28- MEFKUD (KENDİSİNDEN HABER ALINAMAYAN KİMSE)  1

Mefkûdun Nikâhı, Malı Ve Akidleri: 1

Mefkûdun Nafaka Vermekte Olduğu Kimseler: 1

Mefkûdun Emanetteki Malı Ve Alacakları: 1

Mefkûdun Ölümüne Hükmedilmesi: 1

 

 

 

 

 

28- MEFKUD (KENDİSİNDEN HABER ALINAMAYAN KİMSE)

 

Mefkûd;   yok   olan  demektir.   Fe-ka-da fiili  bir  şeyi  arayıp bulamamak demektir. Bir âyet-i kerîmede şöyle buyurulmaktadır:

"Kralın su kabım arıyoruz, dediler. "(Yûsuf: 72). Yani o kabı aradık, bulamadık; yok oluverdi.

Şer'î ıstılahda ise, mefkûd; ailesinden ve beldesinden uzak kalıp kendisinden haber alınamayan veya düşmana esir düşüp; diri mi, ölü mü olduğu bilinemeyen, nerede olduğu hakkında bilgi edinilemeyen ve bu halde iken üzerinden uzun bir zaman geçen kimse demektir. Bu itibarla o yok sayılır. [1]

 

Mefkûdun Nikâhı, Malı Ve Akidleri:

 

Bir mefkûd kendisi hakkında sağdır. Karısı başkasıyla evlenemez. Malı mirasçılarına taksim edilemez. Kira akdi feshedilmez. Çünkü onun mülkiyeti malında, karısında, kiraladığı şeyin menfaatinde sabittir. Gıyapta oluşu (kayıp oluşu) karısının boş sayılmasını gerektirmez. Ölmüş olması muhtemeldir. Yakînî bilgi ile sabit olan şey, ihtimal ile ortadan kalkmaz. Mefkûdun karısı hakkında Hz. Peygamber (sas) şöyle buyurmuştur: "O kadın (kocasının öldüğüne veya kendisinden boşandığına dâir) apaçık bilgi kendisine gelinceye dek, (mefkûd olan) kocasının  karışıdır." Bu   hadîs-i    şerifi Muğîre b. Şu'be (ra) rivayet etmiştir.

Mefkûdun karısı hakkında Hz. Ali (ra) nin şöyle dediği rivayet edilmiştir; 'o belaya uğramış bir kadındır. Ölünceye ve boşanmcaya kadar sabretmelidir.'

Abdurrahman b. ebî Leylâ'nın rivayetine göre; Hz. Ömer (ra) mefkûdun karısıyla alâkalı olarak önceleri; 'kocasının kayboluşunun üzerinden dört sene geçtikten sonra karısının kendisinden ayrılmasına hükmolunur' dermiş. Ancak sonraları bu görüşünden vazgeçerek Hz. Ali (ra) nin görüşünü benimsemiştir.

Mefkûd başkaları hakkında ise, ölü hükmündedir: Kendisinin yokluğunda ölen yakınma mirasçı olamaz. Çünkü onun sağlığına hükmetmek istishab prensibine binâendir. Böyle bir hüküm vermek ödeme yapmak için olup, istihkak için değildir.

Hâkim mefkûdun malını korumak ve vekili olmayan sahadaki mallarının gelirlerini almak için bir kayyım tâyin eder. Kayyım, mefkûdun bozulmasından korktuğu mallarını satar: Çünkü hâkim, çocuk ve delinin tasarrufları bahsinde anlatıldığı gibi, bizzat tasarrufda bulunmaktan âciz olan kimselerin durumu nazar-ı itibara alınarak müslümanlarm maslahatı için bu vazifeye tayin edilmiştir. Mefkûd da bizzat tasarrufda bulunmaktan âcizdir. Hâkim onun için tasarrufda bulunur ve anlattığımız işlerine bakar. Borçlunun ikrar ettiği alacaklarını tahsil eder. Borçlunun inkâr etmesi halinde dâva açmaz. Çünkü o mefkûdun tahsilat vekilidir. Bu hususda dâva açamayacağına dâir icmâ vardır. Hâkim hıfz işine bakar, husumet (hasımlaşma, davalaşma) işine bakmaz. Ne nafaka, ne de başka masrafları karşılamak için; mefkûdun bozulmayan ve telef olmasından korkulmayan mallarını satamaz. Çünkü bunu yapmakla onun işlerini idare etmiş olmaz. [2]

 

Mefkûdun Nafaka Vermekte Olduğu Kimseler:

 

Mefkûd kaybolmadan evvel nafakalarını vermekle mükellef olduğu kimselere kayyım da onun malından mahkeme kararı olmadan nafakalarını verir: Eşi, çocukları, ebeveyni gibi daha evvel nafakalarını vermekle mükellef olduğu kimselere kayyım da onun malından mahkeme karan olmadan nafakalanm verir. Böyle yapmakla da onlara yardımcı olur.

Mefkûdun kaybolmadan evvel kendilerine mahkeme kararı olmadan nafaka vermekle mükellef olmadığı erkek ve kız kardeşi gibi yakınlarına kayyım, onun malından nafaka vermez. Çünkü bu gâipdeki bir kimse aleyhine verilmiş bir hüküm olur. 'Malından' sözü ile, altın ve gümüş paralan kastedilmiştir. Çünkü bu paralar onlann hakettikleri yiyecek, içecek ve giyecek gibi şeylerin kıymetidir. Ama mefkûdun, bunların hakettikleri şeyler cinsinden malı varsa, onlara bu mallardan verir. [3]

 

Mefkûdun Emanetteki Malı Ve Alacakları:

 

Mefkûdun malı emanet veya alacakta ise; borçlu veya emanetçi mefkûdun kendilerinde malı bulunduğunu, kendilerinin onun eşi olduklannı veya aralannda nesep bağı bulunduğunu itiraf ederlerse, kayyım onlara bu maldan nafaka verir. Bu durum hâkim nezdinde sâbitse; onlann itirafına ihtiyaç yoktur. Bunların bir kısmı sâbitse, kalan kısmı için itirafda bulunmaları şarttır. Borçlu ve emanetçi mefkûdun malım hâkimin izni olmadan onun eşine ve yakınlarına nafaka olarak vermişse, verdiklerini tazminat olarak öderler. Çünkü bunlar hakkı sahibine veya onun naibine ulaştırmış değildirler. [4]

 

Mefkûdun Ölümüne Hükmedilmesi:

 

Mefkûdun akranlarının hayatta kalamayacağı kadar ömrü geçerse, ölümüne hükmolunur: Ömürler zamana göre değişik olduğundan, Ebû Hanîfe'nin kavline göre, kıyasa en uygun olan da budur. Hasan'm rivayetine göre;  Ebû Hanîfe bu müddeti 120 sene olarak takdir

etmiştir. Ebû Yûsuf un ise, bunu 100 sene olarak tekdir ettiği rivayet edilmiştir. Bir görüşe göre bunun 90 sene olduğu söylenmiştir. Ki, zamanımızın insanlarının en fazla yaşadıkları ömür de bu kadardır. En kolay olanı da budur. Çünkü akranların ne kadar yaşadıktan sonra öldüklerini tespit etmek çok zordur.

Mefkûdla  alâkalı   diğer  mes'eleler  -inşâallah-   Ferâiz bahsinde anlatılacaktır. [5]

 



[1] Abdullah b. Mahmûd b. Mevdûd el- Mavsılî, El-İhtiyar Li-Ta'lîlî'l-Muhtar, Ümit Yayınları: 2/381.

[2] Abdullah b. Mahmûd b. Mevdûd el- Mavsılî, El-İhtiyar Li-Ta'lîlî'l-Muhtar, Ümit Yayınları: 2/381-382.

[3] Abdullah b. Mahmûd b. Mevdûd el- Mavsılî, El-İhtiyar Li-Ta'lîlî'l-Muhtar, Ümit Yayınları: 2/383.

[4] Abdullah b. Mahmûd b. Mevdûd el- Mavsılî, El-İhtiyar Li-Ta'lîlî'l-Muhtar, Ümit Yayınları: 2/383.

[5] Abdullah b. Mahmûd b. Mevdûd el- Mavsılî, El-İhtiyar Li-Ta'lîlî'l-Muhtar, Ümit Yayınları: 2/383-384.