SELÂMDAN ÖNCE OKUNACAK DUALAR

Hz. Peygamber (s.a.v.) namazında çeşitli dualar ya­par­dı. Bazen birini, bazen diğerini okuyarak dua ederdi.[1] Bun­ların dışında başka duaları da kabul ederdi. “Namaz kılan kişiye, bunlar içinden dilediğini seçmesini emre­der­di.”[2]

Bu dualar şunlardır:

1- اَللَّهُمَّ! إنِّي أعُوذُ بِكَ مِنْ عَذَابِ الْقَبْرِ و أعُوذُ بِكَ مِنْ فِتْنَةِ الْمَسيِحِ الدَّجَّالِ. و أعُوذُ بِكَ مِنْ فِتْنَةِ المَحْيَا وَالمَمَاتِ. اللَّهُمَّ! إنِّي أعُوذُ بِكَ مِنَ الْمَأْثَمِ و الْمَغْرَمِ.

1- “Allahümme! İnnî eûzu bike min azâbi’l-kabri ve eûzu bike min fitneti’l-mesihi’d-deccal, ve eûzu bike min fitneti’l-mahyâ ve’l-memât. Allahümme! İnnî eûzu bike mine’l-me’semi ve’l-meğram”

“Allah’ım! Kabir azabından, Mesih Deccal’in fitnesin­den, hayatın ve ölümün fitnesinden sana sığınıyorum. Al­lah­‘ım! Allah’ım! Günahlardan (veya günaha yol açacak du­rumlar­dan) ve borçtan sana sığınıyorum.”[3]

2- اَللَّهُمَّ! إنِّي أعُوذُ بِكَ مِنْ شَرِّ مَا عَمِلْتُ و مِنْ شَرِّ مَا لَمْ أَعْمَلْ [بَعْدُ].

2- “Allahümme! İnnî eûzu bike min şerri mâ amiltu ve min şerri mâ lem a’mel [ba’du]”

“Allah’ım! Yaptıklarımın şerrinden ve [henüz] yapmadık-larımın şerrinden[4] sana sığınıyorum.”[5]

3- اََللَّهُمَّ! حَاسِبْنِي حِسَاباً يَسِيراً

3- “Allahümme! Hâsibnî hisâben yesirâ”

“Allah’ım! Hesabımı kolaylaştır.”[6]

4- اَللَّهُمَّ! بِعِلْمِك الْغَيْبِ و قُدْرَتِكَ عَلىَ الْخَلْقِ؛ أَحْيِنِي مَا  عَلِمْتَ الْحَياةَ خَيْراً لِي. وَتَوَفَّنِي إذَا كَانَتِ الْوَفَاةُ خَيْراً لِى. اَللَّهُمَّ! وَ أَسْأَلُكَ خَشْيَتَكَ في الْغَيْبِ و الشَّهادَةِ. و أَسْألُكَ كَلِمَةَ الْحَقِّ (وفي رواية: الْحُكْمِ) وَ الْعَدْلَ في الْغَضَبِ وَالرِّضَا. و أَسْأَلُكَ الْقَصْدَ فِي الْفَقْرِ وَالْغِنَى. وَ أَسأَلُكَ نَعِيمًا لاَ يَبِيدُ. وَ أَسْأَلُكَ قُرَّةَ عَيْنٍ [لاَ تَنْفَدُ وَ] لاَ تَنْقَطِعُ.  وَ أَسْألُكَ الرِّضَى بَعْدَ الْقَضاءِ. وَ أَسْأَلُكَ بَرْدَ الْعَيْشِ بَعْدَ الْمَوْتِ. وَ أَسْأَلُكَ لَذَّةَ النَّظَرِ إِلىَ وَجْهِكَ؟ وَ [أَسْأَلُكَ] الشَّوْقَ إِلىَ لِقَائِكَ فِي غَيْرِ ضَرَّاءِ مَضَرَّةٍ وَ لاَ فِتْنَةٍ مُضِلَّةٍ . أَللَّهُمَّ! زَيِّناَّ بِزِينَةِ اْلإِيماَنِ وَ إجْعَلْناَ هُدَاًة مُهْتَدِينَ.

4- “Allahümme! Bi ilmike’l-ğaybi ve kudretike ale’l-halki; ahyinî mâ alimte’l-hayâte hayran lî, ve teveffenî izâ kâneti’l-vefâtü hay­ran lî. Allahümme! Ve es’elüke haşyeteke fi’l-ğaybi ve’ş-şehâdeti, ve es’elüke kelimete’l-hakki (Bir ri­vayette: hükmi) ve’l-adle fi’l-gadabi ve’r-rı, ve es’elüke’l-kasde fi’l-fakri vel-ğı, ve es’elüke naîmen la yebîdü, ve es’elüke kurrate aynin [lâ tenfedü] ve lâ tenkati’u, ve es’e­lüke’r-rıdâ ba’de’l-kadâ, ve es’elüke berde’l-ayşi ba’de’l-mevti, ve es’elüke lezzete’n-na­zari ilâ vechike, ve [es’elü­ke]’ş-şevk ilâ likâike fî gayri darrâ-i mazarratin, ve lâ fitnetin mu­dilletin. Allahümme! Zeyyinnâ bi-zîneti’l-imân, vec’alnâ hü­dâ­ten mühtedîn”

 “Allah’ım! Gayba dair bilgin ve yaratılanlar üzerindeki kud­­retinle sana dua ediyorum. Yaşamak benim için hayırlı olduğu müddetçe beni yaşat. Eğer ölüm benim için daha hayırlı ise beni katına al. Allah’ım! Senden, gizlide ve açıkta senin korkunu duymayı istiyorum. Öfke ve hoşnutluk anla­rında hak sözü (bir rivayette: hükmü) söylemeyi ve adaletli olmayı istiyorum. Zenginlikte ve fakirlikte dengeli olmayı is­tiyo­rum. Asla tükenmeyecek bir nimet istiyorum. [Son bul­mayacak,] kesilmeyecek bir iç ferahlığı istiyorum. Takdirine razı olmayı istiyorum. Öldükten sonra rahat bir yaşantı istiyorum. Yüzünü görmenin hazzını bana nasip et­meni [is­tiyorum]. Herhangi bir zarardan ve saptıran bir fit­neden do­layı olmaksızın seninle bu­luşmanın özlemini bana bah­şet­meni istiyorum. Allah’ım! Bizleri iman süsüyle güzel­leştir. Bizleri hidayete eren ve hidayete çağıran insanlar yap.”[7]

Hz. Peygamber (s.a.v.) Ebû Bekr Sıddık’a (r.a.) da şu dua­yı öğretmiştir:

5- اَللَّهُمَّ! إنِّي ظَلَمْتُ نَفْسِي ظُلْماً كَثيراً، وَلاَ يَغفِرُ الذُّنُوبَ إلاَّ أنْتَ، فَاغْفِرْ لِي مَغْفِرَةً مَنْ عِنْدِكَ، وَارْحَمْنِي، إنَّكَ أنْتَ الْغَفُورُ الرَّحِيمُ.

5- “Allahümme innî zalemtü nefsî zulmen kesîran, ve lâ yağfiru’z-zünûbe illâ ente, fağfir-lî mağfireten min indike, verhamnî, inneke ente’l-gafûru’r-rahîm” 

 “Allah’ım! Ben kendime çok zulmettim! Günahları an­cak sen bağışlarsın. Katından bir mağfiretle beni bağışla. Bana acı. Muhakkak ki sen, bağışlayansın, çok merha­met­lisin.”[8]

Hz. Peygamber (s.a.v.) Hz. Aişe’ye de şu duayı yapma­sını emretmiştir:

6- اَللَّهُمَّ! إنِّي أَسْأَلُكَ مِنَ الْخَيْرِ كُلِّهِ؛ [عَاجِلِه وآجِلِهِ] مَا عَلِمْتُ مِنْهُ وَمَا لَمْ أعْلَمْ. وَأَعُوذُ بِكَ مِنَ الشَّرِّ كُلِّهِ [عَاجِلِه وآجِلِهِ] مَا عَلِمْتُ مِنْهُ وَمَا لَمْ أَعْلَمْ. وَ أَسْألُكَ (و في رواية: اللَّهُمَّ! إنِّي أسْألُكَ) الْجَنَّةَ وَمَا قَرَّبَ إلَيْهَا مِنْ قَوْلٍ أوْ عَمَلٍ. وَ أعُوذُبِكَ مِنَ النَّارِ وَمَا قَرَّبَ إلَيْهَا مِنْ قَوْلٍ أوْ عَمَلٍ. وَ أَسْألُكَ (و في رواية: اللَّهُمَّ! إنِّي أسْألُكَ) مِنَ [الـ]خَيْرِ مَا سَأَلَكَ عَبْدُكَ و رَسُولُكَ [مُحَمَّدٌ وَ أَعُوذُ بِكَ مِنْ شَرِّ مَا إِسْتَعاَذَكَ مِنْهُ عَبْدُكَ رَسُولُكَ مُحَمَّدٌ]. [ وَأسْألُكَ] ماَ قَضَيْتَ لِى مِنْ أَمْرٍ أنْ تَجْعَلَ عاَقِبَتَهُ [لِي] رُشْداً.

6- “Allahümme! İnnî es’elüke mine’l-hayri küllihi [â’ci­lihi ve âcilihi] mâ alimtü minhu ve mâ lem a’lem. Ve eûzu bike mine’ş-şerri küllihi [â’cilihi ve âcilihi] mâ alimtü minhu ve mâ lem a’lem. Ve es’elüke (Bir rivayette: Alla­hümme! İnnî es’elüke) el-cennete ve mâ karrebe ileyhâ min kavlin ev amelin, ve eûzu bike mine’n-nâri ve mâ karrebe ileyhâ min kavlin ev amelin. Ve es’elüke (Bir rivayette: Alla­hümme! İnnî es’elüke) min [el]hayri mâ se’eleke abdüke ve rasûlüke [Muhammed ve eûzu bike min şerri mes’teâzeke minhu abdüke ve rasûlüke Muhammed], [ve es’elüke] mâ kadayte lî min emrin en tec’ale âkıbetehu [lî] rüşden”

 “Allah’ım! Senden [şimdi ve gelecekte olacak olan,] bildiğim ve bilmediğim bütün hayırları istiyorum. Yine [şimdi ve gelecekte olacak olan,] bildiğim ve bilmediğim bütün kötülüklerden de sana sığınıyorum. Senden [Bir riva­yette: Allah’ım! Senden] cenneti ve beni ona yaklaştıracak söz ve amelleri istiyorum. Cehennemden ve ona yaklaştıra­cak her türlü söz ve amelden sana sığınıyorum. Senden [Bir rivayette: Allah’ım! Senden] kulun ve Rasûlün [Muham­med’in] istediği bütün hayırları istiyorum. [Yine kulun ve Rasûlün Muhammed’in sığındığı bütün kötülüklerden de sana sığınıyorum.] Senden hakkımda takdir etmiş olduğun şeylerin sonunu güzel eylemeni diliyorum.”[9]

7- Hz. Peygamber (s.a.v.) bir adama: “Namazda neler diyorsun?” diye sordu. Adam: “Teşehhüdü okuyorum; sonra Allah’tan cenneti istiyor ve cehennemden de O’na sı­ğınıyorum. Fakat ne senin ve ne de Muaz’ın mırıldandığını ben mırıldanmayı beceremiyorum.” dedi. Bunun üzerine Hz. Peygamber (s.a.v.) şöyle buyurdu:

“Biz de cennet ve cehennemle ilgili dualar mırıldanıyo­ruz.”[10]

8- Hz. Peygamber (s.a.v.) teşehhüdde bir adamın şöyle dediğini işitti:

8- اَللَّهُمَّ! إنِّى أسْألُكَ يا اَللّهُ (و في رواية: بِاللَّهِ) [الوَاحِدُ] الأحَدُ الصَّمَدُ الذي لَمْ يَلِدْ وَلَمْ يُولَدُ وَلَمْ يَكُنْ لَهُ كُفُواً أحَدٌ! أنْ تَغْفِرَ لِي ذُنُوبِي، إنَّكَ أنْتَ الْغَفُورُ الرَّحِيمُ.

 “Allahümme! innî es’elüke yâ Allah (Bir rivayette: bil­lah) [el-vahidu] el-ahadu’s-samed, ellezî lem yelid ve lem yûled ve lem ye­kün lehu küfüven ehad! En tağfire lî zünûbî, inneke ente’l-ğafûru’r-rahîm)

“Allah’ım! Bir ve tek olan, her ihtiyaç için kendisine baş­vurulan, doğma­yan ve doğurmayan, hiçbir dengi de olmayan Allah’ım! Senden günahlarımı ba­ğışlamanı istiyo­rum. Muhakkak ki, sen bağışlamasında sınırsız, şefkat ve merhametinde sınırsız olansın.”

Bunun üzerine Hz. Peygamber (s.a.v.):

“Kesinlikle bağışlandı, kesinlikle bağışlandı.”[11] bu­yur­du.

9- Bir başkasının da teşehhüdde şöyle dediğini işitti:

9- اَللَّهُمَّ! إنِّي أسْألُكَ بِأنَّ لَكَ الحَمْدُ، لاَ إلَهَ إلاَّ أنْتَ [وَحْدَكَ لاَ شَرِيكَ لَكَ]، [المَنَّانُ]، [ياَ] بَدِيعَ السَّماوَاتِ وَالأرْضِ! ياَذا الْجَلاَلِ وَالإكْرَامِ! يَاحَىُّ يَا قَيُّومُ! [إنِّي أسْألُكَ] [الْجَنَّةَ وَأعُوذُ بِكَ مِنَ النَّارِ].

“Allahümme! İnnî es’elüke bi enne leke’l-hamdu, lâ ilâ­he illâ ente, [vahdeke lâ şerîke leke], [el-mennan], [yâ] be­dîa’s-semâvâti ve’l-ard! Yâ ze’l-celâli ve’l-ikram! Yâ hayyu ya kayyûm! [İnnî es’elük][el-cennete ve eûzu bike mine’n-nâr]”

“Allah’ım! Senden bütün hamdlerin sana yapılmasına, senden başka ilâh olmamasına, [senin bir olup ve ortağının olmamasına,] [çok ihsân eden oluşuna] dayanarak istiyo­rum. Ey gökleri ve yeri yoktan var eden ve bunun için bir örneğe ihtiyaç duymayan! Ey kusursuz yücelik ve ikrâm sâhibi olup, cömertliğinden yarattıklarına da ihsân eden! Ey dâimâ hayât sâhibi ve diri olan, hep var, varlığı ezelî ve sonsuz olan! Ey herşeyi tutan, koruyan! [Senden cenneti [is­tiyor] ve cehennemden de sana sığınıyorum.]”

Bunun üzerine Hz. Peygamber (s.a.v.), ashabına:

“Nasıl dua ettiğini biliyor musunuz?” diye sordu. Orada bulunanlar: “Allah ve Rasûlü daha iyi bilir.” deyince Hz. Peygamber (s.a.v.) şöyle buyurdu: “Nefsim elinde olan Al­lah’a yemin ederim ki, Allah’a, kendisiyle dua edildiği za­man duayı kabul ettiği, istendiğinde verdiği ismi azimiyle[12] (Bir rivayette: âzamla) dua etti.”[13]

10- Hz. Peygamber’in (s.a.v.) teşehhüd ile selâm ara­sında en son okuduğu dualardan biri de şudur:

10- اللَّهُمَّ! اِغْفِرْ لِى مَا قَدَّمْتُ، وَمَا أخَّرْتُ، وَمَا أسْرَرْتُ، وَمَا أعْلَنْتُ، وَمَا أسْرَفْتُ، وَمَا أنْتَ أعْلَمُ بِهِ مِنِّي، أنْتَ المُقَدِّمُ، وَأنْتَ المُؤَخِّرُ لاَ إلَهَ إلاَّ أنْتَ.

“Allahümme! İğfirlî mâ kaddemtü ve mâ ehhartü ve mâ esrartü ve mâ a’lentü ve mâ esraftü ve mâ ente a’lemu bihi minnî, ente’l-mukaddimu ve ente’l-muahhiru, lâ ilâhe illâ en­te”

“Allah’ım! Bugüne kadar yaptığım ve bundan sonra ya­pabileceğim, gizli ve açıktan işlediğim, haddi aştığım ve se­nin benden daha iyi bildiğin günahlarımı bağışla. Sen, öne geçiren (el-Mukaddim) ve geri bırakansın (el-Muahhir). Senden başka ilâh yok.”[14]

 

 

 



[1]     Metinde “teşehhüdünde” demedik; çünkü hadiste “namazında” de­nil­mekte, teşehhüdle veya başka şeyle kayıtlandırılmamaktadır. Bu ise secde ve teşehhüd gibi dua etmek için uygun olan her yeri içine alır. Nitekim daha önce, secde ve teşehhüdde dua edilmesine ilişkin Hz. Peygamber’in emirleri geçmişti.

[2]     Buhârî, Müslim. Esrem şöyle anlatmıştır:

“Ahmed’e: “Teşehhüdden sonra nasıl dua edeyim?” diye sordum. “Ha­diste geldiği gibi.” dedi. “Hz. Peygamber (s.a.v.): “Sonra kişi dile­diği duayı yapsın.” buyurmadı mı?” dedim. “Kişi, hadiste gelen dua­lardan dilediğini yapmakta serbesttir.” dedi. Birkaç defa aynı soruyu sordum; o da her seferinde “Hadiste geldiği gibi.” karşılığını verdi. Bunu, İbn Teymiye nakletmiş ve bu tesbiti güzel bulduğunu söyle­miştir. Bunu, onun “el-Mecmû’u” (69/218/1) adlı kitabından kendi el yazısından naklettim. İbn Teymiye diyor ki: “el-Dua”nın başındaki “el” takısı, Allah’ın sevdiği duayı göstermekte olup, tür olarak duayı gös­termez...” Sonra şöyle der: “En doğrusu şöyle demektir: “Ancak meş­ru ve sünnet olan dualar yapılabilir. Bunlar ise, hadislerle gelen ve fayda veren dualardır.”

Ben diyorum ki: Bu, dediği gibidir. Ancak duanın fayda verenini bil­mek sağlam bilgiye bağlı bir husustur ki, bunu elde edenler de sayıca çok azdır. Bu sebeple uygun ve münasip olan, hadislerde gelmiş bulunan dualarla yetinmektir. Özellikle de dua eden kimse, duasında birtakım taleplerde bulunyorsa... Allah en iyisini bilir.

[Buhârî, Sıfatü's-salat 69 (101), c.2, s.822; Müslim, Salat 55, 57, 58 (402), c.3, s.1295. Mütercim]

[3]     Buhârî, Müslim. Bir hadiste Hz. Aişe (r.anha) şöyle demiştir: “Bir kimse Hz. Peygamber’e (s.a.v.): “Ey Allah’ın Rasûlü! Borçtan ne çok Alla­h’a sığınıyorsun!” dedi. Hz. Peygamber (s.a.v.) şöyle buyurdu: “Kişi borçlu olduğu zaman konuştuğunda yalan söyler, söz verdi­ğin­de sözünde durmaz.”

      [Buhârî, Sıfatü's-salat 68 (99), c.2, s.820;  Müslim, Mesâcid 129 (589), c.3, s.1700; Nesaî, Sehv 64 (1309), c. 3-4, s.84. Mütercim]

[4]     “Yaptıklarımın şerrinden”: Yani yaptığım kötülüklerin şerrinden. “yap­madıklarımın şerrinden”: Yani, yapmayıp terk ettiğim iyi davranışların şer­rinden.

      [Nesâî’de ayrıca şu açıklama getirilmiştir: “Yaptıklarımın ve yap­ma­dık­la­rımın şerrinden”: Sebep olduğum ve sebep olmadığım kö­tü­lüklerin şerrinden.” Bkz. Nesaî, Sehv 63 (1307), c. 3-4, s.83. Mü­ter­cim.]

[5]     Nesâî sahih senedle ve “es-Sünne” adlı kitabında (370, tahkiki bana aittir, el-mektebü’l-islâmî yayınevi baskısı) İbn Ebû Asım rivâyet et­miş­tir.  İlave, İbn Ebû Asım’a aittir.

      [Nesaî, Sehv 63 (1307), c. 3-4, s.83; Ebû Dâvud, Vitr 32 (1550), c.6, s.77. Mütercim]

[6]     Ahmed, Hâkim. Hâkim hadisin sahih olduğunu söylemiş; Zehebî de bu görüşünde ona katılmıştır.

[7]     Nesâî, Hâkim. Hâkim hadisin sahih olduğunu söylemiş; Zehebî de bu görüşünde ona katılmıştır.

      [Nesaî, Sehv 62 (1305-1306), c. 3-4, s.81-82. Mütercim]

[8]     Buhârî, Müslim.

[Buhârî, Sıfatü's-salat 68 (100), c.2, s.821; Müslim, Zikr (2705); Ne­saî, Sehv 59 (1302), c. 3-4, s.79. Mütercim]

[9]     Ahmed, Tayâlisî, “el-Edebü’l-müfred” adlı kitabında Buhârî, İbn Mâce ve Hâkim. Hâkim hadisin sahih olduğunu söylemiş; Zehebî de bu görüşünde ona katılmıştır. Hadisi ben de “es-Sahîha”da (1542) tah­riç ettim.

      [İbn Mâce, Dua (3846). Mütercim]

[10]    Ebû Davud, İbn Mâce ve İbn Huzeyme (1/87/1) sahih senedle rivâyet etmiştir.

      [İbn Mâce, İkametü's-salât 26 (910), c.3, s.178; Ebû Dâvud, Salât 123-124 (792-793), c.3, s.234-235. Mütercim]

[11]    Ebû Davud, Nesâî, Ahmed ve İbn Huzeyme. Hâkim hadisin sahih ol­duğunu söylemiş; Zehebî de bu görüşünde ona katılmıştır.

      [Nesaî, Sehv 58 (1301), c. 3-4, s.78; Ebû Dâvud, Salât (985), c.4, s.34-35. Mütercim]

[12]    Hadiste Allah’ın güzel isim ve sıfatlarıyla tevessül edildiği geç­mek­tedir. Bu, Allah’ın: “En güzel isimler (el-esmâü'l-hüsnâ) Allah'ındır. O halde O'na o güzel isimlerle dua edin.” (A’raf, 180) buyruğunda emretmiş olduğu şeydir.

Bunun dışındaki “makamı için”, “hakkı için” ve “hürmetine” gibi ifa­delerle yapılan tevessüllere gelince, Ebû Hanife ve arkadaşları bu­nun mekruh olduğunu söylemişlerdir. Mekruhluk, herhangi bir ifade ile kayıtlanmadığı zaman haramlık anlamındadır. Maalesef ara­larında âlimlerin de bulunduğu pek çok insan, bu meşru tevessülden yüz çevirmektedir. En hafif tanımlamayla ihtilaflı olduğu söylene­bilecek olan bid’at tevessüle olan bağlılıklarının yanı sıra neredeyse hiçbiri­nin, Allah’ın güzel isim ve sıfatlarıyla yapılan bu meşru teves­sülü yaptığını duyamazsın.  Sanki başkası caiz değilmişcesine bid’at olan te­vessüle devam etmektedirler. Şeyhülislâm İbn Teymi­ye’nin bu konuda “et-Tevessül ve’l-vesîle” adında çok güzel bir kitabı var ki, ince­lenmelidir. Bu kitap, alanında benzeri olmayan çok önemli bir kitaptır. Benim de “et-Tevessül envâuhu ve ahkâmuhu” adında, iki bas­kısı yapılmış olan bir kitabım bulunuyor. Konusu ve kitabın anla­tım tarzı bakımından bu da oldukça önemli bir kitaptır. Bu kitapta, bazı çağdaş doktorların ortaya attığı şüphelere cevaplar da bulun­maktadır. Allah bizlere de onlara da hidayet etsin.

[13]    Ebû Davud, Nesâî, Ahmed, “el-Edebü’l-müfred” adlı kitabında Bu­hârî, Taberânî ve “et-Tevhîd” (44/2, 67/1, 70/1-2) adlı kitabında İbn Mendeh  sahih senedlerle rivâyet etmişlerdir.

[Nesaî, Sehv 58 (1300), c. 3-4, s.77-78; Ebû Dâvud, Vitr 23 (1495), c.5, s.491. Mütercim]

[14]    Müslim, Ebû Avâne.

      [Müslim, Salatu'l-Müsâfirîn 201 (771), c.4, s.2193. Mütercim]