KAFİR BİR İNSANI MÜSLÜMAN OLMAYA ZORLAMAK: 1

1. Kanı Her Zaman Helal Olan Kafirler. 1

2. Öldürülmeleri Caiz Olmayan Kâfirler. 4

Mezheblere Göre Cizye Hükmüne Tabi Olanlar: 5

Mezheblere Göre Cizyenin Miktarı: 6

a. Hanefi Mezhebine Göre: 6

b.  Şafii Mezhebine Göre: 6

c. Maliki Mezhebine Göre: 6

Mezheblere Göre Kafir Bir İnsanı Müslüman Olmaya Zorlamak. 6

1. Hanefi Mezhebi: 6

2.  Şafii Mezhebine Göre: 7

3. Hanbeli Mezhebine Göre: 7

 

KAFİR BİR İNSANI MÜSLÜMAN OLMAYA ZORLAMAK:

 

İslâm alimleri kafirleri iki sınıfta mütalaa etmişlerdir:

1. Kanı (öldürülmesi) her zaman için helal olan kafirler. Bunlar İslâm di­ninden dönen mürtedler ve müslümanlarla savaş halinde olan kafirlerdir.

2.  Öldürülmesi caiz olmayan kafirler. Bunlar da cizye vermeleri karşılığın­da müslümanlann himayesi altına giren zımmiler, kendilerine ernan verilen kafirler ve kendileriyle sulh yapılan kafirlerdir.

 

1. Kanı Her Zaman Helal Olan Kafirler

 

Bu tür kafirlerin müslüman olmaya zorlanmaları, kabul etmedikleri tak­tirde de öldürülmeleri gerekir.

A. Mürted hakkında Resulullah (sav) şöyle buyuruyor: "La ilahe illallah Muhammedun Resulullah diyenin (Allah'dan başka hiçbir ilah olmadığına ve benim Allah'ın Peygamberi olduğuma şehadet edenin) kanı şu üç şeyden birini yapmadıkça helal değildir. Kanını helal kılan şeyler:

- Masum bir insanı kasden öldürmek,

- Evli iken zina etmek,

- Dinden çıkıp cemaatı terk etmektir."[1]

Diğer bir hadis-i şerifte: "Kim dinini değiştirirse onu öldürün"[2] buyurulmuştur. Ayrıca Hz. Ebu Bekir mürted olduklarını açıkça söylememelerine rağmen dinen mali bir ibadet olan zekalı vermeyip mürted olduklarını dav­ranışlarıyla ortaya koyan insanlara karşı ordusuyla savaşmış ve bu hususta şu meşhur sözünü söylemiştir:

"Allah'a yemin olsun ki. Resulullah'a verdikleri bir yuları (hayvan bağını) dahi vermemede diretirlerse onlarla savaşırım."[3]

Zikredilen hadis-i şerifler ve İslâm'ın birinci halifesi Hz. Ebu Bekir'in uy­gulaması, dinden çıkan mürtedin İslâm'a dönmedikçe öldürülmesi gerekti­ğini göstermektedir.

B. Müslümanlarla savaş halinde bulunan kafirler için ise Allah Teala şöy­le buyuruyor:

"Sizinle savaşanlarla Allah yolunda savaşın. Fakat haddi aşmayın. Çünkü Allah haddi aşanları sevmez." "Onları bulduğunuz yerde öldü­rün. Sizi yurtlarınızdan çıkardıkları gibi siz de onları çıkarın."[4]

Diğer bir âyet-i celilede:

"Ey müminler çevrenizde bulunan kâfirlerle savaşın. Sizi sert ve kuv­vetli bulsunlar. İyi bilin ki Allah kendisinden korkanların yanındadır"[5]

buyurulmaktadır.

Yine bir âyet-i celilede:

"Ey Peygamber, kafir ve münafıklarla cihad et. Onlara karşı sert dav­ran. Onların varıp kalacakları yer Cehennemdir. O, ne kötü bir yer­dir. "[6] buyurmuştur. Bu âyet ve hadislere rağmen günümüzde İslâm'dan dö­nen ve diğer kâfirlere yaranmak için İslâm'a ve müslümanlara saldırmayı sa­nat haline getiren bir kısım şahsiyetsiz mürtedler imansızlıklarım örtbas edip saf müslümanları da kandırmak için kendilerinin de müslüman olduk­larını, aslında dinde zorlamanın bulunmadığını İddia etmekte ve şu âyet-İ ce-üleyi kendilerine deli! göstermektedirler:

"Dinde zorlama yoktur. Artık hak batıldan seçilip belli olmuştur. Kim tağutları inkâr edip Allah'a iman ederse, muhakkak ki o kopmayan sağ­lam bir kulpa sarılmıştır. Allah her şeyi çok iyi İşiten ve çok iyi bilendir."[7]

Müslümanların günümüz mürted ve münafıklarına karşı uyanık olmaları, inkar ve nifaklarını mazur ve meşru göstermeleri için dillerine doladıkları bu âyet-i celilenin hiçbir zaman onların söylediğini ifade etmediğini anlamala­rı gerekir. Müslümanlar dinlerini hakkıyla bilmedikleri taktirde mürted ve mü­nafıkların hile ve desiselerinden kendilerini kurtaramayacaklar, ayaklar al­tında ezilmeye ve her münasebette aşağılanmaya maruz kalacaklardır.

Âyet-i celitenin hangi manayı ifade ettiğini, elbetteki mürted ve münafık­lar değil, bu âyetlere gerçekten iman eden selef-i salilün ve onların yolun­da giden müminler anlayacaktır.

Bu hususta Kurtubi, Tefsiri'nde özetle şunian zikretmektedir: Bazı alim­lere göre bu âyet mensuhtur. Diğer bazı alimlere göre ise bu bir grup insana mahsustur. Bazı alimlere göre ise âyet-i celilenin manası İslâm'a girene "zorla müslüman oldu demeyin" şeklindedir.

a. Abdullah bin Mes'ud, Süleyman bin Musa ve birçok müfessire göre "Din­de zorlama yoktur" âyet-i celilesi mensuhtur (hükmü kaldırılmıştır) Zira Ra-sulullah (sav) arapları müslüman olmaya zorlamış, bunlardan, müslüman ol­mak dışında hiçbir bedel kabul edilmemiştir. Bu âyeti nesneden âyet ise şu­dur:

"Ey Peygamber! Kâfir ve münafıklarla cihad et. Onlara karşı sert dav­ran. Onların varıp kalacakları yer cehennemdir. O, ne kötü bir yerdir.”[8]

b.  Şa'bi, Katade, Hasan Basri, Dahhak, Abdullah bin Abbas ve Süddi, bu âyet-İ celilenin özellikle bazı kafirlerin müslüman olmaya zorlanamayacaklarını bildirdiğini ve bu itibarla özel bir grup İnsana mahsus olup, mensuh olmadığını söylemişlerdir. Ancak müslüman olmaya zorlanamayacak kâfir­lerin kimler olduğu hakkında farklı görüşler ileri sürmüşlerdir.

1) Şa'bi, Katade, Hasan Basri ve Dahhak bu âyet-i celile ile kendilerine kitap verilen yahudi ve hristiyanların kastedildiğini, bunlar cizye verdikleri taktirde cebren müslüman olmaya zorlanamayacaklarıni, putperestlerin ise İslâm'ı kabulden başka yollarının olmadığını söylemişler ve: "Ey Peygamber! Kafir ve münafıklarla cihad et. Onlara karşı sert davran..." âyeti celilesin-den müslümanlara cizye veren ehli kitap dışındaki kafirlerin kast edildiğini beyan etmişlerdir. Bu hususta Zeyd bin Eşlem, babasının şöyle söylediğini rivayet etmektedir:

"Bir gün Ömer bin Hattab'ın yaşlı bir hristiyan hanıma şöyle dediğini İşit­tim: "Ey acuze, müslüman ol, kurtul. Şüphesiz ki Allah Peygamberi hak pey­gamber olarak gönderdi." İhtiyar kadın, Hz. Ömer'e: "Ben yaşlı bir acuzeyim. Artık ölümüm yaklaştı" diye cevap verdi. Bunun üzerine Hz. Ömer: "Ey Al­lah'ım sen şahid ol! dedi ve "dinde zorlama yoktur" âyeti celilesini okudu.[9]

2) Ebû Dâvûd, Abdullah bin Abbas'dan, "dinde zorlama yoktur" âyeti ce-lilesinin özellikle Ensar'dan bazıları hakkında indiğini rivayet etmektedir. Ab­dullah bin Abbas der ki: Ensardan hanımlar, İslâm gelmeden önce çocukla­rı yaşamayınca; "çocuğum yaşarsa onu yahudi yapacağım" şeklinde adakta bulunurlardı.

Yahudilik dinine mensup olan Beni Nadr Medine'den sürgün edilince iç­lerinde Ensann yahudileştirilen çocukları da bulunuyordu. Bu nedenle En­sar'dan olanlar şöyle dediler: "Biz çocuklarımızı bırakamayız." Bunun üze­rine Allah Teala "Dinde zorlama yoktur" âyeti celilesini indirdi.[10]

Kurtubi'nİn naklettiği diğer bir rivayette ise: "Ensara mensub olanlar: "Biz bu adağımızı onların dininin bizim dinimizden daha üstün olduğu ka­naatiyle yapıyorduk. Artık Allah Teala İslâm'ı gönderdikten sonra çocukla­rımızı alıp zorla İslâm dînine sokalım" dediler. Bunun üzerine: "Dinde zor­lama yoktur" âyeti celilesi nazil oldu. Bunlardan isteyenin, cizye vererek di­ninde kalabileceğini, isteyenin de müslüman olacağını bildirmiş oldu."[11]

Bu hadiseye yorum yapan Hattabi diyor ki; "Bu hadise İslâm gelmeden önce putperestliği bırakıp yahudi veya hristiyan olanların kendilerinden cizye alınması karşılığında ehli kitab sayılacaklarını, bunların kadınlarıyla ev­lenmenin ve kestikleri hayvanları yemenin caiz olduğunu göstermektedir. An­cak İslam geldikten sonra putperest iken yahudi veya hristiyan olanların ar­tık cizye karşılığında öldürülmekten kurtulma hakları yoktur. Zira kafirleri müslüman olmaya cebretmek vacibtir. Bu nedenle müslüman olmaları veya müslümanlara boyun eğip İslâm'ın haklarındaki hükmüne razı olmalarına ka­dar kafirlerle savaşılmıştır.[12]

3)  Süddi der ki, bu âyet-i ceîile Ensar'dan Ebu Husayn adlı biri hakkın­da inmiştir ve buna hastır. Bu adamın iki oğlu vardı. Şam'dan Medine'ye zey­tinyağı satan tacirler geldi. Dönüp giderlerken Ebu Husayn'ın iki oğlu bu ta­cirlerle karşılaştı. Tacirler, bunlardan hristiyan olmalarını istedi. Onlarda hris­tiyan olup Şam'a gittiler. Babaları bu olay üzerine oğullarından şikâyetçi ola­rak Rasuullah'a geldi ve bunların arkasından birini gönderip geri çevirme­lerini istedi. Ehli kitapla savaşmayı emreden âyeti celile daha nazil olmamış­tı. İşte bu hadisenin üzerine: "Dinde zorlama yoktur..."âyeti celilesi İndi.

4)  Bir kısım alimler de bu âyet-i celilenin özellikle ehli kitaptan esir alı­nan ve akıl baliğ olan insanlara mahsus olduğunu söylemişlerdir. Bunların cizye vermeleri halinde İslâm'a girmeye zorlanamayacaklarını, buna muka­bil ehli kitabın akil baliğ olmayan çocuklarının ve her yaştaki diğer kafirle­rin İslâm'a girmeye mecbur edileceklerini bildirmişlerdir. Çünkü bu tür esir­lerden faydalanmak mümkün değildir. Zira bunların kestiği yenilmeyip ken­disiyle de evlenilmez.

c. Bir kısım alimler de "Dinde zorlama yoktur" âyetinin manasının "kılıç korkusuyla müslüman olanlara müslüman olmaya zorlandı demeyin" oldu­ğunu söylemişlerdir.

Alusi bu âyet-i celilenin izahında özetle şöyle diyor: "Ayet Allah'ın birli­ğini gösteren delillerin akabinde zikredilmiş, kendi başına bir hükmü ifade etmektedir. Bu âyetin manası şudur: "Dini kabul ettirmek hiçbir zaman zor­lama sayılmaz." Çünkü zorlamak, faydasız ve kendisinde hayır bulunmayan şeyleri kabul ettirmektir. Halbuki İslâm dini bütünüyle fayda ve hayırdır. Böylece bu âyet bize bir gerçeği haber vermekte ve belli bir yasaklama getirme­mektedir.

Âyet-i celilenin "din zorla kabul ettirilemez" manasına geldiği söylenirse bu âyetin ya "Ey Peygamber! Kafir ve münafıklarla cihad et" âyetiyle neshedildiğini ya da sadece cizye verip teslim olan ehli kitap için nazil olduğu­nu kabul etmek gerekir."[13]

 

2. Öldürülmeleri Caiz Olmayan Kâfirler

 

Müslümanlara cizye verme anlaşması yaparak İslâm'ın hükümlerine bo­yun eğip, müslümanların emri altında yaşadıklarını kabul eden zımmilerin ca­nı, malı, ırzı ve himayeye muhtaç olan herşeyleri teminat altına alınmış olur. Artık bunlar güven  içinde yaşarlar.

Ancak, alimlerin bazıları zımmi statüsüne tabi olacakların çerçevesini dar tutarken diğerleri geniş tutmuşlardır.

Bununla beraber, İslâm'dan önce kendilerine kitap İndirilen ehli kitabın ve mecusi diye adlandırılan ateşe veya güneşe tapanların müslümanlarla yap­tıkları muahede neticesinde zımmi olabilecekleri, alimlerce ittifakla kabul edil­mektedir.

Ehli kitap hakkında Allah Teala şöyle buyuruyor:

"Kitap ehlinden Allah'a ve ahiret gününe iman etmeyenler, Allah'ın ve Peygamberin haram kıldığını haram saymayanlar ve hak din olan İslam'ı din edinmeyenlere boyun eğip kendi elleriyle cizye verinceye ka­dar savaşın.”[14]

Mecusİlerden cizye alınarak zımmi statüsüne tabi olacaklarına dair şu ha-dis-i şerifler ve sahabe-i kiramın tatbikatı delildir:

Said bin Yezid diyor ki: Resulullah (sav) Bahreyn Mecusilerinden cizye al­dı. Ömer bin Hattab ve Osman bin Af fan da Farisilerden almışlardır."[15]

Cafer bin Muhammed, babası Muhammed'den naklederek diyor ki: "Bir zaman Hz. Ömer Mecusiler'den bahisle şöyle dedi: "Ben bunlar hakkında bir şey bilmiyorum. Bunun üzerine Abdurrahman bin Avf şu cevabı verdi: "Ra-suluüah'm (sav) "Siz onlara ehli kitap muamelesi yapın" dediğini İşittiğime dair şehadet ederim."[16]

Becale diyor ki: "Muaviye'nin oğlu Cez'in katipliğini yapıyordum. Hz. Ömer'in ölmeden bir sene önce bize şöyle bir yazısı geldi: Mecusilerden nikah düşmeyenlerle evlenenleri[17] birbirinden ayırın." Hz. Ömer, Abdurrahman bin Avf in, Resulullah'ın Hecer bölgesi mecusilerinden cizye aldığına şahidlik etmesine kadar bunlardan cizye almamıştı."[18]

Diğer bir rivayette ise, Becale diyor ki:

"Ben, Muavİye'nin oğlu Cez'in katibi İdim. Bize Hz. Ömer'den şu yazı gel­di, "Sen, çevrende bulunan mecusileri araştır ve onlardan cizye al. Çünkü Ab­durrahman bin Avf Rasuluilah'm Hecer mecusilerinden cizye aldığını bana bildirdi."[19]

 

Mezheblere Göre Cizye Hükmüne Tabi Olanlar:

 

a. Ebu Hanife'ye göre: Cizye; ehli kitaptan, mecusilerden bir de Arap ol­mayan müşriklerden alınır. Arap olan müşriklerin ise, cizye vererek müslü-manların emri altında zımmi statüsünde yaşamaları mümkün değildir. Çün­kü Resulullah bunlarla müslüman olmalarına kadar savaşmıştır. Bunlardan İs­lam olmaları dışında herhangi bir şey kabul etmemiştir.[20]

b. İmam Şafii; cizyenin Kur'an-ı Kerim'de beyan edildiği gibi, ehli kitap-dan bir de hadis-i şeriflerde bildirildiği gibi mecusilerden alınacağını, buna mukabü hiçbir müşrikden cizye alınamayacağını, zira Allah Teala, hiçbir İs­tisna yapmadan "müşrikleri nerede bulursanız öldürün"[21] buyurduğunu söylemiştir.

c. İmam Malik'e göre; dinden dönen mürted dışında her tür kafirden ciz­ye alınabilir. Kafir İster müşrik ister putperest olsun, ister arap ister arap ol­mayan olsun, İster Kureyşli ve ister bunların dışındaki kabilelerden olsun du­rum değişmez.[22]

 

Mezheblere Göre Cizyenin Miktarı:

 

a. Hanefi Mezhebine Göre:

 

Bu mezhebe göre cizyenin miktarı, ya sulh anlaşması ile belirlenir. Bunun asgari ve azamisi anlaşmaya bağlıdır. Veya cizye halife tarafından, kafirler mağ­lup edildikten sonra belirlenir. Bu taktirde cizyenin miktarı zengin olduğu bel­li olanlar için yıllık 48 dirhem, orta halliler için 24 dirhem, emeği ile geçinen fakirler için ise 12 dirhemdir. Herkes payına düşeni taksitlere bölerek her ay öder. Bu hususta Hanbeli mezhebi de aynıdır.

 

b.  Şafii Mezhebine Göre:

 

Bu mezhebe göre ise, cizyenin asgarisi zengin olsun fakir olsun, hür ve baliğ olan insanlar için bir dinardır. Ancak sulh anlaşması bu miktarı arttıra­bilir. Yine zımmiler, kendi İstekleri İle bu miktarı artırabilirler. Çünkü Resulullah, Muaz bin Cebel'İ Yemen'e gönderirken ona bu miktarı almasını em­retmişti.

 

c. Maliki Mezhebine Göre:

 

Bu mezhebe göre, cizyenin miktarı, altınla alış-veriş yapan yerlerde faki­re ve zengine dört dinar, gümüşle alış-veriş yapılan yerlerde fakire ve zen­gine 40 dirhemdir. Bu miktar ne artırılır ne de eksiltilir. Çünkü Hz. Ömer bu kadarını taktir etmiştir.[23]

 

Mezheblere Göre Kafir Bir İnsanı Müslüman Olmaya Zorlamak

 

1. Hanefi Mezhebi:

 

Bir kafir, cebren müslüman edilirse, müslümanların içine girip İslamın ni­metlerini görmesi ve hakikaten müslüman olması için bu kişinin mümin ol­duğuna hüküm verilir. Çünkü Allah Teala şöyle buyuruyor:

"Ey iman edenler! Mümin olduklarını söyleyen kadınlar, size muhacir olarak geldikleri zaman onları imtihan edin. Onların imanlarını Allah da­ha iyi bilir. Mümin olduklarını Öğrendiğiniz zaman da onları kafirlere ia­de etmeyin."[24] Görüldüğü gibi âyet-i celile hicret ederek müminlere gelen kadınların mümin oldukları anlaşıldıktan sonra kafirlere iade edilmemeleri­ni, müminlerin içinde kalmalarını emretmektedir. Cebren müslüman olan ki­şi de müslüman olduğunu söylediği taktirde kafirlerin içine İade edilmeyip, müslümanların içinde tutulur.

Allah Teala diğer bir âyette ise şöyle buyuruyor:

"Allah'ın dininden başkasını mı arıyorlar? Oysa göklerde ve yerde ne varsa hepsi İsteyerek veya kerhen Allah'a boyun eğmiştir ve O'na döndürüleceklerdir."[25] Görülüyor ki âyet-i celilede "İsteyerek veya kerhen" herşeyin Allah'a boyun eğdiği zikrediliyor. Bu itibarla zorla müslüman edi­len kişi, kerhen Allah'a boyun eğdirilmiş olur ve âyet-İ celilenın gereği ye­rine getirilmiş olur. Ayrıca kafirleri zorla İslamlaştırmak hak olan İslam dini­nin yücelmesine vesile olur. Bunu yapmak da vaciptir. Nitekim Resulullah (sav) bir hadis-i şeriflerinde: "islam devamlı yücedir. Hiçbir şey ondan üs­tün tutulamaz"[26] buyurmuştur.

Hanefİlere göre bir kafir cebren müslüman edilir sonra da dininden dö­nerse bu adam hapsedilerek tekrar müslüman olmaya zorlanır. Fakat öldü­rülemez. Çünkü bu adam mürted değil, kalbindeki gerçeği açığa vuran -ridir. Hanefİlere göre, cebren müslüman olanın çocuklarının da müslüman olduklarına hüküm verilir. Akıl baliğ olduktan sonra müslüman olmaya zor­lanır. Bununla beraber direnmeleri halinde öldürülmezler. Çünkü bunlar as­lında müslüman olup sonra dinden dönmemişlerdir. Aslen bulundukları ha­li açığa vurmaktadırlar.[27]

 

2.  Şafii Mezhebine Göre:

 

Bu mezhebe göre kafirler iki kısımda mütalaa edilmektedir:

a. Mürtedler ve müslümanlarla savaş halindeki harbilerdir. Bunlar müslü­man olmaya zorlanır ve zorlama neticesinde müslüman olduklarını söyler­lerse bu kabul edilir. Etmezlerse haklan kılıçtır.

b.  Zımmiler ve müslümanlarla muahede yapan kafirler: Bunları müslüman olmaya zorlamak doğru değildir. Zira bunlardan cizye alınarak bulundukla­rı din üzerine kalmaları kabul edilmiştir. Bundan sonra zorlamak haksızlıktır.[28]

 

3. Hanbeli Mezhebine Göre:

 

Bu mezhebe göre de kafirler iki kısımda mütalaa edilmektedir:

a. Mürtedler ve harbiler. Bunlar müslüman olmaya zorlanıp, müslüman ol­duklarını söyledikleri taktirde, böyle olduklarına hüküm verilir. Bundan sonra dinden dönerlerse öldürülmeleri caizdir.

b. Zımmiler ve kendilerine eman verilenler. Bunlar, müslüman olmaya zor-umak caiz değildir. Buna rağmen müslüman olmaya zorlanır da mus uman oiduklann, söylerlerse, kendilerinden zorlama kalktıktan sonra iradeleriyle Müslüman olduklarım ortaya koyan bir söz veya davranışları goru medtkçe, Tntnn müslüman olduklarına hükmedilmez. Kendilerinde böyle bir soz ve davranış görülmeden ölürlerse, onlara kafir hükmü uygulanır.

Bunlar zorlama (ikrah) neticesinde müslüman oldukların» söyler de da­ha sonra kafir oldukların, ortaya koyarlarsa, öldürülmeleri veya yeniden müs­lüman olmaya zorlanmaları caiz değildir.[29]

 

 



[1] Buhârî, Kil. Diyat, bab: 7; Müslim, Kit. Kıısame, bab: 25, 26, hn. 1676; Ebû Dâvûd, Kit. Hudud, bab: 1, hn. 4352; Nesei, Kit. Tahrinı, ed-Dem, bab: 5; Tirmizî, Kit. Diy-at, bab: 10, hn.1402; Tirmizî sahibi bu hadisin lıasen ve sahih olduğunu bu konu­da Abdullah bin Mes'ud'da ilaveten Hz. Osman, I iz. Aişe ve Hz. Abdullah bin Ab-bas'dan hadisler rivayet edildiğini söylemiştir. (Bkz. son kaynak)

[2] Buharı, Kit. Cihad, bab: 149. Kit. kısam, bab: 28, Kit. İsritabe, bab: 2; Ebû Dâvûd, Kit. Hudud, bab: 1; hn. 4351; Tirmizî, Kit. Hudud, bab: 35; hn. 1458 Ne­sei, Kİt, Tahrinı, bab: 14; İbn Mac, Kil. Hudud, bab: 2, hn. 2535; Müsned İmam Ahmed, c. I, sh. 2, 7, 282, 283.

[3] Buhârî, Kit. İtisam, bab: 3; Müslim, Kit. İman, bab: 32; Ebû Dâvûd, Kit. Zekat, bab: 1; Tirmizî, Kit. İman, bab: 1; Nesei, Kit. Zekat, bab: 8; Muuatta, İmam Malik, Kit. Zekat, bab: 30

[4] Bakara. 190-191

[5] Tevbe, 123

[6] Tahrim, 9; Tevbe, 73

[7] Bakara, 256

[8] Tevbe, 73; Tahrim, 9

[9] Tefsir el-Kurtubî, c. III, sh. 280-281

[10] Ebû Dâvûd, Kit. Cihad, bab: 116, hn. 2682

[11] Bkz. Kurtubi Tefsiri, c. III, sh. 280.

[12] Bkz. Ebû Dâvüd, c. III, sh. 132

[13] Ruhu't-Meani, c. III, sh. 12-13

[14] Tevbe, 29

[15] Tirmizî, Kit. Cizye, bab: 31, lın. 1588; Muvatta Kit. Zekat, bab: 41'de özetle

[16] Muvatta Kit. ez-Zekat, bab: 42

[17] Mecusiler, İslâm'a göre evlcnilnıesi yasak olan akrabalarla evleniyorlardı. Mesela teyze veya halasıyla evlenmek gibi. Bunun için Hz. Ömer bu şekilde evli olanların ayrılmasını emretmiştir.

[18] Buharı, Kit. Cizye, bab: 1

[19] Tirmizî, Kit. Siyer, bab: 31, hn. 1586, 1587. Tinnizî sahibi Ebu İsa 1586 nolu hadisin­de "Bu basen bir hadistir" 1587. hadisinde ise "Bu basen ve sahih bir hadistir" de­miştir.

[20] Bkz. Ruhul Meani, c. X, sh. 79

[21] Tevbe, 5

[22] Tefsir el-Kurtubi, c, VIII, sh. 110-111

[23] Bkz. Tefsir el-Kurtubi, c. VIII, sh. 111-112

[24] Mümtehine, 10

[25] Ali İmran, 83

[26] Buharı, Kit. Cenaiz,  bab: 79; Darakutni, Kit. Nikah, bab: 30, c. III, sh. 252. Darakuini hadislerini yorumlayan Muhanımed Şemsu'j-Hak diyor ki: "Bu hadisin senedinde Haşnec'in oğlu Abdullah bulunmaktadır. Darakutni bunların ikisinin de bilinmeyen kişiler olduğunu söylemiştir. Ayrıca bu hadisi Buhârî Abdullah bin Ab-bas'tan muallak olarak (Rasıılullah'a dayandırılmamış olarak) rivayet etmiştir. Bkz. Ag kaynak.

[27] Bedayiu's-Senai, c. IX, sh. 4485-4486

[28] Muğni'l-Muhtac, c. IV, sh. 9-10

[29] İbn Kudame, Muğni, c. VIII, sh. 144-145