XIX- NAMAZLARIN KAZASI
Bir namazı vaktinde kılmaya “edâ” vaktinden sonra kılmaya da “kaza” denir. Vaktinde kılınamayan namaza “fâite” denir. Çoğulu “fevâit”tir.
Vaktinde kılınmamış olan beş vakit farz namazın kazası farz, vitir namazının kazası ise vacip olur. Kaza edilecek sünnet çeşidi azdır. Şöyleki, bir sabah namazının farzı ile birlikte sünneti de vaktinde kılınamamışsa, o günün, güneşin doğmasından 50-55 dakika kadar sonra öğle namazı vaktinden biraz önceye kadar bu sünnet, farz ile beraber kaza edilir. Kuşluk vaktinden önce ve istivadan sonra kaza edilemez. İmam Muhammed’e göre bu sünnet yalnız olarak da vaktinde kılınamamış olsa yine kuşluk vakti ile istiva arasında kaza edilir.
Diğer yandan öğle namazının ilk sünneti cemaatle farza yetişmek için terkedilecek olsa, farzdan sonra, son iki rekâttan önce kaza edilir. Böylece bu sünnet vakti içinde iki defa geri bırakılmamış olur. Fetvaya esas olan bu görüştür. Bununla birlikte son iki rekâttan sonra da kaza edilebilir, namazın tertibinin iki defa değişmemesi için bunu uygun görenler de vardır. Cuma namazının ilk dört rekât sünneti hakkında da bu öne alma veya geri bırakma caridir. Terkedilen diğer sünnetlerin kazası gerekmez. Fakat başlanıldıktan sonra her nasılsa terkedilen bir sünnet veya her hangi bir nâfile namazın kazası gerekir. Meselâ; öğle namazının son sünnetine başlamış olan kimse cenaze namazını kaçırmamak için bu sünneti bıraksa, bunu daha sonra kaza etmesi gerekir.
Bir namazı, bozacak bir iş dışında bir engel ile birlikte kılanın, bunu yeni baştan kılmasına ise “iâde” denir. Tahrîmen mekruh bir şekilde eda edilen bir namazın vakit içinde yeniden kılınması vaciptir. Vakit çıktıktan sonra kılınması ise menduptur. Diğer yandan namazda bir farzın tehiri yahut vacibin terk veya tehiri şeklinde vuku bulan eksikliğin, namazın sonunda sehiv secdesi yapılarak tamamlanması da yeterlidir. Sehiv secdesi de terkedilse bu kötü bir iş olmakla birlikte namaz tamam olur. (bk. “Sehiv Secdesi” konusu.)
Bir özür olmaksızın namazın kazaya bırakılması büyük günahlardandır. Allah Teâlâ şöyle buyurur: “Güvene kavuştuğunuz zaman namazı kılın. Çünkü namaz mü’minlere vakitleri belirlenmiş olarak farz kılınmıştır.” 522 Namazı özürsüz kazaya bırakmanın günahı, o namazı kaza etmekle kalkmaz, ayrıca tevbe etmek gerekir.
Meşrû bir özür sebebiyle namazın kazaya bırakılmasında bir sakınca bulunmaz. Düşman korkusu veya bir ebenin doğum yapacak kadının başından ayrılması halinde çocuğun veya annesinin öleceğinden korkması bu özürler arasında sayılabilir. Nitekim, Hz. Peygamber (s.a) Hendek savaşında namazlarını tehir etmiştir. Abdullah İbn Mes’ud (r.a) durumu şöyle anlatır: “Müşrikler, Hendek savaşında Rasûlullah (s.a)’ı dört vakit namaz kılmaktan alıkoydular. Nihayet, gecenin Allah’ın bildiği kadar bir bölümü geçtikten sonra Bilâl (r.a)’e ezan okumasını emretti. Bilâl ezan okudu ve kamet getirdi. Hz. Peygamber öğle namazını kıldırdı, sonra Bilâl kamet getirdi, Hz. Peygamber ikindiyi kıldırdı, sonra kamet getirdi, Rasûlullah (s.a) akşam namazını kıldırdı. Sonra Bilâl kamet getirdi. Peygamber (s.a) yatsı namazını kıldırdı.” 523
Namazı bilerek ve tembelliği yüzünden vaktinde kılmayan kimse günahkâr olur ve bu namazı kaza etmesi vaciptir. Hz. Peygamber şöyle buyurmuştur: “Sizden biri uyku sebebiyle veya gaflet yüzünden bir vakit namazı kılmazsa, hatırladığı zaman onu kılsın. Çünkü Allah Teâlâ; ‘Beni zikretmek için namaz kıl’ buyurmuştur.” 524 Buharî bu konuda şu hadisi nakletmiştir : “Bir kimse bir namazı unutursa, hatırladığı zaman onu kılsın. Namazın bundan başka keffâreti yoktur.” 525 Buhârî ve Müslim’in birlikte naklettikleri bir hadisde ise şöyle buyurulur: “Her kim bir namazı uyku sebebiyle veya unutma yüzünden kılamazsa, onu hatırladığı zaman kılsın.” 526
Hadisi şeriflerde genel olarak namazı kazaya bırakma sebebi olarak iki özür sayılmıştır. Uyku ve unutma. Bazı bilginler bu özürlerin sınırlayıcı olduğunu düşünerek, bile bile ve tembellik yüzünden namaz kılmama halinde namazı kaza etmenin gerekmediği kanaatine varmıştır. Böyle kimsenin tevbe ve istiğfar etmesinin gerektiğini öne sürmüşlerdir. Zahirilerden İbn Hazm bu görüştedir.
Ancak Hanefîlerin de içinde bulunduğu büyük çoğunluğu oluşturan fakihlere göre; uyku veya unutma gibi insanın iradesini elinden alan bir özür nedeniyle bile namazı kaza etmek gerekince, bilerek kılmama hâlinde öncelikle kaza gerekir.527
Uyku veya unutma gibi bir özür sebebiyle namazı geçen kimse günahkâr olmaz. Çünkü Ebu Katade (r.a)’den şöyle dediği nakledilmiştir: “Hz. Peygamber, uyku sebebiyle namazı kılamadıklarından şikayet edenlere şöyle buyurmuştur: Uyku ihmal sebebi değildir. İhmal ancak uyanıklık halinde olandır. Sizden biri namazını unutur veya uyku yüzünden kılamazsa, hatırladığı zaman onu kılsın.” 528
Ancak namazı kaçırmamak için vaktinde uyanmak üzere tedbir almak ve unutkanlıklara karşı da tedbirli bulunmak müminin şiarı olmalıdır.
Namazı Düşüren Özürler:
Hayız ve nifas hallerinde kadınlardan namaz borcu düşer. Beş vakit namaz süresince ve daha fazla devam eden akıl hastalığı veya bayılma yahut koma halinde de namaz borcu düşer. Ancak bu durumlar beş vakit ve daha az bir süre devam ederse bakılır. Ayıldığı zaman abdest alıp, iftitah tekbiri alacak kadar bir zaman kalmışsa o vaktin namazını kaza etmesi gerekir. Mürtede gelince; mürtedlik süresince veya daha önce kılmadığı namazları kaza etmesi gerekmez. Daha önce hacc yapmışsa, yeniden hac yapması gerekir. Daru’l-harpte İslâm’a giren kimse namazın farz olduğunu öğreninceye kadar mazur sayılır. Çünkü düşman ülkesinde dinî emir ve yasakları bilmemek özür kabul edilir.529
Şâfiîlere göre, hayız ve nifas halindeki kadın namaz kılmaz ve kaza etmesi de gerekmez. Akıl hastalığı baygınlık ve koma hali ile mübah bir yolla aklın kaybolması namazı düşürür. Ancak haram bir şeyle sarhoş olanın kılamadığı namazları kaza etmesi gerekir.
Kazaya Kalan Namazların Kaza Edilme Şekli:
Bir namazın eda şekli nasılsa kazası da aynı olur. Meselâ; seferde iken dört rekâtlı namazlarını kaçıran kimse bunları ister seferde isterse aslî vatanına döndükten sonra kaza ederken iki rekât olarak kaza eder. İkamet halinde tam olarak kılınması gereken namazları kazaya bırakan kimse de bunları hazarda veya seferde yine tam olarak kaza eder.
Namazlar kaza edilirken gizli okunacak namazda kıraat gizli yapılır. Açıktan okunacak namazı imam kıldırırsa açıktan okur. Tek başına kılınırsa açık veya gizli okumakta serbestlik bulunur.530
Şâfiî ve Hanbelîlere göre, namazları kaza ederken bulunulan yer ve zamana bakılır. Seferî olan kimse dört rekâtlı namazları iki rekât olarak kaza eder. Bu namazın seferde veya ikamet halinde iken kazaya kalmış olması hükmü değiştirmez. Seferde kazaya kalan da, ikamet halinde kaza edilince, dört rekât olarak kılınır. Çünkü namazlarda aslolan onları tam olarak kılmaktır. Çünkü kısaltmanın sebebi olan yolculuk kalkmıştır.
Namazlar kaza edilirken bir sıra gözetilmesi gerekli midir? Eğer namazı kaza edecek kişi tertip sahibi ise, kaza namazı ile vakit namazı arasında sıraya uymak gerekir. Tertip sahibi değilse, bu namazı kaza etmeden diğerlerini kılabilir.
Bir kimsenin tertip sahibi sayılması için altı vakitten fazla namazı kazaya kalmamış olmalıdır. Vitir namazı dahil altı vakit namazı kazaya kalınca tertip sahibi olmaktan çıkar. Artık bu kimsenin ne kaza namazları arasında, ne de kaza namazları ile vakit namazları arasında sıra gözetmesi gerekmez.
Tertip sahibi olan kimsenin bir farz namazını veya Ebu Hanife’ye göre vacip olan vitir namazını özürsüz yere veya hayız ve nifas gibi namazı düşüren bir nitelikte olmayan bir özür sebebiyle vaktinde kılmamış olması halinde bu namazı ilk vakit namazından önce kaza etmesi gerekir.
Meselâ; tertip sahibi kimse sabah namazı vaktinde uyuyup kalsa, bu namazı o günün öğle namazından önce kaza etmesi gerekir. Eğer öğle namazını önce kılsa, sıra gözetilmediği için bu namaz İmam Muhammed’e göre fasit olur. Ebu Yusuf’a göre farz olmaktan çıkarır, nafile olur. Ebu Hanife’ye göre ise geçici olarak sahih olmaz. Şöyle ki: Bundan sonra o sabah namazını kaza etmeden beş vakit namazını daha eda edecek olursa bu altı vaktin hepsi de sahih olmuş olur. Fakat böyle beş vakit namazını daha kılmadan o sabah namazını kaza ederse arada kılmış olduğu vakit namazları fasit olup yeniden kılınmaları gerekir.
Kazaya kalan namazlar çeşitli olup da vakit bunlardan yalnız bir kısmı ile vakit namazını kılmaya elverişli bulunursa, sağlam görüşe göre, sıra gözetme mecburiyeti kalkar.
Tertip sahibi’nin sıra gözetmesinin delili: Rasûlullah (s.a)’ın Hendek Savaşı’nda dört vakit namazı kılamayınca bunları sıraya sokarak ve vakit namazından önce kılmasıdır. Başka bir delil; İbn Ömer (r. anhümâ)’in şu sözüdür: “Sizden her kim bir namazı kılamaz da, ancak imamla birlikte namaz kılarken hatırlarsa namazını tamamlasın. Bundan sonra unuttuğu namazı yeniden kılsın. Sonra da imamla birlikte kıldığı namazı iade etsin.” 531
Tertibi düşüren sebepler üçtür:
a) Kazaya kalan namazların sayısının vitir dışında altı vakit ve daha fazla olması,
b) Müstehap olan vaktin hem kaza hem de vakit namazı birlikte kılınamayacak kadar dar olması,
c) Vakit namazının kılınışı sırasında kaza namazını unutmak. Çünkü unutma bir özürdür.
İmam Şâfiî’ye göre kazaya kalan namazlar ile vakit namazı arasında sıra gözetmek şart değildir, belki müstehap olur.
Kazaya kalan namazlar çok olunca, bunlara tayin edilerek niyet edilmesi lâzım gelmez. Çünkü bunda güçlük vardır. Meselâ; kazaya kalmış olan ilk veya son, sabah namazını veya öğle namazını kılmaya niyet edilmesi yeterli olur.
Bir kimse ne kadar namazının kazaya kaldığını bilmezse, galip olan kanaatine göre hareket eder. Eğer böyle bir karara varamazsa, borcundan kurtulduğuna kanaat getirinceye kadar kaza namazı kılması gerekir.
Bir kimse bir namazı kılıp kılmadığında şüpheye düşerse eğer henüz vakti çıkmamış ise yeniden kılar, vakti çıktıktan sonra şüphe ederse, artık bir şey gerekmez. Çünkü farzın sebebi olan vakit çıkmıştır. Bir müslümanın namazını vaktinde kılması ise bir asıldır.
Kaza namazı kılan kimsenin yanında cemaatle vakit namazına başlanırsa, namazını tamamlamadıkça cemaate iştirak etmez.
Aynı vakte ait olan kaza namazları, usûlüne göre cemaatle de kılınabilir.
Kaza namazlarının evde kılınması daha uygundur. Çünkü bunu açığa vurma Cenâb-ı Hakk’a karşı bir cür’et sayılır ve başkaları için kötü bir örnek teşkil edebilir.
Kaza namazları üç kerahat vaktinden başka istenilen her vakitte kılınabilir. Bu üç vakit Ukbe b. Âmir (r.a)’in naklettiği bir hadis-i şerifte şöyle belirlenmiştir: “Üç vakit vardır ki, Hz. Peygamber bu vakitlerde namaz kılmamızı ve ölülerimizi kabre koymamızı yasakladı. Bunlar da, güneşin doğma vakti, zeval vakti ve batma vaktidir.”332
İkindi ve sabah namazlarından sonra da olsa, bu sayılan üç vaktin dışında kaza namazı kılınabilir.
Bir kadın yarın şu kadar namaz kılayım veya oruç tutayım diye adakta bulunursa ve o gün âdet görmeye başlarsa o namazı veya orucu temiz olacağı günlerde kaza eder.
Kaza namazlarıyla meşgul olmak nafile namazlarla meşgul olmaktan daha önemlidir. Fakat beş vakit namaza bağlı olan sünnetler müekked olsun gayri müekked olsun bundan müstesnadır. Yani bu sünnetleri terkederek, bunların yerine kazaya niyet edilmesi uygun değildir. Aksine bu sünnetlere niyet edilmesi daha uygundur. Hatta kuşluk ve teheccüd namazı gibi haklarında hadis bulunan namazlar da böyledir. Bunlara da bu şekilde nafile olarak niyet edilmesi evlâdır. Çünkü bu sünnetler farz namazlarını tamamlar, ayrıca bunların telâfisi mümkün değildir. Kaza namazlarının ise belirli vakitleri olmadığı için telâfileri mümkündür.
Farz namazı kazaya bırakarak günaha giren kimsenin, bu günahtan kurtulmak için sünnetleri feda etmesi uygun değildir. Böyle bir kimsenin fazla ibadet yaparak yüce Allah’ın affına sığınması gerekirken, kendisi için Rasûlullah (s.a)’ın şefaatının tecellisine vesile olacak bir kısım sünnetleri, nafileleri terketmesi nasıl uygun olabilir? Hem farzları kazaya bırakmak hem de vakit namazlarını sünnetlerden tecrid etmek iki kat kusur olmaz mı? Fetvaya esas olan görüş budur.