MASUM BİR İNSANI ÖLDÜRMEYE ZORLAMAK.. 1

Mezheblere Göre Masum Bir İnsanı Öldürmeye Zorlamanın Hükmü. 3

1. Henefi Mezhebine Göre: 3

2. Şafii Mezhebine Göre: 5

3.  Maliki Mezhebine Göre: 6

4. Hanbeli Mezhebine Göre: 6

 

MASUM BİR İNSANI ÖLDÜRMEYE ZORLAMAK

 

Daha önce belirtildiği gibi, ruhsat bulunmayan hükümlerden biri de zor­lanan kişinin masum bir insanı öldürmesi hükmüdür.

Eğer bir insan: "Şu kişiyi öldür veya organlarından birini kesip kopar, yok­sa seni öldürürüz veya organlarından birini kesip koparırız" şeklinde tehdit edilirse, bu insan öldürülmesi istenileni öldüremez. Organlarından birini ke­sip atamaz. Tehditlere karşı sabretmesi gerekmektedir. Kendisi öldürülse da­hi başkasını öldürmesine ruhsal yoktur. Çünkü Allah Teala haksız yere bir insanı öldürmeyi haram kılarken bu hususta hiçbir istisna yapmamış ve herhangi bir ruhsat tanımamıştır. Allah Teala şöyle buyuruyor: "Bir mümin diğer bir mümini öldüremez. Bu ancak hata ile olabilir."[1] Diğer bir âyet­te: "Allah'ın öldürülmesini haram kıldığı bir canı haksız yere öldürme­yin..."[2] buyurulmaktadır. Başka bir âyette ise: "Kim bir mümini kasten öl­dürürse onun cezası cehennemdir. Orada ebedi olarak kalacaktır. Allah ona gazab ve lanet etmiş ve onun için büyük bir azap hazırlamıştır"[3] buyurulmaktadır.

Görüldüğü gibi âyet-i celiielerde masum bir İnsanı öldürmenin hatadan başka herhangi bir istisnası zikredilmemiştir. Dolayısıyla tehdit altında ma­sum bir insanı öldürmek, caiz görülmemektedir. Aksi taktirde kendi canını mümin kardeşinin canına tercih eden kişi günahkar olur. Hatta bazı alimle­re göre kendisine kısas dahi tatbik edilir.

Keza herhangi bir müslümanı, ikrahla (zorlama ile) ölüme sürükleyebi­lecek bir şekilde dövmek de ruhsat verilmeyen hallerdendir. Bu İtibarla bir müslümana: "Şu adamı ölümcül bir derecede döv. Aksi taktirde seni öldüre­ceğiz veya organlarından birini kesip koparacağız" şeklinde tehditler yapıl­sa, böyle bir müslümanın azimeti seçip tehditlere göğüs germesinden baş­ka bir çıkar yolu yoktur. Zira bu hususta da Allah Teala şöyle buyuruyor: "Mü­min erkeklere ve mümin kadınlara bir şey yapmadıkları halde eziyet edenler şüphesiz kî bir iftira ve apaçık bir günah yüklenmişlerdir.”[4]

Bu konuda dikkat edilmesi gereken bir husus da şudur: Müslüman bir amîr memuruna masum bir insanı öldürme gibi hakkında ruhsat olmayan herhangi bir emri verirse, cebre başvursa dahi böyle bir emre itaat edilemez. Aksi taktirde İtaat eden kişi günahkardır. Hatta bazı alimlere göre, daha sonra İzah edileceği gibi, kısasa mahkum edilir.

Peygamber efendimiz (sav) İdarecinin günah olan bir şeyi emretmesi halinde ona itaat edilemeyeceğini beyan ederek şöyle buyuruyor: "Müslü­man kişinin sevdiği hususlarda da hoşuna gitmeyen hallerde de kendine ve­rilen emri dinleyip gereğini yapması gerekir. Ancak Allah'a karşı gelmekle emredilme durumu müstesnadır. Şayet Allah'a isyanla emredilirse artık din­leme ve itaat etme yoktur."[5] Bu hadis-i şerifin diğer rivayetleri şöyledir:

"Kişinin verilen emri dinleyip ona itaat etmesi, Allah'a karşıgelmekle emredilmediği sürece vacibtir. Şayet kul, Allah'a isyanla emredilirse artık dinleme ve itaat etme diye bir şey yoktur. "[6]

"Benden sonra idari işlerinizi; sünneti söndüren (terkeden) bid'atlerle amel eden ve namazı vaktinden erteleyen bir kısım insanlar üzerlerine alacaklardır." Abdullah bin Mes'ud diyor ki: Ey Allah'ın Rasulü! Şayet bu in­sanlara kavuşursam nasıl davranayım? diye sordum. Resulullah: "Ey kulun an­nesinin oğlu! Bana nasıl davranacağını mı soruyorsun? Allah'a isyan ede­ne itaat yoktur"[7] buyurdu. Yine bu hadisin diğer rivayetleri

"Allah'a isyanda hiçbir beşere itaat yoktur"[8] "Allah'a isyanda hiçbir mahluka itaat yoktur"[9] "Allah'a isyanda hiçbir kimseye itaat yoktur”[10] şeklindedir.

Allah'a karşı günah işlemenin emredildiği bir hadise Peygamber efendi­miz (sav) zamanında cereyan etmiş ve Peygamber efendimiz o hadise dola­yısıyla Allah'a isyanda hiçbir varlığa itaat edilemeyeceğini, itaat edildiği taktirde günaha vesile olacağını ve böyle bir durumda her hangi bir ruhsa­tın söz konusu edilemeyeceğini beyan etmiştir.

Hz. Ali buyuruyor ki: "Bir zaman Resulullah (sav) bir yere müfreze gön­derdi. Müfrezenin başına bir adamı emir tayin etti. Emir askerlere kızarak odun toplatıp ateş yaktırdı. Sonra onlara: "Girin bu ateşe" diye emir verdi. Bazı as­kerler ateşe girmek İstediler. Diğerleri: "'Biz bu ateşten kaçarak iman ettik" dediler. Hadise Resulullah'a (sav) anlatıldı. Resulullah (sav) ateşe girmek is­teyenlere: "Şayet ona girseydiniz, kıyamete kadar o ateşte kalacaktınız" buyurdu. Ateşe girmek istemeyenlere ise güzel sözler söyledi ve sonra şöyle bu­yurdu: "Allah'a isyanda itaat yoktur. İtaat ancak iyiliğin emredilmesindedir.”[11]

Bütün bu hadis-i şeriflerden de anlaşıldığı gibi, Allah Teala'nın ruhsat ta­nımadığı hususlarda herhangi bir sebebe başvurarak ruhsat icad etme imkan ve ihtimali yoktur. Bu mey anda "filan zatın emridir veya zorla yaptırılmıştır" şeklindeki mazeretler geçerli değildir. Müslüman kişinin bu tür imtihanlar kar­şısında metanetle sabretmekten başka çaresi yoktur. Aksi taktirde Adli îlahi'de sorumlu olacağı gibi bir kısım alimlere göre, dünyada da cezalandırılması ge­rekmektedir.

Diğer yandan masum bir insanın canına kıyma veya zina etme gibi Allah'a isyanı emreden idarecilerin birinci derecede sorumlu oldukları ve daha dünyada iken cezalandırılacakları muhakkaktır. Bu hususta Hz. Ebu Bekir (ra) döneminde bir hadise cereyan etmiş ve Hz. Ebu Bekir (ra) İdarecisini ceza­landıracağını beyan etmiştir. Daha sonra haklı olduğunu anlayınca vazgeç­miştir.

Hz. Aişe diyor ki: "Siyah bir adam, Ebu Bekir'e (ra) gidip geliyordu. Ebu Bekir ona ilgi gösteriyor ve Kur'an okutturuyordu. Bir gün Hz. Ebu Bekir (ra) vergi toplama işi veya askeri bir vazife için bir adam gönderdi. O siyah zat: "Beni de onunla beraber gönder" dedi. Ebu Bekir (ra): Hayır bizim yanımız­da duracaksın, dedi. Adam ısrar etti. Bunun üzerine Hz. Ebu Bekir (ra) onu memuruyla beraber gönderdi. Ve memuruna ona iyi davranmasını tavsiye et­ti. Kısa bir zaman sonra siyah adam eli kesilmiş olarak geri döndü. Ebu Be­kir (ra) onu görünce gözleri yaşla doldu ve ona: "Ne oldu sana dedi. Siyah adam: "O bana bazı işlerini yapma vazifesini veriyordu. Tek bir vazifede ona ihanet ettim. O da elimi kesti. Bundan başka bir şey yapmadım" dedi. Ebu Bekir (ra): "Bunun elini kesenin belki de yirmiden fazla vazifede ihanet et­tiğini görürsünüz. Allah'a yemin olsun ki eğer sen doğru söylüyorsan sana yapılanın karşılığında ona mutlaka kısas uygulayacağım, buyurdu. Sonra Ebu Bekir (ra) bu siyah adama yine ilgi gösterdi. Bu hadise siyah adamın Ebu Be­kir (ra) nezdİndekİ itibarını sarsmadı. Adam geceleri kalkıp Kur'an okuyor­du. Ebu Bekir (ra) sesini işitince: "Vay haline o adamın! Bu zatın elini nasıl kesti, derdi. Aradan uzun zaman geçmeden Ebu Bekir (ra) ailesi kendileri­ne ait zinetlerini ve bazı eşyalarını kaybettiler. Ebu Bekir (ra) bu siyah ada­ma: "Bu gece diri olan Allah'ın kapısını çal. (Allah'a dua et, hırsızı bildirsin) buyurdu. Kolu kesik adam kalkıp kıbleye yöneldi sağlam ve kesik elini kal­dırarak: "Ey Allah'ım! Sen hırsızlık edeni bana göster" diye dua etti. Veya bu­na benzer bir niyazda bulundu. Öğlen vakti olur olmaz eşyaları siyah adamın yanında buldular (hırsızın o olduğu ortaya çıku). Bunun üzerine Ebu Be­kir (ra) ona: "Vay haline! Sen Allah'ı hakkıyla tanımıyorsun. Onu iyice bilmi­yorsun, dedi. Sonra Ebu Bekir (ra) ayağının kesilmesini emretti ve kesildi."[12]

Bu hadiseden de anlaşıldığı gibi, siyah kişinin elini kesen memurun Hz. Ebu Bekir (ra) tarafından kısas edileceği belirtiliyor ve eli kesen memurun haklı olduğu ortaya çıkınca memur affediliyor.

 

Mezheblere Göre Masum Bir İnsanı Öldürmeye Zorlamanın Hükmü

 

1. Henefi Mezhebine Göre:

 

Zorlama ne olursa olsun, bir müslümanı haksız yere öldürmeye asla ruh­sat yoktur. Bu itibarla, bir insan ölüm tehdidiyle mecbur edilse bile haksız yere müslümanı öldüremez. Zira bu hususta Allah Teala şöyle buyuruyor:

"Allah'ın öldürülmesini haram kıldığı bir cana, haklı bir sebeb olma­dıkça sakın kıymayın..."[13]

Keza, herhangi bir müslümantn organlarından birini koparmaya veya ölüme sebeb olacak derecede onu dövmeye de ruhsat yoktur. Bu hususta da Allah Teala şöyle buyuruyor:

"Mümin erkekler ve mümin kadınlara, yapmadıkları bir şeyden ötürü eziyet edenler, şüphesiz iftira etmişler ve apaçık bir günah yüklenmişlerdir."[14]

Hanefi mezhebine göre bir insan, masum bir insanı öldürmeye cebr edi­lir de hakkında ruhsat bulunmayan bu günahı işler ve masum adamı öldü­rürse, kısasın uygulanıp uygulamayacağı, uygulanırsa kime uygulanacağı hak­kında şu görüşler zikredilmektedir:

A. Ebu Hanife ve talebesi Muhammed'e göre kısas cebredilene değil sa­dece zorlayana uygulanır. Zira asıl sebeb zorlayandır. Cebredilen ise bu işi tehdit altında yapmıştır. Tehdit altında yapılan işlerden sorumlu olunmaya­cağı Resulullah tarafından beyan edilmiştir. Peygamber efendimiz:

"Şüphesiz ki Allah, ümmetimin üzerinden, hata etmenin, unutmanın ve onlara zorla yaptırılanların sorumluluğunu kaldırmıştır”[15] buyurmuştur.

B. İmam Ebu Yusuf'a göre ise, cebredilene de zorlayana da kısas gerek­mez. Sadece zorlayana diyet gerekir. Çünkü cebredilen bunu yapmaya mec­burdur. Zorlayan ise öldürme işini bizzat kendisi yapmamıştır.

C. İmam Züfer'e göre ise kısas cebredüene uygulanır. Zorlayana uygulan­maz. Çünkü öldürme hadisesi cebredilen tarafından uygulanmıştır.[16]

Diğer yandan Hanefi mezhebine göre aşağıda zikredilecek hususlar hak­kında şu hükümler beyan edilmiştir.

a. Halifenin tayin ettiği amir, bir insana herhangi bir kişiyi haksız yere öl­dürmesini veya organlarından birini kesmesini emreder de bu insan da ami­rin kendisine emrettiğini yaparsa kısas emredilene değil amire uygulanır. Çün­kü amirin emri ikrahtır (zorlamadır) Zira memurun emirle yaptığı işler ami­rine isnad edilir.

Nitekim Allah Teala bir âyet-i celilede: "Gerçekten Firavun bulunduğu yerde büyüklenip zorbalığa kalkıştı. O yerin halkını fırkalara böldü. İç­lerinden bir fırkayı zayıflatıp eziyor, oğullarını boğazlıyor ve kadınları­nı sağ bırakıyordu"[17] buyuruyor.

Âyet-i celilede öldürme işi, Firavuna isnad edilmiştir. Halbuki öldürme işi­ni bizzat Firavun yapmayıp emrinde bulunanlara yaptırıyordu.

Keza, Hz. Ebu Bekir eli kesilen siyah adamın amiri hakkında: "Allah'a ye­min olsun ki, eğer sen doğru söylüyorsan sana yapılanın karşılığında ona mut­laka kısas uygulayacağım"[18] buyurmuştur. Böylece amirin verdiği emirlerden sorumlu olacağını beyan etmiştir.[19]

b. Hanefi Mezhebine göre, şayet bir insan ölümle tehdit edilerek kendi­sini ateşe atması istenilir de o adam kendini ateşe atarsa Allah katında sorum­lu olmayacağı temenni edilir. Zira ateşten kurtulma imkanı olabilir. Halbu­ki diretmesi halinde öleceği muhakkaktır. Zorlayana kısas uygulanır.

c. Bir insana zorla suya girmesi emredilir de o kişi suya girip helak olur­sa duruma bakılır. Eğer o su İnsanı öldürecek bir mahiyette ise zorlayana kı­sas uygulanır. Aksi taktirde uygulanmaz.

Bu hususla ilgili Hz. Ömer döneminde şöyle bir hadise vuku bulmuştur: Hz. Ömer bir adama orduda askeri bir vazife vermişti. Bunlar bir dağa tır­mandıktan sonra soğuk bir günde üzerinde köprü bulunmayan bir nehre var­mışlardı. Ordu komutanı bu adama: "Suya gir! Geçebileceğimiz bir geçit (sığ bir yer) tesbit et, dedi. Adam komutana: "Suya girdiğimde öleceğimden korkarım" dedi. Komutan adama bunu yapmaya zorladı. Adam suya girdi ve şöyle dedi: "Nerdesin ey Ömer! Nerdesİn ey Ömer!" Kısa bir süre sonra adam öldü. Hz. Ömer Medine'nin çarşısında dolaşırken kendisine bu haber ulaş­tığı zaman: "Keşke orada olsaydım, keşke orada olsaydım" dedi. Sonra Hz. Ömer ordu komutanına haber gönderip onu vazifeden aldı ve ona: "Eğer bu hususta bir sünnet olmasaydı o adamın karşılığında sana mutlaka kısas uy­gulardım" dedi. Ona diyet ödetti ve şöyle dedi: "Bundan sonra benim hiç­bir işimde çalışma (artık sana hiçbir vazife vermeyeceğim).[20]

Hz. Ömer bu hadisede ordu komutanına kısas uygulamamıştır, ona diyet ödetmiştir. Çünkü aslında suyun telef edici mahiyette olmamasından komu­tanın kasıtsız olduğunu anlamıştır. Kasıtsız olma durumlarında sünnete be­yan edildiği gibi kısas uygulanmaz, diyet Ödettirilir. Hazreti Ömer de bunu yapmıştır.

d. Eğer bir insan öldürülme tehdidi ile kendi elini kesmeye zorlanır da eli­ni keserse Allah katında bundan dolayı sorumlu olmayacağı tahmin edilir. Çünkü bütün bedenini telef etmektense, sadece bir organını feda etmesi da­ha hayırlıdır. Bir hadis-i şerifte Hz. Aişe (ra) diyor ki: "Resulullah iki şeyden birini seçmede serbest bırakıldığında o iki şeyden her zaman daha kolay ola­nını seçerdi."[21]

 

2. Şafii Mezhebine Göre:

 

Masum bir insanı öldürmeye zorlamanın hükmü: Bu mezhebe göre de, zor­lamalar karşısında haksız yere bîr insanı öldürmeye ruhsat yoktur. Böyle bir belaya maruz kalan müslümanın sabredip kendi canını feda ederek müslü-man kardeşinin canını kurtarması gerekir.

Bununla beraber şayet cebredilen, masum bir insanı öldürürse, zorlaya­na kısasın uygulanacağı kesindir. Cebredilene ise kısasın uygulanması görü­şü tercih edilmektedir. Zira bu, kendi canını kurtarmak için kasıtlı olarak baş­ka birini öldürmüştür.

Zayıf olan ikinci bir görüşe göre ise, cebredilene kısas uygulanmaz. Çün­kü o, zorlayanın aleti mahiyetindedir ve Resulullah'ın şu hadis-i şerifinde so­rumlu olmayacaklarını beyan ettiği kişilerdendir.

Resulullah (sav) şöyle buyuruyor:

"Şüphesiz ki, Allah, ümmetimin üzerinden hata etmenin, unutmanın ve onlara zorla yaptırılanların sorumluluğunu kaldırmıştır.”[22]

Bu mezhebte zayıf olan diğer bir görüşe göre ise, kısas, zorlayana değil,

cebredilene uygulanır. Zira zorlayan sadece sebebdir, cebredilense öldürme işini fiilen yapandır.[23]

 

3.  Maliki Mezhebine Göre:

 

Masum bir insanı öldürmeye zorlamanın hükmü: Bu mezhebe göre de ceb­redilen insanın, masum bir insanı öldürmeye veya ona çeşitli işkencelerde bulunmaya hakkı yoktur. Böyle bir insanın başına gelen belaya sabretmesi gerekir. Başkasının canına kıyarak kendisini kurtarması helal değildir. Bu ki-Şİnin Allah'tan, dünya ve ahiretİ için afiyet ihsan etmesini dilemekten baş­ka bir çaresi yoktur. Buna rağmen şayet masum bir İnsanı öldürürse kısas hem cebredene hem de zorlanana gerekir.[24]

 

4. Hanbeli Mezhebine Göre:

 

Masum bir insanı öldürmeye zorlamanın hükmü: Hanbeli mezhebine göre de, zorlamalar ne olursa olsun, masum bir insanı öldürmeye dair ruh­sat yoktur. Buna rağmen şayet cebredilen canını kurtarmak için başka bir müs-lümanı öldürürse kısas hem cebredene hem de zorlanana uygulanır. Çünkü cebredilen kendi canını kurtarmak için haksız yere başka bir müslümanı öl­dürmüştür. Zorlayan ise ölüme vasıta olan asıl sebebtir. Bu İtibarla her iki­si de kısası hak etmiştir.

Şayet, öldürülenin akrabası kısasın uygulanması hakkından vazgeçer, di­yet almayı tercih eder de kısas düşüp diyet ödeme gerekirse, İmam Ahmed ve Şafii'ye göre diyetin de hem cebredene hem de zorlanana gerektiği be­yan edilmiştir. Ebu Hanife ve Muhammed'e göre ise, cebredilene kısas ge­rekmediği gibi diyet de gerekmemektedir.

Hanbeli mezhebine göre bir devlet yetkilisi bir insanı başkasını haksız ye­re Öldürmeye veya dövmeye zorlar da cebredilen de bunları yaparsa kısas hem devlet yetkilisine hem de memuruna uygulanır. Diyet ödeme halinde de her İkisi ortaklaşa sorumludur.

Fakat bir devlet yetkilisi bir insana başkasını Öldürmeyi emreder de o da öldürürse duruma bakılır. Eğer katil öldürdüğü insanın öldürülmeyi hak et­mediğini bilerek bunu yapmışsa bu defa kısas sadece katile uygulanır, dev­let yetkilisine uygulanmaz. Çünkü Peygamber efendimiz (sav) buyurduğu gi­bi: "Allah'a isyanda hiçbir mahluka itaat yoktur.”[25]  Şayet katil öldürülenin bu cezayı hak etmediğini bilmiyorsa bu defa kısas sadece devlet yetkilisine uygulanır. Zira bir memurun müslüman amirine günah bir şey emretmedik-çe itaat etmesi vaciptir.

Diğer yandan bu tür bir emri devlet yetkilisi olmayan bîri verir de memur emri yerine getirirse her halükarda kısas memura uygulanır. Çünkü ulul ernr dışındaki kişiye itaat yoktur. Maktulün öldürülmeyi hak edip etmediğini bi­lip bilmemesi durumu değiştirmez.[26]

Yine bir hakim vermiş olduğu hükümle kasıtlı olarak suçsuz bir insanı ölü­me mahkum ederse ona kısas uygulanır.

Keza, Hanbeli mezhebine göre, iki şahid, bir adamın kanını helal kılacak bir suçu işlediğine dair sahicilik ederler adam da öldürülür, daha sonra da ada­mı kasten öldürtmek için yalan yere şahitlik ettiklerini itiraf ederlerse, bu şa-hidlere kısas uygulanır. İmam Şafii de aynı görüştedir. Ebu Hanife ise, bun­ların direkt katil olmadıkları için kendilerini kısastan kurtarabileceklerini, fa­kat günahkar olacaklarını söylemiştir.[27]

 

 



[1] Nisa, 92

[2] İsra, 33

[3] Nisa, 93

[4] Ahzab, 58

[5] Buhârl, Kit. Ahkam, bab: <1; Müslim, Kit. İmare, bab: 38, hn. 1839 (metin Müslim'e aittir); Nesei, Kit. Bey "a, bab: 34, İm. 4210; İbn Mâce, Kit. Cihad, bab: 40, hn. 2864; Tirmizi, Kit. Cihad, bab: 29, hn. 1707; Müsned, İmanı Ahmed, c. II, sh. 17, 142

[6] Buhârî, Kit. Cihad, bab: 108

[7] İbn Mâce, Kil. Cihad. bnb: 40, hn. 2865; (Metin İbn M:lceye aittir). Müsned, İmair Ahmed, c. I, sh. 400, 409, c. V, sh. 325. 429

[8] Müsned, İmam Ahmed, c. I, sh. 129. c. 4, sh. 426, 427. 432, 436

[9] Müsned, imcim Ahmed, c. I, sh. 131, c. V, sh. 66

[10] Müsned, İmam Ahmed, c. V. sh. 67

[11] Müslim, Kit. İmare, bab: 39, hn. 1840 (Metin Müslim'e aittir); EbÛDâuûd, Kit. Ci­had, bab: 87, hn. 2665; Nesei, Kit. Bey'a, bab: 34, hn. 4210; Müsned, İmam Ahmed, c. V, sh. 70

[12] Dârakutnî, Kit, Hudud. lın. 302, 303 (e. III, sh. 184-185. Metin buna aittir) Özet­le Muvatta İmam Malik, Kit. Hudud, bab: 30 (c. II, sh. 836); Serahsi, el-Mebsut c. IX, sh. 141, c. XXIV, sh. 43. Dârakutnî hadislerinin kritiğini yapan Muhammed Şem-sııl Hak diyor ki bu hadisin ravüeri güvenilir kişilerdir. Fakat -'Fetih" adlı kitapta söylenildiği gibi senette kopukluk bulunmaktadır.

[13] İsra, 33

[14] Ahzab, 58

[15] îbni Mâce, Kit. Talak, bab; 16, hadi no: 2045; Mecmeu'z-Zevaid, c. VI, sh. 250

[16] Bedayiu's-Sanayi, c. IV, sh. 4488-4489

[17] Kasas, 4

[18] Dûrakutnt, Kit. Hudud, hn. 302, 303, c. III, sh. 184-185

[19] Serahsi, el-Mebsut, c. XXIV, sh. 43

[20] Serahsi, el-Mebsut, c. XXIV, sh. 70

[21] Buhârî, Kit. Menakıb, bab: 23, Kit. Edeb, bab: 80, Kit. Hııdud, bab: 10; Müslim, Kit Fedail, bab: 77, 78; Ebû Dâvûd, Kit. Edeb, bab: 4; Tirmizi, Kit. Menakıb, bab: 34, Muvatta, Kit. Husnul Hulk, Bab: 2

[22] İbn Mâce, Kit. Talak, bab: l6, hn. 2045; Mecmeuz-Zevaid, c. VI, sh. 250

[23] Muğni el-Muhtac, c. IV, sh. 9-10

[24] Bkz. Tefsir el-Kurtubi, c. X, sh. 183

[25] Müsned, İmam Ahmed, c. I, sh. 131, c. V, sh. 66

[26] İbn Kudame, el-Muğni, c. VII, sh. 757-758

[27] İbn Kudame, el-Muğni, c. VII, sh. 645-646