Açıktan "Amin" Denir Mi? "Amin" Demenin Fazileti
Tersten (Geriden) Okuma Ve Sırayı Gözetme
RÜKU, SECDE VE BUNLARLA İLGİLİ KONULAR
Rüku Ve Secdenin Yapılış Şekli
Secdede Kolları Yere Döşemekten Ve Kaba Etlerin Üstüne Oturmaktan Nehiy
ması da sesli okuması da caizdir. Bunlardan istediğini seçmekte serbesttir.
Ancak açıktan okuması, başkasının kafasını karıştırmama şartıyla kayıtlıdır.
Aynı zamanda kendi kalbi açısından en uygun olanı seçmesi gerekir. Resulul-lah
(a.s)'ın Hz. Ebu Bekir (r.a) ve Hz. Ömer (r.a)'e kendileri için en uygun o-lanı
yapmalarını emretmesi, eğitimciler için bir Ölçüdür. Onların da kişiyi kendi
hakkında en uygun olana yöneltmeleri gerekir.
1027- Ahmed bin Hanbel, Beyadi (r.a)'den rivayet etmiştir: "Resulullah (a.s), insanların namaz kılmakta oldukları bir sırada dışarı çıktı. Onlar seslerini yükselterek okuyorlardı. (Resulullah (a.s) da) şöyle buyurdu:
"Namaz kılan kişi Rabbine seslenmektedir. Kime seslendiğine baksın. Bazılarınız bazılarına karşı (Kur'an-ı Kerim) okuyuşunu yükseltmesin." [1]
Şeyhimiz Muhammed Hamid (rh.a) insanların zihninlerini karıştıracak her şeyden sakındırirdı. Ders veren birinin veya bir öğrencinin zihnini karıştırabileceği endişesiyle insanların teyp bantları koyup çalmalarım, hoparlörlerle sesleri etrafa yaymalarını yahut minarelerden marşlar okumalarını nehyeder-di. Bu konuda da Resulullah (a.s)'ın şu hadisi şerifini esas alırdı:
"Bazılarınız okuyuşlarını, diğer bazılannızmkinden daha fazla yükseltmesinler."
insan için hayır taşıyan bir şey hakkında bu hüküm söz konusu olunca, fesad ve kötülük taşıdığı gibi insanların zihinlerini karıştıran şeyler hakkındaki hüküm nasıl olur?
1028- Ebu Davud, Ebu Said Hudri (r.a)'den şöyle rivayet etmiştir:
"Resulullah (a.s), Mescid'de i'tikafa girdi. Oradakilerin okurken seslerini yükselttiklerini duydu. -Abdurrahman bu arada: "O, kendine ait bir bölmede bulunuyordu" sözünü ilave etmiştir- Sonra her ikisi de şöyle söylemişlerdir: "Bunun üzerine (Resulullah a.s) perdeyi açtı ve şöyle buyurdu:
"Dikkat edin. Her biriniz Rabbine seslenmektedir (münacaat etmektedir). Birbirinize eziyet etmeyin. Bazılarınız okuyuşlarını, diğer bazüannızın-dan daha fazla yükseltmesinler." [2]
1029- Ebu Davud, Ebu Hureyre (r.a)'den rivayet etmiştir:
"Resulullah (a.s)'m geceleyin okuyuşu şöyleydi: Yerine göre sesini yükseltir ve yerine göre de alçaltırdı." [3]
1030- Ebu Davud, Abdullah bin Abbas (r.a)'dan rivayet etmiştir:
"Resulullah (a.s)'ın okuyuşu, O evdeyken odada olan birinin duyabileceği kadardı." [4]
1031- İmam Malik, Ebu Süheyl bin Malik (r.a)'tea rivayet etmiş, o da babasının şöyle söylediğini bildirmiştir:
"Hz. Ömer bin Hattab (r.a)'m okuyuşunu, Belat'ta Ebu Cehm'in evinin ordan duyardık."
1032- Ahmed bin Hanbel, Ebu Hureyre (r.a)'den rivayet etmiştir:
"Abdullah bin Huzeyfe namaza durdu ve namazda sesini yükseltti. Re-sulullah (a.s) da şöyle buyurdu:
"Ey Ebu Huzafe! Bana duyurma, Rabbine duyur"
1034- Buharı, Abdullah bin Şeddad (r.a)'dan şöyle rivayet etmiştir:
"Arka saflarda olduğum bir sırada Hz. Ömer (r.a)'in namazın başlangıcında: "Ben keder ve üzüntümü yalnız Allah'a açarım" [5] ayeti kerimesini okuduğunu ve bunu okurken hafifçe ağladığını duydum."
Hafız îbni Hacer, Feth'de şöyle söylemiştir:
"Bunu Said bin Mansur, İbni Uyeyne'den, o İsmail bin Muhammed bin Sa'd'dan mevsul olarak rivayet etmiş, o da Abdullah bin Şeddad'dan bu şekilde duymuştur. Ancak rivayetinde "sabah namazında" kaydını eklemiştir."
Hafız yine şöyle söylemiştir:
"Bu konuda Abdullah bin Şuhayr'm da hadisi bulunmaktadır. O da şöyledir:
"Resulullah (a.s)'m bize namaz kıldırdığını gördüm. Göğsünde de, hafifçe ağlamakta olan birinin çıkardığı inleme gibi bir inleme sesi vardı."
Bunu Ebu Davud, Nesai ve Tirmizi, Şemail'de rivayet etmiştir. İsnadı kuvvetlidir (kavidir). İbni Hibban ve İbni Huzeyme sahih olduğunu söylemişlerdir. [6]
Bu durum huşu ve Kur'an-ı Kerim'den etkilenmenin bir sonucudur. Müslüman için asıl olan da budur.
Yüce Allah, Kur'an-ı Kerim'inde şöyle buyuruyor:
"Onlara Rahman'ın ayetleri okunduğunda ağlayarak secdeye kapanırlardı." [7]
İnsan, yerine göre Kur'an-ı Kerim'den etkilenir ve anlamı üzerinde düşünmenin bir etkisiyle kendinde huşu oluşur. Ağlama ise ancak bazı durumlarda olur ki, bu da güzel bir şeydir. Bu durum Resulullah (a.s)'da ve sahabilerinde çok sık görülüyordu. Biz çağımızda bu hali ancak çok az elde edebiliyoruz. Hatta çokları için içinde bulundukları bu durum normali ik kazanmıştır.
1035- Buharı ve Müslim, Resulullah (a.s)'tan Hariciler hakkında şu şekilde rivayet etmişlerdir:
"Onlar, Kur'anı Kerim okurlar ama bu onların gırtlaklarından öteye geçmez."
Bu durumun ise tedavi edilmesi gerekmektedir. Eğitimciler bunun farkında olmalı dolayısıyla önce kendi nefislerinden başlayıp sonra başkalarını tedavi etmelidirler. [8]
1036- Ebu Davud, Vail bin Hucr (r.a)'dan şöyle rivayet etmiştir:
"Resulullah (a.s)'m: "Ğayri'l-Mağdubi Aleyhim ve Le'd-Dallin" diye o-kuduğunu duydum. Sonra da: "Amin" dedi ve bunu derken sesini uzattı."
Beğavi (3/59)'da şöyle söylemiştir:
"Bu, Muhammed bin İsmail'in söylediği (yani bildirdiği) ve Hasan'dan rivayet edilen hadistir. Sufyan'ın hadisi ise Şu'be'nin hadisinden daha sıhhatlidir. Bunu derken şuna dikkat çekmek istemiştir: Bu konuda Şu'be'de Seleme'den bir hadis rivayet etmiş ve Resulullah a.s)'ın "amin" derken sesini alçalttığım bildirmiştir.
Sahabilerden, tabünlerden ve onlardan sonra gelenlerden bazıları "a-min" sözünün açıktan söylenmesi gerektiği görüşünü tercih etmişlerdir. İmam Şafii, Ahmed bin Hanbel, İshak ve Ata da böyle söylemişlerdir. Ata ise şöyle söylemiştir: [9]
"İmamları duyuyordum -Bunlar arasında İbni Zubeyr (r.a)'i ve ondan sonrakileri saymıştır-. "Amin" diyorlardı. Arkalanndakiler de "amin" diyorlardı. Hatta camide bir çalkantı oluyordu." (Ancak bu rivayetin senedi zayıftır.) [10]
Hanefilere ve Malikilere göre "amin" sözü gizlice söylenir. Şafiilere ve Hanbelilere göre gizlice okunan namazlarda "amin" de gizli söylenir, okuması (kıraat) açıktan yapılan namazlarda ise açıktan söylenir.
1037- İmam Malik, Ebu Hureyre (r.a)'den rivayet etmiştir: "Resulullah (a.s) şöyle buyurdu: [11]
"İmam "amin" dediği zaman siz de "amin" deyin. Kimin "amin" demesi meleklerin "amin" demelerine denk gelirse, geçmişte işlemiş olduğu günahları bağışlanır."
Beğavi şöyle söylemiştir:
"Amin" kelimesindeki "mim" harfi muhaffef (şeddesiz) olarak okunur. Kısa okunması da, "fa'il" vezninde uzatılarak okunması da caizdir. Anlamı ise şudur: "Ey Allah'ım! Duy ve kabul eyle!" Anlamının: "İşte böyle olsun" olduğu da söylenmiştir. Yine bu kelimenin Yüce Allah'ın adlarından bir ad olduğu söylenmiştir.
Bir rivayette: "Amin", alemlerin Rabbinin mührüdür" denilmiştir.
Yine şöyle denmiştir: "Bu, tıpkı kitabı koruyan, onun bozulmasını ve değiştirilmesini önleyen mühür gibi Yüce Allah'ın kullan üzerinde bir mührüdür. Onunla kendilerini belalardan ve âfetlerden korur." [12]
1038- Tebarani, Abdullah bin Mes'ud (r.a)'dan rivayet etmiştir:
"Ona (Abdullah bin Mes'ud (r.a}'a) Kur'an-ı Kerim'i tersten okuyan (bir rek'atta okuduğundan daha önce gelen bir bölümü, bir sonraki rek'atta okuyan) bir adam hakkında soru soruldu. O da şöyle söyledi:
"Bu, kalbi ters bir adam."
Hanefİler bu rivayetten hareketle, ister ayet ister sure olsun, ister namaz içinde ister namaz dışında olsun Kur'an-ı Kerim'i tersten okumayı (başlangıçta okuduğundan önce gelen kısmı sonra okuyanı) mutlak olarak mekruh saymışlardır. [13]
1039- Ahmed bin Hanbel, Huzeyfe (r.a)'den şöyle rivayet etmiştir:
"Bir gece Resulullah (a.s) ile birlikte namaz kıldım. Bakara suresi ile başladı (yani Fatiha suresinin ardından Bakara suresini okumaya başladı. -Çeviren) Yüzüncü ayette rükuya gider dedim. Sonra geçti (yani yüzüncü a-yatle rükuya gitmeyip devam etti.) Bununla bir rek'atı kılar dedim. Ancak bunu tamamladı ve sonra Nisa suresine başladı. Onu da okudu. Sonra geriye dönerek AI-i İmran suresini okudu." [14]
Ahnef de birinci rek'atta Kehf suresini, ikinci rek'atta ise Yusuf veya Yunus suresini okumuş ve kendisinin Hz. Ömer (r.a)'Ie bu surelerle sabah namazım kıldığını söylemiştir. Bu rivayeti Buhari muallak olarak (senetsiz) vermiştir. Ca'fer Feryabi ise bunu kendisinin 'es-Sala (Namaz)" adlı kitabında Abdullah bin Şekik tankıyla mevsul olarak (senetli) vermiştir. [15]
Buna göre Abdullah bin Mes'ud (r.a)'un bir rek'atta okunan sureden önce gelen sureyi sonraki rek'atta okumakla ilgili sözünün genel anlamda alınması durumunda onun sözü, Huzeyfe (r.a)'nin hadisine ve Hz. Ömer (r.a)'in uygulamasına ters düşmektedir.
Bu konuda el-İ'la müellifi (4/128) de şöyle söylemiştir:
"Bana göre tercihe uygun olan görüş, surelerin Hz. Osman (r.a) zamanında yapılan düzenlemesindeki sıranın gözetilmesinin müstehab olduğu görüşüdür. Ancak bu hüküm sadece farz namazlar için söz konusu edilmeli ve bu sırayı gözetmenin mutlaka şart veya vacib olduğu söylenmemelidir.
Buna göre surelerin okunmasında sıranın gözetilmemesi efdal olana ters düştüğünden dolayı tenzihen mekruhtur. Fıkıhçılar, ayetlerin okunmasında sıranın gözetilmemesini ise yasak etmişlerdir. Çünkü bu ayatlerin ifade ettiği üstün anlamı ve hükmü bozmaktadır (ortaya koyduğu hükmün yanlış anlaşılmasına sebep olmaktadır).
"Bu yolla konuyla ilgili bütün rivayetler birleştirilebilir ve Resulullah (a.s)'tan bildirilmiş olan rivayetle Hz. Ömer (r.a)'in bazı sureleri okurken sırayı gözetmediğine dair rivayet bir problem oluşturmaz. Bunlardan birincisinde bildirilen uygulama nafile bir namazda gerçekleşmiş, ikincisindeki uygulama ise caizliğin gösterilmesi için yapılmıştır." [16]
Yüce Allah şöyle buyuruyor:
"Ey iman edenler! Rüku edin, secde edin." [17]
Rüku, namaz kılan kişinin avuçları, dizlerine ulaşıncaya kadar sırt ve başla eğilmektir. En mükemmel şekil tam bir eğilme esnasında tıpkı tek bir sa-hife gibi boyun ile sırtın aynı hizada olmasıdır. Bu esnada iki kolunu ve iki uyluğunu (bacağım) dik tutar. Kafası ile arkası da aynı hizada olur. Dolayısıyla kafasını ne kaldırır ne de eğer. Parmaklarının arasını açarak dizlerini elleriyle tutar. Dirseklerini de iki yanından ayırır. Kadm ise dirseklerini yanlarına yapıştırır.
Rükuda itmi'nan Hanefilere göre vacib, çoğunluğa göre ise farzdır. İtmi-'nan ise organların bir teşbih süresince (aldığı hal üzere) sakin bir şekilde durmasıdır. Hanefüerden İmam Ebu Yusuf, itmi'namn farz olduğunu söylemiştir.
Rükuya gitmek isteyen tam rükuya gidişi sırasında tekbir getirir. Daha önce gördüğümüz üzere bu esnada elleri kulakların hizasına kadar kaldırma konusunda görüş ayrılığı bulunmaktadır.
Hanefüerden İmam Ebu Yusuf ve çoğunluk şöyle söylemiştir:
"Namazda rükudan kalkmak ve tam doğrulup bu şekilde itmi'nan sağlamak farzdır. Bu ise kişinin gerek ayakta ve gerekse oturmuş halde rüku-dan önceki duruma dönmesidir. Yani ayakta namaz kılan ayakta, oturarak namaz kılan ise oturarak rükudan önceki haline döner."
İmam Ebu Hanife ve İmam Muhammed, rükudan kalkışın vacib olduğunu söylemişlerdir. Kişi rükudan başını kaldırdığında: "Semi'allahu limen hami-deh" ve "Rabbena leke'1-hamd" veya "Rabbena ve leke'1-hamd" veya "Alla-humme Rabbena ve leke'1-hamd" der. Yalnız basma kılan ve imam, bu iki sözün ikisini de söyler. İmama uyan birisi ise Hanbelilere ve Hanefilerde kuvvetli kabul edilen görüşe göre sadece hamd sözünü ("Rabbena leke'l-hamd" sözünü) der. Malikilere göre imam sadece "Semi'allahu limen ha-mideh" demekle yetinir. Hanefilere göre ister imam olsun, ister imama uyan olsun ve isterse yalnız olsun namaz kılan birinin hem "Semi'a'llahu limen hamideh" hem de "Rabbena leke'1-hamd" sözlerini birlikte söylemesi sünnettir. Şafiiler hamd sözüne ek olarak bilinen rivayetlerde (me'suratta) geçen zikir sözlerini de eklerler. Hanefiler bu fazlalıkları okumanın yalnız basma namaz kılan biri için sünnet olduğunu söylemişlerdir.
Daha önce gördüğümüz üzere rükudan kalkarken, ellerin omuzların hizasına kadar kaldırılması konusunda görüş ayrılığı bulunmaktadır. Ellerin dizlerin üzerine konulması ve erkeğin parmaklarının aralarını açması, rüku esnasında yapılması sünnet olan uygulamalardandır. Kadın ise parmaklarının aralarım açmaz. Yine rükuda en az bir kere: "Subhane Rabbiye'1-Azim" denmesi de rükunun sünnetlerindendir. Çoğunluğa göre bu sünnetin tam olarak yerine getirilebilmesi için belirtilen söz, en az üç kere söylenmelidir. Malikilere göre bu sözün en çok söylenişi konusunda bir sınır bulunmamaktadır. Malikiler, Şafiiler ve Hanbeliler bu söze bir: "....ve bi hamdihi" ibaresini ilave etmektedirler.
İmam, kendine uyanların namazlarını hafif tutmak amacıyla teşbihleri üçer kereden fazla yapmaz. Ancak namazın uzatılmasından hoşnut olan bir topluluğa imam olması durumunda fazla yapabilir. İmam, arkadan gelen birinin namaza yetişmesini sağlamak niyetiyle rükuyu uzatmaz. Böyle bir şey Hanefilere göre tahrimen mekruhtur. Rükuyu yapan kişi bundan sonra kalkıp doğrulduğunda tekbir getirir ve secdeye gider. Bu esnada (secdeye giderken) ellerini omuzlarının hizasına kadar kaldırıp kaldırmayacağı konusunda ise görüş ayrılığı bulunmaktadır.
Bütün ilim adamlarının ortak görüşleriyle secde de rüku gibi namazın bir rüknüdür. Secdede esas olan iki el, iki diz, ayakların uçları, alın ve burun üzerine, bütün bu organların birlikte yere konulmasıyla yapılmasıdır. Bu mükemmel bir şekilde yapılış şeklidir. Her rek'atta iki secde yapılması farzdır. İki secde arasında itmi'nan bulacak şekilde oturu İmalıdır. Bu esnada sol ayak yere döşenip sağ ayak parmakları kıble yönüne dönecek şekilde dikilmelidir. Eller ve parmakların uçları dizlerle aynı hizada olacak şekilde uzatılarak uylukların üzerine konur. Bu sırada el parmaklarının uçları da kıble tarafına doğru olmalıdır. Kadın ise Hanefilere göre toplanık bir şekilde, kaba etlerinin üzerine oturur, uyluklarını birbirine yapıştırır ve sol ayağını kaba etinin altından çıkarır. Kişi secdede en az bir kere: "Subhane Rabbiye'1-A'la" der. Tam olması için bu sözü en az üç kere demelidir. Malikiler, Şafiiler ve Hanbeliler buna: "...vebi hamdihi" sözünü eklemişlerdir.
Hanefiler: "İmam kendine uyanların namazlarını hafif tutmak amacıyla (belirtilen sözü) üç kereden fazla söylemez" demişlerdir. Malikilere göre bu sözün çok söylenişi konusunda herhangi bir sınır bulunmamaktadır. Şafiilere göre imam, namazın uzatılmasından hoşnut bir topluluğun imamı ise Resulul-lah (a.s)'ın secdede okuduğu rivayet edilmiş zikirlerden bazılarını da ekler. Hanefilere göre farz namaz kılan biri rüku ve secdesinde dua etmez. Onlara göre bu konuda rivayet edilenlerin tümü nafile namazlarla ilgilidir. Malikilere göre bir kimsenin secdede gerek dünya gerek ahiret işleriyle ilgili ve gerek kendi gerekse bir başkası için dua etmesi mendubdur. Hanbelilere göre de rivayetlerde bildirilmiş dua veya zikirlerin okunmasında bir sakınca yoktur. Şafiilere göre secde esnasında duada bulunulmasının mendubiyeti daha kuvvetlidir.
Hanefilere göre iki secde arasında okunması sünnet olan herhangi bir dua bulunmamaktadır. Bu konuda rivayet edilenler, onlara göre nafilelerle ve te-heccüd namazıyla ilgilidir. Şafiilere göre iki secde arasında dua edilmesi geçerli (meşru) bir uygulamadır. Hanbeliler ise bunun vacib olduğunu söylemişlerdir. En azı da bir kere: "Rabbi'ğfir li (Rabbim beni bağışla)" demektir.
Hanbelilere göre bunun tam olarak yapılmış olabilmesi için yukarıdaki sözün en az üç kere söylenmesi gerekir. Hanbelilere göre namazın içinde sünnette bildirilmiş olmayan bir duanın okunması caiz değildir. Yine ahiret işleriyle ilgili olmayan dünya ihtiyaçları ve zevkleri ile ilgili dualar gibi duaların okunması da caiz değildir. Bu gibi duaların okunmasıyla namaz bozulur.
Şafiilere, Malikilere ve Hanbelilere göre iki secde arasında yapılacak duanın en mükemmel şekli (sigası) şudur: "Rabbi'ğfir li ve'rhamni ve'cburni ve'rfe'ni ve'rzukni ve'hdini ve afini (Ey Rabbim! Beni bağışla, bana rahmet eyle, benim durumumu düzelt, beni yükselt, bana nzık ver, beni doğru yola ilet ve bana afiyet ver.)"
Şafiilere göre secde eden biri ikinci veya dördüncü rek'ata kalkmak istediğinde dinlenme oturuşu denen kısa bir oturuş yapması sünnettir. Çoğunluğa göre ise bu dinlenme oturuşu sünnet değildir. Sabah namazının iki rek'atını tamamlayan bir kişi, bundan sonra son oturuşa (Ku'uda) oturur. Dört rek'ath namazların ilk iki rek'atını tamamladıktan sonra ise ilk oturuşa oturur. Akşam namazının üçüncü rek'atmdan sonra, dört rek'atlı namazların ise dördüncü rek'atlanndan sonra son oturuşa oturulur. [18]
Rüku ve secdenin yapılış şekli ile ilgili olarak anlattığımız uygulamaların farz olanları, sünnet olanları ve mendub olanları ile ilgili fıkıhçılann tafsilatlı açıklamaları bulunmaktadır. Bu açıklamalar, ileride konularla ilgili rivayetleri verirken yahut bu rivayetlerle ilgili ara açıklamalar yapılırken geçecektir.
Şimdi konuyla ilgili rivayetlere geçelim. [19]
1040-Ebu Davud, Abdullah bin Mes'ud (r.a)'dan rivayet etmiştir:
"Resulullah (a.s) bize namazı Öğretti. Tekbir getirdi ve (bu sırada) ellerini kaldırdı. Rükuya gittiğinde ellerini dizlerinin arasında bağladı."
Sonra bu söz Sa'd (r.a)'a ulaştı. O da şöyle söyledi:
"Kardeşim doğru söylemiş. Öyle yapıyorduk. Sonra sununla yani elleri dizler üstünde tutmakla emrolunduk.". [20]
1041-Tirmizi, Hz. Ömer (r.a)'in şöyle söylediğini rivayet etmiştir: "Dizler (elleri dizlerin üzerine koymak) Peygamberiniz (a.s)'in sünnetidir. Dizlerinizden tutun (ellerinizi dizlerinizin üzerine koyun)." [21]
1042-Taberani, Abdullah bin Abbas (r.a)'ın şöyle söylediğini rivayet etmiştir:
"Resulullah (a.s) rükuya vardığında tam düz bir şekil alırdı. Öyle ki sırtına su dökülseydi dururdu." [22]
1043- Hakim, Alkarna bin Vail (r.a)'den, o da babasından şu şekilde rivayet etmiştir:
"Resulullah (a.s) rüku ettiğinde parmaklarının aralarını açardı." [23]
1044- Ebu Davud, Ebu İshak Sebi'i (r.a)'den şöyle rivayet etmiştir:
"Bera bin Azib (r.a) bize secde yapmayı tarif etti. Ellerini koydu. Dizlerinin üzerine dayandı. Kaba etlerini kaldırdı ve şöyle söyledi: [24]
"Resulullah (a.s) işte böyle secde ederdi." Bir rivayete göre de şöyle söylemiştir:
"Resulullah (a.s) namaz kıldığında kollarını bedeninden uzaklaştırırdı." [25]
1045- Buhari ve Müslim, Bera bin Azib (r.a)'in şöyle söylediğini rivayet etmişlerdir:
"Resulullah (a.s)'ın, ayakta duruşu ve oturuşu (kıyam ve kuudu) hariç rükusu, secdesi, iki secde arasında duruşu, rükudan başını kaldırması yaklaşık olarak birbirine denk olurdu (yani süre olarak birbirine yakın olurdu -Çeviren)"
Bir başka rivayete göre de şöyle söylemiştir:
"Hz. Muhammed (a.s) ile namaza dikkat ettim. O'nun ayakta duruşunun ve ardından rüküşünün, rükudan sonra ayakta doğrulusunun, secdesinin, iki secde arasında oturuşunun, tekrar secde edişinin, selâm ile namazdan çekiliş arasındaki oturuşunun yaklaşık olarak birbirine denk olduğunu gördüm." [26]
Bir başka rivayete göre de şöyle söylemiştir:
"Kufe'ye Zemen bin Eş'as adı verilen bir adam üstün geldi. -Gunder de kendi rivayetinde bu kişiyi Matar bin Naciye olarak adlandırmıştır- Bu kişi Ebu Ubeyde bin Abdullah'a halka namaz kıldırmasını emretti. O da namaz kıldırıyordu. Rükudan başını kaldırdığında: "Allahumme Rabbena ve leke'1-hamd mil'e's-semâvâti ve mil'e'1-ardi ve mil'e mâ şi'te min şey'in ba'du. Ehle's-senâ ve'1-mecdi! Lâ mâni'a limâ a'teyte ve lâ mu'tiye limâ mene'te ve lâ yenfe'u ze'1-ceddi minke'l-cedd (Ey Rabbimiz olan Allah'ım! [27]
Göklerin doluşunca, yerin doluşunca, bunların dışında sen her neyi istersen onun doluşunca sana hamdolsun. Ey övgüye ve üstün tutulmaya lâyık olan! Senin verdiğini alıkoyabilecek yoktur, senin alıkoyduğunu da verebilecek yoktur. Mertebe sahibine senden mertebenin bir yararı olmaz -yani sen dilemedikçe mertebe sahibine mertebesinin bir yararı olmaz-)" diyebileceğim kadar ayakta duruyordu."
Hakem şöyle söyledi:
"Ben bunu Abdurrahman bin Ebi Leyla'ya söyledim. O da şöyle söyledi:
"Ben Bera bin Azib (r.a)'in şöyle söylediğini duydum:
"Resulullah (a.s)'ın namazında ayakta duruşu, rükusu, rükudan başını kaldırdığmdaki (duruşu), secdesi ve iki secde arasındaki (bekleyişi) yaklaşık olarak birbirine denkti."
Şu'be dedi ki:
"Ben bunu Amr bin Mirra'ya bildirdim. O da şöyle söyledi: "Ben İbni Ebi Leyla'yı gördüm, namazı bu şekilde değildi." [28] Ebu Davud'un bir rivayeti de yukarıdaki ikinci rivayet gibidir. [29] Onun bir başka rivayetine göre de şöyle söylemiştir:
"Namazda Resulullah (a.s)'ı dikkatle izledim. Ayakta duruşunun rükusu ve secdesi gibi, rükudan doğrulusunun secdesi gibi, iki secde arasındaki oturuşu ile selâm ile namazdan çekilme arasındaki oturuşunun hemen hemen birbirine denk olduğunu gördüm." [30]
Yine Ebu Davud'un bir başka rivayetine göre de şöyle söylemiştir:
"Rükusu, secdesi ve ikî secde arasındaki (oturuşu) yaklaşık olarak birbirine denkti." [31]
Tirmizi [32] ve Nesai'nin [33] rivayetlerine göre de şöyle söylemiştir: "Resulullah (a.s)'ın namazında rüku etmesi, başını rükudan kaldırması, secde etmesi ve secdeden başını kaldırması yaklaşık olarak birbirine denk olurdu." [34]
1046- Ahmed bin Hanbel, Rufa'a bin Rafi (r.a)'den rivayet etmiştir:
"Bir adam Mescid'e girdi ve namaz kıldı. -Ravi bundan sonra hadisi uzunca anlattı ve sonra şöyle söyledi-: "Resulullah (a.s) da şöyle buyurdu:
"Sonra sen secde ettiğinde sendeki her bir kemik itmi'nan buluncaya (rahatlık kazanıncaya) kadar ellerini dizlerinin üstünde tut." [35]
1047- Ebu Davud, Ebu Mes'ud Bedri (r.a)'den rivayet etmiştir: "Resulullah (a.s) şöyle buyurdu:
Rüku ve secdede sırtını doğrultmadıkça birinizin namazı tam yerine getirilmiş olmaz." [36]
1048- Buhari ve Müslim, Enes bin Malik (r.a)'in şöyle söylediğini rivayet etmişlerdir:
"Resulullah (a.s) şöyle buyurdu:
"Rüku ve secdeyi düzgün yapın. Vallahi, siz rüku ve secde ettiğinizde ben sizi arkamdan görüyorum."
Buhari'nin rivayetine göre de Enes bin Malik (r.a), Resulullah (a.s)'ın şöyle buyurduğunu duymuştur:
"Rüku ve secdeyi tam yapın. Canım elinde olana yemin ederim ki, siz rüku ve secde ettiğinizde ben sizi arkamdan görüyorum." [37]
1049- Buhari, Süleyman (r.a)'in şöyle söylediğini rivayet etmiştir:
"Zeyd bin Vehb'in şöyle söylediğini duydum:
"Huzeyfe (r.a), rüku ve secdelerini tam yapmayan bir adam gördü. Şöyle söyledi:
"Sen namaz kılmadın. Eğer (bu hal üzere) ölseydin, Allah'ın Hz. Mu-hammed (a.s)'e iletmiş olduğu fıtrattan başka bir fıtrat üzere ölmüş olurdun." [38]
1050- İmam Malik, Ebu Hureyre (r.a)'den rivayet etmiştir:
"Resulullah (a.s) şöyle buyurdu:
"İnsanların hırsızlıkta en fena olanı namazından çalandır."
"Kişi namazından nasıl çalar" dedi. O da (Resulullah (a.s) da) şöyle buyurdu:
"Rüku ve secdesini tam yapmaz."
Bütün bu hadisi şeriflerden hareketle rüku ve secdede belin doğrultulma-sının farz olduğuna hükmedilmiştir. İlim adamlarının çoğunluğu da bu görüşü almışlardır. Ancak Ebu Hanife ve İmam Muhammed söz konusu fiilin vacib olduğunu söylemişlerdir. [39]
1051- Tirmizi, Cabir bin Abdullah (r.a)'dan rivayet etmiştir: "Resulullah (a.s) şöyle buyurdu:
"Biriniz secde ettiğinde dengeli bir hal alsın. Köpeklerin döşemesi gibi kollarını yere döşemesin." [40]
1052- Buharı ve Müslim, Enes bin Malik (r.a)'in şöyle söylediğini rivayet etmişlerdir: [41]
"Secdede dengeli bir şekilde durun. Biriniz köpeğin sermesi gibi kollarını yere sermesin."
Buhari bir başka rivayette şu fazlalığa yer vermiştir:
"Tükürdüğünde de önüne doğru veya sağ yanma doğru tükürmesin. Şüphesiz o Rabbine münacaatta bulunmaktadır." [42]
1053- Ebu Davud, Ebu Hureyre (r.a)'den rivayet etmiştir: "Resulullah (a.s) şöyle buyurdu:
"Biriniz secde ettiğinde köpeğin sermesi gibi kollarını yere sermesin. Uyluklarını da kendine doğru çeksin." [43]
1054- İbni Huzeyme, Abdullah bin Ömer (r.a)'in şöyle söylediğim rivayet etmiştir:
"Resulullah (a.s) şöyle buyurdu:
"Canavarların sermeleri gibi kollarını yere serme. Avuç içlerini yere koy. Pazularmı yana doğru ayır. Sen eğer böyle yaparsan her bir organın secde etmiş olur." [44]
1055- Müslim, Tavus bin Keysan Yemani (r.a)'nin şöyle söylediğini rivayet etmiştir:
"Abdullah bin Abbas (r.a)'a iki ayağın üzerine çökmek hakkında sorduk. Şöyle söyledi:
"O sünnettir."
Biz: "Onu adam için bir eziyet olarak görmüyor musun?" dedik. Bunun üzerine Abdullah bin Abbas (r.a) da şöyle söyledi:
"Aksine o Peygamberinizin sünnetidir."
Ebu Davud: ".. iki ayağın üzerine" sözünden sonra "secdede" sözünü eklemiştir. (Yani "secdede iki ayağın üzerine..." anlamına gelen bir sözle vermiştir.) [45]
Burada iki ayağın üstüne çökme (ik'a) ile kastedilen iki rek'at arasında ayakların dikilerek ökçelerin üzerine oturulmasıdır. Fıkıhçılar arasında Neve-vi'nin dışında bunun müstehab olduğunu söyleyen yoktur. Bu da İmam Şafii'den nakledilen bir görüşe dayanmaktadır. Anlaşılana göre ise Resulullah (a.s)'ın iki rek'at arasında çoğunlukla uyguladığı sünneti sol ayağı yere yatırıp sağ ayağı dikmekti. Nitekim biraz sonra gelecek hadislerde bunu göreceğiz. Mekruh olduğu üzerinde görüş birliği olan çöküş şekli (ik'a) ise iki elini yere dayayıp dizlerini yukarıya dikmek ve göğsüne doğru çekmek suretiyle kaba etlerinin üzerine çömelmektir. İşte bu oturuş şeklinin mekruh olduğunda herhangi bir görüş ayrılığı yoktur. [46]
1056- Ebu Davud, Vail bin Hucr (r.a)'dan şöyle rivayet etmiştir:
"Resulullah (a.s) secde ettiğinde dizlerini ellerinden önce (yere) koyardı. Kalktığında ellerini dizlerinden önce kaldırırdı."
Ebu Davud'un bir başka rivayetine göre de şöyle söylemiştir:
"Secde ettiğinde, dizleri ellerinden önce yere değerdi. Secdeye vardığında, alnını ellerinin arasına koyardı ve koltuklarını açardı." [47]
Ebu Davud şöyle söylemiştir:
"Asım bin Kelib'in babasından rivayet etmiş olduğu hadis de böyledir. Bunun ravilerinden birinin rivayet etmiş olduğu bir hadiste de şöyle denmektedir:
"Kalktığında dizlerinin üstüne kalkar ve uyluklarının üzerine dayanırdı."
Tirmizi şöyle söylemiştir:
"Bu hadis hasen, garibdir. İlim adamlarının çoğunluğuna göre bununla amel edilmektedir. Bu itibarla onların görüşlerine göre kişi (secdeye giderken) dizlerini ellerinden önce yere koyar. Kalkarken de ellerini dizlerinden önce kaldırır. Senedinde (ravileri arasında) Şerik bin Abdullah Neha'i Kadı vardır. Bu kişi saduktur (doğru sözlüdür, hadis rivayetinde sikadan sonra gelen derece) ancak zaman zaman hata ediyordu. Bununla birlikte hadisin kuvvetlenmesini sağlayan şahitleri bulunmaktadır." [48]
Ebu Süleyman Hattabi şöyle söylemiştir:
"Vail'in hadisi bundan daha sağlamdır. -Bu sözüyle aşağıda gelecek olan ve Ebu Hureyre (r.a)'den rivayet edilen hadisi kasdetmektedir-. Bazı ilim adamları bunun neshedilmiş olduğunu ileri sürmüşlerdir. Bu konuda zayıf bir rivayet nakledilmiştir."
Beğavi şöyle söylemiştir: [49]
"İlim adamları bu konuda -yani elleri ve dizleri koyma ve kaldırmadaki öncelik konusunda- ihtilaf etmişlerdir. Çoğunluğu dizlerin ellerden önce konacağı görüşünü tercih etmişlerdir."
Ellerin önce konacağını söyleyenler Ebu Hureyre (r.a)'nin hadisini esas almışlardır. [50]
Kişinin secdeye giderken önce dizlerini, sonra ellerini, sonra da yüzünü yere koyması; secdeden kalkarken de önce yüzünü, sonra ellerini, sonra da dizlerini kaldırması Şafiüere, Hanbelilere ve Hanefilere göre sünnet olan uygulamadır. Malikiler ise secdeye varırken ellerini dizlerinden önce koyarlar ve kalkarken de ellerine dayanırlar. Yukarıda geçen nass (hadis) üç mezhebin dayandığı delildir. Birinci uygulama rahat hareket etmeye daha uygun olan tarzdır. İkinci uygulama ise bazı özel durumları olan kişilerin konumlarına uygun düşer. Bu konudaki hüküm ise geniştir. Çünkü görüş ayrılığı hangisinin sünnet olduğu konusundadır.
1057- Ebu Davud, Ebu Hureyre (r.a)'den şöyle rivayet etmiştir: "Resulullah (a.s) şöyle buyurdu:
"Biriniz secde ettiğinde devenin çökmesi gibi çökmesin. Ellerini dizlerinden önce koysun."
Bir başka rivayete göre ise şöyle söylemiştir:
"Biriniz öne doğru gidip namazında devenin çökmesi gibi çöküyor."
"Ellerini dizlerinden önce koysun" ibaresinde emir sigasının kullanılması problem oluşturmaktadır. Çünkü deve çökerken ön ayaklarım arka ayaklarından önce koymaktadır. Böyleyken nasıl önce deve gibi çökmekten nehyedilir de sonra öncelikle ellerin yere konması emredilir.
En doğrusunu Allah bilir de, bundan dolayı Cami'u'1-Usul müellifi cümleyi "koyar" ibaresiyle vermiştir. Bu durumda yukarıdaki hadisin anlamı şöyle olur: "Biriniz secde ettiğinde devenin çökmesi gibi çökmesin. [51] O ellerini dizlerinden yani ön ayaklarını arka ayaklarından) önce koyar." Ancak bazı-lannın "devenin dizleri ellerindedir (yani ön ayaklanndadır)" demeleri de problemi çözmemektedir. Çünkü onların dedikleri gibi olsaydı (devenin çökmesi hakkında kullanılan "bereke" fiili kullanılarak: "Devenin çökmesi gibi çoksun. Şüphesiz o yere ilk önce ellerini (yani ön ayaklarını) koyar" denirdi.
Tirmizi'nin haşiyesinde şöyle denmektedir:
"Bu hadisin baş tarafının son tarafına ters olduğu açıktır. Çünkü biri dizlerinden önce ellerini yere koyunca devenin çöküşü gibi çökmüş olur. Bazılarının buradaki tersliği gidermek için söyledikleri, insanın dizlerinin ayaklarında, dört ayaklıların dizlerinin ise ellerinde (ön ayaklarında) olduğu sözünü Kamus müellifi Seferu's-Se'ade'de reddetmiş ve şöyle söylemiştir:
"Bu, tamamen yanlış bir iddiadır ve dil konusundaki Önderlerin açıklamalarına terstir."
İbni Kayyim de şöyle söylemiştir:
"Ebu Hureyre (r.a)'den rivayet edilen hadisi Buhari, Tirmizi ve Darekut-ni illetli (zayıf, senedi sağlam olmayan) bulmuşlardır." [52]
Önce ellerin konmasının gerektiğini ileri sürenler tarafından şu hadis delil gösterilmektedir:
1058-Darekutni, Abdullah bin Ömer (r.a)'den rivayet etmiştir: [53]
"C (yani Abdullah bin Ömer r.a) dizlerinden önce ellerini yere koyardı ve şöyle söylerdi:
"Resulullah (a.s) böyle yapardı."
Bunu Tahavi, Şerhu'l-Me'ani'de rivayet etmiştir. [54]
1059-Müsüm, Bera bin Azib (r.a)'in şöyle söylediğini rivayet etmiştir: "Resulullah (a.s) şöyle buyurdu: [55]
"Secde ettiğinde avuç içlerini (yere) koy ve dirseklerini kaldır." Tirmizi'nin rivayetine göre de şöyle söylemiştir:
"Bera'ya: "Resulullah (a.s) secde ettiğinde yüzünü nereye koyardı?" diye sordum. Şöyle söyledi:
"Ellerinin arasına." [56]
1060- Müslim, Meymune (r.a)'den şu şekilde rivayet etmiştir:
"Resulullah (a.s) secde ettiğinde bir kuzu kollarının arasından geçmek isteseydi geçerdi."
Ebu Davud [57] ve Tirmizi'nin [58] rivayetlerinde: "Secde ettiğinde" ibaresinden sonra şu fazlalığa yer verilmiştir: "İki yanını (yani kollarını) açardı." [59]
Nesai'nin bir başka rivayetinde de şöyle denmektedir:
"(Resulullah a.s) secde ettiğinde kollarını açardı. Öyle ki, arkadan koltuklarının altının beyazlığı görünürdü. Kalktığında da sol uyluğunun üze-rine rahatlardı." [60]
1061- Buharı ve Müslim, Abdullah bin Malik bin Buheyne (r.a)'den şu şekilde rivayet etmişlerdir:
"Resulullah (a.s) namaz kıldığında koltuk altlarının beyazlığı görünecek derecede kollarını açardı."
Bir rivayette de şöyle denmektedir:
"Secde ettiğinde secdesinde iki yanını (kollarını) açardı. Öyle ki, koltuk altlarının beyazlığı görünürdü."
Buheyne Abdullah'ın annesidir. Babası ise Malik'tir. [61]
1062- Ebu Davud, Ahmer bin Cez' (r.a)'den rivayet etmiştir:
"Resulullah (a.s) secde ettiğinde iki pazusunu iki yanmdan ayırırdı. Öyle ki, biz ona yapışırdık."
1063- Ebu Davud, Abdullah bin Ömer (r.a)'den şöyle rivayet etmiştir: [62]
"Resulullah (a.s) kişinin namazında eline dayanarak oturmasını nehyetti."
Bir rivayette de şöyle denmektedir:
"Kişinin namazda eline dayanmasından nehyetti." [63]
Bir diğer rivayette de şöyle denmektedir:
"Kişinin eline dayanarak namaz kılmasını nehyetti." [64]
Bir başka rivayette de şöyle denmektedir:
"Kişinin namazdan kalkması halinde eline dayanmasmdan (nehyetti)." [65]
1064- Taberanî, Semure (r.a)'nin şöyle söylediğini rivayet etmiştir:
"Resulullah (a.s), namazda olduğumuz ve secdeden başlarımızı kaldırdığımız zaman yere oturmuş halde mutmain olmamızı ve ayakların uçlarına dayanıp iğreti durmamamızı emrederdi." [66]
İki secde arasındaki oturuş sırasında yapılması sünnet olan şey, kişinin sol ayağını yere döşeyerek sağ ayağını parmaklan kıbleye dönük halde dikmesi ve ayaklan bu haldeyken onların üzerine oturmasıdır. Kadın ise Hanefi-lere göre zikrettiğimiz şekilde sol yanının üzerine oturarak ayaklarını sağ taraftan çıkarır.
1065- Taberani, Abdurrahman bin Yezid (r.a)'in şöyle söylediğini rivayet etmiştir:
"Abdullah bin Mes'ud (r.a.)'un namaz kılışına dikkat ettim. Dikeldiğini ve oturmadığını gördüm. Birinci ve üçüncü rek'atta ayaklarının göğüslerine
basıyordu."
Yukarıdaki rivayetten Abdullah bin Mes'ud (r.a)'un dinlenme oturuşunu sünnet olarak görmediği anlaşılmaktadır. Bu ise Şafîilere göre sünnettir. [67]
1066- İbni Huzeyme, Abdullah bin Ömer (r.a)'in şöyle söylediğini rivayet etmiştir:
"Resulullah (a.s), kişinin namazda oturması sırasmda sol eline dayanmasını nehyetti." [68]
Burada nehyedilen şey, iki secde arasında otururken, soluna doğru eğilerek sol elini yere koyup onun üzerine dayanmaktır. Bu hareket, ilk oturuşta da son oturuşta da yasak edilmiştir. [69]
1067- Ahmed bin Hanbel, Abdullah bin Ömer (r.a)'in merfu olarak şöyle söylediğini rivayet etmiştir:
"Eller yüzün secde etmesi gibi secde eder. Biriniz yüzünü koyduğunda ellerini de koysun. Onu (yüzünü) kaldırdığında onları (ellerini) da kaldırsın." [70]
1068- İmam Malik, Abdullah bin Ömer (r.a)'in mevlası (azatlısı) Nafi-(r.a)'den şu şekilde rivayet etmiştir:
"Abdullah bin Ömer (r.a) şöyle derdi:
"Kim alnını yere koyarsa, alnını koyduğu şeyin üzerine ellerini de koysun. Sonra kaldırdığında onları da kaldırsın. Şüphesiz eller, yüzün secde etmesi gibi secde eder." [71]
Bir kimse, sarığının alnına sarılı olması sebebiyle onun sargısı üzerine veya elbisesinin yahut onun bir parçasının üzerine secde ederse Hanefilere, Malikilere ve Hanbelilere göre caiz olur. Ancak Hanbelilere göre herhangi bir mazeret olmazsa böyle yapmak mekruhtur.
Şafiiler şöyle söylemişlerdir:
"Bir kimse kendisiyle bağlantılı olan ve kendinin hareket etmesiyle hareket eden bir şeyin üzerine secde ederse caiz olmaz. Eğer böyle bir şeyin üzerine secde ettiğini bile bile kasıtlı olarak bunu yaparsa namazı bozulur. Ancak unutarak veya bilmeden yaparsa namazı bozulmaz, secdesini yeniden yapması gerekir.".
1069- Tirmizi, Ebu Humeyd (r.a)'den rivayet etmiştir:
"Resulullah (a.s) secde ettiğinde burnunu ve alnını yere değdirirdi. İki kolunu iki yanından ayırırdı. Ellerini de omuzlarının hizasına koyardı." [72]
Şafiilere ve Malikilere göre secdede alınla birlikte burnun da yere konması müstehabdır. Hanbelilere göre burnun bir kısmının konulması vaciptir. Ha-nefiler ise şöyle söylemişlerdir: "Bir kimse secdede burnunu yere koymak-sızm yalnız ahuyla secde ederse, caizdir ancak böyle yapmak mekruhtur."
1070- Ahmed bin Hanbel, Ebu îshak (r.a)'dan şöyle rivayet etmiştir: "Bera (r.a)'nm şöyle söylediğini duydum:
"Resulullah (a.s) avuç içlerinin üzerine (yani avuç içlerini yere koyarak) secde ederdi." [73]
Burada anlatılmak istenen, secdenin ellerin kenarlarıyla değil avuç içle-riyle yapılacağıdır. Kişi avuç içinden ne kadarım yere değdirebilirse, o derece faziletli olur.
[1] Ahmed bin Hanbel (2/36) Muvatta (1/80) 3-Kitabu's-Salat, 6-0kuma esnasında amel (bir şeylerle ilgilenme) babı. Bu hadis sahihtir ve ravileti, Sahih'te isimlen geçen ravilerdir.
Beyadi: Suyuti, Muvaatta Şerhi'nde şöyle söylemiştir: "Bu kişinin adı Ferve bin Amr bin Vedka'dır. Beyada, Hazrec kabilesinden bir koldur. Adı geçen kişi Akabe bey'atına, Bedir Savaşı'na ve ondan sonraki savaşlara katılmıştır.
Said Havva, El Esas Fi’s Sünne, Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Neşriyat: 2/503-504
[2] Ebu Davud (2138) Kitabu's-Salat, 26-Gece namazında okuma esnasında sesi yükseltme babı. İbni Huzeyme (2/190) 497-Namaz kılanlardan bazılarının rahatsız olmaları durumunda bir kimsenin namazda açıktan okumaktan alıkonulması babı
[3] Ebu Davud (2/37) Kitabu's-Salat, 26-Gece namazında okuma esnasında sesi yükseltme babı.
[4] Ebu Davud, aynı yer.
[5] Yusuf Suresi: 86
[6] Buharı (2/206) 10-Kitabu'l-Ezan, 70~İmamın namazda ağlaması durumu babı.
Said Havva, El Esas Fi’s Sünne, Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Neşriyat: 2/504-507
[7] Meryem Suresi: 58
[8] Buhari (13/536) 97-Kitabu't-Tevhid, 57-Günahkar ve münafık birinin okuması babı. Müslim (1/563) 6-Kitabu Salati'l-Musafirin ve Kasriha, 49-Kur'an-ı Ke-rim'in tertil üzere (harf harf) okunması ve kaba sesle okumaktan kaçınılması babı.
Said Havva, El Esas Fi’s Sünne, Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Neşriyat: 2/507-508
[9] Ebu Davud (11246) Kitabu's-Salat, 171-İmamın arkasında "amin" demekbabı., Tir-mizi (2127) Ebvabu'sSalat, 184-"Amin" demek hakkında gelen rivayetler babı.
[10] Said Havva, El Esas Fi’s Sünne, Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Neşriyat: 2/508-509
[11] Muvatta (1187) 3-Kitabu's-Salat, İl-İmamın arkasında "amin" demek hakkında gelen rivayetler babı, Ahmed bin Hanbel (2/459) Buhari (21262) 10-Kitabu'l-Ezan, 111-İmamın açıktan "amin" demesi babı. Müslim (1/307) 4-Kitabu's-Salat, 18-"Semi'a'llahu limen hamideh", "Rabbena leke'l-hamd" ve "amin" demek babı. Ebu ' Davud (1/246) Kitabu's-Salat. 171-İmamın arkasında "amin" demek babı. Tirmizi (2/30) Ebvabu's-Salat, 185-"Amin" demenin fazileti hakkında gelen rivayetler babı. Nesai (21143-144) 11-Kitabu'l-İftitah, 33-İmamın açıktan "amin" demesi babı.
[12] Şerhu's-Sünne (3163)
Said Havva, El Esas Fi’s Sünne, Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Neşriyat: 2/509
[13] Bunu Taberctni iyi (ceyyid) bir senetle rivayet etmiştir. (Aynı şekilde: el-Itkan, 1/114'de rivayet edilmiştir.)
[14] Ahmed bin Hanbel (S/397) Müslim (11536-537) 6-Kitabu Salati'l-Musafirin ve Kasriha, 27-Gece namazında okumayı uzatmanın müstehabhğı babı, Nesai (21177) 11-Kitabu't-İftitah, 78-Kur'an-ı Kerim okuyan kişinin rahmet ayetinin geçtiği yerde (rahmet) istemesi babı.
[15] Fethu'l-Bari (21212)
Said Havva, El Esas Fi’s Sünne, Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Neşriyat: 2/510-511
[16] Said Havva, El Esas Fi’s Sünne, Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Neşriyat: 2/511
[17] Hac Suresi: 77
[18] Bkz. İbn Abidin Haşiyesi (1/300) Şerhu's-Sağir ve Savi Haşiyesi (î/313) Muhazzeb (1174 ve 75) Muğni (1/499 ve 514) Fıkhu'l-îslami (1/655 ve sonrası).
[19] Said Havva, El Esas Fi’s Sünne, Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Neşriyat: 2/513-516
[20] Ebu Davud (11199) Kitabu's-Salat 118. bab, Nesai (21184,185) 12-Kitabu't-Tatbik 1-Uygulama babı. Bu hadis sahihtir
[21] Tirmizi (2/43) Ebvabu's-Salat 192-Rüku esnasında elleri dizlerin üzerine koymak hakkında gelen rivayetler babı. Tirmizi bu hadisin hasen, sahih olduğunu söylemiştir, Nesai (2/185) 12-Kitabu't-Tatbik, 2-Rüku esnasında dizleri tutmak.
[22] Taberani, Mu'cemu'l-Kebir (121167), Ebu Ya'la (4/335). Şöyle demiştir: "Zeyd Summi'nin zayıf biri olması dolayısıyla bu hadisin isnadı zayıftır." Adı geçen kişi ise İbni Hivari'dir, Mecme'u'z-Zevaid (21123) Heysemi şöyle söylemiştir: "Bunu Mu'cemu'l-Kebir'de Taberani ve Ebu Ya'la rivayet etmiştir ve ravilerİ sika görülmüş kimselerdir."
[23] Hakim (1/224) Şöyle demiştir: "Bu hadis Müslim'in şartına göre sahihtir. Ancak Buharı ve Müslim bunu kitaplarına almamışlardır." İbni Huzeyme (1/301) Kitabu's-Salat, Rükuda elleri dizlerin üzerine koyunca parmakların aralarını ayırma babı. İsnadı sahihtir.
[24] Ebu Davud (î/236) Kitabu's-Salat, 157-Secdenin Özelliği babı. Nesai (2/212) 12-Kitabu't-Tatbik, 51-Secdenin özelliği babı.
[25] Nesai, aynı yer. Hafız Zeyla'i, Nasbu'r-Raye'de şöyle söylemiştir: "Nevevi şöyle söylemiştir: "Bunu İbni Hibban ve Beyhaki rivayet etmiştir ve hasen bir hadistir."
[26] Müslim, aynı yer.
[27] Buhari (2/276) 10-Kitabu'l-Ezan, 122-Rükuyu tam yapmanın, ondan doğrulmanın ve tum'aninetin ölçüsü babı. Müslim (11344) 4-Kitabu's-Salat, 38-Namazın rükünlerini dengeli şekilde yapmakla ve eksiksiz olarak yerine getirmekle birlikte hafif tutma babı.
[28] Müslim, aynı yer. Sh. 343-344
[29] Ebu Davud (1/225) Kİtabu's-Salat, 146-Rükudan sonra ayakta duruşu ve iki secde arasındaki oturuşu uzatma babı.
[30] Ebu Davud, aynı yer.
[31] Ebu Davud, aynı yer.
[32] Tirmizi (2/69) Ebvabu's-Salat, 207-Kişinin rüku ve secdeden başım kaldırdığında vücudunu tam doğrultması hakkında gelen rivayetler babı. Tirmizi şöyle söylemiştir: "Bera bin Azib (r.a.)'den rivayet edilen hadis hasen, sahih bir hadistir."
[33] Nesai (3166-67) 13-Kitabu's-Sehv, 77-İmamın selâm veriş ile namazdan kalkış ara-
sında oturması.
[34] Said Havva, El Esas Fi’s Sünne, Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Neşriyat: 2/516-520
[35] Ahmed bin Hanbel (41340), İsnadı hasendir, Ebu Davud (1/226-227-228) Kitabu's-Salat, 147-Rüku ve secdeden sonra sırtı doğrulmayan birinin namazıyla ilgili bab. İbni Huzeyme (11302) Kitabu's-Salat, 149-Resulullah (a.s.)'tn etlerin dizlerin üzerine konmasını emretmesinden sonra tatbikin caiz olmadığının bildirilmesi babı, İsnadı sahihtir.
[36] Ebu Davud (11226) Kitabu's-Salat, 147-Rüku ve secdeden sonra sırtı doğrulmayan birinin namazıyla ilgili bab. Tirmizi (2/51) Ebvabu's-Salat, 196-Rüku ve secdede sırtı doğrulmayan biri hakkında gelen rivayetler babı. Nesai (2/183) 11-Kitabu'l-İftitah, 88-Rüku ve secdede sırtın doğrulması babı.
[37] Buhari (2/225) 10-Kitabu'l-Ezan, 89-Namazda huşu babı. Müslim (1/319) 4-Ki-tabu's-Salat, 24-Namazı güzelce ve mükemmel kılmakla ve namazda huşu üzere olmakla emir babı. Nesai (2/194) 12-Kitabu't-Tatbik, 16-Rükuyu tam yapmakla emir babı.
[38] Buhari (2/274) 10-Kitabu'l-Ezan, 119-Rükuyu tam yapmama durumuyla ilgili bab.
[39] Muvatta (II167) 9-Kitabu Kasri's-Salati fı's-Sefer, 23-Namazın bütününde amel babı. Bu hadis sahihtir.
Said Havva, El Esas Fi’s Sünne, Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Neşriyat: 2/520-522
[40] Tirmizi (2165-66) Ebvabu's-Salat, 205-Secdede i'tidaî hakkında gelen rivayetler babı. Tirmizi şöyle söylemiştir: "Bu hadis hasen, sahihtir. Bu konuda Abdur-rahman bin Şebel (na.)'den, Enes bin Malik (r.a.)'ten, Bera bin Azib (r.a.)'den, Ebu Hamid (r.a.)'den ve Hz. Aise (r.a.)'den de hadis rivayet edilmiştir. İlim amellerine göre hükümde de bu esas alınır. Onlar secdede i'tidah tercih etmekte vahşi hayvanların yere yatması gibi yatmayı ise mekruh görmektedirler."
[41] Buhari (21301) 10-Kitabu'l-Ezan, 141-Kişinin secdede uyluklarını yere döse meyeceği babı. Müslim (11355) 4-Kitabu's-Salat, 45-Secdede i'tidal babı. Ebu Davud (11236) Kitabu's-Salat, 157-Secdenin özelliği babı. Tirmizi (2/66) Kitabu's-Salat, 205-Secdede i'tidal hakkında gelen rivayetler babı. Nesai (21213-214) 12-Kitabu't-Tatbik, 53-Secdede i'tidal babı.
[42] Buhari (2/15) 9-Kitabu Mevakiti's-Sala, 8-Namaz kılan kişinin şanı yüce olan Rabbine münacaat ettiği babı.
[43] Ebu Davud (11237) Kitabu's-Salat, 157-Secdenin özelliği babı. İsnadı hasendir.
[44] İbni Huzeyme (1/325) Kitabu's-Salat, 185-Secdede i'tidal ve uylukları yere döşemekten nehiy babı. İsnadı hasendir, Mecme'u'z-Zevaid (2/126) Heysemi şöyle söylemiştir: "Bunu Taberani, Mu'cemu'l-Kebir'de rivayet etmiştir ve ravileri sikadırlar. "
[45] Müslim (11380-381) 5-Kitabu'l-Mesacid ve Mevadi'i's-Salat, 6-Ökçelerin üzerine çökmenin caiz olduğu babı. Ebu Davud (11223) Kitabu's-Salat, 142-îki secde arasında çömeime babı. Tirmizi (2173-74) Kitabu's-Salat, 210-Çömelmeye ruhsat hakkında gelen rivayetler babı.
Said Havva, El Esas Fi’s Sünne, Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Neşriyat: 2/522-524
[46] Said Havva, El Esas Fi’s Sünne, Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Neşriyat: 2/524
[47] Ebu Davud (1/196-197) Kitabu's-Salat, 117-Namaza başlama babı.
[48] Şerhu's-Sünne (3/133) Cami'ul-Usul (5/378)
[49] Ebu Davud (1/222) Kitabu's-Salat, 140-Kişinin (namazda secdeye giderken) ellerini dizlerinden Önce nasıl koyacağı babı. Tirmizi (2156) Ebvabu's-Salat, 189-Sec-deye giderken ellerden önce dizleri koymak hakkında gelen rivayetler babı. Nesai (2/206-207) 12-Kitabu't-Tatbik, 38-Kisinin secdeye giderken yere ilk ulaşacak organının hangisi olduğu babı. İbni Mace (11286) 5-Kitabu İkameti's-Salati ve's-Sunnetifihâ, 19-Secde babı.
[50] Said Havva, El Esas Fi’s Sünne, Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Neşriyat: 2/524-526
[51] Ebu Davud (1/222) Kitabu's-Salat, 140-Kişinin (namazda secdeye giderken) ellerini dizlerinden önce nasıl koyacağı babı. Nesai (21207) 12-Kitabu't-Tatbik, 38-Ki-Sinin secdeye giderken yere ilk ulaşacak organının hangisi olduğu babı İsnadı ha-sendir.
[52] Bkz. elİ'la (3/26-27)Şerhu's-Sünne (2/134-135) Cami'ul Usul(51378)
[53] Hakim (11226) Müslim'in şartına göre Hakim bunun sahih olduğunu söylemiş, Zehebi de onun görüşüne muvafakat etmiştir. Beyhaki (21100) Kitabu's-Salat, Kişinin namazda ellerini dizlerinden önce koyacağını söyleyenler babı. Beyhaki bunu Abdulaziz bin Muhammed Deraverdi'nin Abdullah bin Ömer (r.a.)'den, onun da Nafi'den rivayeti tankıyla nakletmiştir. Ancak Beyhaki bunun illetli olduğunu ileri sürmüş ve şöyle söylemiştir: "Abdulaziz böyle söylemiştir ve onu vehimli olarak görmüyorum," Yani onun merfu olarak böyle söylediğine dikkat çekmiş ve sonra: "Sağlam olanı bizim seçtiğimiz şeklidir" demiştir. Daha sonra da bunu Ey-yub'un Nafi'den, onun da Abdullah bin Ömer (r.a.)'den rivayeti tankıyla vermiştir. Bu rivayete göre Abdullah bin Ömer (r.a.) şöyle söylemiştir: "Biriniz secde ettiğinde ellerini kaldırsın. (Secdeden) kalktığında toplasın." Hafız İbni Hacer ise şöyle söylemiştir: "Dikkatle inceleyen biri bunun merfu olmayıp mevkuf olduğunu söyler. Birinci rivayet secdeye giderken elleri dizlerden önce yere koymakla, ikincisi ise genel olarak elleri yere koymakla ilgilidir." (Bkz. İrvau'l-Galil 2177)
[54] Said Havva, El Esas Fi’s Sünne, Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Neşriyat: 2/526-528
[55] Müslim (11356) 4-Kitabu's-Salat, 45-Secdede dengeyi sağlama ve elleri yere koyma babı. İbni Huzeyme (1/329) 193-Secdede elleri yere koyma ve dirsekleri yukarı kaldırma babı.
[56] Tirmizi (2/60) Kitabu's-Salat, 202-Kişinin secde ettiğinde ellerini nereye koyacağı
hakkında gelen rivayetler babı
[57] Ebu Davud (1/236) Kitabu's-Salat, 157-Secdenin şekli babı.
[58] Nesai (21213) 12-Kitabu't-Tatbik, 90-Secde için tekbir alınması babı.
[59] Müslim (1/357) 4-Kitabu's-Salat, 46-Neyin namazın bütün özelliklerini taşıdığı babı.
[60] Nesai (2/232) 12-Kitabu't-Tatbik, 88-İki secde arasındaki oturuşun nasıl olduğu babı. Resulullah (a.s.)'ın secdede kollarını açması esnasında koltuklarının altının beyazlığının görünmesi, kollarını iyice yana doğru kaldırması ve bedeninden uzaklaştırması dolay ısıyladır.
[61] Buharı (1/496) 8-Kitabu's-Satat, 27-Kişinin namazda kollarını yana çekeceği ve koltuk altlarını açacağı babı. Müslim (1/356) 4-Kitabu's-Salat, 46-Neyin namazın bütün özelliklerini taşıdığı ve namaza nasıl başlanacağı babı. 1062-Ebu Davud (11237) Kitabu's-Salat, 157-Secdenin şekli babı.
[62] Ebu Davud (1/260) Kitabu's-Salat 186-Namazda ele dayanmanın mekruhluğu babı. İsnadı sahihtir.
[63] Aynı yer.
[64] Aynı yer.
[65] Aynı yer
[66] Taberani, Mu'cemu'l-Kebir (7/250-251), Mecme'u'z-Zevaid (2/135-136) Heysemi söyle söylemiştir: "Bunu Taberani bu sekliyle Mu'cemu'l-Kebir'de rivayet etmiştir. İsnadı hasendir. Ezdi ve İbni Hazm ravilerinden bazılarını tenkid etmiştir ancak bu tenkid hadisin derecesini düşürecek nitelikte değildir."
Said Havva, El Esas Fi’s Sünne, Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Neşriyat: 2/528-530
[67] Taberani, Mu'cemu'l-Kebir (91306), Mecme'u'z-Zevaid (41136) Heysemi şöyle söylemiştir: "Bunu Taberani, Mu'cemu'l-Kebir'de rivayet etmiştir ve ravileri Sa-hih'te isimleri geçen ravilerdir."
[68] İbni Huzeyme (11343) 211-Namazaa oturuş esnasında el üzerine dayanmanın yasak olduğu babı. Hakim (1/230) Buharı ve Müslim'in şartlarına göre sahih olduğunu söylemiş, Zehebi de onun görüşüne muvafakat etmiştir.
Said Havva, El Esas Fi’s Sünne, Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Neşriyat: 2/530-531
[69] Said Havva, El Esas Fi’s Sünne, Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Neşriyat: 2/531
[70] Ahmed bin Hanbel (2/6), Ebu Davud (11235) Kitabu's-Salat, 154-Secde organları, Nesai (2/207) 12-Kitabu't-Tatbik, 39-Secdede yüzle birlikte ellerin de yere konması babı. Hakim (1/226) Hakim şöyle söylemiştir: "Bu, Buhari ve Müslim'in şartlarına göre sahih bir hadistir ancak onlar kitaplarına almamışlardır." Hakim bunun sahih olduğunu bildirmiş, Zehebi de onun görüşüne muvafakat etmiştir.
[71] Muvatt^UJJ,63) 9-Kitabu Kasri's-Salati fı's-Sefer, 19-Secdede yüzün konduğu ye babı. İsnadı sahihtir.
Said Havva, El Esas Fi’s Sünne, Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Neşriyat: 2/531-532
[72] Tirmizi (2159) Ebvabu's-Salat, 201-Alın ve burun üzerine secde konusunda gelen rivayetler babı. Tirmizi şöyle söylemiştir': "Bu hadis hasen sahihtir, ilim adamlarına göre buna göre amel etmek de kişinin alnı ve burnu üstüne secde etmesiyle olur."
Said Havva, El Esas Fi’s Sünne, Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Neşriyat: 2/532-533
[73] Ahmed bin Hanbel (41295) ravileri Sahih'te isimleri geçen ravilerdir, İbni Hu* zeyme (11323) 180-Avuçlarıh kaba yerleri üzerine