IV. ORU­CUN VAK­Tİ VE Hİ­LA­LİN TES­Pİ­Tİ

 

A- Oru­cun Vak­ti:

Oru­cun vak­ti, ikin­ci fe­cir­den gü­ne­şin bat­ma­sı­na ka­dar olan sü­re­dir. Ba­zı fa­kih­le­re gö­re, baş­lan­gıç için fecr-i sâdık'ın ilk do­ğuş anı­na iti­bar edi­lir . İhtiyâtta bu­nu ge­rek­ti­rir. Di­ğer ba­zı­la­rı­na gö­re ise ışı­ğın bi­raz uza­yıp da­ğıl­ma­ya baş­la­dı­ğı za­man mûteberdir. Oruç tu­ta­cak­lar için bu da­ha uy­gun­dur. Kı­sa­ca bi­rin­ci gö­rü­şe gö­re fecr-i sâdık'ın ilk do­ğu­şun­dan, ikin­ci gö­rü­şe gö­re fec­rin doğ­ma­sıy­la ışı­ğın da­ğıl­ma­ya baş­la­ma­sın­dan iti­ba­ren oru­ca baş­la­mak ge­re­kir.

Fec­rin do­ğu­şun­da şüp­he eden kim­se­nin yi­yip iç­me­yi bı­rak­ma­sı da­ha fa­zi­let­li­dir. An­cak yi­yip iç­me­ye de­vam et­se oru­cu yi­ne ta­mam­dır. Fe­cir­den son­ra yi­yip iç­ti­ği da­ha son­ra an­la­şıl­sa o gü­nün oru­cu­nu ka­za et­me­si ge­re­kir.

Ra­ma­zan oru­cu, ha­va açık olun­ca hilâli gör­mek­le, bu­lut­lu olun­ca Şa­ban ayı­nı otuz gü­ne ta­mam­la­mak­la farz olur. Çün­kü Al­lah Teâlâ; “Siz­den her kim Ra­ma­zan ayı­na ye­ti­şir­se oruç tut­sun.” 28 bu­yur­muş­tur. Hz. Pey­gam­ber de bir ha­dis-i şe­ri­fin­de; “Hilâli gö­rün­ce oruç tu­tun, hilâli gö­rün­ce oruç bo­zun. Eğer ha­va bu­lut­lu olur­sa şa­ban ayı­nı otu­za ta­mam­la­yın” 29 bu­yur­muş­tur. Buhârinin bir rivâyetinde ; “Ay yir­mi do­kuz gün­dür. Ayı gör­me­dik­çe oruç tut­ma­yın. Eğer ha­va bu­lut­lu olur­sa, Şa­ban ayı­nı otu­za ta­mam­la­yın” de­ni­lir. Müs­lim'in bir ifâdesi ise şöy­le­dir: “Hz. Pey­gam­ber Ra­ma­zan'dan söz ederken iki eli­ni bir­bi­ri­ne bi­tiş­ti­re­rek yap­tı­ğı üç ha­re­ket­le ayın otuz gün ol­du­ğu­nu gös­ter­miş­tir.Son­ra baş­par­ma­ğı­nı işa­ret par­ma­ğıy­la bü­ke­rek; “Ayı gör­dü­ğü­nüz za­man oruç tu­tun, ayı gör­dü­gü­nüz za­man if­tar edin. Eğer üze­ri­ni­ze bu­lut ge­lir­se, Şa­ban'ı otu­za ta­mam­la­yın.” bu­yur­muş­tur. Kamerî ay­lar, yıl bo­yun­ca iki, üç  ve­ya dört ay sü­re­sin­ce yir­mi do­kuz gün ola­bi­lir.

Oruç­lu kim­se, gü­ne­şin ba­tıp bat­ma­dı­ğın­da şüp­he et­se if­tar et­me­si ca­iz ol­maz.Oru­cu­nu boz­duk­tan son­ra işin ger­çe­ği­ni an­la­mak müm­kün ol­maz­sa ka­za et­me­si ge­re­kir. Gü­neş bat­maz­dan ön­ce­si oru­cu­nu boz­du­ğu an­la­şı­lır­sa üze­ri­ne keffâret de ge­re­kir.

Oruç tu­ta­cak kim­se­nin araş­tır­ma ile sa­hur ve if­tar et­me­si ca­iz­dir. Böy­le bir kim­se, baş­ka bir va­sı­ta bu­la­maz­sa ga­lip zan­nı­na gö­re sa­hur ye­me­ği yer ve fec­rin do­ğu­şu­na ka­na­at ge­ti­rin­ce oru­ca baş­lar ve gü­ne­şin ba­tı­şı­nı araş­tı­ra­rak yi­ne ga­lip zan­nı­na gö­re oru­cu­nu aça­bi­lir. Bu­nun­la bir­lik­te fec­rin do­ğup doğ­ma­dı­ğı­nı iyi­ce kes­ti­re­me­yen kim­se­nin bir an ön­ce oru­ca baş­la­ma­sı ve gü­ne­şin ba­tıp bat­ma­dı­ğı­nı kes­ti­re­me­yen kim­se­nin de he­men oru­cu­nu boz­ma­ma­sı ihtiyât ge­re­ği­dir.

Top ve­ya da­vul se­siy­le ya­hut kan­dil­le­rin ya­kıl­ma­sıy­le oru­ca baş­la­mak ve­ya oruç­tan çı­ka­bil­mek için bun­la­rın gü­ve­ni­le­bi­lir bir şe­kil­de dü­zen­li ol­ma­sı­na ve her ta­raf­tan gö­rü­lüp işi­ti­le­bil­me­si­ne özen gös­te­ril­me­li­dir. Oru­cun baş­lan­gı­cı ( im­sak ) sa­bah eza­nı ile olan yer­ler­de, eza­nın vak­tin­de okun­ma­sı da ge­rek­li­dir. Eza­nın ge­ci­ke­bi­le­ce­ği­ni dik­ka­te ala­rak sü­re­ler, gü­ve­ni­lir tak­vim ve sa­at­le de kont­rol edil­me­li­dir.

 

   B- Ra­ma­zan Hilâlinin Tes­pi­ti:

Şa­ban ayı­nın yir­mi do­ku­zun­cu gü­nün­den iti­ba­ren hilâli gör­me araş­tır­ma­la­rı ya­pıl­ma­sı va­cip­tir. Sü­re­nin ta­mam­lan­ma­sı için yi­ne şev­val ayı­nın hilâlini gö­zet­le­me ça­lış­ma­la­rı yap­mak da vâciptir. Eğer Ra­ma­zan hilâli gö­rü­lür­se, er­te­si gün Ra­ma­zan oru­cu baş­lar, ha­va bu­lut­lu olur­sa Şa­ban'ın gün­le­ri otu­za ta­mam­la­nır. Son­ra oruç tu­tu­lur. Ra­ma­zan'ın yir­mi do­ku­zun­cu gü­nü de Şev­val hilâli gö­zet­le­nir. Ay gö­rü­lür­se er­te­si gün Ra­ma­zan bay­ra­mı baş­lar. Gö­rül­mez­se, Ra­ma­zan otuz gün tu­tu­lur.

Her ka­me­ri ayın baş­lan­gı­cı ya hilâli gör­mek­le ve­ya bir ön­ce­ki ayın gün­le­ri­ni otu­za ta­mam­la­mak­la sa­bit olur.

Hilâli gö­ren kim­se üç ke­re tek­bir ge­tir­me­li­dir. İbn Ömer ( r.a )'ten rivâyet edil­di­ği­ne gö­re, şöy­le de­miş­tir ; “ Hz. Pey­gam­ber ( s.a.s.) hilâli gör­dü­ğü za­man şöy­le dua eder­di :

 

 

 

   “Al­la­hım ! Bu hilâli hak­kı­mız­da be­re­ket, iman, em­ni­yet ve hu­zur ve­si­le­si kıl. Ey hilâl, be­nim ve se­nin Rab­bin Al­lah'tır.” 30

Hilâlin, gü­ne­şin bat­ma­sın­dan son­ra gö­rül­me­si ge­çer­li­dir. Ebû Ha­ni­fe ve İmam Mu­ham­med'e gö­re, ze­val vak­tin­den ön­ce ve­ya son­ra gö­rü­le­cek hilâl ile o gün ne oru­ca baş­la­nır, ne de oruç­tan çı­kı­lır. Bel­ki bu hilâl bir son­ra­ki ge­ce­ye ait bu­lun­muş olur. Ebû Yu­suf'a gö­re ise ze­val­den son­ra gö­rü­le­cek hilâl son­ra­ki ge­ce­ye, ze­val­den ön­ce gö­rü­le­cek hilâl ise ön­ce­ki ge­ce­ye ait bu­lu­nur. Bu yüz­den bu­nun­la Ra­ma­zan ve­ya bay­ram be­lir­li ha­le ge­lir. Çün­kü bir hilâl iki ge­ce­lik ol­ma­dık­ça âdetlere gö­re ze­val­den ön­ce gö­rü­le­mez.

Şâfîî, Mâliki ve Han­be­li­le­re gö­re, gün­düz gö­rü­le­cek hilâle itibâr edil­mez. Bu hilâl mut­la­ka ge­le­cek ge­ce­ye ait olur. Bu ko­nu­da he­sap uz­man­la­rı­nın söz­le­ri de ge­çer­li de­ğil­dir. Ayın her hal­de ge­ce­le­yin gö­rül­me­si ge­re­kir.

 

   Ra­ma­zan hilâlinin tes­bit usûlü :

a- Gök­yü­zü açık ol­du­ğu za­man Ra­ma­zan ve­ya bay­ra­mın is­pa­tı için bü­yük bir top­lu­lu­ğun hilâli gör­me­si ge­re­kir. Bun­la­rın sa­yı­sı­nı be­lir­le­mek İslâm dev­le­ti­ne bı­ra­kıl­mış­tır. Açık ha­va­da ka­la­ba­lık bir top­lu­luk­tan tek ki­şi­nin “ ben hilâli gör­düm ” de­me­si şüp­he mey­da­na ge­ti­rir.

Ebû Ha­ni­fe'den bir rivâyete gö­re; ha­va açık olun­ca iki âdil şâhidin şehâdetiyle de ye­ti­ni­le­bi­lir.

b- Eğer gök­yü­zü açık ol­ma­yıp; sis, bu­lut, toz gi­bi gör­me­ye en­gel olan şey­ler var­sa müs­lü­man, ada­let sa­hi­bi, akıl­lı, bâliğ bir ki­şi­nin şâhitliği ile ye­ti­ni­lir. Onun hilâli gör­müş ol­du­ğu­nu ifa­de et­me­siy­le oru­ca baş­la­mak ge­re­kir. Adâletin öl­çü­sü, ki­şi­nin iyi­lik­le­ri­nin kö­tü­lük­le­rin­den faz­la ol­ma­sı ve­ya sa­hih olan gö­rü­şe gö­re, ayı­bı­nın bi­lin­me­me­si­dir. Bu ki­şi is­ter er­kek, is­ter ka­dın ol­sun, hü­küm de­ğiş­mez. Çün­kü hilâli gö­zet­le­me me­se­le­si di­ni bir emir olup, ha­ber nak­let­me­ye ben­zer. Bu du­rum­da ki­şi­nin “ şa­hit­lik ede­rim ” de­me­si şart de­ğil­dir. Hilâli gö­ren kim­se­nin şâhitliği hâkim'in önün­de, hâkim ol­ma­yan yö­re­de ise, köy ve­ya ma­hal­le mes­ci­din­de in­san­la­rın hu­zu­run­da ya­pı­lır. Onun bu şâhitliğine da­ya­na­rak in­san­lar oru­ca baş­lar­lar.

Hilâli gö­ren bi­ri­si­nin şa­hit­li­ği­ne da­ya­na­rak hâkimin önün­de baş­ka­sı­nın şâhitlik yap­ma­sı da ge­çer­li­dir. İslâm dev­let baş­ka­nı ve­ya ka­dı hilâli gö­re­nin şâhitliğini ka­bul et­mez­se, hilâli gö­ren kim­se­nin tek ba­şı­na oruç tut­ma­sı ge­re­kir. Eğer o gün oruç tut­maz­sa ka­za eder. Bun­dan do­la­yı keffâret ge­rek­mez. Çün­kü gör­dü­ğü şe­yin hilâl de­ğil, bir ha­yal ol­ma­sı da muh­te­mel­dir.

Şâfîîlere gö­re tek âdil şâhidin hilâli gör­dü­ğü­ne da­ir şehâdetine da­yan­sa bi­le hâkimin hük­mü ile bü­tün hal­ka oruç farz olur. Ni­te­kim Ab­dul­lah b. Ömer ( r.a ) hilâli gör­müş, bu­nu Hz. Pey­gam­ber'e ha­ber ver­miş­tir. Bu­na da­ya­na­rak hem Hz. Pey­gam­ber oruç tut­muş, hem de in­san­la­ra oruç tut­ma­la­rı­nı em­ret­miş­tir. 31 Bu yüz­den hâkimin hük­mü olum­suz yö­nü kal­dı­rır ve oruç o bel­de­de­ki di­ğer mez­hep men­sub­la­rı­na da ge­rek­li olur.

Ra­ma­zan ayı­nın gir­me­si do­lay­lı yol­dan da hü­küm al­tı­na alı­na­bi­lir. Meselâ; Ra­ma­zan'ın bi­rin­ci gü­nü öden­me­si ge­re­ken bir borç için ala­cak­lı mah­ke­me­ye baş­vur­sa ve hilâli gö­ren iki şâhitle Ra­ma­zan ayı­nın gir­di­ği­ni is­pat et­se bu ka­rar müs­lü­man­la­rın oruç tut­ma­la­rı­nın da baş­lan­gı­cı­nı teş­kil eder.

Şev­val ve Zil­hic­ce hilâlleri ha­va bu­lut­lu olun­ca âdil iki er­ke­ğin ve­ya bir er­kek ile iki ka­dı­nın şa­hit­li­ği ile sa­bit olur. Ay­rı­ca şa­hit­le­rin tez­ki­ye­le­ri de ya­pıl­ma­lı­dır. Şehâdet ifa­de­si­nin ve dâvânın şart olup ol­ma­ma­sın­da ise gö­rüş ay­rı­lı­ğı var­dır.

Hâkimi, va­li­si bu­lun­ma­yan bir yer­de, ha­va bu­lut­lu ol­du­ğu, hal­de iki âdil kim­se şev­val hilâlini gör­dük­le­ri­ni ha­ber ve­re­cek ol­sa­lar in­san­la­rın if­tar edip, bay­ram yap­ma­la­rın­da bir sa­kın­ca bu­lun­maz.

Ka­pa­lı bir ha­va­da Ra­ma­zan hilâlini yal­nız hâkim gö­re­cek ol­sa is­ter­se ye­ri­ne baş­ka­sı­nı na­ip ta­yin ede­rek hilâli gör­dü­ğü­ne şâhitlik ve di­ler­se doğ­ru­dan doğ­ru­ya in­san­la­ra oruç tut­ma­la­rı­nı ilân eder. Fa­kat bay­ram hilâlinde bu şe­kil­de bir ki­şi­lik şehâdet ye­ter­li ol­maz. Çün­kü bu­nun­la bir iba­de­te son ve­ri­le­cek­tir. Di­ğer yan­dan bun­da in­san­la­rın hak­kı­na şâhitlik an­la­mı var­dır. İn­san­la­rın hak­la­rı ko­nu­sun­da iki­den az kim­se­nin şâhitliği mûteber de­ğil­dir.

Şâfîîlerde ter­cih edi­len gö­rü­şe gö­re Şev­val için­de bir âdil şâhidin şehâdeti ye­ter­li olur, hâkim bu­nun­la hük­me­din­ce bay­ram ya­pı­lır.

Ha­va bu­lut­lu ol­du­ğu hal­de iki kim­se­nin şehâdetini hâkim ka­bul ede­rek otuz gün oruç tu­tul­duk­tan son­ra Şev­val hilâli gö­rül­mez­se ba­kı­lır: Eğer ha­va yi­ne bu­lut­lu ise, er­te­si gün if­tar edi­lir. Bun­da gö­rüş bir­li­ği var­dır. Fa­kat ha­va açık ise, bir gö­rü­şe gö­re if­tar et­mez­ler. An­cak da­ha sağ­lam gö­rü­len baş­ka bir gö­rü­şe gö­re, bu du­rum­da da if­tar edip bay­ram ya­par­lar.

C- Ayın Do­ğuş Yer­le­ri­nin Fark­lı Olu­şu (İhtilâf-ı Metâli) :

Ayın ve gü­ne­şin doğ­duk­la­rı yer­ler bel­de­le­re ve kı­ta­la­ra gö­re fark­lı olur. Bu du­ru­ma bi­na­en do­ğu­da ve ba­tı­da bü­tün müs­lü­man­la­rın tek bir va­kit­te oruca; baş­la­ma­sı­nın farz olup ol­ma­dı­ğı ko­nu­sun­da fa­kih­le­rin gö­rü­şü iki­ye ay­rı­lır:

   1- İslâm fa­kih­le­ri­nin ço­ğun­lu­ğu­na gö­re, ayın do­ğuş yer­le­ri­nin fark­lı­lı­ğı­na iti­bar edil­me­yip bü­tün müs­lü­man­la­rın ay­nı za­man­da oruç tut­ma­la­rı ge­re­kir. Hanefîlerde bu, zâhiru'r- rivâye'nin gö­rü­şü olup, fet­va da bu şe­kil­de­dir.

Bu­na gö­re, ba­tı­da­ki müs­lü­man­lar, Ra­ma­zan hilâlini gö­re­cek ol­sa­lar, bu­nu ha­ber alan do­ğu hal­kı üze­ri­ne de oruç tut­mak ge­rek­li olur. An­cak bu­nun için hilâli gö­ren top­lu­lu­ğun bu şa­hit­lik­le­ri­nin hâkim ka­ra­rı­na bağ­lan­ma­sı şart­tır. Ak­si hal­de mü­cer­ret bir gö­rü­şü ha­ber ver­mek, hilâli gör­me­yen bel­de hal­kı için bağ­la­yı­cı ol­maz. Bu ha­ber ile­ti­şi­mi şöy­le olur:  Bir bel­de hâkimine iki âdil kim­se ge­lip; “Fi­lan bel­de­de hilâlin gö­rül­dü­ğü­ne, o bel­de hâkiminin usûlüne gö­re ka­rar ver­di­ği­ne şâhitlik ede­riz. ” de­me­le­ri ge­re­kir.

Ayın do­ğuş yer­le­ri­nin fark­lı olu­şu ko­nu­sun­da, he­sap ve ast­ro­no­mi uz­man­la­rı­nın ön­ce­den ver­di­ği ha­ber­le­re da­ya­nı­la­maz. Çün­kü Al­lah el­çi­si şöy­le bu­yur­muş­tur : “Ayı gö­rün­ce oruç tu­tun, ayı gö­rün­ce oruç bo­zun. Eğer ha­va bu­lut­lu olur­sa Şa­ban'ın gün­le­ri­ni otu­za ta­mam­la­yın.” 32 Bu ha­dis bü­tün müs­lü­man­la­ra oru­cun farz ol­ma­sı­nı hilâli gör­me şar­tı­na bağ­la­mış­tır. Bu yüz­den bir top­lu­lu­ğun ve­ya şâhitliği ka­bul edi­len kim­se­nin hilâli gör­me­si ye­ter­li olur.

Di­ğer yan­dan ço­ğun­luk bu ko­nu­da uzak olan ül­ke­le­ri, hilâlin gö­rül­dü­ğü bel­de­ye ya­kın olan ül­ke­le­re ben­zet­miş­ler­dir. Bu ül­ke­ler ara­sın­da ayı­rım yap­mak bir zor­la­ma­dır ve her­han­gi bir de­li­le da­yan­ma­mak­ta­dır. 33

2- Şâfîîlere gö­re, bir bel­de­de hilâl gö­rü­lün­ce, bu­nun hük­mü sa­de­ce bu­ra­ya ya­kın olan bel­de­le­ri bağ­lar, uzak olan­la­rı bağ­la­maz. Sağ­lam gö­rü­şe gö­re bu, ayın do­ğuş yer­le­ri­ne gö­re fark­lı­lık gös­te­rir. An­cak bu fark­lı­lık yir­mi dört fer­sah­tan da­ha az bir mesâfede ger­çek­leş­mez. 34

Şâfîîler ayın do­ğuş yer­le­ri­nin de­ği­şik ol­ma­sı­na iti­bar ede­rek bu ko­nu­da sün­net, kı­yas ve akıl de­lil­le­ri­ne da­yan­mış­lar­dır.

Kü­reyb ( r.a. )'ten nak­le­di­len bir ha­dis­te şöy­le bu­yu­ru­lur : “ Ümmû'l- Fadl, Kü­reyb ( r.a )'i Şam'da bu­lu­nan Muâviye'ye gön­der­miş­tir. Kü­reyb de­miş­tir ki : “Şam'a gel­dim ve Üm­mü'l- Fadl'ın ih­ti­yaç­la­rı­nı gi­der­dim. Ben Şam'da iken Ra­ma­zan ayı baş­la­mış­tı. Cu­ma ge­ce­si hilâli gör­düm. Son­ra ayın so­nun­da Me­di­ne'ye gel­dim. Ab­dul­lah b. Ab­bas hilâlden söz eder­ken so­ru­lar sor­du ve; “ Hilâli ne za­man gör­dü­nüz?” de­di. “Cu­ma ge­ce­si gör­dük ” de­dim. İbn Ab­bas : “Sen hilâli gör­dün mü? ” di­ye sor­du. “ Evet, gör­düm.” de­dim, “ İn­san­lar da hilâli gö­re­rek oruç tut­tu­lar, Muâviye de oruç tut­tu. ” de­dim. İbn Ab­bas ise: “Fa­kat biz hilâli cu­mar­te­si ge­ce­si gör­dük, Ra­ma­zan'ı otu­za ta­mam­la­yın­ca­ya ve­ya hilâli gö­rün­ce­ye ka­dar oruç tut­ma­ya de­vam ede­ce­ğiz ” de­di. Ken­di­si­ne: “Muâviye'nin oru­cu ile ve hilâli gör­me­si ile ye­tin­me­ye­cek mi­yiz? ”de­dim. İbn Ab­bas: “Ha­yır, Rasûlullah ( s.a.s.) bi­ze böy­le öğ­ret­ti.” de­di.35

Bu ha­dis Ab­dul­lah b. Ab­bas ( r.a )'ın Şam hal­kı­nın hilâli gör­me­si ile ye­tin­me­di­ği­ne ve bir bel­de hal­kı­nın, hilâli gör­me­si­nin baş­ka bir bel­de hal­kı için bağ­la­yı­cı ol­ma­dı­ğı­na delâlet et­mek­te­dir.

Bu ko­nu­da baş­ka bir de­lil Ab­dul­lah b. Ömer ( r.a )'ın nak­let­ti­ği şu ha­dis-i şe­rif­tir : “Ay yir­mi do­kuz gün­dür. Hilâli gör­me­dik­çe oruç tut­ma­yın, yi­ne hilâli gör­me­dik­çe oruç boz­ma­yın. Eğer ha­va bu­lut­lu ise oruç için ayı sa­yı ile be­lir­le­yin.” 36 Bu ha­dis­te oruç farîzasının hilâli gör­me­ye bağ­lı ol­du­ğu­nu gös­ter­mek­te­dir. Fa­kat bun­dan kas­te­di­len tek tek bü­tün top­lu­mun gör­me­si de­ğil, bir kıs­mı­nın gör­me­si­dir.

Şâfîîler ay­rı­ca ayı gü­ne­şe kı­yas et­miş­ler­dir. Gü­ne­şin do­ğuş yer­le­ri fark­lı olun­ca, na­maz va­kit­le­ri­nin de­ği­şik ol­ma­sı gi­bi ayın do­ğuş yer­le­ri­nin fark­lı ol­ma­sıy­la da Ra­ma­zan'ın baş­lan­gıç ve bi­tiş­le­ri­nin fark­lı ol­ma­sı ge­re­kir.

Yu­ka­rı­da­ki iki gö­rüş­ten ço­ğun­lu­ğun gö­rü­şü müs­lü­man­la­rı bir­leş­tir­me­si, on­lar ara­sın­da­ki ay­rı­lık­la­rı kal­dır­ma­sı ba­kı­mın­dan ter­cih edil­me­ye da­ha lâyıktır. Ast­ro­no­mi ilim­le­ri bir İslâm ül­ke­sin­de ayın doğ­du­ğu yer ile bu bel­de­ye en uzak olan bir İslâm bel­de­sin­de ayın do­ğuş ye­ri ara­sın­da­ki sü­re far­kı­nın do­kuz sa­at­ten iba­ret ol­du­ğu­nu or­ta­ya koy­muş­tur. Bu yüz­den bü­tün İslâm ül­ke­le­ri ge­ce­nin bö­lüm­le­rin­de or­tak­tır­lar. Bu ül­ke­ler­de hilâli gö­zet­le­yen so­rum­lu ki­şi­le­rin, hilâl gö­rün­dü­ğü za­man bu­nu  te­le­fon, telg­raf ve­ya faks bağ­lan­tı­sı ile bir­bir­le­ri­ne ulaş­tır­ma­la­rı müm­kün­dür. Bü­tün İslâm ül­ke­le­ri­nin ay­nı gün­de iba­det yap­ma­sı ve se­vinç­li gün olan bay­ram­la­rı ay­nı ta­rih­ler­de kut­la­ma­la­rı bir­lik ru­hu­nu güç­len­di­rir.37

Di­ğer yan­dan hilâlin ha­re­ket­le­ri­nin ön­ce­den ya­pı­la­cak ast­ro­no­mik he­sap­lar­la be­lir­len­me­si ve­ya hilâlin bu­lut vb. en­gel ta­nı­ma­yan âletlerle gö­zet­len­me­si ha­lin­de Ra­ma­zan'ın baş­lan­gı­cı, gü­neş bat­tık­tan son­ra hilâlin ba­tı uf­kun­da ufuk çiz­gi­si­nin üze­rin­de kal­ma­sı esa­sı­na da­yan­mak­ta­dır. Hal­bu­ki hilâl çıp­lak göz­le gö­zet­len­di­ğin­de, gü­ne­şin he­men ar­ka­sın­dan 15 ve­ya 20 da­ki­ka için­de bat­ma­sı hâlinde gü­neş ışık­la­rı­nın için­de kay­bo­lur ve gö­rü­le­mez. Bu du­rum­da ayı an­cak er­te­si gün göz­le gör­mek müm­kün olur. Bu­nun bir so­nu­cu ola­rak ön­ce­den ya­pı­lan he­sap­la­ra ve­ya âletle gö­zet­le­me­ye da­ya­nan bel­de­ler­de çıp­lak göz­le gö­zet­le­me esa­sı­nı uy­gu­la­yan­lar ara­sın­da gün far­kı mey­da­na ge­le­bi­lir. ikin­ci gün gü­ne­şin bat­tı­ğı sı­ra­da ayın ufuk­la mey­da­na ge­tir­di­ği açı­nın bü­yük­lü­ğün­den bu­nu he­sap­la­mak müm­kün­dür. Bu du­ru­ma gö­re, gü­ne­şin ba­tı­şı­nın he­men ar­ka­sın­dan  ( yak­la­şık 15 ve­ya 20 da­ki­ka için­de ) ayın bat­ma­sı ha­lin­de bu­nun göz­le gö­rü­le­me­ye­ce­ği dik­ka­te alı­na­rak bir so­nu­ca ula­şıl­ma­sı ge­re­kir. Bu ko­nu­da or­ta­la­ma bir me­tod iz­le­ne­rek ayın ufuk çiz­gi­si­nin üs­tün­de göz­le gö­rü­le­bi­lir bir nok­ta­da bu­lun­ma­sı pren­si­bi esas alı­na­bi­lir. Çün­kü Al­lah el­çi­si ve as­ha­bı ayın fi­i­len gö­rül­me­si­ni Ra­ma­zan'ın baş­lan­gı­cı ola­rak ka­bul et­miş­ler, ayın gö­rül­me­me­si ve­la bu­lut gi­bi gö­rü­şe en­gel bir il­le­tin bu­lun­ma­sı hâlinde ise Şa­ban ayı­nı otu­za ta­mam­la­ma yo­lu­na git­miş­ler­dir.