1.
Savaşta İşlenmesi Mekruh ve Haram Olan Şeyler
2.
Düşman Esirlerinin ve Mallarının Hükmü
Cihat Resûlüllah
(s.a.)'in döneminde farz-ı kifâye, zayıf kavle göre ise farz-ı ayın olan bir
emirdi. Resûlüllah (s.a.) döneminden sonra kafirlerle ilgili iki durum ortaya
çıkmıştır:
1- Kendi
beldelerinde oturan kafirlerin durumu: Bunlarla cihat etmek farz-ı kifâyedir.
Yeteri miktarda bir grup müslüman bu cihadı yaparsa, diğer müslümanlarm
üzerinden bu cihat kalkmış olur. Farz-ı kifâye olan işlerden bazıları
şunlardır: Ali ah'm varlığım ispat etmek için ilmi delilleri getirmek, dini
problemleri halletmek, tefsir ve hadis gibi dini ilimleri tahsil etmek, dini
hükümlerin icrası için fıkıh ilmini tahsil etmek, iyiliği emretmek ve
kötülükten sakındırmak, her yıl Kabe'yi ziyaret etmek sureti ile onu ihya
etmek. Zekât ve beytü'1-mal yeterli olmadığı takdirde çıplakları giydirmek,
açları doyurmak sureti ile müslümanlara zarar veren şeyleri gidermek, şahadeti
kabul edilen kişilerin şahitlik yapmayı kabul etmeleri, gerektiğinde
şahitlerin şahadette bulunmaları, iş, sanat ve iaşeyi tamamlayacak şeylerle
uğraşmak.
Bir cemaata verilen
selâmı almak farz-ı kifâyedir. Selâm vermek ise sünnettir. Tuvalet ihtiyacını
gidermekte olana, sofrada olana ve hamamda olana selâm vermek sünnet değildir.
Bunlara selâm verilmesi halinde kendilerinin selâmı almaları vacib değildir.
Çocuğa, deliye,
kadına, hastaya, sakat olduğu belli olana, eli veya ayağı kesik veya felçli
olana, köleye ve savaş masrafı (azık ve silâh) olmayan kişiye cihat farz
değildir.
Vacib olan hacı eda
etmeye mani olan her özür, cihat için de özür sayılır. Ancak kafirler keza en
sahih kavle göre, müslüman hırsızlar sebebiyle olan yol korkusu cihat için özür
sayılmaz.
Borcu peşin olan
kimse, alacaklısının izni olmadan cihat ve sefere çıkması haramdır. Borcu
vadeli olanın sefere çıkması haram değildir. Zayıf kavle göre gidilen sefer
korkulacak bir yol ise, sefere çıkması haramdır.
Kişinin müslüman olan
ana ve babasından izin almadan cihada çıkması haramdır. Farz-ı ayn olan bir
ilmi Öğrenmek için kişinin ana ve babasından izin alması gerekmez. Keza en
sahih kavle göre, farz-ı kifâye olan bir ilmi tahsil etmek için de onlardan
izin almak gerekmez.
Bir kimse annesinden,
babasından ve alacaklısından izin alır ve cihada çıkar da henüz savaş safına
katılmadan izinlerini geri çekerlerse dönmesi vacibtir. Savaşmaya başlamışsa
savaşı bırakıp ayrılması, en zahir kavle göre haramdır.
2-
Kafirlerin müslümanlarm beldesine girmeleri: Bu takdirde belde halkı, mümkün
derecede onları çıkarmaları; savaşa hazırlık yapma imkanları varsa, mümkün
olanı yapmaları; hatta izin almaksızın fakirin, çocuğun, kölenin ve borçlunun
imkanını kullanması vacibtir. Zayıf kavle göre hür kişilerle kafirlere karşı
mukavemet gösterme imkanı varsa, kölenin efendisinden izin alması şarttır.
Savaşa hazırlanma imkanı olmaz da düşman tarafından yakalanan kişi
öldürüleceğini bilirse, imkan dahilinde düşmanı def eder. Öldürülmeyi veya esir
tutulmayı uygun görürse, imkan dahilinde kendini müdafaa ederek teslim
olabilir.
Bir kimsenin savaş mahalline
uzaklığı, namazı kısaltma mesafesinden az ise, savaş mahallindeki halkın bir
ferdi sayılır. Namazı kısaltma mesafesinden uzak bir mesafede olanların ise,
yeteri kadar
savaşa katılmaları
lazımdır. Bu durumda savaş mahallinde bulunan; lar ve onlara yardıma gelenler
savaş için yeterli sayıda olmamalıdır. Zayıf kavle göre her ne kadar
müslümanlar düşmanlarına kafi gelecek sayıda olsalar da, uzak mesafede
olanların kendilerine katılmaları gerekir.
Esir alman müslümam
kurtarma ümidi varsa, en sahih kavle göre düşmana karşı direnmek vacibtir.
İmam veya vekili izin
vermedikçe savaşa çıkmak mekruhtur. İmamın savaşa gönderdiği seriyeye bir
komutan tayin etmesi, komutana karşı sabır ve sebat göstermeleri için
askerlerden söz alması sünnettir.
İmam, hıyanetlerinden
emin olduğu kafirlerden yardım isteyebilir. Ancak yardıma gelenler kafirlerin
grubuna katılırlarsa, onlara mukavemet gösterebilecek kuvvette olmamız şarttır.
Efendilerinden izin alarak köle ve buluğ çağma ermemiş kuvvetli çocuklardan da
yardım isteyebilir. İmam bunların masraflarını ve silâhlarını hazineden veya
kendi malından karşılar. Cihada çıkmaları için imamın müslüman tabaya ücret
ödemesi caiz değildir. Zımmi olanlara ücret ödemesi ise caizdir. Zayıf kavle
göre, zımmi olmayanlara da ücret ödemesi caizdir.
Müslüman askerin
akrabasını öldürmesi mekruhtur. Mahremi olan kimseyi öldürmesi ise şiddetle
mekruhtur. Ben diyorum ki, Allah'a ve Resulüne sövdüğünü duyarsa, onu
öldürmesi mekruh değildir. Allah daha iyi bilir.
Savaşta çocukları,
deliyi, kadınları ve ersel olanı öldürmek haramdır. En zahir kavle göre
rahibi, ücretle çalışanı, yaşlıyı, kör ve sakat olanı öldürmek helaldir. En
zahir kavle göre, savunmaya muktedir olmayan ve savaş hususunda görüş sahibi
olmayanı öldürmek helal değildir. Düşmanın erkekleri köle, kadınları esir ve
malları ganimet olarak alınır.
Şehirde olsunlar
kalede olsunlar, kafirleri muhasara altına almak, üzerlerine su bırakmak, ateş
ve mancınıkla kendilerine ateş etmek ve onları uykuda gafil avlamak caizdir.
Aralarında müslüman esirler ve tüccarlar olsa bile bu ameliyeyi yapmak mezhep
alimlerin-ce kabul edilen rivayete göre caizdir.
Savaş kızışır da
düşman çocuk ve kadınları kendilerine siper ederlerse, onlara ateş etmek
caizdir. Sadece kendilerini müdafaa etmek için onları siper eder ve onlara
ateş etmekte bir zaruret yoksa, en zahir kavle göre kendilerine ateş edilmez
terk edilirler. Şayet müslümanları kendilerine siper eder ve onlara ateş
etmekte bir zaruret yoksa kendilerine ateş açılmaz. Ancak bir zaruret varsa en
sahih kavle göre onlara ateş etmek caizdir.
Savaş safımdan ayrılıp
gitmek haramdır. Kafirin sayısı sayımızın iki katı değilse hüküm böyledir.
Yalnız savaş için bir tarafa dönmek veya diğer bir gruba katılmak veya yeni
bir imkan bulmak için ayrılmak caizdir. En sahih kavle göre, uzak bir gruba
katılmak üzere savaş saffından ayrılmak caizdir. Uzak gruba katılan asker,
ayrıldığı grup kendisinden sonra ganimet elde ederse, bu ganimete ortak
olamaz. Yakın bir gruba katılmışsa, en sahih kavle göre ayrıldığı grubun
ganimetine ortak olur.
Düşmanın sayısı
sayımızın iki katından fazla ise, savaş saffından ayrılmak caizdir. Ancak
bizden zayıf olan iki yüz bir düşman askerine karşılık yüz askeri-nıizin savaş
saffından ayrılması en sahih kavle göre haramdır.
Mübareze şeklinde
savaşmak caizdir. Bir kafir kendisine karşı birinin çıkmasını isterse, ona
karşı çıkmak müstehabtır. İmamın izni ile tecrübeli olanlardan birinin ona
karşı çıkması daha iyidir.
Savaş sebebiyle ve
zafere ulaşmak için düşmanın binalarını telef etmek ve ağaçlarını kesmek
caizdir. Keza zafere ulaşmak ümidi yoksa da ağaçlan kesmek caizdir. Ağaçları
kesmeden zafere ulaşma ümidi varsa, onları kesmemek menduptur.
Hayvanları telef etmek
ise haramdır. Yalnız üzerinde savaştıkları hayvanları, düşmanı def etmek ve
zafere ulaşmak için öldürmek veya ganimet olarak alman hayvanların onlara geri
dönecekleri ve bize zarar verecekleri korkusu varsa, öldürülmeleri caizdir.
Kafirlerin kadınları
ve çocukları köle keza köleleri de köle olarak esir alınır. İmam kendi görüşüne
göre kamil ve hür esirleri öldürmek, serbest bırakmakla onlara minnet etmek,
müslüman esirlere bedel onları fidye vermek, bir mal karşılığında serbest
bırakmak veya köle olarak bekletmek gibi müslümanlar için faydalı olanı yapar.
Müslümanlar için faydalı olan belli değilse, durum belli oluncaya kadar onları
hapseder. Zayıf kavle göre; puta tapan keza bir kavle göre Arap olan köle
olarak alınmaz.
Bir köle İslam'ı kabul
ederse kanını korumuş olur. Geri kalan diğer durumlarda muhayyerlik hakkı
vardır. Bir kavle göre, ele geçirildikten sonra İslama girerse köle olarak
kalır. Ele geçirilmeden müslüman olan düşman kanını, malını ve küçük
çocuklarını korumuş olur. Mezhep alimlerince kabul edilen rivayete göre
karısını kurtarmış olmaz. Karısı cariye olunca nikahı derhal kesilmiş olur.
Zayıf kavle göre karısı cinsel ilişkiden sonra cariye olmuşsa, iddet döneminde
azad edilir ümidi ile iddeti bitinceye kadar bekletilir.
Müslümanin esir aldığı
zımmi kadını cariye edinmesi caizdir. Keza en sahih kavle göre, müslümanm harp
diyarında azad ettiği köleyi köle edinmesi caizdir. Mezhep alimlerince kabul
edilen rivayete göre, müslümanm harp diyarında azad ettiği köleyi köle ve
karısını cariye edinmesi caiz değildir. Hür olan karı ve koca veya ikisinden
biri esir olursa nikahları fesholur. Bir kavle göre köle olurlarsa nikahları
fesholur.
Harbi olan köle olur
da üzerinde borç varsa, üzerindeki bu borç sakıt olmaz. Köle olduktan sonra
malı ganimet malı olursa, borcu malından ödenir.
Harbi olan harbiden
borç alır veya bir birleri ile alış-veriş yaptıktan sonra ikisi İslam'a girer
veya cizye vermeyi kabul ederlerse, bir birlerine karşı olan hakları devam
eder. Harbi olan, diğer bir harbinin malını telef eder sonra ikisi İslam'a
girerse, en sahih kavle göre tazminat söz konusu olmaz.
Harp ehlinden zorla
alman mal, ganimet malı olur. Keza bir kişinin veya bir cemaatin hırsızlık
yolu ile harp diyarından aldığı mal veya buluntu, en sahih kavle göre ganimet
malı olur. Bu yolla alman bir malı bir müslümanm olması imkan dahilinde bir
seneye kadar ilân edilir.
Gazilerin, taksim
edilmeden önce ganimet malından gıda maddelerini, katık, et, yağ ve genel
olarak yenilmesi adet olan maddeleri yeteri derecede alma hakları vardır.
Hayvanlarının yemi
için saman ve arpa gibi şeyleri almaları, et temini için eti yenilen hayvanları
kesmeleri caizdir. En sahih kavle göre, ganimet malı olan sebze ve meyvelerden
yemeleri de caizdir. Kestikleri hayvanın kıymetini vermeleri vacib değildir. Bu
harcamanın caiz olmasının hükmü, gıda maddelerine ve hayvan yemine olan
ihtiyaç sebebine bağlı değildir. İhtiyacı olan veya gazi olmayan da bundan
faydalanabilir. Savaştan sonra ve ganimet malı zimmete geçirildikten sonra
orduya katılan gazinin ganimet malından gıda maddesini ve hayvan yemini alması
caiz değildir.
Gazi harp diyarından
İslam diyarına döner ve beraberinde ganimet malı varsa, onu ganimet malına
ekler. Ganimet malından gıda maddesi ihtiyacının giderilmesinin yeri harp
diyarıdır. Keza en sahih kavle göre askerler, İslam diyarına ulaşmadıkça bu
imkandan faydalanırlar.
Ganimeti hak eden
kişi, reşid olup iflasla kısıtlı bulunsa bile, ganimet taksim edilmeden önce
hakkından vazgeçebildiği gibi en sahih kavle göre, reşid olan kimse de
ganimetin beşte biri ayrıldıktan sonra hakkından vazgeçebilir. Bütün askerlerin
ganimetteki haklarından vazgeçmeleri de caizdir. En sahih kavle göre, yakın
akraba veya selbi hak edenin hakkından vazgeçmesi caiz değildir.
Ganimeti almaktan
vazgeçen kişi, savaşa katılmayan kimse hükmündedir. Ölen mücahidin payı
mirasçılarına geçer. Ganimeti temlik etmek yalnız taksimatla olur. Askerler
taksimattan önce de ganimet malını temlik edebilirler. Zayıf kavle göre ele
geçirildikten sonra temlik ederler. Bir başka zayıf kavle göre ise ele
geçirilen ganimet, taksim edilinceye kadar mevcut ise mülkleri sayılır. Telef
olursa, kendileri için mülk sayılmaz.
Menkul eşyada olduğu
gibi akar da istilâ yoluyla mülkiyete geçirilir. Ganimet malı arasında bir
veya birkaç köpek bulunur ve bazıları bunları ister de aralarında anlaşmazlık
çıkmazsa isteyenlere verilir. Aralarında anlaşamazlık çıkar ve kendilerine
taksim etme imkanı varsa taksim edilir. Taksim etme imkanı yoksa, aralarında
kura çekilir ve kurası çıkan alır.
En sahih kavle göre,
Irak sevadı (arazisi) Hz. Ömer (r.a.) döneminde zorla fethedilmiş ve askerlere
taksim edilmiştir. Taksimattan sonra bu arazi Hz. Ömer'e bırakılmış ve
müslümanlar için vakfedil-miştir. Bu arazinin haracı, icare ücreti olup her yıl
müslümanlarm maslahatı için harcanır.
Sevad arazisinin
uzunluğu, Abadan denilen yerden Musul vadisine kadardır. Genişliği Kadsiyeden
Hilvan'a kadardır.
Ben diyorum ki en
sahih kavle göre, her ne kadar Basra sevad arazisi sınırları dahilinde ise de
aynı hükme tabi değildir. Yalnız batısında Dicle ve doğusunda Fırat olan arazi,
sevad arazisi hükmündedir. Sevad arazisinde bulunan ev ve meskenlerin satılması
caizdir. Allah daha iyi bilir.
Mekke şehri sulh yolu
ile fethedilmiştir. Evleri ve arazisi ihya edilmiş olan mülktür. Bunların
satılması kerahetle birlikte caizdir.
Mükellef olan her
müslüman, harbi kişiye eman verebilir. Ancak eman verilen kişilerin sayısı on
veya yüz kişiyi geçmemelidir. Kafir ile birlikte olan esire eman vermek en
sahih kavle göre caiz değildir.
Eman akdi, maksadı
ifade eden (seni emin kıldım gibi) bir lafız, yazı veya mektub ile yapılır.
Kafirin eman aldığını bilmesi şarttır. Eğer emanı ret ederse akid batıl olur.
Keza emanı kabul etmezse akid batıl sayılır. Kafirin emanı kabul ettiğine dair
bir işaret vermesi yeterlidir. Ayrıca eman süresinin dört aydan fazla olmaması
vacibtir. Bir kavle göre bir seneyi geçmiyecek bir süre tanımak caizdir.
Müslümanlara zarar
verecek ajan gibi kimselere eman vermek caiz değildir. Hıyanet etmelerinden
kuşku duymazsa, imam kafirin eman hakkını iptal edemez. Kafirin ihtiyaç
duymadığı küfür di-yarındaki malı ve ailesi oturum hakkı kapsamına girmez. Keza
en sahih kavle göre, beraberinde olsa da malı ve ailesi eman hakkı kapsamına
girmez. Yalnız eman akdi esnasında malının ve ailesinin yanında bulunduracağını
şart koşmuşsa eman hakkı kapsamına girer.
Küfür diyarında
bulunan müslüman, dinini izhar etme imkanına sahipse oradan İslam diyarına
hicret etmesi müstehabtır. Dinini izhar etme imkanına sahip değilse ve gücü
yetiyorsa oradan hicret etmesi vacibtir.
Kaçma imkanı varsa,
kafirin elinde bulunan esirin kaçması lazımdır. Kafir esiri şartsız serbest
bırakırsa kafire hıyanet edebilir. Yalnız eman vererek esiri serbest
bırakırlarsa onlara hıyanet etmesi haramdır. Emanîa serbest bırakılır da gider
ve onu bir grup kafir takip ederek onunla gitmek isterlerse, çatışarak da olsa
onları defeder. Ülkelerini terk etmemek şartı ile serbest bırakılan esirin bu
şarta vefa göstermesi caiz değildir.
İmam, düşmana karşı
güçlü bir kafirle akidleşerek göstereceği düşman kalesine karşılık kendisine
orada bulunan bir cariyeyi vereceğini vad etmesi caizdir. Kafirin
rehberliğiyle kale fethedilirse, kendisine bir cariye verilmesi lazımdır. Kale
başkasının rehberliğiyle fethedilirse, en sahih kavle göre kendisi ile akid
yapılan kafir cariyeyi hak etmiş olmaz. Kale fethedilmezse yine bir şey hak
etmiş olmaz. Zayıf kavle göre koşulan şart, kalenin fethine bağlanmamış ise kendisi
için ücreti misil vardır. Kalede cariye yoksa cariye veya akidden önce ölürse
en zahir kavle göre bir şey hak etmiş olmaz. Cariye, zaferin kazanılmasından
sonra, fakat teslim alınmadan ölürse bedeli verilmesi vacibtir. Şayet zaferin
kazanılmasından önce ölürse kendisi için bir hak olmaz. Cariye zaferden sonra
veya zaferden önce islâm'a girerse, mezhep alimlerince kabul edilen rivayete
göre, cariyenin bedelinin verilmesi vacibtir. Cariyenin bedeli ise ücreti
misildir. Zayıf kavle göre cariyenin değeri verilir.
Cizye akdi, imamın
kafirlere: "Cizye vermek ve -ibadet dışında- islâm'ı hükümlere uymak
şartı ile İslam diyarında kalmanızı ikrar ediyorum." veya "İslam
diyarında ikamet etmenize izin veriyorum." demesi ile gerçekleşir.
En sahih kavle göre,
cizyenin miktarının tayin edilmesi şarttır. Allah'a ve Resulüne ve İslam'a
yakışmayan şeyleri söylemekten sakınmalarını akitte zikretmek şart değildir.
Cizye akdini belli bir süre için yapmak mezhep alimlerince kabul edilen
rivayete göre sahih değildir. Karşı tarafın kabul lafzını söylemesi şarttır.
Bir kafir İslam
diyarına girer de: "Allah'ın sözlerini dinlemek veya elçi olarak veya bir
müslümandan eman alarak geldim." derse, sözü kabul edilir. Bir veçhe göre
eman aldığına dair delil göstermesi lazımdır.
Cizye akdini imam veya
naibinin yapması şarttır. Kafirler cizye vermeyi talep ederlerse, imam veya
naibi kabul etmelidir. Ancak zararından korkulan ajanın cizye verme talebi
kabul edilmez.
Cizye akdi Yahudi,
Hıristiyan ve Mecusi olanlarla yapılır. Dinleri nesh olmadan önce Yahudileşen
veya Hıristiyanlaşanların çocukları ile de cizye akdi yapmak caizdir. Ne zaman
Hıristiyan veya Yahudi olduklarından şüphe etsek bile hüküm böyledir. Keza Hz.
İbrahim'in sahifelerine ve Hz. Davut'un Zebur'una göre amel ettiğini
söyleyenler ile de cizye akdi yapmak caizdir.
Mezhep alimlerince
kabul edilen rivayete göre, ana ve babasından biri kitap ehli, diğeri puta
tapan kimse ile cizye akdi yapılabilir. Kadın, ersel, kölelik vasfı taşıyan,
çocuk ve deli kimse ile cizye akdi yapılmaz.
Deliliği kesilen veya
ayda bir saat kadar kısa bir süre devam eden kimseden cizye alınır. Delilik
süresi çok ise-gün aşırı olması gibi- kendisinden cizye alınmaz. En sahih
kavle göre, ayık olduğu günler bir seneyi oluşturursa kendisinden cizye almak
vacibtir.
Zımminin çocuğu buluğ
çağına erer de cizye vermezse, emin olduğu yere gönderilir. Ancak cizye
verirse kendisiyle yeni bir cizye akdi yapılır. Zayıf kavle göre, babasından
alman cizye miktarı kadar kendisinden cizye alınır.
Mezhep alimlerince
kabul edilen rivayete göre, kötürüm, çok yaşlı, kör, rahip ve ücretle çalışan
kimseden cizye almak vacibtir. Çalışıp kazanmaktan aciz olan fakir, yıl sonunda
fakir olduğu anlaşılırsa, zengin oluncaya kadar cizye zimmetinde kalır.
Hicaz vatandaşı olan kafirlerin
tümü oradan çıkarılır. Hicaz bölgesi Mekke, Medine, Yemame ve köylerini
kapsayan bölgedir. Zayıf kavle göre, ikamet yeri olmayanlar bu beldeler
arasındaki uzun yollarda ikamet edebilirler.
Yasak olduğu bildiği
halde imamdan izin almadan İslam diyarına giren kafir, sınır dışı edilir ve
kendisine ta'zir cezası verilir. İslam diyarına girmek için izin talep ederse,
elçilik görevini ifa etmek veya ihtiyaç duyduğumuz bir malı taşımak gibi
müslümanlar için bir maslahat varsa kendisine izin verilir. Ticaret yapmak için
izin ister ve buna büyük bir ihtiyaç yoksa kendisinden bir ücret almak
suretiyle izin verilir. İzin verilmesi halinde ancak üç gün (giriş ve çıkış
günleri hariç) ikamet edebilir. Fakat Mekke haremine girmesine izin ve-rilmez.
Gelen kişi elçilik görevini ifa etmek üzere gelmişse, imam veya naibi onu
dinlemek üzere yanma giderler. Mekke'de hastalanırsa, ölüm korkusu olsa bile
oradan nakledilir. Şayet ölürse orada defnedilmez, defnedilmişse kabri açılır
ve hil bölgesi dışına çıkarılır. Hicaz bölgesinde Mekke dışındaki bir yerde
hastalanır ve onu nakletmek çok meşakkatli ise, bulunduğu yerde bırakılır.
Nakil işi çok meşakkatli değilse ülkesine gönderilir. Bulunduğu yerde ölür ve
onu nakletmek mahzurlu ise orada defnedilir.
Hüdne, belli bir
müddet için savaşı bırakmak üzere kafirlerle yapılan barışa denir.
imamın bulunduğu
ülkede imam veya varsa naibi kafirlerle hüdne yapar. Hüdne bir bölgede
yapılırsa, o beldenin valisi tarafından yapılması caizdir.
Hüdne; sayımızın az
olması, zayıf durumda bulunmamız, savaşa hazır bulunmamak, onların İslam'a
girme veya cizye verme ümidi bulunması gibi bir maslahat sebebiyle yapılır.
Hüdne, müslümanların
zayıf bulunmalarından başka bir sebep ile yapılırsa, süresinin dört ay olması
caiz olup bir yıl olması caiz değildir. Keza en zahir kavle göre, sürenin bir
yıldan az olması da caiz değildir. Hüdne zafiyet sebebiyle yapılırsa, sürenin
sadece on yıl olması caizdir. Caiz olan süreye bir ilâve yapmak gerektiğinde,
-bir akidde iki satış bahsinde geçen iki görüşten- en zahir kavle göre ilâve
olunan sürede akid geçersizdir.
Barışın süresi tayin
edilmezse akid fasittir. Keza en sahih kavle göre, batıl bir şartı koşmak da
hüdne akdini bozar. Meselâ, esir müslümanları serbest bırakmamak, müslümanların
ele geçirdiği malların bir kısmını kendilerine iade etmek veya zimmet akdinin
bir dinardan az bir miktarla yapmayı şart koşmak akdi bozar.
İmam, "istediği
zaman akdi bozmak" şartı ile hüdne akdi yaparsa sahihtir. Kafirlerle
sahih barış akdi yapılırsa, kendilerine eziyet etmekten el çekmek vacib olur.
Bu hüküm, barış müddeti bitinceye kadar veya onlar barışı açıktan açığa veya
savaşla bozmadıkça veya harb ehli müslümanların gizli durumlarını düşmana yazmadıkça
veya müslümanlardan birini öldürmedikçe devam eder. Barış akdi sona ererse,
onlara geceleyin ani baskın yapmak caizdir.
Kafirlerden bir kısmı
akdi bozar da diğerleri sözleri veya fiilleriyle onlara karşı çıkmazlarsa, her
iki gurup için de akid bozulmuş olur. Onlardan ayrılır veya kendilerine karşı
çıkar veya halifeye barış üzerinde olduklarını ilân ederlerse kendilerinin akdi
bozulmuş olmaz. İmam, hıyanet etmelerinden korkarsa, akdi bozabilir ve onları
emin oldukları yere gönderir. Töhmet ile zimmet akdi bozulmaz.
Kafirler Müslüman olan
kadını kendilerine iade etmeyi şart koşarlarsa, caiz olmayıp koşulan şart
fasittir. Keza en sahih kavle göre akid de fâsid olur.
İmam müslüman olup
yanımıza kaçanı iade ederiz diye şart koşar veya onu iade etmeyi şart koşmaz da
o esnada bir kadın müslüman olup kaçar gelirse, en zahir kavle göre, kocasına
mehir vermek vacib olmaz. Çocuk ve deli olan da iade edilmez. Keza mezhep
alimlerince kabul edilen rivayete göre, köle ve aşiret sahibi olmayan hür kimse
de iade edilmez.
Aşiret sahibi hür
kimse, aşireti tarafından talep edilirse, başkasına değil aşiretine iade
edilir. Ancak talep edilen kişi, talep eden zorba da olsa ondan kaçıp
kurtulmaya muktedir olmalıdır. Onu geri iade etmekten maksat, kendisini ve
talep edeni bu konuda serbest bırakmaktır. Geri gitmesi için kendisine baskı
yapılmaz ve gitmesi zorunlu değildir. İade edilen kişi, kendisini talep edeni
öldürme hakkına sahiptir. "Kendini kurtar." diye kendisine telkinde
bulunabiliriz. Ancak bu telkin alenen yapılmaz.
Mürted olup kafirlere
kaçan müslümanın iade edilmesini imam şart koşarsa, kafirlerin buna vefa
göstermeleri lazımdır. Bu şarta uymazlarsa antlaşma bozulur. En zahir kavle
göre, kafirler mürted olanı geri vermemeyi şart koşarlarsa caizdir.