ABDESTİ BOZAN ŞEYLER.. 2

Ses Ve Koku. 2

Mezî Ve Mezinin Çıkmasından Dolayı Abdest Almak. 2

Kusmak, Kan Çıkması Ve Bunlardan Dolayı Abdest Almanın Hükmü. 3

Öpmenin Ve Dokunmanın Hükmü. 4

Cinsel Organa Dokunmaktan Dolayı Abdest Almanın Hükmü. 5

Uykudan Dolayı Abdest Alma. 6

Ateş Dokunan Şeyden Dolayı Abdest Almak. 7

Abdestin Bozulmasıyla Namazı Bırakanın Uyması Gereken Adab. 10

Abdestte Tereddüde Düşmenin Hükmü. 11

Dersler Ve Öğütler12

MESTLER ÜZERİNE MESHETME. 15

GİRİŞ. 15

Meshetmenin Geçerlîlîğînin Delilleri16

Meshin Süresi19

GUSÜL, GUSLÜ GEREKTİREN DURUMLAR VE GUSLÜN ÇEŞİTLERİ20

Cünüplük Ve Bundan Dolayı Gusül21

Bütün Bedenîn Yıkanması23

Gusül Nasıl Yapılır?. 24

Hanımların Saç Örgülerinî Açmamaları25

Kadının Ve Kocasının Gusletmeleri27

Guslü Gerektiren İşin Tekrar Yapılması27

Gusülden Sonra Abdest Almanın Hükmü. 27

Gusle Yetecek Suyun Miktarı28

Gusletme Sırasında Örtünmek. 28

CÜNÜP KİŞİYLE İLGİLİ HÜKÜMLER.. 29

Cünüp Kişinin Kur'an-I Kerim Okumasının Haram Olduğu. 29

Cünüp Kişinin Uyumasının Ve Yemek Yemesinin Hükmü. 30

Bîr Açıklama. 30

Bir Açıklama. 31

Bir Açıklama. 32

Bir Açıklama. 33

Bir Açıklama. 37

Bir Açıklama. 38

Bir Açıklama. 39

Bir Açıklama. 41

Bir Açıklama. 42


ABDESTİ BOZAN ŞEYLER

 

Yüce Allah, Kur'an-ı Kerim'inde şöyle buyuruyor: "Veya sîzden biri tuvaletten gelmiş olursa..." [1] Burada büyük veya küçük tuvalet ihtiyacını görmeye kinaye edilmektedir.

Bevî, dışkı, koku, mezi, vedi, meni gibi önden veya arkadan normal olarak çıkan maddelerden bir şeyin veya kurt, taş, kan gibi normal dışı bir şekilde çı­kan maddelerden herhangi bir şeyin çıkmasıyla abdestin bozulacağı Üzerinde bütün ilim adamları görüş birliği etmişlerdir. Çıkan şey az da olsa çok da olsa abdesti bozar. Meni hem abdesti bozar hem de guslü gerektirir. Bunun gibi temizlikten sonra gelen hayız ve nifas kam da guslü gerektirir

Hanefıler, önden çıkan kokuyu abdest bozan şeylerden müstesna tutmuş­lardır. Onlara göre bu koku bir ihtilaç (karışım) olduğundan abdesti bozmaz.

Malikiler de, insanın sağlıklı olduğu durumlarda normal şekilde çıkan maddelerden ayn olarak çıkan normal dışı maddeleri, abdesti bozan şeyler­den ayn tutmuşlardır. İleride göreceğimiz üzere özürlü olanların kendilerine göre özel hükümleri bulunmaktadır.

Genel giriş kısmında abdesti bozan şeyler, başlıklar halinde sıralanmıştı. Aşağıda bunlarla ilgili rivayetleri vereceğiz. [2]

 

Ses Ve Koku

 

545- Tirmîzi, Ali bin Talk (r.a)'ın şöyle söylediğini rivayet etmiştir: "Bir bedevi Resulullah (a.s)'ın yanına geldi ve şöyle söyledi:[3]

"Bizden bir adam çölde bulunuyor. Kendisinden hafif bir koku çıkıyor. Orada su da kıt oluyor." Resulullah (a.s) da şöyle buyurdu:

"Biriniz koku çıkarırsa abdest alsın. Kadınlara da arkalarından yanaşma­yın. Şüphesiz Allah gerçeği bildirmekten çekinmez."

Ebu Davud'un rivayetine göre de ravİ şöyle söylemiştir: "Resulullah (a.s) şöyle buyurdu:

"Biriniz namazda koku çıkarırsa namazdan çıksın, abdest alsın ve nama­zını yeniden kılsın."[4]

 

546- Buharı ve Müslim, Ebu Hureyre (r.a)'den rivayet etmişlerdir: "Resulullah (a.s) şöyle buyurdu:[5]

"Abdestini bozan (hadeste bulunan) birinin abdest almadıkça namazı ka­bul edilmez." Hadramevtli bir adam:

"Hades (abdesti bozmak) nedir, ey Ebu Hureyre (r.a)?" diye sordu. O da şöyle söyledi:

"(Arkadan) koku veya ses çıkarmaktır."

Bir başka rivayete göre şöyle söylemiştir:

"Abdest, ancak abdestin bozulması (hades) durumunda gerekli olur."

Araplardan olmayan bir adam Ebu Hureyre (r.a)'ye: "Hades (abdesti boz­mak) nedir?" diye sordu. O da şöyle söyledi:

"(Arkadan) koku veya ses çıkarmaktır." [6]

 

Mezî Ve Mezinin Çıkmasından Dolayı Abdest Almak

 

547- Buharı ve Müslim, Hz. Ali bin Ebi Talib (r.a)'den şu şekilde riva­yet etmişlerdir:[7]

"Muhammed bin Hanefiyye şöyle söyledi:

"Hz. Ali (r.a) şöyle söyledi:

"Ben çok mezi çıkaran bir adamdım. Kızının konumu dolayısıyla bunu (bunun hükmünü) Resulullah (a.s)'a sormaktan utandım. Mikdad bin Es-ved'e söyledim. O sordu. Resulullah (a.s) da şöyle buyurdu:

"(Böyle biri) cinsel organını yıkar ve abdest alır."

Ebu Davud'un Urve (r.a)'den, onun da Hz. Ali bin Ebİ Talib (r.a)'den riva­yet ettiğine göre de; "Hz. Ali (r.a) Mikdad (r.a)'a söyledi..." hadis böyle devam ediyor. [8]

Muvatta'daki rivayete göre de, soruyu Resulullah (a.s)'a Mikdad (r.a) sordu. Resulullah (a.s) da şöyle buyurdu:

"Cinsel organını (zekerini) ve husyelerini yıkasın," [9]

Yine Ebu Davud'un bir başka rivayetine göre Hz. Ali (r.a) şöyle söyle­miştir:

"Ben çok mezi çıkaran bir adamdım. Bundan dolayı guslediyordum. So­nunda bu zor gelmeye başladı. Durumu Resulullah (a.s)'a bildirdim -yahut O'na bu durum bildirildi.' Resulullah (a.s) da şöyle buyurdu:

"Mezi gördüğünde böyle yapma. Sadece cinsel organını yıka ve namaz abdesti al. Fışkırtarak su (meni) çıkardığın zaman guslet." [10]

Tirmizi'nin rivayetine göre de Hz. Ali (r.a) şöyle söylemiştir: "Resulullah (a.s)'a mezinin hükmünü sordum. O da şöyle buyurdu: "Meziden dolayı abdest, meniden dolayı ise gusül gerekir." [11]

 

Bir Açıklama

 

İmam Nevevi, Sahihi Müslim'de Hz. Ali (r.a)'den rivayet edilen ve Hz. Mikdad (r.a)'ın gönderilmesinden söz eden hadisi şerifin şerhinde şöyle de­miştir:

"Bu hadiste "cinsel organını ovarak temizle (yıka)" ifadesi geçmektedir. Bu hadisin metninde geçen ilgili kelime, "yıkarken ovmak" anlamı taşır. Bir başka rivayette ise: "Cinsel organını yıkar" ifadesi geçmektedir. Bundan dolayı birinci rivayetteki "ovarak temizle" anlamına gelen kelime ile de sa­dece yıkamanın kastedildiği ifade edilmiştir."

 

548- Ebu Davud, Sehl bin Hanif (r.a)'den rivayet etmiştir[12]

"Ben sıkça ve.görünür şekilde mezi çıkarırdım. Bundan dolayı çok sık guslediyordum. Sonunda bunu(n hükmünü) Resulullah (a.s) a sordum. O da şöyle buyurdu:

"Bundan dolayı abdest alman yeterli olur." Ben:

"Ya Resulullah (a.s)! Ondan elbiseye bulaşan şey hakkında ne yapaca­ğım*1 dedim. Şöyle buyurdu:

"Bir avuç su alıp onunla elbisenden (mezinin) bulaştığını gördüğün yer­leri ovarak temizlemen-yeterli olur."

 

549- Ebu Davud, Abdullah bin Sa'd Ensari (r.a)'nin şöyle söylediğini rivayet etmiştir:[13]

"Resulullah (a.s)'a guslü gerektiren şeyler ve birbiri ardından çıkan su hakkında soru sordum. Şöyle buyurdu:

"Bu şey (birbiri peşinden çıkan su) mezidir. Her erkek mezi çıkarır. Bun­dan dolayı cinsel organını ve iki yanını yıka ve namaz abdesti al."

 

550- İmam Malik, Hz. Ömer (r.a)'in şöyle söylediğini rivayet etmiştir:[14]

"Onun -yani mezinin- benden küçücük cevher gibi çıktığını görüyorum. Biriniz bununla karşılaşırsa, (cinsel organını yıkasın ve namaz için aldığı şekilde abdest alsın."

Hz. Ömer (r.a)'in bu sözüyle kasdettiği şeyin, vedi olması muhtemeldir. Bu şey de bevlin arkasından yoğun şekilde çıkan beyaz bir maddedir. [15]

 

Kusmak, Kan Çıkması Ve Bunlardan Dolayı Abdest Almanın Hükmü

 

551-Ebu Davud, Ebu Derda (r.a)'dan şu şekilde rivayet etmiştir: "Resulüİlah (a.s) oruçlu olduğu sırada kustu ve abdest aldı." Ma'dan şöyle söyledi:[16]

"Ben Dımeşk (Şam) Camisi'nde Sevban'la karşılaştım ve kendisine bu hususu sordum. O da: "Doğru söylemiş. Ben de (Resulullah (a.s)'ın) abdest suyunu döktüm" dedi."

 

Bir Açıklama

 

Hanefiler ve Hanbeliler, kusmanın abdesti bozacağını söylemişlerdir. Ha-ne fi I e re göre bir kimse ağız dolusu kusarsa abdesti bozulur. Bununla kastedi­len ise zorlamadan ağızda tutulamayacak miktarda kusmuk çıkarmaktır. Han-belilere göre ise bol miktarda kusulması durumunda abdest bozulur. Bu mik­tar da, kusan kişinin gözüne çok görünen miktardır. Çıkarılan şey ister yiye­cek olsun, ister mideden gelen kan olsun, ister safra olsun kusmanın onlara göre hükmü böyledir. Ancak balgam, tükürük, burun pisliği ise temizdir ve ab-destin bozulmasına sebep olmaz. Bunun gibi insanın ağzından çıkan koku da abdesti bozmaz.

Mal iki ler ve Şafiiler ise kusmanın abdesti bozmayacağını söylemişlerdir. Onlar yukarıdaki hadisi şerifte kastedilenin, temizlenmek için yıkanma oldu­ğunu söylemişlerdir.

 

552- İmam Malik, Misver bin Mahrama (r.a)ıdan rivayet etmiştir:[17]

"Bu kişi (Misver), Hz. Ömer (r.a)'in saldırıya uğradığı gece yanına gitti ve kendisini sabah namazına uyandırdı. Hz. Ömer (ra) de: "Evet. Namazı ter-kedenin İslam'dan bir payı yoktur" dedi ve yarasından kanlar aka aka na­mazı kıldı."

 

553- Ebu Davud, Cabir bin Abdullah (r.a)'dan rivayet etmiştir:[18]

"-Zatı Rik'a Cazvesi'nde- Resulullah (a.s) ile birlikte çıktık. Bir adam müşriklerden bir adamın karısına sövdü. Bunun üzerine adam:

"Muhammed'in ashabından birinin kanını akıtmadan durmayacağım" diye yemin etti. Adam çıkıp Resulullah (a.s)'ın izini takib etmeye başladı. Resulullah (as) bir yere konaklayıp: "Bizi kim gözetler?" diye sordu. Muha­cirlerden biri kişi bu isteği kabul etti. Ensardan bir adam da: "Gediğin ağzını beklemek gerekir" dedi. Bu iki adam gediğin ağzına gidince muhacirlerden olan kişi uzanıp yattı, ensardan olan kişi de namaza durdu. (İz takip eden) adam geldi. Karşısındaki kişiyi görünce onun topluluğun nöbetçisi olduğunu anladı. Ona bir ok attı. Bu (oku)nu sapladı. (Ensarî) onu çıkardı. Adam bu Şekilde üç ok attı. Sonra (Ensarî) rüku ve secdeye vardı. Daha sonra arkadaşı­nı uyandırdı. (Karşıki adam) ötekilerin kendisini far ket tiklerin i anlayınca kaçtı. Muhacirlerden olan ensardan olan kişinin öyle kanlar içinde olduğu­nu görünce: "Subhanallah! Adam ilk oku attığında beni neden uyandırma­dın?" dedi. O da: "Bir sure okuyordum, onu yanda kesmek istemedim" de­di." [19]

 

Bir Açıklama

 

Hane filer şöyle söylemişlerdir:

"Kan, kusmuk ve irin; hakkında temizleme hükmünün geçerli olduğu yere aktığı taktirde abdesti bozar. Hakkında temizleme (tahir) hükmünün geçerli olduğu yer ise bedenin dışı yani cildidir."

Hanbeliler şöyle söylemişlerdir:

"Eğer kan çok olursa abdesti bozar. Çokluğunun tesbiti ise her kişinin kendi değerlendirmesine göredir."

Malikiler ve Şafiiler ise şöyle söylemişlerdir: "Abdest, kan ve benzeri şeylerden dolayı bozulmaz."

Bunların hepsinin kendilerine göre delilleri bulunmaktadır. Bütün bu mez­heplerin mensupları, konuyla ilgili olarak varid olan nasslan kendi mezheple­rinin görüşleri doğrultusunda izah etmişlerdir. Mesela kanın abdesti bozdu­ğuna hükmedenler açısından Hz. Ömer (r.a)'in durumu bir zaruretti. Yukarı­daki rivayette sözü edilen sahabinin yaptığı hareket ise kendi içtihadına da­yanıyordu. Hanefiler aynı zamanda bu (sonuncu) hadisi zayıf görmüşlerdir.

 

Öpmenin Ve Dokunmanın Hükmü

 

554- Tirmizi, Hz. Aişe (r.a)'nin şöyle söylediğini rivayet etmiştir:[20]

"Resulullah (a.s) hanımlarından birini öptü. Sonra abdest almadan na­maza çıktı."

Urvededi ki:

"Ben; "O, senden başka kim olabilirdi?" dedim. Güldü".

Bir başka rivayete göre de Resulullah (a.s) onu (yani Hz. Aişe (r.a.)'yi) öptü ve abdest almadı. [21]

Yine bir rivayette şöyle denilmektedir:

"Resulullah (a.s) hanımlarından bazılarını öper sonra abdest almadan namaz kılardı." [22]

 

Bir Açıklama

 

Hanefiler şöyle söylemişlerdin "İleri derecede dokunma (fahiş mübaşeret) olmadan kadına dokunmak­tan dolayı abdest bozulmaz. Bu ise kadının ve erkeğin cinsel organlarının sünnet yerlerini geçmeksizin bütünüyle birbirine dokunmasıdır. Çünkü sünnet yerlerinin birbirine dokunması durumunda gusül gerekir"

Malikiler İse: "Buluğ çağına ermiş abdestli birinin, abdesti normalde ken­disinden lezzet duyabilecek birine şehvet ve lezzet duyarak dokunmakla bo­zulur." Onlara göre ağızla öpmekle de abdest bozulur. Ancak ağızla olmayan dokunma eğer şehvetle olursa abdesti bozar.

Bu konuda Hanbelilerin yaygın olan görüşleri ise şöyledir: "Eğer kendi­sine dokunulan kişi normalde kendinden şehvet duyulacak biriyse, arada engel bulunmaksızın kadınlara dokunmakla abdest bozulur. Ancak küçük erkek ve kız çocuk bu hükme girmez."

Şafiiler de şöyle söylemişlerdir:

"Erkeğin mahremi olmayan yabancı bir kadına arada engel bulunmak­sızın dokunmasıyla abdesti bozulur. Kadın ölü yahut çok yaşlı veya doku­nan erkek yaşı ilerlemiş biri olsa da aynı şekilde dokunmak kasıtlı olmasa da bu sebebten dolayı abdesti bozulur. Ancak saça, dişe ve tırnağa dokunmak abdesti bozmaz. Normal zevk sahiplerinin (zevk sapmasına düşmüş olma­yanların) kendilerinden şehvet duymayacakları küçük erkek veya kız çoqpğa dokunması ile de abdest bozulmaz." [23]

 

Cinsel Organa Dokunmaktan Dolayı Abdest Almanın Hükmü

 

555- Ebu Davud, Talk bin Ali Yemani (r.a)'den rivayet etmiştir:[24]

"Resulullah (a.s)'ın yanına gittik. Bedevi olduğu anlaşılan bir adam ya­nına geldi ve: "Ey Allah'ın Peygamberi! Bir erkeğin abdest almasından sonra cinsel organına (zekerine, erkeklik organına) dokunması hakkındaki görü­şün nedir?" diye sordu. Resulullah (a.s) da şöyle buyurdu:

"O, kendisinden olan bir et parçasından başka bir şey midir?"

Tİrmizi, bu hadisin: "O kendisinden olan bir et parçasından başka bir şey midir?" kısmından başkasını rivayet etmemiştir. Tirmizi bu hadisi aynı za­manda "Cinsel organına dokunmaktan dolayı abdest almak" başlığını taşı­yan babda rivayet etmiştir. [25]

Nesai'nin rivayetine göre ise (ravi) şöyle söylemiştir:

"Resulullah (a.s)'ın yanına gittik. Kendisine bey'at ettik ve kendisiyle birlikte namaz kıldık. Namazı bitirdiğinde bir adam yanına geldi..." deva­mında yukarıdakinin benzeri hadisi nakletmiştir. [26]

 

556- Tirmizi, Busra binti Safvan (r.a)'dan rivayet etmiştir: "Resulullah (a.s) şöyle buyurdu:[27]

"Kim cinsel organına (zekerine, erkeklik organına) dokunursa abdest al­madan namaz kılsın."

Muvatta'da, Muhammed bin Amr bin Hazm'dan rivayet edildiğine göre Urve bin Zübeyr şöyle söylemiştin

"Mervan bin Hakem'in yanına girdim. Neden dolayı abdestin gerekeceği konusu üzerinde konuştuk. Mervan: "Cinsel organa (zekere) dokunmaktan dolayı abdest gerekir" dedi. Urve: "Ben bunu duymadım" dedi. Bunun üze­rine Mervan şöyle söyledi: "Busra binti Safvan'in bana bildirdiğine göre o Resulullah (a.s)'ın şöyle buyurduğunu duymuş: "Biriniz cinsel organına dokunursa abdest alsın." [28]

Ebu Davud[29] ve Nesai,[30] Muvatta'da geçen rivayeti nakletmişlerdir. Nesai'nin rivayeti, Muvatta'dakinin benzeridir. [31]Ancak onun rivayetinde şöyle denilmektedir:

"Urve dedi ki: "Ben bu konuda Mervan'la tartışmaya girdim. Tartışma o kadar sürdü ki, sonuçta Mervan koruma görevlilerinden birini çağırıp Bus-ra'ya gönderdi ve ona rivayet ettiği hadisi sordurdu. Busrada Mervan'ın nakletmiş olduğu şekilde bir hadis rivayetini bana gönderdi."

Nesai, Tirmizİ'nin rivayetini de nakletmiştir. [32]Yine Nesai'nin bir başka rivayetine göre Busra şöyle söylemiştir:

"Resulullah (a.s) şöyle buyurdu:

"Kim fercine (cinsel organına) dokunursa abdest alsın." [33]

Bir başka rivayetinde de şöyle denilmektedir:

"Biriniz eliyle fercine (cinsel organına) dokunursa abdest alsın." [34]

Taberani'nin Mu'cemu'l-Kebir'inde ve Mu'cemu'l-Evsat'ında: "Cinsel or­ganına (zekerine)" ibaresinden sonra: "Yahut husyelerine veya koltukları­na..." denilmektedir.[35]

îbni Huzeyme, İmara Malik ve Ahmed bin Hanbel, cinsel organa (zekere) dokunmaktan dolayı abdest almanın farz değil de müstehab olduğuna dair ri­vayetler nakletmişlerdir.

 

Bir Açıklama

 

Hanefiler: "Ön veya arka organdan birine dokunmakla abdest bozulmaz" demişlerdir.

Malikiler ise şöyle söylemişlerdir:

"Arka organa dokunmaktan dolayı abdest bozulmaz ama gerek yanılarak ve gerekse kasıtlı olarak arada bir engel bulunmaksızın avuç içiyle yahut elin kenarıyla veya parmağın içiyle ya da kenarıyla ön organa (cinsel organa) dokunmaktan dolayı abdest bozulur. Ancak elin veya parmağın arkasıyla dokunmaktan dolayı bozulmaz." Bu hüküm onlara göre buluğ çağına ermiş erkek veya kadın için söz konusudur.

Şafıiler ve Hanbeliler de şöyle söylemişlerdir:

"Erkek olsun kadın olsun bir kimsnin kendisinin veya başkasının ön ya da arka organına dokunmasıyla abdesti bozulur. Dokunan veya kendisine dokunulan kişi küçük olsun büyük olsun sağ olsun Ölü olsun farketmez."

Hanbeliler, elin içiyle veya dışıyla yahut parmakların uçlanyla veya arala-nyla dokunmak arasında herhangi bir fark görmemektedirler. Onlara göre ab­desti bozan durum parmak içlerinden birinin diğerine dokunması ve hafifçe yüklenmesidir. Baş parmakların birinin içinin, diğerinin içine dokunmasıyla da abdest bozulur. Avuç içinden de bu kadar miktarın dokunmasıyla abdest bo­zulur [36]

 

Uykudan Dolayı Abdest Alma

 

557- İmam Malik, Abdullah bin Ömer (r.a)'den şöyle rivayet etmiştir:[37]

"(Abdullah bin Ömer r.a) oturarak uyur, sonra kalkar abdest almadan na­maz kılardı."

 

558- Müslim, Enes bin Malik (r.a)'ten şu şekilde rivayet etmiştir: "Katade'nin söylediğine göre Enes bin Malik (r.a) şöyle söyledi: "Resulü 11 ah (a.s)'ın sahabileri uyurlar sonra abdest almadan namaz kılarlardı."[38]

(Ravİ) dedi ki: "Ben: "Sen bunu Enes (r.a)'den duydun mu?" diye sor­dum. O da: "Vallahi, evet" dedi." [39]

 

559- Ebu Davud, Hz. Ali bin Ebi Talib (r.a)'den rivayet etmiştir:[40]

"Resulüİlah (a.s) şöyle buyurdu:

"Dübürün kapağı gözlerdir. Kim uyursa abdest alsın."

 

Bir Açıklama

 

Bu hüküm, mak'adını yer üzerine oturtmadan yahut kendinden bir şeyin çıkması ihtimali olan bir hal üzere uyuyan kimse açısındandır. Ama mak'adını yere oturtarak veya kendisinden bir şeyin çıkması ihtimali olmayan bir hal ü-zere uyuyanın abdesti bozulmaz.

560- Ahmed bin Hanbel, bir adamdan şöyle rivayet etmiştir:[41]

"Allah'ın peygamberinin horlayacak derecede uyuduğunu ve sonra ab-dest almadan namaz kıldığını gördüm."

Resulullah (a.s)'ın bu hareketinin, secde halinde olduğu hakkında bir ta­kım rivayetler bulunmaktadır.

 

Bir Açıklama

 

Hanefiler ve Şafiüer şöyle söylemişlerdin

"Abdesti bozan uyku, mak'ad yere yahut oturulan alan üzerine yerleş­tirilmeden olan uykudur. Bu durumda, insandan bir şeyin çıkması yani yel­lenme olması ihtimali yoktur."

Hanefilere göre ayakta, oturarak veya gerek namazda gerekse başka za­man secde halinde iken uyumak da abdesti bozmaz. Çünkü bu gibi durumlar­da kişi gene nisbeten kendine hakim durumdadır, daha fazla kendini bırakma­sı durumunda düşer. Dolayısıyla belirtilen durumlarda kişi tam bir rehavete düşmez.

Malikiler ve Hanbeliler de şöyle söylemişlerdir: "Hafif uyku abdesti bozmaz. Ağır uyku ise bozar." Malikilere göre ağır uykunun tanımı şöyledir:

"Ağır uyku, kişinin sesleri hissetmeyecek yahut elinden düşen bir şeyin farkında olmayacak veya ağzından su vs. akacak veya buna benzer durumla­ra maruz kalabilecek derecede uykuya dalmasıdır." Eğer (ağzından çıkanı vs.yi) hissederse, uzun süre uyumuş olsa da hafif uykuda demektir, dolayı­sıyla onun abdesti bozulmaz.

Hanbelilere göre ise hafif uyku örfen, hafif uyku olarak bilinen ayakta veya otururken gelen uyku halidir. Hanbelilerin, otururken değil de başka hallerde uyuyan kimse ile ilgili hükümleri, Şafülerin hükümleri gibidir. Onlar Maükile-rin söylediklerine ilave olarak, çok uykunun bütün hallerde uykuyu bozacağını söylerler. Bir kimse uyur da uykusunun hafif mi yoksa ağır mı olduğunda te­reddüt ederse temiz olduğuna hükmedilir. Eğer rüya görmüşse çok uyku uyu­muş demektir. [42]

 

561- Buharı ve Müslim, Hz. Ebu Bekir (r.a)'in kızı Hz. Esma (r.a)'dan şu şekilde rivayet etmişlerdir:[43]

"Hz. Esma (r.a) güneş tutulması ile ilgili hadiste şöyle söylemiştir:

"Kalktım, kendimden geçer oldum. Başımın üstüne su dökmeye başla­dım."

Urve (r.a), Hz. Esma (r.a)'nın bu durumda abdest almadığını söylemiştir. Bu kısım uzun bir hadisin sadece bir parçasıdır.

 

Bir Açıklama

 

Hz. Esma (r.a)'nın kendinden geçme (iğma) hali tamamen kendini kaybe­decek dereceye varmamış ve bu yüzden abdest almamıştır. Bir insan tümüyle kendinden geçerse duyarlılığını ve hissini kaybeder. Bu durumda iki yoldan birinden bir şeyin çıkması kuvvetli ihtimaldir. Çünkü bu hal uykudan daha şid­detlidir. Dolayısıyla bu hal abdesti bozar. Aşağıda gelen hadisi şerif de buna işaret etmektedir.

 

562- Buharı ve Müslim, Ubeydullah bin Abdullah bin Utbe (r.a)'nin şöyle söylediğini rivayet etmişlerdir:[44]

"Hz. Aişe (r.a)'nin yanına girdim ve: "Bana Resulullah (a.s)'ın hastalı­ğından söz etmeyecek misin?" dedim. O da şöyle söyledi:

"Evet, Peygamber (a.s) ağırlaştı ve: "İnsanlar namaz kıldı mı?" diye bu­yurdu. Biz: "Hayır, onlar seni bekliyorlar ya Resulullah (a.s)!" dedik. "Benim için bir küp (küfe) içinde su koyun" dedi. Söylediğini yaptık. Yıkandı. Sonra kalkıp gitmek istedi. Ancak bayıldı. Sonra ayi İdi ve: "İnsanlar namaz kıldı mı?" diye buyurdu. Biz: "Hayır, onlar seni bekliyorlar ya Resulullah (a.s)!" dedik. "Benim için bir küp (küfe) İçinde su koyun" dedi. Söylediğini yaptık. Yıkandı, sonra tekrar kalkıp gitmek istedi. Ancak bayıldı. Sonra ayıldı ve: "İnsanlar namaz kıldı mı?" diye buyurdu. Biz: "Hayır. Onlar seni bekliyorlar ya Resulullah (a.s)!" dedik. "Benim için bir küp (küfe) içinde su koyun" dedi. Söylediğini yaptık. Yıkandı. Sonra tekrar kalkıp gitmek istedi. Ancak bayıldı. Sonra ayıldı ve: "İnsanlar namaz kıldı mı?" diye buyurdu. Biz: "Ha­yır, onlar seni bekliyorlar ya Resulullah (a.s)!" dedik." [45]

 

Ateş Dokunan Şeyden Dolayı Abdest Almak

 

563- Müslim, Ebu Hureyre (r.a)'den rivayet etmiştir:[46]

"Abdullah bin Karız onu (Ebu Hureyre (r.a)'yi) Mescid'in içinde abdest alırken gördü. Şöyle söyledi:

"Yediğim kiş (kurumuş yoğurt) parçalarından dolayı abdest alıyorum. Çünkü ben Resulullah (a.s)'m şöyle buyurduğunu duydum:

"Ateş dokunmuş bir şeyden dolayı abdest alın."

 

564- Ebu Davud, Cabir bin Abdullah (r.a)'dan rivayet etmiştir:[47]

"Resulullah (a.s)1 in iki emrinden sonuncusu, ateşin dokunduğu şeyden dolayı abdest almayı bırakmaktı."

 

565-Bulıari ve Müslim, Abdullah bin Abbas (r.a)'tan şu şekilde riva­yet etmişlerdir:[48]

"Resulullah (a.s), koyun kaburgası yedi ve abdest almadan namaz kıldı."

Buhari'nin rivayetine göre "Resulullah (a.s) tencerenin içinden bir kemik alıp (yedi ve sonra abdest almadan namaz kıldı.)" [49]

Bir başka rivayette:

"Resulullah (a.s) bir kaburga kemiğinin etlerini sıyırdı" denilmektedir. [50]

Müslim'in rivayetinde de şöyle denilmektedir:

"Resulullah (a.s) bir kemik veya et yedi ve sonra abdest almadan (hatta) suya elini sürmeden namaz kıldı."[51]

Ebu Davud da şöyle rivayet etmiştir:

"Resulullah (a.s) kaburga kemiği yedi ve sonra elini, altındaki bir el bezi ile sildi, sonra kalkıp namaz kıldı." [52]

Bir başka rivayette de şöyle denilmektedir:

"(Resulullah a.s) bir kaburga kemiğinin etlerini dişleriyle sıyırdı sonra abdest almadan namaz kıldı." [53]

Nesai'nin rivayetinde de şöyle denilmektedir:

"Resulullah (a.s)'ın ekmek ve et yediğini sonra da abdest almadan nama­za kalktığını gördüm." [54]

 

566- Buharı ve Müslim, Hz. Meymune (r.a)'den rivayet etmişlerdir:[55] "Resulullah (a.s), onun (yani Hz. Meymune (r.a)'nİn) yanında kaburga kemiği yedi ve sonra abdest almadan namaz kıldı." Bir Açıklama

Pişirilerek yenen bir şeyin abdesti bozmaya sebep olan bir etkisi yoktur. Ebu Hureyre (r.a) yukarıda sözü edilen hareketini ya vera (her şeyde son derece dikkatli olma tutumu) dolayısıyla veya hareketine esas aldığı hükmün neshedilmiş olduğunu bilmediğinden dolayı yapmış olabilir.

İmam Nevevi, Sahih Müslim Şerhi (4/43)'nde şöyle demektedir:

"Bunlar: "Ateşin dokunduğu şeyden dolayı abdest alın" hadisini esas al­maktadırlar. Çoğunluk ise ateşin dokunduğu şeyden dolayı abdest almanın gerekmediğine dair rivayetleri esas almış ve ateşin dokunduğu şeyden do­layı abdest alınmasını isteyen hadisle İlgili de iki ayn açıklamada bulunmuş­tur. Birinci açıklamaya göre söz konusu hadis, Cabir bin Abdullah (r.a)'tan rivayet edilen hadisi şerifle neshedilmistir. Çünkü Cabir bin Abdullah (r.a)'-tan rivayet ettiği hadiste: "Resulullah (a.s)'ın iki emrinden sonuncusu, ate­şin dokunduğu şeyden dolayı abdest almayı bırakmaktı" denilmektedir. İ-kinci açıklamaya göre de, burada abdest ile kastedilen, ağzın ve ellerin yıkan­masıdır. Sonra burada üzerinde durduğumuz görüş ayrılığı, ilk dönemlerde ortaya çıkmıştı. Daha sonra ilim adamları ateşin dokunduğu bir şeyi yemek­ten dolayı abdestin gerekmediği üzerinde görüş birliğine varmışlardır."

Hattabi ve daha başkaları bu konuyu bir başka yönden ele almışlardır ki, onların açıklamalarına göre buradaki rivayet yani ateşin dokunduğu bir şey­den dolayı abdest almanın gerektiğini bildiren hadis, müstehablık ifade eder. [56]

 

567- İmam Malik, Abdurahman bin Zeyd Ensari (r.a)'den şu şekilde rivayet etmiştir:[57]

"Enes bin Malik (r.a) Irak'tan geldi. Ebu Talha (r.a) ve Ubeyy bin Ka'b (r.a) yanına gittiler. (Enes bin Malik r.a) onlara ateşte pişmiş bir yiyecek takdim etti. Onlar da ondan yediler. Enes bin Malik (r.a) kalkıp abdest aldı. Ebu Tal­ha (r.a) ve Ubeyy bin Ka'b (r.a) ona: "Bu da nedir ey Enes? Irak usûlü mü­dür?" dediler. Enes (r.a) de: "Keşke yapmasaydım" dedi. Sonra Ebu Talha (r.a) ve Ubeyy bin Ka'b (r.a) kalkıp abdest almadan namaz kıldılar."

 

Bir Açıklama

 

Zerkani, Muvatta Şerhi'nde şöyle söylemiştir:

"Irak usulü müdür?" Yani: "Sen bu ilmi İrak'tan mı edindin ve Medine-lilerin bizzat Resulullah (a.s)'tan almış oldukları uygulamaları terk mi et­tin?"

Zerkani, Muvatta Şerhi'nde yine şöyle söylemiştir:

"Ebu Talha (r.a) ile Ebu Ubeyy (r.a)'in yaptıkları hareket, onların Enes bin Malik (r.a)'e karşı çıkmaları ve onun da ötekilerin görüşlerine dönmesi, Me­dine halkının ateş dokunan bir şeyden dolayı abdest almanın gerekmeyeceği üzerinde görüş birliği içinde olduklarına işaret etmektedir. Bu ise ateş do­kunmuş şeyden dolayı abdest almakla ilgili hükmün neshedilmiş olduğunu ortaya koyan kuvvetli delillerdendir."

Zerkani, aynı zamanda Hattabi'nin, ateş dokunmuş bir şeyden dolayı ab­dest almayı emreden hadislerin, bu hareketin müstehablığına delalet ettiği anlamına alınması yönündeki görüşüne göre de karşı çıkmaktadır. Çünkü ona göre böyle bir şey müstehab olsaydı, Ebu Talha (r.a) ile Ebu Ubey (r.a)'in E-nes bin Malik (r.a)'e karşı çıkmalarının bir anlamı olmazdı. En doğrusunu ise ancak Yüce Allah bilir.

 

568- Taberani, Vail bin Davud (r.a)'dan rivayet etmiş, o da İbrahim'in şöyle söylediğini bildirmiştir:[58]

"Abdest girenden değil, çıkandan dolayı alınır. Oruç da çıkana karşı değil, girene karşı tutulur."

Bu hadis, merfu olarak rivayet edilmiştir ancak sahih değildir. Bunun bir benzerini Beyhaki, Abdullah bin Abbas (r.a)'tan mevkuf olarak rivayet etmiş­tir. Bu rivayet de ateş dokunan bir şeyden dolayı abdest almanın gerekme­yeceği görüşünde olanların dayandıkları delillerdendir.

 

569- Müslim, Cabir bin Semure (r.a)'den rivayet etmiştir:[59]

"Bİr adam Resulullah (a.s)'a: "Koyun etlerinden dolayı abdest alacak mı­yım?" diye sordu. Resulullah (a.s) da: "İstersen abdest al, istersen alma" diye buyurdu. Adam: "Deve etlerinden dolayı abdest alacak mıyım?" diye sordu. Resulullah (a.s) da: "Evet, deve etlerinden dolayı abdest al" diye buyurdu. Adam: "Koyun yataklarında namaz kılabilir miyim?" diye sordu. Resulul­lah (a.s): "Evet" diye buyurdu. Adam: "Deve yataklarında namaz kılabilir miyim?" diye sordu. Resulullah (a.s): "Hayır" diye buyurdu."

Nevevi, yukarıdaki hadisi şerifte geçen nahyin, kerahet ifade eden bir ne-hiy olduğunu bildirmiştir.

 

570- Ebu Davud, Bera bin Azib (r.a)'den şu şekilde rivayet etmiştir:[60]

"Resulullah (a.s)'a deve etinden dolayı abdest almak hakkında soru so­ruldu. Resulullah (a.s) da şöyle buyurdu:

"Ondan dolayı abdest alın." Yine koyun etinden dolayı abdest almak hak­kında soruldu. O zaman şöyle buyurdu:

"Ondan dolayı abdest almayın." Deve yataklarında namaz kılmak hak­kında soru soruldu. O zaman şöyle buyurdu:

"Deve yataklarında namaz kılmayın. Onlar şeytanlardandır." Koyun ya­taklarında namaz kılmak hakkında soru soruldu. Onun hakkında da şöyle buyurdu:

"Oralarda namaz kılın. O (yani koyun) berekettir."

Tirmizi: "Ondan dolayı abdest almayın" sözünün sonuna kadar olan kıs­mını rivayet etmiştir. [61]

Hafız Veliyyu'd-Din Iraki şöyle söylemiştir:

"Onlar, şeytanlardandır" sözünün gerçek anlamda olması ve onların biz­zat şeytan olmaları ihtimali vardır. Küfe ahalisi şöyle derdi: "Gerek insanlar­dan, gerek cinlerden ve gerekse hayvanlardan serkeş ve huzursuz olan, nef­ret ettirmede, İş karıştırmada şeytana benzeyen ve ona yakınlığı olan her şey şeytandır."

Nesai, Sahih'inde İbni Hibban, Müsned'inde Ahmed bin Hanbel, Hamz bin Amr Eslemi'nin merfu olarak şöyle söylediğini rivayet etmişlerdir:

"Her devenin sırtında şeytan vardır. Onlara bindiğinizde Allah'ın adını anın." Hadis böyle devam ediyor.

 

Bir Açıklama

 

Hanbelilerin dışındakilere göre deve eti yemekten dolayı abdest bozul­maz. Hanbelilerin dışında kalan mezhepler bu konudaki rivayetleri mensuh olarak kabul etmişlerdir. Ancak Hanbelilere göre ister pişirilmiş olsun isterse pişirilmiş olmasın, yiyen kişi bunu bilsin bilmesin deve etinin yenilmesinden dolayı abdest bozulur.

İ'la'u's-Sünen'de şöyle denilmektedir:

"Ebu Umame (r.a)'nin merfu olarak şöyle söylediği rivayet edilmiştir:

"Biriniz abdestli iken bir şey yerse (bundan dolayı) abdest almasın. Ancak deve sütünü içerseniz ondan dolayı ağzınızı çalkalayın." Bunu Mu'cemu'l Ke-bir'de Taberani ve ed-Dıya rivayet etmiştir. [62]

Taberani'nin rivayeti hakkında Mecmeu'z-Zevaid (l/102)'de şöyle denil­mektedir:

"Kimsenin bunların hayatları hakkında bilgi verdiğini görmedim. Bu­nunla birlikte Suyuti'nin Kenzu'l-Ummal'ın girişinde zikredilen kuralına göre Ziya'nın isnadı sahihtir."

Sonra şöyle demektedir:

"Burada "abdest" ağzı çalkalama anlamına alınmıştır. Hadisin bir kısmı diğer kısmını açıklamaktadır." [63]

 

571- Ebu Davud, Abdullah bin Mes'ud (r.a)'dan rivayet etmiştir:[64]

"Biz bulaşan pisliklerden dolayı abdest almaz, hiçbir kılı ve elbiseyi de (toprağa değmekten) sakındırmazdık."

 

572- Taberani, Abdullah bin Abbas (r.a)'dan rivayet etmiştir:[65]

"Benim için çirkin bir sözden dolayı abdest almak, güzel bir yiyecekten dolayı abdest almaktan daha sevimlidir."

 

573- Ebu Davud, Ebu Hureyre (r.a)'den rivayet etmiştir:[66]

"Bir adam izarını yere yaymış bir helde namaz kılarken Resulullah (a.s) şöyle buyurdu:

"Git abdest al." Adam gitti, abdest aldı. Sonra geldi. Bir adam Resulullah "Ya Resulullah (a.s)! Niçin ona abdest almasını emrettin?" Resulullah (a.s) da şöyle buyurdu:

"O, izannı yere yaymış bir şekilde namaz kılıyordu. Allah ise bu şekilde izannı yayanın namazını kabul etmez."

 

Bir Açıklama

 

Bu iki rivayet, bir kimsenin büyük ya da küçük bir günah işlediğinde ab­dest almasının mendup olduğu görüşünü taşıyanların dayandıkları iki temel dayanaktır. Nitekim yukarıdaki rivayette kendisinden söz edilen adam, izannı yaymakla sünnete aykırı hareket etmişti. Bu yüzden söz konusu hareketin­den dolayı abdest alması emredildi. Abdullah bin Abbas (r.a) da kötü söz söylemekten dolayı abdest almasının güzel olacağı görüşünü tercih etmekte­dir.

 

574- imam Malik, Nafi (r.a)'den şu şekilde rivayet etmiştir:[67]

"Abdullah bin Ömer (r.a) burnu kanaymca gidip abdest aldı. Sonra dö­nüp hiç konuşmadan namazına devam etti."

 

Bir Açıklama

 

Fıkıhçilann görüş birliğine göre ister imam olsun isterse cemaatten olsun, namaz içinde abdesti bozulan biri için efdal olan, gidip abdest alıp namaza baştan başlamaktır. Bununla birlikte gidip abdestini alıp namaza kaldığı yer­den devam etmesini de caiz görmüşlerdir. Ancak bunun bir çok şartı ve pek çok tafsilatı bulunmaktadır. Bu konudaki cevazlarının delillerinden biri Abdul­lah bin Ömer (r.a)'in yukarıdaki rivayette bildirilen hareketidir.

575- Ebu YaMa, Cabir bin Abdullah (r.a)'tan rivayet etmiştir:[68]

"Cabir bin Abdullah (r.a)'a namazda gülen birinin durumu hakkında so­ru soruldu. O da şöyle söyledi:

"Namazını iade eder, ancak abdestini yeniden alması gerekmez."

 

Bir Açıklama

 

Hanefiler şöyle söylemişlerdin "Bir kimse namazda eğer tebessüm eder­se, bundan dolayı ne namazı ne de abdesti bozulur."

Kahkaha, bir kimsenin etrafındakilerinin de duyacağı derecede gülmesidir. Gülme de etrafındakiler duymayacak derecede olandır. Tebessüm ise dişler görünse de ses çıkarılmayacak şekilde olur.

Hanefiler, namazda kahkaha derecesinde gülen birinin abdestini tazele­mesinin gerekeceğine dair hükümlerinde Ebu'l-Aİiye Riyad'dan nakledilen ri­vayete dayanmaktadırlar. Söz konusu rivayete göre, Resulullah (a.s)'ın saha-bilerine namaz kıldırmakta olduğu sırada bir kör, bir kuyuya düştü. Bunun üzerine Resulullah (a.s) ile birlikte namaz kılanlardan bazıları güldüler. Re­sulullah (a.s) da onlardan gülenlere hem abdestlerini tazelemelerini hem de namazlarını iade etmelerini emretti. Bu rivayeti Abdurrezzak nakletmiştir. Ravileri, Buhari ve Müslim'in Sahihlerinde ve Sünen rivayetlerinde adlan geçen ravilerdir. İsnadı ise mürsel ve kavi (kuvvetli)dîr. Bu hadisin müsned ve mürsel başka rivayetleri de bulunmaktadır. [69]

 

Abdestin Bozulmasıyla Namazı Bırakanın Uyması Gereken Adab

 

576- Ebu Davud, Hz. Aişe (r.a)'nin şöyle söylediğini rivayet etmiştir:[70]

"Namazda abdesti bozulan kişi, namazı bıraksın. Eğer cemaatle kılınan bir namazda bulunuyorsa, burnunu tutarak çekilsin."

 

577- Taberani, Cerir (r.a)'den rivayet etmiştir:[71]

"Hz. Ömer (r.a) cemaate namaz kıldınyordu. Birinden bir şey çıktı. Bu­nun üzerine (namazdan sonra Hz. Ömer r.a):

"Kendinden bir şey çıkanın mutlaka abdestini tazelemesini ve namazını yeniden kılmasını istiyorum" dedi. Cerir:

"Onu duyan herkesin abdest alıp namazlarını iade etmelerini iste-sen!"dedi. Hz. Ömer (r.a) de şöyle söyledi:

"Ne kadar güzel söz söyledin. Allah sana hayırlı karşılık versin."

Sonra herkesin bunu yapmasını (yani yeniden abdest alıp namaz kıl­malarını) emretti."

Bu uygulama, kendisinden koku çıkan kişinin saklı tutulması için başvu­rulan bir uygulamadır. Bu aynı zamanda bir Müslümanın göstermesi gereken anlayışı ve dikkati de ortaya koymaktadır. [72]

 

Abdestte Tereddüde Düşmenin Hükmü

 

578- Tir m izi, Ebu Hureyre (r.a)'den şu şekilde rivayet etmiştir:[73]

"Resulullah (a.s) şöyle buyurdu:

"Abdest ancak ses veya koku dolayısıyla alınır."

Bir başka rivayete göre de şöyle buyurmuştur:

"Biriniz mescidde bulunduğunda, önünde koku duyarsa ses veya (ken­dinden) koku duymadıkça çıkmasın." [74]

Müslim'in rivayetine göre de Ebu Hureyre (r.a) şöyle söyledi:

"Resulullah (a.s) şöyle buyurdu:

"Biriniz karnında bir şey hisseder de ondan bir şeyin çıkıp çıkmadığı ko­nusunda tereddüde düşerse ses ya da koku duymadıkça ayrılmasın." [75]

Ebu Davud'un rivayetine göre de şöyle buyurmuştur:[76]

"Biriniz namazda olur da, arkasında bir hareket hisseder ve (bundan do­layı) abdestin bozulup bozulmadığı konusunda tereddüde düşerse ses veya koku duymadıkça namazdan ayrılmasın."

 

579- Taberani, Abdullah bin Abbas (r.a)'tan şöyle rivayet etmiştir: [77]"Resulullah (a.s)'a abdesti bozulmadığı halde namazda abdestinin bozul­muş olabileceği zannına kapılan bir kimsenin durumu hakkında soru sorul­du. Resulullah (a.s) da şöyle buyurdu:

"Biriniz namazda iken şeytan onun oturağını (mak'adını) açarak abdesti bozulmadığı halde zihnine abdestinin bozulmuş olabileceği şüphesi sokmak için gelir. Biriniz böyle bir durumla karşılaşırsa, kulağıyla onun sesini duy­madıkça veya burnuyla onun kokusunu hissetmedikçe namazdan ayrılma­sın."

Ahmed bin Hanbel'in rivayetinde de şöyle denilmektedir:

"Biriniz namazda İken şeytan ona gelerek bineğiyle kurduğu gibi onunla yakınlık kurar. Üzerine yerleşince onu namazı hakkında fitneye düşürmek için ön tarafından yellenir. (Bir kimse) böyle bir şey hissederse, ses duyma­dıkça veya koku hissetmedikçe namazdan ayrılmasın." [78]

Bu hadisin ravileri, Sahih'te adlan geçen ravilerdir. Bu rivayet Ebu Da­vud'un Sünen'inde kısa olarak geçmektedir. [79] Aynı şekil Mecmeu'z-Zevaid-'de de geçmektedir.

Bir başka rivayette de şöyle deniliyor:

"Üzerine yerleştiğinde onu yularlar veya ağzını gemler."

Ebu Hureyre (r.a) şöyle söyledi:

"Nitekim siz bunu görmektesiniz. Yularlananın bir yana aşık olduğunu görürsün. Ağzı gemlenenin ise ağzını açıp Allah'ı zikretmediğini görür­sün." [80]

 

580- Taberani, Abdullah bin Mes'ud (r.a)'dan rivayet etmiştir: [81]"Şeytan namazda insanın etrafında dönerek onun namazını kesmek is­ter. Bundan yorulunca arkasına üfler. Biriniz böyle bir şey hissederse ses ve­ya koku duymadıkça namazını bırakmasın."

 

581- Buharı ve Müslim, Abdullah bin Zeyd (r.a)'in şöyle söylediğini ri­vayet etmişlerdin[82]

"Namazda kendisinden bir şeyin çıkmış olabileceği hissine kapılan bir kimsenin durumu Resulullah (a.s)'a arzedildi. O da şöyle buyurdu:

"Ses duymadığı ve koku hissetmediği sürece namazdan ayrılmasın."

Buhari'deki metin ise şöyledir:

"Namazda kendinde bir şey hisseden bir adamın durumu Resulullah (a.s)'a arzedildi. O da şöyle buyurdu:

"Ses duymadığı ve koku hissetmediği sürece namazdan ayrılmasın."[83]

 

Bir Açıklama

 

Yakıni bilgi, şüpheden dolayı yok olmaz. Bir kimse abdesti i olduğunu ke­sin bilir ancak abdestinin bozulup bozulmadığı üzerinde tereddüde düşerse, o kimse abdestlidir. Ancak bir kimse eğer abdestinin bozuluş olduğunu kesin olarak bilir ancak bundan sonra abdest alıp almadığında tereddüde düşerse, o kimse ise abdestsizdir. [84]

 

Dersler Ve Öğütler

 

Abdestte niyetin, çoğunluğa göre farz, Hanefılere göre ise sünnet olduğu daha önce geçmişti.

Hidaye müellifi şöyle söylemiştir:

"Abdestte niyet bize göre sünnettir. Şafülere göre ise farzdır. Çünkü ab­dest de teyemmüm gibi bir ibadettir. Bize göre abdestten dolayı yakınlığın (yani sevabın) kazanılması ancak niyetle gerçekleşir. Ancak niyetsiz de ab-dest, namaz için bir anahtar görevi görür. Çünkü teyemmümden farklı ola­rak abdestte temizleyici maddenin kullanılması suretiyle temizlik sağlan­maktadır. Ama teyemmüm için kullanılan toprak, ancak namaz kılmak is­tendiğinde su bulunmaması halinde temizleyici yerini tutmaktadır. Bir başka ifadeyle teyemmümdeki niyet, maksadı ortaya koyar." [85]

Beda'i'de de şöyle denilmektedir:

"Bizim için esas olan Allah'ın şu ayeti kerimesidir:

"Ey iman edenler! Namaza kalktığınız zaman, yüzlerinizi ve dirsekleri­nize kadar ellerinizi yıkayın, başlarınızı mesnedin ve topuklarınıza kadar ayaklarınızı yıkayın. Eğer cünüp iseniz boydan boya yıkanın. Eğer hasta ya­hut yolculukta olursanız veya sizden biri tuvalet ihtiyacını görmüş olur ya da kadınlara dokunmuş olursanız da su bulamazsanız temiz bir toprakla teyemmüm edin. Onunla yüzlerinizi ve ellerinizi meshedın. Allah size bir zorluk çıkarmak istemiyor: ancak sizi temizlemek ve olur ki şükredersiniz diye üzerinize nimetini tamamlamak istiyor."[86]

Ayette yıkama ve mesih emri, niyet şartı koşulmaksızın mutlak olarak a-nılmaktadır. Bir delile dayanılmadan mutlak bir hükmün kayda bağlanması ise uygun değildir. Abdest emri, temizliğin fiilen gerçekleşmesi amacı taşır. Çün­kü Yüce Allah ayeti kerimenin sonunda "...ancak sizi temizlemek ve olur ki şükredersiniz diye üzerinize nimetini tamamlamak istiyor" diye buyuruyor. Temizliğin gerçekleşmesi ise niyete bağlı değildir. Bu, temizliğin gerçekleşe­ceği bir ortamda temizleyicinin kullanılması ile olur. Su ise Resulullah (a.s)-'dan rivayet edildiğine göre temizleyicidir. Rivayete göre Resulullah (a.s) şöyle buyurmuştur:

"Allah suyu temizleyici olarak yaratmıştır. Onu ancak tadını, rengini veya kokusunu değiştiren bir şey pis edebilir."

Yüce Allah da ayeti kerimesinde şöyle buyurmuştur:

"Gökten de temizleyici su indirdik." [87]

Temizleyici (tahur) adı, hem kendisi temiz olan hem de başka şeyi te-mizleyebilen bir madde için kulamlır. Ortam ise örfe göre temizlemeye uy­gun olan ortamdır. Buradan anlaşıldığına göre temizlik tabii olarak suyun gerçekleştirdiği bir iştir. Bu noktada dil ile yapılan amel ise sevap kazanıl­masına vesiledir. Hatta bir kimsenin üzerine yağmur yağarsa, bu onun için abdest ve gusül yerine geçer yani abdestte veya gusülde yıkanması gereken yerlerinin tamamını ıslatır hiç bir yaşlık bırakmazsa abdest ve gusül yerine geçer. Burada niyet şartı aranmaz. Çünkü niyet, insanın kendi tercihine bağ­lı fiiller için söz konusudur. Buradan anlaşıldığına göre abdest için gerekli olan temizliğin gerçekleşmesidir.

ibadet anlamının gerçekleşmesi ise abdeste ek bir güzellik kazandırır. E-ğer abdest niyete dayanırsa, İbadet mahiyeti kazanır ama niyete dayanmazsa o zaman ibadet mahiyeti kazanmaz. Ama bu durumda da namaz kılmaya el­verişli duruma gelmeyi sağlar. Çünkü temizlik gerçekleşmiş olmaktadır. Bu tıpkı cuma namazına koşmak gibidir." (Özetlenerek, 1/20) [88]

Bir kimse eğer namazda kasıtlı olarak abdestini bozarsa, bütün ilim a-damlannın ortak görüşüne göre namazı bozulur.

Hanefılerden bazıları şöyle söylemişlerdir:

"Kişi eğer tahiyyatta teşehhüd miktarı yani bir şehadet kelimesi getirecek kadar süre oturduktan sonra ve daha selam vermeden önce kasıtlı olarak ab­destini bozarsa namazı geçerlidir. Ancak böyle yapması tahrimen mekruh­tur ve vaktin olması yani daha namaz vaktinin çıkmamış olması duru­munda namazını iade etmesi gerekir. Eğer bir kimsenin kasıtlı olmadan namazda abdesti bozulursa Şafiilere ve Hanbelilcre göre hemen o an namazı da bozulur."

Yine Hanefıler şöyle söylemişlerdir.

"Eğer abdest bozulmasının sebebi, burun kanaması gibi irade dışı bir şey­se, isterse abdestini tazeledikten sonra namazını kaldığı yerden devam etti­rir. Ancak en güzel olanı namaza baştan başlamasıdır."

Malİkiler de Hanefıler gibi burun kanaması durumunda namaza bırakılan yerden devam etmenin mümkün olabileceğini söylemiş ve bunu altı şarta bağ­lamışlardır: Kanın bir dirhemi aşacak miktarda üzerine bulaşmış olunması, abdest alma imkanı bulunan en yakın yeri öteye geçmiş olmaması, temizlik yapacağı yerin yakın bir yer olması, özürsüz olarak kıbleye arkasını dönmüş olmaması, temizlenme yerine gidiş-geliş sırasında pisliğe basmaması ve bu arada konuşmaması. Buradan namaza baştan başlamanın daha güzel olacağı ortaya çıkmaktadır.

Şafıiler, başı üç kere meshetmenin sünnet olduğunu söylemişlerdir. Ço­ğunluk ise başı birden fazla meshetmenin sünnet olmadığı görüşündedir.

Hanefılere ve Şafiilere göre, kolları yıkarken parmak uçlarından başlayıp dirseğe doğru yıkamak, başı meshetmeye önden başlayıp arkaya doğru mes-hetmek, yüzü yıkamaya da yüzün en üst tarafından başlamak sünnettir.

Malikiler ise şöyle söylemişlerdir:

"Gerek yıkamada ve gerekse meshetmede eller olsun, baş olsun, ayaklar olsun organın baş (ön) tarafından bağlayıp arkaya doğru meshetmek sünnet­tir."

Kullanılmış suyun döküleceği yerden biraz yukarıda bir yere oturmak, kıb­leye dönmek, normalde insanlar arasında konuşulan sözler etmemek, altına suyun ulaşması kesin olan rahat bir yüzüğü hareket ettirmek abdesu'n ada-bındandır. Eğer altına su ulaştığı bilinirse, sıkı bir yüzüğün hareket ettirilmesi mendub olur. Aksi takdirde Malikiler dışındaki mezheplere göre yüzüğün ha­reket ettirilmesi farz olur. Malikiler ise kullanılmasına izin verilen dar bir yüzüğün hareket ettirilmesinin gerekmediğini söylemişlerdir. Ağza ve burna sağ elle su verme ve burnu sol elle temizleme uygulaması da abdest alan bi­rinin yerine getirmesinin uygun olacağı uygulamalardandır. Yine özü ili olma­yan birinin daha namaz vakti girmeden abdest alması da böyledir.

Hanefüere, Hanbelilere ve Şafîilerin bazılarına göre mendille kurulanmak­tan çekinmek de yerinde bir harekettir. Ancak Malikiler böyle bir şeye gerek görmemişlerdir.

Sık sakalın arasının parmaklarla temizlenmesi (tahlil) de yapılmasında yarar olan bir harekettir. Bu, avuçla bir miktar su alıp bu suyu sakalın içine dökmek ve parmaklan sakalın arasına sokarak suyun kıl diplerine ulaşmasını sağlamakla olur. El parmaklarını birbirine geçirerek el parmaklarının arasım temizlemek, yine ayak parmaklarının aralarını sol elin küçük parmağıyla te­mizlemek de böyle güzel bir harekettir. Bu iş için sol elin küçUk parmağı, sağ ayağın küçük parmağının altından sokularak sırayla sol ayağın küçük par­mağına kadar temizlenir.

Malikiler şöyle söylemişlerdir:

"Bir kimseden gelen akıntı yarım zaman süresi veya daha fazla devam ederse, abdesti bozmaz, aksi takdirde bozar. Onların burada kasdettikleri akıntı ise herhangi bir hastalıktan dolayı kendiliğinden gelen bevl, koku, gaita, mezi, kan, istihaze kanı gibi şeylerdir. Bu durumdaki birinin tedavi ol­ması gerekir. Eğer bir kimsenin herhangi bir vakitte veya vaktin sonunda veya ortasında bu hale maruz kaldığı kesinlik kazanırsa, bunun kesinlik ka­zanmasından sonra namazını kılması gerekir."

Şafüler şöyle söylemişlerdir:

"Bir kimseye ameliyat yapılır da midenin altında bulunanlardan her­hangi bir şey dışarı çıkarsa ondan dolayı abdest bozulur. Ama çıkan şey mi­denin üstünde bulunursa bundan dolayı abdest bozulmaz. Bu hüküm, nor­mal çıkış yolunun kapanması durumu için söz konusudur. Ama eğer bu yol kapanmış olmazsa sağlam olan görüşe göre çıkan şey midenin altından da olsa üstünden de olsa abdest bozulmaz."

Malikiler ve Şafıiler şöyle söylemişlerdir

"Kan ve benzerleri abdesti bozmaz. Ancak tutulması mümkün olan isti­haze kanı bundan müstesnadır."

Haneliler de şöyle söylemişlerdir:

"Eğer kan çıktığı yerin etrafına taşmazsa abdest bozulmaz. Bunun gibi kan çıkmaksızın bir et parçasının düşmesi yahut yaradan, burundan veya kulaktan kurt çıkması sebebiyle de abdest bozulmaz."

Malikiler ve Şafıiler, abdestsiz olarak herhangi bir örtüyle veya tutacakla da olsa Kur'an-ı Kerim'e el sürmeyi haram görmüşlerdir. Hanefıler ve Hanbe-liler ise abdestsizken temiz bir örtüyle veya tutacakla Kur'an-i Kerim'i tutma­yı caiz görmüşlerdir. Haneliler, üzerine Kur'an-ı Kerim'den bir ayet bile yazılı bir şeye hatta böyle üzerine ayet yazılı paraya veya duvar üzerine yazılı bir ayet metnine abdestsiz el sürmeyi haram saymışlardır. Bunun gibi (onlara göre) Kur'an-ı Kerim'e yapışık kapağa dokunmak da haramdır. Abdestsizken elbisenin yeniyle Kur'an-ı Kerim'e dokunmak da tahrimen mekruhtur. Çünkü yen de dokunan kişiye bağlıdır. Çocuğun öğrenmek veya ezberlemek amacıy­la Kur'an-ı Kerim'e yahut ondan bir parçaya dokunması caizdir. İçindeki tefsir yazılan ayet metinlerinden çok yer tutan tefsir kitaplarına abdestsiz olarak dokunulması caizdir. İçinde Kur'an-ı Kerim'den bazı ayetler yazılı olmakla bir­likte ayrı bir madde ile (bez vs. ile) üzeri sarılı olan bir şeyi kağıt, kitap, ki­tapçık vs.yi insanın üzerinde taşıması, bununla birlikte tuvalete girmesi ve cünüp bile olsa ona dıştan dokunması caizdir.

Malikiler şöyle söylemişlerdir:

"Kur'an-ı Kerim'i öğrenen veya öğreten bulûğ çağındaki bir kadının ha-yızh veya nifaslı iken Kur'an-ı Kerim'e dokunması caizdir. Ancak bu cü-nüplük halinde caiz olmaz."

Hanefiler ve Şafıiler de şöyle söylemişlerdir:

"Abdestsizken bir tutacakla Kur'an-ı Kerim'in sahifelerinin çevrilmesi caizdir."

Şafüler, temyiz çağındaki bir çocuğun Öğrenmek için Kur'an-ı Kerim taşı­masına engel olunamayacağını söylemişlerdin Yine onlara göre üzerine ayet yazılı muskaların taşınması, paraların üzerindeki ayet metinlerine ve Ka'be-'nin örtüsü gibi üzeri Kur'an-ı Kerim ayetleri ile işlenmiş örtülere dokunulması caizdir. Hanbeliler: "Bir Mü si ünıana dahî olsa Kur'an-ı Kerim'i satmak caiz değildir" demişlerdir. Bu yüzden onlar eskiden Kur'an-ı Kerim satın almak is­tediklerinde: "Hediye ettirmek ya da hediye etmek yerine geçer" sözünü kultanırlardı. Günümüzde insanlar bu konuda gayet rahat hareket etmektedirler.

Abdestli olmayanın Kur'an-ı Kerim'e el sürmesinin caiz olmadığının delili şudur:

 

582- Taberani, Abdullah bin Ömer (r.a)'den rivayet etmiştir:[89] "Kur'an-ı Kerim'e temiz (yani abdestli) olandan başkası el süremez"[90]

Dinu'l-Halis (l/250-251)'de Abdestten sonra dua başlığında şöyle denil­mektedir:

"İlim adamları, abdest alan birinin kıbleye dönüp gözlerini göğe çevire­rek Abdullah bin Ömer (r.a)'in hadisinde geçtiği şekilde dua etmesinin müs-tehab olduğu üzerinde görüş birliği içindedirler."

 

583- Ahmed bin Hanbel, Resulullah (a.s)'ın şöyle buyurduğunu riva­yet etmiştir:[91]

"Sizden her kim abdest alır, abdestine Özen gösterir sonra: "Allah'tan başka ilah olmadığına, O'nun tek olduğuna ve hiç bir ortağının bulunmadı­ğına, Muhammed (a.s)'in de O'nun kulu ve peygamberi olduğuna şehadet ederim" derse, ona sekiz cennetin kapısı açılır. Hangisinden isterse girer."

Tirmizj'nin rivayetinde söylemesi istenen söze şu ibare ilave edilmiştir:

"Ey Allah'ım! Beni çokça tevbe edenlerden ve çokça temizlenenlerden eyle!"

Ebu Said el-Hudri (r.a)'nin hadisinde bildirildiğine göre dua mühürlenir:

 

584- Nesai, Ebu Said el-Hudri (r.a)'den rivayet etmiştir: "Resulullah (a.s) şöyle buyurdu:[92]

"Kim abdest alır sonra: "Ey Allah'ım! Senin şanın pek yücedir. Hamd sana layıktır. Senden başka ilah yoktur. Senden mağfiret diliyor ve sana tev­be ediyorum" derse, bu söyledikleri bir kağıda yazılır. Üzeri mühürlenir ve kıyamet gününe kadar yırtılmaz."

Bu dua Resulullah (a.s)'tan rivayet edilen duadır. Ancak bazılarının oku-yageldikleri ve fıkıhçıların da zikretmiş olduğu her organın yıkanması ile bir­likte, okunan bir takım dualar bulunmaktadır. Mesela yüzün yıkanması es­nasında:

"Ey Allah'ım! Bazı yüzlerin ağaracağı, bazı yüzlerin de kararacağı günde benim yüzümü ak eyle!" diye dua edilir. Sağ kolun yıkanması esnasında :

"Ey Allah'ım! Benim kitabımı sağ tarafımdan ver. Kitabımı sol tarafım­dan verme!" diye dua edilir. Sol kolun yıkanması esnasında:

"Ey Allah'ım! Kolaylaştır, zorlaştırma!" denir. Ancak bu dualar hakkında Resulullah (a.s)'tan herhangi bir şey rivayet edilmiş değildir.

Nevevi, Revda'da şöyle söylemiştir:

"Bu duanın bir dayanağı yoktur. İmam Şafii ve çoğunluk (cumhur) bu­nu zikretmemişlerdir."

İbni Salah da bu konuda sahih bir hadisin bulunmadığını söylemiştir.

Bu konuda Hz. Ali (r.a)'nin rivayet ettiği bildirilen ve oldukça zayıf tank­larla gelen hadisler bulunmaktadır. Bunları Kenzu'I-Ummal'da Alauddin Ali Mutteki nakletmiştir ve zayıf olduklarına işaret etmiştir. [93]

 

MESTLER ÜZERİNE MESHETME

GİRİŞ

 

Mestler üzerine mesh, abdestte ayaklan yıkama yerine geçer. Bu uygula­ma dört mezhebe göre de gerek yolculukta gerek ikamet halinde ve hem ka­dınlar için hem de erkekler için caizdir.

Nevevi, Sahihi Müslim Şerhi'nde şöyle söylemiştir:

"Mestler üzerine meshin geçerli olduğu konusunda sahabeden sayılama­yacak kadar çok kimse rivayette bulunmuştur. Hadis hafızları, mestler üze­rine meshle ilgili rivayetlerin mülevatir derecede olduğunu ifade etmişler­dir. Bazıları bu konuda rivayette bulunan raviler hakkında derlemede bu­lunmuş ve seksenden fazla ravi saymışlardır. Cennetle müjdelenen on kişi de bunların arasındadır. Ahmed bin Hanbel de bu konuda sahabilerden kırk kadar merfu hadisin rivayet edildiğini söylemiştir."

Yapılış şekli ise, el parmaklarıyla ayak parmaklarının uçlarından başlanı­larak baldıra doğru çizgiler çekmektir yani ıslak parmaklan böyle çizgiler çı­karacak şekilde sümıektir.

Hanefi'lere göre mesh konusunda farz olan, her bir ayağın ön tarafının üze­rini elin ön küçük pannağının üç katı mikennea meshetmektir. Bîrden fazla meshetmek sünnet değildir. Ayağın altı da meshedilmez.

Malikilere göre ise farz olan mestlerin üst taraflarının tamamen meshedü-mesidir. Altlarının meshedilmesi de nıüstehabdır.

Şafiüere göre de, farz olan kısmın meshedilmesi yeterli olur ki, o da mest­lerin altları, yanları veya arkalan değil üstleridir. Onlara göre mestlerin her tarafının çizgiler halinde meshedilmesi sünnettir.

Hanbeliler ise şöyle söylemişlerdir: "Mestlerin üst taraflarının parmak­larla çizgiler halinde meshedilmesi yeterli olur. Altlarının veya arkalarının meshedilmesi ise sünnet değildir."

Mestler üzerine meshetmenin şartlan ise şunlardır:

Mestler, kâmil derecede temizlik üzere yani guslü gerektirecek bir hali ol­maksızın ve abdestli iken giyilmiş olmalıdır.

Mestler abdestte yıkanması farz olan yerleri tamamen kapatmalıdır. Bu da topuklarla birlikte ayaktır. Topuklar için şart olan üstten değil diğer yanla­rından kapatılmış olmaktır.

Mestlerle birlikte normal bir şekilde yürümek mümkün olmalıdır. Hanefıler bu konuda mestlerin en az onikibin adım yürümeye dayanacak nitelikte olma­sını şart koşmuşlardır. Malikilere göre ise önemli olan mestlerle normal bir şekilde kesintisiz yürüme imkanının olmasıdır. Şafiilerin çoğunluğuna göre mestlerin niteliği konusunda şart olan, mukim birinin bir gün ve gece, yolcu­nun ise üç gün üç gece içindeki ihtiyaçlarını karşılamak için yapacağı çalışma­lardaki yürümelerine dayanacak kadar olmasıdır. Hanbelilerse, bu konuda örfen (normal bir şekilde) yürümeye elverişli olmasından başka bir şart ileri sürmemişlerdir.

Şafiiler ve Hanbeliler mestlerde az da olsa yırtığın bulunmamasını şart koşmuşlardır. Malikiler ve Hanefiler ise ayağın en küçük üç parmağı sığacak kadardan az bir yırtığı bulunan mestin üzerine meshetmeyi caiz görmüşlerdir. Malikiler, mestlerin deriden olmasını şart koşmuşlardır. Şafiiler ise sık dokunmuş olmaması sebebiyle üstüne suyun dökülmesi durumunda dikiş yer­leri dışındaki kısımlardan ayağa suyun geçmesini engellemeyen dokuma (Örgü) bir şeyin üzerine meshetmenin geçerli olamayacağını söylemişlerdir. Hanefiler ve Şafiiler mestlerin bedene su geçmesini önleyecek nitelikte ol­masını şart koşmuşlardır. Bununla birlikte onlar çoğunlukla, mestlerin derinin yarusıra, istenilen şartlan taşıması durumunda örgülerden, kumaşlardan ve daha başka şeylerden yapılmasını da caiz görmüşlerdir. Hanefiler, bir fersah yani onikibin adım yürümeye elverişli olması, baldırlarda kendi kendine dur­ması, altını göstermemesi ve arkasını gösterecek kadar şeffaf olmaması ha­linde sık dokunmuş bir çorap üzerine meshetmenin de caiz olduğunu söyle­mişlerdir. Bunun gibi Hanbeliler de ayakkabı olmadan üzerinde kesintisiz yü­rümeye elverişli ve ayağın herhangi bir yerini göstermeyen dikişli bir çorap üzerine meshetmeyi caiz görmüşlerdir.

Şafiiler ve Hanbeliler kuvvetli görüşe göre yank kısmının bağlarla bağlan­mış olması durumunda çizme gibi ayak kısmı yank olan bir giyeceğin üzerine meshetmeyi caiz görmüşlerdir. Ancak yank kısmı, üzerinde yürünmesi duru­munda ayaktan yıkanması gereken yerlerden hiç bir şeyi göstermeyecek şe­kilde sıkıca bağlanmış olmalıdır. Askerlerin yaygın olarak giydikleri ayak­kabılar da böyledir.                                     

Bir kimsenin üstüste iki mest giymesi yahut iki mest yerine geçecek iki giyeceği üstüste giymiş olması durumunda Şafiiler bunlardan sadece üste gi­yilenin üzerini meshetmekle yetinilmesini caiz görmemektedirler. Diğer üç mezhep ise buna cevaz vermektedir.

Malikiler ve Hanbeliler mestler üzerine meshin caiz olması için giyilen mestlerin helal olmasını şart koşmuşlardır. Bu itibarla onlara göre gasbedil-miş mestlerin üzerine meshedilmesi yahut erkeklerin ipek giyecekler üzerine meshetmeleri caiz olmaz.

Hanefılere göre ayakların kesilmesi durumunda, mestler üzerine meshin caiz olması için ayağın ön tarafından en küçük üç parmak miktannca (yani Ön­den üç küçük parmağın eni kadar) bir kısmın kalmış olması gerekir. Ancak (bir ayak kesilmiş olursa) diğer ayağa giyilen mestin üzerine meshedilmesi caizdir,Malikiler, mestlerin giyilmesi konusunda belli bir süre koymamışlardır. Onlara göre cünüp olunmadığı ve mestler ayaktan çıkanlmadığı sürece üzeri­ne meshedilmesi caizdir. Çoğunluğa göre ise mest giyme süresi mukim için bir gün bir gece, yolcu için ise üç gün üç gecedir. Çoğunluğa göre bu süre mestlerin giyilmesinin ardından abdestin bozulduğu vakitten itibaren başlar. Buna göre mukim bir kimse sabahleyin güneşin doğmasından önce mest giyer ve güneş doğduktan sonra abdesti bozulursa, onun için mest giyme süresi ancak ertesi gün güneş doğduktan so.ıra biter. Yani bu sürenin bitiminde ab­desti bozulmuş sayılabileceği gibi bu sürenin sonunda herhangi bir amaçla abdest almasının gerekmesi durumunda mestlerini çıkarıp ayaklarını yıkama­sı icab eder.

Bir kimse mukim olarak mestlerini giyer sonra yolculuğa çıkarsa yahut tersini yaparsa yani yolculukta mestlerini giyer sonra mukim olursa Şafiilere ve Hanbelilere göre böyle biri için mest giyme süresi mukim kişi için geçerli olan süredir. Hanefılere göre ise bir kimse mukim iken mestlerini giyer de daha bir gün bir geceyi doldurmadan yolculuğa çıkarsa üç gün üç gece süreyle mestlerinin üzerine meshedilebilir. Yolcu bir kimse de mestlerini mukim için geçerli süre boyunca giyer sonra mukim olursa mestlerini çıkarıp ayaklannı yıkar yani abdest alma durumunda mestlerini çıkanp ayaklarını yıkamalıdır.

Abdesti bozan şeylerden biri, cünüplük, hayız, mestlerin birinin veya iki­sinin çıkarılması, mestler üzerine meshi bozar. Mest tamamen çıkanlmış ol­masa bile ayağın büyük bir kısmının (yandan fazlasının) mestlerin baldır kıs­mından çıkmasıyla birlikte mesh bozulmuş olur. Hanefılere göre mestlerin af­fedilen miktardan fazla yırtılması, yırtığın azının da affedilmeyeceğini söyle­yenlere göre ise herhangi bir yırtılma meshi bozar. Yine mest içerisinde ay­aklardan birinin ekseriyetine (yandan çoğuna) suyun dokunması ve mestleri giyme süresinin dolması meshi bozar.

Sürenin dolması veya cünüpltikten başka bir sebeple meshin bozulmasın­dan sonra sadece ayakların yıkanmasının yeterli mi olacağı yoksa abdestin tazelenmesinin mi gerekeceği konusuna gelince: Bu konuda Han bel iler ab­destin tazelenmesinin uygun olacağım söylemişlerdir. Hanefiler, Şafüler ve Malikiler ise şöyle söylemişlerdin

"Kişinin o an abdestli olması durumunda sadece ayaklarını yıkaması ye­terli olur." [94]

 

Meshetmenin Geçerlîlîğînin Delilleri

 

585- Buharı ve Müslim, Muğire bin Şu'be (r.a)'nin şöyle söylediğini ri­vayet etmişlerdir:[95]

"Bir yolculukta Resulullah (a.s) ile birlikte bulunuyordum: "Ey Muğire! ibriği al" diye buyurdu. Aldım. Resulullah (a.s) ayrıldı, benim göremeyece­ğim bir yere çekildi. Orada tuvalet ihtiyacını giderdi. Üzerinde de Şam ya­pımı (şamiye) bir cübbe bulunuyordu. Elini (bu cübbenin) yeninden çıkar­maya çalıştı, dar geldi. Bunun üzerine altından çıkardı. Ben (ellerine) su döktüm ve namaz için aldığı şekilde abdest aldı ve mestleri üzerine meshet-ti. Sonra da namaz kıldı."

Bir başka rivayette şöyle denilmektedir:

"Bir yolculukta Resulullah (a.s) ile birlikte bulunuyordum. Mestlerini çıkarmak için elimi uzattım. Resulullah (a.s): "Bırak onları, ben onları temiz (abdestli) olarak giyindim" diye buyurdu ve onların üzerine mesnetti." [96]

Müslim'in rivayetine göre de Resulullah (a.s) abdest aldı ve başının ön kısmım, imamesini (sarığını) ve mestlerini mesnetti. [97]

Ahmed bin Hanbel de:"... ben onları temiz (abdestli) olarak giyindim" sö­züne: "ve sonra yalınayak hiç yürümedim11 sözünü ilave etmiştir. [98]

586- Ebu Davud, Sevban (r.a)'ın şöyle söylediğini rivayet etmiştir:[99]

"Resulullah (a.s) bir seriyye (askeri birlik) gönderdi. Soğuğa maruz kal­dılar. Resulullah (a.s)'ın yanına geldiklerinde, (Resulullah a.s) onlara ima­melerinin (sarıklarının) ve mestlerinin üzerine meshetmelerinİ emretti."

587- Müslim, Bilal bin Riba (r.a)'dan şu şekilde rivayet etmiştir:[100]

"Resulullah (a.s) mestlerin ve başörtüsünün (yani imamenin) üzerine mesnetti."

Ebu Davud'un rivayetinde de şöyle denilmektedir:

"Abdurrahman bin Avf (r.a), Bilal (r.a)'e Resulullah (a.s)'ın abdesti hak­kında soru sordu. O da şöyle söyledi:

"(Resulullah a.s) tuvalet ihtiyacını gidermek için çıkardı. Ben de O'na su götürürdüm. İmamesinin (sarığının) ve mestlerinin üzerini meshederdi." [101]

Nesai'nin rivayetine göre de Bilal (r.a) şöyle söylemiştir: "Resulullah (a.s)'ın mestlerin ve başörtüsünün (sarığının) üzerine mes-hettiğini gördüm." [102]

Yine Nesai'nin bir başka rivayetine göre de şöyle söylemiştir: "Resulullah (a.s) ve Bilal (r.a) çarşıya girdi. (Resulullah a.s) tuvalet ihtiyacmı görmeye gitti. Sonra çıktı. Usame dedi ki: "Bilal'e: "(Resulullah a.s) ne yaptı?" diye sordum. Bilal de şöyle söyledi:

"Resulullah (a.s) tuvalet ihtiyacını görmeye gitti. Sonra abdest aldı. Yü­zünü ve ellerini yıkadı. Başını meshettİ. Mestler üzerine meshetti. Sonra namaz kıldı." [103]

 

Bir Açıklama

 

Tirmizi'nİn buradaki rivayeti sank (imame) üzerine meshin, başın dörtte birinin meshedilmeşinden sonra söz konusu olduğunu ortaya koymaktadır. Çünkü 'çoraplar ve imame üzerine mesh hakkında gelen rivayetler babı'nda geçen rivayette: "Resulullah (a.s) perçemini (başının ön kısmını) ve imame­sini (sarığını) meshetti..." denilmektedir.

Müslim'in abdestle ilgili rivayetinde de: "... (Resulullah a.s) perçemini (başının ön kısmını), imamesini ve mestlerini meshetti" denilmektedir. Bu­radan anlaşıldığına göre sarığın mehedilmesi ile kastedilen anlam, kesinlikle başın Ön kısmını meshetmeden sadece sangı meshetmekle yetinilmesi değil­dir. Bu hususu Enes bin Malik (r.a)'in sözü daha açık bir şekilde ortaya koy­muştur. O şöyle söylemiştir:

"Resulullah (a.s)'ı abdest alırken gördüm. Başında bir Katar sangı vardı. Elini sarığının altından sokup başının ön tarafını meshetti. Sangın şeklini bozmadı."

Bu rivayeti Ebu Davud, 'Sarık üzerine mesh babi'nde rivayet etmiş ve hakkında herhangi bir açıklamada bulunmamıştır.[104]

 

588- Tirmizi, Ubeyde bin Muhammed bin Ammar bin Yasir (r.a)'in şöy­le söylediğini rivayet etmiştir:[105]

"Cabîr bin Abdullah (r.a)'a mestler üzerine mesh hakkında soru sordum. Şöyle söyledi:

"Bu sünnettir ey kardeşimin oğlu!" Sonra kendisine sarık üzerine mesh hakkında soru sordum. O zaman şöyle söyledi:

"Saçı meshet!"

 

589- Buhari ve Müslim, Cerir bin Abdullah (r.a)'tan şu şekilde rivayet etmişlerdir:[106]

"(Cerir bin Abdullah r.a) bevlettİ, sonra abdest aldı ve mestler üzerine meshetti. Kendisine: "Sen böyle mi yapıyorsun?" denildi. O da şöyle söyledi:

"Evet Ben Resulullah (a.s)'ın bevledip sonra abdest aldığını ve (abdestte) mestler üzerine meshettiğinİ gördüm."

A'meş şöyle söylemiştir:

"İbrahim dedi ki: "Abdullah'ın arkadaşları buna hayret ederlerdi. Çünkü Cerir (r.a) Maide suresinin inmesinden sonra Müslüman olmuştu."

 

590- Taberani, Abdullah bin Mes'ud (r.a)'dan rivayet etmiştir:[107]

"O (Abdullah bin Mes'ud r.a) çoraplar ve nalinler (ayakkabılar) üzerine meshederdi."

Bir Açıklama

Çoraplann ve nalinlerin (ayakkabıların) üzerine meshin açıklanması şöy­ledir:

Resulullah (a.s) meshin mükemmel bir şekilde gerçekleşmesi için, mesh kasdıyla ellerini çoraplarının üzerinde dolaştırmış ardından da nalinlerinin üzerini meshetmiştir. Burada asıl maksad ise ifadeden anlaşıldığına göre na­linlerin (ayakkabıların) meshı idi. İhtiyaç olmaması ve ondan dolayı Kur'an-ı Kerim'deki yıkama emrinin terkedilmesinj gerektirecek kadar bir önemi ol­madığından, nalinler üzerine mesh hakkında bir şey söylemiyoruz.[108]

 

591- Ebu Davud, Muğire bin Şu'be (r.a)'den rivayet*etmiştir:[109]

"Resul ullah (a.s) abdest aldı ve çorapların ve nal inlerin üzerine meshet-ti."

Ebu Davud şöyle söyledi:

"Abdurrahman bin Mehdi bu hadisi rivayet etmezdi. Çünkü Muğire bin Şu'be (r.a)'nin rivayet etmiş olduğu bilinen hadis: "Resulullah (a.s) mestler üzerine mesnetti" şeklindedir. Bu hadis aynı zamanda Ebu Musa el-Eş'ar'i (r.a)'den de rivayet edilmiştir. Onun bildirdiğine göre: "Resulullah (a.s) ço­raplarının üzerine mesnetti." Ancak bu rivayet muttasıl değildir (yani riva­yet senedinde kopukluk bulunmaktadır.) Aynı zamanda bu rivayet kuvvetli (kavi) de değildir."

Ebu Davud devamında da şöyle söylemiştir:

"Hz. Ali (r.a), Abdullah bin Mes'ud (r.a), Bera bin Azib, Enes bin Malik (r.a), Ebu Umame, Sehl bin Sa'd ve Amr bin Haris, çoraplarının üzerine meshetmişlerdir. Bu husus (yani çorapların üzerine meshedilebileceği) Hz. Ömer (r.a)'den ve Abdullah bin Abbas (r.a)'tan da rivayet edilmiştir."

 

Bîr Açıklama

 

Nesai, Büyük Sünen'inde şöyle söylemiştir:

"Herhangi birinin bu rivayette Ebu Kays'a -çoraplar üzerine meshedilebi-leceğine dair hadisin ravİsi- mu tabi (onun rivayetini destekleyen) bir rivayet naklettiğini bilmiyoruz. Muğire bin Şu'be (r.a)'den nakledilen sahih riva­yete göre ise Resulullah (a.s) mestlerinin üzerine meshetmiştir."

Muhammed Yusuf Bennuri (rh.a) şöyle söylemiştir:

"İlim adamları, üstü deri ile sarılmış veya üzerine (mest hükmündeki) nalin (ayakkabı) giyilmiş çorapların üzerine meshedilebileceği konusunda görüş birliğine varmışlardır. Bunun yanısıra ince ve şeffaf çorapların üze-rine meshedilemeyeceği üzerinde de görüş birliği edilmiştir. Ancak sık do­kunmuş, kuvvetli çorapların üzerine meshedilip mehedilemeyeceği konu­sunda değişik görüşler ileri sürmüşlerdir. Çoğunluk bunu caiz görmüştür. Ancak Ebu Hanife caiz görmemiştir. Onun, ölümünden bir kaç gün önce bu görüşünden dönerek iki arkadaşının yani İmam Muhammed ile İmam Ebu Yusuf un görüşünü benimsediği rivayet edilmiştir. Bu rivayete göre Ebu Ha­nife (rh.a) hastalığı esnasında çoraplarının üzerine meshetmiş ve ziyaret­çilerine: "İnsanların yapmamalarını istediğim şeyi kendim yaptım" demiş­tir. Ziyaretçileri de bu sözünden, onun önceki görüşünden döndüğü an­lamını çıkarmışlardır."

Hidaye müellifi de şöyle söylemiştir:

"Fetva da buna göredir. Bu husus Me'arifu's-Sunen (l/346)'de geçmek­tedir."

Şeyh Zafer Ahmed de şöyle söylemiştir:

"Çünkü çorapların üzerine meshedilebileceği tek bir rivayetle (haberi va-hidle) sabit olmuştur. Ayakların yıkanmasının gerekliliği ise kesindir. Do­layısıyla çoraplar, sabit mestler gibi olmadığı sürece onların üzerine meshe-dilmesi, ayaklan yıkama yerine geçmez." [110]

 

592- İbni Ebi Şeybe, Said bin Museyyib İle Hasam Basri (r.a)'hin şöyle söylediklerini rivayet etmiştir:

"Sık dokunmuş, kuvvetli olurlarsa çorapların üzerine meshed i lir."

 

593- Ebu Davud, Hz. Ali (r.a)'nin şöyle söylediğini rivayet etmiştir:[111]

"Din, görüşe (rey'e) göre olsaydı, mestlerin altlarının meshedilmesi, üst­lerinin meshed il meşinden daha uygun olurdu. Ancak ben, Resulullah (a.s)-'in mestlerin altlarını meshettiğini gördüm."

Bir başka rivayette ise şöyle denilmektedir:

"(Resulullah (a.s)'ın) 'mestlerinin görünen taraflarını (yani üstlerini) meshettiğini (gördüm)." [112]

Ebu Davud şöyle söylemiştir:

"Bunu A'meş, isnadiyla birlikte rivayet ermiştir ve şöyle söylemiştir:

"Ben ayakların altlarının yıkanmasını, üstlerinin yıkanmasından daha uygun görüyordum. Nitekim Resulullah (a.s)'in üst tarafını meshettiğini gördüm." Veki' dedi ki: "Yani mestlerinin (üzerini meshetti)."

Bir başka rivayete göre de şöyle söylemiştir:

"Ben ayakların altları hakkında en uygun olanın, yıkanmak olacağını düşünüyordum. Nitekim Resulullah (a.s)'ın mestlerinin üzerini meshet­tiğini gördüm."

Bütün bu rivayetlerde anlatılmak istenen, mestlerin üzerlerinin meshedil-mesinin gerektiğidir. Bu uygulama yerine göre buna muvaffak olarak ayakla­rının üstlerinin yıkanmasının daha uygun olacağı şeklinde, yerine göre buna ters olarak altlarının yıkanmasının daha uygun olacağı şeklinde yorumlanmış­tır. Asıl anlatılmak istenen ise şudur: Bu konuda kesin nass (şer'i hüküm bil­diren rivayet) vardır dolayısıyla artık içtihada yer kalmamıştır. [113]

 

Meshin Süresi

 

594- Müslim, Şureyh bin Hani (r.a)'den rivayet etmiştir:

"Kendisine mestler üzerinde mesh hakkında soru sormak için Hz. Aişe (r.a)'nin yanına gittim. Şöyle söyledi:

"Sen, Ebu Talib'in oğlunun (yani Hz. Ali (r.a)'nin) yanına git. Bu hususu ona sor. O, Resulullah (a.s) ile birlikte yolculuk ederdi." Ona sorduk. Şöyle söyledi:

"Resulullah (a.s) onun süresini, yolcu için geceleriyle birlikte üç gün, mukim için ise bir gün ve gece olarak belirledi."

 

595- Tirmizi, Huzeyme bin Sabit (r.a)'ten rivayet etmiştir:[114]

"Resulullah (a.s)'a mestler üzerine mesh hakkında soru soruldu. O da şöyle buyurdu:

"Mestler üzerine mesh, yolcu için üç gün, mukim için ise bir gün ve ge­cedir." [115]

 

596- Tirmizi, Safvan bin Assai Muradi (r.a)'den rivayet etmiştir:[116] "Resulullah (a.s), yolcu olduğumuz zaman mestlerimizi cünüp olma­dıkça, küçük ve büyük tuvalet ihtiyacı ve uyku gibi sebeplerden dolayı üç gün süreyle çıkarmamamızı emrederdi."

Nesai'nin nakletmiş olduğu bir başka rivayete göre ise şöyle söylemiştir: "Resulullah (a.s) bize, yolcu olmamız durumunda mestlerimizi gecele­riyle birlikte üç gün süreyle çıkarmamaya ruhsat verdi." [117]

Mestler üzerine meshte, kişinin sağ mestinin üzerine meshederken sağ elini, sol mestinin üzerine meshedeiken de sol elini kullanması sünnettir.

Mestler üzerine meshden söz ederken, sank (imame) üzerine mesh ko­nusu da geçti. Bu konunun geçtiği yerde bazı açıklamalarda bulunmuştuk. Bu­rada bu konunun değişik yönleri üzerinde durmak istiyoruz:

Hanefiler şöyle söylemişlerdin

"Sank, takke (kalansuva), peçe, külah gibi şeylerin üzerine meshedilme­si caiz değildir."

Hanbeliler de şöyle söylemişlerdir:

"Erkeklerden bir kimse abdest alır sonra sarık sarar sonra abdesti bozu­lursa ikinci abdest alışında sangının üzerine meshetmesi caizdir."

Hanbelilere göre vacib olan, sangın çoğunun meshedilmesidir. Ortası de­ğil de etrafındaki sarmalan (daireleri) meshedilir. Ancak onlara göre miğferin Üzerine meshedilmesi caiz değildir. Yine onlara göre sank üzerine meshin ca­iz olması için sarığın haram olmaması gerekir. Buna göre gasbedilmiş veya ipek bir sangın üzerine mesh caiz olmaz. Aynı zamanda sangın, çenenin al­tından bir veya iki kere sarılmış olması yahut arkadan bir askısının bulunması gerekir. Sadece başa sarılmış haldeki bir sangın üzerine mesh caiz olmaz. Çünkü böyle bir sangın çıkması zor değildir. Dolayısıyla böyle bir sangın tak­keden farkı olmaz. Ancak kadının, sangın üzerine mesh etmesi caiz olmaz. Çünkü kadının erkeklere benzememesi gerekmektedir; dolayısıyla bunu giy­mesi caiz değildir. Sank üzerine meshetmenin şartlanndan biri de geleneksel olarak kapatılan yerleri yani başın ön tarafını, kulaklan ve başın yanlannı ka­patması gerekir.

Şafiiler ise şöyle söylemişlerdir:

"Sadece sarık üzerine meshle yetinilmesi caiz değildir. Mutlaka başın da bir kısmının meshedilmesi gerekir."

Malİkiler de şöyle söylemişlerdir:

"Çıkarılmasının zarar vermesinden korkulan ve takke gibi etrafının sa­rılmış olması sebebiyle altının meshedilmesi İmkânı da bulunmayan bir sa­ngın üzerine meshedilmesi caizdir. Eğer kişinin başının bir kısmını meshet-me imkânı olursa, o kadarını meshcdcr, kalan kısmının meshini de sarığın üstüne meshetmekle tamamlar." [118]

 

GUSÜL, GUSLÜ GEREKTİREN DURUMLAR VE GUSLÜN ÇEŞİTLERİ

 

Yüce Allah, Kur'an-ı Kerim'inde şöyle buyuruyor: "Eğer cünüp iseniz boydan boya yıkanın."[119]Bir başka ayeti kerimesinde de şöyle buyuruyor:

"Ey iman edenler! Sarhoş olduğunuz zaman ne söylediğinizi bilinceye kadar ve cünüpken, yolcu olmanız durumu dışında, gusül edinceye kadar namaza yaklaşmayın." [120]

Yüce Allah bir ayeti kerimesinde de şöyle buyuruyor:

"Sana bir de ay halinden soruyorlar. De ki: "O bir eziyettir. Ay hali gör­mekte olduklan sırada kadınlarınızdan uzak durun ve temizleninceye ka­dar kendilerine yaklaşmayın. Temizlenmelerinden sonra artık Allah'ın size emretmiş olduğu yerden kendilerine varın. Şüphesiz Allah çokça tevbe e-denleri sever ve temizlenenleri de sever." [121]

Gusül, abdest ve bunlara bağlı uygulamalar dolayısıyla Müslüman, dün­yanın en temiz ve nazif insanı olma özelliğini kazanmıştır.

İslam'da guslün değişik türleri bulunmaktadır: Farz olan gusül vardır, sün­net olan gusül vardır.

Farz olan gusüller şunlardır: Cünüplükten dolayı gusledilmesi: Meninin akması veya meni gelmese bile kadınla erkeğin sünnet yerlerinin birbirine değmesi sebebiyle gereken gusüldür. Yine kadının hayız veya nifastan dolayı

gusletmesi ve bir Müslümanın şehit olmayan bir Müslüman Ölüyü guslettir­mesi yani yıkaması da farz olan gusül çeşitleri arasına girmektedir. Bazıları­na göre önceden hiç Müslüman olmamış olsa da, mürtedken yeniden İslam'a dönmüş olsa da kâfir bir kimsenin Müslüman olunca gusletmesi de farz olan gusüllerdendir. Ancak Malikilere göre bu sonuncusu vaciptir. Haneliler ve Şafîiler ise böyle birinin cünüp olmaması durumunda gusletmesinin müstehab' olacağını ancak abdest almasının da yeterli olacağım söylemişlerdir.

Sünnet ve nıendub olan gusüller ise şunlardır: Cuma namazı için gusledil-nıesi, bayram namazları için gusledilmesi, öğle vaktinden sonra Arafat'ta vakfeye durulması için gusledilmesi, Mekke'ye girmek için gusledilmesi, Müzdelife'de gecelemek için gusledilmesi, ifada ve veda tavafı için gusledil­mesi, Malikilere göre sa'y için gusledilmesi, Hanefi'lere göre ay ve güneş tu­tulması dolayısıyla kılınan namazlar için gusledilmesi menduptur. Çoğunluğa göre ise bu namazlar için gusledilmesi sünnettir. Ölüyü yıkayan birinin gus­letmesi de sünnettir. Bazı ilim adamları ise bundan dolayı gusletmeyi müste­hab olarak görmüşlerdir, Şafıilere ve Hanbelilere göre istihaze (yalancı ha­yız) gören bir kadının her namaz için gusletmesi sünnettir. Malikiler ise bu guslün müstehab olduğunu söylemişlerdir. Hanefiler ise: "Böyle bir kadının kanının kesilmesi durumunda gusletmesi mendubdur" demişlerdir.

Aklı kaybetme veya bayılma durumunda yahut sarhoşluk halinden sonra kendine gelince gusletmek mendubdur. Hacamattan ve benzeri uygulamalar­dan sonra, mesela cerrahi bir ameliyattan sonra iyileşince gusledilmesi men­dubdur. Yine bir günahtan tevbe edenin, yolculuktan dönenin ve üzerine pislik bulaşan ve bu pisliğin yerini tesbit edemeyen birinin gusletmesi de mendub­dur.

Belli bir maslahat ve yarar sağlayan ve iyi bir niyetle yapılan her gusül, kişinin sevap kazanmasına vesile olur. Hatta mubah olan yani özel bir amaç dolayısıyla değil de sırf temizlik için yapılan gusül bile iyi bir niyetle yapılırsa, kişiye bundan dolayı ecir ve sevap verilir.

Gusül dolayısıyla ister umuma açık hamamlar olsun isterse ev banyoları olsun banyo yapılacak yer ve hamamların Müslümanın hayatında önemli bir rolü vardır. Buralara girmenin de belli edepleri ve hükümleri bulunmaktadır.

Gusülde farz olan, bütün bedenin temiz su ile yıkanmasıdır. Hanefilere göre ağzın çalkalanması ve burna su verilmesi de buna dahildir. Hanbeliler de bu iki işin yani ağzı çalkalamanın ve burna su vermenin gusülde farz olduğunu söylemişlerdir. Şafîilerve Malikiler ise bunların sünnet olduğunu söylemiş­lerdir. Hanefilerin dışındaki çoğunluk, bedenin ilk yıkanan bölümü ile birlikte niyet etmeyi farz saymışlardır. Yani cünüpljikten veya büyük hadesten kur­tulmak için yahut gusülsüz yapılması caiz olmayan namaz ve tavaf gibi işleri yapmaya elverişli duruma gelebilmek için farz olan gusle niyet edilmelidir. Hanefilere göre ise niyet sünnettir. Guslün ilk başlangıcında Allah'ın adının anılması çoğunluğa göre sünnettir. Hanbelilere göre ise farzdır. Sadece Mali­kiler bir kumaş parçası ile de olsa vücudun ovulmasını vacib (gerekli) gör­müşlerdir. Gusleden birinin sünnetsiz olması durumunda cinsel organının ü-zerindeki kabuğun altına su ulaştırmasının zor olmaması halinde buraya su ulaştırması gerekir. Yine göbeğe, kadının baş derisine ve sakalın altındaki deriye su ulaştırılması gerekir.

Guslün mükemmel derecede olması için gusleden kişi niyet ederek ve Al­lah'ın adını anarak (besmele ile) gusle başlar. İlk önce bedenine bulaşan pis­liği temizlemesi sonra haya yerlerini yıkaması (istinca etmesi), ardından ab­dest alması, sonra başına üç kere su dökerek saç kıllarının altına su ulaştır­ması, sonra da bedeninin diğer yerlerine su dökmesi ve yıkamalara hep sağ organlardan başlaması, bedenini eliyle ovması, sonra guslettiği yerden çıkıp ayaklarını yıkaması iyi olur. Bütün bunları yaparken bedeninden su erişme­mesi ihtimali bulunan yerlerini gözetmesi yani buralara su ulaştırmaya çalış­ması gerekir.

Kadının saç örgülerini çözmesi gerekmez, ancak baş derisine mutlaka su ulaştı imalıdır. Erkeklerin ise Hanefilere ve onlarla aynı göıüşte olanlara göre saç örgülerini çözmelerini gerekir.

İmam Ahmed bin Hanbel şöyle söylemiştir:

"Kadın, hayız ve nİfastan temizlenme sebebiyle guslederken saç örgü­lerini çÖzer."

Ancak Muğni'de: "Bu bizim mezhebimizin mensuplarına göre vacib de­ğil, müstehabdır. Fıkıhçıların çoğunluğunun görüşleri de bu yöndedir. Al­lah'ın izniyle doğru olan görüş de budur" denilmektedir. (1/226-227) Ancak kadının cünüplükten dolayı guslederken saç diplerine su ulaştırması durumun­da, saç örgülerini çözmesi gerekmez. Su dökerken israfa kaçmak mekruhtur. Kişinin sünnete göre hareket etmiş olabilmek için imkanı ölçüsünde az su kullanmaya çalışması gerekir. Bu tutum ise israftan son derece kaçınmak içindir.

Şafiilere ve Hanbelilere göre gusül suyunun yaklaşık bir sa'dan az olma­ması gerekir. Bu miktar ise onların değerlendirmelerine göre 2700 gramdır. Su kullanmada israfa kaçınılması mekruh olduğu gibi yeterinden az su kullanıl­ması da mekruhtur. Bunun yanısıra suyu yüze çarpmak ve insanların normal konuşmaları ile konuşmak mekruhtur. Yine başka bir yerde gusül yapma imkânı varken helada (tuvalette) gusül yapılması da mekruhtur.

Hanbelilere göre cünüp, hayızlı veya nifaslı birinin gusletmeden Önce tır­naklarından veya saçlarından bir şey kesmesi mekruh değildir. Diğerleri ise bunu mekruh saymışlardır. Cünüp, hayızlı veya nifaslı birinin namaz kılması haramdır Tilavet secdesi, Ka'be'nin etrafında tavaf, Kur'an-ı Kerim'e el sür­mek ve Kur'an-ı Kerim'i açıktan dil ile okumak da bu kişilere haram kılınan fiil­lerdendir. Hanefilerin ve Şafîüerin tercih edilen görüşlerine göre kelime veya bir ayetten daha kısa parça bile olsa Kur'an-ı Kerim'in herhangi bir kısmını o-kuma amacıyla açıktan dil ile okumak; cünüp, hayızlı veya ni faslı bir kişiye haram kılınmıştır. Ancak dua, Övgü, bir işe başlama, öğretme, istiaze (sakın­ma) veya zikir kasdıyla okursa haram olmaz. Hanbeliler cünüp birinin bir aye­ti kerimenin uzun olmayan bir parçasını tekrar tekrar bile olsa okumasını caiz görmüşlerdir. Yine Hanbeliler, Hanelilerle birlikte Kur'an-ı Kerimin hece hece okunmasını caiz görmüşlerdir.

Fıkıhçılar hayızlı, nifaslı veya cünüp birinin Kur'an-ı Kerim'e bakmasının haram olmadığı üzerinde görüş birliğine varmışlardır. Yine bu gibilerin dille­riyle değil de içlerinden ses çıkarmaksızın Kur'an-ı Kerim okumaları veya o-kunan Kur'an-ı Kerimi dinlemeleri caizdir. Malikİlere göre cünüp birinin aye-tu'I-kürsiyi, ihlas suresini ve felak ve nas surelerini sakınma (ta'avvuz) gaye­siyle, kendilerine veya başkalarına rukye için (şifa dileği ile) ve herhangi bir hükme delil olarak okumaları caizdir. Kadın hayızlı veya nifaslı iken kan akın­tısının devam etmesi halinde Kur'an-ı Kerim'den az bir şey okuyabilir. Ancak kanın kesilmesinden sonra gusledinceye kadar artık Kur'an-ı Kerim'den bir şey okuyamaz.

Bütün alimlerin görüş birliği ile cünüp, hayızlı veya nifaslı birinin camide itikaf yapması haramdır. Hanefi'lere ve Malikilere göre bu kişilerin içinden geçmek veya uğramak amacıyla dahi olsa camiye girmeleri mutlak surette ha­ramdır. Ayeti Kerimedeki: "Sarhoş olduğunuz zaman ne söylediğinizi bilin-ceye kadar ve cünüpken, yolcu olmanız durumu dışında, gusül edinceye ka­dar namaza yaklaşmayın"[122] mealindeki ayeti kerimede geçen "yolcu olma­nız durumu dışında" ibaresinde kastedilenin, hakkında teyemmüm hükmü geçerli olan yolcu olduğu ifade edilmiştir.

Şafiiler ile Hanbeliler ise söz konusu kimselerin, içinde oturmaksızın ve geçerli bir sebep olmadan içinde dolaşmaksızın camiden geçmelerini caiz gör­müşlerdir. Ancak hayızlı ve nifaslı birinin camiden geçmesinin caizliği orayı kirletmeyeceğinden emin olması şartına bağlıdır. Ama eğer böyle biri camiyi kirleteceğinden korkarsa camiden geçmesi haram olur.

Nevevi şöyle bir açıklamada bulunmuştur:

"Bir kimse caminin içinde ihtilam olursa (rüya görür ve bu sebeple ken­dinden meni çıkarsa) onun caminin kapalı olması vb. gibi çıkmasını engelleyen bir sebebin dışında hemen camiden çıkması gerekir. Eğer çıkma imka­nı olmaz veya korkarsa zorunluluk dolayısıyla camide beklemesi caiz olur." (2)

Bu konuyla ilgili rivayetten verirken yeri geldikçe konuyla ilgili diğer me­seleler hakkında da bir takım genel açıklamalarda bulunacağız. [123]

 

Cünüplük Ve Bundan Dolayı Gusül

 

597- Müslim, Ebu Said el-Hudri (r.a)'den rivayet etmiştir:[124]

"Pazartesi günü Resulullah (a.s) ile birlikte Küba'ya doğru çıktım. Salim-oğullarma geldiğimizde Resulullah (a.s) Itban (bin Malik)'in kapısının önünde durdu ve ona seslendi. O, izarını yerde sürüyerek çıktı. Resulullah (a.s): "Adamı telaşa düşürdük" diye buyurdu. Itban da şöyle söyledi:

"Ya Resulullah (a.s)! Ne dersin bir adam hanımı ile birlikte iken acele edip daha menisi akmadan bırakırsa ona ne gerekir?" Resulullah (a.s) da şöyle buyurdu:

"Su, ancak sudan dolayı gerekir."

Muhtasar olarak nakledilen bir başka rivayete göre de Resulullah (a.s) şöyle buyurmuştur:[125]

"Su, ancak sudan dolayı gerekir." [126]

 

598- Tirmizi, Ubey bin Ka'b (r.a)'in şöyle söylediğini rivayet etmiştir:[127]

"Suyun ancak sudan dolayı gerekmesi, İslam'ın ilk dönemlerinde bir ruhsattı (yani bir kolaylıktı). Sonra bundan nehyedildi (yani bu hüküm de­ğiştirildi)."

Ebu Davud'un rivayetinde de şöyle denilmektedir:

"Resulullah (a.s) bu uygulamayı, İslam'ın İlk dönemlerinde giyecek azlı­ğından dolayı insanlar için bir ruhsat kıldı. Sonra bundan nehyetti (yani bu hükmü değiştirdi.)" [128]

Ebu Davud bu sözünü, suyun ancak sudan dolayı gerekmesi konusunda söylemiştir.

Yine Ebu Davud'dan nakledilen bir başka rivayete göre de şöyle söyle­miştir:

"Suyun, ancak sudan dolayı gerektiği yolunda fetva verenlerin bu fetva­larında esas aldıkları hüküm) Resulullah (a.s)'ın İslam'ın başlangıçta ver­miş olduğu bîr ruhsattı. Daha sonra bu kadarından öncesi için de gusledil-mesini emretmiştir." [129]

 

Bîr Açıklama

 

"Su, ancak sudan dolayı gerekir" sözü, guslün ancak meninin akması du­rumunda gerekeceği anlamındadır. Önceleri sadece bundan dolayı gusledilme-si gerekli görülüyordu. Sonra şeriat iki sünnet yerinin birbirine dokunması du­rumunda meni gelmese bile guslün gerekeceği hükmünü koymuştur.

 

599- Tirmizi, Abdullah bin Abbas (r.a)'dan şöyle rivayet etmiştir:[130]

"Suyun, ancak sudan dolayı gerekmesi hükmü, ihtilam (gece rüya görme durumu) içindir."

 

600- Müslim, Ebu Musa el-Eş'ari (r.a)'den rivayet etmiştir:[131] "Onlar (yani Ebu Musa el-Eş'ari (r.a)'nin de içinde bulunduğu bir cema­at) birlikte oturuyorlardı. Guslü neyin gerektireceğinden söz ettiler. Bu ko­nuda muhacirlerden ve ensardan bir topluluk görüş ayrılığına düştü. Ensar-dan olanlar: "Gusül ancak meninin yanı suyun çıkmasından dolayı gere­kir" dediler. Muhacirlerden olanlar ise: "Bilakis karışma olduğunda (yani organlar birbirine temas ettiğinde) gusül gerekir" dediler. Bunun üzerine Ebu Musa el-Eş'ari:

"Bu konuda ben size yardıma olurum" dedi. Ebu Musa el-Eş'ari (r.a) de­di ki:

"Ben kalktım. Hz. Aişe (r.a)'nin yanma gitmek için izin istedim. İzin ve­rildi. Ona: "Ey anne! -yahut: Ey müminlerin annesi! - Ben sana bir konuda som sormak istiyorum ancak senden utanıyorum" dedim. O: "Seni doğuran annene sorabileceğin bir şeyi bana sormaktan çekinme! (Şüphesiz ben de se-nİn annen yerindeyim.)" dedi. Ben de: "Guslü gerektiren nedir?" diye sor­dum. O da şu cevabı verdi:

"Tam bu işi bilen birine denk geldin. Resulullah (a.s) şöyle buyurdu: "(Adam kadının) dört yanının arasına oturur da sünnet yeri sünnet ye­rine (yani erkeğin sünnet yeri kadının sünnet yerine) dokunursa, gusül gerekir."

Muvatta'daki rivayette de şöyle denilmektedir:

"Ebu Musa el-Eşari (r.a), Resulullah (a.s)'tn hanımı Hz. Aişe (r.a)'nin yanına gidip ona şöyle söyledi:

"Resulullah (a.s)'in sahabüerinin bir konuda görüş ayrılığına düşmeleri bana ağır geldi. Ancak ben o konuyu sana arzetmekten çekiniyorum." O da şöyle söyledi:

"Nedir o? Annene sorabileceğin bir şeyi bana da sor." Bunun üzerine (Ebu Musa el-Eş'ari r.a) şöyle söyledi:

"Bir adam hanımıyla İlişkide bulunuyor. Sonra isteksizlik oluyor ve akıntı olmuyor (bunun gusletmesi gerekir mi?)" (Hz. Aişe r.a) şu cevabı ver­di:

"Sünnet yeri sünnet yerine geçerse gusül gerekir."

Ebu Musa el-Eş'ari (r.a) de şöyle söyledi:

"Ben bu hususu senden sonra asla kimseye sormayacağım." [132]

Müslim'in rivayetinde de şöyle denilmektedir:

"Bir adam Resulullah (a.s)'a: "Hanımıyla ilişkide bulunan sonra kendi­sinde isteksizlik olan birine gusül gerekir mi?" diye sordu. Bunu sorarken Hz. Aişe (r.a) de oturuyordu. Resulullah (a.s) şöyle buyurdu:

"Ben ve şu, bunu yapıyoruz sonra guslediyoruz."[133]

 

601- İmam Malik, Said bin Museyyib (rh.a)'den şöyle rivayet etmiştir:[134] "Hz. Ömer (r.a), Hz. Osman (r.a) ve Hz. Aişe (r.a) şöyle derlerdi; "Sünnet yeri, sünnet yerine dokunduğunda gusül gerekir."

 

602- Buhari ve Müslim, Ebu Hureyre (r.a)'den rivayet etmişlerdir:[135] "Resulullah (a.s) şöyle buyurdu:

"(Adam kadının) dört yanının arasına oturur sonra onu uğraşhrırsa gu­sül gerekir."

Bir rivayette: "Akıntı olmasa da" sözü ilave edilmiştir. [136]

 

603- Ebu Davud, Hz. Aişe (r.a)'den şu şekilde rivayet etmiştir:[137]

"Resulullah (a.s)'a kendisinde bir ıslaklık gören ancak rüya gördüğünü hatırlamayan bir adamın durum soruldu. Resulullah (a.s) da: "Gusleder" diye buyurdu. Yine rüya gördüğünü hatırlayan ancak kendisinde herhangi bir ıslaklık görmeyen adamın durumu soruldu. Onun hakkında da: "Guslet­mesi gerekmez" diye buyurdu.

Ümmü Seleme: "Böyle bir şey gören kadının da gusletmesi gerekir mi?" diye sordu. Resulullah (a.s) da şöyle buyurdu:

"Evet. Kadınlar erkeklerin dengidirler."

 

604- Buharı ve Müslim, Ümme Seleme (r.a)'den rivayet etmişlerdir:[138]

"Ya Resulullah (a.s)! Allah, hakkı bildirmekten çekinmez. Kadın ihtilam olduğunda (rüya gördüğünde) gusletmesi gerekir mi?" Resulullah (a.s) da şöyle buyurdu:

"Evet, su (ıslaklık) görürse gerekir."

Bunun üzerine Ümmü Seleme (r.a): "Kadın da ihtilam olur mu?" diye sordu. Resulullah (a.s) da şöyle buyurdu:

"Ellerin topraklansın. Peki çocuğun kendisine benzemesini sağlayan ne­dir?"

Bir rivayette şöyle bir fazlalığa yer verilmiştir:

"Ümmü Seleme (r.a) dedi ki: "Bunun üzerine kadınlar güldüler." [139]

 

605- Müslim, Hz. Aişe (r.a)'den rivayet etmiştir:[140]

"Bir kadın Resulullah (a.s)'a: "Kadın ihtilam olur ve su (ıslaklık) görürse gusletmesi gerekir mi?" diye sordu. Resulullah (a.s) da: "Evet" diye buyurdu. Bunun üzerine Hz. Aişe (r.a) kadına: "Ellerin topraklansın" dedi. Resulul­lah (a.s) da şöyle buyurdu:

"Onu bırak. Benzeme bundan başka bir şeyden dolayı mı oluyor? Onun suyu, erkeğin suyuna baskın çıkarsa çocuk dayılarına benzer. Ancak erkeğin suyu onun suyuna baskın çıkarsa, o zaman amcalarına benzer."

Bir Açıklama

Erkeğin suyunun, kadının suyuna baskın çıkması veya bunun tersi durum ile kastedilen, kadının yumurtasının gücünün veya menideki spermin gücünün üstün gelmesidir. En doğrusunu ise ancak Yüce Allah bilir. [141]

 

Bütün Bedenîn Yıkanması

 

606- Ebu Davud, Hz. Ali (r.a)'den rivayet etmiştir:[142]

"Kim cünüplükten yıkanmada, bir tüyün kaplayacağı kadar bir yeri bıra­kırsa, gusletmiş olmaz. Ona cehennemde şöyle şöyle yapılır."

Hz. Ali bin Ebi Talib (r.a) dedi ki:

"Bundan sonra başıma düşman oldum, bundan sonra başıma düşman oldum, bundan sonra başıma düşman oldum." Bu sözünü böyle üç kere tek­rar etti. Hz. Ali bin Ebi Talib (r.a) saçlarını keserdi."

Bu hadisin ravüeri sikadırlar. Ancak ravilerinden biri ihtilata uğramış, akli dengesinde ve şuurunda karışıklık ve bozulma olmuştur. Hadisi ondan nakle­den ravi ise bu hadisi hem onun ihtilata uğramasından önce hem de sonra ri­vayet etmiştir. Bu yüzden bu rivayeti bazıları zayıf olarak görmüşlerdir. İbni Hacer ise isnadının sahih olduğunu söylemiştir.

 

607- Ebu Davud, Sevban (r.a)'ın şöyle söylediğini rivayet etmiştir:[143]

"Onlar, Resulullah (a.s)'a bu konuda -yani cünüplükten dolayı gusül ko­nusunda- soru sordular. Resulullah (a.s) da şöyle buyurdu:

"Adam saçlarını açıp, su saç diplerine ulaşıncaya kadar (başını) yıkasın. Kadının ise onları (saç Örgülerini) çözmesi gerekmez. Başına iki avucuyla üç kere su döksün."

 

608- Taberani, Abdullah bin Ömer (r.a)'den rivayet etmiştir:[144]

"O (yani Abdullah bin Ömer r.a) guslederken gözlerini açar ve göbeğinin içine parmağını sokardı."

 

Bir Açtkama.

 

Gusül esnasında gözün açılması gerekmez. Bilakis bunun zararı olduğun­dan dolayı mekruhtur. Sadece göz kapaklarının üstüne ve kulaklarla göbek gibi özellikle su ulaştırılması gereken yerlere su ulaştırılması gerekmektedir. [145]

 

Gusül Nasıl Yapılır?

 

609- Buharı ve Müslim, Hz. Aişe (r.a)'den rivayet etmişlerdir: [146]"Resulullah (a.s) cünüplükten dolayı guslederken ilk önce ellerini yıka­makla başlardı. Sonra namaz için aldığı gibi abdest alırdı. Sonra parmakla­rını suyun içine sokar onlarla (saçlarının diplerini) tahlil ederdi (parmaklannı saçlarının arasına sokarak diplerine su ulaşmasını sağlardı). Sonra eliyle başının üstüne üç avuç su dökerdi. Sonra bütün bedeninin üzerine su dö­kerdi."

Bir başka rivayatte de şöyle denilmektedir:

"Sonra saçlarını elleriyle tahlil ederdi (ellerini saçlarının aralarına so­kardı). Derisine kadar su ulaştırdığına kanaat getirdiğinde üzerine üç kere su dökerdi. Sonra bedeninin kalan kısmım yıkardı."

Hz. Aişe (r.a.) de dedi ki:

"Ben ve Resulullah (a.s) aynı kaptan guslederdik. İkimiz birlikte ondan avuçla su alırdık." [147]

Müslim'in rivayetinde de şöyle denilmektedir:

"Resulullah (a.s) cünüplükten dolayı guslederken ilk önce ellerini yıka­makla başlardı. Sonra sağ eliyle sol eline su döker ve onunla haya yerlerini yıkardı. Sonra namaz için aldığı gibi abdest alırdı. Sonra su alır ve parmakla­rını saçlarının diplerine kadar sokardı. Saçlarının diplerine kadar parmak­larını ulaştırabildiğine kanaat getirdiğinde üzerine üç avuç su dökerdi. Son­ra bedeninin diğer kısımlarına su dökerdi. Sonra da ayaklarını yıkardı." [148]

Bir başka rivayette de şöyle denilmektedir:

"Resulullah (a.s) cünüplükten dolayı guslettiğinde, önce ellerini daha su kabının içine sokmadan yıkamakla işe başlardı. Sonra namaz için aldığı gibi abdest alırdı." [149]

 

610- Ebu Davud, Hz. Aişe (r.a)'den rivayet etmiştir:[150]

"Resulullah (a.s) cünüplükten dolayı gusletmek istediğinde. Önce elle­rinden başlar ve onları yıkardı. Sonra bacak aralannı ve koltuk altlarım yı­kardı ve üzerine su dökerdi. Ellerini temizlediğinde onları duvara sürerdi. Sonra abdest alır ve başının üzerine su dökerdi."

Bir başka rivayete göre Teymullah bin Sa'labeoğullanndan olan Cumey" bin Umeyr'in şöyle söylediğini bildirmiştir:

"Annem ve teyzemle birlikte Hz, Aişe (r.a)'nin yanına gittim. Onlardan (yani annem ve teyzemden) biri: "Siz gusül konusunda nasıl yapardınız?" diye sordu. Hz. Aişe (r.a.) şöyle söyledi:

"Resulullah (a.s) namaz için aldığı şekilde abdest alırdı. Sonra kafasına üç kere su dökerdi. Biz ise saç Örgülerimizin bulunması sebebiyle başlarımı­za bîr kere su dökerdik." (1)

 

611- Buhari, Hz. Aişe (r.a)'nin şöyle söylediğini rivayet etmiştir: [151]"Bizden biri cünüp olduğunda eliyle üç kere su alıp başına dökerdi. Son­ra eliyle sağ yanma su dökerdi. Diğer eliyle de sol yanına su dökerdi." Ebu Davud'un rivayet ettiğine göre de Hz. Aişe (r.a) şöyle söylemiştir: "Bizden biri cünüp olduğunda şu şekilde avuçla su alırdı. -"Şu şekilde" derken, iki avucuyla birlikte aldığını kastediyordu- Bunu başına dökerdi. Yine bir eliyle su alır şu yanma dökerdi. Diğer eliyle de şu yanına dökerdi." (2)

 

612- Buhari ve Müslim, Meymune (r.a)'den rivayet etmişlerdir:[152] "Resulullah (a.s) namaz için aldığı gibi abdest aldı. Sadece ayaklarını yıkamadı. Haya yerlerini ve üzerine bulaşan şeyleri yıkadı. Sonra üzerine su döktü. Sonra ayaklarını bir yana çekti ve yıkadı. İşte O'nun cünüplükten do­layı gusletmesi böyleydi."

Bir başka rivayete göre de Hz. Meymune (r.a) şöyle söylemiştir:

"Resulullah (a.s) cünüplükten, dolayı guslederken ben kendisini kapat­tım. Ellerini yıkadı. Sonra sağ eliyle sol eline su döktü. (Onunla) haya yerle­rini ve üzerine bulaşan şeyleri yıkadı. Sonra ellerini duvara veya yere sürdü. Sonra namaz için aldığı gibi abdest aldı. Sadece ayaklarını yıkamadı. Sonra bedeninin üzerine su döktü. Sonra bir yana çekildi ve ayaklarını yıkadı." [153]

Bir başka rivayette de şöyle denilmektedir:

"Sonra haya yerlerini eliyle yıkadı. Sonra elini duvara sürdü. Sonra onu yıkadı. Sonra namaz için aldığı gibi abdest aldı. Guslünü bitirince de ayak­larını yıkadı." [154]

Buna benzer bir başka rivayete göre de şöyle söylemiştir:

"Ben kendisine bir kumaş parçasını getirdim. İstemedi ve elleriyle silin­meye başladı." [155]

Bir başka rivayete göre de şöyle söylemiştir:

"Kendisine bir elbise götürdüm almadı ve ellerini (üzerine) sürerek çık­tı." [156]

Bir diğer rivayette de şöyle denilmektedir:

"Resulullah (a.s)'a bir mendil getirildi. Onunla silinmedi ve: "Şöyle" diye buyurdu. Yani bu sözüyle ellerini üzerine sürmesini kastediyordu." [157]

 

Bir Açıklama

 

Ayakları yıkamak için bir kenara çekilmek ve bu ayrı yerde ayaklan yıka­mak, suyun belli bir yerde birikmesi durumunda gerekli olur. Ancak günümüz­deki banyolarda olduğu gibi, eğer kullanılan su giderse ayaklan yıkamak için ayn bir yere çekilmeye gerek olmaz. Kurulanmaya gelince, bu mubah olan bir şeydir. Kurutucunun kullanılması veya kullanılmaması konusunda zamanın, yerin ve kurulanmada kullanılacak maddenin Özelliğinin etkisi söz konusudur. (*)

Müstedrek'te Resulullah (a.s)'ın abdestten sonra havlu kullandığını bildi­ren bir hadis rivayet edilmiştir. Ancak Hakim ve Zehebi bu rivayet hakkında herhangi bir açıklamada bulunmamışlardır.

 

613- Hakim, Hz. Aişe (r.a)'nin şöyle söylediğini rivayet etmiştir:[158]

"Resulullah (a.s)'ın bir kumaş parçası vardı abdestten sonra onunla ku-rulanırdı."

 

Hanımların Saç Örgülerinî Açmamaları

 

614- Müslim, Ubeyd bin Umeyr (ra)'İn şöyle söylediğini rivayet etmiştir:[159]

"Hz. Aişe (r.a)'ye, Abdullah bin Amr (r.a)'m, hanımlardan gusletmeleri esnasında saç örgülerini çözmelerini istediği haberi ulaştı. Bunun üzerine şöyle söyledi:

"İbni Amr'in böyle bir şey yapmasına hayret doğrusu! Demek kadınların saç Örgülerini çözmelerini istiyor. Saçlarını da traş etmelerini istemiyor mu bari? Ben ve Resulullah (a.s) aynı kaptan guslederdik. Başıma üç kere su dökmekten fazla bir şey yapmazdım."

Ebu Davud'un nakletmiş olduğu bir rivayete göre de Ümmü Seleme (r.a) şöyle söyledi:

"Kadın, başına üç avuç su döker ve her keresinde bütün saç Örgülerine su ulaştırır." [160]

 

Bir Açıklama

 

İlim adamlarının çoğunluğu, saç örgülerinin çözülmesi konusunda hayız veya nifaştan dolayı gusül ile cünüplükten dolayı olan gusül arasında herhan­gi bir ayırım yapmamışlardır. Bir konuda Ümmü Seleme (r.a)'nin rivayet et­miş olduğu yukarıdaki hadisi esas almışlardır. Ondan nakledilen bir rivayete göre şöyle söylemiştir:

"Ben onu cünüplük ve hayız dolayısıyla çözecek miyim?" [161]

Ahmed bin Hanbel'den rivayet edildiğine göre ise o, kadınların cünüplük­ten dolayı değil de hayızdan dolayı yıkanırken saç örgülerini açmalarının ge­rektiğini söylemiştir.

Bazılan "Ben onu cünüplük ve hayız dolayısıyla çözecek miyim?" ifade­sinde geçen "hayız" ibaresinin şazz (sahih rivayetlere aykırı) olduğunu söy­lemişlerdir. Çünkü bu ibare ile birlikte sadece Abdurrezzak Sufyanı Sevri'den rivayette bulunmuştur. Oysa nakletmiş olduğu rivayet İbni Uyeyne'nin riva­yetine uygun düşen Yezid bin Harun ve daha başkaları bu ibareye yer ver­mişlerdir. Adı geçen ravi "hayız" ibaresine yer vermemiş, onun şaz olduğunu söylemiş ve hayızdan dolayı gusülde saç örgülerinin çözülmesinin gerektiğini ifade etmiştir. Bu konuda Hz. Aişe (r.a)'den rivayet edilen bir hadisi şerifi de­lil göstermiştir. Söz konusu hadisi şerife göre Resulullah (a.s) Hz. Aişe (r.a)'ye hayızdan dolayı gusletmesi konusunda: "Saç örgülerini çöz ve taran." diye buyurmuştur.

ibni Hacer şöyle söylemiştir:

"Hadisin zahirinden gusül esnasında saç Örgülerinin çözülmesinin vacib olduğu anlaşılmaktadır. Hasanı Basri ve Tavus bunun cünüplükten dolayı değil de hayızdan dolayı olan gusülde gerektiğini söylemişlerdir. Ahmed bin Hanbel böyle söylemiştir. Ancak onun mezhebinden bazı alimler bunun her iki durumda da yani hem hayızdan dolayı hem de cünüplükten dolayı olan gusülde müstehab olduğunu söylemişlerdir.

İbni Kudame şöyle söylemiştir:

"Abdullah bin Amr (r.a)'dan nakledilen rivayet dışında bunun her iki gusülde de vacib olduğunu söylemiş birini bilmiyorum. Abdullah bin Amr (r.a)'dan nakledilen bu rivayet, Sahihi Müslim'de geçmektedir. Ancak aynı rivayette Hz. Aİşe (r.a)'nin onun bu yöndeki görüşüne karşı çıktığı bildiril­mektedir. Bununla birlikte söz konusu rivayette Abdullah bin Amr (r.a)'ın kadınların saç Örgülerini çözmelerini vacip gördüğüne dair açık bir ifade bu­lunmamaktadır."

Nevevi de şöyle söylemiştir:

"Bunu bizim arkadaşlarımız (ashabımız, mezhebimizin mensupları) Neha'i'den rivayet etmişlerdir. Çoğunluk da böyle bir şeyin gerekmediği ko­nusunda Ümmü Seleme (r.a)'nin rivayetine dayanmışlardır. Söz konusu ri­vayete göre Ümmü Seleme (r.a): "Ya Resulullah (a.s)! Ben çok kuvvetli saç örgüleri bulunan bir kadınım. Cünüplükten dolayı guslederken bunları çö­zecek miyim?" diye sormuş, Resulullah (a.s) da: "Hayır" cevabını vermiş­tir."

Bu hadisi Müslim rivayet etmiştir. Onun bir başka rivayetinde: "Cünüp­lükten ve hayızdan dolayı guslederken..." İfadesi geçmektedir. İki rivayetin yani yukarıda Hz. Aişe (r.a)'den rivayet edilen hadis ile Ürnmü Seleme (r.a)'den rivayet edilen hadisin arasının buluşturulması için konuyla ilgili hadiste yani Hz. Atşe (r.a)'den rivayet edilen ve Resulullah (a.s)'ın ona: "Saç örgülerini çöz ve taran..." diye buyurduğunu bildiren hadiste geçen emrin müstehablık bildirdiğini yahut buradaki hükmün bazı tafsilat içerdiğini do­layısıyla suyun saçlara ulaştırılmasının, ancak saç Örgülerinin çözülmesi ile mümkün olacağına kanaat getirilmesi durumunda, çözülmesinin gere­keceğini aksi halde gerekmeyeceğini söylemişlerdir."

İ'la'u's-Sunen müellifi şöyle söylemiştir:

"Multeka müellifi bunun müstehablık ifade ettiğini söylemiştir. Bana göre ise saç örgülerinin çözülmesi ve tarama emri, umre ihramının reddi ve ondan çıkılması içindir."

Usul ilminde bir kural vardır: Sika (güvenilir) birinin rivayet ettiği bir ha­disteki fazlalık, ezberine itimad edilebilecek hafız (hadis hafızı) birinin rîvayetinde olur ve temel bîr ilkeye ters düşmezse kabul edilir.

Hafız İbni Hacer, Nuzhetu'n-Nazar (sh. 345)'da şöyle söylemiştir:

"Sahih ve hasen rivayetlerin ravilerinin naklettikleri bir fazlalık, kendi­lerinden daha güvenilir olmakla birlikte böyle bir fazlalığa yer vermeyen ra-vilerin rivayetlerine ters düşmediği takdirde kabul edilir. Çünkü yerine göre bir fazlalık içeren rivayet ile onu içermeyen bir rivayet arasında herhangi bir zıtlık bulunmayabilir. İşte böyle bir rivayet mutlak surette yani şartsız olarak kabul edilir. Çünkü söz konusu fazlalığı içeren rivayet, güvenilir birinin tek başına rivayet etmiş olduğu müstakil bir hadis hükmündedir. Onun şeyhin­den (kendisinden hadis aldığı kimseden) bu hadisi bir başka kimse rivayet etmemiş demektir. Ama eğer fazlalık içeren rivayet, onun kabul edilmesi durumunda diğer rivayetin reddedilmesini gerektirecek derecede ötekine ters düşecek olursa, ikisi arasında bir tercih yapılması gerekir. Bu durumda tercihte aranan şartları taşıyan rivayet kabul edilir diğeri ise reddedilir."

Şu halde yukarıda Ümmü Seleme (r.a)'den rivayet edilen iki hadisten bi­rinde fazladan "hayız" kelimesinin geçmesi, sadece cünüplükten söz eden di­ğer rivayete ters düşmemektedir. Bu durumda ikinci rivayet, diğerinin ortaya koymadığı bir hüküm ortaya koyan müstakil bir rivayet niteliği kazanmak­tadır. En doğrusunu ise ancak Yüce Allah bilir.

Bu itibarla ilim adamları saç örgüleri konusunda cünüplükten dolayı gus­letmekle, hayızdan dolayı gusletmek arasında bir fark bulunmadığını söyle­mişlerdir. [162]

 

Kadının Ve Kocasının Gusletmeleri

 

615- İbni Huzeynıe, Muaze Adeviyye (r.a)'den rivayet etmiştir:[163]

"Hz. Aişe (r.a)'ye: "Kadın kocası ile birlikte cünüplükten dolayı aynı kap­tan gusledebilir mi?" diye sordum. Şöyle söyledi:

"Su temizdir. Hiç bir şey suyu cünüp yapmaz. Ben ve Resulullah (a.s) aynı kaptan guslederdik. Önce ben başlardım. O daha ellerini suya sokmadan ben ellerine su dökerdim." [164]

 

Guslü Gerektiren İşin Tekrar Yapılması

 

616- Buhari'nin Katade (r.a)'den rivayet ettiğine göre Enes bin Malik (r.a) şöyle bildirmiştir:[165]

"Resulullah (a.s), hanımlarını dolaşır ve tümü için bir kere guslederdi."

Bir rivayette de şöyle denilmektedir:

"Resulullah (a.s) hanımlarını dolaştı ve hepsi için bir gusül aldı." [166]

 

617- Ebu Davud, Ebu Rafi" (r.a)'den rivayet etmiştir:[167]

"Resulullah (a.s) bir gün hanımlarını dolaştı. Her biri için ayrı ayn gusle­diyordu. Ben kendisine: "Ya Resulullah (a.s)! Hepsi için bir tek gusül almı­yor musun?" diye sordum, şöyle buyurdu:

"Bu daha çok anndırıcı, daha hoş ve daha temizdir."

Bu iki rivayet, sözü edilen her iki fiilin de caiz olduğuna delalet eder.

 

618- Müslim, Ebu Said el-Hudri (r.a)'den rivayet etmiştir: "Resulullah (a.s) şöyle buyurdu:[168]

"Biriniz hanımıyla yakınlıkta bulunur sonra yeniden yakınlıkta bulun­mak isterse ikisi arasında bîr abdest alsın."

Hanımla yeniden ilişkide bulunmaktan önce abdest almak vacib değil mendubdur. [169]

 

Gusülden Sonra Abdest Almanın Hükmü

 

619- Tirmizi, Hz. Aişe (r.a)'nin şöyle söylediğini rivayet etmiştir:[170]

"Resulullah (a.s) gusülden sonra abdest almazdı."

Ebu Davud'un bir başka rivayetinde de şöyle denilmektedir:

"Resulullah (a.s) guslederdi, sonra iki rek'at namaz kılardı. Sonra sabah

namazını kılardı. Onun gusülden sonra ayrıca abdest aldığını görmezdim."[171]

 

Bîr Açıklama

 

Bu rivayet, abdestin de gusle dahil olduğuna delalet etmektedir. Dolayı­sıyla bir insan guslettiğinde, hem büyük hadesten ve hem de küçük hadesten temizlenmiş olur. [172]

 

Gusle Yetecek Suyun Miktarı

 

620- Buharı ve Müslim, Hz. Aişe (r.a)'den rivayet etmişlerdir:[173] "Resulullah (a.s) -'ferak' denilen- kaptan guslederdi." Bir başka rivayette şöyle denilmektedir:

"Ben ve Resulullah (a.s) aym kaptan guslederdik. Ferak adı verilen bir kaptan guslederdik." [174]

Bir başka rivayete göre de Ümmü Seleme (r.a) şöyle söylemiştir:

"Resulullah (a.s)'ın hanımları, saçlarının bir kısmını alırlardı (keserler­di.) Öyle ki, saçları kulak ibiklerini geçmeyecek kadar olurdu." [175]

Bir rivayette de yaklaşık bir sa1 miktannca su kullandıktan bildirilmekte­dir. [176]

 

Bir Açıklama

 

Bu rivayet, bir kadının saçlarını kulak ibiklerini geçmeyecek derecede kı-saltabileceğini ortaya koymaktadır. Dolayısıyla bunu yapan bir kadın için her­hangi bir mahzur söz konusu değildir. Bazı fıkıhçılar bu konuda biraz katı dav­ranmış ve kadınların erkeklere benzememek için saçlarını kesmemelerinin ge­rektiğini ileri sürmüşlerdir. Ancak yukarıdaki rivayet bunda bir mahzur ol­madığını ortaya koymaktadır. Bununla birlikte daha başka hadislerde (nass-larda) kadınların erkeklere benzemeleri yasaklanmıştır. [177]

 

Gusletme Sırasında Örtünmek

 

621- Ebu Davud, Ya'la (bin Şeddad bin Evs) (r.a)'ten rivayet etmiştir:[178]

"Resulullah (a.s) bir adamın şöyle açıkta guslettiğini gördü. Bunun üze­rine minbere çıktı. Allah'a hamdetti, O'na sena etti ve sonra şöyle buyurdu:

"Allah haya sahibidir, örtünendir (veya saklayandır.) Hayayı ve saklan­mayı sever. Biriniz guslettiğinde örtünsün (veya kendini saklasın.)"

Nesai'nin rivayetine göre de ravi şöyle söylemiştir: "Resulullah (a.s) şöyle buyurdu:

"Şüphesiz Allah örtünendir (veya saklayandır.) Biriniz gusletmek iste­diğinde kendini bir şeyle saklasın." [179]

 

622- Nesai'nin rivayetine göre Ebu Semah (r.a) şöyle söylemiştir:[180]

"Ben, Resulullah (a.s)'a hizmet ederdim. Gusletmek İstediğinde: "Bana arkanı dön" diye buyururdu. Ben de ensemi (yani arkamı) ona dönerek ken­disini saklardım."

 

623- Müslim, Ümmü Hani (r.a)'nin şöyle söylediğini rivayet etmiştir:[181]

"Fetih yılı Resulullah (a.s)'ın yanma gittim. Vardığımda Resulullah (as) guslediyordu. Kızı Hz. Fatıma (r.a) da bir elbise İle onu saklıyordu."

Nesai'nin rivayetine göre de şöyle söylemiştir:

"Ben sonra kendisine bir kumaş parçası götürdüm ancak istemedi." [182]

 

Bir Açıklama

 

Bir kimsenin insanların arasında açıkta gusletmesi haramdır. Çünkü in­sanların arasında avret yerlerini açmak haramdır. Gusleden kişiyi bir kimse­nin bir elbise ile saklamasında sakınca yoktur. Kişinin guslederken kimsenin bulunmadığı bir yerde örtünmesi ve saklanması da müstehabdır. Kişinin, av­ret yerlerine bakması haram olan bir kimsenin bulunduğu yerde, avret yerleri­ni kapatmadan duru yani içini gösteren bir suda yüzmesi caiz değildir. Ama eğer su, içinde bulunan kısmı göstermeyecek derecede bulanık olursa o za­man kişinin bu suya girerken ve çıkarken avret yerlerini kapatması gerekir.

 

624- Ebu Davud, Hz. Aişe (r.a)'nin şöyle söylediğini rivayet etmiştir:[183]

"Üzerimizde sargı varken guslederdik. Yine biz Resulullah (a.s) ile bir­likte bazen ihramh bazen ihramsiz olarak bulunduk."

Bir kadın hay izli veya nifaslı iken hadesten taharet amacıyla değil de nor­mal temizlik için yıkanabilir.

 

625- Ahmed bin Hanbel, Abdullah bin Abbas (r.a)'tan şu şekilde ri­vayet etmiştir:[184]

"Resulullah (a.s), Hz. Ali bin Ebi Talib (r.a)'ten istedi, o da gusül suyu hazırladı. Sonra ona bir elbise verdi ve: "Bununla beni ört ve bana arkam dön" diye buyurdu."                                                   .

 

626- Taberani, Zeyneb bintu Ebu Seleme (r.a)'den rivayet etmiştir:[185]

"O (yani Zeyneb bintu Ebu Seleme), Resulullah (a.s) gusletmekte olduğu sırada O'nun yanına gitti." Dedi ki: "(Resulullah a.s) bir avuç su alıp benim yüzüme serpti ve şöyle buyurdu:

"Arkanı dön ey lekâi!"

Resulullah (a.s) nazikçe bir uyarıda bulunmak ve yapması gerekeni ken­disine hatırlatmak için bu ifadeyi kullanmıştır. Bu kelime (yani lekai kelimesi) sözlük anlamı kastedilmeksizin Araplar arasında öylesine kullanılırdı. [186]

 

CÜNÜP KİŞİYLE İLGİLİ HÜKÜMLER

 

Cünüp Kişinin Kur'an-I Kerim Okumasının Haram Olduğu

 

627-Ebu Davud, Hz. Ali (r.a)'den rivayet etmiştir:[187]

"Abdullah bin Seleme -bu kişi Kufeli ve Murad kabil esindendir- şöyle söyledi:

"Ben iki adamla birlikte Hz. Ali bin Ebi Talib (r.a)'in yanına gittim. Be-raberimdeki iki adamın biri bizden (bizim kabileden), diğeri de Esedoğulla-rmdandı. Sanıyorum Hz. Ali bin Ebi Talib (r.a) onlara bir adam gönder­mişti. Onlara: "Siz katı yapılı kişilersiniz. Dininizi düzeltin" dedi. Sonra tu­valete girdi. Sonra çıktı ve su istedi. Sudan bir avuç alıp onu üzerine süründü. Sonra Kur'an-ı Kerim okumaya başladı. Onun böyle yapmasını hayretle karşıladılar. Bunun üzerine şöyle söyledi:

"Resulullah (a.s) tuvaletten çıkar ve bize Kur'an-ı Kerim okuturdu. Bi­zimle birlikte et yerdi. Cünüplük dışında bir şey onu Kur'an-ı Kerim oku­maktan ahkoymazdı."

Tirmizi ve Nesai'nin rivayet ettiklerine göre de Hz. Ali bin Ebi Talib (r.a) şöyle söylemiştir:

"Resulullah (a.s) cünüp olmadığı sürece her halde bize Kur'an-ı Kerim okuturdu." [188]

Nesai'nin rivayet etmiş olduğu metin ise şöyledir:

"Resulullah (a.s) cünüplük hali dışında her halde bize Kur'an-ı Kerim okuturdu." [189]

 

628- Teberani, Mu'cemul-Kebir ve Sağir'de Abdullah bin Ömer (r.a)'in merfu olarak şöyle söylediğini rivayet etmiştir:[190]

"Kur'an-ı Kerim'e temiz olandan başkası el süremez."

 

Bir Açıklama

 

İster küçük hadesli olsun ister büyük hadesli olsun, hadeslİ olan birinin Kur'an-ı Kerim'e el sürmesi caiz değildir. Ancak küçük hadesli olan birinin ya­ni abdestsiz olmakla birlikte gusül ihtiyacı bulunmayan birinin mushafa el sürmeden Kur'an-ı Kerim okuması caizdir. Büyük hadesli olanın (gusül ihtiya­cı olanın) ise Kur'an-ı Kerim'i ancak dilini oynatmadan sadece bakması veya içinden okuması caiz olur. [191]

 

Cünüp Kişinin Uyumasının Ve Yemek Yemesinin Hükmü

 

629- Buhari, Hz. Aişe (r.a)'den rivayet etmiştir:[192] "Ebu Seleme dedi ki:

"Hz. Aişe (r.a)'ye: "Resulullah (a.s) cünüp iken uyuyor muydu?" diye sordum. Şöyle söyledi:

"Evet, ancak abdest alıyordu."

Urve'nin rivayetine göre de Hz. Aişe (r.a) şöyle söylemiştir:

"(Resulullah (a.s) cünüp iken uyumak istediğinde haya yerlerini yıkar ve namaz için aldığı şekilde abdest alırdı." [193]

Müslim'in rivayetinde de şöyle denilmektedir:

"Resulullah a.s) cünüp iken uyumak istediğinde uyumadan önce namaz için aldığı şekilde abdest alırdı." [194]

Bir başka rivayette de şöyle denilmektedir:

"(Resulullah a.s) cünüp olur ve bu esnada bir şey yemek yahut uyumak isterse, namaz için aldığı şekilde abdest alırdı." [195]

Bir başka rivayete göre de Abdullah bin Ebi Kays (r.a) şöyle söylemiştir:

"Hz. Aişe (r.a)'ye: "(Resulullah a.s) cünüplüğü sırasında nasıl yapardı? Uyumadan önce gusleder miydi yoksa önce uyur sonra mı guslederdi?" diye sordum. Şöyle söyledi:

"Her ikisini de yapardı. Bazen gusleder sonra uyurdu, bazen de abdest alır ve sonra uyurdu." Bunun üzerine ben:

"Bu işte kolaylık gösteren Allah'a hamdolsun" dedim." [196]

Nesai'nin rivayetinde de şöyle denilmektedir:

"(Resulullah a.s) cünüp olduğu zaman uyumak istediğinde abdest alırdı. Bir şey yapmak istediğinde de ellerini yıkardı."[197]

 

Bîr Açıklama

 

Cünüp olan birinin uyumadan Önce abdest alması farz değildir ancak müs-tehabdır.

Hanbeliler bu konuda şöyle bir açıklamada bulunmuşlardır: "Cünüp birinin veya hayız ya da nifas kanı kesilmiş olanın abdest alma­dan uyuması mekruhtur. Ancak buradaki kerahet tenzihi kerahettir yani söz konusu iş tahrimen değil tenzihen mekruhtur."

Yine onlar, gusledilmeden tekrar cinsel ilişkide bulunulması halinde ab­dest almanın müstehab olduğunu söylemişlerdir. Yine cüniipken bir şey ye­meden önce ellerin ve ağzın yıkanması yahut normal abdest alınması da müs-tehabdır. Her halükârda bir şey yemeden Önce ellerin yıkanması, zaten Müs-lümanm gözetmesi gereken edep kurallanndandır.

 

630- Ahmed bin Hanbel, Ammar (r.a)'dan rivayet etmiştir:[198] "Resulullah (a.s), cünüp birinin bir şey yemek veya içmek yahut uyumak

istediğinde sadece namaz İçin aldığı gibi abdest almakla yetinmesine ruhsat

vermiştir."

 

631- Ahmed bin Hanbel, Ümmü Seleme (r.a)'nin şöyle söylediğini ri vayet etmiştir:

"Resulullah (a.s) cünüp olur sonra uyur sonra uyanır sonra tekrar uyur­du."[199]

 

632- Buharı ve Müslim, Abdullah bin Ömer (r.a)'in şöyle söylediğini rivayet etmişlerdir:

"Hz. Ömer (r.a), Resulullah (a.s)'a gece cünüp olması durumunu sordu. Resulullah (a.s) da şöyle buyurdu:

"Abdest al ve cinsel organını yıka. Sonra uyu." Buhari'rün rivayetine göre de ravi şöyle söylemiştir:

"Hz. Ömer r.a) Resulullah (a.s)'a fetva sorarak: "Birimiz cünüp iken uyuyabilir mi?" dedi. Resulullah (a.s) da şöyle buyurdu:[200]

"Evet. Abdest aldığında (uyuyabilir.)" [201]Bir başka rivayette de şöyle denilmektedir:

"(Hz. Ömer r.a) "Birimiz cünüp iken uyuyabilir mi?" diye sordu. (Resu­lullah a.s) da şöyle buyurdu:

"Evet. Biriniz abdest aldığında uyusun." [202]

 Müslim de buna benzer bir rivayet nakletmiştir.

 

633- İmam Malik, Abdullah bin Ömer (r.a)'in mevlasi (azatlısı) Nafi1-den şu şekilde rivayet etmiştir:

"Abdullah bin Ömer (r.a) cünüp iken uyumak veya bir şey yemek İste­diğinde yüzünü ve dirseklerini kollarına kadar yıkar, başını da mesheder sonra yiyeceğini yer veya uyurdu."[203]

 

Cünüp Biriyle Musafaha Ve Oturup Kalkma

 

634- Kutubi Sitte'de Ebu Hureyre (r.a)'den şöyle rivayet edilmiştir:[204]

"Medine'nin yollarından birinde cünüp olduğu bir sırada Kesulullah (a.s) kendisiyle karşılaştı. (Ebu Hureyre (r.a) dedi ki): "Ben o sırada kendisin­den uzak durdum." (Ebu Hureyre r.a) daha sona gidip gusletti. Sonra geldi ve (Resulullah a.s) kendisine: "Neredeydin ey Ebu Hureyre!" diye buyurdu. O da: "Cünüp idim ve bu yüzden temiz olmadığım bir sırada seninle birlikte oturmak istemedim" dedi. Bunun üzerine (Resulullah a.s) şöyle buyurdu:

"Subhanallah! Mü'min kesinlikle pis olmaz."

 

Bir Açıklama

 

Bu rivayet, cünüp birinin artığının temiz olduğuna, cünüp birinin başkala­rıyla oturup kalkabileceğine, onlarla konuşabileceğine ve müsafaha edebilece­ğine delalet etmektedir.

 

635- Tirmizi, Hz. Aişe (r.a)'nin şöyle söylediğini rivayet etmiştir:

"Resulullah (a.s) cünüp olur kendisi gusleder sonra ben daha gusletme­den benimle ısınırdı (oynaşırdı)." [205]

 

636- İmam Malik, şöyle rivayet etmiştir:

"Abdullah bin Ömer (r.a) cünüp iken bir elbise giyer sonra (guslettikten sonra) onunla namaz kılardı."

Bunun gibi hayızlı birinin giydiği de temizdir.

Abdullah bin Abbas (r.a) şöyle söylemiştir:

"Dört şey cünüp olmaz: İnsan, elbise, su ve yer." [206]

Bu sözünde, insanın cünüp olmayacağını ifade ederken, bir kimsenin cü­nüp birine dokunmaktan dolayı cünüp olmayacağı anlamını kasdetmiştir. Aynı şekilde cünüp birinin giymesinden dolayı elbise cünüp olmaz. Yine cünüp biri­nin üzerinde yürümesinden dolayı yer cünüp olmaz ve cünüp birinin suyun içi­ne elini sokmasından dolayı su cünüp olmaz. [207]

 

Ata da şöyle söylemiştir:

"Cünüp biri abdest almış olmasa dahi hacamat yapabilir, tırnaklarını ke­sebilir ve başım traş edebilir." [208]

 

Namazda İken Cünüp Olunduğu Hatırlanırsa Ne Yapılmalıdır?

 

637- Dört büyük hadis kitabında (yani Sahihi Buhari, Sahihi Müs­lim, Süneni Ebu Davud ve Süneni Nesai'de) Ebu Hureyre (r.a)'nin şöyle söy­lediği rivayet edilmiştir;

"Namaz için kamet getirildi. Ayakta saflar oluşturuldu. Resulullah (a.s) da önümüze geçti. Tam namaz yerine geçtiğinde Resulullah (a.s) kendisinin cünüp olduğunu hatırladı. Bunun üzerine bize: "Sîz yerinizde durun" diye buyurdu. Sonra kendisi dönüp gusletti. Sonra başından sular damlar halde yanımıza çıktı. Tekbir getirdi ve biz de O'nunla birlikte namaz kıldık." [209]

 o» ı:*

 

638- Ebu Davud, Ebu Bekre (r.a)'den rivayet etmiştir:

"Resulullah (a.s) sabah namazı için çıktı. Sonra: "Siz yerinizde bekleyin" diye eliyle işaret etti. Sonra başından sular damlar halde geldi ve oradakilere [210]

 

Bu anlamda bir başka rivayete göre ravi sözünün başında: "Resulullah (a.s) tekbir getirdi" demiş, sözünün sonunda da şöyle söylemiştir:

"(Resulullah a.s) namazı bitirince de şöyle buyurdu: "Şüphesiz ben de bîr insanım. Ben cünüp idim." [211]

 

639- İmam Malik, Süleyman bin Yesar (r.a)'dan rivayet etmiştir:

"Hz. Ömer (r.a), cemaate sabah namazını kıldırdı. Sonra yamaçta bulu­nan arazisine gitti. Orada elbisesinde İhtilamdan kaynaklanan bir ıslaklık gördü ve: "Bize iç yağı bulaşmadı; şüphesiz sen akıntısın" dedi. Ardından gusletti, elbisesine bulaşan şeyi de yıkadı ve namazını yeniden kıldı."

Bir başka rivayette: "İhtilamdan kaynaklanan bir ıslaklık gördü" sözün­den sonra şöyle denilmektedir:

"Bunun üzerine (Hz. Ömer r.a): İnsanların yönetimi üzerime verildi­ğinden bu yana ihtilam oluyorum" dedi. Sonra gusletti. İhtilamdan elbise­sine bulaşan şeyi yıkadı ve namazını yeniden kıldı." [212]

Bir başka rivayete göre de Zuyeyd bin Sait Salt şöyle söylemiştir:

"Abdullah bin Ömer (r.a) ile birlikte yamaca gittik. Bir de kendisinin ihti­lam olmuş olduğunu gördü. Oysa daha önce gusletmeden namaz kılmıştı. Bunun üzerine şöyle söyledi:

"Vallahi, anladığım kadarıyla ben ihtilam olmuşum ancak bunun far­kına varmamışım. Sonra da gusletmeden namaz kılmışım." Sonra gusletti. Elbisesinde gördüğü şeyi yıkadı. Herhangi bir bulaşıktık görmediği yerleri de ovdu. Sonra ezan okudu veya kamet getirdi. Sonra kuşluk vaktinin iyice girmiş olduğu bir sırada namaz kıldı." [213]

 

639- Muvatta (1149) 2-Kitabu't-Tahare, 20-Hatırlamadan namaz kılan cünüp birinin gusledip namazını yeniden kılacağı babı.

 

Bir Açıklama

 

Hanefi fakihleri şöyle söylemişlerdir:

"Bir kimse, imam olarak namaz kıldırırsa sonra da kendisinin namaz kılmakta olduğu sırada abdestsiz olduğu ortaya çıkarsa,, arkasında namaz kıl­mış olanlara imkânı ölçüsünde haber vererek onlardan namazlarını yeni­den kılmalarını istemesi   gerekir."

Şafiilere göre ise böyle bir imamın arkasında namaz kılmış olanların, na­mazlarını iade etmeleri yani yeniden kılmaları gerekmez. [214]

 

Su, Hatmi Ve Benzeri Şeylerle Gusletmek

 

640- Taberani, Abdullah bin Mes'ud (r.a)'den rivayet etmiştir:

"Biriniz cünüp olduğu sırada hatmi (temizlikte kullanılan bir ot türü) ile yıkanır sonra guslederse, İsterse başını su ile yıkasın." [215]

 

Bir Açıklama

 

Hatmi veya sidr suyuyla yahut sabun gibi suya katılması durumunda, su­yun temizleyicilik özelliğini daha da artıran maddelerle yıkanı iması caizdir. Hanefi fakihleri ve daha başkaları bunu kitaplarında ifade etmişlerdir. [216]

 

Hamamlarda Yıkanma Ve Müslümanlığa Giren Birinin Guslü

 

Bir kimsenin cünüp olduğu sırada Müslüman olması durumunda, guslet­mesinin gerektiği üzerinde bütün ilim adamları görüş birliğine varmışlardır. Hanefilere ve Şafiilere göre cünüp olmadığı bir sırada Müslüman olan kişinin

gusletmesi müstehabdır ancak sadece abdest alması da yeterli olur. Malikiler ve Hanbeliler kâfir olan kişinin Müslüman olması durumunda her halükârda gusletmesinin vacib olduğunu ifade etmişlerdir.

Umumi hamamlar İslamî beldelerde oldukça yaygın durumdaydı. Bu tür hamamlar, İslam medeniyetinin ayırıcı özelliklerinden biridir. Erkeklerin bura­lara girmeleri caizdir. Ancak gözlerini bakılması haram olandan sakınmaları ve kendi avret yerlerini korumaları, avret yerlerine bakması caiz olmayan biri­nin yanında bu yerlerini açmamaları gerekir. Mahzurlu bir durumla karşılaş­masından endişe edilen yerlere ise zorunluluk olmadan girilmesi mekruhtur. Kadınların ise hayız veya nifastan yıkanma, hastalık ve yıkanma ihtiyacı ol­ması ve kendi evinde yıkanma imkânının bulunmaması gibi geçerli bir maze­reti olmadığı taktirde söz konusu umumi hamamlara girmeleri mekruhtur.

Hamamın havuzunda biriken ve oradan gelen su, temizlik bakımından a-karsu niteliğinde sayılır. Avret yerlerini örten bir kimse açısından hamamda Allah'ın adını anmakta bir sakınca yoktur. İmam Malik ve İmam Nesai'ye gö­re hamamda Kur'an-ı Kerim'in okunması da mekruh değildir. Ahmed bin Han-bel ise bunu mekruh saymıştır. Çünkü burası insanların soyunduktan, üstleri­ni açtıklan bir yerdir.

 

641- Ebu Davud, Hz. Aişe (r.a)'den rivayet etmiştir:

"Resulullah (a.s) erkekleri ve kadınları hamama girmekten nehyetti." (Hz. Aişe r.a) dedi ki:

"Resulullah (a.s) daha sonra erkeklerin izarlar (avret yerlerini örtecek etekler) içinde girmelerine İzin verdi."

Ebu Davud veTirmizi'nİn rivayet ettiklerine göre Ebu'l-Melih Huzeli şöy­le söylemiştir:

"Şam kadınlarından bir gurup Hz. Aişe (r.a)'nin yanına girdiler. (Hz. Aişe r.a) şöyle söyledi:

"Olur ki, siz hanımları hamamlara giren Kura bölgesindensiniz?" Onlar: "Evet" dediler. Bunun üzerine (Hz. Aişe r.a) şöyle söyledi:

"Oysa ben, Resulullah (a.s)'ın şöyle buyurduğunu duydum: [217]

‘"Herhangi kadın, kendi kocasının evi dışında bir yerde elbiselerini çı­karırsa kendisi ile Allah arasındaki perdeyi kaldırmış olur."

 

642- Tirmizi, Cabir bin Abdullah (r.a)'tan rivayet etmiştir: "Resulullah (a.s) şöyle buyurdu:

"Kim Allah'a ve ahiret gününe iman ediyorsa, izarsız hamama girme­sin. Yine kim Allah'a ve ahiret gününe iman ediyorsa, bir zorunluluk ol­madıkça hanımını hamama sokmasın. Yine kim Allah'a ve ahiret gününe iman ediyorsa, içerisinde şarap dolaşan bir sofraya oturmasın."

Nesai'nin rivayetinde de şöyle denilmektedir:

"Kim Allah'a ve ahiret gününe iman ediyorsa, bir izan (eteği) olmadan hamama girmesin." [218]

 

643- Taberani, Abdullah bin Ömer (r.a)'den rivayet etmiştir:

"O (yani Abdullah bin Ömer r.a) hamama girerdi. Hamam sahibi onu keselerdi. İzarını (eteğini) bağladığı yere geldiğinde: "Artık çık" derdi." [219]

 

Yukarıdaki rivayetten anlaşıldığına göre Abdullah bin Ömer (r.a), ha­mamcının, göbeğinden aşağısına bakmasına ve dokunmasına izin vermezdi.

 

644- Ebu Davud, Kays bin Asım (r.a)'dan rivayet etmiştir:

"Müslüman olmak için Resulullah (a.s)'ın yanına gittim. Bana su ve sidr ile yıkanmamı emretti."

Ancak Tirmizi ve Nesai şöyle söylemiştir:

"(Adı geçen kişi) Müslüman oldu. Bunun üzerine Resulullah (a.s) ona yıkanmasını emretti."

Bir Açıklama

Hadisin metninde sidrden söz edilmesinden, fıkıhçılann suyun temizliğini etkilemeyen ve temizleyicilik özelliğini artıran temiz bir maddenin katılması­nın yerinde olduğu hükmünü çıkarmışlardır. Ancak sidrin bulundurulması, Müslümanlığa giren birinin guslü için şart değildir. [220]

 

645- Taberani, Katade Ebu Hişam (r.a)'dan rivayet etmiştir: "Resulullah (a.s)'ın yanına gittim. Bana şöyle söyledi: [221]

"Ey Katade! Su ve sidr İle guslet ve üzerindeki küfür döneminden kalma kılları temizle."

Resulullah (a.s), seksen yaşında da olsa Müslümanlığa giren birinin sün­net olmasını emrederdi.

Bir Açıklanma

Etek ve koltuk traşı olmamak dolayısıyla söz konusu yerlerindeki kılları temizlememek kâfirlerin adetlerindendi. Bu ise insanın fıtratına aykırıdır. Yu­karıdaki rivayette söz konusu yerlerdeki kılların temizlenmesinin istendiği ifade edilmiştir. Bu yerlerdeki kılların temizlenmemiş olması halinde, bu hük­me göre hareket edilmesi ve temizlenmesi gerekir. [222]

 

HAYIZ, NÎFAS VE İSTÎHAZE

 

Yüce Allah, Kur'an-ı Kerirn'inde şöyle buyuruyor:

"Sana bir de ay halinden soruyorlar. De ki: "O bir eziyettir. Ay hali gör­mekte oldukları sırada kadınlarınızdan uzak durun ve temizleninceye ka­dar kendilerine yaklaşmayın. Temizlenmelerinden sonra artık Allah'ın size emretmiş olduğu yerden kendilerine varın. Şüphesiz Allah çokça tevbe edenleri sever ve temizlenenleri de sever." [223]

Kadının cinsel organından çıkan kan üç türlüdür: Birincisi hayız kanı, ikin­cisi ise nîfas kanıdır. Bu ikisi temizlendikten sonra gusül gerekir. Üçüncüsü ise istihaze kanıdır ki, bu ne hayız kanıdır ne de nifas kanı.

Hayız kam sağlık halinde kadının rahminden doğum veya herhangi bir hastalık sebebine dayanmaksızın çıkan ve uzun süre devam eden kandır. Bu kanın gelmesi ile birlikte bir kız buluğ çağına ermiş ve yükümlülük altına gir­miş olur. Bir kızdan hayız kanı en erken kameri yılla dokuz yaşından itibaren gelmeye başlar. Bu kan, hamilelik durumu dışında normalde aylık periyotlarla gelir ve kocama (iyas) çağına kadar devam eder. Hayız kanının en geç kesil­me yaşı Hanefılere göre ellibeş, Malikîlere göre ise yetmiştir.

Malikiler bununla birlikte şöyle söylemişlerdir:

"Ancak elli yaşından sonra kadınlar hakkında bu konuda bilgi ve tecrübe sahibi kimseler hüküm verir, yani gelen kanın hayız kanı olup olmadığı konusunda onların hükümlerine başvurulur. Aynı şekilde söz konusu bil­giç kişilere kanın erken yaşlarda gelmeye başlaması konusunda da başvuru­lur yani erken yaşlarda gelen kanın hayız kanı olup olmadığı konusunda da onların görüşleri alınır. Haklarında söz konusu kişilere başvurulacak kim­seler ise dokuz İle onuç yaş arasında kendilerinden kan gelmeye başlayan kimselerdir."

Şafiiler de şöyle söylemişlerdir:

"Kadın, sağ olduğu sürece kendisinden hayız kanının gelmesi müm­kündür."

Hanbeliler ise: "Hayız kanının kesilme yaşı ellidir" demişlerdir.

Hanefilerin ve Hanbelüerin görüşlerine göre hamile bir kadından hayız ka­nı gelmez. Dolayısıyla hamile bir kadından doğum öncesinde gelen kan isti-haze kanı olarak kabul edilir. Malikilerin ve Şafiilerin görüşlerine göre ise ha­mile bir kadından da hayız kanının gelmesi mümkündür.

Fıkihçılann çoğunluğuna göre adeten yani normal iki hayız arasındaki te­mizlik süresi onbeş gündür. Eğer bir kadından bu süre geçmeden önce kan gelirse, bu kan istihaze kanıdır. Hanefi'lere göre hayızın en kısa süresi, gecel-eriyle birlikte üç gün, en uzun süresi ise geceleriyle birlikte on gündür. Dola­yısıyla bir kadından üç günden daha kısa süre veya on günden daha uzun süre devam eden kan istihaze kanıdır. Yine onlara göre bir kadının hayız süresi on günden daha kısa süre olarak kesinlik kazanır sonra on günden fazla devam ederse, normal süresinden sonra gelen kanın tamamı istihaze kanı olarak ka­bul edilir. Ama eğer daha önce kesinlik kazanmış normal süresini aşmakla birlikte on günü aşmazsa, tamamı hayız kanı kabul edilir. Bu itibarla bir kadı­nın kanının on günden fazla devam etmesi durumunda, normal süresinden sonraki günlerin namazlarını kaza etmesi gerekir. Mesela bir kadının normal hayız süresi yedi gün olur da herhangi bir dönemde kan akıntısı onbir gün de­vam ederse; on günden sonra namazını normal şekilde kılmaya başlaması ge­rekeceği gibi yedi günden sonraki üç günün namazlarını normal şekilde kıl­maya başlaması gerekir. Çünkü Hanelilere göre böyle bir durumda normal sü­reden sonra gelen kanın tamamı istihaze kanıdır.

Şafiilerin ve Hanbelüerin görüşlerine göre ise hayızın en kısa süresi bir gün ve gece yani yirmi dört saattir. Bu kadar süre içinde hayız döneminde kanın geliş şeklindeki yaygın hal üzere yani bir pamuk konulduğunda onun tamamını kirletecek kadar olacak şekilde devam ederse, bu kan, hayız kanı­dır. Ama kan bir gün ve geceden daha kısa sürerse o zaman istihaze kamdır. Onlara göre hayızın en uzun süresi ise geceleriyle birlikte onbeş gündür. Bu süreden sonra gelen ise kan istihaze kanıdır. Malikiler nazarında bu konunun çok geniş tafsilatları bulunmaktadır ki, öğrenilmesi için ilgili kaynaklara baş­vurulabilir.

Çoğunluğa göre nifas ile hayız arasındaki veya iki hayız arasındaki temiz­lik döneminin en az süresi onbeş gündür. Hanbeliler ise: "İki hayız arasındaki

temizlik döneminin en az süresi onüç gündür" demişlerdir.

Fıkıhçılann ortak görüşlerine göre temizlik döneminin en uzun süresi ko­nusunda herhangi bir sınır yoktur. Hayızlı ve nifaslı bir kadının temizlendiği­nin iki işareti vardır: Bir pamuğun konulması durumunda üzerine kan bulaş­mayacak derecede kanın kesilmesi veya beyaz bir akıntı. Beyaz akıntı, hayı­zın sonunda gelen beyaz şeffaf bir sudur. Hayız veya nifas süresi içinde her renkteki akıntı hayız veya nifas akıntısıdır. Hanelilere ve Şafiilere göre hayız süresi içindeki geçici temizlik de hayıza dahildir. Malİkilere ve Hanbelilere göre ise bu konunun tafsilatı bulunmaktadır. İlgili kaynaklara başvurulabilir.

Nifas ise Hanefılere göre doğumda çocuğun çoğunun çıkmasından sonra gelmeye başlayan kandır. Bundan önce gelen kan ise istihaze kanıdır. Dolayı­sıyla bundan önce, kadın güç yetirebilirse abdest alır veya teyemmüm eder ve namazını kılar ve namazını kazaya bırakmaz.

Malikiler ise şöyle söylemişlerdir:

"Doğum öncesinde gelen kan hayız kanıdır. Dolayısıyla bu şekilde ken­dinden kan gelmeye başlayan bir kadın artık namaz kılmaz."

Hanbeliler de şöyle söylemişlerdir:

"Çocuğun doğmasından iki veya üç gün önce ve sana gibi doğum ema­relerinin başlamasıyla birlikte gelmeye başlayan kan ve doğum esnasında akan kan, doğum sonrasında akan kan gibi nifas kanıdır. Dolayısıyla kendin­den belirtilen nitelikteki kan gelmeye başlayan bir kadın, namaz kılmakla yükümlü değildir."

Bazı kadınların kan çıkarmadan doğum yaptıkları da olmaktadır. Bu şekil­de doğum yapanların gusletmelerinin gerekip gerekmediği konusunda fıkıhçı-lar değişik görüşler ileri sürmüşlerdir. Bazı fikıhçılar bu şekilde doğum yapan birinin gusül yapmasının gerekmeyeceğini ve nifaslı sayılmayacağını söyle­mişlerdir. Hanefi fıkıhçılannın bazıları da bu görüştedir.

Nifasın (lohusalığın) en az süresi konusunda bir zaman yoktur. Bir kere kan akıp sonra kesilebilir. Bu durumda hemen kanın kesilmesiyle birlikte gus­ledip namaz kılmaya ve oruç tutmaya başlaması gerekir. En uzun süresi ise Malikilere ve Şafiilere göre altmış gündür. Hanbelilere ve Hanefilere göre ise kırk gündür. En uzun süreden sonra akan kan istihaze kanıdır.

Hayızlı ve nifaslı olana bütün namazlar, oruç, mushafa el sürmek, camiye girmek, tavaf, itikaf, Kur'an-ı Kerim okumak ve boşama (talak) haram kılın­mıştır. Ancak bu dönemde gerçekleştirilen boşama haram olmakla birlikte dört imamın da tercih edilen görüşlerine göre gerçekleşir.

İddet konusunda hayız ve doğum ile ilgisi olan çeşitli hükümler bulunmak­tadır ki, bunların tafsilatı ileride gelecektir. Malikilere, Şafiilere ve Hanefılere göre hay izli veya ni faslı kadınla cinsel ilişkide bulunan kimse için günahından dolayı tevbe etmek dışında bir şey gerekmez. Hanbelilerin bazıları ise bu du­rumdaki kadınla cinsel ilişkide bulunan erkek ve onun isteğini gönülden ye­rine getiren kadın için aynca keffaret gerekeceğini söylemişlerdir. Bunun kef-fareti ise yarım dinardır.

Şafîiler de şöyle söylemişlerdir:

"Kanın gelmeye başladığı sırada hanımıyla ilişkide bulunanın bir dinar, kanın kesilmeye başladığı günlerde ilişkide bulunanın ise yanm dinar sada­ka vermesi sünnettir."

Hanbelilerin bazılarına göre kocanın hayızlı veya nifaslı hanımın cinsel or­ganı dışındaki yerlerinden yararlanması caizdir. Hanefılerin bazılarına ve çoğunluğa göre ise arada bir engel bulunmaksızın göbek ile diz arasından ya­rarlanmak haramdır. Buraların dışındaki kısımlardan yararlanılması ise caiz­dir.

Hayizlımn kanının üç günden sonra ancak normal adet süresinden önce kesilmesi durumu ile ilgili olarak Hanefiler şöyle söylemişlerdir:

"Kadın gusletmiş olsa da normal adeti doluncaya kadar kocası kendisine yaklaşamaz."

Eğer kanı normal süresinde kesilirse, o zaman da Hanefîlere göıe kadın daha gusletmeden veya gusül yapmasa veya namaz kılmasa bile namaza gir­meye yatecek kadar bir namaz vakti geçmeden kocası kendisine yaklaşmaz. Belirtilen sürenin geçmesi durumunda kadın daha gusletmeden kocasının kendisiyle cinsel ilişkide bulunması caiz olur. Bunun gibi kanın on gününün geçmesiyle birlikte kesilmesi durumunda da kendisiyle cinsel ilişkide bulun­ması caizdir. Bu süre onlara göre hayızın en uzun süresidir.

İstihazeli kadın ise kendisinden hayız veya nifas kanı sayılamayacak bir kan gelen bir kadındır ve onun kendine göre hükümleri bulunmaktadır: Önce­likle istihaze küçük hades sayılmaktadır. Dolayısıyla hayız ve nifas gibi na­maza, nafile bile olsa oruca, Ka'be'nin tavaf edilmesine, Kur'an-i Kerim oku­maya, mushafa el sürmeye, camiye girmeye, itikafa ve cinsel ilişkiye engel değildir, yani istihazeli bir kadın şartlarını yerine getirmesi durumunda sayılan fiilleri yapabilir. İstihazeli bir kadınla ilgili hükümler ileride kendilerin­den söz edeceğimiz özürlülerle ilgili hükümlerle aynıdır. Böyle bir kadının eğer kanı kesilmezse o, devamlı burnundan kan gelen veya bevl akıntısı ya­hut sürekli yellenen ve kendi iradesiyle yelini tutamayan bir kimse gibi sayı­lır. Dolayısıyla bu konunun tafsilatları bulunmaktadır.

İstihazeli bir kadının belirtilen hal üzere olması durumunda Şafiilere, Ha­nefi'lere ve Hanbelilere göre her namaz vakti için ayn abdest alması gerekir.

Malikiler ise şöyle söylemişlerdir:

"İstihazeli bir kadının her namaz için abdest alması müstehabdir. Bunun gibi istihazeden sonra kanının kesilmesinin ardından gusletmesi de müste-habdır."

İstihazeli kadın, vaktin girmesinden sonra aldığı abdestle (başka bir se­bepten dolayı abdesti bozulmadığı sürece) istediği kadar farz veya nafile na­maz kılabilir. Vaktin çıkması ile birlikte abdesti de geçersiz olur.

Kadında kan akıntısının sürekli olması durumunda, hayız süresinin nasıl beli denebileceğinin bilinmesi gerekmektedir. Bunu belirlemede başvurulacak temel uygulamalar ise şunlardır: Kanın özelliğine göre bir tahminde bulunul­ması; daha önce kesinleşmiş olan adetine göre süre tesbit edilmesi; istihazeli kadımn kadınlar arasında yaygın olan adet süresini öğrenip ona göre hareket etmesi.

Hanefiîere göre kendisinde böyle akıntı görülüp de kesilmeden devam e-den bir kadın, kanın akmaya başladığı tarihi esas alarak her ayın ilk on günü hayız, sonraki yirmi gününü de temizlik dönemi olarak kabul eder. Hamile kaldıktan sonra gelen k?nın ise tümü iztihaze kanıdır. Ama bir kadında sürek­li akıntı başlamadan Önce hayız süresi kesinleşmiş olursa, kesintisiz akıntı­sının (istihazenin) başlamasından sonra ona göre hareket eder. Mesela ha­yız süresinin yedi gün, temizlik süresinin de yirmibeş gün olduğu kesinlik ka­zandıktan sonra istihaze başlar ve artık sürekli kan gelirse, bu akıntıdan Ön­ceki hesabını esas alarak her otuziki günün yedi gününü hayız, yirmibeş gü­nünü de temizlik dönemi olarak kabul eder. Hayız ve temizlik dönemlerinin başlangıcı, hesaplamada da istihazenin başlamasından Önceki en son hayız döneminin başlangıç tarihini esas alır. Adetini unutan kadın ise ihtiyata en uygun ne ise ona göre hareket eder. [224]

 

646- Buhari ve Müslim, Hz. Aişe (r.a)'den rivayet etmişlerdir:

"Ensardan bir kadın Resulullah (a.s)'a hayızdan nasıl gusledeceğini sor­du. Resulullah (a.s) da ona nasıl gusledeceğini bildirdi ve sonra şöyle buyur­du:

"Sonra bir bez (veya yün yahut pamuk) parçası alıp onunla temizlen." Kadın: "Onunla nasıl temizlenirim?" diye sordu. Resulullah (a.s) yine: "Onunla temizlen" diye buyurdu. Kadın tekrar: 'Onunla nasıl temizleni­rim?" diye sordu. Resulullah (a.s) yine: "Subhanallah! İşte onunla temizlen" diye buyurdu. Ben kadını kendime doğru çektim ve kendisine: "Onunla kanın izlerini temizlersin" dedim."

Bu hadisin ravilerinden biri hadisin metninde şu ifadelere yer vermiştir:

"Sıkı dokunmuş bir kumaş parçası al. Onunla üç kere abdest al (yıkan)" Sonra Resulullah (a.s) sıkıldı, yüzünü öbür yana çevirdi ve: "Onunla abdest al, yıkan)" diye buyurdu. Ben onu aldım kendime çektim ve Resulullah (a.s)'ın ne kasdettiğini kendisine bildirdim." [225]

Müslim'in Hz. Aişe (r.a)'den rivayet ettiğine göre de: Hz. Esma (r.a), Re­sulullah (a.s)'a hayızlının nasıl gusledeceğini sordu. Resulullah (a.s) da şöy­le buyurdu:

"Sizden biri suyunu ve sidresini alıp yıkanır ve yıkanmasını güzel yapar. Sonra başına su döker ve başını saçlarının diplerine varıncaya kadar iyice ovar. Sonra üzerine su döker. Misklenmiş (koku sürülmüş) dokuma bir bez parçası alır. Onunla temizlenir."

Esma (r.a): "Onunla nasıl temizlenir?" diye sordu. Resulullah a.s) da şöyle buyurdu:

"Subhanallah, benim onunla temizlendiğim gibi!"

Bunun üzerine Hz. Aişe (r.a) hafif bir sesle: "Onunla kanın izlerini te­mizlersin" dedi. Sonra cünüplükten dolayı nasıl gusled ileceğin i sordum. Şöyle buyurdu:

"Su alıp temizlenir. Temizliğini güzel yapar. Sonra başına su döker. Ar­dından saç diplerine ulaşıncaya kadar başım ovar. Sonra üzerine bolca su döker. [226]

Hz. Aişe (r.a) dedi ki: "Ensar kadınları ne güzel kadınlardır. Hayalan, on­ları dinlerinde bilgi sahibi olmaktan alıkoymadı." [227]

Bir başka rivayette de şöyle denilmektedir:

"Esma bintu Şekel (r.a), Resulullah (a.s)'ın yanına vardı ve şöyle söyledi:

"Ya Resulullah (a.s)! Onlardan (kadınlardan) biri hayızdan temizlen­diğinde nasıl gusledecek?.." Sonra hadisin devamını vermektedir (yani de­vamı yukarıdaki gibidir). Ancak bu rivayette cünüplük konusundan söz edil­memiştir. [228]

 

Bir Açıklama

 

Bazı kadınlar hataya düşmekte ve dış beze kanın geçmemesi durumunda hayız ve nifastan temizlenmiş olduklarını sanmaktadırlar. Ancak bu yanlıştır. Burada fercin (cinsel organın) içine pamuk veya benzeri bir şey konması so­nucu, ortaya çıkacak durumuna göre hareket edilir. Eğer bu madde üzerine bir şey bulaşmadan yahut şeffaf beyaz bir madde bulaşmış olarak çıkarsa temiz­lenilmiş olur. Bu şekilde temizlenildiği anlaşılırsa gusledilir.

Yukarıdaki hadisi şerifte de temizlenmeden sonra ve gusülden önce yahut gusülden kısa süre sonra, ifadelerin açıklanması esnasında sözü edilen yarar dolayısıyla bir miktar koku sürülmesine teşvik vardır. [229]

 

Hayızlı Bir Kadının Kur'an-I Kerim Okumasının Hükmü

 

647- Tirmizi, Abdullah bin Ömer (r.a)'den rivayet etmiştir:

"Resulullah (a.s) şöyle buyurdu:

"Cünüp ve hayızlı kişi Kur'an'dan bir şey okuyamaz." [230]

 

Hayızlı Hakkında Caiz Olan Şeyler

 

648- Müslim, Enes bin Malik (r.a)'in şöyle söylediğini rivayet etmiştir:

"Yahudiler, içlerinden bir kadın hayızlı olduğunda onunla birlikte otu­rup yemek yemezlerdi. Evlerde onunla cinsel ilişkide bulunmazlardı. Resu­lullah (a.s)'m ashabı da bu konuda, kendisine soru sordu. Bunun üzerine Yüce Allah şu ayeti kerimeyi indirdi:

"Sana bir de ay halinden soruyorlar. De ki: "O bir eziyettir. Ay hali gör­mekte oldukları sırada kadınlarınızdan uzak durun ve temizleninceye ka­dar kendilerine yaklaşmayın. Temizlenmelerinden sonra artık Allah'ın size emretmiş olduğu yerden kendilerine varın. Şüphesiz Allah çokça tevbe edenleri sever ve temizlenenleri de sever." [231]

Bunun üzerine Resulullah (a.s) şöyle buyurdu: "Nikah dışında her şeyi yapın." [232]

Bunun haberi Yahudilere ulaştı. Onlar: "Bu adam ne yapıyor? Bizim herhangi işimiz hakkında bir şey ortaya koysa, muhakkak bize muhalefet ediyor" dediler. Bu sıralar Useyyid bin Hudayr ile Abbad bin Bişr gelip: "Ya Resulullah (a.s)! Yahudiler şöyle şöyle diyorlar. Şimdi onlarla cinsel ilişkide bulunmayacak mayız?" dediler. Resulullah (a.s)'m yüz rengi değişti. Öyle ki, biz onlara kızdığını sandık. Onlar çıktılar. Hemen arkalarından Resulullah (a.s)'a bir süt hediyesi geldi. (Resulullah a.s) peşlerinden birini gönderdi ve onlara (gelen sütten) içirdi. Böylece O'nun kendilerine kızmadığını anladı­lar."

 

Bir Açıklama

 

Daha önce geçtiği üzere erkeğin hayızlı hanımı ile neler yapabileceği ko­nusunda ilim adamları arasında iki farklı görüş bulunmaktadır. Bir görüşe göre erkeğin bu durumda sadece hanımının fercinden (cinsel organından) uzak dur­ması gerekir. Diğer görüş sahipleri ise şöyle demektedirler:

"Kadın göbeği ile diz kapağının arasını kapatır. Bundan sonra erkek İste­diğini yapabilir."

Bütün bu görüşlerin sahipleri, rivayetleri kendi mezheplerine göre yorum­lamaktadırlar. Sadece cinsel organından kaçınılması gerektiği görüşünde o-lanlara göre örtü, gereği gibi kaçınılabilmesi için veya korku anında gereklidir.

 

649- Buharı ve Müslim, Hz. Aişe (r.a)'den rivayet etmişlerdir: "Bizden biri hayızlı iken Resulullah (a.s) onunla oynaşmak istediğinde hayız bölgesine bir izar (etek) örtmesini emreder sonra oynaşırdı. Resulullah (a.s)'ın arzusuna hakim olabileceği kadar hanginiz arzusuna hakim olabi­lir?"

Bir başka rivayete göre de şöyle söylemiştir: [233]

"Her ikimiz de cünüp iken ben ve Resulullah (a.s) aynı kaptan gusleder-dik. Ben hayızlı iken emrederdi, üzerime bir izar (etek) alırdım ve benimle oynaşırdı. İtikafta olduğu sırada bana doğru başını uzatırdı ben de hayızlı iken Onun başını yıkardım." [234]

Yukarıdaki birinci rivayeti Ebu Davud da nakletmiştir. Ancak yukarıdaki metinde geçen ('hayız bölgesi* anlamını verdiğimiz) "fevra hayzetiha" ibaresi­nin yerine (yine aynı anlama gelen) "fevha hayzetiha" ibaresini kullanmıştır. [235]

Ebu Davud'un bir başka rivayetine ve Nesai'nin rivayetine göre de Hz Ai­şe (r.a) şöyle söylemiştir:

"(Resulullah a.s) bizden birine hayızlı olduğu sırada (etek) kısmını ört­mesini emrederdi sonra kocası onunla yakınlıkta bulunurdu." [236]

Muvatta'da yer alan bir rivayete göre de, Abdullah bin Ömer (r.a), Hz. Aişe (r.a)'ye: "Kadın hayızlı iken kocası onunla yakınlıkta bulunabilir mi?" diye sordurmak üzere birini gönderdi. O da şöyle söyledi:

"Alt kısmına izarını (eteğini) bağlasın. Sonra isterse yakınlıkta bulunabi­lir." [237]

Nesai'nin bir başka rivayetine göre Cumey' bin Umeyr şöyle söylemiştir:

"Annem ve teyzemle birlikte Hz. Aişe (r.a)'nin yanına gittim. Onlar ona: "Sizden biri hayızlı olduğunda Resulullah (a.s) nasıl yapardı?" diye sordular. O da şöyle söyledi:

"Birimiz hayızlı olduğunda, genişçe bir izar (etek) bağlamasını emreder sonra göğsünden ve memelerinden yararlanırdı." [238]

 

650- Buharı, Meymune (r.a)'nin şöyle söylediğini rivayet etmiştir:

"Resulullah (a.s) hanımlarından biriyle hayızlı olduğu sırada yakınlıkta bulunmak istediğinde izar (etek) bağlamasını emrederdi." [239]

Bir başka rivayette de şöyle denilmektedir:

"(Resulullah a.s) hanımları hayızlı oldukları sırada onlarla izann üstün­den yakınlıkta bulunurdu." [240]

Bir başka rivayette de şöyle denilmektedir:

"Benim hayızlı olduğum sırada Resulullah (a.s) benimle birlikte yatardı. Aramızda bir elbise bulunurdu." [241]

Ebu Davud [242] ve Nesai'nin [243] rivayetlerinde de şöyle denilmektedir:

"Resulullah (a.s), hanımlarından birisi hayızlı olduğu sırada baldırları­nın yarılarına ve dizlerine kadar engelleyici bir İzann (eteğin) olması duru­munda onunla yakınlıkta bulunurdu."

 

651- Ebu Davud, Muaz bin Cebel (r.a)'den şöyle rivayet etmiştir:

"Ya Resulullah (a.s)! Hanımım hayızlı iken bana onun hakkında ne he­lal olur?" dedim. Resulullah (as.) şöyle buyurdu:

"İzann (eteğin) üstünden olan. Ancak bundan da sakınmak daha güzel­dir."

 Ot ı: [244]

 

652- Ebu Davud, İkrime bin Abdullah (r.a)'tan, o da Resulullah (a.s)'ın hanımlanndan birinden rivayet etmiştir:

"Resulullah (a.s) hayızlı bir (hanımı) ile bir şey yapmak istediğinde ferci-nin (cinsel organının) üzerine elbise örterdi." [245]

 

Hayızlı Kadınla Îlîşki Onunla Yiyip İçme Ve Benzeri Şeyler

 

653- Buhari, ve Müslim, Hz. Aişe (r.a)'den rivayet etmişlerdir:

"Resulullah (a.s) Mescid'de itikafta iken ve (Hz. Aişe r.a) de hayızlı oldu­ğu sırada onun başını tarardı. (Hz. Aişe r.a) kendi odasında İken Resulullah (a.s) ona başını uzatırdı ve o da başını yıkardı." [246]

 

654- Kütubi Sitte'de Hz. Aişe (r.a)'den rivayet edilmiştir: "Hayızh olduğum sırada Resulullah (a.s)'ın başını yıkardım. [247]

 

655- Buhari ve Müslim, Hz. Aişe (r.a)'den rivayet etmişlerdir:

"Benim hayızlı olduğum sırada Resulullah (a.s) benim odamda yaslanır ve Kur'an okurdu."

Bir başka rivayette de şöyle denilmektedir: [248]

"Ben hayızlı iken (Resulullah a.s), başı benim odamda olarak Kur'an o-kurdu." [249]

Nesaİ'nİn rivayetine göre de (Hz. Aişe r.a) şöyle söylemiştir:

"Bizden birinin hayızlı olduğu sırada Resulullah (a.s)'ın başı odasında olarak Kur'an-ı Kerim okurdu." [250]

 

656- Müslim, Hz. Aişe (r.a)'nin şöyle söylediğini rivayet etmiştir:

"Resulullah (a.s) bana: "Bena mescidden (yani namazgahtan) bir hasır getir" diye buyurdu. Ben: "Hayızlıyım" dedim. Bunun üzerine şöyle buyur­du:

"Senin hayızlılığın, elinde olan bir şey değildir." Nesai'nin rivayetine göre de şöyle söylemiştir:

"Resulullah (a.s) mescidde (yani namazgahta) bulunduğu bîr sırada bana: "Ey Aişe! Bana elbise getir" diye buyurdu. Ben: "Namaz kılmıyorum" de­dim. Resulullah (a.s) da: "Bu, elinde olan bir şey değildir" diye buyurdu. Ben de (istediğini) götürdüm." [251]

 

Bir Açıklama

 

Resulullah (a.s)'ın istediği şey, secdesi esnasında üzerine yüzünü koya­cağı kadarlık bir hasır parçası veya bitki vs. ile örülmüş bir dokumaydı. Resu­lullah (a.s): "Mescid'den" derken: "Senin odanda secde ettiğin yerden" de­mek istemiştir. Bu sözüyle Resulullah (a.s)'ın, Hz. Aişe (r.a)'den Mescid'e

656- Müslim (11244-245) 3-Kitabu'l-Hayz, 3-Hayızlt kadının kocasının başını yıka­masının ve taramasının caiz olduğu. Ebu Davud (1/68) Kitabu't-Tahare, 104-Hayız-lı bir kadının camide bulunan birine dokunması babı. Tirmizi (11241) Ebvabu't-Tahare, 101-Hayızlı kadının camiden bir şey alması hakkında gelen rivayetler babı. Nesai (1/192) 3-Kitabu'l-Hayz ve'l-lstihaze, 18-Hayızlt kadına is yaptırılması babı.

giderek oradan istediği şeyi almasını istediği anlamını çıkaran yanılmış olur. Çünkü hayızlı birinin Mescid'e girmesi caiz değildir.

 

657- Darimi'nin rivayet ettiğine göre:

"İbrahim (Nehai) hayızlı bir kadının camiye girmeksizin oradan bir şey almasında bir beis görmezdi." [252]

 

658- Buhari ve Müslim, Ümmü Seleme (r.a)'nin şöyle söylediğini ri­vayet etmişlerdir:

"Ben, Resulullah (a.s) ile birlikte bir örtünün içinde uzanmış yatarken hayız oldum. Ben yana çekildim. Hayız elbiselerimi alıp onları giydim. Bu­nun üzerine Resulullah (a.s) bana: "Hayız mı oldun?" diye sordu. Ben: "E-vet" dedim. Beni yanına çağırdı ve kendisiyle birlikte örtünün içinde uzan­dım."

Ümmü Seleme (r.a), kendisi ile Resulullah (a.s)'ın aynı kaptan guslettik­lerini de söylemiştir: [253]

 

659- Müslim, Hz. Aişe (r.a)'nin şöyle söylediğini rivayet etmiştir: [254]

"Ben hayızlı iken bir kaptan su içer sonra onu Resulullah (a.s)'a uzatır­dım ve O, ağzını benim ağzımı koyduğum yere koyardı."

Ebu Davud [255] ve Nesai'nin [256] rivayetlerine göre de şöyle söylemiştir: "Hayızlı olduğum sırada bir kemiğin üzerindeki etleri sıyınrdım. Sonra

onu Resulullah (a,s)'a uzatırdım. O da, benim ağzımı koyduğum yere ağzını

koyardı."

Yine Nesai, Şurayh bin Hani (r.a)'den şöyle rivayet etmiştir:

"O (yani Şurayh, Hz. Aişe (r.a)'ye): "Kadın hayızlı olduğu sırada kocası ile birlikte yemek yer mi?" dîye sordu. O da şöyle söyledi:

"Evet. Hayızlı olduğum sırada Resulullah (a.s) benî çağırırdı ve ben de O'nunla birlikte yerdim. Kemiği alır onu benim İçin paylaştır ir di. Ben de onu alıp sıyınrdım. O kemikten benim ağzıma koyduğum yere kendi ağzını koyardı. Yine su isterdi. Daha kendisi ondan içmeden benim için paylaştı-rırdı. Ben de alır içerdim sonra koyardım. Ardından O alıp ondan içerdi. Ağ­zını da bardaktan benim koyduğum yere koyardı." [257]

 

660- Tir m izi, Abdullah bin Sa'd Ensari (r.a)'den rivayet etmiştir: "Resulullah (a.s)'a, hayızlı kadına dayanmanın hükmünü sordum. "Da­yan" diye buyurdu." [258]

 

Hayızlı Kadınla İlişkide Bulunmanın Hükmü

 

661- Tirmizi, Abdullah bin Abbas (r.a)'tan rivayet etmiştir: "Resulullah (a.s) şöyle buyurdu:

"Bir adam hayızlı İken hanımıyla ilişkide bulunursa, yarım dinar sadaka versin." [259]

Bir başka rivayete göre de şöyle buyurmuştur:

"Eğer kanın ilk gelmeye başladığı sırada -ki o zaman kan kırmızıdır- iliş­kide bulunursa, bir dinar; kanın kesilmeye başladığı sırada -ki o zaman da kan sandır- ilişkide bulunursa, yanm dinar sadaka versin." [260]

Ebu Davud'un rivayetine göre Resulullah (a.s), hanımı hayızlı iken onunla cinsel ilişkide bulunan adam hakkında şöyle buyurdu:

"Bir dinar veya yanm dinar sadaka verir." [261]

Ebu Davud şöyle söylemiştir:

"Sahih rivayet bu şekildedir.. Yani: "Bir veya yarım dinar." Ancak Şu'be bunu ref etmemiş, sahabeden olan ravisine kadar senedini zikretmemiş olabilir.

Şu'be'den rivayet edildiğine göre şöyle söylemiştir:

"Kanın gelmesi sırasında İlişkide bulunursa bir dinar, kesilmesi sırasın­da ilişkide bulunursa yarım dinar (sadaka versin.)" [262]

Ebu Davud, Tirmizi'nin iki rivayetinden birincisini nakletmiş ve şöyle söy­lemiştir:

"Evza'i'nin Yezid bin Ebi Malik'ten, onun da Abdülhamid bin Abdurrah-man'dan (ki bu kişi İbni Zeyd bin Hattab bin el-Kureşi Adevi'dir) rivayet et­tiğine göre Resulullah (a.s), ona beşte bir dinar miktannca sadaka vermesini emretmiştir." [263] Nesai de Ebu Davud'un birinci rivayetini nakletmiştir. [264]

 

661-Dinar bir miskal altındır. Bir Acem (İran) mıskalı 4.80 gramdır. Irak mis-kali ise 5 gramdır.

Bazıları bu konuda sadaka verilmesini şu ayeti kerimelerde dikkat çekilen iyilikler türünden saymışlardır. Yüce Allah, Kur'an-ı Keriminde şöyle buyu­ruyor:

"Şüphesiz iyilikler, kötülükleri giderir." [265] "Kötülüğün ardından onu silecek bir iyilik işle."

Yoksa sözü edilen sadakalar keffaret türünden sadakalar değildir. Bu ko­nuda rivayette bulunulmuştur.

662- Darimi'nin, Şa'bi, Said bin Cubeyr, İbni Şirin, İbni Ebi Muleyke, Ata, Kasım ve daha başkalarından şöyle rivayet etmiştir:

"Hayızh iken hammryla cinsel ilişkide bulunan biri için tevbe ve istiğ­fardan başka şey gerekli değildir."

Bunun gibi İbrahim'in hayızh bir kadına uyluklarının arasından, göbeğin­den ve kaba etlerinin tarafından temasta bulunmayı caiz gördüğü rivayet edil­miştir. Mücahid'den rivayet edildiğine göre de haram olan sadece dübür ve fere (cinsel organ)dir. Rivayet edildiğine göre Katade ve Mücahid, Yüce Al­lah'ın: "Sana bir de ay halinden soruyorlar. De ki: "O bir eziyettir..."  [266]mea­lindeki ayeti kerimesinde geçen "eziyet" kelimesini "pislik" olarak tefsir et­miştir.

Bunları burada zikretmekteki amacımız, ilim adamlarının görüşlerinde bir kimsenin hayızh olan hanımına fereden (cinsel organdan) temasta bulunma­sına ihtiyaç bırakmayacak çeşitli ruhsatlar olduğuna işaret etmektir. Arkadan (dübürden) temasta bulunmak ise her zaman haramdır.

 

662- Darimi (11242) Hayızh İle ilişkide bulunma babı.  [267]

 

Hayızlının Namaz Ve Orucu Terki Ve Orucu Kaza Etmesi

 

663- Buharı, Hz. Aişe (r.a)'den şu şekilde rivayet etmiştir: [268]

"Bir kadın ona (yani Hz. Aişe (r.a)'ye): "Birimiz temizlendikten sonra namazlarını kaza edecek midir?" diye sordu. O da şöyle söyledi:

"Sen Harurah mısın?(*) Biz, Resulullah (a.s) ile birlikte bulunduğumuz sırada hayız olurduk ve bize böyle bir şey emretmezdi." Yahut: "Biz böyle bîr şey yapmazdık" dedi."

Bir başka rivayete göre de Muaze şöyle söylemiştir:

"Hz. Aişe (r.a)'ye: "Ne hikmettir ki, hayızh kadın orucunu kaza ediyor da namazını kaza etmiyor?" diye sordum. "Sen Harurah mısın?" dedi. Ben: "Harurah değilim. Ama bir soru soruyorum" dedim. Şöyle söyledi:

"Bu bizim başımıza da gelirdi ancak orucumuzu kaza etmekle emrolu-nur, namazımızı kaza etmekle emrolunmazdık." [269]

Bir başka rivayette de şöyle denilmektedir:

"Bir kadın Hz. Aişe (r.a)'ye: "Birimiz hayızh olduğu günlerde kılamadığı namazları kaza edecek midir?" diye sordu. Hz. Aişe (r.a) de şöyle söyledi:

"Sen Harurah mısın? Resulullah (a.s)'ın zamanında bizden biri hayızh olur sonra namazım kaza etmekle emrolunmazdı" [270]

 

Bir Açıklama

 

Namazların kaza edilmesinin emredilmemesinin hikmeti, namazların kaza edilmesindeki zorluk dolayısıyladır. Çünkü her gün ve gecede toplam beş va­kit namaz kılınması gerektiğinden dolayı kazaya kalan namazlar üstüste yığı­lacak t ir. Ancak orucun kazasında zorluk yoktur. Çünkü oruç senede bir kere gelmektedir. Bununla birlikte esas olan nassdaki hükümdür. Nassda yani a-yeti kerimede orucun kaza edilmesi açık bir ifade ile emredildiğinden orucun kazası farz olmuştur. [271]

 

664- Ebu Davud, Ümmü Busse -kendi adı ise Musse Ezdiye idi-'nin şöyle söylediğini rivayet etmiştir:

"Hacca gittim. Ümmü Seleme'nin yanına girdim ve: "Ey mü'minlerin annesi! Semure bin Cundeb, kadınların namazlarım kaza etmelerini emre­diyor" dedim. Şöyle söyledi:

"Kaza etmezler. Resulullah (a.s)'ın hanımlarından biri nifas (lohusalık) hali üzere kırk gün geçirir, bu süre içinde hiç namaz kılmazdı da Resulullah (a.s) ona lohusalıkta geçirdiği namazları kaza etmesini emretmezdi.".

Tirmizi şöyle söylemiştir:

"Resulullah (a.s)'ın sahabilerinden ve onlardan gelen tabiilerden olan ilim sahipleri, lohusanın (en fazla) kırk gün namazı bırakacağı üzerinde görüş birliğine varmışlardır. Ancak bu süreden daha önce temizlenirse gusleder. Ama kırk günden sonra yine kan görürse ilim adamlarının çoğunlu­ğunun görüşüne göre artık namazı terketmez."

Bu, fıkıhçılann çoğunluğunun görüşüdür. Sufyanı Sevri, İbnu'l-Mubarek, İmam Şafii, Ahmed bin Hanbel ve İshak bu görüştedirler. Hasanı Basri'rün ise: "Lohusa kadın, nifas kanından temizlenmemesi durumunda, elli gün namazı bırakır" dediği rivayet edilmiştir. Ata bin Ebi Rabah ve Şa'bi'den ri­vayet edildiğine göre de onlar lohusa kadının altmış gün namazını terkedebi-leceğini söylüyorlardı. [272]

 

Bir Açıklama

 

Yukarıdaki rivayette Ümmü Seleme (r.a): "Resulullah (a.s)'ın hanımla­rından" derken, O'nun hanımları ile cariyelerini kastediyordu. Çünkü hicretten sonra O'nun sadece Mariye'den çocuğu olmuştur. Eğer Ümmü Seleme yu­karıdaki sözüyle Mariye'yi kasdediyor değildiyse, kızı Hz. Fatıma (r.a)'yı da içine alan ehli beytinin tümünü kastediyor olabilirdi. Bu açıklamaya şundan dolayı gerek gördük: Hz. Hatice (r.a), İsra gecesinden önce vefat etmişti. îsra gecesi ise beş vakit namazın farz kılındığı gecedir. Resulullah (a.s)'ın ise Hz. Hatice (r.a)'nin dışında cariyesi Mariye'den başka, hiç bir hanımından çocuğu olmamıştır. [273]

 

Hayız Ve Nifasla ilgili Değişik Meseleler

 

665- İmam Malik, Hz. Aişe (r.a)'nin mevlasi (azatlısı) Mercane'nin şöyle söylediğini rivayet etmiştir:

"Kadınlar Hz. Aişe (r.a)'ye, içerisinde hayız esnasında çıkan sarı madde bulaşmış pamuk parçalan bulunan çaputlar göndererek namaz kılıp kılma­yacaklarını sorarlardı. O da şöyle derdi:

"Beyaz renkte bir akıntıyı görünceye kadar acele etmeyin." Bu sözü ile hayızdan temizlenmeyi kastederdi. [274]

 

666- Taberani, Evsafta Ümmü Seleme (r.a)'den rivayet etmiştir:

"Birimiz elbisenin içinde hayız olurdu. Temizlendiği gün gelince, o el­bisesine bulaşan şeyleri yıkar sonra onun içinde namaz kılardı. Bugün ise bi­riniz temizlendiği gün, hizmetçisini tamamen (hayız) elbisesini (boydan boya) yıkamakla görevlendiriyor." [275]

 

667- Ebu Davud, Ümmü Seleme (r.a)'den rivayet etmiştir:

"Resulullah (a.s)'ın zamanında lohusalar, lohusalıklarını kırk gün veya kırk gece sayarlardı. Ve biz yüzümüze gökçek otu sürerdik. -Yani lohusalık sanlığından dolayı-." [276]

Tirmizi'nin rivayetine göre de şöyle söylemiştir:

"Resulullah (a.s) zamanında lohusalar kırk gün otururlardı (yani en faz­la kırk gün süreyle namaz kılmazlardı.) Biz de lohusalık sarılığından dolayı yüzümüze gökçek otu sürerdik." [277]

 

İstihaze Görenle ilgili Hükümler

 

668- Buharı ve Müslim, Hz. Aişe (r.a)'den rivayet etmişlerdir:

"Resulullah (a.s)'ın dünürlerinden ve Abdurrahman bin Avf (r.a)'ın da hanımı olan Ümmü Habibe bintu Cahş (r.a) yedi yıl iztıhaze gördü. Duru­muyla ilgili hükmü Resulullah (a.s)'tan sordu. Resulullah (a.s) da şöyle bu­yurdu:

"Bu hayız değildir. Ancak bu damardan gelmektedir. Guslet ve namazını kıl."

Hz. Aişe (r.a) dedi ki:

"O (yani Ümmü Habibe r.a) kızkardeşi Zeyneb binti Cahş (r.a)'ın oda­sında bir leğende yıkanırdı. Öyle ki, kanın kırmızılığı suyun üstüne çıkar­dı."

İbni Şihab şöyle söylemiştir:

"Ben bunu Ebu Bekr bin Abdurrahman bin Haris bin Hişam'a rivayet et­tim de şöyle söyledi:

"Allah, Hind'e rahmet eylesin. Keşke bu fetvaları duyabilmiş olsaydı! Vallahi namaz kılamadığından dolayı ağlayıp duruyordu." [278]

Burada verdiğimiz metin, Sahih-i Müslim'de rivayet edilen hadisin metni­dir.

 



[1] Maide Suresi: 6

[2] Said Havva, El Esas Fi’s Sünne, Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Neşriyat: 2/11

[3] Tirmizi (3/468) 10-Kitabu'r-Reda', 12-Kadınlara arkalarından yanaşmanın keraheti hakkında gelen rivayetler babı. Ebu İsa, hadisin hasen olduğunu söylemiştir.

[4] Ebu Davud (1/53)1-Kitabu't-Tahare, 82-Namaz içinde abdest bozanın durumu ile ilgi­li bab.

[5] Buharı (J/234) 4-Kitabu'l-Vudu, 2-Abdest olmadan namazın kabul edilmeyeceği babı. Müslim (1/204) 2-Kitabu't-Tahare, 2-Namaz için abdestinfarz olduğu babı. Ebu Davud (1/16) Kitabu't-Tahare, 31-Abdestinfarzlığt babı. Tirmizi (l/l 10) Et-vabu't-Tahare, 56-Kokudan dolayı abdest almanın gerekliliği hakkında gelen riva­yetler babı.

[6] Buharı (1/282) 4-Kitabu'l-Vudu, 34-Abdcstin ancak iki yoldan birinden bîr şeyin çıkması sebebiyle gerekeceği görüşünde olanlarla ilgili bab.

Said Havva, El Esas Fi’s Sünne, Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Neşriyat: 2/11-13

[7] Buharı (11283) 4-Kitabu'l-Vudu, 34-Abdestin ancak iki yoldan birinden bir şeyin çıkması sebebiyle gerekeceği görüşünde olanlarla ilgili bab. Müslim (1/247) 3-Kitabu'l-Hayz, 4-Mezi babı:

[8] Ebu Davud (i 133934) Kitabu't-Tahare. 83-Mçziyle ilgili bab.

[9] Muvatta (1/40) 2-Kitabu't-Tahare, 13-Meziden dolayı abdest alma babı.

[10] Ebu Davud (1/53) 83-Meziyle ilgili bab.                                                              

[11] Tirmizi (11193) Ebvabu't-Tahare, 83-Meni ve mezi hakkında gelen rivayetler babı. Tirmizi bu hadisin hasen. sahih olduğunu söylemiştir.

Mezi: Oynaşma esnasında cinsel organdan çıkan ıslaklıktır. Bu şehvetsiz olarak çıkmaz, şehvetle çıkar. Meni ise şehvetle birlikte ve fışkırarak ^tkur.

[12] Ebu Davud (1154) 83-Meziylc ilgili bab. Tirmizi (1/197) Ebvabu't-Tahare 84-El-biseye bulaşan mezi hakkında gelen rivayetler babı. Tirmizi bu hadisin hasen oldu­ğunu söylemiştir. İsnadı sahihtir.

[13] Ebu Davud (1154-55) 83-Meziyte ilgili bab. Bu hadis basendir.

[14] Muvatta (1/41) 2-Kitabu't-Tahare, 13-Meziden dolayı abdest alma babı. İsnadı sa­hihtir.

[15] Said Havva, El Esas Fi’s Sünne, Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Neşriyat: 2/13-15

[16] Ebu Davud (21311) Kitabu's-Savm, 31-Oruçlu iken kasıtlı olarak kusan kimse ile İl­gili bab. Tirmizi (1/143) Ebvabu't-Tahare, 64-Kusmaktan ve burun kanamasından dolayı abdest almak hakkında gelen rivayetler babı. İsnadı basendir.

[17] Muvatta (1/39) 2-Kitabu't-Tahare. 12-Yaradan veya burun kanamasından dolayı çok miktarda kanı akan birinin ne yapması gerektiği ile ilgili bab. İsnadı sahihtir.

[18] Ebu Davud (1150) Kitabu't-Tahare, 79-Kandan dolayı abdest alma babı. Bu hadisi İbni Huzeyme, Hakim ve İbni Hibban sahih görmüştür.

[19] Said Havva, El Esas Fi’s Sünne, Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Neşriyat: 2/16-18

[20] Tirmizi (1/133) Ebvabu't-Tahare. 63-Öpmekten dolayı abdest almayı bırakma (bundan dolayı abdest almanın gerekmediği) hakkında gelen rivayetler babı.

[21] Ebu Davud (1/45) Kitabu't-Tahare, 69-Öpmekten dolayı abdest alma babı.

[22] Nesai (1(104) 1-Kitabu't-Tahare, 121-Öpmckten dolayı abdest almayı bırakma babı. Bu hadis lıascndir.

[23] Said Havva, El Esas Fi’s Sünne, Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Neşriyat: 2/18-19

[24] Ebu Davud (1/46) Kitabu't-Tahare, 71-Cinsel organa et sürmekten dolayı abdest almamaya ruhsat babı.

[25] Tirmizi (1/131) Ebvabu't-Tahare, 62-Cinsel organa el dokundurmaktan dolayı abdest almayı bırakma (bundan dolayı abdest almanın gerekmediği) hakkında gelen rivayet­ler babı.

Ali bin Medini söyle söylemiştir: "Bu hadis (aşağıda gelecek olan) Busra hadisinden daha iyi derecededir." (Buluğu'l-Murad, 1/13) İbni Hacer'in et-Tahlisu'l-Habir'inde de (1/46) şöyle denilmektedir: "Bu hadisi Amr bin Ali Fetlas sahih olarak görmüş ve şöyle söylemiştir: "Bu hadis bize göre Busra hadisinden daha sağlamdır," (Vehbi)

[26] Nesai (11101) 1-Kitabu'l-Tahare, 119-Cinsel organa dokunmaktan dolayı abdest al-marun gerekmediği babı. Hadis sahihtir.

[27] Tirmizi (1/126) Ebvabu't-Tahare, 61-Cinsel organa dokunmaktan dolayı abdest alma babı. Ebu ha Tirmizi şöyle söylemiştir: "Bu hadis hasen, sahihtir."

[28] Muvatta (1142) 2-Kitabu'l-Tahare, 15-Cinsel organa dokunmaktan dolayı abdest alma babı.

[29] Ebu Davud (1146) Kitabu't-Tahare, 70-Cinsel organa dokunmaktan dolayı abdest al­ma babı.

[30] Nesai (1/100) 1-Kitabu't-Tahare, 118-Cinsel organa dokunmaktan dolayı abdest alma babı.

[31] Nesai, aynı yer, sh. 101

[32] Nesai (1/216) 4-Kitabu'l-Gusl ve't-Teyemmüm, 30-Cinsel organa dokunmaktan do­layı abdest alma babı.

[33] Nesai, aynı yer, sh. 216

[34] Nesaİ, aynı yer. Sh. 216. Bu hadis sahihtir.

[35] Taberani. el-Mu'cemu'l-Kebir (24/200) Mecmeu'z-Zevaid (1/245) Heysemi şöyle söylemiştir: "Bunu Taberani, el-Mu'cemu'l-Kebir ve el-Evsat'ta rivayet etmiştir. Bu hadis es-Sunen'de geçmekte ancak buradaki rivayette: "Yahut husyelerine veya kol­tuklarına...'' ibareleri geçmemektedir. Ravileri, Sahih'te isimleri geçen ravilerdir.

[36] Said Havva, El Esas Fi’s Sünne, Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Neşriyat: 2/19-22

[37] Muvatta (1122) 2-Kitabu't-Tahare, 2-Uyuycm birinin namaza kalkması durumunda abdest alması bala. İsnadı

sahihtir.

[38] Müslim (J/284) 3-Kİtabu'l-Hayz, 33-Oturarak uyuyan birinin uykusunun abdesti bozmayacağının delili babı.

[39] Hadisin burada verilen metninden, sonundaki soruyu kimin sorduğu anlaşılmıyor. Sahihi Müslim'de verilen senetten anlaşıldığına göre bu soruyu Katade'ye soran kişi, hadisi ondan rivayet eden Şu'bedir. (Çeviren)

[40] Ebu Davud (1/52) Kitabu't-Tahare, Uykudan dolayı abdest alma babı. Bu hadis ha-sendir.

Cami'in tahkikçisi söyle söylemiştir: "Beyhaki'nin Yezid bin Kuseyt tankıyla ri­vayet ettiğine göre bu kişi Ebu llureyre (r.a)'nin söyle söylediğini duymuştur: "Yana doğru yatmadıkça kaba etleri üzerine oturarak uyuyana ve secde halinde uyuyana abdest gerekmez. Ama yana doğru yatarsa abdest alır." Hafız Telhis'de şöyle söylemiştir: "Bu rivayet mevkuftur ve isnadı iyidir (ceyyiddir)."

[41] Ahmed bin Hanbel (31414) İsnadı iyi (ceyyid)dir.

[42] Reddu'l-Muhtar (1/95) Muğni (1/173) Fıkhu'l-İslami (1/270-273)

[43] Buharı (1/288) 4-Kilabu'l-Vudu, 37-Aşırt derecede kendini kaybetmedikçe abdest almanın gerekmeyeceği babı. Müslim (2/624) 10-Kitabu'l-Kusuf. 3-Resulullah (a.s)'a güneş tutulmasından dolayı kılınan namaz (salatı küsuf) hakkında nelerin arzedildiği babı.

[44] Eutıari (21172) 10-Kitabu'l-Ezan, 51-İmamın kendisine uyulmak için olduğu babı. Müslim (1/311) 4-Ebvabu's-Salat. 21-İmamın hastalık, yolculuk veya başka bir se­bepten dolayı bir mazaretinin onaya çıkması durumunda yerine başkasının geçmesi babı.

[45] Said Havva, El Esas Fi’s Sünne, Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Neşriyat: 2/22-26

[46] Müslim (1/272) 3-Kitabu'l-Hayz, 23-Ateşin dokunduğu bir şeyden dolayı abdest alma babı. Nesai (1/105) 1-Kitabu't-TahareJ22-Ateşin değiştirdiği bir şeyden do­layı abdest alma babı.

[47] Ebu Dav'ud (1/49) Kitabu't-Tahare, 75-Ateşin dokunduğu bir şeyden dolayı abdest almayı bırakma (bundan dolayı abdest almanın gerekmediği) babı. Nesai (1/108) 1-Kitabu't-Tahare, 123-Ateşin değiştirdiği bir şeyden dolayı abdest almayı bırakma (bundan dolayı abdest almanın gerekmediği) babı. İbni Huzeyme (1/28) Kitabu't-Tahare, 31-Resulullah (a.s)'ın ateşin dokunduğu ve ateşin değiştirdiği şeyden do­layı abdest almayı bıraktığının delili babı. Bu hadis sahihtir.

[48] Buharı (1/310) 4-Kitabu'l-Vudu, 50-Koyun etinden ve sevikten (kavuttan) dolayı abdest olmama babı. Müslim (i/273) 3-Kitabu'l-Hayz, 24-Ateşin dokunduğu şeyden dolayı abdest almakla ilgili hükmün neshedildiği babı.

[49] Bulıari (9/545) 70-Kitabu'l-Et'ime, 18-Eti ön dişlerle sıyırma ve alma babı.

[50] Buharı, aynı yer.

[51] Müslim (1/273) 3-Kitabu'l-Hayz, 24-Ateşin dokunduğu şeyden dolayı abdest almak­la ilgili hükmün neshedildiği babı.

[52] Ebu Davud (1/48) Kitabu't-Tahare, 75-Ateşin dokunduğu bir şeyden dolayı abdest al­mayı bırakma (bundan dolayı abdest atmanın gerekmediği) babı,

[53] Ebu Davud, aynı yer.

[54] Nesai (1/108) 1-Kitabu't-Tahare, 123-Ateşin değiştirdiği bir şeyden dolayı abdest al­mayı bırakma (bundan dolayı abdest almanın gerekmediği) babı.

[55] Buhari (1/312) 4-Kitabu'l-Vudu, 51-Sevikten (kavuttan) dolayı ağzı çalkalayıp ab­dest almama babı. Müslim (11274) 3-Kitabu'l-Hayz, 24-Ateşin dokunduğu bir şeyden dolayı abdest alma hükmünün neshedİldiğİ babı.

[56] İ'ta'us Sünne (1/106)

[57] Muvatta (1127) 2-Kitabu't-Tahare. 5-Ateşin değiştirdiği bir şeyden dolayı abdest almayı bırakma (bundan dolayı abdest almanın gerekmediği) babı. isnadı sahihtir.

[58] Mecmeu'z-Zevaİd (11243) Heysemi şöyle söylemiştir: "Bunu Taberani Mu'cemu'l-Kebİr'de rivayet etmiştir ve ravileri güvenilir kimselerdir."

[59] Müslim (1/275) 3-Kitabu'l-Hayz, 25-Develerin etlerinden dolayı abdest atma babı.

[60] Ebu Davud (1147) Kitabu't-Tahare, 72-Develerin etlerinden dolayı abdest alma babı.

[61] Tirmizi (11123) Ebvabu't-Tahare, 60-Develcrin etlerinden dolayı abdest alma hakkında gelen rivayetler babı. Bu hadis sahihtir.

[62] Kenzu'l Ummal (5179)

[63] İ'la'us Sünen (1/108-109)

[64] Ebu Davud (1/53) Kilabu't-Tahare, 81 -Ayağından rahatsızlığı olan kimse ile ilgili bab. İsnadı sahihtir.

Burada yolda yürürken ayaklarına bulaşan pisliklerden dolayı abdestlerini tazele­mediklerini ve bunları yıkayarak temizlemediklerini (sürterek veya başka yollarla temizlediklerini) anlatmak İstemektedir. Hadisin ikinci cümlesinde anlatılmak is­tenen ise şudur: "Secdeye varırken saçlarımıza veya elbiselerimize toprak bulaş­masın diye kendimizi sakınmazdık. Bilakis bırakırdık bunlar toprağa dokunurdu."

[65] Taberani. Mu'cemu'l-Kebir (9/284) Mecmeu'z-Zevaid (1/254) 11 ey semi şöyle söylemiştir: "Bunu Taberani, Mu'cemu'l-Kcbir'de rivayet etmiştir ve ravileri sika kimselerdirler."

[66] Ebu Davud (1/172) Ebvabu's-Satat, 83-Namazda elbiseyi yere serme (yayma) babı.

[67] Muvatta (1/38) 2-Kitabu't-Tahare, 10-Burun kanaması hakkında gelen rivayetler babı. İsnadı sahihtir.

[68] Mecmeu'z'Zcvaid (2/82) Heysemi şöyle söylemiştir: "Bunu Ebu Ya'la rivayet etmiştir ve ravilcri. Sahih't e isimleri geçen raviteridir."

[69] İ'la'us Sünen (1/95-98) Nasbur-Rayel (1/47)

Said Havva, El Esas Fi’s Sünne, Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Neşriyat: 2/26-35

[70] Ebu Davud (1129!) Ebvabu's-Salat, 285-Abdesti bozulanın imamdan izin istemesi babı. İbni Mace (11386) 5-Kitabu İkame ti's Sala ve's-Sunnc/İha, 138-Namazda ab­desti bozulanın namazdan nasıl çekileceği hakkında gelen rivayetler babı. İbni Hu-zeyme (1/108) 413-Namaz kılan birinin namaz içinde abdestinin bozulması halinde namazdan çekilmesinin emredilmiş olduğu babı. Bu hadis sahihtir. "Burnuna tutarak çekilsin": Cemaatin, abdesti bozulan kişinin burnunun ka­nadığını sanması İçin onun böyle burnunu tutarak çekilmesi emredilmiştir. Bu ise kişinin kendine özel durumları ve hoş karşılanmayan şeyleri gizli tutması ve çirkini güzelle örtme konusunda bir edep ölçüsüdür. Bu hareket, gösterişe ve yalana girmez. Bu, sadece bir hoş görünme hareketi, bir haya Ölçüsü ve insanların dediko­dularından sakınmak için başvurulan bir tedbirdir.

[71] Taberani, Mu'cemu'l-Kebir (21292) Ravileri, Sahih'te isimleri geçen ravilerdir.

[72] Said Havva, El Esas Fi’s Sünne, Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Neşriyat: 2/35-36

[73] Tirmizİ (11109) Ebvabu't-Tahare, 56-Kokynun çıkmasından dolayı abdest almak hakkında gelen rivayetler babı. Ebu İsa (Tirmizi); "Bu hadis hasen sahihtir" de­miştir.

[74] Aynı yer                                                                                                             ,

[75] Müslim (11276) 3-Kitabut-Hayz, 26-Abdest aldığını kesin olarak bilen ancak bu ab­destinin bozulup

bozulmadığında tereddüt eden birinin bu abdestle namaz kılabi­leceğinin delili ile ilgili bab.

[76] Ebu Davud (1/45) Kitabu't-Tahare, 68-Abdestin bozulup bozulmadığı hakkında te­reddüt etme babı.

[77] Taberani, Mu'cemu'l-Kebir (11/222) Kesfu'l-Estar (1/147) Kitabu't-Tahare, Ab­desti bozan şeyler babı. Ravileri, Sahih'te isimleri geçen ravilerdir.

[78] Ahmed bin Hanbel (2/330)

[79] Ebu Davud (1145) Kitabu't-Tahare, 68-Abdestin bozulup bozulmadtğı hakkında te­reddüt etme babı.                                          

[80] Ahmed bin Hanbel (2/330)

[81] Taberani, Mu'cemu'l-Kebir (9/286) Ravileri sika kimselerdirler. Ravileri arasında An'ane A'meş bulunmaktadır. Ancak daha Önce geçen hadis bu hadisin şahididir (yani bunu kuvvetlendirmektedir.)

[82] Bulıari (1/237) 4-Kitabu'l-Vudu. 4-Kisinin abdestinin bozulduğuna kesin kanaati­nin olmaması durumunda tereddütten dolayı abdest almasının gerekmeyeceği babı. Müslim (11276) 3-Kitabu'l-Hayz. 26-Abdest aldığını kesin olarak bilen ancak bu abdestinin bozulup bozulmadığına tereddüt eden birinin bu abdestle namaz kıla­bileceğinin delili ile ilgili bab. Ebu Davud (1145) Kitabu't-Tahare, 68-Abdestin bo­zulup bozulmadtğı hakkında tereddüt etme babı. Nesai (1/98) Kitabu't-Tahare, 15-Kokudan dolayı abdest alma babı.

[83] Buharı (4/294) 34-Kitabu'l-Buyu, 5-Vesveselerin ve benzerlerinin şüphelerden sayıl­maması babı.

[84] Said Havva, El Esas Fi’s Sünne, Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Neşriyat: 2/36-39

[85] Hidaye (1113)

[86] Maide Suresi: 6

[87] Furkan Suresi: 48

[88] Konunun daha geniş açıklaması için bkz. İ'ta'u's-Sünen (1/51-52)

[89] Taberani, Mu'cemu'l-Kebir (121314) Bu hadis sahihtir. Mecmeu'z-Zavaid (1/276) Heysemi şöyle söylemiştir: "Bunu Taberani, Mu'cemu'l-Kebir'de ve Sağir'de riva­yet etmiştir. Raviieri sika kimselerdirler."

[90] Bkz. İ'ta'u's-Sünen (11268) Kur'an-ı Kerim'e temiz (abdestli) olandan başkasının el süremeyeceği babı.

[91] Ahmed bin Hatibe! (41146-153) Müslim (1/210) 2-K'ttabu't-Tahare. 6-Abdestten sonra okunması müstchab olan zikir. Ebu Davud (J/43) Kitabu't-Tahare, 65-Kişinin abdestten sonra ne diyeceği babı. Tirmizi (1/78) Ebvabu't-Tahare, 41-Abdestten sonra ne deneceği ile ilgili bab.                       w<

[92] Nesaİ, "Bir Gün ve Gecenin Ameli" kitabında merfu ve mevkuf olarak rivayet etmiştir. Mevkuf olan rivayetinin de sahih olduğunu bildirmiştir. Hafız İbni Ha-cer Askalani de onun bu isnadtnın sahih olduğunu bildirmiş ve sonra şöyle söylemiştir: "Hadisin metninin merfu mu yoksa mevkuf mu olduğu konusunda ih­tilaf edilmiştir. Nesai kendi metodu gereğince (ravi sayısı) daha çok ve hıfz derece­leri daha İyi olanlar tarafından nakledilmiş olanı tercih etmiştir. Bu konuda onun hata ettiğine hükmedilmiştir. Nevevi'nin İbnu's-Salah'ı izleyerek ortaya koyduğu metoduna ve daha başkalarının metodlanna göre ise merfu olarak rivayet öncelikli olarak tercihe uygundur. Çünkü hadisi merfu olarak nakleden ravinin ilmî daha faz­ladır. Diğer uygulamanın tercih edilmesi durumunda ise herhangi bir görüşün esas alınması imkanı yoktur. Bu İtibarla onun için de merfu olarak kabul edilmesi mümkündür. Dolayısıyla onun hakkında da, Heysemi, Mecmeu'z-Zevaid (H239)'de şöyle söylemiştir: "Bunu Taberani Mu'cemu'l-Evsat'ta rivayet etmiştir ve raviieri, Sahihte isimleri geçen ravilerdir. Ancak Nesai bunu, "Bir Gün ve Gecenin Ameli" adılı kitabında rivayet ettikten sonra şöyle söylemiştir: "Bu yanlıştır. Doğrusu ise mevkuf olarak rivayet edildiğidir." Daha sonra bunu Sevri ve Gunder'in Şu'be'den mevkuf olarak rivayeti tankıyla nakletmiştir." Hakim (1/564) Kitabu Fedail'l-Kur'an, Surelerin ve surelerden herhangi bir parçanın faziletleri konusu. Ibnu's-Seniyy. Bir Gün ve Gecenin Ameli.

[93] Said Havva, El Esas Fi’s Sünne, Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Neşriyat: 2/39-46

[94] İbni Abidin Haşiyesi (11173) ve sonra) Şerhu's-Sağir (11153) ve sonrası: Mulıazzeb (1121-22) Muğni (1/282 ve sonrası) Fıkhu'l-İslami (11321 ve sonrası.)

Said Havva, El Esas Fi’s Sünne, Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Neşriyat: 2/47-50

[95] Buharı (11473) 8-Ebvabu's-Salat, 7-Şami (Şam diyarı dokuması) cübbe içinde namaz babı. Müslim (11229) 2-Kitabu't-Tahare. 22-Mestler üzerine mesh babı.

[96] Müslim (1/230) 2-Kitabu't-Tahare, 22-Mestle?üzerine mesh babı.

[97] Müslim ((1/231) 2-Kitabu't-Tahare, 23-Perçem ve imame (sarık) üzerine mesh babı.

[98] Ahmed bin Hanbel (4/245) Ravileri, Sahih'te isimleri geçen ravilerdir. Bu şekilde Mecmeu'z-Zevaid'de de rivayet edilmiştir.

[99] Ebu Davud (1/36) Kitabu't-Tahare, 57-İmame (sarık) üzerine mesh babı. Bu hadisin derecesinin yükselmesini sağlayan bir takım şahitleri bulunmaktadır.

[100] Müslim (1/231) 2-Kitabu't-Tahare, 23-Perçem ve imame (sarık) üzerine mesh babı.

[101] Müslim (1/39) 2-Kitabu't-Tahare, 59-Mestler üzerine mesh babı. Tirmizi (11172) Ebvabu't-Tahare, 75-İmame (sarık) üzerine mesh hakkında gelen rivayetler babı.

[102] Nesai (1/75) Kitabu't-Tahare, 86-Sank üzerine mesh babı.

[103] Nesai (1/81-82) Kitabu't-Tahare, 96-Mestler üzerine mesh babı.

[104] Daha geniş açıklama için bkz. İ'la'u's-Sünen (117-8) (Vehbi)

[105] Tirmizi (11172-173) Ebvabu't-Tahere, 75-Sank üzerine mesh hakkında gelen riva-yatîer babı. İsnadı hasendir.                       

[106] Buhari (11494) 8-Ebvabu's-Salat. 25-Mestlerle birlikte namaz kılma babı. Müslim (11227-228) 2-Kitabu't-Tahare, 22-Mestler üzerine mesh babı.

[107] Taberani, Mu'cemu'l-Kebir (9/288) Ravileri sika kişilerdir.

[108] I'la'u's-Sünen (1/245) (Vehbi.)

[109] Ebu Davud (1141) 61-Çorapların üzerine mesh babı. Tirmizi (1/167) Ebvabu't-Ta-hare. Çorapların ve ayakkabıların (nalinlerin) üzerine mesh hakkında gelen rivayet­ler babı. Tirmizi bu hadisin hasen, sahih olduğunu söylemiştir. İbni Hibban (1/314) Nalinlerle (ayakkabılarla) birlikte olması durumunda kişinin çoraplarının üzerine meshetmesinin mubah (caiz) olduğu babı. İbniffuzeyme (1/99) 152-Çorapların ve ayakkabıların üzerine meshetmeye ruhsat babı. İsnadı sahihtir.

[110] İ'la'u's-Sünen (11245)

[111] Ebu Davud (1/42) Kitabu't-Tahare, 63-Meshin nasıl olacağı babı. Bu hadis sahihtir.

[112] Ebu Davud, aynı yer.

[113] Said Havva, El Esas Fi’s Sünne, Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Neşriyat: 2/50-56

[114] Tirmizi (I/I58) Ebvabu't-Tahare, 7l-Mukim ve yolcu olanın mestler üzerine mes-hetmesi babı. Bu hadis hasendir.

[115] Ebu Davud (1/40) Kitabu't-Tahare, 560-Mesh konusunda zaman sınırlaması babı.

[116] Tirmizi (1/159) Ebvabu't-Tahare, 71-Mukim ve yolcu olanın mestle rüzerine mes-hetmesi babı. Nesai (1/83) Kitabu't-Tahare, 98-Yolcu olan birinin mestler üzerine meshetmesinin süresi ile ilgili babı. Nesai'nin rivayetinde; "...Yolcu olduğumuz zaman..." denmektedir.

[117] Nesai, aynı yer.

[118] Bkz. Lubab (1/41) Şerhu's-Sağir (1/203) Mtığm (1/300) ve sonrası.)

Said Havva, El Esas Fi’s Sünne, Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Neşriyat: 2/56-58

[119] Maİde Suresi: 6

[120] Nisa Suresi: 43

[121] Bakara Suresi: 222

[122] Nisa Suresi: 43

[123] Said Havva, El Esas Fi’s Sünne, Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Neşriyat: 2/59-63

[124] Müslim (11269) 3-Küabu't-Hayz, 21-Suyun ancak sudan dolayı gerekeceği babı.

[125] Müslim, aynı yer.

[126] Bkz. İbni Abidin Haşiyesi (11120 ve sonrası) Şerhu's-Sağir (1/160 ve sonrası) Muhaz-zeb (1/29) ve sonrası) Muhazzeb (11199 ve sonrası) Fıkhu'l-İslami (11359 ve sonrası.)

[127] Tirmizi (11184) Ebvabu't-Tahare, 81-Suyun ancak sudan dolayı gerekeceği hakkında gelen rivayetler babı. Tirmizi bu hadisin hasen sahih olduğunu söylemiştir.

[128] Ebu Davud (1155) Kitabu't-Tahare, 84-(Cinsel ilişkide) doyuma ermeden bırakma babı.

[129] Ebu Davud, aynı yer. Bunu İbni Huzeyme de sahih bir isnadla rivayet etmiştir.

[130] Tirmizi (1/186) Ebvabu't-Tahare, 81-Suyun ancak sudan dolayı gerekeceği hakkın­da gelen rivayetler babı. Tirmizi bu hadisin hasen olduğunu söylemiştir.

[131] Müslim (11281-282) 3-Kitabul-Hayz. 22-Sudan dolayı gerekeceği hükmünün nesh-edilmis olduğu ve sünnet yerlerinin değmesi durumunda guslün gerekeceği babı.

[132] Muvatta (1/46) 2-Kitabü't-Tahare, 18-Sünnet yerlerinin birbirine değmesi halinde guslün gerekeceği babı.

[133] Müslim (1/282) 3-Kitabu'l-Hayz, 22-Suyun sudan dolayı gerekeceği hükmünün nesh-edilmts olduğu ve sünnet yerlerinin birbirine değmesi durumunda guslün gerekeceği babı.

[134] Muvatta (J/46) 2-Kitabu't-Tahare, 18-Sünnet yerlerinin birbirine değmesi halinde guslün gerekeceği babı. İsnadı sahihtir.

[135] Buhari (1/395) 5-Kitabu'l-Gusl, 28-Sünnet yerlerinin birbirine değmesi durumu babı. Müslim (1/281) 3-Kitabu'l-Hayz, 22-Suyun sudan dolayı gerekeceği hükmü­nün neshedilmis olduğu ve sünnet yerlerinin birbirine değmesi durumunda guslün gerekeceği babı.

[136] Müslim, aynı yer.

[137] Ebu Davud (1/61) Kitabu't-Tahare. 95-Uykusundan sonra üzerinde ıslaklık gören bir adamla ilgili bab. Tirmizi (1/189) Ebvabu't-Tahare, 82-Uyandığında elbisesinde ıslaklık gören ama rüyasında birsey gördüğünü hatırlamayan kimse hakkında gelen rivayetler babı. Bu hadis hasendir.

[138] Buharı (11388) 5-Kitabu'l-Gusl. 22-Kadının rüya görmesi durumu ile ilgili bab. Müslim (11251) 3-Kitabu'l-Hayz, 7-Kadından meninin çıkması durumunda guslet­mesinin gerekeceği babı.

[139] Müslim, aynı yer.

[140] Müslim (1/251) 3-Kitabu'l-Hayz, 7-Kadından meninin çıkması durumunda guslet­mesinin gerekeceği babı.                               

[141] Said Havva, El Esas Fi’s Sünne, Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Neşriyat: 2/63-69

[142] Ebu Davud (1165) Kitabu't-Tahare, 98-Cünüplukten gusletme babı.

[143] Ebu Davud (1/66) Kitabu't-Tafıare, 98- Cünüplükten gusletme babı.

[144] Taberani, Mu'cemu'l-Kebir (121267) Mecmeu'z-Zevaid (11272) Heysemi söyle söylemiştir: "Bunu Taberani, Mu'cemu'l-Kebir rivayet etmiştir ve ravileri, Sahih'te isimleri geçen ravilerdir."

[145] Said Havva, El Esas Fi’s Sünne, Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Neşriyat: 2/69-70

[146] Buharı (1/360) 5-Kitabu'l-GusL 1-Gusüldeh*önce abdest alma babı. Müslim (1/253 -254) 3'Kitabu'l-Hayz, 9-Cünüplükten gusletmenin mahiyeti babı.

[147] Buharı (1/382) 5-Kitabu'l-Gusl, 15-Saçlann aralarının temizlenmesi babı.

[148] Müslim (1/253) 3-Kitabu'l-Hayz, 9-Cünüplükten gusletmenin mahiyeti babı.

[149] Müslim (1/254) 3-Kitabu'l-Hayz, 9-Cünüplükten gusletmenin mahiyeti babı.

[150] Ebu Davud (1163) Kİtabu't-Tahare, 98-Cünüplükten dolayı gusül babı.

[151] Buhari (1/385) 5- Kitabül-Gusl,19-Gusülde basın sağ yanından başlama babı. I-Gusülden önce abdest babı.

[152] Müslim (1/254) 3-Kitahu'' -Küdınm gusül esnasmda saç örgülerini çözmesinin gerekip gerekmeyeceği babı.

[153] Butıari (1/387) 5-Kitahu'l-Gusl, 21-Gusül esnasında insanlardan saklanma babı.

[154] Buhari (1/372) 5-Kitabu'l-Gusl, 8-Daha temiz olması için elin toprağa sürülmesi babı.

[155] Buhari (1/382) 5-Kitabu'l-Gusl, 16-Cünüplükten dolayı abdest alıp sonra bedenin ka­lan kısmını yıkama babı.

[156] Buhari (1/384) 5-Kitabu'l-Gusl, 18-Cünüplükten dolayı gusülde elleri üstüne sürme babı.

[157] Müslim (11255) 3-Kitabu'l-ffayz, 9-Cünüplükten gusletmenin mahiyeti babı.

Said Havva, El Esas Fi’s Sünne, Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Neşriyat: 2/70-74

[158] Hakim (11154)

[159] Müslim (11260) 3-Kitabu'l-Hayz, 12-Gusleden kadının saç örgülerinin hükmü babı.

*) Resulullah (a.s) abdestten sonra organlarını kurulamaya alışkın değildi. Ancak bu konuda O'ndan kesin şekilde sahih bir rivayet nakledilmiş değildir. Bilakis sahih olan rivayet bunun aksidir. Hz. Aişe (r.a)'den rivayet edildiğine göre Resulullah (a.s)'ın bir bezi (havlusu) vardı abdestten sonra onunla kurulanırdı. Muaz bin Cebel (r.a)'in de söyle söylediği rivayet edilmiştir:

"Resulullah (a.s)'tn abdest aldıktan sonra elbisesinin bir yanını yüzüne sürdüğünü gördüm." Ancak bu iki hadis zayıftır. Bu derecedeki hadisler hüküm çıkarmada esas alınamaz. Birinci rivayetin ravileh arasında Süleyman bin Erkam vardır ki, bu kişi metruk (rivayetleri kabul edilmeyen) biridir. İkinci rivayetin ravileri arasnda da Abdurrahman bin Ziyad bin En'am Afriki bulunmaktadır ki, o da zayıftır." Tirmizi söyle söylemiştir: "Bu konuda Resulullah (a.s)'tan sahih olarak herhangi bir hadis ri­vayet edilmiş değildir." (Zadu'l-Me'ad, C.î)

[160] Ebu Davııd (1155-56) Kitabu't-Tahare, 100-Kadıntn gusül esnasında saç örgülerini açıp açmayacağı babı.

[161] Müslim (11260) 3-Kitabu'l-Hayz, 12-Gusleden kadının saç örgülerinin hükmü babı.

[162] Said Havva, El Esas Fi’s Sünne, Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Neşriyat: 2/74-77

[163] İbni Huzeyme (1/124) Kitabu't-Tahare. 189-Kadıntn kocasının eline su dökmesi babı. İsnadı sahiiıtir.

[164] Said Havva, El Esas Fi’s Sünne, Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Neşriyat: 2/77-78

[165] Buharı (1/391) 5-Kitabu't-Gusl, 24-Cünüp birinin dışarı çıkıp çarşı pazarda ve daha başka yerlerde dolaşabileceği babı. Ebu Davud (1/56) Kitabu't-Tahare, 85-CUnüp-ken ikinci kez cinsel İlişkide bulunan adamla ilgili bab. Tİrmİzi (1/259) Ebvavu't-Tahare, 106-Bütün hanımları ile cinsel ilişkide bulunduktan sonra bir tek gusül ya­pan kimse hakkında gelen rivayetler babı. Nesai (1/143-144) 1-Kitabu't-Tahare, 170-Aralarında gusül almadan

kadınlarla cinsel İlişkide bulunma babı.

[166] Nesaİ, aynı yer.

[167] Ebu Davud (1/56) Kitabu't-Tahare, 86-İkinci kez cinsel ilişkide bulunmak isteyenin abdest alması babı. İsnadı hasendir.               *

[168] Müslim (î/249) 3-Kitabu'l-Hayz, 6-Cünüp birinin uyumasının caiz olduğu ve cü­nüp birinin bir şey yemek, içmek veya uyumak yahut tekrar cinsel ilişkide bulun­mak istediğinde abdest almasının müstehab olduğu babı. Ebu Davud (1156) Kita­bu't-Tahare, 86'îkinci kez cinsel ilişkide bulunmak isteyenin abdest alması babı. Tirmizi (î/261) Ebvabu't-Tahare, 107-Cünüp birinin ikinci kez cinsel ilişkide bu­lunmak İstediğinde abdest alması hakkında gelen rivayetler babı.

[169] Said Havva, El Esas Fi’s Sünne, Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Neşriyat: 2/78-79

[170] Tirmizi (1/179) Ebvabu't-Tahare, 79-Gusülden sonra abdest hakkında gelen riva­yetler babı. Nesai (11137) 1-Kitabu't-Tahare, 160-Gusülden sonra abdest almama babı.

[171] Ebu Davud (i/65) Kitabu't-Tahare, 99-GusüIden sonra abdestle ilgili bab. Bu hadis sa­hihtir.

[172] Said Havva, El Esas Fi’s Sünne, Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Neşriyat: 2/79

[173] Buharı (1/363) 5-Kitabu'l-Gusl, 2-Erkcğin hanımıyla birlikte gusletmesi babı. Müslim (11255) 3-Kitabu'l-Hayz, 10-Cünüplükten yıkanmada kullanılması müstehab olan suyun miktarı ile ilgili bab.

[174] Müslim (11255) Aynı yer.

[175] Müslim (1/256) Aynı yer.

[176] Buhari (1/364) 5-Kitabu'l-Gusl. 30-Bir sa' ve buna yakın miktarda su ile gusül babı. Ferak: 16 rett alan bir kaptır. Bu miktar ise 10 kg'a eşittir.

[177] Said Havva, El Esas Fi’s Sünne, Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Neşriyat: 2/80

[178] Ebu Davud (4/39-40) Kitabu'l-Hummam, Avret yerlerini açmaktan nehiy babı. Ne-sai (11200) Kiiabu'l-Gusl, 7-Gusletme esnasında kendini saklama babı.

[179] Nesai (1/200) Aynı yer. İsnadı küsendir. Hadisin metninde geçen (ve bizim "Örtünen veya saklayan" anlamını verdiğimiz "sittir" kelimesi hakkında) dipnotta şöyle açıklamada bulunmaktadır: Örten veya koruyan. Yahut bu kelime ismi meful an­lamı taşıyan fa'il vezninde bir kelime olabilir. Bu durumda "örtünen, saklanan" anla-mına gelir.

[180] Nesai (î/126) 1-Kitahu't-Tahare, 143-Guslctme esnasında kendini saklama konu­suyla ilgili bab. İbni Mace (1/201) 1-Kitabu't-Tahare ve Suncniha 113-Gusüt es­nasında kendini saklama hakkında gelen rivayetler babı. İsnadı hasenılir.

[181] Müslim (î/265) 3-Kitahu'l-Hayz, Î6-Guslcden birinin elbiseyle veya benzeri bir şeyle kendini örtmesi babı. Nesai (î/126) î-Kitabu't-Tahare. 143-Gusletmc es­nasında kendini saklama konusuyla ilgili bab.

[182] Nesai (1/200) Kitabu'l-Gust, 7-Gusletme esnasında kendim saklama babı.

[183] Ebu Davud (1166) Kiıabu't-Talıare, 100-Kadının gusl esnasında saçlarını çözüp çözmeyeceği baht. İsnadı

hasendir.

[184] Ahmed bin Hanbel (J/317) Taberani (11/291) Mecmeu'z-Zevaid (1/268) Kitabu't-Tahare. Gusletme esnasında örtünme (saklanma) babı. Heysemi §öyle söylemiştir: "Bunu Ahmed bin Hanbel ve Mu'cemu'l-Kebir'de Taberani rivayet etmiştir ve ravi-leri. Sahih'te isimleri geçen raviterdir."     

[185] Taberani, Mu'cemu'l-Kebir (241281)

[186] Said Havva, El Esas Fi’s Sünne, Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Neşriyat: 2/80-83

[187] Ebu Davud (J/59) Kitabu'î-Tahare, 91-Cünübün Kur'an-ı Kerim okuması ile ilgili bab.

[188] Tirmizi (1/274) Ebvabu't-Tahare, 111-Bir kimsenin cünüp olmadığı sürece her halü kârda Kur'an-t Kerim okuyabileceği hakkında gelen rivayetler babı. Tirmizi bu hadi­sin hasen, sahih olduğunu söylemiştir. Ncsai (11144) 1-Kitabu't-Tahcre, 171-Cünüp birinin Kur'an-ı Kerim okumaktan alıkonulması babı.

[189] Nesai, aynı yer. Bu hadis şahitlerinin bulunması itibariyle hasendir.

[190] Taberani. Mu'cemu'l-Kebir (12/314) Ravdu'd-Dani (2/277) Mecmeu'z-Zevaid (11276) Hcysemi şöyle söylemiştir: "Bunu Taberani. Mu'cemu'l-Kcbir ve Sağir'de rivayet etmiştir ve raviteri, sika (güvenilir) kimselerdir."

[191] Said Havva, El Esas Fi’s Sünne, Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Neşriyat: 2/85-86

[192] Buiıarİ (t 1392) 5-Kitabu't-Gusl, 25-Cünüp birinin gusletmeden önce abdest alması durumunda evde bulunması babı.

[193] Buhari (1/393) 5-Kitabu'l-Gusl, 27-Cünübün önce abdest alıp sonra uyuyacağı babı.

[194] Müslim (1/248) 3-Kitabu'l-Hayz, 6-Cünüp birinin uyumasının caiz olduğu ve cünüb birinin bir şey yemek, içmek veya uyumak yahut tekrar cinsel ilişkide bulunmak iste­diğinde abdest almasının müstehab olduğu babı.

[195] Müslim, aynı yer.

[196] Müslim, aynı yer, sh. 249

[197] Nesai (1/139) 1-Kitabu't-Tahare, 164-Cünüp birinin bir şey yemek istediğinde yalnız ellerini yıkamakla yetinmesi babı.

[198] Ahmed bin Hanbel (4/320) Tirmizi (2/512) Ebvabu's-Salat. 432-Cünühün abdest alması durumunda yiyip içmesine ve uyumasına ruhsat olduğu hakkında bildirilen­ler babı. Tirmizi bu hadisin hasen. sahih olduğunu söylemiştir. Ebu Davud ise bu hadisin rivayetinde kopukluk olduğunu ileri sürmüş ve şöyle söylemiştir: "Bu ha­disin rivayetinde Yahya bin Ya'mcr ile Ammar bin Yasir arasında bir ravi bulun­maktadır."

Darekutni de Yahya hakkında şöyle söylemiştir: "O. Ammar ile buluşmuş de­ğildir. "

Şeyh Ahmed Şakır ise şöyle söylemiştir: "Ammar h. 37 yılında Stffın'de öldü­rüldü. Dolayısıyla Yahya bin Ya'mer'in onunla buluşmuş olması uzak ihtimal de­ğildir. Yahya bin Ya'mer, Hz. Osman (r.a)'dan önce vefat etmişir. Yahya ise sika (güvenilir) biridir, tedlis yaptığına dair bir şey bilinmemektedir. Bu itibarla hadis, Tirmizi'nin söylediği gibi sahihtir. Hz. Aişe (r.a)'den rivayet edilen hadis de bunun şahididir." (Şerhu's-Sünne, 2/24)

[199] Ahmed bin Hanbel (6/298) Mecmeu'z-Zcvaid (11275). Heysemi şöyle söylemiştir: "Bunu Ahmed bin Hanbel rivayet etmiştir ve ravileri. Sahih'te isimleri geçen ravi-lerdir."

[200] Buharı (1/393) 5-Kitabu'l-Gusl, 27-Cünüp birinin önce abdest alıp sonra uyuyacağı babı. Müslim (11249) 3-Kitabu'l-Hayz, 6-Cünübün uyumasına cevaz olduğu ancak abdest almasının müstehab olduğu ile ilgili bab

[201] Buharı (11393) 5-Kitabu'l-Gusl, 27-Cünüp birinin önce abdest alıp sonra uyuyacağı babı.

[202] Buharı (11392) 5-Kitabu'l-Gusl, 26-Cünüp birinin uyuması babı.

[203] Muvatta (1/48) 2-Kitabu't-Tahare, 19-Ciinüp birinin gusletmeden önce uyumak veya bir şey yemek istemesi halinde abdest alması ile ilgili bab. İsnadı sahihtir.

Said Havva, El Esas Fi’s Sünne, Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Neşriyat: 2/87-90

[204] Buharı (1/390) 5-Kitahu'l-Gusi 23-Cünüp birinin teri ve Müslümanın pis olmaya­cağı babı. Müslim (1/282) 3-Kitabu'l-Ifayz, 29-Müslümamn pis olmayacağının de­lili babı. Ebu Davud (1159) Kitabu't-Tahare, 92-Cüniip biriyle müsafaha edilebi­leceği babı. Tirmizi (11207) Ebvabu't-Tahare, 89-Cünüp biriyle müsafaha hakkında gelen rivayetler1 babı. Nesai (1/145-146) 1-Kitabu't-Tahare, 172-Cünüp birine do­kunmak ve onunla oturmak babı. İbni Mace (1/178) I-Kitabu't-Tahare ve Süneni ha, 80-Cünüp biriyle müsafaha babı.

[205] Tirmizi (11211) Ebvabu't-Talıare, 91-Gusülden sonra hanımıyla oynasan adam hak­kında gelen rivayetler babı. İbni Mace (1/192) 1-Kitabu't-Tahare ve Süncniha. 97-Bir adamın gusletmeden önce hanımtyla oynaşabileceği babı. Bu hadis şahitle­rinin bulunması itibariyle basendir.

[206] Beğavi, Şerhu'sSünnc (1131)

[207] Muvatta (İ/52) 2-Kitabu't-Tahare, 22-Cünüp birinin gustü ile ilgili rivayetler. İsnadı sahihtir.

[208] Said Havva, El Esas Fi’s Sünne, Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Neşriyat: 2/90-92

[209] Buiıari (1/383) 5-Kitabu'l-Gusl, 17-Bir kimsenin caminin içinde cünüp olduğuna hatırlaması durumunda teyemmüm etmeden olduğu haliyle çıkacağı babı. Müslim (11422-423) 5-Kitabu'l-Mcsacid ve Mevadi'i's-Salat, 29-İnsanların namaz için ne zaman kalkacakları baht. Ebu Davud (1160-61) Kitabu't-Tahare, 94-Unutarak insan­lara namaz kıldıran cünüp kimse ile ilgili bab. Mesai (2/89) 10-Kitabu'l-İmame, 24-İmamın çıkmalından önce safların oluşturulması babı,

 

[210] Ebu Davud (1160) Kitabu't-Tahare. 94-Unutarak insanlara namaz kaldıran cünüp kimse ile ilgli bab.

1) Buhari (1/391) 5-Kitabu'l-Gusl. 24-Cünühün dışarı çıkıp çarşıda ve başka yerlerde ge­zebileceği babı.

namaz kıldırdı."

[211] Ebu Davud, aynı yer. Bu hadis Itasendir.

[212] Muvatta, aynı yer.

[213] Muvatta, aynı yer.

[214] Said Havva, El Esas Fi’s Sünne, Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Neşriyat: 2/92-94

[215] Taberani, Mu'cemu'l-Kebir (9/291) Mecmeu'z-Zcvaid (1/273) Heysemi şöyle söy­lemiştir: "Bunu Taberani. Mu'cemu'l-Kebİr'de rivayet etmiştir ve isnadı hasendir. Bu itibarla bu hâtlis hasendir."

Kuşluk: Güneşin iyice ortaya çıkıp ışığını saçmaya başladığı ve doğrş esnasında üzerinde görülen kırmızılığının gittiği vakittir. Ancak kelimenin arapça karştltğt olan "dulıa" kelimesi "dalıâ" diye okunursa, güneşin epey yükselmesinden sonra ge­len vakit anlamına gelir, (İbnu'l-Esir)

[216] Said Havva, El Esas Fi’s Sünne, Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Neşriyat: 2/94

[217] Ebu Davud (4/39) Kitabu'l-Hammam. Tirmizi (5/113) 44-Kitabu'l-Edeb. 43-Hamama girmek konusunda gelen rivayetler babı.

[218] Tirmizi (5/113) 44-Kitabu'l-Edeb, 43-Hamama girmek konusunda gelen rivayetler babı. Ebu İsa (Tirmizi): "Bu hadis hasen. garibdir" demiştir. Hakim (4/288) Kita-bu'l-Edeb, Örtüsüz olarak hamama girmekten nehiy babı. (Hakim): "Bu hadis Müs­lim'in şartına göre sahihtir" demiştir.

[219] Taberani. Mu'cemu'l-Kcbir (12/266) Mecmeu'z-Zevaid (11279) (Heysemi söyle söylemiştir): "Bunu Taberani, Mu'cemu'l-Kebir'de rivayet etmiştir ve ravileri Sa-hih'te isimleri geçen ravilerdir."

[220] Ebu Davud (1/98) Kitabu't-Tahare, 131-Müslümanlığa girmekten dolayı gusülle emredilen kimse ile ilgili bab. Tirmizi (2/503) Ebvabu's-Salat, 42-Bir kimsenin Müslümanlığa girmesinden dolayı gusletmesi hakkında bildirilenler babı. Nesai (11109) Kitabu't-Tahare, 126-Kâfır

 

birinin Müslüman olması halinde gusletmesi babı. İbni Huzeyme (1/126) 181-Kâfır birinin Müslüman olması halinde su ve sidr ile gusletmesinin müstehab olduğu babı. İbnu Hibban (2/270) Kitabu't-Tahare, Kâ­fir birinin Müslüman olması durumunda gusletmesinin müstehab olduğu ve gus-lünü su ve sidr ile yapması hakkında bildirilenler babı.

[221] Mecmeu'z-Zevaid (1/283) Kâfir birinin Müslüman olması durumunda gusletmesi babı. Heysemi söyle söylemiştir: "Bunu Taberani, Mu'cemu'l-Kebir'de rivayet et­miştir ve ravileri sikadırlar."

[222] Said Havva, El Esas Fi’s Sünne, Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Neşriyat: 2/94-98

[223] Bakara Suresi: 222

[224] İbni Abidin Haşiyesi (1/188 ve sonrası) Şerhu's-Sağir (11207 ve sonrası) Muğni (11206 ve sonrası) Muhazzeb (1138 ve sonrası) Fıkhu'l-İslami (11467 ve sonrası.)

[225] Buhari (1/416) 6-Kitabu'l-Hayz. 14-Hayızhmn guslü babı.

[226] Buhari (J/414) 6-Kitabu'l-Hayz, 13-Kadının hayızdan temizlenmesi esnasında vü­cudunu ovması babı. Müslim (1/260) 3-Kitabu'i-Hayz, 13-Hayızdan temizlenen kadının üzerine bulaşan kanları temizlemesi için temizleyici kullanmasının müs-tehab olduğu babı.

[227] Müslim (1/261) 3-Kitabu'l-Hayz, 13-Hayızdan temizlenen kadının üzerine bulasan kanları temizlemesi İçin temizleyici kullanmasının müstehab olduğu babı.

[228] Müslim, aynı yer. Sh. 262

"Misklenmiş (koka sürülmüş) dokuma bir bez parçası (fırsa): Bu bez parçası yünden, pamuktan veya benzeri bir şeyden olur. Misklenmiş sözünden, onun misk sürülmüş (yani kokulanmış) olmasının gerektiği anlaşılmaktadır. Fıkhı mez­heplerde de böyle söylenmiştir. Fıkıhçılar şöyle söylemişlerdir: "Hayızlı bir kadın, hayız kanının kesilmesinden sonra az miktarda bir misk alır. Bunu üzerindeki kan kokularının kesilmesi için kan bulaşmış yerlerine sürer. "Fırsa" kelimesinin herhangi bir şeyin parçası hakkında kullanıldığı da söylenmiştir. Kıyas itibariyle kelimeden bu anlam çıkıyorsa da dil bilginleri bu anlamı vermemişlerdir. Hayızdan sonra yıkanan kadın eğer misk bulamazsa yerine başka herhangi bir güzel koku sürebilir, "Mumes-seke" kelimesinin sözlük anlamından misk sürülmüş olmasının gerektiği anlamı çıkmaktadır. Yani yünden veya pamuktan dokunmuş bir bez parçası alınır ve üzerine misk sürülür, sonra onunla kanın izleri temizlenir. Böylece kan bulaşmış yerlerde güzel bir koku oluşur. Ebu Davud, bir kişiden rivayetinde "fırsa" kelimesini "kaf ile yani "karsa" olarak vermiştir. Bu durumda ibare "az miktarda misk" anlamı taşır. Me­sela, iki parmağın ucuyla alınacak kadar bir miktar gibi. Ancak Ebu Davud söz konusu rivayetinde "miskten (mine'l-misk)" dememiştir. Aynı zamanda üzerinde durduğu ri­vayetinin sonunda ibareyi "fırsa mumesseke" şeklinde vermiştir. Musedded şöyle söylemiştir: "Ebu Avane 'fırsa' derdi. Ebu'l-Ahves ise 'karsa' derdi."

[229] Said Havva, El Esas Fi’s Sünne, Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Neşriyat: 2/99-105

[230] Tirmizi (J/236) Ehvabu't-Tahare, 98- Cünüp kişinin ve hayatının Kur'an-ı Kerim okuyamayacağı hakkında gelen rivayetler babı. Şeyh Ahmed Şakir, Tirmizi ile ilgili ta'likatında (kritiklerinde) bu hadisin sahih olduğunu bildirmiştir. Bazdan bu hadisin zayıf olduğunu ileri sürmüşlerdir. Ancak zayıf olduğunu ileri sürmek için herhangi bir dayanak yoktur. Tirmizi şöyle söylemiştir: "Yukarıdaki hadisi şerifte bildirilen hüküm aynı zamanda Resulullah (a.s)'ın ashabından, tabiinden olan ilim sahiplerinin çoğunluğunun ve onlardan sonra gelenlerin içindeki Sufyanı Sevri, Ibni Mübarek, İmam Şafii, Ahmed bin Hanbel ve İshak gibi ilim adamlarının ortak görüşüdür. Şöyle söylemişlerdir: "Hayızlı veya cünüp biri, bir ayetin bir parçası veya herhangi bir harf yahut benzer bir kısa parça dışında Kur'an-ı Kerim'den bir şey okuyamaz." Ancak cünübün ve hayızlının teşbih çekmesini ve tehlil getirmesini (kelimei tevhidi söylemesini) caiz görmüşlerdir.

İbniMace (11196) 1-Kitabu't-Tahare ve Süneniha, 105- Temiz olmadan Kur'an-ı Ke­rim okumak hakkında gelen rivayetler babı.

Said Havva, El Esas Fi’s Sünne, Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Neşriyat: 2/106

[231] Bakara Suresi: 222

[232] Müslim (11246) 3-Kitabu'l-Hayz, 3-Hayızlı kadının kocasının başını yıkamasının ve taramasının caiz olduğu ve hayızlının artığının temiz olduğu babı. Ebu Davud (1/67) Kitabu't-Tahare, 103-Hayızlı kadınla birlikte yemek yemek ve onunla ya­kınlıkta bulunmakla İlgili bab. Ebu Davud rivayetinde: "....ve birlikte su İçmez­lerdi" sözünü ilave etmiştir. Tirmizi (5/214) 48-Kitabu Tefsiri'l-Kur'an, 3-Kur'an suresi ile ilgili bab. Nesai: "Onlarla cinsel ilişki dışında her şeyi yapabilirler" sö­züne kadar olan kısmı rivayet etmiştir (1/152) 3-Kitabu'l-Hayz ve'l-İstihaze, 181-Yüce Allah'ın: "Sana ay halinden soruyorlar..." sözünden ne anlaşılması gerektiği ile ilgili bab.

[233] Buharı (1/403) 6-Kitabu'l-Hayz, 5-tIaytzh kadınla yakınlıkta bulunma babı. Müs­lim (1/242) 3-Kitabu'İ-Hayz, Î-Hayızlt kadınla etek üstünden yakınlıkta bulunma babı.

"Resutullah (a.s)'ın arzusuna hakim olabildiği kadar hanginiz ar­zusuna hakim olabilir?": Yani Resulullah (a.s). arzularına hakim olabilen biriydi. Arzusunu yenip nefsinin isteklerini yerine getirmekten sakınmayı başara­bilirdi. Sîz ise buna güç yetiremiyorsunuz. Resulullah (a.s), hanımları hayızlı iken cinsel organlarına dokunmaksızın onlarla yakınlıkta bulunurdu. Ancak bir başkası böyle bir şey yaptığı taktirde kendisine haram kılınan fiili işleyebilir. Yani başkası için bunu yapmak tehlikeli olabilir,

[234] Buharı (1/403) 6-Kitabu'l-Hayız, 5-llayızlı kadınla yakınlıkta bulunma babı. Müs­lim (1/246) 3-Kitabu'l-Hayz, 3-Hayızlı kadının kocasının başını yıkamasının ve tara­masının caiz olduğu, hayızltntn artığının temiz olduğu ve odasında oturma ve oda­sında Kur'an-t Kerim okuma babı.

[235] Ebu Davud (1171) Kitabu't-Tahare. 107-llaytzlı kadınla cinsel ilişki dışında her türlü yakınlıkta bulunan adamla ilgili bab.

[236] Ebu Davud (1170) Kitabu't-Tahare. 107-Hayızlı kadınla cinsel ilişki dışında her türlü yakınlıkta bulunan adamla İlgili bab. Nesai (11151) Kitabu't-Tahare, Hayızlı kadınla yakınlıkta bulunma babı.

[237] Muvatta (1/58) 2-Kitabu't-Tahare, 26-Bir adamın hanımı hayızlı iken onunla ne yap­masının helal olacağı babı.

[238] Nesai (11149) Kitabu'l-Hayz ve'l-İstihaze, 13-Hanımlarından birinin hayızlı olması durumunda Resulullah (a.s)'ın ona nasıl davrandığı hakkında bildirilenler babı.

[239] Buharı (1/405) 6-Kİtabu'l-Hayz, 5-Hayızlı kadınla yakınlıkta bulunma babı

[240] Müslim (1/242) 3-Kitabu'l-Hayz 1-Hayızlı kadınla etek üstünden yakınlıkta bulun­ma babı.

[241] Müslim (1/243) 3-Hayız, 2-Hayızlı kadınla aynı yorgan altında birlikte yatma babı.

[242] Ebu Davud (1/70) Kitabu't-Tahare, 107-Hayızlt kadınla cinsel ilişki dışında fter türlü yakınlıkta bulunan adamla ilgili bab.

[243] Nesai (1(152) Kitabu't-Tahare, 18-Haytzh kadınla yakınlıkta bulunma babı.

[244] Ebu Davud (1/55) Kitabu't-Tahare, 83-Mezi ile ilgili bab. Bu hadis hasendir.

[245] Ebu Davud (1/71) Kitabu't-Tahare, 107-Hayızlı kadınla cinsel ilişki dışında her türlü yakınlıkta bulunan adamla ilgili bab.

Said Havva, El Esas Fi’s Sünne, Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Neşriyat: 2/106-110

[246] Buhari (4/272) 33-Kitabu'l-İ'tikaf. 2-Hayızlı kadının itikaftaki birinin hasını tara­ması babı. Müslim (i/244) 3-Kitabu'l-Hayz, 3-liayızh kadının kocasının basını yıkamasının ve taramasının caiz olduğu.

[247] Buhari (1/274) 33-Kitabu'l-İ'tikaf, 4-İ'tikaftaki birinin guslü. Ayrıca: (1/401) 6-Kitabu'l-Hayz, 2-llaytzlı kadının kocasının başını yıkaması ve taraması babı. Müslim (1/244) 3-Kitabu'l-Hayz, 3-Haytzlı kadının kocasının başını yıkamasının ve taramasının caiz olduğu. Ebu Davud (2/332-333) Kitabu's-Savm 76-İtikaflının bir ihtiyaçtan dolayı eve girmesi babı. Tirmizi (31167) 6-Kitabu's-Savm, 70-lti-kaflının ihtiyacı için çıkıp çıkmayacağı babı. Nesai (1/193) 21-llaytzİt kadının ko­casının başını yıkaması. İbni Mace (11565) 7-Kitabu's-Sıyam, 64-İtikaflının başını yıkaması ve taraması hakkında gelen rivayetler babı.

[248] Buhari (1/401) 6-Kitabu'l-Hayz, 3-Bir adamın hayızlı olan karısının odasında Kur'an-t Kerim okuması babı. Müslim (1/246) 3-Kitabu'l-Hayzr 3-Hayızlı kadının kocasının başını yıkamasının ve taramasının caiz olduğu ve artığının da temiz ol­duğu babı.

[249] Buharı (13/518) 97-Kitabu't-Tevhid. 52-Resulullah (a.s)'tn, Kur'an-t Kerim okumada başarılı olanın üstün dereceli kimselerle birlikte olacakları yolundaki açıklaması ve: "Kur'an-ı Kerim'i seslerinizle süsleyiniz" sözü İle ilgili bab. Ebu Davud (1/68) Kita-bu't'Tahare. 103-tlayızlı kadınla yiyip içme ve yakınlıkta bulunma babı.

[250] esai (1/191) 3-Kitabu'l-Hayz ve'l-İstihaze, 16-Karısı hayızlı iken başı karısını odasında olarak Kur'an-ı Kerim okuyan adamla ilgili bab.

[251] Nesai, aynı yer.

[252] Darimi (1/264) Hay izlinin camiye girmesi babı.

[253] Buhari (1/423) 6-Kitabu'l-Hayz, 21-Temizlik elbiselerinden ayrı olarak özel hayız elbiseleri edinme babı. Müslim (1/243) 3-Kitabu'l-Hayz, 2-Hayızlı ile aynı yorgan altında yatma babı.

[254] Müslim (11245) 3-Kİtabu'l-Hayz. 3-Hayızlt kadının kocasının basını yıkamasının ve taramasının caiz olduğu.

[255] Ebu Davud (1168) Kitabu't-Tahare, 103-Haytzlı kadınla yiyip içme ve yakınlıkta bu­lunma babı.

[256] Nesai {11190-191) 3-Kitabu'l-Hayz ve'l-htihaze. 15-Hayızhnın artığından yararlan-ma

[257] Nesai, aynı yer.

[258] Tirmizi (11240) Ebvabtt't-Tahare. 100-HayızU ile birlikte yiyip içme ve hayızlının artığı hakkında gelen rivayetler. Tirmizi bu hadisin hasen, garib olduğunu söy­lemiştir.

Said Havva, El Esas Fi’s Sünne, Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Neşriyat: 2/111-114

[259] Tirmizi (J/245) Ebavu't-Tahare, 103-Bunun keffareti hakkında gelen rivayetler babı.

[260] Tirmizi, aynı yer. Şeyh Ahmed Şakır şöyle söylemiştir: "(Bu) Abdullah bin Abbas (r.a)'tan merfu olarak rivayet edilmiştir. Ancak hatalı olduğu açıktır. Abdullah bin Abbas (r.a)'ın bu hadisi pek çok isnadla ve değişik metinlerle rivayet edilmiştir. İlim adamları ise bu rivayet konusunda oldukça farklı yorumlarda bulunmuşlardır. Ben bu hadisin elli veya daha fazla rivayet tankını buldum. Bunların tümünün tafsilatlı ola­rak açıklanması durumunda, söz hayli uzayacak ve konu gayet genişleyecektir. İsteyen (Süneni Tirmizi'de) bu konunu geçtiği sayfaların sayfa kenarı açıklamalarına (hamişine) bakabilir."

[261] Ebu Davud (1/69) Kitabu't-Tahare, 106-Hayızlı ile cinsel ilişkide bulunmaka ilgili bab.

[262] Ebu Davud, aynı yer.

[263] Ebu Davud, aynı yer.

[264] Nesai (1/188) 3-Katubu'l-Hayz ve'l-İstihaze, 9-Hantmtyta hayızlı olduğu sırada iliş­kide bulunan bir kimseye neyin gerektiği hakkında bildirenler babı.

[265] Hud Suresi: 114

[266] Bakara Suresi: 222

[267] Said Havva, El Esas Fi’s Sünne, Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Neşriyat: 2/114-116

[268] Buharı (11421) 6-Kitabu'l-Hayz, 20-Hayızlının namazını kaza etmeyeceği babı.

*) Hz. Aise (r.a) soruyu soran kadına: "Sen Harurah mısın?" diye sorarkan, onun (be­lirtildiği şekilde hareket etmesi durumunda) sünnete muhalif hareket etmiş ve ce­maatten (ümmetin genel çizgisinden) çıkmış olacağına işaret etmek istemiştir. Nite­kim Haruralılar izledikleri tutumlarıyla Müslümanların cemaatlerinden çık­mışlardı. Şöyle de denilmiştir: Söz konusu kadının böyle bir soru sorması ve o konu­da ısrarlı davranması sebebiyle Hz. Aise (r.a) onu Haruralılara benzetmiştir. Onlar çok soru sorar ve sırf insanları imtihan etmek, onların zihinlerini kurcalamak

[269] Müslim (11265) 3-Kitabu'l-Hayız, 15-Hayızhmn namazını kaza etmesinin gerekme­diği ancak orucunu kaza etmesinin gerektiği babı.

[270] Müslim, aynı yer.

[271] amacıyla sorgulamalarında ısrarlı davranırlardı."

imam Ayni söyle söylemiştir: "Haruralılarm kadınlarının hayızlı iken kılmadıkları namazları kaza etmelerinin gerektiğini ileri sürdükleri ve bu konuda oldukça katı davrandıkları söylenmiştir. Yine söylenildiğine göre onlar dini konuların çok deri­nine inerlerdi. Sonunda da dinden tamamen çırkmışlardır." (El-Binaye alel-Hidaye, 11635)

[272] Ebu Davud (1/83-84) Kitabu't-Tahare. 121-Nifazlinin (lohusanın lohusallığtnın) süresi hakkında gelen rivayetler babı. Bu hadisi, şahitlerinin bulunması itibariyle ha-sendir.

[273] Said Havva, El Esas Fi’s Sünne, Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Neşriyat: 2/117-199

[274] Muvatta (1159) 2-Kitabu't-Tahare. 27-Hayızhmn temizlenmesi babı. Buharı (11420) 6-Kitabu'l-Hayz, 19-Hayızın gelmesi ve gitmesi babı.

[275] Mecmau'z-Zevaid (1/282) Heysemi şöyle söylemiştir: "Bunu Taberani, Evsafta ri­vayet etmişir ve ravileri sika kimselerdirler."

[276] Ebu Davud (J/82) Kitabu't-Tahare, 121-Nifashmn (lohusantn) (lohusalltğtnın) suresi lıakkında gelen rivayetler babı.

[277] Tırmizi (11256) Ebvabu't-Tahare, 105-Lohusamn (nifashmn) ne kadar süre bekle­yeceği hakkında gelen rivayetler babı. Bu hadis şahitlerinin bulunması itibariyle ha-sendır." Yanı: fayıziı kadın, haya yerlerine bağladığı bez parçası veya pamuk, içinde sarılık ve bulanık bir renk bulunmayan tamamen beyaz renkteki madde bulaşmış halde çıkıncaya kadar acele etmesin. Burada kastedilen şeyin, kanın tamamen kesilmesinden sonra çıkan ince, iğne gibi bir şey olduğu da söylenmiştir.

Said Havva, El Esas Fi’s Sünne, Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Neşriyat: 2/119-120

[278] Buharı (11426) 6-Kitabu'l-Hayz. 26-İstihaze damarı babı, Müslim (11263) 3-Kita-bu'1-Hayz, 14-tstihaze gören kadın, onun guslü ve namazı babı.