Konuyla İlgili Nasslar Ve Rivayetler
RESULULLAH (A.S)'IN NAMAZININ ÖZELLİKLERİNİ ORTAYA KOYAN GENEL NASSLAR
NAMAZI DÜZGÜN KILMAYAN BİRİNE NAMAZIN ÖĞRETİLMESİ
NAMAZDA TEKBİR ALINMASI VE SAĞ ELİN SOL EL ÜZERİNE KONULMASI
NAMAZA BAŞLAMA (İSTİFTAH TEKBİRİ)
Besmeleyi Sessizce Okumanın Hükmü
Okuma Yazma Bilmeyen Ve Arapça Okumayı Beceremeyen Biri Açısından Okuma Yerini Tutacak Uygulama
NAMAZLARDA ZAMMI SURE OLARAK NELER OKUNMALIDIR? SABAH NAMAZINDA OKUNACAK OLAN
Öğle Ve İkindi Namazlarında Okunacak Olan
Akşam Namazında Okuma (Kıraat)
Okuma (Kıraat) Konusunda Resulullah (A.S)'In Bazı Sünnetleri
başlangıç tekbirinin arasına dışarıdan (namazla ilgili olmayan) bir şey karışacak
şekilde ara verilmeksizin niyet doğrudan namazla bağlantılı olmalıdır. Bir şey
yemek, içmek ve bunun gibi fiiller, niyeti amelden ayıran şeylerdir. Ancak
abdest, camiye yürümek gibi namazla ilgili bulunan bir iş araya girerse bunun
zararı olmaz. Bu itibarla bir kimse namaza niyet edip sonra abdest alsa veya
camiye yürüse sonra niyet etmeden hemen başlangıç tekbirini alsa namazı geçerli
olur.
Niyetin, namaza başlama tekbirine yakın olması yani ikisi arasında pek zaman arası bulunmaması mendubdur. Namaza başlama tekbiri alındıktan sonraki niyet, niyet yerine geçmez. Hanbelilere göre farz bir namazın vaktinin girmesinden sonra niyet ile başlama tekbiri arasında çok uzun olmayan bir süre ara verilmesinin zararı olmaz. Nafile ibadetlerde ise niyet bozulmadığı sürece ne kadar ara verilirse de zararı olmaz. Malikiler niyetin hemen başlama tekbiri öncesinde veya bundan kısa bir süre önce olmasını gerekli görmüşlerdir. Şafiilerin bazıları da: "Niyetin başlama tekbirine yakın olması şarttır" demişlerdir. İmam Nevevi'nin bununla ilgili açıklamaları ileride gelecektir.
Fıkıhçılann ortak görüşlerine göre niyette ikindi veya öğle gibi kılınan farz namazın mahiyetinin de belirlenmesi gerekir.
Hanefilere göre cemaatte kadınların bulunması durumunda imamm onlara imam olmaya da niyet etmesi gerekir. İmamlığa veya ona uymaya yahut yalnız kılmaya niyet edilse de mendubdur yani imamlık yapanın imamlığa niyet etmesi, cemaatle namaz kılanın imama uymaya niyet etmesi, tek başına kılanın da yalnız kılmaya niyet etmesi mendubdur.
ilim adamlarının ortak görüşlerine göre niyetin asıl yeri kalptir. Çoğunluğa göre niyetin dil ile söylenmesi de mendubdur. Ancak Malikiler şöyle söylemişlerdir:
"Namazda ve daha başka amellerde uygun olan, dil ile söylemekten kaçınmaktır." Bazıları "ve daha başka amellerde uygun olan, dil ile söylemekten kaçınmaktır."demişlerdir. Bazıları da dil ile söylemeyi mekruh görmüşlerdir.
Hanefiler farz namazlarda, vitirde, tilavet secdesinde, adakta ve bayram namazlarında namazın mahiyetinin belirlenmesini (yani hangi namaz olduğunun belirlenmesini) şart koşmuşlardır. Kaza kılarken ise ya en son, ya en ilk diye niyet edilir veya hangi vaktin kazası kılmıyorsa ona niyet edilir. "Kılamadığım en son öğle namazını" veya "en ilk öğle namazını" yahut "dünkü öğlen namazını kazaya niyet ettim" gibi...
Sabah namazının sünneti veya teravih namazı bile olsa nafile bir namaz kılarken mutlak manada bir niyet yeterlidir. Bir kimse namazdaki bir cemaate sonradan yetişir de vaktin farzını mı, yoksa nafile mi yoksa teravih mi kıldıklarını tesbit edemezse vaktin farzına niyet ederek onlara uyar. Cemaat eğer gerçekten farzı kılıyorsa niyeti geçerli olur, cemaat farzı kılmıyorsa bu, sonradan uyanın onlarla birlikte kıldığı namaz nafile yerine geçer. Şafiilere göre ise niyet ettiği üzere farz namaz yerine geçer.
Malikilere göre edaya veya kazaya niyet edilmesi yahut namazın rek'at sayısının belirlenmesi şart değildir. Bu itibarla onlara göre eda niyetiyle kaza namazının kılınması caiz olduğu gibi bunun aksi de caizdir. Onlara göre imama uymaya veya yalnız kılmaya niyet edilmesi gerekir. Ancak cuma namazı ve yağmur ve korku gibi bir sebep dolayısıyla cem'i takdim ile birleştirilerek kılman namazların dışında imamlığa niyet edilmesi gerekli değildir. İbni Rüşd buna cenaze namazını da eklemiştir. Yani ona göre cenaze namazında da imamlığa niyet edilmesi gerekir. Onların bazı hallerle ilgili çeşitli açıklamaları bulunmaktadır.
Şafiilerin kuvvetli olan görüşlerine göre havanın bulutlu olması ve benzeri sebeplerden dolayı vakti tesbit edememe gibi bir mazeretin bulunması durumunda, eda niyetiyle kaza namazı kılınması ve bunun aksi caizdir. Bu itibarla onlara göre bir kimse vaktin çıktığını zannederek kaza niyetiyle namazı kılar sonra vaktin çıkmamış olduğu anlaşılırsa her iki durumda da kıldığı namaz geçerli olur.
Fıkıhçılar şöyle söylemişlerdir:
"Bir kimse namazı tamamlayıp yarıda kesmek arasında tereddüt ederek niyet edip namaza durursa, namazı geçerli olmaz. Hatta doğru bir niyetle namaza durup da sonra namazı kesmeye veya namazdan çıkmaya niyet ederse, çoğunluğun görüşüne göre namazı bozulur. Ebu Hanife'ye göre ise; namazı bozacak bir fiil yapmadığı sürece böyle bir niyetten dolayı namazı bozulmaz. Namaz arasında niyet edip etmediği veya başlangıç tekbirini alıp olmadığı konusunda şüpheye düşerse Şafiilere göre namaza yeniden başlar.
Bir kimse bir farz namaza durur sonra bir başka farz namaza geçmeye niyet ederse her iki namazı da geçersiz olur. Ancak farz bir namazını nafile bir namaza dönüştürürse bu caiz olur.
Şafiilere göre bir kimse, cuma namazı dışında imama sonradan yetişmiş ve kaçırdığı rek'atları tamamlamakta olan birine uyabilir. Bu ikinci şahıs da imama sonradan yetişmiş biri gibi namazım tamamlar." [1]
İbni Hacer, "Ameller niyetlere göredir..." hadisinin şerhinde şöyle söylemiştir:
"İmamlardan bu hadisi şerifin önemi ve büyüklüğü konusunda çok sayıda rivayet nakledilmiştir. Ebu Abdullah şöyle söylemiştir:
"Resulullah (a.s)'tan nakledilen haberler içinde bu hadisi şerif kadar kapsamlı olanı, bunun kadar her şeye izah getireni ve yararı bunun kadar çok olanı yoktur."
Abdurrahman bin Mehdi, Buveyti'nin bildirdiğine göre İmam Şafii, Ahmed bin Hanbel, Ali bin Medini, Ebu Davud, Tirmizi, Darekutni ve Hamza Kinani bu hadisi şerifin İslam'ın üçte biri olduğu konusunda ittifak etmişlerdir. Bazıları da bunun İslam'ın dörtte biri olduğunu söylemişlerdir. Geriye kalanın mahiyeti konusunda ise farklı görüşleri ileri sürmüşlerdir. İbni Mehdi ayrıca: "Bu hadisi şerif ilimden otuz baba (otuz ayrı konuya) girmektedir" demiştir, îmam Şafii ise yetmiş baba girdiğini söylemiştir. Onun bu sayıyı bir mübalağa olarak söylemiş olması mümkündür. Yani ilgili olduğu babların kesin sayısını vermek amacıyla değil de hadisi şerifin önemim vurgulamak için ne kadar geniş kapsamlı olduğuna dikkat çekmek amacıyla söylemiş olabilir.
Abdurrahman bin Mehdi yine şöyle söylemiştir:
"Bu hadis, her babın başına konulsa uygundur."
Beyhaki bu hadisi şerifin ilmin üçte biri olmasını şu şekilde açıklamıştır:
"Kulun kazancı kalbiyle, diliyle ve organlarıyla gerçekleşir. Niyet de bu üç kısmın biri ve en önemlisidir. Çünkü niyet, yerine göre yalnız başına ibadet olabilir. Ama diğerlerinde (yani dille ve organlarla işlenen amellerde) niyet şartı aranır. "Mü'minin niyeti amelinden hayırlıdır." denmiştir. Niyetin önemine bakıldığında gerçekten belirtilen iki şeyin hayırlısı olduğu görülür."
Ahmed bin Hanbel'in açıklamaları incelendiğinde, söz konusu hadîsi şerifi ilmin üçte biri olarak değerlendirmesinin onun bunu (yani niyeti) bütün hükümler için esas aldığı üç ana prensipten birini oluşturmasından ileri geldiği görülür. Bu üç ana prensip ise yukarıdaki hadisi şerife ek olarak şu iki hadisi şerifte ortaya konmuştur:
"Kim, hakkında bizim bir hükmümüz olmayan bir amel işlerse, onun ameli kabul edilmez." "Helal bellidir, haram bellidir; bu ikisi arasında şüpheli şeyler bulunmaktadır..."
Mutlak anlamda niyetin mahiyet ve anlamı konusunda pek çok hadisi şerif rivayet edilmiştir. Nitekim Hz. Aişe (r.a)'den ve Ümmü Seleme (r.a)'den rivayet edilen hadisi şerifte şöyle denmektedir:
"Onlar niyetlerine göre diriltilirler."
Abdullah bin Abbas (r.a)'tan rivayet edilen hadisi şerifte de şöyle denmektedir:
"Ancak esas olan cihad ve niyettir."
Ebu Musa el-Eş'ari (r.a)'den rivayet edilen hadisi şerifte de şöyle denmektedir:
"Kim Allah'ın kelimesinin en yüce olması için çarpışırsa, işte o Allah yolundadır." Bu son iki hadisi şerifi Buharı ve Müslim rivayet etmişlerdir:
"Abdullah bin Mes'ud (r.a)'dan rivayet edilen bir hadisi şerifte de şöyle denmektedir:
"İki saf arasında öldürülmüş nice insan vardır ki, niyetlerini Allah bilmektedir." Bu hadisi şerifi Ahmed bin Hanbel rivayet etmiştir.
Ubade (r.a)'den rivayet edilen hadisi şerifte ise şöyle denmektedir:
"Kim, ganimet elde etmek niyetiyle savaşırsa ona niyet ettiği vardır." Bunu da Nesai rivayet etmiştir. Bunun gibi burada sıralamanın çok zor olan daha bir çok hadisi şerif rivayet edilmiştir.
İmam Nevevi (rh.a), Mecmu'da şöyle söylemiştir:
"Niyet farzdır. Namaz ancak niyetle geçerli olur. İbnu'l-Munzir, el-Eşraf adlı kitabında ve İcma'da, yine Ebu Hamid eî-İsferayani, Kadı Ebu Tayyib eş-Şamil müellifi, Muhammed bin Yahya ve daha başkaları namazın ancak niyetle geçerli olabileceği konusunda ilim adamları arasında görüş birliği (icma) olduğunu bildirmişlerdir."
îmam Nevevi, Şafiilere göre niyetin namaza başlangıç tekbirinden hemen önce olması konusunda da şöyle söylemiştir:
"Bu konuda zayıf bir görüş bulunmaktadır. Gerçekte ise (niyetin ve başlangıç tekbirinin hemen ardarda olması) gerekmez. İmamu'l-Harameyn, Basit'te İmam Gazali ve daha başkaları belirtildiği şekilde hassas bir yakınlığın gerekmediği görüşünü tercih etmişlerdir. Genel anlamda örfen yakınlık sayılabilecek bir yakınlığın bulunması yeterlidir. Bu ise namazdan gafil olmaksızın ona hazırlanmaktır. Böylelikle öncekilerin gösterdikleri kolaylık alınarak onlara uyulmuş olur. Adı geçen iki ilim adamının tercih ettikleri görüş, tercihe uygun görülen görüştür. En doğrusunu ise ancak Yüce Allah bilir."
Amellerde niyetin yerini vurgulayan çok sayıda nass (ayet ve hadis) bulunduğundan, namazda niyetin farz olduğu üzerinde icma gerçekleşmiştir. İslam'a göre namaz, amellerin efendisi (başta geleni) olduğuna göre onda ibadeti adetten ayırmak amacıyla niyet edilmesi elbette farz olur. Niyetin İslam-daki bütün amellerde belli bir yeri bulunmaktadır. [2]
Yüce Allah şöyle buyuruyor:
"Oysa onlar; dini yalnızca O'na halis kılan hanifler olarak sadece Allah'a kulluk etmek, namazı dosdoğru kılmak ve zekatı vermekten başkasıyla em-rolunmamışlardı. İşte en doğru din budur." [3]
"Dini yalnızca O'na halis kılan." Yani O'nu bir bilerek yalnızca O'na kulluk eden, O'nunla beraber başka birine kulluk etmeyen. "Hanifler olarak": Yani diğer bütün dinleri bırakıp yalnızca İslam'a yönelerek.
"İşte en doğru din budur": Bu ifade ile ilgili olarak Zeccac şöyle söylemiştir:
"Yani bu din doğru yolda olan milletin (ümmetin) dinidir. Yahut hakkı uygulayan, hakkı ayakta tutan ümmetin dinidir."
Yüce Allah şöyle buyuruyor:
"Onların ne etleri ne de kanlan Allah'a ulaşır. Ancak sizden O'na yalnız takva ulaşır." [4]
İbni Kesir'in Tefsirinde bildirildiğine göre İbni Ebi Hatim, İbni Cureyc'in şöyle söylediğini rivayet etmiştir:
"Cahiliye halkı Ka'be'yi develerin etleriyle ve kanlarıyla sıvıyorlardı. Re-sulullah (a.s)'ın sahabileri: "Biz buna daha layıkız" dediler. Bunun üzerine Yüce Allah yukarıdaki ayeti kerimeyi indirdi. En doğrusunu Yüce Allah bilir de bu ayeti kerimenin anlamı ise şudur: "Bunlardan (yani kesilen kurbanlardan) Allah'a ancak O'nun rızasının kazanılmasını amaçlayanlar ulaşır. Allah ancak bu amaçla kesilenleri kabul eder ve onlardan dolayı sevap verir."
Bu ayeti kerime ile doğru bir niyetten uzak olan amellerin kabule değer bulunmayacağına işaret edilmektedir.
Yüce Allah bir başka ayeti kerimesinde de şöyle buyuruyor:
"De ki: "Kalplerinizde olanı gizleseniz de, açığa vursanız da Allah onları bilir." [5]
908- Buhari ve Müslim, Hz. Ömer (r.a)'den rivayet etmişlerdir: [6]
"Resulullah (a.s)'ın şöyle buyurduğunu duydum:
"Ameller niyetlere göredir. Her kişiye de ancak niyet ettiğinin karşılığı vardır. Artık kimin hicreti Allah'a ve Resulüne ise onun hicreti Allah'a ve Resulünedir. Kimin hicreti de elde edeceği dünyalığa yahut nikahlayacağı kadına ise onun hicreti ne için hicret ettiyse onadır."
Bir Açıklama
Biraz önce ilim adamlarının bu hadisi şerifle ilgili bazı sözlerim vermiştik. Burada bazı ilaveler yapmak istiyor ve diyoruz ki: "Ameller niyetlere göredir" hadisinde amellerin fiilen gerçekleşmesi kastedilmiştir. Çünkü niyet olmadan da ameller şeklen ve fiilen gerçekleşir. Burada amellerin dinen geçerli olması kastedilmiştir. Çünkü bu ancak niyetlerle gerçekleşir. Bazıları amelin niyetsiz de geçerli olacağmı ileri sürmüş ve: "Burada kastedilen amellerin mükemmelliğinin ve sevaplarının niyetlere bağlı olduğudur" demişlerdir. "Her kişiye de ancak niyet ettiğinin karşılığı vardır:" Bu ifade, niyet edilen şeyin mahiyetinin belirlenmesini gerektirmektedir. Niyet bir insanın kalbiyle bir şeyi amaçlamasıdır. Bu ise girişimin sağlıklı olması açısından dinle ilgili amellerde bazı şeyleri gerekli kılmaktadır. Kişinin neyi amaçladığım bilmesi, onu yapmakla emrolunduğunu bilmesi, ibadet olarak yaptığının emredenin emrine uygun olmasını arzulaması (yani kendini ona göre ayarlaması) bundandır. [7]
909- Buhari ve Müslim, Abdullah bin Abbas (r.a)'tan şu şekilde rivayet etmişlerdir: [8]
"Resulullah (a.s) Rabbinden naklederek şöyle buyurdu:
"Yüce Allah iyilikleri ve kötülükleri yazdı. Sonra bunları açıkladı. Kim bir iyilik düşünür (yani iyiliğe niyet eder) de onu işleyemezse Allah katında onun için tam bir iyilik yazar. Kim bir iyilik düşünür (yani iyiliğe niyet eder) de onu işleyemezse Allah kendi katında onun için tam bir iyilik yazar. Kim bir kötülük düşünür de yapmazsa Yüce Allah onun için kendi katında tam bir iyilik yazar. Ama bir kimse bunu düşünür ve işlerse Yüce Allah ona kendi katmda sadece bir tek kötülük yazar."
Bir rivayette de şöyle bir fazlalığa yer verilmiştir:
"Yahut onu siler. Allah katında kesin helake gidenden başkası helak olmaz." [9]
İlim adamları şöyle söylemişlerdir:
"Kalb ile ilgili niyetin dereceleri veya kalpte olanın amelle de doğrulanmasının dereceleri dörttür:
Birincisi: İnsanın içine doğan vesveseler (hadisu'n-nefs): Bu, insanın hatırına gelip zihnini kurcalayan, içinde bir tartışmaya yol açan şeylerdir. Bu gibi düşüncelerin uygulamaya konmaması ihtimali, konması ihtimalinden daha kuvvetlidir.
İkincisi: Tereddüd: Bir iş yapma ihtimali artarak yapmakla yapmamak arasında bir tercihte bulunma merhalesine gelirse buna tereddüd denir.
Üçüncüsü: Düşünce, niyet: Yapmama ihtimalinin bulunmasına rağmen yapmayı tercih merhalesine gelinmesidir.
Dördüncüsü: Kesin karar verme ve teşebbüs: Bir kimse artık işi yapmaya kesin karar verir ve teşebbüste bulunur, yapmama ihtimali de kalmazsa bu merhaleye gelmiş olur.
işte bu son merhalede kişi için yapmaya kesin karar verdiği işin karşılığı yazılır. Bunu ister işlesin ister işlemesin farketmez. Bu hayır için de şer için de birdir. Bir kimse şarap içmeye kesin karar verir ve gerekli teşebbüse geçer ancak herhangi bir engelden dolayı içemezse, adeta içmiş gibi kendisine günah yazılır. Ama gönüllü olarak döner ve kesin kararını verip teşebbüse geçtikten sonra tevbe ederse, içmiş de tevbe etmiş biri gibi yazılır.
Düşünceye gelince; bir insan hayırlı bir iş işlemeyi düşünür ama elinde olmayan bir engel dolayısıyla işleyemezse, onun için tam bir iyilik yazılır. Düşündüğü şeyi işlediğinde ise on kattan başlamak üzere sevap yazılır... Bunun yanısıra bir kimse bir kötülük işlemeyi düşünür ama kesin karar safhasına gelmezse, hakkında herhangi bir şey yazılmaz. Bu düşüncesinden kendi iradesiyle dönerse, onun için bir iyilik yazılır. İşlediği taktirde ise bir kötülük yazılır.
İnsanın içinde doğan vesveseler (hadisiu'n-nefs) tereddüd safhalarında ise gerek hayırda ve gerekse serde herhangi bir şey yazılmaz. Bütün bunlar nankör olan insana Yüce Allah'ın rahmetle muamele etmesinden ileri gelmektedir.
Bunlar kalbin ameli doğrulamasının (veya kalbin amelle doğrulanmasının) dereceleridir. Bunun yanısıra bir de akim ameli doğrulamasının dereceleri bulunmaktadır ki, bunlar da dörttür:
Birincisi: Vehim: Bu, yukarıda geçen insanın içine doğan vesvese (hadisi nefs) merhalesine denk gelmektedir. Bir kimsenin abdest aldığı zannına kapılması ancak abdestsiz olmasının daha kuvvetli ihtimal olması durumu böyledir.
İkincisi: Şüphe (şekk): Bu merhalede ihtimaller eşittir. Abdestli olması ihtimali ile abdestsiz olması ihtimalinin eşit olması gibi. Bu merhale, yukarıdaki tereddüd merhalesine denk gelmektedir.
Üçüncüsü: İnsanın bir konuda daha kuvvetli bir zannmın olması (zan-nı galib): Kesin kanaata ulaşmamakla birlikte bir konuda daha kuvvetli bir zannının olması durumu.
Dördüncüsü: Kesin bilgi (yakin): Bu ise bir konuda hiç bir şüpheye ve zanna yer bırakmayacak derecede kesin bilgiyi sahip olmaktır."
910- Buhari ve Müslim, Mü'minlerin annesi Ümmü Abdullah Hz. Aişe (r.a)'nin şöyle söylediğini rivayet etmişlerdir:
"Resulullah (a.s) şöyle buyurdu:
"Bir ordu Ka'be'ye saldın düzenler. Düzlük bir arazinin üzerinde bulundukları bir sırada en öndekilerinden en sondakilerine kadar hepsi yerin dibine geçirilir."
Hz. Aişe (r.a) dedi ki:
"Ben: "Ya Resulullah (a.s)! Nasıl en öndekilerinden en sondakilerine kadar hepsi yerin dibine geçirilir ki, onların içinde tüccarları vardır. Onlardan olmayanları vardır" dedim. Şöyle buyurdu:
"En öndekilerinden en sondakilerine kadar hepsi yerin dibine geçirilir. Sonra niyetlerine göre diriltilirler." [10]
911- Buhari ve Müslim, Hz. Aişe (r.a)'den rivayet etmişlerdir: "Resulullah (a.s) şöyle buyurdu:
"Fetihten (yani Mekke'nin fethinden) sonra hicret yoktur. Ancak cihad ve niyet vardır. Savaşa çıkmanız istendiğinde çıkın."
Hafız îbni Hacer'in, Feth (7/179)'de bildirdiğine göre Hattabi şöyle söylemiştir:
"İslam'ın ilk döneminde hicret yani Resulullah (a.s)'a hicret (O'na gitmek) istenen bir şeydi. Sonra Resulullah (a.s) Medine'ye hicret edince O'nunla birlikte çarpışmak ve dinin kurallarını öğrenmek için O'nun huzuruna hicret edilmesi farz kılındı. Yüce Allah bir kaç ayeti kerimesinde de bunu özellikle vurgulamıştır. Öyle ki, hicret edenlerle hicret etmeyenler arasında bir velayetin olmayacağı hükmü konulmuştur. (Yani birbirlerinin diyetlerinden sorulmayacakları hükmü konulmuştur.) Nitekim Yüce Allah ayeti kerimesinde şöyle buyurmaktadır:
"İman edenler, hicret edenler, Allah yolunda mallarıyla, canlarıyla cihad edenler ve onları barındırıp kendilerine yardım edenler işte bunlar birbirinin dostlarıdırlar (velileridirler). İman edip de hicret etmeyenlere gelince, hicret etmedikleri sürece onların velayetlerinden size bir şey yoktur." Ancak Mekke fethedilince ve bütün kabilelerden insanlar İslam'a girince artık hicretin vacipliği düşmüş ve bu amel müstehab bir amel olarak kalmıştır." [11]
912- Buhari, babası ve dedesi sahabi olan Ebu Yezid Ma'n bin Yezid Ahnes (r.a)'in şöyle söylediğini rivayet etmiştir:
"Ebu Yezid tesadduk etmek üzere bir kaç dinar çıkarıp Mescid'de bir ada-mın yanına bıraktı. Ben gidip onu aldım ve getirdim. O: "Vallahi, ben onu sana vermek istememiştim." dedi. Bunun üzerine meseleyi Resulullah (a.s)'a arzettik. O da şöyle buyurdu:
"Ey Yezid! Sana niyet ettiğin (yani niyet ettiğinin karşılığı) vardır. Ey Ma'n! Aldığın da senindir." [12]
913- Müslim, Ebu Hureyre (r.a) ve Abdurrahman bin Sahr (r.a)'ın şöyle [13] söylediğini rivayet etmiştir:
"Resulullah (a.s) şöyle buyurdu:
"Şüphesiz Allah sizin bedenlerinize veya şekillerinize bakmaz. Ancak sizin kalplerinize bakar."
914- Buhari ve Müslim, Nufey1 bin Haris Sakafî (r.a)'den şu şekilde rivayet etmişlerdir:
"Resulullah (a.s) şöyle buyurdu:
"İki Müslüman kılıçlarıyla karşı karşıya geldiğinde öldüren de öldürülen de cehennemdedir." Ben:
"Ya Resulullah (a.s)! Şu öldüren, peki öldürülenin suçu nedir?" dedim. Şöyle buyurdu:
"O da arkadaşını öldürmeyi şiddetle arzuluyordu."
Hafız İbni Hacer'in, Feth (12/174)'de bildirdiğine göre Hattabi şöyle söylemiştir:
"Bu tehdit, dünyevi bir sebebe dayanan düşmanlık veya mesela iktidarı ele geçirmek için çarpışan kimse içindir. Ancak bu tehdid İslam devletine karşı ayaklanma veya kargaşa çıkaranların bertaraf edilmesi için çarpışanları kapsamaz. Çünkü bunların çarpışmalarına şeriat izin vermiştir. Yukarıdaki hadisi şerif aynı zamanda, bir günah işlemeye karar veren ve bizzat teşebbüste bulunan bir kimsenin cezalandırılacağı konusunda delildir."
Niyetin önemini, gerekliliğini, rolünü ve ameldeki etkisini ortaya koyan nasslar (rivayetler) sayılamayacak kadar çoktur.
Yine Hafız İbni Hacer, Feth (2/181)'de şöyle söylemiştir: [14]
"Namazda niyetin gerekliliği konusunda herhangi bir görüş ayrılığı yoktur." Bu ifade, bu konuda icma (görüş birliği) olduğunu ortaya koymaktadır."
Durru'l-Muhtar (l/277)'da da şöyle denmektedir:
"Beşincisi (yani namazın şartlarının beşincisi) icma ile (bütün ilim a~ damlarının görüş birliği ile), niyettir." [15]
Namazın fiillerinin rük'ünler (farzlar), vacipler, sünnetler ve adab diye gu-ruplandırılması usulle ilgili araştırmaların bir sonucu, konuyla ilgili nassların derinlemesine incelenmesinden doğan bir uygulama ve bu rivayetlere dayanan bir tasniftir. Fıkıhçılar arasında namazdaki bir söz veya fiilin hükmünün ne olduğu konusunda çok çeşitli görüş ayrılıkları bulunmaktadır.
Genellikle temel konularda aralarında görüş ayrılığı yoktur. Ayrılığa düştükleri konuların bazıları, bazı fiillerin işlenmesinin ne derece gerekli olduğu konularıdır. Bazıları bu gibi üzerinde görüş ayrılığı bulunan fiillerin yapılmasının farz olduğunu söylemiş, bazıları vacib olduğunu, diğer bazıları ise sünnet olduğunu söylemiştir.
Bazı hususlarda ise gerçek anlamda bir görüş ayrılığı yoktur. Mesela Ha-nefiler gibi bazıları, namazların rükünlerinin sayısının altı olduğunu söylemektedirler. Malikiler ve Hanbeliler gibi bazıları da ondört olduğunu söylemektedirler. Şafiiler ise onüç olduğunu söylemektedirler. Ancak incelediğimiz zaman görürüz ki, Hanefiler namazın rükünleri ile ilgili açıklamada bulunurken başkalarının namazın rükünleri olarak saydıkları fiilleri onların da rükün olarak değerlendirdiklerini görürüz. Mesela birinci secdeden kalkmak, birinci secdeden sonra ikinci secdeye geçmek ve bizzat ikinci secde, Hanefüere göre de farz olan amellerdendir. Ancak Hanefiler bunların tümünü, secdenin içinde değrelendirmekte ve secdenin namazın altı rüknünden biri olduğunu söyle-
inektedirler. Diğerleri ise bunların her birini ayrı ayrı birer rükün olarak değerlendirmekte, dolayısıyla rükün sayısını artırmaktadırlar.
Namazın fiilerinin ve sözlerinin belirttiğimiz şekilde guruplara ayrılmasına yönelten etkenler çoktur. Fıkıh usulü kitaplarında bir adet olarak bunlardan söz edilir. Şimdi bir fiili vardır ki, bunun yapılması, hem Kur'an-i Kerim'de hem de sünnette emredilmiştir. Resulullah (a. s) da bunu sürekli yapmış ve yapılmamasında bir sakınca olmadığına veya yapılmasının namazın geçerliliğini kaldırmayacağına delalet edecek herhangi bir rivayet nakledilmemiştir. Bazı emirler de vardır ki, bu Özellikleri taşımamaktadır. Bazen herhangi bir emir, bu sayılan özelliklerin tümünü taşımayabilir. Ancak bazı durumlarda bağlayıcı bir emir, hüküm itibariyle söz konusu Özelliklerin tümünü taşıyan bir emirle aynı derecede olabilir. Bu konuları: "Bilginin Kurallarında ve Nasslann Anlaşılmasında Esas" adlı kitabınızda ele alacağız. Burada ise namazla ilgili fiiller ve sözler üzerinde durmadan önce okuyucunun, namazla ilgili bir fiilin veya sözün rükün mü, vacib mi, sünnet mi yoksa adab mı olduğunda ihtilafa düşmemelerinin sebeplerden bir sebebi bilmesi için bir işarette bulunmakla yetiniyoruz.
Bir hükmün kuvveti (uygulanmasının ne derece gerekli olduğu) konusundaki görüş ayrılıklarının sebeplerinden biri de zahiri olarak aralarında farklılık olan bir takım nasslann bulunmasıdır. Dolayısıyla bunlardan çıkarılan hükümlerde görüş ayrılığı ortaya çıkmaktadır. Hüküm konusundaki görüş ayrılıkları bazen de nakledilen rivayetin sahihlik derecesi ile ilgili görüş ayrılıklarından kaynaklanmaktadır. Mesala bazıları bir rivayeti sahih olarak görürken, bazıları bunu hasen görmekte, diğer bazıları ise zayıf olarak değerlendirmektedirler. Dolayısıyla herkesin hükmü, rivayetin sahihlik derecesi konusundaki görüşüne dayanmaktadır.
Biz burada da sadece fıkıhçılann namazın rükünlerinden olduğu üzerinde görüş birliğine vardıkları uygulamalara işaret etmekle yetineceğiz. Bunlar başlıca altı guruba ayrılmaktadır:
Birincisi: Namaza giriş. Bu ise namaza duran kişinin ayakta kendinin duyabileceği kadar bir sesle "Allahu ekber" demesidir. Çünkü Yüce Allah a-yeti kerimesinde:/'Rabbini tekbir et." [16] diye buyurmaktadır.
ikincisi: Ayakta durmak. Çünkü Yüce Allah ayeti kerimesinde şöyle buyuruyor: "Gönülden boyun eğmiş kimseler olarak Allah'ın huzurunda ibadete durun." [17]
Üçüncüsü: Okumak. Burada okumakla kastedilen Kur'an-ı Kerim okumaktır. Çünkü Yüce Allah ayeti kerimesinde şöyle buyuruyor: "Kur'an'dan kolayınıza geleni okuyun." [18]
Dörüncüsü ve beşincisi: Rüku ve secdedir. Çünkü Yüce Allah ayeti kerimesinde şöyle buyuruyor: "Rüku ve secde edin." [19]
Altıncısı: Namazın sonunda teşehhüd miktarı (yani şehadet kelimesini okuyacak kadar) oturmaktır.
Farz bir namazda bu altı rüknün yerine getirilmesinin gerekliliği konusunda Hanefîler diğerleriyle görüş birliğine varmışlardır.
Bunun yanısıra bazı istisnai durumlar ve belirtilen rükünlerin uygulanışı ile ilgili açıklamalar ve yorumlar bulunmaktadır. Biz burada çok fazla ayrıntıya girmek istemiyoruz. Namazın fiileri ve sözleri ile ilgili nassları verirken yeri geldikçe bunlarla ilgili hükümlerden, Akıncıların görüşlerinden ve söz konusu hükümlerin mahiyetlerinden söz edeceğiz.
Bu bölümün kısımları ise şunlardır:
Birinci kısım: Resulullah (a.s)'ın namazının özelliklerini ortaya koyan genel nasslar (rivayetler).
İkinci kısım: Namazı iyi kılmayana namazın öğretilmesi.
Üçüncü kısım: Namazda tekbir alınması ve sağ elin sol el üzerine konulması.
Dördüncü kısm: Namaza başlama.
Beşinci kısım: Kıraat (Kur'an-ı Kerim okuma).
Altıncı kısım: Rüku ve secde.
Yedinci kısım: Namazda kunut.
Sekizinci kısım: Namazda oturmak.
Dokuzuncu kısım: Namazda okunan bazı dualar ve hadislerde nakledilen zikirler.
Onuncu kısım: Namazda huşu.
Onbirinci kısım: Bu kısmm ekleri. [20]
915- Ebu Davud, Hz. Ali bin Ebi Talib (r.a)'den rivayet etmiştir:
"Resulullah (a.s), farz bir namaza durduğunda tekbir getirir ve bu sırada ellerini iki omuzunun hizasına kadar kaldırırdı. Okumasını bitirip rükuya gitmek istediğinde de aynı fiili yapardı. Bu fiili rükudan kalktığında da yapardı. Oturduğu sırada ise namazından herhangi bir şey için ellerini kaldırmazdı. Secdelerden kalktığında ise aynı şekilde ellerini kaldırır ve tekbir getirirdi." [21]
916- Buharı ve Müslim, Mutarrif bin Abdullah (r.a)'ın şöyle söylediğini rivayet etmişlerdir: [22]
"Ben ve İmran bin Husayn (r.a), Ali bin Ebi Talib (r.a)'in arkasında namaz kıldık. Secdeye vardığında tekbir getiriyordu. Başını kaldırdığında tekbir getiriyordu. İki rek'attan sonra kalktığında (yani birinci teşehhüdden sonra kalktığında) tekbir getiriyordu. Namazım bitirince İmran bin Husayn (r.a) benim elimden tuttu ve şöyle söyledi:
"Bu bana Allah'ın Peygamberi Hz. Muhammed (a.s)'in namazını hatırlattı. O bize Muhammed (a.s)'in namazım kıldırdı." Nesai'nin rivayetine göre de şöyle söylemiştir:
"Hz. Ali (r.a) namaz kıldı. Her eğilme ve kalkışta tekbir getiriyordu. Rü-kuunu tam yapıyordu." İmran (r.a) dedi ki:
"Doğrusu bu, bana Resulullah (a.s)'ın namazmı hatırlattı." [23]
917- Ebu Davud, Salim Berrad (r.a)'dan şöyle rivayet etmiştir:
916- 917- Ebu Davud (11228) Kitabu's-Salat, 147-Rüku ve secdelerde sırtını doğrultamayan birinin namazı ile ilgili bab. Bu hadis sahihtir. Nesai (2/186) 12-Kitabu't-Tatbik, 4-Rükuda ellerin parmaklarının nerede olacağı babı.
"Ensardan Ukbe bin Amr -Ebu Mes'ud-'un yanma gittik ve: "Bize Resulullah (a.s)'m namazından söz et" dedik. Mescid'de önümüzde durdu. Tekbir getirdi. Rükuya gidince ellerini dizlerini üstüne koydu. Parmaklarını da daha aşağısına koydu. Dirseklerinin arasmı açktı. Öyle ki, her şeyi (yani bütün bedeni) tam bir sükuna (istikrara) kavuştu. Sonra: "Semi'a'llahu limen hamideh (Allah kendisine hamdedenin hamdini duyar) dedi. Sonra kalktı. Öyle ki, bütün bedeni tam olarak doğruldu. Sonra tekbir getirdi ve secde etti. Ellerini yerin üzerine koydu. Sonra dirseklerinin arasını açtı ve bu şekilde bütün bedeni tam bir sükuna (istikrara) kavuştu. Ardından bütün bedeni yerli yerine yerleşecek şekilde oturdu. Sonra yine aynı hareketi tekrarladı. Sonra bu rek'at gibi (yani bu rek'atta yaptıklarını tekrarlayarak) dört rek'at tamamladı. Sonra da şöyle söyledi:
"İşte Resulullah (a.s)'ın bu şekilde namaz kıldığını gördük."
918- Buhari ve Müslim, Ebu Hureyre (r.a)'den rivayet etmişlerdir:
"Resulullah (a.s) namaza kalktığında namaza durarken tekbir getirirdi. Sonra rükuya giderken tekbir getirirdi. Sonra rukudan başını kaldırırken: "Semi'a'llahu limen hamideh" derdi. Sonra ayakta iken: "Rabbena leke'l-hamd (Ey Rabbimiz! Hamd ancak sanadır)" derdi. Sonra secdeye varırkan yine tekbir getirirdi. Sonra başını kaldırırken tekbir getirirdi. Sonra namazı yerine getirirken bütün namaz boyunca bunları tekrar ederdi. İki rek'atın ardından oturduktan sonra kalkarken de tekbir getirirdi."
Bir rivayette de şöyle bir fazlalığa yer verilmiştir.
Ebu Hureyre (r.a) daha sonra şöyle derdi:
"Ben, namazmı Resulullah (a.s)'ın namazına en çok benzeteninizim." [24]
O ve başkaları bir rivayetlerinde: "Rabbena leke'1-hamd" ibaresine bir "vav" ilave ederek "Rabbane ve leke'1-hamd" demişlerdir. [25]
Buhari'nin bir rivayetine göre de Ebu Hureyre (r.a) şöyle söylemiştir:
"Resulullah (a.s) (rükudan sonra) başını kaldırırken: "Semi'a'llahu li-men hamideh. Rabbene leke'1-hamd" derdi. Bu arada bazı kimseler için dua eder ve onların adlarını tek tek sayardı. Şöyle derdi:
"Ey Allah'ım! Velid bin Velid'i, Selem bin Hişam'ı, Ayyaş bin Ebi Rabi-'yı ve mü'minlerden zayıf düşürülenleri kurtar. Mudar kabilesi üzerindeki baskıyı daha da artır. Bunu onların için Yusuf'un yılları (yani Hz. Yusuf (a.s)'un kavminin içine düşmüş olduğu darlık yılları - Çeviren) gibi eyle." [26]
O zaman Mudar'dan olan doğulular, Resulullah (a.s)'a muhalefet ediyorlardı.
919- İbni H uz ey m e, Said bin Sem'an (r.a)'dan rivayet etmiştir:
"Zuraykoğulları mescidinde Ebu Hureyre (r.a) yanımıza geldi ve şöyle söyledi:
"Uç şeyi Resulullah (a.s) yapardı, insanlar onları bıraktılar. (Resulullah (a.s) namaza durduğunda şöyle yapardı: -Ebu Amir eliyle işaret etti. Parmaklarının arasını çok açmadı tamamen de kapatmadı ve dedi ki-: "İbni Ebi Zi'b bize böyle gösterdi." [27]
İbni Huzeyme dedi ki: "Bize Yahya bin Hakim işaret etti (burada sözü edilen fiilin yapılış şeklini gösterdi). Ellerini kaldırdı. Parmaklarının arasını biraz açtı ancak çok fazla açmadı, tamamen de kapatmadı. Parmaklarını birbirlerinden de uzaklaştırdı. Ellerini yukarıya doğru başının üstüne kaldırdı."
"(Resulullah (a.s) bir de) kıraata başlamadan önce biraz durur, bu esnada Rabbinin lütfundan istekte bulunurdu. Ayrıca her secdeye varışında ve kalkışında tekbir getirirdi."
920- Buhari ve Müslim, Enes bin Malik (r.a)'in şöyle söylediğini rivayet etmişlerdir: [28]
"Ben, Resulullah (a.s)'ın bize namaz kıldırmasını gördüğüm üzere size namaz kıldırmaya devam ediyorum."
Sabit dedi ki:
"Enes bin Malik (r.a)'in yaptığı bazı şeyleri sizin yaptığınızı görmüyorum. O rükudan kalktığında dimdik dururdu. O kadar ki biri: "Herhalde u-nuttu" diyecek olurdu. Yine secdeden kalktığında o kadar beklerdi ki biri: "Herhalde unuttu" diyecek olurdu."
Buna benzer bir başka rivayet daha bulunmaktadır. Ancak onda: "İki secde arasında başını kaldırdığında" denmektedir.
Buhari'nin bir rivayetine göre de şöyle söylemiştir:
"Enes (r.a) bize Resulullah (a.s)'m namazının özelliğini bildirir ve kendisi de kılardı. Rükudan kalktığında ayakta o kadar dururdu ki: "Herhalde unuttu" diyecek olurduk." [29]
Ebu Davud'un rivayetine göre ise şöyle söylemiştir:
"Namazı tam ve eksiksiz bir halde Resulullah (a.s)'tan daha özlü bir şekilde kılan birinin arkasında namaz kılmış değilim. Resulullah (a.s): "Se-mi'a'llahu limen hamideh" dediğinde ayakta o kadar dururdu ki: "Herhalde bir tereddüde düştü" diyecek olurduk. Sonra tekbir getirir ve secdeye giderdi. İki secde arasında da o kadar otururdu ki: "Herhalde bir tereddüde düştü" diyecek olurduk." [30]
921- Buharı, Malik el-Huvayris (r.a)'in arkadaşlarına şöyle söylediğini rivayet etmiştir:
"Size Resulullah (a.s)'ın namazını bildireyim mi?"
Ravi dedi ki: "Bu (normal) namaz vakti dışında bir vakitteydi. Sonra namaza durdu. Sonra rükuya vardı ve tekbir getirdi. Sonra başını kaldırdı. Bir süre ayakta durdu. Sonra secdeye vardı. Sonra bir süre başına kaldırdı. Bu şekilde şu şeyhimiz (büyüğümüz) Amr bin Selem'in namazını (yani onun kıldığı gibi bir namaz) kıldı."
Eyyub dedi ki: "O, sizin yaptığınızı görmediğim bir şey yapardı. Üçüncüde veya dördüncüde (yani üçüncü veya dördüncü rek'atta) oturdu."
Bir rivayette de şöyle denmektedir:
"Ebu Kılabe'ye: "Onların namazları nasıldı?" diye sordum. Şöyle söyledi:
"Bizim şu şeyhimizin (büyüğümüzün) -yani Amr bin Selem'in- namazı gibiydi." Adı geçen şeyh ise tekbirini tam alırdı. İkinci secaeden kalktığında yere dayanır sonra kalkardı." [31]
Bunun benzeri bir rivayette de şu ifadeler geçmektedir:
"Sonra kalkar dimdik bir şekilde ayakta dururdu. Sonra rüku eder rü-kuunda tam bir şekil alırdı. Sonra kafasını kaldırır ve bir süre ayakta dimdik dururdu." [32]
Ebu Kilabe dedi ki:
"Bize şu şeyhimizin (büyüğümüzün) -yani Ebu Bureyd'in- namazını kıldırdı. Ebu Bureyd ise birinci veya ikinci rek'atta ikinci secdeden kalktığında tam yerleşinceye kadar oturur sonra kalkardı." [33]
Bu rivayette fıkıhçılann dinlenme oturuşu diye adlandırdıkları oturuşa işaret edilmektedir. Bu oturuş Şafülere ve daha başkalarına göre sünnettir. Bunların dışındakiler ise aşağıda gelen hadislere dayanarak bu oturuşu sünnet o-larak görmemişlerdir.
922- Ebu Davud, Muaviye bin Ebi Süfyan (r.a)'ın şöyle söylediğini rivayet etmiştir:
"Resulullah (a.s) şöyle buyurdu:
"Rüku ve secdelerde benden Öne geçmeyin. Rüku ettiğimizde sizden öne geçersem, ben başımı kaldırdığımda bana yetişirsiniz. Doğrusu ben zayıfladım." [34]
923- İbni Ebi Şeybe, Ebu Ayyaş (r.a)'tan rivayet etmiştir:
"Ben Resulullah (a.s)'ın ashabından bir çok kimseye yetiştim. O birinci ve üçüncü rek'attan sonra secdeden başını kaldırdığında oturmadan olduğu gibi ayağa kalkardı."
İmam Tirmizi, Ebu Hureyre (r.a)'nin ikinci rek'attan kalkarken ayakların ön taraflarının üzerine basarak kalkıİması ile ilgili rivayetini verdikten sonra (1/39) şöyle söylemiştir: [35]
Bu itibarla Hanefiler ve Malikiler, iki rivayetten birine göre, Hanbelüer birinci ve üçüncü rek'atlardan sonra hiç oturmaksızın doğrudan ayağa kalkıl-masının gerektiğini söylemişlerdir. Onlara göre Resulullah (a.s)'ın dinlenme oturuşu yaşlılık dönemine ait bir şeydi. En doğrusunu ise ancak Yüce Allah bilir.
924- Ebu Davud, Vail bin Hucr (r.a)'dan şöyle rivayet etmiştir:
"Ben: "Resulullah (a.s)'ın namazına, O'nun nasıl namaz kıldığına bakacağım" dedim." Resulullah (a.s) kalktı. Kıbleye yöneldi. Tekbir getirdi ve bu sırada ellerini kulaklarının hizasına kadar kaldırdı. Sonra elinin üzerine sağ elini koydu. Rükuya gitmek istediğinde ellerini aynı şekilde kaldırdı. Sonra ellerini dizlerinin üstüne koydu. Başım rükudan kaldırdığında ellerini yine aynı şekilde kaldırdı. Secdeye vardığında başını iki elinin arısında kalan yere koydu. Sonra oturdu ve bu sırada sol ayağını yere döşedi (yan yatırdı). Sol elini de sol uyluğunun üstüne koydu. Sağ dirseğini sağ uyluğundan uzak tuttu. İki orta parmağını birleştirdi ve bir halka oluşturdu."
(Ravi dedi ki:) "Bişr baş parmağıyla orta parmağını halka yaptı ve işaret parmağıyla işaret etti-"
Aynı anlamdaki bir başka rivayette bildirildiğine göre ise (ravi) şöyle söylemiştir: [36]
"Sonra sağ elini sol elinin ve bileğinin üstüne koydu."
Bu rivayette bir de şöyle denmektedir:
"Bundan sonra havanın çok soğuk olduğu bir vakitte geldim. İnsanların üzerinde bol elbiseler olduğunu ve ellerinin elbiselerin altından hareket ettiğini gördüm." [37]
Nesai'nin naklettiği bir başka rivayete göre ise şöyle söylemiştir:
"Resulullah (a.)'ın arkasmda namaz kıldım. Namaza başladığında tekbir getirdi. Bu sırada ellerini kulaklarının hizasına getirinceye kadar kaldırdı. Sonra Fatiha suresini okudu. Bunu okumayı bitirince yüksek sesle "Amin" dedi." [38]
925- Buharı ve Müslim, Abdullah bin Ömer (r.a)'in şöyle söylediğini rivayet etmişlerdir: [39]
"Resulullah (a.s) namaza durduğunda ellerini omuzlarının hizasına gelecek şekilde kaldırır sonra tekbir getirirdi. Rükuya varmak istediğinde aynı şeyi yapardı. Rükudan başını kaldığında yine aynı şeyi yapardı. Bu hareketi secdeden başını kaldırdığı sırada yapmazdı."
Bir rivayette de şöyle denmektedir:
"Başını rükudan kaldırdığında ellerini aynı şekilde kaldırır ve: "Semi-'a'llahu limen hamiden (Allah kendine hamd edeni duyar), Rabbena ve leka'1-hamd (Ey Rabbimiz! Hamd ancak sanadır)" derdi." [40]
Bunun benzeri bir başka rivayette ise şöyle denmektedir:
"Bu haraketi (yani ellerini yukarı doğru kaldırma hareketini) secdeye giderken ve secdeden başını kaldırdığı sırada yapmazdı." [41]
Buhari'nin Nafı'den rivayetinde de şöyle denmektedir:
"Abdullah bin Ömer (r.a) namaza başladığında tekbir getirir ve ellerini kaldırırdı. Rükuya vardığında yine ellerini kaldırırdı. "Semi'a'llahu limen hamideh" dediğinde yine ellerini kaldırırdı. Son iki rek'ata kalktığında yine ellerini kaldırırdı. Abdullah bin Ömer (r.a), bu hareketini Resulullah (a.s)'a dayandırırdı." [42]
Muvatta'da birinci rivayete yer verilmiştir. [43] Muvatta'daki bir başka rivayette ise şöyle denmektedir:
"Abdullah bin Ömer (r.a) namaza başladığında ellerini omuzlarının hizasına kadar kaldırırdı. Rükudan kalktığında ise daha az kaldırırdı." [44]
Ebu Davud'un rivayetine göre de şöyle söylemiştir:
"Resulullah (a.s), namaza durduğunda elleri omuzlarının hizasına gelinceye kadar ellerini kaldırırdı. Sonra elleri bu halde iken tekbir getirirdi. Daha sonra rüku ederdi. Rükudan kalkmak istediğinde de ellerini omuzlarının hizasına gelinceye kadar kaldırırdı. Sonra: "Semi'a'llahu limen hamideh" derdi. Secde esnasında ise ellerini kaldırmazdı. Ancak namazı bitirinceye kadar rükudan önce aldığı her tekbirde ellerini kaldırırdı." [45]
926- Buhari, Ebu Humeyd es-Saidi (r.a)'den rivayet etmiştir: [46]
"Muhammed bin Amr şöyle söyledi:
"Aralarında Ebu Katade (r.a)'nin bulunduğu Resulullah (a.s)'ın ashabından on kişinin arasında Ebu Humeyd es-Saidi (r.a)'nin konuştuğunu duydum:
"Ebu Humeyd: "Size Resulullah (a.s)'m namazını öğreteyim" dedi. Yanındakiler: "Nedenmiş? Vallahi sen içimizde O'na en çok .uyan kişi değildin, sahabilikte en eski olanımız da sen değilsin" dediler. O: "Evet, öyledir" [47] dedi. Bunun üzerine ötekiler: "Haydi göster bakalım" dediler. Ebu Humeyd de şöyle söyledi:
"Resulullah (a.s) namaza durduğunda ellerini omuzlarının hizasına getirinceye kadar kaldırırdı. Sonra tekbir getirir ve ardından her kemiği normal haline dönünceye kadar beklerdi. Sonra (Kur'an-ı Kerim) okurdu. Sonra tekbir getirir ve ellerini omuzlarının hizasına gelinceye kadar kaldırırdı. Sonra rükuya gider ve avuç içlerini dizlerinin üzerine koyardı. Sonra doğrulur ve başını ne çok diker ne de çok eğerdi. Sonra başını kaldırır ve: "Se-mi'a'llahu limen hamideh" derdi. Sonra yere kapanırdı. Bu sırada kollarını yanlarından ayırırdı. Sonra başını kaldırır ve sol bacağını yatırarak onun üzerine otururdu. Secde ederken ayaklarının parmaklarını açar ve o halde secde ederdi. Sonra: "Allahu Ekber" deyip kalkardı Bu sırada sol bacağını yatırarak her kemiği yerine dönünceye kadar onun üzerine otururdu. Sonra en sonda bu şekilde otururdu. Sonra ilk iki rek'attan kalkınca namaz başlarken tekbir getirdiği gibi tekbir getirir ve ellerini omuzlarının hizasına getirinceye kadar kaldırırdı. Sonra namazının kalan kısmında da bunu yapardı. Ardından selam vereceği secdeye (yani en son secdeye) vardığında bacağını çekip sol yanına dayanarak otururdu."
(Ebu Humeyd (r.a) bunları söyleyince) oradakiler: "Doğru söyledin. Resulullah (a.s) işte böyle yapardı" dediler."
Bir başka rivayete göre ise şöyle söylemiştir:
"Resulullah (a.s)'m bazı sahabilerinin bulunduğu bir mecliste idim. Mec -liste bulunanlar Resulullah (a.s)'m namazından söz ettiler. Bunun üzerine Ebu Humeyd (r.a) şöyle söyledi: -Bundan sonra yukarıdaki hadisin bir kısmını verdi ve sonra da şöyle söyledi-:
"Rüku ettiğinde avuçlarını dizlerinin üstüne koyar ve parmaklarının arasım da açardı. Bu sırada başını ağmeden ve yanağını yandan göstermeksizin sırtını eğerdi (yani başıyla sırtını bir hizada dümdüz tutarak ve başını yandan yanağı görünecek şekilde bir tarafa çevirmeksizin eğilirdi -Çeviren)." Sonra şöyle söyledi: "İlk iki rek'attan sonra oturduğunda sol ayağının üstüne oturur sağ ayağını da dikerdi. Dördüncü rek'attan sonra oturduğunda sol kalçasını yere dayardı ve iki ayağını bir yandan çıkarırdı." [48]
Yukarıdakinin benzeri bir başka rivayete göre ise şöyle söylemiştir:
"Secde ettiğinde ellerini iyice açmadan ve tamamen de toplamadan yere koyardı. Parmaklarının yanlarını (veya uçlarım) da kıble tarafına çevirirdi." [49]
Bu hadisin bir başka rivayetine göre de şöyle söylemiştir:
"Secde ettiğinde, karnını uyluğunun herhangi biri üzerine yüklenmek-sizin uyluklarının arasını açardı." [50]
927- Tirmizi, Alkanıe (r.a)'nin şöyle söylediğini rivayet etmiştir: [51]
"Abdullah bin Mes'ud (r.a) bir gün bize: "Size, Resulullah (a.s)'m kıldığı üzere namaz kıldırayım mı?" dedi. Sonra namaz kıldırdı ve ellerini sadece bir kere başlangıç tekbirini alırken kaldırdı."
Bir başka rivayete göre ise şöyle söylemiştir:
"Resulullah (a.s), her eğiliş ve kalkışla, her dikilme ve oturma ile birlikte tekbir getirirdi. Hz. Ebu Bekir (ra.) ve Hz. Ömer (r.a) de böyle yapardı." [52]
Yine Nesai'nin bir başka rivayetinde şöyle bir fazlalığa yer verilmektedir:
"Sağına ve soluna: "es-Selamu aleykum ve rahmetullah" diyerek selam verirdi. Bu sırada yanağının beyazlığı görünecek kadar başını (sağına ve boynuna çevirirdi."
(Ravi) dedi ki:
"Hz. Ebu Bekir (r.a) ve Hz. Ömer (r.a)'in de böyle yaptıklarını gördüm." [53]
Ebu Davud da birinci rivayeti vermiştir. [54]
Abdullah bin Mes'ud (r.a)'dan nakledilen bu hadisi şerifte namaza giriş tekbiri dışındaki tekbirlerde el kaldırmanın olmadığı bildirilmektedir. Tirmizi de şöyle söylemiştir:
"Resulullah (a.s)'ın ashabından ve tabiinden olan ilim sahiplerinin bir çoğu da bu görüşteydiler. Süryani Sevri'nin ve Kufelilerin görüşleri de bu yöndedir."
Yukarıdaki hadisi şeriften daha önce geçen ve Abdullah bin Ömer (r.a)-'den rivayet edilen hadisi şerifte ise rükua giderken ve kalkarken ellerini kaldırdığı bildirilmektedir. Tirmizi Abdullah bin Ömer (r.a)'in hadisinden sonra da şöyla söylemiştir:
"(Resulullah a.s)'m ashabından bazı ilim sahipleri böyle yapılmasının gerektiğini söylemekteydiler. Abdullah bin Ömer (r.a), Cabir bin Abdullah (r.a), Ebu Hureyre (r.a), Enes bin Malik (r.a), Abdullah bin Abbas (r.a), Abdullah bin Zubeyr (ra.) ve daha başkaları böyle söyleyenlerdendir. Tabiinden de başkaları böyle söyleyenlerdendi. Tabiinden de Hasanı Basri, Ata, Tavus, Mücahid, Nafi', Salim bin Abdullah, Said bin Cubeyr ve daha başkaları böyle söylemekteydiler. İmam Malik, Ma'mer, Evza'i, Abdullah bin Mübarek, İmam Şafii, Ahmed bin Hanbel ve İshak da bu görüşte idiler." [55]
Hanefiler Abdullah bin Mes'ud (ra.)'un görüşünü öncelikli olarak esas almışlardır. Çünkü onun fıkıh bilgisi daha fazlaydı, diğerlerinden yaşça daha büyüktü ve Resulullah (.as)'ın durumunu daha iyi biliyordu. Bununla birlikte hüküm geniştir.
928- Ebu Davud, Bera bin Azib (r.a)'den şöyle rivayet etmiştir:
"Resulullah (a.s)'m namaza başladığı sırada ellerini kulaklarının yakınma kadar kaldırdığını gördüm. Sonra bunu tekrarlamadı."
Buna benzer bir rivayette ise: "Sonra bunu tekrarlamadı" ifadesi geçmektedir. [56]
Bir diğer rivayete göre ise Bera (r.a) şöyle söylemiştir:
928- Ebu Davud (1/199-200) Kitabu's-Salat, 119-Rüku esnasında ellerin kaldırılmasından söz etmeyenler babı.
"Resulullah (a.s)'m namaza başladığı sırada ellerini kaldırdığını gördüm. Sonra namazı bitirinceye kadar hiç ellerini kaldırmadı." [57]
929- Buhari ve Müslim, Cabir bin Semure (r.a)'den şu şekilde rivayet etmişlerdir:
"Kufeliler Sa'd'ı Hz. Ömer (r.a)'e şikayat ettiler ve onun namazı hakkında bir takım itirazlarda bulundular. Hz. Ömer (r.a) de ona bir adam gönderdi. (Sa'd) onun yanma geldi. Hz. Ömer (r.a) ona namaz konusunda kendisine yöneltilen tenkidleri bildirdi. O da şöyle söyledi:
"Ben onlara Resulullah (a.s)'ın namazını kıldırıyorum. Onda bir noksan yapmıyorum. Onlara göre kıldırırken ilk iki rek'atını biraz uzatıyor, son iki rek'atı kısa tutuyorum." Bunun üzerine Hz. Ömer (r.a) şöyle söyledi:
"Bu senin hakkında söylenenler sadece bir zandan ibarettir, ey Ebu Is-hak!"
Bu, Devrek'in hadisidir (yani onun rivayet ettiği hadistir). [58]
930- Müslim, Hz. Aişe (r.a)'nin şöyle söylediğini rivayet etmiştir: [59]
"Resulullah (a.s), namaza tekbirle ve "el-Hamdu li'llahi Rabbi'l-Alemi-n'i okuyarak başlatıyordu. Rükuya vardığında başını ne tam diker ne de çok eğerdi, btı ikisinin arasında tutardı. Rükudan kalktığında ayakta doğrulun-caya kadar secdeye varmazdı. Secdeden başını kaldırdığında da oturmuş halde doğruluncaya kadar (ikinci) secdeye varmazdı. Her iki rek'atta bir ta-hiyyatı okurdu. Bu sırada sol ayağını yatırır sağ ayağını dikerdi. Şeytan gibi kalçalarını ökçelerinin arasına koymaktan nehyederdi. Bir kimsenin canavarlar gibi uyluklarını yere döşemesinden de nehyederdi. Namazı selamla bitirirdi."
Bir rivayette yukarıda hadisi şerifin metninde geçen "ukebetu'ş-şeytan" ifadesi "akibu'ş-şeytan" şeklinde geçmektedir. [60]
Beş vakit namaz bütün ilim adamlarının ortak görüşleri ile (yani icma ile) Müslümanların üzerlerine farzdır. Bu beş vakit namaz: sabah, öğle, ikindi, akşam ve yatsı namazlarıdır.
Icma ile (ilim adamlarının ortak görüşleriyle) sabah namazının farzı iki rek'at, öğle namazının dört rek'at, ikindi namazının dört rek'at, akşam namazının üç rek'at, yatsı namazının ise dört rekattır.
Her namazın birinci rek'atı ayakta durmaya güç yetiren için kıyam (ayakta duruş) ile başlar. Namaza eller kaldırılıp ihram (namaza giriş) tekbiri alınarak başanir. Sonra Allah'a sena edilir, ardından euzu besmele ile Fatiha suresi ve Kur'an-ı Kerim'den bir şey okunur. Bu uygulama imam için de yalnız başına namaz kılan için de aynıdır. Ancak imama uyan birinin imamın arkasından Kur'an-ı Kerim okuyup okumayacağı konusunda görüş ayrılığı bulunmaktadır.
Namaz kılan kişi daha sonra tekbir getirip rükuya gider ve ellerini dizlerinin üstüne koyup bu şekilde rüku esnasmda üç kere: "Subhane Rabbiye'l Azim" der. Sonra "Semi'a'llahu limen hamideh; Rabbena ve leke'1-hamd" diyerek rükudan kalkar. Sonra secdeye kapanması esnasında yine tekbir getirir. Yedi organıyla secdeye varır. Yani secdede burnuyla beraber alnım, iki elini, iki dizini ve iki ayağını yere koyar. Ayak parmaklarını kıble tarafına çevirerek ayaklarını diker. Bu esnada uyluklarını ve pazularını bedeninden ayrı tutar. Dirseklerini de yere değdirmez. Secdede olduğu sırada üç kere: "Subhane Rabbiyeye'1-a'la" der. Sonra sol bacağını yere yatırıp sağ ayağım dikerek oturur ve oturma esnasında tekbir getirir.- Kadın ise örtünmesine en uygun olanı yapar. Pazularını bedeninden ayırmaz. Uyluklarını da karnına yapıştırır.- Sonra ikinci secdeye varır ve bu secdede de birincisinde okuduğu teşbihleri okur.
Sonra tekbir getirerek ikinci rek'ata kalkar. İkinci rek'ata kalkarken secdeye varırken yaptığının tersine önce yüzünü sonra ellerini sonra da dizlerini kaldırır. Secdeye varırken ise önce dizlerini, sonra ellerini sonra da yüzünü yere koyar. İkinci rek'ata kalktığında namazı yalnız kılan vaya imamlık eden birisi olması durumunda Fatiha suresini ve Kur'an-ı Kerim'den bir şeyler okur.
İmama uyan kimsenin imamın arkasında Kur'an-ı Kerim okuyup okumayacağı konusunda ise daha önce belirttiğimiz üzere görüş ayrılığı bulunmaktadır. Daha sonra rükû eder, iki kere secde eder ve iki secde arasında oturur. Eğer kıldığı namaz iki rek'atlık ise ikinci rek'attan sonra son tahiyyata oturur. Bu esnada sol ayağını yere yatırıp sağ ayağmı dikerek mi oturacağı yoksa iki secde arasında yaptığı gibi kalçalarını ayaklarına dayayıp mı oturacağı konusunda fıkıhçılar arasında görüş ayrılığı bulunmaktadır. Oturma esnasında teşehhüdü okur, Resulullah (a.s)'a salat getirir, dua eder sonra sağına ve soluna selam verir. Eğer kaldığı namaz üç veya dört rek'atlı ise ikinci rek'attan sonraki oturuşunda yalnız teşehüdü okumakla yetinir. Bunun ardından Resulullah (a.s)'a salat getirip getirmeyeceği konusunda ise ihtilaf edilmiştir. Sonra tekibr getirirek üçüncü rek'ata kalkar. Eğer imam veya yalnız başına namaz kılan biriyse ardından Fetiha suresini okur. Sonra da ikinci rek'atta yaptıklarının aynısını yapar. Eğer kıldığı namaz üç rek'atlı ise bundan sonra son oturuşta (tahiyyata) oturur ve ardından belirtiğimiz şekilde selam verir.
Kıldığı namaz dört rek'atlık bir namazsa üçüncü rek'atnı ikinci secdesinden sonra dördüncü rek'at için ayağa kalkar. Bu rek'atta üçüncü rek'atta yaptığı fiillerin aynısı yapar, sonra son oturuşta oturur ve ardından selam verir. Selamdan sonra hadislerde bildirilen zikirleri okuması ve dua etmesi müste-habdır.
Bunlar farz bir namazın kılınışıyla ilgili genel bilgilerdir. İleride namazın fiillerinden ve sözlerinden her birinin hükmü ve hakkındaki içtihadlarla ilgili tafsilatlı bilgiler gelecektir. [61]
931- Buharı, Ebu Hureyre (r.a)'den rivayet etmiştir:
"Resulullah (a.s) Mescid'e girdi. Bu sırada bir adam da girip namaz kıldı. [62]
Sonra Resulullah (a.s)'a selam verdi. Resuhıllah (a.s) selamını aldı ve şöyle buyurdu:
"Dön namazını yeniden kıl, çünkü sen namaz kılmadın."
Adam dönüp daha önce kıldığı şekilde yeniden namaz kıldı. Sonra gelip Resulullah (a.s)'a selam verdi. Resulullah (a.s) selamını aldı ve şöyle buyurdu:
"Dön namazını yeniden kıl, çünkü sen namaz kılmadın." Adam üçüncü kez döndü ve sonra şöyle söyledi:
"Seni hak üzere gönderene yemin ederim ki, ben bundan daha güzelini yapamam. Sen bana öğret." Bunun üzerine Resulullah (a.s) şöyle buyurdu:
"Namaza durduğun zaman tekbir getir. Sonra Kur'an-ı Kerim'den kolayına gelen bir şeyi oku. Sonra rükuya var ve bedenin tam mutmain oluncaya (tam bir rüku hali alıncaya kadar) rükuya var. Sonra ayakta dik bir hal a-lıncaya kadar doğrul. Sonra secdeye tam yerleşecek şekilde secdeye var (bedenin secdede mutmain olacak şekilde secde et). Sonra doğrulup tam yerine yerleşecek şekilde otur. Bu hareketleri bütün namazın boyunca tekrar et."
Buna benzer bir rivayette bildirildiğine göre adam selam verince Resulullah (a.s): "Ve aleyke's-selam, dön" diye buyurdu.
Aynı rivayette bildirildiğine göre Resulullah (a.s) şöyle buyurmuştur: "Tekbir getir. Sonra Kur'an-ı Kerim'den kolayına gelen bir şeyi oku..." Hadisin devamında yukarıdaki ifadeler yer almakta ancak: "Sonra doğrulup tam yerine yerleşecek şekilde otur" sözünden sonra şu fazlalığa yer verilmektedir: "Sonra secdeye tam yerleşinceye (bedenin secde halinde tam mutmain olacak şekilde) secdeye var. Sonra doğrulup tam yerine yerleşecek şekilde otur. Sonra bu hareketleri bütün namazın boyunca tekrar et." [63]
Ebu Davud'un naklettiği bir rivayette de şöyle bir fazlalığa yer verilmektedir:
"Bunları tam yaptığında namazın tam olur. Bunlardan bir şeyi eksik yaptığında namazın eksik olur." [64]
932- Tirmizi, Rifa'a bin Rafi (r.a)'nin şöyle söylediğini rivayet etmiştir:
"Resulullah (a.s) bir gün Mescid'de oturuyordu. -Rifa'a dedi ki: "Biz de O'nunla birlikte bulunuyorduk- Bu sırada O'nun yanına bedevi gibi bir a-dam geldi. Namaz kıldı ve namazını çok hafif tuttu. Sonra namazını bitirdi ve Resulullah (a.s)'a selam verdi. Resulullah (a.s) şöyle buyurdu:
"Ve aleyke (sana da selam olsun). Dön, yeniden namaz kıl; çünkü sen namaz kılmadın."
(Adam) bunu iki veya üç kere yaptı. O da: "Ve aleyke (sana da selam oî-sun.) Dön, yeniden namaz kıl; çünkü sen namaz kılmadın" diye buyurdu. İnsanlar korktular ve namazlarını hafif tutanın namaz kılmamış sayılması durumu kendilerine ağır geldi. En sonunda adam: "Bana göster ve öğret. Ben bir beşerim. Doğru da yapıyor, yanlış da yapıyorum" dedi. Resulullah (a.s) da şöyle buyurdu: [65]
"Evet. Namaza kalktığında Allah'ın sana emrettiği şekilde abdest al. Sonra şehadet getir ve kamet getir. Eğer Kur'an-ı Kerim'den bir şey biliyorsan oku. Bilmiyorsan Allah'a hamdet, O'nu tekbir et ve kelimei tevhidi oku. Sonrü rüku et ve rükuyu tam yap. Sonra ayakta dik duracak şekilde doğrul. Sonra secdeye var ve secdeye tam yerleş (secdeyi tam yap). Sonra otur ve tam yerine yerleşecek şekilde otur. Sonra ayağa kalk. Böyle yaparsan namazın tam olur. Bundan bir şeyi eksik yaparsan namazın eksik olur.
(Rifa'a r.a) dedi ki: "Bu söz onlar için daha ehvendi. Sözü edilenlerden birinin eksik yapılması durumunda namazları eksik olacak, ancak tamamen gitmiş olmayacaktı." [66]
Bu rivayet dolayısıyla ve daha başka sebeplerden dolayı Hanefiler şöyle söylemişlerdir.
"Rüku'da ve secdede tum'anine (bedenin tam bir şekil alması, söz konusu fiillerin tam yapılması) ve rükudan sonra tam doğrulması vaciptir ama namazın bir rüknü değildir."
Onlara göre bir kimse vacibi kasıtlı olarak terkettiğinde günah işlemiş o-lur ve bu şekilde kıldığı namazın vaktin çıkmamış olması halinde iade etmesi gerekir. Ancak vacibin terkinden dolayı namaz geçerli olmaz.
933- Ebu Davud, yukarıda geçen hadisi şerifin bir benzerini rivayet etmiştir: [67]
"Bu rivayete göre Ebu Hureyre (r.a) yukarıdakinin benzeri bir hadisi şerif nakletmiş ve bu arada şöyle söylemiştir:
"Bunun üzerine Resulullah (a.s) şöyle buyurdu:
"Bir kimse abdest alıp abdestini tam yaparak sonra tekbir getirerek sonra Yüce Allah'a hamd ve sena ederek, sonra Kur'an-ı Kerim'den istediği bir şeyi okuyarak, sonra "Allahu ekber" diyerek, sonra rükuya vararak ve rükuda bütün eklemleri yerine oturuncaya kadar eğilerek, sonra kalkarak, sonra: "Semi'allahu Iünen hamideh" deyip ayakta dimdik olacak şekilde doğrularak, sonra "Allahu ekber" deyip bütün eklemleri yerine oturacak şekilde secdeye vararak, sonra "Allahu ekber" deyip başını kaldırarak ve tam yerine yerleşecek şekilde oturarak, sonra "Allahu ekber" diyerek, sonra bütün eklemleri yerine yerleşecek şekilde (ikinci kez) secde ederek, sonra tekbir getirip ikinci kez kalkarak namaz kılmadıkça namazı tam olmaz. Bütün bunları yaparsa namazı tam olur."
Yine Ebu Hureyre (r.a)'den nakledilen bir başka rivayete göre ise Ebu
Hureyre (r.a) şöyle söylemiştir:
"Resulullah (a.s) şöyle buyurdu:
"Bir kimse Allah'ın emrettiği üzere yüzünü ve dirseklerine kadar kollarını yıkamak, başını meshetmek ve topuklarına kadar ayaklarını yıkamak suretiyle abdest alarak, sonra tekbir getirip Allah'a hamdererek, sonra Kur-'an-ı Kerim'den kendisine izin verildiği ve kolayına gelen kadar bir şey okuyarak, sonra tekbir getirip secdede bütün eklemleri yerine oturacak ve rahatlayacak şekilde yüzünü -bir rivayette "alnını" denmektedir- yere değdirerek, sonra tekbir getirip oturağı (mak'adı) üzerine tam yerleşerek ve bedeni doğru duracak şekilde oturarak namaz kılmadıkça namazı tam olmaz."
Resulullah (a.s) bu şekilde dört rek'ath bir namazın kılınış şeklini bildirdi. Sonunda da şöyle buyurdu:
"Biriniz bütün bunları yapmazsa (namazı) tam olmaz." [68]
Bu olayın anlatıldığı bir başka rivayete göre de Resulullah (a.s) şöyle buyurdu:
"Namaza kalkıp kıbleye yöneldiğin zaman tekbir getir. Sonra Fatiha suresini (Ummu'l-Kur'an'ı) ve Allah'ın okumanı dilediği bir şeyi oku. Rükuya vardığında avuçlarını dizlerinin üstüne koy, sırtını da düz yap"
Yine şöyle buyurdu:
"Secde ettiğin zaman secdende tam yerleş. (Secdeden) doğruluğunda sol uyluğunun üzerine otur (yani sol uyluğunu baldırının üstüne yerleştirerek otur - Çeviren)" [69]
Bu olayı anlatan bir başka rivayette geçtiğine göre de şöyle buyurmuştur:
"Namazın arasında oturduğun zaman tam yerine yerleş (tum'aninet ü-zere ol). Sol uyluğunu yatır. Sonra teşehhüdü oku. Sonra kalktığında namazını bitirinceye kadar aynı fiileri tekrar et (yani ilk iki rek'atta yaptıklarını yap - Çeviren)" [70]
Buna benzer bir başka rivayette geçtiğine göre de şöyle buyurmuştur:
"Böylece Yüce Allah'ın sana emrettiği şekilde abdest al. Sonra şehadet getir. Sonra kamet getir. Sonra tekbir al. Eğer Kur'an-ı Kerim'den bir şey biliyorsan onu oku. Yoksa Allah'a hamdet, O'nu tekbir et ve O'nun birliğini ifade et (kelime-i tevhidi oku)."
Yine bu rivayette geçtiğine göre Resulullah (a.s) şöyle buyurmuştur: "Bunlardan biri eksik olursa namazın eksik olur." [71]
Resulullah (a.s)'ın: "Kur'an-ı Kerim'den kolayına gelen bir şeyi oku" sözünden hareketle Hanefiler şöyle söylemişlerdir:
"Burada farz olan Kur'an-ı Kerim'den herhangi bir şeyin okunmasıdır. Fatiha suresinin okunması ise vaciptir."
Ancak Şafiiler ve daha başkaları şöyle söylemişlerdir:
"Rivayetlerin birinde: "Sonra Ummu'l-Kur'an'ı (yani Fatiha suresini) o-ku" dendiğinden dolayı Fatiha suresinin okunması farzdır."
Yine şöyle söylemişlerdir:
"Hadislerde geçen İfadelerin arasını buluşturursak Kur'an-ı Kerim-'den bir şeyler bilen birinin öncelikle okuması gerekenin Fatiha suresi olduğu belirginleşir. Eğer bir kimse bunu bilmiyorsa o zaman Kur'an'dan kolayına gelen bir şeyi okur. Bu kadarını da bilmiyorsa o zaman zikirde bulunur."
Yukarıdaki hadisi şerif, namazın her rüknünün yerine getirilmesinde tu-m'aninetin yani vücudun aldığı şekil üzere rahat bir hal almasının, her rüknünün gereği gibi yerine getirilmesinin gerekliliğine delalet etmektedir. Şafüler, itmi'nanın (tum'aninetin) farz olduğunu söylemişlerdir. Hanefiler ise: "Hadiste: "Eğer bunlardan biri eksik olursa namazın eksik olur" dendiğinden dolayı bu vaciptir" demişlerdir.
Resulullah (a.s)'m: "Sonra bunu bütün rek'atlarmda tekrarla" sözü, namazın bütün rek'atlarında, kıraat (Kur'an-ı Kerim'den bir şeyler okuma), rüku ve secdenin gerekliliğine delalet etmektedir. Hanefiler son iki rek'atta kıraat yerine teşbihi (Allah'ın şanının yüceliğini ifade eden zikir sözlerini söylemeyi) caiz görmüşlerdir. Haris el-A'ver tankıyla gelen bir rivayete göre Hz. Ali (r.a)'nin de buna cevaz verdiği bildirilmiştir. (Şerhu's-Sunne, 3/11) Haris el-A'ver, Hz.Ali (r.a)'nin arkadaşı Abdullah'ın oğludur. eş-Şa'bi, onun (yani Ha-ris'in) görüşünü yalanlamış ve reddetmiştir. Hadisin rivayetinde de zayıflık bulunmaktadır. (et-Takrib) İmam Ebu Hanife'den de namazın her rek'atında Fatiha suresini okumanın vacib olduğunu bildiren bir rivayet nakledilmiştir. Bu rivayeti ondan Hasan bin Ziyad nakletmiştir. el-Ayni ve İbnu'l-Hümmam da sahih olduğunu bildirmişlerdir. (Şu'ayb)
934- Neseai, Zeyd bin Vehb (r.a)'in şöyle söylediğini rivayet etmiştir:
"Huzeyfe (r.a) namaz kılan bir adam gördü. Adam namazından kırpıyordu (rükünlerini gereği gibi yerine getirmiyordu.) Bunun üzerine Huzeyfe (r.a) ona şöyle söyledi:
"Sen bu namazı ne zamandan beri kılıyorsun?"
Adam: "Kırk yıldan beri" dedi. Huzeyfe (r.a) de şöyle söyledi:
"Sen kırk yıldan beri namaz kılmamışsın, Eğer sen bu namaz üzre devam ederek ölseydin, Hz. Muhammed (a.s)'in fıtratı (milleti, dini) üzere ölmüş olmazdın." Sonra şöyle söyledi: [72]
"Bir adam yerine göre (namazı) hafifletir (kısa kılar), ama yine (rükünlerini) tam yapar ve güzelce yerine getirir."
Buhari'nin rivayetine göre de Şakik şöyle söylemiştir:
"Huzeyfe (r.a), rüku ve secdelerini tam yapmayan bir adam gördü. Adam namazını bitirince Huzeyfe (r.a) onu yanma çağırdı ve kendisine şöyle söyledi: "Sen namaz kılmadın."
(Ravi dedi ki): "Sanıyorum şöyle söyledi:
"Sen eğer (bu hal üzere) Ölseydin, Muhammed (a.s)'in sünneti üzere ölmüş olmazdın." [73]
Bir başka rivayette bildirildiğine göre ise şöyle söylemiştir:
"Eğer ölseydin, Allah'ın Muhammed (a.s)'i yönelttiği fıtrattan başka bir şey üzere Ölmüş olurdun." [74]
Hafız İbni Hacer, el-Feth'de şöyle söylemiştir:
"Bu hadisi şerif, rüku ve secdede tum'aninetin (bedenin rahat bir şekil almasının) gerekliliğine ve bunun yerine getirilmemesinin namazı geçersiz kılacağına delil sayılmıştır."
935- Ahmed bin Hanbel, Ata bin Yes'ar (r.a)'dan rivayet etmiş, o da Resulullah (a.s)'ın sahabilerinden birinin şöyle söylediğini bildirmiştir: [75]
"Bir adam izarını yayarak namaz kılınca Resulullah (a.s) ona: "Git abdest al" diye buyurdu. Adam gitti, abdest aldı, sonra geldi. Resulullah (a.s) yine: "Git abdest al" diye buyurdu. Adam sonra geldi. (Kendisinden hadis rivayet edilen sahabi) dedi ki:
"Ya Resulullah (a.s)! Neden ona önce abdest almasmı emrettin. Sonra kendisine bir şey söylemedin?" Resulullah (a.s) da şöyle buyurdu:
"O izarını yayarak namaz kılıyordu. Şanı yüce olan Allah ise izarını yayan birinin namazını kabul etmez." [76]
Kendini beğenmişlik havasına kapılmak haram olduğundan dolayı bu duyguyla izan yayıp yerlere sermek de mekruhtur. Resulullah (a.s)'ın, izannı yayan birine abdestini tazelemesini emretmesi, bir günah işleyen birinin abdes-tini tazelemesinin gerektiğini ileri süren ilim adamları için bir delildir. [77]
Bu konu içinde geçen hadisi şeriflerden anladığımıza göre Resulullah (a.s)'ın ve ashabının sünneti namaz konusunda bilgisi eksik olan birinin bu konudaki bilgisizliğini ortaya koyan uygulamasının görülmesi durumunda ona gereken bilginin verilmesiydi. Genelde bütün Müslümanların ve özelde ilim adamlarının da bu sünneti kavramaları ve yeniden hayata geçirmeleri gerekmektedir. İnsanların bir çoklarının namaz konusunda herhangi bir bilgisizlik veya yanlışlık gördüklerinde aldırmazlık ettiklerini, hata eden kişiyi bilgilendirmediklerini ve gereken hatırlatmayı yapmadıklarını görüyoruz.
Hanefiler rükün ile vacibi birbirinden ayırmaktadırlar. Rükün onlara göre yapılması farz olan bir ameldir ve şeriatın kesin delillerine dayanır. Bunu inkâr edenin de küfrüne hükmedilir. Vacib ise, işlenmesi gerekli olan bir ameldir. Onu terkeden günah işlemiş olur ve onunla ilgili sahih rivayetleri inkâr edenin de fasık biri olduğuna hükmedilir. Bunun yamsıra rüknün terkedilmesi namazı geçersiz kıldığı halde vacibin terki namazı geçersiz kılmaz.
Bu hususa Hanefilerin, bu konu içinde geçen bazı rivayetlerden hareketle tum'anineti bir rükün olarak değil de vacib olarak görmeleri dolayısıyla değinme gereği duyduk.
Hanbeliler tum'anineti az da olsa bir rükün yani organların tam şeklini aldıktan sonra hareketsiz halde durması olarak tanımlamışlardır. Şafiiler bunu organların rükuda, secdede, rüku d an sonra ayakta duruşta ve secdeden kalkıştan sonra iki secdenin ayrılmasını sağlayan iki secde arası oturuşta istikrar kazanması, kesin bir hal alması ve iğreti durmaması olarak tanımlamışlardır.
Hanefiler ise bunu, rüku, secde ve secdeden kalkış esnasında bir teşbih (teşbih sözü) miktarınca organların sükuna kavuşturulması olarak tanımlamışlardır.
Malikiler de bunu namazın bütün rükünlerinde herhangi bir anda organların istikrar kazanması olarak tanımlamışlardır. Tum'aninet Malikilere, Han-belilere ve Şafiilerin bazılarına göre namazın rükünlerindendir. Şafiilerin bazılarına göre de rüknün bir şartıdır. Hanefîlere göre ise rükuda tum'aninet, rü-kudan sonra tam doğrulmak, yine secdede tum'aninet ve iki secde arasında oturmak vaciptir. [78]
936- Tirmizi, Hz. Ali (r.a)'den rivayet etmiştir:
"Resulullah (a.s) şöyle buyurdu:
"Namazın anahtarı abdesttir. Ona giriş tekbirle, çıkış da selamla olur." [79]
937- Müslim, Vail bin Hucr (r.a)'dan rivayet etmiştir: [80]
"O (yani Vail r.a), Resuluİlah (a.s)'ın namaza girerken tekbir alması esnasında ellerim kaldırdığını gördü. -Hadisin ravilerinden olan Hemmam, ellerini kulaklarına kadar kaldırdığını bildirmiştir.- {Resuluİlah a.s) sonra elbisesine büründü, sonra sağ elini sol elinin üzerine koydu. Rüku etmek istediğinde ellerini elbisesinden çıkardı. Sonra ellerini kaldırdı. Sonra tekbir getirdi ve rükuya gitti. "Sem'ia'llahu limen hamideh" dediğinde de ellerini kaldırdı. Secde ettiğinde iki elinin arasına secde etti (yani başını İki elinin arasına koydu.)"
Ebu Davud'un rivayetine göre de şöyle söylemiştir:
"Resuluİlah (a.s)'ın namaza girdiğinde ellerini kulaklarına kadar kaldırdığını gördüm. Sonra Medine'ye geldim. Oradakilerin namaza başlama esnasında ellerini göğüslerine kadar kaldırdıklarını gördüm. Üzerlerinde de bornozlar ve boydan giysiler vardı." [81]
Bir başka rivayete göre ise şöyle söylemiştir;
"Kış mevsiminde Resuluİlah (a.s)'ın yanına gittim. Sahabilerinin namazda elbiselerinin içinden ellerini kaldırdıklarını gördüm." [82]
Bir diğer rivayete göre de şöyle söylemiştir:
"Resuluİlah (a.s) ile birlikte namaz kıldım. Tekbir getirdiğinde ellerini kaldırıyordu. Sonra elbisesine buruyordu. Sonra sol elini sağ eliyle tutuyordu (yani sağ elini sol elinin üzerine koyuyordu) ve ellerini elbisesinin içine sokuyordu. Rükuya varmak istediğinde ellerini çıkarıyordu. Sonra ellerini kaldırıyordu. Sonra rükuda başını kaldırmak istediğinde ellerini kaldırıyordu. Sonra secde ediyordu. Yüzünü iki elinin arasına koyuyordu. Namazını, bitirinceye kadar bunları tekrar ediyordu."
Muhammed bin Cuhade dedi ki: "Ben bunu Hasan bin Ebi'l-Hasan'a bildirdim. O da şöyle söyledi:
"Bu, Resuluİlah (a.s)'m namazıdır. Bunu yapan onu (yani Resuluİlah (a.s)'m namazını) yerine getirmiş olur. Bunu terkeden de onu terketmiş olur." [83]
Bir başka rivayette de şöyle denmektedir:
"O (yani Vail r.a) Resuluİlah (a.s)'ı namaza dururken gördü. (Resuluİlah a.s) ellerini omuzlarının hizasına getirinceye kadar kaldırdı. Baş parmaklarını da kulaklarının hizasına getirdi ve sonra tekbir aldı." [84]
Bir başka rivayete göre de şöyle söylemiştir:
"Resuluİlah (a.s)'ın namazda baş parmaklarını kulak ibiklerine kadar kaldırdığını gördüm." [85]
Bir rivayete göre de o, Resuluİlah (a.s)'ın tekbirle birlikte ellerini kaldırdığını görmüştür. [86]
938- Nesai, Abdurrahman bin Esamm (r.a)'dan rivayet etmiştir: "Enes bin Malik (r.a)'e namazda tekbirden soruldu. O da şöyle söyledi: [87]
"Kişi rükuya varırken tekbir getirir. Secde ederken tekbir getirir. Secdeden başını kaldırdığında tekbir getirir. İlk iki rek'attan sonra kalktığında tekbir getirir." Huteym ona: "Sen bunu kimden aldın?" diye sordu. O da şöyle söyledi:
"Resuluİlah (a.s)'tan, Hz. Ebu Bekir (r.a)'den, Hz. Ömer (r.a)'den." Bundan sonra sustu. Huteym:
"Hz. Osman (r.a)'dan da mı?" diye sordu. O da: "Hz. Osman (r.a)'dan da" cevabını verdi."
939- Ahmed bin Hanbel, Said bin el-Haris (r.a)'den rivayet etmiştir:
"Ebu Hureyre (r.a)'nin bir rahatsızlığı oldu -veya namaza gelmedi- bunun üzerine bize Ebu Said el-Hudri (r.a) namaz kıldırdı. Namaza başlaması esnasında seslice tekbir getirdi. Yine rükuya giderken, "Semi'a'llahu limen hamiden" dediğinde, başını secdeden kaldırdığında, secdeye vardığında ve ilk iki rek'attan sonra ayağa kalktığında da (bu şekilde seslice tekbir getirdi. Namazını bu şekilde tamamladı. Namazı bitince: "İnsanların namazları se-ninkinden farklılık arzediyor" denildi. Bunun üzerine minberin üzerinde durarak şöyle söyledi:
"Ey insanlar! Vallahi, sizin namazınızın benimkinden farklı olup olmaması beni ilgilendirmez. Ben, Resulullah (a.s)'ın bu şekilde namaz kıldığını gördüm." dedi." [88]
940- Taberani, Abdullah bin Abbas (r.a)'dan şöyle rivayet etmiştir: "Resulullah (a.s)'m şöyle buyurduğunu duydum:
"Biz Peygamberler topluluğu, iftarımızı erken yapmak, sahurumuzu geciktirmek ve namazımızda sağlarımızı sollarımız (yani sağ ellerimizi sol ellerimiz) üzerine koymakla emrolunduk." [89]
941- Taberani, Ukbe bin Ebi Aişe (r.a)'den rivayet etmiştir:
"Resulullah (a.s)'ın sahabelerinden olan Abdullah bin Cabir el-Beyadi (r.a)'nin namazda ellerinden birini bileğinin üzerine koyduğunu gördüm." [90]
Bilek; kol kemiği ile el kemiklerini birleştiren eklerin bulunduğu yerdir. Baş parmak ve serçe parmakla birlikte halka yapılırsa diğer parmaklar kol ü-zerinde kalır. Hanefilerin bazıları üç parmağın kol yani bileğin üst kısmına u-zatılmasını müstehab görmüşlerdir.
942- İmam Malik, Ebu Hazim bin Dinar (r.a)'dan rivayet etmiştir: "Sehl bin Sa'd şöyle söyledi:
"İnsanlar, namazda sağ ellerini sol bileklerinin üzerine koymakla emro-lunuyorlardı."
Ebu Hazim şöyle söyledi:
"Bildiğim kadarıyla bu ancak Resulullah (a.s)'a dayandırılıyordu."
Bir rivayete göre İsmail, hadisin metnindeki "yenmi" kelimesinin yerine "yunma" kelimesinin kullanıldığını söylemiştir. Her iki kelimenin de ortaya koyduğu hüküm aynıdır. -Çeviren) [91]
943- Ebu Davud, Abdullah bin Mes'ud (r.a)'dan rivayet etmiştir: [92]
"O (yani Abdullah bin Mes'ud r.a) namaz kılarken sol elini sağ elinin üzerine koyuyordu. Resulullah (a.s) onun böyle yaptığını gördü; (onun) sağ elini sol elinin üzerine koydu."
Nesai'nin rivayetine göre de Abdullah bin Mes'ud (r.a) şöyle söylemiştir:
"Resulullah (a.s) namazda sol elimi sağ elimin üzerine koyduğumu gördü. Bunun üzerine sağ elimi tuttu ve sol elimin üzerine koydu." [93]
944- Nesai, Vail bin Hucr (r.a)'un şöyle söylediğini rivayet etmiştir:
"Resulullah (a.s)'m namazda ayakta iken sağ eliyle sol elini tuttuğunu gördüm." [94]
945- Ebu Davud, Abdullah bin Zubeyr (r.a)'in şöyle söylediğini rivayet etmiştir:
"Ayaklan bir hizada tutmak ve bir diğerinin üzerine koymak sünnettendir." [95]
İki topuğun aynı hizada olması, ayakların bir hizada tutulmasının bir gereğidir. Bu durumda ayakların iç kısımlarındaki ökçeler birbirine karşı gelir. Bazıları ayaklan yanlarına doğru çevrilmeden doğrudan kıbleye doğru çevrilmesini müstehab olarak görmüşlerdir. Bazıları ise bu konuda herhangi bir te-kellüfe girilmesinde (yani kişinin kendini zoriamamasında) herhangi bir sakınca görmemişlerdir. Hanefilere göre ayakta durulurken (kıyam esnasında) ayakların arasının dört parmak kadar açılmasını sünnet olarak görmüşlerdir. Şafiilere göre bir karış miktarı açılması sünnettir. Malikiler ve Hanbelilere göre ise ayakların aralarının orta bir şekilde açılması mendubdur. Ancak örfe aykırı bir şekilde bir aşırılığın olmaması için çok fazla da açılmaması gerekir.
945- Ebu Davud (11200) Kitabu's-salat, Namazda sağ elin sol el üzerine konulması babı. Ravileri arasında Zur'afbin Abdurrahman bulunmaktadır ki, İbni Hibban'dan başkası onu sika görmemiştir. Kavilerinin geriye kalanları sikadırlar. [96]
Namaza giriş tekbiri farzdır. Bu ise kişinin, kendi duyacak kadar bir sesle "Ailahu ekber" demesidir. Bu ibareyi Arapça olarak ifade etmekten aciz olanların dışındakilerin bunu Arapça söylemeleri uygundur. İmamın arkasındaki-lere duyurmak için tekbiri yüksek sesle alması müstehabdır. Namaza ancak başlangıç tekbirinin alınması ile girilmiş olur. Ancak bu kimse dilsiz olması gibi bir sebepten dolayı tekbir getirmekten aciz olursa, bu görev onun üzerinden düşer.
Namaz kılan birinin: "Allah lafzının başındaki elifi uzatarak "Aallahu ekber" diyerek tekbir almaktan sakınması gerekir. Yine "ekber" kelimesinin bâ1-sından sonra bir elif ilave etmekten (yani "ekbâr" demekten) de kaçınmalıdır. Çünkü bu durumda anlam değişir, dolayısıyla namaz geçerli olmaz.
Şafiiler, "AUahu ekber" veya "Allahu'l-Celil ekber" denilmesini caiz görmüşlerdir. Ebu Hanife ve İmam Muhammed, "Ailahu ekber", "Ailahu ecel", "Ailahu a'zam", "Ailahu kebir", "er-Rahmanu a'zam" gibi tekbir anlamı taşıyan ibarelerin her biriyle namaza başlanmasını caiz görmüşlerdir. Ancak daha önce de geçtiği üzere bir uygulamanın caizliği (yani geçerliliği) ayrı bir şeydir, farz ayrı bir şeydir. Yani cevaz farziyetten daha geniş kapsamlıdır. Bu itibarla sayılan herhangi biriyle namaza başlanması durumunda kılman namaz geçerli olsa da, yapılması gereken "Ailahu ekber" diyerek namaza başlamaktır.
I'la'u's-Sünen (2/159)'de şöyle denmektedir:
"Ailahu ekber" lafzının terkedilmesi, (yani bunun yerine yine tekbir anlamı taşıyan bir başka ibarenin kullanılması), namazı geçersiz kılmaz, ancak mekruhtur."
Şerhu's-Sünne tahkikçisi (3/18)'de şöyle söylemiştir:
"Ancak ilim adamları bizzat "AUahu ekber" lafzının söylenmesinin gerektiğini ve bunu güzelce söyleyebilecek birinin bunun yerine başka bir ifade kullanmasınn tahrimen mekruh olduğunu söylemişlerdir."
Rükuya varırken, secdeye varırken, secdeden kalkarken, otururken, ayağa kalkarkan söylenen geçiş tekbirleri ise ümmetin icma'ı ile (bütün ilim adamlarının ortak görüşleri ile) sabittir. Yani sadece "Ailahu ekber" denir, yerine başka bir ibare söylenmez. Sadece rükudan kalkarken "semi'a'llahu Hmen hamideh" denir. Hanbeliler; gerek geçiş tekbirlerinin söylenmesinin gerekse "semi'a'llahu limen hamideh" denmesinin ve gerekse iki secde arasında
"Rabbi'ğfir li (Ey Rabbim beni bağışla)" denmesinin vacib olduğunu söylemişlerdir.
İlim adamlarının çoğunluğuna göre ise geçiş tekbirlerinin söylenmesi vacib değil sünnettir.
Namaza başlangıç için tekbir alınması sırasında ellerin kaldırılmasının gerektiği konusunda herhangi bir görüş ayrılığı yoktur. Bu sırada bilekler kürek kemiklerinin en üst kısımlarının, baş parmaklar da kulakların hizasına gelecek şekilde kaldırılmalıdır. Kadın ise ellerini sadece omuzlarının hizasına gelecek kadar kaldırır. Parmaklarının uçları omuzlarının hizasmı geçmez. Çünkü Buha-ri'nin ellerin kaldırılması konusunda, sika ravilerden oluşan bir senetle rivayet ettiğine göre Abdu Rabbih bin Selman bin Umeyr şöyle söylemiştir:
"Ummu Derda (r.a)'nın namazda ellerini omuzlarının hizasına kadar kaldırdığını gördüm."
Genel kıyasa (kıyası celiye) göre bu konuda kadının da erkek gibi hareket etmesi gerekir. Çünkü kadınm elleri avret değildir. Ancak özel kıyas (kıyası hafiyy) yukarıdaki hadisi şerifin ortaya koyduğu hükme uymaktadır. Çünkü kadının belirtilen şekilde hareket etmesi, onun açısından örtünmeye (hayaya) daha uygundur. [97]
Kıblenin üstünlüğü dolayısıyla parmak uçlarının kıble tarafına doğru eğilmesi sünnettir. Hanefilerde kuvvetli olan görüşe göre bir kimse önce ellerini kaldırır sonra tekbir getirir.
Hanefiler, Malikiler ve Şafiiler şöyle söylemişlerdir:
"Başlangıç tekbiri esnasında parmakların aralarının hafifçe açılması sünnettir. Bu sırada parmaklar ne tamamen birbirlerine yapıştırılmak ne da çok fazla açılmalıdır."
Hanbeliler ise şöyle söylemişlerdir:
"Ellerin yukarıya doğru kaldırılması esnasında parmakların dikilmesi ve birbirlerine yapıştırılması müstehabdır."
Hanefilere ve Malikilere göre başlangıç tekbiri dışında ellerin kaldırılması sünnet değildir. Şafiiler ve Hanbeliler ise: "Rükuya giderken ve rükudan kalkış esnasında ellerin kaldırılması da sünnettir" demişlerdir.
İmam Nevevi şöyle söylemiştir:
"Birinci teşehhüdden sonra ayağa kalkarken ellerin kaldırılması de müstehabdır." Bunun yapılmasının sünnet olup olmaması kesin olmadığına göre bu konudaki hüküm geniştir. Yani yapılmasında veya terkedilmesinde herhangi bir sakınca yoktur.
Hanbelüer, Şafiiler ve Hanefiler şöyle söylemiştir:
"Namaz kılan birinin namaza başlama tekbirini aldıktan sonra sağ elini sol elinin ve sol bileğinin üstüne koyması sünnettir."
Hanbelilere ve Şafıilere göre bu esnada sol el sağ bileğin veya buna yakın bir yerin üzerine konur. Hanefilere göre ise kişi baş parmağı ile küçük parmağını bileğinin etrafında halka yaparak sağ elinin içini sol bileğinin üstüne koyar. Kadm ise bileğinin etrafında parmaklarıyla halka yapmaksızın iki elini de göğsünün üzerine koyar. Çünkü bu, onun için kapalılığa (yani hayaya) daha uygundur. Hanefilere ve Hanbelilere göre erkek, ellerini göbeğinin altına koyar. Hanefiler bu konuda bir çok rivayeti delil göstermişlerdir. Ebu Muc-liz'e, erkeğin ellerini nasıl koyacağı soruldu. O da şöyle söyledi: "Sağ elinin içini, sol elinin dışının üstüne koyar ve her iki elini birden göbeğinin altında tutar."
Allame İbni Terkumani de şöyle söylemiştir:
"Ebu Mucliz'in, ellerin göbeğin altına konması ile ilgili görüşünü Ebu Amr, Temhid'de rivayet etmiştir. Bu rivayet ondan iyi (ceyyid) bir senedle nakledilmiştir. İbrahim Nehai'nin görüşü de bunu desteklemektedir. Büyük bir tabiinin sözü ise çoğunluğa göre hüccettir (yani kuvvetli delildir)."
Hz. Ali (r.a)'nin de şöyle söylediği rivayet edilmiştir:
"Sünnet olan, ellerin üstüste konulup bu şekilde (ellerin) göbeğin altına konulmasıdır." Bazı ilim adamları bu hadisin hasen olduğunu bildirmişlerdir. Ebu Hureyre (r.a)'den de ellerin göbeğin altına konulması gerektiğine dair bir rivayet nakledilmiştir. [98]
Şafiilere göre ise müstehab olan, ellerin göğsün altına, göbeğin üstüne ve biraz sol tarafa meyilli bir şekilde konulmasıdır. Şafiiler ve onların görüşlerinde olanlar bu konuda Vail bin Hucr (r.a)'un hadisini esas almışlardır. O şöyle söylemiştir:
"Ben, Resulullah (a.s) ile birlikte namaz kıldım. Göğsünün üzerinde sağ elini sol elinin üstüne koydu." Bu hadis Muemmil bin İsmail tankıyla rivayet edilmiştir. Bu kişi ise zayıf biridir. Sahih rivayette ise "göğsünün üzerinde" ibaresi anılmamıştır. [99]
Malikilerde uygulanan şey ise ellerin vakarla (onurla) salinmasıdır. Bu uygulamaya, zayıf bilgi sahibi (ammi) birinin namazda sağ elin sol el üzerine konmasının vacib olduğunu sanmaması için gerek görmüşlerdir.
Mezhepler arasındaki görüş ayrılığı, ellerin namazda nasıl konulması gerektiği konusundaki sünnetin ne olduğu etrafındadır. Yoksa hüküm geniştir. Yani belirtilen uygulamaların hangisine göre hareket edilse namaz yine de geçerli olur.
Hanefiler: "Secdede yüz, iki elin arasına konur" demişlerdir. Hanefilerin dışındakilere göre ise secdede eller iki omuzun hizasına konur. Parmakları çıplak bir şekilde birbirine yapıştırılmış halde kıbleye doğru çevrilmesi gerektiği konusunda bütün mezhepler aynı görüştedirler. Secde eden kişi, secdesi sırasında ellerinin iç kısımlarını yere dayar.
Bazı ilim adamlarına göre namaz kılan birinin kıyamda olduğu sırada (a-yakta dururken) secde yerine, rükuda ayaklarına, teşehhüd esnasında ise kucağına bakması müstehabdır. [100]
946- Müslim, Hz. Ali bin Ebi Talib (r.a)'den şöyle rivayet etmiştir: "Resulullah (a.s) namaza kalktığında şöyle derdi
"Ben dosdoğru bir inanç ile yüzümü; gökleri ve yeri yaratana çevirdim. Ve ben Allah'a ortak koşanlardan değilim. Benim namazım, ibadetlerim, yaşamam ve ölümüm hep alemlerin Rabbi olan Allah içindir. O'nun ortağı yoktur. Bana böyle emredildi ve ben Müslümanların ilkiyim. Ey Allah'ım! Sen hâkimiyet sahibisin (meliksin). Senden başka ilâh yoktur. Sen benim Rabbimsin. Ben senin kulunum. Ben kendi nefsime haksızlık ettim. Günahlarımı da itiraf ettim. Benim bütün günahlarımı bağışla. Senden başka kimse günahları bağışlayamaz. Beni ahlakların en güzeline yönelt. Senden başkası bunun en güzeline yöneltemez. Onun kötülüklerini benden uzaklaştır. Senden başkası benden onun kötülüklerini uzaklaştıramaz. Senin emrine ve çağrına boyun eğdik. Hayrın tamamı senin ellerindendir. Şer ise sa-na ulaşmaz. Ben sendenim ve sanayım (sana döneceğim). Sen pek üstün ve pek ulusun. Senden bağışlanma diliyor ve sana tevbe ediyorum."
Rüku ettiği zaman ise şöyle derdi:
"Ey Allah'ım! Sana rüku ettim. Sana inandım. Sana teslim oldum. Kulağım, gözüm beynim, kemiğim ve sinirim sana boyun eğdi."
Rükudan başını kaldırdığında da şöyle derdi:
"Ey Rabbimiz olan Allah'ım! Gökleri, yeri, bu ikisinin arasını ve bunların dışında senin istediğin her şeyi dolduracak kadar sana hamdolsun." [101]
946- Secdeye vardığında ise şöyle derdi:
"Ey Allah'ım! Sana secde ettim. Sana iman ettim. Sana teslim oldum. Yüzüm kendini yaratana, şekillendirene, kulaklarını ve gözlerini şekillendirene secde etti. Yaratıcıların en güzeli olan Allah'ın şanı pek yücedir."
Daha sonra teşehhüd ile selam arasında en son söylediği şey şu olurdu:
"Ey Allah'ım! Benim geçmişte işlediğim ve geriye bıraktığım günahlarımı bağışla. (Bunlardan) gizli işlediğimi de açıktan işlediğimi de bağışla. A-şırıya gitmemi de, senin benden daha iyi bildiğini de bağışla. Öne alan da sona bırakan da sensin. Senden başka ilah yoktur."
Buna göre: "Ben sendenim ve sanayım" sözünün ifade edilmesindeki yakınlaşma ile kastedilen, bazılannın ileri sürdükleri anlam değildir. Bu ifade ile: "Ben senin askerlerindenim ve sana aitim" anlamı kastedilmektedir. (İbnu'l-Esir)
"Şer ise sana ulaşmaz": Yani şer özellikle sana nisbet edilmez. Yahut şer sana yükselmez. Bu güzel sözün ortaya koyduğu anlam şudur: Şer sana nis-betle şer değildir. Sen onu üstün bir hikmet dolayısıyla yaratırsın. (Şerhu's-Sunne)
947- Nesai, Cabir bin Abdullah (r.a)'dan şu şekilde rivayet etmiştir: "Resulullah (a.s), namaza başladığında tekbir getirir, sonra şöyle derdi: "Benim namazım, ibadetlerim, yaşamam ve ölümüm hep alemlerin Rabbi olan Allah içindir. O'nun ortağı yoktur. Bana böyle emredildi ve ben Müslümanların ilkiyim. Ey Allah'ım! Beni amellerin en güzeline ve ahlakların en güzeline yönelt. Senden başkası beni bunun en güzeline yöneltemez. Beni amellerin kötülerinden ve ahlakların kötülerinden koru. Beni bunlardan senden başkası koruyamaz." [102]
948- Nesai, Muhammed bin Mesleme (r.a)'den rivayet etmiştir:
"Resulullah (a.s) nafile namaz kılmak üzere namaza durduğunda şöyle derdi: .
"Allahu ekber. Ben dosdoğru bir inanç ile yüzümü/ gökleri ve yeri yaratana çevirdim. Ve ben Allah'a ortak koşanlardan değilim..."
Daha sonra Cabir bin Abdullah (r.a)'ın rivayet ettiği hadiste yer alan metni nakletti. Ancak bu rivayette Resulullah (a.s)'ın: "Ve ben Müslümanlar-darum" dediği bildirilmektedir. Bu rivayete göre Resulullah (a.s) daha sonra da şöyle buyurdu:
"Ey Allah'ım! Sen hâkimiyet sahibisin (meliksin). Sen, sana lâyık olmayan bütün sıfatlardan münezzehsin. Hamd sanadır."
Resulullah (a.s) daha sonra da Kur'an-ı Kerim okurdu." [103]
Yukarıdaki rivayetlerde geçen, Allah'a yöneliş ifade eden ibarelerin, nafile namazların başlangıcında söylendiği kaydının bulunması sebebiyle Hanefiler ve Hanbeliler farz namazın başlangıcında: "Subhaneke'llahumme ve bi harridik..." zikrinin okunmasını uygun görmüşlerdir. Hanefılere göre nafile bir namazın başlangıcında okunması gereken zikir konusunda hüküm geniştir. (Yani rivayet edilen zikirlerden herhangi birinin okunması mümkündür.)
949- Ebu Davud, Hz. Aişe (r.a)'nin şöyle söylediğini rivayet etmiştir: [104]
"Resulullah (a.s) namaza başladığında şöyle derdi:
"Ey Allah'ım! Sen (senin şanına yakışmayan bütün sıfatlardan) münezzehsin. Hamd sanadır. Senin adın pek uludur. Şanın pek yücedir. Senden başka ilâh yoktur. (Subhanake'Uahumme ve bi hamdik...)"
950- Taberani, Evsafta Enes bin Malik (r.a)'ten şöyle rivayet etmiştir: "Resulullah (a.s) tekbir getirdiğinde ellerini kulaklarının hizasma kadar kaldırırdı. Sonra şöyle derdi:
"Ey Allah'ım! Sen (senin sanma yakışmayan bütün sıfatlardan) münezzehsin. Hamd sanadır. Senin adm pek uludur. Şanın pek yücedir. Senden başka ilâh yoktur. ("Subhanakellahumme ve bi hamdik..." zikri)." [105]
951- Müslim, Enes bin Malik (r.a)'ten şu şekilde rivayet etmiştir:
"Hz. Ömer (r.a) şu sözleri açıktan okurdu:
"Ey Allah'ım! Sen (senin sanma yakışmayan bütün sıfatlardan) münezzehsin. Hamd sanadır. Senin adm pek uludur. Şanın pek yücedir. Senden başka ilah yokur. (Subhanke'llahumme ve bi hamdik...)" [106]
952- Müslim, Ebu Seleme bin Abdurrahman bin Avf (r.a)'in şöyle söylediğini rivayet etmiştir:
"Müminlerin annesi Hz. Aişe (r.a)'ye: "Resulullah (a.s) geceleyin namaza kalktığında namaza ne ile başlardı?" diye sordum. Şöyle söyledi:
"Resulullah (a.s) geceleyin namaza kalktığında namaza başlar sonra şöyle derdi:
"Ey Cibril'in, Mikail'in ve İsrafil'in Rabbi olan, göklerin ve yerin yaratıcısı, gizli ve açık olan her şeyi bilen Allah'ım! Kullarının ayrılığa düştükleri konularda aralarında sen hüküm verirsin. Hakkında ayrılığa düşülen şeyde senin izninle beni hakka ilet. Şüphesiz sen dilediğini doğru yola iletirsin."
Resulullah (a.s)'ın bu zikri, gece ibadetinde okuduğu anlaşılmaktadır. Bu ibadet ise başkaları hakkında nafile ibadet hükmündedir. [107]
953- Ebu Davud, Cubeyr bin Mut'im (r.a)'den rivayet etmiştir: [108]
"O (yani Cubeyr bin Mut'im r.a) Resulullah (a.s)'ı bir namaz kılarken gördü. -Amr bin Murre: "Bu namazın hangi namaz olduğunu bilmiyorum" dedi- (Resulullah a.s) bu namazda şöyle buyurdu:
"Allahu ekber kebiren, (Allah en ulu, pek büyüktür), Allahu ekber kebi-ren, Allahu ekber kebiren. Allah'a çokça hamdolsun (ve'1-hamdu li'llahi kesiran), Allah'a çokça hamdolsun, Allah'a çokça hamdolsun. -Bu iki sözü üçer kez tekrar etti- (Sonra şöyle buyurdu): "Sabah ve akşam Allah'ı tenzih ederim. "-Bunu da üç kere tekrar etti- (Sonra şöyle dedi): "Şeytandan, onun üflemesinden, tükürmesinden ve sıkmasından Allah'a sığınırım."
(Ravi) dedi ki: "Şeytanın tükürmesi ile kastedilen ise delirmektir."
954- İbni Huzeyme, Ebu Said el-Hudri (r.a)'den rivayet etmiştir:
"Resulullah (a.s) geceleyin namaza kalktığında üç kez tekbir getirir sonra şöyle derdi:
"Ey Allah'ım! Sen (senin şanına yakışmayan bütün sıfatlardan) münezzehsin. Hamd sanadır. Senin adın pek uludur. Şanın pek yücedir. Senden başka ilah yoktur."
Sonra üç kere: "Senden başka ilah yoktur" derdi. Sonra üç kere: "Allahu ekber" derdi. Sonra da şöyle buyururdu: [109] "Kovulmuş olan şeytandan, onun üflemesinden, tükürmesinden ve sıkmasından, duyan ve bilen Allah'a sığınırım."
İbni Huzeyme'nin rivayet etmiş olduğu hadisi şerif bir önceki hadisi şerifi açıklamaktadır. Bu itibarla bu hadislerde geçen zikirlerin, Resulü ilah (a.s)'ın gece namazının başlangıcında okuduğu zikirler olduğu anlaşılmaktadır.
955- Ahmed bin Hanbel, Ebu Said el-Hudri (r.a)'den rivayet etmiştir:
"Resulullah (a.s) geceleyin namaza kalktığında namazına başlar, tekbir getirir sonra şöyle derdi:
"Ey Allah'ım! Sen (senin sanma yakışmayan bütün sıfatlardan) münezzehsin. Hamd sanadır. Senin adın pek uludur. Şanın pek yücedir. Senden başka ilâh yoktur."
Sonra üç kere: "Senden başka ilah yoktur" derdi. Sonra da şöyle buyururdu:
"Kovulmuş olan şeytandan, onun üflemesinden, tükürmesinden ve sıkmasından, duyan ve bilen Allah'a sığınırım."
955- Ahmed bin Hanbel (3/50) Mecmeu'z-Zevaid (21265) Heysemi şöyle söylemiştir: "Bunu Ahmed bin Hanbel rivayet etmiştir ve ravileri sikadırlar."
956- Müslim, Abdullah bin Ömer (r.a)'den rivayet etmiştir: [110]
"Resulullah (a.s) ile birlikte namaz kılmakta olduğumuz bir sırada cemaatten bir adam şöyle dedi:
"Allah en ulu, pek büyüktür. Allah'a çokça hamdolsun, Allah'a çokça hamdolsun. Sabah ve akşam Allah'ı tenzih ederim."
Bunun üzerine Resulullah (a.s): "Şöyle şöyle diyen kimdi?" diye buyurdu. Camaatin içindeki söz konusu adam: "Bendim, ya Resulullah (a.s)!" dedi- Resulullah (a.s) da şöyle buyurdu:
"Bu söz pek hoşuma gitti. Onun için göklerin kapıları açıldı." Abdullah bin Ömer (r.a) de şöyle söyledi:
"Resulullah (a.s)'ın böyle buyurduğunu duyduğumdan beri bu sözü hiç
terketmedim."
Ancak Nesai, Abdullah bin Ömer (r.a)'den naklettiği bir başka rivayetinde şöyle bildirmiştir:
"(Resulullah (a.s) şöyle buyurdu):
"Oniki meleğin, onun için aralarında yarıştığını gördüm." [111]
957- Müslim, Enes bin Malik (r.a)'in şöyle söylediğini rivayet etmiştir: "Resulullah (a.s) namaz kılıyordu. Bu sırada bir adam nefes nefese gelip: [112]
"Allah en büyüktür. Allah'a çokça, güzelce ve mübarek kılınmış bir şekilde hamdolsun" dedi. Resulullah (a.s) namazını bitirince: "Şu sözleri söyleyen hanginizdi?" diye buyurdu. Cemaat sus pus oldu. Resulullah (a.s): "O kötü bir şey söylemedi" diye buyurdu. Bunun üzerine adam: "O sözleri ben söyledim" dedi. Bunun üzerine Resulullah (a.s) şöyle buyurdu:
"Ben oniki meleğin hangisinin onu yükselteceği konusunda aralarında yarış ettiğini gördüm."
Ebu Davud, bazı rivayetlerinde şöyle bir fazlalığa yer vermiştir:
"Biriniz geldiğinde ona (yani cemaate) doğru daha önce yürümekte olduğu gibi yürüsün (yani cemaate yetişmek için koşmasın -Çeviren) Ne kadarına yetişirse, o kadarım (cemaatle birlikte) kılsın, kaçırdığı kısmını da kaza etsin." [113]
Hadiste geçen "kaçırdığı kısmı da kaza etsin" sözüne binaen Hanefiler, namaza sonradan yetişen birinin kaçırdığı rek'atları imamın selam vermesinden sonra kaza edeceğini söylemişlerdir. Bu hükümden hareketle mesela bir kimse namazın bir rek'atını kaçırırsa, selamdan sonra kılacağı rek'atta namaza başlangıç duaları okur, isti'aze (şeytandan Allah'a sığınma) ifadelerini, besmeleyi sonra Fatiha suresini sonra Kur'an-ı Kerim'ten bir şeyi (zammı sureyi) okur. Bu şekilde kaçırdığı bütün rek'atları cemaat selam verdikten sonra tamamlar.
958- Buhari ve Müslim, Ebu Hureyre (r.a)'den rivayet etmişlerdir:
"Resulullah (a.s) namazda tekbir getirdiğinde okumaya başlamadan önce bir süre susardı. Ben: "Ya Resulullah (a.s)! Annem ve babam sana feda olsun, şu tekbir ile okuma (kıraat) arasındaki duruşun var ya, bu arada ne diyorsun?" dedim. Şöyle buyurdu: [114]
"Şöyle diyorum:
"Ey Allah'ım! Beyaz elbisenin kirden temizlenmesi gibi beni hatalarımdan temizle. Ey Allah'ım! Beni hatalarımdan kar, su ve soğuk ile temizle!"
Ebu Davud ve Nesai'nin rivayetlerinde yer alan fazlalığa göre duanın başında şu ifade bulunmaktadır:
"Ey Allah'ım! Doğu ile batının arasını uzaklaştırdığın gibi benimle hatalarımın arasını uzaklaştır..." devamı yukarıdaki gibidir. [115]
Hafız İbni Hacer, Feth'de şöyle söylemiştir:
"Bu, namazda Kur'an'ı Kerim'de bulunmayan dualarla dua edilmesinin caiz olduğuna delil sayılmıştır. Hanefiler ise buna muhaliftirler. Ayrıca yukarıdaki duayı Resulullah (a.s), kulluğunu bütün açıklığıyla ortaya koyma amacıyla okumuştur. Yukarıdaki rivayet aynı zamanda sahabilerin Resulullah (a.s)'m her hareket ve sessizliğini, her gizlilik ve açıklığını bütün incelikleriyle öğrenmeye nasıl özen gösterdiklerini ortaya koymaktadır. İşte bu şekilde Yüce Allah onların vasıtasıyla dinini korumuştur."
959- Tirmizi, Semure bin Cundeb (r.a)'den rivayet etmiştir:
"Resulullah (a.s)'tan iki sessizliği ezberledim (öğrendim). İmran bin Hu-sayn ise bunları kabul etmedi." Dedi ki:
"Bir sessizliği ezberledik (Öğrendik). Bunu Medine'ye Ubeyy bin KaVa yazdık. Ubeyy de: "Bunu Semure ezberlemişti" diye yazdı. Bunun üzerine Katade'ye: "Bu iki sessizlik neydi?" diye yazdık. O da şöyle söyledi: [116]
(Resulullah(a.s)'ın) namaza girdiği andaki ve okumayı (kıraati) bitirdiği esnadaki sessizliğiydi." Bundan sonra şöyle dedi: "...ve le'd-dâllin" diye oku-duğu sıradaki." Sonra da şöyle söyledi: "Okumayı bitirdiğinde nefesi kendine gelinceye kadar (nefesini doğrultuncaya kadar) bir süre sessiz durmaktan hoşlanırdı."
960- Ebu Davud, Semure (r.a)'nin şöyle söylediğini rivayet etmiştir: "Namazda iki sessizliği ezberledim (öğrendim). İmamın tekbir getirmesinden sonra okumaya (kıraate) başlayıncaya kadar bir sessizlik ve Fatiha suresi ile ardından bir surenin okunmasından sonra rükuya gidileceği esnada bir sessizlik."
Ravi dedi ki: "tmran bin Husayn (r.a) ona (yani Semure (r.a)'ye) bu konuda ihraz etti. Bunun üzerine konuyu Medine'ye Ubeyy (r.a)"e yazdılar O da Semure (r.a)'yi doğruladı."
Bir rivayette şöyle denmektedir: [117]
"Kıraatin (Kur'an-ı Kerim'den bir şeyler okumanın) bitmesi sırasında bir sessizlik.' [118]
Yine Semure (r.a)'den nakledilen bir başka rivayette de şöyle denmekte-dir:
"Resulullah (a.s) iki yerde sessiz dururdu. Namaza başladığında ve kıraati (okumayı) bitirdiğinde..." Daha sonra yukarıdaki rivayetle aynı anlamda sözler nakletmıştir. [119]
ŞerhuVSunne'nin tahkikçisi (2/42)'de şöyle söylemiştir: "Bu rivayetin ravileri arasında An'ana el-Hasan bulunmaktadır. Bununla birlikte Tırmızi bu rivayetin hasen olduğunu söylemiştir." Şeyh Şakir (2/31)'de şöyle söylemiştir: "Bu hadis sahihtir. Ravileri sikadırlar. Hasan'ın Semure (r.a^den hadis duyup duymadığı konusundaki görüş ayrılığı dolayısıyla Tirmizi bu hadisi hasen görmüştür. Biz bu konudan daha önce söz etmiş ve Şerhu's-Sunne (182)'de onun Semure (r.a)'den hadis duyduğunu isbat etmiştik. Üstelik Tirmizi de, bir çok yerde Hasan'm Semure (r.a)'den rivayetlerini sahih olarak değerlendirmiştir.
Biz burada şuna dikkat çekmek isteriz ki; sadece hadis duymuş olmak yeterli değildir. Bunun yanısıra tedlisten (yani hadis rivayetinde karışıklık yapmaktan) kaçındığının da bilinmesi gerekir." [120]
Hadisteki: "Okumayı bitirdiğinde nefesi kendine gelinceye kadar (nefesini doğrultuncaya kadar) bir süre sessiz durmaktan hoşlanırdı" ifadesi, bu sıradaki sessizliğin kısa ve normal bir sessizlik olduğuna işaret etmektedir. Birinci sessizlik ise Yüce Allah'a övgü (sena) ve başlangıç duasının okunması amacıylaydı.
İ'la'u's-Sünen (4/108)'de şöyle denmektedir:
"Ancak imamın sessiz durduğu anlarda bir şey okumanın gerektiği Resulullah (a.s)'a kadar ulaşan sahih bir delille kesinlik kazanmış değildir..."
Huccetu'llahi'l-Baliğa'da da şöyle denmektedir:
"Sünen sahiplerinin rivayet etmiş oldukları hadisi şerifte, imamın gerçekleştirdiği sessizliğin, imama uyanın bir şey okuması için olduğu ifade e-dilmemektedir. Bu sessizlik belki "amin" denmesi için, belki Fatiha suresi ile "amin" sözü arasında bir aralık bırakılması için olabilir ve belki de okuyanın nefesinin düzelmesi için kısa süreli bir sessizlik olabilir. Daha ilk asırda bunun garipsenmesi ise bir uygulama olmadığını ortaya koymaktadır."
961- İbni Huzeyme, Fedale bin Ubeyd el-Ensari (r.a)'den şu şekilde rivayet etmiştir: [121]
"Resulullah (a.s) namaz kılan bîr adam gördü. Adam Allah'a hamdet-meden, O'nu temcid etmeden (O'nun yüceliğini dile getirmeden) ve Resulullah (a.s)'a salat getirmeden namazını bitirdi. Bunun üzerine Resulullah (a.s) onun hakkında: "Bu kişi acele etti" diye buyurdu. Sonra onu çağırdı ve gerek ona ve gerekse diğerlerine şöyle buyurdu:
"Biriniz namaz kıldığında (namaza durduğunda) Rabbini temcid (O'nun yüceliğini dile getirme), O'na sena ile (söze) başlasın. Sonra Peygamber (a.s)'e salat getirsin. Sonra istediği şekilde dua eder." [122]
Rivayetten anlaşıldığına göre Resulullah (a.s) ilgili kişiye namazını yeniden kılmasını emretmemiştir. Bu ise terkettiği fiilin sünnet olduğunu göstermektedir. Bu da söz konusu fiillerin sünnet olduğunu söyleyenlerin görüşlerini desteklemektedir. Bu görüşte olmayanlar ise yukarıdaki rivayeti farklı şekillerde yorumlamışlardır. [123]
Namaza başlama sırasında okunacak dua ve sena (övgü) sözleri konusunda değişik uygulamalar olduğunu gördük. Bazıları yalnız başına namaz kılan veya bir yerde toplanmış ve namazın uzatılmasına karşı çıkmayan bir cemaate imamlık eden birinin söz konusu dua ve zikirlerin tümünü okumasının müstehab olacağını söylemişlerdir. Malikilere göre ise esas olan namaz kılan birinin tekbirden hemen sonra ara vermeden Kur'an-ı Kerim okumaya başlamasıdır. Ancak çoğunluk birinci rek'atta namaza başlama tekbirinden sonra başlangıç duasmın okunmasının sünnet olduğunu söylemişlerdir. Hanefilere ve Hanbelilere göre bu esnada okunması tercih dilen zikir: "Subhanake'llahumme ve bi hamdik..." zikridir. Şafiilere göre ise tercih edilen zikir: "Veccehtu vechiye... (yani: Beni dosdoğru bir inanç ile yüzümü gökleri ve yeri yaratana çevirdim. Ve ben Allah'a ortak koşanlardan değilim..)" zikridir.
İmam Ahmed bin Hanbel, "Subhaneke'llahumme ve bi hamdik...." zikrinden başka içinde temcid anlamı bulunan (Allah'ın yüceliğini dile getiren), bir zikir ve dua ile namaza başlanmasını da caiz görmüştür. Hanefiler de nafile bir namazda övgü (sena) anlamı taşıyan zikirle beraber, Allah'a yönelişi ifade eden zikrin okunmasını da caiz görmüşlerdir. Ancak cenaze namazında yalnız sena (övgü) anlamı taşıyan zikir okunur. (Bu itibarla cenaze namazında, yukarıdaki "Subhaneke" zikrinin yanma "Ve celle senâuk (Sen üs*ün bir övgüye layıksın)" ibaresine de yer verilir - Çeviren) Şafiiler İse bu konuda rivayet edilen zikir ve duaların tümünün birlikte okunmasının sünnetliği konusunda hükmü geniş tutmuşlardır.
Hanbelilere ve Hanefilerin kuvvetli olan görüşlerine göre imam açıktan o-kumaya veya başka türlü okumaya başladıktan sonra imama uyan bir kişi artık sena (övgü) sözleri okuyamaz.
Malikiler: "Fatiha suresinden ve ardından okunan sureden (yani zammi sureden) önce e'uzu ve besmelenin okunması mekruhtur" demişlerdir.
Hanefiler ise şöyle söylemişlerdir:
"Gerek imam, gerekse imama uyan ve gerekse yalnız başına namaz kılan kişi sadece birinci rek'atta e'uzuyu okur. Yalnız başına namaz kılan kişi ve imam gerek birinci rek'atta ve gerekse sonraki rek'atlarda sessizce hem euzu ve hem de besmele okurlar."
Şafiiler ve Hanbeliler de şöyle söylemişlerdir:
"Her rek'atın başlangıcında daha Kur'an-ı Kerim okumaya başlamadan önce e'uzu okunması sünnettir."
Şafiilere göre Kur'an-ı Kerim'in açıktan okunduğu namazlarda besmele de açıktan okunur. Ancak onların dışındakilere göre besmele açıktan okunmaz.
E'uzu'nun okunup okunmayacağı konusundaki hüküm geniştir. Çünkü bunun sünnet olup olmadığı konusunda görüş ayrılığı bulunmaktadır. Ancak besmelenin okunması konusundaki görüş ayrılığı açısından hüküm daha da daralmaktadır. Çünkü Şafiiler besmeleyi Fatiha suresinden saydıklarından ve onlara göre gerek İmamın, gerek imama uyanın ve gerekse yalnız basma namaz kılanın namazda Fatiha suresini okuması farz olduğundan dolayı onlar besmelenin okunmaması durumunda namazı geçersiz saymaktadırlar. [124]
Asıl itibariyle kıraat yani namazda Kur'arı-i Kerim'den bir şey okumak bütün fıkıhçılara göre namazın bir rüknüdür. Ancak bunun tafsilatı konusunda bazı görüş ayrılıklarına düşmüşlerdir. Hanefilere göre rükün olan, Kur'an-i Kerim'den en azından bir ayet okunmasıdtr. Bunun miktarı İmam Ebu Hanife'ye göre gerek imam ve gerekse yalnız başına namaz kılan biri açısından en az altı harf olmalıdır. Ebu Hanife'nin iki arkadaşına yani İmam Muhammed ve İmam Ebu Yusuf a göre ise en az üç kısa ayet veya üç kısa ayetin yerini tutabilecek bir uzun ayet olmalıdır. İmama uyan kişi ise onlara göre Kur'an-ı Kerim'den bir şey okumaz. Fatiha suresinin ve üç kısa ayetin veya buna denk o-lacak bir uzun ayetin okunması, farz namazlarda ilk iki rek'atta vitir namazının ise bütün rek'atlarında vaciptir.
Hanefilere göre imama uyan birinin imamın arkasında kıraat (Kur'an-ı Kerim'den bir şey okuması) mekruhtur. İmamın arkasında namaz kılmakta olmayan (me'mum olmayan) birinin farz namazın ilk iki rek'atmdan sonraki rek'atlarında Fatiha suresini okuması sünnettir. Bir görüşe göre imam veya yalnız başına namaz kılan kişi isterse bu rek'atlarda Fatiha suresini okur ve isterse onun yerini tutacak kadar teşbihte bulunur ve Yüce Allah'ı teşbih eder. Fatiha suresini aşacak miktarda okusa da sakıncası yoktur. Besmele, gerek Fatiha suresinden ve gerekse diğer surelerden bir ayet değildir. Ancak gerek yalnız başına namaz kılan ve gerekse imam besmeleyi sessizce okur ve Fatiha suresinin sonunda da "âmin" der.
Şafiiler ise şöyle söylemişlerdir:
"Kılman namaz ister okuması (karaatı) açık ve isterse (okuması) gizli bir namaz olsun imamın da, imama uyanın da, yalnız başına namaz kılanın da besmeleyi özellikle okuması gerekir. Bu hüküm farz namaz için de nafile namaz için de aynıdır." Besmele onlara göre Fatiha'dan bir ayettir. Onlara göre Fatiha suresinin ondört vurgusu bulunmaktadır ki, bunlardan birini yapmayan veya kaçıranın namazı geçersiz olur.
Malikiler ve Hanbelüere göre ise imamın açıktan okuduğu yerlerde imama uyan kişi bir şey okumaz.
Farz namazın ilk iki rek'atında Fatiha'dan sonra bir sure (zammi sure) o-kunması ise çoğunluğa göre sünnet, Hanefilere göre de daha önce ifade ettiğimiz üzere vaciptir.
Bir kimse eğer Fatiha'yı bilmiyor veya okuyamıyorsa Fatiha suresi kadar (yani miktar olarak) zikir ve dua okur. Hiç bir şeyi okumayı beceremiyorsa o zaman Fatiha suresi okunacak kadar bir süre öyle durur. Hanbelüere ve Şafii-lere göre, içinde açıktan okuma yapılan (yani kıraati cehri olan) namazlarda imanım da imama uyanın da seslice söylemeleri sünnettir.
Fıkıhçılann ortak görüşlerine göre Arapça'dan başka bir dille okuma (kıraat) geçerli olmaz. Ancak Ebu Hanife, Arapça okuyamayan birinin Fatiha suresini Arapça'dan başka bir dille okumasını caiz görmüştür.
Hanbeliler şöyle söylemişlerdir:
"Namaz kılan biri Fatiha'nın arkasından unutarak veya kasıtlı olarak "âmin" demeyi terkeder de sureye (zammı sureye) başlarsa, artık "âmin" demez. Çünkü bu yapılması sünnet olan bir fiildir ve vakti geçmiştir." İlim adamları: "İmama uyan kişi imamın "amin" demesiyle birlikte "amin" der demişlerdir."
Şafiiler, imamın Fatiha'dan sonra "amin" denilmesinin ardından imama uyanın Fatiha suresini okuyabileceği kadar bir süre sessiz durması gerektiği görüşündedirler. İmamın bu sessizlik esnasında sessizce dua ve zikirle meşgul olması sünnettir. Kur'an-ı Kerim'den bir şeyler okumak ise daha iyidir. Burada sessizlik ile kastedilen, açıktan bir şey okumaktır.
insanlardan namaza birinci rek'atından itibaren yetişebilenlerin sayısının çok olması için imam birinci rek'atı ikinciden daha çok uzatır.
Hanefiler şöyle söylemişlerdir:
"Bir kimsenin birinci rek'atta okuduğu sureyi (yani zammı sureyi) ikinci rek'atta okumasının bir sakıncası yoktur. Kur'an-ı Kerim'in neresinden okursa okusun gereken yapılmış olur. Yani zammı sure okumak görevi yerine getirilmiş olur. Sureleri, Kur'an-ı Kerim'deki sırasına göre okumak sünnettir. Bir rek'atta bir sureyi okuyunca bir sonraki rek'atta onu takib erden sureyi okumak veya birden fazla sure atlayarak okumak uygun olur. Nafilelerde sıranın ve birden fazla sure atlama kuralının gözetilmemesi mekruh değildir."
Fıkıhçılar sabah namazında, akşam ve yatsı namazlarının ilk iki rek'atın-da, cuma namazında, bayram namazlarında ve Ramazan ayında kılınan vitir namazlarında okumanın açıktan (karatın cehri) olacağı konusunda görüş birliğine varmışlardır. Hanefilere göre küsuf ve istiska namazlarında (güneş tutulması dolayısıyla kılınan namazda ve yağmur isteme amacıyla kılman namazda) ise imam da, yalnız başına namaz kılan da sessiz okur. Geceleyin kılınan nafile namazlarda ise namaz kılan kişi isterse sesli (cehrî) isterse gizli (hafi) okuyabilir. Bunun gibi (cemaatle kılındığı zaman) açıktan okuma yapılan namazları tek başına kılan bir kimse isterse açıktan ve isterse gizlice okuyabilir. Bu namazları eda ediyor olsa da kaza ediyor olsa da; vaktinde kılıyor olsa da vakti dışında kalıyor olsa da hüküm aynıdır. Ancak içinde açıktan okuma yapılan (kıraati cehri olan) gece namazlarında açıktan okumak daha iyidir. Okuması gizli (karaatı hafi) olan öğle ve ikindi namazlarında imamın da yalnız başına namaz kılanın da gizli okuması gerekir. Hanefilere göre bir kadın, yabancıların yanında bulunmaması durumunda, açıktan okuması sünnet olan yerlerde sesini erkeğin sesi kadar yükseltmemek şartıyla açıktan okuyabilir.
İmam kendine uyanların durumlarını gözetir. Namazların uzatılmasına karşı çıkmayan ve bilinen bir cemaate imam olması durumunda kısa surelerin, uzunlarından birini veya buna denk bir bölümü okur. Öğle namazında ise Hanbelüere göre kısa surelerin ortalarından birini okur. Çoğunluğa göre ikindi ve yatsı namazlarında da kısa surelerin orta uzunlukta olanlarından birini okur. Malikiler, ikindi namazında kısa surelerin orta uzunlukta olanlarından birini okur. Malikiler, ikindi namazında kısa surelerin kısalarından birinin okunacağını söylemişlerdir.
Hanefilere göre kısa surelerin uzunları, Hucurat suresinden Buruc suresinin sonuna kadar olan surelerdir. Kısa surelerin ortaları, Tarık suresinden Beyyine suresinin başına kadar olanlardır. Kısa surelerin kısaları ise Beyyine suresinden Kur'an-ı Kerim'in sonuna kadar olan surelerdir,
Malikilere göre açıktan (cehri) okumanın en düşük derecesi, hemen arka-dakinin duyacağı kadar bir sesle okunmasıdır. Sessiz okumanın en düşük derecesi ise dilin hareket etmesidir. Kadının açıktan okuması ise kendine duyuracak kadar bir sesle okumasıdır.
Şafiiler ve Hanbeliler ise şöyle söylemişlerdir:
"Açıktan okumanın en düşük derecesi, kişinin bir kişiye de olsa arkasındakine duyuracak kadar bir sesle okumasıdır. Sessiz okumanın en düşük derecesi ise kendi kendine duyurmaktır." Hanefüer de şöyle söylemişlerdir:
"Açıktan okumanın en düşük derecesi, kendine çok yakın olmayan birilerine, mesela hemen arkasındaki safta bulunanlara duyurmaktır. Sadece bir veya iki kişinin duyması ise yeterli olmaz. Sessiz okumanın en düşük derecesi ise kendine veya yanıbaşında duran bir veya iki kişiye duyurmaktır." [125]
Şimdi bu konuyla ilgili rivayetlere (nasslara) geçelim. [126]
962- Buharı ve Müslim, Enes bin Malik (r.a)'in şöyle söylediğini rivayet etmişlerdir: [127]
"Resulullah (a.s) ile, Hz. Ebu Bekir (r.a) ile, Hz. Ömer (r.a) ile ve Hz. Osman (r.a) ile namaz kıldım. Hiç birinin "Bismirilahi'r-Rahmani'r-Rahim" diye okuduklarını duymadım."
Bir başka rivayette de şöyle denilmektedir:
"Resulullah (a.s), Hz. Ebu Bekir (r.a) ve Hz. Ömer (r.a) namaza (yani namazda okumaya) "el-Hamdu Ii'llahi Rabbi'l-Alemin..." ile başlıyorlardı." [128]
Müslim'in rivayetinde de şöyle denmektedir: "Hz.Ömer bin Hattab (r.a) şu sözleri açıktan okuyordu:
"Subhanake'llahumme ve bi hamdik. Ve tebareke'smuk. Ve te'ala ced-duk. Ve lâ ilahe ğayruk" diyordu."
Ravi dedi ki:
"Evza'İ, Katade'den rivayetle şöyle söyledi:
"O (yani Katade) Enes bin Malik (r.a)'in kendisine rivayette bulunarak şöyle söylediğini yazdı:
"Resulullah (a.s)'ın, Hz. Ebu Bekir (r.a)'in, Hz. Ömer (r.a)'in ve Hz. Osman (r.a)'ın arkasında namaz kıldım. Namaza (yani namazda okumaya) "el-Hamdu Ii'llahi Rabbi'l-Alemin.." ile başlıyorlardı. Okumanın gerek başmda ve gerekse sonunda "Bismi'llahi'r-Rahmani'r-Rahim" demiyorlardı." [129]
Nesai'nin bir rivayetine göre de şöyle söylemiştir: "Resulullah (a.s) bize namaz kıldırdı ve: "Bismi'İlahi'r-Rahmanir'r-Rahim" sözünü duyurmadı." [130]
Yukarıdaki rivayetlerde besmelenin okunmaması ile kastedilen, onun a-çıktan okunmamasıdır. Ancak Malikiler bunu zahiri anlamında almışlardır. Bu yüzden namaz kılan birinin e'uzu ve besmeleyi okumasını mekruh saymışlardır. Ancak daha başka rivayetler, onların bu görüşlerini desteklememektedir.
Hanefilere ve Hanbelilere göre sünnet olan, besmeleyi Fatiha'dan önce sessizce okumaktır. Şafiilere göre ise sünnet olan, bunu okumanın (kıraatin) açıktan yapıldığı yerlerde besmeleyi de açıktan okumak, okumanın gizli yapıldığı yerlerde ise besmeleyi de gizli okumaktır.
963- Müslim, Hz.Aişe (r.a)'nin şöyle söylediğini rivayet etmiştir:
"Resulullah (a.s) namaza tekbirle ve "el-Hamdu Ii'llahi Rabbi'1-Ale-min"i okuyarak başlıyordu ve selâmla bitiriyordu." [131]
964- Müslim, Ebu Hureyre (r.a)'nin şöyle söylediğini rivayet etmiştir:
"Resulullah (a.s) ikinci rek'ata kalktığında okumaya hemen "el-Hamdu li'llahi Rabbi'l-Alemin.." ile başlıyordu ve sessiz durmuyordu (yani arada vakit bırakmıyordu.)"
Bazıları hem Fatiha suresinin başında ve hem de ondan sonra okunacak surenin başmda besmelenin açıktan okunması gerektiği yönünde görüş ileri sürmüşlerdir. Besmelenin açıktan okunması gerektiği, görüşünü savunanlar, besmeleyi de Kur'an-ı Kerim'den saydıklarından dolayı böyle söylemişlerdir. Bu görüşlerini ise şu rivayete dayandırmaktadırlar: [132]
965- Müslim, Enes bin Malik (r.a)'in şöyle söylediğini rivayet etmiştir:
"Resulullah (a.s): "Bana biraz önce bir sure indirildi" diye buyurdu ve sonra şöyle okudu:
"Bismi'llahi'r-Rahmani'r-Rahim. İnna A'teynake'l-Kevser.." Bu şekilde sureyi sonuna kadar okudu. Sonra şöyle buyurdu:
"Kevser'in ne olduğunu bililiyor musunuz?" Oradakiler: "Allah ve Resulü daha iyi bilir" dediler. Resulullah (a.s) da şöyle buyurdu:
"O, cennette Rabbimin bana vaadettiği bir ırmaktır." Beğavi şöyle söylemiştir:
"Gerek sahabilerden ve gerekse onlardan sonra gelenlerden olan ilim sahiplerinin çoğunluğu, besmelenin açıktan okunmaması, aksine sessiz okunması gerektiği yönünde görüş bildirmişlerdir." [133]
966- Ahmed bin Hanbel, İbni Abdullah bin Muğaffel (r.a)'in şöyle söylediğini rivayet etmiştir: [134]
"Ben: "Bismi'llahi'r-Rahmani'r-Rahim" derken babam beni duydu. Bunun üzerine şöyle söyledi:
"Ey oğulcağızım! Yeni bir şey ortaya çıkarmaktan sakın. Ben, Resulullah (a.s) ile, Hz. Ebu Bekir (r.a) ile, Hz. Ömer (r.a) ile ve Hz. Osman (r.a) ile birlikte namaz kaldım. Onlardan hiç birinin bunu söylediğini duymadım. Şu halde sen de namaz kıldığında bunu söyleme. "el-Hamdu li'llahi Rabbi'l-Alemin" de."
İmam Şafii, Enes bin Malik (r.a)'in: "Namaza "el-Hamdu li'llahi Rabbi'l-Alemin..." ile başlıyorlardı" hadisini şu şekilde yorumlamış ve te'vil etmiştir:
"Onlar zammı sureden önce Fatiha suresini okumakla başlıyorlardı. Yoksa bu: "Onlar "Bismi'Uahi'r-Rahmani'r-RahinV'i okumuyorlardı" anlamında değildir." [135]
İmam Zeyla'i, Nasbu'r-Raye (l/327)'de şöyle söylemiştir:
"Besmelenin Kur'an-ı Kerim'den olup olmadığı konusundaki mezhepler (görüşler) üçe ayrılmaktadır. İki uç ve bir orta. Birinci uç: "Nemi suresinde geçen besmele dışında hiç bir besmele Kur'an-ı Kerim'den değildir" diyenlerin oluşturduğu akımdır. İmam Malik ve Hanefilerin bazıları böyle demişlerdir. Ahmed bin Hanbel'in mezhebinden bazıları, Ahmed bin Han-bel'in görüşünün de böyle olduğunu söylemiş veya bu konuda ondan rivayette bulunmuşlardır.
Bunlara karşıt olan ikinci uç ise: "Besmele bütün surelerden bir ayet veya bir ayetin parçasıdır" demişlerdir. Meşhur bir rivayete göre İmam Şafii'nin ve ona muvafakat edenlerin görüşleri bu yöndedir. Bununla birlikte İmam Şafii'nin: "Fatiha suresi dışında besmele herhangi bir surenin başında bir ayet değildir. Diğer surelere besmelenin bereketini kazanmak amacıyla (teberrüken) besmeleyle başlanır" dediği de bildirilmiştir.
Orta görüş ise şudur: "Kur'an-ı Kerim'e yazıldığına göre besmele Kur-'an-ı Kerim'dendir. Ancak surelerden değildir. Her bir surede bir âyet olarak yazılmıştır. Bu itibarla, Resulullah (a.s): "înnâ A'teynake'l-Kevser..." suresi indiği sırada bu surenin başında okunduğu gibi her surenin başında ayrı bir âyet olarak okunur. Bu ise İbnu'l-Mubarek'in, Davud'un ve ona uyanların görüşüdür. Ahmed bin Hanbel'den nakledilen görüş de budur. Hanefiler-den bir gurup da bu yönde görüş bildirmiştir. Ebu Bekir Razi, Ebu Hanife-'nin mezhebinin gereğinin de bu yönde olduğunu söylemiştir. İlim sahiplerinden tahkikçilerin (muhakkiklerin) görüşleri de böyledir. Bu görüş aynı zamanda konuyla ilgili delilleri bir araya getiren (yani tümünün ortasını bulan) bir görüştür. Besmelenin sureden ayrı bir satır halinde yazılması da bu görüşü desteklemektedir." [136]
967- Kütübi Sitte sahipleri, Ubade bin Samit (r.a)'ten şu şekilde rivayet etmişlerdir:
"Resulullah (a.s) şöyle buyurdu:
"Kitabı açanı (Fatihatu'l-Kitab'ı yani Fatiha suresini) okumayanın namazı olmaz."
Ebu Davud: "...ve bir miktar daha (yani bir miktar da Kur'an-ı Kerim'in başka yerlerinden bir şeyler)" sözünü ilave etmiş ve şöyle söylemiştir: [137]
"Sufyan şöyle dedi: "Yalnız başına namaz kılan biri..." Aynı şekilde Nesai de kendisinin naklettiği rivayette: "...ve bir miktar daha" sözünü ilave etmiştir." [138]
Hanefiler bu sözü: "Fatiha suresini okumayanın namazı mükemmel/ tam olmaz" anlamına almışlardır. Fatiha suresini okumayan birinin namazının eksik olacağım bildiren rivayeti de bu konudaki görüşlerine delil saymışlardır. Bu itibarla onlar imamın ve yalnız basma namaz kılan birinin Fatiha suresini okumasını vacib görmüşlerdir. İmama uyan ise onlara göre imama uyduğu sürece onun arkasında bir şey okumaz. Yolcunun arkasında namaz kılan mukim birinin de Fatiha suresini okumayacağına hükmetmişlerdir. Bu i-tibarla onlara göre mukim (yolcu olmayan) biri, yolcu birinin arkasında namaza durursa, yolcu namazı kısaltarak kıldıktan sonra kalktığında Fatiha'yı okumaz.
968- İmam Malik, Ebu Hureyre (r.a)'den şöyle rivayet etmiştir: [139]
"Resulullah (a.s) şöyle buyurdu:
"Kim bir namaz kılar ve içinde Fatiha suresini okumazsa/ onun kıldığı namaz eksiktir" ve bu sözü üç kez tekrar etti."
Bir rivayete göre de yukarıdaki sözün tamamını değil de sadece: "Kıldığı namaz eksiktir" sözünü üç kere tekrar etti."
Ebu Hureyre (r.a)'ye: "Biz imamın arkasında oluyoruz" denildi. O da şöyle söyledi:
"Onu içinden oku. Ben, Resulullah (a.s)'ın şöyle buyurduğunu duydum: "Şanı yüce olan Allah şöyle buyurdu:
"Ben namazı kulumla kendi aramda iki eşit parçaya ayırdım. Kuluma da istediği vardır." [140]
Bir rivayette de şöyle denilmektedir:
"Yarısı banadır, yarısı kurumadır. Kul: "Elhamdu li'llahi Rabbi'l-Alemin (Hamd bütün alemlerin Rabb'i olan Allah'adır)" dediğinde Allah: "Kulum bana hamdettf' diye buyurur. "er-Rahmani'r-ahim (O Allah Rahman ve Ra-him'dir)" dediğinde Allah: "Kulum beni övdü (sena etti)" diye buyurur. "Maliki yevmi'd-din (Hesap gününün sahibidir)" dediğinde, Allah: "Kulum beni temcid etti (ululadı)" diye buyurur. -Bir rivayetinde: "Kulum işini bana havale etti" diye geçmektedir- "İyyake na'budu ve iyyake nesta'in (Biz yalnız sana kulluk eder ve yalnız senden yardım dileriz)" dediğinde, "Allah: "Bu, benimle kulum arasındadır ve kuluma istediği vardır" diye buyurur. "İh-dina's-Sırâte'l-Mustakim Sıratellezine en'amte aleyhim ğayri'l-mağdubi aleyhim ve le'd-Dallin (Bizi doğru olan yola ilet. Kendilerine nimet verdiklerinin yoluna ilet. Gadaba uğrayanların ve sapıkların yoluna değil)" dediğinde de (Allah): "Bu kulumdur ve kuluma istediği vardır" diye buyurur." [141]
Ümmu'l-Kur'an (Kur'an'ın Anası): Bu Fatiha süresidir. Fatiha suresi, Kur'an-ı Kerim'in bası olduğundan ve Kur'an-ı Kerim bunun üzerine bina edildiğinden böyle adlandırılmıştır. Bir şeyin anası diye onun esasına ve en büyüğüne denir. Ben namazı kulumla kendi aramda iki eşit parçaya ayırdım": Burada namaz ile kıraat (namazdaki okuma) kastedilmiştir. Çünkü hadisi şerifin devamındaki açıklama bunun kastedildiğini ortaya koymaktadır. Namazda okuma olduğundan ve okuma (kıraat) namazın bir parçası olduğundan dolayı bizzat okumanın kendisi de yerine göre namaz olarak adlandırılmaktadır. Nitekim bir ayeti kerimede şöyle buyu-rulmaktadır: "Namazında sesini çok yükseltme çok da kısma. Bu ikisinin arasında (orta) bir yol tut." (İsra Suresi: 110) Burada namaz ile kıraat (okuma) kastedilmiştir. Bir başka ayeti kerimede de namaz "Kur'an (okuma)" olarak adlandırılmıştır. Yüce Allah şöyle buyuruyor: "Güneşin batıya yönelmesinden gecenin kararmasına kadar namaz kıl. Sabah namazını da (kıl.) Şüphesiz sabah namazı şahid olunandır." (İsra Suresi: 78) (Burada "sabah namazı" anlamına "kur'ane'l-fecr" denmektedir. -Çeviren) Bu şekilde birinin diğeriyle şekil alması dolayısıyla namaz, "Kur'an (okuma)' olarak adlandırılmıştır.
Namaz yalnız Allah için kılınır. Onda kimsenin ortaklığı olamaz. Buradaki paylaştırma ise okunan şeyin manası itibariyledir. Yoksa okunan metin itibariyle değildir. Çünkü mana yönünden Fatiha suresinin yansı övgü ve sena, diğer yarısı ise istek ve duadır. Övgü ve sena bölümü; "(Ey Rabb'İmiz) Biz yalnız sana kulluk ederiz" mealindeki ibare ile bitmektedir. Bundan sona gelen: "Ve yalnız senden yardım dileriz" mealindeki ibare, dua bölümüne girmektedir. Bu yüzden bu ayeti kerime hakkında: "Bu, benimle kulum arasındadır" denilmiştir. Eğer burada kastedilen ibarelerin ve harflerin paylaştırılması olsaydı, ikinci yarı birinci yarıdan açıkça fazla olur ve ikiye ayırma, eşit şekilde paylaştırma anlamını aşardı. Buradan anlaşılmaktadır ki, kastedilen şey, anlam üzerindeki paylaştırmadır.
Tirmizi'nin ve Ebu Davud'un rivayetlerine göre de Ebu Hureyre (r.a) şöyle söylemiştir:
"Resulullah (a.s) şöyle buyurdu: "Kim bir namaz kılar da içine Ummu'l-Kur'an'ı (Fatiha suresini) okumazsa, onun kıldığı namaz eksiktir. O namaz eksiktir. O namaz eksiktir." Yani sözün tamamım tekrar etmedi.
Hişam bin Zuhre'nin mevlası Ebu Saib dedi ki:
"Ben: "Ey Ebu Hureyre (r.a)! Ben bazen imamın arkasında oluyorum" dedim. Bunun üzerine koluma dokunarak şöyle söyledi: "Onu, o zaman içinden oku ey farisi!" Sonra yukarıdaki hadisin benzeri bir metin nakletti sonunda da: "Bu, kulum içindir ve kulum için istediği vardır." dedi." [142]
Ebu Davud'un naklettiği bir başka rivayete göre de Ebu Hureyre (r.a) şöyle söylemiştir:
"Resulullah (a.s) şöyle buyurdu:
"Çık ve Medine'de şöyle seslen: Namaz ancak Kur'an-ı Kerimle olur. Fatiha süresiyle ve biraz fazlasıyla da olsa!" [143]
Tirmizi'nin ve Ebu Davud'un bir rivayetlerine göre de şöyle söylemiştir:
"(Resulullah a.s) bana şöyle seslenmemi emretti. "Namaz ancak Fatiha suresinin okunmasıyla olur." [144]
Ebu Davud: "...ve biraz fazlasıyla" sözünü ilave etmiştir. [145]
Hadisi duyan kişinin Ebu Hureyre (r.a)'ye: "Biz imamın arkasında bulunuyoruz?" diye sorması, imamın arkasında kılman namazda bir şey okumamanın, onların arasında yaygın bir uygulama olduğuna delalet etmektedir. Sonra Ebu Hureyre (r.a)'nin: "Onu, o zaman içinden oku" diye cevap vermesi, Hanefilere göre imamın arkasında bir şey okunmayacağına delildir. Çünkü içinden okuma ile, kalpten okuma anlamı kestedilir. Bu tür bir okuma ise onlara göre okuma sayımlamaktadır.
969- Ebu Davud, Ebu Said el-Hudri (r.a)'den şöyle rivayet etmiştir:
"Fatiha suresini ve (Kur'an-ı Kerim'den) kolayımıza gelen bir şeyi okumakla emrolunduk." [146]
Hanefiler: "Farz bir namazın ilk iki rek'atmda Fatiha suresinin ve kısa bir surenin yahut buna denk gelecek bir bölümün okunması vaciptir." demişlerdir. Bu gibi, yani yukarıdakinin türünden rivayetleri de bu anlama almışlardır. Onlara göre nafile namazların bütün rek'atlarmda, Fatiha suresinin ve ona ek olarak bir şeylerin okunması vaciptir.
Yukarıdaki hadisi şerif, besmelenin Fatiha'dan bir parça olmadığı konusunda delil kabul edilmiştir. [147]
970- Ahmed bin Harı bel, Ubade bin Samit (r.a)'in şöyle söylediğini rivayet etmiştir:
"Resulullah (a.s) bize sabah namazını kıldırdı. Okumak (yani arkasında okunması) kendisine ağır geldi. Namazı bitirince şöyle buyurdu: [148]
"Sizi, imamınızın arkasında okuduğunuzu görüyorum." Biz:
"Evet, vallahi (okuyoruz), ya Resulullah (a.s)!" dedik. (Bu kez) şöyle buyurdu:
"Fatiha suresi dışında bunu yapmayın. Şüphesiz onu okumayanın namazı olmaz." [149]
Bu hadisi şerif gerek açıktan ve gerekse okuma yapılan namazlarda imama uyan kişinin de Fatiha suresini okumasının vacib olduğu yolundaki fetvaya delil sayılmıştır. İmama uyanın okumasının gerekmediğini söyleyenler ise bu hadisi şerifi esas almayıp aşağıdaki ayeti kerimenin hükmünü esas almışlardır:
"Kur'an okunduğu zaman onu dinleyin ve susun ki rahmet oluna-smız." [150]
Bunun yanısıra imamın arkasında okumaktan nehyeden pek çok rivayeti de bu konuda dayanak olarak almışlardır. Malikiler ve Hanbeliler, imamın arkasında okumaktan nehyeden söz konusu rivayetlerdeki nehyin, okuması a-çıktan (kıraati cehri) olan yerler için olduğunu söylemişlerdir. Hanefiler ise bu hükmün genel olduğunu söylemişlerdir. İ'la'u's-Sunen müellifi yukarıdaki hadisin, hadis ve fıkıh ilmi yönünden sıhhat derecesini ele almıştır. Bu konudaki açıklamalarından bazıları şöyledir:
"Bu hadisin isnadı zayıftır. Bunu Evza'i, Mekhul'den, o da Abdullah bin Amr'dan rivayet etmiştir. Temhid'de ise bunun hakkında İbni İshak'a muhalefet edilmiştir. Orada bildirildiğine göre bunu Evza'i, Mekhul'den, o da Reca bin Hayve'den, o da Abdullah bin Amr'dan rivayet etmiştir.
Bunu Tahavi de Ahkamu'l-Kur'da Reca'nın Mahmud'dan rivayeti tankıyla vermiştir. Oradaki rivayette bu, Ubade (r.a)'den mevkuf olarak nakledilmiştir."
Yine şöyle söylemiştir:
"Bunu Mekhul bir keresinde Ubade bin Samit (r.a)'ten mürsel olarak nakletmiş, bir başkasında ise Nafi' bin Mahmud'dan rivayet etmiş, o da Ubade bin Samit (r.a)'ten rivayet etmiştir. Bir başka rivayetinde ise kendisinin Mahmud'dan, onun Ebu Nu'aym'dan rivayet ettiğini, onun da Ubade (r.a)-'den duyduğunu bildirmiştir. Ebu Nu'aym'ı ise bilmemektedir. Mekhul bir keresinde de kendisi Nafi'den, o Mahmud bin Rebi'den, o da Ubade bin Samit (r.a)'ten rivayetle nakletmiştir."
Daha sonra şöyle söylemiştir:
"Hadisin Mahmud'dan rivayetinde sahih olan tarik, Zuhri'nin Mah-mud bin Rebi'den, onun da Ubade bin Samit (r.a)'ten merfu olan rivayetidir. Bu rivayete göre Ubade (r.a) yukarıdaki olayı anlatmadan merfu olarak: "Fatiha suresini okumayanın namazı olmaz" demiştir. Bu rivayeti Buhari nakletmiş tir."
Bu konuyla ilgili değerlendirmenin sonuna kadar incelenmesi için İ'la'u's-Sunen (4/101-107)'e başvurulmasını tavsiye etmekteyiz.
Daha sonra fıkıhçılann usûlüne göre Ubade (r.a)'nin hadisinin değerlendirmesini yapmıştır. Bu konuda söylediklerinin bazıları ise şöyledir:
"Bu vacipliğe (gerekliliğe) delalet etmez, sadece mubahlığa (olabilirliğe) delalet eder. Çünkü bir konuda bir şeyin yasaktan müstesna tutulması, mü-bahlık ve mutlak bir hüküm ortaya koyar."
Daha sonra bunu destekleyen rivayetleri nakletmiş ve bundan sonra da şöyle söylemiştir:
"Eğer bunun vücub (gereklilik) ifade ettiği kabul edilecek olursa, o zaman imam açıktan okusa bile imama uyanların onun arkasında okumalarının gerekeceğine hükmedilmesi icab eder. Aynı şekilde bu, onların imamın okumakta olduğu sırada okumalarında ve kendi okumalarının imamın o-kumasına karışmasında bir sakınca olmadığını gösterir. Bu ise şu ayeti kerimeye ters düşmektedir:
"Kur'an okunduğu zaman onu dinleyin ve susun ki rahmet olunasi-nız." [151]
Yine Müslim'in ve daha başkalarının rivayet etmiş oldukları: "O "yani r-mam) okuduğunda siz susun" hadisine ve Ebu Hureyre (r.a)'nin rivayet ettiği, Resulullah (a.s)'ın, okumaların birbirine karışmasıyla ilgili hadisine de ters düşer. Bir konudaki rivayetler birbirine ters düştüğünde ise konuyla ilgili nass (yani rivayeti kati olan ayet veya hadis metni) yahut konuyla ilgili rivayetlerin en sıhhatlileri alınır.
Burada nass derken kasdettiği, üzerinde durulan anlama delalet ettiği açık olan metindir. Böyle bir nassın tahsisi (özelleştirilmesi), te'vili ve Resulullah (a.s) döneminde neshi mümkündür. Böyle bir metin zahire tercih edilir. Zahir ise, ister kastedilen anlam için söylenmiş olsun, isterse bunun için söylenmiş olmasın, dinleyenin kendisiyle kastedilen anlamın ne olduğunu doğrudan ifadesinden çıkarabildiği, taşıdığı anlamın anlaşılması için onun dışında ancak onunla bağlantılı unsurların (karinelerin) değerlendirilmesine ve üzerinde etraflıca düşünülmesine ihtiyaç duyulmayan metindir.
Açıktan okunan yerlerde imama uyanların bir şey okumamaları, ancak gizli okunan yerlerde okumaları gerektiğini söyleyenler de aşağıdaki rivayeti bu görüşlerine delil göstermişlerdir.
971- İmam Malik, Ebu Hureyre (r.a)'den rivayet etmiştir:
"Resulullah (a.s) içerisinde açıktan okuma yaptığı bir namazını bitirdi ve sonra şöyle buyurdu:
"Biraz önce sizden biri benimle birlikte okudu mu?" Bir adam:
"Evet, ya Resulullah (a.s)!" dedi. Bunun üzerine Resulullah (a.s) şöyle buyurdu:
"Ben de diyorum, niye benim Kur'an'ıma (okumama) bir karışma oluyor."
(Ebu Hureyre r.a) dedi ki:
"İnsanlar, Resulullah (a.s)'tan bu sözü duyunca artık, O'nun namazda a-çıktan okuduğu yerlerde Resulullah (a.s) ile birlikte okumaya son verdiler."
Beğavi (2/85)'de şöyle söylemiştir:
"İmam açıktan okusa da gizli okusa da imamın arkasında namaz kılan birinin bir şey okumaması gerektiği yönünde görüş bildirilmiştir. Bu ise Zeyd bin Sabit (r.a), Cabir bin Abdullah (r.a) ve Abdullah bin Ömer (r.a)'den şöyle rivayet edilmiştir:
"Biriniz imamın arkasında namaz kıldığında imamın okuması ona yeter." [152]
Sufyanı Sevri ve Ashabı Re'y (içtihada ağırlık veren fıkıhçılar) de bu yönde fetva vermişlerdir. Bu konuda Ebu Hureyre (r.a)'nin: "Ben de diyorum, niye benim Kur'an'ıma (okumama) bir karışma oluyor" ifadesi taşıyan hadisini delil saymışlardır. [153]
Bunu yani imamın arkasında bir şey okunmayacağına dair rivayeti Tahavi, Me'ani'1-Asar (l/129)'da Ubeydullah bin Mukassim'den rivayet etmiştir. Onun rivayetine göre Ubeydullah (bu hususu) Abdullah bin Ömer (r.a)'e, Zeyd bin Sabit (r.a)'e ve Cabir bin Abdullah (r.a)'a sormuş, onlar da: "Namazların herhangi birinde imamın arkasında bir şey okumayın" demişlerdir. Bu rivayetin isnadı sahihtir.
Bunu İmam Malik de, Muvatta (l/86)'da, KitabuVSalat'da, İmamın açıktan okuduğu yerlerde İmamın arkasında bir şey okumaktan kaçınmak babı'nda rivayet etmiştir. İsnadı sahihtir. Yine İbni Ebi Şeybe (3/339) de Ahmed bin Hanbel (sh. 123) de Darekutni (1/128) de ve Tahavi de değişik tanklarla Cabir bin Abdullah (r.a)'ın şöyle söylediğini rivayet etmişlerdir:
"Kimin imamı varsa, imamın okuması onun okuması yerine geçer." Bu hadis değişik tarıklariyla şahitlerinin bulunması itibariyle hasen bir hadistir [154]
Bazıları bu konuda Hanefilere saldırıda bulunmakta ve onları haksız şekilde itham etmektedirler. Bundan dolayı biz de burada onların imamın arkasında okurıamak gerektiği konusundaki delillerini genel bir biçimde ve özet olarak vermek istiyoruz:
Hanefiler bu konuda Kitap, Sünnet ve Kıyas'tan delillere dayanmışlardır. Kitap'tan (Kur'an-ı Kerim'den) delilleri; Yüce Allah'ın şu sözüdür:
"Kur'an okunduğu zaman onu dinleyin ve susun ki rahmet olunası-nız."
Beyhaki imam Ahmed bin Hanbel'in şöyle söylediğini rivayet etmiştir: "insanlar (Müslüman ilim adamları) bu ayeti kerimenin namazla ilgili
olduğu üzerinde icma etmiş ve görüş birliğine varmışlardır. Yine Mücahid-
'den şöyle rivayet edilmiştir:
"Resulullah (a.s) namazda Kur'an-ı Kerim okuyordu. Bu sırada ensar-dan bir gencin okumasını duydu. Bunun üzerine: "Kur'an okunduğu zaman onu dinleyin..." ayeti kerimesi indi."
Ayetin özellikle namaz hakkında inmemiş olduğunu farzedebilir ve usûlcülerin ifade ettikleri üzere ibarenin taşıdığı anlamın ortaya koyduğu genel hükmün esas alınacağını yoksa özellikle iniş sebebine hasredilemeyeceğini söyleyebiliriz. Ancak ayeti kerime yükümlülerden dinleme ve sessiz durmayı istemektedir. Dinleme, açıktan okumanın olması durumunda özel, sessiz durma ise hem açık ve hem de gizli okuma durumu için söz konusu olan genel bir yükümlülüktür. Bu itibarla bu emre muhatab olanların açıktan okunan yerlerde okunanı dinlemeleri, gizli okunan yerlerde ise sessiz durmaları gerekmektedir. Bunun gerektirdiği hüküm dinlemenin terki haram olan bir farz olması hükmüdür. Ancak her namaz kılanın okumasını (kıraatini) isteyen genel hükümler, yukarıdaki ayeti kerimenin hükmünü vücub ifade eden zanni bir hüküm kılmıştır. Bu itibarla bu vücuba (gerekliliğe) aykırı hareket edilmesi tah-rimen mekruhtur.
Sünnetten olan delillere gelince: Ebu Hanife'nin Abdullah bin Şeddad'dan, onun da Cabir bin Abdullah (r.a)'tan rivayet ettiğine göre Cabir bin Abdullah (r.a) şöyle söylemiştir:
"Kim bir imamın arkasında namaz kılarsa, imamın okuması onun için de okumadır."
Görüldüğü üzere bir hadisin ortaya koyduğu hüküm açık ve gizli okumaları içine alan genel bir hükümdür. Bunun rivayetlerinden birinde anlatılan olay da bu anlamı desteklemektedir. Söz konusu rivayete göre bir adam Resulullah (a.s)'ın arkasında okudu. Bu okuma öğle veya ikindi namazında olmuştu. Resulullah (a.s)'ın sahabilerinden bir adam onu namazda okumaktan nehyetme-ye başladı. Adam namazını bitirince (nehyeden) adama dönüp:
"Sen beni Resulullah (a.s)'ın arkasında okumaktan mı alıkoyuyorsun?" diye sordu. Bunun üzerine aralarında tartıştılar ve bu konuyu Resulullah (a.s)'a bildirdiler. Resulullah (a.s) da şöyle buyurdu:
"Kim imamın arkasında namaz kılarsa (imamın okuması, onun için de okumadır)."
Bu olay, sessiz okunan yerlerde de imama uyanın, bir şey okumaması gerektiğine delalet etmektedir. Resulullah (a.s)'ın verdiği cevap namazda imamın arkasında okumaktan nehyeden sahabinin tavrını doğrulamıştır. Kılman namaz ise okuması gizli olan (sırri) bir namazdı. Okuması gizli olan namazlarda imamın arkasında okumaktan nehyedildiği kesinlik kazanınca, okuması açık (cehri) namazlarda bu öncelikle söz konusu olur. Bu rivayeti bir çok ha-disçi sahih rivayet tarıklanyla sahabiye kadar ravilerini vererek yani arada kopukluk olmaksızın merfiı senetlerle rivayet etmiştir. Bunu Ahmed bin Hanbel, Cabir bin Abdullah (r.a)'tan rivayet etmiştir ve isnadı hakkında şöyle söylemiştir:
"Bu isnad sahihtir, muttasıldır (yani kopukluk yoktur) ve bütün ravileri sikadırlar.
"Bu konuda Ebu Hureyre (r.a)'den rivayet edildiğine göre de Resulü Hah (a.s) şöyle buyurmuştur:
"İmam kendisine uyulmak içindir. O tekbir getirdiğinde siz de tekbir getirin. O okuduğunda siz susun." Müslim bunun sahih olduğunu bildirmiştir.
Yine bu konuda Imran bin Husayn'dan şöyle rivayet edilmiştir:
"Resulullah (a.s) öğle namazını kıldı. Bir adam arkasında 'Sebbihi'sme Rabbike'I-Ala'yı okumaya başladı. Resulullah (a.s) da namazı bitirince şöyle buyurdu: "Hanginiz okudu?" veya "Okuyan hanginizdi?" Adam: "Ben" dedi. Bunun üzerine (Resulullah a.s) şöyle buyurdu:
"Ben de birileriniz onu benim okumama karıştırıyor sandım."
Bu hadisi Buharı ve Müslim rivayet etmiştir. Bu söz, imamın arkasında okunmasına karşı çıkıldığına delalet etmektedir. Okuması gizli olan öğle namazında karşı çıkıldığına göre okuması açık olan namazlarda karşı çıkılması öncelikle söz konusudur.
Bunların yanısıra, sahabeden imamın arkasında okumanın yasaklandığını ifade eden çok sayıda rivayet nakledilmiştir.
Hz. Ali (r.a)'nin şöyle söylediği rivayet edilmiştir: "İmamın arkasında okuyan fıtrat üzere değildir."
Abdullah bin Mes'ud (r.a)'dan rivayet edildiğine göre, ona imamın arkasında okuma hakkında soru soruldu. O da şöyle söyledi:
"Sessiz dur. Şüphesiz namazda bir meşguliyet vardır ve İmam (yani i-mamın okuması) sana yeter."
Yine Abdullah bin Mes'ud (r.a)'dan şöyle rivayet edilmiştir: "Kim imamın arkasında okursa, ağzına toprak doldurulur." Sa'd bin Ebi Vakkas (r.a)'tan şöyle söylediği rivayet edilmiştir: "İmamın arkasında okuyanın ağzına kor koymak isterdim." Kıyas yönünden de şöyle söylemişlerdir:
"Eğer imama uyanın okuması gerekseydi, namaza sonradan yetişen birinin okumayı kaçırması durumunda bu görev üzerinden düşmezdi. Diğer rükünlerde olduğu gibi onu da kaza etmesi gerekirdi. Yani bir kimse cemaat rükudayken namaza yetiştiğinde okumayı kaçırmış olmasına rağmen o rek'ata yetişmiş sayılmakta ve okuma görevi üzerinden düşmektedir. Oysa rükuyu kaçırdığında, o rek'atı kaçırmış sayılmakta ve imamın selam vermesinden sonra kaçırdığı bu rek'atı kaza etmesi gerekmektedir. Buradan hareketle imama uyanın üzerinden okuma (kıraat) görevinin düşmesini, namaza sonradan yetişenin üzerinden bu görevin düşmesine kıyaslamışlardır. Buna göre imama uyanın okuması şer'an konulmuş bir görev olmaz. Şer-'an bir görev olarak konulmamış bir şeyle meşgul olunması ise mekruhtur." [155]
Bunun yanısıra İmam Zafer Tehanuvi de, 'İla'u's-Sünen'de Hanefilerin bu konuyla ilgili delillerini uzunca ve gayet güzel anlaşılır bir şekilde açıklamıştır. Oradaki açıklamaları onlarca sahifeyi bulmaktadır. Daha sonra (4/89-93) 'da şöyle söylemiştir:
"Bütün bunlardan sonra bilmeliyiz ki, bizim ashabımızın (mezhebimizin mensuplarının), imamın okumasının yeterli olacağı, imama uyanın o-nun arkasında bir şey okumasının farz veya vacib olmadığı yönündeki hükümleri son derece kuvvetli bir hükümdür. Aynı şekilde imamm açıktan okuduğu sırada imama uyanın dinlemeyi bozacak şekilde okumasının (kıraatinin) mekruh ya da haram olduğu ve bu sırada susmak gerektiği konusundaki hükümleri de son derece güvenilirdir. Bu yüzden Hanefi mezhebine mensup ilim adamlarının aralarında herhangi bir görüş ayrılığı ortaya çıkmamış, tümü bu konuda ittifak etmişlerdir. Mutlak olarak imamın arkasında okumanm ve açıktan okuma (kıraat) yapıldığı yerlerde sessiz durulan anlarda bile bir şey okumanın da mekruh veya haram olduğu yönündeki sözlerine gelince, daha önce genişçe verdiğimiz üzere bu konuda da delilleri olmakla birlikte bu delillerin hüccet olarak alınması dedikodudan uzak değildir. Yani bu konuda ileri sürülen delillerin ne derece hüccet olabileceği konusunda çeşitli yorumlar ve tenkidler bulunmaktadır. Bundan dolayı mezhebimizin ileri gelenleri (ashabımız), imamm açıktan okuduğu yerlerde sessiz durduğu anlarda ve mutlak şekilde sessiz okunulan (kıraati sini olan) namazlarda imamın arkasmda bir şeyin okunup okunamayacağı konusunda farklı görüşler ortaya atmışlardır."
İmamu'l-Kelam (sh. 30)'da ve Mufîd ve'1-Mezid'de şöyle denilmiştir:
"Bir kimsenin, açıktan okunan (kıraati cehri olan) namazlarda imamm arkasmda ihtiyat için okuması icma ile mekruhtur. Endişe halinde okunmasının mekruh olmadığı söylenmiştir. Ancak sağlam (kuvvetli olan görüş) mekruh olduğu görüşüdür."
Zahire'de de böyle denmektedir. Ancak dünyada tanınmış imamların (ilim adamlarının) imamı, milletler arasında dini yaşantıları hayata geçiren, mücadelesiyle bid'at kamçılarını ve zulmün izlerini yok eden, mutlu şehid, ümmetin ve dinin öncüsü, halklar arasında meşhur olmuş ve Maveraünnehr ve Horasan alimlerinin ortak görüşleriyle Hanefi mezhebinde müçtehid olan Şeyhülislam Abdurrahim Cudey şöyle derdi:
"İmam Muhammed'in: "Kıyamet gününde ağzımda bir kor olması benim için: "Senin namazın olmadı" demekten daha sevimli olurdu" dediği rivayet edildiğine göre ihtiyaç için okumak müstehab olur."
Kitabın 31. sahifesinde de şöyle denmektedir:
"Bercendi'nin, Şerhu'n-Nikaye'sinde İmam Ebu Hafs el-Kebir'den nak-lediğine göre açıktan okunmayan namazlarda imama uyan kişinin, imamın arkasında okuması mekruh değildir. Sağlam (sıhhatli) olan görüş de budur."
Aynı kitabın 32. sahifesinde de Hidaye'den nakledilerek şöyle denmektedir:
"İmam Muhammed'den rivayet edildiğine göre ihtiyaç için okunması güzel olur. Ancak her ikisine yani İmam Muhammed ve İmam Ebu Yusuf a göre de açık tehdidin bulunduğu yerlerde okunması mekruhtur."
Gaysu'l-Gummam'da da şöyle denmektedir:
"Şa'rani'nin bildirdiğine göre bu rivayet yani gizli okunan yerlerde imama uyanın ihtiyaten okuması, İmam Muhammed ve Ebu Hanife'nin sonradan kabul ettikleridir. Şa'rani bu hususta şöyle söylemiştir:
"Ebu Hanife'nin ve İmam Muhammed'in bu konuda iki ayn görüşleri bulunmaktadır. Biri İmama uyanın okumasının vacib ya da sünnet olmadığıdır. Bu eski görüşleridir. Bu görüşü İmam Muhammed eski tasniflerine (yazılarına) kaydetmiştir. Sonra bunun nüshaları çevreye yayılmıştır. İkinci görüşleri ise ihtiyat için merfu olarak rivayet edilen: "Fatiha suresi dışında bunu yapmayın" hadisine muhalif düşülmemesi için okunmasının güzel olacağıdır. Bu itibarla onlar İhtiyat için birinci görüşlerinden, bu ikinci görüşlerine dönmüşlerdir."
Ancak HanefUerin kitaplarının çoğunda bu imamların söz konusu birinci görüşlerinden dönmeleri olayından söz edilmektedir. Eğer bu kesinlik kazanırsa, bütün tartışmalara son vermiş olur. [156]
el-İ'la müellifi şöyle söylemiştir:
"Bu açıklamalara Allame Şa'rani'nin 'el-Mizan ve Keşru'l-Gumme' ve 'Rahmetu'1-Umma' adlı kitaplarında rastlamadım. Belki başka kitaplarında olabilir. En doğrusunu ise ancak Yüce Allah bilir. Benim kanaatime göre bu meseleyle ilgili görüşlerin en kuvvetlisi, İmam Muhammed'den rivayet e-dilendir. Bu, rivayet yönünden zayıf olmakla birlikte tanınmış ilim adamlarının bazıları da bunu tercih etmişlerdir. Bu, tutarlılık bakımından da kuvvetlidir. Aynı zamanda bu görüş, bu konuyla ilgili rivayetlerin tümünü bir araya getirmektedir. İmam Muhammed,, imamın gizli okuduğu yerlerde arkasında okunmasını caiz gördüğüne göre, ona göre açıktan okunan namazlarda da imamın sustuğu yerlerde de okumanın caiz olacağını sanırım. Buna göre imama uyan kişi, böyle imamın sessiz kaldığı anları bulabildiği taktirde okuyabilir. Çünkü iki durum arasında (yani imamın sessiz okuması ile açıktan okunan yerlerde sessiz durması arasında) herhangi bir fark bulunmamaktadır." [157]
972- Ebu Davud, Cabir bin Abdullah (r.a)'dan şöyle rivayet etmiştir:
"Bizim Kur'an-ı Kerim okumakta olduğumuz bir sırada Resulullah (a.s) yanımıza geldi. İçimizde Arap da Arap olmayan da vardı. (Resulullah a.s) şöyle buyurdu:
"Okuyun, herkes güzel okuyor. Bir takım topluluklar gelecek, bardağın dikleştirilmesi gibi onu dikleştireceklerdir. Karşılığım da hemen acele ile almak isteyecek, geriye bırakmayacaklardır." [158]
973- Ebu Davud, Abdullah bin Ebi Evfa (r.a)'dan rivayet etmiştir:
"Bir adam Resulullah (a.s)'a gelerek şöyle söyledi: "Ben, Kur'an-ı Ke-rim'den bir şey alamıyorum. Benim için yeterli olacak bir şeyi bana öğret." (Resulullah (a.s) da) şöyle buyurdu:
"Şöyle söyle: "Subhanellahi ve'I-hamdu li'llahi ve la ilahe illa'llahu ve'llahu ekber ve lâ havle ve lâ kuvvete illâ bi'llah (Allah'n şanı pek yücedir. Allah'a hamdolsun. Allah'tan başka ilah yoktur. Allah en büyüktür. Güç ve kuvvet ancak Allah iledir.)" Adam:
"Ya Resulullah (a.s)! Bu Allah için, benim için ne var?" dedi. Bu kez şöyle buyurdu:
"De ki: "Allahumme'r-hamni ve afini ve'hdini ve'rzukni (Ey Allah'ım! Bana rahmet eyle, bana afiyet ver, beni doğru yola yönelt ve beni nzıklan-dır.)" Adam kalkınca Resulullah (a.s) elleriyle işaret ederek şöyle buyurdu:
"Şu adam var ya, doğrusu onun elleri hayırla doldu." [159]
Beğavi şöyle söylemiştir:
"Namazda vacib olan, Fatiha suresinin okunmasıdır. Eğer Fatiha suresini okumayı beceremez de Kur'an-ı Kerim'in diğer yerlerinden bir şeyleri o-kumayi becerebilirse, bu durumda Kur'an-ı Kerim'in diğer yerlerinden yedi [160] ayet okuması gerekir. Kur'an-ı Kerim'den de bir şey okumayı beceremezse, o zaman bu şeriatı getiren Resulullah (a.s)'ın emrettiği gibi onun (Fatiha suresinin ve onun yerine geçecek yedi ayetin) yerini tutacak teşbih ve tahmidde bulunması gerekir." [161]
974- Buharı ve Müslim, Ebu Berze Eşlemi (r.a)'nin şöyle söylediğini rivayet etmişlerdir:
"Resulullah (a.s) sabah namazında altmış ile yüz (ayet) arası okurdu." [162]
975- Müslim, Amr bin Hureys (r.a)'den rivayet etmiştir:
"Ben şu an Resulullah (a.s)'m sabah namazında: "Felâ uksimu bi'l-hun-nesi'l-cevari'l-kunnes"i [163] okuyuşunu duyuyor gibiyim." [164]
Nesai'nİn rivayetine göre de şöyle söylemiştir:
"Resulullah (a.s)'m sabah namazında: "İza'ş-Şemsu Kuwiret"i okuduğunu duydum." [165]
Hanefilere göre Fatiha suresinden sonra ona ek olarak üç kısa ayetin o-kunması ile bu konudaki sünnet kısmen yerine getirilmiş olur. Bu konuda daha önce de işaret ettiğimiz üzere imamın kendine uyanların durumlarını göz önünde bulundurmaları gerekmektedir. Yukarıdaki rivayet ve Resulullah (a.s)'ın bazen sabah namazlarında orta surelerin orta ve kısa uzunlukta olanlarını okuduğunu bildiren daha başka rivayetler buna delalet eder. Fatiha suresinin dışında Kur'an-ı Kerim'den bir şey okunması ise çoğunluğa göre sünnet sayılmaktadır.
976- Müslim, Abdullah bin Saib (r.a)'den rivayet etmiştir: [166]
"Resulullah (a.s) bize, Mekke'de sabah namazım kıldırdı. Mü'minun suresinin başından aldı. Musa ve Harun kıssasına kadar geldi. -Yahut Hz. İsa kıssasına kadar geldi- (Buradaki tereddüt ravidendir veya hadisi rivayet edenler, aralarında ihtilaf etmişlerdir.) Bu sırada Resulullah (a.s)'ı bir öksürük aldı. Bunun üzerine rükuya gitti. Abdullah bin Saib de bu namazda bulunuyordu,"
Bir rivayette de şöyle denmektedir:
"... bunun üzerine kesip rükuya gitti." [167]
977- Nesai, Ümmu Hişam bintu Harise bin Nu'man (r.a)'ın şöyle söylediğini rivayet etmiştir:
"Ben: "Kaf. Ve'l-Kur'anill-Mecid"i ancak Resulullah (a.s)'ın ağzından aldım. Onunla sabah namazını kılardı." [168]
978- Müslim, Cabir bin Semure (r.a)'den rivayet etmiştir:
"Resulullah (a.s) sabah namazında: "Kaf. Ve'l-Kur'ani'l-Mecid"i ve benzerlerini okurdu. Namazı hafifleyerek giderdi." [169]
979- Müslim, Abdullah bin Abbas (r.a)'tan rivayet etmiştir:
"Resulullah (a.s), cuma günleri sabah namazlarında, Secde suresini ve "Hel etâ ale'l-insanı hinun mine'd-Dehr" suresini okurdu. Resulullah (a.s) cuma namazında da Cuma ve Münafikûn surelerini okurdu." [170]
980- Buharı ve Müslim, Ebu Hureyre (r.a)'den Resulullah (a.s)'ın sabah namazlarında okuduğu sureler hakkında benzer bir rivayet nakletmiş-lerdir. Ancak bu rivayette Ebu Hureyre (r.a) cuma namazından söz etmemiştir. [171]
Cuma günleri, sabah namazlarında Secde ve Dehr surelerinin okunması sünnettir. Ancak Hanefiler, bunların sürekli okunması durumunda halkın genelinin bunlara devamın, vacib olduğu anlamı çıkaracağından endişe ettiklerinden dolayı imamın bunları sadece arasira okumasını müstehab görmüşlerdir. Çünkü mezhep imamlarından hiç birinin vacip olduğunu ileri sürmemesi dolayısıyla vacib olduğuna hükmedilemeyecek bir şeyin vacib olarak değerlendirilmesi bir bid'at türüdür. [172]
981- İmam Malik, Urve bin Zübeyr (r.a)'den rivayet etmiştir:
"Hz. Ebu Bekir Sıddik (r.a) sabah namazını kıldırdı ve her iki rekat'ta da Bakara suresini okudu." [173]
982- Bezzar, Ebu Hureyre (r.a)'nin şöyle söylediğini rivayet etmiştir: "Medine'ye geldim. Resulullah (a.s) o sırada Hayber'de bulunuyordu: Gıfaroğullanndan bir adam da halka imamlık ediyordu. Birinci rek'atta Meryem suresini, ikinci rek'atta ise "Veylun fi'l-Mutaffifin"i okudu." Sanıyorum bunun sabah namazında olduğunu söyledi." [174]
983- Buhari, Abdullah bin Mes'ud (r.a)'dan rivayet etmiştir:
"Sabah namazının birinci rek'atında Enfal suresinden kırk ayet okudu, ikinci rek'atında ise orta surelerden birini okudu (yani Abdullah bin Mes'ud (r.a) böyle yaptı)." [175]
984- İmam Malik, Amir bin Rebi'a (r.a)'dan şöyle rivayet etmiştir:
"Hz. Ömer (r.a)'in arkasında sabah namazım kıldık. Bu namazda Yusuf suresini ve Hacc suresini okudu. Bunları yavaş bir okuma ile okudu." Kendisine (yani raviye): "O zaman belki de güneşin doğmasına kadar devam etmiştir" denildi. O da: "Evet" dedi." [176]
985- İmam Malik, Abdullah bin Ömer (r.a)'den rivayet etmiştir: [177]
"O (yani Abdullah bin Ömer r.a) yolculukta sabah namazında orta surelerin başlarında bulunan yirmi ayet okurdu. Her rek'atta da Fatiha suresini ve sureyi (zammı sureyi) okurdu" ve sureyi (zammı sureyi) okurdu."
986- Buhari, Hz. Ömer (r.a)'den rivayet etmiştir:
"O (yani Hz. Ömer r.a) sabah namazının birinci rek'atında Bakara suresinden yüzyinni ayet okudu. İkinci rek'atında ise orta surelerden (mesani-den) bir sure okudu."
El Esas Fi't-Tefsir adlı eserimizde de ifade ettiğimiz üzere, bizim anladığımız kadarıyla mesani, Ankebut suresinden başlayarak Kaf suresinde bitmektedir. [178]
987- Buhari, Ahnef bin Kabes (r.a)'ten rivayet etmiştir:
"O (yani Ahnef bin Kabes) birinci rek'atta Kehf suresini, ikinci rek'atta ise Yusuf veya Yunus suresini okudu ve kendisinin Hz.Ömer (r.a) ile birlikte bu iki sureyle sabah namazmı kıldığını söyledi." [179]
988- Ebu Davud, Muaz bin Abdullah Cuheni (r.a)'den rivayet etmiştir:
"Cuheyne'den bir adam kendisine, Resulullah (a.s)'ın sabah namazının her iki rek'atında da "iza zulzilef'i okuduğunu duyduğunu bildirdi ve: "Ancak bunu unutarak mı yoksa bilerek mi yaptığını bilmiyorum" (dedi)." [180]
989- Buhari ve Müslim, Ebu Katade (r.a)'den rivayet etmişlerdir:
"Resulullah (a.s) öğle namazının ilk iki rek'atında Fatiha suresini ve birer sure okurdu. Son iki rek'atında ise yalnız Fatiha suresini okurdu. Bazen bize ayeti duyururdu. Birinci rek'atı, ikinci rek'attan daha çok uzatırdı. İkindi namazında da böyle yapardı. Yine sabah namazında da böyle yapardı."
Yine bir başka rivayette de böyle denmektedir. [181]
Ebu Davud ve Nesai'nin rivayetlerine göre ise şöyle söylemiştir:
"Resulullah (a.s) bize namaz kıldırdı. Öğle ve ikindi namazlarının ilk iki rek'atlarmda Fatiha suresini ve birer sure okurdu. Bazen bize ayeti duyururdu. Öğle namazının ilk rek'atını uzatır, ikinci rek'atını ise kısa tutardı. Sabah namazında da böyle yapardı." [182]
989- Müslim (1/333) 4-Kitabu's-Salat, 34-Öğle ve ikindi namazlarında kıraat (okuma) babı.
Ebu Davud'un naklettiği bir başka rivayette buna benzer ifadelere yer verilmekte ve ek olarak da: "Son iki rek'atta ise yalnız Fatiha suresini okurdu" denmektedir. Bu rivayete göre şöyle söylemiştir:
"Birinci rek'ati, ikinci rek'attan daha uzun tutardı. İkindi namazında da böyle yapardı. Yine sabah namazında da böyle yapardı." [183]
Bir rivayette de şöyle bir fazlalığa yer verilmektedir:
"Biz de, "O böyle yapmakla insanlara kıldığı rek'atın birinci rek'at olduğunu bildirmek istiyor" diye sandık." [184]
Nesai'nin naklettiği bir başka rivayete göre ise şöyle söylemiştir:
"Resulullah (a.s), bize öğle namazını kıldmrdı. İlk iki reka'atte okur ve bunun gibi bize ayeti duyururdu. Öğle namazında ilk rek'atı uzatırdı. Yine ilk rekatı -yani sabah namazının ilk rek'aünı- uzatırdı." [185]
990- İbni Huzeyme, Abdullah bin Ebi Katade (r.a)'den, o da babasından şu şekilde rivayet etmiştir:
"Resulullah (a.s), öğle ve ikindi namazlarının ilk iki rek'atlarmda Fatiha suresini okurdu ve bazen bize ayeti duyururdu. Sonraki iki rek'atlarmda ise Fatiha suresine okurdu."
len rivayetler babı. Nesai (2-164-165) Îl-Kitabu'l-İftitah, 57-Öğle namazında imamın okuduğu ayalleri dinleme babı. 58-Öğle namazının ikinci rek'atında kıyamı (a-yakta duruşu) kısa tutma babı. 59-Öğle namazının ilk iki rek'atında okuma (kıraat). 990- İbni Huzeyme (11254) 102^Öğle ve ikindi namazlarında okuma (kıraat) babı.
(İbni Huzeyme) şöyle söylemiştir:
"Bir zamanlar hadis rivayetinde bulunmuş arkadaşlarımızdan duyduğuma göre bu öğle ve ikindi namazlarının son iki rek'atlarmda yalnız Fatiha suresinin okunmasına dair rivayeti, Ebban bin Yezid ile Hemmam bin Yahya'dan başka kimsenin rivayet etmediğini sanıyordum. Evzai'de uzun bir şekilde naklettiği rivayette bu fazlalığa da yer vermiştir."
Nevevi, Sahihi Müslim Şerhi (4/175)'nde şöyle söylemiştir:
"Bazen bize ayeti duyururdu" sözü, şu manada alınmıştır. O, bunu yapmakla gizli okunan namazlarda da açıktan okumanın caiz olduğunu ve gizli okumanın namazın geçerliliğinin şartı olmadığını bildirmek istemiştir. Bu namazlarda gizli okumak sünnettir. Belirtildiği şekilde ayetin açıktan o-kunması belki anlamına dalmak dolayısıyla dilin gayri iradi bir şekilde ifadeyi açıktan söylemesi sebebiyle de olabilir. En doğrusunu ise ancak Yüce Allah bilir."
İ'la'u's-Sünen (4/3)'de açık okunması gereken yerlerde açıktan okumanın, gizli okunması gereken yerlerde gizli okumanın vacib olduğu söylenmiştir.
991- Müslim, Ebu Said Hudri (r.a)'den şöyle rivayet etmiştir:
"Resulullah (a.s)'in öğle ve ikindi namazlarında ayakta duruşunu tesbit ediyorduk. Öğle namazının ilk iki rek'a tındaki duruşunun Secde suresi miktannca olduğunu tesbit ettik. Son iki rek'atındaki duruşunun ise bunun yarısı kadar olduğunu tesbit ettik. İkindi namazının ilk iki rek'atındaki duruşunun, öğle namazının son iki rek'atındaki duruşu kadar olduğunu tesbit ettik. İkindi namazının son iki rek'atındaki duruşunun ise bunun yansı kadar olduğunu tesbit ettik." [186]
Bir rivayette: "Secde suresi miktarınca" yerine "otuz ayet miktannca" denmektedir. [187]
Bir başka rivayette de şöyle denmektedir:
"Resulullah (a.s) öğle namazının ilk iki rek'atının her bir rek'atında o-tuz ayet miktannca okuyordu. Son iki rek'atında ise onbeş ayet miktannca okuyordu, -veya: "Bunun (yani ilk rek'attakinin) yansı kadar" dedi- İkindi namazının ise ilk rek'atında onbeş ayet miktannca, son iki rek'atında da bunun yarısı miktannca okuyordu." [188]
Ebu Davud'un rivayetine göre ise şöyle söylemiştir:
"Resulullah (a.s)'ın öğle ve ikindi namazlarında ayakta duruşunun (kıyamının) süresini tesbit ettik. İkindi namazının ilk iki rek'atındaki ayakta duruşunun, öğle namazının son iki rek'atındaki ayakta duruşu kadar olduğunu tesbit ettik. İkindi namazının son iki rek'atındaki ayakta duruşunun ise bunun yansı kadar olduğunu tesbit ettik." [189]
992- Nesai, Ebu Hureyre (r.a)'nin şöyle söylediğini rivayet etmiştir:
"Filanca kadar, Resulullah (a.s)'m namazına benzeterek namaz kılan birinin arkasında namaz kılmış değilim. Biz bu kişinin arkasında namaz kıldık. Öğle namazının ilk iki rek'atını uzatıyor, son iki rek'atını ise kısa tutuyordu. İkindi namazım da kısa tutuyordu. Akşam namazında orta surelerin kısalarını okuyordu. Yatsı namazında da: "Ve'ş-Şemsi ve duhaha"yı ve benzerlerini okuyordu. Sabah namazmda da iki uzun sure okuyordu." [190]
Beğavi (4/174) şöyle söylemiştir:
992- "Sünnet olan, sabah ve öğle namazlannda orta surelerin uzunlarının o-kunmasıdır. Sabah namazında daha uzun okunur. İkindi ve yatsı namazlarında ise söz konusu surelerin ortalarından, akşam namazında kısalarından okunur. Sabah ve öğle namazlarında uzatılmasının hikmetinin, bu namazların gaflet vakitlerine denk gelmesi olduğunu söylemişlerdir. Çünkü gecenin sonunda uyanmakta ve dolayısıyla bu uykudan sonra sabah namazına kalkılmakta, öğle namazından önce de kaylule uykusuna yatılmaktadır. Dolayısıyla gaflete dalan veya bir başka sebeple namaza geç kalan kişinin namaza yetişebilmesi için söz konusu iki namaz uzatılır. İkindi namazının vakti ise böyle değildir. Bilakis bu namazın vakti çalışanlar için bir yorgunluk vaktidir. Bu yüzden ikindi namazı hafif tutulmuştur. Akşam namazının ise vakti dardır. Yatsı namazından sonra da insanların oruç için hazırlık yapma veya misafirle ilgilenme gibi bir meşguliyetleri olabilir.
Bunun yanısıra yatsı namazının vakti, insanların üzerine uykunun çöktüğü bir vakittir. Bununla birlikte yatsının vakti geniştir. Ancak belirtilen sebeplerden dolayı ikindi namazına benzetilmiştir. En doğrusunu ise ancak Yüce Alah bilir."
993- Ebu Davud, Cabir bin Semure (r.a)'den şöyle rivayet etmiştir:
"Resulullah (a.s) öğle ve ikindi namazlarında, "Ve's-Semâi zâti'1-buru" ve "Ve's-Semâi ve't-Tarık"ı ve bunlar gibi sureleri okuyordu." [191]
994- Müslim, Cabir bin Semure (r.a)'den şöyle rivayet etmiştir: [192]
"Resulullah (a.s) öğle namazında: "Ve'1-leyli izâ yeğşâ"yı okuyordu. İ-kindi namazında da bunun bir benzerini okuyordu. Sabah namazında bundan daha uzununu okuyordu."
Bir başka rivayette ise şöyle denilmektedir:
"Öğle namazında: "Sebbihi'sme Rabbike'l-A'Iâ"yı okuyordu. Sabah namazında ise bundan daha uzununu okuyordu." [193]
995- İmam Malik in, Amr bin Şu'ayb (r.a)'dan, onun babasmdan, onun da dedesinden (yani kendi babasından) rivayet ettiğine göre dedesi şöyle söylemiştir:
"Resulullah (a.s)'ın arkasında öğle namazını kılıyorduk. Kendisinden, Lokman ve Zariyat surelerinin ayetlerinden bazı ayetleri duyuyorduk." [194]
996- İmam Malikin, Amr bin Şu'ayb (r.a)'dan, o babasından, o da dedesinden (yani kendi babasından) rivayet ettiğine göre dedesi şöyle söylemiştir:
"Orta surelerin kısalarından olsun uzunlarından olsun, bunların içinde Resulullah (a.s)'ın farz namazda insanlara imamlık ederken okuduğunu duymadığım hiç bir sure yoktur." [195]
Orta ve kısa sureleri (mufassalları) ezberlemek, Müslüman in adabmdan-dır. Çocuklara ilk önce bu sureler ezberletilmelidir. Tefsirde de ifade ettiğimiz üzere bizim kanaatimize göre bu sureler, Zariyat suresinden başlamakta ve Kur'an-ı Kerim'in sonuna kadar devam etmektedir.
997- İbni Huzeyme, Abdullah bin Şakik Ukeyli (r.a)'nin şöyle söylediğini rivayet etmiştir:
"Hz. Aişe (r.a)'ye: "Resulullah (a.s) bir rek'atta birden fazla sureyi bir arada okuyor muydu?" diye sordum. O da şöyle söyledi:
"Mufassaları (orta ve kısa sureleri)." Bu, Veki'in nakletmiş olduğu hadistir. Devruki ise hadisinde şöyle söylemiştir:
"Hz. Aişe (r.a)'ye: "Resulullah (a.s) kuşluk (duna) namazını kılıyor muydu?" diye sordum. "Bir yolculuktan geldiğinde" dedi. "Birden fazla sureyi (bir rek'atta) bir arada okuyor muydu?" diye sordum. "Mufassalları (orta ve kısa sureleri)" dedi. "Oturarak namaz kılıyor muydu?" diye sordum. "İnsanlar onu yaşlandırdıklarında (yani insanların arasında yaşlanınca)" dedi."
Resulullah (a.s)'ın oturarak namaz kılması ya nafile namazda veya hastalığı sırasında oluyordu. [196]
998- Taberani, Resulullah (a.s)'in sahabilerinden Ağar (r.a)'dan şu şekilde rivayet etmiştir:
"Resulullah (a.s)'ın arkasında namaz kıldım. Rum suresini okudu." [197]
999- Müslim, Ebu Said Hudri (r.a)'den rivayet etmiştir:
"Öğle namazı kılmıyordu. Bu sırada bir kimse Baki'e gidiyor, ihtiyacını görüyor, sonra adest alıyor ve ardından Resulullah (a.s)'ın namazı uzatması dolayısıyla birinci rek'atta Resulullah (a.s)'a yetişiyordu." [198]
1000- Ahmed bin Han bel, İbni Cubeyr (r.a)'den rivayet etmiştir:
"O'nun (yani Resulullah (a.s)'ın) rüküşünün.on teşbih miktarı, secdelerinin de on teşbih miktarı olduğunu tesbit ettik."
1001- Ahmed bin Hanbel, Ebu'l-Aliye (r.a)'den rivayet etmiştir: "Resulullah (a.s)'dan duyan biri bana O'nun şöyle buyurduğunu bildirdi: "Her surenin, rüku ve secdelerden payı vardır."
(Ravi) Dedi ki: "Daha sonra kendisiyle karşılaştım ve: "Abdullah bin Ö-mer (r.a) bir rek'atta bir kaç sure okurdu. Sana bu hadisi kimin bildirdiğini biliyor musun?" dedim. Şöyle cevap verdi: "Ben onu (yani kimin bildirdiğini) biliyorum ve ne kadar zaman önce bana bildirildiğini de biliyorum. Bunu bana elli sene önce bildirdi." [199]
"Her surenin payı vardır" sözünün anlamı şudur: Her surenin ardından rüku ve secde edilir. Bu ise her bir rek'atta bir tam surenin okunması ile gerçekleşir. Tahavi'nin naklettiği her sure ile bir rek'at kılındığına dair rivayet de bunu desteklemektedir. En güzel olan da Fatiha suresinden sonra bir tam sure okunmasıdır.
Bir rek'atta iki surenin birden okunması ise bize göre (yani Hanefîlere göre) caizdir. Ancak bunun yapılmaması daha uygundur. (İ'la'u's-Sünen) [200]
1002- Buharı ve Müslim, Ununu Fadl (r.a)'den rivayet etmişlerdir: [201]
"Resulullah (a.s)'ın akşam namazında "Ve'1-Murselati Urfa"ı okuduğunu duydum. Bundan sonra Allah ruhunu alıncaya kadar artık bize hiç namaz kıldırmadı."
Bir başka rivayette de şöyle denmektedir:
"Bundan sonra artık bize hiç namaz kıldırmadı ve nihayet Allah ruhunu aldı." [202]
Bir başka rivayete göre ise Abdullah bin Abbas (r.a) şöyle söylemiştir:
"Ümmu Fadl O'nun (yani Resulullah (a.s)'ın): "Ve'1-Murselati Urfa"ı o-kuduğunu duydu ve şöyle söyledi:
"Ey oğulcağızım bu sureyi okumanla bana şunu hatırlattın. Bu sure, Resulullah (a.s)'ın akşam namazında okuduğunu duyduğum en son suredir." [203]
1003- Buharı, Mervan bin Hakem (r.a)'den şöyle rivayet etmiştir: "Bana Zeyd bin Sabit (r.a) şöyle söyledi:
"Ne oluyor ki, senin akşam namazında orta surelerin (mufassalların) kısalarım okuduğunu görüyorum. Ben, Resulullah (a.s)'ın en uzunların iki u-zununu okuduğunu duydum." [204]
Ebu Davud yukarıdaki rivayete ek olarak şöyle söylediğini bildirmiştir:
"Ben: "En uzunların iki uzunu nedir?" diye sordum. O da: "A'raf" dedi. Ravi dedi ki: "Ben, İbni Ebi Muleyke'ye sordum. O da kendi kafasından: "Maide ve A'raf sureleri" dedi." [205]
Nesai'nin rivayetine göre de şöyle söylemiştir:
"Ne oluyor ki, senin akşam namazında surelerin kısalarını okuduğunu görüyorum. Oysa ben, Resulullah (a.s)'m bu namazda iki uzunun en uzununu okuduğunu duydum. "Ben: "Ey Ebu Abdullah! İki uzunun en uzunu nedir?" diye sordum. O da: "A"raf' dedi." [206]
Yine onun bir başka rivayetinde şöyle denmektedir: "O (Zeyd bin Sabit r.a), Mervan'a şöyle söyledi:
"Ey Ebu Abdullah! Sen akşam namazında "kul huve'llahu ehad" ve "in-nâ a'teynake'l-kevser"i okuyor musun?" O da: "Evet" dedi- Bunun üzerine o da şöyle söyledi:
"Kendinden başkasına yemin edilmeyene (Allah'a) yemin olsun ki, ben Resulullah (a.s)'m bu namazda iki uzunun en uzununu "Elif. Lam. Mim. Sad"ı (yani A'raf suresini) okuduğunu gördüm." [207]
1004- Nesai, Hz. Aişe (r.a)'den şu şekilde rivayet etmiştir: [208]
"Resulullah (a.s), akşam namazını A'raf suresi ile kıldırdı. Bunu iki rek-'atta iki parçaya ayırdı." [209]
Resulullah (a.s)'ın A'raf suresini okuması, O'nun sürekli uyguladığı bir sünneti değildi. Bunun, imama uyanları tahammül edebilmeleri durumunda akşam namazında da uzun sureleri okumanın caiz olduğunu göstermek için yapmıştı. Mervan'ın akşam namazında kısa surelerin en kısalarını okuması ise ayıplanacak bir hareket değildir.
1005- Buharı ve Müslim, Cubeyr bin Mut'im (r.a)'in şöyle söylediğini rivayet etmişlerdir:
"Ben, Resulullah (a.s)'ın akşam namazında Tur suresini okuduğunu duydum." [210]
Bir rivayette şöyle bir fazlalığa yer verilmiştir:
"Şu ayeti kerimeye: "Yoksa onlar hiç bir şey olmaksızın mı yaratıldılar, yoksa yaratıcılar kendileri mi? Yoksa gökleri de onlar mı yarattılar? Hayır. Onlar kesin bir bilgiyle inanmıyorlar. Yoksa Rabbinin hazineleri onların yanında mıdır? Yoksa üstün güç (her şeyin denetim ve yönetim) sahipleri kendileri midir?" [211] (mealindeki ayeti kerimeye) geldiğinde kalbim neredeyse uçacak gibi oldu." [212]
Bir rivayette de şöyle denmektedir:
"Cubeyr bin Mut'im, Bedir esirleri arasında gelmişti." daha sonra yukarıdaki hadis verilmektedir. [213]
1006- Nesai, Abdullah bin Utbe bin Mes'ud (r.a)'dan rivayet etmiştir: "Resulullah (a.s) akşam namazında Duhan suresini okudu." [214]
1007- İmam Malik, Abdullah Sunabici (r.a)'nin şöyle söylediğini rivayet etmiştir:
"Hz. Ebu Bekir Sıddîk (r.a)'in halifeliği döneminde Medine'ye gittim. İlk iki rek'atta Fatiha suresini ve orta surelerin (mufassalların) kısalarından birini okudu. Sonra üçüncü rek'atta kalktı. Bu sırada kendisine yaklaştım. O kadar ki, elbiselerim neredeyse onun elbiselerine değecek gibiydi. Fatiha suresini ve şu ayeti kerimeyi okuduğunu duydum: [215]
"Ey Rabbİmiz! Bizi hidayete eriştirdikten sonra kalplerimizi saptırma ve bize kendi katından bir rahmet ver. Şüphesiz, sen pek çok ihsan sahibi olansın." [216]
Bu, Hanefilerin, farz namazların ilk iki rek'aündan sonra Fatiha'nın ardından Kur'an-ı Kerim'den bir şeyler okumanın bir sakıncası olmadığı yönündeki fetvalarına delildir.
imam Nevevi (4/174) şöyle söylemiştir:
"Son iki rek'atta sure okuma (yani Fatiha'nın ardından bir sure okuma) hakkındaki rivayetlerin farklı olmasının sebebi, muhtemelen bizim daha önce üzerinde durduğumuz namaz kılanların durumlarına göre namazı uzun veya kısa tutma konusunda farklı davranılmasıdır. İlim adamları, dört rek'atlı farz namazların son iki rek'atmda ve akşam namazının üçüncü rek-'atında Fatiha'dan sonra sure okumanın müstehab olup olmadığı konusunda farklı görüşler ileri sürmüşlerdir. Müstehab olduğu söylendiği gibi müstehab olmadığı da söylenmiştir. İmam Şafii'nin de böyle iki farklı görüşü bulunmaktadır. Yani bir görüşüne göre müstehabdır, diğer görüşüne göre ise değildir." [217]
1008- Tirnıizi, Bureyde (r.a)'nin şöyle söylediğini rivayet etmiştir:
"Resulullah (a.s) yatsı namazında "Ve'ş-Şemsi ve duhâha"yı ve benzeri surelerden birini okuyordu."
Nesai'nin rivayetinde "benzeri surelerden" anlamına "ve eşbâhiha mine's-suver" denmektedir (yukarıdaki hadisin metninde ise "ve nahviha mine's-su-ver" denmektedir). [218]
1009- Buhari ve Müslim, Bera bin Azib (r.a)'den rivayet etmişlerdir: [219]
"Resulullah (a.s) bir yolculukta bulunuyordu. Son yatsı namazını kıldırdı. Rek'atlann birinde "Ve't-Tini ve'z-Zeytuni'yi okudu. O'ndan daha güzel sesli veya O'ndan daha güzel okuyan birini duymadım." [220]
1010- Buharı, Enes bin Malik (r.a)'ten şöyle rivayet etmiştir:
"Ensardan bir adam Küba mescidinde kendilerine (yani Enes bin Malik (r.a)'in içinde olduğu bir cemaate) imamlık ediyordu. Namazda kendilerine okuyacağı her bir (zammi) sureye başlamadan önce "Kul huve'llahu ehad"ı okuyor, sonra bunu bitirince diğer sureye başlıyordu ve bunu namazın her rek'atmda yapıyordu. Bunun üzerine arkadaşları kendisiyle konuştular ve şöyle dediler:
"Sen hep bu sure ile başlıyor, sonra bunu yeterli görmüyor ve tutup bir başka sure daha okuyorsun. Ya sadece bunu okursun, ya da bunu bırakır başka bir sure okursun". Adam da şöyle söyledi:
"Ben bunu bırakmam. Eğer benim size imamlık etmemi arzuluyorsanız, ben de böyle yaparım. Ama eğer bunu istemiyorsanız ben de sizi bırakırım." Onlar da bu adamı kendilerinin en üstünleri (efdallari) olarak görüyorlardı. Dolayısıyla bir başkasının kendilerine imamlık etmesini hoş görmediler. Bunun üzerine Resulullah (a.s) yanlarına gelince durumu O'na bildirdiler. Resulullah (a.s) da:
"Ey filanca! Seni arkadaşlarının istediklerini yapmaktan alıkoyan ve şu sureyi her rek'atta sürekli okumana yönelten şey nedir?" diye buyurdu. A-dam: "Ben onu seviyorum" dedi. Resulullah (a.s) da şöyle buyurdu:
"Senin ona olan sevgin, seni cennete sokar (veya sokacaktır)." [221]
1011- Buhari ve Müslim, Hz. Aişe (r.a)'nin şöyle söylediğini rivayet etmişlerdir:
"Resulullah (a.s) bir adamı, bir seriyenin başında gönderdi. Adam arkadaşlarına (namazda Kur'an-ı Kerim) okuyor ve: "Kul huve'llahu ehad" ile bitiriyordu. Döndüklerinde bunu Resulullah (a.s)'a bildirdiler. O da: "Bunu ne için yaptığını kendine sorun" diye buyurdu. Sordular. O da şöyle söyledi:
"Çünkü o, Rahman'ın sıfatını bildiriyor. Dolayısıyla ben onu okumayı seviyorum. Bunun üzerine Resulullah (a.s) da şöyle buyurdu:
"Ona, Allah'ın kendisini sevdiğini bildirin." [222]
1012- Buhari ve Müslim, Şakik bin Seleme (r.a)'nin şöyle söylediğini rivayet etmişlerdir:
"Adına Nehik bin Sinan denen bir adam Abdullah bin Mes'ud (r.a)'a gelerek şöyle söyledi:
"Ey Ebu Abdurrahman! Şu harfin elif olarak mı yoksa yâ olarak mı o-kunduğu kanaatindesin: "Min mâin gayri âsin" [223] mi yoksa "Min mâin gayri yasin" mi?" Abdullah (r.a) da kendisine:
"Sen bu harfin dışında bütün Kur'an-ı Kerim'i kavradm mı?" diye sordu. Adam:
"Ben her rek'atta bir orta sure (mufassal) okuyorum" dedi. Bunun üzerine Abdullah (r.a) şöyle söyledi:
"Şiir aktarması gibi bir aktarma! Bir topluluk ki, Kur'an-ı Kerim'i okurlar [224] ama bu onların gırtlaklarını öteye geçmez. Ama kalbe varacak olsa oraya yerleşir ve yarar sağlar. Namazın (rükünlerinin) en üstünleri rüku ve secdedir. Ben Resulullah (a.s)'ın birbirlerine yakın kaldığı (yani bir arada okuduğu) benzerleri biliyorum. Her rek'atta iki sure okurdu."
Sonra Abdullah (r.a) kalktı. Hemen arkasından Alkame girdi. Biz ona dedik ki:
"Ona, Resulullah (a.s)'m her rekatta okuduğu benzerlerin neler olduğunu sor." O da sordu. Sonra yanımıza geldi ve şöyle söyledi:
"Orta surelerin (mufassalların) başlarından yirmi sure. Abdullah (r.a)'ın yorumlamasına göre sonuncuları "Ha. Mim'lerden Duhan suresi ve "Amme yetesâelun" dur."
Ebu Davud'un Alkame ve Esved'den rivayetine göre de bu ikisi şöyle söylemişlerdir:
"Abdullah bin Mes'ud (r.a)'a bir adam getirildi. Bu adam: "Ben her rek'atta orta sure (mufassal) okuyorum" dedi. (Abdullah bin Mes'ud r.a) da şöyle söyledi:
"Şiir aktarması gibi bir aktarma ve hurma saçması gibi saçma! Ancak Re-sululah (a.s) benzerleri okurdu. Her rek'ata iki sure okurdu. Rahman ve Necme surelerini bir rek'atta, "İkterabet'i ve "el-Hakka"yı bir rek'atta, Tur ve Zariyat surelerini bir rek'atta, "İzâ veka'at"ı ve "Nun"u bir rek'atta, "Se'ele Sâilun"u ve "en-Nazi"ât"ı bir rekatta, "Veylun li'l-Mutaffifin"i ve "Abese"yi bir rek'atta, "Muddesir"i ve "Muzzemmil"i bir rekatta, "Hel Etâ"yı ve "Lâ Uksumi bi Yevmi'l-Kıyame"yi bir rek'atta, "Amme Yetesâe-lun"u ve "Mur-selât"ı bir rek'tta, "Duhan"ı ve "İzâ'ş-Şemsu Kuvviret"i bir rek'atta..." [225]
Ebu Davud dedi ki: "Bu Abdullah bin Mes'ud (r.a)'un açıklamasıdır." Müslim'in Şakik'ten naklettiği bir başka rivayette ise şöyle denmektedir:
"Abdullah (r.a) şöyle söyledi:
"Şüphesiz ben, Resulullah (a.s)'ın okumakta olduğunun benzerlerini biliyorum. On rek'atta yirmi sure okurdu."
Sonra Alkame'nin elinden tutup içeri girdi. Sonra Alkame bizim yanımıza çıktı. Biz ona (benzerlerini) sorduk. O da bize onları bildirdi." [226]
Yukarıda geçen ayeti kerimedeki "âsin" kelimesinin "yasin" diye okunması yanlış bir okumadır. Çünkü bu okuyuş mushaftaki yazıya uymamaktadır. Mütevatir olan okuyuş şekli ise "âsin" diye okunmasıdır. Adamın sorusunun doğru cevabı işte budur. Abdullah bin Mes'ud (r.a)'un kendine özel olarak düzenlediği mushafta tek (münferid) kaldığı bir takım şeyler bulunmaktaydı. Ümmet ise Hz. Osman (r.a) tarafından düzenlenen mushaf üzerinde icma etmiştir. İlim adamlarını çoğunluğu da bu düzenlemenin sanatın sahibi tarafından bildirilen şekil üzere bir düzenleme olduğu görüşündedirler. Bilen biri, bilmeyene karşı delildir. Abdullah bin Mes'ud (r.a)'un ilimde büyük bir seviyeye ulaşmış olmasma rağmen başkasının bilebildiği ancak onun gözünden kaçan bir takım şeyler bulunabilir.
Nevevi, Sahihi Müslim Şerhi (6/104)'nde, Abdullah bin Mes'ud (r.a)'un: "Sen bu harfin dışında bütün Kur'an-ı Kerim'i kavradın mı?" sözüyle ilgili olarak şöyle söylemiştir:
"Bu ifade, şu şekilde yorumlanmıştır: Abdullah bin Mes'ud (r.a) adamın sorusundan, onun bu soruyu sormaktaki asıl amacının doğruyu öğrenmek olmadığını anlamıştır. Çünkü eğer adamın amacı doğruyu öğrenmek olsaydı, Abdullah bin Mes'ud (r.a)'un da cevap vermesi gerekirdi. Oysa yukarıdaki söz, soruya cevap olacak bir söz değildir.
Adam: "Ben her rek'atta bir orta sure (mufassal) okuyorum" demiş, Abdullah bin Mes'ud (r.a) da: "Şiir aktarması gibi bir aktarma!" demiştir. Bunun anlamı şudur: "Adam kendisinin çok şeyi ezber bildiğini bildirmiş, Abdullah bin Mes'ud (r.a) da: "Aktarıp geçiyorsun" demiştir. Bununla hızla okumanın, fazla acele etme olduğu anlamı kastedilmiştir. Bu ifade ise Kur'an-ı Kerim'i tertil üzere ve üzerinde düşünerek okumaya teşvik etmektedir.
"Bir topluluk ki, Kur'an-ı Kerim'i okurlar ama bu onların gırtlaklarını öteye geçmez" sözünün anlamı da şudur:
"Bazı insanlar vardır ki, Kur'an-ı Kerim okumaktan elde ettikleri, sadece onu dil ile söylemekten başka bir şey değildir. Dolayısıyla gırtlaklarını geçmez ki, kalplerine kadar ulaşsın. Kur'an-ı Kerim'in okunmasından istene ise bu değildir."
"On rek'atta yirmi sure" sözü hakkında Kadı İyaz şöyle söylemiştir:
"Bu doğru ve Hz. Aişe (r.a)'nin ve Abdullah bin Abbas (r.a)'ın rivayetlerine uygundur. Bunlardan rivayet edildiğine göre Resulullah (a.s)'m vitir ile birlikte namazı onbir rek'atı buluyordu. Çoğunlukla okuması da yukarıdaki rivayette bildirilen kadar oluyordu. Rivayette bildirilen uzatma ise okunanın tertil ile okunmasından ve üzerinde düşünülmesinden ileri geliyordu. Daha başka rivayetlerde bildirildiği üzere Bakara, Nisa ve Ali İmran gibi surelerin okunması ise nadir zamanlarda gerçekleşiyordu."
1013- İmam Malik, Hafsa (r.a)'nın şöyle söylediğini rivayet etmiştir:
"Resulullah (a.s) namazda bir sureyi okuyor ve bunu tertil ile (harflerini anlaşılır şekilde tane tane çıkararak) okuyordu. Dolayısıyla onu okuması, ondan daha uzun bir şeyi okuyanın okumasından uzun sürüyordu." [227]
1014- Müslim, Cabir bin Abdullah (r.a)'ın şöyle söylediğini rivayet etmiştir:
"Namazın efdali (en üstünü), ayakta duruşu (kunutu) uzun olanıdır." [228]
1015- İbni Huzeyme, Ebu Hureyre (r.a)'nin şöyle söylediğini rivayet etmiştir: [229]
"Ben filancadan daha çok, namazı Resulullah (a.s)'m namazına benzeyen birini görmedim."
Bunu Medine'nin bir emiri hakkında söyledi. Süleyman dedi ki:
"Ben onun arkasında namaz kıldım. İlk iki rek'atı uzatıyor, son iki re-k'atı ise kısa tutuyordu. İkindi namazını hafif tutuyordu. Akşam namazının ilk iki rek'atmda orta surelerin (mufassalların) kısalarından okuyordu. Yatsı namazının ilk iki rek'atında da orta surelerin (mufassalların) ortalarından okuyordu. Sabah namazında ise orta surelerin (mufassalların) uzunlarından okuyordu." [230]
İbni Huzeyme şöyle söylemiştir:
"Fatiha'dan sonra neyin okunacağı konusunda rivayetler arasındaki bu farklılık, mubah yönündendir. Namaz kılan biri akşam namazında ve diğer bütün namazlarda Fatiha'ya ek olarak istediğini, Kur'an-ı Kerim'in surelerinden herhangi birini okuyabilir. Kur'an-ı Kerim'in surelerinden istediğini okumasında, onun için herhangi bir sakınca yoktur. Ancak imam olması durumunda yapacağı seçim, okumayı kısa tutmak, uzun uzun okumak suretiyle insanları fitneye düşürmekten çekinmek olmalıdır. Nitekim Resulullah (a.s) da Muaz bin Cebel'e: "Fitne çıkarıcı olmak mı istiyorsun?" diye buyurmuştur. Bunun yanısıra Resulullah (a.s) imamlara namazı hafif tutmalarını emretmiş ve şöyle buyurmuştur; "Sizden kim insanlara imamlık ederse, hafif tutsun."
İmam Nevevi (4/174)'de şöyle söylemiştir:
"Resulullah (a.s)'m namazı uzunluk ve kısalık bakımından şartlara göre değişiyordu. Cemaatten olanların namazın uzatılmasını istemeleri, gerek kendinin ve gerekse cemaatten olanların herhangi bir işlerinin olmaması durumunda namazı uzatıyordu. Böyle olmaması durumunda ise kısa tutuyordu. Bazen namazı uzatmak ister ancak namaz esnasında çocuk ağlaması veya benzeri bir istisnai durumun ortaya çıkması dolayısıyla kısa tutardı. Sadece bazı vakitlerde namazı uzattığı, bunun da çok az sayıda olduğu, büyük çoğunlukla kısa tuttuğu da söylenmiştir. Uzatması bunun da caiz olduğunu bildirmek içindi. Kısa tutması bunun efdal yani daha üstün olması dolayısıylaydı.
Resulullah (a.s) kendisi hafif tutmayı emretmiş ve şöyle buyurmuştur:
"Sizin içinizde ürkütücüler, hoşnutsuzluğa sebep olanlar var. Sizden kim insanlara namaz kıldırırsa, hafif tutsun. Onların içinde hasta vardır,
zayıf vardır, ihtiyaç sahibi vardır."
Yine şöyle denmiştir; Bir vakitte uzattı, bir vakitte ise kısa tuttu. Bunu da Kur'an-ı Kerim'den Fatiha'ya ek olarak okunacak kısmın miktarı konusunda belli bir sınır ve şart olmadığım, uzun okumanın da kısa okumanın da caiz olduğunu bildirmek için yaptı. Okunması şart olan Fatiha süresidir. Dolayısıyla bu konuda bütün rivayetler ittifak etmişlerdir. Buna ek olarak okunan kısım hakkında ise farklı rivayetler nakledilmiştir. Genel olarak ele alırsak sünnet olan, Resulullah (a.s)'ın da emretitği üzere ve yine O'nun bildirdiği sebep dolayısıyla kısa tutmaktır. Bazı zamanlarda belirtilen sebebin kesinlikle olmaması yani cemaatin içinde hasta, zayıf veya ihtiyaç sahibi birinin bulunmadığının kesin olarak bilinmesi dolayısıyla Resulullah (a.s) namazı uzattı. Bir kimse bu sebebin olmadığını gördüğü zaman namazı uzatabilir. Ancak ifade edildiği üzere bizim bu günlerdeki uzatmamız, onların kısa tutmaları gibidir."
İleride geleceği üzere sahabilerin namazları, kendilerinden sonrakilerin namazlarımn üç katıydı.
1016- İbni Huzeyme, Huzeyfe (r.a)'den şöyle rivayet etmiştir:
"Bir gece Resulullah (a.s) ile birlikte namaz kıldım. Her ne zaman bir rahmet ayeti geçse onda duruyor ve (rahmetini) istiyordu. Yine her ne zaman bir azap ayeti geçse onda duruyor ve (azabından Allah'a) sığınıyordu."
Bu, Ebu Musa'nın hadisinin metnidir. Bir Açıkama
Bu, gece namazında olmuştu. Bu namazda diğerlerinde yapmadığı şekilde uygulamayı geniş tutuyordu. Gece ibadetinde yani geceleyin kıldığı nafile namazlarda veya namaz dışında Kur'an-ı Kerim okuyan birinin, Resulullah (a.s)'ın yaptığım yapması sünnettir. [231]
1017- İbnî Huzeyme, İbrahim Teyyimi (r.a)'den rivayet etmiştir:
"Babam bizimle birlikte namaz kılmamaya başlamıştı. Ben: "Sana ne o-luyor da bizimle birlikte namaz kılmıyorsun?" dedim. "Siz namazı hafif (kısa) tutuyorsunuz" dedi. "Peki, Resulullah (a.s)'ın: "İçinizde zayıf, yaşlı ve ihtiyaç sahibi vardır" sözü nerede kalıyor?" dedim. Bu kez şöyle söyledi:
"Ben, Abdullah bin Mes'ud (r.a)'un bunu söylediğini duydum. Sonra da bize sizin kıldırdığınızın üç katı bir namaz kıldırdı."
Bu, bir kimsenin sadece kendine özel bir anlayıştır. Yoksa imam namazı ne kadar kısa tutsa da namazı cemaatle kılmak daha faziletlidir.
1018- Müslim, Enes bin Malik (r.a)'den şöyle rivayet etmiştir:
"Resulullah (a.s), insanlar içinde, namazı tam ve eksiksiz kılmakla birlikte en hafif tutan kişiydi." [232]
1019- Nesai, Zeyd bin Eşlem (r.a)'in şöyle söylediğini rivayet etmiştir:
"Enes bin Malik (r.a)'in yanına girdik: "Namaz kıldınız mı?" dedi. "E-vet" dedik. Bunun üzerine şöyle söyledi:
"Ey cariye! Abdest suyumu getir. Ben sizin şu imamınızdan daha çok, namazı Resulullah (a.s)'ın namazına benzeyen bir imamın arkasında namaz kılmış değilim."
Bu sözüyle Ömer bin Abdulaziz'i kastediyordu.
Zeyd dedi ki: "Ömer bin Abdulaziz rüku ve secdeleri tam yapıyordu. A-yakta duruşu ve oturuşu (kıyam ve kuudu) da hafif tutuyordu." [233]
Sabah namazında esas olan kırk ile altmış ayet arası okuyarak, okumayı uzatmaktır. Öğle ve ikindi namazlarında esas olan A'la suresi gibi sureler o-kumaktır. Akşam namazında esas olan Zelzele (Zilzal) suresi gibi sureler okumaktır. Yatsı namazında esas olan ise öğle ve ikindi namazlarında okunan sureler gibi sureler okumaktır. Ancak bazı özel durumlarda farklı hareket edilebilir. Resulullah (a.s) bir keresinde akşam namazını kıldı ve iki rek'atta Tur suresini okudu (yani Tur suresini ikiye bölerek iki rek'atta tamamını okudu). Yine bir takım özel sebepler dolayısıyla bir sabah namazında muavvi-zeyetini (Felak ve Nas surelerini) okudu. En doğrusunu ise ancak Yüce Allah bilir.
1020- Tebarani, Mus'ab bin Sa'd (r.a)'dan şöyle rivayet etmiştir:
"Babam camide namaz kıldığında kısa tutar ve rüku ve secdeleri tam yapardı. Evde namaz kıldığında ise rükuyu, secdeleri ve (genelde) namazı uzatirdi. Ben: "Ey babacığım! Camide namaz kıldığında kısa tutuyor, evde namaz kıldığında ise uzatıyorsun!" dedim. Şöyle söyledi:
"Ey oğulcağızım! Biz imamlarız. Bize uyulur." [234]
1021- Ahmed bin Hanbel, Ebu Cabir Valid (r.a)'in şöyle söylediğini rivayet etmiştir: [235]
"Ebu Hureyre (r.a)'ye: "Resulullah (a.s) size namaz kıldırırken böyle mi yapıyordu?" dedim. "Namazımdan garibinize giden ne oldu?" diye sordu. "Şundan sormak istedim" dedim. "Evet" dedi ve özet halinde şöyle söyledi:
"Ayakta duruşu (kıyamı) müezzinin minareden inip safa yetişmesinde geçirdiği vakit kadar sürüyordu."
Yine ondan nakledilen bir rivayete göre de şöyle söylemiştir:
"Ebu Hureyre (r.a)'nin kısa tutarak bir namaz kıldığını gördüm." [236]
1022- İbni Huzeyme, Abdullah bin Abbas (r.a)'ın, Yüce Allah'ın: "Namazında sesini çok yükseltme, çok da kısma" [237] sözü hakkında şöyle söylediğini rivayet etmiştir:
"Bu, Resulullah (a.s)'ın Mekke'de saklanmakta olduğu bir sırada indi. O zaman sahabilerine namaz kıldırdığında Kur'an-ı Kerim'i açıktan okurdu."
Devruki ve bir başka ravi de şöyle söylemişlerdir: [238]
"O zaman müşriklerde (Kur'an-ı Kerim'i) duyduklarında Kur'an-ı Kerime, onu indirene ve getirene sövüyorlardı. Bunun üzerine Yüce Allah peygamberine şöyle buyurdu:
"Namazında sesini çok yükseltme, çok da kısma."
1023- Bu har i, Abdullah bin Abbas (r.a)'dan şöyle rivayet etmiştir: [239]
"Resulullah (a.s) kendisine emredildiği yerde okumuş, kendisine emre-dildiği yerde de susmuştur."
"Senin Rabbin asla unutkan değildir." [240]
"Andolsun sizin için Resulullah (a.s)'ta güzel bir örnek vardır." [241]
Bilindiği üzere namazda Kur'an-ı Kerim okunacak an ayakta duruş (kıyam) anıdır. Bunun dışındaki anlarda, namazda kıraat niyetiyle Kur'an-ı Ke-rim'den bir şey okunmaz. Yukarıdaki nass (metin) da buna işaret etmektedir. En doğrusunu ise ancak Yüce Allah bilir.
1024- Buharı, Abdullah bin S ah bara (r.a)'dan şöyle rivayet etmiştir:
"Habbab'a: "Resulullah (a.s) öğle ve ikindi namazlarında okuyor muydu?" diye sorduk. "Evet" dedi. Ben: "Okuduğunu nasıl anhyordunuz?" diye sordum. Şöyle dedi:
"Sakalının hareket etmesinden."
Bir şeyin bilinmemesi, o şeyin yokluğunu göstermez. Burada amaçlanan ise kesinlik kazanmış ve rivayetle bildirilmiş olan bir hususun öğretilmesidir. [242]
1025- Ebu Davud, Ebu Katade (r.a)'den rivayet etmiştir: [243]
"Resulullah (a.s) bir gece çıktı. Hz. Ebu Bekir (r.a)'e uğradığında o namaz kılıyor ve sesini alçak (kısık) tutuyordu. Sonra Hz. Ömer (r.a)'e uğrardı, o da namaz kılıyor ve sesini yükseltiyordu. Hz. Ebu Bekir (r.a)'e (niçin öyle yaptığını) sordu. "Kendisine seslendiğime sesimi duyurdum, ya Resulullah (a.s)!" dedi. Hz. Ömer (r.a)'e sordu. O da: "Hafif uykudakini uyarıyor ve şeytanı kovuyorum" dedi. (Müellif) dedi ki:
"Hasan kendi rivayetinde şöyle bir fazlalığa yer verdi:
"Bunun üzerine Resulullah (a.s) şöyle buyurdu:
"Ey Ebu Bekir! Sen sesini biraz yükselt." Hz. Ömer (r.a)'e de dedi ki:
"Sen de sesini biraz alçalt"
Tirmizi bunu muhtasar olarak rivayet etmiştir. Bu rivayet ise şöyledir:
"Resulullah (a.s) Hz. Ebu Bekir (r.a)'e şöyle söyledi: "Sana uğradım, okuyor ve sesini alçak (kısık) tutuyordun." O da şöyle söyledi: "Ben kendine seslendiğime duyurdum." Resulullah (a.s) da: "Biraz (sesini) yükselt" diye buyurdu. Hz Ömer (r.a)'e de şöyle dedi: "Sana uğradım, okuyor ve sesini yükseltiyordun." O da şöyle söyledi: "Hafif uykudakini uyarıyor ve şeytanı kovuyorum." O'na da: "(Sesini) biraz alçalt" diye buyurdu."
1026- Ebu Davud, Ebu Hureyre (r.a)'den yukarıdaki olayı rivayet etmiş ancak "Hz. Ebu Bekir (r.a)'e: Sen sesini biraz yükselt" Hz. Ömer (r.a)'e de: "Sen de sesini biraz alçalt" diye buyurdu." sözlerine yer vermemiştir. O-nun rivayetinde şöyle bir fazlalığa yer verilmiştir:
"(Resulullah (a.s) buyurdu ki):
"Ey Bilal! Seni de bir o sureden, bir bu sureden okuduğunu duydum. O da:
"Bu, Yüce Allah'ın değişik parçalarım bir araya topladığı güzel bir sözdür" dedi. Resulullah (a.s) da şöyle buyurdu:
"Hepiniz doğru olanı yapmışsınız." [244]
Hanelilere göre geceleyin yalnız basma ibadet eden birinin sessiz oku-
[1] İbni Abidin Haşiyesi (1/288) Şerhu's-Sünne (J/303) Muhazzeb (1/70) el-Muğni (11464) Fıkhu'l îslami (i/614)
[2] Said Havva, El Esas Fi’s Sünne, Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Neşriyat: 2/375-379
[3] Beyyine Suresi: 5
[4] Hacc Suresi: 37
[5] Al-i İmran Suresi: 29
[6] Buhari (1/135) 2-Kitabu'l-İman, 41-Amellerin niyetlere ve temennilere göre olduğu hakkında gelen rivayetler babı. Müslim (311515-1516) 33-Kitabu'l-İmare, 45-Resulullah (a.s)'ın: "Ameller ancak niyetlere göredir" sözüyle ilgili bab. Ebu Da-vud (21262) Kitabu't-Talak, 11-Talak kastıyla söylenilen sözler ve niyetler hakkındaki bab. Tirmizİ (4/179-180) 23-Kitabu Fedaili'l-Cihad, Î6-Gösteriş olsun diye ve dünyalık için savaşan hakkında gelen rivayetler babı. Nesai (1159-60) Kita-bu't-Tahare, 60-Abdestte niyet babı.
[7] Şerhu's-Sünne (1/402)
[8] Buhari (111323) 82-Kitabu'r-Rikak, 31-Bir iyilik veya bir kötülük düşünen hakkındaki bab. Müslim (11118) 1-Kitabu'l-İman, 59-Bir kulun bir iyilik düşünmesi durumunda bunun yazılacağı ancak kötülük düşünmesi durumunda bunun yazılmayacağı babı.
[9] Müslim, aynı yer, sh. 118
Said Havva, El Esas Fi’s Sünne, Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Neşriyat: 2/380-382
[10] Buhari (4/338) 34-Kitabu'l-Buyu' 49-Çarşılar hakkında bildirilenler babı. Müslim (4/2208) 52-Kitabu'l-Fiten ve Esrati's-Sa'a, 2-Ka'be'ye kasteden ordunun toptan yere geçirilmesi babı.
Bir hadisi şerifte de: "Kim seçerek (isteyerek) günahtaki siyahlığını artırırsa ceza onu bulur" denmektedir. Yukarıdaki hadisi şerif de zalimlerle, Allah'a karşı gelenlerle yakınlık kurmaktan sakındırmaktadır. Ancak bütün ameller niyetlere göredir ve herkes neyi amaçlamışsa ona göre karşılık bulacaktır.
[11] Buhari (6/3) 56-Kitabu'l-Cihad ve's-Seyr, 1-Cihadın ve yürüyüşün fazileti babı. Müslim (311488) 33-Kitabu'l-İmare, 20-Mekke'nin fethinden sonra İslam, cihad ve hayır Üzere bey'at etme babı.
Nevevi şöyle söylemiştir: "Bunun anlamı şudur: Mekke'nin fethinden sonra artık Mekke'den hicret yoktur. Çünkü burası İslam yurdu olmuştur."
[12] Buhari (3/291) 24-Kitabu'z-Zekat, 15-Bir kimsenin farkında olmadan oğluna tasad-dukta bulunması babı.
[13] Müslim (4/1986) 45-Kitabu'l-Birr ve's-Sıla ve'l-Adab, 10-Müslümana zulmetmenin , onu aşağı düşürmenin ve onu basite almanın haramlığı babı.
[14] Buhari (1/85) 2-Kitabu'l-İman, 52-Mü'minlerden iki gurubun birbirleriyle çarpışmaları durumunda aralarının buluşturulması gerektiği babı. Müslim (4/2213-2214) 53-Kitabu'l-Fiten ve Eşrati's-Sa'a, 4-İki Müslümanın kılıçlarıyla kar§ı karsıya gelmeleri durumu ile ilgili bab. Bu hadis Buhari ve Müslim tarafından aynı Şekilde rivayet edilmiştir. Beyyine Suresi: 5
[15] Said Havva, El Esas Fi’s Sünne, Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Neşriyat: 2/382-387
[16] Müddesir Suresi: 3
[17] Bakara Suresi: 238
[18] Müzzemmil Suresi: 20
[19] Hacc Suresi: 77
[20] Said Havva, El Esas Fi’s Sünne, Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Neşriyat: 2/389-391
[21] Ebu Davud (11198) Kitabu's-Salat, 118. bab. İsnadı sahihtir.
[22] Buharı (21271) 10-Kitabu'l-Ezan, 16-Secdelerde tekbirin tam alınması babı. Müslim (1/295) 4-Kitabu's-Salat, 10-Namazda her iniş ve kalkışta tekbir getirilmesinin gerektiği babı. Ebu Davud (11221) Kitabu's-Salat, 139-Tekbirin tamamlanması (veya tam alınması) babı.
[23] Nesai (3/2) 13-Kitabu's-Sehv, 1-İlk iki rekat'tan sonra kalkarken tekbir alınması babı.
[24] Buhari (21272) 10-Kitabu'l-Ezan, 117-Secdeden kalkış esnasında tekbir getirilmesi babı. Müslim (1/293-294) 4-Kitabu's-Salat, 10-Namazda rukudan kalkış haricinde her kalkış ve inişte tekbir getirileceği, rukudan kalkarken ise: "Semi'a'llahu limen hamideh" deneceği babı.
[25] Müslim, aynı yer, sh. 294
[26] Buhari (2/290) 10-Kitâbu'l-Ezan, 128-Kişinin secdeye varması esnasında tekbir getirerek secdeye gideceği babı.
[27] İbni Huzeyme (1/234) Kitabu's-Salat, 78-Namazda ellerin kaldırılması esnasında parmakların arasının açılması babı. İsnadı sahihtir.
[28] Buhari (2/301) 10-Kitabu'l-Ezan, 140-İki secde arasında bekleme babı. Müslim (1/344) 4-Kitabu's-Salat, 38-Namaztn rükünlerinde dengeli olmak ve hepsini tam yerine getirmek üzere hafif tutmak babı.
[29] ) Buhari (2/287) 10-Kitabu'l-Ezan, 127-Kisinin rükudan basını kaldırmasından sonra tum'anineti (bedenin rahat bir hale kavuşması) babı.
[30] Ebu Davud (11225) Kitabu's-Salat, 146-Rükudan sonra ve iki secde arasında uzun süre beklenmesi babı.
[31] Buharı (2/303) 10-Kitabu'l-Ezan, 143-Bir rek'attan kalkınca yere nasıl dayanılacağı babı.
[32] Buharı (2/300) 10-Kitabu'l-Ezan, 140-İki secde arasında bekleme babı.
[33] Buhari (2/288) 10-K.itabu'l-Ezan, 127-Kisinin rükudan başını kaldırmasından sonra tum'anİneti (bedeninin rahat bir hale kavuşması) babı.
"İlim adamlarına göre de bu şekilde amel edilmesi gerekmektedir. Bir adam namazdan kalkarken ayaklarını Ön taraflarına dayanmalıdır." (İ'la'uV Sünen, 3/38)
[34] Ebu Davud (1/168) Kitabu's-Salaî, 74-îmama uyan kişinin imama uymak konusunda ne ile emrolunduğu babı.
[35] Bunu İbni Ebi Şeybe, Musannefinde rivayet etmiştir. İsnadı hasendir.
[36] Ebu Davud (1/193) Kitabu's-Salat, 116-Namazda ellerin kaldırılması babı. Nesai (3/35-36) 13-Kitabu's-Sehv, 31-Dirseklerin yeri (dirseklerin nerede tutulacağı).
[37] Ebu Davud, aynı yer. sh. 193
[38] Nesai (21122) 11-Kitabu'l-İftitah, 4-Ellerin kulakların hizasına kadar kaldırılması babı. İbni Huzeyme (1/242-243) Kitabu's-Salat, 87-Namazda kıraata (Kur'an-ı Kerim okumaya) başlamadan önce sağ eli sol elin üzerine koyma babı. 88-Sağ elin ovucunun sol elin üstüne ve bileğine konulması babı. İsnadı hasendir.
[39] Buharı (21219) 10-Kitabu'l-Ezan, 84-Tekbir getirilirken, rükuya gidilirken ve rükudan kalkılırken ellerin kaldırılması babı. Müslim (11292) 4-Kitabu's-salat, 9-Namaza giriş tekbiri esnasında, rükuya giderken ve rükudan kalkışta ellerin omuzların hizasına kadar kaldırılmasının müstehab olduğu ve bunun secdeden kalkış esnasında yapılmayacağı babı.
[40] Buharı (2/218) 10-Kitabu'l-Ezan, 83-Namaza giriş tekbiri esnasında iki elin birlikte (aynı hizada) kaldırılması babı.
[41] Buharı (21221) 10-Kitabu'l-Ezan, 85-Namaz Manın ellerini nereye kadar kaldıracağı babı.
[42] Buharı (2/222) ÎO-Kitabu'l-Ezan, 86-İlk iki rek'atîan sonra kalkarken ellerin kaldırılması babı. Ebu Davud söyle söylemiştir: "Bunu Hz. Ömer (r.a)'in sözü olduğu sahihtir, ancak merfu değildir."
[43] Muvatta (1175) 3-Kitabu's-Salat, 4-Namaza başlama babı.
[44] Muvatta aynı yer, Sh. 77, Ebu Davud söyle söylemiştir: "Bunu es-Sakafı mevkuf olarak rivayet etmiştir ve o rivayetinde şöyle demiştir: "İlk iki rek'attan kalktığında onları (yani ellerini) memelerinin hizasına kadar kaldırırdı." Bu rivayet ise sahihtir. "Yine: "Bunu Hammad bin Seleme'ye isnad etmiştir" demiştir. Eyyub ve İmam Malik, iki secdeden sonraki kalkıştan söz etmemişlerdir. İbnu Cureyc bunun hakkında şöyle söylemiştir: "Nafi'e: "Abdullah bin Ömer (r.a) ilk tekbirinde ellerini daha çok mu kaldırıyordu?" dedim. "Hayır, aynı şekilde kaldırıyordu" dedi. "Hadi bana göster" dedim. Gösterdi ve memelerinin hizasına kadar veya bundan daha aşağı bir yere kadar kaldırdı."
[45] Ebu Davud (11192) Kitabus's Salat 116-Namazda elleri kaldırma babı.
[46] 117-Namaza başlama babı.
[47] Buhari (2/305) 10-Kitabu'l-Ezan, 145-Teşehhüdde oturma sünneti babı. Ebu Davud (11194) Kitabu's-Salat,
[48] Ebu Davud, aynı yer, sh. 195
[49] Ebu Davud, aynı yer. sh. 195
[50] Ebu Davud, aynı yer. sh. 196. İbni Huzeyme (11297-298) Kitabu's-Salat, 144-Rükuda vücudun dengeli bir şekil alması, kolların yanlara doğru açılması ve ellerin dizlerin üstüne konulması babı.
[51] Buhari (2/40) Ebvabu's-Saiat, 191-Resulullah (a.s)'ın ilk kerenin dışında ellerini kaldırmadığı hakkında gelen rivayetler babı. Nesai (2/195) 12-Kitabu't-Tatbik, 20-Bunun terkine ruhsat babı.
[52] Tirmizi (2133-34) Ebvabu's-Salat, 188-Rükuya ve secdeye giderken tekbir getirilmesi hakkında gelen rivayetler babı. Nesai (2/230) 12-Kitabu't-Tatbik, 83-Secdeden kalkış esnasında tekbir getirilmesi babı.
[53] Nesai (3162) 13-Kitabu's-Sehv, 70-Sağ tarafa selamın nasıl olduğu babı.
[54] Ebu Davud (11199) Kitabu's-Salat, 119-Rüku esnasında ellerin kaldırılmasından söz-etmeyenler babı. İsnadı sahihtir.
[55] Said Havva, El Esas Fi’s Sünne, Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Neşriyat: 2/393-406
[56] Ebu Davud, aynı yer. sh. 200. Bu hadis hasendir. Kendinden önce geçen hadis onun şahididir.
[57] Ebu Davud, aynı yer. Sh. 200, Ebu Davud: "Bu, sahih olmayan bir hadistir. Ancak kendinden önceki hadis buna şahitlik etmektedir" demiştir.
[58] Buhari (21236) 10-Kitabu'l-Ezan, 95-Gerek yolculukta ve gerekse yolcu değilken gerek içinde açıktan okunan ve gerekse gizlice okunan (yani kıraati cehri ve hafi olan namazların tümünde) bütün namazlarda imamın da, imama uyanın da okumasının (kıraatinin, Kur'an-t Kerim okumasının) gerekliliği babı, Müslim (1/334) 4-Kitabu's-Salat, 34-Öğle ve ikindi namazlarında okuma (kıraat) babı, İbni Hu-zeyme (11256) Kitabu's-Salat, 105-Öğle ve ikindi namazlarının ilk iki rek'atlanntn uzatılması, son iki rek'atlarının ise kısa tutulması babı.
[59] Müslim (1/357-358) 4-Kitabu's-Salat, 46-Namaz özelliğini neyin kendinde toplayacağı, namaza ne ile başlanacağı ve namazın ne ile bitirileceği babı, Ebu Davud (J/208) Kitabu's-Salat, 124-Bismillahirrahanirrahim'in açıktan okunmasının gerekmediği görüsünde olanlar babı.
[60] Müslim, aynı yer. sh. 358
Ukbetu'ş-Şeytan: Kalçalarını iki secde arasında iki ökçesinin arasına koymasıdır. Bazıları yere dayanmak için böyle yapmaktadır. Bu ibare ile kastedilen anlamın ökçeleri yıkamadan bırakmak olduğu da söylenmiştir.
Said Havva, El Esas Fi’s Sünne, Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Neşriyat: 2/406-408
[61] Said Havva, El Esas Fi’s Sünne, Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Neşriyat: 2/408-410
[62] Buhari (2/237) ÎO-Kitabu'l-Ezan, 95-Gerek imamın ve gerekse imama uyanın bütün namazlarda okumasının (kıraatinin) gerektiği babı. Müslim (1/298) 4-Kitabu's-Sa-lat, 12-İmama uyanın imamın arkasında açıktan okumaktan nehyolunduğu babı. Ebu Davud (1/226) Kitabu's-Salat, 147-Rüku ve secdelerde beli doğrulmayanın namazı babı. Tirmizi (2/103) Ebvabu's-Salat, 226-Namazm özelliği hakkında gelen rivayetler babı. Nesai (2/193) Rüku'un tam yapılmasıyla emir babı. 15-Rüku'da zikri terketmeye ruhsat babı. İbni Mace (1/236) 5-Kitabu İkameti's-Sala ve's-Sunneti fiha, 72-Namazın tamamlanması babı (veya namazın tam kılınması babı.)
[63] Buharı (11136) 79-Kitabu'l-İsti'zan, 18-Selâm alarak "Ve aleyke's-Selam" denmesi babı.
[64] Ebu Davud (1/226) Kitabu's-Salat, 147-Rüku ve secdelerde beli doğrulmayanın namazı babı.
[65] Tirmizi (21100-101) Kitabu's-Salat, 226-Namazın özelliği hakkında gelen rivayetler babı, İbni Huzeyme (11274) Cemma'u Ebvabi'l-Ezan ve'l-İkame, 122-Teşbih ve tekbirle namaz kılmaya cevaz babı. İsnadı sahihtir.
[66] Said Havva, El Esas Fi’s Sünne, Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Neşriyat: 2/411-414
[67] Ebu Davud (1/226) Kitabu's-Salat, 147-Rüku ve secdelerde beli doğrulmayanm namazı babı.
[68] Ebu Davud (11227) Aynı yer.
[69] Ebu Davud, aynı yer.
[70] Ebu Davud (1/228) Aynı yer.
[71] Ahmed hin Hanbel (41340) Hadisin dördüncü rivayeti, Ebu Davud (11228) Kitabu's-Salat, 147-Rükuda ve secdede belini doğrultmayan birinin namazı babı. Tirmizi (21100) Ebvabu's-Salat, 226-Namazın özelliği hakkında gelen rivayetler babı. Nesai (21193) Rükunun tam yapılmasıyla emir, 15-Rükuda zikri terketmeye ruhsat babı, Darimi (1/305) Kitabu's-Salat, Rüku ve secdelerini tam yapmayanla ilgili bab. Bu hadis sahihtir.
[72] Nesai (3/58) Kitabu's-Sekv, 66-Namazdan kırpma babı.
[73] Buhari (2/295) 10-Kitabu'l-Ezan, 132-Secdelerin tam yapılmaması durumuyla ilgili bab.
[74] Buhari (2/274) 10-Kitabu'l-Ezan, 119-Rükunun tam yapılmaması durumuyla ilgili bab.
Kırpmak (tatfif): Ölçüde, tartıda eksik yapmaktır. Buarda ise namazdan eksiltmek, okumasını kısa yapmak ve bu yolla namazı iyice kısaltmak anlamı kastedilmektedir.
Muhammed'in fıtratı: Fıtrat yaratılıştaki hal ve millet (ümmet) anlamındadır. Burada Hz. Muhammed (a.s) tarafından getirilmiş olan İslam dini kastedilmiştir.
[75] Ahmed bin Hanbel (5/379) Mecmeu'z-Zevaid (51125) Kitabu'l-Libas, îzar ve izarın yeri ile ilgili bab. Heysemi şöyle söylemiştir: "Bunu Ahmed bin Hanbel rivayet etmişir ve raviteri Sahih'te isimleri geçen ravilerdir."
[76] Said Havva, El Esas Fi’s Sünne, Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Neşriyat: 2/414-419
[77] Said Havva, El Esas Fi’s Sünne, Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Neşriyat: 2/419
[78] Said Havva, El Esas Fi’s Sünne, Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Neşriyat: 2/419-420
[79] Tirmizi (1/8) Ebvabu't-Tahare, 3-Namaztn anahtarının temizlik olduğu hakkında gelen rivayetler babı. Nevevi, Hulasa'da, Beğavi de Şerhu's-Sünne'de bunun hasen olduğunu söylemişlerdir.
[80] Müslim (1/302) 4-Kitabu's-Salat, 15-Namaza giriş tekbirinden sonra sağ elini sol elinin üzerine koyma babı.
[81] Ebu Davud (1/193) Kitabu's-Salat, 116-Namazda elleri kaldırma babı.
[82] Ebu Davud (1/194) Kitabu's-Salat, 117-Namaza başlama babı.
[83] Ebu Davud (11193) Kitabu's-Salat, 116-Namazda elleri kaldırma babı.
[84] Ebu Davud (1/192) Kitabu's-Salat, 116-Namazda elleri kaldırma babı.
[85] Ebu Davud (1/193) Kitabu's-Salat, aynı yer.
[86] Ebu Davud (1/197) Kitabu's-Salat, 117-Namaza başlama babı.
[87] Nesai (3/2) 13-Kitabu's-Sehv, 1-İlk iki rek'attan kalkarken tekbir alınması babı. İsnadı hasendir.
[88] Ahmed bin Hanbel (3118) Mecmeu'z-Zevaid (21105) Kitabu's-Salat, Tekbir babı. Heysemı Söyle söylemiştir: "Bunu Ahmed bin Hanbel rivayet etmiştir ve ravileri, Sahih'te isimleri geçen ravilerdir."
[89] Tafaerani (11/199) Tekbir hakkında, Mecmeu'z-Zevaid (21105) Kitabu's-Salat, Tekbir babı. Heysemi şöyle söylemiştir: "Bunu Taberani, Mu'cemu'l-Kebir'de rivayet etmiştir ve ravileri, Sahih'te isimleri geçen ravilerdir."
[90] - Mecmeu'z-Zevaid (2/105) Kitabu's-Salat, Tekbir babı. Heysemi şöyle söylemiştir: "Bunu Taberani, Mu'cemu'l-Kebir'de rivayet etmiştir ve isnadı hasendir."
Said Havva, El Esas Fi’s Sünne, Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Neşriyat: 2/421-425
[91] Muvatta (1/159) 9-Kitabu Kasri's-Sala fî's-Sefer, 15-Ellerin birinin diğerinin üzerine konulması babı. Buhari (2/224) 10-Kitabu'l-Ezan, 87-Sağ elin sol el üzerine konulması babı.
[92] Ebu Davud (11200) Kitabu's-Salat, Namazda sağ elin sol el üzerine konulması babı.
[93] Nesai (2/126) Kitabu'l-İftitah, 10-İmamın bir kimsenin sol elini sağ elinin üstüne koyduğunu görmesi durumu(nda ne yapması gerektiği) babı. İsnadı basendir.
[94] Nesai (2/125) Kİtabu'l-İftitah, 9-Sağ elin sol el üzerine konulması babı. isnadı ha-sendir.
[95] Said Havva, El Esas Fi’s Sünne, Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Neşriyat: 2/425-426
[96] Said Havva, El Esas Fi’s Sünne, Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Neşriyat: 2/426-427
[97] İ'la'us Sürme (21157)
[98] Beğavi, Şerhu's-Sünne (C.2)'de şöyle söylemiştir: "Bu hadisin ravileri arasında Abdurrahman bin İshak el-Vasiti bulunmaktadır ki, bu kist ittifakla zayıf biridir." Yine bir diğer ravi Ziyad bin Zeyd Suvai ise bilinmeyen (meçhul) biridir. Albani de, İnva'u'l-Galil (C.2)'de bunun zayıf biri olduğunu söylemiştir. Albani daha sonra şöyle söylemiştir: "Resulullah (a.s)'ın ellerini nereye koyduğu konusunda sahih olan rivayete göre O'nun ellerini koyduğu yer, göğsüdür." Bu konuda, Tahricu Sıfati's Sala' adlı kitapta vermiş olduğu çok sayıda hadisi şerif nakletmiştir. Bunlardan biri şöyledir: "Tavus'un şöyle söylediği rivayet edilmiştir: "Resulullah (a.s) namazda iken sağ elini sol elinin Üzerine koyar sonra onları göğsünün üzerinde bağlardı." Bu hadisi Ebu Davud, ondan (Yani Tavus'tan) sahih bir isnadla rivayet etmiştir. Bu hadis mürsel olmasına rağmen, ilim adamlarının mürsel hadis konusundaki değişik açıklamaları yönünden bütün ilim adamlarına göre delildir (hüccettir). Çünkü hadisin onu mürsel olarak bildirene kadarki senedi sahihtir. Ayrıca biraz önce işaret ettiğimiz gibi bir çok tanktan mevsuf olarak da rivayet edilmiştir. Dolayısıyla bu hadis bütün ilim adamları nazarında hüccet niteliğindedir. (Yayıncı)
[99] İ'la'us-Sünne (2/165-169)
[100] Said Havva, El Esas Fi’s Sünne, Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Neşriyat: 2/427-430
[101] Müslim (1/534) 6-Kitabu Salati'l-Musafirin ve Kasriha, 26-Gece namazında ve ibadetinde dua babı. Tirmizi (5/485) 49-Kitabu'd-Da'avat 32. bab. "Şer ise bana ulaşmaz." Bu sözün ifade ettiği şey, Yüce Allah'a övgü konusunda uyulması gereken edep Ölçülerini öğretmektir. Çünkü O'nun övülmesi iyi şeylerin kendisine nİsbet edilip kötü şeylerin nisbet edilmemesi ile olur. Yoksa bununla kastedilen anlam O'nun herhangi bir şeye güç yetiremeyeceği veya O'nun kudreti dışında da bir şeylerin olabileceği anlamı değildir. Ancak Yüce Allah'ı överken, O'nu sena ederken iyi şeyleri O'na nisbet etmek, kötü şeyleri ise nisbet etmemek gerekmektedir. Nitekim Yüce Allah bir ayeti kerimesinde şöyle buyuruyor: "En güzel isimler Allah'ındır. O'na onlarla dua edin." (A'raf Suresi: 180)Bu itibarla Yüce Allah'a dua edilerken: "Ey göklerin ve yerin Rabbi!" denildiği halde, "Ey kö-peklerin ve domuzların Rabbi!" denmez.
[102] Nesai (21129) 11-Kitabu'l-İftitah, 16-Tekbir ve kıraat (Kur'an okumaya başlama) arasında yapılacak bir başka dua türü. İsnadı sahihtir.
[103] Nesai (2/131) 1-Kitabu'l-İfiitah, 17-Tekbir ve kıraat (Kur'an okumaya başlama) esnasında yapılacak bir başka zikir ve dua türü. İsnadı sahihtir.
Said Havva, El Esas Fi’s Sünne, Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Neşriyat: 2/431-434
[104] Ebu Davud (1/206) Kitabu's-salat, Namaza "Subhaneke.." ile başlanacağı görüsünde olanlar babı. Tirmizi (2/11) Ebvabu's-Salat, 179-Namaza başlama esnasında ne de neceği babı. Tirmizi (2/11) Ebvabu'sSalat, 179-Namaza başlama esnasında ne deneceği babı. Bu hadis hasendir. Hakim (1/235) bunun sahih olduğunu söylemiş, Zehebi de onun söylediğine muvafakat etmiştir.
[105] Mecmeu'z-Zevaid (2/107) Heysemi şöyle söylemiştir: "Bunu Taberani, Evsat'ta rivayet etmiştir ve ravileri sika görülmüş kimselerdir."
[106] Müslim (1/299) 4-Kitabu's-Salat, 13-Besmelenin açıktan okunmayacağı görüsünde olanların delilleri babı.
[107] Müslim (1/534) 6-Kitabu Salati'l-Musafirin ve Kasriha, 26-Gece namazında ve ibadetinde dua babı. Ebu Davud (11204) Kitabu's-Salat, 121-Namazın başlangıcında dua olarak neyin okunacağı babı. Tirmizi (5/484) 49-Kitabu'd-Da'avat, 31-Geceleyin namaza başlama esnasında ne gibi bir duanın okunacağı hakkında gelen rivayetler babı. Nesai (3/213) 20-Kitabu Kıyami'l-Leyl ve Tatavvu'i'n-Nehr, 12-Gece namazı-na ne ile başlanacağı babı.
[108] Ebu Davud (1/203) Kitabu's-Salat, 121 'Namazın başlangıcında dua ederek neyin okunacağı babı. Bu hadisin sahih derecesine çıkmasını sağlayan şahitleri bulunmaktadır.
[109] İbni Huzeyme (1/238) Kitabu's-Salat, 82-Tekbirden sonra ve kıraattan önce dua o-kumanın mubahlığı babı. İsnadı iyidir.
Şeytanın üflemesi: Hadisin metninde bu ibarenin açıklaması yapılmıştır. Buna göre şeytanın üflemesi ile kastedilen kibir, büyüklenmedir. Çünkü kibirlenen kimse kendini büyük görür bu yüzden derin soluk alır. Soluklarını biriktirip öyle birden büyükçe soluk alma ihtiyacı duyar.
Şeytanın tükürmesi: Bunun ile kastedilen, şiirdir. Çünkü ağızdan çıkmakta ve dil tarafından üretilmektedir. Kişi tıpkı tükürüğünü dışa çıkardığı gibi onu çıkarır. Şeytanın sıkması: Sıkma ile kastedilen, ölüm veya delirme olduğu söylenmiştir. Çünkü deliren insanı şeytan sıkar.
[110] Müslim (11420) 5-Kitabu'l-Mesacid ve Mevadi'i's-Sala, 27-Namaza giriş tekbiri ile kıraat arasında ne deneceği babı. Tirmizi (51575) 45-Kitabu'd-Da'avat, 127-Üm-mü Seleme (r.a)'nin duası babı.
[111] Nesai (21125) 11-Kitabu'l-İftitah, 8-Namazın başlangıcında söylenecek söz.
[112] Müslim (1/420) 5-Kitabu'l-Mesacid ve Mevadi'i's-Sala, 27-Namaza giriş tekbiri ile kıraat arasında ne deneceği babı. Ebu Davud (1/203) Kitabu's-Salat, 121-Nama-zın başlangıcında dua olarak neyin okunacağı babı. Nesai (2/125) 11-Kitabu'l-If-titan, 8-Namazın başlangıcında söylenecek söz.
[113] Said Havva, El Esas Fi’s Sünne, Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Neşriyat: 2/434-440
[114] Buhari (2/227) Kiiabu'l-Ezan, 89-Tekbirden sonra ne deneceği babı. Müslim
(11419) 5-Kitabu'l'Mesacid ve Mevadi'i's-Sala, 27-Namaza giriş tekbiri ile kıraat arasında ne deneceği babı.
[115] Ebu Davud (1/207) Kitabu's-Salat, 123-Namaza başlama esnasında bir an sessiz durma babı, Nesai (21129) 11-Kitabu'l-İfiitah, 15-Teicbir ile kıraat arasında dua babı.
Said Havva, El Esas Fi’s Sünne, Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Neşriyat: 2/440-441
[116] Tirmizi (2130-31) Ebvabu's-salat, 76-Namazdaki iki sessiz duruş hakkında gelen rivayetler babı.
[117] Ebu Davud (11206) Kitabu's-Salat, 123-Namaza başlama esnasında bir an sessiz durma babı.
[118] Aynı yer.
[119] Ebu Davud (1/207) Aynı yer.
[120] Said Havva, El Esas Fi’s Sünne, Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Neşriyat: 2/441-443
[121] Ahrned bin Hanbel (6/18) Ebu Davud (2/77) Kitabu's-Salat; Dua babı. Hakim
(1/230) Kitabu's-Salat, İbni Huzeyme (î/351) Kitabu's-Salat, 219-Teşehhüd esnasında Resulullah (a.s)'a salat getirme babı. İsnadı sahihtir
[122] Said Havva, El Esas Fi’s Sünne, Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Neşriyat: 2/443-444
[123] Said Havva, El Esas Fi’s Sünne, Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Neşriyat: 2/444
[124] Said Havva, El Esas Fi’s Sünne, Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Neşriyat: 2/444-445
[125] Durru'l-Muhtar (1/300) Şerhu's-Sağir (1/309) Muğni (1/476 ve 11562) Fıkhu'l-İsla-mi (1/645 ve sonrası)
[126] Said Havva, El Esas Fi’s Sünne, Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Neşriyat: 2/447-450
[127] Bu hadisi Ibni Haeer, Buhari'yi yazdığı hamişinde (sayfa kenarı açıklamasında) vermiştir. Bkz. Buhari (2/288) 10-Kitabu'l-Ezan, 89-Tekbirden sonra ne deneceği babı. Müslim (11299) 4-Kitabu's-Salat, 13-Besmelenin açıktan okunmayacağı görüşünde olanların delilleri babı. İbni Huzeyme (11249) Kitabu's-Salat, 98-Hatah bir rivayetin onunla delil getirilmesi amacıyla anılması babı.
[128] Buhari (2/226) 10-Kitabu'l-Ezan, 89-Tekbirden sonra ne deneceği babı. Müslim (1/299) 4-Kitabu's-Salat, 13-Besmelenin açıktan okunmayacağı görüşünde olanların delilleri babı. İbni Huzeyme (11248) Kitabu's-salat, 96-Kıraata "el-Hamdu Ii'llahi Rabbi'l-Alemin" ile başlanması babı.
[129] Müslim (1/299) 4-Kitabu's-Salat, 13-Besmelenin açıktan okunmayacağı görüşünde olanların delilleri babı.
[130] Nesai (2/134) Îl-Kitabu'l-İftitak, 22-Bismillahirrahmanirahim'in açıktan okunmasının babı.
Said Havva, El Esas Fi’s Sünne, Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Neşriyat: 2/450-451
[131] Müslim (1/357) 4-Kitabu's-Salat, 46-Neyin namazın özelliğini kendinde topladığı ve namaza ne ile başlanıp ne ile bitirileceği babı. Ebu Davud (1/208) Kitabu's-Salat, 124-Bismillahirrahmanirrahim'in açıktan okunmayacağı görüşünde olanlar babı.
[132] Müslim (11419) 5-Kitabu'l-Mesacid ve Mevadi'i's-Sala, 27-Namaza giriş tekbiri ile kıraat arasında ne deneeği babı.
[133] Müslim (1/300) 4-Kitabu's-Salat, 14-Besmelenin her surenin başından bir ayet olduğunu söyleyenin delili babı. Ebu Davud (11208) Kitabu's-Salat, 124-Bismillahir-rahmanirrahim'in açıktan okunmayacağı görüsünde olanlar babı.
[134] Ahmed bin Hanbel (4185) Tirmizi (2112-13) Ebvabu's-Salat, 18-Bismillahirrahma-nirrahim'i okumayı terk hakkında gelen rivayetler babı. Zeylai, Nasbu'r-Raye, (1/333).
[135] Şerhu's-Sünne (3/55)
Said Havva, El Esas Fi’s Sünne, Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Neşriyat: 2/451-453
[136] Bidayetu'l Müctehid (1/124)
Said Havva, El Esas Fi’s Sünne, Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Neşriyat: 2/453-454
[137] Buharı (2/236-237) 10-Kitabu'l-Ezan, 95-Bütün namazlarda imamın ve imama uyanın okumasının (kıraatinin) vacipliği babı. Müslim (1/295) 4-Kitabu's-Salat, 11-Her rek'atta Fatiha'nın okunmasının vacipliği babı. Ebu Davud (1/217) Kitabu's-Salat, Namazda Fatiha Suresini okumayı terkedenin durumu babı. Tirmizi (2125) Ebvabu's-Salat, 183-Fatiha suresini okumayanın namazının olamayacağı hakkında gelen rivayetler babı. Nesai (2/137-138) 11-Kitabu'l-İftitah, 124-Namazda Fatiha suresini okumanın gerekliliği babı. İbni Mace (1/273) 5-Kitabu İkameti's-Sala ve's-Sünnetifiha, 11-İmamın arkasında okuma (kıraat) babı.
[138] Said Havva, El Esas Fi’s Sünne, Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Neşriyat: 2/454-455
[139] Muvatta (1/84) 3-Kitabu's-Salat, 9-İfnamın açıktan okumadığı yerlerde onun arkasında okuma (kıraat) babı. Müslim (1/297) 4-Kitabu's-Salat, lî-Her rek'atta Fatiha'nın okunmasının vacipliği babı. Tirmizi (51201) 48-Kitabu Tefsiri'l-Kur'an, 2-Fa-tiha suresi babı. Nesai (21136) 11-Kitabu'l-İftitah, 23-Fatiha suresini okurken Bis-
Millahirrahmanirrahim’i okumayı terk babı.
[140] Müslim (11296) 4-Kitabu's-Salat, Îl-Her rek'atta Fatiha'yı okumanın vacipliği babı.
[141] Müslim (1/297) Aynı yer.
[142] Trmizi (2/121) Ebvabu's-Salat, 233-İmamın arkasında okumayı terk hakkında gelen rivayetler babı. Ebu Davud (1/216) Kitabu's-Salat, Namazda Fatiha suresini okumayı terkedenin durumu babı.
[143] Ebu Davud, aynı yer.
[144] Tirmizi (2/121) Ebvabu's-Salat, 233-İmamın arkasında okumayı terk hakkında gelen rivayetler babı.
[145] Ebu Davud (1/216) Kitabu's-Salat, Namazda Fatiha suresini okumayı terkedenin durumu babı.
Said Havva, El Esas Fi’s Sünne, Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Neşriyat: 2/455-457
[146] Ebu Davud (11216) Kitabu's-Salat, 136-Namazda Fatiha suresini okumayı terkede-nin durumu babı. İsnadı sakihtir.
Said Havva, El Esas Fi’s Sünne, Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Neşriyat: 2/457-458
[147] Said Havva, El Esas Fi’s Sünne, Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Neşriyat: 2/458
[148] Ahmed bin Hanbel (5/316) Ebu Davud (1/217) Kitabu's-Salat, Namazda Fatiha suresini okumayı terkedenin durumu babı. Tirmizi (21116) Ebvabu's-Salat, İmamın arkasında okuma (kıraat) hakkında gelen rivayetler babı. İbni Hibban (31137) İmama uyanlardan istenenin Fatiha suresini okumak olduğunu açıklayan rivayetin bildirilmesi babı. Hakim (11238-239)
[149] Said Havva, El Esas Fi’s Sünne, Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Neşriyat: 2/458-459
[150] A'raf Suresi: 204
[151] A'raf Suresi; 204
[152] Muvatta (1186) 3-Kitabu's-Salat, 10-İmamın açıktan okuduğu yerlerde onun arkasında okumayı (karaatı) terk babı. İsnadı sahihtir. Ahmed bin Hanbei (2/301) Ebu Davud (1/218) Kitabu's-Salat, 136-İmamın açıktan okuduğu sırada arkasında okumayı (kıraati) mekruh sayanlar babı. Tirmizi (2/118) Ebvabu's-Salat, 233-İmamın açıktan okuduğu sırada imamın arkasından okumayı (kıraati) terk hakkında gelen rivayetler babı. Nesai (2/140) lî-Kitabu'l-İftitah, 28-İmamın açıktan okuduğu sırada onun arkasından okumayı terk babı. İbni Hibban (31159) Kitabu's-Salat, İmama uyanın Kur-'an-ı Kerim okurken sesini yükseltmekten alıkonulmasının bildirilmesi.
[153] Şerhu's-Sünne (3/82) ve Şeyh Şu'ayb'ın konu üzerindeki incelemeleri.
[154] Bkz. Nasbu'r-Raye, (2/7, 12) Kinevi'nin ve İmamu'l-Kelam fima Yeta'allaku bi'l-Kira-ati halfe'l-İmam adlı eseri (Şuayb)
[155] Bkz. es-Saris, Mukarenatu'l-Mezahib fi'l-Fıkh, sh. 25-26
[156] Gaybul Guman (sh. 156)
[157] Said Havva, El Esas Fi’s Sünne, Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Neşriyat: 2/459-467
[158] Ebu Davud (1/220) Kitabu's-Salat, 138-Okuma yazma bilmeyen veya Arapça okumasını beceremeyen biri açısından neyin okuma (kıraat) yerine geçeceği babı. Şeyh Şu'ayb, Şerhu's-Sünne (3l88)'de bunun isnadının kasen olduğunu söylemiştir. "Karşılığını da hemen acele ile almak isteyecek, geriye bırakmayacaklardır.": Yani okumalarının karşılığını dünyadayken almak ve okumaları karşılığında bir takım dünyalıklar elde etmek isterler. Ahiret yurdunda kendilerine verilecek olan karşılığı ve sevabı beklemezler. Kur'an-ı Kerim, Allah'a kulluk için okunmak, hükümleriyle amel edilmek ve öğütlerinden ibret alınmak üzere indirildiği halde sözü edilen kimseler, onu kazanç kaput olarak değerlendirirler.
[159] Said Havva, El Esas Fi’s Sünne, Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Neşriyat: 2/467-468
[160] Ebu Davud (J/220) Kitabu's-Salat, 138-Okuma yazma bilmeyen veya Arapça okumasını beceremeyendin açısından neyin okuma (kıraat) yerine geçeceği babı. Nesai (21143) U-Kitabu'l-îftitah, 32-Kur'an-ı Kerim'i okumayı beceremeyen biri açısından neyin okuma (kıraat) yerine geçeceği babı. İbni Hibban (3/148) Teşbih, tahmid, tehlil ve tekbir ile emredilmesi babı. Hakim (11241) Kitabu's-Salat, Zehebi de ona (Hakim'e) muvafakat etmiştir.
[161] Şerhu's-Sünne (3189)
Said Havva, El Esas Fi’s Sünne, Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Neşriyat: 2/468-469
[162] Buharı (2122) 9-Kitabu Mevakiti's-Sala, 11-Öğle namazının vaktinin zeval vakti olduğu babı. Müslim (1/338) 4-Kitabu's-Salat, 35-Sabah namazında kıraat (okuma) babı. Nesai (2I157-), Îl-Kitabu'l-İftitah, 42-Sabah namazında altmış ile yüz ayet arası okunacağı babı. İbnu Huzeyme (11264-265) Kitabu's-Salat, 13-Sabah namazında okuma (kıraat) babı.
[163] Tekvir Suresi: 15-16
[164] Müslim (1/336) 4-Kitabu's-Salat, 35-Sabah namazında kıraat (okuma) babı ve (11346) 4-Kitabu's-Salat, 39-İmamı izleme ve onun ardından amel etme babı.
[165] Nesai (21157) U-Kitabu'l-İftitah, 44-Sabah namazında: "İza'ş-Şemsu Kuvviret'in (yani Tekvir suresinin) okunması babı.
Said Havva, El Esas Fi’s Sünne, Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Neşriyat: 2/471-472
[166] Müslim (1/336) 4-Kitabu's-Salat, 35-Sabah namazında kıraat (okuma) babı. Ebu Davud (11175) 4-Kitabu's-Salat, 89-Nalinlerle (terliklerle veya ayakkabılarla) namaz kılma babı. Nesai (11176) 1 i-Kitabu'l-İfiitah, 76-Bir surenin bir kısmının okunması babı.
[167] Müslim, aynı yer.
[168] Nesai (2/157) 11-Kitabu'l-İftitah, 43-Sabah namazında Kaf suresinin okunması. İsnadı hasendir.
[169] Müslim (1/337) 4-Kitabu's-Salat, 35-Sabah namazında kıraat (okuma) babı.
[170] Müslim (21599) 7-Kitabu'l-Cumu'a, 17-Cuma güne neyin okunacağı babı. Ebu Davud (1/282) Kitabu's-Salat, 217-Cuma günü sabah namazında neyin okunacağı babı. Nesai (3/111) 14-Kitabu'l-Cumu'a, 38-Cuma namazında Cuma ve Münafıktın surelerinin okunması babı.
[171] Said Havva, El Esas Fi’s Sünne, Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Neşriyat: 2/472-474
[172] Buhari (2/377) 11-Kitabu'l-Cumu'a, 10-Cuma günü sabah namazında neyin okunacağı babı. Müslim (21599) 7-Kitabu'l-Cumu'a, 17-Cuma günü neyin okunacağı babı. Nesai (21159) 11-Kitabu'l-İftitih, 47-Cuma günü sabah namazında okunacak şey.
[173] Muvatta (1/82) 3-Kitabu's-Salat, 7-Sabah namazında okuma (kıraat) babı. Bu hadis Muvatta'da munkatı olarak (kopuk, mevsul olmayan bir senetle) rivayet edilmiştir. Ancak bu hadis Abdurrezzak'ın "Musannafında da geçmektedir ve Hafız İbni Hacer, Feth'de bunun sahih olduğunu ifade etmiştir.
[174] Keşfu'l-Estar an Zevaidi'l-Bezzar (11234) Kitabu's-Salat, İmamın okuması (kıraati) babı. Mecmeu'z-Zevaid (21119) Heysemi şöyle söylemiştir: "Bunu Bezzar rivayet etmiştir ve ravileri, Sahih'te isimleri geçen ravilerdir."
[175] Buhari (2/255) 10-Kitabu'l-Ezan, 106-Bir rek'atta iki yarı surenin birlikte okunması babı.
Hafız ibni Hacer, Feth'de şöyle söylemiştir: "Abdurrezzak bunu kendi verdiği metinle Abdurrahman bin Yezid Nehai'den nakille mevsul olarak rivayet etmiştir. Bunu, onun yanısıra Sadi bin Mansur da bir başka tankla Abdurrezzak'tan: "Enfal süresiyle başladı ve "Ve ni'me'n-nasir" ibaresine kadar geldi" ibaresiyle naklet-mistir."
[176] Muvatta (1/82) 3-Kitabu's-Salat, 7-Sabah namazında okuma (kıraat) babı. İsnadı sahihtir.
[177] Muvatta, aynı yer. Sh. 82. İsnadı sahihtir.
[178] Buhari (21255) 10-Kitabu'l-Ezan, 106-Bir rek'atta iki ayrı surenin birlikte okunması babı. Hafız İbni Hacer, Feth'de söyle söylemiştir: "Bunu İbni Ebi Şeybe, Ebu Rafi'den rivayet tankıyla mevsul olarak nakletmistir ve onun rivayetine göre Ebu Rafı' §öyle söylemiştir: "Hz. Ömer (r.a) sabah namazında Bakara suresinden yüz ayet okur sonra onun ardından mesâniden (sondaki kısa surelerden) bir sure okurdu."
[179] Buhari, aynı yer (21255) Hafız, Feth'de şöyle söylemiştir: "Bunu Ca'fer Feryabi, kendinin 'Sala' adlı kitabında, Abdullah bin Şakik'ten rivayeti tankıyla mevsul olarak nakletmistir. Onun rivayetine göre Abdullah Şakik şöyle söylemiştir: "Bize Ahnef namaz kıldırdı..." sonra devamını zikretmiş; ikincisinde ise "Yunus" demiş ve bunda tereddüt etmemiştir. Burada da şöyle demiştir: "O, Hz. Ömer(r.a)'in arkasında bu şekilde namaz kıldığını ileri sürdü." Bunu bu şekliyle, Ebu Nu'aym, Mustahrec'de rivayet etmiştir.
[180] Ebu Davud (11215-216) Kitabu's-Salat, 134-Bir kimsenin iki ayrı rek'atta aynı sureyi tekrar okuyabileceği babı. İsnadı sahihtir.
Said Havva, El Esas Fi’s Sünne, Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Neşriyat: 2/474-477
[181] Müslim, aynı yer. sh. 333
[182] Ebu Davud (11212) Kitabu's-Salat, 129-Öğle namazında okuma (kıraat) hakkında ge-
[183] Ebu Davud, aynı yer.
[184] Ebu Davud, aynı yer.
[185] Nesai (2/164) 11-Kitabu'l-İftitah, 56-Öğle namazının ilk rek'atında kıyamı (ayakta duruğu) uzatma.
[186] Müslim (11334) 4-Kitabu's-Salat, 34-Öğle ve ikindi namazlarında okuma (kıraat) babı.
[187] Müslim, aynı yer.
[188] Müslim, aynı yer.
[189] Ebu Davud (1/213) Kitabu's-Salat, 130-Son iki rek'atın hafif tutulması babı.
[190] Nesai (21167) 11-Kitabu'l-İftitah, 62-Akşam namazında son surelerin kısalarının okunması babı. İsnadı hasendir.
Said Havva, El Esas Fi’s Sünne, Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Neşriyat: 2/477-480
[191] Ebu Davud (11213) Kitabu's-Salat, 131-Öğle ve ikindi namazlarında okunacakların (zammı surelerin) miktarları babı. Tirmizi (2/111) Ebvabu's-Salat, 229-Öğle ve ikindi namazlarında okuma (kıraat) hakkında gelen rivayetler babı. Nesai (2/166) 11-Ki tabu'l-İftitah, 60-İlk iki rek'atta okuma (kıraat). Bu hadis sahihtir. Bunu Tirmizi ve daha başkaları sahih görmüşlerdir.
[192] Müslim (11337) 4-Kitabu's-Salat, 35-Sabah namazında okuma (kıraat).
[193] Müslim, aynı yer. Ebu Davud (11213) Kitabu's-salat, 131-Öğle ve ikindi namazlarında okunacakların (zammı surelerin) miktarları babı. Nesai (21166) 11-Kitabu'l-İftitah, 60-îkindi namazının ilk iki rek'atında okuma (kıraat) . Nesai, birinci rivayeti nakletmistir.
[194] Nesai (21163) 11-Kitabu'l-İftitah, 55-Öğte namazında okuma (kıraat). Bu hadis basendir.
[195] Bunu İmam Malik, Muvatta'da rivayet etmiştir.
Said Havva, El Esas Fi’s Sünne, Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Neşriyat: 2/480-482
[196] İbni Huzeyme (11270-271) 118-Bir rek'atta son kısa surelerden birden fazla surenin birlikte okunmasının caiz olduğu babı.
[197] Taberani, Mu'cemu'l-Kebir (1/301) Mecmeu'z-Zevaid (2/114) Heysemi şöyle söylemiştir: "Bunu Taberani, Mucemu'l-Kebir'de rivayet etmiştir ve ravilerİ sikadırlar."
[198] Müslim (1/335) 4-Kitabu's-Salat, 34-Öğle ve ikindi namazlarında okuma (kıraat) babı. Nesai (2/164) 11-Kitabu'l-İftitah, 56-Öğle namazının ilk rek'atında kıyamı (ayakta duruşu) uzatma.
Said Havva, El Esas Fi’s Sünne, Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Neşriyat: 2/482-483
1000- Ahmed bin Hanbel (31163) Ebu Davud (1/235) Kitabu's-Salat, 153-Rüku ve secdenin ne kadar olacağı babı. Nesai (2/225) 12-Kitabu't-Tatbik, 76-Secdede okunacak tasbih sayısı (yani secdede okunacak zikrin kaç kere tekrar aileceği babı.) İs-nadı hasendir.
[199] Ahmed bin Hanbel (5/65-66) Mecmeu'z-Zevaid (2/114) Heysemi söyle söylemiştir: "Bunu Ahmed bin Hanbel rivayet etmiştir ve ravileri, Sahih'te isimleri geçen ravilerdir."
[200] Said Havva, El Esas Fi’s Sünne, Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Neşriyat: 2/485
[201] Buhari (2/246) ÎO-Kitabu'l-Ezan, 98-Akşam namazında okuma (kıraat) babı. Yine, Buharı (8/130) 64-Kitabu'l-Meğazi, 83-Resulullah (a.s)'ın hastalanması ve vefatı, Müslim (1/338) 4-Kitabu's-Salat, 35-Sabah namazında okuma (kıraat).
[202] Buhari (8/130) 64-Kitabu'l-Meğazi, 83-Resulullah (a.s)'m hastalanması ve vefatı.
[203] Müslim, aynı yer.
[204] Buharı (2/246) 10-Kitabu'l-Ezan, 98-Akşam namazında okuma (kıraat) babı.
[205] Ebu Davud (1/215) Kitabu's-salaî, 132-Akşam namazında okumanın (yani zammı surenin) miktarının ne kadar olacağı babı.
[206] Nesai (2/170) 11-Kitabu'l-İfiitah, 67-Akşam namazında "Elif. Lam. Mim. Sad'ın o-kunması babı.
[207] Nesai, aynı yer. Sh. 169-170
[208] Nesai (2/170) U-Kitabu'lAftitah, 67-Akşam namazında "Elif, Lam, Mim. Sad'ın okunması babı. Bu hadis hasendir.
[209] Said Havva, El Esas Fi’s Sünne, Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Neşriyat: 2/485-487
[210] Buharı (8/603) 65-Kitabu't-Tefsiri'l-Bab, 4853-Müslim (1/338) 4-Kitabu's-Salat, 35-Sabah namazında okuma (kıraat).
[211] Buharı, aynı yer. Sh. 603
[212] Tur Suresi: 35-37
[213] Buharı (6/168) 56-Kitabu'l-Cihad, 172-Müsriklerin serbest bırakılmaları karşılığında fidye alınması babı.
[214] Nesai (2/169) 11-Kitabu'l-İftitah, 66-Akşam namazında Duhan suresinin okunması babı. Senedinde Muaviye bin Abdullah bin Ca'fer bin Ebi Talib Haşimi Medeni bulunmaktadır ki, bu kişiyi İbni Hibban ve Aceli'den başka sika gören olmamıştır. Geriye kalan ravileri ise sikadırlar.
[215] Muvatta (1179) 3-Kitabu's-Salat, 5-Akşam ve yatsı namazlarında okuma (kıraat) babı. İsnadı sahihtir.
[216] Ali İmran Suresi: 8
Said Havva, El Esas Fi’s Sünne, Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Neşriyat: 2/487-488
[217] Said Havva, El Esas Fi’s Sünne, Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Neşriyat: 2/488-489
[218] Tirmizi (21114) Ebvabu's-Salat, 231-Yatsı namazında okuma (kıraat) hakkında gelen rivayetler babı. Tirmizi bu hadisi hasen olarak görmüştür. Hadis de onun söylediği gibidir. Nesai (21173) Îl-Kitabu'l-İftitah. 71-Son yatsı namazında "Ve'ş-Şemsi ve duhaha" suresinin okunması babı.
[219] Buhari (2/250-251) 10-Kitabu'l-Ezan, 100-Yatsı namazında açıktan okuma babı, 102-Yatsı namazında kıraat (okuma) babı, Yine: Buhari (13/518) 97-Kitabu't-Tevhid, 52-Resulullah (a.s)'ın Kur'an-ı Kerim'i okumada maharet hakkında söylediği söz, Müslim (1/339) 4-Kitabu's-Salat, 36-Yatsı namazında okuma (kıraat) babı. Ebu Davud (2/8) Kitabu's-Salat, Yolculukta namazdaki okumayı (kıraati) kısa tutma babı. Nesai (2/173) 11-Kitabu'l-İftitah, 73-Yatsı namazının ilk rek'a-tında okuma (yani neyin okunacağı) babı. İbni Huzeyme (1/263-264) Kitabu's-Salat, 121-Yolculukta yatsı namazında neyin okunacağı babı.
[220] Said Havva, El Esas Fi’s Sünne, Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Neşriyat: 2/489-490
[221] Buhari (2/255) 10-Kitabu'l-Ezan, 106-Bir rek'atîa iki ayrı surenin birlikte okunması babı, Tirmizi (5/169-170) 46-Kitabu Fedaili'l-Kur'an, Il-İhlas suresi hakkında gelen rivayetler babı. Tirmizi şöyle söylemiştir: "Bu hadis kasen, garibdir. U-beydullah bin Ömer'in Sabit'ten rivayeti tankıyla gelen bu rivayeti ile sahihtir"
[222] Buhari (13/347-348) 97-Kitabu't-Tevhid, 1-Resulullah (a.s)'ın ümmetinin Yüce Allah'ı bir bilmeleri hakkındaki duası konusunda gelen rivayetler babı. Müslim (1/557) 6-Kitabu Salati'l-Musafırin ve Kasrına, 45-"Kul huve'llahu ehad"ı (İhlas suresini) okumanın fazileti babı, Nesai (21170-171) 11-Kitabu'l-İftitah. 69-"Kul huve'llahu ehad"ı (İhlas suresini) okumanın fazileti babı.
Seriyye: Belli bir düşmanın üzerine veya başka herhangi bir amaç için gönderilen askeri birlik.
[223] Muhammed Suresi: 15
[224] Buhari (21255) 10-Kitabu'l-Ezan, 106-Bir rek'atta iki yarı surenin birlikte okunması babı, Buhari (9139) 66-Kitabu Fedaili'l-Kur'an, 6-Kur'an-ı Kerim'in te'lifı babı, Müslim (11563-564) 6-Kitabu Salati'l-Musafirin ve Kasriha, 49 Kur'an-ı Kerim'in tertil üzere (harf harf) okunması ve kaba sesle okumaktan kaçırılması babı.
[225] Ebu Davud (2156) Kitabu's-Salat, Kur'an-ı Kerim'in bölümlere (hizblere) ayrılması babı.
[226] Müslim (11564) 6-Kitabu Salati'l-Musafirin ve Kasriha, 49-Kur'an-ı Kerim'in tertil üzere (harf harf) okunması ve kaba sesle okumaktan kaçınılması babı.
Said Havva, El Esas Fi’s Sünne, Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Neşriyat: 2/490-493
[227] Muvatta (1/137) 8-Kitabu Salati'l-Cema'a, 7-Nafile namazın oturarak kılınması hakkında gelen rivyaetler babı, Müslim (1/507) 6-Kitabu Salati'l-Musafırin ve Kasrİha, 16-Nafile namazın gerek ayakta ve gerekse oturarak kılınmasın caiz olduğu babı. Tirmizi (2/211-212) Ebvabu's-Salat, 275-Oturarak nafile namaz kılan biri hakkında gelen rivayetler babı.
[228] Müslim (1/520) 6-Kitabu Salati'l-Musafırin ve Kasrına, 22-Namazın en faziletlisinin kunutunun (ayakta duruşunun) uzun olanı olduğu babı. Tirmizi (2/229) Ebvabu's-Salat, 285-Namazda ayakta duruşu (kıyamı) uzatma hakkında gelen rivayetler babı.
[229] İbni Huzeyme (11261) Kitabu's-Salat, 110-Resulullah (a.s)'ın aksam namazının yalnız bir rek'atında değil ilk iki rek'atında iki uzun sureyi okuduğunun delilleri babı.
[230] Said Havva, El Esas Fi’s Sünne, Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Neşriyat: 2/494-496
[231] İbni Huzeyme (1/273) Kitabu's-Salat, 121- Namazda rahmet ayetinin okunması esnasında rahmet isteği ile dua edilmesi ve azap ayetinin okunması esnasında da azaptan Allah'a sığınılması babı. İsnadı sahihtir.
[232] - İbni Huzeyme (3/49) Cemma'u Ebvabi Kiyami'l-Me'mumin Halfe'l-İmam, 112-lmarnın uzun sayılmayacak okuyuşunun miktarı babı. İsnadı sahihtir. Abdulceb-bar bin Abbas dışında kalan ravileri sika ve Sahihi Buhari'de isimleri geçen kişilerdir. Sözkonusu kişi hakkında Takrib'de: "Saduktur (doğru sözlüdür - hadis rivayetinde sikadan sonra gelen derece - Çeviren)" denmiştir.
[233] Nesai (21166-167) U-Kitabu'l-İftitah, 61-Kıyam ve kıraati (ayakta duruşu ve o-kumayı) hafif tutma. İsnadı hasendir.
Said Havva, El Esas Fi’s Sünne, Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Neşriyat: 2/496-499
[234] Bunu Taberani, Mü'cemu'l-Kebir'de rivayet etmiştir ve ravileri, Sahih'te isimleri geçen ravilerdir.
[235] Bunu Ahmed bin Hanbel Cl'de rivayet etmiştir.
[236] Bunu Ebu Ya'la rivayet etmiştir ve ravileri sikadırlar.
[237] İsra Suresi: 110
[238] İbni Huzeyme (2/189) Ebvabu Salati't-Tatavvu'bi'l-Leyl, 496-Gece namazındaki okumanın (kıraatin) özelliği babı.
[239] Buhari (2/253) 10-Kitabu'l-Ezan, 105-Sabah namazında açıktan (cehri) okuma babı.
"Namazında sesini çok yükseltme": Yani namazda Kur'an-ı Kerim okurken sesini çok fazla yükseltme ki, müşrikler sövmesinler. "Çok da kısma": Ki sahabilerin duyabilsinler.
"Bu ikisinin arasında (orta) bir yol tut": Devraki bu konuda şöyle demiştir: "Yani sahabilerin için orta bir yol tut onlara (müşriklere) duyurma". İbni Huzeyme de şöyle söylemiştir: "Değişik parçalardan ve kısımlardan meydana gelen bir maddenin parçalarından birine de bütün adı verilebilir. Bu itibarla Yüce Allah yukarıda geçen ayeti kerimesinde namazdaki okuyuş (kıraat) için "namaz" adını an-mıştır. Dolayısıyla: "Namazında sesini çok yükseltme" ifadesinde geçen namaz kelimesiyle, kıraati (okumayı) kasdetmiştir. Yoksa burada kastedilen, namazın tümü değildir. Sadece namazdaki okuyuştur (kıraattir)"
[240] Meryem Suresi: 64
[241] Ahzab Suresi: 21
Said Havva, El Esas Fi’s Sünne, Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Neşriyat: 2/499-501
[242] Buharı (21244) 10-Kitabu'l-Ezan, 96-Öğle namazında okuma (kıraat) babı, Ebu Davud (11212) Kitabu's-Salat, Öğle namazında okuma (neyin okunacağı) hakkında gelen rivayetler babı, İbni Huzeyme (1/255) 103-Öğle ve ikindi namazlarında giz-lece okuma babı.,
Said Havva, El Esas Fi’s Sünne, Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Neşriyat: 2/501-502
[243] Ebu Davud (2137) Kitabu's-Salat, 26-Gece namazında okuma esnasında sesi yükseltme babı, Tirmizi (2/309-310) Ebvabu's-Salat, 330-Gece okuması hakkında gelen rivayetler babı, Tirmizi şöyle söylemiştir: "Bu konuda Hz. Aişe (r.a)'den, Ümmü Hani (r.a)'den Enes bin Malik (r.a)'ten, Ömmü Seleme (r.a)'den ve Abdullah bin Abbas (r.a)'tan da hadis rivayet edilmiştir."
[244] Ebu Davud (2137) Kitabu's-Salat, 26-Gece namazında okuma esnasında sesi yükseltme babı. Bu hadis hasendir.
Said Havva, El Esas Fi’s Sünne, Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Neşriyat: 2/502-503