Tearuz lügatta,
artı-eksi gibi iki şeyin birbirine zıt olmasıdır. Usûlcülere göre: Bir mesele
hakkında vârid olan iki delilden birinin diğerinin iktiza ettiğinin
gerektirdiğinin hilafına bir hüküm iktiza etmesidir.
Meselâ "İçinizden
ölenlerin (geride) bıraktıkları zevceler kendi kendilerine dört ay on gün
beklerler" (Bakara: 2/234) ayet-i umumu ile, kocası ölen kadın ister
hamile olsun ister olmasın vefat iddeti olarak dört ay on gün beklemesini talep
ederken "Hamilelerin iddeti doğum yapmaları (ile biter)" (Talak:
65/4) ayeti umumu ile hamile kadın ister kocası ölmüş olsun ister boşanmış
olsun doğum yapmasıyle iddetinin sona ereceğini ifade etmektedir.
Bu iki nas aynı
meselede tearuz etmiştir: Kocası ölen hâmile kadın dört ay on güün mü yoksa
hamlini vazedinceye kadar mı iddet bekler?
Miras ayetleriyle
vasiyeti vacib kılan ayet arasındaki tearuz da buna misaldir.
Sünnetten misal:
"Faiz ancak nesîede carîdir." hadisi ile "Buğdayı buğdayla
ancak ikisi aynı miktarda olursa satın" hadisidir. Birinci hadis haram
olan faizi sadece nesîeye hasretmektedir. Buna göre ribelfadl mubahtır. Ancak
ikinci hadis ribelfadlın da haram olduğuna delâlet etmektedir. Şu halde bu iki
hadis ribe'1-fadl konusunda tearuz etmekte, birincisi mubah ikincisi haram
olduğuna delâlet etmektedir.
Tearuz, müctehidin
idrak ve anlayışına göre ortaya çıkan zahirî bir durumdur. Ama aslında böyle
değildir, çünkü şeriatta tearuz yoktur, zira tearuz tenakuz manasınadır. Hikmet
sahibi şâri'den aynı mevzuda aynı zamanda mü-tenâkiz iki delil sadır olmaz.
Çünkü bu aczin alâmetidir, Allah için bu muhaldir[1]
Ne kat'î bir nas ile
zannî bir nas arasında, ne bir nas ile icmâ ve kıyas arasında ve ne de icmâ ile
kıyas arasında tearuz olur. Çünkü daha kuvvetli olan zayıf olanı nefyeder. İki
şer'î delil arasında tearuz olmasının şartı her ikisinin de aynı kuvvette
olmalarıdır. O halde aynı mertebedeki kat'î deliller ve zannî deliller arasında
meselâ iki ayet arasında veya ayetle mütevâtir hadis arasında veya iki
mütevâtir veya gayri mütevâtir hadis arasında veya iki kıyas arasında tearuz
olması mümkündür. Bu takdirde bunlardan birisi diğerinin ham-ledilmediği manaya
hamledilir veya eğer bunlardan müteahhir olanı bilinirse birinin diğerini
neshettiğine hükmedilir.
Müctehidin nazarında
iki delil tearuz ettiği zaman Hanefîlere göre müctehidin içtihadında sırasıyla
şu dört merhaleyi takip etmesi vacibdir[2]
1 - Sahih bir şekilde
bu iki müteânz delilin arasını cem ve tevfîk etme. Bu iki müteânz nassın
arasını cem ve tevfîk eder ise aralarında tercih yapması caiz olmaz. Çünkü her
ikisini de almak, birini ötekine tercih ederek onu ihmal etmekten evladır,
(i'mal ihmalden evlâdır), çünkü delilde aslolan i'maldır ihmal değildir.
Bu da ancak iki nasdan
birini âmm olanı tahsis edici veya mutlak olanı takyid edici olarak kabul edip
âmm olan ile belirli hallerde has olan ile kendi yerinde, mukayyed ile kendi
mahallinde mutlak ile onun dışında amel etmek suretiyle olur. Meselâ
"Birinize ölüm geldiği zaman eğer bir hayır bırakacakla anaya, babaya, akrabaya
uygun bir şekilde vasiyet etmek size yazıldı." (Bakara: 2/180) mealindeki
vasiyet ayeti ile miras ayetleri arasındaki tearuzu, "vasiyet ayeti ile
din farkı gibi mirasa mâni bir sebepten dolayı miras alamayan vârisler murad
edilmektedir" diyerek tevkif etmek mümkündür.
Vefat iddeti ayeti ile
hami iddeti ayeti arasını da birincisini ikincisi ile kocası ölen hamile
kadının dışında tahsis ederek tevfîk etmek, boşanan kadının iddetini üç kuru'
olarak beyan eden ayetle zifaftan önce boşanan kadına iddet vacib olmadığını
beyan eden ayetin arasını birinci ayeti zifaftan sonra boşananlara tahsis
ederek tevfîk etmek mümkündür.
"Şahidlerin en
hayırlısını size haber vereyim mi? O, şahitliğini kendinden istenmeden eda
edendir" hadisi ile "Sizin en hayırlınız benim bulunduğum
asırdakilerdir, sonra
onları takip edenler, sonra onları takip edenlerdir. Sonra bir kavim olur şahid
olurlar ama şahitlik yapmaları istenmez, hıyanet ederler, kendilerine
güvenilmez" hadisini, birincisini nza-i ilahî için şahitlik yapmak gibi
Allah hakları hususunda şahitlik yapmaya, ikincisini de muamelât ve cinayetlerde
şahitlik yapmak gibi kul haklan hususundaki şahitliğe hamletmek suretiyle cem
etmek mümkündür.
2- İki delil arasında
tercih yapmak: İki muarız delil arasını cem ve tevfîk etmek mümkün olmazsa
müctehid tercih sebeplerinden biri ile birini diğerine tercih eder. Meselâ
nassın ibaresini işaretine, müfesseri zahir veya nassa, muhkemi müfessere,
haram kılanı mubah kılana tercih etmek, haber-i vahidlerden birinir râvinin
zabzı veya adaleti veya fıkhı ve benzeri sebeplerle diğerine tercih etmek bu
kabildir.
Hanefîler tercih
merhalesini cem ve tevfik'in önüne geçirerek birinci merhale kabul ettiler. Bu
sebeple Ebu Hanîfe "Bevilden sakının" hadisi ile develerin idrarının
içilmesine müsade eden Uraniyyin hadisi arasındaki tearuzda, âmm olan birinci
hadisi eti yenmeyenlerin bevline veya tedavî maksadının dışında içmeye
hamletmek mümkün iken "tahrim edici" olmasından dolayı "bevilden
sakının" hadisini takdim etmiştir. Çünkü zararı defetmek menfaati
celbetmekten evladır.
Ve bu meyanda şu
kaideleri vazettiler: Haram kılan delil ile mubah kılan delil tearuz ederse
haram kılan tercih edilir, mâni ve muktezı (yapılmasını icab ettiren) tearuz
ederse mâni takdim olunur.
3- Eğer delâlet
ettikleri hüküm neshi kabul eden cinsten ise iki delilden birini neshedip
diğeriyle amel etmek. Yani cem etmek ve tercih sebeplerinden biriyle tercih
etmek mümkün olmaz, naslardan birinin önce diğerinin sonra geldiği de bilinirse
sonra gelen önce geleni neshetmiş sayılır. Vefat iddeti ayetinin hami iddeti
ayeti tarafından tearuz ettikleri kadarında -yani kocası ölenin hâmile olması
halinde- neshetmesi gibi. Buna göre kocası ölen hamile kadının iddeti doğum
yapmasıyle sona erer. Bu tahsise nesih de denilebilir. Çünkü hamilenin
iddetinden bahseden Talak süresindeki ayet-i kerime vefat iddetinden bahseden
Bakara süresindeki ayetten sonra nazil olmuştur.
4- Delillerin sakıt
olması: Yukarıda geçen yollardan hiç biri ile tearuz gidermek mümkün olmaz,
nasların geliş tarihi de bilinmezse hiç biriyle amel edilmez, hakkında hiç nas
yokmuş gibi başka delillerle amel edilir. Bu sonuncusu farazî bir şekildir,
vakıada böyle bir şey yoktur.
Nasların haricindeki
iki delil mesela iki kıyas arasında taaruz olması: Bu durumda fakihin çeşitli
tercih sebeplerinden birine dayanarak iki kıyastan birini tercih etmesi lazım
gelir. Mesela: İlleti nas ile sabit olan kıyası illeti istinbat yolu ile tesbit
edilene, illeti nassın işaretiyle sabit olan kıyası, illeti sebr ve taksim yolu
ile tesbit edilene tercih eder.
İki kıyastan birini
diğerine tercih edecek bir sebep bulunmazsa fakih serbesttir, iki hükümden
birini seçer.