IV. ORUCUN VAKTİ VE HİLALİN TESPİTİ
A- Orucun Vakti:
Orucun vakti, ikinci fecirden güneşin batmasına kadar olan süredir. Bazı fakihlere göre, başlangıç için fecr-i sâdık'ın ilk doğuş anına itibar edilir . İhtiyâtta bunu gerektirir. Diğer bazılarına göre ise ışığın biraz uzayıp dağılmaya başladığı zaman mûteberdir. Oruç tutacaklar için bu daha uygundur. Kısaca birinci görüşe göre fecr-i sâdık'ın ilk doğuşundan, ikinci görüşe göre fecrin doğmasıyla ışığın dağılmaya başlamasından itibaren oruca başlamak gerekir.
Fecrin doğuşunda şüphe eden kimsenin yiyip içmeyi bırakması daha faziletlidir. Ancak yiyip içmeye devam etse orucu yine tamamdır. Fecirden sonra yiyip içtiği daha sonra anlaşılsa o günün orucunu kaza etmesi gerekir.
Ramazan orucu, hava açık olunca hilâli görmekle, bulutlu olunca Şaban ayını otuz güne tamamlamakla farz olur. Çünkü Allah Teâlâ; “Sizden her kim Ramazan ayına yetişirse oruç tutsun.” 28 buyurmuştur. Hz. Peygamber de bir hadis-i şerifinde; “Hilâli görünce oruç tutun, hilâli görünce oruç bozun. Eğer hava bulutlu olursa şaban ayını otuza tamamlayın” 29 buyurmuştur. Buhârinin bir rivâyetinde ; “Ay yirmi dokuz gündür. Ayı görmedikçe oruç tutmayın. Eğer hava bulutlu olursa, Şaban ayını otuza tamamlayın” denilir. Müslim'in bir ifâdesi ise şöyledir: “Hz. Peygamber Ramazan'dan söz ederken iki elini birbirine bitiştirerek yaptığı üç hareketle ayın otuz gün olduğunu göstermiştir.Sonra başparmağını işaret parmağıyla bükerek; “Ayı gördüğünüz zaman oruç tutun, ayı gördügünüz zaman iftar edin. Eğer üzerinize bulut gelirse, Şaban'ı otuza tamamlayın.” buyurmuştur. Kamerî aylar, yıl boyunca iki, üç veya dört ay süresince yirmi dokuz gün olabilir.
Oruçlu kimse, güneşin batıp batmadığında şüphe etse iftar etmesi caiz olmaz.Orucunu bozduktan sonra işin gerçeğini anlamak mümkün olmazsa kaza etmesi gerekir. Güneş batmazdan öncesi orucunu bozduğu anlaşılırsa üzerine keffâret de gerekir.
Oruç tutacak kimsenin araştırma ile sahur ve iftar etmesi caizdir. Böyle bir kimse, başka bir vasıta bulamazsa galip zannına göre sahur yemeği yer ve fecrin doğuşuna kanaat getirince oruca başlar ve güneşin batışını araştırarak yine galip zannına göre orucunu açabilir. Bununla birlikte fecrin doğup doğmadığını iyice kestiremeyen kimsenin bir an önce oruca başlaması ve güneşin batıp batmadığını kestiremeyen kimsenin de hemen orucunu bozmaması ihtiyât gereğidir.
Top veya davul sesiyle yahut kandillerin yakılmasıyle oruca başlamak veya oruçtan çıkabilmek için bunların güvenilebilir bir şekilde düzenli olmasına ve her taraftan görülüp işitilebilmesine özen gösterilmelidir. Orucun başlangıcı ( imsak ) sabah ezanı ile olan yerlerde, ezanın vaktinde okunması da gereklidir. Ezanın gecikebileceğini dikkate alarak süreler, güvenilir takvim ve saatle de kontrol edilmelidir.
B- Ramazan Hilâlinin Tespiti:
Şaban ayının yirmi dokuzuncu gününden itibaren hilâli görme araştırmaları yapılması vaciptir. Sürenin tamamlanması için yine şevval ayının hilâlini gözetleme çalışmaları yapmak da vâciptir. Eğer Ramazan hilâli görülürse, ertesi gün Ramazan orucu başlar, hava bulutlu olursa Şaban'ın günleri otuza tamamlanır. Sonra oruç tutulur. Ramazan'ın yirmi dokuzuncu günü de Şevval hilâli gözetlenir. Ay görülürse ertesi gün Ramazan bayramı başlar. Görülmezse, Ramazan otuz gün tutulur.
Her kameri ayın başlangıcı ya hilâli görmekle veya bir önceki ayın günlerini otuza tamamlamakla sabit olur.
Hilâli gören kimse üç kere tekbir getirmelidir. İbn Ömer ( r.a )'ten rivâyet edildiğine göre, şöyle demiştir ; “ Hz. Peygamber ( s.a.s.) hilâli gördüğü zaman şöyle dua ederdi :
“Allahım ! Bu hilâli hakkımızda bereket, iman, emniyet ve huzur vesilesi kıl. Ey hilâl, benim ve senin Rabbin Allah'tır.” 30
Hilâlin, güneşin batmasından sonra görülmesi geçerlidir. Ebû Hanife ve İmam Muhammed'e göre, zeval vaktinden önce veya sonra görülecek hilâl ile o gün ne oruca başlanır, ne de oruçtan çıkılır. Belki bu hilâl bir sonraki geceye ait bulunmuş olur. Ebû Yusuf'a göre ise zevalden sonra görülecek hilâl sonraki geceye, zevalden önce görülecek hilâl ise önceki geceye ait bulunur. Bu yüzden bununla Ramazan veya bayram belirli hale gelir. Çünkü bir hilâl iki gecelik olmadıkça âdetlere göre zevalden önce görülemez.
Şâfîî, Mâliki ve Hanbelilere göre, gündüz görülecek hilâle itibâr edilmez. Bu hilâl mutlaka gelecek geceye ait olur. Bu konuda hesap uzmanlarının sözleri de geçerli değildir. Ayın her halde geceleyin görülmesi gerekir.
Ramazan hilâlinin tesbit usûlü :
a- Gökyüzü açık olduğu zaman Ramazan veya bayramın ispatı için büyük bir topluluğun hilâli görmesi gerekir. Bunların sayısını belirlemek İslâm devletine bırakılmıştır. Açık havada kalabalık bir topluluktan tek kişinin “ ben hilâli gördüm ” demesi şüphe meydana getirir.
Ebû Hanife'den bir rivâyete göre; hava açık olunca iki âdil şâhidin şehâdetiyle de yetinilebilir.
b- Eğer gökyüzü açık olmayıp; sis, bulut, toz gibi görmeye engel olan şeyler varsa müslüman, adalet sahibi, akıllı, bâliğ bir kişinin şâhitliği ile yetinilir. Onun hilâli görmüş olduğunu ifade etmesiyle oruca başlamak gerekir. Adâletin ölçüsü, kişinin iyiliklerinin kötülüklerinden fazla olması veya sahih olan görüşe göre, ayıbının bilinmemesidir. Bu kişi ister erkek, ister kadın olsun, hüküm değişmez. Çünkü hilâli gözetleme meselesi dini bir emir olup, haber nakletmeye benzer. Bu durumda kişinin “ şahitlik ederim ” demesi şart değildir. Hilâli gören kimsenin şâhitliği hâkim'in önünde, hâkim olmayan yörede ise, köy veya mahalle mescidinde insanların huzurunda yapılır. Onun bu şâhitliğine dayanarak insanlar oruca başlarlar.
Hilâli gören birisinin şahitliğine dayanarak hâkimin önünde başkasının şâhitlik yapması da geçerlidir. İslâm devlet başkanı veya kadı hilâli görenin şâhitliğini kabul etmezse, hilâli gören kimsenin tek başına oruç tutması gerekir. Eğer o gün oruç tutmazsa kaza eder. Bundan dolayı keffâret gerekmez. Çünkü gördüğü şeyin hilâl değil, bir hayal olması da muhtemeldir.
Şâfîîlere göre tek âdil şâhidin hilâli gördüğüne dair şehâdetine dayansa bile hâkimin hükmü ile bütün halka oruç farz olur. Nitekim Abdullah b. Ömer ( r.a ) hilâli görmüş, bunu Hz. Peygamber'e haber vermiştir. Buna dayanarak hem Hz. Peygamber oruç tutmuş, hem de insanlara oruç tutmalarını emretmiştir. 31 Bu yüzden hâkimin hükmü olumsuz yönü kaldırır ve oruç o beldedeki diğer mezhep mensublarına da gerekli olur.
Ramazan ayının girmesi dolaylı yoldan da hüküm altına alınabilir. Meselâ; Ramazan'ın birinci günü ödenmesi gereken bir borç için alacaklı mahkemeye başvursa ve hilâli gören iki şâhitle Ramazan ayının girdiğini ispat etse bu karar müslümanların oruç tutmalarının da başlangıcını teşkil eder.
Şevval ve Zilhicce hilâlleri hava bulutlu olunca âdil iki erkeğin veya bir erkek ile iki kadının şahitliği ile sabit olur. Ayrıca şahitlerin tezkiyeleri de yapılmalıdır. Şehâdet ifadesinin ve dâvânın şart olup olmamasında ise görüş ayrılığı vardır.
Hâkimi, valisi bulunmayan bir yerde, hava bulutlu olduğu, halde iki âdil kimse şevval hilâlini gördüklerini haber verecek olsalar insanların iftar edip, bayram yapmalarında bir sakınca bulunmaz.
Kapalı bir havada Ramazan hilâlini yalnız hâkim görecek olsa isterse yerine başkasını naip tayin ederek hilâli gördüğüne şâhitlik ve dilerse doğrudan doğruya insanlara oruç tutmalarını ilân eder. Fakat bayram hilâlinde bu şekilde bir kişilik şehâdet yeterli olmaz. Çünkü bununla bir ibadete son verilecektir. Diğer yandan bunda insanların hakkına şâhitlik anlamı vardır. İnsanların hakları konusunda ikiden az kimsenin şâhitliği mûteber değildir.
Şâfîîlerde tercih edilen görüşe göre Şevval içinde bir âdil şâhidin şehâdeti yeterli olur, hâkim bununla hükmedince bayram yapılır.
Hava bulutlu olduğu halde iki kimsenin şehâdetini hâkim kabul ederek otuz gün oruç tutulduktan sonra Şevval hilâli görülmezse bakılır: Eğer hava yine bulutlu ise, ertesi gün iftar edilir. Bunda görüş birliği vardır. Fakat hava açık ise, bir görüşe göre iftar etmezler. Ancak daha sağlam görülen başka bir görüşe göre, bu durumda da iftar edip bayram yaparlar.
C- Ayın Doğuş Yerlerinin Farklı Oluşu (İhtilâf-ı Metâli) :
Ayın ve güneşin doğdukları yerler beldelere ve kıtalara göre farklı olur. Bu duruma binaen doğuda ve batıda bütün müslümanların tek bir vakitte oruca; başlamasının farz olup olmadığı konusunda fakihlerin görüşü ikiye ayrılır:
1- İslâm fakihlerinin çoğunluğuna göre, ayın doğuş yerlerinin farklılığına itibar edilmeyip bütün müslümanların aynı zamanda oruç tutmaları gerekir. Hanefîlerde bu, zâhiru'r- rivâye'nin görüşü olup, fetva da bu şekildedir.
Buna göre, batıdaki müslümanlar, Ramazan hilâlini görecek olsalar, bunu haber alan doğu halkı üzerine de oruç tutmak gerekli olur. Ancak bunun için hilâli gören topluluğun bu şahitliklerinin hâkim kararına bağlanması şarttır. Aksi halde mücerret bir görüşü haber vermek, hilâli görmeyen belde halkı için bağlayıcı olmaz. Bu haber iletişimi şöyle olur: Bir belde hâkimine iki âdil kimse gelip; “Filan beldede hilâlin görüldüğüne, o belde hâkiminin usûlüne göre karar verdiğine şâhitlik ederiz. ” demeleri gerekir.
Ayın doğuş yerlerinin farklı oluşu konusunda, hesap ve astronomi uzmanlarının önceden verdiği haberlere dayanılamaz. Çünkü Allah elçisi şöyle buyurmuştur : “Ayı görünce oruç tutun, ayı görünce oruç bozun. Eğer hava bulutlu olursa Şaban'ın günlerini otuza tamamlayın.” 32 Bu hadis bütün müslümanlara orucun farz olmasını hilâli görme şartına bağlamıştır. Bu yüzden bir topluluğun veya şâhitliği kabul edilen kimsenin hilâli görmesi yeterli olur.
Diğer yandan çoğunluk bu konuda uzak olan ülkeleri, hilâlin görüldüğü beldeye yakın olan ülkelere benzetmişlerdir. Bu ülkeler arasında ayırım yapmak bir zorlamadır ve herhangi bir delile dayanmamaktadır. 33
2- Şâfîîlere göre, bir beldede hilâl görülünce, bunun hükmü sadece buraya yakın olan beldeleri bağlar, uzak olanları bağlamaz. Sağlam görüşe göre bu, ayın doğuş yerlerine göre farklılık gösterir. Ancak bu farklılık yirmi dört fersahtan daha az bir mesâfede gerçekleşmez. 34
Şâfîîler ayın doğuş yerlerinin değişik olmasına itibar ederek bu konuda sünnet, kıyas ve akıl delillerine dayanmışlardır.
Küreyb ( r.a. )'ten nakledilen bir hadiste şöyle buyurulur : “ Ümmû'l- Fadl, Küreyb ( r.a )'i Şam'da bulunan Muâviye'ye göndermiştir. Küreyb demiştir ki : “Şam'a geldim ve Ümmü'l- Fadl'ın ihtiyaçlarını giderdim. Ben Şam'da iken Ramazan ayı başlamıştı. Cuma gecesi hilâli gördüm. Sonra ayın sonunda Medine'ye geldim. Abdullah b. Abbas hilâlden söz ederken sorular sordu ve; “ Hilâli ne zaman gördünüz?” dedi. “Cuma gecesi gördük ” dedim. İbn Abbas : “Sen hilâli gördün mü? ” diye sordu. “ Evet, gördüm.” dedim, “ İnsanlar da hilâli görerek oruç tuttular, Muâviye de oruç tuttu. ” dedim. İbn Abbas ise: “Fakat biz hilâli cumartesi gecesi gördük, Ramazan'ı otuza tamamlayıncaya veya hilâli görünceye kadar oruç tutmaya devam edeceğiz ” dedi. Kendisine: “Muâviye'nin orucu ile ve hilâli görmesi ile yetinmeyecek miyiz? ”dedim. İbn Abbas: “Hayır, Rasûlullah ( s.a.s.) bize böyle öğretti.” dedi.35
Bu hadis Abdullah b. Abbas ( r.a )'ın Şam halkının hilâli görmesi ile yetinmediğine ve bir belde halkının, hilâli görmesinin başka bir belde halkı için bağlayıcı olmadığına delâlet etmektedir.
Bu konuda başka bir delil Abdullah b. Ömer ( r.a )'ın naklettiği şu hadis-i şeriftir : “Ay yirmi dokuz gündür. Hilâli görmedikçe oruç tutmayın, yine hilâli görmedikçe oruç bozmayın. Eğer hava bulutlu ise oruç için ayı sayı ile belirleyin.” 36 Bu hadiste oruç farîzasının hilâli görmeye bağlı olduğunu göstermektedir. Fakat bundan kastedilen tek tek bütün toplumun görmesi değil, bir kısmının görmesidir.
Şâfîîler ayrıca ayı güneşe kıyas etmişlerdir. Güneşin doğuş yerleri farklı olunca, namaz vakitlerinin değişik olması gibi ayın doğuş yerlerinin farklı olmasıyla da Ramazan'ın başlangıç ve bitişlerinin farklı olması gerekir.
Yukarıdaki iki görüşten çoğunluğun görüşü müslümanları birleştirmesi, onlar arasındaki ayrılıkları kaldırması bakımından tercih edilmeye daha lâyıktır. Astronomi ilimleri bir İslâm ülkesinde ayın doğduğu yer ile bu beldeye en uzak olan bir İslâm beldesinde ayın doğuş yeri arasındaki süre farkının dokuz saatten ibaret olduğunu ortaya koymuştur. Bu yüzden bütün İslâm ülkeleri gecenin bölümlerinde ortaktırlar. Bu ülkelerde hilâli gözetleyen sorumlu kişilerin, hilâl göründüğü zaman bunu telefon, telgraf veya faks bağlantısı ile birbirlerine ulaştırmaları mümkündür. Bütün İslâm ülkelerinin aynı günde ibadet yapması ve sevinçli gün olan bayramları aynı tarihlerde kutlamaları birlik ruhunu güçlendirir.37
Diğer yandan hilâlin hareketlerinin önceden yapılacak astronomik hesaplarla belirlenmesi veya hilâlin bulut vb. engel tanımayan âletlerle gözetlenmesi halinde Ramazan'ın başlangıcı, güneş battıktan sonra hilâlin batı ufkunda ufuk çizgisinin üzerinde kalması esasına dayanmaktadır. Halbuki hilâl çıplak gözle gözetlendiğinde, güneşin hemen arkasından 15 veya 20 dakika içinde batması hâlinde güneş ışıklarının içinde kaybolur ve görülemez. Bu durumda ayı ancak ertesi gün gözle görmek mümkün olur. Bunun bir sonucu olarak önceden yapılan hesaplara veya âletle gözetlemeye dayanan beldelerde çıplak gözle gözetleme esasını uygulayanlar arasında gün farkı meydana gelebilir. ikinci gün güneşin battığı sırada ayın ufukla meydana getirdiği açının büyüklüğünden bunu hesaplamak mümkündür. Bu duruma göre, güneşin batışının hemen arkasından ( yaklaşık 15 veya 20 dakika içinde ) ayın batması halinde bunun gözle görülemeyeceği dikkate alınarak bir sonuca ulaşılması gerekir. Bu konuda ortalama bir metod izlenerek ayın ufuk çizgisinin üstünde gözle görülebilir bir noktada bulunması prensibi esas alınabilir. Çünkü Allah elçisi ve ashabı ayın fiilen görülmesini Ramazan'ın başlangıcı olarak kabul etmişler, ayın görülmemesi vela bulut gibi görüşe engel bir illetin bulunması hâlinde ise Şaban ayını otuza tamamlama yoluna gitmişlerdir.