Velayet azat olunan köleden sonra oluşan bir haktır. Vela, asabelerde oludan veraset hükmü gibi oluşan bir hukuktur. Vela konusu olan hak, asabelerden erkek olanlara nakledilir. Velada oluşan asabelerdeki lertib, irste oluşan tertib gibidir.
Vela hakkının alım-satımı caiz değildir, hibe de edilemez.
Vela;yakınhk, sahiplik ve yardımlaşma manalarına gelen vela, ıstılahta köle azat eden kişinin azatlık olayından sonra oluşan bir haktır. Bacı İslam alimleri neseb akrabalığından sonra gelen ve azad eden kişiyi azad edilene varis kılan bir akrabalık sağıdır, demişlerdir. Bu görüşler çerçevesinde Feraiz bölümünde de görüldüğü gibi Erkeklerden varis olanlardan son sınıf olan "Mü'tik" (Köle azad eden erkek) vela hakkına sahiptir, bu velayet hakkı asabelerden erkek olan varislere nakledilerek devam eder. İşte köle azad eden efendi veya onun ölümünden sonraki asabeleri azat ettiği kölenin varisi olabilir hükmü burdan çıkmaktadır.
Delil, Peygamberimiz (s.a.v.) şöyle buyurur: "Vela, köleyi azad edene ait olan bir haktır." [1]
Vela, yukarıda da ifade edildiği gibi satılamaz ve hibe edilemez.
Sahihi Müslim'in Şerhinde şöyle bir ifade vardır: Hz. Peygamber vela-mn satılmasını, alınmasını ve hibe edilmesi nehyetmiştir. Şafii alimlerinden İmam Nevevi de bu konuda şöyle demiştir:
"Velanın alım satımı ve hibe edilmesi haramdır."
Efendini kölesine, 'Ben ölünce sen hürsün' demesiyle artık o köle müdebber olur.
Müdebbir, azatlığı sahibinin ölümüne bağlı olup efendisinin malının üçte birinden çıkar.Sahibi hayatta olduğu sürece kölesinden tasarruf edebilir. Kölesi için aldığı o tedbir henüz hükümsüzdür. Müdebbir olan kölenin hükmü efendisi hayatta olduğu sürece diğer köleler gibidir.
Tedbir (Efendinin Ölümüne Bağlı Azad) Tedbir, efendinin kölesine "Ben öldükten sonra sen hürsün" anlamında bir söz söylemesidir. Kölesine bu sözü söyleyen kimseye Müdebbir, kendisine bu söz söylenen köleye de Müdebber denir.
Tedbir lugatta, bir işin yürütülmesi iîe ilgili zorlukların çaresini önceden düşünme ya da bir işin sonunu hesaplama gibi manalara gelir.
Istılahta ise, köle sahibi olan efendinin, kölenin hürriyeti kendi ölümüne bağlamaktadır, şu halde efendi kölesine, 'Ben öldüğüm zaman sen hürsün.' demesi tedbirdir.
Bütün İslam alimleri kişinin kölesini tedbir etmesini caiz olarak görmüşler. Ama tedbirin vasiyet mi yoksa vasiyetten ayrı bir şey mi olduğunda ihtilafa düşmüşlerdir. Bazı alimler tedbirin vasiyet ile aynı şey olduğunu söylemişse de, bir kısım alim de tedbirin vasiyetten daha da ayrı bir şey olduğunu ve "Tedbir, bozulması caiz olmayan bir tasarruftur. Vasiyet ise sahibi tarafından istendiği zaman iptal olunabilir." demişlerdir.
İmam Malik ve İmam-ı Şafii tedbirin vasiyet gibi olduğunu, efendinin istediği zaman vasiyet gibi onu bozabileceğini ifade etmişler ise de İmam Ebu Hanife ise tedbir hakkında şöyle görüş bildirir:
"Açık olan şudur ki efendi kölesine, ben ölünce sen hürsün, derse bu tedbirdir ve tedbirden artık dönüş yapılamaz. Efendinin ölümüyle köle azat olur." İmamı Malik'in tabilerinden İbnü'l Kasım, ve Eşheb gibi büyük alimler de bu görüştedirler. [2]
Tedbire delil olarak Peygamberimiz (s.a.v.)'in şu hadisi şerifi gösterebiliriz: "Tedbir edilen köle malın üçte birinden çıkarılır." [3]
Tedbirin hibe gibi olduğunu söyleyen alimler de vardır.
Kölelik müessesesinin İslamın öngörmüş olduğu bu temel prensiplerle köleliğin menbaınm çürütülmesi akıl sahibi kimseler için ibretlerle dolu Jüşünceler mevcuttur.
İslam hukukunda köleliğe bakış tarzı diğer batı hukuklarından tamamen farklıdır. Kölelikle ilgili romanları okuyan veya daha değişik şekilde kölelik ile ilgili bilgisi olan bir kimseye sorulduğu zaman hemen 'Ayaklarına zincirler ellerine kelepçeler takılan, sopalarla dövülerek hayvan sürüsü gibi bir yerden bir yere sevkedilen, bir kuru ekmeğe muhtaç, evi barınağı olmayan hep esarette yaşayan insanlar' gelir.
Suudi Arabistan cahilliği devrinde, cehalet o kadar yaygın hale gelmişti ki hüküm sürebilen zenginler fakir ve kimsesizleri hep esaretleri altına alıp köleliği geliştirmekteydiler.
Bu hal öyle bir vaziyete geldi ki neredeyse bir yerde yaşayan insanların yarısı köle idi. Bu kölelik bahsi geçince herkes Suudi köleliğini algılar. Halbuki Asr-ı Saadet'ten önce Suudi Arabistan'da yaygın olduğu gibi kölelik, dünyanın her tarafında vardı.
İslam dini, bu zulmü elbette gözardı etmemiş olmakla birlikte köleliği hemen kaldırabilecek bir durum da sergilemedi. Çünkü böyle bir işe hemen tevessül edilseydi, köle sahipleri açısından da bazı sorunlar sözkonu-su olacaktı. Fakat olduğu gibi de bırakmadı.
Tedrici olarak köleliğin kaldırılması rçin menbaını, yani kökünü kurutmaya, kölelik izlerini azaltmaya, o günlerde yaygın olan hükümlere göre kölelere normal insan gibi bakmaya teşvik etmiştir.
İslam dini, köleliğin menbaını kurutmak için daha sonra müeyyide yoluna da başvurarak bu büyük belayı kısmen de olsa yavaş yavaş kaldırmayı başardı. Burada bîr hakikati ifade etmekte yarar görüyoruz.
İslam hukukunda hükümler iki kısımdır:
Birincisi,
îslamın doğrudan doğruya va'zettiği ve daha Önceki hukuk sistemlerinde bulunmayan hukuki hükümler. Bu durumda olan hükümler dini daha da tesirli hale getirerek hakim hale getirdi ki, burda bütün insanlar için maslahat olmuştur. İslam hukukçularımızın izahlarına göre bu çeşit hükümler tamamen insanlığın menfaati gereğidir. Bunların en başında Zekat müessesesi gelmektedir.
İkincisi,
İslamın doğrudan doğruya va'zetmediği belki daha önceki hukuk sistemlerinde vahşi bir tarzda bulunan ve İslamiyetin onları medeni bir kalıba soktuğu hükümlerdir. Bunların da başında kölelik geliyor. İslam, köleliği tasvib etmemekle beraber hemen yasak etmedi. Çünkü şart getirdiği kardeşlik müessesesi ile bu köleliği önce medeni bir kalıba sokup daha sonra tedrici olarak kaldırdı. Nitekim rnüslümanlar içerisinde öyle bir zaman geldi ki zekat alacak kimse kalmadığı gibi kölelik de haliyle ortadan kalkmış oldu.
İslam kardeşliği ve insanların birbirine şefkatle yaklaşmasını emretmiştir. Kuran-ı Kerim'deki bir çok ayeti kerimede bu konuda Yüce Allah, "Eliniz altındakilere iyi davranınız." buyurmuştur.
Mükatebe durumuna giren (azat olabilmesi için imkânlara sahip olan) kölelere zekat verilip bu sistemin tasviye edilmesi.
Zıhar, yemini bozma, Ramazan ayında eşiyle cinsel birleşme dahi ve buna benzer bazı suçlardan dolayı dini bir müeyyide olarak konulan kef-faretlerin birinci alternatifi olarak köle azat etmeyi şart koşması bunlara verilecek en bariz misallerdir. O halde İslam hukukunun köleye bakış açısı müsbet ve olumlu olarak bilinmelidir. Köleliği sistem olarak içten hezimete uğratır ve bu müesseseyi kölelikten hürriyete geçiş safhası olarak vasıflandırabiliriz.