1. Namazın Vacib Olmasının Şartları
5. Namazın Rükün Ve Sünnetleri
6. Namazın Sahih Olmasının Şartları
7. İbadete Engel Olmayan Pislikler
9. Namazda On Tarafa Sütre Koymak
4. Iktidanın Sahih Olmasının Şartları
5. İmama Uymanın Diğer Şartları
1. Namazı Kısaltmanın Şartları
2. Cem-İ Takdim Ve Cem-İ Te'hir
1. Cuma Gününde Yapılması Sünnet Olan Şeyler
I. GİYİLMESİ HARAM OLAN ŞEYLER
Bir gün bir gecede beş
vakit namaz farz kılınmıştır. Bu namazlar şunlardır:
1- Öğle Namazı: İlk vakti, güneşin istiva
noktasından batıya kayması anında başlar. Son vakti ise, güneş tam istiva noktasında
iken bulunan gölgeye ek olarak, bir şeyin gölgesi kendi misli oluncaya kadar
devam eder.
2- İkindi
Namazı: Öğlenin son vakti ikindi namazının ilk vakti olup güneş batmcaya kadar
devam eder. İhtiyari vakti ise, bir şeyin gölgesi onun iki misli oluncaya
kadar geciktirmemektir.
3- Akşam
Namazı: İlk vakti,
güneşin batmasıyla başlar. İmanım ilk kavline göre kırmızı şafak
batmcaya kadar devam eder. İmamın son kavline göre ise akşam namazının vakti,
abdest alıp avret yerlerini kapatmak, ezan okuyup kamet almak ve beş rekâtlı
bir namazı kılmcaya kadar geçen zaman kadardır. Bir kimse vaktinde akşam
namazını kılmaya başlar da kırmızı şafak batmcaya kadar devam ederse, en sahih
kavle göre namazı caizdir. Ben diyorum ki; İmamın son kavli en zahir kavildir.
Allah daha iyi bilir.
4- Yatsı Namazı: İlk vakti kırmızı şafağın
ufukta kaybolması ile başlar, fecr-i sadığın doğmasına kadar devam eder.
İhtiyari vakti ise, namazı gecenin üçte birine kadar geciktirmemektir. Bir
kavle göre ise, gecenin yarısına kadar geciktirmemektir.
5- Sabah
Namazı: İlk vakti fecr-i sadığın doğmasından itibaren başlar. Fecr-i sadık,
doğu ufkunda yatay olarak yayılan aydınlıktır. Bu vakit güneş doğuncaya kadar
devam eder. İhtiyari vakti ise, namazı aydınlığın meydana gelmesine kadar
geciktirmemektir.
Ben diyorum ki; akşama
"işa/yatsı" demek, yatsıya da "ata-me/karanlık" demek
mekruhtur. Yatsı namazını kılmadan uyumak, namazı kıldıktan sonra zikir, ilim
müzakeresi gibi hayırlı olan konuşmalar dışında başka şeyleri konuşmak mekruhtur.
Allah daha iyi bilir.
Acele ederek namazları
ilk vakitte kılmak sünnettir. Bir kavle göre yatsıyı ihtiyari vakte kadar
geciktirmek daha faziletlidir.
Şiddetli sıcakta öğle
namazını havanın serinlemesine kadar geciktirmek sünnettir. En sahih kavle
göre, namazı havanın serinlemesine kadar geciktirmek, sıcağı fazla olan Hicaz
gibi beldelere ve uzaktan gelip mescitte namazı cemaatle kılmak isteyenlere
mahsus bir durumdur.
Bir bölümü kendi vakti
içerisinde kılınan namaza eda namazı denir. En sahih kavle göre namazın bir
rekâtı vakit içerisinde vuku bulursa, namaz tümüyle eda edilmiş olur. Kendi
vakti içerisinde kılınmayan namaza kaza namazı denir.
Bir kimse namaz
vaktinin girip girmediğini bilmiyorsa, varsa virdine ve benzeri şeylere göre
içtihat ederek namazını kılar. Namazı vaktinden önce kıldığına kani olan, en
zahir kavle göre sonradan kaza etmelidir. Vakitten önce veya sonra kıldığını
bilmiyorsa kaza etmez.
Kaza namazları acele
üzere kaza edilmelidir. Namazları kaza ederken namazlar arası tertibe riayet
etmek ve vaktin çıkma korkusu yoksa, kaza namazlarını vakit namazlarından önce
kılmak sünnettir.
Güneş tam istivada
(semanın ortasında) iken namaz kılmak mekruhtur. Ancak cuma günü istiva
vaktinde namaz kılmak mekruh değildir. Sabah namazından sonra güneş bir mızrak
boyu yükselinceye kadar ve ikindi namazından sonra güneş batmcaya kadar nafile
namaz kılmak mekruhtur. Ancak geçmiş namazları, ay ve güneş tutulması namazı,
tahiyyat'ül'mescit ve şükür secdesi gibi bir sebebe dayalı namazları bu vakitlerde
kılmak mekruh değildir. En sahih kavle göre, mekruh vakitlerde Mekke hareminde
nafile namaz kılmak mekruh değildir.
Namaz; müslüman, akil,
baliğ ve temiz olan herkese farzdır. İslam'a giren kafir, geçmiş namazlarını
kaza etmez, ama İslam'a dönen mürted geçmiş namazlarını kaza etmelidir. Çocuk,
buluğ çağına girinceye kadar geçirmiş olduğu namazları kaza etmez. Yedi yaşını
doldurduktan sonra çocuğa namaz kılmasını emretmek vacib-tir. On yaşında iken
namaz kılmazsa, hafifçe dövmek suretiyle ikaz edilmelidir.
Hayızlı kadın, deli ve
baygın kişi geçirdiği namazları kaza etmez. Sarhoş olanın durumu bunun
aksinedir.
Namaza mani hal
geçtikten sonra bir tekbir alacak kadar bir süre varsa, kişinin namazın eda
etmesi vacibtir. Bir kavle göre, bir rekâtın sığabileceği bir sürenin olması
şarttır. En zahir kavle göre, öğle namazının vacib olabilmesi için ikindi
namazının son vaktinden bir tekbir alacak kadar bir zamanın olması yeterlidir.
Akşam namazının vacib olabilmesi için de yatsının son vaktinden bir tekbir
alacak kadar bir zamanın kalması lazımdır.
Bir çocuk namazda iken
baliğ olursa namazını tamamlar ve en sahih kavle göre kıldığı namaz geçerlidir.
Namazı bitirdikten sonra baliğ olursa en sahili kavle göre, iade etmesi
gerekmez.
Bir kadın vaktin
evvelinde hayız görür veya delirir de bu hali geçtikten sonra farzı eda edecek
kadar bir vakit bulursa, namazı eda etmesi vacib olup aksi halde vacib değildir.
Namaz için ezan ve
kamet okumak müekked sünnettir. Zayıf kavle göre ise farz-ı kifayedir. Ezan ve
kamet, farz olan namazlar için meşru kılınmıştır. Bayram ve benzeri cemaatle
kılınan namazlar için kamet yerine "es-selâtu camiatun" denilir.
İmam'in son kavline göre, namazı tek başına kılan kimsenin de ezan okuması
sünnettir. Namazı tek başına kılan kimse ezanı yüksek sesle okur. Cemaatle
namaz kılınmış veya ezan okunmuş mescitte yüksek sesle ezan okunmaz.
Kaza namazları için de
kamet getirilir. İmamın son kavline göre, kaza namazları için ezan okunmaz. Ben
diyorum ki; İmamın ilk kavli en zahir olan kavildir. Allah daha iyibilir.
Bir yerde kılman
birkaç kaza namazları için sadece ilk namaz için ezan okunur.
Kadın cemaati için
kamet okumak sünnettir. Meşhur kavle göre kadın cemaati için ezan okumak sünnet
değildir.
Ezan kelimeleri ikişer
defa kamet kelimeleri ise birer defa söylenir. İkamette "Kat
kameti's-selâtü" lafzı ile "Allahü Ekber" lafzı ikişer defa
tekrarlanır.
Ezan ve kametin sünnetleri
şunlardır:
1) Kameti süratle ezanı ise tertil üzere okumak.
2) Ezanda tercî yapmak. (Tercî, kelime-i
şahadeti önce hafif, sonra yüksek sesle okumaktır.)
3) Sabah namazında tesvib yapmak,
4) Ezanı
ayakta ve kıbleye yönelik okumak.
Ezan ve ikamette
tertip ve muvalata riayet etmek vacibtir. Bir kavle göre, ezan ve ikametin
lafızları arasına uzun bir konuşma veya bir sükut girerse zararı olmaz. Ancak
bu fasıla aşırı derecede uzun olmamalıdır.
Müezzinin müslüman,
temiz ve erkek olması şarttır. Abdesti olmayanın ezan okuması mekruhtur. Cünüp
olanın okuması ise şiddetle mekruhtur. Cünüp halinde kamet okumak ise galiz
derecede mekruhtur.
Müezzinin güzel ve gür
sesli olması ve adil olması sünnettir. En sahih kavle göre imamlık yapmak, ezan
okumaktan faziletlidir. Ben diyorum ki en sahih kavle göre ezan okumak imamlık
yapmaktan faziletlidir. Allah daha iyi bilir.
Ezan için vaktin
girmesi şarttır. Gece yarısında okunan sabah ezanı sahihtir. Biri fecirden önce
diğeri de fecirden sonra ezan okumak üzere, bir mescidin iki müezzininin
olması sünnettir.
Ezan okunurken işiten
kimsenin ezan cümlelerini aynen tekrarlaması sünnettir.
Gücü yetenin namaz
için kıbleye yönelmesi şarttır. Şiddetli korku halinde ve seferde kılman
nafile namazlarda kıbleye yönelmek şart değildir. Yolcu nafile namazlarım binek
üzerinde ve yürüyerek kılabilir. Meşhur kavle göre yolculuğun uzun olması şart
değildir. Tahtırevanda olan yolcunun imkanı varsa kıbleye yönelmesi, rüku ve
secdeleri tam yapması lazımdır. Bunları yapma imkanı olmayıp, kolay ise en
sahih kavle göre kıbleye yönelmesi vacibtir. Aksi halde va-cib değildir. Yolcu
iftitah tekbiri alırken kıbleye yönelmelidir. Zayıf kavle göre, selâm verirken
kıbleye yönelmesi şarttır.
Kıbleye yönelme kastı
olmaksızın yolcunun istikametinden başka tarafa yönelmesi haramdır. Rükûu imâ
ile yapar ve secdeyi yaparken daha fazla eğilir. En zahir kavle göre yürümekte
olan kişi, rükû ve secdeleri tam yapmalı, bunları yaparken ve iftitah tekbiri
alırken kıbleye yönelmelidir. Sadece kıyamda ve teşehhüdü okurken yürüm elidir.
Yolcu binek üzerinde
farz namazını eda ederken kıbleye yöne-lip rükû ve secdeleri tam yapar. Binek
hareket halinde değilse namazı sahihtir. Aksi halde namazı sahih olmaz.
Bir kimse, Kabe'nin
içinde duvarına veya kapalı kapısına yönelerek namaz kılarsa veya kapısı açık
olup eşiğinin yüksekliği bir zira'm üçte ikisi kadar ise namazı sahihtir.
Kabenin damında namaz kılarken yönelinen duvarın yüksekliği daha önce geçtiği
gibi zira'm üçte ikisi kadar ise namaz sahih olur.
Kıbleyi bilme imkanına
sahip olan kimsenin, bu konuda bir başkasını taklit ederek veya kendisi bir
karar vererek bir tarafa yönelmesi haramdır. Kıbleyi bilme imkanına sahip
değilse, kendisine kıbleyi bildirecek güvenilir kişinin sözüne uyar. Kıbleyi
ona bildirecek güvenilir biri yoksa ve kendisi kıbleyi tespit etme imkanına
sahib ise, başkasını taklit etmesi haramdır. En zahir kavle göre kıbleyi
araştırır da bir yönü diğerine tercih edemezse, başkasını taklit edemez.
Dilediği tarafa yönelerek namazını kılar ve sonradan kaza eder. En sahih kavle
göre, kişinin her namaz için kıbleyi yeniden tespit etmesi vacibtir.
Kör olan kişi, kıble
tespitinde karar veremez ve delilleri öğre-nemezse, kıbleyi bilen ve güvenilir
kimsenin görüşüne uyar. En sahih kavle göre, kıbleyi bulmak için delilleri
öğrenmeye muktedir olan kimsenin öğrenmesi vacibtir. Öğrenmeyip başkasını
taklit etmesi haramdır.
Bir kimse kıbleyi
araştırıp namazı kıldıktan sonra kararında hata ettiği kesin olarak ortaya
çıkarsa, en zahir kavle göre kıldığı namazı kaza etmelidir. Namazda iken
kararında hata ettiğini anlarsa, namazım bozup yeniden kılması vacibtir. Daha
namazda iken ilk kararı değişirse, ikinci kararı ile amel eder ve namazını kaza
etmez. Hatta dört rekâtlık bir namazda iken her rekâtta kararı değişir ve her
bir rekâtı ayrı yönlere doğru kılarsa namazı sahih olup kaza etmesi gerekmez.
Namazın on üç rüknü
vardır:
1- Niyet
Etmek: Farz namazı kılan kimsenin namazın fiilini kast etmesi ve kılacağı
namazı öğle, ikindi veya sabah namazı şeklinde belirtmesi vacibtir. En sahih
kavle göre, Yüce Allah'a izafe etmeksizin namazın farzhlığma niyet etmek
vacibtir.
Eda niyeti ile kaza
namazını kılmak veya kaza niyetiyle eda namazını kılmak sahihtir. Nafile niyeti
ile vakti belli olan bir nafileyi kılmak veya daha önce geçen farz namazların
niyeti gibi (namazın fiilini kast etmek ve namazı tayin etmek gibi) sebebi olan
nafile namazlara niyet etmek sahihtir.
Nafile olan namazın
niyeti konusunda iki vecih vardır. Ben diyorum ki en sahih kavle göre, nâfîle
namazlarda nafileye niyet etmek şart değildir. Allah daha iyi bilir. Mutlak
(belli bir sebebe bağlı olmayan) nafile namazlarda namaz kılma fiiline niyet
etmek yeterlidir. Niyetin asıl yeri kalptir. Niyeti iftitah tekbirinden az
önce dil ile söylemek sünnettir.
2- İftitah
Tekbirini Almak: Muktedir olan kimse tekbiri "Alla-hu Ekber" lafzı
ile almalıdır. Ekber lafzına eklenen ve onu isim olmaktan çıkarmayan eklemenin
zararı olmaz, "el" takısını ekleyerek "Allah'ül-Ekber"
şeklinde tekbir almanın zararı yoktur. Keza en sahih kavle göre, "Allahu
el Celîlu Ekberu" şeklinde tekbir almanın da zararı yoktur. En sahih kavle
göre, "Ekberu Allahu" şeklinde tekbir almak caiz değildir.
Tekbiri arapça olarak
alamayan kimse, kendi lisanına tercüme ederek telaffuz eder. Muktedir olanın
Arapça şekliyle öğrenmesi vacibtir.
Tekbiri alırken elleri
omuz hizasına kadar kaldırmak sünnettir. En sahih kavle göre tekbiri almaya
başlarken elleri kaldırmak sünnettir.
Niyeti tekbire bitişik
söylemek vacibtir. Zayıf kavle göre ise tekbirden önce söylemek yeterlidir.
3- Kıyam:
Gücü yetenin namazı ayakta kılması vacibtir. Kıyamda omurga kemiklerinin dik
tutulması şarttır. Kıyam denilmeyecek derecede eğik veya bir tarafa meyil
ederek duranın kıyamı sahih değildir. Dik durma imkanı olmayıp duruşu rükûda
olanın duruşu gibi olan kimsenin kıyamı, en sahih kavle göre bulunduğu hal
üzere olur. Ancak rükûa varırken mümkün ise biraz fazla eğilir.
Bir kimse kıyamı yapma
imkanına sahip olur da rükû ve sücu-du yapamazsa, ayakta durur rükû ve sücudu
imkan ölçüsünde yapar. Kıyamı yapamayan kimse, istediği şekilde oturarak
namazını kılabilir. En zahir kavle göre kıyamı oturarak yapanın iftiraş şeklinde
(sol ayağın iç kısmı üzerine) oturması bağdaş kurarak oturmasından
faziletlidir. İka şeklinde (kalçalar üzerine oturup ayakları dikerek oturmak,
sonra alın dizler önüne gelecek şekilde) rükûa varmak mekruhtur.
Rükûun tam şekli
kişinin alnını secde yerinin hizasına gelecek şekilde eğmesidir. Oturma imkanı
olmayan kimse, sağ yanına yaslanarak kıbleye doğru namazını kılar. Aksi halde
sırt üstü uzanarak imâ ile namazını kılar Kıyamda durma imkanı olan kimsenin
nafile namazları oturarak kılması, keza en sahih kavle göre uzanarak kılması
caizdir.
4- Kıraat:
Tahrim tekbirinden sonra iftitah duasını okumak sonra da euzuyu çekmek
sünnettir. İftitah duası ve euzu gizli okunur. Mezhep alimlerince kabul edilen
rivayete göre, her rekâtta euzuyu okumak sünnettir. Fakat birinci rekâtta
okumak müekked sünnettir. İftitah duası şudur:
Her rekâtta fatihayı
okumak farzdır. Ancak mesbûk olan kimse yetiştiği rekâtın fatihasını
okumayabilir.
Besmele fatihadan bir
ayettir. Fatihanın şeddeleri de fatihadan sayılır. Bu şeddeler on dört tanedir.
"Dad" harfinin yerine "zı" harfi telaffuz edilirse, en
sahih kavle göre kıraat sahih olmaz.
Fatihayı nazil olduğu
tertip üzere ve art arda okumak vacibtir. Ayetler arasında bir zikir okunursa
art arda okuma kesilmiş olur. Okunan zikir imanım kıraati için "amin"
demek ve imamın kıraatim açmak için bir ayeti telkin etmek gibi namazla ilgili
bir zikir ise, en sahih kavle göre muvalat kesilmiş olmaz. Uzun bir sessizlik
keza en sahih kavle göre kıraati kesmek kastı ile olan kısa bir sessizlik
muvalatı keser.
Fatihayı bilmeyen
kimse art arda olan yedi âyeti okur. Peş peşe olan yedi âyeti okuyamayan, ayrı
ayrı olan yedi âyeti okur. Ben diyorum ki; esah olan ve İmamın görüşüne göre
art arda olan yedi âyeti okuyabilenin ayrı ayrı yedi âyeti okuması caizdir.
Allah daha iyi bilir. Yedi âyeti okuyamayan kimse bunun yerine bir zikir okur.
En sahih kavle göre fatihaya bedel olarak okunan zikrin harfleri fatihanın
harflerinden eksik olursa caiz olmaz. Kur'an ve zikirden bir şeyi güzelce
okuyamayan kimse fatihayı okuyacak kadar bekler.
Fatihadan sonra
"mim" harfini hafifçe uzatarak "amin" demek sünnettir,
"mim" harfini uzatmadan "amin" demek de caizdir. Cemaat
imamla birlikte amin der. En zahir kavle göre, cemaat cehri olarak imamla
birlikte amin der.
Fatihadan sonra bir
sure okumak sünnettir. En zahir kavle göre, üçüncü ve dördüncü rekâtlarda sure
okumak sünnet değildir. Ben diyorum ki; İmamın görüşüne göre mesbûk, üçüncü
veya dördüncü rekâtta zammı sureyi okur. Allah daha iyi bilir.
Kıraatin açıktan yapıldığı
namazlarda cemaat sureyi okumaz. Bilakis imamın kıraatini dinler. Cemaat imamın
kıratını duymayacak uzaklıkta ise veya kıraat açıktan yapılmıyorsa, en sahih
kavle göre cemaat fatihadan sonra bir sure okur.
Sabah ve öğle
namazında Hucurat suresi gibi tival-ı mufassal denilen uzun bir sureyi okumak;
ikindi ve yatsı namazlarında Şems suresi gibi orta uzunlukta bir sureyi okumak;
akşam namazında ise kısar-i mufassal denilen Asr suresi gibi kısa bir sureyi
okumak sünnettir. Cuma günü sabah namazının ilk rekâtında Secde ve ikinci
rekatında dehr suresini okumak sünnettir.
5- Rükûa
Varmak: Rükûun en azı ellerin ayası diz kapaklarına yetişecek kadar eğilerek,
eğilme ile kalkmayı birbirinden ayırt edecek derecede itminan yapmaktır. Rükûa
rükûdan başka (korku ve benzeri gibi) bir sebeple eğilmemek şarttır. Bir kimse
tilâvet secdesi için eğilir de bunu rükû yerine sayarsa yeterli olmaz.
Rükûun tam şekli ise
şöyledir: Sırt ile ense aynı hizada dümdüz ve dizler dimdik tutulur. Eller de
diz kapaklarını tutmuş vaziyettedir. Parmakların aralan kıbleye doğru açık
tutulur. Rükûa eğilirken tekbir alınır ve eller tahrim tekbiri alınırken
kaldırıldığı gibi kaldırılır. Rükûda üç defa: "Sübhâne Rabbiye'l
Azîm" denilir. İmam bu teşbihi üç defadan fazla almaz. Münferit olanın bu
teşbihe şu duayı eklemesi sünnettir:
di!
6- I'tidal
Yapmak: Rükûdan kalkıp sükunet göstererek ayakta dimdik durmaktır. Rükûdan
kalkarken i'tidalm dışında bir şey kast edilmemelidir. Bir kimse korkarak
doğrulur ve bunu i'tidal yerine sayarsa yeterli olmaz.
İmamın kunut duasını
okurken tekil olan zamirleri çoğul halde okuması sünnettir. "İhdini"
zamirini "İhdina" şeklinde okumak gibi. En sahih kavle göre, kunutun
sonunda Resûlüllah'a salât ve selâm getirmek ve kunutu okurken elleri havada
açık tutmak, sonunda elleri yüze sürmemek ve imamın kunutu sesli okuması
sünnettir. İmam kunutu okurken cemaat dua olan kısmı için amin der. Medih ve
sena kısmını kendisi de okur. Medih ve sena kısmı "fe inneke takdi"
cümlesinden itibaren başlayıp sonuna kadar devam eder. Cemaat imamın sesini
duymazsa, kunutu kendisi okur. Bir belanın nüzulü halinde sair farz namazların
son kıyamında da kunutu okumak sünnettir. Meşhur kavle göre mutlak şekilde
(belanın olmadığı zamanda) kunut okunmaz.
7- Secde
Etmek: Secdenin en az miktarı, alnın bir kısmını açık olarak secde edilecek
yere koymaktır. Bir kimse kendisine bitişik bir şey üzerine secde eder ve bu
şey onun hareketi ile hareket etmezse caizdir. En zahir kavle göre secde
ederken elleri, dizleri ve ayakları yere koymak vacib değildir. Ben diyorum ki;
en zahir kavle göre bu organları yere koymak vacibtir. Allah daha iyi bilir.
Secdede itminan
yapmak, kafanın ağırlığını secde yerine ulaştırmak ve secdeye secdeden başka
bir sebeple eğilmememiş olmak vacibtir. Namazı kılmakta olan kişi yere
düşerse, onun tekrar kıyama dönmesi vacibtir. En sahih kavle göre secde ederken
alt tarafın (kalça kısmının) üst taraftan (omuz kısmından) yüksek tutulması
gerekir.
Secdenin tam şekli ise
şöyledir: Eller kaldırümaksızm eğilmek üzere tekbir alınır; sonra sırasıyla
dizler, eller,alın ve burun yere değecek şekilde yere konur. Secdede iken üç
defa: "Sübhane Rabbiye-1 a'la" denir. Tek başına namaz kılan kişi ve
cemaati uzun dua okumaya razı olan imam, bu teşbihe şu duayı ilâve edebilir.
Secdede eller omuz
hizasına gelecek şekilde yere konur. Parmaklar birbirine bitişik ve kıbleye
doğru açık tutulur. Dizler birbirinden ayrık, karın ise uyluklardan uzak
tutulur. Rükû ve secdelerde dirsekler yanlardan uzak tutulur. Kadın ve ersel
rükû ve secdelerde azalarını birbirine bitiştirir,
8- İki secde
arasında oturarak sükunet göstermek: Secdeden kalkarken oturmaktan başka bir
şeyi kast etmemek vacibtir. Her iki secde arasındaki oturuşu ve itidali
uzatmamak da vacibtir.
Her iki secde
arasındaki oturuşun tam şekli şöyledir: Tekbir alınarak baş secde yerinden
kaldırılır ve iftiraş denilen şekilde oturulur. Eller uyluk kemiği üzerine diz
kapağına yakın konur. Parmaklar kıbleye doğru açık tutulur ve şu dua okunur:
Sonra aynı şekilde
ikinci secde yapılır. Meşhur kavle göre, her rekâtta kendisinden sonra kıyam
olacak ikinci secdeden sonra hafif bir oturuş yapmak sünnettir.
9- Son teşehhüdü okumak.
10- Son
teşehhüt için oturmak.
11- Son
teşehhütte Peygambere salât ve selâm getirmek.
Kendilerinden sonra
selâm varsa teşehhüdü okumak ve teşehhüt için oturmaların her biri birer rükün
sayılır. Kendilerinden sonra selâm yoksa, her biri birer sünnettir.
İlk teşehhüt için
yapılan oturuş ne şekilde olursa olsun caizdir.
Fakat birinci
teşehhütte iftiraş şeklinde oturmak sünnettir, iftiraş oturuşu şudur: Sol ayak
yatırılır ve yumru mafsal kemiği üzerine oturulur. Sağ ayak dikilerek parmak
uçları kıbleye doğru kırılır. Eller ve parmak uçları diz kapağı ile aynı
hizaya gelecek şekilde uyluklar üzerine konur. Son teşehhütte ise teverrük
şeklinde oturmak sünnettir. Teverrük oturuşu da iftiraş oturuşu gibidir. Ancak
teverrük oturuşunda sol ayak sağ ayağın altından çıkarılır ve sol but yere
bitiştirilerek oturulur. En sahih kavle göre, mesbûk olan ve sehiv eden kişi
son oturuşta iftiraş şeklinde oturur.
Her iki teşehhütte sol
el sol uyluk üzerine diz kapağına yakın konur. Parmaklar ayrık ve kıbleye doğru
serbest tutulur. Ben diyorum ki en sahih kavle göre, parmaklar birbirine
bitişik tutulur. Allah daha iyi bilir.
Sağ elin durumuna
gelince, küçük parmak, kuluçka parmağı ve orta parmak yumulur. Şahadet parmağı
ise serbest bırakılır. Teşehhütte şehadet kelimesi okunurken
"İllallah" lafzında şahadet parmağı kaldırılır. Parmak sağa sola
hareket ettirilmez. En zahir kavle göre, baş parmak şahadet parmağına
bitiştirilir. Bunun şekli Arapçadaki elli üç rakamı şeklindedir.
Son teşehhütte
Peygambere salât okumak farzdır. En zahir görüşe göre birinci teşehhütte salât
okumak sünnettir. En sahih kavle göre, birinci teşehhütte Peygamberin âline
salât okumak sünnet olmayıp son teşehhütte sünnettir. Zayıf kavle göre ise
vacibtir.
Teşehhüdün mükemmel
olanı meşhurdur. Bu da İbn-i Ab-bas'tan rivayet edilen hadiste geçen metindir.
Teşehhüdün kısa metni
ise şudur:
Son teşehhüdün sonunda
Peygambere ve âline okunan salâtm en kısa şekli ise şöyledir:
Son teşehhütte bu
salâtı "Hamîdün mecîdün" lafzına kadar okumak sünnettir. Keza
salâttan sonra bir dua okumak da sünnettir. Resûlüllah (a.s.) dan nakledilmiş
bir duayı okumak, diğer duaları okumaktan faziletlidir. Bu dualardan bir
tanesi şudur: "Al-lahümmağfır li ma kaddemtu vema ahhartu..." Duanın
teşehhüt ve salât miktarından kısa olması sünnettir.
Teşehhüt ve salâtı
Arapça olarak okuyamayan tercüme ederek okuyabilir. Ayrıca mendup dua ve
zikirleri de tercüme ederek okuyabilir. En sahih kavle göre, Arapça okuyabilen
kimse dua ve zikirleri tercüme ederek okuyamaz .
12- Selâm
vermek: Selâmın en kısa şekli: "es-Selamu Aleyküm" şeklindedir. En
sahih kavle göre: "Selamün Aleyküm" şeklinde selam vermek caizdir.
Ben diyorum ki en sahih olan ve imamın görüşüne göre, selâmı bu şekilde vermek
caiz değildir. Allah daha iyi bilir.
Selâm verirken
namazdan çıkış niyetini söylemek vacib değildir. Selâmın tam şekli ise
şöyledir: "Esselamü Aleyküm ve Rahme-tullahi"
Selâm, sağa ve sola
olmak üzere iki defa verilir. Birinci defa sağ yanak arkadan görülecek şekilde
baş sağ tarafa çevrilir, ikinci defa sol yanak arkadan görülecek şekilde baş
sola çevrilir. Selâm verirken sağ ve soldaki meleklere, ins ve cinlere selâm
vermeye niyet edilir. İmam cemaate selâm vermeye, cemaat da onun selâmını
almaya niyet eder.
13- Rükünler
arası sıraya uymak: Bir kimse (rükûdan önce
secdeye varmak gibi)
sırayı kasten terk ederse namazı batıl olur. Bir
rüknü sehven terk
ederse, terk ettiği rükünden sonra yapacağı fiil-
, ler namazdan
sayılmaz. Terk ettiği rüknü benzerini yapmadan Önce
., hatırlarsa sehiv
ettiği rükne hemen döner. Benzerini yaptıktan son-
.'. ra hatırlarsa
onunla rekâtı tamamlar, namazın geri kalan kısmını
kılar ve namazın
sonunda sehiv secdesi yapar.
" Bir kimse namazın sonunda son
secdelerden birini yapmadığından emin ise bir secde daha yapar ve
teşehhüdü tekrar okur. Son rekâtın
değil de başka bir rekâtın secdesini yapmadığından emin ise bir rekât daha
kılması lazımdır. Keza her hangi secdeyi '.
yapıp yapmadığından şüphe ederse, bir rekât daha kılar ve sonunda sehiv
secdesi yapar, ikinci kıyamda bir secdeyi terk ettiğini hatırlarsa ve yaptığı
secdeden sonra oturmuşsa, hemen secdeye varır. Zayıf kavle göre, bu oturuşu
istirahat oturuşu niyetiyle yapmışsa secde için kafi gelmez. Secdeden sonra
oturmamışsa, sükunetle oturur ve secde eder. Zayıf kavle göre ise yalnız secde
eder.
Bir kimse, dört
rekâtlı bir namazın sonunda iki veya üç secdeyi terk ettiğini hatırlar da
yerlerini hatırlamazsa, iki rekât daha kılması vacibtir. Dört secdeyi terk
ettiğini hatırlarsa bir secde yapar ve sonra iki rekât kılar. Beş veya altı
secdeyi terk etmişse üç rekât kılar. Yedi secdeyi terk etmişse bir secde yapar
ve üç rekât kılar.
Ben diyorum ki; namaz
kılanın secde edeceği yere devamlı bakması sünnettir. Zayıf kavle göre namaz
kılan kimsenin gözlerini kapatması
mekruhtur. Bir zarar görme korkusu yoksa, gözlerini kapatması bence mekruh
değildir.
Namazı huşu ile kılmak,
zikirlerin manasını düşünmek, namaza şevk ile başlamak, kalbi dünya ile ilgili
işlerden kesmek, sağ el ile sol eli bilek kısmından tutarak elleri göğüs altına
koymak, secdede bir dua okumak, secdeden ve oturuştan kalkarken ellere
dayanarak kalkmak, en sahih kavle göre birinci rekâtın kıratını ikinci rekâtın
İcraatından uzun yapmak, namazdan sonra zikir ve dua okumak ve nafile namazları
farz namazın kılındığı yerden başka bir yerde kılmak sünnettir. Nafileleri
(namaza tabi sünnetleri) evde kılmak daha faziletlidir.
Saffın arkasında
kadınlar varsa, onlar çıkıncaya kadar beklemek sünnettir. Camiden ayrılan
kimsenin ihtiyacı olan yöne doğru gitmesi, ihtiyaç duyduğu bir yön yoksa sağ
yöne doğru gitmesi sünnettir.
İmam selâm verince
iktida son bulur. Cemaat isterse dua ve benzeri zikirlerle meşgul olur ve
selâmı sonra verir. İmam sadece bir selâm verirse cemaat iki selâm verir. Allah
daha iyi bilir.
Namazın sahih
olmasının beş şartı vardır:
1- Vaktin
girdiğini bilmek.
2- Kıbleye
yönelmek.
3- Avret
yerini örtmek. Erkeğin avret yeri göbek ile diz arasında kalan kısımdır. Keza
en sahih kavle göre cariyenin avreti de göbek ile diz arasında kalan kısımdır.
Hür olan kadının yüzü ve eli hariç bütün bedeni avrettir.
Avreti örten şeyin,
çamur ve bulanık su olsa bile, derinin rengini göstermeyecek derecede kaim
olması şarttır. En sahih kavle göre, elbise bulamayanın çamur ile avretini
kapatması vacibtir. Avreti örterken üstten ve yandan görünmeyecek şekilde
örtmek vacibtir. Alttan örtmek ise vacib değildir.
Bir kimse rükûa
varırken avreti yaka kısmından veya başka bir tarafından görünürse, böyle bir
örtünme yeterli olmaz. Yakasını kapatmalı veya elbisesini ortadan bağlamalıdır.
En sahih kavle göre, açık olan avretinin bir kısmım abdestini bozmayacak
şekilde eli ile kapatmalıdır. Bir örtü bulursa her iki avretini örtmelidir.
Örtü yalnız bir avreti kapatmaya yeterli ise, ön avretini kapatmalıdır. Zayıf
kavle göre ise arka avretini kapatmalıdır. Bir başka zayıf kavle göre ise dilediği
kısmı kapatmakta serbesttir.
4- Hadesten (cünüblükten ve abdestsizlikten)
temiz bulunmak. Namaz kılmakta olana bir hades hali isabet ederse namazı bozulur.
İmamın ilk kavline göre, hades halini giderir ve namazını kıldığı rekâtlara
bina eder.
Namazı bozucu herhangi
bir hal namaz kılanın kusuru olmaksızın meydana gelir ve onu derhal
gidermezse, bu konuda İmamın farklı iki kavli cari olmuştur: Örneğin; namaz
kılanın avret mahalli rüzgar sebebiyle açılır ve derhal kapatmaya imkan bulursa
namazı bozulmuş olmaz. Namazı kılmakta iken meshin müddetinin son bulması gibi
namazı bozucu haleti gidermede kusurlu dav-ranmışsa namazı bozulur.
5- Namaz
kılanın elbisesi, bedeni ve namaz kıldığı yer temiz olmalıdır. Temiz ve pis elbiseyi
birbirinden ayıramayan kişi, kendi görüşüne göre bir tanesini kullanır. Elbise
veya bedenin bir kısmı necis olur da necis olan yer bilinmezse hepsinin
yıkanması vacibtir. Necis olduğu zannedilen kısım yıkanırsa, en sahih kavle
göre bu yıkama yeterli olmaz.
Namaz kılmakta olan
kişinin elbisesinin bir kısmı necasete ulaşırsa, hareketiyle elbisesi ister
sallansın ister sallanmasın namazı sahih olmaz. Veya necaset üzerinde olan
cismin bir tarafını tutar ve hareketiyle o cisim sallanırsa, keza en sahih
kavle göre sallan-masa da namazı sahih olmaz. Şayet necaset üzerinde olan
cismin bir tarafını ayağının altına alırsa, namaz mutlak şekilde sahihtir. Rükû
ve secde esnasında namaz kılanın göğsü hizasına gelen bir necasetin en sahih
kavle göre namaza zararı olmaz.
Bir kimse, kırılmış
olan kemiğine necis bir kemik eklerse namazı sahihtir. Temiz bir madde bulur
da belli bir zarar korkusu yoksa, onu çıkarması vacibtir. Zayıf kavle göre,
bir zarar göreceğinden korksa bile çıkarması lazımdır. En sahih kavle göre
ölümüne sebep olursa çıkarmaz.
1- Taşla
temizlenen mahalde kalan pislik izi: Böyle bir pislik izi sahibine nispetle
ibadete engel değildir. Şu halde bir kimse taşla temizlenmiş bir çocuğu sırtına
alarak namaz kılarsa, en sahih kavle göre namazı batıl olur.
2- Sokak
Çamuru: Necis olduğu kesin olarak bilinen ve çoğunlukla sakınılması zor olan
sokak çamuru ibadete engel değildir. Bunun hükmü zamana, elbiseye veya
elbisede bulunduğu yere göre değişir. Örneğin, pis çamur yaz mevsiminde
ibadete engeldir. Omuz veya kol kısmına isabet eden çamur da böyledir. Kış
mevsiminde elbisenin etek kısmına veya ayağa isabet eden çamur ibadete engel
değildir.
3- Az
miktarda olan pire kam ve sinek pisliği: En sahih kavle göre çok miktarda ve
ter ile etrafa yayılan az kan ibadete manidir. Kanın azlığı veya çokluğu örf
ile bilinir. Ben diyorum ki en sahih kavle ve muhakkik alimlere göre kan,
mutlak surette (az olsun çok olsun namaza nisbetle kişinin kendi kanı) ibadete
mani değildir. Allah daha iyi bilir.
Sivilce kanının hükmü
de pire kanının hükmü gibidir. Zayıf kavle göre sıkmakla çıkan sivilce kanı
ibadete manidir. Çıban ve yara kanı ile neşter ve kupa vurdurma hallerinde
çıkan kanın hükmü, zayıf kavle göre sivilce kanının hükmü gibidir. En sahih
kavle göre, sivilce kanma benzeyen kan devamlı akıyorsa bunun hükmü, istiha-ze
kanının hükmü gibidir. Devamlı akmıyorsa başkasından sıçrayan yabancı kan
hükmünde olup ibadete manidir. Zayıf kavle göre, başkasından sıçrayan az
miktardaki kan ibadete mani değildir. Ben diyorum ki en sahih kavle göre,
çıban ve yara kanı ile neşter ve kupa vurdurma halinde çıkan kanın hükmü,
sivilce kanının hükmü gibidir. En zahir kavle göre, başkasından sıçrayan az
miktardaki kan ibadete mani değildir. Allah daha iyi bilir.
İrin ve cerahatin
hükmü, kanın hükmü gibidir. Keza yaradan ve kabarcıktan akan su, kokusu olsun
veya olmasın en zahir kavle göre hükmü, kanın hükmü gibidir. Ben diyorum ki
mezhep alimle-rince kabul edilen rivayete göre, kokusu olmayan kabarcık suyu temizdir.
Allah daha iyi bilir.
Bir kimse elbisesinde
necaset olduğunu bilmeden namaz kılarsa, İmamın son kavline göre sonra kaza
etmesi vacibtir. Şayet elbisesinde necaset olduğunu bilir, fakat unutup
yıkamadan namaz kılarsa, mezhep alimlerince kabul edilen rivayete göre sonra
kaza etmesi vacibtir.
Mana ifade eden bir
veya iki harf kadar konuşmak namazı bozar. Keza en sahih kavle göre, telaffuz
edilen harften sonra sesi uzatmak da namazı bozar. En sahih kavle göre tenahnüh
(öksürerek boğazı temizlemek), gülmek, ağlamak, inlemek ve üfürmek gibi fiillerle
iki harf meydana gelirse namaz bozulur. Aksi halde bozulmaz. Dili sürçen,
namazda olduğunu unutan veya İslâm'a yeni girmiş olması sebebiyle namazda
konuşmanın haram olduğunu bilmeyen kimse az konuşursa mazur sayılır ve namazı
bozulmaz. En sahih kavle göre çok konuşursa namazı bozulur. Tenahnüh,
öksürerek boğazı temizlemek ve benzeri durumlar kişiye galebe çalar ve kıraati
yapmak için mazur duruma düşerse, namazı bozulmaz. En sahih kavle göre,
kıraati açıkta yapmak için öksürmek namazı bozar. En zahir kavle göre, namaz
kılan kişi zorla az konuşturulursa namazı bozulur.
Namaz kılmakta olan
kimse, başkasına bir şey anlatmak maksadıyla Kur'ân nazmı ile konuşursa,
meselâ yanındaki kitabı alması için ismi Yahya olan bir kişiye: "Ey Yahya
kitabı kuvvetle tut." mealindeki ayeti okur ve bununla kıraati kast
ederse namazı bozulmaz. Kıraati kast etmezse namazı bozulur. Namazda okunan
zikir ve dualarla namaz bozulmaz. Yalnız aksırana: "Yerhamükallah"
şeklinde hitap edenin namazı bozulur. Bir kasıt olmaksızın uzun bir rükünde
yapılan uzun bir sessizlik en sahih kavle göre namazı bozmaz.
Namaz kılmakta iken
kendisine bir şey isabet eden kişinin; meselâ imamının düştüğü hatayı düzeltmek,
içeriye girmek isteyene izin vermek veya tehlikeye girecek âmâyı ikaz etmek
için "Sübhânallah" demesi sünnettir. Kadının ise tasfık yapması, yani
sağ elinin içi ile sol elinin üstüne vurarak ikazda bulunması sünnettir.
Bir kimse namazla
ilgisi olmayan veya namaz cinsinden olan (fazla rükün gibi) bir davranış
yaparsa namazı bozulur. Unutarak işlenen davranış namazı bozmaz. Az olan
değil, çok olan davranış namazı bozar. Bir davranışın az veya çok olması örf
ile bilinir. İki adım atmak veya iki darbe vurmak az, arka arkaya atılan üç
adım ise fazla davranış sayılır.
Fahiş görünen esneme
namazı bozar. En sahih kavle göre, arka arkaya yapılan hafif hareketler namazı
bozmaz.Tesbihat için
parmakları hareket
ettirmek gibi. Sehven işlenen çok fiilin hükmü, en sahih kavle göre kasten
işlenen fiilin hükmü gibidir. Namazda az bir şey yemek namazı bozar. Ben
diyorum ki; kişi namazda olduğunu unutarak veya namazda yemenin haram olduğunu
bilmeden bir-şey yerse namazı bozulmaz. Allah daha iyi bilir. Namaz kılan kimse
ağzındaki şekeri eritip yutarsa en sahih kavle göre namazı bozulur.
Kişinin bir duvara,
sütuna, dikili asaya karşı durarak namaz kılması veya seccade üzerinde namaz
kılması önüne enlemesine bir çizgi çizmesi ve önünden geçenleri men etmesi
sünnettir. En sahih kavle göre, sütre konması halinde kişi ile sütresi
arasından geçmek haramdır.
Ben diyorum ki; namaz
kılanın ihtiyaç olmaksızın sağa veya sola iltifat etmesi, gözlerini göğe
dikmesi, saç veya elbisesini toplaması, elini ağzının üstüne koyması, tek ayak
üstünde durması, küçük veya büyük abdesti sıkışık iken veya iştahı çeken bir
yemek hazır iken namaza durması, önüne veya sağma tükürmesi, ellerini
kalçalarına koyması ve rükûda başını çok eğmesi mekruhtur. Hamamda, yolda,
çöplükte, kilisede, deve ağılında, temiz olan mezarlıkta namaz kılmak da
mekruhtur. Allah daha iyi bilir.
Namazda yapılması
emredilen bir fiili terk eden veya yasaklanan bir fiili işleyen kimsenin sehiv
secdesi yapması sünnettir. Birincisi yani emredilen fiil namazın bir rüknü ise
onu iade etmek vacib-tir. Bu rüknü iade ederken bir ziyadelik meydana gelirse,
tertibe uymak bahsinde geçtiği gibi, bu ziyadelik için sehiv secdesi yapılmalıdır.
Namazın eb'adı sayılan
kunut, kunut için kıyam, ilk teşehhüdü okumak ve ilk teşehhüt için oturmak
gibi bir fiil, keza en zahir kavle göre, Peygambere salât ve selâm sehven terk
edilirse, sehiv secdesi yapmak sünnettir. Zayıf kavle göre salât ve selâmı
kasten terk edenin sehiv secdesi yapması gerekmez. Ben diyorum ki, keza sünnet
olarak kabul etmemiz halinde Peygamberin aline salât getirmeyi terk edenin de
sehiv secdesi yapması sünnettir. Allah daha iyi bilir. Namazın sair
sünnetlerini ikmal etmek için sehiv secdesi yapılmaz.
İkincisi yani
yasaklanan fiil, kasten işlendiğinde namazı bozmayan fiil ise, sehven
işlendiğinde sehiv secdesi gerektirmez. Sağa sola bakmak veya iki adım atmk
gibi. Kasten yapıldığında namazı bozan ancak sehven işlendiğinde namazı
bozmayan fiil, en sahih kavle göre sehiv seecdesi gerektirir. Namazda sehven
çok konuşmak gibi.
Kısa olan bir rüknü
kasten uzatmak namazı bozar. En sahih kavle göre kasten yapılan kısa bir rükün
sehiv secdesi gerektirir. Mesela i'tidal yapmak kısa bir rükündür. Keza iki
secde arasında yapılan oturuş da en sahih kavle göre kısa bir rükündür.
En sahih kavle göre
fatiha gibi kavli bir rüknü veya teşehhüdü kasıtlı olarak rükûda okumak namazı
bozmaz. Kavli bir fiil sehven rükûda yapılırsa, en sahih kavle göre sehiv
secdesi gerektirir. Bu mesele, kasten yapıldığında namazı bozmayan bir fiil,
unutularak yapıldığında sehiv secdesi gerektirmez, sözümüzden istisna
edilmiştir.
Bir kimse birinci
teşehhüdü unutur ve doğrulduktan sonra hatırlarsa, bir daha ona dönmez. Şayet
geri dönmenin haram olduğunu bilerek dönerse namazı geçersiz olur. Unutarak
geri dönerse, namazı geçersiz olmayıp yanılmadan dolayı sehiv secdesi yapar.
Keza en sahih kavle göre geri dönmenin haram olduğunu bilimiyorsa namazı
geçersiz olmaz. İmam sehven kalkıp geri dönerse, en sahih kavle göre, cemaatin
de ona uyarak dönmesi lazımdır. Ben diyorum ki; en sahih kavle göre cemaatin
dönmesi vacibtir. Allah daha iyi bilir.
Bir kimse henüz
doğrulmadan teşehhüdü okumadığını hatırlarsa, okumak için geri döner ve kıyama
yakın doğrulmuş ise sehiv secdesi yapar. Şayet birinci teşehhüdü terk etme
niyetiyle kasıtlı kalkar ve kasıtlı teşehhüde döner de kıyama yakm gelmişse
namazı bozulur.
Bir kimse kunutu
okumayı unutur ve secdedeyken hatırlarsa geri dönmez. Henüz secdeye varmadan
hatırlarsa kıyama döner ve kunutu okur. Ancak eğilmesi rükû sınırına varmışsa
sehiv secdesi yapması lazım gelir.
Bir kimse namazın
belli bir eb'adını terk ettiğinden şüphe ederse, onun için secde eder.
Yasaklanmış bir fiili işlediğinden şüphe ederse secde etmez.
Bir kimse namazda
yanılır da sehiv secdesi yapıp yapmadığına şüphe ederse, sehiv secdesi
yapmalıdır. Üç rekât mı yoksa dört rekât mı kıldığından şüphe ederse, bir rekât
daha kılıp sehiv secdesi yapar. Bu şüphesi selâmdan önce zail olsa da en sahih
kavle göre, sehiv secdesi yapması lazımdır. Keza fazla rekât kıldığında
tereddüt eden veya fazla rekât kıldığı muhtemel olanın hükmü de aynıdır.
Her halükarda vacib
olan bir fiili terk ettiğinde şüpheye düşen ve şüphesi ortadan kalkan kimse
secde etmez. Bunun misali şudur: Bir kimse üçüncü rekâtı mı yoksa dördüncü
rekâtı mı kıldığından şüphe eder de dördüncü rekâta kalkmadan üçüncü rekâtı
kıldığını hatırlarsa secde etmez. Yalnız kıldığı rekâtın dördüncü rekât mı
yoksa beşinci rekât mı olduğundan şüphe ederse sehiv secdesi yapması lazımdır.
Meşhur kavle göre, bir
kimse selâm verdikten sonra her hangi bir farzı terk ettiğinden şüphe ederse bu
şüphenin namaza bir tesiri olmaz.
imama tabi olarak
namaz kılan bir kimse yanılırsa, bu sehvi imam yüklenir. Hatta imamın selâm
verdiğini zannederek selâm verir de sonra imamın selâm vermediği anlaşılırsa,
imamla beraber tekrar selâm verir ve secde etmez.
Cemaat teşehhüt
esnasında niyet ve tahrim tekbirinden başka bir rüknü terk ettiğini hatırlarsa,
imam selâm verdikten sonra kalkar, bir rekât daha kılar ve secde etmez. İmamın
selâmından sonra yanılırsa, imam bu sehvi yüklenmez.
Mesbûk kişi imamla
beraber selâm verir ve sonra mesbûk olduğunu hatırlarsa kalkar, namazını bina
eder ve sonunda sehiv secdesi yapar.
İmamın yanılması
cemaati de etkiler. İmam secde ederse cemaat da secde eder. Eğer imam secde
etmezse, İmamın kesin görüşüne göre cemaat, imamın selâmından sonra secde eder.
Mesbûk imama uyduktan
sonra imam yanılırsa, keza en sahih kavle göre imama uymadan önce de imam
yanılırsa, en sahih kavle namaz
göre imamla birlikte
sehiv secdesi yapar. Sonra namazın sonunda tekrar sehiv secdesi yapar. İmam
sehiv secdesi yapmazsa İmamın kesin beyanına göre, namazın sonunda mesbukun
sehiv secdesi yapar.
Yapılan bir kaç sehiv
için bir sehiv secdesi yapılır.
Sehiv secdesi namaz
secdesi gibi iki secdedir, imam'm son kavline göre sehiv secdesi teşehhütten
sonra, selâmdan önce yapılır. Şayet bilerek selâm verirse, en sahih kavle göre
secdeyi kaçırmış sayılır. Şayet yanılarak selâm verir de araya uzun bir fasıla
girerse, imam'm son kavline göre yine secdeyi kaçırmış olur. Fasıla uzun değilse
İmamın kesin görüşüne göre secdeyi kaçırmış sayılmaz. Secde ederse en sahih
kavle göre namaza dönmüş olur.
Cuma namazında imam
yanılır da cemaatle birlikte sehiv secdesi yaptıktan sonra cuma vaktinin
çıktığı anlaşılırsa, namazı öğlen namazı olarak tamamlarlar ve sonunda sehiv
için secde ederler.
Bir kimse sehiv
ettiğini zannederek secde eder ve sehiv etmediği anlaşılırsa, en sahih kavle
göre tekrar sehiv secdesi yapar.
Tilâvet (okuma)
secdesini yapmak sünnettir, imam'm son kavline göre secde ayetleri on dört tanedir.
Bu ayetlerin bulunduğu sureler şunlardır: A'raf, Ra'd, Nahl, İsra, Meryem,
Hac, Furkan, Nemi, Secde, Fussilet, Necm, İnşikak, ve Alak. Hac suresinde iki
secde ayeti vardır. Sad suresinde geçen ayet secde ayeti olmayıp şükür
ayetidir.
Namaz dışında şükür
secdesine varmak müstehabtır. Namazda şükür secdesine varmak ise en sahih kavle
göre haramdır. Secde ayetini okuyanın ve işitenin secde etmesi sünnettir.
Ancak okuyan secde ederse işiten kimse için müekked sünnet olur. Ben diyorum
ki, secde ayetini işiten kimsenin de secde etmesi sünnettir. Allah daha iyi
bilir.
İmam namazda iken
secde ayetini okursa, kendi kıraati için secde eder. Tek başına namaz kılan
kimse de kendi kıraati için secde eder. İmam tilâvet secdesi yaparsa, cemaat
da secdeyi onunla birlikte yapar. Şayet imam secde eder de cemaat etmezse veya
imam
secde etmez de cemaat
secde ederse, her iki durumda da cemaatin namazı bozulur.
Namazda olmayan kimse
tilâvet secdesi yaparsa, önce secde için niyet eder ve ellerini kaldırarak
iftitah tekbiri alır. Sonra ellerini kaldırmadan secdeye varmak için tekbir
alır ve namaz secdesi gibi bir secde yapar. Tekbir alarak secdeden kalkar,
oturur ve selâm verir. En sahih kavle göre tilâvet secdesinde iftitah tekbiri
almak şarttır. Keza en zahir kavle göre ise selâm vermek de şarttır. Namaz için
geçerli olan şartlar, tilâvet secdesi için de geçerlidir.
Namazda olan kişi
tilâvet secdesi yaparsa, secdeye varırken ve secdeden kalkarken ellerini
kaldırmadan tekbir alır. Ben diyorum ki; namazda olan kimse tilâvet secdesi
yaparsa, istirahat oturuşu yapmaz. Allah daha iyi bilir.
Tilâvet secdesi yapan
kişi namazın içinde olsun dışında olsun şu duayı okumalıdır:
Bir secde ayeti iki
ayrı mecliste okunursa, her biri için ayrı ayrı secde yapılır. Keza en sahih
kavle göre bir ayet aynı mecliste tekrar edilirse, her biri için ayrı ayrı
secde yapılır. Namazın bir rekâtı bir meclis, iki rekâtı iki meclis
hükmündedir.
Bir kimse secde
ayetini okur da secde etmezse ve araya uzun bir fasıla girerse artık secde
yapamaz.
Şükür secdesi namazda
iken yapılmaz. Bir nimete kavuşmak, bir beladan kurtulmak, bir belaya
yakalanmış olanı görmek veya açıkça günah işleyen birini görmek durumunda şükür
secdesi yapmak sünnettir. Günah işleyenin durumu sebebiyle şükür secdesini
açıkça yapmak, bir belaya müptela olmuş olanın durumu sebebiyle de secdeyi
gizlice yapmak sünnettir.
Şükür secdesi keyfiyet
ve şartları itibariyle tilâvet secdesi gibi yapılır. En sahih kavle göre,
misafir olan kimsenin binek üzerinde tilâvet ve şükür secdesi yapması caizdir.
Yolcu olanın binek üzerinde tilâvet secdesi yapması ihtilafsız caizdir.
Nafile namazlar iki
kısımdır:
1- Cemaatle
kılınması sünnet olmayan nafile namazlar: Bunlar farz namazlara tabi olarak kılman
revâtib sünnetlerdir. Revâtib sünnetler sabah namazından önce, öğle namazından
önce ve sonra ve akşam ve yatsı namazlarından sonra kılman ikişer rekât sünnetlerdir.
Zayıf kavle göre yatsı
namazına bağlı kılman sünnetler revâtib değildir. Başka bir zayıf kavle göre
öğlen namazından önce ve Öğlenr den sonra kılman dört rekât sünnet; bir başka
zayıf kavle göre, ikindi namazından önce kılman dört rekât sünnet revatiptir.
Sünnetlerin tümü revatiptir. Ancak müekked sünnetler konusunda ihtilâf vardır.
Zayıf kavle göre akşam namazından Önce kılman hafif iki rekât sünnet
revâtibtir. Ben diyorum ki; en sahih kavle göre, akşam namazından önce kılman
iki rekât namaz sünnettir. Zira Buhari'nin Sahihi'ne aldığı hadiste akşam
namazından önce iki rekât sünnet emredilmiştir. Cuma namazından sonra dört
rekât kılmak, öğle namazından önce kılman sünnetleri cuma namazından önce
kılmak sünnettir. Allah daha iyi bilir.
Vitir namazı da
cemaatle kılınmayan revâtib sünnetlerdendir. En azı bir en çoğu on bir
rekâttır. Zayıf kavle göre, vitir namazı on üç rekâttır. Bir rekâttan fazla
kılmak isteyenin her iki rekâtta bir selâm verip, rekâtlar arasına fasıla
koyması daha faziletlidir. Vitrin tümünü birleştirerek bir teşehhütle kılmak
veya son iki rekâtta iki teşehhüt okuyarak vitrin tümünü birleştirip kılmak da
caizdir.
Vitir sünnetinin vakti
yatsı namazı kılındıktan sonra başlar, fecr-i sadığın doğuşuna kadar devam
eder. Zayıf kavle göre vitri kılmanın şartı, yatsı namazından sonra bir rekât
dahi olsa nafile bir namaz kıldıktan sonra kılmaktır.
Vitri teheccüt
namazından sonra kılmak sünnettir. Bir kimse, önce bir rekat vitri kılar da
sonra teheccüdü kılarsa, bir daha vitri iade etmez. Zayıf kavle göre, bir rekat
daha kılarak vitri şef (iki rekat) yapar, sonra vitrin geri kalanını iade
eder.
Ramazan ayının ikinci
yarısından itibaren vitrin son rekaati-de, sabah namazında okunduğu gibi kunut
duasını okumak sünnettir. Zayıf kavle göre, sene boyunca vitirde kunutu okumak
sünnettir. Vitirde kunut duasını okumadan önce şu duayı okumak sünnettir:
Ben diyorum ki en
sahih kavle göre, bu dua kunuttan sonra okunur. Teravihten sonra vitiri
cemaatle kılmak sünnettir. Allah daha iyi bilir.
Cemaatle kılınmayan
sünnetlerden bir tanesi de duha (kuşluk) namazıdır. En azı iki rekât, en çoğu
on iki rekâttır. Vakti, güneş bir mızrak boyu yükseldikten sonra başlar, zeval
vaktine kadar devam eder.
Tahiyyatü'l-mescid de
cemaatla kılınmayan sünnetlerden olup iki rekaattır. Mescide giren kişi henüz
oturmadan bir farzı veya başka bir nafileyi kılarsa, bu sünneti eda etmiş
sayılır. En sahih kavle göre bir rekâtlık namazla bu sünnet ifa edilmiş olmaz.
Ben diyorum ki; cenaze namazı, tilâvet ve şükür secdeleriyle de bu sünnet ifa
edilmiş olmaz. En sahih kavle göre, -kısa aralıklarla da olsa- camiye giriş
ve çıkışlar tekerrür ettikçe bu sünnet de tekerrür eder. Allah daha iyi bilir.
Farzlardan önceki
revâtib sünnetlerin vakti, farzın vakti girdikten sonra başlar. Farzlardan
sonra kılman sünnetlerin vakti ise farz kılındıktan sonra başlar ve farzın
vakti çıkınca bu sünnetlerin de vakti çıkmış olur. Vakti belli olup da vaktinde
kılınmayan kuşluk ve bayram namazı gibi nafile sünnetlerin kaza edilmesi, en
zahir kavle göre sünnettir.
2- Cemaatle
kılınması sünnet olan nafile namazlar: Bunlar bayram, ay ve güneş tutulması ve
yağmur duası namazı gibi namazlardır. Bu nafileler, cemaatle kılınması sünnet
olmayan nafilelerden faziletlidir. En sahih kavle göre revâtib sünnetler,
teravihlerden faziletlidir.
Teravihi cemaatle
kılmak sünnettir. Bir vakte veya bir sebebe bağlı olmayan nafileleri cemaatle
kılmak sünnet değildir. Rekât sayısı birden fazla olan nafileler kılınırken
namazın sonunda veya iki rekâtte bir veya her rekâtte teşehhüd okunur. Ben
diyorum ki; en sahih kavle göre her rekâtta teşehhüd okunmaz. Allah daha iyi
bilir.
Bir kimse birkaç
rekâta niyet ederek nafile namaza başlar da sonra rekât sayısını azaltmak veya
çoğaltmak ister ve niyetini değiştirmeden rekât sayısını çoğaltır veya
azaltırsa namazı batıl olur.
Bir kimse iki rekâtlı nafile
bir namaza niyet eder de yanılarak üçüncü rekâta kalkarsa, en sahih kavle göre
oturur, teşehhüdü okur ve sonra dilerse bir rekât daha kılmak niyetiyle kalkar,
o rekâtı da kılar ve sonunda sehiv secdesi yapar. Dilerse oturup teşehhüdü okur
ve sehiv secdesi yaptıktan sonra selâm verir.
Ben diyorum ki; gece
kılman nâfîle namazlar daha faziletlidir. Sonra gün ortasında kılman nafile
namazlar ve daha sonra günün sonunda kılman nafile namazlar gelir. Nâfîle
namazlarda her iki rekâtta bir selâm vermek sünnettir.
Teheccüd namazı kılmak
da sünnettir. Her geceyi devamlı namaz kılmakla geçirmek mekruhtur. Her iki
bayram gecesi gibi bazı geceleri ihya etmek ise sünnettir. Yalnız cuma
gecelerini teheccüde tahsis etmek ve teheccüd namazını alışkanlık haline getiren
kimsenin onu terk etmesi mekrutur. Allah daha iyi bilir.
Cuma namazı dışında
beş vakit namazı cemaatle kılmak müekked sünnettir. Zayıf kavle göre erkekler
için farz-ı kifayedir. Buna göre, islam şiarının ortaya çıkması için bir köyde
cemaatle namaz kılmak vacibtir. Şayet bir belde halkının tümü cemaatı
terke-derlerse, imam onlara karşı mücadele verir. Cemaatle namaz kılmak
sünnettir kavline göre, cemaati terk edenlere karşı mücadele verilmez.
En sahih kavle göre
cemaatle namaz kılmak erkekler için müekked sünnet olup kadınlar için müekked
sünnet değildir. Ben diyorum ki; esah olan ve İmamın kesin görüşüne göre,
cemaatle namaz kılmak farz-ı kifayedir. Zayıf kavle göre ise farz-ı ayndır.
Allah daha iyi bilir.
Kadınların değil de
erkeklerin namazı camide kılmaları faziletlidir. Cemaatı çok olan camide namaz
kılmak daha faziletlidir. Ancak cemaatı çok olan caminin imamı bidatçı ise veya
o camiye gitmekle yakın olan cami cemaatsiz kalırsa, cemaatı çok olan camiye
gitmek faziletli olmaz.
İhram tekbirini imamla
birlikte almak daha faziletlidir. İmamın tekbirinin akabinde tahrim tekbiri ile
uğraşmakla da bu fazilet hasıl olur. Zayıf kavle göre kıyamın bir kısmına
yetişmekle bu fazilet hasıl olur. Başka bir zayıf kavle göre, bu fazilet rükûun
evveline yetişmekle hasıl olur. En sahih kavle göre, imam selâm vermeden
cemaate yetişen kimse cemaatin faziletine yetişmiş sayılır.
İmamın eb'ad ve heyet
denilen sünnetlere riayet ederek namazı hafif kıldırması, rıza gösteren
cemaate ise uzun kıldırması sünnettir.
Sonradan gelenlerin
cemaate katılmaları için imamın namazı uzatması mekruhtur. Ancak rükûda veya
son teşehhüdte iken gelenleri hissederse, en zahir kavle göre aşırı derecede
beklemeden ve gelenler arasında bir ayırım yapmadan beklemesi mekruh olmaz.
Ben diyorum ki; mezhep alimlerince kabul edilen rivayete göre, imamın beklemesi
müstehabdır. Allah daha iyi bilir. Sonradan gelenlerin cemaate yetişmeleri
için imamın rükû ve son teşehhütte beklemesi müstehabtır.
Namazını tek başına
kılmış olan kişinin, keza en sahih kavle göre cemaatle kılmış olsa bile, aynı
namazı başka imamla ikinci defa kılması sünnettir, imam'm son kavline göre,
ilk kıldığı namaz farz namaz yerine geçer. En sahih kavle göre, ikinci namazı
kılarken farz namazı eda etmeye niyet etmelidir.
Cemaatı terk etme
hususunda her hangi bir ruhsat bulunmamaktadır. Ancak cemaatle namaz kılmak
sünnettir dediğimiz takdirde; yağmurun şiddetli olması veya geceleyin rüzgarın
şiddetli esmesi gibi genel bir mazeret sebebiyle cemaat terk edilebilir. Keza
en sahih kavle göre, yolda şiddetli çamurun bulunması da cemaati terk etmeyi
mubah kılan genel bir mazerettir. Cemaate gitmeyi düşüren özel mazeretler ise
şunlardır:
1- Ağır
hastalık.
2- Şiddetli
soğuk veya sıcaklık.
3- Kişinin
aşırı derecede aç veya susuz olması.
4- Büyük
veya küçük abdesti bozma ihtiyacı.
5- Cana veya
mala zarar verecek bir zalimin zulmünden korkmak.
6- Fakir bir kimsenin alacaklısının kendisini
yakalamasından
korkması.
7- Birkaç
gün görünmediği takdirde kendisine verilecek ta'zir cezası gibi bir cezanın
affedileceği ümidi.
8- Uygun bir
elbise bulamamak.
9- Mubah
olan bir yolculuğa hazırlanan
kişinin arkadaşlarından geri
kalma korkusu.
10- Kokusu
fena olan bir şeyi yemiş olmak.
11 Akrabası
ölüm halinde bulunan kimse, bakıcısı olmayan hastanın bakıcısı ve hastanın
kendisiyle teselli bulduğu kimse cemaatı terk edebilir.
Namazının batıl
olduğunu bildiği veya batıl olduğuna inandığı kimseye kişinin iktida etmesi sahih
değildir. Örneğin, kıble konusunda veya iki su kabından hangisinin temiz
olduğu konusunda farklı görüşlere sahip olan iki müçtehitten birinin diğerine
uyması caiz değildir.
Temiz olan birkaç su
kabından abdest alanlardan imam olanın, abdest aldığı suyun necis olduğu ortaya
çıkmadıkça birbirlerine uymaları sahihtir. Temiz su ile abdest aldığını
zannettiği kimseye, kişinin iktida etmesi kesin olarak caizdir.
Beş su kabından biri
necis olur da necis olanı tespit edemeyen beş kişiden her biri, kendi kabındaki
suyun temiz olduğunu zanneder ve onunla abdest alır ve her biri bir vakitte
imamlık yaparsa en sahih kavle göre, yatsı namazını iade ederler. İmamları ise
akşam namazını iade eder. Şafiî mezhebine mensup olan kimsenin penisine
dokunmuş veya kan aldırmış Hanefi mezhebine mensup imama uyması, en sahih
kavle göre penisine dokunmuş olana değil, kan aldırmış kişiye uyması sahihtir.
Burada cemaatin niyetine itibar edilmektedir.
Cemaat olana ve
namazını iade etmesi lazım gelene uymak sahih değildir. Teyemmümle namaz kılan
mukime uymak gibi.
İmamın son kavline
göre, kârı olanın ümmi olana uyması caiz değildir. Ümmi, fatihanın bir harfini
veya bir şeddesini ihlal eden kimsedir. Eret olan da ümmî gibidir. Eret, yeri
olmadığı halde bir harfi idğam ederek okuyandır. "Müstakim"
kelimesindeki "sin" harfini "ta" harfine idğam ederek
"müttakim" şeklinde okuyan gibi. El-seğ olan da ümmî gibidir. Elseğ,
bir harfi telâffuz ederken dili başka bir harfe kayandır. Elseğin kendi
benzerine imamlık etmesi sahihtir. Konuşmasında "ta" harfini
tekrarlayan "temtam"a, "fa" harfini tekrarlayan
"fe'fa"'a iktida etmek ve manayı değiştirmeyecek derecede hatalı
okuyana iktida etmek mekruhtur.
İmkanı olduğu halde
öğrenmeyen kimsenin, manayı bozacak şekilde fatihayı hatalı okuması namazını
bozar. Meselâ "anâmte" lafzını "anâmti" veya
"anâmtü" şeklinde kesre veya zamme ile okuması gibi. Dili dönmeyen
veya Öğrenme imkanı veren bir zaman bulmayan kimsenin yaptığı hata fatihada
olsa bile, hükmü ümminin hükmü gibidir (Ancak kendi emsali olan kimselere
imamlık etmesi caizdir). Yapılan hata fatihada değilse, namazı sahih olduğu
gibi ona uymak da sahihtir.
Erkeğin, kadın veya
ersel kimseye; erselin, kadın veya ersel kişiye uyması caiz değildir. Abdestli
olanın namazını iade etmeyen te-yemmümlü kişiye veya mesh üzerine mesh etmiş
kişiye uyması caizdir.
Ayakta duranın,
oturarak veya yan üstü uzanarak namaz kılana, ergenlik çağında olan kimsenin,
mümeyyiz olan çocuğa veya köleye uyması caizdir. İmamın kesin görüşüne göre,
gözü gören ile görmeyenin imamlığı, hüküm açısından aynıdır. En sahih kavle
göre sağlam kişinin idrarını tutamayan kişiye uyması caizdir. Temiz olan
kadının, mütehayyire olmayan müstehaze (özürlü) kadına uyması caizdir.
İmamın, kadın veya
küfrü herkesçe bilinen bir kafir olduğu ortaya çıkarsa cemaatin namazını iade
etmesi vacibtir. Zayıf kavle göre, küfrü herkesçe bilinmiyorsa da cemaatin
namazını iade etmesi vacibtir. Yalnız imamın cünüp olduğu veya görünmediği
halde üzerinde bir necaset bulunduğu sonradan ortaya çıkarsa, cemaatin namazını
iade etmesi gerekmez. Ben diyorum ki; esah görüşe ve
İmamın kesin görüşüne
ve çoğunlukta olan alimlere göre, küfrü gizli olan imamın hükmü, küfrü
herkesçe bilinen imamın hükmü gibidir. Allah daha iyi bilir. En sahih kavle
göre ümmî olan imamın hükmü kadının hükmü gibidir. Bir kimse ersel olana uyar
da sonra erkek olduğu anlaşılırsa, en zahir kavle göre namazını kaza etmesi
lazımdır.
Adil olan (büyük
günahları işlemeyen ve küçük günahları işlemekte ısrar etmeyen) kişi, fasık
olana tercih edilir. En sahih kavle göre fıkhı en iyi bilen, kıraati en iyi ve
zühdü fazla olana tercih edilir. Fakih ve kıraati iyi olan, yaşlıya (İslam'a
önce giren) ve Kureyş'e nispet edilene tercih edilir, imam'm son kavline göre İslam'a
önce giren, Kureyş'e nispet edilene tercih edilir. Öne geçirilecek olanlar
be-:< lirtilen vasıflarda -sağlamlık
ve hicret gibi diğer durumlarda- eşit olurlarsa; elbisesi ve bedeni temiz olan
Öne geçirilir. Sonra sırasıyla sesi güzel olan, sanat ve benzeri durumları
güzel olan Öne geçirilir. Kişi, mülkiyet veya benzeri bir sebeple faydalanmaya
hak sahibi olduğu yerde imamlığa tercih edilir. İmamlığa ehil değilse, ehil
olanı Öne geçirebilir. Efendisinin mülkünde oturan köleye efendisi tercih
edilir. Kendi mülkünde oturan mukâteb köle ise efendisine tercih edilir. En
sahih kavle göre kiracı kiraya verene, emanetçi emanet verene tercih edilir.
Vali, kendi vilâyeti dahilinde fıkhı en iyi bilene ve mülk sahibine tercih
edilip öne geçirilir.
Aynı mekanda iseler
cemaat imamdan ileriye çıkamaz. Cemaat imamdan ileriye çıkarsa, İmamın son
kavline göre, cemaatın namazı batıl olur. İmam ile cemaatin aynı hizada
durması mekruh olmakla birlikte namaza bir zarar vermez. Cemaatin imamdan
biraz geride durması sünnettir. İmamdan öne geçme hususunda ayak topuğu ölçü
alınır.
Mescid-i Haramdaki
cemaat Kabe etrafında daire şeklinde saf tutar. En sahih kavle göre, imamla
aynı yönde olmayan cemaatin imamdan ileriye geçip Kabe'ye daha yakın olmasının
namaza bir zararı olmaz. Keza imam ve cemaat Kabe'nin içinde olur ve yönleri
ayrı ise, imamın yöneldiği Kabe duvarına cemaatin daha yakm olmasının da
namaza bir zararı yoktur.
İmama uyan tek bir
erkek, imamın sağ tarafında durur. Bir başkası gelip imama uyarsa, sol tarafta
durur ve ihram tekbirini alır. Sonra imam biraz ileriye doğru çıkar veya her
ikisi geriye çekilir. Her ikisinin geriye çekilmesi daha faziletlidir. İmama
uyarak namaz kılan iki erkek ise veya biri erkek biri çocuk ise, imamın arkasında
saffa dururlar. Keza imama uyan bir veya birkaç kadın ise imamın arkasında
saffa dururlar. İmamla birlikte erkekli kadınlı bir cemaat bulunursa; önce
erkekler, sonra çocuklar ve daha sonra da kadınlar saf tutarlar.
Kadın cemaatine imam
olacak kadın birinci saffın ortasında durur.
İmama uyan kişinin
saffın gerisinde tek başına durması mekruhtur. Safta açık yer varsa saffa
girer, safta açık yer yoksa ihram tekbirini aldıktan sonra saftan birini yanma
çeker. Çekilen kişi de ona yardımcı olur ve geriye doğru çekilir.
İmama uyan kimsenin,
imamın veya saffın bir kısmını görmesi imamın veya müezzinin sesini duyması
veya imamın bir hareketten diğer bir harekete geçişini bilmesi şarttır.
İmam ve cemaatin bir
camide olmaları halinde aralarındaki mesafe uzak da olsa aralarına bina da
girmiş olsa cemaatin imama uyması sahihtir. İmam ve cemaat açık bir arazide
ise, aralarındaki mesafenin yaklaşık olarak üç yüz zira'dan fazla olmaması
şarttır. Zayıf kavle göre, bu mesafenin uzaklığı net olarak üç yüz zira' olmalıdır.
Açık arazide bu mesafe, iki şahıs veya iki saf arka arkaya durduklarında sondan
birinci saf ile ikinci saf arasındaki mesafeye göre tespit edilir.
Namaz kılman açık
arazinin bir kimseye ait olması, vakıf veya bir kısmının vakıf bir kısmının şahıs
malı olması hükmü değiştirmez. İki saf arasında insanların fazlaca gelip
geçtiği bir cadde veya diğer kıyısına geçmek için yüzmeye ihtiyaç duyulan büyük
bir nehrin bulunması, en sahih kavle göre imama uymaya zarar vermez.
Birinin avluda
diğerinin ise içeride bulunması gibi imam ve cemaat ayrı iki yerde veya bir
yerde bulunurlarsa, bu konuda iki tarik vardır: Esah tarike göre, cemaatin
bulunduğu bina, imamın bulunduğu binanın sağında veya solunda ise, binaların
birindeki saffın diğer binadaki saf ile bitişik olması vacibtir. Ayakta olanın
sığamaya-cağı kadar olan boşluk, en sahih kavle göre saffın kesik olduğunu
göstermez.
Cemaatin bulunduğu
bina, imamın bulunduğu binanın arkasında ise, en sahih kavle göre imama uymak
caizdir. Yalnız her iki saf arasındaki mesafenin uzaklığı üç yüz zira'dan fazla
olmaması şarttır. İkinci tarike göre ise, cemaatin bulunduğu bina ile imamın
bulunduğu bina arasında duvar gibi bir engel yoksa veya duvar var da aradaki
kapı açıksa, açık alanlardaki gibi cemaat ile imam arasındaki mesafenin üç yüz
zira'dan (yüz elli metreden) fazla olmaması şarttır.
İmam ile cemaat
arasında bir engel yoksa veya açık kapı gibi bir engel olup bu engel gelip
geçenlere mani olur da saffı görmeye mani değilse, farklı iki vecihten birine
göre imama uymak caizdir. Arada duvar gibi bir engel varsa, her iki tarikin
ittifakı ile imama uymak geçersizdir. Ben diyorum ki; ikinci tarik (imamla
cemaat arasındaki engelin gelip geçenlere mani olması fakat saffı görmeye mani
olmaması) en sahih olandır. Allah daha iyi bilir.
İmamın bulunduğu
yerden başka bir binada bulunan cemaatin imama iktidası caiz olunca, onların
arkasında bulunan cemaatin de imama uyması caizdir. Bu ikinci cemaatle imam
arasında bir duvar olsa dahi iktidaları caizdir. İmama uyan cemaat üst katta,
imam ise caminin dışında alt katta olursa veya durum bunun aksi ise, imam ile
cemaatin bedenlerinin bir kısmının birbirine paralel olması şarttır.
Cemaat cadde gibi
sahipsiz bir yerde, imam ise camide bulunsa ve aralarında her hangi bir engel yoksa,
cemaat ile imam sırasındaki üç yüz zira'lık mesafe caminin son duvarından
itibaren hesaba alınır. Zayıf kavle göre son saftan itibaren hesaplanır.
Aralarında duvar veya kilitlenmiş bir kapı olursa imama uymak caiz değildir.
Keza en sahih kavle göre, arada kapalı bir kapı veya pencere olursa, iktida
yine caiz değildir. Ben diyorum ki; cemaatin üst katta imamın alt katta olması
veya durumun bunun aksi olması mekruhtur. Ancak bir zorunluluk olması
durumunda da yapılması müstehabtır.
Müezzin ikameti okuyup
bitirinceye kadar cemaat ayağa kalkmamalı ve müezzin ikamete başlayınca ayakta
olan da nafileye baş-lamamalıdır. Nafile kılmakta olan kişinin cemaatı kaçırma
endişesi yoksa namazını tamamlamalıdır. Allah daha iyi bilir.
İmama uyan kişi
tekbirle birlikte imama uymaya veya cemaatle namaz kılmaya niyet etmelidir.
Cuma namazında iktidanm hükmü, en sahih kavle göre diğer namazlarda imama
uymanın hükmü gibidir. İktidaya niyet etmeden hareketlerde imama uyan cemaatın
namazı en sahih kavle göre batıldır. Niyet ederken imamı ismen belirtmek vacib
değildir. Bir kimse imamı ismen belirterek hataya düşerse namazı bozulur.
İmamın imamete niyet etmesi ise şart değil, belki sünnettir. Şayet imam
kendisine tabi olanları ismen belirtir ve hataya düşerse, cuma namazı hariç
bir zararı yoktur.
Namazını eda edenin
kaza kılana, farzı kılanın nafile kılana, öğle namazını kılanın ikindiyi kılana
veya ikindiyi kılanın öğle namazını kılana uyması sahihtir. Keza öğle namazım
kılanın sabah ve akşam namazını kılana uyması da sahihtir. Bu durumda cemaat
mesbûk kimse hükmündedir.
Sabah namazında kunut
esnasında veya akşam namazının son oturuşunda imama uymanın bir zararı yoktur.
İmam kunutu okurken veya son oturuşu yaparken sözgelimi öğleyi kılmak üzere
tabi olan muktedi, imamdan ayrılma niyetini getirerek imamdan ayrılabilir.
Lakin imama uyup beklemesi ve imam selâm verdikten sonra kalkıp namazın geri
kalanını tamamlaması daha faziletlidir.
En zahir kavle göre
sabah namazını kılanın, öğle namazını kıldırana uyması caizdir. İmam üçüncü
rekâta kalktığı zaman muktedi isterse ayrılma niyetini getirir ve selâm verir,
isterse imamla birlikte selâm vermek için bekler. Ben diyorum ki; imamı
beklemesi daha faziletlidir. Allah daha iyi bilir.
Sabah namazını kılıp
öğleyi kıldıran imama tabi olan kişi, mümkün ise ikinci rekâtta kunutu okur,
mümkün değilse kunutu terk eder. İsterse niyet edip imamdan ayrılır ve kunut
duasını okur.
İmam ve cemaatin
namazı şekil ve düzen bakımından farklı
ise, meselâ biri farz
namazı diğeri güneş tutulması veya cenaze namazı gibi kılmış şekli ve düzeni
bakımından farklı bir namaz kılıyorsa en sahih kavle göre, birbirlerine
uymaları caiz değildir.
İmama uyan kimsenin,
namazın fiillerinde de imama uyması vacibtir. İmamın fiillerine uymak,
muktedinin namazla ilgili bir fiile imamın başlamasından sonra başlaması ve
imam bir fiilden ayrıldıktan sonra muktedinin o fiilden ayrılması ile olur.
Cemaat imamla birlikte bir fiile başlar ve onunla birlikte bitirirse, bunun zararı
olmaz. Cemaat iftitah tekbirini imamla birlikte alırsa bu caiz değildir. İmama
uyan fiili bir rükünde imamdan geride kalırsa, sözgelimi imam bir rükünden
ayrılır ve cemaat bir önceki rükünde ise, en sahih kavle göre muktedinin namazı
bozulmaz.
Cemaat fiili iki
rükünde imamdan geride kalırsa, meselâ imam fiili iki rüknü yapar da cemaat
henüz bir önceki rükünde ise ve cemaat bunu mazeretsiz yaparsa, namaz batıl
olur. Mesela; imam kıraati seri yapar ve cemaat daha fatihayı tamamlamadan
rükûa varırsa, zayıf kavle göre imama tabi olur ve geri kalan kısımdan muaf
olur. En sahih kavle göre ise cemaat kıraatim tamamlar ve imamın arkasından
namazına devam eder. Bu durumda imam, yapılması istenen üç fiili rükünden -ki
bunlar uzun rükünlerdir- fazla öne geçmiş olmamalıdır. Şayet imam uzun üç
fiili rükünden fazla öne geçmişse, zayıf kavle göre muktedi imamdan ayrılma
niyeti getirir ve ondan ayrılır. En sahih kavle göre imamın bulunduğu kısımda
imama tabi olur ve imam selâm verdikten sonra eksikliklerini tamamlar. İmama
uyan iftitah duası ile meşgul olurken fatihayı tamamlayamazsa mazur sayılır.
Bu hükümler muvafık
(imamla birlikte namaza başlayan) ile ilgili hükümlerdir. Mesbûk ile ilgili
hükümlere gelince: Mesbûk, fatihayı okurken imam rükûa varırsa, en sahih kavle
göre iftitah duası ve euzu ile meşgul olmadan fatihayı terk eder ve rükûa
varır. Böylece ilk rekâtı idrak etmiş olur. Aksi halde iftitah duası ve euzu-yu
okuyacak olursa, fatihadan da aynı miktarda okuması vacib olur.
Mesbûk iftitah
tekbirini aldıktan sonra her hangi bir sünneti yapmakla meşgul olmaz hemen
fatihayı okur. Yalnız sünnetleri yapmasına rağmen fatihayı yetiştireceğini
bilirse sünnetleri yapabilir.
İmama uyan kişi
rükûdayken fatihayı terk ettiğini anlar veya bunda şüpheye düşerse fatihayı
okumak için geri dönmez. İmam selâm verdikten sonra bir rekât daha kılar. İmam
rükûda olup cemaat henüz rükûa varmadan fatihayı okumadığını bilir veya
şüpheye düşerse fatihayı okur. Bu durumda özür sebebiyle imamdan geri kalmış
sayılır. Zayıf kavle göre imamla birlikte rükûa varır ve imam selâm verdikten
sonra bir rekât daha kılar.
İmama uyan kişi
iftitah tekbirini imamın tekbirinden önce alırsa namazı gerçekleşmiş olmaz.
Fatihayı veya teşehhüdü imamdan önce okursa bunun bir sakıncası olmaz ve
namazı geçersiz sayılmaz. Zayıf kavle göre, imamdan önce okuduğunu iade etmesi
vacib-tir. Rükû ve sücut gibi iki fiili rükünde kasıtlı olarak öne geçerse, namazı
batıl olur. Aksi halde (bir fiili rükünde Öne geçerse namazı) batıl olmaz.
Zayıf kavle göre, imamdan önce bir fiili rüknü yaparsa namazı batıl olur.
İmam namazdan
ayrılınca iktida kesilmiş olur. İmam namazdan ayrılmazsa me'mumun iktidayı kesmesi
caizdir. Zayıf kavle göre, cemaatten ayrılmaya ruhsat veren bir özür olmadıkça
me'mumun imamdan ayrılması caiz değildir. Cemaatten ayrılmayı mubah kılan
özür, imamın namazı uzatması veya teşehhüt gibi yapılması istenen bir sünneti
terk etmesidir.
Bir kimse yalnız
başına ihram tekbirini alır da sonra daha namazda iken, bir başka rekatta olsa
bile, imama uymaya niyet ederse, en zahir kavle göre bu iktida caizdir. Bu
takdirde kıyamda veya oturmuş olsun, iktida ettikten sonra imama tabi olur.
Şayet imam namazını önce bitirirse, cemaat mesbûk hükmünde olur. Cemaat
namazını önce tamamlarsa; dilerse ayrılma niyetini getirir ve ayrılır, dilerse
imamı bekler ve onunla birlikte selâm verir.
Mesbûkun yetiştiği
namazın ilk bölümü kendisi için namazın başlangıcı sayılır. Buna göre, sabah
namazının ikinci rekâtında ku-nutu imamla birlikte okusa bile, yalnız başına
kılacağı ikinci rekâtta (kunutu mahallinde) tekrar okur. Akşam namazının son
rekâtında imama kavuşan kimse yalnız başına kılacağı ikinci rekâtta
teşehhüdü tekrar
okur. İmam rükûda iken ona iktida etmişse, bir rekâta kavuşmuş sayılır. Ben
diyorum ki; imam rükûda iken ona yetişenin bir rekâtının geçerli sayüabilmesi
için imam rükûun en az haddinden kalkmadan ona yetiştiğine kalben inanmış
olması şarttır. Allah daha iyi bilir.
Mesbûk kafi gelecek
kadar rükûda imamla birlikte kalmadığından şüphe ederse, en zahir kavle göre
bu rekâtı geçerli sayılmaz. Rükûda imama yetişen mesbûk, önce iftitah için
sonra rükû için tekbir alır. Şayet her ikisine birden niyet ederek bir tekbir
alırsa, en sahih kavle göre namazı gerçekleşmiş olmaz. Zayıf kavle göre bu
namaz nafile olarak gerçekleşir. Eğer tekbiri alırken hiçbir şeye niyet etmemiş
ise, en sahih kavle göre namazı gerçekleşmiş olmaz. İtidalde veya itidalden sonra
imama kavuşacak olursa, tekbir alır ve imama uyarak intikalde bulunur. En sahih
kavle göre teşehhüt ve tesbihatta imama uyar.
Mesbûk secdede imama
kavuşacak olursa, secdeye intikal için tekbir almaz. Sadece iftitah tekbiri
alır. İmam selâm verince tekbir alarak ayağa kalkar. Bu tekbiri alması için
oturuşun mesbûk için oturuş mahalli olması lazımdır. Üç veya dört rekâtlı
namazların ikinci rekâtlarında oturmak gibi. Mesbûkun oturuşu, birinci rekâttan
sonraki oturuş gibi oturma mahalli değilse, en sahih kavle göre ayağa kalkarken
tekbir almaz.
Mubah ve uzun
yolculukta dört rekâtlı namazları kısaltarak eda etmek caizdir. Evde geçirilen
namazlar yolculukta kısaltılarak kaza edilemez. Bir kimse yolculukta geçirdiği
namazları en zahir kavle göre yolculukta kısaltarak kaza edebilir, ancak mukim
halde kısaltarak kaza edemez.
Bir beldeden yolculuğa
çıkan kimsenin yolculuğu, beldenin suru aşıldıktan sonra başlar. Sur kendi
yolunun yönünde ise ve surun arkasında binalar varsa, en sahih kavle göre bu
binaları da geçmesi
şarttır. Ben diyorum
ki; seferin başlangıcı için surun arkasındaki binaları geçmek şart değildir.
Allah daha iyi bilir.
Beldenin suru
bulunmazsa, yolculuk gidilen yöndeki binalar aşıldıktan sonra başlar.
Harabeleri ve bostanları geçmek şart değildir. Seferin başlangıç noktası
konusunda köy de belde hükmündedir. Çadırda oturan için yolculuk; konaklama,
küllük ve çocukların oyun yeri gibi çadırların müştemilâtını aştıktan sonra
başlar. Yolcunun yolculuğun başlangıç noktasına dönmesiyle yolculuğu sona erer.
Yolcu gideceği yerde
dört gün kalmaya niyet ederse, oraya ulaştığı zaman yolcu olmaktan çıkar. En
sahih kavle göre, sefere gidiş ve seferden dönüş günü bu dört günden sayılmaz.
Yolcu, misafir olduğu
beldeden ayrılacağına niyet eder de işinin tamamlanması günden güne kalırsa,
giriş ve çıkış günleri dışında on sekiz gün namazını kısaltarak kılabilir.
Zayıf kavle göre bu süre, çıkış ve giriş günleri dışında dört gündür. Bir kavle
göre ise işi tamamlanıncaya kadar namazını kısaltarak kılabilir. Zayıf kavle
göre bu ihtilaf, (yolcunun dört günden fazla namazını kısaltarak kılması
hakkındaki ihtilaf) öldürülmekten korkan kimse hakkındadır. Tüccar ve benzeri
kimseler hakkında değildir.
Yolcu, işinin uzun bir
sürede (dört güde) biteceğini bilirse, mezhep alimlerince kabul edilen rivayete
göre namazını kısaltamaz.
Sefer mesafesi kırk
sekiz Haşimi mili uzunluğunda olmalıdır. Ben diyorum ki, bu mesafe yüklü bir
devenin normal yürüyüşü ile iki merhale (90 km.) olmalıdır. Mesafe konusunda
deniz yolculuğu kara yolculuğu gibidir. Yolcu bu milleri bir saat gibi daha az
bir sürede alsa da, namazım kısaltarak kılması sahihtir. Allah daha iyi bilir.
Yolcu, mesafesi en az
iki merhale olan belli bir yere gitmeyi kast etmelidir. Şu halde, nereye
gideceğini bilmeyen ve yolculuğunun hangi tarafa olacağına bir türlü karar
veremeyen, yeri belli olmayan borçluyu veya efendisinden kaçmış köleyi aramaya
çıkan ve bulunduğu zaman geri dönen kişi namazım kısaltamaz. Bir kimse gitmek
istediği yöne doğru biri kısa diğeri uzun iki yol olur da kolay ve güvenilir
olan uzun yolu tercih ederse, namazını kısaltabilir. Aksi halde böyle bir sebep
olmadan uzun yolu tercih ederse, en zahir kavle göre namazını kısaltamaz.
Köle efendisi ile kadın
kocası ile asker de komutanı ile beraber sefere çıkar da bağlı bulundukları
kişilerin ne kadar yol alacaklarını bilmezlerse, namazlarını kısaltamazlar.
Tâbi oldukları kişiler sefere niyet etmedikleri halde kendileri niyet
ederlerse, sadece askerin niyeti geçerli olup namazını kısaltabilir.
Bir kimse uzun bir
yolculuğa çıkar da sözgelimi yolun yarısında geri dönmeye niyetlenirse, yolcu
olmaktan çıkar. Tekrar yoluna devam etmek isterse, kararını verdiği yerden
itibaren seferi sayılır.
Yolculuğunda asi olan
kişi seferin kolaylıklarından faydalanamaz. Meselâ, efendisinden kaçıp yola
çıkan köle ve kocasına küsüp yola çıkan kadın seferin kolaylıklarından
faydalanamaz.
Bir kimse mubah bir
yolculuğa çıkar da sonra bir günah (zina veya yol kesmek gibi) işlemeye yönelirse,
en sahih kavle göre seferin kolaylıklarından faydalanamaz. Fakat günah işlemek
üzere yola çıkar ve sonra bu niyetinden vazgeçip tövbe ederse, tövbe ettiği yerden
itibaren seferi sayılır.
Seferi olan kimse namazını
tam olarak kılan kimseye iktida ederse -bir anlık olsa bile- namazını tam
olarak kılması lazımdır. Seferi olan imamın burnu kanar ve yerine mukim birini
geçirirse, misafir olanlar namazlarını tam olarak kılarlar. Keza seferi imam
geri döner ve imametliğe geçerse, seferi olan muktedilerin namazlarım tam
olarak kılmaları gerekir. Namazı tam olarak kılmaya niyetlenen misafirin veya
imamının namazı bozulur veya imamın abdestsiz olduğu anlaşılırsa, kendisi
namazı tam olarak kılar.
Yolcu seferi olduğunu
zannettiği imama uyar da sonra mukim olduğu anlaşılır veya imamın seferi olup
olamadığını bilmiyorsa, namazım tam olarak kılmalıdır. Şayet imamın seferi
olduğunu bilir de namazını kısaltarak kılmaya niyet edip etmediğinden şüphe
ederse, namazını kısaltarak kılar. Ancak imamın namazını kısaltarak kılmaya
niyet edip etmediğinden şüphe eder ve kendi kendine: "İmam namazını
kısaltarak kılarsa ben de kısaltarak kılarım aksi halde tam kılarım."
derse, en sahih kavle göre namazını kısaltarak kılar.
Namazı kısaltarak
kılan kişi, ihram tekbiri alırken namazı kısaltarak kılacağına niyet etmeli ve
namaz boyunca niyeti bozacak
şeylerden
sakınmalıdır. Şöyle ki; seferi olan kişi namazı kısaltarak kılmaya niyet ederek
tekbir alır da sonra kısaltmak veya tam olarak kılmak konusunda tereddüt ederse
veya namazı kısaltmaya niyet edip etmediği hususunda şüphe ederse veya imam
üçüncü rekâta kalktığı zaman, imam mukim midir yoksa yanıldı mı diye şüpheye
düşerse, bütün bu hallerde namazını tam olarak kılması lazımdır.
Namazı kısaltarak
kılan kimse, gerekmediği halde tam kılmak için bilerek ayağa kalkarsa namazı
batıl olur. Ancak sehven üçüncü rekâta kalkarsa geri döner, sehiv secdesi yapar
ve selâm verir. Şayet kıyamda iken namazı tam olarak kılmak isterse; geri
döner, oturur ve namazı tam olarak kılmak niyetiyle kalkarak namazına devam
eder.
Namazı kısaltarak
kılan yolcunun, namazını bitirinceye kadar seferi olması şarttır. Şayet namazda
iken mukim olmaya niyet eder veya gemisi ikamet ettiği yere ulaşırsa namazı tam
olarak kılar. Seferi kimsenin seferde namazı kısaltmanın caiz olduğunu bilmesi
şarttır.
Yolculuk mesafesi üç
konak uzunluğunda ise, meşhur kavle göre namazı kısaltarak kılmak, tam olarak
kılmaktan faziletlidir. Bir zararı yoksa, yolculuk esnasında ramazan orucunu tutmak
iftar etmekten faziletlidir.
Öğle veya ikindi
namazını birleştirerek birinci veya ikinci vakitte kılmak caizdir. ( İkindi
namazım öğle vaktinde öğle namazı ile birlikte kılmaya cem-i takdim; öğle
namazını ikindi vaktinde ikindi namazı ile birlikte kılmaya cem-i te'hir
denir.) Akşam ve yatsı namazını da, öğle ve ikindi namazı gibi uzun yolculukta
bir arada kılmak caizdir. Keza bir kavle göre, kısa mesafeli yolculukda da iki
namazı bir arada kılmak caizdir. Yolcu öğle vaktinde hareket halinde ise, öğle
namazını geciktirerek ikindi namazının vaktinde kılması; öğle vaktinde
istirahat halinde ise, ikindiyi öne alarak öğle vaktinde kılması daha
faziletlidir. Vakit namazlarını öne alarak kılmanın üç şartı vardır:
1- Önce birinci
vaktin namazını kılmaya başlamak. İki namazı
bir arada kılan kimse,
birinci namazın bozulduğunu anlarsa, ikinci namaz da bozulmuş sayılır.
,2-
Namazları bir arada kılmaya niyet etmek. Niyet, birinci namazı kılmaya
başlarken söylenmelidir. En zahir kavle göre, niyeti namaz arasında söylemek
caizdir.
3- İki
namazın arasına uzun bir fasıla girmemelidir. Bir mazeret sebebiyle de olsa
namazlar arasına uzun bir fasıla girerse, ikinci namaz kendi vaktinde kılınması
lazımdır. Kısa fasılanın ise zararı olmaz. Fasılanın kısa veya uzun olması örf
ile bilinir. En sahih kavle göre, teyemmümle namaz kılan kişi de namazlarını
bir arada kılabilir. Suyu aramak gibi namazın maslahatı için araya hafif bir
fasıla girerse zararı olmaz.
Bir kimse, namazını
cem' eder de sonra, birinci namazın bir rüknünü terk ettiğini anlarsa, her iki
namazı batıl olur ve ikisini bir arada iade etmesi lazımdır. İkinci namazın bir
rüknünü terk etmiş ve araya uzun bir fasıla girmemişse, onu yeniden kılar.
Fasıla uzun olursa namaz batıl olur ve cem' yapamaz. Şayet hangi namazın
rüknünü terk ettiğini bilemezse, her bir namazı vaktinde eda etmesi lazımdır.
Birinci namazı te'hir ederse, en sahih kavle göre niyet, tertip ve muvalata
riayet etmesi vacib değildir. Vakit namazlarını geciktirerek kılarken birinci
namazın vakti çıkmadan namazları bir arada kılmaya niyet etmek vacibtir. Bir
arada kılmaya niyet etmeden namazını geciktiren günahkar olur ve namazı kazaya
kalır. Namazları geciktirerek kılmada yolculuğun namazın sonuna kadar devam
etmesi şarttır.
Namazı cem-i takdim
ile kılan kişi, iki namaz arasında mukim olursa, artık cem' yapamaz. İkinci
namazı kılmakta iken veya namazı bitirdikten sonra mukim olursa, en sahih
kavle göre cem-i takdim geçerli sayılır. Namazları cem-i te'hir yaparak kılan
kimse namazları bitirdikten sonra mukim olursa, namaza bir tesiri olmaz. Fakat
daha ikinci namazı bitirmeden mukim olursa birinci namazı kaza sayılır.
Mukim olan kimsenin,
yağmur sebebiyle ikindiyi öne alarak öğle namazı ile birlikte kılması caizdir.
İmamın son kavline göre, yağmur sebebiyle namazları vaktinden te'hir ederek
kılmak caiz değildir. Namazları cem-i takdim ile kılmak için yağmurun her iki
namazın evvelinde mevcut olması şarttır. En sahih kavle göre yağmurun, birinci
namazın selâmı esnasında olması şarttır. Eriyen kar ve dolunun hükmü de
yağmurun hükmü gibidir.
Yağmur sebebiyle
namazları öne alarak bir arada kılmak, en zahir kavle göre uzak camide cemaatle
namaz kılan veya yağmurdan dolayı yolda eziyet gören kimseye mahsus bir
ruhsattır.
Cuma namazı mükellef,
hür, hastalık ve benzeri bir mazereti olmayan ve mukim olan her erkeğe farz-ı
ayındır. Cemaati terk etmeyi mubah kılan bir özrü taşıyan mukim kimseye,
mukâteb köleye, keza en sahih kavle göre bir kısmı hür olan köleye cuma namazı
farz değildir. Öğle namazı sahih olan kimsenin kendisine farz olmadığı halde
cumayı kılması sahihtir. Kendisine cuma farz olmadığı halde camiye giren kimse
cuma namazını kılmadan camiden ayrılabilir. Fakat vakit girmişse hasta olanın
camiden ayrılması haramdır. Ancak namazı beklemekle hastalığı artarsa
ayrılabilir.
Çok yaşlı veya yatalak
olan kişi binek bulur da binek üzerinde gitmekle kendisine meşakkat dokunmazsa,
cumaya gitmesi farzdır. Kendisini camiye götürecek bir rehber bulan âmâya da
cuma namazı farzdır.
Cumayı kılmaları sahih
olan kırk kişilik köydeki cemaata cuma farz olduğu gibi; cuma namazı kılınan
beldenin, cuma kılınmayan köye bakan tarafında yüksek sesle sükunet vaktinde
okunan ezanı duyan karşı köydeki cemaata da cuma namazı farzdır. Aksi halde
kendilerine farz değildir.
Cuma namazı kendisine
lazım gelen kişinin cuma günü zevalden sonra yolculuğa çıkması haramdır. Ancak
yolda cumayı kılma imkanı varsa veya arkadaşlarından geri kalıp zarar görürse
yolculuğa çıkması caizdir. Yapılan yolculuk mubah ise, İmamın son kavline göre
zevalden önce yola çıkmanın hükmü, zevalden sonra yola çıkmanın hükmü gibidir.
Yolculuk, ibadet için yapılan haca gitmek gibi bir yolculuk ise, zevalden önce
yola çıkmak caizdir. Ben diyorum ki; en sahih kavle göre, itaat (bir farzı eda
etmek) için yola çıkmanın hükmü, mubah olan yola gitmenin hükmü gibidir. Allah
daha iyi bilir.
Kendilerine cuma farz
olmayan kişilerin öğleyi cemaatle kılmaları en sahih kavle göre sünnettir. Bir
Özür sebebiyle cumaya gidemeyenlerin özürleri gizli ise, öğleyi gizli kılarlar.
Özrünün ortadan kalkması mümkün olan kimsenin cuma namazından ümit ke-sinceye
kadar öğleyi geciktirmesi sünnettir. Özrü olanların dışında kadın ve
kötürümlerin acele ederek öğleyi vaktinde kılmaları sünnettir.
Diğer namazlar için
gerekli olan şartlarla birlikte cumanın sahih olmasının şartları şunlardır:
1- Cuma
namazı Öğle vaktinde eda edilmelidir. Cumanın kazası olmaz. Şayet vakit dar olur
da cuma namazı için yeterli olmazsa, öğle namazı kılınır. Cemaat namazı
bitirmeden vakit çıkarsa, namazı bina ederek öğle namazı olarak tamamlarlar.
Bir kavle göre namazı yeni baştan kılarlar. Mesbûk (cumanın bir rekâtına
yetişen) kimse namazını mesbuk olmayanlar gibi tamamlar. Zayıf kavle göre ise
namazını cuma namazı olarak tamamlar.
2- Cuma
namazı, yurt edinilmiş binaların sınırı dahilinde , kılınmalıdır. En zahir
kavle göre, sahrada devamlı olarak kalsalar , bile çadırlarda yaşayanlara cuma
namazı vacib değildir.
3- Kılman
cumadan önce veya onunla birlikte başka bir cuma kıhnmamalıdır. Ancak belde
büyük olur ve belde halkının bir camide toplanması zor ise, birkaç camide
kılmak sahihtir. Zayıf kavle göre bir ihtiyaç olmaksızın birkaç camide kılınan
cuma sahihtir. Bir başka zayıf kavle göre ise, Bağdat şehrinde olduğu gibi
büyük bir nehir beldeyi ikiye bölmüş ise, her bir bölümü bir belde hükmünde
olup, her bölümde kılman cuma sahihtir. Bir başka zayıf kavle göre ise şayet
birkaç köy birleşirse, cuma namazı birleşen köyler adedin-ce her mahallede
kılmabilir.
İhtiyaç olmaksızın
cuma bir beldede birkaç camide kılmırsa, ilk önce kılman cuma sahihtir. Bir
kavle göre ise devlet başkanının bulunduğu caminin cuması sahihtir. Önce kılmış
olmanın Ölçüsü if-titah tekbiridir. Zayıf kavle göre önce kılmanın ölçüsü,
selâmı tam vermiş olmaktır. Bir başka zayıf kavle göre ise, önce kılmış olmanın
ölçüsü hutbeye ilk başlamaktır.
İki camide cuma namazı
beraber kılınır veya beraber kılındığından şüphe edilirse, cuma namazı yeniden
kılınmalıdır. Önce kılan cami belli değilse veya cami belli olduğu halde hangi
cami olduğu unutulursa, öğle namazı kılınmalıdır. Bir kavle göre ise cuma
namazı tekrar kılınmalıdır.
4- Cemaat:
Cuma namazını cemaatle kılmanın şartı, diğer namazları cemaatle kılmanın şartı
gibidir. Bununla birlikte cuma cemaatinin sayısı en az kırk kişi olmalıdır. Bu
kırk kişi mükellef, hür, erkek ve bulundukları yeri ihtiyaç olmaksızın ne yazın
ne de kışın güç etmeyecek şekilde vatan edinmiş olmaları şarttır. En sahih kavle
göre, cemaat sayısı hasta olan mukim kişiyle de tamamlanabilir. İmamın kırk
kişinin dışında olması şart değildir.
Hutbe okunurken
cemaatin tümü veya bir kısmı dağılırsa, gıyaplarında okunan hutbe geçerli
olmaz. Şayet araya uzun bir fasıla girmeden dönerlerse, hutbeyi okunan kısma
bina etmek caizdir. Keza cemaat hutbeden sonra ayrılır ve araya uzun bir
fasıla girmeden dönerlerse, okunan hutbeye binaen namazı kılmak caizdir. Uzun
bir fasıladan sonra dönerlerse, en zahir kavle göre hutbenin yeniden okunması
vacibtir. Namaz tamamlanmadan cemaat imamdan ayrıhrsa, namaz batıl olur. Bir
kavle göre ise cemaatten iki kişi kalırsa namaz batıl olmaz.
En zahir kavle göre
köle, çocuk veya misafir olan bir kimsenin cuma namazında imam olması sahihtir.
Bu takdirde cemaatin sayısı imamdan başka en az kırk olmalıdır. İmam cünüp veya
abdestsiz olduğu ortaya çıkar ve imamdan başka cemaatin sayısı kırk ise, en zahir
kavle göre cemaatin cuması sahihtir. Aksi halde cuma sahih olmaz. Bir kimse,
cuma namazında abdesti olamayan bir imama rükû-da tabi olursa, en sahih kavle
göre o rekât kendisi için sayılmaz.
5- Cuma
namazından önce iki hutbe okumak. Hutbenin beş rüknü vardır:
a) Allah'a
hamd etmek.
b)
Resûlüllah'a Salât ve selâm getirmek. Hamd ve salâtm lafzı bilinen lafızlardır.
c) Takvayı tavsiye etmek. En sahih kavle göre
takvanın belli bir lafzı yoktur. "Allah'a itaat ediniz" gibi vaaza
delalet eden bir lafız ile takvayı tavsiye etmek yeterlidir.
Bu üç rüknün her iki
hutbede bulunması gerekir.
d) Birinci veya ikinci hutbede bir ayet okumak.
Zayıf kavle göre, ayet birinci hutbede okunmalıdır. Bir başka zayıf kavle göre
her iki hutbede de okunmalıdır. Bir diğer zayıf kavle göre hutbede bir ayet
okumak vacib değildir.
e) İkinci
hutbede dua lafzı ile mü'minler için duada bulunmak. Zayıf kavle göre mü'minler
için duada bulunmak vacib değildir.
Hutbenin şartlarına
gelince onlar da şunlardır:
1- Hutbenin
tümü Arapça olmalıdır.
2- Hutbenin
ilk üç rüknü arasında tertib olmalıdır.
(Önce hamd sonra salât okunmalı ve daha sonra takva tavsiye
edilmelidir.)
3- Hutbe
zevalden sonra okunmalıdır.
4- Gücü
yeten kişi her iki hutbeyi ayakta okumalıdır.
5- Her iki
hutbe arasında oturmak.
6- Cuma
namazı şartlarını taşıyan kırk kişi hutbeyi işitmelidir. İmamın son kavline
göre, hutbe esnasında konuşmak haramdeğildir. Susup hutbeyi dinlemek ise
sünnettir. Ben diyorum ki en sahih kavle göre, rükünler arası tertibe riayet
etmek şart değildir. Allah daha iyi bilir. En zahir kavle göre her iki hutbe
arası ve her iki hutbe ile namaz arası muvalata riayet etmek, hatibin hades ve
necasetten hali bulunması ve avret kısmının kapalı bulunması şarttır. Hutbenin
sünnetleri ise şunlardır:
1- Hutbeyi
minber üzerinde veya yüksek bir yerde okumak.
2- Hatip
camiye girerken minberin yanında bulunanlara selâm vermesi.
3- Hatip
minbere çıktığında cemaate yönelmesi ve oturmadan onlara selâm vermesi.
4- Hatibin
minberde oturması ve huzurunda ezan okunması.
5- Hutbenin
açık, anlaşılır ve kısa olması.
6- Hatip hutbeyi okurken her hangi bir şey için sağa
sola dönmemesi.
7- Hatip hutbeyi okurken kılıç, asa veya benzeri
bir şeye dayanması.
8- Hatibin
her iki hutbe arasında oturması ve İhlas suresi gibi bir sureyi okuyacak kadar
beklemesi.
9- Hatip hutbeyi bitirince müezzinin kamet
okumaya başlaması.
10- Hutbeyi
bitirir bitirmez mihraba ulaşması için hatibin acele etmesi.
11- Hatibin birinci rekâtta cuma suresini ve
ikinci rekâtta Münafikun suresini açıktan okuması.
Cuma namazına giden
kişinin yıkanması sünnettir. Zayıf kavle göre cuma günü herkesin yıkanması
sünnettir. Zamanı ise, cuma günü şafaktan itibaren başlar. Namaza gitmeye yakın
bir zamanda yıkanmak daha faziletlidir. Her hangi bir özürden dolayı yıkanamayan
kimse, en sahih kavle göre teyemmüm eder.
Ramazan ve kurban
bayramı namazı, güneş ve ay tutulması namazı ve yağmur duası için yıkanmak da
sünnettir. Cenazeyi yıkayan kimsenin yıkanması, deli ve baygın olan kimse
ayılmca ve kafir olan müslüman olunca yıkanması sünnettir. Ayrıca hac ibadeti eda
edenin de yıkanması sünnettir.
Bu yıkanmaların en
faziletli olanı, cenazeyi yıkayan kimsenin yıkanmasıdır. Ondan sonra cuma
namazı için yapılan yıkanmadır. İmamın ilk kavline göre cuma günü için yıkanmak
daha faziletlidir. Ben diyorum ki; burada İmamın ilk görüşü en zahir olandır.
Zira alimlerin çoğunluğu, cenazeyi yıkayan kimsenin yıkanmasının daha faziletli
olduğunu tercih etmişlerdir. Bu konuda bir çok sahih hadis varit olmuştur.
İmamın son kavline delil olacak sahih bir hadis yoktur. Allah daha iyi bilir.
Cuma namazına
sükunetle yürüyerek erkenden gitmek, yolda ve camide Kur'ân-ı Kerimi okumak
veya bir zikirle meşgul olmak, Ön safa geçmek için oturanların omuzları
üzerinden atlamamak sünnettir.
Cuma günü beyaz
elbiseleri giymek, hoş koku sürünmek, uzamışlarsa tırnakları kesmek ve kötü
kokuları izale etmek sünnettir. Bıyıkları kısaltmak, koltuk altlarını yolmak
ve kasık tıraşı olmak da sünnettir. Ben diyorum ki; cuma gecesi ve günü Kehf
suresini okumak, çokça dua etmek ve Resûlüllah'a çokça salât ve selâm getirmek
sünnettir. Müezzin iç ezam okumaya başlayınca, kendisine cuma namazı farz
olanın alış veriş ve diğer işlerle meşgul olması haramdır. Şayet bu esnada bir
muamele yapmış ise sahihtir. Ezandan önce ve zevalden sonra alış verişle meşgul
olmak mekruhtur. Allah daha iyi bilir.
Cuma namazının ikinci
rükûunda imama yetişen kişi cumayı idrak etmiş sayılır. İmam selâm verdikten
sonra bir rekât daha kılarak cumayı tamamlar. İkinci rükûdan sonra imama
yetişen cumayı kaçırmış sayılır. İmam selâm verdikten sonra namazım dört rekât
halinde öğle namazı olarak tamamlar. En sahih kavle göre, ikinci rükûdan sonra
imama uyan kimse cuma namazına niyet eder.
İmam hades hali veya
başka bir sebeple cuma veya başka bir namazdan ayrılırsa, en zahir kavle göre
cemaattan birini yerine geçirmesi caizdir. Fakat cuma namazında tayin edilen
halef, hades hali peyda olmadan önce imama uymuş olmalıdır. En sahih kavle
göre halefin hutbe esnasında veya birinci rekâtta hazır bulunması şart
değildir. Halef olan kişi cumanın birinci rekâtında imama yetişmiş-se, hem
kendisinin hem de cemaatin cuması tamam olur. Birinci rekâtta imama
yetişmemişse, en sahih kavle göre imamın dışında cemaatin cuması tamam olur.
Mesbûk kişi imamın
yerine geçerse, namazın düzeninde imamın namazına uyar. Cemaate bir rekâtı
kıldırınca teşehhüde oturur bu esnada kendisinden ayrılmaları veya onu
beklemeleri için cemaate işaret eder. En sahih kavle göre herhangi bir namazda
cemaatin mesbûk olan imama uymaya yeniden niyet etmesi lazım değildir.
Cuma namazında fazla
izdiham sebebiyle secde edecek yer bulamayan -secdenin şartlarına riayet etmek
suretiyle- mümkün ise, Önündeki kişinin sırtına kafasını koyarak secde eder. En
sahih kavle göre bekleyip îma ile secde etmez. Sonra imam daha rükûa varmadan
imkan bulursa secde eder. Secdeden kalktığı vakit imam kıyamda ise, kendisi de
kıraati yapar. Eğer imam rükûa varmış ise, en sahih kavle göre kendisi de rükûa
varır ve mesbûk olan kimse hükmünde olur. İmam rükûdan kalkar ve o rekâtın
sonunda selâm vermezse, imamın bulunduğu düzene uyarak namazına devam eder ve
sonradan bir rekât daha kılar. Şayet imam selâm verirse cuması geçmiş olur.
İmam rükûa varıncaya
kadar secde etme imkanı yoksa, bir kavle göre kendi namazının düzenine riayet
eder. En zahir kavle göre imamla birlikte rükûa varır ve en sahih kavle göre bu
onun için ilk rükû olur. Bu rekâtı birinci rükûa ve ikinci secdeye bitişmiş
olduğundan en sahih kavle göre, bu rekâtla cumayı idrak etmiş sayılır.
İzdiham sebebiyle
secde edemeyen kimse namazın düzeninde imama uymanın vacib olduğunu bilir ve
kendi namazının düzenine göre secde ederse, namazı batıl olur. Şayet unutarak
veya bilmeyerek kendi namazının düzenine göre secde ederse bu secde sayılmaz.
Kıyama kalkıp kıraati ve rükûu yaptıktan sonra ikinci bir secde yaparsa, bu
secde geçerli olup bununla bir rekâtı tamamlamış olur. En sahih kavle göre, bu
rekât ile cumayı idrak etmiş olur. Ancak imam namazını tamamlamadan Önce her
iki secdeyi tam olarak yapmış olması şarttır. Bir kimse birinci secdeyi unutur
ve imam ikinci rükûa varıncaya kadar secde yapmazsa, mezhep alimlerince kabul
edilen rivayete göre imamla birlikte rükûa varır.
Korku halinde kılınan
namazın birkaç şekli vardır:
1- Düşman
kıble cihetinde ise; imam cemaatı iki saf halinde dizer ve her iki safla
namaza durur. İmam secdeye varınca bir saf onunla birlikte her iki secdeyi
yapar. Diğer saf ise nöbet tutar. İmam beraberindeki safla birlikte ayağa
kalktığında nöbet tutanlar secde yaparak imama yetişirler. İlk defa nöbet
tutanlar imamla beraber ikinci rekâtın secdesini yaparlar. Bu sefer diğer saf
nöbet tutar. İmam oturunca nöbet tutanlar da secde ederler. İmam ve cemaat teşehhüdü
okur ve selâm verirler. Resûlüllah (a.s.) "Usfan" denilen köyde
namazı bu şekilde kildırmıştır. Bir saffm iki grubu her iki rekâtta nöbet
tutması da caizdir. Keza en sahih kavle göre bir grubun nöbet tutması da
caizdir.
2- Düşman
kıble cihetinde değilse, imam cemaatı iki guruba ayırır ve her guruba ayrı ayrı
namaz kıldırır. Resûlüllah (a.s.)
"Batn-ı Nahl" denilen yerde namazı bu şekilde kıldırmıştır. Veya bir
grup düşmana karşı durur ve imam diğer gruba bir rekâtı kıldırır. İkinci rekât
için kıyama kalktıklarında cemaat niyet ederek imamdan ayrılır, namazı yalnız
başına tamamlarlar ve düşmana karşı nöbet tutmaya giderler. Nöbet tutanlar da
gelip ikinci rekâtta imama tabi olurlar. İmam teşehhüde oturunca kendileri
kalkar ikinci rekâtı kendi başlarına kılarak teşehhütte imama yetişirler ve
imamla birlikte selâm verirler. Resûlüllah (a.s.) "Zat-ı Rikka"
denilen yerde namazı bu şekilde kıldırmıştır. En sahih kavle göre bu şekilde
kılman namaz, Batn-ı Nahl'de kılman namazdan faziletlidir. İmam ikinci gurubu
beklerken kıraati yapar ve teşehhüdü okur. Bir kavle göre imam, ikinci gurubun
kendisine yetişebilmesi için kıraat ve teşehhüdü geciktirir.
İmam akşam namazını
kıldırdığında önce birinci guruba iki rekâtı kıldırır sonra da ikinci guruba
bir rekâtı kıldırır. En zahir kavle göre namazı bu şekilde kıldırmak, birinci
guruba bir rekât, ikinci guruba iki rekât kıldırmaktan faziletlidir. İmam
namazı kıldırırken ikinci gurup için teşehhütte veya üçüncü kıyamda bekler. En
sahih kavle göre kıyamda beklemesi daha faziletlidir. Dört rekâtlı bir namazı
kıldırırken de her bir guruba iki rekâtı kıldırır. Şayet her bir gruba birer
rekât kıldırırsa, en zahir kavle göre hepsinin namazı sahihtir.
Her bir grubun
yanılması o gurubun birinci rekâtlarını kapsar. Keza en sahih kavle göre,
ikinci grubun yanılması ikinci rekâtı kapsar. Birinci gurubun ikinci rekâttaki
yanılmaları birinci gurubu kapsamaz. İmamın birinci rekâtta yanılması ise
bütün gurupları kapsar. İkinci rekâttaki yanılması birinci gurupları kapsamaz.
Namazı bu şekillerde
kılarken silâh taşımak sünnettir. Bir kavle göre ise vacibtir.
3- Savaş
veya korku şiddetlendiğinde kişi süvari olsun yaya olsun imkan bulduğu şekilde
namaz kılar. Bu esnada
kıbleyi terk etmekte
mazur sayılır. Keza ihtiyaç sebebiyle çok davranışta bulunması halinde en
sahih kavle göre mazur sayılır. Fakat bağırmak mazeret sayılmamaktadır. Silâh
affedilemeyecek derecede kana bulaşmış ise, namaz esnasında bırakılması
lazımdır. Bırakma imkanı yoksa namaz onunla birlikte kılınır ve en zahir kavle
göre kaza edilmesi gerekmez.
Savaş esnasında rükû
ve secde yapma imkanı bulamayan, bunları imâ ile yapar ve secde ederken
rükûdan daha fazla eğilir.
Mubah olan her savaş
ve hezimet esnasında, bu şekillerden birine göre namaz kılmak caizdir. Yangın,
sel ve yırtıcı hayvandan korkup kaçan veya mali sıkıntı sebebiyle alacaklısı
tarafından hapis edilmekten korkup kaçan kimsenin de bu şekillerden birine
göre namaz kılması caizdir. En sahih kavle göre, Arafat'ta vakfeyi kaçırmaktan
çekinen ihramh kimsenin namazını bu şekillerden birine göre kılması caiz
değildir. Uzaktaki bir karartıyı düşman zannederek namazını korku namazı
şeklinde kılan, bu karartının başka bir şey olduğu anlaşılırsa en zahir kavle
göre, namazını kaza etmesi gerekir.
Erkeğin ipekten
yapılmış sergi veya başka bir şeyi kullanması haramdır. Kadının ipek elbise
giymesi caiz olup en sahih kavle göre ipekten sergi kullanması haramdır.
Velinin çocuğa ipek elbise giydirmesi caizdir. Ben diyorum ki, en sahih kavle
göre, kadının ipek döşek kullanması caizdir. Iraklı ve Iraklı olmayan alimlerin
kesin görüşleri böyledir. Allah daha iyi bilir.
Helak edici şiddetli
sıcak veya soğuk havada, ani çıkan savaşta veya başka bir elbise bulunmaması
gibi bir mazeret sebebiyle veya uyuzluğu, kaşıntıyı gidermek veya bitlenmemek
gibi bir mazeretten dolayı erkeğin ipek elbise giymesi caizdir. Giyecek bir
elbise bulamazsa erkeğin savaşta halis ipek giymesi caizdir.
Erkeğin ibrişim ve
başka bir maddeden dokunmuş elbiseyi giymesi haramdır, ibrişimi az ise keza
doku maddesi ibrişime eşitse, en sahih kavle göre giymesi caizdir.
Erkeğin adete göre
elbisesinin yenine ipekten nakış yaptırması veya nakış işletmesi caizdir. Ancak
nakışm eninin dört parmaktan fazla olmaması şarttır.
Namaz ve benzeri
ibadetler dışında necis elbiseyi giymek caizdir. Ani çıkan savaş gibi bir
zaruret olmadıkça köpek veya domuz derisini giymek caiz değildir. Keza
meytenin derisini giymek de en sahih kavle göre caiz değildir.
Meşhur kavle göre
necis olan yağı (mescid lambası hariç) lambada kullanmak caizdir.
Bayram namazı müekked
sünnettir. Zayıf kavle göre ise farz-ı kifayedir. Cemaatle kılınması meşru
kılınmıştır. Cemaatsiz kılmak da sünnet olduğu gibi, köle, kadın ve misafir
için de sünnettir. Vakti, güneşin doğmasıyla başlar zeval vaktine kadar devam
eder. Güneş bir mızrak boyu yükselinceye kadar namazı geciktirmek sünnettir.
Bayram namazı iki
rekât halinde kılınır. İhram tekbirinden sonra iftitah duası okunduktan sonra
zevaid denilen yedi tekbir alınır. Her iki tekbir arasında orta uzunlukta bir
ayet okunacak kadar bir fasıla verilir. Tekbirler arasında tahlil, tekbir ve
Allah'ı yücelten bir lafız okunur.
Sonra euzu besmele
çekilir, fatiha ve bir sure okunur, ikinci rekâtta ise, kıraatten önce beş
tekbir alınır. Tekbirler alınırken eller omuz hizasına kadar kaldırılır.
Tekbirleri almak, farz veya eb'ad değildir. Bu itibarla bir kimse, tekbirleri
almayı unutur ve kıraate başlarsa tekbirlerin vaktini kaçırmış olur, artık
tekbir alamaz. Ancak İmamın ilk kavline göre rükûa varmamışsa tekbirleri alır.
Birinci rekâtta
fatihadan sonra "Kaf", ikinci rekâtta ise "İkta-rebe"
suresinin tümünü cehren okumak ve namazdan sonra iki hutbe okumak sünnettir.
Her iki hutbenin rüknü, cuma namazında okunan hutbenin rüknü gibidir.
Hatip cemaate Ramazan
Bayramı hutbesinde fıtır sadakası, Kurban Bayramı hutbesinde ise Kurban
hakkında bilgi verir. Birinci hutbede art arda dokuz, ikinci hutbede ise yedi
tekbir alır.
Bayram namazı için
bilinen şekli ile yıkanmak sünnettir. Yıkanmanın vakti gecenin yarısından
itibaren, bir kavle göre ise fecrin doğuşu ile başlar. Cuma namazında olduğu
gibi bayram namazına giderken de güzel koku sürünmek ve güzel elbiseleri
giyinerek süslenmek sünnettir.
Bayram namazını camide
kılmak daha faziletlidir. Zayıf kavle göre ise; bir mazeret yoksa sahrada
kılmak daha faziletlidir. İmam sahraya çıkarsa, gitmeye gücü yetmeyen zayıf
kimselere bayram namazını kıldıracak bir imam tayin eder.
Bayram namazına
giderken bir yoldan gitmek, dönerken başka bir yoldan dönmek, cemaatin camiye
erken gitmesi, imamın ise namaz vaktinde camiye gitmesi sünnettir. Kurban
Bayramında acele ederek ilk vakitte namazı kılmak sünnettir. Ben diyorum ki;
Ramazan Bayramında namaza gitmeden önce bir şey yemek, Kurban Bayramında ise,
yemeği namazdan sonraya bırakmak, namaza yaya olarak ve sükunetle gitmek sünnettir.
İmam dışında başkasının Bayram namazından önce nafile namaz kılması mekruh
değildir. Allah daha iyi bilir.
Her iki bayram
arefesinde güneş battıktan sonra evde, yolda, mescitte ve sokakta yüksek sesle tekbir
almak sünnettir. En zahir kavle göre imam bayram namazı için iftitah tekbiri
alıncaya kadar teşrik tekbirleri almak sünnettir. Hacılar kurban bayramı
arefesinde tekbir yerine telbiye getirirler. En sahih kavle göre Fıtır Bayramı
arefesinden itibaren farz namazlardan sonra tekbir almak sünnet değildir.
Hacılar bayramın
birinci günü öğle namazından itibaren tekbir almaya başlarlar ve bayramın son
günü sabah namazında buna son verirler. En zahir kavle göre hacıların
dışındakiler de hacılar gibi namazlardan sonra tekbir alırlar. Bir kavle göre
ise, hacı adayı olmayanlar bayramın birinci günü akşam namazından itibaren namazlardan
sonra tekbir almaya başlarlar. Bir kavle göre ise,arefe günü sabah namazından
itibaren namazlardan sonra tekbir almaya başlamak ve bayramın dördüncü günü
ikindi namazına kadar okumaya devam etmek sünnettir. İslam alemindeki uygulama
böyledir.
En zahir kavle göre
teşrik günlerinde kılman kaza, revâtib ve nafile namazlardan sonra da teşrik
tekbirleri alınır. Teşrik tekbirlerinin şu lafzı beğenilmiştir:
Tekbirlere şu cümleyi
eklemek müstehaptır:
Ramazanın otuzuncu
günü zevalden önce bir önceki gecenin (ramazanın yirmi dokuzuncu günün) hilâli
görüldüğüne tanıklık edilirse, iftar edilir ve bayram namazı kılınır. Eğer
guruptan sonra bir önceki gecenin hilâlinin görüldüğü söylenirse, bu şahitlik
kabul edilmez. Bir önceki gecede zeval ile gurup arasındaki sürede görüldüğü
söylenirse, iftar edilir ancak vakti geçtiği için bayram na-mazı kılınmaz. En
zahir kavle göre, her hangi bir vakitte bayram namazını kaza etmek meşrudur.
Denilmiş ki, bir kavle göre bir sonraki günün sabahında eda edilir.
Güneş veya ay
tutulması namazını kılmak sünnettir. Güneş veya ay tutulması namazına niyet
ederek tahrim tekbiri alınır, euzu besmele çekilir, fatiha okunur ve rükû
yapılır. Rükûdan kalktıktan sonra tekrar fatiha okunur ve ikinci rükû yapılarak
secdeye varılır. Böylece birinci rekât tamamlanmış olur. İkinci rekât da aynı
şekilde kılınır. Güneş karartısı devam ederse, üçüncü bir rükû eklemek caiz
değildir. Güneş açılırsa rükûlarm sayısını azaltmak da en sahih kavle göre caiz
değildir.
Güneş veya ay
tutulması namazının tam şekli ise şöyledir: Birinci kıyamda Fatihadan sonra
Bakara suresi okunur, ikinci kıyamda yine Bakara suresinden iki yüz kadar ayet
okunur. Üçüncü kıyamda yüz elli kadar ve dördüncü kıyamda yüz kadar ayet
okunur. Birinci rükûda Bakara suresinden yüz ayete denk, ikinci rükûda
seksen ayete denk,
üçüncü rükûda yetmiş ayete denk ve dördüncü rükûda takriben elli ayet kadar
teşbih okunur. En sahih kavle göre secdeler uzatılmaz. Ben diyorum ki;
secdeleri uzatmak Buharî ve Müslimin sahihinde geçen hadisle sabittir. Buveyti,
kitabında secdelerin kendilerinden önceki rükû kadar uzatılacağına dair delil
göstermiştir. Allah daha iyi bilir.
Bu iki namazı cemaatle
kılmak ve ay tutulması (husuf) namazında kıraati cehri, güneş tutulması
namazında ise gizli yapmak sünnettir. Namaz kılındıktan sonra imam cuma hutbesi
için geçerli rükünleri taşıyan iki hutbe okur. İmam hutbede cemaatı tövbe etmeye
ve hayır işlemeye teşvik eder.
Namazın birinci
rükûunda imama tabi bir kimse, birinci rekâta yetişmiş sayılır. En zahir kavle
göre ikinci rükûda veya ikinci kıyamda imama tabi olan kimse, imamın içinde
bulunduğu rekâta yetişmiş sayılmaz. Güneş açılır veya kapalı durumda iken
batarsa namazın vakti geçmiş olur. Ayın açılması veya güneşin doğmasıyla da
namazın vakti geçmiş olur. İmamın son kavline göre, fecrin doğ-masiyle namazın
vakti geçmiş olmaz. Ay da kapalı iken batarsa namazın vakti geçmiş olmaz.
Küsûf (güneş
tutulması) ile cuma namazı veya başka bir farz namaz bir araya gelirse, farz
namazın vaktinin çıkma endişesi varsa önce farz namaz kılınır. Böyle bir
endişe yoksa, en zahir kavle göre önce küsûf namazı kılınır. Küsûf vaktinde
cuma namazı kılımr-sa, küsûf namazında okunan hutbenin aksine cuma için iki
hutbe okunur ve cuma namazı kılınır. Cuma namazından sonra küsûf namazı
kılmırsa, cuma hutbesi bu namaz için de geçerli sayılır. İkinci bir hutbe
okunmasına gerek yoktur.
Bayram, küsûf ve
cenaze namazları bir araya gelirse, önce cenaze namazı kılınır.
İhtiyaç olduğu zaman
yağmur namazına çıkmak sünnettir. Yağmur yağmazsa namaz ikinci ve üçüncü defa
tekrar edilir. Namaz için hazırlık yapılır ve kılınmadan yağmur yağarsa Allah'a
şükretmek ve dua etmek üzere cemaat toplanır. En sahih kavle göre ise yağmur
namazı kılarlar.
İmam namaza çıkmadan
halka; önce üç gün oruç tutmalarını, tövbe etmek ve iyilik yapmak suretiyle
Allah'a yaklaşmalarını, zulümden sakınıp mazlumların hakkını iade etmelerini
emreder. Dördüncü günde oruçlu oldukları halde namazı kılmak üzere eski
elbiselerle boyunları bükük şekilde sahraya çıkarlar. Çocukları ve yaşlıları
beraberlerinde getirirler. Keza en sahih kavle göre hayvanları da
beraberlerinde getirirler. Zımmiler sahraya çıkmak isterlerse kendilerine mani
olunmaz. Yalnız cemaatin arasına katılamazlar.
İstiska namazı, bayram
namazı gibi iki rekâtlı bir namazdır. Zayıf kavle göre, ikinci rekâtta Nuh
suresinin 11. ayetinden itibaren okumak sünnettir. En sahih kavle göre, istiska
namazı bayram namazı vaktinde kılman bir namaz değildir. İstenilen vakitte
kılınabi-lir. Yağmur namazında imam bayram hutbesi gibi iki hutbe okur. Tekbir
yerine birinci hutbede dokuz, ikinci hutbede yedi defa istiğfarda bulunur.
Birinci hutbede şu duayı da okur:
İmam ikinci hutbeye
başladıktan sonra kıbleye döner, hem gizli hem de açıktan çokça duada bulunur.
İmam kıbleye dönerken cübbesini sağı sola, solu da sağa gelecek şekilde ters
çevirir. İmamın son kavline göre, imam cübbesini altı üste gelecek ve üstü de
alta gelecek şekilde ters çevirir. Cemaat da imamın yaptığı gibi elbisesini
ters çevirir. Ben diyorum ki; halk sahradan eve dönüp elbisesini çıkarmcaya
kadar, ters yüz edilen elbise olduğu gibi çevirili kalmalıdır. Şayet beldenin
imamı yağmur namazını terk edip kıldırmazsa, halk sahraya çıkmadan kendi
başlarına kılarlar. imamın hutbeyi namazdan önce okuması caizdir.
Senenin ilk yağmuru
yağınca; dışarıya çıkıp yağmurun isabet etmesi için avret mahalli kapalı kalmak
şartı ile soyunmak, sel suyu ile yıkanmak veya abdest almak, gök gürlemesi ve
şimşek çakması esnasında Allah'ı teşbih etmek sünnettir. Gözleri şimşeğe dikip
bakmak ise mekruhtur.
Yağmur yağması
esnasında:
"Allah'ım bunu
yararlı yağmur yap."demek ve kişinin dilediği şekilde dua etmesi, yağmur
durduktan sonra da: "Allah'ın fazlı ve rahmeti ile üzerimize yağmur
yağdı." demek sünnettir. "Şu yıldızdan ötürü üzerimize yağmur
yağdı" demek, rüzgara küfretmek mekruhtur.
Çok yağmurdan dolayı zarar
olunca onun defi için:
"Allah'ım,
yağmuru üzerimize değil de zarar vermiyeceği yerlere yağdır." şeklinde
Allah'a dua etmek sünnettir. Zarar veren çok yağmurdan dolayı namaz kılınmaz.
Allah daha iyi bilir.
Bir kimse, namazın
farz olduğunu inkar ederek terk ederse kafir olur. Farzlığma inandığı halde
tembellik ederek kılmazsa ceza olarak öldürülür. En sahih kavle göre, zaruret
vakti çıkıncaya kadar bir tek vakit olsa dahi namazı terk eden kimse ceza
olarak öldürülür.
Cezayı tatbik etmeden
önce tövbe etmesi istenir. Tövbe edip mazeret beyan etmezse boynu vurulur.
Zayıf kavle göre ise namazı kılmcaya kadar veya ölünceye kadar demirle
dürtülür. Ölünce cenazesi yıkanır, namazı kılınır ve müslümanların mezarlığına
gömülür. Lakin mezarı yerle bir tutulmaz, yerden biraz yüksek yapılır.