NEFSİ MÜDAFAA (KİŞİNİN KENDİNİ SAVUNMASI) 1

1. İslâm'ın Himayesi: 1

2. Himaye Edilme Haklarını Kaybedenler: 2

3. Nefsi Müdafaa Hakkı ve Kapsamı: 2

A.  Müslümanın Dinini Savunması: 3

B.  Müslümanın Canını Savunması: 3

C.  Müslümanın Irz ve Namusunu Savunması: 3

D. Müslümanın Malını Savunması: 4

E. Müslümanın Başka Bir Müslümanı Savunması: 5

Mezheb Âlimlerine Göre Nefsi Müdafaa: 6

Hanefi Mezhebine Göre: 6

Şafii Mezhebine Göre: 8

2. Şafii Mezhebine Göre Nefsi Müdafaanın Sınırı: 8

3.  Şafii Mezhebine Göre Nefsi Müdafaadan Doğacak Sorumluluk: 9

Hanbeli Mezhebine Göre Nefsi Müdafaa. 9

c. Hanbeli Mezhebine Göre Kişinin Namusunu Savunmasının Hükmü: 11

2. Hanbeli Mezhebine Göre Nefsi Müdafaanın Sınırı: 11

3. Hanbeli Mezhebine Göre Nefsi Müdafaadan Doğabilecek Sorumluluk: 12

Maliki Mezhebine Göre Nefsi Müdafaa. 12

 

 

NEFSİ MÜDAFAA (KİŞİNİN KENDİNİ SAVUNMASI)

 

"Ef'ali mükellefin" olan tarz, vacib, mendub, mubah, haram ve helalle ala­kalı sayılan konulardan biri de "nefsi müdafaa" konusudur. Zira, kişiye ken­dini savunurken bazı haramlar mubah olabilir. Bu mevzuun izahına girme­den evvel şu hususları belirtmeye ihtiyaç vardır:

 

1. İslâm'ın Himayesi:

 

İslâm dini kendisine boyun eğen insanların canlarını, mallarını, ırz ve na­muslarını, akıllarını himayesi altına almış ve böylece müminlerin birbiriyle kaynaşıp tek vücud haline gelen faziletli bir toplum, numune bir ümmet oluş­turmalarını sağlamıştır. Bu dine gönül verenler, ihanet yapmazlar, yalan söylemezler, müslüman kardeşlerini sahipsiz bırakmazlar, canına kastet­mezler, ırzına saldırmazlar, malına göz dikmezler. "Hata dışında bir mümin diğer bir mümini öldüremez..."[1]

Peygamber efendimiz de şöyle buyurmaktadır:

"Müslüman müslümanın kardeşidir. Bir müslüman diğer müslüman kardeşine ihanet etmez. Ona yalan söylemez ve onu sahipsiz bırakmaz. Her müslümanın diğer müslümana ırzı, malı ve kanı haramdır. Takva iş­te buradadır. Kişinin müslüman kardeşini tahkir etmesi kötülük olarak ona yeter."[2] Fakat bu nimetleri takdir edemeyen bazı bedbahtlar çeşitli suçlar iş­leyerek İslâm'ın himayesini zedelemek isterler ve böylece kendi haklarını da kaybederler.

 

2. Himaye Edilme Haklarını Kaybedenler:

 

Bunlar, katiller, zaniler ve mürtedlerdir. İslâm dini kendisine boyun eğen­lerin canlarım, akıllarını, mallarını ve namuslarım himaye altına alırken bu­nu sağlayan prensiplerinin devamı ve esaslarının sarsılmaması için, müslü-manların canına kasteden bir katili, ırzlarına tecavüz eden bir zaniyİ ve İs­lâm'ı kabullendikten sonra ondan çıkma cinayetini işleyen bir mürtedİ, ölümle cezalandırmakta ve yılanın başını ezmektedir. Artık bu cinayetleri işleyen insanlar için islâm'ın himayesi söz konusu değildir. Aksi taktirde İslâm, kendi kendini nakzetmiş ve temel prensiplerini çiğneyenleri kucağında bes­lemiş olur. Elbetteki ilahi bir nizam olan İslâm'da böyle bir çelişki görmek imkansızdır.

Peygamber efendimiz, İslâm'ın himaye hakkını kaybeden bu İnsanları be­yan ederek şöyle buyuruyor:

"Allah'tan başka ilah olmadığına ve benim Allah'ın Peygamberi olduğu­ma şehadet eden bir müslamanın kanı helal olmaz. Ancak şu üç kişi hariç­tir. Bunlar; cana kıyan, evlendikten sonra zina eden ve dinden çıkıp cema­ati terk edendir.”[3] Başka bir rivayette şöyledir:

"Allah'tan başka ilah olmadığına, Muhammed'in Allah'ın Peygamberi olduğuna şehadet eden bir müslümanın kanı helal olmaz. Ancak şu üç ki­şiden birinin durumuna düşenin kanı helaldir: Evlendikten sonra zina eden. Çünkü bu recmedilir. Allah'a ve Peygamber'ine karşı savaşa girişen. Zira bu öldürülür veya asılır yahut yeryüzünde sürgün edilir. Bir insanı Öl­düren. Çünkü bu öldürdüğü insana karşılık öldürülür.”[4]

İslâm, toplum için zararlı olan bu gibi kötü insanların tehlikesinden ko­runmak için hem devlet mekanizmasına büyük selahiyetler vermiş hem de fertlere kendi kendilerini savunma hakkı tanımıştır. İşte nefsi müdafaa bun­dan ileri gelmektedir.

 

3. Nefsi Müdafaa Hakkı ve Kapsamı:

 

Müslümanlar, gerçek anlamda kardeştir. Birbirlerini severler. Birbirlerine yardımcı olurlar, birbirlerini savunurlar ve düşmanlarına karşı yek beden olur­lar. Kişi dinden çıkarak veya din kardeşinin canına kıyarak, yahut ırzına göz dikerek ya da malını gasbederek bu kardeşliği bozarsa, İslâmî kardeşliği de­vam ettirmek zorunda olan samimi bir müslüman, bu tür hastalıklara yaka­lanan kişiye karşı kendisini savunma hak ve yetkisine sahiptir. Savunacağı haklar nefsi müdafaa ka -ramı altına giren meselelerin tümüdür.

Nefsi müdafaa kavramına, kişinin dinini, canını, namusunu, malını ve sal­dırıya uğrayan başka bir mümin kardeşini savunması girmektedir. Bu konu­ları mezheblere göre zikretmeden Önce, haklarında rivayet edilen nasları zik­retmek önemli görülmektedir. Bu itibarla önce naslar zikredilip sonra görüş­lerin özetlenmesine çalışılmıştır.

 

A.  Müslümanın Dinini Savunması:

 

Bu hususta Allah Teala şöyle buyurmaktadır:

"Fitne ortadan kalkıp din yalnız Allah'ın oluncaya kadar sizinle sava­şanlarla savaşın."[5] Peygamber efendimiz de (sav): "Kim dinini değiştirir­se onu Öldürün"[6] "Müslümanlardan her kim dini müdafaa yolunda öldürülürse şehiddir[7] buyurmuşlardır.

 

B.  Müslümanın Canını Savunması:

 

Allah Teala şöyle buyuruyor: "Kim size saldırırsa, siz de ona size yaptı­ğı tecavüzün aynısı ile mukabele edin. Allah'tan korkun ve bilin ki Allak, kendisinden korkanlarla beraberdir.”[8]

Peygamber efendimiz (sav) şöyle buyuruyor: "Kim bize silah çekerse o biz­den değildir.”[9] Diğer bir rivayette: "Kim silah çeker, onunla insanlara vurmaya girişirse onun kanı helaldir."[10] Başka bir rivayette de: "Kim sila­hını yukarı kaldırıp insanlara vurmaya başlarsa onun kanı hederdir."[11] (Ya­ni kanı dökülürse bir şey gerekmez), buyurmuşlardır.

 

C.  Müslümanın Irz ve Namusunu Savunması:

 

Allah Teala şöyle buyuruyor: "Zina eden kadın ve erkeğin her birine yü­zer değnek vurun..."[12] "İffetli kadınlara zina isnad edip de sonra bu İd­dialarını doğrulayacak dört şahid getirmeyenlere seksen değnek vu­run."[13]

Peygamber efendimiz de şöyle buyuruyor: "Her kim ehlini ve namusunu korumak için öldürülürse şehiddir..."[14] Diğer bir hadîs-i şerifte şöyle buyu­ruyor: "iznin olmadan bir insan gelir evinden içeri bakar da sen de taş alıp

onun gözünü çıkarırsan sana bir günah yoktur."[15] Başka bir hadis-i şerifte: "Kim bir kavmin izni olmadan evinden içeri bakar da o kavim de bakanın gözünü çıkarırsa onun ne diyet alma hakkı vardır. Ne de kısas ettirme”[16] buyurmuşlardır. (Ebû Davud'un rivayetinde: "... Onun gözü hederdir"; Müs­lim'in rivayetinde: "... Topluluğun onun gözünü çıkarması helaldir" şeklin­dedir). Enes (ra)'dan rivayet ediliyor ki; "Bir adam, Rasuluilah'ın odalarının birinden içeri baktı. Bunun üzerine Resulullah, ucu uzun demirli bir ok ve­ya okları aldı. O adama saplamak için onu gözetliyordu."[17] (Tirmizi'nin ri­vayetinde hadisin sonu şöyledir: "... Resulullah ok ile o adama hamle yap­tı. Adam geri çekildi.")

 

D. Müslümanın Malını Savunması:

 

Bu hususta Allah Teala şöyle buyuruyor: "Erkek hırsızın ve kadın hır­sızın yaptıklarının karşılığı ve Allah tarafından bir ceza olarak ellerini kesin."[18]

Ebu Hurcyre (ra) diyorki; "Bir adam Resulullah'a geldi ve ona;

- "Ey Allah'ın Rasulü! Eğer bir kişi gelir de malımı almak isterse ne yapa­yım» dedi. Resulullah:

- «Malını ona verme» dedi. Adam:

- «Ya benimle savaşırsa ne yapayım?" dedi. Resulullah:

- «Sen de onunla savaş» dedi. Adam:

- «Beni öldürür ise?" dedi. Resulullah:

- «Sen şehid olursun» dedi. Adam:

-  "Ben onu öldürür isem- Resulullah:

- «O cehennem ateşindedir» buyurdu"[19]

Abdullah bin Ömer diyor ki, Resulullah (sav) şöyle buyurdu: "Kimin ma­lına saldırılır ve kendisiyle savaşılır da o da saldırana karşı savaşır ölür­se şehiddir."[20]

Görüldüğü gibi, masum bir insanın, haksız yere, dinine canına, ırzına ve malına saldıran insan, müslüman dahi olsa kam helal olur. Saldırıya uğrayan kişi, kendisini savunma hakkına sahiptir. Bu hakkını kullanırken saldırganı öldürür ise sorumlu değildir. Ancak öldürme dışında bîr başka yolla kendi­sini savunabildiği halde saldırganı hemen öldürmüş olursa, bu taktirde kıs­men de olsa sorumlu olur.

Şayet dinini, canını, ırzını ve malını savunan insan saldıran tarafından öl-dürülürse şehid olur. Bu hususta Peygamber efendimiz (sav) şöyle buyuru­yor: "Müslümanlardan her kim, malını muhafaza uğrunda Öldürülürse şe-hiddir. Her kim canını savunma uğrunda öldürülürse şehiddir. Her kim di­nini müdafaa yolunda öldürülürse şehiddir. Her kim ehlini ve namusunu korumak için öldürülürse şehiddir.”[21]

Hülasa, masum bir insan, bu hususları savunma mecburiyetinde kalırsa, yapılan saldırıyı öldürme dışında bir yolla engellenmesi mümkün ise o yol­la önler. Önlemenin öldürmeden başka bir yolu yoksa, o kişiyi öldürmekten dolayı sorumlu olmaz.

 

E. Müslümanın Başka Bir Müslümanı Savunması:

 

İslâm dîni, kendi mensuplarını ve mensuplarının idaresi altında yaşayan gayri müslümleri himayesi altına aldığı ve müslümanları tek vücut gibi ka­bul ettiği daha Önce izah edilmişti. Bu itibarla İslâm'da her müslüman diğer müslüman kardeşini savunmakla yükümlüdür. Bir müslümana, pasif tavır ta­kınmak, müslümanlann uğradıkları saldırılar karşısında kabuğuna çekilip sus­mak, zalimin zulmünü alkışlayıp mazlumun figanına kulaklarını tıkamak ve zevk u sefasına dalıp, olup bitenlerden uzak kalmak asla yakışmaz. İslâm'ı ve müslümanları savunma yönünden her müslüman bir polis, her mümin bir savcıdır. Her fert bir asker, her cemaat bir ordudur. Her haklı bir hakim, her haksız bir mahkumdur.

Bu ilahi nizamda, iktidara gelenlerin putlaştırılması, sadece onların söz­lerinin geçerli olup, idare edilenlerin ezilmesi, ordunun, adlî teşkilatın ve po­lisin baskı aracı olarak kullanılması asla mümkün ve caiz değildir.

Zaten bu nizamda insanları putlaştıran unvan ve rütbelerin yeri yoktur. Bu­na göre egemenlik, sadece Yaratıcı'nındır. Yaratılanlar ancak ona boyun eğ­me derecelerine göre birbirlerinden üstün olurlar.

İşte bu nedenledir ki, İslâm'da eşitlik gerçek anlamda mevcuttur. Sadece kağıt üzerine yazılan bir yazıdan, münasebetlerde tekrarlanan aldatmacadan ibaret değildir.

Birbirlerine eşit olan müslümanlar, kendilerini savunmada da bu eşitliği ortaya koyarlar. Savunma vazifesini belli bir sınıfa yükleyip kendilerini bun­dan azade saymazlar. Bu itibarla her müminin diğer kardeşini savunma yü­kümlülüğü vardır.

Bu hususta Allah Teala şöyle buyuruyor: "Eğer, müminlerden iki grup birbirleriyle savaşırlarsa, aralarını bulup barıştırın. Eğer onlardan biri di­ğerine saldırmaya devam ederse, saldıran taraf Allah'ın hükmüne dönün-ceye kadar, onlarla savaşın, liger Allah'ın hükmüne dönerse, aralarını ada­letle bulup barıştırın- Her zaman adaletli davranın. Şüphesiz Allah, adil olanları sever."[22]

Enes bin Malik Resulullah'ın şöyle buyurduğunu rivayet ediyor: "Zalim­de olsa mazlum da olsa mümin kardeşine yardımcı ol," Bir kişi:

-  "Ey Allah'ın Rasulü! Mazlum olduğunda yardımcı olayım. Fakat zalim ol­duğunda ona nasıl yardımcı olabilirim?" diye sorunca Resulullah:

-  "Onu zulümden alıkoyarsın. işte bu ona bir yardımdır"[23] cevabını vermiştir.

Sehl bin Huneyl de Rasuluilah'ın şöyle buyurduğunu rivayet ediyor: "Her kim, bir mümin yanında zelil edildiği halde ona yardımcı olmazsa, Allah da onu kıyamet gününde yaratıkların huzurunda zelil eder.”[24]

Evet, bir mümin kendi canını, malını, ırzını, savunma yetkisine sahip ol­duğu gibi diğer mümin kardeşini de savunma yetkisine sahiptir. Aksi taktir­de; "müminler ancak kardeştirler"[25] âyet-i celilesinin ifade buyurduğu ma­na gerçekleşmiş olmaz.

Zaten müslümanı, müsiüman olmayandan ayıran en belirgin vasıflardan biri de hakkı savunmada kınayanın kınamasından korkmaması ve zalimin zul­müne karşı çıkmaktan çekinmemeğidir.

Bu itibarla, müslümanın bir mümin kardeşini savunması müslümanlığının gereğidir. Bu gereği yerine getirmediği taktirde artık ondan bir şey beklemek abestir. Bu hususta Peygamber efendimiz (sav) şöyle buyuruyor: "Ümmeti­min zalimin karşısında »sen zalimsin» demekten çekindiğini gördüğünüz zaman, artık onlara veda edin."[26]

 

Mezheb Âlimlerine Göre Nefsi Müdafaa:

 

Hanefi Mezhebine Göre:

 

1. Nefsi Müdafaanın Hükmü: Hanefi mezhebine göre, kişinin canını, ma­lını, ırzını savunması vacibtir. Kişi bunları savunurken öldülürse şehiddir.

2. Nefsi Müdafaanın Sınırı ve Bundan Doğacak Sorumluluk: Nefsi mü­dafaanın sınırı ve bundan doğacak sorumluluk; saldıran insanın, sorumlu ol­ma yeteneğine sahip olup veya olmamasına, öldürücü bir araçla saldırıp sal­dırmamasına, zamanın gece veya gündüz olmasına, saldın yerinin şehir ve­ya şehir dışı olmasına, saldırılan şeyin can  mal ve ırz olmasına göre farklı olabilir. Şöyleki:

A.  Kişinin bir mükellefin saldırısı karşısında canını, malım ve ırzını savun­ması: Mükellef olan (sorumlu olma yetkisine sahip olan: akıllı ve ergenlik ça­ğına ulaşan) bir İnsan, başka bir insanın canına veya malına yahut ırzına sal­dıracak olursa, iki ihtimal vardır:

a.  Saldırıya maruz kalan insan, bunu öldürmeye başvurma dışında herhan­gi bir yolla Önleme kanaatına sahiptir. Bu halde o yolla önlemesi gerekir. Di­rek olarak saldırganı öldürürse sorumlu olur. Saldırıya uğrayan kişi, çevreden yardım isteyerek saldırganı uzaklaştırma imkanına sahiptir. Veya saldırgan ama­cına ulaşmadan kaçıp gitmiştir. İşte bu halde onu öldürürse bundan dolayı so­rumludur. Duruma göre kendisine kısas uygulanır veya diyet ödettirilir.

b.  Saldırıya maruz kalan insan, saldırganı ölçtürmekten başka bir imkana sahip değildir. Bu taktirde saldırganı öldürmesinden dolayı kendisine hiçbir sorumluluk yoktur.

Alimler, böyle saldırganların öldürülmesinde mahzur görmemişler ve bunlardan herhangi birini öldürenin sorumlu olmayacağını söylemişlerdir. Buna misaller:

- Silah çekip direten saldırganı öldürmek. Saldırma zamanının gece veya gündüz olması, saldırı yerinin şehir vcva şehir dışı olması farksızdır. Çünkü silah çekip diretene, savaşmaktan başka bir yolla engel olmak mümkün de­ğildir.

-  Geceleyin sopa ile saklrjiv öldürmek. Saldırı yerinin şehir içi vea dışı olması farksızdır. Zira gr.vlcyirı yardım İstenmesi ve istenilen yardımın ulaşması zordur

-  Gündüzlerin tenha bir yerde sopa ile saldıranı öldürmek. Çünkü şehir dışı tenha yerlerde yardım islemek mümkün değildir.

B.  Kişinin mükellef olmayanlar karşısında canını, malını ve ırzını savun­ması:

Eğer bir insana, akılsız bir deli veya temyiz gücüne sahip olmayan bir ço­cuk silah çeker, yahut bir hayvan saldırır o da bunları kasten öldürür ise, Ha­nefi mezhebine göre sorumlu olur. İnsanların diyetini hayvanın da değerini ödemekle yükümlüdür.

Zira bu tür bir saldırganı öldüren insan, masum İnsanları ve başkasına ait olan akılsız bir hayvanı öldürmüş olur. Bu itibarla mali yönden sorumludur. Deli veya çocuğun silahlı saldırıya geçmeleri bunların masumiyetini düşür-mez ve kanlarını helal kılmaz. Çünkü sorumlu olma yeteneğine sahip değil­lerdir. İşte bu nedenledir ki, bunların kasıtlı olarak birini öldürmeleri halin­de bunlara kısas uygulanmaz.

Diğer yandan, kendisini savunan insan silah çeken bir deliyi veya çocu­ğu öldürür İse buna kısas cezası uygulanmaz. Çünkü kendisini müdafaa uğ­runda bunu yapmıştır ve bu nedenle kısastan kurtulmuştur.

Daha sonra belirtileceği üzere, Şafii mezhebine göre, mükellef olmayan­lara karşı kendisini savunan İnsanın bunlardan birini öldürmesi halinde di­yet ödeme yükümlülüğü yoktur. Zira kendisini savunmak için Öldürmüştür. Keza saldıran bir hayvanı öldürenin, bu hayvanın değerini ödemesi gerek­mez. Bunlar, öldürülmelerine kendileri sebeb olmuşlardır. Bu itibarla saldı­ran bir insan durumuna düşmüşlerdir.

Ebu Yusuf'a göre ise, hayvanın değerini ödemek gerekir. Zira hayvanın suçu sahibinin hakkını düşürmez. Delinin ve çocuğun ise, diyetlerini ödemek gerekmez. Çünkü kendileri kendi haklarını heder etmişlerdir. Başkalarının hakkı da sözkonusu değildir.[27]

C. Hanefi mezhebine göre, malını savunan insanın, saldırganı Öldürebil-mesi için, diğer şartlarla birlikte, malının en az on dirhem gümüş değerin­de olması şartı aranmaktadır. (Yaklaşık 30 gr'dir)

D. Bu mezhebe göre, bir insan başka bir İnsanın zorla ırzına tecavüz et­mek isterse ve saldırıya uğrayan erkek veya kadın, saldırganı Öldürmekten başka bir imkâna sahip olmaz ise, onu öldürebilir. Kişinin korumakla yüküm­lü olduğu insanların ırzına saldırılması halinde de kişi kendisine saldırılmış gibi bunları savunur.[28]

 

Şafii Mezhebine Göre:

 

1. Nefsi Müdafaanın Hükmü: Şafii mezhebinde nefsi müdafaanın hükmü saldırana ve saldıralan şeye göre değişmektedir:

A. İnsanın Canına Saldırılması: Bu durumda hüküm saldırgana göre fark­lıdır.

a.  Eğer insanın canına, bir kafir veya bir hayvan yahut kanı helal olan bir müslüman[29] saldıracak olursa, kişinin bunlara karşı canını savunması vacib-dir. Savunmaz ise günahkâr olur.

b. Şayet insanın canına, kanı helal olmayan bir müslüman saldıracak olursa, tercih edilen görüşe göre bu durumda kişinin kendini savunması ca­izdir. Savunmazsa günahkâr olmaz. Zira Peygamber efendimiz bir hadis-i şerifinde şöyle buyuruyor: "...Fitne zamanında sizden birinizin evine zor­la bir insan girecek olursa, evine girilen kişi Uz. Adem'in iki oğlundan ha­yırlı olanı gibi olsun."[30] Yani Habil gibi olsun. Çünkü Kabil bunu öldürmek istediğinde Habil ona el kaldırmamış ve günahı diğer kardeşine yüklemiştir.

Diğer bir görüşe göre ise, böyle bir saldırı halinde de kişinin kendini sa­vunması vacibdir. Zira Allah Teala: "... Kendinizi elinizle tehlikeye atma­yın…”[31] buyurmaktadır.

B. İnsanın Irzına Saldırılması: Böyle bir saldırıya uğrayan insanın, canın­dan korkmaması halinde ırzını savunması vacibtir. İrzı savunma hususunda kişinin kendisi gibi ailesinin ve başkalarının ırzını savunması da vaciptir. Ir­za saldırmanın ileri bir safhaya varması şart değildir. Öpme gibi davranışlar da ırza saldırı sayılır.

C. İnsanın Malına Saldırılması: Mal canlı bir hayvan İse, bunun sahibin­den, canından ve ırzından korkmaması şartıyla, bu hayvanı savunması vacip­tir. Saldırıya uğrayan malın bizzat savunana ait olması şart değildir. Canlı mal, saldırıcının kendisine ait olsa bile, o hayvanı savunmak, can ve ırz tehlike­si arz etmedikçe, vaciptir. Yapmaz ise günahkâr olur.

Canlı olmayan bir mala saldırılmast halinde, Halife dışında herhangi bir müslümanın bu tür bir malı savunması vacip değildir. Halifenin savunması ise, her zaman için gerekmektedir.

D. Başka Bir İnsanın Canına, Malına, Irzına Saldırılması: Bu durumda da bîr müslümanın, saldırıya uğrayan diğer müslüman kardeşinin canını, ırzını ve malını savunması kendi canını, malını ve ırzını savunması gibidir. Vacip olan bir yerde vacip, caiz olan yerde caizdir.

 

2. Şafii Mezhebine Göre Nefsi Müdafaanın Sınırı:

 

Bu mezhebe göre saldıranın tecavüzü, mümkün olan en hafif yolla önlenir. Mesela saldırganı sözle veya başkalarını yardıma çağırmakla uzaklaştırmak mümkün ise, onu dövmek caiz olmaz. Keza elle dövülerek uzaklaştırılması mümkün ise, kam­çı veya copla dövmek caiz değildir. Copla dövülerek uzaklaştırılması müm­kün ise değnekle dövmek caiz değildir. Sopa atarak uzaklaştırılması mümkün ise bir organını koparmak caiz değildir. Bir organını kopararak uzaklaş-n'"'lması mümkün ise, öldürülmesi haramdır. Şayet saldırgandan kaçıp kur-lulmuk mümkün ise, saldırıya uğrayanın kaçması vaciptir. Bu durumda da sal­dırganı öldürmesi haramdır.

 

3.  Şafii Mezhebine Göre Nefsi Müdafaadan Doğacak Sorumluluk:

 

Saldı­rıya uğrayan insan, saldıranı münasip olan en güzel yolla uzaklaştırma hak­kına sahiptir.

Bıı mezhebe göre, saldıraya uğrayan insan, saldıranın saldırısını Önlemek için onu öldürmekten başka bir çare bulamazsa, saldıranı öldürebilir ve bun­dan dolayı sorumlu olmaz. Ona ne diyet Ödemek gerekir ne de kısas. Günah­kar da olmaz. Hayvan ise değerini ödemesi gerekmez. Kefaret tutması da ge­rekmemektedir. Saldıranın müslüman veya kafir, akıllı veya deli, küçük ve­ya büyük, akraba veya yabancı, insan veya hayvan olması farksızdır.

Keza saldırının cana veya mala, yahut bir organa veya ırza yönelik olma­sı farksızdır. Zira bu hususta Rasulullalı şöyle buyurmuştur:

"Müslümanlardan her kim, malını muhafaza uğrunda öldürülürse, şe-hiddir. Her kim dinini müdafaa yolunda öldürülürse, şehiddir. Her kim na-musunu^müdafaa için öldürülürse, şehiddir."[32]

Rasulullalı. adı geçen şeyleri savunanın öldürülmesi halinde şehid sayı­lacağını beyan etmiştir. Bu da saldırıya uğrayanın savaşmasının caiz olduğu­nu ve saldıranı öldürebileceğini göstermektedir.

Ancak mal almak için saldıran insan, başka bir insan tarafından Öldürül­mekle tehdit edilme neticesinde bunu yapıyorsa, mal sahibinin cebredilene karşı malını savunmaması, malını vererek cebredilenin canını kurtarması ge-rekmektedir.[33]

 

Hanbeli Mezhebine Göre Nefsi Müdafaa

 

1. Nefsi müdafaanın hükmü: Bu mezhebe göre, nefsi müdafanın hükmü, savunulması gereken hususa göre farklıdır.

a. Kişinin canına veya malına bir müslüman tarafından saidırılması halinde, saldıraya uğrayanın canını ve malını savunması caizdir. Dilerse savunur. dilerse savunmaz. Zira Rasulullalı (sav) Ebu Zerr el-Gıfariye şöyle buyurmuş­tur:

- "... Zeytin yağı taşlarının (zeytinleri ezip yağlarını çıkaran taşların) kan­lar içine gömüleceği bir derecede, insanların öldürülmeye maruz kalacak­ları zaman sen ne yapacaksın?" Ebu Zerr:

- "Allah ve Rasulü hakkımda neyi hayırlı kılmışsa onu yaparım." Rasulul­lalı:

-  "O halde sen, senden olana katıl." Ebu Zerr:

-  "Ey Allah'ın Rasulü! Kılıcımı alıp bunları yapanların boynunu vurmaya­yım mı?" diye sormuş Rasulullalı da:

- "Böyle yaptığın taktirde sen de o topluluktan biri olursun. Fakat sen evi­ne çekil." Ebu Zerr:

- "Ey Allah'ın Rasulü. Eğer bunu yapan evime girer ise, ne yapayım?" de­miş Rasulullalı da:

- "Şayet kılıç şuası gözlerini kamaştıracak olursa, cübbenin bir kenarıy­la yüzünü kapa. Saldıran kişi kem senin günahını, hem de kendi günahı­nı yüklensin ve cehennemliklerden olsun”[34] cevabını vermiştir.

Peygamber efendimiz (sav) diğer bîr hadisinde şöyle buyuruyor:

"Kıyamet kopmadan önce, karanlık gecenin parçaları gibi bir kısım fit­neler ortaya çıkacaktır, işte o zaman kişi, sabaha mümin olarak çıkacak, ak­şam kafir olacaktır veya mümin olarak akşam edecek, sabaha kafir olarak çıkacaktır. O zaman yerinde oturan ayakta durandan, yürüyen koşandan daha hayırlıdır. O zaman yaylarınızı kırın, yaylarınızın bağını koparın. Kı­lıçlarınızı taşlara çalın. Şayet saldıranlardan biri, birinizin bulunduğu ye­re girer ise yanına girilen insan, Adem'in iki oğlundan hayırlı olanı gibi olsun.”[35]

Resulullah başka bir hadisde Halid bin Velid'e şöyle buyuruyor: "Ey Ha-lid! Benden sonra bir kısım hadiseler, fitneler ve ihtilaflar ortaya çıkacak­tır. Eğer sen Allah'ın katil kulu olmayıp öldürülen maktul kulu olabilir isen böyle ol."[36]

Hanbeli mezhebinden olan alimler, bu tür hadisleri delil göstererek mü­min bir kişinin saldırısına uğrayan başka bir müminin kendini ve malını sa­vunmasının caiz olduğunu söylemişlerdir. Dilerse savunur, dilerse savunmaz.

b. Ancak, bir müminin herhangi bir kafirin saldırısına uğraması halinde, canını, malını ve benzeri şeylerini savunması vaciptir. Yukarıda zikredilen hadis-i şerliler, müminler arasında meydana gelecek saldırılardan bahsetmek­tedir. Bazı sahabeler, bu tür hadiselerin müminlerle kafirler arasında çıkaca­ğından haber verildiğini zannetmişler ve Resulullah'a neyi kastettiğini sorup doğru cevabı almışlardır.

Ebu Musa el-Eş'ari diyor ki: "Resulullah bize. kıyamet kopmadan Önce kar­gaşa çıkacağından bahsetti. Dedim ki:

-  Ey Allah'ın Rasulü! Kargaşa nedir?'' Resulullah:

-  "insanları Öldürmektir" dedi. Orada bulunan bir kısım müslümanlar:

-  "Ey Allah'ın Rasuiü! Biz .şimdi de müşriklerden yılda şu kadar insan öl­dürüyoruz" dediler. Bunun üzerine Resulullah: şu cevabı verdi:

-  "Bu müşriklerin Öldürülmesi değil, sizin birbirinizi öldürmenizdir. Öyleki kişi, komşusunu, amcasının oğlunu ve yakın akrabasını Öldürmüş olacaktır." Orada bulunan bazı insanlar;

-  "Ey Allah'ın Rasulü! O gün aklımız başımızda olacak mı?" deyince, Resulullah:

- "Hayır. O zamanda yaşayan insanların çoğunun aklı başından alınmış olacak. Ortaya, akılsız, adi insanlar çıkacaktır”[37] buyurmuştur.

Görüldüğü gibi, müminin kafiri öldürmesi, kargaşa ortamı sayılmamakta­dır. Zira cihad, kıyamete kadar bakidir. Cihad devam ettiği sürece kafirleri öldürme de devam edecektir. Bu Allah'ın dinini hakim kılmak için kaçmımaz bir zarurettir.

Fakat müminler arasında fitne çıkarsa, fitnenin defi için savaşmaktan ka­çınmak gerekir. Velevki nefsi müdafaa mahiyetinde olsun.

 

c. Hanbeli Mezhebine Göre Kişinin Namusunu Savunmasının Hükmü:

 

Her halükarda kişinin ırzını savunması vaciptir. Saldıranın kafir veya müslüman olması farksızdır. Zira, zinaya hiçbir surette ruhsat yoktur.

 

2. Hanbeli Mezhebine Göre Nefsi Müdafaanın Sınırı:

 

Bu mezhebe göre, bir insanın evine silahlı biri girer İse, ev sahibi, önce o adama çıkmasını em­reder. Eğer emretmekle çıkarsa ev sahibinin onu Öldürmesi caiz değildir. Şa­yet emretmekle çıkmaz ise ev sahibinin onu def edecek olan en hafif şeyle dövmesi caizdir. Mesela sopa ile dövdüğünde çıkacağı bilinirse onunla dö­vülmesi gerekir. Demirle dövülemez.

Ev sahibi, saldırıyı bir sopa vurarak Önlerse, ikinci bir darbe indirmeye hakkı yoktur. Saldıranın şerrini önledikten sonra yaptığı her türlü şeyden sorum­lu olur. Yerine göre kendisine kısas uygulanabilir veya diyet Ödettirilir. Eğer müdahale neticesinde saldıran kaçar İse, saldırıya uğrayanın artık onu öldür­mesi veya kovalaması caiz olmaz. Saldırıya uğrayan saldıranı öldürmekten başka bir çare bulamazsa veya onu öldürmediği taktirde onun hemen ken­disini öldüreceğinden korkarsa bu taktirde saldıranı Öldürücü veya organla­rından birini kopana bir araçla vurması caizdir. Yaptığı şeyden de sorumlu değildir.

Hülasa bir insanın malına, canına veya ırzına saldırılır ise saldırıya uğra­yan kişi:

Önce saldırana uzaklaşmasını emreder. Eğer uzaklaşırsa ona bir şey ya­pılamaz.

Sözle uzaklaşmazsa. mümkün olan en hafif şeyle onu dövebilir.

Dövme ile de şerri bertaraf edilemiyor ise veya saldırdığı insan öldürece­ğinden korkutursa bu defa öldürülmesi caizdir. Kanı da helaldir.

Hasan el-Basri, Sabi, Nehai ve İmam Ahmed bu görüştedir.

Hasan el-Basri'den rivayet edilir ki: Bir adam ona gelip şunu sormuştur:

"Elinde demir bulunan bir hırsız evime girer ise onu öldüreyim mi?" Ha­san el-Basri:

"Evet, onu nasıl öldürebiliyorsan öldür" cevabını vermiştir.[38]

 

3. Hanbeli Mezhebine Göre Nefsi Müdafaadan Doğabilecek Sorumluluk:

 

Bir İnsanın canına veya malına yahut ırzına saldırılır da o da meşru bir şe­kilde bu saldırılan şeyleri savunur ve saldıranı öldürür ise sorumlu olmaz.

Saldıranın, müslüman veya kafir, büyük veya küçük, akıllı veya deli, in­san veya hayvan olması farksızdır. Ancak, kendisini savunan, saldıranı öldür­me dışında başka bir yolla uzaklaştırabileceği halde onu Öldürür ise sorum­lu olur.

İmam Ahmed bin Hanbel, İmam Şafiî ve İmam Malik'e göre saldırı neti­cesinde meşru bir şekilde öldürülen delinin, çocuğun diyetlerini ve hayva­nın değerini ödemek gerekmez.

Ebu Hanife ve talebelerine göre İse, bu zikredilen şeylerin meşru müda-taa esnasında öldürülmeleri sadece kısasa manidir. Fakat öldürenin bunla­rın diyetini ve hayvanın değerini ödemesi gerekir.[39]

Hanbeli mezhebine göre, kendini savunan insan, saldıranı öldürmeden başka bir yolla kendisini müdafaa edebileceği halde bu yolu bırakırda sal­dıranı direkt olarak öldürür ise bundan dolayı sorumlu olur.

Keza, saldırıya uğrayan kişi saldırıyı önledikten sonra saldıranı öldürür ise sorumlu olur. Yerine göre kendisine kısas yapılır veya diyet ödettirilir. Saldırıya uğrayan kişi öldürülür ise şehiddir.

Hanbeli mezhebine göre de, bir müslümanın, saldırıya uğrayan başka bir müslümana yardımcı olma hak ve yetkisi vardır.[40]

 

Maliki Mezhebine Göre Nefsi Müdafaa

 

İmam Malik'in Muvatta adlı eserini şerh eden Zerkani şöyle diyor: "Eğer bir insan diğerini öldürmeyi kastetse, canına kasdedilen insan da onu öldür­mekten başka bir çare bulamazsa ve onu öldürür ise, ölenin kanı hederdir (helaldir).

Eğer bir insana deve saldıracak olursa, saldırıya uğrayan insan canından korkar da deveyi öldürür veya ayaklarını keserse bir şey ödemesi gerekmez.[41]

 



[1] Nisa, 92

[2] Tirmizi, Kit. Birr, B;ıb: 18, hn. 1927; İbn Mâce. Kit. Filen, bab: 2, hn. 3933; Müsned, İmam Ahmed, c. II, sh. 277, 360, c. III, sh. 491; Tirmizi, "Bu hadis hasen ve garibtir. Bu mevzuda Ali'den ve Ebu Eyyub'dan da rivayet vardır" demektedir.

[3] Buhâri, Kit. Diyat. bab: ~?; Müslim, Kit. Kasaıııe, bab: 25, 26. hn. 1676; Ebû Dâvûd, Kir. Hudud, bab: 1. hn. 4352; Nesei, Kit. Talırim, bab: 5; Tirmizi, Kıt. Di­yat, bab: 10, hn. 1402. Tirmizi bu hadisin hasen ve sahih olduğunu, bu konuda Hz. Osman'ın. Aişe'nin ve İbn Abbas'ın da rivayetleri bulunduğunu söylemiştir.

[4] Ebû Dâvûd, Kit. Hudud, bab: 1, hn. 4353; Nesei, Kit. Tahrim, bab: 5

[5] Bakara, 193

[6] Bukârî, Kit. Cihad, bab:  149. Kit. frisam, bab: 28, Kit. İstitabe, bab: 2; Ebû Dâvûd, Kit. Hudud, bab: 1; Tirmizi Kit. Hudud, bab: 35; Nesei, Kit. Tahrim ed-Dem, bab: 14; İbn Mâce, Kit, Hudud, bab: 2; Müsned İmam Ahmed, c. I, sh. 2, 7, 283

[7] Ebû Dâvûd, Kit. Sünnet, bab: 29, hn. 4772; Nesei, Kit. Tahrim, bab: 24, hn. 4049; Tirmizi, Kit. Diyat, bab: 22, hn. 1421

[8] Bakara, 194

[9] Tirmizi, Kit. Hudud, bab: 26, hn. 1459; İbn Mâce, Kit. Hudud, bab: 19, hn. 2575, 2576, 2577; Nesei Kit. Tahrim, bab: 26. Tirmizi, bu hadisin "hasen ve sahih" oldu­ğunu, bu konuda Abdullah bin Ömer, Abduilah bin Zübeyr, Ebu Hureyre, Seleme bin Ekva ve Ebu Musa el-Eşari'den de hadis rivayet edildiğini söylemektedir.

[10] Nesei, Kit. Tahrim, bab: 26

[11] Nesei, Kit. Tahrim, bab: 26

[12] Nur, 2

[13] Nur, 4

[14] Ebû Dâvûd, Kit. Sünnet, bab: 29, hn. 4772, Nesei, Kit. Tahrim, bab: 24, hn. 4049

[15] Buhâri, Kil. Diy:ıt, bab: 15, 23; Müslim, Kit. Adab, bab: 44, hn. 2158; Nesei, Kit. Kasaıııe, bab: 47. 48; Müsned, İmanı Ahıııed, c. II, slı. 243

[16] Müslim, Kit. Adab, bab: 43, İm. 2158; Nesei, Kit. Kasame, bab: 47, 48; Ebû Dâvûd, Kit. Adab, bab: 127, 1ın. 5172; Müsned, İmanı Ahmed, c. II, sh. 266

[17] Buharı, kit. Diyet, bab: 23; Müslim, Kit. Adab. bab: 44, hn. 21.58; Ebû Dâvûd, Kit. Edeb, bab: 127, hn. 5171; Tirmizi, Kit. İstizan, bab: 17, hn. 2708. Tirmizi bu ha­disin "basen ve sahili" olduğunu söylemektedir.

[18] Maide, 38

[19] Müslim, Kit. İman, bab: 225, hn. 140

[20] îbnMâce, Kit. Hudııd, bab: 21, hn. 2851

[21] Ebû Dâvûd, Kit. Sünnet, bab: 29; hn. 4772; Nesei, Kit. Tahrim, bab: 24, hn. 4049; Tirmizi, Kit. Diyat, bab: 22, hn. 1421 (Metin Tirmizi'ye aittir. Tirmizi, bu hadisin "hasen ve sahih" olduğunu söylemiştir.)

[22] Hucurat, 9

[23] Buharı, Kil. İkrah, bab: 7, Kir. Mezalim, bab: 4; Tirmizi, Kit. Fiten, bab: 68, hn. 2255; Darimi, Kit. Rikak, bab: 40; Müsned, İmam Alınıed, c. III, sh. 99, 201

[24] Müsned, İmanı Ahmed, o. III, sh, 487; Heysemi, "bu hadisi İmam Alımed ve Ta-beranj rivayet etmiştir. Rnvilerin içinde İbn Lehia bulunmaktadır. Bu zat hadisi "lıa-sen" olan biridir. Fakat zayıfı ir. Diğer raviJer ise güvenilir kişilerdir demiştir. (Bkz. Mecma uz-Zevaid, c. VII, sh. 267

[25] Hucurat, 10

[26] Müsned İmam Ahmed, c. II, sh. 163-190

[27] Bu hususta bkz. Fethu'l-Kadir, c. X, sh. 232-233.

[28] Bu hususta bkz. Hukuku îslamiye Kamusu (Ö. N. Bilmen) c. III, sh. 124-125

[29] Şafii mezhebine göre, evli iken zina eden, namazı terk eden, yol kesen ve ben­zeri müslüman la rın kanı helaldir

[30] Ebû Dâvâd, Kit. Fiten, bab: 2, hn. 4259; İbn Mâce, Kit. Fiten, bab: 10, hn. 3961; Tirmizi, Kit. Fiten, bab: 33, hn. 2204

[31] Bakara, 195

[32] Ebû Dâvûd, Kil. Sünnet, bab: 29, hn. 4772 Nesei, Kıl. Tahrim, bab: 24, iın. 4049; Tirmizi, Kil. Diyat, bab: 22, hn. 1421.

[33] Şafii mezhebi için bkz. Muğni'l-Muhtac, c   IV, sh. 194-198.

[34] İbn Mâce, Kit. Fiten, bab: 10, hn. 3958; Ebû Dâvûd, Fiten, Kit. bab: 2, hn. 4261; Müsned, İmanı Ahmed, c. V, sh. 163

[35] Ebû Dâvûd, Kit. Fiten, bab: 2, hn. 4259; İbn Mâce, Kit. Fiten, bab: 10, hn. 3961: Tirmizi, Kit. Fiten, bab: 33, hn. 2204. Tirmizi sahibi Ebu İsa, "Bu hasen, garib ve sahih bir hadistir" demiştir.

[36] Müsned, İmam Ahmed, c. V, sh. 292

[37] İbnMâce, Kit. Fiten, bab: 10, hn. 3959; Müsned, İmam Ahmed c IV sh  392  406 414      

[38] el-Mugni li İbni Kudame, c. VIII, sh. 328 vd.

[39] Hanefi mezhebi bölümüne bakınız.

[40] Hanbeli mezhebi için bakınız, İbni Kudanıe, İbn Kudame, c. VIII, slı. 328-332

[41] Muvatta Şerhi Zerkani, c. IV, sh. 38