Hüküm lügatta men
etmek demektir.Usûlculere göre ise Allah'ın iktiza veya tahyîr (.r-^JI )veya vaz (j^1 )yolu ile
mükellefin fiillerine taalluk eden hıtabıdır.Fukahâya göre hüküm ise: Vücub,
hürmet ve ibaha gibi sâri'in hitabının fiilde bulunmasını iktiza eden eseridir[1]
Meselâ "Akidlere
vefa gösterin" (Mâide: 5/1) ayet-i kerimesi. Akidlerin îfâ edilmesi ile
ilgili bu nas usûlcülere göre şer'î hükmün kendisidir.Fukahaya göre ise bu
nassın eseri ve muktezâsı olan "Akidleri ifa etmenin vacib olması"
dır.
"Namazı doğru
kılın, zekâtı verin " (Bakara: 2/43) ayet-i kerimesi de böyledir.
Zinayı nehyetmeye
yönelik "Zinaya yaklaşmayın" ayet-i kerimesi usûlcülere göre
hükümdür. Fukahâya göre ise bu nehyin neticesi olan "zinanın haram
olması" hüküm'dür. "Bir kavim bir kavimle alay etmesin"
(Hucurât: 49/11) ayet-i kerimesi de böyledir.
Kocanın hanımını
boşamasına mukabil ondan mâlî bir bedel alması ile ilgili olan "Allanın
sınırlarını hakkıyle yerine getirememelerinden korkarsanız erkeğe fidye
vermesinde her iki taraf için de günah yoktur " (Bakara: 2/229) ayet-i
kerimesi usûlcülere göre hükmün kendisidir. Halbuki fukahâya göre burada hüküm
bu ayetin neticesi olan "hul' bedelinin mubah olması" dır.
"ihramdan çıkınca avlanın" (Maide: 5/2) nassı usûl açısından hükmün
kendisi olduğu halde bunun fıkhî hükmü "ihramdan çıktıktan sonra avlanmanın
mubah olması" dır.
"Allah'ın
hitabı" veya" kelâmı" ifadesi doğrudan hitabı olan Kur'an'a
şâmil olduğu gibi sünnet, icmâ, kıyas ve diğer deliller gibi bir vasıta ile bu
hı-
taba râci olanlar da
şâmildir. Bu delillerden her biri usûlcülere göre şer'î hükümdür.
Meselâ "Katil
miras alamaz" mealindeki öldürmenin mirasa mani bir fiil olarak vaz
edilmesiyle ilgili hadis-i şerif usûlcülere göre, vaz'î hükmün kendisidir.
Fukahaya göre ise bu hadisin muktezası olan "katilin mirastan mahrum olması"
dır. Namaz kılınabilmesi için abdestin bir şart olduğunu ifade eden "Allah
(c.c.) abdestsiz kılınan bir namazı kabul etmez" mealindeki hadis-i
şerifde böyledir.
Tarifte geçen
"iktiza"dan maksad "talep, istemektir" Bu, ister bir şeyin
yapılmasını isterse terkedilmesini talep etmek olsun aynıdır. Yapılmasını taleb
eğer kat'î bir ifade ile olursa "icab", kat'î olmayan bir ifade ile
olursa "nedb" olur. Terkini talep etme eğer kesin bir ifade ile
olursa "tahrim", kesin olmayan bir ifade ile olursa
"kerahet" olur.
Tarifteki "tahyîr"
den maksat "ibaha" dır, yani yapmakla terketmenin mü-sâvî olmasıdır,
"iktiza" ve "tahyir" kaydıyle beş teklîfî hüküm tarife
girmektedir.
Vaz' dan maksat ise bir şeyi bir başka şeye sebep
veya şart veya ruhsat veya azîmet kabul etmektir. İşte bunlar vaz'î hükmün
çeşitleridir. Meselâ: "Gündüzün güneş dönüp gecenin karanlığı
bastırıncaya kadar (belli vakit-lede) namaz kıl." (İsra: 17/78) ayet-i
kerimesi bizatihi sâri' tarafından konulan vaz'î usûlî hükümdür. Namazın farz
olup mükellefin zimmetinin bununla meşgul olması için güneşin dönmesini sebep
saymak ise fıkhî hükümdür.
Böylece usûlî hükmün
şer'î nassın kendisi olduğu, fıkhî hükmün ise bu şer'î nassın muktezası olan
neticesi olduğu ortaya çıkıyor. Birinci mana günümüzdeki hukukçuların
ıstılahına uygun düşmektedir. Zira onlar "hüküm" ile hâkimden sadır
olan nassı kastediyorlar. Onun için "hükmün mantığı şöyle, hükmün mantığı
böyle" gibi ifadeler kullanırlar. Ancak fukahânın ıstılahı, bizzat nas
ile eseri = neticesini veya şer'î hükümle ona delâlet eden Kur'an veya sünnet
veya icmâ veya kıyas delili arasını tefrik ettiği için daha açık ve daha
uygundur.
Tarifinden de
anlaşılacağı gibi şer'î hüküm Teklîfî ve Vaz'î olmak üzere iki kısma ayrılır.
Çünkü şâri'in, mükellefin fiillerine taalluk eden sözü ya talep yolu ile veya
tahyir yolu ile veya vaz' yolu ile olur. Eğer mükellefin fiiline talep veya
tahyir yolu ile taalluk ederse bu teklîfî hükümdür; vaz' cihetiyle taalluk
ederse vaz'î hükümdür.
Mükelleften bir fiili
yapmasını veya yapmamasını talep etmeyi veya yapmakla yapmamak arasında
muhayyer bırakmayı gerektiren hükümdür. Meselâ:
"Namazı dosdoğru
kılın" (Bakara: 2/43). "Size oruç yazıldı" (Bakara: 2/183),
"Onların mallarından zekat olarak al" (Tevbe: 9/103), "Beyti
haccetmeleri Allah'ın insanlar üzerinde hakkıdır." (Âli imran: 3/97),
"Akidleri yerine getirin" (Maide: 5/1) gibi ayet-i kerimeler fiili
taleb eden ayetlerdir.
"Haksız, yere
Allah'ın haram kıldığı cana kıymayın." (Enam: 6/151), "Size leş, kan
ve domuz eti haram kılındı" (Maide: 5/3), "Bir topluluk diğer bir
topluluğu alaya almasın." (Hucurât: 49/11), "Zinaya
yaklaşmayın." (İsra: 17/32) gibi ayet-i kerimeler de yapılmamasını taleb
eden ayetlerdir.
"Kadının erkeğe
(huV bedeli olarak) fidye vermesinde her iki taraf için günah yok."
(Bakara: 2/229), "Namazı sefer halinde kısa kılmanızda bir günah
yoktur." (N
Buna teklîfî hüküm
denilir, çünkü bu bir şeyi yapmak veya terketmek mükellefiyetini getiren veya
ikisi arasında muhayyer bırakmayı tazammum eden bir hükümdür. Ancak
"mübâha" "teklif" denilmesi tağlib yoluyladır.
Bu, bir şeyi bir şeye
sebep veya şart veya mâni saymayı iktiza eden hükümdür. "Sizden aya şahid
olanlar oruç tutsun." (Bakara: 2/185) ayet-i kerimesi sebebe m
"Namaza
kalktığınız zaman yüzünüzü ve dirseklere kadar ellerinizi yıkayın."
(Maide: 5/6) ayet-i kerimesinde "Namaz kılmak isteme" abdestin farz
olmasının sebebidir. "Hırsız erkek ve kadının ellerini kesin."
(Maide: (/138) ayet-i kerimesinde "hırsızlık yapma" hırsızın elinin
kesilmesinde sebep sayılmıştır. "Kim bir düşman öldürürse selebi
onundur" yani "üzerindeki silahı, malı, metâı onundur" hadisi
şerifinde onu "öldürme" selebine hak kazanmasında sebep sayılmıştır.
Bütün bunlar mükellefin kudreti dahilinde olan sebeplerdir.
Şarta m
Mükellefin kudreti
dahilindeki "mâni" ye m
Hükmün bu iki kısmı
arasında üç fark vardır:
1 - Teklîfî hüküm ile
mükellefin bir fiili yapması veya yapmaması istenir veya yapmakla yapmamak
arasında muhayyer olduğu beyan edilir. Vaz'î hükümle ise teklîf veya tahyîr
kastedilmez. Belki biri diğerine sebep veya şart veya mâni kılınan iki şeyin
aralarındaki irtibat kastedilir.
2- Teklîfî hükümdeki
"bir fiili yapmayı veya yapmamayı taleb etme veya ikisi arasında muhayyer
kılma" dan şu anlaşılır: Mükellefin bu talebi yerine getirebilmesi için
yapmak veya terketmek onun kudreti ve istitâati dahilinde olması lazımdır.
Vaz'î hükümler ise yukarıda geçtiği ve aşağıdaki m
Mükellefin kudreti
dahilindeki şart: Nikah akdi için iki şahit bulundurmak, namazın sıhhati için
şart olan taharet gibi. Mükellefin kudretinde olmayan şartlar ise: Küçüğün zatı
üzerindeki velayetin (velâye ale'n-nefs) sona ermesi için buluğa ermesinin şart
sayılması, tasarrufların geçerli olması için rüşd çağma gelmenin şart olması
gibi. Bunlar mükellefin elinde olmayan şartlardır.
Mükellefin kudreti
dahilindeki mâniye m
3- Teklîfî hükümler
sadece "mükellefi ilgilendirir. Vaz'î hükümler ise "insan"ı
ilgilendirir. İster mükellef olsun ister sabi ve mecnun gibi mükellef olmasın
müsavidir, her ikisi hakkında da vaz'î hükümler geçerlidir. Meselâ çocuğun
ahş-verişi sahihtir. Sabi ve mecnun bir şey itlaf ederlerse tazmin ettirilirler
ve zimmetlerin de borç sabit olur.
[1] el-Taknr ve et-Tahbir. 2/78; Hâşiyetü'l-Bennûni ala
Cem'il-Cevâmi: 1/40; Şerhu'l-Adûd: 1/222; d-Medhal ilâ Mezhebi Ahmed: s.58;
İrşâdü'l-Fuhûl: s.6.