SECDE

Hz. Peygamber (s.a.v.) ardından tekbir getirip, secde ederdi.[1] Namazı düzgün kılmayan kişiye  bu şekilde yapma­­sını emretmiş ve şöyle demiştir:

“Hiç kimsenin namazı... “Semiallahu limen hamideh” diyerek doğrulmadıkça, sonra “Allahu ekber” deyip, ek­lemleri yerine oturacak şekilde secde etmedikçe... tamam olmaz.”[2]

“Hz. Peygamber (s.a.v.) secde etmek istediği zaman tekbir getirir, [kollarını yanlarından uzaklaştırır,] sonra secde ederdi.”[3]

Secdeye giderken bazen ellerini kaldırırdı.[4]

Eller Üzerine Secdeye Kapanmak

“Hz. Peygamber (s.a.v.) secde yaparken dizlerinden önce ellerini yere koyardı.”[5]

Bu şekilde yapılmasını emretmiş ve şöyle buyurmuştur:

“Biriniz secde ettiği zaman deve gibi çökmesin. Yere dizlerinden önce ellerini koysun.”[6]

Hz. Peygamber (s.a.v.) yine şöyle buyurmuştur: “Eller de yüz gibi secde ederler. Biriniz yüzünü secdeye koyduğu zaman ellerini de koysun. Yüzünü secdeden kaldırdığında ellerini de kaldırsın.”[7]

Hz. Peygamber (s.a.v.) secdede avuçları üzerine daya­nır, [ellerini açar,]”[8] parmaklarını birleştirir,[9] onları kıb­le­ye doğru çevirirdi.[10]

“Hz. Peygamber (s.a.v.) secdedeyken ellerini omuzları­nın”,[11] bazen de “kulaklarının hizasında tutardı.”[12] Bur­nu­nu ve alnını yere koyardı.[13]

Namazını düzgün kılmayan kişiye şöyle demiştir: “Secde ettiğin zaman, secdeni sağlam bir şekilde yap.”[14]

Bir başka rivayette ise şu şekilde gelmiştir: “Secde etti­ğin zaman yüzünü ve ellerini yere öyle koy ki, bütün ke­miklerin yerine yerleşip rahat etsin.”[15]

Diğer bir rivayette Hz. Peygamber (s.a.v.) şöyle buyu­rur: “Alnını yere koyduğu gibi burnunu da yere koymayanın namazı kabul edilmez.”[16]

“Hz. Peygamber (s.a.v.) dizlerini ve ayak parmaklarını da yere sağlamca koyar”,[17] “[ayaklarının ön tarafını ve] ayak parmaklarını kıbleye doğru çevirir”,[18] “topuklarını bir­leştirir”[19] ve “ayaklarını dik tutardı.”[20] “Ashabına da bu şe­kilde yapmalarını emrederdi.”[21] Ayak parmaklarını da öne doğru kırardı.[22]

İşte Hz. Peygamber’in (s.a.v.) yedi organ bunlardır: İki el, iki diz, iki ayak, alın ve burun.

Hz. Peygamber (s.a.v.) alın ve burnu secdede tek organ olarak kabul eder ve şöyle derdi:

“Ben yedi kemik üzerine secde etmekle emrolundum (bir diğer rivayette: secde etmekle emrolunduk): Alın -eliyle burnuna da işaret etmiştir-, iki el (bir diğer rivayette: iki avuç), iki diz ve ayak parmakları. Elbise ve saçımızı topla­mamakla[23] da emrolunduk.”[24]

Hz. Peygamber (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: “Kul secde ettiği zaman onunla beraber yedi organ da secde eder: Yüzü, avuçları, dizleri ve ayakları.”[25]

Saçları arkadan toplanarak topuz yapılmış bir hâlde namaz kılan kimse[26] hakkında şöyle buyurmuştur:

“Bu adam, elleri arkadan bağlanmış olarak namaz kı­lan kimseye benzemektedir.”[27]

Hz. Peygamber (s.a.v.) şöyle de buyurmuştur: “Orası şeytanın oturma yeridir.”[28] Hz. Peygamber (s.a.v.) bu sö­züyle saçlarının büküm yerini kastediyordu.

Hz. Peygamber (s.a.v.) secdede kollarını yere yapıştır­maz,[29] aksine onları yerden kaldırır, arkasından bakıldı­ğında koltuk altlarının beyazlığı görünecek şekilde kollarınığürlerinden uzak tutardı.”[30] “Kollarını o derece kaldırırdı ki, bir kuzu kollarının altından geçmek istese, geçebi­lir­di.”[31]

Bazen kollarını o kadar fazla açar, bunda o derece ileri giderdi ki, kimi sahâbîler şöyle derdi: “Secdeye vardığında kollarınığürlerinden uzak tutmak için çektiği sıkıntıdan do­layı Rasûlullah’a (s.a.v.) acırdık.”[32]

Hz. Peygamber (s.a.v.) bu şekilde yapılmasını emretmiş ve şöyle demiştir: “Secde et­tiğin zaman iki avucunu yere koy ve dirseklerini kaldır.”[33] Yine şöyle buyurmuştur: “Sec­deyi tadil-i erkân üzere yapınız. Hiçbiriniz kollarını köpeğin yayması (bir diğer rivayette: yaydığı) gibi yaymasın.”[34] Başka bir rivayette ise şöyle gelmiştir: “Hiçbiriniz kollarını, köpeğin yere yayması gibi yere yaymasın.”[35] Hz. Peygam­ber (s.a.v.) yine şöyle buyur­muştur:

“Kollarını sırtlan gibi yere yayma, avuçlarına dayan, kollarınığürlerinden uzaklaştır. Böyle yaptığın zaman her organın seninle birlikte secde eder.”[36]


Secdeyi Tam Yapmanın Vücûbu

Hz. Peygamber (s.a.v.) rükû ve secdenin tam yapılma­sını emretmiş, bu şekilde yapmayanı, bir veya iki hurma yediği hâlde yedikleri açlığını gidermemiş olan aç insana benzetirdi. Yine bu kimse hakkında şöyle buyurmuştur: “Bu kimse, en kötü hırsızlardan biridir.”

Rükû ve secdeden belini tam doğrultmayan kimsenin na­mazının bâtıl olduğuna hükmetmiştir. Bu konunun ay­rıntı­ları “Rükû” bölümünde geçmişti. Namazını düzgün kılma­yan kişiye de secdesini, bütün organlarını yerine oturacak şekilde yapmasını emretmiştir. Bu konu da bu bölümün başında geçmişti.

Secdede Yapılan Zikir ve Dualar

Hz. Peygamber (s.a.v.) secdede çeşitli zikir ve dualar okurdu. Bazen birini, bazen diğerini okurdu.

1- سُبْحَانَ رَبِّيَ ْالأَعْلَى            

1- “Sübhâne rabbiye’l-a’lâ”

“En yüce olan Rabbimi tesbih ederim.” (üç defa)[37]

Bazen bunu üçten fazla tekrar ederdi.[38]

Bir gece namazında bu zikri o kadar çok tekrarladı ki, secdeleri kıyamına yakın olmuştu. Kıyamında ise, uzun sû­relerden üç sûre, Bakara, Nisa ve Âl-i İmrân’ı hem de arala­rında dua ve istiğfar yaparak okumuştu. Buna dair rivayet “Gece Na­mazı” konusunda geçmişti.

2-  سُبْحَانَ رَبِّىَ الأعْلَى و بِحَمْدِهِ

2- “Sübhâne rabbiyel a’lâ ve bihamdih”

“En yüce Rabbimi hamd ederek tesbih ederim.” (üç defa)[39]

3- سُبُّوحٌ قُدُّوسٌ رَبُّ المَلاَئِكةِ وَالرُّوحِ

3- “Subbûhun, kuddûsün, rabbül-melâiketi ve’r-ruh”

“Münezzehsin, mukaddessin, meleklerin ve Ruh’un Rab­bisin.”[40]

4.  سُبْحَانَكَ اللَّهُمَّ ر بَّنا وَبِحَمْدِك اللَهُمَّ اغْفِرِْلي

4- “Sübhanekellahümme rabbenâ ve bihamdike. Alla­hümme iğfirlî”

“Allah’ım ve yüce Rabbimiz! Seni hamd ederek tesbih ederim. Allah’ım beni bağışla.”

Hz. Peygamber (s.a.v.) Kur’an’ı tevil ederek, rükû ve secdelerinde bu zikri çokça yapardı.”[41]

5 –اللَّهُمَّ! لَكَ سَجَدْتُ، وَبِكَ آمَنْتُ، وَلَكَ أسْلَمْتُ، [وانْتَ رَبِّي]. سَجَدَ وَجْهِىَ لِلَّذِى خَلَقَهُ وَصَوَّرَهُ، [فاَحْسَنَ صُوَرَهُ] وَشَقَّ سَمْعَهُ، وَبَصَرَهُ [ف]تَبَارَكَ اللّهُ  أحْسَنُ الخَالِقِينَ.

5- “Allahümme! Leke secedtü ve bike âmentü ve leke eslemtü ve ente rabbî, secede vechî lillezî halakahu ve sav­verahu feahsene suverahu ve şekka sem’ahu ve basa­rahu, fetebârekellahu ahsenul-halikîn”

“Allahım! Sana secde ettim, sana inandım, sana teslim oldum. Sen benim Rabbimsin. Yüzüm de, kendisini yaratıp şekillendiren, en güzel biçimi veren, ona kulağını, gözünü takana secde etmiştir. Yaratanların en güzeli olan Allah ne yücedir.”[42]

6-  اللَّهُمَّ! اغْفِرْ لِي ذَنْبِي كُلَّهُ، دِقَّهُ وَجِلَّهُ، أوَّلَهُ وَآخِرَهُ، عَلاَنِيَتَهُ وَ سِرَّهُ       

6- “Allahümme! İğfirlî zenbî küllehu, dikkahu ve cillehu, ve evvelehu ve âhirahu ve alâniyetehu ve sırrahu”

“Allah’ım günahımın hepsini; küçüğünü ve büyüğünü, ilkini ve sonuncusunu, açığını ve gizli­sini bağışla.”[43]

7- سَجَدَ لَكَ سَوَادِي وَ خَياَلِي وَ آمَنَ بِكَ فُؤَادِي، أبُوءُ بِنِعْمَتِك عَلَيَّ هَذِي يَدَيَّ وَ ماَ جَنَيْتُ عَلىَ نَفْسِي

7- “Secede leke sevâdî ve hayâlî ve âmene bike fuâdî, ebû’u bi-ni’metike aleyye, hâzî yedeyye ve mâ ceneytu alâ nefsî”

“Karartım ve hayalim sana secde etti. Kalbim de sana iman etti. Üzerimdeki nimetini itiraf ediyorum. İşte ellerim ve aleyhime işlediğim günahlar.”[44]

8 -سُبْحَانَ ذِي الْجَبَرُوتِ وَ الْمَلَكُوتِ وَ الْكِبْرِياَءِ وَ الْعَظَمَةِ   

8- “Sübhâne zi’l-ceberûti ve’l-melekûti ve’l-kibriyâi ve’l-azameti”

“Bütün kahharlığın, bütün mülkün, yüceliğin ve bü­yüklüğün sahibi olan Allah’ı tesbih ederim.”[45]

Bu ve bundan sonraki zikirleri gece namazında okurdu.

9- سُبْحَانَكَ [اللَّهُمَّ] وَ بِحَمْدِكَ لاَ إِلَهَ إِلاَّ أَنْتَ

9- “Sübhâneke [Allahümme] ve bi-hamdike lâ ilâhe illâ ente”

“Allah’ım seni hamd ile tesbih ederim, senden başka ilâh yoktur.”[46]

 10-  الَلَّهُمَّ! اغْفِرْ لِي مَا أَسْرَرْتُ وَ مَا أَعْلَنْتُ 

10- “Allahümme! İğfirlî mâ esrartu ve mâ a’lentu”

“Allah’ım! Gizli ve açık işlediğim günahlarımı ba­ğış­la.”[47]

11.  اللَّهُمَّ اجْعَلْ في قَلْبِي نُوراً، [و فيِ لِسانِي نُوراً]، واجْعَلْ في سَمْعِي نُوراً واجْعَلْ في بَصَرِي نُوراً ، واجْعَلْ مِنْ تَحْتِي نُوراً ، واجْعَلْ مِنْ فَوْقِي نُوراً و عَنْ يَمِينِى نُوراً وعَنْ يسَاريِ نُوراً ، واجْعَلْ أَمامِي نُوراً و اجْعَلْ خَلْفِي نُوراً  [واجْعَلْ فِي نَفْسِي نُوراً] و أَعْظِمْ ليِ نُوراً.

11- “Allahümme! İc’al fî kalbî nûran, [ve fî lisânî nû­ran,] vec’al fî sem’î nûran, vec’al fî basarî nûran, vec’al min tahtî nûran, vec’al min fevkî nûran ve an yemînî nûran ve an yesârî nûran, vec’al emâmî nûran, vec’al halfî nûran, [vec’al fî nefsî nûran,] ve a’zim lî nûran”

“Allah’ım! Kalbime nur yerleştir. [Dilime nur yerleştir.] Kulaklarıma nur yerleştir. Gözlerime nur yerleştir. Alt tara­fımdan nur ver. Üst tarafımdan nur ver. Sağımdan ve so­lumdan nur ver. Önümden nur ver. Arkamdan nur ver. [Nefsime nur yerleştir] ve nurumu büyük yap.”[48]

12.  [اللَّهُمَّ] [إنِّى] أعُوذُ بِرِضَاكَ مِنْ سَخَطِكَ، [وَأعُوذُ] بِمُعَافَاتِكَ مِنْ عُقُوبَتِكَ، وَأعُوذُ بِكَ مِنْكَ، لاَ أُحْصِى ثَنَاءً عَلَيْكَ أنْتَ كَمَا أثْنَيْتَ عَلى نَفْسِكَ

12- “[Allahümme] [innî] eûzu birıdâke min sehatik [ve eûzu] bimuâfâtike min ukûbetik ve eûzu bike minke, lâ uhsî senâ’en aleyke, ente kemâ esneyte alâ nefsik”

“[Allah’ım!] [Kesinlikle ben] öfkenden hoşnutluğuna sı­ğınıyorum. Ve cezandan affına [sığınıyorum]. Senden yine sana sığınıyorum. Ben seni, senin kendini övdüğün şekilde asla övemem.”[49]


Secdede Kur’an Okumanın Yasaklanması

“Rükû” bölümünde geçtiği üzere Hz. Peygamber rükû ve secdelerde Kur’an okumayı yasaklamış,  bun­larda çokça dua yapmayı emretmiştir.

Hz. Peygamber (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: “Kulun, Rabbine en yakın ol­duğu an, secdede bulunduğu andır. Bu yüzden [orada] çokça dua edin.”[50]

 

Secdeyi Uzatmak

Hz. Peygamber (s.a.v.), secdelerini uzunluk olarak, rü­kûsuna yakın yapardı. Bazen ortaya çıkan geçici bir sebep­ten dolayı secdeyi fazla uzatırdı. Bazı sahâbîler şöyle anlat­mışlardır:

“Rasûlullah (s.a.v.) güzdüz namazlarından birinde [öğle veya ikindi namazında] kucağında Hasan veya Hüseyin ol­duğu hâlde yanımıza geldi. Hz. Peygamber (s.a.v.) öne ge­çip, çocuğu [sağ ayağının ya­nına] koyduktan sonra namaz için tekbir aldı ve na­maza başladı. Namazda secdeye vardı ve uzun süre secde de kaldı. [Cemaatin arasından] başımı kal­dırıp bakınca çocuğun secde hâlinde bulunan Rasûlul­lah’ın sırtına bindiğini gördüm. Secdeme geri dön­düm. Ra­sûlullah (s.a.v.) namazı bitirince insanlar şöyle dedi: “Ey Allah’ın Rasûlü! Sen [bu] namazda secde yaptın ve bu sec­deyi çok uzattın. Biz, önemli bir şeyin olduğunu yahut sana vahiy geliyor zannet­tik.”

Hz. Peygamber (s.a.v.) şöyle buyurdu:

“Bunların hiçbiri olmadı. Ancak oğlum beni binek yapmıştı (sırtıma çıkmıştı). Henüz hevesini almadan kalk­ma­yı isteme­dim.”[51]

Başka bir hadiste ise şöyle geçmektedir: “Hz. Peygam­ber (s.a.v.) namaz kılıyordu. Secde yapınca, Hasan ile Hü­seyin sırtına bindi. Cemaat çocukları engellemek isteyince Hz. Peygamber (s.a.v.) engellememeleri için işaret etti. Namazı bitirince o ikisini kucağına alarak şöyle buyurdu:

“Beni seven bunları da sevsin.”[52]

 

Secdenin Fazileti

Hz. Peygamber (s.a.v.) şöyle buyurdu: “Ümmetimden olan herkesi kıyamet günü kesinlikle tanırım.” “Ey Allah’ın Rasûlü! O kadar kalabalığın içinde onları nasıl tanırsın?” de­diler. Şöyle buyurdu: “Nişansız simsiyah at sürüsünün içine girsen, orada alnında ve ayaklarında beyazlık bulunan bir at olsa, sürünün içinde bu atı fark etmez miydin?” So­ruyu soran kişi: “Elbette fark ederdim.” dedi. Bunun üzerine Hz. Pey­gamber (s.a.v.) şöyle buyurdu: “Muhakkak ki, üm­me­timin de o gün secde etmeleri sebebiyle alınlarında ve ab­dest almaları sebebiyle de abdest azalarında parlaklık olacaktır.”[53]

Yine Hz. Peygamber (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:

“Allah, cehennemlik insanlardan dilediği kimselere rah­met etmeyi dilediği zaman meleklere, kendisine ibadet eden­­leri ateşten çıkarmalarını emreder. Onlar da onları sec­de izlerinden tanıyarak cehennemden çıkar­ırlar. Allah secde izinin bulunduğu yeri yakmayı ateşine yasaklamıştır. Böyle­ce onlar cehennmeden çıkarılırlar. Cehennem, insa­noğ­lu­nun bütün bedenini yakar, sadece secde izinin bu­lunduğu yeri yakmaz.”[54]

 


Yere ve Hasıra Secde Etmek

“Hz. Peygamber (s.a.v.) genellikle yere secde eder­di.”[55]

“Sahâbe çok sıcak günlerde Rasûlullah ile birlikte na­maz kılardı. Biri, alnını sıcak sebebiyle yere koyamayacak olsa, giysisini yere serer ve onun üzerine secde ederdi.”[56]

Hz. Peygamber (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:

“…Yeryüzünün tamamı, bana ve ümmetime hem mes­cit hem de temizleyici kılınmıştır. Ümmetimden biri namaz vaktine nerede yetişirse, mescidi de temizleyicisi onun ya­nındadır. [Benden öncekiler bu konuyu büyütüyorlar ve sa­dece kilise ve havralarında namaz kılıyorlardı.]”[57]

Hz. Peygamber (s.a.v.) bazen çamurlu ve ıslak zemine de secde ederdi. Böyle bir olay, ramaza­nın yirmi birinci ge­cesi sabahında meydana gelmişti. O sabah yağmur yağ­mış, mescidin çatısından da içeriye sular akmıştı. Zaten çatı yapraksız hurma dallarından yapılmıştı. Bu yüzden Hz. Pey­gamber (s.a.v.) su ve çamur üzerine secde etmişti. Ebû Saîd el-Hudrî şöyle demiştir: “Rasûlullah’ın alın ve bur­nunda su ve çamurun izlerini gözlerimle gördüm.”[58]

“Hz. Peygamber (s.a.v.) bazen secde yerine koyduğu küçük namazlık”[59], “bazen hasır üzerine secde ederdi.”[60] “Bir defa­sında uzun süre giyildiği için kararmış olan bu ha­sır üze­rinde namaz kıl­dı.”[61]

Secdeden Kalkış

“Hz. Peygamber (s.a.v.) ardından tekbir getirerek başı­nı secdeden kaldırırdı.”[62]

Namazını düzgün kılmayan kişiye bu şekilde yapmasını emrederek, şöyle buyurmuştur:

“Hiç kimsenin namazı... eklemleri yerli yerine oturacak şe­kilde secde etmedikçe, sonra “Allahu ekber” diyerek sec­deden başını kaldırıp düzgün bir şekilde oturmadıkça ta­mam olmaz.”[63] “Hz. Peygamber (s.a.v.) bazen bu tekbirle be­raber ellerini kaldırırdı.”[64]

Sonra “sol ayağını yere yatırarak, [eklemleri iyice yerle­rine oturacak şekilde] üzerine otururdu.”[65]

Namazını düzgün kılmayan kişiye bu şekilde yapmasını emrederek, şöyle buyurmuştur: “Secde ettiği zaman sec­de­ni sağlamca yap. Kalktığında da sol uyluğunun üzerine otur.”[66] Hz. Peygamber (s.a.v.) “otururken sağ ayağını di­ker,”[67] “(bu ayağının) parmaklarını da kıbleye doğru çevi­rirdi.[68]


İki Secde Arasında Dikilerek Oturuş

“Hz. Peygamber (s.a.v.) bazen dikilerek [topukları ve ayak­larının ucu üzerine dikilerek] otururdu.[69]

İki Secde Arasındaki Oturuşta Sükûnetin Vücûbu

Hz. Peygamber (s.a.v.) iki secde arasında bütün ke­mikleri iyice yerine yerleşecek şekilde otu­rurdu.[70] Namazını düzgün kılmayan kişiye bu şekilde yapma­sını emretmiş ve şöyle demiştir: “Bu şekilde yap­ma­dıkça hiçbirinizin namazı tamam olmaz.”[71]

“Bu oturuşunu da secdesine yakın olacak şekilde uza­tırdı.”[72] “Bazen öyle uzun otururdu ki, gören “kesinlikle unut­tu” derdi.”[73]

İki Secde Arasında Yapılan Zikir ve Dualar

Hz. Peygamber (s.a.v.) bu oturuşta şu zikirleri yapardı:

 1- اللَّهُمَّ (رَبِّ)! اغْفِرْ لِي وَارْحَمْنِي [وَاجْبُرْنِي] [وَارْفَعْنيِ] وَاهْدِنِي [وعَافِنِي] و ارْزُقْنِي

1- “Allahümme (bir rivayette: Rabbi)! İğfirlî ve’rhamnî [ve’cburnî] [ve’rfa’nî] ve’hdinî [ve âfinî] ve’rzuknî”

“Ey Allah’ım (bir rivayette: Ey Rabbim)! Beni bağışla, ba­na acı, merhamet et, [gönlümü hoş tut], [derecemi yük­selt], beni doğruya ulaştır, [bana afiyet ver], bana rızık ver.”[74]

Bazen şöyle derdi:

2- رَبِّ! اغْفِرْ لِي ، اغْفِرْ لِي  

2- “Rabbiğfir lî, iğfir lî”

“Ey Rabbim! Beni bağışla, Rabbim beni bağışla.”[75]

“Bu iki zikri, gece namazlarında okurdu.”[76]

Ardından “tekbir getirerek, ikinci secdeyi yapardı.”[77] Na­mazını düzgün kılmayan kişiye bu şekilde yapmasını em­­retmiştir. Biraz önce geçtiği üzere ona iki secde arasında eklemlerin sükûnet bulup yerine yerleşecek şekilde otur­mayı emrettikten sonra şöyle buyurmuştur: “Sonra “Allahu ekber” deyip, bütün ek­lemlerin yerine iyice yerleşecek şe­kil­de secde edersin. [Bundan sonra bütün namazlarında bu şekilde yap.]”[78]

Hz. Peygamber (s.a.v.) bazen “bu tekbirle birlikte elle­ri­ni kaldırırdı.”[79]

İkinci secdede birinci secdede yaptıklarının aynısını ya­pardı. Sonra “tekbir getirerek başını secdeden kaldırırdı.”[80] Namazını düzgün kılmayan kişiye bu şekilde yapmasını em­retmiştir. Ona ikinci secdeyi yapmasını emrettikten sonra şöyle buyurmuştur:

“Ardından başını kaldırıp tekbir getirmedikçe...”[81] Yine ona şunu söylemiştir: “[Bundan sonra bütün rükû ve sec­delerinde bu şekilde yap.] Eğer bu şekilde yaparsan, nama­zın tamam olur. Bunun bir kısmını eksik bırakacak olursan, namazını eksik bırakmış olursun.”[82]

Hz. Peygamber (s.a.v.) bazen “ellerini de kaldırırdı.”[83]

 



[1]     Buhârî, Müslim.

      [Buhârî, Sıfatü's-salat 36, 47 (58, 72), c.2, s.787, 796-797; Müslim, Salat 28 (392), c.3, s.1236. Mütercim]

[2]     Ebû Davud, Hâkim. Hâkim hadisin sahih olduğunu söylemiş; Zehebî de bu görüşünde ona katılmıştır.

      [Ebû Dâvud, Salât 143, 144 (857), c.3, s.349,350. Mütercim]

[3]     Ebû Ya’la, “el-Müsned” adlı kitabında (varak, 284/2) sahih bir senedle rivâyet etmiştir. İbn Huzeyme de (1/79/2) başka sahih bir senedle rivâyet etmiştir.

[4]     Nesâî, Dârekutnî ve “el-Fevâid” (1/2/2) adlı kitabında el-Muhallis iki sa­hih senedle rivâyet etmiştir. El kaldırma konusu on sahâbîden ri­vâyet edilmiştir. Selef âlimlerinden bir topluluk da bu el kaldırmanın meşru olduğunu söylemiştir. İbn Ömer, İbn Abbas, Hasan Basrî, Ta­vus, onun oğlu Abdullah, Nafi (İbn Ömer’in azatlı kölesi), Sâlim b. Ömer, Kasım b. Muhammed, Abdullah b. Dinar ve Atâ bunlardan ba­zılarıdır. Abdurrahman b. Mehdi de şöyle demiştir: “Bu şekilde yap­­mak sünnettir.” Sünnet imamı Ahmed b. Hanbel de bu şekilde amel etmiştir. Bu aynı zamanda İmam Malik ve İmam Şafiî’nin de gö­rüşüdür.

      [Nesaî, İftitah 126 (1086), c.1-2, s.620-621. Mütercim]

[5]     İbn Huzeyme (1/76/1) Dârekutnî, Hâkim. Hâkim hadisin sahih ol­duğunu söylemiş; Zehebî de bu görüşünde ona katılmıştır. Buna ters düşen hadisler sahih değildir. İmam Malik de bu görüştedir. İmam Ahmed’den de buna yakın bir görüş nakledilmiştir. İbnü’l-Cevzî’nin “et-Tahkîk” adlı kitabında da (2/108) böyle geçmektedir. İmam Mer­vezî de “el-Mesâil” adlı kitabında (1/147/1) sahih bir senedle İmam Evzaî’nin şöyle dediğini nakleder: “Öyle insanlar gördüm ki, namazda dizlerinden önce ellerini yere koyarlardı.”

[6]     Ebû Davud, “el-Fevâid” adlı kitabında (varak, 108/1) Temmâm ve “es-Sünenü’s-suğrâ” ve “es-Sünenü’l-kübrâ” adlı kitaplarında (47/1 - Mekke Kral Abdülaziz Üniversitesi’ndeki fotokopisinden) Nesâî, sahih senedle rivâyet etmiştir. Abdülhak, “el-Ahkâm’ül-kübrâ” adlı kita­bın­da (54/1) hadisin sahih olduğunu söylemiştir. Yine o, “et-Teheccüd” adlı kitabında da (56/1) şöyle demektedir: “Bu, bir önceki hadisten sened bakımından daha iyidir.” O “bir önceki hadis” sözüyle buna ay­kırı olan Vâil hadisini kasdetmiştir. Hatta bu hadis, sağlam olan bu hadise ve bundan önceki sahih hadislere ters düşmesinin yanı sıra se­ned bakımından da sahih değildir. Bu zayıflık, hadisin mânasında da söz konusudur. Nitekim bunu “ed-Daîfe”de (929) ve “İrvâü’l-ğa­lîl”de (357) açıkladım.

Devenin muhalafeti şöyledir: O çökerken, ellerinden önce dizlerini  ye­re koyar. Devenin ön ayakları onun elleri mesabesindedir. Lisanü’l-Arab vdğ. sözlüklerde bu şekilde açıklanmıştır. Tahâvî de “Müşkilü’l-âsâr” ve “Şerhu Meâni’l-âsâr” adlı kitaplarında böyle demektedir. İmam Kasım es-Serakustî de aynı açıklamayı yapmıştır. İmam es-Se­rakustî, “Garîbu’l-hadîs” (2/70/1-2) adlı kitabında sahih senedle Ebû Hüreyre’nin şöyle dediğini nakleder: “Kimse serkeş devenin çöküşü gibi oturmasın.” Ardından bu sözünü şöyle açıklar:

“Bu oturuş, secdede meydana gelmektedir. Namaz kılan kimse, ser­keş devenin çöküşü gibi bir anda kendini yere atmasın. Bilakis sakin bir hareketle önce ellerini, sonra dizlerini yere koysun. Bu konuda Hz. Peygamber’den konuyu açıklığa kavuşturan bir hadis rivâyet edilmiş­tir.” Ardından yularıda geçen hadisi nakleder. Ancak İbn Kayyim bu açıklama için tuhaf bir değerlendirmede bulunmuş, şöyle demiştir:

“Bu, aklın almayacağı bir sözdür. Dilbilimciler bunu bu şekilde bilme­mektedirler.”

Biraz önce işaret ettiğimiz ve başka kaynaklarda ona karşıt cevaplar bulunmaktadır; oraya bakılabilir. Tüveycirî’ye yazdığım karşıt cevapta konuyu ayrıntılı biçimde ele aldım. Bu cevap yakın zamanda yayınla­nacaktır.

[Nesaî, İftitah 128 (1091), c.1-2, s.621-622; Ebû Dâvud, Salât 136, 137 (840), c.3, s.315; Darimî, Salat 74 (1327), c.3, s.133. İbn kayyim'in açıklaması için bkz. “Zadu'l-mead”, c.1, s.262-267. Mütercim] 

[7]     İbn Huzeyme (1/79/2), Ahmed ve Serrâc. Hâkim hadisin sahih oldu­ğunu söylemiş; Zehebî de bu görüşünde ona katılmıştır. Hadis, “el-İrvâ”da (313) tahriç edilmiştir.

[8]     Ebû Davud, Hâkim. Hâkim hadisin sahih olduğunu söylemiş; Zehebî de bu görüşünde ona katılmıştır.

[9]     İbn Huzeyme, Beyhakî. Hâkim sahih demiş, Zehebî de ona muva­fa­kat etmiştir.

[10]    Beyhakî, sahih senedle rivâyet etmiştir. İbn Ebû Şeybe (1/82/2) ve Serrâc’ın rivâyetinde “parmakların kıbleye doğru tutulması” başka bir rivâyet kanalından gelmektedir.

      [Buhârî, Sıfatü's-salat 50, 64 (95), c.2, s.804, 816; Ebû Dâvud, Salât 115, 116 (732), c.3, s.125-126. Mütercim]

[11]    Ebû Davud, Tirmizî. İbnü’l-Mülakkin (27/2) hadisin sahih olduğunu söylemiştir. Hadis, “el-İrvâ”da (309) tahriç edilmiştir.

[Tirmizî, Salât 200 (269), c.1, s.200; Ebû Dâvud, Salât 115, 116 (734), c.3, s.129. Mütercim]

[12]    Ebû Davud ve Nesâî, sahih senedle rivâyet etmiştir.

      [Nesaî, İftitah 11 (889), c.1-2, s.531; Ebû Dâvud, Salât 115, 116 (736), c.3, s.133. Mütercim]

[13]    Ebû Davud, Tirmizî. İbnü’l-Mülakkin (27/2) hadisin sahih olduğunu söylemiştir. Hadis, “el-İrvâ”da (309) tahriç edilmiştir.

[Tirmizî, Salât 200 (269), c.1, s.200; Ebû Dâvud, Salât 115-116, 152-153, 161-162 (734, 894, 911), c.3, s.129, 409, 432-433. Mü­tercim]

[14]    Ebû Davud ve Ahmed, sahih senedle rivâyet etmiştir.

      [Ebû Dâvud, Salât 143, 144 (859), c.3, s.355. Mütercim]

[15]    İbn Huzeyme (1/10/1) hasen senedle rivâyet etmiştir.

[16]    Dârekutnî, Taberânî (3/140/1) ve “Ahbaru Asbahan” adlı kitabında Ebû Nuaym rivâyet etmiştir.

[17]    Beyhakî, sahih senedle rivâyet etmiştir. İbn Ebû Şeybe (1/82/2) ve Serrâc’ın rivâyetinde “parmakların kıbleye doğru tutulması” başka bir rivâyet kanalından gelmektedir. Hâkim hadisin sahih olduğunu söy­lemiş; Zehebî de bu görüşünde ona katılmıştır.

[18]    Buhârî, Ebû Davud. Ziyade, İbn Raheveyh’in “el-Müsned”inde geç­mek­tedir (4/129/2). İbn Sa’d da (4/157) Abdullah b. Ömer’den: “Onun namaz kılarken her tarafının kıbleye doğru dönmesinden hoş­landığını, hatta baş parmağını bile kıbleye doğru çevirdiğini” nak­leder.

      [Buhârî, Sıfatü's-salat 50, 64 (95), c.2, s.804, 816; Ebû Dâvud, Salât 115,116 (732), c.3, s.126. Mütercim] 

[19] Tahâvî, İbn Huzeyme (no: 654) ve Hâkim. Hâkim, hadisin sahih olduğunu söylemiş; Zehebî de bu görüşünde ona katılmıştır.

[20]   Beyhakî sahih senedle rivâyet etmiştir.

[21]    Tirmizî, Serrâc. Hâkim, hadisin sahih olduğunu söylemiş; Zehebî de bu görüşünde ona katılmıştır.

      [Tirmizî, Salat 205 (276), c.1, s.204. Mütercim]

[22]    Ebû Davud, Tirmizî, Nesâî ve İbn Mâce. Tirmizî hadisin sahih olduğu­nu da söylemiştir.

      [Nesaî, İftitah 138 (1101), c.1-2, s.626; İbn Mâce, İkametü's-salât 72 (1061), c.3, s.372; Ebû Dâvud, Salât 115, 116 (730), c.3, s.119-120;

[23]    Bundan maksat, rükû ve secdeye giderken elbise ve saçın eller ile toplanılmasıdır. “en-Nihâye”.

Ben diyorum ki: Bu yasak, sadece namaz durumuna özgü değildir. Âlimlerin çoğunluğunun kabul ettiği görüşe göre; namazdan önce saç ve elbisesini toplayıp, sonra namaza başlayan kimse de bu yasa­ğın kapsamına girer. Biraz sonra geleceği üzere, Hz. Peygam­ber’in saçını toplamış bir hâlde namaz kılmayı yasaklaması bu görüşü kuv­vetlendirmektedir.

[24]   Buhârî, Müslim. Hadis, “el-İrvâ”da (310) tahriç edilmiştir.

      [Buhârî, Sıfatü's-salat 56, 57 (83, 84), c.2, s.808-809; Müslim, Salat 227-231 (490), c.3, s.1476-1477. Mütercim]

[25]    Müslim, Ebû Avâne ve İbn Hibbân.

      [Müslim, Salat (491), c.3, s.1477. Mütercim]

[26]   Müslim, Ebû Avâne ve İbn Hibbân.

      [Müslim, Salat 232 (492), c.3, s.1480. Mütercim] 

[27]    İbnü’l-Esir hadisin yorumunda şöyle demiştir: “Hadisin mânası şu­dur: Saçları salınmış olarak namaz kıldığında, secde ettiği zaman saçları da yere düşecek ve bu sebeple kişiye onlarla secde etme sevabı verilecektir. Fakat saçlarını topladığında böyle olmayacağı için bunlar secde etmemiş olur. Bu açıdan saçlarını toplayarak namaz kılan kimse, elleri arkadan bağlı bir hâlde namaz kılan kişiye benze­tilmiştir. Çünkü secde ettiği zaman elleri yere değmemektedir.”

Ben diyorum ki: Anlaşıldığı üzere, bu hüküm sadece erkeklere özgü olup, kadınları içermemektedir. Şevkânî, Kadı Ebû Bekr İbnü’l-Ara­bî’den böyle nakletmiştir.

[Müslim, Salat 232 (492), c.3, s.1480. Mütercim] 

[28]   Ebû Davud, Tirmizî. Tirmizî, hadisin hasen olduğunu; İbn Hibbân ve İbn Huzeyme ise hadisin sahih olduğunu söylemiştir. Bkz. “Sahîhu Ebî Davud” (653).

      [Tirmizî, Salat 280 (381), c.1, s.267; Ebû Dâvud, Salât 86, 87 (646), c.2, s.509. Mütercim]

[29]   Buhârî, Ebû Davud.

      [Buhârî, Sıfatü's-salat 60, (89) c.2, s.811, 812; Müslim, Salat 233- 234 (493-494), c.3, s.1481-1482; Ebû Dâvud, Salât 153, 154 (897, 901), c.3, s.412, 415. Mütercim]

[30]   Buhârî, Müslim. Bkz. Hadis, “el-İrvâ”da (359) tahriç edilmiştir.

      [Buhârî, Sıfatü's-salat 49 (75), c.2, s.803; Müslim, Salat 235-239 (495-497), c.3, s.1483, 1484. Mütercim]

[31]    Müslim, Ebû Avâne ve İbn Hibbân.

      [Müslim, Salat 237 (496), c.3, s.1484. Mütercim]

[32]    Ebû Davud ve İbn Mâce hasen senedle rivâyet etmiştir.

      [Ebû Dâvud, Salât 153-154 (900), c.3, s.414-415; İbn Mâce, İkametü's-salât 20 (886), c.3, s.132. Mütercim]

[33]    Müslim, Ebû Avâne.

      [Müslim, Salat 234 (497), c.3, s.1482. Mütercim]

[34]   Buhârî, Müslim, Ebû Davud ve Ahmed.

      [Buhârî, Sıfatü's-salat 60 (89), c.2, s.812; Müslim, Salat 233 (493), c.3, s.1481; Ebû Dâvud, Salât 153, 154 (897, 901), c.3, s.412, 415. Mütercim]

[35]    Ahmed, Tirmizî. Tirmizî hadisin sahih olduğunu söylemiştir.

      [Tirmizî, Salat 204 (274, 275), c.1, s.203. Mütercim]

[36]   İbn Huzeyme (1/80/2), “el-Muhtâra” adlı kitabında el-Makdisî ve Hâkim rivâyet etmiştir. Hâkim hadisin sahih olduğunu söylemiş; Zehebî de bu görüşünde ona katılmıştır.

[37]    Ahmed, Ebû Davud, İbn Mâce, Dârekutnî, Tahâvî, Bezzâr ve “el-Ke­bîr”inde Taberânî yedi sahâbîden rivâyet etmiştir. Bkz.: “Rükû” bö­lü­münde geçen dipnot, s.132.

      [İbn Mâce, İkametü's-salât 20 (888), c.3, s.135-136; Ebû Dâvud, Salât 149-150 (886), c.3, s.395-396. Mütercim]

[38]   Bkz.: “Rükû” bölümünde geçen dipnot, s.132.

[39]   Bu sahih bir hadistir. Ebû Davud, Dârekutnî, Ahmed, Taberânî ve Bey­hakî rivâyet etmiştir.

      [Ebû Dâvud, Salât 146-147 (870), c.3, s.368-369. Mütercim]

[40]   Müslim, Ebû Avâne.

      [Müslim, Salat 223 (487), c.3, s.1468; Nesaî, İftitah 165 (1034), c.1-2, s.639; Ebû Dâvud, Salât 146-147 (872), c.3, s.372. Mütercim]

[41]    Buhârî, Müslim. Bu rükûda da yapılan zikirlerdendir. Kur’an’ı te­vil ede­rek: Yani Kur’anın bu konudaki emrini yerine getirerek. Buna dair açıklama daha önce geçmişti.

      [Buhârî, Sıfatü's-salat 58 (85), c.2, s.809 Müslim, Salat 217 (484), c.3, s.1465; Nesaî, İftitah 155 (1123), c.1-2, s.634; Ebû Dâvud, Salât 147-148 (877), c.3, s.382. Mütercim]

[42]   Müslim, Ebû Avâne, Tahâvî ve Dârekutnî.

[Müslim, Salâtul-Müsâfirîn 201 (771), c.4, s.2193; Ebû Dâvud, Salât 121, (760); Nesâî, İftitâh 157-159 (1126-1128), c.1-2, s.635-636; Ebû Dâvud, Salât 118-119 (760), c.3, s.161-162. Mütercim]

[43]   Müslim, Ebû Avâne.

      [Müslim, Salat 216 (483), c.3, s.1465. Mütercim]

[44]   İbn Nasr, Bezzâr ve Hâkim. Hâkim, hadisin sahih olduğunu söylemiş; ancak Zehebî hadisi sahih kabul etmemiştir. Ancak hadisin “Asl”da şahitleri bulunmaktadır.

[45]   Ebû Davud ve Nesâî, sahih senedle rivâyet etmiştir. Bu husutaki açık­­lama daha önce “Rükû” konusunda geçmişti.

      [Nesaî, İftitah 163 (1132), c.1-2, s.637-638; Ebû Dâvud, Salât 146-147 (873), c.3, s.373. Mütercim]

[46]   Müslim, Ebû Avâne, Nesâî ve İbn Nasr.

      [Müslim, Salat 221 (485), c.3, s.1467; Nesaî, İftitah 162 (1132), c.1-2, s.637. Mütercim]

[47]   İbn Ebû Şeybe (62/112/1), Nesâî ve Hâkim. Hâkim hadisin sahih ol­duğunu söylemiş; Zehebî de bu görüşünde ona katılmıştır.

      [Nesaî, İftitah 156 (1124), c.1-2, s.634. Mütercim]

[48]   Müslim, Ebû Avâne ve “el-Musannef” adlı kitabında (12/106/2, 112/1) İbn Ebû Şeybe rivâyet etmiştir.

[Müslim, Salatu'l-Müsâfirîn 181, 187, 189, 191 (763), c.4, s.2171, 2172, 2719, 2181, 2182. Mütercim] 

[49]   Müslim, Ebû Avâne ve “el-Musannef” adlı kitabında (12/106/2, 112/1) İbn Ebû Şeybe rivâyet etmiştir.

      [Müslim, Salat 222 (486), c.3, s.1468. Mütercim]

[50]   Müslim, Ebû Avâne ve Beyhakî. Hadis, “el-İrvâ”da (456) tahriç edil­miştir.

      [Müslim, Salat 215 (482), c.3, s.1464; Nesaî, İftitah 168 (1137), c.1-2, s.642; Ebû Dâvud, Salât 147-148 (875), c.3, s.377. Mütercim]

[51]    Nesâî, İbn Asâkir (4/257/1-2) ve Hâkim. Hâkim hadisin sahih ol­duğunu söylemiş; Zehebî de bu görüşünde ona katılmıştır.

      [Nesaî, İftitah 172 (1141), c.1-2, s.644. Mütercim]

[52]    İbn Huzeyme, “es-Sahîh”inde (887) İbn Mes’ûd’dan hasen bir sened­le, Beyhakî de (2/263) mürsel olarak rivâyet etmiştir. İbn Huzeyme bu hadise şu başlığı koymuştur: “Namazda İşaret Edenin Anlaşılacağı Şekilde İşaret Etmesinin Namazı Kesmeyeceğine ve Bozmayacağına Dair Delil”.

Ben diyorum ki: Bu, ehl-i rey’in haram kabul ettiği fıkıhtır. “Sahî­hayn”da ve başka hadis kaynaklarında bu konuya ilişkin çeşitli hadis­ler bulunmaktadır.

[53]    Ahmed sahih senedle rivâyet etmiştir. Tirmizî de hadisin bir parçasını rivâyet etmiş ve sahih olduğunu söylemiştir. Hadis, “es-Sahîha”da tah­riç edilmiştir.

[Tirmizî, Sefer 424 (604), c.1, s.408. Mütercim]

[54]   Buhârî, Müslim. Hadis, namaz kılan günahkârların cehennemde son­suza kadar kalmayacaklarına delildir. Tevhidi benimsemiş insan, tem­bellik ederek namazı bırakacak olsa, onun durumu da budur; o da cehennemde ebediyen kalmaz. Bu konuda sahih rivâyetler vardır. Bkz. “es-Sahîha” (2054).

      [Buhârî, Sıfatü's-salat 48 (74), c.2, s.799-800; Müslim, İman (182). Mütercim]

[55]    Çünkü Hz. Peygamber’in (s.a.v.) mescidi hasır ve benzeri şeylerle döşeli değildi. Mescidin bu yapısını anlatan pek çok hadis vardır. Bundan sonraki hadis ve birazdan gelecek olan Ebû Saîd hadisi bunlardan birkaçıdır.

[56]   Müslim, Ebû Avâne.

[Buhârî, Salât 23 (37), c.1, s.479, Mevâkît 11 (19), c.2, s.611, Amel fi's-Salât 9 (12), c.3, s.1146; Müslim, Mesâcid 191 (620), c.3, s.1785; Ebû Dâvud, Salât 92 (660), c., s.21; Tirmizî, Sefer 408 (581), c.1, s.396-397; Nesâî, İftitah 149 (1116), c.1-2, s.631; İbn Mâce, İkâmetu's-salât 64 (1033), c.3, s.337. Mütercim]

[57]    Ahmed, Serrâc ve Beyhakî sahih senedle rivâyet etmiştir.

[58]   Buhârî, Müslim.

      [Buhârî, Sıfatü's-salat 70 (102), c.2, s.823; Müslim, Sıyam (1167); Nesaî, İftitah 132 (1095), c.1-2, s.623. Mütercim]

[59] Buhârî, Müslim. Hadiste geçen "küçük namazlık"tan (humre) maksat, namaz kılanın secde yerine serdiği, alnını koyabileceği kadar büyük­lükte, hasırdan veya kumaştan yapılmış sergidir. Bundan daha fazla veya azı hamre olarak isimlendirilmez. Bkz.: “en-Nihâye”.

      [Hadisin Arapça metninde geçen humre Taberî'ye göre; küçük na­maz­lıktır. Secde esnasında el ve yüzü yerin sıcağından veya soğu­ğundan korumak için yere serilmektedir. Bu küçük namazlık (hum­re), büyük olursa, hasır adını alır. (Bkz. Ebu Davud, c.3, s.17).

[Buhârî, Hayız, 31 (37), Salat 19, 21 (31, 33) c.1, s.425, 475, 477; Müslim, Mesâcid 270 (513), c.4, s.1909; Nesâî, Mesâcid 44 (738), c.1-2, s.444; Ebû Dâvud, Salât 90 (656), c.3, s.17. Mütercim]

[60]   Müslim, Ebû Avâne.

      [Buhârî, Salat 20 (32), c.1, s.476; Müslim, Salat 284 (519), c.3, s.1526; Mesâcid 266, 271 (658, 661), c.4, s.1904, 1909; İbn Mâce, İkametü's-salât 63 (1029), c.3, s.334; Ebû Dâvud, Salât 91 (657, 659), c.3, s.18, 20. Mütercim]

[61]    Buhârî, Müslim. Hadis, bir şeyin üzerine oturmanın onu giymek gibi olduğunu göstermektedir. Bu ise, ipek üzerine oturmanın da haram olduğuna delildir. Zira “Sahîhayn”da ve başka hadis kaynaklarında ipe­ğin giyilmesi yasaklanmıştır. Hatta “Sahîhayn”da ipek kumaş üze­ri­ne oturmayı yasaklayan açık hadisler vardır. Bunun mübah ol­du­ğu­nu söyleyen âlimlere aldanma.

      [Buhârî, Salat 20 (32), c.1, s.476; Müslim, Mesâcid 266 (658), c.4, s.1905; Nesaî, İmamet 19 (801), c.1-2, s.482-483; Ebû Dâvud, Salât 70 (612), c.2, s.466. Mütercim]

[62]   Buhârî, Müslim.

      [Buhârî, Sıfatü's-salat 63 (92, 93), c.2, s.814-815; Müslim, Salat 33 (393), c.3, s.1239. Mütercim]

[63]   Ebû Davud, Hâkim. Hâkim hadisin sahih olduğunu söylemiş; Zehebî de bu görüşünde ona katılmıştır.

      [Ebû Dâvud, Salât 143-144 (857, 858), c.3, s.349-352. Mütercim]

[64]   Ahmed ve Ebû Davud, sahih senedle rivâyet etmiştir. Burada ve her tekbirde ellerin kaldırılacağı, İmam Ahmed’in görüşüdür. İbn Kayyim, “el-Bedâi” adlı kitabında (4/89) şöyle demektedir: “el-Esrem (“el-Asl”da: İbnü’l-Esrem) ondan (Ahmed’den) şöyle nakletmiştir: “Ah­med’e namazda elleri kaldırma konusu soruldu; şöyle cevap verdi: “Her eğilmede ve doğrulmada kaldırılır.” Esrem dedi ki: “Ben, Ebû Abdullah’ın (İmam Ahmed’in) namaz kılarken her eğilmesinde ve doğ­rulmasında ellerini kaldırdığını gördüm.”

İbnü’l-Münzir ve Şafiî âlimlerden Ebû Ali de böyle demiştir. Bu aynı za­manda İmam Malik ve İmam Şafiî’nin de görüşüdür. “Tarhu’t-tes­rib”de de böyle geçmektedir. Bu kitapta namazda ellerin kaldırı­lacağı Enes, İbn Ömer, Nafi, Tavus, Hasan Basrî, İbn Sirîn ve Eyyub es-Sahtiyânî’den sahih olarak nakledilmiştir. Aynı şekilde İbn Ebû Şeybe de “el-Musannef” adlı kitabında (1/106) adı geçen kişilerden sahih senedlerle nakletmiştir.

Ebû Dâvud, Salât 114-115 (723), c.3, s.109-110. Mütercim]

[65]   Buhârî, “Cüz’ü raf’il-yedeyn” adlı kitabında ve Ebû Davud sahih se­nedle rivâyet etmiştir. Hadisi, Müslim ve Ebû Avâne de rivâyet et­miştir. Hadis, “el-İrvâ”da (316) tahriç edilmiştir.

      [Müslim, Salat 240 (488), c.3, s.1486; Ebû Dâvud, Salât 121-122 (783), c.3, s.213. Mütercim]

[66]   Ahmed ve Ebû Davud sahih senedle rivâyet etmiştir.

      [Ebû Dâvud, Salât 143-144 (859), c.3, s.354-355. Mütercim] 

[67]   Buhârî, Beyhakî.

      [Buhârî, Sıfatü's-salat 64 (94, 95), c.2, s.815-816; Müslim, Salat 240 (488), c.3, s.1486; Tirmizî, Salat 205 (276), c.1, s.204; Nesaî, İftitah 185-187 (1157-1159), c.1-2, s.652-653. Mütercim]

[68]   Nesâî sahih senedle rivâyet etmiştir.

      [Buhârî, Sıfatü's-salat 50, 64 (95), c.2, s.804; Nesaî, İftitah 186 (1158), c.1-2, s.652; Ebû Dâvud, Salât 115-116 (732, 734), c.3, s.1125-1126, 1129. Mütercim]

[69]   Müslim, Ebû Avâne, “Ebû Zübeyr’in Cabir’den Rivâyet Ettikleri” adlı kitabında (no: 104-106) Ebû’ş-Şeyh ve Beyhakî rivâyet etmiştir. An­cak İbn Kayyim, yanılmış ve Hz. Peygamber’in iki secde arasında sağ ayağı dikip sol ayağın üzerine oturduğunu söyledikten sonra şöyle demiştir: “Resûlullah’ın burada bundan başka şekilde oturduğu bilin­memektedir.” [Zadu'l-mead, c.1, s.273. Mütercim]

Ben diyorum ki: Hz. Peygamber’in dikilerek oturduğunu İbn Ab­bas’tan Müslim, Ebû Davud, Tirmizî ve başkaları rivâyet etmişler ve Tir­mizî bu hadis için sahih demişken bu iddia nasıl doğru olabilir?! Bkz.: “es-Sahîha” (383). Bu hadisi, Beyhakî de İbn Ömer’den hasen senedle rivâyet etmiş; İbn Hacer bu hadisin sahih olduğunu söy­le­miştir. Ebû İshak el-Harbî de “Garib’ul-hadis” adlı kitabında (c. 5/12/ 1) Tavus’tan, onun İbn Ömer ve İbn Abbas’ı namazda dik otururken gördüğünü rivâyet eder. Bu rivâyetin senedi sahihtir. Allah İmam Malik’e rahmet etsin, o şöyle demiştir: “Şu kabrin sahibi hariç her birimiz itiraz etmiş ve itiraz edilmişizdir.” O bunu söylerken, Hz. Pey­gamber’in (s.a.v.)’in kabrine doğru işaret ediyordu. Sahâbîlerden ve tabiînden bir topluluk da bu sünnetle amel etmiştir. Bu konuyu “el-Asl”da ayrıntılı biçimde ele aldım.

Ben diyorum ki: “Teşehhüd Oturuşu” konusunda anlatılacağı üzere bu, yasaklanmış olan dikilerek oturuştan farklıdır.

[Müslim, Mesâcid 32 (536), c.3, s.1570-1571; Tirmizî, Salat 209 (282), c.1, s.206; Ebû Dâvud, Salât 138-139 (845), c.3, s.321. Mü­tercim]

[70]   Ebû Davud ve Beyhakî sahih senedle rivâyet etmiştir.

      [Nesaî, Sehv 67 (1313), c.3-4, s.88-89; Ebû Dâvud, Salât 115-116, 143-144 (734, 863), c.3, s.129, 360. Mütercim]

[71]    Ebû Davud, Hâkim. Hâkim hadisin sahih olduğunu söylemiş; Zehebî de bu görüşünde ona katılmıştır.

      [Müslim, Salat 45 (397), c.3, s.1258; Nesaî, İftitah 7 (884), c.1-2, s.528; Ebû Dâvud, Salât 143-144 (856-858), c.3, s.343, 349-352; Darimî, Salat 78 (1335), c.3, s.140. Mütercim]

[72]    Buhârî, Müslim.

      [Buhârî, Sıfatü's-salat 40, 46 (61, 70), c.2, s.790, 795; Müslim, Salat 193-194 (471), c.3, s.1445-1446; Nesaî, İftitah 114 (1065), c.1-2, s.612; Ebû Dâvud, Salât 142-143 (852, 854), c.3, s.333, 337-338. Mütercim]

[73]    Buhârî, Müslim. İbn Kayyim şöyle demiştir: “Sahâbe dönemi son bul­duktan sonra insanlar bu sünneti terk ettiler. Ancak sünnetle hük­medip, ona aykırı olana iltifat etmeyen kişi, bu sünnete ters düşen uy­gu­lamalara aldırmaz.”

      [Buhârî, Sıfatü's-salat 59 (88), c.2, s.811; Müslim, Salat 195 (472), c.3, s.1472. Mütercim]

[74]   Ebû Davud, Tirmizî, İbn Mâce ve Hâkim. Hâkim hadisin sahih oldu­ğunu söylemiş; Zehebî de bu görüşünde ona katılmıştır.

      [Tirmizî, Salat 210 (283), c.1, s.207; İbn Mâce, İkametü's-salât 23 (898), c.3, s.149; Ebû Dâvud, Salât 140-141 (850), c.3, s.330. Mü­tercim]

[75]    İbn Mâce hasen senedle rivâyet etmiştir. Bu duayı İmam Ahmed tercih etmiştir. İshak b. Raheveyh şöyle demiştir: “Namaz kılan kişi, is­terse bunu üç defa söyler, isterse Allahümme iğfirlî... duasını okur. Çünkü bunların her ikisi de Hz. Peygamber’in iki secde arasında otur­duğunda yaptığı dualar içinde nakledilmiştir. “Mesâilu’l-İmam Ahmed ve İshak b. Raheveyh” adlı kitabında (s.19) bu şekilde gelmiş­tir.

      [Hadisin metninde “Rabbi!رب ” kelimesi, ikinci “iğfir lî اغْفِرْ لِي cüm­lesinin başında da geçmekte; böylece hadiste iki kez tekrar­lan­mak­tadır. Bkz. İbn Mâce, İkametü's-salât 23 (897), c.3, s.148. Mü­tercim]

[76]   Ancak bu, bu duaların farz namazlarda da okunmasına engel oluş­turmaz. Çünkü farz namaz ile nafile namaz arasında fark yoktur. İmam Şafiî, Ahmed ve İshak böyle söylemiştir. Onlar, bu duanın farz ve nafile namazda okunabileceği görüşündedirler. Bunu Tirmizî nak­letmiştir. Ayrıca İmam Tahâvî de “Müşkilü’l-âsâr” adlı kitabında bu­nun meşru olduğunu söylemiştir. Sağlam düşünce de bu görüşü des­teklemektedir. Çünkü namazda zikrin meşru olmayacağı hiçbir rükûn yoktur. Bunun burada da aynı olması gerekir. Bu husus gayet açıktır.

      [Tirmizî, Salat 210 (284), c.1, s.207. Mütercim]

[77]    Buhârî, Müslim.

      [Buhârî, Sıfatü's-salat 47 (72), c.2, s.796-797; Müslim, Salat 28 (392), c.3, s.1236. Mütercim]

[78]   Ebû Davud, Hâkim. Hâkim hadisin sahih olduğunu söylemiş; Zehebî de bu görüşünde ona katılmıştır. Ziyade Buhârî ve Müslim’e aittir.

      [Buhârî, Sıfatü's-salat 41 (62), c.2, s.790-791; Ebû Dâvud, Salât 143-144 (856-857), c.3, s.343, 349-350. Mütercim]

[79]   Ebû Avâne ve Ebû Davud, iki sahih senedle rivâyet etmiştir. Na­maz­da bu şekilde el kaldırma, İmam Ahmed ve bir rivâyette İmam Şafiî ile  İmam Malik’in de  görüşüdür. Bkz. Bu kitap, s.151, dipnot: 3

      [İbn Mâce, İkametü's-salât 15 (860), c.3, s.101; Ebû Dâvud, Salât 114-115 (723), c.3, s.109-110. Mütercim]

[80]   Buhârî, Müslim.

      [Buhârî, Sıfatü's-salat 47, 63 (72, 92-93), c.2, s.796-797, 814-815;  Müslim, Salat 28 (392), c.3, s.1236; Nesaî, İftitah 180 (1150), c.1-2, s.648-649; Ebû Dâvud, Salât (744), c.3, s.142-143. Mütercim]

[81]    Ebû Davud, Hâkim. Hâkim hadisin sahih olduğunu söylemiş; Zehebî de bu görüşünde ona katılmıştır.

      [Ebû Dâvud, Salât 143-144 (857), c.3, s.349-350. Mütercim]

[82]   Ahmed ve Tirmizî rivâyet etmiştir. Tirmizî hadisin sahih olduğunu söy­­lemiştir.

      [Tirmizî, Salat 225 (301), c.1, s.217-218; Ebû Dâvud, Salât 143-144 (856), c.3, s.343. Mütercim]

[83]   Ebû Avâne ve Ebû Davud, iki sahih senedle rivâyet etmiştir. Na­maz­da bu şekilde el kaldırma, İmam Ahmed ve bir rivâyette İmam Şafiî ile  İmam Malik’in de  görüşüdür. Bkz. Bu kitap, dipnot: 441

      [Ebû Dâvud, Salât 114-115  (723, 744), c.3, s.109-110, 142-143. Mü­tercim]