HADİSLERLE İBADET ANSİKLOPEDİSİ GENEL FİHRİSTİ3

HADİSLERLE İBADET ANSİKLOPEDİSİNİN BİRİNCİ CİLDİNİN İÇİNDEKİLER KISMI3

İSLAMfDA TEMEL İBADETLER.. 3

BİRİNCİ KISIM İLİM ÖĞRENME. 3

İLMİN KISIMLARI3

İKİNCİ KISIM İYİLİĞİ EMRETME, KÖTÜLÜKTEN SAKINDIRMA ÖĞÜT VE DAVET.. 4

ÜÇÜNCÜ KISIM NAMAZ VE NAMAZLA BAĞLANTILI KONULAR.. 4

HADİSLERLE İBADET ANSİKLOPEDİSİNİN İKİNCİ CİLDİNİN İÇİNDEKİLER KISMI5

NAMAZIN ŞARTLARINDAN VAKİT.. 6

EZAN VE KAMET.. 6

SETRİ AVRET.. 7

İSTİKBAL-İ KIBLE (KIBLEYE YÖNELMEK)7

NAMAZIN ŞARTLARINDAN NİYET.. 7

NAMAZIN RÜKÜNLERİ, VACİPLERİ, SÜNNETLERİ7

İSTİFTAH TEKBİRİ (NAMAZA BAŞLAMA)7

NAMAZIN ŞARTLARINDAN KIRAAT.. 7

RÜKU VE SECDE. 8

HADÎSLERLE İBADET ANSİKLOPEDİSİNİN ÜÇÜNCÜ CİLDİNİN İÇİNDEKİLER KISMI NAMAZDA KUNUT.. 8

NAMAZDA OTURMA (KUUD)8

NAMAZDA HUŞU.. 8

NAMAZIN ZİKİR VE DUALARI8

NAMAZDAN SONRA OKUNAN DUALAR VE ZİKİRLER.. 8

NAMAZLA İLGİLİ DEĞİŞİK KONULAR.. 8

CAMİLER, CEMAAT VE CUMA NAMAZI9

HADİSLERLE İBADET ANSİKLOPEDİSİNİN DÖRDÜNCÜ CİLDİNİN İÇİNDEKİLER KISMI CUMA NAMAZI VE CUMA İLE İLGİLİ KONULAR.. 10

DÖRDÜNCÜ KISIM... 11

BEŞ VAKİT NAMAZIN DIŞINDA KILINAN NAMAZLAR.. 11

HADİSLERLE İBADET ANSİKLOPEDİSİNİN BEŞİNCİ CİLDİNİN İÇİNDEKİLER KISMI12

BEŞİNCİ KISIM... 14

KUR'AN-I KERİM'İN TİLAVETİ14

HADİSLERLE İBADET ANSİKLOPEDİSİNİN ALTINCI CİLDİNİN İÇİNDEKİLER KISMI ALTINCI KISIM AYETLERİN NÜZUL SEBEPLERİ, NASİH VE MENSUHLAR.. 15

HADİSLERLE İBADET ANSİKLOPEDİSİNİN YEDİNCİ CİLDİNİN İÇİNDEKİLER KISMI16

YEDİNCİ KISIM DUALAR VE ZİKİRLER.. 16

HADİSLERLE İBADET ANSİKLOPEDİSİNİN SEKİZİNCİ CİLDİNİN İÇİNDEKİLER KISMI SEKİZİNCİ KISIM SADAKALAR, ZEKATLAR VE VAKIFLAR.. 18

DOKUZUNCU KISIM ZEKAT VE ZEKATLA İLGİLİ KONULAR.. 18

ONUNCU KISIM VAKIFLAR.. 19

ONBİRİNCİ KISIM ORUÇ.. 19

HADİSLERLE İBADET ANSİKLOPEDİSİ'NİN DOKUZUNCU CİLDİNİN İÇİNDEKİLER KISMI20

ONİKİNCİ KISIM... 21

HAC VE KURBAN.. 21

HADİSLERLE İBADET ANSİKLOPEDİSİNİN ONUNCU CİLDİNİN İÇİNDEKİLER KISMI22

HADİSLERLE İBADET ANSİKLOPEDİSİNİN ONBİRİNCİ CİLDİNİN İÇİNDEKİLER KISMI25

ONÜÇÜNCÜ KISIM CİHAD.. 25

KONULARINA GÖRE HADİS  İNDEKSİ28

—A—... 28

ABDEST.. 28

ADALET.. 29

AKŞAM... 30

ALLAH.. 31

AMEL. 35

ANNE-BABA.. 36

ARAFAT.. 36

AREFE GÜNÜ.. 37

ATEŞ. 38

AT.. 38

-B-39

BAYRAM... 40

-C-44

CAHİLİYE. 44

CAMİ44

CEHENNEM... 45

CEMAAT.. 45

CEMRE. 46

CENAZE. 46

CENNET.. 47

CİHAD.. 49

CİN.. 50

CUMA.. 50

CÜNÜP. 52

-Ç-52

ÇOCUK.. 52

-D-53

DİLENME. 53

DİN.. 53

DUA.. 54


HADİSLERLE İBADET ANSİKLOPEDİSİ GENEL FİHRİSTİ

 

Allah'ın izni ve inayeti ile "Hadislerle İbadet Ansiklopedisi" adlı 12 ciltlik eserimizi bu cilt ile tamamlamış oluyoruz. Bizlere bu günleri gösteren Rabbimize sonsuz şükürler olsun. Bu eserimizi hayırlara vesile kılmasını diliyoruz. Türkiyeli Müslümanların bu eseri okumalarını, sadece alıp kütüphaneleri­ni doldurmamalanm, içindeki konulan öğrenip buna göre amel etmelerini dili­yoruz. Bilindiği gibi İslami kaynakların ilki Allah'ın kelamı Kur'an-ı Kerim, ikin­cisi de Resulullah (a.s) efendimizin söz, fiil ve takrirlerinden oluşan sünnetidir. Rabbimizden niyazımız, İslam ümmetini bu iki kaynaktan mahrum etme­sin. Ve bütün Müslümanları, bu iki temel kaynağa göre amel etmelerini nasip buyursun. Bu iki temel kaynağa ters düşen her türlü söz, fiil, vaz ve nasihattan de beri blsın. Zira biz Müslümanlar, bu iki temel kaynağa ters düşen her şeyi reddeder ve kabul etmeyiz. Zira İslam'ın temeli Kuran ve sünnettir. Bu son sözden sonra; Bu eserimizde gördüğümüz gibi 5177 adet Arapça metinleriyle birlikte hadis bulunmaktadır. Bu hadislerin tümünü Aksa Yaym-Pazailama Ltd. Şti. olarak harekelettirip yeniden dizdirdik. Türkiyeli Müslümanlar azami derecde yararlansınlar diye. Arapça metinli 5177 adet hadisin dışında yine bir o kadar aynı hadislerin farklı rivayetlerini metinsiz olarak yayınladık. Bu kadar yüksek rakamlı hadisin bulunduğu bir temel eserde elbetteki geniş ve detaylı bir indekse ihtiyaç vardı. Bunun için biz Hadislerle İbadet Ansiklopedisi adlı bu eserimize çok yönlü ve her konunun rahatlıkla bulunabilmesi için bir genel indeks hazırlattık. Bu in­deksin hazırlanmasında emeği geçen kardeşimize, bu arada eserin her safhasın­da büyük fedakarlıklar yaparak çalışan mütercimlerimize, Arapça Türkçe diz­gilerimizi hassasiyetle yapan kardeşlerimize, baskısını özenle gerçekleştiren matbaaya, cildini yine titizlikle yapan ciltcimize ve bu eserin Türkçe'de basım haklarının bize veren Daru'l Selam Yayınevine teşekkürlerimizi sunuyoruz. Eserimizin bu son cildinde iki tür fihrist bulunmaktadır. Birincisi; bütün ciltlerin konularım her ciltte vermekle birlikte, bu son cildde de tümünü birden verdik. İstedik ki, bu son cildi eline alan herkes, hangi konunun hangi ciltlerde olduğunu rahatlıkla bulabilsin, tüm ciltleri teker teker elden geçirme durumunda kalmasın. ikincisi; eserimizde yer alan 5177 adet hadisin, hangi konulan içerdiğini, teker teker ele alan genel bir indeks bulunmaktadır. Bu eserimiz bir fıkıh kitabı olmakla birlikte, aynı zamanda bir hadis kitabı özelliğini taşıyor. Bütün konulan hadislerin ışığı altında ele aldığı için ve de bu eserde 10.000 civarında fazla hadis bulunduğu için, bu yönüyle bir hadis kitabı olarak ortaya çıkıyor. Bunun için bu eserimizin bu son cildine aynca bir de "Hadis Istılahları Sözlüğü" koymayı uygun gördük. Kitabı okurken, hadisler ko­nusunda bazı ıstılahlar geçtiğinde bunların ne anlama geldiği daha iyi anlaşılsın diye... Şimdi sırası ile şu kısımlarımıza geçiyoruz :

1. Tüm ciltlerin konularının yer aldığı genel fihrist,

2. Hadislerin konularına göre hazırlanan genel indeks,

3. Hadis ıstılahları sözlüğü.

 

 

HADİS ISTILAHLARI SÖZLÜĞÜ [1]

 

A

 

ADAB İLMİ:Yeme, içme, giyme, oturup kalkma, yolculuk vb. konularla ilgili hadisler.

ADABU'L-MUHADDİS: Muhaddisin, hadis hocasının, bilhassa hadis öğ­retimi esnasında uyması gereken hususlar, muaşeret kaideleri.

ABADU'Ş-ŞEYH: Hadis rivayet eden kimsenin, hadis hocasının günlük hayatında ve bilhassa rivayet esnasında uyması gereken hususlar, muaşeret kai­deleri.

ADABU TALİBİ'L HADİS: Hadis öğrenme durumunda olan kimsenin uyması gereken hususlar, muaşeret-kaideleri.

ADALET: Kişiyi, Allah ve Resulü (a.s.)'nün emirlerini yapıp yasakların­dan kaçınmaya, halk nazarında kişiliğini zedeleyici söz ve işlerden uzak durma­ya sevkeden meleke, hal. Hadis ravisinde bulunması gereken bu vasfın içinde müslüman olmak, akıl ve buluğ şartlan da mütâlâa edilir.

ADALET BATINA: Hâkim nezdinde ve insanların yanında sabit olsun veya olmasın, bilinsin veya bilinmesin, kişinin, Allah'ın ve Resulü'nün emirleri­ni yerine getirmesi, yasaklarından ve kendi kişiliğini zedeleyici söz ve işlerden kaçınmayı itiyat edinmesi.

A'DELU'N-NAS: Ta'dilin 1. mertebesinde bulunan bir râvi hakkında kul­lanılan bir siga. Böyle bir ravinin riveyet ettiği hadisle ihticac edilir.

ADEMU'S-SIHHAT: Hadisin sahih olmaması. Bu tabir, hadislerin kulla­nışında ne za'if ne de mevzu olmasını gerektirmez. Hakkında bu hükmün sözko-nusu olduğu hadis hasen de olabilir.

ADİL: Adalet vasfım taşıyan kimse.

ADL: 1. Adalet vasfım taşıyan, mutedil bir İslam toplumunda hadis nakli konusunda itimada şâyân olan kimse. 2. Ta'dîlin üçüncü mertebesinde bulunan bir râvi hakkında kullanılabilen bir siga. Böyle bir râvinin rivayet ettiği hadis ihticâc için alınabilir.

ADL: Seneddeki ravilerden peşpeşe iki veya daha fazlasını atlayarak hadis rivayet etme.

AFET: Hadisin zalfiik veya mevzÛ'luk illeti, sebebi.

AFETUHU FULAN: 1. Hadisin mevzû'luğu, münkerliği gibi bir za'iflik sebebini belirtmekte kullanılan bir tabir; 2. Cerhin ikinci mertebesinde bulunan bir ravi hakkında kullanılan bir sigâ. Böyle bir ravinin rivayet ettiği hadis hem ihticâc için hem de itibar için alınmaz.

AHAD: Ahâd, lugatta "bir" manasına gelen bir şeyin sayısına delalet eden ahad veya vahidin çoğuludur. Istılahta ise, mutevatir olmayan haberlere veril­miş bir isim olarak kullanılan Mesela haberu'l-vâhid (bir kişinin haberi) denir ve bir kişi tarafından rivayet edilen haber kesdedilir. Haber-i âhâd da birer kişi tarafından rivayet edilmiş haberdir.

AHAD'IN HABERİ: Mütevatir derecesine ulaşmayan haber.

AHBERENA: Semâ, kırâ'at, icazet, munâvele, makrûne bi'1-İcâze ve mukâtebe yoluyla (ve birden fazla şahısla birlikte) alınan bir hadisi başkasına ri­vayet (edâ) ederken kullanılabilen bir edâ sîgâsı. Ancak, özellikle semâ ve kırâ'atın dışındaki alış şekillerinde alınış şeklini belirten; icâzeten, munâveleten gibi bir ilave ile kullanılması uygun görülmüştür. Istılah sonraları bilhassa kırâ'at yoluyla alınan hadisin rivayetinde kullanılmaya başlandı. Bu durumda; "Hadis, biz dinlerken, rivayet eden hocanın huzurunda okundu, o da onu tasdik etti." manasına gelir ki Müslim'in ve Meşânima'nın kullanışı böyledir.

AHİRU'S-SENET: Senedin sahâbi tarafı. Yerine göre müellif tarafının da kastedildiği görülür.

AHKAM HADİSLERİ: Haram, helal, mekruh gibi şer'î bir hüküm ihtiva eden hadisler.

AHZ: Hadisi öğrenip almak, tebellüğ etmek demektir.

AKL: Temyiz kabiliyetine sahip olma. Râvîde bulunr biri olan adalet vasfı içinde mütâlâa edilir.

ÂLA ŞARTTS-SİTTE: Kütübü Sitte'nin hepsinde, rivayet etmiş olduğu

AKL: Temyiz kabiliyetine sahip olma. Râvîde bulunması gereken şartlar­dan biri olan adalet vasfı içinde mütâlâa edilir.

hadis bulunan râvî hakkında kullanılan bir tabir.

ÂLEM: Bir râvîyi diğerlerinden ayırmaya yarayan ismi, künyesi, lakabı.

ÂLİ: Hadis ıstılahında âlî, bir çeşit isnadın sıfatı olur ve rivayetin, gerek Hz. Peygamber (a.s.)'e ve gerekse meşhur hadis imamlarından birine veya sahih kitaplardan birinin rivayetine, râvi sayısının azlığı dolayısıyla yakın olması ha­linde isnadın kazandığı yüksek değeri ifade eder. Bu, bir bakıma haberin kayna­ğına en kısa yoldan ulaşmak manasına gelir. Bu kısalık, tabiatıyla isnadı da râvi adedinin azlığı ile mümkün olur.

ÂMM: Kendisiyle bütün mahlukatın kasdedildiği, hükmü herkese şamil olan haber.

AN: Hadisin hocadan bizzat işitilip işitilmediğini yahud muteber bir yolla alınıp alınmadığını kesin olarak göstermeyen bir edâ sigâsı. Ancak bu sîgayı kullanan râvi mudellis değil âdil ve hocasıyla muasır ise hadisi hocasından duy­muş olduğu kabul edilir. Bununla beraber bu sîga ekseriya icâze ve vicâde yo­luyla alman hadislerin edasında kullan ı lar. Muteahhirûndan bazıları bu sîgayı, şeyhin şeyhinin rivayetinde vâki olan icâzed kullanıl ar. Bu sîgarun, rivayet eden için değil de, müşâhade edilsin veya edilmesin, bir olayı, kıssayı nakletmekte kullanıldığı da variddir. Bu durumda "An Fulân", "An Kıssati Fulâh" demek olur.

AN'ANE: Bir hadisi rivayet ederken "an an" kelimesini kullanmak yani, "anfülamn an fülanin" diyerek rivayet etmek. Bu tarz, ravinin şeyhini bizzat dinlemiş olma ihtimalini azalttığı için an'aneli (muanan) hadis zayıftır.

ANSÂR: Resulullah (a.s.) ile muhacirleri kardeşçe karşılayıp bağırlarına basan Medine'li müslümanlar.

ARZ: Lugütta, bir şeyi bir kimseye göstermek, ibraz ve izhar etmek mana­sına gelen arz kelimesi, hadis ıstılahı olarak, ravinin, elinde bulunan hadisleri şeyhine okuması (arzetmesi) manasında kullanılmıştır. Bu bakımdan, had isçile­rin çoğuna göre arz, "şeyhe okumak" şeklinde ifade edebileceğimiz 'el-lara'atu ala'ş-şeyh' tabirinin tam karşılığıdır.

ASAHHU'L-ESÂNİD: îsnadlann en doğrusu, en kuvvetlisi ve çok tercih edileni manasına gelen bu tabir, hadislerin, kabul şartlarını hâiz isnadlar arasın­da yaptıkları tercihe delâlet etmek üzere kullanılmıştır. Bir hadis hakkında "bu hadis sahihtir" denildiği zaman, bu sözden şâz ve illetten uzak, âdil ve zabıt olan ravilerden oluşmuş mutassıl bir isnadla rivayet edilmiş hadis anlaşılır. Bu­nunla beraber, sika olan ravilerin de hata yapması veya bazı şeyler unatması ih­timali dolayısıyla bu sıhhat kesin değildir. Keza bir hadis hakkında "gayri sahih veya zayıftır" denilirse, sahih olan hadiste aranan adalet, zabt, şâz ve illetten uzak olmak şartlanyle, itisalde kusur ve noksanlık bulunan hadisler anlaşılır. Ancak bu zayıflık, yalan söyleyenlerin bazan doğruyu söyleyebilecekleri ve çok hata yapanların da bazen hatadan salim olarak hadis nakledebilecekleri ihtimali­ne binâen, zayıf denilen hadislerin yalan olması kesin değildir.

ASAHHU'L KÜTÜB: İhtiva ettikleri hadisler bakımından "kitapların en sahihi" manasında kullanılan bu tabirle Buhari'nin 'el-Câmi'us-Sahih'i kasdedil-miştir.

ASHABIN ADALETİ: Resulullah (a.s.)'ın ashabının hepsinin hadis riva­yeti hususunda adelet vasfını taşıdıklarının, naklî ve aklî deliller sebebiyle bir Önyargı olarak kabul edilip cerh ve ta'dil faaliyetine tabi tutulmamalım.

ASHÂBU'L-BİD'A: Sünnete muhalif görüş ve inanç sahibi olan, sünnete muhalif amel işleyenler.

ASHÂBU'L-HADİS: 1. Bütün ihtimamlarım hadis tahsil ve nakline, bil­hassa hukukî meselelerde, bir haber buldukları sürece celî ve hafî kıyasa müra­caat etmeyerek ahkâmı naslara dayandırmaya verdiklerinden dolayı Hicaz ehli­ne, İmam Malik, İmam ŞafTî, İmam Ahmed ibn Hanbel gibilerinin takipçilerine verilen ad.; 2. Hadislere göre amel etmeye gayret eden kimseler; 3. Hadis öğre­nim ve öğretimiyle uğraşan kimseler.

ASHÂBU'S SÜNENİ'L-ERBA'A: Sünen Erba'a müellifleri olan Ebu Da-vûd, Tirmizî, Nesâî ve İbn Mâce.

ASHÂBU'Ş-ŞURA: Hz. Ömer'in kendisinden sonraki halifeyi seçmek üzere tayin ettiği altı kişi şu zevâddır: Hz. Osman bin Affân, Hz. Ali bin Ebî Talib, Hz. Talha bin Ubeydullah, Hz. ez-Zubeyr ibn'l-Avvâm, Hz Abdurrahman bin Avf, Hz. Sa'd bin Ebî Vakkâs (Allah onlardan razı olsun).

ASL: 1. Hadis rivayet eden kimsenin, şeyhinin kendisine has olan hadis nüshası, hadis kitabı; 2. Hadis rivayet eden kimse, hoca, şeyh; 3. Sahih ve yay­gın olan, müslünıanlar tarafından kabule şâyân görülen hadis kitabı: Usûl Hamse, Usûl Sitte gibi; 4. Hadis kitabında herhangi bir bölümün istinad ettiği, ona delil ve dayanak olan müsned hadis; 5. Sened; 6. Mâna ile rivayet edilmek vb. şekillerle genişletilmiş bir hadisin ilk nüvesi, ilk şekli, böyle bir hadisin ana muhtevası.

AŞERE-İ MÜBEŞŞERE: Hz. Peygamber (a.s.) tarafından cennetle müj­delenen on sahibiye verilen isim. Ahmed İbn Hanbel, Müsned'inde Abdurrah­man İbn Avf tarikiyle Hz. Peygamber (a.s.)'den naklettiği bir hadiste, bu on sa-habiyi şöyle sıralamıştır: Hz. Ebu Bekir, Hz. Ömer, Hz. Osman, Hz. Ali, Hz. Talha, Hz. Zubeyr, Hz. Abdurrahman İbn Avf, Hz. Sa'd İbn Ebî Vakkas, Hz. Ebu Ubeyde İbnul'l-Cerrâh, Hz. Saîd İbn Zeyd İbn Amr.

ATRÂF (KİTAPLARI): Hadisin baş tarafından veya tamamına delalet eden, tamamını hatırlatan bir. kısmını, "tarafını vermekle yetinerek müteakiben ya hadisin bütün senedlerini veya muayyen bazı kitaplara bağlı kalarak onlarda geçtiği yerleri, senedlerine de kısaca işaret etmek suretiyle veren kitaplar. Bu kitaplar daha çok sahabe musnedine göre tertib edilmişlerdir.

AZİZ: Aziz, lugatta "bir adam aziz ve şerif olmak ve bir kimsenin zelil iken kuvvetli ve kudretli olması" manasınadır. Hadis ıstılahında ise; Aziz, bir hadisin garib iken bir başka yönden rivayet edilmek suretiyle kuvvet kazanması ve aziz olmasıdır.

 

B

 

BÂB: 1. Bir eserde, ana bölümden sonra gelen alt bölüm. 2. Herhangi bir konudaki hadisler.

BATIL: Mevzu manasına kul lanı lar.

BEDEL: Bir ravinin, mutemed bir kitabda yer alan bir hadisin rivayetinde, farklı bir senedle bu kitab müellifinin şeyhinin şeyhinde müellifle birleşmesi. Bunda, sözkonusu ravinin senedindeki raviler, müellife uğrayan seneddeküer-den az olursa bu durumda bedel, 'bedel âlî"; fazla olursa "bedel nazil" ismini alır. Mutlak olarak bedel denince bedel âlî kasdediler. Bedel âlî ekseriye uluvv nisbfden sayılır.

Örnek:

Irâkî - Râvî - Râvî -Râvî - Buharî - Kuteybe - Malik -(1)

Irâkî - Râvî - Râvî - Serrâc - Ka'nebî - Malik -(2)

Irâkî - Râvî - Râvî - Râvî - Râvî - Serrac - Ka'nebî - Malik -(3)

Bu misallerde, Buhari'nin Sahih'inde bulunduğu farzedüen bir hadisin IrâkTye üç yoldan ulaşması tasavvur edilmiştir. Birincisinde Irâkî, Buhari'nin senedine ulaşmaktadır. Dolayısıyla bu sened, hadisin içinde Buhari ve şeyhleri­nin bulunmadığı diğer bir senedine nisbetle, bu ikinci senedin ravileri daha az da olsa, âlî sayılır (Uluvv Nisbî). İkincisinde Irâkî, Buhari ve şeyhinin şeyhinde (Malik'de) birleşmektedir. Yani burada Buhari'nin şeyhi Kuteybe'den "bedel" olarak Ka'nebî bulunmaktadır. Ravi adedi birincisinden az olduğu için bu bedel, "bedel âlî" ismini alır. Ancak bu uluvv, mutlaktır. Üçüncüsünde ravi adedi birin­cisine oranla fazla olduğu için "bedel nazil" söz konusudur.

BİD'AT: Istılahta, dinin ikmalinden sonra ihdas olunan ve dine izafe edi­len şeye denilmiştir. İbnu's-Sekît'in tarifine göre bu muhdes (ihdas olunan şey) bid'attır. Ömer Îbnu'l-Hattab, ramazaiî aylarında kılınan teravih namazı hakkın­da ni'meti'l-Bid'atu nâziK İttölK £ml bftKttöf) demiştir. Buna göre bid'att iki

kısma ayırmak gerekir. Birincisi; hidayete götüren bid'at, ikincisi ise; dalâlete götüren bid'attır. îlki, Allah'ın ve Resulünün emir ve teşvik ettikleri şeylerdir ki, övülmeğe layıktır, nitekim Hz. Ömer teravih namazı hakkında "bu ne güzel bir bid'at" demiştir. Diğeri ise, Allah'ın ve Resulünün emir ve teşvik ettikleri şeyle­rin hilâfına olan işlerdir; bu da kötülenmeğe ve inkar edilmeğe layıktır

BİD'AT KÜBRA: Hz. Ali'yi sevmede haddi aşma, Hz. Ebu Bekir ve Hz. Ömer'i kınamak ve tahkir etmek, bunun propagandasını yapmak.

BİD'ATU'R-RAVİ: Hadis ilminde bid'atu'r-ravi, yani hadis rivayet eden kimsenin bid'ata nisbet edilmesi ve onun bid'at ehlinden sayılması, ta'n sebeple­rinden biridir.

Bİ'SET: Hz. Muhammed (a.s.)'in fiilen vahiy olarak nübüvvet görevine başlamasının başlangıcı.

 

C

 

CAMİ: (c. Cevâmi): 1. Konularına, ilk kelimelerinin harf sırasına konul­masına göre çeşitli tasnif düzenlerinde her konudan hadisler ihtiva eden hadis kitabı. 2. Fıkhî bir hüküm taşımayan, belli fıkıh konularından birine girmeyen hadislerin bir araya getirilip tasnif edilmesiyle meydana gelen hadis kitabı. 3. Bir hadis kitabında herhangi bir ana veya tâli bölüme (Kitab veya Bab'a) konul­mayan değişik ve dağınık konulardaki hadislerin yer aldığı, toplandığı kısım.

CAMİ'US-SAHİH: Cami ismini alan hadis eserleri arasında sahih vasfım bihakkın kazanmış iki büyük kitap vardır ki, bunlara 'el-Câmi'us-Sahih' denil­miştir. Bunlardan biri el-Buhari'nin diğeri de Müslim'in Sahih'leridir.

CARIH: Herhangi bir raviyi, adalet ve zabt sıfatlarını tam taşımadığını söyleyerek tenkid eden.

CEM: 1. ilk bakışta aralarında çelişki varmış gibi görülen hadislerin arası­nı, birim" veya ikisini te'vil etmek suretiyle vb. şekillerde te'lif etmek, uzlaştır­mak. 2. Her konudan hadisleri, çeşitli tertiblerde bir araya getirerek eser meyda­na getirmek. 3. Muayyen kitaplardaki veya bütün kitaplardaki hadisleri ele alarak, eski veya yeni düzende yeni bir eserde toplamak.

Ömek: 1. "(Mekke'nin) fethinden sonra hicret etmek yoktur. Fakat cihad ve niyyet vardır. Savaşa çıkmanız istendiğinde ise savaşa çıkınız" (Müslim, İmaret, Nesâi, Bey'at.)

"Kafirlerle savaşıldığı müddetçe hicret sona ermeyecektir." (Nesâi, Bey'at)

"Tevbe sona ermedikçe hicret de sona ermeycektir. Güneş batış yerinden doğmadıkça da tevbe sona ermeyecektir." (Ebu Davud, Cihad).

Aralarında zahiren bir tezad görülen bu ve benzeri hadislerin arası; Mekke­'nin fethinden sonra hicretin sona erdiği, aksine ifadeler taşıyan hadislerin bir kısmının fetih öncesi Mekke kafirleri ile ilgili olduğu, diğerlerinin ise kötülük­lerden hicret (bunları terketme) manasına geldiği şekilde yurumlanıp cem edil­miştir. Nitekim Resulullah (a.s.) "Muhacir, Allah'ın yasakladığı şeylerden hicret eden (bunları terkeden)dir." buyurur. (Buhari, İmân).

CEMÂAT: Kütüb-i Sitte müellifleri olan Buhari, Müslim, Ebu Davud, Tirmizi, Nesâî ve îbn Mâce kasdedilir. Mecduddîn İbn Teymiyye'nin 'Munte-ka'1-Ahbâr' isimli kitabında ve bazı alimlerin özel kullanışında adı geçen zatlara ilaveten, Ahmed ibn Hanbel de kasdedilir.

CERH: Ravinin, adalet ve zabt sıfatlarını tam olarak taşımadığının tesbit edilip ortaya konulması. Bunun sonucunda, duruma göre ravinin rivayet ettiği hadis değer kazanır, kabul veya reddedilir.

CERH ve TA'DİL İLMİ: Hususi lafız ve kaidelerle, ravilerin cerh ve ta'dil yönünden durumlarım araştırmayı konu edinen hadis bilgi yolu.

CEVVAL: Yeryüzünde çok dolaşan, hadis toplamak için çok gezenlere ki­naye yollu verilen isim.

CEYYİD: Lugatta iyi ve güzel manasında kullanılan ceyyid tabiri, hadis ıstılahlarında, sahih'e yakın bir manada zikredilmiştir. "Ceyyid", sahihin altın­da, hasen lizâtihi'nin de üstünde olan bir dereceyi gösterir.

CUMHUR: Lugatta diğer manaları yanında her şeyin ekserisini ifade eder. Istılah olarak bir meselede aynı görüşü paylaşan ulemanın çoğunluğunu ifade eder.

CÜZ: 1. Bir kişinin rivayet ettiği hadisleri veya bu konudaki hadisleri ihti­va eden hadis mecmuası. 2. Bir hadis usûlü konusunda yazılan kitap; 3. Tek bir hadisin senedlerini toplayan, inceleyen kitap.

 

D

 

DELÂ'İL: Resulullah (a.s.)'ın peygamberliğim gösteren halleri, mucizeleri.

DİRAYET: Temkin ve tecrübeye dayalı zeka, Dirâyetu'l-Hadis timi: Riva­yetin hakikatini, şartlarını, çeşitlerini, ahkamım, ravinin halini, şartlarını mervi-yatının çeşitlerini ve bunlarla müteallik diğer şeyleri bildiren, bunlarla meşgul olan ilme denir.

DARB-I MESEL: Örnek vermek. Herhangi bir konunun anlaşılması için önceden veya o anda verilen örneklerdir.

 

E

 

EDA SIĞALARI: Alınan (tahammül edilen) bir hadisi başkasına rivayet ederken, alınış şekline (tahammül yoluna) uygun olarak kullanılan kalıp ifade­ler.

EHLU'L-HADİS: 1. Bütün ihtimamlarını hadis tahsil ve nakline, bir haber (hadis buldukları sürece kıyasa müracaat etmeyerek ahkamı naslara dayandır­maya verenler. 2. Hadisle uğraşan bu ilimde maharet kazanmış olanlar.

EMALİ KİTAPLARI: Miras, öşür, zekat gibi malların ve gelirlerin duru­mundan bahseden kitaplardır. Böyle kitaplarda daha ziyade malların konumla­rıyla ilgili hadisler cem edilmiştir.

EMANET: İtimat ifade eden bir sıfattır. Hadis ravilerinde aranan en önem­li özelliklerden birisidir. Emanet ehli olan bir ravi hadis almada güvenilir birisi­dir.

ERBA'A: Ebu Davud, Nesâl, Tirmizi ve İbn Mâce'nin Sünen'leri.

ESBAB-I NÜZUL: Ayetlerin inmesine sebeb olan olay ve hadiselerdir. Bunlar ayetlerin anlaşılmasına yardımcı olan faktörlerin önemJilerindendir.

ESER: Eser kelimesi haberin eşanlamlısıdır. Ancak Horasan fakihleri bu kelimeyi sahabeden mevkuf olarak gelen haberler için kullanmış, merfii'a da haber demişlerdir. Yani onlara göre Hz. Peygamber (a.s.)'in sözlerine haber, sa­habenin sözlerine (mevkuf) de eser denir. İbn Hacer, hem mevkufa ve hem de maktu'a eser denildiğine işaret eder. En-Nevevrye göre ise, haber, ister merfÛy ister mevkuf ve ister maktu olsun, muhaddislerin nazarında hepsi de eserdir.

ETBAU'T-TABİİN: Resulü İlah (a.s.)'ın ashabım görmüş müslümanlara denir. Hz. Peygamber (a.s.)'in "Hayru'n-Nas" diye tevsif ettiği tabakaların so­nuncusudur.

EVÂ'İL KİTAPLARI: Müteaddit hadis kitaplarının ilk hadislerini bir ara­ya toplayarak meydana getirilen kitaplar. Bu çeşit kitaplar, içlerindeki hadisle­rin kendilerinden çıkarılmış olduğu kitapların rivayet hakkına sahip olan hoca veya hocalardan sem'a edilerek, sözkonusu kaynak kitapların ilk hadislerinin ri­vayet hakkı elde edilmiş olurdu. Geri kalanların da rivayeti için icazet alınınca bu kitapların rivayet hakkına kısmen semâ (baş tarafları), kısmen de icazet yo­luyla sahip olunur ve bu şekilde rivayet edilirlerdi.

 

F

 

FAİDE: Bir hadisden çıkarılan hükümler, istifade edilen çeşitli hususlar­dan herbiri bu başlık altında verilir. Bazı durumlarda izah edilen herhangi bir mevzuun muhtelif meseleleri de "fâide" başlığı altında sunulmaktadır.

FÂSIK: 1. Söz ve işlerinde küfür derecesini bulmamak şartıyla dinin emir­lerine uymayıp yasaklarından da sakınmadığı sabit olan mü s İÜ m an. 2. Büyük günah işleyen veya küçük günah işlemekte ısrar eden müslüman.

FERD: 1. Senedin bir veya birkaç tabakasında ravi adedi bire düşen hadis; 2. Aslında çok kimse tarafından riveyet edilmiş olmakla beraber herhangi bir hocadan yalnız bir ravinin rivayet etmiş olduğu veya yalnız bir bölge ahalisinin rivayet etmiş olduğu hadis. 3. Ravisinin herhangi bir durumda tekbaşınalık gös­termiş olduğu hadis.

FEVÂİD: Bir kimsenin, tahammül ettiği bazı hadisleri veya bazı hadis not-.lannı, bilgilerini ihtiva eden kitab.

FIKHU'L-HADİS: Hadisin, kendisinden istinbat edilebilecek ahkam ve âdâbtan ihtiva ettiği şey(ler), hadisten anlaşılabilecek mâna(lar).

FISK: Fısk, emr-i ilahiyi terk ile isyan edip hak yoldan çıkmak yahut zina ve fücur eylemek manasınadır.

FUKAHÂ SEB'A: 1. Tabi'ûnun büyükleri arasında fıkıh bilgileriyle en muşhur olan yedi alim. Hicaz alimlerine göre bunlar şu zevatdır: Sa'id ibnu'l-Museyyeb, el-Kasım ibn Muhammed ibn Ebi Bekri's-Sıddîk, Urve ibnu'z- Zu-beyr, Hârice ibn Zeyd ibn Sabit, Ebu Seleme ibn Abdurrahman ibn Avf, Ubey-dullah ibn (Abdullah ibn) Utbe ibn Mes'ûd, Ebu Eyyûb Süleyman ibn Yesâr el-Hilâlî, 2. Sahebeden "Yedi Fakih" söz konusu olduğunda ise şu zevat anlaşılır: Hz. Ömer, Hz. Ali, Abdullah ibn Mes'ud, Abdullah ibn Ömer, Abdullah ibn Abbas, Zeyd ibn Sabit, Hz. Aişe. Mutlak olarak Fukahâ Seb'a denince ta-biûnunkiler kasdediler.

FUNUNU'L-HADİS: Metin ve senedle ilgili muhtelif hadis bilgi kollan.

 

G

 

GAFLET: Hadis rivayetinde yapılan dikkatsizlik ve dalgınlık. GALAT: Hadis rivayetinde hata yapma.

GARİB: Hadis ıstılahında, metin veya isnad yönünden tek kalmış yahut benzeri, başka raviler tarafından rivayet edilmemiş hadise denilir.

GARİBU'L-HADİS: Hadis metninde geçen ve az kullanılması dolayısıyla anlaşılması güç olan kapalı kelimelere verilmiş bir isimdir.

GAYRU SİKA: Ravilerinin cerhinde kullanılan tabirlerden biri olup, ada­let ve zabt şartlarım taşımayan kimseler hakkında söylenmiştir.

 

H

 

HABER: Hadis ilminde "hadis" kelimesinin eşanlamlısı olarak kullanılmış ve haber denildiği zaman Hz. Peygamber (a.s.)'in hadisleri anlaşılmıştır. Bunun­la beraber, haberle hadis arasında ayırım yapanlar da olmuştur. Bunlara göre hadis, yalnız Hz. Peygamber (a.s.)'den nakledilen sözler için kuHanılar. Haber ise.Hz. Peygamber' (a.s.)'in dışındaki kimselerden nakledilen sözlerdir.

HABERU'L-ÂHÂD: 1. Her tabakada birden fazla kişi tarafından rivayet edilmiş olsa da mütevatir derecesine ulaşmayan haber, hadis. 2. Bir kişinin nak­letmiş olduğu haber.

HADİS: 1. Resulullah (a.s.)'a nisbet edilen her türlü söz, fiil, takrir ve hal (ler). (Hadiscilere göre). 2. Resulullah (a.s.)'a nisbet edilen söz, fiil ve takrirler (Fakihlere göre); 3. Resulullah (a.s.)'a ashabına va tabi'ûna nisbet edilen söz, fiil ve takrirler (Merfû mevkuf ve maktu karşılığı); 4. Resulullah (a.s.)'ın söz(leri) (Umumun ve usulcülerin kullanışı). 5. Bir senedin sonuna, bu senedin metnin önceki veya sonraki senedin metninin aynı olduğunu; baş tarafı verilmiş bir metnin sonuna bunun devamının olduğunu, metnin henüz bitmediğini belirtmek için konan kelime.

HADİS İLMİ: 1. Kabul ve red yönlerinden sened ve metni inceleyen ilim dalı (Mutakaddimûn bu manaya kullanmıştır. Mutlak olarak zikredildiğinde de ekseriya bu manaya kullanılır.) 2. Resulullah (a.s.)'ın söz, fiil ve takrirleriyle ah­valini bildiren ilim (Rivayetu'l-Hadis ilmi manasına); 3. Bazan ıstılahta, daha şümullü olarak, hem 'Dirâyetu'l-Hadis' ilmi, hem 'Rivayetu'l-Hadis' ilmi kasde-dilir.

HADİS-İ KUDSİ: Hz. Peygamber (a.s.)'in söz olarak Rabbine izafe veya Rabbından rivayet ettiği hadisler hadis-i kudsi (hadis-i ilahi veya rabbani) denil­miştir. Bu çeşit hadislere kudsiyyetİn izafe edilmesi, tariften de anlaşıldığı gibi onların, her türlü noksanlıktan münezzeh olan Allah Teala'dan sadır olması yö-nündendir; yani bunların menşei, Allah Teala'dır, onları ilk söyleyen O'dur. Allah Teala'dan sadır olan ve kudsi denen bu sözler için hadis lafzının kullanıl­ması ise bunların Hz. Peygamber (a.s.) tarafından Rabbından nakl ve hikaye edilmesi sebebiyledir.

HADİS RİCALİ: Hadisle meşgul olmuş zevat, raviler, hadis alimleri.

HADİS TARİHİ: Hadisin nasıl ve hangi şartlarda sonraki zamanlara ulaş­tığını, geçirdiği merhaleleri konu edinen hadis bilgi kolu.

HADİS TENKİDİ: Hadisin saned ve metin bakımından incelenerek sıhha­tinin ortaya konulmasıdır. Yani manen ve raviler açısından hadisin irdelenmesi-dir.

HADİS USULÜ: Kabul ve red yönünden (yani hangilerinin kabul edilip hangilerinin red edilmesi gerektiği bakımından) sened ve metni (hadisi) incele­yen ilim dalı.

HAFIZ: 1. Metin ve senedleriyle yüzbin hadisi bilip ezberlemiş olan, bun­ların ravilerini, hayat hikayelerini ve cerh ve ta'dil yönleri ile bilen hadis alimi; 2. Her tabakadan bildikleri bilmediklerinden daha fazla olacak şekilde tabaka tabaka şeyhlerini, şeyhlerinin şeyhlerini bilecek kadar hadis ilminde geniş bilgi­ye sahip olan hadis alimi; 3. Hadislerin sahih olarak sonraki nesillere intikalin­de büyük emeği geçen alim.

HÂKİM: timi, bütün hadislari metin ve senedleriyle, ravilerini de cerh, ta'dil ve hayat hikayeleri bakımından ihata eden hadis alimi.

HALİK: Zehebî ve Sehâvfye göre cerhin üçüncü, Râkî'ye göre ikinci mer­tebesinde bulunan bir ravi hakkında kullanılan bir siga. Böyle bir ravirün riva­yet ettiği hadis hiçbir suretle alınmaz.

HALKA: Hadisin senedinde yer alan ravilere denilir. Ayrıca, hadis, tefsir, fıkıh öğrenimi için toplanarak yapılan müzakelere de halka denilmektedir.

HAMSE: İmam Ahmed ve dört Sünen sahibine verilen isim.

HASÂ'İS: Yalnız Resulullah (a.s.)'a bahşedilen hususi haller, mucizeler ve

ayrıcalıklar.

HASEN: 1. Senedinde yalan söylemekle itti ham edilmiş hiçbir kimse bu­lunmamakla beraber şazz da olmayan ve benzeri, diğer tariklerden rivayet edil­miş olan hadis (Tirmizi'nin tarifi); 2. Zabt sıfatı tam olmayan, bununla beraber tek başına rivayet ettiği hadisi münker sayılmayan, adalet sahibi ravinin rivayet ettiği, şazzlık ve illetten ân hadis; 3. Yaygın olmayan, herkesçe bilinmeyen garib hadis (Sınırlı olarak ilk devirlerde). 4. Münker hadis (Nadiren). İlk mana­sıyla hasen hadis makbul olup hüccet olarak kullanılır.

HASEN GARİB: Bir ravinin tek.basma riveyet ettiği veya rivayetinde te-ferrüd ettiği hasen hadis.

HASEN SAHİH: Bu tabirle neyin ifade edilmek istendiği veya onun hangi çeşit hadislere delalet ettiği, onu bizzat kullananlar tarafından açıklanmadığı için, hadisçiler arasında çeşitli şekillerde izah edilmiştir.

HASEN SAHİH GARİB: Tirmizi'nin bir hadisi tavsif etmek maksadıyla kullandığı birleşik tabirlerden biri.

HASENLİ-GAYRİH: İbnu's-Salâh'ın tarifin göre, isnadı gizli olan, yani ravilerinin ehliyetleri tam olarak tesbit edilmemiş bulunan, bununla beraber ri­veyet ettikleri hadiste fazla hata. yapmayan ve yalan söz söylemiş olmakla suç­lanmayan kimselerin rivayet ettikleri hadistir, ki, birkaç yönden rivayet edilmesi halinde şâz ve münker olmaktan çıkar ve hasenli gayrih adını alır.

HASEN Lİ-ZÂTİH: İbnu's Salâh'a göre hasen lizâzatih, ravisi sıdk (doğ­ruluk) ve emanet (güven) yönünden meşhur olan, fakat hıfz ve itkân yönünden kusurları sebebiyle sahih hadis ricalinin derecesine ulaşamayan, bununla bera­ber rivayet ettiği hadisle infirad eden ve bu sebepten hadisi münker olan kimse­lerden üstün derecede bulunan, hadisi de şâz, münker ve muallel olmayan kim­senin rivayetidir.

HASENU'L-İSNÂD:Hadis imamlarının sık kullandıkları tabirlerden biri olan hasenıî'l-isnâd, hadisin isnad yönünden hasen olduğuna delâlet eden bir ıs­tılahtır ve bir çok defa "hazâ hadîsun hasenu'l-isnâd" (bu, hasen bir hadistir) ibaresi içinde zikredilir.

HAZF: Hadisdeki bazı kelimelerin delalet etmesinden dolayı bazılarının zikredilmeyişidir.

HİLM: Bir sıfattır. Yumuşak huyluluk ifade eder. Aynı zamanda Cenabı Hakk'ın bir sıfatıdır.

 

I

 

İCAZET: Usûlüne uygun olarak, şeyhin, rivayet hakkına sahip olduğu bütün veya bir kısım hadislerini, hadis kitaplarını riveyet etmesi için birine sözlü veya yazılı olarak izin vermesi. Tahammül yollarından biri.

İCTIHAD: Hadis ve ayetlerden hüküm çıkarma ameliyesidir. Kelime ola­rak ise gayret etme, üstün güç harcama demektir.

İDRAC: Hadis ıstılahında idrâc, ravinin rivayet ettiği hadisin isnad veya metnine hadisin aslından olmayan bazı sözler sokmasıdır. Hadisi bu ilave ile a-lan şahıs ise, çok defa onun farkına varamaz ve hadisin aslından olduğu zannıy­la o da başkasına nakleder.

İHTİSAR: 1. Hadisin anlatmak istediğini, manayı tam aktaracak şekilde kısaca ifade etmek; 2. Çeşitli mülahazalarla manayı bozmadan hadisin bir kıs­mını hazfederek diğer kısmını riveyet etmek, hadisi kısaltmak.

İLLET: Hadis ıstılahında illet, zahirde sahih görünen hadisi za'fa uğratan (kâdih) anlaşılması güç, gizli bir kusur veya sebepten ibarettir. İllet, çok defa bir hadisin isnadında, hazan da metninde vuku bulur. İsnada vuku bulduğu zaman hem isnadı hem metni zayıflatır, bazen de metne tesir etmeksizin yalnız isnadı za'fa uğrattığı görülür.

İHTİLÂT: Yaşlanınca ravinin hafızasına ânz olan zaaf. İhtilât her vakit yaş sebebiyle olmaz. Hep kitabından rivayet alınan birisinin herhangi bir sebeple kitabını kaybetmesi veya âmâlık gelmesi gibi bir sebeple hıfzından rivayete başlaması sonucu da ortaya çıkabilir. İhtilât arız olan kimseye muhtelit deriir.

İNFİRAD: Ravinin rivayet ettiği hadisde tek kalması demektir.

İNKITA: İsnad zincirinden bir veya birkaç ravi halkasının düşmesiyle is-nadda meydana gelen kopukluktur.

İNTİKÂ: Muhtelif hadis kitaplarından, ihtiyaç duyulan hadisleri derleye­rek hadis kitabı yazma usulü.

İ1 AB: 1. Hadisi, yanlış okumaları önlemek gayesiyle, nahiv kaidelerine göre harekelemek. 2. Hadisin gramer (nahiv) tahlilini yapmak.

İRSAL: Lügatta göndermek manasında kullanılan irsal kelimesi hadis ıstı­lahında, Hz. Peygamber (a.s.) devrine yakın olmak bakımından yaşça büyük olan bir tâbi'nin "Hz. Peygamber şöyle dedi" veya "şöyle yaptı" diyerek bizzat kendisinin işetmediği veya görmediğ söz veya fiili, doğrudan doğruya Hz. Pey­gamber (a.s.)denrivayet etmesidir.

İSNAD: Hadis ıstılahında sözün asıl sahibine aracılar vasıtasıyla yükseltil­mesidir ve bu tarif kelimenin dağın zirvesine yükselmek veya yükseltmek ma­nasından alındığına delalet eder. İsnad, başka milletlerde başka milletlerde bu­lunmayan ve yalnız müslümanlara has olan bir sistemdir.

İTKÂN: Ravinin fazla zabt sahibi, titiz olması.

İTMİ'NAN: Mutmain olmak. Bu sıfat ravilerin önde gelmesi gereken özelliklerindendir. Hadisi alırken ve naklederken tüm taraflar hem senedden ve hem de metinden emin olmalıdır.

 

K

 

KADİHA: Ravinin güvenirliğini zedeleyen özelliklere denir. Bu şekildeki bir ravinin naklettiği hadis başka sahih yollardan gelen hadislerle teyid edilme­miş ise o rivayetle amel edilmez.

KAVİ: 1. Sahih ve hasenden daha umumi olarak makbul hadis. 2. Söylen­dikten sonra peşine bir ayet okunmuş olan hadis.

KAVL: 1. Kur'an dışında Resulullah (a.s.)'dan sadır olan söz. 2. Bir ahinin bir konudaki görüşü, yorumu.

KEZZAB: Hadis rivayetinde yalancılığı meslek haline getirenler için kul­lanılan ve cerh lafızları arasında en aşağı mertebeye delalet eden tabirlerden bi­ridir. Mübalağa sigasıyla bir için failini gösteren bu kelime, çok yalancı manası­na gelir.

KISSA: Bir hadisin söylenmesine, yapılmasına sebeb, vesile olan hadise, durum.

KÜTÜB ERBA'A: Ebu Davud, Tinnizî, Nesâî ve İbn Mâce'nin 'Sünen1 isimli eserlerine verilen adı.

KÜTÜB HAMSE: Buhari ve Müslim'in 'Sahihleri ile Ebu Davud, Nesâî ve Tirmizi'nin 'Sünenleri.

KÜTÜB SEB'A: Buhari ve Müslim'in 'Sahih'leri ile Ebu Davud, Nesâî, Tirmizi, İbn Mâce ve Darimfnin 'Sünen'leri. Bu gnıbta Darimi'nin Sünen'i yeri­ne tmam Malik'in 'Muvatta'ını kabul eden alimler de vardır.

KÜTÜB SELÂSE: 1. Buhari ve Müslim'in 'Sahihleri ile İmam Malik'in 'Muvatta'ı; 2. Ebu Davud, Nesâî ve Tirmizi'nin 'Sünenleri.

KÜTÜB SİTTE: 1. Buhari ve Müslim'in 'Sahihleri ile Ebu Davud, Nesâî, Tirmizi ve İbn Mâce'nin 'Sünen'leri. 2. Buhari ve Müslim'in 'Sahihleri, Ebu Davud, Nesâi ve Tirmizi'nin 'Sünen'leri, İmam Malik'in 'Muvatta'ı. 3. Buhari ve Müslim'in 'Sahihleri ile Ebu Davud, Nesâî, Tirmizi ve Danmi'nin 'Sünen'leri.

 

M

 

MAHFUZ: Şâz olan hadisin Mukabili olarak tercih edilen hadise mahfuz adı verilmiştir. Şâz, sika ravinin zabt yönünden olsun, rivayetin çokluğu ve buna benzer tercihi gerektiren sair yönlerden olsun, kendisinden daha üstün ra-vilere muhalif olarak rivayet ettiği ve rivayetiyle tek kaldığı hadistir.

MAKBUL: 1. Sened ve metni bakımından kabule şayan olan ve kendisiyle amel edilmesi gereken hadis (Sahih ve hasen murâdifi). 2. İşin aslında doğru (sabit) olma ihtimali olmama ihtimalinden daha kuvvetli olduğuna dair bir delil sunulan hadis (Sahih ve hasen murâdifi); 3. Adalet ve zabt sıfatlarım tam olarak taşıyan ravi (Sika ve Sadûk ıstılahlarından daha umumi bir manada); 4. Tadilin altıncı mertebesinde bulunan bir ravi hakkında kullanılan bir siga. Böyle bir ra­vinin rivayet ettiği hadis itibar için alınır; 5. Senedi zayıf da olsa kendisiyle amel edilmiş olan ve alimlerin kabul ettikleri hadis.

MAKLUB: 1. Bir veya birkaç ravisi aynı tabakadan başkalarıyla değiştiril­miş olan hadis; 2. Sened ve metnindeki kelime veya cümlelerle takdim te'hirler yapılmış olan hadis; 3. Metninin isnadı alınıp diğer bir metnin başına konmuş olan hadis.

MAKTU: Tâbi'ûndan mevkuf olarak rivayet edilen söz ve fiillere denir.

MA'RUF: Münker veya şâz merdûd olan hadisin mukabili olarak tercih edilen hadise ma'rûf denir.

MEÇHUL: 1. Hadis öğrenimiyle (ilim talebiyle) şöhret kazanmamış veya alimler tarafından ilim talebesi olarak tanınmamış ve hadisi sadece tek ravi yo­luyla gelen kimse; 2. Sehâvi'ye göre cerhin altıncı mertebesinde bulunan bir ravi hakkında kullanılan bir siga. Böyle bir ravinin rivayet ettiği hadisi itibar için alınır; 3. Mechûl bir ravinin rivayet etmiş olduğu hadis (Zayıf sayılır); 4. Ravileri tek tek tanınsa da alimlerin bir bütün olarak bilmedikleri, tanımadıkları sened; S. Ebu Hatim bunu 'mechûlu'l-hâl' manasına kullanır.

MECHULU'L-ADÂLE: Hali mechûl olan, daha doğrusu âdil kimseler ta­rafından tezkiye ve tâdil edilmedikleri için adalet yönünden durumları bilinme­yen kimselere mechûlul-adâle (adaleti mechûl) adı verilmiştir.

MEĞÂZİ: Resulullah (a.s.)'ın savaşınlarma ait hadisler, bu hadisleri ihti­va eden kitaplar.

MEKKİ: 1. İlk olarak Mekke'de yayılmış olan hadis. 2. Hicretten önce vârid olan hadis.

MENSUH: Hükmü, zaman bakımından sonraki şer'i bir delille kaldırılmış olan hadis.

MERCUH: Muhalefet halinde, iki hadisten tercihe şayan görülmeyeni.

MERDUD: Reddedilmesi gereken hadislere delalet etmek üzere» makbulün mukabili olarak genel manada kullanılan bir tabirdir.

MERFU: Özellikle Hz. Peygamber (a.s.)'e isnad edilen söz, fiil ve takrir­lerden, ister munkatı isnad la rivayet edilmiş olsun, ister muttasıl isnadla* rivayet edilmiş olsun, bütün hadislere merfû denir. Bunlar, söz, fiil ve takrirler, ya açık bir ifade ile Hz. Peygamber (a.s.)'e isnad edilirler, yahut ta bunlar Hz. Peygam­ber (a.s.)'e açık bir şekilde isnad edilmese bile, onların Hz. Peygamber (a.s.)'in söz, fiil ve takrirleri olduklarına hükmolunur.

MERFU MÜRSEL: Merfû hükmünde olan bir sözün, tâbi'inden sonraki ravisi zikredilmez ve tâbi'inin hadisi ref ettiği, yahut rivayet ettiği, yahut isnad ettiği yuhatta sözü sahibine ulaştırdığı belirtilirse, bu söz merfû müsrei olur. Çünkü tâbi'inden sonra isnadtan düşen râvi, sahabidir.

MERVİ: Rivayet edilen, nakledilen şey (metin).

MEŞAYİH KİTAPLARI: Hadis rivayet eden hocaların sened ve metinle­riyle hadisleri derledikleri kitaplar.

MEŞHUR: 1. Her tabakada en az üç kişinin rivayet etmiş olduğu veya en az üç farklı senedie riveyet edilmiş olan hadis; 2. İlk devirlerde bir iki kişi tara­fından rivayet edilmiş olduğu halde sonradan kabul görerek daha fazla kimse ta­rafından rivayet edilmiş olan hadis; 3. Ravilerinin adedine, senedinin olup ol­madığına bakmaksızın halk arasında yayılmış olan hadis; 4. Başka bir grup,cemaat arasında fazla bilinmemekle berebar bilhassa herhangi bir grub arasında yayılmış olan hadis. Meşhur hadis, sened ve metnin durumuna göre sahih, hasen ve zayıf olabilir.

METİN: 1. Senedin bitiminde başlayan sözlü kısım; 2. Mânânın kendile­rinden meydana geldiği lafızlar.

METRUK: İbn Hacer'in tarifine göre, Hz. Peygamber (a.s.)'in hadislerinde kizb (yalancılık) ile itham olunan, yahut hadiste yalanı görülmese bile, sair ko­nuşmalarında kezzâb (yalancı) olarak bilinen kimselerin, malum kaidelere aykı­rı olarak rivayet ettikleri ve bu rivayetlerinde tek kaldıkları hadisler-

METREKU'L-HADİS: Hadisi terkedilen ravi.

MEVKUF: Sahabeden, isnadı ister muttasıl olsun, ister munkatı olsun, söz, fiil veya takrir olarak rivayet edilen haberlere mevkuf denilmiştir.

MEVSUL: Bir isnadı teşkil eden ravilerden her birinin, kendi üstündeki ra-viye, yani şeyhiyle bizzat görüşerek hadisi bizzat ondan işitmiş veya almış ol­ması durumudur ki, muttasıl olan böyle bir isnada mevsul denir.

MEVZU: 1. Buyurmadığı, yapmadığı ve takrir etmediği halde Resulullah (a.s.)'a yalandan nisbet edilen hadis; 2. Resulullah (a.s.)'a nisbeti filhakika doğru olsa da kizble cerhedilmiş olan bir ravinin rivayet ettiği hadis.

MUALLAK: İsnadının başındım bir veya birbirini takip etmek üzere daha fazla ravisi hazf ve en son hazfedilen ravinin şeyhine nisbet edilmiş hadislere muallak denilir.

MUALLEL: Görünüşü itibariyle sahih olan, fakat aslında gizli ve kâdih (sıhhatini kemiren) bir illeti bulunan hadislere muallel denilmiştir.

MU'AN'AN: Ravinin hadisi tahdis, ihbar ve sema yollarından hangisiyle aldığını belirtmeksizin (yani haddesenâ, ahberanâ ve semi'tu gibi tabirler kul­lanmayıp) yalnaz 'an lafzıyla ('an fu lanın 'an fulânın'an fulânın diyerek) rivayet ettiği hadislere mu'an'an denilmiştir

MUBHEM: İsim, künye ve lakabı belirtilmeksizin sadece "fulân", "recûl", "imre'etun", "şeyh" ... diye zikredilen şahıs, ravi; metin veya senedinde böyle bir şahıs bulunan hadis.

MUCEM: 1. İçinde; hadislerin ilk (sahabi) ravileri veya son ravileri (müel­lifin hocaları) yahut ravilerin memleketleri harf sırasına konularak, her ravinin ismi altında rivayet etmiş olduğu tüm hadislerin veya hadislerinden örneklerin toplanmış olduğu kitap. 2. İçinde bir şahsın hocalarının, öğrenim arkadaşlarının veya talebelerinin belli bir tertibte (harf sırasında) zikredilmiş olduğu kitap. 3. Muhtevası harf sırasına göre düzenlenmiş kitap; 4. Benzerleriyle aralarında sa­dece nokta farkı olan harflerden noktalı olan harf.

MUDELLES: Bir ravinin, görüştüğü şeyhten işitmeden, (yahutta muasırı olmakla beraber görüşmediği şeyhten işitmiş gibi) rivayet ettiği hadislere mu-delles adı verilmiştir.

MUDELLİS: Rivayetinde tedlis yapan, yani kendisine hadisi nakleden asıl şeyhini atlayarak, onu görüştüğü, fakat işitmediği ikinci şeyhe isnadla ondan işittiği vehmini uyandıran kimselere mudellis denilmiştir.

MUDREC: Hadis ıstılahında, ravisi tarafından isnad veya metnine aslın­dan olmayan bazı sözler sokulmuş hadis demektir.

MUHACİR: Mekke'den, Habeşistan'a veya Medine'ye hicret etmek zorun­da kalmış olan ilk müslümanlar, sahabiler. Mutlak olarak zikredildiğinde Medi­ne'ye hicret edenler anlaşılır.

MUHADDİS: 1. Rivayet ve dirayet bakımlarından ravi ve mervinin halle­rin bilen, hadisi senedi ile rivayet eden kimse; 2. Hadis ilminde üstad-ı kâmil mertebesini bulan kimse; 3. Hadis ve hadis rivayeti ile meşgul olan kimse.

MUHKEM: 1. Kendisine zıt muhtevada bir hadis bulunmayan veya böyle kabul edilmeyen hadis.

MUHTELEFUN FİN: Hakkında verilen hükümlerin farklı olması sabe-biyle ihtilaf edilen (rivayet vs.).

MUKSİRUN: 1. Binden fazla hadis rivayet etmiş olan sahabe; 2. Çok hadis rivayet eden kimseler.

MUNFASIL: Senedinden iki veya daha fazla ravi düşürülmüş, atlanmış olan hadis.

MUNFERİD: Kendisinden sadece bir ravinin rivayette bulunmuş olduğu kimse.

MUNKATI: Munkatı tabiri, lügat yönünden, genellikle isnadı muttasıl ol­mayan hadisler için kullanılmıştır.

MURSEL: 1. Tâbi'ûndan birinin ravinin sahabiyi atlayarak, doğrudan doğ­ruya Resulullah (a.s.)'dan veya hakikkatte kendisinden hadisi duymamış olduğu ravi sahabiyi zikrederek Resulullah (a.s.)'dan rivayet ettiği hadis; 2. Senedinden ravi atlanmış, zikredilmemiş olan hadis. (Daha çok fakihler, fıkıh usulcüleri ve mutekaddimun hadisciler bu manada kullanılar.).

MUSANNAF: 1. Ahkâm ve bunlarla alakalı hadisleri fıkıh bablanna, fıkıh konularının taksimine göre ihtiva eden kitap. Sünen'lerden farklı olarak bunlar­da, Camilerin ihtiva ettiği bazı konular fazladan yer alır; 2. Hadisleri konulan-na göre tertib ederek yazılan kitap. 3. Hadisleri herhangi bir tertibe koyarak ya-zılankitap.                MUSTALAHUfL-HADİS: Hadiste, ıstılah olarak konulmuş lafızları şamil olan eserlere 'mustalahu'l-hadis' adı verilmiştir.

MÜSTEDREK: Bir hadis müellifinin kendi şartlarına uydukları halde ki­tabına almamış olduğu hadisleri sonradan başka bir müellifin bir araya getirmek suretiyle tasnif ettiği kitap.

MÜŞKİL: 1. Anlaşılması ve izahı güç durum, kapalı ifade, böyle bir du­rum ve ifade taşıyan hadis; 2. Nokta, hareke ve i'rab yönünden güçlük arzeden veya iltibasa meydan verebilecek olan kerime.

MUTE'AHHURUN: 1. Hicrî 300 yılından sonra gelen hadis alimleri; 2. Hatib Bağdâdî'nin (392-463 h.) muassırlan ile sonraki hadis alimleri.

MUTEŞABİH: 1. Birden fazla manaya gelebilen, zahiri manasıyla anlaşıl­ması da, insan aklı açısından güçlük arzeden izah ve yoruma muhtaç hadis; 2. Oğul isim veya nisbeleri aym fakat delalet ettikleri şahıslar farklı, babalannkiler ise yazılıştan aynı okunuşları farklı veya yazılış ve okunuşları birbirine yakın yahut (bunların tersi olarak) oğul isim ve nisbelerinin yazılışları aym, okunuşla­rı farklı veya yazılış ve okunuşları birbirine yakın, babalannkiler ise yazılış ve okunuşları aynı fakat delalet ettikleri şahıslar farklı olan isim ve nisbe terkibleri (Mu'telif ve Muhtelif ile Müttefik ve Mufterik'den meydana gelen şekil).

MUTEVÂTİR: Yalan üzerine birleşmeleri aklen ve adeten mümkün olma­yacak kadar çok kimsenin, senedinin başından sonuna kadar birbirlerinden riva­yet ettikleri hadis.

MUTKIN: 1. Hadis tahammül ve edasmda ciddi davranan, işini sağlam tutan, güvenilir ravi; 2. Irâkî'ye göre ta'dilin 2. Sehâvî'ye göre dördüncü merte­besinde bulunan bir ravi hakkında kullanılan bir siga. Böyle bir ravinin rivayet ettiği hadis ihticâc için alınır.

MUTTASIL: İster merfû olsun, ister mevkuf veya maktu olsun, isnadı ke­siksiz olan hadislere muttasıl denilmiştir.

MUVAATTA: Muvattâ, meşhur imamlardan Mâlik İbn Enes Hz. Peygam­ber (a.s.)'in hadisleri ile, sahabe sözlerini ve tâbi'ûn fetvalarını biraraya getir­mek suretiyle telif ve tasnif ettiği kitabın adıdır.

MU'ZAL: İsnadında birbirini takib eden iki ve daha fazla ravisi düşmüş hadislere mu'zal denilmiştir. Bu tarife göre mu'zal, munkatı hadislerin bir çeşi­didir.

MUZTARİB: Bazan bir, bazan da iki veya daha fazla raviden muhtelif şe­killerde rivayet edilen, fakat ne ravilerden birinin hafıza yönünden üstünlüğü, ne kendisinden rivayet ettiği şeyhine yakınlık derecesi ve ne de sair tercih se­beplerinden birinin bulunmaması dolayısıyla rivayetleri arasında tercih yapılmayan hadise muztarib denir.

MÜNKER: Zayıf olan bir ravinin, güvenilir ravilere muhalif olarak rivayet ettiği ve bu rivayetiyle tek kaldığı hadis.

MÜNKERÜ'L-HADİS: Hadisi kabul edilmeyen, rıza gösterilmeyen kimse.

MÜRSEL: Hz. Peygamber (a.s.)'e yakın bir devirde yaşamış olmaları se­bebiyle, sahabenin çoğunu gören ve onlarla sohbette bulunan tâbi'îlerin, işittik­leri sahabileri atlayıp doğrudan doğruya Hz. Peygamber (a.s.)'e isnadla "kale Resulullah (a.s.)" diyerek rivayet ettikleri hadisler.

MÜSELSEL: Birbirini takib etmek manasına gelen teselsül'den ism-i mef ûl olan mü selsel, ıstılahta, isnadındaki bütün ricalin, bazan ravilerin bazan da rivayetin belirli bir hal ve sıfatını takip enikleri hadislere verilmiş isim.

MÜSNED: Genellik itibariyle isnad, ilk ravisinden sonuna kadar muttasıl ve aynı zamanda merfû olan hadislere müsned denilmiştir. Konuları ne olursa olsun, ravilerinin isimleri altında toplanan hadisleri içeren eserler.

MÜSNİD: Lügat yönünden hadisi kaynağına isnad eden kimse manasına gelmekle beraber, ıstılahta, hadisleri müsned adı verilen kitaplarda toplayanlara denilmiştir. Buna göre mesela Ebu Davud et-Tayâlisi, Ahmed İbn Hanbel ve bunlar gibi müsned sahibi olan imamlar birer musnid'tirler.

MUSTAHREC: Lügat yönünden çıkarmak manasındaki "istihrâc"tan ism-i mefûl olan mustahrec, ıstılahta, bir hadis kitabının hadislerini, o kitabın isnad-lan ile değil de başka isnadlarla toplayan kitaplar.

MÜŞKİL-ÜL HADİS: Hadisde anlaşılması zor olan noktalar. Bu isimde yazılan kitaplar hadislerdeki zor anlamların izahını yaparlar.

MÜTÂBE'AT: Mütâbe'at, şeyhinden rivayetle tek kalmış bir raviye, bir başka ravinin tabi olarak, o şeyhten veya şeyhin şeyhinden aynı hadisi rivayet etmesi demektir.

MÜTEŞÂBİH: Mu'telif müttefik isimlerle birlikte iki neviden mürekkeb olan müteşâbih, iki ayn şahsın isim veya neseblerinin lafız ve hat yönünden müttefik, fakat baba isimlerinin mu'telif ve muhletif, yani hat yönünden aynı, lafız veya okunuş yönünden ayn olmasıdır.

MUTEVÂTİR: Mütevâtir, yalan üzerinde ittifak etmeleri aklen mümkün olmayan bir kalabalığın, yine kendisi gibi bir kalabalıktan rivayet ettiği haber­dir.

 

N

 

NAS: Genel olarak ayet ve hadise denir. Aynı zamanda konusunda hüküm olana da özel olarak bu konuda nas bu ayet veya bu hadisdir de denir.

NÂSİH: Hadis ilminin Önemli konularından biri olan nâsh, birbirine zıt manalarda varid olan iki hadisin cem ve telifi mümkün olmadığı zaman, arala­rında bulunduğuna hükmedilen bir ibtal keyfiyetinden, yani biri ile getirilen hüküm, diğeri ile getirilen hükme tatbikat yönünden son vermesinden ibarettir.

NAZİL: Nazil, hadis rivayetinde en son ravi ile Hz. Peygamber (a.s.) veya hadis imamlarından biri arasındaki ravi sayısının azlık veya çokluğuna, yahut meşhur hadis kitaplarından birinin rivayetine, ravinin erken veya geç vefat et­mesine, yahutta hadis semâ'ının erken veya geç vefat etmesine, yahutta hadis semâ'ının erken veya geç vukubulmasına göre, isnadın uzunluk veya kısalık yö­nünden kazandığı iki vasıftan biridir. Diğer ikinci vasıf, isnadın'âli olmasıdır.

NEBİ: Kelime olarak haberci, istilanda ise Allah'd an vahiy alarak insanlı­ğa Allah'ın hükümlerini haber verendir.

NESEB: Bir insanın baba, dede yoluyla yukarıya doğru dayandığı soyu­dur. Aynı şekilde anne ve daha yukarıya doğru dayanan soya da neseb denir.

NESEB KİTAPLARI: Bir kavmin, bir kabilenin veya bir şahsın soyunu, atalarını konu edinen, onların şeceresini veren kitaplar.

NESH: Hadis ilminin önemli konularından biri olan nesh, birbirine zıt ma­nalarında varid olan iki hadisin cem ve telifi mümkün olmadığı zaman, araların­da bulunduğuna hükmedilen bir iptal keyfiyetinden, yani biri ile getirilen hük­mün, diğeri hükme tatbikat yönünden son vermesinden ibarettir.

NÜZUL; 'Uluvv'un karşıtı olan nüzul, bir hadisi rivayet eden en son raviyi o hadisin kaynağına en çok ravi sayısı ile ulaştıran isnadın keyfiyetidir. Nazil denilen bu çeşit isnadlar, bazı hallerde tercih edilmiş olsalar bile, Hz. Peygam­ber (a.s.)'e yakınlığı gösteren sahih âlî isnadlann aşağısında kabul edilmişlerdir.

 

R

 

RACİH: Müteânz iki hadisten kabul sebepleri galebe çaldığı için kabul edilen hadise denir. Terkedilene de mecruh denir.

RAVİ: Hz. Peygam|jer (a.s.)'in söz ve fiillerini rivayet eden kimse demek­tir. Rivayette hadisin sıhhati, her şeyden önce, onu nakleden kimsenin güvenilir olmalarına bağlı bulunması dolayısıyla, hangi tabakadan olursa olsun, hadis ri­vayeti ile meşgul olan her ravinin hadisi kabul edilen kimselerden olması gere­kir. Ravinin, hadisi kabul edilen kimselerden olması ise, belirli bazı sıfatlan kendisinde cemetmesi ile mümkündür. Bu sıfatlardan herhangi birinin noksan olması halinde ravi, güvenilir olmak vasfım kaybeder; hadis rivayet etse ve hatta rivayet ettiği hadisler aslmda sahih olsalar bile, bunlar kendisinden alın­maz; o hadisleri rivayet eden başka güvenilir raviler aranır. Raviyi güvenilir kılan sıfatlar şöyle sıralanır:

1.  Adalet: Ravinin adil olmasını gerektiren bir sıfattır. Bu sıfatın bir ravide teşekkülü bazı şartların gerçekleşmesine bağlıdır. Bu şartlar: a. Ravinin müslüman olması. Müslüman olmayan raviden hadis alınmaz. b.  Ravinin, kendisini fişka götürecek her türlü söz ve fiilden uzak olması. Fısk, büyük olsun küçük olsun, günah sayılan fiil ve davranışlardır. İnsan, ima­nından fedakarlık yapmadıkça ve takvasının heba olup gitmesine göz yumma-dıkça "fısk" denilen kötü davranışlarda bulunmaz; fakat ne zaman ki kendisinde bu türlü davranışlar görünmeğe başlar, İşte o zaman, insanın takvasını yitirdiği, imanının zedelendiği anlaşılır. Böyle bir insan, adalet vasfım da yitirmiş olaca­ğından, hadis rivayet edemez, rivayet etse bile kendisinden hadis alınmaz. c.  Ravinin mürüvvet sahibi olması. Mürüvvet, dinin ve dolayısı ile toplu­mun, bir insanın muhafaza etmesini zaruri gördüğü hususi hal ve edeplerdir. Toplumun örf ve adetlerine aykırı hareket etmeyi adet haline getirmiş olan bir kimse mürüvvetini yitirmiş sayılır. Mürüvvetin ihlali, ya kişinin aklî dengesinin bozukluğuna, ya da dininin noksanlığına delalet ettiğinden, böyle kimselerden hadis rivayet edilmez.

2.  Zabt: Hadis ravisinin güvenilirliğini sağlayan ve adaletten sonra ravide bulunması gerekli sayılan bir sıfattır. Bu sıfat, umumiyetle iki şekilde mütalâa edilir ve ravinin hıfzından rivayet etmesi halinde rivayet ettiği hadisi isnadı ile birlikte hiç kusursuz ezberlemiş, kitabından rivayet etmesi halinde, kitabını dik­katli bir şekilde yazmış ve kontrol etmiş olması şart koşulur. Hıfzından rivayet eden ravi, hadisini iyi ezberlememiş, yahut kitabından rivayet ettiği takdirde dikkatli yazmamış ve kontrolden geçirmemiş ise, hataya düşerken, hadisin metin ve isnadında takdim ve tehir, yahutta tahrif yapmaktan kendisini kurtara­maz. Rivayetinde bu çeşit hataları görülen ravilerin rivayeti kabul edilmez. Bunların, rivayet ettileri hadislerle helali haram, haramı da helal göstermelerin­den korkulur.

3. Akıl ve Buluğ: Hadisin ravisinin akıl sahibi olması ve ne rivayet ettiğini bilmesi lazımdır. Rivayet için asgari yaş haddi üzerinde genel bir ittifak bulun­mamakla beraber, çocuk ravinin temyiz devrine girmiş olması gerekir.

RESUL: Allah (c.c.) tarafından vahiy ve kitapla görevlendirilen peygam­ber.

RİCAL: Hadis ravileri, hadisle meşgul olan kimseler.

RİVAYET: Hadis ıstılahında rivayet, sünnetin ve benzeri haberlerin nakli ile, bunları haber verenlere isnadından ibarettir. Bu tarif bize, rivayetin üç temel unsuru bulunduğunu gösterir. Bu haberi kendisine nakledene isnad ile ri­vayet eden şahıs, haberi kendisine rivayet edenden alan diğer şahıs. Rivayetin gayesi, her şeyden önce, Hz. Peygamber (a.s.)'in söz ve fiillerinden ibaret olan sünnetini, yahut daha umumi manası ile üçlü unsur sistemi, bu duyurma işinin en emin yolu olarak ortaya çıkar. Nitekim Hz. Peygamber (a.s.)'den haberi alan sahabi, bunu Hz. Peygamber (a.s.)'e isnad ile tâbi'iye rivayet ettiği gibi, aynı ha­beri sahabiden alan tâbi'iye rivayet etmiş; böylece haberin, Hz. Peygamber (a.s.)'den asırlarca sonra yaşamış olan bir kimseye ulaştırılması mümkün olmuş­tur.

RÜSUH SAHİBİ: Sahih manasına kullanılır. Hasen hadislere de şamildir. "Sabit olmadı" sözü ile "Sahih olmadı" hükmü kasdediler ve yerine göre mevzu, zayıf ve hasen hadisler için kullanılır.

SADIK: Ravide aranan en büyük özelliktir. Doğruluk ifade eder. Sadık olan ravi güvenilirdir. Rivayet ettiği hadisiyle amel edilir.

ŞAHABI: Hz. Peygamber (a.s.) devrini yaşamış, müslüman olarak Hz. Peygamber (a.s.)'i görmüş, onun sohbetinde bulunmuş ve yine müslüman olarak ölmüş olan kimselere sahabi denir. Gerek hadis rivayetinde ve gerekse inanç ve amel olarak İslam dininin sonraki nesillere öğretilmesinde ilk kaynak olmaları halamından sahabenin önemi pek büyüktür. Bu sebepledir ki İslam dini tarihin­de her bir sahabi üzerinde titizlikle durulmuş, her birinin tercemesi veya hayat hikayesi yazılarak cildler dolusu sahabe tarihleri vücuda getirilmiştir. İbn Sa'd-'ın et-Tabakâtu'l- Kübra'sı, İbn Abdi'l- Berr en-Nemerî'nin el-İsti'ab fi Ma'rife-ti's-Sahabe'si, İbn Hacer el-Askalâni'nin el İsâbe fi Temyizi's Sahabe'si, bugün matbu olarak elimizde bulunan ve sahabelerin hayatlarına ayrılmış en meşhur eserlerdir.

SAHİH: Makbul hadis çeşidlerinin başında yer alan sahih, adalet ve zabt şartlarını haiz ravilerin muttasıl isnadla rivayet ettikleri şaz ve muallel olmayan hadislere verilmiş olan isimdir. Sahih ile ilgili olarak verdiğimiz bu tarif, ameli gerektiren sahih bir hadisin, metin ve isnadında başlıca beş şartı birleştirmesi gerektiğini göstermektedir. Bir başka ifade ile, bir hadisin sahih olabilmesi için beş şartın o hadiste biraraya gelmesi lazımdır. Bu şartlardan herhangi birisi bu­lunmazsa hadis sahih olma vasfını kaybeder.

SAHİHAN: "İki Sahih" manasına gelen bu tabir, Kuranı Kerim'den sonra İslam dininin en güvenilir iki kitabı olan el-Buhari ve Müslim'in el-Câmi'us-Sahih'leri için kullanılan bir isimdir. Bir hadisin her iki kitapta da yer aldığını ifade etmek maksatıyla el-Hadisi fi's-Sahihan veya Sahihayn ile, daima el-Buhari'nin Sahih'i ile Müslim'in Sahih'i kasdedilmiştir.

SAHİH GARİB: T irinizi tarafından, bir hadisin tavsifinde kullanılan fakat hangi çeşit hadisler için kullanıldığı açıklanmayan tabirlerden biri de Sahih Garib'tir. Tirmizi'nin Cami'i incelenecek olursa, onun bazı hadisler hakkında, sadece hasendir veya sahihtr, yahutta gariptir dediği halde, bazı hadisleri de hasen-sahih, yahut sahih-garib yahut hasen-garib yahutta hasen-sahih-garib gibi tabirlerle değerlendirdiği görülür. Tirmizi, Cami'inin sonunda yalnız hasen'in ta­rifini vermiş, fakat kullandığı diğer tabirler hakkında herhangi bir açıklama yap­mamıştır. Bu sebeple, onun tarafından kullanılan bir birleşik tabirleri daha son­raki hadisçiler açıklamaya çalışmışlardır. Bu açıklamalardan anlaşıldığına göre, bir hadis, isnadı garib olmakla beraber eğer sahih olduğuna hükmedilirse, bu hadis hakkında hâşâ hadusun sahihim garibim demek doğru olur.

SAHİH GARİB HASEN: Bir hadisin değerlendirilmesinde, bilhassa Tir­mizi tarafından kullanılan birleşik tabirlerden birisi de sahih garib hasen'dir. İs­nadı sahih garib olan bir hadis yukarıdaki raviden, biri sahih iki tarikle rivayet edilecek olursa hasen olur, bu takdirde, hadisin isnadı aslında garib olsa bile metni, tariklerinin çokluğu dolayısıyla hasen sayıldığından onun hakkında sahih - garib - hasendir, denir. Eğer bu hadisin her İki tariki de sahih olsaydı, ona sa­dece sahih demek gerekirdi; oysa iki tarikten birisi sahih olduğu halde, diğeri­nin sıhhati bilinmezse, bu hadis hadisen olur. Çünkü Tirmizi'nin ıstılahında hasen, iki yönden rivayet edilen, ravileri kizb ile müttehem ve metni sahih ha­dislere muhalif şâz olmayan hadistir.

SAKİM: Zayıf hadis manasına kullanılır.

SEBT: Kalbi, lisanı, yazısı sabit olan, hüccet olan yani sika raviye denir.

SELEF: Lügatte eskiden olan önceden giden yerine seçilen manalar taşı­yan bu kelime Ashab, Tabiin ve Etbâuttâbiin büyüklerine alem olmuştur. Bu ta­bakalara mensup olanlara Selef-i Salihîn de denmektedir.

SEMA: Hadis tahammül yollarından biri olup haberin lafızlarını ravinin kendi şeyhinin ağzından işitmesidir ki cemâhir-ı ulemâya gör turuk-ı tahammü­lün yani öğretmek üzere belleyip öğrenme yolunun en üstünüdür.

SENED: Lügatta itimat etme, dayanmak manasında olan sened kelimesi, itimad olunan (mutemed), dayanılan ve güvenilen manasına da gelir. Hadis ıstı­lahında ise senedin manası, onun lügat manasından farklı değildir. Her hadis metninin başında, o metni birbirine nakleden ravi isimlerinden müteşekkil bir zincir vardır, bu isim zinciri, en son raviden başlayarak Hz. Peygamber (a.s.)'e kadar ulaşır ve her ravi, zincirin bir halkasını teşkil eder.

SEYYİ'ÜL-HIFZ: Seyyi'ül-hıfz, hafıza yönünden zayıf olan ravileri cer-hetmek için kullanılan ve cerhin en hafifine delalet eden tabirlerden biridir. Bu tabir, ravinin hafıza yönünden zayıflığına delalet etse bile, onun adaletini nef­yetmez. Bu sebeble seyyi'ül-hıfz olan bir ravinin hadisleri itibar için yazılabilir.

SIHHAT: 1. Hadisin sahih olması; 2. Bir ibarenin aslına uygun ve doğru olması.

SİKA: 1. Adalet ve zabt sıfatlarını tam olarak taşıyan ravi; 2. Zabtı tam ol­masa da adil olan ravi; 3. Zehebî ve Irâkî'ye göre ta'dilin 2. İbn Hacer'e göre 3. Sehavi'ye göre 4. mertebesinde bulunan bir ravi hakkında kullanılan siga. Böyle bir ravinin rivayet ettiği hadis ihticac için alınır.

SİRET: Genel olarak hayat tarihçesi demektir. Özel olarak ise Hz. Mu-hammed (a.s.)'in hayatını kapsar. Bu konuda yazılan kitaplara da Siret kitapları denir

SULUK: Kelime olarak gidişat ve üslup demektir. Istılahı ise hadis topla­mada, yazmada ve rivayette her bir ravinin takip ettiği yol, metod demektir.

SÜNEN: Hz. Peygamber (a.s.)'in söz, fiil ve takrirlerinden ibaret olan Sün-net'in çoğulu sünen, hadis tarihinde, umumiyetle, bir çeşit hadis kitabına veril­miş bir isimdir. Bu kitaplar, fıkıh bâblarına göre tasnif edilmiş ahkâm hadisleri­ni muhtevidir ve hadislerin hepsini Hz. Peygamber (a.s.)'in söz, fiil ve takrirlerinden ibaret olan merfû haberler teşkil eder. Bu sebeple Sünen'Ierde sa­habe ve tâbî'in sözlerine, yani mevkuf denilen haberlere rastlanmaz. Merfû ha­disler, ibadet, muamelât ve ukubatla ilgili haberler olup insanların Allah (c.c.)'a karşı olan hak ve vecibelerini bildirirler.

SÜNENÜ'L-ERBAA: Kütüb-ü Sitte'nin Buharı ve Müslim'in 'Sahih'leri dışında kalan dört kitabuıa verilen isimdir. Sünenu Ebu Davud, Sünenu't-Tirmizi, Sünenu İbni Mâce, Sünenu'n-Nesâi.

SÜNNET: Sünnet, lugatta iyi olsun kötü olsun, (yani ister övülmeye ister kötülümeye layık olsun), tarîk (yol) manasına gelir. Hadisçilere göre ise sünnet, Hz. Peygamber (a.s.)'in söz, fiil ve takrirlerin­den ibarettir. Keza, onun ahlâkî sıfatları, sîreti, mağazisi ve kendisine vahiy gel­meden önce ibadet için çekildiği Hirâ mağarasindaki yaşayışı da sünnetten sayı­lır. Bu manası ile sünnet hadisin müradifidir.

 

Ş

 

ŞÂHİD: Ferd olduğu sanılan bir hadisin, cami, müsned, sünen ve cüz gibi çeşitli hadis kitaplarında yapılan araştırma sonunda mana yönünden bir benzerine rastlanırsa, bu benzer hadise şâhid denir; çünkü araştırma neticesinde bulu­nan benzer hadis ferd olarak anılan hadisi şehadet yolu ile takviye etmiş, onun şahidi olmuş demektir.

ŞAZ: Bir şeyle cemaatten ayrılıp tek kalan, istisna teşkil eden kimse veya şey manasına gelen şâz kelimesi, hadis ıstılahında, güvenilir bir ravinin, cemaa­tın rivayetine muhalif olarak rivayet ettiği ve bu rivayeti ile kaldığı hadis için kullanılmış bir tabirdir. Öyle ki, ravinin rivayeti ile cemaatın rivayeti arasında bir tercih yapmak gerektiği zaman, ravinin rivayeti terkedilir ve daha çok isnad-la gelen cemaatın rivayeti tercih edilir. Bu sebepledir ki şâz hadis, zayıf hadisler arasında yer alır.

ŞEMÂ'İL: Resulullah (a.s.)'ın ahlakı, bedeni yapısı, karakteri, yaşayış ve giyiniş tarzları, hususi hayatı vs. gibi yüksek şahsiyeti.

ŞEVAHİD: Şahidiler, deliller demektir. Herhangi bir hadisin sıhhati ve za­yıflığına delalet eden noktalara dendiği gibi, her bir konuda zikredilen delillere de genel olarak bu isim verilebilmektedir.

ŞEYHAYN: Bu tabir hadisçilerin nezdinde daha ziyade Buharı, Müslim için kullanılmakta ise de İslami eserlerde Hz. Ebu Bekir ve Hz. Ömer (r.a.) için de sıkça kullanılmaktadır. Tabirin kullanıldığı makamdan hangileri kastedildiği kolayca anlaşılır.

TABAKA: 1. Birbirine yaş ve öğrenimde (isnadda) veya sadece öğrenim­de yakın olan kimseler (sınıfı, grubu, katmanı); 2. Bir hadis meclisinde bulunan şeyhte dinleyicilerin isimlerinin ve semâ yer ve tarihinin kaydı, yazılması. Buna Tabakatu's-Semâ, Kitâbetut-Tesnî de denir.

TABAKÂT: Tabakât kelimesi, lugatta birbirine benzeyen kimseler mana­sına gelen tabaka'nın çoğulu olup, ıstılahta, birbirine yakın yaşlarda bulunan şeyhlerden, yine birbirine yakın kimselerin hadis rivayet etmek, yahut hadis ri­vayet etmeseler bile o şeyhlerin devrine yetişmek suretiyle meydana getirdikleri gruplardır. Bazen iki kimse, bir hususta birbirine benzemek suretiyle aynı taba­kadan sayıldıkları halde, benzemedikleri diğer bir husus sebebiyle ayrı tabaka­lardan sayılırlar.

TABİ'İ: Hz. Peygamber (a.s.)'in ashabından herhangi birine mülâki olan ve onunla sohbeti bulunan kimseye tâbi'i (çoğulu: tâbi'un) denir.

TA'DİL: Bir kimsenin adaletinin açıklanması manasına gelen ta'dil, cerh ile birlikte hadis ilminin en önemli konularından birini teşkil eder.

TAĞYİR: Hadisin tertibinde rivayet esnasında ravilerden herhangi biri tarafından unutarak veya kasden yapılan değişiklik. Genelde yapılan her değişik­liğe de denir.

TAHAMMÜL (etmek): Hadisi şeyhten öğrenip almak, tebellüğ etmek de-

mektir.

TAHRİC: Harece fiilinden türetilmiş tef il babından mastar olup ihraç ma­nasında çıkarmak demektir. Bu kökten gelen ve hadis ıstılahında sık sık rastla­nan başka tabirler de vardır. Hüküm çıkarmak (istinbat) manasında istihraç, bir kimsenin, meşhur bir hadis kitabının hadislerini sırasıyla ele alarak kendine ula­şan isnadla vermek suretiyle meydana getirdiği kitaba delalet etmek üzere mus-tahrec, hadisin geldiği yere, yani ravisine delalet etmek üzere kullanılan mah­reç, bir hadisi isnadı ile birlikte bir kitapta irad etmek manasına gelir. İhraç bunlardandır.

TAHRİF: 1. Hadiste nokta, hareke, harf hatası yapma (Mutekaddimûna göre); 2. Hadiste hareke ve harf hatası yapma (Muteahhırûna göre).

TAKYİD: Kayıtlamak. Lafız olarak veya manen umum ifade eden bir ha­disin başka bir hadisle kayıtlanmasıdır. Aynı şey ayetlerde de vardır.

TA'LİK: Lugatta bir şeyi asmak, destek ve dayanaktan mahrum bırakmak manasına gelen ta'lik, hadis ıstılahında, musannifin, kitabında naklettiği bir ha­disin isnadından ya kendi şeyhini, yahut kendi şeyhi ile birlikte sırasıyla bir kaç şeyhi ve hatta bütün isnadı hazfederek "kale fulan" ve "kale Resuluullah (a.s.)" ibaresiyle, hadisi, zikrettiği ilk kaynağa isnat etmesidir.

TARIK: Hadis metnini sonrakilere ulaştıran ravilerin isimlerinin tarihi sıra ile zikredildiği kısım, metne ulaştıran yol. Senedle tarîkin birbirinin yerinde kullanılması çok yaygındır. Ancak her ikisi bir yerde kullanıldığında biri, ana senedin tâli bir kolunu, dağılışını veya ana senedin bir raviden sonraki dağılışı­nı, kollara ayrılışım ifade eder.

TASHIF: Hadislerin metin ve isnadlannda geçen bazı kelime ve isimlerin bazı harflerine yanlış bir zan veya vehme istinaden nokta koymak, yahut noktalı bir harf ise noktasını düşürmek suretiyle yapılan hatalara tashif denir. Bu tarif, Ibn Hacer'in tasnifi iki kısımda mütalaa etmesi gözönünde bulundurularak ya­pılmıştır. Zira ona göre, sadece noktaya istinaden yapılan değişikliklere tashif, fakat yazı şeklinin bozulmasına yol açan değişikliklere de tahrif denir. Halbuki Ibnu's-Salah, yapılan hata ister yalnız nokta değişikliğinden, ister yazı değişikli­ğinden ibaret olsun, her ikisini de tashif adı altında zikretmiştir.

TASNİF: 1, Hadisleri belli bir tertibe göre sınıflandırarak eser meydana getirme; 2. Hadisin konularına göre sınıflandırarak eser meydana getirme.

TEARUZ: İki hadisin birbirine zıd olan hüküm ifade etmesidir.

TEBDİL: Hadisdeki kelimelerin yerlerinin önce veya sonra olarak yer de­ğiştirmesidir. Bu durum da tağyirin başka bir çeşididir. Bu da yine ravinin unut-masıyla veya kasden yapmasıyla olur. Tebdilde genellikle hadisin manası değiş­miş olur.

TEBE'UT-TÂBİ'İN: Etbâ'ut-Tâbi'in manasınadır.

TEDLİS: Dedli, lugatta karanlık, zulmet manasına gelen deles'ten türetil­miş olup, bir şeyin ayıbını ve kusurunu gizlemek, açık ve belli olması gerekir­ken onu karanlık içinde bırakıp belirsiz hale sokmak demektir. Hadis ıstılahında ravinin, şeyhinden işittiği ve işitmediği hadisleri birbirinden ayni etmeksizin ri­vayet etmesidir ki, işitmediği hadisleri de işitmiş olduğu vehmini uyandırdığı için, ayıbını ve kusurunu gizlemiş olur.

TERCİH: Mana yönünden birbirine zıd olan iki hadisten hangisi ile amel edileceği hususu, hadis ilminin önemli konularından birini teşkil eder.

TEŞVİŞ: Şüphelenmek. Ravi hadisi dinlerken bazı eşanlamlı kelimelerden hangisini duyduğunu veya tamamen öyle mi yoksa böyle miydi diye tereddüde düşmesidir. Naklederken de her iki durumu da nakleder.

TEÎVATÜR: Lugatta tevatür, birbirini takip etmek, kesilmeksizin birbiri arkasından gelmek manasında tefa'ul babında masdardır. Ancak bu aralıklar be­lirli değildir. Hadis ıstılahında tevatür ise, bir haberin, yine belirsiz aralıklarla birbiri arkasından gelen haberciler tarafından verilmesi veya nakledİlmesidir.

 

U

 

ULUVV: Lugatta yükseklik, yücelik manasına gelen uluvv, ıstılahta, hadis isnadları için bir sıfat olarak kullanılmış ve rivayette Hz. Peygamber (a.s.)'e ya­kınlık (kurb) kasdedilmiştir.

USULU'L-HADİS: (Bkz. Mustalahu'l-Hadis).

USUL SİTTE: Kütübü Sitte manasınadır.

VAZ: Lugatta iftira etmek, uydurmak manalarına gelen vaz, hadis ıstıla­hında, Hz. Peygamber (a.s.) tarafından söylenmemiş, onun ağzından çıkmamış bir sözü hadise benzeterek ona isnad ve hadismiş gibi ondan rivayet etmektir.

VECH (VECİH): Hadisi rivayet eden zincire tarîk dendiği gibi vech de denmektedir. Bu tabir daha ziyade aynı hadisi rivayet eden farklı tarîkler için kullanılmaktadır.

VEFA YAT: Sahabe, Tabiin ve diğer ravilerin doğum ve ölümlerini içeren kitaplardır. Hadis senedlerinin iyi bilinmesinde çok önemli rol oynarlar.

VEHM: Ravinin hadisi hep zanla, bazan şöyle, bazan böyle tereddütlü ri­vayet etmesi. Bu durum ravinin, zabt yönünden cerhine sebeb olur.

ZABT: İnsanan, işittiği herhangi bir şeyi, aradan uzun zaman geçmiş olsa bile, dilediği anda hatırlayabilecek bir şekilde iyi belleyip hıfzatme yeteneğine sahip olması manasına gelen zabt, hadis ıstılahında, rivayetinin kabulü için bir ravide bulunması gereken iki Önemli sıfattan birini teşkil eder. Bu iki sıfat bir ravide birleştiği zaman, o ravi sika (güvenilir) olma vasfını kazanır, ikinci sıfat adalet'tir.

ZA'İF (ZAYIF): Sahih ve hasen adı verilen hadis çeşitlerinden sonra üçüncü bir hadis çeşidini teşkil eden zayıf, sahih ve hasenin şartlarını kendisin­de cemetmeyen hadisin adıdır.

ZA'İFU'L-HADİS: Ravilerin cerhinde kullanılan tabirlerden birisi olan za'iful-hadis, hadisleri zayıf olan, ancak tamamıyla reddedilmeyen ve itibar için yazılmasında bir mahzur görülmeyen kimselere delalet eder. Aynı derecede olan raviler hakkında fulan za'ifdir, münkeru'l-hadisdir gibi tabirler de kullanıl­mıştır.

ZEV'AİD: Fazlalık manasına gelen Za'id'in çoğuludur. Zev'aid kitapları ile kasdedilen mana ise, musannafın, diğer musannaflara göre ihtiva ettiği fazla ha­dislerin tesbit edilip bir kitapta toplanmasından ibarettir.

ZİYADE: Hadis ilminde bilinmesine önem verilen konulardan biri ziyade olup, bununla, güvenilir (sika) olan ravinin, hadisinin rivayeti esnasında yaptığı fazlalık kasdedilir.[2]

 



[1] Bu sözlüğün hazırlanmasında; Doç.Dr.Abdullah Aydınh'nın 'Hadis Istılahları Söz­lüğü', Prof.Dr.Vehbe Zuhayli'nin 'İslam Fıkhı Ansiklopedisi've Ziya Erytlmaz'ın araştırmalarından istifade edilmiştir

[2] Saıd Hava, El EsasFi’s Sunne (hadislerle Ibadet ansiklopedisi), Hikmet Nesriyat Yayinlari: 12/249-276