ONYEDİNCİ   BÖLÜM... 1

CİNAYETLER.. 1

A. GENEL BİLGİLER.. 1

1. İki Kişinin Cinayet İşlemesi 3

2. Adam Öldürmede Kısas. 3

3. Yaralının Yaralı Olduğu Sürede Dinini Değiştirmesi veya Hür Olması 6

4. Uzuvlar Hakkında Kısas. 6

5. Kısasın Keyfiyeti 7

6. Maktulün Velisi ve Caninin Anlaşmazlığı 9

7. Kısası Kim Hak Eder ve Kim Uygular. 9

8. Kasten Öldürmenin veya Yaralamanın Cezası ve Kısasta Affın Hükmü. 11

B. DİYET (KAN BEDELİ) 12

1. Organlara Karşı İşlenen Cinayetlerin Diyeti 13

2-. Organların Menfaatini Gidermenin Diyeti 14

3. Birden Fazla Diyetin Bir Arada Olması 16

4. Hükümet/Erşi Takdir Edilmemiş Cinayetlerin Mali Cezası 16

5. Diyeti Gerektiren Şey. 16

6. Yolda Çarpışarak Ölenlerin Tazminatta Ortak Olmaları 18

7. Akilenin veya Ödenecek Bedelin Vadelendirilmesi 19

8. Kölenin Cinayet İşlemesi 20

9. Cenine Karşı İşlenen Cinayet 20

10. Adam Öldürmede Kefaret 21

C. KAN İDDİASINDA BULUNMAK VE KASEME.. 21

D. BAGİLER (İSYANCILAR) 23

E. İMAMETİN ŞARTLARI. 24

F MURTEDIN HUKMU.. 25

G. ZİNA.. 26

H. HIRSIZLIK.. 28

1. Elin Kesilip Kesilmemesine Sebep Olan Şeyler. 30

2. Hırsızda Bulunması Gereken Şartlar ve Hırsızlığı Sabit Kılan Şey. 31

3. Yol Kesenlerin Hükmü. 31

4. Birden Fazla Cezanın Üst Üste Gelmesi 32

I. İÇECEKLER BAHSİ. 33

Ta'zir. 33

J. SAYYAL (SALDIRGAN) 34

Hayvanların Sebep Olduğu Cinayetler. 35

 

 

 

 

ONYEDİNCİ   BÖLÜM

 

CİNAYETLER

 

A. GENEL BİLGİLER

 

Canı çıkarıp giderici fiiller üç kısımdır:

a- Kasten öldürme.

b- Yanlışlıkla öldürme. ;.    

c-  Kasta benzer öldürme.

k. Sadece kasten öldürmede kısas vardır. Kasten öldürme, belirli bir şahsı genelikle Öldüren yaralayıcı veya ağırlığı olan bir şeyle öldürmeye kastetmektir. Şahıs veya fiil kastı olmadan bir kimse, başkasının üzerine düşer ve o şahıs ölür veya bir ağaca atıp da bir insana isabet ederse bu yanlışlıkla öldürme olur. Şayet her ikisini (şahıs ve fiili) kast edip çoğunlukla öldürmeyen bir şeyle vurup Öldürürse, bu kasta benzer bir öldürme olur. Kırbaç veya değnekle vurup öldürmek kasta benzer öldürmedir. Yine kişiye öldürücü bir yerinden iğne batırmak, kasten öldürmek olur. Aynı şekilde kişiye öldürücü olmayan yerinden bir şey batırıp bu sebeple şişer ve ölürse, bu kasten öldürmektir. Şayet batırılan şeyin izi henüz belli olmadan hemen ölürse, kasta benzer öldürme olur. Zayıf kavle göre bu kasda benzer öldürmedir. Bir başka zayıf kavle göre ise bu fiil bir şey değildir. Kısas ve diyet gerektirmez. Kişinin topuk derisi gibi acımayan bir yerine bir şey batırılır ve hemen ölürse hiçbir şey gerekmez.

Bir kimse isteyerek birisini ölünceye kadar yemek ve içmekten alıkoyup hapseder ve hapis süresi maktulün emsali kimselerin açlık ve susuzluk nedeniyle genellikle öldükleri uzun bir süre kadar olur­sa, bu kasten öldürme olur. Süre uzun olmaz ve daha önce kendisin­de açlık ve susuzluk olmadığı halde hapiste ölürse, bu kasta benzer öldürme olur. Şayet hapsedilirken kendisinde biraz açlık veya susuz­luk olur ve hapseden kişi onun bu durumunu biliyorsa, bu kasten öldürmu olur. Durumunu bilmiyorsa, en zahir kavle göre kasten öldürme olmaz.

Ölüme sebebiyet vermek de kısas gerektirir. Meselâ, iki kişi bir adamın bir başkasını öldürdüğüne şahitlik ederlerse, o adam kısa-sen öldürülür. Sonra: "Bilerek onun aleyhinde yalan söyledik." diye­rek şahitliklerinden rücu ederlerse, her iki şahide de kısas gerekir. Ancak veli onların yalan söylediklerini bildiğini itiraf ederse şahitle­re kısas uygulanmaz.

Bir kimse yemeğe zehir katarak misafiri olan çocuğa veya deli­ye yedirir ve bu sebeple ölürlerse, yemeği verene kısas tatbik etmek vacib olur. Bu yemeği akıllı ve baliğ olan birine yedirir de, yemek sa­hibi yemeğin zehirli olduğunu bilmiyorsa ve yiyen kimse ölürse, di­yet vermesi gerekir. Bir kavle göre ise kendisine kısas tatbik etmek gerekir. Başka bir kavle göre ise, herhangi bir şey gerekmez.

Bir kimse, bir şahsın genellikle yediği yemeğe zehir katar ve o şahıs bilmeden yemeği yer ve ölürse, bunun hükmü az önce geçen görüşlerin hükmü gibidir.

Yaralı, öldürücü yarasını tedavi etmez ve bu sebeble ölürse ca­niye kısas vacib olur.

Boğucu sayılmayan bir suya meselâ, yere yayılmış ve derinliği olmayan suya bir kimse atılır, o da içinde uzanarak bekler ve ölürse boş yere ölmüş olur. Boğucu olan ancak yüzmekle kurtulmanın mümkün olduğu bir suya atılan kimse, iyi yüzme bilmez veya yüzmeyi iyi bildiği halde bağlı veya kötürüm ise, boğulması duru­munda kasten öldürülmüş olur. Sudan yüzmekle kurtulmak mümkün iken rüzgar veya dalga gibi bir arıza yüzmeyi engeller ve bu sebeple ölürse, bu kasta benzer bir öldürme olur. Şayet sudan kurtulma imkanı olur da kurtulmak için uğraşmaz ve ölürse, en za­hir kavle göre diyet gerekmez. İçinden kaçarak kurtulması mümkün olan bir ateşe atılan kimse orada bekler ve ölürse, diyetinin verilip verilmeyeceği hususunda farklı iki görüş vardır: Hem su hem de ateş meselesinde kısas gerekmez. Bir veçhe göre, ateşle ölürmede kısas tatbik etmek vacib olur.

Bir kimse, bir şahsı tutar da bir başkası gelir onu öldürürse ve­ya bir kuyu kazar da başkası onu o kuyuya atarsa veya bir adamı uçurumdan aşağıya yuvarlar da yuvarladığı adamı başkası kılıçla ikiye bölerse; birinci durumda öldürene, ikinci durumda kuyuya düşürene, üçüncü durumda ise adamı ikiye bölene kısas uygulanır.

Bir kimse, boğucu olan suya bir kişiyi atar da balık onu yutar­sa en zahir kavle göre, atana kısas tatbik etmek vacibtir. Su, boğu­cu olmayan bir su olup balık onu yutarsa kısas tatbik etmek gerek­mez. Fakat kasta benzer öldürme diyeti vacib olur.

Bir kimse, bir şahsı bir kişiyi öldürmeye zorlar ve o da adamı öldürürse, zorlayana kısas tatbik etmek gerekir. Keza en zahir kav­le göre, kısas zorlanana (katile) da uygulanır. Şayet diyet vermeleri vacib olursa, ikisine taksim edilir. İki katilden maktule denk olana kısas tatbik edilir. Müslüman ve zımminin bir zımmiyi öldürmesi gi­bi. Belki diğeri yarım diyet öder.

Baliğ kimse, baliğ olmayanı birisini öldürmeye zorlar ve öldürürse, baliğ olana kısas uygulamak gerekir. Bu hüküm: "Çocu­ğun kastı da kasıttır." dediğimiz takdirde hüküm böyledir. En zahir kavil de budur.

Bir kimse bir şahsı ilerideki bir siluete ateş etmeye zorlar, zor­layan kişi o siluetin aslında bir adam olduğunu bilir ve zorlanan da onun bir av olduğunu zannederse; ateş edip onu öldürdüğü takdir­de, en sahih kavle göre katili zorlayana kısas tatbik etmek vacibtir. Onu bir ava ateş etmeye zorlar ve o da ateş ederken bir adama isa­bet eder de adam ölürse, hiç birine kısas uygulanmaz.

Bir kimse birisini ağaca çıkmaya zorlar da ayağı kayıp düşer ve ölürse, bu kasta benzer öldürmedir. Zayıf kavle göre ise kasıtlı öldürmedir. Onu, kendini öldürmeye zorlarsa örneğin: "Kendini öldür, yoksa seni öldürürüm." der ve o da kendini öldürürse, en za­hir kavle göre zorlayana kısas uygulamak gerekmez.

Bir kimse başkasına: "Beni öldür yoksa seni öldürürüm." der, o şahıs da onu öldürürse, mezhepçe kabul edilen rivayete göre katile kısas uygulamak gerekmez. En zahir kavle göre diyet de gerekmez.

Bir kimse başkasına: "Zeyd'i veya Amr'ı öldür, yoksa seni öldürürüm." der, o da birini öldürürse bu ikrah sayılmaz. Katile kısas vacib olur.

 

1. İki Kişinin Cinayet İşlemesi

 

İki kişinin aynı anda çabucak Öldüren boyunu vurma veya be­deni ikiye ayırma gibi can alıcı birer fiil işledikleri veya iki organı kesme gibi çabucak öldürmeyen bir fiil işledikleri görülürse ve vur­dukları kişi bu neden ile ölürse, ikisi de katil olur. Bir kimse, bir şahsı boğazlanmakta olan hayvan derecesine getirir, ki bu kişi üze­rinde gören gözü, rahatça konuşacak yeteneği ve kendi isteğiyle ha­reket edebilecek kadar gücü kalmayan kimsedir. Sonra ikinci bir ki­şi ona karşı cinayet işlerse birinci kişi katil olur. ikinci kişi ise ta'zir edilir. Yaralı kişi, boğazlanmakta olan hayvan derecesine gelmeden ve yaralandıktan sonra ikinci şahıs, boynu vurmak gibi çabucak öldüren bir fiille onu öldürürse, ikinci şahıs katil olur. Birinci kişiye organ kısası tatbik edilir veya duruma göre mal (diyet) öder. Aksi halde ikinci kişi çabucak öldüren bir fiil işlemez ve her iki yaranın sirayetiyle ölürse her ikisi de katil olur.

Can çekişen ve yaşantısı boğazlanmakta olan hayvanın ya­şantısı derecesine gelen hastayı öldüren kişiye kısas vacib olur.

 

2. Adam Öldürmede Kısas

 

Bir kimse, harp diyarında kafir zannederek bir müslümanı öldürürse kendisine kısas uygulanmaz. Keza en zahir kavle göre, di­yet ödemesi de gerekmez. İslam diyarında öldürürse ve kısas için ge­rekli şartlar mevcut ise kısas uygulanır. Kısasın vacib olmadığına dair bir görüş vardır.

Mezhep alimlerince kabul edilen rivayete göre, mürted veya zımmi veya köle olduğunu bildiği kişiyi öldürür veya babasının ka­tili olduğunu zannederek öldürür de sonra durum bildiğinin aksi ol­duğu ortaya çıkarsa, kendisine kısas vacib olur.

Bir kimse, hasta olduğunu bilmeden bir adama onu öldüren bir darbe indirir ve o adam ölürse, kendisine kısas vacib olur. Zayıf kav­le göre ise kısas vacib olmaz.

Öldürmede kısasın vacib olmasının şartları şunlardır: Maktul, müslüman olmalı veya kendisine eman verilmiş ol­malıdır. Bir müslüman, harbi veya mürtedi öldürürse kanı heder olur. Üzerine kısas vacib olan kimsenin kanı başkasının kanı gibi do­kunulmazdır. Biri ona tecavüz edip öldürürse, katile kısas vacib olur. Zımmi olan kimse evli ve zînâkar bir müslümanı öldürürse, kendisi de kısasen öldürülür. Bir müslüman zina yapan bir müslü­manı öldürürse, en sahih kavle göre katil kısasen öldürülmez.

Katile kısas tatbik edilebilmesi için onun akil ve baliğ olması şarttır. Mezhep alimlerince kabul edilen rivayete göre sarhoş olan katile kısas tatbik edilir. Katil, cinayet gününde çocuk veya deli ol­duğunu söyler de cinayet vaktinde çocuk olması mümkün ise veya cinayetten önce delirmiş ise, yemini ile birlikte sözü kabul edilir. Şa­yet katil: "Ben şimdi çocuğum." der ve çocukluğu mümkün ise, ken­disine kısas uygulanmaz ve çocuk olduğuna dair kendisine yemin verdirilmez.

Bir kimse harbi olduğu dönemde bir müslümanı öldürür de sonra İslam'a dönerse, kendisine kısas uygulanmaz. Masuma (İslam veya eman ile kanı koruma altına alınmış kimseye), mürtede ve maktule denk olan katile kısas uygulanır.

Müslüman bir kimse zımmiyi öldürdüğü takdirde, kendisine kısas tatbik edilmez. Ama zımmi kişi, bir müslümanı veya dinleri farklı da olsa başka bir zımmiyi öldürürse, kendisine kısas tatbik edilir.

Bir kafir, bir kafiri öldürür de sonra İslam'a girerse, kendisine vacib olan kısas düşmüş olmaz.

Bir zımmi, zımmi olan birisini yaraladıktan sonra İslam'a gir­se ve yaralanan da ölürse, en sahih kavle göre kısas sakıt olmaz. Son iki meselede (katilin sonradan İslam'a girmesi ve zımminin zımmi­yi öldürmesinde) hakim mirasçıların taleplerine göre kısası gerçek­leştirir.

En sahih kavle göre mürted kişi öldürdüğü zımmi veya mürted sebebiyle öldürülür. Zımmi, öldürdüğü mürted kişi sebebiyle öldürülmez. Hür kimse, kendisinde kölelik bulunan kimse için kısa-sen öldürülmez. Köle, müdebber köle, mukâteb köle ve ümmü veled birbirlerine karşı cinayet işlerlerse, kedilerine kısas tatbik edilir.

Bir köle, bir başka köleyi öldürür de sonra katil azad edilir ve­ya köleyi yaraladıktan sonra -öldürme ve yaralama hadisesi arasın­da- azad edilirse, hükmü İslam'a yeni girmiş mukâtebin hükmü gi­bi olur. Ama katil olursa, kısas hakkı sakıt olmaz.

Bir kısmı hür olan kimse, kendisi gibi bir kısmı hür olanı öldürürse, buna kısas vacib olmaz. Zayıf kavle göre katilin hürriye­ti maktulün hürriyetinden fazla değilse kısas vacib olur. Müslüman köle ve hür zımmi arasında ise kısas hükmü cereyan etmez.

Kendi çocuğunu -her ne kadar aşağıya doğru inse de- öldüren babaya kısas uygulanmaz. Çocuk babasına kısas tatbik etme hakkı­na sahip değildir. (Örneğin; bir kimse karısını öldürürse, çocuğu an­nesinden dolayı babasına kısas uygulayamaz.) Anasını veya babasını öldüren çocuğa kısas uygulanır.

Nesebi meçhul biri öldürülür de onun üzerine iki kişi babalık iddia eder ve henüz kimin oğlu olduğu anlaşılmadan birisi katili öldürür ve benzerliklerden anlayan (kaife) diğerinin oğlu olduğunu söylerse, katile kısas uygulanır. Aksi halde kısas uygulanmaz.

iki kardeş aynı anda biri babasını, diğeri ise annesini öldürürse, her biri için kısas uygulanabilir. Kısası uygulamada önce­lik sırası kura ile tespit edilir. Kendisine kura isabet edene kısas uy­gulanır veya henüz kısas uygulanmadan biri çabuk davranarak di­ğerini öldürürse, bu takdirde maktulün mirasçıları katile kısası uy­gulayabilirler. Kısası hak ettiği için caniyi öldüren ona mirasçı ola­maz dediğimiz takdirde hüküm böyledir. Keza onları aynı anda de­ğil de arka arkaya öldürürlerse ve ana ile babaları arasında nikah bağı yoksa da hüküm yine böyledir. Ana ve babası arasındaki nikah bağı ortadan kalkmamışsa, bu takdirde birinci kardeş, ikincisine kısası uygulayabilir.

Bir grup bir kişiyi öldürürse, kısasen onların tümü öldürülür. Maktulün velisi katil gruptaki fertlerin bazısını sayıları itibari ile di­yetten kendilerine düşen hisseye karşılık affetme hakkına sahiptir.

Yanlışlık ve kasta benzer öldürme fiiline iştirak eden kimse, kısasen Öldürülmez.

Çocuğunu öldürmesi hususunda babayla suç ortaklığı yapan kişi, kısasen öldürülür. Köleyi öldüren kişiye iştirak eden hüre, köle­ye ve zımmiyi öldüren müslümana iştirak eden zımmiye kısas tatbik edilir. Keza müslümam öldüren harbiye iştirak eden ve organ kesme kısası veya haddi tatbik edene iştirak eden kişiye kısas tatbik edilir.

Kendi kendini yaralayan kimseye bir başkası iştirak ederse, onda yara açar ve bu sebeple ölürse, iştirak eden kişiye kısas tatbik edilir.

Kendisini yaralayan saldırganı uzaklaştırdıktan sonra başkası onu yaralar ve bu iki yaralama sebebi ile Ölürse, en zahir kavle göre ikinci kişi kısasen öldürülür.

Bir kimse, bir adamı kasten veya yanlışlıkla iki yerinden yara­lar ve bu iki yara sebebi ile ölür veya harbi veyahut mürted olanı ya­ralar da sonra yaralı olan İslam'a döner ve onu ilk yaralayan tekrar onu yaralar da adam her iki yara sebebi ile ölürse, her iki durumda da yaralayan kişi kısasen öldürülmez. Zira ölüm, biri kasıtlı diğeri hataen olmak üzere iki yaralama sebebi ile vuku bulmuştur.

Bir kimse, yaralı olanın yarasını derhal öldürücü bir zehirle te­davi eder ve yaralı ölürse, onu yaralamış olana kısas uygulanmaz. Zehir genellikle öldürücü değilse, bu kasta benzer bir öldürmedir. Tedavi amacı ile kullanılan zehir çoğunlukla öldürücü ise ve yaralı da bu zehri biliyorsa, tedavi eden kendi kendini yaralayan kişinin suç ortağı olur. Zayıf kavle göre ise kendi kendim hataen yaralayan kişinin suç ortağı olur.

Bir cemaat, bir adama kırbaçla vurur da adam ölürse ve her bi­risinin darbesi tek başına öldürücü darbe değilse, gruptaki fertlere tatbik edilen kısas hakkında birkaç vecih vardır. En sahih veçhe göre, adamı dövmek için önceden anlaşmışlarsa hepsine kısas tatbik edilir.

Bir kimse, müslüman bir cemaati sıra ile öldürürse, ilk öldürdüğü kişi sebebi ile kendisine kısas uygulanır. Şayet o fertleri bir anda öldürürse, velileri arasında kura çekilir. Kur'ada ilk sırayı alan kimse için katile kısas uygulanır. Diğerleri için diyet alma hakkı vardır. Ben diyorum ki; ilk öldürülen adamın mirasçısı dışın­da katili kısasen öldüren asi olur. Katilin asi tarafından öldürülme­si kısas olarak vaki olur. İlk öldürülen fert için ise diyet alınır. Allah daha iyi bilir.

 

3. Yaralının Yaralı Olduğu Sürede Dinini Değiştirmesi veya Hür Olması

 

Bir kimse harbi veya mürted olanı veya kölesini yaralar da harbi veya mürted müslüman olur veya kölesini azad eder ve yara­ladığı kişi yaranın canına sirayet etmesi sebebiyle ölürse zamin ol­maz. Zayıf kavle göre ise hafif diyet ödemesi vacibtir. Şayet oku fır­lattıktan sonra mürted veya harbi müslüman olur veya kölesini azad eder ve ok onlardan birisine isabet edip onu öldürürse, kendi­sine kısas uygulanmaz; zira aralarında denklik yoktur. Mezhep alimlerince kabul edilen rivayete göre, katilin akrabalarının müslü-manın hafif diyeti kadar bir diyet ödemeleri vacibtir. Yaralı dinden döner de yaranın canına sirayet etmesi sebebi ile ölürse kam boşa gi­der. En zahir kavle göre, yaralayana organ kısası tatbik etmek vacib­tir. Bu kısası müslüman olan akrabaları infaz eder. Zayıf kavle göre kısası imam uygular. Yara mali bir bedel gerektiriyorsa, erş (yara be­deli) ve can diyetinden en az olanını ödemek vacib olur. Zayıf kavle göre ersin ödenmesi vacibtir. Bir başka zayıf kavle göre ise kanı bo­şa gider.

Yaralı kişi dinden döner de sonra tekrar İslam'a girer ve ya­ranın canına sirayeti sebebi ile ölürse, kısası tatbik etmek gerekmez. Zayıf kavle göre irtidat devresi kısa ise, caniye kısas ve tam diyet va­cib olur. Bir kavle göre diyetin yarısı vacib olur.

Bir müslüman, zımmiyi yaraladıktan sonra zımmi müslüman olur veya hür olan bir köleyi yaralar da efendisi onu azad eder ve her iki durumda da yaranın cana sirayet etmesi sebebi ile yaralı ölürse, yaralayana kısas uygulamak gerekmez. Ancak caninin bir müslü-manın diyeti kadar diyet ödemesi vacibtir. Bu diyet kölenin efendi­sine ödenir. Diyet kölenin kıymetinden fazla ise fazla olan miktar onun mirasçılarına verilir.

Bir kimse, bir kölenin elini keser de bu köle azad edilmiş ve sonra da yarası canına sirayet ettiği için ölürse, vacib olan diyetten ve kıymetin yarısından meblağı en az olan kendisine verilir. Bir kav­le göre ise efendi, diyet ve kıymetten meblağı en az olanı hak eder.

Bir ikimse, bir kölenin elini keser de bundan sonra köle azad edilir ve başka iki şahıs onu yaralar da bu yaranın canına sirayeti se­bebi ile Ölürse, onu ilk yaralayan hür ise kendisine kısas uygulan­maz. Diğer iki caniye kısas tatbik edilmesi vacibtir.   

 

 4. Uzuvlar Hakkında Kısas

 

 

Organ kesme ve yaralama kısasında, adam öldürme kısası için gerekli olan şartlar aranır.

Bir cemaat kılıcı, bir adamın elinin üzerine koyup kılıca bir de­fada yüklenerek adamın elini kestikleri anlaşılırsa, misilleme olarak hepsinin eli kesilir.

Baş ve yüzde işlenen yaralamalara şeccac denir. Bu yaralama­lar on çeşittir: Harise, derinin az bir şekilde yarılması; damiye, deri­nin kan damlamayacak şekilde yarılması; badia, cildin kesilip etin hafif bir şekilde yarılması demektir.

Mütelahime, ete gömülen ama etle kemik arasındaki zara ulaş­mayan, simhak, eti yarıp et ile kemik arasındaki zara ulaşan; mudi-ha, iğne deliği kadar bile olsa kemiği ortaya çıkaran; haşime, kemi­ği kırıp parçalayan; münakil, kemiği kırdıktan sonra yerini değişti­ren; me'mume, beyni örten zara kadar ulaşan; damiğa, beyin zarını delerek beyne kadar ulaşan yaralamalardır.

Bu yaralama şekilleri içerisinde sadece mudihada kısas vacib­tir. Zayıf kavle göre ise, harise hariç mudihadan önce geçen yarala­malarda da kısas vacibtir.

Bir kimse, bedenin diğer bir yerinde mudihayı açar veya burun kıkırdağının bir kısmını veya kulağın bir kısmını keser de parçası ayrılmazsa, en sahih kavle göre kendisine kısas uygulamak vacib olur.

Mafsaldan kesilen organda kısas vacibtir. Hatta uyluk ve omuz kemiği kökünden kesilir ve caninin kemiğini fazladan kesmeden kısası uygulama imkanı varsa kısas uygulanır. Fakat imkan olmaz ve yara içeriye nüfuz ederse, en sahih kavle göre kısas vacib olmaz.

Tek gözü çıkarmak, kulağı, göz kapağını, burun kıkırdağını, dudağı, dili, penis ve testisleri kesmek gibi yaralamalarda kısası uy­gulamak vacibtir. Keza en sahih kavle göre, her iki uyluğu ve vagi-nanın iki dudakçığını kesmekte de kısası uygulamak vacibtir. Kemi­ği kırmakta kısası uygulamak vacib değildir. Fakat kemiğin kırıl­ması halinde, mağdur caninin aynı kemiğini en yakın mafsaldan ko­parabilir. Geri kalan kısım için hükümet (saldırıya uğrayan organın saldırıdan önceki kıymeti ile saldırıdan sonraki kıymeti arasındaki farkı) alır.

Bir kimse, bir şahsın bedeninde mudiha ve haşime yarasını açarsa, mağdur caninin bedeninde mudiha yarasını açar ve haşime-nin ersi olarak beş deve alır. Bedeninde mudiha ve munkile yarasını açarsa, mağdur caninin bedeninde mudiha açar ve munkileye karşılık on deve alır.

Bir kimse bir şahsın elini bilekten keserse, mağdur caninin eli­ni bilekten kesmeyi terk ederek parmaklarını kesemez. Caninin par­maklarını keserse ta'zir edilir. Ancak caniye karşı sorumlu olmaz. En sahih kavle göre mağdur, caninin parmaklarını kestikten sonra da elini bilekten kesme hakkına sahiptir.

Bir kimse, bir şahsın pazı kemiğini kırar da sonra pazısı kopar-sa, caninin pazısı dirsekten kesilir ve geri kalan kısım için hükümet almır. Mağdur caninin elini bilekten kesmeyi talep ederse, en sahih kavle göre, ona izin verilebilir.

Bir kimse, birisinin gözünde mudiha yarası açar ve gözün ışığını giderirse mağdur da caninin gözünde mudiha yarası açar. Gözün ışığını giderirse misilleme yapılır. Şayet mudiha açar da ışığı gitmezse, ışığı gidermeyi mümkün kılan Örneğin, demiri ısıtıp ışığı giderinceye kadar göze yanaştırmak gibi hafif bir yöntemle ışığı giderir.

Bir kimse, birinin gözüne genellikle ışığı gideren bir şamar vu­rur da ışığı giderirse, mağdur da caninin gözüne onun şamarı gibi bir şamar vurur. Gözün ışığı gitmezse, yukarıda belirtildiği gibi ha­fif bir yöntemle giderir. İşitme duyusunu gidermenin hükmü de gözün ışığını gidermenin hükmü gibidir. Keza en sahih kavle göre, bir organın kuvveti eksilir veya tat alma veya koku alma duyusu gi­derilirse kısas gerekir.

Bir kimse, bir şahsın bir parmağını keser ve bu sebeple diğer parmakları düşerse, düşen parmaklar için kısas uygulanmaz.

 

5. Kısasın Keyfiyeti

 

Sağ ele bedel olarak sol el, alt dudağa bedel üst dudak kesile­mez. Bunun aksini yapmak da caiz değildir. Sağ parmak boğumuna bedel sol parmak boğumu kesilemez. Kesilen fazla parmağa bedel başka mahalde bulunan zait parmak da kesilemez. Asli organların büyüklük, uzunluk ve kuvvetin azlığının eşit olmaması zarar ver­mez. Keza en sahih kavle göre asli organda bulunan zaitlik de bir za­rar vermez.

Mudiha yarasının miktarı, uzunluk ve enlemesine göre dikka­te alınır. Et ve deri kalınlığının ayrı olması bir zarar vermez.

Bir kimse, bir şahsın kafasını da tümünü kaplayacak şekilde bir mudiha yarası açarsa ve caninin kafası küçük ise tümünde mu­diha açılır. Yara yüzüne veya ensesine kadar indirilmez. Belki mudi-hanm kalan payı için erş almır. Erş mudihanm tümüne tevzi edilir­se ve caninin kafası mağdurun kafasından büyük ise, sadece mağdu­run kafası miktarmca kısas yapılır. En sahih kavle göre mudihanın yeri, caninin isteğine göre tespit edilir.

Bir kimse, bir şahsın alnında mudiha yarası açar da caninin alnı küçük ise, kafasından mudihaya ilâve yapılır. Mağdur kısası tat­bik ederken, kasten mudihayı gereğinden fazla yaparsa, fazla olan kısım içi kendisine kısas lazım gelir. Mudiha yarasını hataen fazla açar ve hak sahibi bir mal karşılığında onu affederse tam erş verme­si vacib olur. Zayıf kavle göre ise yaraya düşen hisseyi öder.

Bir cemaat bir kimsenin kafasında mudiha yarası açarsa, her birinin kafasında onun açtığı yara gibi mudiha yarası açılır. Bir kav­le göre ise, hissesine göre her birinin kafasında yara açılır.

Cani rıza gösterse bile sağlam organ, felç organa bedel kesile­mez. Mağdur, kesilen felç eline bedel caninin sağlam elini keserse, kısas yerine geçmez. Buna karşılık mağdurun caniye diyet ödemesi lazımdır. Bu fiil caninin ölümüne sirayet ederse, cana can kısası uy­gulanır.

Felçli organın sağlam organa bedel olarak kesilmesi caizdir.Ancak uzman kişi: "Felçli elin kesilmesi halinde kanı durmaz." der­se, kesilmesi caiz değildir. Mağdur sağlam elinin karşılığında cani­nin felçli elini keserse, başka bir hak iddia edemez.

Sağlam organ, menfaati azalan organ veya sakat organa bedel olarak kesilebilir. Tırnakların yeşil veya siyah renge bürünmüş ol­ması sağlam olmasına bir zarar vermez. En sahih kavle göre tırnak­ları giderilmiş el, tırnaklan gide-rilmemiş el karşılığında kesilebilir. Bunun aksini yapmak caiz değildir.

Sağlam penis ile felçli olan penisin hükmü, elin hükmü gibidir. Felçli olan penis, buruk olup sertleşmeyen veya sertleşip buruk ol­mayan penistir. Penisin sertleşip sertleşmemesi önemli değildir. Sağ­lam testisler, burkulmuş veya iktidarsız testislere bedel kesilir.

Sağlam olan burun, koku almayan burun karşılığında ve sağ­lam kulak sağır kulak karşılığında kesilebilir. Sağlam göz, siyahlığı çıkarılmış kör göz karşılığında çıkarılmaz. Konuşma kabiliyetini kaybetmiş dil, ahraz dil karşılığında kesilemez.

Çıkarılan diş için kısas vardır. Dişi kırmada ise kısas değil erş vardır.

Bir kimse küçük bir çocuğun dişini çeker ve bu diş süt dişi de­ğilse, tazminat hemen gerekemez. Geri kalan dişleri düşer ve za­manı gelince çıkarlar da çekilen diş çıkmaz ve bir kişi çıkış yeri bo­zulduğu için çıkmamıştır derse, kısas vacib olur. Dişi çekilen hak sa­hibi küçük ise hakkı ifa edilmez, büyüyünceye kadar ertelenir.

Bir kimse, bir çocuğun düşmüş süt dişi yerine çıkmış dişi çekip çıkarır da henüz diyeti Ödemeden onun yerine yeni bir diş çıkarsa, en zahir kavle göre kısas sakıt olmaz,

Eli sağlam olan bir kimse, parmağı eksik olan birinin elini ke­serse, mağdur caninin elini keser ve bir parmak için erş öder. Eli sağlam bir kimse, bir parmağı eksik olanın dört parmağını keserse, mağdur olan kişi isterse dört parmağın diyetini alır, isterse caninin dört parmağını koparır. En sahih kavle göre parmaklan koparmış ve dipleri yaralanmışsa hükümet vermesi vacibtir. Mağdur diyet almışsa, cani hükümet ödemez. Her iki halde de (diyet almak veya parmakları koparmak halinde) avuç için ödenen hükümetin beşte biri alınması vacibtir.

Parmaksız bir eli kesen kişinin eli kısas olarak kesilmez. An­cak eli kesilen elin misli ise kısas uygulanır. Parmaksız olan kişi, parmakları tam olan birinin elini keserse, kendisinin de eli kesilir ve parmakları için diyet öder.

Parmakları felçli olan kimse sağlam bir eli keserse, mağdur is­terse onun sağlam üç parmağını koparır ve iki parmağın diyetini alır, isterse caninin elini keser ve buna razı olur.

 

6. Maktulün Velisi ve Caninin Anlaşmazlığı

 

Bir kimse, örtüye bürünmüş olan bir adamı kılıçla ikiye böler ve onun ölü olduğunu zannettiğini, maktulün velisi ise,, sağ olduğu­nu iddia ederse, en zahir kavle göre veli yemini ile tasdik edilir.

Bir kimse, birinin bir organını keser ve organın sağlam ol­madığını zannederse mezhep alimlerince kabul edilen rivayete göre, görünen organın sağlam olmadığını inkar ederse sözü tasdik edilir. Görünen organın sağlam olduğunu söylerse, sözü kabul edilmez.

Bir kimse bir kişinin ellerini ve ayaklarını keser de yaranın canına sirayetiyle öldüğünü zanneder ve veli yaranın iyileşmesini mümkün kılan bir zamanın geçtiğini ve başka bir sebeple öldüğünü iddia ederse, en sahih kavle göre veli tasdik edilir. Keza cani elini kestiği kişinin yaranın sirayeti ile ölmediğini iddia eder, mağdurun velisi ise yaranın sirayeti ile öldüğünü iddia ederse veli tasdik edilir.

Bir kimse bir adamın bedeninde iki mudiha yarası açarak ke­mik ile et arasındaki zarın kalkmasına sebep olur ve yara iyileşme­den Önce zarın kalktığını iddia eder de yaranın iyileşmesini mümkün kılan bir zaman geçmişse, cani tasdik edilir. Yaranın iyileş­mesini mümkün kılan bir zaman geçmemişse, cani yemin eder ve iki erş öder. Zayıf kavle göre üç erş öder.

 

7. Kısası Kim Hak Eder ve Kim Uygular

 

En sahih kavle göre her mirasçı kısası uygulayabilir. Maktulün mirasçısı hazır değilse gelinceye kadar kısas askıya alınır. Mirasçı çocuk ise, buluğ çağına erinceye kadar; deli ise ayılıncaya kadar kısas uygulanmaz. Bu durumda katil hapsedilir ve kefalet yolu ile serbest bırakılmaz. Mirasçılar, kısası uygulayacak mirasçı üzerindegörüş birliğine varmalıdır. Bir kişi üzerinde anlaşamazlarsa, ara­larında kura çekilir. Kısası uygulamaktan aciz olan mirasçı da kura­ya katılır. Kurası çıkarsa, tayin edeceği kişi kısası tatbik eder. Zayıf kavle göre ise, kısası tatbik etmekten aciz olan kuraya dahil edilmez.

Mirasçılardan biri acele ederek caniyi öldürürse, en zahir kav­le göre kendisine kısas tatbik edilmez. Geri kalan mirasçılar caninin terikesinden paylarına tekabül eden diyeti alırlar. Bir kavle göre acele edip caniyi öldüren mirasçının malından diyet alırlar. Mi­rasçılardan biri caniyi affettikten sonra onu afetmeyen biri acele davranarak caniyi öldürürse, kendisine de kısas uygulanır. Zayıf kavle göre ise, caninin afedildiğini ve öldürülmeme si için hakimin karar verdiğini bilmeden onu öldürmüşse, kendisine kısas uygulan­maz.

İmamın izni olmadan kısas uygulanmaz. İmamdan izin al­maksızın kısas uygulanmış ise, uygulayana ta'zir cezası verilir. İmam can kısasını uygulamak üzere maktulün akrabasına izin verir. En sahih kavle göre, organların kısasını uygulamak için mağdurun akrabasına izin veremez.

İmam caninin boynunu vurmak üzere cellada izin verir de o kasten caninin başka bir yerine kılıcı indirirse onu ta'zir eder, azlet­mez. Cellat hata ettiğini söyler ve bu da mümkün ise imam onu az­leder, ta'zir etmez. En sahih kavle göre celladın ücreti caniye aittir.

Kısas cezası acele üzere infaz edilir. Caninin haremde olması veya havanın çok sıcak veya soğuk olması veya caninin hasta olması cezayı geciktirme sebebi olamaz.

Cani kadın olup hamile ise kendisine can ve organ kısası tat­bik edilmez, hapiste tutulur. Hamlini indirip çocuğunu ilk sütle em­zirmesine, çocuğu emziren başka bir kadın yada hayvan sütü yoksa, iki yıl süreyle emzirip sütten kesmesine kadar cezası ertelenir. Kadın hamile olduğunu söylerse, en sahih kavle göre bir delil ol­maksızın sözü tasdik edilir.

Bir kimse birini kılıç gibi keskin bir aletle öldürür veya boğar veya aç bırakmak suretiyle öldürürse, kendisi de misilleme olarak aynı metalle öldürülür. Sihir yapmak sureti ile ölüme sebep olursa,

kendisi kılıçla öldürülür. Keza içki içirerek veya onunla livatada bu­lunarak öldürmüşse, en sahih kavle göre kılıçla boynu vurulur. Ca­ni aç bırakılır da ölmezse, ölünceye kadar günleri ziyadeleştirilir. Bir kavle göre ise, kısas olarak kılıçla boynu vurulur. Mağdurun mi­rasçısı caniye aynı fiili tatbik etmek yerine kısası kılıçla tatbik ede­bilir.

Bir kimse bir şahsın elini keser de bu yaranın sirayeti sonucu ölürse, mağdurun velisi caninin boynunu vurabilir. Önce caninin eli­ni kesme ve sonra boynunu vurma hakkına da sahiptir. Caninin eli­ni kestikten sonra isterse ölümüne sirayet etmesi için bekler.

Bir kimse bir şahsın karnında yara açarak veya pazı kemiğim kırarak ölümüne sebep olursa, mağdurun velisi caninin boynunu kılıçla vurabilir. Bir kavle göre ise misilleme olarak caniye aynı ya­rayı tatbik eder. Şayet ölmezse, en zahir kavle göre ölünceye kadar yara ziyadeleştirilemez.

Bir kimse canide organ kesme kısasım uygular da sonra bu fi­il, ölümüne sirayet ederse maktulün mirasçısı isterse kılıçla boynu­nu vurur, isterse diyetin yarısı karşılığında onu affeder.

Bir kimse bir şahsın her iki elini keser mağdur da kısas olarak caninin her iki elini keser ve cani ölürse, velisi için mağdurun boy­nunu vurma hakkı vardır. Onu affederse diyet alamaz. Kesme kısası uygulanır da cani ölürse, boş yere ölmüş olur. Cani ve mağdur yara­lama sirayeti ile beraber ölürlerse veya mağdur önce ölürse kısas yapmış olur. Mağdur sonradan ölürse en sahih kavle göre, önce öle­nin velisi caniden (sonra ölenden) yarım diyet alabilir.

Sağ eli kesilen mağdur caniye: "Sağ elini çıkar misilleme ola­rak keseyim." der o da sağ elin yerine geçer kastı ile sol elini çıkarır ve mağdur darbeyi indirerek keserse, boş yere kesilmiş olur. Cani: "Sol eli sağ ele bedel çıkarmıştım ve onun yerine geçeceğini zannet­miştim." der de mağdur onu yalanlarsa, en sahih kavle göre sağ ele bedel sol el kısas olarak kesilmez. Bu itibarla mağdur kestiği sol el için diyet ödemesi vacibtir. Geriye sağ el için kısası tatbik etmek kalır. Keza cani: "Heyecanlandım sağ elimi çıkardığımı zannettim." der, mağdur da : "Sağ el olduğunu zannederek kestim." derse, sol el için diyet verilir.

 

8. Kasten Öldürmenin veya Yaralamanın Cezası ve Kısasta Affın Hükmü

 

Kasten öldürmek kısası gerektirir. Diyet, kısas sakıt olduğun­da verilen bedeldir. Bir kavle göre kısas ve diyetten biri müphemdir, yani kasten öldürmenin cezası ya kısas yada diyettir. İmamın her iki kavline göre veli, caninin izni olmadan onu afederse, diyet alabilir. Birinci kavle göre, (kısası vacib kılan kavle göre) veli mutlak şekilde caniyi afederse, mezhep alimlerince kabul edilen rivayete göre diyet gerekmez. Diyeti vermekten veli katili affederse bu geçersiz olup bundan sonra onu kısastan affedebilir. Cani kabul eder ve veli diyet cinsinden başka bir şey üzerine kısası affederse, malın veliye veril­mesi gerekir. Kabul etmezse, en sahih kavle göre mal sabit olmaz ve kısas düşmez.

Kısas veya diyetten birinin vacib olduğunu söylersek, fakirlik sebebi ile kısıtlı bulunan kişi caniyi diyetten afedemez. Kısası uygu­lamak vacibtir dememiz halinde, veli caniyi diyet karşılığında affe­derse, diyet alması gerekir. Şayet veli mutlak şekilde afederse yu­karıda belirtildiği gibi diyet de gerekmez. Mal karşılığı olmaksızın caniyi afederse, mezhep alimlerince kabul edilen rivayete göre bir şey gerekmez.

Diyet konusunda aşırı davranan velinin hükmü, kısıtlı olanın hükmü gibidir. Zayıf kavle göre ise çocuğun hükmü gibidir.

Veli ve cani, diyet için iki yüz deve üzerine anlaşırlarsa, kısas veya diyetten birini uygulamak vacibtir dememiz halinde anlaşma­ları geçersizdir. Kısas vacibtir dememiz halinde en sahih kavle göre anlaşmaları geçerlidir.

Reşid olan kimse birine : "Elimi kes." der, o da keserse eli boş yere kesilmiş olur. Kesme fiili ölümüne sirayet eder veya : "Beni öldür." der o da öldürürse, boş yere ölmüş olur. Bir kavle göre ise ca­ninin diyet vermesi vacibtir.

Bir kimse, bir şahsın bir azasını keser ve mağdur caniyi afedip kısas ve erş almaktan vazgeçerse, yaranın cana sirayet etmemesi ha­linde cani bir şey ödemez. Cana sirayet ederse kısas gerekmez.

Azaların ersine gelince mağdur, caniyi affederken: "Bu cinaye­tin ersini caniye vasiyet ettim." şeklinde vasiyet lafzı ile söylerse,bunun hükmü katil için yapılan vasiyetin hükmü gibidir. Şayet af­fetme lafzını ibra, ıskat veya affetme lafzı ile söylerse erş düşer. Zayıf kavle göre bu üç lafız da vasiyeti ifade eder. Diyetin tamamlan­ması için erse ilâve yapmak vacibtir. Bir kavle göre mağdur cinayet sebebi ile kendisine sirayet eden şeyi affederse, erse ilâve edilecek miktar düşer. Yara başka bir azaya sirayet eder ve iyileşirse, en sa­hih kavle göre sira-yet sebebi ile olan yaranın diyetini tazmin eder.

Bir kimse bir adamın elini keser ve bu fiil onun ölümüne sebep olur da velisi caniyi afedip can kısası uygulamazsa caninin elini de kesemez. Caninin elini kesmekten vazgeçerse, en sahih kavle gö boynunu vurabilir. Veli, caninin elini keser sonra meccanen can kısasını afeder de kesme fiili ölüme sirayet ederse, afetmenin batıl olduğu ortaya çıkar. Ölümüne sirayet etmezse affı sahihtir.

Veli kısası tatbik etmek için vekil tayin eder de sonra caniyi afeder ve vekil durumdan haberdar olmadan kısası uygularsa, ken­disine kısas tatbik edilmez. En zahir kavle göre ise diyet vacib olur. Diyet akilesine değil vekilin kendisine vacib olur. En sahih kavle göre vekil diyei affedenden alamaz.

Kısas cezası bir kadına vacib olur da hak sahibi kısası ona sıdak yaparak onunla evlenirse caiz olup kısas hakkı sakıt olur. Eğer cinsel ilişkiden önce ayrılırlarsa, kadın ersin yarısını Öder. Bir kavle göre mehri misilin yarısını öder.

 

B. DİYET (KAN BEDELİ)

 

Hür, müslüman ve erkek olan kimsenin haksız yere öldürülmesi durumunda bunun diyeti yüz devedir. Develer üç kısım­dan ödenir:

1- Otuz hikka (üç yaşını tamamlamış deve),

2- Otuz coza'a (dört yaşını tamamlamış deve),

3- Kırk halifet (gebe olan deve).

Hataen işlenen can diyeti ise beş çeşit yüz devedir:

1- Yirmi bint-i mehad (bir yaşını bitirmiş deve),

2- Keza yirmi bint-i lebun (iki yaşını bitirmiş deve),

3- Yirmi ibni lebun (iki yaşım bitirmiş erkek deve),

4- "Yirmi hikka (üç yaşını bitirmiş deve),

5- Yirmi ceza'a (dört yaşını bitirmiş deve).

Bir kimse, Mekke hareminde veya haram aylar denilen zilka­de, zilhicce, muharrem veya recep ayında veya rahim sahibi (ana, kız kardeş gibi) mahremini hataen Öldürürse, diyet develeri üç kısımdan ödenir.

Yanlışlıkla işlenen cinayetin diyeti müsellese (üç kısım) şeklin­de ise, caninin akilesi diyeti vadeli olarak ödeyebilir. Kasıtlı işlenen öldürmede diyet cani tarafından acele üzere ödenir. Öldürme kasta benzer ise, müsellese şeklinde vadeli olarak caninin akilesi üstlenir.

Hak sahibi rıza göstermedikçe ayıplı ve hasta develer diyet ola­rak verilmez. Gebe olan develer, gebelikten anlayan uzman kişilerce tespit edilir. En sahih kavle göre, beş yaşını doldurmamış gebe deve­nin diyet olarak verilmesi caizdir.

Kendisine diyet vacib olan kimsenin develeri varsa, diyeti ken­di develerinin cinsinden vermesi lazımdır. Zayıf kavle göre kendi beldesinde çoğunlukta bulunan develerin cinsinden verir. Kendi de­veleri yoksa, bedevi beldenin veya kabilenin çoğunlukta bulunan de­velerinin cinsinden verir. Aksi halde kendi beldesine en yakın belde­nin develerinin cinsinden verir.

Caninin diyet için vacib olan devenin başka çeşidine veya de­velerin yerine kıymetlerini vermesi her iki tarafın rızası ile olur. Di­yet olarak verilen deve bulunamazsa, İmamın ilk kavline göre bin dinar altın veya on iki bin dirhem ödenir. İmamın son kavline göre ise, beldenin revaçta bulunan paraya göre develerin kıymeti ödenir. Cani birkaç deve bulursa, onları satın alır, eksik kalanların ise kıymetini Öder.

Hür kadın ve hür erselin ölüm veya yara diyetleri, erkeğin di­yetinin yarısı kadardır.

Yahudi ve Nasrani'nin ölüm ve diğer diyetleri, müslümanm di­yetinin üçte biri; mecusinin diyeti, müslümanm diyetinin onda biri­nin üçte ikisi; keza eman almış putperestin diyeti de onda birinin üçte ikisi kadardır. Mezhep alimlerince kabul edilen rivayete göre

kendisine İslam daveti ulaşmamış kimsenin dini varsa ve dini deği­şikliğe uğramamış ise diyeti bu dine bağlı kimsenin diyeti gibi olur. Dini değişikliğe uğramış ise diyeti mecusi olanın diyeti gibidir.

 

1. Organlara Karşı İşlenen Cinayetlerin Diyeti

 

Bir kimse hür müslümanm yüzünde veya başında bir mudiha açarsa, bunun diyeti beş devedir. Birlikte işlenen haşime ve mudiha yaralamalarında on deve diyet vardır. Mudihadan başka yaralama­ların diyeti beş devedir. Zayıf kavle göre ise yaralamalar için hükümet alınır. Münkile yaralarında diyet on beş devedir. Me'mume yaralamasında diyetin üçte biri alınır.

Bir kimse bir şahısta mudiha, biri haşime ve başka biri de münkile ve dördüncü bir şahıs da me'mume yarası açarsa, bunlar­dan üçü beşer deve verir. Dördüncüsü ise üçte birinin tamamını öder.

Bir kimse bir şahısta mudihadan önce seccac yarası açar ve seccac ile mudiha arasındaki oran bilinirse, mudiha ersi oranında hisse vacib olur. Aradaki oran farkı bilinmezse, bedenin sair et­rafında yapılan yaralamalarda olduğu gibi bir hükümet vardır.

Caife yarası için diyetin üçte biri Ödenir. Caife, karın, göğüs, boğaz çukuru, cebin (yüz, alın), bel, ve kalça gibi bedenin sair et­rafında yapılan ve içeriye nüfuz eden yaralamadır. Mudihanın büyük veya küçük olması ersin miktarını etkilemez.

Bir kimse, aralarında et ve deri bulunan iki organda mudiha açarsa, bir kavle göre aralarında ikisinden birinde et ya da deri bu­lunursa iki mudiha; mudihayı kasten ve hata ile iki kısımda yapar­sa veya mudiha baş ve yüzü içine alırsa iki, bir kavle göre ise bir mu­diha sayılır. Mudiha geniş olursa, en sahih kavle göre bir mudiha sayılır. Mudihayı başkası genişletirse iki yara sayılır. Caifenin sayı ve taaddüt açısından hükmü, mudihanın hükmü gibidir. Karma nüfuz edip sırttan çıkan caife, en sahih kavle göre iki yara sayılır.

Bir kimse, bir şahsın karnına iki uçlu bir ok batırır da içeriye ulaşırsa, iki yara sayılır. Caife ve mudiha yarasının iyileşmesi ile erş sakıt olmaz.

Mezhep alimlerince kabul edilen rivayete göre, kesilen her iki kulak kepçesi için tam bir diyet ödenir hükümet ödenmez. Kulak kepçesinin bir kısmı kesilirse, o oranda hisse alınır. Cinayet sebebi ile her iki kulağın işitme duyusu kurursa (işitmez hale gelirse), tam bir diyet vacib olur. Bir kavle göre ise hükümet lazım gelir, İşitme duyusu sağlam olmayan iki kulak kepçesini kesmede hükümet gere­kir. Bir kavle göre ise tam diyet gerekir.

Her bir göz için yarım diyet gerekir. Cinayete uğrayan gözde şaşı veya gece körlüğü de olsa hüküm böyledir. Keza gözde ışığı azaltmayan beyazlık da olsa yarım diyet vacib olur. Gözdeki ışığı azaltırsa, ona düşen hisse miktarı gerekir. Işığın ne kadar azaldığı tespit edilemezse hükümet gerekir. Her bir göz kapağı için diyetten dörtte bir hisse gerekir. Göz kör olsa bile hüküm böyledir.

Burun yumuşaklığı için bir diyet lazım gelir. Burunun her iki tarafı (burun delikleri) ve uç kısmının alt tarafının kesilmesi halin­de diyetin üçte birini almak vacib olur. Zayıf kavle göre ise yarala­nan uç kısmın alt tarafı için hükümet gerekir. Her iki tarafı (burun delikleri) için diyet vacib olur.

Her bir dudak için diyetin yarısı vardır. Kabiliyeti giderilme-miş sarkık olsa bile dil için tam bir diyet vardır. Bazı harfleri telaf­fuz edemeyen eret (ett... ett diyen), elseğ (ess... ess diyen) ve çocuk için bir diyet vardır. Zayıf kavle göre çocukta ağlamak ve süt emmek için dilini hareket ettirmesi gibi konuşma belirtilerinin görülmesi şarttır. Ahraz olan dil için hükümet vardır.

Erkek ve hür müslümanm her bir dişi için beş deve diyet vardır. Dişin zahiri olarak bir kısmının kesilmesi veya kökünden sökülmesi aynıdır. Zaid olan dişler için ise bir hükümet vacib olur. Dişin kımıldaması az da olsa, hükmü sağlam dişin hükmü gibidir. Menfaati iptal edilmiş diş için hükümet vardır. Menfaati azalmış di­şin hükmü, en sahih kavle göre sağlam olan dişin hükmü gibidir.

Süt dişini düşürmemiş çocuğun dişini söktükten sonra zamanı gelince dişi çıkmaz ve dibinin bozulduğu anlaşılırsa, erş verilmesi vacibtir. Dişin dibinin bozulduğu belli olmadan çocuk ölürse, en za­hir kavle göre caniye bir şey gerekmez. Sökülen diş süt dişi olup ye­rine çıkan yeni diş ersi düşürmez.

Bir kimse bir şahsın birkaç dişini sökerse, diyet her bir diş için ayrı ayrı hesaplanır. Bir kavle göre cani ve cinayet bir ise, alınan diyet birden fazla olmaz. Her bir çene için diyetin yarısı vardır. En sa­hih kavle göre dişlerin ersi, her iki çene diyetine dahil değildir.

Bilekten kesilen her bir el için diyetin yarısı vardır. Eller bilek­ten yukarı kesilmişse, ayrıca hükümet de vacib olur. Kesilen her bir parmak için on deve vardır. Her bir boğum için on devenin üçte biri vardır. Baş parmağın boğumu için on devenin yarısı vardır. Her iki ayak parmaklarının hükmü, her iki el parmaklarının hükmü gibidir.

Kadının memelerinin ucu için bir diyet vardır. Erkek memele­rinin ucu için bir hükümet vardır. Bir kavle göre ise bir diyet vardır.

Her iki testis için bir diyet vardır. Keza penis için de bir diyet vardır. Küçüğün ve yaşlının penisi, cinsi ilişkide iktidarsız olan pe­nisin ve uç kısmının hükmü penisin hükmü gibidir. Vaginanın bir kısmı kesilirse, diyetten takdir edilen şey alınır. Bir kavle göre, hükmü penisin hükmü gibidir. Keza burun yumuşağının kesilen kısmı ile kadın memesinin ucundan kesilen kısmını hükmü de böyledir. Her iki kalça için tam bir diyet vardır. Keza vaginanın iki dudakçığımn hükmü de böyledir. Keza derinin soyulması halinde mağdurda yerleşik hayat olup derinin soyulmasından sonra bir baş­kası mağdurun boynunu keserse deriyi soyana diyet vacib olur.

 

2-. Organların Menfaatini Gidermenin Diyeti

 

Akim menfaatini gidermede tam diyet vardır. Menfaat yarala­ma ile gide-rilirse takdir edilen erş veya hükümet vacib olur. Bir kavle göre diyet veya erşten az olanı çok olanına dahil edilir. Veli mağdurun aklının giderildiğini iddia eder de cani inkar ederse ve mağdur yalnızken söz ve fiilleri muntazam değilse yeminsiz olarak diyet alabilir.

işitme duyusunun giderilmesinde diyet vardır. Bir kulağın gi­derilmesinde yarım diyet vardır. Zayıf kavle göre ise noksanlık his­sesi alınır. Kulak kepçesi ile birlikte her iki kulağın işitme duyusu giderilirse iki diyet alınır.

Mağdur işitme duyusunun giderilmiş olduğunu iddia eder de kendisi uykuda iken veya haberi olmadan ani bir bağırma veya gürültü ile irkilir ve bu seslerden rahatsız olursa, yalan iddiada bu­lunmuş olur. Bağırma ve gürültüden rahatsız olmazsa yemin eder ve bir diyet alır. İşitme duyusu biraz eksilmiş ve eksilen kısmın ne ka­dar olduğu biliniyorsa, diyetten o kadar hisse alınır. Orantı miktarı bilinmezse, hakimin içtihadı ile takdir edilen bir hükümet alınır. Zayıf kavle göre ise işitme duyusunun ne kadarının giderilmiş oldu­ğu mağdurun sıhhatli akranlarının işitme duyularına oranla zapt edilerek belirlenir.

İşitme duyusu bir kulakta eksilmiş ise, bu eksiklik kapatılır ve sağlam kulağın işitme derecesi son noktada zapt edilerek belirlenir. Sonra bunun aksi yapılır. İki durum arasındaki fark oranında diyet­ten hisse alınır.

Normal her bir gözün görme kuvvetinin giderilmesinde yarım diyet vardır. Göz çıkarılırsa diyet ziyadeleştirilmez. Cinayete uğrayan kişi görme gücünü kaybettiğini iddia ederse, bunu öğrenmek için uz­man kişilerin görüşüne baş vurulur veya mağdur şöyle denenir: Ak­rep veya kızartılmış bir demir paçası aniden onun gözüne yak­laştırılır. Bundan rahatsız olup olmadığına dikkatle bakılır. Görme gücü eksilmişse, bunun hükmü işitme duyusunun hükmü gibidir.

Koklama duyusunun giderilmesinde en sahih kavle göre tam diyet vardır.

Konuşma (dil) kuvvetini iptal etme durumunda diyet lazım ge­lir. Bir kısım harflerin telaffuzunu iptal etme durumunda diyetten takdir edilen oranda hisse alınır. Diyet, Arap alfabesindeki yirmi se­kiz harfe taksim edilerek, her harfe düşen hisse oranı alınır. Zayıf kavle göre ise diyete şefevi (dudak harfleri) ve boğazdan çıkan harf­ler taksime dahil edilmezler. Kişinin yaratılış itibarı veya bir afet se­bebi ile telaffuz edemediği harflere karşılık bir diyet ödenir. Zayıf kavle göre ise harfler oranında diyetten pay gerekir. Bir cinayet se­bebi ile telaffuz edilemeyen harfler, ikinci bir cinayet ile iptal edilir-lerse, mezhep alimlerince kabul edilen rivayete göre onlar için tam diyet alınmaz.

Bir kimse bir şahsın dilinin yarısını keser ve bu sebeple konuş­manın dörtte biri kayb olsa veya bunun aksi olursa diyetin yarısı lazım gelir.

Sesi gidermede bir diyet vardır. Sesle birlikte dilin hareketi ip­tal edilir de konuşmaktan ve cevap vermekten aciz kalırsa, onun için iki diyet vardır. Zayıf kavle göre ise bir diyet gerekir.

Tadın giderilmesinde bir diyet vardır. Tat; tatlı, ekşi, acı, tuzlu ve lezzetin dilde hissedilmesidir. Diyet bu beş tada taksim edilir. Tadın (alma duyusunun) eksilmesinde bir hükümet vardır.

Çiğneme kuvvetinin iptal edilmesinde diyet vardır.

Sırtı kırarak meni ve döl tutma kuvvetini gidermede ve cinsel ilişkide lezzet duyma gücünü gidermede diyet vardır.

Kadının ifdasmda -ister kocası tarafından, ister başkası ta­rafından yapılsın- diyet vardır. İfda; vaginada penisin giriş yeri ile anüs halkası arasındaki cidarın kaldırılmasıdır. Zayıf kavle göre ise ifda, penisin giriş yeri ile idrar kanalı arasındaki cidarı kaldırmak­tır. Kocanın sadece ifda yolu ile karısiyle cinsel ilişkide bulunma im­kanı varsa, bu şekilde cinsel ilişkide bulunması caiz olmaz.

Bir kimse hakkı olmadığı halde penis dışında bir şey ile bir kızın bekaretini izale ederse erş ödemesi vacibtir. Şüphe ile karısı ol­duğunu zannederek bekareti penis veya zorla gidermeyle dul olana mehri misil ve buna ek olarak bekareti gidermeye karşılık erş öden­mesi lazımdır. Zayıf kavle göre bakirenin mehrinin ödenmesi lazım gelir. Hak sahibi (koca) tarafından ifda yolu ile kızın bekareti gide­rilmişse, bir şey gerekmez. Zayıf kavle göre penis dışında bir şey ile bekaretin giderilmesinde erş Ödenmesi lazım gelir.

Elin kuvvetini gidermede diyet vardır. Keza her iki ayaktan yürüme kuvvetim gidermede de diyet vardır. El ve ayakta kuvvetin eksiltilmesinde ise hükümet vardır.

Bir kimse, bir şahsın belini kırarak yürümesini veya cinsel kuvvetini iptal ederse veya yürümesini ve menisini iptal ederse, iki diyet ödemesi lazımdır. Zayıf kavle göre ise bir diyet ödemesi lazımdır.

 

3. Birden Fazla Diyetin Bir Arada Olması

 

Bir kimse bir başkasının bedeninin etrafında cinayet işlerse (elleri, ayakları, kulakları kesmek gibi) veya latifelerini (işitme, görme, koklama, tat alma kuvvetini) giderirse, birkaç diyet vermesi lazımdır. Bu gibi cinayetlerden biri vuku bulur ve mağdurun canına sirayet ederek onu öldürürse, caninin bir diyet Ödemesi gerekir. Ke­za en sahih kavle göre yara iyileşmeden cani mağdurun boynunu keserse, bir diyet ödemesi gerekir. Şayet adamı kasten öldürür ve cina­yeti hataen işlerse veya durum bunun aksi olursa, en sahih kavle göre diyetler (organ diyetleri ve cana can kısası) iç içe girmez. Cani­den başka biri mağdurun boynunu vurursa, diyet müteaddit olur.

 

4. Hükümet/Erşi Takdir Edilmemiş Cinayetlerin Mali Cezası

 

Hakkında diyet takdir edilmemiş yaralamalarda hükümet öde­mek vacibtir. Hükümet, can diyetine nisbetle onun bir cüzüdür. Zayıf kavle göre can diyetine değil de cinayete uğrayan organın de­ğerinde meydana gelen değer eksikliğinin oranıdır. Cinayete uğra­yan köle ise, üzerinde bulunduğu nitelikleri ile değer takdiri yapılır.

Cinayet ersi belli olan bir organda meydana gelmişse, hüküme­tin miktarının bu meblağa ulaşmaması şarttır. Bu meblağa ulaşırsa, hakim kendi görüşü ile fazla olan miktarı indirir.

Hükümet, uyluk kemiği gibi belli bir diyeti olmayan bir organ içinse, miktarının can diyetine ulaşmaması lazımdır. Cinayete uğra­yanın değerini, yaranın iyileşmesinden önce değil de sonra takdir et­mek gerekir. Yara iyileştikten sonra kendisinde veya değerinde bir eksilme olmamışsa, iyileşmeye en yakın olan noksanlık hali itibara alınır. Zayıf kavle göre ise mezkur noksanlığı hakim kendi görüşü ile takdir eder. Başka bir zayıf kavle göre ise mali ceza ödenmez.

Mudiha gibi diyeti takdir edilmiş yaranın etrafında meydana getirdiği kusur ve noksanlıklar da mudihaya tabi olur. Damiye gibi diyeti takdir edilmemiş yaranın etrafında meydana getirdiği kusur­lar için en sahih kavle göre, sadece yaralama hükümeti ödenir.

Bir köleyi öldüren diyet olarak kölenin kıymetini öder. Can gi­derme cinayeti dışında hür olan kimse için diyeti belli olmayan etraf ve letaifte değerinden eksilen fark ödenir. Hür kimse için diyeti bel­li ise, oranı kadar diyetten hisse alınır. Bir kavle göre ise değerden eksilen oran ödenir.

Kölenin penisinin ve testislerinin kesilmesinde, en zahir kavle göre iki kiymet vacib olur. İkinci kavle göre ise kıymetten eksilen oran vacib olur. Cinayet sebebiyle bir noksanlık meydana gelmezse, bir şey ödemek gerekmez.

 

5. Diyeti Gerektiren Şey

 

Bir kimse duvara çıkmış bulunan mümeyyiz çocuğa bağırır da çocuk düşüp ölürse, akilesi galiz (ağır) diyet ödemesi gerekir. Bir kavle göre ise kısas gerekir. Fakat yerdeki veya duvar üzerindeki ba­liğ çocuğa bağırır ve çocuk düşüp ölürse, en sahih kavle göre diyet gerekmez. Çekilen silâh sebebiyle bir kimse korkup ölürse hükmü, yüksek sesten korkup ölen kişinin hükmü gibidir. Mürahik (buluğ çağına yaklaşmış kimse) ve uyanık kimsenin hükmü baliğ kimsenin hükmü gibidir.

Bir kimse av hayvanına bağırır da bir çocuk irkilir ve düşüp ölürse, akilesi üzerine hafif diyet lazım gelir.

Hakim kötü ahlaklı olduğu bildirilen kadına davetiye çıkarıp da kadın bundan korkup çocuğunu düşürürse, hakimin akilesi za-min olur.

Bir kimse bir çocuğu, yırtıcı hayvanın bulunduğu bir yere bırakır da yırtıcı hayvan onu yerse zamin olmaz. Zayıf kavle göre, çocuğun oradan ayrılma imkanı yoksazamin olur.

Bir kimse, kılıcım eline alıp birini kovalar da kaçan adam, su­ya veya ateşe atlar veya duvardan atlayıp helak olursa, kovalayan zamin olmaz. Kaçan adam kör olması veya karanlık olması nedeni ile bilmeden suya veya ateşe düşerse, kovalayan zamin olur. Keza kaçarken tavan çöker ve bu sebeple ölürse, en sahih kavle göre ko­valayan zamin olur.

Bir kimse yüzmeyi öğretmesi için bir çocuğu yüzmeyi bilen bi­rine teslim eder de çocuk suda boğulursa, caninin akilesi üzerine di­yet lazım gelir.

Bir kimse kendisi için sebepsiz yere bir kuyu açar da bir kim­se onaa düşüp ölürse, akilesi diyeti yüklenir. Yalnız kendi arazisinde veya ölü bir arazide kuyu açar da bir kişi ona düşer ölürse zamin ol­maz. Şayet dehlizinde kuyu açar ve birisini evine çağırır da bilme­den ona düşüp ölürse en zahir kavle göre zamin olur.

Bir kimse başkasının arazisinde veya ortağı olduğu arazide or­tağının izni olmadan kuyu açar ve birisi ona düşüp ölürse zamin olur. Keza gelip geçenlere zarar veren dar bir yolda kuyu açar ve bi­risinin telef olmasına sebep olursa zamin olur. Yol geniş olup gelip geçenlere zarar vermez ve imamın izni ile kuyuyu açmışsa zamin ol­maz. İmamın izni olmaksızın kendi maslahatı için açmışsa zamin olur. Amme maslahatı için açmışsa, en zahir kavle göre zamin ol­maz. Mescitte açılan kuyunun hükmü, yolda açılan kuyunun hükmü gibidir.

Duvardan sokağa uzanan cenah, birisinin telef olmasına sebep olursa sahibi zararı tazmin eder. Yolda gelip geçenlere zarar verme­yecek şekilde oluğu uzatıp sokağa doğru çıkarmak caizdir. Oluktan akan su sebebi ile birisi telef olursa, İmamın son kavline göre sahi­bi zararı tazmin eder. Oluğun bir kısmı duvara gömülü olup dışarı­da olan kısmı birisinin üzerine düşer ve ölmesine sebep olursa, sahi­bi tam diyeti ödemekle zamin olur. Oluğun tümü düşer de bir kim­senin ölümüne sebep olursa, en sahih kavle göre diyetin yarısını ödemekle zamin olur.

Bir kimse başlangıçta duvarını caddeye meyilli olarak yapar da sonra birinin üzerine düşüp onu Öldürürse, bunun hükmü cenahın hükmü gibidir. Duvarı düz yapar da sonra caddeye meyleder ve biri­sinin üzerin düşüp ölümüne sebep olursa zamin olmaz. Zayıf kavle göre ise duvarı yıkma veya tamir etme imkanı olur da tamir etmez­se zamin olur. Duvar yola düşer ve yoldan geçenlerden birinin ayağı enkaza takılarak düşüp ölürse veya duvarın düşmesi sebebi ile bir mal telef olursa, en sahih kavle göre sahibi zararı tazmin etmez.

Bir kimse çöplerini veya kavun-karpuz kabuklarını yola atarak birinin ölümüne sebebiyet verirse, en sahih kavle göre zararı tazmin eder.

Bir kimse birbirini takip eden iki sebep nedeni ile ölürse, birin­ci müsebbip zamin olur. Şöyle ki: Bir kimse bir kuyu açar başkası da taşları haksız yere yola koyar ve üçüncü bir şahıs da gelip taşlara takılarak kuyuya düşüp ölürse, taşları koyan zamin olur. Taşları haksız yere değil de kendi arazisine koymuşsa, menkul rivayetlere göre kuyuyu açan zamin olur.

Bir kimse bir taşı yola koyar, iki kişi de başka bir taşı onun yanma koyarlarsa ve üçüncü bir şahıs gelir bunlara takılarak düşüp ölürse, her üçü eşit olarak zamin olur. Zayıf kavle göre, bir taşı ko­yan diyetin yarısını diğer taşı koyan iki kişi de kalan yarıyı öderler.

Bir kimse bir taşı koyar da başkası gelip ona takılır ve taş yuvarlanıp gider de bir başkası ona takılıp düşerek ölürse, taşı yuvar­layan zamin olur.

Dinlenmek için yolda oturan, uyuyan veya ayakta durana biri takılır onlardan ikisi veya biri ölür ve yol geniş ise onlardan hiç biri zamin olmaz. Yol dar ise, mezhep alimlerince kabul edilen rivayete göre, oturan veya uyuyan boş yere ölmüş olur. Onlara takılarak düşüp ölen heder

 

6. Yolda Çarpışarak Ölenlerin Tazminatta Ortak Olmaları

 

Kasıt olmaksızın iki kişi çarpışarak ölürlerse, her birinin aki-lesi diğerinin muhaffef diyetinin yarısını öder. Kasten çarpışıp ölme­leri halinde her birinin akilesi diğerinin galiz (ağır) diyetinin yarısını verir. Birisi kasten çarpar ve ikisi de ölürse her birinin hükmü ayrı ayrıdır. En sahih kavle göre her birinin iki kefaret ver­mesi gerekir. Binek üzerinde gitmekteyken iki kişi çarpışır ölürler­se hükümleri böyledir. Hayvanları ölürse, her bir hayvanın değeri­nin yarısı diğerinin terikesinden ödenir.

Çocuk ve deli çarpışırsa bunların hükmü buluğa ermiş kimse­nin hükmü gibidir. Zayıf kavle göre velileri hayvana bindirmişse za­min olurlar. Başka birisi onları bindirmiş ise, o şahıs hem kendileri­nin heriı de hayvanlarının zararını tazmin eder.

Hamile iki kadın çarpışır ölür ve çocuklarını düşürürlerse, her birinin akilesi yukarıda belirtildiği şekilde yarım diyet Öder. En sa­hih kavle göre her bir katil kendi arkadaşı ve iki cenin adına olmak üzere dört kefaret öder. Her birinin akilesi de ceninler için gurrenin (köle veya cariyenin) yarısını öder.

İki köle çarpışıp ölürlerse boş yere ölmüş olurlar.

İki geminin çarpışmasının hükmü, iki hayvanın çarpışmasının hükmü gibidir. Gemiler çarpışanların malı ise, kaptanların hükmü süvarilerin hükmü gibidir. Gemide başkalarının malı varsa, her bir kaptan malın yarısını tazmin eder. Gemiler kaptanların olmayıp başkalarının ise, her bir kaptan geminin değerinin yarısını öder. Ge­mi ağırlık sebebi ile batarsa, içindeki malın denize atılması caizdir.

Yolcuların kurtulma ümidi varsa, malın atılması vacibtir. Kaptan sa­hibinden izin almadan denize attığı malı tazmin eder. Sahibinden izin alarak denize atarsa zamin olmaz.

Bir kimse başkasına: "Tazminatı bana ait olmak üzere malını denize at." veya "Zamini benim." der, o da malını denize atarsa, em­ri veren şahıs zamin olur. Şayet sadece: "Malını at." der, o da atarsa mezhep alimlerince kabul edilen rivayete göre emri veren kişi zamin olmaz.

Bir kimse batmaktan korkarak mal sahibine: "Malını denize at." der ve atmanın faydası sadece mal sahibine ait değilse, talep eden zamin olur.

Mancınığın taşı geri döner, atanlardan birine çarpar da ölürse, ölenin diyetten hissesi boşa gider, geri kalan diyet çalışanların akile-si tarafından ödenir, işçiler kimseyi kast etmeksizin mancınıkla taş atar birisine isabet ederek onu öldürürlerse bu hataen öldürme olur. Şayet bir kişiyi kastederek atarlar da kişi ölürse ve genellikle taş he­defe isabet ediyorsa, en sahih kavle göre bu kasten öldürme sayılır.

 

7. Akilenin veya Ödenecek Bedelin Vadelendirilmesi

 

Yanlışlıkla ve kasta benzer işlenen cinayetin diyeti caninin aki-lesine lazım gelir. Caninin akilesi, asabe olan akrabalarıdır. Ancak aslı ve füruu akile olmaz. Zayıf kavle göre oğul akile sayılır. Kadın için amcasının oğlu değil, amcasının oğlunun oğlu akile sayılır.

Diyeti üstlenmede caniye en yakın olan asabeler, uzak olan asabelere nispetle önceliklidir. Diyetten geriye kalanını onlardan sonra gelenler üstlenmede önceliklidir. Anne ve baba bir olan asabe­ler, baba bir olan asabelerden önce gelirler. İmam'm ilk kavline göre, ana-baba bir olan ve baba bir olan asabeler aynı seviyededirler.

Nesep ile olan asabelerden sonra caniyi azad eden gelir. Sonra onun asabeleri, sonra onu azad edenler ve daha sonra azad edenin asabeleri gelir. Bunlar yoksa caninin babasını azad eden önce gelir. Sonra onun asabesi olanlar gelir. Sonra babasını azad edeninin azad edeni ve asabesi gelir. Bu sıralama böyle devam eder.

Kadm birini azad eder de azad edilen birini öldürürse, kadının akilesi diyeti yüklenir. Birkaç kişi birini azad etmişse, onu bir kişi azad etmiş gibidir. Azad edenin mirasçısı olan her bir şahıs, azad edenin diyetten yüklendiği miktarı yüklenirler. En zahir kavle göre azad edilen köle akileden sayılmaz.

Caninin akilesi yoksa veya ödemeyi yapamazlarsa, müslüman cani için diyetin tümü veya kalan kısmı devlet hazinesinden ödenir. Devlet hazinesinde para yoksa, en zahir kavle göre cani diyetin tümünü öder.

Tam olan can diyeti, üç yıl vadeli olarak caninin akilesi ta­rafından ödenir. Her senenin sonunda diyetin üçte birini öderler. Zımmi olanın diyeti ise, bir yıl süre ile ertelenir. Zayıf kavle göre ise üç yıl süre ile vadelendirilir.

Müslüman kadının diyeti ise iki yıl vadelendirilir. Birinci yılda üçte bir ödenir. Geri kalan kısmı ise ikinci yılın sonunda ödenir. Zayıf kavle göre ise üç yıl süre ile vadelendirilir. En zahir kavle göre caninin akilesi, değeri oranında kölenin diyetini üstlenir. Her yıl di­yetin üçte biri ödenir. Zayıf kavle göre ise tamamı üç yılda ödenir.

Bir kimse iki şahsı öldürürse, diyetleri üç yılda Ödemek üzere akilesi üstlenir. Zayıf kavle göre ise altı yılda ödenir.

Bedenin etrafında (azalarda) işlenen cinayetlerin diyeti ise yılda üçte bir kadarı Ödenir. Zayıf kavle göre ise tamamı bir senede ödenir.

Can diyetinin ödenmesi için tanınan üç yıllık vade, mağdurun can verdiği andan itibaren işlemeye başlar. Öldürme dışındaki cina­yetlerin diyetini Ödemek için tanınan vade, cinayetin başlangıcı anından itibaren işlemeye başlar.

Akileden biri senenin içinde vefat ederse, o yıl içinde ödemesi gereken hisse düşer. Akile fertlerinden fakir, köle, çocuk ve deli olan diyet ödemez. Müslüman kafir için, kafir de müslüman için diyet ödemez. Yahudi, hıristiyan için diyet öder. En zahir kavle göre bu­nun aksi caizdir.

Zengin olan her yıl yarım dinar, orta derecede mal varlığı olan ise, her bir yılda dörtte bir oranında dinar öder. Zayıf kavle göre ise, üç yılda bir yarım dinar veya dinarın dörtte birini ödemesi vacibtir. Her iki (birinci ve ikinci derecede) zenginlik yıl sonunda nazarı iti­bara alınır. Yıl sonunda fakir düşenin ödeme yükümlülüğü düşer.

 

8. Kölenin Cinayet İşlemesi

 

Kölenin işlediği mali cinayet, kendisinin boynuna taallûk eder. Efendisi isterse onu satar veya kölenin kıymetinden ve erşten en düşük olanını fidye olarak vererek köleyi kurtarır. İmam'm ilk kav­line göre ersi öder. En zahir kavle göre ise cinayet malı boynuna ta­allûk ederse, zimmetine taallûk etmez. Efendi fidyeyi verdikten son­ra köle tekrar cinayet işlerse, köleyi satmak üzere ya mağdura tes­lim eder veya onu fidye olarak verir.

Şayet efendi fidyeyi Ödemeden ikinci bir cinayet işlerse, ya her iki cinayet için onu satar veya kölenin kıymetinden ve her iki erşten en düşük olanını fidye olarak verir. İmam'ın ilk kavline göre her iki cinayetin ersi için onu fidye olarak verir. Efendisi onu azad eder ve­ya satarsa ve her ikisinin de sahih olduğunu kabul etmemiz halinde veya efendi kölesini öldürürse, fidyeyi en az olanına göre verir. Zayıf kavle göre ise bu konuda yukarıda geçen her iki görüş de (fidyenin verilmesi veya kölenin satılması) geçerlidir.

Köle kaçar veya ölürse, efendi fidyeyi vermekten beri olur. Mağdurun mirasçısı köleyi ister de efendi vermezse, efendi fidyeyi vermekten beri olmaz. Efendi fidyeyi vereceğini söylerse, en sahih kavle göre bu sözünden dönerek köleyi teslim edebilir.

Ümmü veled (çocuk annesi) cinayet işlerse efendi onu, kıymet ve ersinden en düşük olanının karşılığında fidye verir. Zayıf kavle göre ümmü veledin işlediği cinayet hususunda farklı iki görüş vardır yani, ya erş karşılığında fidye verilir veya ümmü veled satılır. En za­hir kavle göre ümmü veledin işlediği birkaç cinayet bir cinayet hükmündedir.

 

9. Cenine Karşı İşlenen Cinayet

 

Cinayet nedeni ile ölü olarak anasının rahminden ayrılıp düşen cenin için bir gurre (köle veya cariye) ödenir. Annesi hayatta veya ölü iken düşen ceninin hükmü de böyledir. Keza annesinin rah­minden ayrılmadan bir kısmı görünse, en sahih kavle göre gurre vermek gerekir. Cenin görünmez ve ayrılmazsa gurre vermek gerekmez.

Cenin canlı olarak doğar ve bir süre acısız ve elemsiz yasadıktan sonra ölürse, caninin tazminat ödemesi gerekmez. Cenin doğduğu anda veya acı çekerek ölürse, can fidyesi gerekir. Kadın iki cenin düşürürse iki, bir el düşürürse keza bir et parçası düşürürse bir gurre gerekir. Şayet ebe: "Onda insan şekli azıcık görülmekte­dir." derse, bir gurre gerekir. Zayıf kavle göre ise ebeler: "Şayet ra­himde kalsaydı insan sureti alıp canlanırdı" derlerse, bir gurre lazım gelir.

Gurre, bir köle veya bir cariye demektir. Gurre, mümeyyiz ve satılık eşyalarda ayıp sayılan ayıplardan salim bulunması şarttır. En sahih kavle göre yaşlılık sebebi ile çalışma gücünü yitirmemiş du­rumda ise, büyük olsa bile kabul edilir.

Gurrenin kıymetinin, caninin müslüman babasının yirmide bir veya müslüman annesinin değerinin onda bir miktarına ulaş­ması şarttır. Gurre yoksa ona bedel olarak beş deve verilir. Zayıf kav­le göre ise gurrenin kıymetinin yukarıda belirtilen meblağa ulaş­ması şart değildir. Develer bulunmazsa gurrenin kıymeti verilir. Gurre, ceninin mirasçılarına hisseleri oranında verilir. Gurreyi cani­nin akilesi üstlenir. Zayıf kavle göre cani cinayeti kasten işlerse, gur­reyi kendisinin ödemesi gerekir.

Zayıf kavle göre yahudi veya hıristiyan olan ceninin hükmü, müslüman ceninin hükmü gibidir. Bir başka zayıf kavle göre ise he­der olur. En sahih kavle göre gurresi, müslümanm gurresinin üçte biri kadardır.

Köle olan cenin için cinayet gününde annesinin kıymetinin on­da biri alınır. Zayıf kavle göre ise ceninin düştüğü günkü değeri esas alınır. Gurreyi cariyenin efendisine vermek vacibtir. Cariyenin bir azası kesik olur da cenin sağlam ise, değer takdiri yapılırken en sa­hih kavle göre cariye sağlam kabul edilir. En zahir kavle göre diye­tin onda biri caninin akilesi üstlenir.

 

10. Adam Öldürmede Kefaret

 

Öldürmede kefaret vermek vacibtir. Katil çocuk veya deli olsun zımmi veya köle olsun, cinayeti kasıtla veya yanlışlıkla işlemiş olsun kefaret ödemek zorundadır.

Harp diyarında olsa bile bir müslümanı öldüren, bir sebeple katil olan, cenini veya kölesini veya kendi kendini öldüren kişi de kefaret ödemelidir. Kendi kendini öldüren hakkında bir vecih vardır.

Harbi olan kadın ve çocuğun, devlete baş kaldıran saldırganın öldürülmesinde ve kısas cezası uygulama hakkına sahip kişinin ca­niyi öldürmesinde kefaret yoktur.

Adam öldürmeye iştirak eden her bir ortağın en sahih kavle göre kefaret vermesi gerekir. Adam öldürme kefareti, zihar kefareti gibidir. En zahir kavle göre ise katil kefareti için fakirlere yemek vermek yeterli olmaz.

 

C. KAN İDDİASINDA BULUNMAK VE KASEME

 

İddia edilen suçun; kasıtlı veya yanlışlıkla mı tek kişi ta­rafından mı yoksa birkaç kişi tarafından mı işlendiği belirtilmelidir. Davacı davasını mutlak olarak anlatırsa, hakimin ondan açıklayıcı bilgi istemesi menduptur. Zayıf kavle göre kadı ondan açıklayıcı bil­gi istemez.

Davacı, davalıyı belirtmelidir. Şayet: "Onlardan biri öldürdü." derse, en sahih kavle göre hakim onlara yemin verdiremez. Zorla al­mak, hırsızlık ve itlaf davalarında da davacı tayin ve açıklama yap­malıdır. Davalı, mükellef ve hüküm giymeye uygun olmalıdır.

Üçüncü şart ise davacı mükellef olmalıdır. Mükellef olmayanın davası dinlenmez. Davacı davayı açma esnasında olgun ve davalı kendisi gibi olmalıdır. Yani mükellef, akil ve baliğ olmalıdır. Dördüncü şart ise, davalı mükellef olmalıdır. Çocuk veya deliye karşı açılan dava dinlenmez.

Davacı, bir kişinin önce tek başına, sonra da başka birinin ci­nayeti işlediğini iddia ederse, bu ikinci iddiası kabul edilmez. Veya cinayetin kasten işlendiğini iddia eder de sonra hatayla işlendiğini söylerse, en zahir kavle göre asıl dava düşmez.

Adam Öldürmede kaseme, levs yerine geçer. Levs, davacının doğru söylediğine dair bir karinedir. Bu karine maktulün düşman­larına ait mahallede veya küçük bir köyde bulunması veya mak­tulün yanından bir grup insanın dağıldıklarının görülmesidir.

İki grup karşılaşır ve savaştan sonra aralarında bir ceset bulu­nursa ve her iki grup iç içe girerek savaşmışlarsa, levs karşı tarafın aleyhinde olur. İç içe girmeden savaşmışlarsa, levs maktulün ait ol­duğu grubun aleyhine olur.

Adil bir kimsenin şehadeti levstir, kısası gerektiren kasıtlı öldürme ise karinedir. Keza kölelerin ve kadınların şehadetleri de levstir. Zayıf kavle göre ise kölelerin ve kadınların şehadete ayrı ayrı gelmeleri şarttır. Fasıkların, çocukların ve kafirlerin şehadeti en sa­hih kavle göre levstir.

Cani aleyhinde bir levs zuhur eder ve katilin oğullarından bi­ri: "Filân adam babamı öldürmüştür." der, diğeri de onu yalanlarsa levs batıl olur. Zayıf kavle göre karine geçerlidir. Bir başka zayıf kav­le göre ise, fasığm yalanlamasıyla levs geçersiz olmaz. Maktulün oğullarından biri: "Babamı Zeyd ve tanımadığım biri öldürdü." der, diğeri ise: "Amr ve tanımadığım biri öldürdü." derse, her biri belirt­tikleri şahıs üzerine yemin eder ve her biri diyetin dörtte birini alır.

Davalı, aleyhinde ileri sürülen delili inkar ederek: "Ben mak­tulün yanından ayrılan kimselerden değilim." derse, yemin etmesi şartıyla sözü doğrulanır. Öldürme olayının aslına dair bir karine bu­lunur da kasten veya yanlışlıkla Öldürüldüğüne dair bir emare yok­sa, en sahih kavle göre kaseme uygulanmaz.

Organ kesmede ve mal telef etmede kaseme yoktur. En zahir kavle göre, köle veya cariyenin öldürülmesinde hem levs hem de ka­seme şartı aranır.

Kaseme, davacının maktulün öldürülmüş olduğuna dair elli defa yemin etmesidir. Mezhep alimlerince kabul edilen rivayete göre, elli yeminin art arda olması şart değildir. Yemin eden kişi ye­min esnasında delirir veya bayılır da araya fasıla girerse, ayıldığın-da eksik kalan yeminleri tamamlar. Yemin eden kişi yemin es­nasında ölürse, en sahih kavle göre eksik kalan yeminleri mirasçısı tamamlayamaz. Vefat edenin yeminleri hükümsüz sayıldığından ye­minleri mirasçılarına mirastaki hisseleri oranında tevzi edilir ve ek­sik kalan yeminler tamamlanır. Zayıf kavle göre ise, her bir mirasçı elli defa yemin eder.

Mirasçılardan biri yeminden kaçınır veya gaib ise diğeri elli de­fa yemin eder ve kendi hissesini alır. Aksi halde gaib olan gelinceye

kadar sabreder. Mezhep alimlerince kabul edilen rivayete göre, da­valı levs olmaksızın elli defa yemin eder. Davacıdan davalıya veya davalıdan davacıya reddedilen yemin veya levs ile birlikte davacıdan davalıya dönen yemin elli yemindir. Tek şahit ile birlikte yapılan ye­min elli tanedir.

Yanlışlıkla veya kasta benzer öldürmede akilenin diyet verme­si vacibtir. Kasten öldürmede hakkında yemin edilen kişinin diyet vermesi vacibtir. İmam'ın ilk kavline göre kendisine kısas uygula­mak vacibtir.

Bir maktul hakkında îevs mevcut olduğunda üç kişi tarafından kasten öldürüldüğü velisi tarafından iddia edilir ve onlardan bir ki­şi hazır ise, veli onun için elli defa yemin eder ve diyetin üçte birini alır. İkincisi de gelip hazır olursa onun için de elli defa yemin eder. Bir kavle göre ise; birinci defa yemin ederken onu zikretmemişse, yirmi beş defa yemin eder. Yemin ederken onu zikretmişse, hazır ol­mayan davalı hakkında yapılan yemin sahihtir görüşünü kabul et­memiz halinde yapılan yeminlerle iktifa edilir. En sahih olan kavil de budur. Üçüncüsü gelip hazır olursa hükmü ikinci şahsın hükmü gibi olur.

Bir kimse kan bedelini hak ederse yemin eder. Bu kimse kölesi­nin kan bedelini hak eden mukâteb biri ise, efendisi değil de kendisi yemin eder. Bir kimse, kan bedelini hak ettikten sonra mürted olursa, İslam'a dönünceye kadar yeminin te'hir edilmesi daha iyidir. Mürted-lik döneminde yemin ederse, mezhep alimlerince kabul edilen rivaye­te göre bu sahihtir. Mirasçısı olmayan maktul için kaseme olmaz.

Kısas ve Malın Gereğini Sabit Kılan Şey

Kısası gerektiren şey, suçlunun ikrarı veya iki adil şahidin şe-hadetiyle sabit olur. Kesme ve yaralama için ödenen malı gerekli kılan şey de ikrar veya iki şahidin şehadetiyle veya bir erkek ve iki kadının şehadetiyle veya yeminle sabit olur. Bir erkek ve iki kadın maktulün mirasçılarından birinin mal karşılığında katili kısastan affettiğini söylerse, en sahih kavle göre şahitlikleri kabul edilmez.

Bir erkekle iki kadın, bir kişinin bir kimsede haşimeden önce mudiha yarası açtığına şahitlik ederlerse, mezhep alimlerince kabul edilen rivayete göre haşimenin ersi vacib olmaz. Şahitler iddia edilen şeyi açıkça belirtmelidirler. Şahit aleti belirleme hususunda: "Onu kılıçla vurdu, yaraladı ve öldü." derse, öldürme olayı sabit ol­maz. Ancak: "Yara ile öldü veya onu öldürdü." demelidir. Şahit ifa­desinde: "Kafasma vurdu ve kanadı veya kanı aktı." derse, damiye yarası sabit olur.

Mudiha yarasının sabit olması için şahidin ifadesinde: "Onu vurdu ve kafa kemiği göründü." demesi kafidir. Zayıf kavle göre ise: "Kafasında mudiha yarası açtı." demesi şarttır. Mudiha yarasında kısasın mümkün olması için şahit mudihanm yerini ve zamanını belli etmesi vacibtir. Sihir sebebi ile olan öldürme, delil ile değil de caninin ikrarı ile sabit olur.

Bir kimse mirasçısı olduğu adamın yaralandığına dair şahitlik ederse, yarası iyileşmeden şahitliği kabul edilmez. Yara iyileştikten sonra yapacağı şahitlik kabul edilir. Keza mirasçısı olduğu kişi ölüm döşeğinde iken malı için şahidin yapacağı şahitlik, en sahih kavle göre kabul edilir. Caninin akilesi yüklendiği diyete şahitlik edenle­rin fasık olduklarını iddia ederlerse, şahitlikleri kabul olunmaz.

İki kişi, iki şahsın bir adamı Öldürdüklerine şahitlik ederler de her iki zanlı katil ise davayı iddia edenlerin adamı öldürdüklerine şahitlik ederlerse ve maktulün velisi de ilk iki şahidi tasdik ederse, onların şahitliğine göre hüküm verilir. Son iki şahidi veya her dördünü tasdik ederse veya tümünü yalanlarsa, her üç meselede de şahitlikleri batıl olur.

Maktulün mirasçılarından bir kaçı, katillerden bir kaçını affet­miş olduklarına dair ikrarda bulunurlarsa kısas düşer. İki şahit maktulün öldürülme zamanı veya yeri veya öldürme aleti veya öldürme biçimi (boynu vurmak, ikiye bölmek gibi) hususlarında ih­tilâf edelerse, şahitlikleri geçersiz olur. Zayıf kavle göre ise böyle bir şehadette levs vardır.

 

D. BAGİLER (İSYANCILAR)

 

Bağiler, devlet başkanına karşı baş kaldıran, ona itaat etmeyen veya üzerlerine vacib olan yükümlülükten kaçınmakla devlet baş­kanına muhalefet edenlerdir. Bunların azgın sayılmaları için kuvvet sahibi olmaları, baş kaldırmalarının caiz olduğuna inandıkları bir tevillerinin ve kendisine itaat ettikleri bir liderlerinin bulunması şarttır. Zayıf kavle göre tayin edilmiş bir imamları bulunmalıdır.

Bir kavim, cemaati terk eder veya büyük günah işleyen kimse­yi kafir sayan haricilerin görüşlerini izhar eder ve bize karşı savaş açmazlarsa, kendi hallerine terk ederiz. Bizimle çarpışmaya kalkışırlarsa, bunların hükmü, (ilerde açıklanacağı üzere) yol kesen­lerin hükmü gibidir. Bağiler bir konuda şahitlik ederlerse şahitlikle­ri kabul edilir. Hakimleri bir konuda hüküm verir ve bizim hakimin kabul ettiği bir hüküm ise kabul edilir. Ancak kanımızı helal sayar­larsa, hüküm ve şahitlikleri kabul edilmez.

Bağilerin hakimi, bize yazıp gönderdiği hüküm infaz edilir. En sahih kavle göre şahitleri dinlemek şartıyla hakimlerinin yazıp bil-dirdiğiyle hüküm verilir.

Bağiler, bir islam beldesini ele geçirip orada hadleri icra eder, zekât, cizye ve haraç alır ve maaşlı askerlerin maaşlarım Öderlerse sahihtir. Askerlerin maaşlarını ödemek hakkında bir vecih vardır, yani ödeme yerli yerince yapılmış olmaz.

Bir azgın adil birinin veya adil azgının malını telef eder ve bu . itlaf harp hali dışında olursa, zamin olur. Harp halinde ise zamin ol­maz. Bir kavle göre ise asi olan tazminat öder. Güç sahibi olmayan asi, bir mal veya bir canı telef ederse savaş halinde olsa bile tazmi­nat öder. Güç sahibi olup te'vili olmayanların hükmü, asinin hükmü gibidir.

Devlet başkanı azgınlara, güvenilir ve zeki bir nasihatçiyi göndermedikçe onlara karşı savaş açması caiz değildir. Azgınlar, zul­me uğradıklarını veya idareye dair bir şüpheleri bulunduğunu söylerlerse, bu haksızlık ve şüphe giderilir. Ayaklanmakta ısrar ederlerse, devlet başkanı onlara nasihatte bulunur, sonra kendileri­ne karşı savaş açacağını bildirir, Mühlet isterlerse, devlet başkanı mühlet verip vermeme hususunda görüş bildirir ve kararını doğru gördüğü şeye göre verir. Devlet başkanı savaştan kaçanları, yarala­nanları ve esirleri öldürmez.

Savaş sona erip grupları dağılıncaya kadar devlet başkanı esir­leri -çocuk ve kadın da olsa- serbest bırakmaz. Yalnız kendi isteği ile itaat etmeye başlayan asiyi serbest bırakır. Savaş sona erdiğinde

taşkınlık yapmayacaklarından emin ise, imam onların silâhlarını ve atlarını geri verir. Zorunluluk olmadıkça asilerin silâh ve atları sa­vaşta kullanılmaz.

Azgınlar, ateş ve mancınık gibi şiddetli derecede korkunç olan şeylerle öldürülmezler. Ancak onların bu silâhları kullanmaları veya bizi ihata etmeleri gibi bir zorunluluk olursa kullanılır. Onlara karşı kafirlerden ve kaçanları arkadan vurmayı caiz gören kimselerden yardım istenmez.

Azgınlar bize karşı harp ehlinden yardım ister ve onlarla eman akdi yaparlarsa, bu akid bizim için geçerli olmaz. En sahih kavle göre, akid onlar için geçerlidir. Zimmet ehli onlara yardım eder ve bizimle savaşmalarının haram olduğunu bilirlerse, olara verilen ahit ortadan kalkar. Zımmilerden zorla yardım sağlayacak olurlarsa, kendilerine verilen ahit ortadan kalkmaz. Keza zımmiler: "Sizinle savaşmalarının caiz olduğunu zannediyorduk." derlerse, kendileriy­le yapılan sözleşme ortadan kalkmaz. "Azgınların haklı olduklarını biliyorduk." derlerse, mezhep alimlerhıce kabul edilen rivayete göre, kendilerine verilen ahit bozulmaz. Zımmilerle yapılan savaşın hükmü, imama karşı baş kaldıran azgınlarla yapılan savaşın hükmü gibidir.

 

E. İMAMETİN ŞARTLARI

 

İmamda bulunması gereken şartlar şunlardır:

1- Müslüman olmak.

2- Mükellef olmak.

3- Hür olmak.

4- Erkek olmak.

5- Kureyş kabilesinden olmak.

6- Adil olmak.

7- Alim ve müçtehit olmak.

8- Şecaat sahibi olmak.

9- Görüş sahibi olmak.

10-Muhakeme sahibi olmak. (Görme, işitme ve konuşma kabi­liyeti olmak.)

İmamın tayini biat ile olur. En sahih kavle göre imamın tayini, kolayca bir araya gelebilen alimler, reisler ve insanların saygı duy­dukları kimselerden oluşan Ehl-i hal ve akdin beyatı ile olur. İmama biat edenlerin, şahitlerde aranan adalet ve diğer niteliklere sahip ol­maları şarttır.

İmamet tayini, bir önceki imamın hayatta iken bir şahsı tayin etmesiyle de olur. Hz. Ebu Bekir'in Hz. Ömer'i tayin etmesi gibi. Eğer bir önceki imam, seçilecek imamın bir cemaatin arasından se­çilmesini şûraya havale ederse, bu şekildeki seçim imamın hayatta iken bir şahsı imam tayin etmesi gibidir. Ancak bu şekildeki seçim­de imam olacak kişi belli olmaz. İmamın vefatından sonra bu grup kendi aralarından birini seçerler. Hz. Ömer'in kendisinden sonra bir halifeyi tayin etmeyerek bir gruba havale etmesi gibi.

Bu şekillerin dışında imam tayini, imametliğin şartlarını taşıyan birinin imamlığı zorla ele geçirmesi ile olur. Keza en sahih kavle göre imametîiği zorla ele geçiren, fasık ve cahil olursa diğer şartları taşımakla birlikte imamlığı caizdir.

Ben diyorum ki; bir kimse zekâtını azgınlara verdiğini iddia ederse, yemini ile birlikte doğrulanır. Cizyeyi verdiğini iddia ederse sahih kavle göre tasdik edilmez. Keza en sahih kavle göre haracı ver­diğini iddia ederse, tasdik edilmez. Bir kimse işlediği suç sebebi ile kendisine had tatbik edildiğini iddia ederse, tasdik edilir. Ancak had cezası şahit ile tespit edilir; fakat bedeninde bir iz yoksa sözü tasdik edilmez. Allah daha iyi bilir.

 

F MURTEDIN HUKMU

 

Mürtedlik, niyet ederek veya küfre götüren bir sözü söyleyerek veya bir fiili işleyerek İslam'dan dönmektir. Küfre götüren söz; is­tihza şeklinde söylensin inat ederek veya inanarak söylensin, hükmü aynıdır.

Bir kimse, Allah'ı veya Resulü inkar eder veya Resulü yalanlar

veya zina gibi icma ile haram olan bir şeyi helal eder veya bunun at sini yani, helal olan bir şeyi haram sayar veya icma ile vacib olanı in kar eder veya bunun aksini iddia eder veya yarın kafir olmayı azme der veya küfre girip girmemekte tereddüt ederse kafir olur.

İnsanı küfre götüren fiil ise, ya kasten işlenen bir fiil veya di ni hafife alarak açık bir istihza veya dini inkar etmek şeklinde oluı Kuran-ı Kerimi pis bir yere atmak, put veya güneşe tapmak gibi.

Çocuğun, delinin ve zorlanan kişinin irtidadı sahih değildir.

Bir kimse irtidat edip deli olursa, deliliği süresince ceza olarai öldürülmez. Mezhep alimlerince kabul edilen rivayete göre; sarho­şun irtidadı veya İslam'a girmesi sahihtir. Bir kimse kayıtsız şartsız: "Falan adam kafir oldu." diye şahitlik ederse, şahitliği kabul edilir. Zayıf kavle göre ise, bu konuda açıklama yapması lazımdır. Birinci görüşe göre kişinin küfrüne mutlak şekilde şahitlik etmek veya bir kaç kişi bir kimsenin mürted olduğuna şahitlik eder de kendisi bu iddiayı inkar ederse, şahitlerin ifadesine göre hüküm verilir.

Bir kimse: "Bana yapılan baskı sonucu küfre girdim." der ve ka­firler tarafından esir tutulmak gibi onu doğrulayan bir karine varsa, yemini ile bildikte tasdik edilir. Karine yoksa sözü tasdik edilmez.

İki kişi: "Şu adam küfür lafzı söyledi." der o da baskı sonucu söylediğini iddia ederse, karine bulunsun veya bulunmasın sözü tas­dik edilir.

Müslüman olduğu bilinen bir kimse ölür ve geride kalan müs-lüman iki çocuğundan biri: "Babam mürted oldu ve kafir olarak öldü." derse, ona mirasçı olamaz. Mirastaki hissesi fey olarak kalır. Keza babasının kafir oluğunu kayıtsız şartsız beyan ederse, en zahir kavle göre hükmü az önce geçen hüküm gibidir.

Mürted olan erkek ve kadının tövbe edip İslam'a dönmeleri için onlara teklifte bulunmak vacibtir. Bir kavle göre tövbe etmesi için kafire teklifte bulunmak müstehab olduğu gibi mürted olana teklifte bulunmak da müstehabtır. Mürtedin ise derhal tövbe etme­si gerekir. Bir kavle göre, kendisine üç gün mühlet-tanınır.

Bir erkek veya kadın mürtedlikte ısrar ederse, öldürülür. Mürted islam'a dönerse, müslümanlığı sahih olur ve serbest bırakılır. Zayıf kavle göre, Batınî ve Zındıklar gibi gizli bir küfre irtidat etmişse İslam'ı kabul edilmez.

Mürted olanın çocuğa irtidattan önce veya sonra doğmuşsa ve anne ve babasından biri müslüman ise, müslüman sayılır. Her ikisi mürted ise de çocuk müslüman sayılır. Bir kavle göre çocuk mürted-dir. Başka bir kavle göre ise aslî kafirdir. Ben diyorum ki; en zahir kavle göre çocuk mürteddir. Çocuğun kafir olduğuna dair alimlerin it­tifakı bulunduğunu Iraklı alimler nakletmişlerdir. Allah daha iyi bilir.

Mürtedin kendi malı üzerindeki mülkiyetinin ortadan kalktığı hususunda birkaç kavil vardır: En zahir kavle göre, mürted olarak ölürse, malı üzerindeki mülkiyet hakkının kalktığı, müslüman ola­rak Ölürse mülkiyet hakkının devam ettiği anlaşılır. Bu kavillere göre; mürtedlikten önceki borçların malından ödenmesi lazımdır. Kendisinden tevbe etmesi istenildiği süre zarfında malından kendi­sine harcama yapılır. En sahih kavle göre, kişi mürtedlik dönemin­de telef etmiş olduğu malı tazmin eder.

Mürtedlik döneminde zevcelerinin nafakası malından har­canır, nikahları askıya alınır ve akrabalarının nafakası da malından ödenir. Malını askıya alma görüşüne dayanarak yaptığı tasarruflar ve dondurulabilme ihtimali olan azad etme, köleyle tedbir akdi yap­ma, vasiyette bulunma gibi tasarrufları askıya alınır. Müslümanlığa dönerse tasarrufu geçerli olur, mürted olarak ölürse geçerli olmaz. Tasarrufu; satış, hibe, rehin ve kitabet akdi gibi askıya almayı kabul etmeyen tasarruflardansa akidleri geçersizdir. İmanım ilk kavline göre, akidlerin askıya alınması sahihtir görüşüne dayanarak bu ta­sarrufları askıya alınır. Yukarıda geçen kavillere göre malı adil bir kişiye teslim edilir. Cariyeleri varsa güvenilir bir kadına teslim edi­lir. Malları icareye verilir ve mukâteb kölesi taksitlerini her ay haki­me teslim eder.

 

G. ZİNA

 

Erkeğin penisini veya sünnet kadarını, kendisine haram olan ve şüphe halinde olmayarak iştiha çeken bir kadının vaginasma ge­çirmesi halinde kendisine zina haddi vacib olur. Erkek veya kadının anüsünde yapılan zinanın hükmü, mezhep alimlerince kabul edilen rivayete göre, vaginada yapılan zinanın hükmü gibidir.

Kişinin yabancı kadının baldırı ile oynaşması, hayızlı veya oruçlu veya ihramlı karısı veya cariyesi ile cinsel ilişkide bulunması haddi gerektirmez. Keza kişinin evli olan cariyesi ve iddet dönemin­de bulunan karısı ile, keza mülkiyetine geçirdiği mahremleriyle (ne­sep; emişme ve hısımlık sebebi ile olan mahremleriyle) cinsel ilişki­de bulunması, en zahir kavle göre kişinin zorlama sonucu cinsel iliş­kide bulunması haddi gerektirmez. Keza en sahih kavle göre şahit­siz nikah gibi alimlerin her hangi bir cihetle mubah gördükleri şüpheli cinsel ilişki haddi gerektirmez. Velisiz kıyılan nikah sonucu olan cinsel ilişkinin hükmü de böyledir. En sahih kavle göre meyte ve en zahir kavle göre hayvanla yapılan cinsel ilişki haddi gerektir­mez.

Bir kimse, zina için ücretle kiraladığı kadınla veya cinsel ilişki için rıza gösteren kadınla veya mahremi ile -nikahlamış olsa bile-cinsel ilişkide bulunursa haddi vacib kılar. (Bu üç durumda şüphe haddi düşürmez.)

Zina cezasını gerektiren şartlar şunlardır:

a-Zina yapan mükellef olmalıdır. Fakat sarhoş olana zina had­di lazım gelir.

b-Zinanm haram olduğunu bilmek.

Muhsan erkek ve kadının zina haddi, onları recm etmektir. Muhsan, mükellef ve hür olup zımmi de olsa sahih bir nikah sonu­cu penisini eşinin vaginasma geçiren kimsedir. En zahir kavle göre fâsid nikahla evlenmiş olan kimse muhsan sayılmaz. En sahih kav­le göre muhsan olana had tatbik edilebilmesi için hür ve mükellef ol­duğu halde penisini veya sünnet kadarını vaginada kaybetmesi şart­tır. Kamil olan kimse (muhsan olma şartlarını taşıyan) noksan (küçük) bir kadınla ilişkide bulunursa muhsan sayılır.

Bekar ve hür olanın cezası, yüz değnek ve namazı kısaltmayı gerektiren bir mesafeye veya daha uzak bir mesafeye bir yıl boyun­ca sürgüne göndermektir. İmam sürgün yerini belirlerse, en sahih kavle göre zaninin başka bir yeri talep etme hakkı olmaz.

Yabancı olan kimse, zina ettiği beldeden kendi beldesinden başka bir beldeye sürgün edilir. Beldesine dönecek olursa, en sahih kavle göre beldesine dönmesie mani olunur. En sahih kavle göre, kadın yalnız başına sürgüne gönderilemez. Ücretle olsa dahi yanın­da kocası veya mahremi bulunmalıdır. Kocası veya mahremi ücretle gitmezse, en sahih kavle göre zorla gönderilemezler.

Köle olanın cezası ise elli değnektir. Bir yılın yarısı kadar da sürgün edilir. Bir kavle göre bir yıl sürgün edilir. Bir başka kavle göre ise sürgün edilmez.

Zina haddi, beyyine veya zina edenin bir defa ikrarı ile sabit olur. Bir kimse zina ettiğini ikrar eder de sonra bu ikrarından döner­se zina haddi kalkar. Zina eden kişi, "Bana haddi tatbik etmeyin." der veya kaçarsa, en sahih kavle göre had cezası kalkmış olmaz. Dört erkek bir kadınının zina ettiğine şahitlik ederler de, dört kadın da onun bakire olduğunu iddia ederlerse, suç isnat edilen kadına had, suç isnat edenlere de kazif cezası uygulanmaz.

Şahitlerden biri zina edilen yeri tayin eder de diğerleri başka yeri tayin ederlerse had cezası sabit olmaz.

Hür veya bir kısmı hür olan kölenin zina cezasını imam veya vekili tatbik eder. Had tatbik edilirken imam ve şahitlerin hazır bu­lunması müstehabtır. Kölenin cezasını imam veya efendisi tatbik eder. Kölenin cezasını uygulamakta anlaşmazlığa düşerlerse en sa­hih kavle göre cezayı imam tatbik eder. Fakat sürgüne efendisi gönderir. Mukâteb olan kölenin hükmü, hür olanın hükmü gibidir. Fasık, kafir vea mukâteb olan köle, kölelerine kendileri cezayı tatbik ederler. En sahih kavle göre, kölenin ta'zir cezasını efendisi uygular. Efendi kölesinin cezasına şahitlik edenleri dinlemelidir.

Recm cezası, taşlaşmış toprak ve normal taşlarla yapılır. Erke­ği recm etmek için çukur açılmaz. Kadının zina suçu beyyine ile sa­bit olmuşsa, onun için çukur açmak en sahih kavle göre müste­habtır.

Recm cezası hastalık, şiddetli sıcak veya soğuk için geciktiril­mez. Bir kavle göre ise zina ikrar ile sabit olmuşsa geciktirilir. Has­ta olan iyileşinceye kadar değnek cezası geciktirilir. Hastalığın iyi­leşmesi ümit edilmiyorsa, ceza değnekle değil üzerinde yüz bağ bu­lunan dalla bir defa vurulur. Üzerinde elli bağ varsa iki darbe vuru­lur. Biraz acı duyması için bağlar bir araya getirilir veya sıkıştırılır.

Darbe yeri iyileşirse, ceza yeterli olup tekrar tatbik edilmez.

Değnek cezası şiddetli sıcak veya soğukta uygulanmaz. Hakim, değnek cezasını hastalık anında, şiddetli sıcakta veya soğukta uygu­lar da suçlu ölürse, İmam'm kesin beyanına göre zanıin olmaz. İmamın beyanından anlaşılan odur ki cezayı geciktirmek sünnet-tir.Kazif (Zina İftirası) Haddi

Zina iftirasında bulunan kimseye had tatbik edebilmek için kendisinde şu şartların bulunması lazımdır:

a-Mükellef olmak. Fakat sarhoş olana ceza tatbik edilir.

b-Kendi isteği ile suç isnadında bulunmak. Mümeyyiz olan kimse ta'zir edilir.

Her ne kadar aşağıya doğru inse de çocuğun suç isnadı ile aslı­na (babasına- anasına) had tatbik edilmez. Hür olan kimseye sek­sen, köleye ise kırk değnek vurulur. Kendisine suç isnat edilen kişi, lian bahsinde geçtiği gibi muhsan (evli) olmalıdır.

Sayıları dörtten az olan birkaç kişi, bir kimseye zina ifti­rasında bulunurlarsa, en zahir kavle göre kendilerine had tatbik edilir. Keza şahitlik eden dört kadın, bir köle ve bir kafir ise mezhep alimlerince kabul edilen rivayete göre, kendilerine had tatbik edilir.

Zina yaptığını ikrar edene ve zinaya şahitlik edene had tatbik edilmez. İki kişi, bir birlerine zina isnat ederlerse, suçları takas edil­mez. Kendisine kazif isnat edilen kimse, yalnız başına (hakimden izin almadan) suç isnat edene haddi tatbik ederse ceza ifa edilmiş ol­maz.

 

H. HIRSIZLIK

 

Hırsızlık cezasının vacib olması için çalman malda şu şartların bulunması lazımdır:

1- Çalman mal, halis dinarın dörtte biri kadar olmalı veya de­ğeri halis dinarın dörtte biri kadar olmalıdır.

Bir kimse, damgasız dinarın dörtte birini çalar ve bu damgalı dinarın dörtte birine eşit değilse, en sahih kavle göre eli kesilmez.

Bir kimse fülûs olduğunu zannederek birkaç dinarı çalar ve dinarın dörtte biri kadar değilse eli kesilir. Keza bilmediği halde cebinde di­narın dörtte biri kadar para olan eski bir elbiseyi çalanın en sahih kavle göre eli kesilir.

Bir kimse, nisap miktarı kadar malı saklandığı yerden iki defa çıkarır, mal sahibi bundan haberdar olur ve malın saklandığı yeri ıslah eder de ikinci defa aynı yerden çalarsa, bu ikinci çalma ayrı bir hırsızlık sayılır. Mal sahibi hırsızlık olayından haberdar olmaz ve saklama yerini ıslah etmezse, en sahih kavle göre hırsızın eli kesilir.

Bir kimse buğday torbasını deler ve nisap miktarı kadar döküleni alıp götürürse, en sahih kavle göre eli kesilir. İki kişi iki ni­sap miktarı kadar malı ortaklaşa çalarlarsa, her ikisinin de eli kesi­lir. Çalman mal iki nisap miktarı kadar değilse elleri kesilmez.

Bir kimse şarap, domuz, köpek, veya tabaklanmamış meyte de­risi gibi değerli olmayan bir malı çalarsa eli kesilmez. Şarap kabının değeri dinarın dörtte biri kadar ise, en sahih kavle göre eli kesilir. Tambur ve mizmar gibi bir malı çalanın eli kesilmez. Bir kavle göre, tambur veya mizmarm değeri hurda haliyle nisaba ulaşırsa eli kesi­lir. Ben diyorum ki; sonuncu kavil en sahih olan kavildir. Allah da­ha iyi bilir.

2-  Çalman mal, başkasına ait bir mal olmalıdır. Bir kimse çaldığı bir malı bulunduğu yerden çıkarmadan miras veya başka bir yolla mülkiyetine geçirir veya mülkiyetine geçirmez de bulunduğu yerde iken yemek suretiyle veya başka bir şekilde nisap miktarından noksanlaştırırsa eli kesilmez. Keza çaldığı malın kendi mülkü oldu­ğunu iddia ederse, İmam'in kesin beyanına göre eli kesilmez.

iki kişi bir malı çalar da onlardan biri malın kendisine veya hem kendisine hem de arkadaşına ait olduğunu iddia eder arkadaşı onu yalanlarsa, iddia edenin eli kesilmez. En sahih kavle göre yalan­layanın eli kesilir.

Bir kimse ortak olduğu malı ortağının muhafaza ettiği yerden çalarsa, en zahir kavle göre eli kesilmez. Her ne kadar maldaki his­sesi az ise de hüküm böyledir.

3-  Çalman malın hırsızın mülkü olduğu şüphesi bulunma­malıdır. Aslının (babasının) veya ferinin (çocuklarının) veya efendisinin malını çalanın eli kesilmez. En zahir kavle göre koca karısının veya karı kocasının malını çalarsa elleri kesilir.

Bir kimse, bir grup için hazineden ayrılmış malı çalar ve kendi­si o gruptan değilse eli kesilir. Çaldığı mal, halkın maslahatı için olup kendisinin de malda hakkı varsa veya mal sadaka malı olup kendisi fakir ise en sahih kavle göre eli kesilmez, aksi halde eli kesilir.

Mezhep alimlerince kabul edilen rivayete göre, mescidin kapısını veya sütunu çalan kimsenin eli kesilir. Hasırını veya kandi­lini çalanın eli kesilmez. En sahih kavle göre, vakfedilmiş malı veya uyuyan veya deli olan ümmü veledi çalanın eli kesilir.

4- Mal korunma altına alınmış olmalıdır. Korunma altına al­mak; malı gözaltında bulundurmak veya muhafazalı bir yerde bu­lundurmakla olur. Mal sahrada veya mescitte olursa devamlı göze-tilmelidir. Mal korunakta ise, Örfe göre gözetilmesi yeterlidir. Ahır, hayvanların korunağı olup, kapların ve elbiselerin korunağı değildir. Evin alanı ve balkonu kap ve eski elbiselerin muhafazasıdır. Fakat süs eşyası ile paranın muhafazası değildir.

Bir kimse sahra veya mescitte elbisesini altına alarak veya eş­yalarını yastık yaparak uyursa, bu eşyalar muhafazada sayılır. Şayet uykuda iken bir tarafa döner ve elbiselerinden ayrılırsa, eşyalar mu­hafazada sayılmaz. Kişi sahrada elbise ve eşyalarını yakınma koyar ve onları gözetirse, muhafazada sayılır. Onları gözetmezse muhafa­zada sayılmaz.

Muhafızın kuvvet veya imdatla hırsızı men etmeye kadir ol­ması şarttır.

Binalardan ayrı olan ev, kapısı açık olsun kapalı olsun orada uyanık, kuvvetli bir muhafız varsa muhafazalı sayılır. Aksi halde muhafazalı sayılmaz.

Binalara bitişik olan ev, kapısı kapalı olmakla birlikte koru­nağı varsa ve uykuda olsa bile muhafızı varsa muhafazalı sayılır. Kapısı açık olmakla birlikte muhafızı uykuda olursa geceleyin mu­hafazalı sayılmaz. Keza en sahih kavle göre, bu durumda gündüzle-yin de muhafazalı sayılmaz. Keza bekçisi uyanık olup hırsız onu gaf­lete düşürürse, en sahih kavle göre muhafazada olmaz.

Binalara bitişik evin bekçisi olmazsa, emniyetin bulunduğu sürede kapısı kapalı ise, mezhep alimlerince kabul'edilen rivayete göre gündüz vaktinde muhafazalı sayılır. Bu üç şarttan (kapının ka­palı olması, güvenliğinin bulunması ve vaktin gündüz olması şart­larından) biri yoksa ev muhafazalı sayılmaz.

İpleri sıkıştırılmamış ve yan tarafları sarkıtılmış durumda olan sahradaki çadır ve içindeki eşya çölde terk edilmiş eşya hükmündedir. Yalnız uykuda olsa bile içerisinde kuvvetli bir bekçisi olması (ipleri sıkıştırılmış ve yan tarafları kapatılmış) şartı ile mu­hafazada sayılır.

Binalara bitişik kapalı yerde bulunan hayvanlar, yanlarında muhafızları bulunmasa da kapalı bulundukları yer onların muhafa­zasıdır. Sahradaki hayvanlar için uykuda olsa bile bir muhafızın bu­lunması şarttır. Sahradaki develerin muhafızları onları görebilse muhafazalı sayılırlar. Katar halindeki hayvanlar, her saatte bir hep­sini görecek şekilde güdücünün onlara bakması ve her katarın do­kuz hayvandan fazla olmaması şarttır. Katar halinde olmayanlar en sahih kavle göre muhafazalı sayılmazlar.

Muhafazalı evin içinde bulunan kabirdeki kefen muhafazalı sayılır. Keza en sahih kavle göre, binalara yakın olan kabirlerdeki kefenler de muhafazada sayılırlar. En sahih kavle göre, binalardan uzak olan kabirlerdeki kefenler muhafazada sayılmazlar.

 

1. Elin Kesilip Kesilmemesine Sebep Olan Şeyler

 

Bir kimse kiraya verdiği evinden (muhafazalı yerde bulunan) bir eşyayı çalarsa eli kesilir. Keza kişinin iare (emanet) verdiği evin­den bir şey çalarsa en sahih kavle göre eli kesilir.

Bir kimse, bir korunağı gasp edip malını orada muhafaza eder de korunağın sahibi o malı çalarsa, eli kesilmez. Keza en sahih kav­le göre başka birisi de orada bulunan malı çalarsa eli kesilmez.

Bir kimse bir malı zorla alır ve kendi muhafazasında korur da mal sahibi kendi malı ile birlikte zorla alanın malını çalarak ele ge­çirirse veya başka birisi zorla alınan malı ele geçirirse eli kesilmez.

Bir kimse bir malı alıp kaçırırsa veya kendi kuvveti ile bir malı açıkça ele geçirirse veya yanında bulunan vedia malı inkar ederse eli kesilmez.

Bir kimse geceleyin bir evin duvarında bir gedik açar ve ikinci gece gelip oradan bir mal çalarsa, en sahih kavle göre eli kesilir. Ben diyorum ki mal sahibi bu gedikten haberdar olmaz ve yoldan geçen­lere görünmezse hüküm böyledir. Durum bunun aksi olursa, kesin olarak eli kesilmez. Allah daha iyi bilir. Bir kimse duvarda gedik açar ve bir başkası malı buradan çıkarırsa eli kesilmez.

Birkaç kişi yardımlaşarak bir duvarda gedik açar ve bunlardan biri malı getirip açılan gediğin yakınma koyarsa, bir başkası da malı oradan alıp dışarıya çıkarırsa, malı dışarıya çıkaranın eli kesilir. Bi­risi malı gediğin ortasına koyar dışarıdaki de alır götürür ve mal ni­sap miktarı kadar ise, en zahir kavle göre ikisinin de eli kesilmez.

Bir kimse bir malı korunaktan dışarıya atar veya bir akarsuya bırakır veya gitmekte olan bir hayvanın sırtına koyar veya esen rüzgara karşı koyar ve böylece malı dışarıya çıkarırsa eli kesilir. Malı, durmakta olan hayvanın sırtına koyar da hayvan giderse, en sahih kavle göre eli kesilmez.

Bir kimsenin eli altında bulunan hür kişi telef olursa, eli altın­da bulunduran zamin olmaz ve hür kişiyi çalanın eli de kesilmez.

Bir kimse küçük çocuğu boynunda bulunan kolyesiyle çalarsa, keza en sahih kavle göre eli kesilmez.

Bir köle deve üzerinde uyur da başkası hayvanı sevk eder ve kafileden ayırırsa eli kesilir. Hür bir kimse deve üzerinde uyur ve başkası hayvanı sevk edip kafileden ayırırsa eli kesilmez.

Bir kimse bir malı kapısı kapalı olan evden alır da kapısı açık olan evin salonuna naklederse eli kesilir. Birinci evin kapısı açık, ikinci evin kapısı kapalı ise eli kesilmez. Zayıf kavle göre, her iki evin kapısı kapalı ise eli kesilir. Handa bulunan oda ve salonun hükmü, en sahih kavle göre ev ve odaların hükmü gibidir.

 

2. Hırsızda Bulunması Gereken Şartlar ve Hırsızlığı Sabit Kılan Şey

 

Çocuk, deli ve zorlanan kişinin eli hırsızlık sebebi ile kesilmez. Müslüman veya zımmi, müslüman veya zımminin malını çalarsa eli kesilir. Eman almış kişinin yaptığı hırsızlık hakkında birkaç farklı görüş vardır. Ehsan görüşe göre, "Hırsızlık yapması halinde eli keşilir." diye şart koşulmuşsa eli kesilir. Şart koşulmamışsa eli kesilmez. Ben diyorum ki; ekser ulemaya ve en zahir kavle göre eli kesilmez. Allah daha iyi bilir.

En sahih kavle göre davalı yemin etmekten kaçınırsa, kendisi­ne yemin dönen davacının yemini ile hırsızlık sabit olur veya hırsı­zlık yapanın ikrarı ile sabit olur. Mezhep alimlerince kabul edilen ri­vayete göre, hırsız ikrarından dönerse kabul edilir.

Bir kimse Allah hakkına taallûk eden bir suçu itiraf ederse, en sahih kavle göre bu itirafından dönmesi için hakim ona bir takım ta­rizlerde bulunabilir, fakat ona seraheten "Bu itirafından dön." diyemez.

Aleyhinde dava açılmaksızm bir kimse hazırda olmayan Zeyd'in malını çaldığını iddia ederse eli derhal kesilmez. Ancak en sahih kavle göre Zeyd hazır oluncaya kadar bekletilir. Bir lumse, hazır olmayan bir kişinin cariyesi ile zorla cinsel ilişkide bulunduğu­nu ikrar ederse, en sahih kavle göre kendisine derhal haçl uygulanır.

Hırsızlık, adil iki erkeğin şahitliği ile de sabit olur. Bir erkek ve iki kadın hırsızlığa şahitlik ederse, mal sabit olur fakat hırsızın eli kesilmez. Her iki şahidin hırsızlık olayının şartlarını açıklaması şarttır.

Her iki şahit ihtilâfa düşerek birisi hırsızın sabahleyin ve diğe­ri akşamleyin hırsızlık yaptığını iddia ederse, bu şekildeki şahitlik­leri geçersizdir.

Hırsızın çaldığı malı geri vermesi lazımdır. Mal telef olmuşsa tazmin eder.

Hırsızın eli kesilirken önce bilek mafsalı ile birlikte sağ eli ke­silir. Eli kesildikten sonra ikinci defa hırsızlık yaparsa, sol ayağı ke­silir. Üçüncü defa hırsızlık yaparsa sol eli kesilir ve dördüncü defa­da sağ ayağı kesilir. Bundan sonra hırsızlık yaparsa ta'zir edilir.

Kesilen el, kaynatılmış zeytin yağına batırılarak kanı durduru­lur. Zayıf kavle göre, kesilen yer yağa batırılınca had cezası tamam­lanmış olur. En sahih kavle göre kesilen kolu harsız yağa batır-malıdır ve yağın ücreti hırsıza aittir. Hırsızın kolunu yağa batırması için imam kendisine emir vermeyebilir. El kesilirken bilek maf­salından kesilir. Ayak ise topuk mafsalından kesilir.

Bir kimse eli kesilmeden birkaç defa hırsızlık yapmışsa, hepsi­ne bedel olarak sağ elinin kesilmesi yeterlidir. Kesilen elin dört par­mağı kesik olsa da el tam olarak kabul edilir. Ben diyorum ki, keza elin beş parmağı kesilmişse de en sahih kavle göre tam kabul edilir. Allah daha iyi bilir. En sahih kavle göre, elin bir parmağı fazla ise de kesilir.

Bir kimse hırsızlık yapar da sağ eli bir afet sonucu kesilirse, kesme cezası düşmüş olur. Sol eli bir afet sonucu kesilmişse mezhep alimlerince kabul edilen rivayete göre ceza sakıt olmaz. Bir afet so­nucu kesilen ayakların hükmü de elin hükmü gibidir.

 

3. Yol Kesenlerin Hükmü

 

Yol kesen; (mal almak, adam Öldürmek ve insanları korkutmak amacıyla yola çıkan) müslüman, mükellef ve kuvvet sahibi kimsedir.

Muhtelis yol kesici değildir. Kafilenin arkasından gelip bir şeyi kapıp kaçan kimsedir. Kendi kuvvetleri ile küçük bir gruba galebe çalanlar, o grup için yol kesici sayılırlar. Büyük ve yardım alan kafi­leler için yol kesici sayılmazlar. Yardımın olmaması ya uzaklık sebe­bi ile veya belde halkının zayıflığı sebebi ile olur. Belde halkının zayıflığı nedeni ile kuvvet sahibi olanlar, şehir içinde gâlib gelirlerse yol kesici sayılırlar.

İmam, bir grubun halkı yolda korkuttuklarını ancak mallarını almadıklarım ve kimseyi öldürmediklerini öğrenirse, onları hapis veya başka bir ceza ile ta'zir eder.

Yol kesen, -mal çalmada olduğu gibi- nisap miktarı kadar bir malı ele geçirirse ceza olarak sağ eli ve sol ayağı kesilir. Sonra tek­rar yol keserse, sol eli ve sağ ayağı kesilir. Bir şahsı öldürürse, ken­disinin de kısasen öldürülmesi vacibtir. Şayet hem mal almış hem de adam öldürmüşse, kendisi kısasen öldürülür ve cenazesi dara­ğacında üç gün bırakıldıktan sonra indirilir. Bir kavle göre, cenaze­sinden irin akmcaya kadar asılı bırakılır. Bir başka kavle göre ise bir müddet canlı olarak bırakılır sonra indirilerek öldürülür.

Yol kesenlere yardım edenler çok olursa hapsetmek, sürgün et­mek veya diğer cezalardan biri ile ta'zir edilirler. Zayıf kavle göre imam onları uygun gördüğü bir yere sürgün eder. Yol kesenin cezalandırılmasında kısas manası ağır basar. Bir kavle göre ise had ma­nası ağır basar. Birinci kavle (kısas manası ağır basar diyen görüşe) göre yol kesen müslüman kendi çocuğunu veya zımmiyi öldürürse onlara karşılık öldürülmez.

Ceza tatbik edilmeden yol kesen ölürse, malından diyet alınır. Birkaç kişiyi beraber öldürmüşse bir kişiye karşılık öldürülür ve di­ğerleri için diyet alınır. Maktulün velisi onu mal karşılığında affe­derse, malı ödemesi vacib olur ve kısas cezasından kurtulur. Ancak had cihetiyle öldürülür.

Yol kesen, birini ağır bir şekilde öldürür veya bir organını ko­parmak sureti ile öldürürse, kendisi de kısasen aynı şekilde öldürülür. Şayet birini yaralar ve yara iyileşirse, en zahir kavle göre kısası uygulamak vacib değildir.

Yol kesen kişi, yakalanmadan önce kendisine mahsus suçlar­dan tövbe ederse suçları düşer. Mezhep alimlerince kabul edilen ri­vayete göre, yakalandıktan sonra tövbe ederse, suçları sakıt olmaz. En zahir kavle göre zina ve hırsızlık gibi sair cezalar tövbe ile sakıt olmaz.

 

4. Birden Fazla Cezanın Üst Üste Gelmesi

 

Bir kimse kısas, organ kesmek ve zina iftirası haddi ile ceza­landırılır ve hak sahipleri bu cezaların infazını talep ederlerse, Önce zina iftirası haddi sonra organ kesme ve daha sonra kısas cezası tat­bik edilir. Azası kesildikten hemen sonra acele üzere öldürülür.

Kısası hak eden hazır değilse, kırbaçlandıktan hemen sonra eli kesilmez. Keza hak sahibi hazırda olup, "Acele olarak azasını kesin." derse, en sahih kavle göre organı acele üzere kesilmez. Kısasta hak sahibi olan kimse, hakkını erte-Ierse, suçlu kazif haddi için kırbaç­lanır. Yarası iyileşince azası kesilir.

Organ kesmede hak sahibi olan hakkını ertelerse, kısasta hak sahibi olan organ kesme cezası infaz edilinceye kadar sabreder. Ace­le edip onu öldürürse, organı kesme hakkına sahip olan maktulün terekesinden diyet alma hakkına sahip olur. Zina haddini uygulama hakkına sahip olan bu hakkını ertelerse, kıyasa göre diğerlerinin bekleyip sabretmeleri gerekir.

Bir kimse üzerinde Allah'ın hakkına taallûk eden hadlerden bir kaçı üst üste gelirse, önce en hafif olanı uygulanır. Bir kimse hakkında Allah'a ve insanlara ait cezalar üst üste gelirse, zina ifti­rası haddi, zina haddinden önce uygulanır. En sahih kavle göre zina iftirası haddi içki haddinden önce gelir. Can ve kesme kısası zina haddinden önce tatbik edilir.

 

I. İÇECEKLER BAHSİ

 

Çoğu sarhoş edenin azı da haramdır. İçki içene had cezası tat­bik edilir. Yalnız çocuğa, deliye, harbi, zımmi ve boğazına içki dökülen kimseye keza mezhep alimlerince kabul edilen rivayete göre zorlama sonucu içki içene ceza tatbik edilmez. İçki olduğunu bilmeden içen kimseye de had tatbik edilmez.

İslam'a yeni girmiş bir kimse içki içer ve "İçkinin haram oldu­ğunu bilmiyordum." derse, kendisi had cezası ile cezalandırılmaz. "İçki içene had uygulandığını bilmiyordum." derse, kendisine had uygulanır. İçkinin tortusunu (kabın dibine çöküp katılaşmış olanı) içmek haddi gerektirir.

Hamuru içki ile yoğrulmuş ekmeği yiyene ve içinde içki bulu­nan macunu yiyene had tatbik edilmez. Çünkü içki bu maddeler içe­risinde tükenmektedir. Keza en sahih kavle göre şarap ile hukne yapmak ve kişinin içkiyi kendi burnuna akıtması nedeni ile kendisi­ne had tatbik edilmez.

Bir kimsenin boğazına lokma takılır ve onu yutabilmek için iç­kiden başka bir şey bulamazsa, içki içmesi caizdir. En sahih kavle göre, kişinin tedavi için veya susuzluğunu gidermek için içki alması haramdır.

Hür olan kimsenin içki içme haddi kırk değnektir. Kölenin haddi ise yirmi değnektir.

İçki içen kimseye sadece kırbaç, el, ayakkabı veya elbisenin ucu ile vurulur. Zayıf kavle göre ise orta kalınlıkta olan kırbaçla vu­rulur. İmamın içki içen hür kişiye miktarı fazlalaştırarak seksen değnek vurmayı istemesi en sahih kavle göre caizdir. Kırbaçla olan had cezasında, fazla olan kırbaçlar ta'zir cüınlesindendir. Zayıf kav­le göre ise had cezası cümlesinden sayılır.

İçki haddi, içki içenin ikrarı veya iki erkeğin şahadeti ile sabit olur. Ağzının içki kokması, sarhoşluk ve kusması ile içki cezası sabit olmaz. İçki haddinin sübutu için yapılan ikrar ve şahadette sadece "İçki içti." demek yeterlidir. Zayıf kavle göre ise itirafta bulunan: "Ben onun içki olduğunu biliyordum, isteğimle içtim." şeklinde açıklama yapması şarttır.

İçki içene sarhoş iken had tatbik edilmez. Had cezasını tatbik etmekte kullanılan kırbacın kalınlığı dal ve asa arasında orta kalın­lıkta, yaş veya kuru bir değnek olabilir. Darbeler hep aynı yere de­ğil, bedenin bütün organlarına taksim edilerek indirilir. Boğaz çuku­ru ve yüz gibi çabucak ölüme sebebiyet veren yerlere vurulmaz. Zayıf kavle göre kafaya da vurulmaz. Suçlunun eli bağlanmaz ve el­biseleri çıkarılmaz. Fakat üzerindeki kürk veya aba gibi kaba elbise­ler çıkartılır. Suçluyu suçtan men edecek ve aleme ibret edecek şe­kilde darbeler art arda vurulmalıdır. Darbeleri günlere ve saatlere taksim ederek vurmak caiz değildir.

 

Ta'zir

 

   Hakkında had ve kefaret olmayan haram fiili işleyen kişi, ter­biye için ta'zir edilir. Ta'zir, suçluyu hapsetmek, dürtmek, azarla­mak veya suçluya dayak atmaktır. Ta'zir cezasının cinsini ve mik­tarını devlet başkanı belirtir. Bir kavle.göre, kul hakkına taallûk eden bir suç için azarlama cezasını vermek yeterli olmaz.

Ta'zir cezası dayak ile olursa, sayısı köle için yirmi, hür için kırk kırbaçtan az olmalıdır. Zayıf kavle göre hür için dayak sayısı yirmi kırbaçtan az olmalıdır. En sahih kavle göre, günah olan bütün fiillerde bu cezalar eşit olup aynı muameleye tabidirler. Hak sahibi kazif haddi gibi bir hakkından vazgeçerse, en sahih kavle göre imamın suçluyu ta'zir etme hakkı olmaz veya mağdur ta'zir etme hakkından vazgeçerse, en sahih kavle göre imam ta'zir cezasını ve­rebilir.

 

J. SAYYAL (SALDIRGAN)

 

Kişinin; nefsini, organlarını, namusunu ve malını her türlü za­rara karşı müdafaa etmesi hakkıdır. Bu müdafaa esnasında saldır­gan hayatını kaybederse, katil tazminat ödemez. Ancak malına ge­lecek zarara karşı müdafaada bulunması vacib değildir. Namusuna gelecek zararı def etmesi ise vacibtir. Keza bir kafir veya bir hayvan kendisine saldırırsa, müdafaa yapması vacibtir. En zahir kavle göre kişinin Müslüman'a karşı müdafaa yapmas veya onu öldürmesi va­cib değildir.

Başkasına gelecek zararı defetmenin hükmü, kişinin kendi nefsine gelecek zararı def etmesinin hükmü gibidir. Zayıf kavle göre başkasını tehlikeden korumak kesinlikle vacibtir.

Bir şahsın üzerine düşmekte olan testinin vereceği zararı def etmek için testinin kırılması gerekiyorsa, en sahih kavle göre kıran kişi zamin olur. Saldırgan en hafif zararla def edilmelidir. Söz ve yardım istemek sureti ile def etmek mümkün ise, onu vurmak; elle vurarak onu def etmek mümkün ise, kırbaçla vurmak; kırbaçla vu­rarak def etmek mümkün ise, sopa ile vurmak; bir azasını kesmek­le onu def etmek mümkün ise, onu öldürmek haramdır.

Saldırıya uğrayanın kaçma imkanı varsa mezhep alimlerince kabul edilen rivayete göre kaçması vacibtir. Kaçmayıp saldırganı öldürmesi ise haramdır.

Bir kimse bir şahsın elini ısırırsa, elini kolay yoldan kurtar­malıdır. Meselâ çenesini açmak ve avurduna vurmak sureti ile elini kurtarmalıdır. Bu şekilde kurtarma imkanı olmaz da elini şiddetle çeker ve ısıranın dişi sökülürse, dişi için bir hak iddia edemez.

Bir kimse pencereden veya bir gedikten başkasının haremine (zevce, cariye ve mahremler) bakar da ev sahibi, çakıl taşı gibi bir şe­yi hafifçe atar ve bakanın gözüne değer gözü kör olur veya gözüne yakın bir yerine değip yaralar ve bu nedenle adam Ölürse heder olur. Yalnız bakan kişinin mahremi veya karısı orada bulunmaması şart­tır. Zayıf kavle göre ev sahibinin haremi mestur olması şarttır. Baş­ka bir zayıf kavle göre ise, taşı atmadan onu ikaz etmelidir.

Veli çocuğunu; vali şikayet edileni; koca karısını ve öğretmen

öğrencisini ta'zir eder de bunlar zarar görürse, ta'zir eden tazminat vermekle yükümlü olur.

İmamın nass ile takdir edilmiş had ile cezalandırdığı suçlu ölürse, bunda tazminat olmaz. Sözgelimi içki içen kişiye ayakkabı veya elbise ile had tatbik edilir ve bu nedenle ölürse, en sahih kavle göre bunda tazminat söz konusu olmaz. Keza meşhur kavle göre kendisine kırk kırbaç vurulur ve ölürse, yine tazminat gerekmez. Kırk kırbaçtan fazla darbe indirilir ve suçlu Ölürse, darbe sayısına oranla diyetten hisse ödenir. Zayıf kavle göre diyetin yarısı ödenir. Zina iftirasında bulunan suçluya seksen bir kırbaç vurulur ve bu ne­denle ölürse, bunda her iki görüş cari olmuştur. Yani, ya diyetten pay ödenir veya diyetin yarısı ödenir.

Akil, baliğ ve hür olan kişinin bedeninde ur oluşur da ölümcül olduğundan korkulmuyorsa kesilebilir. Ölümcül olduğundan korku­lur ve onu bırakmakta bir tehlike yoksa kesmek caiz değildir. Kes­mekte bir tehlike olmaz da kesilmesi halinde tehlikesi artarsa kesil­mez.

Çocuğun veya delinin bedeninde bulunan ur tehlikeli olmakla birlikte terk edilmesi halinde tehlikesi artarsa, babasının veya dede­sinin onu kesme yetkisi vardır. Tehlikeli olması halinde imamın kes­me yetkisi olmaz. Ancak tehlikeli değilse babasının, dedesinin ve imamın kesme yetkisi vardır.

Baba, dede, sultan ve diğer velilerin çocuk ve deliye neşter vur­durma ve kan aldırma yetkileri vardır. Caiz görülen bu tedavi şekil­leri sebebi ile tedavi gören kişi ölürse, tazminat ödemek gerekmez, imam, yasak olan bir şeyi çocuğa uygular da çocuk ölürse, imamın malından ağır bir diyet alınır. İmamın hatası sonucu bir had veya hüküm sebebi ile vacib olan diyet imamın akilesi yüklenir. Bir kav­le göre hazineden ödenir.

İmam, iki şahidin şahadeti ile had cezasını tatbik eder ve had tatbik edilen kişi ölür de sonra şahitlerin; köle, zımmi veya baliğ ol­mayan çocuk oldukları ortaya çıkarsa, imam araştırmada kusur göstermişse tazminat öder. Eğer kusur göstermemişse bunda iki görüş vardır: Tazminatı akilesi üstlenir veya tazminat hazineden ödenir dememiz halinde, en sahih kavle göre zımmi ve köle olan şa­hitler zamin olmaz.

Bir kimse izin alarak bir şahıstan kan aldırır veya neşter vu­rur bu nedenle canına sirayet eder ölürse, tazminat ödemez. Cellat imamın emri ile haddi infaz ederek birisinin kafasını vurur veya da­yak haddini infaz ederse, bu ameliyeyi bizzat imam yapmış gibidir.

Cellat yaptığının zulüm olduğunu veya imamın hata işlediğim bilmiyorsa, imam tazminatı öder. Eğer bunu bilerek yapmışsa, cellat kısas ve tazminatı üstlenir. Ancak bu infazın cellada zorla yap­tırılmış olmaması şarttır.

Vaginanın üst kısmından bir et paçası alınarak kadının sünnet edilmesi, çocuk buluğ çağına erince penisinin uç kısmını örten deri­nin alınarak sünnet edilmesi vacibtir. Acele ederek çocuğu yedinci günde sünnet etmek menduptur. Yedinci günde sünnet edilmesi ha­linde zayıf kalacağı ihtimal dahilinde ise, tahammül edeceği zamana kadar geciktirilir.

Bir kimse çocuğu dayanamayacağı bir yaşta sünnet eder de ço­cuk ölürse, kendisine kısas tatbik edilir. Yalnız ameliyeyi yapan anası veya babası ise, kendilerine kısas tatbik edilmez. Veli çocuğu tahammül edeceği bir yaşta sünnet eder de ölürse, en sahih kavle göre tazminat ödemesi gerekmez. Malı varsa sünnet ücreti çocuğun malından ödenir.

 

Hayvanların Sebep Olduğu Cinayetler

 

Bir kimsenin beraberinde bulundurduğu hayvan gece veya gündüz vaktinde bir canı veya bir malı telef ederse zararı öder.

Hayvan yola idrar veya dışkısını bırakır da bir canın veya bir malın telefine sebep olursa, zararı ödeme mecburiyeti yoktur. Süva­ri hayvanı çamurda süratli sürmek gibi mutat olmayan şeylerden sakınmalıdır. Adet dışı bir şey yapar ve bir şeyin telefine sebep olur­sa, kendisinin tazminat ödemesi lazımdır.

Bir kimse sırtına odun alır veya bir hayvana yükler ve bir du­vara sürünerek gider de duvar yıkılırsa zararı öder. Çarşıya girer de bir canın veya bir malın telef olmasına sebep olur ve çarşıda izdiham varsa, tazminat ödemesi gerekir. Çarşıda izdiham olmaz da odunlar bir şahsın elbisesine takılırsa zamin olmaz. Fakat kör olanı ve hay­vana sırtı dönük olanı ikaz etmesi vacibtir. Mal sahibi malını korumakta bir kusur göstermemişse, hayvan sahibi tazminat öder. Mal sahibi malım yolun ortasına koymak veya hayvana arz etmek gibi bir kusur gösterirse, hayvan sahibi tazminat ödemez.

Hayvan tek basma olup gündüz vaktinde bir ziraat veya başka bir şeyi telef ederse, sahibi tazminat ödemez. Gece vaktinde telef ederse sahibi zararı öder. Ancak hayvanı gece bağlamakta aşırı bir kusur göstermemişse veya ziraat sahibi hazır olur da hayvanı defet­mekte ihmalkar davranırsa zararı ödemez. Keza ziraatın etrafı du­varla çevrilmiş olup sahibi kapıyı açık bırakmışsa, en sahih kavle göre hayvan sahibi tazminat ödemez.

Kedi bir kuşun veya bir yemeğin telef olmasına sebep olur ve bunu adet haline getirmişse, vakit ister gece olsun ister gündüz ol­sun, en sahih kavle göre sahibi zamin olur. Adet haline getirmemiş ise en sahih kavle göre sahibi zararı ödemez.