Nefsi müdafaa ile
ilgili olan konulardan biri de; bir müslümanın hangi
durumlar karşısında yalan söyleyebileceği konusudur.
Şartlar ne olursa
olsun, bir müslümanın ancak şu üç konuda yalan söylemesine
ruhsal vardır. İnsanların arasını bulmada, karı-kocanın birbirleriyle
sohbetlerinde ve savaş halinde.
1. İnsanların
arasını bulma ve onları barıştırma hususunda Ümraü
Külsüm binti Ukbe, Resulullah'ın (sav) şöyle buyurduğunu işittiğini rivayet
etmektedir:
"İnsanların
arasını bulup hayrı artıran veya hayrı söyleyen yalancı değildir."[1]
2. Bir
erkeğin hanımına sohbeti ve bir hanımın erkeğine sohbeti esnasında yalan
söyleme hususunda da Ümmü Külsüm binti
Ukbe Resulullah'dan (sav)
şunları duyduğunu rivayet ediyor:
Ümmü Külsüm diyor ki: "Resulullah'ın
üç şey dışında insanların söyledikleri herhangi bir yalana ruhsat verdiğini
duymadım. Bu üç şey; savaş hali, insanların arasını bulup onları barıştırma
hali, erkeğin hanımına hanımın da erkeğine sohbet etme halleridir."[2]
Ümmü Külsüm'den nakledilen diğer
bir rivayette ise hadis-i şerif şöyledir: "Rasulullah'm
üç şey dışında herhangi bir husus hakkında yatan söylemeye ruhsat verdiğini
duymadım. Resulullah (sav) şöyle buyurdu: "Ben
insanların arasını bulan ve ancak insanları barıştırmak için söz söyleyen kişiyi,
savaş hakkında konuşan kişiyi; hanımıyla sohbet eden erkeği ve kocasıyla
sohbet eden hanımı yalancı saymam. "[3]
Esma binti Yezid de Resulullah'ın şöyle buyurduğunu söylüyor: 'Yalan söylemek
helal değildir. Ancak şu üç şey hakkında helal olur: "Kişinin hanımını
razı etmek için ona konuşurken söylediği yalan, harb
hakkında söylediği yalan ve insanların arasını bulmak için söylediği
yalan"[4]
3. Savaş hakkında yalan söylemek: Yukarıda
zikredilen hadis-i şeritlerinde beyan ettikleri gibi savaş hususunda da yalan
söylemek caizdir. Ayrıca Peygamber efendimiz (sav)in şöyle buyurduğu da
rivayet edilir: "Harb hiledir."[5]
'"Alimler, savaş esnasında kafirleri her şekilde aldatmanın caiz olduğunu
ve sadece yapılan bir muahedeyi veya verilen bir emanı
bozmaya yönelik olan bir aldatmanın helal olmayacağını söylemişlerdir."
Hadis alimleri,
zikredilen bu hadis-i şerifin metnini değişik harekelerle okuyarak bundan
farklı manalar çıkarmışlardır:
a. Bir kıraat şekline göre bu hadisin manası
şöyledir:
"Harb tek bir defa aldanmaktan ibarettir." Yani bir
aldanmayla harbin işi biter. Savaşçının dikkatli olması gerekir. Bir kere dahi
aldansa artık bu aldanmanın sonucunu telafi etmek mümkün değildir.
b. Diğer bir kıraat şekline göre manası
şöyledir:
"Harb aldatıcıdır. Kişileri aldatır. Onları ümidlere salar. Sonra da onlara verdiği ümidleri yerine getirmez."
c. Başka bir kıraat şekline göre manası
şöyledir: "Harb aldatmadan ibarettir."
Hadis-i şerifin kıraat
ve yorumu ne olursa olsun, her durumda savaşta yalan söylemek caizdir. Resulullah zamanında meydana gelen şu hadise de savaş
halinde yalan söylemenin caiz olduğunu göstermektedir:
Cabir bin Abdullah diyor ki: Resulullah
(sav) şöyle buyurdu: "Kab bin el-Eşrefi
halletmek için kim var? Çünkü o Allah'a ve Easulüne
eziyet verdi." Bunun üzerine Mulıammed bin Mesleme ayağa kalktı. "Ey Ailah'm
Rasulü! Onu öldürmemi ister misin?" dedi. Resulullah: "Evet, isterim" dedi. Mulıammed bin Mesleme: "O
halde bana izin ver de ona bazı şeyler söyleyeyim" dedi. Resulullah "söyle" dedi. Mulıammed
bin Mesleme Ka'b'ın yanına
vardı ve ona: "Bu adam (Resulullah) bizden
sadaka vermemizi istedi. Doğrusu bizi çok zor duruma düşürdü. Ben, sana geldim.
Ödünç vermeni istiyorum" dedi. Kab bin el-Eşref:
“Allah'a yemin olsun ki siz ondan bezip usanacaksınız" dedi. Mulıammed bin Mesleme: "Biz
bir defa ona tabi olduk. Artık durumunun ne olacağını görmeden onu Terk elmek istemiyoruz. Senin bize bir veya iki vesk [6]
yiyecek maddesi ödünç olarak vermeni taleb
ediyoruz" dedi. Kab bin el-Eşref: "Evet,
vereyim. Fakat karşılığında bana rehin verin" dedi. Muhammed bin Mesieme: "Ne İstiyorsun?" dedi. Kab: "Rehin olarak kadınlarınızı bana verin"
dedi. Muhammed bin Mesieme: "Rehin olarak kadınlarımızı
sana nasıl verelim? Sen Arapların en yakışıklı adamısın" dedi. Kab: "Rehin olarak oğullarınızı bana verin" dedi.
Muhammed bin Mesieme ve arkadaşları: "Rehin
olarak oğullarımızı sana nasıl verelim? Daha sonra insanlar onları ayıplarlar.
Ve; «sizler bir veya İki vesk yiyecek karşılığında
rehin ve-rilmişdiniz» derler. Bu bizim için bir utanç
vesilesidir. Fakat biz sana silahlarımızı rehin verelim" dediler. Kab bin el-Eşref ile Muhammed bin Mesieme
bu şekilde anlaştılar. İbn Mesieme
tekrar Kab'a gelecekti. Muhammed bin Mesieme süt kardeşi olan Ebu
Naile ile birlikte Kab'a geceleyin geldiler. Kab onları kulenin içine davet etti ve onların yanına
indi. Kab'ın karısı "Bu saatte nereye
çıkıyorsun" diye cevap verdi. Kab: "Onlar
Muhammed bin Mesieme ve kardeşim Ebu
Naile" diye cevap verdi. Diğer bir rivayette, Kab'ın
hanımı ona: "Ben bazı sesler işitiyorum, o sesler sanki kan kokuyor"
demiş. Kab da ona: "Onlar kardeşim Muhammed bin Mesieme ve süt kardeşim Ebu Naile'dir. Büyük insan geceleyin hançcrlenmeye
dahi davet edilse daveti kabul eder" cevabını vermiştir.
Muhammed bin Mesieme, beraberinde getirdiği iki adamı da içeriye soktu.
İbn Mesieme, arkadaşlarına
şunları söylemişti: "Kab gelince ben onun saçlarından
tutup koklayacağım. Siz benim Kab'ın başına tam hakim
olduğumu görünce hemen boynunu vurun. Kab kuşanmış
bir şekilde bunların yanına indi. Süründüğü kokular çevreye yayılıyordu.
Muhammed bin Mesieme: "Bu koku gibi daha güzel
bir koku görmedim" dedi. Kab: "Bende Arap
kadınlarının en çok koku sürüneni ve en mükemmel olanı bulunuyor" dedi.
Muhammed bin Mesieme: "İzin verir misin başını
koklayayım" dedi. Kab: "Evet, olur"
dedi. Muhammed bin Mesieme Kab'ın
başını kokladı, arkadaşlarına da koklattı. Sonra; "Kab'a
bir daha izin verir misin?" dedi. Kab:
"Evet, olur" dedi. Muhammed bin Mesieme:
"Kab'ın kafasına tam hakim olunca arkadaşlarına:
"Vurun" dedi. Onlar da Kab'ı öldürdüler.
Sonra Resulullah'a gelerek durumu bildirdiler.
"[7]
Bu hadis-i şerifi
yorumlayan Hattabi diyor ki: "Bu hadis-i şerif,
dini bir hususu ifa etmek veya kendisini yahut başka bir müslümam
savunmak maksadıyla herhangi bir müslümanın sözü
çevirerek olmadık şeylerin olmuş gibi söylemesinin bir mahzuru olmadığını
göstermektedir. Kendisiyle sulh anlaşması yapılmış olmayan kafirleri gafil
iken avlamak ve hücum esnasında bunlara karşı geceleyin harekete geçmek caiz olduğu gibi, bunları hadiste zikredilen şekilde
öldürmek caizdir. Kab, Resulullah'a
dil uzatıyor ve durmadan onu kötülüyordu. Kafirliği ve Resulullah'a
sövmesi nedeniyle öldürülmeyi hak etmişti."[8]
Görüldüğü gibi,
Muhammed bin Mesieme Kab'ı
öldürmek için Rasulul-lahp'tan
gerçek olmayan bazı şeyleri söylemeye dair izin istemiş, Rasulullalı
da ona izin vermiştir. Zira ortada bir savaş durumu sözkonusudur.
Kab'ın halledilmesi gerekiyordu.
Evet, savaş halinde
yalan söylemek dahil, bütün hile yollarına ruhsat vardır. Hele hele savaş taktiği ile ilgili olan hususların düşmana
sızmaması için her türlü tedbire başvurmak caizdir.
Peygamber efendimiz
(sav) savaşacağı yerin nere olacağını müslümanlar-dan
bile çok defa gizli tutmuş ve hedef şaşırtma taktiğini uygulamıştır.
Bu hususta Kab bin Malik (ra) diyor ki: Rasulullalı yaptığı gazvelerin pek azında hedef şaşırtmamış
ve savaşı yapılması istenen yerin dışında yapılacakmış gibi göstermemiştir.
Nihayet Tebuk savaşı yapılmak istenmiştir. Bu savaş,
şiddetli sıcak günlerinde, çölleri aşıp uzun mesafeler aşıldıktan sonra büyük
bir düşmana karşı yapılacaktı.
Bu nedenle Rasuiullah bu savaşta müslümanlara
durumu açıkladı ve onlara kimlerle savaşmak istediğini önceden haber vermişti.
Tâ ki müsiüman-lar
düşmanlarını göz önünde bulundurarak ona göre hazırlanmış olsunlar."[9]
Günümüz müslümanlannın gerek düşmanlarına karşı kendilerini savunmada,
gerek Allah düşmanlarına hamle yapmada tedbirli olmalarına, kuru lafları
bırakıp fiil t mücadele vermelerine, boşboğazlığı terk edip ciddi olmalarına, küfri rnetodları aşıp, Peygamberi
bir yol izlemelerine gaflet uykusundan uyanıp, gerçeklen İslâm'ın gözüyle
görmelerine ve bu ilahi nizamı savunmak için canlarıyla mallarıyla cihad etmelerine ne kadar ihtiyaç vardır!
[1] Buhûrî, Kit.
Sulh. bab: 2; Müslim, Kil. Birr,
bab: 101, lın. 2ÖO5; Tirmizi, Kit. Birr,
bab: 26, hn. 1983; Ebû Dâuâd, Kit.
Edeb, bab: 58, hn. 4920; Müsned, İmam Ahnıed, c. VI, sh. 403
[2] Müslim, Kit. Bire, bab: 101, hn. 2605; Müsned, İmam Ahnıed, c. VI, sh. 403
[3] Ebû Dâvûd,
Kit. Edeb, bab: 58, hn. 4921
[4] Tirmizi, Kit.
Birr, bab: 26, hn. 1939; Müsned, İmanı Ahnıed, c. VI, sh. 459
[5] Buharı, Kit. Cihad, bab: 157, Kit. Menakıb, bab:
25, Kit. İstitabe, bab: 7; Müslim, Kit. Cihad, bab: 17,
18, lın.
1739, 1740; Ebû Dâvûd,
Kit. Cihad, bab: 92, hn. 2636, 2637; Tirmizi, Kit. Cihad,
bab: 5, hn. 1675; İbn Mâce, Kit,
Cihad, bab: 28; Darimi, Kit, Siyer, bab: 13; Müsned, İmanı Ahnıed, c. I, sh. 81, 90, 113, 126,
131, c. II, sh. 312. 314: Tirmizi,
bu hususta İbn Abbasdan Hz. Aliden, Zeyd bin SabiHen, Ebu Hureyreden.
Esma binti Yezid'den Kab bin Malik'den ve Enes bin Maltk'den hadisler
rivayet edildiğini ve bu hadisin: "Hasen ve
sahih" olduğunu söylemektedir." (Bkz. Tirmizi, Kit. Cihad,
bab: 5, hn. 1675)
[6] Birvesk yaklaşık 122.160
kg.dır
[7] Buhârî, Kit.
Megaz, bab: 15; (Metin Bubârî'ye aittir); Müslim. Kit. Cihad, bab: 119, hn. 1081; EbûDâvâd, Kit. Cihad, bab;
157, hn. 2768
[8] Hattabi Haşiyesi, Ebû Dâvüd, c. III. slı. 211
[9] Buhârî, Kit.
Cihad, bab: 103. Kil. Megazi, bab: 79; Müslim, Kit. Tevbe, bab:
54, hn. 2769; Ebü Dâuûd, Kit, Cihad.
bab: 92, hn. 2637; Darimi, Kit. Siyer, bab: 14; Müsned, İmanı Ahnıed, c. III, sh. 45ü, c. IV,
sil. 387