HACDAN ALIKONULMAK (ÎHSAR) HACCIN KAÇIRILMASI VE ŞART KOŞMAK
Alıkonulan Kişinin Haccının Geçmesi
Hastalık Ve Benzeri Özürler Nedeniyle İhramdan Çıkmak
Hacda İhramdan Çıkmak İçin Şart Koşmak
Umre Yapıp İhramdan Çıkıncaya Kadar Hastalığa Sabretmek
Düşman Tarafından Ve Hapsedilmek Suretiyle Hacdan Alıkonulmak
Alıkonulma Nedeniyle İhramdan Çlfean Kimseye Gerekli Olan Şey
İmkanı Olan, Harem'de Kesilmesi Bir Kurbanlık Yollar
Vakfe Yapmayıp Haccı Kaçıran, Umre Yapıp İhramdan Çıkar
İHRAM, TELBİYE, İHRAMLIYA HELAL VE HARAM OLAN ŞEYLER, İHRAMDA VE HACDA İŞLENEN CİNAYETLER
İhramlıya Haram Olan Elbiselerin Ölçüsü
İhramlıya Koku Sürünmenin Yasaklılık Ölçüsü
Hac Ya Da Umre Niyeti Olmayan Kimse İhramsız Mekke'ye Girebilir
İhrama Girenin Telbiye'ye Başlaması
İhrama Girmeden Önce Yapılacak İşler
Hacc Ve Umre Yapan Kişi Telbiye'yi Ne Zaman Keser?
İhrama Girerken Yıkanmak Müstehabdır
Müşrikler Nasıl Telbiye Ederlerdi?
Özür Bulunmadıkça İhramlı Kadın Yüzünü Kapatır
Giyecek Bir Şeyleri Olmayan Şalvar Ve Mest Giyebilir
İhramlı Sırtına Elbise Alabilir Ve Elbisesini Çıkarması Gerekebilir
İhramlının Giysilerini Çıkarması
İhramlı Sürme Çekemez, Gözlerinden Tedavi Olabilir
İhramlının Evlenmesi Ve Dünürlük Yapması
İhramlı Avlanamaz, Ancak Avdan Yiyebilir
İhramlı Olarak Avlanan Kimsenin Durumu
İhramlı Âdi Hayvanları Öldürebilir
İhramlının Bineğinin Temizliğini Yapması
Ziyaret Tavafından Önce Cinsi İlişkide Bulunan Kimsenin Durumu
Hac Ya Da Umre Şartlarından Birini Terkeden Kimsenin Durumu
TAVAFLA İLGİLİ RİVAYETLER CAHİLİYET DEVRİ TAVAFI
Tavaf Ve Sa'y'da Remel Yapma, Izdeba Rükün Ve Hacer'i Esved'î İstilam
Haceri Esved'i İstilam Hakkında Hadîsler
İki Rüknü Yemani'yi İstilam Etme Hakkında Hadisler
4191-Buhari ve Müslim, Hz. Ali bin Ebu Talib (r.a)'den şu şekilde rivayet etmişlerdir:
"Said bin Museyyeb anlatıyor:
"Hz. Ali (r.a) ve Hz. Osman (r.a) Usfan mevkiinde bir araya geldiler. Hz. Osman (r.a) temettu'de bulunmayı yahut umreyi yasaklıyor, (Hz. Ali (r.a) de* bunu emrediyor)du. Hz. Ali (r.a), Hz. Osman (r.a)'a hitaben:
"Sen halka Hz. Peygamber (a.s)'in yaptığı bir işi yasaklamayı nasıl
düşünebilirsin?" dedi. Hz. Osman (r.a) da cevaben:
"Bizi bırak (işimize karışma)/1 dedi. Hz. Ali (r.a.):
"Seni bırakmaya gücüm yetmez ki," dedi.
Hz. Ali (r.a), Hz. Osman (r.a)'m bu ısrarlı tutumunu görünce hac ve umreye bir arada telbiye getirip ihrama girdi."
Buhariye'ye ait diğer bir rivayet de şöyledir: "Mervan bin Hakem anlatıyor:
"Kendisi Hz. Osman (r.a) ve Hz. Ali (r.a)'ye (hac sırasında) Mekke ile Medine arasında Hz. Osman (r.a) temettü haccı ve hac ile umreyi birleştirmeyi yasakladığına (şahid olmuş), Hz. Ali (r.a) bu yasaklamayı görünce her ikisine birden niyet ederek:
"Umre ve hac için lebbeyk," diye telbiye getirip ihrama girdi. Hz. Osman (r.a):
"Görüyorsun ki, ben bu işi halka yasaklıyorum, halbuki sen onu yapıyorsun,'1 dedi. Bunun üzerine Hz. Ali (r.a):
"Birisi söyledi diye Resulullah (a.s)'m sünnetini terkedecek değilim/1 cevabını verdi." [1]
Nesai'ye ait bir rivayet de şu şekildedir? "Mervan anlatıyor:
"Ben, Hz. Osman (r.a)'ın yanında oturuyordum. Bu sırada Hz. Osman (r.a), Hz. Ali (r.a)'nin hac ve umre için yüksek sesl£ ıtelbiye getirdiğini işitti ve (Hz. Ali (r.a)'ye hitaben):
"Bundan nehyolunmamış miydin?" diye sordu. Hz. Ali (r.a.):
"Evet (nehyolunmuştum). Fakat ben Resulullah (a.s)'ı her ikisine birden telbiye getirirken işittim. O nedenle sen söyledin diye Resulullah (a.s)'ın söylediğini terk edecek değilim," cevabını verdi." [2]
Yine Nesai'ye ait başka bir rivayet de şöyledir:
"Hz. Osman (r.a) temettü haccını ve hac ile umre'nin birleştirilmesini yasaklamıştı. Bu arada Hz. Ali (r.a):
"Hac ve umreye beraberce lebbeyk/' dedi. (Onun bu telbiyesini işiten) Hz. Osman (r.a) da:
"Ben onu yasaklarken sen yapıyorsun öyle mi?" diye sordu. Bunun üzerine Hz. Ali (r.a):
"İnsanlardan birisi nedeniyle Resulullah (a.s)'ın sünnetini terk edecek değilim," cevabını verdi." [3]
Hafız İbni Hacer, Fethül-Bari'de şöyle der:
"Hz. Osman (r.a)'la Hz. Ali (r.a) kıssasından alınması gereken bir takım öğütler bulunmaktadır. Bu öğütleri şu şekilde sıralamak mümkündür:
1. Alim'in, bildiğini yayıp ortaya çıkarması gerekir.
2. Kesin bildiği ve emin olduğu bir konuda Müslümanları aydınlatmak amacıyla devlet idarecileriyle münazara yapması güzel bir şeydir.
3. Söylediğini uygulamak suretiyle savunduklarına açıklık getirmesi iyidir.
4. Böyle birisi nasdan hüküm çıkarabilir. Çünkü Hz. Osman (r.a), kıran ye temettü haclarının caiz olduğunu pekala biliyordu. Onları yasaklaması ise sırf insanlar daha faziletli olanla amel etsinler diye idi. Fakat Hz. Ali (r.a) onun bu yasağının diğer insanlar tarafından harama yorulabileceğinden endişe etti ve bu nedenle kıran ve temettü haclarının caiz olduklarını halka duyurdu.
Gerek Hz. Osman (r.a) ve gerekse de Hz. Ali (r.a) farklı içtihadlarına rağmen sevabını alacaklardır inşaallah.
5. Hadisten çıkartılacak bir başka öğüt de şudur: Hiç bir müçtehit, diğerini, kendisini taklide zorlayamaz. Çünkü Hz. Osman (r.a) o anda halife olmasına rağmen Hz. Ali (r.a)'ye herhangi bir baskı yapmamıştır."
4192-Taberani, el-Evsat'da, Ya'la bin Ümeyye (r.a)'nin şöyle anlattığını rivayet etmiştir:
"Birisi, koku sürülmüş, üzerinde kısa kısa kesilmiş elbiseler olduğu halde umre için ihrama girmiş bir vaziyetde Resulullah (a.s)'a geldi ve:
"Umremde bana nasıl hareket etmemi emredersin ey Allah'ın Resulü?" dedi.
Bunun üzerine İzzet ve Celal sahibi Allah şu ayeti indirdi: "Hac ve umrenizi Allah için tamamlayın."
(Ayet indikten sora) Resuhıîlah (a.s):
"Umre konusunda soru soran kimdi?" diye sordu. Adam : "Benim," cevabını verdi. Resulullah (a.s) :
"Elbiselerini çıkar, yıkanıp iyice temizlen, harcında yaptığının aynısını umrende yap/' buyurdu." [4]
4193-İmam Malik, Muvatta'da, Abdurrahman bin Harmale el-Eslemi (r.a)'den rivayet etmiştir:
"Birisi Said bin Müseyyeb'e bir soru yönetti ve:
"Hacdan önce umre yapabilir miyim?" dedi. Said de:
"Evet (yapabilirsin). Nitekim Resulullah (a.s) haccetmeden önce umre yapmıştır/1 cevabını verdi." [5]
4194-Ebu Davud, Rabi bin Sera bin Ma'bed el-Cüheni (r.a) vasıtasıyla babasından rivayet etmiştir:
"O, şöyle anlatıyor:
"Resulullah (a.s)'la birlikte (hac için yola) çıkmıştık. Usfan mevkiine varınca Süraka bin Malik el-Müdlici Resulullah (a.s)'a hitaben:
"Ey Allanın Resulü! feize (analarından) bu gün doğmuş kimselere açıklama yapar gibi (hac konusunda) açıklama yap," dedi.
Bunun üzerine Resulullah (a.s) şöyle buyurdu:
"İzzet ve Celal sahibi Allah, size şu hacınızın yanında umreyi de meşru kıldı. (Mekke'ye) vardığınızda Beyt'i ve Safa ile Merve arasını tavaf eden ihramdan çıksın. Ancak yanında kurbanlık olanlar müstesna." [6]
Yanında kurbanlık olanlar umreden sonra ihramdan çıkamaz. Hanefi mezhebine mensub olan ve temettü haccına niyet eden bir kimse beraberinde kurbanlık götürdüğü zaman aynen kıran haccı yapan gibidir, ancak kurban bayramı günü kurbanını kestiği zaman ihramdan çıkabilir görüşü bu hadise dayanır.
4195-Müslim, Hz. Ali (r.a)'den rivayet etmiştir: "Abdullah bin Şakik anlatıyor:
"Hz. Osman (r.a) hac sırasında temettu'da bulunmayı yasaklıyor, Hz. Ali (r.a) de bunu emrediyordu. Hz. Osman (r.a), Hz. Ali (r.a)'ye bir söz söyledi. Hz. Ali (r.a) :
"Biliyorsun ki, biz Resulullah (a.s)'la birlikte haccederken temettü haccı yaptık/1 dedi. Hz. Osman (r.a) da:
"Evet ama biz korkuyorduk," cevabını verdi."
Nesai'ye ait bir rivayet de şöyledir: [7]
"İbni Müseyyeb anlatıyor:
"Hz. AH (r.a) ve Hz. Osman (r.a) (beraberce) haccetiler. Yolun bir bölümünü aştığımızda Hz. Osman (r.a) temettüde bulunmayı yasakladı. Bunun üzerine Hz. Ali (r.a) (arkadaşlarına) :
"Onu devesine binmiş (talbiye getirirken) gördüğünüzde siz de develerinize binin ve umre niyetiyle telbiye getirin," dedi. Böylece Hz. Ali (r.a) ve arkadaşları umre için telbiye getirdiler. Hz. Osman (r.a) da onlara mani olmadı. Hz. Ali (r.a):
"Temettü haccını yasakladığını haber aldım doğru mu?" diye sordu. Hz. Osman (r.a):
"Evet (yasakladım)," cevabını verdi. Hz. Ali (r.a) :
"Resulullah (a.s)'ın temettü haccına niyet ettiğini işitmedin mi?" dedi. Hz. Osman (r.a):
"Evet (işittim)," dedi."
İmam Nevevi, Müslim Şerhi'nde der ki:
"Sahih olan, Hz. Osman (r.a)'ın yasak ettiği temettü hacadır. Hz. Ömer (r.a)'le Hz. Osman (r.a) temettü haccım tenzihen yasak etmişlerdi, tahrimen değil." [8]
4196-MüsIim, Ebu Nadra (r.a)'nm şöyle dediğini rivayet etmiştir:
"İbni Abbas (r.a) hac sırasında temettüde bulunmayı emrediyor, İbni Zübeyr (r.a) de bunu yasaklıyordu."
(Ebu Nadra devamla) dedi ki:
"Ben de hadiseyi Cabir (r.a)'e anlattım, şöyle cevap verdi:
"Şu hadise, gözümün Önünde cereyan etti: Biz Resulullah (a.s)'la birlikte temettü haccı yaptık. Fakat Hz. Ömer (r.a) halife olunca şöyle dedi:
"Allah, Resulüne dilediği şeyi, dilediği şekilde helal kılmıştı, ama (artık) Kur'an yerlerine ulaşmış bulunmaktadır. O halde haccı da umreyi de Allah için, Allah size emrettiği gibi tamamlayın ve şu kadmlarla (belli bir süre) nikahlanma işinden uzak durun. Zira belli bir müddet için bir kadınla nikahlanıp bana getirilen herkesi taşla recmettireceğim."
Başka bir rivayette ise şöyle gelmiştir:
"O halde haccmızı umrenizden ayırın. Zira bu, haccınızın ve umrenizin mükemmel olmasını sağlar." [9]
Bu ve benzeri hadisler Safilere; hacc-ı ifradın daha faziletli olduğu, şünü benimsettirmiştir. Bu konu ulema arasında ihtilaflıdır.
4197- Müslim, Müsüm-eİ Kurri (r.a)'nin şöyle anlattığını rivayet etmiştir:
"İbni Abbas (r.a)'a temettü haccını sordum, o buna izin verdi. İbni 2ü-beyr (r.a) ise temettü haccını yasaklıyordu.
ibni Abbas (r.a) şöyle dedi:
"İşte ibni Zübeyr'in annesi, ResuluUah (a.s)'m temettü ha.ccına izin verdiğini söylüyor, yanına girip sorun."
el-Kurri şöyle devam etti:
"Bunun üzerine İbni Zübeyr (r.a)'in annesi (Esma binti Ebu Bekir (r.a)'in yanma vardık. Kendisi (yaşlılıktan) şişmanlamış ve gözlerini kaybetmiş bir haldeydi. (Sorumuza) şöyle cevap verdi:
"ResuluUah (a.s) buna izin vermişti." [10]
4198-Tirmizi, Abdullah bin Abbas (r.a)'in şöyle dediğini rivayet etmiştir:
"ResuluUah (a,s), Hz. Ebu Bekir (r.a), Hz. Ömer ve Hz. Osman (r.a) temettüde bulundular. Onu ilk defa yasaklayan Hz. Muaviye (r.a)'dir."
Nesai'nin Tavus'dan rivayeti ise şöyledir:
"Hz. Muaviye, İbni Abbas'a hitaben; "Biliyor musun, ben Merve tepesinde Hz. Peygamber (a.s)'in saçını kısalttım," dedi. İbni Abbas (r.a) da:
"Hayır (bilmiyorum)' cevabını verdi. İbni Abbas (r.a) şöyle diyordu: "Muaviye'nin bu söylediği kendi aleyhinedir. (Zira) Hz. Peygamber (a.s) temettüde bulunmayı yasaklıyor." [11]
(Çünkü ResuluUah (a.s)'ın Merve'de saçını kısaltması hacdan önce umre yaptığını gösterir ki, bu da temettüde bulunduğu anlamındadır. -Çeviren) [12]
el-Cami muhakiki şöyle der:
"Bu hadis, Müslim'in rivayet ettiği; "Hz. Osman (r.a) temettüde bulunmayı yasak ediyor, Hz. Ali (r.a) de bunu emrediyordu. Hz. Ömer (r.a) de temettü haccını yasaklamıştı" (Hadis no: 4195) hadisiyle çelişki içerisindedir. Bu çelişki şu şekilde izale edilebilir:
Hz. Ömer (r.a)'in ve Hz. Osman (r.a)'ın yasaklamaları, tavsiye babm-dandır. Hz. Muaviye (r.a)'nin yasaklaması ise tahrimidir. Öyle ise tahrim manasında ilk yasaklamayı yapan Hz. Muaviye (r.a) olmuştur. Hz. Ömer (r.a)'le Hz. Osman (r.a), yasaklamakla beraber temettüde bulunmuş da olabilirler. Şöyle ki, Hz. Ömer (r.a)'le Hz. Osman (r.a) önce temettüde bulunmayı yasaklamış, caiz olduğunu öğrenince, ya da bunun haram olmadığını halka göstermek için temettüde bulunmuş olabilirler."
4199-Ahmed bin Hanbel, Ebu Şeyh el-Hinai (r.a)'den şu şekilde rivayet etmiştir:
"Hz. Muaviye (r.a) Hz. Peygamber (a.s)'in ashabından bir gurup sahabiye:
"Hz. Peygamber (a.s)'in mutayı yani temettü haccını yasakladığını biliyor musunuz?" diye sordu. Sahabiler:
"Hayır," cevabını verdiler." [13]
4200-Müslim, Sa'd bin Ebu Vakkas (r.a)'dan şöyle rivayet etmiştir:
"Biz Resulullah (a.s)'Ia beraber temettü haccı yaptığı zaman bu adam -Hz. Muaviye'yi kastediyor- uruş'ta kafirdi."
Uruş'la, cahiliye devrindeki Mekke evlerini kastediyor.
Muvatta [14], Tirmizi [15] ve Nesai [16]'ye ait bir rivayet de şöyledir:
"Muhammed bin Abdullah bin Haris bin Nevfel bin Muttalib'den rivayet edilmiştir:
"Kendisi, Hz. Muaviye hacda bulunduğu yıl,. Sa'd bin Ebu Vakkas (r.a) ile Dahhak bin Kays'in umreden hacca kadar temettüda bulunma konusundaki sohbetlerine kulak vermiş. Dahhak:
"Bunu yapsa yapsa Allah (c.c)'m emrini bilmeyen kimse yapar," dedi. Sa'd (r.a):
"Ne fena söyledin, ey kerdişimin oğlu (yeğenim)," dedi. Dahhak:
(Niçin fena söylemiş olayım ki?) Hz. Ömer (r.a) bunu yasaklamıştır," dedi. Sa'd (r.a):
"Ancak biz onu Resulullah (a.s)'ın emriyle O'nunla beraber yaptık. Kendisi de bizzat temettüde bulundu," cevabını verdi."
el-Cami muhakkiki der ki:
"Nevevi, Müslim Şerhi'nde [17] şöyle söylemiştir:
"Diğer bir rivayette: "Hacdaki temettü..." şeklinde gelmiştir. "Uruş" kelimesine gelince -Ayn'm ve Ra'nın zammesi ile-Mekke'nin evleri için kullanılır. Rivayet içerisinde de bu anlamda tercüme edilmiştir.
Ebu Ubeyd dedi ki: "Mekke'nin evleri hurma ağaçlarından yapılıp üzerleri bu ağacın yapraklarından kapandığı için bu ismi almışlardır. Mekke evlerine vavlı olarak; "Urûş" ismi de kullanılır. Bu taktirde "Arş" kelimesinin çoğulu olur. Tıpkı "Fels" kelimesinin çoğulunun: "Fulûs" geldiği gibi. Bu kelimeye : "Uruş" denilirse bu taktirde müfredi: "Ariş" olur. Aynen
"Kalib" kelimesinin çoğulu "Kulub" geldiği gibi.
Bu kelime başka bir hadiste de şu şekilde gelmiştir:
"Hz. Ömer (r.a) Mekke'nin uruşuna (evlerine) baktığı zaman telbiyesini keserdi."
Sa'd bin Ebu Vakkas (r.a)'ın : "Bu adam uruş'ta kafirdi," sözüne gelince, bu sözle Hz. Muaviye bin Ebu Sufyan'a işaret edilmiş olup, söz konusu "küfür" de iki anlamda yorumlanmıştır. Bunlardan bir tanesi-ki el-Mazeri ve diğer alimlere aittir- şöyledir:
"Yani "Mekke'nin evlerinde ikamet ediyordu," denilmek istenmiştir. Sa'leb şöyle demiştir :
"Bir insan köylerde yaşadığı zaman onun için: "İkteferer-Racülü," denir. Hz. Ömer (r.a)'in bir sözünde de şöyle gelmiştir:
"Ehlü'l-küfürihüm ehlü'l-kuburi."
Yani şehir ve alimlerden uzak olan köylerde ikamet edenler, kabirlerde yaşıyorlar demektir. Bu kelimenin yorumlandığı ikiı.d anlam da Allah (c.c)'ı inkardır. Bu taktirde hadisin anlamı şöyle olur:
"Biz, temettüde bulunduğumuz zaman Hz. Muaviye cahüiyet üzere Allah (c.c)'ı inkar ediyor ve Mekke'de oturuyordu."
Kadı Iyaz ve diğer alimler bu anlamı tercih etmişlerdir. Tercihe değer ve sahih olan görüş de budur. Şu halde temettüden maksat, hicretin yedinci yılında yerine getirilen kaza umresidir. Bu sırada Hz. Muaviye (r.a) henüz iman etmemişti. Hz. Muaviye daha sonra hicretin sekizinci yani fetih yılında Müslüman olmuştur. Bir görüşe göre de hicretin yedinci yılında kaza umresinin ardından Müslüman olmuştur. Fakat sahih olan, birinci görüştür.
Bu umrenin dışındaki umrelerde Hz. Muaviye (r.a) kafir olmadığı gibi Mekkede de oturmuyor, aksine Hz. Peygamber (a.s)'le beraber bulunuyordu.
Kadı Iyaz der ki:
"Bazıları bu hadisi: "Kafirün Bi'1-Arşi," Ayn'ın fethası, Ra'nın sükünü ile okuyup Arş-ı Rahman'a yorumlamışlardır. Fakat bu şekil okunması, kelimeyi aslından uzaklaştırmaktır. Bu hadis, temettü haccmın caiz olduğuna delildir." [18]
Hadislerden de anlaşıldığı üzere Hz. Ali (r.a), Hz. Osman (r.a)'ın sünneti yasakladığını görünce Halife olmasına rağmen muhalefet etmiş, sahabe de Hz. Muaviye (r.a)'ye devlet başkanı olmasına rağmen sünneti yasakladığı için itirazda bulunmuştur. Onların bu davranışlarından anlıyoruz ki, ulemanın ortaya koyduğu "Devlet idarecisi mubahı emredince, vacibe dönüşür" kuralı, emredilen hususun şer'an caiz olması ve bir maslahatı ortaya çıkaran niteliğe sahip olmasına bağlıdır. Günümüzde ise bu tür emirlerin ehil bir şuranın onayına bırakılması gerekir. Şu bir gerçektir ki; günümüzde, itaatin şer'an benimsenmiş hudutlar dahilinde olduğu anlayışı, önemle üzerine durulması gereken hususların başında gelir. Çünkü bir çok insan dinleyip itaat etme mefhumlarını yanlış yorumlamaktadır.[19]
4201-Nesai, Abdullah bin Abbas (r.a)'ın şöyle dediğini rivayet etmiştir: "Hz. Ömer (r.a) şöyle demiştir :
"Vallahi ben size temettu'u yasaklamıyorum. Zira o, Allah'ın kitabında vardır. Resulullah (a.s) da onu yapmıştır."
Hz. Ömer (r.a) hacdaki umreyi kastediyor." [20]
4202-Tirmizi, Salim bin Abdullah (r.h.a)'dan rivayet etmiştir:
"Kendisi, Şam'h bir adamı Abdullah bin Ömer (r.a)'e hacca kadar umre ile temettuda bulunmayı sorarken işitmiş. Abdullah bin Ömer (r.a) de :
"Ne dersin, babam onu yasaklamış olsa, Resulullah (a.s) da yapmış olsa, babamın emrine mi uyulmalı, yoksa Resulullah (a.s)'m emrine mi?" demiş. Adam:
"Bilakis Resulullah (a.s)'ın emrine (uyulmalı)," cevabını vermiş. Bunun üzerine Abdullah bin Ömer (r.a):
"Resulullah (a.s) bunu yapmıştır," demiş." [21]
4203-Buhari ve Müslim, İmran bin Husayn (r.a)'ın şöyle dediğini rivayet etmişlerdir:
"Temettüde bulunma ayeti Allah'ın kitabında indirildi. Biz de Resulullah (a.s)'la birlikte bunu uyguladık. Kur'an'da onu haram kılan bir ayet inmemiş, Resulullah (a.s) da ölene kadar onu yasaklamamıştır. (Ancak) bir adam kendi görüşüyle dilediği şeyi söyledi."
Buhari: "Bu adamın Hz. Ömer (r.a) olduğu söylenir," demiştir. Bir rivayette de şu şekilde gelmiştir [22] :
"Temettü ayeti, yani hacda temettüde bulunmakla ilgili ayet, Allah'ın kitabında inmiştir, Resulullah (a.s) da ölene kadar onu yasaklamamıştır."
Başka bir rivayette de İmran bin Husayn şöyle demiştir:
"Resulullah (a.s) hac ile umreyi birleştirdi. Allah'ın Peygamberi (a.s) temettüde bulundu. Biz de O'nunla birlikte temettuda bulunduk. Ve Resulullah (a.s) ehli beytinden bir guruba (Zilhicce'nin) onuncu günü umre yaptırmıştır. Daha sonra da bunu nesneden ne bir ayet inmiş, ne de Resulullah (a.s) vefat edene kadar bunu yasak etmiştir." [23]
Bu rivayette İmran bin Husayn (r.a)'a ait şu söz de yer almaktadır: "Bana dağlama yapana kadar (Melekler tarafından) selam verilirdi.
Dağlama yapılınca terk olundum. Sonra bu işi bıraktım, eski halim de geri geldi."
Nesai'ye ait bir rivayet de şu şekildedir:
"Resulullah (a.s) hac ile umreyi birleştirmiş, sonra kendisi daha onu yasaklamadan ve de haram olduğunu bildiren bir ayet inmeden vefat etmiştir." [24]
Başka bir rivayet ise şöyledir:
"Hz. Peygamber (a.s) hac ile umreyi birleştirmiştir. Daha sonra ne bu konuda bir ayet inmiş, ne de Hz. Peygamer (a.s) bunları (hac ve umreyi birleştirmeyi) yasak etmiştir. Hac ve umre konusunda bir şey söyleyen, isteği doğrultusunda görüşünü söylemiştir." [25]
Başka bir rivayet de şu şekildedir:
"Resulullah (a.s) temettüde bulundu. Biz de O'nunla beraber temettüde bulunduk. Bu konuda bir şey söyleyen, görüşünü söylemiştir." [26]
Hadisten alınacak bazı önemli öğütler bulunmaktadır. Bunları şöylece sıralayabiliriz:
1. Kur'an'ın neshedilebileceği olayı vardır. Bu konuda ulema arasında farklı bir görüşe sahib olan yoktur.
2. Kur'an'ın sünnetle neshedilebileceği de bir vakadır. Bu konu ulema arasında çok meşhur tartışma konusudur. Yukarıdaki hadisin, sünnetin Kur'an'ı neshedebileceğine delil olma yönü; "Resulullah (a.s) da bunu yasaklamadı," sözünün işaretidir. Çünkü bu sözün mefhum-u muhalifi; yasakla-saydı yasak olurdu demektir ki, bu da beraberinde hükmün kalkmasını getirecektir. Hükmün kalkması zaten neshin var olmasına götürür.
3. İcmanın bu konuyu neshedemiyeceği doğrultusunda olduğunu görmekteyiz.
Çünkü hadiste yasaklamanın sadece Kur'an'dan bir ayetin inmesine veya Hz. Peygamber (a.s)'in kavli yasaklamasına bırakıldığı anlaşılıyor.
4. Hükümler konusunda sahabiler arasında çeşitli içtihadların varlığı anlaşılıyor. Bazı müctehitlerin ayet-hadisten delil getirerek diğerlerini tenkîd ettiği de bu hadisten anlaşılmış oluyor. [27]
Meleklerin îmran bin Husayn (r.a)'e selam vermeleri, gaybe ait bir takım hallerin bazı Müslümanların müşahadesıne açılmasının şer'an caiz olduğunu ve bu hallerin bizzat yaşanmış olduğunu gösteriyor. Allah (c.c)'a duamız, bizi lutfundan mahrum etmemesidir.
4204-Muvatta ve Tirmizi hariç, Kütüb-i Sitte Sahipleri, Abdullah bin Ömer (r.a)'in şöyle anlattığını rivayet etmişlerdir:
"Resulullah (a.s) Veda Haccı'nda umre ile hacca kadar temettüde bulundu ve kurban kesti.
Kurbanını Zülhuleyfe'den itibaren beraberinde götürdü. Resulullah (a.s) (niyetlendiği ibadetinin edasına) başlayıp ihrama girdi ve umre için telbiye getirdi. Sonra da hac için telbiye getirdi. Resulullah (a.s)'m beraberindeki ashab da umre ile hacca kadar temettüde bulundu. Sahabe arasında kurban kesip (beraberinde) götürenler de vardı, kurban kesmeyenler de...
Resulullah (a.s) Mekke'ye geldiği zaman halka hitaben şöyle buyurdu:
İçinizden kimin kurbanı varsa, haccmi tamamlayıncaya kadar üzerine haram olan ihram yasaklarını kendine helal edip ihramdan çıkmasın, içinizden kimin kurbanı yoksa Beyt'i tavaf edip Safa ile Merve arasındaki sa'yını yapsın, saçını kısaltsın ve ihramdan çıksın. Sonra hac için tekrar ihrama girsin ve kurbanını kessin. Kim kurban bulamazsa, hac sırasında üç gün, evine dönünce de yedi gün olmak üzere oruç tutsun."
Resulullah (a.s) Mekke'ye geldiğinde tavaf yaptı ve ilk işi Hacer-i Esved'i selamlamak oldu. Sonra yedi tavafın ilk üçünde remel ile (süratle) yürüdü, dördünü ise adi yürüyüşle yürüdü. Sonra Beyt'i tavafını bitirince (Hz. İbrahim (a.s)'e aid) makamın yanında iki rekat (tavaf için) namaz kıldı.
Sonra selam vererek namazı bitirdi ve Safa'ya giderek Safa ile Merve arasında yedi tavaf (sa'y) yaptı. Sonra haccını bitirinceye kadar kendisine haram olan hiç bir şeyi kendisine helal kılmadı. (İhramdan çıkmadı). Bayram günü kurbanını kesti ve (Mekke'ye) inip Beyt'i tavaf etti. Sonra kendisine (İhram nedeniyle) haram olan her şeyi kendisine helal kıldı. Sahabeden kurbanı olup beraberinde kurban götürenler de Resulullah (a.s)"m yaptığı gibi yaptı." [28]
Aslında Resulullah (a.s) hacc-ı kırana niyetlenmişti. Beraberinde kurban götürmeyen sahabilerine de temettüde bulunmalarım emretti.
Bazen "temettü" kelimesi tabir genişliği babından "kıran" anlamında kullanılır. Özellikle rivayetlerde buna oldukça sık rastlıyoruz. Çünkü Resulullah (a.s)'ın haccı, kıran olmasına rağmen temettü diye vasıflandırılıyor. Bu, dediğimiz gibi tabir genişliği nedeniyledir. Kaldı ki, Resulullah (a.s)'ın ashabının temettüünü kabul etmesi, hatta emretmesi de ayrı bir sebeptir.
4205-MüsIim, Hz. Esma binti Ebu Bekri's-Sıddık (r.a)'ın şöyle anlattığını rivayet etmiştir:
"Resulullah (a.s)'la birlikte ihramlı olduğumuz halde (Mekke'ye doğru yola) çıktık. Mekke'ye vardığımızda Resulullah (a.s) şöyle buyurdu :
"Beraberinde kurbanı olan(lar) ihramlı olarak kalsm(lar), beraberinde kurbanı ormayan(lar) da (tavaf ve sa'ydan sonra traş olup) ihramdan
çıksm(lar)."
Benim yanımda da kurban bulunmadığı için ihramdan çıktım. Zübeyr (r.a)'in ise kurbanı vardı, bu nedenle o, ihramdan çıkmadı."
Hz. Esma (r.a) şöyle devam ediyor :
"Böylece (Umremi eda ettiğim ihram anlamındaki) elbiselerimi çıkardım. Sonra çıkıp Zübeyr (r.a)'in yanına oturdum. Bana:
"(Yanımdan) kalk ve uzak dur," dedi. Ben de "Üzerine varacağımdan mı korkuyorsun?" dedim." Bir rivayette de şöyle gelmiştir:
"Resurullah (a.s)'la beraber hac için ihrama girip telbiye getirdiğimiz halde (Mekke'ye) vardık." [29]
İmam Nevevi şöyle der:
"Hadisin geri kalan bölümü, bir önceki rivayetle aynıdır. Ancak sonu: "Benden geri dur, benden geri dur," şeklinde gelmiştir. [30]
"Hz. Zübeyr (r.a)'in: "Kalk ve benden uzak dur, deyip Hz. Esma (r.a)'ya uzak durmasını emretmesi, kendisinden olabilecek şehvetle dokunmak ve benzeri hallerin önüne geçmek içindi. Çünkü ihramda olan bir kişinin şehvetle dokunması haramdır. O nedenle ihramdan çıkmış bulunan hanımına karşı nefsi bir ilgi duymasın diye onu kendisinden uzaklaştırmış ve doğması muhtemel hadiselerin önüne geçmiştir."
4206-Buhari ve Müslim, Abdullah bin Abbas (r.a)'uı şöyle dediğini rivayet etmişlerdir:
"(Cahiliye, Arapları) hac aylarındaki umreyi, yeryüzünde işlenebilen günahların en büyüğü olarak görüyorlardı. Yine -cahiliye devri Araplan-Muharrem ayını safer diye isimlendirip:
"Bere iyileşip eser kalmadığı ve safer ayı çıktığı zaman umre yapmak, umre isteyene helal olur," diyorlardı."
îbni Abbas (r.a) devamla dedi kî:
"Resulullah (a.s) ve ashab'ı hac için ihrama girmiş olarak (Zilhicce'nin) dördüncü günü sabahı (Mekke'ye) geldiler. Resulullah (a.s) derhal niyetlerini umreye çevirmelerini kendilerine emretti. Resulullah (a.s)'m bu emri kendilerine biraz ağır geldiğinden:
"Ey Allah'ın Resulü, neleri helal sayacağız?" diye sordular. Resulullah (a.s) da:
"Her şey helal olacak," cevabını verdi." Buhari dedi ki:
"İbni-1-Mediyni, şöyle demiştir: "Bize Süfyan şöyle söyledi: "Hz. Ömer (r.a) şöyle diyordu: "Şüphesiz bu hadisin bir şanı vardır." Diğer bir rivayet de şöyledir:
"Hz. Peygamber (a.s) ve ashab'ı Zilhicce'nin dördüncü günü sabahı, hac için telbiye getirdikleri halde Mekke'ye geldiler. Hz. Peygamber (a.s) derhal beraberinde kurban getirmeyenlere niyetlerini umreye çevirmelerini emretti."
Bir diğer rivayet de şu şekildedir:
"Resulullah (a.s) hac için telbiye getirip ihrama girdi ve Zilhicfie' gün geçmişti ki, (Mekke'ye) geldi. Sabah namazını kıldıktan sortr| ş yurdu:
"Niyetini umreye çevirmek isteyenler umreye çevirsinler." [31]
Bazı raviler: "Sabah namazını Betha'da kıldı," derken, bazıları Tuva'da kıldı" demiştir.
Müslim'e ait başka bir rivayet de şu şekildedir: "Resulullah (a.s) (Veda Hacc'mda) şöyle buyurdu:
"Bu, kendisinden faydalandığımız bir umredir. O nedenle beraberinde kurban olmayanlar tümüyle ihramdan çıksınlar. Artık umre, kıyamet gününe kadar haccm içine girmiştir." [32]
Ebu Davud'a ait bir rivayet de şu şekildedir:
"Vallahi Resulullah (a.s) sadece şirk ehline ait bir işi ortadan kaldırmak amacıyla Hz. Aişe (r.a)'ye Zilhicce ayında umre yapması için izin verdi. Çünkü şu Kureyş kabilesi ile onların dininde onlar; Hac yolculuğunda yüklerin ağırlığından dolayı dökülen yünler çoğaldığında, (bu nedenle) açılan yara(lar) iyileştiğinde ve Safer ayı çıktığında umre yapmak isteyene umre helal olur," derlerdi ve Zilhicce ayıyla Muharrem ayı çıkana kadar umre yapmayı haram sayarlardı." [33]
Yine Ebu Davud'a ait bir diğer rivayet de şu şekildedir:
"Hz. Peygamber (a.s) hac için telbiye getirip ihrama girdi. (Mekke'ye) varınca Beyt'i tavaf edip Safa ile Merve arasıdaki sa'yını tamamladı."
İbni Şevker dedi ki:
"Resulullah (a.s) traş olmadı."
Bundan sonra her iki ravi de şu cümleleri nakletmekte birleşmişlerdir:
"(Yanında) kurban bulunduğundan dolayı kendisi ihramdan çıkamadı ve beraberinde kurban götürmeyenlere tavaf ile sa'y'ı yapıp saçlarım kısaltmalarından sonra ihramdan çıkmalarım emretti."
İbni Meni ise rivayetinde şu sözlere de yer vermiştir:
"Yahut traş olduktan sonra ihramdan çıkmalarını emretti." [34]
Nesai'nin rivayeti, birinci rivayetin aynısıdır. Ancak bu rivayette birinciden farklı olarak; "Eser kalmadığı zaman," cümlesi yerine: "Dökülen yünler çoğaldığında," cümlesi zikredilmiş ve: "Safer ayı geçtikten sonra" cümlesinden sonra: "Yahut Safer ayı girdikten sonra," dedi," cümlesine yer verilmiştir. [35]
Nesai'ye ait başka bir rivayet de şöyledir:
"Resulullah (a.s) umre için telbiye getirip ihrama girdi. Ashabı da} hac için telbiye getirip ihrama girdi. Resulullah (a.s) beraberinde kurbanı olmayanlara (umreyi tamamlayıp) ihramdan çıkmalarını emretti. Talha bin Ubeydullah ile başka bir adam beraberinde kurban olmayanlar arasında olduklarından ihramdan çıktılar." [36]
Diğer bir rivayet ise şöyledir:
"Hz. Peygamber (a.s) ve ashab'ı Zilhicce'nin dördüncü sabahı hac için telbiye getirdikleri halde (Mekke'ye) geldiler de Resulullah (a.s) kendilerine (umreyi tamamlayıp) ihramdan çıkmalarını emretti." [37]
Başka bir rivayet de şöyledir:
"Hz. Peygamber (a.s) ashabıyla beraber Zilhicce'den dört gün geçrnişti ki, hac için telbiye getirmiş olduğu halde (Mekke'ye) geldi ve sabah narAazmı Betha'da kıldı. (Ardından) şöyle buyurdu: ;
"Niyetini umreye çevirmek isteyen varsa yapsın." [38]
"Zitava"nın fethası, zammesi ve kesresi ile olmak üzere üç şekilde okunmuştur. Bu üç okunuşu Kadı ve diğer lügat alimleri aktarmıştır. Fakat bunlar arasında en meşhur olanı üstün olmasıdır.
Esmai ve diğer alimler fethasız şekilde okunduğunu söylememişlerdir.
Ayrıca bu kelime maksur ve tenvinli olup, Mekke yakınlarında bir vadinin ismidir.
Kadı Iyaz şöyle der:
"Buhari'nin bazı ravileri, bu kelimeyi memdüd olarak rivayet etmişlerdir. Sabit de böyle demiştir." [39]
Hz. Peygamber (a.s)'in "Artık umre kıyamet gününe kadar haccm içine girmiştir," sözü üzerine İmam Nevevi, Müslim Şerhi'nde şöyle demiştir:
"Ulema bu hadisin anlamı konusunda bir kaç görüş etrafında ihtilaf etmiştir. Bunları şöyle sıralayabiliriz:
1. Bu görüşlerin en sahihi, ulemanın çoğunluğunun görüşüne göre hadisin anlamı kıyamet gününe kadar umre'nin hac aylarında yapılabileceğini ifade etmektir. Bunun anlamı cahüiye devri Araplarmın sahip oldukları hac aylarında umre yapılamaz inancını ortadan kaldırmaktır.
2. Hadisin anlamı Hacoı Kıran'ın caiz olduğunu ortaya koymaktır. Bu taktirde hadis şu anlama gelir: "Kıyamet günü'ne kadar umre işleri, hac işlerinin içerisindedir."
3. Bazıları bu hadisi, umrenin vacib olmadığı anlamında yorumlamışlardır. Şöyle ki, hadisle kastedilen mana, umre'nin düşmesidir. Umre'nin hac içerisine girmiş olması demek, umrenin gerekliliğinin ortadan kalkması demektir. Fakat bu yorum zayıf, hatta batıldır. Çünkü hadisin konumu buna müsaade etmeyip doğru olmadığını ortaya koymaktadır.
4. Zahiriye mezhebine mensub bazı alimlerin yorumuna göre hadis, haccın umreye çevrilmesinin caiz olduğu anlamını ifade etmektedir. Fakat bu yorum da bir önceki gibi zayıftır." [40]
Hafız İbni Hacer el-Askelani, Fethü'l-Bari'de der ki:
"Fa-i takibiye ile inne'nin bir arada soruya verilen cevabın başında bulunmaları, bu yorumun yani haccı feshedip umreye çevirme yorumunun doğruluk derecesini artırmaktadır. Hatta soru bizzat bu konuda sorulmuş, cevabı ise bundan daha kapsamlı bir şekilde, bu konuda yapılan yorumların üçüncüsü hariç, tümünü içine alacak şekilde gelmiştir. Allah en iyisini bilir." [41]
el-Cami Muhakkiki der ki:
"Hanbelilere göre ifrad, ya da kıran haclarına niyet eden bir kimsenin kurban göndermemişse haccmı feshedip umre'ye çevirmesi müstahabdır. Ulemanın büyük çoğunluğu üç çeşit haccm da caiz olduğu konusunda ortak görüşe varmış, ancak bunlar arasında hangisinin daha faziletli olduğu noktasında farklı görüşler ileri sürmüşlerdir. İmam Safi, İmam Malik ve bu görüşü paylaşan diğer alimler ifrad haccı'nm daha faziletli olduğunu, İmam Ebu Hanife ve onun görüşünü paylaşan diğer alimler, kıran haccı'nın daha faziletli olduğunu, İmam Ahmed bin Hanbel ve onun görüşünü paylaşan diğer alimler de temettü haccı'nm daha faziletli olduğunu söylemişlerdir.
Temettü haccında, önce ihrama girilip umre yapılır, umre tamamlandığı zaman ihramdan çıkılır ve daha sonra hac için yemden ihrama girilir."
Muvaffakuddin îbni Kudame,' el-Makdisi el-Hanbeli el-Muğni' adlı eserinde der ki:
"îfrad ya da kıran haccı'na niyet etmiş olan bir kimsenin bize göre haccmı feshedip umreye çevirmesi müstahabdır. Ancak beraberinde kurban bulunuyorsa, ihramda kalır. Ulemanın farklı görüş ileri sürdüğünü bilmediğimiz bir konu vardır ki, o da beraberinde kurban bulundurması halidir. Bu taktirde ihramdan çıkıp haccmı tebdil etmesi caiz olmaz. Ancak ifrad ya da kıran haclarından" birine niyet etmiş ve fakat yanında kurbanı yoksa tavaf ve sa'y'mı tamamladıktan sonra hac niyetini bozup sadece umreye niyet etmesi müstahabdır. Bu taktirde Arafat'ta vakfe yapmamışsa, traş olup ihramdan çıkar ve temettüde bulunur. (İhram yasaklarından istifade eder.)"
İbni Kudame sözlerine şöyle devam eder:
"Resulullah (a.s)'m Veda Haccı'nda ifrad ve kıran haccma niyet eden ashabından beraberinde kurban bulunmayanlara hac niyetlerini feshedip ihramdan çıkmalarını emrettiği sahih isnadla gelmiştir. Ayrıca bu konuda bir çok rivayet bulunmaktadır. Nitekim haccın feshiyle ilgili hadisler İbni Ömer (r.a), İbni Abbas (r.a), Cabir (r.a) ve Hz. Aişe (r.a)'den rivayet edilmiştir. Bu hadisler, yukarıdaki raviler tarafından ittifakla rivayet edilmişlerdir. Bu konuda diğer ulemadan da bir çok hadis gelmiş olup hepsi de sahihtir." [42]
el-Cami Muhakkiki der ki:
"Özetle üç hac konusunda fıkıhçılarm büyük çoğunluğunun görüşleri bu şekildedir. Yani ihtilaf sadece fazilet noktasındadır. Hadis ve tefsir ulemasının çoğunluk olarak görüşleri de bu kabildendir. Bu konuda İmam Ah-med bin Hanbel ve taraftarlarının görünüşe göre temettü haca daha faziletlidir. Bu görüş, diğer ulemanın görüşlerinden biraz daha uygun görünmektedir.
İbni Hazm 'el-Muhalla' adlı eserinde, İbni Kayyim el-Cevziyye de 'Zadül-Mead' adlı eserinde ulemanın büyük çoğunluğuna muhalefet ederek; beraberinde kurbanı olmayan bir kimsenin haccını feshedip umreye çevirmesinin farz olduğunu söylemişler ve bu konuda yine cumhura muhalif olan kendilerinden önceki diğer ulemanın görüşlerini benimsemişlerdir."
4207-İbni Huzeyme, Hz. Aişe (r.a)'nin şöyle anlattığım rivayet etmiştir:
"Hz. Peygamber (a.s) Zilhicce'den dört ya da beş gün geçmişti ki, (Mekke'ye) geldi ve kızgın bir halde yanıma girdi. Ben (halini görünce) :
"Kime kızdınız?" diye sordum. Bu sorum üzerine Resulullah (a.s) :
"Bilmiyor musun, ben insanlara bir şeyi emrediyorum, bir de bocaladıklarını görüyorum?"
("Bocaladıklarını," ifadesi, Hakim'in zannıdır.)
"Arkamda bıraktığım işimi bir daha önümde bulsaydım, yanımda kur ban getirmezdim. Kurbanı satın alır, sonra da onlar ihramdan çıktığı gibi i ramdan çıkardım." [43]
4208-Buhari, Ebu Cemre (r.a)'nin şöyle anlattığını rivayet etmiştir:
"İbni Abbas (r.a)'a temettûde bulunmaktan sordum, bana onu emrett Kurbanlıktan sordum, şöyle cevap verdi:
"Bu konuda deve veya sığır veya davar veya kurbana ortak olma imkaı lan vardır."
Ebu Cemre dedi ki:
"İnsanlar temettüü mekruh sayıyorlardı. (Eve gelip) uyudum. Rüyamda? sanki birisinin: "Kabul olunmuş hac, makbul temettü!" diye seslendiğini gördüm ve derhal İbni Abbas (r.a)'a gelip rüyamı anlattım. Bana:
"Allahu ekber ! Allahu ekber ! Ebu'l-Kasırn (a.s)'m sünneti," dedi." Müslim'in rivayeti de şu şekildedir: "Ebu Cemre anlatıyor:
"Ben temettûde bulundum. İnsanlar beni bundan nehyettiler. Ben de ibni Abbas (r.a)'a geldim, bu konuda sordum. İbni Abbas (r.a) bana onu emr retti. Sonra eve gelip uyudum. Rüyamda bana birisi geldi ve: "Kabul olun? muş umre, mebrur hacc !" dedi. Derhal İbni Abbas (r.a)'a gidip haber veil-dim. Bana:
"Allahu ekber ! Ebu'l-Kasım (a.s)'ın sünneti," dedi." [44]
4209-Buhari, İkrime (r.a)'den muallak olarak rivayet etmiştir: "O, şöyle anlatıyor:
"İbni Abbas (r.a)'a haccm müta'sından soruldu ve şöyle cevap verdi:
"Veda Haccı'nda muhacirler, ensar ve Resulullah (a.s)'m hanımları rama girip telbiye getirdiler. Biz de ihrama girip telbiye getirdik. Mekke'y geldiğimizde Resulullah (a.s) :
"Kurban işaretleyip (beraberinde) getirmiş olanlar hariç, hac niyetiyle yaptığınız ihram ve telbiyelerinizi umreye çeviriniz," buyurdu.
Bizler, Beyt'i tavaf, Safa ile Merve'yİ sa'y edip (ihramdan çıktık), kadire-' lara geldik ve elbiselerimizi giydik. Resulullah (a.s):
"Kurbanlığa nişan takmış olan kimseler kurban yerine ulaşıncaya kadar* ihramdan çıkamaz," buyurdu. Sonra bize terviye günü Öğlenin ardından hac için ihrama girmemizi emretti. Hac görevlerini eda edip Mekke'ye geldiğimiz, Beyt'i tavaf, Safa ile Merve arasını sa'y ettiğimizi zaman artık haccımız tamam olmuş ve üzerimize kurban gerekmiştir. Nitekim Yüce AH lah şöyle buyurdu:
"Kim hacca kadar umre ile faydalanmak isterse, kolayına gelen bir kurban keser. Fakat onu bulamazsa hacda üç, memleketlerinize döndüğünüz! vakit yedi gün olarak üzere oruç tutmak (vacip olur)."
Kurban olarak bir davar yeterlidir. Böyle yapanlar bir yılda iki ibadeti, hac ile umre'yi birleştirmişlerdir. Çünkü Allah (c.c) de bunu kanunlaştırmiş ve onu Mekkeliler dışındaki insanlara mubah kılmıştır. Yüce Allah : "Bu hüküm; ailesi Mescid-i Haram'da bulunmayanlara aittir," buyurdu. Allah (c.c)'ın zikretmiş olduğu hac ayları ise Şevval, Zülka'de ve Zilhicce'dir. Her kim bu aylarda umre ile faydalanırsa, bir kurban kesmesi ya da oruç tutması vacib olur. Refesi; cinsi ilişki, Fusuk; günahlar, cidal de kavga demektir." [45]
Bir kimsenin temettü ya da kıran hacısı sayılabilmesi için hac aylarında yani Şevval, Zilka'de ve Zilhicce'nin on gününde umre ibadetini yerine getirmesi gerekir. Yani umreden sonra ihramdan çıkarsa temettü, çıkmazsa kıran hacısı olur. Her iki durumda da kurban kesmesi gerekir. Kurban kesme imkanı yoksa Zilhicce'nin onuncu gününden önce olmak üzere üç gün, daha sonra da yedi gün oruç tutar. En iyisi bu yedi günü ailesine döndüğü zaman tutmasıdır.
Hadis-i şerifde yer alan: "Mekkeliler dışındaki insanlara" ifadesi ile Ku-ran-ı Kerim'de temettü'un mubah kılınmasının ardından buyurulan: "Bu hüküm, ailesi Mescid-i Haram'da bulunmayanlara aittir," ifadesi aynı maksadın ifadeleridir. İmam Ebu Hanife'ye göre buradaki işaret ismi: "Kim umre ile hacca kadar temettü'de bulunursa..." ayetinden anlaşılan manaya işarettir. Bundan dolayı ailesi Mescid-i Haram'da bulunanlar için temettü ve kıran haccı söz konusu değildir.
İmam Şafii'ye göre ise bu isimle temettüde bulunan kimsenin kurban kesmesinin gerekliliğine işaret edilmiştir. Buna göre Mekke dışından gelen temettü hacısma kurban lazım gelirken, Mekke'nin yerli temettü hacısının böyle bir sorumluluğu yoktur.
4210-Ebu Davud, Abdullah bin Abbas (r.a)'m şöyle dediğini rivayet etmiştir:
"Resulullah (a.s) umre için, ashabı da hac için telbiye getirip ihrama girdi." [46]
4211-İbni Huzeyme, Hz. Aişe (r.a)'den rivayet etmiştir:
"Resulullah (a.s) Veda Hacı senesi halka emredip:
"Kim hacdan önce umre ile dönmek isterse (bunu) yapsın," buyurdu." [47]
4212-İmam Malik, Muvatta'da, Said bin Müseyyeb (r.a)'in şöyle anlattığını rivayet etmiştir:
"Ömer bin Ebu Seleme, Şevval ayında umre yapmak için Hz. Ömer bin Hattab (r.a)'dan izin istedi. Hz. Ömer (r.a) de kendisine izin verdi. Ömer bin Ebu Seleme umre yaptıktan sonra hac yapmadan ailesine döndü. [48]
4213-Buhari, İkrime bin Halid el-Mahzumi (r.h.a)'nin şöyle anlattığını rivayet etmiştir:
"îbni Ömer (r.a)'e hacdan önce umre yapmaktan sordum. Cevaben:
"Bunda bir sakınca yoktur. (Nitekim Hz. Peygamber a.s) hacdan önce umre yapmıştır," dedi."[49]
4214- Buharı ve Müslim, Cabir bin Abdullah (r.a.)'ın şöyle anlattığını rivayet etmişlerdir:
"Resulullah (a.s) ve ashabı hac için telbiye getirip ihrama girdikleri vakit Hz. Peygamber (a.s) ile Talha hariç hiç kimsenin beraberinde kurbanlığı yoktu. O sırada Hz. Ali (r.a) beraberinde kurbanlığı olduğu halde Yemen'den geldi ve: "Ben de Hz. Peygamber (a.s)'in niyet edip ihrama girdiği şeye niyet edip ihra.na girdim," dedi.
Hz. Peygamber (a.s) ashabına; bu haclarını umreye çevirmelerini, tavaf (ve sa'y) yapmalarını, beraberinde kurbanlığı olanlar hariç, saçlarını kısaltarak ihramdan çıkmalarını emretti. Ashab (m bir kısmı) :
"Henüz cünüb olduğumuz halde Mina'ya mı gideceğiz?" dediler. Bu itiraz Hz. Peygamber (a.s)'e ulaşınca:
"Geride bıraktığım işlerimi tekrar bulsaydım kurban getirmezdim. Beraberimde kurbanlığım olmasaydı ben de ihramdan çıkardım," buyurdu.
Bu sırada Hz, Âişe (r.a) hayız oldu. Haccm bütün ibadetlerini yerine getirdi, ancak Beyt'i tavaf ermedi. (Temizlenip) Beyt'i tavaf edilince:
"Ey Allah'ın Resulü, sizler hac ve umre yapmış olarak döneceksiniz. Ben ise (sadece) hacla ayrılacağım (öyle mi)? " dedi. Bunun üzerine Resulul-lah (a.s) (kardeşi) Abdurrahman bin Ebu Bekir (r.a)'e, Hz. Aişe (r.a)'yi Te-nim'e götürmesini emretti. Hz. Aişe (r.a) de (orada ihram giyerek) hacdan sonra umre yaptı."
Buhari'ye ait bir rivayet de şu şekildedir:
"Hz, Cabir (r.a) anlatıyor:
"Kendisi Hz. Peygamber (a.s) beraberinde kurbanlık götürdüğü hac günü Hz. Peygamber (a.s) ile birlikte haccetmiştir. Sahabiler ise ifrad haccı için tel-biye getirip ihrama girmişlerdi. Hz. Peygamber (a.s) onlara hitaben:
"İhramdan çıkınız ve önceki niyetinizi mutaya çeviriniz," buyurdu. Onlar:
"Biz ilk ihrama girdiğimiz zaman hac ismiyle niyet etmişken şimdi onu nasıl mutaya (umre'ye) çevirebiliriz ki?" deyip itiraz ettiler.
Bunun üzerine Hz. Peygamber (a.s) şöyle buyurdu:
"Benim söylediğimi yapın. Eğer ben de beraberimde kurban getirmesey-dinv size emrettiğimiz gibi yapardım. Fakat kurbanım varacağı yere (yani Mine'ya) ulaşıncaya kadar ihramı haram olan şeylerden hiç birisi bana helal olmaz." [50]
Yine Buhari'ye ait bir başka rivayet de bir önceki rivayetin benzeridir. Ancak bu rivayet bir öncekinden farklı olarak şöyle gelmiştir:
"Zilhicce'den tam dört gün geçmişti ki, Mekke'ye vardık. Hz. Peygambe (as) bize beraberinde kurban olanlar hariç Beyt'i tavaf etmemizi. Safa ili Merve'yi say'etmemizi ve niyetimizi umreye çevirip ihramdan çıkmamız emretti."
Bu rivayette farklı olarak şu cümleler de yer almıştır:
"Süraka bin Malik, Hz. Peygamber (a.s)'le akabe cemresini taşlarke karşılaştı ve kendisine:
"Ey Allah'ın Resulü, bu haccı umreye çevirme işi bize mi özeldir?" dij sordu. Hz. Peygamber (a.s):
"Hayır, aksine daimidir," cevabını verdi."
Buharı bundan sonra Hz. Aişe (r.a)'nin olayına ve Ten'im'den umre için ihram girmesine değinmektedir. [51]
Buhari'ye ait bir rivayet de şu şekildedir:
"Biz Hz. Muhammed (a.s)'in sahabileri yalnız ve halis olarak hac içıı telbiye getirip ihrama girdik. Hz. Peygamber (a.s) ZÜhicce'nin dördüncü sk bahında (Mekke'ye) geldi ve bize ihramdan çıkmamızı emretti."
Buhari hadisin bu rivayetinde yine yukarıdaki rivayetin bir benzerine ve Süraka'nm sorusuna yer vermiştir. Ancak Hz. Aişe (r.a) olayına girmemiştir. [52]
Müslim'e ait bir rivayet de şu şekildedir:
"Biz Resulullah (a.s)'la birlikte hac için telbiye getirip ihrama girdik. An-} cak Mekke'ye vardığımızıda bize ihramdan çıkmamızı ve niyetimizis umre'ye çevirmemizi emretti. Bu bize çok ağır bir emir geldi ve hepimizin^ canının sıkılmasına neden oldu. Bu halimiz Hz. Peygamber (a.s)'e ulaştı.j O'na gökten bir vahiy mi geldi, yoksa insanlar tarafından bir şey midir, bilemiyoruz. Bunun üzerine bize hitaben şöyle buyurdu:
"Ey insanlar! İhramdan çıkın. Eğer beraberimde kurbanlığım olnıasaydıl ben de sizin gibi yapardım."
O'nun bu emri üzerine biz de ihramdan çıktık. Hatta hanımlarımızla^ cinsi ilişkide bile bulunduk. İhramsız olan bir kimsenin yaptığı her şeyi yaptık. Nihayet terviye günü gelip Mekke'yi arkada bıraktığımız vakit, hacca niyet ederek ihrama girdik." [53]
Buhari ve Müslim'e ait muhtasar bir rivayet de şöyledir:
"Hac için "Lebbeyk" diyerek Mekke'ye geldik. Fakat Resulullah (a.s)'m emri üzerine niyetimizi umre'ye çevirdik." [54]
Müslim'in diğer bir rivayeti de şöyledir:
"Biz hacc-ı ifrad için ihrama girip Resulullah (a.s)'la beraber yolumuza devam ettik. Hz. Aişe (r.a) de umre için ihrama girdi. Şerefe gelince Hz. Aişe (r.a) hayız oldu. Mekke'ye vardığımızda Kabe'yi, Safa ile Merve'yi tavaf ettik. Ardından Resulullah (a .s) aramızdan beraberinde kurbanlık olmayanlara ihramdan çıkmalarını emretti. Biz:
"Neleri kendimize helal edineceğiz?" diye sorduk. Resulullah (a.s); "İhramlıya yasak olan) her şeyi," cevabını verdi. Bunun üzerine hanımlarınızla da cinsel temasta bulunduk, kokular sürdük, elbiselerimizi giydik. (Bunları yaptığımız sırada) bizimle arefe günü arasında sadece dört gece vardı. Sonra terviye günü tekrar ihrama girdik. Sonra Resulullah (a.s) Hz. Aişe (r.a)'nin yanma girmişti, onu ağlıyor olarak buldu.
Resulullah (a.s):
"Neyin var?" diye sordu. Hz. Aişe (r.a) :
"Hayız oldum, derdim budur. Herkes ihramdan çıktı fakat ben çıkamadım, Beyt'i de tavaf edemedim. Oysa herkes artık hac için ihrama gidiyor," diye cevap verdi. Resulullah (a.s) :
"Şüphesiz bu, Yüce Allah tarafından Adem (a.s)'in kızlarına yazılmış bir kaderdir. Derhal yıkan ve ardından hac için ihrama gir" buyurdu.
O da öyle yaptı ve vakfelerin tümüne katıldı. Hayızdan temizlenince de Kabe'yi ve Safa ile Merve'yi tavaf etti. Daha sonra Resulullah (a.s) Hz. Aişe (r.a)'ye :
"Artık hem haccını, hem de umreni tamamlamış ve ikisinin ihramından da çıkmış oldun," buyurdu. Hz. Aişe (r.a):
"Ey Allah'ın Resulü, benim içimde hac sırasında Beyt-i tavaf etmediğim duygusu var," dedi. Resulullah (a.s) (Hz. Aişe (r.a)'nin kardeşi Abdurrah-man (r.a)'a hitaben) :
"Ey Abdurrahman, Aişe'yi götür de Ten'im'den ihrama girdirip umre yaptır," buyurdu. Bu olay, Hasbe gecesi meydana gelmiştir." [55]
Bir rivayette de hadisin sonunda şu ilave vardır:
"Hz, Peygamber (a.s) mülayim bir insandı. Hz. Aişe (r.a) bir şeyi arzu etti mi onun arkasını takip eder, yerine getirirdi." [56]
Müslim'in diğer bir rivayeti, bu rivayetin bir benzeridir. Bu rivayette farklı olarak şu cümleler yer almıştır:
"Terviye günü geldiğinde hac için tekrar telbiye getirip ihrama girdik.; Safa ile Merve arasındaki ilk tavafımız bize yeterli görüldü. Resulullah (a.s) her yedimiz bir hayvanda olmak üzere deve ve sığıra ortak olmamızı bize emretti." [57]
Müslim'e ait diğer bir rivayet de şu şekildedir: "Ata (r.a) anlatıyor:
"Benim de içlerinde bulunduğum bir topluluğa anlatırken Caoir (r.a)'den dinledim. Şöyle anlatıyordu:
"Biz Muhammed (a.s)'in sahabileri sadece ve halis olarak hac için telbiye getirip ihrama girdik."
-Ata dedi ki:
"Cabir (r.a) anlatıyor: -Zilhicce'nin dördüncü sabahı (Mekke'ye) geld i ve bize ihramdan çıkmamızı emretti."
-Ata dedi ki:
"Resulullah (a.s) şöyle buyurdu :
"ihramdan çıkın ve hanımlarınıza yaklaşın,"
Fakat bu, kadınlara yaklaşmaları için bir emir değildi. Aksine kadm|snn da kendilerine helal olduklarına dair bir bildiri idi.-Biz:
"Şurada bizimle arefe günü arasında sadece beş gün kaldı, bize kadınlarımıza yaklaşmamızı emrediyor. Cenabet halimizle Arafat'a çıkacağızi dedik. -Ata dedi ki:
"Cabir (r.a) eliyle konuşuyordu. Ben şu anda elini sallayarak kon ışur-ken bakar gibiyim." Cabir şöyle devam etti:
"Bunun üzerine îHz. Peygamber (a.s) içimizde ayağa kalktı ve:
"Siz de biliyorsunuz ki; ben, İzzet ve Celal sahibi olan Allah'dan en çok korkanınız, en doğrunuz ve en iyinizim. Kurbanlığım olmasaydı sizin gibi ben de ihramdan çıkardım. Geride bıraktığım işlerimi tekrar bulsaydım, kurban getirmezdim. Hadi ihramdan çıkınız/' buyurdu.
Biz de ihramdan çıktık. İşittik ve İtaat ettik."
Ata dedi ki:
"Cabir (r.a) şöyle devam etti:
"Bu sırada Hz. Ali (r.a) (gönderilmiş olduğu) zekat toplama görevini tamamlayıp Mekke'ye geldi. Resulullah (a.s) Hz. Ali (r.a)'ye :
"Neye niyet edip ihrama girdin?" diye sordu. Hz. Ali (r.a) :
"Hz. Peygamber (a.s)'in niyet ettiği şeye (niyet ettim)," dedi. Bunun üzerine Resulullah (a.s) Hz. Ali (r.a)'ye hitaben şöyle buyurdu:
"Öyleyse kurban kes ve ihramda kal." Cabir devamla dedi ki:
"Hz. Ali (r.a) Resulullah (a.s) için de kurban kesti. Ardından Süraka bin Malik bin Cu'şum:
"Ey Allah'ın Resulü, bu yaptığımız bu senemiz için mi geçerlidir, yoksa daimi mi?" diye sordu. Resulullah (a.s):
"Daimidir," cevabını verdi." [58] Müslim'e ait diğer bir rivayet de şöyledir:
"İhramsız olarak Mekke'de ikamet ettiğimizde Resulullah (a.s) bize Mina'ya yöneldiğimiz zaman (hac için tekrar) ihrama girmemizi emretti Biz de Abtah'dan ihrama girdik." [59]
Yine Müslim'e ait diğer bir rivayet şu şekildedir:
"Hz. Peygamber (a.s) ve ashabı Safa ile Merve arasında bir tavafdan, yani ilk tavaftan başka tavaf yapmadılar." [60]
Ebu Davud'un rivayeti de şöyledir:
"Biz Resulullah (a.s)'la birlikte sadece hac yapmak için ihrama girdik. Ona başka bir şey karışmayacaktı. Bu niyetle Zilhicce'nin dördüncü gününde Mekke'ye vardık. Tavaf ve sa'y'ımızı yaptık. Ardından Resulullah (a.s) bize ihramdan çıkmamızı emretti ve:
"Eğer kurbanım olmasaydı, ben de ihramdan çıkardım," buyurdu. Bı sırada Süraka bin Malik ayağa kalkarak:
"Ey Allah'ın Resulü, ne buyurursun, bizim bu temettü haccımız bu seneye mi aittir, yoksa ebedi midir?" dedi.
Bunun üzerine Resulullah (a.s) şöyle buyurdu: "Aksine o, ebedi olarak devam edecektir." [61]
Peygamberlik siyasetine bakınız ki, Resulullah (a.s) ashabını ikna etmek için yaptıklarının sebeplerinin birer birer ortaya koyuyor. Aslında bu metod, lider durumundaki insanların, "kayıtsız şartsız teslim ol" anlayışı içerisinde, insanları ikna yoluna baş vurmadan, ikna etmeyi terkederek yaptıklarını kabullenmesini isteyerek gafil kaldıkları bir husustur. Yine neticesinde bir zarar, bir sakınca ya da bir günah olmayan konularda, karşı tarafa anlayışla davranıp kolaylık sağlamak da söz konusu siyaset içerisinde yerini alır. Bu nedenle hadisde: "Hz. Peygamber (a.s) mülayim bir insandı, Hz. Aişe (r.a) bir şey istediği vakit ardına düşer, gereğini yapmaya çalışırdı," ifadesine rastlıyoruz. Bu konuya da insanlarımızın gereken ilgiyi göstermedikleri görülmektedir. Yani normalde kadının isteklerini yerine getirmek ve bunun için uğraşmak gerekirken insanlar işi tam tersine çevirip aksini prensib haline getirmişler. Aslında neticede herhangi bir zarar, bir sakınca ve bir günah yo :-sa işi tersine çevirmek doğru olmayan bir davranıştır. [62]
4215-Buhari, Ebu Musa el-Eşari (r.a)'den şöyle rivayet etmiştir:
"Resulullah (a.s) Batha'da mola vermiş iken yanma vardım. Bana:
"Neye niyetle ihrama girdin?" diye sordu. Ben:
"Hz. Peygamber (a.s)'in niyetiyle niyetlendim," dedim. Resulullah (a.s) :
"Kurbanlık getirdin mi?" diye sordu. Ben:
"Hayır (getirmedim)," dedim. Resulullah (a.s) :
"Öyleyse Beyt'i, Safa ile Merve'yi tavaf et, ardından ihramdan çık," buyurdu.
Ben de Beyt'i, Safa ve Merve'yi tavaf ettim (ve ihramdan çıktırn) . Sonra ailemden bir kadına geldim. Saçlarımı tarayıp başımı yıkayıverdi. Ben halka bu şekilde fetva veriyordum. Bu şekil fetvalarımı Hz. Ebu Bekir (r.a)'in halifeliği zamanında bana soranlara vermeye devam ettim. Fakat o, ölüp (yerine) Hz. Ömer (r.a) halife olunca bir hac mevsiminde ben kalkmış olduğum sırada bir adam gelip:
"Fetvalarında teannili ol. Çünkü sen müminlerin emirinin hac konularında neler ortaya atacağını bilemezsin," dedi. Ben de:
"Ey insanlar, ben kime hacla ilgili olarak bir fetva verdiysem, teannili olmaya çalıştım. İşte müminlerin emiri, size doğru geliyor. Ona uyun" dedim. Hz. Ömer (r.a) gelince, kendisine:
"Ey müminlerin emiri, kulağıma gelenler nedir? Hacla ilgili olarak yeni şeyler mi ihdas ettiniz?" diye sordum. Hz. Ömer (r.a):
"Eğer Allah'ın kitabıyla amel edeceksek, bak Allah (c.c) ne buyuruyor:
"Haca da umreyi de Allah için tamamlayın." [63]
Eğer Resulullah (a.s)'m sünnetiyle amel edecek olursak, O da:
"Hacla ilgili işlerimizi benden alın," buyuruyor. Hz. Peygamber (a.s) banlığmı kesene kadar ihramdan çıkmamıştır," cevabını verdi."
Yine Müslim [64] ve Nesai'ye [65] ait diğer bir rivayet de şöyledir:
"Ebu Musa mutaya (temettü haccma) fetva veriyordu. Bu sırada bir adam kendisine :
"Bazı fetvalarında teannili davranmaya dikkat et. Çünkü sen müminlerin emirinin ne ihdas ettiğini bilmiyorsun," dedi. Biraz Sonra da Hz, Ömer (r.a)'le karşılaştı ve ona bu konuyu sordu. Hz. Ömer (r.a) kendisine:
"Hz. Peygamber (a.s) ve ashabının bunu yaptıklarını biliyorum. Ancak ben halkın Erak'da kadınlarla cima edip sonra başlarından su damlar bir halde hac yapmaya gitmelerini doğru bulmuyorum," dedi." [66]
Hadisin metninde geçen: "Sonra ailemden bir kadına geldim. Saçımı tarayıp başımı yıkayıverdi," ifadesiyle kendi hanımına geldiğini kastetmiştir. Yoksa kendisine helal olmayan bir kadına gelip böyle yaptırması, onurı hakkında düşünülemez.
4216-Ibni Huzeyme, Abdullah (r.a)'m şöyle anlattığını riva-
"Biz Resulullah (a.s)'la birlikte (yola) çıktık. Niyetimiz hacdan başka bir
llah (a.s) Mekke'ye vardı ve Beyt'i yedi defa tavaf edip Makamın arkasında iki rekat namaz kıldı. Sonra: Allah in başladığından başlayalım, dedi Saradan başladı. Mervede yedmcı sayını tamamlamamıştı ki, Hz. Alı k.
uı Ebu Talıb (r.a) beraberinde kurbanlıeı ile beraber Yemen den kendisine eldı. Resulullah (a.s):
"Ne ile niyet edip ihrarvMa girdin? diye sordu. Hz. Alı (r.a):
"Allah'ın Resulünün Vet etmiş oldueu şeye niyet ediyorum, dedim, cevabını verdi [67]
İbni Huzeyme konuyla Mgılı yorumunda der ki:
"Hz. Ali (r.a) ihrama kırdığı sırada Hz. Peygamber (a.s) m neye niyet ettiğim henüz bilmiyordu ^ Çunku kendisi Yemen tarafmdaydı ve Hz. Peygamber (a.s) in neye nû ettıgmı ancak Mekke de Onunla beraber olduğunda oerendı. Hz. Vh bin Ebu Talıb (r.a) ihrama girme sırasında Hz.
Peygamber (a.s) hacca mı girdiğinden habersiz olm Zumreye mı, yoksa her ikisine birden mı ihrama
sına rağmen Resulullah (a.s) onun: Hz. Peygamber (a.s) neye niyet etmiş, şeklindeki niyetini caiz görmüştür. Ebu Musa el-Eşarının hadisesi deh el-Eşarının hadisesi deh
elEşarının hadisesi dehretmiş ve kurban yerine ulaşıncaya kadar ihramdan çıkmasına cevaz kferme-miştir. Ebu Musa'ya ise umre yapıp ihramdan çıkmasını emretmiştir. Çünkü Ebu Musa'nın beraberinde kurbanlığı yoktu."
Hac menasikini arzu eden bir kimse ifrad, temettü, ya da kıran arasından bir tanesini seçmek zorundadır. Tercihini yapıp ibadetine başlayacağı zaman ihramını giyer ve iki rekat ihram namazı kılar. Namazdan sonra kıran haccına niyet edecekse: "Allah'ım, ben hac ve umreyi birlikte eda etmek istiyorum. Onları bana kolaylaştır ve bu iki ibadetimi benden kabul et. Lebbeyk al~ lahümme Lebbeyk..." der ve telbiyesini tamamlar. Şayet temettü haccı yapacaksa: "Allah'ım, ben umreye niyet ediyorum," ifrad haccı yapacaksa: "Allah'ım, ben haccetmek istiyorum," der. Bundan sonra yapacağı işler üçünde de aynıdır. Bunların kimi sünnet, kimi de vacip olarak değişir.
4217-Müslim, Ebu Zer el-Gifari (r.a)'den şöyle rivayet etmiştir:
"O, bizim için bir ruhsattı."
Hacdaki temettüu diyor."
Bir rivayette şöyle demiştir:
"Hacdaki muta Hz. Muhammed (a.s)'in ashabına özeldir." [68]
Diğer bir rivayete göre de şöyle demiştir:
"İki muta sadece bize has olup başkalarına helal değildir."
Muta nikahı ile mut'a haccını kastediyor." [69]
Diğer bir rivayet de ilk rivayetin bir benzeridir. Bu rivayetin ifi şöyledir:
"Muta sadece bize ruhsat idi, size değil" [70]
Ebu Davud'un rivayeti de şöyledir: '
"Ebu Zerr (r.a), hacca niyet edip ihram giyen ve sonra bunu feshedip umreye çevirenler hakkında şöyle diyordu:
"Bu, sadece Resulullah (a.s)la birlikte haccedenlere has bir ruhsattı." [71]
Nesai'ye ait bir rivayette de Ebu Zerr (r.a) temettü haccı hakkında şöyle demiştir:
"O sizin için değil. Sizin de ondan alabilecek bir hükmünüz yoktur. O, sadece Hz. Muhammed (a.s)'in ashabı için bir ruhsattı." [72]
Nesai'nin muhtasar bir rivayeti de şöyledir:
"Muta (haccı) bizim için bir ruhsattı." [73]
el-Cami muhakkiki şöyle der:
"Bu rivayetlerin tamamı Ebu Zer (r.a)'in sözüdür.
İmam Nevevi, Müslim şerhinde şöyle der:
"Ulema, bu rivayetleri şöyle yorumlamıştır:
"Bu rivayetlerin tamamı haccı feshedip umreye çevirme işinin bu seneye mahsus olmak üzere ki, Veda Haccı senesidir, Resulullah (a.s)'m ashabına has olduğunu ve bundan sonra bunun caiz olmadığını ifade etmektedir. Ebu Zer (r.a) temettü haccmı mutlak olarak reddetmek istememiştir. Bilakis o yukarıda da belirttiğimiz gibi haccını feshedilip umreye çevrilme-sini reddetmek istemiştir.
Sahabenin haccı feshedip umre yapmasının hikmeti de bir cahiliye geleneği olan hac aylarında umre yapmak caiz değildir inancını ortadan kaldırmaktı.
"İki muta sadece bize has olup başkalarına helal değildir." İmam Nevevi, Müslim Şerhi'nde bu hadisi ise şöyle yorumlar:
"Yani bunlar sadece yaptığımız ana mahsus olmak üzere bize özel helal kılınmışlardı. Bundan sonra kıyamet gününe kadar haram oldular. En iyisini Yüce Allah bilir."
el-Cami muhakkiki yine derki:
"Muta nikahına gelince, bu önceden mubahtı. Sonra neshedildi ve artık kıyamet gününe kadar haram oldu. Muta haccına gelince Ahmed bin Han-bel ve ona tabi olan ulemaya göre; haccı feshedip umreye çevirmektir ve sahabeye mahsus değil, aksine bütün insanları kapsamaktadır."
4218-Buhari ve Müslim, Hz. Aişe (r.a)'nin şöyle anlattığını rivayet etmişlerdir:
"Biz hac aylarında, Resulullah (a.s)'la birlikte, hac için ihrama girmiş olarak hac gecelerinde yola çıkıp Şerif de indik."
Hz. Aişe (r.a) (devamla) dedi ki: "Resulullah (a.s) ashabına doğru çıktı ve:
"Kimin beraberinde kurbanlığı yoksa haccını umre yapmak istey n umreye çevirsin. Beraberinde kurbanlığı olan bunu yapmasın," buyurdu.
Hz. Aişe (r.a) devamla dedi ki:
"Ashabdan bazısı umreye niyet etti, bazısı da bunu terketti."
Yine Hz. Aişe (r.a) dedi ki:
"Fakat Resulullah (a.s) ile ashabından bir takım kimselerin -ki bunların güçleri yerindeydi ve yanlarında kurbanlıkları vardı- umre yapmaya güçleri yetmiyordu. Sonra Resulullah (a.s) yanıma girdi. Ben ise ağlıyordum. Resulullah (a.s) :
"Ey kadın, seni ağlatan şey nedir?" diye sordu. Ben:
"Senin sahabilerine söylediğini işittim. Demek ki, ben umreden alıko-nuldum," dedim. Resulullah (a.s) :
"Neyin var ki?" dedi. Ben:
"Namaz kılmıyorum," dedim. Resulullah (a.s) :
"Bunun sana bir zararı yok. Sen de ancak Adem (a.s)'in kızlarından bir kadınsın. Allah (c.c) Adem (a.s)'in kızlarına yazdığı şeyi sana da yazmıştır. Sen hac niyetin üzere bulun. Umulur ki, Allah (c.c) sana umreyi de nasib eder/' buyurdu."
Hz. Aişe (r.a) dedi ki:
"Ardından Resulullah (a.s)'m (Veda) Haccı'na çıktık."
Bir rivayette de şöyle gelmiştir:
"Sonra haccımı'za (Arafat'a) çıktım. Mina'ya vardığımızda temiz olmuştum. Sonra Mina'dan çıktım. Beyt'e gelip ziyaret tavafı yaptım."
Hz. Aişe (r.a) dedi ki:
"Sonra Mina'dan son defa dönüşümüzde Resulullah (a.s)'la birlikte yola çıktım. Nihayet Resulullah (a.s) Muhassab mevkine gelip konakladı. Biz de O'nunla beraber konakladık. Bu sırada Abdurrahman bin Ebu Bekir (r.a)'i çağırdı ve:
"Kız kardeşini haramdan çıkar. (Harem sınırında) umre için telbiye getirip ihrama girsin. Sonra ihramdan çıkın ve buraya gelin. Ben sizi buraya gelinceye kadar gözlüyorum," dedi."
Hz. Âişe (r.a) şöyle devam etti:
"Biz de (kardeşimle birlikte) çıktık. Nihayet (ihrama girip) tavaf (ve sa'yı) tamamladıktan sonra seher vaktinde yanına geldim. Bana:
"Umreyi tamamladınız mı?" diye sordu Ben:
"Evet," cevabını verdim. Bunun üzerine Resulullah (a.s) ashabına hareketi ilan etti. İnsanlar hareket ettiler. Resulullah (a.s) da Medine istikametinde yoluna devam etti." [74]
Diğer bir rivayet de bu rivayetin benzeridir. Ancak bu rivayetin sonunda şu ifade yer almıştır:
"Sonra Resulullah (a.s) ashabına hareketi ilan etti. Ve (Beytullah'a doğru) yola çıkıp Beyt'e uğradı. Burada sabah namazından Önce tavaf etti. Sonra da (namazı kılıp) Medine'ye doğru yola çıktı." [75]
Diğer bir rivayette Hz. Aişe (r.a) şöyle anlatıyor:
"Resulullah (a.s)'la birlikte (Medine'den Mekke'ye doğru yola) çıktık, (Telbiyemizde) hacdan başka bir şeyi zikretmiyorduk. Şerif mevkiine varmıştık ki, ben hayız oldum. Bir ara Resulullah (a.s) yanıma girdi. Bu sırada ben ağlıyordum. Resulullah (a.s) :
"Seni ağlatan şey nedir?" diye sordu. Ben:
"Vallahi bu sene hac için çıkmamış olmayı arzu ederdim," dedim. Resulullah (a.s) :
"Neyin var ki? Belki de hayız olmuşsundur," diye (tekrar) sordu. Ben:
"Evet," dedim. Resulullah (a.s) :
"Bu, Allah'ın Adem (a.s)'in kızları üzerine yazmış olduğu bir şeydir. Temiz oluncaya kadar hacının yaptığını yap. Ancak Beyt'i tavaf etme," buyurdu.11
Hz. Aişe (r.a) şöyle devam etti:
"Mekke'ye vardığımda Resulullah (a.s) :
"Niyetinizi ,umreye çeviriniz," buyurdu. Bunun üzerine beraberinde kurbanlık olanlar hariç, insanlar (umreden sonra) ihramsiz olarak Mekke'de kaldılar. Resulullah (a.s), Hz. Ebu Bekir (r.a), Hz. Ömer (r.a) ve durumları iyi olanların beraberinde kurbanlık bulunuyordu. Sonra insanlar (terviye günü) Mina'ya gidecekleri vakit tekrar ihrama girdiler."
Hz. Aişe (r.a) şöyle devam etti:
"Kurban bayramının birinci günü gelince temiz oldum. Resulullah (a.s)'ın emriyle ziyaret tavafımı yaptım."
Hz. Aişe (sözüne devam edip) dedi ki:
"Bu arada bize inek eti getirildi. Ben:
"Bu nedir, (kim gönderdi)?" diye sordum. Getirenler:
"Resulullah (a.s) hanımları yerine inek kurban etti/1 dediler. Hasbe gecesi olunca ben:
"Ey Allah'ın Resulü, insanlar hac ve umreyle dönerlerken, ben bir tek hacla mı dönüyorum?" dedim."
Hz. Aişe şöyle devam etti:
"Bunun üzerine Resulullah (a.s) Abdurrahman bin Ebu Bekir'e emretti.. O da beni devesinin üzerinde arkasına oturttu."
Hz. Aişe (r.a) şöyle dedi:
"Ben çok iyi hatırlıyorum (o zamanlar) yaşım daha ufaktı ve genç bir kadındım. Bazen uyuklama tutuyor ve arka taraftan öne doğru tartılıyordum. Nihayet Tenim'e vardık ve buradan umre için, insanların (daha önce) yaptıkları umreye mukabil, telbiye getirip ihrama girdim." [76]
Diğer bir rivayete göre de Hz. Aişe (r.a) şöyle anlatıyor:
"Veda Haccı'nda Hz. Peygamber (a.s)'le birlikte (Medine'den yola) çıktık. Bir kısmımız umre için, bir kısmımız da hac için niyet edip ihrama girmişti. Mekke'ye vardığımızda Resulullah (a.s) şöyle buyurdu:
"Umre için ihrama girip de kurbanı olmayan(lar) ihramdan çıksın (lar). Umre için ihrama girip de kurban getiren, kurbanını kesene kadar ihramdan çıkmasın. Hac için telbiye getirip ihrama giren, haccmı tamamlasın. "
Hz. Aişe (r.a) şöyle devam etti:
"Derken ben hayız oldum ve arefe gününe kadar bu şekilde kaldım. Ben de sadece umre için ihrama girmiştim. Resulullah (a.s) bana başımı bozup taramamı, hac için ihrama girip umreyi tek etmemi emretti. Ben de öyle yaptım. Nihayet haccımı tamamlayınca (kardeşim) Abdurrahman bin Ebu Bekir'i beraberimde gönderdi ve bana Tenim'den (itibaren) umre yerinde (tekrar ihrama girip) umre yapmamı emretti." [77]
Diğer bir rivayet de şu şekildedir:
"Veda Haccı'nda Resulullah (a.s)'la birlikte (yola) çıktık ve umre için telbiye getirip ihrama girdik. Sonra Resulullah (a.s) şöyle buyurdu:
"Beraberinde kurbanlığı olan, umre ile birlikte hacca da niyet etsin. Sonra da ikisinden bir anda ihramdan çıkana kadar ihramda kalsın."
Mekke'ye vardığımda hayızh idim. Beytullah'ı tavaf etmedim. Safa ile Merve arasını sa'y etmedim. Mevcut durumumdan Hz. Peygamber (a.s)'e yakındım. Bunun üzerine Hz. Peygamber (a.s) bana hitaben şöyle buyurdu:
"Başını boz ve taran. Sadece hac için ihrama gir ve umreyi terk et."
Ben de öyle yaptım. Haccı tamamladığımızda Resullah (a.s) beni (kardeşim) Abdurrahman bin Ebu Bekir'in beraberinde Tenim'e gönderdi vd umre yaptım. (Umreden sonra) Resulullah (a.s) şöyle buyurdu:
"İşte bu, yapamadığın umrenin bedelidir." Hz. Aişe (r.a) şöyle devam etti:
"Umre için ihrama girmiş olanlar, Beytullah'ı ve Safa ile Merve arasını tavaf ettiler. Sonra ihramdan çıktılar. Daha sonra Mina'dan döndükten sonra da hacları için tekrar tavaf ettiler. Hac ve umreyi birleştirenler ise sadece bir defa tavaf ettiler." [78]
Diğer bir rivayet de şöyledir:
"Resulullah (a.s)'la birlikte (Medine'den yola) çıktık. Buyurdular ki:
"İçinizden kim hac ve umreye beraberce niyet etmek isterse, bunu yapabilir. Kim sadece hacca niyet etmeyi arzu ederse, (o da) yapabilir. Kim sadece umre yapmayı arzu ederse, (o da) yapabilir."
Hz. Aişe (r.a) şöyle devam etti:
"Resulullah (a.s) hacca niyet etti. Bazıları O'nunla beraber hacca niyet ettiler. Bazıları umre ile beraber hacca, bazıları da sadece umreye niyet ettiler.
Ben umreye niyet edenler arasmdaydım." [79]
Diğer bir rivayet ise şu şekildedir:
"Resulullah (a.s)'la birlikte Zilhicce hilalini beklediğimiz sırada (Medine'den yola) çıktık. Resulullah (a .s) şöyle buyurdu:
"Kim umre için ihrama girmek isterse buna niyet etsin. Kim de hac için ihrama girmek isterse hacca niyet etsin. Ben kurbanlık almamış olsaydım, umre için ihrama girerdim."
Bunun üzerine bazıları umre için, bazıları da hac için telbiye getirip ihrama girdiler. Ben umre için, bazıları da hac için telbiye getirip ihrama girdiler. Ben umre için ihrama girenler arasmdaydım, ancak Mekke'ye henüz girmeden hayız oldum. Ben hayızlı iken arefe günü gelip çattı. Bu halimi Hz.Peygamber (a.s)'e şikayet edip bildirdim."
Hadisin bundan sonraki bölümü bir önceki hadis gibi aynıdır. [80]
Buhari bir önceki hadisin sonunda şu cümlelere yer vermiştir:
"Allah (c.c.) Hz. Aişe (r.a)'nin haccmı ve umresini yerine getirdi ve bu umreden dolayı ne kurbanı, ne sadaka, ne de oruç tutmak gerekti."
Diğer bir rivayeti de şöyledir:
"Resulullah (a.s)'la birlikte (Medine'den yola) çıktık. Bir kısmımız umre için, bir kısmımız umre ile beraber hac için, bir kısmımız da sadece hac için ihrama girdi. Resulullah (a.s) hac için ihrama girmişti. Ancak hacca niyet edenler, yahut hacla umreyi birleştirenler kurban (bayramı) gününe kadar ihramdan çıkmadüar." [81]
Diğer bir rivayet de şöyledir:
"Biz Resulullah (a.s)'la birlikte hacdan başka bir amacımız olduğunu bilmeksizin (Medine'den yola) çıktık. Mekke'ye varıp Beytullah'ı tavaf ettiğimiz zaman Resulullah (a.s) kurbanlık getirmeyenlerin ihramdan çıkmalarını emretti."
Hz. Aişe (r.a) şöyle devam etti:
"Bu emir üzerine beraberinde kurban getirmeyenler ihramdan çıktılar. Resulullah (a.s)'m hanımları da kurban getirmemişlerdi. (Bu nedenle, onlar da, ihramsız olarak) Mekke'de kaldılar.
Hz. Aişe (r.a) dedi ki:
"Yalnız ben hayız olduğum için Beytullah'ı tavaf edemedim. Hasbe gecesi olunca ben:
"Ey Allah'ın Resulü, insanlar bir hac ve bir umre ile dönüyorlar. Ben yalnız bir hac ile mi döneceğim?" dedim. Resulullah (a.s):
"Mekke'ye vardığımız geceleri sen tavaf etmedin mi?" diye sordu. Benj "Hayır (etmedim)," cevabını verdim. Resulullah (a.s):
"Öyle ise kardeşinle Tenim'e var ve oradan umre için ihrama girip tll-biye getir. Sonra buluşma yerimiz şu ve şu yerdir," buyurdu.
Hz. Safiyye (r.a):
"Ben kendimi sadece sizleri yolunuzdan alıkoyucu olarak görüyorum/' dedi. Resulullah (a.s):
"Ey yaralı ve acı çeken kadın! Sen kurban (bayramı) gününde ziyaret tavafını yapmamış miydin?" diye sordu. Hz. Safiyye:
"Evet yaptım," cevabını verdi. Resulullah (a.s):
"(O halde) bir sakmca yoktur. Haydi yola gir," buyurdu."
Hz. Aişe (r.a) dedi ki:
"Resulullah (a.s) bana, ben Mekke'ye inmekte, kendisi de V JKe'dljn yukarı çıkmakta iken - ya da: "Ben çıkmakta, kendisi de inmç|l<H ikln-kavuştu." [82]
Diğer bir rivayet de şu şekildedir:
"Resulullah (a.s)'la birlikte (ihram giyip) telbiye getirerek (yola) çıktık. (Telbiyemizde) haccı da umreyi de zikretmiyorduk."
Müslim hadisin devamında bir önceki (Mansur) hadisini manen naklet-miştir. (Yani bu hadis bir önceki Mansur hadisiyle aynı anlamda devam ettiğini söylemiştir-, Çeviren) [83] Diğer bir rivayet de şöyledir: "Hz. Aişe (r.a) anlatıyor: "Ben:
"Ey Allah'ın Resulü! İnsanlar hac ve umre ibadetlerinin ikisini de yapmış olarak dönüyorlar; ben ise hac ibadetiyle dönüyorum," dedim. Resu-lullah (a.s) şöyle buyurdu:
"Bekle, temizlendiğin zaman Tenim'e kadar, oradan umre niyetiyle ihrama girip telbiye getir. Sonra falan yere bizim yanımıza gel. Fakat yapacağın umren, harcayacağın mal miktarına ya da uğrayacağın yorgunluk türüne göredir." [84]
Diğer bir rivayette de şöyledir:
"Resulullah (a.s)'la birlikte Zilkade ayının 25'inde (Medine'den yola) çıktık. Bildiğimiz tek şey hacca gitmekti. Şerif mevkiine vardığımızda ben hayız oldum. Nihayet Mekke'ye yaklaştığımızda Resulullah (a.s), ashabından beraberinde kurbanlığı olmayanlara; -Beytullah'ı tavaf edip, Safa ile Merve arasında sa'y ettikleri zaman- İhramdan çıkmalarını emretti."
Hz. Aişe (r.a) dedi ki:
"Kurban günü yanımıza sığır eti getirildi de ben:
"Bu nedir (kim gönderdi)?" diye sordum. Getirenler tarafından:
"Resulullah (a.s), hanımları yerine de kurban kesti," diye cevap verildi." [85]
Diğer bir rivayet ise şu şekildedir:
"Biz ancak hac niyetiyle yola çıktık. Şerif mevkiine ya da buraya yakın bir yere vardığımızda ben hayız olmuştum. Resulullah (a.s) yanıma girdi. Bu sırada ben ağlıyordum. Resulullah (a.s):
"Neyin var, hayız mı oldun?" diye sordu. Ben:
"Evet" dedim. Resulullah (a.s):
"(Ağlamana gerek yok. Zira) bu, Allah'ın, Adem (a.s)'in kızları üzerine yazmış olduğu bir kaderdir. O halde sen hacmin yerine getirdiği şeyi aj yerine getir. Fakat Beytullah'ı tavaf etme," buyurdu."
Hz.Aişe (r.a) dedi ki:
"Resulullah (a.s) hanımları yerine sığır kurban etti." [86]
Buharı bu hadisi bir çok yönüyle rivayet etmiş ve neticede şu hac ^i n! ik letmiştir:
"Hz. Aişe (r.a) şöyle demiştir:
"Bir kısmımız ifrad haccma niyet edip ihrama girdi. Bir kısmimi hac ile umreyi birleştirdi. Bir kısmımız da temettüde bulundu." Bir rivayet de şöyle gelmiştir: "Hz. Aişe (r.a) hac yapmak amacıyla (Mekke'ye) Bu rivayette herhangi bir ilave yoktur. [87] Diğer bir rivayet de şöyledir: "Hz. Aişe (r.a):
"Ey Allah'ın Resulü, insanlar iki ecirle dönerlerken, ben bir ecirle mi döneceğim?" diye Resulullah (a.s)'a halini şikayet etti. Bunun üzerine Resulullah (a.s) (Hz. Aiş^'nin kardeşi) Abdurrahman bin Ebu Bekir'e kendisini Tenim'e götürmesini emretti."
(Bundan sonrasını) Hz. Aişe (r.a) şöyle anlatıyor:
"Abdurrahman bin Ebu Bekir beni şahsına ait bir deveye (bindirip) Jıjrka tarafına oturttu (ve yolumuza devam ettik)."
Hz. Aişe (r.a) şöyle devam etti:
"Bu sırada ben yüz örtümü boynumdan çözüp kaldırmaya teşebüs ettim ki, Abdurrahman bin Ebu Bekir elindeki sopasıyla hayvanı sürer gibi ayağımı dövmeye başladı.
"Etrafta kimse mi görüyorsun ki?" dedim." Hz. Aişe (r.a) şöyle devam etti:
"...Ve umre için,ihrama girdim. Sonra geri döndük. Nihayet Resulullah (a.s)'ırt yanma vardık. Bu sırada Resulullah (a.s) Hasbe'de bulunuyordu." [88]
İmam Malik'e ait bir rivayet de şöyledir:
"Hayızlı olduğum halde Mekke'ye vardım. Özrüm nedeniyle Beytullah'ı da Safa ile Merve arasımda tavaf edemedim. Bu halimi Resulullah (a.s)'a şikayet edip bildirdim. Resulullah (a.s):
"Hacca niyet eden bir kimse ne yapıyorsa sen de yap. Ancak temizlenene kadar Kabe'yi ve Safa ile Merve arasını tavaf etme," buyurdu." [89]
Ebu Davud'un rivayeti de şöyledir: "Resulullah (a .s) şöyle buyurdu:
"Daha Önceki işimi, daha sonraki işimi bildiğim gibi bilmiş olsaydım, kurbanlık göndermezdim." -Ravilerden bir tanesi (Muhammed bin Yahya) dedi ki: "Öyle zannediyorum ki, (hocam) Resulullah (a.s)'ın bu sözünü şöyle rivayet etmiştir:
"Ve umre (yapmak) için (hac) ihramından çıkanlarla beraber ben de çıkardım."-
Ravi dedi ki:
"Resulullah (a.s) bu sözüyle herkesin işinin ayni olmasını arzu etti." [90]
Mekke'de insan kalabalığının oluşturacağı basıncı asgariye düşürmek peygamber metodudur. Bu metodu Arafat'a çıkmadan ve çıktıktan sonra Mina'da, Mina'dan sonra da Muhassab'da konaklama halinde görme imkanına sahibiz.
Abdurrahman bin Ebu Bekir'in, kız kardeşinin yüzünü açmasına karşi çıkması, Asr-ı Saadet'te kadınların yüzlerini örttüklerinin bir delilidir. Hz. Aişe (r.a)'nin ihramli olması ile yüzünü örtmesi, yüz örtüsünü yüzüne yapıştırmayıp uzakta tutması ile bir arada bulunuyordu. Çünkü kadının ihramı yüzündedir. Kadın ihramli iken yüzünü Örtmek isterse, başının ön tarafına doğru bir hurma dalı koyar, örtüsünü de bu daim dışından yüzüne değmeyecek şekilde üzerine çeker. Böylece Örtüsü yüzünden uzaklaşmış olur. Hanbeli ulemasına göre ise kadının erkeklere görünmemek için ihramli iken yüzünü k—atmasında bir sakınca yoktur.[91]
4219-Ebu Davud, Cabir bin Abdullah (r.a)'m şöyle dediğini rivayet etmiştir:
"Hz. Peygamber (a.s) ve ashabı Safa ile Merve arasında tek sa'yden (yani) ilk (olarak yaptıkları) sa'yden başka bir sa'y yapmamışlardır." [92]
İfrad haccına niyet eden kimseye sadece bir sa'y gereklidir. Bu sa'yını ya kudüm tavafını yaptıktan sonra yapar, -ki bu takirde yapmış olduğu bu sa'y vacib olarak yeterlidir- veya ziyaret tavafından sonra yapar. Umreye niyet eden kimseye de sa'y gereklidir. Ulema arasında tartışma konusu; kıran haccına niyet eden kişiye hac ve umresi yerine bir sa'y yeterli midir, değil midir? meselesidir.
4220- İmam Malik, Muvatta'da, Hz. Aişe (r.a)'den rivayet etmiştir: "O, şöyle diyordu:
"Umre ile hacca kadar temettüde bulunup, kurbanlık bulamayan kimseye, hac telbiyesi ile arefe günü arasında olmak üzere oruç tutmak lazımdır. Şayet (bu süre içerisinde) oruç tutamamışsa Mina'da bulunduğu günlerde (teşrik günlerinde) tutar." [93]
4221-İmam Malik, Muvatta'da, Abdullah bin Ömer (r.a)'den rivayet etmiştir:
"O, şöyle diyordu:
"Kim hac aylarında; Şevval, Zilkade ya da Zilhicce(nin on günün)de, hacdan Önce umre yapar, sonra hac gelip çatana kadar Mekke'de ikamet ederse, temettü hacısı sayılıp kolayına gelen bir kurbanı kesmesi gerekir. Şayet kurban bulamazsa hacda üç gün, (ailesine) döndüğü vakit de yedi gün oruç tutar."
îmam Malik dedi ki:
"Bu hüküm, hac vaktine kadar (Mekke'de) ikamet edip o sene hacca niyet ettiği zaman geçerlidir."
Yine îmam Malik'e ait diğer bir rivayete göre Abdullah bin Ömer (r.kj şöyle demiştir:
"Vallahi hacdan önce umre yapıp kurban kesmem bana hacdan som Zilhicce ayı içerisinde umre yapmamdan daha sevimlidir." [94]
4222-Buhari ve Müslim, Hz. Ebu Bekir (r.a)'in kızı Esma (r.a)'nm azatlısı Abdullah'tan şu şekilde rivayet etmişlerdir:
"Abdullah, Esma'dan her ne zaman (Mekke'deki) Hacün mevkiind geçerse şu sözleri duyuyormuş:
"Allah, Resulullah (a.s)'a salat etsin. Yemin olsun ki; biz O'nun beraberinde işte burada inmiştik. O günlerde biz, çantaları hafif, biniti az, azıkları az kimselerdik. Ben ve kız kardeşim Aişe onunla beraber umre yaptık. Zu-beyr falan ve falan da bizimle beraberdi. Bizler (Hacer-i Esved'e) el sürünce ihramdan çıktık ve sonra hac için zevalin ardından tekrar ihram giydik." [95]
Bir çok rivayet de Resulullah (a.s)'ın ihramdan çıkmadığını görüyoruz. Anlaşılan o ki, hadisde ihramdan çıktığı ifade edilenler, Esma (r.a)'nın beraberindeki diğer sahabelerdi.
Yine hadise baktığımız zaman bu topluluğun ihramdan çıktıkları gün tekrar ihrama girip hacca niyet ettiklerini görüyoruz. Oysa diğer rivayetler ihramdan çıkanların terviye günü ihrama girip hacca niyet ettiklerini belirtmektedirler. Terviye günü, Zilhicce ayının sekizinci günüdür.
4223-Ahmed bin Hanbel, İbni Abbas (r.a)'in azatlısı Küreyb'den rivayet etmiştir:
Kendisi:
"Ey Ebu Abbas; Hacca niyet edip de beraberinde kurbanlık götürmeyen herkes umre yapıp ihramdan çıkar. Beraberinde kurbanlık götürüp de Kabe'yi tavaf eden her hacı için hac ve umre bir araya toplanmıştır," sözünüz hakkında ne diyeceksin?" Halkın görüşü böyle değil diye İbni Abbas (r.a)'a sordu.
ibni Abbas (r.a):
"Aşkolsun! Resulullah (a.s) ve beraberinde sadece hacca niyet edip telbiye getiren ashabı (Medine'den Mekke'ye doğru yola) çıktılar. (Mekke'ye yaklaştıklarında) Resulullah (a.s) beraberinde kurbanlığı olmayanlara, Beytul-lah'ı tavaf edip (Safa ile Merve arasında sa'ymı tamamladıktan sonra) umreye çevirip ihramdan çıkmalarını emretti. O'nun bu emri üzerine içlerinden bir kişi şöyle demeye başlamıştı:
"Ey Allah'ın Resulü! O (yaptığımız) sadece hacdır (umreye niyet etm dik)."
Resulullah (a.s) da ona cevaben şöyle buyurdu:
"Hayır, o hac değil, bilakis umre olacak!" [96]
4224- Ahmed bin Hanbel, Ebu Ömer (r.a)'den şu şekilde rivayet etmiştir:
"Eşlem şöyle anlatıyor:
"Azatlıklarımla birlikte haccetmeye karar verdim. Bu nedenle Hz. Peygamber (a.s)'in hanımı Ümmü Seleme (r.a)'ye gidip:
"Hacdan önce umre yapabilir miyim?" diye sordum. Ümmü Seleme
"Dilersen hacdan önce, dilersen hacdan sonra umre yap," diye cevap verdi."
Eşlem şöyle devam etti:
"Ben: "Ancak halk; "Daha önceden hacca gitmemiş olan bir kimsenin haccını tamamlamadan umre yapmasının caiz olmadığını söylüyor," dedim."
Eşlem şöyle devam etti:
"Bunun üzerine mü'minlerin annelerine sordum, onlar da Ümmi Seleme (r.a) gibi cevap verdiler. Ben onların sözlerini Ümmü Seleme (i:a)'ye ilettim. Dedi ki:
"Evet (dilersen bu konuda) gönlünü rahatlatayım; ben, Resulullah (a.s)'ı:
"Ey Muhammed (a.s)'in ehli beyti! Hac için de umre için telbiye edip ihrama girin," derken işittim." [97]
Hadiste geçen "sarvere"den maksat; bundan önce hiç haccetmeyen kimsedir. Yani galiba halk arasında: "Daha önceden hacca gitmeyen kimse hacdan önce umre yapamaz," diye bir söylenti dolaşıyordu da Hz. Peygamber (a.s)'in hanımları bu söylentinin aslı olmadığını ve batıl olduğunu ortaya koymuşlardı. [98]
Bu fasıl, hacdan alıkonulmak, haccın kaçması ve ihramın terki ile ilgili hükümler hakkında olacak. Bu konuların her birinin kendine özel hükmü vardır.
Hacdan alıkoyma; ihramlınm haccını tamamlamasına herhangi bir şekilde engel olmaktır. Hanefilere göre bu engel, düşmanla, yahut hasta olmakla, yahut yolun giriş ve çıkışlarını kapatmakla, ya da harcayacağı parayı kaybetmekle olabilir.
Diğer ulemaya göre ise ahkonma sadece düşmanla olur. Hastalanan veya parasını kaybeden kimseye gelince bu kişi imkan buluncaya kadar ihramh olarak sabreder. Şayet haccı kaçımsa Mekke'ye gidip umre yaptıktan sonra ihramdan çıkar ve daha sonra kaza eder. Bir kimse beraberinde kurbanlığı olduğu halde parasını kaybederse, kurbanlığını kesilmek üzere Mekke'ye gönderir ve ihramh olarak yerinde kalır. Ahkonma nedeni düşman ve giriş çıkışların kapanması değilse -Sonra Mekke'ye vardığında umre yapıp ihramdan çıkar ve bir yıl sonra kaza eder. Fakat isterse doğabilecek bir hastalığa ve herhangi bir özüre karşı baştan şart koşabilir. Şayet böyle bir şart koşmuş ise Hanbelilere göre hiç bir şey lazım gelmez. Hanefi ve Şâfiilere göre ise kurban kesmesi gerekir.
Alıkonan kimsenin ihramdan çıkması, umre amellerini tamamlamasıyla olur. Şayet buna imkanı yoksa ulemanın çoğunluğuna göre mahsur kaldığı yerde bir kurban keser. Hanefilere göre ise Mekke'ye yerine kesilmek üzere bir kurbanlık gönderdir. Beraberinde kurbanlığı yoksa parasını gönderir. Şayet bu kişi kıran haccına niyet edip ihram giymişse Hanefilere göre iki, Şafii ve Hanbelilere göre de bir kurban kesmesi gerekir.
Alıkonan kimsenin beraberinde kurbanlığı yoksa; Şafii mezhebine göre kurban yerine yemek yedirmesi gerekir. Buna da imkanı yoksa ölçek başına bir gün oruç tutar. Hanbelilere göre hacda üç, ailesine döndükten sonra da yedi gün olmak üzere on gün oruç tutar. Hanefi ve Maliki mezheblerine göre ise kurbanlığın bedeli yoktur. Çünkü Kur'an'da kurbanla beraber bedelden söz edilmemiştir. Şafii ve Hanbelilere göre bedelden sonra traş olur ya da kısaltır ve ardından ihramdan çıkar. İhramdan çıktığında ihrama ait tüm yasaklar kendisine helal olur. [99]
Alıkonulan kimse bir umre bir de hac kaza etmesi gerekir. Şayet kıran hacısı ise Hanefi mezhebine göre bir hac iki umre kaza etmesi gerekir. Alıkonulan kimse ihramdan çıkmadan engel ortadan kalkar da hacdan önce kurbanlığına yetişirse ihramdan çıkamaz. Kurbanlığına kavuşur da hacca kavuşamaz ise ihramdan çıkar. Kurbanlığı değil de hacca kavuşma imkanı varsa, Hanefi mezhebine göre ihramdan çıkamaz.
Ulemanın çoğunluğuna göre ihramdan çıkmadan engel ortadan kalkarsa İbadetine devam eder. Hac geçtikten sonra engel ortadan kalkarsa bu taktirde umre ile ihramdan çıkar. Engel devam ederken hac geçerse kurban kesmek suretiyle ihramdan çıkar. [100]
Nafile olsun farz olsun ihrama girmiş olan bir kimse kurban günü tan yeri ağarana kadar Arafat'da vakfe yapamamişsa haccı kaçırmış sayılır.
Haccı kaçıran kimse Hanefi mezhebine göre önceki ihramla (hac ih-ramıyla) umreyi tamamlayıp ihramdan çıkar ve gelecek yıl kaçırmış olduğu haccını kaza eder, ancak kurban kesmesi gerekmez. Fakat ulemanın çoğunluğuna göre bu kimse umreyi tamamlayıp ihramdan çıkar, seneye geciktirmeksizin haccını kaza eder. Ve kaza sırasında kurban kesmesi gerekir. Kazanın geçen haccın aynısı olması gerekir. Şayet kıran haccmı kaza ediyorsa iki adet kurban kesmesi gerekir.
Bir kimse gelecek yıla kadar ihramlı haliyle bekleyebilir.
İnsanlar vakfe zamanının tesbitinde yanıldıkları zaman yapmış oldukları vakfe kendileri için yeterlidir. Çünkü bu durum havanın bulutlu olması nedeniyle hilali tesbit etmekte yanılan kimse mesabesindedir. Fakat bir kısmı isabet edip bir kısmı yanılmış olsa ve yanıldıkları tesbit edilse bu taktirde yanılanların vakfeleri yeterli sayılmaz. [101]
İhramın terki; örneğin bir kimsenin, "Ben ihramı terk edip ihramdan çıkıyorum," demek suretiyle hiç bir özrü söz konusu olmaksızın ihramdan çıkıp ihrama girmeyen kimse gibi onun yasaklarından faydalanmasıdır. Bu taktirde İhram sahibi ihramlı olup, onun bütün hükümlerinden sorumludur ve işlediği her yasak karşılığında bir ceza kurbanı kesmesi gerekir. Fakat önceden niyet edip hac işlerine başlamadan niyetini değiştirirse, bir şey gerekmez. [102]
4225-Ebu Davud, Haccac bin Amr el-Ensari (r.a)'nin şöyle söylediğini rivayet etmiştir:
"Ben Resulullah (a.s)'ı:
"Kimin bir tarafı kınlırsa veya ayağı sakatlanırsa hemen ihramdan çıkar ve gelecek sene hac yapması gerekir," buyururken işittim." Daime dedi ki:
"Ben Hacca'm bu hadisini İbni Abbas'la Ebu Hureyre'ye sordum. Onlarj da bunu tasdik ettiler."
Ebu Davud diğer bir rivayetinde: "yahut hastalanırsa," ilavesine de yjbri vermiştir. [103]
4226-İmam Malik, Muvatta'da, Süleyman bin Yesar (r.h.a)ıdan şöyle rivayet etmiştir:
"Ma'bed bin Huzabe el-Mahzumi ihramlı iken Mekke'ye giden yolun bir bölümünde sara hastalığına yakalandı. Bulunduğu suyun etrafında (fetva) soracak birilerini araştırdı. (Neticede) Abdullah bin Ömer (r.a)'i, Abdullah bin Zubeyr (r.a)'i ve Mervan bin Hakem (r.a)'i bulup başından geçeni onlara anlattı. Bunların üçü de mutlaka gereken tedavi ne ise onu' yapıp fidye vermesi gerektiğini kendisine bildirdiler. Buna göre Ma'bed bin Huzabe iyileştiği zaman umre yapıp ihramdan çıkacak, sonra gelecek sene hac yapması gerekecek ve gücü yettiği bir kurbanlığı kurban edecektir." [104]
4227-Buhari ve Müslim, Ka'b bin Ucre (r.a)'nin şöyle anlattığını rivayet etmişlerdir:
"(Biz Hudeybiye'de bulunduğumuzda) Resulullah (a.s) yanıma geldi. O sırada ben tenceremin altını yakıyordum. Yüzümde de bitler kaynaşıyordu. Resulullah (a.s) bana:
"Başındaki şu böcekler seni rahatsız etmiyor mu?" diye sordu. Ben: "Evet (rahatsız ediyor)/' dedim. Resulullah (a.s) :
"Öyleyse traş ol ve üç gün oruç tut. Yahut altı fakiri doyur veya bir kurban kes," buyurdu. Fakat bu saydıklarının hangisinden başladı onu bilemiyorum."
Bir rivayete göre de Ka'b bin Ucre (r.a) şöyle anlatıyor:
"Artık içinizden kim hasta olur, yahut başından bir rahatsızlığı bulun sa ona oruçtan, yahut sadakadan ya da kurbandan biriyle fidye vacib olur," [105] âyeti benim hakkımda nazil olmuştur. Bu ayet inince Resulullah (a.s)'m yanma vardım. Bana: "Yaklaş," buyurdu. Ben de yaklaştım. Tekrar:
"Yaklaş," buyurdu. Ben de yaklaştım. Resulullah (a.s) :
"Böceklerin seni rahatsız etmiyor mu?" diye sordu."
İbni Avn dedi ki:
"Ben öyle zannediyorum ki, Ka'b :
"Evet," diye cevap verdi. -Ka'b şöyle devam etti:
"Bunun üzerine Resulullah (a.s) bana, oruçtan yahut sadakadan yahut kolayından olacak şekilde kurbandan bir fidyeyi emretti." [106]
Diğer bir rivayet de şöyledir:
"Resulullah (a.s) yanımda durdu. Bu sırada başımda bitler kaynaşıyordu Bana:
"Böceklerin seni rahatsız etmiyor mu?" diye sordu. Ben:
"Evet," cevabını verdim. Resulullah (a.s) :
"Öyle ise saçını traş et," buyurdu."
Ka'b şöyle devam etti:
"Şu ayet benim hakkımda indi:
"Artık içinizden kim hasta olur..."
Bunun üzerine Resulullah (a.s) bana hitaben:
"Üç gün oruç tut. Yahut altı fakire bir ferek sadaka dağıt. Ya da kolayın gelecek şekilde bir kurban kes," buyurdu." [107]
Diğer bir rivayet de şöyledir :
"Hz. Peygamber (a.s) daha Mekke'ye girmeden, Hudeybiye'de bulunduğu sırada Ka'b bin Ucre'ye uğradı. Ka'b bu sırada ihramlı haliyle tenceresinin altını yakıyor, yüzünde de bitler kaynaşıyordu. Ashabın Mekke'ye girmeleri henüz basmamış, girme niyeti içerisinde idiler ki, Allah (c.c) fidye ayetini indirdi. " [108]
Buhari bundan sonra yukarıdaki hadiste yer alan ifadeleri nakletmiştir.
Diğer bir rivayetde: "Bir ferek üç sa'dır," ifadesi ile: "Yahut bir kurban kes," ifadesi yer almaktadır. [109]
Diğer bir rivayet de: "Yahut bir koyun kes," cümlesi, [110] bir başkasında da: "Bunun üzerine Resulullah (a.s) berberi çağırdı ve Ka'b'ı traş etti," ifadesinden sonra fidye ile ilgili bölüm yer almıştır. [111]
Diğer bir rivayet de buna yakın bir mana ihtiva etmektedir. Ancak bu rivayette farklı olarak şu ifadeler yer almıştır:
"Resulullah (a.s) şöyle buyurdu:
"Sana ulaşan eziyetin, şu an görmekte olduğum bu dereceye varacağını zannetmiyordum. Bir koyun bulabilir misin?" Ben:
"Hayır bulaman," dedim. Resulullah (a.s) şöyle buyurdu:
"Öyle ise sen ya üç gün oruç tut, ya da her bir fakire yarım sa' olmak üzere altı fakiri doyur."
Ka'b dedi ki:
"Bu ayet, özel olarak benim hakkımda inmiştir. Fakat hükmü sizi de kapsar." [112]
Muvatta'da yer alan rivayet de şöyledir:
"Ka'b bin Ucre (r.a) ihramlı haliyle Resulullah (a.s)'la beraber (Hudeybiye'de) bulunuyordu. Bu sırada (başındaki) bitler kendisini rahatsız etti. Bunun üzerine Resulullah (a.s) kendisine başını traş etmesini emretti ve şöyle
buyurdu:
"Üç gün oruç tut. Yahut fert basma iki ölçek olmak üzere altı kişiyi doyur. Ya da bir kurban kes. Bunların hangisini yaparsan sana (fidye olarak) yeter." [113]
Ebu Davud'un rivayeti de şöyledir:
"Resulullah (a.s) Hudeybiye zamanı Ka'b bin Ucre (r.a)'ye uğrayıp:
"Başının böcekleri seni rahatsız etmiyor mu?" diye sordu. Ka'b:
"Evet rahatsız ediyor," diye cevap verdi.
Bunun üzerine Hz. Peygamber (a.s) şöyle buyurdu :
"(Önce) saçını traş et. Sonra kurban olarak bir koyun kes yahut üç güm oruç tut ya da altı yoksulu üç sa' hurmayla doyur." [114]
Diğer bir rivayette ise şöyle buyurdu:
"Dilersen bir kurban kes, dilersen üç gün oruç tut, dilersen altı fakiri sa' hurmayla doyur." [115]
Yine Ebu Davud'un diğer bir rivayeti de şöyledir:
"Resulullah (a.s): "Beraberinde kurban var mı?" diye Ka'b bin Ucre'ye sordu. Ka'b da: "Hayır," cevabını verdi."
Hadisin bundan sonraki kısmı yukarıdaki hadisin bir benzeridir. Ancak bu, rivayet de: "İki yoksul arasında bir sa," ifadesi yer almıştır. [116]
Başka bir rivayet de şöyledir:
"Ka'b bin Ucre (r.a)'nin başına bir rahatsızlık isabet etti ve traş oldu. nun üzerine Resulullah (a.s) bir binek kurban etmesini kendisine emre [117]
Başka bir rivayette Ka'b (r.a) şöyle arılatıyor:
"Ben Hudeybiye yılında Resulullah (a.s) ile birlikte iken başıma böce musallat oldu. O kadar ki, gözlerimden endişe ettim. Derken İzzet ve sahibi olan Allah hakkımda: "İçinizden hasta olan veya başından bir rahatsızlığı bulunan kimseye oruçtan yahut sadakadan yahut kurbandan bir fidye vaciptir," ayet-i kerime'sini indirdi. Bunun üzerine Resulullah (a.s) beni çağırdı ve:
"Başım traş et ve üç gün oruç tut, yahut altı fakire bir farak kuru üzüm yedir, ya da bir koyun kurban et," buyurdu.
Bunun üzerine başımı traş ettim, sonra da bir koyun kurban ettim." [118]
Diğer bir rivayette: "Bunların hangisini yaparsan sana yeter," ifadesi yer almıştır. [119]
4228-İrnam Malik, Muvatta'da, Abdullah bin Cafer (r.h.a)'in azatlısı Ebu Esma'dan rivayet etmiştir:
"Ebu Esma (efendisi) Abdullah bin Cafer'le beraberdi. Onunla birlik. Medine'den çıkıp Sükya'da hasta halde olan Hz. Hüseyin bin Ali (r.a)'y h uğradılar. Abdullah bin Cafer (Hz. Hüseyin'le ilgilenmek amacıyla) onu \ yanında kaldı. Nihayet haccın geçmesinden endişe edince çıktı ^ Medine'de kalmakta olan Hz. Ali bin Ebu Talib (r.a) ve (hanımı) Esma bintu Umeys (r.a)'e haber gönderdi. Onlar da derhal Hz. Hüseyin (r.a)'in yanma geldiler. Sonra Hz. Hüseyin (r.a) (ağrımakta olan) başına işaret etti: Bunun üzerine Hz. Ali (r.a) başının traş edilmesini emretti ve Hz. Hüseyin (r.a)'in başı traş edildi. Sonra onun adına Sükya'da kurban kesti ve yerine bir deve kurban etti."
Yahya bin Said dedi ki:
"Bu seferinde Hz. Hüseyin (r.a), Hz. Osman bin Affan (r.a) ile (hac amacıyla) Mekke'ye doğru yola çıkmıştı." [120]
4229-Müslim, Abdullah bin Abbas (r.a)'dan şu şekilde rivayet etmiştir: "Duba'a binti Zübeyr bin Abdulmuttalib, Resulullah (a.s)'a geldi ve :
"(Ey Allah'ın Resulü), şüphesiz ben düşkün bir kadınım, bununla beraber hac yapmayı arzu ediyorum, bana ne emredersin?" diye sordu. Resulullah (a.s):
"Hac için ihrama gir ve: "(Allah'ım), beni engellediğin yer, ihramdan çıkacağım yerdir," şartını koş," buyurdu."
İbni Abbas (r.a) dedi ki: "Fakat Duba'a (hacca) kavuştu."
Bir rivayet de şöyledir :
"Duba'a hac yapmayı arzu etti. Hz. Peygamber (a.s) de kendisine şart koşmasını emretti. O da yaptı." [121]
Tirmizi [122] ve Ebu Davud [123]'a ait bir rivayet de şöyledir : "Duba'a Hz. Peygamber (a.s)'e geldi ve :
"Ey Allah'ın Resulü, ben hac yapmayı arzu ediyorum, şart koşabilir miyim?" diye sordu. Hz. Peygamber (a.s) :
"Evet koşabilirsin," buyurdu. Duba'a:
"Nasıl diyeceğim?" diye tekrar sordu. Hz. Peygamber (a.s):
"Allah'ım, emrine amadeyim. Allah'ım, beni alıkoyduğun yerde ihramdan çıkmam şartıyla emrine amadeyim," de," buyurdu."
Nesai'ye ait bir rivayet de üçüncü rivayetin aynısıdır. Ancak bu rivayette farklı olarak şu cümle yer almıştır:
"Zira istisna ettiğini Rabbin'den alman senin hakkındır." [124]
4230-Buhari ve Müslim, Hz. Aişe (r.a)'nin şöyle anlattığını rivayet etmişlerdir:
"Resulullah (a.s) (amcası) Zubeyr bin Abdulmuttalib'in kızı Duba'a'mn yanma girdi ve ona:
"Umarım hacca gitmek istiyorsun (Öyle mi)?" dedi. Duba'a:
"Evet öyledir. (Fakat) vallahi ben kendimi hasta hissediyorum Resulullah (a.s) :
"Sen hacca niyet et ve : "Allah'ım, beni men ettiğin yerde ih çıkacağım, diye şart koş," buyurdu. Duba'a o sırada Mikdad bin el-nikahı altında bulunuyordu." [125]
Hanefiler, ihramlı ister şart koşsun ister koşmasın hastalığı, h£ gelleyen şer'i bir özür olarak kabul etmişler ve buradan hareket demişlerdir :
"İhramlı şart koşup sonra hastalanır ve ihramdan çıkarsa, îkurbar üzerinden düşmez."
Kurbanın düşmemesi konusunda Şafiiler de Hanefilere muvafakat etmi lerdir. Fakat Hanbeliler şart koşan ihramlıya kurban düşmediği görüşünd dirler. [126]
4231-İmam Malik, Muvatta'da, Eyyüb bin Ebu Temime es-Sühteyani (r.)'den, o da -eskiden- Basra halkından olan birisinden rivayet etmiştir :
"O, şöyle anlatıyor :
"(Hacca gitmek üzere) Mekke'ye doğru (yola) çıktım. Yolu ı bir lümüne geldiğimde ayağım, dizimin yukarısında kınlıverdi. Bunun ü-zerine (ilim sahiplerine sorulması için) Mekke'ye haber saldım. Bu sırada Abdullah bin Abbas, Abdullah bin Ömer ve (fetva verebilecek) diğer insanlar burada bulunuyorlardı. Sonuçta ihramdan çıkmama kimse izin vermedi ve bu suyun başında tam yedi ay kaldım. Nihayet umre ile ihramdan çıktım." [127]
4232-Buhari, Abdullah bin Ömer bin Hattab (r.a)'dan rivayet etmiştir : "O, şöyle derdi:
"Sizden herhangi biriniz hacdan alıkonulup men' edilirse size Resulul-lah (a.s)'m sünneti (delil olarak) yetmez mi? Bu kişi Beytullah'ı tavaf edip Safa ile Merve arasında sa'y eder. Sonra ihramlıya haram olan her şey, buna helal olur. Nihayet gelecek yıl tekrar hacceder. Bu kişi ya kurban keser ya da kurban bulamazsa, oruç tutar."
Muvatta'da nakledilen bir rivayet de şöyledir:
"Hastalık nedeniyle hacdan alıkonan kimse, Beytullah'ı tavaf edip Safa ile Merve arasını sa'y edene kadar ihramdan çıkamaz." [128]
Yine Muvatta'da bulunan ve Abdullah bin Ömer (r.a)'e ait diğer bir rivayet de şöyledir:
"Hastalık nedeniyle hacdan alıkonan bir kimse Beytullah'ı tavaf edip Safa ile Merve arasını sa'y etmedikçe ihramdan çıkamaz. Fakat elbiselerden illaki gerekli olan herhangi birini giymek zorunda kalır, ya da ilaç kullanması gerekirse, gerekeni yapar ve fidye verir." [129]
4233-Buhari, îbni Abbas (r.a)'ın şöyle söylediğini rivayet etmiştir :
"Resulullah (a.s.) (Hudeybiye umre'sinde Ka'be'den) alıkonmuştu. (Burada) başını traş etti, kurbanını kesti ve hanımlanyle cinsi ilişkide bulundu. Nihayet ertesi yıl bir umre yaptı." [130]
4234-Buhari, Abdullah bin Abbas (r.a.)'ın şöyle dediğini rivayet etmiştir:
"Bedel (kaza), ancak (cinsi arzusunu tatmin edip) lezzet almak suretiyle haccını bozan kimseye vaciptir. Kendisini bir özür veya başka bir engel alıkoyan onu kaza etmez. Şayet-alıkonmuş haliyle-beraberinde kurbanlık varsa onu (Harem-i şerife) gönderme imkanı yoksa bulunduğu yerde onu keser. Eğer kurbanını (Harem-i şerife) gönderme imkanı varsa kurbanlık (bayram günü) yerine ulaşıncaya kadar ihramdan çıkamaz." [131]
4235-İmam Malik, Muvatta'da, Süleyman bin Yesar (r.a)'dan rivayet etmiştir :
"Ebu Eyyub el-Ensari (r.a) hac yapmak üzere yola çıktı. Mekke yolu üzerindeki Maziye mevkiine gelince develerini kaybetti. Kurban (bayramı) günü Hz. Ömer bin Hattab (r.a)'a gelerek durumunu ona anlattı. Bunun üzerine Hz. Ömer (r.a) kendisine :
"Önce umre yapan kimse ne yapıyorsa sen de öyle yap. Sonra ihramdan çıkmış olacaksın. Sonra gelen sene hac gelip çattığında hac yap ve kolayına gelen bir kurban kes/ dedi." [132]
4236-İmam Malik, Muvatta'da, Hz. Ali bin Ebu Talib (r.a)'in ve Abdullah bin Abbas (r.a)'ın şöyle söylediklerini rivayet etmiştir :
"Kolayına gelen kurban; koyundur." [133]
Bu hadis, Yüce Allah (c.c)'ın : "Eğer (hacdan) alıkonulursanız kolayına gelecek (şekilde) bir kurban gerekir," sözüne işaret ederek açıklamasını yapmaktadır. [134]
Hac ve umre ibadetlerinde iki önemli konu; Harem ve ihramdır. Harem bölgesinin kendine Öz, tecavüz edilmesi caiz olmayan bir takım hakları vardır. Bu hakları çiğneyen herkes söz konusu bölgenin dokunulmazlığına yaptığı saygısızlığın derecesine göre cinayet işlemiş olur.
Aynı şekilde kişi ihrama girdiği zaman giydiği ihram nedeniyle sırasıyla bir takım dini görevlerin altına imza koymuştur. Yani giydiği ihram nedeniyle yüklendiği görevlerden birini ihlal etse, söz konusu ihlal karşısında şeriat sahibinin düzenlediği hususlar çerçevesinde bir şey yapıp ihlalini kapatması gerekir.
Yüce Allah (c.c) bir ayeti kerimesinde şöyle buyuruyor :
"Hac, bilinen aylardır. Kim bu aylarda hacca niyet ederse artık (bilsin ki) hac içinde cinsel ilişki, günaha girmek ve cedelleşmek yoktur." [135]
Başka bir ayette de şöyle buyuruluyor :
"Ey İman edenler! İhramda iken av hayvanların öldürmeyin." [136]
İşte bu iki ayeti kerime, ihramhya yasak olan hususların kaynağını oluşturmaktadır.
Genel anlamıyla ihram, îbni Esir'in deyimiyle; "Ehreme'r-Racülü, yühri-mü, ihram" kökünden olup, hac veya umreye niyet edip telbiye getirmek, yerine gelmeleri için sebeplerine bizzat baş vurmak ve şartlarma harfiyyen riayet etmek, yani dikişli elbiseleri çıkarıp koku sürülmemek, cinsi ilişkide bulunmamak av hayvanını öldürmemek gibi, şeriatın koyduğu yasaklardan sakınmaktır. İhram kök itibariyle yasak olmak, mani olmak demektir. Yani sanki ihramlı ona yasak olan şeylerden alıkonulmuş ve engellenmiştir. Kişi haram aylarına veya haram bölgesine girdiği zaman yine; "Ehreme'r-Racülü" denir.
İhram; Harem-i Şerife saygının göstergelerinden biridir. İhram; niyet, amel ve bir takım şeylerden uzak durmanın oluşumudur ve umrenin rükunla-ondandır. İhramlı yapması gereken işlerden birini yerine getimediği veya yasaklardan birini ihlal ettiği taktirde çeşitli cezalara çarptırılır.
Kişi tam anlamıyla ihrama girdiği zaman, ihrama girmiş olduğu niyetli amelini yerine getirmeden ihramdan çıkamaz. Şayet amelini ifsad ederse, kazası gerekir. Arafat'da vakfe yapamadığı için haccmı kaçıran bir kimse ibadetini umreye tamamlar ve daha sonra yarım kalan bu ibadeti yeniden kaza eder. Bir kimse haccını tamamlamaktan alıkonulursa bir kurban keser ve ibadetini daha sonra kaza eder. Niyet etmeyen bir kimse ihrama girmiş sayılmaz. Fakat sadece niyet edip telbiye getirmesi, Şafii ve Hanbeli ulemasına göre niyeti ibadeti için kafidir. Şayet hiç niyet etmeden telbiye getirse, ihrama girmiş sayılmaz.
Hanefi mezhebi hariç, niyetle telbiyenin bir arada olması şart değildir. Niyetini diliyle telaffuz edip :
"Allah'ım, şüphesiz ben haccetmeyi veya umre yapmayı arzu ediyorum. "Onu benim için kolay kıl ve benden kabul et," demesi müstahabdır.
Şayet hacc-ı kırana niyet edecekse şöyle der :
"Allah'ım, ben hac ve umreyi bir arada yapmayı arzu ediyorum. Onları hakkımda kolay kıl ve benden kabul et," der.
İhramımın niyet ettiği şeyi, yani hac \ oya umreyi, ya da her ikisini birlikte belirlemesi müstehabdır. Çünkü belirlemek mutlak bırakmakdan daha faziletlidir. Zira Hz. Peygamber (a.s), ashabına belirli bir ibadet için ihrama girmeyi emretmiştir.
Hanefi uleması şöyle demiştir:
"Şayet bir kimse mutlak olarak hac için ihrama girer de üzerine farz olan haccı belirlemez ise bu kimsenin haccı istih^nnen (kural dışı) farz olan hac yerine geçer. Çünkü normalde bir kişi üzerine farz olan bir ibadeti, yaniifarz haccı zimmetinde bırakıp da nafile hac için ihrama girmez. Netice itibariyle o anki durumunun delaletiyle yapmış olduğu hac, farz olan hac olarak değerlendirilir. Bunun için buradaki mutlak, bir nevi muayyen olur. Tıpkı Ramazan orucunda olduğu gibi."
İhramı kapalı bırakmak sahihtir. İhramı kapalı bırakmak örneğin bir kişinin; "falanca şahıs ne için ihrama girdiyse ben de onun için ihrama girdim," demesi gibi.
Bu durumda niyetini bağladığını kişi ihrama girmiş değilse ihramı mutlak olarak geçerlidir. Şayet niyetini bağladığı kimse belirli bir ibadete niyet etmişse bu taktirde ihramı, bu kimsenin ihramı gibidir. Şayet niyeti bağlı olan kişinin ihramını öğrenme imkanı yoksa, örneğin ölmüş ise bu taktirde hüküm , ne için ihrama girdiğini unutan kimsenin hükmü gibi olur. [137]
Bir kimse belirli bir ibadet için ihrama girdikten sonra tayin etmiş olduğu ibadetin ne olduğunu unutsa, ulemanın çoğunluğuna göre hacc-ı kırana niyet etmiş hükmündedir. Çünkü bu kişi önceden yakinen ihrama girmiştir. Yakinen (şüphesiz) ihrama girmiş bir insan ancak ihramda meşru olan ibadetleri yakinen eda etmesi durumunda ihramdan çıkabilir. Bundan dolayı hac ve umrenin amellerini bir arada yapması gerekir ki, başlamış olduğu bir şeyi tam anlamıyla tamamlayıp ihramdan çıkmış olsun. Bu nedenle hac mesuliyetinden ancak hac amellerini eda ettikten sonra kurtulabilir. Umre yapmakla bu mesuliyetten kurtulamaz. Çünkü niyetinin hac olmsı da ihtimal dahilindedir.
Fıkıhçıların çoğunluğu haccın umre üzerine sokulmasını caiz görmüşlerdir. Ancak bu işin umre tavafına başlamadan önce olması şartıyla. Ulema, Re-sulullah (a.s)'ın Veda Haccı'nda ashabına haccı feshedip umreye çevirmelerini emrettiği konusunda ortak görüştedir.
Yani Resulullah (a.s), asha-brndan beraberinde kurbanlık bulunmayanlara hac niyetlerini bozup umreye niyet etmelerini emretmiştir. Fakat daha sonn bu niyet değiştirme işi, o se-neye ve sadece ashaba mı özeldir, yoksi kıyamet'e kadar geçerli midir gibi konularda farklı görüşler ileri sürmüşlerdir Hanbeli uleması dışındakilere göre; bu iş o seneye ve Resulullah (a.s)'uı ash abına mahsus olup bundan sonra caiz değildir. Böyle yapmakla emrolunma-larmın sebebi de hac aylarında umre yapmayı haram kabul eden cahiliye in ancına muhalefet etmekti.
İhramlımn sarığını yastık edinmesinde veya herhangi bir yastık kullan masında, suya girmesinde, mahmil ve benzeri yerlerde gölgelenmesinde herhangi bir sakınca yoktur. İhramlı uzun süre de olsa elini basma koyabilir. İhramîı olmayan birisi baş ağrısı veya başka nedenlerle dikişli bir bağı ih-ramlının başına bağlayabilir. İhramlı iken gölgelikte, evde, arabada, ağaç altında veya çadırda gölgelenmek caizdir. [138]
Bu konudaki kural, vücuda göre veya herhangi bir azaya göre ölçülüp biçilen elbiselerdir. Bu elbiselerin dikişli ya da dikişsiz olması fark etmez. Buna göre söz konusu haramlık, gömleği, şalvarı, cübbeyi, mesi, dikilmeyip örülen gömleği, zırhı, çorabı yapıştırma ile yapılan elbise çeşitlerini ve vücudun herhangi bir azasına göre yapılmış elbise çeşitlerini kapsar. Bütün giysilerin giyiminde önemli olan adettir. Çünkü rahat yaşam buna bağlıdır. Buna göre ihramlı gömleğini ya da kaftanını rida yapsa veya bunlarla üstünü örtse, yada şalvarını peştamal edinse bunda bir sakınca yoktur, fidye de lazım gelmez. Bir kimse üzerine bir kaftan veya aba atsa ve ayağa kalktığı zaman ya da oturduğu zaman özenmeden üzerinde tutunacak derecede değillerse bu kimsenin ihramına bir zarar gelmez ve fidye de gerekmez. Netice itibariyle ihramlı, dikişli elbiseleri giymemek şartıyla sırtına alıp örtünebilir veya bu elbiseleri vücuduna sarabilir.
Şafii ve Hanefi alimleri, ihramlı kadının keyfi olmaksızın, yüzünden uzak olmak şartıyla yüzünü örtmesini caiz görmüş ve şöyle demişlerdir:
"İhramlı kadın yüz kısmına bir sopa ya da herhangi bir vasıtayla engel bırakıp cildinden uzak olacak şekilde bir örtü çekebilir. Bunu ister havanın sıcaklığından veya soğukluğundan korunmak, ya da fitneye düşme endişesi gibi ihtiyacı olduğu için yapsın, isterse hiç ihtiyacı olmadan yapsın fark etmez."
Bu durumda oraya koyduğu engel düşüp Örtü yüzüne değer ve derhal onu yüzünden uzaklaştırır s a, fidye lazım gelmez. Ancak kasten yaparsa veya engel kendiliğinden düşmüş ise fakat uzaklaştırmayıp o şekilde devamını sağlarsa fidye gerekir. [139]
Burada yasak olan kokuya değip vücuda ya da elbiseye sürmektir. Örneğin gül suyu, misk ve diğer kokular gibi ihramlının hamama girip yıkanmasında bir sakınca yoktur. Çünkü yıkanmak temizliktir. Temizlik i yasak değildir.
İhramlı gözüne sürme çekebilir. Çünkü sürme hoş bir kokuya sahip değildir. Bu nedenle koku hükmünde değildir. Fakat başını kokulu sabunla yıkayamaz. Çünkü bu, bir nevi koku hükmündedir.
îhramlının burnu dahil vücudunun neresinde olursa olsun traş ya da yolarak kıllarını yok etmesi veya tırnaklarını kesmesi ulemanın ortak görüşüyle yasaktır. Yani ihramlı tırnaklarını kesemez, koltuk altı, etek, bıyık ve vücudun diğer kıllarına dokunamaz, kendi saçını veya başkalarının saçını kısaltamaz.
İhramlı bit ve pire öldüremez, bit olup düşmesin diye kasman bir tarafını sertçe kaşıyamaz.
Tabi bütün bunlar özürsüz olarak caiz değildir. Şayet özür nedeniyle yapılacak olurlarsa bunun herhangi bir sakıncası yoktur.
İhramımın nikah kıyması haramdır. Ulemanm çoğunluğuna göre ihramlı iken nikah akdi ancak Hz. Peygamber (a.s) için -Hz. Memmune (r.a) ile evliliği gerçek ise -sahihtir. Buna göre ihramlı, ihramsız vekil ile de olsa kendisi evlenemez, evlenecek olana velilik yapamaz ve vekaletle başkalarını evlen-diremez. Şayet yasağı ihlal edip akit yaparsa evlilik akdi batıl olur. İhramda olan bir erkek için dünürlük yapmak, ihramda olan bir kızı istemek ve ihramlının ihramda olmayan kimse adına dünürlük yapması mekruhtur.
İhramda olmayan bir kadının ihramlı kocasının cinsi isteğine imkan sağlaması haramdır. Çünkü bu durumda işlenen günaha katkıda bulunmuştur. Aynı şekilde ihramlı olmayan bir kocanın ihramlı hanımıyla cinsi ilişkide bulunması da haramdır.
Ulemanın ortak görüşüyle ihramlı ticaret yapabilir, ticaret mallarını imal edebilir, iddet içerisinde olan hanımına dönebilir.
İhramlının yenilebilir veya yenilemez kara hayvanlarına av saldırısında bulunması caiz değildir. Ancak genelde rahatsız eden hayvan türünden olması bunun dışındadır.
Yasak olan av; hilkat itibariyle insana yabancı olan her çeşit kara hayvanıdır. Bu hayvanın ister eti mubah olsun ister mülk olabilecek hayvanlardan olsun değişmez. Buna göre ihramlının deve, inek ve koyun boğazlaması yasak değildir. Çünkü bu hayvanlar, yabancı olmadıkları için av hayvanları gurubuna girmezler. Av demek; kaçan ve yabanilik yapan hayvan demektir. İhramlının evcil tavuk ve ördek kesmesi de yasak değildir. Deniz avı, ih-ramlıya da ihramsıza da helaldir.
Deniz avı, denizde doğan hayvanlardır. İster doğduktan sonra hiç denizde yaşamasın, isterse hem denizde hem de karada yaşasın deniz avi sayılır.
Kara avı; karada doğan hayvanlardır. îster sadece karada yaşasın, isterse hem karada hem de denizde yaşasın. Önemli olan asliyetidir ve nerede doğduğudur.
İhramda olan bir kimsenin pire, sivri sinek, kara sineği, kene ve arı öldürmesinde bir sakınca yoktur. Çünkü bu hayvanlarda yabanilik ve insandan kaçma Özelliği bulunmadığı için av hayvanı gurubuna dahil değillerdir. Kaldı ki, bu hayvanlar genelde rahatsız eden Hayvanlardandır.
îhramh bit öldüremez. Av hayvanı olduğu için değil, vücudun atıklarından olduğu için öldürülmesi caiz değildir. Çünkü ihramlının vucud atıklarım temizlemesi ihram yasakları arasında yer almıştır. Şayet ihramda olduğu sürece bit öldürürse kıl kopardığında yaptığı gibi biraz sadaka verir.
İhramlı bir av hayvanını keser veya Öldürüşe, kestiği hayvan ulemanın ortak görüşüyle murdar olup eti ihramhya da ihramsıza da helal olmaz. [140]
1. ihram üzerine işlenen cinayet: Bu da hac ve umre amellerine ters düşen bir harekette bulunmak ya da ihramın yasaklarından birini ihlal etmek ve haccın vaciplerinden bir tanesini terk etmekle olur. Söz konusu cinayeti işleyen kimse ister unutarak işlesin, ister cahil olsun, ister zorla (tehditle) işlettirmiş olsun, ister hataen işlemiş olsun ve isterse baygın olarak işlemiş olsun hüküm değişmez.
2. Harem bölgesine karşı işlenen cinayet: Bu da ihramlı olsun olmasın, Harem bölgesinin avına ve yaşma karşı bir taarruzda bulunmakla işlenmiş olur. Tabi, cinayet olabilmesi için işleyen şahsın şer'an mükellef olması gerekir. Bu cinayetini de unutarak veya bilmeden veya zorla veya yanılgı sonucunda işlemiş olsun değişmez. Cinayetin bu çeşidi, benzerinin veya değerinin tazmin edilmesini gerektirir.
Daha önceki kısımlarda ihramın yasaklan konusunda bir çok kaynak hadise yer vermiştik.
Ulemanın çoğunluğuna göre -Hanefi alimleri hariç- ihramlı dikişli elbise giydiği, saçını traş ettiği, tırnaklarını kestiği, koku sürüldüğü ya da vücudunu yağladığı zaman fidye konusunda serbest bırakılır. Ya bir koyun kesip tasad-duk eder, ya üç gün oruç tutar, ya da her bir fakire yarım sa1 olmak üzere altı fakiri doyurur. İhramlı; ihramsız bir kimsenin saçını traş eder yahut tırnaklarını keserse ulemanın çoğunluğuna göre fidye gerekmez.
Şayet İhramlı ihramdan çıkmak amacıyla olmayıp kendi izniyle saçını diğer bir ihramhya traş ettirirse , ya da yine kendi izniyle ihramsız olan bir kimse saçını traş etse fidye sadece traş olana vacip olur.
îhramh benzeri olan bir av hayvanını katletse Şafii ve Malikilere göre benzerini tazmin etmesi gerekir. Şayet benzeri yoksa değerini tazmin etmesi gerekir. Benzeri olan bir av hayvanım telef ettiği zaman bunun cezası konusunda şu üç şeyden birini tercih etme konusunda serbesttir.
1. Benzeri bir hayvan kesip Harem fakirlerine tasadduk eder.
2. Benzerini paraya çevirip Harem fakirlerine yiyecek satın alır.
3. Ya da her bir ölçek yerine bir gün oruç tutar.
Şayet telef ettiği hayvan benzeri değilse onun değerinde yiyecek tasadduk eder ya da ölçek başına bir gün oruç tutar.
Tazminde ölçü; insana karşı tazmin edilen her şey, av hayvanı için geçerlidir. İşlenen cinayetin bizzat ihramlı tarafından yapılmasıyla sebep olması arasında bir fark yoktur. Binek hayvanının ön ayakları veya ağzıyla av hayvanına verdiği zararların tazmini, binicisine yahut yularını çeken ya da sürücüsüne aittir.
Fakat arka ayaklarıyla işlemiş olduğu cinayet nedeniyle tazmin gerekmez. Çünkü hayvanın ark& ayaklarını kontrol etmesi imkanı yoktur.
İhramlı her ne kadar işlediği bir cinayetin cezasını ödese de bir yenisini işlediği taktirde cezasında birincide olduğu gibi iadesi gerekir. Çünkü buradaki ceza, öldürme keffaretidir. Tıpkı insan öldürmede olduğu gibi, burada da ilk defa yapmakla ikinci defa yapmak arasında bir fark yoktur. Üstelik ihramlının Ödemek zorunda olduğu keffaret; benzerini ya da değerinin tazminini gerektiren bir hasarın karşılığıdır. Bu yönüyle de insan, malının bedeli mesabesindedir. [141]
Burada kastedilen yasaklardan maksat, ihramlı traş olup ihramdan çıkana kadar yapması haram olan şeylerdir. İhramın yasakları detay olarak, oldukça çeşitlidir. Ancak temel itibariyle dört esasa dayanır. Bunlar dikişli elbise giymek, vücudu rahatlatmak, av ve kadınlardır. Şimdi bunları teker teker ele alalım:
1. Dikişli elbise giymek: Erkek ihram» girdiği taktirde başını tamamen ya da kısmen, dikişli ya da dikişsiz örtü sayılabilecek bir şeyle Örtemez.
Aynı şekilde izar ve ridası dışında herhangi bir şeyle yüzü ve vücudun diğer kısımlarını Örtmesi de ihram yasakları arasındadır.
Kadın ise yüzü hariç, başını ve sair azalarını dikişli elbise giyerek örter.
2. Vücudu rahatlatmak: İhramlının elbisesine ya da vücuduna koku sürmesi, ulemanın ittifakıyla tırnaklarını kesmesi traş ya da yolmak suretiyle burnu dahil vücudunun neresinde olursa olsun var olan kılları yok etmesi haramdır.
3. İhramlıya kadınlar da yasaktır: Bu yasak iki şeyi kapsar; birincisi evlilik akdi (nikah), ikincisi cinsi ilişki ve öncesi hareketler.
İhramlının ihram sırasında evlilik akdi yapması yani nikah kıyması ulemanın çoğunluğuna göre haram olup sahih değildir. Cinsi ilişkiye gelince; ulemanın ortak görüşüyle ihramlıya; cinsel ilişkide bulunmak, öpmek, şehvetle dokunmak gibi cinsel ilişki öncesi hareketler ve cinsel organı dışından cinsel ilişki kurmak haramdır. İhramlının cinsi ilişkide bulunması, ulemanın çoğunluğuna göre ziyaret tavafmdan önce ya da Hanefi mezhebine göre Ara-fat'da vakfeden Önce olmuş ise haccı ifsat eder.
Ulemanın ortak görüşüyle cinsi ilişkide bulunup haccını ifsat eden ihramlının fasit olan haccına devam etmesi ve ertesi yıl derhal kaza etmesi gerekir.
4. Avlanmak yasaktır : İhramlının kara avını öldürmesi, bizzat kendisinin avlaması ya da başka bir avcıya göstermesi caiz değildir. Fakat deniz avı mutlak suretle caizdir. Yani onu öldürmesi, avlaması veya başka bir avcıya göstermesi ihramlı için caizdir. İhramlı deve, inek ve koyun gibi evcil hayvanları kesebilir. İhramlının kestiği av hayvanı murdar olup ulemanın ortak görüşüyle yenmesi, ihramh-ihramsız herkese haramdır.
Ihramlının başını kirden temizleyecek bir şeyle yıkaması, kokusu olmayan sürme çekmesi, çaylak fare ve bunlar gibi, hadislerde öldürülmesi istisna edilen zararlı hayvanları öldürmesi, evde, mahmude ve gölgelikte gölgelenmesi, beline para kesesi bağlaması, silah taşıması ve düşmanla çarpışması helaldir. [142]
Cinayetin cezası; ihramlı olarak işlenen cinayet, bazen bir kurban veya daha çok sadaka veya daha az, ya da bunların değerini gerektirir.
Ziyaret tavafından önce cinsi ilişkide bulunmak, ziyaret tavafını cünüpken yahut adetli veya nifas (doğum sonrası gelen kanlı) iken yapmak bir deve kurban etmeyi gerektirir.
İki kurbanı gerektiren cinayet; Hanefi mezhebine göre kıran haccına niyet etmiş olan ihramlının işlemiş olduğu cinayetin cezası iki kurbandır. İfrad hacısının bir kurban kesmesini gerektiren her çeşit cinayet, kıran hacısının iki kurban kesmesini gerektirir.
Bir kurban kesmeyi gerektiren cinayet ya isteyerek bir yasağı ihlal et- i mekle ya sırayı takipte yanılmakla olur. Bir kurbanı gerektiren cinayetler; j dikişli elbise giymek, başı kapamak, traş olmak, tırnaklan kesmek, koku; sürülmek cinsi ilişki öncesi hareketlerde bulunmak ve haccm vaciplerinden bi-' rini terk etmektir.
Sadakayı gerektiren cinayete gelince -ki yarım sa' buğdaydır- Hanefi j mezhebine göre ihramlı, bir azadan azma koku sürse veya saçının dörtte bi-1 rinden azını traş etse veya kudüm ya da veda tavafını abdestsiz olarak yap-j sa, veya veda tavafım ya da sa'yın turlarından birini terk etse bu cezayı! ödemesi gerekir.
Yarım sa'dan az buğdayı gerektiren cinayete gelince, Hanefi mezhebine göre ihramlı çekirge ya da bit öldürse bu cezayı ödemesi gerekir.
Değeri ya da benzerini tazmin etmeyi gerektiren cinayete gelince bu da, av ve bitkileri kesmenin cezasıdır. Ulemanın çoğunluğu, misli olanlarda ben-! zerini ya da bunun değerini vermenin vacip olduğunu söylemişlerdir. [143]
4237-Müsüm, Cabir bin Abdullah (r.a)'tan rivayet etmiştir :
"Resulullah (a.s) Mekke fethedildiği gün, başında siyah bir sarık olduğu halde şehre girmiştir."
Bir rivayetde : "İhramsız olarak," ilavesi yer almıştır. [144]
Nesai'nin bir rivayetinde de : "Sarığının bir ucunu iki omuzu arasından sarkıtmıştı," ilavesi yer almaktadır. [145]
4238-İmam Malik, Muvatta'da, (İbni Ömer (r.a.)'in azatlısı) Nafi (r.a.)'den rivayet etmiştir:
"İbni Ömer (r.a) Mekke'den yola çıktı. Kadid mevkiine vardığında kendisine Medine'den bir haber geldi. Bunun üzerine geri döndü ve ihratnsız olarak Mekke'ye girdi." [146]
Bu iki hadis, hac ve umre niyeti olmayıp Mekke'de bir işi olan kimsenin bu işini görmek amacıyla ihramsız olarak Mekke'ye girebilir, görüşünde olan ulema için iki ayn delildir. [147]
4239-İbni Huzeyme, Said bin Cubeyr (r.a)'in şöyle anlattığını rivayet etmiştir :
"Birisi İbni Abbas (r.a)'a geldi ve :
"Ben kendimi ücret karşılığı bir topluluktan kurtardım. Ve benimle menasik (hac ve umre ibadetleri) arasını serbest bırakmaları şartıyla ücretimin bir bölümünü onlara bıraktım. Bu yaptığım bana ibadetimir İ kabulü için) yeterli midir?" diye sordu. İbni Abbas :
"Evet (yeterlidir). Bu adam, Allah'ın haklarında: "İşte onlarmT kazandıklarından payları vardır. Allah hesabı süratli olandır/' [148] buyurduğu kimselerdendir," cevabını verdi." [149]
4240-İbni Huzeyme, Ebu Umame et-Teymi (r.a)'nin şöyle anlattığını rivayet etmiştir :
"Ben, îbni Ömer (r.a)'e hitaben :
"Biz şu yönde (hacıların hizmetinde hayvanlarını) kiraya yeren bir milletiz. Ve benim kavmim haccımızın sahih olmadığını iddia ediyor. (Sen ne dersin?)" dedim.
Bunun üzerine İbni Ömer (r.a) :
"Siz Beytullah'ı tavaf etmiyor musunuz? Siz Safa ile Merve arasınida sa'y etmiyor musunuz? Siz şunu yapmıyor, siz bunu yapmıyor musunuz? Adamın biri Hz. Peygamber (a.s)'e gelip senin bana sorduğun gibi sormuştu da Hz. Peygamber (a.s) ona nasıl cevap vereceğini bilememişti. Nihayet şu ayet nazil oldu:
"Rabbinizin lutfundan (rızik) aramanızda bir sakınca yoktur."
Bunun üzerine Hz. Peygamber (a.s) adamı çağırıp ona bu ayeti okudu ve: "Sizler (de) hacısınız," buyurdu," dedi." [150]
Bu ve benzeri hadisler, hacda iş, kira ve ticaret yapmanın mümkün olduğu görüşünde olan ulemanın delili durumundadır. Hadiste geçen; "Bu yönde kiralayan," ifadesinde; hacıların hizmetinde çalışmak üzere anlamı kastedilmiştir.
4241-İbni Huzeyme, İbni Abbas (r.a)'tan rivayet etmiştir :
"Haccm ilk yıllarında insanlar Mina'da, Arafat'da, Zü'1-Mecaz panayırında ve hac mevsimlerinde ahş-veriş yapıyor, ancak ihramda iken alışveriş yapmaktan korkuyorlardı. Derken Yüce Allah (c.c) :
"Hac mevsimlerinde, Rnbbinizin lutfundan (rızık) aramanızda bir sakınca yoktur," (mealindeki) ayetini indirdi."
Bana Ubeyd bin Umeyr'in naklettiğine göre İbni Abbas (r.a) bunu ("hac mevsimlerinde" mealindeki ilaveyi) Mushaf dan okurdu." [151]
4242-Buhari, Cabir bin Abdullah (r.a)'tan rivayet etmiştir :
"Resulullah (a.s)'m yüksek sesle telbiye okuması, Zu'1-Huleyfe'den devesi onu dümdüz doğrulttuğu andan itibarendir."
Bir rivayette de şöyle gelmiştir :
"Resulullah (a.s) haccetmek istediğinde insanlara ilan ettirdi ve to landılar. Beyda mevkine geldiği zaman ihrama girdi." [152]
Hafız İbni Hacer, Fethü'l-Bari'de hadiste geçen : "Devesi onu dümd doğrulttuğu andan itibaren idi," ifadesi üzerine şu yorumu yapmıştır:
"Buhari'nin bu hadisi burada nakletmesinden maksat; Ayette yaya olarak hacca gelenler süvari olarak gelenlerden önce zikredilmiştir, o halde yaya olarak hacca gitmek, binekli gitmekten daha faziletlidir," diyenlere reddiye olsun diyedir. Yani şöyle demek istemiştir; Şayet yaya olarak hacca gitmek daha faziletli olsaydı, Hz. Peygamber (a.s) onu yapardı. Oysa O, devesi kendisini doğrultup dümdüz yapana kadar ihrama girmedi."
Yine Hafız İbni Hacer şöyle der : "İbni'l-Munzir şöyle demiştir :
"Hacca yaya mı, binekli mi gitmenin daha faziletli olduğu konuşur iia ulemanın farklı görüşleri vardır. Fakat çoğunluk, Hz. Peygamber (a.s)'in jt>i-nekli hacca gittiğini, binekli iken Allah (c.c)'a yalvarıp dua etmenin daha co-lay olacağım ve bineğin hacının menfaatine olacağını delil göstererek bin îk-li gitmenin daha faziletli olduğunu söylemiştir."
4243-İmam Malik, Muvatta'da, Urve bin Zübeyr (r.a)'den şu şekilde rivayet etmiştir :
"ResuluUah (a.s) Zü'1-Huleyfe mescidinde iki rekat namaz kılar, devesi onu kaldırıp düzlediği zaman ihrama girerdi." [153]
4244-Bezzar, Enes (r.a)'den rivayet etmiştir :
"Hz. Peygamber (a.s) namazın ^ardından ihrama girmiştir." [154]
İhrama girecek olan kimsenin gusletmesi, ardından iki rekat namaz kılması, ardından namazgahında telbiye edip ihrama girmesi sünnettir. Hadislerden öyle anlaşılıyor ki, ResuluUah (a.s) namazdan sonra da, devesi O'nu kaldırıp düzlediğinde telbiye getirmiş, her sahabi bu konuda gördüğünü haber vermiştir.
4245-Ebu Davud, Sa'd bin Ebu Vakkas (r.a)'dan rivayet etmiştir :
"Resulullah (a.s) Fur' istikametinden yol aldığı zaman devesi O'nu kaldırdığı zaman telbiye edip ihrama girerdi. Uhud istikametinden yol aldığı zaman Beyda tepesine çıktığı vakit telbiye getirip ihrama girerdi." [155]
4246-Buhari ve Müslim, Abdullah bin Ömer bin el-Hattab (r.a)'m şöyle dediğini rivayet etmişlerdir:
"Sizin Resulullah (a.s)'a yalan isnad ettiğiniz Beyda'nız şurasıdır. Oysja Resulullah (a.s) mescidin yanından başka bir yerde ihrama girmemiştir."
İbni Ömer (r.a) Zü'1-Huleyfe mescidini kast ediyor." Bir rivayet de şöyle gelmiştir :
"Resulullah (a.s) sadece (Zü'1-Huleyfe mescidinin yanında bulunan) ağacın altından itibaren, devesi onu kaldırdığı zaman ihrama girmiştir." [156]
Diğer bir rivayet de şu şekildedir :
"Resulullah (a.s) ayağını üzengiye koyduğu ve devesi ayakta iken onu düzlediği zaman, Zü'1-Huleyfe mescidinden itibaren ihrama girerdi."
Diğer bir rivayette de şöyledir :
"Ben Resulullah (a.s)'ı Zü'1-Huleyfe'de devesine binerken, sonra devesi O'nu ayakta olduğu halde düzlediğinde ihrama girerken gördüm." [157]
İmam Nevevi, Müslim Şerhi'nde şöyle der :
"îbni Ömer (r.a)'in; " Sizin (Resulullah (a.s)"m buradan ihrama girdiğini iddia ettiğiniz) şu Beyda'nız var ya! O konuda Resulullah (a.s)'a yalan isnad ediyorsunuz," sözü üzerine ulema şu yorumu getirmiştir :
"Söz konusu Beyda; Zül-Huleyfe'nin güneyinde ve Mekke yolu üzerinde bulunan bir tepenin ismi olup Zü'1-Huleyfe'ye daha yakındır. Burada bina ve insana ait bir eser bulunmadığı için bu adı (çöl adını) almıştır. Her çöl beydadır. Fakat buradaki Beyda'dan maksat yukarıda izah ettiğimiz yerdir."
"O konuda Resulullah (a.s)'a yalan isnad ediyorsunuz :"
Yani ResuluUah (a.s)'m buradan itibaren ihrama girdiğini iddia ediyorsunuz. Oysa ResuluUah (a.s) buradan değil, buraya daha varmadan Zül-Huleyfe mescidi'nin yanında bulunan ağacın altından itibaren ihrama girmiştir."
İbni Ömer (r.a)'in onlara yalancı demesinin sebebi bir şeyden olmadığı şekilde (realiteye ters olarak) haber vermeleridir. Biz bu kitabın yani "Sahih-i MüslinV'in önsöz bölümünde ehli sünnete göre yalanın: "Kasten olsun ha-taen olsun, bir şeyi, olmadığı sekiliyle haber vermek" olduğunu nakletmiştik.
Bu hadis, Medine'lilerin ihram sınırının Zü'1-Huleyfe mescidinin yanı olduğunu ve Medine yolundan geleceklerin burayı geçip Beyda mevkiinden itibaren ihrama girmelerinin cazi olmadığını göstermektedir. Ulemanın tümü bu görüştedir.
Ayrıca bu hadis, ihram sınırından ihrama girmenin, evinden itibaren ihrama girmekten daha faziletli olduğunu göstermektedir. Çünkü Resulul-lah (a.s) son derece müşerref olmasına rağmen kendi mescidinden ihrama girmemiştir.
Şöyle bir itirazda bulunulabilir :
"ResuluUah (a.s)'m ihram sınırından ihrama girmesinin tek nedeni bunun caiz olduğunu bildirmektir, daha faziletli olduğu için değil. "
Bu itiraza şöyle cevap verilebilir : Böyle bir itiraz iki yönden yanlıştır:
Birincisi; ihram sınırlarının beyanı konusunda nakledilen sahih hadisler bu konu ile ilgili açıklamaları yeterince ortaya koymuştur.
ikincisi; ResuluUah (a.s)'m yapmış olduğu bir işin, o şeyin caiz olduğunu ortaya koymak anlamında yorumlanabilmesi için, söz konusu şeyin çok tekrar edilen bir ibadet olması gerekir. Bu taktirde ResuluUah (a.s) o ibadete bir kaç defa caiz olan ona devam ederdi. Buna abdestle bir örnek vermek mümkündür. ResuluUah (a.s) abdest azalarını bir defa, iki defa ve üç defa yıkardı. Ancak üçer defa yıkadığı daha çok olurdu.
Hac için ihrama gelince, bu ResuluUah (a.s)'m tekrar ettiği bir ibadet değildir. Hac için ihram Hz. Peygamber (a.s)'den bir defa sadır olan bir ibadet olduğu için onu ancak en mükemmel şekliyle eda etmiş olabilir. En doğrusunu Yüce Allah bilir." [158]
4247-Buhari ve Müslim, îbni Ömer'in.azatlısı Nafi (r.a)'nin şöyle anlattığını rivayet etmişlerdir :
"îbni Ömer (r.a) Harem'in en yakın sınırına girdiği zaman telbiyeyi keser, sonra geceyi Zül Tuva'da geçirir, sonra burada sabah namazını kılar ve yıkanırdı.
İbni Ömer (r.a), Hz. Peygamber (a.s)'in de böyle yaptığını haber verirdi." Bir rivayette de şöyle gelmiştir :
"İbni Ömer (r.a) Zü'1-Huleyfe'de sabah namazını kıldığı zaman devesinin hazırlanmasını emreder, deve hazırlanır, sonra da devesine biner idi. Devesi onu kaldırıp düzlediği zaman, ayakta olarak kıbleye yönelir, sonra da telbiye getirirdi. Harem'e girdiği zaman ise telbiyeyi keserdi. Nihayet Zül Tuva'ya vardığında burada gecelerdi. Burada sabah namazını kıldıktan sonra da yıkanırdı."
İbni Ömer (r.a), Hz. Peygamber (a.s)'in de böyle yaptığını söyledi." [159] İmam Malik bu hadisi muhtasar olarak şu şekilde rivayet etmiştir :
"İbni Ömer (r.a) Zü'1-Huleyfe mescidinde (iki rekat) namaz kılar, sonra çıkıp hayvanına biner ve devesi onu kaldırıp düzlediği zaman ihrama girerdi."
Hafız İbni Hacer, Fethü'l-Bari'de der ki: "İbni'l-Munzir, şöyle demiştir:
"Tüm ulemaya göre Mekke'ye girerken yıkanmak müstahabdır ve t edildiğinde fidye de gerekmez."
Ulemanın çoğu abdestin de yıkanmanın yerini tutacağını söylemiştir. [160]
4248-Bezzar, Hz. Aişe (r.a)'nin şöyle dediğini rivayet etmiştir :
"Resulullah (a.s) ihrama girmek istediği zaman hatmi ve çövenle başını yıkar, az bir zeytin yağıyla da onu yağlardı." [161]
4249-Bezzar, İbni Ömer (r.a)'in şöyle söylediğini rivayet etmiştir : "Kişi ihrama girmek istediği zaman yıkanması sünnettir." [162]
4250-Taberani, el-Kebir'de, İbni Abbas (r.a)'ın şöyle söylediğini rivayet etmiştir :
"İhrama girmeden önce koku sürülür." [163]
4251-Buhari ve Müslim, Hz. Aişe (r.a)'nin şöyle söylediğini rivayet etmişlerdir :
"Ben Resulullah (a.s)'a, şu iki elimle (biri) ihrama gireceği zaman (diğeri de), ziyaret tavafından önce (olmak üzere iki defa) güzel koku sürdüm."
Hz. Aişe (r.a) (bunu ifade ederken) ellerini uzatmıştı."
Bir başka rivayet de yine bu şekildedir. Ancak bu rivayette: "Mina'dah (Mekke'ye) akın etmeden," ifadesi yer almıştır." [164]
Diğer bir rivayet ise şu şekildedir :
"Ben, Hz. Peygamber (a.s)'e ihrama girmeden önce ve kurban (bayramının birinci) günü Beytullah'ı tavaf etmeden önce, içinde misk bulunan bir kokuyla güzel koku sürerdim."
Diğer bir rivayet de şöyledir:
"Ben, Resulullah (a.s)'ı Veda Haccı'nda ihramdan çıkarken ve ihrama girerken tutya adı verilen güzel bir kokuyla ellerimle kokulandırdım." [165]
Diğer bir rivayet ise şöyledir :
"Ben Hz. Peygamber (a.s)'i ihrama girmesi sırasmda bulabildiğim en güzel kokuyla kokulandır irdim." [166]
Diğer bir rivayet de şöyledir : "Hz. Aişe (r.a)'ye :
"Resulullah (a.s)'ı, ihrama girmesi sırasında ne ile kokulandırdı^' diye sordum.
"En güzel kokuyla," cevabını verdi." [167] Başka bir rivayet ise şu şekildedir:
"Ben, Resulullah (a.s)'i ihrama girmeden önce gücümün yettiği en güzel kokuyla kokulandırırdım, sonra ihrama girerdi."
Diğer bir rivayet ise şöyledir :
"Bulabildiğim en güzel kokuyu başında ve sakalında parıldar bir halde görünceye kadar ona sürmeye devam ederdim." [168]
Başka bir rivayet de şu şekildedir :
"Resulullah (a.s) ihrama girerken başının ayrım Yerlerindeki kokunun parlaklığını şu an görür gibiyim." [169]
Başka bir rivayet de şöyledir:
"İbni Ömer ihrama girerken zeytinyağı ile yağlanırdı, (Bu söz, Mansur'e aittir.) Ben bunu İbrahim en-Nehai'ye anlattım. Şöyle dedi:
"İbni Ömer (r.a)'in sözünü ne yapacaksın? Bana (Esved) Hz. Aişe (r.a)'den şöyle dediğini nakletti :
"Resulullah (a.s) ihramlı olduğu halde başının ayrım yerlerindeki kokunun panldamasma şu an bakıyor gibiyim." [170]
Bir rivayette : "Bu (parıldayan) ihram kokuşuydu," ilavesi yer almıştır.
Diğer bir rivayet de Muhammed bin el-Munteşir'e ait olup şöyledir :
"Abdullah bin Ömer (r.a)'e koku sürülüp ihrama giren kimse hakkında sordum. Şöyle cevap verdi:
"Koku neşreden bir halde ihrama girmeyi sevmem. Katrana bulanmam, bunu yapmaktan daha iyidir."
Ben derhal Hz. Aişe (r.a)'nin yanına vardım ve kendisine İbni Ömer (r.a)'in : "Koku neşreder bir halde ihrama girmeyi sevmem. Katrana bulanmam, bunu yapmaktan daha iyidir," dediğini haber verdim.
Bunun üzerine Hz. Aişe (r.a) şöyle dedi:
"Ben, Resulullah (as)'ı ihrama girme sırasında kokulandırdım. Sonn kadınlarını dolaştı. Daha sonra da ihrama girdi," [171]
Bir rivayette : "Koku saçar halde," ilavesi bulunmaktadır. [172]. Müslim'e ait bir rivayet de şöyledir :
"Ben, Resulullah (a.s)'ı ihrama girdiği zaman ihramı için ve Beytullah* tavaf etmeden önce ihramdan çıkması için ellerimle kokulandırdım." [173]
Başka bir rivayet de şöyledir :
"Ben, ihramdan çıkışında da ihrama girişinde de Resulullah (a.s)'ı koku landırdım. "
Diğer bir rivayet ise şöyledir :
"Resulullah (a .s) telbiye getirirken (başının) ayırım yerlerindeki kokunun panldamasma şu an bakıyor gibiyim."[174]
Nesai'ye ait bir rivayet de şöyledir :
"Ben, Resulullah (as)'ı ihrama girdiği zaman ihramı için, Akabe taşlamasını yaptıkdan sonra Beytullah'ı tavaf etmeden önce de ihramdan çıkması için kokulandırdım." [175]
Diğer bir rivayet de şu şekildedir :
"Ben Resulullah (a.s)'ı gerek ihramdan çıkması için, gerekse ihrama gir mesi için sizin bu kokunuza benzemeyen bir kokuyla kokulandırdım"
Hz. Aişe (r.a) kalıcı olmayan bir koku olduğunu kastediyor." [176]
4252-Ebu Davud, Abdullah bin Abbas (r.a)'dan, Resulullah (a.s)'ın şöyle buyurduğunu rivayet etmiştir :
"Mukim yahut umre yapacak bir kimse, Hacerül-Esved'i istilam edinceye kadar telbiyeye devam eder."
Ebu Davud, bu hadisin İbni Abbas (r.a)'tan mevkuf olarak da rivayet edildiğini söylemiştir.
Tirmizi'nin İbni Abbas (r.a)'tan merfu olarak naklettiği başka bir rivayet de şöyledir :
"Resulullah (a.s) umre yaparken Hacerü'l-Esved'i istilam ettiğinde tel-biyeyi keserdi." [177]
4253-İbni Huzeyme, İbni Sahbere (r.a)'nin şöyle anlattığını rivayet etmiştir:
"Mina'dan Arafat'a Abdullah ile beraber sabahleyin hareket ettim. Abdullah esmer tenli, saçını iki ayrı örgüye ayırmış ve görünümü bedevileri andıran birisiydi. Yol süresince telbiyeye devam ediyordu. Bir ara: "Ey Arap! Bugün telbiye günü değil, aksine tekbir günüdür," diye insanların uğultuları arasından gelen bir kalabalık sesi onun üzerinde yoğunlaştı."
İbni Sahbere şöyle devam etti : "Bu sıra Abdullah bana döndü ve :
"İnsanlar cahil mi? Yoksa unuttular mı? Muhammed (a.s)'i hak peygamber olarak gönderen Allah'a yemin ederim ki, ben Mina'dan Arafat'a Resulullah (a.s)'la birlikte hareket ettim. Arasıra tehlil yahut tekbiri devreye sokması dışında, Akabe taşlamasına kadar telbiyeyi kesmedi," dedi." [178]
4254-Taberani, el-Kebir'de, Hilal bin Yesar (r.a)'m şöyle söylediğini rivayet etmiştir :
"Ben, Enes bin Malikle birlikte haccetim ve onun, Mekke'nin evlerini gördüğü zaman telbiyeyi kestiğini gördüm." [179]
4255-Buhari ve.Müslim, Abdullah bin Abbas (r.a)'tan şu şekilde rivayet etmişlerdir :
"Usame (r.a), Arafat'dan Muzdelife'ye kadar Hz. Peygamber (a.s)'in bineğinin arka tarafındaydı. Hz. Peygamber (a.s) bundan sonra ise Muzde-life'den Mina'ya kadar Fadl'ı arka tarafına almıştır. Her ikisi de :
"Hz. Peygamber (a.s) Akabe taşlamasını yapıncaya kadar telbiyeye devam etti/' demiştir."
Buhari'ye ait bir rivayet de şöyledir :
"Hz. Peygamber (a.s) Fadl'i bineğinin arkasına bindirdi. Fadl, O'nun Akabe taşlamasını yapıncaya kadar telbiyeye devam ettiğini haber verdi." [180]
Nesai'ye ait bir rivayette Fadl şöyle anlatıyor :
"Ben, Resulullah (a.s)'ın terkisindeydim. (Hayvanının arka tarafına binmiştim. Akabe cemresini taşlaymcaya kadar telbiyeye devam etti. Akabe taşlamasında yedi tane taş attı. Her taşı atarken tekbir getiriyordu." [181]
Hazıf İbni Hacer, Fethu'l-Bari'de şöyle demiştir :
"Bu hadis, telbiyenin kurban bayramı günü Akabe taşlamasına kadar devam ettiğini göstermektedir. Akabe cemresinin ardından ise hacmin ihramdan çıkma işi başlar."
îbni Munzir sahih isnadla İbni Abbas (r.a)'dan şöyle rivayet etmiştir : "O, şöyle derdi:
"Telbiye, haccın sembolüdür. Şayet haccedeceksen ihramdan çıkma işin başlayıncaya kadar telbiyeye devam et. İhramdan çıkışın ise Akabe taşlamasının ardından başlar."
İbni Hacer şöyle devam eder :
"Şafii, Ebu Hanife, Sevri, Ahmed, İshak ve bu imamların taraftarları, telbiyenin devam ettiğine hükmetmişlerdir."
Hadislerden anlaşıldığına göre, umre yapacak olan bir kimse Hacerü'l-Esved'i istilam ettiği zaman telbiyeyi keser. Bazıları da Mekke'nin evleri göründüğü zaman kesilmesi gerektiğini söylemişlerdir. Fakat hacı Akabe cemresine kadar telbiyeye devam eder. Her iki durumda da dua ve tekbir gibi diğer zikirlere geçebilir. [182]
4256-Buhari, Müslim, Ebu Davud, Nesai ve İbni Mace, Abdullah bin Huneyn (r.h.a)'den rivayet etmişlerdir:
"İbni Abbas (r.a) ve Misver bin Mahreme (r.a) Ebva'da ihtilaf ettiler. İbni Abbas: "İhramlı başını yıkayabilir," dedi. Misve ise; "Hayır, ihramlı baş yıkayamaz," dedi."
Abdullah bin Huneyn şöyle devam etti :
"Bunun üzerine İbni Abbas (r.a) beni Ebu Eyyüb el-Ensari (r.a)'ye gönderdi. Ben onu iki direk arasmda-bir perde ile örtülü olarak- yıkanıyor buldum ve kendisine selam verdim. Ebu Eyyüb (r.a) :
"Kim o?" dedi. Ben :
"Ben, Abdullah bin Huneyn'im. Beni size İbni Abbas (r.a) gönderdi. Sizden Resulullah (a.s) ihramlı iken başını nasıl yakıdiğını soruyor," dedim. Bunun üzerine Ebu Eyyüb (r.a) elini perde üzerine koyup aşağı doğru bastı ve başı (perdenin üst tarafından) göründü. Sonra üzerine su döken birisine; "Dök," dedi. O da döktü. Sonra başını elleriyle ileri-geri ovaladı ve :
"Resulullah (a.s)'ı böyle yaparken gördüm," dedi."
Bir rivayetde : "Bunun üzerine Misver, İbni Abbas (r.a)'a :
"Seninle ebediyyen tartışmayacağım" dedi," ilavesi yer almıştır. [183]
4257-Tirmizi, Harice bin Zeyd (r.a)'den, o da babasından şu şekilde rivayet etmiştir :
"Hz. Peygamber (a.s) ihrama girmek için soyunup yıkanmıştır." .
Müslim'in Sahihinde hac bahsinin hayız ve nifaslı kadınların ihrama girmeleri ve ihram için gusletmelerinin müstahab olduğu babında rivayet ettiği (109) nolu hadisi, manen bu hadisi destekler niteliktedir.
Bu hadis Hz. Aişe (r.a)'den rivayet edilen şu hadistir :
"Esma bintü Umeys (Zü'1-Huleyfe'de bulunan) ağacın yanında Mu-hammed bin Ebu Bekir (r.a)'i doğurması nedeniyle nifas olmuştu da Resulullah (a.s) Hz. Ebu Bekir (r.a)'e ona, gusledip (yıkanıp) ihrama girmesini söylemesini emretmişti."
Yine Müslim (110) nolu hadisinde Cabir bin Abdullah (r.a)'dan Esma bintü Umeys (r.a)'in nifası ile ilgili şöyle bir rivayete yer verir :
"Esma bintü Umeys (r.a) nifas olunca, Resulullah (a.s), Hz. Ebu Bekir (r.a)'e, o da Esma (r.a)'ya gusl etmesini emretti."
İmam Nevevi der ki:
"Hac yahut umreye veya her ikisine birden niyet edip ihrama girmeyi arzu eden kimsenin ihram öncesi gusletmesinin müstahab olduğu konusunda ulema aynı görüştedir. İhramın seri mikatdan itibaren olmasıyla başka bir yerden olması arasında bu konuda bir fark yoktur. Buradaki gusul vacip değil ancak terki mekruh olup sünnet'i muekkededir. İmam Şafii 'el-Üm'de bunu işlemiş, ashabı da bu konuda ititfak etmiştir." [184]
İhrama girmek isteyen kimsenin gusletmesinin müstehab oluşundan maksat temiz olmasıdır. Bu nedenle adetli ve doğum kanı görmekte olan kadına ihrama girerken yıkanması emrolunmuştur. Bunun hikmeti gayet açıktır. Üzerinde yolculuğun yorgunluğu, dağınıklığı, meydana getirdiği ter ve toz' kokuları bulunan ihramlınm yıkanıp rahatlaması ve öylece ihrama girmesi, bu hikmettendir.
4258-İbni Huzeymç, Zeyd bin Sabit (r.a)'den rivayet etmiştir : "Hz. Peygamber (a.s) ihrama girmek için soyunup gusletmiştir." [185]
4259-İmam Malik, Muvatta'da, -Abdullah bin Ömer bin Hattab (r.a)'ır azatlısı -Nafi (r.a)'den rivayet etmiştir :
"İbni Ömer (r.a) ihramdan önce ihrama girmek için, Mekke'ye girmek için ve öğlenle akşam arası Arafat'da vakfe yapması için yıkanırdı." [186]
Hac ve umie'de bir kaç defa yıkanmak sünnet olup vacip ya da farz değildir. Yani her zaman gusletme imkanı bulunmadığı için bu konudaki sorumluluk geniş tutulmuştur.
4260-Ebu Davud, Abdullah bin Ömer bin Hattab (r.a)'dan rivayet etmiştir :
"Resulullah (a.s) yıkandığı su ile saçlarını (dağılmayacak şekilde) Tarayıp düzeltti."
Bir rivayette de şöyle gelmiştir :
"Ben Hz. Peygamber (a.s)'i saçlarını (dağılmayacak şekilde) tarayıp nizama sokmuş bir halde telbiye getirirken işittim." [187]
4261-Buhari, Kays bin Sa'd el-Ensari (r.a)'den (kendisi Resulullah (as)'ın sancağının sahibiydi.) şöyle rivayet etmiştir:
"O, şöyle demiştir: "Resulullah (a.s) haccetmek istediğinde (ihramdan önce) saçlarını iyice tarardı." [188]
4262-Hu lı ar i, muallak olarak Abdullah bin Abbas (r.a)'in şöyle söylediğini rivayet etmiştir :
"İhramlı hamama girebilir."
Hafız İbni Hacer, Fethu'l-Bari'de şöyle der :
"Bu hadisi Darekutni ve Beyhaki Eyyüb tarikiyle İkrime'den, o da İbni Abbas (r.a)'dan şu şekilde muttasıl senedle rivayet etmişlerdir :
"İhramlı hamama girebilir, dişini çekebilir. Tırnağı kırıldığında da onu atabilir."
İbnı Abbas şöyle devam ediyor :
"Sizi rahatsız eden şeyleri başınızdan def edin. Zira sizi rahatsız edecek şey Allah (c.c)'a gerekmez."
Yine Beyhaki başka bir tarikle İbni Abbas (r.a)'m Cuhfe'de ihramlı iken| hamama girdiğini ve şöyle dediğini rivayet etmiştir :
"Allah (c.c) sizin kirlerinizin nesine değer versin?"
Ancak İbni Ebu Şeybe, Hasan ve Ata'dan bunun mekruh olduğunu rivayet etmiştir." [189]
4263-Buhari ve Müslim, Abdullah bin Ömer bin Hattab (r.a)'m şöyle dediğini rivayet etmişlerdir:
"Resulullah (a.s)'ı saçlarını (dağılmayacak şekilde) tarayıp nizama sokmuş bir halde işittim, şöyle diyordu :
"Lebbeyk, Allahümme Lebbeyk, Lebbeyk la şerike leke lebbeyk. İnne'l-hamde ve'n-Ni'mete leke ve'1-mülk La şerike leke. (Emrindeyim,, buyur ey Allah'ım, buyur ! Emrine amade olmaya geldim, senin hiç bir ortağın yoktur, emrine icaet etmekteyim. Hamd sanadır, nimet ve mülkün gerçek sahibi sensin."
Bir rivayet de ise şu ilave vardır [190] : "Abdullah bin Ömer (r.a) şöyle derdi:
"Resulullah (a.s) Zü'1-Huleyfe'de iki rekat namaz kılardı. Ardından devesi Zü'1-Huleyfe mescidinin yanında ayakta olduğu halde kendisini kaldırıp düzlediği zaman şu kelimelerle telbiye ederdi..."
Yine Abdullah bin Ömer (r.a) şöyle derdi :
"Babam Hz. Ömer bin Hattab (r.a) da bu kelimelerle Resulullah (a.s)'m
telbiye ettiği gibi telbiye eder ve şöyle derdi:
"Emret, emrine amadeyim, emret. Senden saadetler dilerim. Hayır senin elindedir. Dilek sana sunulur, amel de sanadır."
Bir rivayette de şöyle demiştir:
"Ben, telbiyeyi Resulullah (a.s)'tan aldım."
Ibni Ömer yukarıdaki ilave ile birlikte benzeri bir telbiye nakletmiş tir." [191]
Muvatta, [192] Tirmizi , Ebu Davud [193] ve Nesai'de [194] yer alan bir rivayet de şöyledir :
"Resulullah (a.s) şöyle telbiye ederdi :
"Lebbeyk, Allahümme lebbeyk. Lebbeyk, la şerike leke lebbeyk. İnne'l-hamde ven ni'mete leke ve'1-mülk, la şerike leke."
İbni Ömer (r.a) bu telbiyeye şu ilaveyi getirirdi:
"Lebbeyk, lebbeyk ve sa'deyk ve'1-hayrü bi yedeyk (Emrine amadeyim, buyur. Senden saadetler dilerim, hayır senin elindedir, emrine icabetdeyim. Dilek sana arz olunur, amel sanadır)." [195]
4264-İbni HuzeymeJ İbni Ömer (r.a)'in şöyle dediğini rivayet etmiştir:
"Resulullah (a.s) Zü'1-Huleyfe mesddi'nin yanında devesi kendisini kaldırıp düzlediği zaman hac yahut umre için ihrama girer ve şöyle derdi:
"Lebbeyk, Allahümme lebeyk. Lebbeyke la şerike leke lebbeyk. înne'l-hamde ve'n-ni'mete leke ve'1-Mülk. La şerike leke."
İşte Resulullah (a.s)'ın telbiyesi buydu. Resulullah (a.s) nihayet Beytul-lah'a vardığı zaman Hacer (ü'1-Esved) karşısında kaldı ve tekbir getirdi. Sonra Hacer (ü'l-Esved)'in karşısına geçti (ve onu istilam etti. Sonra hızlı adımlarla üç tur, normal yürüyüşle de dört tur (tavaf) yaptı. Sonra da iki rekat (tavaf) namazı kıldı." [196]
4265-Ebu Davud, Cabir bin Abdullah (r.a)'ın şöyle dediğini rivayet etmiştir :
"Resulullah (a.s) telbiye edip ihrama girdi." -Hz. Cabir (r.a) telbiyeyi İbni Ömer hadisinde Hz. Peygamber (a.s)'den naklettiği şekliyle okudu."
Hz. Cabir (r.a) dedi ki:
"Halk; "yüksek dereceler sahibi" ve benzeri kelimeler İlave ediyorlardı. Hz. Peygamber (a.s) de işittiği halde ses çıkarmıyordu." [197]
4266-Nesai, Abdullah bin Mesud (r.a)'un şöyle söylediğini rivayet etmiştir :
"Resulullah (a.s)'ın bir telbiyesi de şöyleydi:
"Lebbeyk, Allahümme Lebbeyk. Lebbeyke la şerike leke lebbeyk înne'l-namde ve'n-nimete leke. (Emrine icabet ettim, buyur Allah'ım, buyur. Tekrar icabet sana, senin ortağın yoktur. Emrine amadeyim. Şüphesiz hamd sanadır ve nimetin sahibi sensin)." [198]
4267-Nesai, Ebu Hureyre (r.a)'den şu şekilde rivayet etmiştir :
"Lebbeyke ilahe'l-Hakki (Ey hak mabud, emrine amadeyim)" şeklindeki telbiye de Resulullah (a.s)'ın telbiyesindendi." [199]
4268-İmam Malik, Muvatta'da, Saib bin Hallad el-Ensari (r.a)'den Resulullah (a.s)'ın şöyle buyurduğunu rivayet etmiştir :
"Cibril (a.s) bana geldi ve ashabıma yahut beraberimdekilere-telbiyede veya ihlalde seslerini yükseltmelerini emretmemi söyledi,"
Ravi bu ikisinden (talbiye veya ihlalden) birini ifade etmek istemiştir."
Nesai'nin rivayetinde ise şöyle gelmiştir :
"Bana Cibril (a.s) geldi ve şöyle dedi:
"Ey Muhammed, ashabına telbiyede seslerini yükseltmelerini solle " [200]
4269-İbni Huzeyme, Abdulmuttalib bin Abdullah (r.a)'ın şöyle dediğini rivayet etmiştir :
"Ebu Hureyre'yi şöyle derken işittim : "Resulullah (a.s) şöyle buyurdu :
"Cibril (a.s) bana telbiyede sesi yükseltmeyi emretti. Çünkü o, haccın şiarmdandır." [201]
4270- İbni Huzeyme, İbni Abbas (r.a)'tan rivayet etmiştir :
"Resulullah (a.s) Arafat'da vakfeye durdu. "Lebbeyk Allahümme leb-beyk," dediği zaman; "înnema'l-hayrü hüyrü'l-Ahir eti" (Hayır, ancak ahi-ret'deki hayırdır,") dedi." [202]
4271-Müslim, Abdullah bin Abbas (r.a)'m şöyle dediğini rivayet etmiştir :
"Müşrikler şöyle telbiye ederlerdi:
"Lebbeyke la şerike leke. (Buyur ya Rab, senin hiç bir ortağın yoktur)."
Resulullah (a.s) da : "Yazık size yeter, yeter," buyurdu. Müşrikler (telbiyelerinin devamında) ; "Yalnız bir eş müstesna, o senin şerikindir, sen, ona da onun malik olduğu şeylere de maliksin," derlerdi. Müşrikler bunu Beytullah'ı tavaf ederlerken söylerlerdi." [203]
4272-Bezzar, Enes (r.a)'in şöyle dediğini rivayet etmiştir :
"Hz. İsmail (a.s)'den sonra insanlar İslam dini üzere idiler. Bu nedenle Şeytan onları İslam'dan uzaklaştırmak amacıyla onlara bir şey icad ettirmenin gayreti içerisindeydi. Sonunda telbiyeye şunu sokmayı başardı :
"Lebbeyk, Allahümme lebbeyk. La şerike leke illa şeriken hüve leke, temlikühü ve ma meleke" (Buyur, ey Allah'ım, buyur. Senin hiç bir ortağın yoktur. Yalnız bir ortak müstesna. O, senin ortağındır, sen, ona da, onun malik olduğu şeylere de maliksin."
Enes (r.a) şöyle devam etti :
"Şeytan onları (insanları) İslam'dan alıp şirke çıkarıncaya dek çalışmasını sürdürdü." [204]
4273-Ebu Davud, Hz. Aişe (r.a)'nin şöyle anlattığını rivayet etmiştir :
"Biz (kadınlar) ihramlı olarak Resulullah (a.s)'la beraber iken binekliler bize uğrardı. Onlar tam hizamıza gelince, her birimiz cilbabım başından yüzünün üzerine sarkıtıverirdi. Bizi geçtiklerinde tekrar kaldırırdık..[205]
4274-İmam Malik, Muvatta'da, Fatıma binti Münzir (r.h.a)'in şöyle anlattığını rivayet etmiştir:
"Biz (kadınlar) ihramlı iken Esma bintü Ebu Bekir (r.a)'le beraber iken olduğumuz halde yüzlerimizi güzelce örterdik." [206]
4275-Ibni Huzeyme, Esma (r.a)'nm şöyle dediğini rivayet etmiştir :
"Biz (kadınlar) yüzlerimizi erkeklerden kapatırdık. Biz bundan (ihrama girmeden) önce taranırdık." [207]
4276-Taberani, el-Kebir'de, Hz. Peygamber (a.s)'in hanımı Ümmü Seleme (r.a)'nin şöyle anlattığını rivayet etmiştir:
"Biz (kadınlar) ihramlı olarak Hz. Peygamber (a.s)'le beraber iken binekli (ler) bize uğrardı. Bu sırada her birimiz örtüsünü üzerinden yüzünün üzerine doğru sarkıtıverirdi."
Ümmü Seleme (r.a) bazen de: "Baş örtüsünün üzerinden," derdi." [208]
4277-Taberani, el-Kebir'de, Ümeyme bintü Rafika (r.a)'dan şu şekilde rivayet etmiştir :
"Hz. Peygamber (a.s)'in hanımları içlerinde Yemen safranı ve zaferan bulunan çemberler hazırlar ve ihrama girmeden önce bunlarla saçlarının uçlarını, alınlarından uzak olacak şekilde sarar sonra bu şekilde ihrama girerlerdi." [209]
Kadın ihram sırasında yüzünü örtmek isterse, başına koyacağı herhangi bir şeyle Örtüsünü iliştirip yüzünden uzak olacak şekilde örtmesi gerekir. Bunu, örtüsü yüzüne değmesin diye yapar.
4278-Taberani, el-Kebir'de, Hukka bintü Amr'dan -ki, Hukka Resulul-lah (a.s)'la birlikte iki kıbleye de namaz kılmış bir sahabidir rivayet- etmiştir :
"Kendisi ihrama girmek istediğinde gözlerini yüz örtüsü içerisinde gizler ve safranla boyanmış olan da dahil, istediği elbisesini giyer, ardından tel-biye ederdi." [210]
4279-Ebu Davud, Abdullah bin Ömer bin Hattab (r.a)'dan şu şekilde rivayet etmiştir:
"Kendisi, Resulullah (a.s) kadınlara ihrama girdikleri vakit eldiven kullanmayı, yüzlerini Örtmelerini, vers ve zaferan değmiş elbise giymelerini yasaklarken ve :
"Bunların dışında, hoşuna giden elbise çeşitlerinden safranla boyanmış yahut ipekli yahut süs yahut şalvar yahut kamis yahut mest giysin," (buyururken) işitmiştir."
Bir rivayette de; "elbise giymelerini" ifadesine kadar muhtasar olarak gelmiştir. [211]
İhramda olsun, ihramda olmadığı zamanlarda olsun bir kadın kendisinden güzel koku hissettirmemeye özenle dikkat etmesi gerekir.
4280-Ebu Davud, Abdullah bin Ömer bin Hattab (r.a)'dan şu şekilde rivayet etmiştir ;
"Abdullah bin Ömer (r.a) böyle yapardı. Yani ihramlı kadın için mestleri keserdi. Sonra Safiyye bintü Ubeyd ona, Hz. Aişe (r.a)'nin: "Gerçekten Resulullah (a.s) mest konusunda kadınlara izin vermişti," dediğini aktardı. Bundan sonra İbni Ömer bu tutumundan vaz geçti." [212]
4281-Buhari, Müslim, Ebu Davud Tirmizi, Nesai ve İbni Mace, Abdullah bin Abbas (r.a)'tan Hz. Peygamber (a.s)'in şöyle buyurduğunu rivayet etmişlerdir :
"Kim izar bulamazsa şalvar giysin, kim de nalın bulamazsa mest giysin." Bir rivayette de şöyle gelmiştir :
"Ben Arafat'da Hz. Peygamber (a.s)'in hutbesini dinledim, şöyle buyu-ruyordu:
"Kim izar bulamazsa şalvar giysin. Kim de nalın bulamazsa mest giysin." [213]
Ancak Tirmizi'nin lafzı şöyledir:
"Ben, Resulullah (a.s)'ı :
"İhramlı izar bulamadığı zaman şalvar giysin, nalın bulamadığı zaman da mest giysin," derken işittim."
Ebu Davud'un rivayeti ise şöyledir :
"Ben Resulullah (a.s)'ı:
"Şalvar, izar bulamayanlar için, mest de nalın bulamayanlar içindir," derken işittim."
Nesai'nin rivayeti, Tirmizi'nin rivayeti gibidir. [214]
Bu ruhsat, zaruret haline yorumlanmıştır. Zaruret halinde ulemanın çoğunluğuna göre kurban ve fidye de ortadan kalkar.
4282-Taberani, el-Evsat'da, Cabir bin Abdullah (r.a)'ın şöyle dediğini rivayet etmiştir :
"Resulullah (a.s) şöyle buyurdu :
"Kim ihrama gireceği sırada izar bulamaz da şalvar bulursa, onu giysin. Kim de nalın bulamazsa mest giysin ve onları topuklarının aşağısından kessin. [215]
Hafız İbni Hacer, Fethu'l-Bari'de şöyle demiştir :
"Onları (mestleri) topuklarının aşağısından kessin," sözüyle ihram sırasında topukların açık tutulması kast edilir. Bu topuklar, ayağın taban mafsalının yanında bulunan inci kemikleridir.
İbni Ebu Şeybe'nin Cerir vasıtası ile Hişam'dan, o da Urve'den, o da babasından naklettiği şu rivayet bunu daha da kuvvetlendirmektedir :
"İhramlı mest giymek zorunda kaldığı zaman üstlerini keser ve ayağına tutunacak kadarını bırakır."
Hanefilerden Muhammed bin Hasan ve ona tabi olan diğer alimler şöyle demişlerdir:
"Hadiste geçen topukden maksat, ayakkabının bağlandığı yerin hemen altında ayağın ortasında bulunan kemiktir. Fakat sözlük ulemasının lugat-larda böyle bir şey olmadığı söylenir.
Bazıları da: "İmam Muhammed'in böyle bir şey söylediği yoktur. Bu sözün ona nisbet edilmesinin sebebi şudur. Hişam bin Ubeydullah er-Razi İmam Muhammed'e ihram meselesi hakkında ihramlı nalın bulamazsa ne yapmalı konusunu işlerken kulak vermiş, bu sırada İmam Muhammed, söz konusu yeri göstermek amacıyla mestin kesileceği yeri eliyle göstermiştir. Fakat Hişam onun bu sözünü abdest alırken ayakları yıkama meselesine taşımıştır. İşin aslı bu olunca İbni Battal gibi bazı alimlerin bu sözü İmam Ebu Hanife'ye mal edip o mest, ayağın üst kısmında beliren kemiktir" demiştir. Zira İmam Muhammed bin Hasan'dan nakledilen -ki nakledildiği doğruysa:- bir sözün İmam Ebu Hanife'nin sözü olması gerekmez. Bu söz el-Esmai'den nakledilmiştir. Bu görüş esasen İmamiyye'nin görüşüdür. Onlara göre Ka'b; mafsalla taban arasındaki kemiğin hemen altında kavis şeklinde dolaşan kemiğin ismidir. Lügat ulemasının çoğunluğuna göre her ayakta iki ayrı ka'b (topuk) bulunur."
Öte yandan Hafız İbni Hacer şöyle der:
"Hadisin zahirine baktığımızda nalın bulamayıp mest giyen kimseye fidye gerekmez. Fakat Hanefilere göre gerekir. Onlara şayet fidye gerekseydi, Hz. Peygamber (a.s) bunu izah ederdi. Çünkü o an buna ihtiyaç duyuluyordu şeklinde cevap verilebilir. Bu hadisle mestlerin kesilmesinin şart olduğuna delil getirilmiştir. Fakat Ahmed bin Hanbel'in meşhur rivayeti bunun tam tersidir. Çünkü o, İbni Abbas (r.a)'tan: "Kim de nalın bulamazsa, mest giymenin caiz olduğunu söyler. Fakat kendisine: "Bu hadis mutlaka mukayede hamledilir, kuralına uygundur. O halde bu kuralı burada devreye sokmak gerekir," şeklinde cevap verilmiştir." [216]
4283-Müslim, Cabir bin Abdullah (r.a)'ın şöyle dediğini rivayet etmiştir:
"Resulullah (a.s) şöyle buyurdu :
"Kim nalın bulamazsa, mest giysin. Kim de izar bulamazsa şalvar giysin. [217]
el-Cami muhakkiki şöyle der :
"Ulemanın çoğunluğu, mestlerin topuklarından aşağısını kesmeden ihramda giyilemeyceklerini söyledikleri ifade etmiştir.
Ahmed bin Hanbel şöyle demiştir :
"Cabir ve İbni Abbas'm hadislerinin delaletiyle mestleri kesmeden ihramda giymek caizdir."
Fakat Cabir hadisi ve bu manadaki diğer hadisler mutlak olup mukayyed olan diğer hadislere hamledilmeleri gerekir."
4284-İmam Malik, Muvatuda, Valıya bin Yahya (r.h.a)'dan rivayet etmiştir :
"Ben, Malik'i Resulullah (a.s)'dan nakledilen; "Kim izar bulamaz, şalvar giysin," hadisi kendisine sorulduğu sırada;
"Ben böyle bir hadis işitmedim, ihramlının şalvar giyebileceği kanaatinde de değilim. Çünkü Resulullah (a.s)'i ihramlıya giymesini yasakladığı ve ihramlınm giyemiyeceği elbiseler arasında şalvar tipi elbiseleri de yasaklamış ve mest'e getirdiği ayrımı bu konuda getirmemiştir," derken işittim."
îmam Malik'in görüşü böyledir. Ancak ulemanın çoğunluğu bu görüşte değildir. Bundan önceki Cabir ve İbni Abbas hadisleri de bu konuda ulemanın çoğunluğunun görüşünü desteklerler mahiyettedirler. [218]
4285-Ebu Davud, Abdullah bin Ömer bin Hattab (r.a)'m azatlısı Nafi (r.â)'den rivayet etmiştir :
"İbni Ömer (r.a) üşümüştü de :
"Ey Nafi, üzerime bir elbise atıver," demişti. Ben de üzerine bifl bornoz attım. Bunun üzerine :
"Sen bunu benim üzerime atıyorsun ama Resulullah (a.s) ihramlı kimseye onu giymesini yasak etti (haberin yok mu)?" dedi." [219]
İhramlının elbiseyi normal şekilde giymediği müddetçe üzerine Örtünmesinde bir sakınca yoktur. İbni Ömer (r.a)'in sakınması ise kentline has bir takvadır.
4286-İmam Malik, Muvatta'da, Abdullah bin Ömer bin Hattab (r.a)'m azatlısı Nafi (r.a)'den rivayet etmiştir :
Kendisi Hz. Ömer (r.a)'in azatlısı Eslem'in İbni Ömer (r.a)'nin şöyle söylediğini işitmiştir :
"Hz. Ömer (r.a) Talha (r.a)'nm üzerinde, ihramlı iken bir elbise görmüştü ve:
"Bu boyalı elbise de ne?" diye sordu. Talha şöyle cevap verdi:
"Bu, ancak özlü çamurla boyanmış bir elbisedir/' dedi. Hz. Ömer (r.a) :
"Ey değerli insanlar, sizler halkın uyduğu imamlarsınız, eğer cahil biri bu elbiseyi görse; "Tahla bin Ubeydullah ihramda iken boyalı elbiseler giyerdi," diyecek. O halde ey değerli insanlar, siz bu tür boyalı elbiselerden giymeyiniz," dedi."
Zerkani, Muvatta Şerhi'nde şöyle der :
"Hz. Ömer (r.a)'in Talha bin Ubeydullah (r.a)'m giydiği çamurla boyalı elbiseyi hoş görmeyişinin sebebi, cahil birisi onu görüp, ihramlı iken vers ve zaferanla boyanmış elbiseleri giymek de caizdir zannına kapılmasından endişe etmesiydi. Nitekim ulemanın çoğunluğu, ihramlının asfurla boyanmış elbiseleri giyebileceğini söylemişlerdir."
Meder: Taşlaşmaya yüz tutmuş çamur. [220]
4287-İmam Malik, Muvatta'da, Urve bin Zübeyr (r.a)'in şöyle dediğini rivayet etmiştir :
"Esma bintü Ebu Bekir (r.a) ihramlı olduğu halde usfurla iyice boyanmış (sarı renkli) elbiseler giyerdi. Ancak bunlarda za'feran bulunmazdı." [221]
4288-Buhari ve Müslim, Ya'la bin Umeyye (r.a)'nin şöyle anlattığım rivayet etmişlerdir :
"Hz. Peygamber (a.s) Ci'rane'de iken umre için ihrama girmiş bir adam geldi. Adamın sakalı ve saçı sarıya boyanmış, sırtında da bir cübbe vardı. Adam: '
"Ey Allah'ın Resulü, ben şu gördüğün gibi umre için ihrama girdim. (Ne buyurursunuz)?" dedi.
Bunun üzerine Resulullah (a.s) şöyle buyurdu:
"Şu cübbeni çıkar, sarı boyanı da yıka."
Muvatta bu hadisi Ata bin Ebu Ribah (r.a)'tan rivayetle; "Hz. Peygamber (a.s) Huneyn'de bulunduğu sırada bir Arap kendisine geldi ve..." şeklinde nakletmiş ve devamla yukarıdaki hadise yer vermiştir.
Tİrmizi de bu hadisi daha muhtasar şekliyle şöyle rivayet etmiştir :
"Resulullah (a.s) sırtında cübbesiyle beraber ihrama girmiş bir Arap gördü ve kendisine cübbesini çıkarmasını emretti."
Ebu Davud'un rivayetinde ise şu cümleler yer almıştır : "Resulullah (a.s) şöyle buyurdu:
"Şu kızıl kokunun izini yıkayıp kaybet, ya da; "Şu sarılığın izini kaybet-cübbeni çıkar ve haccında yaptığının aynısını umrende de yap."
Ebu Davud'un diğer bir rivayetinde de şöyle gelmiştir :
"Ona cübbeyi çıkarmasını ve (sarı boyayı) iki yahut üç defa yıkamasını emretti." [222]
İmam Nevevi der ki:
"Bu hadiste; koku, giysiler ve bu ikisinden başka hacda haram olan her şeyin umre'de de haram olduğunu, ayrıca unutarak yahut bilmeyerek kendisine koku değen kimse bunu öğrenince derhal onu yok etmesi gerektiğini ve bu taktirde keffaret gerekmeyeceğini görmekteyiz.
İmam Şafii'nin görüşü de böyledir. Ata, Sevri, İshak ve Davud da bu şekilde hükmetmişlerdir. İmam Malik, İmam Ebu Hanife ve İmam Ahmed bin Hanbel,- kendisinden nakledilen iki rivayetin en sahih olanına göre- fidyenin gerektiğini söylemişlerdir. Fakat İmam Malik'in mezhebinin sahih olan görüşüne göre fidye ancak unutarak yahut bilmeyerek koku sürülüp uzun süre böylece bekleyen kimseye gereklidir. En doğrusunu yüce Allah bilir." [223]
4289-İmam Malik, Muvatta'da, Abdullah bin Ömer bin Hattab (r.a)'ın; ihramlıya mıtıka (bele elbisenin üzerine bağlanan kuşak) takmayı mekruh saydığını rivayet etmiştir. [224]
4290-İmam Malik, Muvattta'da, Nafi (rh.a)'den rivayet etmiştir : "İbni Ömer şöyle derdi :
"Başın çeneden yukarı kalan kısmını, ihramlı kimse örtemez." Zerkani der ki:
"İmam Malik, İmam Ebu Hanife ve Muhammed bin Hasan bu hadisle hükmetmişlerdir. Mezhebin meşhur fetvasına göre -İmam Malik'in mezhebini kastediyor- bu durumda fidye gerekir. Ulemanın ortak görüşüyle ih-ramlmın başını örtmesi caiz değildir." [225]
4291-İbni Huzeyme, Hz. Aişe (r.a)'nin şöyle anlattığını rivayet etmiştir :
"Ben, Resulullah (a.s)'ı Mina'da Beytullah'ı tavaf etmeden öncejkokulandırdım." [226]
4292-Ebu Davud, Hz. Aişe (r.a)'nin şöyle dediğini rivayet etmiştir :
"Biz, Resulullah (a.s) ile (hac ve umre niyetiyle) Mekke'ye giderdik. İhram sırasında alınlarımıza sükk denen bir koku sürerdik. Birimiz terlediği vakit (sürdüğü koku) yüzüne akıverirdi. Resulullah (a.s) da bunu görürdü, ancak buna rağmen (onu) bize yasaklamazdı." [227]
4293-İmam Malik, Muvatta'da, Salt bin Zebeyd (rh.a) vasıtasıyla ailesinin bazı fertlerinden şöyle rivayet etmiştir
"Hz. Ömer (r.a) Şecere nam mevkiinde iken bir güzel kokuyu hissetti ve: "Bu koku kimden geliyor?" diye sordu. Kesir İbnu's-Salt da:
"Bendendir. Saçımı (dağılmayacak şekilde tarayıp koku) sürdüm ve traş olmamayı arzu ettim," dedi. Hz. Ömer (r.a):
"Su birikintilerinden birine git ve başını, kokusu yok oluncaya kadar oğuştur." dedi. Kesir İbnu's-Salt'd a (Öyle) yaptı." [228]
4294-İmam Malik, Muvatta'da, Hz. Ömer bin Hattab (r.a)'m azatlısı
Eslem'in şöyle anlattığını rivayet etmiştir :
"Hz. Ömer (r.a) Seçere nam'da bulunduğu sırada bir güzel koku hisset ve:
"Bu güzel koku kimden geliyor?" diye sordu. Hz. Muaviye bin Ebu Suf-yan (r.a) da:
"Benden geliyor, ey müminlerin emiri," diye cevap verdi. Hz. Ömer (r.a):
"Hay Allah, senden mi?!" diye çıkıştı. Hz. Muaviye (r.a) :
"Beni Ümmü Habibe kokulandırdı ey müminlerin emiri," dedi. h Ömer (r.a):
"Şimdi derhal geri dön ve şu sürdüğün kokuyu yıka," dedi." [229]
Zerkani, Muvatta Şerhi'nde der ki :
"İşte Hz. Ömer/r.a) iki sahabiyi ve bir büyük tabiyi koku sürüldükleri için bir çok sahabi ve diğer insanların huzurunda azarlamış, buna rağmen onların hiçbiri kalkıp ona itiraz etmemiştir. Bu hadise, Hz. Aişe (r.a) hadisinin tevil edilmesi gerektiğinin en önemli delili durumundadır."
Hz. Aişe (r.a) hadisi şu şekilde tevil edilebilir; Bir koku sürüldüğünde onun kokusu ihramdan sonra pek devam etmezdi. Kadınların sürüldükleri kokuya gelince bu kesinlikle etrafa koku saçmayan bir tür kokuydu. [230]
4295-İmam Malik, Muvatta'da, Abdullah bin Ömer bin Hattab (r.a)'dan rivayet etmiştir :
"Kendisi ihramlı iken Cuhfe'de ölmüş olan oğlu Vakid'i kefenlendi ve başıyla yüzünü Örtüp ;
"Eğer ihramlı olmasaydık cenazeye koku da sürerdik/' dedi." [231]
4296-Buhari, İbni Ömer (r.a)'in azatlısı Nafi'nin şöyle dediğini rivayet etmiştir :
"İbni Ömer (r.a) (hac ve umre için ihrama girip) Mekke'ye (gitmek üzere yola) çıkmayı arzu ettiği zaman güzel kokusu olmayan bir yağ ile yağlanırdı. Sonra Zü'1-Huleyfe mescidine gelir ve (orada) namaz kılar sonra hayvanına binerdi. Devesi onu kaldırıp doğrultunca ihrama girer ve şöyle derdi:
"Ben, Resulullah (a.s)'ı böyle yaparken gördüm." [232]
4297-Buhari ve Müslim, Abdullah bin Abbas (r.a)'ın şöyle dediğini rivayet etmişlerdir :
"Hz. Peygamber (a.s) ihramlı iken kan aldırmıştır." Yine Buhari'ye ait diğer bir rivayet de şöyledir [233] : "Hz. Peygamber (a.s) ihramlı iken de, oruçlu iken de kan aldırmıştır." [234]
Yine Buhari'ye ait başka bir rivayet de şu şekildedir :
"Hz. Peygamber (a.s) ihramlı iken Lahyu Cemel adı verilen bir Şşu kenarında, başında bulunan bir ağrı nedeniyle kan aldırmıştır." [235]
4298-Taberani, el-Kebir'de, îbni Abbas (r.a)'tan rivayet etmiştir :
"Hz. Peygamber (a.s) vücudunda bulunan bir ağrı nedeniyle ihram! olduğu halde kan aldırmış ve (yine) ihramlı olduğu halde misvak kul lanmıştır." [236]
4299-Buhari ve Müslim, Abdullah bin Malik bin Buhayna (r.a)'nın şöyle anlattığını rivayet etmiştir :
"Resulullah (a.s) Me,kke yolunun Lahyücemel mevkiinde ihram! ı olduğu halde başının ortasından kan aldırdı."
Muvatta'da, Süleyman bin Vesar'dan mürsel olarak şu şekilde rivayet edilmiştir:
"Resulullah (a.s) ihramlı iken Lahyu Cemel mevkiinde bulunduğu sırada -burası Mekke yolunda bir yerin ismidir- başının tepesinden kan aldırdı."
Bir nüshada da; "Lahyey Cemel" şeklinde gelmiştir. [237]
İmam Nevevi, Müslim Şerhi'nde şöyle der [238] :
"Bu hadis, ihramlının kan aldırmasının caiz olduğuna delildir. Ulema da bir Özür olması durumunda kan aldırırken saçını ksmek zorunda kalsa bile kan aldırmanın caiz olduğunda ortak fikre (icma'a) varmışlardır. Fakat ihramlı kıl kestiği içirt fidye vermesi gerekir. Bunu da yapmazsa fidye de gerekmez.
Bu hadis, Hz. Peygamber (a.s) bir özür nedeniyle başının ortasından kan aldırmış olsa gerek şeklinde yorumlanmıştır. Çünkü bu durumda saç kesmeden kan alma imkanı yoktur. Fakat ihramlı hiç bir ihtiyacı olmadan kan aldırmak isterse ve bu nedenle bir kılın kopmasına neden olsa tıpkı saçını kesmiş gibi haram işlemiş olur. Ancak kan aldırma işi beraberinde kılın kopmasını getirmiyorsa Örneğin hiç kıl olmayan bir yerden yapılıyorsa bu bize göre de ulemanın çoğunluğuna göre de caizdir. Bu durumda fidye de gerekmez.
İbni Ömer'den ve İmam Malik'ten ihramlmm kan aldırmasının mekruh olduğu nakledilir."
Hafız, el-Feth'de şöyle demiştir [239] :
"el-Hasan'dan; "Kan aldırma durumunda saç kesmese bile fidye gereklidir, zaruret nedeniyle yapılmışsa saçın kesilmesi de caizdir, fakat fidye gereklidir," görüşü nakledilmiştir.
Zahiriye mezhebi fidyeyi saçın traşma özel kılmıştır. Davudi, şöyle demiştir:
"Muhacimin (kan alma işini yapan) traşa gerek duymadan kan çekme imkanı varsa traş olmak caiz değildir."
Bu hadisle; kan aldırmanın, yarayı pansuman etmenin, ameliyatın, diş çektirmenin ve daha değişik tedavi çeşitlerinin ihramlıya yasak olan işlerden birisine başvurmamak şartıyla -örneğin kolanya kullanmak ve saç kesmek gibi- caiz olduğuna delil getirilmiştir. Özür nedeniyle olması halinde bunların hiç birinde fidye gerekmez. En doğrusunu yüce Allah bilir.
4300-Nesai, Cabir bin Abdullah (r.a)'tan rivayet etmiştir :
"Hz. Peygamber ihramlı iken kendinde bulunan bir hastalık nedeniyle kan aldırmıştır." [240]
4301-Ebu Davud, Enes bin Malik (r.a)'ten rivayet etmiştir :
"Resulullah (a.s) ihramlı iken ayağının üst kısmından çektiği bir ağn nedeniyle kan aldırdı."
Nesai'nin rivayetinde: "Ayağında var olan bir incinme nedeniyle, şeklinde gelmiştir. [241]
4302- İmam Malik, Muvatta'da, Nafi (r.a)'den rivayet etmiştir: "İbni Ömer (r.a) şöyle derdi:
"İhramlı kimse kaçınılmaz bir sebeple mecbur kalmadıkça kan aldıı [242]
İhramlı kan aldırmaya kıyasla fazla yol yürümesi nedeniyle ayağım a oluşabilecek su kabarcıklarını tedavi edebilir. [243]
4303-Müslim, Nübeyh bin Vehb (rh.a)'den rivayet etmiştir :
"Ömer bin UbeyduUah bin Mamer, ihramh iken gözünden rahatsızlandı. Bunun üzerine gözlerine sürme çekmek istedi. Fakat Eban bin Osman bunu yapmasına izin vermedi ve gözlerine sabır çekmesini kendisine emretti. Eban bin Osman (rahatsız olan) Ömer bin Ubeydullah'a; Hz. Osman (r.a)'m; Hz. Peygamber (a.s)'in böyle yaptığını rivayet ettiğini söyledi."
Müslim'e ait diğer bir rivayet de şöyledir :
"Eban bin Osman'la birlikte (onun emirliğinde hac ve umre niyetiyle yola) çıkık. Melel mevkiine geldiğimizde Ömer bin UbeyduUah gözlerinden rahatsızlaştı. Ancak Ravha'ya vardığında ağrısı şiddetlendi. Bunun üzerine Eban bin Osman'a ne yapacağını sorması için bir adam gönderdi. Eban bin Osman da kendisine :
"Gözlerine sabır çek. Zira Hz. Osman (r.a) Resulullah (a.s)'tan; "Kişi Üv ramlı iken gözlerinden rahatsız olduğu zaman onlara sabır (basması) çeker," şeklinde nakletmiştir," diye haber gönderdi." [244]
Ebu Davud'un rivayeti de şöyledir :
"Ömer bin UbeyduUah bin Mamer gözlerinden rahatsız oldu. Bunun üzerine (Ömer) Eban bin Osman'a -ki Eban hac emiri idi- gözlerine ne yapacağını sorması amacıyla bir adam gönderdi. Eban da şöyle dedi :
"Onlara sabır çek. Çünkü ben, Hz. Osman (r.a)'ı bunu Resulullah (a.s)'dan aktarırken işittim." [245]
el-Mevsim: Hacıların toplanma zamanı. Onlara alamet olduğu için bu kelime kullanılmıştır.
Sabır: Sabr de kullanılmıştır; bilinen bir ilaç.
Melel; Cebel vezninde bir kelime olup, Medine'ye 28 mil uzaklıkta, Mekke yolu üzerinde bir yerin ismidir. Bazıları buranın Medine'ye 22'mil uzaklıkta olduğunu söylemişlerdir. Kadı Iyaz el-Meşarik'te bu iki ölçüyü de nakletmiştir.
İmam Nevevi, Müslim Şerhi'nde şöyle demiştir:
"Ulema, gözleri ve vücudun diğer organlarını sabır ve benzeri koku sayılmayan bir ilaçla tedavi etmenin caiz olduğu konusunda birleşmişlerdir. Bunda fidye de gerekmez. Ancak koku sürmek gerekirse bunu yapabilir ve fidyesini verir. Ulema, ihramh bir kimsenin gerektiği taktirde kokusuz olmak şartıyla sürme çekmesinde herhangi bir sakınca bulunmadığı konusunda ve bundan dolayı fidye gerekmeyeceği noktasında aynı görüştedirler. Fakat zinet olsun diye sürme çekmek, İmam Şafii ile diğer bir takım ulemaya göre mekruhtur. Bazıları da bunun yasak olduğu görüşündedirler. İmam Ahmed bin Hanbel ile İshak da bu görüştedirler. İmam Malik'den de bu iki görüşe benzer görüş nakledilmiştir. Fidye gerekip gerekmeyeceği konusunda Maliki ulemasının farklı görüşleri vardır.
En doğrusunu Yüce Allah bilir..." [246]
4304-Buhari, Müslim, Ebu Davud, Tirmizi, Nesai ve İbni Mace, Abdullah bin Abbas (r.a)'tan rivayet etmişlerdir:
"Resulullah (a.s) Meymune validemizle ihramda iken evlenmiştir."
Buhari'nin bir rivayetinde de şöyledir: "Resulullah (a.s) Meymune validemizle kaza umresinde evlenmiştir." [247]
Yine Buhari'ye ait diğer bir rivayette de şöyle gelmiştir: "Resulullah (a.s) Hz. Meymune (r.a) validemizle ihramh iken evlendi, onunla ihramsız iken gerdek yaptı ve Hz. Meymune (r.a) Şerefte vefat etti." [248]
Ebu Davud dedi ki: "Îbnu'l-Museyyeb şöyle demiştir:
"ResuluUah (a.s)'ın ihramlı iken Meymune validemizle evlenmesi konusunda îbni Abbas vehme düşmüştür."
Nesai'ye ait bir rivayet de şöyledir; "Allah'ın Peygamberi (a.s), Meymune validemizle her ikisi de ihramda iken evlenmiştir." [249]
Nesai'nin diğer bir rivayetinde de :
"ResuluUah (a.s) ihramlı iken evlendi/' şeklinde gelmiş ve bu rivayette Meymune adı geçmemiştir. [250]
Nesai'nin diğer bir rivayetinde ise şu ilaveye yer verilmiştir :
"ResuluUah (a.s) vekaletini Hz. Abbas (r.a)'a verdi. O da Meymune validemizi O'na nikahladı." [251]
el-Cami muhakiki şöyle der:
"İbni Abbas (r.a)'m bu hadisi, Hz. Osman (r.a)'m : "İhramlı ne evlenir, ne evlendirir, ne de dünür gönderir," anlamındaki hadisiyle çelişki içerisindedir."
Hafız, el-Feth'te şöyle demiştir:
"îbni Abbas hadisinin Hz. Peygamber (a.s)'in kendine özgü hallerine yorumlamak suretiyle bu iki hadis arasındaki çelişkiyi kaldırmak mümkündür. "
Ibni Abdilberr ise şöyle demiştir:
"Bu konuda gelen hadisler farklılık arz etmektedir. Ancak ResuluUah (a.s)'m ihramsız iken Meymune validemizle evlendiği konusunda bize ulaşan hadisler değişik yollardan gelmiştir. Evet İbni Abbas (r.a)'m hadisi de sahih isnadla gelmiştir. Fakat bir kişinin yanılması, bir cemaatın yanılmasından akla daha yatkındır. İki hadisin asgari durumları, çelişmeleridir. Bu durumda yapılacak iş, bu iki hadis dışında başka bir delil aramaktır, îhramlınm evlenmesinin yasaklılığı konusunda sahih olan Hz. Osman (r.a)'m hadisidir. Ve güvenilir görüş de budur."
Bena biha: Hantmıyla gerdeğe girmek. Bu kelime sözlükte "Bena aîeyha" şeklinde kullanılmıştır. Cevheri "Bena biha" olarak kullanılmasının yanlış olacağım söylemiştir.
4305-Tirmizi, Ebu Rafi (r.a)'nin şöyle anlattığını rivayet etmiştir :
"ResuluUah (a.s) Meymune validemizle ihramsız iken evlendi ve omumla ihramsız iken gerdeğe girdi. İkisinin evlenmesinin de aralarında ben elçilik yapmıştım." [252]
ResuluUah (a.s)'ın Meymune validemizle ihramlı iken evlendiği konusunda gelen rivayetler, ya ravilerin yanılmasına hamledilmiş ya herhangi bir şekilde tevil edilmiş, ya da bunun ResuluUah (a.s)'a Özel olduğu doğrultusunda yorumlanmıştır.
ResuluUah (a.s)'ın Meymune validemizle ikisi de ihramsız iken evlendiği konusunda gelen rivayetler de vardır.
4306-Ebu Davud, Hz. Meymune bintü Haris (r.a)'in şöyle anlattığını rivayet etmiştir:
"Her ikimiz de Şerefte ihramsız iken ResuluUah (a.s) benimle evlendi." Müslim'e ait bir rivayet de şöyledir:
"ResuluUah (a.s) Hz. Meymune validemizle ihramsız iken evlendi " a-visi Zeyd bin el-Asam oluyor- dedi ki:
"Hz. Meymune (r.a) benim ve İbni Abbas (r.a)'m teyzesi idi." [253]
Tirmizi rivayeti ise şu şekildedir:
"Hz. Peygamber (a.s) Hz. Meymune validemizle evlendiğinde ihramsız idi. Onunla ihramsız olarak gerdeğe girdi. Hz. Meymune Şerefte vefat etti ve biz onu Hz. Peygamber (a.s)'in kendisiyle gerdek yaptığı çadırda defnet-tik." [254]
4307-İmam Malik, Muvatta'da, Süleyman bin Yesar (rh.a)'dan rivayet etmiştir:
"Resulullah (a.s) azatlısı Ebu Rafi'yi Ensardan bir başkasıyla birlikte (Hz. Meymune (r.a)'ye elçi) gönderdi. Onlar Resulullah (a.s)'ı Meymune bintu Haris (r.a) ile evlendirdiler. Bu sırada Resulullah (a.s) henüz Medine'den (kaza umresi için yola) çıkmamıştı." [255]
4308-Müslim, Hz. Osman bin Affan (r.a)'dan rivayet etmiştir: "Resulullah (a.s) şöyle buyurdu:
"İhramlı ne evlenebilir, ne evlendirebilir, ne de dünür gönderebilir." Müslim'e [256], Muvatta'a [257] ve Ebu Davud'a [258] ait bir rivayet de şöyledir:
"Abdü'd-daroğullarmm kardeşi Mübeyh bin Vehb şöyle anlatıyor: "Ömer bin Ubeydullah, Eban bin Osman'a -ki, o gün Eban hac emiri idi ve her ikisi de ihramlı idi- bir adam gönderdi ve:
"Ben Talha bin Ömer'i Şeybe bintü Cübeyr'in kızıyla evlendirmek istiyorum. Senin de nikahta hazır bulunmanı arzu ediyorum (ne dersin?)" diye sordurdu. Ancak Eban onun bu arzusunu yerinde bulmadı ve:
"Ben, (babam) Hz. Osman bin Affan'ı; "Resulullah (a.s): "İhramlı bir kimse ne evlenebilir, ne evlendirebilir, ne de dünür gönderebilir," buyurdu," derken işittim," cevabını verdi."
Ebu Davud'un rivayeti de böyledir. Ancak onun rivayetinde; "Ne de dünür gönderebilir," cümlesine yer verilmemiştir. [259]
Tirmizi'nin rivayetine göre Mübeyh şöyle anlatıyor:
"İbni Mamer, oğlunu evlendirmek istedi ve beni o sırada hac emiri olan Eban bin Osman'a gönderdi. Ben de varıp:
"Kardeşiniz oğlunu evlendirmek istiyor, o nedenle sizin de nikahta hazır bulunmanızı arzu etti," dedim. Eban:
"Bence o, ancak kaba bir bedevidir. Çünkü ihramlı ne evlenebilir, n< de evlendirebilir," dedi. Veya buna benzer bir ifade kullandı."
Eban bin Osman bundan sonra Hz. Osman (r.a)'dan merfu olarak nal Itet-tiği hadisi aktardı." [260]
Nesai'nin rivayeti ise şöyledir:
"Ömer bin Ubeydullah, Eban bin Osman'a: "îhramlı evlenebilir ii?" diye sorması için bir adam gönderdi. Eban da :
"Babam Hz. Osman (r.a); "Hz. Peygamber (a.s):
"İhramlı ne evlenebilir, ne de dünür gönderebilir," buyurdu," şeklinde tahdis etmiştir," cevabını verdi." [261]
Nesai'nin başka bir rivayeti de Müslim'in rivayetinin muhtasar şek-lidir. [262]
A'rabiyyen Cafiyen : Arabi; çölde oturan kimse demektir. Şehirli ve medeni insanlardan uzak olması nedeniyle davranışlarıyla kabalık arz ettiği için "cafiyen' (kaba) kelimesiyle sıfatlanmıştır.
4309-İmam Malik, Muvatta'da, Nafi (r.a)'den rivayet etmiştir: "İbni Ömer, şöyle derdi:
"İhramlı evlenemez, evlendiremez, kendisi için de, başkaları için de dünürlük yapamaz." [263]
4310-İmam Malik, Muvatta'da, Ebu Gatafan el-Murri (r.h.a)'den şu şekilde rivayet etmiştir:
"Babası Tarif ihramlı iken bir kadınla evlenmiş, ancak Hz. Ömer (r.a) nikahını reddetmiştir." [264]
4311-Buhari ve Müslim, Ebu Katede (r.a)'nin şöyle anlattığını rivayet etmişlerdir:
"Hudeybiye barışı yapıldığı sene, bir gün Hz. Peygamber (a.s)'in ashabından bir gurup insanla birlikte Mekke yolu üzerinde bir yerde oturuyordum. Resulullah (a.s) Önümüzde idi. Benim dışımda herkes ihramlı idi. Halk bir yaban eşeği gördü. Ben ise o sırada ayakkabımı tamir etmekle meşguldüm. Onlar gördüklerim bana bildirmediler, kendiliğimden görmüş olmamı arzu ediyorlardı. Etrafıma bakındım ve hayvanı gördüm. Derhal kalkıp atıma koştum ve onu eğerledim. Sonra atıma bindim. Ancak kamçıyı ve mızrağı yanıma almayı unutmuştum. Bunun üzerine onlara:
"Kamçımı ve mızrağımı bana verin," dedim. Onlar :
"Hayır vallahi, bu işte sana yardım edemeyiz," dediler." Ben de öfkelendim ve inip kamçı ve mızrağımı aldım. Sonra (atıma) binip eşeğe doğru koştum ve onu avladım. Sonra onu ölmüş olarak beraberimde getirdim. Yanımdakiler hayvanın basma toplanıp yemeye başladılar. Ancak daha sonra ihramlı iken yiyip yememe konusunda şüpheye düştüler. Bunun üzerine derhal (ileride konaklamış olan Resulullah (a.s)'a doğru) koştuk. Ben beraberimde bir parça ayırdım. Nihayet Resulullah (a.s)'a kavuştuk ve bu konuyu kendilerine sorduk. Resulullah (a.s)
"Beraberinizde bir şey kaldı mı?" diye sordu. Ben:
"Evet kaldı," dedim ve parçayı kendilerine uzattım. Resulullah (a.s) ihramlı olduğu halde ondan yedi."
Bir rivayette Hz. Peygamber (a.s) kendilerine: [265]
"O, ancak Allah'ın size ikram ettiği bir yiyecektir," bir başka rivayette [266]
"O helaldir, o halde ondan yiyiniz", buyurmuştur.
Diğer bir rivayet de Ebu Katade'nin oğlu Abdullah'tan gelmiştir. Ebu Ka-tade, şöyle anlatıyor:
"Babam Ebu Katade Hudeybiye barışının yapıldığı sene yola koyuldu. Arkadaşları ihrama girdiler, fakat babam ihrama girmemişti. Çünkü Hz. Peygamber (a.s)'e bir düşmanın kendisiyle savaşacağı haberi iletilmişti. Hz. Peygamber (a.s) yola koyuldu."
(Bundan sonrasını babasının dilinden aktarıyor):
"Ben, Hz. Peygamber (a.s)'in sahabileriyle birlikte bulunduğum sırada birbirlerine doğru güldüler. Bunun üzerine ben etrafıma bakındım. Derken bir yaban eşeği ile karşılaştım. Üzerine yürüdüm ve onu mızrakla vurup hareketsiz bıraktım. (Onu getirmek için) arkadaşlarımdan yardım etmelerini istedim, fakat onlar (ihramh oldukları için) benim bu isteğimi kabul etmediler.
Hayvanı tek başıma getirdim ve hepimiz (toplanıp) etinden yedik. Bu sırada Resulullah (a.s) ile aramızın (düşman tarafından) kesilmesinden endişe ettik. Bunun üzerine ben Hz. Peygamber (a.s)'i aradım. Ararken bazen atımı şahlandırıyor, bazan da normal şekilde yoluma devam ediyordum. Gece yarısı Gifaroğullarmdan birine kavuştum. Kendisine:
"Hz. Peygamber (a.s)'i nerede bıraktın?" diye sordum. Adam:
"O'nu Tahin mevkiinde bıraktım, (ayrıldığımda henüz) Sükya'da kuşluk istirahatmdaydı," cevabını verdi. Ben Hz. Peygamber (a.s)'e eriştim ve:
"Ey Allah'ın Resulü! Ehlin -Bir rivayette ashabın -sana Allah'ın selam ve rahmetini gönderirler. Onlar, seninle aralarının kesilmesi endişesi içerisindeler. O nedenle onların size erişmelerini bekleyin," dedim. Hz. Peygamber (a.s) de dediğim gibi yaptı. Ben:
"Ey Allah'ın Resulü ! Ben bir yaban eşeği avladım. Yanımda da ondan bir parça vardır (ikram etsem yer misiniz?)" dedim. Bunun üzerine Resulullah (a.s) cemaata ihramlı oldukları halde:
"Yiyiniz," buyurdu." [267]
Diğer bir rivayet de şöyledir:
"Bizler Medine'den üç merhale uzaklıkta el-Kaha mevkiinde Hz. Peygamber (a.s)'le beraberdik. İçimizde ihramlı olan da, ihramsız olan da vardı! Arkadaşlarımı birbirlerine bir şey gösterirken gördüm. (Gösterdikleri yere doğru) baktım ve birden bir yaban eşeği ile karşılaştım. "
Ve bundan sonrası bir önceki hadis gibi devam ediyor. [268] Bir diğer bir rivayet ise şu şekildedir:
"Resulullah (a.s) haccetmek üzere (Medine'den yola) çıktı. Ashab d O'nunla birlikte yola çıktılar. Resulullah (a.s) (daha ihram sınırına varmalp dan) aralarında Ebu Katade'nin de bulunduğu bir gurub sahabiyi ashabdaiji ayırdı ve onlara:
"Birleşene kadar siz sahil yolunu tutun," emrini verdi. Onlar da sahil yolunu tuttular. Ayrıldıklarında Ebu Katade hariç hepsi ihrama girdi. O ise ihrama girmedi. Yollarına devam ediyorlarladı ki, birden bir gurup yaban eşeği ile karşılaştılar. Ebu Katade eşekler üzerine hücum etti ve aralarından bir etan (dişi eşek) vurdu."
Bundan sonra, bir önceki hadis aynen devam etmektedir. [269] Ancak bu rivayette bir öncekinden farklı olarak Hz. Peygamber (a.s) kendilerine:
"İçinizden Ebu KatedĞ'ye onlara hücum etmesini tavsiye eden yahut o lan gösteren oldu mu?" diye sordu. Onlar da:
"Hayır olmadı," dediler.
Bunun üzerine Hz. Peygamber (a.s) şöyle buyurdu:
"O halde kalan etinden yiyiniz."
Müslim'in rivayetinde de: "İşaret ettiniz veya yardım ettiniz veya sal masını sağladınız mı?" diye sordu.
Şube dedi ki:
"Yardım ettiniz veya saldırmasını sağladınız mı"? dediğini bilmiy rum." [270]
İmam Nevevi der ki:
"Hadis içinde geçen: "İçimizde ihramlı olan da vardı, olmayan da..." sözünden hareketle şöyle bir soru sormak mümkündür:
Ebu Kadate ve diğer sahabiler o sırada nasıl ihramsız olabiliyorlar? Oysa onlar bu sırada ihram sınırını çoktan geçmişlerdi. Halbuki hac veya umre yapmak isteyen bir kimsenin ihramsız mikattan geçemeyeceği şer'i bir hüküm-dur.
Kadı, bu sorunun cevabında şöyle demiştir:
"Bazıları; "Bu sırada ihram sınırları henüz belirlenmemişti/' derken, bazıları da;
"Çünkü Hz, Peygamber (a.s) Ebu Katade ve arkadaşlarını sahil yolu üzerinde düşmanı keşif için görevlendirmişti. Bu konu, Müslim'in diğer bir rivayetinde açıkça zikredilmiştir," demişlerdir.
Bazıları da şöyle demişlerdir:
"Çünkü Ebu Katade, Medine'den Hz. Peygamber (a.s)'le beraber çıkmamıştı. Bilakis Medine halkı onu daha sonra bazı Arap kabilelerinin Medine'ye saldıracağı haberini Hz. Peygamber (a.s)'e ulaştırmak için göndermişlerdi."
Bazıları da: "Ebu Katade ashabla birlikte yola çıktı. Ancak o, hac ve umreye niyet etmemişti," demişlerdir,
"Bu son cevap, uzak bir ihtimaldir. En doğrusu Yüce Allah bilir."
4312-İbni Huzeyme, Ebu Katede (r.a)'nin şöyle anlattığım rivayet etmiştir:
"Hudeybiye barışının yapıldığı sene Resulullah (a.s)'la birlikte (yola) çıktık. Arkadaşlarım ihrama girmişlerdi, ancak ben girmemiştim. Yolda bir (yabani) eşek gördüm. Üzerine yürüdüm ve onu avladım. Daha sonra hikayesini Resulullah (a.s)'a (şu şekilde) anlattım;
"Ben ihrama girmemiştim, onu sırf sizin için avladım," dedim. Bunun üzerine Hz. Peygamber (a.s) ashabına emretti ve yediler. Ancak kendisi, ben ona eşeği kendisi için avladığımı haber verince yemedi."
İbni Huzeyme şöyle demiştir:
"Hadis içinde yer alan; "Ben onu sırf sizin için avladım" sözüyle; "Ben O'na eşeği kendisi için avladığımı haber verince yemedi," ifadesini, Mamer'in bu isnadı dışında Ebu Katede'ye yapılan isnadların hiç birinde görmedim. Şayet bu ifadeyi Ebu Katade'nin telaffuz ettiği doğruysa, Ebu Katade eşeği kendisi için avladığını söylemeden Hz. Peygamber avdan yemiş, Ebu Katade haber verince eşeğin kendisi için avlandığını öğrendikten sonra sofradan çekilmiş ve yememiş olacak. Çünkü Hz. Peygamber (a.s)'in söz konusu eşeğin etinden yediği bir gerçektir." [271]
4313-Bezzar, Ebu Said el-Hudri (r.a)'den şöyle rivayet etmiştir:
"Resulullah (a.s) Ensardan Ebu Katade'yi zekatları toplamaya gönderdi. Resulullah (a.s) ve ashabı da ihramlı olarak (yola) çıktılar. Usfan mevkiinde konakladıklarında bir yaban eşeği ile karşılaştılar. Bu sırada Ebu Katada ihramsız olarak yetişti. Halk gözlerini gösterirler de Ebu Katade olayın farkına varır endişesiyle başlarını eğdiler. Fakat Ebu Katade yaban eşeğini gördü. Derhal atma bindi ve mızrağını aldı. Ancak (telaşlanmış olacak ki), mızrağını elinden düşürdü. Bunun üzerine:
"Şunu bana uzatın/ diye arkadaşlarına seslendi. Onlar:
"Biz bu konuda sana yardımcı olamayız, (çünkü bizi ihramlıyız)," dediler.
Ebu Katade (inip mızrağını aldı ve atına binip) yaban eşeğinin üzerine hücum etti. Ve onu avladı. Bunun üzerine halk (toplanıp etinden kızartmaya aşladılar. Sonra (yediklerine pişman olup) :
"Resulullah (a.s) Önümüzde, (gidip soralım)," dediler.
Resulullah (a.s) önde (konaklamış) bulunuyordu. Varıp kendisine sordular. Resulullah (a.s) bunda bir sakınca görmedi ve Öyle zannediyorum ki, şöyle dedi;
"Ondan yanınızda bir şey kaldı mı?"
Ubeydullah Resulullah (a.s)'m bu sorusunda şüphe etmiştir." [272]
4314-Buhari ve Müslim, Sa'b bin Cessame (r.a)'den şu şekilde rivayet etmişlerdir :
"Resulullah (a.s) Ebva'da yahut Vaddan'da bulunduğu sırada Sa'b kendisine (avladığı) bîr yaban eşeği (eti) hediye etti. Ancak Resulullah (a.s) bunu kabul etmedi. Fakat yüzündeki hoşnutsuzluğu görünce:
"Sırf ihramlı olduğumuz için onu (eti) sana geri verdik," buyurdu."
Bir rivayette şöyle gelmiştir:
"Resulullah (a.s) yüzümdeki hoşnutsuzluğu görünce:
"Sırf ihramlı olduğumuz için onu (eti) sana geri verdik," buyurdu." [273]
Ravilerin bir kısmı şöyle demiştir:
"İbni Abbas'tan rivayet edildiğine göre Sa'b bin Cessame Hz. Peygambe (a.s)'e ihramlı olduğu halde yaban eşeği hediye etti."
Yani hadisi İbni Abbas'a isnad etmektedirler.
Nesai'ye ait bir rivayette İbni Abbas (r.a) şöyle anlatmıştır:
"Sa'b bin Cessame Hz. Peygamber (a.s)'e ihramlı iken Kudeyd'de uçur dan kan damlayan bir yaban eşeği budu hediye etti. Hz. Peygamber (a.s) b hediyeyi Sa'b'a geri verdi." [274]
Hadiste de görüldüğü üzere Resulullah (a.s)'ın kendisine takdim edile eti yemeyişi, takvasına binaendi. Yoksa haddizatında yenmesi caizdir. Çünkü o hayvan ihrarnsız bir kimse tarafından avlanmış idi.
4315-Müslim, Tavus (r.a)'un şöyle anlattığını rivayet etmiştir: "Zeyd bin Erkam gelmişti. Bu sırada İbni Abbas (r.a) ona hatırlamas sağlamak amacıyla:
"Resulullah (a.s)'a ihramlı iken hediye edilen bir av eti konusunda balha nasıl bir bilgi verebilirsin?" diye sordu. Zeyd:
"Av etinden kendisine bir aza hediye edildi. Ancak Resulullah (a.s) o^ıu kabul etmedi ve:
"Biz onu yiyemeyiz. Çünkü biz ihramlıyız," buyurdu." Nesai'nin bu konu ile ilgili diğer bir rivayeti de şöyledir:
"İbni Abbas (r.a)ıZeyd bin Erkam'a hitaben:
"Ey Zeyd, Resulullah (a.s)'a bir av parçası hediye edildiğini ve onu kabul etmeyip; "Biz ihramlıyız," buyurduğunu biliyor musun?" diye sordu. Zeyd:
"Evet," cevabını verdi." [275]
4316-Ebu Davud, Abdullah bin el-Haris (r.a)'ten rivayet etmiştir:
"Haris, Hz. Osman (r.a)'m Taif teki âmili idi. Hz. Osman (r.a) için keklik ve yaban eşeği etlerinden oluşan bir yemek hazırladı. Hz. Osman (r.a) da (yemeğe davet amacıyla) Hz. Ali (r.a)'ye bir elçi gönderdi. Elçi geldiğinde Hz. Ali (r.a) develeri için ağaç yaprağı silkelemekteydi. Hz. Ali (r.a) ellerinden yaprak (tozlarını) silkerek (davete icabet edip yemeğe) geldi. Sofradakiler Hz. Ali (r.a)'ye :
"(Buyur) ye," dediler. Hz. Ali (r.a) :
"Siz onu ihramsız olan kimselere yediriniz. Çünkü biz ihramlıyız/' dedi.
Sonra Hz. Ali (r.a) şöyle dedi:
"Allah aşkına burada bulunan kahramanlara sormak istiyorum; siz Resulullah (a.s)'a ihramlı iken bir adamın yaban eşeği hediye ettiğini, fakat onu yemekten uzak durduğunu bilmiyor musunuz?" dedi. Onlar da:
"Evet", cevabım verdiler." [276]
Her ne kadar bazıları Resulullah (a.s)'ın av etinden yemeyişini, caiz olmadığı anlamında yorumlamış olsalar da müctehitlerin araştırmaları sonucunda ortaya koydukları hüküm odur ki, Hz. Osman (r.a)'ın yaptığı caiz, Hz. Ali (r.a)'nin yaptığı da takva idi. Yoksa Hz. Osman, (r.a)'m yaptığı haram değildi.
4317-Ebu Davud, Cabir bin Abdullah (r.a)'ın şöyle dediğini rivayet etmiştir :
"Resulullah (a.s) şöyle buyurdu :
"Kendiniz avlamadığınız veya sizin için avlanmadığı taktirde ihramlı iken kara avı size helaldir."
İlim ehlinin çoğu bu hadisi delil almamıştır. Çünkü sahabe devrinde ihramsız olanlar ihramlılar için avlanmış ve ihramlı olanlar bu avdan yemişlerdir. Yemenin yasak olduğuna ilişkin rivayetler, meselenin takva yönüne yorumlanmıştır. [277]
4318-Müslim, Abdurrahman bin Osman (r.a)'dan rivayet etmiştir:
"Biz ihramlı iken Talha ile beraberdik. Bize bir kuş hediye edildi. Bu sırada Talha uyuyordu. Kuş etinden bir kısmımız yedi, bazılarımız çekinip yemedi. Talha uyanınca yiyenlerin doğru yaptıklarını vurguladı ve:
"Biz Resulullah (a.s)'la birlikte onu yedik/1 dedi. [278]
4319-İmam Malik, Muvatta'da, Abdullah bin Amir bin Rabia (r.a)'nın şöyle anlattığuıı rivayet etmiştir:
"Ben Arc'ta oldukça sıcak bir günde Hz. Osman (r.a)'ı ihramlı iken yüzünü kızıl bir kadife ile örtmüş olarak gördüm. Sonre kendisine bir av eti getirildi. Arkadaşlarına:
"Yiyiniz,," dedi. Onlar:
"Sen yemiyor musun?" diye sordu. Hz. Osman (r.a):
"Ben sizin durumunuzda değilim, çünkü o benim için avlandı," cevabını verdi." [279]
4320-İmam Malik, Muvatta'da, Urve bin Zübeyr (r.a)'den şu şekilde rivayet etmiştir:
"Urve, Hz, Aişe (r.a)'ye, kendisi için avlanmayan bir av eti hakkında sormuştu. Hz. Aişe (r.a):
"Ey kız kardeşimin oğlu, o (ihram süresi) on gündür. İçinde bir şüphe hissediyorsan, bırakıver (yeme)," cevabını verdi." [280]
4321-İmam Malik, Muvatta'da, Said bin Museyyeb (r.a)'in şöyle dediğini rivayet etmiştir:
"Ebu Hureyre (r.a)'den rivayet edildiğine göre kendisi Bahreyn'den yola çıkmış. Nihayet Rabaza köyüne vardığında ihrama girmiş bir grup Iraklı bi-nekliye rastlamış. Iraklılar Ebu Hureyre (r.a)'ye Rabaza halkının yanında buldukları bir avm hükmünü sormuşlar. Ebu Hureyre de onlara avdan yiyebileceklerini söylemiş."
Ebu Hureyre (r.a) şöyle anlatıyor:
"Sonra ben Iraklılara tavsiye ettiğim konuda (yiyebilecekleri konusunda) şüpheye düştüm. Medine'ye vardığımda konuyu Hz. Ömer bin Hattab (r.a)'a açtım. Hz. Ömer (r.a):
"Onlara neyi tavsiye ettin?" diye sordu. Ben de:
"Onlara yemelerini söyledim," dedim. Bunun üzerine Hz. Ömer (r.a) :
"Şayet bunun dışında bir şey söyleseydin sana (bildiğimi) yapardım," dedi.
Hz. Ömer (r.a) Ebu Hureyre (r.a)'yi cezalandır a cağını ifade etmek istiyor-du."
Bir rivayet de Salim bin Abdullah'tan gelmiştir. Buna göre Salim, Ebu Hureyre (r.a)'yi Abdullah bin Ömer (r.a)'e şöyle anlatırken işitmiş:
"Rabaza'da bana ihrama girmiş bir gurup insan uğrayıp fetva vermemi istediler."
îmam Malik bundan sonra bir önceki hadise benzer bir hadisi naklet-miştii.
Diğer bir rivayette de Hz. Ömer (r.a)'e ait olan söz, şu şekilde yer almıştır:
"Şayet onlara değişik bir fetva verseydin canını acıtırdım." [281]
4322-İmam Malik, Muvatta'da, el-Behzi (r.a)'den rivayet etmiştir:
"Resulullah (a.s) Mekke'ye gitmek niyetiyle ihramlı olarak (Medine'den yola) çıktı. Rahva mevkii'ne varınca orda avlanmış bir yaban eşeği ile karşılaştılar. Bu olay Resulullah (a.s)'a anlatıldı. Resulullah (a.s): .
"Bırakın onu. Çünkü çok geçmez sahibi gelir/ buyurdu.
Derken hayvanın sahibi Behzi Resulullah (a.s)'a geldi ve:
"Ey Allah'ın Resulü ! Bu eşeği size hibe ettim, dilediğinizi yapın," dedi.
Bunun üzerine Resulullah (a.s) Hz. Ebu Bekir (r.a)'e emrederek arkadaşları arasında taksim etmesini söyledi. Sonra yola devam etti. Nihayet Ru-veysa ile Arc arasında bir yer olan Usaye mevkiine vardı. Burada sıcak bir gölgede kıvrılıp uyumakta olan bir ceylan vardı.-Ravinin anlattığına göre- Resulullah (a.s) bir kişiye, herkes geçinceye kadar hayvanın yanında durup onu kimsenin rahatsız etmemesini emretti."
Nesai'nin diğer bir rivayeti de şöyledir: [282]
"Biz Resulullah (a.s)'la birlikte ihramlı olarak Usaya ile Rahva arasında yola devam ediyorduk. Birden avlanmış bir yaban eşeği ile karşılaştık. Resulullah (a.s):
"Bırakın onu. Çok sürmez sahibi gelir," buyurdu. Derken eşeği avlayan Behz'li bir adam geldi ve:
"Ey Allah'ın Resulü ! Bu eşeğin tasarruf hakkını size bırakıyorum. Om: istediğiniz gibi kullanabilirsiniz," dedi.
Resulullah (a.s) da emredip eşeği halk arasında bölüştürdü." [283]
4323-İmam Malik, Muvatta'da, Urve bin Zübeyr (r.a)'den şu şekilde rivayet etmiştir:
"Zübeyr (r.a) ihramlı 'olduğu halde ceylan eti dizisini kendine azık edinirdi." [284]
4324-Ahmed bin Hanbel, Hz. Aişe (r.a)'nin şöyle anlattığını rivayet etmiştir:
"Hz. Peygamber (a. s)'e ihramlı iken bir ceylan pastırması hediye edildi. Ancak O, bunu kabul etmedi." [285]
4325-İbni Huzeyme, İbni Abbas (r.a)'dan rivayet etmiştir: "Kendisi:
"Ey Zeyd bin Erkam ! Bilmiyor musun Hz. Peygamber (a.s)'e ihramlı iken deve kuşu yumurtası hediye edilmişti de O, bunları kabul etmemişti?" diye Zeyd bin Erkam'a sordu. Zeyd de:
"Evet," cevabını verdi."
Cabir (r.a)'den rivayet edilen: "İhramda iken siz avlamadığınız veya sizin için avlanmadığı taktirde av eti size helaldir," hadisi, ihramlı için alınmadığı taktirde av yumurtasının da ihramlıya mubah olduğunu gösterir. Çünkü av yumurtasının hükmü, av etinin hükmünden, daha ağır olmaz. [286]
4326-İmam Malik, Muvatta'da, Muhammed bin Sirin'in şöyle dediğini rivayet etmiştir:
"Bir adam Hz.Ömer (r.a)'e:
"Ben ve arkadaşım Akabe tepesi gediğine doğru yarış edip at koşturuyorduk. Bu sırada ikimiz de ihramlı olduğumuz halde bir geyik avladık, ne dersin?" diye sordu. Hz. Ömer (r.a) yanı başında (oturan) bir adama hitaben:
"Gel de hüküm verelim," dedi." Muhammed bin Şirin şöyle_ devam etti:
"İkisi, birlikte adamın bir keçi kurban etmesine karar verdiler. Soruyu soran adam: "Bu da müminlerin emiri. Bir ceylan hakkında hüküm vermekten aciz, gidip onunla beraber hüküm verecek bir adam çağırıyor," diye söylenerek geri döndü.
Hz. Ömer (r.a) adamın bu söylediğini işitti ve derhal adamı çağırdı ve kendisine:
"Maide suresi'ni okumayı bilir misin?" diye sordu. Adam:
"Hayır bilmem," diye cevap verdi. Hz. Ömer (r. a):
"Şayet bana okuduğunu söyleseydin, seni döverek cezalandırırdım," dedi.
Sonra Hz. Ömer (r.a) şöyle söyledi: "Allah (c.c) kitabında şöyle buyuruyor:
"İçinizden adil iki kişinin vereceği hükme göre Kabe'ye ulaşacak kurbanlıktır." [287] Bu da Abdurrahman bin Avf [288]
4327-Taberani, el-Kebir'de, Kubeysa bin Cabir (r.a)'in şöyle anlattığını rivayet etmiştir:
"Ben İhramlı idim. Bu sırada bir ceylan gördüm ve ona (ok) attım. Yumruca kemiğine (yani boynuzunun köküne) isabet ettim ve hayvan boynunun üzerine yığılıverdi. Ancak bu yaptığımdan içime bir şüphe doğdu. Derhal sormak için Hz. Ömer bin Hattab (r.a)'a gittim. Vardığımda yanıbaşmda ak tenli, nur yüzlü bir adam buldum. Adanı Abdurrahlan bin Avf (r.a) imiş. Hz. Ömer (r.a):
"Sana göre bir koyun ona yeterli midir?" diye ona sordu. O da: :
"Evet," cevabını verdi. Bunun üzerine Hz. Ömer (r.a) bir koyun kesmemi emretti. Huzurundan kalktığımızda arkadaşım:
"Müminlerin emir'i sana güzel bir fetva veremedi de o adama sordu," dedi. Hz. Ömer (r.a) söylediklerinin bir kısmını işitti ve bir sütun parçasıyla onu güzelce dövdü. Sonra dövmek için bana da yöneldi. Ben:
"Ey müminlerin emiri ! Ben bir şey söylemedim. Sözü söyleyen oydu," dedim. Bunun üzerine beni bıraktı ve:
"Haram olan bir hayvanı öldürürsün, bir de fatvaya hakaret edersin," dedi. Sonra şöyle dedi:
"Bir insanda dokuzu iyi, biri kötü olmak üzere on tane huy bulunur, fakat o kötü huy iyileri de bozar." Sonra şöyle dedi:
"Gençlerle arkadaşlık yapmaktan sakın."
Bir rivayette: "Olgun adama yanaş," demiştir. -VallaHi Hz. Ömer (r.a)'in yüzü (nün'rengi) sanki değişmişti." [289]
4328-Buhari ve Müslim, Hz. Aişe (r.a)'den Resulullah (a.s)'ın şöyle buyurduğunu rivayet etmişlerdir:
"Yeryüzünde dolaşan hayvanlardan beş çeşidi vardır ki, bunların hepsi de fasık (değersiz) dir. Bunlar Harem içinde de öldürülebilirler. (Bunlar); Karga çaylak, akreb, fare ve yırtıcı köpektir."
Müslim'in bir rivayetinde de şöyle gelmiştir [290] :
"Resulullah (a.s) Hill'de ve Harem'de beş fasık hayvanın öldürülmelerini emretti."
Müslim bundan sonra Yezid bin Zurey'in hadisine benzer bir hadis zikretti.
Yezid'in hadisinde "el-Hidae" (çaylak) kelimesi yerine "el-Hüdeyya" kelimesi kullanılmıştır.
Yezid'in Hz. Aişe (r.a)'den naklettiği bir rivayeti de şöyledir:
"Dört çeşit hayvan vardır ki, bunların hepsi de fasıktır. Bunlar Hill bölgesinde de Harem içinde de öldürülebilirler. (Bunlar); çaylak, karga, fare ve yaralayıcı köpektir."
Yezid dedi ki:
"Ben Kasım bin Muhammed'e:
"Ya yılan hakkında ne diyeceksin?" diye sordum. Kasım:
"Adiliği nedeniyle o da öldürülür," cevabını verdi."
Diğer bir rivayet de şu şekildedir:
"Beş çeşit fasık hayvan vardır ki, bunlar Harem içinde öldürülebilirler. (Bunlar): Akreb, fare, çaylak, karga ve yaralayıcı köpektir." [291]
Nesai'nin rivayetinde ise şu şekilde gelmiştir:
"Beş hayvan vardır ki, bunlar ihramlı öldürülebilir. (Bunlar); Yılan, akreb, fare, alaca karga ve yaralayıcı köpektir." [292]
Müslim'in bir rivayeti de Nesai'nin bu rivayetinin bir benzeridir. Ancak bu rivayette: "Akreb" yerine; "yılan" denilmiştir. [293]
4329-Ebu Davud, Ebu Hureyre (r.a)'den, Resulullah (a.s)'ın şöyle buyurduğunu rivayet etmiştir:
"Beş çeşit hayvanın Harem'de öldürülmeleri helaldir: (Bunlar); Yılan, akreb, çaylak, fare ve yaralayıcı köpektir." [294]
4330-Buhari ve Müslim, Hz. Hafsa (r.a)'mn şöyle söylediğini rivayet etmişlerdir:
"Resulullah (a.s) şöyle buyurdu:
"Yeryüzünde dolaşan hayvanlardan beş çeşidi vardır ki, bunları öldüren kimse üzerine bir sakınca yoktur. (Bunlar); Karga, çaylak, akreb ve yaralayıcı köpektir."
Diğer bir rivayet de şöyledir:
"Yeryüzünde dolaşan hayvanlardan beş çeşidi vardır ki, bunların hepsi de fasıktır."
Hadisin bu bölümünden sonra maddeler önceli sonralı şekilde sıralanmışlardır.[295]
Diğer bir rivayet ise şu şekildedir:
"Birisi İbni Ömer (r.a)'e:
"İhramlı hangi hayvanları öldürebilir?" diye sordu.
İbni Ömer (r.a) de şöyle cevap verdi:
"Bana Resulullah (a.s)'ın hanımlarından birinin haber verdiğine göre "Resulullah (a.s), farenin, akrebin, çaylakm, yaralayıcı köpeğin ve karganın öldürülmelerini emretti." Yahut; "(Bunları öldürmekle) emrolundu." [296]
Müslim'e ait bir rivayet de şöyledir:
"Bana Hz. Peygamber (a.s)'in hanımlarından biri anlattı; "Hz. Peygamber (a.s) yaralayıcı köpeğin, farenin, akrebini, çaylağın, karganın ve yılanın Öldürülmesini emrederdi."
Şeyban bin Ferruh'un rivayetinde de böyle gelmiştir. Şeyban; "Namazda da böyledir," demiştir. [297]
4331-Ebu Davud, Ebu Said el-Hudri (r.a)'nin şöyle dediğini rivayet etmiştir:
"Resulullah (a.s)'a şöyle soruldu ; "İhramlı ne öldürebilir?" Resulullah (a.s) şöyle buyurdu:
"Yılan, fare yaralayıcı köpek ve saldırgan hayvan (öldürülür), kargaya atış yapılır, fakat öldürülmez. Ve çaylak (da öldürülür)."
Diğer bir rivayette de; "Yılan, akreb, çaylak, fare ve ısırgan köpek/' şeklinde gelmiştir [298]
el-Cami muhakkiki şöyle demiştir :
"Bu hadis'in bir bölümünün diğer hadislerle desteği bulunmaktadır. Bu seeple Tirmizi bu hadisin hasen olduğunu söylemiştir. İlim sahiplerinin ameli, bu hadise göredir. Onlar; "İhramlı, saldırgan hayvanı ve köpeği öldürebilir," demişlerdir. Süfyan Sevri ve Şafii'nin görüşü de böyledir .
İmam Şafii şöyle demiştir:
"İhramh, insanlara veya hayvanları saldıran her çeşit hayvanı öldürebilir."
4332-İmam Malik, Muvatta'da, Abdullah bin Ömer bin Hattab (r.a)'dan Resulullah (a.s)'ın şöyle buyurduğunu rivayet etmiştir:
"Yeryüzünde dolaşan beş (çeşit) hayvan vardır ki, bunları öldürülmekte ihramlı üzerine bir günah yoktur. (Bunlar) ; Karga, çaylak, akreb, fare ve saldırgan köpektir."
Bir rivayette de; "Beş çeşit hayvan vardır ki, Harem sınırları içinde ve ihramlı iken onları öldüren kimse üzerine hiç bir sakınca yoktur," şeklinde gelmiştir. [299]
Hafız îbni Hacer, el-Fetih'te şöyle demiştir :
"Hadisteki hüküm her ne kadar "beş çeşit" ile beş sayısı altında belirlenenlerle özelleşip kayıtlanmış ise de, bu bir sayı olduğu için çoğunluğa göre delil değildir. Delil olduğu var sayılsa bile Hz, Peygamber (a.s)'in Önce bu beş çeşit hayvanı belirtmesi, daha sonra diğerlerinin aynı hükümde olduğunu açıklaması da ihtimal dahilindedir. Nitekim bu sayı, Hz. Aişe (r.a)'den gelen yolların bir kısmında dört, bir kısmında da altı olarak nakledilmiştir.
Dört olan tariki Müslim, Kasım tarikiyle Hz. Aişe (r.a)'den nakletmiş ve "akreb'e" yer vermemiştir. Altı olan tariki de Ebu Uvane Müstahrac'inde el-Muharibi tarikiyle Hişam'dan, o da babası vasıtasıyla yine Hz. Aişe (r.a)'den nakletmiş ve akrebin yanısıra yılana da yer vermiştir. Müslim'in rivayetleri arasında geçen Şeyban tariki de her ne kadar sayısız olsa da buna destektir."
Kadı Iyaz çok garip bir ifade ile şöyle demiştir:
"Müslim'in kitabının dışında geçen engerek yılanı ile bu sayı yediye yükselmiş olur."
Engerek yılanı zaten yılan mefhumu içerisinde yer almaktadır.
Burada zikredilen hadisi Ebu Uvane Müstahrac'ta bu babla ilgili hadisler arasında İbni Avm tarikiyle Nafi'den şu şekilde rivayet etmiştir:
"Ben Nafi'ye : "Ya engerek yılanını?" diye sordum. Nafi: "Engerek yılanı hakkında şüphesi olan mı var?" cevabını verdi.
Şeyban'ın rivayetinin bir benzeri Ebu Davud'da : "Saldırgan hayvan," ilavesiyle birlikte yer almıştır. Buna göre sayı 7'ye yükselmiş olur.
İbni Huzeyme ve İbni'l-Munzir'in Ebu Hureyre (r.a)'den naklettikleri hadiste meşhur beş hayvana ilaveten kurt ve pars'a da yer verilmiştir. Bunları da katacak olursak söz konusu sayı 9'a yükselmiş olur. Fakat İbni Huzeyme ez-Züheli'den nakille pars ve kurt ile ilgili ilavenin ravi tarafından; "saldırgan köpek," maddesi üzerine yapılmış bir açıklama olduğunu ifade etmiştir. Ancak kurt ilavesi İbni Ebu Şeybe, Said bin Mansur ve Ebu Davud'un Said bin Mu-seyyeb tarikiyle Hz. Peygamber (a.s)'den mursel olarak naklettikleri şu hadiste yer almıştır:
"Ihramh; yılanı ve kurdu öldürür". Bu hadisin ravileri güvenilirdir.
Ahmed bin Hanbel, Haccac bin Artat tarikiyle Vebra'dan, o da İbni Ömer (r.a)'den şu şekilde nakletmiştir:
"Resulullah (a.s) ihramhnm kurdu öldürmesini emretmiştir."
Haccac zayıf bir ravidir. Nitekim Musir Haccac'a muhalefet etmiş ve bA hadisi Vebra'dan mevkuf olarak rivayet etmiştir. Musir'in mevkuf olarak rivayet ettiği bu hadisi İbni Ebu Şeybe nakletmiştir. İşte bu saydıklarımız meşhur beş hayvanın dışında merfu hadislerde yer alan ilavelerdir. Fakat bunların hiçbiri tenkitten uzak değildir. En doğrusunu, Yüce Allah bilir.
4333-Buhari ve Müslim, Zeyd bin Cübeyr (r.h.a)'den şu şekilde rivayet etmişlerdir:
"Bir adam İbni Ömer (r.a)'e ihramlmın yeryüzünde yürüyen hayvanlardan hangilerini öldürebileceğini sordu.
İbni Ömer (r.a) şöyle cevap verdi:
"Bana Resulullah (a.s)'ın hanımlarından biri haber verdi. Resulullah (a .s) farenin, akrebin çaylağın, saldırgan köpeğin ve karganın öldürülmesini emretti ya da bunları Öldürmekle emrolundu."
Müslim'e ait bir rivayet de şöyledir:
"Resulullah (a.s) saldırgan köpeğin, farenin, akrebin, ve yılanın öldürülmesini emrederdi."
İbni Ömer; "Namazda iken de dedi."[300]
Hafız îbni Hacer, el-Feth'te şöyle demiştir: çaylağıni karganın
"Müslim, söz konusu hayvanların her zaman öldürülebileceklerini vurgulamak amacıyla hadisin sonunda namazda da öldürülebilecekleri ile ilgili ilaveyi getirmiştir."
4334-İbni Huzeyme, Abdullah (r.a)'tan rivayet etmiştir:
"Hz. Peygamber (a.s) bir ihramlıya Harem'de bulunan bir yılanı öldürmesini emretti." [301]
4335-İbni Huzeyme, Enes bin Malik (r.a)'in şöyle anlattığını rivayet etmiştir:
"Mekke fethedüdiği yıl Resulullah (a.s) başında miğferi olduğu halde Mekke'ye girdi. Miğferi çıkarınca bir adam yanma varıp:
"Ey Allah'ın Resulü, İbni Hatal Kabe örtülerine sığınmış durumda," dedi.
Bunun üzerine Resulullah (a.s) şöyle buyurdu :
"Onu daha önceden öldürdüğü Müslüman hizmetçisine kısas olarak öldürünüz."
İbni Şihab dedi ki:
"O gün Resulullah (e.s) ihramlı değildi." [302]
4336-Nesai, Hz. Ebu Bekir Sıddık. (r.a)'den şöyle rivayet etmiştir:
"Kendisi beraberinde hanımı Esma binti Umeys el-Has'amiyye (r.a) olduğu halde hacca niyet edip Resulullah (a.s)'la birlikte (yola) çıktı. Zü'l-Huleyfe'ye vardıklarında Esma, Muhammed bin Ebu Bekir'i doğurdu. Doğumun ardından Hz. Ebu Bekir (r.a) Resulullah (a.s)'a geldi ve hadiseyi haber verdi.
Bunun üzerine Resulullah (a.s) Hz. Ebu Bekir (r.a)'e kadına
yıkanmasını, sonra hac için telbiye getirip ihrama girmesi ve Beytullah'ı tavaf hariç, halkın yaptıklarım aynen yapmasını emretmesini söyledi." [303]
4337-İmam Malik, Muvatta'da, Abdullah bin Ömer bin Hattab (r.a)-'dan rivayet etmiştir: [304]
"İbni Ömer (r.a) hac veya umre için ihrama giren adetli kadın hakkında şöyle derdi:
"Kadın istediği taktirde haccı ya da umresi için ihrama girebilir. Fakat Beytullah'ı ve Safa ile Merve arasını tavaf etmez. Tavaf ve Sa'y'm dışında insanlarla birlikte bütün hac işlerine katılır. Temiz olana kadar da Mescid'e yaklaşamaz."
4338-Ebu Davud, Abdullah bin Abbas (r.a)'tan Resulullah (a.s)'ın şöyle buyurduğunu rivayet etmiştir:
"Nifash ve hayızlı kadınlar ihram sınırımızdan geçtikleri zaman yıkanıp ihrama girerler ve Beytullah'ı tavaf hariç, bütün hac görevlerini yerine geti-rirler." .
Bir rivayet de yine bu rivayetin bir benzeridir. Ancak bu rivayette; "bütün" kelimesi yer almamıştır. [305]
4339-İmam Malik, Muvatta'da, Alkarna bin Ebu Alkarna (r.a) vasıtasıyla annesinin şöyle dediğini rivayet etmiştir:
"Ben Hz. Peygamber (a.s)'in hanımı Hz. Aişe (r.a)'yı ihramlı kimsenin vücudunu kaşıması hakkında kendisine sorulurken işittim.
(Cevaben) şöyle dedi:
"Evet, kaşısın ve kuvvetli kaşısın."
Sonra Hz. Aişe (r.a) şöyle dedi:
"Ellerim bağlansa, ayaklarımdan başka çarem kalmasa ayaklarımla kaş [306]
4340-İmam Malik, Muvatta'da, Rabîa bin Abdullah (r.a)'tan rivayet etmiştir:
"Kendisi Hz. Ömer bin Hattab (r.a)'ı ihramlı haliyle Sukya'da devesinin kurtlarını alıp toprağa atarken görmüştür." [307]
İmam Malik şöyle demiştir: "Bana göre bu mekruhtur." Zerkani bunun sebebini şöyle açıklar:
"Çünkü kurtlar da pire ve güve gibi devede yaşayan hayvanlardandır. Bu nedenle ihramlı onları atamaz. Çünkü atması halinde bu hayvanların ölümüne neden olabilir. Ancak kurtların deveye zarar vermesi söz konusu ise bu taktirde onları temizler ve birazcık yemek yedirir."
4341-İmam Malik, Muvatta'da, İbni Ömer (r.a)'in azatlısı Nafi'nin şöyle dediğini rivayet etmiştir:
"İbni Ömer (r.a) ihramlmm devesinden böcek ya da kurtlan çıkartmasını mekruh görürdü."
İmam Malik şöyle demiştir:
"Bu konuda işittiğim en güzel şeylerden bir tanesi de İbni Ömer (r.a)'in bu sözüdür."
Zerkani der ki:
"Çünkü kurtların temizlenmesi, ölmelerine yol açabilir, Bu da caiz değildir. Bu meselede İbni Ömer (r.a), babası Hz. Ömer (r.a)'e muhalefet etmiştir." [308]
4342-İmam Malik, Muvatta'da, Abdullah bin Abbas (r.a)'tan şu şekilde rivayet etmiştir :
"Kendisine Mina'da ziyaret tavafından önce ailesine temas eden kimse soruldu. İbni Abbas (r.a) da bir bedene kesmesini emretti."
Yine İmam Malik'e ait bir rivayette de Ikrime'den şu şekilde gelmiştir: "Zannıma göre İbni Abbas (r.a)'tan başkası değildir, şöyle demiştir: "Ziyaret tavafından önce ailesine temas eden kimse yeni bir umre yapar
ve kurban keser." [309]
4343-İbni Huzeyme, Cabir bin Abdullah (r.a)'m şöyle söylediğini rivayet etmiştir:
"Resulullah (a.s) ihramlmm avladığı sırtlanda bir Necdi koçu tayin etti ve bunu (sırtlan'ı) avdan saydı."
İbni Huzeyme bu hadis üzerine şu açıklamasını getirmiştir: "Yüce Allah;
"Ey İman edenler , ihramda iken av öldürmeyin. Sizden kim kasten onu öldürürse, öldürdüğünün dengi olan bir hayvan cezası vardır," sözüyle, öldürülen hayvana benzeyen en yakın hayvanı kasdetmiştir. Yoksa bazı İraklı alimlerin dediği gibi, kıymet bakımından dengini kasdetmemiştir. Çünkü sırtlan'm bedelinin şehir ve zamanlara göre değiştiği bilinen bir gerçektir. Koçun bedeli de bazı zaman ve şehirlere göre değişmektedir. Şayet denklik değerde olsaydı, Hz. Peygamber (a.s) sırtlan'm cezasını zaman ve şehir farkı gözetmeksizin bir koç olarak tayin etmezdi." [310]
4344-İbni Huzeyme, Cabir bin Abdullah (r.a)'ın şöyle dediğini rivayet etmiştir:
"Resulullah (a.s) şöyle buyurdu:
"Sırtlan avdır. îhramlı onu vurduğu zaman, bir yaşını doldurmuş bir koç cezası vardır. Ve bu hayvan yenir." [311]
4345-İbni Huzeyme, Abdurrahman bin Abdullah bin Ebu Ammar (r.a)'ın şöyle anlattığını rivayet etmiştir:
"(Yolda) Cabir bin Abdullah (r.a)'a rastladım ve ona:
"Sırtlanı yiyebilir miyiz?" diye sordum. Cabir (r.a) :
"Evet," cevabını verdi. Ben :
"(Peki) o av mıdır?" dedim. O yine :
"Evet," dedi. Ben :
"Bunu Resulullah (a.s)'tan işittin mi?" diye (tekrar) sordum.
Cabir (r.a):
"Evet cevabını verdi." [312]
4346-İmam Malik, Muvatta'da, Abdullah bin Abbas (r.a)'m şöyle söylediğini rivayet etmiştir:
"Kim haccm nüsükundan (görevlerinden) farzları dışında bir şey unutur yahut terk ederse bir (kurban kesip) kan akıtsın."
Eyyübdediki:
"Terk ederse mi/ "unutursa mı?" dedi bilemiyorum." [313]
Allah Teâla şöyle buyurmuştur:
"ibrahim ve İsmail'e : "Evimi; ziyaret edenler, kendini ibadete verenler,-rüku ve secde edenler için temiz tutun diye ahid verdik." [314]
Kabe'yi tavaf etmek yani etrafını dolaşmak büyük ibadetlerden biridir. Tavaf ; ya hacc, umre ve nezir tarafı gibi farzdır, ya ayhali, lohusa olmayanların yaptıkları veda tavafı gibi vaciptir, ya kudüm tavafı gibi sünnettir, ya da her zaman yapıldığı gibi menduptur... Tavafta değişmeyen tek şey yedi şavt olmasıdır...
Hanefilere göre, her tavaftan sonra namaz kılınması mubah olan bir vakitte iki rek'at namaz kılmak vaciptir.
Şafii ve Hanbeliler'e göre ise bu sünnettir. Bir insan müteaddit tavafları ard arda birlikte yapabilir, sonra da her yedi şavt için iki rek'at namaz kılabilir. Her tavaftan sonra sa'y yapılır. İlk üç şavtta ızdıb ( sağ kolun çıplak, sol kolun örtülü olması) ve ramel (tavaf esnasında omuzlan sallayarak hızla yürüme) sünnettir. Resulullah ve ashabı, "Umretu'1-Kaza" gününde "ızdıba" ve "ramel" yapmıştı, bundan dolayı da devamlı bir sünnet haline gelmiştir.
Tavaf, haccm bir rüknüdür. Bu ise "ifade" veya "ziyare" tavafı diye isimlendirilir. Hac'da adı konmuş Tavaflar üç tanedir. Kudüm tavafı, ifâde tavafı ve veda tavafı. Bu tavaflardan fazlası nafiledir.
Sa'y yapmak yani Safa ile Merve arasında yürümek bir defa olur. Sa'y, ancak tavaftan sonra yapılır. Kişi kudüm tavafıyla birlikte sa'y yaparsa, ondan sonra sa'y yapmaz. Eğer yapmamış ise ziyaret tavafıyla birlikte sa'y yapar.
Arafat'ta vakfeye durmadan önce Mekke'ye giren hacı için, cumhura göre "kudüm tavafı" sünnettir. Arafat'ta vakfeye durduktan sonra bu sünnet olmaz. Umre yapan için de böyledir. Çünkü umre yapan kişi, kendisine farz kılınan tavaf ile umreye başlar. Bundaki hikmet, Kabe'yi selamlamaktır. Umre yapan "tahiyyetü'l-mescid" namazı ile değil de tavaf ile işe başlar. Çünkü mescide gelmekten amaç Kabe'dir. Kabeyi selamlama ise tavaf ile olur. Kişi farz veya müekked namazı geçirmekten korkar, yahut cemaatı kıyamda bulur ya da geçmiş bir farzı hatırlarsa, umreye tavaf ile başlamaz ve o durumda bunları tavafa takdim eder. Eğer kişi tavaf ederken namaza kalkılırsa, tavafı kesip namaza durur. Nafile olarak tavaf yapıyor ve cenaze de hazır ise, bu durumda da hemen tavafı keser.
Mescid'te oturmak, kudüm tavafını kişiden düşürmez, nitekim tahiyyetü'l-mescid de böyledir. Fakat Arafat'ta vakfeye durmakla kudüm tavafı düşer, ama Mekke'yi terketme durumunda düşmez.
Tavafu'l-ifada veya ziyaret'e gelince o, fukahanın ittifakıyla haccm bir rüknüdür. Ve onsuz hacc tamam olmaz. Ziyaret tavafmı terkedip memlelçe-tine dönen kişi, geri dönüp tavafı eda etmedikçe ihramdan çıkmış olmaz. Yani haccı tamam olmaz. Eğer o kişi ihramdan çıkmaya niyet edip ihramını çıkarıp atarsa, yine bununla ihramdan çıkmış olmaz. Çünkü kişi ihramdan çıkmaya niyet etmekle ihramdan çıkmış olmaz. Ancak fiili olarak tavaf yapmak suretiyle ihramdan çıkar. Buna göre ifâda tavafını (ziyaret tavafı da denir) kurban bayramı günlerinde yapamayan kimseden bu tavaf sakıt olmaz. Aksine gelip yapması gerekir. Çünkü diğer vakitlerde de bu tavaf yapılabilir.
Veda tavafı cumhura göre vacip, Malikilere göre menduptur. Terkedilme-si, diğer vaciplerin terki gibi kurban kesmeyi gerektirir. Hacı kasden veya u-nutarak, ya da vacip olduğunu bilmeyerek veda tavafını yapmadan Mekke'den dışarı çıkarsa, Mekke'ye yakın bir yerde bulunuyorsa geri dönmesi gerekir. Yakın yer, Mekke ile kendisi arasında üç günlük bir mesafeden az olan yerdir: Eğer uzaklara gitmiş ise, o vakit kurban göndermesi gerekir. Uzak mesafe üç günlük yol ve daha fazlasıdır. Veda tavafı, hacının Kabe'den ayrılacağı en son anı olsun diye çıkış vaktinde yapılır. Eğer hacı, veda tavafını yapar, sonra ticaret ile meşgul olur veya bir süre orada ikamet ederse, veda tavafmı iade etmesi gerekir. Çünkü veda tavafından sonra ikamet ettiği vakit uygulamaya göre veda etmiş olmaktan çıkar. Veda eden kişinin tavaftan sonra arkasını Kabe'ye dönerek çıkıp gitmesi, bir çok insanın yaptığı gibi gerisin geri yürüyüp gitmemesi edebe uygun olandır. Bazıları, arkaya dönmeden geri geri yürüyerek çıkmamanın mekruh olduğunu söylemişlerdir. Çünkü bu konuda ne rivayet edilmiş bir "sünnet" ne de nakledilmiş bir "eser" mevcuttur. Aslı olmayan bir şey üzerinde yücelik kazanılmaz. Mücahit (Rahimehullah): "Mescid (Harem-i Şerif)'in kapısından çıkmak üzere iken, geri don ve Ka'be'ye bak, sonra da: "Allah'ım onu son ziyaretim kılma," diye dua et," demiştir.
Kadın veda tavafını yapmadan önce âdet görse, ihramdan çıkar, ona veda tavafı gerekmez, ittifakla fidye vermesi de gerekmez. İhramlı iken kadın aybaşı görse veya doğum yapsa, ihram için gusul yapar ve ihrama girer, erkek hacının yaptığı gibi diğer işleri yapar. Ancak temizleninceye kadar Kabe'yi tavaf edemez. Buna göre ona ne kudüm tavafı, ne de kaza etmesi gerekir. Eğer kadın temettü haccı yapıyorsa ve sonra da umre tavafından önce âdet görmeye başlarsa ona Kabe'yi tavaf etmesi gerekmez. Çünkü Kabe'yi tavaf etmek namaz hükmündedir. Halbuki kadının ay halinde iken mescide girmesi yasaklanmıştır. Hacçı kaçıracağından korkarsa, umre yapmakla beraber hac için ihrama girer. Şayet kadın Arafat vakfesinden ve ziyaret tavafından sonra adet görse, Mekke'den geri döner ve vacip olan veda tavafından dolayı kendisine birşey gerekmez. Adet veya lohusalık müddeti sona ermeden önce Mekke'yi terketmeye mecbur kalan kadın, "İfâda" tavafını yapmamış ise güsul abdestini alır, ayhâli bezini sıkıca bağlar, sonra Kabe'yi "ifada tavafı" olarak yedi defa tavaf eder. Daha sonra Safa ile Merve arasında yedi kere sa'y yapar. Ancak ona bir koyunu kurban etmesi gerekir. Bunu da Hanefileri taklid ederek yapar. Çünkü Hanefiler, o durumda tavafın haram olmakla birlikte sahih olduğunu ve kurban kesmenin vacip olduğunu söylemişlerdir.[315]
Hacer-i Evset'i selamlamak ve sessizce öpmek, dua etmek, erkeklerin "remel" yapmaları yani omuzlan sallayarak hızla yürümeleri,
Malikiler dışında cumhura göre "ızdıba" yapmaları yani sağ ko u çıplak bırakıp sol kolu örtmeleri,
Yine erkeklerin Kabe'ye yaklaşmaları sünnettir.
Gücü yeten için yürümek, sonra iki rek'at tavaf namazı kılmak Şafiilerle Hanbeliler'e göre sünnettir.
Tavaftan sonra iki rek'at namaz kılmak da Hanefilerce vaciptir. Hanefilere göre ifade tavafının şartları ise şunlardır:
Tavafa niyet etmek gücü yetenin yürüyerek tavaf etmesi) tavafı Kabe'nin etrafında, mescidin dahilinde ve kurban bayramının birinci günü şafaktan j sonra yapılması ve farz kılman miktarda tavaf yapılması... ki, o da üç şarttır. Bu şartları yediye tamamlamak vaciptir.
Malikiler; hadesten ve necasetten tahareti, setr-i avreti, tavafın yedi şavt olmasını, Hacer-i esved'ten başlanılmasını, Kabe'yi sol tarafa almayı, şavtları peş peşe yapmayı, tavaftan sonra iki rek'at namaz kılmayı da bu şartlara eklemişlerdir. Ancak onlar niyet etmeyi ve yürümeyi şartlardan kabul etmemişlerdir.
Hanbeliler ise tavafın şartlarını ondörde kadar çıkarmışlardır. [316]
4347-İbni Huzeyme, İbni Abbas (r.a)'dan rivayet etmiştir : "İbni Abbas şöyle dedi:
"Cahiliyet döneminde kadın Kabe'yi çıplak olarak tavaf ediyor ve şöyle diyordu:
"Şimdi bunun (bedenini kasdediyor) bir kısmı veyahut hepsi açıktır. Fakat ben bunun açıklarını da helal etmem."
Bunun üzerine şu ayet-i kerime nazil oldu:
"Ey Ademoğulları! Her mescide güzel elbiselerinizi giyinerek gidin [317]
4348-Buhari, Humeyd (r.a)'den şu şekilde rivayet etmiştir: "Ebu Hureyre ona şöyle haber vermiştir:
"Hz. Ebu Bekir Sıddık (r.a) Veda Haccı'ndan bir sene evvel Resulullah tarafından hacc emiri olarak Mekke'ye gönderildiği haccda, Hz. Ebu Bekir (r.a) de Ebu Hureyre'yi, kurban bayramının ilk günü Minâ'da büyükçe bir topluluk içinde halka şu iki maddeyi ilan etmeye yollamıştır:
"Ey insanlar ! İyi biliniz, bu yıldan sonra hiçbir müşrik hacc yapamaz ve çıplak kişi de Kabe'yi tavaf edemez."
Fukahadan cumhur'u-ulema şöyle demiştir:
"Bu hadis kaynak kabul edilerek tavaf sırasında avret yerlerinin örtülmesi şart koşulmuştur. Hanefi âlimleri, setr-avretin vacip olduğu görüşündedirler. Eğer kişi avret yerini örtmeksizin tavaf yaparsa, Mekke'de kaldığı sürece tavafı yeniden yapması gerekir. Eğer Mekke'yi terketmiş ise, bir koyun kurban etmesi gerekir." [318]
4349-Buharİ ile Müslim, Abdullah bin Abbas (r.a) dan şu şekilde rivayet etmişlerdir:
"İbni Abbas şöyle demiştir:
"Resulullah (a.s) ashabıyla Mekke'ye geldi. Kendilerini Yesrib'in sıtması zayıflatmıştı. Müşrikler: "Yann size öyle bir kavim gelecek ki, sıtma kendilerini bitirmiş olacak. Sıtmadan çok elem çekmişlerdir," dediler. Ve Hıcr'ın arkasına oturdular. Hz. Peygamber (a.s) de, müşrikler, Müslümanların celale-tini görsünler diye ashabına tavafın üç turunda remel yapmalarını, iki köşe arasında da normal yürüyüşle yürümelerini emir buyurdu.
Bunun üzerine müşrikler şöyle dediler:
"Sıtmanın kendilerini bitirdiğini söylediğiniz adamlar bunlar mı? Bunlar filan ve filandan daha sağlammışlar."
İbni Abbas sözüne devamla şöyle dedi:
"Resulullah (a.s)'ı, ashabına bütün turlarda remel yapmalarını emir buyurmaktan men eden şey, ancak onlara acıması olmuştur."
Buhari'de bir başka rivayet daha vardır. [319] Bu rivayet şöyledir :
"Hammad bin Seleme, Eyyub'dan, o da Said bin Cübeyr'de^ ti da ibni
Abbas (r.a)'tan şöyle rivayet etmiştir:
"İbni Abbas şöyle dedi:
"Hz. Peygamber (a.s) barış anlaşmasıyla emana girdiği yılında Mekke'ye geldiği zaman: "Müşriklere, Müslümanların celaletini göstermek için remel yapınız," diye buyurdu. Bu tavaf sırasında müşrikler, Kuaykan Dağı tarafında idiler."
Müslim [320]'in bir rivayetinde de İbni Abbas şöyle demiştir:
"Resulullah (a.s), Beyti ancak müşriklere kuvvetini göstermek" xpn remel ve hızla tavaf etmişti."
Ebu Davud [321]'un rivayetinde de müşriklerin, "Bunlar bizden dit ia sağlamlar," dedikleri rivayet edilmiştir.
Yine Ebu Davud [322]'da şöyle bir rivayet yer almaktadır:
"Resulullah (a.s) ızdıba [323] yaptı. Hacer-i Evsad'i selamladı ve tekbir getirdi. Sonra üç tavaf yaptı. (Hz. Peygamber ve ashabı) Rükn-i Yemani'ye gelip, Kureyş'in gözünden kaybolunca, normal yürüyorlar ve tekrar Ku-reyş'in göreceği yere gelince remel yapıyorlardı. Bunun üzerine Kureyş (müşrikleri); "Bunlar, ceylanlar gibi adamlarmış," dediler." [324]
4350-İmam Ahmed bin Hanbel, İbni Abbas (r.a)'dan şu şekilde rivayet etmiştir:
"Resulullah (a.s) Kaza Umresi'nde Merru'z-Zahran'a inip konakladığı zaman, Resulullah (a.s)'ın ashabına Kureyş'in şöyle dediği haberi ulaştı:
"Onlar (Müslümanlar) zayıflıktan geceleri hiç uyuyamıyorlarmış." Bunun üzerine Hz. Peygamber (a.s)'in ashabı:
"Keşke yük develerimizden bazısını kesseydik, etinden yiyip çorbasından içseydik de yarın sabah o Kureyş cemaatının yanında olunca, gücümüz ve zindeliğimiz ile oraya varsaydık," dediler.
Bunun üzerine Hz. Peygamberi (a.s) şöyle buyurdu.
"Böyle yapmayınız! Azıklarınızdan kalanları benim yanımda toplayınız."
Ashab'ı Kiram azıkları topladılar ve deriden sofralar üzerine yayarak yediler. Herbiri dağarcıklarda kalanları da kurtlara kuşlara bıraktılar.
Sonra Resulullah (a.s) gelip Mescid'e girdi. Kureyş de Hıcr'da oturmuştu. Hz. Peygamber (a.s) ridası ile ızdıba yaptı ve sonra şöyle buyurdu:
"Kureyş, sakın sizde zayıflık ve gevşeklik görmesin."
Rüknü istilam edip rükn-i yemani ile gizleninceye kadar içeri sokuldu. Haceru'l-Esved köşesine kadar normal yürüyüş ile yürüdü. O sırada Kureyş müşrikleri şöyle dediler:
"Baksanıza, bunlar yürümeğe razı olmuyorlar da geyiklerin sıçrayışı ve zıplayışı gibi sıçrıyorlar."
Bunun üzerine Hz. Peygamber (a.s) bunu (remeli) üç şavtta da yaptı ve böylece (remel) sünnet oldu."
Ebu Tufeyl şöyle demiştir:
"Bana İbni Abbas (r.a) Hz. Peygamber (a.s)'in bunu Veda Hacci'nda yaptığını haber verdi." [325]
4351-MüsIim, Ebu Tufeyl (r.a)'den rivayet etmiştir: "Ebu Tufeyl şöyle dedi: "Ben îbni Abbas (r.a)'a:
"Beyti, şu üç tavaf remel ve dört tavaf normal yürüyüş meselesi sünnet midir? Kavmin bunun sünnet olduğunu söylüyor. Bu konudaki fikrin nedir?" dedim. İbni Abbas:
"Hem doğru söylemişler, hem yanlış !" cevabını verdi. [326]
"Hem doğru söylemişler hem yanlış" sözünün manası nedir?" dedim.
İbni Abbas şöyle söyledi:
"Resulullah (a.s) Mekke'ye geldi de müşrikler:
"Gerçekten Muhammed (a.s) ile ashabı zayıflıktan Beyti tavaf edemiyorlar," dediler. O'na hased ediyorlardı. Bunun üzerine Resulullah (a.s) ashabına üç tur remel yapmalarını, dört tur da normal yürümelerini emir buyurdu."
Ben yine İbni Abbas'a:
"Bana Safa ile Merve arasında vasıtaya binerek sa'y yapmayı haber ver. Bu da sünnet midir? Zira kavmin bunun da sünnet olduğunu söylüyorlar," diye sordum.
İbni Abbas şöyle cevap verdi:
"Hem doğru söylemişler, hem yanlış." Ben:
"Hem doğru söylemişler, hem yanlış," sözünün manası nedir?"
İbni Abbas şunu söyledi:
"Resulullah (a.s)'ın yanma insanlar üşüştüler. "İşte Muhammed ! İşte Muhammed!" diyorlardı. Hatta evlerden genç kızlar bile çıkmışlardı. Resulullah (a.s)'m huzurunda halk dövülmezdi. Başına bir çok kimseler toplanınca hayvana bindi. Ama yürüyerek sa'y yapmak efdaldır."
Ebu Davud (l)'un rivayetinde de İbni Tufeyl şöyle demiştir:
"Ben, İbni Abbas'a şöyle dedim:
"Kavmin, Resulullah (a.s)'m Beyti remel yaparak tavaf ettiğini ve bunun sünnet olduğunu söylüyorlar," dedim. İbni Abbas (r.a); "Hem doğru söylemişler, hem yanlış," cevabını verdi. Ben: "Neyi doğru söylemişler, neyi yanlış?" diye sordum.
İbni Abbas şöyle dedi:
"Resulullah (a.s) remel yapmıştır," sözünü doğru söylemişler ama "remel yapmak sünnet değildir," sözleri yanlıştır. Çünkü Kureyş-Hudeybiye anlaşması sırasında-: "Bırakın Muhammed'i ve ashabını, develerin ve koyunların burnundaki kurtlar gibi açlıktan ölsünler," dediler. Ama müşrikler Hz. Peygamber (a.s) ile gelecek yıl gelmeleri ve Mekke'de üç gün kalmaları konusunda anlaşma yaptılar. (Anlaşma gereği bir yıl sonra) Resulullah (a.s) Mekke'ye geldi. Müşrikler Kuaykan Dağı tarafında bulunuyorlardı. Bunun üzerine Resulullah (a.s) ashabına:
"Beyti (tevaf ederken) üç defa remel yapınız," diye emir buyurdu. Ama bu sünnet değildir.
Ben, İbni Abbas'a:
"Kavmin, Resulullah (a.s)'ın Safa ile Merve arasında deve üzerinde sa'y yaptığını ve bunun sünnet olduğunu söylüyorlar," dedim. O da:
"Hem doğru söylemişler hem yanlış," cevabını verdi.
"Neyi doğru söylemişler, neyi yanlış?" dedim.
İbni Abbas şöyle dedi:
"Resulullah (a.s)'m Safa ile Merve arasında deve üzerinde sa'y yaptığını doğru söylemişler, ama onun sünnet olmadığını söylemeleri yanlış. Çünkü halk Resulullah (a.s)'tan uzaklaştırılmaz ve dövülmezdi. Halkın kendi sesini duymaları, bulunduğu yeri görmeleri ve elleriyle ona uzanmamaları için Resulullah (a.s) devenin üzerinde sa'y yaptı." [327]
4352-İmam Malik, Muvatta'da, Cabir (r.a)'den rivayet etmiştir: "Resulullah (a.s) üç tavafda Hacer'den Hacer'e remel yaptı." [328]
4353-Buhari ve Müslim, Abdullah bin Ömer bin Hattab (r.a)'dan şu şekilde rivayet etmiştir:
"Ibni Ömer şöyle demiştir:
"Ben, Resulullah (a.s) Mekke'ye geldiğinde ilk tavafını yaparken Hacer-i Esved'i istilam ederek yedi tavafın üçünde remel yaparken gördüm."
Müslim [329]'in İbni Ömer (r.a)'den bir diğer rivayeti ise şöyledir:
"Resulullah (a.s) Beyti ilk defa tavaf ederken üç defa remel yapar, dört defa da normal yürürdü. Safa ile Merve arasında sa'y yaparken Mesil Vadisinde hızlı yürürdü. Bunu İbni Ömer de yapardı."
Müslim [330]'in bir başka rivayetinde İbni Ömer şöyle demiştir: [331]
"Resulullah (a.s) Hacer'den Hacer'e kadar üç defa remel yaptı, dört defa da normal yürüdü."
Yine Müslim [332]'in buna benzer bir rivayetinde şu fazlalık yer almaktadır:
"... (beyti tavaf ettikten sonra) iki rekat namaz kılar, sonra da Sefa ile Merve arasında sa'y yapardı."
"Remeli telafi etmeye çalışmak meşru olmaz. Kişi remeli üç turda da ertelese, diğer dört turda kaza etmez.
Remel yapmak kadınlara değil erkeklere mahsustur. Remel yapma hususunda yürüyen ile binek üzerinde olan kişi arasında bir fark yoktur. Onu terk edene kurban da lazım değildir." [333]
4354-Tirmizi, Cabir bin Abdullah (r.a)'dan rivayet etmiştir: "Cabir (r.a) şöyle dedi:
"Resulullah (a.s) Mekke'ye varınca Mescid-i Haram'a girdi ve önce Hacerü'l-Esved'i istilam etti, sonra Hacer'ül Esved'in sağ tarafına geçerek yürüdü ve üç turda remel yapıp dört turda da normal yürüdü. Sonra makama gelerek; "İbrahim'in makamından bir namazgah edinin," [335] buyurdu. Ve iki rekat namazı kıldı. Makam, kendisi ile Beytullah'm arasında idi. İki rek'at namazdan sonra Haceru'l-Esved'e gelerek onu istilam etti ve sonra Safa'ya çıktı. Zannedersem: "Safa ve Merve Allah'ın şeairindendir," buyurdu." [336]
4355-Ebu Davud, Abdullah bin Abbas (r.a)'dan rivayet etmiştir:
"Resulullah (a.s) ve ashabi, Ci'rane'den (ihrama girip) umre yaptılar; Beyti (tavaf ederken) remel yaptılar. Hz. Peygamber (a.s) ve ashabı rida-larmm bir ucunu sağ koltukları altından alarak sol omuzları üzerine attılar."
Ebu Davud (4)'un bir başka rivayetinde şu ilave bulunmaktadır :
"Hz. Peygamber (a.s) ve ashabı, Beyti üç kere hızlı ve çalımlı olarak, dört defa da normal yürüyüşle tavaf ettiler."
Buna, herhangi bir ilavede bulunmadı." [338]
4356-İmam Malik, Muvatta'ında, Urve bin Zübeyr (r.a)'den şöyle dediğini rivayet etmiştir:
"Urve (babası) Abdullah bin Zübeyr (r.a)'i Ten'ım'den umre için ihrama girdi."
Urve sözüne devamla şöyle dedi:
"Ben onun, Beytin etrafında üç şavtda hızlı ve çalımlı olarak yürürken gördüm." [339]
4357- İmam Malik, Muvatta'ında, İbni Ömer (r.a)'in mevlası Nafi'den rivayet etmiştir:
"İbni Ömer (r.a) Mekke'de ihrama girdiği Mina'dan dönünceye kadar ne beyti Tavaf eder ve 'ne de Safa ile Merve arasında sa'y yapardı. Yine o, Mekke'den ihrama girdiğinde, Beyti tavaf ederken remel yapmıyordu." [340]
Her tavaftan sonra sa'y yapılır ve tavaf sırasında da remel ve ızdıba sünnettir. Ama tavaftan sonra Safa ile Merve arasında sa'y yapılmaz ise, o zaman remel ve ızdıba sünnet olmaz. [341]
4358-Ebu Davud, Abdullah bin Abbas (r.a)'dan rivayet etmiştir:
"Resulullah (a.s) ifada (farz olan ziyaret) tavafının yedi turunda remel yapmamıştır." [342]
Bunun manası şudur: Hz. Peygamber (a.s) daha önce sa'y yapmıştı. Bundan dolayı da ifâda tavafından sonra sa'y yapmaya gerek duymadı. Sünnet olan, bir insanın, sa'y yapması gereken tavafta remel yapmasıdır. Halbuki burada sa'y yoktur.
4359-Ebu Davud, Hz. Ömer bin Hattab (r.a)'in mevlası Eslem'den şu şekilde rivayet etmiştir:
"Eşlem şöyle dedi:
"Ben, Hz. Ömer bin Hattab (r.a)'ı şöyle söylerken işittim:
"Allah Teâla İslamiyeti kökleştirip küfrü ve mensuplarını yok ettiği halde tavafta hızlı yürümek (remel) ve (sağ) omuzlan açık bırakmak (ızdıba) nedendir? Fakat bununla beraber, biz Resulullah (a.s)'la birlikte yaptığımız şeyi terketmeyiz." [343]
4360-Ebu Davud, Ya'lâ bin Ümeyye (r.a)'nin şöyle dediğini rivayet etmiştir:
"Resulullah (a.s) yeşil bir hırka ile ızdıba yaparak tavaf etti." Tirmizi [344]'nin rivayetinde Ya'lâ bin Ümeyye (r.a) şöyle demiştir:
"Resulullah (a.s), üzerinde bir hırka bulunduğu halde ızdıba yaparak tavaf etti." [345]
4361-Buhari ile Müslim, Ubeyd bin Cüreye (r.a)'den şu şekilde rivayet etmişlerdir:
"Ubeyd bin Cüreye, Abdullah bin Ömer'e:
"Arkadaşlarının yaptığını hiç görmediğin dört şeyi [346] seni yaparken gördüm" dedi. İbni Ömer:
"Nedir onlar, Ey Güreye'nin oğlu?" dedi. İbni Cüreye:
"Senin Kabe rükünlerinden yalnız iki rükn-ü yemani'ye [347] dokunduğunu gördüm ki, septiyye [348] demlen ayakkabılar giyorsun. Ve yine gördüm ki, sarıya boyamyorsun. Bir de Mekke'ye vardığında başkaları hilali gördükleri vakit yüksek sesle telbiye okumaya başladıkları halde sen, terviye günü (yani Arefe'den evvelki gün) girmedikçe telbiye'ye başlamadığım görüyorum," dedi.
Bunun üzerine Abdullah bin Ömer şunlan söyledi:
"Rükünlere gelince: Ben, Resulullah'ı iki rükn-ü yemani [349]'den başkasına dokunurken görmedim.
Septiyye denilen ayakkabıları giymemin sebebi: Resulullah'ı kılsız ayakkabı giyerken görmüş olmamdır. Onlarla abdest alırdı. Binaenaleyh ben de öyle ayakkabı giymek isterim.
San boyaya gelince: Ben, Resulullah'ı sarı boyalı elbise giyerken gördüm. Bu sebeple ben de sarı boyalı elbiseyi giymeyi severim.
Telbiye meselesinde dahi, Resulullah (a.s)'ın hayvanı hareket için ayağa kalkıp doğrulmadıkça telbiye ettiğini görmedim." [350]
4362-Buharî ve Müslim, Abdullah bin Ömer bin el-Hattab (r.a)'dan şu şekilde rivayet etmişlerdir:
"İbni Ömer; "Ben Hz. Peygamber'! Beyt'ten iki yemânî köşelerden başkasını istilam ederken görmedim," demiştir."
Bir başka rivayette; "İstilam eder," yerine "mesheder" kelimesi yer almaktadır, [351]
Yine Müslim [352]'in bir rivayetinde İbni Ömer (r.a) şöyle demiştir :
"Resulullah (a.s), Beyt'in rükünlerinden Rükn-ü Esved ile ondan sonra gelen Cumahlılar'm evleri tarafındaki rükünden başka bir yeri istilam etmezdi."
Buharı ile Müslim [353]'in bir başka rivayetlerinde İbni Ömer şöyle demiştir:
"Bu iki rüknü (yani) Rükn-ü Yemani ile Hacer-i Esved'i, Resulullah (a.s)'ın istilam buyurduğunu gördüm göreli ne şiddette ne de serbest zamanda istilamı terketmedim."
Buhari [354]'nin bir başka rivayetinde râvî şöyle demiştir:
"Ben Nafi'e: "İbni Ömer bu iki rükün arasında yürür (diyenlerin arasında koşarjmıydı?" diye sordum. Nafi: "İbni Ömer bu iki rükün arasında ancak istilamın daha kolay olması için yürür idi," dedi."
Nesai [355]'ye ait bir rivayette, îbni Ömer şöyle demiştir:
"Hz. Peygamber (a.s) her tavafımda Rükn-ü Yemâni'yi ve Haceru'l-Esved'i istilam ederdi."
Yine Nesai [356]'nin bir rivayetinde İbni Ömer (r.a) : "Hz. Peygamber (a.s) Hacerü'l-Esved'le Rükn-ü Yemani'den başka bir yeri istilam etmezdi," demiştir.
Buhari ile Nesai [357]nüı bir başka rivayetinde Zübeyr bin Arabi şöyle demiştir:
"Bir kimse İbni Ömer'e, Hacerü'l Esved'in istilam edilmesinin hükmünü sordu. İbni Ömer de; "Ben Resululah'ın Hacerü'l Esved'i istilam ettiğini ve onu öptüğünü gördüm," diye cevap verdi."
Ravi Zübeyr bin Arabi dedi ki:
"Ben, İbni Ömer'e: "Eğer dar yerde kıstırıp sıkıştırılırsam ne dersin? Zor ve kuvvetle oraya varmaktan yenilmiş olursan ne dersin?" diye sordum. İbni Ömer (bu suallerden hadise aykırı re'y ve ictihad ileri sürüldüğünü anlayıp üzülerek): "Ey soru soran! Sen bu "Eraeyte (Nereye dersin?)" sorularını Yemen'de kıl ! Ben Resulullah'ı bu taşı istilam ederken ve onu öperken gördüm," dedi." [358]
İmam Nevevi, Müslim Şerhi'nde [359] şöyle demiştir:
"İki Rükn-i Yemani; Rükn-ü Esved ile Rükn-ü Yemani'dir. Tağlib tankıyla bu ikisine birden "Yemaniyân" denilmiştir. Nitekim Araplar anne ile babaya "Ebevân" ayla güneşe "Kameran" Hz. Ebu Bekir (r,a) ile Hz. Ömer (r.a)'e "Ömerân", su ile hurmaya "el-Esvedan" ve bunlar gibi daha nicelerini böyle isimlerle isimlendirmişlerdir.
"el-Yemâniyan" kelimesi tasih-i meşhur lügat ile böyle söylendiği gibi sondaki "yâ' harifinin şeddelenmesi suretiyle "Yemâniyyân' şeklinde de telaffuz edilmiştir.
Beytullah'ın dört rüknü vardır. Ve bu dört rükün şunlardır:
er-Rüknül-Esved ve er-Rüknü'l-Yemâni; her ikisine "el-Yemaniyan" denildiği yukarıda geçmişti. Diğer iki rükne gelince, onlara da "eş-Şâmiyân" denilmektedir.
Rükn-ü Esved'in iki fazileti vardır. Biri, Hz. İbrahim (a.s)'in attığı temel üzerinde bulunmuş olması, diğeri de Hacerü'l-Esved'in bulunmasıdır. Rükn-ü Yemâni'nin ise bir fazileti vardır. Bu da hâlâ, Hz. İbrahim (a.s)'in temeli üzerinde bulunmasmdandır. Diğer iki rüknün, bunlar gibi herhangi bir faziletleri yoktur. Hacerü'l-Esved, sözü edilen iki faziletinden dolayı istilam edilmek ve Öpülmek suretiyle temayüz etmiştir.
Rükn-ü Yemâni ise istilam edilir, ama öpülmez. Çünkü onda bir fazilet vardır. Diğer iki rükne gelince onlar ne öpülürler ve ne de istilam edilirler. En iyisini ise Yüce Allah bilir.
Ümmet, iki Rükn-ü Yemâni'nin istilam edilmesinin müstehablığı üzerinde icma etmiştir. Cumhur da diğer iki rüknün istilam edilmesi üzerinde ittifak etmiştir. Seleften bazıları da istilam edilmesinin müstehab olduğu görüşündedirler: Hz. Hasan (r.a) ve Abdullah bin Zübeyr, Cabir bin Abdullah, Enes bin Malik, Urve bin Zübeyr, ve Ebu Şa'sai Cabir bin Zeyd (r.a) onlardandır.
Kadı, Ebu Tayyib'in beyanına göre şehirler imamlarıyla, fukaha geri kalan iki rüknün istilam edilmiyeceğini ittifakla kabul etmişlerdir. Bu konuda sahabe ile tabiin arasında bir ihtilaf olmuşsa da onlardan sonra ihtilaf kalmamış ve bütün ulema mezkur iki rüknün istilam edilmiyeceğine ittifak eylemişlerdir. En iyisini yine Yüce Allah bilir." [360]
4363-Tirmizi, Abdullah bin Abbas (r.a)'dan şu şekilde rivayet etmiştir: "Ebu Tufeyl demiştir'ki:
"Ben, İbni Abbas (r.a) ile beraberdim. Muaviye, her rüknü behemahal istilam ederek geçiyordu. Bunun üzerine İbni Abbas ona şöyle dedi:
"Resulullah (a.s) yalnız Haceru'l-Esved'i ve Rükn-ü Yemâni'yi istilam etti." Muaviye (cevap olarak):
"Beytullah'ın mehcur (istilam edilmiyecek) tarafı yoktur," dedi."
Müslim [361]"in rivayetinde, Ebu Tufeyl, İbni Abbbas'ı şöyle derken işit-miştir:
"Ben, Resulullah (a.s)'ı iki Rükn-ü Yemam'dan başkasını istilam ederken görmedim."
Buhari [362]'nin Ebu Şa'sa (Cabir bin Zeyd)'den rivayeti de şöyledir:
"Cabir bin Zeyd; "Beyt'ten olan bir şeyden kim sakınır ki? (yani hiç bir kimseye Beyt'in herhangi bir parçasından sakınması lay»k olmaz)" demiştir. Ve Muaviye (r.a), dört köşeyi de istilam ederdi.
İbni Abbas (r.a) ona: "Şüphesiz Hıcr'a yakın olan bu iki köşe istilam olunmaz," dedi.
Muaviye de ona: "Beyt'ten hiçbir şey terkedilmiş değildir," dedi. İbni Zübeyr de bu dört köşenin hepsini istilam ederdi." [363]
4364-Buhari ile Müslim, Abdullah bin Abbas (r.a)'datı şu şekilde rivayet etmişlerdir:
"İbni Abbas şöyle demiştir:
"Hz. Peygamber (a.s) Veda Haccı'nda bir deve üzerinde 'mihcen' denilen değnek ile Hacer-i Esved'i istilam ederek tavaf etti."
Buharı [364], Nesai ve Tirmizi'nin bir başka rivayetlerinde İbni Abbas şöyle demiştir:
"Hz. Peygamber (a.s) bir deve üzerinde Beyti tavaf etti. Hacer-i Esved hizasına her gelişinde (elindeki değnekle) ona işaret etti."
Buharı [365] diğer bir rivayetinde şunu eklemiştir:
"Hz. Peygamber (a.s), elinde bulunan bir şeyle işaret etti ve tekbir getirdi."
Ebu Davud [366]'a ait bir başka rivayette ise İbni Abbas şöyle demiştir:
"Resulullah (a.s) Mekke'ye (Veda Hacc'mda)-vardığında rahatsız idi. Devesi üzerinde tavaf etti. (Hacer'i Esved) rüknüne her gelişinde değnek (mihcen) ile onu istilam etti. Tavafını bitirince devesini çöktürüp iki rek'at namaz kıldı." [367]
Metinde geçen "Rahatsız idi," sözü, Resulullah (a.s)'ın özürlü olduğuna, hatta taşınarak tavaf ettiğine delil olmaktadır. Aynı şekilde her özürlünün taşınarak tavaf etmesi sahihtir.
4365-Müslİm, Hz. Aişe (r.a)'den rivayet etmiştir:
"Hz. Peygamber (a.s) Veda Haccı'ndan halk kendisinden men edilmesin diye Kabe'nin etrafında devesi üzerinde, rüknü istilam ederek tavaf etti."
Nesâi (l)'nin rivayetinde Hz. Aişe (r.a) şöyle demiştir:
"Resulullah (a.s) devesinin üstünde, mihceni (değnek) ile rüknü istilam ederek Kabe'nin etrafında tavaf etti." [368]
4366-İbni Huzeyme, Ebu Tufeyl (r.a)'den rivayet etmiştir:
"Ben, Resulullah (a.s)'ı devesinin üzerinde, mihceni (değnek) ile rükünleri istilam ederek Beyt'i tavaf ettiğini gördüm."
Ebu Tufeyl dedi ki:
"Ben O'nu mihcenin ucunu öperken görüyordum. Sonra Resulullah (a.s) Safa tepesine çıktı ve devesinin üzerinde sa'y yaptı." [369]
4367-Ebu Davud, Safiyye binti Şeybe (r.a)'den şöyle rivayet etmiştir:
"Safiyye; "Resulullah (a.s) Mekkenin Fethi yılında, (Kabe'yi) tavaf edince, devenin üzerinde, elindeki değnek ile rüknü istilam ederek, tavaf etti," dedi. Yine Safiyye: "Ben O'na bakıyordum," demiştir." [370]
4368-Müslim, Cabir bin Abdullah (r.a)'dan şu şekilde rivayet etmiştir: "Cabir (r.a) şöyle demiştir:
"Resulullah (a.s), Veda Haccı'nda Beyt-i şerifi ve Safa ile Merve arasını, halk kendini görsünler de soru sorsunlar diye yüksekte bulunmak için devesi üzerinde tavaf etti. Çünkü halk etrafına üşüşmüşler di." [371]
4369-Müslim, Ebu Tufeyl (r.a)'den şu şekilde rivayet etmiştir:
"Ebu Tufeyl şöyle demiştir:
"İbni Abbas'a;
"Ben, Resulullah (a.s)'ı gördüğümü zannediyorum," dedim, ibni Abfîas:
"O halde O'nu bana tarif et," dedi.
"O'nu, Merve'de dişi bir deve üzerinde gördüm. Etrafına bir çok nsan toplanmıştı," dedim. Bunun üzerine İbni Abbas:
"İşte Resulullah (a.s) O'dur. Halk O'nun huzurundan kovulmî z ve (dağılsınlar diye) zorlanmazlardı," dedi."
Bir başka rivayette [372] Ebu Tufeyl şöyle demiştir:
"Ben, Resulullah (a.s)'ı Beyt'i tavaf ederken gördüm; Rüknü, eli jdeki değnek ile istilam ediyor ve değneği öpüyordu."
Ebu Davud [373] ikinci bir rivayet daha nakletmiş ve bazı tariklerinde şunu ilave etmiştir:
"Sonra Hz. Peygamber (a.s) Safa ile Merve'ye çıktı ve devesi üzerinde yedi defa sa'y yaptı." [374]
Yukarıda geçen metinlerden arızî veya olağanüstü sebepler olduğuna göre, bu sebepler tavaf veya sa'y yapan kişi için sa'y ve tavafını taşınarak yapmasını mubah kılar.
4370-Nesâi, Hanzala (r.a)'dan rivayet etmiştir: "Hanzala şöyle dedi:
"Tâvus'un, Haceru'l-Esved'i ziyaret edişini gördüm; eğer etrafı kala-balıksa geçer giderdi, tenha ise onu üç defa öperdi. Sonra da İbni Abbas'ın böyle yaptığını gördüm. İbni Abbas da Hz. Ömer'in aynı şekilde yaptığını ve şöyle dediğini naklederdi:
"Sen, faydası da zararı da olmayan bir taşsın. Eğer Resulullah (a.s)'ın seni Öptüğünü görmemiş olsaydım, ben de öpmezdim," diyerek, Hz. Ömer (r.a)'in: "Resulullah (a.s)'ın da böyle yaptığını gördüm," dediğini ilave ederdi."
Fukahâ; Mushaf-ı şerif, Resulullah (a.s)'ın kabri ve minberi şerifleri gibi hürmete layık şeyleri öpmenin caiz olduğu hükmünü çıkarmışlardır. [375]
4371-Kütüb-i Sitte Sahipleri, Abis bin Rabia (r.a)'dan şu şekilde rivayet etmişlerdir:
"Abis bin Rabia şöyle demiştir:
"Ben, Hz. Ömer (r.a)'i Hacer-i Evsed'i öperken gördüm, o şöyle diyordu:
"Ben, seni öpüyorum, ama senin bir taş olduğunu, zarar ve fayda vermediğini biliyorum. Eğer Resulullah (a.s)'m seni öptüğünü görmüş olmasaydım, ben de öpmezdim."
Müslim [376] ve Nesâi'nin rivayetlerinde şu fazlalıklar vardır: "Fakat ben Resulullah (a.s)'ı seni Öperken gördüm," dememiştir. [377]
Hafız İbni Hacer, el-Feth [378]'de şunu kaydetmiştir:
"İbni Cerir et-Taberi şöyle dedi:
"Hz. Ömer (r.a)'in bunu söylemesinin sebebi, Müslümanların putperestlik devrinden daha yeni kurtulmuş olmalarıdır. Hz. Ömer şayet Hacer'i Esved'i öperse, cahillerin bu işin eski hal üzere devam ettiği zannma kapılmalarından korkmuş ve istilamdan maksadının yalnız Allah'ı ta'zim ve Peygamber (a.s)'in emrine itaat olduğunu, bunun Allah'ın ta'zimini emrettiği hacc şeairinden sayıldığını, kendi istilamının cahiliyet devrindeki putperestlik olmadığını anlatmak istemiştir. Çünkü cahiliyet devrinde Araplar, putların insanı Allah yaklaştırdığına inanırlardı. Hz. Ömer (r.a) bu itikada muhalif hareket etmek gerektiğine, ibadetin faydası ve zararı olmayan şeyleri yaratan Allah'a yapılacağını tenbihde bulunmuştur."
Hafız İbni Hacer devamla şöyle demiştir:
"Hz. Ömer (r.a)'in bu sözü, dinî emirlerde Şari'i Hakim'e teslim olmayı, manasım iyi anlayamadığı hususlarda en iyi şekilde uymayı göstermektedir. Yine onun bu sözü, kişinin bilmese de Resulullah (a.s)'m yaptıklarına ittiba etmeesinin yüce bir kural olduğunu açıklamaktadır.
Hz. Ömer (r.a)'in bu sözü, bazı cahillerin Hacer-i Esved'de kendi zatına mahsus bir özellik bulunduğu şeklindeki düşüncelerini geçersiz kılmaktadır. Ayrıç kavli ve fiili sünneti de ortaya koymaktadır.
Yine imamın, fiilinin yanlış açıklamada öncülük etmemesi gerektiğine de işaret etmektedir."
4372-İmam Mâlik, Muvatta'da, Urve bin Zübeyr (r.a)'den şu şekilde rivayet etmiştir:
"Resulullah (a.s) İbni Avf'a:
"Ey Ebu Muhammed, Hacer-i Esved rüknünü nasıl istilam ettin?" diye buyurdu. O da:
"İstilam ettim ve terkettim," dedi. Bunun üzerine Resulullah (a.s) şöyle buyurdu: "İsabet etmişsin." [379]
4373-Taberani, el-Kebir'de, Muhammed bin Münkedir (r.a)'den, o da babasından şöyle rivayette bulunmuştur:
"Babası şöyle demiş: "Resulullah (a.s) şöyle buyurdu:
"Kim Beyti, aşırılığa kaçmadan yedi kez tavaf ederse, bir köle azad etmeğe denk olur." [380]
4374-Ebu Ya'lâ, İbni Abbas (r.a)'ın şöyle dediğini rivayet etmiştir: "Resulullah (a.s) Beyt'ten başka birşey asla tavaf etmedi." [381]
4375-İmam Ahmed bin Hanbel, Ya'lâ bin Ümeyye (r.a)'den şu şekilde rivayet etmiştir:
"İbni Umeyye şöyle demiştir:
"Hz. Ömer bin Hattab (r.a)'la beraber tavaf ettim. Hıcr'ı takib eden kapıdan sonraki rüknün yanma gelince, istilam etmesi için onun elini tuttum. Hz. Ömer (r.a) şöyle dedi:
"Resulullah (a.s)'la birlikte tavaf etmedin mi? Resulullah (a.s) onu istilam ederken görmedin mi?" dedi. Ben de:
"Hayır/1 dedim. Hz. Ömer (r.a):
"Ondan uzaklaş ! Zira, Resulullah'da senin için güzel örnek vardır/1 dedi." [382]
4376-Tabarani, el-Kebir'inde, Nüseyr bin Zu'luk (r.a)'dan şu şekildej rivayet etmiştir:
"Nüseyr şöyle demiştir:
"İbni Zübeyr'i bir peştemal içinde tavaf ederken gördüm." [383]
Alışılagelmiş bir elbise giymeksizin, izar gibi dikişli bir elbiseden bir parça kullanmakta bir beis yoktur.
[1] Buharİ (3/421,422) 25-Kitahu'l-Hacc, 34-Temeîtu ve kıran haccı babı
[2] Nesai (5/148) 24-Kitabu Menasiki'l-Hacc, 49-Kıran haccı babı.
[3] Buhari (3/423) 25-Kitabu'l-Hacc, 34-Hacda temettü, kıran ve ifrad babı. (2/897) 15-Kitabu'l-Hacc, 23-Hacc-ı temettu'un caiz oluşu babı.
Nesai, aynı yer.
Said Havva, El Esas Fi’s Sünne (Hadislerle İbadet ansiklopedisi ), Hikmet Neşriyat yayınları: 10/ 9-11
[4] Mecmeu'z-Zevaid (3/205) Heysemi şöyle demiştir: "Bu hadisi Taberani el-Evsat'da rivayet etmiştir. Raviîerİ, sahih'de adları geçen ravilerdir."
[5] Muvatta (1/343) 20-Kitabu'l-Hacc, 17-Hac aylarında umre yapmak babı. Bu hadisin senedi kopuktur. Buhari bu hadisi İbni Ömer'den muttasil senedle rivayet etmiştir. (3/77) Kitabu'l-Umre, Hacdan önce umre yapan kişi babı. ez-Zerkani Mu-vatta Şerhi'nde şöyle der: "İbni Abdulbberr şöyle demiştir: "Bu hadis sahih olan bir çok yönden muttasil senedle rivayet edilmiştir. Hadisin delaleti icma'la sabit olup ihtilafa mahal yoktur. Ulema arasında hacdan önce dileyenin umre yapabileceği konusunda farklı bir görüş ileri sürülmemiştir."
Mütazamihün; Üzerine koku sürmüş demektir.
Mukatta'ats: Kısa elbiseler
[6] Ebu Davud (2(159) Kitabu'l-Menasik, 24-Hacc-ı Kıran babı. Hadisin isnadı hasen-dir.
Said Havva, El Esas Fi’s Sünne (Hadislerle İbadet ansiklopedisi ), Hikmet Neşriyat yayınları: 10/ 11-13
[7] Nesai (51152) 24-Kitabu Menasiki'l-Hacc, 50-Temettü haccı babı.
[8] Müslim (2/896) 15-Kitabu'l-Hacc, 23-Temettü hocanın cevazı babı.
[9] Müslim (2/885) 15-Kitabu'l-Hacc, 18-Hac ve umre ile temettü'de bulunmak babı
Müslim (2/886) Aynı yer.
Ebitü: Sözlükte kesmek ve ayırmak anlamındadır. Bir kimse bir şeyi bırakıp ayırdığı zaman: "Bette'l-Emre-Ebettehü" ifadelerini kullanır.
Said Havva, El Esas Fi’s Sünne (Hadislerle İbadet ansiklopedisi ), Hikmet Neşriyat yayınları: 10/ 13-15
[10] Müslim (2/909) 15-Kitabu'l-Hacc, 30-Temettü haccı babı.
[11] Nesai (5/152) 24-Kitabu Menasikİ'l-Hacc. 50-Temettü haccı babı.
Said Havva, El Esas Fi’s Sünne (Hadislerle İbadet ansiklopedisi ), Hikmet Neşriyat yayınları: 10/ 15-17
[12] Tirmizi (3/184,185) 7-Kitabu'l-Hacc, 12-Temettü haccı hakkında gelen rivayetler babı. Bu hadis hasendir.
Said Havva, El Esas Fi’s Sünne (Hadislerle İbadet ansiklopedisi ), Hikmet Neşriyat yayınları: 10/17-19
[13] Ahmed bin Hanbel (4/90) Mecmeu'z-Zevaid (3/236) Heysemi şöyle demiştir: "Bu hadisi Ahmed bin Hanbel rivayet etmiştir. Ravileri de güvenilirdir
[14] Muvatta (î/344) 20-Kitabu'l-Hacc, 19-Temettü konusunda gelen rivayetler babı.
[15] Tirmizi (3/185) 7-Kİtabu'l-Hacc, 12-Temettü hakkında gelen rivayetler babı. Tirmizi de: "Hz. Muaviye (r.a) hacda bulunduğu sene" ifadesi yoktur.
[16] Nesai, aynı yer.
[17] İmam Nevevi, Müslim Şerhi (1/402)
Bi'l-Uruşi: Uruş, "Ariş" kelimsenin çoğuludur. Bununla Mekke evleri kastedilmiştir. Çünkü bu evler hurma ağaçlarından yapılmış, üzerleri de bu ağacın dallarından Örtülmüştü. Bu evlere "Arş" (tavan) kelimesinin, çoğlu olan "Uruş" adı da verilmiştir.
[18] Said Havva, El Esas Fi’s Sünne (Hadislerle İbadet ansiklopedisi ), Hikmet Neşriyat yayınları: 10/17-19
[19] Müslim (2/898) 15-Kitabu'l-Hacc, 23-Temettü hocanın caiz olduğu babı
[20] Nesai (5/153) 24-Kitabu Menasiki'l-Hacc, 50-Temettü haccı babı. İsnadı sahihtir.
[21] Tirmizi (3/185) 7-Kitabu'l-Hacc, 12-Temettü haccı konusunda gelen rivayetler babı. İsnadVsahihtir.
[22] Müslim, aynı yer.
[23] Müslim, aynı yer.
[24] Nesai (51149) 24-Kitabu Menasiki'l-Hacc, 49-Kıran haca babı.
[25] Nesai, aynı yer.
[26] Buhari (81186) 65-Kitabu't-Tefsir, 29-"Kim Umre ile hacca kadar temettü de bulu-nursa" ayetinin tefsiri babı. Müslim (2/899) 15-Kitabu'l-Hacc, 23-Temettüde bulunmanın caiz oluşu babı.
Nesai (5/155) 24-Kitabu Menasiki'l Hacc, 50-Temettüde bulunmak babı. "Dağlama yapana kadar bana selam veriliyordu:" Bu sözle Resulullah (a.s) Meleklerin kendisine selam verdiklerini ifade etmek istemiştir. Fakat dağlama yapınca melekler selam vermez oldular. Yani dağlama yaptırmak suretiyle tedavi olmak, Allah'a teslim ve tevekkül noktasında, kulun helalara karsı sabredip şifayı Allah (c.c)'tan beklemesi noktasında ulaşacağı en yüce makama yükselmesine zorluk çıkartıyor demektir. Tabi ki, bu durum dağlama yapılamaz demek değildir. Bilakis bu, sebeplere sarılmanın Ötesinde yüce bir makam olan tevekkülün zirvesine yükselebilmeye zarar verir ki, bu da bazı özel İnsanların ulaşabilecekleri bir mertebedir. Yoksa sıradan insanların katlanabilecekleri bir şey değildir. Bazı fıkıhçıların tedavi olmaya niçin cevaz vermedikleri buradan biraz daha iyi anlaşılıyor. Aslında bu mesele alimlerin farklı görüşler ileri sürdükleri bir konudur. Fakat bizim tercih ettiğimiz odur ki; hastalığın tedavisi için bir ilacın mutlaka alınması gerekiyorsa, onu alabilme gücüne sahip olan kimsenin alıp tedavi olması farzdır.
Said Havva, El Esas Fi’s Sünne (Hadislerle İbadet ansiklopedisi ), Hikmet Neşriyat yayınları: 10/19-22
[27] Said Havva, El Esas Fi’s Sünne (Hadislerle İbadet ansiklopedisi ), Hikmet Neşriyat yayınları: 10/22-23
[28] Buhari (3/539) 25-Kitabu'l-Hacc, 104-Beraberinde kurbanlık develer götüren kimse babı. Müslim (21901) 15-Kİtabu'l-Hacç, 34-Temettüde bulunan kimseye kurbanın vacib olduğu babı. Ebu Davud (21160,161) Kitabu'l-Menasik, 24-Kıran haccı babı. Nesai (51151,152) 24-Kitabu Menasİki'l-Hacc, 50-Temettü haca babı. Habb: Süratle yürümek anlamındadır.
Atvaf: Tuvf kelimesinin çoğîudur. Kökü "Tavaf olup bir şeyin etrafında dolaşmak anlamındadır. Beytullah'ın etrafında dönülmesi de manen tavaftır.
Said Havva, El Esas Fi’s Sünne (Hadislerle İbadet ansiklopedisi ), Hikmet Neşriyat yayınları: 10/23-25
[29] Müslim (2/907,908) 15-Kiiabu'l-Hacc, Beyt'i tavaf edip sa'yını tamamlayana lazım gelen sey babı. Nesai (51246) 24-Kitabu Menasiki'l-Hacc, 186-Umre için ihrama giren kimsenin yapacağı işler babı. Ancak Nesai'nin rivayetinde: "Benden uzaklaş,'" şeklinde gelmiştir.
Said Havva, El Esas Fi’s Sünne (Hadislerle İbadet ansiklopedisi ), Hikmet Neşriyat yayınları: 10/25-26
[30] Müslim, aynı ver. Sh. 908
[31] Müslim, aynı yer. Sh. 910
[32] Müslim, aynı yer. Sh. 911
[33] Ebu Davud (2/204) Kitabu'l-Menasik, Umre babı.
[34] Ebu Davud (2/156,157) Kitahu'l-Menasik, İfrad haca babı.
[35] Nesai (5/180,181) 24-Kitabu Menasiki'l-Hacc, 77-Kurban götürmeyenlerin umre ile haclarını feshedebilecekleri babı.
[36] Nesai, aynı yer. Sh. 181
[37] Nesai (5/201) 24-Kitabu Menasiki'l Hacc, 108-Hz. Peygamber (a.s)'in Mekke^ye girdiği vakit.
[38] Nesai, aynı yer. Sh. 201202
Efceru'l-Fuçurt: İbnu'l-Esir şöyle der: "Fücur, yapılması gerekli bir işi yapmamaktır. Yalan konuşan ve hakkı gizleyip doğruyu söylemeyen bir kimse için bu lafız kullanılır.
Bere'e'd-Deberu: Deber, "Debretün" kelimesinin çoğlu olup deve sırtında oluşan yaralar anlamındadır. Deve çok yol gezmesi nedeniyle sırtında hörgücün veya bu büyüklükte semerin aşındırması sonucunda oluşan yaralar için bu ifade kullanılır.
Afâ : Bir şeyin artıp çoğalması anlamındadır, Metinde geçen "Vebr" deve yünü demektir. Fakat Öbür rivayetde yani "Afa'l-Eserü" cümlesi içerisinde iyileşmek \>e ortadan kalkmak anlamındadır.
"Dileyene Umre helal olur: Cahiliye devri Arapları haram aylar çıkana kadar umre yapmazlardı. "Safer ayrı girdiği zaman umre yapmak isteyene umre helal olur," cümlesi de bu anlamdadır. Çünkü safer ayının girmesiyle Zülka'de, Zilhicce ve Muharrem ayından ibaret kabul ettikleri haram aylar da sona ermiş oluyordu.
Onların dininde olanlar: Din; sözlükte itaat etmek boyun eğmek anlamındadır. Araplar "bâne Fülan'ün bidîni Fülan'in "ifadesini birine tabi olup onun yolundan gidenler için kullanırlar.
[39] Buhari (3/422) 25-Kiîabu'l-Hacc, 34-Temettü, kıran ve ifdar hacları babı. Bu hadisin bir bölümü Buhari'nin 3832 nolu hadisindedir. Müslim (2/909,910) 15-Kita-bu'l-Hacc, 31-Hac aylarında umrenin caiz olusu babı.
Said Havva, El Esas Fi’s Sünne (Hadislerle İbadet ansiklopedisi ), Hikmet Neşriyat yayınları: 10/26-30
[40] Müslim Şerhi (11393)
Umre hacca girmiştir: Hattabi der ki: "Ulema bu hadisin yorumunda farklı görüşler ileri sürmüştür. Bir kısmı bu hadise istinaden; "Umre vacibdir,"görüşünü savunmuştur. İmam §afi'nin görüşü böyledir. Hanefiler ise; "Vacib değildir," demişlerdir. Buna delil olarak da; "Haccın umreyi içinde barındırması, farziyetinin düşmüş olduğunu gerektirir," demişlerdir. Umre'nin farz olduğunu söyleyenler şöyle demişlerdir;" Umrede yapılacak İşler hacca dahil olduğundan, umre ile haccı birleştirip kıran haccına niyet eden bir kimsenin ayrıca ihrama girmesine gerek yoktur. " Bazıları da şöyle demişlerdir; "Bu hadis, umrenin hac zamanına ve hac aylarında yapılabileceğini gösterir. Çünkü cahiliye arapları hac aylarında umre yapmıyorlardı. Hz. Peygamber (a.s) de onların bu inancını bu hadisiyle ortadan kaldırmıştır."
[41] Fethü'l-Bari (3/485)
[42] el-Muğni (3/398)
[43] İbni Huzeyme (4/165,166) Kitabu'UMenasik, 538-Hacca kadar umre ile temettûde bulunmanın müstahab olduğu babı. Bu hadis sahihtir.
[44] Buhari (3/534) 25-Kitabu'l-Hacc, 102-"Kim umre ile hacca kadar temettûde bulunursa,." ayetinin beyanı babı.
Müslim (2/911) 15-Kitabu'l-Hacc, 31-Hac aylarında umre yapmanın caiz oluşu babi}\
[45] Buhari (3/433) 25-Kitabu'l-Hacc, 37-Yüce Allah'ın: "Bu hüküm, ailesi Mescid-i Haram'ın yanında olmayanlar içindir," sözünün beyanı babı. Buharı bu hadisi muallak olarak rivayet ettikten sonra söyle demiştir: "Ebu Kamil şöyle dedi: "Ebu Ma'şer'den, o da Osman bin Gıyas'tan, o da İkrime'den tahdis etti. el-İsmaüi de bu hadisi senedle rivayet etmiştir."
Cezur: Erkek ve dişi develer için kullanılır. Lafız itibarıyla müennes olup çoğu "cüzür"dur.
Mebrur: Mebrur hac; günah işlemeden eda edilen hacdır,
eş-Şirk: Burada hisse ve pay anlamındadır. Yani birden fazla olan insanların yediye kadar ortak toplayıp deve ya da sığır olarak kurban kesmeleri anlamındadır. Kaile de: Kurbanlık hayvanın boynuna alamet olarak herhangi bir şey takmaktır. Bu alamet, onun kurbanlık olduğunu gösterir.
Said Havva, El Esas Fi’s Sünne (Hadislerle İbadet ansiklopedisi ), Hikmet Neşriyat yayınları: 10/30-35
[46] Ebu Davud (2/160) Kitabu'l-Menasik, Kıran haccı babı. İsnadı sahihtir.
[47] İbni Huzeyme (4/362) Kitabu'l-Menasik, 886-Hac aylarında umrenin miibah oluşu babı. İsnadı sahihtir.
[48] Muvatta (1/343) 20-Kitabu'l~Hacc, 17-Hac aylarında umre babı. İsnadı sahihtir.
[49] Buhari (3/598,599) 26-Kitabu'l-Umre, 2-Hacdan önce umre yapan kimse babı.
[50] Buharı (3/422) 25-Kitabu'l-Hacc, 34-Temettü ve kıran haccı babı.
[51] Buhari (13/218) 94-Kitahu't-Temenni, 3-Hz. Peygamber (a.s)'in : "Geride bıraktığım işlerimi önünde bulsaydım," sözü babı.
[52] Buhari (13/337) 96-Kitahu'l-İ'tisamı bi'l-Kiîabi ve's-Sünneti, 27-Hz. Peygamber (a.s)'in helal olduğu bilinmeden haram olan şeyden yasaklayıp nehyetmesi babı.
[53] Müslim (2/884) 15-Kitabu'l-Hacc, İ7-İhram çeşitlerinin beyanı.
[54] Buhari (3/432) 25-Kitabu'l-Hacc, 18-Hac ve umre ile temettüde bulunmak babı.
[55] Müslim (2/881) 15-Kitabu'l'Hacc, 17-İhram işlerinin beyanı babı.
[56] Müslim, aynı yer. Sh. 882
[57] Müslim, aynı yer. Sh. 882
[58] Müslim, aynı yer. Sh. 883,884 Areket: Hayz olmak demektir.
Tenim: Medine yolundan Mekke'ye iki ya da dört fersah uzaklıkta, en yalcın hill bölgesi, sağında Nuaym, solunda Naim dağları bulunup, aralarında Numan vadisi bulunduğundan bu adı almıştır.
Hasbe gecesi. Hasbede konaklamak; Abîak'a doğru çıkış veren çakıllı yerde gecenin bir saatinde bulunmaktır. Burası Hz. Peygamber (a.s)'in konakladığı, ancak insanlara mecbur kılmadığı bir yerdir. Yani dileyen burada konaklar, dilemeyen konaklamaz. Mina'da ayrıca bir Muhassab daha vardır ki, buradaki maksat orası değildir. es-Siayet: Zekat toplamada görevlendirilen kişinin vazifesi. Hz. Ali (r.a) Hz. Peygamber (a.s) tarafından zekat memuru olarak Yemen'e gönderilmiş, görevini tamamladıktan sonra kurbanlık olarak götürdüğü devesiyle birlikte Mekke'ye varmıştı.
[59] Müslim, aynı yer. Sh. 882
[60] Müslim, aynı yer. Sh. 883
[61] Ebu Davud (21155) Kitabu'l-Menasik, 23-İfrad haccı babı
Said Havva, El Esas Fi’s Sünne (Hadislerle İbadet ansiklopedisi ), Hikmet Neşriyat yayınları: 10/35-43
[62] Buhari (3/504) 25-Kitabu'l-Hacc, 81-Adetîi kadın Beyt'i tavaf hariç tüm hac ibadetlerini eda edebilir babı. Müslim (2/879) 15-Kitabu'l-Hacc, 17-İhram çeşitlerinin beyanı babı.
[63] Bakara Suresi; 196
[64] Müslim (2/896) 15-Kitabu'l-Hacc, 22-İhramdan çıkmanın neshi babı.
[65] Nesai (51153) Aynı yer.
[66] Buhari (3/416) 25-Kitabu'l~Hacc, 32-Hz. Peygamber (a.s) zamanında O'nun gibi ihrama giren kimseler babı. Nesai (51154) 24-Kitabu Menasiki'l-Hacc, 50-Temettüde bulunmak babı.
Said Havva, El Esas Fi’s Sünne (Hadislerle İbadet ansiklopedisi ), Hikmet Neşriyat yayınları: 10/43-45
[67] Said Havva, El Esas Fi’s Sünne (Hadislerle İbadet ansiklopedisi ), Hikmet Neşriyat yayınları: 10/ 45-46
[68] Müslim, aynı yer.
[69] Müslim, aynı yer.
[70] Müslim, aynı yer.
[71] Ebu Davud (2/161) Kİtabu'l-Menasik, 25-Hacca niyet edip sonra onun umreye çeviren kimse babı.
[72] Nesai (5/179) 24-Kitabu Menasiki'l-Hacc, 77-Beraberinde kurban götürmeyenler için haccı feshedip umreye çevirmenin mubah olduğu babı.
[73] Müslim (2/897) 15-Kitabu-l-Hacc, 23-Temettü hocanın caiz olduğunun beyanı babı
Nesai, aynı yer.
Said Havva, El Esas Fi’s Sünne (Hadislerle İbadet ansiklopedisi ), Hikmet Neşriyat yayınları: 10/46-48
[74] Buhari, aynı yer.
[75] Müslim, aynı yer. Sh. 876
Nefer-i Evvel: Teşrik günlerinim ikinci günü.
Nefer-i Aher: Teşrik günlerinin üçüncü günü.
Muhassab: Mekke ile Mina arasında geniş bir yerin ismi olup coğrafi konumu itibariyle biraz alçakta kaldığı için set sularının taşıdığı çakıl taslan burada toplanmış ve bu nedenle Muhassab (taşlı yer) ismini almıştır. Buraya Abtah ve Batha da denilir. Sınırları iki dağ arasından mezarlığa kadardır. Mezarlık buraya dahil değildir. Bir Muhassab daha vardır ki, o da Mina'da Şeytanları taşlama yeridir. Fakat burada maksat o, değildir. -el-Kermani
[76] Müslim, aynı yer. Tamistü: Hayz olmak anlamında. ZevVl-yesare: Zengin ve varlık sahipleri anlamında.
[77] Buharı (3/415) 25- Kitabu'l-Hacc, 31- Hayız ve nifash kadınlar ihrama girebilirler-mi? babı. Müslim, aynı yer.
[78] Müslim, aynı yer. Sh. 87J
[79] Müslim, aynı yer.
[80] Buhari (3/609) 28-Kitabu'l-Umre, 7-Hacdan sonra kurbansız olarak umre yapmak babı. Müslim, aynı yer. Hadisin başında yer alan: "Müvafıne li hilali Zühicceti "ifadesi; zilhicce hilalini beklediğimiz sırada" anlamındadır. Bir rivayette açıkça belirtildiği gibi, hac kafilesinin Medine'den ayrılısı, Zilka'de ayının 25'ine tevafuk eder.
[81] Müslim, aynı yer. Sh. 873
[82] Buhari (3/421) 25-Kitabu'l-Hacc, 34-Temeîtü, kıran ve ifrad babı. Müslim, aynı yer. Sh. 878
Akrahalka: Ey kendisine yara isabet edip acı çekesice kadın anlamında Bu ifa Araplarda kadına kızma durumunda kullanılan bir deyim olup kendi anlamında değildir.
[83] Müslim, aynı yer. Sh. 878
[84] Buharı (3/110) 26-Kitabu'l-Umre, 8-Umrenin sevabı katlanılan zorluğa göredir babı.
Müslim, aynı yer. Sh. 876
[85] Müslim, aynı yer.
[86] Buharı (11400) 6-Kitabu'l-Hayz, 1-Hayız oldukları zaman kadınlara Müslim, aynı yer. Sh. 873
[87] Müslim, aynı yer. Sh. 876
Nefisti: Nun harfinin fethasıyle hayz olmak anlamındadır. Doğum\ olduğu zaman nun harfinin zamme ve fethasiyle okunabilir. Her iki ani harfi kesretidir, imam Nevevi bunun bir çok lügat aliminden nakletmişti
[88] Müslim; aynı yer. Sh.
[89] Muvatta (1/411) 20-Kitabu'l-Hacc, 74-Hayuh kadının Mekke'ye girmesi babı.
[90] Ebu Davud (21154) Kitabu'l-Menasik, 23-Hacc-ı ifrad babı.
"Daha önceki işimi daha sonraki işimi bildiğim gibi bilmiş olsaydım, kurbanlık göndermezdim: Yani şu neticede görüp bildiğim ve ona göre size emrettiğim işlerimi başından bilmiş olsaydım beraberimde kurban getirmezdim. Yani üzerime kurbanı vacip kılmaz, ona kurbanlık işaretini takıp önümden sürerek getirmezdim. Çünkü kurbanı sürdüğü zaman onu boğazlayana kadar ihramdan çıkamıyor, kurban günü gelmeden de kesemiyordu. Bu nedenle Resulullah (a.s)'ın haccını fesh edip umreye çevirmesi sahih değildi. Ama kurbanı olmayanlar için böyle bir zorunluluk yoktu ve hac niyetlerini feshedip umreye niyet edebiliyorlardı. Hattabi der ki: "Resulullah (a.s) bu sözüyle ashabının gönüllerini rahatlatmak istemiştir. Şöyle ki, Resulullah (a.s) ihramda iken onların ihramdan çıkmaları ağırlarına gidiyor, nefislerini Resulullah (a.s)'ın nefsine tercih etme anlamına gelen; İhramdan çıkmaları ve ona uymamaları hoşlarına gitmiyordu. Hadiseyi anlayan Hz. peygamber (a.s), vicdan azabına düşmemeleri için bu açıklamayı yapma ihtiyacını hissetmiştir. Hacc-ı temet-tu'nun hacc-ı kıran ve hacc-ı ifraddan daha faziletli olduğu görüşünde olanlar, görüşlerine delil olarak bu hadisi göstermektedirler. Bazıları ise; "Resulullah (a.s)'ın bu ifadesi, ashabın gönüllerini rahatlatmanın yanında onların bu yaptıklarının caiz olduğununda delili durumundadır, " demişlerdir."
Said Havva, El Esas Fi’s Sünne (Hadislerle İbadet ansiklopedisi ), Hikmet Neşriyat yayınları: 10/48-58
[91] Buhari (3/419) 25-Kitabu'l-Hacc, 33-Yüce Allah'ın: "Hacc bilinen aylard babı, Müslim (2/875) 15-Kitabu'l-Hacc, 17-İhram işlerinin beyanı babı. Henetah: Meseleleri az bilmekten kinayedir. Layediruki: Sana zarar vermez anlamında.
[92] Ebu Davud (21180) Kitabu'l-Menasik, Kıran haccına niyet eden kimsenin tavafı babı. Nesai (51244) 24-Kitabu Menasiki'l-Hacc, 182-Kıran ve temettü hacıları Safa ile Merve arasında kaç defa sa'y ederler? babı. Hadisin isnadı basendir. Bu hadisi Müslim de rivayet etmiştir (2/S83) 15-Kitabu'UHacc, 17-İhram konularının beyanı babı.
Ahsuruhu: Yüzden peçeyi kaldırma anında bu ifade kullanılır. Bi illeti'T-Rahileti: Yani göründüğü zaman hayvanı sürmek için vurduğ nedilir. Oysa amaç Hz. Aişe (r.a)'nin yüzünü açmasına engel olmaktır.
Said Havva, El Esas Fi’s Sünne (Hadislerle İbadet ansiklopedisi ), Hikmet Neşriyat yayınları: 10/59
[93] Muvatta (1/146) 20-Kitabu'l-Hacc, 83-Temettü haccımn orucu babı. İsnadı, sahihtir.
[94] Muvatta (J/344) 20-Kitabu'î-Hacc, 19-Temettü hacı konusunda gelen rivayetler babı.
Muvatta, aynı yer. Hadisin isnadı sahihtir. İbni Ömer'in bu hadisi, temettü haccımn caiz olduğu konusunda bir mübalağa olup onun mekruh olduğunu söyleyen babasına ve Hz. Osman (r.a)'a bir reddiye durumundadır.
el-Hacun: Mekke'nin harem sınırları içinde yer alır. Mekke'nin yukarı tarafında, Muhassab'a çıkarken sağda ve Hares Mescidi'nin yanında bulunan bir dağın İsmidir. Hifafü'l-Hakaib: "Hakibetün" kelimesinin çoğlu olup hayvanın yamsıra götürülen yük ve bavullar anlamında, "Ihtakabe Fülanün keza ve keza "(Falanca sunu bunu yükleyip geldi) ifadesi bu kökten alınmadır. (Nevevî)
"Bizler Hacerü'l-Esved'e el sürünce ihramdan çıktık: Bu ifade, hakiki manasının dışında yorulmanmıştır. Çünkü ifade İçerisinde yer alan "Rükün"den maksat, Hacer-i Esved'dir. Hacer-i Esved'e ise daha tavafın başında el sürülür. Oysa Hacer-i Esved'e el sürüp ihramdan çıkılamayacağı icma'la sabittir. Cümlenin takdiri şöyledir: "Bizler Hacer-i Esved'e el sürüp, tavafımızı ve sayımızı tamamladığımız, zaman traş olup yahut saçımızı kısaltıp ihramdan çıktık" Cümle içerisinde yer almayan bu ilavenin manaya katılması şarttır. Esma (r.a) bu takdiri şöhretine binaen gizli tutmuştur. Nitekim tavaf ve sa'y tamamlanmadan ihramdan çıkılmayacağı sahabenin icmaı'yla sabittir.
[95] Buhari (3/616) 26-Kitabu'l-Umre, 11-Umre yapan kimse ne zaman ihramdan çıkar babı. Müslim (2/908) 15-Kitabu'l-Hacc, 29-Beytultah'ı tavaf edip sa'yını tamamlayan kimseye lazım olan şey babı.
Said Havva, El Esas Fi’s Sünne (Hadislerle İbadet ansiklopedisi ), Hikmet Neşriyat yayınları: 10/59-62
[96] Ahmed bin Hanbel (11261) Mecmeu'z-Zevaid (3/233) Heysemİ söyle demiştir: "Bu hadisi Ahmed bin Hanbel rivayet etmiştir. Kavileri güvenilirdir."
[97] Ahmed bin Hanbel (6/297,298) Mecmeu'z-Zevaid (3/235) Heysemi şöyli demiştir: "Bu hadisi Ahmed bin Hanbel'in yanısıra Ebu Ya'la da onun rivayetine yakın lafızlarla ve şöyle rivayet etmişti: "Ben, müminlerin annesi Hz. Safiyye (r.a)'ye sordum." Bu hadisi Taberani el-Kebir'de muhtasar bir metinle rivayet etmiş, ancak o şöyle demiştir: "Hac ve umre için ihrama girin ey Muhammed'in ümmeti." Ahmed bin Hanbel'in ravileri, güvenilir ravilerdir."
Said Havva, El Esas Fi’s Sünne (Hadislerle İbadet ansiklopedisi ), Hikmet Neşriyat yayınları: 10/62-64
[98] Said Havva, El Esas Fi’s Sünne (Hadislerle İbadet ansiklopedisi ), Hikmet Neşriyat yayınları: 10/64
[99] Said Havva, El Esas Fi’s Sünne (Hadislerle İbadet ansiklopedisi ), Hikmet Neşriyat yayınları: 10/65-66
[100] Said Havva, El Esas Fi’s Sünne (Hadislerle İbadet ansiklopedisi ), Hikmet Neşriyat yayınları: 10/66
[101] Said Havva, El Esas Fi’s Sünne (Hadislerle İbadet ansiklopedisi ), Hikmet Neşriyat yayınları: 10/66-67
[102] Yukarıdaki bilgiler için bkz. Fethu'l Kadir (2/295), el İhtiyar (168), eş-Şerhu's Sağtf (2/130-136), el Muhazzeb (1/233-235), el Fıkhu'l Menleu (155), el Muğni (3/526 müteakib sayfalar), el Fıkhu'l İslami (3/283-295).
Said Havva, El Esas Fi’s Sünne (Hadislerle İbadet ansiklopedisi ), Hikmet Neşriyat yayınları: 10/67
[103] Ebu Davud (2/173) Kitabu l-Menasik, İhsar (hacdan alıkonma) babı. Tirmizi (3/277) 7- Kitabu'l-Hacc, 96- Hac için ihrama girip bir tarafı kırılan yahut ayaği\ sakatlanan kişi hakkında gelen rivayetler babı. Nesai (5/198) 24- Kitabu Menasi\ ki'l-Hacc, 102- Düşman tarafından hacdan alıkonulan kimse babı.
Ebu Davud, aynı yer
[104] Muvatta (1/362) 20-Kitabu'l-Hacc, 32-Düşmansız hacdan alıkonan kimse babı.
İsnadı sahihtir,
[105] Bakara Suresi: 196
[106] Müslim, aynı yer. Sh. 861
[107] Müslim, aynı yer. Sh. 860,861
[108] Buhari (4/18) 27-Kitahu'l-Muhsar, 8-Kurban koyundur babı.
[109] Müslim, aynı yer. Sh. 861
[110] Müslim, aynı yer. Sh, 861
[111] Buhari (10/123) 75-Kitabu'l-Merda, 16~Hastaya... demesi konusunda verilen İzin babı. Müslim, aynı yer. Sh. 862
[112] Buhari (4/16) 27-Kitabu'l-Muhsar, 7-Fidye olarak yedirilen yemek yarım sa'dır babı.
Müslim, aynı yer. Sh. 862.
[113] Muvatta (1/417) 20-Kitabu'l-Hacc, 78~Kurban kesmeden traş olan kimsenin fi babı.
[114] Ebu Davud (2/172) Kitabu'l-Menasik, Fidye babı.
[115] Ebu Davud, aynı yer.
[116] Ebu Davud, aynı yer.
[117] Ebu Davud, aynı yer.
[118] Ebu Davud, aynı yer.
[119] Buhari (7/457) 64-Kitabu'l-Meğazi 35-Hudeybiye Gazvesi babı. Müslim (2/859, 860) 15-Kiîabu'l-Hacc, 10-İhramlının saçını tra§ edebileceği babı.
Ebu Davud, aynı yer. Sh.l 73
tJdnüh: Yaklaş anlamında emir olup (Dünüvu) kökünden gelir. Sonundaki "Ha" harfi vakıf halinde harekeyi beyan etmek için gelmiştir.
Bi farakin: Farak; oniki rıtıllık bir Ölçek ismidir.
Selaset-ü Asu'in: Asu; Sa kelimesinin cem'i kulesidir. Bir sa; dört ölçektir. Ancak bu konuda Hanefıler ile Şafıiler arasında görüş ayrılığı vardır.
Hevammüke: "Hevammü", "Hammetün" kelimesinin çoğulu olup bit ve benzeri saç ve vü'cutda bulunan böcek çeşitleridir.
Yetehafetü: Tehafüt; düşüp yayılmak demektir.
Müddeyni: Bir müd; Irak ölçeği ile Şafii mezhebine göre bir rıtıl, artı üçte biri, Hanefi mezhebine göre ise iki rıtıldır. Bir müd; iki avucu birleşik olarak dolduracak miktarı kapsar.
[120] Muvatta (11388) 20-Kitabu'l-Hacc, 52-Kurbanlığın camii babı. Hadisin senedinde yer alan Yakub bin Halid ve Abdullah bin Cafer'in azatlısı Ebu Esmar, İbni Hib-ban dı§ında hiç bir hadisçi tarafından güvenilir kabul edilmemişlerdir. Fakat bu hadisi mana yönüyle takviye eden başka hadisler mevcuttur.
Said Havva, El Esas Fi’s Sünne (Hadislerle İbadet ansiklopedisi ), Hikmet Neşriyat yayınları: 10/67-73
[121] Müslim, aynı yer. Sh.869
[122] Tirmizi (3/278,279) 7-Kitabu'l-Hacc, 97-Hacda şart koşmak hakkında gelen rivayetler babı.
[123] Ebu Davud (21151,152) Kitahu'i-Mensik, 22-Hac da şart koşmak babı
[124] Müslim (2/868) 15-Kitabu'l-Haccc, 15-Hastalık ve benzeri özür ned ramlının ihramdan çıkmayı şart koşmasının caiz oluşu babı.
Nesai (5/168) 24-Kitabu Menasiki'l-Hacc, 60-Şart koştuğu zaman nasıl diyecek bab
[125] Said Havva, El Esas Fi’s Sünne (Hadislerle İbadet ansiklopedisi ), Hikmet Neşriyat yayınları: 10/73-75
[126] Buhari (9/132) 67-Kitabu'n-Nikah, 15-Dinde denk olanlar babı. Müslim
(2/867,868) }5-Kitabu'l-Hacc, İS-İhramltnın İhramdan çıkmayı şart koşmasının caiz olduğunun beyanı babı.
Said Havva, El Esas Fi’s Sünne (Hadislerle İbadet ansiklopedisi ), Hikmet Neşriyat yayınları: 10/75
[127] Said Havva, El Esas Fi’s Sünne (Hadislerle İbadet ansiklopedisi ), Hikmet Neşriyat yayınları: 10/75-76
[128] Muvatta (1/361) 20-Kitabıı'l-Hacc, 32-Düşmansız olarak alıkonan kimse hakkında gelen rivayetler babı.
[129] Buhari (4/8) 27~Kitabu'l-Muhsar, 2-Hacdan alıkonmak babı. Nesai (5/169) 24-Kiîabu Menasiki'l-Hacc, 61-Önceden şart koşmayıp haca engellenen kimse ne yapacak babı.
Muvatta, aynı yer.
Said Havva, El Esas Fi’s Sünne (Hadislerle İbadet ansiklopedisi ), Hikmet Neşriyat yayınları: 10/76-77
[130] Buhari (4/4) 27-Kitabu'l-Muhsar, 1-Umreye niyet eden bir kimse Ka'be'den alıkonduğu zaman babı.
Said Havva, El Esas Fi’s Sünne (Hadislerle İbadet ansiklopedisi ), Hikmet Neşriyat yayınları: 10/77
[131] Buhari (4/10) 27-Kitabu'l-Muhsar, 4-"Alıkonan kimseye bedel vacip değildir,"diyen kimse babı.
Said Havva, El Esas Fi’s Sünne (Hadislerle İbadet ansiklopedisi ), Hikmet Neşriyat yayınları: 10/77-78
[132] Muvatta (J/383) 20-Kitabu'l-Hacc, 49-Haccını kaçıran kimsenin kurbanı babı.
İsnadı sahihtir.
[133] Muvatta (1/385) 20-Kitabu'l-Hacc, 51-Kolayına gelen kurban babı. İmam Malik bu hadisi tiz. Ali (r.a)'den senediyle, İbni Abbas (r.a)'dan senedsiz olarak rivayet etmiştir. Bu ha^is, onu destekleyen diğer hadislerle hasen olmuştur.
en-Naziye: Mekke'den Medine istikametinde yol alınca Safra yakınlarında, Medineye daha yakın ve buraya bağlı bir pınar suyu.
Said Havva, El Esas Fi’s Sünne (Hadislerle İbadet ansiklopedisi ), Hikmet Neşriyat yayınları: 10/78-79
[134] Said Havva, El Esas Fi’s Sünne (Hadislerle İbadet ansiklopedisi ), Hikmet Neşriyat yayınları: 10/79
[135] Bakara Suresi: 197
[136] Maide Suresi: 95
[137] Said Havva, El Esas Fi’s Sünne (Hadislerle İbadet ansiklopedisi ), Hikmet Neşriyat yayınları: 10/81-83
[138] Said Havva, El Esas Fi’s Sünne (Hadislerle İbadet ansiklopedisi ), Hikmet Neşriyat yayınları: 10/83-84
[139] Said Havva, El Esas Fi’s Sünne (Hadislerle İbadet ansiklopedisi ), Hikmet Neşriyat yayınları: 10/84
[140] Said Havva, El Esas Fi’s Sünne (Hadislerle İbadet ansiklopedisi ), Hikmet Neşriyat yayınları: 10/84-86
[141] Said Havva, El Esas Fi’s Sünne (Hadislerle İbadet ansiklopedisi ), Hikmet Neşriyat yayınları: 10/86-87
[142] Said Havva, El Esas Fi’s Sünne (Hadislerle İbadet ansiklopedisi ), Hikmet Neşriyat yayınları: 10/87-88
[143] Said Havva, El Esas Fi’s Sünne (Hadislerle İbadet ansiklopedisi ), Hikmet Neşriyat yayınları: 10/88-89
[144] Müslim (2/990) 15-Kitabu'l-Hacc, 84-İhramsız olarak Mekke'ye girmenin caiz oluşu
[145] Müslim (2/990) 15-Kitabu'l-Hacc, 84-İhramsız olarak Mekke'ye girmenin caiz oluşu babı. Ebu Davud (4/54) Kitabu'l-Lihas, sarıklar hakkındaki babı. Tirmizi (4/225) 25-Kitabu'l-Libas, 11-Siyah sarık hakkında gelen rivayetler babı. Nesai (81 211) 48-Kitabu'z-Zinet, 109-Siyah sarıkları takmak babı.
[146] Muvatta (11423) 20-Kitabu'l-Hacc, 81-Haccın topladığı şeyler babı.
Said Havva, El Esas Fi’s Sünne (Hadislerle İbadet ansiklopedisi ), Hikmet Neşriyat yayınları: 10/89-90
[147] Said Havva, El Esas Fi’s Sünne (Hadislerle İbadet ansiklopedisi ), Hikmet Neşriyat yayınları: 10/90
[148] Bakara Suresi: 202
[149] İbni Huzeyme (41351) Kitahu'l-Menasik, 873-İcra haccı babı. Hadisin isnadı sahihtir.
Said Havva, El Esas Fi’s Sünne (Hadislerle İbadet ansiklopedisi ), Hikmet Neşriyat yayınları: 10/90-91
[150] İbni Huzeyme (4/350) Kitabu'l-Menasik, 872-Kiralananların haccı babı. isnadı sahih, ravilerin tümü güvenilirdirler.
Said Havva, El Esas Fi’s Sünne (Hadislerle İbadet ansiklopedisi ), Hikmet Neşriyat yayınları: 10/91-92
[151] İbni Huzeyme (4/351,352) Kitabu'l-Menasik, 874-lIacda ticaret yapmanın mubah oluşu babı. İsnadı sahihtir. Müstedrek (481) Müstedrek'de bu hadis İbni Ebu Zi'b tarikiyle gelmiştir. Hakim'in rivayetinde Ubeyd hin Umeyr'in kıraat konusundaki nakli yer almamıştır.
Said Havva, El Esas Fi’s Sünne (Hadislerle İbadet ansiklopedisi ), Hikmet Neşriyat yayınları: 10/92
[152] Buhari (3/379) 25-Kitabu'l-Hacc, 2-Yüce Allah'ın; "yaya olarak sana gelsinler" sözü babı.
Tirmizi (3/193) 7-Kitabu'l-Hacc, 17-Hz. Peygamber (a.s) nereden ihrama girmiştir hakkında gelen rivayetler babı.
Ezzene: Haber vermek, çağırmak anlamında.
Said Havva, El Esas Fi’s Sünne (Hadislerle İbadet ansiklopedisi ), Hikmet Neşriyat yayınları: 10/92-93
[153] Muvaîîa (11332) 20-Kitabu'l-Hacc, 9-Telbiye getirip ihrama girme konusunda amel babı. Bu hadis burada murseldir. Fakat Buhari ve Müslim Abdullah bin Ömer (r.a)'İn rivayetlerinden birinde bu hadisi muttasıl senedle şöyle rivayet etmişlerdir: "Ben, Resulullah (a.s)'ı Zü'l-Huleyfe'de devesine binerken, ardından bineği onu kaldırıp düzlediğinde telbiye ederken gördüm." Buhari ve Müslim Enes (r.a)'ten gelen bir rivayette de bu hadisi muttasıl senedle rivayet etmişlerdir.
[154] Keşfü'l-Estar (2/12) Kitabu'l-Menasik, Telbiye edip ihrama girme babı. Mec-meu'z-Zevaid (3/221) Heysemi şöyle demiştir: "Bu hadisi Bezzar rivayet etmiştir Şeyh Bezzar hariç, raviîeri Buhari'nin ravileridir. Tirmizi Bezzar'ın bu hadisini ha-sen kabul etmiştir."
Said Havva, El Esas Fi’s Sünne (Hadislerle İbadet ansiklopedisi ), Hikmet Neşriyat yayınları: 10/93-94
[155] Ebu Davud (21151) Kitabu'l-Menasik, 21-İhrama girme zamanı babı. Hadisin isnadında Muhammed bin İshak da yer almıştır. Fakat o da açıkça "Haddesena fülanün" dediği için hadis hasendir.
[156] Müslim, aynı yer
[157] Müslim (2/845) 15-Kitabu'l-Hacc, 5-Devenin yol aldığı yerden itibaren ihrama girmek babı
Beyda: beyda aslen çöl demektir. Fakat burada, Mekke ile Medine arasında bir yerin ismidir.
el-Garzü: Deriden yapılan ve hayvana binmek için kullanılan üzengi şayet odundan ya da demirden yapılmış ise "Rikah" adını alır.
[158] Buhari (3/400) 25-Kitabu'l-Hacc, 20-Zül-Huîeyfe mescidinin yanında ihrama girmek babı. Müslim (2/843) 15-Kitabu'l-Hacc, 4-Medine halkına Zü'l-Huleyfe mescidinin yanından ihrama girmelerini emretmek babı.
[159] Buharı (31412) 25-Kitabu'l-Hacc, 29-Kıbleye yönelmiş olarak İhrama girmek babı.
[160] Buhari (3/435) 25-Kitabu'l-Hacc, 38-Mekke'ye girerken yıkanmak babı, Müslim (21919) 15-Kitabu'l-Hacc, 38-Zü Tuva'da gecelemenin müstehab oluşu babı.
Said Havva, El Esas Fi’s Sünne (Hadislerle İbadet ansiklopedisi ), Hikmet Neşriyat yayınları: 10/94-97
[161] Keşfu'l-Estar (2/11) Kitabu'l-Menasik, İhram için yıkanmak babı. Mecmeu'z-Zevaid (3/217) Hey s emi şöyle demiştir: "Bu hadisi Bezzar'ın yanışım Taberani el-Evsat'da muhtasar olarak rivayet etmiştir. Bezzar'ın isnadı hasendir."
[162] Keşfu'l-Estar, aynı yer. Mecmeu'z-zevaid (31217) Heysemi söyle demiştir; "Bu hadisi Bezzar'ın yanısra Taberani de el-Kebir'de rivayet etmiştir. Ancak Taberani Bezzar'dan farklı olarak "İhrama girerken ve Mekke'ye girerken" ifadelerini kullanmıştır. Bezzar'ın ravilerinin tamamı güvenilirdir."
[163] Taberani, el-Kebir (11/183) Mecmeuz-Zevaid (3/218) Heysemi şöyle demiştir: "Bu hadisi Taberani el-Kebir'de rivayet etmiştir. Kavileri Buhari'de adlan geçen ravilerdir."
[164] Buhari (10/366) 77-Kitabu'l-Libas, 73-Kadının kendi eliyle kocasına gİB/ koku sürmesi babı.
[165] Buhari (101371) 77-Kitabu'l-Libas, 81-Tutya kokusu babı. Müslim, aynı yer. Sh. 847
[166] Buhari (10/370) 77-Kitabu'l-Libas, 79-Müstahab alan güzel koku hahı.
Ahalle: Ahalle, Yühillü, ihlalen, Halle, Yahillü, Helalen; ihrama girdiğinde üzerine yasak olan işlerin serbest ve mine'l-ihrami;" yani ihramda olmayan adam anlamında. Yine; "Ente hillün, ente harİmün" ifadeleri bu anlamda kullanılır. Harem bölgesinin dışında kalan yere de "Hill" bölgesi adı verilir. "Halle'l-Hedyü, Yahillü, Halleten, ve Halülen;" yani kurbanlık, kanının akacağı yere varmak anlamında. "Ahalle'r-Racülü;" kişi Hill, bölgesine çıktığı zaman bu ifade kullanılır. "Ahlel na;" yani "Haram ayları tamamlayıp helal aylara girdik" anlamında
Tufidu: İfada, hacıların Arafat ve Müzdelife'den dönmeleridir. İfada (akın) denile-bilmesi için çokça yürümüş olmaları gerekir.
Zerire: Bir kaç kokunun birleştirilmesiyle oluşturulan (ve tutya adı verilen) güzel bir koku.
[167] Müslim, aynı yer. Sh. 847
[168] Buharı, aynı yer(10/366) 77-Kitabu'l-Libas, 74-Bas ve sakala güzel koku sürmek babı.
[169] Buharı (3/396) 25-Kitabu'l-Hacc, 18-İhrama girme sırasında koku sürmek babı.
[170] Buharı, aynı yer.
[171] Müslim, aynı yer. Sh. 849
[172] Müslim, aynı yer. Sh. 850
[173] Müslim, aynı yer. Sh. 846
[174] Müslim, aynı yer. Sh. 848
[175] Nesai (5İ137) 24-Kiîabu menasiki'l-Hacc, 41-İhrama girme sırasında koku sürülnu nin mubah olusu babı,
[176] Buhari (3/585) 25-Kitabu'l-Hacc, 143-Taşlan attıktan sonra koku sürülmek babı. Müslim (2/846) 15-Kitabu'l-Hacc, 7-İhramlımn koku sürülmesi babı.
Nesai, aynı yer.
Yandahu: Kök itibariyle sızmak anlamındadır. Etrafa saçtığı koku sızmaya benz< diği için bu kelime istiare edildi. Muduh; bir çeşit koku adıdır.
Said Havva, El Esas Fi’s Sünne (Hadislerle İbadet ansiklopedisi ), Hikmet Neşriyat yayınları: 10/98-101
[177] Ebu Davud (2/163) Kİtabu'l-Menasik, Umre yapacak kişi telbiyeyi ne zaman keser babı. Tirmizi (3/261) 7-Kitabu'l-Hacc, 79-Umre'de îelbiye ne zaman kesilir hakkında gelen rivayetler babı. Tirmizi bu hadisin ravilerinden biri hakkında biraz tenkitden sonra onun sahih mertebesinde olduğunu söyler ve şöyle devam eder: "ilim ehlinin çoğunun ameli bu hadis üzeredir. Onlar: "Umre yapan kimse Hacerü'l-Esved'i istilam edinceye kadar telbiyeyi kesmez," diyorlar. Kimi alimler de: "Mekke'nin evlerine vardığı zaman telbiyeyi keser," diyorlar. Fakat amel İbni Abbas (r.a)'ın rivayet ettiği. Hz. Peygamber (a.s)'ın bu hadisi üzeredir. Süfyan, Şafii, Ahmed bin Hanbel ve İshak bu hadisle hükmetmişlerdir." İstilam: Haceru'l-Esved'e dokunmak, ya da uzaktan işaret etmek.
[178] İbni Huzeyme (4/250) Kitabu'l-Menasik, 68S~Mina'dan Arafat'a giderken tekbir tehlil ve telbiye babı. İsnadı hasendir.
[179] Mecmeu'z-Zevaid (3/225) Heysemi şöyle demiştir: "Bu hadisi Taberanİ el-Kebir'de rivayet etmiştir. İsnadı hasendir."
[180] Buhari (31532) 25-Kitabu'l-Hacc, 101-Kurban bayramı sabahı tekbir ve telbiye getirmek babı.
[181] Buhari (31404,405) 25-Kitabu'i-Hacc, 22-Hac'da bineğe binmek ve arkasına birini oturtmak babı. Müslim (2/931) IS-Kitabu'l-Hacc, 45-Hacının telbiyeye devam etmesinin müstahab oluşu babı.
Said Havva, El Esas Fi’s Sünne (Hadislerle İbadet ansiklopedisi ), Hikmet Neşriyat yayınları: 10/102-104
[182] Said Havva, El Esas Fi’s Sünne (Hadislerle İbadet ansiklopedisi ), Hikmet Neşriyat yayınları: 10/104-105
[183] Muvatta (1/323) 20-Kitabu'l-Hacc, 2-İhramhyı yıkayan kimse babı. Muvatta aşağıda gelecek ilaveye yer vermemiştir. Buhari (4155) 298-Kitabu cezais-Sayd, 14-İhramhmn yıkanması babı. Müslim (2/864) 15-Kitabu'l-Hacc, 13-İhramlının başını ve vücudunu yıkaması babı. Ebu Davud (2/168) Kitabu'l-Menasik, Yıkanan ihramlı babı. Nesai (5/128) 24-Kitabu menasikii'l-Hacc, 27-İhramlının yıkanması babı. İbni Mace (2/978,979) 25-Kitabu'l-Menasik, 22-İhramlının başını yıkayabileceği babı
Müslim, aynı yer.
[184] Tirmizi (31192,193) 7-Kiiabu'l-Hacc, 16-İhram sırasında gusletmek hakkında gelen rivayetler babı.
Said Havva, El Esas Fi’s Sünne (Hadislerle İbadet ansiklopedisi ), Hikmet Neşriyat yayınları: 10/105-107
[185] İbni Huzeyme (41161) 529-İhram dolayısıyla yıkanmanın müstahab oluşu babı. Mustedrek (H447)'de bulunan ve İbni Ömer'den rivayet edilen sahih bir hadis, bu hadisi manen destekler mahiyettedir. Hakim ve Zehebi bu hadisi sahih kabul etmişlerdir.
[186] Muvatta (11322) 20-Kitabu'l-Hacc, İ-İhrama girmek için yıkanmak babı. İsnadı sahihtir. Buhari (3/346) Hacc, Mekke'ye girerken yıkanmak babı. Buharinin rivayeti şöyledir: "Nafı şöyle anlatıyor: "İbni Ömer (r.a) Hareme en yakın yere geldiği zaman telbiyeyi keser, sonra Zü Tuva'da geceler, sonra burada sabah namazını kılar ve yıkanırdı. İhni Ömer, Hz. Peygamber (a.s)'in de böyle yaptığını haber verirdi.
Hakim de (11447) İbni Ömer (r.a)'in şu sözünü rivayet etmiştir: "Bir kimse ihrama girmek istediği ve Mekke'ye girmek istediği zaman yıkanması sünnettir." Hakim bu hadisi sahih kabul etmiş, Zehebi de ona muvafakat etmiştir.
Said Havva, El Esas Fi’s Sünne (Hadislerle İbadet ansiklopedisi ), Hikmet Neşriyat yayınları: 10/107-108
[187] Ebu Davud (21145) Kitabu'l-Menasik, 12-(İhrama girme sırasında) Saçları
(dağılmayacak şekilde) tarayıp nizama sokmak babı. İsnadı sahihtir.
Nesai (5/136) 24-Kitabu menasiki'l-Hacc, 40-İhrama girme sırasında saçları nizama sokmak babı.
Tercil; saçları güzelce yıkayıp taramak.
Telbid: Saçları tarayıp aralarını ilaç sürmek suretiyle birbirlerine yapışmalarım sağlamak, böylece ihram süresince dağılmalarını önlemek.
el-Ğislü: Kesre ile; yıkanmak için kullanılan malzeme, Zamme ile; fiil ismi, Fetha ile; kök
[188] Buhari (6/126) 56-Kitabu'l-Cihad, 119-Hz. Peygamber (a.s)'in sancağı konusunda söylenenler.
[189] Buhari-Muallak hadistir-(4!55) 28-Kitabu Cezai's-Sayd, 14-İhramhmn yıkanması babı.
Said Havva, El Esas Fi’s Sünne (Hadislerle İbadet ansiklopedisi ), Hikmet Neşriyat yayınları: 10/107-109
[190] Müslim, aynı yer. Sh. 843.
[191] Müslim, aynı yer. Sh. 842
[192] Muvatta (11331, 332) 20-Kitabu'l-Hacc, 9-Telbiyede amel babı. Muvatta'nın bu rivayetinde "Lebbeyk" kelimesi İbni Ömer'in sözü içinde üç defa tekrar edilmiştir.
[193] Ebu Davud (2/162) Kitabu'l-Menasik, Telbiye nasıldır babı. Ebu Davud'un bu rivayeti de Muvatta'nın rivayeti gibi gelmiştir.
[194] Nesai (5/160,161) 24~Kitabu menasiki'l-Hacc, 54-Telbiye nasıl getirilir babı.
[195] Buhari (10/360) 77-Kitabu'l-Libas, 69-Saçı (dağılmayacak şekilde) nizama sokup taramak babı. Müslim (21842) 15-Kitabu'l-Hacc, 3-Telbiye, şekli ve zamanı babı.
[196] İbni Huzeyme (4/214) Kitabu'l-Menasik, 623-Hacerü'l-Esved'i istilam ettiğinde
tekbir getirmek ve tavafa başlarken karsısına ge-çmek babı.
Lebbeyk: Aslen davete icabet lafzı olup yüce Allah'ın şu ayetiyîe O'nun hac davetine İcabet amacıyla telbiye okunur: "İnsanları hacca davet et ki, gerek yaya olarak ve gerekse uzak yollardan gelen çeşitli vasıtalarla sana varsınlar. "(Hac Suresi: 27) Kelimenin tesniye olması ise, "tekrar tekrar, anlamını ifade etmek içindir. "Lebbeyk" kelimesi kök İtibariyle "İlbab" kökünden gelip bir yerde kalmak anlamındadır, Buna göre mana; "Emrine tekrar tekrar icabet edip burada tekrar tekrar kalmaya hazırım" şeklindedir.
Sa'deyk; Lebbeyk lafzıyla birlikte telaffuz edilip; "tekrar tekrar seadetler dilerim" anlamındadır. Yani; "Sana itaat etmek üzere bana yardımda bulundun. Daima tekrar ettiğin bu yardımların tekrarını isterim," maksadının ifadesidir. Bu iki kelime mastar olmak üzere mansupturlar.
er-Rağbaü ileyke: Dilemek ,istemek ve rağbet göstermek anlamında.
Teleffük: Bir şeyi almak ve öğrenmek demektir.
[197] Ebu Davud (2/162) Kitabul-Menasik, Telbiyeninnasıl olduğu babı.
[198] Nesai (5/161) 24-Kitabu menasikİ'l-Hacc, 54-Telbiyenin nasıl olacağı babı. İsnadı basendir.
Za'l-Mearic: Kök İtibariyle yükselme yerleri ve dereceler demek olup Yüce Allah'ın sıfatları arasındadır. Nitekim bir Ayet-i kerimede: "Yüksek dereceler sahibi olan Allah'tan, "(Mearic Suresi: 3) seklinde gelmiştir. Burada maksat Yüce Allah'ın sahibi olması itibariyle gökteki yüksek mertebe ve derecelerdir
[199] Nesai (5/161) Aynı yer. Ahmed bin Hanbel (2/341,352,476). İbni Mace (2/974) 25-Kitabu'l-Menasik, 15-Telbiye babı. İbni Hibban (6/42) Kitabu'l-Hacc, Kişinin zikrettiğimiz şekilde telbiyesine ilavede bulunabileceği babı. İbni Hibban bu hadisi sahih kabul etmiştir. Hakim (î/450) Hakim de bu hadisin Buhari ve Müslim'in şartlarında olduğunu söylemiştir. En-Neyl (4/338)
Said Havva, El Esas Fi’s Sünne (Hadislerle İbadet ansiklopedisi ), Hikmet Neşriyat yayınları: 10/109-113
[200] Muvatta (1/334) 20-Kitabu'l-Hacc, 10-Telbiye de sesi yükseltmek babı. Ebu Da-vud (2/162,163) Kitabu'l-Menasik, 26-Telbiye nasıldır babı. Tirmizi (3/191,192) 7-Kitabu'l-Hacc, 15-Telbiyede sesi yükseltmek hakkında gelen rivayetler babı. isnadı sahihtir. Tirmizi der ki: "Bu hadis hasen sahihtir. Bu konuda Zeyd bin Halit, Ebu Hureyre ve İbni Abbas'a ait rivayetler bulunmaktadır. Hakim (1/450) Mus-tedrek. Hakim bu-hadisi sahih kabul etmiş, Zehebi de bu konuda ona uymuştur.
[201] îbni Huzeyme (41174) Kitabu'l-Menasik, 55-Telbiyede sesi yükseltmenin haccın
şiarından olduğunun beyanı babı. İsnadı sahihtir.
[202] İbni Huzeyme (41260) Kitabu'l-Menasik 709-Telbiyeye ziyade etmenin mubah olusu babı. İsnadı hasendir.
Said Havva, El Esas Fi’s Sünne (Hadislerle İbadet ansiklopedisi ), Hikmet Neşriyat yayınları: 10/113-114
[203] Müslim (2/843) 15-Kitabu'l-Hacc, 3-Telbiye, sekli ve zamanı babı.
[204] Keşfü'l'Estar (2115) Kitabu'l-Menasik, Cahiliye halkının telbiyesi babı. Mec-meu'z-Zevaid (3/223) Heysemi söyle demiştir: "Bu hadisi Bezzar rivayet etmisir. Kavileri, Buhari'nin ravileridir."
Kad, kad: "Yeter" anlamında. Emri tekitlemek için tekrar edilmiştir. Şerik: Şekik kelimesiyle putlarını kastediyorlardı. Yani onlara göre put ve onun etrafında bulunup Allah'a yaklaştırmakta vasıta olan diğer alet ve adaklar Allah'ın mülkü dahilindedir. "Sen ona da onun malik olduğun şeylere de maliksin," sözlerinin anlamı budur.
Said Havva, El Esas Fi’s Sünne (Hadislerle İbadet ansiklopedisi ), Hikmet Neşriyat yayınları: 10/114-115
[205] Ebu Davud (21167) Kitabu'l-Menasik, İhramlı kadının yüzünü kapatması babı. Bu hadis hasen ligayrihidir.
[206] Muvatta (î/328) 20- Kitabu7l-Hacc, 6-İhramlımn yüzünü örtmesi babı. İsnadı sahihtir. Hakim (11454) Hakim bu hadisin Buhari ve Müslim'in şartlarında olduğunu söylemiş, Zehebi de ona muvafakat etmiştir. Bu hadiste kadının yüzünü Örtmesinin meşru olduğunu görüyoruz. Çünkü bu durum Asr-ı Seadette de vardı ve Hz. Peygamber (a.s)'in hanımları ihramlı iken bile yanlarından binekliler geçince yüzlerini Örtüyorlardı.
[207] İbni Huzeyme (4/203) Kitabu'l-Menasik, 604-İhramlı kadının yüzünü erkeklerden
korunmak için kapatmasının mubah olusu babı. İsnadı sahihtir. Cilbab: Pestemal, Örtü.
[208] Taberani, el-Kebir (231280) Mecmeu'z-Zevaid (3/220) Heysemi şöyle demiş ir: "Bu hadisi Taberani el-Kebir'de rivayet etmiştir. Senedinde yer alan Yezid bin Ebu Ziyad'ı İbni Mübarek sika kabul etmiş, fakat Kütüh-i Sitte sahipleri bu ravinin rivayetini zayıf saymışlardır."
[209] Taberani, el-Kebir (24/189,190) Mecmeu'z-Zevaid (3/220) Heysemi şöyle demiştir: "Bu hadisi Taberani el-Kebir'de rivayet etmiştir. Senedinde yer alan Huzeyme bintü Umeyme'den İbni Cureyh hadis rivayet etmiştir. Bu ravi hakkında bir tenkit yapılmamış ve Ehu Davud bu kadının rivayetiyle ihticat etmiştir. Kalan raviler, Buhari'nin ravileridir."
Said Havva, El Esas Fi’s Sünne (Hadislerle İbadet ansiklopedisi ), Hikmet Neşriyat yayınları: 10/116-117
[210] Taherani, el-Kebir (24/215,216) Mecmeu'z-Zevaid (3/220) Heysemi şöyle demiştir: "Bu hadisi Taberani el-Kebir'de rivayet etmiştir. Kavileri sahih (Buharı) de adları geçen ravilerdir."
[211] Ebu Davud (2/166) Kitabu'l-Menasik, İhramlının giyebileceği şeyler babı. Bu hadis hasendir.
Said Havva, El Esas Fi’s Sünne (Hadislerle İbadet ansiklopedisi ), Hikmet Neşriyat yayınları: 10/118-119
[212] Ebu Davud (21166,167)'Kitabu'l-Menasik, İhramlı kadının giyebileceği şeyler babı. isnadı hasendir.
Said Havva, El Esas Fi’s Sünne (Hadislerle İbadet ansiklopedisi ), Hikmet Neşriyat yayınları: 10/119
[213] Buharı (4/58)
[214] Buhari (101272) 77-Kitabul-Libas, 14-Şalvar babı. Müslim (21835,836) 15-Kitabu'l-Hacc, 1-Hac yahut umrede ihramlıya mubah olan şeyler babı. Ebu Davud (2/166) Kitabu'l-Menasik, İhramlının giyebileceği şeyler babı. Tirmizi (3/195) 7-Kitabu'l-Hacc, 19-Şalvar ve mest giymek hakkında gelen rivayetler babı. Nesaİ (5/132,133) 24-Kitabu menasiki'l-Hacc, 32-İzar bulamayan kimsenin şalvar giyebileceğine ilişkin ruhsat babı. İbni Mace (2/977) 25-Kitabu'l-Hacc, (Menasik) 20-İhramlı için şalvar ve mest babı.
Said Havva, El Esas Fi’s Sünne (Hadislerle İbadet ansiklopedisi ), Hikmet Neşriyat yayınları: 10/119-120
[215] Mecmeu'z-Zevaid (3/219) Heysemi şöyle demiştir: "Bu hadisi raberani el-Evsta'da rivayet etmiştir. İsnadı hasendir."
Said Havva, El Esas Fi’s Sünne (Hadislerle İbadet ansiklopedisi ), Hikmet Neşriyat yayınları: 10/120
[216] Hafız İbni Hacer, Fethu'l Bari (3/320)
[217] Müslim (2/836) 15-Kitabu'l-Hacc, Hac yahut umrede ihramlıya mubah olan şeyler babı.
Said Havva, El Esas Fi’s Sünne (Hadislerle İbadet ansiklopedisi ), Hikmet Neşriyat yayınları: 10/121-122
[218] Muvaîîa (J/325) 20-Kitabu'l-Hacc 3-İhramda yasak olan elbiseler babı.
Said Havva, El Esas Fi’s Sünne (Hadislerle İbadet ansiklopedisi ), Hikmet Neşriyat yayınları: 10/122-123
[219] Ebu Davud (2/166) Kitabu'l-Menasik, ihramlının giyebileceği şeyler babı. 1 hasendir. el-Munziri der ki: "Buhari ve Nesai ibni Ömer'e isnadla bu hadisin toplusunu rivayet etmişlerdir. el-Kurru: Soğuk .
Said Havva, El Esas Fi’s Sünne (Hadislerle İbadet ansiklopedisi ), Hikmet Neşriyat yayınları: 10/123
[220] Muvatîa (1/326) 20-Kitahu'l-Hacc, 4-İhramda iken boyalı elbiseler giymek babı. İsnadı sahihtir
[221] Muvatta (1/326) 20-Kitabu'l-Hacc, 4-îhramda iken boyalı elbiseler giymek babı. İsnadı sahihtir
Said Havva, El Esas Fi’s Sünne (Hadislerle İbadet ansiklopedisi ), Hikmet Neşriyat yayınları: 10/123-125
[222] Ebu Davud, aynı yer. Mıntaka: Bele bağlanan kuşak.
[223] Buhari (3/393) 25-Kitabu'l-Hacc, 17-İyi kokuları elbiseden çıkmaları için üç defa yıkamak babı. Müslim (2/837,838) 15-kİtahu'l-Hacc, 1-Hac ve umre için ihrama giren kimseye mubah olan şeyler babı. Muvatta (1/328) 20-Kitabu'l-Hacc, 7-Hacda güzel koku hakkında gelen rivayetler babı. Tirmizİ (3/196) Kitabu'l-Hacc, 20-Üzerinde gömlek ve cübbe bulunduğu halde ihrama giren kimse hakkında gelen rivayetler babı. Muasfera: Asfurla boyanmış elbiseler; kokusuz meşhur sarı bir bitki
[224] Muvatta (1/326) 20-Kitabu'l-Hacc, 5-İhramhmn mıntaka takması baı. İsnadı sahihtir.
[225] Muvatta (1/327) 20-Kitabu'l-Hacc, 6-İhramhmn yüzünü örtmesi babı. İsnadı sahihtir.
Said Havva, El Esas Fi’s Sünne (Hadislerle İbadet ansiklopedisi ), Hikmet Neşriyat yayınları: 10/125-127
[226] İbni Huzeyme (4/301) Kitabu'l-Menasik, 788-Kurban günü koku sürülmenin mubah olusu babı. İsnadı sahihtir.
[227] Ebu Davud (2/166) Kitabu'l-Menasik, İhramlının giyebileceği şeyler babı. İsnadı hasendİr.
[228] Muvatta (1/329) 20-Kitabu'l-Hacc, 7-Hacda koku sürülmek hakkında gelen rivayetler babı. Bu hadis onu destekleyen diğer hadislerle hasen mertebesindedir.
[229] Said Havva, El Esas Fi’s Sünne (Hadislerle İbadet ansiklopedisi ), Hikmet Neşriyat yayınları: 10/127-129
[230] Muvatta, aynı yer. isnadı sahihtir.
es-Sükkü: Bilinen bir çeşit güzel koku.
Serebe: Hurma ağacının etrafında göl gibi birikmiş su.
el-İtka: Güzelce yıkayıp temizlemek.
[231] Muvatta (1/327) 20-Kitabu'l-Hacc, 6-İhramlının yüzünü örtmesi babı. İsnaâ
hihtir. Hammere rasehü: Başı Örtüp kapatmak.
[232] Buhari (31413) 25-Kitabu'l-Hacc, 29-Kıhleye yönelip telbiye etmek babı. Buharı (10/150) 76-Kitabu'î'Tıbb, 12-Hacda, yolda ve ihramda koku sürülmek babı.
Said Havva, El Esas Fi’s Sünne (Hadislerle İbadet ansiklopedisi ), Hikmet Neşriyat yayınları: 10/129-130
[233] Buharı (10/153) 76-Kitabu't-Tıbbi, 15-Şakika ve baş ağrısı nedeniyle kan aldırmak babı.
Lahyü Cetnel : Medine'ye yedi günlük uzaklıkta bir yerin ismidir. İbni Vudah; "Cuhfenin gerisidir" demiştir. Bir rivayet de "Lahyey cemel''-tesniye oy ar ak-gelmiştir.
[234] Buhari (4/50) 28-Kitabu cezai's-Sayd, 11-İhramhnın kan aldırması babı. Müslim
(2/862) 15-Kitabu'l-Hacc, 11-İhramhnın kan aldırmasının caiz olduğu babı.
[235] Buhari (4/174) 30-Kitabu's-Savm, 32-Oruçlunun kan aldırması ve kusması babı.
[236] Taberani, el-Kebir (11/303) Mecmeu'z-Zevaid (3/232) Heysemi şöyle demiştir.
"Bu hadisi Taberani el-Kebir'de rivayet etmiştir. Kavileri güvenilir ravilerdir."
[237] Buhari (10/152) 76-Kitabu't-Tıbb, 14-Kafadan kan aldırmak babı. Müslim (2/862,863) 15-Kitabu'l-Hacc, 11-İhramhnın kan aldırmasının caiz olduğu babı. Nesai (5/194) 24-Kitabu Menasiki'l-Hacc, 95-İhramlının başının ortasından kan aldırması babı. Muvatta (11349) 20-Kitabu'l-Hacc, 23-İhramhnın kan aldırması babı.
Said Havva, El Esas Fi’s Sünne (Hadislerle İbadet ansiklopedisi ), Hikmet Neşriyat yayınları: 10/130-131
[238] İmam Nevevi, Müslim Şerhi (1/383)
[239] Fethu'l-Bari(4/44)
[240] -Nesai (5/193) 24-Kitabu menâsiki'LHacc, 93-Bir hastalık nedeniyle ihramlının kan aldırması babı. İsnadı sahihtir.
[241] Ebu Davud (2/168) Kitabu'l-Menasik, İhramlı kan aldırabilir babı. İsnadı sahihtir. Nesai (5/194) Kitabu menasiki'l-Hacc, 94-İhramhnın ayağının sırtından kan aldırması babı.
[242] Muvatta (1/350) 20-Kitabu'l-Hacc, 23-İhramlının kan aldırması babı. İsnadı sahihtir. Vusiye: Kemiğin kırılmayacak derecede İncinmesi.
Said Havva, El Esas Fi’s Sünne (Hadislerle İbadet ansiklopedisi ), Hikmet Neşriyat yayınları: 10/131-133
[243] Said Havva, El Esas Fi’s Sünne (Hadislerle İbadet ansiklopedisi ), Hikmet Neşriyat yayınları: 10/133
[244] Müslim, aynı yer
[245] Ebu Davud (2/168) Kitabu'l-Menasik, İhramlının sürme çekmesi babı. Feyazmidü: Yarayı tedavi etmek.
[246] Müslİm (2/863) 15-Kitabu'l-Hacc, 12-İhramlımn gözünden tedavi olmasının caiz oluşu babı. Tirmizi (31287) 7-Kiîabu'l-Hacc, 106-Gözü rahatsız olup sabır çeken ihramh hakkında gelen rivayetler babı.
Said Havva, El Esas Fi’s Sünne (Hadislerle İbadet ansiklopedisi ), Hikmet Neşriyat yayınları: 10/133-135
[247] Buhari (7/509) 64-Kitabu'l-Meğazi, 43 - Kaza umresi babı.
[248] Buhari, ayrı yer.
[249] Nesai, aynı yer. Sahife; 191
[250] Nesai, aynı yer
[251] Buhari (4/51) 28-Kitabu cezai's-Saydi, 12-İhramlımn evlendirmesi babı. Müslim (2/1031) 16-Kitabu'n-Nikah, 5-îhramlımn evlenmesinin haram, dünürlük yapmasının mekruh oluşu babı. Ebu Davud (2/169) Kitabu'l-Menasik, İhramlının evlenmesi babı. Tirmizi (3/201) 7-Kitabu'l-Hacc, 24-Bu konuda ruhsat hakkında gelen rivayetler babı. Nesai (5/191,192) 24-Kitabu Menasiki'l-Hacc, 9-İhramhmn evlenmesindeki ruhsat babı. İbni Mace (1/632) 9-Kitabu'n-Nikah, 45-İhramlı evlenebilir babı.
Nesai, aynı yer.
Said Havva, El Esas Fi’s Sünne (Hadislerle İbadet ansiklopedisi ), Hikmet Neşriyat yayınları: 10/135-136
[252] -Tirmizi (3/200) 7-Kitobu'l-Bacc, 23-İhramlı bir kimsenin evlenmesinin mel olduğu konusunda gelen rivayetler babı. Bu hadis şevahidi sayesinde hasendir.
Said Havva, El Esas Fi’s Sünne (Hadislerle İbadet ansiklopedisi ), Hikmet Neşriyat yayınları: 10/136-137
[253] Müslim (2/1032) 16-Kitabu'n-Nikah, 5~İhramlmın nikahının haram, dünür göndermesinin mekruh oluşu babı.
Veheme: Ha'nın fathasıyle olursa akla gelmek anlamında, kesresi İte olursa yanılmak anlamındadır.
[254] Ebu Davud (2/169) Kitabu'l-Menasik, İhramlının evlenmesi babı.
Tirmİzi (3/203) 7-Kitabu'l-Hacc, 24-Bu konudaki ruhsat hakkında gelen rivayetler babı.
[255] Muvatta (1/348) 20~Kitabu'l-Hacc, 22-İhramlının nikahı babı. İsnadı sahihtir.
[256] Müslim, aynı yer. Sh. 1031
[257] Muvatta (348) 20~Kitabu'UHacc, 22-İhramlının nikahı babı.
[258] Ebu Davud (2/169) Kitabu'l-Menasik, İhramlının evlenmesi bab
[259] Ebu Davud, aynı yer.
[260] Tirmİzi (3/199,200) 7-Kitabu'l-Hacc, 23-İhramhyı evlendirmenin mekruâolu susunda gelen rivayetler babı.
[261] Nesai (5/192) 24-Kitabu menasikİ'l-Bacc, 91-Bunun yasak oluşu babı.
[262] Müslim (211030) 16-Kitabu'n-Nikah, 5-İhramlı kimsenin evlenmesinin haram, dünür göndermesinin mekruh oluşu babı. "Yankihü" ve "yahtubu" kelimeleri: Merfu okununca nefyİr-istikbal ve nehyı-gaib anlamım beraber ifade ederler.
[263] Muvatta (11349) 20-Kitabu'l-Hacc, 22-İhramhmn nikahı babı. İsnadı sahihtir.
[264] Muvatta, aynı yer. İsnadı sahihtir.
Said Havva, El Esas Fi’s Sünne (Hadislerle İbadet ansiklopedisi ), Hikmet Neşriyat yayınları: 10/137-140
[265] Müslim, aynı yer.
[266] Müslim, aynı yer.
[267] Müslim, aynı yer. Sh. 853
Esbettühü: Bir yerde sıkıştırıp hareketsiz bıraktım anlamında. Şe'ven: Tur atmak ve raund bitirmek anlamında.
Nuktatau: Kök itibariyle bir şeyden tarafına pay ayırmak anlamındadır. Ancak burada iki tarafın arasının açılması anlamında kullanılmıştır. Ta'hün-Sükya; İki yer ismi.
[268] Buharı (4/26,27) 28-Kitabu cezai's-Sayd, 4-Avın öldürülmesinde ihramlı ihramsı yardım edemez babı.
[269] Müslim, aynı yer. Sh. 853,854
[270] Buhari (5/200) 51-Kitabu'l-Hibeü, 3-Ashahından bir şey. isteyen kimse babı. Müslim (2/852) 15-Kitabu'I-Hacc, 8-Avlanmanın ihramlıya haram olduğu babı.
Müslim, aynı yer. Sh. 854..
El-Kaha: Sükya'ya bir mil kadar, Medine'ye üç merhale kadar uzaklıkta bir yerin ismi. Esadtüm: Bir başkasını av hayvanı üzerine hücum etmeye teşvik etmek. Etan; Dişi yaban eşeği. Bunun müennesi için "etanetün" kelimesi kullanılmaz. Cevheri de böyle söylemiştir.
Said Havva, El Esas Fi’s Sünne (Hadislerle İbadet ansiklopedisi ), Hikmet Neşriyat yayınları: 10/140-143
[271] İbni Huzeyme (4/180) Kitabu'l-Menasik, 564-Müfessir hadisin zikri babı. İsnadı sahihtir.
[272] Keşfü'l-Estar (2/18,19) Kitabu'l-Menasik, Avdan kendisi amaçlanmayan kimsenin yiyebileceği babı. Mecmeu'z-Zevaid (3/230) Hey semi şöyle demiştir: "Bu hadîsi Bezzar rivayet etmiştir. Ravileri güvenilirdir."
[273] Müslim, aynı yer
[274] Buhari (4/31) 28-Kitabu cezai's-Sayd, 6-İhramhya yaban eşeği hediye edildi babı.
Müslim (2/850) 15-Kitabu'l-Hacc, 8-Avın ihramlıya yasak oluşu babı.
Nesai (5/185) 24-Kitabu Menasiki'l-Hacc, 79-İhramlının yemesi caiz olmaya av babı.
Riclehü: Burada ayak kelimesiyle bud kastedilmiştir. Nitekim başka bir hadiste
böyle gelmiştir. Burada hayvanın ikiye ayrıldığından bir tarafının verildiği iffde
edilmek istenmiştir.
el-Ebva: ve Veddan: Mekke ile Medine arasında iki yer ismi.
[275] Müslim, aynı yer. Ebu Davud (21170) Kitabu'l-Menasik, İhramlı için av eti babı.
Nesai (5/184) Kitabu menasiki'l-Hacc, 794hranilinin yemesi caiz olmayan av babı.
Nesai, aynı yer.
el-Yeakib: "Yakub" kelimesinin çoğlu olup keklik'in erkeğidir.
Yahbitu: Sofpa ile ağaç yapraklarını düşürüp hayvana yem yapmak anlamında.
el-Abair: "Bair" kelimesinin çoğlu olup erkekli dişili develer demektir.
Enşüdü; Neşedtüke Allah'e; Allah için sana soruyorum Allah askına anlamında.
[276] Ebu Davud, aynı yer, İsnadı hasendir.
Said Havva, El Esas Fi’s Sünne (Hadislerle İbadet ansiklopedisi ), Hikmet Neşriyat yayınları: 10/144-147
[277] Ebu Davud, aynı yer.
[278] Müslim (2/855) 15-Kitabu'l-Hacc, 8-İhramlıya av etinin haram olusu babı. Nesai
(5/182) 24-Kitabu Menasihi'l-Hacc, 78-İhramlıya caiz olan av eti babı. Vaffaka men ekele: Doğru buldu, tasvip etti anlamında.
[279] Muvatta (1/354) 20-Kitabu'l-Hacc, 25-İhramlıya yemesi helal olmayan av eti babı. İsnadı sahihtir
[280] Muvatta, aynı yer. İsnadı sahihtir.
Katife: Kus tüyünden yapılmış tüylü örtü.
Ercüvan: Kırmızılığı fazla olan (kızıl) .
Arc: Tühame yakınlarında bir yer.
Tehallece: Cam sıkılmak şüphe etmek.
[281] Muvatta, aynı yer, İsnadı sahihtir.
[282] Nesai (71205) 42-Kitabu's-Saydi ve'z-Zebaih, 32-Yaban eşeklerinin etinin yenmesinin mubah oluşu babı. İsnadı sahihtir. Hafız, el-Feth'te şöyle demiştir: "Bu hadisi İmam Malik (4/28) ve Sünen sahiplen rivayet etmişlerdir. İbni Huzeyme ve diğer alimler onu sahih kabul etmişlerdir."
Şa'reküm bihi: Dilediğinizi yapabilirsiniz anlamında.
Yüşikü: Bir şeyin yakın olması ve çabuk gelmesi anlamında "ei-veşkü;" sürat demektir.
Hakifün: Kıvrılıp uyudu, iki kat oldu anlamında. La yüribuhu: Rahatsız etmesin, ürkütmesin anlamında. Ma'kurun: Öldürülmüş ya da yaralanmış anlamında.
Safifün: Safif ve Kadid; Güneşte kurutulup biriktirilen et demektir. Kuruması Güneş ısısında dizildikleri için safif (dizi) adını almıştır. İmam Malik der ki: "Safif ile Kadid aynı şeylerdir." Kamus sahibi şöyle demiştir: " Safif; emir vezninde bir kelime olup kurması için güneşe, kızarması için ateş körü üzerine dizilen etdir."
[283] Muvatta, aynı yer. Nesai (5/183) 24-Kitabu Menasiki'l-Hacc, 78-Jhramlımn av hayvanından yiyebileceği şey babı.
[284] Muvatta (11350) 20-Kitabu'l-Hacc, 24-İhramlının yiyebileceği av eti babı. İsnadı sahihtir.
[285] Ahmed bin Hanbel (6/40,225) Ebu Ya'la (8/4616,4617,4618) Mecmeu'z-Zevaid (31230) Heysemi söyle demiştir: "Bu hadisi Ahmed bim Hanbel'in yanısıra Ebu Ya'la rivayet etmiştir, Ebu Ya'la şu ilaveye yer vermiştir." "Süfyan dedi ki: "Vesika:" pişirildikten sonra kurutulan etdir." Ahmed bin Hanbel'in ravileri Buhari'de adları geçen ramilerdir.
[286] lbni Huzeyme (î/181) Kitabu'l-Menasik, 565-İhramlının av yumurtası yemesinin yasak olduğu babı
Said Havva, El Esas Fi’s Sünne (Hadislerle İbadet ansiklopedisi ), Hikmet Neşriyat yayınları: 10/149-154
[287] Maide Suresi: 95.
er-Rediu: Boyun, yani hayvan başının üzerine düştü ve boynu kırıldı. Bazıları ise: "Rekibe radiahu: "Yani yüzükoyun yere yığıldı" anlamım vermişlerdir. Çünkü hayvan ne zaman kaçmaya teşebbüs ettiyse önüne doğru yığılıp düşer. Zamahşeri şöyle demiştir: "Redi kelimesi burada zaferana benzetilip kan anlamında kullanılmıştır. Bu taktirde kanına binmesi şu anlamdadır; Hayvan yaralanmış ve kan akmıştır. Kendisi de akan kanın biriktiği yere doğru yığılıp kanına bulanmıştır. Redi kelimesini boyun anlamında kullananlar burada bir muzaf takdir ederler. O zaman takdir şöyledir: Rakibe zate radiihi "yani boynu üzere düşüverdi. Veya ittisa kaidesine binaen bu kelimeye boyun anlamı verilmiş ve öylece kullanılmıştır.
[288] Muvatta (1/414,415) 20-Kitabul-Hacc, 76-Kuş ve yaban eşeği avlandığında verilecek fidye babı. Bu hadis Hakim tarafından muttasil senedle rivayet edilmiştir. Hakim bu hadisi Buhari ve Müslim'in şartlarına uygun kabul etmiştir.
Mestabiku: Iftial babından, yarış etmek anlamında.
Suğretün: Kök itibariyle iki köprücük arasındaki boğazlama çukuru demektir.
Seniyyetün: Buradaki Seniyye'den maksat Akabe'de bulunan bir tepedir. Sttğresi de geçit olarak kullanılan gediğidir.
[289] Mecmeu'z-Zevaid (31231,232) Heysemi şöyle demiştir: "Bu hadisi Taberani el~ Kebir'de rivayet etmiştir. Ravilerİ güvenilirdir."
Said Havva, El Esas Fi’s Sünne (Hadislerle İbadet ansiklopedisi ), Hikmet Neşriyat yayınları: 10/154-157
[290] Müslim, aynı yer. Sh. 856,857
[291] Müslim, aynı yer. Sh. 857
[292] Nesai (5/188) 24-Kitabu Menasiki'l-Hacc, 83-Yılan öldürmek babı.
[293] Buhari (4/34) 28-Kitabu Cezai's-Saydi, 7-İhramlının öldürebileceği hayvanlar babı. Müslim (2/857) 15-Kitabu'l-Hacc, 9-Hill ve Harem'de ihramlı, ihramsız, öldürülmesi mendüp olan hayvanlar babı.
Müslim, aynı yer.
Fevasiku: Fısk kelimesi kök itibariyle yoldan çıkmak ve zulmetmek anlamlarında kullanılmıştır. Bu hayvanlara ise adi hayvanlar oldukları için istiare yoluyla bu isim kullanılmıştır. Bazıları ise; "Hz. Peygamber (a.s)'in sözüyle haram olmaktan çıktıkları için kendilerine fevasık kelimesi kullanılmıştır," demişlerdir.
[294] Ebu Davud (21170) Kitabu'l-Menasik, İhramlının öldürebileceği hayvanlar babı. Bu hadis sahihtir.
[295] Müslim, aynı yer.
[296] Müslim, aynı yer.
[297] Buharı (4/34) 28-Kitabu cezai's-Sayd, 7~İhramlının öldürebileceği hayvanlar babı.
Müslim (2/858) 15-Kitabu'l-Hacc, 9-İhramlı ve ihramsız kimsenin öldürmesi
mendüp olan hayvanlar babı.
"Yaralayıcı köplek"le arslan, kurt, pars, köpek ve bunlar gibi yırtıcılık Özelliğine sahip her çeşit hayvan kastedilmiştir. Bazıları "bu hayvanların faşıklığı etlerinin haramlılığına kastolunmuştur. Çünkü Yüce Allah Maide Suresi, 3. ayet-i kerimesinde ayetin sonuna kadar ölü hayvan, kan ve domuz eti gibi yenmesi haram olan şeyleri açıkladıktan sonra "zaliküm fıskun" (Bunlar /aşıklıktır) buyurmuştur," demişlerdir.
el-Gurabu'l-Abakau: Derisinin bir kısmı beyaz, bir kısmı siyah olan (alaca) kuş ve yırtıcı hayvanlarda da evcil hayvanlarda olduğu gibi karışık renkler bulunur. Bi suğrin leha: Değersizliğiyle, alçaklığıyla anlamında
[298] Ebu Davud (2/170) 7-Kitabu'l-Menasik, aynı yer. Tirmizi (3/98) Kitabu'l Hacc, 21- İhramlının öldürebileceği hayvanlar babı..
Said Havva, El Esas Fi’s Sünne (Hadislerle İbadet ansiklopedisi ), Hikmet Neşriyat yayınları: 10/157-161
[299] Muvatta (1/356) 20-Kitabu'l-Hacc, 28-İhramhnın Öldürebileceği hayvanlar babı. Buhari (4/34) 28-Kitabu Ceai's-Saydi, 7-İhramlının öldürebileceği hayvanlar babı. Müslim (2/858) 15-Kitabu'l-Hacc, 9-İhramlıya ve ihramsıza öldürmesi mendüp olan hayvanlar babı. Nesai (5/189) 24-Kitabu Metıasiki'l-Hacc, 84-Fareyi öldürmek babı.
Said Havva, El Esas Fi’s Sünne (Hadislerle İbadet ansiklopedisi ), Hikmet Neşriyat yayınları: 10/161
[300] Buhari (4134) 28~Kitabu cezai's~Saydi, 7~îhramhnın öldürebileceği hayvanlar •
Müslim (2/858) 15-Kitabu'l~Hacc, 9-İhramlı ve başkaları için öldürülmesi tyen-düp olan hayvanlar babı
Müslim, aynı yer. :
el-Akur; Isıran anlamında, faulün vezninde, failun olur. Burada köpek, aslan ve\pars gibi yırtıcılık Özelliğine sahip her hayvan anlamında kullanılmıştır. ;
el-Hideu: Inebetün ve inebün vezni üzere hemze ve tali (Hideetun gibi) lamlabilir. el-Kermani böyle demiştir.
Said Havva, El Esas Fi’s Sünne (Hadislerle İbadet ansiklopedisi ), Hikmet Neşriyat yayınları: 10/162163
[301] İbni Huzeyme (4/191) 584-İhramlı bir kimsenin yılan öldürmesinin mubah oluşu babı. İsnadı sahihtir.
[302] İbni Huzeyme (41355) 877-Mekke'ye ihramsız girmekle ilgili ruhsat babı. Bu hadis sahihtir.
[303] Nesai (5/127,128) 24-Kitabu Menasiki'I-Hacc, 26-İhrama girmek içih yıkanmak babı. İsnadı sahihtir
[304] Muvatta (11342) 20-Kitaba'l-Hacc, 16-Hayızlı kadın hacda ne yapar babı. İsnadı sahihtir.
[305] Ebu Davud (2/144) Kitabu'l-Menasik, Hayızlı hac için ihrama girebilir babı. Bu hadis şahitleri ile hasendir. Tirmizi (3/282) 7-Kitabu'l-Hacc, 100-Hac ve cibelerin-den hayızlı kadının yerine getirebileceği şeyler hakkında gelen rivayetler babı.
Ebu Davud, aynı yer.
el-Menasik: Mensekün kelimesinin çoğulu olup ibadet yapma yeri anlamındadır. Hacda yapılan görevlerin tümüne birden "Menasik" denir.
[306] Muvatta (1/358) 20-Kitabu'l-Hacc, 294hramhnın yapabileceği işler babı. Hadisin senedinde yer alan Mercane Ümmü Alkame bin Hibban ve el-Acli dı§ında kimse tarafından güvenilir kabul edilmemiştir. Geri kalan ravileri güvenilir ravilerdir.
Said Havva, El Esas Fi’s Sünne (Hadislerle İbadet ansiklopedisi ), Hikmet Neşriyat yayınları: 10/163-164
[307] Muvatta (1/357), Aynı yer.
Said Havva, El Esas Fi’s Sünne (Hadislerle İbadet ansiklopedisi ), Hikmet Neşriyat yayınları: 10/167
[308] Muvatta, (1/358) Aynı yer
Said Havva, El Esas Fi’s Sünne (Hadislerle İbadet ansiklopedisi ), Hikmet Neşriyat yayınları: 10/167-168
[309] Muvatta (î/384) 20-Kitabu'l-Hacc, SO-İfada tavafından Önce ailesine temasta bulunan kimse babı. Bu hadis hasen ligayrihidir.
Yukarridü bairehü: Kurtları temizlemek anlamında. Kurad kelimesi'nin Çoğulu olan "kurdan" kelimesinden gelmedir. Bu da devenin kılları arasında bulunan meşhur bir kurtdur. Sükya: Mekke ile Medine arasında bir köy.
Halemetün: Çoğulu el-Halem seklindedir. Haleme kurdun biraz daha büyük olanıdır
Muvatta, aynı yer. İsnadı sahihtir.
Bedenetün: Bedene, Mekke'de kurban edilen deve ya da sığırdır. Araplar bu hayvanları semiz olacak şekilde besledikleri için bu ismi almışlardır. el-Bedane; semizlik, şişmanlık demektir. Bazıları "Bedenetün", lafzının develere özel olduğunu söylemişlerdir. Tekelü: Yenebilir anlamında.
[310] İbni Huzeyme (î/182) Kitabu'l-Menasik, 567-îhramlımn öldürdüğü sırtlanın cezasının zikri babı.
[311] İbni Huzeyme (11183) 568-Ceza olarak hükmedilen koç babı. İsnadı sahihtir. Bu hadisi Hakim ve Zehebi sahih kabul etmişlerdir.
[312] Ibni Huzeyme (1/182) 566-İhramda sırtlan öldürmenin yasak olusu babı, İsnadı sahihtir,
Said Havva, El Esas Fi’s Sünne (Hadislerle İbadet ansiklopedisi ), Hikmet Neşriyat yayınları: 10/168-170
[313] Muvatta (1/419) 20-Kitabu'l-Hacc, 79-Haccın nüsükünden bir tanesini unutan kimse ne yapmalıdır babı. isnadı sahihtir.
Said Havva, El Esas Fi’s Sünne (Hadislerle İbadet ansiklopedisi ), Hikmet Neşriyat yayınları: 10/170-171
[314] Bakara Suresi: 125
[315] Said Havva, El Esas Fi’s Sünne (Hadislerle İbadet ansiklopedisi ), Hikmet Neşriyat yayınları: 10/173-175
[316] Daha fazla bilgi için bknz. Fethu'l-Kadir, el-Mecmu (8112 ve sonrası), eş-Şerhu's-Sağir (2/4), Muğni (21370), el-Fıkhu'l-İslami (3/142 ve sonrası)
Said Havva, El Esas Fi’s Sünne (Hadislerle İbadet ansiklopedisi ), Hikmet Neşriyat yayınları: 10/175-176
[317] İhni Huzeyme (4/208) Kitabu'UMenasik, 612-Kabe'yi tavaf etmek istenildiği vakit ziynetler takınmayı emir babı... Bu hadisin İsnadı sahihtir.
[318] Said Havva, El Esas Fi’s Sünne (Hadislerle İbadet ansiklopedisi ), Hikmet Neşriyat yayınları: 10/177-178
[319] Buharı (7/508,509) 64-Kitabu'l-Meğazi, 43-Umretu'l-Kaza babı.
[320] Müslim (2/923) Kitabu'l-Hacc, 39-Tavaf ile umrede haccın ilk tavafında remelin müstehab oluşu babı.
[321] Ebu Davud (2/178) Kitabu'l-Menasik, Remel babı.
[322] Ebu Davud (2/179) Aynı yer.
[323] Izdıba: Rıda (örtü)nün ortasına sağ omuzun altından alınması ve rıdanın ilk ucunu-da sol omuzun üstüne konulmasına denir.
[324] Buhari (31469) 25-Kitabu'l-Hacc, 55~Kabe'yi tavafta remel yürüyüşünün başlaması nasıl oldu babı. Müslim (2(923) 15-Kitabu'l-Hacc, 39-Tavaf ile umrede ve haccın ilk tavafında remelin müstehab oluşu babı.
[325] Imam Ahmed bin Hanbel, Mecmau'z-Zevaid (3/78) Hey semi; "Bu hadisi imam Ahmed rivayet etmiştir, Sahih'de muhtasar olarak yer olmaktadır. İmam Ahmed'in ricali, Sahih'in ricalidir," demiştir.
[326] imam Nevevi, Müslim Şerhi'nde şunu kaydeder: "Hem doğru söylemişler, hem yanlış," sözü ile Hz. Peygamber (a.s)'in fiili olduğunu doğru söylemişler, fakat bunun bir sünnet-i müekkede olduğu iddiasında hata etmişler demek istemiştir. Çünkü ibni Abbas'a göre remel meselesi, senelerce takrarı istenilen bir iş değil, küffara kuvvetli görünmek için yalnız o seneye mahsustur. İbni Abbas'ın mezhebi bu ise de sahabeye ve tabiin ile onlardan sonra gelen bütün ulema bu hususta ona muhalefet ederek tavafın ilk üç turunda remelin sünnet olduğunu söylemişlerdir. Bu sünneti terkeden, fatiletten mahrum kalır. Bununla beraber tavafı yine de sahihtir. Kurban lazım gelmez.
[327] Müslim (3/921,922) 15-Kitabu'l-Hacc, 39-Tavafile umrede ve haccın ilk tavafında remelin müstehab olusu babı.
[328] Muvaîta (1/364) 20-Kitabu'l-Hacc, 34-Tavafda remel yapma babı. Müslim
(2/921) 15~Kitabu'l-Hacc, 39-Tavaf İle umrede ve haccın ilk tavafında remelin müstehab oluşu babı. Tirmizi (3/212) 7-Kitahu'l-Hacc, 34-Hacerden Hacere remel yapma hakkında gelen hadisler babı. Nesâi (5/230) 24-Kitahu Menasiki'l-Hacc, 154-Hacerden Hacere remel yapma babı.
[329] Müslim (2/920) Aynı yer.
[330] Müslim (21921) Aynı yer.
[331] Buhari (3/470) 25-Kitabu'l-Hacc, 56-Hacer-i Esved'i istilam babı. Müslim
(2/920,921) 15-Kitahu'l-Hacc, 39-Tavaf ile umrede ve haccın ilk tavafında remelin müstehab oluşu babı.
[332] Müslim (2/920) Aynı yer.
[333] Said Havva, El Esas Fi’s Sünne (Hadislerle İbadet ansiklopedisi ), Hikmet Neşriyat yayınları: 10/178-185
[334] İstilam; Selam kökünden alınmış selamlamak manasına gelen bir kelimedir. Silam kökünden alınınca taşa el sürmek manasına gelir. Hacc menâsİkinde Hacer-i Esvedi öpmek veya el sürmek suretiyle ziyaret etmek manasında kullanılmaktadır. Çünkü hadislerden Hz. Peygamber'in her ikisini de yaptığı anlaşılmaktadır.
[335] Bakara Suresi: 125
[336] Tirmizi (31211) 7-Kitabu'l-Hacc, 33-Tavafin nasıl yapılacağı hakkında varid olan hadisler babı. Nesai (5/229) 24-Kitabu' Menasiki'l-Hacc, 149 Tavafın nasıl yapılacağı babı.
Said Havva, El Esas Fi’s Sünne (Hadislerle İbadet ansiklopedisi ), Hikmet Neşriyat yayınları: 10/185-186
[337] Izdıba; Pazı anlamına gelen "Dahi" kelimesinden olunmadır. İhram adı verilen örtünün (rida) ortasını sağ koltuğun altından geçirip uçlarını sol omuzun üstüne atmak suretiyle sağ pazıyı açık tutmaya "ızbıda" denir.
[338] Ebu Davud (2/177) Kitabu'l-Menâsik, Tavaf sırasında ızdıba yapma babı.
[339] Muvatta (1/365) 20-Kitabu'l- Hacc; 34-Tavaf sırasında remel yapma babı. Bunut isnadı sahihtir.
[340] Said Havva, El Esas Fi’s Sünne (Hadislerle İbadet ansiklopedisi ), Hikmet Neşriyat yayınları: 10/186-187
[341] Muvatta' (1/365) 20-Kitabu'l-Hacc, 34-Tavaf sırasında remel yapma babı. Isnad sahihtir.
[342] Ebu Davud (2/207) Kitabu'l-Menâsik, Haccda ifada (ziyaret) tavafı babı. Ibn Mâce (2/1017) 25-Kitabu'l-Menâsik, 77-Beyti ziyaret babı. Hakim (11475) Kim bu'l-Menâsik, Sikaye zemzem suyunu içme babı. Bu hadisi Nesaîve İbni Huzeym rivayet etmiştir ve sahihtir.
Said Havva, El Esas Fi’s Sünne (Hadislerle İbadet ansiklopedisi ), Hikmet Neşriyat yayınları: 10/187-188
[343] Ebu Davud (2/178,179) Kitabu'l-Menâsik, Remel babı. Bu hadisin isnadı hasendir.
[344] Tirmizi (3/214) 7-Kitabu'l-Hacc, 36-Hz. Peygamber (a.s)'in ızdıba yaparak tavaf ettiği hakkında gelen hadisler babı.
[345] Ebu Davud (2/177) Kitabu'l-Menâsik, Tavafta ızdıba yapmak babı. Bu hadisin isnadı sahihtir.
Said Havva, El Esas Fi’s Sünne (Hadislerle İbadet ansiklopedisi ), Hikmet Neşriyat yayınları: 10/188-189
[346] İmam Nevevi, Müslim Şerhi'nde şöyle demiştir: el-Mazİrî, muhtemeldir ki, İbni Cüreye'in maksadı: "Bazıları yapsa da senden başkası cemaat olarak yapmıyor," demek istemiştir."
[347] Hacer-i Esved'in bulunduğu köşe ile ondan önceki köşeye "Yemaniyan iki rükn-i yemani' denilmektedir. Geri kalan iki köşeye de, Şam cihetine doğru oldukları için "Şâmiyan" denilmiştir. Yemaniyen, Şâmiyan'ın aksine Hz. İbrahim'in attığı temel üzerinde kalmışlardır. Şamiyan bu özellikleri taşımadığı için istilam edilmezler. Hacer-i Esved'in bulunduğu köşeye "rükn-ü haki" denilmektedir. Hacer-i Esved bulunduğu için özel bir fazilete sahiptir. Hacer-i Esvedi istilamla birlikte, öpmek ve alnı üzerine koymak da ona mahsus bir özelliktir.
[348] Septiyye: Derisi üzerinde kıl bulunmayan, tabaklanmış sığır derisinden yapılan a-yakkabılara denir. Ayakkabılarıyla abdest almaktan maksat, abdest aldıktan sonra onları yaş ayakla giymektir.
[349] Kadı Ebu Tayyib şöyle demiştir: "Şehefler imanlarıyla, fukahâ iki rükn-ü şâmi'nin istilam edilmeyeceği üzerinde ittifak etmişlerdir. Bu konuda sahabe ile tabiin arasında ilk başta bir ihtilaf olumuşsa da sonra bu ihtilaf ortadan kalkmıştır."
[350] -Buhari (1/267,268) 4-Kitabul-Vuzü, 30- Ayakları, ayakkabıların içinde bulunurlarken pabuçları üzerinden methetmeyerek, yıkamak babı. Müslim (2/844,854) 15-Kitabu'l-Hacc, 5-Telbiyeye hayvanın kalktığı yerden başlamanın lüzumu babı. Mu-vatta (1/333) 20-Kitabu'l-Hacc, 9-Telbiye yapma babı. Ebu Davud (2/150,151) Ki-tabu'l-Menasik, 21-İhrama girme vakti babı.
[351] Müslim (21924) Aynı yer.
[352] Müslim (2/924) Aynı yer.
[353] Buhari (31471) 25-Kitabu'l-Hacc, 57-Hac ve umrede remel yapma babı. Müslim (2/924) Aynı yer.
[354] Buhari (3/471) 57-Kitabu'l-Hacc, 60~Hacer-i Esvedi öpme babı. Müslim (2/924) Aynı yer.
[355] Buhari (31471) 25-Kitabu'l-Hacc, 57-Hacc ve umrede remel yapma babı.
[356] Nesâi (5/231) Kitabu Menâsiki'l-Hacc, 156-Her tavafta iki rüknü istilam babı.
[357] Buhari (3/475) 25-Kitabu'l-Hacc, 60-Hacer-i Esvedi Öpme babı. Nesâi (5/231) 24-Ki-tabu' Menasiki'l-Hacc, 155-Beytullah'ı tavaf ederken Hz. Peygamber neden hervele yaptı babı.
[358] Buhari (31473) 25-Kitabu'l-Hacc, 59-îki yenani köşeden başkasını istilam etmeyen kimse babı. Müslim (2/925) 15rKitabu'l-Hacc, 40-İki rükn-ü üyemaniyi istilam etmenin müstehab olusu... İlh babı.
Said Havva, El Esas Fi’s Sünne (Hadislerle İbadet ansiklopedisi ), Hikmet Neşriyat yayınları: 10/189-192
[359] imam Nevevi, Müslim Şerhi (1/412)
[360] Hafız İbni Hacer, Fethu'l Bari (3/474-475)
[361] Müslim (2/923) 15-Kitabu'l-Hacc, 40-İki rüknü istilam ermenin müstehab oluşu babı.
[362] Buhari (3/473) 25-Kitabu'l-Hacc, 59-İlci Yemâni köşeden başkasını istilam etmeyen kimse babı.
[363] Tirmizi (3/213) 7-Kitabu'l- Hacc, 35-Hacerül Esved'i İstilam etme... ilh babı.
Said Havva, El Esas Fi’s Sünne (Hadislerle İbadet ansiklopedisi ), Hikmet Neşriyat yayınları: 10/192-194
[364] Buharı (3/476) 25-Kitabu'l-Hacc, 61-Tavafta Hacer-i Esved'e geldiği zaman sadece ona işaret eden kimse babı. Nesai (5/233) 24-Kitab'u Menâsiki'l-Hacc, 1650-Rükn'e işaret babı. Tirmizİ (3/218) 7-Kitabu'l- Hacc, 40-Binerek tavaf etme babı,
[365] Buharı (3/476) 25-Kitabu'l-Hacc, 62-Hacer-i Esved rüknü yanında tekbir getirilmesi babı.
[366] Ebu Davud (21177) Kitabu'l-Menasik, Vacib olan tavaf babı.
[367] Buhari (3/472,473) 25-Kiîabu'l- Hacc, 58-Hacer~i Esved rüknünün değnekle istilam edilmesi babı. Müslim (2/926) 15-Kİtabu'l-Hacc, 42-Deve ve saire üzerinde tavafın vs. nin cevazı, babı.
Said Havva, El Esas Fi’s Sünne (Hadislerle İbadet ansiklopedisi ), Hikmet Neşriyat yayınları: 10/194-195
[368] Müslim (21927) 15-Kitabu'l-Hacc, 42-Deve ve başka şeyler üzerinde tavaf etmenin cevazı babı.
[369] İbni Huzeyme (4/241) Kitabu'l-Menâsik, 671-Rüknü mihcen ile istilam edince, ucunu öpmenin cevazı babı,. Bu hadis sahihtir
[370] Ebu Davud (2/176) Kitabu'l-Menâsik, Vacup olan tavafı babı. Bu hadisin isnadı ha-sendir.
[371] Müslim (2/926, 927) 25-Kitabu'l-Hacc 42-Deve vs. üzerinde tavaf etmenin cevazı babı. Ebu Davud (2/176,177) Kitabu'l-Menâsik, Vacib olan tavaf babı. Ebu Davud'un rivayetinde: "Değnek ile istilam ediyor.." cümlesi yoktur. Nesaî (5/241) 24-Kitab'u Menâsiki'l-Hacc, 173-Binek üzerinde Safa ile Merve arasında sa'y yapma hahı.
[372] Müslim (21927) 15~Kitabu'l-Hacc, 42-Deve vs. üzerinde tavaf etmenin cevazıbabı.
[373] Ebu Davud (21176) Kitabu'l-Menâsik, Vacip olan tavaf babı.
[374] Müslim (2/922,923) 15-Kitabu'l-Hacc, 39-Remel yapmanın müstehab oluşu babı.
Said Havva, El Esas Fi’s Sünne (Hadislerle İbadet ansiklopedisi ), Hikmet Neşriyat yayınları: 10/195-197
[375] Nesâi (5/227) 24-Kitabu Menasiki'l-Hacc, 148-Hacerü'l-Esved nasıl öpülür, babı. Bu hadis şevahidi ile hasendir
Hafız İbni Hacer (3/475).
[376] Müslim (2/926) Aynı yer. Nesai (5/226, 227) Aynı yer.
[377] Buhari (3/462) 25/50) (Birinci vakam kitap, ikinci bab numaradır.) Müslim (21 925-926) 15141, Muvatîa (î/367) 20/36, Ebu Davud (2/175) Kitabu'l-Menasik, Hac-er'İ öpme babı. Tirmizi (3/214,215) 7/37 Nesai (51227 ve 24/147)
Said Havva, El Esas Fi’s Sünne (Hadislerle İbadet ansiklopedisi ), Hikmet Neşriyat yayınları: 10/197-198
[378] Hafız İbni Hacer, Fethu'l-Bari (3/370)
[379] Muvatta (1/366) 20-Kitabu'l-Hacc, 35-Tavafta istilam etme babı. Bu hadis mürseldir,
[380] Tabarani, el-Kebir (20/360) Mecmau'z-Zevaids (3/245) Heysemi; "Taherani onu el-Kebir'de rivayet etmiştir, ricali sikadır ve sahih hadistir," demiştir.
[381] Ebu Ya'lâ (4/440) Mecmau'z-Zevaid (3/247) Heysemi: "Onu, Ebu Ya'la rivayet etmiştir ve isnadı hasendir," demiştir.
[382] Ahmed bin Hanbel, Müsned (1137) Mecmau'z-Zevaid (3/240) Heysemi; "Onu İmam Ahmed rivayet etmiş, ricali sahihin ricalidir ve başka bir tarikten de rivayet etmiştir, ama senedinde ismini zikretmediği bir adam vardır. Ayrıca Tabarani de el-Evsat'da rivayet etmiştir," demiştir.
[383] Mecmau'z-Zevaid (3/244) Heysemi; "Onu Taherani, el-Kebir de rivayet etmiş ve ricali sikadır," demiştir.
Said Havva, El Esas Fi’s Sünne (Hadislerle İbadet ansiklopedisi ), Hikmet Neşriyat yayınları: 10/199-201