2996 - Behce Fetvalarından: "Kullanılması yaygın
bulunan kahvenin içilmesi helâldir" (H.Ec. 2/161)
Açıklama: Kahvenin İslâm aleminde yayılmaya başladığı sıralarda,
Müslümanlar arasında, kahve içmenin caiz olup olmadığı münakaşası yapılmıştır.
Bazı şahıslar, kahveyi keyif verici bir madde olarak göstermekte ve içilmesinde
mahzur aramaktaydı. Birtakım kimseler de kahvenin yandığını ileri sürerek
içilmesinin haram olduğu görüşünü savunmaktaydı.
Mesele fukahaya intikal edince, kahve ilim süzgecinden geçirilmiş ve helâl
olduğuna fetva verilmiştir. Kahve, tiryakiliğe yol açmakta ise de, sekir verici
veya fütur (gevşeklik) getirici bir hassaya sahip değildir. Kıvamında kavrulduğu
zaman kahveyi yanmış bir madde olarak mütalaa etmek doğru değildir. Bu sebeple,
İslâm fakihleri kahve içmenin helâl olduğuna fetva vermiş bulunmaktadırlar.
2997 - Behce Fetvalarından: "Keten tohumundan çıkarılan bezir yağı
temizdir" (H.Ec. 2/161)
Açıklama: Sekir verici maddelerin pis olması, mayi halindeki içkilerle
sınırlıdır. Afyon, esrar ve eroin gibi kuru maddelerin kullanılması haram
olmakla beraber, kendileri pis sayılmamaktadır. Üzerinde bu maddelerden biri
bulunurken kılınan namazın sıhhatinde en küçük bir ihtilâf olmamıştır.
2998 - Ali Efendi Fetvalarından: "Müslüman olan bir kimsenin gayrimüslime
Kur'an öğretmesinde bir mahzur yoktur" (H.Ec. 2/162)
Açıklama: Kur'an-ı Kerim, beşerin hidayetine vesile olmak üzere
gönderilmiştir. Bu hidayet kaynağından istifade herkesin hakkıdır. Efendimiz
(sav), halkı İslâm dinine davet ederken, dinimizin esaslarını açıklar ve bazı
zamanlarda halka Kur'an-ı Kerim okurdu. Dinlemekten doğacak gayenin en son
noktası, Kitab-ı İlâhinin elfâz ve ahkâmını öğretmektir.
Bu itibarla, gönül kandilinde iman nurunun parlaması ümit ve niyeti ile bir
gayrimüslime Kur'an öğretmekte bir mahzur olmayacağı yukarıdaki fetvada açıklığa
kavuşmaktadır.
2999 - Ali Efendi Fetvalarından: "Müslüman olan Zeyd, fakir bulunan
Hıristiyan kardeşlerini yedirip giydirecek olsa günahkâr olmaz" (H.Ec. 2/162)
Açıklama: Müslüman, gayrimüslim bulunsalar da, kardeşlerine iyilik ve
yardımını esirgemeyecektir. Bu yardımın, karşı tarafın isteklerine göre değil,
İslâm dininin yasaklamadığı şeylerle sınırlı olduğu hatırdan çıkarılmamalıdır.
Fetvadaki "yedirip giydirmek" ifadesi, bu noktaya ışık tutmaktadır.
3000 - İbni Nüceym Fetvalarından: "Kâfirlerin Mekke-i Mükerreme'ye
girmesi caiz olup orada ikamet etmeleri caiz değildir" (H.Ec. 2/162)
3001 - Abdürrahim Fetvalarından: "Zeyd, annesini kendi malından yedirip
giydirse, fakat annesi o mal helâl mı haram mı bilmese (oğlunun) yiyecek ve
giyeceği kendisine helâl olur" (H.Ec. 2/162)
Açıklama: Oğlunun malının haramlığım annenin bilmemesi bir şek'dir. Şek
ile yakıyn zail olmaz. Yediği ve giydiği anaya helâl olur veya helâlden
kazandığından yemiş ve giymiş sayılır.
3002 - Behce Fetvalarından: "Gayrimüslim bir kimse, İslâm dini ile
müşerref olduğu zaman elinde bulunan şarabı, sirke haline getirse yemesi ve
satması helâl olur" (H.Ec. 2/162)
Açıklama: Şarap, dini usule göre, sirke haline geldiği zaman kimyevi bir
değişikliğe uğramaktadır. Şarabın mahiyeti ve mayası tamamen değişerek sirke
haline dönüşmektedir. Bu sebeple onu yemek ve satmakta bir mahzur kalmamaktadır.
3003 - Abdürrahim Fetvalarından: "Alim olan bir genç, yaşlı cahilden önde
gelir" (H.Ec. 2/162)
Açıklama: İlim rütbesi, yaşlılık sebebiyle olan saygıdan önce
gelmektedir. Gerek dini vazifelerde, gerekse saygı ve ihtiramda ilmi bulunan
genç, cahil ihtiyardan üstündür. Bu, ihtiyara saygı gösterilmediği mânâsına
alınmamalıdır. Fetva, iki saygıdeğer insandan hangisinin birinci sırada yer
alacağını tesbit etmektedir.
İlim rütbesi, rütbelerin en yücesidir. Bu sıfata sahip bulunan kimse itibar
görür ve makbul olur.
3004 - Behce Fetvalarından: "Anasından sünnetli olarak doğan çocuğun haşefesinde
hiç deri olmasa, sünnet ettirmek lâzım gelmez" (H.Ec. 2/164)
3005 - Abdürrahim Fetvalarından: "San'atkârların çırakları başka (usta)
çıktığında, hepsi bir ziyafet hazırlayıp, gönül hoşluğu ile yemek pişirip
yeseler helâl olur" (H.Ec. 2/162)
Açıklama: Başka çıkarmak, çırağı yetiştirip usta haline getirmek
anlamında kullanılmıştır. Eski esnafın arasında kökül an'ane ve san'atkârlara
mahsus âdetler vardı. Bir usta çırağını yetiştirip ustalık yapacak hale
getirdiği zaman arastadaki ustaları toplar, bir aşr-ı şerif okunur, dua edilir
ve böylelikle o çırağın ustalığı diğer esnafın huzurunda takrir edilmiş olurdu.
Bu gibi günlerde yemek hazırlanır, fırına güveç verilir ve çağrılan misafirlere
ikram olunurdu. Fetva, bu güzel an'anemizin meşruiyetine ışık tutmaktadır.
3006 - Behce Fetvalarından: "Köpeklere yiyecek vermekte bir mahzur
yoktur. Sevap olacağına dair sahih haberler de vardır" (H.Ec. 2/164)
3007 - Behce Fetvalarından: "Hür olup çok yaşlı bulunan bir kocakarı,
zaruret sebebiyle yüzü açık olarak erkeklerle konuşup bazı yabancıların eline
dokunsa, kendisi (şehvani) istekten uzak olmakla bir mahzur yoktur" (H.Ec.
2/164)
Açıklama: Bu fetvada verilen müsaade "çok yaşlı" olmaya, "kocamış"
bulunmaya, "şehvani isteklerden uzak" olmaya ve "zaruret" halinin bulunması
kayıt ve şartlarına bağlanarak verilmiştir. Fetvanın başkalarına nakli veya
kadının nefsinde tatbiki sırasında bu ihtirâzi kayıtlara çok dikkat
göstermelidir. Sadece "yaşlılık" hali, bu fetvadan yararlanmak için yeterli
değildir. Kocayıp çökmüş olmak, şehvani istekten uzak, esmer olma halleri ve
hepsinden öte de bundan bir zaruret olup olmadığı aranacaktır. Dini müsaadeler,
çok sağlam kayd-ı ihtirâzilere dayandırılmak suretiyle verilmiştir. Bunları
kendi arzularımız istikametinde zorlamak asla doğru değildir.
3008 - İbni Nüceym Fetvalarından: "Zararlı olan köpekleri öldürmek caiz
olur" (H.Ec. 2/162)
Açıklama: Köpek, av için, evi veya sürüyü beklemesi için beslenebilir.
Bazı köpekler, vahşileşmek suretiyle saldırgan ve yırtıcı bir hayvan durumuna
gelir. Bir kısmı da kudurup etrafına tehlike arzetmeye başlar. Bu gibi hallerde
zararın önlenmesi ancak köpeğin öldürülmesine bağlı bulunur. Fetva, bu cevazı
ortaya koymaktadır.
3009 - Netice Fetvalarından: "Yaldızlı bakır fincan mahfazası kullanmakta
bir mahzur yoktur" (H.Ec. 2/163)
Açıklama: Porselen fincanların korunması için geçmiş zamanlarda
mahfazalar yapılırdı. Bunların bakırdan olması ve yaldızlı bulunması,
kullanılmasına bir engel teşkil etmez. Fetva, bu husustaki müsaadeyi ortaya
koymaktadır.
3010 - Abdürrahim Fetvalarından: "Göz ağrısı çekmekte bulunan Zeyd,
yüzüne siyah ipekten mamul bir bez bağlasa, bir mahzur yoktur" (H.Ec. 2/162)
Açıklama: İpeğin erkeğe haramlığı, giyim ve süs olarak kullanıldığında
olmaktadır. Gözlerin ağrıması halinde ışıktan
gözlerin müteessir olmaması için kullanılması bir zaruret halidir. Zaruretler,
mahzurları mubah kılar.
3011 - Abdürrahim Fetvalarından: "Bir şehiri vatan tutmuş bulunan Zeyd,
diğer şehirdeki kız kardeşine ve akrabasına mektup ve bazı kumaşlar göndermekle
sıla-i rahim (akrabalık hukukunu ifa) etmiş olur" (H.EC. 2/165)
Açıklama: Akrabalık hukukunu gözetmeye, akrabalar arasında devamı gerekli
bulunan sevgi bağlarını kuvvetlendirmeye sıla-i rahim adı verilmektedir. Bu
vazifeyi, bizzat gidip gelmek suretiyle yapmak, kâmil bir mânâda sıla-i rahimde
bulunmak olur. Buna imkân bulunmadığı zaman, mektup yazarak, selâm veya hediye
göndererek sıla-i rahimde bulunmak caiz olmaktadır.
3012 - Abdürrahim Fetvalarından: "Zeyd, helâl olan malından, bazı
günlerde yemek pişirtip sevap (kazanmak) niyetiyle fakirlere yedirse sevaba nail
olur" (H.Ec. 2/165)
Açıklama: İnsanoğlunun hayırlısı, halka hayırlı olandır. Bu hayırhahlığın
pek çok yolları bulunmaktadır. Allah'ın (cc) kullarına yemek ikram etmek, bu
yolların başında gelmektedir. Ancak, ilâhi rızaya ve sevaba erişebilmek için,
verilen yemeğin "helâl maldan" ikram edilmiş olması gerekmektedir. Zira haram
olan bir şeyi sarfetmekle Rabbimizin rızasına erişmek mümkün değildir.
Bu hususta dikkat edilecek diğer bir husus da, yapılan bu ikramın, sırf Hak
rızası için yapılmasıdır. Anılmak, göze girmek ve halk arasında itibar sağlamak
gibi maksatlarda yapılacak yemek ikramı, kişiyi riya, ucüp ve süm'a gibi dinen
yerilmiş ahlâk bataklıklarında bocalamaya mahkum eder. Her güzel işin bir güzel
niyete dayanması, o işin Allah (cc) katında makbul olması için ilk ve son şart
olmaktadır.
3013 - Behce Fetvalarından: "Gayrimüslimler, paskalyada Müslümanların
eşrafına yumurta ve çörek verip o da kerem ve mürüvvetinden dolayı almış olsa,
bir beis yoktur" (H.Ec. 2/164)
Açıklama: Paskalya, Hazret-i İsa'nın semaya yükselmesine rastlayan günde
Hıristiyanların yapageldikleri bayramın ismidir. O günde kaynattıkları yumurta
ve pişirdikleri çörekten Müslümanlara vermiş olsalar, bunu kabul etmek bir
nezaket icabıdır. Yasak olan, bilfiil onların bayramına katılmaktır.
3014 - Abdürrahim Fetvalarından: "Kendisine ve geçenlere zarar vermediği
halde, Zeyd'in umumi yolda durup mal satandan bir mal alması helâl olur" (H.Ec.
2/164)
Açıklama: Gerek yaya yürüyenlere gerekse vasıtaların geçmesine engel
olmayan ve başkaca bir zararı da bulunmayan esnafın satış yapması helâl olup,
bunlardan mal almak da helâldir.
3015 - Feyziye Fetvalarından: "Gebelik müddeti dokuz ay olduğu halde,
vefat eden Hind'in karnında olan çocuğun yaşadığı bilinse, karnının sol
tarafından yarılıp çocuğu çıkarmaya dini müsaade vardır" (H.Ec. 2/163)
Açıklama: İslâm fukahası, asırlarca bu mes'eleyi ele almış ve hükme
bağlamış bulunmaktadır. Tıp dilinde "Sezeryan" diye isimlendirilen bu
ameliyatın, ölü bir kadın üzerinde, ilk defa nerede ve hangi tarihte yapıldığı
tetkik edilmeye değer bir mevzudur. Bugün bilinen bir gerçek varsa, sezeryanin
canlı bir kadın üzerinde ilk defa Milâdi 1500 tarihinde uygulanmış olmasıdır.