Tahsis ile Nesh Arasındaki fark:
Müstakil Olmayan Muhassıs (Tahsis delili)
Âmm Kendine uygun olan bütün fertleri istiğrak eden
(kapsayan) lafızdır. Veya lugavî vaz'ı
itibariyle muayyen bir taifeye hasretmeksizin aranan vasıfları hâiz fertlerin
tamamına şâmil olan lafızdır. Meselâ "Her mümin cennettedir, her kâfir
cehennemdedir, kim silahını bırakırsa emandadır"
sözleri muayyen fertlere hasretmeksizin bu vasfı taşıyan herkese şâmildir.
Umumilik lafızların sıfatlanndandır. Çünkü lafız bütün fertleri istiğrak
ettiğine (kapsadığına) delâlet eder. Âmm, mutlak ve
nekreden şu hususlarda farklıdır: Âmm, lafzın
fertlerinin hepsine şâmil olduğunu gösterir. Mutlak ise meselâ " =
kişi" lafzında olduğu gibi şümul ifade etmeden hakikata
yani şuyû' yoluyle
fertlerinden her hangi birine delâlet eder. Nekre ise meselâ "bir
adam" sözünde olduğu gibi istiğrak etmeden ve hepsine şâmil olmadan dünyadaki
adamlarından her birisine delâlet eder.
Umumun bir takım
lafızları vardır ki şunlardır[1]
1 - Cemaat = kalabalık
ifade eden lafızlar:
lafızları gibi:
"Herkes kazandıklarına karşı bir rehindir" (Tur: 52/21); "Yoksa
"biz birbirimize yardım eden bir topluluğuz" mu diyorlar"
(Kamer: 54/44); "Arzda olanların hepsini sizin için yarattı" (Bakara:
2/29); "Müşrikler nasıl,sizinle topyekün
savaşıyorlarsa siz de onlara karşı kopyekün
savaşın" (Tevbe: 9/36) ve "Biz peygamberler
topluluğu miras bırakmayız." "Hepiniz çobansınız ve her çoban gütdüğünden mes'uldür.";
ayet ve hadisleri buna dair m
2- Cins için olan
lam-ı tarifle veya izafet sebebiyle marife yapılan müfred ve cemi lafızlar:
Lamı tarifle marife yapılan cemiye m
Muhakkak Allah bütün
günahları bağışlar" (Zümer: 39/53); | Allah
ihsan edenleri sever" (Bakara: 2/195). Bütün bunlar umum ifade eder, çünkü
cins bu fertlerin her birinde tahakkuk eder. İzafetle marife
olan cemiye m
= Allah sizin çocuklarınız hakkında şunu
emreder" (N
Lam-ı tarif ile marife yapılan müfrede m
3- Nefide,
nehiyde ve şartta nekre umum ifade eder.
Nefiye m
Olumlu cümlede ise
nekre ancak bir karine olursa umum ifade eder. Meselâ "Allah size bir inek
kesmenizi emrediyor" (Bakara: 2/67). Çünkü, istenilen şey mutlak emri
yerine getirmektir, bu da her hangi bir inek kesmekle tahakkuk eder.
4- İsmi mevsuller:
Bunlardan başkası size
helal kılındı" (N
Yerdeki ve göklerdeki
şeyler Allah'ındır" (Bakara: 2/284) ayetindeki" L. " harfleri
De ki: Kim sapıklıkta
ise çok merhametli olan Allah ona mühlet verir" (Meryem:' 19/75)
ayetindeki" harfi.
Haksızlıkla yetimlerin
mallarını yiyenler" (N
Kadınlarınızdan adetten
kesilmiş olanlar" (Talak: 65/4) ayetindeki
kadınlarınızdan fuhuş
yapanlara karşı" (N
Hamile olanların iddeti ise doğum yapmalarıdır" (Talak: 65/4)
ayetindeki gibi ismi mevsuller umum lafızlarındandır.
5- Şart isimleri:
Meselâ:
Sizden her kim hilâli
görürse oruç tutsun" (Bakara: 2/185) ayetindeki "
mümini öldüren
kimsenin mümin bir köle azat etmesi gerekir" (N
Hayır kastıyla
verdiğiniz ne varsa size noksansız olarak verilir" (Bakara: 2/272)
ayetindeki
Hangisini deseniz olur. Çünkü en güzel isimler
O'na hastır" (İsra: 17/110) ayetindeki
Nerede olursanız olun
ölüm size ulaşır" (N
6- İstifham isimleri:
meselâ:
iyilik eden bir kimse
olarak kendini Allah'a teslim edenden din bakımından daha güzel kim
olabilir" (N
Allah böyle m
Bütün bu lafızların
delâleti fertlerin tamamını istiğrak ettiği için lügatte hakiki vaz'ı ile umuma delâlet eder. Bu lafızlar istiğrakın
haricinde kullanıldığında, mecazî mana kastedildiğine dair bir karine
bulunması lazımdır.
Âmm lafzı ya umumu üzre kalır veya tahsis edilir. Tahsis edilirse tahsise
uğrayan lafzın tahsisten sonra geri kalan fertlerine delâleti cumhura göre kat'î değil zannîdir. Çünkü
tahsis illeti tahsisten sonra tahsis edilen diğer fertlerde tahakkuk edebilir.
Bu sebeple âmmın tahsisten sonra geri kalanlara
delâleti kat'î olmaz zannî
olur.
Tahsis edilmeyip umumu
üzre kalan âmm ise bütün
fertlerine delâlet eder. Çünkü lafzın umum siğasından
akla ilk gelen umum oluşudur.
Ancak âlimler tahsis
edilmeyen âmmın bütün fertlerine delaletinin sıfatı
hakkında ihtilaf ettiler: Delâleti kat'î midir yoksa zannî midir?[2]
Cumhur yani Malikî,
Şafiî ve Hanbelîlere göre âmmın
bütün fertlerine delâleti zannîdir, çünkü her âmm'ın tahsise ihtimali vardır, hiç bir âmm
yoktur ki tahsis edilmiş olmasın. Tahsis edilmemiş âmm
nâdirdir. İşte bu, âmm'ın bütün fertlerine delâleti
konusunda bir şüphe bırakır.
Bu asıl üzerine şu
kaide bina edilir: Âmm'ın zannî
delil ile tahsisi sahih olur ve âmm ile has arasında
tearuz bulunmaz. Yani hâs ile delâlet ettiği hususta, âmm
ile de bunun dışında kalan kısmında amel edilir. Çünkü âmm
delâleti zannî, has'ın ise delâleti kat'îdir, zannî ile kat'î arasında tearuz olmaz.
Hanefîlere göre ise
bir kısmı tahsis edilmemiş âmmın delâleti kat'îdir, çünkü âmm lafzı umum
için vaz olunmuştur dolayısıyle
tahsisine dair bir delil bulunmadıkça "umum" vasfı onda bakidir.
Tahsis ihtimali de nâdirdir ve delilsizdir, delilsiz ihtimallerin lafızlara
tesiri olmaz, dolayısıyle âmm'ın
kat'iyyetine tesir etmez.
Bu asıl üzerine şu
kaide bina edilir: Âmm'ın zannî
delil ile tahsisi sahih olmaz, çünkü zannî olan kat'î olanı tahsis etmez ve tahsis edilmemiş âmm ile has arasında tearuz meydana gelmez, çünkü her ikisi
de kat'îdir.
Bu esasa binaen
Hanefîler "Üzerine Allah'ın ismi zikredilmemiş şeylerden yemeyin." (En'am: 6/121) ayetinin umumu ile amel ederek kasten besmele
terkedilerek kesilen hayvanın yenilmesini haram
kılmışlar ve bu ayeti "İster besmele çeksin ister çekmesin müslümanın kestiği helaldir" hadisi ile tahsis etmemişlerdir.
Çünkü bu hadis haber-i vahiddir. O da zannîdir.
Şafiîler ise besmeleyi
kasten de terketse müslümanın
kestiğinin yenmesini mubah görmüşlerdir. Çünkü onlara göre ayetin zannî olan umûmu yine zannî olan
bu hadisle tahsis edilir, zira zannî ile zannînin tahsisi caizdir.
Yine Hanefîler
"(Boşanan) o kadınları gücünüz nisbetinde
oturduğunuz yerin bir kısmında oturtun" (Talak: 65/6) ayet-i kerimesinin
umumunu aİarak beynûnet-i kübra ile boşanmış bir kadın için nafka
ve iskanı koca üzerine vacib kılmışlar ve Rasûlujlah'ın kendisine ne nafaka ne mesken hakkı
vermediğini zikreden Fatıma binti
Kays hadisi ile bu ayeti tahsis etmemişlerdir.
Cumhur ise ashabı
kiramın şu fiillerini esas alarak Kur'an-ı Kerim'in âmm'mını haberi vahid ile tahsis
etmişlerdir. Zira onlar:
"Bunların
dışındaki kadınlar size helâl kılınmıştır" (N
Ânım ile hâssın
tearuzu meselesindeki ihtilafın semeresine m
"Hurmanın beş veskinden aşağısında zekat yoktur" hadisi ile
"Yağmur ve kaynak sularıyle sulananda veya suya
yakın olması sebebiyle sulanmayanlarda zekat onda bir, taşıma su ile sulananda
yirmide birdir" hadisleridir. Hanefîlere göre beş veskın
altındakinde zekat olup olmadığında âmm ile has
tearuz etmiştir ve bunların hangisinin nâsih olduğu
da bilinmemektedir, o halde râcih olanı ile amel
edilir. Râcih olanı da âmm
olanıdır, çünkü az olan mahsulde de zekatı vacip kılmaktadır. Dolayısıyle ihtiyeten onunla amel
edilir.
Cumhur ise birinci
hadis ile ikincisini tahsis etmiş beş vesktan az olan
mahsulde zekatı (öşür) vacib görmemişlerdir. Yani has
amma tercih edilmiş ye n
Âmm üç çeşittir[3]
1- Kat'î
olarak umum murad edilen âmm.
Bu, tahsis ihtimalini nefyeden bir karineye sahip
olan âmmdır. Meselâ: "Yeryüzünde yürüyen her
canlının rızkı, yalnızca Allah'ın üzerinedir" (Hud:
11/6); "Biz her canlıyı sudan yarattık" (Enbiya: 21/30) gibi ayetler
tahsis olunamayacak, değişmeyecek ilahî bir kanun olarak vaz
olunmuş âmmdır.
2- Kat'î
olarak has murad olunan âmm.
Bu da, âmm olarak kalmasını nefyeden bir karineye sahip olan âmm'dır.
Meselâ "Yol bakımından
gidebilenlerin o evi haccetmesi Allah'ın insanlar üzerinde bir hakkıdır."
(Âli
imran: 3/97) ayet-i kerimesi mükellef olanlara tahsis
edilmiş bir âmmdır, zira akıl çocuk ve mecnunların
bundan çıkarılmasını gerektirir. "Medine halkına ve onların çevresinde
bulunan bedevi Araplara Allah'ın Rasûlünden geri
kalmaları yakışmaz" (Tevbe: 9/120) ayetindeki
"Medine halkı ve bedevilerden" maksad buna
gücü yetenlerdir, çünkü akıl âciz olanların bundan çıkarılmalarını gerektirir.
"O, Rabbinin emriyle her şeyi yıkar mahveder" (Ahkaf:
46/25) ayeti de böyledir. Yani "yıkımı ve mahvi
kabil olan her şey" demektir.
3- Mutlak âmm: Bu, umumî veya hususî olduğuna delâlet eden her hangi
bir karine bulunmayan âmmdır. Muhtelif sîgalarıyle umumî naslann çoğu bu
şekildedir. "Boşanan kadınlar üç kuru' beklesinler" (Bakara: 2/228) m
Ânımın Tahsisi
Ânımın tahsisi, lafzı âmmın fertlerinden bazılarına has kılmak veya onun umum
oluşundan çevirip şâmil olduğu fertlerden bazılarını murad
etmektir. Ayet-i kerime ve hadis-i şeriflerde âmm ile
onun bazı fertlerinin murad edildiğini beyan eden pek
çok m
Hanefîlere göre
tahsis'in mutlaka âmm ile beraber gelen bir delil ile
yapılması lazım gelir, nesih ise bilâhare gelen bir delil ile olabilir. Meselâ
Hanın meşruiyetine dair "Eşlerine zina isnadında bulunup da kendilerinden
başka şahitleri olmayanlara gelince, onların her birinin şahitliği, kendisinin
doğru söyleyenlerden olduğuna dair dört defa Allah adına yemin
etmeleridir" (Nur: 23/6) ayet-i kerimesi, haddi kazif
hakkındaki "Namuslu kadınlara zina isnadında bulunup dört şahit
getiremeyenlere seksener sopa vurun" (Nur: 23/4) ayetinin bir cüz'ünü neshetnıiştir. Zira ikinci ayet ister eşine ister başkasına
zina isnadında bulunsun her isnadda bulunana şâmil
iken daha sonra liân ayeti gelmiş, hadd-i kazif ayetini sadece
eşinden başkasına zina isnadında bulunanlara tahsis etmiştir.
Alimler âmmı tahsis eden delil hakkında ihtilaf etmişlerdir: Bu
delil âmm ile beraber ve müstakil olması şart mıdır
.değil midir? Bu hususta iki görüş vardır[4]
Cumhura göre vürûdu, amel etme vaktinden sonraya geciktirilmemek şartıyle tahsis delili, âmm nassından müstakil bir lafız olabileceği gibi müstakil
olmayabilir de. Yani tahsis delili amma muttasıl da olur munfasıl da olur.
Şayet âmm ile amel etme vaktinden sonraya bırakılırsa
o takdirde bu delil muhassıs (tansis
edici) değil neshedici olur.
Hanefîler ise tahsis
delilinin müstakil ve muttasıl olmasını şart koşmuşlardır. Şart ve istisna
gibi âmm'dan müstakil olmazsa buna tahsis değil kasr denir. Amma muttasıl olmazsa ona da "zımnî
nesih" denir. Bu takdirde Hanefî-lere göre
tahsis müstakil ve muttasıl bir delil ile amma dahil olan fertlerden bazılarını
murad etmektir.
İki görüş arasındaki
fark:
Cumhura göre tahsisin
manâsı daha umumî ve daha şümullüdür. Zira onlara göre, âmm
ile amel etme vaktinden sonraya gecikmemek şartıyle
delil müstakil olsun olmasın, mukarin olsun müteahhir olsun onunla âmm tahsis
edilir. Hanefîlere göre ise tahsis eden delilin müstakil ve mukarin
olması lazımdır.
Cumhura göre tahsis
eden delil müstakil ve gayri müstakil olmak üzere iki kısımdır ve her birinin
şartlan vardır. Hanefîlere göre muhassıs akıl, örf ve
âdet ve amma mukarin müstakil nas
olmak üzere üç nevidir.
Müstakil Muhassıs (Müstakil tahsis delili):
Bu, âmm olan nassın bir cüzü olmayan
delildir. Cumhura göre bu altı nevidir: His, akıl, örf ve âdet, icmâ, sahabe kavli ve nas.
a) His ile tahsis:
Akîm rüzgarını
anlatırken Allah (c.c.) şöyle buyurur: "Rabbinin emriyle o her şeyi yıkar
mahveder." (Ahkaf: 46/25). Biz İlişlerimizle
biliyoruz ki o yeri ve gökleri ve oradaki yıldızları ve daha pek çok şeyi
yıkmadı. Dolayısıyle his bu umumu tahsis etmektedir. Sebe kıraliçesi Belkıs'ten bahsederken "Ona her şey verildi."
(Nemi: 27/23) denilmekte. Bu da hisle tahsis edilir. Çünkü Süleyman (a. s.) in
elinde bulunan şey onun elinde yoktu.
b) Akıl ile tahsis:
Teklif ayetlerini
çocukları ve mecnunları istisna ederek sadece teklif ehliyetine sahip olanlara
tahsis etmek bu kabil bir tahsistir. Meselâ "Beyti haccetmek Allah'ın
insanlar üzerinde hakkıdır." (Bakara: 2/21); "Ey insanlar Rabbinize
ibadet edin." (Bakara: 2/21) ayetlerinden her biri âmmdır
ancak akıl yolu ile sadece teklife ehil olanlara has kılınmıştır.
c) Örf ve âdet ile
tahsis:
Bu, örfün kavlî ve
fiilî her iki kısmına da şâmildir. Kavlî olan örfe m
d) İcmâ
ile tahsis:
Köle ve kadınlara cuma
namazının farz olmaması üzerindeki icmâ bu
kabildendir. Zira bu icmâ ile "Ey iman edenler!
Cuma günü namaz için nida olunduğu zaman Allah'ın zikrine koşun" (Cuma:
62/9) ayeti tahsis edilmiş oluyor. Ayrıca köleye haddi kazfin
yarısının tatbik edilmesi üzerine icmâ ile
"İffetli kadınlara zina isnadında bulunup sonra da dört erkek şahit
getiremeyenlere seksen sopa vurun." (Nur: 24/43) ayetinin umumu tahsis
edilmiş olmaktadır.
e) Sahabe kavli ile
tahsis:
Hanefî ve Hanbelîlere göre bu caizdir, çünkü onlara göre sahabe kavli
hüccettir, kıyasa tercih edilir o halde muhassıs
olur. Zira sahabe kendi nazarında tahsise uygun bir delil bulunmadıkça Rasûlullah'tan duyduğunu terkedip
aksi ile amel etmez. Hz. Ömer'in ictihadlan
sahabe kavli ile tahsise açık m
f) Kitap ve sünnette
bulunan nasla tahsis:
Meselâ "Boşanan
kadınlar üç kuru' beklesinler." (Bakara: 2/238) ayet-i kerimesi hamile
olan ve olmayanlara, zifaftan önce ve sonra boşananlara şâmildir. Ancak "Hâmile
olanların iddeti doğum yapmalarıdır." (Talak:
65/4) ayeti hamile olanları, "Mümin kadınları nikahlayıp da henüz
dokunmadan onları boşarsanız, onları iddet müddetince
bekletmeniz gerekmez" (Ahzab: 33/49) ayeti de
zifaftan önce boşananları bundan tahsis (istisna) etmiştir.
Usûlcüler Kur'anın âmm'ının Kur'an ile ve mütevâtir sünnet
ile tahsisinin caiz olduğu üzerinde ittifak etmişler ancak Kur'an'ın
haber-i vahidle tahsisi hususunda ihtilaf
etmişlerdir. Cumhur buna mutlak şekilde cevaz verirken Hanefîler (ayetle veya mütevâtir sünnetle âmm tahsis
edilmişse) bunun haberi vahidle tahsisinin caiz
olmayacağını söylemişlerdir.
Cumhur pek çok m
"İtibar lafzın
umumî oluşunadır, sebebin hususî oluşuna değildir" kaidesi:
Kur'an-ı Kerîm'de ve hadis-i şeriflerde hususî bir hâdise
veya muayyen bir sual sebebiyle fakat umumî bir sîğa
ile pek çok nas vârid
olmuştur. Bunların umumu ile amel etmek vacib olur.
İster bir sual ister bir hadise olsun sebebin hususi olmasına itibar edilmez.
Çünkü nassda hükmün umum sîğasıyle
gelmesi bu hükme götüren sebebin tahsis edilmediğine bir karinedir. Meselâ
hırsızlık hükmüne dair ayet muayyen bir hırsızlık olayı, Safvan'ın
giyeceğinin çalınması veya bir kalkan çalınması üzerine nazil olmuştur. Zıhar âyeti, hanımı Havle binti Salebe'ye zıhar yapan Evs bin Sâmit hakkında; liân ayeti Hilal bin Ümeyye
hakkında nazil olmuş ve bunların her biriyle o hususi hadise değil umum murad edilmiştir.
Deniz suyu ile abdest almanın hükmü Rasûlullah
(s.a.) a sorulduğu zaman söyledikleri "Onun suyu temiz ölüsü
helaldir." sözü umumu ile bütün taharet çeşitlerine şâmil olur, umumu ile
amel etmek vacib olur, sorunun hususiyle abdest hakkında olmasına itibar edilmez. "Hangi deri dabağlanırsa temiz olur." hadisi dabağlanan
her deriye şâmil olur ve o artık temizdir. Sözün söylendiği hadiseye itibar
edilmez ki o da şudur: Rasûlullah (s.a.) Meymûne'nin kendiliğinden ölüp kalmış koyununu görmüş ve
bu sözü söylemiştir. Hüküm koyun hakkında söylendiği için ona has kalmaz.
Bu, âmm olan nassın bir cüzü olan
şeydir ki istisnaî muttasıl, şart, sıfat (vasıf) ve gaye olmak üzere dört
çeşittir.
a) İstisnaî muttasıl:
Buna m
b) Şart: "Eğer
eşlerinizin çocukları yoksa bıraktıkları (miras) nın
yarısı sizindir" (N
c) Sıfat: Üvey kızın haram olması hakkında,
ayeti kerimede "Zifafta bulunduğunuz eşlerinizden olup evlerinizde bulunan
üvey kızlarınız... size haram kılındı" (N
d) Gaye: "Ey iman
edenler namaz kılmak istediğiniz zaman yüzlerinizi ve dirseklere kadar
ellerinizi yıkayın" (Maide: 5/6) ayetinde abdest alırken ellerden yıkanması vacib
olan kısmını dirseklerle tahsis etmiştir.
[1] Şerhi Tenkîhu'l-Fusûi. s. 179; Müsellemü's-Subût: 1/197; el-ihkam, Âmidî: 2/37; el-Medhal ilâ
Mezhebi Ahmed:. s. 109; İrşadu'l-Fuhûl: s. 101.
[2] Keşfü'l-Esrâr. 1/291; el-Muhalla ala Cem'i'l-Cevâmi: 1/236; el-Medhal ilâ
Mezhebi Ahmed: s. \\\;İrşadWl-Fuhûl:&. 100.
[3] er-Risâle, İmam Şafiî: s. 53.
[4] Keşfü'l-Esnır.
1/306; Hâşiyetü'l Bennânî
alâ Cem'i'l-Cevâmi: s. 72;
el-Medhal ilâ Mezhebi Ahmeci.
s. I 14; İrşadü'l-Fuhûi. s.
128.