1787 - Soru: Nikahta mehr-i müeccel veya mehr-i muaccel diye adlandırılan hususları
açıklar mısınız?
Cevap: Nikah akdi sırasında mehir tesbiti vacibtir. Kararlaştırılan mehir peşin
verilirse "mehr-i muaccel", daha sonra verilmek üzere söz verilmiş ise
"mehr-i müeccel" adını alır.
1788 - Soru: Onbeş-yirmi sene evvel az bir parayı mehir olarak verip nikahladığı
kadını şimdi boşayacak olsa, konuşulan miktarı mı ödeyecek, yoksa o zamanki
paranın değeri arasında bir ayarlama mı yapacak?
Cevap: Ne miktar konuşuldu ise onu vermesi gerekir. Ondan az verirse zulmetmiş, fazla
öderse faiz vermiş olur. Ancak şunu belirteyim: Altın konuşulmuş ise altın olarak
öder, kağıt para söyledi ise onu verir.
1789 - Ali Efendi Fetvalarından: "Mehrin en azı on dirhemdir" (H.Ec. 1/42)
Açıklama: Mehir adı verilen vecibeyi yerine getirmiş olmak için en az on dirhem para
ve bu kıymette bir şey verilmiş olmalıdır. Azamisi için bir sınır çekilmemiş
olmakla beraber, "Mehrin en hayırlısı (ödemesi) en kolay olanıdır" Hadis-i
Şerifi ile ihtirasa kapılmaya set çekilmiş olmaktadır.
1790 - Soru: Kadınlara ziynet olarak takılan altın veya altın bilezikler mehir yerine
geçer mi?
Cevap: Kadın ve erkek arasında konuşulup kabul edilecek olursa veya kadının velisi
tarafından karara bağlanırsa mehir yerine geçer.
1791 - Behce Fetvalarından: "Aralarında nikah devam ederken, (kadın) mehr-i
müeccelimi ver diye kocasına zorlama yapmaya muktedir olamaz" (H.Ec. 1/35)
Açıklama: Mehrin verilmesi müeccel olarak kabul edilmiş ise, kadının kocasına mehri
vermesi için cebretmeye hakkı yoktur.
1792 - Soru: Zamanımızda bazı kız babaları, erkek tarafından para almak
suretiyle söz vermektedir. "Başlık" adı ile alınan bu para hakkında dinimizin
hükmü nedir?
Cevap: Başlık veya ağırlık adı ile alınan bu para rüşvet kabilinden bir
haramdır. Eğer bu, mehir ise, namzetlik ve nişan sırasında değil, nikah akdinin
yapılacağı sırada tespit edilip verilmesi gerekir. Bu para, kadına ait olup ona
verilecek veya onun ihtiyaçlarına sarf edilecektir. Babanın bu parayı kendisine mal
etmesi doğru değildir. Bu maksatla alınan paranın erkek tarafına geri verilmesi
gerekir. Halkın arasındaki "Kızı sattın mı?" ifadesi, alınan bu paranın
bir nevi satış bedeli olarak alındığına ışık tutmaktadır. Halbuki hür insan
satılamaz.
1793 - Soru: Ailesine takılan altınlar, kendi isteğiyle evden gitmesi
sebebiyle kadının kendisine mi düşer yoksa kocasına ait midir?
Cevap: Evlendiği sırada gerek kocası tarafından, gerekse kız ve erkeğin
akrabası tarafından kadına takılan altınların hepsi kadının malıdır.
1794 - Abdürrahim Fetvalarından: "Zeyd nişan (hediyesi) adı île sözlü
bulunduğu Hind'e yapağı gönderse, Hind de onu dokuyup kilim yaptıktan sonra, ölüm
veya ayrılma olsa, yapağının kıymetini Hind'in (erkek tarafına) vermesi lazım
gelir" (H.Ec. 1/49)
Açıklama: Yapağı kocanın mülküdür, fakat onun iğrilip kilim dokunmasında
kadının büyük bir emeği geçmiş olmaktadır. Bu itibarla ayrılma veya ölüm
vukuunda kocanın veya varislerinin kilime sahip çıkmaları haksızlık olur. Ancak ne
miktar yapağı gittiği hesaplanarak, geçer fiyat üzerinden ödenir ve kilim onu
dokuyan kadına verilir.
İslam dini, beşeri hakları hassas ölçülerle tartmış ve hiçbir tarafın hakkının
zayi olmamasına büyük bir titizlik göstermiştir. Bu hassas teraziyi elinden
bırakanlar, en ufak bir temayül ile, bir tarafın lehine meyl etmiş ve diğer tarafın
aleyhine hüküm verme hatasına düşmüş olur.
1795 - Behce Fetvalarından: "Boşama veya ölüm halinde verilmesi icap eden
mehri, tecil (gelecek bir zamana tehir) sahih olmaz" (H.Ec. c. 1/35)
Açıklama: Mehr-i müeccel, boşanma veya kocanın ölümü üzerine "Muaccel"
haline gelir. Artık başka bir zamana tehir edilemez.
1796 - Ali Efendi Fetvalarından: "Hind, mehrin, vekille söylendiğinden
düşük olduğunu öğrenince reddedecek olursa, nikah batıl olur" (H.Ec. C. 1/27)
1797 - İbni Nüceym Fetvalarından: "Baba, birine nikahladığı kızını,
kocasına teslim etmeden önce, mehr-i muaccelini almaya güçlü ve salahiyetli
olur" (H.Ec. c. 1/28)
Açıklama: Mehrin muaccel olarak karşılaştırılması halinde, kadın tarafının
mehr-i isteyip almaya salahiyeti vardır. Bu hakkın yerine gelmesi, düğün ve gerdeğe
girme gibi bir şeye bağlanmış değildir. Koca, mehr-i muacceli, ne bir şeye talik
ederek ne de bir mühlete bağlayıp, "Şu iş olmadıkça, şu müddet dolmadıkça
mehr-i muaccelini vermem" dese, iddiasında haklı çıkmaz.
1798 - Behce Fetvalarından: "Halvet-i sahiha vaki olup cinsi münasebette
bulunmaya bir mani yok iken, yaklaşmada bulunmadan boşanılan Hind'e, mehrin tamamının
verilmesi gerekir" (H.Ec. c. 1/36)
Açıklama: Halvet, erkekle kadının cinsi mukarenete engel olmayacak bir mekanda
başbaşa kalmaları demektir. Bir erkek nikahtan sonra ve tenha bir yerde başbaşa
kalmazdan önce, karısını boşayacak olursa, mehrin yarısını vermesi gerekir.
Halvette bulunmasını takiben boşayacak olursa, mehrin tamamını ödemesi icap eder.
1799 - Behce Fetvalarından: "Aralarında nikah kaim ve daim iken, başka bir
mehir ile nikahı yenilese, ikinci mehir lazım gelmez" (H.Ec. c. 1/37)
Açıklama: Nikahı tazelemek, yeni bir akit sayılmadığından, tekrar mehir verilmesi
icap etmez. Evlilik bağı kopmadığı için, nikah tazelenmesi mehir vermeye ihtiyaç
göstermez.
1800 - Behce Fetvalarından: "Nikahlanmış ve cinsi mukarenette bulunulmuş bir
kadın, mehrin kendi dediğinden daha düşük olarak kararlaştırıldığına vakıf
olduğu zaman, reddederse mehr-i misil almaya hakkı olur" (H.Ec. c. 1/37)
1801 - Behce Fetvalarından: "Buluğ çağına ulaşmış bir kadın, mehr-i
mislinden az olan bir şeye kendisini bir erkeğe nikahlasa, mehr-i misli almaya güçlü
olmayıp söylenen miktarı alır" (H.Ec. c. 1/37)
Açıklama: Kadın ve erkek, karşılıklı rıza esasına dayanarak, mehrin miktarını
kararlaştırsalar, kadının bundan dönüş yapıp mehr-i misli istemeye hakkı olmaz.
1802 -Behce Fetvalanndan: "Bakire olmak üzere nikahlayıp fakat onu dul bulup
da boşayan kimseye mehr-i misil lazım gelir" (H.Ec. c. 1/36)
Açıklama: Bir kadının evlilik sonunda kız çıkmadığının anlaşılması,
boşamaya sebep olur ise de mehrin verilmesini engellemez. Mehir, nikah akdinin
yapılması ile bir hak olarak tahakkuk eder.
1803 - Netice Fetvalarından: "Boşamaya vekil tayin edilen kimseden mehir
istenilmez" (H.Ec. c. 1/39)
Açıklama: Mehir, aracının değil kocanın borcudur. Vekilin vazifesi, boşama işiyle
sınırlıdır. Boşamayı sen yaptın, mehir borcunu da sen ver" denilemez.
1804 - Netice Fetvalarından: "Hind, mehir olarak belirli bir miktar altın
söylenip nikahlanmış olsa, altın değer kazanıp halkın elinde alışveriş için
dolaşır olsa, aynen o kadar altını mehir olarak almaya güçlü olur" (H.Ec. c.
1/39) Açıklama: Borç hangi para üzerine tahakkuk etmiş ise ödeme onun üzerinden
yapılır. Altın ile borca girilince, fiyatlarda düşme veya çıkma olması, neticeye
tesir edemez. "Borç aldığım sırada şu kadar altın, bu kadar
kağıt para tutmaktaydı" diye bir itiraz ileri sürülemez.
1805 - Netice Fetvalarından: "Erkek, karısına gönderdiği giyecekleri, onu
boşadıktan sonra mehri karşılığında vermiştim diye dava etse, kadın da hibe
olarak vermişti diye iddia eylese, ve her iki tarafın iddialarına açıklık getiren
bir vesika da bulunmasa, kocanın sözü kabul olunur" (H.Ec. c. 1/40)
1806 - Feyziye Fetvalarından: "Zeyd'in ölüm hastalığı sırasında, mehr-i
misil ile nikanlandığı Hind'in mehri, vefatından sonra arkaya bıraktığı maldan
ödenmesi lazım gelir" (H.Ec. c. 1/37)
1807 - Feyziye Fetvalarından: "Vefat eden Hind'in, kocası üzerinde alacağı
bulunan mehri, mirası arasına konulup varislere taksim olunur" (H.Ec. c. 1/37)
Açıklama: Kadının kocası üzerindeki mehri, sahip bulunduğu emlak arasında kabul
edilip, kocasından tahsil olunmaktan sonra terkettiği mallarla birlikte mirasçılara
taksim olunur.
1808 - Ali Efendi Fetvalarından: "Hind, mehr-i misilden daha fazla bir meblağ
üzerine Zeyd'e nikahlansa, mehr-i misli (vermek) lazım olmayıp, mehr-i müsemmayı tam
olarak ödemek gerekir" (H.Ec. c. 1/44)
1809 - Ali Efendi Fetvalarından: "Mehrin miktarında ihtilaf olunup, iki
tarafın da açıklayıcı delili bulunmasa, mehr-i misil hangisini dediğine müsait
bulunuyorsa, yemin vermek suretiyle tasdik olunur" (H.Ec. c. 1/44)
1810 - Ali Efendi Fetvalarından: "Kadın ve erkeğin ikisi de ölse,
mirasçılar, mehrin miktarında ihtilafa düşüp açıklayıcı bir vesikaları da
olmasa, kocaya varis olan şahısların, yeminleri ile tastik olunur" (H.Ec. c. 1/45)
1811 - Ali Efendi Fetvalarından: "Zeyd, gerdeğe girmiş bulunduğu kansını
boşasa ve onun mehri, üzerinde borç olarak kalmış iken, başka bir mehir söyleyip
yeniden nikahlasa ve daha sonra yine boşamış olsa, birinci ve ikinci mehri vermesi
lazım gelir" (H.Ec. c. 1/42)
1812 - Ali Efendi Fetvalanndan: "Kadın, İslam dinine girip kocası buna
yanaşmasa, bu sebeple ayrılmış olunca mehr-i müsemma ödenmesi gerekir (H.Ec. c.
1/43)
1813 - Ali Efendi Fetvalarından: "Mehr-i misil, kadının baba tarafindan olan
kadınlara kıyaslanabilir" (H.Ec. c. 1/43) Açıklama: Nikah kıyıldığı sırada mehrin tespiti veya miktannın belirtilmesinin unutulması yahut başka bir sebeple ihmali
halinde mehr-i misli vermek gerekir. Mehr-i misil, kadının babası soyundan, babası
tarafından kimse bulunmaması halinde o şehrin kadınlarından, akit sırasında, yani
nikahın yapıldığı tarihte yaş, güzellik, bakirelik gibi vasıflarda kadının
akranı bulunan kadınların mehridir. Nikahın kıyılması ile vacip olduğundan dolayı
mehr-i mislin verilmesi icap eder.
1814 - Netice Fetvalarından: "Nikahtan men etmeye muktedir olan kimseye,
nikahtan önce verilen para geri istenilir" (H.Ec. c. 1/40)
Açıklama: Memleketimizin birçok yerlerinde, evlenecek kadının babası, dedesi ve
kardeşi tarafından ağırlık, başlık ve benzeri isimlerle anılan para bu
kabildendir. Bu para mehir sayılamayacağı gibi, alınıp verilmesi de helal değildir.
Rüşvet kabilinden bir şey olup, koca bunu geri almaya haklı ve salahiyetlidir. (Daha
geniş bilgi için Hukuk-ı İslamiyye ve Istılahat-ı Fıkhiyye Kamusu, c. 2, s. 12,
madde: 82'ye bakınız)
1815 - Abdürrahim Fetvalarından: "Zeyd, ölüm hastalığı sırasında mehir
olarak bir şeyi söyleyerek bir kadın ile evlense ve daha sonra da vefat etse, kadın
Zeyd'in bıraktığı maldan mehrini ve mirastaki hissesini almaya haklı olur"
(H.Ec. 1/48)
1816 - Abdürrahim Fetvalarından: "Mehr-i muaccel olarak söylenip cinsi ve
miktarı bilinmese mehr-i misil vermek lazım olur" (H.Ec. 1/47)
Açıklama: Mehir, kadın ve erkek taraflarınca söylenip kararlaştırılmadığı
zaman, kadının babası tarafından, bulunmadığı takdirde de memleketin kadınlanndan
yaş, güzellik ve bakirelik vasıflarında akranının mehrine göre verilmesi gereken
mehre, mehr-i misil adı verilmektedir.
1817 - Ali Efendi Fetvalarından: "Ev, bahçe ve diğer eşya mehr-i müeccel
olarak gösterilip, nikah akdi yapılsa, belirtilen şeyin verilmesi lazımdır"
(H.Ec. 1/42)
Açıklama: Mehrin mutlaka altın ve gümüş gibi para olması şart değildir. Para
edecek ve İslam dininin alınıp satılmasını yasaklamadığı herhangi bir şey de
mehir olarak verilebilir.
1818 - Soru: Benim bir kızım var. Bunu bir şahsın oğlu ile nişanladım. İki taraf,
aramızda konuşup alınıp verilmesi icap eden hususları kararlaştırdık. Fakat oğlan
tarafı, alınacak şeyleri para yokluğunu bahane ederek almadılar. Daha az olarak
alınmasını kabul ettiğimiz şeyleri de temin etmediler. Bunun üzerine ayrılmaylarına karar verdik. Önce oğlan yüzüğünü iade ederek nişanı bozdu. Biz
de yüzüklerini geri verdik. Nişanda alınan giyecek ve yiyeceklerin alınıp verilmesi
ne olacak?
Cevap: Yenilen içilen, giyim eşyasından olup da kullanılan ve eskitilen giyecekler
tazmin yoluna gidilmez. Her iki taraf, elde mevcut olan ve giyilip eskitilmemiş olan
şeyleri geriye verir.
1819 - Soru: Ben oğlumu evlendirdim. Aldığım gelin bakire olarak gelmedi. Bu sebeple
aynı gün geri gönderdik. Bu yüzden dedikodu olmaktadır. Nikah sırasında mehri 150
bin lira üzerinden tespit etmiştik. Şayet ayrılırsak bu paranın tamamını o kadına
vermemiz gerekir mi?
Cevap: Evet, oğlunuz o kadından ayrılacak olursa mehrinin tamamını ödemesi gerekir.
1820 - Netice Fetvalarından: "Zeyd'in, yabancı bir kadını iterek
düşürmesi sonucu bekareti zail olsa Zeyd'e tazir cezası ve mehr-i misli ödemek lazım
gelir"
Açıklama: Fetvada bahsi geçen cürmü irtikap edene, İslam hukukuna göre iki türlü
ceza gerekir:
a) Tazir cezası: Bu ceza, hakimin tespit ve takdirine göre, İslami tazir cezalarından
biriyle tecziye edilmesidir.
b) Para cezası: Bu ceza, bekaretin zarara uğraması sebebiyle o kadının kız
kardeşinin, o bulunmadığı takdirde amcası kızının, o da mevcut olmaz ise memleketi
içinde akranı olan kızlardan kendisinin dengi olan bir kimsenin mehri kadar bir para
ödemeye mahkum edilmesidir.