Dinimizi kemala erdiren, üzerimizdeki nimetlerini tamamlayan İslamı din olarak benimsememizden hoşnut olacağını
belirten, kendisinden bizleri gazaba uğramışların (yahudilerin)
ve sapıkların (hristiyanlann) yollarından uzak tuturak dosdoğru yola (sırat-ı müstakim'e) nimetlendirdik-lerinin yoluna
iletmesini dilememizi emreden [1]Allah'a
ham-dolsun.
Şahadet ederim ki, Allah'dan başka ilah yoktur, O tektir ve ortaksızdır. Yine
şahadet ederim ki, Muhammed (s.a.v.) O'nun kulu, hak dinle ve dosdoğru şeriatle [2]gönderdiği,
bu şeriata uymasını emrettiği ve;
"İşte benim yolum
budur, ben ve bana uyanlar Allah'a basiretle davet ederiz." (Yusuf: 12/108) demesini
buyurduğu Rasulüdür.
İmdi, ben zaman zaman gerek doğrudan doğruya ve gerekse sorulan sorulara
cevap vererek bayram törenleri konusunda kafirlere özenilmemesi gerektiğini
belirtmiş, bu konuda klasik kaynaklarımızda bulunan yasaklayıcı bilgileri ve
şer'i delilleri dile getirmiş, gerek kitaplı (ehl-i
kitap) ve gerekse kitapsız kafirlerin izleyicisi olmaktan kaçınmanın şeriatteki gerçeklerini açıklamıştım. Bu nokta şeriatın
önemli bir temel kuralı ve bir çok detayı içeren ana ilkesi olmasına rağmen,
bu konuda söylediklerim hep kısa ve üstünkörü olmuş, verdiğim yazılı cevaplar da
o andaki hazır bilgilerimle sınırlı kalmış, bununla birlikte bu söz ve
yazıların Allah'ın takidiri oranında yararı
görülmüştür.
Bir süre sonra bu söz
ve yazılarımın köklü alışkanlıklarına ters düştüğünü gören bazı kimselerin
söylediklerimi garip ve asılsız bulduklarını haber aldım. Bu kimseler bana karşı
çıkarken bazı genellemelere dayanmaya kalkışmışlardı.
İşte bunun üzerine bir
dostum benden bu konunun iç yüzünü ele alan bir eser yazmamı istedi. Ona göre
böyle bir eser çok yararlı, yaygın ve etkili olacaktı. Söz konusu kafirlere
özenme hastalığının çoğu kimselere bulaştığını ve bu yüzden bir çeşit Cahüiye Dönemi görüntüsüne büründükle-rini
gördüğüm için bu konuda bildiklerimi kaleme almaya karar verdim. Şunu da
belirteyim ki, eğer bu konudaki delillere ve alimlerin sözlerine yer
verseydim, bu mesele ile ilgilenen eserlerin tümünü taramış olsaydım
söylenecek daha çok şeyler bulurdum.
Kanaatim odur ki, fıkıh ilmini derinliğine inceleyerek, şeriatın incelik ve amaçları ile fıkıh alimlerinin gerçeklerini ve problemlerini iyi kavrayan kimseler bu konudaki uyarılarımızın haklılığından asla şüpheye düşmezler. Başka bir deyimle kalbinde köklü bir iman barındıran, İslamın gerçek mahiyetini kavrayarak onun Allah tarafından kabul edilecek, geçerli tek din olduğunu benimseyen herkesin böyle bir uyan ile karşılaşınca kalbinin derinliği ve imanının sağlamlığı sayesinde derhal bu uyarıyı benimseyeceği düşüncesindeyim. Fakat kalb kirliliği ile nefsin ihtiraslarından Allah'a sığınırız. Çünkü bu iki hastalık insanı gerçeği tanıyıp benimsemekten alıkoyar. [3]
[1] Ustad burada her namazda
okuduğumuz Fatiha suresinin içerdiği dualara işaret ediyor. B'i bir ihtiyaçtır. Nitekim Müslim, her zaman, yalnız
Allah'tan hidayet (doğru yolla iletme) istemiyle Fatiha'nm
dua olarak okunmasının müstehab Uyi
bir eylem) olduğunu belirtiyor.).
[2] "el-Millet-Ül-Hânifeye:": Eğriliği olmayan, dosdoğru şeriat ve dindir.
İbrahim Aleyhisselam'm milletidir. Kısaca İslamdir.
[3] İbn-i Teymiyye,
Sırat-ı Mustakim, Tevhid
Yayınları: 5-7.