Bir Açıklama. 5

Tavafın Ve İki Rüknün İstilamının Fazileti5

Bir Açıklama. 6

İki Rekat Tavaf Namazı Kılma. 6

Bir Açıklama. 6

İki Rekatlık Tavaf Namazında Okunacak Sure Ve Zikirler7

Bir Açıklama. 7

Kerahat Vaktinde Tavaf Namazının Terkedilmesi8

Bir Açıklama. 8

İstenilen Vakitte Nafile Tavaf Yapma. 8

Bir Açıklama. 9

Tavaf Sırasında Konuşma. 9

Arafat'ta Vakfe'den Önce Tavaf Etme. 10

Bir Açıklama. 10

İkâme (İfada Veya Ziyaret) Tavafı10

Bir Açiklama. 11

Bir Açıklama. 11

Veda Tavafı; Lohusa Ve Adet Görmüş Kadınlar Hariç Herkese Vacibtir11

Bir Açıklama. 11

Bir Açıklama. 12

Kadınların Erkeklerle Birlikte Tavaf Yapmaları14

Hıcr'ın Arkasından Tavaf Yapmak. 15

Hacerü'l Esved'in Fazileti15

Tavaf Sırasında Bir İş Yapmak. 15

Kabe'nin İçine Girildiğinde Ne Yapılır?. 15

Bir Açıklama. 16

Dersler Ve Öğütler17

SAFA VE MERVE ARASINDA SA'Y.. 18

Sa'y'în Vücudu Ve Allah'ın Şearinden Oluşu. 19

Sa'y Etmeye Safa'dan Başlamak. 20

Sa'y'in Amel Ve Duaları20

Sa'y Yaparken Yürümek Ve İki Meyil Arasında Remel Yapmak (Koşarak Yürümek)21

Bir Açıklama. 22

ARAFAT VE MÜZDELİFE'DE VAKFE VE MİNA'YA GİTME. 22

Arafat'ın Sınırı22

Müzdelife'nîn Sınırı23

Mınâ'nın Sınırı23

Arafat'ta Vakfe'nin Sünnetleri23

Müzdelife'de Telbiye Getirmek. 23

Terviye Günü Mina'da Namaz. 23

Minâ'dan Arafat'a Gidiş. 24

Minâ'dan Arafat'a Hareket Edildiği Vakit Telbiye Ve Tekbir Getirmek. 25

Bir Açıklama. 25

Arafat'ın Sınırları27

Arafat'ta Binek Üzerinde Vakfe Yapma. 27

Arafat'ta Vakfe Zamanı29

Arafat'ta İki Namazı Birleştirerek Öğlenin Şiddetli Sıcağında Kılma. 29

Dersler Ve Öğütler30

Arafat'ta Dua Etme. 30

Arafe Günü Hacının Oruç Tutması Müstehap Değildir31

Muzdelife'ye Varış Ve Orada Akşamla Yatsı Namazlarını Birleştirerek Kılmak. 31

Bir Açıklama. 32

Müzdelife'ye Dönüşte Normal Yürüyüş. 32

Arafat'tan Dönerken Sükunet İçinde Olmak. 33

Sabah Namazfnın Vakti Ve Her Namaz İçin Ezan Okunması Ve Kaamet Getirilmesi33

Müzdelife'den Dağılma Vakti35

Çocuk, Kadın Ve Yaşlıları Müzdelife Dönüşünde Erken Gönderme. 35

Dersler Ve Öğütler37

KURBAN BAYRAMI GÜNÜ CEMRELERİ ATMA.. 39

Cemre Atmanın Hikmeti39

Cemre Atmanın Vacipliği Ve Bu Konuda Vekil Tayin Etme. 39

Cemre Atma Vakti39

Şeytan Taşlama Yeri40

Taş Atma Şartları40

Belirli Yerlerde Her Gün Atılan Cemrelerin Miktarı40

Cemreleri Atmanın Mendupları Ve Sünnetleri40

Cemreleri Vaktin Sonuna Ertelemenin Hükmü. 41

Cemre Atışları Dört Gün İçinde Yapılır41

Konu İle İlgili Rivayetler Hz. İbrahim (A.S)'İn Menasiki41

Cemreleri Atmanın Vakti42

Bir Açıklama. 42

Bir Açıklama. 43

Bir Açıklama. 43

Bir Açıklama. 43

Cemrelere Nasıl Gelinir?. 43

Bir Açıklama. 44

Cemrelerin Vasfı45

Cemreler Kaç Adettir ?. 45

Akabe Cemresi46

Cemreleri Atarken Okunacak Dua. 47

HAC VE UMRE'DE TRAŞ OLMAK VE SAÇLARI KISALTMAK (İHRAMDAN ÇIKMAK)47

Giriş. 47

Traş Olma Ve Saçları Kısaltmanın Hükmü. 47

Saçları Kısaltmanın Ölçüsü. 48

Traşın Zamanı Ve Yeri48

Saçları Traş Etme Ve Kısaltmanın Sonuç Ve Hükmü. 48

Konu İle İlgili Rivayetler48

İhramdan Çıkmadan Önceki Amellerin Tertibi48

Bir Açıklama. 49

Traş Olmak Ve Saçları Kısaltmak. 49

Bir Açıklama. 50

Bir Açıklama. 50

Sakal Ve Bıyıktan Alma. 50

Haram Aylarda Hacc Yapmak İsteyenin Saçlarını Kesmesi50

Kadınların Saç Kısaltmaları50

Traş Olmanın Fazileti51

Bir Açıklama. 52

Birinci İhramdan Çıkıldığında Helal Olan Şeyler52

Bir Açıklama. 52

İkinci İhramdan Çıkmanın Zamanı53

Bir Açıklama. 54

KURBAN BAYRAMININ BİRİNCİ GÜNÜ İBADETLERİNİN TERTİBİ54

Giriş. 54

Konu İle İlgili Rivayetler55

Bir Açıklama. 56

Bir Açıklama. 57

MİNA.. 57

Giriş. 57

Konu İle İlgili Rivayetler57

Bir Açıklama. 57

TEŞRİK GÜNÜ VE ÖNCESİNDE TEKBÎR GETİRME. 58

Giriş. 58

Konu İle İlgili Rivayetler59

HZ. PEYGAMBER (A.S)'İN ARAFAT VE MİNA'DAKİ HUTBELERİ59

Dersler Ve Öğütler60

Bir Açıklama. 62

Bir Açıklama. 64

Dersler Ve Öğütler64

TAHSÎB (MUHASSAB VADİSİNE İNME)65

Konu İle İlgili Rivayetler65

Bir Açıklama. 66

Bir Açıklama. 67

HZ. PEYGAMBER (A.S)'İN HACC VE UMRELERİNİN SAYILARI67

HZ. PEYGAMBER (A.S)'ÎN HACC İÇİN MEDİNE'DEN ÇIKIŞ VE DÖNÜŞÜ -BU ARADA GEÇEN OLAYLAR-68

Bir Açıklama. 69

Bir Açıklama. 70

BAŞKASININ YERİNE HAC YAPMA ÇOCUĞUN, KÖLENİN VE DELİNİN HACCI71

Giriş. 71

Konu İle İlgili Rivayetler72

Bir Açıklama. 72

Bir Açıklama. 74

Çocuk İçin Hacc. 74

Bir Açıklama. 74

KABE'YE KURBAN YOLLAMAK (HEDY)75

Giriş. 75

Hedy'den Yemek. 76

Hedy'în Taklid Ve İş'ar Edilmesi78

Hedy'lerin Ta'rifi78

Konu İle İlgili Rivayetler79

Hz. Peygamber (A.S)'İn Hedyi79

Hedy'de Sünnet Olan Ve Olmayan Şeyler79

Yük Taşıyacak Bir Hayvan Buluncaya Kadar Kurbanlık Deveye Güzellikle Binmek. 80

Bir Açıklama. 81

Hedy'in Boynuna Alamet Takmak Ve Nişanlamak. 81

Bir Açıklama. 82

Bir Açıklama. 82

Kurbanlık Deveye Çul Vurmak. 83

Kurbanlık Deve İle Sığır Kaç Hisse Olur?. 83

Kurbanın Kesim Yeri84

Başkası Adına Kurban Kesmek. 84

Bir Açıklama. 85

Kurbanlık Hayvan Yolda Ölünce Ne Yapılır?. 86

Kurbanın Yavrusunu Kendisiyle Birlikte Kesmek. 87

Bir Açıklama. 87

Hedy'in Etinden Yemek. 88

Bir Açıklama. 88

Bir Açıklama. 89

Bir Açıklama. 89

Kasaba Ücret Olarak Kurbandan Hiçbir Şey Verilmez. 90

Dersler Ve Öğütler90


4377-
Abdullah bin Ahmed, Hz. Ali bin Ebi (a.s) Tâlib (r.a)'den şu şekilde rivayet etmiştir:

"Hz. Ali (r.a), Resulullah (a.s) 'ı omuzlarına ulaşacak kadar elbisesi açık olarak görmüş." [1]

 

Bir Açıklama

 

Omuz hakkındaki ihtilaf, yani onun avretten midir, değil midir ihtilafı meşhurdur. İki görüşten herhangi biri için nasda delil yoktur. Fakat tavaf sırasında izan omuzlara kadar kaldırmakta herhangi bir beis yoktur. [2]

 

Tavafın Ve İki Rüknün İstilamının Fazileti

 

4378-Ebu Davud, Abdullah bin Ömer bin Hattab (r.a)'dan rivayet etmiştir:

"Abdullah bin Ömer'e Hz. Aişe (r.a)'nin: "Hıcr'ın bir kısmı Beytul-lah'tan değildir," sözü haber verildi. O da: "Vallahi, şayet Hz. Âişe (r.a) bunu Resulullah (a.s)'tan işitmiş ise, kanaatim o ki, Resulullah (a.s) şu iki rüknün istilamını, bunlar Beyt'in temelleri üzerinde olmadıkları için ter-ketmiş olmalıdır. Keza halk da bu sebeple tavafı Hıcr'ın gerisinden yapmak­tadır," dedi." [3]

 

4379-Tirmizi, Ubeyd bin Umeyr (r.a)'den rivayet etmiştir:

"İbni Ömer (r.a) iki rükne geldiği zaman (öpmek için) bunların üzerine abanır, sıkışıklık yapardı. Kendisine şöyle dedim:

"Ey Ebu Abdurrahman," sen Resulullah (a.s)'ın diğer ashabının hiçbirin­de görmediğim şekilde bu rükünlere abanıp sıkışıklık yapıyorsun?"

Bunun üzerine İbni Ömer (r.a) şöyle dedi:

"Ben böyle yapıyorsam Resulullah (a.s)'tan şunu işittiğim içindir:

"Bu iki rüknü meshetmek günahlara kef far ettir."

Keza Resulullah (a.s)'tan şunu da işittim:

"Kim şu Beytullah'ı bir hafta boyu (veya yedi şavt) tavaf eder ve sayarsa, bir köle azat etmiş gibidir."

Yine şunu da buyurduğunu işittim:

"Kişi tavaf için bir ayağını koyup diğerini kaldırdıkça her adımı sebebiyle Allah onun bir hatasını siler ve bir sevap yazar."

Tirmizi şöyle dedi:

"Bu hadis, İbni Ubeyd bin Umer'den rivayet edilmiştir, ama; "baba­sından" sözü zikredilmemiştir."

Nesai'nin rivayetinde [4] Ubeyd bin Umer'in İbni Ömer (r.a)'e şöyle dediği yer almaktadır:

"Ey Ebu Abdurrahman! Seni yalnızca şu iki rüknü istilam ederken görüyorum. O da; "Ben, Resulullah (a.s)'ı: "Bu iki rüknü meshetmek, günahı siler/ buyururken işittim," dedi. Ve yine Resulullah (a.s):

"Kişi yedi kere tavaf eder ise, bir köle azad etmiş gibidir," derken işittim." [5]

 

4380-İbni   Huzeyme, Abdullah bin Ubeyd bin Umeyr (r.a)'den şu şekilde rivayet etmiştir:

"Abdullah, babasını İbni Ömer (r.a)'e şöyle derken işitmiş:

"Seni yalnızca şu iki rüknü, yani Hacerü'l-Esved ve Rüknü Yemani'yi istilam ederken görüyorum!"

İbni Ömer: "Eğer ben böyle yapıyorsam, Resulullah (a.s)'tan şunu işittiğim içindir:

"Bu iki rüknü meshetmek, günahları siler."  [6]

 

4381-İbni Huzeyme, Cafer bin Abdullah (r.a)'tan rivayet etmiştir:

"Cafer şöyle dedi:

"Ben, Muhammed bin Abbad bin Cafer'i Hacer-i Esved'i öpüp üzerine secde ettiğini gördüm."

Sonra şöyle dedi:

"Ben, dayım İbni Abbas (r.a)'ın, onu (Hacer-i Esved'i) öpüp üzerine secde ettiğini gördüm."

İbni Abbas (r.a) şöyle dedi:

"Ben, Hz. Ömer bin el-Hattab (r.a)'ı Hacer-i Esved'i öpüp üzerine secde ettiğini gördüm. Sonra Hz. Ömer (r.a):

"Resulullah (a.s)'ı benim şu yaptığımı yaparken gördüm," dedi."

Burada secdeden maksat, alnı ve burnu Haceru'l-Esved'in üzerim  koy­maktır. [7]

 

4382-İbni Huzeyme, Nafi (r.a)'den rivayet etmiştir: "Nafi şöyle dedi:

"İbni Ömer (r.a) Hacer-i Esved'i eliyle istilam edip sonra elini öp gördüm."

İbni Ömer (r.a) şöyle demiştir:

"Resulullah (a.s)'m bunu yaptığını gördüğümden beri (bunu) hiç medim." [8]

 

4383-Tabarâni, el-Kebir'de,  Zeyd bin Cübeyr (r.a)'den rivayet etmiştir:

"Bir adam İbni Ömer (r.a)'e Hacer-i Esved'le kendisi arasında engel mey­dana geldiğini ve meshetme imkanı olmadığını belirterek:

"Biz onu meshedemiyoruz," dedi. Bunun üzerine Abdullah bin Ömer Cr.a):

"Biz onu meshedemediğimiz zaman asa ile ona dokunurduk/1 diye ce­vap verdi." [9]

 

Bir Açıklama

 

Hacerü'l-Esved'e her tavafta dokunabilen kişi güzel bir iş yapmış olur. Ancak bu imkanı bulamazsa, iki tavafta yapması yeterlidir. Eğer ona ulaşmazsa, imkan bulursa asası ile mesheder, ona da gücü yetmezse, iki ta­vafta dokunmasıyla birlikte diğer her tavafta işaret etmekle yetinir. [10]

 

İki Rekat Tavaf Namazı Kılma

 

4384-Buhari, muallak olarak Abdullah bin Ömer (r.a)'in mevlası Na'fi (r.a)'den rivayet etmiştir:

"Nafi: "İbni Ömer, her yedi dolaşmalık tavaf için iki rek'at namaz kılardı," dedi." [11]

 

4385-İmam Malik, Muvatta'da, Abdurrahman bin Abdil-Kari (r.a) ile birlikte sabah namazından sonra tavaf etmiş.

"(Abdurrahman şöyle anlatıyor):

"Hz. Ömer (r.a) tavafı tamamlayınca Güneş'e baktı ve göremedi. Deve sine binip Zu-Tuva denilen mevkiye kadar geldi. Orada devesini durdura rak iki rek'at (tavaf) namazı kıldı." [12]

 

Bir Açıklama

 

Bunun anlamı şudur: Hz. Ömer (r.a) Güneş'in doğduğu sırada nafile na­maz kılamıyacağı kanaatim taşıyordu ve Kabe'de iki rek'at tavaf namazı kılmanın vacip olmadığı fikrindeydi. Bundan ötürü de tavaf namazını Haram bölgesinden sayılan Zû-Tâvâ mevkinde kıldı. Fukahadan bazısı, bununla, ta­vaf namazını unutan kişinin, Haram veya Hıll bölgesinden nerede hatırlarsa orada kaza edebileceğini anlamışlardır. Aynı zamanda cumhur'un görüşü de böyledir.

Sevri'den, unutan kişinin Haram bölgesinden çıkmadıkça dilediği yerde bu iki rek'at namazı kılabileceği; İmam Malik (r.a)'ten de, kişi iki rek'at namazı kılmamış, uzaklaşıp memleketine dönmüş ise ona kurban gerekeceği rivayet edilmiştir. [13]

 

4386-Buhari, muallak olarak İsmail bin Ümeyye (r.a)'den rivayetetmiştir:

"İsmail; "Ben, Zühri'ye; "Atâ, "farz namaz, iki rek'atlık tavaf namazının yerini tutar/' diyor/' dedim. O da; "Sünnete uymak daha iyidir. Resulullah (a.s) yedi şavtlık bir tavaf yaptığında mutlaka iki rek'atlık bir tavaf namazı kılmıştır/' diyerek cevap verdi." [14]

 

4387-Ebu Davud, Ebu Hureyre (r.a)'den şu şekilde rivayet etmiştir:

"Ebu Hureyre şöyle dedi:

"Resulullah (a.s) gelip Mekke'ye girdi. Haceru'l-Esved'e geldi ve onu is­tilam etti. Sonra Kabe'yi tavaf etti. Ondan sonra Safa'ya gelerek yukarı çıktı ve oradan Kabe'ye baktı. Ellerini kaldırdı ve dilediği şekilde Allah'a dua edip O'nu zikretmeye başladı."

Râvî dedi ki:

"Ensar Resulullah (a.s)'m alt tarafında duruyordu."

Hişam bin Kasım şöyle dedi:

"Resulullah (a.s) dua edip Allah'a hamdü senada bulundu. Dilediği şekilde dua etti."

Ebu Davud'un [15] muhtasar bir rivayetinde Ebu Hureyre şöyle demiştir: "Hz. Peygamber (Fetih günü) Mekke'ye girince Beyt'i tavaf etti ve Makam-ı İbrahim'in arkasında iki rekat namaz kıldı." [16]

 

4388-İbni Huzeyme, Cabir (r.a)'den şu şekilde rivayet etmiştir:

"Hz. Peygamber (a.s) iki rekat namaz kıldığı vakit doğruca Hacer-i Es-vet'e dönüp gelir ve onu istilam ederdi." [17]

 

4389-İbni Huzeyme, İbni Ömer (r.a)'den rivayet etmiştir:

"Resulullah (a.s) Mekke'ye gelerek Beyt'i yedi kere tavaf etti, sonra Makanvı İbrahim'in arkasında iki rek'at namaz kıldı, daha sonra Safa ile Merve arasında yedi defa sa'y yaptı.

"Allah'ın Resulünde sizin için alınması gerekli güzel örnekler vardır." [18]

 

4390-İbni Huzeyme, îbni Ömer (r.a)'den rivayet etmiştir:

"Resulullah (a.s) Beyt'i ziyaret edip onu yedi şavt tavaf eder ve iki namaz kılardı. (Bundan sonra) Artık kadınları kendisi için helal (Kadınları ile birlikte olabilirdi)." [19]

 

İki Rekatlık Tavaf Namazında Okunacak Sure Ve Zikirler

 

4391-Tirmizi, Cabir bin Abdullah (r.a)'dan şu şekilde rivayet etmiştir :

"Resulullah (a.s) iki rek'atlık tavaf namazında iki İhla süresini yani; "Kafinin" ve "İhlas" sürelerini okudu." [20]

 

4392-Tirmizi, hariç Kütüb-i Sitte Sahipleri, Ümmü Seleme (r.a)'nin şöyle dediğini rivayet etmişlerdir:

"Resulullah (a.s)'a rahatsızlığımdan şikayette bulundum. Bana;

"Öyleyse insanların arkasından bir hayvanın (üzerine) binerek tavaf et," diye buyurdu.

Ben de o şekilde tavaf ettim. O anda Resulullah (a.s) Beyt-i Şerifin yanıbaşında namaz kılıyor ve 'Tur' süresini okuyordu." [21]

 

Bir Açıklama

 

İmam Nevevi, Müslim Şerhi'nde şunları söylemiştir:

"Resulullah (a.s) Ümmü Selemfe'ye iki şeyden dolayı insanların ar­kasından tavaf etmesini emretmiştir.                                                       

Birincisi: Kadınların tavaf sırasında, erkeklerden uzaklaşmaları sünnettir.                                                                                                

İkincisi: İnsanlara yakın olduğu vakit, bineğiyle halka eziyet etmesinden korkulmuştur. Erkeğin de binekle tavaf etmesi böyledir. Ancak Ümmü Selleme Resulullah (a.s)'m namaz kıldığı bir sırada tavaf etmişti, bu da onuA daha iyi örtünmesini sağlamıştır."

 

4393-Ebu Davud, Hz. Aişe (r.a)'ni şöyle dediğini nakletmiştir: "Resulullah (a.s)'ı şöyle buyururken işittim:

"Cemrelerde Şeytan taşlamak, Safa ile Merve arasında sa'y etmeli, va Beyt'i tavf etmek yalnızca Allah'ı zikretmek için emredilmiştir."

Tirmizi'nin rivayeti de şöyledir:

"Şeytan taşlamak ve Safa ile Merve arasında sa'y etmek, ancak Âllar zikretmek için emredilmiştir." [22]

 

4394-Ebu   Davud, Abdullah bin Sâib (r.a)'in şöyle dediğini rivayet etmiştir:

"Safa ile Merve arasındaki tavf sırasında, Resulullah (a.s)'ın şöyle dua ettiğini işttim:

"Rabbimiz bize dünyada hayır ver, âhirette da hayır ver ve bizi ateş azabından koru." [23]

 

4395-Taberani, Evsat'ta, Nafı (r.a)'nin şöyle dediğini rivayet etmiştir: "İbni Ömer (r.a) Hacer-i Esved'i istilam ettiği vakit şöyle dua ederdi:

Allah'ım! Sana iman ettim, Kitab'ını ve Peygamberi'nin sünnetini tas dik ettim."

Sonra da Hz. Peygamber (a.s)'e salatü selam okudu." [24]

 

Kerahat Vaktinde Tavaf Namazının Terkedilmesi

 

4396-Buhari, Urve bin Zübeyr (r.a)'den şu şekilde rivayet etmiştir:

"Hz. Aişe (r.a) bir takım insanların sabah namazından sonra Beyt'i tavaf ettiklerini, sonra da zikir yapılan bir yere oturduklarını, nihayet Güneş doğunca da kalkıp namaza koyulduklarım gördü. Bunun üzerine Hz. Aişe (r.a); "Bunlar oturdular; nihayet içinde namaz kılmak mekruh kılman şu saatte kalkmış namaz kılıyorlar," dedi." [25]

 

Bir Açıklama

 

Hafız İbni Hacer, el-Feth (3/389) de şunları kaydetmektedir:

"İçinde namaz kılmak mekruh kılman şu saat," sözü, "Güneş'in doğuş vakti" anlamına gelmektedir. Hadiste sözü edilen kişiler, sanki bu vakti kol­luyorlardı da kasıtlı olarak namazı o vakte erteliyorlardı. Bunun için Hz. Aişe (r.a) onların bu davranışlarını onaylamadı. Her ne kadar o, tavafın bir sebep olduğu kanaatini taşısa da sebep mevcut olunca, mekruh vakitlerde tavaf namazı kılmak mekruh olmaz. Hz. Aişe (r.a)'nm, nehyi, genele ham­letmiş olması muhtemeldir ve İbni Ebu Şeybe'nin Atâ'dan, onun da Hz. Aişe'den rivayet ettiği şa haber buna delildir:

"Hz. Âişe, Atâ'ya; "Sabah veya ikindi namazından sonra Beaytullah'ı ta­vaf et de tavaf namazını Güneş kayboluncaya yahut doğuncaya kadar gecik­tir. Her yedi şavt için iki rek'at namaz kıl," demiştir."

Bu haber'in isnadı hasendir."

Kendine ait bir sebebi bulunan namazın, mekruh vakitlerde kılınıp kılın-mayacağı konusunda fakihlerin iki görüşü vardır:

Birinci görüş; kerahetsiz olarak buna cevaz veren görüştür.

İkincisi: mekruh sayan ve bazı vakitlerde namazın batıl olacağını belirten görüştür. Bu kondaki ihtilaf meşhurdur. Bir çok nass da her iki görüş için bir delil teşkil etmektedir.

 

4397-Nesâi, Nads bin Abdurrahman (r.a)'dan, o da dedesi Muaz'dan ri­vayet etmiştir:

"Muaz bin Cebel, Muaz bin Afra ile birlikte tavaf yapmış; ama Muaz bin Afra (tavaf) namazını kılmamış.

Bunun üzerine Muaz bin Cebel diyor ki: "Ben kendisine; "Namaz kılmıyor musun?" Diye sordum. O da dedi ki: "Resurullah (a.s) buyurdular ki;

"İkindi namazından sonra Güneş batmeaya kadar namaz yoktur. Sabah (namazı)'ndan sonra da Güneş doğuncaya kadar namaz yoktur." [26]

 

İstenilen Vakitte Nafile Tavaf Yapma

 

4398-Tirmizi, Cübeyr bin Mut'un (r.a.)'dan rivayet etmiştir: "Hz. Peygamber (a.s):

"Ey Abdülmenafoğulları! Sizden kim haklı idarede bir sorumluluk üstlenirse, Beytullah'ı gündüz veya gece herhangi bir saatte ziyaret edip na­maz kılanı sakm men etmesin." [27]

 

Bir Açıklama

 

Bu hadis, tavaf ve ondan sonra iki rekatlık namazın, gece ile gündüzün, namaz kılınması nehyedilen vakitler de dahil her vakitte caiz olduğuna kail olanlar için hüccettir. Aslında bu konu ihtilaflıdır va aşağıdaki üç hadis de diğer görüş için delildir.

 

4399-İmam Malik, Muvatta'da, Ebu Zübeyr (r.a)'in şöyle dediğini ri­vayet etmiştir:

"Ben, îbni Abbas'm ikindi namazından sonra yedi kere tavaf ediphücresine çekildiğini gördüm. Artık orada ne yaptığını (tavaf namazı kılıp kılmadığını) bilmiyorum."

Ebu Zübeyr devamla dedi ki:

"Ben Beyutullah'm sabah namazından sonra Güneş doğuncaya kadar, ikindi namazından sonra da Güneş batmeaya kadar boşaldığını ve kimsenin tavaf etmediğini gördüm." [28]

 

4400-Rezin, Cabir bin Abdullah (r.a)'dan şöyle rivayet etmiştir:

"Hakikat'ten Kabe, sabah namazından sonra Güneş doğuncaya kadar, ikindi namazından sonra Güneş batmeaya kadar tavaf edenlerden boşa­lıyordu." [29]

 

4401-Taberani, Kebir'de, Amr bin Dinar (r.a)'dan rivayet etmiştir:

"Ben İbni Ömer (r.a)'i ikindi namazından sonra yedi kere tavaf ettiğini, sonra iki rek'at tavaf namazı kıldığını gördüm. Sonra İbni Ömer şöyle dedi:

"Ancak Güneş doğunca namaz kılmak mekruh olur, zira Resulullah <a,s);

"Güneş, Şeytan'ın iki boynuzu arasında doğar," diye buyurdu." [30]

 

Tavaf Sırasında Konuşma

 

4402-Tirmizi, Abdullah bin Abbas (r.a)'dan rivayet etmiştir: "Resulullah (a.s) buyurdu ki:

"Beytullah etrafındaki tavaf, namaz gibidir; ancak bunda konuşabi­lirsiniz. Öyle ise, kim tavaf sırasında konuşursa sadece hayır konuşsun."

Nesâî'nin [31] Tavis'tan, onun da Hz. Peygamber (a.s)'i gören bir adamdan rivayetinde, Hz. Peygamber (a.s) şöyle buyurmuştur:

"Beytullah'ı tavaf etmek, namaz gibidir, onun için tavaf esnasında az konuşun."

Nesâi hadisi böyle nakletmiştir, ama adamın adını belirtmemiştir. Bu adamın İbni Abbas olması da mümkündür, îbni Ömer olması da mümkündür. Nitekim İbni Ömer (r.a)'in hadisi aşağıda gelmektedir. En iyisini Yüce Allah bilir [32]

 

4403-Nesâi, Abdullah bin Ömer bin el-Hattab (r.a)'dan şu şekilde ri­vayet etmiştir:

"Abdullah şöyle dedi:

"Tavaf sırasında az konuşun, zira namazda sayılırsınız."

İbni Münzir şöyle demiştir:

"Kişinin tavaf sırasındaki en uygun meşguliyeti, Allah'ı zikretmesi ve Kur'an okumasıdır. Mubah söz söylemek haram değildir ama, en iyisi zik­retmektir. İbni Mübarek: "Kur'an okumaktan daha faziletli bir şey yoktur; yalnız bunun gizli olması kaydı konulmuştur," demiştir."  [33]

 

4404-Buhari, Abdullah bin Abbas (r.a)'dan rivayet etmiştir:

"Hz. Peygamber (a.s) Kabe'de bir yular yahut bundan başka bağlayacak bir bağ ile tavaf eden bir adam gördü de, onun bağını kopardı."

Buhari [34]'nin îbni Abbas (r.a)'tan diğer bir rivayetinde şöyle anlatılmak­tadır:

"Hz. Peygamber (a.s) Kabe'yi tavaf ederken bir insanın yanma uğradı. O insan, burnundan bir yularla bağlanmış olan diğer bir insanı önünden çekerek tavaf ettiriyordu. Hz. Peygamber hemen o yuları kendi eliyle ko­pardı. Sonra yanındaki adama onu eliyle tutmak suretiyle tavaf ettirmesini emretti."

Ebu Davud [35] ve Nesa'i [36] de Buhari'nin bu ikinci rivayetini nakletmişlerdir.

Ayrıca Nesâi, İbni Abbas'tan şunu rivayet etmiştir:

"Resulullah (a.s) adamın birine, (tavaf sırasında) kendisini (yular gibi) bir şeyle çektirirken rastladı. Adam (bu durumda bulunmasını) nezrettiği bir sebeple açıkladı. Hz. Peygamber (a.s) adamın yularını tutup kopardı ve: "İşte nezrin," buyurdu."

Yine Nesai (4)'nin bir başka rivayetinde İbni Abbas şöyle anlatmaktadır:

"Hz. Peygamber (a.s), elini diğer bir insanın eline bir kayışla yahut bir iple yahut bunlardan başka bir şeyle bağlamış bir insanın yanından geçti. Hz. Peygamber (a.s) kendi eliyle bu bağı kopardı. Bundan sonra da onun yanındaki adama: "Bu insanı eliyle tut !" buyurdu" [37]

 

Arafat'ta Vakfe'den Önce Tavaf Etme

 

4405-Müslim, Vebera bin Abbdurrahman (r.a)'dan rivayet etmiştir:

"Vebera şöyle demiştir:

"Ibni Ömer (r.a)'in yanında oturuyordum. O sırada bir adam geldi ve:

"Ben vakfe yerine gelmeden Beyt'i tavaf etsem olur mu?" diye sordu. İbni Ömer de:    -

"Evet," diye cevap verdi. Adam:

"Ama Ibni Abbas; "Vakfe yerine gelmeden Beyt'i tavaf etme," diyor," dedi. Bunun üzerine İbni Ömer şunları söyledi:

"Resulullah (a.s) haccetti de vakfe yerine gitmeden önce Beyt'i tavaf eyle­di. Eğer samimi isen Resulullah (a.s)'in sözüyle amel etmen mi, yoksa İbni Abbas (r.a)'ın kavlini alman mı daha doğrudur?"

Müslim'in [38] Vebera'dan bir başka rivayetinde,  Vebara şöyle demiştir: "Bir adam İbni Ömer (r.a)'e; "tavaf edebilir miyim?" diye sordu. O da: "Sana mâni olan nedir?" dedi. Adam:

"Ben, filanın bunu mekruh saydığını gördüm. Ama sen, bize ondan daha makbulsün. Çünkü onu dünyanın fitneye düşürdüğünü gördük," dedi. Bunun üzerine İbni Ömer (r.a) :

"Dünya hangimizi -yahut hanginizi- fitneye düşürmemiştir?" dedi. Sonra şunu söyledi:                                                          

"Biz, Resulullah'm hacc için ihrama girip de, Beyt'i tavaf ettiğini ve Safî ile Merve arasında sa'y yaptığını gördük. Eğer samimi isen, Allah'ın sünnet ile, Resulünün sünnetine tabi olman, filanın sünnetinden daha iyidir."

 

4406-Buhari, Abdullah bin Abbas (r.a)'dan rivayet etmiştir:

"Ibni Abbas şöyle demiştir:

"Resulullah (a.s) (Veda Hacc'ında Mekke'ye) geldi, Beyt'i tavaf etti. Safa ile Merve arasına sa'y etti ve bu tavafından sonra tâ Arafat'tan dönünceye kadar Kabe'ye yaklaşmadı."  [39]                        

 

Bir Açıklama                                                                

 

Hafız İbni Hacer, el-Feth'de şunları söylemiştir:

"Bu hadis-i şerif, hacının vakfeden önce tavaf etmesinin men edildiğine delil teşkil etmez. Belki de Resulullah (a.s) ümmetinden birinin vacip olduğunu zannedeceğinden korkarak nafile olduğu için bu tavaf, terket-miştir. Çünkü Resulullah (a.s) ümmetinin üzerinden yükü hafifletmeyi se­viyordu ve arkadaşlarına Beyti tavaf etmenin faziletini bildirmek suretiyle bununla yetindi." [40]

 

İkâme (İfada Veya Ziyaret) Tavafı

 

4407-Ebu Davud, Hz. Aişe (r.a)'den rivayet etmiştir:

"Kendisiyle birlikte olan Resulullah (a.s)'ın ashabı cemreleri atmadıkça tavaf etmemişlerdir." [41]

 

Bir Açiklama

Buradaki tavaftan maksat ifada tavafıdır,  o da Akabe cemresini attıktan sonradır.

 

4408-Tirmizi, Abdullah bin Abbas (r.a)'dan rivayet etmiştir: "Hz. Peygamber (a.s) ziyaret tavafını geceye tehir etti." Ebu Davud [42]'un rivayetinde İbni Abbas şöyle demiştir:

"Hz. Peygamber (a.s), yevm-i nahr'de (Kurbanın birinci günü) tavafı ge­ceye tehir etti."

Buhari [43] muallak olarak şu rivayeti tahric etmiştir:

"Ebu Hasan'dan, o da İbni Abbas'tan olmak üzere Hz. Peygamber birinci günden sonraki-Mina günlerinde, Beyti ziyaret ederdi," diye zikrolunuyor."

Hafız İbni Hacer, el-Feth'de şunları söylemektedir: "ibni Kattan el-Fâsî şöyle demiştir:

"Bu hadis-Hz. Aişe ve İbni Abbas'tan rivayet edilen Ebu Zübeyr hadisini kasdediyor-İbni Ömer ve Cabir (r.a)'in Hz. Peygamber (a.s)'den rivayet ettik­leri şu hadise muhaliftir:

"Hz. Peygamber yevm-i nahr (Kurbanın birinci günün)de gündüzün ta­vaf etti."

Sanki Buhari, Ebu Hasan tankıyla bu hadisi diğer hadislerin arasını cem'etmek için getirmiştir.

Buna göre Cabir ve İbni Ömer hadisi birinci güne, İbni Abbas hadisi de diğer günlere hamledilir. [44]

 

4409-İmam   Ahmed   bin   Hanbel,   Hz.  Aişe (r.a) ile İbni Abbas (r.a)'den rivayet etmiştir:

"Hz. Peygamber, Beyt'i geceleyin ziyaret etti." [45]

 

Bir Açıklama

 

İfâda tavafında sünnet, nahr (Kurban'ın birici) günüdür. Ancak geceye y; hut diğer günlere tehir eden kişiye herhangi bir günah yoktur.

 

4410-Buhari ile Müslim, İbni Ömer (r.a)'in mevlası Nafi (r.a)'den ri­vayet etmişlerdir:

"İbni Ömer (r.a) şöyle demiştir:

"Resulullah (a.s) Kurban bayramı günü tavaf-ı ifâda'yı yapmış, sonra dönerek öğleyi Mina'da kılmıştır."

Nafi dedi ki:

"İbni Ömer, Kurban Bayramı günü tavaf-ı ifâda'yı yapar, sonra dönerek öğleyi Mina'da kılar; Hz. Peygamber (r.a)'in de bunu böyle yaptığını söylerdi." [46]

 

Veda Tavafı; Lohusa Ve Adet Görmüş Kadınlar Hariç Herkese Vacibtir

 

4411-Müslim, Abdullah bin Abbas (r.a)'dan rivayet etmiştir:

"İbni Abbas şöyle dedi:

"Halk her tarafa dağılıyorlardı. Bunun üzerine Hz. Peygamber (a.s.):

"Sakın son varacağı yer Beyt-i Şerif olmadıkça hiçbir kimse bir yere git­mesin," buyurdular." [47]

 

Bir Açıklama

 

İmam Nevevi, Müslim Şerhin'de (1) şunları kaydetmektedir:

"Bu hadis-i şerifte, veda tavafının vacip olduğuna ve terkedenin kendi­sine kurban gerektiğine kail olanlar için delil vardır. Bizim mezhebimizde yani Şafii Mezhebinde sahih olan görüş de budur, ülemânm çoğunluğunun görüşü de böyledir.

Hasanu'l-Basri, el-Hakem, Hammad, es-Sevri, Ebu Hanife, Ahmed, İshak ve Ebu Sevr bu görüşte olanlardandır.

İmam Malik, Davııd ve İbni Münzir onun sünnet olduğunu, terkinden dolayı da birşey gerekmiyeceğini söylemişlerdir. Mücâhid'ten de her iki mezhebe uyan iki rivayet vardır."

 

 

4412-İbni Huzeyme, İbni Ömer (r.a)'den rivayet etmiştir:

"İbni Ömer şöyle dedi:                                                         

"Kim hacc yaparsa, son varacağı yer Beytullah olsun, ancak hayızlı kadın müstesna. Çünkü Resulullah (a.s) onlara ruhsat verdi. " [48]

 

4413-Rezin, Hz. Ömer bin Hattab (r.a)'dan rivayet etmiştir:

"Hz. Ömer (r.a) sabah namazından sonra Beytullah'ta veda tavafı yaptı. Etrafın iyice aydınlandığını görünce, (tavaf) namazı kılmayip Zû-Tuvâ'ya kadar geldi, devesini çöktürüp namazını kıldı. Ümmü Seleme de öyle yaptı ve namazı Hıll'de kıldı." [49]

 

4414-İbni Huzeyme, Hz. Âişe (r.a)'den şu şekilde rivayet etmiştir: "Biz Resulullah (a.s)'la birlikte çıktık."

İbni Huzeyme bu hadisi uzunca bir şekilde zikretmiştir. -Raviler de şöyle demiştir:

"Resulullah, ashabına -Muhassab'dan- yola çıkma izni verdi. Halk dayola koyuldu. Derken Hz. Peygamber (a.s) sabah namazından önce Beyt'e uğradı ve onu tavaf etti. Sonra (Beytullah'tan) çıkıp devesine bindi ve Me­dine'ye müteveccihen yola koyuldu." [50]

 

4415-İmam   Malik,   Muvatta'da,  Abdullah  bin  Ömer bin  Hattab (r.a)'dan rivayet etmiştir:

"Hz. Ömer bin Hattab (r.a) şöyle demiştir:

"Hacılardan hiçbiri Beytullah'ı tavaf etmedikçe yola çıkmasın. Zira haccın en son rüknü, Beytullah'ı tavaf etmektir." [51]

 

4416-8uhari ve Müslim, Ümmü Seleme (r.a)'den rivayet etmiştir:

"Resulullah (a.s) Mekke'de iken Ümmü Seleme de (rahatsızlığı sebe­biyle) henüz tavaf etmemişken,. Resulullah ve Ümmü Seleme (Harem'den veya Mekke'den) çıkmak istediklerinde, Resulullah (a.s) Ümmü Seleme'ye:

"Sabah namazı ikamet edildiği zaman insanlar namaz kılarken, sen de­venin üzerinde tavaf et," buyurdu.

Ümmü Seleme de böyle yaptı ve tavaf namazı kılmadan dışarı çıktı." [52]

 

Bir Açıklama

 

Bu hadis, iki rek'atlık tavaf namazının, Mescid-i Haram'ın dışındakılınabileceğinin cevazma delildir. Çünkü o, yapılması gerekli bir şart olsaydı, Hz. Peygamber (a.s) onaylamazdı. Bunu İbni Hacer, el-Feth'de söylemiştir.

 

4417-Ebu Davud, Hz. Âişe (r.a)'den rivayet etmiştir: ' "Hz. Aişe (r.a) şöyle dedi:

"Umre için ten'im'den ihrama girip (Mekke'ye) geldim ve unre'iyi yaptım. Ben bitirinceye kadar, Resulullah (a.s) beni Ebtah'ta bekledi. Sc nun-da Resulullah halka yola çıkmayı emretti."

Hz. Aişe (r.a) sözüne devamla dedi ki:

"ResululUah (a.s) Beytullah'a gelip tavaf etti, sonra çıktı."

Bir başka rivayette [53] Hz. Aişe (r.a) şöyle demiştir:

"Ben O'nunla yani Hz. Peygamber (a.s) ile sonuncu kafilenin içind< çıktım. Hz. Peygamber (a.s) Muhassab'da konakladı." [54]

 

4418-Buhari ve Müslim, Abdullah bin Abbas (r.a)'dan şu şekilde ri­vayet etmişlerdir:

"İbni Abbas şöyle dedi:

"Hayızlı kadına, ifâda tavafını yaptığı zaman vatanına dönmek ıdhsatı verildi."

Ravi der ki:

"İbni Ömer: "İlk önce hayızlı kadın veda tavafını yapmadıkça memleke­tine dönmez," diyordu. Sonra kendisinden işitti: Hayızlı kadın memleketine döner; çünkü Resulullah (a .s) onlara ruhsat verdi," diyordu."

Bir başka rivayette [55] İbni Abbas şöyle demiştir:

"Halka son varacakları yerin Beytullah olması emredildi. Yalnız hayızlı kadına ruhsat verildi."

Yine Müslim [56]'in bir rivayetinde Tavus şöyle demiştir:

"İbni Abbas ile beraber bulunuyordum. Zeyd bin Sabit, birden (İbni Ab-bas'a) şunları söyledi:

"Sen, hayızlı bir kadının son defa Beyt'i tavaf etmeden yola çıkabileceğine fetva veriyormuşsun?"

İbni Abbas ona şöyle cevap verdi:

"Eğer kabul etmiyorsan, Ensar'dan filan kadına sor. Kendisine Resulul­lah bunu emretmiş mi?" diye cevap verdi.

Zeyd bin Sabit (meseleyi sorduktan sonra İbni Abbas'm yanma gülerek döndü ve: "Senin doğrudan başka bir şey söylemediğini görüyorum," dedi."

Yine Buhari [57]'nin bir rivayeti de şöyledir:

"Medine halkı İbni Abbas'a ifâda tavafını yaptıktan sonra âdet görmeye başlayan kadının durumunu sordular. O da:

"İfâda tavafını yaptıktan sonra adet görmüş kadın, memleketine hareket eder," dedi. Onlar da:

"Biz senin sözünü almayacağız ve Zeyd bin Sabit'in sözünü de bırakmayız," dediler. İbni Abbas:

"Medine'ye vardığınız zaman bu meseleyi, başından geçmiş kimselere sorunuz," dedi.

"Medine'ye geldiklerinde bu meseleyi sordular: Sordukları kimseler içinde Ümmü Süleym de vardı. Ümmü Süleym onlara Safiyye için hadisini zikretti. -Yani kendisine yola çıkma izni verilmiştir-." [58]

 

4419-Taberâni, el-Evsat'ta, Enes (r.a)'den rivayet etmiştir:

Ümmü Süleym ifâda tavafını yaptıktan sonra adet gördü. Bunun üzerine Hz. Peygamber (a.s) ona memleketine hareket etmesini emretti." [59]

 

4420-Buhari ile Müslim, Hz. Aişe (r.a)'den rivayet etmişlerdir:

"Hz. Peygamber (a.s)'in zevcesi olan Huyeyy kızı Sabiyye (ifâda tavafını yaptıktan sonra) hayız gördü. Onun bu durumu Resulullah (a.s)'a anlatıldı. Resulullah (a.s) da:

"O, bizi yolumuzdan alıkoyacak mı?" buyurdu. Ashab-ı Kiram: "Safiyye ifâde tavafını yaptı," dediler. Resulullah (a.s.): "O halde bizi yolumuzdan alıkoyacak değil," buyurdu." Bir başka rivayette [60] Hz. Aîşe (r.a) şöyle demiştir:

"Safiyye bint-i Huyeyy, ifâda tavafını yaptıktan sonra hayız gördü. Ben onun hayız hâlini Resulullah (a.s.)'a anlattım da Resulullah (a.s) :

"O, bizi yolumuzdan alıkoyacak mı?" buyurdu. Ben:

"Yâ Resulullah ! O, ifâda tavafını yapmış ve Beyt'i tavaf etmişti. İfâda'dan sonra hayız gördü," eledim.

Bunun üzerine Resulullah (a.s) şöyle buyurdu: "Öyle ise yola koyulsun !"

Müslim [61]'in bir rivayetinde de Hz. Âişe (r.a) şöyle demiştir:

"Hz. Peygamber (a.s)'in zevcesi Safiyye bint-i Huyeyy Veda Haccı'nda te­miz iken ifada tavafını yaptıktan sonra hayzmı gördü."

Yina Buhari ile Müslim'in [62] rivayet ettikleri bir hadiste Hz. Âişe (r.a) şöyle demiştir:

"Hz. Peygamber (a.s) (Mina'dan) dönmek istediği vakit baktı ki, Safiyye çadırının Önünde mehil mahzun duruyor. Bunun üzerine:

"Allah hayrını versin! Sen bizi yolumuzdan alıkoyacaksın," buyurdu ve Safiyye'ye:

"Sen bayram günü ifâda tavafını yaptın mı?" diye sordu. Safiyye de: "Evet", cevabını verdi. Hz. Peygamber (a.s.):

"Öyle ise yola çık," buyurdular."

Buhari [63]'nin bir başka rivayetinde Hz. Âişe (r.a) şöyle demiştir:

"Bizler Resulullah (a.s)'m beraberinde hacdan başka bir şeyi zikretmiye-rek Medine'den yola çıktık. Mekke'ye geldiğimiz zaman, Resulullah (a.s) bizlere ihramdan çıkmamızı emretti. Nihayet (Mina'dan) memleketlere dağılma gecesi olduğu zaman, Huyeyy kızı Safiyye hayız gördü. Hz. Peygam­ber (a.s):

"Allah hayrını versin! Ben onu sadece yolumuzdan alıkoyucu sanıyo­rum," buyurdu ve Safiyye'ye:

"Sen bayram günü ifâda tavafını yaptın mı?" diye sordu. Safiyye de: "Evet (yaptım)," dedi. Hz. Peygamber (a;s),de: "Öyle ise yola çık," buyurdu." Hz. Aişe (r.a) dedi ki: "Ben:

"Ya Resulullah ! Ben (Mekke'ye) geldiğimde ihramdan çıkmadım (yani umre yapmadım)," dedim. Resulullah (a.s) :

"Sen de Ten'im'den bir umre yap," buyurdu.

Bunun üzerine kardeşi Abdurrahman, Hz. Aişe (r.a)'nin beraberinde,

Ten'im'e çıktı."

Hz. Aişe (r.a.) dedi ki:

"Umreyi tamamlayıp döndüğünüzde Hz. Peygamber (a.s)'e gecenin ;sd-nundan (veda tavafı yapmak üzere Mekke'ye doğru) gider halde kavuştuk O, bana:

"Buluşma yerin şu ve şu yer olsun (yani veda tavafından sonra dine'ye hareket için buluşmamız falan yerde olsun)," buyurdu."

Bu hadisin bir diğer benzerini Müslim [64], Hz. Âişe (r.a)'dan şöyle rivî -yet etmiştir:

"Resulullah (a.s) şöyle buyurdu:

"Galiba o bizi yolumuzdan alıkoyacak. Sizinle birlikte beyti tavaf etmiş miydi?" Orada bulunanlar:

"Evet, etmişti," cevabını verdiler. Hz. Peygamber (a.s) de şöyle buyurdu: "Öyle ise yola çıksın."

Muvatta'da [65] da Hz. Âişe (r.a)'den nakledilen şu rivayet yer alriıafc-tadır:

"Resulullah (a.s)- Huyeyy kızı Safiyye'nin adını andı. Kendisine hayızlı olduğu söylendi.

Bunun üzerine Resulullah (a.s) şöyle buyurdu:

"Galiba o bizi yakınımızdan alıkoyacak." Orada bulunanlar:

"Ya Resulullah (a.s) (ifâda) tavafını yaptı," dediler. Resulullah  şöyle buyurdu:

"Öyleyse alıkoymayacak," Hadisin ravisi Urve dedi ki: "Hz. Aişe (r.a) şöyle demiştir:

"Eğer insanların bunda menfaatları yoksa niçin kadınlarına öncelik tanıyorlar? Onların söyledikleri olsaydı, altı binden fazla hayızlı kadın ifâda tavaflarını yaptıkları halde Mina'da sabahlarlardı." [66]

 

4421-İmam Malik, Muvatta'da, Abdurrahman'ın kızı Amre (r.a)'den ri­vayet etmiştir:

"Hz. Âişe (r.a) beraberinde kadınlar olduğu halde haccetse, kadınların hayız oluvermelerinden korkardı. Bu sebeple kurbanın birinci günü hemen onlara öncelik tanır ve derhal ifâda tavaflarını yaptırırdı. İfâda tavaflarını yaptılar mı, artık onlar (temizlensinler de veda tavafı yapsınlar diye) bekle­mez, kadınlar hayızlı iken hemen (Medine'ye dönmek üzere) yola çıkardı." [67]

 

Kadınların Erkeklerle Birlikte Tavaf Yapmaları

 

4422-Buhari, İbni Cüreye (r.a)'den rivayet etmiştir:

"İbni Cüreyh şöyle demiştir:

"Bana Atâ bin Ebi Rebah şöyle haber verdi:

"İbni Hişam (hac emirliği sırasında) kadınların erkeklerle beraber tavaf etmelerini men ettiği zaman Ata: "Hz. Peygamber (a.s)'in hanımları erkek­lerle birlikte tavaf etmiş oldukları halde, sen bu kadınları nasıl men eder­sin?" dedi.

İbni Cüreyh dedi ki:

"Ben Atâ'ya: "Kadınların erkeklerle birlikte yaptıkları o tavafları hicab ayetinin inişinden sonra mı yoksa evvel miydi?" diye sordum. Atâ: "Evet, ömrüme yeminle söylüyorum, ben hicab ayetinden sonra o kadınların] er­keklerle birlikte tavaf ettiklerine eriştim," dedi."

İbni Cüreyh dedi ki:

"Ben, Atâ'ya: "Kadınlar erkeklere nasıl karışırlar,"diye sordum. Atâ; "Kadınlar erkeklere karışmazlardı. Hz. Âişe (r.a) erkeklerden ayrı bir yerde tavaf eder ve erkeklere karışmazdı. Hz. Âişe (r.a) ile beraber tavaf eden bir kadın, Hz. (r.a) Âişe'ye; "Ey mü'minlerin annesi, haydi yürü de Hacer-i Es-ved'e el sürüp istilam edelim," dedi. Hz. Âişe (r.a) ona; "Benden ayni," dedi ve (el sürmek suretiyle) istilamdan çekindi. Hz. Aişe (r.a) ve arkadaşları ge­celeyin tanınmaz halde (veya örtülü oldukları halde) çıkarlar ve erkeklerle birlikte tavaf ederlerdi. Lâkin bu kadınlar, Beytullah'ın içine girdiklerinde, oradan çıkacakları zamana kadar, erkekler Beyt'ten çıkarılmış olduğu halde içeride ibadetle kâim olurlardı," dedi."

Yine Atâ; "Ben, Ubeyd bin Umeyr ile birlikte, Hz Âişe (r.a.) Müzde-life'deki Sebir dağının içinde ikamet ederken, Hz. Âişe (r.a.)'nin yanına gi­derdim," dedi,                                                                         

İbni Cüreyhe dedi ki:

"Ben, Atâ'ya; "Hz. Âişe'nin o günkü hicabı ne idi?" diye sordum. Atâ : "Hz. Âişe o gün keçeden yapılmış bir küçük Türk çadırı içinde idi. Çadınn bir perdesi vardı. Hz. Âişe (r.a) ile bizim aramızda bundan başka bir şey yok­tu. Ben Hz. Âişe (r.a)'nin üzerinde gül rengi ile boyanmış bir gömlek gördüm," dedi." [68]

 

Hıcr'ın Arkasından Tavaf Yapmak

 

4423-Buhari, Ebu Sefer Said bin Yuhmid (r.a) merhumdan şu şekilde ri­vayet etmiştir:

"Ebu Sefer şöyle demiştir: 

"Ben, İbni Abbas (r.a)'tan işittim, şöyle diyordu:

"Ey insanlar, benden size söyleyeceğim şeyleri iyi işitin ve size söyleye­ceklerimi bana tekrar edip işittirin, (sözlerimi iyice zabtedip anlamadan) gid­ip de: "İbni Abbas şöyle dedi, İbni Abbas böyle dedi," demeyin. Her kim Bey-tullah'ı tavaf edecekse, Hıcr'ın arka tarafından tavaf etsin. Oraya Hatim diye isim vermeyin. Çünkü cahüiyet devrinde herhangi biri orada yemin ederdi de (yeminin akdine alamet olmak üzere) oraya kamçısını yahut ayakkabısını yahut da yaymı atar idi (işte eşyalarını oraya attıklarından dolayı, orasını bu isimle isimlendirdiler)." [69]                 

 

Hacerü'l Esved'in Fazileti

 

4424-Taberani el-Kebir'de, Abdullah bin Amr (r.a)'ın şöyle dediğini rivayet etmiştir:

"Şu Beytullah'ı tavaf ediniz, şu Hacer-i Esved'i istilam ediniz ! Zira o iki­si Cennet'ten indirilmiş iki taş idi. Biri refolundu, diğeri de refolunacak. Eğer söylediğim olmazsa, kabrime uğrayan kişi; "Bu, yalancı Abdullah bin Amr'ın kabridir," desin."

Abdullah bin Amr (r.a)'dan yapılan bir başka rivayette şöyle demiştir:

"Cibril Aleyhisselam, bu taşı (Hacer-i Esved'i) Cennet'ten indiird İnsanlar ondan çok fazla gördüler. O, aranızda olduğu sürece hayır sizlin olacak. Ama Cebrail'in gelip onu getirdiği yere geri götürmesi yakındır” [70]

 

Tavaf Sırasında Bir İş Yapmak

 

4425-İbni Huzeyme, İbni Abbas (r.a)'dan rivayet etmiştir:

"Hz. Peygamber (a.s) tavaf esnasında su içti."

Bir meşakkat bulunmadığında Kabe'ye girmek müstehabdır. [71]

 

4426-Ebu Davud, Hz. Aişe (r.a)'den şöyle dediğini rivayet etmiş

"Resulullah (a.s) sevinçli olarak yanımdan çıktı. Sonra   yanıma tülü bir şekilde geri döndü ve şöyle buyurdu:

"Kabe'ye girdim. Sonradan anladığım durumumu baştan bils oraya girmezdim. Zira ümmetimi güçlüğe düşürmüş olacağımdan yorum."

Tirmizi'nin rivayetinde ise Hz. Aişe (r.a) şöyle demiştir:

"ResuluUah (a.s) yanımdan sevinçli ve gönlü hoş olarak çıktı ve sonra üzüntülü olarak geri döndü. Bunun üzerine ona (üzüntüsünün sebebini) sordum. ResuluUah (a.s) da şöyle buyurdu:

"Kabe'ye girdim ama girmemiş olmamı temenni ettim. Artık benden sonra ümmetimi yormuş olmakdan korkuyorum." [72]

 

Kabe'nin İçine Girildiğinde Ne Yapılır?

 

4427-Tabarâni, el-Kebir'de, Abdurrahman bin Safvan (r.a)'dan şöyle dediğini rivayet etmiştir:

"ResuluUah (a.s)'ı ve ashabını gördüm. Hemen onlardan iki kişinin arasına sokuldum ve: "ResuluUah (a.s), Beytullah'ın içinde namaz kılarken nasıl yaptı?" diye sordum. Biri; "Beytullah'ın sağ tarafından iki sütun arasında iki rek'at namaz kıldı," dedi." [73]

 

4428-Tabarani, Hz. Peygamber (a.s.)'e biat etmiş olan Şeybe (r.a.)'nin erkek çocuğunun annesinden rivayet etmiştir:

"Hz. Peygamber, (Kabe'nin anahtarını getirmesi için) Şeybe'yi çağırdı. Beytullah'ın kapısını açtı ve içeri girince rükua vardı ve alnını (yere) koyup [74]

 

4429-Müslim, Üsame bin Zeyd (r.a)'den ve İbni Abbas (r.a)'dan şu şekilde rivayet etmiştir:

"İbni Cüreyc dedi ki:

"Atâ'ya: "Sen İbni Abbas'ı; "siz ancak tavaf etmeğe memur oldunuz, Kabe'ye girmeğe memur değilsiniz," derken işittin mi?" diye sordum. Atâ:

"İbni Abbas Kabe'ye girmekten nehyetmezdi. Lakin ben onu şöyle der­ken işittim:

"Bana Üsâme bin Zeyd haber verdi ki; Hz. Peygamber (a.s) Beyt-i Şerife girdiği zaman onun her tarafında dua etmiş, ama çıkıncaya kadar orada na­maz kılmamış. Çıktığı zaman Beyt'in önünde iki rek'at namaz kılmış ve;

"İşte kıble budur," buyurmuştu." Atâ (demiş ki) : "Ben İbni Abbas'a:

Kabe'nin taraflarından murat nedir? Onun köşelerinde mi namazkılmış)?" diye sordum:

"Beyt-i Şerifin karşısına gelen her yerde," cevabını verdi."

Buhari [75] onun bir benzerini îbni Abbas'tan, onun da Hz. Peygamber(a.s)'den rivayet ettiğini tahric etmiş, ama Üsame'yi zikretmemiştir. [76]

Yine bir başka rivayette [77] İbni Abbas şöyle demiştir:

"Hz. Peygamber (a.s) Kabe'ye girdi, Kabe'nin içinde altı direk vardı. Bir direğin yanında durarak dua etti fakat namaz kılmadı."

Nesâi [78]'nin rivayetinde de Üsâme şöyle demiştir:

"Resulullah (a.s) Kabe'nin içine girdi. Köşelerde teşbih etti, tekbir getirdi, fakat namaz kılmadı, sonra dışarı çıkıp makatn-ı İbrahim'in arkasında iki rek'at namaz kıldı."

Yine Nesâi, Üsame bin Zeyd'den şöyle rivayet etmiştir: [79] "Üsame şöyle dedi:

"Resulullah ile beraber Beytullah'a girdim. Bilal'a kapıyı kapamasını emretti, bunun üzerine Bilal kapıyı kapadı. Beytullah'm o zaman altı direği vardı, Kabe'nin kapısının yanında bulunan iki tanesinin arasına kadar ge­lince oturdu, Allah'a hamdü senada bulunup dua ve istiğfar etti. Sonra da kalkıp Kabe'nin arka tarafına karşı dönerek yüzünü sürdü, yanağım koydu, Allah'a hamdü senada bulundu, dua ve istiğbar etti. Daha sonra da geri dönerek Kabe'nin sütunlarından her birini, tekbir, teşbih, tehlil getirerek Allah'a senada bulunarak, dua ve istiğfar ederek selamladı. Daha sonra dışarı çıkıp Kabe'ye dönerek iki rek'at namaz kıldı, sonra da dönüp;

"İşte kıble, işte kıble," buyurdu."  [80]

 

Bir Açıklama

 

İmam Nevevi bu konuda şunları kaydetmiştir:

"Resulullah (a.s)'m "işte kıble budur," sözü üzerine Hattabi'Ştîidjarı söylemiştir:                              

"Bunun manası, kıble meslesi bu Beyte karşı dönmek hususunda istik­rar kazanmıştır. Bundan dolayı bu günden sonra neshedilmez, artık ebediy-yen siz ona doğru namaz kılınız, demektir. Bununla beraber ashabına imamın nereye durmasının sünnet olduğunu anlatmak istemiş olması da muhtemeldir. İmam, Kabe'nin köşelerine ve etrafına değil, doğrudan doğ­ruya cephesine karşı duracaktır. Namaz her tarafta caiz olmakla beraber sünnet olan vecih budur."

İmam Nevevi burada üçüncü bir mânâ ihtimalinden söz etmektedir. Onagöre hadisin manası; "Kıble; bütün Harem, yahut Mekke veya Ka'be'nin etrafındaki kısım değil, bizzat Kabe'dir," demektir. En iyisini ise Yüce Al

bilir.

 

4430-Buhari, Abdullah bin Abbas (r.a)'dan rivayet etmiştir:

"Resulullah (Fetih günü Mekke'ye) geldiğinde Kabe'ye girmekten çekindi. Çünkü Kabe'nin içinde ilahlar (putlar) vardı. Resulullah (a.s) bun­ların çıkarılmasını emretti. Putlar çıkarıldı. Sahabiler, İbrahim ve İsmail Peygamberlerin ellerinde fal okları olduğu halde yapılmış suretlerini de dışarıya çıkardılar. Resulullah (a.s) şöyle buyurdu:

"Allah bunları yapanları helak eylesin! Dikkat edin, yeminle söylüyo­rum; bu putperestler, bu iki peygamberin hiçbir zaman böyle fal  oklarıyla rızık aramadıklarını bilmişlerdir."

Daha sona da Beytullah'a girdi ve onun her tarafında tekbir getirdi; fakat Beytullah'ta namaz kılmadı." [81]

 

4431-Buhari ile Müslim, Abdullah bin Ömer bin el-Hattab (r.a)'dan rivayet etmişlerdir:                                                         

"İbni Ömer şöyle demiştir:

"(Mekke'nin fethi günü) Resulullah (a.s) Beyt'e girdi. Beraberinde Üsame bin Zeyd, Bilal ve Osman bin Talha'da girdiler. Üzerlerine Beyt'in kapısını kapadılar. (Bir süre sonra) kapıyı açtıklarında içeriye giren ben ol­dum. Ve Bilal'e rastlayarak ona; "Resulullah (a.s) Beyt'in içinde namaz kıldı mı?" diye sordum. Bilal:

"Evet, iki yemani direğin arasında namaz kıldı," cevabını verdi." Bir rivayette [82] şu ziyade yer almaktadır:

"İbni Ömer (r.a); "Bilal'e kaç rekat kıldı?" diye sormak aklıma gelmedi/' demiştir."                                                                

Bir diğer rivayette [83] de şunlar yer almaktadır:

"(İbni Ömer dedi ki:) "Ben Bilal'e; "(Hz. Peygamber) nerede namşz kıldı?" diye sordum. O da:

"İki ön direk arasında," diye cevap verdi."

Müslim [84]'in bir rivayetinde de İbni Ömer şöyle demiştir:

"Bilal çıktığı vakit; "Resulullah (a.s) ne yaptı?" diye sordum. Bilal:

"İki direk soluna, bir direk sağma, üç direk de arkasına aldı, sonra namaz kıldı," cevabını verdi. O gün Beyt-i şerif altıdirek üzerine idi."

Buhari [85]'nin bir başka rivayetinde; "Bilal; "Hz. Peygamber (a.s), iki direği sağ tarafına aldı," demiştir.                      

Başka bir rivayette [86] İbni Ömer şöyle demiştir:

"Ben Bilal'e; "Hz. Peygamber (a.s) Kabe'nin içinde namaz kıldı mı?" diye sordum. O da:

"Evet, sen girdiğinde solunda kalan iki direk arasında iki rek'at olarak kıldı, sonra dışarı çıkıp Kabe'ye karşı iki rek'at olarak namaz kıldı," diye cevap verdi."

Buhari [87]'nin bir rivayetinde de İbni Ömer (r.a) şöyle demiştir:

"Hz. Peygamber, Mekke'nin Fethi yılında devesi üzerinde ve terkisinde Üsâme olduğu halde Beytullah'a doğru geldi. Beraberinde Bilal ile Osman bin Talha da vardı. Nihayet Beyt-i şerifin yanında devesini çöktürdü. Sonra Osman bin Talha'ya:                                   

"Kabe'nin anahtarını bize getir," diye emretti.                      

O da anahtarı Hz. Peygamber (a.s)'e getirdi ve kapıyı O'na açtı. Bunu üzerine Hz.Peygamber (a.s) içeriye girdi. Beraberinde Usâme, Bilal ve Osman da içeriye girdiler. Sonra kapıyı kapattılar ve Kabe'nin içinde uzun zaman kaldılar. Sonra Hz. Peygamber (a.s) dışarı çıktı. İnsanlar Kabe'ye girmeye davrandılar. Fakat ben onların önüne geçtim. Ve Bilal'i Kabe kapısının ar­kasında dikiliyor buldum. Hemen ona:

"Resulullah nerede kıldı?" diye sordum. O da: "Şu öndeki iki direğin arkasında kıldı," diye gösterdi.         ' Kabe (o zaman) iki sıra altı direk üzerinde kurulmuştu.", (Bilal devamla dedi ki):                                                   "

"Resulullah (a.s) namaz kılarken Kabe kapısını arkasına aldı. Yüzü ile de (sen Kabe'ye girdiğinde karşına gelen) duvara doğru durdu. Resulullah (a.s)'la karşısındaki duvar arasında üç ziraya yakın bir uzaklık vardı."

Ibni Ömer dedi ki:

"Bilal'e; "Resulullah kaç rek'at kıldı?" diye sormayı unuttum. Resulul-lah'm namaz kıldığı yerde kırmızı bir mermer vardı."

Müslim [88]'in bir rivayetinde Abdullah bin Ömer (r.a) şunu söylemiştir: "Bana Bilal yahut Osman bin Talha haber verdi ki:

"Resulullah (a.s) Kabe'nin içinde iki yemani direğin arasında namaz kıldı."

Yine Müslim [89]'in bir başka rivayetinde îbni Ömer (r.a) şöyle demiştir:

"Fetih yılında Resulullah, (a.s) Üsame bin Zeyd'e ait dişi bir deve üzerinde gelerek, onu Kabe'nin haremine çöktürdü. Sonra Osman bin Talha'yı çağırdı ve:

"Bana anahtarı getir," dedi. Osman, hemen annesine gitti. Fakat annesi anahtarı ona vermek istemedi. Osman:

"Vallahi, ya onu bana verirsin, yahut şu kılıcı belimden çıkar," dedi. Bu­nun üzerine annesi anahtarı ona verdi. O da Hz. Peygamber (a.s)'e gelerek onu kendisine teslim etti. Resulullah (a.s) kapıyı açtı..."

Bundan sonra ravi onun benzerini rivayette bulundu.

Ebu Davud [90]'a ait bir rivayette de İbni Ömer (r.a) direkleri zikretmiş ama şöyle demiştir:

"Sonra Resulullah (a.s) namaz kıldı. Kendisiyle kıble arasında üç zira vardı." [91]

 

Dersler Ve Öğütler

 

Hafız îbni Hacer, el-Feth [92]'de şunları kaydediyor: "Bu hadis-i şeriften şu önemli dersler çıkmaktadır:

1. Arkadaşın arkadaştan rivayeti, daha faziletlisi varken mefdüle soru so­rulması, onunla yetinmesi ve haber-i vahid'in delil sayılmasını anlıyoruz.

2.  İlim öğrenme isteği ve bu hususta hırslı olma, îbni Ömer (r.a)'in amel etmek amacıyla Hz. Peygamber (a.s)'in asarını araştırma hususunda aşırı is­tekli olmasından dolayı faziletli bir ameldir.

3.   Sahabe-i kiramdan faziletli birinin Hz. Peygamber (a.s)'in bazı mübarek davranışlarına şahid olamayıp kendinden faziletçe daha aşağıda bulunan birisinden bunları kendisine anlatmasını istemesi güzel bir şeydir ve bu sayede bilmediklerini öğrenmiş olacağını anlıyoruz.

4.  Cemaatsiz olarak münferiden direkler arasında namaz kılmanın caiz olduğu anlaşılmaktadır. Bu konuya bu hadisin delil teşkil ermesi vardır.

5.  Mescidlere kapı ve kilit takılmasının caiz olduğu anlaşılmaktadır. Bu konuya anlaşılmaktadır.

6.  Sütrenin ancak geçme korkusu bulunan yere konmasının meşru olduğunu yine bu hadisle anlıyoruz.

Çünkü Resulullah (a.s) direk arasında namaz kılmış, onlardan birine karşı namaz kılmıştır.

Öyle anlaşılıyor ki, Hz. Peygamber (a.s) duvara yakın olmakla yetindiği için önüne sütre koymamıştır.

7. Bu hadisten ayrıca, Kabe'ye girmenin müstehab oluşu ve Kabenin içinde namaz kılmanın müstehaphğı gibi neticeler de çıkmaktadır.

6. Resulullah (a.s) bir defadan fazla Kabe'ye girmiştir. O'nunla ilk giren kişi O'nun bu fiili sünnetini tarif etmiştir. Böylece rivayetler arasında bir çelişme olmaz. Çünkü rivayetlerin farklı oluşu, durumların farklı oluşlarının sonucudur."

 

4432-Buhari, Abdullah bin Ömer bin el-Hattab (r.a)'ın mevlası Nafi (r.a)'den rivayet etmiştir:

"Nafi şöyle demiştir:                                                          

"îbni Ömer Kabe'ye girmek isteyip girdiğinde karşı tarafa doğru yürüdü. Kapıyı arka tarafına alarak ilerledi. Nihayet yüzü tarafındaki duvarla kendi arasında üç zira'ya yakın bir uzaklık kalınca, Bilal'in "Resulullah burada na­maz kıldı," diye haber verip gösterdiği yeri kasdederek, orada namaz kılardı. Bununla beraber hiçbir kimse için Beytullah'm, istediği herhangi bir kısmında namaz kılmakta sakınca yoktur." [93]

 

4433-Ebu Ya'lâ, Hz. Âişe (r.a)'den şu şekilde rivayet etmiştir: "Hz. Aişe (r.a) şöyle dedi:

"Hıcr'da veya Kabe'nin içinde namaz kıldığımı önemsemem." Yani ikisi arasında herhangi bir fark görmem. [94]

 

4434-Tirmizi, Hz. Âişe (r.a)'den rivayet etmiştir: "Hz. Âişe (r.a) şöyle dedi:

"Kabe'nin içine girmeyi ve orada namaz kılmayı arzu ederdim. Resulul-lah (a.s) elimden tutarak beni Hıcr'a soktu ve şöyle buyurdu:

"Beytullah'a girmek istiyorsan Hıcr'da namaz kıl. Gerçek şu ki, o Beytul-lah'tan bir parçadır. Fakat senin kavmin Kabe'yi bina ettikleri zaman Hicr'ı ayıdılar ve onu Beytullah'tan çıkardılar."

Nesâi1 [95]'ye ait bir rivayette ise Hz. Âişe (r.a) şöyle demiştir:

"Dedim ki:

"Yâ Resulullah (a.s) Beyt'e girmeyeyim mi?"

O (a.s) da:

"Hıcr'a gir, zira o Beyt'tendir," buyurdu."

İmam Mâlik, Muvatta [96]'da Hz. Âişe (r.a)'den bu mânâda veya buna yakın bir hadis tahric etmiştir. Bu hadiste Hz. Âişe (r.a) şöyle demiştir:

"Hıcr'da mı, yoksa Kabe'nin içinde mi namaz kıldığıma aldırmam. " [97]

 

SAFA VE MERVE ARASINDA SA'Y

 

Yüce Allah Kur'an-ı Kerim'inde şöyle buyurmaktadır:

"Şüphesiz Safa ile Merve, Allah'ın nişanelerindendir. Kim Kabe'yi hac­ceder veya umre yaparsa bu ikisini de tavaf etmesinde bir beis yoktur..." [98]

"... Kim Kabe'yi hacceder veya umre yaparsa, bu ikisini de tavaf etme­sinde bir beis yoktur" beyanından, Safa ile Merve arasında sa'y yapmanın hac ve umre ile bağlantılı olduğunu anlıyoruz. Safa ile Merve arasında sa'y yap­mak, yalnızca hacc veya umre için meşrudur. Fukahânın çoğunluğuna göre, Safa ile Merve arasında sa'y yapmak, hacc ve umrede bir rükündür.

Hanefilerde ise vaciptir; çünkü terkedilmesi haccı iptal etmez, aksine kur­ban gerekir.

İki yeşil meyil arasında hervele yapmak (hızlı, hızlı yürümek) erkekler için sünnettir. Safa ile Merve arasında sa'y yapmak, su aramak maksadıyla o ikisi arasında koşan Hâcer annemizin hareketi sonucunda meşru kılınmıştır.

Allah Teâla sabır ve teslimiyetin neticesini bize göstermek için bunu, de­vamlı ve sabit bir kural haline getirmiştir.

Allah Teâla şöyle buyuruyor:

" ...Bana yönelen kimsenin yoluna uy..." [99]

Yine Cenab-ı Allah şöyle buyurmuştur:

"Bizi doğru yola, nimete erdirdiğin kimselerin yoluna eriştir..." [100]

Kendilerini nimete erdirdiği kimseler; nebiler, sıddıklar, şehitler ve salih-lerdir. Bu kimselere uymak taleb edilmiştir. Özel bir nas varid olmuş ise bu talep daha da artar. Meşru kılınışı ve başlangıcı bilinse ve bir çok hikmetleri bulununsa da, Safa ile Merve arasında sa'y yapmak, kanun koyma konusunda Allah'a teslim olmanın bir belirtisidir. Sa'y sırasında hervele yapmak, Allah'a ait olan kulluğu yerine getirmektedir. Vekar ve sükunet, Müslümanı köleleş-tirmez, hatta kulluk bunu terketmeyi gerekli kılsa bile böyledir,

Sa'y, tavaflardan sonra yapılır. İlk üç şavtta ızdıba ve hervele yapmak sünnettir. Haccın sa'y işi geniştir. Hacı sa'yini kudüm tavafından sonra da ya­pabilir, ifada tavafından sonraya da erteleyebilir.

Haccı temettü yapan kişiye iki sa'y gerektiği üzerinde ihtilaf yoktur.

Çünkü onun için biri umreden dolayı diğeri de hacdan dolayı iki sa'y yap­ması gerekir. Buradaki ihtilaf, hacc-ı krran'a niyet eden kişiye, biri umresin­den, diğeri haccından dolayı iki sa'y yapması gerekir mi, yoksa her ikisi için bir sa'y yeterli olur mır; hususundadır.

Sa'y, asli vakti olan "Eyyamu'n-Nahr (Kurban kesme) günleri'nde yapıl­mayıp ziyaret tavafından sonraya bırakıldığı takdirde şu durumlar ortaya çıkar:

a.  Har  henüz ailesinin yanına dönmemiş ise, sa'yini yapar ve kendisine hiç bir ş^y gerekmez. Çünkü üzerine vacip olanı yerine getirmiştir ve gecik­tirmeden dolayı bir şey gerekmez. Zira onun bu fiili asli vaktinde yani ziyaret tavafından sonra meydana gelmiştir.

b.  Eğer hacı ailesinin yanına dönmüş ise özürsüz olarak sa'yı terk ettiği için, Hanefilere göre kurban gerekir. Çünkü Hanefilere göre sa'y vaciptir. Cumhur'a göre ise sa'y, haccın bir rüknüdür, sa'y'sız hac tamam olmaz. Çünkü rüknün terk edildiğinden dolayı kurban onun yerine geçmez.

Sa'y yapmak, Hanefiler hariç cumhura göre bir rükündür ve bir kısım şartları vardır. Bu şartlar şunlardır:

Sahih bir tavaftan sonra yapılması, Safa'dan başlayıp Merve'de bitmesi, yedi şavt( tur) olması, sa'yin tümünün safa ile Merve arasında olması şarttır.

Hanbelilere ve Malikilere göre bu sayılanların ard arda yapılması da şarttır. Hanbeliler bu şartlara diğer bazı şartlar daha ilâve etmişlerdir. Buşartlar ise şunlardır:

Müslüman olmak, akıllı olmak, belli bir niyet etmek, gücü yeten için yürü­yerek yapmak.

Cumhura göre sa'yin sünnetleri şunlardır:

Sa'y'in tavafla birlikte olması, hadesten ve necasetten taharetle yapıl­ması, avret yerinin örtülü olması, gücü olanın yürüyerek yapması, Safa ile Merve'ye çıkılması, dua edilmesi ve sa'y yapılan yerin ortasında koşulmdsı.[101]

 

Sa'y'în Vücudu Ve Allah'ın Şearinden Oluşu

 

4435-Cemaat, Urve bin Zübeyr (r.a)'den rivayet etmişlerdir:

"Urve şöyle demiştir:

"Beno gün henüz yaşım genç idi-Hz. Âişe (r.a)'ye şöyle sordum:

"Allah Teâlan'm şu ayeti hakkındaki fikrin nedir?;

"Şüphesiz Safa ile Merve Allah'ın nişânelerindendir. Kim Kabe'yi hac­ceder veya umre yaparsa, bu ikisini de tavaf etmesinde bir günü yoktur..." [102]

Ben bu ayete binaen bir adamın Safa ile Merve arasında sâ'y yapma­masından ötürü ona bir şey gerekmiyeceği görüşündeyim."

(Benim bu sözlerim üzerine) Hz. Aişe (r.a) şöyle dedi:

"Hayır, bu mesele keşke senin; "Safa ile Merve arasında sa'y yapmayan kişiya bir şey gerekmez," dediğin gibi olsaydı... Halbuki bu ayet-i kerime, En-sar hakkında indirilmiştir. Zira onlar Menat putu için telbiye getiriyorlardı. Menat putu Kudeyd'in hizasında bulunuyordu. Ensar, Safa ile Merve arasına sa'y yapmayı günah sayıyorlardı. İslam gelince onlar bunu Resulul-lah'a sordular. Bunun üzerine Allah Azze ve Celle:

"Şüphesiz Safa ile Merve Allah'ın nişanelerindendir. Kim Kâ'be'yi hac­ceder veya umre yaparsa, bu ikisini de tavaf etmesinde bir günah yoktur..." ayetini inzal etti." [103]

 

4436-İbni Huzeyme, Safiyye bint-i Şeybe (r.a)'den rivayet etmiştir:

"Bir kadın Safiyye'ye Hz. Peygamber (a.s)'m şöyle buyurduğunu haber vermiştir:

"Sa'y etmek üzerinize (farz olarak) yazıldı. O halde sa'y ediniz" [104]

 

Sa'y Etmeye Safa'dan Başlamak

 

4437-İmam Mâlik, Muvatta'da, Cabir bin Abdullah (r.a)'dan rivayet etmiştir:

"Cabir şöyle demiştir:

"Ben Resulullah (a.s)'ı Mescid'ten çıkarken Safa'yı kasdederek; "Biz, Allah'ın başladığı yerden başlıyoruz," diye buyururken işittim. Sonra Safa'dan (sa'y etmeye) başladı."

Tirmizi ile Nesâi'nin Cabir'den rivayeti de şöyledir:

"Hz. Peygamber (a.s) Mekke'ye geldiğinde, Kabe'yi yedi kez tavaf etti. Ardından Makam-ı İbrahim'e gelip; "İbrahim'in makamından bir namaz­gah edinin," [105] ayetini okudu ve Makam'ın arkasında namaz kıldı. Sonra Hacerü'l-Esved'e gelerek onu istilam etti. Sonra; "Allah'ın başladığı ile başlıyoruz," buyurdu ve (Say etmeye) Safa'dan başlayarak; "Şüphesiz Safa ile Merve Allah'ın nişanelerindendir..." [106] ayetini okudu." [107]

 

Sa'y'in Amel Ve Duaları

 

4438- İmam Malik, Muvatta'da, îbni Ömer (r.a)'in mevlası Nâfi'den şunu rivayet etmiştir:

"Nafi, İbni Ömer (r.a)'in Safa'da dua ederken şöyle dediğini işitmiş:

"Allah'ım, şüphesiz sen: "Bana dua (kulluk) edin ki, size karşılığım ve­reyim. .." [108] diye buyurdun. Sen va'dinden asla dönmezsin. Ben senden, beni İslam'a hidayet ettiğin gibi, onu benden çekip almamanı, sonunda canımı Müslüman olarak almanı istiyorum." [109]

 

4439-İmam Ahmed bin Hanbel, Nafi (r.a)'den şöyle rivayet etmiştir: "Nafi şöyle demiştir:

ibni Ömer (r.a) Harem'in aşağı tarafından girdiğinde, telbiyeyi terkederdi. Yolu Zu-Tuv'ada son bulunca, sabah vaktine kadar geceyi orada geçirir, sa­bah namazını kılar, gusul eder ve Resulullah (a.s)'ın da böyle yaptığım an­latırdı.

Sonra kuşluk vakti Mekke'ye girer, doğruca Beytullah'a gelir, Hacer'i istilam eder; "Bismillah! vallahu ekber," der, sonra üç tavafta remel yapardı. İki rüknün arasında yürür, Hacer-i Evsed'e gelince onu istilam eder, dört ta­vafta da yürürken tekbir getirir, sonra Makam'a gelir iki rek'at namaz kılardı.

Sonra tekrar Hacer'e döner, onu istilam eder, ondan sonra Babu'l-A'zam'dan Safa'ya çıkar, orada dikilir, üç defa yedi kez tekbir getirir, tekbi^ getirdikten sonra şöyle derdi;

"Allah'tan başka ilah yoktur. O'nun ortağı ve benzeri de yoktur. Kai natın idaresi O'nun elindedir. Hamd O'na mahsustur. O, her şeye kaadir dir."

Rezzin'in Nâfi'den rivayeti, bu sahabi sözünü daha iyi açıklıyor. Bu rivay et şöyledir:

"İbni Ömer (r.a) Safa ile Merve arasında tavaf (sa'y) yapınca Safa'ya çıkardı. Hatta Beytullah kendisine görünürdü. Üç kere tekbir getirir sonra:

"Allah'tan başka ilah yoktur, O'nun ortağı ve benzeri de yoktur. Kai­natın idaresi O'nun elindedir, hamd O'na mahsustur. O, her şeye kaadirdir," derdi. Bunu yedi defa yapardı. Böylece bu, yirmi bir tekbir, yedi tehlil ederdi.i Bu arada dua eder ve Allah (Azze ve Celle)'den istekle bulunur, aşağı doğruj iner, Batn-ı Mesil'e gelince, oradan çıkıncaya kadar koşar, sonra Merve'ye gelinceye kadar yürür ve Merve'nin üzerine çıkardı. Safa'da yaptığının ben­zerini burada da yapardı. Bunu yedi kez yapar nihayet sa'yini bitirirdi." [110]

 

4440-İmam Malik, Muvatta'da, Cabir bin Abdullah (r.a)'dan şu rivayet etmiştir:

"Resulullah (a.s) Safa tepesinin üzerinde durunca üç kere tekbir getirirsonra: "Allah'tan başka ilah yoktur, O'nun ortağı ve benzeri de yoktur. Kai­natın idaresi O'nun elindedir, hamd O'na mahsustur. O, her şeye kaadir-dir,"der ve bunu üç kez yapar; dua ederdi. Merve'de de bunun gibi yapardı." [111]

 

4441-Buhari, Abdullah bin Ebî Evta (r.a)'dan rivayet etmiştir: "Abdullah şöyle dedi:

"Resulullah (a.s) (kaza) umresini yaptı. Biz de O'nunla birlikte bu um­reyi yaptık. Resulullah (a.s) Mekke'ye girince, Beyt'i tavaf etti. Biz de O'nunla birlikte Beyt'i tavat ettik. Resulullah (a.s) Safa ile Merve'ye geldi, biz de O'nunla beraber geldik (ve sa'y yaptık). Bu sırada biz Resulullah (a.s)'ı, Mekke ahalisinden herhangi bir kimsenin O'na atış yapmasından perdele­yip koruyorduk."

Ravi dedi ki:

"Benim bir arkadaşım Abdullah bin Ebi Evfa'ya :

"Resulullah o vakit Kabe'ye girdi mi?" diye sordu. O da: "Hayır," cev­abını verdi."

Ebu Davud, [112] Abdullah bin Ebi Evfa (r.a)'dan şöyle dediğini rivayet etmiştir:

"Biz (a.s) Allah'ın Nebisi ile beraber umre yaptık. Hz. Peygamber Beyt'i yedi kere tavaf edip Makanvı İbrahim'de iki rek'at namaz kıldı. Sonra Safa ile Merve'ye geldi ve o ikisinin arasında yedi kere sa'y yaptı. Sonra da başını traş etti." [113]

 

4442-İbni Huzeyme, Abdullah bin Ebi Evfa (r.a)'dan rivayet etmiştir:

"Abdullah şöyle demiştir;                                                                     

"Resulullah (a.s) umre yaptı ve Beyt'i tavaf etti. Sonra Safa ile Merve arasında sa'y yapmaya çıktı. Biz de Resulullah (a.s)'ı Mekke ahalisinden heri hangi bir kimsenin O'na atış yapmasından yahut O'na bir şey isabet ettirme­sinden perdeleyip koruyorduk.

O'nu.ahzaba (müşrik kabilelere) beddua ederken işittim. Şöyle diyordu:

"Kitabı indiren ve hesabı çabuk gören Allah'ım ! Müşrik kabileleri yeni gtye uğrat. Allah'ım ! Onları hezimete uğrat ve onları sarsıntıya uğrat." [114]

 

Sa'y Yaparken Yürümek Ve İki Meyil Arasında Remel Yapmak (Koşarak Yürümek)

 

4443- Tirmizi, Kesir bin Cümhan (r.a)'dan şu şekilde rivayet etmiştir:

"O, şöyle demiştir:

"Abdullah bin Ömer (r.a)'i sa'y sırasında normal yürürken gördüm. Ben de ona:

"Mesa'da (koşma yerinde) normal olarak mı yürüyorsun?" diye sordum. Oda:

"Eğer koşarsam, muhakkak ki, Resulullah (a.s)'ı koşarken gormüşüm-dür. Eğer normal olarak yürüyorsam, muhakkak ki, Resulullah (a.s)'ı yürürken görmüşümdür. Zaten ben yaşlı bir ihtiyarım," dedi."

Ebu Davud'un [115] yine Kesir bin Cünhan (r.a)'dan bir rivayeti de şöyledir: "Bir adam Abdullah bin Ömer (r.a)'e, Safa ile Merve arasında şöyle dedi: "Ey Abdurrahman; görüyorum ki, sen yürüyorsun, halk koşuyor..." Ve ravi yukarıdaki hadisi zikretti, ancak yürümeyi koşmadan önce belirtti. [116]

 

4444-İbni Huzeyme, Cümhan es-Sülemî (r.a)'den rivayet etmiştir: "Cümhan dedi ki:

"Ben, İbni Ömer'i mesa'da (koşma yerinde) normal olarak yürürken gördüm. Bundan dolayı da ona:

"Safa ile Merve arasındaki mesa'da (koşma yerinde) normal yürüyor­sun?" diye sordum. O da:

"Eğer ben koşarsam, muhakkak ki, Resulullah'ı koşarken görmüşüm­dür. Eğer normal olarak yürüyorsam, muhakkak ki, Resulullah (a.s)'ı yürür­ken görmüşümdür. Zaten bu yaşlı bir ihtiyarım," dedi." [117]

 

4445-İmam Malik, Muvatta'da, Cabir bin Abdullah (r.a)'dan rivayet etmiştir:

"Resulullah (a.s) Safa'dan indiği vakit normal yürürdü. Nihayet vadinin ortasına indiğinde, oradan çıkıncaya kadar koşardı." [118]

 

4446-Buhari, Abdullah bin Abbas (r.a)'dan rivayet etmiştir: îbni Abbas şöyle dedi:

"Mekke vadisinin içinde Safa ile Merve arasında sa'y yapmak sünnet değildir. Orada ancak Cahiliye halkı sa'y ederler ve Bathâ'yı yani sel yatağını ancak şiddetli yürüyerek geçeriz," derlermiştir." [119]

 

Bir Açıklama

 

İbni Hacer, el-Feth'de şunları kaydediyor:

"İbni Abbas bu sözüyle sa'yin müstehap olmadığını kasdetmiş ise, bu cumhurun görüşüne muhaliftir. Onun bu görüşü, tavaf sırasında remel yapmanın müstehaplığmı reddetmesinin bir benzeridir. îbni Abbas'ın "sünnet," sözü ile şeriat yolunu kasdetmiş olması muhtemeldir. Zira sün­net sözü, çok kere fazla itlak olunur. Usul âlimlerinin ıstılamnca o sünneti reddetmemiştir."

 

4447-Nesâi, Safiyye bint-i Şeybe (r.a)'den rivayet etmiştir: "O da bir kadının şöyle dediğini rivayet etmiştir:

"Ben Resulullah (a.s)'ı Batnı Mesil'de..koşarken gördüm. Ve şöyle buyuruyordu:

"Bu vadi, ancak koşarak katedilir." [120]

 

4448-Nesâi, Zühri (r.a)'nin şöyle söylediğini rivayet etmiştir: "Zühri şöyle dedi:

"îbni Ömer'e, Resulullah (a.s)'ın safa ile Merve arasında (sa'y ederken) remel yaptığını gördün mü?" diye sordular.

O da şöyle dedi:

"Hz. Peygamber (a.s) cemaatın içinde idi. Onlar remel yaptılar, ancak, (a.s) ben onların remel yaptıklarını değil de, Hz. Peygamber (a.s)'m remelini gördüm." [121]

 

4449-Nesâi, Abdullah bin Abbas (r.a)'dan rivayet etmişth-: "Ibni Abbas şöyle dedi:

"Resulullah (a.s) sadece müşriklere kuvvetini göstermek için Safa ile Merve arasında remel yaptı." [122]

 

ARAFAT VE MÜZDELİFE'DE VAKFE VE MİNA'YA GİTME

 

Arafat'ta vakfeye durmak haccın bir rüknüdür. Vakfenin rükünleri, Zilhicce ayının dokuzuncu günü öğle vakti ile onuncu günün fecri arasında bir lahza bile olsa yalnızca Arafat'ta durmakla veya oraya uğramakla gerekçekleşir. Hacmin gündüz ve geceden bir lahzayı burada geçirmesi gerekir. Hacıların Müzdelife'de vakfe yapmaları, sonra da gidip Kabe'de farz tavafı yapmaları için Güneş battıktan sonra Arafat'tan inmeleri sünnettir.

Bütün bunlardaki hikmet açıktır. Arafat'ta insanların toplanmaları, yani bu büyük kalabalık, Kabe'yi ta'zim için yıllık en büyük yürüyüşe geçmek içindir. Müzdelife'de durmak; hacıların orada namaz kılmaları ve çakıl taşlarını top­lamaları için bir dinlenmedir. Hacılar sonra oradan hareket ederler ve Cem-retü'l-Akabe'de, Allah'a karşı savaş açanlara bunun bir savaş olduğunu ilan etmek üzere taşları atarlar. Hacı, taşları atıp kurbanı kesip traş olunca, en güzel elbisesini giymesi kendisine helal olur. Allah'a olan inancım pekiş­tirdikten ve Şeytan'a savaş açtıktan sonra en mükemmel şekilde Kabe'yi ta'zim etmek için ona doğru yola koyulur. Arafat'ta vakfeye durmak, sonra diğer mübarak yerlere gitmek, hacc ibadetindeki ta'zim şekillerinden biridir. Hacda yapılan fiilleri derinlemesine düşünürsek, olabilecek en mükemmel şekliyle, bir af ve bağışlama düzenlemesi olduğunu görürüz. Tavsiye günü ikamet, sonra Arafat'a çıkma, sonra Muzdelife'de geceleme, ondan sonra da Mina'da geceleme, çeşitli mânâlara işaret etmenin dışında, Mekke'dekisıkıntıyı hafifletiyor. Şeytan'a harp ilan etmeye gitmek ve tavaf etmek suretiyle Kabe'yi yüceltmek için büyük bir topluluğun oluşmasındaki hikmet gizli değildir.

Arafat'ın tümü vakfe yeridir. Arafat'ın herhangi bir yerinde vakfe yapan kişinin mutlak olarak haccı tamamdır. Ancak "Ürene vadisi"nde vakfe yapma­mak gerekir. Çünkü Hz. Peygamber (a.s) orada vakfeyi yasaklamıştır. Ara-fattan önce Nemire gibi yerlerde de vakfe yapmak yeterli değildir. [123]

 

Arafat'ın Sınırı

 

Arafat'ın sınırı; Urene'ye bakan dağdan Beni Amir bahçelerine sarkan karşı dağlara kadar olan alandır. Günümüzde bu alan işaretli sınırlarla bilinir. Ürene, Nemire ve Mescid-i İbrahim bu alanın dışında kalır. Söz konusu Mes-cid'in sonu Arafat'a, başı da Urene'ye dahildir.

Arafat'ta zevalden önce vakfe yapan ve yine zevalden önce Arafat'tan dönen kimsenin vakfesi, icma ile vakfe sayılmaz. Eğer dönüp de zevalden sonra veya kurban bayramı gecesinin herhangi bir vaktinde fecirden önce vak­fe yapmazsa, haccı kaçırmış olur.

Müzdelife'de vakfe; mezheplerin ittifakıyla vaciptir, rükün değildir. Bunu terkeden kişiye kurban gerekir. Meş'ar-ı Haram'a gitmek (Burası Müzde-üfedeki Kuzah dağıdır) Hahefilere göre müstehap, cumhura göre ise sün­nettir. [124]

 

Müzdelife'nîn Sınırı

 

Müzdelife'nin sınırı; Arafat'ın iki yakasından başlar ve Muhassir vadisine kadar uzanır. Bunun sağında ve solunda bulunan tepeler de buna dahildir. Hacı, Muhassir vadisi dışında dilediği yere inebilir. [125]

 

Mınâ'nın Sınırı

 

Mina'nın sınırı; Muhassir vadisi ile Akabe cemresi arasındaki yerdir. Mina, genişliği az, fakat uzunluğu iki mil civarında bir vadidir. Mina'yı çevre­leyen dağların Mina'ya bakan tarafları Mina'dan sayılır, arkaları ise Mina'dan değildir.

Arafat'ta vakfe, haccın erkanından asli bir rükündür. Vakfeyi kaçıran kişinin, gelecek yıl haccetmesi ve kurban kesmesi gerekir. Ulemânın çoğun­luğunun görüşü budur.

Şafiiler'in dışındaki cumhura göre arefe günü Güneş'in batışına kadar vak­fe yapmak vaciptir. Zira kısa bir süre de olsa, Arafat alanının herhangi bir kısmında vakfe yapmak yeterli olur. [126]

 

Arafat'ta Vakfe'nin Sünnetleri

 

Nfemire'de güsul abdesti almak, Arafat'a ancak zevalden ve iki vakit na­mazdan sonra girmek, imamın iki hutbe okuması ve iki namazı birleştirmesi, kıbleye yönelmek, avret mahallini örtmek ve bolca dua etmek sünnettir. [127]

 

Müzdelife'de Telbiye Getirmek

 

4450-Müslim, Abdurrahman ve Yezid' (Allah rahmet eylesin)'den ri­vayet etmiştir:

"Abdurrahman şöyle demiştir:

"Biz Müzdelife'deyken Abdullah bin Mes'ud şunları söyledi:

"Ben, kendisine Bakara suresi indirilen zatın bu makamda; "Lebbeyk, Allahümme Lebbeyk (Tekrar icabet sona yâ Rabbi! Tekrar icabet sonra !)" derken işittim." [128]

 

Terviye Günü Mina'da Namaz

 

4451-Buhari ve Müslim, Abdulaziz bin Rufey (Allah rahmet eyle-sin)'den rivayet etmişlerdir:

"Abdulaziz şöyle demiştir:

"Ben, Enes bin Mâlik'e sordum ve:

"Hz. Peygamber (a.s)'den hatırladığım bir şeyi yani Zilhicce'nin sekizinci günü öğle ile ikindi namazlarını nerede kıldığını bana haber verir misin?" dedim. Enes:

"Mina'da kıldı," dedi. Ben:

"Mina'dan dönüş günü İkindi namazını nerede kıldı?" dedim. Enes:

"Ebtah'da (yani Muhassab'da) kıldı/' dedi."

Bundan sonra Enes şöyle dedi:

"Ben Abdulazİz'e:

"Sen de emirlerinin işleyeceği gibi işle."

Buhari'nin [129] bir başka rivayetinde Abdulaziz şöyle demiştir:

"Ben terviye günü Mina'ya çıktım ve Enes'e bir eşek üzerinde giderken kavuştum. Ve kendisine; "Hz. Peygamber (a.s) bu gün öğle namazını nerede kıldı?" dedim... Enes: "Sen emirlerinin kılacağı yeri gözetle de, sen de orada kıl," dedi."

Tirmizi'nin [130], Ebu Davud'un [131] ve Nesâi'nin [132] rivayetleri de: "Hz. Peygamber (a.s) terviye günü öğle namazını nerede kıldı?" şeklindedir. [133]

 

4452-İbni Huzeyme, Câbîr bin Abdullah (r.a)'dan rivayet etmiştir: "Resulullah (a.s) Zilhicce'nin dördünca sabahı (Mekke'ye) geldi." İbni Huzeyme şöyle demiştir:

"Hz. Peygamber (a.s) Zilhicce'nin dördüncü günü sabahı Mekke'ye geldi. Mekke'de dörtgün ikamet etti. Dördüncü günün kalan kısmıyla beşinci, altıncı, yedince ve sekizinci günü de Mekke'de geçirdi, hatta terviye gününün Arefe gününden bir gün önce bir kısmını da orada geçirdi. Sonra terviye günü Mekke'den çıktı ve öğle namazını Mina'da kıldı." [134]

 

4453-İbni Huzeyme, İbni Abbas (r.a)'dan rivayet etmiştir: "Hz. Peygamber (a.s) Mina'da beş vakit namaz kıldı." Bu, Arafat'tan önceye hamledilir. [135]

 

4454-İbni   Huzeyme, İbni Zübeyr (r.a)'in şöyle dediğini rivayet et­miştir:                                                                                              

"Öğle, ikindi akşam, yatsı ve sabah namazlarını Mina'da kılmak, haccm sünnetidir."

"-Ravi bir defasında da "imamın sünnetidir" demiştir.-" Bir Açıklama

Hacının, terviye günü akşamında Mina'da gecelemesi sünnettir. Terviye günü Zilhicce'nin sekizinci günüdür. Yani Zühİcce'nin dokuzuncu gecesini Mina'da geçirmesi sünnettir. Haccı, sonra dokuzuncu günü Arafat'a gider. Akşamla yatsıyı cem-i tehir yaparak Müzdelife'de birleştirerek kılar ve ge­ceyi orada geçirir. Sabah namazını da orada kılıp sabah namazından sonra ha­reket eder ve kurbanın birinci günü Akabe cemresini atar, sonra kurban gere­kiyorsa veya nafile olarak kesmek istiyorsa kurbanını keser. Ondan sonra traş olur ve doğruca gidip ifâda tavafını yapar. Böylece ihramdan çıkmış olur. Bu duruma göre hacı acele etmek isterse üzerinde yalnızca ikinci ve üçüncü günlerin t. aşlarım atması kalır. Eğer ertelemek isterse dördüncü günün taşları kain*. Bu günler zarfında, hacının geceyi Mina'da geçirmesi gerekir ve böylece haccını yerine getirmiş olur. Eğer memleketine dönmek isterse veda tavafını yapar ve döner. [136]

 

4455-Taberani, el-Kebir'de, Abdullah bin Amr (r.a)'ın şöyle dediğini ri­vayet etmiştir:

"Cebrail Aleyhisselam İbrahim Aleyhisselam'ı Mina'ya attı. Ona öğle, ikindi, akşam, yatsı ve sabah namazlarını kıldırdı. Sonra onu Mezdelife'ye götürdü. Müzdelife'de konakladı ve geceyi orada geçirdi. Müslümanlardan herhangi birinin en acele kıldığı namaz gibi namaz kıldı. Sonra da onu Mina'ya götürdü de İbrahim Aleyhisselam cemreleri attı, kurban kesti ve tıraş oldu. Sonra Aziz ve Celil olan Allah, Muhammed (â.s)'e; "Hanif olarak

İbrahim'in dinine uy ! Zira o, müşriklerden olmadı," diye vahyetti." [137]

 

4456-Tirmizi, Abdullah bin Abbas (r.a)'dan rivayet etmiştir: "İbni Abbas şöyle dedi:

"Resulullah (a.s) Mina'da bize öğle, ikindi, akşam, yatsı ve sabah nama lannı kıldırdı ve sonra Arafat'a yürüdü."

Ebu Davud'un rivayetinde (1) İbni Abbas şöyle demiştir:

"Resulullah, (a.s) Mina'da terviye günü öğle namazını, arefe günü de s, bah namazını kıldı." [138]

 

Minâ'dan Arafat'a Gidiş

 

4457-Ebu   Davud,   Abdullah bin Ömer bin el-Hattab (r.a)'dan şu şekilde rivayet etmiştir:

"ibni Ömer şöyle demiştir:

"Resulullah (a.s) Arefe günü sabahı, sabah namazını kılınca Mina'danhareket ederek Arafat'a geldi, Nemire'ye indi. Burası Arafat'a gelen Âmir'in indiği yerdir. Öğle namazı vakdi olunca Resulullah (a.s) sıcakta Nemire'den yürüdü. Öğle ile ikindiyi birleştirdi, sonra halka hitab etti. Sonra da yürüyüp Arafat'taki vakfe yerinde durdu." [139]

 

4458-İmam Mâlik, Muvatta'da, Abdullah bin Ömer bin el-Hattab (r.a)'ın mevlası Nâfı'den rivayet etmiştir:

"İbni Ömer, öğleyi, ikindiyi, akşamı, yatsıyı ve sabahı Mina'da kılar, son­ra Güneş doğunca Arafat'a hareket ederdi." [140]

 

4459-İmam Ahmed bin Hanbel, Abdullah bin Ömer (r.a)'dan şu şekilde rivayet etmiştir.

"İbni Ömer-İmkan bulduğu takdirde-Terviye günü öğleyi (Mina'da) kılmayı müstehab kabul ederdi. Bunun sebebi de şu idi: Resulullah (a.s) ter-viye günü öğleyi Mina'da kılmıştı." [141]

 

Minâ'dan Arafat'a Hareket Edildiği Vakit Telbiye Ve Tekbir Getirmek

 

4460-Taberani, Enes (r.a)'den rivayet etmiştir: "Enes (r.a) şöyle demiştir:

"Biz Resulullah ile birlikte indik. Bizden tekbir getiren de vardı, tehlÜ getiren de vardı. Tekbir getirenimiz tehlil okuyanımızı, tehlil okuyanımı da tekbir getirenimizi ayıplamadı." [142]

 

4461-İmam Malik, Muvatta'da, Kasım bin Muhammed (Allah rahmet eylesin)'den rivayet etmiştir:

"Kasım şöyle demiştir:

"Hz. Âişe (r.a), vakfe yerine gidinceye kadar telbiyeyi terkederdi." [143]

 

4462-İmam Malik, Muvatta'da, İbni Ömer (r.a)'in mevlası Nafi'den ri­vayet etmiştir.                                                                                      

"Nafİ şöyle demiştir:                                                                 

"İbni Ömer haccda Harem-i Şerife varınca, telbiyeyi kesiyordu. Nihayet Beyt'i tavaf ediyor, sonra sa'y yapıyor, Mina'dan Arafat'a hareket edince tel-biye okuyordu. Umre'de hareket edip Harem'e girince telbiyeyi terk ediyordu."                                                                                                 

Hacı, kurban günü akabe cemresi attıktan sonra telbiyeyi keser, görüş, cumhur'un görüşüdür.

 

4463-Müslim, Abdullah bin Ömer (r.a)'den rivayet etmiştir: "İbni Ömer (r.a) şöyle demiştir:

"Biz Resulullah (a.s) ile beraber Mina'dan Arafat'a hareket ettik. Bizden tekbir getiren de vardı, tehlil okuyan da."

Müslim [144]'in bir diğer rivayetinde İbni Ömer şöyle demiştir:

"Bizden tekbir getiren de vardı, tehlil okuyan da vardı. Ama biz tekbir getiriyorduk. Bu, İbni Ömer hadisini onun oğlu Ubeydullah bin Abdul-lah'dan rivayet eden Abdullah bin Ebi Seleme, Ubeydullah'a; "Vallahi, ben size şaşıyorum. Nasıl olmuş da Resulullah (a.s)'m o gün ne yaptığını baba­ma sormamışsınız," diyerek hayıflandın," demiştir."

Bu hadisi Ebu davud [145] ile Nesâi [146] rivayet etmişlerdir. Onların rivaye­ti: "Bizden tekbir getiren vardı," sözüne kadardır. [147]

 

4464-Nesâi, Said bin Cübeyr (r.a)'den rivayet etmiştir:

"Said bin Cübeyr şöyle demiştir:

"Ben, İbni Abbas (r.a) ile birlikte Arafat'ta idim. Bana;

"Niye halkın telbiyesini işitmiyorum?" dedi. Ben:

"Muaviye (r.a)'den korkuyorlar," dedim. Bunun üzerine İbni Abbas:

"Lebbeyk, Allahümme lebbeyk, bu insanlar Ali'ye buğzları sebebiylesünneti terketmişler," diyerek çadırdan çıktı." [148]

 

Bir Açıklama

 

Bunun manası şudur: Arafatta telbiye okumak, Hz. Ali (r.a)'nin mezhebi olarak şöhret bulmuştur, halbuki o sünnettir. Emeviler, kendileriyle Hz. Ali (r.a) arasında geçen mücadeleden dolayı onun mezhebinden yüz çeviriyor­lardı. İşte İbni Abbas, siyasi çelişmenin sünnetin terkinde etkili olmasına müdahale etti. Bundan dolayı da, sünnet-i seniyyeyi insanlara beyan etmek için telbiyeyi açıkça okudu.

 

4465-Buhari ile Müslim, Muhammed bin Ebu Bekir es-Sakafi (r.a.)'den rivayet etmişlerdir:                                                                    

"O, şöyle demiştir:

"Biz, Mina'dan Arafat'a giderken, ben Enes bin Malik'e, telbiye'den sora­rak:

"Siz Resulullah (a.s) ile nasıl yapıyordunuz?" dedim. O da: "Dileyen tek­bir getirirdi, Resulullah (a.s) ona da müdahale etmezdi," dedi."

Bir başka rivayette [149] Muhammed bin Ebu Bekir es-Sakafi şöyle demiştir:

"Ârafe sabahı Enes bin Malik'e;

"Bugün telbiye hakkında ne dersin?" diye sordum.

Enes bin Malik (r.a);

"Ben, bu yolu Hz. Peygamber (a.s) ve ashabı ile birlikte yürümüşümdür. Kimimiz tekbir alır, kimimiz telbiye getirirdi ama kimse kimseyi ayıpla-mazdı," cevabını verdi." [150]

 

4466-İbni Huzeyme, Fadl bin Abbas (r.a)'dan rivayet etmiştir: "Fadl şöyle dedi:

"Ben, Hz. Peygamber (a.s)'in terkisindeydim. Hz. Peygamber (a.s) Akabe cemresini atıncaya kadar telbiye getirmeyi terketmezdi. Hz. Peygamber (a.s) Akabe cemresinde yedi taş attı, her taşla birlikte tekbir alıyordu." [151]

 

4467-Muvatta hariç diğer Kütüb-i Sitte Sahipleri, Hz. Âişe (r.a)'den rivayet etmişlerdir:

"Hz. Âişe (r.a) şöyle demiştir:

"Kureyş ve onun dinine mensup olanlar, (cahiliyye devrinde) Müzde-life'de vakfe yapıyorlardı ve kendilerine "hums" [152] deniliyordu. Diğer Araplar ise Arafat'da vakfe yapıyorlardı. İslam dini gelince Cenab-ı Hak, Pey-gamber'ine, Arafat'a gidip orada vakfe yapmalarını, sonra da oradan topluca ayrılmalarını emretti. Şu ayet-i kerime bu hususu beyan eder:

"Sonra; insanlann toplu olarak akın ettiği yerden siz de akın edin..." [153]

 

4468-Tirmizİ, Hz. Âişe (r.a)'den rivayet etmiştir: "Hz. Âişe (r.a) şöyle demiştir:

"Kureyş ve Kureyş'in dininde olanlar-ki, bunlar Hums denen zümredir-Müzdelife de vakfe'ye dururlar ve; "Biz, Allahu Teâla'nm katiniyiz, yani Beytullah'm komşularıyız," derlerdi. Onların dışında kalan Araplar Ara­fat'ta vakfeye dururlurdı. İşte bunun üzerine Allah (Azze've Celle) : "Sonra insanların toplu olarak akın ettiği yerden siz de akın edin," ayet-i celilesini indirdi,"

Tirmizi demiştir ki:

"Bu hadisin manası; Mekkeli'ler Harem'den çıkmazlardı doğrultusun­dadır. Arafat ise Harem'in dışındadır. Mekkeli'ler Müzdelife'de vakfe'ye du­rurlar ve; "Biz, Allah'ın katiniyiz, yani Allah evinin sakinleriyiz," derlerdi. Mekke halkının dışında kalanlar, Arafat'ta vakfe'ye duru'lardı. İşte bunun üzerine Allahu Teâla Bakara suresinin 199. ayetini (yukarıda geçen ayeti) in­dirdi." [154]

 

4469-Buhari ve Müslim, Cübeyr bin Mut'ım (r.a)'dan şu şekilde riı yet etmişlerdir:

"Cübeyr şöyle demiştir:

"Bir devemi kaybetmiştim. Arefe günü aramaya çıktım. Resulullah (a.s)'ı Arafat'ta herkesle vakfe yaparken gördüm. (Hayretimden) :

"Vallahi, bu humustan biri, burada ne işi var?" dedim. Kureyşliler "humus"tan addedilirdi."

Bu olay hicretten Öncedir. Cübeyr Müslüman olmadan önce bu olaya şahit olduğu için garibsemiştir. [155]

 

4470-İbni Huzeyme, Cübeyr bin Mut'ım (r.a)'den rivayet etmiştir: "Cübeyr şöyle dedi:

"Vaktiyle Kureyş: "Biz 'humus'uz, Harem'den çıkmayız/' derler, Ara­fat'taki vakfeyi terkedip Müzdelife'den ayrılırlardı."

Cübeyr bin Mut'ım sözüne devamla şöyle demiştir:

"Ben, Resulullah (a.s)'ı cahiliye döneminde insanlarla birlikte Arafat'ta kendi devesini üzerinde vakfe yaparken gördüm. Sonra kavmiyle birlikte Müzdeîife'de sabahladı ve onlarla birlikte (Müzdelife'de) vakfe yaptı. Onlar ayrılınca, o da ayrıldı." [156]

 

4471-Ebu Davud, Amr bin Abbdullah bin Safvan (r.a)'dan, o da Yezk bin Şeyban (r.a)'dan rivayet etmiştir:

"İbni Şeyban şöyle demiştir:

"Biz vakfe mahallinde (Arafat'ta) Amr'ın imamdan uzak tuttuğu bii yerde vakfe yaparken, İbni Mirba yanımıza gelerek:

"Ben Allah Resulü'nün size gönderdiği elçisiyim. Hz. Peygamber (a.s size şu emri gönderdiler:

"Meşairleriniz üzere oldu. Zira sizler, babanız İbrahim'in mirası üzer« siniz." [157]

 

Arafat'ın Sınırları

 

4472-Ebu Davud, Cabir bin Abdullah (r.a)'dan rivayet etmiştir:

"Cabir şöyle demiştir:

"Resulullah (a.s) Arafat'ta vakfe'ye durduğunda şöyle buyurdu:

"Ben burada vakfe'ye durdum. Arafat'ın tümü vakfe yeridir. Ben işte bu rada cem yerinde vakfe yaptım. Müzdelife'nin tümü vakfe yeridir. İşte| şurada kurban kestim, Mina'mn her tarafı kesim yeridir. Kurbanlarınızı evf lerinizde kesin."                                                                     

Ebu Davud [158]'un bir rivayetinde de Resulullah (a.s) şöyle buyurmuştur:!

"Arafat'ın her yanı vakfe yeridir. Mina'nm her tarafı kesim yeridir. Müzdelife'nin her yeri vakfe yeridir. Mekke sokaklarının tümü yoldur ve kesim yeridir." [159]                                                                                      :

 

4473-İmam Malik, Muvatta'da, Abdullah bin Zübeyr bin el-Avvam (r.a)'dan rivayet etmiştir:

"İbni Zübeyr şöyle demiştir:

"Ürene vadisi hariç, Arafat'ın tümü vakfe yeridir. Muhassir vadisi hariç, Müzdelife'nin tümü vakfe yeridir." [160]

 

4474-İmam   Malik'e, Enes (r.a)'ten ulaştığına göre Resulullah (a.s) şöyle buyurmuştur:

"Arafat'ın tümü vakfe yeridir. Ürene vadisinden çıkın (orası vakfe yeri değildir)." [161]

 

4475-İbni Huzeyme, İbni Abbas (r.a)'dan rivayet etmiştir: "ibni Abbas şöyle dedi:

"Resulullah (a.s) : "Ürene vadisinden çıkın, Muhassir vadisinden de çıkın (onlar vakfe yerleri değildir)" buyurdu." [162]

 

4476-İbni Huzeyme, Hz. Ali (r.a)'den rivayet etmiştir:

"Resulullah (a.s) Arafat'ta vakfe'ye durdu. Sonra Güneş batınca indi ve Üsame bin Zeyd'i terkisine aldı." [163]

 

4477-İmam Ahmed bin Hanbel, Cübeyr bin Mut'ım (r.a)'dan|Resulul lah (a.s)'ın şöyle buyurduğunu rivayet etmiştir:                               

"Arafatm her tarafı vakfe yeridir, ancak Urene'den çıkınız. ^İüzdeli-fe'nin tümü vakfe yeridir, ancak Muhassir'den çıkınız. Mina'nm ittim yol lan kesim yeridir. Teşrik günlerinin tümü kesim günüdür." [164]    

 

4478-Bezzar, İbni Abbas (r.a)'dan Hz. Peygamber (a.s)'ın şöyle buyur duğunu rivayet etmiştir:

"Arafat'ın tümü vakfe yeridir. Mina'nın her tarafı da kesim yeridir." [165]

 

Arafat'ta Binek Üzerinde Vakfe Yapma

 

4479-Ebu Davud, Ebu Seleme diye künyelenen Nubeyt (r.a)'in şöyledediğini rivayet etmiştir:

"Ben, Resulullah (a.s)'ı arefe günü kırmızı bir devenin üzerinde durarak konuştuğunu gördüm." [166]

 

4480-Ebu Davud, Adda bin Hâlid bin Hevze (r.a)'den rivayet etmiştir:

"Ben, Resulullah (a.s)'ı arefe günü, bir devenin üzerinde, üzengilere (bakarak) doğrulmuş, halka hitap ederken gördüm." [167]

 

4481-Tirmizi, Abdurrahman bin Ya'mer ed-Dîyli (r.a)'den şu şekilde ri­vayet etmiştir:

"Resulullah (a.s) Arafat'ta iken Necd halkından bazı kişiler gelerek ona (haccın mahiyetini) sordular. Bunun üzerine Hz. Peygamber (a.s) münadi-sine şöyle nida edip duyurmasını emretti:

"Hacc Arafat'tır, kim cem (Müzdelife) gecesi, fecrin doğmasından önce (vakfe'ye) yetişirse, haccı idrak etmiş demektir. Mina günleri üçtür, kim ilk iki günde acele davranırsa, herhangi bir günah işlememiş gibi, tehir eden de günahkar olmaz."

Hadisin ravilerinden Muhammed bin Beşşar dedi ki:

"Bu hadisi Yahya; "Hz. Peygamber (a.s) bir adamı terkisine aldı ve adam bunu duyurdu," ilavesi ile rivayet etmiştir. "                         

Ebu Davud [168]un rivayetinde Abdurrahman bin Ya'mer ed-Diyli şöyle demiştir:

"Resulullah (a.s) Arafat'ta iken yanma geldim. Necd halkından baz kişiler veya bir gurup geldi. Bir adama, Resulullah'a: "Hacc nasıldır?" diyı sorması için emir verdiler. Bunun üzerine Resulullah (a.s); bir adama ern retti, adam da şöyle bir çağrıda bulundu:

"Hacc, arafe günüdür. Bir kimse cem (Müzdelife) gecesi sabah na mazından önce gelirse, onun haccı tamam olmuş olur."

Tirmizi [169]'nin diğer bir rivayetinde de Abdurrahman bin Ya'mer (r. şöyle demiştir:

"Resulullah (a.s) şöyle buyurdu:

"Hacc; Arafat'tır, hacc Arafat'tır. Mina günleri ise üçtür. Kim iki gün içinde acele ederek Mina'dan çıkar ise günahkar olmaz ve kim (üçüncü veya dördüncü güne kadar) tehir ederse, günah işlemiş olmaz. Fecir doğmadan önce Arafat'a yetişen kişi, hacca yetişmiş olur."

Nesai [170]'nin rivayetinde Abdurrahman bin Ya'mer (r.a) şöyle demiştir:

"Bir grup insanın gelip Resulullah (a.s)'a hacla ilgili sorular sorduk-, lanna şahit oldum. Onların soruları üzerine Resulullah (a.s) şöyle buyurdu:

"Hacc, Arafat'tır. Her kim arefe günü Müzdelife gecesi, fecrin doğma­sından önce Arafat'a yetişirse, haccı tamam olmuş olur." [171]

 

4482-İbni Huzeyme, Abdullah bin Ömer (r.a)'in mevlası Nafi'den vayet etmiştir: [172]

doğmasından önce Arafat'ta vakfeye durmamış 1 tlelife gecesi fecrin doğmasından önce Arafat'tainiştir."

vbdurrahman bin Ya'mer (r.a)'den şöyle dediğni,ımber (a.s)'e geldim. Necd halkından bazı insan-J'jar da Arafat'taydılar. Hz. Peygamber (a.s)'e (hacla üzerine Hz. Peygamber bir münâdiye (tellala) i ,da bulundu:

Uelife gecesi, fecrin doğmasından önce gelen kişi Virtleri üçtür. Kim ilk iki günde acele davranırsa, Almadığı gibi, tehir edene de herhangi bir günah

Lfida bulunan adamı terkisine almıştı." smiştir:i, cins bildiren bir sözdür ki, ben 'Kitabu'l-İman'da

Lm bazan parçaları ve bölümleri olan bir şeyin bir m- Hz. Peygamber (a.s) de hac ismini, herkes ta-ı bir isimle Arafat hakkında kullanmış ve Arafat (fi kasdetmiştir. Arafat'ta vakfeye durmak, haccırt kısmıdır."

''abu'l-Menasik, 713-Arafat'tan inme vakti babı. Onun is-

 

4483-İbni Huzeyme, Abdurrahman bin Ya'mer (r.a)'den şöyle dediğni rivayet etmiştir:

"Ben Arafat'ta Hz, Peygamber (a.s)'e geldim. Necd halkından bazı insan­lar da O'na gelmişlerdi. Onlar da Arafat'taydılar. Hz. Peygamber (a.s)'e (hacla ilgili) soru sordular. Bunun üzerine Hz. Peygamber bir münâdiye (tellala) emretti de adam şöyle çağrıda bulundu:

"Hacc, Arafat'tır. Müzdelife gecesi, fecrin doğmasından önce gelen kişi hacca yetişmiş olur. Mina günleri üçtür. Kim ilk iki günde acele davranırsa, ona herhangi bir günah olmadığı gibi, tehir edene de herhangi bir günah yoktur."

Hz. Peygamber bu çağrıda bulunan adamı terkisine almıştı." İbni Huzeyme şöyle demiştir:

"Hacc, Arafattır," sözü, cins bildiren bir sözjlür ki, ben 'Kitabu'l-îman'da onu şöyle açıkladım:

"Bilinen ismiyle bir isim bazan parçaları ve bölümleri olan bir şeyin bir kısmı hakkında kullanılır. Hz. Peygamber (a.s) de hac ismini, herkes ta­rafından bilinmekte olan bir isimle Arafat hakkında kullanmış ve Arafat sözüyle oradaki vakfeyi kasdetmiştir. Arafat'ta vakfeye durmak, haccın tümü değil, cüzlerinden bir kısmıdır." [173]

 

4484-Ibni Huzeyme, İbni Abbas (r.a)'ın şöyle dediğini rivayet etmişitir:

"Cahiliyye halkı Arafat'ta vakfeye dururlardı. Nihayet Güneş, erkeklerin]! başındaki sarıklar gibi dağların tepelerinde olunca, oradan ayrılırlar, geli]3: Müzdelife'de dururlardı. Yine Güneş erkeklerin başlarındaki sarıklar gibıi dağların tepelerinde olunca, oradan da ayrılırlardı. ResuluUah (a.s) Güneş! batmcaya kadar Arafat'ı terketmeyi erteledi. Sonra da fecir doğunca sabah na mazını Müzdelife'de kıldı. Ondan sonra da Güneş doğmadan önce her şe] son anda ortaya çıkınca yani gözle görününce oradan ayrıldı." [174]

 

4485-Ebu Davud, Urve bin Mudaris et-Tâî (r.a)'den rivayet etmiştir:

"İbni Ömer (r.a) şöyle diyordu:

"Müzdelife gecesi, fecrin doğmasından Önce Arafat'ta vakfeye durmamış kişi, haccı kaçırmıştır. Müzdelife gecesi fecrin doğmasından önce Arafat'ta vakfe yapan kişi, hacca yetişmiştir." [175]

"Urve şöyle demiştir:

"Müzdelife'de namaz kıldığı bir sırada Resulullah (a.s)'a geldim ve:

"Ya Resulullah ! Ben Tayy dağlarından geliyorum. Hayvanım da, ken­dim de yorgunum ve bitkin düştüm. Allah'a yemin olsun ki, ya Resulullah, gelirken geçtiğim her dağm başında mutlaka durdum. Benim için hacc im­kanı var mı?" diye sordum. Bunun üzerine Resulullah (a.s) şöyle buyurdu:

"Bizim bu namazımıza katılan, ayrılıncaya kadar bizimle beraber duran ve bundan önce da Arafat'ta gece veya gündüz vakfeye durmuş olan kişi, artık haccı tamamlamış ve haramlardan kurtulmuş olur."

Nesai [176]'nin rivayetinde Urve bin Mudarris (r.a) şöyle demiştir: "Resulullah (a.s)'ı Müzdelife'de dururken gördüm, şöyle buyurdu:

"Kim burada bizimle ve bundan önce de Arafat'ta gece veya gündüz vak­feye durmuş ise, artık haccı tamamlamış olur."

Nesâi [177]nin diğer bir rivayetinde Urve bin Mudarris (r.a) şöyle demiştir: "Resulullah (a.s) şöyle buyurdu:

"Kim, imam ve cemaatla birlikte Müzdelife'den ayılmadan orada bulu­nursa, hacca yetişmiş olur. Kim de imam ve insanlarla birlikte orada bulun­mazsa, hacca yetişmemiş olur."

Nesâi [178]'nin bir diğer rivayeti de Ebu Davud'un rivayeti gibidir. [179]

 

Arafat'ta Vakfe Zamanı

 

Arafat'ta vakfe zaman; Zilhicce'nin dokuzuncu günü Güneş'in zavalinden kurbanın birinci günü fecr-i sadıka günü fecrin doğuşundan bayram gününün ikinci fecrine kadar olduğunu söylemişlerdir.

Şafiiler hariç cumhura göre, hacının vakfede gündüzün bir kısmıyla geceyi birleştirmesi vaciptir. Çünkü Hz. Peygamber (a.s) Güneş batıncaya kadar Arafat'ta vakfe yaptı. Eğer hacı gruptan önce ayrılır veya guruptan sonra Arafat'a girerse ilim ehlin'in çoğunluğuna göre haccı tamdır ve sahihtir. Ancak kurban gerekir.

Şafiiler şunu söylemişlerdir:

"Geceye gündüzü birleştirmek sadece sünnettir."

Malikiler geceleyin vakfe yapmanın vacif olduğunu söylemişlerdir: Vakfe için taharet şart koşulmamıştır, kıbleye yönelme de böyledir. Zira Hz. Pey­gamber (a.s) Hz. Âişe (r.a)'ye: "Beytullah'ı tavaf etmenin haricinde erkek hacmin yaptığını yap," buyurmuştur." [180]

 

Arafat'ta İki Namazı Birleştirerek Öğlenin Şiddetli Sıcağında Kılma

 

4486-Buhari, Salim bin Abdullah bin Ömer bin el-Hattab (r.a)'dan riva­yet etmiştir:

"Salim şöyle demiştir:

"Emevi Halifesi Abdulmelik bin Mervan, Irak valisi Haccac'a bir mektup yazdı ve bu mektubunda hacc hükümleri konusunda İbni Ömer'e muhale­fet etmesini emretti:

Ben ve Salim beraberinde olduğum halde arefe günü, Güneş tam ortadan meylettiği zaman (öğle vakti zevalde) babam Abdullah bin Ömer Arafat'a geldi ve hac emiri Haccac'm perdeli cadın önünde yüksek sesle ses­lendi. Haccac, üzerinde san boyalı büyük bir maşlah olduğu halde çadırdan çıktı ve:

"Ne var ey Ebu Abdurrahman?" dedi. İbni Ömer:

"Eğer sünnete uymak istersen (hutbe zamanıdır) yürüyün," dedi. Haccac:

"Şu saat mı?" diye sordu. İbni Ömer:

"Evet, bu saat," dedi. Haccac:

"Beni biraz bekleyin, başımı yıkayayım, sonra çıkarım," dedi.

İbni Ömer devesinden indi, Haccac çıkıncaya kadar bekledi. Haccac çılanca babamla benim aramda yürüdü. Bu sırada ben Haccac'a;

"Eğer sünnete uymak istersen, hutbeyi kısalt, vakfeyi çabuk yap," dedim.

Bunun üzerine Haccac, Abdullah bin Ömer'e bakmaya başladı. Babam Abdullah bin Ömer, Haccac'm bu bakış ve tereddüdünü görünce:

"Salim doğru söyledi," dedi."

Buhari [181]'nin diğer bir rivayetinde Salim şöyle demiştir:

"Haccac, Abdullah bin Zübeyr'le savaşmak üzere Mekke'ye indiği yıl [182] Abdullah bin Ömer'e: "Arefe günü vakfe yerinde nasıl yaparsınız?" diye sor­du. Salim, Haccac'a:

"Eğer sünnete uymak istersen, arefe günü namazı sıcağın şiddetli olduğu zamanda kıl," dedi.

(Haccac'm tereddütlü bakışı üzerine Salim'in babası) Abdullah bin Ömer:

"Salim doğru söyledi," dedi. Çünkü onlar sünnete uyarak Öğle ile ikindi namazlarını birleştiriyorlardı."

İbni Şihab dedi ki:

"Ben Salim'e: "Resulullah (a.s) böyle mi yapmıştır?" dedim. Salim: "Sizler bu fiillerde ancak O'nun sünnetine uymaktasınız," dedi." Ebu Davud [183] Salim'den şunu rivayet etmektedir:

"Haccac, İbni Zübeyr'i şehid ettiği zaman İbni Ömer'e: "Bu günde (arefe gününde) Resulullah (a.s) hangi saatte (vakfe yerine) giderdi?" diye sormak üzere bir adam gönderdi. İbni Ömer de: "O vakit olunca biz gideriz," diye ce­vap verdi."

Ravi dedi ki:

"İbni Ömer gitmek istediği vakit (yanında bulunanlara; vaktin gelip gel­mediğini) sordu. Onlar da:

"Güneş henüz zeval vaktine gelmedi," dediler. Bin müddet sonra İbnij Ömer:

"Güneş göğün ortasından meyletmedi mi?" diye sordu. Onlar yine:

"Güneş henüz semanın ortasından meyletmedi," diye cevap verdil İbni Ömer tekrar :

"Meyletti mi?" diye sordu. Onlar:

"Güneş göğün ortasından meyletti," dedikleri zaman, İbni Ömer heı ne^ hareket etti." [184]

 

Dersler Ve Öğütler

 

Hafız İbni Hacer, Fethu'1-Bari [185]'de şunları kaydetmektedir:

1.  Bu hadiste, Haccac'm Abdullah bin Ömer'e : "Beni bekle," dediği ve onun da Haccac'ı beklediğinden dolayı Arafat'ta vakfe için gusul yapmaya işaret vardır.  Zaten ilim sahipleri bunu müstehap görmüşlerdir. İbni Ömer'in, Haccac'm zaruretten dolayı gusul aldığına hamlettiği için onu bek­lemiş olması da muhtemeldir.

İmam Malik, Muvatta'da Nafi'den, İbni Ömer (r.a)'in, Arefe akşamı vak­fe için gusul aldığını rivayet etmiştir:

2.  Yine bu hadiste halifelere hacc yaptırmaya, emirü'1-mü'minin din işlerinde ilim ehlinin görüşüyle amel etmesine ve onların görüşüne yönel­mesine işaret vardır.

3.  Yine alimlerin sultanlara müdahele etmesine ve bu konuda kendile­rinde bir eksiklik olmayacağına, ayrıca talebenin hocasının huzurunda sul­tanlara veya başka kişilere fetva verebileceğine ve işaret ile anlaşmaya delil vardır.

4.  Yine bu hadiste ilim sahiplerinin vakarlarını korumalarına işaret vardır. Zira Salim'in, babasının yerine bilgi vermesine Haccac tepeden bak­ma eğilimine girmiş ve Salim de gerekeni yapmış, İbni Ömer (r.a) de onun bü davranışına karşı çıkmamıştır,

5.  Yine bu hadis-i şerifte, insanların munfaati için zalim bir kişiye sünnetleri öğretmenin cevazına işaret vardır.

6.  Yine bu hadiste, büyük bir maslahat elde etmek için küçük bir mefre-dete katlanması gereğine işaret vardır. Bu da, İbni Ömer (r.a)'in, Haccac'ın yanma gidişinden ve hac menasikini ona öğretmesinden alınmaktadır. İnsanlar faydalansın diye ilmin yayılmasına çok düşkün olmaya, fasık imanın arkasında namaz kılmanın sıhhatine, öğle vaktinin evvelinde ikin­di ile öğle namazını birleştirmek için Güneş zeval vaktinde iken Arafat'taki mescide yönelmenin sünnet olduğuna bu hadis işaret etmektedir. Kişinin namazla ilgili/ gusul ve benzeri şeylerle bir miktar meşgul olmasından do­layı gecikmesi de caizdir." [186]

 

Arafat'ta Dua Etme

 

4487-Nesai, Resulullah (a.s)'ın azatlısı Üsame bin Zeyd (r.a)'den ri­vayet etmiştir:

"Üsame şöyle demiştir:

"Arafatta, Resulullah (a.s)'ın terkisinde idim. Dua ederken ellerini yu­karı kaldırmıştı. O sırada deve Resulullah (a.s)'ı eğdi. Derken yuları düştü. Hz. Peygamber (a.s) yuları elinin biriyle tutup diğer elini kaldırarak duasına devam etti."

Hacının arefe günü gücü yettiği kadar dua ile meşgul olması gerekir. [187]

 

4488-İmanı Ahmed bin Hanbel, Abdullah bin Kays el-Abdi (r.a)'den rivayet etmiştir:

"Abdulaziz şöyle demiştir:

"Filan kişi arefe günü Resulullah (r.a)'ın terkisinde idi. Bu genç, kadın­ları gözetlemeye ve onlara bakmaya başladı. Bunun üzerine Resulullah (a.s) ona:

"Yeğenim, bu öyle bir gündür ki, kim bu günde kulağına, gözüne ve di­line sahip olursa, (günahları) bağışlanır," buyurdu." [188]

 

Arafe Günü Hacının Oruç Tutması Müstehap Değildir

 

4489-Buhari, Ümmü'1-Fadl bintu'l-Haris (r.a)'in şöyle dediğini rivayet etmiştir:

"Bir takım insanlar arefe günü Hz. Peygamber (a.s)'in orucu hakkında Ümmü'l-Fadl'm yanında ihtilaf ettiler. Bazısı; "Hz. Peygamber (a.s) oruçlu­dur/' dedi, bazısı da; "Oruçlu değildir," dedi. Bunun üzerine ben, Hz. Pey­gamber (a.s)'e, Arafat'ta devesi üzerinde vakfe yapmakta iken bir kâse süt gönderdim. O da bu sütü içti." [189]

 

Muzdelife'ye Varış Ve Orada Akşamla Yatsı Namazlarını BirleştirerekKılmak

 

4490-Buhari ile Müslim, Üsame bin Zeyd (r.a)'den rivayet etmişlerdir: "Üsame şöyle demiştir:

"Resulullah (a.s) Arafat'tan geziye hareket etti. Dağ yoluna girince inip küçük abdest bozdu. Sonra abdest aldı. Fakat abdesti hafif aldı. Ben kendi­sine:

"Namaza buyurun," dedim. Resulullah (a.s); "Namaz ileride/' diyerek hayvanına bindi.

Müzdelife'ye gelince hayvanından inerek abdest aldı. Bu sefer mükem­mel bir abdest aldı, sonra namaz için kamet getirildi ve akşam namazı kılındı. Ondan sonra herkes devesini kendi durağında çökertti. Sonra yatsı namazı için kaamet getirildi. Resulullah (a.s) onu da kıldırdı. Ve bunların arasında başka namaz kılmadı."

Bir diğer rivayette [190] Üsame şöyle demiştir:

"Arafat dönüşünde ben Resulullah (a.s)'m terkisine bindim. Resulullah (a.s), Müzdelife'nin berisinde bulunan o iki dağ arasındaki sol yola ulaşınca, devesini çoktürdü, (inip) orada küçük abdest bozdu. Sonra geldi. Ben, kendi­sine abdest suyu döktüm. O da hafif bir abdest aldı. Ben:

"Namaza buyurun ya Resulullah," dedim. O da: "Namaz ileride," buyurdu:

Ve Resulullah (a.s) devesine binip sonunda Müzdelife'ye geldi ve başka şeyle meşgul olmayıp hemen akşam ile yatsı namazlarını kıldı. Bir müddet istirahattan sonra bayram günü sabahında, Resulullah (a.s)'m terkisine Fadl bindi."

Diğer bir rivayet [191] de bu hadisin benzeridir. Onda şu cümleler yer al­maktadır:

"... Resulullah (a.s) devesine bindi. Nihayetinde Müzdelife'ye geldik. (Orada) akşam namazını eda etti. Sonra insanlar konak yerlerinde develeri­ni çöktürdüler. Ama yüklerini çözmemişlerdi ki, yatsı namazı için kamet getirildi. Resulullah (a.s) onu da kıldı. Sonra halk yüklerini çözdüler."

Ben (Üsame'ye)

"Sabahladığınız vakit ne yaptınız?" diye sordum. O da:

"(Bu sefer) O'nun terkisine Fadf bin Abbas bindi. Ben yaya olarak Ki reyş'in önden gidenleriyle birlikte yola koyuldum," dedi."

Bir başka rivayette [192] de Üsame şöyle demiştir:

"Resulullah (a.s) Üsame'nin konakladığı boğaza geldiği vakit (hayvanı dan) inerek bevletti. -Üsame burada: "Su döktü," dememİştir-Sonra abdest suyu isteyerek hafif bir abdest aldı. (Üsame) Ben:

"Ya Rasulullah ! Namaza buyurun," dedim. Resulullah (a.s): "Namaz ilerdedir," buyurdular."

Yine Müslim'de hadisin bir benzeri yer almaktadır. Bu rivayette Üsame şöyle demiştir:

"Resulullah (a.s) devesini çoktürdü, sonra helaya gitti. Heladan döndüğü vakit ben, kendisine bir kaptan su döktüm de abdest aldı. Sonra hayvanına binerek Müzdelife'ye geldi ve orada akşamla yatsıyı birlikte kıldı."

Ebu Davud [193]t,ile Nesâi'nin Küreyb'den bir rivayetleri vardır ki, Küreyb şöyle demiştir:

"Üsame bin Zeyd'e soru sorup: "(Arafattan Müzdelife'ye dönerken) Sen Resulullah'ın terkisine binmiştin. Akşamleyin nasıl yaptınız? Bana heber ver/' dedim. O da (benim bu sorum üzerine):

"Biz, halkın mola vermek için halkın develerini çöktürdüğü boğaza gel­dik. Resulullah (a.s) da devesini çöktürdü..." dedi."

Ardından Buhari ve Müslim'in rivayetinin benzerini zikretti. Nesâi [194]'ye ait bir rivayette de Üsame şöyle demiştir:

"Resulullah (a.s) Arafat'tan döndüğünde ben terkisinde idim. Hz. Pey­gamber (a.s) devesinin yularını çekmeye başladı. Hatta nerdeyse devenin ku­lakları hamudun hizasına kadar yükseliyordu. Bu arada da, cemaata:

"Ey nâs! Sakin ve ağırbaşlı olun. Çünkü iyilik, develerini koşturmakta değildir," buyuruyordu."

Yine Nesâi [195]'nin kısaltarak yaptığı bir rivayette Üsame şöyle demiştir:

"Hz. Peygamber (a.s) Arafat'tan döndüğü zaman bir dar yola saptı. Ben kendisine:

"Akşam namazını mı kılacaksın?" dedim. O da:

"Namaz kılacak yer ileride," buyurdu."

Yine Nesâi [196]'nin bir rivayetinde Üsame şöyle demiştir:

"Resulullah (a.s) emirlerin konakladığı dar yolda (bineğinden) indi ve küçük ebdestini yaptı. Sonra hafif bir abdest aldı. Ben:

"Ya Resulullah, namaza buyurun," dedim. O da; "namaz ileride," buyur­du. Ardından Müzdelife'ye geldik. Resulullah (a.s) namazını kdıncaya kadar insanların sonuncusu hâlâ inmemişti." [197]

 

Bir Açıklama

 

Hafız, el-Feth'de şöyle demektedir:

"O gece Resulullah (a.s)'ın abdest aldığı su, zemzem suyu idi. Ahmed bin Hanbel'in oğlu Abdullah, babasının Sünen'indeki ziyadeler arasında hasen bir isnadla onu, Hz. Ali bin Ebu talib (r.a) hadisinde tahric etmiştir. Bundan da, zemzem suyunu içmenin dışında kullanılışını yasaklamayı reddetme hükmü çıkarılabilir."

 

4491-İbni Huzeyme, Üsame bin Zeyd (r.a)'den rivayet etmiştir:

"Hz. Peygamber (a.s) Arafat'tan döndüğü vakit terkisine Üsame'yi bin-dirmişti. Hz. Peygamber (a.s) Arafat'tan sükunet içinde döndü ve:

"Ey Nas! Size sükûnet gerekir. Çünkü iyilik; develeri ve atları koşturma­da değildir," buyurdu."

Üsame demiştir ki:

"Ben, Resulullah (a.s)'m Müzdelife'ye gelinceye kadar devesini ön ayağını kalkık vaziyetle görmedim. (Müzdelife'den sonra) Resulullah (a.s) terkisine Fadl (bin Abbas)'ı bindirdi. Ve halka sükunet ile hareket etmelerini emretti. Kendisi sükunet içinde döndü ve:

"İyilik; atları ve develeri koşturmakta değildir," buyurdu. Ben, Resulul­lah (a.s)'ın Mina'ya gelinceye kadar devesinin ön ayağını kalkık vaziyette görmedim (yani çok yavaş yürüyordu)." [198]

 

Müzdelife'ye Dönüşte Normal Yürüyüş

 

4492- Tirmizi h^riç  Cemaat, Üsame bin Zeyd (r.a)'den şu şekilde ri­vayet etmişlerdir:

"Urve şöyle demiştir:

"Resulullah (a.s) Veda Hacc'ında Arafat'tan ayrıldıktan sonra nasıl yürüyordu?" diye soruldu. O da:

"Hızlı yürüdü. Ancak yolda bir düzlüğe rastlarsa, daha hızlı yürürdü," cevabını verdi.

Hişam: "Hadiste geçen "nass" kelimesi, "anak"tan daha hızlı bir yürü­yüştür," dedi. "

Bir başka rivayette [199] de; "Fücre" kelimesi yerine aynı anlama gelen "Fecve" kelimesi kullanılmıştır.

Bunun benzeri başka bir rivayette [200] de şöyle gelmiştir:

"Resulullah (a.s) Arafat'tan dönerken terkisine Üsame'yi bindirmişti. Üsame'ye:

"Resulullah (a.s), Arafat'tan döndüğü vakit nasıl yürüyordu.?" diye so­ruldu. O da:

"Normal giderdi. Meydan buldu mu koştururdu," diye cevap verdi." [201]

 

Arafat'tan Dönerken Sükunet İçinde Olmak

 

4493-İmam   Ahmed   bin   Hanbel, Abdurrahman bin Yezid (r.a)'in şöyle dediğini rivayet etmiştir:

"Biz Hz. Osman (r.a)'m hilafeti döneminde, Ibni Mes'ud'la haccettik. Ar­afat'ta vakfe'ye durduk. Biz Güneş kayboldu dedik. İbni Mes'ud da:

"Emirül mü'minin şimdi Arafat'tan hareket etmiş olsaydı isabet etmiş olurdu," dedi."

Ravi diyor ki:                                                        

"İbni Mes'ud bu sözü mü evvel söyledi, yahut Hz. Osman (r.a^)'ın Müzdelife'den Mina'ya hareketi mi evvel oldu, biliyorum."

Abdurrahman sözüne devamla şöyle dedi:

"Halk (deve ve atlarını) koşturdu. İbni Mes'ud ise, biz Müzdelife'ye linceye kadar normal yürüyüşün üzerine çıkmadı." [202]

 

4494-Ebu Davud, Hz. Ali bin Ebi Talib (r.a)'den rivayet etmiştir:

"Resulullah (a.s) terkisine Üsame'yi bindirmişti. Devesini koşturmaya başladı. Halk ise sağa sola develere vuruyordu. Hz. Peygamber (a.s) onlara il­tifat etmiyor ve:

"Ey Nas ! Sakin olun," diyordu. Sonra da Güneş batınca hareket etti." [203]

 

Sabah Namazfnın Vakti Ve Her Namazİçin Ezan Okunması Ve KaametGetirilmesi

 

4495-İbni Huzeyme, rivayet etmiştir:

"Abdullah bin Mes'ud, sükûnet üzere, devesine vurmadan Arafat'tan hareket etti. Nihayet Müzdelife'ye geldi ve devesinden indi. Sonra ezan okuyup kamet getirdi. Ardından akşamı kıldı, sonra da akşam yemeğini yedi. Sonra kalkıp ezan okudu, kamet getirdi ve yatsı namazını kıldı ve ge­ceyi Müzdelife'de geçirdi. Fecir doğunca kalktı, ezan okudu ve kamet getirdi, peşine de sabah namazını kıldı. Sonra şöyle dedi:

"Bu iki namaz, vaktinden sonraya ertelenir. Resulullah (a.s) da bu iki namazı bu günde yalnızca bu mekanda kılardı, sonra vakfe yapardı."

Ibni Huzeyme şöyle demiştir:

"İbni Mes'ud akşam ile yatsı namazı arasında geçen akşam yemeği olayım Hz. Peygamber (a.s)'e ref etmemiştir. Bu anlatılan şey, Hz. Peygam­ber (a.s)'m fiili olmayıp kendi fiilidir." [204]

 

4496-Buharî, Abdurrahman bin Yezid (r.a)'in şöyle dediğini rivayet etmiştir:

"Arafat'tan Abdullah bin Mes'ud ile birlikte Mekke'ye doğru yola çıktık. Sonra Müzdelife'ye geldik. Abdullah akşamla yatsı namazlarından herbirini başlı başına birer ezan ve kametle kıldı. Ve bu iki namaz arasını akşam yemeği ile ayırdı. Bundan sonra İbni Mes'ud şafak söktüğü sırada sabah na­mazını (çok erken) kıldı. Hatta kimi insan; "fecir doğdu", kimi insan da; "fecir doğmadı," diyordu."

Sonra Abdullah şöyle dedi: "Resulullah (a.s) şöyle buyurdu:

"Akşam ile yatsıdan ibaret olan bu iki namaz, şu Müzdelife mevkiinde (alışılmış) vakitlerden tahvil edilmiştir, insanlar yatsı vaktine girmedikçe Müzdelife'ye gelmeye çalışmasınlar. Sabah namazını da-fecrin doğuşuna işaret ederek-şu saatte kılsınlar."

Bundan sonra İbni Mes'ud tanyeri ağanncaya kadar Müzdelife'de vakfe yaptı. Sonra:

"Mü'minlerin emiri bu saatte Müzdelife'den hareket etse, Hz. Peygam­ber (a.s)'in sünnetine isabet etmiş (yani ona uygun hareket etmiş) olur," dedi."

Ravi Abdurrahman bin Yezid:

"İbni Mes'ud bu sözünü evvel söyledi, yahut Hz. Osman (r.a)'ın Müzdelife'den Mina'ya hareketi mi evvel oldu bilmiyorum. İbni Mes'ud Kurban bayramının ilk günü Akabe cemresini taşlayıncaya kadar telbiye'ye devam etti." [205]

 

4497-Buhari, İbni Abbas (r.a)'dan rivayet etmiştir:

"İbni Abbas, Hz. Peygamber (a.s.)'le beraber arefe günü Arafat'tan ayrılmıştı. (Yolda Müzdelife'ye doğru ilerlerken) Hz. Peygamber (a.s) arka ta­rafında develeri hızlı sürmek için şiddetli bağırma, çağırma ve develeri dövme sesleri işitti. Bunun üzerine Hz. Peygamber (a.s) onlara kamçısı ile işaret etti ve: "Ey insanlar ! Ağır olunuz. Çünkü iyilik ve hayır acele ve sür'atli yürümekle sağlanmaz," buyurdu."

Müslim [206] ile Nesâi [207] İbni Abbas'ın kardeşi Fadl bin Abbbas (r.a)'tan rivayet etmişlerdir:

"Fadl, Resulullah (a.s)'ın terkisinde bulunuyordu. Arefe gecesi ve Müzdelife sabahı halk yola koyulduğu vakit, Hz. Peygamber (a.s)'in:

"Sükuneti muhafaza edin/' buyurduğunu söyledi. Resulullah devesinin yularını kaşıyormuş. Minadan sayılan Muhassir'e girince:

"Cemrede atılacak ufak taşları toplayın," buyurmuşlar."

Fadl: "Resulullah, Cemre-i Akabe'de taşlannı atıncaya kadar telbiyeye de­vam etti," dedi."

Müslim [208] bir rivayetinde; "atılacak ufak taşlar," sözünden sonra şunu ilave etmiştir:

"Hz. Peygamber (a.s), insanın ufak taş atması gibi eliyle işaret buyuru-yordu."

Müslim [209]'in İbni Abbas (r.a)'tan bir başka rivayeti de şöyledir:

"Resulullah (a.s) Arafat'tan, Üsame terkisinde olduğu halde döndü. Üsâme: "Resulullah (a.s), Müzdelife'ye gelinceye kadar (Arafat'taki) hâli üzere yürümeye devam etti," demiştir.

Ebu Davud [210]'un rivayetinde de İbni Abbas şöyle demiştir:

"Resulullah (a.s) terkisinde Üsame ve üzerinde sükunet olduğu halde Arafat'tan döndü. Halk da:

"Ey Nas ! Sükunetinizi koruyun. Çünkü hayır ve iyilik; atları ve devele­ri koşturmakta değildir," tavsiyesinde bulundu.

İbni Abbas demiştir ki:

"Ben, Resulullah (a.s)'m devesinin hareket halinde ön ayağını Müzde­life'ye gelinceye kadar kaldırdığını görmedim."

Ebu Davud [211]'un bir diğer rivayetinde İbni Abbas şöyle demiştir: "Resulullah (a.s) terkisine Fadl ve Abbas'ı bindirmişti. Ve şöyle buyurdu:

"Ey Nas ! Muhakkak iyilik..." İbni Abbas burada Müzdelife yerine Mina'yı söyledi."

Nesaî [212]'nin İbni Abbas (r.a)'tan, onun da kardeşi Fadl'dan rivayetinde Fadl bin Abbas şöyle demiştir:

"Resulullah (a.s) Arafat'tan dönerken terkisinde Üsame bin Zeyd bulu­nuyordu. Devenin süratini önlemek için devamlı yularını çekiyordu. Resu­lullah (a.s) bu vaziyette Müzdelife'ye kadar geldi." [213]

 

4498-İbni Huzeyme, Ca'fer (r.a)'den, o da babasından   şu şekilde rivayet etmiştir:

"Ca'fer (r.a)'in babası şöyle demiştir: "Cabir'in huzuruna girdik. Ben:

"Resulullah (a.s)'ın haccından bana haber ver," dedim. O da hadisin bazısını zikrederek şöyle dedi:

"Resulullah (a.s) 'Kasva' adlı devesine binip vakfe yerine kadar geldi. Devesinin göğsünü kayalara çevirdi. Yayaların yolunu da karşısına aldı ve kıbleye döndü. Akşama kadar orada vakfeye durdu. Nihayet Güneş'in sarılığı biraz gitti ve Güneş tamamen kayboluncaya kadar vakfeye devam etti." [214]

 

4499-Tirmizi, Cabir bin Abdullah (r.a)'dan rivayet etmiştir: "Hz. Peygamber (a.s) Muhassir vadisinde devesini koşturdu." Bişr bin es-Sırrî'nin rivayetinde şu ilave vardır:

"Müzdelife'den sükunet üzere yol aldı ve sahabilerine de sükunet'i em­retti."

Ebu Nuaym da şu ziyadeyi yapmıştır:

"Resulullah (a.s), onlara fiske taşı gibi taşlarla ile taşlamalarını emretti ve:

"Belki ben bu senemden sonra sizi tekrar görmem," buyurdu." Ebu Davud [215] ile Nesâi [216]'nin rivayetleri de şöyledir:

"Resulullah (a.s) Müzdelife'den Mina'ya sükunet içinde hareket etti. Sa­habilerine fiske taşları gibi (küçük çakıl taşları)atmalarım emreti. Muhassir deresinde de devesini hızlı sürdü."

Nesâi'nin diğer bir rivayeti de [217] şöyledir:

"Resulullah (a.s) Müzdelife'den Mina'ya sükunet içinde hareket etti. Sa­habilerine fiske taşları gibi (küçük çakıl taşları) atmalarını emretti. Muhassir deresinde de devesini hızlı sürdü."

Nesâi'nin diğer bir rivayeti de şöyledir:

"Resulullah (a.s), Arafat'tan dönünce söze şöyle başladı:

"Ey Allah'ın kullan ! Sükunet içinde olunuz."

Ve eliyle de böyle işaret etti."

Ravi Eyyub avucunun içiyle göğe işaret etti." [218]

 

4500-İmam  Malik, Muvatta'da, Abdullah bin Ömer (r.a)'in mevlası Nafi (r.a)'den rivayet etmiştir:

"İbni Ömer (r.a) Muhassir deresinde devesini bir taş atımı kadar sürat­lendiriyordu." [219]

 

4501-Ebu Davud, Hz. Ali bin Ebi Talib (r.a)'den rivayet etmiştir: "Hz. Ali bin Ebi Talib (r.a) şöyle dedi:

"Resulullah (a.s) sabah olunca, Kuzah (tepesi) üzerinde vakfeye durdu ve: "Bu Kuzah'tır ve o vakfe yeridir; Müzdelife'nin hepsi vakfe yeridir. İşte ben burada kurban kestim. Mina'nın her tarafı kurban kesme yeridir. O halde konak yerlerinizde kurbanları kesiniz," buyurdu." [220]

 

Müzdelife'den Dağılma Vakti

 

4502-Buhari, Amr bin Meymune (r.a)'den şöyle dediğini rivayet etmiş-

"Amr: "Hz. Ömer (r.a) şöyle dedi:

"Cahüiyye halkı, Güneş Sebir Dağı üzerine doğmadıkça Müzdelife'den Mina'ya dönmezler ve:

"Ey Sebir, Güneşlen (yani Güneş doğup seni aydınlatsın)/' derlerdi. Bun­dan dolayı Hz. Peygamber (a.s) onlara muhalefet etti de Güneş doğmazdan evvel (alaca karanlıkta) Müzdelife'den Mina'ya döndü."

Buharı [221]'nin bir başka rivayetinde Amr bin Meymune (r.a) şöyle demiştir:

"Ben, Hz. Ömer bin el-Hattab (r.a)'a şahid oldum. O, sabah namazını Müzdelife'de kıldı. Sonra (Meş'ar-ı Haram'da) vakfe yaptı da şöyle dedi:

"Müşrikler Güneş doğmadıkça Müzdelife'den Mina'ya dönmezlerdi..."

Hadisin devamı yukarıdaki gibidir.

Tirmizi ile Ebu Davud'un rivayetleri de şöyledir:

"... Resulullah (a.s) onlara muhalefet etti. Hz. Ömer (r.a) de Güneş doğmadan önce (alaca karanlıkta) Müzdelife'dan Minaya hareket etti." [222]

 

Çocuk, Kadın Ve Yaşlıları Müzdelife Dönüşünde Erken Gönderme

 

4503-Muvatta hariç Cemaat, Abdullah bin Abbas (r.a)'dan şu şekilde rivayet etmişlerdir:

"İbni Abbas şöyle dedi:

"Ben Hz. Peygamber (a.s)'in ailesinin zayıfları içinde Müzdelife gece­sinde Mina'ya önden gönderdiği kimselerden idim."

Tirmizi [223], Ebu Davud ve Nesâi'deki bir rivayet de onun benzeridir. Yalnız bu rivayetlerde şu fazlalık vardır:

"Hz. Peygamber (a.s.) onlara; "Güneş doğuncaya kadar cemreyi atmayın (Akabe şeytanım taşlamayın)," buyurdu."

Ebu Davud [224] ve Nesâi'deki diğer bir rivayette de İbni Abbas şöyle demiştir:

"Resulullah (a.s), biz Abdulmuttalib oğullarının küçük yaştaki oğlan çocuklarını merkeblerimiz üstünde, Müzdelife gecesi, önceden gönderdi ve (yoku ederken) mübarek el ayasıyla uyluklarımızı hafifçe dövmeye ve şöyle buyurmaya başladı:

"Oğulcuklarım ! Güneş doğuncaya kadar cemre'ye taş atmayınız."

Nesai'nin [225] İbni Abbas (r.a)'tan, onun da kardeşi Fadl'dan rivayetinde İbni Abbas şöyle demiştir:

"Hz. Peygamber (a.s) Hâşimoğullarmdan güçsüzlerin, Müzdelife'den ge­celeyin yola çıkmalarını emretti."

Yine Nesâi [226]'nin bir rivayetinde Abdullah bin Abbas  (r.a)  şöyle demiştir:

"Resulullah (a.s), ailesinin güçsüzleriyle birlikte beni de gönderdi. Sabah namazını Mina'da kıldık ve cemreleri taşladık." [227]

 

4504-Buhari ve Müslim, Hz. Âişe (r.a)'den rivayet etmişlerdir: "Hz. Âişe (r.a) validemiz şöyle demiştir:

"Müzdelife gecesi Şevde, Resulullah (a.s)'tan izin istedi. Şevde ağır ve şişman bir kadındı. Resulullah (a.s) da ona izin verdi."

Müslim [228]'e ait bir rivayette ise Hz. Aişe (r.a) şöyle demiştir:

"Şevde şişman ve ağır bir kadındı. Bu sebeple Müzdelife'den geceleyin dönmek için Resulullah (a.s)'tan izin istedi. O da kendisine izin verdi." Daha sonra Hz. Âişe (r.a) şöyle dedi:

"Keşke Resulullah (a.s)'tan Sevde'nin istediği gibi izin isteseydim."

Hz. Aişe (ra.) ancak imanla birlikte Mina'ya dönerdi."

Yine Müslim [229]'e ait bir rivayette Hz. Âişe (r.a) şöyle demiştir:

"Sevde'nin istediği gibi ben de Resulullah'tan izin isteyerek sabah na­mazını Mina'da kılmış olmamı, sonra halk gelmeden taşları atmamı diler­dim."

Hadisin bir ravisi olan Kasım, Hz. Âişe (r.a)'ye;

"Şevde Resulullah (a.s)'tan izin istedi miydi?" diye sordum. Hz. Âişe (r.a) de:

"Evet, çünkü Şevde ağır ve şişman bir kadındı. Bu sebeple Resulullah (a.s)'dan izin istedi. O da kendisine izin verdi," dedi."

Buhari [230]'nin bir başka rivayetinde Hz. Âişe (r.a) şöyle  demiştir;

"Veda Haccı'nda biz Müzdelife'ye indik. Şevde bint-i Zem'a insanların izdihamından evvel kendisinin Mina'ya gönderilmesi konusunda Hz. Pey­gamber (a.s)'den izin istedi. Şevde iri yapılı yavaş hareket eden bir kadındı. Hz. Peygamber (a.s) (hanımı) Sevde'ye izin verdi. Şevde halkın izdi­hamından evvel Mina'ya gitti. Biz de sabaha kadar Hz. Peygamber (a.s)'in yanında kaldık. Sonra Hz. Peygamber (a.s)'in hareket etmesiyle biz de hare­ket ettik. Yemin olsun Sevde'nin Resulullah (a.s)'tan izin istediği gibi izin istemiş olmam, bana kendisiyle sevinilecek şeylerin en sevgilisi olurdu."

Müslim [231]'in buna benzer rivayetinde el-Kasım, "Hadiste geçen; "es-Sebita" kelimesi, "es-sakilatü(ağır)" manasına gelir," demiştir.

Yine aynı rivayette: "Biz de Resulullah (a.s)'ın yanında sabaha kadar mahpus kaldık," ibaresi yer almaktadır.

Yine Müslim'in rivayetinde:" ... Onun izniyle dönmüş olsam..." fazlalığı vardır.

Nesâi [232]'nin rivayetinde de Hz. Âişe (r.a) şöyle demiştir:

"Hz. Peygamber (a.s) Sevde'nin Müzdelife'den şafaktan önce dönmesine izin vermişti. Çünkü o, şişman ve ağır hareket eden bir kadındı. " [233]

 

4505-Ebu Davud, Hz. Âişe (r.a)'den rivayet etmiştir: "Hz. Âişe (r.a) şöyle demiştir:

"Resulullah (a.s) Ümmü Seleme'yi kurban bayramı gecesi (Mina'ya) gönderdi. Ümmü Seleme, daha şafak sökmeden Şeytan taşlamasını yaptı.

Sonra gidip ifade (tavafım) yaptı. Bu, Allah Resulünün Hz. Âişe (r.a)'nin yanında bulunduğu gün oldu."

Nesai [234]'nin rivayeti de şöyledir:

"Allah Resulü hanımlarından birine Müzdelife gecesi hareket edip, Akabe cemresine gelmesini ve orayı taşlamasını, sabahleyin de yerinde ol­masını emretti." [235]

 

4506-Müslim, Ebu Süfyan (r.a)'ın kızı Ümmü Habibe (r.a)'den rivayet etmiştir:

"Hz. Peygamber (a.s) Ümmü Habibe'yi geceleyin Müzdelife'den Mina'ya göndermiştir."

Müslim [236]'in diğer bir rivayetinde Ümmü Habibe şöyle demiştir:

"Biz, bunu Hz. Peygamber (a.s)'ın zamanında yapardık. Müzdelife'den Mina'ya, alaca karanlıkta gelirdik."

Müslim [237]'in bir başka rivayetinde de: "Biz Müzdelife'den alaca ka­ranlıkta çıkardık," şeklindedir. [238]

 

4507-Buhari ve Müslim, Salim bin Abdullah bin Ömer (r.a)'den rivayet etmişlerdir:

"Abdullah bin Ömer ailesinin zayıf olanlarını önden gönderir de gece­leyin Müzdelife'deki Meş'ar-ı Haram'd a vakfe yaparlar, hatırladıkları dua­larla Allah'ı zikrederlerdi. Sonra imam (gelip) vakfe yapmadan ve oradan ayrılmadan yola çıkarlar, kimisi Mina'ya sabah namazında gelir, kimisi de ondan sonra ulaşırdı. Geldikleri vakit cemreyi atarlardı.

İbni Ömer: "Bunlar hakkında Resulullah (a.s) ruhsat verdi," diyordu." Muvatta (1) Salim'den ve kardeşi Ubeydullah'tan tahric etmiştir:

"Babaları (İbni Ömer) ailesinden zayıfları ve çocuklarını Müzdelife'den Önceden gönderirdi ki, sabah namazını Mina'da kılsınlar ve halk gelmeden önce (cemreyi) taşlasınlar." [239]

 

4508-İmam Malik, Muvatta'da, Fatıma bintü'l-Münzir (r.a)'den rivayet etmiştir:

"Fatıma bintu'l-Münzir, Esma bintu Ebi Bekir (r.a)'i Müzdelife'de gör­müş. Hz. Esma kendisi ve beraberindekilere sabah namazını kıldıracak olan kimseye, şafak söktüğü zaman kıldırmasını emredip bineğine atlar ve Mina'ya hareket eder, (yolda da) durmazdı." [240]

 

4509-İmam Mâlik, İbni Ömer (r.a)'in mevlası Nafi'den şu şekilde ri­vayet etmiştir:

"Abdullah bin Ömer'in hanımı Safiyye bintu Ebî Ubeyd'in oğlan kardeşi­nin kızı, Müzdelife'de doğum yaptı. Bu yüzden o da, Safiyye de geri kaldılar ve Mina'ya kurbanın birinci gününde Güneş battıktan sonra geldiler. Abdullah bin Ömer, onlara geldikleri anda taş atmalarını emretti ve bu ge­cikmeden dolayı onların herhangi bir keffaret ödemesine hükmetmedi." [241]

 

4510-İrnam Malik, Muvatta'da, Ata bin Ebi Rebah (r.a)'tan rivayet etmiştir:

"Atâ şöyle demiştir:

"Hz. Ebu Bekir'in kızı Esma (r.a)'mn azatlısı kendisine şunu haber ver­miş ve şöyle demiştir:

"Biz Hz, Ebu Bekir'in kızı Esma ile alaca karanlıkta Mina'ya geldik. Ata, Esma'nm azatlısına:

"Biz, alacakaranlıkta geldik," dedim. O da:

"Senden çok daha hayırlı olanla da bunu yapardık," diye cevap verdi."

Ebu Davud  Ata'nın şöyle dediğini rivayet etmiştir:

"Bana, Esma'dan nakilde bulunan biri, Esma'nm cemreye taş attığını ha­ber verdi. Ben de:

"Biz, cemreyi geceleyin taşladık," dedim. O da:

"Biz bunu Resulullah (a.s)'ın döneminde de yapardık," dedi."

Buharı [242], Müslim [243], Muvatta ve Nesai, bu manada bir hadisi faz-lahğıyla Esma'nm azatlısı Abdullah'tan şöyle rivayet etmişlerdir:

"Esma, akşamla yatsı namazlarının cem edildiği gece Müzdelife'ye indi ve kalkıp namaz kıldı. Bir müddet namaz kıldıktan sonra:

"Ey oğlum ! Ay battı mı?" diye sordu. Ben:

"Hayır," diye cevap verdim. Bunun üzerine bir süre daha namaz kıldı. Sonra yine:

"Ay battı mı?" diye sordu. Ben de: "Evet, battı," diye cevap verdim. Esma:

"öyle ise Mina'ya doğru yola koyulunuz," diye emretti. Biz de yola ko­yulduk ve yürüdük. Nihayet cemre mevkiine gelip, Akabe cemresine taş attı. Sonra Esma Mina'daki menziline döndü ve bu menzilinde sabah na­mazını kıldı. Ben kendisine:

"Ey Hanımefendi! Ben Öyle sanıyorum ki, bizler meşru olan vakitten önce davrandık," dedim. Esma:

"Ey oğlum! Resulullah (a.s) mahfeli kadınlar için erken cemre taşlama­larını izin verdi," dedi."

Müslim 'in bir rivayetinde de şöyledir:               

"Hayır yavrucuğum! Şüphesiz ki, Hz. Peygamber (a.s) mahfeli kadınla­rına izin vermiştir." [244]

 

Dersler Ve Öğütler

 

Hafız İbni Hacer, el-Feth'de şunları kaydetmiştir:

"Erken gitmeyi zayıflara tahsis edenler ve tahsis etmeyenler bu hadis-i şerifi, Güneş doğmadan önce cemreye taş atmanın cevazına delil getir­mişlerdir. Bu hususta Hanefiler muhalefet etmiş ve şöyle demişlerdir:

"Hacı, Akabe cemresine ancak Güneş doğduktan sonra taş atar. Hacı Güneş doğmadan önce ve şafak söktükten sonra atarsa caiz olur, eğer şafak sökmeden önce atarsa, yeniden atması gerekir. İmam ahmed, İshak ve Cum­hur da bu görüştedir.

İshak şunu da ilave etmiştir:

"Hacı Güneş doğmadan önce cemreye taş atamaz."

Nehai, Mücahid, Sevri ve Ebu Sevr de bu görüştedirler.

Atâ, Tavus, Şa'bi ve Şafii', fecir doğmadan önce bunun caiz olacağı görüşündedirler.

Cumhur, yukarıda geçen İbni Ömer hadisi ile ihticac etmiştir. İshak ise İbni Abbas hadisi ile ihticac etmiştir.

İbni Abbas Hz. Peygamber (a.s)'in Abdulmuttalip oğullarının çocukları­na: "Güneş doğmadan önce (Akabe) cemresine taş atmayınız," buyurduğunu nakletmiştir. Bu hadis hasendir.

İmam Şafii, yukarıda geçen Esma hadisini delil kabul etmiş, İbni Abbas hadisindeki emri, mendubluğa hamletmek suretiyle İbni Abbas (r.a)'a kadar Esma hadisinin arasını birleştirmiştir.

Tahavi'nin İbni Abbas (r.a)'m mevlası, Şu'be tankıyla rivayet ettiği şu hadis-i şerif, İmam Şafii'yi destekliyor.

Hadis-i şerif şöyledir:

"İbni Abbas: "Resulullah (a.s) beni aile efradıyla (erkenden) gönderdi ve bana şafakla birlikte taş atmamı emretti," demiştir.

İbnu'l-Münzir şöyle demiştir.

"Sünnet olan, taşları ancak Güneş doğduktan sonra atmaktır. Nitekim Hz. Peygamber (a.s.) böyle yapmıştır. Şafak sökmeden Önce taş atmak caiz ol­maz. Böyle yapan, sünnete muhalefet etmiştir. Şayet o vakitte atarsa, iade et­mesi gerekmez. Zira hiç kimsenin, "yeterli olmaz," dediğini bilmiyorum.

Yine zayıflardan Meş'ar-u Haram'daki vakfenin sakıt olduğuna bu hadi­si delil getirmişlerdir. Halbuki o hadiste buna delalet yoktur. Çünkü Esma (r.a)'nm rivayeti, vakfeden söz etmemektedir. Halbuki bu husus, yukarıda kaydedilen İbni Ömer rivayetinde beyan edilmiştir.

Selef uleması bu meselede ihtilaf etmiştir.

Bazısı: "Müzdelife'ye uğrayıp konaklamayan kişiye kurban gerekir," demiş, bazısı da, "Müzdelife'de konaklayıp, imamla beraber vakfe yapmamışolsa da gecenin herhangi bir vaktinde oradan ayrılan kişiye kurban gerek­mez," demişlerdir.

Mucahid, Katâde Zühri ve Sevri: "Müzdelife'de vakfe yapmayan kişi, haccın bir rüknünü yerine getirmediğinden ötürü ona kurban gerekir," demişlerdir.

Ebu Hanife, İmam Ahmed, İshak ve Ebu Sevr'in görüşü de budur. Ayrıca Atâ'nm da bu görüşte olduğu rivayet edilmiştir. Bu konuda Evzam şunu söylemiştir:

"Bu durumda olan hacıya mutlak olarak kurban gerekmez. Çünkü'orası diğer konak yerleri gibi bir yerdir. İsteyen orada kalır, istemeyen kalmaz."

Hafız İbni Hacer sözüne şöye devam etmiştir:                                  '

"İbni Bitni'ş-Şafii ve İbni Huzeyme, Müzdelife'de vakfe yapmanın haccın olmazsa olmaz bir rüknü olduğu görüşündedirler.

İbnü'l-Münzir kendi tercihinin de bu olduğuna işaret etmiş, Alkame ile Nehai'den de böyle nakletmiştir. Onların; "Müzdelife'de durmamış olan kişi, haccı kaçırmıştır, ve ihramını umreye çevirir," demeleri tuhaftır.

Tahavi, Yüce Allah'ın vakfeyi zikretmeyip yalnızca; "Arafat'tan döndü­ğünüz zaman Meş'ar-ı Haram yanında Allah'ı zikrediniz," şeklinde buyur­masını delil getirmiştir. Halbuki onlar herhangi bir zikirde bulunmaksızın Müzdelife'de vakfe yapan kişinin haccmm tamamı olduğu üzerinde ittifak etmişlerdir.

Kur'an-y Kerim'de beyan olunan zikir, haccın rükünlerinden ol­madığına göre, zikrin yapıldığı yerin de farz olması pek de uygun değildir. Urve bin Mudarris'in merfu olarak rivayet ettiği şu hadisi de delil getir­mişlerdir:

"Hz. Peygamber (a.s) şöyle buyurmuştur:

"Müzdelife'deki şu sabah namazında bizimle birlikte hazır bulu ian ve bundan önce de Arafat'ta gece veya gündüzleyin vakfede buluru n kişi, haccını tamamlamıştır."

Onların üzerinde birleştikleri bir husus da şudur:

"Kişi, geceyi Müzdelife'de geçirmiş olsa ve vakfe yapsa, namazd olup imamla birlikte kılmasa, hatta vaktini geçirse yine de o kişini tamdır."

Urve hadisini, sünen sahipleri tahric etmiş, İbni Hıbban, Dârak

n gafil haccı

Hakim onu sahih kaul etmişlerdir.

Lafzı Ebu Davud'a ait olmak üzere onu aşağıya alıyoruz:

"Urve bin Müderris şöyle demiştir:

"Ben, Resulullah (a.s)'a vakfe yerinde yani, Müzdelife'de geldim;

"Ya Resulullah; ben Tayy dağlarından geliyorum. Bineğimi usandırdım, kendimi yordum. Vallahi, üzerinde vakfede bulunmadığım bir dağ bırak­madım. Hal böyle olunca benim haccım oldu mu?" dedim.

Bunun üzerine Allah Resulü (a.s) şöyle buyurdular:

"Kim bizimle birlikte bu namazda (Müzdelife'de kılman sabah na­mazında) hazır bulunur, bundan önce de gündüz veya geceleyin Arafat'a gelip (vakfesini yaparsa haccını tamamlamış ve ihramdan çıkıp temizlene-bilme dönemine girmiş olur."

Nesâi'nin Urve'den rivayeti de şöyledir: "Resulullah (a.s) şöyle buyurdu:

"Kim, ayrılıncaya kadar imam ve cemaatla birlikte Müzdelife'de bulu­nursa, hacca yetişmiş olur."

Ebu Ya'la'nın rivayetinde de Resulullah (a.s) şöyle buyurmuştur: "Kim Müzdelife (vakfesine) yetişemezse, onun haccı yoktur."

Ebu Cafer bu ziyadeyi reddetme hakkında bir risale (kitapçık) tasnif etmiş ve bunu Mutarrıf in Şa'bi'den, onun da Urve'den rivayeti olduğunu beyan etmiş ve Mutarrıfm metinler konusunda dikkatli olduğunu belirtmiştir.

Ibni Hazım bu konuda haksızlık etmiş ve Urve'nin Müzdelife'de imam­la birlikte sabah namazını kılmadığını iddia edip Tahavi'nin ilzam ettiği gibi onu ilzam ederek haccı kaçırdığını ileri sürmüştür. Halbuki Hanefilere göre Müzdelife'de vakfeyi terketmesinden dolayı özürü bulunmayan kişiye kurban vacip olur. Hanefilerce izdiham Özürler cümlesindendir." [245]

 

KURBAN BAYRAMI GÜNÜ CEMRELERİ ATMA

 

Hz. İbrahim Aleyhisselam, Allah'ın, kendisine oğlu Hz. İsmail Aleyhis-selam'ı kurban etmesini emrettiğini ve Hz. İsmail'in de bu emre boyun eğdiğini anlayınca, onu kurban etmek için Harem'in dışma çıkardı. Bu sırada Şeytan, baba ve oğulu Allah'ın emrini yerine getirmekten vazgeçirmek için Hz. İbrahim (a.s)'in karşısına hemen dikiliverdi. Hz. İbrahim Aleyhisselam da ona çakıl taşı attı. Sonra Şeytan ikinci ve üçüncü defa karşısına çıktı, her ikisinde de onu taşladı. Şeytan'm Hz. İbrahim Aleyhisselam'in karşısına dikil­diği üç mekan, bu gün artık üç cemreler olarak adlandırılıyor. Bu mekanda Hz. İbrahim (a.s)'in koyduğu prensip olarak ve Şeytan'a karşı bir savaş ilam ola­rak taş atmamız bize emredilmiştir.

Kurban bayramının birinci günü (yevm-i nahr), yalnızca Akabe cemresini, ertesi günlerde de üç cemreyi atarız. Cemrelerin atılması ile ilgili olarak bu kısa sunuştan sonra onlarla ilgili hükümlere geçebiliriz.

Cemre atmak, lügatta küçük taşları, yani çakıl taşlarını belli bir zamanda, özel bir mekanda ve belirli sayıda atmaktır. [246]

 

Cemre Atmanın Hikmeti

 

Cemre atmak; efendimiz Hz. İbrahim (a.s)'in, oğlunu kurban etmek iste­diği zamanki fiiline uymak amacıyla insanları günahlara düşürmeye çalışan Şeytan'a karşı bir tür tepkinin, ona karşı direnmenin sembolik bir ifadesidir.

Üç türlü cemre vardır:

1. Birinci (veya küçük), 2. Orta cemre, 3. Akabe yani büyük cemre. Bu, Mekke yönünde sonuncu olan cemredir.

Sonuncu cemre, orta cemreden takriben 155 m. uzaklıktadır. Hacılar birin­ci cemreden atışa başlar ve üçüncü ile bitirirler. [247]

 

Cemre Atmanın Vacipliği Ve Bu Konuda Vekil Tayin Etme

 

Cemreleri atmak (kuran bayramı günü Akabe cemresi, teşrik günlerinde de üç cemre) ittifakla vaciptir. Hastalık, hapis, yaşlılık veya hamilelik gibi en­geller yüzünden cemresini bizzat atamayan kimseye bu konuda bir başkası vekalet edebilir. Bir kaç kişinin vekaletini almak da caizdir. Ancak vekil önce kendi cemrelerini, yani üç cemreden herbirini atmış olmalıdır, imkanı var ise vekilin taşları toplaması müstehaptır. Bu sırada tekbir alır ve:

"Allah en büyük, Allah en büyük, Allah en büyük. Allah'tan başka ilah yoktur. Allah en büyük ve hamd yalnız Allah'adır," der.

İmam Şafii'nin böyle yaptığı nakledilmiştir. Fakat Malikilere göre vekil tayin edene kurban gerekir. [248]

 

Cemre Atma Vakti

 

a.  Akabe (büyük) cemrenin vakti:

Şafii ve Hanbelilere göre bu cemrenin vakti Kurban bayramı gece yarı­sından itibaren girer. En faziletlisi Güneş doğduktan sonraki vakittir. Sünnet olan da odur. Bu cemrenin vakti günbatımma kadar devam eder. Özürsüz ola­rak o vakitten sonra atmak mekruh olur. İfrad ve kıran haccı yapanlar bu cem­reye başlarken daha ilk taşla birlikte cumhura göre telbiyeyi keserler. Umre yapan ise tavaf başlarken telbiyeyi keser.

Malikiler şöyle derler:

"Arefe günü Güneş'in zevalinden sonra ve tavafa gidilmesiyle telbiye kesilir. Ama bu cemrenin atılma vakti günün sonuna kadar devam eder. "

b. Teşrik günleri Üç cemrenin atılması:

Bunların vakti, ittifakla her günün zevalinden sonra girer. Zevalden sonra atılması caiz değildir. Sonra bu vakit Güneş'in batışına kadar devam eder.

Malikilere göre atışın geceye ertelenmesi kaza yerine geçer. Çünkü onun

vakti gündüzdür ve gecikmesinden dolayı da kurban gerekir. Hanefiler de şöyle demiştir:

"Atış geceye ertelenir, fakat ertesi fecir doğmadan önce gerçekleştirilirse, caiz olur ve hiç bir şey gerekmez."

Hanbelilere göre ancak gündüz zevalden sonra atmak caizdir. Su taşıyı­cıları ve çobanlar bu hükmün dışındadır. Onlar gece ve gündüz atabilirller.

Şafiiler de şöyle demiştir:

"Atma vakti, zevalden gün batımına kadardır. Bir gün atmazsa, diğer günlerde bunu telafi eder." [249]

 

Şeytan Taşlama Yeri

 

Kurban bayramı günü atış, Akabe cemresinde yapılır. Diğer günlerde ise üç yerde: Birinci cemre, orta cemre ve Akabe'de yapılır. Ancak bütün bunların atış yerinde değil de taşın düştüğü yerde gerçekleşmesi gerekir. Ancak Hanefiler'e göre cemre yakınına düşmesi durumunda caizdir. [250]

 

Taş Atma Şartları

 

1. Atışın el ile olması, atılanın da cumhura göre ve sünnete de uyma açısından taş olması gerekir.

2. Taşların iki parmakla atılabilen taşlar gibi olması gerekir.

3. Yapılan işe gerçekten atma eylemi denilebilmesi gerekir. Taşları götürüp atılan yere koymak yeterli ve sahih olmaz. Atıştan maksadın cemre olması gerekir. Bundan başka bir yere atılması, söz gelimi havaya atılması, sonunda ait olduğu yere düşse bile caiz olmaz.

4. Jaşlarm atış yerine düşmesi gerekir. Buraya ulaşmayan taşlar ittifakla geçerli değildir.

5. Yedi adet atışı tek tek gerçekleştirmek lazımdır. Yani tam yedi atış yapılmalıdır. Cemrelerin atışından belli bir sıranın izlenmesi gerekir. Buna göre birinci cemreden başlanır, sonra orta, sonra da Akabe cemresi atılır. Sünnete uygun olan da budur. Cumhur'un da görüşü böyledir. Hacı, Akabe cemresini veya orta cemreyi öne almak suretiyle tertibe aykırı hareket etse caiz olmaz.

Hanefiler, cemreler arasındaki tertibin sünnet olduğunu söylemişlerdir.

Hacı yedi taşın sayısı hakkında şüpheye düşse, hesabını en azı üzerine kurar. Bölece kendinden isteneni kesin bir şekilde yerine getirmiş olur. Taşların hepsini bir defada atması halinde bu, tek bir atış sayılacağından ye­terli olmaz.

6. Cemreleri ihramlımn bizzat kendisi atmalıdır. Cemreleri atmaktan aciz olması halinde başka birini vekil tayin edebilir. Taşların atılan yerde kalması ve atanın cemre dışına çıkması şart olmadığı gibi, bundan kendisinin abdestli ve taşların temiz olması şartı aranmaz. Buna göre necasetli taşlar da, kera­hetle caizdir.

Taşlar, Müzdelife'den ve Mehassii yolundan ya da necis olmayan herhan­gi bir yerden alınır. Taşların Müzdelife'den alınması yalnızca sünnettir.

Hanbelilere göre taşların Mina'dan ve Harem'in diğer yerlerinden veya hela gibi yerlerden almması mekruh olur.

Hanefilere göre cemreden aldığı taşı atarsa, kerahetle caiz olur. Diğer fa-kihlerin görüşüne göre caiz olmaz, çünkü bu taşlar kullanılmış taşlardır. Kabul olunan taşların kaldırıldığı rivayet edilmiştir. Halbuki bu konuda merfu olarak rivayet edilen hadis sahih değildir.[251]

 

Belirli Yerlerde Her Gün Atılan Cemrelerin Miktarı

 

Kurban bayramı günü Akabe cemresine yedi adet taş atılır. Teşrik günlerinde, üç cemreden her birine yedi adet taş atılır. Böylece, her gün yirmi bir taş atılmış olur. [252]

 

Cemreleri Atmanın Mendupları Ve Sünnetleri

 

1.  Erkek ve erkek çocuk atarken kadın ve hünsanın aksine koltuk altı be­yazlığı görünecek kadar elini kaldırır.

2. Atış sağ el ile yapılır.

3.  Akabe cemresi vadinin içinden atılır. Bu cemreyi atan kişi Mekke'yi so­luna, Mina'yı sağına ve Akabe'yi de karşısına alır, öyle atar. Ancak orada durmaz. Çünkü ondan sonra taşlama yoktur. İşin aslı şudur: Sonrasında atış olan bir cemre atıldığında, orada durmak ve dua etmek gerekir.

4.  Şafiilere göre ayrılış günü dışmda bütün cemreleri binek üzerinde değil de yaya olarak atar. Son gün hemen ardından ayrılacağı için binek üzerindeatması sünnettir. Cumhur; "yaya olarak veya binek üzerinde dilediği şekilde atar," demiştir.

5. Her taşla birlikte tekbir getirir. Birinci cemreyi attıktan sonra kıbleye yönelerek dua eder, Yüce Allah'ı zikreder. Bakara suresini okuyacak kadar bir süre tehlil ve teşbihte bulunur. İkinci cemreden sonra da aynı şeyi yapar. Sadece üçüncü cemreden sonra bunu yapmaz. Çünkü üçüncü cemreden sonra sünnet gereği yoluna devam eder.

6.  Cumhura göre Akabe cemresini atarken ilk taşla birlikte telbiyeyi ke­ser. Malikiler arefe günü öğleden itibaren telbiyenin kesilmesi gerektiğini söylemişlerdir.

7. Cumhura göre taşların fiske taşlarına benzer taşlar olması müstehaptır. Daha büyük ve daha küçük olmamalıdır. Malikiler bunu şart görmüşlerdir. Bundan daha büyük taşlar atılsa, ittifakla mekruh olur, fakat kabul olunur.

8. Taşların temiz olması müstehaptır. Kirli taşların atılması halinde, bu kerahatle caiz olur. Mescid'ten, Harem'den veya temiz olmayan yerleden alıp atmak da mekruhtur. Malikilere ve başkalarına göre taşları ardarda atmak menduptur. [253]

 

Cemreleri Vaktin Sonuna Ertelemenin Hükmü

 

Bilindiği gibi cemrelerin atılması vaciptir. Vaktinde yapılması veya hiç yapılmaması, fıkhi bakımından kararlaştırılmış tarzda kurban gerektirir.

Hanefiler şöyle demişlerdir:

"Kurban bayramı günü taşlardan bir, iki veya üç taşı ertesi güne bırakır­sa, bu durumda ya bıraktığı bu taşlan atar veya her taş için yarım sa' [254], buğday tasadduk eder. Ancak yiyecek miktarı, kurban fiyatına ulaşırsa, bt durumda dilediği kadar eksik tutabilir. Aslolan kural şudur: Tamammdc kurban gerekenin daha azında da sadaka gerekir."

Diğer cemreleri son güne yani dördüncü güne ertelemesi halinde bunlar sırasıyla atar ve Ebu Hanife'ye göre kurban gerekir. Cemrelerin tamamım yani üçünü birden terketmesi halinde Ebu Hanife'ye göre bir kurban kesmes gerekir. Çünkü suçun cinsi birdir. Dolayısıyla bir kurban yeterli olmaktadu Cemrelerin tanımını, teşrik günlerinin sonunda-ki, o atış gününün de sonudur Güneş batıncaya kadar terk etse, söz konusu cemreler artık ondan düşer veHanefilerin ittifakıyla ona bir kurban gerekir. Malikiler de şöyle der:

"Bir veya birden çok taşı geceye ya da daha sonraki güne ertelemesi ha­linde ona kurban vacip olur. Çünkü bunların yerine getirilmesi gereken vakit, gündüz vaktidir ve bu vakit çıkmıştır. Gelen vakit ise kaza vaktidir. Akabe cemresini, ikinci ve üçüncü günün cemrelerini, dördüncü günün gün batımmdan Önce kaza eder. İster bir özür sebebiyle veya Özürsüz olarak ertelenmiş olsun, isterse cemreler arasındaki tertibe uyulmamış olsun, sonuç itibariyle kurban gerekir. Dördüncü günün gün batınımdan sonra cemrelerin atılma vakti artık geçmiş olur ve kurban gerekir. "

Bu hususta Şafiiler'in görüşü de şudur:

"Bir günün cemresini veya kurban bayramı günü Akabe cemresini terke-derse en açık görüşe göre kalan teşrik günlerinden birinde telafi eder. Kur­ban bayramında ve diğer teşrik günlerinde bir, iki veya üç cemrenin yerine getirilmemesi ve sonunda telafi edilmemesi durumunda bir kurban kesmek gerekir. Çünkü cins birliği vardır."

Mezhebin görüşü odur ki, üç adet taşın terkinde tam bir kurban gerekir. Bir taşın terkinde bir müd [255], iki taşın terkinde iki müd mikdar tasaddukta bulunur.

Hanbelilere göre ise durum şöyledir:

"Bir günün cemresini daha sonraki güne veya bütün cemreleri son teşrik gününe ertelemesi halinde sadece sünneti terketmiş olacağından herhangi bir şey gerekmez. Efdal olanı terketmiş olmakla birlikte, ikinci günde atması kaza değil edâ olur. Çünkü vakit aynı vakittir. Eğer atışı terkeder ve cemrele­rin tertibine riayet etmezse, kurban gerekir. Bir veya iki taşın eksik atılma­sında bir beis yoktur. Ancak bundan daha fazla bir eksiklik olmamalıdır. [256]

 

Cemre Atışları Dört Gün İçinde Yapılır

 

Kurban bayramının birinci gününde yalnızca Akabe cemresi atılır. Onu ta-kib eden diğer üç gün içinde de üç cemre atılır. Dördüncü günündeki atış vakti şafak sökmesİyle başlar. Acele etmek isteyen kişi zevalden sonra cemreleri atmak şartıyla teşrik günlerinin ikinci gününde ve gün batımmdan önce ayrılır.

Hanefi fakihlerinin ileri sürdüğü zayıf bir görüş vardır ki, Molla Aliyyu'l-Kari onu şöyle beyan etmiştir:

"Teşrik günlerinin ikincisinde Mina'dan ayrılmak isteyen ikisinin şafak söktükten sonra atış yapması sahihtir. Üçüncü güne kıyas yaparak Mina'dan ayrılır. Bu görüş zayıf olmakla beraber alimlerden bir çoğu, izdihamın ve hacı sayısının çokluğu sebebiyle o zayıf görüşle amel ediyorlar." [257]

 

Konu İle İlgili Rivayetler Hz. İbrahim (A.S)'İn Menasiki

 

4511-İmam Ahmed bin Hanbel, Ebu Tufeyli (r.a)'den şu şekilde ri­vayet etmiştir:

"Ebu Tufeyli şöyle anlatıyor: " İbni Abbas (r.a)'a:

"Kavmin, Hz. Peygamber (a.s)'in Safa ile Merve arasında sa'y ettiğini ve onun sünnet olduğunu iddia ediyor," dedim.

İbni Abbas (r.a) da şöyle cevap verdi:

"Doğru söylemişler. Çünkü İbrahim Aleyhisselam menasik ile emrolun-duğu zaman Şeytan kendisine itiraz etti. Ve birbirleriyle yarıştılar, Sonunda Hz. İbrahim (a.s) onu geçti. Sonra Cebrail (a.s) Hz. İbrahim (a.s)'i Akabe cem­resine götürdü. Bunun üzerine Hz. İbrahim (a.s) Şeytan'a yedi çakıl taşı attı, Şeytan kayboldu. Sonra Şeytan yine ona Cemre-i Vusta (orta cemre) de göründü; ona yedi taş attı. Sonra Hz. İbrahim (a.s) onu (oğlu İsmail'i) şakağı üzerinde (kurban etmek amacıyla) yatırdı. Hz. İsmail (a.s)'in üzerinde beyaz bir gömlek vardı. Hz. İsmail (a.s):

"Ey babacığım, bu gömlekten başka beni kefenliyeceğin bir elbise yoktur. Onu çıkar da beni onunla kefenliyesin," dedi. Hz. İbrahim (a.s) gömleği çıkarmak için çaba gösterdi. Tam bu sırada arkasından:

"Ey İbrahim ! Rüyayı tasdik ettin (gerçekleştirdin)" diye bir çağrı yapıldı. Hz. İbrahim (a.s) dönüp baktığında karşısında koca boynuzlu, iri gözlü beyaz bir koçu gördü."

İbni Abbas (r.a) "Koçların bu türüne yöneldiğimizi görmüşümdür," dedi.

İbni Abbas (r.a) sözüne şöyle devam etti:

"Sonra Cebrail (a.s) onu Cemre-i Kusva (alt cemre) ya götürdü.

Orada da Hz. İbrahim (a.s)'e Şeytan göründü, yine ona yedi taş attı. So­nunda Şeytan kayboldu. Cebrail (a.s) onu Mina'ya götürdü ve:

"Bu, Mina'dır, insanların develerini çöktürdükleri yerdir," dedi. Sonra onu Müzdelife'ye getirdi ve:

"Bu da Meş'ar-ı Haram'dır," dedi. Ondan sonra da Cebrail (a.s) Hz. ibrahim (a.s)'i Arafat'a götürdü ve:

"Biliyor musun, niçin ona Arafat ismi verilmiştir?" dedi. Hz. İbrahim

"Hayır," cevabını verdi."

ibni Abbas (r.a) sözüne şöyle devam etti:

"Cebrail, Hz. İbrahim (a.s)'e:

"(Sana öğrettiklerimi) anladın mı?" dedi. O da:

"Evet," dedim. "İşte bundan dolayı ona (anlamak bilmek manasına ge­len) Arafat ismi verildi." Cebrail (a.s):

"Teliyenin ne olduğunu biliyor musun?" dedi. O da:

"O nasıldır?" dedi."

İbni Abbas (r.a) demiştir ki:

"Hz. İbrahim (a.s) insanlara haccı duyurmak ve ilan etmekle emrolun-duğu zaman, dağlar zirvelerini alçalttı, köyler ve kentler onun için yükseltildi (yani her yer dümdüz oldu). O da hacı insanlara ilan etti." [258]

 

Cemreleri Atmanın Vakti

 

4512-Ebu Ya'Iâ, Ümmü Seleme (r.a)'den rivayet etmiştir:

"Resulullah (a.s) kendisine kurban bayramının birinci) günü sabah na­mazını Mekke'den eda etmesini emretmiş."

Akabe cemresini şafak sökmeden önce atmayı caiz görenler için bu hadis-i şerif delildir [259]

 

4513-İmam Malik, Muvatta'da, İbni Ömer (r.a)'in mevlasi Nafi'den ri­vayet etmiştir:

"Hz. Ömer bin Hattab (r.a): "Teşrik günlerinin ortasında, Mina'da, Güneş'in battığına şahit olan kişi, ertesi günün taşlarını atmadıkça (Mi-na'dan) ayılmasın," derdi." [260]

 

Bir Açıklama

 

Teşrik günlerinin ikinci gününde, gün batımından Önce cemreleri atmış ol­mak şartıyla, hacının Mina'dan ayrılma konusunda acele davranması caizdir. Çünkü gün batınımdan önce atışa yetişemezse, üçüncü günün cemrelerini at­mak, sonra da ayrılmak için geceyi Mina'da geçirmesi gerekir.

 

4514-Müslim, Cabir bin Abdullah (r.a)'dan rivayet etmiştir: "Cabir şöyle dedi:

"Resulullah (a.s) bayram günü Cemre'de kuşluk zamanında taş attı. On­dan sonra bunu Güneş'in zevalinden sonra yaptı." [261]

 

4515-Buhari, Vebere bin Abdurrahman es-Sülemi (r.a)'den şu şekilde rivayet etmiştir:

"Vebere şöyle dedi:                                                     

"Ben İbni Ömer (r.a)'e:                                              

"Ben (Teşrik günlerindeki) cemreleri ne zaman atayım?" diye sorc[um.

İbni Ömer şöyle dedi:

"İmamın yani hac emirinin atmağa başladığı zaman sen de cemreleri atarsın,"

Ben soruyu ona tekrar sordum.

"Biz (Resulullah (a.s) zamanında) vakti gözetler dururduk da Güneş se­manın ortasından batıya meylettiğinde cemrelerini atardık," dedi."

Muvatta [262]'nm Nafi'den rivayetinde şöyle denilmektedir:           

"İbni Ömer : "Teşrik günlerinde, Güneş semanın ortasından batıya mey-letmedikçe cemreler atılmaz," derdi." [263]

 

Bir Açıklama

 

Hafız İbni Hacer, el-Feth'de şunları kaydeder:

"Kurbanın birinci gününün dışında cemrelerin zevalden sonra atılma­sının sünnet olduğuna bu hadis delildir. Cumhur da bu görüştedir. Bu ko­nuda Atâ ve Tavus muhalefet etmişler ve; "Zevalden önce mutlak olarak caiz olur," demişlerdir.

Hanefiler, Kurban bayramının ikinci gününde zevalden önce taş atma ruhsatı vermişlerdir.

İshak bin Rahuye; "Zevalden önce atan, bunu üçüncü günü iade eder," demiştir."

 

4516-Tirmizi, Abdullah bin Abbas (r.a)'dan rivayet etmiştir:

"Resulullah (a.s), Güneş semanın ortasından batıya meylettiğinde (zeval vakti) cemreleri atardı." [264]

 

Bir Açıklama

 

Teşvik günlerinin üçünde cemreleri zevalden sonra atmak sünnettir. Fa­kat bazıları, teşrik günlerinin üçüncü gününde Güneş doğduktan sonra atılma­sına izin vermişlerdir. Bazıları da acele eden kişiler için ikinci günü, üçüncü güne kıyas ederek, teşrik günlerinin ikincisinde Güneş doğduktan sonra cem­releri atmayı caiz görmüşlerdir. Bu ruhsatı Molla Aliyyu'1-Kâri 'el-Menasik' adlı kitabında beyan etmiş, halktan büyük bir kısım bu ruhsatla amel etmiştir.

 

4517-İbni Huzeyme, Ebu Beddah (r.a)'tan, o da babasından rivayet etmiştir:

"Resulullah (a.s) çobanların geceleyin taş atmalarına ve cemreleri birleştirmelerine izin verdi." [265]

 

Bir Açıklama

 

Mina vadisinde ot bitmediği için çobanlar özür sahiplerinden sayılır. Bun­dan dolayı Irz. Peygamber (a.s) onlara gelecek günün taşlarını, geceleyin at­malarına izin vermiştir. Fukahâdan bazısı, "Taş atmayı gün batınımdan son­raya erteleyen, geceleyin onu kaza eder ve bundan dolayı da bir şey gerek­mez," demiştir.

Bazıları da bunu özür sahipleri ile kayıtlamıştır.

Hadis-i şerifte, çobanlar ve Özür sahipleri için taşlanmayı cem etmelerine izin verilmiştir. Yani iki günün atışını bir günde toplamalarına izin verilmiştir. [266]

 

Cemrelere Nasıl Gelinir?

 

4518-Tirmizi, Abdullah bin Ömer (r.a)'den rivayet etmiştir:

"Resulullah (a.s) cemreleri atacağı vakit yaya gider, yaya dönerdi." Ebu Davud'un rivayetinde şöyle gelmiştir:

"Ibni Ömer (r.a) Yevm-i Nahr'dan sonraki üç günde, cemrelere giderken de, dönerken de yaya olarak gelir ve Resulullah (a.s)'ın da böyle yaptığını ha­ber verirdi." [267]

 

4519-İmam Malik, Muvatta'da, Kasım bin Muhammed (r.a)'den riva­yet etmiştir:

"İnsanlar (Sahabe'i Kiram) taşlamaya yaya gider yaya dönerdi. İlk binen Hz. Muaviye (r.a) oldu." [268]

 

4520-Ahmed bin Hanbel, Abdullah bin Abbas (r.a)'dan şunu haber verdiğini rivayet etmiştir:

"Resulullah (a.s) Kurban gününde binerek, diğer insanlar da yürüyerek taşlardı." [269]

 

4521-Rezin, Abdullah bin Abbas (r.a)'tan onun benzerini rivayet etmiş ve şunu ziyade etmiştir:

"Resulullah (a.s) Yevm-i Nahr'dan sonraki üç günde zevalden sonra taşatardı."

Tirmizi [270]nin diğer bir rivayeti şöyledir:

"Hz. Peygamber (a.s) Kurban günü (Yevm-i Nahr), Akabe cemresini bi­nerek atardı."

Tirmizi; "İlim adamlarından bazılarınca, amel ona göredir," demiştir. [271]

 

Bir Açıklama

 

İmam Nevevi şunları kaydetmektedir:

"İmam Malik ve Şafii'nin ve diğer bazılarının mezhebine göre, Mina'ya binek üzerinde gelenlerin Cemretü'l-Akabe'ye Kurban'ın birinci gününde binek üzerinde taş atmaları müstehaptır. Ama böyle birisi yaya olarak atsa da caizdir. Mina'ya yaya olarak gelen de yaya olarak taşlama yapar. Bunlar Yevm-i Nahr içindir. Eyyam-ı Teşrık'ın ilk iki gününe gelince, bu iki günde bütün taşlan yaya olarak atmak sünnettir. Üçüncü günde ise binek üzerinde atılır ve (Mina'yı terk etmek üzere) yola çıkılır. Bu söylenenler Şafii, Maliki ve diğer bir kısım fukahanın mezhebidir.

Ahmed bin Hanbel ve İshak bin Rukuye: "Yevm-i Nahr'de yaya olarak toplamak müstehab'dır," demişlerdir.

İbnü'l-Münzir: "İbni Ömer, İbni Zübeyr ve Salim yaya olarak taşlama ya­parlardı," der ve şöyle ilave eder:

"Ulema, yaya veya binek üstünde, hangi hal üzere olursa olsun yapılan taşlamanın caiz olduğunda icma eder."

 

4522-Müslim, Cabir bin Abdullah (r.a)'dan rivayet etmiştir:

"Cabir şöyle demiştir:

"Kurban gününde Resulullah (a.s)'i devesi üzerinde taşlarken gördümve şöyle diyordu:

"Menasikinizi benden alın. Bilemiyorum, belki de bu haccımdan sonra hacc yapamam."

Nesâi [272]'nin rivayetinde Resulullah (a.s) şöyle buyuruyor: "Bilemiyorum, belki de bu yıldan sonra hayatta kalmam." Müslim'de yer alan; "Benden alınız," lafzı, Ebu Davud'da; "Benden almalısınız," şeklindedir. İmam Nevevi Müslim Şerhi'nde şöyle der:

"Bu "lam", Lâm-ı emir'dir, manası ise; "Menasikinizi benden almız," demektedir. Bundan maksat ise şudur: "Ben bu ibadetleri kavlen ve. fiilen nasıl yaptımsa, sizin için de bunlar aynı şekilde meşru olmuştur, bunları böylece belleyin, kendiniz bu şekilde amel ettiğiniz gibi başkalarına da Öğretin."

İmam Nevevi sözüne şöyle devam etmiştir:

"Bu hadis-i şerif, menasik-i hacc denilen hacc ibadetleri hakkında büyük bir temeldir. Ve namaz hakkında varid olan; "Benim nasıl namaz kıldığımı gördünüzse siz de öyle kılın," hadisi gibidir."

"Bilemiyorum belki de bu haccımdan sonra hacc yapamam," sözü ile ilgi­li olarak da İmam Nevevi şunları söylüyor:

"Resulullah (a.s) bu sözüyle ashabına veda etmekte olduğunu ve onlara vefatının yakın olduğunu işaret etmektedir.

Ayrıca Resulullah (a.s) onları hacc menasikini kendilerinden almaya, kendisiyle bulunma fırsatından yararlanmalarına, dini işleri kendisinden öğrenmelerine teşvik etmiştir. Bu sebepten ötürü onun bu haccı; Veda Hacc'ı diye isimlendirilmiştir." [273]

 

4523-Tirmizi, Kudame bin Abdullah (r.a)'dan şöyle dediğini rivayetetmiştir:

"Resulullah (a.s)'ı devsenin üstünde cemreleri taşlarken gördüm, vur­mak yok, itip kakmak yok ve çekil, çekil de yoktu." [274]

 

4524-Ebu Davud, Ümmü'l-Husayn (r.a)'dan şöyle dediğini rivayet etmiştir:

"Biz, Resulullah (a.s) ile beraber Veda Haccı'nda hac yaptık. (Taşlama sırasında) Üsame ile Bilal'i gördüm. Biri, Resulullah (a.s)'ın devesinin yu­larını tutmaktaydı. Diğeri de elbisesini kaldırmış, Resullah (a.s)'ı sıcağın et­kisinden korumak için onu perde yapıyordu. Resulullah (a.s) bu vaziyette Akabe cemresini attı."

Bu hadisi-i şerifte ihramlı kişinin kendi başına ve başkasına gölgelik yap­masının cevazına delil vardır. Cumhur da bu görüşü benimsemiştir. [275]

 

Cemrelerin Vasfı

 

4525-MüsIim, Cabir bin Abdulllah (r.a)'dan rivayet etmiştir: "Resulullah (a.s) şöyle buyurdu:

"(Taharet maksadıyla) taş kullanmak tektir. Şeytan'a atılan taş tektir. Safa ile Merve arasında sa'y tektir, tavaf da tektir. Öyle ise sizden biri (taharet için) taş kullanacaksa bunu da tek kılsın." [276]

 

4526-Nesâi, Abdullah bin Abbas (ra.)'dan rivayet etmiştir:

"İbni Abbas (r.a) şöyle dedi:

"Resulullah (a.s) Akabe (taşlaması) sabahı devesinin üzerindeyken:

"Bana (taş) topla," dedi. Ben de (şehadet ve baş parmaklarla atılabilecek büyüklükte) ufak taşlardan O'nun için topladım. Avucuna koyduğum sırada:

"İşte bunlar gibi. Dinde aşırılıktan sakının. Sizden öncekiler, dindeki aşırılıkları sebebiyle helak oldular," buyuruyordu." [277]

 

4527-Müslim, Cabir (r.a)'den şu şekilde rivayet etmiştir: "Cabir şöyle demiştir:

__. "Hz. Peygamber (a.s)'in fiske, taşlan gibi küçük çakıllarla cemre attığınıgördüm." [278]

 

4528-Taberani, el-Kebir'de, Abdurrahman bin Osman et-Teymi (r.a)'nin şöyle dediğini rivayet etmiştir:

"Resulullah (a.s) bize, Veda Hacc'mda fiske taşları gibi taşlar atmamızı emretti." [279]

 

Cemreler Kaç Adettir ?

 

4529-Buhari, Salim bin Abdullah (r.a)'tan rivayet etmiştir:

"Abdullah bin Ömer, Cemretü'd-Dünya (Minadaki Hayf mescidi cihetine yakın olan cemre)'ya yedi tane çakıl taşı atar ve her bir çakıl taşını at­masından sonra, "Allahu Ekber..." diye tekbir getirirdi.

Sonra buradan ilerler, vadinin ortasındaki düzlüğe girer, orada kıbleye yönelmiş olarak uzun bir dikelme yapar, iki ellerini kaldırır, dua ederdi.

Bundan sonra Cemretu'l-Vusta'ya (Orta cemre) yine böyle taş atar, daha sonra vadinin kuzey tarafına doğru yürür, düzlüğe girerdi,

Yine kıbleye yönelmiş olarak uzun bir dikelme yapar, iki elini kaldırır, dua ederdi.

Bundan sonra Akabe cemresine gelir, vadinin içinden onu da taşlar, ora­da vakfe yapmazdı ve sonra giderdi. Ve:

"Ben Resulullah (a.s}'ı işte böyle yapıyor gördüm," derdi." [280]

Zühri'nin rivayeti [281]'nde şöyle denilmektedir:

"Resulullah (a.s) Mina mescidine yakın olan cemreye taş attığı 2aman ona yedi çakıl taşı atar ve herbir çakılı attıkça da;

"Allahu Ekber..." diye tekbir getirirdi.

Sonra Önüne doğru ilerlerdi, kıbleye yönelmiş ve iki elini yukarı kaldırmış olarak dua eder ve bu duruşu uzatırdı.

Sonra ikinci cemreye gelir, ona da yedi çakıl taşı atar ve herbi çakılı attıkça; "Allahu ekber," diye tekbir getirirdi.

Sonra vadinin sol tarafına doğru iner, orada da kıbleye dönmüş ve iki elini kaldırmış olarak vakfe yapar, dua ederdi.

Sonra Akabe yanındaki cemreye gelir, ona da herbir taşla beraber tekbir getirerek yedi tane çakıl taşı atar, sonra onun yanında (dua için) durmaz ora­dan ayrılırdı."

Zühri dedi ki:

"Ben, Salim'den işittim; o, bu hadisi aynen babası Abdullah bi: (r.a)'den, o da Hz. Peygamber (a.s)'den olmak üzere rivayet ediyordu. Ömer de böyle yapıyordu."

Ömer  Ve İbniivayet

 

4530-Buhari   ve Müslim, Abdurrahman bin Yezin (r.a)'den etmişlerdir:

"Abdurrahman şöyle demiştir:

"Abdullah bin Mes'ud, Akabe cemresinde vadinin içinden yedi ufak taş attı. Her taşı atarken tekbir alıyordu."

Bir diğer rivayet [282] de şöyledir:

"Abdullah, Beyt-i şerifi soluna, Mina'yı da sağma aldı. Kedisine:

"Bazı kimseler taşları vadinin üstünden atıyorlar," denildi. Abdullah da:

"Kendinden başka ilah olmayan Allah'a yemin ederim ki, üzerine Baka­ra suresi indirilen zatın makamı burasıdır," dedi."

Tirmizi ve Nesai [283]'nin rivayetinde Abdurrahman bin Yezid şöyle demiş­tir:

"Abdullah, Akabe cemresine gelince, vadinin orta yerinde durdu ve Kabe'ye yönelerek cemreyi sağ kaşı üzerinden atmaya başladı, sonra yedi ufak taş attı, her taş ile beraber tekbir getirdi ve sonra şöyle dedi:

"Kendisinden başka ilah olmayan Allah'a yemin ederim ki, kendisine Bakara süresi nazil olan zat, işte buradan taşladı."

Ebu Davud 'un rivayetinde ise Abdurrahman bin Yezid (r.a) şöyle demiştir:

"Abdullah bin Mes'ud, Cemretu'l-Kübra'ya (Akabe cemresine) ulaştığı vakit, Beytullah'ı sol tarafına, Arafat'ı da sağ yanma aldı. Cemre'ye yedi çakıl taşı attı ve;

"Bakara suresi indirilen zat, işte böyle attı" dedi." [284]

 

Akabe Cemresi

 

Hafız İbni Hacer, el-Feth'de şunları söylemektedir:

"Akabe Cemresi, Büyük cemredir ve Mina'dan sayılmamaktadır. Aksi­ne, Mekke cihetinden Mina'nm sınırıdır. Hz. Peygamber (a.s) yanlarına hi­cret etmek üzere Ensar-ı Kiram'la orada sözleşti. Cemre; çakıl taşlarının to­plu olarak bulunduğu yerin adıdır. İnsanlar orada toplandığı için de bu isim verilmiştir. İnsanlar bir araya geldiği zaman; "Tecemmere bena fülan (Falan oğullan toplandı)" denilir.

Arapların küçük taşlara (çakıllara) 'cemre' adım verdiği söylenmektedir.

Yine; "İblis, Hz. İbrahim (a.s^e görününce Hz. İbrahim (a.s) onu taşladı, bundan dolayı böyle isimlendirildi," de denilmiştir."

"Bakara süresi indirilen bu zat," sözü ile ilgili olarak da İbni Hacer şunları söylemektedir:

"İbnu'l-Münir şöyle demiştir:

"Abdullah bin Mes'ud, içinde cemreleri taşlama zikredildiği için Bakara süresini Özellikle zikretti. Bu suretle o, Hz. Peygamber (a.s)'in fiilinin, Alla-hu Teâla'nın kitabındaki muradını beyan edici olduğuna işaret etmiştir."

Cemreleri taşlamanın Bakara süresinde zikredildiği yeri ben bilmiyo­rum. İbnu'l-Münir'in: Haccla ilgili fiillerden bir çoğunun Bakara süresinde zikredilmiş olduğunu söylemek istediği açıktır. Sanki, o, şöyle demek iste­miştir:

Hacc ahkamının indirildiği makam burasıdır. Bununla da o, hac fiileri-nin tevfiki (Allah'ın bildirilmesiyle) olduğuna dikkat çekmiştir. Bakara süresini özellikle zikretmesi, uzun bir sure, kadri büyük ve dini hüküm­lerini çoğunu ihtiva ettiği içindir, denilmiştir.

Veya İbni Mes'ud bununla, Bakara suresini okuyacak kadar orada dur­manın meşru olduğuna işaret etmiştir."

Hafız İbni Hacer sözüne devamla şöyle demiştir:

"Söz konusu rivayette; "Her çakıl taşıyla birlikte tekbir getirirdi," dendiği için bu hadis ile cemreleri teker teker atmanın şart koşulduğuna delil getiril­miştir. Resulullah (a.s): "Menasikinizi (haccla ilgili ahkamı) benden alın," diye buyurmuş. Ata ve arkadaşı Ebu Hanife bu konuda muhalefet etmiş ve şöyle demiştir:

"Hacı yedi taşı bir defada atsa yeterli olur."

Bu hadiste Sahabe-i kiramın, her hareket ve tavırlarında Resulullah (a.s)'a uyduklarına işaret vardır. Ayrıca cemreleri atarken tekbir getirildiğine de işaret vardır.

Ulema tekbir getirmeyen kişiye bir şey gerekmiyeceği üzerinde ittifak etmişlerdir."

 

4531-Ebu Davud, Ebu Miclez (r.a)'den şöyle dediğini rivayet etmiştir:

"İbni Abbas (r.a)'a cemreleri taşlama işiyle ilgili bir konuyu sordum. O da şöyle dedi:

"Resulullah (a.s)'m altı mı yoksa yedi (taş) mı attığını bilmiyorum."

Beş veya altı taş atmak gibi yediden daha az atan kişiye kurban gerek­mez ama sadaka gerekir. [285]

 

4532-Nesâi, Sa'd bin Ebi Vakkas (r.a)'dan rivayet etmiştir: "Sa'd şöyle dedi:

"Biz hacda, Resulullah (a.s)'la birlikte geri döndük. Bir kısmımız; "Ben yedi (taş) attım," diğer bir kısmımız da; "Ben altı (taş) attım," diyordu. Ama kimse kimseyi kınamadı" [286]

 

Cemreleri Atarken Okunacak Dua

 

4533-Rezin, Abdullah bin Ömer (r.a)'den rivayet etmiştir:

"İbni Ömer (r.a) cemreleri atarken: "Allah'ım ! Bunu makbul bir hacı günahı bağışlanmış eyle," diyordu." [287]

 

HAC VE UMRE'DE TRAŞ OLMAKVE SAÇLARI KISALTMAK(İHRAMDAN ÇIKMAK)

 

Giriş

 

İnsan ne zaman hac veya umre yahut her ikisine birden teşebbüs ederse kendisine bazı şeyler haram olur. Bunlara; 'ihramın mahzurları (haramları)1 adı verilir. İhram sebebiyle haram olan bir şey ancak ihramdan çıkma ile helâl olur. Umre yapan kişi traş oluyorsa, ihram sebebiyle kendisine haram olan herşey ona helal olur.

Hac yapan kişi iki şekilde ihramdan çıkar:

Birincisi; küçük tahallül.

Bununla hacıya kadınlar hariç, herşey helal olur. Küçük tahallül (ihra­mından çıkma) kurban bayramının birinci günü traştan sonra ve ifada ta­vafından önce olur. Böylece hacıya, dikişli elbise giymek, koku sürmek ve tırnakları kesmek caiz olur. Fakat hanımıyla cinsel ilişkiye girmesi veya öpmek ve şehvetle dokunmak gibi davranışlarda bulunması caiz olmaz.

İkincisi; büyük tahallül.

Hacı ziyaret tavafını yaptığı takdirde ihram sebebiyle kendisine haram olan şeyler helal olur. Buna da büyük tahallül denir.

Mola Aliyyülkâri; 'Menasikü'I-Hacc' adlı kitabında, ihramlı kişinin kendi kendine traş olmak veya başkası onu traş etmek suretiyle ihramdan çıkacağım belirlemiştir. Kişinin kendi kendine traş olmasıyla başkasının onu traş etmesi aynıdır.

Tıraş olma ve saçları kısaltma ile ilgili olarak fakihlerin bir kısım görüşle­rini aşağıda açıklayalım: [288]

 

Traş Olma Ve Saçları KısaltmanınHükmü

 

Cumhura göre saçları traş etmek veya kısaltmak vacip bir ibadettir.

Şafiiler'e göre saçları traş etmek veya kısaltmak hac ve umre'de bir rükündür. Çünkü bunlar meşhur görüş uyarınca bir ibadettir. Kadına ittifakla saç traşi yoktur. Kadınlar yalnızca kısaltmadan sorumludurlar. Bu da onlar için sünnettir. Kadının saçlarım kısaltması, saçlarının etrafından parmak ucu kadar alması şeklindedir.

Hanefiler'e göre hacı, başını traş ettiğinde, sakalından da bir şeyler al­ması gerekmez. Çünkü nass ile vacip olan, başı traş etmektir.

Şafiiler, hacının bıyığından vaya sakalından da bir şeyler almasının sünnet olduğunu söylemişlerdir. Çünkü böylece onlardan da bir şeyleri Allah rızası için kesmiş olacaktır.

Başında saç bulunmayan (dazlak kimse) ise Hanefiler'e göre başında us­turayı gezdirmesi gerekir.

Cumhura göre ise, başında usturayı gezdirmesi müstehaptır. Vacip olan miktar şöyledir:

En faziletli olan başın tamamını usturayla traş etmektir. Baş kelimesi, başın hepsini içine alır. Buna göre traş ettiği kısım başın dörtte birinden az ise Hanefilere göre caiz olmaz. Eğer dörtte birini traş etmiş ise, bu kerahetle caizdir. Kerahetin söz konusu olması ise sünnetin terkedilmesinden dolayıdır. [289]

 

Saçları Kısaltmanın Ölçüsü

 

Maliki ve Hanbelilere göe parmak ucu kadar veya daha fazla ya da bun­dan daha az bir miktardır.

Hanefilere göre parmak ucundan fazla olmalıdır ki, böylece bütün saçlar­dan kısaltma mümkün olabilsin. Netice itibariyle vacip miktar yerini bulmuşve sorumluluk bitmiş olur.

Şafiilere göre saçları kesmenin veye kısaltmanın en az ölçüsü ilç adetsaçtır. [290]

 

Traşın Zamanı Ve Yeri

 

Ebu Hanife Haşin özel yeri ve zamanı olduğu görüşündedir. Kurban bay­ramı günlerinde traş olmayan veya Harem dışında bunu yapan kimseye kur­ban gerekir.

Malikilere göre bir dalgınlık sonucu da olsa traşı kendi memleketine erte­lemiş ise (memleketi yakın dahi olsa), kurban kesmesi gerekir. Ama traş ol­mayı kurban bayramı gününden sonraki teşrik günlerinden sonraya ertelemiş olsa veya teşrik günlerinde Mekke'de traş olsa, ya da ondan sonraki günlerde traş olsa veyahut Mina günlerinde Harem dışında bunu yapsa, bu durumda ona bir şey gerekmez.

Şafii ve Hanbelilerin benimsedikleri görüşten tercih edilene göre cemre atma, kurban kesme ve traş olma vakti, kurban bayramı gecesinin yarısından itibaren girmiş olur. Lakin sünnet olan cemre atmayı Öne alması, sonra kur­ban kesmesi, sonra traş olması ve daha sonra ifâde (farz) tavafını yerine ge­tirmesidir. Onlara göre ifâda tavafı ile traş olma vaktinin sonu yoktur. Buna göre traş olmayı Mina günlerinden sonraya bırakan kişiye kurban gerekmez. [291]

 

Saçları Traş Etme Ve Kısaltmanın Sonuç Ve Hükmü

 

Saçlarını traş eden veya kısaltan hacı ihramdan çıkmış olur. Böylece ona kadınların dışında her şey helal olur. Kadınların dışında hükmü ise Hanefilere göredir. Hanefilere göre traş olma işini Akabe cemresini attıktan somaya er­telemenin vacip olduğunu bilmek gerekir. Buna göre Akabe cemresini atmak ve traş olmakla küçük tahallül (ihramdan çıkma) gerçekleştir. Ama daha önce ihramlı iken kendisine haram olan cinsel ilişki, öpme ve şehvetle dokunma, Hanefiler'in dışındaki cumhura göre de evlilik akdi haramlılığıni devam ettirir. Fakat bunların dışındaki şeyler helal hale gelir. Buna göre traş olur veya saçlarını kısaltır ve Akabe cemresini atarsa onlara göre kadınların dışındaki şeyler helal olur.

Şafii ve Hanbeliler şöyle demişlerdir:

"Cemre atmak ve traş olmakla nikah akdi dışında herşey helal olur. Bir de cinsel ilişki ve şehvetle yaklaşma haram olarak devam eder."

Malikiler de şöyle der:

"Cemre atmak ve traş olmakla kadınlar, avlanma ve güzel kokunun dışında her şey helal olur. Bunlar ise ancak ifada tavafı ile helal olur." [292]

 

Konu İle İlgili Rivayetler

 

İhramdan Çıkmadan Önceki Amellerin Tertibi

 

4534-Müslim, Enes bin Malik (r.a)'den rivayet etmiştir:

"ResuluUah (a.s) Mina'ya geldi. Ardından cemreye giderek orada taş attı. Sonra Mina'daki konaklama yerine geldi ve kurban kesti. Arkasından ber­bere:

"Al/1 dedi ve Önce sağ tarafına, sonra sol tarafına işaret buyurdu. Bilâhare saçları halka dağıtmaya başladı."

Bir rivayette [293] ise şöyledir:

"Berbere: "Hâ," diyerek eliyle sağ tarafa şöyle işaret etti. Sonra saçlarını yanındakiler arasında taksim etti. Sonra berbere, (başının) sol tarafına işaret etti, berber orasını da traş etti. ResuluUah (a.s) bunu Ümmü Süleym'e ver­di."

Bir diğer rivayette  de ravi şöyle demiştir:

"Sağ taraftan başladı ve saçları birer ikişer kıl olmak üzere halk arasında dağıttı. Sonra sol tarafa işaret etti; bunda da öteki taraf gibi yaptı, sonra;

"Ebu Talha burada mı?" diye sordu ve bu saçları Ebu Talha'ya verdi.11 Yine Enes'in bir rivayeti [294] şöyledir:

"ResuluUah (a.s) Akabe cemresinde taş attıktan sonra develerin yanına giderek onları boğazladı. Berber oturuyordu. ResuluUah (a.s) eliyle başına işaret etti, o da sağ tarafını traş etti. Resulullah (a.s) bunu (saçlarını) yanındakilere taksim etti. Sonra:

"Diğer tarafı da traş et," buyurdu. Müteakiben: "Ebu Talha nerede?" diyerek bunu da ona verdi." Enes'in bir başka rivayeti [295] de şöyledir:

"Resulullah (a.s) Cemre'de taşlarını attığı, kurbanını da keserek traş olduğu vakit, (başının) sağ tarafını berbere uzattı. O da, onu traş etti. Sonra Ensar'dan Ebu Talha'yı çağırarak bu saçları ona verdi. Bu sefer başının sol ta­rafını da berbere uzattı ve;

"Tıraş et," buyurdu. Berber o tarafı da traş etti. Resulullah (a.s) bu saçları Ebu Talha'ya vererek;

"Bunları, halk arasmda taksim et," buyurdu." Buhari'nin rivayetinde Enes şöyle demiştir:

"Berber Resulullah (a.s)'m başını traş ettiği vakit, O'nun saçından alan ilk kişi Ebu Talha oldu."

Ebu Davud [296] da yine Enes'ten rivayet etmiştir. Onun rivayetinin başı şöyledir:

"Resulullah (a;s) kurban bayramı günü Akabe cemresini taşladı. Sonra Mina'daki menziline geri döndü. Kurbanın getirilmesini istedi. Hemen kur­banım kesti. Sonra berberi çağırdı..."

Ve yukarıdaki rivayetin benzerini zikretti. [297]

 

Bir Açıklama

 

Resulullah (a.s)'ın kurban bayramı günü cemreye taş atma, kurbân kesmeve traş olma arasında bir sıralama yaptığı gözlenmektedir. Buna göre Hane-filer, kendisine kurban gereken veya kurban kesmek isteyen kişinin bu tertibe uymasının vacip olduğu görüşünü benimsemişlerdir. Resulullah (a.s)'ın bu tertibe uymayana fetva vermesi, o yıla mahsus bir özel ruhsat olmuştur. Çünkü daha önceden onu ne öğretme, ne de tebliğ etme imkanına sahipti. [298]

 

Traş Olmak Ve Saçları Kısaltmak

 

Umre'den tam bir ihramdan çıkma; traş olmak ve saçları kısaltmakla mümkün olur. Hacda da küçük tahallül yine onlarla tamamlanır. Traş olan kimseye kadınların dışında, dikişli elbise giymek vs. gibi her şey helal olur. Hacı ifâda tavafını yapınca da kendisine her şey helal olur. Buna da büyük ta­hallül (ihramdan çıkma) denir.

 

4535-Bııhari ve Müslim, Abdullah bin Ömer (r.a)'den şu şekilde riva­yet etmişlerdir:

"Veda Haccı'nda (Berber), Resulullah'ı ve ashabından bazı insanları traş etti. Bazıları da saçlarını kısalttılar."

İbni Ömer, Buhari [299]'nin, Müslim'in ve Ebu Davud'un rivayetlerinde "Veda Haccı" ziyadesini yapmamıştır. [300]

 

4536-İbni Mâce, İbni Ömer (r.a)'den rivayet etmiştir: "Hz. Peygamber (a.s)'in zevcesi Hafsa (r.a) şöyle demiştir:

"Ben; "Ey Allah'ın Resulü! İnsanlara ne oluyor ki, sen umre'nin ih­ramından çıkmadığın halde, onlar ihramdan çıktılar?" diye sordum. O da :

"Ben başımı telbid ettim (yani saçımı bir tür zamk ile taplayıp birleştir­dim), kurbanlığımı taklid ettim (yani boynuma kurbanlık nişanı taktım) Artık kurbanımı kesmedikçe ihramdan çıkmam," buyurdu." [301]

 

4537-İmam Malik, Muvatta'da, Hz. Ömer bin el-Hattab (r.a)'dan ri­vayet etmiştir:

"Hz. Ömer (r.a), "Kim saçlarını büküp basma toplar veya örgü yaparsa, yahut telbid ederse (saçını bir tür zamk ile taplayıp birleştirirse) ona traş ol­mak vacip olur (yani ona saç kısaltma kafi gelmez)," dedi."

Diğer rivayette [302] Hz. Ömer (r.a):

"Kim saçlarını büküp; başına toplarsa traş olsun. Saçlarını büküp Örgü yapmayı sakın telbide benzetmeyin," demiştir. [303]

 

Bir Açıklama

 

Zürvani, Muvatta Şerhi'nde şunları söylemiştir: "Saçlarını büküp Örgü yapmayı telbide benzetmeyin."

Çünkü o telbidden daha şediddir. Hz. Ömer (r.a)'e göre saçlarını büküp örgü yapana değil de telbid edene taksir (saçı kısaltma) caiz olur.

Cumhur, saçları büküp örgü yapan kişiye ihramdan çıkmak için taksirin kafi gelmiyeceği görüşüne sahiptir.

İmam Malik, Sevri, Ahmed ve Şafii bu görüşte olanlardır.          

Hanefiler ise: "Eğer kişi nezretmiş ise veya kısaltma yapılamıyacak kadar hafif ise traş ile taksir arasında ayırım yapılır," demişlerdir."

 

4538-Taberani, el-Kebir'de, el-Erzak bin Kays (r.a)'dan rivayet şu şekilde etmiştir:

"Ibni Kays şöyle dedi:

"Ben, İbni Ömer'in yanında oturmaktaydım. Bir adam ona:

"Ey Ebu. Abdurrahman ! Ben saçımı topladığım halde ihrama girdim," diyerek soru sordu. İbni Ömer:

"Sen Ömer'in hilafeti döneminde: "Kim saçlarını büküp örgü yaparsa veya telbid ederse traş olsun," dediğini duymadın mı?" dedi. Adam:

"Ey Ebu Abdurrahman ! Ben saçımı büküp Örgü yapmadım, toplayıp bi-raraya getirdim," dedi. İbni Ömer:

"Ha dişi keçi ve teke, ha teke ve dişi keçi (yani ikisi de aynı)," dedi." [304]

 

Bir Açıklama

 

İbni Ömer (r.a)'in: "Ha dişi keçi ve teke, ha teke ve dişi keçi," sözü, yani her ne kadar müsenımalarda (ad vedilen nesnelerde) ihtilaf edilirse de, o ikisi birdir, demektir. [305]

 

Sakal Ve Bıyıktan Alma

 

4539-İmam Malik, Muvatta'da, İbni Ömer (r.a)'in mevlası Nafi'den rivayet etmiştir:

"İbni Ömer hac veya umrede traş olduğu zaman sakal ve bıyığından alırdı." [306]

 

Haram Aylarda Hacc Yapmak İsteyenin Saçlarını Kesmesi

 

4540-İmam Malik, Muvatta'da, Nafi (r.a)'den rivayet etmiştir:

"İbni Ömer, (r.a) haccı murad ederek, Ramazan orucunu açtığı zaman (orucu bitirdiği zaman) hacc edinceye kadar ne başından ne de sakalından bir şey alırdı."

İmam Malik: "Bu, meşakkatından dolayı halka göre değildir," demiştir. [307]

 

Kadınların Saç Kısaltmaları

 

4541-Ebu Davud, Abdullah bin Abbas (r.a)'dan rivayet etmiştir:

"Ibni Abbas (r.a) şöyle dedi:

"Resulullah (a.s) şöyle buyurdu:

"Kadınlara saç traşı yoktur, onlara sadece taksir (saç kısaltması) gerekir. [308]

 

4542-Tirmizi,. Hz. Ali bin Ebi Talib (r.a)'den şöyle dediğini rivayet etmiştir:

"Resulullah (a.s) kadının saçını traş etmesini yasakladı."

Rezin'in ilavesinde; "...Hac'da da, umre'de de..." ilavesi vardır. Bu ila­veden sonra Rezin; "Onlara sadece kısaltma gerekir," demiştir.

Tirmizi şöyle demiştir:

"Bu hadis, Hammad bin Seleme'den, o da Katâde'den, O da Hz. Âişe (r.a)'den şu şekilde rivayet edilmiştir;

"Resulullah (a.s), kadının saçını kestirmesini yasakladı."

İlim adamlarının ameli bu hadise göredir. Onlar kadmın saçlarını kestirme­si görüşünde değil, ancak kısaltması görüşündedirler. [309]

 

4543-İmam Malik, Muvatta'da, İbni Ömer (r.a)'in mevlası Nafi'den ri­vayet etmiştir:

"Ibni Ömer şöyle derdi:

"İhramlı kadın, ihramdan çıkınca, saç örgülerini ucundan bir miktar kesmedikçe taramaz. Şayet kurbanlığı varsa, kurbanı kesilinceye kadar saçın­dan hiçbir şey kesemez." [310]

 

Traş Olmanın Fazileti

 

4544-Buhari ile Müslim, Abdullah bin Ömer (r.a)'den şu şekilde riva­yet etmişlerdir:

"Resulullah (a.s); "Ey Allah'ım, traş olanlara rahmet et," diye dua etmiş­ti.

Yanındakiler:

"Kısaltanlara da ey Allah'ın Resulü," dediler.

Resulullah (a.s.):

"Ey Allah'ım, traş olanlara rahmet et," diye duasını tekrar etti.

Yanındakiler tekrar:

"Kısaltanlara da ey Allahın Resulü," dediler.

Bu sefer; "Kısaltanlara da," buyurdu."

Buhari'nin rivayetinde şu da vardır:

"el-Leys, Nafi'nin şöyle dediğini rivayet etmiştir:

"Resulullah (a.s) bir, yahut iki kere; "Allah saçlarını kestirenlere mer­hamet eylesin," buyurdu."

Ubeydullah da şöyle dedi:

"Nafi bana tahsis edip; "Resulullah (a.s) dördünca defada: "Saçlarını kısaltanlara da merhamet eyle," demiştir."

Müslim [311]'in rivayetinde İbni Ömer (r.a) şöyle demiştir:

"Resulullah (a.s) traş   oldu. Ashabından bir gurup da traş oldu. Bazıları da saçlarım kısalttılar."

Abdullah şunu da söylemiştir: "Resulullah (a.s) bir veya iki defa:

"Allah, traş olanlara rahmet etsin," dedi ve sonra: "Saçını kısaltanlara da," buyurdu." [312]

 

4545-İmam Ahmed bin Hanbel, Malik bin Rabia (r.a)'dan şu şekilde rivayet etmiştir:

"Resulullah (a.s); "Allah'ım, traş olanlara mağfiret et ! Allah'ım, traş olanlara mağfiret et," diye dua ederken işittim.

Orada bulunanlardan biri: "Kısaltanlara da," dedi.

Bunun üzerine Resulullah (a.s), üçüncü yahut dördüncü defa da; "Kısaltanlara da," diye dua etti."

Sonra Malik bin Rabia: "O gün benim de başım traşlıydı. Başımın traşı kadar, beni büyük bir lütuf veya kızıl develer sevindirmezdi," dedi." [313]

 

4546-İbni Mâce, İbni Abbas (r.a)'tan rivayet etmiştir: "Resulullah (a.s)'a şöyle sordular:

"Ya Resulullah, niçin saçlarını traş edenlere üç defa ve saçlarını kısal-tanlara de bir defa dua etmekle saçlarını traş edenlere destek oldun?"

Resulullah (a.s) şöyle buyurdu:

"Çünkü onlar (verilen emre uymada) şekke ve tereddüde düşmediler." [314]

 

4547-Buhari üe Müslim, Ebu Hureyre (r.a)'dan rivayet etmişlerdir:

"Resulullah (a.s); "Ey Allah'ım, traş olanlara mağfiret et," demiştir.

Yanındakiler:

"Ey Allah'ın Resulü kısaltanlar için de (dua ediver)" dediler.

Resulullah yine:

"Ey Allah'ım, traş olanlara mağfiret et," buyurdu.

Yanındakiler:

"Ey Allah'ın Resulü, kısaltanlar için de (dua ediver)" dediler.

Resulullah (a.s):

"Kısaltanlara da..." dedi." [315]

 

4548-Müslim, Ümmü'l-Husayn (r.a)'dan rivayet etmiştir:

"Ümmü'l-Husayn, Veda Haccı'nda Hz. Peygamber (a.s) traş olanlara üç, saçım kestirenlere bir defa dua ettiğini işitmiştir." [316]

 

Bir Açıklama

 

Bu hadis-i şerif, bu olayın Veda Haccı'nda meydana geldiğini gösteriyor.

İmam Nevevi, Müslim Şerhi'nde; "Sahih ve meşhur görüş budur," demiş­tir.

Kadı Iyaz, bu hadisenin Hudeybiye günü Ashab-ı Kiram'a traş olmaları emredıldiği zaman Mekke'ye girme arzuları ağır bastığı için hiç birinin bu emri yerine getirmemesi üzerine meydana geldiğini bazı kişilerden nakletmiştir.

İbni Abbas (r.ajin şöyle dediği nakledilmiştir:

"Bazı kişiler, Hudeybiye günü traş oldular, diğerleri de saçlarını kısalt­tılar."

İmam Nevevi şöyle demiştir:

"Resulullah (a.s)'m bu sözü, iki mevkide söylemiş olması pek uzak ihti­mal sayılmaz."

Hafız İbni Hacer ise el-Feth'de şöyle demiştir:

"Bilakis o rivayetlerin, bu şekilde iki yerde olduğu hususunda birbirleri­ni desteklemelerinden dolayı kesinleşmiştir. Ne var ki, iki yerdeki sebep farklıdır. Hudeybiye'dekinin sebebi, ihramdan çıkmayı ağırdan alan sahabi-lerin birlikte Kabe'ye gitmekten alıkonuldukları için onları hüzün kap­lamıştı. Hz. Peygamber (a.s) onlar adına, gelecek yıl dönmek kaydıyla Ku-reyşle barış yaptı. Bunun üzerine Hz. Peygamber (a.s) onlara ihramdan çıkmayı emredince, onlar da duraksadılar. O sırada Ümmü Seleme, Hz. Pey­gamber (a.s)'e onlardan önce kendisinin ihramdan çıkmasını önerdi. O da ihramdan çıkınca, sahabiler ona uydular; bir kısmı traş oldu, diğerleri de saçların kısalttılar. Traş olmada birbirleriyle yarışanlar, emri yerine getir­mede saçlarını kısaltanlardan daha önde olmuşlardır. Bu sebebin açıklan­ması, ibni Abbas (r.a) hadisinde bulunmaktadır.

İbni Mace ve diğerlerinde yer alan mezkur hadisin sonunda şu bölüm bu­lunmaktadır:

"Sahabiler:

"Ey Allah'ın Resulü ! Traş olanların farkı ne ki, rahmet temenni ederek onlara destek oldun?" dediler.

Onların bu sorusu üzerine Resulullah (a.s) şu cevabı verdi:

"Çünkü onlar (verilen emre uymada) şekke ve tereddü de düşmediler." [317]

 

Birinci İhramdan Çıkıldığında Helal Olan Şeyler

 

4549-İmam Malik, Muvatta'da, Abdullah bin Ömer (r.a)'den şu şekilde rivayet etmiştir:

"Hz. Ömer (r.a) şöyle demiştir:

" Kim Akabe cemresine taşını atar, sonra traş olur veya saçını kısaltır ve de -yanında olduğu takdirde, kurbanını keserse, kendisine ihramlı iken ha­ram olanlardan- kadına temas ve koku hariç- hepsi helal olur. Bunların ha-ramlığı, ifada tavafına kadar devam eder. Onu da yapınca diğerleri de helal olur."

Diğer bir rivayette [318] de İbni Ömer şöyle demiştir:

"Hz. Ömeri (r.a) Arafat'ta halka hitabetti ve onlara hac işini öğretti. Yaptığı bu konuşmada onlara şöyle dedi:

"Yarın Mina'ya geldiğiniz zaman, kim Akabe cemresine taşını atarsa, kadına temas ve koku hariç hacıya haram olan şeyler kendisine helal olur. Kabe'ye (varıp) ifada tavafım yapıncaya kadar, hiç kimse koku (sürünmesin) ve kadına temas etmesin." [319]

 

Bir Açıklama

 

Hz. Ömer (r.a)'in mezhebi budur. Ona göre, Akabe cemresini taşlamayıp traş olmayan kişiye kadına temas etmek helal olmadığı gibi koku da helal değildir. Mutemed olan görüşe göre ise koku helaldir ve nasların tercih ettiği de o dur. [320]

 

4550-Bezzâr, İbni Ömer (r.a)'den rivayet etmiştir:

"İbni Ömer (r.a) şöyle demiştir:

"Resulullah (a.s) şöyle buyurdu.

"Kim, Akabe cemresine yedi çakıl taşı atar, sonra dönüp kurbanını keser.akabinde de traş olursa, kendisine hac durumundan dolayı haram olan şeyler helal olur."

Heysemi: Bezzar'a ait mevkuf bir eser olduğunu ve onda da; "Kadınlar hariç" ilavesi bulunduğunu söylemiştir. [321]

 

4551-İbni Huzeyme, Hz. Âişe (r.a)'den rivayet etmiştir:

"Hz. Âişe, (r.a) Resulullah (a.s)'m şöyle buyurduğunu söylemiştir:

"Akabe cemresi taşını atıp, traş olduğunuz zaman, nikah hariç koku ve elbise size helal olur." [322]

 

İkinci İhramdan Çıkmanın Zamanı

 

4552-Buhari ile Müslim, Amr bin Dinar (r.a)'dan rivayet etmişlerdir: "Amr şöyle demiştir;

"Biz Ibni Ömer'e: "Umre niyetiyle Kabe'yi tavaf eden kimse, Safa ile Merve arasında sa'y etmeden hanımıyla cinsel ilişkide bulunabilir mi?" diye sorduk.

İbni Ömer: "Resulullah (a.s) umre için Mekke'ye geldi. Beyti yedi defa dolaşıp tavaf etti. Sonra Makam-ı İbrahim'in arkasında iki rek'at namaz kılıp Safa ile Merve arasında sa'y etti," dedi ve:

"Andolsun, Allah'ın elçisi'nde sizin için güzel bir örnek vardır," [323] aye­tini okudu."

Amr bin Dinar'ın rivayetinde de [324] ise şu ilave vardır: "Ben Cabir bin Abdullah'a da aynı şeyi sordum, Cabir:

"Safa ile Merve arasında sa'y etmedikçe, erkek kadınına yaklaşamaz,1 diye cevap verdi."

Nesâi [325], birinci rivayeti tahric etmiş, ilaveyi zikretmemiştir. [326]

 

4553-Buhari ile Müslim, Abdullah bin Abbas: (r.a)'dan şu şekilde ri­vayet etmişlerdir:

"Abdullah bin Abbas şöyle dedi:

"Beyti tavaf eden hacı olsun, hacıdan başkası olsun ihramdan çıkar."

Atâ'ya; "Acaba bunu İbni Abbas (r.a) neye istinaden söylüyordu?" diye soruldu. O da:

"Allah Teâla'nm: "Sonra onun hill  yeri Beyt'i Atikdir,"  ayet-i ke­rimesine istinaden," diyerek cevap verdi. Yine Atâ'ya:

"Ama bu Arafat'ta vakfeye durduktan sonra olacaktır?" diye soruldu. O da:

"İbni Abbas, Arafat'tan önce ve sonra olacağını söylerdi. Bunu Hz. Pey­gamber (a.s)'in Veda Haccı'nda kendilerine verdiği hille çıkma emrinden alıkoyardı," dedi."

Müslim [327]'in bir rivayeti de şöyledir:

"Ben'i Hüceym kabilesinden bir adam İbni Abbas'a:

"Halkın kalplerine işleyen yahut halkı fırkalara ayıran bu fetva nedir? Beyti tavaf eden hille çıkarmış?" diye sordu.

İbni Abbas:

"Patlasanız da yine Peygamberimiz'in sünnetidir," cevabını verdi."

Bir diğer rivayet [328] de şöyledir:

"İbni Abbas'a:

"Bu iş halk arasında yayılmıştır..." şeklinde soruldu."

Ravi hadisin devamını zikretti. [329]

 

Bir Açıklama

 

İmam Nevevi, Müslim Şerhi'nde şunları söylemiştir:

"Kabe'yi tavaftan sonra ihramdan çıkmak İbni Abbas (r.a)'ın mezhebidir. Halbuki bu görüş seleften ve haleften Cumhur'un mezhebine aykırıdır.

ibni Abbas hariç ulemanın tümünün üzerinde bulunduğu görüş şudur:

Hacı yalnızca kudüm tavafı yapmak suretiyle ihramdan çıkmış olmaz. Bilakis, Arafat'ta vakfeye durmadıkça, Şeytan taşlamadıkça, traş olmadıkça ve ziyaret tavafını yapmadıkça ihramdan çıkmış olmaz. Bunların hepsini yaptığı vakit, iki tahallül (birinci ve ikinci ihramdan çıkma) gerçekleşmiş olur. Birinci tahallül, Akabe cemresine taş atmak ve traş olmakla gerçek­leşir."

Burada, ravilerin vehme kapılmaları ve sözlerin birbirine karışmış ol­maları ihtimali vardır. Bazen sözün bir kısmı umre ile ilgili olur, insanlar onu hacca hamlederler. Hatta söz umre ile ilgili olsa bile, bazen sözün bir kısmı hazfedilmiş olur.

 

 

4554-Buhari ile Müslim, Mü'minlerin annesi Hafsa (r.a)'dan rivayet etmişlerdir:

"Hz. Hafsa şöyle demiştir:

"Hz. Peygamber (a.s) Veda Haccı yılında hanımlarına ihramdan çıkma­larını emir buyurdu."

Hafsa dedi ki:

"Ben: "Senin ihramdan çıkmana mani olan nedir?" diye sordum.

Resulullah (a.s) şöyle buyurdu:

"Çünkü ben, başımı telbid ettim (saçların dağılmaması için zamk türü bir madde başıma sürdüm), kurbanımı da nişanladım. Binâenaleyh kur­banımı kesmedikçe ihramdan çıkmam."

Müslim'in [330] Hz. Hafsa (r.a)'dan bir rivayetinde, Hz. Hafsa şöyle demiştir:

"Ben, Hz. Peygamber (a.s)'e şöyle dedim:

"Bu insanlara ne oluyor ki, sen umreden dolayı ihramdan çıkmadığın halde onlar ihramdan çıktılar?"

Resulullah (a.s) şöyle buyurdu:

"Çünkü ben, kurbanımı nişanladım, başımı da telbid ettim. Artık ben (kurbanımı kesip) hac ihramından çıkmadıkça ihramdan çıkmam."

Bir başka rivayette de:

"Kurbanımı kesmedikçe ihramdan çıkamam," buyurmuştur.

Bu nasda ihtisar vardır. Çünkü ihramdan çıkmak, kurban kestikten sonra traş olmak suretiyle olur. Ancak Resulullah (a.s) ashabının ihramdan çıktığı gibi, ihramdan çıkmadı. Çünkü O, temettü haccına niyet etmemişti. Bu konu, daha önce geçmişti. [331]

 

4555-İmam Malik, Muvattta'da, Rabi'a bin Ebu Abdurrahman (r.a)'dan şöyle dediğini rivayet etmiştir;

"Bir adam Kasım bin Muhammed'e (Resulullah'a) gelerek şöyle dedi:

"Ben, ifâde tavafını yaptım. Hanımımla birlikte ifâda tavafını yaptım. Sonra Şi'ba saptım. Hanımımla cinsel işikide bulunmak için yanına gittim. O da: "Ben henüz saçımı kısaltmadım" dedi. Ben de dişlerimle onun saçından (koparıp) aldım, sonra onunla cinsel ilişkide bulundum."

Bunun üzerine Ebu Kasım güldü ve: "Karma söyle, saçından makasla alsın," dedi." İmam Malik şöyle demiştir:

"Ben, bu gibi durumda kan akıtmayı müstehap görürüm. Çünkü İbni Abbas (r.a)'m şöyle bir sözü vardır:

"Kim, hac ibadetlerinden bir şey unutursa, kan akıtsın." Bir Açıklama

Hanefıler ihramlı kişinin, başkasını traş ve taksir ile ihramdan çıkarmasını caiz görmüşlerdir.

Bir insan hac ve umre fiillerini ne zaman bitirirse, diğer bir ihramlı kişinin onu traş etmek suretiyle ihramdan çıkarması haram olmaz. Ama bu konu yine de ihtilaflı davramlması gereken bir konudur.  [332]

 

KURBAN BAYRAMININ BİRİNCİ GÜNÜ İBADETLERİNİN TERTİBİ

 

Giriş

 

Zilhicce ayının onuncu günü olan kurban bayramının birinci gününde hacıdan yapılması istenen ibadetler şunlardır:

Şeytan taşlamak, kurban kesmek, traş olmak ve ifâda tavafını yapmak. Birinci günde istenen taşlama, Akabe cemresinin taşlanmasıdır.

Taşlamanın öne alınması, sonra kurban kesme, ardından traş olma, so­nunda da ifâda tavafını yapmak sünnettir.

Hanefiler, taşlamayı öne almak, sonra -var ise- kurban kesmek, ondan sonra traş olmak, sonunda da tavaf etmek suretiyle tertibe riayetin vacip olduğu görüşündedirler.

Mâlikiler, taşlamanın traş ve tavaftan önce yapılmasının vacip olduğu görüşüne sahiptirler. Ancak taşlamanın kurbandan önce olması, kurbanın da traş ve tavaftan önce yapılması vacip değildir. Traşın da tavaftan önce yapılması vacip sayılmaz.

Şâfiiler ve HanbelÜer bu ibadetler arasında bir sıralamanın vacip olmadığı görüşündedirler.

Hanefiler'e göre taş atmak ve traş olmakla; küçük tahallül (birinci ihram­dan çıkma) gerçekleşir. İhram sebebiyle haram olan şeyler, cinsel ilişki hariçhelal kılınır. Büyük tahallül (ikinci ihramdan çıkma) da ifâda tavafının yapılmasıyla oluşur.

Malikilere göre küçük tahallül, Akabe cemresine taş atmak ve traş ol­makla gerçekleşir.

Şafiilere ve Hanbelilere göre küçük tahallül, tavaf, traş olma ve taşlama olarak yapılan üç ibadetten ikisini yerine getirmek suretiyle meydana gelir. [333]

 

Konu İle İlgili Rivayetler

 

4556-Buhari ile Müslim, Abdullah bin Amr brn el-As (r.a)'dan rivayet etmişlerdir:

"Resulullah (a.s) Veda Haccı'nda (Mina'da) durdu. İnsanlar kendisinden sormaya başladılar. Bir adam: "Ben bilemedim de kurban kesmeden önce traş oldum," dedi. Resulullah (a.s) :

"Kurbanını kes, günahı yok," buyurdu. Diğer biri geldi ve:

"Ben bilemedim de cemreyi taşlamadan önce kurbanımı kestim," dedi. Resulullah (a.s) ona da:

"Cemreyi taşla, darlık yok," buyurdu.

Resulullah (a.s)'a (o gün taş atmak, kurban kesmek, traş olmak, tavaf et­mek gibi birinci günün işlerinden) öne geçirilmiş veya geriye bırakılmış hiç bir şey sorulmadı ki, cevabında, "yap, günah (darlık) yok," buyurmasın."

Bir rivayette [334] yine Abdullah bin Amr bin el-As tahdis etmiştir:

"Kendisi, Hz. Peygamber (a.s) kurban bayramı günü (bineği üzerinde) hutbe verirken yanında hazır bulunmuştur. Hutbe sonrasında birisi Hz. Pey­gamber (a.s)'e doğru kalktı da:

"Ben, şu iş, şundan evvel yapılacak sanıyordum," dedi. Sonra bir diğer adam ayağa kalktı ve:

"Ben, şu iş, bu işten öncedir sanıyordum. Kurban kesmeden önce traş ol­dum, cemre taşlamadan evvel kurban kestim," dedi. Ve benzeri şeyler söyledi.

Hz. Peygamber (a.s) şöyle buyurdu:

"Bunları yap, bu fiilerin hepsi için hiçbir darlık (günah) yoktur."

O gün, Hz. Peygamber (a.s)'e hiç bir şeyden sorulmadı ki, cevabında; "Yap, darlık yoktur," buyurmasın."

Bir diğer rivayette [335] Abdullah bin Amr bin el-As: "Resulullah (a.s) dişi devesi üzerinde durdu," deyip geçen hadisi olduğu gibi zikretmiştir.

Bir başka rivayette [336] de Abdullah bin Amr bin el-As şöyle demiştir:

"Ben, o gün insanın unutarak veya bilmeyerek bazı işleri diğerlerinden öne geçirmek ve benzer türden Hz. Peygamber (a.s)'e sorulan hiçbir işten do­layı Resulullah (a.s)'m; "Bunu yapınız, günahı yok," buyurmasından başka bir cevabını işitmedim."

Müslim [337]'in bir rivayetinde Abdullah bin Amr bin el-As şöyle demiştir:

"Ben Resulullah (a.s)'tan işittim. Kendisi kurban bayramının birinci gününde Akabe cemresinin yanında iken, yanma bir adam geldi ve:

"Ya Resulullah, ben taşlan atmadan evvel traş oldum," dedi. Resulullah (a.s) ona:

"Taşları at, günah yok," buyurdu. Başka biri daha gelip;

"Ben taşları atmadan önce kurban kestim," dedi.

"Taşları at, günah yok," buyurdu. Başka biri daha geldi ve:

"Ben taşları atmadan evvel Beytullah'a ifâda tavafını yaptım," dedi. Re­sulullah (a.s) ona da:

"Taşlan at, günah yoktur," buyurdu."

Tirmizi [338]'nin muhtasar olarak rivayetinde Abdullah bin Amr bin el-As şöyle demiştir:

"Adamın biri Resulullah (a.s)'a : "Kurban kesmeden traş oldum," dedi. Oda:

"Kurbanını kes, günahı yok," buyurdu. Başka bir adam da:

"Taşları atmadan önce kurban kestim," diye sordu. Resulullah (a.s) ona da:

"Taşları at, günahı yok," diye cevap verdi."   [339]

 

Bir Açıklama

 

Taşları atma, kurban kesme ve traş olma arasındaki tertip Resulullah (a.s)'ın fiüindendir.

Hanefiler tertibe uymayan kişiye kurban gerekeceği görüşündedirler. Hanefiler Resulullah (a.s)'m o gün insanlara kolaylık gösterdiği şeklinde değerlendirmişlerdir. Çünkü Resulullah (a.s) onlara bu konuda bir şey göster­memişti. Buna göre tertibi nefyeden hadisler Hanefiler nazarında neshedil-mıştir.

 

4557-Buhari ile Müslim, Abdullah bin Abbas (r.a)'dan rivayet etmiş­lerdir:

"Hz. Peygamber (a.s)'e (Mina'da) kurban kesmek, traş olmak, cemre taşlamak (bunlardan herhangi birini) öne geçirmek ve geriye bırakmak hakkında söylendiğinde, Hz. Peygamber (a.s): "Günah yok," buyurmuştur."

Buharı [340]'ye ait bir rivayette Abdullah bin Abbas şöyle demiştir:

 

"Mina'da, bayramın birinci gününde Hz. Peygamber (a.s)'e sorular soru­luyordu. Hz. Peygamber (a.s) de: "Günah yok," buyuruyordu. Bir adam Hz. Peygamber (a.s)'e

"Ben kurban kesmeden önce traş oldum," diye sordu. Hz. Peygamber

"Kurbanını kes, günahı yok," buyurdu. Ve yine:                                     ,

"Ben akşama girişimin ardından cemre taşladım/ dedi: Hz. Peygamber (a.s):

"Günah yok," buyurdu."

tbni Abbas (r.a)'a ait diğer bir rivayette [341] şöyle demiştir:

"Hz. Peygamber (a.s)'e, kurban kesmeden önce saçını traş eden ve bunun benzeri bir iş yapan kimsenin hükmü soruldu. Hz. Peygamber (a.s): "Günah yok, günah yok," buyurdu."

Yine İbni Abbas (r,a)'a ait bir rivayette [342] şöyle demiştir:

"Bir adam Hz. Peygamber (a.s)'e:

"Ben cemreye taş atmadan önce (Kabe'ye farz olan ziyaret) tavafını yaptım," dedi. Hz. Peygamber (a.s);

"Günahı yok," buyurdu."

Bir başka rivayet [343] de şöyledir:

"Veda Haccı'nda Hz. Peygamber (a.s)'e taşlamadan önce kurban kesme­nin, kurban kesmeden önce traş olmanın hükmü soruldu. Hz. Peygamber (a.s) eliyle işaret edip; "Günahı yok," buyurdu."

"Cemreye taş atmadan önce ziyaret (tavafını) ettim," sözü ile, farz olan ziyaret tavaf kasdedilmiştir. [344]

 

4558-Buhari, muallak olarak Cabir bin Abdullah (r.a)'dan rivayet etmiştir:

"Cabir şöyle demiştir:

"Resulullah (a.s)'a kurban kesmeden Önce saçını traş eden ve bunun benzeri hakkında soru soruldu.

Allah Resulü şöyle buyurdu: "Günah yok, günah yok." [345]

 

4559-Ebu Davud, Üsâme bin Şerik (r.a)'den rivayet etmiştir: "Üsame şöyle demiştir:

"Resulullah (a.s)'la birlikte ben de hacca çıktım. Halk kendisine müracaat ediyordu. Gelenlerden bazısı:

"Ey Allah'ın Resulü, tavaftan önce sa'y yaptım, bazı bazı şeyleri vaktin­den öne aldım, hükmü nedir?" şeklinde soruyordu.

Resulullah (a.s) ise şöyle buyuruyordu:

"Bunda bir günah yok. Ancak bir kimse bir Müslümanm ırzını makas­larsa (gıybetini ederse) o zalimdir. İşte günah işleyen ve kendini helake atan odur." [346]

 

4560-İmam   Malik, Muvatta'da, İbni Ömer (r.a)'in azatlısı Nafi'den riva-yet etmiştir:

"İbni Ömer, adı Mücebber olan kendi aile fertlerinden biriyle karşılaştı. Fakat adam bilmediğinden dolayı traş olmadan ve saçlarını da kısaltmadan ifada tavafını yapmıştı. Abdullah bin Ömer, adama traş olmasını veya saçını kısaltmasını, sonra da Beytullah'a yeniden ifâda tavafında bulunmasını em­retti." [347]

 

Bir Açıklama

 

Şafii ve Hanbelİlere göre traş olmanın, tavaf ve sa'y etmenin vaktinin sonu yoktur. Traş olmayı Mina günlerinden sonraya bırakan veya cemre taşlama-sından önce yapan, yahut taşlamadan önce kurban kesen ya da tavaf yapan, konunun âlimi de olsa kurban gerekmez. Ziyaret tavafı ve sa'y gibi on­ları ne zaman yapsa caiz olur. Çünkü bu konuda temel prensip, vakitle sınırlı olmamaktır. Ancak getirinceye kadar ihramlı olarak kalır. Efdal olan kurban bayramının birinci günü onları yapmasıdır. Kurban gününden sonra bırakması mekruh olur. Onları taşrik günlerinden yahut Mekke çıkışından sonraya bıraksa, harama yalan bir kerahat olur. [348]

 

MİNA

 

Giriş

 

Mina'nm srnırlan, Mihassir vadisi ile Akabe cemresi arasındaki yerdir. Mina; genişliği az, fakat uzunluğu iki mil civarında olan bir vadidir. Mina'yı çevreleyen dağların Mina'ya bakan tarafları Mina'dan sayılır, arkaları ise Mina'dan değildir.

Mina'da gecelemenin hükmü: Zilhicce'nin sekizinci gecesi Mina'da gecele­mek ittifakla sünnettir. Lakin teşrik gecelerinde Mina'da geceleme hususunda fakihlerin görüşü ikiye ayrılır:

a. Birinci görüş:

Bu, Hanefiler'in görüşüdür. Zilhicce'nin sekizinci gecesi Mina'da gecele­mek sünnettir. Aynı şekilde Zilhicce'nin onbirinci ve onikinci gecelerinde de Mina'da gecelemek sünnettir.

b. ikinci görüş:

Cumhura ait olan görüştür. İki teşrik gecesinde Mina'da gecelemek vacip­tir. Maliki ve Şafiilere göre bunu terkedene kurban gerekir.

Malikilerin görüşü şöyledir:

Onbirinci ve onikinci gecelerde gecelemek vaciptir. Ancak İmam Malik yalnızca deve çobanına kurban bayramı günü Akabe cemresini attıktan sonra sürüsüne dönme izni vermiştir. Çoban bu iki gecede gecelemeyi terkedebilir. Kurban bayramı günlerinin üçüncüsünde gelir ve iki günün yani sürüsü başında iken atmadığı ikinci günün cemresi ile geldiği günün yani üçüncü günün cemresini atar. Sonra dilerse orada ikamet eder ve cemre atma günlerinin üçüncüsünün cemresini atar. Aynı sekide su hizmetlerinde bulunan kimse için de geceleme izni verilmiştir.

Şafiiler'in görüşü de şu şekildedir:

İki teşrik gecesinde Mina'da gecelemek sünnete uyma bakımından vacip­tir. Mina'da gecelemeyi terkeden kimseye kurban gerekir. Çobanlar ve su hiz­metinde bulunan gibi mazeretli kimselerden Mina ve Müzdelife'de geceleme, vacibi düşürür. Mina ve Mezdelife'de geceleme yükümlülüğü, bunların dışında mazeretli olan kimselerden de düşer. Buralarda gecelediği takdirde malına veya canına bir tehlike gelmesinden korkan ya da hasta olup da, o takdirde hastalığının artmasından endişe eden yahut da bakmakla yükümlü bulunduğu bir hastaya refakat eden kimseler bu şekilde özürlü olan kimselerdir.

Hanbelilerin görüşü ise şöyledir:

Kurban bayramı günü ifâda tavafe yapan için sünnet olan; Mina'ya dön­mektir. Mina gecelerinde Mina'da gecelemek vaciptir. Ama Hanefilerin de dediği gibi Mina'da gecelemesi halinde bir şey gerekmez. İmam Ahmed'ten ri­vayet edildiğine göre üç gece terk edilirse kurban gerekir. [349]

 

Konu İle İlgili Rivayetler

 

4561-İmam Malik, Muvatta'da Abdullah bin Ömer (r.a)'den şu şekilde rivayet etmiştir:

"İbni Ömer:

"Bir hacı, Mina yamacının gerisinde gecelemesin," buyuruyordu." [350]

 

Bir Açıklama

 

Taşlama günlerinde Mina'da geceleme konusunda ulemanın iki görüşü vardır. Onlardan bir kısmı vacip olduğu görüşündedirler, bir kısmı da sünnet olduğunu söylerler.

 

4562-İmam Malik, Muvatta'da, îbni Ömer (r.a)'in azatlısı: Nâfi'den ri­vayet etmiştir:

"İbni Ömer (r.a) şöyle demiştir:

"Bazıları, Hz. Ömer bin el-Hattab (r.a)'m bir kısım adamları, halkı Akabe'nin gerisinden soksunlar diye gönderdiğini söylemişlerdir." [351]

 

4563-Buhari ile Müslim, Abdullah bin Ömer (r.a)'den şu şekilde ri­vayet etmişlerdir:

"Hz. Abbas, su hizmetinde bulunduğundan dolayı Mina gecelerinde Mekke'de kalmak üzere Resulullah (a.s)'tan izin istemiş, O da kendisine izin vermişti." [352]

 

4564-İmam Malik, Muvatta'da, Ebu'l-Beddah Asım bin Adiyy (r.a)-'den, o da babasından rivayet etmiştir:

"Resulullah (a.s), deve çabanları için geceleri Mina'da geçirmek, kurban bayramının ilk günü Akabe cemresine taş atıp bundan sonraki iki günlük taşlama işini birleştirerek atmaya, sonra (herkes gibi) Yevm-i Nefir (bayra­mın dördüncü günün) de taş atmaya izin verdi."

İmam Malik Muvatta'da şöyle der:

"Bize göre hadisin tefsiri-doğruyu en iyi Allah bilir- şöyledir:

"Çobanlar Yevm-i Nahir'de yani Zilhicce'nin onuncu gününde, Akabe cemresine taşlarını atarlar.

Sonra sürülerinin başına dönerler. Böyle Yevm-i Nahr'i takip eden gün, yani Zilhicce'nin onbirinci gününde taşlamayı terkederler. Bayramın üçüncü günü, yani Zilhicce'nin onikinci gününde tekrar gelip taşlama ya­parlar. Bu, acele edip ilk iki günde gitmek isteyenler için Nefr-i Evvel (birinci hareket) günüdür. Bu günde, hem taşlan atılmayan bir önceki günün taşlarını atar, hem de içinde bulunduğu bayramın üçüncü günü taşlarını atar.

Hareket etmek isterlerse, artık iki günde acele etmişler gurubunda olarak taşlama işini bitirmişler demektir. Acele etmeyip de Mina'da ertesi güne kal­mak isterlerse, kalıp diğer kalanlarla birlikte sonuncu hareket günü (Nefr-i Ahir) taşlamaların, tamamlarlar ve hareket ederler."

Tirmizi [353]'nin rivayeti de şöyledir:

"Resulullah (a.s) çobanlann Mina'da gecelemeyi bırakıp bayramın birinci günü (Akabe cemresini) taşlamalarına ve bayramın birinci gününden sonra­ki iki günün taşlamasını bir araya getirerek o iki günün birinde yapmalanna izin verdi."

İmam Malik, ravi Abdullah bin Ebu Bekir'in şöyle dediğini sandığını söylemiştir:

"O iki günün birincisinde (taşlarlar) ve sonra (ikinci günün yerine) Mina'dan aynlma günü (bayramın dördüncü günü) nde taşlarlar."

Yine Ebu Davud, Nesai ve Tirmizi [354]'ye ait diğer bir rivayet de şöyledir:

"Resulullah (a.s) çobanların bir gün taşlamalarına ve bir gün bırakma-lanna ruhsat verdi."

Nesai [355]ye ait diğer bir rivayet ise şöyledir:

"Resulullah (a.s) geceleme konusunda çobanlara ruhsat tamdı. Onlar kurban bayramının birinci günü taşlayıp, ondan sonraki iki günü de birleşti­rerek anılan o iki günden birisinde taşlarlar." [356]

 

TEŞRİK GÜNÜ VE ÖNCESİNDE TEKBÎR GETİRME

 

Giriş

 

Arafe gününde ve teşrik günlerinde tekbir getimek Hz. Peygamber (a.s)'den nakledilen sünnetlerdendir.

Cumhur, bu tekbir'in sünnet olduğu görüşündedir. Hanefiler de bu tekbirin bir defa vacib olduğu görüşündedirler. Birden fazla olursa mendup olur.

Ebu Hanife'ye göre teşrik tekbirinin süresi arefe gününün fecrinden bay­ramın birinci günü ikindiye kadardır. Yani sekiz vakit namazdır.

İmam Ebu Yusuf ile İmam Muhammed'e, Hanbeliler'e ve Şafiiler'den bir görüşe göre teşrik tekbirlerinin müddeti, arefe günü fecirden teşrik günle-rinin sonuncu gününün ikindi vaktine kadardır. Yani yirmiüç vakit namazdır.

Malikiler'in ve Şafiiler'in makbul olan görüşüne göre teşrik tekbirlerinin süresi, telbiye sona erdikten sonra Mina'da ilk namaz olması hasebiyle kur­ban bayramının birinci gününden teşrik günlerinin sonuncusunun sabah na­mazına kadardır. Çünkü Mina'da kılınan son namaz odur. Böylece onbeş vakit farz namazı eder.

Fukahâdan bazıları, evlerde, yollarda ve çarşı-pazarda tekbir getirmenin sünnet olduğu kanaatindedir.         

Allah Teala şöyle buyunnaktadır:

"Bir de sayılı günlerde Allah'ı zikredin." [357]

Buradaki sayılı günlerden maksat teşrik günleridir.

"Malum günler" olarak bilinen Zilhicce ayının ilk on gününde dört ayaklı (kurbanlık) hayvanlar görüldüğü için tekbir getirmek sünnettir.

Bu konuda Cenab-ı Hak şöyle buyuruyor

"Ve Allah'ın kendilerine rızık olarak verdiği dört ayaklı (kurbanlık) hay­vanlar üzerinde belirli günlerde Allah'ın adını ansınlar." [358]

 

Konu İle İlgili Rivayetler

 

4565-Buhari, Abdullah bin Ömer bin el-Hattab (r.a)'dan şu şekilde ri­vayet etmiştir:

"Hz. Ömer bin el-Hattab (r.a) çadırında tekbir getirdi. Halk da onun na­mazının arkasından ve namaz vakti dışında tekbir getirişine uyup, tekbir getiriyordu. Etraf aydınlanınca ve zeval vakti olunca da tekbir getiriyor taş atmaya gittiği vakitte tekbir getiriyordu."

Buhari'nin [359] diğer bir rivayeti de şöyledir:

"Hz. Ömer bin el-Hattab (r.a) Mina'daki çadırında tekbir getirir, çarşı pa­zarda olanlar da tekbir getirirlerdi. Ve nihayet bütün Mina tekbir sesleriyle sarsılırdı."

Yine bir başka rivayet de şöyledir:

"İbni Ömer (r.a) o günlerde Mina'da tekbir getirirdi. Namazlardan sonra yatağında da, çadırında da, oturduğu yerde de, yürüdüğü yerlerde de, ogünlerin hepsinde tekbir getirirdi. [360]

 

4566-Buhari, muallak olarak Ebu Hureyre (r.a)'den ve Abdullah bin Ömer (r.a)'den rivayet etmiştir:

"Ebu Hureyre ile İbni Ömer (Zilhicce ayının ilk) on gününde çarşıya çıkarlar, yüksek sesle tekbir getirirlerdi. İşiten insanlar da onların tekbirle­rine uyup yüksek sesle tekbir getirirlerdi." [361]

 

HZ. PEYGAMBER (A.S)'İN ARAFAT VE MİNA'DAKİ HUTBELERİ

 

4567-Taberâni, el-Kebir'de, Misver bin Mahrama (r.a)'dan şu şekilde rivayet etmiştir:

"Misver şöyle demiştir:

"Resulullah (a.s) bize Arafat'ta hitabette bulundu. Allah'a hamdedip O'na övgüde bulundu ve sonra şöyle buyurdu:

"İmdi, müşrikler ve puta tapanlar, Güneş erkeklerin başındaki sarıklargibi dağların tepelerinde olunca, bu mevkiden ayrılırlar. Bizler ise Güneş battıktan sonra ayrılırız. Halbuki müşrikler Güneş'in ışıkları etrafa yayılınca, Meş'ar-ı Haram'dan ayrılırlardı."

Ben hadiste geçen "Vekanu"daki zamirin şirk ve cahiliyye halkına ait olduğunu söylüyorum. Zira onlar, Güneş doğduktan sonra Müzdelife'den ayrılıyorlardı." [362]

 

4568-Buhari, Abdullah bin Ömer (r.a)'den rivayet etmiştir:

"Ibni Ömer (r.a) şöyle demiştir:

"Resulullah (a.s) Veda Hacc'ında şöyle buyurdu:

"Dikkat ediniz ! Hürmetçe en büyük bilmekte olduğunuz   ay hangisi­dir?" Sahabiler:

"Bu hacc ayımız değil mi?" dediler. Resulullah (a.s);

"Hürmetçe en büyük bilmekte olduğunuz belde hangisidir?" buyurdu.

"Bu Mekke beldemiz değil mi?" dediler. Resulullah (a.s);

"Hürmetçe en büyük bilmekte olduğunuz gün hangisidir?" dedi. Onlar:

"Bu hacc günlerimiz değil mi?" dediler.

Bundan sonra Resulullah (a.s) şöyle buyurdu;

"Şüphesiz ki, Allah Tebareke ve Teâlâ sizlere bu ayınızda, bu beldenizde, bu gününüzün haram olduğu gibi (birbirinize) kanlarınızı, mallarınızı, na­muslarınızı haram kılmıştır. Ancak bir hak karşılığında olmak müstesnadır. Dikkat edin ! Bunları size tebliğ ettim mi? "

Bu soruyu Resulullah (a.s) üç kere sordu. Sahabiler her defasında: "Evet, tebliğ ettin," diye cevap veriyorlardı. Sonra Resulullah (a.s) şöyle buyurdu:

"Sizlere yazık-yahut veyl sizlere-; sakın benden sonra birbirinizin bo­yunlarını vuracak surette birbirinizi küfürle itham edip de savaşı helal say­maya dönmeyin"-yahut; "Fiilleriniz, birbirlerinizin boyunlarına vuran ka­firlerin fiilerine benzemesin." [363]

 

Dersler Ve Öğütler

 

Resulullah (a.s.)'in"Benden sonra dönüp kafir olmayın," sözü, hakkında İmam Nevevi, Müslim [364] Şerhi'nde şunları söylemiştir:

"Bu sözün manası hakkında şu hikmetleri sıralayabiliriz:

1.  Haksız yere Müslümanı öldürmeyi helal sayma, küfür belirtisidir.

2.  Bu hadiste Müslümanlığı inkar değil de nimeti inkar ifade edilmiştir.

3. Bu fiil insanı küfre yaklaştırır ve neticede küfre kadar götürür.

4. Bu iş, kafirlerin işi gibi çirkin bir iştir.

5.  Hadisten murad, küfrün hakikatidir. Yani: "Küfretmeyin, Müslüman kalmakta devam edin," demektedir.

6.  Hattabî ile diğer bazı ulemanın nihayetlerine göre kafirlerden murad, silah kuşananlardır. Çünkü Arapçada silah kuşanana kafir denir.

Ezhebi, 'Tezhibü'1-Lüga' adlı eserinde: "Silah kuşanan kişiye, kafir deni­lir," demiştir.

7.  Hattabi'ye göre mana: "Birbirinizi tekfir etmeyin, sonra birbirinizi öldürmeyi de helal saymaya başlarsınız," demektir. Bu görüşlerin en uygunolanı dördüncüsüdür: Kadı Iyaz da bu görüşü tercih etmiştir.

Sonra "badrib" harfinin Ötre okunması şeklindeki rivayet doğru olanıdır. Mütekaddimun ve müteahhirun âlimleri de böyle rivayet etmişlerdir. Ayrıca böyle okunduğu takdirde burada kasdedilen mana da sa­hih olur.

Kadı Iyaz ulemadan bazılarının bâ harfi'nin sükunu ile "yadrib" şek­linde meczum olarak zabdettiklerini nakletmiş, fakat bunu manayı çıkmaza sokmak olduğunu söylemiştir. Doğrusu ise kelimenin merfu okunmasıdır.

Hz. Peygamber (a.s)'in; "benden sonra," şeklindeki sözü hakkında Kadı lya/, el-Herevi'nin şöyle dediğini nakleder:

"Onun manası; "Ben şuradan ayrıldıktan sonra," demektir. O gün kur­ban bayramı olduğu için Hz. Peygamber (a.s) Mina'da bulunuyordu. Ya­hut/Benden sonra olur" yani benim hilafıma olur, ya da; "Size emret-tiği'nin gayrisiyle nefisleriniz hakkında bana muhalefet etmeyin" demek olur. Veya Peygamberimiz bu irtidad işininin kendi hayatında olmayacağını bilmiş de vefatından sonrası için ashabını bu tür düşüncelere meyletmekten nehyetmiştir."

 

4569-Buhari, Abdullah bin Abbas (r.a)'dan rivayet etmiştir:

"Resulullah (a.s), kurban bayramının birinci günü insanlara hitabe yaptı da bu hitabede:

"Ey insanlar ! Bugün hangi gündür?" diye sordu. Onlar:

"(İçinde kıtal) haram olan gündür," dediler. Resulullah (a.s):

"Bu, hangi beldedir?" diye sordu. İnsanlar:

"(İçinde kıtal) haram olan beldedir," dediler. Resulullah (a.s):

"Bu, ay, hangi aydır?" diye sordu. İnsanlar:

"Haram aydır," dediler. Resulullah (a.s);                                                 ;

"Şüphesiz kanlarınız, mallarınız, ırzlarınız bu belde içinde, bu ayda bu günün haramlılığı kadar birbirinize haramdır," buyurdu ve bu sözleri bir kaç defa tekrar etti. Sonra başını yukarı kaldırdı da:

"Ya Allah, tebliğ ettim mi? Ya Allah, tebliğ ettim mi?" dedi." İbni Abbas (r.a) bu hadisi böyle naklettikten sonra şöyle dedi;

"Nefsim elinde olan Allah'a yemin ederim ki, bu sözler muhakkak Re­sulullah (a.s)'m ümmetine vasiyetidir. Buna göre burada hazır bulunan kimse hazır bulunmayana (ve gelecek nesillere) bunu tebliğ etsin:

"Benden sonra birbirinizin boyunlarına vuracak kafirlere dönmeyiniz." [365]

 

4570-Ahmed bin Hanbel, Abdulmecid Ukayli (r.a)'nin şöyle dediğini rivayet etmiştir:

"Biz hacılar olarak geceleyin hareket ettik. Yezid bin el-Mühelleb de çıktı. Bize, Âliye'de er-Raci denilen bir su bulunduğu zikredildi. Menasikimiz (hacla ilgili ibadetlerimizi) bitince hareket ettik. Nihayet bir kuyu başına gel­dik. Kuyunun başında kına ile boyanmış yaşlı kimseler hadis rivayet ediyor­lardı.

"Resulullah (a.s)'a arkadaş olan şu kişinin evi nerede? dedik. Onlar da:

"Ne güzeldir onun evi," dediler ve; "İşte şu, onun evidir," diye işaret et­tiler.

Abdulmecid Ukayli sözüne devamla dedi ki:

"Biz hareket edip eve geldik. Selam verdik, bize eve girme izni verildi. Yani üzerine yatmış yaşlı bir ihtiyarla karşılaştık. Kendisine Adda bin Halid el-Kilâbi denilirdi. Ben:

"Resulullah (a.s)'a arkadaşlık eden zât sen misin?" diye sordum. O da:

"Evet, gece olmasaydı, Resulullah (a.s)'in bana verdiği yazısını size okur­dum," dedi ve; "Siz Kimsiniz?" diye sordu. Biz de; "Basra halkmdanız," diye cevap verdik.

"Hoş geldiniz ! Yezid bin el-Mühelleb ne yaptı?" diye sordu. Biz de:

"O, oradadır, Allah'ın Kitabı'na ve Peygamber (a.s)'in sünnetine davette bulunuyor," dedik.

"Neden dolayı?" dedi. Biz de:                                                 

"Hangisine uyalım, onlara mı, diğerlerine mi?" Yani Şam halkına ini voksa Yezid'e mi?" dedik. O da:                                                                 

"Eğer yerinizde otursanız, kurtulursunuz ve doğru yolda olursunuz," dedi.

Abdulmecid el-Ukayli, Adda bin Halid el-Kitabi'nin sadece üç kere şöyle dediğini bildiğini söylemiştir:

"Ben, Resulullah (a.s) Arefe günü üzengileri üzerine dikelmiş en yüksek sesiyle şöyle nida ederken gördüm:

"Ey insanlar ! Bu gününüz hangi gündür?" diye sordu. İnsanlar da:

"Allah ve Resulü daha iyi bilir," dediler. Resulullah (a.s);

"Şu ayınız hangi aydır?" buyurdu. Onlar da:

"Allah ve Resulü daha iyi bilir," dediler. Resulullah (a.s):

"Bu beldeniz hangi beldedir?" diye sordu. Onlar:

"Allah ve Resulü daha iyi bilir," diye cevap verdiler. Resulullah (a.s):

"İçinde bulunduğumuz ay haram ayıdır," buyurdu."

Adda bin Halid sözüne devamla şöyle dedi:

"Resulullah (a.s) şöyle buyurdu:

"Dikkat ediniz ! Şüphesiz kanlarınız, mallarınız, bu beldeniz içinde, ayda bu günün haramlığı gibi Rabbinize kavuşup amellerinizden sizi s güya çekeceği güne kadar birbirinize haramdır."

Adda bin Halid şöyle dedi:

"Resulullah (a.s) ondan sonra ellerini semaya kaldırdı ve: "Allah' n, onlara şahid ol," dedi. Resulullah (a.s) bunu bir kaç kere zikretti, fakat ne pa-dar zikrettiğini bilmiyorum." [366]

 

4571-Tabarani, el-Kebir'de, İbni Abbas (r.a)'tan rivayet etmiştir:

"Resulullah (a.s) o gün ashabı arasında koyunları paylaştı. Bu bölüşmede Sa'd bin Ebi Vakkas (r.a)'a bir teke isabet etti. Sa'd da onu boğazladı. Resulul­lah (a.s) Arafat'ta vakfe yapınca Rabia bin Ümeyye'nin boyun kökünün altında bulunarak ayakta durdu. Rabia bin Ümeyye bin Halef, sesi gür bir adamdı. Hz. Peygamber (a.s) ona şöyle bağırmasını söyledi:

"Ey insanlar! Bu ayın hangi ay olduğunu biliyor musunuz?" O da aynen yüksek sesle bu sözü söyledi. Bunun üzerine halk:

"Bu, haram ayıdır," dediler. Resulullah (a.s) Rabia'ya:

"Bu hangi beldedir, biliyor musunuz?" diye bağır/ buyurdu. Onlar da:

"Haram beldesidir,"" dediler. Resulullah (a.s);

"Bu hangi gündür, biliyor musunuz?" diye bağır," dedi. Onlar:

"Hacoı Ekber'dir," dediler, Resulullah (a.s) "ona bağır ve şöyle, söyle" dedi:

"Muhakkak Resulullah (a.s), kanlarınızı ve mallarınızı, bu ayın ha-ramlılığı gibi, bu beldenizin haramlüığı gibi ve bu günün haramhlığı gibi birbirinize haram kılmıştır. "

Resulullah (a.s) haccmı bitirmişti. Arafat'ta vakfe'ye durduğu vakit: "Burası vakfe yeridir ve Arafat'ın hepsi vakfe yapılacak yerdir," buyurdu:

Kuzah tepesi üzerinde vakfeye durunca da şöyle buyurdu : "Burası vakfe yeridir. Müzdelife'nin her tarafı vakfe yeridir." [367]

 

4572-İbni Huzeyme, Amr (r.a)'ın şöyle dediğini rivayet etmiştir:

"Veda Haccı'nda, Resulullah (a.s)'ı Arefe günü hutbesinde şöyle buyu­rurken işittim:

"Biliniz ki: Kanlarınız, mallarınız ve ırzlarınız bu günün haramlılıgı gibi, bu ayın haramlüığı gibi ve bu beldenizin haramhlığı gibi birbirinize ria-ramdır." [368]

 

4573-Taberani, el-Evsat'ta, Serrâ bint-i Nebhan (r.a)'dan rivayet etmiştir-Kendisi cahiliye döneminde Kabe'nin bakıcısıydı-Serrâ bint-i Nebhan şöyle demiştir:

"Resulullah'ı Veda Haccı'nda şöyle buyururken işittim:

"Biliyor musunuz, bu gün hangi gündür? O gün; kelleler günü (kurban kellelerinin yendiği gün) dediğiniz gündü." Sahabiler:

"Allah ve Resulü en iyi bilendir," dediler. Hz. Peygamber (a.s) :

"Bugün, teşrik günlerinin ortasıdır. Biliyor musunuz, bu belde neresi­dir?" buyurdu.

"Allah ve Resulü en iyi bilendir," dediler. Hz. Peygamber (a.s): "Burası Meş'ar-ı Haram'dır," deyip sonra şu konuşmayı yaptı:

"Bilmiyorum, belki bu seneden sonra aranızda bulunamıyacağım. Dik­kat edin, içinde bulunduğunuz şu ayda, şu beldede bu günümüzün ha-ramlılığı gibi kanlarınız, mallarınız ve ırzlarınız Rabbinize kavuşuncaya ka­dar birbirinize haramdır. Rabbbinize kavuşacaksınız ve Rabbınız size yaptıklarınızı soracaktır. Dikkat edin ! Yakın olanınız, uzakta olanınıza bu söylediklerimi eriştirsin. Dikkat edin ! Bunları size tebliğ ettim mi?"

Medine'ye döndüğümüzde çok geçmedi Hz. Peygamber (a.s) vefat etti." [369]

 

4574-Bezzar, Ebu Hureyre (r.a)'den şu şekilde rivayet etmiştir:

"Resulullah (a.s) hitabette bulunup:

"Bugün hangi gündür?" diye sordu. Sahabiler:

"Haram gündür," diye cevap verdiler. Resulullah (a.s);

"Şüphesiz ki, kanlarınız ve mallarınız, içinde bulunduğunuz şu günün, şu ayın ve şu beldenizin haramlığı gibi birbirinize haramdır," buyurdu." [370]

 

4575-Tabarâni, el-Kebir'de, Gülsüm bin Cübeyr (r.a)'den şu şekilde ri­vayet etmiştir:

"Sıffın Savaşı'nda Ammar'ı öldüren adam haber verdi ki, kendisi Akabt günü Hz. Peygamber (a.s)'i hitabette bulunup şöyle buyururken işitmiş:

"Şüphesiz kanlarınız ve mallarınız, içinde bulunduğunuz şu beldeniz­de, şu ayda ve şu gününüzün haramlığı gibi birbirinize haramdır. Dikkat & iniz ! benden sonra birbirinizin boyunlarına vuracak kafirlere dönmeyiniz^"

Bu kıssada, kıssayı anlatan kişiden daha şaşkm kişi olmadığı anlaşi. maktadır. Çünkü o, Hz. Peygamber (a.s)'den işiteceğini işitmiş sonra d Ammar'ı katletmişti." [371]

 

4576-Ahmed  bin Hanbel, Ebu Nadre (r.a)'den şöyle dediğini rivayet etmiştir:

"Bana, teşrik günlerinin ortasında Hz. Peygamber (a.s)'in hutbesini işiten kiş. tahdis etti ki, Hz. Peygamber (a.s) şöyle buyurmuştur:

"Ey insanlar ! Şüphesiz ki, Rabbiniz birdir. Dikkat ediniz Arabm Arap ol­mayana, Arap olmayanın da Araba, siyahın kızıla, kızılın da siyaha, takva hariç üstünlüğü yoktur. Ben tebliğ ettim mi?" İnsanlar:

"Resulullah (a.s) tebliğ etti," dediler. Sonra Hz. Peygamber (a.s);

"Bu, hangi gündür?" buyurdu, insanlar:

"Haram gündür," dediler. Sonra Hz. Peygamber (a.s);

"Şüphesiz ki, Allah (Azze ve Celle) kanlarınız, mallarınız (Ravi burada; "Hz. Peygamber (a.s)'in "ırzlarınız" kelimesini söyleyip söylemediğini bil­miyorum" dedi), içinde bulunduğunuz şu beldenin ve şu ayınızın ha­ramlığı gibi birbirinize haramdır. Tebliğ ettim mi?" buyurdu. İnsanlar:

"Resulullah (a.s) tebliğ etti." dediler. Hz. Peygamber (a.s);

"Burada hazır bulunan, hazır bulunmayana tebliğ etsin," buyurdu." [372]

 

Bir Açıklama

 

Bu hadisin zahirisinden şu anlaşılmaktadır;

Resulullah Arafat'ta vakfe yerinde hitabette bulundu. Kurban bayramının birinci günü bir çok mekanda ve Akabe cemiesi'nin yanında da insanlara hitab etti. Ayrıca teşrik günlerinin ortasında da hitabette bulundu. Hz. Peygamber (a.s) bu konuşmalarında, Arapların mal talan etme ve kan dökme adetini kökünden kaldırmak için, ayrıca ümmetinin başına gelecekleri bildiği için kan dökme ve mallan gasbetmenin haramlığı üzerinde ısrarla durdu. [373]

 

4577-Taberani, el-Kebir'de, Ubabe bin Abdullah bin Zübeyr (r.a)'den şöyle dediğini rivayet etmiştir:

"Rabia bin Ümeyye bin Halef el-Cumahi Arefe günü Resulullah (a.s)'m devesini, yanında yüksek sesle bağırıyordu. Zaten sesi gür bir zattı.

Resulullah (a.s) ona:

"Şöyle bağır" dedi; "Ey İnsanlar ! Bu hangi aydır, biliyor musunuz?"

O da bu sözleri yüksek sesle bağırdı. İnsanlar:

"Evet, haram ayıdır," dediler. Hz. Peygamber (a.s):

"Şüphesiz ki, Aziz ve Celil olan Allah, kanlarınızı ve mallarınızı Rabbi-nize kavuşuncaya kadar bu içinde bulunduğunuz ayın haramlığı gibi haram kılmıştır." Sonra:

"Bu hangi beldedir, biliyor musunuz?" diye bağır," dedi. O da bağırdı. İnsanlar:

"Bu, haram beldesidir," dediler. Hz. Peygamber (a.s) :

"Şüphesiz ki, kanlarınız ve mallarınız Rabbinize kavuşacağınız güne ka­dar bu beldenizin haramlığı gibi birbirinize haramdır," buyurdu. Sonra:

"Bu hangi gündür?" diye bağır dedi. O da bağırdı. Bunun üzerine Hz. Peygamber (a.s):

"Şüphesiz ki, Aziz ve Celil olan Allah, kanlarınızı kendisine kavuşaca­ğınız güne kadar bu içinde bulunduğunuz günün haramlığı gibi birbirinize haram kalmıştır," buyurdu." [374]

 

4578-Ebu Ya'lâ, Vâbısa bin Ma'bed el Cüheni (r.a)'nin şöyle dediğini rivayet etmiştir:

"Veda Haccı'nda Resulullah (a.s)'ı gördüm. Hitabette bulunuyor ve şöyle diyordu:

"Ey insanlar ! Hangi ay, en mukaddes aydır?" İnsanlar da:

"Bu ay," dediler. Hz. Peygamber (a.s):

"Hangi gün, en mukaddes gündür?" dedi. Onlar:

"Bu gün, yani kurban bayramının birinci günü," dediler. Hz. Peygamber (a.s):

"Allah katında en mukaddes belde hangisidir?" dedi.

"Bu beldedir," diye cevap verdiler. Bunun üzerine Hz. Peygamber (a.s):

"Şüphesiz ki, kanlarınız, mallarınız ve ırzlarınız Rabbinize kavuşaca­ğınız güne kadar şu içinde bulunduğnuz beldenin, şu ayın ve şu gününü­zün haramlığı gibi birbirine haram kılınmıştır. Dikkat edin, tebliğ ettim mi?" buyurdu. İnsanlar da:

"Evet," dediler. Bunun üzerine Resulullah (a.s) ellerini semâya kaldırıp sonra:

"Allah'ım, şahid ol," dedi. Sonra da: "Burada hazır bulunanınız, hazır bulunmayana eriştirsin," buyurdu."

Vabısa dedi ki:

"Biz hazır bulunmuştuk, sizler orada yoktunuz. Resulullah'm buyur­duğu gibi biz size tebliğ ediyoruz." [375]

 

4579-İbni Huzeyme, Ca'fer bin Muhammed (r.a)'den, o da babasından şöyle dediğini rivayet etmiştir:

"Cabir bin Abdullah'ın yanma girdik. Hadis zikretti ve şöyle dedi:

"Resulullah (a.s), Arafat'a gelinceye kadar bazı yerlere uğradı. Güneş batıya meyledince, Kasva adlı devesinin hazırlanmasını emretti. Bunun üzerine deveye semer vuruldu. Hz. Peygamber (a.s) deveye bindi ve deve­nin ortasına kadar geldi de insanlara hitab etti ve şöyle dedi:

"(Ey İnsanlar), şüphesiz kanlarınız ve mallarınız şu içinde bulun­duğunuz beldeniz de şu ayın haramlığı gibi birbirinize haramdır. Dikkat ediniz! Cahiliye halkının her şeyi kaldırılmıştır ve şu iki ayağımın altındadır.

Cahiliye dönemindeki kan davaları kaldırılmıştır. Kaldırdığım ilk kan davası, bizim kan davamız olan Rabia bin Haris'in kanıdır. O, Sad oğul­larında çocuğu için süt anasını arıyordu da Hüzeyl kabilesi onu öldürmüştü.

Cahiliye devrinden kalma riba kaldırılmıştır. Kaldırdığım ilk riba (faiz) bizim ribamız olan Abbas bin Abdulmuttalib'in ribasıdır. Artık faizin hepsi kaldırılmıştır,

(Ey İnsanlar), kadınlar hakkında Allah'tan korkun ! Çünkü siz onları Allah'ın emaneti olarak aldınız, onların ırzlarını Allah'ın kelimesi (emri veya nikah akdi) ile kendinize helal kıldınız. Yaygılarınıza (yani evlerinize) hoşlandığınız kimselere ayak bastırmamaları, sizin onlar üzerindeki hakkınızdır. Bunu yaparlarsa, onları zarar vermeyecek biçimde dövünüz. Maruf bir şekilde (yani halinize göre veya normal biçimde) onların nafa­kasını ve yiyeceğini vermek, onların sizin üzerinizdeki haklarıdır.

Size Öyle birşey bıraktım ki, ona sıkı sıkı sarılsanız benden sonra dalalete düşmezsiniz. Size bıraktığım şey; Allah'ın kitabı'dır. Ben (kıyamet günü) size sorulacağım. Acaba ne diyeceksiniz?"

Sahabiler şöyle dediler:

"Rabbinin risaletini tebliğ ettiğine, ümmetine nasihatta bulunduğuna, sonra verilen görevi hakkıyla yerine getirdiğine şahitlik ederiz."

Bunun üzerine Hz. Peygamber (a.s) şehadet parmağını semaya kaldırıp sonra halka doğru eğerek şöyle dedi;

"Allah'ım şahid ol, Allah'ım şahid ol." Ibni Huzeyme şöyle diyor:

"Kitabu'n-Nikah'da Resulullah (a.s): " Yaygılarınızı hoşlanmadığınız hiçbir kimseye çiğnetmesinler" sözü ile ayaklar ile evdeki sergileri çiğne­meyi kasdettiğini beyan ettim. Nitekim Resulullah (a.s) : "İzni olmadan onun sedirine (veya minderine) sakm oturma," buyurmuştur.

Kişinin döşeği sediridir. Resulullah (a.s) cahillerin anladığı şekilde kas-detmiştir. Çünkü cahiller bununla kadınların kendilerini yabancı erkeklere teslim etmelerini anlarlar." [376]

 

4580-Ebu Davud, Abdurrahman bin Muaz et-Teymi (r.a)'nin şöyle dediğini rivayet etmiştir:

"Biz Mina'da iken Resululiah (a.s) bize hitab etti. Kulaklarımız öylesine açıldı ki, sanki her ne söylese bulunduğumuz yerden (kolayca) işitiyorduk. Bu ara halka, hac ibadetlerini öğretmeye başladı. Bu şekilde taşlama yerine kadar geldi. (Konuşurken) şehadet ve orta parmağını (kulaklarına) koy­muştu. (Atılacak taşların nohut büyüklüğündeki) fiske taşı olduğunu söyledi. Muhacirlere emrederek Mescid-i Hayf m ön kısmında konaklama­larını, Ensar'a da Mescid'in arka kısmında konaklamalarını söyledi."

Ravi der ki:

"İşte bundan sonradır ki, herkes bineklerinden inip yerleşti."

Ebu Davud (l)'un Abdullah bin Muaz (r.a)'dan, onun da Resulullah (a.s)'ın ashabından bir adamdan şöyle dediği bir rivayeti daha vardır:

"Hz. Peygamber (a.s) Mina'da halka hitab etti. Onları konaklayacakları yerlere indirdi. Kıblenin sağ tarafına işaret ederek:

"Muhacirler buraya insin," buyurdu.

Sonra kıblenin sol tarafına işaret edip şöyle buyurdu:

"Ensar da şuraya."

Sonra da:

"Geri kalan insanlar onlarm etrafına insinler," buyurdu." [377]

 

Bir Açıklama

 

Resulullah (a.s)'ın fiilinde tertip ve tanzime dair bir temel prensip vardır. Çünkü Resulullah (a.s) tertip ve tanziminde statü sahiplerinin haklarını göze­tirdi.

 

4581-Ebu Davud, el-Hirmas bin Ziyad el-Bahilî (r.a)'den şöyle dedi­ğini rivayet etmiştir:

"Ben, Resulullah (a.s)'ı Kurban günü Mİna'da "Ababâ" adlı devesinin üzerinde insanlara hitab ederken gördüm." [378]

 

4582-Ebu Davud, îbni Ebi Necih (r.a)'den, o da babasından, babası da Bekroğullarmdan iki kişiden şöyle dediklerini rivayet etmiştir:

"Biz, Resulullah (a.s)'ı teşrik günlerinin ortasında hitabette bulunurken gördük. Biz de bineğinin yanında bulunuyorduk. O, Resulullah (a.s)'ın Mina'da yaptığı hitabedir." [379]

 

4583-Tabarani, >1-Evsat'ta, Abdullah bin Ömer (r.a)'in şöyle dediğini rivayet etmiştir:

"Araplar bir yıl bir ayı ve bir yıl iki ayı helal kılıp heramlığı kaldırı­yorlardı. Böylece haca ancak yirmialtı yılda bir seneye isabet ettiriyorlardı, Allah Teâla'nm Kitabı'nda zikrettiği nesi (erteleme) budur. Hz. Ebu Bekir (r.a)'in insanlara hac yaptırdığı yıl, bu yıla denk düşmüştü de Allah Teâla onu Hacc-ı Ekber olarak isimlendirdi. Sonra Resululah (a.s) ondan sonraki yıl hac yaptı. Böylece insanlar yeni ayları beklediler. Resulullah (a.s) da:

"Şüphesiz zaman, Allah Teâla'nm gökleri ve yeri yarattığı gündeki şeklinde eski haline dönüp dolaşıp geldi," buyurdu." [380]

 

Dersler Ve Öğütler

 

Hac hutbeleri hakkında fakihlerin bazı sözleri şöyledir:

Hac hutbelerinin sayısı hakkında fukahanın iki görüşü verdir:

Birinci görüş : Hanefiler, Malikiler ve Hanbelilere göre bu hutbeler üçtür.

Birinci hutbe Zilhicce'nin yedinci günündedir. Zilhicce'nin yedinci günü Mekke'de Kabe'nin yanında öğle namazından sonra okunan bu hutbe sün­nettir. Bu hutbelerin birincisinde imam Müslümanlara haccın menasikini yani ibadetlerini Öğretir. O tek hutbede hatip oturmaz. Bunun ilk hutbe olması cumhurun görüşüdür.

Hanbeliler arefe günü hutbesini ilk hutbe olarak kabul ederler. Eğer ter-viye günü cumaya rastlarsa Şafiilere göre imam fecirden Önce onlarla birlikte Mina'ya çıkar. Çünkü o gün fecirden sonra ve zevalden önce yolculuk ha­ramdır. Arefe günü cumaya denk geldiği zaman hacıların fecirden sonra çık­ması caizdir.

Hanbelilere göre terviye günü veya başka bir gün mutlak anlamda çıkmak caizdir. Fecirden önce veya zevalden Önce çıkması farketmez.

İkinci hutbe: Arefe günü hutbesidir. Bu, ittifakla namazdan önce Arafat'ta iki kısa hutbe şeklindedir. Cuma hutbesinde olduğu gibi hatip iki hutbe arasında oturur. Hatip birincisinde haccın menasikini öğretir. Bunlar, Arafat'ta vakfe yeri, vakfenin vakti, Arafat'tan ayrılma, Müzdelife'de geceleme, cemre taşlarını toplama gibi hususlardır. Hatip ayrıca hacıları vakfe şurasında daha çok zikir ve dua konusunda teşvik eder.

Maliki ve Şafiiler şöyle diyor:

"İmam hutbesini okurken veya hutbeyi bitirdikten sonra müezzin ezana başlar. Müezzin ezanı bitirirken de imam ikinci hutbeyi bitirir."

Hanbelilere göre imam hutbeden sonra ezanı emreder. Sonra imam,hacılara öğle ve ikindiyi cem-i takdim yoluyla kısaltarak kıldırır. Bu, sünnete uymanın bir gereğidir.

Üçüncü hutbe: Bu, Şafiilere göre üçüncü, Hanbelilere göre ikinci hutbedir. Mina'da, kurban bayramı günü okunur ve tek hutbeden ibarettir. Bu hutbede imam, insanlara kurban, ifada tavafı ve cemre atmak gibi hac ibadetlerini an­latır.

Hacla ilgili ibadetler kurban bayramı günü oldukça fazla olduğundan, in­sanlar bunlara dair hükümleri öğrenmeye ihtiyaç duyarlar. Netice itibariyle arefe günü olduğu gibi söz konusu hutbe, böylesi konukları ihtiva etmek duru­mundadır.

Mina günlerinin ikincisinde okunan hutbe, cumhura göre üçüncü, Şafiilere göre dördüncü hutbedir. Tek hutbe olduğu hususunda ittifak vardır. İmam bu hutbede insanlara acele etmenin, gecikmenin ve ayrılmanın hükümlerini öğre­tir. [381]

 

TAHSÎB (MUHASSAB VADİSİNE İNME)

 

Hanefi mezhebinde tahsib, haccın sünnetlerindendir. Tahsib Muhassab yahut Ebtah vadisine inmek demektir. Hacun mezarlığı yolu üzerinde iki dağın arasında Mekke girişinde Mina ile Mekke arasında bulunan mevkinin adıdır. Mekke'ye dönerken orada da bir süre konaklamak sünnettir. Çünkü Hz. Peygamber (a.s) Hz. Ebu Bekir (r.a), Hz. Ömer (r.a) ve Hz. Osman (r.a) Ebtah'ta konaklamışlardır.

Mina'da taşlamanın ve ondan sonrasının menduplarından biri de Maliki mezhebi'ne göre tahsib yapmaktır.

Acele etmeyen hacının üçüncü günü cemrelerini attıktan sonra öğle, ikindi, akşam ve yatsı namazlarım kılmak için Muhassab'a (Mekke dışındaki Bat-ha'ya) inmek menduptur. Nitekim Hz. Peygamber (a.s) böyle yapmıştır. Ama acele eden kişi için bu, mendup değildir.

Hanbeli mezhebine göre cemreleri attıktan sonra Mina'dan dağılınca, me­zarlık yolu üzerinde iki dağm arasında bulunan Ebtah mevkisine (Muhas­sab'a) inmek sünnettir. Hacı orada öğle ile ikindiyi, akşam ile yatsıyı birleşti­rerek kılar, bir miktar uykuya yatar, sonra Mekke'ye girer.

Özet olarak tahsib, Hanefi ve Hanbeliler'e göre sünnet, diğerlerine göre müstehaptır. Tahsib, ittifakla yapılması gereken hac menasikinden değildir. [382]

 

Konu İle İlgili Rivayetler

 

4584-Buhari, Abdullah bin Ömer (r.a)'den şu şekilde rivayet etmiştir:

"Halid bin el-Haris şöyle demiştir:

"Ubeydullah'a Muhassab'da konaklamaktan soruldu. O da:

"Bize Ubeydullah tahdis etti ki, Nâfi:

"Muhassab'da Resulullah (a.s) Hz. Ömer bin el-Hattab (r.a) ve İbni Ömer (r.a) konakladılar," demiştir."

Nafi'den şöyle rivayet edilmiştir:

"İbni Ömer (r.a) orada yani Muhassab'da öğle, ikindi ve zannediyorum akşam namazlarını kılardı."

Ravi Halid şöyle demiştir:

"Ben yatsı namazı hakkında da şüphe etmiyorum."

Nâfi: "Ve ibni Ömer (r.a) orada bir miktar uykuya yatar ve bu Muhas­sab'da konaklamayı Hz. Peygamber (a.s)'den olmak üzere zikrederdi," demiştir.

Müslim [383]'in Nafi'den rivayeti de şöyledir:

"ibni Ömer (r.a) Muhassab'a inmeyi sünnet sayar, nefr (dağılma) günü öğleyi Muhassab'da kuYrdı. Nafi: "Resulullah (a.s) ve ondan sonra Hulefa-i Râşidin Muhassab'a inmişlerdir," dedi."

Müslim [384]'in Salim'den rivayeti de şöyledir:

"Ebu Hz. Bekir (r.a), Hz. Ömer (r.a) ve İbni Ömer (r.a) Ebtah'a inerlerdi." Muvatta [385]'nın Nafi (r.a)'den rivayeti de şöyledir:

"İbni Ömer (r.a) Öğle, ikindi, akşam ve yatsıyı Muhssab'da kılardı. Sonra geceleyin Mekke'ye girer Beyt'i tavaf ederdi."

Tirmizi [386]'nin rivayetinde Nafi (r.a) şöyle demiştir:

"Hz. Peygamber (a.s), Hz. Ebu Bekir (r.a), Hz. Ömer (r.a) ve Hz. Osman (r.a) Ebtah'a inerlerdi."

Ebu Davud 'un rivayetinde İbni Ömer (r.a) şöyle demiştir:

"Resulullah (a.s) öğle, ikindi, akşam ve yatsı namazlarını Batha'da kıldı. Sonra orada bir miktar uykuya yattı. Sonra da Mekke'ye girip tavaf etti.

Nafi: İbni Ömer (r.a)'in de onu yaptığı söylemiştir." Ebu Davud'un [387] Nafi'den bir diğer rivayeti de şöyledir:

"İbni Ömer (r.a) Batha'da bir miktar uykuya yatar, sonra Mekke'ye girer­di. O, Resulullah (a.s)'m da böyle yaptığını söyledi." [388]

 

Bir Açıklama                                                                     

 

İmam Nevevi, Müslim Şerhi'nde şunları söyler:                                    

"Müslim, bu babda, Hz. Peygamber (a.s)'in Yevm-i Nefir'de Ebtah'a yani Mühassab'a inmesi hakkındaki hadisleri zikretmiştir. Hz. Ebu Bekir (r.a), Hz. Ömer (r.a), İbni Ömer ve Hulefa-i Raşidin'in de adeti bu idi. Hz. Âişe (r.a) ve İbni Abbas (r.a) bu görüşte değildirler. Onlara göre Hz. Peygamber (a.s) oraya maksatlı değil de tesadüfen inmiştir. Bu konu da sahabe-i kiram arasında ihtilaf olmuştur.

İmam Şafii'nin, İmam Malik'in ve Cumhur'un görüşü Muhassab'a in­mek, Resullullah (a.s)'a ve Hulefa-i Raşidine uymak bakımından müste­haptır. Bunu terkedene bir şey lazım gelmiyeceği üzerinde ittifak vardır. Öğle, ikindi, akşam ve yatsı namazlarını orada kılmak, gecenin bir kısmını yahut tümünü orada geçirmek, Resulullah (a.s)'a uymak bakımından müstehaptır."

 

4585-Buhari, Enes bin Malik (r.a)'ten ve Abdullah bin Ömer bin el-Hattab (r.a)'dan rivayet etmiştir:

"Resulullah (a.s) üçüncü (günden) Sonra Muhassab'da namaz kıldı ve orada bir miktar uyudu. Sonra bineğine binip Beyt'e doğru hareket etti ve Beyt'e veda tavafı yaptı." [389]

 

4586-Buhari ile Müslim, Abdullah bin Abbas (r.a)'tan şu şekilde ri­vayet etmişlerdir:

"İbni Abbas (r.a): "Muhassab'da kalmak bir şey değildir. O ancak Resulul­lah (a.s)'m indiği bir menzildir," demiştir." [390]

 

4587-Buhari ile Müslim, Hz. Aişe (r.a)'den rivayet etmişlerdir: "Hz. Aişe şöyle demiştir:

"Ebtah'a   inmek  sünnet   değildir.   Resulullah   (a.s)'ın   oraya   inmesi (Medine'ye "dönerken) yola çıkmak için daha kolayına geldiğindendir."demiştir."

Müslim [391]'in Salim'den diğer bir rivayeti de şöyledir:

"Hz. Ebu Bekir (r.a), Hz. Ömer (r.a) ve İbni Ömer Ebtah'a inerlerdi."

Zühri şöyle demiştir:

"Bana Hz. Âişe (r.a)'den naklen Urve şöyle haber verdi:

"Hz. Âişe (r.a) bunu yapmazdı. Resulullah (a.s.)'ın oraya inmesi andâik yola çıkması için kolayına gelen bir yer olduğundandır. " [392]

 

4588-Müslim, Ebu Rafi (r.a)'den rivayet etmiştir: "Ebu Rafi (r.a) şöyle demiştir:

"Resulullah (a.s) Mina'dan çıktığı vakit Ebtah'a inmemi bana emir t ı-yurmadı. Ama ben (kendiliğinden) giderek oraya O'nun çadırını kurdu ı Sonradan O (a.s) da oraya gelerek konakladı." [393]

 

4589-Buhari   ile Müslim, Ebu Hureyre (r.a)'den şu şekilde rivayet etmişlerdir:

"Hz. Peygamber (a.s) Mina'da iken kurban kesme gününün üçüncü­sünde, şöyle buyurdu:

"Bizler yarın Kinameoğulları yurduna ineceğiz ki, orada Kureyş ile Kina-meoğulları küfür üzerine yeminleşip ahidleşmişlerdi."

Zühri dedi ki:

"Hz. Peygamber (a.s) bu Kinameoğulları yurdu demekle, Muhassab mev-kisini kasdetmiştir. Bu ahidleşme, Kureyş ile Kinameoğullan arasında, Haşimoğullan ile Abdulmuttaliboğulları-yahut Muttaliboğullan-aleyhine Hz. Peygamber (a.s)'i kendilerine teslim edinceye kadar onlara kız alıp vermemek, alış veriş yapmamak üzere yazılmıştı." [394]

 

4590-Tabarani, el-Evsat'ta, Hz. Ömer bin el-Hattab (r.a)'dan şöyle dediğini rivayet etmiştir:

"Ebtah'ta Yevm-i Nefir (Mina'dan dağılma günü) akşamı konaklamak sünnettir." [395]

 

4591-Tabarani, el-Kebir'de, İbni Abbas (r.a)'ın şöyle dediğini rivayet etmiştir:

"Resulullah (a.s) Terviye gününden önceki günde;

"Yarın inşallah konak yerimiz, müşriklerin yeminleştikleri yer olan Hayf-ı Eymen olur," buyurdu." [396]

 

Bir Açıklama

 

Muhassab; Resulullah (a.s)'ın Mekke'ye girişi, Arafat'a çıkışı, Mina'dan ayrılışı ve Mekke'den yola çıkışı sırasında konaklama yeri idi. Her hacmin bir konaklama yeri olması hasebiyle bu mevki alışagelmiş bir yer durumunun-dadır. Bu işe en uygun yer de Muhassab olmuştur. Fakat orası artık bugün hacılara yeterli gelmemektedir. [397]

 

HZ. PEYGAMBER (A.S)'İN HACC VE UMRELERİNİN SAYILARI

 

4592-İbni Huzeyme, Ebu Hureyre'den, Yüce Allah'ın; "Bu, Allah'tan ve Resülü'nden, kendisiyle anlaşma yaptığınız müşriklere kesin olarak münasebetlerin kesiliş bildirişidir/' (1) ayeti hakkında şöyle dediğini rivayet etmiştir:

"Hz. Peygamber (a.s) Huneyn'den geri dönünce Ci'rane'den (ihrama girerek) umre yaptı. Sonra Hz. Ebu Bekir (r.a)'i bu hacda emir olarak atadı."

Ci'rane lafzının iki türlü söyleniş biçimi vardır: Biri: Ci'râne, diğeri ise Cıırrane'dir. [398]

 

4593-Tabarani, el-Kebir'de, Zeyd bin Erkam (r.a)'dan rivayet etmiştir:

"Resulullah (a.s) hicret ettikten sonra bir defa hacc yapmıştır. Ondan son­ra daha haccetmemiştir. O da Veda Haccı'ydı." [399]

 

4594-Buhari ile Müslim, Enes (r.a)'den rivayet etmişlerdir:

"Resulullah (a.s) dörte defa umre yapmıştır. Haccı ile birlikte yaptığı umre müstesna olmak üzere bunların hepsini Zilkade ayında yapmıştır. Bu umre Hudeybiye'den yahut Hudeybiye zamanında Zilkade'de, bir umre erte­si yıl bir umre de Zilkade ayında Huneyn ganimetlerini taksim ettiği sırada Ci'râne'den, bir umre de haccı ile beraber yapmıştır." [400]

 

4595-Bezzar, Cabir (r.a)'in şöyle dediğini rivayet etmiştir:

"Resulullah (a.s) üç umre yapmıştır. Onların hepsi de Zilkade ayı içindedir. Biri Hudeybiye zamanında, diğeri Kureyşle yapılan barış anlaş­ması sırasında, üçüncüsü ise Huneyn zamanı Taif'ten dönüşünde ki'râne umresidir."[401]

 

4596-Tirmizi, Muharriş el-Kâ'bi (r.a)'den rivayet etmiştir:

"Resulullah (a.s) Ci'râne'den umreye niyet edip geceleyin çıktı, ke'ye geceleyin girdi, umresini edâ etti ve sonra aynı gece (Mekke'deki çıkarak geceyi geçiren gibi Ci'rane'de sabahladı.

Ertesi gün Güneş'in zeval vaktinde Batn-ı Şerife çıktı ve yolu Baytı Şeriften Müzdelife yolunu takip ederek geldi. Bu yüzden O'nun umrîji Müslümanlara gizli kaldı." [402]

 

4597-Ebu Davud, Muharriş el-Ka'bi (r.a)'den rivayet etmiştir:     

"Hz. Peygamber (a.s) Ci'rane'ye girdi. Ardından mescid'e geldi, mescid'de Allah'ın dilediği kadar rüku edip (namaz kıldı). Sonra ihrama girip bineğinin üzerine kuruldu ve Batn-ı Şerife doğru yöneldi. Nihayet Medine yoluna geldi. Tıpkı geceyi geçiren biri gibi Mek-ke'de sabahladı." [403]

 

4598-Buhari ile Müslim, Urve bin Zübeyr (r.a)'den şu şekilde rivayet etmişlerdir:

"Ben ve İbni Ömer (r.a), Hz. Aişe (r.a)'nin hücresine dayanmış oturuyor­duk. "Misvak kullanıyor, biz de misvakının sesini işitiyorduk.

Ben İbni Ömer (r.a)'e

"Ey Ebu Abdurrahman, Hz. Peygamber (a.s) Recep ayında umre yaptı mı?" dedim.

"Evet," cevabını verdi.

Bunun üzerine Hz. Aişe (r.a)'ye;

"Ey anneciğim, Ebu Abdurrahman'ın ne söylediğini işitmiyor musun?" dedim.

Hz. Âişe (r.a) de:

"Ne söylüyor?" dedi.

"Hz. Peygamber (a.s) Recep ayında umre mi yaptı?" diyor, dedim.

Bunun üzerine Hz. Aişe (r.a) şöyle dedi:

"Allah, Ebu Abdurrahman'ı bağışlasın. Ömrüm hakkı için Hz. Peygam­ber (a.s) Recep'te umre yapmamıştır. Ve hiçbir umre yapmamıştır ki, İbni Ömer de O'nunla beraber bulunmasın," dedi.

İbni Ömer bunları işitiyordu. Ama ne hayır, ne de evet demeyip susuyor-[404]

 

HZ. PEYGAMBER (A.S)'ÎN HACC İÇİN MEDİNE'DEN ÇIKIŞ VE DÖNÜŞÜ -BU ARADA GEÇEN OLAYLAR-

 

4599-Buhari, Abdullah için Abbas (r.a)'dan rivayet etmiştir: "ibni Abbas (r.a) şöyle dedi:

"Hz. Peygamber (a.s) (Fetih Günü) Mekke'ye geldiği zaman O'nu Abc&ıl-muttalib evlatlarının oğlancıkları karşıladılar. Hz. Peygamber (a.s) efendimiz onlardan birini devesinin ön tarafına, diğerini de arka tarafına bindirdi."

Buhari [405]'nin bir rivayetinde İbni Abbas (r.a) şöyle demiştir:

"İkrime'nin yanında üç kişinin şerlisi zikredildi. Bunun üzerine îkrifne, ibni Abbas (r.a)'in şöyle dediğini söyledi:

"Resulullah (a,s) ön tarafına Kusem'i (Hz. Abbas'm oğlu), arkasına da Fadl'ı (o da Hz. Abbas'm diğer oğlu) yahut Kusemi'i arkasına, Fadl'ı da ön tarafına bindirmiş olarak (Mekke'ye) geldi. Onlar'ın hangisi daha şerli, hangisi daha hayırlı ki? (İkisi de hayırlıdır)." Bir Açıklama

"Onların en şerlisi/' sözünü anlarm, onların arasında şerli kimse yoktur," demektir. [406]

 

4600- İmam Malik hariç Kütüb-i Sitte Alimleri, el-Hadrami (r.a)'den merfu olarak rivayet etmişlerdir:

"Resulullah (a.s) şöyle buyurdu:

"Mekke'den muhacir olmuş kimse hac ve umre ibadetlerini ifa ettikten sonra Mekke'de ancak üç gün ikamet eder."

Diğer bir rivayette [407] Resulullah (a.s) şöyle buyurmuştur:

"Muhacir için dönüş tavafını yaptıktan sonra Mekke'de ancak üç gün ikamet vardır."[408]

 

Bir Açıklama

 

Sanki râvi, veda tavafını yapıp ondan sonra da Mekke'de üç gün kalan kişinin veda tavafmı yeniden yapması gerekmediği, eğer bundan fazla kalırsa tavafı yeniden yapması gerektiği görüşündedir. Halbuki fukahadan bazıları, ifada tavafından sonra yapılan herhangi bir tavafın veda tavafı yerine geçeceği görü şündedirler.

 

4601-Buhari, İbni Ömer (r.a)'in mevlası Nafi (r.a)'den İbni Ömer (r.a)'in şöyle dediğini rivayet etmiştir:

"Resulullah (a.s) umreye gittiği zamanlarda ve Veda Haccı'na çıktığı va­kitte (evvelce) Zu'1-Huleyfe'deki mescidin yerinde bulunan bir muğaylan ağacı altında (bineğinden inip) konaklardı. (Keza) güzergahı o yola uğrayanbir gazadan, ya hacdan, ya umreden döndüğünde Batn-ı Vadi'den-ki Vâdi'l-Akiktir-iner.

Batn-ı Vadi'nin üstüne çıkınca da vadinin ağzında ve doğu cihetindeki bathâya (yani kumsal yere) konar, gecenin sonunda oracıkta sabah oluncaya kadar mola verirdi. (Gece dinlenme yeri işte orası olup) ne taş mescidin yanında, ne de üzerinde (öteki) mescid binası olan kaya tepe idi."

(Abdullah bin Ömer (r.a)'den rivayet eden râvi der ki:)

"Orada Abdullah bin Ömer (r.a)'in namaz kıldığı yerde, içinde (mütead-did) kum yığınları olan bir körfez (yani derin bir vadi girintisi) vardı ki, Re­sulullah (a.s) orada namaz kılarmış. Seller Batha'da (ki kumlan getire getire) körfezdeki kum yığınlarını düzleyip Abdullah bin Ömer'in namaz kıldığı o yeri belirsiz etti."

Yine ravi der ki:

"Abdulllah bin Ömer (r.a), Hz. Peygamber (a.s)'in Şerefu'r-Ravha'daki mescidin berisine tesadüf eden küçük mescid'in yanında namaz kıldığını söylerdi. Hz. Peygamber (a.s)'in namaz kıldığı yeri Abdullah bilir ve: "Ta orada, mescidde namaza durduğun vakit sağma düşer," derdi. Bahsettiği o mescid de, Mekke'ye doğru gittiğin vakit sağ tarafına gelir. Onunla büyük mescidin arası bir taş atımı, yahut ona yakın bir mesafedir.

Yine Abdullah bin Ömer (r.a), Munsarafu'r-Revhâ'nın yanındaki tepe­ciğe doğru namaz kılardı. Bu tepeciğin son tarafı, Mekke yönüne gittiğin vakit Munsaraf ile kendi arasındaki mescidin yakınında caddenin kenarına varır. Oracıkta bir mescid yapılmış ise de Abdullah bin Ömer (r.a) o mes­cidde namaz kılmazdı. Onu ya solunda, ya ardında bırakarak mescidin kıble cihetinde tepeciğin kendisine yönelerek namaz kılardı.

Abdullah, Rev-hâ'dan zevalden sonra çıktığında Öğle namazını oraya ge­linceye kadar kılmayıp orada kılar, Mekke'den döndüğünde de oraya sabah­tan bir saat evvel, yahut seherin sonunda yolu düşerse, orada ta sabah na­mazını kılıncaya kadar geceleyip mola verirdi."

Yine Abdullah, raviye şöyle tahdis etti:

"Hz. Peygamber (a.s) Ruveyse'ye (Medine'den Mekke'ye giden yolda bir yere) varmadan caddenin sağında ve altına gelen cihetinde Ruveyse konak yerinin iki millik azıcık berisinde bir tepeciğe kadar geniş ve düz bir yerde (bitmiş olan) koca bir ağacın altına konardı. Bu ağacın yukarısı kıvrılmış, içi oyulmuştur. Ağacın gövde özü hâlâ durur, dibinde birçok kum yığınları vardır."

Yine Abdullah şöyle tahdis etti:

"Giderken Arec'in arkasına düşen yokuşça bir sel yatağının kenarında, caddenin sağında ve yolu gösteren kayaların (yahut ağaçların) yanında ve o kayalann (yahut ağaçların) arasında Hz. Peygamber (a.s) genişçe bir tepeye doğru namaz kıldı. Namazgahın yanıbaşmda iki üç kabir bulunmaktadır ki, üstlerinde taş yığınları vardır. Abdullah bin Ömer (r.aj öğle vakti Güneş'in zevalden sonra Arec'den kalkıp öğle namazını işte o namazgahta kılardı."

Yine Abdullah tahdis etti ki:

"Resulullah (a.s) caddenin solunda ve Herşâ (Medine ile Şam yol kavşağında, Cuhfe'ye yakm bir dağ adı) dağının ilerisindeki inişte bulunan büyük ağaçların yanında konaklardı. Bu iniş Herşa dağının kenarına bitişiktir. Cadde ile arasında bir ok atımı mesafe vardır. Abdullah işte bu ağaçların en uzun ve yola en yakm olanına doğru namaz kılardı."

Yine Abdullah bin Ömer (r.a) tahdis etti ki:

"Hz. Peygamber (a.s) Merru'z- Zehran'dan (Medine cihetinde en yakm olan yerdeki yer ismidir) aşağıya inerken yolun dibindeki genişlikte ve Mekke'ye doğru cedenin sol tarafına Resulullah (a.s)'m konak yeri ile cadde arasında bir taş atımından fazla mesafe yoktu."

Yine Abdullah bin Ömer (r.a) şöyle tahdis etti:

"Hz. Peygamber (a.s) Zû-Tuvâ'da (Mekke'ye yakın bir vadini adı) konak­layıp, sabah oluncaya kadar orada geceler ve Mekke'ye gireceği sırada sabah namazını kılıp öyle giderdi. Resulullah (a.s)'m oradaki namazgah! kayadan bir tepe üstündedir. Orada bina olunan mescidde değildir. Fakat burası aşağıda taştan kocaman bir tepe üzerindedir."

Yine Abdullah (r.a) şöyle tahdis etti:

"Hz. Peygamber (a.s) (namaz kılarken) kendisi ile Kabe yönüne gelen yüksek dağ arasındaki iki tepeyi karşısına alırdı."

(Râvi der ki):

"Abdullah bin Ömer (r.a) o iki tepeyi karşısına almakla o mahalde inşa edilen mescidi, taş tepenin kenarındaki mescidin sol tarafına almış olurdu. Hz. Peygamber (a.s)'in namazgahı (taş tepe kenarındaki) bu mescidin alt başında, kara taş üstündedir. Taş tepe kenarındaki mescidden on arşm yahut ona yakın ayrılıp seninle Kabe arasına düşen dağın o iki tepesini karşısına alarak namaz kılarsın."

Buhari, Musa bin Ukbe'den şöyle rivayet etmiştir:

"Musa bin Ukbe (r.a) şöyle demiştir:

"Ben, Abdullah'ın oğlu Salim'in, yolda bir takım mekanlar araştırır, ora­larda namaz kılar olduğunu gördüm. Ve yine Salim, babası Abdullah bin Ömer (r.a)'in de bu mekanlarda namaz kılmayı âdet edindiğini gördüğünü ve Abdullah bin Ömer (r.a)'in de Hz. Peygamber (a.s)'i bu mekanlarda na­maz kılarken görmüş olduğunu tahdis ederdi."

(Musa bin Ukbe şöyle der):

"Ben, Salim'e bu mekanları sordum. Salim, biri hariç bu mekanları hepsinde Nafi'ye uygun cevap verdi.  Nafi ile Salim sadece Şerefu Revhâ'daki mescid hakkında ihtilaf ettiler." [409]

 

4602-İbni Huzeyme, ibni Ömer (r.a)'den rivayet etmiştir:

"Resulullah (a.s) Mekke'ye Bathâ'daki yukarı yoldan girdi ve aşağıdaki yoldan çıktı."

İbni Huzeyme şöyle demiştir:

"İbni Ömer (r.a)'in; "Hz. Peygamber (a.s) Mekke'ye yukarı yoldan girdi,' sözü; "Seniyye-dağm sarp yerindeki yolu-'nin Mekke'den olmadığına delâ­let etmektedir: Halbuki "seniyye" ve ötesi Harem'dendir. Harem ve Hare­min gerisinde kalan yerlerden Harem ile Hıllı (Harem dışı) arasında konu­lan alametlere kadar olan kısım da öyledir. O halde; "Hz. Peygamber (a.s) Mekke'den Mekke'ye girdi," demek nasıl caiz olur? Eğer; Seniyye de Kedâ da Mekke'den olsaydı; "Hz. Peygamber (a.s) Mekke'ye Seniyye'den ve Kedâ'dân girdi," demek caiz olmazdı.

Bazan Hz. Peygamber (a.s)'in; "Allah gökleri ve yeri yarattığı gün Mek­ke'yi Harem kılmıştır," buyurmasından dolayı; "Harem'in tümü, Mekke-dendir," denmesi caiz olur.

Bazan da Harem'in tümüne Mekke adı verilmesi caizdir. Ne var ki, in­sanlar, Mekke'yi birbirine bitişik binaların bulunduğu bir yer olarak bilmek­tedirler. Biri çıkıp, falan kişi Mekke'den çıkıp Mina'ya gitti ve Mina'dan Mekke'ye döndü, diyebilir. Hz. Peygamber (a.s)'in hac ibadetleri ile ilgili haberleri düşündüğümüz vakit, haberlerde bu söze benzeyen bir çok ifade bu­luruz. Arafat ve Harem bölgesi dışında kalan yerlere gelince, onların Mekke'den olmadığında hiçbir şek ve şüphe yoktur. Buna delil de şudur:

"Hz. Peygamber (a.s) teşrik günlerinin üçüncüsünde Mina'dan ayrıldı." [410]

 

4603-İbni Huzeyme, İbni Ömer (r.a)'den rivayet etmiştir:

"İbni Ömer bir defasında Zu'1-Huleyfe'de ağacın dibinde yüksek sesle (r.a) telbiye getirip şöyle demiştir:

"Resulullah Zu-Tuvâ'ya gelince sabah namazını kıhncaya kadar geceyi orada geçirdi. Ardından gusül abdesti aldı, sonra Mekke'nin yukarısından, Kedâ'dan girdi ve çıkacağı vakit Mekke'nin alt tarafından Küda'dan çıktı." [411]

 

4604-Buhari ile Müslim, Abdullah bin Ömer (r.a)'den şu şekilde ri­vayet etmişlerdir:

"İbni Ömer (r.a) şöyle dedi:

"Hz. Peygamber (a.s) Zü'1-Huleyfe'deki vadinin içindeki dinlenme ye­rinde iken ona gelen olmuş ve; "Sen gerçekten mübarek Batha'dasın/ demiş."

Musa bin Ukbe şöyle demiştir:

"Bize Salim de vaktiyle Abdullah'ın devesini çöktürdüğü mescidin ağılında develerimizi çöktürdü. O da Resulullah (a.s)'ın dinlenme yerini araştırıyordu. Bu yer, vadideki mescidin aşağısmdadır. Mescidle kıble ara­sında, ortadadır."

Nesai [412]'nin rivayeti de şöyledir:                                                            :

"Resulullah (a.s) Zü'1-Huleyfe'deki Batha'da devesini çöktürdü ve orada namaz kıldı." [413]

 

Bir Açıklama

 

Hadis metninde geçin "ünniy" kelimesi, Hz. Peygamber (a.s)'e vahiy gel diğine işarettir. Yine hadiste, Resulullah (a.s)'rn Zu'1-Huleyfe'deki dinlerim yerinin mübarek olduğuna işaret vardır. [414]

 

4605-Buhari ile Müslim, İbni Ömer (r.a)'den rivayet etmişlerdir:

"Hz. Peygamber (a.s) Mekke'ye Kedâ denilen Batha'daki Seniyyetu'1-Ulyâ yolundan girdi, (çıkışta da Küdâ denilen) Seniyyetü's-Süflâ yolundan çıktı."

Bir diğer rivayette [415] de şu ilave vardır:

"Resulullah (a.s) Medine'den Mekke'ye giderken Zu'1-Huleyfe'deki Şecere Mescidi'nde namaz kılmayı, Mekke'den dönüşünde de vadinin or­tasındaki Zu'l-Huleyfe'de namaz kılmak ve sabaha kadar burada geceyi geçirmeyi adeti edinmişti." [416]

 

4606-Buhari ile Müslim, Hz. Âişe (r.a)'den rivayet etmişlerdir:

"Resulullah (a.s) Fetih yılı Mekke'ye, Mekke'nin yüksek tarafındaki Kedâ yolundan girdi. Umre'de de Küdâ'dan girdi. Umre'de hepsinde ikisin­den de girerdi. Çoğunlukla Kedâ'dan girerdi. Halbuki bu yol kendi menzi­line iki yoldan en yakın olanı idi." [417]

 

4607-Müslim, Nafi (r.a)'den rivayet etmiştir:

"İbni Ömer, (r.a) Mekke'ye girmek için gusül abdesti alırdı." [418]

 

BAŞKASININ YERİNE HAC YAPMA ÇOCUĞUN, KÖLENİN VE DELİNİN HACCI

 

Giriş

 

ibadetler üç kısımdır:

1. Yalnızca mali olan ibadetler:

Zekat vermek, keffaret Ödemek ve kurban eti dağıtmak gibi.

Bu ibadetlerde bir zaruret olsun veya olmasın vekillik ittifakla caizdir. Çünkü bunlardan maksat, yapanların bu münasebetle yarar elde etmesidir, bu ise asil veya vekil her iki şahıs aracılığı ile de temin edilmiş olabilir,

2. Sırf bedeni olan ibadetler: Namaz, oruç gibi.

Bu ibadetlerde vekillik caiz olmaz. Çünkü bu ibadetlerden maksat, nefsi kulluk için çalıştırmaktır. Halbuki bu, vekillik yolu ile elde edilmez.

3. Hem mal, hem de bedenle birlikte yapılan ibadet: Hac gibi.

Bu gibi ibadetlerde acizlik veya zaruret karşısında vekillik caizdir. Çünkü bunda gelecek zorluk bizzat yapmakla da hasıl olabileceği gibi kendisinin malıyla olduğundan, başkasının yapmasıyla da hasıl olur. Ancak bu ibadet aynı zamanda yolculuklardaki harcamalarla mali bir ibadet olması sebebiyle namazdan farklılık arzeder.

Ulemanın çoğunluğuna göre dua, sadaka ve kurban sevaplarının ölüye ulaşacağı hususunda görüş birliği vardır. Kişi namaz, oruç, sadaka, Kur'an tilaveti ve benzeri amellerin sevabını başkasına bağışlayabilir.

O kişi şöyle söyler:

"Allah'ım, yaptığımın sevabını filanca kişiye ver."

Hanefiler şöyle derler:

"Yeterli mal varlığına sahip olup da hastalık ve benzeri sebeplerle bizzat haccetmesine imkan olmayan bir kişinin kendi adına başkasına haccettirme­si gerekir. Böylece farz hac yerini bulmuş olur. Yani, haccda vekillik ancak acz halinde ve bu aczin de Ölünceye kadar sürmesi durumunda mümkün olmaktadır."

Şafiilere göre hayatında hac yapma imkanı bulamamış ve hac da yap­mamış, ayrıca kendisine ait miras bırakmış ise, böyle bir ölünün yerine hac yaptırılması gerekir. Şayet miras bırakmamış ise, varise öyle bir yükümlülük düşmez. Vasiyet etsin veya etmesin yabancı bir kişinin ölenin yerine haccet­mesi caiz olur.

Kadının vekili erkek olabileceği gibi, erkeğin vekili de kadın olabilir. Alimler arasında bu konuda ihtilaf yoktur. Ancak Hanefiler'e göre kadının bu şekilde haccı bazı noksanlıklarla gerçekleşeceği için mekruh olur. Onlara göre kadının tavafta ve Safa ile Merve arasındaki sa'yda remel yapmaması ve traş olmaması noksanlıktır.

Cumhura göre haccetmeden ölen veya mal varlığı olup da hastalık gibi bir özür sebebiyle haccetmekten âciz düşen biri adına başkasının hac yapması caizdir.

Başkası adına hac konusunda Hanefiler yirmi şart ileri sürmektedirler. Önemlileri şunlardır:

a. Vekilin ihrama girerken adına hacettiği kişi için niyet etmesi.

b.  Asil, mal varlığı olduğu halde bizzat haccetmekten âciz olması ve ken­disine de hac farz olması.

c.  Asilin istediği şekilde mikattan ihrama girmesi ve haccın sahih olması için vekilin ehil olması gerekir.

d. Tek hac için ihrama girmesi.

e.  Tek kişi adına hac yapmak. Vekil ayrı ayrı iki kişiden hac teklifi almış olsa, bunlardan ancak birini yapabilir, diğerini bırakması gerekir.

Deli'ye gelince ona hac farz değildir. Deli haccetse, sonra da iyileşse haccını yeniden yapması gerekir. Buluğ çağma gelmemiş çocuk için de hac farz değildir. Çocuk iken haccetse, sonra buluğa erince haccını yeniden ması gerekir. [419]

 

Konu İle İlgili Rivayetler

 

4608-Buhari ile Müslim, Abdullah bin Abbas (r.a)'dan şu şekilde ri­vayet etmişlerdir:

"Fadl bin Abbas, Resulullah (a.s)'ın terkisinde idi. Husam Kabilesinden genç bir kadın Resulullah (a.s)'ın yanına geldi. Bu sırada Fadl kadına, kadın da Fadl'a bakmaya başladı. Resulullah (a.s) da Fadl'm yüzünü (eliyle) başka tarafa çevirmeye koyuldu. Kadın:

"Ya Resulullah,   Allah'ın kullan üzerinde hacc hususundaki farizası, babama çok yaşlı ihtiyarlığında erişti. O, deve üzerinde sabit duramaz halde­dir. Buna göre ben kendisine vekaleten haccedebilir miyim?"diye sordu. Hz. Peygamber (a.s):      

"Evet, vekaleten hacc edebilirsin," diye cevap verdi." [420]

 

Bir Açıklama

 

Bu soru sorma ve cevap verme olayı Veda Haccı sırasında meydana mistir. [421]

Nesâi'ye ait diğer bir rivayette, [422] İbni  Abbas (r.a) şöyle demiştir: "Bir adam:

"Ey Allah'ın Peygamber'i,  babam hacc yapmadan Öldü. Ben onun yerine hacc edeyim mi?" diye sordu. Hz. Peygamber (a.s) şöyle buyurdu :

"Babanın bir borcu olsaydı onu öder miydin? Buna ne dersin?" Bunun üzerine adam: "Evet," dedi.

Hz. Peygamebr (a.s) de şöyle buyurdu :

"Öyleyse Allah'a olan borç ödenmeye daha layıktır."

Nesâi [423] onun diğer bir benzerini İbni  Abbas (r.a)'tan rivayet etmiştir:

"Bir adam; "Babam yaşlı bir ihtiyar. Bineğin üzerinde duramaz, bağlasam ölür diye korkuyorum," demiştir."

 

4609-İbni Huzeyme, İbni Abbas (r.a)'tan rivayet etmiştir: "İbni Abbas (r.a) şöyle diyor: "Cüheyneli filan kişi:

"Ey Allah'ın Resulü,   babam yaşlı bir ihtiyar, iken öldü. Haccetmemişti yahut hac yapmaya gücü yetmiyordu," dedi.

Hz. Peygamber de şöyle buyurdu : "Öyle ise babanın yerine hacc et." [424]

 

4610-Ahmed bin Hanbel, Şevde (r.a)'den rivayet etmiştir:

"Şevde şöyle dedi:

"Bir adam Resulullah (a.s)'a gelerek:

"Babam yaşlı bir ihtiyar. Haccetmeğe gücü yetmiyor," diye sordu. Hz. Pe\ gamber (a.s):

"Babanın borcu olsa, sen onu ödersen kabul edilir miydi? Buna ne deı sin?" diye buyurdu. Adam:

"Evet, kabul edilirdi," dedi.

Bunun üzerine Hz. Peygamber (a.s) şöyle buyurdu :

"Allah çok merhametlidir, sen onun yerine haccet." [425]

 

4611-Tirmizi, Ebu Rezin el-Ukayli (r.a)'den şöyle rivayet etmiştir:

"Ya Resulullah, babam yaşlı bir ihtiyardır, ne haccetmeye, ne umre yap maya, ne de yolculuk etmeye gücü yetmez."

Hz. Peygamber (a.s) de ona şöyle buyurdu : "Babanın yerine haccet ve umre yap." [426]

 

4612-Bezzar, Enes bin Malik (r.a)'den rivayet etmiştir:

"Enes şöyle demiştir:

"Babam İslam'ın farz kıldığı haccı yapmadan öldü."

Bunun üzerine Allah Resulü şöyle buyurdu:

"Babanın bir borcu olsaydı, 'sen onu öder miydin? Ne dersin?" Adam:

"Evet, öderdim," dedi.

Hz. Peygamber (a.s) de şöyle buyurdu:

"Hac, onun borcudur. Öyle ise onu sen öde." [427]

 

4613-Nesâi, Abdullah bin Zübeyr (r.a)'den rivayet etmiştir: "Has'am kabilesinden bir adam Hz. Peygamber (a.s)'e geldi ve:

"Babam yaşlı bir ihtiyardır, bineğe binecek gücü yok. Kendisine de hac farz olmuş. Onun yerine haccetsem yeterli olur mu?" diye sordu.

Hz. Peygamber (a.s) şöyle buyurdu:

"Babanın en büyük oğlu sen misin?" Adam:

"Evet," dedi. Hz. Peygamber (a.s);

"Babanın borcu olsa sen öder miydin, ne dersin?" dedi.

"Evet, öderdim," dedi.

Hz. Peygamber (a.s) de şöyle buyurdu:

"Öyleyse onun yerine haccet." [428]

 

4614-Buhari, Abdullah bin Abbas (a.s)'dan şöyle dediğini rivayet tmiştir:

"Hz. Peygamber (a.s)'e bir adam gelip:

"Kızkardeşim haccetmeye nezretmişti, o da öldü," dedi:

Bunun üzerine Hz. Peygamber (a.s);

"Kızkardeşinin borcu olsa onu öder miydin?" diye sordu.

"Evet, Öderdim," diye cevap verdi.

Hz. Peygamber (a.s) de şöyle buyurdu:

"Öyle ise Allah'a olan borcu öde. Çünkü ödenmeye en layık olan bor odur."                                                                                                  

Bir rivayet [429] ise şöyledir:

"Cüheyne kailesinden bir kadın Hz. Peygamber (a.s)'e geldi ve şöyle dedi:

"Annem, haccetmeye nezretmişti. Haccedemeden öldü. Ben onun yerine haccedebilir miyim?" Hz. Peygamber (a.s);

"Onun yerine haccet. Annen borçlu olsa, sen onun borcunu öder miy din? Ne dersin?" buyurdu. Kadın:

"Evet, öderdim," dedi.

Hz. Peygamber (a.s) de şöyle buyurdu:

"Öyle ise Allah'ın borcunu öde. Çünkü Allah'a olan borç ödenmey daha layıktır."

Nesâi [430]'deki rivayet de şöyledir:

"Bir kadın haccetmediği halde ölen babasından Hz. Peygamber (a.s)'e sor­du. O da:

"Babanın yerine haccet," buyurdu." Bir Açıklama

Hafız İbni Hacer, el-Feth'de şunları söyler:

"Hadis-i şerifde Ölen kişinin yerine vacip hakların ödenmesine, bilgi edinmek için fetva sorulmasına, öldükten sonra dahi anne-babaya iyilik et­menin faziletine, üzerlerinde bulunan borçların ödenmesi hususunda gay­ret gösterilmesine işaret edilmektedir." [431]

 

4615-Ebu Davud, Abdullah bin Abbas (r.a)'dan şöyle rivayet etmiştir:

"Resulullah (a.s) bir adamın:

"Şübrime adına lebbeyk !" dediğini işitti. Adama:

"Şübrime de kim?" diye sordu. Adam:

"Bir kardeşim veya bir yakınım," diye cevap verdi. Resulullah (a.s) :

"Sen kendi adına hacc yapmış mısın?" diye sordu. Adam:

"Hayır," dedi. Resulullah (a.s) da:

"Öyleyse önce kendi yerine, sonra da Şübrime adına haccet," dedi." [432]

 

Bir Açıklama

 

Bir insanın kendi yerine haccetmemiş olsa bile başkasının yerine haccet­mesi kerahetle caizdir. Hadis'i şerif caiz olmayışına değil de kerahetine ham-ledilmiştir. [433]

 

Çocuk İçin Hacc

 

4616-Müslim, Abdullah bm Abbas (r.a)'tan rivayet etmiştir:

"Resulullah (a.s), Revha'da bir deve kervanına rastlayarak:

"Siz kimsiniz?" diye sordu.

"Müslümanlarız," cevabını verdiler. Onlar da:

"Sen kimsin?" diye sordular. Hz. Peygamber Efendimiz (a.s):

"Resulullah'im," buyurdular. Bunun üzerine bir kadın ona bir çocuk a zederek:

"Bunun için hacc var mıdır?" diye sordu. Resulullah (a.s):

"Evet! Sana da ecir vardır," buyurdu."

Küreyb'den mürsel olarak yapılan bir rivayet [434] ise şöyledir:

"Resulullah (a.s) bir kadına uğradı. Kadın taht-ı revaninin içindeydi. Kadına: "Bu, Allah'ın Resulüdür," denildi. Bunun üzerine kadın kendisiyle birlikte bulunan çocuğunu koltuk altından tutup:

"Bunun için hacc (in ecri) var mı ya Resulullah?" diye sordu. Resulullah (a.s) da:

"Evet, ama sana da ecir vardır," buyurdu." [435]

 

Bir Açıklama                                                   

 

İmam Nevevi, Müslim Şerhi'nde şunları söyler:

"Hadis-i şerif küçük çocuğun haccının sahih olduğuna delildir,

İmam Şafii, Malik, Ahmed ve Cumhur-u Ülema'ya göre çocuğun haccı mün'akip ve sahihtir. Ayrıca çocuk için sevap yazılır, yalnız farz olan hacyerine geçmez, nafile sayılır. Hadis bu konuda çok açıktır.               

Ebu Hanife: "Çocuğun haccı sahih değildir," demiştir.                   :

Arkadaşları ise: "Çocuğa alışması ve deneyim kazanması amacıyla hac­cettirilir, buluğa erince de kendisi yapar," demişlerdir. Fakat bu hadis on­ların görüşünü reddediyor.

Kadı Iyaz diyor ki:

"Çocuklara haccettirmenin cevazı konusunda ulema orasında anlaş­mazlık yoktur. Bunu yalnız bid'at taifelerinden biri caiz görmemişse de on­ların kavillerine itibar olunmaz. Hatta bu görüş Hz. Peygamber (a.s) ile asha­bının fiilleri ve ıcma-ı ümmetle reddedilmiştir.

Ebu Hanife'nin bu görüşe karşı çıkması, çocuğun haccı mün'akid olur da üzerine hacc ahkamı, fidye ve ceza kurbanı gibi mükelleflere mahsus şâir ahkamın terettüp edip etmemesi hususundadir. Ebu Hanife bunların hiçbirini kabul etmiyor ve çocuğun fidye vesaireyi icap edecek hallerden sakmdırılmasmm ta'lime alıştırmak için yapıldığını söylüyor:

Cumhur ise: "Bu hususta çocuğa hacc ahkamı câridir. Onun haccı nafile olarak mün'akiddir," diyorlar. Çünkü Hz. Peygamber (a.s) çocuğun haccını takrir buyurmuştur. Ulema bu haccın çocuk baliğ olduktan sonra farz olacak haccm yerini tutmayacağında müttefiktirler. Yalnız bir fırka; topluluktan ayrılarak çocuğun haccı farz olan hacc yerini tutar demişlerse de ulema bun­ların kavline iltifat etmişlerdir."

İmam Nevevi diyor ki:

"Resulullah (a.s)'in; "Sana da ecir vardır," sözünden murad, çocuğu taşıdığı ve ihramlıya kaçınılması lazım gelen şeylerden koruyarak, ona ih-ramlı muamelesi yaptırdığı için kadının sevap kazandığın1 anlatmaktadır.

Ülemamızca sahih olan kavle göre çocuk namına ihrama girecek olan veli, malı hususunda velilik yapacak olan babası veya dedesi yahut vasi ya da hakim tarafından tayin edilmiş kayyimi olması gerekir.

Bazıları anne ve asabe olan akrabanın mal hususunda veli olmaları caiz olmasa bile çocuk namına ihrama girebileceklerini söylemişlerdir.

Bütün bunlaT mümeyyiz olmayan küçük çocuk hakkındadır. Mümeyyiz olan-çoçuğa velisi için verir ve çocuk kendisi ihrama girer. Velisinin izni ol­madan çocuk ihrama .girer yahut onun namına veli niyet ederse esah olan kavle göre hacc sahih değildir. Mümeyyiz olmayan çocuk için velinin ihra­ma girmesi, kalbiyle bu çocuğu ihramlandırdım diye niyet etmek suretiyle olur. En doğrusurfctı' bilen Allah'tır."

 

4617-Tabarani, el-Evsat'ta, İbni Abbas (r.a)'tan şöyle dediğini rivayet etmiştir:

"Resulullah (a.s) şöyle buyurdu:

"Bir çocuk haccetse, sonra buluğa erse, kendisine diğer bir hacc daha gere­kir. Bir a'rabi haccetse, sonra da hicret etse, kendisine yeniden haccetmesi gerekir. Bir köle haccetse, sonra âzâd edilse, kendisine diğer bir hacc gerekir."

A'rabi'nin haccını iade etmesi, hicretten sonra idi, bu , daha sonra neshe-dilmiştir. [436]

 

4618-Buhari, Saib bin Zeyd (r.a)'den şöyle dediğini rivayet etmiştir:

"Babam bana, Veda Hacc'ında Resulullah (a.s)'la beraber haccettirdi. Ben ise yedi yaşındaydım." [437]

 

4619-İbni Huzeyme, İbni Abbas (r.a)'tan şöyle dediğini rivayet etmiş-

"Hz. Ali bin Ebi Talib (r.a) filan oğullarından zina etmiş deli bir kadına uğradı. Hz. Ömer (r.a) kadının recmedilmesini emretti. Hz. Ali (r.a) buna karşı çıkıp, Hz. Ömer (r.a)'e şöyle dedi:

"Ey mü'minlerin emiri, bu kadına recim cezası mı uyguluyorsun?" O da: "Evet," diye cevap verdi. Hz. Ali (r.a) :

"Sen Resulullah (a.s)'ın: "Kalem üç kişiden kaldırıldı: Aklı alınmış mec­nundan, uyanmcaya kadar uyuyandan, buluğa erinceye kadar çocuktan," buyurduğunu hatırlamıyor musun?" dedi. Hz. Ömer (r.a) de:

"Doğru söyledin," dedi ve kadını salıverdi." İbni Huzeyme şöyle demiştir:

"Bu hadis-i şerifte bana göre, mecnun (deli) deliliği sırasında hacc edip sonra da akıl sağlığına kavuşunca, tıpkı çocuk gibi yeniden haccetmesi gere­kir." [438]

 

4620-İbni Huzeyme, İbni Abbas (r,a)'dan rivayet etmiştir: "Hz. Peygamber (a.s) şöyle buyurdu:

"Çocuk hacettiği vakit, âkil-bâliğ oluncaya kadar bu hacc (in ecri) kendi­sine aittir. Akil-balığ olunca kendisine diğer bir hacc gerekir. A'rabi de hac­cettiği vakit, bu hacc(m ecri) kendisine aittir. (Yani nafile hac sevabı alır). A'rabi hicret edince kendisine diğer bir hacc gerekir."

îbni Huzeyme şöyle demiştir:

 

"Resulullah (a.s)'m: "A'rabi haccettiği vakit" sözü, dediğim gibi tüm za­manlarda değil de bazı vakitlerde söylenmiş türden bir sözdür. Bu sözün Hz. Peygamber (a.s)'den sadır olduğu doğru ise, bu hüküm Hz. Peygamber (a.s)'in Mekke'yi fethetmesinden öncesine ait olur. Çünkü Hz. Peygamber (a.s) Mekke'yi fethedince; "artık fetih'ten sonra hicret yoktur," diye haber verdi. Buna göre de hacc hususunda a'rabi ile muhacir eşit oldu. Böyle olun­ca da, a'rabi haccettiği vakit, muhaccirin haccı gibi haccı makbul olur. Çünkü Mekke Fethi'nden sonra hicret kaldırıldığı gibi, hicret engeli de ortadan kalkmış olur." [439]

 

KABE'YE KURBAN YOLLAMAK (HEDY)

 

Giriş

 

Hac ibadetinde hedy (Ka'be'ye kurbanlık sevketmen)'in büyük bir önemi vardır. Kurban bayramında kesilen kurbanın önemi olduğuna göre hedy'in önemi daha büyüktür.

Kur'an-ı Kerim'i ve sünnet-i seniyye naslarını okuyan ve anlayan kişi, hedy'in haccda ne büyük bir öneme sahip olduğunu anlar.

Hedy: Umre yapanın veya hacmin, kıran haccı yahut temettü haccından dolayı haccdan alıkonulmasından veya hacc ve umre sırasındaki cinayet'den dolayı yahut nafile olarak kestiği hayvana verilen isimdir.

Allah Teâla bütün bunları "hedy" olarak isimlendirmiştir. Bu konuda Allah Teala da şöyle buyurur:

"Emin olduğunuz vakit kim hacc günlerine kadar umre ile faydalanmak isterse, kolayına gelen bir kurban kesmek gerekir..." [440]

Ve yine şöyle buyurur:

"Allah Kabe'yi, o saygıya layık evi, haram ayı, hacc kurbanını ve (kur­banın boyuna asılan) gerdanlıkları (maddi ve manevi yönlerden) insanların belini doğrultmaya sebep kıldı..." [441]

"Ey iman edenler, ihramh iken avı Öldürmeyin. İçinizden kim onu kas­ten öldürürse öldürdüğü hayvanın dengi (ona) cezadır. (Buna) Kabe'ye vara­cak bir kurban olmak üzere içinizden adalet sahibi iki kişi hükmeder..." [442]

"Eğer (elde olmayan bir sebeple) bunlardan alıkonursanız, kolayınıza ge­len kurbanı gönderin..." [443]

Kurbanlık hayvanların kanım akıtmak suretiyle ibadet etmek, öteden beri sürüp gelen dini bir yoldur.

Bu da dindarlık belirtilerinin en büyüğüdür. İnsan ona ne kadar itina gösterirse ecri de o oranda büyük olur. Bu, Allah Teâla'nın şu emri gereğince Allah'ın şeâirinden sayılmaktadır:

"Kim Allah'ın şeârine (ta'zim alametlerine) saygı gösterirse, şüphesiz bu, kalblerin takvasıdır." [444]

Hedy; lügatte gönderilen, nakledilen şeyin ismidir. Şer'i manası ise, Mekke haremine gönderilen kurbanlık hayvanlardır. Hac veya umre ihramına girmek isteyenler için hedy sevketmek sünnettir. Hedy; deve, sığır ve koyun cinsinden olur. Hedy'e dem veya nüsük dendiği de olur. Nüsük veya dem de­nilince kurban edilen koyun kas'dedilir. Saç kesme veya tırnak kesme cezası olarak bir koyun kurban etmenin kifayet edeceği konusunda alimlerin ittifakı vardır. Kifayet edecek hedy'in kurbanlık olabilecek şekilde olması gerek­tiğinde ittifak vardır.

Hedy en az beş yaşındaki olur. Kulağının hepsi veya çoğu, kuyruğu, ön veya arka ayağı kesik, kör, aşırı cılız, kurban kesim yerine gidemiyecek kadar topal olan hayvanlar hedy olarak yeterli olmazlar. Hedy'de erkek ile dişi eşittir.

Hedy, vacip ve nafile olmak üzere iki türlüdür.

Nafile hedy: Bu, insanın daha önceden vacip kılıcı bir sebep bulun­maksızın Allah'ın rızası için takdim ettiği kurbandır. Cumhura göre en fazilet­lisi, hedyi kendi beldesinden göndermektir. Bunu yapamazsa, yolda mikat ye­rinden veya başka bir yerden alıp keser. Hedyin besili ve iyi bir kurbanlık olması müstehaptır.

Vacip hedy: Vacip hedy de iki çeşittir: Birincisi fakirlere vermek için veya mutlak olarak yapılan bir adak sebebiyle uhdesinde bulunan hedydir. Çünkü bu bir ibadettir. Adandığı zaman yerine getirilmesi gerekir.

Adak dışında bir sebeple vacip olan hedy ise temettü ve kıran haccı kur­banı ile bir vacibin terki veya bir yasağın işlenmesi sonucu gereken kurban^ lardrr.

Malikiler'e göre adak dışında bir sebeple vacip olan kurbanlar beş çeşittir: Temettü ve kıran haccı kurbanı, cinsel ilişkinin keffaret kurbanı, şeytan taşlama, Mina ve Müzdelife'de geceleme gibi vaciplerin terki durumunda ge­reken telafi kurbanı, yetişilmeyen hacc için ve av öldürmenin cezası olarak gereken kurbanlardır.

Şafiiler'le Hanbeliler'e göre adak dışında vacip olan hedy iki kısma ayrılır: Kur'an-ı Kerim'de kendisi hakkında nas bulunan ile, buna kıyas edilerek tesbitj edilen hedy'ler.                                                                                            

Hakkında nas bulunan hedy de dört çeşittir: Temettü kurbanı, av Öldürmd cezası, bir eza ve sıkıntıyı girdermekten (mesela saçını traş etmek zorunda kalmaktan) dolayı gereken fidye ile ihsar durumunda gereken fidye.   

Kur'an-ı Kerim'de nas olarak geçen hedy'e kıyas edilenler ise iki çeşittir. Birincisi: Bir müşkükün terki sebebiyle telâfi için lazım gelen hedy. Bun­lar da beştanedir: İhrama mikattan girmeyi, Müzdelife ve Mina'da gecelemeyi ve şeytan taşlamayı ve veda tavafını terketme durumlarında temettü kur­banına kıyas olunur. Haccı kaçırma durumu da aynı şekilde kıyas edilir. Bu hallerde ihramh kişi bir koyun kurban eder. Kurbandan aciz kalma durumunda on gün oruç tutar.

İkincisi: Zevkden ve rahatlık sebeplerinden biri sonucunda gereken hedy: Hanımıyla cinsel ilişki, şehvetle temas ve öpme, güzel koku sürünme, dikişli elbise giyme gibi beş durumdadır.

Temettü hedy'nin şartlan: Hacc aylarında umre yapan, yani tavaf ve sa'y'da bulunan, ardından aynı senenin haccı için ihrama giren ve bu arada Mekke'den namazı kısaltacak bir mesafeyle sefere çıkmayan kimse mütemmetti olur. İcma ile böyle bir kişinin kurban kesmesi lazım gelir.

Temettü haccı yapana kurban kesmenin vacip olması için gereken şartlan beş maddede özetlemek mümkündür:                                                         

1. Umre ihramına hacc ayında girmek.

2.  Aynı sene haccetmek.

3.  Umre ile hacc arasında namazı kısaltacak kadar uzun mesafeli yolculıfit yapmamak.                                                                                               

4. Hacc ihramına girmeden önce umre ihramından çıkmış olmak.

5.  Mescid-i Hararn'da ikamet edenlerden olmamak. Bu konuda ülerhjaarasında ittifak vardır. Mescid-i Haram'da ikamet edenlere temettü kurbanı gerekmektedir. Temettü haccı yapan kişi kurban bulamazsa oruç şıkkına in­tikal eder; üçü haccda, yedisi vatanına döndüğünde olmak üzere on gün oruç tutar. Bu kişi hac esnasında üç günlük orucu tutmadığı takdirde mezhep imamlarının ittifakıyla sonradan bunları kaza eder. Şafiiler'de kabul edilen görüşe göre kaza ederken bununla yedi günlük oruç arasında bir fasıla kor. [445]

 

Hedy'den Yemek

 

Hanefilere göre Mekke'deki kesim yerine ulaşan nafile, temettü ve kıran hedy'lerinin etinden yemek caizdir. Çünkü bu bir nüsük (hac ve umre ibadetle­ri) kurbanıdır. Keffaret, adak kurbanları, ihsar hedyi ve kesilme yerine ulaşmamış nafile kurbanın etinden sahibinin yemesi caiz değildir. Kesilme yeri (mahill) ise Mina veya Mekke'dir.

Mâtikiler'e göre dördü hariç bütün hedy'lerden sahibi yiyebilir.

Hariç tutulan dört tür kurban şunlardır: Av öldürme cezası, eza verici bir şeyden kurtulmak için gereken kurban, fakirlere verilmek üzere adanmış kur­ban, kesilme yerine (Mina veya Mekke'ye) varmadan helak olma tehlikesiyle karşılaşıldığı için boğazlanan nafile kurban. Bu dört çeşit kurbandan yenil­diğinde hayvanın bedelinin ödenmesi lazım gelir. Ancak fakirlere adanmış muayyen adakta sadece yediği miktar etin kıymetini tazmin eder. Bu dört çeşidin dışındaki kurbanlardan sahibinin yemesi mutlak manada-kurban Mekke'ye ulaşsın veya ulaşmasın, caizdir. Hac veya umre'de vacip veya mendup olan her kurban böyledir.

Nafile olan kurbanın etinden, sahibi ittifakla yiyebilir. Bu, kurban bay­ramında kesilen kurban gibidir. Tasadduk denecek kadar bir miktarım fakir­lere vermek lazımdır. En iyisi üçte birini kendine, üçte birini durumu yerinde olanlara, diğer üçte birini de fakirlere ayırmaktır.

Hanbelilere göre insan hiçbir vacip kurban etinden yiyemez. Ancak temet­tü ve kıran haccı kurbanları bir nüsük kurbanı olmaları hesabiyle nafileye ben­zemektedirler. Nafile olarak kesilen kurbanın etinden yemek müstehaptır. Müstehap olan, ondan az bir miktar yemesidir. Şayet yemesi yasak olan kurban etinden yerse veya kesen kasabın ücretini kurban etinden verirse veya bir kısmını satar ya da telef ederse, o kadar miktarı et olarak tazmin eder. Bir kimsenin bir zengine hediye ve ikram şeklinde kendinin yemesi caiz olan kurban etinden yedirmesi de caizdir.

Hanefilere göre, temettü ve kıran haccı kurbanını ancak kurban bayramı günü kesmek caizdir. Çünkü bu bir nüsük kurbanıdır.

Sahih olan görüşe göre nafile kurbanın kurban bayramı gününden önce ke­silmesi caizdir, ama bayramda kesilmesi daha faziletlidir. Diğer hedy'lerin is­tenilen vakitte kesilmesi caizdir. Hedy kurbanlarının ancak Mekke hareminde kesilmesi caiz olur.

Malikiler'in görüşü şöyledir:

"Mutemed olan görüşe göre hedy'in Mina'da kurban edilmesi şu ü şartla vacip olur:

a) Hedy, hac ihramına girildiği sırada sevkedilmişse.

b)  îhramlı kişi hedyi de kendi vakfesi gibi isterse gecenin bir kısmınd olursa.

c) Arafat'ta durdurmuşsa ve hedy, kurban bayramı günü kesilecekse.

Dikişli elbise giymek, koku kullanmak ve benzeri bir yasaktan ötürü ge­reken fidye ise, ya bir koyun olur veya altı fakire sadaka verilir, yahutta üçgün oruç tutulur. Oruçlar, Mina günlerinde de tutabilir. Fidyenin bu üç türünden birini herhangi bir vakitte ve yerde vermek mümkündür. Ken memleketinde veya başka bir yerde istediği vakit vermesi caizdir."

Şafülerin görüşü de şöyledir:

"Tavafın vaya adanmış hedyin kesilme vakti kurbanın kesildiği vakittir. Fakat ihramlıyken yasak olan bir işi yapma veya bir vacibi terketme gibi bir sebeple gereken kurbanın kesilmesi, belli bir vakte mahsus değildir. Mahsur olan kişinin kurbanı ya alıkonduğu yerde ya da haremde kesilir. Mahsur ol­mayan kimse haremin her yerinde kesebilir."

Hanbeliler'in görüşü ise şöyledir:

"Eza ve sıkıntıdan kurtulmak için saçların traş etmek ve benzeri bir sebeple ödenmesi gereken fidye, traş olunan yerde kesilir. Saç kesme fidyesi dışındaki kurbanlar Mekke'de kesilir. Av cezası kurbanı Mekke fakirlerine dağıtılır. Hac sebebiyle vacip olan kurbanın Mina'da, umreninkinin Mekke'de kesilmesi efdaldir. Av dışında bir yasağı işleme neticesi gereken kurbanı, bir özre bağlı olmasa bile, harem dışında, sebebin bulunduğu yerde vaya haremde kesmek yeterli olur."

Cumhur'a göre deve keserken nahr, sığır ve koyun keserken zebh, en ef-dal boğazlama şeklidir. İnsan eğer güzelce yapabiliyorsa kurbanını kendi eliyle kesmelidir. Bunun evla olduğunda alimlerin ittifakı vardır. Çünkü bu bir ibadettir. Ama sahibi, kendisi kesmezse, kesilirken kurbanın yanında bulun­malıdır, bu da müstehaptır. Kurban etlerini bizzat sahibinin dağıtması daha faziletlidir. Kendilerine dağıtılmadığı takdirde fakirler, açık bir izinle ya da serbest bırakılmakla kurban etinden alabilirler.

Hanefiler, hedy'in etini harem fakirlerine veya başka yerin fakirlerine ta-sadduk etmeyi caiz görürler. Harem fakirlerine vermek daha efdaldir, ancak başkaları daha muhtaç durumda ise o müstesnadır. Hedyin çulu ve yuları da tasadduk edilir.

Malikiler'in görüşü de Hanefiler'inki gibidir. Hedy'in eti, yuları ve çulu fa­kirlere tasadduk edilir.

Şafiilere göre av cezası, eza sebebiyle traş olma ve tırmak kesme fidyesi, temettü ve kıran haccı kurbanları haremde kesilir ve oradaki fakirlere tasad­duk edilir.

Hanbeliler'in görüşü şöyledir:

"Bir nüsükün terki, haccı kaçırma, bir yasağı işleme gibi bir sebeple ge­reken hedy veya yiyecek ulaştırmak mümkünse haremdeki fakirlere verilir. Yalnız eza fidyesi, ihramlmın traş olduğu yerdeki fakirlere dağıtılır. Ha-rem'deki fakirlere kurbanın etini dağıtmak, kurbanı kesilmiş veya kesilme­leri için diri olarak vermek de sahihtir. Şayet kesmeyecek olurlarsa kurbanı geri alıp kendisi keser. Yapmaz veya yapmazsa hedyi tazmin eder. Haremin yerlilerinden veya dışarıdan gelen haccı ve benzeri kimselerden olup ken­dilerine zekat verilebilecek, kurban kesilebilecek insanlar Harem fukarası sayılırlar. Cumhura göre Harem dışında dağıtılması caiz olan kurban etleri­nin zimmi fakirlere verilmesi caiz değildir. Zaruret veya ihtiyaç durumun­da hedy'den istifade etmek caizdir."

Maükiler'e göre ihtiyaç durumunda hedy'e (kurbanlık hayvana) binmek caizdir. Hedy kurbanının sütünden sahibi içemez, velevki süt, kurbanın yavru­sundan artmış olsun.

Hanefiler ise şu görüştedirler:

"Hedy olarak deve götüren kimse, hayvana binmeye yahut yük yükle­meye mecbur kalırsa binebilir ve yük yükleyebilir. Öyle bir zaruret yoksa bin­mez. Bindiği veya yük taşıttığında kıymetinden bir şey eksilirse, bunu taz­min etmesi gerekir. Hedyin sütünü de sağamaz. Sütü kendisi kullandığı tak­dirde benzer miktarını veya kıymetini tasadduk eder."

Hanbeliler'e göre sahibi, zarar vermeyecek şekilde hedy kurbanına binebi­lir. Kurban sahibi hedyin sütünü de içebilir. Çünkü sütün memede kalması hayvana zarar verir. Fakat koyunun yavrusu varsa, yavrunun geriye bırak­tığını içebilir.

Şafiiler ise, sadece ihtiyacı olan kişinin adak kurbanlığa binebileceği yav­rusundan arta kalan sütü içebileceğini söylemişlerdir. Bunun bedelini tasad­duk etmesi ise daha faziletlidir. Hayvan yünlü olup, yünün kırkılmasında kendine bir yarar, üzerinde bırakılmasında hayvana bir zarar    bulunmazsa, yününün kırkılması caiz olmaz. Bırakılmasında bir zarar söz konusu ise sa­hibinin yünü kırkması ve ondan istifade etmesi caizdir, ama tasadduk etmesi daha efdaldir. [446]

 

Hedy'în Taklid Ve İş'ar Edilmesi

 

Taklid; kurbanlık olduğunu göstermek için hedyin boynuna örülmüş ip, ur­gan, nalin gibi şeylerin takılmasıdır.

İş'ar: Şafii ve Hanbeliler'e göre "bedene"nin sağ, Malikiler'e göre sol hörgücünden kan akıtmak demektir. Taklid ittifakla müstehaptrr. İş'ar hakkın­da ihtilaf vardır. Hanefilere göre iş'ar mekruhtur. Çünkü o bir müsle (organ kesmek) sayılır, müsle ise caiz değildir. [447]

 

Hedy'lerin Ta'rifi

 

Hedy'leri Arafat vakfesinde hazır etmek demek olan ta'rif vacip değildir. Bununla birlikte temettü, kıran ve tatavvu kurbanını Arafat'ta bulundurursa güzel olur. Eğer kurbanlık deve-sığır cinsinden ise tatavvu, temettü ve kıran hedylerini taklid edip işaret koymak müstehaptır. Çünkü bu bir nüsük kur­banıdır. İslam'ın esaslarına ta'zim göstermek için açıktan ve teşhir edilerek yapılması uygundur. Kurbanlık hayvan koyun cinsinden olursa, işaret ta­kılmaz. Tak'lid edilen kurbanlık Arafat'a çıkarılır, taklid edilmeyen çıkarılmaz.

Malikiler'e göre hedy'i taklid ve iş'ar etmek ve üzerine bir örtü koymak müstehaptır. Taklid, iş'ar ve örtü koymak deveye yapılır. Sığıra da taklid ve iş'ar, yapılır. Koyuna ise bunlardan hiçbiri yapılmaz.

Şafiiler şöyle demiştir:                                                                        

"Bir kimse tatavvu ve adak olarak bir hedy götürecek olursa, bakılır: Eğer kurbanlık, deve veya sığır cinsinden ise hayvanı iş'ar etmesi ve boynuna da sonradan tasadduk edilebilecek kıymette iki nalin takması müstehaptır.. Şayet sevkettiği hedy koyun ise, sahibi kulağını delerek alamet koyar. Koyun iş'ar da yapılmaz. Taklid ve iş'ar yapılırken kurbanlar kıbleye döndürülür. Taklid ve iş'ar edilmiş hayvan mezhepte sahih ve meşhur olan görüşe göre vacip bir hedy haline gelmiş olmaz."

Hanbeliler de Şafiiler gibi düşünmektedirler. Yani deve, sığır veya koyun olsun bütün hedylerin taklidi sünnettir. Deve ve sığırı iş'ar etmekde sün­nettir.

Hanefiler'e göre bir kimsenin götürdüğü hedy yolda helak olursa bakılır: Şayet bu nafile bir kurban ise kendisine başka bir kurban gerekmez. Eğer vacip ise yerine başka bir kurban gerekir. Kurbanlık fazla bir şekilde kusur-landığında yerine başkası lazım gelir. Kurbanlık deve yolda ölüm derecesine yakın bir şekilde hastalandığı takdirde, şayet nafile ise sahibi onu boğazlar, boynundaki kurbanlık alameti olan yular ve nalini kanıyla boyar ve kanlı ala­metleri hayvanın bir tarafına koyar. Bu suretle insanlar o hayvanın hedy olduğunu anlarlar ve fakirler etinden yararlanırlar. Sahibi ve zenginler onun etinden yemezler. Eğer kurban vacip ise yerme başka bir kurban lazım gelir.

Malikiler'in görüşü ise şöyledir:

"Nafile hedy, kesileceği yere varmadan helak olmaya yüz tutarsa, sahibi onu boğazlar ve insanlar isterse bu kurbandan yararlanırlar. Ama kendisi ondan yiyemez. Yerse bedelini Ödemesi gerekir. Hedy kurbanının yavrusu­nu hedyi taklid etmeden önce doğmuşsa, kesilmesi müstehaptır. Eğer taklid yahut iş'ar ettikten sonra doğmuşsa, yürümeme durumunda anasından başka bir hayvana yüklenerek Mekke'ye götürülmesi icap eder."

Şafiiler'in görüşü de şu şekildedir:

"Şayet hedy hastalanır ve ölecek hâle gelirse sahibi onu boğazlar, boy­nundaki kurbanlık alameti olan nalini kanma batırarak hayvanın bir yanma kor ve olduğu gibi bırakır. Bu suretle görenler onun hedy olduğunu bilir ve etinden yerler. Hedy nafile ise sahibinin dilediği şekilde hareket etme hakkı vardır. Satmak, kesmek, yemek, başkasına yedirmek ve bırakmak husus­larından istediğini yapar. Ama hedy adanmış olursa kesilmesi lazımdır. Bırakır da hedy sonrasından telef olursa tazmin etmesi gerekir. Sahibi ile kurbanı sevkederek götüren kimselerin bu hedyin etinden yemeleri caiz değildir. Bu hususta ihtilaf yoktur. Zenginlerin yiyemiyeceği hususunda da ihtilaf yoktur. Hedy sahibinin yol arkadaşı olmayan fakirlerin hedy'in etin­den yemeleri icmâen caizdir. Hedy'i telef ettiği takdirde sahibinin, mezhebin görüşüne göre misli ve kıymetinden en fazlası hangisiyse onunla tazmin et­mesi lazım gelir. Yabancı biri hedyi telef edecek olursa, kıymetini ödemesi ve onunla benzer bir hedyi alması vacip olur. Bir kimse bir hedy alıp onu adarsa, sonra hayvanda bir kusur olduğunu anlarsa, o sebeple hedyi reddet­mesi caiz olmaz. Zira ona artık Allah Tealâ'nm hakkı taalluk etmiştir, iptal edilmemesi lazımdır."

Hedy, kurban yerine varmadan yahut vardıktan sonra ama kesilmeden önce telef olduğu takdirde bir şey gerekmez. Çünkü bu, sahibinin kusuru bu­lunmayan bir emanettir. Yabancı bir kimse sahibinin izni olmaksızın hedyi kesse, bu, adak için yeterli olur. Zira kurbanı kesmede onun maksadına ih­tiyaç yoktur. Kesen kimsenin, hedyin diri ve kesilmiş haldeki kıymet farkınıödemesi lazımdır. Nafile olan hedy veya kurbanlığın yavrusu olursa, o da anası gibi mal sahibine aittir. Sahibi dilediği gibi hareket eder, satabilir, kesebilir veya başkasına verebilir. Fakat adanmış hedyin yavrusu da hilafsız olarak anasına tâbidir. Hanbeli mezhebinin görüşü genel olarak Şafiininki gibidir. [448]

 

Konu İle İlgili Rivayetler

 

4621-İmam Malik, Muvatta'da, Urve bin Zübeyr (r.a)'den şu şekilde ri-ı vayet etmiştir:

"Urve evladlarma şöyle dedi:

"Evlatlarım ! Sakın biriniz bir büyüğe hediye edince utanacağı deveden Allah için kurban sunmasın. Zira Allah, büyüklerin büyüğüdür ve O, en seçkine herkesten daha fazla layıktır." [449]

 

Hz. Peygamber (A.S)'İn Hedyi

 

4622-Ahmed   bin   Hanbel,  Cabir (r.a)'den şöyle dediğini rivayet etmiştir:

"Resulullah (a.s) Beyt'e bir koyun hedy olarak sundu." [450]

 

4623-Ebu Davud, Abdullah bin Abbas (r.a)'dan rivayet etmiştir:

"Resulullah (a.s) Hudeybiye senesinde, Kabe'de kesilmek üzere bir çok deveyi kurban olarak şevketti. Bunlar arasında (vaktiyle) Ebu Cehil'e ait olan burnunda gümüşten bir halka bulunan deve de vardı. " [451]

İbni Menhal: "Altından bir halkası", demiştir: [452]

 

Hedy'de Sünnet Olan Ve OlmayanŞeyler

 

4624-İmam Mâlik, Muvatta'da, Rabi'a (r.a)'dan, o da Abdullah bin Hüdeyr Teymi el-Medeni (Allah ona rahmet etsin)'den rivayet etmiştir:

"Kendisi Irak'ta elbiseden soyunmuş bir adam görür ve sebebini sorar. Ona bu adamın Kabe'ye kurbanlık gönderdiği ve bu sebeple elbiselerini attığı söylenir."

Rabi'a der ki:

"Sonra ben, Abdullah bin Zübeyr (r.a)'le karşılaştım ve bu durumu onaanlattım. Bana:

"Kabe'nin Rabbi'ne yemin olsun ki, bu bid'attır," dedi." [453]

 

4625-Imam Malik, Muvatta'da, İbni Ömer (r.a)'in azadhsı Nâfi'den ri­vayet etmiştir:

"İbni Ömer (r.a) Medine'den Kabe'ye kurban gönderdiği vakit Zul-Huleyfe'de kurbanlık hayvanın boynuna alamet takıp nişan vururdu. Nişan vurmadan önce boynuna alamet takardı. Bu, aynı mekanda olurdu. Kur­banın yönünü kıbleye çevirerek, boynuna iki nalin takar, hörgücün sol ta­rafını bıçakla çizerek nişan vururdu. Sonra kendisiyle birlikte sevkedilir, hacılar Arafat'tan hareket edince onu da onlarla birlikte hareket ettirirdi. Kurban bayramı sabahı Mina'ya gelince traş olmadan veya saçlarım kısaltmadan önce kurbanlık devesini keserdi. İbni Ömer hedyini kendi eliyle keser, onları dikerek sıraya dizer, yönlerini de kıbleye çevirirdi. Sonra da kurbanın etinden yer ve başkalarma da yedirirdi."

Bir rivayet [454] de şöyledir:

"İbni Ömer (r.a) kurbanlık devesinin hörgücünü bıçakla çizerek nişai vururken:

"Bismillah, Vallahu Ekber," derdi." Bir diğer rivayette [455] de şöyledir :

"İbni Ömer (r.a): "Hedy boynuna alamet takılıp, nişan vurulandır," der di." [456]

 

4626-Tirmizi, Veki (rahimetullah)'dan şöyle dediğini rivayet etmiştir: "Kurban olacak deveye nişan vurup boynuna alamet takmak sünnettir." Ehl-i reyden birisi kendisine:

"Nehai'den; "Bunun müsle (eziyet) olduğu rivayet edilmiştir/' dedi. Vekî kızarak:

"Resulullah (a.s) devesine işaret vurdu. Bu, sünnettir diyorum. Sen hapse atılıp şu sözünden vazgeçinceye kadar sen bana; "Falandan rivayet edildiği," diyorsun. Sen hapse takılıp şu sözünden vazgeçinceye kadar salmmamaya ne kadar layıksın."

Bu hadisi Tirmizi de rivayet etmiştir. Ancak onun rivayetindeki lafzın evveli şöyledir:

"Veki, rey ehli taraflarından bir adama: "Resululah (a.s) nişan koy­muştur ve Ebu Hanife onu rivayet etmiştir.." dedi ve hadisi zikretti." [457]

 

4627-Ahmed   bin   Hanbel, Ata bin Yesar (r.a)'dan, o da Selemeoğul-larından bir topluluktan rivayet etmiştir:

"Onlar şöyle demişlerdir:

"Hz. Peygamer (a.s) oturuyordu. Elbisesini yırttı ve şöyle buyurdu:

"Ben bugün nişanlanan bir hedy göndermek üzere va'adde bulundum." [458]

 

4628-Ahmed bin Hanbel, Cabir bin Abdullah (r.a)'dan şu şekilde riva­yet etmiştir:

"Ben Resulullah (a.s)'m yanında idim. Gömleğini, yakasından yırttı da ayaklarından çıkardı. Orada bulunanlar Resulullah (a.s)'a baktılar.

Bunun üzerine Resulullah (a.s) şöyle buyurdu :

"Bugün Kabe'ye gönderdiğin kurbanlık devenin boynuna alamet takıl­masını ve ona şöyle şöyle nişan vurulmasını emrettim. Bir gömlek giyin­dim ve unuttum. Gömleğimi başımdan çıkaracak değilim."

Hz. Peygamber (a.s) Medine'de ikamet ettiği halde, oradan (Kabe'ye) kur­banlık bir deve gönderdi." [459]

 

Yük Taşıyacak Bir Hayvan BuluncayaKadar Kurbanlık DeveyeGüzellikle Binmek

 

4629-Buhari ile Müslim, Ebu Hureyre (r.a)'den rivayet etmişlerdir:

"Resulullah (a.s)!. kurbanlık devesini sevk eden bir adam gördü de ona; "Deveye bin," buyurdu. Adam: "Bu kurbanlıktır," dedi. Resulullah (a.s); "Bu (kurbanlık) deveye bin," buyurdu." Adam yine: "Bu kurbanlıktır," deyince, Resulullah (a.s) ikinci yahut üçüncü defasında: "Yazıklar olsun sana! Bin şu deveye," buyurdu."

Buhari [460]'ye ait bir rivayette de şöyledir:

"Allah'ın Peyganber (a.s)'i kurbanlık bir deve sevkeden bir adam gördü. Ona:

"Bu deveye bin," buyurdu. O :

"Bu deve kurbanlıktır," dedi. Hz. Peygamber (a.s);

"Bu deveye bin," buyurdu."

Ebu Hureyre demiştir ki:

"Yenin olsun, ben o adamı deveye binmiş de Hz. Peygamer (a.s)'le yürü­yüş yarışı yapmaya çalışırken görmüşümdür. Devenin boynunda nalin vardı."

Bana benzer bir rivayet de Müslim [461]'e aittir: "Ebu Hureyre şöyle rivayet etmiştir: "Boynuna alamet takılmış bir dişi deve."

Yine Müslim'in onun benzeri olan bir diğer rivayeti vardır ki, bu rivay­et şöyledir:

"Hz. Peygamber (a.s): "Yazıklar olsun sana! Şu deveye bin," buyurdu. Adam: "O kurbanlıktır, ya Resulullah (a.s)," dedi. Resulullah (a.s): "Yazıklar olsun sana! Şuna bin! Yazıklar olsun sana! Şuna bin! " buyurdu." [462]

 

Bir Açıklama

 

Hafız İbni Hacer, el-Feth'de şunları söyler:

"Bu hadis-i şerif, hedy'e binmenin caiz oluşuna delil getirilmiştir. Hedy'in vacip veya nafile olması farketmez. Çünkü Hz. Peygamber (a.s) hed-yin sahibinden bu konuda açıklanma yapmasını işlemiştir. Bu da bu konu­daki hükmün ihtilafsız olduğuna delildir."

İbni Hacer sözüne devamla şöyle der:

"Hadiste fetvanın tekrar edilebileceğine, emre uymada acele etmenin mendup oluşuna, bu hususta ağır davranan kişinin sıkıştırılıp azarlanabi-leceğine, yolculukta büyüklerle koşu yarışı yapılabileceğine, büyüğün, küçüğün yararma bir şey görünce, ona doğruyu göstermekten çekinmemesi gerektiğine işaretler vardır."

 

4630-Buhari, Enes bin Malik (r.a)'den şu şekilde rivayet etmiştir :

"Hz. Peygamber (a.s) kurbanlık bir deve sevkeden bir insan gördü ona:

"Bu deveye bin," diye buyurdu. O zat:

"Bu deve kurbanlıktır" dedi. Hz. Peygamber (a.s) :

"Bu deveye bin," buyurdu. O insan yine:

"Bu deve kurbanlıktır/' dedi. Hz. Peygamber (a.s) üçüncü kere:

"Bu deveye bin," buyurdu."

Buhari [463]'nin benzer bir rivayeti de şöyledir:

"Hz. Peygamber (a.s) üçüncü defasında: "Bu deveye bin, yazıklar ols sana !" buyurmuştur."

Müslim[464]'in buna benzer bir rivayeti vardır. Onun sonunda Hz. Peygam ber (a.s) üçüncüsünde veya dördüncüsünde:

"Bu deveye bin ! Yazıklar olsun sana, veya vah olsun sana !"   diye bu yurmuştur."

Müslim [465]'in diğer bir rivayetinde Enes (r.a) şöyle demiştir:

"Hz. Peygamber (a.s)'in yanından bir bedene yahut hediyye (ele) geçirdiler. Resulullah (a.s) (sahibine):

"Deveye bin," buyurdu. O zat:

"Bu bedenedir, yahut hediyyedir," dedi. Hz. Peygamber (a.s):

"İsterse bedene olsun," buyurdular." [466]

 

4631-Müslim, Cabir (r.a)'den rivayet etmiştir:

"Cabir'e kurbanlık deveye binmenin hükmünden soruldu? O da: "Ben Hz. Peygamber (a.s)'den şöyle buyurduğunu işittim:

"Kendisine binmeye mecbur bırakıldığın zaman binilecek bir sırt bul­duğun için ona güzellikle bin."

Buna benzer bir rivayette de Hz. Peygamber (a.s): "Mecbur bırakıldığın zaman..." dememiştir. [467]

 

Hedy'in Boynuna Alamet Takmak Ve Nişanlamak

 

4632-Müslim,. Abdullah bin Abbas (r.a)"dan rivayet etmiştir: "İbni Abbas (r.a) şöyle dedi:

"Resulullah (a.s) öğle namazım Zu'1-Huleyfe'de kıldırdı. Sonra kur­banlık dişi devesinin getirilmesini emretti. Deve getirilince onun hörgücünün sağ yüzeyinde bir çizik açtı (iş'ar yaptı) ve kanını biraz çıkarıp üzerine nişanladı. Boynuna da iki nalin takarak kıladeledi (taklid etti). Sonra binek devesine bindi. Binek devesi Hz. Peygamber (a.s)'i sırtı üzerinde dümdüz Beydâ mevkiine doğru yükselttiği zaman hac niyetiyle telbiye yaptı."

Tirmizi [468]'nin rivayetinde ise İbni Abbas (r.a) şöyle demiştir:

"Resulullah (a.s) hedyin boynuna iki nalın takarak kıladeledi. Zu'l-Huleyfe'de hedy'in sağ tarafına nişan koydu. Ve hayvandan kanı silerek kaldırdı."

Aynı manada Ebu Davud [469]'da da bir rivayet vardır. O rivayette İbni Abbas (r.a): "Hz. Peygamber (a.s) eliyle kanı çıkardı." denilmiştir.

Bir başka rivayette [470] de: "Parmağıyla," şeklindedir. Nesâi [471]'nin rivayetinde de İbni Abbas şöyle demiştir:

"Resulullah (a.s) kendi kurbanlık devesinin sağ yanma bir çizik açtı ve kanını biraz çıkarıp üzerine nişan koydu ve böylece onu nişanladı."

Nesaî [472]'nin diğer bir rivayetinde İbni  Abbas (r.a) şöyle demiştir :

"Resululah (a.s) Zu'1-Huleyfe'ye gelince, kurbanlık devesinin (getirme­sini) emretti. Devenin horgücünün sağ tarafına nişan vurdu. Sonra, ondan bir miktar kan akıttı ve boynuna iki nalin taktı. Bineği kendisini Beydâ düzlüğüne ulaştırılınca telbiye getirdi."

Nesâi [473]'nin diğer bir rivayetinde şu fazlalık vardır:

"Bineği onu Beydâ düzlüğüne çıkarınca telbiye getirdi ve öğle vakti ihra­ma girdi. Hac niyetiyle telbiye getirdi." [474]

 

Bir Açıklama

 

İmam Nevevi, Müslim Şerhi'nde şunları kaydeder:

"İş'ar; Kabe'ye sevedilen kurbana (hedye) alamet koyma ve nişanlamak demektedir. Hedy olduğu bilinsin diye bunun yapılması müstehaptır. Hedy kurbanı bir yere girerse, onu bulan geri verir, başkalanya karışırsa, o sayede seçilir. Çünkü onda nişan ve alamet bulunmaktadır. Kendisine nişan vealamet konması sahibinin dışındakinin   dikkatini çeker." İmam Nevevi sözüne devamla şunları söyler:

"Bu hadis-i şerif kurbanlık develere taklid ve i'şâr yapmanın müstehap oluşuna delâlet etmektedir. Selef ve haleften cumhur ulema da bu görüş­tedir.

"Ebu Hanife; "İş'ar; bid'attir. Çünkü o, müsle yapmaktır," demiştir. Bu görüş iş'ar hakkındaki meşhur ve sahih hadislere muhaliftir.

Ebu Hanife'nin: "O, müsle yapmaktadır," sözüne gelince, iş'ar aslında müsle gibi değildir. Aksine o, kan almak, sünnet etmek, dağlamak ve dam­galamak gibidir. İş'ar yapılan yere gelince, deve horgücünün sağ yüzeyine nişan koymak müstehaptır. Bizim mezhebimizin ve halef ile selef ulemasının cumhurunun görüşü de budur. Ancak İmam Mâlik: "İş'ar hörgücün sol yüzeyine yapılır," demiştir. Halbuki bu hadis-i şerif onu red­detmektedir."

Bu fiiler, ani bir durum alanda yapılmıştır. Onlar için daimi bir teşrii hüküm olmaz. Bu filleri ancak müctehid bir alim anlar. Açıkçası Ebu Hanife belli bir durumu gözeterek iş'ara itibar etmiştir. Bu durum sona erdiği takdirde hüküm, bulunduğu hal üzere devam etmez. Bundan dolayı iş'ar mekruh görülmüştür. Üzerinde durduğumuz bu konunun, ancak bir müctehide havale edilmesi gere­kir. Aksi halde ahkam-ı şer'ıyye işlemez duruma gelir.

 

4633-Nesâi, Hz Âişe (r.a)'den şuşekilde rivayet etmiştir:

"Hz. Âişe (r.a) şöyle demiştir:

"Resulullah (a.s), kurbanlık develerine nişan koymuştu." [475]

 

4634-Buhari, Misver bin Mahreme ile Mervan bin Hakem (r.a)'den ri­vayet etmiştir:                                                 

"Onlar şöyle dediler:

"Resulullah (a.s) Hudeybiye zamanında Medine'den yüzer kişilik on küsur sahabi gurubu içinde yola çıktı. Nihayet Zu'1-Huleyfe'de oldukları za­man Resululluh (a.s) kurbanlık hedye gerdanlık taktı, nişanladı ve umre niyetiyle ihrama girdi." [476]                                                          

 

Bir Açıklama

 

Hafız İbni Hacer, el-Feth'de şunları söylemiştir:

"Bu hadis-i şerifte nişanlama (iş'ar)'nm meşruiyyeti vardır.

İş'arm (nişanlamanın) hikmeti, muhtaçların izlemesi için Kabe'ye sev-kedilmiş kurban olduğunu bildirmektir. Hayvan başka sürüye karıştığı za­man kolayca seçilmesi, kaybolursa tanınması, çalınırsa hırsızın onu bırakması, fakirlerin bu alamet sayesinde kurbanlık olduğunu anlayıp onu yemeye gelmeleri başkalarının bu işe teşvik edilmesi, bunlarla beraber şeriatı islamiyyeye ta'zim edilmesi gibi daha bir çok hikmeti ve faydası vardır.

İş'ara karşı çıkan kişi uzalaşmış ve 'iş'ar müsle nehyedilmeden Önce meşru idi' ihtimaliyle oyalanıp durmaktadır. Çünkü bir hükmün kal­dırılmasına (neshe) ihtimal ile yaklaşılmaz. Aksine iş'ar Veda Haccı'nda görüldü. Bu da mesle yasaklandıktan sonradır."

 

4635-Müslim, Hz. Âişe (r.a)'den şöyle rivayet etmiştir:                   

"Hz. Âişe (r.a) şöyle dedi

"Resulullah (a.s) bir defa Beyt'e koyun gönderdi de boyunlarına nişantaktı."

Buhari, [477] Müslim ve Ebu Davud'un rivayetleri de bunun benzeridir. Ancak bu rivayetlerde; "Boyunlarına nişan taktı," cümlesi rivayet edilmemiştir.

Buhari [478] ve Müslim'e ait diğer bir rivayette Hz. Âişe (r.a) şöyle de­miştir:

"Ben, Hz. Peygamber (a.s)'in kurbanı için ipleri bükerdim."

Hz. Âişe (r.a) bununla; "Hz. Peygamber (a.s) ihrama girmeden evvel ger­danlıklar bükerdim" demek istemiştir.

Tirmizi [479] ve Nesâi nin rivayetinde Hz. Aişe (r.a) şöyle demiştir :

"Resuhıllah (a.s)'in koyun olarak hedyinin bütün gerdanlıklarını ben örerdim ve sonra ihrama girmezdi."

Nesâi [480]'nin diğer bir rivayeti yukarıdakinin aynıdır, ama ihram konusunu zikretmemi ştir.

İmam Nevevi, Müslim Şerhi'nde şunları söylemiştir:

"Koyunun boynuna nişan takma meselesine gelince, bu bizim ve selef ile haleften bütün ulemanın görüşüdür.

Ancak İmam Malik'in görüşü bunun dışındadır. Çünkü İmam Malik koyunun boynuna hiç bir şey takıl-mıyacağım söylemiştir.

Kadı Iyaz şöye demiştir:

"Bu konuda sabit olan hadisin İmam Malik'e ulaşmamış olması ihtima­li vardır."

îmam Nevevi yine şöyle demiştir:

"Kurbanlık hayvanın boynuna nişan takmakla ilgili bir çok sahih hadis gelmiştir. Bunlar muhalefet edenleri red konusunda açık delildi. Koyunun sırtı çizilmiyeceği hususunda bütün ulema ittifak etmiştir. Çünkü koyun zayıf olduğu için yaraya dayanmaz, sırtı da yünle örtüldüğü için sırtından çıkan kan görülmez.

Şafüler'le onlara muvafak eden sair ulemaya göre sırtını çizmek ve boy­nuna nişan takmak hususunda sığırın hükmü de deve gibidir." [481]

 

Kurbanlık Deveye Çul Vurmak

 

4636-İmam Malik, Muvatta'da, İbni Ömer (r.a)'in mevlası Nafi'den ri­vayet etmiştir:

"İbni Ömer (r.a) kurbanlık devesine kubati (Mısır'da imal edilen kumaş) ketenden, yünden ma'mul renkli kilimlerden, iki parçalı takımlardan çul sarar, sonra onu Kabe'ye gönderirdi. Bunlar Kabe'ye örtü yapılırdı."

Bir rivayet [482] de ise şöyledir:

"Mâlik, Abdullah bin Dinar'a:

"Abdullah bin Ömer, şu örtüler Kabe'ye giydirildiği vakit kurbanlık de vesinin çullarını ne yapıyor?" diye sormuş. O da:

"Onları tasadduk ediyordu," demiş."

Bir rivayette [483] de şöyle gelmiştir:

"İbni Ömer (r.a) kurbanlık devesinin çullarını parçalamıyor, Mina'daı Arafat'a gidinceye kadar da onlan örtmüyordu." [484]

 

Kurbanlık Deve İle Sığır Kaç Hisse Olur?

 

4637-Müslim, Cabir bin Abdullah (r.a)'dan rivayet etmiştir: "Cabir şöyle dedi:

"Biz, Resurullah (a.s)'le birlikte (Hudeybiye senesi) umrede temetfiu yapük. O zaman yedi kişi adına bir sığır keser, onda ortak olurduk."

Bir rivayette [485] de Cabir şöyle demiştir:

"Hudeybiye senesinde Resulullah (a.s) ile birlikte yedi kişi için bir deve, yine yedi kişi için bir sığır kurban ettik."

Diğer bir rivayette [486] Cabir şöyle demiştir:

"Resulullah (a.s) ile birlikte hacca telbiye getirerek yola çıktık. Resulullah (a.s) bize deve ile sığırda ortak olmamızı, içimizden her yedi kişinin bir de­veye iştirak etmemizi emir buyurdu."

Bir başka rivayette [487] Cabir şöyle demiştir:

"Resulullah (a.s) ile birlikte yaptığınız hacc ve umrede her yedi kişi bir devede ortak olduk. Bunun üzerine bir adam Cabir'e:

"Bedene'de, cezur'da olduğu gibi ortaklık sahih midir?" diye sordu. Ca­bir:

"O, ancak bedene'lerden sayılır," cevabını verdi. Cabir Hudeybiye'de bulunmuştu.

"Biz o gün yetmiş bedene boğazladık, her yedi kişi bir bedene'de ortak ol­duk," dedi."

Ebu Davud [488]'daki rivayette Cabir şöyle demiştir:

"Hz.Peygember (a.s) şöyle buyurdu:

"Bir sığır yedi kişi içindir. Cezur da yedi kişi içindir."

İmam Nevevi, Müslim Şerhi'nde şunları söylemiştir:                           :

"Alimler cezur'un deve olduğunu söylemişlerdir.

Kadı Iyaz; "Bedene ile cezur arasında fark vardır," demiştir.

Çünkü bedene ihrama girerken Kabe'ye gönderilen kurbanlıktır. Cezur ise onun yerine kesilmek üzere sonradan satın alman devedir. Cabir'e soru soran zat, cezurda ortaklığın daha uygun olduğunu zannederek bedenenin hükmünü sormuş, Cabir de cevabında; "Kurbanlık için satın aldığın vakit cezurun da hükmü bedene gibi olur," demiştir." [489]

 

4638-Ahmed bin Hanbel, Huzeyfe (r.a)'den şöyle rivayet etmiştir. "Huzeyfe (r.a) şöyle demiştir: "Resulullah (a.s) Veda Haccı'nda, bir sığın Müslümanlar arasında yedi pay yaptı." [490]

 

4639-İmam Malik, Muvatta'da, Abdullah bin Dinar (r.a)'dan rivayet etmiştir:

"Abdullah bin Dinar şöyle dedi:

"Abdullah bin Ömer (r.a) hac'da iki bedene, umre'de birer bedele göndermeyi düşünürdü."

Ravi demiştir ki:

"Ben onu (İbni Ömer'i) umre'de, Halid bin Üseyd yurdunda kurbanlık hayvanı ayakta iken kestiğini gördüm. Çünkü İbni Ömer (r.a)'in menzili (konak yeri) oradaydı."

Abdullah bin Dinar demiştir ki:

"Ben, İbni Ömer (r.a)'i kurbanlık devenin göğsüne mızrağı saplarken gördüm. Kama devenin kürek kemiğinin altından çıktı." [491]               

 

Kurbanın Kesim Yeri

 

4640-İbni Huzeyme, Cabir bin Abdullah (r.a)'dan rivayet etmiştir:

"Resulullah (a.s) şöyle buyurdu:

"Mekke'nin tüm geçitleri yoldur ve kurban kesme yeridir." [492]

 

4641-İmam Malik, Muvatta'da, îbni Ömer (r.a)'in azatlısı Nâfi'den İbni Ömer (r.a)'in şöyle dediğini rivayet etmiştir:

"Kim bir bedene kesmeyi adarsa, artık devesine alamet olarak iki nalın takar, (hörgücünü kanatarak) nişan vurur, sonra da onu Beytullah'm yanında veya Mina'da Yevm-i Nahirde (Kurban bayramını birinci gününde) keser. Kurban için bir başka kesim yeri yoktur. Kim de deve veya sığırdan ce-zur (Ka'be'de kesmeye niyet edilmemiş normal nezir kurbanı) adamış ise onu dilediği yerde keser." [493]

 

Başkası Adına Kurban Kesmek

 

4642-Müslim, Cabir bin Abdullah (r,a)'dan rivayet etmiştir:

"Cabir şöyle dedi:

"Resulullah (a.s) Veda Haccı'nda hanımları adına bir sığır kesti."

Bir rivayette [494] de Cabir şöyle demiştir:

"Resulullah (a.s) Yevm-i Nahir'de Hz. Aişe'nin yerine bir sığır kesti. [495]

 

4643-Ebu Davud, Ebu Hureyre (r.a)'den rivayet etmiştir: "Resulullah (a.s) hanımlarından umre yapanların yerine aralarında bir sığır kesti." [496]

 

4644-Ebu Davud, Hz. Âişe (r.a)'den rivayet etmiştir:

"Resulullah (a.s) Veda Haccı'nda Muhammed ailesi için tek bir sığır kes [497]

 

4645-İbni Huzeyme, 'temettü haccı yapan kişi yerine bilgili ve ermi ol­maksızın deve ve kurban kesmenin caiz oluşu başlığı' altında, Hz. Âişe (r.a)'dan naklen şunu rivayet etmiştir:

"Biz Mina'da iken bana sığır eti getirildi. Ben: "Bu nedir?" diye sordum.

Orada bulunanlar şöyle dediler:

"Bu sığır etidir. Resulullah (a.s),  hanımları adına bir sığırı kurban kesti." [498]

 

4646-Ebu Davud, Garafe bin el-Haris el-Kindi (r.a)'den şöyle dediğini rivayet etmiştir:

"Veda Haccı'nda Resulullah (a.s)'a şahid oldum. Kendisine (kesmesi için) bir deve getirilmişti.

"Bana Ebu'l-Hasan'ı çağırın" dedi. Hz. Ali (r.a) çağırıldı. "Harbe (mız-rak)'nin aşağısından tut," buyurdu. Hz. Ali (r.a) tuttu. Resulullah (a.s) da yukarısından tuttu. İkisi birden deveye dürttüler. Deve sol Ön ayağından bağlıydı. Diğer ayaklarının üstünde ayakta duruyordu. Bu olay Mina'da kur­banın birinci gününde idi. Resulullah (a.s) kesim işini bitirinci katırına bin­di ve Hz. Ali (r.a)'yi de terkisine aldı. " [499]

 

4647-Ebu Davud, Cabir (r.a)'den rivayet etmiştir:

"Resulullah (a.s) ve ashabı kurbanlık deveyi sol ön ayağı bağlı diğer ayak­larının üstünde ayakta dururken kesiyorlardı." [500]

 

4648-Buhari ile Müslim, Ziyad bin Cübeyr (r.a)'den şöyle dediğini ri­vayet etmiştir:

"Ben Mina'da İbni Ömer (r.a)'i gördüm. O, kurbanlık devesini çöktür-müş de kesmekte olan bir kimsenin yanma geldi ve ona; "Deveyi ayağa kaldır da ayakta ve ayağı bağlanmış olarak kes. Devenin bu şekilde kesilmesi Muhammed'in sünnetidir," dedi." [501]

 

Bir Açıklama

 

Hafız İbni Hacer, el-Feth'de şunları söyler:

"Bu hadis-i şerifte devenin anılan tarif üzerine kesilmesinin müstehajJ oluşu vardır.

Ebu Hanife'den, devenin ayakta veya yere yatık vaziyette kesilmesinin fazilet bakımından eşit olduğu rivayet edilmiştir.

Bu hadiste, cahile bilmediğini öğretme mubah olsa da, sünnete muhal-lefet etmesi karşısında susmamasına işaret vardır. Sahabinin; "bu, sünet-tendir," sözü, Buharı ile Müslim'e göre merfu hadis hükmündedir. Sahihle­rinde bu hadisi ihticac etmeleri bunu gösterir." [502]

 

4649-Rezin, Ebu Musa' el-Eş'ari (r.a)'den rivayet etmiştir:

"Ebu Musa, kızlarına kurbanlarını kendi elleriyle kesmelerini, ayağını kurbanın boynuna basmayı, keserken tekbir getirip besmele çekmeyi tenbih etmiştir." [503]

 

4650-Ebu Davud, Hz. Ali (r.a)'den rivayet etmiştir:

"Hz. Ali (r.a) şöyle dedi:

"Resulullah (a.s) kurbanlık develerini kestiği vakit, kendi eliyle otuz deve kesti. Geri kalanını da bana emir buyurdu, ben kestim."

Bir rivayette  ise şöyledir:

"Resulullah (a.s) hedy'lerinin bir kısmını kendisi kesti, diğer kısmını da başkası kesti." [504]

 

Kurbanlık Hayvan Yolda Ölünce Ne Yapılır?

 

4651-Müslim, Musa bin Seleme el-Muhabbak el-Hüzeli (r.a)'den şöyle dediğini rivayet etmiştir:

"Ben ve Sinan bin Seleme ikimiz birden umre yapmak niyetiyle yola çıktık. Sinan beraberinde kurbanlık bir deve sevkederek götürüyordu. Yolda giderken kurbanlık deve yorgun düşüp yürümekten aciz kaldı. Deve yürümekten    kesilince Sinan, bunun hükmünü bilmekten aciz kalıp onanasıl muamele yapacağını bilemedi; "Eğer şehre varırsak bunun hükmünü muhakkak surette ısrarla soruşturacağım," diye yemin etti. Bir kuşluk vak­tinde yürüyüp Batha'ya indiğimiz zaman; "Haydi îbni Abbas (r.a)'a gidelim ve bu meseleyi" ona anlattım," dedi.

İbni Abbas (r.a)'a kurbanlık devenin halini anlattı. İbni Abbas (r.a) ceva­ben şöyle dedi:

"Tam bilenine düştün. Resulullah (a.s) bir kimsenin beraberinde onaltı adet kurbanlık deve yolladı ve o zatı kurbanları hakkında emir yapıp onları Mekke'de kesmesi için vekil tayin etti. O zat gitti ve biraz geçtikten sonra geriye dönüp:

"Ya Resulullah (a.s)! Kurbanlık develerin yürümekten kesilip yolda ka­lanı olursa ona nasıl muamele edeceğim"? diye sordu.

Resulullah (a.s) da şöyle buyurdu:

"Ona boğazla, sonra devenin (kurbanlık işareti olarak boynunda asılı du­ran) nalınlarını kanma bulaştır, sonra bu kanlı nalınlar ile devenin hörgücünün yanını damgala. Sen ve kafiledeki arkadaşlarından hiçbir kim­se bunun etinden yemeyin."

Bir rivayette [505] İbni  Abbas (r.a) şöyle demiştir:     

"Züeyb Ebu Kubeysa, İbni Abbas (r.a)'a şöyle haber vermiştir:

"Resulullah (a.s) Züeyb'in maiyetinde kurbanlık develer gönderir, sonra onu şu emri verirdi:

"Bu kurbanlık develerden yolda yürümekten aciz kalıp, ölüme yaklaşan olur, sen de öleceğinden endişe edersen, hemen onu boğazla. Sonra nalınını kanma bulaştır. Sonra bu kanlı nalın ile hörgücünün yan tarafını damgala. Bunun etinden ne sen ve ne de arkadaşlanndan hiç biri yemesin."

Ebu Davud [506]'un rivayetinde İbni  Abbas (r.a) şöyle demiştir:

"Resulullah (a.s) Eslemli falan kişiyi gönderdi. Beraberinde de onsekiz adet kurbanlık deve gönderdi. Eslemli; "Bu kurbanlık hayvanlardan biri yor­gun düşüp yürümekten âciz kalır beni sıkıntıya sokarsa ne yapmamı önerirsin?" diye sordu.

Resulullah (a.s) şöyle buyurdu:

"Onu keser, boynundaki nalini kanına bulaştırırsın. Sonra bu kanlı nalin ile hörgücünün yan tarafına vurursun. Onun etinden ne sen, ne de arkadaşlarından hiçbiri yemesin." Bir rivayette [507] de : "Yan tarafına vur," yerine, "sonra onu yan tarafına koy/'olarak gelmiştir. [508]

 

4652-Tirmizi, Naciyetü'l-Huzai (r.a)'den rivayet etmiştir: "Naciyetü'l-Huzâi şöyle demiştir:

"Ben; "Ya Resulullah (a.s) telef olma durumuna gelen hedy'i ne ya­payım?" dedim.

Resulullah (a.s) şöyle buyurdu:

"Onu boğazla, sonra (boynuna takılan) nalini kanına bula, sonra da in­sanlara bırakıp geç; insanlar onu yerler."

Bu hadisi Ebu Davud [509] da şu lafızla tahric etmiştir:

"Naciyetü'l-Eslemi şöyle dedi:

"Resulullah (a.s) kendisiyle bir hedy göndermiş ve ona şöyle buyurmuş:

"Telef olma durumuna gelirse, onu boğazla. Sonra boynundaki nalinini kanma bula. Sonra da onunla insanlar arasından çekil."

Şu hadis-i şerifi de Muvatta [510] Urve'den tahric etmiştir: "Resulullah (a.s)'m hedy'iyle birlikte giden kişi:

"Ya Resululah (a.s) hedy, helak olma durumuna gelirse ben nasıl ede­yim?" diye sordu.

Resulullah (a.s) şöyle buyurdu:

"Hedy olarak gönderilen her deve helak olabilir. O durumda sen onu

boğazla; sonra takısını kanının içine at, sonra da insanlarla onun arasmdai

çekil. Onlar onu yerler."

Tirmizi şöyle demiştir:

"Naciyetü'l-Huzaî'nin hadisi hasen-sahih bir hadistir. İlim adamlarımıameli bu hadis üzeredir."                                                                           

Tatavvu yani nafile hedyi hakkında şunu söylemişlerdir:

"Telef olma durumuna gelirse, kendisi ve refakafinde bulunanlarda^

hiçbiri onun etinden yemesin.   İnsanlara bırakılıp geçilir; onlar yerler v^

kurban yerine geçer."

Şafii, Ahmed bin Hanbel ve İshak'ın kavli ise şöyledir: "Şayet onun etinden sahibi her ne miktar yerse, yediği miktarın metini öder" [511]

 

4653-İmam Malik, Muvatta'da, Said bin el-Müseyyed (r.a)'den rivayet etmiştir:

"İbnu'l-Müseyyed şöyle der:

"Nafile olarak sevkedilen bir deve, yolda helak olsa ve hemen kesilerek halka terkedilse, halk da bunu yese, bu nafile kurbanın sahibine bir şey ge­rekmez. Kendisi yese veya ondan yiyene emretse borçlanır."

İmam Malik şöyle dedi:

"Bana, Sevr bin Zeyd, o da İbni Abbas (r.a)'tan bunun benzerini tahdis etmiştir."

Zürkani, Şerh-i Muvatta'da şöyle der:

"Bunun benzeri, Said bin el-Müseyyeb'den rivayet edilmiştir. Ve yine bu, Hz. Ömer (r.a), Hz. Ali (r.a) ve İbni Mes'ud (r.a)'dan rivayet edilmiştir.

Şehirler fukahası cemaatı da bu görüş üzerindedir." [512]

 

4654-İmam Malik, Muvatta'da, Abdullah bin Ömer bin Hattab (r.a)-'dan rivayet etmiştir:

"İbni Ömer (r.a) der ki:

"Kim Kabe'ye bir deve gönderir, sonra (daha mahalline ulaşıp kesilm­eden) kaybederse veya hayvan ölürse, şayet bu bir adak idiyse, yerine yenisi­ni alır. Adak değil de tatavvu (nafile) idiyse, dilerse yenilir, dilerse terkeder." [513]

 

4655-İbni Huzeyme, Hz. Âişe (r.a)'den şu şekilde rivayet etmiştir:

"Hz. Âişe (r.a) iki adet kurbanlık deve sevketmişti. İkisini de kaybetti. İbni Zübeyr ona iki deve daha gönderdi de ikisini de kesti. Sonra kaybolan develeri buldu ve yine onları da kesti. Sonra: "İşte kurbanlık develer hak­kındaki sünnet budur," dedi." [514]

 

Kurbanın Yavrusunu Kendisiyle Birlikte Kesmek

 

4656-Tirmizi, Huceyye bin Adiyy (r.a)'den rivayet etmiştir:

"İbni Adiyy, Hz. Ali (r.a)'nin şöyle dediğini söylemiştir:

"Bir sığır, yedi kişi içindir." Ben:

"Eğer karnından yavru çıkarsa?" dedim. Hz. Ali (r.a);

"Kendisiyle beraber yavrusunu da kes," dedi.

"Ya topal hayvan(m durumu nedir?)" dedim.

"Kurban kesme yerine ulaşabildiği takdirde (kurban olur)" diye cevap verdi. Ben: !l%, "Ya kırık boynuzlu?" dedim. Bunun üzerine:

"Zararı yok ! Gözlere ve kulaklara dikkat etmemiz bize emredildi veya Resulullah (a.s) bize emretti," dedi." [515]

 

Bir Açıklama

 

"Ya topal hayvan?" dedim. Hz. Ali (r.a); "Kurban kesme yerine ulaşa­bildiği takdirde," sözü Hz. Ali (r.a)'nin mezhebini ortaya koyuyor. Hz. Ali (r.a)'ye göre topal hayvan kesim yerine kendi kendine gidecek gücü varsa hedy olarak onu kesmek caiz olur.

 

4657-İmam Malik, Muvatta'da, Abdullah bin Ömer bin Hattab (r.a)'tan şöyle dediğini rivayet etmiştir:

"Bedene (yolda) doğuracak olursa, yavrusu da götürülüp annesiyle birlikte kesilir. Yavruyu taşıyacak bir taşıyıcı bulunamazsa, annesiyle birlikte kesilinceye kadar annesinin üzerinde taşınır." [516]

 

Hedy'in Etinden Yemek

 

4658-Müslim, Atâ bin Ebu Rebah (r.a)'tan şöyle dediğini rivayet et­miştir:

"Cabir (r.a); "Biz üç günden fazla bir zamanda kurban develerimizin etle­rinden yemezdik. Sonra Resululîah (a.s) bizlere ruhsat verdi ve; "Kurban et­lerinizi yiyiniz ve azık edininiz/' buyurdu."

Râvi İbni Cüreye Atâ'ya: "Cabir tâ Medine'ye gelinceye kadar," dedi mi?" diye sordum. Âtâ: "Evet" dedi."

Bir rivayette [517] Cabir şöyle demiştir:

"Resululîah (a.s) zamanında biz hedy kurbanlarımızın etini Medine'ye getirir, azık yapardık."

Yine bir rivayette [518]: "Kurban etleri" sözü bulunmaktadır. Diğer bir rivayette [519] Cabir şöyle demiştir:

"Biz kurbanların etlerini üç günden fazla evlerimizde tutmazdık. Daha sonra Resululîah (a .s) üç günden sonraki zamanlara da şamil olmak üzere-kurbanlarm etlerinden azıklar edinmemizi ve yememizi emir buyurdu."

Müslim [520]'in bir başka rivayeti de şöyledir:

"Hz. Peygamber (a.s) böyle kurbanların etlerini üç günden fazla bir z manda yemekten nehyetti. Sonra bunun ardından bir zaman geçince c şöyle buyurdu:

"Kurban etlerinizi yiyiniz, azık yapınız ve biriktiriniz."

Muvatta [521] ve Nesaî bu sonuncu rivayeti tahric etmiş ve şu ilavede bı hınmuşlardır:

"Ve tasadduk ediniz." [522]

 

4659-Buhari, Salim bin Abdullah (r.a)'dan rivayet etmiştir:

"İbni Ömer (r.a) dedi ki: , ,    "Resululîah (a.s) şöyle buyurdu : ."    "Kurban etlerinden üçgün yiyiniz."

?!i:   Abdullah bin Ömer, hedy etlerifnin üç günden sonra yenmesinin yasal İânmasın) dan dolayı Mina'dan dağılınca zeytin yağı yerdi."

Bir rivayette [523] de şöyledir :

"Hz. Peygamber (a.s) kurbanların etlerinin üç günden sonra yenilmesi yasaklamıştı."

Salim:  "İbni Ömer kurbanların etlerini üç günden sonra yemezdi,'1 dedi."

Müslim [524]'in Nafı'den bir rivayeti de şöyledir:

"Hz. Peygamber (a.s): "Hiçbir kimse üç günden sonra kurbanın etindi  yemesin," buyurdu.",

Humeydi şöyle demiştir:

"Ebu Mes'ud ed-Dimaşki şu ilavede bulunmuştur:

"İbni Ömer (r.a) Mina'da olduğu vakit, Mina günlerinin üçüncü günü akşamı olunca, kendisine yemek yapan kişiye:

"Sunduğun bu yemeğin eti nereden?" diye sorardı. Aşçı İbni Ömer (r.a)-'in kurbanından olduğunu kendisine haber verirse, o yemeği yemezdi." [525]

 

Bir Açıklama

 

Kurban veya hedy etlerini üç günden sonra yemeği yasaklayan haberlerin tümü iptal edilmiştir.

 

4660-Nesai, Hz. Ali bin Ebi Talib (r.a)'den rivayet etmiştir: "Hz. Ali (r.a) şöyle demiştir:

"Resulullah (a.s) üç geceden sonra kurbanlarınızın etlerini yemenizi ya­saklanmıştır." [526]

 

4661-Ebu Davud, Mübeyşetü'l-Hüzelî (r.a)'den rivayet etmiştir: "Nübeyşe şöyle dedi: "Resulullah (a.s) buyurdular ki:

"Biz sizleri kurbanların etinden üç günden fazla yemenizi bir çoğunuza kurban eti ulaşsın "diye yasaklamıştık. Şimdi, Allahu Teâlâ bolluk verdi. Artık yiyin, biriktirin ve ecir ve sevab isteyin. Haberiniz olsun bu bayran günleri; yemek, içmek ve zikir günleridir." [527]

 

4662-Müslim, Sevban (r.a)'dan rivayet etmiştir: "Resulullah (a.s) kurbanını kesti. Sonra bana şöyle buyurdu : "Onun etinden bizim için ıslah et!" [528] Sevban dedi ki:

"Ben artık bu hazırladığım etten tâ Medine'ye gelinceyekadar Hz. Peygamber (a.s)'e yedirmekte devam ettim." [529]

 

 Bir Açıklama

 

"Onun etinden bizim için ıslah et" sözü, kurban etinin üç günden fazla saklanmasının ve ondan azık edinmenin cevazına dair bir açıklamadır. Onu seferlerde azık olarak kullanmak tevekkül sınırını aşmaz ve azık olarak kulla­nan kişi de tevekkülün dışına çıkmış olmaz. Kurban mukim için meşru olduğu gibi yolcu için de meşrudur. Cumhur'un görüşü budur.

en-Nehaî ve Ebu Hanife: "Yolcuya kurban gerekmez," demişlerdir.

İmam Nevevi; "Bu görüş Hz. Ali (r.a)'den de rivayet edilmiştir," d mistir.

İmam Malik ve bir cemaat: "Kurb.ın Mekke'de ve Mina'da yolcu içi ı meşru değildir," demişlerdir.

 

4663-Tabarani, el-Kebir'de, Alkame (r.a)'den rivayet etmiştir:

"Abdullah bin Mes'ud Alkame'yi beraberinde bir hedy ile göndermiş. Gönderirken de ona şöyle demiş;

"Sen ve arkadaşların üçte birini ye, üçte birini tasadduk et, üçte birini de kardeşim Utbe'ye gönder."

Ravi (şöyle dedi): "Ben Süfyan'a: "Tatavvü (nafile) miydi?" dedim. O da, "Evet," dedi." [530]

 

4664-İbni Huzeyme, Cabir (r.a)'den rivayet etmiştir: "Cabir (r.a) şöyle demiştir:

"Resulullah (a.s) kurbanlık develerden bir miktar etin bir tencereye ko­nulup pişirilmesini emretti. Orada bulunanlar etten yediler ve çorbadan içtiler." [531]

 

4665- Ebu Davud, Abdullah bin Kurat (r.a)'dan rivayet etmiştir:

"Hz. Peygamber (a.s) şöyle buyurdu:

"Allah (Azze ve Celle) katında günlerin en yücesi; Yevm-i Nahir (Kurbanın birinci günü) dür. Sonra Yevmü'l-Karr'dır. -Sevri: "O, kurbanın ikinci günüdür," demiştir-. Abdullah bin Kurat dedi ki:

"Resulullah (a.s)'a beş veya altı kurbanlık deve takdim edildi. Develer Resulullah (a.s)'a öylesine yaklaştılar ki, hangisiyle kesime başlasın?"

Abdullah dedi ki:

"Kurbanlık develer (kesilince) yanları üstüne yere yatırıldıkları vakit "Resulullah (a.s), anlayamadığım hafif bir kelime ile konuştu. Bunun üzerine: "Ne söyledi," dedim. "Dileyen istediği kadar kesip alsın," dedi."  [532]

 

 

Bir Açıklama

 

Şevkani, 'Neylü'l-Evtar'da der ki:

"Hadis metninde geçen "yezdelifne" sözü, "yegteribne"   anlamında yaıl "yaklaşıyorlar"  demek olur.

Müzdelife kelimesi de ondan türemedir. Arafat'a yakın olduğu için mevkiye bu ad verilmiştir.

Kur'an-ı Kerim'de şöyle buyrulmaktadır: "Cennet, takva sahiplerine yaklaştırıldı." [533] "Ayetle geçen; "yaklaştırıldı" sözü de, o kökten kendilerinden yaklaşma­ları ona âit açık bir mucizedir. Akletmeyen hayvanların, kanlarını akıtması için teberrüken Hz. Peygamber (a.s)'e doğru koşmaları bundandır.

Hey Allah'ım ! Hayret doğrusu bu insanoğluna! Nasıl oluyor da bu hayvan türü, onların bir çoğundan daha anlayışlı ve daha düzgün yolda! Bu yaratıklar canlarını almak, şahdamarlarını kesmek için Hz. Peygamber (a.s)'in yanına sokuluyorlar, bu konuda rekabet ediyorlar ve yarışıyorlar.

Bütün bunlar olmakla birlikte Cennet'i ummuyorlar, Cehennem'den çekini­yorlar. Halbuki konuşan ve akleden varlık olan insan, O'ndan uzaklaşıyor. Böyle olmakla beraber dünya ve ahiret nimetlerine ancak O'na yakın olmak suretiyle ulaşabilir. Malına ve canına bir zararı dokunmadığı halde birisi kalkıp Hz. Muhammed Mustafa (a.s)'yi öldürme hırsına kapıldığını dışa vura­cak: "Muhammed nerede? O kurtulursa ben kurtulmayayım," diye haykırıyor, bir başkasmın kanını döküyor ve Hz. Peygamber (a.s)'in dişini kırıyor. Şeytan'ı güldüren şu hale, şu farklılıklara bakın. Şu ise bakınız ki,kâfir,  Allah katında hayvanlardan daha hayırsız olmaktadır.

Hz. Peygamber (a.s)'in: "Dileyen kesip alsın," sözü, hedy ve kurbandan kapıp almanın cevazına delildir. [534]

 

Kasaba Ücret Olarak Kurbandan Hiçbir Şey Verilmez

 

4666-Buhari ile Müslim, Hz. Ali (r.a) bin Ebi Talib (r.a)'den rivayet etmişlerdir:

"Hz. Ali (r.a) şöyle dedi:

"Hz. Peygamber (a.s) beni gönderdi de ben kurbanlık develerinin yanında bulunup onlarla ilgili işleri yerine getirdim.

Hz. Peygamber (a.s) bana emretti, ben de kurbanların etlerini taksim et­tim.

Sonra bana emretti, ben kurban develerinin çullarını ve derilerini de taksim ettim."

Bir rivayette [535] Hz. Ali (r.a) şöyle demiştir:

"Hz. Peygamber (a.s) bana kurban develerine gözetleyici olmamı ve bun­ların kesim ücretleri konusunda kurbandan (ücret olarak) hiçbir parça ver­mememi emretti."

Müslim [536]'in bir rivayetinde Hz. Ali (r.a) şöyle demiştir:

"Hz. Peygamber (a.s) develerine bakmamı, etleriyle derilerini ve çulla­rını tasadduk etmemi, kasaba (ücret olarak) bunlardan bir şey vermememi bana emretti ve :

"Ona biz kendimizden (bir şeyler) veririz," dedi." [537]

 

Dersler Ve Öğütler

 

Şevkani Neylü'l-Estar'da der ki:

"Kasaba bunlardan bir şey vermememi," sözü, kasaba kelimesinden do­layı kurban etinden bir şey verilmemesine delildir. Bundan maksad, kasap-lera ücret olarak ondan bir şey verilmemesi olduğu gibi bunun dışında çulu, derisi vb. şeyler de ücret olarak verilmez," demiştir.

"Nesai bunu Şuayb bin İshak'tan, onun da İbni Küreye'den rivayetinde açıklamıştır.

İbni Huzeyme'ye göre hadisten murad, Hz. Ali (r.a)'nin kurbanların tümünü fukaraya dağıtması kasdedilmişti. Ama ne var ki Hz. Peygamber (a.s) ona, Müslim'deki Cabir hadisinde beyan edildiği gibi her kurbanın etin­den bir miktar almasını emretmiştir. Yukarıda zikredilen hadis-i şerif, kes­tiği hayvanın etinden ücret karşılığı olarak kasaba vermenin caiz olmadı­ğına delil oluyor.

Kurtubi bu konuda şunları söyler:

"Kasaba kesim ücreti olarak kurbandan bir şeyi vermeye Hasanü'l-Basri, ve Abdullah bin Ubeyd bin Umeyr hariç hiç kimse izin vermemiştir." ibni Huzeyme ile Bağavi'den şöyle rivayet edilmiştir: "Kasabın ücretini tamamen verdikten sonra fakir ise, sair fakirlere olduğu gibi ona tasaddukta bulunmakta bir sakınca yoktur." Bu ikisinin dışında bazı âlimler şu görüştedirler:

"Hadis mutlak olarak yasaklamamış olsaydı, kıyasa göre bu caiz olurdu. Ancak hadisin zahiri, ücret karşılığı vermek caiz olmadığı gibi hediye ve sa­daka olarak vermek de caiz değildir. Bu anlamaya hak verdiren hikmet, kur­bandan kasaba ücret verme müsamahasını önler, ola ki, ona verilen, hizme­tine mukabil olma manasına gelebilir."

Alimler kurbanın etinin, derisinin ve çulunun satilmıyacağı üzerinde ittifak etmişlerdir.

Evzai, Ahmed, İshak ve Ebu Sevr, kurbandan herhangi bir şeyin satıla­bileceğini ancak alınan paranın, kurban etinin verilmesi caiz olan yerlere veril­mesi gerektiğini söylemişlerdir.

 

4667-İmam Ahmed bin Hanbel, Abdullah bin Zeyd (r.a)'den rivayet etmiştir:

"Kendisi ve Ensar'dan bir adam Hz. Peygamber (a.s)'i kurban kesim ye­rinde gördü. Resulullah (a.s) kurbanları dağıtıyordu. Ona ve arkadaşına bir şey isabet etmedi. Allah Resulü başını elbisesinin içine traş ettirdi. Kesilen saçını birisine verdi; o da erkeklere dağıttı. Tırnaklarını kesip onları da ver­di. Saçından arkadaşına da vermişti. Dedi ki:

"O saçı- bizim yanımızda iken kına ve çivit ile boyanmıştır."      

Bir rivayette ise şöyledir:                                                              

"Abdullah bin Zeyd, Hz. Peygamber (a.s)'i kurban kesim yerinde gördü. O sırada Kureyşli bir adam kurbanları

dağıtıyordu. Ne ona ne de arkadaşına hiçbir şey isabet etmedi. Resulullah (a.s) elbisesi içine başını traş ettirdi. Kesi­len saçını adama verdi de, erkeklere dağıtıldı..." dedi ve onun benzerini zik­retti."[538]



[1] Mecmau'z-Zevaid (3/247) Heysemi: "Onu Adullah bin Ahmed ve Bezzar rivayetetmiştir, ricali sikadır," demiştir.

Said Havva, El Esas Fi’s Sünne (Hadislerle İbadet ansiklopedisi ), Hikmet Neşriyat yayınları: 10/201-202

[2] Said Havva, El Esas Fi’s Sünne (Hadislerle İbadet ansiklopedisi ), Hikmet Neşriyat yayınları: 10/202

[3] Ebu Davud (2/176) Kitabu'l-Menasik, Rükünlerin istilamı babı. İsnadı sahihtir.

[4] Nesâi (5/221) 24-Kitabu Menasiki'l-Hacc, 134-Beyt'i tavaf etmenin faziletini beyan babı.

[5] Tirmizi (3/292) 7-Kitabu'l-Hacc, 111-İM rüknü istilam etme hakkında gelen ha­disler babı -Bu hadisin senedinde, Ata bin es-Sâid vardır. O çok doğru sözlüdür ama karıştırmaktadır. Tirmizi'deki rivayeti Cerir'den, o da Atâ bin es-Said'dendir. Ce~ rir'in ondan işittikleri sahih hadis değildir. Fakat Nesâi'deki rivayeti Hammad bin Zeyd'dendİr, durumu değişmeden önce Hammad bin Zeyd'den İşitmiştir ve ondan ri­vayeti ceyyiddir. Bundan dolayı Tirmizi; "Hasen hadistir" demiştir.

[6] Ibni Huzeyme (4/218) Kitabu'l-Menâsik, 635-İki rüknü istilam etmenin fazileti ve onları meshetmenin günahları sildiğinin beyanı babı. Bu hadisin isnadı hasendir.

[7] ibni Huzeyme (41213) 621-Hacer-i Esved'e secde etme vs.,, babı. Bu hadisin isnadı sahihtir.

[8] İbni Huzeyme (4/212) 622-El ile Hacer~i Esved'i istilam etme babı. Bu hadis sa­hihtir.

[9] Mecmau'z-Zevaid (3/241) Heysemi; "Bu hadisi Tabarani el-Kebir'de isnadları ile rivayet etmiştir, ricali sikadır," demiştir

Said Havva, El Esas Fi’s Sünne (Hadislerle İbadet ansiklopedisi ), Hikmet Neşriyat yayınları: 10/202-206

[10] Said Havva, El Esas Fi’s Sünne (Hadislerle İbadet ansiklopedisi ), Hikmet Neşriyat yayınları: 10/206

[11] Buhari (3/484) 25-Kitabu'l-Hacc, Buharı bu hadisi, cezm sıygasıyla muallak ola­rak, Kutabu'l-Hacc'da, Hz. Peygamber (a.s)'in her yedi tavaf için iki rekat namaz kılması babında rivayet etmiştir. Hafız İbni Hacer, el-Feth'de şöyle demiştir: "Abdurrezzak bu hadisi Sevdİ'den, o da Musa bin Ukbe'den, o da Salim bin Abdullah'tan, o da, İbni Ömer'den mevsul olarak söyle rivayet etmiştir: "ibni Ömer.Beytullah'ı tavaf eder, her yedide iki rek'at namaz kılardı." Yine Ma'mer'den, o da Eyyub'tan, o da Nafi'den İbni Ömer'in, "tavafları birleştirmeyi kerih" bul­duğunu ve:" Her yedi sav t için iki rek'at namaz gerekir," dediğini ve tavafları birlestirmedİğini rivayet etmiştir."

[12] Muvatta (1/368) 20-Kitabu'l-Hacc, 38-Sabah ve ikindiden sonra tavaf yapıp namaz kılma babı. İsnadı sahihtir.

Said Havva, El Esas Fi’s Sünne (Hadislerle İbadet ansiklopedisi ), Hikmet Neşriyat yayınları: 10/206-207

[13] Hafız İbni Hacer, Fethu'l Bari (3/487)

[14] Buhari (31484) 20~Kitabu'l-Hacc, Buhari bu hadisi cezm sigasıyla muallak olarak, Kİtabu'l-Hacc'den, Hz. Peygamber (a.s)'in her yedi tavaf için iki rekat namaz kılması babında rivayet etmiştir. Hafız İbni Hacer el-Feth'de şunları söylemiştir: "İbni Ebu Şeybe bu hadisi, ihtisaren mevsul olarak rivayet etmiş ve söyle demiştir: "Bize, Yahya bin Süleym, İsmail bin Ümeyye'den, o da Zühri'den şöyle dediğin tah-dis etti: "Her yedi tavafla birlikte iki rek'at namaz kılma sünneti kesinleşmiştir." Onu, Abdurrezak, Ma'mer'den, o da Zühri'den tamamını mevsul olarak rivayet etmiştir. Zühri; "Hz. Peygamber (a.s) yedi şavtlık bir tavaf yapıldığında mutlaka iki rekat namaz kılmıştır," şeklindeki rivayeti zikretmekle, farz namazın iki re-katlık tavaf namazının yerine geçmiyeceğine delil getirmek istemiştir." Ama bun larla istidlal edilmesi hususunda ihtilaf vardır. Çünkü; "Mutlaka iki rekat namaz kılmıştır," sözü, farz veya nafile bir namaz olması bakımından genel bir anlatım şeklidir. Zira sabah namazı da İki rekattır ve bu ifade içinde yer alabilir,"

[15] Ebu Davud (21175) Aynı yer. Bu hadisin isnadı sahihtir.

[16] Ebu Davud (21175) Kitabu Menasiki'l-Hacc, Beyti görünce elleri kaldırma babı. Bu hadisin isnadı sahihtir.

[17] İbni Huzeyme (4/229) Kitabu'l-Menasik, 654-Hacer-i Esved'e dönme babı. Bu ha­dis sahihtir.

[18] İbni Huzeyme (4(231) Kitabu'l-Menasik, 658-Safa ile Merve arasında sa'y etmeyi bildiren haberler babı. Bu hadis sahihtir.

[19] İbni Huzeyme (4/305) Kitabu'l-Menasik, 658-İki rek'atlık ziyaret tavafından son­ra cinsi münasebetin helal olduğunun delili babı. Bü hadis sahihtir.

Said Havva, El Esas Fi’s Sünne (Hadislerle İbadet ansiklopedisi ), Hikmet Neşriyat yayınları: 10/207-209

[20] Tirmizi (3/221) 7-Kitabu'l-Hacc, 43-îki rek'atlık tavaf namazının kıraati babı. Bu hadisin şahidi Müslim'deki Cabir et-Tavil'in, Hz. Peygamberin haccını tasvir eden hadisidir.

[21] 4392'Buhari (1/557) 8-Kitabu's-Salat, 78-Herhangi bir mazeretten dolayı vs.'yi mescide sokma babı. Müslim (2/927) 15-Kitabu'l-Hacc, 42-Deve v.s üzerinde tavaf etmenin cevazı babı. Muvatta (1/370,371) 20-Kitabu'l-Hacc, 40-Camiu't-Tavaf babı. Ebu Davud (2/177) Kitabu'l-Menasik, Vacup olan tavaf babı. Nesâi (5/223) 24-Kitabu Menasiki'l'Hacc, 138-Hasta nasıl tavaf eder babı.

Said Havva, El Esas Fi’s Sünne (Hadislerle İbadet ansiklopedisi ), Hikmet Neşriyat yayınları: 10/210

[22] Ebu Davud (2/179) Kitabu'l-Hacc, Remel babı. Bu hadisin isnadı hasendir. Timizi(3/246) 7-Kitabu'l-Hacc, 64-Cemreler nasıl atılır, babı.

[23] Hbu davud (2/179) Kitabu'l-Menasik, Tavaf sırasında dua etme babı. Bu hadisinsenedinde Sâib bin Ebu Sâid'in mevlası Ubeyd bulunmaktadır. İbni Hibban'âanbaşkası onu sika saymamıştır, ama geri kalan rical, sikadır.

Bakara Suresi: 201

[24] Mecmau'z-Zevâid (3/240) Heysemi: "Onu Tabarâni el-Evsat'ta rivayet etmiştir vericali Sahih'in ricalidir," demiştir.

Said Havva, El Esas Fi’s Sünne (Hadislerle İbadet ansiklopedisi ), Hikmet Neşriyat yayınları: 10/210-212

[25] Buhari (3/488) 25-Kitabu'l-Hacc, 73-Sabah ve İkindi namazlarından sonra tavafetme babı.

Said Havva, El Esas Fi’s Sünne (Hadislerle İbadet ansiklopedisi ), Hikmet Neşriyat yayınları: 10/212

[26] Nesai (1/258) 6-Kitabu'l-Mevakiyt, îl-îkindiden sonra iki rek'atı idrak eden kişi babı. Bu hadisi takviye eden şahidleri vardır.

Said Havva, El Esas Fi’s Sünne (Hadislerle İbadet ansiklopedisi ), Hikmet Neşriyat yayınları: 10/212-213

[27] Tirmizi (3/220) 7-Kiîabu'l-Hacc, 42-Tavaf yapan kişi için ikindi ve sabah namaz­larından sonra tavaf namazı kılması babı. Bu hadisin isnadı hasen'dir. Tirmizi, bu­nun hasen-sahih olduğunu ve bu babda, İbni Abbas ve Ebu Zerr (r.a)'den hadis rivay­et edildiğini söylemiştir. Ebu Davud (2/180) Kİtabu'l-Menasik, İkindiden sonra tavaf etme babı. Nesâi (5/223) Kitabu Menasiki'l-Hacc, 137-Her vakitte tavafın mubah kılınması babı.

Said Havva, El Esas Fi’s Sünne (Hadislerle İbadet ansiklopedisi ), Hikmet Neşriyat yayınları: 10/214

[28] Muvatta (1/369) 20-Kitabu'l-Hacc, 38-Sabah ve ikindi namazlarından sonra tavaf namazı kılma babı. Bu hadisin isnadı sahihtir.

[29] Rezin, bu hadisi 'Müsned'inde rivayet etmiştir. Aynı mana ile İmam Ahmed binHcnbel (3/393)'de rivayet etmiştir. Hadis hasendir

[30] Mecmau'z-Zevaid (31245) Heysemi: "Onu Tabarani el-Kebir'de rivayet etmiştir vericali mevsuktur," demiştir.

Said Havva, El Esas Fi’s Sünne (Hadislerle İbadet ansiklopedisi ), Hikmet Neşriyat yayınları: 10/214-215

[31] Nesai (5/222) 24-Kitabu Menasiki'l-Hacc, 136-Tavaf esnasında konuşmanın mübah-lığı babı. Onun isnadı hasendir.

[32] Tirmizi (3/293) 7-Kitabu'l-Hacc, 112-Tavaf esnasında konuşma babı. Aynı mana ile Hakim (11459) bu hadisi ricali sika olan bir isnad ile rivayet etmiştir.

[33] Nesai (5/222) 24-Kitabu Menasiki'l-Hacc, 136-Tavaf esnasında konuşmanın mühahîığı babı.

Hafız İbni Hacer, Fethu'l Bari (3/483)

[34] Buhari (11/586) 83-Kitabu'l'Eyman ven'Nüzur, 31-Malik olmayacağı şeyi hakkındaki nezir ile masiyet hakkındaki nezrin hükmü babı.

[35] Ebu Davud (3/235) Kitabu'l-Eyman ven'Nüzur, 22-Bir mariyet içinde olduğu vakit üzerinde bir keffaret gören kişi babı.

[36] Nesai (51221222) 24-Kitabu Menasiki'l-Hacc, 135-Tavaf esnasında konuşma babı.

[37] Buhari (3/483) 25-Kitabu'l~Hacc, 66-Bir şahıs tavafı sırasında çirkin görülen bir yürüme, yahut bir yular gibi bir şey görürse onu koparır, babı.

Said Havva, El Esas Fi’s Sünne (Hadislerle İbadet ansiklopedisi ), Hikmet Neşriyat yayınları: 10/215-217

[38] Müslim (2/905,906) Aynı yer.

[39] Buhari (3/485) 25-Kitabu'l-Hacc, 70-Mekke'ye gelip yaptığı ilk geliş tavafından sonra tâ Arafat'a çıkıp tekrar dönüp gelinceye kadar Ka'be'ye yaklaşmayan ve (nafile) tavaf yapmayan kişi hobi.

Said Havva, El Esas Fi’s Sünne (Hadislerle İbadet ansiklopedisi ), Hikmet Neşriyat yayınları: 10/218-219

[40] Hafız İbni Hacer, Fethu'l-Bari (3/486)

Said Havva, El Esas Fi’s Sünne (Hadislerle İbadet ansiklopedisi ), Hikmet Neşriyat yayınları: 10/219

[41] Ebu Davud (21180) Kitabu'l-Menâsik, Kârin tavafı babı. İsnadı sahihtir.

Said Havva, El Esas Fi’s Sünne (Hadislerle İbadet ansiklopedisi ), Hikmet Neşriyat yayınları: 10/219-220

[42] Ebu Davud (2/207) Kitabu'l-Menasik, Hacc'da ifâda tavafı babı. İsnadı hasendir.

[43] Buhari (31567) 25-Kitabu'l-Hacc, 129-Nahr günü ziyaret babı

[44] Tirmizi (3/262) 7-Kitabu'l-Hacc, 80-Geceleyin ziyaret tavafı etme konusundaki hadisler babı.

[45] İmam Ahmed bin Hanbel (6/207) Mecmau'z-Zevâid (3/265) Heysemi şöyle demiştir: "Onu Ahmed rivayet etmiştir ricali sahih'İn ricalidir."

Said Havva, El Esas Fi’s Sünne (Hadislerle İbadet ansiklopedisi ), Hikmet Neşriyat yayınları: 10/220-221

[46] Buhari (3/567) 25-Kitabu%Hacc, 129-Nahr günü ziyaret tavafı babı. Buhari bu ha­disi mevkuf olarak tahric etmiştir. Hafız İbni Hacer, el-Feth'de şunları kaydet-mişdir: "İbni Huzeyme ve İsmaili bu hadisi, Abdurrezzak tankından, Ebu Nu-aym'ın lafzıyla mevsul olarak rivayet etmişlerdir ve sonunda şu ilaveyi yapmıştır: "İbni Ömer: "Hz. Peygamber bunu böyle yaptı," demiştir. Bunda, Kurbanın birinci günü kaylüleden sonra Mina'ya dönmeye delâlet vardır. Buna göre, Hz. Peygamber (a.s)'in Mİna'dan çıkıp tavaf için Mekke'ye gelmi§ olması gerekir."

Said Havva, El Esas Fi’s Sünne (Hadislerle İbadet ansiklopedisi ), Hikmet Neşriyat yayınları: 10/221

[47] Müslim (2/963) 15-Kitabu'l-Hacc, 67-Veda tavafının vücudu ve hayızlılardansükûtu babı. Ebu Davud (2/208) Kitabu'l-Menâsik, Veda tavafı babı.

Said Havva, El Esas Fi’s Sünne (Hadislerle İbadet ansiklopedisi ), Hikmet Neşriyat yayınları: 10/222

[48] İbni Huzeyme (4/328) Kitabu'l-Menâsik, 835-Lukatanın... ilh delili babı.

[49] Bu hadisi Rezin rivayet etmiştir. İmam Mâlik (1/368) onu, Muvatta'da Zühri'den, o da Humeyd bin Abdurrahman bin Abdulkâri'den, o da Humeyd bin Abdurrahman bin Abdulkâri'den rivayet etmiştir. Adurrahman bin Abdulkâri şöyle demiştir: "Hz. Ömer bin el-Hattab ile sabah namazından sonra tavaf ettik. Hz. Ömer (r.a) ta­vafı tamamlayınca Güneş'e baktı ve görmedi. Devesine binip Zü-Tuvâ'ya kadar gel­di, devesini durdurarak iki rek'at namaz kıldı."

[50] İbni Huzeyme (4/327) Kitabu'l-Menâsik, 833- Gecenin karanlığında Muhassab'dan yola çıkmanın mustehab olusu babı. Bu hadisin isnadı Buhari ile Müslim'in şartlarına göre sahihtir.

[51] Muvatta (1/369) 20-Kitabu'l-Hacc, 39-Beytullah'a veda tavafı yapma babı. Bu ha­disin isnadı sahihtir.

[52] Buhari (31486) 25-Kitabu'l-Hacc, 71-İki rek'atlık tavaf namazım Mescid'in dışında kılan kişi babı. Müslim (2/927) 15-Kitabu'l-Hacc, 42-Deve vs. üzerinde tavaf yapılmasının caiz oluşu babı.

Said Havva, El Esas Fi’s Sünne (Hadislerle İbadet ansiklopedisi ), Hikmet Neşriyat yayınları: 10/222-224

[53] Ebu Davud (2/208, 209) Aynı yer.

[54] Ebu Davud (2/208,209) Kitabu'l-Menasik, Veda tavafı babı. Bu hadisin isnadı sa­hihtir

[55] Müslim (2/963) Aynı yer.

[56] Müslim, aynı yer.

[57] Buhari (3/586) 25-Kitabu'l-Hacc, 145-Kadın ifâda tavafını yaptıktan sonra hayız gördüğü zaman babı.

[58] Buhari (1/428) 6-Kitabu'l-Hayz, 27-İfâda tavafından âdet gören kadın bak. Müs­lim (21964) 15-Kitabu'l-Hacc, 67-Veda tavafının vücubu ve hayızlardan sükutu babı.

[59] Mecmau'z-Zevâid (31281) Heysemi şöyle demiştir: "Onu Tabarâni el-Evsat'da ri­vayet etmiştir ve ricali Sahih'in ricalidir."

[60] Müslim, aynı yer.

[61] Müslim, aynı yer.

[62] Buhari (10/550) 78-Kitabu'l-Edeb, 93-Hz. Peygamber'in "Teriet yeminüke", "Akra"ve "Halka" sözleri babı. Müslim (2/965) 15-Kitabu'l~Hacc, 67-Veda tavafının vücubuve hayızhîardan sukütü babı.

[63] Buhari (3/595) 25-Kitabu'l-Hacc, 151-Muhassab'dan gecenin son vaktinde kalkıp yolagitmek babı.                 

[64] Müslim (2/965) 15-Kitabu'UHacc, 67-Veda tavafının vucubu ve hayızhîardan sukutu babı.

[65] Muvatta (1/413) 20-Kitabu'l-Hacc 75-Hayızlı kadının ifâda tavafı babı.

[66] Buhari (3/586) 25-Kitabu'l-Hacc, 145-Kadın ifâde tavafını yaptıktan sonra hayız gördüğü zaman babı. Müslim (2/964) 15-Kitabu'l-Hacc, 67-Veda tavafının vücubu ve hayızlılardan sukutu babı.

[67] Muvatta, aynı yer. Bu hadisin isnadı sahihtir.

Said Havva, El Esas Fi’s Sünne (Hadislerle İbadet ansiklopedisi ), Hikmet Neşriyat yayınları: 10/224-230

[68] Buhâri (31479,480) 25-Kitabu'l-Hacc, 64-Kadınlann erkeklerle birlikte tavaf yap­maları babı.

Said Havva, El Esas Fi’s Sünne (Hadislerle İbadet ansiklopedisi ), Hikmet Neşriyat yayınları: 10/230-231

[69] Buharı (71156) 63-Kitabu Menakıbı'l-Ensar, 27-Cahiliyye döneminde kasâme babı.

Said Havva, El Esas Fi’s Sünne (Hadislerle İbadet ansiklopedisi ), Hikmet Neşriyat yayınları: 10/232

[70] Mecmau'z-Zevaid (3/242) Heysemi: "Bu hadisin tümünü, Tabarâni el-Kebir'de ri­vayet etmiştir, ricali Sahih'in ricalidir," demiştir.

Said Havva, El Esas Fi’s Sünne (Hadislerle İbadet ansiklopedisi ), Hikmet Neşriyat yayınları: 10/232-233

[71] İbni Huzeyme (4/227) Kitabu'l-Menâsik, 649-Tavaf sırasında içme ruhsatı babı.

[72] Ebu Davud (21215) Kitabu'l-Menasik, el-Hıcr babı. Tirmizi (3/223) 7-Kitabu'l-Hacc, 45-Ka'be'ye girme babı. Bu hadiste Ka'be'nin içine girmenin, menasikinden ol­madığına dair delil vardır ve cumhurun mezhebi de budur. İlim ehlinden bir ce­maat, Kabe'nin içine girmenin müstehab olduğunu ancak oraya girmekle kimpeye eziyet etmemek kaydıyla müstehap olduğunu söylemişlerdir.

Said Havva, El Esas Fi’s Sünne (Hadislerle İbadet ansiklopedisi ), Hikmet Neşriyat yayınları: 10/233-234

[73] Mecmau'z-Zevâid (3/296) Heysemi; "Onu Taberâni el-Kebir'de rivayet etmiştir vericali Sahih'in ricalidir," demiştir.

[74] Mecmau'z-Zevâid (3/296) Heysemi; "Onu Tabarâni el-Kebir'de rivayet etmiştir vericali Sahih'in ricalidir," demiştir.

[75] Buhari (31468) 25-Kitabu'l-Hacc, 45-Ka'he'nin iç taraflarında tekbir getiren kimse babı.

[76] Müslim (2/968) 15-Kitabu'l-Hacc, 68-Hacı olanla olmayanın Ka'be'ye girmenin vediğer şeylerin müstehaplığı babı.

[77] Müslim, aynı yer.

[78] Nesâi (51218) 24-Kitabu Menâsiki'l-Hacc, 127-Beytullah'ta namaz kılma yeri.

[79] Nesâi (5/219,220) 24-Kitah-u MenasikVl-Hacc, 131-Beytullah'ta duâ ve zikir babı.

[80] Said Havva, El Esas Fi’s Sünne (Hadislerle İbadet ansiklopedisi ), Hikmet Neşriyat yayınları: 10/234-236

[81] Buhari (31468) 25-Kitabu'l-Haccy 54-Ka'be'nin iç taraflarında tekbir getiren kimse babı.

[82] Buhari (11559,560) 8-Kitabu's-Salat, 81-Kabe için ve diğer mescidîer için kapılar ve kilitler edinme babı.

[83] Buhari (1/578) 8-Kitabu's-Salat, 96-Cemaat olmadığı zaman münferid iken direkler arasında namaz kılmak babı.

[84] Müslim, aynı yer. S.966, Buhari (1/578) Aynı yer.

[85] Buhari (1/578) Aynı yer.

[86] Buhari (3/49) 19-Kitabu'l-Teheccüt, 25-Nafile namazı ikişer rekat, ikişer rek'at kılma hakkında gelen hadisler babı.

[87] Buhari (8/105,106) 64-Kitabu'l-Meğazi, 77-Veda haccı babı.

[88] Müslim, aynı yer. Sh. 967

[89] Müslim, aynı yer. Sh. 966

[90] Ebu Davud (2/214) Kiîabu'l-Menasik, Ka'be'ye girme babı.

[91] Said Havva, El Esas Fi’s Sünne (Hadislerle İbadet ansiklopedisi ), Hikmet Neşriyat yayınları: 10/236-240

[92] Hafız İbni Hacer, Fethu'l Bari (3/466)

[93] Buhari (31467) 25-Kitabu'l-Hacc, 52-Ka'be'nin içinde namaz kılma babı.

[94] Müsned-i Ebu Ya'lâ (7/327) Mecmau'z-Zevâid (31247) Heysemi; "Onu Ebu Ya'lârivayet etmiştir, ricali Sahİh'in ricalidir," demiştir.

[95] Nesâi (51219) 24-Kitab~ı Menaüki'l-Hacc, 128-lhcr babı. İsnadı sahihtir.

[96] Muvatta (1/364) 20-Kitabu'l-Hacc, 33-Ka'be'nin inşası hakkında gelen hadisler babı. İsnadı sahihtir

[97] Tirmizİ (3/225) 7-Kitabu'l-Hacc, 48-Hıcr'da namaz kılma hakkında gelen hadislerbabı. Ebu Davud (2/214) Kitabu'l-Menâsik, Hıcr babı. Nesâi (51219) 24-KitabuMenâsiki'l-Hacc, 129-Hıcr'da namaz kılma babı.

Said Havva, El Esas Fi’s Sünne (Hadislerle İbadet ansiklopedisi ), Hikmet Neşriyat yayınları: 10/240-241

[98] Bakara Suresi: 158

[99] Lokman Suresi: 15

[100] Fatiha Suresi: 6/7

[101] Daha fazla bilgi için bknz: D ünü'I-Muhtar, Şerhu's-Sağır (2/50), Muğnİ'l-Muhtac (11493), el-Muğni (3/385) el-Fıkhu'l-İslami (3/180)

Said Havva, El Esas Fi’s Sünne (Hadislerle İbadet ansiklopedisi ), Hikmet Neşriyat yayınları: 10/245-247

[102] Bakara Suresi: 158

[103] Muvaîîa (1/373) 20-Kitabu'l-Hacc, 42-Câmu's-Say babı. Buhari (8/175) 65-Kitabu't-Tefsir 21~"Şüphesiz Safa ile Merve Allah'ın nişaneler indendir..." ayeti babı, Müslim (2/930) 15-Kitabu'l-Hacc, 43-Safa ile Merve arısında sa'y etmenin vs... beyani babı. Ebu Davud (2/181,182) Kitabu'l-Menasik, Safa ile Merve arasında say etme babı, Nesâi (5/238) 24-Kitabu Menasiki'l-Hacc 168-Safa ile Merve'nin zikri babı.

[104] İbni Huzeyme (4/233) Kitabu'l-Menâsik, 660- "Safa ile Merve arasında sa'y yap­manın vacip olduğunun beyanı babı. Bu, sahih hadistir.

Said Havva, El Esas Fi’s Sünne (Hadislerle İbadet ansiklopedisi ), Hikmet Neşriyat yayınları: 10/247-248

[105] Bakara Suresi: 125

[106] Bakara Suresi: 158

[107] Muvatta (1/372) 20-Kitabu'l-Hacc, 41-Sa'y yaparken Safa'dan başlamanın beyanı babı. Nesâi (5/239) 524-Kitabu Menasiki'l-Hacc, 168-Safa ile Merve'nin zikri babı. Tirmizi (31216) 7-Kitabu'l-Hacc, 38-Merve'den Önce Safa'dan başlamanın beyanı babı. Ayrıca Safa'da dua ve zikir babı.

Said Havva, El Esas Fi’s Sünne (Hadislerle İbadet ansiklopedisi ), Hikmet Neşriyat yayınları: 10/249

[108] Gafır Suresi: 60

[109] Muvaita (1/372,373) 20-Kitabu'l-Hacc, 4î~Sa'y yaparken Safa'dan başlama babı.

[110] İmam Ahmed bin Hanbel (2/14,48) Mecmau'z-Zevâid (3/239) Heysemi: "Onu İmam Ahmed rivayet etmiştir ve ricali sahih'in ricalidir," demiştir

[111] Muvatta (1/372) 20-Kitabu'l-Hacc, 41-Sa'y yaparken Safa'dan başlama babı. Bu ha­disi Müslim, Cebir'den uzun bir şekilde Hz. Peygamber (a.s)'in haccını beyan ederken rivayet etmiştir. Müslim, 15-Kİtabu'l-Hacc 19-Hz. Peygamber haca babı.

[112] Ebu Davud (2/182) Kitabu'l-Menasik, Safa ile Merve arasında sa'y yapma babı.

[113] Buhari (31615) 26-Kitabu'l-Umre, 11-Umre yapan kişi ihramdan ne zaman çıkar,babı.

[114] İbni Huzeyme (4/238) Kitabu'l-Menasik, 665-Puta tapanlara ve sapık milletlere beddua babı.

Said Havva, El Esas Fi’s Sünne (Hadislerle İbadet ansiklopedisi ), Hikmet Neşriyat yayınları: 10/249-253

[115] Ebu Davud (2/182) Kitabu'l-Menasik, Safa ile Merve arasında sa'y yapma babı. Bu hadisin mana bakımından sahih bir şahidi vardır.

[116] Tirmizi (31217) 7-Kitabu'l-Hacc, 39-Safa ile Merve arasında sa'y yapma hakkında gelen hadisler babı. Nesâi (5/241,242) 24~Kitabu MenâsikVl-Hacc, 174-Safa ile Merve arasında yürüme babı.

[117] İbni Huzeyme (41236) Kitabu'l-Menasik, 663-Sa'yin delili bqbu. Bu hadis sahihtir.

[118] Muvatta (1/374,375) 20-Kitabu'l-Hacc 42-Câmiu's-sa'y babı. İsnadı sahihtir. Nesâi | (5/243): 24-Kitabu menasiki'l-hacc, 172-Sa'yda normal yürüme yeri babı.

[119] Buhari (7/156) 24-Kitabu Menahbı'l-Ensar babı, 27-Cahİliyyet döneminde kaseme i babı

Said Havva, El Esas Fi’s Sünne (Hadislerle İbadet ansiklopedisi ), Hikmet Neşriyat yayınları: 10/253-255

[120] Nesâi (5/242) 24-Kitabu Menasiki'l-Hacc, 177-Batn-ı Mesü'de remel yapma babı.Bu hadis hasendir.

[121] Nesâi (5/242) Aynı yer. İsnadı sahihtir.

[122] Nesâi (51242) Aynı yer. İsnadı sahihtir.

Said Havva, El Esas Fi’s Sünne (Hadislerle İbadet ansiklopedisi ), Hikmet Neşriyat yayınları: 10/255-256

[123] Said Havva, El Esas Fi’s Sünne (Hadislerle İbadet ansiklopedisi ), Hikmet Neşriyat yayınları: 10/257-258

[124] Said Havva, El Esas Fi’s Sünne (Hadislerle İbadet ansiklopedisi ), Hikmet Neşriyat yayınları: 10/258

[125] Said Havva, El Esas Fi’s Sünne (Hadislerle İbadet ansiklopedisi ), Hikmet Neşriyat yayınları: 10/258

[126] Said Havva, El Esas Fi’s Sünne (Hadislerle İbadet ansiklopedisi ), Hikmet Neşriyat yayınları: 10/258-259

[127] Daha fazla bilgi için bkz: Fethu'l-Kadir ve Şerhu's-Sağir (2/53-57) el-Bidaye (1/335), Muğni'l-Muhtaç (1/496), el-Muğni (3/407), el-Fıkhu'l-İslâmi (31174 ve sonrası).  

Said Havva, El Esas Fi’s Sünne (Hadislerle İbadet ansiklopedisi ), Hikmet Neşriyat yayınları: 10/259

[128] Müslim (2/922) 15-Kitabu'l-Menasiki'l-Hacc, 212-Müzdelife'de telbiyeyi devam ettirmenin müstehab olusu babı. Nesai (5/265) 24-Kitabu Menasiki'l-Hacc, 212-Müzdelife'de telbiye babı.

Said Havva, El Esas Fi’s Sünne (Hadislerle İbadet ansiklopedisi ), Hikmet Neşriyat yayınları: 10/259

[129] Buhari (3/507) Aynı yer.

[130] Tirmizi (3/296)

[131] Ebu Davud (21188) Kitabu'l-Menâsik, Mina'ya çıkma babı.

[132] Nesâi (5/249,250) 24-Kitabu Menasiki'l-Hacc, 190-Terviye günü imam Öğleyi neredekılar? babı.

[133] Buhari (3/507) 25-Kiîabu'l-Hacc, 83-Hacı terviye günü Öğle namazını nerede kılar? babı. Müslim (2/950) 15-Kitabu'l-Hacc, 58-Kurban Bayramı günü ifâda ta­vafının müstehablığı babı.

[134] İbni Huzeyme rivayet etmiştir. Buhari ve Müslim'in şartına göre isnadı sahihtir. Müslim ve başkasında rivayet edilmiştir.

[135] İbni Huzeyme (41247) Kitabu'l-Menasik, 682-İmam'ın kıldığı namazların adedini beyan babı.

[136] İbni Huzeyme (41246,247) Kitabu'l-Menâsik, 682-îmamın kıldığı namazların ade­dini beyan babı.. Bu hadisin isnadı sahihtir.

[137] Mecmau'z-Zevaid (3/250) Heysemi: "Onu Tabarâni el-Kebir'de isnadlarıyla riva­yet etmiştir, bazı ricali sahih'in ricalidir," demiştir.

[138] Tirmizi (31227) 7-Kitahu'l-Hacc, 50-Mina'ya çıkma ve orada ikamet etme hakkındagelen hadisler babı. Bu hadis şahitleriyle hasendir

Said Havva, El Esas Fi’s Sünne (Hadislerle İbadet ansiklopedisi ), Hikmet Neşriyat yayınları: 10/259-263

[139] böu Davud (21118) Kitahu'l-Menasik, Arafat'a çıkma babı. Senedi hasendir, 1) Ebu Davud (2/188) Kitabu'l-Menasik, Mina'ya çıkma babı. Bu hadis şahidleriye hasen­dir.

[140] -Muvatta (1/400) 20-Kitabu'l-Hac, 64-Terviye günü Mina'da namaz kılma babı.

[141] İmam Ahmed bin Hanbel (2/129) Mecmau'z-Zevaid (31250) Heysemi; "Onu Ahmed rivayet etmiştir ve ricali sikattır," demiştir.

Said Havva, El Esas Fi’s Sünne (Hadislerle İbadet ansiklopedisi ), Hikmet Neşriyat yayınları: 10/263-264

[142] Mecman'z-Zevaid (3/258) Heysemi; "Onu Tabarani el-Evsat'ta rivayet etmiştir\vericali sahih'in ricalidir," demiştir

[143] Muvatta (1/338) 20-Kitabu'l-Hacc, 13-Teliyeyi kesme babı. İsnadı sahihtir. 4462-Muvatta (1/338) Aynı yer.

[144] Müslim (2/933) Aynı yer.

[145] Ebu Davud (2/163) Kİtabu'l-Menasik, Telbiye ne zaman kesilir? babı.

[146] Nesai (5/253) 24-Kitabu Menasiki'l-Hacc, 191 -Mina'dan Arafat'a hareket ediş babı.

[147] Müsîim (2/933) 15-Kitabu'l-Bacc, 46-Arafe günü Mina'dan Arafat'a gidişte telbiye ve tekbir getirilmesi babı.

[148] Nesâi (5/253) 24-Kitabu Menasiki'l-Hacc, 197-Arafat'ta telbiye babı. İsnadı hasendİr.

Said Havva, El Esas Fi’s Sünne (Hadislerle İbadet ansiklopedisi ), Hikmet Neşriyat yayınları: 10/264-267

[149] Müslim (2/934) Aynı yer.

[150] Buhari (21461) 13-Kitabu'l-İydeyn, 12-Mina günlerinde... tekbir babu Bu hadisin bir kısmım Buhari'de 1659 nolu hadiste yer almaktadır. Müslim (2/933) 15-Kitabu'l-Hacc, 46-Arefe günü Arafat'tan Mina'ya gidişte telbiye ve tekbir getiril­mesi babı. Muvatta (1/337) 20-Kitabu'l-Hacc, 13~Telbiyeyi kesme babı. Nesâi (5/250) 24~Kitabu Menasiki'l-Hacc, 192-Arafat'a gidişte tekbir getirme babı.

[151] İbni Huzeyme (41279) Kitabu'l-Menasik, 478-Cemrelerde atılan her taşla birlikte tekbir getirme babı.

[152] Hums: Lügat olarak ahmes'in cem'idir. Ahmes sert yer manasına gelir. Arapçada hums §iddetli ve cesaretli demektir. Kureyş de kendini böyle isimlendirmiştir.

[153] Buhari (8/186,187) 56-Kitabu'l-Tefsir, 35-"Sonra insanların toplu olarak akın ettiği yerden siz de akın edin." ayeti babı. Müslim (21893) 15-Kitabu'l-Hacc, 21-Vakfe babı. Ebu Davud (2/187) Kitabu'l-Menasik, Arafat'ta vakfe babı. Tirmizi (3/231) 7'Kitabu'l-Hacc, 53-Arafat'ta vakfeye durma ve orada dua etme babı. Nesâi (5125) 24-Kitabu Menasiki'l-Hace, 202-Arafat'ta dua ederken elleri kaldırma babı.

Bakara Suresi: 199

[154] Tirmizi (3/231) 7-Kitabu'l-Hacc, 53-Arafat'ta vakfeye durma ve orada dua etme babı.

[155] Buhari (31515) 25-Kitabu'l-Hacc, 91-Arafat'ta vakfeye durma babı. Müslim (21894) 15-Kitabu'l-Hacc, 21-Vakfe'ye durma babı. Nesai (5/255) 24-Kitabu Menâ-siki'l-Hacc, 202-Arafat'ta dua ederken elleri kaldırma babı.

[156] İbni Huzeyme (4/257-258) Kitabu'l-Menasik, 703-Arafat'ta binek üzerinde vakfe yapma babı. isnadı hasendir.

[157] Ebu Davud (2/189) Kitabu'l-Menasik, Arafat'ta vakfe yapma yeri babı. Tirmizi (3/230) 7-Kitabu'l'Hacc, 53-Arafat'ta vakfe yapma ve dua etme babı. Nesâi (5/255) 24-Kitabu Menasiki'l-Hacc, 202-Arafat'ta dua ederken elleri kaldırma babı. Ancak Nesai'de: "Meşairleriniz üzere olun. Zira sizler, babamız İbrahim'in mirası üzeresiniz" kimi yer almamaktadır.

Said Havva, El Esas Fi’s Sünne (Hadislerle İbadet ansiklopedisi ), Hikmet Neşriyat yayınları: 10/267-271

[158] Ebu Davud (2i 192) Aynı yer.

[159] Ebu Davud (2/192) Kitabu'l-Menasik, Müzdelife'de namaz babı. Bu hadisin isnadı sahihtir.

[160] Muvatta (1/377) 20-Kitabu'l-Hacc, 53-Arafat'ta ve Müzâelife'de vakfe yapmababı. Bu hadisin isnadı sahihtir.

[161] -Muvatta (1/377) Aynı yer. Bu hadis, Basen li-ğayrihi'dir.

[162] İbni Huzeyme (4/254) Kitabu'l-Menasik, 698-Arafat'ta vakfeden alıkoyma babı.

Bu hadisin isnadı sahihtir

[163] İbni Huzeyme (41262) Kitabu'l-Menasik,713-Arafatan inme vakti, İsnadı sahihtir.

[164] İmam Ahmed bin Hanbel (4/82) Keşfu'l-Estar (2/27) Kitabu'l-Menasik, Arafat'ıntümü vakfe yeridir babı. Tabarani -el-Kebir (2/137)

[165] Keşfu'l-Estar (2/28) Mecmau'z-Zevaid (3/25) Heysemi; "Onu Bezzar rivayetetmiştir ne ricali sikattır," demiştir.

Said Havva, El Esas Fi’s Sünne (Hadislerle İbadet ansiklopedisi ), Hikmet Neşriyat yayınları: 10/271-273

[166] Ebu Davud (2/189) Kitabu'l-Menasik, Arafatta minber üzerinde hutbede okumababı. Nesai (5/253) Kitabu' Menasiki'l-Hacc, 198-Namazdan önce Arafatta hutbeokuma babı.

[167] Ebu Davud (21189) Aynı yer. İsnadı hasendir.

[168] Ebu Davud (2/296) Kitabu'l-Menasik, Arafat'a yetişmiyen kişi babı.

[169] Tirmizi (5/214) 48-Kitabu Tefsirİ'l-Kur'an, 3- Bakara suresi.

[170] Nesai (51256) 24-Kitabu Menasiki'l-Hacc, 203-Arafat'ta vakfenin farz oluşu babı

[171] Tirmizi (3/237) 7-Kitabu'l-Hacc, 57-İmama Cem'de (Müzdelife'de) yetişen kişinin hacca da yetişmiş olacağı babı. Nesâi (51264,265) 24-Kitabu Menasiki'l-Hacc, 211-İmamla birlikte Müzdelife'de sabah namazına yetişemeyen kişi babı.

[172] Muvatta (1/390) 20-Kitabu'l-Hacc, 55-Haccı kaçıran kişinin Arafat'ta vakfiye durması babı. Onun isnadı sahihtir.

[173] İbni Huzeyme (41257) Kitabu'l-Menasik, 713-Arafat'tan inme vakti babı. Onun is­nadı sahihtir.

[174] İbni Huzeyme (4/262) Kitabu'l-Menasik, 713-Arafat'tan ayrılma vakti babı. lu. • /ıarf/5 Zia^en li-ğayrihi'dir.

[175] Ebu Davud (2/196,197) Kitabu'l-Menasik, Arafat'a yetinemeyen ki§i babı. Tirmi'.i ■ (3/238,239) 7-Kitabu'l-Hacc, 57-İmama yetişmeyen kişi hakkında gelen hadisi babı.

[176] Nesâi (5/263) 24-Kitabu Menasiki'l-Hacc, 211-Müdelife'de imamla birlikte sabah na­mazına yetişmiyen kişi babı.

[177] Nesai (5/263) Aynı yer,

[178] Nesai (5/264) Aynı yer,

[179] Said Havva, El Esas Fi’s Sünne (Hadislerle İbadet ansiklopedisi ), Hikmet Neşriyat yayınları: 10/273-278

[180] Said Havva, El Esas Fi’s Sünne (Hadislerle İbadet ansiklopedisi ), Hikmet Neşriyat yayınları: 10/278-279

[181] Buhari (3/513) 25-Kitahu'l-Hacc,  89~Arafat'ta öğle  ile  ikindi namazlarımbirleştirmek babı.

[182] Bu olayın yılı, Hicri 73. yıl idi.

[183] Ebu Davud (2/188) Kitabu'l-Menasik, Arafat'a gitme babı.

[184] Buhari (3/551) 25-Kitabu'l-Hacc, 87-Arefe günü Güneş'in şiddetli sıcağında vakfe yapılacak yere gitme babı.

Said Havva, El Esas Fi’s Sünne (Hadislerle İbadet ansiklopedisi ), Hikmet Neşriyat yayınları: 10/279-281

[185] Hafız İbni Hacer, Fethu'l Bari (3/512)

[186] Said Havva, El Esas Fi’s Sünne (Hadislerle İbadet ansiklopedisi ), Hikmet Neşriyat yayınları: 10/281-282

[187] Nesai (5/254) 24-Kiîabu Menasiki'l-Hacc, 202-Arafat'ta dua ederken elleri yukarı kaldırmak babı.

[188] İmam Ahmed (11329,356) Sahih bir isnadla rivayet edilmiştir. Ebu Yala (4/330) Hadis no: 2441. Tabarani, el-Kebir (12/232). Mecmau'z-Zevaid (3/251) Heysemi: "Bu hadisi, Ahmed, Ebu Yala, Tabarani, el-Kebİr'de rivayet etmiştir, İmam Ahmed'in ricali sika ravilerdendir. Fadl bin Abbas Peygamberin terkisinde idi." demiştir.

Said Havva, El Esas Fi’s Sünne (Hadislerle İbadet ansiklopedisi ), Hikmet Neşriyat yayınları: 10/282

[189] Buhari (31513) 25-Kitabu'l-Hacc, 38-Arafat'ta hayvan üzerinde vakfe yapma babı. Bu hadisin bir kısmı Buhari'de 1658,1988, 5604, 5618, 5636 nolu hadislerde rivay­et edilmiştir.

Said Havva, El Esas Fi’s Sünne (Hadislerle İbadet ansiklopedisi ), Hikmet Neşriyat yayınları: 10/283

[190] Buharı (3/519) 25~Kitabu'UHacc, 93-Arafaî ile Müzdelife arasında inme babı.

[191] Müslim, aynı yer. Sh. 935

[192] Müslim, aynı yer. Sh. 935,936

[193] Ebu Davud (2/190) Kitabu'l-Menâsik, Arafat'tan dönüş babı. Nesâi (5/260) 24-Kitabu Menasiki'l-Hacc, 206-Arafai'tan hareket ettikten sonra konaklama babı.

[194] Nesâi (51257) 24-Kitabu Menasiki'l-Hacc, 203-Arafat'ia ne kadar durmak farzdır? babı.

[195] Nesâi (5/259) 24-Kitabu Menasiki'l-Hacc, 206-Arafat'îan hareket ettikten sonra ko­naklama babı.

[196] Nesâi, aynı yer.

[197] Buhari (1/239)   4-Kitabu'l~Vudu,    6-Abdesti mükemmel alma  babı.   Müslim(21934) 15-Kitabu'l-Hacc, 47-Arafat'tan Müzdelife'ye sökün etme babı.

Said Havva, El Esas Fi’s Sünne (Hadislerle İbadet ansiklopedisi ), Hikmet Neşriyat yayınları: 10/284-286

[198] İbni Huzeyme (4/265) Kitabu'l-Menasik, Arafat dönüşü atları ve deve koşturma babı.

Said Havva, El Esas Fi’s Sünne (Hadislerle İbadet ansiklopedisi ), Hikmet Neşriyat yayınları: 10/286-287

[199] Buharı (6/138,139) 56-Kitabu'l-Cihad, 136-Yürüyüşte süratli gitme babı.

[200] Müslim, aynı yer. Sh, 936

[201] -Buhari (3/518) 25-Kitabu'l-Hacc, 47-Arafat'tan Müzdelife'ye dönerken yürüyüş babı. Müslim (2/936,937) 15-Kitabu'l-Hacc, 47-Arafat'tan Müzdelife'ye dönüş babı. Muvatta (1/392) Ebu Davud (2/191) Nesâi (5/258,259)

[202] İmam Ahmed bin Hanbel (1/410) Mecmau'z-Zevaid (31255, 356) Heysemi:Ahmed rivayet etmiştir ve ricali Sahih'in ricalidir," demiştir.

[203] Ebu Davud (2/190) Kitabu'l-Menasik, Arafat'tan dönüş babı.

Said Havva, El Esas Fi’s Sünne (Hadislerle İbadet ansiklopedisi ), Hikmet Neşriyat yayınları: 10/288-289

[204] İbni Huzeyme (4/296) Kitabu'l-Menasik, 726-İkİ namaz arasında yeme-içmenin mubah oluşu babı. İsnadı sahihtir.

[205] Buhari (3/530) 25-Kitabu'l-Hacc, 99-Hacı odayı Müzdelife'de sabah namazını han­gi vakitte kılar babı.

[206] Müslim (2/931,932) Î5-Kitabu'l-Hacc, 45-Telbiyeyi bayram günü taş atmaya başlayıncaya kadar devam ettirmenin müstehab oluşu babı.

[207] Nesai (5/258) 24-Kitabu Menasiki'l-Hacc, 204-Arafat'tan dönüşte Hz. Peygamber (a.s)'in sahabesine sükunet emretmesi babı.

[208] Müsüm, aynı yer. Sh. 932

[209] Müslim (2/936) 15-Kitabu'l-Hacc, 47-Arafat'tan Müzdelife'ye dönmek babı

[210] Ebu Davud (2/190) Kitabu'l-Menasik, Arafat'tan dönüş babı.

[211] Ebu Davud, aynı yer.

[212] Nesai (5/256,257) 24-Kitabu Menasiki'l-Hacc, 203-Arafat'ta vadenin far, babı.oluşu

[213] Buhari (3/522) 25-Kitabu'l-Hacc, 94-Arafat'tan dönerken Hz. Peygamber (a.s)'in sahabilerine sükûnet emretmesi babı.

[214] İbni Huzeyme (4/258,259) Kitabu'l-Menasik, 705-Arafat'ta vakfe sırasında Kıble­ye yönelme babı.

[215] Ebu Davud (21195) Kitabu'l-Menasik, Müzdelife'den ta'cil babı.

[216] Nesai (5/258) 24-Kitabu Menasiki'l-Hacc, 204-Amfat dönüşünde Resuîullah'ın sükuneti emretmesi babı.

[217] Nesai, aynı yer. İsnadı basendir.

[218] Tirmizi (3/234) 7-Kitabu'l-Hacc, 55-Arafat'tan dönüş babı.

[219] Muvatta (1/392) 20-Kitabu'l-Hacc, 57-DÖnüşte yürüyüş babı. İsnadı sahihtir.

[220] Ebu Davud (2/193) Kitahu'l-Hacc, Müzdeîife'de namaz babı. O, şahidleriyle hasen-dır.

Said Havva, El Esas Fi’s Sünne (Hadislerle İbadet ansiklopedisi ), Hikmet Neşriyat yayınları: 10/290-295

[221] Buharı (31531) 25-FCitabu'l-Hacc, İOO-Müzdelife'den ne zaman hareket edilir7 babı.

[222] Buhari (7/148) 63-Kitau Menakıbı'l-Ensar, 26-Lahiliyye günleri babı. Tirmizi (3/242) 7-Kİtabu'l-Hacc, 60-Günes doğmazdan evvel Müzdelife'den hareket etme babı. Ebu Davud (2/194) Kitabu'l-Menasik, Müzdelife'de namaz babı. Nesai (51 265) : 24-Kitabu Menasiki'l-Hacc, 213~Müzdelifeden hareket etme zamanı babı.

Said Havva, El Esas Fi’s Sünne (Hadislerle İbadet ansiklopedisi ), Hikmet Neşriyat yayınları: 10/296

[223] Tirmizi (3/239) Ebu Davud (21194) Nesai (5/272)

[224] Ebu Davud (2/194) Nesai (5/271)

[225] Nesai (5/261) 24-Kitabu Menasiki'l-Hacc, 208-Çocuklann ve kadınların Müzde-life'den erken yola çıkarılması babı

[226] Nesaİ (51266) 24-Kitabu Menasiki'l-Hacc, 214-Güçsüzlerin bayram günü sabah na­mazını Mina'da kılmaları için izin verilmesi babı

[227] Buhari (3/526) 25-Kitabu'l-Hacc, 98-Hz. Peygamberin ailesinden güçsüzlerini önceden göndermesi babı. Müslim (2/941) 15-Kitabu'l-Hacc, 49-Zayıfları Önceden göndermenin müstehablığı babı... İlh. Ebu Davud (2/194) Kitabu'l-Menasik, Müzdelife'den erken göndenme babı. Tirmizi (3/239) 7-Kitabu'l-Hacc, 57-Müzdelife gecesi güçsüzleri önceden gönderme hakkında gelen hadisler babı. Ne-sai (5/261) 24-Kitabu Menasiki'l-Hacc, 208-Çocuklann ve kadınların Müzde­life'den erken yola çıkarılması babı.

[228] Müslim (2/939) Aynı yer.

[229] Müslim (2/939) Aynı yer.

[230] Buhari (3/526) Aynı yer.

[231] Müslim (2/939) Aynı yer.

[232] Nesâi (5/262) 24-Kitabu Menasiki'l-Hacc, 209-Kadınların Müzdelife'den şafaktan önce dönmelerine izin vermek babı.

[233] Buhari (3/526) 25-Kiîabu'l-Hacc, 96-Ailesinden zayıf kişileri geceleyin... gönde­ren kişi babı. Müslim (2/939) 15-Kiîabu'l-Hacc, 49-Zayıf kişilerin önceden gönde­rilmeleri babı.

[234] Nesâi (5/272) 24-Kitahu Menasiki'l-Hacc, 223-Güneş doğmadan kadınların Cemre-i akabeye taslamalarına izin verme

[235] Ebu Davud (2/194) Kitabu'l-Menasik, Müzdelife'den erken çıkma babı.

[236] Müslim, aynı yer,

[237] Nesai, aynı yer.

[238] Müslim (2/940) 15-Kitabu'l-Hacc, 49-Kadınlardan güçsüzleri önce göndermenin müstehablığı babı.

[239] Buhari (3/526) 25-Kitabu'l-Hacc, 98-Ailesinin zayıf kişilerini geceleyin önden gönderen kişi babı. Müslim (2/941) 15-Kitabu'l-Hacc, 49- Kadınlardan güçsüzleri önden göndermenin müstehablığı babı.

[240] Muvatta (11392) Aynı yer. İsnadı sahihtir.

[241] Muvatta (1/409) 20-Kitabu'l-Hacc, 72-Cemreleri taşlamaya izin babı. İsnadı sa­hihtir.

[242] Buharı (3/526) 25-Kitahu'l-Hacc, 98-Ailesinin zayıf kişilerini geceleyin önden gönderen kişi babı.

[243] Müslim (2/940) 15-Kitabu'l-Hac, 49-Kadınlardan güçsüzleri önden göndermeninmüstehaplığı babı.

[244] Muvaîta (1/391) 20-Kitabu'l-Hacc, 56~Kadınların ve çocukların önden gönderil­mesi babı. Nesai (51266,267) 24-Kitabu Menasiki'l-Hacc, 214-Zayıflar için kur­banın birinci günü sabah namazını Mina'da kılmalarına izin verilmesi babı.

Said Havva, El Esas Fi’s Sünne (Hadislerle İbadet ansiklopedisi ), Hikmet Neşriyat yayınları: 10/297-303

[245] Said Havva, El Esas Fi’s Sünne (Hadislerle İbadet ansiklopedisi ), Hikmet Neşriyat yayınları: 10/303-306

[246] Said Havva, El Esas Fi’s Sünne (Hadislerle İbadet ansiklopedisi ), Hikmet Neşriyat yayınları: 10/307

[247] Said Havva, El Esas Fi’s Sünne (Hadislerle İbadet ansiklopedisi ), Hikmet Neşriyat yayınları: 10/307-308

[248] Said Havva, El Esas Fi’s Sünne (Hadislerle İbadet ansiklopedisi ), Hikmet Neşriyat yayınları: 10/308

[249] Said Havva, El Esas Fi’s Sünne (Hadislerle İbadet ansiklopedisi ), Hikmet Neşriyat yayınları: 10/308-309

[250] Said Havva, El Esas Fi’s Sünne (Hadislerle İbadet ansiklopedisi ), Hikmet Neşriyat yayınları: 10/309

[251] Said Havva, El Esas Fi’s Sünne (Hadislerle İbadet ansiklopedisi ), Hikmet Neşriyat yayınları: 10/309-310

[252] Said Havva, El Esas Fi’s Sünne (Hadislerle İbadet ansiklopedisi ), Hikmet Neşriyat yayınları: 10/310

[253] Said Havva, El Esas Fi’s Sünne (Hadislerle İbadet ansiklopedisi ), Hikmet Neşriyat yayınları: 10/310-311

[254] Sa': 2V17 gramlık bir ölçü birimi.

[255] Müd: Yaklaşık 18 litrelik bir ölçek. Fakat ülkelere göre miktar değişebilir.

[256] Said Havva, El Esas Fi’s Sünne (Hadislerle İbadet ansiklopedisi ), Hikmet Neşriyat yayınları: 10/311-312

[257] Gcth'î 6i7gi içim ftfoiz: ed-Dürrü'l-Muhtar (2/245-249), el-Bedâi (2/136) eş-Şerhu's-Sağır (2/58 ve sonrası), eUMühezzeb el-Muğni (31424) el-Fıkhu'l-İslami (3/192 ve sonrası.)

Said Havva, El Esas Fi’s Sünne (Hadislerle İbadet ansiklopedisi ), Hikmet Neşriyat yayınları: 10/312-313

[258] İmam Ahmed bin Hanbel (1/297,298) Mecmau'z-Zevaid (3/259) Heysemi: "Onu Ahmed, Tabarani el-Kebir'de rivayet etmiştir ve ricali sika kişilerdir," demiştir.

Said Havva, El Esas Fi’s Sünne (Hadislerle İbadet ansiklopedisi ), Hikmet Neşriyat yayınları: 10/313-315

[259] Ebu Ya'la, (12/432) Mecmau'z-Zevaid (31264) Heysemi: "Onu Ebu Ya'lâ rivayetetmiştir, ricali Sahih'in ricalidir," demiştir.

[260] Muvatta (1/407) 20-Kitahu'l-Hacc, 71-Cemreleri atma babı.

Said Havva, El Esas Fi’s Sünne (Hadislerle İbadet ansiklopedisi ), Hikmet Neşriyat yayınları: 10/315-316

[261] Müslim (21945) 15-Kitabu'l-Hacc, 53-Atışın müstehab olduğu vakti beyan babı. Ebu Davud (2/201) Kitabu'l-Menasikt Cemreleri atma babı. Tirmizi (3/241) 7-Kiîabu'l-Hacc, 59-Kurban günü kuşluk vakti cemre atma babı. Nesai (51270) 25-Kitabu Menasiku" l-Hacc, 221-Yevm-i Nahr'da Akabe cemresini atma vakti babı. Buhari (3/579) 25-Kitabu'l-Hacc, 134-Cemreleri atma babı. Buharı bu hadisi mual­lak olarak rivayet etmiştir. İbni Hacer: "Onu Müslim, İbni Huzeyme, Ibni Hibban Ibni Cüreye-Ebu'z-Zübeyr-Cair tankıyla vasletti," demiştir.

[262] Muvatta (2/408) 20-Kitabu'l-Hacc, 71-Cemreleri atma babı.

[263] Buhari (3/579) 25-Kitabu'l-Hacc, 134-Cemreleri atma babı. Ebu Davud (2/201) Ki-tabu'l-Menasik, Cemreleri atma babı.

Teşrik günleri: Kurban bayramının ikinci, üçüncü ve dördüncü (Zilhicce ayının 11.12.13.) günlerine denir. Araplar kuranların etlerini mezkun günlerde güneşte kuruttukları için bu ad verilmiştir. Yine müşriklerin: "Ey Sebir dağı güneşlen ki sür'atle gidelim" demelerinden dolayı bu ad verildiği söylenmiştir. Ayrıca kur­banların Güneş doğmadıkça kesilmediğinden dolayı bu ad verildiği de söylenir.

Said Havva, El Esas Fi’s Sünne (Hadislerle İbadet ansiklopedisi ), Hikmet Neşriyat yayınları: 10/316-317

[264] Tirmizi (3/243) 7-Kitabu'l-Hacc, 62-Güneş'in zevalinden sonra taş atma babı. Tir-mizi: "Hasen hadistir," demiştir, imam Ahmed onu Müsned'inde (6/90) rivayet etmiştir, isnadı hasendir.

Said Havva, El Esas Fi’s Sünne (Hadislerle İbadet ansiklopedisi ), Hikmet Neşriyat yayınları: 10/317

[265] İbni Huzeyme (4/319) Kitabu'l-Menasik, 822-Çobanların gece vakti cemreleri taşlamalarına izin verilmesi babı.

Said Havva, El Esas Fi’s Sünne (Hadislerle İbadet ansiklopedisi ), Hikmet Neşriyat yayınları: 10/318

[266] Said Havva, El Esas Fi’s Sünne (Hadislerle İbadet ansiklopedisi ), Hikmet Neşriyat yayınları: 10/318

[267] Tİrmizi (3/244,425) 7-Kitabu'l-Hacc, 63-Cemrelere binek üzerine ve yaya olarak taş atma babı. Tirmizi bu hadisin hasen-sahih olduğunu ve ekseri ilim ehlince hu §ekilde amel edildiğini söylemiştir. Bazıları da: "Yevm-i nahr'da binite biner, on­dan sonraki günlerde de yürür," demişlerdir.

[268] Muvatta (î/470) 20-Kitabu'l-Hacc, 71-Cemrelere taş atma haı. Zürkani, Muvatta Şerhi'nde, Hz. Muaviye'nin şişmanlık sebebiyle böyle yaptığını söylemiştir. Ibni Ebi Şeybe'nin rivayetinde Cabir bin Abdullah'ın bir zaruret olmadan taşlamalara hep yaya gittiği belirtilmektedir.

[269] İmam Ahmed bin Hanbel (2/114,137) İsnadı hasendir.

[270] Tirmizi (3/244) 7-Kitabu'l-Hacc, 63-Cemreleri binerek ve yürüyerek taşlama babı.

Said Havva, El Esas Fi’s Sünne (Hadislerle İbadet ansiklopedisi ), Hikmet Neşriyat yayınları: 10/318-320

[271] Rezin onu Müsned'İnde rivayet etmiştir.

[272] Nesai (5/270) 24-Kitabu Menasiki'l-Hacc, 220-Cemrele binmez ile gitmek ve ihram­larının gölgelenmesi babı.

[273] Müslim (2/943) 15-Kitabu'l-Hacc, 51-Bayram günü Akabe cemresinde hayvan üzerinde taş atmanın müstehab olusu babı. Ebu Davud (2/201) Kitabu'l-Menasik, Cemrelere taş atma babı.

[274] Tirmizi (3/247) 7-Kitabu'l-Hacc, 65~Cemreleri taşlarken halkı itip kakmanın mekruh olduğu babı. İsnadı hasendir. Nesâi (5/270) 24-Kitabu Menasiki'l-Hacc, 220-Cemreleri binerek taşlama ve ihramlıriın gölgelik edinmesi babı.

[275] Ebu Davud (2/l§7) Kiîabu'l-Menasik, İhramlının gölgelenmesi babı. Nesasi (51 269) 24-Kitabu Menasiki'l-Hacc, 220-Cemrelerİ binerek taşlama ve ihramlının gölgelik edinmesi babı. Nesâi'nin rivayetinde §u ziyadelik vardır: "Resulullah hutbe okudu, Allah'a hamdedip O'na övgüde bulundu ve çokça zikirde bulundu."

Said Havva, El Esas Fi’s Sünne (Hadislerle İbadet ansiklopedisi ), Hikmet Neşriyat yayınları: 10/320-322

[276] Müslim (2/945) 15_Kitabu'l~HaccJ54-Cemre taslarının yedi olduğunu beyan babı.

[277] Nesâi (5/268) 24-Kitabu Menasiki'l-Hacc, 217-Çakıl tasları toplama babı. İsnadı sahihtir.

[278] Müslim (2/944) 15-Kitabu-Hacc, 52-Cemrelere atılacak çakılların fiske ile atılan taşlar kadar olmasının müstehaplığı babı. Tirimizi (3/242) 24-Kitabu Menasiki'l-Hacc, 226-Akabe cemresinin aldığı mekan babı.

[279] Mecmau'Z'Zevaid (31258,259) Heysemi; "Onu Tabarani, el-Kebir'de rivayetetmiştir, ricali Sahih'in ricalidir," demiştir.

Said Havva, El Esas Fi’s Sünne (Hadislerle İbadet ansiklopedisi ), Hikmet Neşriyat yayınları: 10/322-324

[280] Buhari (31583) 25-Kitabu'l~Hace, 141-Cemretü'd.-Dünya ile Cemretu'l-Vusta yanında elleri kaldırma babı

[281] Buharı (31584) 25-Kitabu'l-Hacc, 142-Birinci ve ikinci cemreler yanında dua etmek babı. Nesai (51276,277) de bu rivayete muvafakat etmiştir.

[282] Buhari (3/581), 25-Kitabu'l-Hacc, 137-Akabe cemresine Beyti soluna alıp da taş atan kimse babı. Müslim (21942, 943) Aynı yer.

[283] Tirmizi (3/245,246)   7-Kitabu'l-Hacc, 64-Cemrelere nasıl taş atılır babı, Nesâi (51273) 24-Kitabu Menasiki'UHacc, 226-Akabe cemresine taş atılan mekan babı

[284] Buharı (3/581) 25-Kitabu'l-Hacc, 138-Hacı herbir taşla birlikte tekbigetirir,babı. Müslim (21942) 15-Kitahu'l-Hacc, 50-Cemre-i Akabe'de taşları vadinin İçinde atma babı.

Said Havva, El Esas Fi’s Sünne (Hadislerle İbadet ansiklopedisi ), Hikmet Neşriyat yayınları: 10/324-326

[285] -Ebu Davud (2/202) Kitabu'l-Menasik, Cemrelere taş atma babı. İsnadı sahihtir. Nesâi (51275) 24-Kitabu Menasiki'l-Hacc, 227-Cemrelere atılan çakıl taşı sayısı. Cimar (cemreler) : Çakıltasları demektir. Mina'da cemrelerin atıldığı malum yere, Mekke cemreleri ade verilmiştir.

[286] Nesâi (51275) Aynı yer. İsnadı sahihtir.

Said Havva, El Esas Fi’s Sünne (Hadislerle İbadet ansiklopedisi ), Hikmet Neşriyat yayınları: 10/326-328

[287] Bu hadisi Rezin rivayet etmiştir. Onu, Muhabbuddin Tabari 'el-Kırâ İV Kasıda Ümmülkurâ, adlı kitabında İbni Ömer ve İbni Mes'ud'dan nakletmistir. ibrahim en~Nehâi'den su nakledilmiştir: "Onlar, Akabe cemresini taşlayıp "Allah'ım! Bunu makbul bir hacc, günahı bağışlanmış eyle !" diyen adamı severlerdi. Bu duayı Ibnu'l-Cezeri el-Kari eş-Şehir 'Uddetü'l-Hısm'l-Hasin' adlı kitabında ibni Ebî Şeybe'nin "el-Musannef indeki rivayeti olarak zikretmiştir." Yine onu, imam Ahmed Müsned (4061 nolu hadis)'inde Abdullah bin Mes'ud (r.a)'dan rivayet etmiştir: İbni Mes'ud, Akabe kemresi'ne varınca, vadinin içinden yedi tane çakıl tası attı ve binek üzerindeydi. Her taşla birlikte tekbir getiriyor ve: "Allah'ım ! Bunu makul bir kaç günahı bağışlanmış eyle," diyordu. Sonra: "Bakara suresinin in­dirildiği makam işte burasıdır," dedi. Bakara suresini özellikle zikretti, çünkü hac ahkamının büyük bir kısmı o surededir. Bu hadisin isnadı basendir.

Said Havva, El Esas Fi’s Sünne (Hadislerle İbadet ansiklopedisi ), Hikmet Neşriyat yayınları: 10/328

[288] Said Havva, El Esas Fi’s Sünne (Hadislerle İbadet ansiklopedisi ), Hikmet Neşriyat yayınları: 10/329-330

[289] Said Havva, El Esas Fi’s Sünne (Hadislerle İbadet ansiklopedisi ), Hikmet Neşriyat yayınları: 10/330

[290] Said Havva, El Esas Fi’s Sünne (Hadislerle İbadet ansiklopedisi ), Hikmet Neşriyat yayınları: 10/330-331

[291] Said Havva, El Esas Fi’s Sünne (Hadislerle İbadet ansiklopedisi ), Hikmet Neşriyat yayınları: 10/331

[292] Bakınız: el-Bedaye (2/140), eş-Şerhu's-Sağir (2/59), el-Muğni (3/44), el-Fıkhu'l-İslami (3/206)

Said Havva, El Esas Fi’s Sünne (Hadislerle İbadet ansiklopedisi ), Hikmet Neşriyat yayınları: 10/331-332

[293] Müslim, aynı yer

[294] Müslim, aynı yer.

[295] Müslim, aynı yer. Sh. 947

[296] Ebu Davud (2/203) Kitabu'l-Menasik, Traş ve saç kısaltma babı.

[297] Müslim (2/947) 15-Kitabu'l-Hacc, 56-Kurban bayramı günü sünnetin evvela tas atmak, sonra kurban kesmek, sonra tra§ olmaktan ibaret bulunduğunu ilk beyanı babı.

Said Havva, El Esas Fi’s Sünne (Hadislerle İbadet ansiklopedisi ), Hikmet Neşriyat yayınları: 10/332-333

[298] Said Havva, El Esas Fi’s Sünne (Hadislerle İbadet ansiklopedisi ), Hikmet Neşriyat yayınları: 10/333-334

[299] Buhari, aynı yer

[300] Buhari (8/109) 64-Kitabu'l-Meğazi, 77-Veda haccı babı. Müslim (2/945) 15-Kitabu'l'Hacc, 55-Tras olmayı, saç kısaltmaya tercih, saç kısaltmanın da caiz olduğunu beyan babı. Tirmizi (3/256) 7-Kitabu'l-Hacc, 74-Tras olma ve saç kısaltma babı. Ebu Davud (2/202) Kitabu'İ-Menasik, Traş olma ve saç kısaltma babı.

[301] İbni Mâce (2/1012,1013) Kitabu'l-Menasik, 72-Başım telbid eden adam babı.

[302] Muvatta, aynı yer.

Telbid: Saçların dökülmesini ve bitlenmesini Önlemek için zamk gibi yapışkan birmadde ile toplayıp birleştirmektir. Bu tür maddeler saçı tozdan ve dağılmaktankorur. Böyle bir saçın traş edilmesi cezayı gerektirir.

[303] Muvatta (1/398) 20-Kitabu'l-Hacc, 62-Telbid babı. İsnadı sahihtir.

Said Havva, El Esas Fi’s Sünne (Hadislerle İbadet ansiklopedisi ), Hikmet Neşriyat yayınları: 10/334-335

[304] Tabarani, el-Kebİr (121265) Mecmau'z-Zevaid (3/263) Heysemİ; "Onu Taberani,el-Kebir'de rivayet etmiştir, ricali Sahih'in ricalidir," demiştir.

Said Havva, El Esas Fi’s Sünne (Hadislerle İbadet ansiklopedisi ), Hikmet Neşriyat yayınları: 10/335-336

[305] Said Havva, El Esas Fi’s Sünne (Hadislerle İbadet ansiklopedisi ), Hikmet Neşriyat yayınları: 10/336

[306] Muvatta (11396) 20-Kitabu'l-Hacc, 61-Taksir babı. İsnadı sahihtir.

Said Havva, El Esas Fi’s Sünne (Hadislerle İbadet ansiklopedisi ), Hikmet Neşriyat yayınları: 10/336-337

[307] Muvatta, aynı yer. İsnadı sahihtir.

Said Havva, El Esas Fi’s Sünne (Hadislerle İbadet ansiklopedisi ), Hikmet Neşriyat yayınları: 10/337

[308] Ebu Davud (21203) Kitabu'l-Hacc, Traş ve saç kısaltma babı. İsnadı hasendir.

[309] Tirmizi (3/257) 7-Kitabu'l-Hacc, 75-Kadınların saç traşı olmalarının mekruholuşu babı. İsnadı hasendir.

[310] Muvaîta (1/387) 20-Kitabu'l-Hacc, 52-Camiu'l-Hedy babı. İsnadı sahihtir.

Said Havva, El Esas Fi’s Sünne (Hadislerle İbadet ansiklopedisi ), Hikmet Neşriyat yayınları: 10/337-338

[311] Müslim, aynı yer.

[312] Buhari (3/561) 25-Kitabu'l~Hacc, 127-İhramdan çıkış sırasında saçları kestirmek ve kısaltmak babı. Müslim (2/945) 15-Kitabu'l-Hacc, 55-Traşı saç kısaltmaya ter­cih etme ve kısaltmanın caiz oluşu babı. Muvatta (11395) 20-Kitabu'l-Hacc, 60-traş olma babı. Ebu Davud (2/202) Kitabu'l-Menasik, Traş ve saç kısaltma babı.

[313] Ahmed bin Hanbel (4/177)   Mecmau'z-Zeyaid (31262) Heysemi: "Onu Ahmed,Tabarani de el-Evsat'ta rivayet etmişlerdir. İsnadı hasendir," demiştir.

[314] İbni Mace (2/1012) 25-Kitabu%Menasik, 71-Traş olma babı.

[315] Buhari (3/561) 25-Kitabu'l-Hacc, 127-İhramdan çıkarken tra§ olma ve saçları kısaltma babı. Müslim (2/946) 15-Kitabu'l-Hacc, 55-Traş olmayı saç kısaltamya tercih etme ve saç kısaltmanın caiz oluşu babı.

[316] Müslim, aynı yer.

Said Havva, El Esas Fi’s Sünne (Hadislerle İbadet ansiklopedisi ), Hikmet Neşriyat yayınları: 10/338-341

[317] Said Havva, El Esas Fi’s Sünne (Hadislerle İbadet ansiklopedisi ), Hikmet Neşriyat yayınları: 10/341-342

[318] Muvatta, aynı yer.

[319] Muvatta (1/410) 20-Kitabu'l-Hacc, 73-îfâde tavafı babı. İsnadı sahihtir.

Said Havva, El Esas Fi’s Sünne (Hadislerle İbadet ansiklopedisi ), Hikmet Neşriyat yayınları: 10/342-343

[320] Said Havva, El Esas Fi’s Sünne (Hadislerle İbadet ansiklopedisi ), Hikmet Neşriyat yayınları: 10/343

[321] Keşfu'l'Estar (2/30) Kitabu'l Menasik, Hacı ne zaman ihramdan çıkar? Babı. Mecmau'z-Zevaid (31261) Heysemi; "Onu Bezzar rivayet etmiştir, ricali sika ravilerdir ve sahih'in ricalidir," demiştir.

[322] İbni Huzeyme (4/302) Kitabu'l- Menasik, 791-Avlanma hakkında ruhsat babı.

[323] Ahzab Suresi: 21

[324] Buharİ, aynı yer.

[325] Nesai (5/225) 24-Kitabu Manisik'l-Hac, 124-Umre ihramından çıkan kişinin tavafı babı

[326] Buhari (31484,485) 25-Kitabu'l-Hac, 69-Hz. Peygamber'in yedi dolaşmahk tavafı için iki rek'at namazı babı. Müslim (21906) İ5-Kitabu'l-Hacc, 28-Hac için ihrama girerek, Mekke'ye gelen kimseye lazım olan tavaf ve sa'y babı.

[327] Müslim, aynı yer. Sh. 912

[328] Müslim, aynı yer. Sh. 913

[329] Buharı (8/104) 64- Kitabu'l Megazi, 77- Veda haccı babı. Müslim (2/913) 15-Kitabu'lHacc, 32-Hedy göndermek ve ihramda bulunmak babı.

Said Havva, El Esas Fi’s Sünne (Hadislerle İbadet ansiklopedisi ), Hikmet Neşriyat yayınları: 10/344-346

[330] Müslim, aynı yer. Sh. 902

[331] Buhari (3/422) 25-Kitabu'l-Hacc, 34-Temettu, kıran ve ifrad haccı babı. Müslim (2/902,903) 15-Kitabu'l-Hacc, 25-Kıran haccı yapan kimsenin, ancak ifrad haccı ya­pan kişinin ihramdan çıkacağı vakit ihramdan çıkabilir, babı.

[332] Muvatta (1/397) 20-Kitabu'I Hacc, 61-Babu' taksir. İsnadı sahihtir.

Said Havva, El Esas Fi’s Sünne (Hadislerle İbadet ansiklopedisi ), Hikmet Neşriyat yayınları: 10/346-348

[333] Said Havva, El Esas Fi’s Sünne (Hadislerle İbadet ansiklopedisi ), Hikmet Neşriyat yayınları: 10/ 349-350

[334] Buharı (3/569) Aynı yer.

[335] Buhari, aynı yer.

[336] Müslim, aynı yer.

[337] Müslim, aynı yer.

[338] Tirmizi (3/258) 7-Kitabu'l-Hacc, 76-Kurban kesmeden önce traş olan veya taslama­dan önce kurban kesen kişi hakkında gelen hadisler babı.

[339] Buhari (3/569) 25-Kitabu'l-Hacc, 131-Cemre yanında binek üzerinde fetva vermek babı. Müslim (2/948) 15-Kitabu'l-Hacc, 57-Kurban kesmeden önce traş olan yahut taş atmadan Önce kurban kesen kişi hakkında bab.

Said Havva, El Esas Fi’s Sünne (Hadislerle İbadet ansiklopedisi ), Hikmet Neşriyat yayınları: 10/350-352

[340] Buharı, aynı yer.

[341] Buhari (3/559) 25-Kitabu'l-Hac, 125-Traştan önce kurban kesme babı.

[342] Buhari, aynı yer. Ayrıca Kitab'l-İman ven-Nfüzur'da da rivayet edilmiştir.

[343] Buhari (11181) 3-Kitabu'l-İUm, 24-El ve baş işaretiyle fetva veren kişi babı.

[344] Buhari (3/568) 25-Kitabu'î-Hacc, 130-Hacı Akabe cemresini akşama girdikten son­ra tasladığı yahut unutarak veya hilmiyerek kurban kesmeden önce traş olduğu za­man (üzerine günah yoktur) babı. Müslim (21950) 15-Kitabu'l-Hacc, 57-Kurban kesmeden önce tras olan yahut taşatmadan önce kurban kesen kişi hakkında bab.

[345] Buhari (3/559) 25-Kitabu'l-Hacc, 125-Traş olmadan önce kurban kesme babı.

[346] Ebu Davud (2/211) Kitabu'î-Menasik, Hac sırasında bir ameli diğerinden öne alan  kişi hakkında bab.

[347] Muvatta (11397) 20-Kitabu'l-Hac, 61-Saç kısaltma babı. İsnadı sahihtir.

Said Havva, El Esas Fi’s Sünne (Hadislerle İbadet ansiklopedisi ), Hikmet Neşriyat yayınları: 10/352-355

[348] Said Havva, El Esas Fi’s Sünne (Hadislerle İbadet ansiklopedisi ), Hikmet Neşriyat yayınları: 10/355

[349] Said Havva, El Esas Fi’s Sünne (Hadislerle İbadet ansiklopedisi ), Hikmet Neşriyat yayınları: 10/357-358

[350] Muvatta (11406) 20-Kitabu'l-Hacc, 70- Mina gecelerini Mekke'de geçirme babı. isnadı sahihtir.

Said Havva, El Esas Fi’s Sünne (Hadislerle İbadet ansiklopedisi ), Hikmet Neşriyat yayınları: 10/358

[351] Muvatta, aynı yer. İsnadı sahihtir

[352] Buhari (3/490,491) 25-Kitabu'l-Hacc,  75-Hacılara su varilmesi babı. Müslim(2/953) 15-Kitabu'l-Hacc, 60-Teşrik günlerini gecelerini Mina'da geçirme babı. Ebu Davud (21199) Kitabu'l-Menasik, Mina gecelerim Mekke'de geçirme babı.

[353] Tirmizi (3/289,290) 7-Kitabu'l-Hacc, 108-Çobanların bir gün tas atıp bir gün bırakmalarına izin verilmesi babı.

[354] Tirmizi, aynı yer. Sh. 289. Ebu Davud (2/202) Kitabu'l-Menasik, Cemrelere taş atma babı. Nesai (5/273) 24-Kitabu Menasiki'l-Hacc, 225-Çobanların taş atmaları babı.

[355] Nesai, aynı yer. İsnadı sahihtir.

[356] Muvatta (1/408) 20-Kitabu'l-Hacc, 72-Cemreleri atma izni babı.

Said Havva, El Esas Fi’s Sünne (Hadislerle İbadet ansiklopedisi ), Hikmet Neşriyat yayınları: 10/358-361

[357] Bakara Suresi: 203

[358] Hacc Suresi: 28

Said Havva, El Esas Fi’s Sünne (Hadislerle İbadet ansiklopedisi ), Hikmet Neşriyat yayınları: 10/363-364

[359] Buhari, aynı yer

[360] Buhari (21461) 13-Kitabu'l-lydeyn, 12-Mina günlerinde tekbir getirme babı.

[361] Buhari (2/438) 13-Kitabu'l-Iydeyn, 11-Teşrik günlerinde amelin fazileti babı. Hafız, el-Fetih'de şunları söylemiştir: "Ben bu hadisi İbni Ömer ile Ebu Hu-reyre'de mevsul olarak rivayet edildiğini görmedim. Beyhaki onu yine onlardan muallak olarak rivayet etmiştir. Buğavi de öyle yapmıştır..."

Said Havva, El Esas Fi’s Sünne (Hadislerle İbadet ansiklopedisi ), Hikmet Neşriyat yayınları: 10/364-365

[362] Tabarani, el-Kebir (20/24,25) Mecmau'z-Zevaid (31255) Heysemi: "Onu Tabarani el-Kebir'de rivayet etmiş ve ricali Sahih'in ricalidir," demiştir.

[363] Buhari (12/83) 86-Kitabu'i-Hudud, 9-Mü'minin sırtı eza etmekten korunmuştur, ancak üzerine vacip olan bir hadde yahut kul hakkında korunmaz. Müslim (2/82) 1 'Kitabu'l-İman, 29-Hz. Peygamber (a.s)'ın: "Benden sonra birbirinizin boyun­ların, vuracak kafirlere dönmeyin," sözü babı.

Said Havva, El Esas Fi’s Sünne (Hadislerle İbadet ansiklopedisi ), Hikmet Neşriyat yayınları: 10/367-369

[364] İmam Nevevi, Müslim Şerhi (2155, 56)

[365] Buhari (31573) 25-Kitabu'l-hacc, 132-Mina günlerinde hutbe babı.

[366] Ahmed bin Hanbel (5/30) Mecmau'z-Zevaid (3/253, 254) Heysemi: "Taberani'nin ricali mevsuk kişilerdir," demiştir.

[367] Tabarani, -el-Kebir (11/172) Mecmau'z- Zevaid (3/271) Heysemi: "Onu Taberani el-Kebir'de rivayet etmiştir ve ricali sika ravilerdir," demiştir.

[368] İbni Huzeyme (4/250,251) Kitabu'l-Menasik, 690-Arafa günü hutbenin sıfatı babı.

Bu hadisin isnadı hasen li-gayrih'tir.

[369] Mecmau'z~Zevaid (3/273) Heysemi: "Onu Tabarani el-Evsat'ta rivayet etmiştir vericali sikalardandır," demiştir.

[370] Keşfu'l-Estar (41121) Kitabu'l-Fiten, Kanlarınız ve mallarınız birbirinize ha­ramdır babı. Mecmau'z-Zevaid (7/295) Heysemi; "Onu Bezzar rivayet etmiğtir ve ricali Sahih'in ricalidir," demiştir.

[371] Mecmau'z-Zevaid (31273) Heysemi: "Onu Tabarani el-Kebir'de iki isnadla rivayet etmiştir ve birinin ricali Sahih'in ricalidir," demiştir.

[372] Said Havva, El Esas Fi’s Sünne (Hadislerle İbadet ansiklopedisi ), Hikmet Neşriyat yayınları: 10/369-378

[373] Ahmed bin Hanbel (5/411) Mecmau'z-Zevaid (3/266) Heysemi; "Onu Ahmed ri­vayet etmiştir ve ricali Sahih'in ricalidir," demiştir.

[374] Tabarani, el-Kebir (5/67) Mecmau'z-Zevaid (3/270) Heysemi: Onu Tabarâni el-Kebir'de gördüğü gibi mürsel olarak rivayet etmiştir, ricali sika kişilerdir," demiştir.

[375] Ebu Ya'lâ (3/163) Hadis no: 1589. Mecmau'z-Zevaid (3/269,270) Heysemi: "Tabarani onu el-Evsat'ta, rivayet etmiştir, ayrıca Ebu Ya'lâ da rivayet etmiştir ri­cali sika kişilerdir," demiştir.

[376] İbni Huzeyme (41251) Kitahu'l-Menasik, 691-Hz. Peygamberin Arafat'ta yere in­erek değil de binek üzerinde hitab etmesini beyan babı.

[377] Ebu Davud (2/198) Kitabu'l-Menasik, İmamın Mina'daki hutbesinde zikredeceği şeyler babı. Nesai (56249) 24-Kitabu Menasiki'l-Hacc, 189-Mina'da -ikredilenler babı.

Said Havva, El Esas Fi’s Sünne (Hadislerle İbadet ansiklopedisi ), Hikmet Neşriyat yayınları: 10/378-383

[378] Ebu Davud (2/198) Uz. Peygamber (a.s) Yevm-i nahir'de hitab etti diyen kişi babı.

[379] Ebu Davud (21197) Hangi gün Mina'da hutbe verilir babı. Bu hadisin isnadı ceyyittir.

[380] Mecmau'z-Zevaid (7/29) Heysemi: "Onu Tabarani el-Evsat'ta rivayet etmiştir vericali sika ravilerdir," demiştir.

Said Havva, El Esas Fi’s Sünne (Hadislerle İbadet ansiklopedisi ), Hikmet Neşriyat yayınları: 10/383-38

[381] Daha fazla bilgi için bakınız: Bedâi (2/151) Dürrü'l-Muhtar (2/236) eş-Şerhu's-Sağır (2/54) Muğni'l-Muhtaç (î/495) el-Muğni (3/407,443 ve sonrası) el-Fıkhu'l-İslâmi  (3/212)

Said Havva, El Esas Fi’s Sünne (Hadislerle İbadet ansiklopedisi ), Hikmet Neşriyat yayınları: 10/385-386

[382] Said Havva, El Esas Fi’s Sünne (Hadislerle İbadet ansiklopedisi ), Hikmet Neşriyat yayınları: 10/387-388

[383] Müslim (2/951) 15-Kitabu'l-Hacc, 59-Yevm-i nefirde Muhassab'a inip orada namazkılmanın müstehaplığı babı.

[384] Müslim, aynı yer.

[385] Muvatta (1/405) 20-Kitabu'l-Hacc, 69-Muarras ve Muhassab'da namaz kılma babı.

[386] Tirmizi (3/262,263) 7-Kitabu'l-Hacc, 81-Ebtah'a inme babı.

[387] Ebu Davud, aynı yer.

[388] Buhari (31592) 25-Kitabu'l-Hacc, 148-Mekke'ye girmeden önce Zi-Tuvâ mevkiine inmek babı.

Said Havva, El Esas Fi’s Sünne (Hadislerle İbadet ansiklopedisi ), Hikmet Neşriyat yayınları: 10/388-389

[389] Onu Rezin tahric etmiştir. Aynı mana ile Enes'ten Buhari (31590) Kitabu'l-Hac, Yevm-i Nefır'de ikindiyi Ebîah'ta kılan kişi babı) rivayet etmiştir. Darimi (2/55) Kitabu'l-Hacc, Arafat'a gidinceye kadar Mina'da ne kadar namaz kılınız? Buha-ri'deki hadisin lafzı şöyledir: "Enes bin Mâlik Resulullah (a.s)'tan rivayet etmiştir ki, "O öğle, ikindi, aksam ve yatsıyı Muhassab'da kıldı. Orada bir miktar uyudu. Sonra bineğine binip Beyt'e doğru hareket etti ve Beyt'i tavaf etti."

[390] Buhari (31591) 25-Kitabu'l-Hacc, 247-Muhassab'a inme babı. Müslim (2/952) 15-Kitabu'l-Hac, 59-Yevm-i nefır'de Mahassab'a inme ve orada namaz kılmanın müstehap oluşu babı. Tirmizi (3/263) 7-Kitabu'l-Hacc, 81-Ebtah'a inme babı.

[391] Müslim, aynı yer. Sh. 951

[392] Buhari, aynı yer. Müslim, aynı yer. Sh. 951 Ebu Davud (2/209) Kitabu'l-Menasik, Tahsib babı. Tirmizi (31264) 7-Kitabu'l-Hac, 82-Ebtah'a İnen kimse babı.

[393] Müslim, aynı yer babında Sh. 952. Aynı mana ile Ebu Davud (2/209) Kitabu'l-H^c, Tahsib babında rivayet edilmiştir.

[394] Buhari (3/453) 25-Kitabu'l-Hacc, 45-Hz. Peygamber'in Mekke'ye inmesi bdbı. Müslim (21952) 15-Kitabu'l-Hacc, 59-Yevm-i nafir'de Muhassab'a inme ve orada namaz kılmanın müstehab oluşu babı. Ebu Davud (21210) Kitabu'l-Menasik, Tah­sib babı.

[395] Mecmau'z-Zevaİd (3/282) Heysemi: "Onu Tabarani et-Evsat'ta rivayet etmiştir.İsnadı hasen'dir," demiştir.

[396] Tabarani, el-Kebir (11/61,62) Mecamuz-'Zevaid (3/250) Heysemi: "Tabarani onuel-Kebİr'de ve el-Evsat'ta rivayet etmiştir, ricali sika ravüerdir," demiştir.

Said Havva, El Esas Fi’s Sünne (Hadislerle İbadet ansiklopedisi ), Hikmet Neşriyat yayınları: 10/389-392

[397] Said Havva, El Esas Fi’s Sünne (Hadislerle İbadet ansiklopedisi ), Hikmet Neşriyat yayınları: 10/393

[398] İbnİ Huzeyme (4/362) Kitabu'l-Menasik, 885-Ci'rane'den umrenin mübahlığı babı. İsnadı sahihtir.

[399] Tabarani, el-Kebir (5/185) Mecmau'z-Zevaid (3/236) Heysemi: "Tabarani onu el-Kebir'de rivayet etmiştir ve ricali Sahih'in ricalidir," demiştir.

[400] Buhari (7/439) 64-Kitabu'l-Meğazi, 35-Hudeybiye Gazvesi babı. Müslim (2/916) 15-Kitabu'l-Hacc, 35-Hz. Peygamber'in umrelerinin sayısını ve zamanını beyan babı. Ebu Davud (2/206) Kitabu'l-Menasik, Umre babı. Tirmizi (3/179,180) 7-Kİtabu'l-Hacc, 6-Hz. Peygamber kaç hac yaptı?

[401] Keşfu'l-Estar (2/38) Kitabu'l-Menasik, Hz. Peygamber (a.s) kaç umre yapmıştır? babı. Mecmau'z-Zevaid (3/289) Heysemi: "Bu hadisi Bezzar, Tabarani'de el-Evsat'ta rivayet etmiştir ve ricali Sahih'in ricalidir," demiştir.

[402] Tirmizi (3/273,274) 7-Kitabu'l-Hacc, 92-Ci'râne umresi hakkında gelen hadisler babı. Tirmizi söyle demiştir: "Bu hadis hasen-garibdir. Muharriş el-Ka'bi'nin bu hadisten başka Resulullah'tan hadis rivayet ettiğini bilmiyoruz." Nesai^(5i 199,200) 24-Kitabu Menasiki'l-Hacc, 104-Mekke'ye geceleyin girme babı.  

[403] Ebu Davud (2/206) Kitabu'UMenasik, Umre babı. Tirmizi ve Nesai bunlardan uzun olanını rivayet etmiştir.

[404] Buhari (3/599) 26-Kitabu'l-Umre, 3-Hz. Peygamber (a.s) kaç umre yaptı? babı. Müslim (2/916) 15-Kitabu'l-Hacc, 35-Hz. Peygamber (a.s)'in umrelerinin sayısını ve zamanını beyan babı.

[405] Buhari (10/396) 77-Kİtabu'l-Libas, 99-Bir binek üzerinde üç kişinin bulunması babı.

[406] Buhari (3/619) 26-Kiîabu'l-Umre,  13-Hacı adaylarını karşılama babı. Nesai(51212) 24~Kitabu Menasiki'l-Hacc, 121-Haccı karşılama babı.

Said Havva, El Esas Fi’s Sünne (Hadislerle İbadet ansiklopedisi ), Hikmet Neşriyat yayınları: 10/396-398

[407] Müslim, aynı yer.

[408] Buhari (7/266,267) 63-Kitabu Menakabı'l-Ensar, 47-Muhacirin hac ibadetlerini ye­rine getirdikten sonra Mekke'de üçgün ikameti bab. Müslim (21985) 15-Kitabu'l-Hacc, 81-Muhacirin Mekke'de ikameti babı. Ebu Davud (2I2Î3), Kitabu'l-Menasik, Mekke'de ikamet etme babı. Tirmizi (31284) 7-Kitabu'l-Hacc, 103-Muhacir'in Mekke'de ikameti babı. Nesaî (31122) 15-Kitabu Taksiri's-Salat, 4-Namazın kısal­tılması gereken diğer yerler babı.

Said Havva, El Esas Fi’s Sünne (Hadislerle İbadet ansiklopedisi ), Hikmet Neşriyat yayınları: 10/399-400

[409] Buhari (1/567-569) 8-Kitabu's-Salat, 89-Medineye giden yollar üzerindeki mescid-ler ve Hz. Peygamber (a.s)'in namaz kılmış olduğu mübarek yerler babı.

[410] İbni Huzeyme (46204,205) Kitabu'l-Menasik, 607-Mekke'ye yukarıdaki yol (Seniyyetü'l-Vlyâ) dan girmenin müstehab olu§u babı.

[411] İbni Huzeyme (4/205) 608-Mekke'ye girmek için gusul almanın müstehab oluşu babı. Bu hadis sahihtir.

[412] Nesâi (5/127) 24-Kitabu Menasiki'l-Hacc, 24-Zu'l-Huleyfe'de mola verme babı.

[413] Said Havva, El Esas Fi’s Sünne (Hadislerle İbadet ansiklopedisi ), Hikmet Neşriyat yayınları: 10/400-407

[414] Buhari (3/392) 25-Kitabu'l-Hacc, 16-Hz. Peygamber'in "Akik mübarek bir vadi­dir" sözü babı. Müslim (21981,982) 15-Kitabu'l-Hacc, 77-Hac ve umreden dön­dükten sonra Zu'l-Huleyfe'de mola vererek orada namaz kılma babı.

[415] Buhari (3/619) 26-Kitabu'l-Umre, 14-Yolcunun gündüzleyin gelmesi babı.

[416] Buhari (3/436) 25-Kitabu'l-Hacc, 41-İhramlı Mekke'den çıkışta nereden çıkar babı. Müslim (2/981) 15-Kitabu'l-Hacc, 37-Mekke'ye yukarı yoldan girmenin müstehab olusu babı. Ebu Davud (2/174) Kitabu'l-Menasik, Mekke'ye girme babı.

[417] Buhari (3/437) 25-Kitabu'l-Hacc, 41-İhramh Mekke'den çıkışta nereden çıkar babı. Müslim (21919) Aynı yer. Ebu Davud (21174) Aynı yer. Tirmizi (31209) 7-Kitabu'l-Hacc, 30-Hz. Peygamberin Mekke'ye girişi hakkında gelen hadisler babı.

[418] Müslim (2/9119) Aynı yer. Tirmizi (3/208) 29-Mekke'ye girmek için gusül abdes-ti alma hakkında gelen hadisler babı.

Said Havva, El Esas Fi’s Sünne (Hadislerle İbadet ansiklopedisi ), Hikmet Neşriyat yayınları: 10/407-408

[419] Daha fazla bilgi için bak: el-Bedâi (2/124) es-Şerhu's-Sağir (2/15) Bidayetü'l-Müc-tehid (11309) Muğni'l-Muhtac (11468) eî-Muğni (31227) el-Fıkhu'l-İslami (3/37)

Said Havva, El Esas Fi’s Sünne (Hadislerle İbadet ansiklopedisi ), Hikmet Neşriyat yayınları: 10/409-411

[420] Said Havva, El Esas Fi’s Sünne (Hadislerle İbadet ansiklopedisi ), Hikmet Neşriyat yayınları: 10/411

[421] Buhari (3/378) 25-Kitabu'l-Hacc, 1-Haccın farziyeti ve fazileti babı. Müslim

(2/973) 15-Kitabu'l'Hacc, 71-Kötürümlük, ihtiyarlık ve benzerleri yahut Ölüm sebebiyle aciz kalan kimse namına hacc etme babı. Muvatta (1/359) 20- Kitabu'l Hacc, Başkasının yerine haccetme babı. Ebu Davud (2/161,162) Kitabu'l-Menasik, Başkasının yerine hacceden kişi babı.

[422] Nesâi (51118) 24-Kitabu Menasiki'l-Hacc, 11-Haccı İfa etmenin borç ödemeye benze­tilmesi babı.

[423] Nesâi (51118) Aynı yer.

[424] İbni Huzeyme (41343,344) Kiîab'ul Menasik, 859-Ölen kişi vb... yerine hacetme babı. isnadı sahihtir.

[425] Ahmed bin Hanbel (6/429) Taberani, -el-Kebir (24/37) Mecmau'z-Zevaid (3/282 Heysemi: "Onu Ahmed ve Tabarani el-Kebir'de rivayet etmiştir ve ricali sika rav{ lerdir," demiştir.

[426] Tirmizi (3/269,270) 7-Kitabu'l-Hacc, 87-Aynı bah. İsnadı sahihtir. Tirmizi: "Bu hadis hasen-sahihtir," demiştir. Ebu Davud (2/162) Kitabu'l-Menâsik, Başkasının yerine hacceden kişi babı. Nesâi (5/117) 24-Kitabu Menasiki'l-Hacc, 10-Gücü yet-miyen kişi yerine umre yapmak babı.

[427] Keştu'l-Estar (2/36) Kitabu'l-Menasik, Üzerinde hac borcu olup da Ölen kişi babı. Tabarani, -el-Kebir (11258) Mecmau'z-Zevaid (3/282) Heysemi: "Onu Bezzar ve Tabarani el-Evsat ile el-Kebir'de rivayet etmiştir, isnadı hasendir," demiştir.

[428] Nesâi (5/117,118) 24-Kitabu Menasiki'l-Hacc, 11-Haccı ifa etmenin borç ödemeye benzetilmesi babı. Bu hadis hasen-liğayrihi'dir.

[429] Buhari (4164) 28-Kitabu Cezâir's-Sayd, 22-Öleninin adına nezri yerine getirme ve hac­cetme babı.

[430] Nesai (3/116,117) 8-Haccetmeden ölen kişinin yerine hacc yapmak.

[431] Buhari (U/584) 87-Kitabu'l-Eyman ve'n-Nüzur, 30-Üzerinde nezir olup da ölen kişi babı. Nesâi (5/116) 24-Kitabu Menasiki'l-Hacc, 7-Haccetmeyi nezredip de ölen kişi yerine haccetme babı.

[432] Ebu Davud (2/162) Kitabu'l-Menasik, Başkasının yerine hacceden kişi babı. Beyha-ki: "Bu hadisin isnadı sahihtir, bu babda ondan daha sahihi soktur," demişti

Said Havva, El Esas Fi’s Sünne (Hadislerle İbadet ansiklopedisi ), Hikmet Neşriyat yayınları: 10/411-416

[433] Said Havva, El Esas Fi’s Sünne (Hadislerle İbadet ansiklopedisi ), Hikmet Neşriyat yayınları: 10/416

[434] Müslim (2/974) 15-Kitabu'l-Hacc, 72-Çocuğun haccının sahih olması ve onu hac­cettirmenin ecri babı. Ebu Davud (2/142,143) Kitabu'l-Menasiki'l-Hacc, 15-ÇftfU-ğa hac yaptırma babı.

[435] Said Havva, El Esas Fi’s Sünne (Hadislerle İbadet ansiklopedisi ), Hikmet Neşriyat yayınları: 10/417

[436] Mecmau'z-Zevaid (31205,206) Heysemi : "Bu hadisi Taabrani el-Evsat'ta rivayet etmiştir, ricali Sahih'in ricalidir," demiştir. Yine Hatibu'l-Bağdadi onu sahih bir hadis olarak rivayet etmiştir.

[437] Buhari (4/71) 28-Kitabu Cezâi's-Sayd, 25-Çoculcların haccı babı. Tirmizi (3/265) 7-Kitabu'l-Hacc, 83-Çocuğun haccı babı.

[438] Ibni Huzeyme (4/348) Kitabu'l-Menasik, 869-Hac farizasının buluğa ermeden önce çocuktan, kendine gelmeden de mecnundan düşürülmesinin beyanı babı. Bu, sa­hih bir hadistir, ricali sika ravilerdir.

[439] lbnİ Huzeyme (41349) 871-Buluğa ermeden önce haccedip sonra buluğa eren çocuğun durumu babı.

Said Havva, El Esas Fi’s Sünne (Hadislerle İbadet ansiklopedisi ), Hikmet Neşriyat yayınları: 10/417-421

[440] Bakara Suresi: 196

[441] Mâide Suresi: 97

[442] Mâide Suresi: 95

[443] Bakara Suresi: 196

[444] Hacc Suresi: 32

[445] Said Havva, El Esas Fi’s Sünne (Hadislerle İbadet ansiklopedisi ), Hikmet Neşriyat yayınları: 10/423-426

[446] Said Havva, El Esas Fi’s Sünne (Hadislerle İbadet ansiklopedisi ), Hikmet Neşriyat yayınları: 10/426-429

[447] Said Havva, El Esas Fi’s Sünne (Hadislerle İbadet ansiklopedisi ), Hikmet Neşriyat yayınları: 10/429

[448] Daha fazla bilgi için bkz: Fethu'l-Kadir (2/321 ve sonrası) el-Lübab Şerhu'l-Kitab (1/215-220) eş-Şerhu's-Sağır (2/119-129) el-Mühezzeb (1/227-230) el-Muğni. (3/470 ve sonrası) el-Fıkhu'l-İslami (31295 ve sonrası)..

Said Havva, El Esas Fi’s Sünne (Hadislerle İbadet ansiklopedisi ), Hikmet Neşriyat yayınları: 10/429-431

[449] Muvatta (J/380) 20-Kitabu'l-Hacc, 47-Sevkedilirken hedye yapılacak işlem babı.

Said Havva, El Esas Fi’s Sünne (Hadislerle İbadet ansiklopedisi ), Hikmet Neşriyat yayınları: 10/431

[450] Ahmed bin Hanbel (5/361) Keşfu'l-Estar (2/20) Kitabu'l-Menasık. Mecmau'z-Zevaid (3/228) Heysemi: "Onu Ahmed ve Bezzar rivayet etmiştir, ricali sika ravİ-lerdir," demiştir.

[451] Ebu Davud (2/145) Kitabu'l-Menasik, Hedy babı. Bu hasen sahihtir

[452] Said Havva, El Esas Fi’s Sünne (Hadislerle İbadet ansiklopedisi ), Hikmet Neşriyat yayınları: 10/431-432

[453] Muvatta (1/341) 20-Kitabu'l-Hacc, 15-Hedy taklidi gerektirmeyen ihram babı.Îbnu'l-Esir şöyle der: "Bid'at; Önceden olmayıp sonradan icad edilen sey demektir.Şer'i manası ise şudur: Sünnete uygun düşmeyen, şeriatın bir adeti olarak sürüpgelmeyen her şeydir. Ancak mekruh sayılmayıp güzel olanı, mekruh sayılıp çirkinolanı vardır."

[454] Muvatta, aynı yer

[455] Muvatta, aynı yer.

[456] Muvatta (1/379) 20-Kitabu'l-Hacc, 46-Sevkedilirken hedye yapılacak işlem babı.

[457] Tirmizİ (3/249,250) 7-Kitabu'l-Hacc, 67-Kurbanlık develere nişan koymak babı. isnadı sahihtir.

[458] Ahmed bin Hanbel (5/426); Mecmau'z-Zevaid (3/227) Heysemi: "Onu Ahmed ri­vayet etmiştir ve ricali Sahih'in ricalidir," demiştir. Müsle; Burun kulak vs. gibi uzuvları kesmeye denir.

[459] Ahmed bin Hanbel (3/400), Keşfu'l-Estar (2/20) Kitabu'l-Menasik, İkamet ettiği halde hedy gönderen kimse babı. Mecmau'z-Zevaid (3/227) Heysemi; "Onu Ahmed ve ihtisar etmek suretiyle Bezzar rivayet etmiştir. Ahmed'in ricali sika raviler-dir," demiştir.

Said Havva, El Esas Fi’s Sünne (Hadislerle İbadet ansiklopedisi ), Hikmet Neşriyat yayınları: 10/432-435

[460] Buhari (3/548) 25-Kitabu'l-Hacc, 122-Kurbanın boynuna nalin takma babı.

[461] Müslim, aynı yer.

[462] Buhari (3/536) 25-Kitabu'l-Hacc, 103-Kurbanlık develere binme babı. Müslim (2/960) 15-Kitabu'l-Hacc, 65-İhtiyaçh olan kişinin hedy olarak gönderilen deveye binmesinin cevazı bab

Said Havva, El Esas Fi’s Sünne (Hadislerle İbadet ansiklopedisi ), Hikmet Neşriyat yayınları: 10/435-436

[463] Buhari (10/551) 76-Kitabu'l-Edeb, 59-Kisinin "Veyleke" sözü babı.

[464] Müslim (2/960) 15-Kitabu'l-Hacc, 65-Binege ihtiyacı olanın kurbanlık deveye it sinin cevazı babı. Tirmizi (31254) Nesâi (5/176)

[465] Müslim: aynı yer. Sh. 961

[466] Buhari (31536) 25-Kitabu'l-Hacc, 103-Kurbanlık develere binme babı.

[467] Müslim (2/961) 15-Kitabu'l-Hacc, 65-Bineğe ihtiyacı olanın kurardık deveye bin­mesinin cevazı babı. Ebu Davud (2/147) Kitabu'l-Menasik, Kurbanlık develere binme babı. Nesai (5/177) 24-Kitabu Menasiki'l-Hacc, 76-Kuranlık deveye güzellikle binme babı.

Said Havva, El Esas Fi’s Sünne (Hadislerle İbadet ansiklopedisi ), Hikmet Neşriyat yayınları: 10/436-438

[468] Tirmizi (3/249) 7-Kitabu'l-Hacc, 67-Kurbanhk develeri nişanlamak babı.

[469] Ebu Davud; aynı yer.

[470] Ebu Davud, aynı yer.

[471] Nesai (51170) 24-Kitabu Menasiki'l-Hacc, 63-Kurbanlığın hangi tarafına nisan vuru­lur babı.

[472] Nesai (5/170,171) Kurbanlık deveden ni§an vururken kan akıtma babı.

[473] Nesai (51172) 24-Kitabu Menasiki'l-Hacc, 67-Hedyin boynuna kılade takma babı.

[474] Müslim (2/912) 15-Kitabu'l-Hacc, 32-İhrama girerken hedy kurbanına nisan tak­ma ve sırtına alamet çizmek babı. Ebu Davud (2/149) 7-Kitabu'l~Hacc, 67-Kurbanlık develeri nişanlamak babı.

Said Havva, El Esas Fi’s Sünne (Hadislerle İbadet ansiklopedisi ), Hikmet Neşriyat yayınları: 10/438-439

[475] Nesai (51170) 24-Kitabu Menasiki'l-Hakc, 62-Hedy kurbanına nişan koymak babı.

[476] Buhari (31542) 25-Kitabu'l-Hacc, 106-Zu'l-Huleyfe'de kurbanlık devesini nişan­layıp boynuna alamet taktıktan sonra ihrama giren kimse babı. Nesai (51170) EbuDavud (2/142)

Said Havva, El Esas Fi’s Sünne (Hadislerle İbadet ansiklopedisi ), Hikmet Neşriyat yayınları: 10/439-441

[477] Buhari (31547) 25-Kitabu'l-Hacc, 120-Koyunun boyuna gerdanlık takma babı. Müs­lim, aynı yer. Ebu Davud (2/146) Adı geçen yer.

[478] Buhari (3/547) Aynı yer. Müslim (21959) Aynı yer.

[479] Tirmizi (3/252) 7-Kitabu'l-Hacc, 70-Kuranlık koyunun boynuna gerdanlık takma babı. Nesâi (5/173,174) 24-Kitabul Menasiki'l-Hacc, 69-Kurbanlık koyunun boynuna gerdanlık takma babı.

[480] Nesai, aynı yer. Sh. 173

[481] Müslim (21958) 15-Kitabu'l-Hacc, 64-Harem-i Şerife hedy kurbanı göndermenin müstehaphğı vs... babı

Said Havva, El Esas Fi’s Sünne (Hadislerle İbadet ansiklopedisi ), Hikmet Neşriyat yayınları: 10/441-442

[482] Muvaita, aynı yer.

[483] Muvaita, aynı yer.

[484] Muvatta (1/379) 20-Kiîabu'l-Hacc, 46-Sevkedilirken hedye yapılacak işler babı.

Said Havva, El Esas Fi’s Sünne (Hadislerle İbadet ansiklopedisi ), Hikmet Neşriyat yayınları: 10/443

[485] Müslim, aynı yer. Sh: 955

[486] Müslim, aynı yer. Sh: 955

[487] Müslim, aynı yer. Sh: 955,956

[488] Ebu Davud (3/98) Kitabu'l-Edâhi, Sığır ve deve kaç hisse olur babı.

[489] Müslim (2/956) 15-Kiîabu'l-Hacc, 62-Kurbanda ortaklık babı.

[490] Ahmed bin Hanbel (5/406) Mecmau'z-Zevaid (3/226) Heysemi: "Onu Ahmed rivayet etmiştir ve ricali sika ravilerdir," demiştir.

[491] Muvatta (11378) 20-Kitabu'l-Hacc, 45~Caiz olan hedy babı. İsnadı sahihtir.

[492] İbni Huzeyme (41242) Kitabu'l-Menasik, 674-Umre yapan kişi hedyini ve kur­banını Mekke'de dilediği yerde keser babı.

Said Havva, El Esas Fi’s Sünne (Hadislerle İbadet ansiklopedisi ), Hikmet Neşriyat yayınları: 10/443-445

[493] Muvatta (11394) 20-Kitabu'l-Hacc, 59~Kurban kesme isi babı.

Said Havva, El Esas Fi’s Sünne (Hadislerle İbadet ansiklopedisi ), Hikmet Neşriyat yayınları: 10/445-446

[494] Müslim, aynı yer. 

[495] Müslim (21956) 15-Kitabu'l-Hacc, 62~Kurbana ortak olma babı.

[496] Ehu Davud (2/145) Kitabu'l-Menasik, Sığırı hedy olarak gönderme babı. Bu hadisşahidlerİ ile hasendir.

[497] Ebu Davud, aynı yer. Bu hadis hasen-liğayrihi'dir.

[498] İbni Huzeyme (41289) Kitabu'l-Menasik.

[499] Ebu Davud (21149) Kitabu'l-Menasik, Hedy yerine varmadan önce kaybolursa ne olur? babı. Jbnü'l-Esir şöyle der: "Bu hadisi Ebu Davud rivayet etmiştir. Ayrıca Rezİn de zikretmiştir. Senedinde Abdullah bin el-Haris el-Kindî el-Mısrî bulun­maktadır. İbni Hibban'dan başkası onu mevsuk kabul etmedi. Geri kalan raviler sikadır."

[500] Ebu Davud (2/149) Kitabu'l-Menasik, Kurbanlık deve nasıl kesilir? babı. Bu hadis için aynı manada şahidler vardır, ancak o sayede hasen derecesine yükseliyor.

[501] Said Havva, El Esas Fi’s Sünne (Hadislerle İbadet ansiklopedisi ), Hikmet Neşriyat yayınları: 10/446-449

[502] Buhari (3/553) 25-Kitabu'l-Hacc, 118-Develeri bağlı olarak kesme babı. Müsl (21956) 15-Kitabu'l-Hacc, 63-Develeri ayakta ve bağlı olarak kesme babı. Ebu Dft vud (2/149) Aynı yer.

[503] Onu Rezin tahric etmiştir ve bu mânâ bir çok sahih hadiste mevcuttur.

[504] Ebu Davud (2/148) Kitabu'l-Menasik, Kurbanlık hayvan yolda yürümekten a, olduğu zaman ne yapılacağı babı.

Said Havva, El Esas Fi’s Sünne (Hadislerle İbadet ansiklopedisi ), Hikmet Neşriyat yayınları: 10/449-450

[505] Müslim (2/962) Aynı yer.

[506] Ebu Davud (2/148) Kİtabu'l-Menasik, Hedy yerine ulaşmadan önce helak olursa babı.

[507] Ebu Davud, aynı yer.

[508] Müslim (2/962) 15-Kitabu'l-Hacc, 66-Kurbanlık hayvan yolda yürümekten acizolduğu vakit ne yapılacağı babı.

[509] Ebu Davud (21148) Kiîabu'l-Menasik, Yerine varmadan Önce helak olma durumuna gelen hedy babı.

[510] Muvatta (11380) 20-Kitabu'l-Uacc, 47-Kaybolma yahut helak olma durumunda olan hedye yapılacak muamele babı. Muvatta adamın ismini belirtmeden tahric etmiştir. Halbuki bu kişi Naciye'dir. Çünkü Urve ondan rivayet eder. İsnadı sahihtir.

[511] Tirmizi (3/253) 7-Kitabu'l-Hacc, 71-Telefolma durumuna gelen hedye ne yapılır? babı. .

[512] Muvatta (1/381) Aynı yer. İsnadı sahihtir.

[513] Muvaîta (11381) 20-Kitabu'l-Hacc, 47-Kaybolma yahut helak olma durumunda olan hedye yapılacak muamele babı

[514] İbni Huzeyme (41298) Kiîabu'l-Menasik, 782-Kaybolup yerine başka birisi kesi­len, sonra da bulunan hedy babı. İsnadı sahihtir.

Said Havva, El Esas Fi’s Sünne (Hadislerle İbadet ansiklopedisi ), Hikmet Neşriyat yayınları: 10/450-454

[515] Tirmizi (4/90) 20-Kitabul-Edâhi, 9-Boynuzu kırık, kulağı delik kurban babı.

Said Havva, El Esas Fi’s Sünne (Hadislerle İbadet ansiklopedisi ), Hikmet Neşriyat yayınları: 10/454-455

[516] Muvatta (i/378) 20-Kitabul-Hacc, 45-Caiz olan hedy babı.

Said Havva, El Esas Fi’s Sünne (Hadislerle İbadet ansiklopedisi ), Hikmet Neşriyat yayınları: 10/455-456

[517] Buharı (91552) 70-Kitabu'l-Et'ıme, 27-Selef evlerinde ve seferinde yiyecek, et vb... Şeyleri depo ediyorlardı babı.

[518] Buhari (6/129) 56-Kitabu'l-Cühad, 123-Savasta azık taşıma babı. Ayrıca (10/23) 73-Kitabu'l-Edahİ, 16-Kurban etlerinin yenmesi babı.

[519] Müslim (3/1562) Aynı yer.

[520] Müslim, aynı yer.

[521] Muvatta (2/484) 23-Kitabu'd-Dahâyâ, 4-Kurban etlerini depo etme babı. Nesâı (7/235) 43-Kitabu'd-Dahâyâ, 37-Kurban etlerini depo etme babı. 4659-Buhari (101 73-Kitabu'l-Edadi, 16-Kurban etlerinin yenilmesi babı.

[522] Müslim (3/1562) 35-Kitabu'l-Edâhi, 5-Üç günden sonra kurban etlerinin yenmesi yasaklanmasını beyan babı. Bu hadis Buhari'de de varid olmuştur (3/557) 25-Kitabu'l-Hacc, 124-Kurban etinden sahibinin yiyebileceği ve tasadduk edebileceği babı. Fakat Buhari'nin rivayetinde: "Ben Atâ'ya : Cabir, Medine'ye gelinceye kadar dedi mi?" diye sordum. Atâ : "Hayır, dedi," kısmı vardır.

[523] Müslim (3/1561) 35-Kitabu'l-Edâhi, 5-Kurban etlerinin üç günden sonraya bırakılıp yenilmesinin yasaklanması, sonra yasağın kaldırılması babı

[524] Müslim, aynı yer.

[525] Buhari (10/24 73-Kitabu'l Edabi, 16- Kurban etlerinin yenilmesi babı.

Said Havva, El Esas Fi’s Sünne (Hadislerle İbadet ansiklopedisi ), Hikmet Neşriyat yayınları: 10/456-458

[526] Nesai (7/232) 43-Kitabu'd-Dahâyâ, 35-Üç günden sonra kurban etini yemek ve sak­lamaktan nehiy babı. İsnadı sahihtir.

[527] Ebu Davud (31100) Kitabu'l-Edahi, 9-Kurban etlerini bekletme babı. "Ve eccirû" (el-ecrü) kelimesinden türemiş bir emirdir. Yani onunla ecir ve sevap işleyiniz, demektir. Şayet o "et-ticare" kelimesinden alınmış olsaydı, hemze ile değil Tâ har­finin teşdidi ile okunması gerekirdi. Halbuki kurbanlarda ticaret sahih olmaz. Çünkü kurbanın etini satmak fasit bir ticarettir; ancak o yenilir ve tasadduk edilir.

[528] Eti ıslah etmekten maksad, eti birazcık kaynatmak ve sonra iki tas arasına koyup kuru et oluncaya kadar bırakmak suretiyle "kadid" denilen kurumuş bir et hazırlamaktım

[529] Müslim (3/1563) 35-Kitabu'l-Edâhi, 5-Kurban etlerinin üç günden sonra bırakılıp yenilmesinin yasaklanması, sonra yasağın kaldırılması babı. Ebu Davud (3/1563) 35-Kitabu'l-Edâhi, 10-Yolcu kurban kesebilir babı.

Said Havva, El Esas Fi’s Sünne (Hadislerle İbadet ansiklopedisi ), Hikmet Neşriyat yayınları: 10/458-459

[530] Tabarani, el-Kebir (9/399) Mecmau'z-Zevaid (3/228) Heysemi: "Onu, Tabarani el-Kebir'de rivayet etmî§tir, ricali Sahih'in ricalidir," demiştir.

[531] İbni Huzeyme (4/297) Kitabu'l-Menasik, 781-Nafile olduğu takdirde hedyin etin­den yeme babı.

[532] Ebu Davud (2/148,149) Kitabu'l-Menâsik, Yerine varmadan önce helak olma duru­munda olan hedy babı.

Said Havva, El Esas Fi’s Sünne (Hadislerle İbadet ansiklopedisi ), Hikmet Neşriyat yayınları: 10/459-461

[533] Buharı, aynı yer.

[534] Said Havva, El Esas Fi’s Sünne (Hadislerle İbadet ansiklopedisi ), Hikmet Neşriyat yayınları: 10/461-462

[535] Buhari, aynı yer.

[536] Müslim, aynı yer. Ebu Davud (21149) Kitabu'l-Menasik, 20-Kurbanlık develer nasıl kesilir babı.

[537] Buhari (3/555) 25-Kitabu'l-Hacc, 120-Kasaba kurbandan hiç bir sey verilmez babı. Müslim (21954) 15-Kitabu'l-Hacc, 61-Hedy kurbanlarının etlerini, derilerini ve çullarını tasadduk etme hakkında bir bab.

Said Havva, El Esas Fi’s Sünne (Hadislerle İbadet ansiklopedisi ), Hikmet Neşriyat yayınları: 10/462

[538] Ahmed bin Hanbel (4/42) Mecmau'z-Zevaid (4119) Heysemi: "Onu A yet etmiştir ve ricali Sahih'in ricalidir," demiştir.

Said Havva, El Esas Fi’s Sünne (Hadislerle İbadet ansiklopedisi ), Hikmet Neşriyat yayınları: 10/463-464