Bu kaide
"müşterek", bundan sonra gelen iki kaide de "âmm" ve
"hâs" hakkında olup şer'î naslarda bu lafızların ne manaya geldiğini
açıklamaktadır.
Müşterek lafız, dilde
aslen vaz' olunurken müteaddid olarak iki veya daha fazla mana için vaz olunan
lafızdır. Vaz olunduğu manaya bedel yoluyle delâlet eder. Bir lafzın müşterek
olması için vaz'ında ve manasında taaddüd şarttır[1]
Meselâ " lafzı dilde gören göz, su gözesi, casus, güneş ve altın manalarında
vaz' edilmiştir. lafzı da dilde temizlik ve hayız manalarında vaz' olunmuştur.
" lafzı da sol ve sağ el, kelimesi hicrî ve milâdî sene için vaz'
olunmuştur.
Hanefîlere göre
müşterekten ancak bir mana murad edilmesi sahih olur.
İştirak bulunmasının
sebepleri:
Dilde müşterek
lafızların bulunmasının pek çok sebepleri vardır, en önemlileri şunlardır.
1 - Dilin vaz'ında
kabilelerin farklılığı: Çeşitli manaları ifade için lafızların kullanılmasında
her kabile diğerinden farklılık göstermiş, sonra da bu lafız farklı vaz
edildiğine dair bir delil bulunmaksızın kullanılagelen fark manala-rıyle bize
intikal etmiştir. Meselâ "kelimesi bazı kabilelerde kolun dirseğe kadar
olan kısmı için, bir başkasında bilek ve el için, bir diğerinde ise sadece el
için kullanılmıştır.
2- Kullanımın
değişmesi veya iştirak-i menevî: Bazen lafız iki ayrı manaya şâmil olacak
şekilde umumi bir mana için konulmuş olup, ortak özellikleri sebebiyle her iki
manaya da uygun olabilir. -İşte iştiraki manevî budur- Daha sonra insanlar asıl
manayı unutur ve onların nazarında kelime
müşterek lafız haline
gelir. Meselâ Mevlâ lafzı, asıl manada yardımcı demektir. Sonra köleye ve
efendiye de mevla denilmiştir kelimesi de lügatta "belirli şeylerin
yapılmasının âdet haline getirildiği zaman dilimi" manasına gelir. Meselâ
"hummanın kur'u" demek onun "belirli zamanlardaki nöbeti"
demektir. Kadının kur'u demek onun "hayız olduğu ve temizlendiği mutad
vakitler" demektir. Süreyya yıldızının kur'u demek onun görülmesiyle
beraber yağan yağmurunn mutad vakti demektir. Daha sonra bu kelime
Kur'an-ı Kerim'de
boşanan kadının evlenmeden bekleyip doldurması lazım gelen vakit (iddet)
manasına kullanılmıştır. Meselâ "Nikah" lafzının asıl manası
"birleştirmek ilave etmek" manasına gelir. Bu manasıyla iki sözü
birbirine birleştirdiği için akde nikah denildiği gibi bir bedeni birleştirdiği
için cinsî münâsebete de "nikah" denilmiştir. Bu lugavî müşterektir.
Daha sonra dinî ıstılahlarda "akid" manasında yerleşmiştir.
3- Lafzın hakikat ve
mecaz arasında kullanılması: Lafız önce aslolarak hakiki mana için vaz olunup
sonra mecazî manada istimali yaygınlaşır ve bunun mecazî manâda olduğu da
unutularak sanki her iki manada da hakikatmış gibi bize intikal edebilir.
Meselâ seyyare = araba, derrâce = bisiklet lafızları böyledir.
4- Hakiki ve örfî mana
arasında kullanılması: Bazan lafız aslî manasından örfî bir manaya nakledilir
ve birinci manada hakiki-lugavî ikincsinde de örfî olur ve kelime iki manada
müşterek lafız haline gelir. Namaz veya def ve talak lafzı gibi önce dilde bir
mana için vaz olunup da daha sonra şer'î ıstılahta başka bir manaya kullanılan
lafızlar bu cümledendir. Zira salat = namaz lafzı dilde dua manası için vaz
olunduğu halde dinde malum ibadet için kullanılır. "Namazı kılın."
(Bakara, 2/43) ayetindeki "salat" dua manasına değil
"namaz" manasınadır. "Talak" lafzı lügatte her hangi bir
bağı çözmek demek olduğu halde şer'î manası sahih olan evlilik bağını çözmek
demektir. "Talak iki keredir" (Bakara, 2/229) ayet-i kerimesinde de
lügat manası değil şer'î manası murad edilmiştir. "Sen (kötülüğü) en güzel
(haslet ne ise) onunla önle " (Fusılet: 41/34) ayetindeki def lafzı
lügatte konuşmada veya yürümedeki sürat için vaz olunduğu halde şer'î ıstılahta
vermek veya borç ödemek manasınadır.
Müşterek manalardan
birini, lafzî veya murad olunan manayı tercih ettirecek hâlî karinelerle
tercih etmek müctehidin üzerine vacibtir. Lafzî karineden maksad lafızdaki
karinedir. Hâlî karineden maksad ise nass vârid olduğu sırada Arapların içinde
bulunduğu durumdur. Meselâ şer'î nasslarda bir kaç lugavî manası olan müşterek
bir lafız geldiği zaman bundan murad olunan manayı tayin etmek için ictihad
vacib olur. Çünkü sâri' bu lafzın manalarından sadece birini murad etmiştir.
Müctehide vacib olan bu manayı tayin etmek için karine ve emarelerden istidlal
etmektir.
Meselâ: Salât (namaz),
zekat, oruç, hac ve talak lafızlarında lugavî mana değil şer'î mana murad
edilmiştir. Ancak maksadın lugavî mana olduğuna delâlet eden bir karine
bulunursa o murad edilmiş demektir.
Lafzî bir karine
sebebiyle lugavî mananın tercih edildiğine m
Lafzî karine
yardımıyle müşterek lafzın iki manasından birinin tercih edilişine m
Hanefî ve Hanbelîler
de başka bir karine ile bunun "hayız" manasını tercih etmişlerdir.
Karine " " lafzıdır. Bu lafız hastır. Has iddetin eksiksiz ve
fazlasız tam üç kuru' olduğuna kat'î şekilde delâlet eder. Bu da ancak "
lafzı hayız manasına alınırsa tahakkuk eder.
Müşterek lafızda
karine-i haliyye ile tercih yapıldığına m
Şunlar da lafzî
karineye ait m
"Hırsız erkek ve
hırsız kadının ellerini kesin." (Maide: 5/38) ayatinde yed kelimesi hem
kol, hem bilek ve el, hem de sağ ve sol el manalarına geldiğinden müşterektir.
Burada maksadın sağ ve el olduğunu sünnet amelî olarak tayin etmiştir o da
lafzî bir karinedir.
"Eğer bir erkek
veya kadının malı kelâle olarak mirasçılarına kalırsa" (N
"Üzerine Allah'ın
adı anılmadan kesilen hayvanlardan yemeyin. Çünkü onu yemek günahtır."
(En'am: 6/121) ayetinde'daki vav harfi "hâliye" ve "atıf"
olma arasında müşterektir. Şafiîler hâliye olmasını tercih etmişlerdir. Buna
göre mana "Kesilirken Allah'tan başkasının ismi zikredilip Allah'ın ismi
zikredilmemiş olanları yemeyiniz" şeklinde olur. Yani Allah'ın adının
anılmamasının yanında Allah'tan başkasının adına kesilmiş olmasını şart
koşmuşlardır. Hanefîlere göre ise bu atıf içindir. Buna göre nehiy mutlaktır.
Allah'tan başkasının adı zikredilip edilmemesi aranmaz, Allah'ın adının
ter-kedilmesi kesilenin yenmemesi için kâfidir.
Müşterekin
manalarından birini tercih için bir karine bulunmazsa Hanefîlere göre
manalardan birinin tayinine dair delil buluncaya kadar tavakkuf etmek vacib
olur. Müşterek manalardan sadece birinin alınması sahih olur.
Malikî ve Şafiîlere
göre manalarından herbirinin kastedilmesi caizdir.