I- NAMAZIN ÖNEMİ
A - Namaz ve Dayandığı Deliller:
Allah Teâlâ’nın varlığını ve birliğini bilip tasdik etmek en büyük bir farzdır. Bundan sonra farzların en büyüğü ve en önemlisi namazdır. İmanın dışa, topluma yansıyan belirtilerinin başında namaz gelir. Namaz kalbin nûru, gönlün sürûru, rûhun gücü ve müminin miracıdır.
Namaz sözlükte “dua etmek” veya “hayır duada bulunmak” demektir. Allah Teâlâ bir âyette şöyle buyurur: “Onlara dua et. Çünkü senin duan onlar için bir rahatlık ve huzurdur.” 1 Şer’an namaz; tekbir ile başlayıp selâm ile tamamlanan özel hareket ve sözlerden ibaret bir ibadettir.
Namaz İslâm’dan önceki semâvî dinlerde de emredilmiştir. Hz. Muhammed (s.a.s), beş vakit namaz farz kılınmazdan önce, yalnız sabah güneşin doğmasından önce ve akşam güneşin batmasından sonra olmak üzere iki vakit namaz kılıyordu. Sonra mirac gecesinde beş vakit namaz farz olmuştur.
Namazın meşrûluğu Kitap, Sünnet ve İcmâ delilleri ile sâbittir.
Kur’an-ı Kerîm’in birçok yerinde “Namazı kılınız ve zekâtı veriniz” buyurulur. Diğer bazı âyetler de şöyledir: “Bütün namazları ve orta namazı muhafaza edin.” 2 “Şüphesiz namaz, müminlere, vakitleri belirlenmiş olarak farz kılınmıştır.” 3 “Oysa onlar, tevhid inancına yönelerek, dini yalnız Allah’a tahsis ederek O’na kulluk etmek, namazı kılmak ve zekâtı vermekle emrolunmuşlardır. İşte doğru din budur.” 4 “Namazı kılın, zekât verin ve Allah’a sarılın. O, sizin mevlânızdır. O, ne güzel mevlâ ve ne güzel yardımcıdır.” 5
Sünnetten delil: Bu konuda rivâyet edilmiş çok sayıda hadis vardır. Bu hadislerden bazıları şunlardır:
“İbn Ömer (r.a)’den rivayet edildiğine göre, Hz. Peygembar (s.a.s) şöyle buyurmuştur: “İslâm beş şey üzerine kurulmuştur: Allah’tan başka bir ilâh bulunmadığına, Muhammed’in Allah’ın elçisi olduğuna şehadet etmek, namaz kılmak, zekât vermek, haccetmek ve Ramazan orucunu tutmak.” 6
Hz. Peygamber, Muaz b. Cebel (r.a)’i Yemen’e gönderirken, ona şöyle demiştir: “Sen ehl-i kitap olan bir topluma gidiyorsun. Onları ilk önce Allah’a kulluk etmeye çağır, Allah’ı tanırlarsa, Allah’ın onlara gecede ve gündüzde beş vakit namazı farz kıldığını söyle. Namazı kılarlarsa, Allah’ın onlara, zenginlerinden alınıp yoksullarına verilmek üzere zekâtı farz kıldığını söyle. İtaat ederlerse, bunu onlardan al, insanların mallarının en iyisini alma, mazlûmun bedduasından sakın. Çünkü onun duasıyla Allah arasında perde yoktur.” 7
Diğer yandan İslâm ümmeti, bir gün ve gecede beş vakit namazın farz olduğu konusunda görüş birliği içindedir.
Namazın hicretten önce mirac gecesinde farz kılındığı sağlam haberlerle sâbittir. Enes (r.a)’in naklettiği bir hadiste şöyle buyurulur: “Mirac gecesinde Hz. Peygamber’e namaz elli vakit olarak farz kılınmış, sonra eksiltilerek beşe indirilmiş, sonra şöyle nidâ olunmuştur: “Ey Muhammed! Benim katımda söz değiştirilmez. Bu beş vakit namaz sebebiyle, senin için elli vakit namaz sevabı vardır” 8
Buhârî ile Müslim’de şu rivâyet vardır:
“Allah Teâlâ mirac gecesinde ümmetim üzerine elli vakit namazı farz kıldı. Ben ise ona müracaat ederek hafifletilmesini istedim. Sonunda namazı bir gün ve gecede beş vakte indirdi.” 9
Namaz erginlik çağına gelmiş, akıllı her müslümanın üzerine farzdır. Fakat yedi yaşına gelmiş olan çocuklar da namaz kılmakla emredilir. On yaşına geldikleri halde namaz kılmazlarsa el ile hafifçe dövülebilirler. Hz. Peygamber şöyle buyurmuştur: “Çocuklarınıza yedi yaşında namaz kılmalarını emredin, on yaşına girince bundan dolayı dövün ve o yaşta yataklarını ayırın.” 10
Bir günle gece içinde farz olan namazların sayısı beştir. Yalnız adak, vitir veya bayram namazları vacip hükmündedir. Bir bedevî ile ilgili olarak rivayet edilen şu hadis beş vakit farz namaza delildir: “Birgün bir gecede farz olan namazlar beştir. Bedevî; “Benim üzerimde bundan başka bir borç var mıdır?” diye sorunca, Allah’ın Rasûlü şöyle cevap vermiştir: “Hayır kendiliğinden nâfile olarak kılarsan bu müstesnâdır.” 11 Bunun üzerine bedevî; “Seni hak ile gönderen Allah’a yemin olsun ki, bundan ne fazla ne de eksik yaparım” dedi. Bunun üzerine Hz. Peygamber (s.a.s) şöyle buyurdu: “Eğer doğru söylüyorsa bu adam kurtulmuştur.” 12
B - Namazın Faydaları:
Namaz, Allah’ın verdiği sayısız nimetlere karşı bir şükür olmak üzere meşrû kılınmıştır. Namazın dinî, ferdî, sosyal ve pedagojik pek çok faydaları vardır:
1) Namazın dinî faydaları:
Namaz, Allah ile kul arasında bağ kurmaktır. Bu bağ, dinin direği ve temelidir. Beş vakit namazı şartlarına uygun olarak ve vaktinde kılanların, büyük günahlardan el çekmeleri sebebiyle, diğer günahlarının affedileceği âyet ve hadislerle sâbittir. Kur’an-ı Kerîm’de şöyle buyurulur: “Ey Muhammed! Sana vahyolunan kitabı oku. Namazı dosdoğru kıl. Şüphesiz ki namaz, insanı fuhuş ve kötü şeylerden alıkoyar. Allah’ı anmak elbette en büyük bir ibadettir. Allah ne yaptığınızı çok iyi bilir.” 13 “Namazlarında huşû içinde bulunan müminler kurtuluşa ermişlerdir.” 14
Hz. Peygamber: “Sizden birinizin kapısı önünden bir nehir aksa ve her gün beş kere bu nehirde yıkansa, kendisinde kir diye birşey kalır mı?” diye buyurdu. Sahabe: “Hayır kalmaz” dediler. Bunun üzerine, Rasûlullah (s.a.s) şöyle buyurdu: “Beş vakit namaz da böyledir. Suyun kirleri temizlediği gibi günahları temizler” 15 Kılınan namazların, büyük günahların dışında kalan küçük günahlar için keffâret olduğu bir hadiste şöyle ifade buyurulur: “Büyük günah işlenmediği sürece, beş vakit namaz ile cuma namazı, diğer cumaya kadar, arada işlenen günahları örter.” 16
2) Namazın ferdî faydaları:
Namaz, kulu Allah’a yaklaştırır. Ruhu ve iradeyi güçlendirir. Kişiyi sabır ve şükre alıştırır. Her gün belli aralıklarla namaza duran mümin, dünyanın hırs, kötülük ve gösterişlerinden korunmuş olur. Huşû içinde kılınacak namaz; ihlâs, takvâ ve güzel ahlâkın meydana gelmesini sağlar.
Kur’an-ı Kerîm’de şöyle buyurulur: “Sabrederek ve namaz kılarak Allah’tan yardım isteyin. Şüphesiz namaz, Allah’a boyun eğenlerden başkasına ağır gelir.” 17 Hz. Peygamber bir hadisinde şöyle buyurmuştur: “Dünyanızdan bana kadın ve güzel koku sevdirildi. Namaz ise gözbebeğim kılındı.”18 Diğer yandan, Allah Rasûlü’nün üzüntü ve keder zamanında huzur ve sükûna kavuşmak için; “Ey Bilâl, kalk, ezan oku da namaz kılalım ve huzura kavuşalım” dediği nakledilir.” 19
3) Namazın sosyal faydaları:
Namaz ırk, renk, dil ve ülke ayırımı gözetmeksizin müminleri bir safta toplar ve toplum şuurunu güçlendirir. Sosyal dayanışmayı gerçekleştirir, cemaat birliğini sağlar. Müminleri, küfür karşısında tek toplum hâline getirir.
Cemaatle namaz kılınan mescidler, halk arasında yardımlaşma, dayanışma ve teşkilâtlanma bakımından bir altyapı oluşturur. Kur’an-ı Kerîm’de; “İyilik ve takvâda yardımlaşın. Günah işlemek ve düşmanlık yapmakta yardımlaşmayın”20 buyurulur. Rasûlullah (s.a.s) de şöyle buyurmuştur: “Mümin mümin için birbirini destekleyen bina gibidir.”21
C - Namazı Terketmenin Hükmü:
Namazın akıllı, bülûğ çağına girmiş, hayız ve nifastan temizlenmiş her müslümana farz olduğu konusunda görüşbirliği vardır. Namaz ve oruç gibi bedenî ibadetlerde vekâlet ve niyâbet geçerli değildir. Namazın farz olduğunu inkâr eden dinden çıkar. Çünkü namaz kesin âyet, hadis ve icma delilleriyle sabittir. Tembellik veya umursamazlık sebebiyle namazı terkeden âsî ve fâsık olur.
Namazı kılmamak dünya ve âhirette azaba sebep olur. Âhıretteki azapla ilgili olarak Allah Teâlâ şöyle buyurur: “Onlar suçlulara sorarlar: Sizi “Sakar” cehennemine sürükleyen nedir? Suçlular şöyle cevap verirler: “Biz namaz kılanlardan değildik.” 22 “Onlardan sonra öyle bir nesil geldi ki, namazı terkettiler, hevâ ve heveslerine uydular. Onlar bu taşkınlıklarının cezâsını yakında göreceklerdir. Fakat tevbe edip, iman eden ve salih amel işleyen bunun dışındadır.” 23 “Vay o namaz kılanların haline ki, onlar kıldıkları namazdan habersizdirler.” 24 Hz. Peygamber (s.a.s) de şöyle buyurmuştur: “Bilerek namazı terkeden kimseden Allah ve Rasûlünün zimmeti kalkar.”25 “Kim ikindi namazını terkederse, ameli boşa gitmiş olur.”26 “Kim, önemsemeyerek üç cuma namazını terkederse, Allah Teâlâ onun kalbine mühür vurur.” 27
Hanefîlere göre, tembellik yüzünden namazını terkeden kimse, namazı inkâr etmediği sürece dinden çıkmaz, ancak günahkâr, fâsık olur. Kendisi bu konuda uyarılarak tevbeye çağrılır, kötü örnek olmaması için toplumdan tecrid edilir ve te’dib amacıyla dövülür. Ramazan orucunu terkeden kimse de bunun gibidir.28 Hanefîler dışındaki mezhep imamlarına göre ise, özürsüz namazını terkeden kimse, irtidad edenin durumu gibi İslâm toplumuna karşı gelmiş sayılır ve tevbe etmezse en ağır şekilde cezalandırılır.29
Namazını unutarak, uyanamıyarak veya tembellik yüzünden zamanında kılamayan bunu kaza eder. Hadis-i şerifte; “Kim uyuyarak veya unutmak suretiyle namazını kılmamış olursa, hatırladığında hemen kılsın.” 30 buyurulur. Fakihlerin büyük çoğunluğuna göre; uyumak veya unutmak gibi bir özür sebebiyle namazını vaktinde kılamayanın kaza etmesi gerekince, özürsüz olarak, tembellik yüzünden kılmayana öncelikle kaza gerekir. Namazı vaktinde kılamadığından dolayı da Allah’a ayrıca tevbe ve istiğfar etmesi gereklidir. Cenâb-ı Hak, kendisine ortak koşmanın dışındaki günahları dilerse affedebilir. Namazı da içine alabilen bu affın kapsamıyla ilgili çeşitli nasslar vardır.
Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyurulur: “Şüphesiz Allah, kendisine ortak koşulmasını affetmez. Bunun dışında, dilediği kimseyi affeder.” 31
Ubâde b. es-Sâmit’in naklettiği bir hadiste şöyle buyurulur: “Kullarına farz kıldığı beş vakit namazı, küçümsemeden hakkını vererek, eksiksiz olarak kılan kimseyi, Allah Teâlâ cennetine sokmaya söz vermiştir. Fakat bu namazları yerine getirmeyenler için böyle bir sözü yoktur. Dilerse azap eder, dilerse bağışlar.” 32 Ebû Hureyre (r.a)’ın naklettiği bir hadiste de şöyle buyurulur: “Kıyamet gününde kulun ilk hesaba çekileceği şey, farz namazdır. Eğer bu namazı tam olarak yerine getirmişse ne güzel. Aksi halde şöyle denilir: “Bakın bakalım, bunun nâfile namazı var mıdır? Eğer nafile namazları varsa, farzların eksiği bu nafilelerle tamamlanır. Sonra diğer farzlar için de aynı şeyler yapılır.” 33
Bu duruma göre, farz namazların eksiğini sünnet ve diğer nafile namazlar tamamlamaktadır. Farz, vacip veya sünnet ayırımı yapılmaksızın ibadetlerin yerine getirilmesi müminin gayesi olmalıdır. Çünkü bu, dünyevî huzûr ve mânevi mutluluk kaynağı olması yanında, âhiret için de en büyük hazırlıktır.