CAMİLER, CEMAAT VE CUMA NAMAZI
CAMİLER, CEMAAT VE CUMA NAMAZI
CAMİ YAPMA, HİZMETİNE ÖNEM VERME VE BUNUN FAZİLETİ
RESULULLAH (A.S)'IN MESCİDİ HAKKINDA
CAMİNİN BAZI ADAB VE HÜKÜMLERİ
CAMİNİN İÇİNDE ALIŞ VERİŞTEN VE KAYBOLAN BİR ŞEYİ ARAMAKTAN NEHİY
MÜŞRİKLERİN MESCİDİ HARAM'A SOKULMAMALARI
HAYIZLI VE CÜNÜP BİRİNİN CAMİYE GİRMESİNİN YAŞARLIĞI
CAMİNİN NAMAZ VE ZİKİR DIŞINDAKİ UYGULAMALARDAN ARINDIRILMASI
CAMİYE GİTMENİN VE ORADA OTURMANIN BAZI ADAPLARI
CAMİNİN ÇİRKİN KOKUDAN ARINDIRILMASI
KABİRLERİN CAMİ EDİNİLMESİNDEN NEHİY
CAMİYE GİDERKEN VE ÇIKARKEN NE DENİR?
YÜRÜMENİN VE NAMAZI BEKLEMENİN
FAZİLETİ, CEMAATİ TERK ETMENİN
HÜKÜMLERİ CEMAATLE NAMAZIN FAZİLETİ
CAMİYE VE CEMAATE YÜRÜMENİN FAZİLETİ
NAMAZI VAKTİNDE KILMAMAK VE CEMAATİ TERKETMEK KONUSUNDAKİ TEHDİTLER
CEMAATİ TERKETMEYİ CAİZ KILAN BAZI ÖZÜRLER
İMAM VE İMAMA UYANLA İLGİLİ HÜKÜMLER
İMAMLIĞA EN LAYIK OLAN SAFLARIN HÜKÜMLERİ
HÜKÜMLER İMAMLIĞA EN LAYIK OLAN
İYİNİN VE KÖTÜNÜN ARKASINDA NAMAZ KILMAK
İSTENMEYEN KİŞİNİN İMAMLIK ETMESİ
İMAMIN GENELE NAMAZ KILDIRIRKEN NAMAZI HAFİF TUTMASI
NAMAZA GİDERKEN SÜKUNET VE VAKAR ÜZERE OLUNMASI
İMAM RÜKUDA İKEN CAMİYE GİREN NE YAPMALIDIR?
İMAM GEÇ KALDIĞINDA NAMAZI KILMAK
NAMAZDA YERİNE BAŞKASINI GEÇİRME VE İMAMETE EN LAYIK OLANI ÖNE GEÇİRME
İMAMA UYAN, RÜKUDAN BAŞINI KALDIRDIĞINDA NE DİYECEKTİR?
İMAMIN ARKASINDA BİR REK'ATA YETİŞENLE İLGİLİ HÜKÜM
OTURARAK NAMAZ KILAN İMAMA UYULUR FAKAT OTURULMAZ
YÜKSEKÇE BİR YERDE NAMAZ KILMAK
CAMİDEN, ERKEKLERİN KADINLARDAN SONRA ÇIKMALARI
SAFLARIN HÜKÜMLERİ BİRİNCİ SAFIN FAZİLETİ
İMAM İLE BİRLİKTE TEK KİŞİ OLURSA İMAMIN SAĞINDA DURUR
ŞER'İ BİR SEBEP OLMADAN İLK SAFTAN GERİ KALINMAZ
SAFIN ARKASINDA YALNIZ BAŞINA NAMAZ KILMANIN HÜKMÜ
Daha Önce genelde namazın faziletinden ve özelde beş vakit namazın faziletinden söz ettik. Daha sonra namazın şartları ve şekliyle ilgisi bulunan, rükünleriyle, vacipleriyle, sünnetleriyle, adabıyla, namazda yapılması mekruh olan fiillerle, namazı bozan fiillerle bağlantısı olan hususlardan söz ettik. Bunlar sadece beş vakit namazla bağlantılı değildir. Aynı zamanda nafile namazlarla, vitirle, cuma namazıyla, bayram namazlarıyla, istiska (yağmur istemek için kılman) namazıyla, hacet namazıyla, husuf ve küsuf (güneş ve ay tutulması dolayısıyla kılınan) namazlarla ve daha başka namazlarla bağlantılıdır. Bunlar arasında bazı ufak tefek farklılıklar bulunmaktadır ki, bunlardan yeri geldikçe söz edeceğiz.
Bizim için ezan ve kamet uygulaması konmuştur ki, bunlardan daha önce söz ettik. Ezan ve kamet beş vakit namazla ve cuma namazıyla ilgilidir. Cuma namazı, bunu şartlarına uygun olarak yerine getiren bir kimse açısından o gün (Cuma günü) beş vakit namazdan biri yerine geçer. Bu namazı yerine getirenin üzerinden o günkü öğle namazı farzı düşer. Çünkü bu namaz, onun hakkında vaktin farzı durumundadır.
Ezan, esas itibariyle camide gerek cuma namazının ve gerekse cemaatle namazın kılınması için bir çağrıdır. Dolayısıyla bu kısmın fasılları, camilere, cemaate ye cumaya özel olacaktır.
Camilerin duygu ve mana yönünden mamur edilmesi, İslâm'daki ibadetlerin en üstünlerindendir.
Yüce Allah şöyle buyuruyor:
"Allah'ın mescidlerini ancak Allah'a ve ahiret gününe iman eden, namazı kılan, zekâtı veren ve Allah'tan başkasından korkmayan kimseler o-narabilir. İşte bunlar doğru yola ermişlerden olabilirler."[1]
İşte bu ayeti kerimede sayılan özellikler kimde toplanırsa işte o Allah'ın camilerini gerçek anlamda onarır ve imar eder. Bu özellikleri taşımayan kimsenin Allah'ın camilerini onarması ise zayıf bir şeydir.
Onarım; camilerin sağlamlaştırılması, cemaate ve cuma namazına, camilerde düzenlenen zikir ve ilim meclislerine gidilmesiyle ve bütün bunların yerine getirilmesiyle olur.
İslâm'ın hayatı ve canlılığı, caminin onarımıyla gerçekleşir. Bu yüzden i-lim, davet ve eğitim ehlinin bu konuya ağırlık vermeleri gerekmektedir.
Çağların.tecrübesi şöyle demektedir:
Nerede camiye ve Rabbani kişilerin camilerde yürüttükleri eğitime ilgi varsa, bu ilgi oradaki îslâmi kültür ve gidişatm sağlıklı olduğunun, oradaki insanların temiz akıl ve sağlıklı beden sahibi olduklarının görüntüsüdür. Nerede de eğitim ve öğretim cami civarlarından ve Rabbani ilim adamlarından uzak kalmışsa orada iş zayıflamıştır. Bu yüzden biz her caminin ve mescidin camiyi ilim ve zikirle ihya etmeği amaçlayan bir meclisinin olmasını tavsiye ediyoruz.
"Ruh Terbiyemiz' adlı kitabımızda Yüce Allah'ın şu ayeti kerimesini vermiştik:
"Allah göklerin ve yerin nurudur. O'nun nurunun örneği içinde çerağ bulunan bir kandil yuvası gibidir..."[2]
Orada bunun, Yüce Allah'ın: "Çerağ bir cam içindedir. Cam sanki inci gibi bir yıldızdır. O, doğuya da batıya da ait olmayan mübarek bir zeytin ağacından yakılır"[3] sözünde işaret edilen kalplerin bir türü olduğunu ifade etmiştik. Yine bu tür kalplerin varlığının camilerin rehberlerinin dışa akseden görüntüleri olduğunu ifade etmiştik. Bunun delili ise Yüce Allah'ın şu sözüdür:
"(Bu nur) Allah'ın, yükseltilmesine ve içlerinde adının anılmasına izin verdiği evlerdedir. Oralarda sabah akşam O'nu teşbih ederler. Kendilerini ne ticaretin, ne de alışverişin Allah'ı anmaktan, namaz kılmaktan ve zekât vermekten alıkoymadığı adamlar (O'nu teşbih ederler). Onlar kalplerin ve gözlerin döneceği günden korkarlar."[4]
Esas itibariyle camilerde farz namazlar ve cuma namazı cemaatle kılınmalıdır. Tahiyyetu'l-Mescid, Küsuf namazı ve Teravih namazı dışındaki nafile namazlar açısından esas olan ise bunların evde kılınmasıdır.
Bayram namazları hakkındaki esas (prensip) ise bayram namazları için tahsis edilen açık alanda kılınmasıdır. Böyle bir alan bulunmazsa, o zaman normal bir şekilde camilerde kılınır. İtikafa giren biri bütün namazlarını camide kılar.
Camiler, ezan, kamet, cuma ve cemaat İslâm'ın şiarlarından yani işaretlerindendir.
Yüce Allah şöyle buyuruyor:
"İşte böyle! Kim Allah'ın işaretlerini (şiarlarını) yüceltirse şüphesiz bu kalplerin takvasındandır."[5]
Bazı camilerin özel durumları bulunmaktadır. Bunlar Mescidi Haram, Mescidi Nebevi, Mescidi Aksa ve Küba Mescidi'dir. Bunlardan, ileride hacc ve umre bölümünde söz edeceğiz.
Cami, cuma ve cemaat; İslâm'ın canlılığının ve İslâm ümmeti içinde devam etmekte olduğunun göstergelerindendir. Bu yüzden camilere özen gösterilmesi ve cemaatle namaz kılmaya Önem verilmesi gerekmektedir. Cuma namazına ise özel bir ağırlık verilmeli, cuma hutbesinden de en ileri derecede yararlanılmalıdır.
Camilerin çoğaltılması, güzelce ayakta tutulması ve manevi işlerinin düzenli bir şekilde yürütülmesi için büyük gayret sarfedilmesi şarttır. İslâm mimarisinin camilerin güzel bir şekilde inşa edilmesi konusunda çağlar boyunca ve değişik ülkelerde kazanılmış olan tecrübelerden yararlanması gerekir. Böylece yeni bir cami yapılırken Müslümanların camilerin yapılması, güzelleştirilmesi, değişik organlarının tertibi konusunda gösterdikleri gayretlerin en yüksek derecesi ortaya konmalıdır. Camilerin civarında cami binasından ayrı olarak umumi tuvaletlerin ve hamamların inşa edilmesine ve buralara sular bağlanarak, su hortumları konarak temizlik, ve taharet için gerekli şartların oluşturulmasına özellikle dikkat edilmelidir. Su hortumlarının temiz tutulabilmesi için bunların asılacağı bir yerin olması gerekir. Her tuvalette tuvalet kâğıdı ve çöp sepeti bulundurulmalıdır. Tuvaletlerin ve hamamların suları sünnette belirlenen şartlara uygun olmalıdır. Abdest alınacak yerlere özen gösterilmeli sularının abdeste uygun olmasına ve abdest almak isteyenin rahat bir şekilde oturup abdestini alabileceği bir yer yapılmasına dikkat edilmelidir. Abdest esnasında oturulacak taş oturaklar yapılmalıdır. Abdest alanların ve banyo yapanların yararlanacakları havlular bulundurulmalıdır.
Camiler yapılırken güzelliğine, değerine, genişliğine ve çok cemaat gelmesi durumunda bunları alabilecek kapasitede olmasına dikkat edilmelidir. Bunun için revaklar yapılmalı ve revakların her biri gerektiğinde genişletilebilecek nitelikte olmalıdır.
İçme sulan bulundurulmalı ve klimalar konulmalıdır. Buna ek olarak müezzinin, cami görevlilerinin, hatibin, imamın, öğreticilerin, davetçilerin ve camide ders verecek olanların da seçimine dikkat edilmelidir.
Camide namaz vakitlerinin ve yürütülen programların saatlerinin yazılacağı bir tablo da bulundurulmalıdır ki, cemaate devam edenler her bir namazın hangi vakitte kılınacağım ve sürekli devam eden derslerin hangi saatlerde başlayacağını bilsinler.
Bunun yanısıra, bozguncuların istismar etmelerine fırsat verilmemesi için caminin ve camiye bağlı organların güzelce kullanılmasına özen gösterilmelidir. Tecrübelerin ışığında tatil ve izin günleri için özel programlar düzenlenmesi mümkün olduğunda bu tür programlar da düzenlenmelidir. Zaman zaman bu programlar dahilinde belli amaçlar taşıyan seyahatler de düzenlenmelidir.
Her caminin, camiye devam edenler ve camiyle ilgilenenler tarafından seçilen bir heyetinin bulunması uygun olur. Bu heyetin mensupları sözü edilen işleri organize etmeli ve ilgilendikleri caminin çevresinde oturan insanları ziyaret etmelidirler. Bunlar cami bünyesinde yararlı kitaplar ihtiva eden bir kütüphane kurmak için de çalışmalıdırlar. Gerektiğinde camide eğitim gören Müslümanların her birinin ihtiyaç duydukları kitapları çoğaltarak her birine bu gibi kitaplardan bir adet temin ederler.
Bazı camilerde kadınlar için özel bölümler yapılmıştır. Bunun yanısıra yerine göre konferanslarda ve farzı kifaye olan ilimlerle ilgili derslerde yararlanılacak bir takım mütalaa salonları yapılmıştır. Bazı Müslümanlar, bazı camilerde oralara gelecek misafirler için özel misafir odaları yapmışlardır. Ayrıca bazı camilerde itikafa veya halvete girmek yahut zikir amacıyla bir yere kapanmak isteyenler için özel odalar yapılmıştır. Bazı camileri yapanlar imam ve hatip gibi camide yürütülen hizmetlerle ilgilenenler için özel bölümler koymuşlardır. Bazıları misafirlerin gelmeleri durumunda yararlanılacak bir yemekhane koymaya dikkat etmiştir.
Müslümanlar eskiden beri camilerin ihtiyaçlarını görecek vakıflar kurma düşüncesine ağırlık vermişlerdir. Bütün bunları, imkân sahiplerinin hem çağın ihtiyaçlarına cevap verecek ve hem de önemli İslâmi çalışmalarda merkez olma rolünü yerine getirebilecek özellikte camiler yapmaları için hatırlatmada bulunmak amacıyla sıralıyoruz. Çağımızda camilerin yanlarında birer spor kulübü ve birer izci kulübü kurulması ve camilerin, kültürel yönden, değerler yönünden mükemmel ve farzı kifaye alanlardan birinde ihtisas sahibi Müslümanların yetişeceği birer yuva niteliği kazanması için işin ehli olan kişilerin harekete geçmelerinin şart olduğunu da söylemekteyiz.
Müslümanların camiler konusundaki gayretlerini ve camilerin ihtiyaç duyduğu büyük, küçük her şeye dikkat ettiklerini müşahade eden bir kimse hayretle karşılaşır. Camilere devam eden bazı kimseler cami bünyesindeki hiç bir organın zayi olmaması için teberru ve zekât toplama programları düzenlemektedirler. Cami heyetlerinin bazı özel günlerin değerlendirilmesi ve Ramazan ve hacc gibi bir takım ibadet mevsimleri için özel hazırlıklar yapmaları ne kadar güzel bir şeydir! Cami işleriyle ilgilenenlerin, insanların sevinçlerinde de üzüntülerinde de ortak hareket etmeleri için programlar düzenlemeleri gerekir. Birinin bir çocuğu olduğunda onu ziyaret ederek cami adma hediyeler götürmelidirler. Biri evlendiğinde İslâmi usûlde törenler düzenlemeli ve erkekler de kadınlar da cami adına hediyeler takdim etmelidirler. Birisi vefat ettiğinde gerek ölüye karşı ve gerekse ailesine karşı yerine getirilmesi gereken görevler yerine getirilmelidir. Bu arada şunu bilmek gerekir ki, bir şeyin tamamının yapılması mümkün olmazsa tamamının da terkedilmesi gerekmez ve yapılabilecekler yapılır.
Caminin hayatı cumaya ve cemaate bağlıdır. Bu ikisi için en büyük önem verilmelidir. Caminin hatibinin bütün bir haftasını hutbe çalışmasına ayırması gerekir. Bazı hatiplerin hutbeleri hazırlamaya gereken önemi vermediklerini ve bu yüzden pek çok şeyi gözden kaçırdıklarını görmekteyiz. Bu gibiler, hutbe konularını iyi seçemedikleri gibi hutbeleri sunuşta da gereken başarıyı gösteremiyorlar. Bunun yanısıra çoğunlukla ilmi ve fıkhi dikkatten de mahrum oluyorlar. Dolayısıyla insanlara hatalı şeyler telkin ediyorlar. Bu yüzden kendimizi hatipleri çok ama alimleri az bir çağda yaşayanlar olarak görmeye başladık.
Bu bölümü camiye, cemaate ve cumaya ayırdık. Çünkü bunlar birbirleriyle bağlantılıdırlar. Bunlardan her bir konu için bir bölüm ayırdık. Birinci bölüm camiler, ikinci bölüm cemaat, üçüncü bölüm de cuma namazı hakkında olacaktır.[6]
Yeryüzünün en üstün ve değerli yerleri camilerdir. Camilerin de en üstünleri (efdalleri) şu üçüdür: Mescidi Haram, Medine Mescidi (Mescidi Nebevi) ve Mescidi Aksa. Bu üç mescidin en üstünü (efdali) de çoğunluğa göre Mekke Mescidi (Mescidi Haram)'dır. İmam Malik'e göre ise Medine Mescidi (Mescidi Nebevi)'dir.
Hanefiler şöyle söylemişlerdir:
"Bir kimsenin ilimlerde üstadının camisinin kendisi açısından bir üstünlüğü vardır, mahallesinin camisinin de üzerinde bir hakkı vardır."
Camilerle ilgili hükümlerden bazıları şöyledir: Cünüp, hayızlı veya lohusa birinin camiye girmesi haramdır. Şafiiler ve Hanbeliler, bu gibilerin içinde beklemeksizin camiden geçmelerini caiz görmüş ve bunda bir kerahet olmadığını söylemişlerdir. Bu geçiş bir ihtiyaç dolayısıyla olsa da olmasa da farketmez. Hanefilere göre herhangi bir mazeret olmaksızın caminin yol edinilmesi tahri-men mekruhtur. Bir kimse camide ihtilam olursa derhal camiden çıkmalıdır. Ancak cam veya malı hakkında korkusunun olması yahut caminin üzerine kapalı olması gibi bir sebepten dolayı dışarı çıkma imkânının olmaması gibi bir mazereti olursa çıkmayabilir. Bir kimse cami dışmda cünüb olur ve su camide olursa bundan dolayı camiye girmesi ve caminin içinde gusletmesi caiz olmaz. Su istemek amacıyla girerse su isteyecek kadar bir süreden fazla kalmaması gerekir. Guslü gerektiren bir hali olmaksızın sadece abdesti olmayan (yani küçük hadesli) bir kimsenin camide oturmasının caiz olduğu konusunda Müslümanlar arasında görüş birliği vardır.
Şafiilere göre camide uyumakta herhangi bir kerahet yoktur. Ancak Hanefilere göre yabancı (garib) veya itikafa girmiş bir kimse dışındakiler için camide uyumak mekruhtur. Hanbeliler camilerin gece uyunan veya kaylule uykusu için yatılan yer olarak kullanılmasını mekruh görmüşlerdir. Yani camilerde gece uykusu veya kaylule uykusu için yatılmasını mekruh görmüşlerdir. Malikiler bir iş zorunluluğu dışında kâfirlerin camilere girmelerini yasaklamışlardır. Onlara göre meselâ bir kâfir daha az ücretle çalışır veya işi daha iyi yaparsa camiye girmesine izin verilebilir. Yani bu bir iş zorunluluğudur. Ebu Hanife kâfirin bütün camilere girmesini caiz görmüştür. Şafiiler Mescidi Haram'ı ve Mekke haremini kâfirlerin girebilecekleri yerlerden müstesna tutmuşlardır. Şafiilere göre bir kâfir cünüb de olsa Müslümanların izinleriyle camide uyuyabilir. Eğer suyu etraftakilere sıkıntı vermezse, caminin içinde ab-dest alınması caizdir. En uygun olan ise bir kaptan abdest alınmasıdır. İmam Malik'e ve Ebu Hanife'ye göre caminin içinde abdest alınması tenzihen mekruhtur. Ancak Hanefiler abdest için düzenlenmiş bir yeri bundan (yani abdest almması tenzihen mekruh olan yerlerden) müstesna tutmuşlardır.
Camide bir şey yemede, içmede, sofra kurmada ve el yıkamada sakınca yoktur. Ancak caminin kirletilmemesi ve yeme içmeden sonra temizlik yapılması şarttır. Sarımsak, soğan, pırasa veya bunların dışındaki kötü ve kalıcı kokulu bir yiyecek yiyenin (bu koku gitmeden önce) zorunluluk dışında camiye girmesi mekruhtur. Bu gibi yiyeceklerin camide yenmesi veya kötü kokulu bir şeyin camiye sokulması ise öncelikle mekruhtur. Bütün bunlar Haneilere göre tahrimen mekruh, Malikilere göre ise haramdır.
Caminin tabanına veya duvarlarına tükürülmesi mekruhtur. Ancak tükürüğün (toprağın altına) gömülmesi veya insanın yanında taşıdığı bir şeye tükürmesi müstesnadır. Camide, bir kap olmaksızın (yani açığa) işemek, kan aldırmak veya hacamat yaptırmak haramdır. Kabın içine kan aldırmak veya hacamat yaptırmak da mekruhtur. Pisliğin (necasetin) camiye sokulması mekruhtur. Hanefilere göre caminin içinde necis sayılan bir yağla kandil yakmak veya camiyi pis (necis) bir şeyle badana etmek caiz değildir. Caminin içinde veya üstünde cinsel ilişkide bulunmak haramdır. Bir kimsenin bedeninde pislik (necaset) olur yahut yarası olur da bundan dolayı camiyi pisleteceğinden korkarsa, onun camiye girmesi haramdır. Ancak camiyi pisletmeyeceğinden emin olursa o zaman girmesi haram değildir. Caminin pis bir şeyle inşa edilmesi veya sıvanması da caiz olmaz.
Caminin içine ağaç dikilmesi mekruhtur. Caminin yararına olmaksızın içine kuyu açılması da mekruhtur. Ancak bu kerahet, bir binanın cami haline gelmesinden sonrası için söz konusudur. Ama vakfeden kişi caminin bir bölümünü de bu gibi şeyler için ayırırsa sakıncası yoktur. Caminin içinde tartışmak, sesini yükseltmek, kayıp bir şeyi aramak, alış veriş, kira sözleşmesi ve bunun gibi dünyevi anlaşmalar yapmak mekruhtur. Hanbelilere göre caminin içinde alış veriş haramdır. Eğer gerçekleştirilirse bu geçersizdir. Hanefilere ve Hanbelilere göre namaz kılanların kafalarını karıştıracak şekilde yüksek sesle zikir yapmak mekruhtur. Ancak (zikirleri) öğrenmekte olan kimse bundan müstesnadır. Onlara göre mubah olmayan bir şeye çekme ihtimali olan lüzumsuz şeyler konuşulması da mekruhtur. Mubah olan konuşma ise eğer namaz kılanların zihinlerini kanştırmazsa mekruh değildir.
Şafiilere göre camide dilenen birine bir şey vermekte kerahet yoktur. Ancak camide dilenmek Şafiilere göre de, Malikilere göre de, Hanbelilere göre de mekruhtur. Bunlar sadece dilenene bir şey vermeği caiz görmektedirler. Hanefiler ise camide dilenmeyi haram, dilenene bir şey vermeği ise mekruh görmüşlerdir. Camiye hayvanların, delilerin ve camileri diğer binalardan ayı-ramayacak çağdaki çocukların sokulması mekruhtur.
Caminin terzilik vs. gibi herhangi bir meslek için işyeri gibi kullanılması da mekruhtur.
Ancak ilmi eserlerin tensihinde (yazımında, çoğaltılmasında) veya belli vakitlerde çalışılmasında sakınca yoktur. Camide sırtüstü yatılması, bir ayağın diğerinin üzerine konulması ve ileride göreceğimiz bazı durumlar dışmda parmakların birbirine geçirilmesi ve benzeri hareketler caizdir.
Camilerde ilim halkaları oluşturulması ve vaaz müstehabdır. Camide mubah şeylerin konuşulması ve mubah olan dünya işlerinden söz edilmesi de mubahtır. Bu konuşma esnasında gülünse de yine mubahlık sınırı aşılmış olmaz. Peygamber veya İslâm için övgü anlamı taşıyan yahut hikmetli anlamları olan veya güzel ahlâktan, zühdden ve hayır türünden ve benzeri şeylerden söz eden yahut İslâm'ı ve Müslümanları savunucu anlamlar taşıyan ya da küfrü ve kâfirleri tenkid eden şiirlerin okunması caizdir. Ancak bir Müs-lümanı tenkid, bir kötülüğü teşvik gibi kötü anlamlar içeren yahut zalimlerin Övülmesi gibi günâh içeren veya buna benzer zemmedilmiş şiirlerin okunması caiz değildir.
Caminin süpürülmesi, temizlenmesi ve camiye yakışmayan bir şeyin görünmesi durumunda onun giderilmesi sünnettir. Bir kimse yanında başkalarını yaralayabilecek bir silahla camiye girerse mümkün oldukça onu tutması gerekir. Bir yolculuktan gelenin önce camiye uğrayarak iki rek'at namaz kılması sünnettir. Camide oturanın orada bulunduğu sürece itikafa niyet etmesi güzeldir. Böyle bir niyetle fazladan ecir alır. Esas itibariyle camilerin kapatılmaması yani kapılarının kilitlenmemesi gerekir. Ancak korumak ve muhafaza etmek için veya bir kötülük edileceğinden korkulması yahut hürmetine lâyık olmayan bir harekette bulunulacağından endişe edilmesi durumunda kapatılabilir.
Camiye giren birinin tahiyyatu'l-mescid olarak iki rek'at namaz kılması sünnettir. Ancak kerahet vaktinde veya bazı ilim adamlarına göre nafile namaz kılınması caiz olmayan vakitte girerse, bu, ilim adamlarına göre tahiyya tu'1-mescid namazı kılınmaz. Mesela Hanefilere göre sabah namazından veya ikindi namazından sonra yahut namaz kılınması caiz olmayan üç kerahet vaktinde yani güneş doğarken, tam tepedeyken ve batarken tahiyyatu'I-mescid namazı kılınmaz.
Tesadüfen denk gelmesi durumu dışında yargıcın camide yargı için oturum gerçekleştirmesi uygun değildir. Çoğunluk had cezalarının camilerde uygulanamayacağını söylemiştir. Bir yer cami olarak inşa edilirse oraya kabir eşilmesi caiz değildir. Ancak biri bir yere gömülür sonra onun için bir cami yapılırsa, eğer burada kabir, namaz kılanların kıblelerinin yönüne gelmez yahut kabirle namaz kılanlar arasında bir engel bulunursa yine kerahet olmakla birlikte bu camide namaz kılınması haram değildir.
Şafiilere, Hanbelilere ve Malikilere göre camilerin duvarlarına yazı yazılması ve raf yapılması caiz değildir. Malikiier ve Hanbeliler: "Kıble yönündeki duvara yazı yazılması mekruhtur, bunun dışındaki kısımlara yazılması mekruh değildir" demişlerdir.
Caminin duvarının içi ve dışı, kapısı olan avlusu, camiye bağlı veya kapısı caminin içine açılan minaresi camidendir; cami hakkındaki hükümler bunlar için de geçerlidir. Aynı şekilde camiye sonradan ilave edilen kısımlar ne kadar geniş yer kaplasa da bunlar için de cami ile ilgili hükümler geçerlidir.
Camiye girmek isteyen biri ayakkabılarına iyice bakar ve girmeden önce bunların üzerinde bulunan pislikleri temizler. Girerken camiye giriş duasını okuması, çıkarken de camiden çıkış duasını okuması müstehabdır. Bu dualar ileride gelecektir. Camiye girerken önce sağ ayağını, çıkarken de önce sol ayağını atar.
Taş, çakıl veya toprak gibi camiye ait bir şeyin alınması caiz değildir. Ancak temizlik amacıyla olursa alınabilir.
Müslümanların çokça cami inşa etmeleri, imar etmeleri, yapılanları ayakta tutmaları, ortaya çıkan arızalan tamir etmeleri gerekir.
Hanbeliler şöyle söylemişlerdir:
"Şehirlerde, köylerde, mahallelerde ve benzeri yerlerde ihtiyaca göre cami inşa edilmesi gerekir. Bu farzı kifayedir. Daha önce üzerinde kilise, yahut havra yahut mezarlık bulunan ve tamamen yıkılan bir yerin toprağı düzenlendikten sonra üzerine cami yapılması caizdir."
Hanefiler, insanların örfleriyle ilgili yenilikler gözönünde bulundurularak camilerin süslenmesini caiz görmüşlerdir. Camilerin görünüş güzelliği itibariyle oraya devam edenlerin evlerinden daha basit olması uygun değildir. Özellikle bunun başkalarının nazarında İslâm'ın gücü ve yüceliği konusunda duygulara etki eden bir yönü olursa, bu Jıusus daha da önem kazanır. Ancak bu konuda iyi niyetin taşınması gerekir.
Üzerinde bayram namazı kılınan açık alan, esas itibariyle cami değildir. Dolayısıyla burası cami hükmünde değildir. Bu itibarla cünüp veya hayızlı birinin bu alanda bulunması haram değildir.
Hanbeliler şöyle söylemişlerdir:
"Ezandan sonra daha o vaktin namazı kılınmadan bir mazeret olmaksızın camiden çıkmak haramdır. Bir özür dolayısıyla çıkmak ise mubahtır."
Şafiiler de şöyle söylemişlerdir:
"Ezandan sonra namaz kılınmadan herhangi bir özür olmaksızın camiden çıkmak mekruhtur."
Ebu Hanife ve iki öğrencisi İmam Ebu Yusuf ve İmam Muhammed: "Genç kadınların cemaate gelmeleri mutlak anlamda mekruhtur" demişlerdir. Ebu Hanife: "Yaşlı kadının sabah, akşam ve yatsı namazına gitmesinde bir sakınca yoktur" demiştir. Sonraki dönem Hanefi alimleri yaşlı da olsa, kadınların cemaate hatta cumaya, bayrama ve vaaza bile gitmelerinin mekruh olduğunu söylemişlerdir.
Malikiier de şöyle söylemişlerdir:
"Kadının örtülü bir şekilde bayram, cenaze, istiska, küsuf ve husuf namazlarına gitmeleri evla (en uygun) olana terstir. Fitneden emin olan genç bir kızın cenaze için camiye gitmesi, ailesine yakın olması şartına bağlıdır. Ancak hakkında fitneden korkulan birinin gitmesi mutlak olarak hiç bir şekilde caiz olmaz."
Şafiiler ve Hanbeliler ise şöyle söylemişlerdir:
"Genç olsun olmasın güzel ve çekici kadınların erkeklerle birlikte cemaatle namaz kılmağa gitmeleri mekruhtur. Böyleleri namazlarını evlerinde kılarlar. Güzel olmayan kadınlar için kocalarının izinleriyle yüzleri örtülü olarak cemaate gitmeleri caizdir. Evlerinde kılmaları ise daha iyidir."
Şafiiler kadınların kendi aralarında cemaat yapmalarını müstehab görmüşlerdir. Bu durumda imamları (önde değil de) aralarında durur. Hanefilere göre ise kadınların erkekler olmaksızın yalnız başlarına cemaat yapmaları tahrimen mekruhtur. Ancak kadınların cemaat halinde cenaze namazı kılmalarını caiz görmüşlerdir. Bu durumda imam aralarında durur.
Hanefiler şöyle söylemişlerdir:
"Bir cami yıkılır ve yeniden imar edilmesi için gereken malzeme bulunamaz yahut bir başka cami yapmaları dolayısıyla cemaatin ona ihtiyacı kalmazsa, o yıkılan cami kıyamet gününe kadar yine cami olarak kalır (yahut arsası cami arsası olarak kalır -Çeviren) Bu binanın (veya yerinin) mülkiyeti onu inşa edenin yahut varislerinin eline geçmez. Bu caminin veya malının bir başka camiye taşınması caiz değildir. Ücreti ödense bile bir başka binanın sütun başlarının bir caminin duvarlarına konması helal olmaz."
İmam Muhammed ise şöyle söylemiştir:
"Eğer caminin vakfı tamamen yok olur ve caminin yeniden inşası için gereken malzeme bulunmazsa, mülkiyeti onu yapanın veya varislerinin eline geçer."
Hanefiler arasındaki bu görüş ayrılığı, caminin halıları, sergileri, hasırları ve kandilleri için de söz konusudur. Bunlara ihtiyaç kalmaması durumunda ne yapılacağı konusunda da aynı görüş ayrılığı vardır. İmam Ebu Yusuf: "Bir başka camiye nakledilir" demiştir. İmam Muhammed: "Sahiplerine (onları bağışlayan kişilere) geri verilir" demiştir. İmam Ebu Yusuf ile İmam Muhammed arasında caminin enkazı konusunda da böyle bir görüş ayrılığı bulunmaktadır. İmam Ebu Yusuf bu enkazın başka bir camiye nakledilmesi yönünde fetva vermiş, İmam Muhammed ise onu vakfedenlere geri verilmesi yönünde fetva vermiştir. İmam Ebu Hanife ise bunların hiçbirini caiz görmemiştir.
Bir kimse bir cami için, biri caminin onarımı, diğeri de imamı veya müezzini yahut öğreticisi için olmak üzere iki şey vakfederse, sonra imama veya diğer görevlilere vakfedilen yetersiz kalırsa, hakimin mahalledeki ileri gelen salihlere danışmak suretiyle caminin onarımı ve giderleri için vakfedilen kısmın fazlasından imama ve müezzine ait vakfa aktarma yapma hakkı vardır. Ancak vakıf kendilerine tahsis edilen taraf yahut bizzat vakfeden kişi muhalefet ederse, o zaman hakim bir tarafa tahsis edilen vakıftan diğerine aktarma yapamaz.
Caminin dar gelmesi durumunda, camiyi inşa eden veya bu konuda yetki sahibi olan kişi mahalle halkının ve yoldan yararlananların muvafakati ile yolun bir kısmını camiye katabilir. Ancak bu şekilde yolun bir kısmının camiye katılması, oradan geçenleri sıkıntıya düşürecek derecede olmamalıdır. Bunun tersi de caizdir. Yani Müslümanların yollarını genişletmek zorunda kalmaları durumunda, caminin arsasından bir kısmının yola katılması mümkündür. Bu durumda kâfir birinin buradan (yani caminin arsasından alman kısımdan) geç-rresi caizdir. Ancak cünüp ve hayızlı biri buradan geçmekten sakınmalıdır. Aynı şekilde arsanın asıl mahiyetine hürmet amacıyla hayvanları da bu kısımdan uzak tutmağa çalışmak gerekir. [7]
1385- Müslim, Ebu Hureyre (r.a)'den şöyle rivayet etmiştir: "Resulullah (a.s) şöyle buyurdu:
"Beldelerin Allah için en sevimli olanları camilerdir. Allah için beldelerin en sevimsiz olanları ise çarşılardır."[8]
1386- Buharı ve Müslim, Enes bin Malik (r.a)'in şöyle söylediğini rivayet etmişlerdir:
"Resulullah (a.s) Medine'ye geldi. Medine'nin yukarısından Amr bin Avfoğulları mahallesi denen bir mahalleye indi. Onların aralarında ondört gece kaldı. Sonra Neccaroğullarmm ileri gelenlerine bir adam gönderdi. Onlar kılıçlarını kuşanmış halde geldiler. Ben Resulullah (a.s)'ın ve arkasına oturmuş haldeki Hz. Ebu Bekir (r.a)'in binek üzerindeki hallerini şu an görüyor gibiyim. Neccaroğullarmm ileri gelenleri de etraflarındaydılar. Sonunda Ebu Eyyub (r.a)'un avlusuna ulaştı. Sonra Neccaroğullarınm ileri gelenlerine bir adam gönderdi. Onlar geldiler. (Resulullah a.s) onlara şöyle buyurdu:
"Ey Neccaroğulları! Şu bahçenizi bana satın." Onlar da:
"Biz Allah'a yakınlıktan başka onun için bir ücret istemiyoruz" dediler.
Enes bin Malik (r.a) dedi ki:
"Orada benim dediğim vardı. Oranın içinde hurma ağaçları ve müşriklerin mezarları ve harabeler vardı. Resulullah (a.s) hurma ağaçlarının ke-siîmesini emretti ve kesildi. Müşriklerin kabirlerinin de eşilmesini emretti ve eşildi. Harabeler de düzeltildi. Hurma ağaçlarını kıble tarafına dizdiler. İki kenarı taşla örüldü. (İnşaatı yapanlar) ve Resulullah (a.s) birlikte beyitler söylüyorlardı. Şöyle diyorlardı:
"Ey Allah'ım! Ahiret hayrından başka hayır yoktur. Ey Allah'ım! Ensara ve muhacirlere yardım eyle!"
Ebu Davud'un rivayetinde (harabeler yerine) "ekin" denmektedir. Şöyle söylemiştir: "Abdulvaris harabeler diyordu."
Buhari ve Ebu Davud'un bir rivayetlerinde de şöyle denmektedir: "Böylece beyitler okuyarak taşlan taşımaya başladılar. (Şöyle diyorlardı): "Ey Allah'ım! Ahiret hayrından başka hayır yoktur. Ey Allah'ım! Ensarı ve muhacirleri mağfiret eyle!"[9]
Hafız şöyle söylemiştir:
"Bu hadis, bağış veya satın alma yoluyla sahip olunan bir mülk içinde bulunan mezarlar üzerinde tasarrufta bulunma hakkının olduğuna, hürmete lâyık olmaması durumunda şekillenmiş kabirlerin eşilmesinin caiz olduğuna ve eşilmesinden ve içindekilerin çıkarılmasından sonra müşriklerin kabirlerinin bulunduğu alan üzerinde namaz kılmanın caiz olduğuna delalet etmektedir. Yine hadisteki: "Resulullah (a.s) hurma ağaçlarının kesilmesini emretti ve kesildi" sözünden hareketle bu hadisin ihtiyaç halinde meyve veren ağaçların kesilmesinin caiz olduğuna delalet ettiği de söylenmiştir. Ancak bu yorum üzerinde biraz durmak gerekir. Çünkü kastedilen hurma ağaçlarının ya erkek (ürün vermeyen) ağaçlar olması veya meyvelerinin kesilmesine sebep olacak bir şeyin başlarına gelmiş olması dolayısıyla meyve vermeyen türden olması ihtimali de vardır."[10]
1387- Buhari, Abdullah bin Abbas (r.a)'ın mevlası (azatlısı) İkrime (r.a)'den rivayet etmiştir:
"Abdullah bin Abbas (r.a) bana ve oğlu Ali'ye şöyle söyledi: "Ebu Said (r.a)'in yanma gidin ve onun hadislerinden dinleyin." Biz de çıktık. Vardığımızda bir bahçeyi düzenliyordu. Ridasım üzerine alıp oturdu. Sonra bize konuşmaya (hadis nakletmeğe) başladı. Mescid'in (Mescidi Nebevi'nin) inşasının anlatımına kadar geldi. Bundan sonra şöyle söyledi:
"Biz birer birer kerpiç taşıyorduk. Ammar (r.a) ise ikişer ikişer kerpiç taşıyordu. Resulullah (a.s) onu gördü, üzerindeki topraklan üfleyerek temizlemeğe başladı ve şöyle1 buyurdu:
"Yazık Ammar (r.a)'a. O onları cennete çağırır, onlar ise onu ateşe (cehenneme) çağırırlar!" Ammar (r.a) da şöyle söyledi:
"Fitnelerden Allah'a sığınırım."[11]
1388- Buharı, Ebu Said Hudri (r.a)'den şöyle rivayet etmiştir: "Mescid'in çatısı hurma yapraklanndandı. Hz. Ömer (r.a) kendi hilafeti döneminde Mescid'in (yıkılıp yeniden) inşa edilmesini emretti ve şöyle söyledi:
"İnsanları yağmurdan koru. Artık ya kırmızı yapacaksın, ya sarı yapacaksın ya da insanları fitneye düşüreceksin (yani insanlar arasında dedikodulara yol açacaksın -Çeviren)."[12]
Camilerin süslenmesinde ve nakışlanmasında bir sakınca yoktur. Hz. Ö-mer (r.a) işlerinde azimete uygun ve fıtrata yakın olanı tercih etmesi ve te-kellüften uzak durması sebebiyle bundan sakınmıştır. Bazı ilim adamları da, camilerin süslenmesinin mekruh olduğu yönündeki görüşlerini buna dayandırmışlardır. Bu görüşlerinde, camilerin süslenmesinin kıyamet alametlerinden olduğu yönündeki rivayetleri esas almışlardır. Bazıları kıyamet alametlerinden olduğu bildirilen her şeyin çirkin şeyler arasına girmediğini söylemişlerdir. Yer ve zaman şartlarının göz önünde bulundurulması, camilerin binalarına özen gösterilmesini gerektirir. Bununla birlikte vakıf malıyla inşa ediliyorsa, Örfe uygun olan sınırın aşılmaması gerekir. Ama eğer bir kimse kendi malıyla cami yapıyorsa bu konuda işi istediği gibi geniş tutabilir. Aynı şekilde eğer camiye bağışta bulunanlar mühendislerin çizdikleri planı kabul ederlerse, rahat hareket edilebilir. Bu konuda insanlar ya olumlu ya da olumsuz yönde katı davranmaktadırlar. Yani bazıları süse nakısa tamamen karşı çıkarken, bazıları da süsleme konusunda çok aşırıya gitmektedirler. Hüküm ise geniştir. Bazı Müslüman emirler, hiç bir sakınca görmeden camilerin taşlarını nakışlarla süslemişlerdir. Bu onların nazarlarında İslâm'ın yüceliğini göstermek için ortaya konan özel bir gayret olarak değerlendirilmiştir.[13]
1389- Buhari, Abdullah bin Ömer (r.a)'den rivayet etmiştir:
"Mescid, Resulullah (a.s)'ın zamanında kerpiçle inşa edilmişti. Çatısı hurma yaprağı ile örtülmüştü. Direkleri de hurma ağacındandı. Hz. Ebu Bekir (r.a) buna herhangi bir ilavede bulunmadı. Hz. Ömer (r.a) ilavede bulundu. Ancak aynen Resulullah (a.s)'in zamanındaki binası üzere kerpiçle bina etti, çatısını hurma yaprağı ile örttürdü ve direklerini de hurma ağacından yaptırdı. Daha sonra Hz. Osman (r.a) bunu değiştirdi ve oldukça geniş bir ilavede bulundu. O, duvarlarını nakışlı taşlarla ve kireçle ördürdü. Duvarlarını nakışlı taştan yaptırdı, çatısını da sac (uzun ömürlü bir ağaç türü) ile örttürdü."
Ebu Davud'un bir rivayetinde de şöyle denmektedir:
"Resulullah (a.s)'m Mescidi'nin sütunları, Resulullah (a.s)'ın zamanında hurma direklerindendi. Üzeri hurma yaprakları ile kaplanmıştı. Sonra bu Hz. Ebu Bekir (r.a)'in halifeliği döneminde eskidi ve aynı şekilde hurma direkleriyle ve yapraklarıyla (eski hali üzere) yeniden bina edildi. Sonra Hz. Osman (r.a) zamanında yine eskidi ve o kireçle yeniden bina etti. Bugüne kadar sabit halde durmaktadır."[14]
1390- Ebu Davud, Enes bin Malik (r.a)'ten şöyle rivayet etmiştir:
"Resulullah (a.s) şöyle buyurdu:
"İnsanlar camilerde (veya camiler konusunda) birbirlerine karşı övün-medikçe kıyamet kopmaz."
Bir rivayette de şöyle denmektedir:
"İnsanların camilerde (veya camiler konusunda) birbirlerine karşı övünmeleri kıyametin alametlerindendir."[15]
1391- Buhari ve Müslim, Hz. Osman bin Affan (r.a)'dan şu şekilde rivayet etmişlerdir:
"O (yani Hz. Osman r.a), Resulullah (a.s)'m mescidini yeniden bina edince insanların dedikodu etmeleri üzerine şöyle söyledi:
"Siz çok ileri gittiniz. Ben Resulullah (a.s)'ın şöyle buyurduğunu duydum:
"Kim Allah'ın rızasını umarak bir cami inşa ederse, Allah da onun için cennette bir ev inşa eder."
Bazı insanlar Hz. Osman (r.a)'ın caminin binasını güzelleştirmesini (yani camiyi biraz süslemesini) hoş karşılamadılar. Hz. Osman (r.a), hayırdan başka bir şey işlemediği zamanda İslâm ümmetinin kendisine uyacağı, hareketleri örnek alınabilecek raşid halifelerdendi. Bazı kimselerin Hz. Osman (r.a)'a karşı çıkmaları, onların kendi içtihadlarından ileri geliyordu ve onlar içtihada ehil kimselerdi. Oysa insanlar işi ona havale etmiş olsalardı bir günâha girmez hatta sevap bile kazanırlardı.[16]
1392- Tirmizi, Enes bin Malik (r.a)'ten rivayet etmiştir: "Resulullah (a.s) şöyle buyurdu:
"Kim, küçük olsun büyük olsun cami bina ederse, Allah da onun için cennette bir ev bina eder."[17]
1393- Nesai, Amr bin Abese (r.a)'den rivayet etmiştir: "Resulullah (a.s) şöyle buyurdu:
"Kİm, içinde Allah'ın anılması üzere Allah için bir cami bina ederse, Allah da onun için cennette bir ev bina eder."
Ahmed bin Hanbel'in Esma bintu Yezid'den rivayetine göre de: "Ondan daha geniş bir ev bina eder" diye buyurmuştur.[18]
1394- İbni Mace, Ebu Zer (r.a)'den merfu olarak şöyle rivayet etmiştir:
"Kim, bağırtlak (bir kuş türü) yuvası kadar da olsa bir cami bina ederse, Allah da onun için cennette bir ev bina eder."
İbni Mace'nin rivayetinde de şöyle denmektedir:
"Bir bağırtlak yuvası kadar hatta ondan küçük de olsa..."[19]
Ahmed bin Hanbel'in rivayetinde de: "Bağırtlağın yumurtaları için yaptığı yuvası kadar da olsa..." denmektedir.[20]
1395- İbni Huzeyme, Cabir bin Abdullah (r.a)'ın şöyle söylediğini rivayet etmiştir:
"Resulullah (a.s) şöyle buyurdu:
"Kim bir su kuyusu açarsa, insanlardan, cinlerden veya kuşlardan her hangi canlının ciğeri su içecek olsa Allah kıyamet günü onun için bir sevap yazar. Kim de bir bağırtlak yuvası kadar veya daha küçük bir cami bina etse Allah da onun için cennette bir ev bina eder."
Yunus şöyle söyledi: "Yahut canavarlardan veya kuşlardan..."[21]
1396- Ebu Davud, Osman bin Ebi'l-As (r.a)'dan rivayet etmiştir:
"Resulullah (a.s) ona, Taiflilerin camilerini tağutlarmın (putlarının) bulunduğu yere yapmasını emretti."
"Bir bağırtlak yuvası kadar": Burada kastedilen sözkonusu kuşun barındığı ve yumurtalarım bıraktığı yerdir. Çünkü bu kuş böyle bir yuva İçin toprak arar. Bu ifade mübalağa manasında kullanılmıştır. Yoksa bir mescidin en azından bir kişinin namaz kılabileceği büyüklükte olması gerekir. Bağırtlak ise çöllerde yaşamayı seven bir kuş türüdür.[22]
1397- Tabcrani, Zeyd bin İsa Huza'i (r.a)'den şöyle rivayet etmiştir: "Resulullah (a.s) şöyle buyurdu:
"San'a camisini yaparsan, onu, adına Dayn denilen dağın sağ yanına yap."[23]
1398- Nesai, Talk bin Ali (r.a)'nin şöyle söylediğini rivayet etmiştir: "Bir heyet halinde Resulullah (a.s)'ın yanına gittik. Kendisine bey'at ettik. O'nunla beraber namaz kıldık. Sonra O'na bizim arazimizde kendimize ait bir havra bulunduğunu bildirdik ve abdest suyunun artığını bize bahşetmesini istedik. Bunun üzerine su istedi. Onunla abdest aldı ve ağzını çalkaladı. Sonra onu bizim için bir kabın içine döktü ve bize emrini bildirerek şöyle buyurdu:
"Şimdi gidin. Arazinize (memleketinize) vardığınızda havranızı yıkın.
Yerine (arsasına) şu suyu serpin ve (orayı) cami edinin."
Biz: "Gideceğimiz yer uzak, hava sıcak. Su buharlaşıp gider" dedik. Bunun üzerine şöyle buyurdu:
"Onun suyunu artırın. Onun sadece güzelliğini artıracaktır."
Biz de çıkıp memleketimize geldik. Havramızı yıktık. Sonra yerine su serptik ve orayı cami edindik. Derken içinde ezan okuduk. Rahib (yani oranın din görevlisi), Tay kabilesinden bir adamdı. Ezanı duyunca: "Bu hak çağrıdır" dedi. Sonra tepelerimizden birine doğru yöneldi ve bundan sonra bir daha onu hiç göremedik."[24]
1399- Ebu Davud, Abdullah bin Abbas (r.a)'ın şöyle söylediğini rivayet etmiştir:
"Resulullah (a.s) şöyle buyurdu:
"Ben camileri yükseltmekle emrolunmadun."
Abdullah bin Abbas (r.a) şöyle söyledi: "Şüphesiz siz onları, Yahudilerin ve Hıristiyanların (kendi mabedlerini) süsledikleri gibi süsleyeceksiniz."[25]
Hadisin metninde geçen "teşyid" kelimesi ile kastedilen, binanın yükseltilmesi ve yukarıya doğru uzun yapılmasıdır.
Yüce Allah'ın bir ayeti kerimesinde de şöyle buyurulmaktadır:
"Her nerde olsanız ölüm size ulaşır. Hatta çok yüksek (veya sağlam) kalelerde olsanız bile."[26] (Burada ayeti kerimenin metninde geçen "muşey-yede" kelimesine "çok yüksek" anlamı verilmektedir. -Çeviren)
Şerhu's-Sunne (2/349)'de de şöyle denmektedir.[27]
"Resulullah (a.s)'ın: "Ben camileri yükseltmekle emrolunmadım" diye buyurması, camileri yükseltmenin caiz olmadığı anlamına gelmez. Resulullah (a.s), bir binanın yapılabileceği en sade şekil üzere camisini bina etti. O zamanda insanların evleri oldukça sadeydi. Şartlar iyileşince ve evlerin inşaatları güzelleşince insanlar camilerin inşaatlarını da güzel yapmaya başladılar. Allah'ın izniyle bunda bir sakınca yoktur. Bunun delillerinden biri Resulullah (a.s)'m tağutlarm (putların) bulunduğu yerlere camiler inşa edilmesini emretmesidir. Müslümanların barış yoluyla sahip oldukları veya savaşta üstün gelerek ele geçirdikleri yani savaş sonrası sahipsiz bir şekilde terkedilen kiliseleri ve havraları camilere dönüştürmeleri de bu konuda delildir. Bu şekilde ele geçirip camiye dönüştürdükleri kiliseler içinde oldukça gösterişli olanları vardı. Müslümanlar da hiç bir sakınca görmeden buralarda namaz kılmışlardır. Emevi Camisi ve Ayasofya camisinin asılları bu türdendi."
Burada, 'el-Fıkhu ale'l-Mezâhibi'l-Erba'a1 adlı kitaptan, dört mezhebin camilerin süslenmesiyle ilgili görüşlerini özet halinde veriyoruz:
"Caminin altın ve gümüşten başka şeylerle süslenmesi ve nakışlanması caizdir. Bu iki şeyle nakışlanması ise haramdır. Bu konuda Şafiiler ve Han-beliler aynı görüştedirler. Malikilere göre ise altın ve gümüşle de olsa caminin nakışlanması ve süslenmesi mekruhtur. Bu nakış ve süsler mihrab yönünde de olsa, tavanı ve duvarları gibi başka yerlerinde de olsa aynıdır. Ancak caminin kireçle sıvanması ve sağlamlaştırılması veya yüksek yapılması mendubdur.
Hanefilerin görüşü de şöyledir: Nakış eğer helal mal ile yapılır ve vakıf malı karıştırılmazsa mihrabın ve kıble tarafına gelen duvarların altın suyu ile nakışlanması mekruhtur. Ama eğer haram mal veya vakıf malı ile yapılırsa haramdır. Tavanın ve kıble tarafma gelmeyen duvarların sahip olunan (mülkiyet altındaki) helal mal ile süslenmesinde bir sakınca yoktur. Aksi takdirde (yani helal mal ile olmazsa) haramdır. Eğer vakıf malının zalimlerin ellerinde zayi olacağından korkulursa yahut bu yolla bina korunacaksa vakıf malı ile süsleme yapılmasında da bir sakınca yoktur. Vakfeden kişi kendisi süsleme yapar (veya yaptinr)sa bunda da bir sakınca yoktur." [28]
1400- Taberani, Mu'cemu'l-Kebir'de Abdullah bin Abbas (r.a)'tan şu şekilde rivayet etmiştir:
"Bir kadın vardı, Mescid'den çör çöpleri temizliyordu. Bu kadın vefat etti. Bunun ölümü Resulullah (a.s)'a bildirilmedi. Bunun üzerine Resulullah (a.s) şöyle buyurdu:
"Sizin bir ölünüz olursa onu bana bildirin,"
Resulullah (a.s) bu kadının üzerine namaz kıldı ve şöyle buyurdu:
"Ben onu cennette gördüm, Mescid'den çor çöp topluyordu."[29]
1401- Ebu Davud, Seleme bin Ekva' (r.a)'dan şöyle rivayet etmiştir:
"Resulullah (a.s)'m minberi ile duvar arasında bir koyunun geçebileceği kadar bir aralık vardı."
Buhari ve Müslim'in rivayetlerine göre de şöyle söylemiştir:
"Minber tarafındaki duvar bir koyunun geçebileceği kadar gerideydi."[30]
Müslim'in bir başka rivayetinde de şöyle denmektedir:
"Seleme (r.a) nafile namaz kılmak için mushaf yerini tercih ederdi ve şöyle derdi:
"Resulullah (a.s) da bu yeri tercih ederdi. O'nun minberi ile kıble (tarafındaki duvar) arasında bir koyunun geçebileceği kadar bir alan vardı."[31]
Buhari ve Müslim'in bir rivayetlerinde de şöyle denmektedir:
"Seleme (r.a) mushafın yanındaki sütunun yanında namaz kılmayı tercih ederdi. Ben kendisine: "Ey Ebu Müslim! Senin sütunun yanında namaz kılmayı tercih ettiğini görüyorum?" dedim. Şöyle söyledi:
"Resulullah (a.s)'ın da orada namaz kılmayı tercih ettiğini gördüm."[32]
"Mushaf yeri" sözü ile ilgili şu açıklamyı yapmakta yarar var: Bu, Mescidi Nebeviyi Şerifte mushafm konduğu yerdir. Bu mushaf ise Hz. Osman (r.a) zamanında imam diye adlandırılan mushaftı. Buranın yanında "muhacirler sütunu" diye bilinen bir sütun vardı. Bu sütun ise Ravzayi Mukerreme'nin ortasının hizasına geliyordu.[33]
Hafız İbni Hacer Askalani'nin bildirdiğine göre Kureyş'ten olan muhacirler, söz konusu sütun etrafında toplanırlardı. Hz. Aişeyi Sıddıka (r.a)'dan rivayet edildiğine göre o: "İnsanlar oranın (faziletini) bilselerdi, orası için a-ralarında oklarla kur'a çekmek zorunda kalırlardı" derdi. O bu sözü Abdullah bin Zubeyr (r.a)'e gizlice söylemiştir. Bu yüzden Abdullah bin Zubeyr (r.a) orada çokça namaz kılardı.
Hadisin şerifin metninde geçen (ve bizim "nafile namaz" anlamını verdiğimiz) "teşbih" kelimesi bütün nafile namazları içine alır. Kuşluk (Duha) namazı da "Subha" olarak adlandırılır.[34]
1402- Ahmed bin Hanbel, Sehl bin Sa'd (r.a)'dan rivayet etmiştir: "O, Resulullah (a.s)'ın şöyle buyurduğunu duymuştur: "Minberim, cennet tur'alarından bir tur'a üzerindedir." Ben: "Tur'a[35] nedir, ey Ebu Abbas?" diye sordum. "Kapı" cevabını verdi."[36]
1403- Buhari, Saib bin Yezid (r.a)'in şöyle söylediğini rivayet etmiştir:
"Mescid'de ayakta duruyordum. Bir adam benim üzerime küçük çakıl taşları attı. Bir de baktım ki, Hz. Ömer bin Hattab (r.a). Bana: "Git. Şu ikisini bana getir" dedi. Gittim onları getirdim. Onlara: "Siz kimsiniz?" veya "Siz neredensiniz?" diye sordu. Onlar: "Taif ahalisindeniz" dediler. O da şöyle söyledi:
"Eğer buranın ahalisinden olsaydınız sizi aç bırakırdım. Çünkü siz Resu-lullah (a.s)'ın Mescidi'nde sesinizi yükseltiyorsunuz." [37]
1404- İmam Malik, Abdullah bin Zeyd (r.a)'in şöyle söylediğini rivayet etmiştir:
"Resulullah (a.s) şöyle buyurdu:
"Evim ile minberimin arası cennet bahçelerinden bir bahçedir."[38]
1405- Tirmizi, Hz. Ali (r.a) ve Ebu Hureyre (r.a)'den şu şekilde rivayet etmiştir:
"Resulullah (a.s) şöyle buyurdu:
"Evim İle minberimin arası, cennet bahçelerinden bir bahçedir."[39]
1406- İmam Malik, Ebu Hureyre (r.a) veya Ebu Said Hudri (r.a)'den şu şekilde rivayet etmiştir:
"Resulullah (a.s) şöyle buyurdu:
"Evim ile minberimin arası cennet bahçelerinden bir bahçedir ve minberim havzımın (havzı kevserimin) üzerindedir."[40]
1407- Müslim, Ebu Said Hudri (r.a)'den rivayet etmiştir:
"Hanımlarından birinin evinde Resulullah (a.s)'m yanma girdim. Kendisine: "Ya Resulullah (a.s)! Takva üzere te'sis edilen mescid (cami) hangisidir?" diye sordum. Bir avuç küçük çakıl taşları aldı. Onu yere çarptı sonra Medine Mescidi'ni kastederek şöyle buyurdu:
"O sizin şu mescid inizdir."
Tirmizi ve Nesai'nin rivayetlerine göre de şöyle söylemiştir:
"İki adam, "ilk günden takva üzere kurulan mescid"in hangisi olduğu üzerinde aralarında tartıştılar. Adamların biri: "O, Küba Mescidi'dir" dedi. Diğeri de: "O, Resulullah (a.s)'ın Mescidi'dir" dedi. Bunun üzerine Resulullah (a.s) şöyle buyurdu:
"O, benim şu mescidimdir."[41]
İmam Nevevi şöyle demiştir:
"Resulullah (a.s)'ın küçük çakü taşları alıp onu yere çarpması, sorulan mescidin Medine Mescidi olduğunu mübalağalı (vurgulu) bir şekilde açıklamak içindir."
Üç mescidin yani Mescidi Haram, Mescidi Nebevi ve Mescidi Aksa'nın ve Küba Mescidi'nin ayrı bir üstünlüğü bulunmaktadır. Hac bölümünde bunun konuyla olan ilgisini açıklayacağız.[42]
1408- Müslim, Ebu Hureyre (r.a)'den şu şekilde rivayet etmiştir: "O, Resulullah (a.s)'ın şöyle buyurduğunu duymuştur: "Kim bir adamın kaybettiği bir şeyi camide aradığını duyarsa: "Allah onu sana buldurmasın" desin. Camiler bunun için yapılmamışlardır."
Tirmizi'nin rivayetine göre de şöyle buyurmuştur:
"Camide bir şey satan veya satın alan birini görürseniz: "Allah ticaretine kazanç vermesin" deyin. Camide, kaybettiği bir şeyi arayanı da görürseniz: "Allah onu sana buldurmasın" deyin."[43]
1409- Ebü Davud, Amr bin Şu'ayb (r.a)'dan, o babasından, o da dedesinden (yani kendi babasından) rivayet etmiştir:
"Resulullah (a.s), caminin içinde alışveriş yapılmasından, onun içinde kaybedilen bir şeyin aranmasından ve orada şiir okunmasından nehyetti. Yine cuma günü namazdan (yani cuma namazından -Çeviren) önce (camide) halkalar oluşturulmasından nehyetti."[44]
1410- Müslim, Bureyde (r.a)'nin şöyle söylediğini rivayet etmiştir:
"Bir adam camide kayıp aradı ve: "Kim (kaybettiğim) kırmızı deveyi gösterebilir?" dedi. Bunun üzerine Resulullah (a.s) şöyle buyurdu:
"Onu bulamıyasın! Camiler ne için bina edilmişse onun için bina edilmiştir."
Bir rivayete göre de şöyle buyurmuştur:
"Onu senden başkası bulsun!..." devamı yukarıdaki gibidir.
"Kim (kaybettiğim) kırmızı deveyi gösterebilir?" sözünün anlamı şudur: "Kim bir kırmızı deve buldu ve onu göstererek sahibinin onu almasını sağlayabilir."[45]
İbni Reslân şöyle söylemiştir:
"Bu rivayet, camide kaybını arayanın aleyhine onu bulamaması için dua etmenin caiz olduğuna delalet etmektedir. Böyle birinin, caminin yapılış gayesine aykırı uygulamasından dolayı onun malı üzerinde cezalandırılması için böyle dua edilir. Herhangi bir kişisel çıkarı için camide sesini yükselten kimse için de aynı şey söz konusudur. Bu rivayette aynı zamanda camide bir şeyi aramak için sesini yükseltmekten de nehyedilmektedir. Bu nehiy alış veriş, kira anlaşması ve benzeri dünyevi anlaşmaları da kapsar. İlim adamlarından bir gurup camide ilim öğretiminde veya başka bir şeyde sesi yükseltmenin de mekruh olduğunu söylemişlerdir."
Ebu Hanife, Muhammed bin Mesleme ve İmam Malik'in ashabından (mezhebinin ileri gelenlerinden) olan daha başka ilim adamları ilim ve insanların ihtiyaç duydukları daha başka şeyler için sesi yükseltmeye ve tartışmaya cevaz vermişlerdir. Çünkü bu konular onların tümünü ilgilendirmektedir ve bu konulara ilgi göstermeleri zorunludur.
İmam Nevevi Resulullah (a.s)'ın: "Camiler ne için bina edilmişse onun için bina edilmiştir" sözünün anlamı hakkında şöyle söylemiştir:
"Yani camiler Allah'ın zikri, namaz, ilim, müzakere ve hayır işleri için bina edilmiştir."
Alış-veriş yasağı konusuna gelince; ilim adamlarının çoğunluğu bu yasağın kerahet (mekruhluk) ifade ettiğini söylemişlerdir.
Iraki şöyle söylemiştir:
"İlim adamları camide gerçekleştirilen alış veriş anlaşmasının bozulmasının caiz olmadığı konusunda görüş birliğine varmışlardır. Maverdi de böyle söylemiştir. Şevkani, Neylu'l-Evtar'da yaptığı açıklamasında buradaki yasağın haramlık ifade ettiği yönünde görüş bildirmiştir."[46]
1411- İbni Huzeyme, Ebu Osman (r.a)'dan şöyle rivayet etmiştir:
"Abdullah bin Mes'ud (r.a), kaybettiği bir şeyi camide arayan (yani soruşturan) bir adamı duydu. Bundan dolayı çok kızdı ve adama sövdü. Bunun üzerine adam ona: "Sen kötü söz söyleyen biri değildin ey İbni Mes'ud!" dedi. O da şöyle söyledi:
"Doğrusu biz bununla emrolunuyorduk!"[47]
1412- Buhari ve Müslim, Ebu Hureyre (r.a)'den rivayet etmişlerdir:
"Hz. Ömer (r.a), Hassan (r.a)'in, Mescid'de şiir okuduğu bir sırada yanından geçti ve sert bir şekilde kendisine baktı. Bunun üzerine (Hassan (r.a) şöyle söyledi:
"Orada senden daha hayırlı biri varken ben orada şiir okuyordum." Sonra Ebu Hureyre (r.a)'ye doğru bakıp şöyle söyledi:
"Allah aşkına söyle! Sen Resulullah (a.s)'ın şöyle buyurduğunu duydun mu:
"Benim adıma cevap ver! Allah'ım onu Ruhu'l-Kudüs ile destekle!" O da (yani Ebu Hureyre (r.a) de): "Evet" dedi."[48]
İbni Hacer şöyle söylemiştir:
"Burada Ruhu'l-Kudüs denirken kastedilen Cibril (a.s)'dir. Bu konuda Buhari'nin Sahih'inde yer alan ve Bera (r.a)'dan rivayet edilmiş olan:
"Cibril seninledir..." hadisi delildir. "Benim adıma cevap ver" sözüyle kastedilen; onun (yani Hassan (r.a)'ın) Resulullah (a.s)'ı ve sahabilerini hicveden kâfirlere cevap vermesi isteğidir. "
Yine şöyle söylemiştir: "İbni Huzeyme'nin Sahih'inde rivayet ettiği, Tir-mizi'nin de Amr bin Şua'yb'm babasından, onun da dedesinden (yani kendi babasından) rivayeti tankıyla verdiği ve hasen olduğunu söylediği hadiste de şöyle denmektedir:
"Resulullah (a.s), camilerde şiirler okunmasından nehyetti." Bu rivayetin Amr'a kadar olan isnadı sahihtir. -Bunun (yazma) nüshasını tashih eden onu da tashih eder- Bu anlamda bir kaç hadisi şerif bulunmaktadır. Ancak se-nedleri konusunda bazı itirazlar vardır. Bu hadislerle yukarıda geçen hadisin arasının birleştirilmesi için yasağın cahiliye dönemine ait ve saptırıcı anlamlar taşıyan şiirleri kapsadığı söylenebilir. Okunmasına izin verilen şiir ise bu özellikle olmayandır.
Şöyle de söylenmiştir: Yasak hükmü, şiir okuma işinin camide bulunanların onunla meşgul olmalarına yol açacak derecede ağırlıklı olması durumu i-çindir.[49]
1413- Ebu Davud, Hakim bin Hizam (r.a)'dan rivayet etmiştir:
"Resulullah (a.s) camiden hayvanın geçirilmesinden, orada şiirler o-kunmasından ve had cezalarının uygulanmasından nehyetti."[50]
Camide şiir okumanın caiz olduğu konusunda bazı rivayetler nakledilmiştir. Aynı şekilde bundan nehyedildiği hakkında da rivayetler nakledilmiştir. Birinci gurup rivayetlerin güzel şiirlere, ikinci gurup rivayetlerin ise çirkin, haram ve mekruh, şiirlere yönelik olduğu bildirilmiştir.[51]
Neylu'l-Evtar'da şöyle denmektedir:
"Yukarıdaki hadisi şerif, camilerde had cezalarının uygulanmasının ve camiden hayvanların geçirilmesinin haram olduğuna delalet etmektedir."[52]
1414- İbni Huzeyme, Cabir bin Abdullah (r.a)'tan rivayet etmiştir:
"Cabir bin Abdullah (r.a) Yüce Allah'ın: "Ey iman edenler! Allah'a ortak koşanlar pistirler, artık bu yıllarından sonra Mescidi Haram'a yaklaşmasınlar."[53] sözü hakkında şöyle söyledi:
"Köle veya zimmet ehlinden biri olursa müstesnadır."[54]
1415- Buharı ve Müslim, Said bin Said (r.a)'den rivayet etmişlerdir: "O, Ebu Hureyre (r.a)'nin şöyle söylediğini duymuştur:
"Resulullah (a.s) Necid tarafına bir atlı gurubu gönderdi. Bunlar Hani-feoğullanndan ve adına Sumame bin Usal denen bir adam getirip onu Mes-cid'in direklerinden bir direğe bağladılar."[55]
İbni Hacer şöyle söylemiştir:
"Musannif bu hadisin, hadisin rivayeti ile anlatılmak istenen şeyi veren bölümünü nakletmekle yetinmiştir. Müşrik birinin camiye girmesi konusunda ise değişik görüşler bulunmaktadır: Hanefilerin bunu kesinlikle caiz gördükleri bildirilmiştir. Malikilerin ve Muzni'nin kesinlikle yasak gördükleri bildirilmiştir. Şafiilerden rivayet edilene göre onlar ayeti kerimedeki manaya dayanarak Mescidi Haram ile diğerleri arasında ayırım yapmışlardır. Özellikle kitap ehli birine bunun için izin verileceği söylenmiştir. Yukarıdaki hadis ise bu görüşü reddetmektedir. Çünkü sözü edilen Sumame kitap ehlinden değildi."[56]
1416- Ebu Davud, Abdurrahman bin Ebi Bekir (r.a)'in şöyle söylediğini rivayet etmiştir:
"Resulullah (a.s) şöyle buyurdu:
"Bugün sizden, bir fakiri doyuran biri var mıdır?"
Hz. Ebu Bekir (r.a): "Ben camiye girdim. Orada bir şeyler isteyen bir dilenciye rastladım. Abdurrahman'm elinde de bir ekmek parçası gördüm. Onu ondan alıp bu kişiye (dilenciye) verdim." dedi."
Avnu'I-Ma'bud'da şöyle denmektedir [57] "Suyuti şöyle söylemiştir:
"Hadiste, camide dilenen birine bir şey vermenin müstehab olduğuna işaret edilmektedir."
Bu görüşü İmam Nevevi, Şerhu'l-Muhezzeb'de nakletmektedir. Buna aykırı fetva veren hata etmiştir. Munziri şöyle söylemiştir: "Ebu Bekir Bez-zar: "Bu hadisin Abdurrahman bin Ebu Bekir (r.a)'den bundan başka bir is-nadla rivayet edildiğini bilmiyoruz" demiş ve bunun mürsel olarak rivayet edildiğini ifade etmiştir. Bunu Müslim Sahih'inde, Nesai de Sünen'inde, Ebu Hazim Selmân Eşca'i'nin Ebu Hureyre (r.a)'den rivayeti tankıyla buna benzer ve bundan daha teferruatlı bir hadis nakletmişlerdir.[58]
Hanefi kitaplarından olan Hediyyetu'l-Alâiyye'nin 346. sahifesinde şöyle denmektedir:
"Dilenci eğer insanlann boyunlarına yapışır veya namaz kılanların önlerinden geçerse ona bir şey vermek mekruhtur. Çünkü böyle birine bir şey vermek, insanlara eziyet edilmesine yardımcı olmaktır. Aksi takdirde mekruh değildir."[59]
1417- Ebu Davud, Hz. Aişe (r.a)'den şöyle rivayet etmiştir:
"Resulullah (a.s) geldiğinde ashabının evlerinin önleri (kapı cihetleri) camiye dönüktü. "Bu evlerin önlerini başka yönlere çevirin (yani giriş kapılarını başka cihetlerinden açın -Çeviren)" diye buyurdu.
Halk kendileri için bu konuda bir ruhsat hükmü iner ümidiyle bir şey yapmadı. Daha sonra Resulullah (a.s) yanlarına çıktı ve şöyle buyurdu:
"Bu evlerin önlerini başka yönlere çevirin. Ben hayızlı ve cünüblünün mescide girmesini helal kılmıyorum."[60]
1418- Taberani, Abdullah bin Ömer (r.a)'den şöyle rivayet etmiştir:
"Resulullah (a.s) şöyle buyurdu:
"Camileri zikir ve namaz dışında yol edinmeyin." [61]
Bir kimse caminin içinden geçmek amacıyla da olsa camiye giren birinin iki rek'at tahiyyatu'l-mescid namazı kılması müstehabdır. Ancak içinden sık sık geçiyorsa kılmayabilir. Aynı şekilde bir kimsenin, eğer tahiyyatu'l-mescid namazı kılmayacaksa mecbur kalmadıkça camiyi yol olarak kullanmaması müs-tehabdır.[62]
1419- Taberani, Ebu Amr Şeybani (r.a)'den rivayet etmiştir:
"Abdullah bin Mes'ud (r.a), geceleri Mescid'i yoklar namaz kılan bir kimse dışında herhangi canlı bir şey bulsa onu dışarı çıkarırdı."
Camilerin adabına uygun olmayan bir şekilde kullanılmasını Önlemek amacıyla sürekli kontrol edilmesi uygundur.[63]
1420- İbni Huzeyme, Ebu Zer (r.a)'den şöyle rivayet etmiştir: "Resulullah (a.s) şöyle buyurdu:
"Bana ümmetimin amelleri, iyileri de kötüleri de arzedildi. İyi amelleri arasında yoldan rahatsız edici bir şeyin giderilmesini gördüm. Kötü amelleri arasında camiye tükürülüp gömülmemesini gördüm."[64]
1421- Kutubi Sitte sahipleri, Enes bin Malik (r.a)'ten şu şekilde rivayet etmişlerdir:
"Resulullah (a.s) şöyle buyurdu:
"Camiye tükürmek bir hatadır. Keffareti ise onu (tükürüğü) gömmektir."
Ebu Davud'un nakletmiş olduğu bir başka rivayete göre ise şöyle söylemiştir:
"Camiye tükürmek bir hatadır. Keffareti ise onu (tükürüğü) kapatmaktır."[65]
Yine Ebu Davud'un bir başka rivayetinde ('tükürme' anlamına yukarıdaki hadisin metninde geçen "busak" kelimesinin yerine) "nuha'a" denmektedir (ki bu ikinci kelime tükürük anlamının yanısıra balgam anlamına da gelir).[66]
1422- Taberani, Ebu Umame (r.a)'den rivayet etmiştir: "Resulullah (a.s) şöyle buyurdu:
"Kim camiye tükürür de onu gömmezse bu (yaptığı) bir kötülüktür. Eğer onu gömerse bu bir iyiliktir."[67]
1423- Ebu Davud, Huzeyfe bin Yeman (r.a)'dan rivayet etmiştir: "Resulullah (a.s) şöyle buyurdu:
"Kim kıble yönüne doğru tükürürse kıyamet günü tükürüğü iki gözünün arasında (yüzünde) olarak gelir."[68]
1424- İbni Hibban, Abdullah bin Ömer (r.a)'den rivayet etmiştir:
"Resulullah (a.s) şöyle buyurdu:
"Kıble tarafına tüküren kişi kıyamet günü tükürüğü yüzünde olarak gelir.”[69]
1425-İmam Malik, Abdullah bin Ömer (r.a)'den rivayet etmiştir:
"Resulullah (a.s) kıble tarafına gelen duvarda bir tükürük gördü. Onu kazıdı. Sonra insanlara doğru döndü ve şöyle buyurdu:
"Biriniz namaz kılıyorken yüzünün tarafına doğru (yani önüne doğru) tükürmesin. Şüphesiz o namaz kılarken Allah yüzünün taranndadır." Bir başka rivayete göre de şöyle söylemiştir:
"Resulullah (a.s) Mescid'in kıblesinde bir tükürük gördü. Onu eliyle kazıdı ve çok sinirlendi."[70]
Ebu Davud'un rivayetine göre de şöyle söylemiştir:
"Resulullah (a.s) bir gün konuşma yaparken (veya hutbe okurken) birden Mescid'in kıblesinin tarafında tükürük gördü. Bu yüzden insanlara kızdı. Sonra onu kazıdı. (Ravi daha sonra) şöyle söyledi:
"Sanıyorum şöyle söyledi:
"(Resulullah a.s) zaferan istedi ve onu (tükürüğü) onunla temizledi ve sonra şöyle buyurdu:
"Biriniz namaz kıldığında Yüce Allah onun yüzünün tarafındadır. Dolayısıyla önüne doğru tükürmesin."[71]
1426- Buhari, Enes bin Malik (r.a)'ten şu şekilde rivayet etmiştir:
"Resulullah (a.s) kıble tarafında tükürük gördü. Bu onun çok zoruna gitti. Öyle ki, bundan duyduğu rahatsızlığın etkisi yüzünde görüldü. Kalkıp onu eliyle kazıdı ve şöyle buyurdu:
"Biriniz namaza durduğunda Rabbine münacaat etmektedir. Rabbi kendisi ile kıble arasındadır. Dolayısıyla biriniz kıble yönüne doğru tükürmesin. Ancak soluna veya ayağının altına (tükürsün)."
Sonra ridasının bir tarafını alıp onun içine tükürdü sonra onun bir kısmını diğer kısmının üzerine getirdi ve: "Yahut şöyle yapsın" diye buyurdu."
Yine Buhari'nin ve Müslim'in bir rivayetine göre de şöyle buyurmuştur:
"Mü'min namazda olduğu zaman Rabbine münacaat etmektedir. Dolayısıyla Önüne veya sağ yanma tükürmesin. Ancak sol yanma (yahut) ayağının altına tükürsün."[72]
Nesai'nin nakletmiş olduğu bir rivayete göre de şöyle söylemiştir:
"Resulullah (a.s) Mescid'in kıble tarafında bir tükürük gördü. Buna kızdı. Öyle ki, yüzü kıpkırmızı oldu. Ensardan bir kadın kalkarak onu temizledi ve yerine koku sürdü. Resulullah (a.s) da şöyle buyurdu:
"Bunu yapan (yani tüküren) iyi yapmamış!" [73]
Subulu's-Selam'da şöyle denmektedir:
"Hadis, bir kulun namazda olduğu sırada kıble tarafına yahut sağ tarafına tükürmesini nehyetmektedir. Ebu Hureyre (r.a) ve Ebu Said Hudri (r.a)-'den bunu mutlak olarak (yani namaz dışında da öne ve sağ yana tükürmeği) nehyeden bazı hadisler rivayet edilmiştir -ki bunların hadisleri biraz sonra gelecektir- Nevevi, namazda olsun namaz dışında olsun camide olsun başka yerde olsun bunun (öne ve sağ yana tükürmenin) kesinlikle yasak olduğunu ifade etmiştir."[74]
1427- Taberani, Abdurrahman bin Yezid (r.a)'den rivayet etmiştir: "Abdullah bin Mes'ud (r.a) ile birlikte bulunuyorduk. Sağ tarafından
başka müsait yer yoktu. Ancak sağ tarafına tükürmek istemedi. Bu esnada
namazda değildi."[75]
1428- Müslim, Cabir bin Abdullah (r.a)'dan şöyle rivayet etmiştir:
"Resulullah (a.s) bizim şu camimize geldi. Elinde de İbni Tab ağacı denilen ağaçtan yapılma bir baston vardı. Caminin kıble tarafında tükürük (bal- • gam) gördü. Onu bastonla kazıdı. Sonra bize döndü ve şöyle buyurdu:
"Hanginiz Allah'tan yüz çevirmek ister?"
Biz bundan tiksindik (yani böyle bir duruma düşmekten tiksindik -Çeviren) Sonra yine:
"Hanginiz Allah'tan yüz çevirmek ister?" diye buyurdu. Biz: "Hiçbirimiz istemez, ya Resulullah (a.s)!" dedik. O da şöyle buyurdu:
"Biriniz namaz kılmaya durduğunda Allah yüzünün tarafındadır. Dolayısıyla yüzünün tarafına veya sağ yanma tükürmesin. Sol yanına veya sol ayağının altına tükürsün. Olağanüstü bir şey acele etmesini gerektirirse elbisesine şöyle yapsın."
Sonra elbisesini birbirinin üzerine katladı. Ardından: "Bana bir zaferan gösterin (getirin)" diye buyurdu. Derhal mahalleden biri kalkıp hızla ailesinin yanına gitti. Avu'cunun içinde koku getirdi. Resulullah (a.s) onu bastonun ucuna koydu. Sonra onu balgam izinin üzerine sürdü.
Cabir bin Abdullah (r.a) dedi ki: "Buradan hareketle camilerinize koku sürmeyi adet edindiniz."[76]
1429- Buhari ve Müslim, Ebu Hureyre (r.a)'den rivayet etmişlerdir:
"Resulullah (a.s) şöyle buyurdu:
"Biriniz namaza durduğunda önüne doğru tükürmesin. Çünkü o namazgahında olduğu sürece Allah'a münacaat etmektedir. Sağ tarafına da tükürmesin. Sağ tarafında bir melek vardır. Sol tarafına veya ayağının altına tükürsün. Sonra onu gömsün."[77]
1430- Ebu Oavud, Tarık bin Abdullah Muharibi (r.a)'nin şöyle söylediğini rivayet etmiştir:
"Bir adam namaza durduğunda -yahut biriniz namaz kıldığında- Önüne doğru veya sağ yanma doğru tükürmesin. Ancak eğer müsait olursa sol yanına doğru veya sol ayağının altına tükürsün. Sonra onu şöyle yapsın."
Yahya (hadisin ravilerinden biri) ayağının altına tükürdü ve onu (ayağıyla) oğdu (yani "şöyle yapsın" sözünü açıklamak üzere yere tükürüp tükürüğünü ayağıyla temizledi -Çeviren)."[78]
1431- İbni Huzeyme, Sa'd bin Ebi Vakkas (r.a)'dan rivayet etmiştir: "Resulullah (a.s)'ın şöyle buyurduğunu duydum;
"Biriniz camide tükürürse (veya balgam çıkarırsa) tükürüğünü (veya balgamını) kaybettirsin (gorünmeyecek şekilde silsin veya gömsün) ki, bir mü-'minin bedenine veya elbisesine bulaşarak onu rahatsız etmesin."[79]
1432- Taberani, Evsafta Enes bin Malik (r.a)'in şöyle söylediğini rivayet etmiştir:
"Resulullah (a.s)'ın namazda elbisesine tükürüp onu iki parmağıyla katladığını gördüm."[80]
1433- Buhari ve Müslim, Ebu Said Hudri (r.a) ve Ebu Hureyre (r.a)-'den rivayet etmişlerdir:
"Resulullah (a.s), Mescid'in duvarında bir balgam gördü. Bunun üzerine yerden çakıl taşları aldı onlarla onu temizledi. Sonra şöyle buyurdu:
"Biriniz balgam çıkardığında (veya tükürdüğünde) yüzünün tarafına veya sağ yanma doğru tükürmesin. Sol tarafına doğru veya sol ayağının altına tükürsün."[81]
1434- Ebu Davud, Resulullah (a.s)'ın ashabından olan Saib bin Hallad (r.a)'ın şöyle söylediğini rivayet etmiştir:
"Bir adam bir cemaate imam oldu ve bu sırada kıble tarafına doğru tükürdü. Resulullah (a.s) da ona doğru bakıyordu. Namaz bittikten sonra Resulullah (a.s) onun cemaatine şöyle buyurdu:
"Bu size imamlık etmesin".
Daha sonra bu adam onlara yine imamlık etmek istedi. Onlar engel oldular ve Resulullah (a.s)'ın söylediği sözü kendisine bildirdiler. Sonra adam bu hususu Resulullah (a.s)'a hatırlattı. Resulullah (a.s) da şöyle buyurdu:
"Evet -sanıyorum bundan sonra şöyle söyledi-: Sen Allah'ı ve Resulullah (a.s)'ı rahatsız ettin."[82]
1435- Taberani, Abdullah bin Amr (r.a)'dan şöyle rivayet etmiştir:
"Resulullah (a.s), bir adama halka (cemaate) Öğle namazını kıldırmasını emretti. Adam halka namaz kıldırmakta olduğu sırada kıble tarafına doğru tükürdü. İkindi namazının vakti olunca bir başkasına haber gönderdi. Birinci adam bundan rahatsız oldu ve Resulullah (a.s)'m yanına gelerek şöyle söyledi:
"Ya Resulullah (a.s)! Benim hakkımda bir şey mi indi?" (Resulullah (a.s) da) şöyle buyurdu:
"Hayır. Ancak sen halka imamlık ederken önüne doğru tükürdün ve böylece Allah'ı ve Resulullah (a.s)'i rahatsız ettin."[83]
1436- Darimi, Ebu Zer (r.a)'in şöyle söylediğini rivayet etmiştir:
"Benim Mescid'de uyumakta olduğum bir sırada Resulullah (a.s) yanıma geldi. Ayağıyla bana vurdu ve şöyle buyurdu:
"Seni burada uyur halde mi görüyorum?" Ben de: "Ya Resulullah (a.s)! Gözüm ağır geldi (yani uykumu yenemedim)" dedim."[84]
1437- Buhari, Abdullah bin Ömer (r.a)'den şöyle rivayet etmiştir:
"Resulullah (a.s)'m şöyle buyurduğunu duydum:
"Biriniz camideyken uyuksarsa, bulunduğu yerden bir başka yere geçsin.[85]
1438- Buhari, Abdullah bin Ömer (r.a)'den rivayet etmiştir:
"O (yani Abdullah bin Ömer r.a) daha genç ve bekâr olduğu ve ailesinin olmadığı sırada Resulullah (a.s)'m Mescidi'nde uyurdu."
Tirmizi'nin rivayetinde de şöyle denmektedir:
"Biz Resulullah (a.s)'m zamanında, genç olduğumuz sıralarda Mescid-'de uyurduk."
Tirmizi şöyle söylemiştir:
"İlim adamlarından bir topluluk camide uyumaya ruhsat vermişlerdir. Abdullah bin Abbas (r.a) da: "(bir kimse) orasını gece yatmak ve gündüz kay-lule uykusu uyumak için kullanmasın" demiştir. İlim adamlarından bazıları da Abdullah bin Abbas (r.a)'m bu sözünü esas almışlardır."[86]
Buhari bir babının başlığını: 'Erkeklerin camide uyumaları babı' şeklinde koymuştur. İbni Hacer: "Yani bunun caiz olduğu" diye açıklamada bulunmuştur. Çoğunluğun görüşü de bu yöndedir. Abdullah bin Abbas (r.a)'ın, namaz kılmak isteyenden başkasının camide uyumasını mekruh gördüğü bildirilmiştir. Abdullah bin Mes'ud (r.a)'un da bunu mutlak surette (yani kim olursa olsun) mekruh gördüğü rivayet edilmiştir. İmam Malik'in ise bu konuda bir açıklamada bulunarak (cami civarında) evi bulunanın camide uyumasını mekruh, evi bulunmayanın uyumasını ise mubah gördüğü bildirilmiştir.[87]
1439- Buhari, Sehl bin Sa'd (r.a)'ın şöyle söylediğini rivayet etmiştir:
"Resulullah (a.s), Hz. Fatıma (r.a)'nm evine gitti. Hz. Ali (r.a)'yi orada bulamadı ve: "Amcanın oğlu nerede?" diye sordu. O da: "Aramızda bir mesele vardı. Bundan dolayı bana kızdı ve benim yanımda kaylule uykusu u-yumadı" dedi. Bunun üzerine Resulullah (a.s), bir adama: "Onun (yani Hz. Ali (r.a)'nin) nerede olduğuna bir bak!" dedi. Adam (gidip baktıktan sonra geldi ve: "Ya Resulullah (a.s)! O camide uyuyor" dedi. Derken Resulullah (a.s) yanma gitti. O yan üstü yatmış, ridası bir yanından düşmüş ve üzerine toprak bulaşmıştı. Resulullah (a.s) onu (toprağı) üzerinden silmeye başladı ve şöyle buyurdu:
"Kalk Ebu Turab (toprak babası)! Kalk Ebu Turab!"[88]
Ibni Hacer: "O camide uyuyor" sözü ile ilgili olarak şöyle söylemiştir:
"Bu cümle, bu hadisi şerifin 'Erkeklerin camide uyumaları babı'nda verilmesinin sebebini açıklamaktadır. Çünkü Abdullah bin Ömer (r.a)'in hadisi (cami civarında) evi olmayanın camide uyumasının mubah olduğuna delalet etmektedir. Bu babda geçen diğer hadisler de aynıdır. Ancak Hz. Ali (r.a) ile ilgili hikâye bu hükmün genel olmasını gerektirmektedir. Bununla birlikte gece uykusu ile gündüz kaylule uykusunu birbirinden ayırmak mümkündür. Sehl'den nakledilen bu hadisten çıkarılacak hükümler içinde camide kaylule uykusu uyumanın caiz olduğu hükmü vardır. Bu hadis aynı zamanda kızgın biriyle onu kızdırmayacak bilakis kızgınlığını teskin edecek şekilde şakalaşmanın caiz olduğuna delalet etmektedir. Bu hadis bir kimsenin çocuğundan başka bir şeye nisbetle künyelendirilmesinin ("Eba Turab: Toprak babası" gibi) ve kızmayacak biri için böyle bir künyenin lakab olarak kullanılmasının caiz olduğunu göstermektedir. Aynı şekilde bir kimsenin damadına yakınlık göstermesinin ve onun kızgınlığını yatıştırmasının uygun olduğunu, bir babanın kızının kocasının memnun kalacağını bilmesi halinde onun izni olmadan kızının evine girebileceğini ve namaz dışında omuzları açmanın bir sakıncası olmadığını göstermektedir."[89]
1440- Buhari, Hz. Aişe (r.a)'nin şöyle söylediğini rivayet etmiştir:
"Bedevilerden birine ait siyah bir kadın Müslüman oldu. Onun Mes-cid'de küçük bir barakası vardı. Bazen gelir ve bizde konuşurdu. Sözünü bitirdiğinde de şöyle derdi:
"Atkı günü [90] Rabbimizin hayret verici işlerindendir, Çünkü o beni küfür beldesinden kurtardı."
Bu sözü çok söyleyince Hz. Aişe (r.a) ona: "Atkı günü de nedir?" diye sordu. -Bir rivayette şöyle denmektedir: "Bunun üzerine ben kendisine: "Senin meselen nedir?" diye sordum."- Kadın da şöyle söyledi:
"Ailemden birine ait küçük bir kız dışarı çıktı. Üzerinde de deriden yapılma, süslü bir atkı vardı. Bu atkı üzerinden düştü. O sırada bir kuş onu et sanarak alıp kaçırdı. Ancak onu benim aldığımı sandılar ve bu yüzden bana işkence ettiler. İşi o kadara vardırdılar ki, benim önüme (haya yerlerime) de bakmak istediler. Onların bu amaçla etrafımda toplandıkları ve benim de bu yüzden üzüntü içinde olduğum bir sırada kuş geldi başımızın hizasına kadar vardı ve onu (atkıyı) bıraktı. Böylece onu aldılar. Ben de: "Siz beni işte bununla suçladınız. Oysa benim onunla bir ilgim yok" dedim."[91]
Hafız İbni Hacer şöyle söylemiştir:
"Bu hadis, fitneden emin olunması durumunda, Müslümanlardan, kadın olsun erkek olsun evi olmayan bir kimsenin gerek geceleri ve gerekse gündüz kaylule için camide uyumasının caiz olduğuna delalet etmektedir. Bu hadis aynı şekilde camide çadır ve benzeri şeyleri gölgelik olarak kullanmanın, bir kimsenin sözü edilen kadının yaptığı gibi, sıkıntıya düştüğü bir beldeden çıkarak kendisi için daha hayırlı olacağını umduğu bir yere gitmesinin caiz olduğuna, küfür yurdundan hicret etmenin faziletine, kâfir de olsa haksızlığa uğrayan birinin duasının kabul edilebileceğine delalet etmektedir. Çünkü yukarıdaki hadisin siyakından anlaşıldığına göre söz konusu kadının Müslüman olması, Medine'ye varmasından sonra gerçekleşmiştir. En doğrusunu ise ancak Yüce Allah bilir."[92]
1441- Buhari ve Müslim, Hz. Aişe (r.a)'den şöyle rivayet etmiştir:
"Sa'd bin Muaz (r.a) Hendek günü yaralandı. Kendisine Kureyş'ten adına Hibban bin Araka denen bir adam ok attı. Adam onun boyun damarına isabet ettirmişti. Resulullah (a.s), onu yakından ziyaret etmek amacıyla kendisi için Mescid'de bir çadır kurdurdu."
Bu hadisi şerif, üzerinden caminin kirlenmesine yol açacak bir necasetin çıkması kanaati olsa da hastanın camiye bırakılmasının caiz olduğuna delalet etmektedir.[93]
1442- Buhari ve Müslim, Hz. Aişe (r.a)'den şöyle rivayet etmişlerdir:
"Bir gün Resulullah (a.s)'ı odamın kapısında gördüm. Habeşiler Mescid'de oynuyorlardı. Resulullah (a.s) ridası ile beni örtüyor ben de onları seyrediyordum."
Bir rivayette de şöyle denmektedir:
"Vallahi, Resulullah (a.s)'ın odamın kapısında durduğunu, bu sırada Habeşilerin Resulullah (a.s)'ın Mescidi'nde kargılarıyla oynadıklarını gördüm. Resulullah (a.s), benim onları seyretmem için ridası ile beni örtüyordu. Sonra kendim bırakıp gideyim diye benim için kalkıyordu."[94]
İbni Hacer şöyle söylemiştir:
"Kargılarla oynanması sadece bir oyun değildir. Bununla aynı zamanda cesur kimselerin kargıların vurulacağı yerler konusunda eğitimi ve düşmana karşı hazırlık söz konusudur.
Muhelleb şöyle söylemiştir:
"Cami, Müslüman cemaatin işlerinin görüleceği yerdir. Dolayısıyla hem dinin hem de din mensuplarının yararına olacak işlerin camide yapılması caizdir. Yukarıdaki hadisi şerif mubah olan bir oyuna bakmanın caiz olduğuna delalet etmektedir. Bu hadisi şerif Resulullah (a.s)'ın ailesine karşı çok iyi davrandığını, onlara gayet güzel muamelede bulunduğunu, Hz. Aişe (r.a)'nin de O'nun nazarında bir üstünlüğünün ve büyük bir değerinin olduğunu göstermektedir."[95]
1443- Ebu Davud, Ebu Sumame Hannat (r.a)'tan rivayet etmiştir: "O camiye giderken, Ka'b bin Ucre arkasından yetişti. Dedi ki:
"Benim parmaklarımı birbirine geçirdiğimi gördü. Bundan beni nehyetti ve şöyle söyledi:
"Ben Resulullah (a.s)'m şöyle buyurduğunu duydum:
"Biriniz abdestini güzelce alır sonra camiye gitmek isterse artık parmaklarını birbirine geçirmesin. Çünkü o artık namazdadır."[96]
1444- İbni Huzeyme, Ebu Hureyre (r.a)'den rivayet etmiştir: "Ebu Kasım (yani Resulullah a.s) şöyle buyurdu:
"Biriniz evinde abdest alıp sonra camiye gelirse, dönünceye kadar namazda olur. Dolayısıyla şöyle yapmasın."
(Bunu dedikten sonra) parmaklarını birbirine geçirdi (yani "şöyle yapmasın" sözü ile neyi kasdettiğini bu şekilde gösterdi -Çeviren)"[97]
1445- Taberani, Abdullah bin Mes'ud (r.a)'dan rivayet etmiştir:
"O (yani Abdullah bin Mes'ud r.a) birilerinin sabah namazının ezanı ile kameti arasmda sırtlarını Mescid'in kıble tarafına dayadıklarını gördü ve şöyle söyledi:
"Meleklerle onların namazlarının aralarına girmeyin."[98]
1446- Ahmed bin Hanbel, Ebu Said Hudri (r.a)'nin bir azatlısının (mevlasının) şöyle söylediğini rivayet etmiştir:
"Benim Ebu Said Hudri (r.a) ile onun da Resulullah (a.s) ile birlikte bulunduğu bir sırada Mescid'e girdik. İçerde çömelmiş ve parmaklarını birbirine geçirmiş halde bir adam vardı. Resulullah (a.s) ona işarette bulundu. Ancak adam Resulullah (a.s)'m işaretini anlamadı. Bunun üzerine Ebu Said Hudri (r.a)'ye doğru döndü ve şöyle buyurdu:
"Biriniz camide olduğunda parmaklarını birbirine geçirmesin. Parmaklarını birbirine geçirmek şeytandandır. Biriniz camide olduğu sürece oradan çıkıncaya kadar namazda sayılır."[99]
1447- Ebu Davud, Hz. Aişe (r.a)'nin şöyle söylediğini rivayet etmiştir:
"Resulullah (a.s) evler arasında camiler yapılmasını ve buraların temizlenmesini ve güzel kokularla kokulandırılmasım emretti." [100]
Sufyan "evler arasında camiler yapılması" sözü ile ilgili açıklamasında "yani kabileler içinde" demiştir.
Beğavi "evler arasında" sözü ile ilgili açıklamasında şöyle söylemiştir:
"Bununla, içinde evler bulunan mahalleleri ve bölgeleri kasdetmiştir. Çünkü içinde bir kabilenin toplandığı bir bölgeyi "dar (ev, yurt)" olarak adlandırıyorlardı. Sufyan da bunun hakkında: "Yani kabileler içinde" demiştir. Yani her bir kabile için bir cami yapılır. Caminin taş, kerpiç, çamur vb. şeylerden yapılması müstehabdır. Ailelerin bir arada yaşadıkları her mahallede ve insanların toplu halde bulundukları her bölgede cami yapılır."
Şerhu'l-Mişkat'ta da bunun benzeri söylenmiştir... Yahut bu, bir evin mes-cid gibi ev halkının namaz kılacağı bir yer olarak tahsis edilmesi anlamına da alınabilir.
Mesabih'i şerheden kişi şöyle söylemiştir:
"Bunun, Resulullah (a.s)'ın bir kimsenin evinde ailesinin namaz kılacağı bir mescid tahsis etmesine izin verdiği anlamında olması ihtimali vardır."[101]
1448- Ahmed bin Hanbel, Semure bin Cundub (r.a)'dan şu şekilde rivayet etmiştir:
"O, oğullarına şöyle yazdı:
"Resulullah (a.s) bize mahallelerimizde (veya evlerimizin arasında) camiler inşa etmemizi, buraları iyi yapmamızı ve temiz tutmamızı emrederdi."[102]
1449- İmam Malik, Itban bin Malik (r.a)'ten rivayet etmiştir:
"O dedi ki:
"Ya Resulullah (a.s)! Seller benimle kavmimin camisinin arasını kesiyor. Ben, Senin, evimden bir yere gelmeni ve ben de orayı mescid edinmek istiyorum."
Resulullah (a.s) da: "Yapacağız" diye buyurdu. Resulullah (a.s) eve girince: "Nereyi istiyorsun?" diye sordu. O da evin bir yanım gösterdi. Resulullah (a.s) kalktı. Biz de O'nun arkasında saf tuttuk ve bize iki rek'at namaz kıldırdı."
Bir başka rivayete göre de şöyle söylemiştir:
"Ertesi gün gündüz sıcağının artmasından sonra Resulullah (a.s), beraberinde Hz. Ebu Bekir (r.a) olarak yanıma geldi. Resulullah (a.s) izin istedi. Ben de kendisine izin verdim. Daha oturmadan önce şöyle buyurdu:
"Evinin neresinde namaz kılmamı istersin?" Ben namaz kılmasını istediğim yeri kendisine gösterdim. Kalkıp bize namaz kıldırdı. Biz arkasında saf tuttuk. Sonra selâm verdi ve O selâm verince biz de selâm verdik."[103]
1450- Ebu Davud, Enes bin Malik (r.a)'den şöyle rivayet etmiştir: "Resulullah (a.s) şöyle buyurdu:
"İnsanlar camiler konusunda birbirlerine karşı övünmedikçe kıyamet kopmaz."
Nesai'nin rivayetine göre de şöyle söylemiştir:
"İnsanların camiler konusunda birbirlerine Övünmeleri kıyametin ala-metlerindendir."[104]
Başkalarına karşı övünmek ve gösteriş için camiler yapılması ve süslenmesi ihlasa ters düşer. Ancak Allah için halis bir niyetle camiler yapılır, gü-zelleştirilir ve içinde namaz kılacakların duygusal ve manevi yönden rahat bulacakları bir şekilde bütün organları tamamlanırsa, bunu yapanların Yüce Allah'ın fazlından ecir almaları ve bolca lütufa kavuşmaları umulur.[105]
1451- Ebu Davud, Ebu Hureyre (r.a)'den şu şekilde rivayet etmiştir:
"Resulullah (a.s) şöyle buyurdu:
"Kim camiye bir şey için gelirse nasibi odur."[106]
1452- Ahmed bin Hanbel, Ebu Aliye (r.a)'den rivayet etmiş, o da Resulullah (a.s)'ın ashabından olan bir kişinin şöyle söylediğini bildirmiştir:
"Senin için, Resulullah (a.s)'m Mescid'de abdest aldığı hususunu ezberimde tuttum."[107]
1453-Bezzar, Ebu Derda (r.a)'nın şöyle söylediğini rivayet etmiştir:
"Resulullah (a.s)'m şöyle buyurduğunu duydum:
"Cami her takva sahibinin evidir. Yüce Allah camiyi kendine ev edinene rahatlık ve rahmet vermeyi ve Sırat'tan geçerek Allah'ın rızasına, cennete ulaşmasını sağlamayı üzerine almıştır."[108]
1454- Buharı ve Müslim, Ebu Hureyre (r.a)'den rivayet etmişlerdir:
"Yedi kişiyi, Yüce Allah kendi gölgesinden başka gölgenin olmadığı günde kendi gölgesinde gölgelendirir: Adil yönetici (imam), Allah'a ibadet içinde gelişmiş genç, camiden çıktıktan sonra oraya dönünceye kadar kalbi camiye bağlı olan adam, Allah için birbirlerini seven, Allah için biraraya gelip Allah için birbirlerinden ayrılan iki kişi, mevki ve güzellik sahibi bir kadın kendisini çağırdığında: "Ben Allah'tan korkarım" diyen adam, sadaka verip de sağ elinin verdiğini sol elinin bilmemesi için bu sadakasını gizleyen a-dam, gizlice Allah'ı anıp da bundan dolayı gözleri yaşaran adam..."[109]
1455- Buharı ve Müslim, Ebu Musa el-Eş'ari (r.a)'den şu şekilde rivayet etmişlerdir:
"Resulullah (a.s) şöyle buyurdu:
"Kim bizim camilerimizden veya çarşılarımızdan beraberinde oklar bulunarak geçerse ya onları bağlasın ya da uçlarını (batan kısımlarını) eliyle tutsun ki, onlardan Müslümanlara bir şey batmasın."
Bir rivayette de şöyle denmektedir:
"Biriniz bir meclisten veya çarşıdan geçer ve elinde de bir ok bulunursa, onun ucunu tutsun. Sonra yine onun ucundan tutsun."
Ravi dedi ki:
"Ebu Musa el-Eş'ari (r.a) daha sonra şöyle söyledi:
"Vallahi onları birbirlerimizin yüzlerine çevirmedikçe ölmeyiz."[110]
1456- Buhari ve Müslim, Cabir bin Abdullah (r.a)'ın şöyle söylediğini rivayet etmişlerdir:
"Bir adam okla (beraberinde ok bulunarak) Mescid'den geçti. Bunun üzerine Resulullah (a.s) şöyle buyurdu:
"Onun ucunu tut."
Bir rivayette de şöyle denmektedir:
"Bunun üzerine (Resulullah a.s) bir Müslümana batmaması için onun ucunu tutmasını emretti."[111]
Müslim ve Ebu Davud'un rivayetinde de şöyle denmektedir:
"Mescid'den okla geçen bir adama Resulullah (a.s), ucunu tutmadan o-nunla geçmemesini emretti."[112]
1457- İbni Huzeyme, Cabir bin Abdullah (r.a)'tan rivayet etmiştir: "Resulullah (a.s)'m Mescid'de ok tasadduk eden bir adama uçlarından tutmadan onlarla (oklarla) geçmemesini emrettiği bildirilmiştir."[113]
1458- Bezzar, Abdullah bin Mes'ud (r.a)'dan rivayet etmiştir: "O mihrabda namaz kılmayı hoş görmedi ve şöyle söyledi: "Bu kiliselerde vardı. Siz kitap ehline benzemeyin."
Yani o (Abdullah bin Mes'ud r.a) tâk üzerinde namaz kılmayı hoş görmedi.[114]
Buradaki hüküm, bütünüyle mihraba giren bir kimse içindir. Ancak kendisi insanlar arasında olup da mihrab üzerine secde eden kimsenin bu yaptığı yasak hükmüne girmez.[115]
1459- Kutubi Sîtte sahipleri, Cabir bin Abdullah (r.a)'ın merfu olarak şöyle söylediğini rivayet etmişlerdir:
"Kim sarmısak veya soğan yerse bizden uzak dursun yahut camimizden uzak dursun ve evinde otursun." Ona içinde çeşitli kuru sebzeler bulunan bir tencere getirildi. Ancak bunlar arasında (çirkin) bir koku hissetti. Bunun ne olduğunu sordu. Kendisine onun içinde bulunan sebzelerin neler olduğu bildirildi. Dedi ki:
"Onu sahabilerinden birilerine götürün." Onu görünce yemek istemedi ve şöyle söyledi:
"Sen ye! Ben senin münacaat etmediğine münacaat ediyorum." Bir rivayette de şöyle denmektedir:
"Resulullah (a.s) soğan ve pırasa yenmesini nehyetti. Ancak ihtiyacımız bize üstün geldi ve bu yüzden onlardan yedik. O da şöyle buyurdu:
"Kim bu sebzeden yerse camimize yaklaşmasın. Şüphesiz melekler, insanın rahatsız olduğu şeylerden rahatsız olurlar."[116]
1. Sahabiler nehyi, haramlık ifade eden bir yasak olarak anlamamış ancak evla (en uygun) olana ters bir şey olarak anlamışlardır. Yahut söz konusu edilen şeyin mubah olduğu ancak bu konuda meleklerden olsun insanlardan olsun başkalarının haklarının gözetilmesi ve kimsenin rahatsız edilmemesi gerektiği anlamını çıkarmışlardır. Bu. noktada İslâm'ın Önemli bir kuralı karşımıza çıkmaktadır ki, o da şudur: "Melekleri rahatsız eden mubah bir fiili bir insanın yapması caizdir. Çünkü Müslümanın mubah olanı yapma konusundaki hakkı önce gelmektedir. Melekler (a.s)'in ise kendilerini rahatsız edici şeylerden uzak durma haklan vardır. Yahut bir yükümlü ile beraber bulunma zorunlulukları varsa, o zaman kendilerini rahatsız edici duruma katlanırlar.
Nevevi, Müslim'in: "...camilere yaklaşmasın.." ifadesini taşıyan hadisini verdikten sonra şöyle söylemiştir:
"Bu, sarmısak ve benzeri şeyleri yiyenin hangi cami olursa olsun camiye girmesinin nehyedildiğini açıkça ifade etmektedir." Bütün ilim adamlarının görüşleri de bu yöndedir. Ancak Kadı Iyaz'ın bazı ilim adamlarından naklettiğine göre onlar bu yasağın sadece Resulullah (a.s)'ın Mescidi'ne özel olduğunu söylemişlerdir. Onlar bu görüşlerini hadisteki: "Mescidimize..." ifadesine dayandırmaktadırlar. Çoğunluğun delili ise: "Camiler..." ifadesidir.
2. Yasak; sarmısak, soğan ve benzeri şeyleri yemekle değil, bunları yedikten sonra camiye gitmekle ilgilidir. Bu sebzeler, bu konuda görüş bildirenlerin ortak görüşleriyle yenmesi mubah olan yiyeceklerdir. Kadı Iyaz, ifadelerin zahirine göre hükmedenlerin (ehli zahirin) bu yiyecekleri haram gördüklerini bildirmiştir. Çünkü bunlar cemaate gidilmesini engellemektedir. Cemaate gitmek ise onlara göre farzı ayndır. Çoğunluğun delili ise Resulullah (a.s)'ın, bu babda geçen hadisi şerifteki: "Sen ye! Ben senin münacaat etmediğine münacaat ediyorum" sözüdür. Bir başka delil de Resulullah (a.s)'ın şu sözüdür: "Ey insanlar! Allah'ın helal kıldığını benim haram kılma hakkım yoktur. Ancak bu kokusundan hoşlanmadığım bir bitkidir." Bu hadisi Müslim ve daha başkaları rivayet etmiştir.
îlim adamları şöyle söylemişlerdir:
"Yiyeceklerden ve daha başka şeylerden kötü kokulu olanların tümü sarmısak, soğan ve pırasa ile aynı hükümdedir."
Kadı Iyaz şöyle söylemiştir:
"İlim adamları camiden başka içinde topluca namaz kılınan yerleri de buna kıyas etmişlerdir. Mesela bayram ve cenaze namazlarının kılındığı ve çeşitli ibadetlerin toplu halde yapıldığı yerler de bu hükümdedir. Aynı şekilde ilim ve zikir meclisleri, davetler ve benzeri toplantılar da bu hükümdedir. Ancak çarşılar ve benzeri yerler bu hükümde değildir."[117]
3. İlim adamlarının ortak görüşleriyle helal olan sarmısak ve soğan için hüküm bu olursa, ilim adamlarının büyük çoğunluğunun tahrimen mekruh olduğunu söylediği sigara için hüküm ne olur?
İbni Abidin şöyle söylemiştir:
"Imadi'nin sözünün zahirinden, bunun tahrimen mekruh olduğu anlaşılmaktadır. Bunu kullananlar ise fısk (günâh) işlemiş olurlar. O, cemaatin fazileti konusunda şöyle söylemiştir:
"Faiz yemekle veya haramlardan birini işlemekle iyilikte başkasını izlemek ve zamanımızda ortaya çıkmış olan sigara gibi hoş olmayan yeniliklerin sürdürülmesi mekruhtur. Özellikle sultanın bunu yasak etmesinden sonra!"
Buradan onun camide tahrimen mekruh olduğu hükmü çıkarılır. Çünkü sarmısak ve soğan hakkında nehiy hükmü rivayet edilmiştir. Zahire göre Kur'an-ı Kerim okuma esnasında da sigara kullanmak mekruhtur. Çünkü bu hareket, Yüce Allah'ın kitabına gösterilmesi gereken saygıyı bozmaktadır."[118]
1462- Müslim, Mi'dan (r.a)'dan şu şekilde rivayet etmiştir:
"Hz. Ömer bin Hattab (r.a) cuma günü insanlara hitab etti. Sonra şöyle söyledi:
"Ey insanlar! Siz iki bitki yiyorsunuz ki, ben onları ancak pis olarak görmekteyim. Şu sarımsak ile şu soğan. Ben bir adamın (bunları yemekten dolayı) kokusunun duyulduğunu bu yüzden elinden tutulup Baki'a doğru çıkarıldığını görürdüm. Kim onları yiyecekse onları pişirmek suretiyle öldürsün."[119]
1463- İbni Huzevıne, Muğire (r.a)'den rivayet etmiştir:
"Sarmısak yedim. Sonra Resulullah (a.s)'ın yanma gittim. Vardığımda namazın bir rek'atmı kılmıştı. O namazı kılınca ben kalkıp (kaçırdığım rek-'atı) kaza ettim. (Resulullah a.s) sarımsağın kokusunu hissetti ve şöyle buyurdu:
"Kim bu kuru sebzeyi (yani sarımsağı) yerse, onun kokusu gidinceye kadar mescidimize yaklaşmasın."
Ben namazımı tamamlayınca yanma gittim ve: "Ya Resulullah (a.s)! Benim mazeretim var, elini bana ver" dedim. Rahat hareket ettiğini gördüm. Elini bana verdi. Ben elini elbisemin kolundan göğsüme soktum. (Karnımın) çok aç olduğunu anladı ve şöyle buyurdu:
"Evet gerçekten senin mazeretin var."[120]
1464- Buhari ve Müslim, Hz. Aişe (r.a)'den rivayet etmişlerdir:
"Resulullah (a.s), artık kalkamadığı (son) hastalığında şöyle buyurdu: "Allah, Yahudilere ve Hıristiyanlara lanet eylesin. Peygamberlerinin kabirlerini mescidler edindiler."
(Hz. Aişe r.a) dedi ki:
"Eğer bu husus olmasaydı onun kabri belirginleştirilirdi. O (kabrinin) mescid edinilmesinden korktu."
Bir rivayette de şöyle denmektedir:
"Eğer bu husus olmasaydı onun kabri belirginleştirilirdi. Ancak ben onun (yani kabrinin) mescid edinilmesinden korkuyorum."
Ancak bu rivayette: "(Hz. Aişe r.a) dedi ki" ifadesi geçmemektedir.[121]
1465- Buhari ve Müslim, Hz. Aişe (r.a)'den şöyle rivayet etmişlerdir:
"Resulullah (a.s) rahatsızlığından şikâyet edince hanımlarından biri adına "Mâriye" denen bir kiliseden söz etti. Ümmu Seleme (r.a) ve Ümmu Habibe (r.a) Habeşistan topraklarına gitmişlerdi. Onlar söz konusu kilisenin güzelliğinden ve içindeki resimlerden söz ettiler. Bunun üzerine Resulullah (a.s) başını kaldırdı ve şöyle buyurdu:
"Onlar öyle bir topluluktur ki, içlerinde salih bir kimse ölse onun kabrinin üzerine bir mescid (yani mabed) bina ederler. Sonra içine o resimleri yaparlar. Onlar Allah'ın yaratıklarının fenalarıdırlar." [122]
İbni Hacer şöyle söylemiştir:
"Hadiste Hıristiyanlardan söz edilmesinden kaynaklanan bir mesele söz-konusudur. Çünkü Hıristiyanların değil de Yahudilerin birden fazla peygamberleri vardır. Hz. İsa (a.s) ile Peygamberimiz (a.s) arasmda başka bir peygamber yoktur. Hz. İsa (a.s)'nm da kabri yoktur. Bu meselenin cevabı ise şudur: Onların da havariler ve Hz. Meryem gibi nebileri vardı ancak onlar gönderilmiş (mürselin) peygamberler değildiler. Yahut hadisin metninde "peygamberleri" denirken çoğul sigasının kullanılmasını Yahudilerle Hıristiyanlardan bir arada söz edilmesi dolayısıyla peygamberlerin tümüne birden atfedilmesi sebebiyledir. Kastedilenler ise peygamberlerle onlara uyanların ileri gelenleridir. Ancak (Resulullah a.s) sadece "peygamberleri" demekle yetinmiştir. Bu açıklamayı Müslim'in Cundub (r.a) tankıyla rivayet etmiş olduğu hadisi şerif de desteklemektedir.
Bu hadisi şerifte şöyle denmektedir:
"Onlar peygamberlerinin ve salihlerinin kabirlerini mescidler (mabedler) edinirlerdi." Bundan dolayıdır ki, bir hadisi şerifte sadece Hıristiyanlardan söz edilince: "İçlerinde salih bir kimse ölse onun kabrinin üzerine bir mescid (yani mabed) bina ederler" denmiştir. Yahut burada edinme ile kastedilen anlam, bir şeyi ilk kez ortaya çıkarma veya bir konuda başkalarını izleme anlamlarından daha geneldir (yani her ikisini birden içine almaktadır -Çeviren). Bu itibarla bu işi Yahudiler çıkarmış Hıristiyanlar onlara uymuşlardır. Şüphe yok ki, Yahudilerin kendilerine hürmet ettikleri peygamberlerin çoğuna Hıristiyanlar da hürmet etmektedirler."[123]
Hadisin söylendiği vakite işaret edilmesinin yararı, ortaya koyduğu hükmün neshedilmemiş kesin bir hüküm olduğunu göstermesindedir. Çünkü bu hadisi şerif Resulullah (a.s)'ın hayatının son döneminde söylenmiştir. Hafız İbni Hacer de böyle söylemektedir.[124]
Yine İbni Hacer şöyle söylemiştir:
"Söz konusu ümmetlerin ilk mensupları, sözü edilen kişilerin resimlerini görmek, onlara ısınmak, onların iyi hallerini hatırlamak ve onların gayretleri gibi gayret göstermek amacıyla yapıyorlardı. Ancak daha sonra bu amaçlardan habersiz kitleler ortaya çıktı. Şeytan onlara: "Sizin geçmişleriniz bu resimlere ibadet eder, onlara hürmet ederlerdi" diye vesvese verdi. Dolayısıyla onlara ibadet etmeğe başladılar. Resulullah (a.s) da, bu sonuca götürecek bir duruma düşülmesini engellemek amacıyla bu gibi şeyleri yasak etmiştir. Hadisi şerif, resmin haram olduğuna delalet eden bir anlam taşımaktadır. Bazıları buradaki tehdidin o zamanda yaşayanlar için olduğu çünkü o zamanın putlara tapınılan döneme yakın olduğu, bu zaman için ise böyle bir tehdidin söz konusu olmayacağı yorumunda bulunmuşlardır, ibni Dakik İyd bu iddiaya çok tutarlı bir cevap vermiştir..."
Beyzavi de şöyle söylemiştir:
"Yahudiler ve Hıristiyanlar peygamberlerinin mertebelerine hürmet amacıyla onların kabirlerine secde edince, oraları kendileri için kıble edinince ve namazda oralara doğru dönünce Yüce Allah onları lanetledi. Müslümanlar da bunun gibisini yapmaktan men edildiler. Ancak bir kimse, salih bir kimsenin yakınında, ona hürmet veya onun tarafına yönelmek amacıyla değil de ona yakın olmaktan dolayı bereket kazanmak (teberrük) amacıyla bir mescid edinirse, bu hadisi şerifte tehdid edilenlerin arasına girmez. Yukarıdaki hadisi şerif mü'minin gördüğü garib şeyleri anlatmasının caiz olduğuna, bu anlatılanlarla ilgili hükmü bilenin de o hükmü açıklamasının vacib (gerekli) olduğuna, haramları işleyenlerin kınanacağına ve hükümler konusunda akim değil şeriatın esas alınacağına delalet etmektedir. Bu hadisi şerif aynı zamanda ister bir kabrin yanında olsun, ister üstünde olsun ve isterse kabre doğru olsun kabristanda namaz kılmanın mekruh olduğuna delalet etmektedir."[125]
1466- Taberani, Abdullah bin Mes'ud (r.a)'dan şöyle rivayet etmiştir: "Resulullah (a.s)'m şöyle buyurduğunu duydum:
"Kıyamet sağ olarak üzerlerine kop anlarla kabirleri mescidler edinenler, insanların fenalarmdandırlar."[126]
1467- İmam Malik, Ata bin Yesar (r.a)'dan rivayet etmiştir: "Resulullah (a.s) şöyle buyurdu:
"Ey Allah'ım! Benim kabrimi kendisine tapılan bir put eyleme! Peygamberlerinin kabirlerini mescidler edinenlere Allah'ın gadabı çok artmıştır!"[127]
1468- Ebu Davud, Hayve bin Şurayh (rh.a)'dan şöyle rivayet etmiştir: "Ukbe bin Müslim ile karşılaştım ve ona şöyle söyledim:
"Bana bildirildiğine göre sen Abdullah bin Amr bin As (r.a)'tan şöyle rivayet etmişsin:
"Resulullah (a.s) camiye girdiğinde şöyle derdi:
"Recm edilmiş olan şeytandan Yüce olan Allah'a, O'nun kerim olan vechine (yüzüne), ezeli hâkimiyetine sığınırım."
O: "Sen bunu söyledin mi?" diye sordu. Ben: "Evet" dedim, dedi ki: "(Bir kimse) bunu söylediğinde şeytan şöyle der: "Günün diğer kısmında da benden korundu."[128]
1469- Müslim, Ebu Useyyid (r.a) ve Ebu Katade (r.a)'den şu şekilde rivayet etmiştir:
"Resulullah (a.s) şöyle buyurdu:
"Biriniz camiye gordiğinde şöyle söylesin:
"Ey Allah'ım! Bana rahmetinin kapılarını aç!" Çıktığında da şöyle söylesin:
"Ey Allah'ım! Senin fazlından istiyorum!" Ebu Davud, girişte söylenecek olana şunu eklemiştir: "Ardından peygambere selâm versin, sonra şöyle desin: "Ey Allah'ım! Bana rahmetinin kapılarını aç!"[129]
1470- Tirmizi, Hz. Hüseyin (r.a)'in kızı Fatıma (rh.a)'dan şu şekilde rivayet etmiştir:
"O da ninesi Hz. Fatıma (r.a)'nın şöyle söylediğini bildirmiştir:
"Resulullah (a.s) camiye girdiğinde Muhammed'e {yani kendine) salat ve selâm getirir ve şöyle derdi:
"Rabbim! Benim günâhlarımı bağışla ve bana rahmetinin kapılarını aç." Çıktığında da Muhammed'e salat ve selâm getirir ve şöyle derdi: "Rabbim! Benim günâhlarımı bağışla ve bana fazlının kapılarını aç." İsmail bin İbrahim şöyle söylemiştir:
"Mekke'de Abdullah bin Hüseyin ile karşılaştım. Kendisine bu hadisi sordum. O da bana bu hadisi rivayet etti ve şöyle söyledi:
"Girdiğinde: "Rabbim bana rahmetinin kapısını aç!" derdi. Çıktığında da: "Rabbim! Bana fazlının kapısını aç!" derdi.
Bu hadis, şahitlerinin bulunması itibariyle hasendir. İbni Mace'nin rivayetinde şöyle denmektedir:
"Bismillah. Allah'ın peygamberine selâm olsun. Ey Allah'ım! Benim günâhlarımı bağışla!.." devamı yukarıdaki gibidir.
Bu rivayete göre çıktığında da şöyle derdi:
"Bismillah. Allah'ın peygamberine selâm olsun..." devamı yukarıdaki gibidir.[130]
Şevkani şöyle söylemiştir:
"Bismillah1 ilavesi İbni Seniyy'in Enes bin Malik (r.a)'ten rivayetinde geçmektedir. Bu itibarla camiye girenin ve çıkanın hem Allah'ın adını anması ("Bismillah" demesi), hem Resulullah (a.s)'a selâm getirmesi ve hem de günâhlarının bağışlanması ve girerken rahmet kapılarının, çıkarken de fazl (lütuf ve ihsan) kapılarının açılması için dua etmesi uygun olur. Çıkışta ayrıca Yüce Allah'ın lütfunun istenmesi ve buna Ebu Davud'un rivayetinde yer alan duanın eklenmesi iyi olur. Ebu Davud, Amr bin As (r.a)'m yukarıda geçen hadisinin Hay ve bin Şurayh tarafından nakledilen şeklini rivayet etmiştir."[131]
1471- İbni Huzeyme, Ebu Hureyre (r.a)'den rivayet etmiştir: "Resulullah (a.s) şöyle buyurdu:
"Biriniz camiye girdiğinde peygambere selâm versin sonra şöyle söylesin:
"Ey Allah'ım! Bana rahmetinin kapılarını aç."
Çıktığında da peygambere selâm versin sonra şöyle söylesin:
"Ey Allah'ım! Beni recmedilmiş şeytandan koru!"[132]
1472- Ahmed bin Han bel, Ebu Said Hudri (r.a)'nin şöyle söylediğini rivayet etmiştir:
"Resulullah (a.s)'m şöyle buyurduğunu duydum:
"Kim evinden^namaza gitmek üzere çıkar ve: "Ey Allah'ım! Senin' adına isteyenlerin hakkı ve benim sana doğru çıkışımın hakkı için senden istiyorum. Biliyorsun ki, beni ne kahramanlık iddiası, ne büyüklük davası, ne duyurma ne de gösteriş arzusu çıkarmıştır. Ben sadece günâhlarımdan sana kaçmak ve sığınmak için çıktım. Senin rahmetini umarak ve azabından korkarak çıktım. Gadabmdan sakınmak ve rızanı kazanmak için çıktım. Senden beni rahmetinle ateşten kurtarmanı istiyorum" derse, Allah onun için yetmiş bin melek görevlendirir. Onlar onun için Allah'tan mağfiret dilerler. Ve o kişi namazını bitirinceye kadar Allah yüzünü ona döner."[133]
1473- Ebu Davud, Ebu Hureyre (r.a)'den rivayet etmiştir: "Resulullah (a.s) şöyle buyurdu:
"Allah'ın kadın kullarını, Allah'ın camilerinden alıkoymayın. Ancak giyimde gösterişe kaçmadan ve koku sürünmeden çıksınlar."[134]
Nevevi, Sahihi Müslim Şerhi'nde şöyle söylemiştir:
"Resulullah (a.s)'ın: "Allah'ın kadın Kullarını Allah'ın camilerinden alıkoymayın" sözü ve bu konuyla ilgili diğer hadisi şeriflerde geçen benzer sözler, kadının camiden alıkonamayacağmı göstermektedir. Ancak ilim adamlarının konuyla ilgili hadisi şeriflerden çıkardıkları bazı şartlara uymalan gerekmektedir. Bu şartlar da şunlardır: "Koku sürünmemek, süslenmemek, sesi başkaları tarafından duyulabilen halhallar takmamak, gösterişli giysiler giyinmemek, erkeklerin arasına karışmamak, fitneye vesile olabilecek genç kız olmamak ve çirkin bir durumla (mefsede ile) karşılaşabileceği yoldan gitmemek vb.
Bir kadının kocası veya efendisi olur ve belirtilen şartlar kendisi hakkında gerçekleşirse, kendisinin camiden alıkonması yasağı tenzihen kerahet ifade eder (yani yukarıdaki hadisi şerifte geçen yasağın şu anlamda alınması gerekir: Bir kadının kocası veya efendisi varsa ve yukarıda sayılan şartlar da kendisi hakkında gerçekleşirse onun camiye gitmekten alıkonması tenzihen mekruhtur -Çeviren) Ama kocası veya efendisi olmayan bir kadın hakkında söz konusu şartlar gerçekleşse bile camiye gitmekten alıkonur."[135]
1474- Buharı ve Müslim, Abdullah bin Ömer (r.a)'in şöyle söylediğini rivayet etmişlerdir:
"Resulullah (a.s) şöyle buyurdu:
"Birinizden hanımı camiye gitmek için izin isterse onu alıkoymasın."
Bir rivayette (ravinin) şöyle söylediği bildirilmiştir:
"Bunun üzerine Bilal bin Abdullah: "Vallahi, biz (yine de) onları alıkoyacağız" dedi. Bu kez Abdullah (r.a) ona doğru döndü ve kendisine daha Önce hiç sövmemiş olduğu bir şekilde sövdü ye şöyle söyledi:
"Ben sana Resulullah (a.s)'tan haber veriyorum. Sense: "Vallahi, biz (yine de) onları alıkoyacağız" diyorsun."[136]
Bir başka rivayete göre de Resulullah (a.s) şöyle buyurmuştur:
"Kadınlarınız gece camiye gitmek için sizden izin isterlerse onlara izin verin."[137]
Bir başka rivayete göre de şöyle buyurmuştur:
"Allah'ın kadın kullarını, Allah'ın camilerinden alıkoymayın."[138]
Bir diğer rivayete göre şöyle buyurmuştur:
"Hz. Ömer (r.a)'in sabah ve yatsı namazlarını camide cemaatle kılan bir hanımı vardı. Kendisine: "Sen niye (cemaate) çıkıyorsun. Oysa bunun mekruh olduğunu ve (Hz. Ömer (r.a)'in de) kıskandığım biliyorsun?" denildi. O da: "Öyleyse onun beni alıkoymasını engelleyen nedir?" dedi. (Soruyu soranlar da) şöyle söylediler:
"Onu Resulullah (a.s)'m şu sözü alıkoyuyor:
"Allah'ın kadın kullarını, Allah'ın camilerinden alıkoymayın."[139]
Bir başka rivayete göre de (ravi) şöyle söyledi:
"Resulullah (a.s) şöyle buyurdu:
"Kadınları geceleyin camilere çıkmaktan alıkoymayın."[140]
Bir başka rivayete göre ise (Abdullah bin Ömer r.a) şöyle söylemiştir:
"Kadınlara geceleyin camilere çıkmaları için izin verin." Bunun üzerine onun adına Vakıd denen bir oğlu: "Vallahi, biz (yine de) onları alıkoyacağız" dedi. Abdullah da ona (r.a) şöyle söyledi:
"Ben sana "Resulullah (a.s) şöyle buyurdu" diyorum. Sense: "Vallahi, biz (yine de) onları alıkoyacağız" diyorsun."[141]
Bir rivayette de şöyle denmektedir:
"Sizden izin istediklerinde kadınları camilerden olan paylarından alıkoymayın." Bunun üzerine Bilal:"Vallahi, biz (yine de) onları alıkoyacağız" dedi. Abdullah da ona (r.a) şöyle söyledi:
"Ben sana "Resulullah (a.s) şöyle buyurdu" diyorum. Sense: "Vallahi, biz (yine de) onları alıkoyacağız" diyorsun."[142]
Ebu Davud'un rivayetinde de şöyle denmektedir:
"Kadınlarınızı camilerden alıkoymayın. Evleri ise onlar için daha hayırlıdır."[143] (1)
Hafız İbni Hacer Feth'de, Bilal'in: "Vallahi, biz (yine de) onları alıkoyacağız" sözü ile ilgili olarak şu açıklamada bulunmuştur:
"Anlaşıldığına göre o zamanda bazı kadınların durumlarına dikkat etmemeleri yüzünden böyle söylemiştir. Kıskançlık duygusu onu böyle söylemeye yöneltmiştir. Ancak Abdullah bin Ömer (r.a) ise, onun açıkça hadise muhalefet etmesi dolayısıyla ona öyle karşı çıkmıştır. Ama belki: "Zamanımızda durum değişti. Onlardan bazıları camiye gitme iddiasıyla çıkıp içlerinde başka düşünceler taşıyorlar" deseydi, ona karşı çıkmayabilirdi.
Son hadiste bildirildiğine göre de Hz. Aişe (r.a) bu hususa işaret etmiştir. Abdullah bin Ömer (r.a)'in kendi oğluna karşı çıkmasından, kendi görüşüne dayanarak sünnete karşı çıkan ve kendi arzusuna dayanarak ilim sahibi birine itiraz eden birinin te'dib edilebileceği (azarlanabileceği) hükmü çıkarılmıştır. Aynı şekilde büyük de olsa bir babanın kendine yakışmayan söz söyleyen oğlunu azarlayabileceği, bir kimseyi terketmek (ona küsmek) suretiyle te'dib etmenin (azarlamanın) caiz olduğu hükmü çıkarılmıştır.
Ahmed bin Hanbel'in Müsned'inde geçen ve İbni Ebi Nuceyh'in Müca-hid'den rivayet ettiği hadiste: "Abdullah ölünceye kadar o sözü bir daha söylemedi" ifadesi geçmektedir. Bu söz, eğer sahih bir şekilde rivayet edilmişse, onlardan birinin yukarıda sözü edilen olaydan kısa bir süre sonra vefat ettiğini gösterir."[144]
1475- İbni Huzeyme, Abdullah bin Mes'ud (r.a)'un hanımı Zeyneb (r.a)'den şu şekilde rivayet etmiştir: "Resulullah (a.s) şöyle buyurdu:
"(Kadınlara hitaben): Biriniz camiye gelirse koku sürünmesin." Yahya bin Hakem dedi ki:
"Bana Bukeyr'in rivayet ettiğine göre o (yani Hz. Aişe r.a) bunu Resulul-lah (a.s)'tan duymuştu."[145]
1476- Ibni Huzeyme, Ebu Hureyre (r.a)'den rivayet etmiştir:
"Süründüğü koku etrafa yayılan bir kadın Ebu Hureyre (r.a)'nm yanından geçti. (Ebu Hureyre r.a} ona:
"Nereye gidiyorsun ey Cebbar'm kadın kulu?" diye sordu. O da:
"Camiye" diye cevap verdi. (Ebu Hureyre r.a):
"Koku süründün mü?" diye sordu. Kadın:
"Evet" dedi. Bunun üzerine (Ebu Hureyre r.a) şöyle söyledi:
"Dön de yıkan. Ben Resulullah (a.s)'ın şöyle buyurduğunu duydum:
"Kokusu etrafa yayılarak camiye çıkan bir kadm dönüp yıkanmadıkça Allah onun namazını kabul etmez."[146]
1477- Ebu Davud, Abdullah bin Mes'ud (r.a)'dan rivayet etmiştir:
"Kadının evinde (kendi özel bölmesinde) kıldığı namazı, odasında kıldığı namazından efdaldir (daha faziletlidir). Peykesinde (Özel korunaklı köşesinde) kıldığı namaz da evinde kıldığı namazdan efdaldir."
Mu'cemu'l-Kebir'de de bunun bir benzeri Abdullah bin Mes'ud (r.a)'dan mevkuf olarak rivayet edilmiş, ancak bunda Mekke ve Medine mescidleri (yani Mescidi Haram ve Mescidi Nebevi) ayrı tutulmuştur.[147]
1478- Taberani, Abdullah bin Mes'ud (r.a)'dan rivayet etmiştir:
"Mescidi Haram ve Hz. Peygamber (a.s)'in Mescidi hariç tutulursa, bir kadm, evinin kuytu bir köşesinden daha hayırlı bir yerde namaz kılmış değildir. Ancak eski mestleriyle (veya nalinleriyle) çıkan bir kadın (müstesnadır)."[148]
1479- Taberani, Abdullah bin Mes'ud (r.a)"dan rivayet etmiştir:
"O (yani Abdullah bin Mes'ud r.a) yemin ederek derdi ki:
"Hacc veya umrede kıldığı hariç tutulursa bir kadın için evinden daha hayırlı bir namazgah yoktur. Ancak evlenmekten ümidini kesmiş ve eski nalinleriyle çıkan kadm müstesna."
(Ravi dedi ki):
"Ben: "Eski nalinleri ne oluyor?" diye sordum. Şöyle söyledi:
"Yaşlanmış, adımları birbirine yakın (hızlı yürüyemeyen, kısa kısa adımlar atan) bir kadm."[149]
1480- İmam Malik, Amra [bintu Abdurrahman] (rh.a.)'ın şöyle söylediğini rivayet etmiştir:
"Hz. Aişe (r.a) şöyle söyledi:
"Resulullah (a.s) kadınların neler çıkardıklarını görseydi İsrailoğulları-nın kadınlarının alıkonduklan gibi onları camiden alıkoy ardı."
Amra'ya: "Onlar alıkondular mı yoksa?" diye soruldu. O da: "Evet" dedi."[150]
Hafız İbni Hacer, Feth'de şöyle söylemiştir:
"Gerek bu hadisin ve gerekse daha başka hadislerin bazı rivayetlerinde kadınların evlerinde kıldıkları namazların camide kıldıklarından efdal olduğu bildirilmiştir. Gizli bir yerde kıldığı namazın daha efdal olması bu durumda fitneden emin olması sebebiyledir. İnsanların süslenme ve gösteriş konusunda ortaya çıkardıkları yeniliklerden sonra bu daha da önem kazanmıştır. Nitekim Hz. Aişe (r.a) de söylediği sözünde buna dikkat çekmiştir. Bazıları kadınların kesinlikle camiden ahkonmalârı konusunda Hz. Aişe (r.a)'nin bu sözüne dayanmışlardır. Ancak bunun üzerinde biraz durmak gerekir. Çünkü bu söz belli bir hükmü değiştirecek söz değildir. Çünkü Hz. Aişe (r.a) bu sözünü kendi kanaatince gerçekleşmediğini sandığı bir şarta bağlamış ve: "Eğer (Resulullah (a.s) bu durumu) görseydi, onları (camiden) alıkoyardı" demiştir. Bu zaman ona: "O bunu görmedi ve alıkoymadı dolayısıyla hüküm devam etmektedir" denir. Bununla birlikte Hz. Aişe (r.a)-'nin sözü her ne kadar onun kadınların camiden ahkonmaları gerektiği kanaati taşıdığını hissettiriyorsa da o, bunu açık bir şekilde ifade etmemiştir.
Bunun yamsıra Yüce Allah kadınların sonradan neler çıkaracaklarını biliyordu. Ama peygamberine kadınları camiden alıkoyması için bir vahiyde bulunmamıştır. Eğer onların ortaya çıkardıkları şeyler kendilerinin camilerden alıkonmalarını gerektirecek olsaydı çarşı ve pazarlardan ahkonmaları öncelikle gerekirdi. Üstelik söz konusu yenilikler, kadınların tümü tarafından değil bazıları tarafından çıkarılmıştır. Eğer alıkoyma hükmü kesinlik kazanacak olursa, sadece bu yenilikleri çıkaranların ahkonmaları gerekir. En uygun olan Resulullah (a.s)'ın koku sürünme ve süslenme yasağındaki işaretinden hareketle fesadın (bozgunculuğun) olacağı durumlara bakılarak bunlardan çekinmeye çalışmaktır. Daha önce geçtiği üzere (yasağın) geceyle kayıtlanmasının sebebi de budur."[151]
1481- İbni Huzeyme, Ebu Humeyd Saidi (r.a)'nin hanımından şu şekilde rivayet etmiştir:
"Bu kadın Resulullah (a.s)'m yanma gitti ve şöyle söyledi:
"Ya Resulullah (a.s)! Ben seninle birlikte namaz kılmayı seviyorum."
(Resulullah (a.s) da) şöyle buyurdu:
"Ben, senin benimle birlikte namaz kılmayı sevdiğini bildim. (Ancak) senin kendi özel bölmende kıldığın namaz, odanda kıldığın namazdan daha hayırlıdır. Odanda kıldığın namaz, evinde kıldığın namazdan hayırlıdır. Evinde kıldığın namaz, kavminin camisinde kıldığın namazdan daha hayırlıdır. Kavminin camisinde kıldığın namaz ise benim mescidimde kıldığın namazdan daha hayırlıdır."
Bunun üzerine, Resulullah (a.s)'ın emriyle onun için evinin kuytu bir köşesinde mescid (namazgah) yapıldı. Burasını biraz karanlık kuytu bir hale getirdi. O kadın da Yüce Allah'a kavuşuncaya kadar (ölümüne kadar) burada namaz kılardı."[152]
1482- İbni Huzeyme, Resulullah (a.s)'ın hanımı Ümmu Seleme (r.a) 'den şu şekilde rivayet etmiştir:
"Resulullah (a.s) şöyle buyurdu:
"Kadınların mescidlerinin hayırlıları, evlerinin köşeleridir."[153]
1483- Taberani, Abdullah bin Mes'ud (r.a)'dan rivayet etmiştir:
"Bir kadın, evinin en karanlık köşesinde kıldığı namaz kadar Allah'a sevimli bir namaz kılmamıştır."[154]
1484- İbni Huzeyme, Abdullah bin Mes'ud (r.a)'dan rivayet etmiştir:
"Resulullah (a.s) şöyle buyurdu:
"Şüphesiz kadm avrettir (sakmdırılması gereken biridir). Dışarı çıktığında şeytan ona sataşır. Rabbinin yüzüne en yakın olacağı hal evinin köşesinde bulunduğu zamanki halidir."[155]
1485- Taberani, Abdullah bin Mes'ud (r.a)'dan rivayet etmiştir:
"Kadınlar avrettirler. Bir kadın hiç bir meselesi olmadan dışarı çıkar. Ancak şeytan ona musallat olur ve: "Sen ne zaman bir kimsenin yanından geçsen onun hoşuna gidersin" der. Yine bir kadın elbisesini giyer. Kendisine: "Nereye gitmek istiyorsun?" denir. O da: "Bir hastayı ziyaret edeceğim veya bir cenazede bulunacağım yahut bir camide namaz kılacağım" der. Bir kadın Rabbine evinde ibadet ettiği kadar hiç bir yerde (güzel) ibadet edemez."[156]
1486- Taberani, Ebu Amr Şey bani (r.a)'den rivayet etmiştir:
"O (yani Ebu Amr), Abdullah (r.a)'ın cuma günü kadınları camiden çıkardığını gördü. Bu sırada şöyle diyordu:
"Çıkın, sizin için daha hayırlı olan evlerinize gidin."[157]
1487- Ebu Davud, Nafi (r.a)'den, o da Abdullah bin Ömer (r.a)'den şu şekilde rivayet etmiştir:
"Resulullah (a.s) şöyle buyurdu: "Şu kapıyı kadınlara bıraksak?"
Nafi dedi ki: "Abdullah bin Ömer (r.a) Ölünceye kadar o kapıdan hiç girmedi."
Bir başka rivayete göre de Nafi'in söylediğine göre yukarıdaki sözü Abdullah bin Ömer (r.a) söyledi. Bu rivayet daha sağlamdır.[158]
1. Caminin fonksiyonunun yeniden canlandırılması konusunda özellikle ü-zerinde durulması gereken uygulamalardan biri ilim ve zikir halkaları oluşturulmasıdır. Resulullah (a.s)'m ve sahabilerin hayatlarında bu konuda bize ışık tutacak bir çok uygulama bulunmaktadır. Resulullah (a.s) cuma hutbesini verir ve sahabileri dinledikleri öğütleri bütünüyle hayatlarına geçirirlerdi. Kur'an-ı Kerim'in Öğretilmesi ve ezberletilmesi işi gerek cami içinde ve gerek cami dışında aksatılmadan yürütülüyordu. Bazı sahabiler Resulullah (a.s)'tan Kur'an-ı Kerinı'in yanısıra, sünneti, hikmeti, ilmi ve fıkhı öğrenmek amacıyla sürekli O'nun yanında bulunmaya çalışıyorlardı. Bazen de nöbetleşe Resulullah (a.s)'ın yanında bulunuyor böylece Resulullah (a.s) ile bulunan kişi bulunmayana öğrendiklerini öğretiyor ikinci kez daha önce Resulullah (a.s)'ın yanında bulunamamış olan O'nun yanma geliyor ve bu kez o kişi arkadaşına öğrendiği bütün yeni şeyleri öğretiyordu.
Sahabilerin uygulamalarından biri de insanları halkalar halinde guruplara ayırmaktı. Her halkada diğerlerine Kur'an-ı Kerim öğretecek bilgili bir kişi bulunurdu. Bütün herkesin de kendisine başvuracakları bir ileri gelenleri olur o da halkaları imtihan etmek ve kendilerine yararlı olmak amacıyla onların aralarında dolaşırdı. İslâm tarihinde sürekli ilim halkaları ve ruhi (manevi) halkalar olmuştur. Bazı konularda özel derslerin verildiği camilerin olduğu gibi özel ilim alanlarıyla ilgili dersler (ihtisas dersleri) verildiği de olmuştur. Buna göre bir cami fıkıh camisi, bir cami hadis camisi oluyordu.
Çağımızda da bazı ileri gelen ilim adamlarının geçmişteki bu uygulamaları devam ettirmek ve canlandırmak için yaptıkları çalışmaları görmekteyiz. Mesela ilim adamlarından biri sabahları prensip itibariyle günlük olarak bir fıkıh dersi verir arada bir de diğer şeylerden okurdu. Bunun yamsıra onun akşam ile yatsı namazının arasında günlük dersleri de olurdu. Sadece cuma gecesi ders vermezdi. Bu vakitteki derslerinde birgün hadisi şerif öğretir, birgün Resulullah (a.s)'ın sireti üzerine ders verir, iki günü fıkıh derslerine, iki günü de tefsir derslerine ayırırdı. Bazı ilim adamlarının da günlük iki ayn fıkıh dersleri olurdu. İkinci dersinde ayrıca tefsir de okurdu. Bazılarının ikindiden sonra fıkıh dersleri olurdu. Bazıları her cuma günü sabah namazından sonra fıkıh dersleri verirdi. Haftada bir yatsı namazından sonra da iki ders yaparlardı. Bazıları sabah namazlarından sonra günlük ders halkaları oluştururlardı. Bazıları çalışmalarını sadece Kur'an-ı Kerim öğretme ve ezberletme işine ayırırdı. Bazıları da sadece Arapça Öğretimi ile ilgilenirdi.
Bunun gibi bazı ilim adamları, ilim dallarından sadece biri ile ilgilenir o a-landa ders verir. Bazılarının özel düzenlemeleri olur, akşam namazlarından sonra öğrencilerini küçük ders halkalarına dağıtırlar. Sonra bunların hepsi kendi dersleri için toplanırlar. Bazıları bütün şer'i ilimlerin ve bazı kevni (varlıklar alemiyle ilgili, objektif) ilimlerin öğretildiği medreseler ve enstitüler kurarlardı.
Bazıları haftada bir kere me'sur zikirlerin okunduğu özel ruhi halkalar (oturumlar) düzenlerler. Aynı şekilde haftada bir kere vaaz için genel bir ders düzenlerler. Bütün bu çalışmalarda öğrenciler özel halkalar için dağıtılırlar. Her halkanın bilgili bir ileri geleni olur. O kişi, her şahıs için onun uygun göreceği bir vakit belirler. Camilerdeki özel ders halkalarının yanısıra evlerde de halkalar düzenlenmektedir. Bütün bunların yanısıra tefsir yahut Kur'an-ı Kerim ezberletme veya Arapça yahut herhangi bir ilim dalında kendini iyi yetiştirmiş mütehassıs kişiler bulunmaktadır. Bu tür çalışmalar dolayısıyla kendilerine uyutabilecek doğruya yönelten önderler ve doğru yol üzere giden Müslümanlar yetişmektedir. İlim adamları bütün bunların yanısıra öğrenciler için çağdaş ilimlerle ilgili öğretim dönemleri düzenlerler. Böylece sahalarında başkalarından öne geçen ilim adamları yetişir. İlim adamlarından çalışmalarını sadece cami eğitimine, davet veya spor faaliyetleri için gerçekleştirilen seyahatlere ayıranlar da olmaktadır. Bunlar, geniş çaplı sosyal faaliyetlere ek olarak yapılır. Böylece yenileşme konusunda benzeri nadir bulunur bir Örnek ortaya konmaktadır.
'Çağın İhtiyaçlarından Uzak Kalmamak İçin' adını taşıyan kitabımızda çağdaş Müslümanın ihtiyaç duyacağı bütün ilim alanlarını göz önünde bulunduracak bir eğitim öğretim hareketi başlatmak için bir girişimde bulunmaya çağırmıştık. Peygamberimiz (a.s)'e gerçek anlamda mirasçı olacak ilim sahipleri, ancak bu şekilde yetişecektir. Bizim bunun yanısıra Risâletu't-Ta'arruf adını taşıyan ve çağımızda Rabbani alimlerin hayata geçirmeleri gereken ilim alanları üzerinde duran bir başka küçük kitabımız daha bulunmaktadır.
2. Bilindiği üzere caminin oturduğu alan, minare ve caminin dışa açılan bir kapıya sahip duvarları içinde kalıp da camiyi çevreleyen bütün alan aynen cami hükmündedir. Bazen camiye bağlı kısımlardan olan hamamlar, tuvaletler ve bazı odalar da bu duvarın içinde olur. Hanefilerin ve Malikilerin görüşlerine göre, cünüp, hayızlı ve lohusa birinin bu kısımlara girmesi haramdır. Bütün mezheplere göre caminin namazgahına giren bir kimsenin iki rek'at tahiyyatu'l mescid namazı kılması sünnettir. Ancak kerahet vakitlerinde girilirse bu namaz kılınmaz.
Şafiiler ve Hanbeliler bir kimsenin ihtiyaç için olsun olmasm içinde beklemeden camiden geçmesini mubah görmüş ve bunda bir kerahet olmadığını söylemişlerdir. Ancak uygun olan, ihtiyaç olmadan geçmemektir. Bu görüşe göre caminin duvarları içinde de olsa caminin tuvaletlerinden bütün insanlar yararlanabilirler. Ancak ihtiyata uygun olan insanların bu konuda Hanefilerin ve Malikilerin görüşlerini de göz Önünde bulundurarak böyle yapmamalarıdır (yani cünüp, hayızlı veya lohusa biri buralara girmemelidir). Hanefilerin kâfir birinin bütün camilere girmesini caiz gördükleri daha önce geçmişti. Bu görüşe göre kâfir biri bir camiye bağlı kısımlara girebilir, buralardaki ders halkalarına ve konferanslara katılabilir.
Esas itibariyle tuvaletlerin cami alam içinde bulunması gerekir. Hanefiler cami alanı içine giren kısımda küçük abdest bozmayı, büyük abdest bozmayı ve cinsel ilişkiyi tahrimen mekruh olarak görmektedirler. Buna göre söz konusu işlerin yapıldığı organların cami duvarları içinde olmaması gerekir. Bazıları ise hükmü daha geniş tutmakta mülkü vakfeden kişinin belli bir alanı cami duvarları içinde ancak cami binası dışında söz konusu birimler (tuvalet, hamam vs.) için tahsis etmesi durumunda, bu birimlerde belirtilen işlerin yapılmasının caiz olduğunu söylemişlerdir. Birinci görüşte olanların içtihadlarının da göz önünde bulundurulması açısından bazı birimlerin cami duvarları dışında yapılması mümkündür. Böylece bazı fiillerin cami olarak kabul edilen alanın içinde yapılmasını haram sayan ilim adamlarının içtihadları da nazarı dikkate alınmış olur.
3. Hanefiler cami alanının göğün en üstüne ve yerin derinliklerine kadar cami olduğu görüşündedirler. Bu görüşe göre caminin aitı ve üstü de aynen cami hükmündedir. Dolayısıyla bu görüşe göre caminin üstünde veya altında evler, iş yerleri ve ticaret yerleri yapılması caiz değildir. Çünkü cünüp, hayızlı veya lohusa birinin buralara girmesi yahut buralarda cinsel ilişkide bulunulması caiz olmaz. Bunun gibi Hanefilere göre garib (evsiz) veya itikafa girmiş biri dışında bir kimsenin camide uyuması mekruh olduğu gibi üstünde ve altında uyuması için de aynı hüküm söz konusudur. Aynı şekilde camide yüksek sesle konuşmak yahut kayıp bir şeyi aramak veya alış veriş ya da kira anlaşması yapmak nasıl mekruh ise bu işlerin caminin altında ve üstünde yapılması da mekruhtur. Yine caminin bir meslek için işyeri olarak kullanılması mekruh olduğu gibi üstünün ve altının da bu amaçla kullanılması mekruhtur. Bu itibarla Hanefiler cami alanının sadece camiye özel kılınmasını gerekli görmektedirler. Dolayısıyla onlara göre caminin altına veya üstüne caminin işlevine ters bir bina yapılamaz. Eğer altına veya üstüne bir bina yapılması isteniyorsa, bunun da tamamen cami olması (yani camide yapılması caiz olan işlerin yapılacağı türden binalar olması -Çeviren) gerekir. Bu görüşe göre caminin altına veya üstüne tuvaletler yahut dükkanlar yapılması caiz olmaz.
Bazı ilim adamları insanların ve caminin maslahatı açısından bu gibi şeylere yani caminin altına veya üstüne camide yapılması caiz görülmeyen işlerin de yapılabileceği binalar yapılmasına cevaz vermişlerdir. Ancak ihtiyata uygun olan yapılmamasıdır. Özellikle yeniden tamir edilen eski camilere bu tür binalar ilave edilmemelidir. Bu gibi camilerde cami mülkünü vakfedenin şartı göz önünde bulundurularak altına veya üstüne caminin işlevine uymayan işlerin yapılacağı binalar yapılmamalıdır.[159]
Cemaat, imam ile imama uyanın namazı arasında oluşan bağlantıdır. Cemaatle namaz uygulaması; beş vakit farz namaz, cuma namazı, iki bayram namazı ve ileride göreceğimiz daha başka namazlar için konulmuştur.
Hanefiler ve Malikiler şöyle söylemişlerdir:
"Cuma namazı dışındaki namazlar için cemaat akıl sahibi ve zorlanmadan cemaate katılabilecek erkeklerin üzerine müekked sünnettir."
Buna göre kadınlar, çocuklar, deliler, köleler, oturaklar, hastalar, düşkün yaşlılar ve eli ile ayağı çaprazlama kesilmiş biri için cemaate katılma sorumluluğu yoktur. Cuma namazı ise ileride göreceğimiz üzere farzdır.
Şafiilerin mezheplerince en sağlam olarak gördükleri görüşte şöyle denmektedir:
"Cemaat; mukim olan (yolcu olmayan) hür erkekler için farzı kifayedir. Büyük olsun küçük olsun bir beldenin bütün insanları cemaatten geri kalırlarsa imamları (yöneticileri) veya imam (yönetici) hükmünde olan kimse onlara karşı savaş açar."
Hanbeliler ise şöyle söylemişlerdir:
"Yüce Allah'ın: "Namazı kılın, zekâtı verin ve rüku edenlerle birlikte siz de rüku edin"[160] sözü gereğince cemaate katılmak ayni vaciptir."
Ancak onlar, cemaate katılmayı namazın geçerli olmasının bir şartı olarak görmezler. Şafiilere ve Hanbelilere göre cemaat; imama uyan kişi çocuk da olsa, imam ve imama uyan bir kişi (yani en azından biri imam diğeri imama uyan olmak üzere iki kişi -Çeviren) ile gerçekleşir. Malikilere göre mümeyyiz yani doğruyu yanlıştan, iyiyi kötüden ayırabilen bir çocuk ile cemaat oluşturulmaz (yani imama uyanlar arasında bu nitelikteki bir çocuktan başka kimse bulunmazsa, onunla cemaat oluşturulamaz -Çeviren) Hanbelilere göre ise sadece farz namazda mümeyyiz bir çocukla cemaat oluşturulabilir. Kadın veya hünsa dışındakiler için cemaatin en faziletlisi camide oluşturulan cemaattir. Kadın için evinde namaz kılmak daha faziletlidir. Kendisi gitmeden camide cemaat oluşturulmayan yahut kendisinin gitmesi başkalarının da cemaate katılmaları için teşvik mahiyeti taşıyan bir yükümlünün camiye gitmesi tercih edilir. Sonra cemaati çok ve uzak bir camide namaz kılmak yakın bir camide namaz kılmaktan efdaldir. Namazı fıkıhçılann açıkladıkları şekilde tercih edilen vakitlerinde kılmak cemaatin artması için beklemekten daha sevaptır.
Malİkiler şöyle söylemişlerdir:
"İlim adamlarıyla, salihlerle ve hayır sahipleriyle namaz kılmanın diğerleriyle namaz kılmaktan daha sevap olduğu üzerinde tartışma (görüş ayrılığı) yoktur."
Bazıları kadınların camide cemaatle namaz kılmaları konusunda bir takım açıklamalarda bulunmuşlardır. Buna göre erkeklerin kendine ihtiyaç duymayacakları yaşlı bir kadın camiye, zikir ve ilim meclislerine, iki bayram namazına, istiska namazına, cenaze namazına gidebilir ve gerek kendinin gerek' bir başkasının ihtiyaçları için çıkabilir. Onun için bu konularda bir sakınca yoktur. Yaşları bu gibilere yakın olanlar hüküm itibariyle onlar gibidirler ancak bu berikilerin biraz daha ihtiyatlı davranmaları gerekmektedir. Dikkat çekmeyen (Güzelliği ile ilgi toplamayan) bir genç kız farz namazı cemaatle kılmak için veya ailesinden yahut yakınlarından birinin cenaze namazma katılmak için çıkabilir. Bayram ve istiska namazlarına ve ilim ve zikir meclislerine ise katılmaz. Ancak ilmi konuda bir zorunluluk olması durumunda katılabilir. Güzelliği ile Dikkat çeken bir genç kızın erkeklerle birlikte cemaate katılması Şafiilere ve Hanbelilere göre mekruhtur.
En mükemmel sevaba, namazın başından sonuna kadar imam ile birlikte namaz kılan kişi kavuşur. İmam ile birlikte başlangıç tekbirine yetişmek bir fazilettir. Bir kimse daha imam selâm vermeden cemaate yetişirse, cemaat sevabına kavuşur. Kendisinin başlangıç tekbirini almasından hemen sonra imamın selâm vermesi dolayısıyla imam ile birlikte oturmuş olmasa bile yine cemaate yetişmiş sayılır.
Malikiler şöyle söylemişlerdir:
"Bir kimse, namazın en azından bir rek'atim cemaatle kılmadıkça cemaat sevabına tam olarak kavuşamaz. Ancak bir rek'attan daha az bir kısmı cemaatle kılan kişi de yine cemaat sevabı alır."
Bütün mezhep imamlarının ortak görüşleriyle imama rüku esnasında yetişen bir kimse o rek'atı imamla birlikte kılmış sayılır. Bunun şartı ise başlangıç tekbirini ayakta iken veya ayakta duruşa yakın bir halde almış olmak (sonra rüku esnasında cemaate yetişmek)tir. Eğer imam rükudan başını kaldırdıktan sonra rükuya giderse, o rek'atı cemaatle kılmış saymamalıdır. Malikiler bu konuda, imama uyan kişinin rükuya daha yakın olduğu bir sırada imamın başmı kaldırışına denk gelmesi durumunda o rek'atın geçerli (yani kılınmış) sayılacağını söylemişlerdir. Hanbelilere göre bu durumda başlangıç tekbiri rüku tekbiri yerine de geçer. Şafiilere ve Malikilere göre ise başlangıç tekbirinin alınması ile geçiş tekbirini alma sünneti düşmez.
Malikiler şöyle söylemişlerdir:
"Bir kimse cemaata katılmak için giderken safa ulaşıncaya kadar bir rek'atı kaçıracağından korkarsa safın arkasında rüku edebilir."
Hanbeliler ve diğerleri de şöyle söylemişlerdir:
"Safın en kenarına gelip safla aynı hizaya durmadıkça rüku etmez."
Hanbelilerce kuvvetli olan görüşe göre cemaate katılmak vacib, camiye gitmek için çaba harcamak ise sünnettir. İlim adamlarına göre cemaate katılmak isteyen birinin yürüyerek gitmesi müstehabdır. Cemaate giderken sakin ve vakarlı bir şekilde yürümek gerekir. Malikiler cemaate yetişmek için orta derecede hızlı yürümeyi caiz görmüşlerdir. Namaz kılan kişi hemen cemaate katılarak imam ayakta da olsa, rükuda da olsa, secdede de olsa ona uyar. Henüz namaza başlanmamışsa vakit namazlarını vakitlerinde kıldıran bir imam için kamet getirildiğinde ona uyar.
Malikiler şöyle söylemişlerdir:
"Namaza geç kalan birinin cemaat oluşturulduktan sonra farz veya nafile bir namazı yalnız başına kılması haramdır."
Camide namaza durulur, bir kimse de caminin içinde veya cami alanı içinde farz veya nafile bir başka namaz kılıyor olursa, namaza devam etmesi durumunda bir rek'atı kaçıracağından korkarsa kılmakta olduğu namazı bozmak niyetiyle selâm veya söz ile keser. Eğer bir rek'atı kaçıracağından korkmuyorsa kıldığı namaz nafile bir namaz ise iki rek'ata tamamlar. Eğer imamın kıldığı namazın aynısını kılıyorsa, ilk iki rek'atta ise bu iki rek'atın sonundaki teşehhüdden sonra selâm vererek cemaate katılır. Üçüncü rek'ata kalkmış ve henüz rek'atın secdelerini tamamlamış ise oturarak teşehhüdde bulunup cemaate katılır. Bu uygulama dört rek'atlı namazlar için söz konusudur. Ama eğer sabah veya akşam namazını kılarken cemaat namaza durursa, namazını keserek cemaate katılır. Ama eğer akşam namazının ilk iki rek'atını veya üçüncü rek'atını, sabah namazının her iki rek'atını da tamamlamış olursa, farz namaz niyetiyle kılmakta olduğu namazı tamamlar.
Şafiiler şöyle söylemişlerdir:
"Bir kimse nafile namaz kılıyor olur sonra cemaatle namaza durulursa, eğer cemaati tamamen kaçıracağından korkmazsa o namazını tamamlar sonra cemaate katılır. Ama cemaati tamamen kaçıracağmdan korkarsa nafile namazı keser."
Bir kimse vaktin farzına başladıktan sonra cemaat oluşturulursa onun için efdal olan namazını keserek cemaate katılmaktır. Eğer vardığında namaza başlanmış olursa, nafile namazla meşgul olmadan derhal cemaate katılır. Hanbelilere göre camide veya başka bir yerde namaz için kamet getiren kişi kamet okumaya başladıktan sonra artık herhangi bir nafile namaza veya ratib sünnete (farzlarla birlikte kılınan sünnete) başlamak caiz olmaz. Eğer bu durumda kişi nafile namaza durursa, namaza başlanmış olunmaz (namaza başlama işi gerçekleşmiş olmaz). Eğer kişi nafile namaz kılarken namaz için kamet getirilirse, bir rek'at kaçıracak bile olsa kılmakta olduğu namazı kısa tutarak onu bitirir. Ancak iki rek'attan fazla kılmaz. Fakat üçüncü rek'ata başlamış olursa onu dörde tamamlar. Bu şekilde namazını bitirdikten sonra selâm verip cemaate katılması caizdir. Ama eğer nafile namaz kılan kişi cemaati tamamen kaçıracağmdan korkarsa nafile namazını keser.
Hanefilere göre, bir kimse mesela öğlenin ilk sünnetine yahut cuma namazının ilk sünnetine başlamışken cuma için kamet getirilir de hatib minbere çıkarsa, o kişi iki rek'attan sonra selâm verir farzın ve son sünnetin kılınmasından sonra onun son iki rek'atını kaza ederek dörde tamamlar. İmam Muhammed'e göre ise kılamadığı o iki rek'atı son sünnetten önce kaza eder. Hanefilere göre bir mahalle camisinde ezan ve kamet okunarak cemaatin tekrarlanması mekruhtur. Yani bir mahalle camisinde bir vakitte cemaat için sadece bir ezan ve kamet okunur aynı camide sonradan cemaatle kılınan namazlar için ezan ve kamet okunmaz. Ancak yol camisinde veya imamı ve müezzini bulunmayan bir camide insanların gurup gurup cemaat oluşturmaları mekruh değildir. Bu durumda her bir gurubun bir ezan ve kametle namaz kılması efdaldir. Malikiler, namazları düzenli bir şekilde (yani vakti vaktine) kıldıran bir imamın arkasında ikinci kez cemaat oluşturmanın mekruh olduğunu söylemişlerdir. Yine namazları vakti vaktince (râtib) kıldıran bir imamdan önce cemaat oluşturmak mekruhtur. Böyle belli bir düzen üzere vakti vaktince (râtib) namaz kıldıran imamın, cemaatinin yanısıra (aynı anda) ikinci bir cemaat oluşturmak ise haramdır. Yine Malikilere göre bir kimse Mescidi Haram'a .yahut Medine Mescidi'ne (Mescidi Nebevi'ye) veya Mescidi Aksa'ya vakit namazının cemaatle kılınmasından sonra (ratib cemaatten sonra) girerse yalnız başına namaz kılar. Onlara göre vakti vaktince (râtib) namaz kıldıran birden fazla imam bulunması ve bunların birinin diğerinin ardından cemaat oluşturması mekruhtur. Yine aynı vakitte birden fazla cemaat oluşturulması da mekruhtur.
Şafıilere göre insanların gelip geçtikleri yerde bulunan bir camide veya çarşı pazarda bulunan bir camide yahut vakti vaktince (râtib) namaz kıldıran imamı bulunmayan bir camide yahut vakti vaktince (râtib) namaz kıldıran ancak dar olması sebebiyle bütün cemaati almayan bir camide veya vaktin çıkmasından korkulması durumunda, arka arkaya birden fazla cemaat oluşturulması mekruh değildir.
Hanbeliler şöyle söylemişlerdir:
"Bir camide orada vakti vaktince (râtib) namaz kıldıran imamdan önce onun izni olmadan cemaat oluşturulması haramdır. Aynı şekilde vakti vaktince (râtib) namaz kıldıran imamın cemaat oluşturduğu esnada ikinci bir cemaat oluşturulması da haramdır. Bu iki durumda kılınan namaz (yani râtib namaz kıldıran imamın izni olmadan ondan önce oluşturulan bir cemaatle veya onun cemaatinin yanısıra oluşturulan ikinci bir cemaatle kılınan namaz) geçerli değildir. Ancak râtib namaz kıldıran imamın bir mazeret dolayısıyla geç kalması veya cemaate gelmeyeceğine kanaat getirilmesi durumunda halkın bir cemaat oluşturması mekruh değildir. İmamın izin vermesi durumunda ise evleviyetle mümkündür. Onlara göre râtib imamın namaz kıldırmasından sonra ondan başka birinin imamlığıyla cemaat oluşturulması mekruh değildir. Bu sadece Mekke ve Medine mescidlerinde yani Mescidi Haram'da ve Mescidi Nebevi'de caiz değildir. Bu iki camide uyumak gibi bir mazeret dışında ikinci kez cemaat oluşturulması caiz değildir. Bu iki mescidde geçerli bir özüründen dolayı cemaati kaçıran bir kimsenin râtib imamın namaz kıldırmasından sonra cemaatle namaz kılması mekruh değildir. Bu iki camide birden fazla râtib imam olması mekruhtur. Yani ayrı ayrı cemaatler oluşturan birden fazla râtib imam olması mekruhtur. Yoksa birinin bulunmadığı zaman diğerinin namaz kıldırması üzere birden fazla imam görevlendirilmesi mekruh değildir."
Vakit namazını yalnız başına kılan birinin aynı namazı cemaatle ikinci kez kılması caizdir. İkinci namazı onun için nafile yerine geçer. Bildiğimiz üzere Hanefiler ikindiden sonra nafile namaz kılmayı caiz görmemektedirler. Dolayısıyla onlara göre ikindiden sonra (belirtildiği üzere) namazın tekrar kılınması caiz değildir. Hanefiler için sabah namazından sonra da aynı şey söz konusudur. Bunun gibi Hanefilere göre tek rek'atlı nafile namaz olamayacağından onlara göre akşam namazı (belirtilen şekilde) ikinci kez kılınamaz.
Malikilere göre ise vakit namazını yalnız başına kılmış birinin (cemaat oluşturulması durumunda) aynı namazı cemaatle yeniden kılması mendubdur. Ancak namazını üç mescidden (Mescidi Haram, Mescidi Nebevi ve Mescidi Aksa'dan) birinde kılmış olursa hüküm farklıdır: Buralarda kılınan namazın yine buralarda tekrar kılınması mendubdur başka yerde tekrar kılınması (iadesi) mendub değildir.
Şafiiler yalnız başına (münferiden) kılınan namazın ve başka namazların farza niyet edilerek tekrar kılınmasını caiz görmektedirler. Şafiilerin yeni mezheplerine göre bir kimse farz bir namazı yalnız başına kılar sonra onu cemaatle birlikte yeniden kılarsa birinci kıldığı farz, ikinci kıldığı ise nafiledir.
Hanbeliler de şöyle söylemişlerdir:
"Farz bir namazını yalnız başına veya cemaatle birlikte kılan birinin, kendisi daha camideyken (nafile) namaz kılmanın yasak edildiği vakitte de olsa ikinci kez cemaat oluşturulması durumunda bu cemaatle birlikte aynı namazı yeniden kılması müstehabdır. İkinci namazını râtib imamla veya bir başka imamla kılsa farketmez. Ancak akşam namazının yeniden kılınması sünnete uygun değildir. Bu durumda ilk namazı farz namaz yerine geçer ikinci namazı için de iadeye (yeniden kılmaya) niyet eder. Her halü kârda ikinci namazı nafile yerine geçer.
Bütün bunlar caminin içinde olması durumu içindir. Ama bir kimse namazını kıldıktan sonra camiden çıkmış olur ve böylece ikindi ve sabah namazları sonrası gibi nafile namaz kılmanın yasak edildiği vakitlere girmiş olursa, onun camide kılman cemaatle namaz bitinceye kadar yeniden camiye girmesi müstehab değildir. Bu durumda namazını iade etmesi (yeniden kılması) da haramdır. Ama eğer vakit nafile namaz kılmanın yasaklandığı vakit olmaz, kendisi de namazını yeniden kılmak niyetiyle değil de öylesine camiye girmiş olur ve girince insanların cemaatle namaz kıldıklarını görürse, onun namazını cemaatle birlikte iade etmesi sünnettir."
Hanefilere göre "hayye ale'l-felah (haydi namaza)" denilince, imam olsun cemaat olsun bütün herkesin namaz için kalkmaları sünnettir. Hanbeliler namaza başlamanın "kad kameti's-sala (namaz başladı)" denmesiyle birlikte başlaması gerektiği yönünde görüş bildirmişlerdir. Şafiilere göre ise namaza başlamanın kamet okuyan kişinin kametini bitirmesinden sonra olması gerekir. Malikiler namaza başlama konusunda belli bir vakit tayin etmemişlerdir. Onlara göre kamet okunmaya başlandıktan sonra kişinin ne zaman olsa namaza başlaması caizdir.
Kişinin cumayı ve cemaati terketmesini caiz kılan özürler çoktur. Bunlardan bazıları: Cemaate gitmeyi zorlaştıracak derecede bir hastalık. Hafif başağrısı ve hafif bir ateş gibi hafif hastalıklar ise mazeret değildir. Bir yakını olsun veya olmasın kendisiyle ilgilenecek biri olmayan bir hasta ile ilgilenen kimse hastadan endişe ederse cemaate gitmeyebilir. Cumaya veya cemaate çıkması durumunda hastalanacağından korkan da böyledir. Oturak veya kötüriim yahut eli ve ayağı çapraz kesilmiş yahut sadece ayağı kesilmiş veya felçli birinin, yaşlı bir ihtiyarın, körün cuma'ya ve cemaate gitmesi gerekmez. Hanefilerin görüşlerine göre kör kişiyi cemaate götürecek bir yardımcı olsa da yine onun cumaya ve cemaate gitme sorumluluğu yoktur. Ancak Hanbelilere, Malikilere ve Şafiilere göre körün yardımcısı olursa cemaati terkedebilir ama cumayı terketme konusunda özürlü sayılamaz. Cumaya veya cemaata gitme yükümlülüğünü kaldıran özürlerden biri de canına, malına veya ırzına bir zararın geleceğinden korkmaktır. Zalim birinden veya darlık içinde olduğundan dolayı borcunu ödeyemediği için hapsedileceğinden korkmak, yahut kendisi sıkıntı içinde olup da alacaklısının kendini takib edeceğinden korkmak veya bir süre tutuklanamaması durumunda tutuklanmasının düşeceğini umduğu çünkü bu yolla aftan yararlanabileceği bir cezadan korkmak böyledir. Çıplaklık da bir özürdür. Aynı şekilde hastalığın artacağından veya iyileşmenin gecikeceğinden korkmak da bu konuda bir özürdür. Başkasının yardımıyla (Cumaya veya cemaate) gitmeğe güç yetirebilecek olan, Hanefilere göre buna güç yetirebilen biri olarak görülmez. Ancak böyle biri Hanbelilere, Malikilere ve Şafiilere göre cuma namazına gidebilecek güçte biri olarak görülür. Uzak bir yolculuk da olsa yolculukta arkadaşlarından geri kalacağından korkan birinin cuma'ya ve cemaate gitmesi gerekmez. Fırındaki ekmeğin veya ateşe konmuş bir yemeğin yanması gibi bir malın telef olmasından korkan da özürlü sayılır. Yine kaybettiği bir şeyi kendine gösterecek bir adamı kaçırmak gibi herhangi bir fırsatı kaçırma korkusu da bu konuda bir özürdür. Yağmur, aşırı çamur, şiddetli so-ğuk veya öğle vaktindeki aşırı derecedeki sıcak, cumayı ve cemaati terketmeyi caiz kılan özürlerdendir. Cemaati terketmeyi caiz kılan diğer özürlerden bazıları da şunlardır: Gündüz değil de geceleyin şiddetli fırtına, aşırı karanlık, kar, bir yandan yağmur yağarken bir yandan da yerlerin çamur olması.
İki çirkin şeyin yani küçük ve büyük abdest bozma ihtiyacının veya bunlardan sadece birinin zorlaması cemaati terketmeyi caiz kılan durumlardandır. İnsanın canının çektiği bir yemeğin hazır olması, uyku bastırması ve zorluk çekmek de bu tür özürlerdendir. Hanefilere göre başka şeyle değil de fıkıhla (yani İslâmi ilimlerle) meşgul olmak da cemaati terketmeyi caiz kılan özürlerdendir.
Sarımsak veya soğan veya turp yahut kokusu dışa vuran herhangi bir kokulu yiyecek yemek de cemaati terketmeyi caiz kılan durumlardandır. Bu gibi yiyecekleri yiyen biri onların kokusu gidinceye kadar cemaatten geri kalabilir. Aym şekilde yaptığı iş dolayısıyla üzerinde çirkin bir koku bulunan herkes bu hükümdedir. Baras, cüzzam veya başkasına geçme ihtimali bulunan bir hastalığa yakalanmış bir kişinin üzerinden, cemaate katılma yükümlülüğü düşer. Hapis de cemaate ve cumaya gitme yükümlülüğünü düşüren sebeplerdendir. Şafiilere göre çarşılardaki binaların çatılarının dökülmesi, deprem, gece olsun gündüz olsun sıcak rüzgâr, bulacağını umduğu bir kaybını aramak, gasbedilen bir şeyini geri almak için çabalamak, aşırı şişmanlık, huşuya engel bir düşünce, bir ölüyü teçhiz etmekle meşgul olmak, cemaate giderken izlediği yolda veya camide kendine eziyet eden birinin bulunması ve geceleyin kılınan bir namaz vaktinde hanımıyla gerdeğe girmek, imamın (bir şeyi) sünnet olan, miktardan fazla uzatması yahut yapılması gereken bir sünneti terketmesi, imamın hızlı okuyan, imama uyanın ise yavaş okuyan biri olması, imamın arkasında namaz kılınması mekruh olan biri olması da cemaate gitme yükümlülüğünü düşüren sebeplerdendir. Yine bir kimsenin kendine karşı bir fitnenin ortaya çıkmasından veya kendinin bir fitneye bulaşmasından korkması da cemaati terketme mazeretlerindendir. Malikilere göre gerdeğe girme dolayısıyla altı gün süreyle cumaya ve cemaate gitme yükümlülüğü düşer.
Bir kimse geçerli mazeretlerden biri dolayısıyla cemaatten geri kalırsa yine de cemaat sevabı alır.
Namazda cemaat; bir imamın ve bir de imama uyanın bulunmasıyla gerçekleşir. İmama uyanın namazının, imamın namazıyla bağlantılı olması bununla bütünlük arzeder.
Bir kimsenin imamlığının geçerli olmasının şartları şunlardır: Müslüman olmak. Erkeklerden veya erkeklerle kadınlardan oluşan bir cemaatin imamlığında erkek olmak. Hünsa (cinsiyeti belirsiz) birinin erkeklere veya kadınlara imamlık yapması geçerli olmaz ancak kendi gibilere (yani cinsiyeti belirsizlerden oluşan bir cemaate) imamlık ederse imamlığı geçerli olur.
Kadınların da kadınlara imam olmaları geçerlidir.
İmamlığın geçerliliğinin şartlarından biri de akıllı olmaktır. Deli veya bu-namış birinin imamlığı geçerli değildir. Bu ikisinin namazları geçerli olmadığı gibi sarhoşun namazı da geçerli değildir.
Hanefiler farz veya nafile bir namazda imamlık için buluğ çağına ermiş olmayı şart koşmuşlardır. Hanbeliler ve Malikiler ise bunu sadece farz namazda şart koşmuşlardır. Dolayısıyla onlara göre farz namazda henüz buluğ çağına ermemiş birinin imamlığı geçerli değildir. ŞafiÜer ise cuma namazında bile buluğ çağına ermiş birinin henüz buluğ çağına ermemiş ama mümeyyiz (doğruyu yanlıştan ayırabilen) çocuğa uymasının kerahetle caiz olduğunu (yani caiz olmakla birlikte mekruh olduğunu) söylemişlerdir.
Şafiilere göre kadınların kendi aralarında cemaat yapmaları mekruh değil aksine müstehabdır ve imamlarının aralarında durması (yani Öne geçmemesi) gerpkir.
Hanefiler ise şöyle söylemişlerdir:
"Cenaze namazı dışında kadınların kendi başlarına cemaat oluşturmaları tahrimen mekruhtur. İmamları ise aralarında durur."
Hanefilere ve Hanbelilere göre bir adamm içlerinde kendinden başka bir erkek yahut bir mahremi veya kendi hanımı bulunmayan bir kadınlar topluluğuna imamlık etmesi mekruhtur.
İmamlığın geçerliliğinin şartlarından biri de hadesten ve habesten (ab-destsizlik durumundan ve namaza engel bir pislikten) temiz olmaktır.
Bir fesadın (bozulmanın) meydana gelmesi durumunda imamın veya imama uyanın namazını yeniden kılmasının gerekip gerekmediği konusunda mezhepler arasında farklı açıklamalar bulunmaktadır. Şafiilerce meşhur olan görüşe göre imama uyanın namazı, bozulma yönünden değil de geçerlilik yönünden imamın namazıyla bağlantılıdır.
İmamlığın geçerliliğinin şartlarından biri de Kur'an-ı Kerim'i düzgün okumak ve namazın rükünlerini tam yerine getirmektir. Bu itibarla dilsiz birinin arkasında kılman namaz geçerli olmaz. Hatta onun gibi dilsiz olan birinin bile dilsizin arkasında namaz kılması caiz değildir. Bunun gibi rüku yapamayan yahut secde edemeyen veya oturamayan (kuud rüknünü yerine getiremeyen) ya da kıbleye yönelemeyen veya necasetten temizlenemeyen bir kimsenin arkasında kılınan namaz geçerli olmaz. Bu saydığımız nitelikteki kişilerin arkalarında yine kendileri gibi olanların namaz kılmaları caizdir.
Malikiler şöyle söylemişlerdir:
"İmamın Fatiha suresini okumak gibi sözlü rükünleri de, rüku, secde ve kıyam gibi fiili rükünleri de yerine getirmeye güç yetirmesi şarttır. Bunları yerine getirmeye güç yetiremeyenin arkasında namaz kılmak caiz olmaz. Ancak imamla, imama uyan aynı nitelikte olursa o zaman caiz olur."
Bir başkasına uymakta olduğu sırada me'muma (imama uymuş, cemaatten birine) uymak olmaz. Ancak daha önce imama uymuş ama bu uyma işlemi bitmiş birine mesela cemaate sonradan yetişmiş olup da imam selâm verdikten sonra kaçırdığı rekâtları tamamlamakta olan birine uymak caizdir.
Hanefiler ve Malikiler şöyle söylemişlerdir:
"Namaza sonradan yetişmiş ve kaçırdığı rek'atları tamamlayan birinin bir başkasına uyması veya bir başkasının ona uyması caiz değildir."
Şafîiler de şöyle söylemişlerdir:
"Namaza sonradan yetişen birine imamının selâm vermesinden veya onun (cemaatten) ayrılmaya niyetlenmesinden sonra uymak caizdir."
Şafiilere göre cuma namazı dışında bir kimsenin cemaatten ayrılmaya niyetlenmesi geçerlidir (yani bir kimse cemaatle namaz lalarken bir ara cemaatten ayrılarak namazını yalnız başına devam ettirmeğe niyet edip böyle yapabilir- Çeviren). Cuma namazında ise bu durumdaki birine uyulması geçerli değildir. Hanbelilerin görüşleri, Şafiilerin görüşlerine yakındır.
Hanefiler ve Hanbeliler imamlığın geçerliliği için sürekli bevl akıntısı olması ve bunun gibi özürlerden uzak olunmasını şart koşmuşlardır. Bu itibarla belirtilen şekilde herhangi bir özrü olan, kendi gibi özürlü olan kimselerden başkasına imamlık ederse imamlığı geçerli olmaz. Özürlü birinin yine özürlü birine imamlık edebilmesi için her ikisinin de aynı özürü taşımaları gerekir. Bunun yanısıra iki özrü olan birinin sadece bir özrü olana imamlık etmesi caiz olmaz. Malikilere göre özürlü birinin özürlü olmayana imamlık etmesi mekruhtur. Şafiilere göre ise namazını iade etmesi gerekmeyen özürlü birinin, özürlü olmayan sağlam birine imamlık etmesi caizdir.
Hanefilere göre bazı harfleri düzgün çıkaramayıp onları başka harflerle değiştiren peltek birinin kendi gibi peltek olandan başkasına imamlık etmesi caiz olmaz. Yine onlara göre ta harfini tekrar eden ("te" yerine "tete" diyen) yahut "fa" harfini tekrar eden ("fe" yerine "fefe" diyen) birinin kendi gibi olandan başkasına imamlık etmesi caiz olmaz. Hanbeliler, "el-Mağdub" ve "ve le'd-dâllin" kelimelerindeki "dâd" harfinin yerine "zâ" harfi çıkaran bir kimsenin imamlığını caiz görmüşlerdir. İdğam yapılması gerekmeyen yerlerde id-ğam yapan (bazı harfleri diğer bazı harflere katan ) mesela "müstakim" yerine "mutakim" diyen peltek birinin imamlığı caiz olmaz.
Şafüler şöyle söylemişlerdir:
"Fatiha suresinin bir harfini veya bir şeddesini çıkaramayan veya bazı harfleri çıkaramayan peltek gibi sayılır. Dolayısıyla onun kendi gibisinden başkasına imamlık etmesi caiz olmaz."
İmamların çoğunluğuna göre ise tâ ve fâ harflerini tekrar eden (tamtam ve fa'fa') birinin kendi gibi olmayana imamlık etmesi mekruh olmakla birlikte caizdir.
Bir topluluk içindeki kişilerin fikhi meselelerde (furuatta) farklı görüşlerde olmaları, onların birbirlerinin arkalarında namaz kılmalarına engel değildir. Bu itibarla ehli sünnet ve'1-cemaata mensup müçtehid imamlardan birine uyan ancak mezhebi ayrıntılarda cemaatten farklı bir çizgi izleyen bir imamın arkasında kılman namaz geçerlidir ve mekruh değildir. Ancak en güzel olan, imamın, mezhepleri konusunda katı davrananlarla arasında bir problemin ortaya çıkmaması için imkân ölçüsünde arkasındaki cemaatin mezhebini de göz önünde bulundurmasıdır. Esas itibariyle imamın adaletli, takva sahibi ve vera ehli (şüpheli şeylerden sakınan) biri olması gerekir.
Hanbeliler fasık birinin kendi gibilere bile imamlık edemeyeceğini söylemekle bu konuda katı davranmışlardır. Onlara göre cuma ve bayram namazları dışmda bu gibi birinin arkasında kılınan namazın iade edilmesi (yeniden kılınması) gerekir. Söz konusu namazlar ise onlara göre de, adil bir imamın bulunmaması durumunda fasık bir imamın arkasında kılınsa geçerli olur. Mali-kiler imamın, namazın şartlarını veya farzlarını basite alma gibi namazla bağlantısı bulunan bir fısktan (günahkârlıktan) uzak olmasını şart koşmuşlardır. İlim adamlarının çoğunluğuna göre ise iyi (birr) imamın arkasında da, günahkâr (fâcir) imamm arkasında da namaz kılmak caizdir. Çünkü sahabiler (r.a) zalim imamların arkasında namaz kılmışlardır. Ancak ilim adamlarının geneli, kendilerinin çıkardıkları bid'atlere göre namaz kılan bidatçi imamların arkasında namaz kılmayı hoş karşılamam iş lardır.
İlim adamlarının çoğunluğuna göre farza niyet edenin nafileye niyet edenin arkasında namaz kılması caiz değildir. Bu görüşe Şafüler muhalefet etmişlerdir.
Hanefilere göre imamlığa en lâyık olan, namazla ilgili hükümleri, nelerin namazı geçerli kılacağını ve nelerin bozacağını iyi bilen bununla birlikte adalet sıfatını taşıyan (yani günâhlardan, yalancılık vs. gibi çirkin sıfatlardan uzak olan -Çeviren) ve Kur'an-ı Kerim'den farz namazını yerine getirmesine yetecek kadar bir miktarı ezber bilen kişidir. Sonra sırasıyla Kur'an-ı Kerim okuyuşu (tilaveti) en güzel olan, sonra en yaşlı olan, sonra ahlâkı en güzel olandır. Bütün bu özellikleri üzerinde taşıyan ise en önceliklidir. Eğer bütün bu özelliklerde eşit olurlarsa ya aralarında kur'a çekilir veya halkın seçimine bırakılır. Ancak bu sayılanlardan üzerinde taşıdıkları özelliklerin sayısı değişirse daha çok özelliği üzerinde taşıyan öne geçirilir. Eğer Müslüman halife bulunursa, o öne geçirilir. Sonra sırasıyla devlet başkam, sonra emir, sonra kadı, sonra kiracı da olsa evin sahibi öncelik hakkına sahiptir. Kadı, cami imamından önce öne geçirilir. Eğer devlet başkanı veya kadı bulunmazsa evde ev sahibi, camide de caminin görevli (râtib) imamı öne geçirilir.
Bu hükümler, Hanelilerin fıkıhlarından alınmadır. Diğer mezheplerde ise değişik açıklamalar ve kimin imamlıkta daha öncelikli olduğu konusunda bazı görüş ayrılıkları bulunmaktadır.
Malikilerin bu konudaki açıklamalarından bazıları şöyledir:
"Eğer ev sahibi kadın olursa imamlığa lâyık biri ona vekalet eder ve onun yerine de en üstün niteliklere sahip olan geçer. Onlara göre imamlığa en lâyık olanlar ise sırasıyla şunlardır: Devlet başkanı, sonra onun vekili, sonra görevli imam, sonra ev sahibi, sonra en çok fıkıh bilgisine sahip olan, sonra sünneti ve hadisi en iyi bilen, sonra Kur'an-ı Kerim'i en çok okuyan ve harfleri mahreçlerinden en güzel şekilde çıkaran, sonra en çok ibadet eden, sonra en önce Müslüman olan, sonra en üstün soya sahip olan, sonra ahlâkı en güzel olan, sonra en güzel giyimli olan. Eğer bütün bu özelliklerde eşit olurlarsa en çok vera ve zühd sahibi öne geçirilir. Adil olan (yani günâhlardan sakındığı ve yalancılık vs. gibi çirkin özelliklerden uzak olduğu bilinen -Çeviren), durumu bilinmeyen birinden öne geçirilir. Yine baba oğlundan, amca kardeşinin oğlundan öne geçirilir. Bütün özelliklerde eşit olurlarsa aralarında kur'a çekilir. Ama aralarında birinin öne geçirilmesi konusunda anlaşırlarsa kur'aya gerek kalmaz."
Şevkani şöyle söylemiştir:
"Ortaya çıkan şudur ki, insanların işlerini üstüne almış olan devlet yöneticisi (sultan) bu konuda da öncelik hakkında sahiptir."
Buna göre ne söylenirse kastedilen odur. Her mezhep mensubu bu konuda kendi mezhebinin görüşlerini öğrenmelidir. Bizim söylediğimiz bir örnek niteliğindedir.
Silgin de olsa fâsık (günahkâr) birinin ve bid'atiyle küfre düşmeyen bid'at-çinin imamlığı mekruhtur. Ancak bir kimse küfre düşerse artık onun arkasında namaz caiz olmaz. Hanefilere, Malikilere ve Hanbelilere göre gözleri görmeyen birinin imamlık etmesi tenzihen mekruhtur. Ancak üst başının temizliğine, taharetine dikkat eder ve halkının içinde de en bilgili kişi olursa o zaman olabilir. Şafıiler görmeyen birinin imamlık etmesini caiz görmüş ve bunun mekruh olmadığını söylemişlerdir.
Sağır biri Hanbelilere göre kör gibidir, imamlığı kerahetle birlikte geçerlidir.
Hanbeliler elleri kesik birinin durumundan da söz etmiş ve bir rivayete göre onun imamlığını caiz görmüşlerdir. Yine onların üzerinde durdukları meselelerden birinde iki ayağı kesik birinin imamlığa geçirilmesinin caiz olmadığını söylemişlerdir.
Hanefilere göre bir kimsenin kendisini istemeyen bir cemaate imamlık etmesi tahrimen mekruhtur.
Bir cemaate namaz kıldırırken sünnetten veya cemaatin kaldırabileceğinden fazla namazı uzatmak mekruhtur. Şafiiler ve Hanbeliler belirli bir cemaatin namazın uzatılmasına razı olmaları durumunu bunun dışında tutmuşlardır. Bu durumda uzatılmasında sakınca yoktur.
İmamın kıyamında (ayakta duruşunda), rükuunda, secdesinde ve bundan başka rükünlerinde yeni cemaate katılacak birini beklemek için tekellüfe girmesi mekruhtur. Çoğunluğun görüşü bu yöndedir. Ancak Şafiiler yaptıkları bazı açıklamalara (şartlara) bağlı olarak namaza yeni girecek birini beklemeyi müstehab görmüşlerdir. Onlara göre bu konuda, namaza geç kalanların cemaaten mümkün oldukça çok fazilete erişmeleri için onlara yardımcı olmaya dikkat edilmesi gerekir.
Okumada çok yanlışlık yapan, telaffuzu bozuk birinin imamlık etmesi mekruhtur. Bu kerahet, anlamın değişmemesi durumu içindir. Yaptığı telaffuz hatası anlamı değiştirirse, onun durumunu Hanefilerin sonraki dönem alimleri pek önemsememişlerdir (ona karşı mütesahil davranmışlardır). Ancak yapılan yanlışlık, ifadenin insanı küfre götürecek bir anlama gelmesine yol açarsa onlara göre namaz bozulur.
"Dâd" ve "Kaf' gibi bazı harfleri düzgün çıkaramayan birinin imamlığı mekruhtur ancak geçerlidir. Daha önce geçtiği üzere "tâ" ve "fâ" harflerini (yahut bazı harfleri) tekrar eden peltek birinin arkasında namaz kılmak Hanefilere göre caiz değildir. Çoğunluğa göre ise bu gibi birinin arkasında namaz kılmak kerahetle birlikte caizdir. İlmi çevrelerde ve görgülü kesimlerde yaşamayan ammi birinin imamlığı mekruhtur. Bilgisizlik ve görgüsüzlük bu özellikleri taşıyanların imamlığa geçirilmelerini mekruh kılar.
İmamın, kendine uyanların bulundukları alandan bir zira veya daha yüksek bir yerde namaz kılması mekruhtur. Bunun gibi, Hanefilere, Malikilere ve Şafiilere göre imama uyanların da imamın bulunduğu yerden bir zira veya daha fazla yüksekte bulunan bir alanda namaz kılmaları mekruhtur. Ama her iki durumda da eğer imamın bulunduğu alanda onunla birlikte bir veya iki kişi namaz kılarsa bu kerahet kalkar (yani cemaatin tamamının imamın bulunduğu yerden daha yüksekte namaz kılması mekruhtur yoksa bazılarının zorunluluk dolayısıyla böyle yüksek yerlerde veya daha aşağıda bulunan alanlarda namaz kılmaları mekruh değildir -Çeviren) Şafiilere göre bu durumlarda mazeret (zorunluluk hali) keraheti kaldırır. Onlar bu konuda şöyle söylemişlerdir:
"Eğer imam veya ona uyan kişi böyle yüksekçe bir yerde namaz kılmakla büyüklenme ve kibir niyeti taşırsa namazı geçersiz olur."
Malikilere ve Hanbelilere göre az bir yükseklik bağışlanmıştır.
İnsanların kendisini basite aldıkları ve aşağıladıkları bir imamın arkasında namaz kılmak mekruhtur. Çünkü bu durum cemaatte namaza karşı bir soğukluk duygusu oluşturur. Hanefilere göre, eğer imamlığı fitneye ve şehvete yol açacaksa sakalı çıkmamış parlak yüzlü bir gencin imamlık etmesi mekruhtur. Onlara göre budala tipli (sefih) birinin imamlık etmesi de mekruhtur. Yine onlara göre imamın, cemaatin ortasında durma prensibine uymayarak mihrab-dan başka bir yerde namaza durması tenzihen mekruhtur.
Malikiler, sünnetsiz bir adamın ve kadınlar gibi kınta kınta konuşan birinin imamlık etmesinin mekruh olduğunu söylemişlerdir. Direkler arasında namaz kılmak da mekruhtur. Onlara göre 2orunluluk hali dışında imama uyanın, imamın önünde namaza durması mekruhtur. Ancak zorunluluk halinde bu kerahet kalkar. Yine onlar bir adamın kadınlar arasında ve bir kadının erkekler arasında namaz kılmasının caiz olmadığım söylemişlerdir. Onların bu konudaki açıklamalarından birine göre bir imamın arkasında bir başkasının tekbirleri duyurması ve cemaatten bazılarının bu duyurucunun sesine göre hareket etmeleri caizdir. Bunun yanısıra (imamın sesini duymadan) imamın veya imama uyanın hareketlerini görerek ona uymak (bu harekete göre hareket etmek) caizdir. Hatta imama uyan bir evde imam ise bir camide olsa bile bu değişmez. İmamla bağlantı kurma imkânına sahip olmak şart değildir.
Şafiilerin söylediklerine göre, çok gülmek gibi hoş olmayan herhangi bir hareketinden dolayı cemaatin çoğunluğu kendisini istemeyen bir kimsenin imamlık etmesi mekruhtur.
Hanbelilerin söylediklerine göre iki ayağı veya bir ayağı kesik biri eğer ağaç veya benzeri yapma ayak kullanarak ayakta durabilirse onun imamlığı mekruh olmakla birlikte geçerlidir. Onlara göre daha üstün derecede biri varken ondan daha aşağı derecede olan birinin imamlık etmesi mekruhtur.
Şafiilere göre imama uymanın şartlan imama uyanın, imamının namazının geçersiz olmasını gerektirecek bir durumla karşılaşmaması, imamının kılmakta olduğu namazım kaza etmesini gerektirecek bir durumla karşılaşmaması, imamın aynı zamanda me'mum (başkasına uyan) olmaması, imam mı yoksa me'mum mu olduğunun şüpheli olmaması, Fatiha'dan herhangi bir şeyi atlamaması ve bu sureyi eksiksiz ezber bilmesi ve erkeğin kadına uymama-sıdır.
İmamın arkasında ona uyarak namaz kılan biri için üç durum söz konusudur: İmamla birlikte namaza başlama, imamla birlikte namaza başladıktan sonra herhangi bir sebepten dolayı bir süre cemaatten ayrılma ve sonradan imama uyma (müdrik, Iâhik ve mesbuk).
Bu konuda Hanefilerin görüşleri şöyledir:
İmamla birlikte namaza başlayan (müdrik) namazın tamamım imamla birlikte kılan kimsedir. Bazı rek'atları kaçırıp onları (imam selâm verdikten sonra) kılan (mesbuk) kendisi cemaate katılmadan önce, imamı namazın bazı rek'atlanm veya bütün rek'atlarını kılmış kimsedir. Bu kişi, imam namazını tamamladıktan sonra kalkınca artık kaçırdığı rek'atları tamamlayan ve bu durumda yalnız başına namaz kılan bir kimse hükmündedir. Dolayısıyla önce baştan kılamadığı rek'atları kaza ve Yüce Allah'ı sena ederek başlar ve kiraatla (Fatiha ve zammı sure okumakla) devam eder. Bu gibi birinin yalnız başına namaz kılan biri gibi cehri namazlarda açıktan okuması da gizli okuması da caizdir. Cemaate sonradan katılan eğer imam rükudayken yetişirse daha ayaktayken namaza başlangıç tekbirini alır ve böylece rükuya gider ve bu rek'atı kılmış sayılır. Ama eğer rükudan sonra yetişirse başlangıç tekbirini alıp imama uyar ama bu rek'atı kılmış sayılmaz. Mesbuk (kaçırdığı rek'atları tamamlayan) biri yalnız basma namaz kılan biri gibidir. Ancak bir başkasının ona uyması ve onun bir başkasına uyması caiz olmaz. Eğer kılmakta olduğu namazı keserek yeni bir namaza başlamak niyetiyle tekbir alırsa, yalnız basma namaz kılan bir kimseden farklı olarak birinci namazını kesmiş ve yeni bir namaza başlamış olur (yalnız basma namaz kılan bir kimse ise bu hareketi ile birinci namazım kesmiş ancak yeni bir namaza başlayamamış sayılmaktadır. Çünkü böyle birinin birinci namazını selâmla veya konuşma ile keserek yeni namaza niyet edip sonra bu yeni namaz için başlangıç tekbiri alması gerekmektedir -Çeviren). Eğer cemaate sonradan katılan kişi kaçırdığı rek'atlarını tamamlamak üzere kalkar bu arada imamın üzerinde sehiv secdesi olur ve cemaate sonradan yetişen kişi kalktıktan sonra imam sehiv secdesi yaparsa o zaman bu kişi kılmakta olduğu rek'atım secde ile bağlamadığı sürece imama uyması (yani geri dönüp imamla birlikte sehiv secdesi yapması) gerekir. İmamın tilavet secdesini kaza etmesi durumu için de aynı şey söz konusudur. Böyle birinin (teşrik günlerinde) namazını bitirdikten sonra teşrik tekbirlerini getirmesinin gerektiği konusunda görüş birliği vardır. Ancak Ebu Hanife'ye göre yalnız başına namaz kılanın teşrik tekbirlerini getirmesi gerekmez.
Hanefi fakihlerinin açıkladıkları bazı özel durumlar dışmda cemaate sonradan katılan birinin imamı selâm vermeden kaçırdığı rek'atları kılmak üzere kalkması mekruhtur. Hanefilere göre Iâhik namazın başlangıcında imama uyduktan sonra her hangi bir istisnai durumun ortaya çıkması dolayısıyla namazın belli bir kısırımda cemaatten ayrılandır. Mesela namazın bir bölümünde gaflete düşen yahut uyuyan yahut sıkışarak (bir rüknü kaçıran) yahut bir rükuyu ve secdeyi imamdan önce yapan bir kimse böyledir. Bu son durumda bir rek'atı (imam selâm verdikten sonra) kaza eder. Bunun hükmü ise kaçırdığı rek'atta hakikatte imama uyan bir kimse hükmüdür. Bu itibarla bundan dolayı imama olan bağlılığı (tabiliği) kesilmiş olmaz. Dolayısıyla kaçırdığı rek'atı kaza ederken herhangi bir şey okumaz. Bundan dolayı sehiv secdesi de yapmaz. Eğer yetiştirebilirse imama uymakta olduğu sırada kaçırdığı rüknü (veya rek'atı) kaza eder sonra namazın kalan kısmında imama uyar ve imamla birlikte selâm verir. Ama eğer yetiştiremezse namazın sonuna kadar devam eder.
Bir kimse hem Iâhik hem de mesbuk olursa yani mesela imama ikinci rek'atta yetişir sonra imamın arkasmdayken bir veya daha fazla rek'atı kaçımsa, kaçırdığı bütün rek'atları kaza etmesi gerekir. Yukarıda mesbuk ve lâhikle ilgili olarak verdiğimiz ayrıntılı bilgiler Hanefi mezhebine göredir. Diğer mezheplerin de bu konuda farklı açıklamaları bulunmaktadır. Her bir Müslümanın mutlaka dört mezhepten birine göre konuyla ilgili ayrıntıları iyice öğrenmesi gerekir.
İmama uyanın mutlaka namaza giriş tekbiriyle birlikte veya bundan önce imama uymaya veya cemaate katılmaya niyet etmesi gerekir. Niyette imamın isminin belirtilmesi gerekmez (yani "filanca imama uymaya niyet ettim" demesi gerekmez). Eğer ismini belirtir de hata ederse o zaman Şafiilere göre namazı geçersiz olur. Bundan dolayı bir kimse imamı tanımıyorsa mihrabda hazır olan imama yahut önündeki imama veya içinde bulunduğu cemaatin imamına niyet etmekle yetinmelidir. Eğer imamın bildiği bir şahıs olduğunu zanneder de sonra o olmadığı anlaşılırsa Hanefilere göre namazı geçersiz olmaz.
İmamın imamlığa niyet etmesi ise Hanbeliler dışındaki çoğunluğa göre şart değildir ama müstehabdır. Şafiiler ve Malikiler cuma namazı ve korku namazı gibi ancak cemaatle kilınabilen namazları bundan müstesna tutmuşlardır. Bu gibi namazlarda imamın mutlaka imamlığa niyet etmesi gerekmektedir. Hanefiler de kadınların erkeklere uymaları durumunu müstesna tutmuşlardır. Onlara göre kadınların uymasının geçerli olması için imamın kadınlara imam olmaya niyet etmesi şarttır. Hanefiler bu konuda: "İmam ile i-mama uyanın namazı aynı olmazsa iktida (yani cemaatle namaz kılma işi) gerçekleşmez" demişlerdir. Ancak nafile namaz kılan birinin farz namaz kılana uymasını müstesna tutmuşlar, bunun tersini ise caiz görmemişlerdir.
İlim adamlarının çoğunluğu imama uyanın ayakta namaz kılması durumunda ökçesini imamının ökçesinden öne geçirmesini, oturarak namaz kılması durumunda kaba etlerini, yan yatarak namaz kılması durumunda da yan tarafım öne geçirmesini caiz görmemişlerdir. İlim adamlarının çoğunluğunun görüşlerine göre imamla imama uyanın, görmenin veya ses iletici vasıtasıyla da olsa duymanın gerçekleşebileceği şekilde aynı mekânda namaz kılmaları gerekir.
imama uyanın, imamım, ya hemen ardından hareket etmek, ya onunla birlikte hareket etmek ya da rüknün bir bölümünde ona yetişmek suretiyle gecikmeli hareket etmek suretiyle izlemesi gerekir.
Hanefilere göre mahrem de olsa kadının erkekle aynı hizada durması caiz değildir. Eğer aynı namazda kadınla erkek aynı hizada durur imam da kadınlara imamlık etmeğe niyet ederse sağdan ve soldan aynı hizaya gelenlerin ve kadının arkasındaki erkeğin namazları geçersiz olur. Yani mesela bir kadın iki erkeğin arasında onlarla aynı hizada durur ve hepsi de aynı namaza, diyelim ki, Öğle namazının farzına niyetlenir imam da kadınlara imamlığa niyet ederse kadının sağındaki, solundaki ve arkasındaki erkeklerin namazları geçersiz olur. Bu hüküm, erkeklerle aynı hizada duran kadının kendisine karşı şehevi his duyulacak nitelikte olması, kılınan namazın bir namazda bulunan rükünlerin tümünü ihtiva eden yani rükulu ve secdeli bir namaz olması, kıldıkları namazın aynı olması, aralarında bir zira yüksekliğinde ve bir parmak kalınlığında bir engelin veya dokuz adamın sığabileceği bir boşluğun bulunmaması durumu için söz konusudur. Bu şekilde aynı hizada duruş bir rükün boyunca devam eder ve yönleri aynı olursa namaz bozulur.
Çoğunluğun görüşüne göre kadının erkeklerin saflarında durması ne kadının, ne de kadınla aynı safta veya onun arkasında duran erkeklerin namazlarını bozar.
İmam eğer sadece bir erkeğe namaz kıldırırsa onu sağ yanına durdurur ve yalnız bir kadına namaz kıldırırsa onu arkasında durdurur. İmama uyan tek erkek mümeyyiz (doğruyu yanlıştan ayırabilen) bir çocuk da olsa onu sağ yanına ökçesi biraz arkaya gelecek şekilde durdurur. Eğer bir erkekle bir de kadına namaz kıldırırsa o zaman erkek imamın sağ yanında kadın da arkasında durur. Eğer imamla birlikte iki adam veya bir adamla bir erkek çocuk yahut yalnız kadınlar namaz kılarlarsa imamın arkasında dururlar. Eğer cemaat erkeklerden, erkek çocuklardan, hünsalardan ve kadınlardan oluşursa sırasıyla Önce erkekler, sonra erkek çocuklar, sonra tek kişi de olsa hünsalar, sonra da kadınlar saf tutarlar.
İmam safta cemaatin ortasında durarak onlardan arkasındakilere en azından secde edecekleri kadar yer bırakacak şekilde öne geçer. Birinci saffın bir üstünlüğü vardır. Bu itibarla fazilet sahiplerinin birinci saffa geçmeğe çalışmaları müstehabdır. Üstün özelliklere sahip olanlara (ehli kemâle) imamın arkasında yer verilmesi gerekir. İmamın safların düzeltilmesini, aralardaki boşlukların doldurulmasını ve omuzların aynı hizaya getirilmesini istemesi müstehabdır. Bir kimse safın arkasında yalnız başına namaz kılarsa kerahetle beraber kıldığı namaz geçerlidir.
Bu konuda Hanbeliler şöyle söylemişlerdir:
"Bir kimse safın arkasında yalnız başına tam bir rek'at kılarsa kıldığı namaz geçerli olmaz."
Şafiilere göre bu gibi durumda en mükemmel olan hareket, önce namaza giriş tekbirini almak sonra saftan kendine doğru birini çekmektir. Ancak Hanefilere göre eğer bir kimse daha namaza giriş tekbirini almadan saftan birini çeker, o namaz kılmış kişi de namazla bağlantılı bir niyet taşımadan ona u-yarsa namazı bozulur.
Daha önce söylemiş olduğumuz hususu burada tekrar ediyoruz: Bir insanın mükemmel bir fıkıh bilgisi kazanması ancak bir fıkıhçının gözetiminde dört fıkıh mezhebinden biri üzere mükemmel bir eğitim görmesiyle mümkündür. Bu tarz bir öğretim, kişinin her gelişme karşısında yapılması gereken en uygun hareketin hangisi olduğunu tesbit etmesini sağlar. Böyle bir öğretimden kaçanlar ise en azından cahiller olarak nitelenebilirler.[161]
1488- Buharı, Ebu Hureyre (r.a)'nin şöyle söylediğini rivayet etmiştir:
"Resulullah (a.s)'m şöyle buyurduğunu duydum:
"Cemaatle namaz, birinizin yalnız basma kıldığı namazdan yirmiyedi kat daha faziletlidir. Gece ve gündüz melekleri sabah namazında bir araya gelirler."
Ebu Hureyre (r.a) daha sonra şöyle söyledi: "İsterseniz şunu okuyun:
"Güneşin batıya yönelmesinden gecenin kararmasına kadar namaz kıl. Sabah namazını da (kıl). Şüphesiz sabah namazı şahid olunandır."[162]
Buhari şöyle söylemiştir:
"Şu'ayb dedi ki: "Bana Nafi', Abdullah bin Ömer (r.a)'den şöyle rivayet etti:
"(Cemaatle namaz) yirmiyedi kat daha faziletlidir."[163] Müslim'in rivayetine göre de şöyle söylemiştir: "Resulullah (a.s) şöyle buyurdu:
"Cemaatle namaz, yalnız başına kılınan namazlardan yirmibeşine denk gelir."[164]
Yine onun bir başka rivayetine göre de şöyle söylemiştir: "Resulullah (a.s) şöyle buyurdu:
"İmam ile birlikte kılman namaz, kişinin yalnız başına kıldığı yirmibeş namazdan daha faziletlidir."[165]
Hafız İbni Hacer şöyle söylemiştir:
"Burada Şu'ayb'ın verdiği rivayet tankı mevsuldur (yani kopukluk olmadan hadisi Resulullah (a.s)'tan nakleden sahabiye kadar ulaşmaktadır). Kirmanı, muallak (senetsiz) verilmiş olmasının da mümkün olabileceğini söylemiştir. Ancak bu uzak bir ihtimaldir. Aksine birinci isnada dayandırılarak verilmiştir. Bunun takdiri ise: "Bize Ebu Yeman rivayet etti..." şeklindedir. Şuayb: "Kitapta bunun benzerleri çoktur" demiştir."[166]
Yine İbni Hacer şöyle söylemiştir:
"Resulullah (a.s)'ın: "Yirmiyedi kat" sözü hakkında Tirmizi şöyle söylemiştir:
"Bu hadisi rivayet edenlerin geneli "yirmibeş kat" demişlerdir. Sadece Abdullah bin Ömer (r.a) farklı söylemiş o: "Yirmiyedi kat" demiştir."[167]
İbni Hacer bununla ilgili açıklamasından sonra da şöyle söylemiştir:
"Bütün rivayetler böyle "yirmibeş" ve "yirmiyedi" diyen kaynaklara u-laşmaktadır... Hangisinin tercih edileceği konusunda farklı görüşler ileri sürülmüştür. Bir görüşe göre "yirmibeş" diyen rivayetler daha çok olduğundan bu tercih edilmelidir. Bir görüşe göre de "yirmiyedi" tercih edilmelidir. Çünkü bunda adil ve hadisleri ezberinde tutan bir ravi tarafından bildirilen bir fazlalık vardır."
Bazıları "yirmibeş" ile "yirmiyedi" rivayetlerini birleştirmeye çalışmış ve bu yönde değişik yorumlarda bulunmuşlardır. Bunlardan bazıları: "Az, çoğu nefyetmez (geçersiz kılmaz). Yani Resulullah (a.s) önce "yirmibeş" olarak bildirdi sonra Yüce Allah O'na fazlalığı* bildirdi, O da "yirmiyedi" olarak haber verdi. Yahut caminin uzaklığına ve yakınlığına göre bir fark söz konusudur. Yahut namaz kılanın durumuna göre bir fark söz konusudur. Şöyle ki, namaz kılan daha bilgili ve daha çok huşu içinde olur. Yahut camide veya cami dışında bunu elde eder. Veya namazı beklemekle sevabını artırır." İbni Hacer ise şu görüşü tercih etmiştir:
"Yirmiyedi" cehri (içinde Kur'an-ı Kerim açıktan okunan) namazlara, "yirmibeş" ise sırri (içinde Kur'an-ı Kerim gizli okunan) namazlara özeldir. Bunu da ilim adamlarının "yirmibeş" kat dereceyi cemaatle kılınan namazın yalnız kılınan namaza olan üstünlüğü, iki kat dereceyi ise cehri (açıktan) okuma üstünlüğü olarak değerlendirmelerine dayandırmıştır. Cemaate katılmanın faydalarını saymış ve şöyle söylemiştir:
"Birincisi; Cemaatle namaz kılma niyetiyle müezzine cevap verme. İkincisi; namazın ilk vaktinde namaz için tekbir alma, sükunet içinde camiye yürüme. Üçüncüsü; dua ederek camiye girme. Dördüncüsü; Camiye girişte tahiyyatu'l-mescid namazı kılma. Beşincisi; Bütün bunları cemaatle namaz kılma niyetiyle yapma. Altıncısı; Cemaati bekleme. Yedincisi; Meleklerin kendisine dua etmeleri ve onun için mağfiret dilemeleri. Sekizincisi; Kendisi için şahitlikte bulunmaları. Dokuzuncusu; Kamete icabette bulunma. Onuncusu; Kamet esnasında kaçarken şeytandan selamette olma. Onbi-rincisi; İmamın namaza giriş tekbirini bekleyerek ayakta durma yahut imama hangi hal üzere yetişirse o halde namaza girme. Onikincisi; Aynı şekilde başlangıç tekbirine yetişme. Onüçüncüsü; Safları düzeltme ve aralardaki boşlukları kapatma. Ondördüncüsü; İmamın "Semi'a'llahu limen hamiden (Allah hamdedenin hamdini duyar)" demesi esnasında onun bu sözüne cevap verme (Yani "Rabbena leke'1-Hamd (Ey Rabbimiz! Hamd sanadır)" deme. Onbeşincisi; Genellikle yanılmadan (sehvden) güvende olma ve imamın yanılması durumunda "Subhanallah" diyerek yahut hatırlatmada bulunarak düzeltme. Onaltıncısi; Huşuya kavuşma ve genellikle insanın zihnini meşgul eden şeylerden selâmette olma. Onyedincisi; Genellikle durumunu düzgün tutma. Onsekizincisi; Meleklerin etrafını sarması. Ondo-kuzuncusu; Kur'an-ı Kerim'in tecvidine kendini alıştırma ve namazın fiillerini ve inceliklerini öğrenme. Yirmincisi; İslâm'ın prensiplerini ortaya çıkarma. Yirmibirincisi; ibadet için bir araya gelmek ve Allah'a itaat yolunda yardımlaşmak, tembelliği atmak için gayret sarfetmek suretiyle şeytanın burnunu yere sürtme. Yirmiikincisi; Münafıklık özelliğinden ve başkalarının kendisinin namazı terkettiği zanruna kapılmalarından selâmette olma. Yir-miüçüncüsü; İmamın selâmını alma. Yirmidördüncüsü: İnsanların dua ve zikir için bir araya gelmelerinden, eksik bereketin mükemmel berekete kavuşmasından yararlanma. Yirmibeşincisi: Komşular arasında gönül birliği düzeninin kurulması ve namaz vakitlerinde birbirlerine bağlılıklarının gerçekleşmesi...
Bu sayılan yirmibeş özelliğin her biri ile ilgili emir veya teşvik edici bir açıklama vardır. Geriye okuması cehri (açıktan) olan namazlara özel iki özellik kalmaktadır ki, bunlar şunlardır: İmamın okuması esnasında onun okumasını dinlemek için susmak ve "âmin" demesinin meleklerin "âmin" demelerine denk gelmesi için onunla (imamla) birlikte "âmin" demek. Buradan hareketle yirmiyedi derecesinin cehri (okuması açıktan olan) namazlara Özel olduğu görüşü tercih edilir."[168]
Bunun arkasından bu konuda kesin bir şey olmadığına ve bazı ilim adamlarının bu fazlalılığın Yüce Allah'ın bir lütfü olduğu görüşünü tercih ettiklerine işaret edilmektedir. [169]
1489- Buhari ve Müslim, Ebu Hureyre (r.a)'den rivayet etmişlerdir:
"Resulullah (a.s) şöyle buyurdu:
"Kişinin cemaatle kıldığı namazı evinde veya çarşısında (dükkânında) kıldığı namazından yirmibeş, kat üstündür. Bu da şundandır; o abdest alır, abdestini güzelce alır, sonra camiye gitmek üzere çıkar. Onu yola çıkaran şey namaz kılma gayesinden başka bir şey değildir. Her adım attıkça onunla bir derece yükseltilir ve bir hatası bağışlanır. Namaza durduğunda o namazgahında bulunduğu sürece melekler: "Ey Allah'ım! Ona salat eyle! Ona rahmet eyle!" diye onun için salat ederler (dua ederler). Biriniz namazı beklediği sürece namazda demektir."
Bunun benzeri bir rivayette de şöyle denmektedir: "Camiye girdiğinde namaz onu tuttuğu sürece o namazda sayılır." Bu rivayette meleklerin dualarına şu da ilave edilmiştir:
"Ey Allah'ım! Onu bağışla! Ey Allah'ım! Orada bir rahatsızlık vermediği ve orada abdestini bozmadığı sürece tevbesini kabul eyle!"[170]
Muvatta'daki rivayete 'göre de şöyle söylemiştir:
"Kim abdest alır ve abdestini güzel alır, sonra namaza gitmek üzere çıkarsa namaza gitmeye niyetlendiği sürece namazdadır. Her iki adımdan biri için kendisine bir iyilik yazılır, diğeri için de bir hatası silinir. Biriniz kameti duyduğunda koşmasın. Sizin en çok ecir alanınız evi en uzak olamnızdır."
"Niçin, ey Ebu Hureyre (r.a)?" dediler. O da şöyle söyledi: "Adımlarının çok olması sebebiyle."[171]
1490- Buhari ve Müslim, Ebu Hureyre (r.a)'den rivayet etmişlerdir:
"Resulullah (a.s) şöyle buyurdu:
"Birinizi namaz alıkoyduğu, ailesine dönmekten namazdan başka bir şey alıkoymadığı sürece o namazdadır."
Yine Buhari'nin bir rivayetine göre de şöyle söylemiştir:
"Biriniz, namaz kendisini alıkoyduğu sürece namazdadır. O namazgahından kalkmadığı yahut abdestini bozmadığı sürece melekler de şöyle derler: "Ey Allah'ım! Onu bağışla. Ey Allah'ım! Ona rahmet eyle."[172]
Yine onun bir başka rivayetine göre de şöyle söylemiştir:
"Kul camide namazı beklediğinde abdestini bozmadığı sürece namazdadır," Yabancı birisi: "Abdest bozmak (hades) nedir ey Ebu Hureyre (r.a)?" diye sordu. O da şöyle söyledi:
"Ses yani yellenmek."[173]
Müslim'in rivayetine göre de şöyle söylemiştir:
"Biriniz yerinde bulunduğu ve abdestini bozmadığı sürece melekler ona dua ederler: "Allah'ım! Onu-bağışla. Ey Allah'ım! Ona rahmet eyle" derler. Birinizi namaz alıkoyduğu sürece o namazdadır."[174]
Bir başka rivayete göre de şöyle söylemiştir:
"Kul, namazgahında namazı beklediği sürece namazdadır. Yerinden kalkıp gidinceye veya abdestini bozuncaya kadar melekler onun için: "Allah'ım! Onu bağışla. Ey Allah'ım! Ona rahmet eyle" derler. Ben: "Abdest bozmak (hades) nedir?" diye sordum. Şöyle söyledi:
"Hava çıkarır yahut yellenir."[175]
1491- Ebu Davud, Ebu Said el-Hudri (r.a)'den şöyle rivayet etmiştir:
"Resulullah (a.s) şöyle buyurdu:
"Cemaatle kılman namaz yirmibeş namaza denk gelir. Eğer o namazı çölde kılar rüku ve secdelerini de tam yaparsa elliye (elli namaz karşılığına) ulaşır." [176]
Birinci şekilde kat kat sevap (yani yirmibeş kat sevap) hazerde (yolcu değilken, halkın oturduğu mevkide) cemaatle kıldığı namaz içindir, ikinci şekilde kat kat sevap (yani elli kat sevap) ise çölde imkânı ölçüsünde cemaatle veya tek başına namaz kılan içindir.
Avnu'l-Ma'bud'da Aynî şöyle demektedir:
"Bunun (hadisteki son cümlenin) anlamı şudur: Söz konusu kişi elli namaz sevabına ulaşır. Bunu ise namazı cemaatle kılması durumunda elde eder. Çünkü zorluk dolayısıyla yolcu için cemaatle namaz kılma yükümlülüğü çok kuvvetli bir yükümlülük değildir. Bu itibarla söz konusu kişi namazını yalnız başına kıldığında bu derece kat kat sevaba kavuşamaz. Ama namazını cemaatle kılarsa yirmibeş kat sevabı, namazı cemaatle kılmaktan dolayı alır, yirmibeş kat sevabı da namazı hafif tutma sebeplerinden görülen yolculukta rüku ve secdelerini tam ve eksiksiz yapmaktan dolayı alır."[177] Neylu'l-Evtar'da ise şöyle denmektedir:
"Eğer o namazı çölde kılarsa" sözü, bu şekilde gerek yalnız başına ve gerekse cemaatle kılınacak namazı içine alacak şekilde genel bir hüküm ortaya koymaktadır."
İbni Reslân da şöyle söylemiştir:
"Ancak ifadenin cemaate özel anlamda alınması daha uygundur. Hadisin siyakından da bu anlam çıkmaktadır."
Şevkani ise: "En uygun olan bu ifadenin belirtilen şekilde yalnız basma namaz kılan için alınmasıdır" demiştir.
Fethu'l-Bari'nin haşiyesinde ise şöyle denmektedir:
"Bu ifadenin çölde (yani yolculuk esnasında) imkânı neye elveriyorsa o şekilde namaz kılan, bununla birlikte imkânının elvermesi durumunda cemaati de terketmeyen, namazını kılınca da insanlardan uzak Rabbiyle baş-başa olması itibariyle rüku ve secdelerini tam ve eksiksiz yapan bir kimse için alınması uygundur. Böylece Yüce Allah onun bu ihlasının ve namaz işine önem vermesinin karşılığını verir ve belirtilen şekilde kat kat sevap verir."[178]
1492- Tirmizi, Ebu Said el-Hudri (r.a)'den şöyle rivayet etmiştir:
"Resulullah (a.s) namaz kıldıktan sonra bir adam geldi. Bunun üzerine Resulullah (a.s) şöyle buyurdu:
"Hanginiz bu adamla ticarete girer?"
Böyle deyince bir adam kalkıp onunla namaz kıldı."
Erju Davud'un rivayetine göre de Resulullah (a.s) yalnız başına namaz kılan bir adam gördü ve şöyle buyurdu:
"Şu adama tasaddukta bulunacak ve böylece onunla birlikte namaz kılacak bir adam yok mudur?"[179]
1493- Müslim, Osman bin Affan (r.a)'dan şöyle rivayet etmiştir: "Resulullah (a.s)'m şöyle buyurduğunu duydum:
"Kim yatsı namazını cemaatle kılarsa gecenin yarısını ibadetle geçirmiş gibi olur. Kim de sabah namazını cemaatle kılarsa gecenin tümünü ibadetle geçirmiş gibi olur."
Muvatta'da yer alan rivayete göre de şöyle söylemiştir:
"Hz. Osman (r.a) yatsı namazına geldi. Cami cemaatini az gördü. Bunun üzerine insanların çoğalmalarını beklemek üzere caminin arka tarafına yanüstü yattı. Bu sırada İbni Ebi Amra yanına gelip yanıbaşında oturdu. Ona kim olduğunu sordu. O da bildirdi. Sonra: "Ezberinde Kur'an-ı Kerim'den ne var?" diye sordu. O da bildirdi. Bunun üzerine Hz. Osman (r.a) ona şöyle söyledi:
"Kim yatsı namazına (cemaate) gelirse bir gecenin yarısını ibadetle geçirmiş gibi olur. Kim de sabah namazına (cemaate) gelirse bir gecenin tamamını ibadetle geçirmiş gibi olur."[180]
Tirmizi ve Ebu Davud'un rivayetlerine göre'de şöyle söylemiştir: "Resulullah (a.s) şöyle buyurdu:
"Kim yatsı namazını cemaatle kılarsa onun için gecenin yarısını ibadetle geçirmek gibi olur. Kim de yatsı ve sabah namazlarını cemaatle kılarsa onun için gecenin tamamını ibadetle geçirmek gibi olur."[181]
Munteka'da şöyle denmektedir:
"Hz. Osman (r.a)'ın cemaatin çoğalması için insanları beklemek üzere Mescid'in arka tarafında yanüstü yatması imamların âdabından, insanlara olan merhametlerinden ve namaza gecikmeleri durumunda namazı biraz geciktirme, toplanmaları durumunda ise acele etme uygulamalarmdandır. Cabir bin Abdullah (r.a)'m Resulullah (a.s)'tan rivayet ettiğine göre Resulullah (a.s) da yatsı namazında böyle yapardı.
İbni Ebi Amra (r.a)'nın, Hz. Osman (r.a)'in yanına giderek onun yanı başında oturmasının ondan bir ilim almak yahut ameli bir konuda ondan bir şeyler almak ya da öğrenme gereği duyduğu bir meseleyi ona sormak gayesiyle olması muhtemeldir. Hz. Osman (r.a) da ona kim olduğunu ve Kur-'an-ı Kerim'den neleri ezbere bildiğini sormuştur. İmamlar (devlet yöneticileri) insanların halleri konusunda bunlara ve ilim ile Kur'an-ı Kerim'den sahip oldukları şeylere önem verirlerdi. Onların dereceleri bu şeylerle bilinirdi. Bu aynı zamanda insanların ona yakınlık göstermelerine sebep olan unsurlardandı. Hz. Osman (r.a) da adı geçen kişinin bu konuda ehil olduğunu anlayınca yatsı ve sabah namazları konusunda sahip olduğu bilgiyi ona iletmiştir. Böylece aynı zamanda onun söz konusu namazlarda cemaate devam etmesini ümit etmiştir- Bu rivayet cemaate katılmanın kişilere tek tek farz olmadığını (yani herkesin üzerine farzı ayn olmadığını) gösteren delillerdendir. Çünkü Resulullah (a.s) bunu nafile ibadetlerle bir tutmuştur. Farz ise nafile ibadetle bir tutulmaz ve nafile ibadet hiç bir zaman farzın yerine geçmez. Görmez misin ki, bir kimse farz bir namazı terketse bütün geceyi ibadetle geçirse bile bunun yerini tutmaz."[182]
"Bir geceyi ibadetle geçirmek gibidir": Yani bir geceyi ibadetle geçirmekten dolayı elde edilecek kadar sevap elde edilir. Bazıları Müslim'in rivayet ettiği hadisi zahiri anlamında almışlardır. Buna göre yatsı namazını cemaatle kılmak gecenin yarısını ibadetle geçirmeye denk sayılır. Sabah namazını cemaatle kılmak ise gecenin tamamını ibadetle geçirmeye denktir. Ancak Ebu Davud'un rivayetindeki ifade buna açıklık getirmektedir. Bir kimse yatsı namazını cemaatle kıldığı zaman gecenin yansını ibadetle geçirmiş gibi olur. Buna ek olarak sabah namazını da cemaatle kılarsa gecenin tamamını ibadetle geçirmiş gibi olur. Yani hem yatsıyı ve hem de sabah namazını cemaatle kılan, gecenin tamamını ibadetle geçirmiş gibi olur. Bu hadisin değişik rivayetleri de bu hususu açık bir şekilde ifade etmektedir. Buna göre söz konusu namazlardan her biri(nin cemaatle kılınması), gecenin yarısında kılınan nafile ibadetin yerini tutar. İkisi birlikte cemaatle kı-lındığında da gecenin tamamı ibadetle geçirilmiş gibi olur.[183]
1494- İmam Malik, Ebu Bekr bin Süleyman bin Ebi Haseme (r.a)'den şu şekilde rivayet etmiştir:
"Hz. Ömer (r.a) sabah namazında Ebu Bekr bin Süleyman bin Ebi Ha-seme'yi göremedi. Hz. Ömer (r.a) o sabah erkenden çarşıya gitti. Süleyman'ın evi de çarşı ile Mescid'in arasındaydı. (Hz. Ömer r.a) yolun kenarında Süleyman'ın annesini gördü. Ona:
"Süleyman'ı sabah namazında göremedim" dedi. O da:
"Süleyman geceyi ibadetle geçirdi. Bu yüzden uyku kendisine ağır bastı" dedi. Bunun üzerine Hz. Ömer (r.a) şöyle söyledi:
"Benim için sabah namazına cemaate gitmek geceyi ibadetle geçirmekten daha sevimlidir."[184]
1495- Ahmed bin Hanbel, Ebu Ka'b (r.a)'dan şöyle rivayet etmiştir:
"Resulullah (a.s) bize bir gün sabah namazını kıldırdı. Selâm verince: "Filanca namazda var mıydı?" diye buyurdu. Oradakiler: "Hayır" dediler. (Resulullah (a.s) -bir başkasını sorarak-): "Filanca namazda var mıydı?" diye buyurdu. Oradakiler: "Hayır" dediler. (Resulullah a.s) da) şöyle buyurdu:
"Bu iki namaz münafıkların üzerine namazların en ağırıdır. Bunlardaki sevabı bilseydiniz dizlerinizin üzerine sürünerek de olsa (cemaate) gelirdiniz. Birinci saf, meleklerin safı gibidir. Bunun (ilk safın) faziletini bilseydiniz onun için yansırdınız. Bir adamın bir başka adamla kıldığı namaz yalnız başına kıldığı namazdan daha arı-durudur. İki adamla kıldığı namazı bir adamla kıldığı namazından daha arı-durudur. Ne kadar artarsa şanı yüce olan Allah katında o kadar sevimli olur."[185]
1496- Tirmizi, Enes bin Malik (r.a)'den şu şekilde rivayet etmiştir: "Resulullah (a.s) şöyle buyurdu:
"Kim ilk tekbirini kaçırmadan cemaatle birlikte kırk gün namaz kılarsa Allah onun için iki beraat (kurtuluş) yazar: Ateşten beraat (kurtuluş) ve nifaktan beraat (kurtuluş)."
Munteka müellifi: "Bizimle münafıklar arasında yatsı ve sabah namazlarına cemaate gelme (farkı) vardır" hadisi şerifiyle ilgili yorumunda şöyle söylemiştir:
"Bu hadisi şerif, Resulullah (a.s)'ın cemaatten geri kalmaları dolayısıyla evlerini yakmayı tasarladığı kişilerin münafıklar olduklarına ve -bu iki namaza cemaate gidip gitmemekle mü'minle münafığın birbirinden ayrıldığına delalet etmektedir."[186]
1497- Taberani, Mu'cemu'l-Kebir'de Ebu Bekre (r.a)'nin şöyle söylediğini rivayet etmiştir:
"Resulullah (a.s) şöyle buyurdu:
"Kim sabah namazım cemaatle kılarsa o Allah'ın zimmetindedir. Kim Allah'ın zimmetini hafife alırsa Allah onun yüzünü ateşe süründürür."[187]
1498- Müslim, Abdullah bin Mes'ud (r.a)'dan şöyle rivayet etmiştir:
"Kim yarın Allah'a Müslüman olarak kavuşmak istiyorsa' şu beş vakit için çağrıldığında onları yerine getirmeye dikkat etsin. Şüphesiz Allah peygamberiniz için doğru yola iletici sünnetler (Ölçüler) koymuştur. Bu da doğru yola iletici sünnetlerdendir (ölçülerdendir). Siz şu cemaatten geri kalıp evinde namaz kılan gibi evinizde namaz kılarsanız muhakkak peygamberinizin sünnetini terketmiş olursunuz. Peygamberinizin sünnetini terkederseniz sapıtırsınız. Herhangi adam abdest alır, abdestini güzelce alır, sonra şu camilerden bir camiye gitmek üzere yola çıkarsa muhakkak attığı her adım için Allah ona sevap yazar, onunla kendisini bir derece yükseltir ve ondan dolayı bir hatasmı siler. Gördüğünüz üzere bunu münafıklığı belli münafıktan başkası terketmiyor. Bir adamın, safta bulunması (cemaate katılması) için iki adam tarafından tuta tuta getirildiği bile [188]
1499- Ahmed bin Hanbel, Ebu'l-Heysem'den rivayet etmiş, o da Ebu Said el-Hudri (r.a)'nin şöyle söylediğini rivayet etmiştir:
"Resulullah (a.s) şöyle buyurdu:
"Bir adamın camiye devam ettiğini görürseniz onun iman sahibi olduğuna şahitlik edin. Nitekim Yüce Allah şöyle buyurmuştur:
"Allah'ın mescidîerini ancak Allah'a ve ahiret gününe iman eden, namazı kılan, zekâtı veren ve Allah'tan başkasından korkmayan kimseler o-narabilir."[189]
1500- Ahmed bin Hanbel, Abdullah bin Abbas (r.a)'dan şu şekilde rivayet etmiştir:
"Resulullah (a.s) şöyle buyurdu:
"Bu gece bana Rabbimin katından bir gelen, en güzel şekil üzere geldi -Bir rivayette de: "Rabbim geldi" denmektedir- ve bana:
"Ey Muhammedi" diye buyurdu. Ben:
"Emret Rabbim ve buyur!" dedim. Buyurdu ki:
"Mele-i A'la'nm (yüksek mevkideki seçkin topluluğun) ne hakkında tartıştığını bilir misin?" Ben:
"Bilmiyorum" dedim. Bunun üzerine elini iki omuzumun arasına koydu. Öyle ki, soğukluğunu iki mememin arasında -yahut "göğsümde" dedi-hissettim. Böylece göklerde ve yerde olanları -yahut: "Doğu ile batı arasında olanı" dedi- bildim. (Sonra) şöyle buyurdu:
"Ey Muhammedi Mele-i A'la'nm (yüksek mevkideki seçkin topluluğun) ne hakkında tartıştığını bilir misin?" Ben:
"Evet. Dereceler, keffaretler, cemaatlere gitmek üzere adımlar atma, mekruhlardan arındırılmış şekilde güzelce abdest alma, bir namazdan sonra diğer namazı bekleme hakkında. Kim bunlara dikkat ederse hayır üzere yaşar, hayır üzere ölür, anasından doğduğu günkü gibi günâhlarından arındırılmış olur" dedim. Sonra:
"Ey Muhammed!" diye buyurdu. Ben: "Emret Rabbim ve buyur!" dedim. O da şöyle buyurdu: "Namaz kıldığında şöyle söyle: "Ey Allah'ım! Senden hayırlı işleri (yani hayırlı işlere beni muvaffak kılmanı), fenalıkları terketmeme yardımcı olmanı, kalbime fakirlere karşı sevgi yerleştirmeni diliyorum. Kulların için bir fitne murad ettiğin zaman beni fitneye uğramamış olarak yanma al."
Sonra şöyle buyurdu:
"Dereceler de şunlardır: Selâmı yaymak, insanlara yemek yedirmek, gece insanlar uykudayken namaz kılmak."[190]
1501- Ahmed bin Hanbel, Muaz bin Cebel (r.a)'den rivayet etmiştir: "Resulullah (a.s) hanımlarının evlerinden bir evde oturdu. Hz. Aişe (r.a) de yanındaydı. Yahudilerden bir topluluk yanına girdi ve şöyle söylediler: "Sâm (ölüm) senin üzerine olsun, ey Muhammedi" Resulullah (a.s) da: "Sizin de üzerinize olsun" diye buyurdu.
Bu kişiler oturdular ve konuştular. Hz. Aişe (r.a), onların Resulullah (a.s)'a selâm verirken kullandıkları selâm ifadesinin anlamını anlamıştı. Hiddetinden kıpkırmızı oldu. Sabretmeye çalıştı ancak hiddetini yenemedi ve şöyle söyledi:
"Aksine sâm (ölüm), Allah'ın gadabı ve laneti sizin üzerinize olsun. Siz Allah'ın peygamberini böyle mi selâmlıyorsunuz?"
Adamlar daha sonra çıktılar. Resulullah (a.s) da şöyle buyurdu:
"Seni o sözleri söylemeğe yönelten ne oldu?" Hz. Aişe (r.a) de şöyle söyledi:
"Ya Resulullah (a.s)! Onların seni nasıl selâmladıklarını duymadın mı? Vallahi onların seni selâmlayışlarını duyunca kendime hâkim olamadım." Bunun üzerine Resulullah (a.s) şöyle buyurdu:
"Benim onlara nasıl cevap verdiğimi muhakkak duymuş olmalısın. Yahudiler dinlerine kötülük etmiş bir topluluktur ve onlar hasedçi bir topluluktur. Müslümanlara şu üç şeyden daha üstün bir şeye hased etmezler: Selâma cevap vermeleri, safları düzgün tutmaları ve farz namazda imamların arkasında "âmin" demeleri."[191]
1502- İmam Malik, Abdullah bin Ömer (r.a)'in mevtasından (azatlısından) rivayet etmiştir:
"Abdullah bin Ömer (r.a) Baki'de olduğu sırada kameti duydu. Bunun üzerine camiye doğru hızla yürümeğe başladı."[192]
1503- Buhari, Ummu Derda (r.a)'nın şöyle söylediğini rivayet etmiştir:
"Ebu Derda (r.a) hiddetli bir şekilde yanıma girdi. Kendisine: "Seni ne kızdırdı?" diye sordum. Şöyle söyledi:
"Vallahi, Muhammed'in ümmetinden onların birlikte namaz kılmaları dışında bir şey bilmiyorum." [193]
Feth'de şöyle denmektedir:
"Ebu Derda (r.a)'nın bu sözü ile kasdettiği anlam şuydu: Söz konusu kişiler namazı birlikte kılmak dışında her şeyde eksiklik ve değişiklik gerçekleştirdiler. Bu ise nisbi bir şeydir. Çünkü Resulullah (a.s)'ın zamanında insanların durumları daha sonra aldıkları durumlarından daha iyiydi.
Daha sonra Buhari ve Müslim'in dönemlerinde insanların durumları, onlardan sonra aldıkları durumlarından daha İyiydi. Anlaşılana göre Ebu Derda (r.a) bu sözü, ömrünün sonlarına doğru söylemiştir. Bu ise Hz. Osman (r.a)'m halifeliğinin son dönemlerine denk gelmekteydi. Bu durumda ben diyorum ki: Ebu Derda (r.a) zamanında insanlar sadece belirtilen özellikleriyle bir üstünlük arzediyorlardıysa bu zamana kadar ortaya çıkmış olan değişik insan tabakalarının durumları ne olacaktır? Bu hadis, dinin bir uygulamasının değiştirilmesine karşı hiddetlenmenin ve bu duruma karşı çıkıp da hiddetlenmekten başka bir şey yapamayanın hiddetini açığa vurmasının caiz olduğunu göstermektedir. Rivayetteki yemin ifadesi ise dinleyiciye konuyu vurgulu bir şekilde bildirmek, daha çok dikkatini çekmek için kullanılmıştır."[194]
1504- Taberani, Mu'cemu'l-Kebir'de Abdullah bin Ömer (r.a)'in şöyle söylediğini rivayet etmiştir:
"Resulullah (a.s)'ın şöyle buyurduğunu duydum:
"Şanı yüce olan Allah, topluluk içinde kılınan namazdan çok hoşlanır."[195]
1505- Taberani, Ebu Bekre (r.a)'den rivayet etmiştir:
"Resulullah (a.s), namaz kılmak amacıyla Medine'nin kenar semtlerinden birinden geldi. Geldiğinde insanların namaz kıldıklarını gördü. Bunun üzerine kendi evine çekildi ve ailesini toplayıp onlarla birlikte namaz kıldı."[196]
1506- İmam Malik, Nafi (r.a)'den şu şekilde rivayet etmiştir: "Abdullah bin Ömer (r.a) şöyle söylerdi:
"Kim akşam veya sabah namazını kılar sonra bunlardan birini imam kıldırırken yetişirse bunları artık tekrar kılmasın."[197]
1507- İmam Malik, Busr bin Mihcen (r.a)'den, o da babası Mihcen'den şu şekilde rivayet etmiştir:
"O Resulullah (a.s) ile birlikte bir mecliste bulunuyordu. Namaz için ezan okundu. Resulullah (a.s) kalktı, namaz kıldı ve döndü. Mihcen ise aynı mecliste bulunuyordu. Resulullah (a.s) ona şöyle buyurdu:
"Seni insanlarla birlikte namaz kılmaktan alıkoyan ne oldu? Sen Müslüman bir adam değil misin?" O da şöyle söyledi:
"Evet öyleyim ya Resulullah (a.s)! Ancak ben ailemle birlikte namaz kılmıştım." Bunun üzerine Resulullah (a.s) şöyle buyurdu:
"Camiye gelir ve namaz kılmış olursan, bu sırada namaza durulursa, namaz kılmış da olsan insanlarla birlikte namaz kıl."
Munteka'da şöyle denmektedir:
"Resulullah (a.s)'m: "Sen Müslüman bir adam değil misin?" sözü iki anlama gelebilir: Birincisi soru, ikincisi ise azarlama. İfadede, bu ikinci anlamın kastedildiği daha açıktır. En doğrusunu ise ancak Yüce Allah bilir. İfadeden anlaşıldığına göre Resulullah (a.s) kastedilen kişiyi cemaatle namazı terketmesinden dolayı azarlama yoluna gitmiştir. Çünkü bir Müslüman bunu terketmez. Bunu terketmek münafıklık alametlerindendir. Ancak Resulullah (a.s)'m bu sözü, namazı cemaatle birlikte kılmayanın Müslüman olmadığı anlamına gelmez. Bunu hiç kimse iddia etmez. Bu söz bir kimsenin, Kureyş kabilesinden olduğunu bildiği birine: "Sen niye cömert dav-ranmıyorsun, yoksa sen Kureyş kabilesinden değil misin?" demesine benzer. Bu kişi bu sözle muhatabının Kureyş kabilesine mensup olmadığı anlamını kasdetmez, ancak onu Kureyşlilerin özelliklerini terketmesinden dolayı azarlamış olur."[198]
Kılınmış bir namazı tekrar kılmak nafile sayılır. Bu yüzden sabah ve ikindi namazlarından sonra nafile namaz kılınmayacağım ve meselâ Hanefiler gibi üç rek'ath bir nafile namaz olmayacağını söyleyen fıkıhçilar, söz konusu namazların kılındıktan sonra cemaatle birlikte ikinci kez kılınamayacağını söylemektedirler. Dolayısıyla bu namazları kıldıktan sonra camiye girse ve namaz için kamet getirilse bile bunları yeniden kılmaz.[199]
1508- Ahmed bin Hanbel, Diyloğullarından bir adamın şöyle söylediğini rivayet etmiştir:
"Kendime ait bazı develeri çobana teslim etmek üzere çıkardım. Bu sırada Resulullah (a.s)'ın yanından geçtim. O da insanlara öğle namazını kıldırıyordu. Ben O'nunla birlikte namaz kılmadım. Daha sonra develerimi çobana teslim edip döndüğümde bu husus Resulullah (a.s)'a hatırlatıldı. O da şöyle buyurdu:
"Ey filanca! Yanımızdan geçtiğinde bizimle birlikte namaz kılmaktan seni alıkoyan ne oldu?" Ben:
"Ya Resulullah (a.s)! Ben ailemin yanında namaz kılmıştım" dedim. Resulullah (a.s) da: "Namaz kılmış olsan bile" diye buyurdu."[200]
1509- İmam Malik, Abdullah bin Ömer (r.a)'den rivayet etmiştir:
"Bir adam ona soru sorarak şöyle söyledi:
"Ben evimde namaz kılıyorum. Daha sonra camide imamla birlikte namaza yetişiyorum. Onunla birlikte de namaz kılayım mı?" (Abdullah bin Ö-mer r.a) de ona: "Evet" dedi. Adam:
"Peki bunlardan hangisini (o vakitte kılmam gereken) namaza sayayım?" diye sordu. Abdullah bin Ömer (r.a) de şöyle söyledi:
"Bu senin işin midir? Bu şanı yüce olan Allah'ın işidir. Hangisini dilerse onu sayar."
Bir Müslüman bir namazı yeniden kıldığında bunlardan hangisi farza sayılır, namazın yeniden kılınması caiz midir ve caizse ne zaman caizdir? Bu konuların açıklaması için aşağıda ele alacağımız konulara dikkat çekmek İstiyoruz.
1-Yeniden kılınmaları caiz olan namazlar hangileridir?
Hanefiler, sadece öğle ve yatsı namazlarım evinde yalnız basma kılan birinin bunları cemaatle birlikte yeniden kılmasını müstehab görmüşler ve bunu Resulullah (a.s)'ın şu hadisi şerifine dayandırmışlardır.[201]
1510- İmam Malik, Nafi1 (r.a)'den, o da Abdullah bin Ömer (r.a)'den rivayet etmiştir:
"Kim akşam namazını veya sabah namazını kılmış olur sonra imam bunları kılarken yetişirse artık bunları yeniden kılmasın."
Yine Resulullah (a.s)'ın şu hadisi şerifini de bu konuda delil olarak görmüşlerdir:[202]
1511- Buhari ve Müslim, Ebu Said el-Hudri (r.a)'nin şöyle söylediğini rivayet etmişlerdir:
"Resulullah (a.s) şöyle buyurdu:
"Sabah namazından sonra güneş yükselinceye kadar artık namaz yoktur. İkindi namazından sonra da güneş batmcaya kadar artık namaz yoktur."
2- Bu namazlardan hangisi nafileye hangisi farza sayılır?
Hanelilerin mezheplerine göre ikinci kez kılınan namazın ikincisi nafiledir. Şafiüerin eski görüşlerinde ise ilk olarak kılman namaz nafile, ikincisi farzdır.
Ebu Hanife ise aşağıdaki rivayeti delil olarak görmüştür:[203]
1512- Tirmizi, Cabir bin Yezid bin Esved (r.a)'den, o da babasından rivayet etmiştir:
"O daha genç bir delikanlı iken Resulullah (a.s) ile birlikte namaz kıldı. (Resulullah a.s) namaz kılınca Mescid'in bir yanında namaz kılmayan iki adam gördü. Onları çağırdı. Bu iki adam korkudan etleri titrer halde getirildiler. Resulullah (a.s) onlara:
"Sizi bizimle birlikte namaz kılmaktan alıkoyan ne oldu?" diye sordu. Onlar:
"Biz bineklerimizin üzerinde (yolculuk esnasında) namaz kıldık" dediler. Bunun üzerine (Resulullah a.s) şöyle buyurdu:
"Öyle yapmayın. Biriniz bineği üzerinde namaz kılar sonra henüz namaz kılmamış imama yetişirse onunla birlikte namaz kılsın. Bu onun için nafiledir."
İmam Muhammed'in Asar'da naklettiği ve Ebu Hanife'den rivayet edilen hadisi şerifte de şöyle denmektedir:
"Birincisini farza sayın, bu da nafiledir."
İmam Şafii bu hadisin isnadımn meçhul (bilinmeyen bir isnad) olduğunu söyleyerek bunu zayıf bir hadis olarak değerlendirmiştir. Kendi görüşü hakkında da bazı rivayetleri delil olarak göstermiştir.
Bunlardan Darekutni'nin rivayet ettiği bir metinde şöyle denmektedir:
"Evinde kılmış olduğunu nafileye saysın." Ancak bu rivayeti Nevevi ve Darekutni zayıf görmüşlerdir.
Aşağıdaki rivayet de Ebu Hanife'nin görüşünü desteklemektedir:[204]
1513- Müslim, şöyle rivayet etmiştir:
namazını yalnız ba§ına kıldıktan sonra cemaatle namaz kılma babı. İsnadı hasen-dir. İbni Hibban (3/50) Namaz kılmanın nehyedildiği vakitler bölümü, Sabah namazından sonra (nafile) namazın kılınması yasağının bütün vakitlerdeki tüm namazları kapsamadığının bildirilmesi babı. İbni Hacer'in söylediğine göre bti.hadisİ aynı şekilde İbni Seken de rivayet etmiştir.
"Resulullah (a.s) Ebu Zer (r.a)'e (tavsiyelerinde) şöyle buyurmuştur:
"Benden sonra namazı öldüren bazı emirler olacaktır. Sen namazı vaktinde kıl. Eğer namazı vaktinde kılarsan senin için (diğeri) nafile olur ve namazını da korumuş olursun."
Aşağıdaki metni ihtiva eden rivayet de buna açıklık getirmektedir:
"Namazı vaktinde kılın. Onlarla birlikte kıldığınız namazınızı da nafileye sayınız."[205]
Munteka'da Abdullah bin Ömer (r.a)'in yukarıda geçen hadisiyle ilgili açıklamada şöyle denmektedir:
"İbni Habib şöyle söylemiştir:
"Bunun anlamı şudur: Allah bunlardan hangisini kabul ettiğini bilir. Ama hazırlık itibariyle birincisinin (farza) sayılması gerekir. Bu durum her iki namazı da farz niyetiyle kılmasını gerektirir. Eğer ikisinden birini nafile niyetiyle kılarsa, farz olarak kıldığı namazının diğeri olduğundan şüphe etmez. İmam Malik'ten, Önce yalnız basma namaz kılıp sonra cemaatle birlikte aynı namazı yeniden kılan bir kimse ile ilgili olarak değişik görüşler nakledilmiştir. Bir rivayette onun, bunların birincisinin farz, ikincisinin nafile olduğunu söylediği bildirilmiştir. Bir başka rivayete göre de: "Sen onu bilemezsin. Bu Allah'a kalmıştır. Allah hangisini isterse onu farza sayar" demiştir. Bu meseledeki her iki görüş de bir namazı tamamladıktan sonra geçersiz saymanın olup olmayacağı konusuna dayanmaktadır. Eğer böyle bir şeyin olmayacağını söylersek o zaman birinci namaz farza sayılır. Ancak bunun olabileceğini söylersek o zaman ikinci görüşün esas alınması mümkündür. En doğrusunu ise ancak Yüce Allah bilir."[206]
3-Namazı yeniden kılma (tade) sadece bir namazı önceden yalnız başına kılan birine özel midir yoksa değil midir?
Tehanevi şöyle söylemiştir:
"Bil ki, bir namazı iade (yeniden kılma), onu önce yalnız başına kılıp sonra cemaate (yani aynı namazı kılan bir cemaate) yetişen kimseye Özeldir. Bir kimse namazı bir cemaatle kılıp da sonra başka bir cemaate yetişirse bu cemaatle birlikte yeniden kılması müstehab olmaz."
Neylul-Evtar'da da şöyle denmektedir: "İbni Abdilberr şöyle söylemiştir:
"Fıkıhçıların çoğunluğu şöyle söylemişlerdir: "Bir kimse eğer bir namazı evinde veya evinden başka bir yerde yalnız başına kılar sonra bir cemaate yetişirse, bu kıldığı namazı cemaatle birlikte yeniden kılar. Ancak az sayıda da olsa bir cemaatle birlikte bir namazı kılan kimsenin, ondan daha az veya çok sayıda bir cemaate yetiştiğinde aynı namazı bu ikinci cemaatle birlikte yeniden kılması gerekmez. İkinci cemaatle birlikte yeniden kılmak söz konusu olursa üçüncü, dördüncü ve ardı gelmeyecek sayıda cemaatle de yeniden kılması gerekirdi ki, bunun sonuçta bozulmaya yol açacağı açıktır."
Müellif şöyle söylemiştir:
"İmam Malik, İmam Şafii, Ebu Hanife ve ashabı (mezhebinin ileri gelenleri) bu yönde görüş bildirenlerdendirler."[207]
Şeyh şöyle söylemiştir:
"Bu görüşün dayanağı şudur: Bu şekilde tekrar tekrar kılmak kıyasa ters düşmektedir. Bir kimse bir namazı kıldığında üzerindeki yükümlülük düşmüş olur. O zaman yeniden kılmanın anlamı nedir? Ancak bu konuda nas-sın (hadisin) rivayet edilmiş olması dolayısıyla bunun yapılabileceği söylenmiştir. Hakkında nass (ayet veya hadis metni) varid olmuş her şeyde nassa riayet edilir. Namazın yeniden kılınması konusundaki nass, yolculukta bineği üzerinde namazını kılmış bir kimse hakkında varid olmuştur. Bu gibi durumda namazın yalnız başına kılınmış olabileceği ihtimali daha kuvvetlidir. Evlerde cemaat oluşturulması ise nadir olmaktadır. Özellikle hadis metninde: "Biriniz evinde namaz kılar sonra camiye girer ve (girdiğinde) cemaat namaz kılıyor olursa..." denmektedir. Mecme'u'z-Zevaid'de de bu şekilde geçmektedir.[208]
Burada yalnız basma namaz kılmaya işaret edildiği açıktır. Bu yüzden ilim adamlarının çoğunluğu cemaatle birlikte namaz kılan birinin bu namazı yeniden kılmasını caiz görmemişlerdir. Çünkü nass bunun hakkında varid olmamıştır. Ancak cemaatle birlikte namaz kıldıktan sonra yalnız başına namaz kılan birini gören kimse bundan müstesnadır. Bunun ona uyması (onun cemaatle namaz kılmış olmasını sağlamak amacıyla onunla birlikte namaz kılması -Çeviren) müstehabdır. Daha önce İbni Rafi'a'dan nakille dile getirildiğine göre bu konuda bütün fıkıhçılar görüş birliğine varmışlardır. Bunun delili Ebu Said el-Hudri (r.a)'nin rivayet etmiş olduğu şu hadisi şeriftir:
"Şuna tasaddukta bulunacak bir adam yok mu? Onunla birlikte namaz kılsın."[209]
1514- Taberani, Ebu Eyyub (r.a)'dan şu şekilde rivayet etmiştir:
"O (yani Ebu Eyyub r.a) Mervan bin Hakem'den ayrı olarak namaz kılardı. Mervan ona: "Seni böyle yapmaya yönelten nedir?" diye sordu. O da şöyle söyledi:
"Ben Resulullah (a.s)'m bir namaz kıldığını gördüm. Sen de O'nunki gibi kılarsan sana uyarım. Ama sen O'na muhalefet edersen ben de yalnız başıma namaz kılar ve ailemin yanma giderim."[210]
1515- Buharı, Ebu Hureyre (r.a)'den şöyle rivayet etmiştir: "Resulullah (a.s) şöyle buyurdu:
"Kim sabah veya akşam camiye giderse Allah onun için cennette gerek sabah ve gerek akşam gidişine karşılık bir ikram hazırlar."[211]
1516- Ebu Davud, Bureyde (r.a)'den rivayet etmiştir: "Resulullah (a.s) şöyle buyurdu:
"Karanlıklarda camilere yürüyenleri kıyamet günü tam nura kavuşacakları üzere müjdele."[212]
1517- Taberani, Ebu Derda (r.a)'dan rivayet etmiştir:
"Kim gece karanlığında camiye yürürse kıyamet günü bir nur ile Allah'a
kavuşur."[213]
1518- Taberani, Ebu Hureyre (r.a)'den rivayet etmiştir: "Resulullah (a.s) şöyle buyurdu:
"Karanlıkları yararak camilere gidenlerin önlerini Yüce Allah kıyamet gününde keskin bir ışıkla aydınlatır."[214]
1519- Müslim, Ebu Hureyre (r.a)'den rivayet etmiştir:
"Resulullah (a.s) şöyle buyurdu:
"Kim evinde temizlenir (taharetlenir, abdestini alır) sonra Allah'ın farzlarından bir farzı yerine getirmek üzere Allah'ın evlerinden bir eve geçerse adımlarının (her ikisinden) biri bir hatasını siler diğeri de bir derece (derecesini) yükseltir."[215]
1520- Ebu Davud, Ebu Umame (r.a)'den rivayet etmiştir: "Resulullah (a.s) şöyle buyurdu:
"Kim farz bir namazı kılmak üzere evinden temizlenmiş olarak çıkarsa hac için ihrama girmiş bir kimsenin ecri gibi ecir alır. Kim de kuşluk vakti nafile namazı için camiden çıkar, kendisini bundan başka bir şey yormazsa umre yapanın ecri gibi ecir alır. Aralarında bir boş söz konuşulmaksızın bir namazın ardından diğerini kılmanın derecesi illiyyinde yazılır."[216]
1521- Ebu Davud, Ebu Hureyre (r.a)'den rivayet etmiştir: "Resulullah (a.s) şöyle buyurdu:
"Camilerin uzak olanının ecri, yakın olana göre daha büyüktür. (Böyle uzaklığına göre ecri artar)."[217]
1522- Müslim, Ubeyy bin Ka'b (r.a)'dan şöyle rivayet etmiştir:
"Ensardan bir adam vardı. Camiye ondan daha uzak birini bilmiyorum. Bu kişi hiç bir namazı kaçırmazdı. Kendisine şöyle dendi -veya: "Ben şöyle söyledim"-:
"Bir eşek satın alsan da karanlıkta veya aşırı sıcakta ona binsen?" O da şöyle söyledi:
"Evimin caminin yanıbaşında olması beni memnun etmez. Ben camiye yürümeme ve aileme döndüğüm zaman dönüşüme karşılık sevap yazılmasını istiyorum." Bunun üzerine Resulullah (a.s) şöyle buyurdu:
"Allah senin için bütün bunları bir araya getirmiştir."
Benzer bir rivayette de şöyle denmektedir:
"Bu yüzden o adama acıdım ve kendisine şöyle söyledim:
"Ey filanca! Bir eşek satın alsan. O seni aşırı sıcaktan ve yerin haşeratın-dan korur." O da şöyle söyledi:
"Vallahi ben evimin hemen Hz. Muhammed (a.s)'in evinin yanıbaşında olmasını istemem." Bu söz benim çok ağınma gitti. Dolayısıyla bu sözü Resulullah (a.s)'a bildirdim. O da onu çağırdı. Adam O'na da aynı şeyi söyledi ve bundan dolayı ecir almayı umduğunu ifade etti. Bunun üzerine Resulullah (a.s) şöyle buyurdu:
"Bu beklediğin karşılık sana verilecektir."[218] Ebu Davud'un rivayetine göre de şöyle söylemiştir:
"Bu söz Resulullah (a.s)'a ulaştı. Resulullah (a.s) ona söylediği söz hakkında soru sordu. O da şöyle söyledi:
"Ya Resulullah (a.s)! Camiye gelişim ve aileme dönüşüm dolayısıyla bana ecir yazılmasını istedim." Bunun üzerine (Resulullah a.s) şöyle buyurdu:
"Allah bunun tümünü sana vermiştir. Allah senin beklediğinin tümünü sana vermiştir."[219]
İmam Nevevi: "Vallahi ben evimin hemen Muhammed (a.s)'in evinin yanıbaşında olmasını istemem" sözü hakkında şu açıklamayı yapmıştır:
"Yani evimin hemen Resulullah (a.s)'ın evinin yanıbaşında bulunmasını istemiyorum, aksine sevabımın ve camiye gitmek için attığım adımların sayısının daha çok olması için uzakta olmasını istiyorum."
"...aileme dönüşüm dolayısıyla...": Bu söz, namaza giderken atılan adımlardan dolayı sevap alındığı gibi namazdan dönerken atılan adımlar için de sevap alınacağını göstermektedir."[220]
1523- Müslim, Cabir bin Abdullah (r.a)'dan şöyle rivayet etmiştir:
"Mescid'in etrafındaki bölgeler boşaldı. Selimeoğulları Mescid'in yakınına geçmek istediler. Bu husus Resulullah (a.s)'a bildirildi. Resulullah (a.s) da onlara şöyle buyurdu:
"Bana bildirildiğine göre siz Mescid'in yakınına geçmek istiyormuşsu-nuz?" Onlar:
"Evet. Ya Resulullah (a.s)! Böyle istedik" dediler. Resulullah (a.s) da şöyle buyurdu:
"Ey Selimeoğulları! Evlerinizde kaim, izleriniz (adımlarınız) yazılsın. Evlerinizde kalın, izleriniz (adımlarınız) yazılsın." Onlar da:
"Artık bizim oraya geçmiş olmamız bizi memnun edecek değildir" dediler."
Bunun benzeri bir başka rivayetin sonunda şu ifadeye yer verilmiştir:
"Size her adım için bir derece vardır."[221]
1524- Bu har i, Enes bin Malik (r.a)'ten rivayet etmiştir:
"Selimeoğulları evlerinden ayrılarak Resulullah (a.s)'m yakınma yerleşmek istediler. Ancak Resulullah (a.s) Medine'nin kalabalıklaşmasını hoş karşılamadı ve şöyle buyurdu:
"İzlerinizden (adımlarınızdan) dolayı ecir beklemiyor musunuz? Şu halde (bulunduğunuz yerde) ikamet edin."[222]
1525- Ahmed bin Hanbel, Ebu Uşşane (r.a)'den rivayet etmiştir: "O Ukbe bin Amir Cuheni (r.a)'nin şöyle bir hadis naklettiğini duymuştur:
"Resulullah (a.s) şöyle buyurdu:
"Bir adam temizlenip (abdestini alıp) namaz kılmak üzere camiye gittiğinde onun yazıcısı -veya iki yazıcısı- camiye giderken attığı her adıma karşılık on iyilik (hasene) yazar. Namazı bekleyerek oturan bir kimse ibadet eden gibidir. Namaz kılanlar için evlerinden çıktıkları andan itibaren dönüşlerine kadar sevap yazılır."[223]
1526- Taberani, Selman (r.a)'dan rivayet etmiştir:
"Resuîullah (a.s) şöyle buyurdu:
"Kim evinde abdest alır ve abdestini güzel alır sonra camiye gelirse, o Allah'ı ziyaret etmektedir. Ziyaret edene ikramda bulunmak da ziyaret edilenin üzerine bir haktır."[224]
1527- Bezzar, Ebu Hureyre (r.a)'nin şöyle söylediğini rivayet etmiştir:
"Resulullah (a.s) Hz. Abbas (r.a)'ın veya Hz. Hamza (r.a)'nın evinde yemek yedi ve şöyle buyurdu:
"Gerçekten ümmetimden bazı insanlar Allah'ın peygamberine bıraktığı bir takım işlere dalacaklardır. Onların bundan başka bir nasipleri olmasın. Hataların silinmesini sağlayanlar ise şunlardır: Abdesti güzel almak, camilere doğru çokça adım atmak, bir namazdan sonra diğer namazı beklemek."[225]
1528- Bezzar, Cabir bin Abdullah (r.a)'tan rivayet etmiştir: "Selemeoğulları şöyle söylemişlerdir:
"Ya Resulullah (a.s)! Evlerimizi satıp da senin yakınma gelelim mi? Bizimle senin aranda bir vadi var." Resuîullah (a.s) da şöyle buyurdu:
"Yerinizde kalın. Siz oranın direklerisiniz. Herhangi kul namaz için bir adım atsa muhakkak Allah kendisine ondan dolayı bir ecir yazar."[226]
1529- İbni Huzeyme, Abdullah bin Amr (r.a)'dan rivayet etmiştir:
"Abdullah bin Amr (r.a), Muaz bin Cebel (r.a)'in yanından geçti. O da kapısında durmuş kendi kendine bir şeyler konuşuyormuş gibi eliyle işaret ediyordu. Abdullah ona: "Ey Ebu Abdurrahman! Neyin var da öyle kendi kendine konuşuyorsun?" diye sordu. O da şöyle söyledi:
"Bana ne oluyor acaba? Allah'ın düşmanı beni Resulullah (a.s)'tan duymuş olduğum bir sözden alıkoymak mı istiyor? Resulullah (a.s) şöyle buyurdu:
"Şu an meclise çıkıp konuşmamak için zamanını evinde geçirmeye katlanıyorsun." Ben Resulullah (a.s)'ın şöyle buyurduğunu duydum:
"Kim Allah yolunda cihad ederse, Allah'ın zimmetinde olur. Kim bir hastayı ziyaret ederse, Allah'ın zimmetinde olur. Kim sabah veya akşam camiye giderse, Allah'ın zimmetinde olur. Kim bir imamı ziyaret etmek üzere yanma girerse, Allah'ın zimmetinde olur. Yine kim evinde kimsenin hakkında kötü bir şekilde konuşmaksızm oturursa, Allah'ın zimmetinde olur."
Şimdi Allah'ın düşmanı beni evimden meclise çıkarmak istiyor."[227]
1530- Buharı ve Müslim, Ebu Musa Eş'ari (r.a)'nin şöyle söylediğini rivayet etmişlerdir:
"Resulullah (a.s) şöyle buyurdu:
"Namaz konusunda insanların en büyük ecir alanları sırasıyla en uzak yerlerden yürüyenlerdir. İmamla birlikte namaz kılmak için bekleyen, namazını kılıp sonra uyuyandan daha büyük ecir kazanır."[228]
1531- Ahmed bin Hanbel, Ebu Hureyre (r.a)'nin merfu olarak şöyle söylediğini rivayet etmiştir:
"Bir namazdan sonra başka namazı bekleyen, en büyük hudut savaşında, atı kendisini savaşın şiddetli alanına götürmüş bir atlı gibidir."[229]
1532- Ahmed bin Hanbel, Ebu Hureyre (r.a)'den rivayet etmiştir:
"Resulullah (a.s) şöyle buyurdu:
"Her kim camileri namaz ve zikir için kendine yurt edinirse, Allah muhakkak onun için, yakınlarından biri kayıp olan kimselerin bu yakınları yanlarında geldiği zaman sevindikleri gibi sevinir."[230]
1533- Ahmed bin Hanbel, Said bin Yesar (r.a)'dan rivayet etmiştir:
"O, Ebu Hureyre (r.a)'nin şöyle söylediğini duymuştur:
"Resulullah (a.s) şöyle buyurdu:
"Biriniz abdest alır, abdestine özen gösterir ve güzel alır sonra namazdan
başka bir şey amaçlamaksızın camiye gelirse, Yüce Allah onun için bir kimseleri kayıp olanların bu kayıpları geldiğinde sevindikleri gibi sevinir."[231]
1534- Ebu Davud, Ebu Derda (r.a)'dan şöyle rivayet etmiştir:
"Resulullah (a.s)'ın şöyle buyurduğunu duydum:
"Herhangi bir köyde veya yaylada üç kişi bulunur da burada (cemaatle) namaz kılarsa ,muhakkak onlara (orada bulunan insanlara) şeytan musallat olur. Sen cemaate devam et. Şüphesiz kurt sürüden ayrılan koyunu yer."
Sâib şöyle söylemiştir:
"Burada cemaat ile, cemaatle namazı kasdetmiştir. Rezin şunu ilave etmiştir: "Şüphesiz insanın kurdu da şeytandır. Onu yalnız yakaladığında yer."[232]
1535- Buharı ve Müslim, Ebu Hureyre (r.a)'den rivayet etmiştir:
"Resulullah (a.s) şöyle buyurdu:
"Münafıkların üzerine namazların en ağırı yatsı namazı ve sabah namazıdır. Bunlarda olan (sevab)ı bilselerdi, kaba etlerinin üzerine sürünerek de olsa bu namazlara gelirlerdi. Doğrusu ben namaz için emir vermeyi, böylece kamet getirilmesini, sonra bir adama İnsanlara namaz kıldırmasını emretmeyi, sonra beraberimde odun yükleri taşıyan bazı adamlarla çıkıp namaza gelmeyenlerin yanlarına gitmeği ve evlerini üzerlerine ateşle yakmayı düşündüm."
Buna benzer bir başka rivayetin sonunda şöyle söylediği bildirilmiştir:
"Böylece namaza gelmeğe güç yetirebildiği halde namaza gelmeyenin (evini) üzerine yakmayı (düşündüm)."[233]
Müslim ve Ebu Davud'un rivayetlerine göre de şöyle söylemiştir: "Resulullah (a.s) şöyle buyurdu:
"Doğrusu gençlerime benim için odun yükleri toplamalarını emretmeyi, sonra herhangi bir mazeretleri olmadığı halde evlerinde namaz kılmayanların yanlarına gitmeği ve onların (evlerini) üzerlerine yakmayı düşündüm."
Yezid bin Esam'a: "Ey Ebu Avf! Cumayı mı kasdetti yoksa başkasını mı?" dendi. O da şöyle söyledi:
"Eğer bunu Ebu Hureyre (r.a)'nin Resulullah (a.s)'tan rivayetle söylediğini duymadıysam iki kulağım sağır olsun. Ancak cuma hakkında mı yoksa başkası hakkında mı olduğunu söylemedi."[234]
(5/74) 44-Kitabu'l-Husumat, 5-Günahkârların ve hasımların bu hallerinin bilinmesinden sonra evlerden çıkarılması babı'nda da rivayet edilmiştir. Müslim {1/451-452) 5-Kitabu'l-Mesacİd ve Mevadi'i's-Salat, 42-Cemaatle namaz kılmanın fazileti ve ondan geri kalma hakkında sert tehdidler olduğunun bildirilmesi babı.[235]
Yukarıdaki rivayet, bir rahatsızlığı olan yahut cemaata gitmeğe güç yeti-remeyecek durumdaki bir kimseden cemaate gitme yükümlülüğünün düştüğüne delalet etmektedir. Fıkıhçılar cuma'nuı da bu konuda cemaatle aynı olduğunu söylemişlerdir.[236]
1536- Taberani, Evsafta Enes bin Malik (r.a)'ten rivayet etmiştir: "Resulullah (a.s) şöyle buyurdu:
"Bir adam insanları bir kemiğe yahut iki oka çağırsaydı muhakkak giderlerdi. Ancak şu namazı cemaatle kılmaya çağırıyorlar, gelmiyorlar. Bir adama halka cemaatle namaz kıldırmasını emretmeyi, sonra ezan sesini duyup icabet etmeyen insanların yanlarına gitmeği ve üzerlerine ateş yakmayı düşündüm. Doğrusu münafıktan başkası bundan geri kalmaz."[237]
1537- Ahnıed bin Hanbel, Ebu Hureyre (r.a)'den rivayet etmiştir: "Resulullah (a.s) şöyle buyurdu:
"Mescidin etrafında oturup da son yatsı namazına gelmeyen adamlar, ya bu işlerine son verirler ya da evlerinin etrafında odun yükleri yakarım."[238]
1538- Taberani, Evsat'ta Abdullah bin Abbas (r.a)'ın şöyle söylediğini
rivayet etmiştir:
"Kim: "Hayye ale'l-felah" sözünü duyar da icabet etmezse Muhammed (a.s)'in sünnetini terketmiş olur."[239]
1539- Taberani, Abdullah bin Ömer (r.a)'den rivayet etmiştir:
"Bir kimseyi son yatsı namazında (yani günün son namazı olan yatsı namazında) ve sabah namazında göremediğimizde hakkında kötü zanda bulunurduk."[240]
1540- Ebu Davud, Ubade bin Samit (r.a)'dan şöyle rivayet etmiştir:
"Resulullah (a.s) şöyle buyurdu:
"Benden sonra başınıza bazı yöneticiler geçecek ki, bir takım işler onları namazları vaktinde kılmaktan alıkoyacak, böylece (onlar namazlarını kılmadan) namazın vakti çıkmış olacaktır. Siz namazı vaktinde kılın." Bir adam:
"Ya Resulullah (a.s)! Ben onlarla birlikte namaz kılayım mı?" diye sordu. Resulullah (a.s) da: "Evet" diye buyurdu. "
Bir başka rivayette de şöyle denmektedir:
"Bir adam: "Ya Resulullah (a.s)! Ben eğer onların zamanlarına yetişirsem onlarla birlikte namaz kılayım mı?" diye sordu. Resulullah (a.s) da: "İstersen evet" diye buyurdu." [241]
Bu nass, İslâm yurdunda ortaya çıkmış olan ve herhangi bir mazeret olmadan da iki namazın birleştirilebileceğini ileri süren bir akıma karşı gayet açık bir cevap niteliği taşımaktadır. Onlar bu görüşleriyle, bu muhalif görüş ortaya çıkmadan önce Müslümanlar arasında gerçekleşmiş olan görüş birliğine muhalefet etmektedirler.[242]
1541- İbni Huzeyme, Abdullah bin Mes'ud (r.a)'dan rivayet etmiştir: "Resulullah (a.s) şöyle buyurdu:
"Olur ki, siz namazları normal vakitleri dışında kılan bir takım insanlara yetişebilirsiniz. Eğer onlara yetişirseniz siz evlerinizde bildiğiniz vakitlerde kılın. Sonra onlarla birlikte de kılın ve bunu nafileye sayın."[243]
1542- Ahmed bin Hanbel, Ebu Ali Mısri (r.a)'nin şöyle söylediğini rivayet etmiştir:
"Ukbe bin Amir Cuheni ile yolculuğa çıktık. Namaz vakti girdi. Biz o-nun önümüze geçmesini istedik. O da şöyle söyledi:
"Ben Resulullah (a.s)'ın şöyle buyurduğunu duydum:
"Kim bir topluluğa imamlık eder, (görevini) tam yaparsa, ona da onlara da tam karşılık verilir. Ancak tam yapmazsa onlara tam karşılık verilir ama onun (imamın) üzerine günâh vardır."[244]
1543- Ebu Davud, Ebu Hureyre (r.a)'den rivayet etmiştir: "Resulullah (a.s) şöyle buyurdu:
"İmam zimmeti üzerine almıştır. Müezzin de kendine güvenilendir. Ey Allah'ım! İmamları doğruya yönelt, müezzinleri de bağışla!"[245]
1544- Bezzar, Ebu Hureyre (r.a)'nin şöyle söylediğini rivayet etmiştir:
"Resulullah (a.s) şöyle buyurdu:
"İmam zimmeti üzerine almıştır. Müezzin de kendine güvenilendir. Ey Allah'ım! İmamları doğruya yönelt, müezzinleri de bağışla!" Dediler ki:
"Ya Resulullah (a.s)! Bizi senden sonra ezan konusunda yarışmamız üzere bıraktın!" Bunun üzerine Resulullah (a.s) şöyle buyurdu:
"Benden sonra -veya sizden sonra- bazı toplumlar gelecektir ki, en mağdurları (sefilleri) müezzinleri olacaktır."[246]
Nihaye'de şöyle denmektedir:
"Burada zimmet ile koruma ve gözetme anlamı kastedilmiştir. Burada kastedilen borçluluk zimmeti değildir. Çünkü o, onların namazlarını korumaktadır. Yine şöyle söylenmiştir: İmama uyanların namazları onun uhdesindedir. Dolayısıyla onların namazlarının geçerliliği, onun namazının geçerliliği ile bağlantılıdır. Bu itibarla imam onların namazlarının geçerli olması için gerekeni yapma yükümlülüğünü üzerine almış gibi olmaktadır."
Bu görüş, Hanefilerin mezhebine göre olan görüştür.[247]
1545- Müslim, Ebu Hureyre (r.a)'den şöyle rivayet etmiştir:
"Resulullah (a.s) şöyle buyurdu:
"Namaz için kamet getirildiğinde artık farzdan başka namaz kılınmaz."
Hammad dedi ki: "Daha sonra Amr bin Dinar ile karşılaştım. O da bana bunu rivayet etti ve merfu olarak söylemedi."[248]
1546- Müslim, Ebu Hureyre (r.a)'den rivayet etmiştir:
"Ebu Şa'sa şöyle söyledi:
"Mescid'de Ebu Hureyre (r.a) ile birlikte oturuyorduk. Müezzin ezan okudu. Bir adam kalkıp yürümeğe başladı. Ebu Hureyre (r.a), o adam Mes-cid'den çıkıncaya kadar arkasından baktı. Ebu Hureyre (r.a) daha sonra şöyle söyledi:
"Şu adam var ya! Ebu Kasım (a.s)'a karşı geldi."[249]
1547- Ahmed bin Hanbel, Ebu Hureyre (r.a)'den rivayet etmiştir:
"Müezzin ezan okuduktan sonra bir adam Mescid'den çıktı. Bunun üzerine Ebu Hureyre (r.a) şöyle söyledi:
"Mescid'de (camide) bulunduğunuz sırada namaz için ezan okunursa biriniz artık namaz kılmadan çıkmasın."[250]
1548- Taberani, Ebu Hureyre (r.a)'den şöyle rivayet etmiştir:
"Bir kimse şu Mescid'imde ezan sesini duyar da sonra bir ihtiyacı olmadığı halde dışarı çıkarsa geriye ancak münafık olarak döner."[251]
1549- İbnî Mace, Ebu Muleyh (r.a)'den şöyle rivayet etmiştir:
"Karanlık bir gecede yatsı namazını kılmak üzere Mescid'e gittim. Geriye döndüğümde kapıyı çaldım. Babam: "Kim o?" dedi. "Ebu Muleyh" dediler. Şöyle söyledi:
"Hudeybiye zamanında Resulullah (a.s) ile birlikte idik. Gökten ayakkabılarımızın altlarını ıslatmayacak kadar (az) bir yağmur yağdı. Bu sırada Resuiullah (a.s)'m münadisi: "Namazınızı bineklerinizin üzerinde kılın" diye seslendi."
Bu rivayet, yağmurun cemaati terketmeyi caiz kıldığına delalet etmektedir.[252]
1550- Ebu Davud, Abdullah bin Ömer (r.a)'den şöyle rivayet etmiştir:
"Resulullah (a.s) ile birlikte yolculukta bulunduğumuzda karanlık veya yağmurlu bir gece olduğunda Resulullah (a.s)'ın müezzini veya münadisi: "Bineklerinizde namaz kılın" diye seslenirdi."
Bu rivayet, aşırı karanlığın cemaati terketmeyi caiz kıldığına delalet etmektedir. Bununla birlikte cemaatle namaz kılan fazladan sevap alır.[253]
1551- Ebu Davud, Abdullah bin Abbas (r.a)'dan rivayet etmiştir: "Resulullah (a.s) şöyle buyurdu:
"Kim müezzini duyar da bir özürü olmadığı halde onun çağrışma uy-mazsa, onun kılmış olduğu namaz kabul edilmez." Kendisine: "Özür nedir?" diye soruldu. O da şöyle buyurdu:
"Korku veya hastalık."[254]
1552- Ebu Davud, Hişam bin Urve (r.a)'den, o da babasından şu şekilde rivayet etmiştir:
"Abdullah bin Erkam bir yolculukta bulunuyordu. Onunla birlikte de kendisine uyan bazı kimseler vardı. O arkadaşları için ezan okuyor ve onlara imamlık ediyordu. Bir gün namaz için ezan okundu. Sonra o şöyle söyledi:
"Biriniz size imamlık etsin. Ben Resulullah (a.s)'ın şöyle buyurduğunu duydum:
"Eğer birinizin tuvalet ihtiyacı ortaya çıkar ve bu sırada namaz için kamet getirilmiş olursa önce tuvalete gitsin." [255]
Bu rivayet, iki çirkin işten yani büyük veya küçük abdest bozma ihtiyacından biri kendini zorlayan kimsenin cemaati terkedebileceğine delalet etmektedir. İnsanı rahatsız eden yellenme ihtiyacı da böyledir. Böylelerinin rahatlamaları, sonra abdest alıp rahat bir şekilde namaz kumaları gerekir.[256]
1553- Ahmed bin Hanbel, Cabir bin Abdullah (r.a)'m şöyle söylediğini rivayet etmiştir:
"İbni Ummi Mektum (r.a), Resulullah (a.s)'ın yanına geldi ve şöyle söyledi:
"Ya Resulullah (a.s)! Benim evim uzaktır, gözlerim de görmüyor. Bununla birlikte ezan sesini duyuyorum." Resulullah (a.s) da şöyle buyurdu:
"Eğer ezanı duyarsan kaba etlerinin veya karnının üstüne sürünerek de olsa icabet et."[257]
1554- Ahmed bin Hanbel, Nu'aym bin Nehham (r.a)'nı şöyle söylediğini rivayet etmiştir:
"Soğuk bir günde sabah namazı için ezan okundu. Ben de karımın hırkasına bürünmüştüm. (Kendi kendime): "Keşke müezzin: "Oturan için bir sakınca yoktur" dese" dedim. Bir de Resulullah (a.s)'m müezzini ezanının sonunda (yani ezanı bitirdikten sonra): "Oturan için bir sakınca yoktur" dedi."[258]
1555- Ebu Davud, İbni Ummi Mektum (r.a)'dan rivayet etmiştir:
"O (yani İbni Ummi Mektum r.a) şöyle söyledi:
"Ya Resulullah (a.s)! Medine, haşeratı ve vahşi hayvanları çok olan bir yerdir. Ben de gözleri görmeyen biriyim. Benim için bir ruhsat görüyor musun?" (Resulullah (a.s) ise) şöyle buyurdu:
"Hayye ale's-salah ve hayye ale'l-felah sözünü duyuyor musun?" O: "E-vet" dedi. Bunun üzerine Resulullah (a.s):
"Öyleyse gel" diye buyurdu ve ruhsat vermedi."[259]
1556- Müslim, Ebu Hureyre (r.a)'den şöyle rivayet etmiştir: "Resulullah (a.s)'a kör bir adam geldi ve şöyle söyledi:
"Ya Resulullah (a.s)! Benim, beni Mescid'e getirecek bir rehberim yok." Buna binaen Resulullah (a.s)'ın kendisine (cemaate gelmemesi için) ruhsat vermesini istedi. Resulullah (a.s) da ona ruhsat verdi. Adam arkasını dönünce çağırdı ve şöyle sordu:
"Namaza çağrıyı (ezan sesini) duyuyor musun?" Adam: "Evet" dedi. (Resulullah (a.s) da):
"Öyleyse icabet et" diye buyurdu."[260]
1557- İmam Malik, Mahmud bin Rebi1 Ensari (r.a)'den şu şekilde rivayet etmiştir:
"Itban bin Malik kör biriydi ve kavmine imamlık ediyordu. Bu kişi Resulullah (a.s)'a şöyle söyledi:
"Bazen karanlık, yağmur ve sel oluyor. Bense gözleri görmeyen bir adamım. Ya Resulullah (a.s)! Sen benim evimde bir yerde namaz kıl da orayı namazgah edineyim." Bunun üzerine Resulullah (a.s) ona (evine) gitti ve: "Nerede namaz kılmamı istersin?" diye buyurdu. O, Resulullah (a.s)'a evinden bir yer gösterdi. Resulullah (a.s) da orada namaz kıldı."[261]
Resulullah (a.s)'ın zamanında kesinlik kazanan ve fıkıhçıların da üzerinde görüş birliğine vardıkları hükme göre rehberi olmayan bir körün cemaati terketmesine ruhsat vardır. Ancak fıkıhçılar rehberi olan bir körün üzerinden cemaate gitme yükümlülüğünün düşüp düşmediği hakkında farklı görüşler ileri sürmüşlerdir. Ebu Hanife: "Onun üzerinden de cemaate gitme yükümlülüğü düşer. Çünkü başkasının yardımıyla bir şeye güç vetiren, gerçekte ona güç ye-tiren biri olarak görülmez" demiştir.[262]
1558- Taberani, Anbese bin Ezher (r.a)'den şöyle rivayet etmiştir:
"Haris bin Hassan evlendi. Bu kişi Resulullah (a.s)'ın sohbetinde bulunmuş (yani sahabi olmuş) biriydi. Bu adam o zaman yani evlendiğinde bir kaç gün ortalıktan kayboldu ve sabah namazlarına çıkmadı. Kendisine: "Artık çıkacak mısın? Şüphesiz hanımınla bu gece gerdeğe girmişsindir" denildi. O da şöyle söyledi:
"Vallahi bir kadın beni sabah namazını cemaatle kılmaktan alıkoyuyor. Bu kötü bir kadın."[263]
1559- Müslim, Ebu Mes'ud Bedri (r.a)'den şöyle rivayet etmiştir: "Resulullah (a.s) şöyle buyurdu:
"Bir kavme (topluluğa), içlerinde Allah'ın kitabını en çok okuyan i-mamlık eder. Eğer kıraatta (Allah'ın kitabını okumada) eşit olurlarsa o zaman sünneti en iyi bilenleri imamlık eder. Eğer sünneti bilmede eşit olurlarsa o zaman en Önce hicret etmiş olanları imamlık eder. Eğer hicret etme konusunda eşit olurlarsa en yaşlıları imamlık eder. Bir adam bir başka ada-mm yetkili olduğu bir yerde onun önüne geçirilmez. Onun evinde de onun izni olmadan oturağına oturmaz."
Bir rivayette de şöyle geçmektedir:
"Bir kavme Allah'ın kitabını en çok okuyanları ve kıraatta (Kur'an-ı Kerim okumada) en eskileri imamlık eder. Bir adam, bir adamın ailesi içinde ve yetkili olduğu bir yerde onun önüne geçirilmez." Kalan kısmı yukarıdaki gibidir. [264]
Nevevi, Sahihi Müslim Şerhi'nde şöyle söylemiştir:
"Bu hadisi şerif, imamlıkta, Kur'an-ı Kerim'i en çok okuyanın, en çok bilgi sahibi olandan öne geçirilmesi gerektiğini söyleyen için bir delil niteliği taşımaktadır. Ebu Hanife, Ahmed bin Hanbel ve bizim mezhebimizin (yani Şafii mezhebinin) ileri gelenlerinden bazıları bu görüştedirler. İmam Şafii, İmam Malik ve onların mezheplerinin ileri gelenleri çok bilgilinin Kur'an-ı Kerim'i çok okuyandan önce öne geçirilmesi gerektiğini söylemişlerdir. Çünkü (imamın) kıraat konusunda ihtiyaç duyduğu bilgi kayda geçirilmiştir. Ancak fıkıh konusunda ihtiyaç duyduğu bilgi kayda geçirilmiş değildir. Bazen n.- nazda özel bir durum ortaya çıkar, tam bir fıkıh bilgisine sahip olmayan kişi bununla ilgili doğru hükmü tesbit edemez. Yine şöyle söylemişlerdir:
"İşte bu yüzden Resulullah (a.s), Hz. Ebu Bekir (r.a)'den başka bazı kimselerin ondan daha çok Kur'an-ı Kerim okuduklarını ifade ettiği halde i-mamhk konusunda onu diğerlerinden öne geçirmiştir."
Bu görüşü savunanlar, yukarıdaki hadisi şerif hakkında da şu cevabı vermişlerdir:
"Resulullah (a.s) zamanında Kur'an-ı Kerim'i en çok okuyan aynı zamanda en çok fıkıh bilgisine sahip olandı." Ancak Resulullah (a.s)'m: "Eğer kıraatta (Allah'ın kitabını okumada) eşit olurlarsa o zaman sünneti en iyi bilenleri imamlık eder" sözü, mutlak anlamda Kur'an-ı Kerim'i çokça okuyanın öne geçirileceğine delalet etmektedir."[265]
İmam Nevevi kitabının bir başka yerinde de şöyle demektedir: "Resulullah (a.s)'ın: "Bir adam, bir başka adamın yetkili olduğu bir yerde onun önüne geçirilmez" sözü, bizim ashabımızın ve daha başkalarının yaptıkları açıklamaya göre şu anlama gelmektedir: Bir ev sahibi veya bir meclisin ileri geleni (imamlık konusunda) önceliklidir. Bunun gibi bir caminin görevli imamı da diğerlerinden önceliklidir. Diğeri daha çok fıkıh bilgisine sahip olsa, Kur'an-ı Kerim'i daha çok okuyor, -günâhlardan daha çok sakınıyor olsa ve berikinden daha üstün bir dereceye sahip olsa da bir yerin sahibi daha önceliklidir. Artık bu kişi isterse kendisi öne geçer ve isterse kendi arzuladığı birini Öne geçirir. Onun Öne geçirdiği kimse derece bakımından orada bulunanlardan bazılarından daha aşağı olsa da yine o imamlıkta hak sahibidir. Çünkü söz konusu kişi bir yetki sahibidir ve bu yetkisini istediği gibi kullanır. Bizim ashabımız (mezhebimizin ileri gelenleri) şöyle söylemişlerdir:
"Eğer devlet başkanı veya onun vekili gelirse ev sahibinden, caminin imamından veya diğerlerinden öne geçirilir. Çünkü onun velayeti ve yetkisi geneldir."
İlim adamları şöyle söylemişlerdir:
"Ev sahibinin kendinden daha üstün derecede olan birini öne geçirmesi müstehabdır."[266]
İmamlıkta çok bilenin Kur'an-ı Kerim'i çokça okuyanın Önüne geçirileceğini söyleyenler -mesela Hanefiler-, İslâm'ın ilk döneminde ilimle kıraati (Kur'an-ı Kerim okumayı) birbiriyle bağlantılı görmüşlerdir. Bu itibarla o zamanda (Kur'an-ı Kerim'i) çok okuyan aynı zamanda çok bilendi. Sahabiler aynı anda hem Kur'an-ı Kerim'i, hem ilmi, hem de ameli alıyorlardı. Ancak ilim, Kur'an-ı Kerim'in ezberinden geri kalınca (yani Kur'an-ı Kerim'i ezberleme işi onun hükümlerini öğrenme işiyle paralel götürülmeyince -Çeviren) Hanefiler çok bileni öne geçirmişlerdir. Çünkü namazı gereğine göre yerine getirebilecek olan odur. Onun Kur'an-ı Kerim'den de namaz kıldırmada kendine yetecek kadar bir miktar ezber bilmesi ve ezber bildiğini de düzgün bir şekilde okuyabilmesi yeterlidir. Bu itibarla bir kimse ondan daha çok şey ezber bilse de ondan Öne geçirilmez. İslâm'da bid'ate düşülmemesi için genel olarak ilme itibar edilir. Özellikle namazda, namazı bozan bir iş yapılmaması veya bir mekruh işlenmemesi yahut namazın bir rüknünün terkedilmemesi için ilme önem verilir.[267]
1560- Müslim, Ebu Said el-Hudri (r,a)'den şöyle rivayet etmiştir: "Resulullah (a.s) şöyle buyurdu:
"Uç kişi olduklarında biri onlara imamlık etsin. İmamlığa en lâyık olanda (Kur'an-ı Kerim'i) en rnk nlmva
ları da (Kur'an-ı Kerim'ij en çok okuyanlarıdır.[268]
1561- Ahmed bin Han bel, Amr bin Seleme (r.a)'den rivayet etmiştir:
"Bize Resulullah (a.s) tarafından atlılar gelir ve bize Resulullah (a.s)' şöyle buyurduğunu bildirirlerdi:
"En çok (Kur'an-i Kerim) okuyanınız imamlık etsin."[269]
1562- Taberani, İbrahim (r.a)'in şöyle söylediğini rivayet etmiştir: "Abdullah (r.a), Ebu Musa (r.a)'nın yanma gitti. Onun yanında konuştu.
Bu sırada namaz vakti girdi. Kamet getirildi. Ebu Musa (r.a) geri çekildi
(imamlık etmek istemedi). Abdullah (r.a) ona dedi ki:
"Ebu Musa! Benim bildiğime göre ev sahibinin öne geçmesi sünnettendir." Ebu Musa (r.a) yine de imamlık etmekten kaçındı. Sonunda ikisinden birinin mevlası (kölesi veya azatlısı) öne geçti."[270]
1563- Buharı ve Müslim, Malik bin Huveyris (r.a)'in şöyle söylediğini rivayet etmişlerdir:
"Biz, yaşlan birbirine yakm gençler iken Resulullah (a.s)'m yanma gittik. O'nun yanında yirmi gece kaldık. Resulullah (a.s) çok merhametli çok yufka yürekli biriydi. Bizim ailelerimize karşı geldiğimizi sandı. Dolayısıyla ailelerimizden geri bıraktıklarımız hakkında soru sordu. Biz de kendisine bildirdik. Bunun üzerine bize şöyle buyurdu:
"Ailelerinize dönün. Onların aralarında kaim ve onlara öğretin. Onlara şu zamanda şu şekilde ve şu zamanda şu şekilde namaz kılmalarını söyleyin. Namaz vakti girdiğinde biriniz sizin için ezan okusun ve en büyüğünüz size imamlık etsin."
Buhari'nin rivayetinde de şöyle denmektedir:
"Benim namaz kıldığımı gördüğünüz gibi namaz kılın."
Müslim'in muhtasar bir rivayetine göre de şöyle söylemiştir:
"Ben ve bir arkadaşım Resulullah (a.s)'m yanına gittik. (Resulullah a.s) bize şöyle buyurdu:
"Namaz vakti girdiğinde ezan okuyun. Sonra kamet getirin ve büyük olanınız size imamlık etsin."[271]
Yine Müslim'in buna benzer bir başka rivayetine göre de şöyle söylemiştir:
"Yolculuğa çıkmak isteyen iki adam O'nun yanına geldi..."[272]
Bir rivayette şöyle bir fazlalığa yer verilmiştir:
"Şöyle söyledi:
"Kıraatları (Kur'an-ı Kerim okuyuşları) birbirine yakındı."[273]
Nesai'nin muhtasar olan bir rivayetine göre de şöyle söylemiştir:
"Ben ve bir amcam oğlu -Bir keresinde: "Ben ve bir arkadaşım" demiştir-birlikte Resulullah (a.s)'m yanına gittik. Şöyle buyurdu:
"Yolculuğa çıktığınızda ezan okuyun, ardından kamet getirin ve en büyük olanınız size imamlık etsin."[274]
Bu rivayeti Tirmizi ve Ebu Davud da muhtasar olarak rivayet etmişlerdir. Tirmizi'nin rivayetinde: "Ben ve bir amcam oğlu" ifadesi geçmektedir.[275]
Ebu Davud'un bir başka rivayetinde şöyle bir fazlalığa yer verilmektedir:
"İlmi seviyelerimiz birbirine yakındı."[276]
Nevevi, Müslim Şerhi'nde şöyle söylemiştir:
1. "Bu rivayette ezan okumaya, cemaat oluşturmaya ve diğer özelliklerde aynı seviyede olmaları durumunda (yaşça) büyük olanı imamlıkta öne geçirmeye teşvik vardır. Sözü edilen kişiler de kalan özelliklerde aynı seviyede idiler. Çünkü hep birlikte hicret etmiş, hep birlikte Müslüman olmuşlardı, Resulullah (a.s)'ın sohbetinde bulunmuşlardı, yirmi gece O'nunla bulunmuş böylece hepsi O'ndan aynı şeyleri öğrenmişlerdi. Bu yüzden içlerinden kimin öne geçirileceğinin belirlenmesi konusunda yaş unsuru dışında herhangi bir tercih sebebi kalmamıştı. Yukarıdaki rivayeti bazı ilim adamları, imamlığın ezan okumaktan daha faziletli olduğuna delil saymışlardır. Çünkü Resulullah (a.s): "Biriniz ezan okusun" diye buyurmuş, imamlığı ise özellikle (yaşça) büyük olana vermiştir. Bu rivayet aynı zamanda ezan ve cemaatin yolcular için de geçerli olduğuna delalet etmektedir. Bu rivayet gerek yolculukta gerekse ikamet halinde (hazerde) ezan okumaya Özen gösterilmesine teşvikte bulunmaktadır. Yine bu rivayetten cemaatin ancak imam ve me'mumun (imama uyanın) bulunmasıyla gerçekleşeceğini anlıyoruz ki bu konuda Müslümanlar görüş birliğindedirler. Bu rivayetten namazı ilk vaktinde kılmanın efdal olduğu da anlaşılmaktadır."[277]
Fethu'l-Bari'de de şöyle denmektedir:
2. "Bu hadisi şerifte aynı zamanda ilim Öğrenmek için hicret ve yolculuğun ve öğretimin faziletine, Resulullah (a.s)'m namaz meselelerine ve daha başka dini konulara ne kadar önem verdiğine ve bu konularda ne derece duyarlılık gösterdiğine işaret edilmektedir. Bu rivayetten haberi vahidin (bir ravi tarafından nakledilen bir rivayetin) hükümde esas almabile-ceğini ve bunun delil olarak kullanılabileceğini de anlıyoruz."[278]
Yine İbni Hacer, Fethu'l-Bari'de şöyle söylemiştir:
3. "Sahabirün Resulullah (a.s)'ın kendilerine dönme emri vermesinin sebebinin kendilerinin ailelerine kavuşma arzuları olduğuna işaret etmekle yetinmesi ve onlara öğretim amacından söz etmemesi, kendisinin tesbit ettiği ve bu amaca işaret ettiğini düşündüğü bir karineye (işarete) dayanmaktadır. Belki bu düşüncesi Resulullah (a.s)'m açıktan söylediği bir şeye dayanıyor da olabilir. Bununla birlikte onların kavimlerine dinlerini öğretme amacı kendileri açısından en üstün amaçtır. Ancak sözü edilen sahabi sadece vakıaya işaret etmekle yetinmiş ve kendilerinde olmayanı varmış gibi göstermek suretiyle bir kuruntuya girmekten kaçınmıştır. Bununla birlikte niyetleri samimi olunca ailelerine kavuşma arzularıyla diğer amaç birbirine denk gelmiş böylece dinden büyük bir nasipleri olmuştur ki, o da dini başkalarına Öğretmeye ehil olmaktır. İmam Ahmed bin Hanbel'in de ifade ettiği üzere bu şekilde hadis öğrenme konusundaki gayretkeşlik, hakka uyan bir nasiptir."[279]
4. İnsan nefsinin arzuladığı mubah şeyleri göz önünde bulundurmak (yani nefsin mubah olan arzularına kavuşmasma fırsat vermek), peygamberlerin izledikleri siyasetlerdendir. Her ilim adamının insan nefsinin mubah olan arzularını göz önünde bulundurmaya dikkat etmesi gerekir. Bununla birlikte kişileri azimetlere teşvik eder ama herhangi bir kesintiye sebep olacak bir azimete de (zorla) sürüklemez. Mubahlara çok fazla dalmak, insan kalbinin katılaşmasına yol açabilir. Bunun yanısıra insanları devamlı azimetlere yönelterek nefsin arzularını sürekli engellemek de istenmeyen sonuçlara yol açabilir.[280]
1564- Ebu Davud, Ebu Atiyye Ukayli (r.a)'den şöyle rivayet etmiştir:
"Malik bin Huveyris bizim namazgahımıza (mescidimize) gelerek bize hadis rivayet ederdi. Bir gün namaz vakti girdi. Kendisine: "Geç namaz kıldır" dedik. Bize şöyle söyledi:
"Sizden bir adamı öne geçirin size o namaz kıldırsın. Niçin size namaz kıldırmadığımı ise size bildireceğim. Ben Resulullah (a.s)'ın şöyle buyurduğunu duydum:
"Kim bir kavmi ziyaret ederse onlara imamlık etmesin. Onlara kendilerinden bir adam imamlık etsin."[281]
Bu rivayette, önemli bir siyasi meseleye delil vardır. Bu da her îslâmi vilayetin emirinin ve bakanlarınuı (yöneticilerinin) yeterlilik ve güvenirlilik sıfatlarını taşımaları durumunda o vilayetin halkından olmasıdır. Bu uygulamaya mümkün oldukça küçük vilayetlerde de riayet edilmelidir. Prensip itibariyle her kavme kendi içlerinden bir elçi gönderilmiştir. Zira o, onların özelliklerini daha iyi tanır ve onlar da kendilerinden olmayan birine nisbetle onun görüşlerini daha kolay kabul ederler. Ancak Hz. Muhammed (a.s)'m elçiliği (peygamberliği) geneldir. Sözünü ettiğimiz elçiler ise özel bir görevle gönderilmişlerdi. Sahabilerin (yani muhacirlerin) ensara emir tayin edilmeleri ise sa-habilerin üstünlükleri dolayısıylaydı. Bunun yanısıra sonradan fethedilen beldelerde İslâmi bilgilere sahip ve halkın işlerini İslâmi perspektiften yürütecek güçlü insanlar bulunmayabilir. Bu açıdan İslâm davetçilerinin her belde için oraya özel kurumlar oluşturmaya ve oranın halkından olan yöneticiler tayin etmeye özen göstermeleri gerekir. Bu uygulamayı daha başka alanlarda da genelleştirme imkânımız olduğunda bundan dolayı kesin bir bozulma ortaya çıkmaz veya bir maslahatın (çıkarın) kaybedileceği kesin olmazsa bunu yapmamız gerekir.[282]
1565- Buhari, Amr bin Seleme (r.a)'den şöyle rivayet etmiştir:
"İnsanların geçtikleri bir yerde bulunuyorduk. Atlılar yanımızdan geçiyordu. Biz de onlara: "İnsanlara ne oluyor? İnsanlara ne oluyor? Şu adama ne oluyor?" diye soruyorduk. Onlar da:
"O Allah'ın kendisini peygamber olarak gönderdiğini ve kendisine şöyle vahyedildiğini sanıyor" diyorlardı. Ben bu sözü adeta göğsüme yapışıyor-muş gibi ezberliyordum. Bedeviler Müslüman olmak için fethi bekliyor ve şöyle diyorlardı:
"Onu kavmiyle başbaşa bırakın. Eğer onlara üstün gelirse demek ki, o gerçek bir peygamberdir." Nitekim fetih olayı olunca her kabile Müslümanlığını açıkladı. Babam da kavmine Müslümanlığını açıkladı. Geldiğinde şöyle söyledi:
"Vallahi, size gerçek bir peygamberin yanından geldim. O şöyle söyledi:
"Şu vakitte şöyle namaz kılın ve şu vakitte şöyle namaz kılın. Namaz vakti girdiğinde biriniz ezan okusun ve içinizde en çok Kur'an-ı Kerim okuyan size imamlık etsin. Baktılar benden daha çok Kur'an-ı Kerim okuyan biri yoktu. Söz konusu atlılarla karşılaştığımda beni önlerine geçirdiler. O zaman ben altı veya yedi yaşındaydım. Üzerimde de bir hırka vardı. Secde ettiğimde (kısalığından) enseme doğru yığılıyordu. Mahalleden bir kadın dedi ki: "Bizim adımıza okuyucunuzun sırtını örtmüyor musunuz?" Bunun üzerine (giyecek) satın aldılar ve benim için bir gömlek kestiler. Bu gömleğe sevindiğim kadar hiç bir şeye sevinmiş değilim."[283]
Hanefi fakihleri ve onlarla aynı görüşte olanlar buluğ çağına ermemiş birinin buluğ çağına ermiş olanlara imamlık etmesini caiz görmemişlerdir. Çünkü buluğ çağma ermemiş kişi, yükümlü değildir, diğerleri ise yükümlüdürler. Yukarıdaki rivayeti ise buluğ çağına ermemiş birinin buluğ çağına ermiş olanlara imamlık edebileceğine delil saymamaktadır. Çünkü bu uygulama, bir halkın genel bir hüküm ortaya koyan nassa dayanarak kendi kanaatleriyle gerçekleştirdikleri bir uygulamadır. Oysa bu genel hüküm, daha başka nasslarla uygulama alam daraltılmış, bazı şartlara bağlanmış ve tahsis edilmiştir.[284]
1566- Tirmizi, Ebu Hureyre (r.a)'nin şöyle söylediğini rivayet etmiştir:
"Resulullah (a.s) bazı erkeklerin oluşturduğu bir heyet gönderdi. Daha sonra Resulullah (a.s) onları çağırarak: "Kur'an-ı Kerim'den ezberinde ne var?" diye sordu. Böylece onları (Kur'an-ı Kerim'den ezber bildiklerini tesbit için) okuttu. Sonunda yaşça en küçükleri olan bir adama geldi. Ona da: "Kur'an-ı Kerim'den ezberinde ne var?" diye sordu. O da: "Şunu şunu ve bir de Bakara suresini ezbere biliyorum" dedi. (Resulullah a.s): "Bakara suresini ezbere biliyor musun?" diye sordu. Adam: "Evet" dedi. Bunun üzerine Resulullah (a.s) şöyle buyurdu:
"Öyleyse git. Bunların emirleri (başkanları) sensin." Bunların en değerlilerinden olan bir adam da dedi ki:
"Ya Resulullah (a.s)! Şöyle şöyle olana yemin ederim ki, beni Kur'an-ı Kerim öğrenmekten alıkoyan onların gereğini yerine getirememe korkusundan başka bir şey değildi." Resulullah (a.s) da şöyle buyurdu:
"Kur'an-ı Kerim öğren. Onu oku ve uyu. Onu öğrenen, okuyan ve gereğini yerine getiren açısından Kur'an-ı Kerim misk ile sarılmış, her yerde kokusunu yayan bir matara gibidir. Kim de onu öğrenir ve o ezberinde olarak uyursa matarasını misk ile kapaklamış gibi olur."[285]
1567- Buhari, Abdullah bin Ömer (r.a)'den şöyle rivayet etmiştir:
"İlk muhacirler geldiklerinde, Resulullah (a.s)'ın gelmesinden önce Asa-ba'ya -Küba'da bir yer- indiler. Onlara Ebu Huzeyfe (r.a)'nin mevlası (azatlısı) Salim (r.a) imamlık ediyordu. O, en çok Kur'an-ı Kerim okuyanlarıydı."
Bir rivayette de şöyle denmektedir:
"İlk muhacirler Medine'ye geldiklerinde onlara Ebu Huzeyfe (r.a)'nin mevlası Salim imamlık ediyordu. İçlerinde Hz. Ömer (r.a) ve Ebu Seleme bin Abdilesed de vardı."[286]
Buna benzer bir başka rivayette de şöyle denmektedir:
"İçlerinde Hz. Ömer (r.a), Ebu Seleme (r.a), Zeyd (r.a) ve Amir bin Rabia (r.a) da vardı."[287]
1568- Buharı, Ubeydullah bin Udeyy bin Hıyar (r.a)'dan şu şekilde rivayet etmiştir:
"O (yani Ubeydullah) Hz. Osman (r.a) mahsur iken (evi kuşatılmışken) yanına girdi ve şöyle söyledi:
"Sen bütün halkın imamısın ve başına bu gördüğün durum geldi. Bize de fitne öncüsü (bu olayların başını çeken kişi) namaz kıldırıyor. Ancak o-nun arkasında namaz kılmakta zorlanıyoruz!" (Hz. Osman r.a) da şöyle söyledi:
"Namaz, insanların yaptıklarının en güzelidir. İnsanlar güzel bir şey yaptıklarında sen de onlarla birlikte güzel iş yap. Onlar kötülük yaptıklarında sen onlarla birlikte kötülük yapmaktan çekin."[288]
1569- Tirmizi, Ebu Umame (r.a)'den şöyle rivayet etmiştir:
"Resulullah (a.s) şöyle buyurdu:
"Üç kişi vardır ki, namazları kulaklarım geçmez: Geri dönünceye kadar kaçak köle, eşi kendine kızgın olarak geceleyen bir kadın ve onlar kendisini istemedikleri halde bir kavme imamlık eden." [289]
Bir kimsenin imamlığının istenmemesi konusunda adalet ehli kimselerin istememelerine itibar edilir (yani haksız yere bir kimsenin imamlığına karşı çıkanların bu karşı çıkışlarına itibar edilemez -Çeviren).[290]
1570- Buharı, Hz. Aişe (r.a)'den şu şekilde rivayet etmiştir:
"Ona (yani Hz. Aişe (r.a)'ye) kölesi Zekvan mushaftan imamlık ederdi."
Hafız İbni Hacer, Feth'de şöyle söylemiştir:
"Ebu Davud bunu, Kitabu'l-Mesahif de Eyyub'un Ebu Muleyke'den rivayeti tankıyla mevsul olarak rivayet etmiştir. Onun rivayetine göre Hz. Aişe (r.a)'ye kölesi Zekvan mushaftan imamlık ederdi. Bunu İbni Ebi Şeybe de mevsul olarak rivayet etmiş ve şöyle söylemiştir:
"Bize Veki, Hişam bin Urve'den, o Ebu Bekir bin Ebu Muleyke'den, o da Hz. Aişe (r.a)'den şöyle rivayet etti:
"Hz. Aişe (r.a) Debur'dan olan bir kölesini azad etti. O ona Ramazan'da mushaftan imamlık ederdi." Bunu İmam Şafii ve Abdurrezzak başka bir tanktan, İbni Ebi Muleyke'den mevsul olarak rivayet etmişlerdir. Bu rivayete göre İbni Ebi Muleyke kendisi, babası, Ubeyd bin Umeyr, Misver bin Mah-rame ve bir çok kimse vadinin en yukarısında Hz. Aişe (r.a)'nin yanma giderlerdi. Onlara Hz. Aişe (r.a)'in azatlısı Ebu Amr imamlık ederdi. O, o zaman henüz azad edilmemiş bir köleydi." Burada sözü edilen Ebu Amr ise Zekvan'dır."
1. İlim adamlarının çoğunluğu, kölenin imamlığının geçerli olduğunu ifade etmişlerdir. İmam Malik bu görüşe muhalefet etmiş ve şöyle söylemiştir:
"Köle, hürlere sadece; köle okuyabilen biri, hürler ise okuyamayan kimseler olurlarsa imamlık edebilir, bunun dışında imamlık edemez. Sadece cuma namazı bundan müstesnadır. Çünkü köle, bu namazı kılmakla yükümlü değildir." Eşheb ona muhalefet etmiş ve bu namazı kılması durumunda kendisi için yeterli olacağını söylemiştir."
2. Hanefilerin bazıları gibi bazı ilim adanılan imamın cemaate namaz kıldırırken mushaftan okumasını caiz görmüşlerdir. Bu durumda mushafı elinde tutmak veya okuyabileceği yere koymak suretiyle mushafa bakarak okur. Ancak bu konuda Hanefilerin de için bulunduğu çoğunluğu oluşturan ilim adamları bu görüşte olanlara muhalefet etmişlerdir. Onlar yukarıda sözü edilen uygulamanın bir sahabiye Özel bir uygulama olduğunu ve bir sahabiye özel uygulama üzerinde görüş birliğinin oluşmaması durumunda bu uygulamanın bağlayıcı bir delil olarak görülemeyeceğim söylemişlerdir.[291]
1571- Ebu Davud, Enes bin Malik (r.a)'den şöyle rivayet etmiştir: "Resulullah (a.s), halka namaz kıldırması üzere arkasından İbni Ümmi Mektum (r.a)'u bıraktı ki, o amaydı (gözleri görmezdi)." Bir Açıklama
Bu rivayet, gözleri görmeyen birinin imamlığının mekruh olmadığını söyleyenler için delildir. Bazıları ise bunda kerahet olmamasını gözleri görmeyen kişinin bilgili ve gerek üstünün başının temizliğine ve gerekse taharetine (ab-dest vs.sine) dikkat eden biri olması şartına bağlamışlardır.[292]
1572- Ebu Ya'la, Hz. Aişe (r.a)'den şu şekilde rivayet etmiştir:
"Resulullah (a.s) Medine'de halka namaz kıldırması üzere yerine İbni Ummi Mektum (r.a)'u bıraktı."[293]
1573- Taberani, Hatmeoğullarının imamı Abdullah bin Umeyr (r.a)'den şu şekilde rivayet etmiştir:
"O, Resulullah (a.s)'ın zamanında Hatmeoğullanna imamlık ederdi. Ancak gözleri görmeyen biriydi. O gözleri görmeyen biri olmakla birlikte O'nunla (Resulullah (a.s) ile) birlikte savaşa katıldı."[294]
1574- İbni Huzeyme, Ummu Varaka (r.a)'dan şöyle rivayet etmiştir:
"Resulullah (a.s) şöyle buyururdu:
"Gelin bizimle birlikte şehid kadını ziyaret edelim."
Resulullah (a.s) onun için ezan okunmasına ve farz namazda kendi ailesine imamlık etmesine izin vermişti. O Kur'an-ı Kerim'in tamamını ezberlemişti.[295]
Bu rivayet, kadirim kadınlara imamlık etmesine izin verildiği anlamına a-lınmıştır. İlim adamlarının ortak görüşleriyle kadının erkeklere imamlık etmesi
Taberani rivayet etmiştir ve söyle söylemiştir: "İbni Ummi Mektum Medine'de insanlara namaz kıldırmak üzere iki kere görevlendirilmiştir." Ebu Ya'la'nın ravi-leri, Sahih'te isimleri geçen ravilerdir."
caiz değildir. Yukarıdaki rivayet, kadınların kendi aralarında cemaat oluşturmalarının caiz olduğuna delalet etmektedir. Bu durumda onlara imamlık eden kadın biraz ön tarafa geçerek aralarında durur. Çünkü böyle yapmak onlar için hayaya daha uygun ve erkeklere benzemekten daha uzaktır. Hanefi fakihleri de bu yönde görüş bildirmişlerdir.[296]
1575- Buhari ve Müslim, Cabir bin Abdullah (r.a)'ın şöyle söylediğini rivayet etmişlerdir:
"Muaz bin Cebel (r.a) Resulullah (a.s) ile birlikte namaz kılar sonra kavmine giderek onlara imamlık ederdi. Bir gece Resulullah (a.s) ile birlikte yatsı namazını kıldı. Sonra kavmine giderek onlara imamlık etti. Bakara suresi ile (zammı sureye) başladı. Bir adam selâm verip namazdan çekildi sonra yalnız başına namaz kıldı ve gitti. Ona: "Ey filanca! Sen münafık mı oldun?" dediler. O da şöyle söyledi:
"Hayır vallahi. Andolsun ben Resulullah (a.s)'a giderek durumu O'na bildireceğim." Nihayet bu adam Resulullah (a.s)'a giderek O'na şöyle söyledi:
"Ya Resulullah (a.s)! Biz süt veren develere sahip insanlarız. Gündüzleri çalışıyoruz. Muaz seninle birlikte yatsıyı kıldı. Sonra geldi ve Bakara suresi ile başladı." Bunun üzerine Resulullah (a.s) Muaz (r.a)'a döndü ve şöyle buyurdu:
"Ey Muaz! Sen fitne çıkarıcı biri misin? Şunu oku ve şunu oku."
Sufyan dedi ki:
"Ben Ömer bin Dinar'a şöyle söyledim: "Bize Ebu Zubeyr'in Cabir bin Abdullah (r.a)'tan rivayet ettiğine göre Resulullah (a.s) şöyle buyurdu:
"Ve'ş-Şemsi ve Duhaha'yı, Ve'cî-Duha'yı, Ve'1-Leyli İzâ Yeğşâ'yı ve Seb-bihi'sme Rabbike'l-A'lâ'yı oku." Amr da bunun benzerini söyledi."
Buhari'nin bir rivayetine göre de Resulullah (a.s), Muaz (r.a)'a şöyle buyurdu:
"Senin arkanda yaşlı da, zayıf da, ihtiyaç sahibi de namaz kılıyor."[297]
Ebu Davud'un naklettiği bir rivayete göre de (ravi) şöyle söyledi:
"Bunun üzerine (Resulullah a.s) şöyle buyurdu:
"Ey Muaz! Fitne çıkarıcı olma! Şüphesiz senin arkanda yaşlı da, zayıf da, ihtiyaç sahibi de, yolcu da namaz kılıyor."[298]
1. Hanefi fakihleri ve onlarla aynı görüşte olanlar nafile namaz kılan birinin farz namaz kılana imam olarak namaz kıldırmasını caiz görmemişlerdir. Diğerleri ise bunu caiz görmüşlerdir. Hanefiler yukarıdaki rivayet hakkında şu açıklamayı yapmışlardır: Buradaki hüküm ya neshedilmiştir yahut ilim sahibi ve fakih biri olan Muaz (r.a), Resulullah (a.s)'ın arkasında nafileye niyet ederek namaz kılıyor sonra kendi kavmine dönüp onlara imam olarak farzını onlarla birlikte kılıyordu.
İ'la'u's-Sunen'de şöyle denmektedir:
"Şeyh İbni Dakik el-İyd, Şerhu'l-Umde'de şöyle söylemiştir:
"Fıkıhçüar, imam ile me'mumun (imama uyanın) ayrı ayrı namazlara niyet ederek birlikte namaz kılmalarının caiz olup olmadığı konusunda değişik görüşler ileri sürmüşlerdir. Bu konudaki en geniş hükme göre bu mutlak surette (yani herhangi bir şarta bağlı olmaksızın ve karşılıklı olarak) caizdir. Bu görüşe farz namaz kılanın nafile namaz kılana uyması ve tersi (nafile namaz kılan farz kılana uyması) ve namazları aynı da olsa farklı da olsa kaza namazı kılanın eda namazı kılana uyması ve tersi caizdir. Ancak zahiri (dıştan yapılan fiillerin) farklı olmaması gerekir (yani üç rek'atlı bir namaz kılanın dört rek'atlı bir namaz kılana uyması gibi -Çeviren). Bu, İmam Şafii (rh.a)'nin mezhebidir. Bunun karşısında yeralan (bunun mukabili olan) ikinci görüş ise en dar olan görüştür. Bu görüşe göre farklı namazlara niyet edenler birlikte cemaat oluşturamazlar. Bu görüşe göre nafile namaza niyet edenin farza niyet edenin arkasında namaz kılması bile caiz değildir. Üçüncü görüş de orta olanıdır. Bu görüşe göre nafile kılanın farz kılana uyması caiz ancak bunun tersi caiz değildir. Bu görüş ise Ebu Hanife (rh.a) ve İmam Malik (rh.a)'in görüşleridir. İkinci görüşün İmam Malik'in mezhebine ait olduğuna dair rivayetler sağlam rivayetler değildir. Bunun bilinmesi gerekir."[299]
İla müellifi diyor ki:
"Ben derim ki: İşlerin hayırlısı orta yollu olanlarıdır."
Zeyla'i de şöyle söylemiştir:
"İmam Malik ve Ahmed bin Hanbel de bizim söylediğimizi söylemişlerdir."[300]
Bir rivayete göre de Ahmed bin Hanbel, İmam Şafii'nin söylediğim söylemiştir. Umdetu'l-Kari'de de böyle denmektedir.[301]
İmam Şafii (rh.a), Buhari ve Müslim'in Cabir bin Abdullah (r.a)'tan rivayet etmiş oldukları şu hadisi şerifi delil göstermiştir:
"Muaz (r.a) Resulullah (a.s) ile birlikte son yatsı namazım (yani günün son namazı olan yatsı namazını) kılar sonra kavmine gelir ve onlara bu namazı kıldınrdı." Bu ifade Müslim'in rivayetinde geçen ifadedir. Bizim mezhebimizin ileri gelenleri buna çeşitli şekillerde cevap vermişlerdir. Bunlardan biri şöyledir: Bu rivayetin delil olarak gösterilmesi Resulullah (a.s)'ın bu yapılana karşı çıkmaması itibariyledir. Ancak bu gibi durumlarda Resulullah (a.s)'ın olayı bilmesi şartı vardır. Resulullah (a.s)'ın yukarıda sözü edilen olayı bilmemiş olması mümkündür. Ahmed bin Hanbel'in Müsned'in-de Muaz bin Rufa'a'dan, onun da Selemeoğullanndan olan Suleym'den rivayet ettiği bir hadis de bunu desteklemektedir. Bu rivayete göre söz konusu kişi (yani Su-leym) Resulullah (a.s)'ın yanma gitti ve O'na şöyle söyledi:
"Ya Resulullah (a.s)! Muaz bin Cebel biz uyuduktan sonra bize geliyor. Biz gündüzleri işlerimizde oluyoruz. O bizi namaza çağırıyor. Biz yanına çıkıyoruz. Ancak o namazı uzatıyor." Bunun üzerine Resulullah (a.s) ona (yani Muaz (r.a)'a) şöyle buyurdu: "Ey Muaz! Fitne çıkarıcı olma! Ya benimle namazını kılarsın yahut kavmine namazı hafif kıldırırsın." Bu rivayetin gösterdiğine göre Resulullah (a.s) önceden onun sadece iki işten birini yaptığını her ikisini birden yapmadığmı sanıyordu. Bu yüzden: "Ya benimle birlikte namaz kılarsın!" yani "kavminle birlikte namaz kılma!", "ya da kavmine namazı hafif kıldırırsın!" yani "(yatsıyı kavminle birlikte kılacaksan o zaman) benimle birlikte kılma!" diye buyurmuştur.
Şeyh İbni Teymiyye, Munteka'da şöyle söylemiştir:
"Resulullah (a.s)'ın: "Ya benimle namazını kılarsın yahut kavmine namazı hafif kıldırırsın" sözü, farz kılanın nafile kılana uyamayacağını açıkça göstermektedir. Çünkü buradan anlaşıldığına göre Muaz (r.a) Resulullah (a.s) ile birlikte namaz kılınca artık kavmine imamlık etmesi caiz olmaz. Ancak nafile namazda onun imamlık etmesinde bir engel olmadığı konusunda görüş birliği (icma1) vardır. Buradan anlaşıldığına göre Resulullah (a.s) bu sözü ile farz namazı kasdetmiştir. Yahut o (Muaz r.a) Resulullah (a.s) ile birlikte kıldığı namazda nafile namaza niyet ediyordu. Zeyla'i'nin Nas-bu'r-Raye'sinde de böyle denmektedir."[302]
Şeyh İbni Teymiyye, açıklamasında bir diğer hususa daha işaret etmektedir ki, o da şudur:
"Muaz (r.a), Resulullah (a.s)'ın kiraattaki (namazda Kur'an-ı Kerim okumadaki) sünnetini ve namazın fiillerini Öğrenmek amacıyla O'nun arkasında nafileye niyet ederek namaz kılıyor olabilirdi."
Hafız İbni Hacer, Feth'de birinci ihtimal konusuna cevap vererek şu hususa dikkat çekmektedir:
"Bu noktada muhalif görüş sahibi (yani farz kılanın nafile kılana uyabileceğini söyleyen kişi) şunu diyebilir: "Resulullah (a.s): "Ya benimle namazını kılarsın yahut kavmine namazı hafif kıldırırsın" diye buyururken: "Ya sadece benimle namaz kılacaksın ya da hem benimle namaz kılacak ve hem de kavmine hafif bir şekilde namaz kıldıracaksın" anlamını kasdetmiş olabilir.Bu şekildeki yorumlama ise birinci yoruma nispetle ifadeye daha yakındır.[303]
el-Ayni, İbni Hacer'in bu ihtimalle ilgili yorumuna karşı çıkmıştır. Sonra bu konu üzerinde uzun bir tartışma yapılmıştır.[304]
"Ahmed bin Hanbel'e: "Cemaatle birlikte namaz kılan biri, aynı namaz için bir başka cemaate imamlık edebilir mi?" diye soruldu. O da şöyle söyledi: "Hayır. Onun arkasında namaz kılanın da namazını yeniden kılması (iade etmesi) gerekir." Bu kez kendisine: "Muaz (r.a) hadisi hakkında ne diyorsun?" denildi. Şöyle söyledi: "Bunun rivayetinde tereddüt vardır. Eğer sahih bir hadisse de onun ince bir anlamı var ki, bugün benzerinin uygulanması caiz olmaz."[305]
2. Yukarıdaki hadisi şeriften çıkarılacak değişik incelikler bulunmaktadır kî, bunlardan biri, imama uyanların durumlarının göz önünde bulundurularak namazı hafif tutmanın gerektiğidir. İmama uyanların memnun olmaları durumunda namazı uzatmanın bir sakıncasının olmadığını söyleyenlerin bu sözlerinde de bir problem vardır. Çünkü imam, yukarıdaki hadisi şerifte de ifade edildiği üzere kendisi namaza başladıktan sonra gelip kendisine uyan birinin durumunu bilemiyebilir. Bu itibarla namazı çok uzatmak mutlak surette mekruhtur. Sadece belli bir yerde toplanmış olan ve aralarında başkalarının katılması ihtimali olmayan namazın uzatılmasına da razı olan bir cemaate namaz kıldırırken uzatmanın bir sakıncası olmayabilir.
3. Yukarıdaki hadisi şeriften anlaşıldığına göre dünya işleriyle ilgili herhangi bir ihtiyaç, namazı hafif tutma konusunda mazeret sayılabilir. Yine bu hadisi şeriften bir kimsenin bir mazeret dolayısıyla namazdan çıkmasının caiz olduğu anlaşılmaktadır. Mazeretsiz olarak çıkma konusunda da bazıları bunu delil olarak göstermişlerdir ancak itiraz edilmiştir. İbni Munzir şöyle söylemiştir:
"Eğer öyle olsaydı (yani mazeretsiz namazdan çıkmak caiz olsaydı) i-mamlara namazı hafif tutmalarının emredilmesinde bir yarar olmazdı." Ancak bunun üzerinde biraz durmak gerekir. Çünkü namazın hafif tutulmasının emredilmes indeki yarar, cemaatle namazın korunmasıdır. Ancak bu kişinin yalnız başına namaz kılmasının caizliğini ortadan kaldırmaz. Bu olayı bazıları da cemaatle namazın vacip olduğuna delil göstermişlerdir. Bu iddiaya karşı da benzer şekilde bir itiraz bulunmaktadır.
4. Bu rivayetten, bir camide cemaatle namaz kılınırken bir mazeret dolayısıyla kişinin yalnız başına namaz kılmasının caiz olduğu anlaşılmaktadır. Yine rivayetten yanlış bir şeyin meydana gelmesi durumunda buna, soru sormak suretiyle ince bir şekilde karşı çıkılabileceği anlaşılmaktadır. Bundan herkesin kendi konumuna göre azarlanabileceği ve sadece sözlü azarlama ile yetinileceği, hoş olmayan durumlara karşı çıkılması gerektiği hükmü çıkarılabilir. İtirazın üç kere tekrar edilmesi ise te'kid içindir. Daha önce ilim bölümünde geçtiği üzere Resulullah (a.s)'ın bazen bir şeyi iyice anlatmak amacıyla üç kere tekrar ettiği ifade edilmişti. Yine bu rivayetten anlaşıldığına göre görünüş itibariyle hataya düşen biri bu konuda mazeret ileri sürebilir. Görünüş itibariyle sakıncalı bir iş yapan kimsenin gizli bir mazereti olsa da, bu hatalı hareketi, başkalarının hoşnutsuzluğuna yol açacağından onun aleyhine şikayette bulunulması caizdir ve böyle bir hareketi belli bir te'vile (yoruma) dayanarak yapan kimse kınanamaz. Ayrıca bu rivayetten cemaatten geri kalmanın münafıkların özellikleri olduğu anlaşılmaktadır.[306]
1576- İmam Malik, Ebu Hureyre (r.a)'den rivayet etmiştir: "Resulullah (a.s) şöyle buyurdu:
"Biriniz halka namaz kıldırdığında hafif tutsun. Onların içlerinde zayıf olan vardır, hasta olan vardır, yaşlı olan vardır. Biriniz kendi başına namaz kıldığında istediği kadar uzatsın."
Bir başka rivayette de şöyle denmektedir:
"Biriniz insanlara namaz kıfdırdığında hafif tutsun. Şüphesiz insanların içlerinde zayıf olan vardır, hasta olan vardır, ihtiyaç sahibi olan vardır."[307]
Bir başka rivayette "hasta" yerine "yaşlı" denmektedir. [308] Bir diğer rivayette de şöyle denmektedir:
"Biriniz insanlara imamlık ettiğinde hafif tutsun. Şüphesiz onların içlerinde küçük olan vardır, yaşlı olan vardır, zayıf olan vardır, hasta olan vardır. Biriniz yalnız başına namaz kıldığında istediği gibi namaz kılsın."[309]
1577- Buharı ve Müslim, Ebu Said Bedri (r.a)'nin şöyle söylediğini rivayet etmişlerdir:
"Bir adam Resulullah (a.s)'a gelerek şöyle söyledi:
"Ben filancanın yüzünden sabah namazlarından geri kalıyorum. Çünkü o bize namaz kıldırırken çok uzatıyor."
Ben Resulullah (a.s)'ın o gün kızdığı kadar hiç bir vaazında kızdığını görmemiştim. Şöyle buyurdu:
"Ey insanlar! Sizin içinizde hoşnutsuz edenler (nefret ettirenler) var. Hanginiz insanlara imamlık ederse hafif tutsun. Şüphesiz arkasında yaşlı vardır, küçük vardır, ihtiyaç sahibi vardır."[310]
1578- Tabcrani, Haris bin Suveyd (r.a)'den şöyle rivayet etmiştir: "Abdullah (r.a) şöyle derdi:
"Namazı kısa tutun. Arkanızda yaşlı vardır, zayıf vardır, ihtiyaç sahibi vardır."
Biz üzerimizde elbiselerimiz bulunarak imamımızla birlikte sabah namazını kılardık. Ayetleri yüzden fazla olan surelerden bir sure okurdu. Sonra Abdullah (r.a)'m yanma giderdik onu hâlâ namaz kılar halde bulurduk."[311]
1579- Ahmed bin Hanbel, Enes bin Malik (r.a)'den rivayet etmiştir:
"Biz Resulullah (a.s) ile birlikte bir namaz kılardık. Bugün onu biriniz kılsa ondan dolayı kendisiyle alay ederdiniz."[312]
1580- Ahmed bin Hanbel, Adiyy bin Hatem (r.a)'den rivayet etmiştir:
"Kim bize imamlık ederse rüku ve secdeyi tam yapsın. Bizim içimizde zayıf var, yaşlı var, hasta var, yoldan gelip geçen (yolcu) var, ihtiyaç sahibi var. İşte biz Resulullah (a.s) ile birlikte bu şekilde namaz kılardık."[313]
1581- Ahmed bin Hanbel, Ebu Vakid Kindi (r.a)'den rivayet etmiştir:
"Resulullah (a.s) insanlara namaz kıldırırken namazı en hafif tutan kişiydi. Kendi başına namaz kılarken namazı en çok uzatan kişiydi."[314]
1582- Ahmed bin Hanbel, Abdullah bin Ömer (r.a)'in şöyle söylediğini rivayet etmiştir:
"Resulullah (a.s) bize namazı hafif tutmamızı emrederdi ve bize "Saf*! fat" ile imamlık ederdi (yani "Saffat" suresini okuyarak namaz kıldırırdı)."[315]
1583- Ahmed bin Hanbel, Malik bin Abdullah (<.a)'dan şu şekilde rivayet etmiştir:
"Resulullah (a.s) ile birlikte savaşa katıldım. Namazın rüku ve secdelerini tam yapmakla birlikte O'nun kadar namazı hafif tutan bir imamın arkasında namaz kılmış değilim."
Leysi, Taberani'nin de Mu'cemıt'l-Kebir'de rivayet ettiğini söylemiştir. Bekri Kavilerinin sika olduklarını söylemiştir. Bu hadis sahihtir"[316]
1584- Müslim, Osman bin Ebi'l-As (r.a)'tan rivayet etmiştir: "Resulullah (a.s) ona: "Kavmine imamlık et" diye buyurdu. Osman bin Ebi'l-As (r.a) dedi ki:
"Ben: "Ya Resulullah (a.s)! Ben kendi içimde bir şey hissediyorum" dedim.
"Yaklaş" diye buyurdu. Beni önüne oturttu. Sonra elini göğsüne iki mememin arasına koydu. Sonra: "Çekil" diye buyurdu. Daha sonra elini sırtıma iki omuzumun arasına koydu ve şöyle buyurdu:
"Kavmine imamlık et. Kim bir kavme imamlık ederse hafif tutsun. Şüphesiz onların içlerinde yaşlı olan vardır, onların içlerinde hasta olan vardır, onların içlerinde zayıf olan vardır, onların içlerinde ihtiyaç sahibi olan vardır. Biriniz yalnız başına namaz kıldığında ise istediği gibi kılsın."
Ebu Davud ve Nesai'nin nakletmiş olduğu bir rivayete göre de şöyle söylemiştir:
"Ben: "Ya Resulullah (a.s)! Beni kavmime imam eyle" dedim. O da şöyle buyurdu:
"Sen onların imamlarısın. Onların en zayıflarına uy ve' ezan okumasına karşılık ücret almayan bir müezzin görevlendir."[317]
1585- Taberani, Evsafta Osman bin Ebi'l-As (r.a)'dan rivayet etmiştir:
"Resulullah (a.s) beni Sakif'e gönderdiğinde bana şöyle buyurdu:
"Ey Osman! Namazı hafif tut. İnsanlara en zayıflarına göre imamlık et. Şüphesiz onların içlerinde zayıf vardır, ihtiyaç sahibi vardır, hamile vardır, emzikli vardır."[318]
1586- Bezzar, Ebu Malik Eşca'i (r.a)'den rivayet etmiş, o da babasının şöyle söylediğini bildirmiştir:
"Resuhıllah (a.s)'m arkasında, Hz. Ebu Bekir (r.a)'in arkasında, Abdullah bin Ömer (r.a)'in arkasında, Hz. Osman (r.a)'ın arkasında ve Hz. Ali (r.a)'nin arkasında namaz kıldım. Onlardan hiç biri Resulullah (a.s) kadar namazı hafif tutmuyorlardı."[319]
1587- Buhari ve Müslim, Enes bin Malik (r.a)'ten rivayet etmişlerdir: "Resulullah (a.s) şöyle buyurdu:
"Ben bazen namazı uzun tutma arzusuyla namaza başlıyorum. Bu sırada bir çocuğun ağlamasını duyuyor ve annesinin onun ağlamasından dolayı çok sıkıntı çekeceğini bildiğimden namazı kısa tutuyorum."
Bir rivayete göre de Enes bin Malik (r.a) şöyle söylemiştir:
"Resulullah (a.s) namazda iken bir çocuğun annesi için ağladığını duyar bu yüzden hafif bir sure yahut kısa bir sure okurdu."[320]
Bir başka rivayette de şöyle denmektedir:
"Bir çocuğun ağlamasını duyar ve annesinin bu yüzden rahatsız olacağı korkusuyla namazı hafif tutardı."[321]
Yine bir rivayette de şöyle denmektedir:
"Resulullah (a.s) kadar namazı mükemmel ve kısa kılan bir kimsenin arkasında namaz kılmadım. O'nun namazı birbirine yakındı. Hz. Ebu Bekir (r.a)'in namazı da birbirine yakındı. Hz. Ömer (r.a)'e gelince sabah namazım uzattı."[322]
Abdurrezzak, Ata'dan mürsel olarak verdiği rivayetinde: "Yahut terkeder-sin böyle zayi olur" ifadesini ilave etmiştir.[323]
Feyz'de şöyle denmektedir:
"Müslim'in bazı rivayetlerinde geçen: "Bir çocuğun annesi için ağlamasını duyardı..." ifadesinde çocuğun ve annesinin camide namazda olduğu anlamı çıkmaktadır. Resulullah (a.s)'m bu tutumu O'nun üstün adetlerinden, güzel ahlâkından, yufka yürekliliğinden ve mü'minlere karşı merhamet duymasındandı. Nitekim Yüce Allah şöyle buyuruyor:
"O, mü'minlere karşı çok merhametlidir."[324]
Yüce Allah merhamet duygusunu en mükemmel ve en genel şekliyle O'na Özel kılmıştır. Genel durumdan hareketle anneden söz edilmiştir. Resulullah (a.s) çocuklara karşı da insanların en merhametlilerindendi. Dolayısıyla bakımcı veya baba gibi annenin yerini alan kişiye karşı da aynı şekilde hareket ederdi. Burada kastedilen imama uyanlara karşı yufka yürekliliğin bildirilmesidir. Bu rivayette Resulullah (a.s)'ın çok merhametli biri olduğu da dile getirilmektedir. Yine bu rivayetten anlaşıldığına göre imam kendisinin rükuda veya son teşehhüdde olduğu sırada birinin namaza katılmak üzere olduğunu anlarsa rükudayken, namaza katılmak isteyenin o rek-'ata yetişebilmesi son teşehhüdde iken de cemaate yetişebilmesi için bekleyebilir. Çünkü bir başkasının dünyevi bir işinden dolayı namazını kısaltmak caiz olunca ibadet için bunu yapmak (yani namazı kısaltmak veya uzatmak) öncelikle mümkündür. Bu rivayetten kadınların, camide erkeklerle birlikte namaz kılmalarının ve çocukların camiye sokulmalarının caiz olduğunu anlıyoruz. Ancak en uygun olan sokulmamalarıdır. Yine bu rivayette, imama uyana ve kişiye tabi olanlara merhamet gösterilmesinin ve sabah namazı gibi uzatılması daha efdal olan bir namazda olunsa bile ortaya çıkan özel bir durumdan dolayı namazı hafif tutmayı tercih etmenin gerektiğine işaret edilmektedir."[325]
1588- Buhari, Ebu Katade (r.a)'den şu şekilde rivayet etmiştir: "Resulullah (a.s) şöyle buyurdu:
"Ben bazen bir namaza duruyor onu uzatmayı istiyorum. Bu sırada bir çocuğun sesini duyuyorum ve annesini zor durumda bırakmak istemediğimden namazımı kısa tutuyorum."[326]
1589- Buhari ve Müslim, Ebu Katade (r.a)'den rivayet etmişlerdir: "Biz Resulullah (a.s) ile birlikte namaz kılarken birden bir takım adamlarırt gürültülerini, haşırtılarını duydu. (Resulullah a.s) namazını kılınca: "Sizin derdiniz neydi?" diye buyurdu. Adamlar: "Namaza yetişmek için acele ettik" dediler. O da şöyle buyurdu:
"Böyle yapmayın. Namaza geldiğinizde sizin üzerinize düşen sükunet üzere olmaktır. Ne kadarma yetişirseniz onu (cemaatle) kılın, ne kadarını da kaçırırsanız onu da (sonradan) tamamlayın."[327]
1590- Buhari ve Müslim, Ebu Hureyre (r.a)'den rivayet etmişlerdir:
"Resulullah (a.s) şöyle buyurdu:
"Kameti duyduğunuzda namaz için yürüyün. Üzerinize düşen sükunet üzere ve vakarlı olmaktır. Acele etmeyin. Ne kadarma yetişirseniz o kadarını kılın. Ne kadarını da kaçırırsanız onu da tamamlayın."
Bir rivayete göre de şöyle buyurmuştur:
"Kamet getirildiğinde namaza koşarak gitmeyin. Yürüyerek gidin. Size düşen sükunet üzere olmaktır. Ne kadarına yetişirseniz onu kılın. Ne kadarını da kaçırırsanız onu (sonradan) tamamlayın."[328]
Müslim'in rivayetine göre de (ravi) şöyle söylemiştir:
"Resulullah (a.s) şöyle buyurdu:
"Namaz için kamet getirildiğinde biriniz koşarak gitmesin. Ancak yürüsün. Onun için gerekli olan sükunet ve vakardır. Ne kadarına yetişirseniz onu kılın ve kaçırdığınızı da kaza edin."[329]
Bir rivayette de şu fazlalığa yer verilmiştir:
"Biriniz namaza yöneldiğinde artık o namazdadır."[330]
1591- Buhari, Ebu Katade (r.a)'den rivayet etmiştir: "Resulullah (a.s) şöyle buyurdu:
"Namaz için kamet getirildiğinde benim çıktığımı görünceye kadar kalkmayın. Sızın için gerekli olan sükunet Üzere olmaktır."[331]
1592- Buhari, Ebu Bekre (r.aj'nin şöyle söylediğini rivayet etmiştir: "O (yani Ebu Bekre r.a) Resulullah (a.s) rükudayken yanma (yani cema-
Safa ulaSmadan **uya gitti. Bu husus Resulullah (a.s)'a bildirildi. O da şöyle buyurdu:
"Allah senin hırsını (gayretini) artırsın, ancak bir daha böyle yapma." Ebu Davud'un rivayetinde de şöyle denmektedir:
"O (Ebu Bekre r.a), Resulullah (a.s) rükudayken Mescid'e girdi. Dedi ki: "Bunun üzerine saffa varmadan rüku ettim ve saffa doğru yürüdüm. Kesulullah (a.s) namazını bitirince şöyle buyurdu:
Klîabu Ezan' -Namaza acele ile kokmayacağı babı. Müslim (422 5-Kıtabu l-Mesacid ve Mevadi'i's-Salat, 29-însanların namaz için ne zaman kalkacakları babı. Ebu Davud (1/148) Kitabu's-Salat, 45-Namaz için kamet getirildiğinde imam gelmemişse onun oturarak bekleneceği babı. Tirmizi (21487) Ebvabu's-Salat, 415-Namaza başlama esnasında insanların imamı ayakta beklemelerinin mekruhluğu babı. Nesai (2131) 7-Kitabu'l-Ezan, 42-Müezzini imamın çıkışı esnasında kamet getirmesi babı. Nesai: "Sizin için sükunet üzere olmak gereklidir" sözüne yer vermemiştir.
"Safa varmadan önce rükuya giden sonra safa doğru yürüyen hanginiz-di?"
Ben: "Bendim" dedim. (Resulullah a.s) da şöyle buyurdu:
"Allah senin hırsını (gayretini) artırsın, ancak bir daha böyle yapma."[332]
Ebu Bekre (r.a)'nin hadisinden, bir rek'ata yetişmenin imamla birlikte o rek'atın rükusuna yetişmekle olduğu, kişinin safın arkasında yalnız basma namaz kılmasının mekruh olduğu ve namaza geç kal an m imama ne halde yetişirse o halde uymasının müstehab olduğu anlaşılmaktadır.
Subulu's-Selâm'da şöyle denmektedir:
"Fatiha'yı okumayı vacib görenlere göre imama rükudayken yetişip de onunla birlikte rüku edenin üzerinden, o rek'atın kıraatinin (Fatiha suresini okuma görevinin) düşüp düşmediği dolayısıyla bu rek'atı kılmış sayacağı mı yoksa Fatiha okuma görevi üzerinden düşmeyeceğinden dolayı saymayacağı mı üzerinde görüş ayrılığına düşülmüştür. Bir görüşte şöyle denilmiştir: O rek'atı sayar çünkü imam daha belini doğrultmadan ona yetişmiştir. Bir diğer görüşte de şöyle denmiştir: O rek'atı saymaz çünkü Fatiha'yı kaçırmıştır. Bize göre bir bölümüne yetişmenin geçerli olacağı görüşü tercihe daha uygundur."[333]
Bu konuda muhalefet edenin tersine onu saymaz. Ebu Bekre (r.a)'nin hadisinin, kişinin arkada yalnız başına namaz kılmasının mekruh olduğuna delalet etmesi Resulullah (a.s)'ın: "Bir daha böyle yapma" diye buyurmuş olması dolayısıyladır. Yani: "Bir daha saffın arkasında yalnız başına rükuya gitme." Buradaki nehiy ise tenzihi kerahet bildiren bir nehiy olarak görülmüştür. Çünkü eğer tahrimi kerahet bildirseydi o zaman Resulullah (a.s), Ebu Bekre (r.a)'ye namazını yeniden kılmasını emrederdi. Sadece onu daha güzel olana yöneltmek amacıyla aynı şeyi bir daha yapmaktan kendisini nehyetmiştir. Ahmed bin Hanbel ve Şafnlerin bazıları Vabisa hadisine dayanarak bu nehyin tahrimi kerahet bildirdiğini söylemişlerdir. Bu hadise göre Resulullah (a.s) saffın arkasında yalnız başına namaz kılan bir adam gördü ve ona namazını yeniden kılmasını emretti. İbni Huzeyme'nin verdiği bir rivayete göre de saffın arkasında yalnız başına namaz kılan biri namaz kılmış olmaz. Çoğunluk bununla ilgili cevaplarında, bu ifadenin "mükemmel bir şekilde namaz kılmış olmaz" anlamına geldiğini söylemişlerdir.[334]
1593- İmam Malik, Malik bin Enes (rh.a)'den şöyle rivayet etmiştir:
"Abdullah bin Mes'ud (r.a) acele ettiğinde saffa doğru rüku halinde ilerlerdi. Zeyd bin Sabit (r.a) de aynısını yapardı."[335]
1594- Taberani, Evsafta Ata (r.a)'dan şu şekilde rivayet etmiştir:
"O, Abdullah bin Zubeyr (r.a)'in minberden şöyle söylediğini rivayet etmiştir:
"Biriniz insanlar rükudayken camiye girerse girdiği yerde rükuya varsın sonra saffa katılıncaya kadar rüku etmiş halde ilerler. Sünnet olan işte budur." Ata dedi ki: "Ben onun böyle yaptığını gördüm."
İbni Cureyc de dedi ki: "Ben Ata'nm böyle yaptığını gördüm." [336]
Safa doğru ilerlemenin nasıl olacağını, adımlarının durmaksızın birbirini izler halde olmayacağını sonra ilerlerken üç adımı birlikte atmamak gerektiğini bilen bunu yapabilir. Ancak bu şekilde hareket edenin namazı tehlike sınırındadır. Bu yüzden Ebu Bekre (r.a)'nin hadisinden: "Allah senin hırsını (gayretini) artırsın, ancak bir daha böyle yapma" ifadesinde yer alan tavsiyeye göre hareket etmemiz daha uygundur. Bu itibarla kişi safa ulaşıncaya kadar namaza girmeden yürümeğe devam etmeli sonra namaza girmeli ve bu arada kaçırdığını kaza etmelidir.
î'la'da şöyle denmektedir:
"Muhtemelen Abdullah bin Zubeyr (r.a)'e sözkonusu hareketin nehye-dildiğine dair rivayet ulaşmamıştır. Çünkü bu hareket daha önce caizdi. Bir şeyin nehyi, ancak mubahlığmdan sonra olur. Abdullah bin Zubeyr (r.a) (kendisine nehiy haberi ulaşmadığından) ilk mubahlık hükmünün devam ettiğini sanmış ve bunu sünnete atfetmiştir (yani sünnete uygun uygulamanın bu olduğunu ileri sürmüştür)."[337]
1595- İbni Huzeyme, Muğire bin Şu'be (r.a)'den rivayet etmiştir: "O, Resulullah (a .s) ile birlikte Tebük Savaşı'na katıldı. Muğire (r.a) dedi ki:
"O'nunla birlikte ilerledim. Gördük ki, insanlar Abdurrahman bin Avf (r.a)'ı öne geçirmişler ve o kendilerine namaz kıldırmış. Resulullah (a.s) iki rek'attan birine yetişti ve ikinci rek'atı insanlarla (cemaatle) birlikte kıldı. Abdurrahman (r.a) selâm verince Resulullah (a.s) namazını tamamlamak üzere kalktı. Bu durum Müslümanları dehşete düşürdü ve çokça teşbih çektiler. Resulullah (a.s) namazını tamamlayınca onlara doğru döndü ve: "İyi yaptınız" diye buyurdu. Yahut: "Doğru olanı yaptınız" diye buyurdu. Onların namazı vaktinde kılmalarından dolayı kendilerine gıbta ediyordu."[338]
İbni Huzeyme şöyle söylemiştir:
"Bu rivayet şuna delalet etmektedir: Eğer namaz vakti girer ve en Önde gelen imam insanların arasında bulunmaz yahut yolculuk esnasında kendilerinden geride olursa o imamın yönetimi altında olanların kendilerine imamlık etmesi üzere içlerinden bir adamı öne geçirmeleri caizdir. Çünkü Resulullah (a.s) yukarıda sözü edilen topluluğun yaptığı hareketi güzel ve doğru bulmuştur. Nitekim onlar Abdurrahman bin Avf (r.a)'ı kendilerine imamlık etmesi üzere öne geçirerek namazı vaktinde kılmışlardı. O da kendilerine Resulullah (a.s)'ı beklemelerini emretmemişti. Ancak önde gelen imam mevcut olursa onun izni olmadan başkasının öne geçerek imamlık etmesi caiz değildir. Çünkü Resulullah (a.s) kendi emri olmadan sultanın imamlık etmesine izin vermemiştir."[339]
1596- İbni Huzeyme, Enes bin Malik (r.a)'den şöyle rivayet etmiştir:
"Bir gün Resulullah (a.s) bize namaz kıldırdı. Namazı tamamladığında yüzünü bize doğru döndü ve şöyle buyurdu:
Ey insanlar! Ben sizin imamınızım. Rükuda, secdede, ayakta duruşta (kıyamda), oturuşta (kuudda) ve namazı bitirmede (selâmda) benim önüme geçmeyin. Ben sizi arkamdan görüyorum. Canım elinde olana yemin ederim ki, eğer benim gördüğümü görmüş olsaydınız az güler çok ağlardınız."
(Enes bin Malik r.a) dedi ki: "Biz: "Ya Resulullah (a.s)! Ne gördün?" diye sorduk. O da şöyle buyurdu:
"Cenneti ve cehennemi gördüm."[340]
1597- Müslim, Hittan bin Abdullah Rakkaşi (r.a)'den rivayet etmiştir:
"Ebu Musa el-Eş'ari (r.a) ile birlikte bir namaz kıldım. Oturuşa geçildiğinde cemaatten biri: "Namaz, iyilik ve zekât ile birlikte mi uygulamaya kondu?" dedi. Ebu Musa (r.a) namazını bitirip selâm verince ve namazdan çekilince: "Şöyle şöyle söz söyleyen hanginizdi?" dedi. Cemaat sus pus oldu. Sonra yine: "Şöyle şöyle söz söyleyen hanginizdi?" dedi. Cemaat yine sus pus oldu. Bunun üzerine: "Herhalde bu sözü sen söyledin ey Hittan?" dedi. O: "Ben söylemedim. Doğrusu bu sözü benim üzerime atacağından korkmuştum" dedi. Bunun üzerine cemaatten bir adam: "O sözü ben söyledim. Onu söylemekle hayırdan başka bir şey amaçlamadım" dedi. Ebu Musa (r.a) da şöyle söyledi:
"Namazınızda neler söylediğinizi bilmiyor musunuz? Şüphesiz Resulullah (a.s) bize hitab etti, bize sünnetimizi (tutacağımız yolu) açıkladı, namazımızı bize öğretti ve şöyle buyurdu:
"Namaz kıldığınızda (namaza durduğunuzda) saflarınızı düzeltin. Sonra biriniz imamlık etsin. O tekbir getirdiğinde siz de tekbir getirin."
Bir rivayette de şöyle denmektedir:
"O (Kur'an-ı Kerim) okuduğunda artık siz susun... O: "Ğayri'l-mağdubi aleyhim ve le'd-dallin" dediğinde siz "âmin", deyin. Allah da size icabet etsin. O tekbir getirip rükuya gittiğinde siz de tekbir getirip rükuya gidin. İmam sizden önce rükuya gider ve sizden önce rükudan kalkar. Resulullah (a.s): "İşte bu, bumınladır" diye buyurdu. İmam: "Semi'a'llahu limen hamiden" dediğinde siz: "Allahumme rabbenâ leke'1-hamd" deyin. Allah sizi duyar. Şanı yüce olan Allah peygamberinin diliyle: "Semi'a'llahu limen hamiden" diye buyurdu. İmam tekbir getirip secdeye gittiğinde siz de tekbir getirip secdeye gidin. İmam sizden önce secdeye gider ve sizden önce secdeden kalkar. Resulullah (a.s): "İşte bu, bununladır" diye buyurdu.
İmam oturuşa geçtiğinde sizden birinin ilk sözü şu olsun: "et-Tahiyyatu, et-Tayyibâtu, es-Salavatu li'llah. es-Selâmu aleyke eyyuhe'n-nebiyyu ve rah-metu'llahi ve berekâtuh. es-Selâmu aleynâ ve alâ ibadi'llahi's-sâlihin. Eş-hedu en lâ ilahe ill'allah ve eşhedu enne Muhammeden abduhu ve resuluh (Selâmlar, güzellikler, dualar Allah içindir. Ey Peygamber, sana selâm olsun. Allah'ın rahmeti ve bereketleri de senin üzerine olsun. Bize ve Allah'ın sa-lih kullarına da selâm olsun. Allah'tan başka ilah olmadığına şehadet ederim. Muhammed'in de O'nun kulu ve peygamberi olduğuna şehadet ederim:)"[341]
Nesai'nin rivayetine göre de şöyle söylemiştir:
"Ebu Musa (r.a) bize namaz kıldırdı. Oturuşa geçtiğinde halktan bir adam girip: "Namaz iyilik ve zekât ile birlikte mi uygulamaya kondu?" dedi. Ebu Musa (r.a) selâm verince cemaate döndü ve şöyle buyurdu: "Bu sözü söyleyen hanginizdi?" Daha sonra Müslim'in rivayetinin benzerini nakletmiştir.[342]
"Namaz iyilik ve zekât ile birlikte anıldı": Yani Kur'an-ı Kerim'de namaz, zekât ile birlikte anılmıştır. Her nerede namazdan söz edilse zekâttan da söz edilmektedir.
"İşte bu, bununladır": Hattabi bununla ilgili olarak şöyle söylemiştir: "Bu ifade şu söze dönmektedir: "O: " Gayri'l-mağdubi aleyhim ve le'd-dallin" dediğinde siz "âmin" deyin. Allah da size icabet eder." Yani böylece okunan surede veya ayette geçen dua kabul edilir. Yani bir bakıma şöyle demiş olmaktadır: "İşte bu dua, bu sözün (yani "âmin" sözünün) güvencesi altındadır." Yahut "onunla bağlantılıdır" demiş olmaktadır. Yahut buna benzer bir söz söylemiş olmaktadır. Bunun hakkında söyle de denilmiştir: "Bununla bir sözün diğer sözü izlemesi anlamı kastedilmiştir. Yani imam tekbir getirip rükuya gittiğinde siz de tekbir getirip rükuya gidin. Bununla şu anlamı kasdetmiş olmaktadır: "Sizin namazınız, imamınızın namazıyla bağlantılıdır. Dolayısıyla ona uyun ve onunla birlikte namazınızı tamamlayın. Ondan geriye kalmayın. Bu onunla geçerlilik kazanır ve kesinleşir. Son bölümdeki ifade için de aynı şey sözkonusudur. Burada da: "Şam yüce olan Allah peygamberinin diliyle: Semi'a'llahu limen hamideh" diye buyurdu. İmam tekbir getirip secdeye gittiğinde
Yukarıda sözü edilen adamın söylemiş olduğu söz, namazın fiilleri ve zikirleri dışında olan ve namazda söylenmesi caiz olmayan bir sözdür. Dolayısıyla böyle bir söz söylenmesi namazı bozar ve bu sözü söyleyenin namazını yeniden kılması gerekir. Namazın amelleriyle ilgisi olmayan herhangi bir söz söyleyen her bir kişinin bundan dolayı namazı bozulur. Hatta Hanefi-ler ve onlarla aynı görüşte olanlar, sebepsiz yere boğazını temizleyen ve bu şekilde boğazını temizlerken iki harf çıkaran bir kimsenin bile bundan dolayı namazının bozulacağmı söylemişlerdir. Bazı ilim adamları boğaz temizleme gibi hareketlerde hükmü geniş tutmuşlardır. Ancak ihtiyata uygun olan, kişinin kendini namazda namazla ilgisi olmayan her türlü ses ve sözden sakındır-masıdır. Bu itibarla kişinin namazının bütün ilim adamlarının ortak görüşleriyle kabule değer olabilmesi için, duyguların etkisiyle: "ah", "oh", "uf gibi sözler veya bunların dışında herhangi bir söz söylemekten kaçınması gerekir. Ancak Hanefiler bilmeyen ve avami birinin bazı (anlamsız) kısa kelimeler çıkarmasını caiz görmüşler, bu gibi sözlerden dolayı namazının bozulmayacağını söylemişlerdir. [343]
1598- Buharı ve Müslim, Enes bin Malik (r.a)'den rivayet etmişlerdir:
siz de tekbir getirip secdeye gidin, imam sizden önce secdeye gider ve sizden Önce secdeden kalkar. Resulullah (a.s.): "İşte bu, bununladır" diye buyurdu" denmektedir. Yani kabulün bu dualarla bağlantılı ve yakından ilgili olduğu anlamı kastedilmiştir, imamın: "Semi'a'llahu limen hamideh" sözünün anlamı şudur: "Allah'a hamdedenin duası kabul edilmiştir." Bu ifade, imamın me'mum (İmama uyan) için bir duası niteliğindedir. Burada da: "Rabbenâ ve leke'l-hamd" sözüne işaret edilmektedir. Bu iki duanın biri diğeri ile bir bütünlük arzetmektedir. Bundan dolayı: "İşte bu, bununladır" denilmiştir. En doğrusunu İse ancak Yüce Allah bilir."
"Resulullah (a.s) attan düştü ve bu yüzden sağ yanının derisi soyuldu. Biz kendisini ziyaret etmek üzere yanına gittik. Namaz vakti girdi. Bize oturarak namaz kıldırdı. Biz de arkasında oturarak namaz kıldık. Namazı bitirince de şöyle buyurdu:
"İmam kendisine uyulması için belirlenmiştir. O rüku ettiğinde siz de rüku edin, o secde ettiğinde siz de secde edin, o kalktığında siz de kalkın. O: "Semi'a'llahu limen hamiden" dediğinde siz de: "Rabbena ve leke'1-hamd" deyin. O oturarak namaz kılarsa siz de hepiniz oturarak namaz kılın."
Bazı raviler şu fazlalığa yer vermişlerdir:
"O ayakta namaz kıldığında siz de ayakta namaz kılın."[344]
Humeydi şöyle söylemiştir:
"Bunun diğer rivayetlerinin anlamları da birbirine yakındır. Buhari'nin kitabında fazladan: "O oturarak namaz kıldığında siz de oturarak namaz kılın" ifadesine yer verilmiştir. Bu olay Resulullah (a.s)'ın eski hastalığı sırasında meydana gelmişti. Son hastalığında ise Resulullah (a.s) oturarak namaz kıldı cemaat ise arkasında ayakta namaz kıldı. Resulullah (a.s) onlara oturarak namaz kılmalarını emretmedi. Biz ise Resulullah (a.s)'ın uygulamalarından en son döneme ait olanı esas alırız."
İ'lâ'u's-Sunen'de şöyle denmektedir:
"İmamın oturarak namaz kılması halinde cemaatin de oturarak namaz kılması emri neshedilmiştir. Ebu Hanife'nin ve İmam Şafii'nin görüşü böyledir. İlk dönem (selef) alimlerinin çoğunluğunun görüşlerine göre ayakta namaz kılmaya güç yetirebilen birinin oturarak namaz kılanın arkasında ancak ayakta namaz kılması caiz olur. Nevevi'nin Müslim Şerhi'nde de böyle denmektedir.[345]
Ahmed bin Hanbel, İmam İshak, Evza'i, İbni Munzir ve bunların dışındaki ehli zahir (zahire göre fetva verenler) imama uyanm oturarak kıldığı namazda da imamını izlemesi (aynen onun gibi oturarak namaz kılması) gerektiğini söylemişlerdir. Bu görüşlerinde de Resulullah (a.s)'ın attan düşmesinden sonra geçen olayla ilgili rivayete ve Abdurrezzak'm Kays bin Kahd[346] Ensari (r.a)'den sahih bir isnadla naklettiği rivayete dayanmışlardır. Söz konusu rivayete göre onların imamları Resulullah (a.s)'m zamanında rahatsız oldu. Ravi (Kays bin Fehd r.a) dedi ki: "O bize oturarak imamlık ederdi biz de (arkasında) oturarak namaz kılardık."
İbni Munzir de sahih bir isnadla Useyd bin Hudayr (r.a)'dan şöyle rivayet etmiştir:
"O (yani Useyd r.a) kavmine imamlık ediyordu. Rahatsızlandı. Rahatsızlandıktan sonra yanlarına çıktı. Kavmi onun kendilerine imamlık etmesini istedi. O da: "Ben ayakta namaz kılamam, oturun" dedi. Böylece kendisi oturarak onlara namaz kıldırdı onlar da arkasında oturarak namaz kıldılar."
İbni Ebi Şeybe ise sahih bir isnadla Cabir bin Abdullah (r.a)'tan şöyle rivayet etmiştir:
"O (yani Cabir r.a) rahatsızlandı. Namaz vakti de girdi. Cemaatine oturarak namaz kıldırdı. Onlar da onunla birlikte oturarak namaz kıldılar." Ebu Hureyre (r.a)'den rivayet edildiğine göre o da bu yönde fetva vermiştir. Bunun da isnadı sahihtir. Bunların tümünü Hafız İbni Hacer, Feth'de vermiş ve şöyle söylemiştir:
"İbni Hibban, bu şekilde amel edilmesi gerektiği üzerinde görüş birliği (icma') olduğunu ileri sürmüştür. O, bu sözüyle herhalde sükuti icma (yani bir şeye karşı çıkmamak suretiyle doğruluğunu kabullenmek tarzında bir icma') olduğunu söylemek istemiştir. Çünkü o, bu görüşü sahabiler içinden yukarıda adları geçen dört kişiden nakletmiş ve şöyle söylemiştir: "Bunların dışındaki sahabilerin herhangi birinden gerek sahih isnadla ve gerekse zayıf isnadla buna muhalif bir görüş aktarılmış değildir." Aynı şekilde İbni Hazm da: "Sahabilerin her hangi birinden buna muhalif bir görüş aktarılmış değildir" demiştir."
Hazimi'nin el-İ'tibar'ında geçtiğine göre İmam Şafii buna verdiği cevabında şöyle söylemiştir:
"Söz konusu hükmün neshedildiğine dair bilginin belirtilen rivayetlerde sözü edilenlere ulaşmadığına bu rivayetlerde böyle dendiği yönünde açıklamada bulunulmuştur. Özel bilgiye bazı kişiler sahip olurken diğer bazıları bundan habersiz kalmış olabilir."[347]
İbni Hibban'ın, bu konuda icma (görüş birliği) olduğu yolundaki iddiasına gelince; Hattabi, Mealim'de ve Kadı Iyaz, fıkıhçıların çoğunun buna muhalif görüşlerini vermişlerdir. Bunun yanısıra İmam Nevevi, selefin (ilk dönem ilim adamlarının) çoğunluğunun İbni Hazm'ın ve İbni Hibban'ın ileri sürdüklerine muhalif görüşte olduklarını bildirmiştir. İbni Dakik Iyd de tanınmış fıkıhçıların çoğundan bu görüşü (yani üzerinde icma olduğu ileri sürülen görüşe muhalif görüşü) aktarmıştır.
Hazimi, el-İ'tibar'da şöyle söylemiştir:
"İlim adamlarının çoğunluğu bu durumda cemaatin ayakta namaz kılacağını ve oturarak namaz kılma konusunda imama uymayacaklarını söylemişlerdir." Neylu'l-Evtar'da da böyle denmektedir.
Hafız İbni Hacer, Feth'de, Hz. Aişe (r.a)'den rivayet edilen ve ileride imamın oturarak namaz kılması konusunda gelecek bir hadisi şerifin açıklamasını yaparken şöyle söylemiştir:
"Bu, imam oturarak namaz kıldığında me'mumun (imama uyanın) da oturarak namaz kılması emrinin neshedildiğine delil olarak görülmüştür. Çünkü Resulullah (a.s), kendisi oturarak namaz kılarken sahabilerin arkasında ayakta namaz kılmalarına karşı çıkmamıştır. İmam Şafii de buna karar vermiştir. Ebu Hanife'nin Ebu Yusuf'un ve Evza'i'nin görüşleri de bu yöndedir. Velid bin Müslim'in Malik'ten rivayet ettiğine göre Ahmed bin Hanbel, söz konusu emrin belirtilen şekilde neshedildiği görüşüne karşı çıkmıştır. O iki hadisin arasını buluşturmak için her birinin ayrı bir duruma özel olarak ele alınması yolunu seçmiştir. Buna göre eğer iyileşebileceği umulan görevli (râtib) imam hastalık dolayısıyla namaza oturarak başlarsa o durumda arkasındakiler oturarak namaz kılarlar, ikinci duruma göre ise eğer görevli imam namaza ayakta başlarsa ona uyanlar da namazı ayakta kılarlar." [348]
1599- Ebu Davud, Ebu Hureyre (r.a)'den şu şekilde rivayet etmiştir:
"Resulullah (a .s): "Gayri'1-mağdubi aleyhim ve le'd-dallin" dediğinde arkasında birinci safta bulunanların duyabilecekleri şekilde "âmin" derdi."[349]
el-İ'la'da şöyle denmektedir:
"Ebu Hureyre (r.a)'nin: "O: "Ğayri'I-mağdubi aleyhim ve le'd-dallin" dediğinde siz "âmin" deyin..." şeklindeki hadisi zahiri anlamı itibariyle, imama uyanın imamın: "...ve le'd-dallin" demesinden sonra "âmin" demesi gerektiğine delalet etmektedir. Bu hadisten aynı zamanda imamın "âmin" sözünü gizlice söylemesi gerektiği anlaşılmaktadır. Çünkü onun "âmin" sözünü açıktan söylemesi gerekseydi Resulullah (a.s), imama uyanların imamın "...ve le'd-dallin" demesinden sonra "âmin" demelerini istemez aksine onun "âmin" demesinden sonra demelerini isterdi. Eğer: "Bir hadiste: "İmam "âmin" deyince siz de "âmin" deyin" denmekte burada imama uyanların, imam "âmin" dedikten sonra "âmin" demeleri istenmektedir" denilirse şöyle deriz: "Buna et-Ta'liku'1-Hasen'de cevap verilmiştir. Buna göre çoğunluk bununla: "İmam: "...ve le'd-dallin" dediğinde siz "âmin" deyin..." hadisinin arasını buluşturmak için burada mecazi manada "âmin" sözünün kastedildiğini söylemişlerdir. Yani, bu ikinci hadiste: "İmam "âmin" demek istediğinde" anlamının kastedildiğini söylemişlerdir. Bu, Yüce Allah'ın: "Namaza kalktığınızda" sözüne benzemektedir. Burada kastedilen: "Namaza durmak istediğinizde" anlamıdır."[350]
Hafız İbni Hacer de Feth'de şöyle söylemiştir:
"İki rivayetin arasının birleştirilmesi için ikinci rivayette mecazi olarak "âmin" demesinin kastedildiği söylenmiştir."
Suyuti de Tenviru'l-Hevalik'de şöyle söylemiştir:
"Çoğunluk, son görüş (yani imamın "...ve le'd-dallin" demesinden sonra "âmin" demek gerektiği görüşü) üzeredir. Ancak: "Amin dediğinde" sözünü de "âmin demek istediğinde" şeklinde te'vil etmişlerdir. İmam ile i-mama uyanın bir arada "âmin" demiş olması için böyle yapmak gerekir. Bu şekilde bir arada "âmin" denmesi müstehabdır. "Söz konusu ifade ile "âmin demek istediğinde" anlamı kastedilmiş olunca, bundan imamın açıktan "â-min" demesi gerektiği hükmü çıkarılamaz."[351]
Cevheru'n-Nakiy'de de şöyle denmektedir:
"el-Umde'yi şerheden ilim adamı (yani Şafii mezhebinden olan ibni Dakik İyd) bu hadisin imamın "âmin" demesi gerektiğine delalet ettiğini ifade etmiş sonra şöyle söylemiştir:
"Bu hadisin "âmin" sözünü açıktan söylemek gerektiğine olan delaleti, sadece "âmin" demek gerektiğine olan delaletinden daha zayıftır. Çünkü bu ifade, imamın "âmin" sözünü cehri olmaksızın (gizlice) söylemesi gerektiğine de delalet edebilir."[352]
1600- Tirmizi, Hz. Ali (r.a) ve Muaz bin Cebel (r.a)'in şöyle söylediklerini rivayet etmiştir:
"Resulullah (a.s) şöyle buyurdu:
"Biriniz namaza gelir ve (vardığında) imam herhangi bir hal üzere olursa imam ne yapıyorsa onu yapsın (yani içinde bulunduğu rükünden başlasın -Çeviren)."[353]
1601- Ebu Davud, Muaviye bin Ebu Sufyan (r.a)'dan rivayet etmiştir: "Resulullah (a.s) şöyle buyurdu:
Rüku ve secdede benden öne geçmeyin. Ben sizi geçersem rüku ettiğim zaman siz (daha sonra) kalktığımda bana yetişirsiniz. Doğrusu ben şişmanladım."
Nesai'nin Ebu Hureyre (r.a)'den naklettiği rivayetinde de şöyle denmektedir:
"İmam okuduğunda siz susun."[354]
1602- Taberani'nin Ebu'1-Ahvas (r.a)'tan rivayet ettiğine göre Abdullah bin Mes'ud (r.a) şöyle söylemiştir:
"İmamın arkasında olduğunuzda o rükuya varmadıkça siz rüku etmeyin, yine o secde etmedikçe siz secde etmeyin, ondan önce başınızı kaldırmayın. Eğer imam namazı bitirir de bir yana çekilmez veya kalkmazsa ve sizin de bir ihtiyacınız olursa artık onu bırakıp gidin. Çünkü artık namazınız bitmiştir."[355]
1603- Bezzar, Ebu Hureyre (r.a)'den şu şekilde rivayet etmiştir: "Resulullah (a.s) şöyle buyurdu:
"İmamdan önce eğilen ve kalkan, perçemi şeytanın elinde olan kimsedir."[356]
1604- Kutubi Sitte sahipleri, Ebu Hureyre (r.a)'den şu şekilde rivayet etmişlerdir:
"Resulullah (a.s) şöyle buyurdu:
"Biriniz imamdan önce rükudan veya secdeden başını kaldırdığında Allah'ın, başını eşeğin başına çevireceğinden yahut Allah'ın, suretini eşek suretine döndüreceğinden korkmuyor mu?"[357]
1605- Buharı ve Müslim, Bera bin Azib (r.a)'in şöyle söylediğini rivayet etmişlerdir:
"Resulullah (a.s)'ın arkasında namaz kılıyorduk. "Semi'a'llahu limen hamideh" dediğinde bizden tek kişi, Resulullah (a.s) alnını yere koyuncaya kadar belini eğmezdi."
Müslim'in rivayetine göre de şöyle söylemiştir:
"Resulullah (a.s) ile birlikte (namaz kılarken), O'nun secde ettiğini görmeden bizden tek kişi belini eğmezdi."[358]
Bir rivayette şöyle bir fazlalığa yer verilmiştir: "Sonra O'nun arkasından secdeye kapanırdık."[359] Ebu Davud'un rivayetinde şöyle denmektedir:
"Onlar (sahabiler) Resulullah (a.s) ile birlikte (namaz kılarlarken), rükudan başlarını kaldırdıklarında ayakta dururlardı. O'nun secde ettiğini gördüklerinde secde ederlerdi."[360]
Yine onun naklettiği bir başka rivayette de şöyle denmektedir:
"Onlar Resulullah (a.s) ile birlikte namaz kılıyorlardı. O rüku ettiğinde ' rüku ediyorlardı. (Ravi dedi ki): "O: "Semi'a'llahu limen hamideh" dediğinde, O'nun alnını yere koyduğunu görmedikçe ayakta durmaya devam ederdik." Sonra O'na uyarlardı."[361]
Yine Ebu Davud'un bir başka rivayetinde şöyle denmektedir:
"Biz Resulullah (a.s) ile birlikte namaz kılıyorduk. Resulullah (a.s)'m (ahum yere) koyduğunu görmedikçe bizden bir tek kişi belini eğmezdi."[362] (2)
1606- Müslim, Amr bin Hureys (r.a)'den şöyle rivayet etmiştir:
"Resulullah (a.s)'ın arkasında sabah namazını kıldım. O'nun: "Felâ uk-simu bi'l-hunnesi'l-cevari'l-kunnes"i okuduğunu duydum. O, secdeye kapanmadan bizden bir tek adam belini eğmiyordu."[363]
1607- Nesai, Şebib bin Nu'aym Ebi Ravh (r.a)'tan, o da Resulullah (a.s)'ın ashabından bir adamdan, o da Resulullah (a.s)'dan şöyle rivayet etmiştir:
"O (yani Resulullah a.s) sabah namazını kıldı. Namazda Rum suresini okudu. Bir ara şaşırdı. Namazı bitirince şöyle buyurdu:
"Bizimle birlikte namaz kılan bazı kimselere ne oluyor ki, taharetlerine (abdest vs.lerine) özen göstermiyorlar. İşte bizin Kur'an-ı Kerim'de şaşırmamıza bunlar sebep oluyorlar."[364]
Bu, bir M üs lü m an in hahndeki eksikliğin diğer Müslümanı da etkileyeceğine delalet etmektedir. Bu durum namazda söz konusu olduğuna göre diğer işler de buna kıyas edilebilir. Buradan hareketle Müslümanların birbirlerini bütünlemeleri, birbirlerini mükemmele erdirmeleri için gayret göstermeleri gerekmektedir. Allah için kardeş olanların da hem birbirlerinin hem de başkalarının kemâle ermelerini sağlayabilmek için Öncelikle kendi kendilerini kemâle erdirme yolunda çaba harcamaları gerekir. Eğer bunu yapmazlarsa bütün herkes bazı insanların eksikliklerinden etkilenir.[365]
1608- Ebu Davud, Misver bin Yezid Maliki (r.a)'den rivayet etmiştir: "O Resulullah (a .s)'tan nakletti -veya muhtemelen şöyle söyledi-: "Resulullah (a.s)'in namazda bir şey okuduğunu ve bundan (okuduğu sureden) bir şeyi (bir ayeti) okumadan geçtiğini gördüm. Bir adam kendisine dedi ki:
"Ya Resulullah (a.s)! Şöyle şöyle bir ayeti atladın." Resulullah (a.s) da şöyle buyurdu:
"Onu bana hatırlatman gerekmez miydi?" Bir rivayette yer alan fazlalığa göre şöyle söyledi: "Bunun (yani atlanan kısmın) neshedildiğini sandım."[366]
Bu rivayet, imamın arkasında namaz kılan bir kimsenin imamın yaptığı yanlışlığı düzeltmesinin veya bir şeyi unutması durumunda hatırlatmasının yahut takıldığında hatırlatmada bulunmasının caiz olduğunu göstermektedir. Ancak imam bir şey unuttuğunda kendine uyanların hatırlatmada bulunmalannı beklememesi müstehabdır. Bunun için ya başka bir sureye geçer yahut rükuya gider. İmamın bir ayeti unuttuğunda eğer anlam üzerinde bir etkisi olmayacaksa (yani ters bir anlamın ortaya çıkmasına yol açmayacaksa -Çeviren) ondan sonraki ayete geçmesi durumunda imama uyanların susmalarında bir sakınca yoktur. Aynı şekilde imamın yaptığı yanlışlık namazın geçerliliğini etkilemezse bunu düzeltmemelerinde de bir sakınca yoktur.[367]
1609- Ebu Davud, Abdullah bin Ömer (r.a)'den şöyle rivayet etmiştir:
"Resulullah (a.s) bir namaz kıldı. Bunda Kur'an-ı Kerim okurken bir yerinde şaşırdı. Namazını bitirince Ubeyy (r.a)'e: "Sen bizimle birlikte namaz kıldın mı?" diye buyurdu. O:-"Evet" dedi. (Resulullah a.s) da şöyle buyurdu:
"Öyleyse seni (hatırlatmada bulunmaktan) alıkoyan ne oldu?"
Bu iki hadisi şerif, imama hatırlatmada bulunmanın meşru (caiz) olduğuna delalet etmektedir.
Hafız İbni Hacer şöyle söylemiştir:
"Sahih bir rivayetle Ebu Abdurrahman Sulemi'nin şöyle söylediği rivayet edilmiştir:
Hz. Ali (r.a) dedi ki: "İmam senin kendisini yedirmeni istediğinde onu yedir."[368]
1610- Taberani, Abdullah bin Ömer (r.a)'den rivayet etmiştir:
"Resulullah (a.s) bir namaz kıldı. Bu namazda bir ara şaşırdı. Namazı bitirince Ubeyy bin KaT? (r.a)'a: "Sen bizimle birlikte namaz kıldın mı?" diye buyurdu. O: "Evet" dedi. (ResuluHah a.s) da şöyle buyurdu:
"Öyleyse seni bize hatırlatmada bulunmaktan alıkoyan ne oldu?"[369]
1611- Taberani, Ubade bin Samit (r.a)'ten rivayet etmiştir:
"ResuluHah (a.s) şöyle buyurdu:
"Kim imamın arkasında okursa Fatiha suresini okusun."
İmamın arkasında Fatiha suresinin okunup okunmayacağı konusu, üzerinde görüş ayrılığı bulunan bir konudur. Bunun üzerinde daha önce durmuştuk.[370]
1612- Taberani, Humeyd bin Hilal (r.a)'den şöyle rivayet etmiştir:
"Hişam bin Amir namaza geldi ve hızlı hızlı yürüyerek namaza girdi. Solukları hızlanmıştı. İmamın arkasında sesli olarak okudu. Namazını bitirince kendisine: "Sen imamın arkasında okuyor musun?" denildi. O da şöyle söyledi:
"Doğrusu biz böyle yapıyoruz." [371]
İnsanların: "Sen imamın arkasında okuyor musun?" diye sormaları, sa-habiler arasında yaygın olan ve bilinen uygulamanın imamın arkasında bir şey okumamak olduğunu göstermektedir. Bu yüzden Hişam bin Amir'in yaptığı hareketi garip karşılamışlardır. Onun cevabı da kendisinin ilk asırdan beri bazılarının imamın arkasında okuduklarını gördüğüne delalet eden bir anlam taşımaktadır. Buradan anlaşıldığına göre bu konudaki görüş ayrılığı sahabilerin döneminden buyana devam etmektedir.[372]
1613- İmam Malik, Cabir bin Abdullah (r.a)'dan şöyle rivayet etmiştir:
"Kim bir rek'at kılar da içinde Ummu'l-Kur'an'ı (Fatiha suresini) okumazsa o, namaz kılmamıştır. Ancak imamın arkasında olması durumu hariç."[373]
1614- Ebu Ya'la, Enes bin Malik (r.a)'ten rivayet etmiştir:
"ResuluHah (a.s) ashabına namaz kıldırdı. Namazını bitirince yüzünü onlara döndü ve şöyle buyurdu:
"İmam okurken siz de namazınızda imamın arkasında okuyor musunuz?" Onlar sustular. ResuluHah (a.s) bu sözü üç kere tekrar etti. Sonunda içlerinden biri veya bazıları: "Biz böyle yapıyoruz" dediler. (Resulullah (a.s) da) şöyle buyurdu:
"Artık böyle yapmayın. Biriniz Fatiha suresini kendi içinden okusun."[374]
İmamın arkasında bir şey okunmaması gerektiği görüşünde olanlar, içten yani kalpten okumayı cehri olmayan (içinde açıktan Kur'an-ı Kerim okunmayan) namazlara özel olan bir okuma olarak açıklamışlardır. Kalpten okuma ise (gerçek mahiyette bir) okuma sayılmaz.[375]
1615- Ahmed bin Hanbel, Resulullah (a.s)'m ashabından bir adamın şöyle söylediğini rivayet etmiştir:
"Resulullah (a.s) şöyle buyurdu:
"Her halde imam okurken siz de okuyorsunuz?"
Resulullah (a.s) bu sözü üç kere tekrar etti. Onlar da: "Biz böyle yapıyoruz" dediler. (Resulullah (a.s) da bunun üzerine) şöyle buyurdu:
"Artık böyle yapmayın. Ancak birinizin Fatiha suresini kendi içinde o-kuması hariç."[376]
1616- Ahmed bin Hanbel, Resulullah (a.s)'ın ashabından olan Abdullah bin Buheyne (r.a)'den rivayet etmiştir:
"Resulullah (a.s) şöyle buyurdu:
"Biraz önce biriniz benimle birlikte okudu mu?"
"Evet" dediler. (Resulullah (a.s) da) şöyle buyurdu:
"Ben de diyorum, ne oluyor ki, okuduğum Kur'an-ı Kerim'e başkaları laf katıyor." ResuluUah (a.s) böyle söyleyince artık insanlar O'nunla birlikte okumayı bıraktılar."[377]
1617- Ahmed bin Hanbel, Abdullah bin Mes'ud (r.a)'un şöyle söylediğini rivayet etmiştir:
"(İnsanlar) Resulullah (a.s)'m arkasında okuyorlardı. Bunun üzerine Resulullah (a.s) şöyle buyurdu:
"Benim Kur'an-ı Kerim okuyuşumu karıştırdınız."[378]
1618- Taberani, Ebu Vail (r.a)'in şöyle söylediğini rivayet etmiştir: "Bir adam Abdullah bin Mes'ud (r.a)'a geldi ve: "Ben imamın arkasında okuyorum" dedi. O da şöyle söyledi:
"Kur'an-ı Kerim için (yani Kur'an-ı Kerim okununca) sus. Şüphesiz namazın bir meşguliyeti vardır ve bu hususta imam sana yetecektir."[379]
1619- Nesai, Ebu Derda (r.a)'nın şöyle söylediğini rivayet etmiştir:
"Resulullah (a.s)'a: "Her namazda kıraat (Kur'an-ı Kerim okuma) var
mıdır?" diye soruldu. O da: "Evet" diye buyurdu. Ensardan bir adam dedi ki:
"Bu vacib oldu. Bana doğru baktı. Topluluğun içinde kendisine en yakın
bendim. Şöyle söyledi:
"İmam bir topluluğa imamlık ettiğinde onun mutlaka kendilerine yeteceğini sanıyorum."
Nesai şöyle söylemiştir: "Bu sözün, Resulullah (a.s)'ın sözü olarak nakledilmesi yanlıştır. Bu, Ebu Derda (r.a)'nın sözüdür."[380]
1620- Ebu Davud, Ubade bin Samit (r.a)'ten şöyle rivayet etmiştir: "Nan' bin Mahmud bin Rubey' Ensari (r.a) şöyle söyledi:
"Ubade bin Samit (r.a) sabah namazına geç kaldı. Bunun üzerine namazın müezzini Ebu Nuaym kamet getirdi. Ardından Ebu Nuaym cemaate namaz kıldırdı. Sonra Ubade bin Samit (r.a) geldi. Ben de beraberindeydim. Ebu Nuaym'ın arkasında safa girdik. Ebu Nuaym Kur'an-ı Kerim'i açıktan okuyordu. Bu sırada Ubade (r.a) de Fatiha suresini okumaya başladı. Namazı bitirince Ubade (r.a)'ye: "Ebu Nuaym açıktan Kur'an-ı Kerim okurken senin de Fatiha suresini okuduğunu duydum." dedim. O da şöyle söyledi:
"Evet. Resulullah (a.s) bize, içinde Kur'an-ı Kerim açıktan okunan namazlardan birini kıldırdı. Bu sırada (başkalarının) okumaları O'nun okumasına karıştı. (Resulullah a.s) namazını bitirince yüzünü bize dönerek: "Ben açıktan Kur'an-ı Kerim okurken siz de okuyor musunuz?" diye buyurdu. Bazılarımız: "Biz böyle yapıyoruz" dediler. O da şöyle buyurdu:
"Artık böyle yapmayın. Ben de diyorum, ne oluyor ki benim Kur'an-ı Kerim okuyuşuma başka okumalar karıştırılıyor. Ben açıktan (Kur'an-ı Kerim) okuduğum zaman Fatiha suresi dışında Kur'an-ı Kerim'den bir şey o-kumaym."
Tirmizi ve Ebu Davud'un rivayetine göre de şöyle söylemiştir:
"Resulullah (a.s) sabah namazını kıldı. Kıraat (okuma) kendisine ağır geldi. Namazını bitirince şöyle buyurdu:
"Sizin imamınızın arkasında okuduğunuzu görüyorum." Biz:
"Ya Resulullah (a.s)! Vallahi öyle (yapıyoruz)" dedik. O da şöyle buyurdu:
"Artık yapmaym. Sadece Fatiha suresi hariç. Onu okumayan namaz kılmış olmaz,"[381]
Nesai'nin rivayetine göre de şöyle söylemiştir:
"Resulullah (a.s), içinde Kur'an-ı Kerim'i açıktan okunan namazlardan birini kıldı ve şöyle buyurdu:
"Sizden bir kimse, ben açıktan okuduğumda Fatiha suresi dışında bir şey okumasın."[382]
1621- İmam Malik, Ebu Hureyre (r.a)'den rivayet etmiştir:
"Resulullah (a.s), içinde Kur'an-ı Kerim'i açıktan okuduğu bir namazını bitirdi ve şöyle buyurdu:
"Biraz Önce benimle birlikte bir kimse (Kur'an-ı Kerim) okudu mu?" Bir adam: "Evet" dedi. Bunun üzerine Resulullah (a.s) şöyle buyurdu:
"Ben de diyorum, ne oluyor ki benim Kur'an-ı Kerim okuyuşuma başka okumalar karıştırılıyor."
Ebu Hureyre (r.a) dedi ki:
"İnsanlar, Resulullah (a.s)'tan bu sözü duyunca artık O'nun açıktan okuduğu yerlerde Resulullah (a.s)'ın arkasında Kur'an-ı Kerim okuma işine son verdiler."
Ebu Davud'un naklettiği bir başka rivayete göre de şöyle söylemiştir: "Resulullah (a.s) bize bir namaz kıldırdı. "Sanıyorum sabah namazıydı. -Bundan sonra: yukarıdaki rivayet: "Ben de diyorum, ne oluyor ki benim Kur'an-ı Kerim okuyuşuma başka okumalar karıştırılıyor" sözüne kadar veriliyor."
Ebu Davud da Ma'mer (r.a)'in şöyle söylediğini rivayet etmiştir: "Bundan sonra insanlar Resulullah (a.s)'ın arkasında O'nun açıktan okuduğu yerlerde bir şey okumayı bıraktılar."[383]
Bir başka rivayete göre de Ebu Hureyre (r.a) şöyle söylemiştir: "Bunun üzerine insanlar (bu işi) bıraktılar."[384]
Bir başka rivayette ise: "Bunun üzerine insanlar (bu işi) bıraktılar" sözünün, Zuhri'nin sözü olduğu ifade edilmektedir.[385]
Bazı fıkıhçılar bu rivayeti esas alarak imamın açıktan okuduğu yerlerde arkasından bir şey okumamak ancak gizli okuduğu yerlerde okumak gerektiğini söylemişlerdir. Hüküm ise geniştir. Bir insan müctehid imamlardan birinin mezhebi üzere hareket ettiği sürece hayır üzeredir. Ancak bağlı bulunduğu mezhebin fıkhını iyi öğrenmesi gerekir. Çünkü mezhepler fıkhı konusunda ancak mezheplerin iyice incelenip öğrenilmesi sonucu anlaşılabilecek bazı incelikler bulunmaktadır.[386]
1622- Müslim, Imran bin Husayn (r.a)'dan rivayet etmiştir:
"Resulullah (a.s) öğle namazını kıldı. Bir adam arkasında: "Sebbihi'sme Rabbik"i okumaya başladı. (Resulullah a.s) namazı bitirince: "Hanginiz okudu?" veya "Okuyan hanginizdi?" diye buyurdu. Bir adam: "Ben" dedi. Bunun üzerine şöyle buyurdu:
"Ben de sandım ki, bazılarınız o (okumayı) benim okuyuşuma karıştırıyor."
Bir rivayette bu namazın öğle veya ikindi namazı olduğu tereddütlü bir şekilde verilmektedir.[387]
Ebu Davud ve Nesai'nin rivayetlerine göre de şöyle söylemiştir:
"Bazınızın benim okuyuşuma onu (okumayı) karıştırdığını anlamıştım." [388]
Bu rivayet, okuması gizli olsun açık olsun imamın arkasında bir şey okunmayacağım ileri sürenler için bir delildir. Okumak gerektiğini söyleyenler yukarıdaki nehyin Fatiha suresinden başka bir şey veya imamın okuyuşuna bir şey karıştırma durumu için olduğunu ileri sürmüşlerdir.[389]
1623- İmam Malik, Abdullah bin Ömer (r.a)'den rivayet etmiştir:
"Ona (yani Abdullah bin Ömer (r.a)'e): "Bir kimse imamın arkasında okur mu?" diye sorulduğunda şöyle derdi:
"Biriniz eğer imamın arkasında namaz kılarsa imamın okuyuşu ona yeter. Yalnız başına kılarsa okusun."
(Ravi) dedi ki: "Abdullah bin Ömer (r.a) imamın arkasında bir şey okumazdı."[390]
Biz burada, imamın arkasında Kur'an-ı Kerim okumakla ilgili rivayetleri imam ve imama uyanla (me'mumla) ilgili hükümler bölümünün tam olması için verdik. Bu konuyu daha önce üçüncü babda (bölümde) namazın rükünleri ve fiilleri kısmında kıraat (namazda Kur'an-ı Kerim okuma) konusunda daha geniş ve etraflı bir şekilde ele almıştık.[391]
1624- Tirmizi, Vail bin Hucr (r.a)'un şöyle söylediğini rivayet etmiştir:
"Resulullah (a.s): "Gayri'1-mağdubi aleyhim ve le'd-dallin" diye okuduğunu ve ardından sesini uzatarak (yani yükselterek) "âmin" dediğini duydum."
Bir rivayette de: "Sesini kısarak (hafif bir sesle)" denmektedir.[392] Ebu Davud'un rivayetinde de şöyle denmektedir:
"Resulullah (a.s): "Ve le'd-dallin" diye okuduğunda "âmin" derdi ve bunu söylerken sesini yükseltirdi."[393]
Bir başka rivayette de şöyle denmektedir:
"O (yani Vail r.a) Resulullah (a.s)'ın arkasında namaz kıldı. (Resulullah a.s) açıktan "âmin" dedi, sağ yanına ve sol yanına selâm verdi. (Vail (r.a) dedi ki): "Hatta yanağının beyazlığını gördüm."[394]
İlim adamları: "Sesini alçaltarak" ibaresi üzerinde durarak çeşitli açıklamalarda bulunmuşlardır.
el-î'la'da şöyle denmektedir: "Darekutni şöyle söylemiştir:
"Şu'be böyle söylemiş ve kendisi de ("âmin" derken) sesini kısmıştır. Bunun yanlış bir rivayet olduğu da söylenmiştir. Çünkü Sufyan Sevri ve Muhammed bin Seleme bin Kuheyl bunu Seleme'den rivayet etmiş ve: "Bunu söylerken sesini yükseltirdi" demişlerdir ki, doğru olan da budur." Tenkih müellifi, Şu'be'nin yukarıdaki rivayetini tenkid etmiş (zayıf görmüş) ve bu hadisin ondan farklı bir şekilde rivayet edildiğine dikkat çekmiştir. Şöyle ki; Beyhaki, Sünen'inde şöyle bir rivayette bulunmuştur:
Ebu Velid Teyalisi'nin Şu'be'den, onun Seleme bin Kuheyl'den rivayet ettiğine göre (Seleme bin Kuheyl) şöyle söylemiştir: "Hucr Ebu Anbes'in, Vail Hadrami'den rivayetle şöyle söylediğini duydum:
"O (yani Vail r.a) Resulullah (a.s)'ın arkasında namaz kıldı. (Resulullah a.s): "Ve le'd-dallin" deyince sesini yükselterek "âmin" dedi." (Tenkih müellifi): "İşte bu rivayet, Sufyan'm rivayetine uymaktadır" demektedir."
Beyhaki de, Ma'rife'de şöyle söylemiştir:
"Bu rivayetin isnadı sahihtir. Şu'be de: "Sufyan'ın hafızası daha kuvvetlidir" derdi. Yahya el-Kattan ve Yahya bin Muin de: "Şu'be ile Sufyan'ın sözleri birbirine ters düşerse Sufyan'ın sözü esas alınır" demişlerdir. Buhari ve daha başkalarından oluşan hadis hafızları Şu'be'nin hata ettiğini söylemişlerdir. Değişik rivayetlerde Resulullah (a.s)'m "âmin" sözünü açıktan söylediği ifade edilmiştir."[395]
el-İ'la'da bunun uzunca bir tartışması yapıldıktan sonra şöyle denmektedir:
"Biz deriz ki: Bize göre "âmin" sözünü gizlice söylemek rivayet ve dirayet (mantıki yorum) yönünden daha kuvvetlidir. Rivayet yönünden kuv-vetliliği Şu'be'nin hafızasının Sufyan'ınkinden daha güçlü olması ve onun tedlisten (rivayetleri birbirine karıştırma uygulamasından) daha uzak olması dolayısıyladır. O, hadis konusunda mü'minlerin emindir. Dirayet yönünden kuvvetliliğine gelince: Çünkü "âmin" sözü bir dua ifadesidir ve duada esas olan gizli okunmasıdır. Yüce Allah şöyle buyuruyor:
"Rabbinize gönülden yalvararak ve gizlice dua edin."[396]
Buhari de Sahih'inde şöyle söylemiştir: "Ata dedi ki: "Amin" duadır."[397]
İ'Ia'us Sünen'de daha sonra şöyle deniliyor:
"Taberi şöyle söylemiştir: "Bu, Abdullah bin Mes'ud (r.a)'dan, Nehai-'den, Şa'bi'den ve İbrahim Teyyimi'den rivayet edilmiştir. Onlar "âmin" sözünü gizli olarak söylerlerdi. Doğru olan şudur ki, açıktan söylendiğine dair rivayet de, gizli söylendiğine dair rivayet de sahihtir ve bunlardan her birine göre ilim adamlarından bir gurup amel etmiştir. Bu sözü gizlice söyleme yanını tercih etmemiz ise sahabilerin ve tabiilerin çoğunun buna göre amel etmiş olmaları dolayısıyladır."
Bu açıklamalar dirayet yönünden Şu'be'nin hadisinin tercih edilmesi gerektiğini ortaya koymaktadır. Bize göre Sufyan'ın: "Ardından sesini uzatarak (yani yükselterek) "âmin" dediğini duydum" ifadesini taşıyan hadisinde-ki "sesi uzatma (medd)" ile kastedilen, kelimenin kasredilmeyip medd ile (yani sesli harflerini uzatarak) okunmasıdır. Çünkü Sufyan Sevri'nin mezhebine göre "âmin" kelimesi açıktan değil gizlice okunur. Bazılarının, hadisin bir takım rivayetlerinde geçen "sesini yükselterek (ref ederek) okudu" ifadesinin bu ihtimali ortadan kaldırdığı yolundaki iddialarına gelince: İleride açıklayacağımız üzere bütün bu rivayetlerin isnadlarma çeşitli itirazlarda bulunulmuştur. İsnadları sahih çıksa bile burada "âmin" sözünü açıktan söyleme isteği imama uyanlara yönelik bir istektir. Nitekim Hz. Ömer (r.a) bazı zamanlarda sena sözlerini (yani subhaneke'yi) açıktan okurdu. Aynı şekilde Ebu Hureyre (r.a)'nin istiazeyi (euzu'yu) bazen açıktan okuduğu olurdu."
el-İ'la'da "âmin" sözünün açıktan okunması gerektiğini söyleyenlerin ortaya sürdükleri deliller sıralanmış ve bunların geniş değerlendirilmesi yapılmıştır. Oraya bakılabilir.[398]
1625- Ahmed bin Hanbel, Ebu Hureyre (r.a)'den rivayet etmiştir: "Resulullah (a.s) şöyle buyurdu:
"İmam: "Ğayri'l-mağdubi aleyhim ve le'd-dallin" dediğinde siz de "â-min" deyin. Şüphesiz melekler de "âmin" derler. Bu arada imam da "âmin" der. Kimin "âmin" demesi, meleklerin "âmin" demelerine denk gelirse o-nun geçmiş günâhları bağışlanır."[399]
İ'la'u's-Sunen'de şöyle denmektedir:
"Resulullah (a.s)'ın: "Bu arada imam da "âmin" der" sözü, imamın "â-min" sözünü gizlice söyleyeceğine açıkça delalet etmektedir. Aksi takdirde onun bu uygulaması hakkında sözlü olarak bir açıklamada bulunulmasına gerek görülmezdi. Buna göre imam gizli bir şekilde "âmin" der."
"Ğayri'l-mağdubi aleyhim ve le'd-dallin" dediğinde siz de "âmin" deyin" sözü ise imama uyanın Fatiha'yı okumayacağına açıkça delalet etmektedir. Çünkü öyle olmasaydı: "Biriniz "Ğayri'l-mağdubi aleyhim ve le'd-dallin" dedikten sonra "âmin" desin" denmesi daha uygun olurdu."
Hafız İbni Hacer de Feth'de bu rivayetle ilgili açıklamasında bunun imama uyanın, hiç bir şekilde okumaması gerektiğine değil de imamın okumakta olduğu sırada okumaması gerektiğine delalet ettiğini ifade etmiştir.
Bunda belirtilene de delalet vardır
Hafız daha sonra şöyle söylemiştir: "Siz de "âmin" deyin" sözündeki e-mir, çoğunluğun görüşüne göre mendubiyet ifade eder." Hafız İbni Hacer, Feth'de bu şekilde ifade etmektedir. Ancak Resulullah (a. s) bunu sürekli devam ettirdiğinden bunun (yani "âmin" demenin) sünnet olduğu kesinlik kazanmıştır. Resulullah (a.s)'ın bunu devam ettirdiğinin delili ise İbni Şihab Zuhri'nin mürsel rivayetidir. Onun mürsel rivayetleri zayıf olsa da bu konuyla ilgili mürsel rivayeti mevsul bir rivayet tarafından desteklenmektedir.[400]
1626- Ebu Davud, Bilal bin Rabah (r.a)'dan şöyle rivayet etmiştir:
"Ya Resulullah (a.s)! "Amin" demede beni geçme!"
Bilal (r.a), kendisinin "âmin" demesinin Resulullah (a.s)'ın "âmin" demesine denk gelmesi ve böylece Resulullah (a.s) ile birlikte "âmin" demenin bereketine kavuşmak için O'ndan bu konuda biraz yavaş hareket etmesini istemiştir.[401]
1627- Kutubi Sitte sahipleri, Ebu Hureyre (r.a)'nin merfu olarak şöyle söylediğini rivayet etmişlerdir:
"İmam "âmin" dediğinde siz de "âmin" deyin. Kimin "âmin" demesi meleklerin "âmin" demelerine denk gelirse, onun geçmiş günâhları bağışlanır."
Bir rivayette de şöyle denmektedir:
"İmam: "Gayri'l-mağdubi aleyhim ve le'd-dallin" dediğinde siz de "â-min" deyin."[402]
1628- Ahmed bin Hanbel, Hz. Aişe (r.a)'nin merfu olarak şöyle söylediğini rivayet etmiştir:
"Yahudiler sizin Müslüman olmanıza ve "âmin" demenize hased ettikleri kadar size hiç bir şeyde hased etmemişlerdir."[403]
1629- Buharı ve Müslim, Sehl bin Sa'd (r.a)'dan rivayet etmişlerdir:
"Resulullah (a.s) ona şöyle bildirdi:
"Amr bin Avfoğullarınm arasında bir anlaşmazlık vardı. Resulullah (a.s) bir toplulukla birlikte onların aralarını düzeltmek üzere çıktı. Resulullah (a.s) alıkonuldu. Bu arada namaz vakti de girdi. Bunun üzerine Bilal (r.a), Hz. Ebu Bekir (r.a)'in yanma gelerek ona dedi ki:
"Ya Ebu Bekir! Resulullah (a.s) (arabulucuk işinde) ahkonuldu. Namaz vakti de girdi. Sen insanlara imamlık eder misin?" O: "Evet. Eğer istersen (yaparım)" dedi.
Böylece Bilal (r.a) kamet getirdi. Hz. Ebu Bekir (r.a) de öne geçtr; Tekbir getirdi. İnsanlar da tekbir getirdiler. Bu sırada Resulullah (a.s) da safların arasında yürüyerek geldi ve (bir) safa durdu. Bunun üzerine insanlar el çırpmaya başladılar. Hz. Ebu Bekir (r.a) namazında sağa sola bakınmazdı. Ancak insanlar el çırpmayı artırınca bakındı. Bir de Resulullah (a.s)'ı gördü. Geri çekilmeye başladı. Resulullah (a.s) kendisine: "Yerinde dur" diye işaret etti. Hz. Ebu Bekir (r.a) elini kaldırıp Allah'a hamdetti. Sonra geri geri çekildi ve safta durdu. Bunun üzerine Resulullah (a.s) öne geçti ve insanlara namaz kıldırdı. Namazı bitirince insanlara doğru döndü ve şöyle buyurdu:
"Ey insanlar! Size ne oluyor ki, namazda bir durum karşınıza çıkınca el çırpıyorsunuz? El çırpmak kadınlar bakınır. Ey Ebu Bekir! Sana işaret ettiğim zaman insanlara namaz kıldırmaktan seni alıkoyan ne oldu?" Hz. Ebu Bekir (r.a) dedi ki:
"Ebu Kuhafe'nin oğluna Allah'ın Resulünün önünde namaz kılmak yakışmazdı."
Bundan daha kısa olan bir başka rivayette de şöyle denmektedir:
"Küba halkı birbirleriyle çarpıştılar. Hatta birbirlerini taşladılar. Sonra bu durum Resulullah (a.s)'a bildirildi. O da şöyle buyurdu:
"Bizi götürün onların aralarını düzeltelim."[404]
Bu hadisin Müslim'deki rivayetinde Resulullah (a.s)'ın sözü geçmemektedir.
Ebu Davud'un rivayetinde de şöyle denmektedir:
"Amr bin Avfoğullarının arasında çarpışma vardı. Bunun haberi Resulullah (a.s)'a ulaştı. Resulullah (a.s) öğle namazını kıldı. Sonra onları barıştırmak için yanlarına gitti. Sonra Bilal (r.a)'e şöyle buyurdu:
"Ey Bilal! Eğer ikindi namazının vakti girer de ben dönmemiş olursam, Ebu Bekir (r.a)'e söyle halka namaz kıldırsın." İkindi namazı olunca Bilal (r.a) ezan okudu. Sonra kamet getirdi. Sonra Hz. Ebu Bekir (r.a)'e: "Öne geç" dedi. Hz. Ebu Bekir (r.a) de öne geçip namaza başladı."
Bu rivayetin sonunda da şöyle denmektedir:
"Namazda uyarılması gereken bir şey olduğunda erkekler teşbih söylesinler ("Subhanallah" desinler), kadınlar da el çırpsınlar."[405]
Hz. Ebu Bekir (r.a)'in imamlıktan geri çekilerek Resulullah (a.s)'ı öne geçirmesi, fıkıhçılann namazda imamın, yerine başkasını öne geçirme hükümlerinde asas aldıkları bir dayanaktır.
İmam Nevevi, Müslim Şerhi'nde bu konuda şunları söylemiştir:
"Buradan anlaşıldığına göre imam geri çekilirse başkası, eğer bir karışıklıktan veya imamın karşı çıkmasından endişe etmezse öne geçebilir. Yine bu rivayetten anlaşıldığına göre imamın yerine öne geçirilen kişi halkın en üstünü, bu iş için en elverişlisi ve en doğrusu olur.
Yine buradan anlaşıldığına göre müezzin veya başkası üstün seviyeli (fazilet sahibi) birine öne geçmesini teklif edebilir ve üstün seviyeli (fazilet sahibi) kişi de bunu kabul edebilir.
Yine rivayette insanların el çırpmalarından söz edildiğinden az miktardaki amelin namazı bozmayacağı anlaşılmaktadır.
Yine buradan namazda ihtiyaç dolayısıyla yana doğru bakmanın, yeni ortaya çıkan bir nimetten dolayı Allah'a hamdetmenin, dua için elleri kaldırmanın ve bu hamd ve dua işini namazda da olsa nimetin ortaya çıkmasından sonra yapmanın caiz olduğu anlaşılmaktadır.
Yine bu hadisi şeriften namazda bir veya iki adım atmanın caiz olduğu ve ihtiyaç dolayısıyla olması durumunda bu kadar adım atmanın mekruh olmadığı anlaşılmaktadır.
Yine buradan, bir cemaate namaz kıldıran birinin onların namazlarını tamamlamaları üzere yerine bir başkasını geçirmesinin caiz olduğu anlaşılmaktadır. Bizim mezhebimize (yani Şafii mezhebine) göre sahih olan da budur.
Yine buradan anlaşıldığına göre uyan kimseye, kendine uyulan, yapılması zorunlu olmayan bir şey emreder de emre muhatab olan da emredenin bununla kendisine bir ikramda bulunmayı amaçladığını anlarsa isteneni yerine getirmekten kaçınabilir. Bu, emre muhalefet etmek değil bir edep, alçak gönüllülük ve kastedilenleri anlamada bir maharettir.
Yine buradan büyüklere karşı edepli olunması gerektiği anlaşılmaktadır.
Yine buradan anlaşıldığına göre, kendisine bir şeyde izin verilmesini isteyen biri gibi namazda bir şeyi bildirme veya imama bir hatırlatmada bulunma ihtiyacının yahut buna benzer bir şeyin ortaya çıkması durumunda erkeğin teşbih getirmesi yani "Subhanallah" demesi ve kadının da el çırpması gerekir. Bu durumda kadın el çırparken sağ elinin iç kısmını sol elinin üstüne vurur. Ancak oyun ve eğlencelerde yapıldığı gibi avuç içlerini birbirine vurarak el çırpmaz. Eğer eğlence düşüncesiyle böyle yaparsa namazı bozulur. Çünkü bu hareket namaza aykırıdır. Yukarıdaki hadisi şeriften Hz. Ebu Bekir (r.a)'in pek çok üstünlüğü anlaşılmaktadır. Cemaatin onu öne geçirmeleri, onun kendilerine olan üstünlüğü ve tercihe değer olması sebebiyledir.
Yine bu rivayetten namazı ilk vaktinde kılmak gerektiği anlaşılmaktadır. Hz. Bilal (r.a)'in kamet getirmek için Hz. Ebu Bekir (r.a)'e insanlara namaz kıldırıp kıldırmayacağını sormasından anlaşıldığına göre kamet ancak namaza başlamak istendiğinde geçerli olur.
Yine buradan anlaşıldığına göre kameti müezzin okur ve sünnet olan da budur. Eğer başkası okursa bu sünnete aykırı olur. Ancak bize göre ve ilim adamlarının çoğunluğuna göre onun (yani müezzinden başkasının) kameti ile de namaza hazırlanılır.
Yine buradan anlaşıldığına göre imam abdestini tazeleme yahut burun kanaması veya buna benzer bir ihtiyaçtan dolayı çıkmak istediğinde safları yararak çıkıp sonra (aynı şekilde) dönebilir. İmama uyanlardan birinin herhangi bir özürden dolayı dışarı çıkması açısından da aynı şey söz konusudur.
Yine safların önünde boş bir yer görürse oraya geçmek için de safları ya-np ilerleyebilir. Çünkü o saflarda bulunanlar o boşluğu doldurmamakla kusur etmişlerdir. Bizim ashabımız (mezhebimizin -yani Şafii mezhebinin-ileri gelenleri) bu rivayetten hareketle bir kimsenin kendinden sonra namaza girmiş birinin arkasında namaza durmasının caiz olduğuna hükmetmişlerdir. Çünkü Hz. Ebu Bekir (r.a) önceden namaza girdi. Resulullah (a.s) daha sonra ona uydu. Böylece Resulullah (a.s) ondan sonra namaza girmiş oldu. Bizim mezhebimizde (Şafiilerde) doğru olan budur."[406]
1630- İbni Huzeyme, Hz. Aişe (r.a)'den şu şekilde rivayet etmiştir:
"Resulullah (a.s) safta iken Hz. Ebu Bekir (r.a) insanlara namaz kıldırdı.[407]
1631- Ebu Davud, Mutarrif bin Tarif Harisi (r.a)'den rivayet etmiş, o da Amir'in şöyle söylediğini bildirmiştir:
"Cemaat, imamın arkasında: "Semi'allahu limen hamideh" demez ancak "Rabbena leke'1-hamd" derler."[408]
Hattabi, Me'alimu's-Sunen'de şöyle söylemiştir:
"insanlar, imama uyanın rükudan başını kaldırdığında ne diyeceği konusunda görüş ayrılığına düşmüşlerdir. Bir gurup: "Sadece: "Rabbena leke'l-hamd" demekle yetinir. Nitekim hadisi şerifte de böyle bildirilmiştir. Dolayısıyla buna ek olarak bir şey söylemez" demiştir. Bu Şa'bi'nin görüşüdür. İmam Malik ve Ahmed bin Hanbel de böyle söylemiştir. Ahmed bin Hanbel: "Resulullah (a.s)'ın emri bu noktada durmaktadır" demiştir. Bir gurup da şöyle söylemiştir: "İmama uyan burada: "Semi'allahu limen hamideh. Alla-humme Rabbena leke'1-hamd" der. Yani her ikisini birden söyler." Bu da, Ibni Şirin ve Ata'ıun görüşüdür. İmam Şafii de bu yönde görüş bildirmiştir, imam Ebu Yusuf ve İmam Muhammed'in görüşleri de bu yöndedir."[409]
1632- Buhari ve Müslim, Ebu Hureyre (r.a)'den rivayet etmişlerdir:
"Resulullah (a.s) şöyle buyurdu:
"Kim namazdan bir rek'ata yetişirse o namaza yetişmiş sayılır."
Bir rivayete göre de şöyle söylemiştir:
"Kim imamla birlikte bir rek'ata yetişirse..."[410]
Bir rivayette de şöyle denmektedir:
"...namazın tümüne yetişmiştir."[411]
Nesai'nin sahih bir rivayetinde de şöyle denmektedir:
"Kim namazlardan birinde bir rek'ata yetişirse, o namaza yetişmiş sayılır. Ancak kaçırdığı rek'atları kaza eder."[412]
Bazı fıkıhçılar bu rivayetleri zahiri anlamlarıyla ele almışlar böylece cemaatle namaz kılma ecrinin ancak namazın bir rek'atında olsun cemaate yetişmekle kazanılacağını ifade etmişlerdir. Bazı fıkıhçılara göre ise bu hadisi şerifin ifade ettiği anlama göre namazın bir rek'atinda cemaate yetişmekle cemaat sevabına tam olarak kavuşulmuş olur. Ancak cemaatle namaz kılma sevabına imam daha namazdan çıkmadan namaza katılmakla da kavuşulur. Hatta bir kimse secde-i sehv esnasında bile cemaate katılsa yine cemaat sevabına kavuşur. Ancak onun alacağı ecrin derecesi ile bir rek'atı veya daha fazlasını cemaatle birlikte kılanın alacağı ecrin derecesi bir değildir.[413]
1633- Buhari ve Müslim, Ebu Hureyre (r.a)'den rivayet etmişlerdir: "Resulullah (a.s) şöyle buyurdu:
"Kim imamla birlikte namazın bir rek'atına yetişirse o namazın tamamına yetişmiş olur."
Ebu Davud'un rivayetine göre de şöyle söylemiştir: "Resulullah (a.s) şöyle buyurdu:
"Biz secdede iken namaza gelirseniz secde edin ve onu bir şeye saymaym (yani secdesine yetişmiş olduğunuz rek'ati saymaym). Kim bir rek'ata yetişirse namaza yetişmiş olur."[414]
Muvatta'daki rivayette de şöyle denmektedir:
"Ebu Hureyre (r.a) şöyle derdi:
"Kim bir rek'ata yetişirse secdeye yetişmiş olur. Kim Fatiha suresinin okunuşunu kaçırırsa çok miktarda hayrı kaçırmış olur."[415]
1634- İmam Malik'in rivayetine göre Abdullah bin Ömer (r.a) şöyle derdi:
"Rek'atı kaçırırsan secdeyi kaçırmış olursun."[416]
1635- Taberani, Mu'cemu'l-Kebir'de Hz. Ali (r.a) ve Abdullah bin Ömer (r.a)'in şöyle söylediklerini rivayet etmiştir:
"Kim rekata yetişemezse secdeyi saymasın."[417]
1636- Taberani, Abdullah bin Mes'ud (r.a)'un, namazuı bir kısmını i-mamla birHkte kılamayan biri hakkında şöyle söylediğini rivayet etmiştir:
"O, namazdan imamla birlikte kıldığını, namazının sonuna sayar (yani mesela eğer bir kimse dört rek'atlı bir namazın son iki rek'atını imamla birlikte kılarsa bunları Öylece son iki rek'ata sayarak selâmdan sonra ilk iki rek-'atı kaza eder -Çeviren)"[418]
1637- Taberani, Zeyd bin Vehb (r.a)'den şu şekilde rivayet etmiştir:
"Ben ve Abdullah bin Mes'ud (r.a) camiye girdik. İmam da rükudaydı. Bunun üzerine rükuya vardık sonra safla aynı hizaya gelinceye kadar ilerledik. İmam namazını bitirince kalkıp (kaçırdığım rek'atları) kaza etmeye durdum. Bunun üzerine o: "Sen (bu namaza) yetişmiş oldun" dedi."[419]
1638- Buharı, Hz. Aişe (r.a)'nin Resulullah (a.s)'ın hastalığıyla ilgili hadisinde şöyle söylediğini rivayet etmiştir:
"Sonra Resulullah (a.s) kendinde bir hafiflik hissetti. İki adamın arasında öğle namazına çıktı. Bu iki adamdan biri Hz. Abbas (r.a)'tı. Hz. Ebu Bekir (r.a) de insanlara namaz kıldırıyordu. Hz. Ebu Bekir (r.a) onu görünce geriye doğru çekilmeye başladı. Bunun üzerine Resulullah (a.s) geri doğru çekilmemesi için kendisine işarette bulundu. Ardından: "Beni onun yanına oturtun" diye buyurdu. Bunun üzerine O'nu Hz. Ebu Bekir (r.a)'in yanma oturttular. Böylece Hz. Ebu Bekir (r.a) Resulullah (a.s)'a uyarak insanlar da Hz. Ebu Bekir (r.a)'e uyarak namaz kılmaya başladılar. Resulullah (a.s) bu sırada oturuyordu (oturarak namaz kıldırıyordu)."
Müslim'in rivayetinde de şöyle denmektedir:
"Resulullah (a.s) insanlara namaz kıldırıyordu. Hz. Ebu Bekir (r.a) de onlara tekbirleri duyuruyordu."
A'meş'in İbrahim'den, onun Esved'den, onun da Hz. Aişe (r.a)'den rivayet etmiş olduğu hadisi şerifte de şöyle denmektedir:
"Böylece Resulullah (a.s) gelip Hz. Ebu Bekir (r.a)'in sol tarafına oturdu." Hz. Aişe (r.a) dedi ki:
"Resulullah (a.s) insanlara oturarak namaz kıldırıyordu. Hz. Ebu Bekir (r.a) de ayaktaydı ve Resulullah (a.s)'m namazına uyuyordu. İnsanlar da Hz. Ebu Bekir (r.a)'in namazına uyuyorlardı."[420]
Bunu Hazimi, el-İ'tibar'da zikretmiş ve sahih olduğunu bildirmiştir. Yine Hz. Aişe(r.a)'den nakledilen bir rivayette de şöyle denmektedir:
"Hz. Ebu Bekir (r.a) ayakta Resulullah (a.s)'ın namazı ile namaz kılıyordu. Onlar da onun arkasında ayaktaydılar."
Bunu İmam Şafii, Risale'sinde İbrahim Neha'i'den muallak olarak (senedini vermeden) rivayet etmiştir. Bu rivayet üzerinde bazı tartışmalarda bulunulmuştur.[421]
1639- Ebu Davud, Hemmam bin Haris Nehai Kufi (r.a)'nin şöyle söylediğini rivayet etmiştir:
"Huzeyfe (r.a) Medain'de bir dükkanda insanlara imamlık etti. Ebu Mes-'ud gömleğinden tutarak çekti. Namazını bitirince de dedi ki:
"Onların bundan alıkonulduklarını bilmiyor musun?" [422]
İmamın yüksekçe bir yerde namaz kılmak suretiyle cemaatten kendini ayırması mekruhtur. Bu yüzden imamın mihrabın üzerinde namaz kılamaya-cağı ancak mihrabın üzerine secde edebileceği söylenmiştir. (Vehbi)[423]
1640- Müslim, Ebu Hazim bin Dinar (r.a)'dan rivayet etmiştir:
"Bir gurup adam Sehl bin Sa'd (r.a)'m yanına geldi. Bunlar minberin (yani Resulullah (a.s)'ın minberinin) hangi uddan yapıldığı konusunda aralarında tartışmaya girmişlerdi. (Sehl r.a) şöyle söyledi:
"Ben onun hangi uddan yapıldığını ve onu kimin yaptığım biliyorum. Resulullah (a.s)'ı da, onun üzerine oturduğu ilk gün gördüm." Bunun üzerine ben dedim ki: "Ey Ebu Abbas! Öyleyse bize anlat!" O da şöyle söyledi:
"Resulullah (a.s) bir kadına birini gönderdi -Ebu Hazim dedi ki: "O, o gün bu kadının adını söylüyordu"- (ve ona şöyle bildirdi):
"Senin şu marangoz kölene bir bak da, benim için bir kaç ud yapsın, onun üzerinden insanlara konuşayım."
Sonra (o köle) şu üç basamaklıyı yaptı. Sonra o, Resulullah (a.s)'ın emriyle şu yerine konuldu. O orman ılgınından yapılmıştı. Resulullah (a.s)'ın onun üzerine durup tekbir getirdiğini gördüm. O minberin üzerindeyken insanlar da O'nun arkasında tekbir getirdiler. Sonra (başını) kaldırıp geri geri gelerek minberin konulduğu yere secde etti. Sonra devam etti ve namazını sonuna kadar bitirdi. Sonra insanlara dönerek şöyle buyurdu:
"Ey insanlar! Bunu bana uymanız ve namazımı Öğrenmeniz için yaptım."
Bir rivayette de şöyle denmektedir:
"Onu, konulduğu ilk gün, Resulullah (a.s)'m onun üzerine oturduğu ilk gün gördüm..." daha sonra minberin udları konusunda yukarıdakinin aynısını zikretmiş, sonra şöyle söylemiştir:
"Resulullah (a.s)'m onun üzerinde namaz kıldığını ve onun üzerindeyken tekbir getirdiğini gördüm. Sonra onun üzerinde rüku etti. Sonra geri geri çekilerek minberin konulduğu yere secde etti. Sonra devam etti. Bitirince de insanlara dönerek şöyle buyurdu:" Devamı yukarıdaki gibidir.[424]
Bir başka rivayete göre de Sehl bin Sa'd (r.a)'a minberin neden yapıldığı soruldu. O da şöyle söyledi:
"Ormanın ılgınından. Onu Resulullah (a.s) için filanca kadının kölesi filanca yaptı. O yapılıp yerine konunca (Resulullah a.s) kıbleye doğru yönelip tekbir getirdi. İnsanlar da arkasında (namaza) durdular. O okudu ve ardından rüku etti. insanlar da arkasında rüku ettiler. Sonra başını kaldırdı. Sonra geri geri çekilip yere secde etti. Sonra yeniden minbere döndü ve aynısını yaptı. Onun durumu işte budur."[425]
Buharı şöyle söylemiştir:
"Ali bin Abdullah şöyle söyledi: "Ahmed bin Hanbel bana bu hadisi sordu ve şöyle söyledi:
"Bununla şunu kastediyorum: Resulullah (a.s) insanlardan (yani arkasındaki cemaatten) daha yukarıdaydı. Öyleyse bu hadise göre imamın da insanlardan (arkasındaki cemaatten) yukarıda olmasında bir sakınca yoktur." Ben de ona şöyle söyledim:
"Sufyan bin Uyeyne'ye bu hususta çok soru sorulurdu. Sen ondan duymadın mı?" O da: "Hayır" dedi."
Humeydi şöyle söylemiştir:
"Buradan Ahmed bin Hanbel'in İbni Medini'den yararlandığı anlaşılmaktadır. Buharı de bunu Ahmed bin Hanbel'den rivayet eden bir adamdan nakletmiş tir."[426]
1641-Taberani, Abdullah bin Mes'ud (r,a)'dan rivayet etmiştir: "O, onlara yüksekçe bir yerde imamlık etmekten hoşlanmadı."[427]
Hafız İbni Hacer, Feth'de şöyle söylemiştir:
"Bu hadisi şeriften anlaşıldığına göre bir kimse eğer adete uygun olmayan (yani insanların alışık olmadıkları) bir şey yaparsa bundaki amacını açıklaması gerekir.
Yine bu rivayetten halife olsun veya olmasın hutbe okuyan herkesin minber üzerinden hutbe okumasının caiz olduğu anlaşılmaktadır. Yine buradan anlaşıldığına göre imamın kendine uyanlara namazın fiillerini öğretmek amacıyla bütün namaz fiillerini bilfiil yaparak namaz kılması caizdir.
Yine bu rivayetten namazda az amelin caiz olduğu, çok amelin de peş-peşe olmamak (ayrı ayrı rükünlerde yapılmak) şartıyla caiz olduğu, imamın biraz yüksekçe bir yere durmasının caiz olduğu, hatibin dinleyiciler tarafından görülmesine ve sözün duyurulmasına daha uygun olduğundan dolayı minber kullanmanın müstehab olduğu ve gerek şükür amacıyla, gerekse teberrük amacıyla her yeni bir şeyde ilk olarak namaz kılmanın müstehab olduğu anlaşılmaktadır."[428]
Hadisten anlaşıldığına göre imam kendine uyanlara namazı Öğretmek amacıyla bir kereliğine yüksek bir yere çıkarsa bunda bir sakınca yoktur. Bunun adet haline getirilmemesi durumunda da (arasıra yapılmasında da) bir sakınca yoktur. Bâzıları bu hadisi şerifin, imamın imama uyanlardan yüksekte durmasını nehyeden hadisle neshedildiğini söylemişlerdir.[429]
1642- Buhari, Ummu Seleme (r.a)'den şu şekilde rivayet etmiştir: "Resulullah (a.s) (namazdan sonra) yerinde kısa bir süre beklerdi." (Ummu Seleme r.a) dedi ki:
"-En doğrusunu Yüce Allah bilir de- biz bu bekleyişin erkekler kadınların aralarına karışmadan kadınların çıkıp gitmeleri için olduğunu düşünürdük."
Bir rivayette de şöyle denmektedir:
"Resulullah (a.s)'ın zamanında kadınlar farz bir namazdan sonra selâm verdiklerinde hemen kalkarlardı. Resulullah (a.s) ve erkeklerden namaz kılanlar Allah'ın dilediği kadar bir süre yerlerinde kalırlardı. Resulullah (a.s) kalktığında erkekler de kalkarlardı."[430]
Nesai ikinci rivayeti nakletmiştir.[431]
Ebu Davud'un rivayetine göre de Ummu Seleme (r.a) şöyle söylemiştir:
"Resulullah (a.s) selâm verdiğinde bir süre yerinde dururdu. Bunun, kadınların erkeklerden önce dağılmaları için olduğu düşünülürdü."[432]
1643- Ahmed bin Hanbel, Numan bin Beşir (r.a)'den rivayet etmiştir: "Resulullah (a.s)'m şöyle buyurduğunu duydum:
"Allah ve melekleri birinci safa -veya ilk saflara- salat ederler (dua ederler)[433]
1644- Ahmed bin Hanbel, Ebu Umame (r.a)'den rivayet etmiştir:
"Resulullah (a.s) şöyle buyurdu:
"Allah ve melekleri birinci safa -veya ilk saflara- salat ederler." Dediler ki:
"Ya Resulullah (a.s)! İkinci safa da mı?" O da:
"İkinciye de" diye buyurdu. Resulullah (a.s) (ayrıca) şöyle buyurdu:
"Saflarınızı düzeltin. Omuzlarınızı aynı hizaya getirin. Kardeşlerinizin ellerine yumuşakça dokunun. Boşlukları kapatın. Şeytan aranızdan kuzu şekliyle girer."[434]
1645- Müslim, Ebu Hureyre (r.a)'den şu şekilde rivayet etmiştir: "Resulullah (a.s) şöyle buyurdu:
"Eğer birinci saftaki (ecri) bilseydiniz -veya bilselerdi- mutlaka kura çekmek gerekirdi."
Bir başka rivayette de şöyle denmektedir: "Kura çekmekten başka (çözüm) olmazdı."[435]
1646- Buharı, Ebu Hureyre (r.a)'den şu şekilde rivayet etmiştir: "Resulullah (a.s) şöyle buyurdu:
"Eğer insanlar ezandaki ve birinci saftaki sevabı bilselerdi ve sonra bunun için (kura çekmek için) ok atmaktan başka yol bulamasalardı muhakkak ok atarlardı. (Yaz sıcağında) öğle namazmı serinliğe bırakmaktaki sevabı bilselerdi onun için yarışırlardı. Yatsı ve sabah namazlarındaki sevabı bilselerdi sürünerek de olsa onlara gelirlerdi."
Bir başka rivayete göre Resulullah (a.s) şöyle buyurmuştur:
"Bir adam yolda yürürken yol üzerinde bir diken dalı buldu. Onu bir kenara attı. Allah da onun bu yaptığının karşılığını verdi ve günâhlarını bağışladı."
Sonra şöyle buyurdu:
"Şehitler beştir: Taundan ölen, ishalden ölen, boğularak ölen, yıkıntı altında kalarak ölen ve Allah yolunda şehid olan." Yine şöyle buyurdu:
"Eğer insanlar ezandaki ve birinci saftaki ecri bilselerdi..." daha sonra hadisi şerifi yukarıda geçtiği şekliyle sonuna kadar vermiştir.[436]
1647- Nesai, Irbas bin Sariye (r.a)'den rivayet etmiştir:
"Resulullah (a.s) birinci saf için üç kere, ikinci saf için de bir kere salat ederdi (duada bulunurdu)."
Hakim ve İbni Huzeyme'nin rivayet ettikleri metin ise şöyledir:
"Resulullah (a.s) birinci saf için üç kere, ikinci saf için de bir kere istiğfar ederdi."[437]
1648- Ebu Davud, Hz. Aişe (r.a)'den rivayet etmiştir:
"Resulullah (a.s) şöyle buyurdu:
"Allah ve melekleri safların sağ yanlarına salat ederler."[438]
1649- Müslim, Ebu Mes'ud Bedri (r.a)'den şöyle rivayet etmiştir: "Resulullah (a.s) namazda elini sürer ve şöyle buyururdu:
"Düzeltin. Ayrı ayrı durmayın ki, kalpleriniz de ayrılığa düşer. Benim arkamda akıllı ve olgun kişiler (tecrübe, bilgi ve olgunlukta önde gelenler) dursunlar. Sonra onları izleyenler sonra da onları izleyenler dursunlar."
Ebu Mes'ud Bedri dedi ki: "Siz bugün çok daha fazla ayrılık içindesiniz."[439]
1650- Müslim, Abdullah bin Mes'ud (r.a)'dan şöyle rivayet etmiştir:
"Resulullah (a.s) şöyle buyurdu:
"Benim arkamda sizden akıllı ve olgun kişiler dursun. Sonra onları izleyenler dursunlar. -Bu cümleyi üç kere tekrar etti- Çarşı pazarın karışıklığından muhakkak sakının."
Tirmizi ve Ebu Davud şu fazlalığa yer vermişlerdir: "Ayrı ayrı durmayın ki, kalpleriniz de ayrılığa düşer."
Onların rivayetlerinde bu söz: "Çarşı pazarın karışıklığından muhakkak sakının" sözünden önce geçmektedir.
Tirmizi şöyle söylemiştir:
"Resulullah (a.s)'tan şöyle rivayet edilmiştir:
"Kendisini korumaları için arkasında muhacirlerin ve ensarın durmaları Resulullah (a.s)'ın hoşuna giderdi."[440]
1651- İbni Huzeyme, Kays bin Ubbad (r.a)'dan şöyle rivayet etmiştir:
"Ben Medine'de ilk safta durup nbmaz kılarken (veya namaza dururken) bir adam arkamdan beni sertçe çekti, beni yana aldı ve yerime durdu. Vallahi nasıl bir namaz kıldığımı anlayamadım. Namazı bitirince bir de baktım ki, o kişi Ubeyy bin Ka'b (r.a). Şöyle söyledi:
"Ey genç! Allah seni fenalığa düşürmesin. Böyle arkasmda durmamız bizim için Resulullah (a.s)'tan bir ahiddir." Sonra kıbleye dönerek şöyle söyledi:
"Ka'be'nin Rabbine yemin olsun ki, yönetime geçenler helak oldular." Bu sözü üç kere tekrar etti. Sonra şöyle söyledi:
"Vallahi ben onlar için üzülmüyorum. Ama onların saptırdıkları kimseler için üzülüyorum." Ben dedim ki: "Bununla kimleri kastediyorsun?" O da şöyle söyledi:
"Emirleri (yöneticileri)."[441]
1652- Kutubi Sitte sahipleri, Abdullah bin Abbas (r.a)'ın şöyle söylediğini rivayet etmişlerdir:
"Bir gece Resulullah (a.s) ile birlikte namaz kıldım. Sol yanma durdum. Perçemimden tutup beni sağ yanma geçirdi."
Bir rivayette de şöyle denmektedir;
"Teyzem Meymune (r.a)'nin yanında geceledim. Geceleyin Resulullah (a.s) namaz İçin kalktı. Ben de kalktım..." devamı yukarıdaki gibidir.[442] Bir rivayette: "Başımdan tuttu" denmektedir.[443] Bir diğer rivayette: "Elimden tuttu" deniliyor.[444]
Bir başka rivayette de: "Pazumdan..." denmektedir.[445] Müslim'in naklettiği bir başka rivayete göre de şöyle söylemiştir:
"Abbas (r.a) beni Resulullah (a.s)'a gönderdi, ö da teyzem Meymune (r.a)'nin evindeydi (odasındaydı). O gece onun yanında kaldım. (Namaz için) sol yanında durdum. Beni sırtımdan tuttu ve sağ yanma geçirdi."[446]
1653- Bezzar, Enes bin Malik (r.a)'den şöyle rivayet etmiştir: "Resulullah (a.s) ile birlikte namaz kıldım beni sağ yanında durdurdu."[447]
1654- Ebu Davud, Bera biri Azib (r.a)'den rivayet etmiştir:
"Resulullah (a.s) ile birlikte namaz kıldığımızda sağ yanında durmaktan hoşlanırdık. O da bize yüzünü dönerdi (yani namazı bitirdikten sonra bize yüzünü dönerdi-Çeviren)"[448]
1655- İmam Malik, Abdullah bin Ömer (r.a)'in mevlası (azatlısı) Nafi'nin şöyle söylediğini rivayet etmiştir:
"Namazlardan birinde Abdullah bin Ömer (r.a) ile birlikte namaza durdum. Beraberinde benden başka kimse yoktu. Abdullah (r.a) elini arkaya getirdi ve beni sağ yanında kendi hizasına durdurdu."[449]
1656- İmam Malik, Abdullah bin Utbe bin Mes'ud (r.a)'un şöyle söylediğini rivayet etmiştir:
"Öğle sıcağında Hz. Ömer bin Hattab (r.a)'m yanma girdim. Nafile namaz kıldığını gördüm. Ben de arkasında (namaza) durdum. Beni kendine yaklaştırarak sağ yanından kendi hizasına getirdi. Yerfe gelince ben de geriye doğru çekildim ve (ikimiz) onun arkasında bir saf oluşturduk."[450]
1657- Ebu Davud, Ebu Malik Eş'ari (r.a)'den şöyle rivayet etmiştir: "Size Resulullah (a.s)'m namazını bildireyim mi?"
(Ravi) dedi ki: "Bundan sonra namaz için kamet getirdi. Ardından erkekleri saf yaptı. Sonra onların arkalarında erkek çocukları saf yaptı. Sonra onlara namaz kıldırdı." Bundan sonra namaz kılış şeklinden söz etti ve şöyle söyledi:
"İşte -ümmetimin- namazı budur."
Abdula'la dedi ki: "Burada "ümmetimin" sözünden başka bir şey söylediğini sanmıyorum."[451]
1658- Nesai, Abdullah bin Abbas (r.a)'dan şöyle rivayet etmiştir:
"Resulullah (a.s)'m yanında namaz kıldım. Hz. Aişe (r.a) de arkamızda bizimle birlikte namaz kılıyordu. Bense Resulullah (a.s)'ın yanında durarak O'nunla birlikte namaz kılıyordum."[452]
1659- Müslim, Enes bin Malik (r.a)'den şöyle rivayet etmiştir:
"Ben ve bir yetim bizim evimizde Resulullah (a.s)'ın arkasında namaz kıldık. Ummu Suleym (r.a) de arkamızdaydı."
Bir rivayette de şöyle denmektedir:
"O (yani Resulullah a.s) ona (Enes bin Malik (r.a)'e) ve annesine veya teyzesine namaz kıldırdı. (Enes bin Malik r.a) dedi ki:
"Beni sağ yanına durdurdu. Kadını da arkamıza durdurdu."[453] Ebu Davud'un rivayetine göre de şöyle söylemiştir:
"Resulullah (a.s) Ummu Haram (r.a)'ın yanına girdi. Kendisine yağ ve hurma getirdiler. O da şöyle buyurdu:
"Şunu kabına, şunu da yayığına geri koyun. Ben oruçluyum." Sonra kalkıp bize iki rek'at nafile namaz kıldırdı. Ummu Suleym (r.a) ve Ummu Haram (r.a) arkamızda durdular."
Sabit dedi ki: "Onun (yani Enes bin Malik (r.a)'in) şundan başka bir şey söylediğini bilmiyorum:
"Beni serginin üzerine sağ yanına durdurdu."[454] Bir diğer rivayette de şöyle denmektedir:
."Resulullah (a.s) ona ve kendilerinden bir kadına imamlık etti. Onu sağ yanına, kadını da onun arkasına durdurdu."[455]
Nesai'nin naklettiği bir başka rivayete göre de şöyle söylemiştir:
"Resulullah (a.s) yanımıza girdi. Ben, annem ve teyzem Ummu Haram-'dan başka kimse yoktu. Şöyle buyurdu:
"Kalkın size namaz kıldıracağım." Bu, namaz vakti dışındaydi ve bize namaz kıldırdı."[456]
1660- Tirmizi, Semure bin Cundeb (r.a)'den şöyle rivayet etmiştir:
"Resulullah (a.s) bize üç kişi olduğumuzda birimizin önümüze geçmesini emrederdi."[457]
el-İ'la'da şöyle denmektedir:
"Hadisler tek kişinin imamın sağ yanında durması gerektiğine delalet etmektedir."[458]
Hafız İbni Hacer, Fethu'l-Bari'de şöyle söylemiştir:
"Bazıları, İbrahim Neha'i dışındaki ilim adamlarının imama uyanın tek kişi olması durumunda imamın sağ yanında durması gerektiği konusunda görüş birliği içinde olduklarını bildirmişlerdir. İbrahim Nehai ise: "İmam ve bir adam olursa adam imamın arkasında durur. İmam eğer kimse gelmeden önce rükuya giderse sağ yanında durur" demiştir. Bu görüşü (ondan) Said bin Mansur nakletmiştir. Bazıları bunu şu şekilde ele almışlardır: İmamlık toplanılmada esas alınacak konumdur. Dolayısıyla bunun tersinin ortaya çıkmaması için imama uyanın imamın arkasında toplanılacağından imamın kim olduğunun bilinmesi gerekmektedir. Dolayısıyla imamın kim olduğunun karıştırılmaması için imama uyanın yerinin de imamın yerinin de net bir şekilde belirlenmesi gerekir. Aksi takdirde sonradan gelen kişi i-mama uyanı imam,, imamı da imama uyan olarak değerlendirerek hatalı bir şekilde yer tutabilir -Çeviren) Bu güzel bir değerlendirmedir. Ancak nassa ters düşmektedir. Bu aynı zamanda geçersiz bir kıyastır. Sonra bizim anladığımız kadarıyla İbrahim Nehai bunu, ikinci bir kişinin geleceği konusunda kuvvetli bir kanaatin olması durumu için söylüyordu. Said bin Mansur aynı şekilde onun şöyle söylediğini bildirmiştir:
"Bazen ben Esved'in arkasında müezzin gelinceye kadar yalnız başıma dururdum."[459]
Hafız İbni Hacer yine şöyle söylemiştir:
"Bizim ashabımız şöyle söylemişlerdir: "İmama uyanın, imamın biraz arkasında durması müstehabdır (yani imama uyanın, tek kişi olması durumunda imamın tam hizasında değil de biraz arkada durması müstehabdır -Çeviren)"[460]
Tehanevi şöyle söylemiştir:
"Bunu aynı şekilde bizim ashabımız (mezhebimizin ileri gelenleri) da müstehab görmüşlerdir. İmam Muhammed'den rivayet edildiğine göre o (ayak) parmaklarını imamın topuğunun hizasına koyardı. Tahtavi tarafından da böyle bildirilmiştir."[461]
Şurunbulali de bu görüşü tercih etmiş ve şöyle söylemiştir:
"Tek kişi imamın sağ yanmda ökçesi arkada kalacak şekilde onun hizasına durur."
Hidaye şerhlerinde, Kuduri'de, Kenz'de, Burhan'da ve Kahestani'de bildirildiğine göre de böyle tek kişi imamın yanında öne veya arkaya geçmeden ve arada boşluk bırakmaksızın aynı hizada durur. Çünkü rivayetin zahirinden çıkan hüküm budur. Tahtavi'nin kitabında da böyle bildirilmektedir. Rivayetin zahirinden anlaşılanın esas alınması gerektiği anlaşılmaktadır. Bazı ilim a-damlan, halktan bazılarının imamlarının önüne geçmelerini önlemek amacıyla, imama uyanın biraz arkasında durmasını müstehab gör-müşlerdir. İhtiyata uygun olan da budur.[462]
1661- Müslim, Ebu Hureyre (r.a)'den rivayet etmiştir: "Resulullah (a.s) şöyle buyurdu:
"Erkeklerin saflarının hayırlısı birincisidir. Fenası sonuncusudur. Kadınların saflarının da hayırlısı sonuncusu, fenası birincisidir."[463]
1662- Ibni Huzcyine, Ebu Saİd Hudri (r.a)'den rivayet etmiştir: "Resulullah (a.s) şöyle buyurdu:
"Erkeklerin saflarının hayırlısı ilki, fenası sonuncusudur. Kadınların saflarının da hayırlısı sonuncusu, fenası ilkidir. Ey kadınlar topluluğu! Erkekler secde ettiklerinde siz gözlerinizi koruyun."
Abdullah'a dedim ki: "Bu neden (yani neden gözlerini koruyacaklar)?" O da: "İzarlarm darlığından (yani izarların dar olması dolayısıyla erkeklerin vücutlarının belli olmasına karşı gözlerini koruyacaklar)" dedi."[464]
Feyz'de[465] şöyle denmektedir:
"Erkeklerin saflarının hayırlısı birincisidir": Çünkü birinci saf bütün mükemmellik özelliklerini taşımaktadır. Kişi bu safta imamı rahatlıkla izleyebilir, ihtiyaç durumunda gerekli uyarıda bulunabilir.
"Fenası sonuncusudur": Böyle olması kadınların saflarına bitişik olması sebebiyledir. Dolayısıyla bu saf kadınlara yakınlığı sebebiyle fenasıdır. Burada birinci safın en çok sevap kazandıran, sonuncu safın ise en az sevap kazandıran ve şeriatın istediği ortama en uzak saf olduğu anlamı kastedilmektedir.
"Kadınların saflarının hayırlısı sonuncusudur": Çünkü bu saf erkeklere karışmaktan, onlara yakın olmaktan ve kalbin onların hareketlerini görmekten, sözlerini duymaktan ve benzeri şeylerden dolayı onlarla meşgul olması durumundan uzaktır.
"Fenası birincisidir": Sonuncu safın taşıdığı Özelliklerin tam tersi özellikler taşıması dolayısıyla." İmam Nevevi şöyle söylemiştir: "Bu hüküm genel durum içindir. Ancak kadınlar erkeklerle birlikte namaz kılmakla birlikte erkeklerden ayrı müstakil bir yerde namaz kılarlarsa onların safları için de aynı hüküm söz konusudur. Yani hayırlısı birinci safları, fenası ise sonuncu saflarıdır."
Tayyibi şöyle söylemiştir:
"Burada gerek erkeklerin ve gerekse kadınların saflarından söz edilirken hayırlısı ve fenası kelimeleri ile üstünlük derecesinin bildirilmesi amaçlanmıştır. İki saftan birinin sahip olduğu hayır derecesine diğerinin ortak olmaması aynı şekilde iki saftan birinin fenalık derecesine diğerinin ortak olmaması ve dolayısıyla tenakuz ortaya çıkmaması için böyle denmektedir. Son safa fenalık nisbet edilmesi durumuna gelince: Aslında namazın bütün safları hayırlıdır. Belirtildiği şekilde fenalık nisbet edilmesiyle ise kişinin lâyık olduğu yakınlık derecesine ulaşması mümkün olduğu halde buradan geri bırakılmasıyla hakkının yendiğine ve itibarının düşürüldüğüne işaret edilmektedir. Bu durumun fenalık olarak isimlendirilmesi vakıadan uzak bir isimlendirme değildir."[466]
1663- Buhari ve Müslim, Enes bin Malik (r.a)'ten rivayet etmişlerdir: "Resulullah (a.s) şöyle buyurdu:
"Saflarınızı düzeltin. Safların düzeltilmesi namazın tam olmasındandır (tam olmasını sağlayan unsurlardandır)."
Bir rivayete göre de şöyle söylemiştir:
"Resulullah (a.s) şöyle buyurdu:
"Saflarınızı tamamlayın. Ben sizi arkamdan görüyorum."[467]
Bunun bir rivayetinde de: "Saflarınızı doğrultun" denmektedir.
Buhari'nin rivayetine göre de şöyle söylemiştir:
"Namaz için kamet getirildi. Resulullah (a.s) yüzünü bize döndü ve şöyle buyurdu:
"Saflarınızı doğrultun ve birbirinize yapışın. Ben sizi arkamdan görüyorum."[468]
Bir rivayette şu fazlalığa yer verilmiştir:
"Birimiz, ormızunu arkadaşının omuzuna, ayağını da onun ayağına değdirirdi."[469]
Ebu Davud'un rivayetine göre de Resulullah (a.s) şöyle buyurmuştur: "Saflarınızı sıklaştınn ve birbirine yaklaştırın. Boyunları aynı hizaya getirin. Canım elinde olana yemin olsun ki, ben şeytanın sizin aranızda dolaştığını ve saflardaki boşluklardan adeta bir kuzu gibi girdiğini görüyorum."[470]
Yine Ebu Davud'un bir başka rivayetine göre Muhammed bin Saib şöyle
söylemiştir:
"Bir gün Enes (r.a)'in yanında namaz kıldım. Şöyle söyledi:
"Şu udun (ağacın) kıble tarafına neden konduğunu biliyor musun?" Ben:
"Hayır, vallahi (bilmiyorum)" dedim. O da şöyle söyledi: "Resulullah (a.s) onun üzerine elini koyar ve şöyle buyururdu: "Saflarınızı düzeltin ve eşit seviyede tutun.[471] "Bir diğer rivayette de şöyle denmektedir:
"Resulullah (a.s) namaza kalktığında sağ yanma döner, sonra etrafa bakınır ve şöyle buyururdu:
"Düzgün durun. Saflarınızı düzeltin." Sonra sol tarafına döner ve şöyle buyururdu:
"Düzgün durun. Saflarınızı düzeltin."[472]
Yine Ebu Davud'un bir başka rivayetinde şöyle denmektedir:
"Resulullah (a.s) şöyle buyurdu:
"İlk safı tamamlayın sonra ondan sonra geleni (tamamlayın). Eğer bir eksiklik olacaksa sonuncu safta olsun."[473]
Nesai'nin verdiği bir başka rivayette de şöyle denmektedir: "Resulullah (a.s) şöyle buyururdu:
"Düzeltin, düzeltin, düzeltin. Canım elinde olana yemin olsun ki, ben sizi önümden gördüğüm gibi arkamdan da görüyorum."[474]
Kuzunun büyüklüğünü düşündüğümüzde bir safta yanyana duran iki adamın ayakları arasındaki açıklığın bundan daha az olması gerektiğini anlarız.
Ayakların birbirine değdirilmesi bu konuda mübalağa (son derece duyarlılık) gösterme türüdür. Ancak eğer arada boşluk iyipe azaltıhrsa mutlaka bunun yapılması (ayakların birbirine değdirilmesi) gerekmez. Bununla birlikte omuzlar gibi topukların da birbirleriyle aynı hizada olması istenen bir şeydir.
Fethu'l-Bari'de şöyle denilmektedir:
"İstenen nitelikteki safta omuzların ve ayakların birbirine değmesi" başlığını taşıyan babda, safın düzgünlüğü ve aralardaki boşlukların kapatılması konusunda bir mübalağaya (yani son derece hassasiyet gösterilmesi gerektiğine) işaret edilmektedir. Çok sayıda hadisi şerifte safların aralarındaki boşlukların kapatılması emredilmiş ve bu konuda teşvikte bulunulmuştur. Bunların en derli toplu olanları ise Ebu Davud tarafından, Abdullah bin Ömer (r.a)'den rivayet edilen hadistir. İbni Huzeyme ve Hakim'in sahih olduğunu söyledikleri bu rivayetin metni şöyledir:
"Resulullah (a.s) şöyle buyurdu:
"Safları doğrultun. Omuzları aynı hizaya getirin ve boşlukları kapatın. Aralarda şeytan için boşluklar bırakmayın. Kim bir safı tamamlarsa Allah da onu tamamlar (mükemmele eriştirir). Kim bir safı keserse Allah da onu keser (hayır yolundaki gidişatını kesintiye uğratır. -Çeviren)"
Nu'man'm şu hadisi de delil olarak ileri sürülmüştür:
"(Nu'man dedi ki): "Bizden birinin topuğunu arkadaşının topuğuna değdirdiğini gördüm." Abdest ayetinde topuk (ka'b) ile ayağın iki yanında dışa doğru çıkan kemik kastedilmektedir. Bu kemik baldır ile ayak kemiklerinin birleştiği eklem yerindedir. Bu kemiğin yanındakine değmesi mümkündür. Ancak topuk ile ayağın arka kısmım anlayanların iddia ettikleri şey farklıdır. Hanefilerden bazılarına nisbet edilen bu görüş hatalı bir görüştür. Ancak onların muhakkikleri (meseleleri bütün incelikleriyle ele alan ilim adamları) bunu doğrulamamışlardır. Bazıları ise abdest konusunda değil de hac konusunda bu görüşü (yani "topuk=ka'b" ile ayağın arka kısmının anlaşılması gerektiği görüşünü) doğrulamışlardır. Asma'i, topuğun (ka'b'ın) ayağın üstünde olduğunu ileri sürenlerin bu görüşlerini reddetmiştir."[475]
el-İ'la'da da şöyle denmektedir:
"Safların düzeltilmesi sünnettir. Bu konuda emir ifadesi geçmiş ve emir esas itibariyle vücub gerektirse de buradaki emirin nedb (mendubiyet, teşvik) anlamı taşıdığı ifade edilmiştir. Çünkü bu konuda Buhari'de farklı ifadeler taşıyan hadisler rivayet edilmiştir. Buhari'de Ebu Hureyre (r.a)'den merfu olarak rivayet edilen bir hadiste şöyle denmektedir:
"Safı da doğrultun. Şüphesiz safın doğrultulması namazın güzelliğindendir."
Yine Buhari'de Enes bin Malik (r.a)'ten merfu olarak şöyle rivayet edilmiştir:
"Saflarınızı düzeltin. Şüphesiz safların düzeltilmesi namazın doğru bir şekilde yerine getirilmesini sağlayan şeylerdendir."
Hafız İbni Hacer, el-Feth'de şöyle söylemiştir:
"(Safların düzeni) Namazın doğru bir şekilde yerine getirilmesini sağlayan şeylerdendir": Buhari bu ifadeyi Ebu Velid'den rivayetinde vermiştir. Onun dışındakiler ise bunun yerinde: "Namazın tam olmasındandır (tam olmasını sağlayan şeylerdendir)" ifadesini kullanmışlardır. Yine İsmaili, İbni Huzeyfe'den, Beyhaki Osman Darimi tankıyla her ikisi de aynı kişiden rivayette bulunmuşlardır. Bunu aynı şekilde Ebu Davud da Ebu Velid'den ve daha başkalarından rivayet etmiştir. Bunun gibi Müslim ve daha başkaları bir gurup ravi tankıyla Şu'be'den rivayet etmiştir."[476]
Hafız İbni Hacer yine şöyle söylemiştir:
"İbni Hazm: "Namazın doğru bir şekilde yerine getirilmesini" sözünü, safların düzeltilmesinin vâcib olduğuna delil saymış ve şöyle söylemiştir: "Çünkü namazın doğru bir şekilde yerine getirilmesi vaciptir. Vacibin yerine getirilmesi için gerekli olan her şey de vaciptir." Ancak bununla ortaya konması istenen şey gizli değildir. Bunun yanısıra daha Önce ifade ettiğimiz üzere bu ifade üzerinde ittifak etmiş değillerdir. İbni Battal, Ebu Hureyre (r.a)'nin hadisinin zahiri anlamını esas almış ve bunu safların düzeltilmesinin sünnet olduğuna delil saymış ve şöyle söylemiştir:
"Çünkü bir şeyin güzelliği onun tam olmasına ek bir özelliktir."
Safların düzeltilmesinin namazın tam olmasından olduğuna dair rivayeti de bununla aynı anlamda değerlendirmiştir. İbni Dakik Iyd de buna cevap vererek şöyle söylemiştir:
"Namazın tam olmasındandır" sözünden, safların düzeltilmesinin müstehab olduğu hükmü çıkarılabilir."
Bazıları topuklarını, yanında namaz kılanların topuklarına değdirmek için kendi bacakları arasında çok fazla açıklık yapmaktadırlar. Onlar, bu hareketleriyle topuklar arasında boşluk bırakılmaması isteğindeki hikmete aykırı davranmaktadırlar.[477]
1664- İmam Malik, Ebu Süheyl Nafî bin Malik Asbahi (r.a)'den rivayet etmiş, o da babasının şöyle söylediğini bildirmiştir:
"Hz. Osman (r.a) ile birlikte idim. Namaz için kamet getirildi. Ben de bana bir hisse ayırması konusunda kendisiyle konuşuyordum. Ben onunla konuşmaya devam ediyor, o da nalinleriyle çakılları düzeltiyordu. Sonunda safları düzeltmeleri üzere görevlendirdiği adamlar gelerek safların düzeltildiğini kendisine haber verdiler. O da: "Safta düzgün bir yer tut" dedi ve sonra tekbir getirdi."[478]
1665- Buharı, Enes bin Malik (r.a)'ten şu şekilde rivayet etmiştir:
"O (yani Enes r.a), Medine'ye gelince kendisine: "Resulullah (a.s)'a verdiğin ahidden neyi inkâr ettin (veya yerine getirmedin)?" denildi. O da şöyle söyledi:
"Ben bir şeyi inkâr etmedim. Ama siz safları doğrultmuyorsunuz."[479]
1666- Müslim, Ebu Hureyre (r.a)'den rivayet etmiştir: "Resulullah (a.s) şöyle buyurdu:
"Safı doğrultun. Şüphesiz safın doğrultulması namazın güzelliğinden-dir."
Bir başka rivayette de şöyle denmektedir:
"Resulullah (a.s) için namaz kameti getirilirdi. Bunun üzerine Resulullah (a.s) yerine durmadan insanları saflarına yerleştirirdi."[480]
1667- Ebu Davud, Abdullah bin Ömer (r.a)'den rivayet etmiştir: "Resulullah (a.s) şöyle buyurdu:
"Saflarınızı düzeltin. Omuzlarınızı aynı hizaya getirin. Boşlukları kapatın. Kardeşlerinizin ellerine yumuşakça dokunun. Aralarda şeytan için boşluklar bırakmayın. Kim bir safı tamamlarsa Allah da onu tamamlar (mükemmele eriştirir). Kim bir safı keserse Allah da onu keser (hayır yolundaki gidişatını kesintiye uğratır -Çeviren)."
Avnu'l-Ma'bud'da şöyle denmektedir:
"Allah da onu tamamlar": Yani tam rahmetine kavuşturur. "Kim bir safı keserse": Yani saftan geride durarak yahut düzgün durmayarak yahut araya engelleyici bir şey koyarak. "Allah da onu keser": Yani genel rahmetinden ve mükemmel ilgisinden (inayetinden) mahrum bırakır.[481]
1668- İbni Huzeyme, Hz. Aişe (r.a)'den rivayet etmiştir: "Resulullah (a.s) şöyle buyurdu:
"Allah ve melekleri safı tamamlayanlara salat ederler."[482]
1669- İbni Huzeyme, Abdullah bin Abbas (r.a)'tan rivayet etmiştir: "Resulullah (a.s) şöyle buyurdu:
"Hayırlınız, namazda omuzları en yumuşak olanınızdır."[483]
1670- Taberani, Hz. Bilal (r.a)'in şöyle söylediğini rivayet etmiştir:
"Resulullah (a.s) namazda omuzlarımızı aynı hizaya getirirdi."[484]
1671- Ahmed bin Hanbel, Abdullah bin Mes'ud (r.a)'un şöyle söylediğini rivayet etmiştir:
"Saflarımız tamamlanmadan (belli bir düzene sokulmadan) namaza du-rulmadığmı gördüm."[485]
1672- Ebu Davud, Bera bin Azib (r.a)'den şöyle rivayet etmiştir:
"Resulullah (a.s) safların arasından bir yerden bir yere geçerdi. Göğüslerimize ve omuzlarımıza dokunurdu ve şöyle buyururdu:
"Ayrı ayrı durmayın ki, kalpleriniz de ayrılığa düşer." Yine şöyle buyururdu:
"Allah ve melekleri birinci saflara salat ederler." Nesai'nin rivayetinde: "İlk saflara" ifadesi geçmektedir.[486] Ebu Davud'un bir başka rivayetinde de şöyle denmektedir: "Kehmes bin Hasan şöyle söyledi:
"Mina'da namaz için kamet getirdik. İmam henüz çıkmamıştı. Bazılarımız oturdular. Küfe halkından bir ihtiyar bana: "Seni oturtan kimdir?" dedi. Ben: "İbni Bureyde" dedim. "Şu gaflet mi?" dedi. Ardından bu ihtiyar bana şöyle söyledi:
"Bana Abdurrahman bin Avsece, Bera bin Azib (r.a)'in şöyle söylediğini rivayet etti:
"Biz, Resulullah (a.s)'ın zamanında (Resulullah a.s) tekbir getirmeden önce saflarda uzun süre dururduk. Resulullah (a.s) da şöyle buyururdu:
"Allah ve melekleri birinci safları izleyenlere salat ederler. Allah katında, bir kulun safı tamamlamak için attığı adımdan daha sevimli adım yoktur."[487]
"Ben: "İbni Bureyde" dedim": Yani İbni Bureyde, imamın çıkmasından Önce kalkmayı gaflet olarak niteleyerek onun oturmasına vesile olmuştur.
"Allah ve melekleri birinci safları izleyenlere salat ederler": Bu ifadede izleyenler denirken kastedilenler bizzat bu saflarda duranlardır. Çünkü ilk safların rahmete kavuşma yönünden diğer saflardan ayrıcalıklı bir konumlan vardır.
Bera (r.a)'mn rivayeti, sözü edilen gaflete karşı çıkılmasını reddeden bir anlam taşımamaktadır. Çünkü Bera (r.a)'pın rivayetinde imamın çıktığından ancak safların düzeltilmesiyle meşgul olduğundan söz edilmektedir. Söz konusu olayda karşı çıkılan durum ise insanların daha imam çıkmadan onu beklemek üzere ayağa kalkmalarıdır.[488]
1673- İbni Huzeyme, Bera bin Azib (r.a)'den şöyle rivayet etmiştir:
"Biz namaza kalktığımızda Resulullah (a.s) yanımıza gelip omuzlarımıza ve göğüslerimize dokunurdu ve şöyle buyururdu:
"Göğüsleriniz ayrı ayrı olmasın yoksa kalpleriniz de ayrılığa düşer. Allah ve melekleri birinci safa salat ederler." Resulullah (a.s) yine şöyle buyurdu:
"Kur'an-ı Kerim'i süsleyin." Abdurrahman bin Avsece dedi kî:
"Kur'an-ı Kerim'i seslerinizle süsleyin" sözünü unutmuştum. Bunu bana Dahhak bin Muzahim hatırlattı."[489]
1674- Bezzar, Ebu Cuhayfe (r.a)'nin şöyle rivayet etmiştir:
"Resulullah (a.s) şöyle buyurdu:
"Kim safta bir boşluğu doldurursa onun günâhı bağışlanır."[490]
1675- Ebu Davud, Cabir bin Semure (r.a)'den rivayet etmiştir: "Resulullah (a.s) şöyle buyurdu:
"Siz, meleklerin Rabbleri huzurunda saf tuttukları gibi saf tutmuyor musunuz?" Biz dedik ki: "Melekler Rabbleri huzurunda nasıl saf tutuyorlar?" O da şöyle buyurdu:
"İlk safları tamamlıyorlar ve safları birbirine kenetliyorlar."[491]
1676- Taberani, Abdullah bin Mes'ud (r.a)'dan şöyle rivayet etmiştir:
"Direkler arasında saf tutmayın ve bir topluluk konuşurken onların arkalarında namaza durmayın."[492]
1677- Taberani, Abdullah bin Mes'ud (r.a)'dan şöyle rivayet etmiştir:
"Bir veya iki kişinin direkler arasında namaz kılması hoş görülmemiştir." [493]
Abdullah bin Mes'ud (r.a)'un: "Bir topluluk konuşurken onların arkalarında namaza durmayın" sözünün anlamı şudur: Önünüzde aralarında konuşan bir topluluk varken namaz kılmayın. Çünkü bu durum namaz kılanın kalbini meşgul eder, konuşanları da rahatsız eder. Konuşanlar kendi aralarında halka oluşturmuş olacaklarından namaz kılan kişinin yüzü konuşanlardan bazılarının yüzüne doğru dönük olabilir. Bütün bunlar ise mekruhtur. Abdullah bin Mes'ud (r.a) yukarıdaki sözü, direkler arasında namaz kılmanın mekruhluğunu bir veya iki kişiyle kayıtlı kılmıştır. Ancak direkler arasında geniş bir alan olur mescid de darlığından namaz kılanların tümünü almazsa direkler arasında namaz kılınması zorunlu olabilir.[494]
1678- Taberani, Abdullah bin Abbas (r.a)'tan şöyle rivayet etmiştir:
"Resulullah (a.s) şöyle buyurdu:
"Namazda aralarda boşluklar bırakmaktan sakının."[495]
1679- Tirmizi, Abdulhamid bin Mahmud (r.a)'un şöyle söylediğini rivayet etmiştir:
"Yöneticilerden (emirlerden) birinin arkasında namaz kıldık. İnsanlar bizi sıkıştırdı. Biz de iki direk arasında namaz kıldık. Namaz kıldığımızda Enes bin Malik (r.a) şöyle söyledi:
"Biz Resulullah (a.s)'ın zamanında bundan sakınırdık." Ebu Davud'un rivayetine göre de şöyle söylemiştir:
"Cuma günü Enes bin Malik (r.a) ile birlikte namaz kıldık. Direklere doğru itildik. Biz de öne geçip sonra arkaya çekildik. Enes bin Malik (r.a) de şöyle söyledi..." Sonra yukarıdaki hadisi vermiştir.[496]
Enes bin Malik (r.a)'in bu konudaki görüşü, Abdullah bin Mes'ud (r.a)'un daha önce geçmiş olan görüşünden farklıdır. Sahabiler, yerin dar olması ve namaz kılanların çok olması durumunda direkler arasında namaz kûma konusunda iki ayrı görüş (mezhep) üzereydiler.
İ'la'da şöyle denmektedir [497]: "Ayni, el-Umde'de şöyle söylemiştir:
"Eğer bir kimse yalnız başına namaz kılıyor olur ve cemaat içinde olmazsa iki direk arasında namaz kılmasında bir sakınca yoktur. Bu, cemaatin dışında olmakla kayıtlı kılınmıştır, çünkü bu safları keser. Cemaatle namaz kılınırken safların düzgün tutulması ise istenen bir şeydir."[498]
Hafız İbni Hacer de, Feth'de şöyle söylemiştir:
"Muhib Taberi şöyle söylemiştir: "Bir gurup ilim adamı, bu konuda bildirilen nehiy dolayısıyla direkler arasında namaz kılmayı mekruh görmüşlerdir. Buralarda namaz kılmanın mekruh olması yerin dar olmaması durumundadır. Sebebi ise ya safın kesilmesi veya bu yerin ayakkabıların konduğu yer olmasıdır."
İbni Seyyidi'n-Nas da şöyle söylemiştir: "Birincisi daha yakın bir ihtimaldir. Çünkü ikincisi sonradan ortaya çıkmış bir durumdur."
İbni Arabi de şöyle söylemiştir:
"Yerin dar olması durumunda bu yerde namaz kılmanın caiz olduğu konusunda bir görüş ayrılığı yoktur. Yerin rahat olması durumunda ise çoğunluğa göre mekruhtur. Ama yalnız başına namaz kılan için bir sakınca yoktur. Nitekim Resulullah (a.s) Ka'be'de, Ka'be'nin direklerinin arasında namaz kılmıştır. Neylu'l-Evtar'da böyle denmektedir.[499] Neylu'l-Evtar'da bunun yanısıra, Ebu Hanife'nin, İmam Malik'in, İmam Şafii'nin ve ibni Munzir'in imama ve yalnız başına namaz kılana kıyasla direkler arasında saf tutmayı caiz gördükleri de ifade edilmektedir. Ayni'nin yukarıda geçen açıklamasından anlaşılana göre bu (yani direkler arasında saf tutmak) Ha-nefilere göre mekruhtur, çünkü safın kesilmesine yol açmaktadır. Bizde (yani Hanefilerde) safı kesmenin tahrimen mekruh olduğu daha önce geçmişti. Ebu Hanife bunu aynı şekilde imam için de mekruh görmüş ve şöyle söylemiştir:
"İmamın iki direk arasında yahut bir köşede veya caminin bir kenarında ya da direğe doğru durmasını mekruh görürüm. Çünkü bu, ümmeti* uygulamasına aykırıdır."[500] Bu itibarla Şevkani'nin Ebu Hanife'ye nisbetle belirttiği üzere imama uyanın imama kıyas edilmesinin hatalı bir kıyas olduğu anlaşılmaktadır. Bu durumda yalnız başına namaz kılana kıyasta bulunulmasından başka bir ihtimal kalmamaktadır ki, bu da birbirinden çok farklı iki şeyi birbirine kıyas etmek olur.[501]
1680- İbni Huzeyme, Kurra (r.a)'dan şu şekilde rivayet etmiştir:
"Direkler arasında namaz kılmaktan nehyolunur ve buradan hemen kovulurduk."[502]
1681- Ebu Davud, Hz. Aişe (r.a)'den rivayet etmiştir: "Resulullah (a.s) şöyle buyurdu:
"Bir topluluk, Allah kendilerini ateşte bırakıncaya kadar birinci saftan geri kalmaya devam edeceklerdir."[503]
el-İ'Ia da şöyle denmektedir:
"Bu şiddetli bir tehdiddir ve insanlardan bazılarının sandıklarına göre zahiri anlamı itibariyle birinci safa ilerlenmesini gerektirmektedir. Ancak (müçtehid) imamlardan hiç biri böyle söylememiştir. (Tercih edilen) görüşe göre, Hİndiyye'de, Kunniyye'den nakledildiği üzere bu müstehabhk ifade eder. Birinci safta durmak ikinci safta durmaktan daha iyidir, ikinci safta durmak ise üçüncü safta durmaktan daha iyidir. Benim hadisten çıkardığım anlama göre tehdid, hadisin zahirinden çıkarılan anlamda ortaya konduğu gibi, Özellikle birinci saftan geri kalmak konusunda değildir. Aksine bu tehdid belirtilen şekilde geriye kalmayı prensip haline getirme durumu içindir. Bu ise insanın içiyle (batınıyla, duygularıyla) ilgilidir. O da insanın iyiliklerde ve hayırlarda öne geçmek için yarış etmekten geri kalması ve bunu alışkanlık haline getirmesidir. İşte bunun etkisi birinci saftan geri kalmakla da kendini gösterir."
Durru'l-Muhtar'da da şöyle denmektedir:
"Bir kimse ön safa geçer sonra kendinden daha yaşlı ve ilim sahiplerinden bir kimse gelirse ona hürmet için kendinin geri çekilerek onu geçirmesi uygun olur. Bu (imama) yakınlık konusunda başkasını kendi nefsine tercih etmenin caiz olduğuna ve bunda bir kerahet olmadığına delalet eder. Ancak Şafiiler bu konuda farklı düşünmektedirler."
Eşbah'ta ise şöyle denmektedir:
"Bunu bizim ashabımız (mezhebimizin ileri gelenleri) için söyleyemem -Yani el-İ'la müellifi böyle diyor- Meselenin şu şekilde kayıtlandırılması uygun olur: Bir önceki konuda geçtiği üzere eğer ilim sahiplerine veya yaşlılara hürmet gibi bu yakınlıktan daha üstün bir amel işleyebileceği bir durum ortaya çıkarsa olabilir. Ancak eğer saftaki yerini böyle olmayan birine verirse o zaman söz konusu yakınlıktan sebepsiz bir şekilde yüz çevirmiş sayılır. Bu ise şeriatın istediği tutuma aykırıdır."[504]
1682- Müslim, Ebu Said Hudri (r.a)'den rivayet etmiştir:
"Resulullah (a.s), ashabının geriye çekildiklerini gördü ve bundan dolayı onlara şöyle buyurdu:
"Öne gelin. Siz benim arkamda durun. Sizden sonrakiler de sizin arkanızda dursunlar. Bir topluluk, Allah kendilerini geriye bırakıncaya kadar geriye çekilmeye devam edeceklerdir."[505]
1683- Buharı, Nu'man bin Beşir (r.a)'den rivayet etmiştir: "Resulullah (a.s)'ın şöyle buyurduğunu duydum:
"Ya saflarınızı düzeltirsiniz ya da Allah yüzlerinizin arasını ayırır (yüzlerinizi ayrı ayrı yönlere çevirir)."
Aynı şekilde Müslim'in rivayetine göre de şöyle söylemiştir:
"Resulullah (a.s) saflarımızı düzeltirdi, öyle ki, onları kâseleri dizer gibi yapardı. Nihayet bizim bunu iyi kavradığımızı sanmıştı. Bir gün çıktı. Namaza durdu, tam tekbir getirecekti ki, bir adamın göğsünü öne doğru çıkardığını gördü. Bunun üzerine şöyle buyurdu:
"Ey Allah'ın kulları! Ya saflarınızı düzeltirsiniz ya da Allah yüzlerinizin arasını ayırır (yüzlerinizi ayrı ayrı yönlere çevirir)."[506]
Ebu Davud'un rivayetine göre de şöyle söylemiştir: "Resulullah (a.s) insanlara yüzünü döndü ve şöyle buyurdu:
"Vallahi, ya saflarınızı doğrultursunuz ya da Allah kalplerinizi ayrılığa düşürür."
(Nu'man r.a) dedi ki: "Bunun üzerine bizden bir adamın omuzunu arkadaşının omuzuna, dizini arkadaşının dizine, topuğunu arkadaşının topuğuna değdirdiğini gördüm."[507]
Yine Ebu Davud'un bir başka rivayetine göre de şöyle söylemiştir:
"Namaz için kalktığımızda Resulullah (a.s) saflarımızı düzeltirdi. Düzgün bir şekil aldığımızda tekbir getirirdi."
"Ya da Allah yüzlerinizin arasını ayırır (yüzlerinizi ayrı ayrı yönlere çevirir)": Yani eğer sallarınızı düzeltmezseniz... Safların düzeltilmesi ile kastedilen ise saftaki herkesin aynı hizada tam bir düzen içerisinde durmasıdır. Bununla aynı zamanda saftaki boşlukların doldurulması da kastedilmektedir. Yukarıda geçen tehdidin mahiyeti hakkında farklı görüşler ileri sürülmüştür. Bununla ifadenin gerçek anlamının kastedildiği söylenmiştir. Bununla kastedilen de, yüzün ense tarafına çevrilmesi veya bunun benzeri bir değişiklik suretiyle yaratılıştaki normal şeklinin değiştirilmesidir. Burada tehdid, yapılan suçun türündendir. Suç ise aykırılıktır. Bazıları ise sözü edilen tehdidi mecazi anlamda almışlardır.
Nevevi şöyle söylemiştir:
"Bu sözün anlamı şudur: Sizin aranıza kin, düşmanlık ve gönül ayrılığı sokar. Nitekim: "Filanca yüzü değişti" denince "onun yüzünde bana karşı bir hoşnutsuzluk ortaya çıktı" anlamı kastedilir. Sözü edilen kişilerin saflar-daki aykırılıkları dış görünüş itibariyle bir aykırılıktır. Dıştaki ayrılıklar ise içteki ayrılıklara sebeptir. Ebu Davud'un bir rivayeti de bunu desteklemektedir. Bu rivayette: "Ya da Allah kalplerinizi ayrılığa düşürür" denmektedir."
Kurtubi de şöyle söylemiştir:
"Siz ayrılığa düşersiniz. Böylece Allah her birinizin yüzünü arkadaşının yüzünü çevirdiği yönden başka bir yöne çevirir. Çünkü bir kimsenin başkasından öne geçmesi, kalbi bozucu bir büyüklenmeye ve kesintiye yönelten bir kanaate yol açar."[508]
Fethu'l-Bari'de, Buhari'nin: "Safları tamamlamayanın günâhı babi'nda geçen sözüyle ilgili yorumda şöyle denmektedir:
"Buhari'nin: "Safları düzeltin" sözünde geçen emir sigasından, Resulullah (a.s)'ın: "Benim nasıl namaz kıldığımı görüyorsanız öylece namaz kılın" sözündeki genel ifadeden ve safları tamamlama işini terkedene yönelik teh-didden vücub hükmü çıkarmış olması muhtemeldir. O, bu gibi karinelerden (işaretlerden) yola çıkarak Enes bin Malik (r.a)'in karşı çıkışının vacibin terki dolayısıyla gerçekleşmiş olduğu görüşünü tercih etmiştir. Bununla birlikte bir kimsenin sünnetin terkine karşı çıkması da mümkündür. Safların düzeltilmesinin vacib olduğu yönünde görüş bulunmasıyla birlikte safa düzgün bir şekilde girmeden ve safı düzeltmeden namaz kılanın namazı da iki yönün farklılığı dolayısıyla geçerlidir. Enes bin Malik (r.a)'in saflarını düzeltmeyenlere karşı çıkmasına rağmen onlara namazlarını yeniden kılmalarını emretmemiş olması da bunu desteklemektedir.
İbni Hazm bu işte katı davranarak safa uymadan namaz kılanın namazının geçersiz olduğunu ileri sürmüş ve safları düzeltmenin vacib olmadığı konusunda görüş birliği olduğunu ileri sürenlere karşı çıkmıştır. O, bu görüşünde, Hz. Ömer (r.a)'in Ebu Osman Nehdi'nin ayağına safı doğrultması için vurduğunu bildiren sahih bir rivayet ile Suveyd bin Gafle'den sahih o-larak nakledilen bir başka rivayete dayandırmıştır. Bu rivayete göre Suveyd bin Gafle şöyle söylemiştir:
"Bilal (r.a) namazda (yani namaza dururken) omuzlarımızı aynı hizaya getirir ve ayaklarımıza vururdu." İbni Hazm bunlarla ilgili yorumunda: "Hz. Ömer (r.a) ve Hz. Bilal (r.a) vacib olmayan bir şeyin terkinden dolayı kimseyi dövmezlerdi" demiştir. Ancak buna itiraz edilmiştir çünkü onlar sünnetin terkinden dolayı da ta'zir (hafifçe dövme ve azarlama) cezasının verilebileceği görüşünü taşıyorlardı."[509]
1684- Ebu Davud, Hilal bin Yesaf (r.a)'dan şöyle rivayet etmiştir: "Biz Rakka'dayken Ziyad bin Ca'd ellerimden tutarak beni, adına Vabisa bin Ma'bed bin Beni Esed denilen bir ihtiyarın yanına götürdü. Ziyad dedi ki: "Şu ihtiyar bana kendisinin şöyle duyduğunu rivayet etti:
"Resulullah (a.s), safın arkasında yalnız başına namaz kılan bir adam gördü ve ona namazını yeniden kılmasını emretti."
Ebu Davud, ondan (bunu) müsned (senetli) olarak rivayet etmiştir. Orada: "Bu yüzden (namazını) yeniden kılmasını emretti" denmektedir. Süleyman bin Harb de: "Namazını" ifadesini kullanmıştır.[510]
1685- Ahmed bin Hanbel, Ali bin Şeyban (r.a)'dan rivayet etmiştir:
"O'nun -yani Resulullah (a.s)'ın- arkasında namaz kıldık. Resulullah (a.s) namazını tamamladı. Ardından safın arkasında yalnız basma namaz kılan bir adam gördü. O adam namazını bitirinceye kadar Resulullah (a.s) başında durdu. Sonra ona şöyle buyurdu:
"Namazını baştan al (yani yeniden kıl). Safın arkasında yalnız başına namaz kılan, namaz kılmış olmaz."[511]
Safların arkasında yalnız basma cemaate uyarak namaz kılan birinin namazını yeniden kılmasının emredilmesi namazının geçersiz olduğundan değil, yaptığı hareketin mekruh olduğundan dolayıdır. Daha önce geçen ve Ebu Bek-re (r.a)'den rivayet edilen hadisi şerif gereğince mekruh bir şekilde kılman namazın vakit çıkmadan Önce iade edilmesi (yeniden kılınması) gerekir. Cemaatte safın arkasında yalnız basma kalan bir kimse namaza giriş tekbirini alarak namaza başlar sonra safın arkasında tek kalma durumundan kurtulmak için önünden bir kişiyi kendine çeker. Eğer Önündeki kişi onun amacını anlayamaz ve kimse yanma gelmezse o zaman üzerinden sakınca (sorumluluk) kalkar.
el-İ'la'da şöyle denmektedir:
"Vabisa'nın hadisinde kastedilenin müstehabhk anlamı olduğu ifade edilmiştir. Çünkü daha Önce geçen Ebu Bekre (r.a) hadisi, bu şekilde kılman namazın geçerli olduğunu ve yeniden kılınmasının vacib olmadığını göstermektedir."
Hafız İbni Hacer, Feth'de şöyle söylemiştir:
"İmam Şafi'i ve daha başkaları Ebu Bekre (r.a) hadisini, Vabisa hadisinde kastedilenin müstehabhk anlamı olduğuna delil saymışlardır. Çünkü Ebu Bekre (r.a) namazın bir bölümünü safın arkasında yalnız başına kılmıştı, ancak kendisine namazını yeniden kılması emredilmemiş sadece bir daha öyle yapmaması istenmişti. Yani bir bakıma o en güzel olana yöneltmiş olmaktadır."
Yine, Feth'de şöyle denmektedir:
"Ahmed bin Hanbel ve daha başkaları bu iki hadisi bir başka yönden birleştirmişlerdir. Buna göre Ebu Bekre (r.a) hadisi, Vabisa hadisinin ortaya koyduğu genel hükmün içinde özel bir hüküm ortaya koymaktadır. Buna göre Ebu Bekre (r.a) hadisi gereğince, eğer bir kimse namaza safın arkasında yalnız başına başlar sonra daha rükudan kalkmadan safa girerse, namazını yeniden kılması gerekmez. Aksi takdirde Vabisa'dan ve Ali bin Şeyban'dan rivayet edilen hadislerin ortaya koyduğu genel hüküm gereğince namazını yeniden kılması gerekir."[512]
1. İmam eğer farz namazdan sonra nafile namaz kılmak isterse farz kılarken durduğu yerden biraz ayrılması müstehabdır. İmama uyanların da nafile namaz kılmak istemeleri durumunda cemaatle namaz kılarken oluşturdukları safları, biraz öne giderek veya biraz arkaya çekilerek bozmaları müstehabdır. Böylece sonradan gelen kişi, toplananların hâlâ cemaatle namaz kılmaya devam ettikleri zannına kapılmaz. İbni Hacer, Fethu'I-Bari'de bu söylediğimiz hususla ilgili bazı delilleri sıralamıştır. Orada yaptığı açıklamaların bir kısmını aşağıya alıyoruz:
"İbni Ebi Şeybe hasen bir isnadla, Hz. Ali (r.a)'nin şöyle söylediğini rivayet etmiştir:
"İmamın bulunduğu yerden ayrılarak değişik yerde nafile namaz kılması sünnettendir."
İbni Kudame'nin Muğni'de Ahmed bin Hanbel'den rivayet ettiğine göre o (yani Hz. Ali r.a) bundan (yani imamın bulunduğu yerde nafile namaz kılmasından) hoşlanmazdı. O şöyle söylemiştir:
"Bunun Hz. Ali (r.a)'den başkasından nakledildiğini bilmiyorum." O-nun Ebu Hureyre (r.a)'den ve Muğire (r.a)'den rivayet edilen konuyla ilgili hadislerden haber almadığı anlaşılmaktadır. Bunun hoş karşılanmasının sebebinin de farzın nafileye karıştırılması olduğu anlaşılmaktadır. Müslim'in Saib bin Yezid'den rivayet ettiğine göre Saib, Muaviye (r.a) ile birlikte cuma namazını kıldı ardından da nafile namaz kıldı. Bunun üzerine Muaviye (r.a) ona şöyle söyledi: "Cumayı kıldığında arkasından bir söz konuşmak-sızm veya (dışarı) çıkmaksızın hemen ardından namaz kılma. Çünkü Resu-lullah (a.s) bize böyle emretti."
Burada namazların birbirine karıştırılmasından emin olunmasına yöneltme vardır. Konuyla ilgili hadislerde de bunun amaçlandığına işaret edilmektedir. Konuyla ilgili bütün deliller bir arada ele alınınca imamın değişik durumlarının olacağı anlaşılır. Çünkü kılınan namaz ardından nafile namazın kılınabileceği bir namaz olabilir ve ardından nafile namazın kılı-namıyacağı bir namaz olabilir. Birinci türden olan namazın ardından Önce me'sur (rivayetlerde bildirilen) zikirlerle meşgul olunup sonra mı nafile (sünnet) kılınacağı yoksa önce nafile (sünnet) kılınıp sonra söz konusu zikirlerle mi meşgul olunacağı konusunda farklı görüşler ileri sürülmüştür. Çoğunluğun görüşüne göre önce zikirler yapılır sonra nafile kılınır. Hanefi-lere göre ise önce nafile (sünnet) namaz kılınır. Çoğunluğun delili Muaviye (r.a) hadisidir.
Şöyle de denilebilir: "Farz namaz ile zikir arasında belli bir ara verilmesi gerekmez. Sadece bulunduğu yerden biraz kenara çekilse yeterli olur." Eğer: "Bir kenara çekilme konusunda sabit bir hadis bulunmamaktadır" denirse şöyle deriz: "Muaviye (r.a) hadisinde: "Yahut çıkmaksızın" ifadesi geçmektedir." Rivayetlerde me'sur zikirlerin farz namazların arkasından okunduğuna dair kayıtların bulunması dolayısıyla bu zikirlerin nafile (sünnet) namazlardan önce okunması tercih edilir."
2. Hanefilerin cemaatle namaz konusundaki açıklamalarından bazıları şöyledir: Cemaatle namaz kılmak, mazeretleri olmayan hür erkekler için sünnettir. Ayakta namaz kılan birinin oturarak ve ima ile rüku etmekle beraber secdesini tam yaparak namaz kılan birinin arkasında namaz kılması geçerlidir. Secde yapmadan ima eden (yani hem rüku ve hem de secde için ima eden) birine uyarak namaz kılınması geçerli olmaz. Abdest almış birinin teyemmüm etmiş birine, ayaklarını yıkayanın ayaklarını meshedene, ima eden birinin kendi gibi ima edene, nafile kılanın farz kılana uyarak namaz kılması geçerlidir. Ancak farz kılanın nafile kılana uyarak namaz kılması geçerli olmaz."
3. Haneliler şöyle söylemişlerdir: "On sekiz şeyden biri dolayısıyla cemaate gitme sorumluluğu kalkar. Bunlar: Yağmur, aşırı soğuk, korku, karanlık, hapis, körlük, felçlik, elin ve ayağın kesik olması, hastalık, oturaklık, titreklik, müzmin hastalık, fazla yaşlılık, öğrenilmesi farzı ayn bir ilim olmasa bile şer'i ilimleri öğrenmekle meşgul olmak, insanın canının çektiği bir yemeğin hazır olması, yolculuğa çıkma hazırlığında olmak, hastaya bakmak, gündüz değil de geceleyin şiddetli rüzgâr. Bir kişi cemaatten geri kalmasını caiz kılan bir mazeret dolayısıyla cemaate gidemezse yine de cemaat sevabı alır."
Onlara göre şer'i ilimlerin öğrenilmesi de cemaate gitme sorumluluğunu kaldıran sebeplerdendir. Dünyayla ilgili de olsa farzı kifaye ilimler öğrenen öğrenciler, okullarından veya sınıflarından çıktıklarında imkânları ölçüsünde namazı cemaatle kılabilecekleri bir yere giderler. Böyle yapmasalar da yine kıldıkları namaz geçerlidir. Çünkü Hanefilere göre cemaatle namaz sünnettir.
4. Eğer imam, imama uyan kişi teşehhüdünü tamamlamadan selâm verirse imama uyan teşehhüdünü tamamlar ondan sonra selâm verir.
5. Fıkıhçüar cemaatle namazı ele aldıkları konuların içerisinde imamın yerine başkasını geçirmesinden de söz etmişlerdir. Bu ise imamın, kendine u-yanlardan imamlığa uygun olan birini namazı tamamlaması üzere yerine geçirmesidir. Bu durumda ikinci şahıs imam olur, ilk imam ise imamlıktan çıkmış ve ikinci imama uyan cemaatten biri niteliği kazanmış olur.
Hanefilere göre imamın abdestinin bozulması durumunda yerine başkasını geçirmesi caizdir. Ancak bunu caiz görmeyen ilim adamlarının görüşlerine ters bir hareket yapma durumuna düşmemek açısından herkesin namaza baştan başlaması daha uygundur.
İmamın, yerine başkasını geçirmesinin şartı, imamın elinde olmayan ve kendinin sebep olduğu bir şeyden ileri gelmeyen zorlayıcı bir durumun ortaya 'çıkmasıdır. Aksırma vs. gibi bir durumdan dolayı abdestin bozulması, okunması farz olan miktar kadar bir şeyi okumaktan aciz olmak böyledir. Bir rükün boyunca imamın avret yerinin açılması gibi imamın namazının bozulmasıyla beraber cemaatin namazının da bozulacağı herhangi bir durumda imamın yerine başkasını geçirmesi caiz olmaz.
Bir kimse namaza başladıktan sonra kendisinin abdestsiz olduğunu anlarsa hem kendinin ve hem de arkasındakilerin namazları bozulur. Hanefıler ve daha başkaları bunu böyle söylemişlerdir.
Malikilere göre imamın yerine başkasını geçirmesini caiz kılan mazeretler üç tanedir. Bunlar:
a- Kişinin kendisinin veya bir başkasının malına zarar geleceğinden yahut kendi canının helak olacağından korkması.
b- İmamın, bir rüknü yerine getirmeye güç yetirememe veya burun kanaması gibi imamlığım sürdürmesini engelleyici bir durumun ortaya çıkması, yahut imamın bedeninde veya elbisesinde bir pislik olduğunu hatırlaması.
c- İmamın bevl, yellenme gibi namazım bozan bir duruma maruz kalması veya namazdan önce abdestsiz olduğunu hatırlaması.
Şafiiler sonraki (yeni) görüşlerinde şöyle söylemişlerdir:
"İmam, abdestinin bozulması veya burnunun kanaması dolayısıyla yerine bir başkasını geçirebilir."
Şafiilere göre imam yerine başkasını geçirmezse bizzat imama uyanların bile imamın yerine bir başkasını geçirmeleri caizdir.
Fıkıhçılar Hz. Ebu Bekir (r.a)'in imamlıktan çekilerek yerine Resulullah (a.s)'ı geçirmesi olayını şu şekilde yorumlamışlardır: "O Resulullah (a.s)'a karşı saygısı ve O'nun gönlündeki büyüklüğü dolayısıyla O'nun Önünde namazın bazı sözlerini söylemeye ve bazı fiillerini yapmağa güç yetiremi-yeceğini anladığından böyle yaptı."
Fıkıhçıların ortak görüşlerine göre imam geri çekilmek ve yerine başkasını geçirmek istediğinde hakkında yanlış bir kanaate yol açmamak için cemaate burnunun kanadığı hissi vermek amacıyla burnunu tutarak çekilir.
Fıkıhçıların çoğunluğuna göre, imamın yerine başkasının geçirilebilmesi ve onun birinci imamın kıldırdığı ilk namazı devam ettirebilmesi için çok şart bulunması dolayısıyla gerek imamın ve gerekse imama uyanların namaza baştan başlamaları daha uygundur. Bunun gibi bir kimse kendi iradesi dışında bir şeyin basma gelmesi sebebiyle namazdan çekilmek zorunda kalırsa fıkıh-çılann çoğunluğuna göre gidip abdest alıp namaza kaldığı yerden devam etmesi caizdir. Ancak bu konuda da gözetilmesi gereken çok sayıda şart bulunduğundan böyle birinin de namaza baştan başlaması daha uygundur.
İstisnai bir durumun ortaya çıkması sebebiyle imamın yerine başkasını geçirerek onun bıraktığı yerden namazın devam ettirilmesi konusu çok ince bir konudur. Bu konuda bir mezhebe bağlı olan herkesin bu konunun bütün inceliklerini öğrenebilmek için, konuyu kendi mezhebine göre etraflıca ele alan fıkıh kitaplarından öğrenmesi gerekir. Biz fıkıhçıların üzerinde etraflıca durmayı adet edindikleri önemli bir konunun bu kitapta gözardı edilmiş olmaması için cuma ve camaatle ilgisi bakımından burada bu konuya da temas ettik.
Aşağıda Fıkhu'l-İslâmi'den iktibasla Hanefilerin bu konuyla ilgili bazı a-çıklamalannı veriyoruz:
Hanelilere göre imamın yerine başkasını geçirmesinin geçerli olabilmesi için üç şartın gerçekleşmesi gerekir:
Birincisi: Daha önce kılınan namaza devam edilebilmesi için gerekli olan bütün şartların mevcut olması. Çünkü imamın yerine başkasının geçirilmesi gerçekte sonradan imamlığa getirilen kişinin daha önceki imamın kaldığı yerden namazı devam ettirmesi demektir. Bu şartlar (yani yarıda kesilen bir namazın kalman yerden devam ettirilebilmesi için gerekli şartlar) ise onüç tanedir:
"Abdestin, insanın iradesi dışında zorunlu bir sebepten dolayı bozulmuş olması, bir başkasının pisliğinden dolayı değil de kendi bedeninden kaynaklanması, (bir kadını vs.) düşünmekten ileri gelen akıntı gibi guslü gerektirecek bir şey olmaması, bayılma, delirme ve kahkahayla gülme gibi nadiren gerçekleşen bîr durum olması, abdestsiz bir şekilde namazın bir rüknünün yerine getirilmiş veya yürünmüş olmaması, kasıtlı olarak abdesti bozmak gibi kasıtlı bir şeyin yapılmış olmaması, yakında su varken uzaktakine gitmek gibi ihtiyaç olmayan bir şeyin yapılmaması, sıkışıklık gibi herhangi bir özür yokken bir yerde bir rükünden fazla gereksiz eğlenilmemesi, namaza girmeden önce abdestsiz olduğunun ortaya çıkmaması, eğer tertib sahibi ise (yükümlü olduğundan beri beş vakitten fazla kazaya kalmış namazı yoksa) yerine getirmesi istenen bir namazı kaçırdığını hatırlamış olmaması (böyle kaçırılan namazdan sonra altıncı namazın vaktinin çıkmış olmaması) -çünkü bu durumda kılmakta olduğu vakit namazı bozulur-, imama uyanın namazın kalan kısmını daha önceki yerinden başka bir yerde tamamlamaması -imam olsun imama uyan olsun kimin abdesti bozulursa abdestten sonra eğer imamı namazını bitirmemişse imamıyla birlikte namazını kılması vaciptir. Eğer önceki yeri dışında namazını tamamlarsa namazı bozulur. Yalnız basma namaz kılan ise ister önceki yerinde ister başka yerde namazın kalan kısmını tamamlayabilir- imamın yerine çocuk, kadm veya ürhmi (Kur'an-ı Kerim'den bir şey okuyamayan) biri gibi imamlığa uygun olmayan birini geçirmemesi -eğer böyle birini geçirirse hem kendi namazı hem de cemaatin namazı bozulur-."
İkincisi: İmamın yerine başkasını geçirmeden camiden veya açık alanda namaz kılmıyorsa namaz kılman genel alandan veya içinde namaz kılınan evden çıkmaması. Çünkü o, bu sınırı aşmadıkça imamlık görevini üzerinde taşımaktadır. Eğer çıkarsa namaz tamamen bozulur. Yani hem cemaatin hem de sonradan imamlığa geçirilen kişinin namazı bozulur. Ancak kuvvetli olan görüşe göre namaz kılanlardan biri imamlığa niyet ederek kendi kendine öne geçmediği sürece birinci imamın namazı bozulmaz.
Üçüncüsü: İmamın eğer sağa veya sola giderse yerine başkası geçmeden safların dışına çıkmaması, öne doğru gitmesi durumunda da sütreyi veya açık alanda namaz kılınırken sütresinin bulunmaması durumunda güvenilir görüşe göre secde yerini aşmaması. Eğer imamın yerine bir başkası geçirilmez ve insanlar namazlarım tek tek tamamlarlarsa hepsinin namazı geçersiz olur.[513]
6. Hanefilere göre kadmm imamın arkasında kıldığı namazın geçerli olabilmesi için imamın ona imam olmaya niyet etmesi şarttır. İmamın arkasında kadınlar olmamakla birlikte o (kadınlara imam olmaya) niyet ederse bundan dolayı ecir alır. Eğer imamlığa niyet etmemişse (erkeğin) ona uyarak namaz kılması caizdir. Ancak imama uymak için niyet şarttır.
7. Eğer imamın namaz kıldığı yer imama uyanların namaz kıldıkları yerden biraz yüksekçe ise Malikilere ve Hanbelilere göre bunda bir kerahet yoktur. Ama fazla yüksek olursa dört mezhebe göre de mekruhtur.
Şafiiler şöyle söylemişlerdir:
"Eğer bu yükseklik, zorunluluk dolayısıyla veya cemaate namazı öğretme amacıyla ise mekruh değildir."
8. Dört mezhep, imamın takılması veya okuduğunu unutması durumunda hatırlatmada bulunmanın caiz olduğunda görüş birliğindedirler.
9. Malikiler şöyle söylemişlerdir:
"İmam "ve le'd-dallin" dediğinde imama uyanlar "âmin" derler ancak imam kendisi "âmin" demez."
Çoğunluğa göre ise imama uyanlar "âmin" dedikleri gibi imam da "âmin" der.
10. İmama uyanların İmamın arkasında kıraat (Kur'an-ı Kerim) okuma konusunda üç ayrı görüş bulunmaktadır:
a. Hanefilerin görüşlerine göre imama uyan imamla birlikte bir şey okumaz.
b. Şafiüere göre ise imamın gizli okuduğu yerlerde imama uyan Fatiha suresini ve diğerlerini (zammı sureyi) okur. Açıktan okuduğu yerlerde ise sadece Fatiha'yı okur.
c. Malikilerin ve Hanbelilerin görüşlerine göre imama uyan, imamın gizli okuduğu yerlerde okur ama açıktan okuduğu yerlerde bir şey okumaz. Hanbe-liler buna ek olarak şöyle söylemişlerdir:
"İmama uyan, imamın sesini duyamazsa onun açıktan okuduğu yerlerde de arkasında (Kur'an-ı Kerim) okuyabilir."
11. Hanefiler şöyle söylemişlerdir:
"İmam, imama uyanın hatasını (sehvini) üstüne almış olur. Ancak imama uyanın yapılması farz olan bir şeyde hata etmesi müstesnadır."
Fıkihçılar imamın, imama uyanın namazın farzlarından bir şeyle ilgili hatasını üstlenmediği konusunda görüş birliğindedirler. Yani eğer imama uya» namazda vacib bir şeyi terkederse veya bunun dışında sehiv secdesi yapmasını gerektirecek bir hata işlerse cemaatle namaz kılmış olması dolayısıyla bu hatası gözardı edilir ve sehiv secdesi yapmaz. Ama yapılması farz olan bir ameli terkederse o zaman bununla ilgili hükümlere riayet ederek bu eksikliği mutlaka telafi etmesi gerekir.) Ancak fıkıhçılar arasında namazda neyin farz olduğu konusunda bazı görüş ayrılıkları bulunmaktadır.
12. Hanefiler şöyle söylemişlerdir:
"Eğer imam abdestsiz bir şekilde namaza başlarsa onun namazı da arka-smdakilerin namazları da geçersizdir. Eğer namazı bitirdikten sonra bunu hatırlarsa, cemaatin de namazlarını yeniden kılmaları için onlara bu durumu bildirmesi gerekir. Eğer namaz esnasında hatırlarsa cemaate namazının bozulduğunu bildirir ve cemaat de yerine başkasını geçirerek namaza baştan başlarlar. İnsanlar dağıldıktan sonra hatırlarsa o zaman imkânı ölçüsünde arkasında namaz kılmış olanlara namazlarını yeniden kılmaları için bunu bildirmesi gerekir. Eğer namaz esnasında imamın namazının bozulmasına yol açan ancak gidip abdest alması durumunda kaldığı yerden devam etmesini caiz kılan bir gelişme olursa yukarıda geçtiği üzere yerine başkasını geçirebilir. Bu durumda imama uyanların namazları bozulmaz."
Malikiler şöyle söylemişlerdir:
"İmam eğer cünüp veya abdestsiz olarak namaz kıldırırsa bunu ister kasıtlı olarak ve isterse unutarak yapmış olsun kendisinin namazı bozulur. İmama uyanın namazı ise bunun kasıtlı olarak yapılması durumunda bozulur ama unutarak yapılması durumunda bozulmaz."
Şafiilere göre ise bu durumların hiçbirinde imama uyanın namazı bozulmaz. Ancak kadının veya kâfirin arkasında kılarsa o zaman bozulur- ve geçersiz olur. Hanbeliler, kadının ve kâfirin arkasında namaz kılmak konusunda aynen Şafiilerin söyledikleri gibi söylemişlerdir. Hanbelilere göre imam ve ona uyanlar namaz kılarlar ve bu sırada hiç kimse imamın abdestinin olmadığını veya bedeninde yahut elbisesinde pislik olduğunu bilmez sonra imam bunu hatırlar yahut imama uyanlar farkederlerse imamın namazı geçersiz olur ancak imama uyanların namazları geçersiz olmaz.
Ama bir kimse imam olarak abdestsiz veya üzerinde pislik varken ve bunu bildiği halde namaz kılar, arkasında namaz kılanlara da bunu bildirirse hem kendinin hem de arkasında namaz kılanların namazları geçersiz olur.
Hanefilerden bazıları abdestsiz olduğunu bildiği halde bu halde namaz kılanın kâfir olduğunu ileri sürmüşlerdir.[514]
[1] Tevbe Suresi: 18
[2] Nur Suresi: 35
[3] Nur Suresi: 35
[4] Nur Suresi: 36-37
[5] Hacc suresi: 18
[6] Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/251-255.
[7] Bkz, el-Mecmu' (21187-196) Zerkeşi'nin İ'lâmu'l-Mesacid bi Ahkâmi'l-Mesacid'i, Durru'l-Muhtar (11441 ve sonrası) Fıkhu'î-hlâmi (11392 ve sonrası)
Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/257-262.
[8] 1385-Müslim (H464)5-Kitabu'l-Mesacid ve Mevadi'i's-Salat, 52-Sabah namazından sonra namazgahta oturmanın fazileti babı.
Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/263.
[9] Buhari (1/524) 8-Kitabu's-Salat, 48-Cahiliye müşriklerinin kabirlerinin eşilip eşil-meyeceği babı. Ebu Davud (1/124) Kitabu's-Salat, ll~Camilerin inşa edilmesiyle ilgili bab.
1386-Buhari (7/265) 63-Kitabu Menakibi'l-Ensar,46-Resulullah (a.s.)'m ve ashabının Medine'ye gelişleri babı. Ebu Davud (1/123-124) Kitabu's-Salat, 11-Camilerin inşa edilmesiyle igili bab. Nesai (2139-40) 8-Kitabu'l-Mesacid, 12-Kabirlerin eşilmesi ve onların yerine cami yapılması babı.
Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/263-264.
[10] Fethu'l-Bari (1/526)
Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/264-265.
[11] 1387-Buhari (1/541) 8-Kitabu's-Salat, 63-Camilerin inşasında yardımlaşma babı.
Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/265-266.
[12] 1388-Buhari (1/539) 8-Kitabu's-Salat, 62-Cami binaları babı.
Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/266.
[13] Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/266.
[14] Ebu Davud, aynı yer.
1389-Buhari (1/540) 8-Kitabu's-Salat, 62-Cami binaları babı. Ebu Davud (1/123) Kitabu's-Salat, 11-Camilerin inşa edilmesiyle ilgili bab.
Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/267.
[15] Nesai (2132) 8-Kitabu'l-Mesacid, 2-Camiler konusunda övünme babı. Darimi (11327) Kitabu's-Salat, Camilerin süslenmesiyle ile ilgili bab. İsnadı sahihtir.
1390-Ebu Davud (11123) Kitabu's-Salat, 11-Camilerin inşa edilmesiyle ilgili bab. İsnadı
sahihtir. İbni Hibban (3170) Kitabu's-Salat, Bu fiilin yapılmamasını geçerli kılan sebep babı.
Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/267-268.
[16] Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/268.
[17] Tirmizi (21135) Ebvabu's-Salat, 237-Camilerin inşa edilmesiyle ilgili bab. Bu hadis şahitlerinin bulunması itibariyle hasendir. Bazıları ise bunu zayıf görmüşlerdir.
Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/269.
[18] Ahmed bin Hanbel (6146) Ravİleri sikadırlar.
Nesai (2/31) 8-Kitabu'l-Mesacid, 1-Camilerin yapılmasının fazileti babı. Bu hadis şahitlerinin bulunması itibariyle hasendir.
Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/269.
[19] ibni Mace (11244) 4-Kitabu'l-Mesacid ve'l-Cema'a, 1-Allah için bir cami inşa edenle ilgili bab.
[20] Ahmed bin Hanbel (11241).
İbni Mace (1/244) 4-Kitabu'l-Mesacid ve'l-Cema'a, 1-Allah için bir cami inşa e-denle ilgili bab. Keşfu'l-Estar (1/204) Kitabu's-Salat Camiler ve Allah için bir cami yapanın durumu ile ilgili bab. Ravdu'd-Dani (21246) Mecme'u'z-Zevâid (2/7) Heysemi şöyle söylemiştir: "Bunu Bezzar ve Sağir'de Taberani rivayet etmiştir." Iraki: "İsnadı sahihtir" demiş, Sundi de sahih olduğunu söylemiştir.
Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/269-270.
[21] lbni Huzeyme (21269) Camilerin, camiler yapmanın ve onlara hürmet etmenin faziletleri ile ilgili bablar bölümü, 572-Cami küçük ve dar da olsa bîr caminin fazileti ile ilgili bab.
Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/270.
[22] Ebu Davud (11123) Kitabu's-Salat, lî-Camilerin inşa edilmesiyle ilgili bab. İsnadı hasendir.
Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/270.
[23] Mecme'u'z-Zevâid (2112) Kitabu's-Salat, Camilerin nerelere yapılacağı babı. Hey-semi şöyle söylemiştir: "Bunu Taberani, Evsat'ta rivayet etmiştir ve isnadı hasendir."
Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/271.
[24] -Nesai (2138) 8-Kitabu'l-Mesacid, 11-Camilerde alış veriş yapılması babı. İsnadı hasendir.
Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/271-272.
[25] Buhari (1/539) 8-Kitabu's-Salat, 62-Cami binaları babı. Ebu Davud'(l/122) Kitabu's-Salat, 11 -Camilerin inşa edilmesiyle ilgili bab.
[26] Nisa Suresi: 78
[27] Şerhu's-Sunne (2/349)
[28] Fıkhu'l-îslami (1/287)
Ebu Davud (1/123) Kitabu's-Salat, 11-Camilerin inşa edilmesiyle ilgili bab. İsnadı sahihtir.
Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/272-273.
[29] Taberani (11/238) Mu'cemul-Kebir, Mecme'u'z-Zevâid (2/10) Heysemi şöyle söylemiştir: "Bunu Taberani, Mu'cemu'İ-Kebir'de rivayet etmiştir ve kadınların hayat hikâyeleri kısmında yer vermiştir." Bu sözden sonra Enes bin Malik (r.a.)'e dayanan bir senetle bir rivayette bulunmuş ve aynı hadisi nakletmistir. Enes bin Malik (r.a.)'e dayanan isnadın ravileri, Sahih'te isimleri geçen ravilerdir.
Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/273-274.
[30] Buhari (11574) 8-Kitabu's-Salat, 91-Namaz kılan kişi ile sütresi arasındaki mesafenin ne kadar olması gerektiği babı. Müslim (1/364) 4-Kitabu'sSalat, 49-Namaz kılanın sütreye yakınlığı babı.
[31] Müslim, aynı yer.
[32] Buhari (11577) 8-Kitabu's-Salat, 95-Direğe doğru namaz kılınması babı. Müslim (1/364) 4-Kitabu's-Salat, 49-Namaz kılanın sütreye yakınlığı babı.
Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/274-275.
[33] Bkz. Sahihi Müslim. (1/364-365 )
[34] 1401-Ebu Davud (1/284) Kitabu's-Salat, 221-Minberin yeri babı.
Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/275.
[35] Tur'a: Özellikle yüksekçe bir yerde bulunan bir bahçeye denir. Düzlük bir alan üzerinde bulunan bir bahçeye ise "ravda" denir.
[36] Ahmed bin Hanbel (5/335,339) Bu hadis yine Ahmed bin Hanbel'in Müsned'inde (2/360,412)'de Ebu Hureyre (r.a.)'den rivayet edilmiştir. Bu hadisin Ahmed bin Hanbel'in Müsned'inde (3/389)'de Cabir bin Abdullah (r.a.)'dan rivayet edilen bir şahidi bulunmaktadır. Arnaut, Şerhu's-Sunne (2/340)'de bu rivayetin isnadını ha-sen görmüştür. Taberani (6/142) Mu'cemu'l-Kebir, Mecme'u'z-Zevâid (4/49) Heysemi şöyle söylemiştir: "Bunu Ahmed bin Hanbel, Mu'cemu'l-Kebir'de Taberani rivayet etmiştir ve ravileri, Sahih'te isimleri geçen ravilerdir."
[37] Buhari (1/560) 8-Kiiabu's-Salat, 83-Camide sesin yükseltilmesi babı.
Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/276.
[38] Muvatta (11197) 14-Kitabu'l-Kıble, 5-Resulullah (a.s.)'ın camisi hakkında gelen rivayetler babı. Buharı (3/70) 20-Kitabu Fadli's-Sala fi Mescidi Mekke ve'l-Medi-ne, 5-Resulullah (a.s.)'ın kabri ile minberi arasının fazileti babı. Müslim (211010) 15-Kitabu'l-Hacc, 92-Resulullah (a.s.)'ın kabri ile minberinin arasının cennet bahçelerinden bir bahçe olduğu babı. Nesai (2/835) Kitabu'l-Mesacid, 7-Resulul-lah (a.s.)'ın camisinin ve orada namaz kılmanın fazileti babı.
Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/276.
[39] 1405-Tirmizi (5/718) 50-Kitabu'l-Menakıbr 68-Medine'nin fazileti ile ilgili bab. Bu aynı şekilde bir başka isnadla, sh. 719'da aynı konu içinde rivayet edilmiştir. Bu hadis hasendir.
Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/277.
[40] 1406-Muvatta (1/197) 14-Kitabu'l-Kıble, 5-Resulullah (a.s.)'ın camisi hakkında gelen rivayetler babı. Buhari (3170) 20-Kitabu Fadli's-Sala fi Mescidi Mekke ve'l-Me-dine, 5-Resulullah (a.s.)'ın kabri ile minberi arasının fazileti babı. Müslim (211010) 15-Kitabu'l-Hacc, 92-Resulullah (a.s.)'ın kabri ile minberinin arasının cennet bahçelerinden bir bahçe olduğu babı. Taberani Mu'cemu'l-Kebir (İ/147, 12/294) Kesfu'l-Estar (3/24) Kitabu'l-Hacc, Müslümanın Resulullah (a.s.)'ın kabri ile minberi arasında nafile namaz kılması durumunda bu yolla cennet bahçelerinden bir bahçeye kavuşma ümidinin olduğunun bildirilmesi babı. Mecme'u'z-Zevâid (4/9) Heysemi söyle söylemiştir: "Ravileri sikadırlar." "Evim ite minberimin arası cennet bahçelerinden bir bahçedir": Bu konuda iki görüş bildirmişlerdir. Birinci görüşe göre söz konusu yer, aynen cennete uzanan (cennetten) bir mevkidir. İkinci görüşe göre ise bu mevkide yapılan ibadet, kişiyi cennete ulaştırır. Yine şöyle söylenmiştir: "Resulullah (a.s.)'ın minberi ile evinin arası, cennet bahçelerinden bir bahçenin hizasındadır." "Minberim havzımın (havzı kevserimin) üzerindedir": Bu sözle ilgili olarak Kadı İyaz şöyle söylemiştir: "İlim adamlarının çoğunluğu burada minberi ile bizzat dünyadaki minberinin kastedildiğini söylemişlerdir. Bu görüş, ifadenin zahiri anlamına en yakın olan görüştür." (Nevevi)
Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/277.
[41] Tirmizi (21144) Ebvabu's-Salat, 241-Takva üzere kurulan cami hakkında gelen rivayetler babı, Nesai (2136) 7-Kitabu'l-Ezan, 8-Takva üzere kurulan caminin bildirilmesi.
1407-Müslim (2/J015) 15-Kitabu'l-Hacc, 95-Üç camiden başka bir caminin ziyareti için yolculuğa çıkılmayacağı babı.
Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/278.
[42] Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/278.
[43] 1408-Müslim (1/397) 5-Kitabu'l-Mesacid ve Mevadi'i's-Salat, 18-Kayıp bir $eyin camide aranmasından nehiy babı. Ebu Davud (1/128) Kitabu's-Salat, 28-Kayıp bir şeyin camide aranmasının mekruhluğu ile ilgili bab. Tirmizi (3/610) 12-Kitabu'l-Buyu, 75-Camide alış veriş yapmaktan nehiy babı. İbni Huzeyme (2/274) Kitabu's-Salat, 582-Camide alış veriş yapanların aleyhlerine ticaretlerinin kazanç getirmemesi için dua edilmesiyle emir babı. Bu hadis sahihtir.
Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/279.
[44] 1409-Ebu Davud (11283) Kitabu's-Saîat, 219-Cuma günü namazdan önce halkalar oluşturulması babı. Tirmizi (21139) Ebvabu's-Salat, 220-Camide alış verişin, kayıp bir şeyi aramanın ve şiir okumanın kerahiyeti (mekruhluğu) hakkında gelen rivayetler babı. Nesai (2147-48) 8-Kitabu'l-Mesacid, 22-Camide alış veriş yapmaktan ve Cuma namazından önce halka oluşturmaktan nehiy babı. 23-Camide şiirler okunmasından nehiy babı. İbni Huzeyme (21274) 581-Camide alış veriş yapmaktan nehiy babı
Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/280.
[45] 1410-Müslim (1/397) 5-Kitabu'l-Mesacid ve Mevadi'i's-Salat, 18-Kayıp bir şeyin camide aranmasından nehiy ve bu şekilde kaybını arayan birini duyanın ne diyeceği babı.
Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/280.
[46] Neylu'l-Evtar (21167)
Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/281.
[47] 1411-İbni Huzeyme (2/273-274) Kitabu's-Salat, Kaybettiği bir şeyi camide arayanın
aleyhine dua edilmesiyle emir babı. isnadı iyidir.
Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/281-282.
[48] 1412-Buhari (6/304) 59-Kitabu Bed'i'l-Halk, 6-Melekler babı. Müslim (4/1932,1933) 44-Kitabu Fedaili's-Sahabe, 34-Hassan bin Sabit (r.a.)'in faziletleri babı. İbni Hu-zeyme (2/275-276) 584-Resuluüah (a.s.)'m camilerde bütün şiirlerin değil sadece bazı şiirlerin okunmasını nehyettiğine delalet eden rivayet babı.
Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/282.
[49] Fethu'l-Bari (î/549) Neylu'l-Evtar (2/167)
Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/282-283.
[50] 1413-Ebu Davud (3/167) Kitabu'l-Hudud, 38-Camide had cezasının uygulanmasıyla ilgili bab.
İbni Hacer, Telhis'te şöyle söylemiştir: "İsnadında bir be's (zayıflık) yoktur." Buluğu'l-Meram'da ise bunun isnadının zayıf olduğu söylenmiştir. Hadis ise inşallah hasendir,
Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/283.
[51] Neylu'l-Evtar (2/169)
[52] Neylul-Evtar (21166)
Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/283-284.
[53] Tevbe Suresi: 28
[54] 1414-îbni Huzeyme (21285-286) 602-Müşrik kölelerin ve zimmet ehlinin camiye ve bu arada Mescidi Haram'a girmesinin mubah olduğu babı. İsnadı sahihtir. Bunu ibni Kesir de Abdurrezzak tankıyla rivayet etmiştir.
Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/284.
[55] 1415-Buhari (11560) 8-Kitabu's-Salat, 82-Müsrik birinin camiye girmesi babı. Müslim (311386) 32-Kitabu'l-Cihad ve's-Siyer, 19-Esirin bağlanması, hapsedilmesi ve kendisine iyilikte bulunmanın caiz olduğu babı.
Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/284.
[56] Fethu'l-Bari (1/560)
Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/285.
[57] Avnu'l-Ma'bud (2/53)
[58] Neylu'l-Evtar (21171-172)
[59] 1416-Ebu Davud (21167) Kitabu'z-Zekat, 36-Camilerde dilenme babı. Bu hadis şahitlerinin bulunması itibariyle hasendir.
Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/285-286.
[60] 1417-Ebu Davud (1160) Kitabu't-Tahare, 93-Cünüp birinin camiye girmesi ile ilgili bab.
Bu hadis hasendir.
Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/286.
[61] 1418-Taberani, Mu'cemu'l-Kebir (12/314) Mecme'u'z-Zevâid (2124) Heysemi söyle söylemiştir: "Bunun: "...zikir veya namaz dışında..." ibaresinin dışında kalan kısmını İbni Mace'nin rivayet ettiğini belirtirim. Bunu Taberani de Mu'cemu'l-Kebir ve Evsat'ta rivayet etmiştir ve ravileri sikadırlar." Bu hadis hasendir.
Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/287.
[62] Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/287.
[63] 1419-Taberani, Mu'cemu'l-Kebir (91293-294) Mecme'u'z-Zevâid (2124) Heysemi söyle söylemiştir: "Bunu Taberani Mu'cemu'l-Kebir'de rivayet etmiştir ve ravileri sikadırlar."
Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/287.
[64] 1420-İbni Huzeyme (2/276) 585-Camİde tükürüp tükürüğünü gömmemekten nehiy babı. Bu hadis sahihtir.
Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/287-288.
[65] Ebu Davud (1/128) Kitabu's-Salat, 21-Camide tükürmenin kerahiyeti (sakıncası) ile ilgili bab.
[66] Ebu Davud (1/128-129) Aynı yer.
1421-Buharİ (1/511) 8-Kitabu's-Salat, 37-Camide tükürmenin keffareti babı. Müslim (1/390) 5-Kitabu'l-Mesacid ve Mevadi'i's-Salat, 13-Camide namaz esnasında ve namaz dışında tükürmekten nehiy babı. Ebu Davud (î/128) Kitabu's-Salat, 21-Camide tükürmenin kerahiyeti (sakıncası) ile ilgili bab. Tirmizi (2/461) Ebvabu's-Sa-lat, 401-Camide tükürmenin kerahiyeti (sakıncası) ile ilgili rivayetler babı. Tirmizi: "Bu hadis hasen, sahihtir" demiştir. Nesai (2/50-51) 8-Kitabu's-Salat, 30-Camide tükürme babı.
Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/288.
[67] 1422-Mecme'u'z-Zevâid (2118) Heysemi şöyle söylemiştir: "Bunu Taberani, Mu'cemu'l-Kebir'de rivayet etmiştir ve ravileri sikadırlar."
Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/289.
[68] 1423-Ebu Davud (3/360-361) Kitabu'i-Et'ime, Sarmısak yemekle ilgili bab. İbni Hibban (3/78) Resulullah (a.s.)'ın: "O (tükürüğü) yüzünde olarak gelir" sözünde yüzü ile iki gözünün arasım kasdettiğinin bildirilmesi. Senedi sahihtir.
Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/289.
[69] 1424-îbni Hibban (3/77-78) Kıbleye doğru tükürenin kıyamet gününde bu tükürüğü yüzünde olarak geleceğinin bildirilmesi babı. İbni Huzeyme (2/278) 589-Caminin kıblesine doğru tükürmekten nehiy babı. İsnadı sahihtir. Keşfu'l-Estar (1/208) Camide tükürme babı. Mecme'u'z-Zevâid (2/19) Heysemi şöyle söylemiştir: "Bunu Bezzar rivayet etmiştir ve ravileri arasında Asım bin Ömer bulunmaktadır ki, Bu-hari ve bir gurup onu zayıf olarak görmüş, İbni Hibban ise onu sika kişiler arasında saymıştır."
Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/289.
[70] Buhari (10/517) 78-Kitabu'l-Edeb, 75-Yüce Allah'ın emri için kızmanın ve.şiddet göstermenin caizliği babı.
[71] Ebu Davud (1/129) Kitabu's-Salat, 21-Camide tükürmenin kerahiyeti (sakıncası) ile ilgili bab.
1425-Muvatta (11194) 14-Kitabu'i-Kıble, 3-Kıble tarafına tükürmekten nehiy babı. Bu-hari (1/509) 8-Kitabu's-Salat, 33-Camideki tükürüğün elle kazınması babı. Müslim (1/388) 5-Kitabu'l-Mesacid ve Mevadi'i's-Salat, 13-Camide namaz esnasında ve namaz dışında tükürmekten nehiy babı. Nesai (2/51) 8-Kitabu's-Salat, 31-Bir kimsenin caminin kıblesine doğru balgam çıkarmasından (veya tükürmesinden) nehiy babı.
Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/290.
[72] Buhari (1/507-508) 8-Kitabu's-Salat, 36-Bir kimsenin sol yanına veya ayağının altına tükürmesi gerektiği babı. Müslim (î/390) 5-Kitabu'l-Mesacid ve Mevadi'i's-Salat, 13-Camide namaz esnasında ve namaz dışında tükürmekten nehiy babı.
[73] Nesai (2/52-53) 8-Kitabu'l-Mesacid, 35-Camilerin kokulandınlması babı. İbni Hu-zeyme (2/270-275) 575-Camilerin kokulandınlması babı. "İsnadı iyidir" demiştir.
1426-Buhari (1/507-508) 8-Kitabu's~Salat, 33-Camideki tükürüğün elle kazınması babı.
Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/291.
[74] Subulu's-Selam (11150)
Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/291-292.
[75] 1427-Taberani, Mu'cemu'l-Kebir (9/294) Mecme'u'z-Zevâid (2120) Heysemi şöyle söylemiştir: "Bunu Taberani, Mu'cemu'l-Kebir'de rivayet etmiştir ve ravileri sikadırlar"
Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/292.
[76] 1428-Müslim (4/2303) 53-Kitabu'z-Zuhd ve'r-Rekaik, 18-Cabir bin Abdullah (r.a.)'ın u-zun hadisi ve Ebu Yusr'un hikâyesi babı. Ebu Davud (11129) Kitabu's-Salat, 21-Camide tükürmenin kerahiyeti (sakıncası) ile ilgili bab.
Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/292-293.
[77] 1429-Buhari (1/512) 8-Kitabu's-Salat, 38-Camideki tükürüğün gömülmesi babı. Müslim (1/389-390) 5-Kitabu'l-Mesacid ve Mevadi'i's-Salat, 13-Camide namaz esnasında ve namaz dışında tükürmekten nehiy babı.
İbni Tab ağacı: Medineliler tarafından bilinen ve Medine ağaçlarından olan bir ağaçtır.
Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/293.
[78] 1430-Ebu Davud (J/129) Kitabu's-Salat, 21-Camide tükürmenin kerahiyetİ (sakıncası) ile ilgili bab. Bu hadis sahihtir.
Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/294.
[79] 1431-İbnİ Huzeyme (21277-278) 588-Camideki tükürüğün gömülmesinin emredümesi ile bağlantısı olan olayın bildirilmesi babı. İsnadı hasendir.
Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/294.
[80] 1432-Mecme'u'z-Zevâid (2/19) Heysemi şöyle söylemiştir: "Bunu Taberani, Evsat'ta rivayet etmiştir ve ravileri, Sahih'te isimleri geçen ravilerdir."
Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/294-295.
[81] 1433-Buhari (11509) 8-Kitabu's-Salat, 34-Camide sümkürüğün çakıllarla kazınması babı. Müslim (11389) 5-Kitabu'l-Mesacid ve Mevadi'i's-Salat, 13-Camide namaz esnasında ve namaz dışında tükürmekten nehiy babı.
Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/295.
[82] 1434-Ebu Davud (11130) Kitabu's-Salat, 21-Camide tükürmenin kerahiyetİ (sakıncası) ile ilgili bab. Bu hadis hasendir. Ancak şahitleri ite sahih derecesi kazanmaktadır.
Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/295-296.
[83] 1435-Mecme'u'z-Zevâid (2/20) Heysemi şöyle söylemiştir: "Bunu Taberani, Mu'cemu'l- Kebir'de rivayet etmiştir ve raviîeri sikadırlar."
Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/296.
[84] 1436-Darimi (11325) Camide uyuma babı. Raviîeri sikadırlar.
Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/296-297.
[85] 1437-Ebu Davud (11292) Kitabu's-Salat, 238-İmamın hutbe okuduğu sırada bir adamın uyuksaması babı. İsnadı hasendir.
Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/297.
[86] Tirmizi (21139)
[87] 1438-Buhari (11535) Kitabu's-Salat, 58-Bir adamın camide uyuması babı. Tirmizi
(2/138) Ebvabu's-Salat, 239-Camide uyumak hakkında gelen rivayetler babı. Tirmizi: "Bu hadis hasen sahihtir" demiştir. Nesai (2150) 8-Kitabu'l-Mesacİd 29-Ca-mide uyuma babı.
Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/297-298.
[88] 1439-Buhari (11535) Kitabu's-Salat, 58-Bir adamın camide uyuması babı.
Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/298.
[89] Fethu'UBarİ (1/535-536)
Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/298-299.
[90] Atkı günü: Burada atkıyla ilgili olaya atıfta bulunulduğundan bu olayın meydana geldiği güne atkı günü denmiştir. Burada atkı diye Türkçeleştirdiğimiz el-Vişâh kelimesi hakkında kitabın dipnotunda şu açıklama yapılmaktadır:
eUVişah: Deriden örülen ve çeşitli mücevherlerle süslenen atkıya denir. Bunu kadın iki omuzunun üzerinden alıp koltuk altlarına dolardı. Buna el-İşah da denir.
[91] 1440-Buhari (1/533) 8-Kitabu's-Salat, 57-Kadının camide uyuması babı. Aynı şekilde: (7/147) 63-Kitabu Menakıbı'l-Ensar, 26-Cahiliye günleri babı'nda da rivayet edilmiştir.
Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/299-300.
[92] Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/300.
[93] 1441-Buhari (7/411-412) 64-Kitabu'l-Meğazi, 30-Resulullah (a.s.)'ın Ahzab (Hendek) Savaşı'ndan dönüşü ve Kurayzaoğullarının Üzerine yürümesi ve onları kuşatmaya alması babı. Müslim (311389) 32-Kitabu'l-Cihad ve's-Seyr, 22-Ahidlerini bozanlarla çarpışmanın caizliği babı.
Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/300.
[94] Müslim, aynı yer.
1442-Buhari (11549) 8-Kitabu's-Salat, 69-Camide kargı oyunu oynayanlar babı. Müslim (21509, 610) 8-Kitabu%lydeyn, 4-İçinde günâh olmayan bir oyunu oynamaya ruhsat babı.
Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/301.
[95] Fethu'l-Bari (1/549)
Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/301
[96] 1443-Ebu Davud (1/154) Kitabu's-Salat, 50-Namaza yürürken doğruluk hakkında gelen rivayetler babı. Tirmizi (2/228) Ebvabu's-Salat, 284-Namazda parmaklan birbirine geçirmenin kerahiyeti (sakıncası) hakkında gelen rivayetler babı. Tirmizi: "Bu hadis şahitlerinin bulunması itibariyle sahihtir" demiştir.
Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/302.
[97] 1444 4bni Huzeyme (1/226) 69-Namaza çıkış esnasında parmakları birbirine geçirmekten nehiy babı.
Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/302.
[98] 1445-Taberani, Mu'cemu'l-Kebir (91215, 216) Mecme'u'z-Zevâid (2123) Heysemi şöyle söylemiştir: "Bunu Taberani, Mu'cemu'l-Kebir'de rivayet etmiştir ve ravileri sikadırlar."
Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/303.
[99] 1446-Ahmed bin Hanbel (3/42,43) İsnadı hasendir.
Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/303.
[100] Bkz. Neylu'l-Evtar (21160-161)
1447-Ebu Davud (J/124) Kitabu's-Salat, 12-Evlerden mescidler tahsis edilmesi babı. Tirmizi (2/489-490) Ebvabu's-Salat, 417-Camilerin güzel kokularla kokulandt-rılmast hakkında bildirilenler babı. İsnadı sahihtir.
Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/304.
[101] Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/304.
[102] 1448-Ahmed bin Hanbel (5/371) Ebu Davud (1/125) Kitabu's-Salat, 12-Evlerde mescidler tahsis edilmesi babı. Bu hadis hasendir.
Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/304-305.
[103] Buhari (21323) 10-Kitabu'l-Ezan, 154-İmamın selâmını almayan bir kimse ile ilgili bab. Bu rivayet aynı şekilde: Nesai (3/64-65) 13-Kitabu's-Sehv, 73-İmamın selâm vermesi esnasında imama uyanın da selâm vermesi babında rivayet edilmiştir.
1449-Muvatta (1/172) 9-Kitabu Kasri's-Sala fı's-Sefer, 24-Namaz camii babı. Buharı (î/519) 8-Kitabu's-Salat, 46-Evlerde mescidler babı. Müslim (11455-456) 5-Ki-tabu'l-Mesacid ve Mevadi'i's-Salat, 47-Mazeret bulunması durumunda cemaatten geri kalmaya ruhsat olduğu babı. Nesai (2/105) 10-Kitabu'l-İmame, 46-Naftle namaz için cemaat oluşturulması
Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/305.
[104] 1450-Ebu Davud (1/123) Kitabu's-Salat, İl-Camilerin yapılması İle ilgili bab. Nesai (2/32) 8-Kitabu'l-Mesacid, 2-Camiler konusunda övünme babı, İsnadı sahihtir.
Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/306.
[105] Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/306.
[106] 1451-Ebu Davud (11128) Kitabu's-Salat, 19-Camide oturmanın faziletiyle ilgili bab. isnadı basendir.
Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/306.
[107] 1452-Mecme'u'z-Zevâid (2121) Heysemi söyle söylemiştir: "Bunu Ahmed bin Hanbel rivayet etmiştir. İsnadı hasendir."
Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/306-307.
[108] 1453-Keşfu'l-Estar (1/217-218) Camilerin onarılmasıyla ilgili bab. Mecme'u'z-Zevâid (2/22) Heysemi şöyle söylemiştir: "Bunu Mu'cemu'l-Kebir ve Evsat'ta Taberani ve ayrıca Bezzar rivayet etmiştir ve isnadının hasen olduğunu söylemiştir. Beı-zar'ın verdiği rivayetin bütün ravileri, Sahih'te isimleri geçen ravilerdir."
Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/307.
[109] 1454-Buhari (2/143) 10-Kitabu'l-Ezan, 36-Camide namazı beklemek üzere oturan bir kimseyle ilgili bab. Müslim (2/714) 12-Kİtabu'z-Zekât, 30-Sadakayı gizlemenin fazileti babı.
Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/307-308.
[110] Müslim, aynı yer.
1455-Buhari (13124) 92-Kitabu'l-Fiten, 7-Resululiah (a.s.)'ın: "Kim bize karşı silah taşırsa bizden değildir" sözü ile ilgili bab. Bu hadisi şerif bir başka yerde: (11547) 8-Kitabu's-Salat, 67-Camiden geçiş babı'nda da rivayet edilmiştir. Müslim (412019) 45-Kitabu'l-Birr ve's-Stla ve'l-Adâb, 34-Camiden, çarşıdan veya bunun dışında insanların toplu halde bulundukları yerlerden silahlı olarak geçenin silahının ucundan tutmakla emrolunması babı.
Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/308.
[111] Buhari (13/24) Aynı yer.
[112] Müslim (4/2019) Aynı yer, Ebu Davud (3/31) Kitabu'l-Cihad, 72-Camiye okların sokulmasıyla ilgili bab.Bu hadisi Müslim ve Ebu Davud'da araştırdık ve buralarda: "Okla geçen" ifadesinin yerine "ok sadaka veren" ifadesinin geçtiğini gördük. Yine burada: "Okun ucu" diye geçen kelimenin "okların uçları" şeklinde çoğul olarak geçtiğini gördük. Bu ise burada geçen metne terstir. (Yayıncı)
1456-Buhari (13/23-24) 92-Kitabu'l-Fiten, 7-Resulullah (a.s.)'m: "Kim bize karşı silah taşırsa bizden değildir" sözü ile ilgili bab. Müslim (412018) 45-Kitabu'l-Birr ve's-Sıla ve'l-Adâb, 34-Camiden, çarşıdan veya bunun dışında insanların toplu halde bulundukları yerlerden silahlı olarak geçenin silahının ucundan tutmakla emrolunması babı. Nesai (2/49) 8-Kitabu'l-Mesacid, 26-Camide silahın açıktan taşınması.
Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/309.
[113] 1457-İbni Huzeyme (2/279) 591-Uçlarından tutmaksızm oklarla camiden geçmekten nehİy babı.
Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/309.
[114] 1458-Keşfu'l-Estar (1/210) Mihrab hakkında gelen rivayetler babı. Bezzar şöyle söylemiştir: "Bu hadisin bu isnadla Ebu Hamza'dan rivayeti dışında herhangi bir rivayetinin olduğunu bilmiyoruz." Mecme'u'z-Zevâid (2/15) Heysemi şöyle söylemiştir; "Bunu Bezzar rivayet etmiştir ve ravileri sikadırlar."
Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/309-310.
[115] Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/310.
[116] Müslim (11394) Aynı yer, Ebu Davud (3/360) Kitabu'l-Et'ime, Sarmısak yemekle ilgili bab. Tirmizi (4/261) 26-Kitabu'l-Eti'me, 13-Sarmısak ve soğan yemenin mekruh-luğu hakkında gelen rivayetler babı. Nesai (2/43) 8-Kitabu'l-Mesacid, 16-Kimlerin camiye girmekten alıkonacaklan babı. İbni Mace (2/1116) 29-Kitabu'l-Et'ime, 59-Sarmısak, soğan ve pırasa yemekle ilgili bab.
1459-Buharİ (2/339) 10-Kitabu'l-Ezan, 160-Koku yapan sarmısak soğan ve pırasa hakkında gelen rivayetler babı. Müslim (11394-395) 5-Kitabu'l-Mesacid ve Mevadi'i's-Salat, 17-Sarmısak, soğan veya pırasa yiyenin (camiye gitmekten) nehyibabı.
Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/310-311.
[117] Neytu'l-Evtar (21161)
[118] İbni Abidin Ha$iyesi (51296)
Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/311-312.
[119] 1462- Müslim (11396) 5-Kitabu'l-Mesacid ve Mevadi'i's-Salat, 17-Sarmısak, soğan veya pırasa yiyenin (camiye gitmekten) nehyi babı. Nesai (2143) 8-Kitabu'l-Mesacid, 17-Kimin camiden çıkarılacağı babı. İbni Mace (211116) 29-Kitabu'l-Et'ime, 59-Sarmısak, soğan ve pırasa yemekle ilgili bab. Bu hadis aynı şekilde: I. ciltte (II 324) 5-Kitabu İkameti's-Sala ve's-Sunneti fıha, 58-"Kim sarmısak yerse camiye yaklaşmasın" babı'nda rivayet edilmiştir. İbni Huzeyme (3/84) 158-Söz konusu şeyleri yiyenlerin camilere gelmesi yasağının kat'iyyet arzetmediğinin delili babı.
Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/314
[120] 1463-İbni Huzeyme (3/86-87) 164-Zorunluluk halinde ve onlara ihtiyaç duyulması durumunda belirtilen yiyeceklerin yenilmesine ruhsat olduğu babı. Bu hadis sahihtir.
Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/314-315.
[121] Müslim (11376) Aynı yer.
1464-Buhari (3/200) 23-Kitabu'l-Cenâiz, 61-Kabirlerin üzerine camiler yapılmasının mekruh olduğu babı. Müslim (1/376) 5-Kitabu'l-Mesacid ve Mevadi'i's-Salat, 3-Kabirlerin üzerine camiler yapılmasından nehiy babı.
Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/315.
[122] Fethu'l-Bari (1/525)
1465-Buhari (3/208) 23-Kitabu'l-Cenaiz, 70-Kabir üzerine cami yapılması babı. Müslim (J1375-376) 5-Kitabu'l-Mesacid ve Mevadi'i's-Salat, 3-Kabırlerin üzerine camiler yapılmasından, camilerin içine resimler yapılmasından ve kabirlerin cami edinilmesinden nehiy babı.
Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/316.
[123] Fethu'UBari (1/55)
[124] Fethu'l-Bari (11525)
[125] Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/316-318.
[126] 1466-Mecme'u'z-Zevâid (2/27) Heysemi şöyle söylemiştir: "Bunu Taberani Mu'cemu'l- Kebir'de rivayet etmiştir, isnadı hasendir."
Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/318.
[127] 1467-Muvatta (1/172) 9-Kitabu Kasri's-Sala fı's-Sefer, 24-Namaz camii babı. Bu hadis gerek mürsel rivayetiyle ve gerekse mevsul rivayetiyle sahihtir.
Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/318.
[128] 1468-Ebu Davud (î/127) Kitabu's-Salat, 17-Bir kimsenin camiye girişi esnasında ne diyeceği babı. Bu hadis hasendir. İmam Nevevi ve Hafız İbni Hacer bu hadisin hasen olduğunu bildirmiştir.
Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/318-319.
[129] Ebu Davud (î/126-127) Kitabu's-Salat, 17-Bir kimsenin camiye girişi esnasında ne diyeceği babı.
1469-Müslim (11494) 6-Kitabu Salati'l-Musafırin ve Kasriha, 10-Kişinin camiye girdiğinde ne diyeceği babı. Nesai (2/53) 8-Kitabu'l-Mesacid, 36-Camiye girişte ve çıkışta söylenecek söz babı.
Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/319.
[130] İbni Mace (11253-254) 4-Kitabu'l-Mesacid ve'UCema'a, 13-Camiye giriş esnasında dua babı.
[131] Neylu'l-Evtar (1/163-164) Özetlenerek.
1470-Tİrmizi (21127-128) Ebvabu's-Salat, 234-Kişinin camiye girişte ne diyeceği hakkında gelen rivayetler babı. Tirmizi şöyle söylemiştir: "Fatıma'nın hadisi şahitlerinin bulunması itibariyle hasendir. Ancak isnadı muttasıl değildir (yani isnadında kopukluk vardır veya sahabiye kadar ulaşmamaktadır)."
Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/320-321.
[132] 1471-İbni Huzeyme (11231) 72-Resulullah (a.s.)'a selâm babı
Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/321.
[133] 1472-Ahmed bin Hanbel (3/21) İbni Mace (1/256) Kitabu'l-Mesacid ve'l-Cema'a, 14-Namaza yürüme babı. Bunu Makdisi ve İbni Hacer Askalanİ hasen görmüşlerdir. Senedi İse Atiyye el-Avfi'ye dayanmaktadır ki, bu kişi zayıf biridir.
Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/322.
[134] 1473-Ebu Davud (1/155) Kitabu's-Salat, 52-Kadınlann camiye gitmeleri hakkında gelen rivayetler babı. İsnadı hasendir.
Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/322.
[135] Müslim Şerhi (4/161)
Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/322-323.
[136] Müslim (î/327) Aynı yer.
[137] Müslim (1/327) Aynı yer.
Müslim (1/327) Aynı yer.
[138] Müslim (1/327) Ayni yer.
[139] Buharı (2/382) 11 -Kitabu'l-Cumu'a, 13-Abdullah bin Muhammed'in (konuyla ilgili) rivayeti babı.
[140] Müslim (1/327) Kitabu's-Salat, 30-Her hangi bir fitne endişesinin olmaması durumunda kadınların camiye gitmeleri ve kadının camiye ancak koku sürünmeden gidebileceği babı.
[141] Müslim (î/327, 328) Aynı yer.
[142] Müslim (1/328) Aynı yer.
[143] Ebu Davud (11155) Kitabu's-Salat; 52-Kadınların camiye gitmeleri hakkında gelen rivayetler babı.
Bu rivayet, Ebu Davud'un Sürteninde bir başka yerde daha geçmekte ancak bu rivayette (yukarıdaki hadisin metninde gecen) "dur" kelimesinin yerine "buyut" kelimesi geçmektedir (ki yaklaşık olarak aynı anlamı vermektedir .Yayıncı)
1474-Buhari (9/337) 67-Kitabu'n-Nikâh, 116-Kadının kocasından camiye ve daha başka yerlere gidebilmek için izin istemesi babı. Müslim (1/326-327) Kitabu's-Salat, 30-Herhangİ bir fitne endişesinin olmaması durumunda kadınların camiye gitmeleri ve kadının camiye ancak koku sürünmeden gidebileceği babı.
Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/323-325.
[144] Fethu'l-Bari (2/349)
Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/325.
[145] 1475-İbni Huzeyme (3191) 172-Kadımn koku sürünmüş halde camiye girmekten alı-konması babı. Bu hadis sahihtir,
Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/325-326.
[146] 1476-İbni Huzeyme (3192) 174-Koku sürünen bir kadının dışarı çıkmak istediğinde yıkanmasının gerektiği ve bu haliyle yıkanmadan namaz kılması durumunda namazının kabul edilmeyeceği babı. Bu hadis şahitlerinin bulunması itibariyle hasendir.
Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/326.
[147] 1477-Ebu Davud (11156) Kitabu's-Salat, 53-Bu konuda sert tehdidler olduğu babı. İsnadı hasendir. Taberani, Mu'cemu'l-Kebir (91339) Ntecme'u'z-Zevâid (2135) Heysemi söyle söylemiştir: "Bunu Taberani, Mu'cemu'l-Kebir'de rivayet etmiştir ve ravile-ri, Sahih'te isimleri geçen ravilerdir."
Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/326-327.
[148] 1478-Taberani, Mu'cemu'l-Kebir (91339) Mecme'u'z-Zevâid (2134-35) Heysemi şöyle söylemiştir: "Bunu Taberani, Mu'cemu'l-Kebir'de rivayet etmiştir ve ravileri Sahih'te isimleri geçen ravilerdir."
Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/327.
[149] 1479-Taberani, Mu'cemu'l-Kebir (9/339) Mecme'u'z-Zevâid (2/35) Heysemi söyle söylemiştir: "Bunu Taberani, Mu'cemu'l-Kebir'de rivayet etmiştir ve ravileri sikadırlar. Bunu Abdurrezzak (5117)'da rivayet etmiştir."
Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/327.
[150] 1480-Muvatta (11198) 14-Kitabu'l-Kıble, 6-Kadınların camilere gitmeleri hakkında gelen rivayetler babı. Buharı (2/349) 10-Kitabu'l-Ezan, 163-İnsanların bilgili imamın kalkmasını beklemeleri babı. Müslim (11329) 4-Kitabu's-Salat, 30-Kadmlann camilere gitmeleri babı. Ebu Davud (11155-156) Kitabu's-Salat, 53-Bu konuda sert tehdidler olduğu babı.
Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/328.
[151] Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/328-329.
[152] 1481-tbni Huzeyme (3/95) 177-Kadmın kendi Özel odasında namaz kılmayı evinde namaz kılmaya tercih etmesi babı. İsnadı hasendir. l)Fethu'l-Bari (21350)
Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/329.
[153] 1482-Ibni Huzeyme (3/92) 175-Kadının kendi evinde namaz kılmayı camide namaz kılmaya tercih etmesi babı. İsnadı hasendir.
Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/330.
[154] 1483-Mecme'u'z-Zevâid (2/35) Heysemi şöyle söylemiştir: "Bunu Taberani Mu'cemu'l-Kebir'de rivayet etmiştir ve ravileri sikadırlar."
Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/330.
[155] 1484-Ibni Huzeyme (3/93) 177-Kadının kendi özel odasında namaz kılmayı evinde namaz kılmaya tercih etmesi babı. İsnadı sahihtir. Mecme u'z-Zevâid (2/35) Heysemi şöyle söylemiştir; "Bunu Taberani Mu'cemu'l-Kebir'de rivayet etmiştir ve ravileri sikadırlar."
Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/330.
[156] 1485-Taberani, Mu'cemu'l-Kebir (91341, 9/208) Mecme'u'z-Zevâid (2/35) Heysemi şöyle söylemiştir: "Bunu Taberani Mu'cemu'l-Kebir'de rivayet etmiştir ve ravileri sikadırlar."
Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/331.
[157] 1486-Taberani, Mu'cemu'l-Kebir (9/340) Mecme'u'z-Zevâid (2/35) Heysemi şöyle söylemiştir: "Bunu Taberani Mu'cemu'l-Kebir'de rivayet etmiştir ve ravileri sikadırlar. Bunu aynı zamanda Abdurrezzak, 5201 nolu hadis olarak rivayet etmiştir. Beyhaki (3I186)'de rivayet etmiştir."
Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/331.
[158] Ebu Davud (1/156) Kitabu's-Salat, aynı yer.
1487-Ebu Davud (1/156) Kitabu's-Salat, 53-Bu konuda sert tehdidler olduğu babı. İsnadı sahihtir.
Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/331-332.
[159] Reddu'İ-Muhtar alâ Durri'l-Muhtar (11441 ve sonrası)
Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/332-335.
[160] Bakara Suresi: 43
[161] Burada geçen konularla ilgili olarak bkz.: İbni Abidin Haşiyesi, Durru'l-Muhtar (11367-401) Şerhu's-Sağir (1/424-464) Muhazzeb (1193-100) Muğni (21176 ve sonrası) Bidayetu'l-Müçtehid (1/140-156) Fıkhu'l-İslami (2/149 ve sonrası ve 2/174 ve sonrası) Fıkhu'l ale'l-Mezahibi'l-Erba'a (11404 ve sonrası)
Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/337-354.
[162] İsra Suresi: 78
[163] Buhari (2/137) 10-Kitabu'l-Ezan, 31-Sabah namazım cemaatle kılmanın sevabı.
[164] Müslim (1/450) Kitabu'l-Mesacid ve Mevadi'i's-Salat, 42-Cemaatle namaz kılmanın fazileti ve bundan geri kalma konusunda sert tehdidler olduğunun bildirilmesi babı.
[165] Müslim, aynı yer.
[166] Fethu'l-Bari(2/137)
[167] Fethu'l-Bari (2/132)
[168] Fethu'lBari (2/132-134)
[169] 1488-Buhari (21137) 10-Kitabu'l-Ezan, 31-Sabah namazım cemaatle kılmanın sevabı. Müslim (11450) Kitabu'l-Mesacid ve Mevadi'i's-Salat ,42-Cemaatle namaz kılmanın fazileti ve bundan geri kalma konusunda sert tehdidler olduğunun bildirilmesi babı.
Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/355-358.
[170] Aynı yer.
[171] İmam Malik (1/33) 2-Kitabu't-Tahare, 6-Abdestle ilgili genel konular babı.
1489-Buhari (2/131) 10-Kitabu'l-Ezan, 30-Cemaatle namaz kılmanın fazileti babı, Müslim (11459) 5-Kitabu'l-Mesacid ve Mevadi'i's-Salat, 49-Cemaatle namaz kılmanın ve nnma-71 halrtornpni ve namazı beklemenin fazileti babı.
Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/358-359.
[172] Buhan (6/312) 59-Kitabu Bed'i'l-Halk, 7-"Biriniz "âmin" der ve gökteki melekler de
âmin" derlerdeki bu iki "âmin" sözü, birbirine denk gelirse, onu söyleyen kimsenin daha önce işlemiş olduğu günâhları bağışlanır" babı.
[173] Buhari (1/282) 4-Kiîabu'l-Vudu, 34-Abdestin sadece önden veya arkadan bir şeyin çıkmasından dolayı gerektiğini söyleyenler babı.
[174] Müslim (î/459) 5-Kiîabu'l-Mesacid ve MevadiTs-Salat, 49-Cemaatle namaz kılmanın ve namazı beklemenin fazileti babı.
[175] Müslim, aynı yer.
1490-Buhari (2/142) 10-Kitabu'l-Ezan, 36-Camide namazı beklemek üzere oturanla ilgili bab. Bu hadisin bir bölümü verilmiştir. Müslim (11460) Kitabu'l-Mesacid ve Mevadi'Vs-Salat, 49-Cemaatle namaz kılmanın ve namazı beklemenin fazileti babı.
Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/359-360.
[176] Fethu'l-Bari'nin Haşiyesi (2/134)
1491 -Ebu Davud (1/153) Kitabu's-Salat, 8-Namaza yürümenin fazileti hakkında gelen rivayetler babı. Bu hadis hasendir.
Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/360-361.
[177] Avnu'l-Ma'bud (116220)
[178] Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/361.
[179] Ebu Davud (11157) Kitabu's-Salat, 55-Bir camide iki kere cemaat oluşturulması babı. Bu hadis sahihtir.
"Hanginiz bu adamla ticarete girer": Bizim okuduğumuza göre hadisi şerifin metninde böyle geçmektedir. Bu İfade ("yetteciru" kelimesi) "ticaret" kökünden gelmektedir. Bu ifade ile şöyle bir anlam kastedilmiştir: O, onunla birlikte namaza durduğunda adeta onunla ticarete girmiş olmaktadır. Çünkü onunla birlikte namaz kılmaktan dolayı kendi İçin de sevap kazancı sağlamaktadır. Bu yüzden söz konusu hareket, ticaret olarak adlandırılmıştır. Ancak kelime "ecir" kökünden türemiş olan "ye'teciru" kelimesi de olabilir. Bu durumda ifade: "Kim bununla birlikte ecir kazanmaya çalışır?" anlamına gelir. "Ecir" ise "karşılık" anlamına gelir. (Resulullah a.s.) bu sözle: "Kim bu adamla namaz kılmak suretiyle kendi için ecir kazanır?" yahut "Hanginiz bu adamla namaz kılmak suretiyle ona ecir kazandırır?" anlamım kasdetmiş olabilir. İkinci rivayette geçen: "Şu adama tasaddukta bulunacak ve böylece onunla birlikte namaz kılacak bir adam yok mudur?" sözü, ikinci anlamın daha doğru olduğuna delalet etmektedir. Bu rivayetteki sözü de aynı şekilde: "Hanginiz bu adamla ticarete girer?" tarzındadır. Bütün bu ifadeler anlam yönünden birbirine yakındır. (İbnu'l-Esir)
1492-Tirmizi (J/427) Ebvabu's-Salat, 164-Içinde bir kere cemaatle namaz kılınan bir camide cemaat oluşturulması hakkında gelen rivayetler babı. İbni Huzeyme (3/63-64) İmamın arkasında ona uyanların namaz kılmaları ile ilgili bablar bölümü, 129-Içİnde cemaatle namaz kılınmış bir camide yeniden cemaatle namaz kılmaya ruhsat olduğu babı.
Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/362.
[180] Muvatta (1/132) 8-Kitabu Salati'l-Cema'a, 2-Yatsı ve sabah namazları hakkında gelen rivayetler babı.
[181] Tirmizi (î/433) Ebvabu's-Salat, 165-Yatsı ve sabah namazlarını cemaatle birlikte kılmanın fazileti hakkında gelen rivayetler babı. Bu hadis hasen, sahihtir. Ebu Davud (î/152) Kitabu's-Salat, 47-Cemaatle namaz kılmanın faziletiyle ilgili bab.
[182] Munteka (1/232)
[183] Avnu'I-Ma'bud (1/218)
1493-Müslim (11454) 5-Kitabu'l-Mesacid ve Mevadi'i's-Salat, 46-Yatsı ve sabah namazlarını cemaatle kılmanın fazileti babı.
Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/363-364.
[184] 1494-Muvatta (11131) 8-Kitabu Salati'l-Cema'a, 2-Yatsı ve sabah namazları hakkında gelen rivayetler babı. İsnadı sahihtir.
Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/365.
[185] 1495-Ahmed bin Hanbel (5/140) Ebu Davud (1/152) Kitabu's-Salat, 47-Cemaatle namaz kılmanın faziletiyle ilgili bab. Nesai (2/104-105) İO-Kitabu'l-İmam, 45-İki kişi olunca cemaat oluşturulması babı. İbni Huzeyme (2/366-367) Kitabu'l-İmame fı's-Sala, 6-Bir namazda cemaatin sayısı çok oldukça faziletinin de o nisbette çok olacağının bildirilmesi babı. Bu hadis şahitlerinin bulunması itibariyle hasendir. Bir çok kimse de bunun sahih olduğunu söylemiştir.
Burada münafıkların üzerine ağır olan iki namaz ile kastedilen yatsı ve sabah namazlarıdır.
Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/365-366.
[186] 1496-Tirmizi (217) Ebvabu's-Salat, 178-İlk tekbirin fazileti hakkında gelen rivayetler babı. Tirmizİ şöyle söylemiştir: "Bu hadis Enes bin Malik (r.a.)'ten mevkuf olarak rivayet edilmiştir ve hasen bir hadistir."
Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/366.
[187] 1497-Mecme'u'z-Zevaid (1/296) Heysemi şöyle söylemiştir: "Bunu Taberani, Mu'cemu'l-Kebir'de rivayet etmiştir ve ravileri, Sahih'te isimleri geçen ravilerdir."
Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/367.
[188] Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/367-368.
[189] Tevbe Suresi: 18
En güzel şekil üzere geldi": Şekil (suret) kelimesi Arapların dilinde zahiri anlamda da bir şeyin hakikatini, gerçek mahiyetini ve bir şeyin niteliğini bildirmek amacıyla da kullanılır. Mesela: "Yapılan fiilin sureti şöyle şöyledir" denince, o fiilin mahiyeti anlatılmış olur. "İşin sureti şöyle şöyledir" denince de o işin niteliğinden söz edilmiş olur. Buna göre hadisi şerifte kastedilen anlam, Yüce Allah'ın Resulullah (a.s.)'a en güzel sıfatı ile tecelli ettiği anlamı olabilir. Bununla birlikte "suret" kelimesinin Resulullah (a.s.)'a nisbetle kullanılmış olması da muhtemeldir. Yani: "Ben en güzel suret üzereyken Rabbim bana geldi (tecelli etti)." Bu durumda suret kelimesini zahiri anlamda anlamak da, mahiyet (gerçeklik) ve nitelik anlamında anlamak da mümkündür. Ancak suret kelimesinin zahiri anlamım Yüce Allah hakkında kullanmak mümkün değildir. Yüce Allah bundan çok çok uludur." (Ibnul-Esir) "Geldi (tecelli etti)": İlim adamlarının çoğunluğunun da ifade ettikleri üzere bu olay rüyada gerçekleşmiştir.
Mele-i A'la: İnsanların ileri gelenleri ve üstün mevki sahipleridir. Burada bu kelime ile Yüce Allah'a yakın (mukarrebin) melekler kastedilmiştir. Mekruhlar ile şiddetli soğuk, insanın başına gelen bir rahatsızlık kastedilmiştir. Bu gibi durumlarda kişi üzerine suyun dokunmasından rahatsız olur. Bununla su kıtlığı ve suyun az olması anlamı kastediği de söylenmiştir. Bu gibi durumda insan çok yüksek ücret ödemeden su elde edemez.
1499-Ahmed bin Hanbel (3/68) İbni Mace (1/263) 4-Kitabu'l-Mesacid ve'l-Cema'a, 19-Camilere devam etme ve namazı bekleme babı. İbni Huzeyme (21379) 25-Camilere giderek ve oralarda namaz kılarak oraları imar edenin iman sahibi olduğuna şahitlik edilmesi babı. isnadı sahihtir.
Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/368.
[190] 1500-Ahmed bin Hanbel (İ/368) Tirmizi (1/367-368) 48-Kitabu Tefsiri'l-Kur'an, 39-Sad süresiyle ilgili bab. Bu hadis sahihtir.
Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/368-369.
[191] 1501-Ahmed bin Hanbel (11134-135) İbni Mace (1/278-279) 5-Kitabu İkameti"s-Sala ve's-Sunneti fiha, 14-Açıktan "âmin" denilmesi babı. İbni Huzeyme (11287-288) . Ezan ve kametle ilgili bablar bölümü, 138-Yahudilerin müminlerin "âmin" demelerine kıskançlık duymalarının bildirilmesi babı. Mecme'u'z-Zevaid (2/112-113) Heysemi şöyle söylemiştir: "Bunu Taberani, Evsafta rivayet etmiştir. İsnadı basendir."
Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/370-371.
[192] 1502-Muvatta (1172) 3-Kitabu'l-Mesacid, 1-Namaza çağırma (ezan) hakkında gelen rivayetler babı.
Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/371.
[193] Fethu'l-Bari (21138)
1503-Buhari (2/137) 10-Kitabu'l-Ezan, 31-Sabah namazını cemaatle kılmanın sevabı.
Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/371.
[194] Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/371-372.
[195] 1504-Mecme'u'z-Zevaid (2139) Heysemi şöyle söylemiştir: "Bunu Taberani Mu'cemu'l-Kebir'de rivayet etmiştir. İsnadı hasendir."
Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/372.
[196] 1505-Mecme'u'z-Zevaid (2145) Heysemi şöyle söylemiştir: "Bunu Taberani Mu'cemu'l-Kebir'de ve Evsat'ta rivayet etmiştir ve ravileri sikadırlar."
Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/372.
[197] 1506-Muvatta (11133) 8-Kitabu Salati'l-Cema'a, 3-İmamla birlikte namazı yeniden kılma (iade) babı. İsnadı sahihtir.
Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/373.
[198] Munteka (11132)
1507-Muvatta (11132) 8-Kitabu Salati'l-Cema'a, 3-İmamla birlikte namazı yemden kılma (iade) babı. Nesai (2/112) 10-Kitabu'l-İmame, 53-Bir adamın yalnız basına namaz kılmasından sonra cemaatle birlikte yeniden kılması babı. Bu hadis sahihtir.
Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/373-374.
[199] Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/374.
[200] 1508-Ahmed bin Hanbel (4/215) Kavileri sikadırlar.
Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/374-375.
[201] 1509-Muvatta (1/133) 8-Kitabu Salati'l-Cema'a, 3-İmamla birlikte namazı yeniden kılma (iade) babı. İsnadı sahihtir.
Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/375.
[202] 1510-Muvatta (1/133) 8-Kitabu Salati'l-Cema'a, 3-İmamla birlikte namazı yeniden kılma (iade) babı.
Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/375-376.
[203] 1511-Buhari (2161) 9-Kitabu Mevakiti's-Sala, 31-Güneşin batmasından önce nafile namazın kılınmayacağı babı. Müslim (11567) 6-Kitabu Salati'l-Musafırin ve Kasrına, 51-Namaz kılmanın nehyedildiği vakitler babı.
Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/376.
[204] 1512-Tirmizi (1/424-425) Ebvabu's-Salat, 163-Yalnız başına namaz kılıp sonra cemaate yetişen bir kimse hakkında gelen rivayetler babı. İbni Huzeyme (3167) 134-Sabah
Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/376-377.
[205] Müslim (1/449) Aynı yer.
İ'la'u's-Sımen (41253-255 ve 41273-274)
1513-Müslim (11448) 5-Kitabu'l-Mesacid ve Mevadi'i's-Salat, 41-Namazı uygun görülen vaktinden sonraya bırakmanın mekruhtuğu ve imamın bu vakitten sonraya bırakması durumunda me'munun (cemaatten olan kişinin) ne yapacağı babı.
Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/377-378.
[206] 'Munteka (11133)
[207] Tehanevi (2/341)
[208] Mecme'u'z-Zevaid (11160)
[209] t'la'u's-Sunen (4/55 )
Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/378-380.
[210] 1514-Mecme'u'z-Zevaid (2/68) Heysemi şöyle söylemiştir: "Bunu Taberani, Mu'cemu'l-Kebir'de rivayet etmiştir ve ravileri sikadırlar."
Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/380.
[211] 1515-Buhari (2/148) 10-Kitabu'l-Ezan, 37-Sabah ve akşam camiye gidenin üstünlüğü (fazileti) babı. İbni Huzeyme (2/376) 31,-Sabah ve akşam camiye gidene Yüce
Allah'ın cennette nasıl ikram hazırladığının bildirilmesi. "
Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/380.
[212] 1516-Ebu Davud (1/154) Kitabu's-Salat, 9-Karanlıklarda namaza yürümek hakkında gelen rivayetler babı. Tirmizi (11435) Ebvabu's-Salat, 165-Yatsı ve sabah namazlarını cemaatle birlikte kılmanın fazileti hakkında gelen rivayetler babı. Bu hadis değişik tarıklanyla ve şahitlerinin bulunması itibariyle sahihtir.
Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/381.
[213] 1517-Mecme'u'z-Zevaid (2130) Heysemi şöyle söylemiştir: "Bunu Taberani, Mu'cemu'l-Kebir'de rivayet etmiştir ve ravileri sikadırlar."
Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/381.
[214] 1518-Mecme'u'z-Zevaid (2/30) Heysemi şöyle söylemiştir: "Bunu Taberani, Evsat'ta rivayet etmiştir ve isnadı hasendir."
Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/381.
[215] 1519-Müslim (11462) 5-Kitabu'l-Mesacid ve Mevadi'i's-Salat, 51-Namaza yürümekten dolayı hataların silineceği ve derecelerin yükseltileceği babı.
Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/381-382.
[216] 1520-Ebu Davud (1/153) Kitabu's-Salat, 48-Namaza yürümenin fazileti hakkında gelen rivayetler babı. İsnadı hasendir.
Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/382.
[217] 1521-Ebu Davud (11152) Kitabu's-Salat, 48-Namaza yürümenin fazileti hakkında gelen rivayetler babı. İsnadı hasendir.
Hliyyin: Hafaza meleklerinin toplantısı için kullanılan bir İsimdir. Bu toplantıya iyilik sahibi salih kimselerin amelleri çıkarılır. Bunun cennetteki en yüksek yer olduğu da söylenmiştir. Yine bunun yedinci kat gök olduğu da söylenmiştir.
Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/382.
[218] Müslim (1/461) Aynı yer.
[219] Ebu Davud (1/152-153) Kitabu's-Salat, 48-Namaza yürümenin fazileti hakkında gelen rivayetler babı.
[220] Müslim Şerhi (51168)
1522-Müslim (11460-461) 5-Kitabu'l-Mesacid ve Mevadi'i's-Salat, 50-Camilere doğru çokça adım atmanın fazileti babı. İbni Huzeyme (1/230) 71-Namaz için camilere yürümenin fazileti babı.
Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/383-384.
[221] Müslim (11461) Aynı yer.
1523-Müslim (11460-461) 5-Kitabu'l-Mesacid ve Mevadi'i's-Salat, 50-Camilere doğru çokça adım atmanın fazileti babı.
Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/384-385.
[222] 1524-Buhari (21139) 10-Kitabu'l-Ezan, 33-Adımlardan dolayı sevap umulması babı. Aynı şekilde: Buhari (4199) 29-Kitabu Fedaili'l-Medine, 11-Resulullah (a.s)'ın Medine'nin sıkıştırılmasından hoşlanmaması babı'nda rivayet edilmiştir.
Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/385.
[223] 1525-Ahmed bin Hanbel (41157) İbni Huzeyme (21374) 18-Namaza yürümek dolayısıyla iyiliklerin yazılacağının bildirilmesi babı. İsnadı sahihtir.
Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/385-386.
[224] 1526-Taberani, Mu'cemu'l-Kebir (61253, 254) Mecme'u'z-Zevaid (2131) Heysemi şöyle söylemiştir: "Bunu Taberani, Mu'cemu'l-Kebir'de rivayet etmiştir ve iki isnadından birinin ravileri, Sahih'te isimleri geçen ravilerdir."
Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/386.
[225] 1527-Mecme'u'z-Zevaid (2/37) Heysemi şöyle söylemiştir: "Bunu Bezzar rivayet etmiştir. İsnadı sahihtir."
Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/386.
[226] 1528-Keşfu'l-Estar (21224) Camilere yürüme ve namazı bekleme babı. Mecme'u'z-Zevaid (2130) Heysemi şöyle söylemiştir: "Bunu Bezzar rivayet etmiştir ve ravileri sikadırlar."
Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/387.
[227] 1529-İbni Huzeyme (2(375, 376) 20-Sabah ve akşam camiye gidenin Allah'ın zimmetinde olduğu babı. İsnadı hasendir. Hakim (11212) Kitabu's-Salat, Camiye yürümenin fazileti.
Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/387-388.
[228] 1530-Buhari (2/137) 10-Kitabu'l-Ezan, 31-Sabah namazını cemaatle birlikte kılmanın fazileti babı. Müslim (11460) 5-KitabuU-Mesacid ve Mevadi'i's-Salat, 50-Cami-lere doğru çokça adım atmanın fazileti babı. Allah'ın düşmanı; Bununla kastedilen şeytandır.
Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/388.
[229] 1531-Ahmed bin Hanbel (2/352) Mecme'u'z-Zevaid (2/36) Heysemi şöyle söylemiştir: "Bunu Ahmed bin Hanbel ve Evsafta Taberani rivayet etmiştir. Raviîeri arasında Nafi bin Süleym Kureysi vardır ki, bunu Ebu Hatem sika görmüştür. Geriye kalan raviîeri, Sahih'te isimleri geçen ravİlerdir. Bu hadis hasendir."
Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/389.
[230] 1532-Ahmed bin Hanbel (2/328, 453) İbni Huzeyme (2/379) 26-Namaz için camileri yurt edinmenin fazileti babı. İbni Hibban (4121) Bir kimsenin camide belli bir yeri kendine mekân edinmesinin yasaklığımn bu yeri namaz ve Allah'ın zikrinden başka bir şey için mekân edinme durumu için olduğunun bildirilmesi, Mecme'u'z-Ze-vaid'de de şöyle denmektedir: "İsnadı sahihtir. Kavileri sikadırlar."
Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/389.
[231] 1533-Ahmed bin Hanbel (2/307,340) İbni Huzeyme (2/374) 17-Rab Teala'mn kulunun abdestli olarak camiye yürümesinden dolayı hoşnutluk duyacağının bildirilmesi babı. İsnadı sahihtir.
Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/389-390.
[232] 1534-Ebu Davud (J/150) Kitabu's-Salat, 46-Cemaatin terki hakkında sert tehdidler olduğu babı. Nesai (2/106,107) 10-Kitabu'l-İtname, 48-Cemaatin terki hakkında sert tehdidler olduğu babı. Bu hadis sahihtir. Nevevi ve daha başkaları bunun sahih olduğunu söylemişlerdir.
Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/390.
[233] Buharı (2/141) ÎO-Kitabu'l-Ezan, 34-Yatsı namazını cemaatle birlikte kılmanın fazileti babı.
Bu rivayet, Buhari'nin kitabında aynı zamanda: "Sonra da güçleri yettiği halde namaza çıkmayanların evlerini üzerlerine yakayım..." ifadesini ihtiva eden bir şekilde de nakledilmiştir. (Yayıncı)
[234] Müslim (11451-452) 5-Kitabu'l-Mesacid ve Mevadi'i's-Salat, 42-Cemaatle namaz kılmanın fazileti ve ondan geri kalma hakkında sert tehdidler olduğunun bildirilmesi babı. Ebu Davud (11150) Kitabu's-Salat, 46-Cemaatin terki hakkında sert tehdidler olduğu babı.
Bu hadis (Sahihi Müslim'de) metin olarak değil de mana olarak rivayet edilmiştir. Bu hadisin metin olarak rivayeti ise Ebu, Davud'un Sünen'inde mevcuttur. (Yayınct)
[235] 1535-Buhari (2/141) 10-Kitabu'l-Ezan, 34-Yatsı namazını cemaatle birlikte kılmanın fazileti babı. Bu hadis aynı zamanda: (2/125) 10-Kitabu'l-Ezan, 29-Cemaatle namaz kılmanın gerekliliği babında da rivayet edilmiştir. Yine bir başka yerde:
Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/390-391.
[236] Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/392.
[237] 1536-Mecme'u'z-Zevaid (2/43) Heysemi şöyle söylemiştir: "Bunu Taberani, Evsafta rivayet etmiştir ve ravileri sikadırlar. Bu hadisin bir benzerini Buharı de rivayet etmiştir ancak onun rivayetinde yer alan ifadeler farklıdır. Bu rivayet Buhari'de (131215) 93-Kitabu'l-Ahkâm, 52-Hasımların ve şüphecilerin bu hallerinin bilinmesinden sonra evlerden çıkarılmalarıJmbı'nda geçmektedir.
Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/392.
[238] 1537-Ahmed bin Hanbel (21292, 319) Mecme'u'z-Zevaid (2/42) Heysemi söyle söylemiştir: "BunuAhmed bin Hanbel rivayet etmiştir ve ravileri sikadırlar."
Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/392.
[239] 1538-Mecme'u'z-Zevaid (2143-44) Heysemi şöyle söylemiştir: "Bunu Taberani, Evsat'ta rivayet etmiştir ve ravileri, Sahih'te isimleri geçen ravilerdir."
Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/393.
[240] 1539-Taberani, Mu'cemu'l-Kebir (121271) Keşfu'l-Estar (1/228) Cemaatten geri kalanlarla ilgili bab. Mecme'u'z-Zevaid (2/40) Heysemi şöyle söylemiştir: "Bunu Mu'cemu'l-Kebir'de Taberani ve Bezzar rivayet etmiştir ve Taberani'nin ravileri sikadırlar."
Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/393.
[241] Ebu Davud (1/118) Aynı yer. İsnadı sahihtir. Bu hadisin Müslim'in Sahih'inde Ebu Zer (r.a.)'den rivayet edilen ve mana yönünden destekleyen şahidi bulunmaktadır. Bu rivayet Müslim'de (1/448-449) 5-Kitabu'l-Mesacid ve Mevadi'i's-Salat, 41-Namazın uygun görülen vaktinden sonraya bırakılmasının kerahiyeti babında geçmektedir.
1540-Ebu Davud (1/118) Kitabu's-Salat, 9-İmamm namazı normal vaktinden geciktirmesi durumu ile ilgili bab.
Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/393-394.
[242] Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/394.
[243] 1541-Ibni Huzeyme (3168) imama uyanların imamın arkasında namaza durmaları ile ilgili bablar bölümü, 136-Bir adamın bir namaz vaktinde (farz niyetiyle) kıldığı ilk namazının farza sayılacağının delili babı. İsnadı sahihtir.
Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/394.
[244] 1542-Ahmed bin Hanbel (41154) Mecme'u'z-Zevaid (2/68) Heysemi şöyle söylemiştir: "Bunu Ahmed bin Hanbel rivayet etmiştir. Taberani de bir bölümünü rivayet etmiştir ve ravileri sikadırlar."
Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/395.
[245] 1543-Ebu Davud (1/143) Kitabu's-Salat, Vaktin gözetilmesi konusunda müezzinin üzerine düşen görev babı. Tirmizi (11402) Ebvabu's-Salat, İmamın zimmet aldığı (ar-kasındakilerin namazlarını zimmetine aldığı) müezzinin de güven sağladığı hakkında gelen rivayetler babı. Bu hadis sahihtir.
Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/395.
[246] 1544-Keşfu'l-Estar (1/181) Kitabu's-Salat, Ezanın fazileti babı. Mecme'u'z-Zevaid (2/2) Heysemi şöyle söylemiştir: "Bunu Bezzar rivayet etmiştir ve bütün ravileri sikadırlar. "
"İmam zimmeti üzerine almıştır": Yani ona uyanların namazları, onun uhdesindedir. Onların namazlarının geçerliliği de kendi namazının geçerli olmasıyla yakından irtibatlıdır. Dolayısıyla o, onların namazlarının geçerli olup olmamasını yükümlülüğüne almış olmaktadır.
Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/395-396.
[247] Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/396.
[248] 1545-Müslim (11493) 6-Kitabu Salati'l-Musafirin ve Kasriha, 9-Müezzİnin (kamet o-kumaya) başlamasından sonra nafile bir namaza başlamanın mekruhluğu babı. Ebu Davud (2/22) Kitabu's-Salat, 5-Sabah namazının İki rek'ai sünnetini kılmadan cemaate yetişme babı. Tirmizi (2/282) Ebvabu's-Salat, 312-Namaz için kamet getirildikten sonra farzdan başka bir namazın kılınmayacağı hakkında gelen rivayetler babı. Nesai (2/116) Kitabu'l-İmame, 60-Kamet okunması sırasında (nafile) namaza durulmasının mekruhluğu babı. İbni Huzeyme (2/169) 467-Sabah namazının İki rek'at sünnetinin imam farzı kılarken kılınabileceğini söyleyenlerin aksine kamet okunduktan sonra bu iki rek'atta namazın kılınmasından nehiy babı. 'faüezzin kendine güvenilendir": Yani namaz -vakitleri konusunda ve oruç vakitleri (oruca başlama ve iftar vakitleri) konusunda müezzine güvenilmektedir.
Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/396.
[249] 1546-Müslim (î/453) 5-Kitabu's-Salat, 45-Müezzin ezan okuduktan sonra camiden çıkmaktan nehiy babı. Nesai (2129) 7-Kitabu'l-Ezan, 40-Ezan okunduktan sonra camiden çıkma konusunda sert tehdid olduğu babı.
Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/397.
[250] 1547-Ahmed bin Hanbel (21537) Mecme'u'z-Zevaid (2/5) Heysemi söyle söylemiştir: "Bunu Ahmed bin Hanbel rivayet etmiştir ve ravileri, Sahih'te isimleri geçen ravilerdir."
Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/397
[251] 1548-Mecme'u'z-Zevaid (2/5) Heysemi şöyle söylemiştir; "Bunu Taberani Evsat'ta rivayet etmiştir ve ravileri, Sahih'te isimleri geçen ravilerdir."
Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/397-398.
[252] 1549-İbni Mace (1/302) 5-Kitabu İkameti's-Sala ve's-Sunneti fıha, 35-Yağmurtu bir gecede cemaat oluşturulması babı. İbni Huzeyme (3/80) İmama uyanların imamın arkasında namaza durmaları ile ilgili bablar bölümü, 150-Yolculukta cemaati terkin caiz olduğu ve namazın bineklerin üzerinde kılınmasının emredilmesi babı. İsnadı sahihtir.
Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/398
[253] 1550-Ebu Davud (1/279) Kitabu's-Salat, Soğuk bir gecede cemaatten geri kalma babı.. İbni Huzeyme (3/79-80) İmama uyanların imamın arkasında namaza durmaları ile ilgili bablar bölümü. 149-Yolculukta, karanlık bir gecede cemaati terkin caiz olduğu babı. Buharı ve Müslim'in şartlarına göre isnadı sahihtir.
Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/398-399.
[254] 1551-Ebu Davud (î/151) Kitabu's-Salat, Cemaati terketme konusunda sert tehdidler olduğu babı. İsnadı sahihtir.
Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/399.
[255] 1552-Ebu Davud (1/22) Kitabu't-Tahare, Bir adamın tuvalet ihtiyacının olduğu sırada namaz kılıp kılmayacağı babı. Tirmİzi (1/262, 263) Ebvabu's-Salat, 108-Namaz için kamet getirildiğinde birinin tuvalet ihtiyacının olması durumunda önce tuvalete gitmesinin gerektiği hakkında gelen rivayetler babı. İbni Huzeyme (2/65-66) Namazda yapılması mekruh olan fiillerle ilgili bablar bölümü, 357-Tuvalet ihtiyacı varken namaza durmaktan nehiy ve namaza başlamadan önce tuvalet ihtiyacım görmekle emir babı. İsnadı sahihtir.
Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/399-400.
[256] Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/400.
[257] 1553-Ahmed bin Hanbel (3/367) Ebu Ya'la (3/337) Mecme'u'z-Zevaid (2/42) Heysemi şöyle söylemiştir: "Bunu Ahmed bin Hanbel, Ebu Ya'la ve Evsat'ta Taberani rivayet etmiştir ve Taberani'nin bütün ravileri sikadırlar."
Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/400.
[258] 1554-Ahmed bin Hanbel (4/220) Mecme'u'z-Zevaid (2/47) Heysemi şöyle söylemiştir: "Bunu Ahmed bin Hanbel ve Mu'cemu'l-Kebir'de Taberani rivayet etmiştir ancak Taberani şöyle söylemiştir: "Namaz uykudan hayırlıdır (es-Salatu hayrun mine'n-nevm)" deyince "oturan için sakınca yoktur" dedi. Bunu İsmail bin Ayyaş, Yahya bin Said Ensari Medeni'den rivayet etmiştir. Onun Hicaz halkından naklettiği rivayetleri kabul görmemiştir. Bunu Taberani bir başka tarıkdan daha rivayet etmiştir ki, bu tankın ravileri, Sahih'te isimleri geçen ravilerdir."
Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/401
[259] 1555-Ebu Davud (1/151) Kitabu's-Salat, Cemaati terketme konusunda sert tehdidler olduğu babı. Nesai (2/109-110) 10-Kitabu'l-İmame, 50-Namaz için ezan okunduğunda namazı kılmaya özen gösterilmesi babı. İbni Huzeyme (21367-368) Kita-bu'l-İkameti fı's-Salat, 7-Gözleri görmeyenler geceleyin cemaate gelmeleri durumunda haserattan ve vahşi hayvanlardan korksalar da onlara cemaate gelmelerinin emredilmesi babı.
Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/402.
[260] 1556-Müslim (11452) 5-Kitabu'l-Mesacid ve Mevadi'i's-Salat, 43-Ezanı duyanın camiye gelmesinin gerektiği babı. Nesai (21109) 10-Kitabu'l-İmame, 50-Namaz için ezan okunduğunda namazı kılmaya özen gösterilmesi babı.
Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/402.
[261] 1557-Muvatta (1/172) 9-Kitabu Kasri's-Sala fi's-Sefer, 24-Namazîa ilgili genel hüküm-. ler babı. Buharı (1/519) 8-Kitabu's-Salat, 46-Evlerde mescidler babı. Müslim (11455) 5-Kitabu'l-Mesacid ve Mevadi'i's-Salat, 47-Bir mazeret dolayısıyla cemaatten geri kalmaya mazeret olduğu babı. Nesai (2/80) 10-Kitabu'l-îmame, 10-Göz-leri görmeyenin imamlığı.
Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/402-403.
[262] Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/403.
[263] 1558-Mecme'u'z-Zevaid (2/41) Heysemi söyle söylemiştir: "Bunu Taberani, Mu'cemu'l-Kebir'de rivayet etmiştir. İsnadı hasendir."
Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/403.
[264] Müslim (J/465) 5-Kitabu'l-Mesacid ve Mevadi'i's-Salat, 53-Kimin imamlığa en lâyık olduğu babı.
1559-Müslİm (11465) 5-Kitabu'l-Mesacid ve Mevadi'i's-Saİat, 53-Kimin imamlığa en lâyık olduğu babı. Ebu Davud (î/159) Kİtabu's-Salat, 60-Kimin imamlığa en lâyık olduğu babı. Tirmizi (1/458-459) Ebvabu's-Salat, 174-Kimin imamlığa en lâyık olduğu hakkında gelen rivayetler babı.
Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/407-408.
[265] Müslim Şerhi (51172)
[266] Müslim Şerhi (5/173)
[267] Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/408-409.
[268] 1560-Müslim (1/464) 5-Kitabu'l-Mesacid ve Mevadi'i's-Salat, 53-Kimin imamlığa en lâyık olduğu babı. Nesai (2/76) 10-Kitabu'l~İmame, 2-Kimin imamlığa en lâyık olduğu babı.
Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/409-410.
[269] 1561-Ahmed bin Hanbel (31475) Keşfu'l-Estar (J/230) İmamlık babı. Mecme'u'z-Ze-vaid (2/63) Heysemi şöyle söylemiştir: "Amr bin Ebih'in hadisinin Sahih'te yer aldığını, bu hadisinin de atlılardan nakledildiğini belirtirim."
Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/410.
[270] 1562-Mecme'u'z-Zevaid (2/65-66) Heysemi şöyle söylemiştir: "Bunu Taberani rivayet etmiştir ve ravileri. Snhih't etmi§tir ve ravileri, Sahih'te isimleri geçen ravilerdir."
Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/410.
[271] Müslim (11466) Aynı yer.
[272] Müslim, aynı yer.
[273] Müslim, aynı yer.
[274] Nesai (218-9) 7-Kitabu'l-Ezan, 7-Yoiculukta yalnız başlarına namaz kılanların ezan okumaları.
[275] Tirmizi (1/399) Ebvabu's-Salat, 151-Yolculukta ezan hakkında gelen rivayetler babı. Ebu Davud (11161) Kitabu's-Salat, 60-İmamlığa kimin en lâyık olduğu babı.
[276] Ebu Davud, aynı yer. İbni Huzeyme (1/206) 48-Yolculukta ezan okumakla ve kamet getirmekle emir babı. Bu rivayeti özet halinde veren haberin bildirilmesi babı.
1563-Buhari (2/111) 10-Kitabu'l-Ezan, 18-Yolcuların cemaat oluşturmaları durumunda ezan okumaları ve kamet getirmeleri babı. Müslim (1/465-466) 5-Kitabu'l-Mesa-cid ve Mevadi'i's-Salat, 53-Kimin imamlığa en lâyık olduğu babı.
Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/411-412.
[277] Müslim Şerhi (5/172 )
[278] Fethu'l-Bari (2/172)
[279] Fethu'l-Bari (2/171 )
[280] Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/412-413.
[281] 1564-Ebu Davud (1/162-163) Kitabu's-Salat, 65-Ziyaretçinin imamlığı babı. Tİrmizi (2/187) Ebvabu's-Salat, 264-Bir topluluğu ziyaret edenin onlara namaz kıldırmayacağı hakkında gelen rivayetler babı. Bu hadis şahitlerinin bulunması itibariyle hasendir.
Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/414.
[282] Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/414.
[283] 1565-Buhari (8/22) 64-Kitabu'l'Meğazi, 52-Resulullâh-(a.s.)'m fetih zamanında Mekke'deki yeri ile ilgili bab.
Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/415-416.
[284] Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/416.
[285] 1566-Tirmizi (5/156-157) 46-Kitabu Fedaili'l-Kur'an, 2-Bakara suresinin ve Ayete'l-kursi'nin fazileti hakkında gelen rivayetler babı. İbni Huzeyme (3/5) 31-Kur'an-ı Kerim'den daha çok sey ezber bilmekle imamlığa hak kazanma babı.
Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/416-417.
[286] Ebu Davud (1/160) Aynı yer.
[287] Buhari (131167) 93-Kitabu'l-Ahkam, 25-Azatlının (kölelikten azad edilmiş birinin) kadılığa ve amilliğe (devlet görevine) getirilmesi babı.
1567-Buhari (11184) İO-Kitabu'l-Ezan, 54-KÖlenin ve mevlanın (azatlının) imamlığı babı. Ebu Davud (i/160) Kitabu's-Salat, 60-İmamlığa kimin daha lâyık olduğu babı.
Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/417
[288] 1568-Buhari (2/188) 10-Kitabu'l-Ezan, 56-Fitneye bulaşanın ve bidatçinin imamlığı babı.
Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/418.
[289] Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/418-419.
[290] Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/419.
[291] 1570-Buhari (1/184) 10-Kitabu'l-Ezan, 54-Kölenin ve mevlanın (azatlının) imamlığı babı.
Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/419.
[292] 11571~Ebu °aVUd (lll62) Kitabu's-Salat, 64-Körün imamlığı babı. İsnadı basendir
Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/419-420.
[293] 1572-Mecme'u'z-Zevaid (2/65) Heysemi söyle söylemiştir: "Bunu Ebu Yala ve Evsafta
Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/420.
[294] 1573-Mecme'u'z'Zevaid (2165) Heysemi söyle söylemiştir: "Bunu Taberani, Mu'cemu'l-Kebir'de rivayet etmiştir ve ravileri, Sahih'te isimleri geçen ravilerdir."
Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/420-421.
[295] 1574-İbni Huzeyme (3/89) Salatu'n-Nisa fi'l-Cema'a, 168-Kadımnfarz bir namazda kadınlara imamlığı babı.
Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/421.
[296] Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/421-422.
[297] Buhari (2/200) 10-Kitabu'l-Ezan, 63-İmamımn okumayı uzatmasından dolayı ondan şikâyetçi olma babı.
[298] Ebu Davud (11210) Kitabu's-Salat, 127-Namazı hafif tutma babı.
1575-Buhari (101515) 78-Kitabu'l-Edeb, 74-Belirtilen sözü te'vil amacıyla veya bilmeden söyleyenin kâfirliğine hükmedilmeyeceği görüşünde olanlar babı. Müslim (11339) 4-Kitabu's-Salat, 36-Yatsı namazında okuma babı.
Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/422-423.
[299] İ'la'u's-Sunen (2/59)
[300] İ'la'u's-Sunen (2/52)
[301] Umdetu'l-Kari (2/773 )
[302] Zeyla'i, Nasbu'r-Râye (2/53)
[303] Fethu'l-Bari (2/197)
[304] Fethu'l-Bari (2/196-197) İ'la'ıı's-Sunen (4/257-264 )
[305] Tabakâtu'l-Hanabile, sh.53, Nasbu'r-Râye, 2/52'den alınarak.
[306] Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/423-427.
[307] Müslim (1/341) 4-Kitabu's-Salat, 37-İmamların namazı tam olarak kılmakla birlikte hafif tutmakla emrolunduklart babı.
[308] Müslim, aynı yer.
[309] Müslim, aynı yer.
1576-Muvatta (1/134) 8-Kitabu Salati'l-Cema'a, 4-Cemaatle kılınan namazda amel babı. Buharı (2/199) 10-Kitabu'l-Ezan, 62-Bir kimsenin yalnız başına namaz kılarken istediği kadar uzatabileceği babı. Ebu Davud (11211) Kitabu's-Salat, 127-Namazı hafif tutma babı. Nesai (2194) 10-Kitabu'l-İmame, 35-Namazı hafif tutma konusunda imamın görevi babı.
Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/427-428.
[310] 1577-Buhari (13/136) 93'-Kitabu'l-Ahkâm, 13-Yargıcın hiddetli iken hüküm veya fetva verip veremeyeceği babı. Müslim (1/340) 4-Kitabu's-Salat, 37-İmamların namazı tam olarak kılmakla birlikte hafif tutmakla emrolundukları babı. İbni Huzeyme (3/49) imama uyanların imamın arkasında namaza durmaları ile ilgili bablar bölümü, 11-İmamın, kendine uyanları bıktırma veya uzaklaştırma korkusundan dolayı namazı uzatmaktan nehyedilmesi babı.
Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/428.
[311] 1578-Mecme'u'z~Zevaİd (1/316) Kitabu's-Salat, Sabah namazının vakti babı. Heysemi söyle söylemiştir: "Bunu Taberani rivayet etmiştir ve ravileri, Sahih'te isimleri geçen ravilerdir."
Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/429.
[312] 1579-Ahmed bin Hanbel (3/158) Ravileri sikadırlar.
Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/429.
[313] 1580'Ahmed bin Hanbel (41257) Ravileri sikadırlar.
Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/429.
[314] 1581-Ahmed bin Hanbel (51218,219) Ebu Ya'la (3/31)Mecme'u'z-Zevaid (2/70) Heysemi şöyle söylemiştir: "Bunu Ahmed bin Hanbel ve Ebu Ya'la rivayet etmiştir.
Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/429-430.
[315] 1582-Ahmed bin Hanbel (2/26) Nesai (2/95) 9-Kitabul-Kıble, 36-İmama namazı uzatması için ruhsat. İbni Huzeyme (3/48) İmama uyanların imamın arkasında namaza durmaları ile ilgili bablar bölümü. 112-İmamın namazı uzatmış olmamak için okuyacağı miktar. İsnadı basendir.
Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/430.
[316] 1583-Ahmed bin Hanbel (51225) Mecme'u'z-Zevaid (2/70) Heysemi şöyle söylemiştir: "Bunu Ahmed bin Hanbel ve Mu'cemu'l-Kebir'de Taberani rivayet etmiştir ve ra-vileri sikadırlar."
Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/430.
[317] Ebu Davud (1/146) Kitabu's-Salat. Ezan okuma karşılığında ücret alma babı. Nesai (2/23) 7-Kitabu'l-Ezan, 32-Ezan okuması karşılığında ücret almayan müezzin görevlendirilmesi babı.
1584-Müslim (11341) 4-Kitabu's-Salat, 37-İmamlann namazı tam olarak kılmakla birlikte hafif tutmakla emrolundukları babı.
Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/431.
[318] 1585-Mecme'u'z-Zevaid (2/72) Heysemi şöyle söylemiştir: "Bunu Taberani, Evsat'ta rivayet etmiştir ve ravileri sikadırlar."
Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/431.
[319] 1586-Keşfu'l-Estar (11237) Kitabu's-Salat, İnsanlara imamlık edenin namazı hafif tutması gerektiği babı. Mecme'u'z-Zevaid (2/73) Heysemi şöyle söylemiştir: "Bunu Taberani, Mu'cemu'l-Kebir'de rivayet etmiştir ve ravileri, Sahih'te isimleri geçen ravilerdir. Bezzar da bir kısmım rivayet etmiştir."
Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/432.
[320] Müslim (11342) 4-Kitabu's-Salat, 37-İmamların namazı tam olarak kılmakla birlikte hafif tutmakla emrolundukları babı.
[321] Buhari (2/202) 10-Kitabu'l-Ezan, 65-Çocuk ağlaması dolayısıyla namazı hafif tutma babı.
[322] Müslim (1/342) 4-Kitabu's-Salat, 37-İmamların namazı tam olarak kılmakla birlikte hafif tutmakla emrolundukları babı.
[323] Fethu'l-Bari (2/202)
1587-Buhari (2/202) 10-Kitabu'l-Ezan, 65-Çocuk ağlaması dolayısıyla namazı hafif tutma babı. Müslim (11343) 4-Kitabu's-Salat, 37-İmamların namazı tam olarak kılmakla birlikte hafif tutmakla emrolundukları babı.
Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/432-433.
[324] Akzab Suresi: 43
[325] el-Feyz (3/17)
Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/433-434.
[326] 1588-Buhari (2/201-202) 10-Kitabu'UEzan, 65-Çocuk ağlaması dolayısıyla namazı hafif tutma babı. Ebu Davud (11209) Kitabu's-Salat, 126-Ortaya çıkan bir durumdan dolayı namazı hafif tutma babı. Nesai (2195) 10-Kitabu'l-İmame, 35-Namazı hafif tutma konusunda imamın görevi.
Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/434.
[327] 1589-Buhari (2/116) 10-Kitabu'l-Ezan, 20-Bir kimsenin "Namazı kaçırdık" demesi babı. Müslim (11421) 5-Kitabu'l-Mesacid ve Mevadi'i's-Salat, 38-Namaza vakar ve sekİ-net ile gitmenin müstehablığı babı.
Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/434-435.
[328] Müslim (î/421) 5-Kitabu'l-Mesacid ve Mevadi'i's-Salat, 38-Namaza vakar ve sekinet ile gitmenin müstehablığı babı.
[329] Müslim (1/421) Aynı yer.
[330] Müslim, aynı yer.
1590-Buhari (2/117) 10-Kitabu'l-Ezan, 21-Namaza koşulmayacağı, sekinet ve vakar ile
gidileceği babı.
Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/435.
[331] Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/436.
[332] Ebu Davud (1/182) Kitabu's-Salat, 101-Safa girmeden önce rüku eden bir kimseyle ilgili bab.
1592-Buhari (2/267) 10-Kitabu'l-Ezan, 114-Safa girmeden önce rükuya gidilmesi babı.
Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/436-437.
[333] Subulu's-Selâm (2/34 )
[334] İ'la'u's-Sunen (4(299)
Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/437.
[335] 1593-Muvatta (1/165) 9-Kitabu Kasri's-Sala fi's-Sefer, 21-İmam rükuda İken gelen birinin ne yapacağı babı. Zeyd bin Sabit'in uygulaması ile ilgili rivayetin isnadı sahihtir.
Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/438.
[336] Î'la'u's-Sunen (4/310)
1594-Mecme'u'z-Zevaid (2196) Heysemi şöyle söylemiştir: "Bunu Taberani, Evsafta rivayet etmiştir ve raviİeri, Sahih'te isimleri geçen ravilerdir."
Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/438.
[337] Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/438-439.
[338] 1595-İbni Huzeyme (3/9-10) 38-Baş imamın (yani yönetici durumundaki imamın) yönettiği kişilerden birinin halka imamlık etmesi durumunda onun arkasında namaz kılmasına ruhsat olduğu babı. Bu hadis sahihtir. 1)
Gıpta: Gıpta edilen kişideki gıpta edilen durumun gitmesini istemeden, o halin kendinde de olmasını arzulamaktır.
Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/439.
[339] Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/440.
[340] 1596-Ibni Huzeyme (3147) 108-İmama uyanın, ayakta duruşta ve oturuşta imamdan öne geçmesinden nehiy babı. Bu hadis sahihtir.
Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/440.
[341] Müslim (1/304) Aynı yer.
[342] Nesai (2/96, 97) 10-Kitabu'l-lmame, 38-İmamdan öne geçme babı.
1597-Mûslim (11303,304) 4-Kitabu's-Salat, 16-Namazda teşehhüd babı.
Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/441-442.
[343] el-Muhezzeb (1187)
Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/443.
[344] Müslim, aynı yer,
[345] Nevevi, Müslim Şerhi (11177)
[346] Buradaki Kahd İsminin Fehd olarak yazılısı yanlıştır. Bu isim meftuh kâf ile başlamaktadır.
[347] Hazimi, el-İ'tibar (113)
[348] İ'la'u's-Sunen (4/239-242 )
1598-Buhari (21290) 10-Kitabu'l-Ezan, 128-Secdeye gidilirken tekbir getirilerek secdeye kapanılacağı babı. Müslim (1/308) 4-Kitabu's-Salat, 19~İmama uyanın imamın hareketlerine göre hareket etmesi babı.
Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/443-446.
[349] 1599-Ebu Davud (1/246) Kitabu's-Salat, 171-İmamın arkasında "âmin" deme babı. İbni Mace (1/278) 5-Kiîabu İkameti's-Sala ve's-Sunneti fiha, 14-"Amin" sözünü açıktan söyleme babı. Darekutni'nin Sünen'i. (11335) Namazda Fatiha suresinin okunmasından sonra "âmin" denmesi ve bu sözün açıktan söylenmesi babı. Beyhaki, Su-nenu'l-Kebir (2158) Kitabu's-Salat, İmamın "âmin" sözünü açıktan söylemesi babı. Hakim bunun sahih olduğunu söylemiştir.
Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/446.
[350] İ'la'u's-Sunen (21211)
[351] Tenvirul-Hevalik (1191)
[352] Cevheru'n-Nakiyy (İ/132)
Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/446-447.
[353] 1600-Tirmizi (2/485-486) Ebvabu's-Salat, 414-İmam secdede iken ona yetişen bir kimsenin ne yapacağı hakkında bildirilenler babı. Bu rivayet aynı şekilde İbni Ebi Şeybe tarafından sahih muttasıl (kesintisiz) bîr isnadla mana yönünden rivayet edilmiştir.
Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/448.
[354] Kitabu's-Sehv (2/141-142) 11-Kitabu'l-İftitah, 30-Yüce Allah'ın: "Kur'an okunduğu zaman onu dinleyin ve susun ki rahmet olunasınız." sözünün yorumu babı.
1601-Ebu Davud (1/168) Kitabu's-Salat, 74-İmama uyana imamı izlemesi konusunda nelerin emredildiği babı. İbni Mace (1/309) 5-Kitabu İkameti's-Sala ve's-Sunneti fiha, 41-Rüku \e secdede imamın önüne geçmekten nehiy babı. İsnadı sahihtir.
Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/448.
[355] 1602-Taberani, Mu'cemu'l-Kebir (9/309) Mecme'u'z-Zevaid (2/79) Heysemi şöyle söylemiştir; "Bunu Taberani, Mu'cemu'l-Kebir de rivayet etmiştir ve ravileri sikadırlar."
Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/449.
[356] 1603-Keşfu'l-Estar (11233) Kitabu's-Salat, İmama uyanın fiillerinin imamdan sonra olması babı. Mecme'u'z-Zevaid (2/78) Heysemi şöyle söylemiştir: "Bunu Bezzar ve Evsat'ta Taberani rivayet etmiştir. İsnadı hasendir."
Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/449.
[357] 1604-Buhari (2/182) 10-Kitabu'l-Ezan, 53-îmamdan önce kafasını kaldıranın işlediği günâh babı. Müslim (î/320) 4-Kitabu's-Salat, 25-Rükuda, secdede ve benzerlerinde imamın önüne geçmenin haramlığı babı. Ebu Davud (11169) Kitabu's-Salat. İmamdan önce kalkan veya ondan önce (rüku veya secdeye) kapanana karşı sert tehdid olduğu babı. Tirmizi (2/475) Ebvabu's-Salat, 409-İmamdan önce başını kaldırana karşı gelen sert tehdidler babı. Nesai (2/96) ÎO-Kitabu'l-İmame, 38-İmamdan öne geçme babı. İbni Mace (1/308) 5-Kitabu İkameti's-Sala ve's-Sunneti fiha, 41-Rüku ve secdede imamın önüne geçmekten nehiy babı. İsnadı sahihtir.
Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/449-450.
[358] Müslim (11345) Aynı yer.
[359] Müslim (1/345) Aynı yer.
[360] Ebu Davud (İl 168) Kitabu's-Salat, 74-İmama uyanın imamı izlemekle emrolunduğu babı.
[361] Ebu Davud (1/168) Aynı yer.
[362] Ebu Davud (1/168) Aynı yer.
1605-Buhari (21295) 10-Kitabu'l-Ezan, 133-Yedi organ üzere secde edilmesi babı. Müslim (11345) 4-Kitabu's-Salat, 39-İmamın izlenmesi ve namazın fiillerinin ondan sonra yapılması babı.
Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/450-451.
[363] 1606-Müslim (11345) 4-Kitabu's-Salat, 39-İmamın izlenmesi ve namazın fiillerinin ondan sonra yapılması babı.
Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/451.
[364] 1607-Nesai (21156) ll-Kitabu'l-İftiîah, 41-Sabah namazında Rum suresinin okunması babı. Bu hadis basendir. Suyuti'nin Cami'u'l-Kebir'inde ifade edildiğine göre bunu Abdurrezzak, Ahmed bin Hanbel, Beğavİ, Taberani ve Beyhakİ mana yönünden rivayet etmişlerdir.
Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/451-452.
[365] Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/452.
[366] Ebu Davud (1/238) Aynı yer. Bu hadis şahitlerinin bulunması itibariyle hasendir.
1608-Ebu Davud (1/238) 162-Namazda imama hatırlatmada bulunulması babı.
Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/452.
[367] Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/452-453.
[368] 1609-Ebu Davud (1/239) 162-Namazda imama hatırlatmada bulunulması babı. isnadı hasendir.
Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/453.
[369] 1610-Taberani, Mu'cemu'l-Kebir (121313) Mecme'ite-Zevaid (2170) Heysemi söyle söylemiştir: "Bunu Taberani, Mu'cemu'l-Kebir'de rivayet etmiştir ve ravileri sikadırlar."
Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/453-454.
[370] 1611 -Mecme'u'z-Zevaid (2/111) Heysemi şöyle söylemiştir: "Bunu Taberani, Mu'ce-mu'l-Kebir'de rivayet etmiştir ve ravileri sikadırlar."
Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/454.
[371] 1612-Mecme'u'z-Zevaid (21111) Heysemi şöyle söylemiştir: "Bunu Taberani, Mu'ce-mu'l-Kebir'de rivayet etmiştir ve ravileri sikadırlar."
Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/454.
[372] Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/454-455.
[373] 1613-Muvatta (1/84) 3-Kitabu's-Salat, 8-Fatiha suresi hakkında gelen rivayetler babı. Tirmizi (2/124) Ebvabu's-Salat, 232-İmamın Kur'an-ı Kerim'i açıktan okuması durumunda imamın arkasında bir şey okumamak gerektiği hakkında gelen rivayetler babı. İsnadı sahihtir. Tirmizi şöyle söylemiştir: "Bu hadis hasen, sahihtir." Hadisin metninde geçen: "yekunu (olur)" kelimesi, Tirmizi'nin yazmasında geçmekte ancak Muvatta'da geçmemektedir.
Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/455.
[374] 1614-Ebu Ya'la (5/187-188) Müellif: "İsnadı iyidir" demiştir. (Hadisin ravilerinden olan) Mahled bin Hasen bin Ebi Zemil hakkında İbni Ebi Hatim: "Saduktur (doğru sözlüdür, sikadan sonra gelen derece)" demiştir. Nesai ise onun hakkında: "Pek sakıncalı değildir (lâ be'se bih, saduktan sonra zayıftan önce gelen derece)" demiştir. İbni Hibban ve Mesleme de onu sika görmüşlerdir. Bkz. Tarihu Bağdad (13/175-176) Mecme'u'z-Zevaid (2/110) Heysemi şöyle söylemiştir: "Bunu Ebu Ya'la ve Evsat'ta Taberani rivayet etmiştir ve ravileri sikadırlar."
Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/455-456.
[375] Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/456.
[376] 1615-Ahmed bin Hanbel (51410, 4/236) Mecme'u'z-Zevaid (21111) Heysemi şöyle söylemiştir: "Bunu Ahmed bin Hanbel rivayet etmiştir ve ravileri, Sahih'te isimleri geçen ravilerdir."
Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/456.
[377] 1616-Ahmed bin Hanbel (51345) Mecme'u'z-Zevaid (2/109) Heysemi şöyle söylemiştir: "Bunu Ahmed bin Hanbel ve Mu'cemu'l-Kebir'de ve Evsat'ta Taberani rivayet etmiştir ve Ahmed bin Hanbel'in ravileri, Sahih'te isimleri geçen ravilerdir."
Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/456-457.
[378] 1617-Ahmed bin Hanbel (11451) Ebu Ya'la (81423) Keşfu'l-Estar (11239) Bunlar (yani Ebu Ya'la ve Kegu'l-Estar müellifi İbni Hibban): "Bunu bu şekliyle Yunus'tan başkasının rivayet ettiğini bilmiyoruz" demişlerdir. Mecme'u'z-Zevaid (2/110) Heysemi şöyle söylemiştir: "Bunu Ahmed bin Hanbel, Ebu Ya'la ve Bezzar rivayet etmişlerdir ve Ahmed bin Hanbel'in ravileri, Sahih'te isimleri geçen ravilerdir."
Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/457.
[379] 1618-Mecme'u'z-Zevaid (21110-111) Heysemi şöyle söylemiştir: "Bunu Taberani Mu'cemu'l-Kebir'de ve Evsat'ta rivayet etmiştir ve ravileri sikadırlar."
Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/457
[380] 1619-Nesai (21142) 11-Kitabu'l-İftitah, 31-İmama uyanın imamın okumasıyla yetinmesi babı. isnadı hasendir.
Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/458.
[381] Tirmizi (2/116-117) Ebvabu's-Salat, 232-İmamın Kur'an-ı Kerim'i açıktan okuması durumunda imamın arkasında bir sey okumamak gerektiği hakkında gelen rivayetler babı. Tirmizi söyle söylemiştir: "Ubade'nin hadisi hasendir." Ebu Davud (11217) Kitabu's-Salat, 136-Namazında Fatiha suresini okumayanla ilgili bab.
[382] Nesai (21141) 11-Kitabu'l-İftitah, 29-İmamın Fatiha suresini açıktan okuduğu yerde onun arkasında Fatiha suresini okuma babı. Bazıüim adamları bu hadisin sahihliği konusunda bazı tenkidlerde bulunmuşlardır.
1620-Ebu Davud (1/217-218) Kitabu's-Salat, 136-Namazında Fatiha suresini okumayanla ilgili bab.
Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/458-459.
[383] Ebu Davud (11219) Kitabu's-Salat, 136-Namazında Fatiha suresini okumayanla ilgili bab.
[384] Ebu Davud (1/219) Aynı yer.
[385] Ebu Davud (1/219) Aynı yer. İsnadı sahihtir.
1621-Muvatta (1186) 3-Kitabu's-Salat, 10-îmamın açıktan okuduğu yerde onun arkasında bir şey okumama babı. Ebu Davud (1/218) Kitabu's-Salat, 136-Namazında Fatiha suresini okumayanla ilgili bab. Tirmizi (2/118-119) Ebvabu's-Salat, 232-İma-mın Kur'an-ı Kerim'i açıktan okuması durumunda imamın arkasında bir şey okumamak gerektiği hakkında gelen rivayetler babı. Tirmizi şöyle söylemiştir: "Bu hadis hasendir." Nesai (2/140-141) 11-Kitabu'l-İftitah, 28-îmamın açıktan okuduğuyer-de onun arkasında bir şey okumama babı.
Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/460-461.
[386] Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/461.
[387] Müslim (1/298) Aynı yer.
[388] Ebu Davud (11219) Kitabu's-Salat, 137-İmamın açıktan okumadığı yerde imama uyanın Kur'an-ı Kerim okuyabileceği görüşünde olanlar babı. Nesai (21140) 11-Kitabu'l-Iftitah, 27-Imamın açıktan okumadığı yerde onun arkasında bir şey okumama babı. 1623-Muvatta (1186) 3-Kitabu's-Salat, 10-İmamın açıktan okuduğu yerde onun arkasında bir şey okumama babı. İsnadı sahihtir.
Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/461.
[389] Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/462.
[390] Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/462.
[391] Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/462.
[392] Tirmizi (2128) Aynı yer.
[393] Ebu Davud (1/246) Kitabu's-Salat, 171-İmamın arkasında "âmin" deme babı.
[394] Ebu Davud (11246) Aynı yer.
1624-Tirmizi (2/27) Ebvabu's-Saiat, 184-"Amin" deme hakkında gelen rivayetler babı. İsnadı basendir.
Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/462-463.
[395] İ'la'u's-Sunen (21216)
[396] A'raf Suresi: 55
[397] İ'la'u's-Sunen (21219 )
[398] İ'la'u's-Sunen (2/220-223)
Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/463-465.
[399] Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/465.
[400] 1625-Ahmed bin Hanbel (2/233) Nesai (2/144) 11-Kitabu'Uftitah, 33-İmamın "âmin" sözünü açıktan söylemesi babı. Darimi (1/284) 38-"Amin" demenin fazileti babı. Tertibu'l-İhsan (31146) Kitabu's-Salat, Kişinin namazında "âmin" demesiyle geçmiş günâhlarının bağışlanabileceğinin bildirilmesi babı. Mecme'u'z-Zevaid (21113) Farklı ifadelerle.
Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/465-466.
[401] 1626-Ebu Davud (11246) Kitabu's-Salat, 171-İmamın arkasında "âmin" deme babı.
Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/466.
[402] Nesai (2/144) 11-Kitabu'l-İftitah, 23-İmamın "âmin" sözünü açıktan söylemesi babı.
1627-Buharİ (12262) 10-Kitabu'l-Ezan, 11'imamın "âmin" sözünü açıktan okuması babı. Müslim (1/307) 4-Kitabu's-Salat, 18-"Semi'allahu...", "Rabbena leke'l-hamd" ve "âmin" deme babı. Ebu Davud (1/246) Kitabu's-Salat, 171-İmamın arkasında "âmin" deme babı. Tirmizi (2/30) Ebvabu's-Salat, 185-"Amin" demenin fazileti hakkında gelen rivayetler babı. Nesai (21143) 11-Kitabu'l-İftitah, 23-İmamın "âmin" sözünü açıktan söylemesi babı. İbni Mace (î/277) 5-Kitabu İkameti's-Sala ve's-Sunneti fıha, 14-"Amin" sözünü açıktan söyleme babı.
"Amin demede beni geçme": "Amin" sözünün iki okunuş sekli vardır: Medd ve kasr ile (yani m'den sonraki i harfini uzatarak ve uzatmadan). Anlamı ise: "Allah'ım! Benim duamı kabul eyle.'" dir. Bunun: "Böyle olsun" anlamına geldiği de söylenmiştir.
Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/466-467.
[403] 1628-Ahmed bin Hanbel (6/135) İbni Mace (1/278)J-Kitabu İkameti's-Sala ve's-Sunneti fıha, 14-"Amin" sözünü açıktan söyleme babı.
Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/467.
[404] Buhari (5/300) 35-Kitabu's-Sulh, 3-îmamın arkadaşlarına: "Bizi götürün aralarını düzeltelim" demesi babı.
[405] Ebu Davud(11248) Kitabu's-Salat, 172-Namazda elçırpma babı. Ebu Davud söyle söylemiştir: "İsa bin Eyyub söyle söyledi: "El çırpmak kadınlar içindir. Yani iki parmağıyla sol elinin üzerine vurur."
1629-Buhari (3187-88) 21-Kitabu'l-Amelfi's-Sala, 16-Ortaya çıkan bir durumdan dolayı namazda elleri kaldırma babı. Müslim (11316) 4-Kitabu's-Salat, 22-İmamın geç kalması, cemaatin de bir kargaşanın çıkmasından korkmaması durumunda kendilerine namaz/kıldıracak birini Öne geçirmeleri babı.
Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/467-469.
[406] Nevevi, Müslim Şerhi (4/144-146)
Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/469-471.
[407] 1630-İbni Huzeyme (3/11) 39-Bir adamın, devlet başkanının emriyle ona imamlık etmesi babı. İsnadı sahihtir. Bu olay Resulullah (a.s.)'ın vefat ettiği hastalığı esnasında meydana gelmişti.
Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/471.
[408] 1631-Ebu Davud (1/224) Kitabu's-Salat, 143-Kişinin başını rükudan kaldırdığında ne diyeceği babı. İsnadı sahihtir.
Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/471-472.
[409] Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/472.
[410] Müslim, aynı yer.
[411] Müslim, aynı yer.
[412] Nesai (1/275) 6-Kitabu'l-Mevakit, 30-Namazın bir rek'atına yetişenle, ilgili bab.
1632-Buhari (2157) 9-Kitabu Mevakiti's-Sala, 29-Namazın bir rek'atına yetişenle ilgili bab. Müslim (1/424) 5-Kitabu'l-Mesacid ve Mevadi'i's-Salat, 30-Namazın bir rek'atına yetişenle ilgili bab.
Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/472-473.
[413] Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/473.
[414] Ebu Davud (1/236) Kitabu's-Salat, 155-İmam secde halindeyken cemaate yetişen bir kimsenin ne yapacağı babı.
[415] Muvatta (İlli) 1-Kitabu Mevakiti's-Sala, 3-Namazın bir rek'atına yetişenle ilgili bab.
1633-Buhari, aynı yer. Müslim, aynı yer.
Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/473-474.
[416] 1634-Muvatta (II10) 1-Kitabu Mevakiti's-Sala, 3-Namazın bir rek'atına yetişenle ilgili bab. İsnadı sahihtir.
Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/474
[417] 1635-Taberani, Mu'cemu'l-Kebir (9/311) Mecme'u'z-Zevaid (2/76) Heysemi şöyle söylemiştir: "Bunu Taberani, Mu'cemu'l-Kebir'de rivayet etmiştir ve ravileri sikadırlar."
Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/474
[418] 1636-Taberani, Mu'cemu'l-Kebir (91315) Mecme'u'z-Zevaid (2/76) Heysemi şöyle söylemiştir: "Bunu Taberani, Mu'cemu'l-Kebir'de rivayet etmiştir ve ravileri, Sahih'te isimleri geçen ravilerdir.."
Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/474.
[419] 1637-Taberani, Mu'cemu'l-Kebir (9/322) Ravilertsikadırlar.
Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/475.
[420] Müslim (11314) 4-Kitabu's-Salat, 21-İmamın hastalık, yolculuk veya daha başka bir mazeretinin ortaya çıkması durumunda yerine bir başkasına geçirmesi babı.
[421] İ'la'u's-Sunen (41339-242 )
1638-Buhari (2/173) 10-Kitabu'l-Ezan, 51-İmam kendisine uyulmak içindir.
Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/475-476.
[422] 1639-Ebu Davud (1/163) Kitabu's-Salat, 66-Cemaatin namaz kıldığı yerden daha yüksek bir yerde namaza duran imamla ilgili bab. Şerhu's-Sunne'nin tahkikçisinin söylediği üzere bu hadisin senedinde bilinmeyen bir ravi bulunmaktadır.
Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/476-477.
[423] Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/477.
[424] Bu, Ebu Davud'un rivayetidir.
[425] Buharı (J/486) 8-Kitabu's-Salat, 18-Satıhlarm, minberin ve ağacın üzerinde namaz kılma babı.
[426] 1640-Müslim (11386-387) 5-Kitabu'l-Mesacid ve Mevadi'i's-Salat, 10-Namazda bir veya iki adım atmanın caiz olduğu babı. Ebu Davud (1/283) Kitabu's-Salat, 220-Min-ber edinme babı. Nesai (2/57) 8-Kitabu'l-Mesacid, 45-Minber üzerinde namaz kılma babt.
Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/477-479.
[427] 1641-Taberani, Mu'cemu'l-Kebir (9/361) Mecme'u'z-Zevaid (2/67) Heysemi şöyle söylemiştir; "Bunu Taberani, Mu'cemu'l-Kebir'derivayet etmiştir ve ravileri, Sahih'te isimleri geçen ravilerdir."
Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/479.
[428] Fethu'l-Bari (2/331)
[429] Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/479.
[430] Buhari (2/349) lÖ-Kitabu'l-Ezan, 163-İnsanların ilim sahibi imamın kalkmasını beklemeleri babı.
[431] Nesai (3/67) 13-Kitabu's-Sehv, 77-İmamın selâm ve kalkış arasında bir süre oturması babı.
[432] Ebu Davud (11273) Kitabu's-Salat, 202-Namazdan kadınların erkeklerden önce dağılmaları babı.
1642-Buhari (2/352) 10-Kitabu'l-Ezan, 167-Kadınların erkeklerin arkalarında namaz kılmaları babı.
Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/480.
[433] 1643-Ahmed bin Hanbel (4/285) Kesfu'l-Estar (11246-247) Mecme'u'z-Zevaid (2191) Heysemi şöyle söylemiştir: "Bunu Ahmed bin Hanbel ve Bezzar rivayet etmiştir ve ravileri sikadırlar."
Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/481.
[434] 1644-Ahmed bin Hanbel (51262) Mecme'u'z-Zevaid (2191) Heysemi söyle söylemiştir:
"Bunu Ahmed bin Hanbel ve Mu'cemu'l-Kebir'de Taberani rivayet etmiştir ve Ahmed bin Hanbel'in ravileri sikadırlar."
Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/481-482.
[435] Müslim, aynı yer.
1645-Müsiim (11326) 4'Kitabu's-Salat, 28-Safîann düzeltilmesi ve doğrultulması babı.
Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/482.
[436] Buhari (21139) 10-Kitabu'l-Ezan, 32-Oğle namazının biraz serinliğe bırakılmasının fazileti babı.
1646-Buhari (21208) 10-Kitabu'l-Ezan, 73-Birinci saf babı. Müslim (11325) 4-Kitabu's-Salat, 28-Safların düzeltilmesi, doğrultulması ve sırasıyla ilk safların fazileti babı.
Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/482-483.
[437] 1647-Nesai (1/92-93) 10-Kitabu'l-İmame, 29-Birinci safın ikincisine üstünlüğü. Bu hadis sahihtir. İbni Huzeyme (3/27) 70-Resulullah (a.s.)'m ilk ve ikinci saflar için istiğfar ettiğinin bildirilmesi babı. Hakim (11214) Kitabu's-Salat. Hakim söyle söylemiştir: "Bu hadisin isnadı sahihtir."
Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/483.
[438] 1648-Ebu Davud (1/181) Kitabu's-Salat, 96-Safta imamın arkasına durmaları müstehab olanlar ve arkada kalmanın mekruhluğu babı. İsnadı hasendir.
Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/483-484.
[439] 1649-Müslim (11323) 4-Kitabu's-Salat, 28-Saflann düzeltilmesi ve doğrultulması babı. Ebu Davud (J/181) Kitabu's-Salat, 96-Safta imamın arkasına durmaları müs-tehab olanlar ve arkada kalmanın mekruhluğu babı. Bu hadisin Ebu Davud tarafından rivayet edilen şekli: "Benim arkamda akıl sahipleri dursunlar" diye başlamaktadır. Bu ifadeden önceki sözler ise onun rivayetinde geçmemektedir. Nesaİ (2/87-88) 10-Kitabu'l-İmame, 23-İmamın arkasında sonra onların arkalarında kimlerin duracakları babı.
Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/484.
[440] Tirmizi (1/442) Aynı yer. Tirmizi söyle söylemiştir; "Abdullah bin Mes'ud (r.a.)'un hadisi kasen, sahih, garip bir hadistir."
1650-Müslim (11323) 4-Kitabu's-Salat, 28-Safların düzeltilmesi ve doğrultulması babı. Ebu Davud (11180-181) Kitabu's-Salat, 96-Safta imamın arkasına durmaları müstehab olanlar ve arkada kalmanın mekruhluğu babı. Tirmizi (1/440-441) Kitabu's-Salat, 168-Resulullah (a.s.)'ın arkasında akıl ve olgunluk sahiplerinin durmasını istediği hakkında gelen rivayetler babı.
Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/484-485.
[441] 1651-İbni Huzeyme (3/33) 79*Akıl ve olgunluk sahiplerinin birinci safa daha lâyık olduklarının çünkü Resulullah (a.s.)'ın onların kendisinin arkasında durmalarını istediğinin bildirilmesi babı. İsnadı hasendir,
Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/485-486.
[442] Müslim (11531) 6-Kitabu Salati'l-Musafırin ve Kasriha, 26-Gece namazında ve ibadetinde dua edilmesi babı.
[443] Ebu Davud (11166) Kitabu's-Salat, 68-İmamın oturarak namaz kıldırması babı.
[444] Müslim (11525-526) 6-Kitabu Salati'UMusafirin ve Kasriha, 26-Gece namazında ve ibadetinde dua edilmesi babı.
[445] Bu rivayeti Kutubi Sinede araştırdık ancak bulamadık. Ancak bu rivayet: Ahmed bin Hanbel'in Mûsned'i (l/268)'nde geçmektedir, (Yayıncı)
[446] Müslim (11531) 6-Kitabu Salati'l-Musafırin ve Kasriha, 26-Gece namazında ve ibadetinde dua edilmesi babı. Bu rivayetler uzun binhadisinparçalarıdır. Bu uzun hadisin çok sayıda rivayeti ve değişik rivayet tankları bulunmaktadır ve Kutubi Sittede yer almıştır.
1652-Buhari (21211) 10-Kitabu'l-Ezan, 77-Kişinin imamın sol yanında durması ve imamın onu arkasına geçirmesi durumuyla ilgili bab. Müslim (1/528) 6-Kitabu Sala-ti'l-Musafırin ve Kasriha, 26-Gece namazında ve ibadetinde dua edilmesi babı. Ebu Davud (11166) Kitabu's-Salat, 68-İmamın oturarak namaz kıldırması babı. Tirmizi (11451-452) Ebvabu's-Salat, 171-Kendisiyle beraber bir başkası namaz kıldıran bir kimse hakkında gelen rivayetler babı. Nesai (2187) 10-Kitabu'l-lmame, 22-Imama uyanın çocuk olması durumunda imamın nerede duracağı babı. İbniMace (11312) 5-Kitabu İkameti's-Sala ve's-Suneti fiha, 44-Cemaatin iki kişi olması babı.
Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/486-487.
[447] 1653-Kesfu'l-Estar (11247-248) İmamın sağ yanında durmaya başlamak babı. Kavileri sikadırlar. Mecme'u'z-Zevaid (2195) Hey semi şöyle söylemiştir: "Bunu Bezzar rivayet etmiştir ve ravileri sikadırlar."
Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/487.
[448] 1654-Ebu Davud (11167) Kitabu's-Salat, 71-İmamın selâmdan sonra yana çekilmesi babı. İsnadı sahihtir. İbni Huzeyme (3/28) 73-İmama uyanın safın sağ tarafına durmasının müstehablığı babı.
Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/487.
[449] 1655-Muvatta (1/134) 8-Kitabu Salati'l-Cema'a 4-Cemaatle kılınan namazda amel babı.
Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/487-488.
[450] 1656-Muvatta (11154) 9-Kitabu Kasri's-Sala, fı's-Sefer, 9-Kuşluk namazı ile ilgiti rivayetler babı.
Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/488.
[451] 1657-Ebu Davud (1/181) Kitabu's-Salat, 97-Çocuklann saftaki yerleri babı. Bu hadis şahitlerinin bulunması itibariyle hasendir.
Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/488-489.
[452] 1658-Nesai (21104) ÎO-Kitabu'l-İmame, 44-Biri adam, biri çocuk ve biri kadın olmak üzere üç kişiden oluşan bir cemaatla ilgili bab. Neylu'l-Evtar'da ravilerİnin sika oldukları söylenmiştir.
Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/489.
[453] Müslim (11458) Aynı yer.
[454] Ebu Davud (11165-166) Kitabu's-Salat, 69-Biri birine imamlık eden iki adamın nasıl duracakları babı.
[455] Ebu Davud (11166) Aynı yer.
[456] Nesai (2/86) 10-Kitabu'l-İmame, 20-Cemaatin iki adam ve iki kadın olması durumuy-. la ilgili bab.
1659-Müslim (1/457) 5-Kitabu'l-Mesacid ve Mevadi'i's-Salat, 48-Nafile namaz için cemaat oluşturmanın caiz olduğu babı. Nesai ($118) 10-Kitabu'l-İmame, 62-Safın arkasında yalnız basına namaz kılan babı.
Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/489-490.
[457] 1660-Tirmizi (1/452-453) Ebvabu's-Salat, 172-İki adamla birlikte namaz kılan bir adam hakkında gelen rivayetler babı. Tirmizi şöyle söylemiştir: "Bu konuda Abdullah bin Mes'ud (r.a.)'dan, Cabir bin Abdullah (r.a.)'tan ve Enes bin Malik (r.a.)'ten hadisler rivayet edilmiştir, İlim adamlarına göre de bu şekilde amel edilmesi gerekmektedir. İlim adamları şöyle söylemişlerdir: "Eğer üç kişi olurlarsa cemaati oluşturan iki adam imamın arkasında durur."
Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/490.
[458] İ'la'u's-Sunen (4/217)
[459] Fethu'l-Barİ (21191 )
[460] Fethu'l-Bari (2/190 )
[461] Meraki'l-Felah sh. 177
[462] Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/490-492.
[463] 1661-Müslim (1/326) 4-Kitabu's-Salat, 28-Safların düzeltilmesi ve doğruitulması babı. Ebu Davud (11181) Kitabu's-Salat, 98-Kadınlann safları ve birinci saftan geriye kalmanın kerahiyeti babı. Tirmizi (11435-436) Ebvabu's-Salat, 166-Birinci safin fazileti hakkında gelen rivayetler babı. Nesai (2193-94) 10-Kitabu'l-Ezan, 32-Kadınların saflarının hangisinin daha hayırlı ve erkeklerin saflarının hangisinin daha fena olduğunun bildirilmesi babı,
Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/492.
[464] 1662-Ibni Huzeyme (3128) İmama uyanların imamın arkasında durmasıyla ilgili bablar bölümü, 72-Erkeklerin ve kadınların saflarının hangisinin daha hayırlı olduğunun bildirilmesi babı. İsnadı sahihtir.
Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/492-493.
[465] el-Feyz (31487)
[466] Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/493.
[467] Müslim (11324) 4-Kitabu's-Satat, 28-Safların düzeltilmesi ve doğrultulması babı. Bu rivayet Buhari'de de: "Saflarınızı tam yapın" yerine "Saflarınızı doğrultun" ifadesiyle geçmektedir. Bu rivayet Buhari'de: (21207) 10-Kitabu'l-Ezan 71-Kamet getirilmesi esnasında ve daha sonra safların düzeltilmesi babı'nda geçmektedir.
[468] Buhari (21208) 10-Kitabu'l-Ezan, 72-Safların düzeltilmesi esnasında imamın insanlara dönmesi babı.
[469] Buhari (2/211) 10-Kitabu'l-Ezan, 76-Safta omuzun omuza ve ayağın ayağa değmesi babı.
[470] Ebu Davud (11179) Kitabu's-Salat, 94-Safların düzeltilmesi babı.
[471] Ebu Davud (11179) Aynı yer.
[472] Ebu Davud (1/179-180) Aynı yer.
[473] Ebu Davud (11180) Aynı yer.
[474] Nesai (2/91) 10-Kitabu'l-İmame, 27-"Safları düzeltiri" sözünün kaç kere söyleneceği babı.
1663-Buhari (21209) 10-Kitabu'l-Ezan, 74-Safların düzgünlüğünün namazın bütünlüğünden olduğu babı. Müslim (1/324) 4-Kitabu's-Salat, 28-Safların düzeltilmesi ve doğrultulması babı.
Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/494-495.
[475] Fethu'l-Bari (21211)
[476] Fethu'l-Bari (21174)
[477] Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/495-497.
[478] 1664-Muvatta (1/158) 4-Kitabu Kasri's-Sala fi's-Sefer, 14-Safların düzeltilmesi hakkında gelen rivayetler babı. İsnadı sahihtir.
Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/498.
[479] 1665-Buhari (21209-210) 10-Kitabu'l-Ezan, 75-Safları tamamlamayanın günâhı babı, 1666-Müslim (11324) 4-Kitabu's-Salat, 28-Safların düzeltilmesi ve doğrultulması babı.
Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/498.
[480] Müslim, aynı yer.
Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/498-499.
[481] Avnu'l-Ma'bud (11251)
1667-Ebu Davud (1/179) Kitabu's-Salat, 94~Safların düzeltilmesi babı. İsnadı hasendir. 1668-İbni Huzeyme (3123) İmama uyanların imamın arkasında durmasıyla ilgili bablar bölümü, 64-Safları tamamlayana Rab Teala'nın ve meleklerin salat ettiklerinin bildirilmesi babı. İsnadı hasendir.
Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/499.
[482] Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/499-500.
[483] 1669-Ibni Huzeyme (3/29) İmama uyanların imamın arkasında durmasıyla ilgili bablar bölümü, 74-Saflarda durulurken omuzların hafifçe birbirine dokundurulmasının fazileti babı. İsnadı hasendir.
Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/500.
[484] 1670-Ravdu'd-Danİ (2/180) Mecme'u'z-Zevaid (2/90) Heysemi şöyle söylemiştir: "İsnadı muttasıldır ve ravileri sikadırlar."
Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/500.
[485] 1671-Ahmed bin Hanbel (1/419) Mecme'u'z-Zevaid (2/90) Heysemi şöyle söylemiştir: "Bunu Ahmed bin Hanbel rivayet etmiştir ve ravileri Sahih'te isimleri geçen ravilerdir."
Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/500.
[486] Nesai (2/90) 10-Kitabu'l-İmame, 25'İmamın safları nasıl doğrultacağı babı.
[487] Ebu Davud (1/149) Kitabu*s-Salat, 45-İmam gelmeden namaz için kamet getirilmesi babı.
1672-Ebu Davud (1/178) Kitabu's-Salat, 94-Saflarm düzeltilmesi babı.
Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/500-501.
[488] Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/501.
[489] 1673-İbni Huzeyme (3124) 65-Safları düzeltmeyi terk konusunda sert tehdidler olduğu babı. isnadı sahihtir.
Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/502.
[490] 1674-Keşfu'l-Estar (J/248) Safta bir boşluğu kapatanla ilgili bab. Mecme'u'z-Zevaid (2191) Heysemi şöyle söylemiştir: "Bunu Bezzar rivayet etmiştir ve isnadı hasendir."
Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/502.
[491] 1675-Ebu Davud (11177-178) Kitabu's-Salat, 94-Safların düzeltilmesi babı. Nesai (2192) 10-Kitabu'l-İmame, 28-İmamın safların doğrultulması ve safta duranların birbirlerine yakın olmaları için teşvikte bulunması babı. Bu hadis Müslim'in kendi kitabında uzun şekliyle verdiği bir hadisin parçasıdır. Müslim (11322) 4-Kita~ bu's-Salat, 27-Namazda sessiz olmakla emir babı.
Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/503.
[492] 1676-Taberani, Mu'cemu'l-Kebir (91300) Mecme'u'z-Zevaid (2195) Heysemi şöyle söylemiştir: "Bunu Taberani, Mu'cemu'l-Kebir'de rivayet etmiştir ve isnadı basendir."
Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/503.
[493] 1677-Taberani, Mu'cemu'l-Kebir (91300) Mecme'u'z-Zevaid (2/95) Heysemi şöyle söylemiştir: "Bunu Taberani, Mu'cemu'l-Kebir'de rivayet etmiştir ve isnadı hasendir."
Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/503.
[494] Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/503-504.
[495] 1678-Taberani, Mıı'cemu'l-Kebir (11/188) Mecme'u'z-Zevaid (2191) Heysemi şöyle söylemiştir: "Bunu Taberani, Mu'cemu'l-Kebİr'de rivayet etmiştir ve ravileri sikadırlar. "
Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/504.
[496] Ebu Davud (1/180) Kİtabu's-Salat, Direkler arasında saf babı. Bu hadis sahihtir.
1679-Tirmizi (1/443) Ebvabu's-Salat, 169-Direkler arasında saf tutmanın kerahiyeti hakkında gelen rivayetler babı. Nesai (2/94) 10-Kitabu'l-İmame, 33-Direkler arasında saf.
Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/504-505.
[497] ha'u's-Sünen (41339)
[498] Ayni, Umdetu'l-Kari (2/478)
[499] Neylu'l-Evtar (3/235)
[500] Neylu'l-Evtar (J/675)
[501] Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/505-506.
[502] 1680-Ibni Huzeyme (3129) İmama uyanların imamın arkasında durmasıyla ilgili bablar, 75-Direkler arasında saf tutanların oradan kovulmaları babı. İsnadı hasendir.
Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/506.
[503] 1681-Ebu Davud (İl 181) Kitabu's-Salat, 98-Kadınlann safları ve birinci saftan geriye kalmanın kerahiyeti babı. Bu hadisin şahidi vardır. Bu itibarla bu hadis şahitlerîyle birlikte hasen derecesindedir.
Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/506.
[504] Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/506-507.
[505] 1682-Müslim (11325) 4-Kitabu's-Salat, 28-Safların düzeltilmesi ve doğrultulması babı. Ebu Davud (11181-182) Kitabu's-Salat, 98-Kadınlann safları ve birinci saftan geriye kalmanın kerahiyeti babı. Nesai (2/83) W-Kitabu'l'İmame, 17-Bir imamın arkasında namaza durana uyarak namaz kılınması babı.
Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/507-508.
[506] Müslim (1/324) 4-Kitabu's-Salat, 28-Safların düzeltilmesi ve doğrultulması babı. Ebu Davud (î/178) Kitabu's-Salat,. Safların düzeltilmesi babı. Tirmizi (1/438) Ebva-bu's-Salat, 167-Safların doğrultulması hakkında gelen rivayetler babı. Nesai (2189) 10-Kitabu'l-İmame, 25-İmamın safları nasıl doğrultacağı babı.
[507] Ebu Davud (11178) Kitabu's-Salat, Safların düzeltilmesi babı.
1683-Buhari (2/207) 10-Kitabu'l-Ezan, 71-Kamet getirilmesi esnasında ve daha sonra safların düzeltilmesi babı. Müslim (1/324) 4-Kitabu's-Salat, 28-Safların düzeltilmesi ve doğrultulması babı.
Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/508-509
[508] Bkz. Neylu'l-Evtar (3/23) Avnu'l-Ma'bud (1/350)
[509] Fethu'l-Bari (21210)
Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/509-510.
[510] 1684-Ebu Davud (J/182) Kitabu's-Saiat, 100-Safın arkasında yalnız başına namaz kılan bir adamla ilgili bab. Tirmizi (11445) Ebvabu's-Salat, 170-Safin arkasında namaz kılmak hakkında gelen rivayetler babı. Bu hadis değişik tanklarının ve şahitlerinin bulunması itibariyle sahihtir.
Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/510-511.
[511] 1685-Ahmed bin Hanbel (4123) İbni Mace (1/320) 5-Kitabu İkameti's-Sala ve's-Sunneti fiha, 54-Bir adamın safin arkasında yalnız başına namaz kılması babı. İbni Huzey-me (3/30) İmama uyanların imamın arkasında dtırmasıyla ilgili bablar, 77-İmama uyan kişinin safin arkasında yalnız başına namaz kılmasının yasaklığı babı. İsnadı
Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/511.
[512] İ'la'u's-Sunen (4/310 )
Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/511-512.
[513] Bkz. İbni Abidin Haşiyesi (1MO3) Şcrhu's-Sağir (11465-472) Muhezzeb (1/96) Muğni (1/102) Fıkhu'l-İslâmi (2/252 ve sonrası)
[514] Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/512-518.