III- EZAN VE KA­MET

 

A - Ezan:

Ezan söz­lük­te; “ha­ber ver­mek, bil­dir­mek” de­mek­tir. Te­rim ola­rak ezan; farz na­maz­la­rın va­kit­le­ri­ni bil­di­ren, özel söz­ler­den iba­ret bir ilân şek­li­dir. Ezan oku­ya­na “mü­ez­zin” de­nir.

Farz na­maz­lar için ezan okun­ma­sı, ya­ni bu na­maz­la­rın kı­lı­na­ca­ğı­nın ilân edil­me­si Ki­tap ve sün­net­le sa­bit­tir. İslâm’ın baş­lan­gı­cın­da, bu­gün­kü gi­bi ezan okun­maz­dı. Bir ara­lık, na­maz vak­ti olun­ca şöy­le ilân edi­li­yor­du. “es-Salâte es-salâte (na­ma­za, na­ma­za)” ve­ya “es-Salâtü câmiah (na­maz in­san­la­rı bir ara­ya top­la­yı­cı­dır.)”.

Hic­re­tin ilk yı­lın­da Medîne’de, Mes­cid-i Nebevî’nin ya­pı­mı ta­mam­la­nın­ca, as­hab-ı ki­ram dü­zen­li bir şe­kil­de top­la­na­rak ce­ma­at­le na­maz kıl­ma­ya baş­la­mış­lar­dı. Bu sı­ra­da, Hz. Mu­ham­med (s.a.s) na­maz va­kit­le­ri­nin ilânı ko­nu­sun­da, as­ha­bıy­la is­ti­şa­re­de bu­lun­du. Bu ara­da, as­hab-ı ki­ram­dan ba­zı­la­rı­nın gör­dü­ğü sa­dık bir rü­ya ve bun­la­rın va­hiy­le te­yi­di üze­ri­ne gü­nü­müz­de­ki ezan şek­li or­ta­ya çık­tı.

Ezan er­kek­ler için va­cip kuv­ve­tin­de bir mü­ek­ked sün­net­tir. Da­yan­dı­ğı de­lil­ler şun­lar­dır:

Al­lah Teâlâ şöy­le bu­yu­rur: “Na­ma­za çağ­rıl­dı­ğı­nız za­man onu eğ­len­ce ve ala­ya alır­lar.” 89 “Ey İman eden­ler! Cu­ma gü­nü na­ma­za çağ­rıl­dı­ğı­nız za­man, he­men Al­lah’ın zik­ri olan na­ma­za ko­şun. Alış-ve­ri­şi bı­ra­kın. Eğer bi­lir­se­niz, bu si­zin için da­ha ha­yır­lı­dır.” 90

Hz. Pey­gam­ber (s.a.s)’in ezan­la il­gi­li bir çok ha­di­si var­dır. Ba­zı­la­rı şun­lar­dır: “Na­maz vak­ti gel­di­ği za­man, içi­niz­den bi­ri­si si­zin için ezan oku­sun, en yaş­lı ola­nı­nız da imam ol­sun.” 91 Hz. Pey­gam­ber (s.a.s) ba­zı sa­ha­bi­le­rin ezan­la il­gi­li ben­zer rü­ya gör­me­si üze­ri­ne şöy­le bu­yur­muş­tur: “İn­şa­al­lah bu rü­ya ger­çek­tir. Kalk, Bilâl’e gör­dü­ğün rü­ya­da­ki söz­le­ri öğ­ret. Onun se­si se­nin­kin­den da­ha gü­zel­dir.” 92

Aşa­ğı­da­ki ha­dis ezan­da­ki bü­yük ec­ri şöy­le di­le ge­ti­rir.:

“Eğer in­san­lar ezan­da­ki ve ilk saf­ta­kı üs­tün­lü­ğü bil­se­ler­di, bun­la­rı ku­ra­sız ya­pa­ma­ya­cak­la­rı­nı an­la­sa­lar, ku­ra çe­ker­ler­di.” 93 Başka bir ha­dis­te de Al­lah el­çi­si şöy­le bu­yur­muş­tur: “Ko­yun sü­rü­sü­nün ba­şın­da ve­ya çöl­de bu­lun­du­ğun za­man, na­maz için ezan oku­yun­ca se­si­ni yük­selt. Çün­kü mü­ez­zi­nin se­si­ni işi­ten hiç­bir cin, in­san ve­ya baş­ka bir­şey yok­tur ki, kı­ya­met gü­nün­de mü­ez­zin için şa­hit­lik yap­ma­sın­lar.” 94 Başka bir ha­dis de şöy­le­dir: “Kı­ya­met gü­nün­de mü­ez­zin­ler in­san­la­rın en uzun boy­lu­su ola­cak­tır.” 95

Ka­met ge­tir­mek­le imam­lık yap­mak, ezan oku­mak­tan da­ha fa­zi­let­li­dir. Çün­kü Hz. Pey­gam­ber ve onu iz­le­yen dört ha­li­fe imam­lık yap­mış, mü­ez­zin­lik yap­ma­mış­lar­dır. Bu­nun­la bir­lik­te imam­lık­tan son­ra, en önem­li ma­bed hiz­me­ti mü­ez­zin­lik­tir. Hat­ta Şâfiîlerde en sağ­lam gö­rü­şe ve Hanbelîlere gö­re, ezan ile ka­met bir­lik­te, imam­lık yap­mak­tan da­ha fa­zi­let­li­dir. Çün­kü Al­lah Teâlâ; “Al­lah’a ça­ğı­rıp iyi iş­ler iş­le­yen­ler­den da­ha gü­zel söz­lü kim­dir?” 96  di­ye bu­yu­ru­yor. Hz. Âişe, bu âyette sö­zü edi­len da­vet­çi­le­rin mü­ez­zin­ler ol­du­ğu­nu söy­le­miş­tir. Hz. Pey­gam­ber (s.a.s) de şöy­le bu­yur­muş­tur: “imam ce­ma­a­ta ke­fil­dir. Mü­ez­zin gü­ve­ni­len kim­se­dir. Al­la­hım! İmam­la­ra doğ­ru yo­lu gös­ter, mü­ez­zin­le­ri mağ­fi­ret et.” 97

Ezan­la top­lu­ma hem na­maz va­kit­le­ri bil­di­ril­miş, hem de na­ma­zın kur­tu­lu­şa se­bep ola­ca­ğı du­yu­rul­muş ve İslâm di­ni­nin en yü­ce esas­la­rı ci­ha­na ilân edil­miş olur. Di­ğer yan­dan yer­yü­zün­de na­maz va­kit­le­ri çe­şit­li sa­at­la­ra rast­la­mak­ta­dır. Bu yüz­den, gü­nün her sa­a­tin­de in­san­lık âlemine, Al­lah Teâlâ’nın var­lı­ğı, bir­li­ği, aza­me­ti, Hz. Mu­ham­med’in ri­sa­le­ti ve na­ma­zın kur­tu­luş se­be­bi ol­du­ğu yük­sek ses­le ilân edil­miş ol­mak­ta­dır.

 

   1) Eza­nın şek­li ve söz­le­ri:

Mez­hep imam­la­rı eza­nın bi­li­nen söz­le­ri üze­rin­de gö­rüş bir­li­ği et­miş­ler­dir. Bu söz­ler iki­şer ke­re tek­rar­la­nır. Sa­bah na­ma­zın­da “Hay­ye alelfelâh”dan son­ra “Essalâtü hay­run mi­nen­nevm (na­maz uy­ku­dan da­ha ha­yır­lı­dır)” cüm­le­si ilâve edi­lir. Bu cüm­le de iki ke­re tek­rar­la­nır. Bu­nun da­yan­dı­ğı de­lil Bilâl (r.a)’den nak­le­di­len ri­va­yet­te­dir. Di­ğer yan­dan Ne­bi (s.a.s), Ebû Mahzûre’ye; “Sa­bah eza­nı ol­du­ğu za­man iki ke­re, "Esselâtü hay­run mi­nen­nevm” de” bu­yur­muş­tur.98

Hanefî ve Hanbelîlere gö­re ezan on­beş ke­li­me­den iba­ret olup, ezan­da “ter­ci'” yok­tur. Ter­ci’; ezan­da­ki şehâdet ke­li­me­le­ri­ni ses­li oku­ma­dan ön­ce, iki ke­re giz­li ola­rak söy­le­mek­tir.99 Ab­dul­lah b. Zeyd (r.a)’in nak­let­ti­ği ha­dis­te zik­re­di­len ezan söz­le­ri şun­lar­dır:100

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Eza­nın an­la­mı: “Al­lah her şey­den bü­yük­tür. Al­lah her şey­den bü­yük­tür. Al­lah’tan baş­ka hiç bir ilâh ol­ma­dı­ğı­nı bi­li­yor ve ilân edi­yo­rum. Al­lah’tan baş­ka hiç­bir ilâh ol­ma­dı­ğı­nı bi­li­yor ve ilân edi­yo­rum. Mu­ham­med’in, Al­lah’ın el­çi­si ol­du­ğu­nu bi­li­yor ve ilân edi­yo­rum. Muham­med’in, Al­lah’ın el­çi­si ol­du­ğu­nu bi­li­yor ve ilân edi­yo­rum. Hay­di na­ma­za ko­şun. Hay­di na­ma­za ko­şun. Hay­di kur­tu­lu­şa ko­şun. Hay­di kur­tu­lu­şa ko­şun. Al­lah her şey­den bü­yük­tür. Al­lah her şey­den bü­yük­tür. Al­lah’tan baş­ka hiç bir ilâh yok­tur”.

Sa­bah na­ma­zın­da iki ke­re hay­ye alelfelâh (hay­di kur­tu­lu­şa ko­şun)’dan son­ra iki ke­re “Esselâtü hay­run mi­nen­nevm (na­maz uy­ku­dan da­ha ha­yır­lı­dır)” söz­le­ri ilâve edi­lir.

 

   2) Eza­nın Şart­la­rı:

Ezan için şu şart­la­rın bu­lun­ma­sı ön­gö­rül­müş­tür:

a) Vak­tin gir­miş ol­ma­sı: Bir na­maz için da­ha vak­ti gir­me­den ezan oku­mak ca­iz de­ğil­dir. Böy­le bir eza­nın va­kit gir­dik­ten son­ra ia­de­si ge­re­kir. An­cak Ebû Yu­suf ile Hanefîler dı­şın­da­ki üç mez­he­be gö­re, yal­nız sa­bah na­ma­zı için ge­ce­nin en son al­tı­da bi­ri­ni teş­kil eden se­her vak­tin­de ezan oku­mak men­dup­tur. Son­ra bu ezan fecr-i sa­dık do­ğun­ca sün­net ola­rak ia­de edi­lir. De­lil, Ab­dul­lah b. Amr (r.a)’den nak­le­di­len şu ha­dis­tir: “Bilâl ge­ce eza­nı­nı okur. İbn Üm­mü Mektûm’un eza­nı­nı işi­tin­ce­ye ka­dar ye­yin için.” Buhârî, bu ha­di­se şu­nu ilâve et­miş­tir: “İbn Üm­mü Mektûm âmâ olup, “sa­bah ol­du, sa­bah ol­du” de­nil­me­dik­çe ezan oku­maz­dı.”101

b) Ezan Arap­ça ol­ma­lı­dır. Arap­ça eza­nın söz­le­ri, han­gi di­li ko­nu­şur­sa ko­nuş­sun, bü­tün yer­yü­zü müs­lü­man­la­rı için sem­bol ni­te­li­ğin­de­dir. Hanefî ve Hanbelîlere gö­re ezan, Kur’an-ı Ke­rim gi­bi Arap­ça ola­rak gel­di­ği için, bu­nun baş­ka dil­de okun­ma­sı ge­çer­li de­ğil­dir. Yal­nız Şâfiîlere gö­re, Arap­ça bil­me­yen kim­se­nin ken­di­si için baş­ka dil­de ezan oku­ma­sı ca­iz­dir.

c) Ezan ve ka­me­tin ce­ma­a­te du­yu­rul­ma­sı; yal­nız ise, ken­di­si du­ya­cak ka­dar ses­li okun­ma­sı ge­re­kir.

d) Ezan ve ka­me­tin söz­le­ri ara­sın­da ter­tip ve peş­pe­şe­lik bu­lun­ma­lı­dır. Ter­tip­siz ve peş­pe­şe okun­ma­yan ezan ge­çer­li ol­mak­la bir­lik­te mek­ruh­tur. Böy­le bir ezan ve­ya ka­me­tin ia­de­si da­ha fa­zi­let­li­dir.

e) Eza­nın tek bir kim­se ta­ra­fın­dan okun­ma­sı ge­re­kir. An­cak bir­den faz­la kim­se­nin, eza­nı ay­rı ay­rı tam ola­rak oku­ma­la­rı ge­çer­li­dir.

f) Hanefîlere gö­re, mü­ez­zi­nin er­kek, akıl­lı, tak­va sa­hi­bi, sün­ne­te vâkıf ve na­maz va­kit­le­ri­ni bi­len bir kim­se ol­ma­sı ge­re­kir. Ca­hil­le­rin ve fâsıkların ezan oku­ma­la­rı mek­ruh­tur. Ka­dın­la­rın, bu­nak ve­ya cü­nü­bün ezan oku­ma­sı va­ya ka­met ge­tir­me­si de mek­ruh­tur. Bun­la­rın ka­met­le­ri de­ğil­se de, oku­duk­la­rı ezan­lar ia­de edil­me­li­dir. Çün­kü eza­nın tek­rar­lan­ma­sı cu­ma gü­nün­de ol­du­ğu gi­bi meş­ru­dur. Ab­dest­siz kim­se­le­rin de ka­met ge­tir­me­le­ri mek­ruh­tur. Ha­dis­te; “An­cak adest­li kim­se ezan okur.” 102  bu­yu­rul­muş­tur.

g) Mü­ez­zi­nin se­si gür ve gü­zel ol­ma­lı­dır. Çün­kü bu tak­dir­de eza­nı du­yur­ma ve ilân da­ha ko­lay ger­çek­le­şir. De­lil şu ha­dis­tir: “Hz. Pey­gam­ber yir­mi ki­şi­ye ezan oku­ma­la­rı­nı em­ret­ti, on­lar da oku­du­lar. Ebû Mahzûre’nin se­si ho­şu­na git­ti ve ona eza­nı öğ­ret­ti.”103

h) Eza­nın du­yu­rul­ma­sı için yük­sek bir du­var ve­ya mi­na­re üze­rin­de ayak­ta okun­ma­lı­dır. Ur­ve b. Zü­beyr, Be­ni Nec­car’dan olan ha­nı­mın­dan şöy­le de­di­ği­ni nak­let­miş­tir: “Be­nim evim, Mes­cid-i Nebevî’nin çev­re­sin­de en yük­sek ev idi. Bilâl, sa­bah eza­nı­nı bu evin üze­rin­de okur­du. Bilâl se­her vak­tin­de ge­lip evin üze­rin­de otu­rur, sa­bah vak­ti­ni gö­ze­tir­di. Fec­rin do­ğu­şu­nu gör­dü­ğü za­man doğ­ru­lur, son­ra da ezan okur­du.”104

i) Ezan okur­ken iki ke­li­me ara­sın­da du­ra­rak uza­tı­lır, ka­met ge­ti­rir­ken ise iki ke­li­me­yi bir­leş­tir­mek su­re­tiy­le sü­rat­li oku­nur. Ha­dis­te; “Ya Bilâl, ezan oku­du­ğun za­man ke­li­me­le­ri uza­ta­rak ya­vaş ya­vaş oku, ka­met ge­tir­di­ğin za­man da hız­lı oku.” 105 bu­yu­rul­muş­tur.

j) Ezan ve ka­met­te mü­ez­zin kıb­le­ye doğ­ru dö­ner. “Hay­ye alessalâh” der­ken sağ ta­ra­fa, “Hay­ye alelfelâh” der­ken sol ta­ra­fa dö­ner, mi­na­re­de ise, sağ ta­raf­tan sol ta­ra­fa doğ­ru do­la­şa­rak okur. Ezan­da se­sin yük­sel­me­si­ne yar­dım­cı ol­ma­sı için, iki par­ma­ğı­nın uç­la­rı­nı iki ku­la­ğı­na ko­yar. Ebû Cu­hay­fe (r.a)’den şöy­le de­di­ği nak­le­dil­miş­tir: “Bilâl’in ezan oku­du­ğu­nu gör­düm. O, yü­zü­nü sa­ğa ve so­la çe­vi­ri­yor­du. Hay­ye alessalâh, hay­ye alelfelâh di­yor­du. İki par­ma­ğı da iki ku­la­ğın­da idi.”106

k) Ezan ve ka­met va­kit na­maz­la­rı ve ka­za na­maz­la­rı için sün­net­tir. Çün­kü ezan ve ka­met vak­tin de­ğil, na­ma­zın sün­net­le­rin­den­dir. Di­ğer yan­dan ka­za na­ma­zı, ha­zır­da­ki bir na­maz ye­rin­de­dir.

l) Çe­şit­li ka­za na­maz­la­rı ay­rı ay­rı mec­lis­ler­de ka­za edil­di­ği tak­dir­de her bi­ri için ezan ve ka­met ge­re­kir. Bu na­maz­lar bir yer­de top­lu­ca ka­za edil­dik­le­ri tak­dir­de ise her­bi­ri için ay­rı­ca bir ezan ve ka­met da­ha fa­zi­let­li ise de ilk ka­za edi­le­cek na­maz için ezan ve ka­met bu­lun­du­ğu hal­de, di­ğer­le­ri için yal­nız ka­met de ye­ter­li olur. İbn Mes’ud (r.a)’den nak­le­di­len bir ha­dis­te şöy­le bu­yu­ru­lur: “Ah­zab gü­nü, müş­rik­ler Hz. Pey­gam­ber’i dört va­kit na­ma­zı kıl­mak­tan alı­koy­duk­la­rı za­man ki bun­lar öğ­le, ikin­di, ak­şam ve yat­sı na­maz­la­rı idi. Hz. Pey­gam­ber (s.a.s), Bilâl (r.a)’e her bir na­maz için bir ezan ve bir ka­met ge­tir­me­si­ni em­ret­ti.”107

İmam Mâlik’e gö­re, ka­za na­maz­la­rı için yal­nız ka­met ge­ti­ri­lir, ezan oku­mak ge­rek­mez. Da­yan­dı­ğı de­lil, Hen­dek sa­va­şın­da ka­za­ya ka­lan na­maz­lar için, Al­lah Rasûlünün, Bilâl (r.a)’e yal­nız ka­met ge­tir­me­si­ni em­ret­me­si­dir.108

   m) Ezan ile ka­me­tin ara­sı­nı bi­raz ayır­mak uy­gun olur. Bu ara ver­me ak­şam eza­nın­dan son­ra üç kı­sa âyet oku­na­cak ka­dar, di­ğer va­kit­ler­de ise, her iki re­ka­tin­de on iki âyet oku­na­rak iki ve­ya dört re­kat na­maz kı­la­cak ka­dar bir fa­sı­la ve­ril­me­li­dir. De­lil şu ha­dis­tir: “Ey Bilâl, eza­nın ile ka­me­tin ara­sın­da ye­mek ye­mek­te olan bi­ri­nin ye­me­ği­ni nor­mal bir şe­kil­de bi­ti­rip, nor­mal bir şe­kil­de ih­ti­ya­cı­nı gi­de­re­cek ka­dar müh­let ver.” 109

Hanefîlere gö­re her ezan­dan son­ra bü­tün va­kit­ler­de Essalâh! Essalâh! Ya musallîn (Ey na­maz kı­lan­lar! Na­ma­za na­ma­za) di­ye ses­le­ne­rek teş­vik­te bu­lun­mak müs­te­hap­tır. Çün­kü dinî iş­ler­de gev­şek­lik or­ta­ya çık­mış­tır.

n) Mü­ez­zin ec­ri­ni Al­lah’tan is­te­ye­rek ezan oku­ma­lı­dır. Çün­kü Hz. Pey­gam­ber, Os­man b. Ebî’l-Âs’a; “Mü­ez­zin­lik yap­tı­ğın za­man ezan­dan ötü­rü üc­ret al­ma.”110 bu­yur­muş­tur. An­cak Şâfiî ve Mâlikîlere gö­re, mü­ez­zin­lik­ten do­la­yı üc­ret al­mak işin ba­şın­dan iti­ba­ren ca­iz gö­rül­müş­ken, Hanefîlerde bu­na müteahhirûn fa­kih­le­ri fet­va ver­miş­ler­dir. Bu fet­va­nın da­ya­na­ğı, ilim adam­la­rı­na bey­tül­mal­den ay­rı­lan atıy­ye ve ma­aş­la­rın ke­sil­me­si se­be­biy­le, or­ta­ya çı­kan gev­şek­lik ve ih­mal kar­şı­sın­da bu gi­bi gö­rev­le­rin yü­rü­tül­me­si­ni sağ­la­mak­tır.

   o) Ezan oku­nur­ken işi­ten­le­rin ko­nuş­ma­yı kes­me­le­ri, hat­ta Kur’an oku­yan kim­se­nin de du­rup eza­nı din­le­me­si da­ha fa­zi­let­li­dir. Baş­ka bir gö­rü­şe gö­re, mes­cit için­de ve­ya ken­di evin­de Kur’an-ı Ke­rim oku­mak­ta bu­lu­nan kim­se, oku­ma­sı­na de­vam eder. Di­ğer yan­dan ezan sı­ra­sın­da işi­ten­le­rin söz söy­le­me­le­rin­de bir ke­ra­het ol­ma­dı­ğı­nı söy­le­yen­ler de ol­muş­tur.

 

   3 - Ezan ve Ka­met Ge­ti­re­ne İca­bet Et­mek:

Ezan ve ka­me­ti işi­ten kim­se­nin, bun­la­rı ken­di ken­di­ne mü­ez­zin gi­bi oku­ma­sı müs­te­hap­tır. An­cak“hay­ye alessalâh ve hay­ye alelfelâh” de­nir­ken;

 

 (Al­lah’a is­yan­dan an­cak Al­lah’ın kuv­ve­ti ile, ko­ru­ma­sı ile ko­ru­nu­lur. Al­lah’ın ta­at­la­rı­na kar­şı an­cak Al­lah’ın yar­dı­mı ve kuv­ve­ti ile mu­vaf­fak olu­nur) de­nir. Sa­bah na­ma­zın­da

 

 (Na­maz uy­ku­dan da­ha ha­yır­lı­dır)” de­ni­lin­ce;

 

(Doğ­ru söy­le­din, ger­çek­sin, doğ­ru söy­le­miş bu­lu­nu­yo­sun)” di­ye ce­vap ve­ril­me­si müs­te­hap­tır. İca­bet dil ile olur.

Eza­na ica­be­tin de­li­li Ebû Saîd (r.a)’den nak­le­di­len şu ha­dis­tir: “Rasûlullah (s.a.s) şöy­le bu­yur­du: “Eza­nı işit­ti­ği­niz za­man, mü­ez­zi­nin söy­le­dik­le­ri­ni siz de ay­nen söy­le­yin.” 111

Ba­zı Hanefîlere gö­re, mü­ez­zi­ne ica­bet (ce­vap ver­mek) he­men na­ma­za git­mek sûretiyle olur.

Mü­ez­zi­ne ica­bet et­mek cü­nüp ola­nı da kap­sar. Fa­kat ay­ba­şı ve lo­hu­sa olan­la­rı kap­sa­maz. Yi­ne hut­be din­le­mek­te olan, ce­na­ze na­ma­zı kı­lan, ye­mek yi­yen, eşiy­le cin­sel te­mas ha­lin­de bu­lu­nan, tu­va­let­te olan,  ilim öğ­re­nen ve öğ­re­ten­le­ri de kap­sa­mı­na al­maz. Bu sa­yı­lan­lar da­ha ön­ce­ki hal­le­ri­ni de­vam et­ti­re­bi­lir­ler.

Bir­den çok ezan işi­ti­len yer­ler­de, ilk oku­nan eza­na ica­bet ye­ter­li­dir.112

 

   4) Ezan­dan Son­ra Oku­na­cak Dua:

Câbir (r.a)’den ri­va­ye­te gö­re, Rasûlullah (s.a.s), eza­nı işit­ti­ği za­man şu du­a­yı oku­ya­na şe­fa­a­tı­nın he­lal ola­ca­ğı­nı bil­dir­miş­tir: 113

Ve­si­le du­a­sı adı ve­ri­len bu dua şöy­le­dir:

 

 

An­la­mı: “Al­lah’ım! Ey bu tam da­ve­tin, ezan ve kı­lı­na­cak na­ma­zın Rab­bi. Hz. Mu­ham­med’e vesîleyi, fazîleti ve yük­sek de­re­ce­yi ih­san et ve onu ken­di­ne va’det­miş ol­du­ğun ma­kam-ı mahmûd’a eriş­tir. Şüp­he­siz sen va’din­den dön­mez­sin.”

 

   B - Ka­met:

Er­kek­ler ta­ra­fın­dan ge­rek tek ba­şı­na ve ge­rek ce­ma­at­le kı­lı­na­cak vak­te ait farz na­ma­za ve­ya ka­za na­ma­zı­na baş­la­na­ca­ğı sı­ra­da ka­met ge­tir­mek mü­ek­ked sün­net­tir.

Cu­ma­dan baş­ka bir farz için bir­den faz­la ezan ve hiç­bir farz için bir­den çok ka­met meşrû de­ğil­dir. Bu yüz­den, bir mes­cit­te ezan ve ka­met­le va­kit na­ma­zı mu­tad şe­kil­de kı­lın­dık­tan son­ra, tek­rar ce­ma­at­le ve­ya tek ba­şı­na ba­zı kim­se­le­rin kı­la­cak­la­rı ay­nı na­maz için ne ezan oku­nur, ne de ka­met ge­ti­ri­lir. Vi­tir, bay­ram ve te­ra­vih na­ma­zı gi­bi na­maz­lar­da ka­met yok­tur.

Ka­me­tin söz­le­ri ezan­da­ki­nin ay­nı­dır. An­cak                                dan son­ra, iki ke­re,                                   (Na­maz baş­la­dı, na­maz baş­la­dı)” cüm­le­si ilâve edi­lir. Ka­me­tin de ezan gi­bi çif­ter çif­ter oku­yuş­la oku­na­ca­ğı­nı şu ha­dis bil­dir­mek­te­dir: “Ab­dul­lah b. Zeyd el-Ensârî (r.a) Hz. Pey­gam­ber’e ge­le­rek şöy­le de­di.: “Ben rü­yam­da, üze­rin­de iki ye­şil bür­de bu­lu­nan bir ki­şi­nin bir du­va­rın üze­ri­ne çı­kıp iki­şer iki­şer söy­le­ye­rek ezan oku­du­ğu­nu ve ka­met ge­tir­di­ği­ni gör­düm.” 114

Şâfiî ve Hanbelîlere gö­re, ka­me­tin ke­li­me­le­ri bi­rer ke­re oku­nan on bir ke­li­me­den iba­ret­tir. Yal­nız “Kad kâmetissalâh” sö­zü iki ke­re tek­rar­la­nır. On­lar bu ko­nu­da Ab­dul­lah b. Ömer’den ri­va­yet edi­len bir ha­di­se da­yan­mış­lar­dır.115

Ka­me­tin, harf­le­ri­ni be­lir­te­cek şe­kil­de hız­lı okun­ma­sı sün­net­tir. Ezan­da ol­du­ğu gi­bi ka­me­tin de ab­dest­li, kıb­le­ye yö­ne­le­rek ve yü­rü­yüp ko­nuş­ma­dan ge­ti­ril­me­si sün­ne­tir. Ka­dı­nın er­kek­ler ce­ma­a­ti için ka­met ge­tir­me­si ge­çer­li de­ğil­dir.

 

   5) Na­maz Dı­şın­da Ezan Oku­mak:

Na­maz dı­şın­da da ba­zı se­bep­ler­le ezan oku­mak men­dup­tur. Bu se­bep­ler şun­lar­dır:

a) Ço­cuk doğ­du­ğu za­man ku­la­ğı­na ezan oku­mak men­dup­tur. Çün­kü Hz. Pey­gam­ber (s.a.s) to­ru­nu Hz. Ha­san dün­ya­ya ge­lin­ce onun ku­la­ğı­na ezan oku­muş­tur.116

b) Sa­vaş sı­ra­sın­da, yan­gın ha­lin­de ve­ya yol­cu­nun ar­ka­sın­dan ezan oku­mak men­dup­tur.

c) Şid­det­le öf­ke­le­nen, si­nir kri­zi ge­çi­ren, sar’a gi­bi bir has­ta­lı­ğa tu­tu­lan kim­se­nin, kö­tü huy­lu in­san ve­ya hay­va­nın ku­la­ğı­na ezan oku­mak men­dup­tur. Cin ve şey­ta­nın kor­ku­tu­cu bir he­yet­le gö­rül­me­si ha­lin­de de, bun­la­rın şer­rin­den ko­run­mak için ezan oku­nur. Çün­kü şey­ta­nın ezan okun­du­ğu za­man uzak­laş­tı­ğı ha­dis-i şe­rif­ler­le sa­bit­tir.117