HARAMLARLA TEDAVİ EDİLMENİN HÜKMÜ
1. Haramların Tedavi Vasıtası Olamayacağını Beyan Eden Hadisler:
2. İçki ile Tedavi Edilemeyeceğini Beyan Eden Hadisler:
Mezheplere Göre Haramlarla Tedavinin Hükmü
2. Şafii Mezhebinde İki Görüş
Zikredilmektedir:
Deve İdrarı Île Tedavi Edilmenin Hükmü:
Bu mesele, âlimler
arasında ihtilaf konusudur. İhtilaflara değinmeden önce, bu konu ile ilgili
hadis-i şeritleri ve sahabe sözlerini özetlemeye çalışalım:
a. Ebu Derda, diyor ki: Resulullah (sav)
şöyle buyurdu:
"Şüphesiz ki
Allah, hastalığı ve ilacı göndermiş, her hastalık için bir ilaç yaratmıştır.
Sizler tedavi olun. Fakat haram bir şeyle tedavi olmayın.”[1]
b. Ümmü Seleme diyor ki: Kızım hasta oldu. Ona bir kabın
İçinde şıra yaptım. Resulullah içeri girdi, şıra
kaynıyordu. "Bu nedir?" diye sordu. "Kızım hasta oldu. Onun için
şıra yaptım" dedim. Bunun üzerine Resulullah şöyle
buyurdu: "Şüphesiz ki Allah (azze ve celle) sizin şifanızı haramlarda kılmadı.”[2]
c. Abdullah
bin Mes'ud'un sarhoş eden şeyler hakkında şöyle
dediği rivayet edilmektedir: "Şüphesiz ki Allah, şifanızı size haram
kıldığı şeylerde yaratmamiştır."[3]
Tank bin Suveyd'den rivayet ediliyor ki: "Kendisi Rasulullalıtan içkiyi sormuş, Resulullah
da ona içkiyi yasaklamış veya onu yapmasını çirkin görmüştür. Bunun üzerine
Tarık: "Ben bunu ilaç için yapıyorum" demiş. Resulullah
ona: "Şüphesizki içki ilaç değil, bilakis hastalıktır"
cevabını vermiştir.[4]
Diğer bir rivayette
Tarık'ın şöyle dediği nakledilmektedir:
"Dedim ki: Ey
Allah'ın Rasulü! Bizim arazimizde üzümler var. Biz
onları sıkıp (sarhoş edici) suyunu içiyoruz." Resulullah:
"Hayır olmaz" dedi. Rasu-lullah'a tekrar sordum, "Biz üzüm suları ile hastalan
tedaviye çalışıyoruz" dedim. Resulullah şu
cevabı verdi: "Şüphesiz ki bu şifa değil, bilakis hastalıktır.”[5]
içki dahil, bütün
haramlarla zaruret halinde tedavi edilebilir.
Bu mezhebe göre,
güvenilir, müslüman bir hekimin, belli bir hasta
için. "Bunun haramdan başka ilacı yoktur" demesi halinde hasta
zaruret halinde bulunduğu için o haram şey içki dahi olsa ilaç olarak
kullanılabilir.
Zira Allah Teala bir kısım haramları zikrettikten sonra; "... Bir
kimse mecbur kalır, zaruret haddini aşmadan ve başkalarının hakkına tecavüz
etmeden bunlardan yerse, ona günah yoktur"[6] buyurmaktadır.
Âyet genel hüküm ifade etmektedir. Bu mezhebin alimlerine göre, haramların ve
özellikle içkinin şifa olmadıklarını ve bunlarla tedavi edilemeyeceğini beyan
eden hadis-i şerifler, zaruret hali dışındaki normal halleri bildirmektedir.
Zaruret olmadıkça haramların ilaç olarak kullanılmaları caiz değildir.[7]
a. Tercih
edilen görüşe göre içki dışındaki bütün haramlarla, hatta sıvı olmayan
uyuşturucu maddelerle tedavi olmak caizdir. Bu görüşe göre haramlardan şifa
olmadığını beyan eden hadisler, özellikle içkiyi kastetmektedir. Nitekim,
içkinin şifa vasıtası olmadığını açıkça bildiren hadis-i şerifler buna
delildir.
b. Tercih
edilmeyen ikinci görüşe göre ise, içki dahil, bütün haramlarla tedavi edilmesi
caizdir. Yeter ki içki sarhoş edecek kadar içilmesin ve haramların yerini
tutacak helal bir ilaç bulunmasın. Yani zaruret hali gerçekleşmiş olsun.
Her iki görüşe göre de
içkiyi ilaç olarak kullanana içki cezası uygulanmaz. Zira ikinci görüşe göre
zaten kullanılması mubahtır. Birinci görüşe göre ise konu ihtilaflı olduğu
için, ortada şüphe bulunmaktadır. Şüpheli durumlarda cezalar düşürülür.[8]
içki dahil, hiçbir
haramla tedavi yapılmaz. Zira hadis-i şerifler, bunu beyan etmişlerdir. Bu mezhebe
göre az önce zikredilen hadis-i şerifler, kayıtsız ve şartsız kabul edilmekte
ve bütün haramların ilaç olamayacağı beyan edilmektedir.
Bu mezhebe göre,
içkiyi ilaç olarak kullanana içki cezası uygulanır.[9]
içki dahil, haramlar
ilaç olarak kullanılamazlar. Ancak leş gibi şeyler yakılıp şekli değiştikten
sonra ilaç olarak kullanı-labilinir.
Ancak İmam Malik,
ölmüş hayvanların kemiklerinden yapılan ve "mertek" diye adlandırılan
ilaçların yaralar üzerine sürülmesi halinde ilaç yıkanmadan namazın kılınmaya
cağını söylemiştir.
Bu konuda Kurtubi şöyle diyor: "Bazıları hadis-i şeriflere
dayanarak, hiçbir haramla tedavi edilemeyeceğini söylemektedir. Fakat zaruret
hali bunun dışında sayılmalıdır. Zira zehiri içmek
caiz değildir. Halbuki bunu ilaç olarak kullanmak caizdir."[10]
Enes diyor ki: Ukl veya Ureyne kabilesine mensub olan
bazı insanlar Medine'ye geldiler. Medine'de oturmak hoşlarına gitmedi. (Hasta
oldular) Resulullah onlara, sağılan develerin
bulunduğu yere gitmelerini, develerin süt ve idrarından içmelerini emretti.
Onlar da gittiler. Orada şifa bulduktan sonra Resulullah'ın
çobanını öldürüp hayvanları aldı ve götürdüler. Sabahleyin haberleri geldi. Resulullah arkalarından adam gönderdi. Gün ilerlemişti,
onlar getirildi. Resulullah onların ellerini ve
ayaklarım kestirdi. Gözlerine kızgın mil çektirdi. Sonra onlar Harre denilen yere atıldılar. Su İstiyorlardı, kendilerine
su verilmiyordu."[11]
Bir kısım alimler bu
hadisin mensuh olduğunu, diğerleri ise mensuh olmadığını söylemişlerdir.[12]
a. İmam
Malik, İmam Ahmed bin Hanbel
ve Hanefi mezhebinden olan İmam Muhammed, bu hadis-i şerife dayanarak eti
yenilen hayvanların sidiklerinin temiz olduğunu, bu itibarla Resulullah'ın develerin sidiklerinden içilmesini tavsiye
ettiğini ve bu hadis-i şeriften haramlarla tedavi etmenin caiz olduğu hükmünün
çıkarılamayacağını söylemişlerdir.
b. Buna
mukabil, Ebu Hanife, Ebu Yusuf ve İmam Şafii'ye göre, eti yenilen hayvanlannki dahil, bütün sidikler necistir.
Çünkü Resulullah kabirlerinde azab
gören iki kişinin dünyada işledikleri günahları anlatırken şöyle buyurmuştur:
"... Diğer adam ise, sidikten sakınmıyordu.”[13]
Başka bir hadis-i
şerifte; "... kabir azabının çoğu sidiktendir”[14]
buyurmaktadır. Görüldüğü gibi hadis-i şerifler sidikler arasında ayırım
yapmamakta, her sidiğin aynı hükümde olduğuna işaret etmektedir.
Resulullah'ın Ureyne kabilesine mensub olan kişilere develerin sidiklerinden içmeyi
tavsiye etmesi, zaruretten kaynaklanmaktadır. Çünkü bunlar Medine'nin havasına
uyum sağlayamayarak hasta olmuşlardı. Resulullah vahy yoluyla bunların deve sütü ve sidiğiyle
iyileşeceklerini bilmiş ve tavsiye etmiştir.
[1] Ebû Dâvûd,
Kit. Tıb, bab: 11, hn. 3873. Hattabi, "bu hadisin senedinde İsmail bin Ayyaş
bulunmaktadır. Bu kişi hakkında konuşulmuştur" diyor. (Bkz.
Ebû Dâvûd, Haşiyesi c. IV,
sn. 207) Heysemi, "Bu hadisi Taberani
rivayet etmiştir. Ravileri güvenilir kişilerdir,
diyor. (Bk2. Mecmau'z-Zevaid,
c. V, sh. 86)
[2] Mecma ez-Zevaid,
c. V, sh. 86. Heysemi, "bu
hadisi Ebu Yala ve Bezzar
rivayet etmişlerdir. Ebu Yala'mn
ravileri sağlam kişilerdir. Hassan bin Muharİk hariç İbn Hib-ban, bunun da güvenilir olduğunu bildirmektedir, diyor.
(Bkz. A.g.e.) Bedreddin el-Ayni,
"bu hadisi İbn Hibban rivaet etmiş ve sahih olduğunu bildirmiştir" diyor. (Bkz. Umdetu'l-Kari, c. III, sh. 155)
[3] Buharı, Kit. Eşribe, bab: 15
[4] Müslim, Kit. Eşribe, bab: 12, hn. 1984 (metin Müslim'e aittir) Ebû
Dâvûd, Kit. Tıb, bab: 11, hn.
3873; Darimi, Kit. Eşribe, bab: 6; Tirmizi, Kit. Tıb,
bab: 8, hn. 2046; Tirmizi, bu hadisin "hasen
ve sahih" olduğunu söylemektedir.
[5] İbn Mâce,
Kit. Tıb, bab: 27, hn. 3500; Tarık'tan
rivayet edilen bu hadisi şerifle alimler çeşitli yorumlar yapmışlardır.
Hattabi diyor ki, "bu hadisden
çıkartılacak hükme göre, içki ile tedavi etmek caiz değildir. Fıkıh
alimlerinin çoğu bu görüştedir. Bazı alimler, Resulullah'ın
deve sidikleri ile tedavi edilmesini emrettiği bir hadisi delil göstererek
zaruret halinde içki ile de tedavi edilebileceğini ileri sürmüşlerdir. Bunlara
cevabı şudur: Resulullah, deve sidiklerinin mubah,
içkinin de haram olduğunu açıklamıştır. Bunlar farklı şeylerdir. Birbirlerine
kıyaslanamaz. Ayrıca insanlar içkiye çok düşkün oldukları için, içki her
yönden haram kılınmıştır. Tâ ki insanlar bu huylarından vazgeçsinler. (Bkz. Ebû Dâvûd
Haşiyesi, c. IV, sh. 205)
İbn Hazm diyor ki, "bu
hadis, haramla tedavi yapılamayacağına delil olamaz. Çünkü, bu hadisin
senedinde Simak bin Harb
bulunmaktadır. Bu zat, Şube'nin ve diğerlerinin dediği gibi, telkini kabul
eden biriydi. Bu hadisin sahih olduğu kabul edilse de yine delil değildir.
Çünkü İçkinin ilaç olmadığı muhakkaktır. İçilmesi helal değildir." (Umdetu'l-Kari, c. III, sh.
155-156)
Bedreddin
el-Ayni, diyor ki: "Bu meselede kesin cevab
şudur: Bu hadisi şerif, zaruret hali dışındaki normal durumlara mahsustur.
Normal durumlarda içki ilaç olarak kullanılamaz. (Bkz.
Umdetu'l-Kari, c. III, sh.
155-156)
[6] Bakara, 173
[7] Bkz. Umdetu'l-Kari,
c. III, sh. 155-156; el-Muğni
li İbn Kudame,
c. VIII, sh. 308
[8] Bkz. Muğni'l-Muhtac, c. IV, sh. 187-189
[9] Bkz. el-Muğni
li İbn Kudame,
c. VIII, sh. 308
[10] Bkz. Tefsir el-Kurtubi, c. II, sh. 216 vd.
[11] Buhârî, Kit.
Vuduu, bab: 66, KİL Zekat, bab: 68, Kit. Cihad,
bab: 152, Kit. Tıb, bab: 6, kic.
Hudud, bab: 17; Müslim, Kit. Kasame, bab:
9-10, hn. 1671; Ebû Dâuûd, Kit. Hudud,
bab: 3, hn. 4364; Tirmizi, Kit. Ta ha re, bab: 55, hn. 72; Nesei, Kit. Tahrim,
ed-Denı, bab: 7, hn. 4029; İbnMâce, Kil. Hudud, bab: 20, hn. 2578; Müsned, İmam Ahmed, c. III, sh. 107, 161, 177, 198
Tirnıizi,
"Bu hasen ve sahih bir hadistir. Enes'ten çeşitli yollarla rivayet edilmiştir"
demektedir,
[12] Bazı âlimler bu hadis-i şerifin mensuh
(hükmü kaldırılmış) olduğunu söylemişler, diğer bazıları ise mensuh olmadığını bildirmişlerdir.
a. İbn Şirin, bu
hadis-i şerifte zikredilen hadisenin, ceza ayetlerinin inmesinden önce cereyan
ettiğini, cezalan açıklayan ayetlerin gelmesiyle bu hadisede zikredilen
cezaların, özellikle kızgın millerin göziere
çekilmesi cezasının neshedildiğini söylemektedir. (Bkz. Tirmizi, Kit.
Ta ha re, bab: 55, hn. 72) Ebu ez-Zinad da şöyle diyor: Resulullah bu adamlara bunu yaptıktan sonra cezalan
bildiren ayetlen indi. Allah Teala
Rasulullalra bir daha bunları yapmamasını ve
İşkencelerden kaçınmasını emretti. Resulullah da bir
daha böyle bir şey yapmadı. (Bkz. Ebû
Dâvûd Haşiyesi Hattabi, c.
IV, sh. 533-534) Buhârî de Katade'nİn İbn Sirin'den aynı görüşü naklettiğini söylemektedir. (Bkz. Buhârî, c. VII, sh. 13-) İbn Şahin İşkenceyi
yasaklayan hadis-i şerifi zikrettikten sonra "bu hadis bütün İşkenceleri nes-hetmiştir" demektedir. (Tirmizi, c. I, sh. 108) Bu
hadisin mensuh olduğunu söyleyen alimler şunları da
zikretmişlerdir: Buhârî, Cihad
bölümünde Ebu Hureyre'den
ateşle cezalandırmanın önce serbest olduğunu, daha sonra bunun yasaklandığını
zikretmektedir.
Ureyne kabilesine aid olan bu
hadise ise, Ebu Hureyre'nin
müslihnan olmasından öncedir. Bu da hadisin mensuh olduğunu gösterir.
b. Tirmizi,
Ureyne hadisesinde uygulanan cezaların, "...
yaralarda da kısas vardır..."
Maide, 45, ayet-i celilesinin
tatbikidir, demiş ve bu hadisin mensuh olmadığını bildirmek
istemiştir. (Tirmizi, Kit. Tahare) Ebu Kilabe,
bu hadisi rivayet ettikten sonra şöyle demektedir: "Bu adamlar hırsızlık
ettiler, adam Öldürdüler, müslüman olduktan sonra
dinden çıkıp kafir oldular. Allah'a ve Rasulü'ne
karşı savaş açtılar. Ebu Kilale
de hadisin mensuh olmadığını ve bu insanarın kendilerine verilen cezayı hak ettiklerini, bu
günde aynı suçu yapanlara bu cezaların verileceğini bildirmek İstemektedir. (Bkz. Buhârî, Kit.
Vudu, bab: 66) Nesei de bu hadisi rivayet ettikten sonra, "Enes bin Malik'den rivayet
edildiğine göre şu ayet bunlar hakkında nazil olmuştur" demektedir:
"Allah ve Rasulü'ne karşı savaşan ve yeryüzünde fesad çıkarmaya çalışanların cezası ancak, öldürülmeleri
veya asılmaları yahut ayak ve ellerinin çaprazlama kesilmesi ya da yeryüzünde başka bir yere sürgün
edilmeleridir..." Maide, 33. Nesei
sözlerine devamla şöyle diyor: Enes'in şöyle söylediği
rivayet edilir; Resulullah'ın bunların gözlerine mil
çekmesi bunların Rasulul-lah'ın
çobanlarının gözlerini çıkardıklanndandır. (yani Rasutullah kısas yapmıştır) Hadis mensuh
değildir. (Bkz. Nesei, c.
VII, sh. 100) Bedreddin
el-Ayni de bu konuda şunları söylemektedir: Rasulutlah'ın
işkence etmeyi ve ateşle yakmayı yasaklamasına rağmen bunlara işkence edilmesi
ve gözlerine kızgın millerin çekilmesi nasıl olmuştur? Buna şu cevap
verilmiştir: ... / ... Bu hadisin beyan ettiği olay, ceza ayetlerinin ve
asilerin terbiye edilmesini bildiren ayetin (maide,
33) inmesinden ve işkencenin yasaklanmasından önce meydana gelmiş ve sonra neshedilmiştir. Bazıları da bunun neshedilmediğini
ve bu hadisin "Allah'ın azabı ile azab etmeyin,
ateşle azab etmeyin hadis-i şerifiyle bağdaştırılacağını,
şöyle ki kısas durumunda yakmakla cezalandırmanın caiz olacağını, kısas dışında
caiz olmayacağını, RasulullalVın son hadislerinden
bunu kastettiğini söylemektedirler. (Umdetu'l-Kari,
c. III, sh. 156)
[13] Müslim, Kit. Tahare, bab: 111, lın. 292, Ebû Dâvûd,
Kit. Tahare, bab: 11, hn. 20; Nesei, Kit. Tahare,
bab: 26, hn. 31; İbnMâce, Kit. Tahare,
bab: 26, hn. 347; Tir-mizi, Kit. Tahare,
bab: hn. 70; Darimi, Kit. Vuduu,
bab: 61
[14] İbn Mâce,
Kit. Tahare, bab: 26, hn. 348; Zevaid adlı kitapta bu hadisin senedi doğrudur,
denilmektedir. Fethu'l-Kadir, c. 1, sh. 101.