SELÂMDAN
ÖNCE OKUNACAK DUALAR
Hz. Peygamber (s.a.v.) namazında çeşitli
dualar yapardı. Bazen birini, bazen diğerini okuyarak dua ederdi.[1]
Bunların dışında başka duaları da kabul ederdi. “Namaz kılan kişiye, bunlar içinden dilediğini
seçmesini emrederdi.”[2]
Bu dualar şunlardır:
1-
اَللَّهُمَّ!
إنِّي أعُوذُ
بِكَ مِنْ
عَذَابِ
الْقَبْرِ و
أعُوذُ بِكَ
مِنْ
فِتْنَةِ
الْمَسيِحِ
الدَّجَّالِ.
و أعُوذُ بِكَ
مِنْ
فِتْنَةِ المَحْيَا
وَالمَمَاتِ.
اللَّهُمَّ!
إنِّي أعُوذُ
بِكَ مِنَ
الْمَأْثَمِ
و
الْمَغْرَمِ.
1- “Allahümme! İnnî
eûzu bike min azâbi’l-kabri
ve eûzu bike min fitneti’l-mesihi’d-deccal, ve eûzu bike min fitneti’l-mahyâ
ve’l-memât. Allahümme! İnnî eûzu bike mine’l-me’semi ve’l-meğram”
“Allah’ım! Kabir azabından, Mesih Deccal’in fitnesinden, hayatın ve ölümün fitnesinden sana sığınıyorum. Allah‘ım! Allah’ım! Günahlardan (veya günaha yol açacak durumlardan)
ve borçtan sana sığınıyorum.”[3]
2-
اَللَّهُمَّ!
إنِّي أعُوذُ
بِكَ مِنْ
شَرِّ مَا
عَمِلْتُ و
مِنْ شَرِّ
مَا لَمْ
أَعْمَلْ
[بَعْدُ].
2- “Allahümme! İnnî
eûzu bike min şerri mâ amiltu ve min şerri mâ lem a’mel [ba’du]”
“Allah’ım! Yaptıklarımın şerrinden ve [henüz] yapmadık-larımın
şerrinden[4] sana sığınıyorum.”[5]
3-
اََللَّهُمَّ!
حَاسِبْنِي
حِسَاباً
يَسِيراً
3- “Allahümme! Hâsibnî hisâben yesirâ”
“Allah’ım! Hesabımı kolaylaştır.”[6]
4-
اَللَّهُمَّ!
بِعِلْمِك
الْغَيْبِ و
قُدْرَتِكَ
عَلىَ الْخَلْقِ؛
أَحْيِنِي
مَا
عَلِمْتَ الْحَياةَ
خَيْراً لِي.
وَتَوَفَّنِي
إذَا كَانَتِ
الْوَفَاةُ
خَيْراً لِى.
اَللَّهُمَّ!
وَ
أَسْأَلُكَ
خَشْيَتَكَ
في الْغَيْبِ
و الشَّهادَةِ.
و أَسْألُكَ
كَلِمَةَ
الْحَقِّ (وفي
رواية:
الْحُكْمِ) وَ
الْعَدْلَ في
الْغَضَبِ
وَالرِّضَا. و
أَسْأَلُكَ
الْقَصْدَ
فِي الْفَقْرِ
وَالْغِنَى.
وَ أَسأَلُكَ
نَعِيمًا لاَ
يَبِيدُ. وَ
أَسْأَلُكَ
قُرَّةَ
عَيْنٍ [لاَ تَنْفَدُ
وَ] لاَ
تَنْقَطِعُ. وَ
أَسْألُكَ
الرِّضَى
بَعْدَ
الْقَضاءِ. وَ
أَسْأَلُكَ
بَرْدَ
الْعَيْشِ
بَعْدَ
الْمَوْتِ. وَ
أَسْأَلُكَ
لَذَّةَ
النَّظَرِ
إِلىَ
وَجْهِكَ؟ وَ
[أَسْأَلُكَ]
الشَّوْقَ
إِلىَ
لِقَائِكَ
فِي غَيْرِ
ضَرَّاءِ
مَضَرَّةٍ وَ
لاَ فِتْنَةٍ مُضِلَّةٍ
.
أَللَّهُمَّ!
زَيِّناَّ
بِزِينَةِ
اْلإِيماَنِ
وَ
إجْعَلْناَ
هُدَاًة مُهْتَدِينَ.
4- “Allahümme! Bi ilmike’l-ğaybi ve kudretike ale’l-halki; ahyinî mâ
alimte’l-hayâte hayran lî, ve teveffenî izâ kâneti’l-vefâtü hayran lî.
Allahümme! Ve es’elüke haşyeteke fi’l-ğaybi
ve’ş-şehâdeti, ve es’elüke kelimete’l-hakki (Bir rivayette:
hükmi) ve’l-adle fi’l-gadabi ve’r-rıdâ, ve es’elüke’l-kasde fi’l-fakri vel-ğınâ, ve es’elüke naîmen la yebîdü, ve es’elüke kurrate aynin [lâ tenfedü] ve
lâ tenkati’u, ve es’elüke’r-rıdâ ba’de’l-kadâ, ve es’elüke berde’l-ayşi ba’de’l-mevti, ve es’elüke lezzete’n-nazari ilâ vechike, ve [es’elüke]’ş-şevk ilâ likâike
fî gayri darrâ-i
mazarratin, ve lâ fitnetin mudilletin. Allahümme! Zeyyinnâ bi-zîneti’l-imân,
vec’alnâ hüdâten mühtedîn”
“Allah’ım! Gayba dair bilgin ve yaratılanlar
üzerindeki kudretinle sana dua ediyorum. Yaşamak benim için
hayırlı olduğu müddetçe beni yaşat. Eğer ölüm benim için
daha hayırlı ise beni katına al. Allah’ım!
Senden, gizlide ve
açıkta senin korkunu duymayı istiyorum. Öfke ve hoşnutluk anlarında
hak sözü (bir rivayette: hükmü) söylemeyi ve adaletli olmayı
istiyorum. Zenginlikte
ve fakirlikte dengeli olmayı istiyorum. Asla tükenmeyecek bir nimet istiyorum.
[Son bulmayacak,] kesilmeyecek bir iç ferahlığı istiyorum. Takdirine razı olmayı istiyorum. Öldükten sonra rahat bir yaşantı istiyorum. Yüzünü görmenin hazzını bana nasip etmeni [istiyorum]. Herhangi bir zarardan ve saptıran bir fitneden dolayı olmaksızın seninle buluşmanın özlemini bana bahşetmeni
istiyorum. Allah’ım! Bizleri iman süsüyle güzelleştir.
Bizleri hidayete eren ve hidayete çağıran
insanlar yap.”[7]
Hz. Peygamber (s.a.v.) Ebû Bekr Sıddık’a (r.a.)
da şu duayı öğretmiştir:
5-
اَللَّهُمَّ!
إنِّي
ظَلَمْتُ
نَفْسِي ظُلْماً
كَثيراً،
وَلاَ
يَغفِرُ
الذُّنُوبَ
إلاَّ أنْتَ،
فَاغْفِرْ
لِي
مَغْفِرَةً
مَنْ عِنْدِكَ،
وَارْحَمْنِي،
إنَّكَ أنْتَ
الْغَفُورُ
الرَّحِيمُ.
5- “Allahümme
innî zalemtü nefsî zulmen kesîran, ve lâ yağfiru’z-zünûbe illâ ente, fağfir-lî mağfireten min
indike, verhamnî, inneke
ente’l-gafûru’r-rahîm”
“Allah’ım! Ben kendime çok zulmettim! Günahları ancak sen bağışlarsın. Katından bir mağfiretle
beni bağışla. Bana acı. Muhakkak ki sen, bağışlayansın, çok merhametlisin.”[8]
Hz. Peygamber (s.a.v.) Hz. Aişe’ye de şu
duayı yapmasını emretmiştir:
6-
اَللَّهُمَّ!
إنِّي
أَسْأَلُكَ
مِنَ الْخَيْرِ
كُلِّهِ؛
[عَاجِلِه
وآجِلِهِ] مَا
عَلِمْتُ
مِنْهُ وَمَا
لَمْ أعْلَمْ.
وَأَعُوذُ
بِكَ مِنَ
الشَّرِّ كُلِّهِ
[عَاجِلِه
وآجِلِهِ] مَا
عَلِمْتُ
مِنْهُ وَمَا
لَمْ
أَعْلَمْ. وَ
أَسْألُكَ (و
في رواية:
اللَّهُمَّ!
إنِّي
أسْألُكَ)
الْجَنَّةَ
وَمَا
قَرَّبَ
إلَيْهَا
مِنْ قَوْلٍ
أوْ عَمَلٍ.
وَ
أعُوذُبِكَ
مِنَ
النَّارِ
وَمَا قَرَّبَ
إلَيْهَا
مِنْ قَوْلٍ
أوْ عَمَلٍ.
وَ أَسْألُكَ
(و في رواية:
اللَّهُمَّ!
إنِّي أسْألُكَ)
مِنَ
[الـ]خَيْرِ
مَا سَأَلَكَ
عَبْدُكَ و
رَسُولُكَ
[مُحَمَّدٌ وَ
أَعُوذُ بِكَ
مِنْ شَرِّ
مَا
إِسْتَعاَذَكَ
مِنْهُ
عَبْدُكَ
رَسُولُكَ
مُحَمَّدٌ]. [
وَأسْألُكَ]
ماَ قَضَيْتَ
لِى مِنْ
أَمْرٍ أنْ
تَجْعَلَ
عاَقِبَتَهُ
[لِي] رُشْداً.
6- “Allahümme! İnnî
es’elüke mine’l-hayri küllihi [â’cilihi ve âcilihi] mâ alimtü minhu ve mâ lem
a’lem. Ve eûzu bike mine’ş-şerri küllihi [â’cilihi ve âcilihi] mâ alimtü minhu ve mâ lem
a’lem. Ve es’elüke (Bir rivayette: Allahümme! İnnî es’elüke) el-cennete ve mâ karrebe ileyhâ min kavlin ev amelin, ve eûzu bike
mine’n-nâri ve mâ karrebe ileyhâ min kavlin ev amelin. Ve es’elüke (Bir rivayette:
Allahümme! İnnî es’elüke) min [el]hayri mâ se’eleke abdüke ve rasûlüke [Muhammed
ve eûzu bike min şerri mes’teâzeke minhu abdüke ve rasûlüke Muhammed], [ve es’elüke] mâ kadayte lî min
emrin en tec’ale âkıbetehu [lî] rüşden”
“Allah’ım! Senden [şimdi ve gelecekte olacak olan,] bildiğim ve bilmediğim bütün hayırları
istiyorum. Yine [şimdi ve gelecekte olacak olan,] bildiğim ve bilmediğim bütün
kötülüklerden de sana sığınıyorum. Senden [Bir rivayette: Allah’ım!
Senden] cenneti ve beni ona yaklaştıracak söz ve amelleri istiyorum. Cehennemden ve
ona yaklaştıracak her türlü söz ve amelden sana sığınıyorum. Senden [Bir rivayette: Allah’ım! Senden] kulun ve Rasûlün [Muhammed’in] istediği bütün hayırları
istiyorum. [Yine kulun ve Rasûlün Muhammed’in sığındığı bütün kötülüklerden de
sana sığınıyorum.] Senden hakkımda takdir etmiş olduğun şeylerin sonunu güzel
eylemeni diliyorum.”[9]
7- Hz. Peygamber (s.a.v.) bir adama: “Namazda neler diyorsun?”
diye sordu. Adam: “Teşehhüdü okuyorum; sonra Allah’tan cenneti istiyor ve cehennemden
de O’na sığınıyorum. Fakat ne senin ve ne de Muaz’ın mırıldandığını ben mırıldanmayı beceremiyorum.” dedi. Bunun üzerine Hz. Peygamber (s.a.v.) şöyle buyurdu:
“Biz de cennet ve cehennemle ilgili dualar mırıldanıyoruz.”[10]
8- Hz. Peygamber (s.a.v.) teşehhüdde
bir adamın şöyle dediğini işitti:
8-
اَللَّهُمَّ!
إنِّى
أسْألُكَ يا
اَللّهُ (و في
رواية:
بِاللَّهِ)
[الوَاحِدُ]
الأحَدُ الصَّمَدُ
الذي لَمْ
يَلِدْ
وَلَمْ
يُولَدُ وَلَمْ
يَكُنْ لَهُ
كُفُواً
أحَدٌ! أنْ
تَغْفِرَ لِي
ذُنُوبِي،
إنَّكَ أنْتَ
الْغَفُورُ الرَّحِيمُ.
“Allahümme! innî es’elüke yâ Allah (Bir
rivayette: billah) [el-vahidu] el-ahadu’s-samed, ellezî lem yelid ve lem yûled
ve lem yekün lehu küfüven ehad! En tağfire lî zünûbî, inneke
ente’l-ğafûru’r-rahîm)
“Allah’ım! Bir ve tek olan, her ihtiyaç için
kendisine başvurulan, doğmayan ve doğurmayan, hiçbir dengi de olmayan
Allah’ım! Senden günahlarımı bağışlamanı istiyorum. Muhakkak ki, sen bağışlamasında
sınırsız, şefkat ve merhametinde sınırsız olansın.”
Bunun üzerine Hz. Peygamber (s.a.v.):
“Kesinlikle bağışlandı, kesinlikle bağışlandı.”[11]
buyurdu.
9- Bir başkasının da teşehhüdde şöyle
dediğini işitti:
9-
اَللَّهُمَّ!
إنِّي
أسْألُكَ
بِأنَّ لَكَ الحَمْدُ،
لاَ إلَهَ
إلاَّ أنْتَ
[وَحْدَكَ لاَ
شَرِيكَ
لَكَ]،
[المَنَّانُ]،
[ياَ] بَدِيعَ
السَّماوَاتِ
وَالأرْضِ!
ياَذا
الْجَلاَلِ
وَالإكْرَامِ!
يَاحَىُّ يَا
قَيُّومُ!
[إنِّي أسْألُكَ]
[الْجَنَّةَ
وَأعُوذُ
بِكَ مِنَ
النَّارِ].
“Allahümme! İnnî es’elüke bi enne leke’l-hamdu, lâ ilâhe illâ ente, [vahdeke lâ şerîke leke], [el-mennan], [yâ] bedîa’s-semâvâti ve’l-ard! Yâ
ze’l-celâli ve’l-ikram! Yâ hayyu ya kayyûm! [İnnî es’elük][el-cennete ve eûzu bike mine’n-nâr]”
“Allah’ım! Senden bütün hamdlerin sana yapılmasına, senden başka
ilâh olmamasına, [senin bir olup ve ortağının olmamasına,] [çok
ihsân eden oluşuna] dayanarak istiyorum. Ey gökleri ve yeri yoktan var eden ve bunun için bir örneğe
ihtiyaç duymayan! Ey kusursuz yücelik ve ikrâm sâhibi olup, cömertliğinden
yarattıklarına da ihsân eden! Ey dâimâ
hayât sâhibi ve diri olan, hep var, varlığı ezelî ve sonsuz olan! Ey herşeyi
tutan, koruyan! [Senden cenneti [istiyor] ve cehennemden de sana sığınıyorum.]”
Bunun üzerine Hz. Peygamber (s.a.v.), ashabına:
“Nasıl
dua ettiğini biliyor musunuz?” diye sordu. Orada bulunanlar: “Allah ve Rasûlü daha iyi bilir.” deyince Hz. Peygamber (s.a.v.)
şöyle buyurdu: “Nefsim elinde olan Allah’a yemin ederim ki, Allah’a,
kendisiyle dua edildiği zaman duayı kabul ettiği, istendiğinde verdiği ismi azimiyle[12] (Bir rivayette: âzamla)
dua etti.”[13]
10- Hz. Peygamber’in (s.a.v.) teşehhüd ile selâm arasında en son okuduğu dualardan biri de şudur:
10-
اللَّهُمَّ!
اِغْفِرْ لِى
مَا
قَدَّمْتُ، وَمَا
أخَّرْتُ،
وَمَا
أسْرَرْتُ،
وَمَا أعْلَنْتُ،
وَمَا
أسْرَفْتُ،
وَمَا أنْتَ أعْلَمُ
بِهِ مِنِّي،
أنْتَ
المُقَدِّمُ،
وَأنْتَ
المُؤَخِّرُ
لاَ إلَهَ
إلاَّ أنْتَ.
“Allahümme! İğfirlî mâ kaddemtü ve mâ ehhartü ve mâ esrartü ve
mâ a’lentü ve mâ esraftü ve mâ ente a’lemu bihi minnî, ente’l-mukaddimu ve ente’l-muahhiru, lâ ilâhe
illâ ente”
“Allah’ım! Bugüne
kadar yaptığım ve bundan
sonra yapabileceğim, gizli ve
açıktan işlediğim, haddi aştığım ve senin benden daha iyi bildiğin günahlarımı
bağışla. Sen, öne geçiren (el-Mukaddim)
ve geri bırakansın (el-Muahhir). Senden başka ilâh yok.”[14]
[1] Metinde “teşehhüdünde” demedik; çünkü
hadiste “namazında” denilmekte, teşehhüdle veya başka şeyle
kayıtlandırılmamaktadır. Bu ise secde ve teşehhüd gibi dua etmek için uygun
olan her yeri içine alır. Nitekim daha önce, secde ve teşehhüdde dua edilmesine
ilişkin Hz. Peygamber’in emirleri geçmişti.
[2] Buhârî, Müslim. Esrem şöyle anlatmıştır:
“Ahmed’e:
“Teşehhüdden sonra nasıl dua edeyim?” diye sordum. “Hadiste geldiği gibi.”
dedi. “Hz. Peygamber (s.a.v.): “Sonra kişi dilediği duayı yapsın.” buyurmadı
mı?” dedim. “Kişi, hadiste gelen dualardan dilediğini yapmakta serbesttir.”
dedi. Birkaç defa aynı soruyu sordum; o da her seferinde “Hadiste geldiği
gibi.” karşılığını verdi. Bunu, İbn Teymiye nakletmiş ve bu tesbiti güzel
bulduğunu söylemiştir. Bunu, onun “el-Mecmû’u” (69/218/1) adlı kitabından
kendi el yazısından naklettim. İbn Teymiye diyor ki: “el-Dua”nın başındaki “el”
takısı, Allah’ın sevdiği duayı göstermekte olup, tür olarak duayı göstermez...”
Sonra şöyle der: “En doğrusu şöyle demektir: “Ancak meşru ve sünnet olan
dualar yapılabilir. Bunlar ise, hadislerle gelen ve fayda veren dualardır.”
Ben
diyorum ki: Bu, dediği gibidir. Ancak duanın fayda verenini bilmek sağlam
bilgiye bağlı bir husustur ki, bunu elde edenler de sayıca çok azdır. Bu
sebeple uygun ve münasip olan, hadislerde gelmiş bulunan dualarla yetinmektir.
Özellikle de dua eden kimse, duasında birtakım taleplerde bulunyorsa... Allah
en iyisini bilir.
[Buhârî,
Sıfatü's-salat 69 (101), c.2, s.822; Müslim, Salat 55, 57, 58 (402), c.3,
s.1295. Mütercim]
[3] Buhârî, Müslim. Bir hadiste Hz. Aişe
(r.anha) şöyle demiştir: “Bir kimse Hz. Peygamber’e (s.a.v.): “Ey Allah’ın
Rasûlü! Borçtan ne çok
Allah’a sığınıyorsun!” dedi. Hz. Peygamber (s.a.v.) şöyle buyurdu: “Kişi
borçlu olduğu zaman konuştuğunda yalan söyler, söz verdiğinde sözünde
durmaz.”
[Buhârî,
Sıfatü's-salat 68 (99), c.2, s.820;
Müslim, Mesâcid 129 (589), c.3, s.1700; Nesaî, Sehv 64 (1309), c. 3-4,
s.84. Mütercim]
[4] “Yaptıklarımın şerrinden”: Yani yaptığım
kötülüklerin şerrinden. “yapmadıklarımın şerrinden”: Yani, yapmayıp
terk ettiğim iyi davranışların şerrinden.
[Nesâî’de
ayrıca şu açıklama getirilmiştir: “Yaptıklarımın ve yapmadıklarımın
şerrinden”: Sebep olduğum ve sebep olmadığım kötülüklerin şerrinden.” Bkz. Nesaî, Sehv
63 (1307), c. 3-4, s.83. Mütercim.]
[5]
Nesâî sahih senedle ve “es-Sünne” adlı
kitabında (370, tahkiki bana aittir, el-mektebü’l-islâmî yayınevi baskısı) İbn
Ebû Asım rivâyet etmiştir. İlave, İbn
Ebû Asım’a aittir.
[Nesaî,
Sehv 63 (1307), c. 3-4, s.83; Ebû Dâvud, Vitr 32 (1550), c.6, s.77. Mütercim]
[6]
Ahmed, Hâkim. Hâkim hadisin sahih olduğunu söylemiş; Zehebî de bu görüşünde
ona katılmıştır.
[7]
Nesâî, Hâkim. Hâkim hadisin sahih olduğunu söylemiş; Zehebî de bu görüşünde
ona katılmıştır.
[Nesaî,
Sehv 62 (1305-1306), c. 3-4, s.81-82. Mütercim]
[8] Buhârî, Müslim.
[Buhârî,
Sıfatü's-salat 68 (100), c.2, s.821; Müslim, Zikr (2705); Nesaî, Sehv 59
(1302), c. 3-4, s.79. Mütercim]
[9] Ahmed, Tayâlisî, “el-Edebü’l-müfred” adlı
kitabında Buhârî, İbn Mâce ve Hâkim. Hâkim hadisin sahih olduğunu söylemiş; Zehebî de bu görüşünde
ona katılmıştır. Hadisi ben de
“es-Sahîha”da (1542) tahriç ettim.
[İbn Mâce,
Dua (3846). Mütercim]
[10] Ebû Davud, İbn Mâce ve İbn Huzeyme (1/87/1)
sahih senedle rivâyet etmiştir.
[İbn Mâce,
İkametü's-salât 26 (910), c.3, s.178; Ebû Dâvud, Salât 123-124 (792-793), c.3,
s.234-235. Mütercim]
[11] Ebû Davud, Nesâî, Ahmed ve İbn Huzeyme. Hâkim
hadisin sahih olduğunu söylemiş; Zehebî de bu
görüşünde ona katılmıştır.
[Nesaî,
Sehv 58 (1301), c. 3-4, s.78; Ebû Dâvud, Salât (985), c.4, s.34-35. Mütercim]
[12] Hadiste Allah’ın güzel isim ve sıfatlarıyla
tevessül edildiği geçmektedir. Bu, Allah’ın: “En güzel isimler
(el-esmâü'l-hüsnâ) Allah'ındır. O halde O'na o güzel isimlerle dua edin.”
(A’raf, 180) buyruğunda emretmiş olduğu şeydir.
Bunun
dışındaki “makamı için”, “hakkı için” ve “hürmetine” gibi ifadelerle yapılan
tevessüllere gelince, Ebû Hanife ve arkadaşları bunun mekruh olduğunu
söylemişlerdir. Mekruhluk, herhangi bir ifade ile kayıtlanmadığı zaman haramlık
anlamındadır. Maalesef aralarında âlimlerin de bulunduğu pek çok insan, bu
meşru tevessülden yüz çevirmektedir. En hafif tanımlamayla ihtilaflı olduğu
söylenebilecek olan bid’at tevessüle olan bağlılıklarının yanı sıra neredeyse
hiçbirinin, Allah’ın güzel isim ve sıfatlarıyla yapılan bu meşru tevessülü
yaptığını duyamazsın. Sanki başkası caiz
değilmişcesine bid’at olan tevessüle devam etmektedirler. Şeyhülislâm İbn
Teymiye’nin bu konuda “et-Tevessül ve’l-vesîle” adında çok güzel bir kitabı
var ki, incelenmelidir. Bu kitap, alanında benzeri olmayan çok önemli bir
kitaptır. Benim de “et-Tevessül envâuhu ve ahkâmuhu” adında, iki baskısı yapılmış
olan bir kitabım bulunuyor. Konusu ve kitabın anlatım tarzı bakımından bu da
oldukça önemli bir kitaptır. Bu kitapta, bazı çağdaş doktorların ortaya attığı
şüphelere cevaplar da bulunmaktadır. Allah bizlere de onlara da hidayet etsin.
[13] Ebû Davud, Nesâî, Ahmed, “el-Edebü’l-müfred”
adlı kitabında Buhârî, Taberânî ve “et-Tevhîd” (44/2, 67/1, 70/1-2) adlı
kitabında İbn Mendeh sahih senedlerle
rivâyet etmişlerdir.
[Nesaî,
Sehv 58 (1300), c. 3-4, s.77-78; Ebû Dâvud, Vitr 23 (1495), c.5, s.491.
Mütercim]
[14] Müslim, Ebû Avâne.
[Müslim,
Salatu'l-Müsâfirîn 201 (771), c.4, s.2193. Mütercim]