Bir Açıklama. 3

Bir Açıklama. 4

Cumanın Farzdan Önce Kılınan Sünneti4

Dersler Ve Öğütler8

ALTINCI KISIM... 15

BEŞ VAKİT NAMAZIN DIŞINDA KILINAN NAMAZLAR.. 15

BEŞ VAKİT NAMAZIN DIŞINDA KILIN AN NAMAZLAR.. 15

NAFİLELERDEN SÖZ EDEN DEĞİŞİK HADÎSLER VE MESELELER.. 18

Evlerde Namaz. 18

İbadette Orta Yol Üzere Olmak Ve Süreklilik. 19

Nafile Namaz Konusunda Resulullah (A.S)'In Uygulamaları20

Bir Açıklama. 20

Dersler Ve Öğütler21

BEŞ VAKİT NAMAZIN SÜNNETLERİ23

Bir Açıklama. 23

Bir Açıklama. 24

Sabah Namazının Sünneti25

Bir Açıklama. 25

Bir Açıklama. 26

Sabah Namazının Sünnetinde Ne Okunmalıdır?. 26

Sabah Namazının Sünnetinden Sonra Yatmak. 27

Bir Açıklama. 27

Bir Açıklama. 28

Sabah Namazının Sünnetinin Kazası Ve Farzdan Sonra Bu Namazın Kılınmasının Hükmü. 28

Bir Açıklama. 29

Bir Açıklama. 29

Bir Açıklama. 29

Bir Açıklama. 30

Bir Açıklama. 30

Öğle Ve İkindi Namazlarının Sünnetleri31

Bir Açıklama. 31

Bir Açıklama. 33

Akşam Ve Yatsı Namazlarının Sünnetleri34

Bir Açıklama. 35

Bir Açıklama. 35

Bir Açıklama. 36

Bir Açıklama. 38

Vitir Namazının Vakti38

Bir Açıklama. 38

Bir Açıklama. 38

Bir Açıklama. 39

Bir Açıklama. 40

Bir Açıklama. 40

Vitrin Rekat Sayısı41

Bir Açıklama. 41

Bir Açıklama. 42

Bir Açıklama. 43

Bir Açıklama. 43

Bir Açıklama. 44

Vitir Namazında Kıraat (Kur'an-I Kerîm Okuma)44

Bir Açıklama. 45

Vitirde Kunut45

Bir Açıklama. 46

Vitir Bozulur Mu?. 46

Bir Açıklama. 46

Vitirden Sonra Namaz. 47

Vitrin İlk İki Rek'atından Sonra Selam Verilir Mi?. 47

Bir Açıklama. 47

Binek Üzerinde Vitir Namazı48

Dersler Ve Öğütler48


Biz de bu rivayeti Hala'i'nin rivayet etmiş olması dolayısıyla kitabımıza aldık. Biraz sonra Şeyh Muhammed Yusuf Decevi'nin cumadan önce kılman sünnetle ilgili fetvasını vereceğiz.

 

1815-Ebu Davud, Ata bin Ebi Rabah (r.a)'tan rivayet etmiştir:

"Abdullah bin Ömer (r.a) cumayı kıldığında ilerler ve iki rek'at namaz kılardı. Sonra ilerler dört rek'at kılardı. Medine'de olduğunda cumayı kılar sonra evine döner iki rek'atı kılardı. Ona bu söylendi (böyle yapmasının se­bebi soruldu).O da şöyle söyledi:

"Resulullah (a.s) böyle yapardı."

Bir rivayete göre de Ata şöyle söylemiştir:

"Abdullah bin Ömer (r.a)'in cumadan sonra namaz kıldığım gördüm. Üzerinde cumayı kıldığı yerinden çok fazla değil biraz uzaklaşırdı. Ardından iki rek'at namaz kılardı. Sonra buradan biraz daha yürürdü ve dört rek'at

namaz kılardı."

sadece vakit yönünden uymaktadır. Tartışmalı bir konunun ortak noktalara bağlan­ması ise farklılık noktalarına bağlanmasından öncelikli değildir. Aksine farklılık arzeden noktalara bağlanması daha önceliklidir. Çünkü bunların sayıları (yani cuma namazını öğle namazından ayıran özelliklerin sayıları, ortak özelliklerin sayılarına nisbetle) daha fazladır. Bazıları da öğle namazına kıyasla cumadan Önce de sünnetin olacağına hükmetmişlerdir. Bu da geçersiz bir kıyastır. Çünkü sünnet; Resulullah (a.s.)'ın sözü ve fiili sabit olmuş olan yahut raşit halifeler tarafından sürdürülen uy­gulamadır. Bizim meselemizle (yani cumadan önce sünnet konusuyla) ilgili olarak bu kaynaklarda herhangi bir şey bulunmamaktadır..."

İbnu'l-Kayyim (rh.a.) bundan sonra cumadan önce sünnet olduğunu ileri sürenlerin te­reddütlerini ele almış ve bunları giderecek yeterli bilgi vermiştir. Oraya bakıl­malıdır. Ve bilinmelidir ki hidayetlerin en hayırlısı; Hz. Muhammed (a.s.)'in hidaye­tidir. (Yayıncı) [1]

İbni Cureyce dedi ki: "Ata'ya: "Abdullah bin Ömer (r.a)'in böyle yaptığını kaç kere gördün?" diye sordum. O da: "Pek çok kere" cevabını verdi." [2]

Tirmizi bunu özet halinde vermiştir. Onun rivayetine göre şöyle söyle­miştir:

"Abdullah bin Ömer (r.a)'in cumadan sonra iki rek'at kıldığım sonra bu­nun ardından dört rek'at kıldığını gördüm." [3]

 

Bir Açıklama

 

Bu rivayet, Abdullah bin Ömer (r.a)'in cumadan sonraki sünnetini kılma konusunda çoğunlukla uyguladığı prensibin, bu namazı evinde kılmak oldu­ğuna delalet etmektedir. İlk iki rek'attan sonra dört rek'at namaz kılması da bu namazının, içinde nafile namazının yasak olduğuna dair rivayetler bulunan beş vaktin dışında kılınabilecek mutlak (normal) nafile namaz türünden oldu­ğuna delalet etmektedir. Abdullah bin Ömer (r.a)'in sünnet namazı kılmak için farz namazı kıldığı yerden biraz uzaklaşması sonra nafile namazı kılmak için sünneti kıldığı yerden biraz uzaklaşması ilim adamlarının bazı hüküm­lerinde esas aldıkları bir temel prensiptir.

İmamın nafile namaz kılmak istemesi durumunda farzı kıldığı yerden biraz ayrılması sünnettir. İmama uyanların da içeri giren kimsenin cemaatle namaz kılındığı zannına kapı İm amal arı için biraz öne geçmek veya geriye çekilmek suretiyle farzdan sonra safları dağıtmaları sünnettir. "Dersler ve Öğütler" bö­lümünde buna işaret eden bazı kaynaklan ele alacağız.

 

1816- Taberani, Alkame bin Kays (r.a)'tan rivayet etmiştir: "Abdullah bin Mes'ud (r.a) cuma günü imamın selâm vermesinden sonra dört rek'at namaz kıldı." [4]

 

1817- İbni Huzeyme, Eyyub (r.a)'un şöyle söylediğini rivayet etmiştir:

"Nafi'e dedim ki: "Abdullah bin Ömer (r.a) cumadan önce namaz kılar mıydı?" O da şöyle söyledi:

"Ondan önce namazı uzattığı olurdu. Ondan sonra da evinde iki rek'at namaz kılardı ve Resulullah (a.s)'ın da böyle yaptığını bildirirdi."

îbni Huzeyme "Kişinin cumadan Önce namaz kılmak istemesi durumunda bunda bir salanca olmadığı, bu sırada istediği sayıda rek'atla namaz kılabi­leceği ve cumadan önce kılınan bütün namazların farz değil nafile olduğu babı" diye bir bab başlığı kullanmıştır.

Ibni Huzeyme, Ebu Said (r.a)'in ve Ebu Hureyre (r.a)'nin Resulullah (a.s)'tan rivayet etmiş oldukları hadislerde şu ifadeye yer vermiştir:

"Ve kendine yazılanı (nasib olan kadarı) kıldı." Selmân (r.a)'m rivaye­tinde de: "Takdir edileni" ifadesi geçmektedir. Ebu Eyyub (r.a)'un rivayetin­de ise: "Uygun görürse (nafile) namaz kılardı." [5]

 

1818- Müslim, Ömer bin Ata bin Ebi Huvar (rh.a)'dan rivayet etmiştir: "Nafi bin Cubeyr kendisini Nemir'in kızkardeşi Saib'e, Muaviye'nin na­mazda kendisinden herhangi bir şey görüp görmediği konusunda soru sor­ması üzere gönderdi. O da şöyle söyledi:

"Evet. Onunla birlikte caminin özel odasında cumayı kıldım. İmam selâm verince ben bulunduğum yerde durarak namaz kıldım. O içeri girince [6] bana adam gönderdi ve şöyle söyledi:

"Bu yaptığını bir daha yapma. Cumayı kıldığında konuşmadan veya ye­rinden çıkmadan namaz kılma. Resulullah (a.s) bize arada konuşmadan ve­ya çıkmadan bir namazı başka bir namazla birbirine birleştirmememizi em­retmişti."

Bir rivayette: "Selâm verdiğinde" denmekte, "imam" kelimesi geçme­mektedir. [7]

Ebu Davud'un rivayetine göre de şöyle söylemiştir:

"Selâm verdiğimde bulunduğum yerde kalkıp namaz kıldım. O (yani Muaviye r.a) içeri girince bana adam gönderdi ve şöyle söyledi:

"Bu yaptığım bir daha yapma." Yine şöyle söyledi:

"Allah'ın Peygamberi arada konuşulmadan veya çıkılmadan (bulunulan yerden çıkılmadan) bir namazın başka bir namazla birleştirilmemesini em­retti." [8]

 

Bir Açıklama

 

Farz namazla nafile namazı birbirinden ayıran konuşmanın dünya mese­leleriyle ilgili bir konuşma olması şart değildir. Arada az da olsa bir zikir yapılması yeterlidir. Hanefîlere göre farz ile nafile arasında şu sözün söylen­mesi yeterlidir: "Allahumme ente's-selâm ve minke's-selâm ve ileyke ye'u-du's-selâm tebârekte yâ ze'1-celâli ve'1-ikram (Ey Allah'ım! Selâm sensin, selâm sendendir, selâm sana döner. Ey celal ve ikram sahibi olan! Senin şanın pek yücedir)." [9]

 

Cumanın Farzdan Önce Kılınan Sünneti

 

Şevkani, Neylu'l-Evtar'da şöyle söylemiştir:

"İlim adamları cumanın farzından önce sünnet namazı olup olmadığı konusunda farklı görüşler ileri sürmüşlerdir. Bazıları cumanın farzından önce sünnet namaz olduğu fikrine karşı çıkmış ve bu konuda hayli ileri git­mişlerdir. Onlar şöyle söylemişlerdir:

"Çünkü cuma ezanı ancak Resulullah (a.s)'ın önünde okunurdu ve O bu sırada namaz kılıyor olmazdı. Sahabiler de aynı şeyi yaparlardı. Çünkü imam (minbere) çıktığında namaz kesilir..." [10]

Bu konuda isnadı sahih olan, Abdullah bin Ömer (r.a)'in cumanın farzın­dan önce namazı uzattığını bildiren ve daha önce geçmiş olan hadisi verdikten sonra bu açıklamaya yer vermiştir.

 

1819- Müslim, Ebu Hureyre (r.a)'den rivayet etmiştir: "Resulullah (as) şöyle buyurdu:

"Kim cuma günü gusleder, sonra cumaya gelir ve kendine takdir ettiği kadar namaz kılar, sonra imam hutbesini bitirinceye kadar susar, sonra na­maz kılarsa onun o cuma ile bir diğer cuma arasındaki günâhları ve buna ek olarak üç gün fazlasının günâhları bağışlanır."

Şevkani şöyle söylemiştir:

"Bu iki hadis (yani Abdullah bin Ömer (r.a) hadisi ile yukarıdaki hadis) cumadan önce namaz kılmanın meşru (şeriata uygun) olduğunu göster­mektedir. Bu konuda zeval vakti namaz kılmayı yasaklayan hadisin dışında herhangi bir yasak bulunmamaktadır. Bu yasak da genel bir hüküm ifade ettiğinden ve cumaya özel bir durumu olmadığından daha önce geçtiği üze­re cumadan önce namaz kılınmasının kesin bir şekilde (mutlak manada) ya­sak olmasını gerektirmez. Bu yasakta esas alınan vakit zeval vaktidir. Bu vakit ise tartışma konusunun dışındadır. Sonuç olarak cumadan önce na­maz kılınmasına genel ve özel olarak teşvikte bulunulmuştur. Deliller söz konusu vakitte namaz kılınmasının mekruh olduğunu ileri sürenlerin aleyhinedir (onların iddialarını çürütmektedir)." [11]

Şeyh Muhammed Yusuf Decevi'ye cumadan önce kılınan sünnet namazla ilgili soru soruldu o da (Allah kendisine rahmet eylesin) Ezher dergisinde şu şekilde fetva verdi:

"Allah'a hamd, Resulullah (a.s)'a, O'nun âline ve ashabına salat ve se­lâm olsun. Bundan sonra: Konuyla ilgili meselelere ve delillerin aktarıl­masına geçmeden önce bilinmesi gereken bir şey olduğuna dikkat çekelim. O da şudur: İçtihada dayanan fer'i meselelerde bir kanaaatin oluşması yeterlidir. Dolayısıyla bu meselelerde tartışmaya girilmesi uygun değildir. [12]

Her kim bu konuda kesin delil isterse o muhtemelen ilim adamları ara­sında sayılamayacak bilgisiz biridir. Akıl etselerdi insanların hayır sahibi, dindar, ilim sahibi ve her fazilette öne geçmiş kimseler olduklarına şahit o-lunan alimlerini bırakmayacaklarını anlarlardı. Üzerinde sözü fazla uzat­madan kendilerinin bu özelliklerine şahit olunan kimselere uyulmalıdır. Bu husus, hakkında herhangi bir açıklama yapılmasına gerek bırakmayacak kadar açıktır. Resulullah (a.s) bize: "Hata edene bir sevap isabet edene ise iki sevap" olduğunu bildirdikten sonra onlar artık neyi istiyorlar. Resulullah (a.s) hata edenin üzerinden günâh yükünü kaldırdığı gibi üstelik ona ecir verileceğini bildirmiştir. İlim adamları bunu hidayet önderlerinden öğren­mişlerdir. Hatta onlardan bazıları gerçeğin içtihad eden kimsenin kanaatine göre çeşitlenebileceği yönünde görüş bildirmişlerdir. Yüce Allah onu içtiha­dının kendini yönelttiğinden başkasıyla yükümlü tutmamıştır. Ona göre gerçek kendisinin inandığı şeydir (yani kendisinde oluşan kanaattir). Yü­kümlülükten gaye de kulluğu gereği gibi gerçekleştirmek ve Allah'a ve Pey­gamberine karşı gelmemekten başka bir şey değildir. Allah hiç bir cana gücü­nün yeteceğinden başkasını yüklemez.

Şöyle söylemişlerdir: "Müçtehid için gerekli olan kendisinde oluşan ka­naate göre hareket etmektir. Müçtehid için taklid haramdır. Artık bundan sonra geriye ne kalmıştır? Ancak şüphe uyandırmak isteyenler, kendilerini ortaya çıkarmak amacıyla zihinleri karıştırmaya çalışıyorlar. Yahut onlar meselelerin derinliğe inme, imamların tartışmalarını ve imamların bu ko­nuda koymuş oldukları prensipleri anlama kabiliyetine sahip olmayan ca­hillerdir.

Bizi inleten ve ne zaman son bulacağını da bilemediğimiz en büyük be­lalarımızdan biri, aramızda kendileri anlamayan, anlayanları da taklid et­meyen bir grubun bulunmasıdır. Yüce Allah şöyle buyuruyor:

"Kendilerine gelmiş açık bir delil olmaksızın Allah'ın ayetleri hakkında mücadele edenler var ya, onların göğüslerinde erişemeyecekleri bir büyük­lükten başka bir şey yok. Artık sen Allah'a sığın. Şüphesiz O duyandır, gö­rendir." [13]

Onlarda Müslümanlara karşı en ufak bir şefkat duygusu olsaydı veya kendilerinde bir ihlas bulunsaydı dinin öğütten ibaret olduğunu, halkı de-lilleri ve müçtehitler arasında karşılaştırma yapma konularına sokmanın dine ve akla uygun bir şey olmayacağını anlarlardı. Çünkü bu onların işi ol-madkğı gibi onların buna güçleri de yetmez (çünkü delilleri değerlendire­bilecek, müçtehitlerden hangilerinin doğru tesbitte bulunduklarını belirle-

yebilecek ilme ve anlayış gücüne sahip değildirler -Çeviren). Böyle bir şeyin onların imamlarına güvenlerini zayıflatmak, dinleri ve inançları hakkında kafalarına şüphe sokmaktan başka bir sonucu da olmaz. İmam Şafii (rh.a)-'nin cumanın sünneti konusunda dayandığı delili söyleyeceğim. Bunun bir bölümü bile akla yatkın ve geçerli bir içtihadda bulunulmasına yeterlidir.

Bu konuda sadece kanaatin oluşmasının yeterli olduğunu ve daha faz­lasına gerek olmadığını yeniden tekrar ediyoruz. Bir müçtehid ne zaman bir kanaate ulaşırsa kendisi için ona uyması ve ona göre fetva vermesi gerekir. Aşağıda çok olanm az bir kısmını vereceğiz. İşte bunlardan (bazıları):

 

1820- İbni Hibban, Sahih'inde, yine Darekutni ve Taberani, Abdul­lah bin Zubeyr (r.a)'den rivayet etmişlerdir:

"Resulullah (a.s) şöyle buyurdu:

"Hiç bir farz namaz yoktur ki, arasında (yani kendisiyle bir sonraki veya bir önceki farz arasında) iki rek'at (nafile namaz) bulunmasın." [14]

 

1821- Taberani, Evsat'ta şu şekilde rivayet etmiştir:

"Resulullah (a.s) cumadan önce dört (rekat namaz) kılar, ondan sonra da dört (rek'at namaz) kılardı."

Bunu Ayni, Umdetu'l-Kari'de zikretmiş ve hakkında herhangi bir yo­rumda bulunmamıştır. Ancak bunu delil olarak değerlendirmiştir.

Feth'de şöyle denmektedir:

"Taberani, Evsat'ta Hz. Ali (r.a)'den şöyle rivayet etmiştir: [15]

"Resulullah (a.s) cumadan önce dört, ondan sonra da dört (rek'at namaz) kılardı."

Bunun hakkında şu şekilde yorumda bulunmuştur:

"Bu hadisin ravileri arasında Muhammed bin Abdurrahman Suhemi bulunmaktadır ki, bu kişi Buhari'ye ve daha başkalarına göre zayıf biridir."

Ancak, Feth'de geçen bu tenkid, bu rivayetin delil olarak kullanılmasını engellemez. Çünkü bazılarına göre buradaki tenkidle ilgili olarak açıklama yapılmamıştır. Ancak esas itibariyle bu tenkid üzerinde görüş birliği olmadı­ğı için bu tenkid, söz konusu rivayetin delil olarak kabul edilmesine engel değildir. Buhari adı geçen kişiyi zayıf olarak görmüştür. Yine hadis imam­larından olan îbni Adiy ise onu sika olarak görmüştür. Bu itibarla şöyle de­memiz yerindedir: "Bu, kendisini Buhari'nin sika gördüğü ama başkala­rının zayıf gördükleri İkrime'nin hadisi gibidir ki, o delil olarak değerlen­dirilmiştir. Aynı şekilde rivayetini Müslim'in delil olarak kabul ettiği ama hakkında meşhur tenkidlerin bulunduğu Suveyd bin Said için de aynı şey söz konusudur. Sonuç olarak bizim bu hadisimizin ravilerinin tenkidi ko­nusunda bir görüş birliği bulunmamaktadır. Dolayısıyla sözü edilen Mu­hammed bin Abdurrahman Suhemi'yi tenkid etmemiş olanlara göre bunun delil olarak kabul edilmesi yerindedir.

 

1822- Ebu Davud, Abdullah bin Ömer (r.a)'den rivayet etmiştir: "O (yani Abdullah bin Ömer r.a) cumadan önce namazı uzatırdı. Ondan sonra da iki rek'at kılardı ve Resulullah (a.s)'ın böyle yaptığını bildirirdi." [16]

 

1823- Tirmizi, şöyle rivayet etmiştir:

"Kim, bir gün ve gecede oniki rek'at namaz kılarsa onun için cennette bir köşk bina edilir. (Bunlar) Dört rek'at öğleden önce, iki rek'at da ondan sonra. İki rek'at akşamdan sonra. İki rek'at yatsıdan sonra. İki rek'at da sabah namazından önce." [17]

 

1824-   Müslim, (bunu) Ummu Habibe (r.a)'den rivayet etmiştir. Ancak onun rivayetinde bu açıklama yer almamaktadır.

Ummu Habibe bintu Ebu Sufyan (r.a)'dan nakledilen bir rivayette de şöyle denmektedir:

"Hiç bir Müslüman kul yoktur ki, abdest alsın, abdestini güzelce alsın sonra günde farzların dışında oniki rek'at nafile namaz kılsın da kendisi için cennette bir ev (köşk) bina edilmesin." [18] Bir kimse bu ibadetlerin her gün için geçerli olduğunu ancak asıl ibadet ve taat günü olan cumanın bundan müstesna olduğunu ileri sürebilir mi? Oysa cuma gününde ibadet ve hayır iş için daha çok gayret sarf edilmesi ge­rekmektedir.

Hadiste hükmün genelliği açıktan belirtilmiş ve gördüldüğü gibi: "Her gün" ifadesi kullanılmıştır. Tirmizi daha önce geçen rivayetinde bu rek'at-ları oldukça geniş bir şekilde açıklamıştır. Tirmizi'nin rivayetinde "her gün" ifadesi geçmemekle birlikte şartın belirtilmesi esnasında nekire kelime kul­lanılmıştır ki, bu genel hüküm ortaya koyar (yani "bir gün ve gecede" ibare­sinde isimler marife olarak değil de nekire olarak geçmektedir -Çeviren). Günlerin en üstünü, namaz ve ibadete en lâyık olan cuma gününün bunun dışında tutulması uygun olmaz."

 

1825- Müslim, Ebu Hureyre (r.a)'den rivayet etmiştir: "Resulullah (a.s)'ın şöyle buyurduğu bildirilmiştir:

"Kim gusleder sonra cumaya gelir ardından kendine takdir edildiği ka­dar namaz kılar sonra imam hutbesini bitirinceye kadar sessiz durur sonra onunla birlikte namaz kılarsa, onun o cuma ile diğer cuma arasındaki gü­nâhları bağışlanır."

İmam Ahmed bin Hanbel'in bazı rivayetlerinde de bu hadis şu ifade ile nakledilmiştir:

"Eğer imam çıkmamışsa uygun gördüğü kadar namaz kılar. Eğer ima­mın çıkmış olduğunu görürse oturur, (onu) dinler ve imam cumasını küın-caya kadar sessiz durur." Hadis böyle devam ediyor. [19] Burada sınır olarak imamın çıkmasını koymuştur. Onun çıkması ise an­cak zeval vaktinden sonra olur.

Ebu İsa Tirmizi şöyle söylemiştir:

"Abdullah bin Mes'ud (r.a) cumadan Önce dört ve ondan sonra da dört (rek'at namaz) kılardı."

Süryani Sevri ve îbni Mübarek de bu yönde görüş bildirmişlerdir.

İmam Şafii, Salebe bin Ebi Malik'ten, o da sahabilerin genelinden şöyle rivayet etmiştir:

"Onlar (yani sahabiler) cuma günü günün ortasında namaz kılarlardı."

Bunun dışında da çok sayıda rivayet bulunmaktadır. Bunun bir kısmı İmam Şafü (rh.a)'nin ileri sürdüğü görüşün delillendirilmesi için yeterlidir.

Ortada bazı zayıf rivayetler de bulunmaktadır ki onları da bildirmemizde bir sakınca yoktur ve hüküm de bunlara dayandırılmış değildir.

Yukarıda görüldüğü gibi bizim bunun dışında delillerimiz bulunmaktadır. Ancak bir konuda çok rivayet bulunmasının o konudaki kanaati kuv­vetlendireceği ve bu rivayetlerin birbirlerini destekleyecekleri üzerinde şüp­he yoktur. Bazı güzel ameller konusunda zayıf hadise göre hareket edilebi­leceğini söylememize gerek yoktur. Burada mesele bunun daha Ötesindedir. Şafii'nin cumayı Öğleye kıyaslaması ve diğer şeyler olmasaydı bile. [20]

 

1826- İbni Hibban ve daha başkaları şöyle rivayet etmişlerdir:

"Resulullah (a.s) şöyle buyurmuştur: "Her farz namazın öncesinde na­maz vardır."

(Bu) ve diğerleri bu konuda yeterli ve sonuca götürücüdür. Bu mesele üzerindeki akılsızca yürütülen kuru tartışmanın da sonunu getirir.

Konuyla ilgili olarak rivayet edilmiş bazı zayıf rivayetler de bulunmak­tadır.

İmam Şafii, Ebu Hureyre (r.a)'den şöyle rivayet etmiştir:

"Resulullah (a .s) günün ortasında güneş batıya yönelinceye (zeval vakti geçinceye) kadar namaz kılınmasını yasakladı."

Ancak bu hadisin isnadında İbrahim bin Ebi Yahya ve İshak bin Abdul­lah bin Ebi Ferve bulunmaktadır. Bu ikisi ise zayıf kimselerdirler. Bunu Bey-haki de Ebu Halid Ahmer'in Medine halkının şeyhi (ilimde Önderleri) olan Abdullah'tan, onun Said'den, onun Ebu Hureyre (r.a)'den rivayeti tankıyla nakletmiştir. Bunu Esrem de içinde Vakidi'nin de adı geçen bir senedle ri­vayet etmiştir ki, o metruktür (rivayet ettiği hadislere itibar edilmez). Bunu aynı şekilde Beyhaki, içinde Ata bin Aclan'm adı geçen bir senetle rivayet etmiştir o da metruktür.

Bazı rivayetlere göre Resulullah (a.s) cuma günü dışında günün orta­sında namaz kılınmasını hoş görmezdi ve şöyle buyururdu:

"Cuma günü dışında cehennem kızdırılır."

Bunu rivayet edenler arasında Leys bin Ebİ Süleym bulunmaktadır ki, bu kişi zayıf biridir. Bunların arasında İbni Mace'nin ravileri içinde Bakiyye bin Velid bulunan rivayeti de anılabilir. Bu rivayetin adı geçen kişi dışında ka­lan ravileri zayıf kimselerdirler. Bu rivayetler hakkında bazı tenkidlerde [21] bulunmuş  ise de bunlar birbirlerini kuvvetlendirmektedirler. Bunların dışın­da kalan ve güvenilir türden olan rivayetlerin bulunduğu da daha Önce geç­mişti-

Sonuç olarak cumadan önce namaz kılınmasına genelde ve özelde teş­vikte bulunulmuştur. Bazı ilim adamları şöyle söylemişlerdir:

"Bu konuda zeval vakti namaz kılmayı yasaklayan hadisin dışında her hangi bir yasak bulunmamaktadır. Bu yasak da genel bir hüküm ifade etti­ğinden ve cumaya özel bir durumu olmadığından daha önce geçtiği üzere cumadan önce namaz kılınmasının kesin bir şekilde (mutlak manada) yasak olmasını gerektirmez. Bu yasakta esas alınan vakit zeval vaktidir. Bu vakit ise tartışma konusunun dışındadır."

Her halükârda yukarıda geçenler insaf sahibi bir kimse için yeterlidir. Bu konuda sözü daha fazla uzatmaya ihtiyaç yoktur.

Bundan sonra: Bu insanlar dıştan sevgi beslediklerini göstermek sure­tiyle Müslümanların kafalarına tereddüt sokmayı ve birliklerini bozmak ve birlik bağlarını koparmak suretiyle aralarına şüphe sokmayı amaçlamakta­dırlar. Yöneticilerin mükemmel bir engelleme ve kuvvetli bir cezalandırma ile onları bu amaçlarını gerçekleştirmekten alıkoymaları gerekmektedir. Tıpkı ilk dönemlerdeki yöneticilerin yaptıkları ve günümüzde hakkaniyet sahiplerinin kendi görüşüne göre hüküm veren ve kendi özel mezhebine göre hareket eden kimselere karşı yaptıkları gibi.

Vaizlerin ve camilerin imamlarının dört mezheb imamından herhangi birini taklid eden bir kimseye karşı çıkmamaları gerekir. Onu Müslümanlar tarafından kabul görmüş olan bu mezheplerden kendisi için seçmiş olduğu mezheple başbaşa bırakmalıdırlar. Bu mezheplerin Allah'ın Kitab'ına ve Resulullah (a.s)'ın sünnetine dayandığma dair açık deliller bulunmaktadır.

Malikiler cumaya bağlı sünnet namaz olduğu görüşünde değildirler. Hi­dayet önderlerine ve Resulullah (a.s)'m varislerine karşı çıkılamaz. İçtihadi meselelerde bu kadarı ve hatta burada açıkladığımızdan daha azı yeterlidir. Herhangi ümmet imamlarını yüceltmez, ilim adamlarına ve büyüklerine saygı göstermezse mutlaka o ümmetin heybeti kaybolur ve onlar hakkında Allah'ın (azap) sözü kesinlik kazanır.

Yüce Allah'ın bizi fitnelerin saptırıcılarından ve arzuların kaydırıcüı-ğırtdan kendi lütfuyla ve keremiyle korumasını diliyoruz."

Yusuf Decevi

Ezheri Şerif Büyük Alimleri heyeti Üyesi [22]

Biz bu konuyu uzun bir şekilde ele aldık. Çünkü bazı insanlar cumadan önce namaz kılınmasını engelleme konusunda çok katı davranmakta ve Müs­lümanlar arasında dedikoduya yol açmaktadırlar. Hatta bazıları ezandan önce minbere çıkıp sonra müezzine ezan okumasını emretmekte ve ezan bittikten sonra hutbeye başlamakta insanlar da bu sırada namaza başlamaktadırlar. Bu gibilerin çıkardıkları bu bozulma da ne oluyor? Hutbeden önce namazın ya­sak edildiğine dair siyrette hiç bir delil yoktur. Onların Resulullah (a.s)'ın böyle bir şey yapmadığı dışında hiç bir delilleri bulunmamaktadır. Usul alimle­ri bunun bid'atçiler için delil olamayacağım söylemişlerdir.[23]

 

 

Dersler Ve Öğütler

 

Hanelilerin cuma ile ilgili açıklamalarına Nuru'1-İzah metninden ve bunun bazı şerhlerinden bir takım bilgiler aktarmakla başlayacağız. Daha sonra Tenviru'l-Ebsar'dan ve şerhlerinden, sonra da İbni Abidin Haşiyesi'nden bazı bilgiler aktaracağız.

Nuru'l-îzah'ta şöyle denmektedir:

"Kendisinde şu yedi şart bulunan herkes için cuma namazını kılmak farzdır:

1) Erkeklik, .    

2) Özgürlük,

3) Şehirde ve kuvvetli olan görüşe göre de şehire oturuyor sayılmasını sağlayacak kadar bir yakınlıkta oturmak (burada şehir derken kasdettiği yer, bir kimsenin yolculuk niyetiyle içinden çıkması durumunda yolcu sayılacağı yahut yoldan dönen bir kimsenin içine girdiğinde mukim sayılacağı yerdir. Şehrin merkezi ve bu merkezden 185 metreden fazla uzak olmayan bir yer gibi. Buranın dışında bulunana cuma namazı gerekmez. Bazı Hanefiler şeh­rin etrafında oturanlar açısından esas alınacak ölçünün ezanı fiilen duyabil-mesi veya müezzinin ezan okuduğunun tasavvur edilmesi durumunda e-zanı duyacağının tahmin edilmesi olduğunu söylemişlerdir. Malikilere göre şehrin dışı ile arasındaki mesafe 550 metreden az olan bir kimse şehir dairesi içinde oturuyor sayılır.)

4) Sağlıklı olmak,

5)  Zalim birinden emniyette olmak,

6)  Gözlerinin sağlam olması,

7) Ayaklarının sağlam olması.

Cumanın geçerli olması için de altı şart aranır:

1)  Şehir veya çevresinde kılınması.

2)  Bir yönetici veya onun vekili tarafından kıldırüması (Müslüman olan yönetici veya onun Müslüman olan vekili yahut kendisine bu yolla izin ve­rilmiş biri tarafından kıldırılması. Müslüman yöneticinin olmaması duru­munda evkaf bakanlıklarının. yahut alimlerin veya bölgedeki ilim adam­larının başta geleninin izni, cuma kıldırmak konusunda yeterlidir). Öğle vaktinde kılınması. Bu vakitten önce kılınması caiz değildir. Bu vaktin çıkmasıyla da bozulur. Namazın vaktinde kılınması kasdıyla hutbe namaz­dan önce verilir. Cuma kılma yükümlülüğünde olanlardan bir kimsenin cumayı (yani cuma ezanını) duyarak gelmesi. Sağlam olan görüşe göre bir kimsenin dahi olsa gelmesi gerekir. Genel iznin olması (yani cumanın kı­lındığı yere herkesin girebilmesine izin verilmiş olması gerekir).

3)  Cemaatle kılınması.

4) Cemaatin imamdan başka kölelerden, yolculardan veya hastalardan da olsa üç erkekten oluşması gerekir.

5)  İmam secde edinceye kadar onunla birlikte kalmaları şarttır. Eğer imam secde ettikten sonra dağılırlarsa imam yalnız başına cumayı tamamlar ama secde etmeden önce dağılırlarsa namaz geçersiz olur. İki adamla birlikte bir kadın veya bir çocukla birlikte cemaat oluşturulursa bu geçerli olmaz. Bu namazda kölenin veya yolcunun yahut hastanın imamlık etmesi caizdir.

6)  Şehir; müftüsü, emiri (yöneticisi), hükümleri ve had cezalarını uygu­layan kadısı, (yargıcı) bulunan bir yerdir. (Eğer müftü aynı zamanda emir ve kadı olursa bu yer yine şehir sayılır. Bazı Hanefiler şehri: "En büyük camisi bütün ahalisini almayacak kadar büyük olan yer" diye tarif etmişlerdir. On­lar büyük bir köy gibi çok sayıda insanın oturduğu yerleşim merkezlerini de şehir saymışlardır. Çadır ve sahra cumanın kılınacağı bir yer olamaz.)"

Tenvinı'l-Ebsar'da, onun şerhi olan Durru'l-Muhtar'da ve İbni Abidin Ha-şiyesi'nde de şöyle denmektedir:

"Cumanın farz olmasının şartları dokuzdur. Bunlar cumaya özel olan şartlardır. Burada "bunlar cumaya özel olan şartlardır" demesinin sebebi şu­dur: Çünkü metinde anılan şartların sayısı onbir^ir. Ancak şerhedicinin de işaret ettiği üzere bunlardan akıllı olma ve buluğ çağına ermiş olma şartları cumaya özel şartlar değildir.

1. Şehirde oturmak: Şehrin dışında olan bir kimse ise eğer ezanı du­yuyorsa İmam Muhammed'e göre cumayı kılması gerekir. Fetva da buna göredir. Mutelekki'de böyle denmektedir. Daha önce Vilvaliciyye'den ak­tardığımız üzere bunun mesafesi bir fersah olarak belirlenmiştir. Bahr'da ise kişinin zorluk çekmeden evine dönebilmesinin esas alınması görüşü tercih edilmiştir. "Oturmak" sözü, yolcunun bunun dışında tutulmasını gerektir­mektedir. "Şehirde" sözü de başka yerlerde oturanları bunun dışında tut­maktadır. Ancak ezanı duyması sebebiyle müstesna tutulanlar hariçtir (yani bunlar şehir dışında oturuyor olsalar da şehirde oturanlardan sayılırlar ve bu şartın onlarda mevcut olduğu kabul edilir.) "Ezanı duyan" sözüyle kaste­dilen Kahistani'nin de ifade ettiği üzere minarelerden en yüksek sesle oku­nan ezanı duyan kimsedir. "Daha önce Vilvaliciyye'den aktardığımız üze­re..." sözüyle daha önce Vilvaliciyye'den cumanın kılınması durumunda geçerli olacağı şehir çevresinin sınırları konusunda aktarılan bilgiler kaste­dilmektedir. Burada ise içinde oturanların şehire gelerek cuma namazında bulunmaları gereken yerin sınırları üzerinde durulmaktadır. Tatarhaniye-'de Zahire'den naklen bildirildiğine göre oturduğu yerle şehrin arası bir fer­sah (veya daha az) olan bir kimsenin cumaya gitmesi gerekmektedir. Fet­vaya esas alman görüş de budur. "Bahr'da ise kişinin zorluk çekmeden evi­ne dönebilmesinin esas alınması görüşü tercih edilmiştir" sözü: O Beda'i'de bunu daha yerinde bir görüş olarak görmüştür. Mevahibu'r-Rahman'da da doğrulamıştır. Ebu Yusuf'un ikamet sınırlan içinde olan için yani yolculuk niyetiyle içinden çıkan kimsenin yolcu sayılacağı, yoldan dönenin de içine girdiğinde mukim sayılacağı yerin sınırları içinde oturana cumanın gerek­tiği görüşünü 'Burhan' adını taşıyan şerhinde zayıf bulmuştur. Çünkü bu görüşe göre cuma sadece şehir içinde oturanlara farz olur bu sınırların dışın­da olanlar ise kendilerine cuma   farz olanlardan sayılmayacaklardır. Metin­lerin zahirinden çıkan da budur. Mi'rac'da bunun söylenenlerin en sıhhatli olanı olduğu bildirilmektedir.

Haniye'de şöyle denmektedir:

"Bir kimse eğer şehir çevresinde oturuyorsa kendisiyle şehir binalarının arasında ekin tarlalarından oluşan bir alan bile olsa ve bu kimse ezanı duysa dahi onun üzerine cuma farz değildir. Aradaki mesafenin gulve veya mil ile belirlenmesi bir şey ifade etmez. Ebu Ca'fer bin İmameyn bu şekilde rivayet etmiştir. Hulvani'nin tercihi de böyledir. Yine Tatarhaniye'de de böyle den­mektedir. Sonra bizim ashabımızın (mezhebimizin ileri gelenlerinin) riva­yetlerinin zahiri anlamları şehrin içinde veya şehirle bağlantılı yerlerde otu­ranlardan başkalarına cumanın farz olmadığını ortaya koymaktadır. Buna göre şehre yakın da olsalar taşrada oturanlara cuma gerekmez. Bu konuda söylenenlerin en sahih (doğru) olanı da budur. Tecnis'de de böyle söylen­miştir."

Emdad'da da şöyle denmektedir:

"Hadislerin naslarmdan, rivayetlerden, üç imamımızdan yapılan nakil­lerden ve tercih kabiliyetine sahip tahkikçilerin seçimlerinden anladığımıza göre bu konuda esas olan ezanın duyulması veya miller yahut gulveler

zunluk ölçüleri) değildir. Sahih de görülse sizin başkasına muhalefet etme­nizden size bir şey yoktur. 'Haniye' ve 'Tatarhaniye'de bulunan bilgilerin bir kayda bağlanması uygun olur. Şöyle ki, şehrin çevresinde şehirle arasmda ekin tarlalarının oluşturduğu bir alan bulunacak bir yerde cuma namazı kılındığında bu namaz geçerli oluyorsa demek ki o alan şehirden sayılmak­tadır. Öyleyse oralarda oturanların da cumayı kılmaları gerekir. Burhan'daki delillendirmeden de bu anlaşılmaktadır. Başarıya ulaştıran Allah'tır.

2-Sağlıkh olmak: Hastaya bakan kimse ve iyice yaşlanmış bir ihtiyar için de hasta hükmü söz konusudur.

"Sağlıklı olmak" sözü: Nehr'de şöyle açıklanmaktadır:

"Sağlık durumu bozulmuş ve çoğunlukla tedavi edilmesi mümkün olan hasta birine cuma gerekmez. Kötürüm ve kör bir kimse ayrıca ele alın­mıştır. Bu yüzden onların buna affedilmeleri ayrıdır. Bahr'da ileri sürüldü­ğü gibi bu sözde bir tekrar yoktur. Hasta eğer bir binek bulursa, bunun gibi sedye ile götürülecek olursa kör gibidir (yani kör hükmündedir). Ancak kö­rün bir delil bulması durumunda cuma namazına gitmesinin gerekip gerek­mediği konusunda görüş ayrılığı bulunmaktadır. Bunun yarusıra görüş bir­liği ile ona (yani binek bulabilen hastaya) kötürüm bir kimse gibi hiç bir şekilde namaza gitmesinin vacip olmadığı da söylenmiştir. Bazıları da o-nun bu durumda yürümeye güç yetiren bir kimse gibi sayılacağını söylemiş­lerdir. Böyle söyleyenlerin görüşlerine göre namaza gitmesi gerekir. Seruci bu görüşün üzerinde durmuş ve ona (sözkonusu şartlardaki hastaya) na­mazın vacip olmadığı görüşünün doğru kabul edilmesi gerektiğini söyle­miştir. Çünkü bineğe binmesi ve namaza gitmesi hastalığının artmasına se­bep olur. "

Durum eğer bu şekildeyse (cumaya gitmesinin) vacip olmadığı görüşü­nün doğru kabul edilmesi uygun olur.

(Hilye) "Hastaya bakan kimse için de hasta hükmü söz konusudur" sözü: Yani kuvvetli olan görüşe göre eğer bir kimse hastanın bakımını üzerine almışsa ve onun çıkıp gitmesinden dolayı hasta zarar görecekse. (Hilye, Cev­here).

3- Özgür olmak: Kuvvetli olan görüşe göre sahibiyle kendisini serbest bırakifiası üzere yazışmış birine (mükâtibe) ve ücretliye namaz kılmak va­ciptir. Eğer uzakta ise (yani camiden uzaktaysa) çalışmadığı süre ücretinden düşürülür aksi takdirde düşürülmez. Eğer köleye efendisi izin vermişse o zaman ona cuma vacip olur. Bu durumda tercih hakkına sahip olduğu da söylenmiştir. (Cevhere) 'Bahr'da tercih hakkına sahip olduğu görüşü tercih edilmiştir. Yazışmalı kimse ile ilgili olarak yukarıda söylenen 'Sirac'da zik­redilmiştir. 'Bahr'da: "Onda olan şey gizli değildir" denmiştir. Yani her ikisi için de kölelik hükmü mevcuttur. Haniye'de geçtiği üzere yazışmış kimse ile kastedilen, kısmen azledilmiş olup tamamen azledilmesi için çaba har­cayandır. "Ücretli" hakkında söylediğinin ortaya koyduğu hüküm ücretliyi çalıştıranın onu namazdan alıkoyma hakkının olmadığıdır. Bu, konuyla il­gili iki görüşten biridir. Metinlerin zahiri anlamlan da bunu göstermektedir. 'Bahr'daki ifadeler de bunu ortaya koymaktadır.

"Eğer uzakta ise (yani camiden uzaktaysa) çalışmadığı süre ücretinden düşürülür" sözü hakkında: Eğer günün dörtte birini alırsa ücretinin dörtte biri kesilir. Ücretlinin namazla meşgul olmasına denk gelen dörtte birlik za­man karşılığında ücretinden kesilen dörtte birlik oranı istemeye hakkı yok­tur. (Tatarhaniye)

"Eğer köleye efendisi izin vermişse o zaman ona cuma vacip olur..." sözü hakkında: Yani namaz İçin izin verilmişse. Burada izin verilmiş ile kastedilen kendisine ticaret için izin verilmiş kimse değildir. 'Bahr'daki iba­reden de anlaşılacağı üzere böyle birine görüş birliği ile namaz vacip değil­dir.

'Bahr'da tercih hakkına sahip olduğu görüşü tercih edilmiştir": Çünkü zahiri manalarda bu ortaya konmuştur ve bu, kurallara daha uygundur. 'Cev-here'de bunu izleyen bölümde meselenin yeniden ele alınmış olması ve söz konusu durumdaki birine cumanın vacip olmadığının vurgulan­ması da bunu desteklemektedir. Orada şunu belirtmiştir:

"Kendisine cuma kılmak vacip olmayan bir kimseye bayram namazını kılmak da gerekmez. Sadece köle bundan müstesnadır. Ona sahibinin izin vermesi durumunda cuma namazında değil ama bayram namazında nama­za gitmek vaciptir. Çünkü cuma namazının yerine kılınacak bir başka na­maz bulunmakta dır. Bu da Öğle namazıdır. Bayram namazında ise bu du­rum söz konusu değildir."

Daha sonra şöyle söylemiştir:

"Cumada olduğu gibi bayram namazının vacip olmaması da mümkün­dür. Çünkü onun yararları izinle onun eline geçmez. İzin öncesindeki duru­mu neyse izin sonrasındaki durumu da aynıdır. İzinle hacca gitse bu ondan İslâm'ın farz kıldığı hac görevini düşürmez (yani ileride hürriyetine kavuş­ması ve hacca gitmesini gerektirecek şartların oluşması durumunda haccet­mesi gerekir -Çeviren). Buradan açıkça anlaşılmaktadır ki vacip olmayınca gidip gitmemekte tercih hakkına sahiptir (serbesttir). Çünkü serbestlik bir şeyin vacip olmamasının bir sonucudur. 'Bahr'da da böyle denmektedir. Kölenin efendisinin izni olmadan cuma namazına veyet bayram namaz­larına gitmesi caiz midir? 'Tecnis'te bildirildiğine göre eğer efendisinin buna bir şey demeyeceğim biliyorsa veya efendisi görür de bir şey demezse caizdir.

Aynı şekilde kuvvetli görüşe göre eğer cami çevresinde efendisinin hay­vanını tutuyorsa ve (namaz kılmasından dolayı) hayvana bakma-sına bir zarar gelmeyecekse de böyledir.

4-Kesin erkek olmak: Burada "kesin" sözüyle kastedilen şeyden Nehr'de söz edilmiş ve bu kaydın konulmasındaki amacın hünsalann dışta tutulması olduğu belirtilmiştir. Bunu Şeyh İsmail, Bercendi'den naklet-miştir. Onun (yani hünsanın) düşkünlerle ilişki kurmasının (cuma nama­zının) üzerine vacip olmasını gerektireceği söylenmiştir. Bunun üzerinde durmak lazım. Aksine onun erkekler topluluğuna çıkmaması gerekir. Bun­dan dolayı kadına da (cuma namazı) gerekmez.

5, 6- Buluğ çağına ermiş olmak ve akıllı olmak: Bunu Zeyla'i ve daha başkaları zikretmiştir. Bu ikisi sadece cumaya özel şartlar değildir.

"Bu ikisi sadece cumaya özel şartlar değildir" sözü hakkında: Yani sadece cuma için değil bütün yükümlülükler için aranan şartlardır. Bütün ibadet­lerde bu şartlar aranır. Müslüman olmak gibi. Deli biri sağlığına kavuşun­caya kadar yükümlülükten çıkar. Çünkü bu bir hastalıktır. Şair şöyle söyle­miştir: "Nefsin hastalıklarının en zor olanı delirmesidir."

7-  Gözlerin  olması: Şaşı birine cuma gerekir. Bunun gibi ifadenin za­hirinden anlaşıldığına göre gözleri zayıf birine de cuma gerekir. Köre ise ge­rekmez. Fahri olarak veya ücretle delillik yapan bir yardımcısı olsa bile. İki imam İmam Muhammed ve Ebu Yusuf'a göre böyle bir imkâna yani delile sahip olması durumunda gerekir. 'Bahr'da kör birinin camide bulunduğu sırada namaz için kamet getirilmesi meselesi üzerinde durulmuştur. Burada ifade edildiğine göre ilim adamları buna şu şekilde cevap vermişlerdir: Eğer abdestli ise o durumda namaz kılmasının vacip olacağı açıktır. Çünkü sebep namaza gitme zorluğudur, söz konusu durumda ise bu sebep ortadan kalk­mıştır. Bizim edindiğimiz kanaate göre çarşılarda yürüyen, delili olmadan ve bir zorluğa düşmeden da yollan bulabilen ve kimseye sormadan gideceği camiyi bulabilen bazı körlere cumaya gitmek gerekir. Çünkü o, böyle bir du­rumda yalnız basma camiye gitmeye güç yetirebilen bir hasta hükmündedir. Bazen o kimse bundan daha fazla zorluklara da kazanabilmektedir.

8- Yürümeye gücünün olması: 'Bahr'da iki ayağından birinin sağ­lam olmasının cumanın vacip (farz) olması için yeterli olduğu yurgulan-mışhr. Ancak Şumni ve daha başkalan ayağı felçli veya bir ayağı kesik olan birine cumanın farz olmadığını söylemişlerdir.

"Yürümeye gücünün olması" sözü hakkında: Görüş birliği ile kötürüm birine kendini taşıyacak birini bulsa da cuma farz değildir. (Haniye) Çünkü o, esas itibariyle yürüme gücüne sahip değildir. Dolayısıyla Kahistani'nin de dikkat çektiği üzere kör kimse hakkındaki görüş ayrılığı onun (yani kötü-

rümün) hakkında olmamıştır. İki ayağından birinin sağlam olması konu­sunda: Seyyid Ebu Suud, 'Bahr'da yer alan hükmün yürümesine engel ol­mayacak kadar topal olan bir kimse hakkında uygulanması gerektiği ceva­bını vermiştir. Yürümesine engel teşkil ediyorsa bundan müstesnadır.

9- Hapiste olmamak: Bu hükmün mağdur bir kimse ile kayıtlanması uygun olur. Sıkıntıda olduğundan borcunu ödeyemeyen bir kimse gibi. Ama eğer borcunu ödeyebileceği bir rahatlığa kavuşursa o zaman vacip olur (çünkü o durumda borcunu ödemek suretiyle hapisten çıkarılmasını sağla­ması ve böylece cumaya gitmesi için gereken şartların oluşması açısından üzerine düşeni yerine getirmesi gerekir -Çeviren).

10- Korku olmaması: Yani yöneticiden veya hırsızdan korkma gibi bir durumun olmaması. 'Emdad'da şöyle denilmiştir:

"Aynı şekilde iflas eden biri eğer hapse atılacağından korkarsa onun için de aynı hüküm söz konusudur. Nitekim onun için teyemmüm de caiz gö­rülmektedir (yani korku dolayısıyla abdest suyu temin edeceği bir yere gide­mediğinde teyemmüm kendisine caiz olduğu gibi cuma açısından da aynı hüküm söz konusudur -Çeviren)."

11- Şiddetli yağmur olmaması: Dolu ve kar da bunun gibidir. Yani şiddetli dolu ve kar ve şiddetli soğuk da böyledir.

Ancak akıllı ve buluğ çağma ermiş dolayısıyla yükümlü olan ama bu şartları veya bunlardan birini taşımayan bir kişi azimeti seçerek cuma na­mazını kılarsa hükmü bozulmuş olarak yine aynı konumuna dönmüş ol­maması için vaktin farzı üzerinden düşmüş olur. Bahr'da ifade edildiğine göre kadından başkası için böyle yapmak daha faziletlidir.

"Bu şartlar" derken kasdettiği, cumanın farz olmasının şartlarıdır.

"Azimeti seçerse": Yani cumayı kılmayı tercih ederse. Çünkü böyle bi­rine (sözü edilen şartları veya herhangi birini taşıyana) cumayı terkedip ye­rine Öğle namazını kılması için ruhsat verilmiştir. Bu durumda öğleyi kılmak onun için ruhsat, cumayı kılmak ise azimet olmaktadır. Tıpkı yolcu­nun oruç tutması gibi. Oruç yemek onun için ruhsat, tutmak ise azimettir. Çünkü bu daha zordur.

"Akıllı ve buluğ çağına ermiş" sözü yükümlü olmayı açıklayıcı bir ifade­dir. Böylece çocuk bu hükmün dışında tutulmuş olur. Çünkü bu namaz onun açısından nafile yerine geçer. Deli de bu hükmün dışında tutulmuş olur, çünkü onun için esas itibariyle namaz gerekli değildir." (Bahr ani'l-Bedai1)

"Hükmü bozulmuş olarak yine aynı konumuna dönmüş olmaması için" sözü: Yani mesela kıldığı namazın geçerli olmadığını ve öğle namazı kılması gerektiğini kabul etsek o zaman hüküm bozulmuş olur. Bu da şun­dan dolayıdır: Çünkü öğle namazı onun için bir ruhsattır. Ama eğer azimete göre hareket eder ve zorluğa katlanırsa o zaman yaptığı doğru olur. Ama biz onu zorluğa katlanmaya yönelttikten sonra öğle namazını kılmasını da is­tersek onun hakkındaki konuyu yani kolaylaştırmayı bozmuş oluruz. Ben derim ki: Burada esas konum ile kastedilen cumanın düşmesinde esas alı­nan konumdur. Bu ise kolaylaştırma ve mazeretin gerektirdiği ruhsatı sağ­lamadır. Efendinin köle yanındaki durumu açısından da aynı şey söz konu­sudur.

'Bahr'da şöyle denmektedir:

"Bunu caiz görmemekten başka bir şey diyemiyoruz. Çünkü bu durum­da kölenin sahibine olan yararlan ortadan kaybolmakta dolayısıyla kendi­sine öğle namazı vacip olmaktadır. Sonra ikinci kez ona olan yararları kay­bolmakta ve durum zarara dönüşmektedir."

Burada 'Bahr'dan yaptığı aktarma hakkında şunları söylemektedir:

"Bahr'da ilim adamlarının sözlerinin zahirinden hareket edilmiştir. On­lara göre öğle namazı bir ruhsattır. Bu ise cumanın azimet olduğuna delalet etmektedir. Bu da kadından başkası açısından daha faziletlidir. Çünkü kadı­nın namazını evinde kılması daha faziletlidir. Bu Nehr'de de böyle vurgu­lanmıştır. Kadının namazını evinde kılmasının daha faziletli olmasıyla ilgi­li bu değerlendirmeden şu sonuç çıkmaktadır: Eğer onun evinin duvarı ca­miye bitişik olur dolayısıyla evinden imama uymasında bir engel bulunmazsa o zaman onun da cuma namazını kılması daha faziletli olur. [Başka namazlarda imamlık yapması uygun olan birinin cuma namazında da imamlık yapması uygundur. Buna göre yolcunun, kölenin ve hastanın imamlığı geçerlidir ve onlar da cemaatin sayısının tamamlanmasında ce-maaten sayılırlarl Yani en uygun yolla bu görevi yerine getirmeleri suretiyle. Burada imamlık derken kastedilen, erkekler için olan imamlıktır. Çocuk bu hükmün dışındadır. Çünkü o ehil (yetkili) değildir. Kadın da bunun dışındadır, çünkü o erkeklere imamlık yapamaz.

"Onlar da cemaatin sayısının tamamlanmasında cemaate sayılırlar" sözünde İmam Şafii'nin bu konudaki görüş ayrılığına işaret vardır. Çünkü İmam Şafii'ye göre onların imamlıkları geçerli olur ama onlar cemaate sayılmazlar (yani cuma namazının kılınmasında aranan sayının onların dışındakilerle oluşması gerekir -Çeviren). Çünkü onlar her ne kadar imam­lığa elverişli olsalar da cemaatin oluşturulmasında (yani sayının tamamlan­masında) daha bir dikkat gösterilmesi gerekir. [Özürlü veya mahpus ya da yolcu olanların cuma günü şehirde öğle namazını cemaatle kılmaları tahri-men mekruh görülmüştür.]  Bu hüküm gerek cumanın kılınmasından öncesi ve gerekse sonrası için söz konusudur. Çünkü bu hareket cemaatin azalmasına veya bîr muhalefet görünümünün ortaya çıkmasına sebep olabi­lir. Cuma günü (yani cuma vaktinde) cuma namazı kılınan camiden başka camilerin kapatılacağı ifade edilmiştir. [Cumayı kaçıran şehir ahalisi için de aynı şey söz konusudur.] Onlar Öğle namazını ezan ve kamet okumadan kılarlar ve cemaat oluşturmazlar. Hastanın öğle namazını imamın cumayı bitirmesine kadar geciktirmesi müstehabdır. Geciktirmemesi mekruh görül­mekle birlikte bu takdirde de namazı geçerlidir.

"Özürlü için" sözü: Burada özürlü için söz konusu olan hüküm, diğerleri (yani özrü olmadığı halde cumaya gitmeyen için -Çeviren) öncelikle söz ko­nusudur.

"Mahpus için" sözü: Bu da özürlülere dahil olduğu halde Kenz'de ve diğer kitaplarda olduğu gibi burada da ayrıca anılmıştır. Ayrıca anılması da onun cuma kılmasının gerekeceği yolundaki söylentileri red içindir. Çünkü o eğer haksız olduğu için hapse atılmışsa davacısının memnun edilmesine dayan­dırılır (yani bundan kaynaklanan bir özür söz konusu) olur aksi takdirde ona yardım isteme imkânı verilir.

Hayr Remli şöyle söylemiştir:

"Zamanımızda haksızlığa uğratılanlara yardım eden yoktur. Üstünlük zalimlerdedir. Haklı olarak da olsa kendilerine karşı çıkanları helak ediyor­lar."

Sözü edilenlerin şehirde cuma vaktinde öğle namazını cemaatle kılmala­rının mekruh olmasıyla ilgili açıklaması hakkında: 'Bahr'da ilim adamlarının sözlerinin zahirinden bunun anlaşıldığını söylemiştir.

"Aksine el-Kahistani bunu açık bir ifadeyle söylemiştir." Metinde öğle namazının cemaatle eda edilmesi ifadesi geçtiğinden buradan kaza namazının cemaatle kılınmasının mekruh olmadığı anlaşılmaktadır.

Bahr'da da şöyle denmektedir:

"Özellikle Öğle namazı için bu kayıt konulmuştur çünkü diğer namaz­ların cemaatle kılınmasında bir sakınca yoktur.

"Şehirde" demesinin sebebi, şehirlerin köylerden farklı olmasındandır. Çünkü köylerde oturanların üzerlerine cuma namazı yoktur. Onlar için bugün diğer günlerden farksızdır. (Şerhu'l-Minye) 'Mi'rac'da da 'Mücteba'dan riva­yetle bildirildiğine göre bulundukları yerin (cuma kılman yerden) uzak olması sebebiyle kendilerine cuma farz olmayan kimseler (o gün) öğle namazını ce­maatle kılabilirler.

"Çünkü bu hareket cemaatin azalmasına sebep olabilir" sözü hakkında:

Çünkü özürlü kişiye başkası da uyabilir. Böylece o başkasının cumayı terket-mesine yol açar. (Bahr) Bunun gibi bir kimse onun cumadan sonra cemaatle namaz kılacağını bilirse onunla birlikte namaz kılmak için cemaati terkedebi-lir.

"Yahut bir muhalefet görünümünün ortaya çıkmasına sebep olabilir" sözü: Çünkü bu günde Müslümanların prensipleri cuma kılmaktır. Onların mu­halefet gayesi taşımaları büyük bir işe yol açabilir. Dolayısıyla böyle bir gö­rünümün ortaya çıkması da tahrimen mekruh sayılmıştır. Hatta o gün (cuma vaktinde) cuma namazı kılman cami dışındaki camilerin kapatılacağı sözü de içinde bir cemaatin oluşmaması içindir. (Bahr, Sirac'dan naklen). Cuma kılı­nan caminin öğle vaktinde açılması ise zorunludur.

Zahir olan anlama göre bu cami de cuma namazının kılınmasından sonra içinde kimsenin toplanmaması için kapatılır. Ama eğer süregiden adetin in­sanların ilk vakitte toplanması olduğu söylenirse o zaman cemaatlerinin cuma kılınan camiye gelmek zorunda kalmaları için onun dışında kalan ve içinde cuma namazı kılınmayan camiler kapatılır. Buna göre cuma namazının bitiril­mesine kadar söz konusu camiler kapalı kalır. Ancak bundan sonra da açıl­masını gerektirecek bir sebep yoktur. Dolayısıyla ikindi vaktine kadar kapalı kalır. Sonra bütün bunlar cuma dışmda namazın kılınmasını engellemeyi ve onun önemine dikkat çekmeyi amaçlayan uygulamalara önem verilmesidir.

"Cumayı kaçıran şehir ahalisi için de aynı şey söz konusudur" sözü hak­kında: Zahir olana göre buradaki kerahet tenzihidir. Çünkü burada cemaati azaltma veya bir muhalefet görünümü sergileme gibi bir durum sözkonusu de­ğildir. Kahistani'nin kitabında Mudmirat'tan nakille açıklama da bunu destek­lemektedir. Onların yalnız başlarına namaz kılmaları müstehabdır.

"Onlar Öğle namazını ezan ve kamet okumadan kılarlar" sözü hakkında: Vilvaliciyye'de şöyle denmektedir:

"Cuma günü (cuma vaktinde) şehirde cemaatle öğle namazı kılınmaz ve ezan da okunmaz. Hapishanede veya başka yerlerde de kamet getirilmez."

Nehr'de şöyle denmektedir:

"Sirac'da bunun daha uygun olduğu belirtilmekle birlikte ezan ve kamet okumanın mekruh olmadığına da ayrıca işaret edilmektedir.

"Hastanın öğle namazını imamın cumayı bitirmesine kadar geciktirmesi müstehabdır" sözü hakkında: Kahistani bu ifadeyi özürlü hakkında kullan­maktadır ki, bu hüküm daha geneldi.

"Geciktirmemesi mekruh görülmekle birlikte bu takdirde de namazı geçerlidir" sözü hakkında: İfadenin zahirinden anlaşıldığına göre buradaki ke­rahet tenzihi kerahettir. (Nehr)

Şeyh İsmail'in Muhit'ten nakille 'Şerhu'd-Durer'de yaptığı açıklama da bu yöndedir. Mekruh olduğu üzerinde görüş birliğinin olmamasından buradaki kerahetin tenzihi olması gerektiği hükmü çıkarılmıştır.

[Kim teşehhüd esnasmda veya sehiv secdesinde -Yani bu konuda bu gö­rüşte olanlara göre- cuma namazına yetişirse, onu cuma namazı olarak ta­mamlar.] Ama İmam Muhammed'in görüşü farklıdır. [Tıpkı bayram namazını tamamladığı gibi.] Fetih yılı bayramında gerçekleşene binaen bunun üzerinde görüş birliği vardır. Ancak Sirac'da bildirildiği üzere îmam Muhammed'e göre bu durumda o kişi namaza yetişmiş sayılmaz. [Bu durumda öğle namazına değil cuma namazına niyet eder.] İlim adamlarının görüş birliği ile. Eğer öğle namazına niyet ederse imama uyması (iktidası) geçerli olmaz. Sonra yolcu ile diğerleri arasında fark olmadığı zahirdir. (Nehr)

"Veya sehiv secdesinde" sözü: Hatta sehiv secdesi sonrasındaki teşeh­hüd esnasmda yetişse bile anlamındadır.

"Yani bu konuda bu görüşte olanlara göre" sözü hakkında: Yani söz ko­nusu mesele hakkında bu görüşü ileri sürmüş olan ilim adamlarına göre. An­cak sonraki ilim adamlarına göre cuma namazında ve bayram namazlarında sehiv secdesi yapılmaz. Çünkü bu cemaatte bilgisiz çok sayıda insan bulunur ve tereddüde düşebilirler.

(Sirac, daha başkaları ve Bahr) Burada kastedilen ise yani sehiv secdesi­nin caiz olmadığı değildir. Ancak uygun olan, insanların karmaşaya düşmeme­leri için sehiv secdesinin terkidir, (Ebu Suud, Azmiye'den naklen. îbni Kemâl­'in el-îdah'ında da benzeri vardır.)

"Onu cuma namazı olarak tamamlar": Kıraat konusunda ise serbesttir, isterse açıktan okur isterse gizli okur. (Bahr)

"Ama İmam Muhammed'in görüşü farklıdır": Çünkü o, bir kimsenin cu­ma namazının ikinci rek'atımn rüku'u esnasmda cemaate yetişmesi durumun­da ancak onu cuma namazına tamamlayacağını bundan daha sonra yetişmesi durumunda ise öğle namazına tamamlamasının gerektiğini söylemiştir. Çünkü bu bir yönden cuma, bir yönden de öğle namazıdır. Bir kimse kendi açısından cumanın bazı şartlarını kaçınrsa o zaman öğle namazını esas alarak namazım dört rek'at kılar. Bununla birlikte cumayı da esas alarak muhakkak her iki rek'atta oturması (ka'de yapması) gerekmektedir. Son iki rek'atıh da nafile ol­ması ihtimali dolayısıyla bu rek'atlarda da (zammı sure) okur. Diğer iki ima­ma göre ise bu durumda bile kişi cuma namazına yetişmiş sayılır. Cumaya niyet etmesinin şart koşulması da bu yüzdendir. Bu da iki rek'attır. Söyleni­lenin tutarlı bir yanı yoktur. Çünkü söz konusu iki namaz birbirinden farklı iki namazdır. Dolayısıyla bunlardan birinin tahrim tekbirine ikincisi bina edile­mez. (Yani yeni bir tahrim tekbiri alınmadan bu namazlardan birinin üzerine ikincisi devam ettirilemez -Çeviren). 'Hidaye'de de böyle denmektedir.

"Ancak Sirac'da bildirildiği üzere...ilh." sözü hakkında: Sirac'da geçen, Zahiriyye'nin bayram bölümünde bazı ilim adamlarından nakille verilmiştir. Daha sonra bazı ilim adamlarının onun namaza yetişmiş sayılacağını ve bun­da görüş ayrılığı olmadığını söylediklerini nakletmiştir. Kendisi doğru olanın da bu olduğunu söylemiştir.

"İlim adamlarının görüş birliğiyle..." sözü hakkında: Bildiğim kadarıyla bu İmam Muhammed'e göre hiç bir yönden öğle değildir.

"Sonra yolcu ile diğerleri arasında fark olmadığı zahirdir" sözü hakkın­da: Zahiriye'de Munteka'ya dayandırılarak yolcunun cuma günü teşehhüd es­nasmda imama yetişmesi durumunda namaza girdiği tekbirle (yani yeni bir namaza giriş tekbiri almadan) dört rek'at namaz kılacağı bildirilmiştir.

Bahr'da şöyle denmektedir:

"Bu metinlerde geçene özeldir. Şöyle ki, eğer cuma namazına sonradan yetişen kimse kendisine cuma namazı farz biri ise namazını cumaya (yani iki rek'ata) tamamlar. Ama eğer kendisine cuma namazı farz olmayan biriy­se o zaman namazını öğle namazına (yani dört rek'ata) tamamlar"

Nehr'de de şöyle cevap verilmektedir:

"Zahir olana göre bu İmam Muhammed'in görüşüne göre olan bir çıkış­tır. Sonuç itibariyle Munteka müellifi bu görüşü tercih ettiğinden böyle söy­lemiştir. Yolcu ise bir örnektir, konunun özü değildir."

Hidaye'de yer alan açıklama da bunu desteklemektedir. Şöyle ki, iki ima­ma göre öğle namazının cuma namazının üzerine bina edilmesinin izah e-dilir bir yanı bulunmamaktadır. Çünkü bu iki namaz birbirinden farklıdır. Bunun yanısıra yolcu cuma namazına girdiğinde artık bu namaz onun için vacip (farz) olur. Bundan dolayıdır ki, onun bu namazda imamlığı geçer­lidir. Aynı şekilde eğer yolcu cumadan önce öğleyi kılar sonra cumaya gi­derse cuma namazına yetişemese bile kıldığı öğle namazı geçersiz olur. Böy­leyken yetiştiği zaman nasıl olur da kılmaz? Aksine öğle namazı olarak kı­lar. Öğle namazı ise (daha önce kılınmış) öğle namazını geçersiz kılmaz. Nehr'de yer alan açıklamanın zahiri budur. Özellikle yolcudan söz edilmesi­nin sebebi İmam Muhammed'in görüşüne göre, onun öğle namazını kısa olarak kılması gerektiğinden kaynaklanan tereddüdün giderilmesidir. Çün­kü onun imamının üzerine düşen farz iki rek'attır. O kendine göre, yolcu­nun bu namazı dörde tamamlayacağına dikkat çekmiştir. Çünkü imamının cuması Öğle namazı yerine geçer. En doğrusunu ise ancak Yüce Allah bilir." [24]

Cemaatin mutlaka camide olmasının gerekmediği konusunda görüş birliği vardır. Ancak sadece Malikiler cuma namazının cuma camisinde olmasını şart koşmuşlardır. Şafîiler ise bir bina içinde olmasını şart koşmuşlardır. Hanefîler de bir bina içinde veya onun avlusunda (dış alanında) olmasını şart koşmuş­lardır. Hanbelilerin bu konudaki görüşleri Hanelilerin görüşleriyle aynıdır.

Mezhepler, çadır ahalisinden uzun süre otursalar da veya sürekli oturuyor olsalar da cuma cemaatinin oluşmayacağı konusunda görüş birliğine varmış­lardır. (Yani cuma cemaatinde aranan sayı bunlarla oluşturulamaz -Çeviren) Hanefiler cumanın bir beldede (şehir sayılabilecek bir yerde) veya en büyük camisi bile içinde oturanlardan yükümlü olanları alamayacak kadar olan büyük bir köyde kılınmasını şart koşmuşlardır. Yahut içinde cuma kılınan köyün emi-ri, kadısı ve müftüsü olmalı ya da orada belli bir seviyede devleti temsil eden bir kurumun bulunması gerekir. Hanbeliler, Şafiiler ve Malikiler sadece cuma kılman yerin köy veya belde olarak adlandırılmasına yetecek kadar bir arada binaları bulunan bir yerleşim merkezi olmasını şart koşmuşlardır. Ancak Şafiiler ve Hanbeliler cuma kılınan yerde en azından kırk yükümlünün (yani cuma namazı kılmakla yükümlü olan kırk kişinin -Çeviren) oturmasını şart koşmuşlardır. Onlara göre bu kırk kişinin orada yerleşik halde oturmaları ve mukim olmaları (yolcu durumunda olmamaları) gerekir. Bu mezhepler cuma kılınacak yer için, örfen köy olarak adlandırılmasını sağlayacak bir mahiyete sahip olması dışında bir şart ileri sürmemişlerdir.

Malikiler köyde kılınan cumanın geçerli olması için köy halkının kendi başlarına güvenliklerine sahip olmalarını, başkalarına muhtaç olmadan kendi geçimlerini sağlayabilmelerini, köyün güvenliği ve başkalarına muhtaç olması konusunda aranan niteliklere sahip olmasını şart koşmuşlardır. Köyün ahalisi konusunda yüz veya daha az yahut daha çok gibi herhangi bir sayı ile sınır­lama getirmemişlerdir. Ancak onlar cumanın geçerli olabilmesi için hutbenin başlangıcından namazın bitimine kadar en azından oniki yükümlünün cumada bulunmasını şart koşmuşlardır.

Hanefilerin dışındakiler cumanın kılınması için emirin (devlet başkanının) veya onun vekilinin iznini yahut genel izni şart koşmamışlardır. Ancak cuma kılınan yere gidilmesini sağlayan kapının açık olmasını şart koşmuşlardır. Bu itibarla diğer imamlara (yani Hanefi imamlarının dışındakilere) göre izinsiz ve kuşatılmış (mahsur) alan içinde bütün imamların cuma için ileri sürmüş olduk­ları şartların gerçekleşmesi durumunda cuma namazı kılınabilir.

Hanefiler, Şafîiler, Malikiler ve Hanbeliler cumanın geçerli olması için ce­maatte belli sayı şartları ileri sürmüşlerdir. Ancak bu sayı konusunda görüş ayrılığına düşmüşlerdir. Bunun yanısıra cumanın geçerliliğinin bazı şartları üzerinde ve farz olmasında aranan şartlar üzerinde de görüş ayrılığına düş­müşlerdir. Yerine göre de hem geçerliliği ve hem de farziyeti ile ilgili şartlar üzerinde görüş ayrılığına düşmüşlerdir. Hanefilere göre cuma cemaatinde en az sayı üç olmalıdır (yani cuma namazı kılacakların imamın dışında en az üç kişiden oluşmaları gerekir -Çeviren). Malikilere göre bu sayının en az oniki olması gerekir. Şafiilere ve Hanbelilere göre ise bu sayı en az kırk olmalıdır. Her dört mezhep söz konusu sayıyı tamamlayacak kişilerin yükümlü olma­larını şart koşmuşlardır. Malikiler, Şafiiler ve Hanbeliler yükümlülük şartına ek olarak bu sayıyı dolduracak olanların yerleşik ve mukim olmalarını da şart koşmuşlardır. Mesela Şafiilere göre kırk kişilik cuma cemaatini oluşturacak olanların hepsinin mukim ve yerleşik olmaları, içlerinden birinin bir yıl boyun­ca ihtiyaç için çıkıp yeniden köye dönmesi durumları dışında köy dışına çıka­rılmamış olmaması gerekir. Bu şarta göre cuma için kamet getirildiği an ki­şinin cuma kıldığı yerin ikamet ettiği ve yerleşik bir şekilde bulunduğu mevki olması gerekir. Bundan sonra insan bir başka yere yerleşmeye niyet edebilir.

Hapishanede, askeri karargâhta ve okulda kılınan cuma geçerli olmaz. Hanefilere göre bunun sebebi buralarda genel iznin olmaması ve onların ileri sürdüğü diğer bazı şartların bulunmamasıdır. (Yani buralara herkes cuma kılmak için rahatça giremeyeceğinden buralarda kılman cuma da geçerli ol­maz. -Çeviren) Malikilere göre de buralarda cuma kılınan cami bulunmaması dolayısıyla bu yerlerde kılınan cuma namazı geçerli değildir. Bu, Malikilerin aradıkları bir şarttır. Ama eğer cuma kılınan cami bulunur ve bunun yanısıra yerleşik haldeki oniki kişiden oluşan bir cemaat teşekkül ederse o zaman kılman cuma namazı geçerli olur. Şafiilere ve Hanbelilere göre de yükümlü­lerin mukim (yolcu olmayan) ve yerleşik kimselerden oluşmaları ve yerleşik­lik konusunda yukarıda zikretmiş olduğumuz şartın gerçekleşmesi gerekir.

Herhangi bir yerde hapse atılmış bir mahpus veya bir yerde bulunan asker o yerin yerleşik halkından sayılır mı? Dolayısıyla bunlarla cuma cemaatinde aranan sayı tamamlanırsa onlarla bu cemaatle kılman cuma namazı geçerli olur mu? Hükmün zahirine göre eğer yerleşildik konusunda bir yerde bir yıl veya daha fazla oturmuş olma şartı aranıyorsa sözü edilen kimselerle sayının tamamlanmış olması gerekir. Ama eğer belirtilen süreyi doldurmamışlarsa yerleşik mukimlerden sayılmazlar. Bu durumda askeri karargâhın veya med­resenin (okulun) yahut hapishanenin bulunduğu yerin ahalisinden olan yerle­şik ve mukim kimselerle sayının tamamlanması gerekir.

Bu-askeri karargâhta veya okulda yahut kalede bulunanlar fıkhi mezhep­lerden herhangi birinin aradığı şartların tamamlanmasına bakmadan mutlaka cuma namazını kılmak isterlerse o zaman iki uygulamadan birini seçmek du­rumundadırlar: Ya mezhep alimlerinin görüşleri arasından bir tercih yapacak­lar ya da hutbede toplanıp sonra da Öğleyi kılacaklar. Bu arada Hanefilerin özürleri dolayısıyla cuma kılmakla yükümlü olmayanların öğleyi cemaatle kılmalarını mekruh gördüklerim de göz önünde bulundurmaları gerekir. Cuma namazını imamlar tarafından kabul edilmiş olan şartlara göre yerine getirmek­ten geçerli bir özür kendilerini alıkoymuş olan kimseler için en uygun olan öğle namazını teker teker kılmalarıdır. Yahut herkes kendi mezhebine göre toplanmalıdır. Bazıları cuma namazını bu namazın kılındığı camilerde kılma imkânına sahip oldukları halde bu konuda ileri sürülen şartlan gözetmeden evlerde veya kapalı yerlerde cuma namazı kılmayı uygun görmektedirler. Bunu ya taşkınlık ya da tembellik dolayısıyla yapmaktadırlar. Fetva vermeye yetkili kimselerin geçerli bir mazerete binaen bu belirtilenlerden her hangi bir şeyin yapılmasına cevaz vermeleri durumu dışında bütün bu konularda ih­tiyatlı davranmak gerekmektedir.

Bazı kimseler beldenin camilerini terkederek cuma namazı kılmak için bel­denin etrafındaki açık alana gitmektedirler. Bunlar eğer namazlarını hemen yerleşim merkezinin bitişiğinde bulunan ve o yerleşim merkeziyle bağlantılı görülen alan içinde kılarlarsa namazları geçerli olur. Ancak bunun yanısıra imamların ileri sürmüş oldukları diğer şartların da gerçekleşmiş olması gerek­mektedir. Ancak bu şekildeki bir cuma namazının mutlaka camide kılınmasını şart koşan Malikilere göre hiç bir şekilde geçerli değildir.

Yolcuya cuma namazı farz değildir. Ancak kılarsa vaktin farzı üzerinden düşer. Bazı ilim adamlarına göre yolcunun cuma hutbesi vermesi ve imam o-Iarak halka cuma namazı kıldırması caizdir. Bunda ne kendisi ne de kendine uyanlar için bir salanca yoktur. Ama Malikiler imamın hutbesinin ve cumada imamlığının geçerli olması için mukim olmasını şart koşmuşlardır.

Cumanın farz olmasının şartlarından birinin bir beldede veya köyde otur­mak olduğunu gördük. Ancak ahalisine cuma namazı farz olan köyün büyüklü­ğü hakkında görüş ayrılığına düşülmüştür. Bu konudaki görüş ayrılıkları daha önce geçmişti. Şu an karşımızdaki soru ise yerleşim merkezinin veya köyün içinde bulunan binaların dışında bir yerde oturanlardan kimlere cumanın farz olduğu veya bir kimsenin üzerinden cumanın farziyetini düşüren uzaklık me­safesinin ne kadar olduğu sorusudur.

Malikiler şöyle söylemişlerdir:

"Kim köyün veya beldenin (yerleşim merkezinin) dış sınırından 5544 m. uzaklıkta bulunursa ona cuma namazı gerekir (yani bu mesafeye kadar olan alan içinde oturanların cuma namazı kılmaları gerekir -Çeviren)"

Şafiilere göre ise bu konuda ölçü ezanın duyulmasıdır. Müezzinin rüzgârın sakin olduğu bir anda orta bir sesle yerleşim merkezinin veya köyün dış ke­narından ezan okuduğu sırada kendisinin bu ezana kulak vermesi durumunda ezam duyabileceğini tahmin eden kişinin cuma namazına gitmesi gerekir. Ancak bu konuda oparlörler vasıtasıyla ezanın duyulması esas alınmaz. Sonra ezanın duyulması konusunda ezanın caminin içinden okunması halinde değil minareden okunması halinde duyulması esastır. Uzaklık konusunda Hanbeli-ler de Malikiler gibi hüküm vermektedirler. Yani bir fersah (5544 m.) uzaklığı Ölçü olarak alırlar. İçinde cuma namazı kılınması gereken yerin dış kenarından bundan daha fazla uzak olunmaması gerekir. Bir fersah veya daha az uzaklık­ta olanların cuma namazına gelmeleri gerekir.

Hanefiler, içinde cuma namazı kıl mm ası gereken yerleşim merkezi veya köy dışında bulunanlardan kimlere cuma namazının farz olduğunun tesbit edil­mesi konusunda esas alınacak mesafe konusunda büyük bir görüş ayrılığına düşmüşlerdir. Bazıları cuma namazı kılman yerleşim merkezinin veya köyün dış kenarından (binaların bittiği yerden) dört yüz ziraya kadar olan uzaklık içinde bulunanların cuma namazına gitmelerinin gerektiğim söylemişlerdir. Bu görüşe göre bundan daha fazla uzaklıkta olanların cuma namazına gitmeleri gerekmez. Bir mil (1848 m.) ve daha kısa mesafede oturanların cuma nama­zına gitmelerinin gerektiği de söylenmiştir. Bazıları ise bu konuda minareden en yüksek sesle okunan ezanın duyulmasının ölçü alınması gerektiğini söyle­mişlerdir. Yani müezzinin yerleşim merkezinin veya köyün dış kenarında be­lirtilen şekilde ezan okuduğunun farz edilmesi halinde bu ezam duyacağım tahmin eden cuma namazına gitmelidir. Bu görüş yukarıda ifade ettiğimiz üzere Şafiilerin görüşüdür. Bazılarının görüşlerine göre ise bir kimse ile cuma namazının kılındığı yerleşim merkezinin araşma bir ekin alam girerse artık ezan sesini duysa bile ona cuma namazı kılmak farz değildir. Bazılarına göre de bu konuda uzaklık yakınlık sınırının belirlenmesi konusunda ölçü bir fer­sahtır. Dolayısıyla şehrin (veya cuma namazı kılman yerleşim alanının) dış kenarından bir fersah ve daha az uzaklıkta bulunanlar cuma namazına gitme­lidirler daha fazla uzaklıkta oturanların cuma namazına gitmeleri gerekmez. Malikiler ve Hanbeliler de bu görüşte olanlara muvafakat etmişlerdir. Bazı Hanefiler ise, bir kimsenin cuma namazını kılıp sonra akşam karanlığı çök­meden evine dönebilecek durumda olması halinde cuma namazına gitmesinin gerektiğini söylemişlerdir.

Sonuç itibariyle daha Önce geçmiş olan bazı nasslann (rivayetlerin) şehir­den uzak olanları da cuma namazına gitmeye teşvik ettiğini göz önünde bu­lundurmamız gerekir. Bu arada bazı sahabilerin cuma namazında bulunmak için Medine'ye çok uzak yerlerden bu şehre gelme sıkıntısına katlandıklarını da bilmeliyiz. Bütün bunlar taşrada oturanları uzakta olsalar da cuma kılınan yerde cumanın geçerliliği için aranan şartların tahakkuk etmesi durumunda namaza gitmeleri için teşvik etmeğe yöneltmektedir. Özellikle bazı insanların çok uzak yerlerden cuma namazına gelerek sonra gayet rahat bir şekilde yer­lerine dönmelerini sağlayacak araçlara sahip olduklarım düşünürsek, Cuma namazına gitmek kendilerine faiz olmayanların bile bu namaza gitmelerinin kendileri için büyük bereketleri ve etkileri olacaktır. Cuma ile bir önceki cuma arasındaki günâhlarının bağışlanması ve atılan adımların çokluğuna, mesafe­nin uzaklığına göre sevabın artması bunlardandır. [25]

 

ALTINCI KISIM

BEŞ VAKİT NAMAZIN DIŞINDA KILINAN NAMAZLAR

 

Nafilelerden söz eden hadisler ve meseleler. Beş vakit namazın sünnetleri (ratibeleri).

Vitir namazı. Duna (kuşluk) namazı. Gece ibadeti ve teheccüd namazı.

Belli sebeplere dayanan günlük nafileler: Tahiyya-

tu'1-mescid, abdest namazı, eve girme namazı, evden

çıkış namazı gibi ibadetler.

Mutlak anlamda nafile namaz. Teşbih namazı.

 

 

BEŞ VAKİT NAMAZIN DIŞINDA KILIN AN NAMAZLAR

 

Yüce Allah şöyle buyuruyor:

"Öğüt almak veya şükretmek isteyen(ler) için gece ile gündüzü birbiri ardınca getiren de O'dur." [26]

Yani gece ile gündüz birbirini izler. Birinin ardından diğeri gelir. Her biri­nin içinde ona uygun işlerin yapılması için biri gidince onun yerine diğeri gelir.

"Öğüt almak isteyenler için": Yani Allah'ın nimetlerini anmak, O'nun ya­ratışı üzerinde düşünmek ve böylece Allah'ın hakkını yerine getirmek iste­yenler için. Hamza'nın kıraatında bu anlama gelen metnin içindeki ilgili kelime "yezkure" olarak okunmaktadır. Yani buna göre anlam: "Allah'ı anmak iste­yenler için" olur.

"Yahut şükretmek isteyenler için": Yani içinde bulunduğu bütün nimet­lerden dolayı, Allah'ın kendisine verdiği nimetlerden dolayı şanı yüce olan Allah'a şükretmek isteyenler için.

Buna göre kastedilen anlam şudur: Gece ve gündüz zikredenler ve şükre-denler için birbirlerini izleyen iki vakittir. Bunlardan birinde virdini (sürdür­mekte olduğu ibadetini) kaçıran diğerinde hatırlar.

Zikirlerin, anmaların ve şükürlerin en yüksek dereceleri ise namazdır. Bu­nun için Yüce Allah şöyle buyurmuştur:

"Şüphesiz ben Allah'ım. Benden başka ilah yoktur. Şu halde bana kulluk

et ve beni anmak için namaz kıl." [27]

Resulullah (a.s) da, ayaklan şişinceye kadar namazla meşgul olmasının ve namaza bu derece çok önem vermesinin sebebini açıklarken şöyle buyur­muştur:

"Şükredici bir kul olmayayım mı?"

Kişi, anılması gereken ne varsa hepsini namazda anar. Anma, fiil ve söz, onda bir araya gelmiştir. Bu anma dolayısıyla Allah'ı yüceltmeyi, O'na karşı gönülden boyun eğmeyi, O'nu birlemeyi (O'nun birliğini dile getirmeği), Resu­lullah (a.s)'a salat getirmeyi ve daha başka şeyleri de gerektirir.

Yüce Allah, zikir ve şükrün temel taşları olması için beş vakit namazı farz kılmıştır. Bunun yamsıra şeriat bizim için günlük olarak tekrarlanan diğer bazı namazlar da koymuştur. Ayrıca bizim için belli münasebetler, belli gelişmeler ve işler dolayısıyla kılınan namazlar da konmuştur. Yolculuk, hastalık ve kor­ku gibi bazen insanın başına olağan dışı şeyler gelebilir. İnsan bizzat beş va­kit namazı bile bu olağan dışı hallerin şartlarına uygun bir şekilde kılar. Şeriat tarafından cenaze için konulmuş olan İbadetler ve cenazeye özel şeriatın koy­muş olduğu bir namaz bulunmaktadır ki, bunun kendine özel hükümleri vardır.

Bu şekilde günlük olarak tekrarlanan veya tekrarlanması mümkün olan namazlarla, belli münasebetlerle kılınan namazlarla, bazı olağanüstü haller dolayısıyla kılman namazlarla, Müslümanın kılması teşvik edilen nafile iba­detlerle, Kur'an-ı Kerim okumakla, zikirle, şükürle ve anma ile, işte bütün bunlarla Yüce Allah'ın yerine getirilmesini istediği şeyleri yerine getirmek ka­çınılmasını istediği şeylerden de kaçınmak daha kolay olmaktadır.

Bütün bu ibadetler için yine temel organizasyon beş vakit namaz ve genel namazlardır.

Yüce Allah şöyle buyuruyor:

"Gerçekten namaz hayasızlıktan ve fenalıktan alıkoyar." [28]

Bu bölümü, beş vakit namazla birlikte konulmuş olan ve günlük tekrar e-den yahut tekrar edilmesi mümkün olan namazlara ayırdık.

Fecrin doğmasından sonra sabah namazının farzından önce bizim için konulan iki rek'at namaz vardır. Bundan sonra güneşin doğmasına ve bir veya iki ok boyu yükselinceye kadar namaz yoktur. Bu vakitten sonra zeval vak­tine kadarki süre içinde duha (kuşluk) namazı konmuştur. Bu süre İçin de is­teyen kimse mutlak mahiyette (normal bir şekilde) istediği kadar nafile na­maz da kılabilir.

Güneşin zeval vakti geçtiğinde (güneş batıya yöneldiğinde) ve öğlenin vakti girdiğinde bizim için öğlenin farzından önce ve sonra kılınan sünnetler (râtibeler) vardır. Öğlenin farzından önce ve sonra bizim için iki sünnet na­maz konulmuştur. Öğlenin son sünneti kılındıktan sonra isteyen mutlak su­rette istediği kadar nafile namaz kılabilir.

İkindinin vakti girdikten sonrası için ikindinin farzından önce kılman sün­net (râtibe) konulmuştur. İkindinin farzı kılındıktan sonra artık güneş batın-caya kadar namaz yoktur.

Akşam namazının vaktinin girmesinden sonra akşamın farzından önce sünnet namaz (râtibe) olup olmadığı konusunda ilim adamları iki farklı görüş ileri sürmüşlerdir. Akşam namazı için sünnet namaz (râtibe) konulduğu konu­sunda ise görüş birliği içindedirler. (Yani akşamın farzından sonra sünnet na­mazın kılınacağı üzerinde görüş birliği vardır. -Çeviren) Bazıları akşamın sün­netinin kılınmasından sonra evvabin namazı kılınmasının mendub olduğu gö­rüşündedirler. Bundan sonra akşam ile yatsı arasında mutlak (normal) nafile namaz kılınabilir.

Yatsının girmesinden sonrası için farzdan önce ve sonra sünnet namazlar (râtibeler) vardır.

Bizim için gece ibadeti ve teheccüd namazı konmuştur. Bazıları gece iba­deti ile teheccüdü birbirinden ayırmışlardır. Buna göre teheccüd uyuduktan sonra kalkılıp kılman namazdır. Gece ibadeti ise bundan önce (yani uykudan) önce yapılan ibadettir.

Bizim için gece ibadetini vitirle tamamlamak bir prensip olarak konmuş­tur. Yatsı ile fecir arasında (sabah namazı vakti arasında) mutlak (normal) nafile namaz kılınabilir. Bizim için tahiyyatu'l-mescid namazı konmuştur ki bu normal hallerde kılınır. Bir Müslüman bu namazı normal bir şekilde güncel o-larak tekrar eder.

Bunun gibi bizim için abdest namazı da bir nafile ibadet olarak konmuştur. Bu da aynı şekilde normal halde güncel olarak tekrarlanır.

Bunun yanısıra bizim için eve giriş ve çıkışta kılınan bir nafile ibadet kon­muştur.

Teşbih namazı ise isteğe bağlı olarak konmuştur. İsteyen bunu günlük o-larak kılar. Bu namazlar normalde günlük olarak tekrarlanır. Vitir namazı dı­şında bütün bu namazlar nafile namazlardır. Ancak Hanefiler vitir namazını vacip olarak görmektedirler.

Burada zikrettiğimiz hususlar bu bölümün genel giriş kısmında etraflıca ele alacağımız konulardır:

1-Beş vakit namazın sünnetleri (râtibeleri): Sabah namazının iki rek'atı. Öğle veya cuma namazından önce Hanefüere göre bir selâmla kılman dört rek'at. Bu namaz onlara (Hanefüere) göre müekked sünnettir. Malikilere göre öğle namazından önce kılman nafile kuvvetli nafiledir ve onlara göre bu en az iki rek'at olmalıdır. Şafiilere göre öğle namazından önce kılınan râtibe (sünnet), dört rek'attır. Onlara göre cuma namazından önce dört rek'at namaz kılınması da sünnettir. Onlara göre öğleden önce ve cumadan önce iki rek'at sünnet müekkeddir.

Hanbelilere göre öğle namazının farzından önceki sünnetin müekked olanı iki rek'attır. İki rek'atı ise gayri müekkeddir. Sonuç olarak bütün mezhepler öğle namazının farzından önce kılman sünnetin dört rek'at olduğu üzerinde görüş birliği içindedirler. Ancak bu sünnetin gereklilik derecesi konusunda görüş ayrılıkları vardır. Hanefîler gibi bazıları dört rek'atı da sünneti müekke-de olarak görmektedirler. Hanbeliler, Şafiiler ve Malikiler ise sadece iki rek'a-tı sünneti müekkede olarak görmektedirler. Onlara göre bu iki rek'ata iki rek­'at daha eklenirse bu son iki rek'at sünneti gayri müekkede olur.

Bütün mezheplere göre ilk sünnet konusunda cuma namazı öğle namazı gibidir. Öğle namazının farzından sonra iki rek'at sünnet namaz kılınır, Hane­füere göre bu iki rek'at sünneti müekkededir. Buna iki rek'at daha ilave edil­mesi ise mendubdur. Bu itibarla onlara göre gerek öğle gerekse cuma nama­zından sonra kılman râtibe sünnet dört rek'attır. İki rek'atı sünneti müekkede. iki rek'atı ise gayri müekkededir.

Şafiiler, Hanbeliler ve Malikiler de öğlenin farzından sonra kılınması ge­reken râtibe sünnet hakkında aynen Hanefilerin söylediklerini söylemekte­dirler. Yani öğlenin farzından sonra dört rek'at sünnet namaz olduğu bunun iki rek'atının müekkede, iki rek'atının ise gayri müekkede olduğu üzerinde görüş birliği içindedirler.

Hanelilere göre ikindi namazının sünneti (râtibesi) farzdan önce bir tek selâmla kılman dört rek'at bir namazdır ve bu sünnet gayri müekkededir.

Malikilere göre ikindiden önce iki rek'at namaz sünneti müekkededir. Dört rek'at olarak kılınması ise daha güzeldir.

Şafiilere göre de ikindinin sünneti dört rek'at olarak farzdan önce kılınır. Bu namaz onlara göre de gayri müekkededir. Bu konuda Hanbeliler de aynı şeyi söylemektedirler.

Aksanım sünneti (râtibesi) Hanefilere göre müekkededir ve farzdan son­ra iki rek'at olarak kılınır. Onlara göre akşamın farzından önce herhangi bir nafile namaz kılınması mekruhtur. Bu akşamın farzından sonra kılınan iki rek'at sünnet diğer üç mezhebe göre de müekkededir. Bunun yamsıra Şafii­lere, Malikilere ve Hanbelilere göre akşamın farzından Önce de iki rek'at namaz kılınması mendubdur. Akşamın son sünnetinden sonra evvâbin namazı kılınması mendubdur. Bu namaz Hanefilere, Malikilere ve Hanbelilere göre dört rek'attır ve gayri müekkededir. Şafiilere göre evvabin namazı akşamla yatsı arasında kılınır ve yirmi rek'attır. En azının iki rek'at olması gerekir.

Hanefilere göre yatsıdan sonra kılınan iki rek'at namaz sünneti müekkede olan namazlardandır. Yatsıdan önceki dört rek'at ise sünneti gayri müekkede olan namazlardandır. Yine yatsıdan sonra iki rek'ata ilaveten kılınan iki rek'at da onlara göre gayri müekkede olan bir sünnettir. Bu durumda (yatsının son sünneti) tek selâmla dört rek'at olarak kılınır. Malikilere göre bir kimsenin yatsının farzından sonra (sünneti) dört rek'at olarak kılması daha faziletlidir. Bununla birlikte (sünnetin) faziletine erişmek için iki rek'at kılınması da ye­terlidir. Şafiilere göre yatsıdan önce iki rek'at namaz kılınması mendubdur ve bu namaz sünneti gayri müekkededir. Hanbelilere göre yatsıdan sonra iki rek'at sünnet müekkededir. Buna ek olarak iki rek'at daha kılınabilir ki bu iki rek'at gayri müekkededir. Yine yatsının farzından önce kılman iki rek'at da sünneti gayri müekkededir.

2-Vitir namazı: Bu namaz Malikilere göre sünnettir. Onlara göre en az bir rek'at, en fazla onbir rek'at olmalıdır. Vakti ise yatsı namazı ile fecrin doğması arasındadır.

Vitir Şafiilere göre sünneti müekkededir. Onlara göre en az bir en çok on-üç rek'at olmalıdır. Onlara göre bir kimsenin vitri üç rek'at olarak kılması du­rumunda efdal olan ilk iki rek'at ile son bir rek'atın arasını bir selâmla ayır-masıdır. Ancak böyle selâmla ayırmaması da caizdir. Vitir Hanbelilere göre sünneti müekkededir ve en az bir rek'at olmalıdır. Ama kişi eğer üç rek'at ola­rak kılarsa bu daha faziletlidir (efdaldir). Vitir namazı Ebu Hanife'nin iki arka­daşına ve üç mezhebe göre sünneti müekkededir. Bu namaz Ebu Hanife'ye göre ise vaciptir. Hanefilere göre vacip, sünnetin üstünde, farzın ise allında bir görevdir. Hanefîler bunu ameli farz olarak adlandırırlar. Hanefilere göre bu namazın miktarı üç rek'attır ve arası herhangi bir şekilde selâmla açılmaz. Akşam namazında olduğu gibi selâmı sonundadır. İçinde bulunulan gecenin vitrine diye niyet edilmesi gerekir. Her üç rek'atta da fatiha ve zammı sure okunur. Bir ilk bir son teşehhüd olmak üzere iki teşşehüdde bulunulur. Üçün­cü rek'atta başlangıç duası (yani subhaneke) okunmaz. Üçüncü rek'atın rüku-sundan önce el kaldırılarak tekbir getirilir ve kunut duaları okunur. Gece uya­nacağı konusunda kendine güvenebil en birinin vitir namazını geciktirmesi ef­daldir. Aksi takdirde efdal olan uyumadan önce vitri kılmaktır. Bir kimse vitir namazım kılar sonra gece ibadeti yapmak veya teheccüde kalkmak isterse bunu yapabilir. Çoğunluğa göre vitir namazım yeniden kılması da gerekmez. Hanbelilere göre bundan sonra ikinci kez bir rek'at olarak vitir namazı kılması caizdir. Bazı fıkıhçüar gece ibadeti, teheccüd ve vitir arasında herhangi bir

fark görmemektedirler. Hanefiler ise vacip olan vitir namazı ile bunun dışında kalan ve nafile olan gece ibadetini ve teheccüdü birbirinden ayırmaktadırlar.

3-Kuşluk namazı sünnettir. Hanelilere göre gayri müekkededir. En azı iki, ortası dört, en fazlası da sekiz rek'at olmalıdır. Vakti; güneşin doğ­masından yaklaşık yirmi dakika veya yanm saat sonra başlar, zeval vaktinin hemen öncesine kadar devam eder.

Bu namaz Malikilere göre müekked sünnettir ve en azı iki en fazlası se­kiz rek'attır. Şafiilere göre kuşluk namazının en azı iki rek'at en fazlası on iki rek'attır. Hanbelilere göre bu namaz müstehabdır, müekked değildir. En faz­lası sekiz rek'at en azı ise iki rek'attır. En uygun vakti güneşin yükselip sıca­ğının şiddetlendiği vakittir.

4-Hanefiler şöyle söylemişlerdir: Geceleyin teheccüd namazı kılın­ması mendubdur ve bu namazın rek'atlarmın sayısı ikiden sekize kadardır. Onlara göre gece ibadetinde uzun süre ayakta durmak (tulu'l-kıyam) çok sec­deden yani rek'at sayısı çok namaz kılmaktan daha faziletlidir. Malikilere göre gece ibadetine kalkmak sünneti müekkededir. En faziletlisi ise gecenin son üçte birinde olmasıdır. Onlara göre teheccüd namazı on rek'at kılınır. Vitir namazının rek'at sayılarını çiftleyen ve vitir öncesinde kılman üç rek'at buna dahil değildir. Şafiilere ve Hanbelilere göre de söz konusu üç rek'atın dışında gece namazı on rek'attır. En azı ise iki rek'at olmalıdır.

5-Hanefilere  göre  abdest  için  iki  rek'at  namaz  kılınması, iki

rek'at olarak kılınan tahiyyatu'l-mescid namazı mendubdur, müekked değildir. Bu iki namaz nafile ibadetin yasak edilmiş olduğu beş vakit içerisinde kılına­maz. Mescidi Haram'ın tahiyyatı ise tavaftır. (Onlara göre) farz namazın ve­ya bir başka namazın kılınması aynı zamanda abdest namazı veya tahiyya­tu'l-mescid yerine geçer. Herhangi bir mazeret (sebep) dolayısıyla camiye sık sık giren için her gün bir kere tahiyyatu'l-mescid kılmak yeterlidir.

Malikilere göre eve giriş ve çıkış esnasında kılınan sünnet namazlar na­file ibadetlerdendir. Yine abdest sonrasında kılınan iki rek'at namaz ve iki rek'at tahiyyatu'l-mescid namazı onlara göre sünnet namazlardandır. Tahiy-. yatu'l-mescidi camiye girip de orada oturmak isteyen kılmalıdır, caminin için­den geçmek isteyenin kılmasına gerek yoktur. Yasak vaktinde de olsa ve farz namazı yerine getiriyor da olsa (yine bu namazı kılar).

Şafiilere göre iki rek'at tahiyyatu'l-mescid namazı gayri müekkede sünnet­lerdendir. Onlarca kuvvetli olan görüşe göre ne kadar çok kez de olsa, kişinin tekrar tekrar camiye girmesiyle bu namaz da tekrar tekrar kılınır. Bir farz na­mazın veya başka bir nafile namazın kılınmasıyla da, tahiyyatu'l- mescide niyet edilmiş olunmasa bile bu namaz kılınmış olur. İki rek'at abdest namazı da onlara göre gayri müekkede sünnetlerdendir. Hanbelilere göre de, abdest sünneti ve tahiyyatu'l-mescid gayri müekkede sünnetlerdendir.

6-Hanefilere göre yasak vakitleri dışında mutlak (normal) na­file her zaman caizdir. Buna göre nafile namaz kılmanın mekruh olduğu beş vakit dışında mutlak nafile namaz kılınması caizdir. Şafıilerce bu böyledir. Şafiilere göre mutlak nafile: "Herhangi bir sebebe veya münasebete dayan­mayan nafile namaz" olarak tanımlanmaktadır. Yani bu tür bir nafilenin sayı­sı ve rek'atı konusunda belli bir sınırlama bulunmamaktadır.

Hanbeliler şöyle söylemişlerdir:

"Mutlak nafile gecenin bütün vakitlerinde meşru kılınmıştır. Gündü­zün ise yasak vakitleri dışında meşru kılınmıştır. Gece kılınan nafile namaz ise gündüz kılman nafile namazdan efdaldir."

Burada görüldüğü üzere yasak vakitleri dışında mutlak surette nafile na­maz kılınması dört mezhebe göre de caizdir.

7-Tesbih namazı İmam Ahmed bin Hanbel'e göre müstehab değildir. Ama bir kimse bu namazı kılarsa caiz bir iş yapmış olur ve bundan sevap da kazanır.

Şafiilere göre teşbih namazı sünneti gayri müekkededir. Onlara göre bu namazın özelliği de şudur: Dört rek'at olmalıdır. Her rek'atta kıraattan (Kur-'an-ı Kerim okuduktan) sonra onbeş kere: "Subhanallahi ve'1-hamdu li'llahi ve lâ ilahe illalllahu ve'llahu ekber (Allah'ın şanı pek yücedir, hamd Al­lah'adır, Allah'tan başka ilâh yoktur ve Allah en büyüktür)" denir. Bunun yanısıra her rek'atta rüku esnasında, rükudan kalktıktan sonra, iki secdede, iki secde arasındaki oturuş esnasında, dinlenme oturuşu esnasmda ve teşeh-hüd öncesinde onar kere söz konusu zikir okunur. Böylece her rek'atta yet-mişbeş kere bu zikir okunmuş olur.

Malikilere göre de teşbih namazı nafile namazlardandır ve dört rek'attır. Hanefilere göre de teşbih namazı sünneti gayri müekkede olan namazlar­dandır. Bir Müslüman bu namazı nafile namaz kılmanın mekruh olmadığı her­hangi bir vakitte kılabilir. Yahut her gün ve gecede bir kere kılabilir. Bunu ya­pamazsa haftada, değilse ayda, değilse senede, değilse bütün bir ömürde bir kere bu namazı kılar. Bu namaz (Hanefilere göre de) dört rek'attır. Her rek'a-tında Fatiha suresi ve bir zammı sure okunur. Bir selâmla kılınması da iki selâmla kılınması da caizdir. Bu namaz içinde (yani namazın tamamı içinde toplam olarak) üçyüz kere: "Subhanallahi ve'1-hamdu li'llahi ve lâ ilahe illa'llahu ve'llahu ekber" der. Her bir rek'atta yetmiş beş kere bu zikri söyler. Bu da şöyle olur: Övgüden (subhanekeden) sonra on beş kere, kıraat­tan (yani fatiha ve zammı sureden) sonra, rükuda, rükudan kalkınca, her bir secdede, iki secde arası oturuşta onar kere söyler. Buna göre sadece övgü­den (subhanekeden) sonra bu zikir onbeş kere okunur, sonrakilerde hep onar kere okunur. Her rek'atta 15, iki rek'atta 150, ikinci iki rek'atta da toplam 300 kere bu zikir okunur.

Sonuç itibariyle teşbih namazı şeriata uygun bir namazdır. Ancak Hanbe-liler bunu sadece kılınması caiz olan bir namaz olarak görmüşlerdir (yani sün­net veya müstehab derecesinde görmemişlerdir -Çeviren). [29]

Şimdi bu bölümün herbir başlığını ayrı ayrı ve detaylı olarak ele alalım. [30]

 

NAFİLELERDEN SÖZ EDEN DEĞİŞİK HADÎSLER VE MESELELER

 

Evlerde Namaz

 

1827- Ahmed bin Hanbcl, Zeyd bin Sabit (r.a)'ten rivayet etmiştir:

"Resulullah (a.s) şöyle buyurdu:

"Farz namaz hariç olmak üzere kişinin evinde kıldığı namazı benim şu mescidimde kıldığı namazdan daha üstündür."

Bunu aynı şekilde Tirmizi de rivayet etmiştir. [31]

Muvatta'da Zeyd'den mevkuf olarak rivayet edilmiştir. Bu rivayete göre Zeyd (r.a) şöyle söylemiştir:

"Farz namaz dışında namazların en üstünü sizin evlerinizde kıldığınız namazınızdır." [32]

 

1828- İbni Huzeyme, Ebu Said Hudri (r.a)'den rivayet etmiştir: "Resulullah (a.s) şöyle buyurdu:

"Biriniz camideki namazını yerine getirdiğinde namazından evine de bir pay ayırsın. Şüphesiz Allah namazından onun evi için bir hayır var [33] eder.

 

1829- Ahmed bin Hanbel, Zeyd bin Halid Cuheni (r.a)'nin merfu ola­rak şöyle söylediğini rivayet etmiştir:

"Evlerinizde namaz kılın ve oraları kabirler haline getirmeyin." [34]

 

1830- Taberani, Mu'cemu'l-Kebir'de Mesruk (r.a)'un şöyle söylediğini

rivayet etmiştir:

"Abdullah kalktığında biz ondan sonra otururduk. İnsanlar kıraata (Kur-'an-ı Kerim okumaya) kendilerini verirlerdi. Kalktığımızda da namaz kılar­dık. Bunun haberi ona ulaştı. Şöyle dedi:

"Siz insanları şanı yüce olan Allah'ın kendilerini yöneltmediği bir şeye mi yöneltiyorsunuz? Siz namaz kılarsınız onlar da bunu kendileri için va­cip (gerekli, farz) görürler. Eğer mutlaka bunu yapacaksanız evinizde yapın." [35]

 

1831- Abdurrezzak, Musannafında Abdullah bin Ömer (r.a)'den sahih bir isnadla şöyle rivayet etmiştir:

"O, onlara (yani Abdurrezzak'm da içinde bulunduğu cemaate) imamlık ederdi sonra yerinde nafile namaz kılardı ve şöyle derdi:

"(Kişi) farz namazı kıldığında kendi yerinde nafile namazı kılar." [36]

 

İbadette Orta Yol Üzere Olmak Ve Süreklilik

 

1832- Ebu Ya'Ia, Hz. Aişe (r.a)'den rivayet etmiştir: "Resulullah (a.s) Bakara suresini iki rek'ata böldü." [37]

 

1833- Taberani, Mu'cemu'l-Kebir'de Inıran bin Husayn (r.a)'dan rivayet etmiştir:

"Resulullah (a.s) şöyle buyurdu:

"Güç yetirebileceğirüz kadar amel yapın. Şüphesiz siz bıkmadığınız sü­rece Allah bıkmaz." [38]

 

1834- İbni Huzeyme, Hz. Aişe (r.a)'den rivayet etmiştir:

"Resulullah (a.s) bazen o kadar oruç tutardı ki: "Her halde artık oruçsuz gün geçirmemek istiyor" derdik. Bazen de o kadar süre orucu terkederdi ki: "Artık oruç tutmak istemiyor" derdik. Her gece Beni İsrail (İsra) ve Zümer surelerini okurdu."

 

1835- Ahmed bin Hanbel, Abdullah bin Amr (r.a)'ın şöyle söylediğini

rivayet etmiştir:

"Resulullah (a.s)'ın yanında ibadet için kendilerini çok zorlayan bir top­luluktan söz edildi. O da şöyle buyurdu:

"Bu, İslâm'ın zorunluluğu ve gayretidir. (Yani Müslüman olmanın ver­miş olduğu bir gayretkeşlik ve heyecandır -Çeviren). Her işin bir gayretlilik ve heyecan dönemi olur. Ama kim bu döneminde orta yol üzere giderse o, ne güzel yapmaktadır. Kimler de bu dönemlerini günâhlara sürüklenerek

geçirirlerse işte onlar helak olacak olanlardır."

Nihaye'de şöyle denmektedir:

"İslâm'ın bir heyecanı ve gayreti vardır ki, onun sürdürülmesine her za­man sabredilemez." [39]

 

1836- Buharı, Enes bin Malik (r.a)'den şöyle rivayet etmiştir:

"Resulullah (a.s) Mescid'e girdi. Bu sırada iki duvar arasına bir ip çekil­mişti. Resulullah (a.s): "Bu nedir?" diye sordu. Dediler ki:

"Zeyneb içindir. Namaz kılıyor?"

Üzerine tembellik (yorgunluk) çökünce veya artık devam ettiremeyecek hale gelince onu aldı."

Resulullah (a.s) da: "Onu çözün" diye buyurdu. Sonra şöyle buyurdu:

"Biriniz kendinde gayret gördüğünde namaz kılsın. Üzerine tembellik çöker veya devam ettiremeyecek hale gelirse artık otursun." [40]

 

1837- Buharı, Hz. Aişe (r.a)'nin şöyle söylediğini rivayet etmiştir: [41]

"Resulullah (a.s) için amellerin en sevimli olanı az da olsa sürekli ola­nıydı. Resulullah (a.s) bir namazı kıldığında onu sürekli devam ettirirdi." Ebu Seleme de şunu okudu: "Ki onlar namazlarına devam ederler." [42]

 

1838- Müslim, Hz. Aişe (r.a)'nin şöyle söylediğini rivayet etmiştir: "Benim yanımda Esedoğullarmdan bir adam vardı. Bu sırada Resulullah (a.s) içeri girdi ve: "Bu kimdir?" diye buyurdu. Ben: "Filancadır, namazın­dan söz ediyor" dedim. Bunun üzerine Resulullah (a.s) şöyle buyurdu:

"Bırak. Size düşen gücünüzün yettiği kadarını yapmaktır. Şüphesiz siz bıkmadığınız sürece Allah bıkmaz."

(Hz. Aişe r.a) dedi ki: "Onun için dinin (yani dini amelin) en sevimlisi, sahibinin sürekli devam ettirdiği idi." [43]

 

1839- Buharı, Alkame (r.a)'nin şöyle söylediğini rivayet etmiştir:

"Mü'mİnlerin annesi Hz. Aişe (r.a)'ye bir soru sordum ve şöyle söyle­dim: [44]

"Ey mü'minlerin annesi! Resulullah (a.s)'m ameli nasıldı? Günlerden herhangi birine özel bir şey yapar mıydı?" O da şöyle söyledi:

"Hayır. Onun ameli sürekliydi. Resulullah (a.s)'m yapmaya güç yetir­diğine hanginiz güç yetirebilir?"

Bu, Ebu Ammar hadisinin metnidir.

Yusuf şöyle demiştir: "(Hz. Aişe r.a) şöyle söyledi:

"O'nun ameli sürekliydi." [45]

 

Nafile Namaz Konusunda Resulullah (A.S)'In Uygulamaları

 

1840- Buhari ve Müslim, Hz. Aişe (r.a)'nin şöyle söylediğini rivayet etmişlerdir: [46]

"İki namaz vardır ki, Resulullah (a.s) onları gizlide de açıkta da, yolcu­lukta da yolculuk dışında da (hazerde de) terketmezdi. Sabah namazından önceki iki rek'at ve ikindi namazından sonraki iki rek'at."

Bir rivayete göre de şöyle söylemiştir:

"Resulullah (a.s) öğleden önceki dört rek'atı ve sabahtan (sabah nama­zından) Önceki iki rek'atı hiç bırakmazdı." [47]

 

Bir Açıklama

 

Kesin rivayetlere göre ikindi namazının farzından sonra nafile namaz kılması mekruhtur. Ancak bir keresinde Resulullah (a.s) Öğlenin farzından sonra kıldığı sünnet namazı (râtibeyi) kaçırdı ve bunları ikindinin farzından sonra kaza etti. Resulullah (a.s)"ın adeti bir şeyi yaptığında ona kesinlik ka­zandırmak ve onu sürdürmekti. Bu yüzden ikindinin farzından sonraki bu iki rek'atı sürdürdü ancak bu uygulama O'na özeldir.

 

1841- Ebu Davud, Tavus (r.a)'un şöyle söylediğini rivayet etmiştir:

"Abdullah bin Ömer (r.a)'e akşam namazından önce kılınan iki rek'at hakkında soru soruldu. O da şöyle söyledi:

"Resulullah (a.s)'m zamanında bu iki rek'atı kılan birini.görmedim." ikindiden sonraki iki rek'atm kılınmasına ise cevaz verdi." [48]

 

1842- Ebu Davud, Hz. Ali bin Ebi Talib (r.a)'den rivayet etmiştir:

"Resulullah (a.s) sabah ve ikindi namazları dışında her farz namazın ar­dından iki rek'at (nafile) namaz kılardı." [49]

 

1843- Kutubi Sitte sahipleri, Abdullah bin Muğaffel (r.a)'den şu şekilde rivayet etmişlerdir:

"Resulullah (a.s) şöyle buyurdu:

"Her iki ezan arasmda namaz vardır. Her iki ezan arasında namaz var­dır."

Üçüncüsünde de: "İsteyen için" diye buyurdu." [50]

 

1844- İmam Malik, Hafsa (r.a)'nın şöyle söylediğini rivayet etmiştir: [51]

"Resulullah (a.s)'m vefatından bir sene öncesine kadar nafile namazmı oturarak kıldığını görmedim. (Bundan sonra) nafile namazını oturarak kı­lardı ve zammı sure okurdu. Zammı sureyi de tertil üzere okurdu. Öyle ki, ondan daha uzun olan (bir sureden) uzun sürerdi."

Bir rivayette de şöyle denmektedir:

"Ancak: "Bir veya iki sene öncesine kadar" demiştir." [52]

 

1845- Müslim, Abdullah bin Amr bin As (r.a)'dan rivayet etmiştir: "Bana Resulullah (a.s)'m şöyle buyurduğu rivayet edildi: "Kişinin oturarak kıldığı namazı, namazın yarısıdır." Bunun üzerine ben O'nun yanma gittim. Namaz kılar halde buldum. El­lerimi başına koydum. -Bir rivayete göre de şöyle söylemiştir: "Ellerimi başı­ma koydum"- (Resulullah a.s): "Sana ne oluyor ey Abdullah?" diye buyur­du. Dedim ki:

"Ya Resulullah (a.s)! Bana, senin: "Kişinin oturarak kıldığı namazı na­mazın yarısıdır" diye buyurduğun rivayet edildi. Oysa sen oturarak namaz kılıyorsun -Bir rivayette de ifade şöyle geçmektedir: "...ayakta namaz kılan bir kimsenin namazının yarısıdır."- Şöyle buyurdu: "Ancak ben sizden biri gibi değilim."

Muvatta'daki rivayete göre de Resulullah (a.s) şöyle buyurmuştur: "Birinizin oturarak kıldığı namaz, ayakta kıldığı namazın yansıdır." [53] Yine onun bir başka rivayetine göre de şöyle söylemiştir: "Medine'ye vardığımızda bize veba bulaştı. Çok şiddetli bir ağrısı vardı. İnsanlar oturarak nafile namazlarını kılmakta oldukları bir sırada Resulul­lah (a.s) çıktı. O anda Resulullah (a.s) şöyle buyurdu:

"Oturanın (oturarak namaz kılanın) namazı, ayaktakinin (ayakta namaz kılanın) namazının yansı gibidir." [54]

 

Dersler Ve Öğütler

 

Hanefi fiJahçılannın nafile namaz konusunda yaptıklan açıklamalardan ba­zıları şöyledir: [55]

 

"Nafile ibadet üç bölüme ayrılır: Müekked sünnetler, gayri müekked sünnetler ve mutlak nafileler. Mutlak nafile gece de kılınabilir gündüz de. Gayri müekkede sünnetler de gece veya gündüz kılınır. Sonra sünnetler ge­nel olarak iki kısma ayrılır: Râtibe olanlar (düzenli bir şekilde sürekli kılı­nanlar) ve râtibe olmayanlar. Râtibe olan sünnetler de kendi içinde müek­kede ve gayri müekkede diye ikiye ayrılırlar. Yine bunların içinde ilk iki rek'atları müekkede, son iki rek'atlan gayri müekkede olanlar bulunmak­tadır.

Yalnızca iki rek'attan oluşan ve sünneti müekkede olan râtibe namazla­rın (kılınış şekli yönünden) farz namazdan hiç bir farkı bulunmamaktadır. Ancak bu namazlann cemaatle kılınmaması daha iyidir.

Ama eğer sünneti müekkede olan râtibe namaz öğlenin farzından önce kılınan sünnet gibi dört rek'at olursa bunun dört rek'atlı bir farz namazdan tek farkı her rek'atmda Fatiha'dan sonra zammı sure okunmasının da vacib olmasıdır. Eğer râtibe namaz sünneti gayri müekkede olur ve kişi bunu iki rek'at olarak kılarsa bunun hükümleri (kılınış şekli) yönünden iki rek'athk sünneti müekkede namazdan bir farkı bulunmamaktadır. Ama kişi eğer sünneti gayri müekkede olan râtibe namazı dört rek'at olarak kılmak ister veya iki rek'athk sünneti müekkede bir namaza iki rek'at veya daha fazla ilave etmek isterse bu zaman ilk teşehhüdünde tahiyyattan sonra Alahhum-me salli ve Allahumme bârik dualarını da (salavatı İbrahimiyyeleri de) oku­ması gerekir. Bundan sonra isterse selâm verir ve kalkıp son iki rek'atı (da aynca iftitah tekbiri alarak) kılar. İsterse selâm vermez ve namazını dört rek-'ata tamamlar. Bu şekilde kıldığı namazın üçüncü rek'atına (ikinci rek'attan sonra selâm verse de vermese de) birinci rek'ata başlıyormuş gibi senada bu­lunarak (Subhaneke'yi okuyarak), {Fatiha'dan önce) euzu besmele çekerek başlar. Her rek'atta Fatiha'yı ve bir zammı sureyi veya Fatiha'ya ek olarak Kur'an-ı Kerim'den bir şeyler okur. Birinci oturuşta Allahumme bârik dua­larını da (salavatı İbrahimiyyeleri) okur. Râtibelerde namaz dört rek'attan fazla kılınmaz. Râtibelerin dışındaki nafilelerin ikişer rek'at halinde kılın­ması durumunda nasıl kılınacağı açıktır. Her iki rek'at iki rek'atlık bir sün­neti müekkede gibi kılınır. Ama eğer dörder rek'at olarak kılınırsa bu za­man dört rek'athk sünneti gayri müekkede gibi kılınır. Bunun yaraşıra Ebu Hanife (bu şekildeki mutlak nafilelerin) bir selâmla sekiz rek'at kılın-masını da caiz görmüştür."

Hanefilerce fetvaya esas alınan görüşe göre belirli şekillerde kılınan revâ-tib sünnetlerin dışındaki nafilelerde gece namazlarının ikişer rek'at, gündüz namazlarının ise dörder rek'at olarak kılınması efdaldir.

Hanefilere göre nafile bir namaza başlayanın bunu bitirmesi vaciptir. Eğer bitirmezse kaza etmesi vaciptir. Eğer dört veya sekiz rek'at kılmaya niyetlenir de ikinci rek'attan sonra selâm vermek zorunda kalırsa niyetlenip de kıla­madığı rek'atlan kaza etmesi gerekir. Nafileler açısından bu uygulama söz konusu olunca ondan daha üstün dereceye sahip olan bir namaz için öncelikle söz konusu olur. Şafıiler nafile bir namazın tamamlanmasını vacip görme­mişlerdir. Ancak onlara göre hac ve umre ibadetlerine başlayan birinin bunları tamamlaması vaciptir. Bunun gibi cenaze ve cihad gibi farzı kifâye olan görev­lerden birine başlanılması durumunda bunların da bitirilmesinin vacip olduğu görüşündedirler. Bu mesele, yani başlanılan bir amelin bitirilmesinin vacipliği (gerekliliği) meselesi üzerinde iki ayrı görüş bulunmaktadır ve pek çok me­selenin bununla bağlantısı vardır. Özellikle davet, tebliğ ve İslâmi çalışma alanındaki bir çok meselenin bu konuyla bağlantısı bulunmaktadır. Bu mese­leden doğan değişik meselelerin incelenmesi gerekir.

Hanefiler şöyle söylemişlerdir:

"Bir kimse sünneti gayri müekkedede veya mutlak nafilede birinci otu­ruşu kasıtlı olarak terkedecek olsa, Ebu Hanife'nin görüşüne göre sekiz rek-'at namaz kılsa ve son oturuş dışında hiç tahiyyata oturmasa sonra namazı­nı bitirince selâm verse namazı geçerlidir. Ama son oturuşun dışındaki otu­ruşları sehven (yanılarak) terkederse sehiv secdesi yapması gerekir."

Nafile namazın özürsüz olarak oturarak kılınması caizdir. Bunun gibi bi­nek üzerinde kıbleye doğru olmasa bile ima ederek nafile namaz kılınması ca­izdir. Ancak daha önce de zikretmiş olduğumuz üzere namaza ilk başlama esnasmda kıbleye yönelmesinin gerekip gerekmediği üzerinde görüş ayrılığı bulunmaktadır. Bu konuda ilim adamlarının iki ayrı görüşleri bulunmaktadır. (Yani bazılarına göre gerekir bazılarına göre de gerekmez -Çeviren). Buna göre bir araba veya uçak üzerinde yolculuk yapan birinin bulunduğu yerde is­tediği gibi nafile namaz kılması caizdir. Araba, uçak veya hayvan üzerinde nafile namaz kılan biri bu araçların üzerlerinde pislik olup olmadığım da araş­tırmaz.

Şafiilere göre sabah namazının sünnetim kıldıktan sonra yan yatmak sün­nettir. Haneliler ve Malikiler ise bu yan yatmayı sünnet olarak görmezler. Ki­şinin sabah namazının farzından sonra güneş bir ok veya iki ok miktarı yük­selinceye kadar zikirle meşgul olması mendubdur. Yatsıdan sonra meşru bir maslahatla ilgili konular dışında bir şey üzerinde konuşulması mekruhtur. Ge­cenin belli bir vaktinin namaz, Kur'an-ı Kerim okuma ve zikirlere özel kılın­ması sünnettir.

Yüce Allah şöyle buyuruyor:

"Yanlan (ibadete kalkmak üzere) yataklarından uzaklaşır. Korku ve ü-mit ile Rabblerine dua ederler ve kendilerine rızık olarak verdiklerimizden (hayır yoluna) harcarlar." [56]

Yine bir başka ayeti kerimesinde de şöyle buyuruyor:

"Kitap ehlinden geceleri ibadete duran, gecenin geç vakitlerinde Allah'ın ayetlerini okuyan ve secdeye kapanan bir topluluk var." [57] "Onlar seher va­kitlerinde de bağışlanma dilerlerdi." [58]

Malikiler şöyle söylemişlerdir:

"Nafile namaz için büyük bir kalabalığın toplanması mekruhtur. Çünkü bunda esas olan yalnız başına kılınmasıdır. Bunun yanısıra bilinen bir yer­de (nafile namaz için) az bir kalabalığın toplanması da mekruhtur. Resulul-lah (a.s)'ın arkasında gece namazının (yani gece nafilesinin) kılındığına de­lalet eden rivayetler nakledilmiştir. Bunun gibi gündüzün mutlak nafilenin de böyle cemaatle kılındığına dair rivayetler vardır. Ramazan'da teravih na­mazının cemaatle kılınmasının meşru olduğu üzerinde icma (görüş birliği) oluşmuştur."

Şafiiler şöyle söylemişlerdir:

"Gerek revâtib sünnetlerin ve gerekse mutlak nafilelerin cemaatle kılın­ması sünnete uygun değildir."

Nafile ibadetlerin kazası konusunda ilim adamlarının dört farklı görüşleri bulunmaktadır. Şafiiler gibi bazıları mutlak surette (yani herhangi bir şarta bağlamaksızın) nafilenin kaza edilmesini caiz görmüşlerdir. Bazıları ise sa­bah namazının sünneti dışında nafilelerin kaza edilmesini mutlak surette (hiç bir şarta bağ lam aks izin) yasaklamışlardır. Bunlar şöyle söylemişlerdir:

"Bir kimse eğer revâtib sünnetlerden bir şey kaçınrsa onun yerine isterse sünnetin kazasına niyetlenmeden mutlak nafile namaz kılar."

Hanefiler böyle söylemektedirler. Hanbelilerin bazıları gibi bazı ilim a-damlan da namazın yasak kılındığı vakte denk gelmemesi şartıyla nafile na­mazın kaza edilmesini caiz görmektedirler. B azılan da sadece sabah nama­zının sünnetinin kaza edilmesini caiz görmüş ancak bunun kaza edileceği vaktin hangi vakit olduğu konusunda farklı görüşler ileri sürmüşlerdir. Ayrıl­dıkları nokta sabah namazının farzının kılınmasından sonra daha namaz vak­tinin çıkmasından önceki süre içinde mi yoksa kuşluk vaktinde mi kaza edi­leceğidir. [59]

 

BEŞ VAKİT NAMAZIN SÜNNETLERİ

 

1846-Tirmizi, Hz. Aişe (r.a)'den rivayet etmiştir: "Resulullah (a.s) şöyle buyurdu: [60]

"Kim oniki rek'at sünnet namaza devam ederse Allah onun için cennet­te bir köşk bina eder: Öğleden önce dört rek'at, bundan sonra iki rek'at, ak­şamdan sonra iki rek'at, yatsıdan sonra iki rek'at ve sabah namazından önce iki rek'at."

Nesai'nin rivayetinde şöyle denmektedir:

"Kim bir gün ve gecede oniki rek'ata devam ederse cennete girer..." de­vamı yukarıdaki gibidir. [61]

 

Bir Açıklama

 

Hanefi fakihleri yukarıdaki rivayette açıklanan bu oniki rek'atı, beş vakit namazın râtibeleri arasında sünneti müekkede olan namazlar olarak değer­lendirmişlerdir. Bunların dışında kalan râtibe sünnetleri ise sünneti gayri mü­ekkede olarak görmüşlerdir.

 

1847- Tirmizi, Ümmü Habibe (r.a)'den rivayet etmiştir: "Resulullah (a.s) şöyle buyurdu:

"Kim bir gün ve gecede on iki rek'at kılarsa onun için cennette bir köşk bina edilir."

Sonra Hz. Aişe (r.a)'nin rivayet ettiği hadisin benzerini nakletmiş ancak sabah namazı için "salatı fecr" ibaresi yerine "salatı ğadat" ibaresini kullan­mıştır.

Nesai'nin nakletmiş olduğu bir başka rivayette de şöyle denmektedir:

"Kim bir gün ve gecede farzların dışında oniki rek'at namaz kılarsa Al­lah onun için cennette bir köşk bina eder." [62]

Bir başka rivayette de şöyle denmektedir:

"Kim bir günde oniki rek'at namaz kılarsa..." devamı yukarıdaki gibidir. [63]

Bir başka rivayette de: "Gündüzde veya gecede" denmektedir. [64]

Müslim [65] ve Ebu Davud [66] Nesai'nin rnüfred olarak nakletmiş olduğu metni rivayet etmişlerdir. [67]

 

1848- Müslim, Abdullah bin Şakik (rh.a)'den şöyle rivayet etmiştir:

"Hz. Aişe (r.a)'ye Resulullah (a.s)'ın nafile namazlarından sordum. Şöy­le söyledi:

"Resulullah (a.s) evinde öğleden Önce dört rek'at namaz kılardı. Sonra çıkar insanlara namaz kıldınrdı. Sonra içeri girer iki rek'at namaz kılardı. Yine insanlara akşam namazını kıldırır sonra içeri girer iki rek'at namaz kılardı, insanlara yatsıyı kıldırır ardından benim evime girer ve iki rek'at namaz kılardı. Geceleyin vitir namazı da içinde olmak üzere dokuz rek'at namaz kılardı. Geceleyin uzun süre ayakta durarak namaz kılardı (yani gece namazının kıyamını uzun tutardı -Çeviren). Kıraati ayakta yaptığı (namazın içinde okunan Kur'an-ı Kerim'i okurken ayakta durduğu) zaman ayakta rüku ve secde ederdi (yani normalde olduğu gibi ayaktayken rükuya gider sonra kalkar ve ayağa kalktıktan sonra secdeye varırdı -Çeviren). Kıraatini oturarak yaptığı zamanda rüku ve secdesini oturarak yapardı. Fecir doğdu­ğunda da (sabah namazının vakti girdiğinde de) iki rek'at namaz kılardı."

Ebu Davud şu fazlalığa yer vermiştir: "Sonra çıkar ve insanlara sabah namazını kıldınrdı." [68] Tirmizi'nin rivayetine göre de (ravi Abdullah bin Şakik) şöyle söylemiştir: "Hz- Aişe (r.a)'ye Resulullah (a.s)'ın namazından sordum. O da şöyle söyledi: [69]

"Öğleden önce iki rek'at kılardı, sonra da iki rek'at kılardı. Akşamdan sonra da iki rek'at kılardı. Yatsı namazından sonra da iki rek'at kılardı. Sa­bah namazından Önce de iki rek'at kılardı." [70]

 

Bir Açıklama

 

Resulullah (a.s)'ın gece ibadetinde vitirle beraber kıldığı namazın rek'at-Iannın sayısı hakkında birden fazla sabit (sahih) rivayet nakledilmiştir. Bir ri­vayette dokuz, birinde onbir, birinde onüç olarak bildirilmiştir. Hz. Ali (r.a)-'den nakledilen bir rivayette de onaltı olarak bildirilmiştir. Bu rivayet, bu sa­yının vitirden başka namazlarının rek'atlannın sayısı olduğunu ifade etmekte­dir. Yine bu sayıyı dokuzdan az olarak veren rivayetler de bulunmaktadır ki bütün bu rivayetler bu konuda hükmün geniş olduğunu (kesin bir sayının söz konusu olmadığını) gösterir.

 

1849- Buharı ve Müslim, Abdullah bin Ömer (r.a)'in şöyle söylediğini rivayet etmişlerdir:

"Resulullah (a.s) ile birlikte öğleden önce iki rek'at, Öğleden sonra da iki rek'at kıldım. Cumadan sonra iki rek'at, akşam namazından sonra iki rek'at ve yatsı namazından sonra da iki rek'at kıldım."

Bu anlamda bir başka rivayette de şu fazlalığa yer verilmiştir: "Akşam, yatsı ve cuma (sonrası namazları) evinde kılıyordu." [71] Buhari'deki rivayette cumadan söz edilmemektedir. [72] Buhari bir rivayette şöyle bir fazlalığa yer vermiştir:

"Hafsa (r.a) bana şöyle bildirdi: [73]

"Resulullah (a.s) fecrin doğmasından sonra kısa kısa iki rek'at namaz kılardı. Bu vakit, benim Resulullah (a.s)'ın yanına girmediğim vakitti." [74]

Buhari bir başka rivayetinde de şöyle bildirmiştir:

"Yatsıdan sonra ailesinin yanında (namaz kılardı)." [75]

Buhari ve Müslim'in nakletmiş olduğu bir rivayette de şu ifade geçmek­tedir:

"Cumadan sonra yerinden ayrılmadan herhangi bir namaz kılmazdı. Sonra evinde iki rek'at namaz kılardı." [76]

Buhari'nin bir rivayetine göre de şöyle söylemiştir:

"Resulullah (a.s)'tan Öğleden önce iki rek'at, öğleden sonra iki rek'at, akşamdan sonra iki rek'at, yatsıdan sonra iki rek'at, sabah namazından önce iki rek'at ezberledim (öğrendim). Bu vakit, benim Resulullah (a.s)'ın yanma girmediğim bir vakitti."

Hafsa (r.a) bana; O'nun fecrin doğmasından ve müezzinin ezan okuma­sından sonra iki rek'at namaz kıldığını bildirdi." [77]

 

1850- Buhari ve Müslim, Abdullah bin Ömer (r.a)'den rivayet etmiş­lerdir:

"Enes bin Şirin şöyle söyledi:

"Abdullah bin Ömer (r.a)'e dedim ki: "Sabah namazından önce kılman iki rek'atı uzatayım mı ne dersin?" O da şöyle söyledi. [78]

"Resulullah (a.s) geceleyin namazı ikişer İkişer (rek'at) kılardı. Gecenin sonunda da bunu bir rek'atla teklerdi. Sabah namazından önce de iki rek'at kılardı. Ezan adeta kulaklarında tinlerdi."

Hammad dedi ki: "Yani hızlı kılardı." [79]

 

Sabah Namazının Sünneti

 

1851- Buharı ve Müslim, Hz. Aişe (r.a)'den rivayet etmişlerdir: [80]

"Resulullah (a.s) nafilelerden hiç birine sabah namazının iki rek'atına gösterdiği kadar dikkat göstermezdi."

Bir rivayette aym anlama gelen biraz farklı bir ifade kullanılmıştır. (Yu­karıda "dikkat vermek" olarak türkçeleştirdiğimiz ifadenin şimdiki zaman fiili yerine masdarı kullanılmıştır ki, anlamda hiç bir değişiklik olmamaktadır, -Çeviren) [81]

Bir rivayete göre de (Hz. Aişe r.a) şöyle söylemiştir:

"Resulullah (a.s)'in hiç bir namaz için sabah namazından önceki iki rek'ata olduğu kadar hızlı olduğunu görmedim." [82]

Müslim'in bir rivayetine göre de Resulullah (a.s) şöyle buyurmuştur: "Sabah namazının iki rek'atı dünyadan ve içindekilerden hayırlıdır." [83] Yine onun bir başka rivayetinde şöyle denmektedir:

"Resulullah (a.s)/ fecrin doğuşundan sonra kılman iki rek'at namazın durumu hakkında şöyle buyurdu:

"Andolsun onlar (o iki rek'at) benim için bütün dünyadan daha sevimli­dir." [84]

 

1852- Buhari ve Müslim, Hz. Aişe (r.a)'den rivayet etmişlerdir:

"Resulullah (a.s) sabah namazının ezanı ile kameti arasında kısa kısa iki rek'at namaz kılardı."

Bir rivayete göre de (şöyle söylemiştir):

"O, sabah namazının iki rek'at sünnetini o kadar kısa tutarak kılardı ki: "Acaba bunlarda Ummu'l-Kur'an'ı (Fatiha suresini) okudu mu?" derdim." [85]

Müslim'in rivayetinde şöyle denmektedir:

"Ezanı duyduğunda sabah namazının iki rek'atını kılardı ve kısa tu­tardı." [86]

Bîr başka rivayette de: "Fecir doğduğunda" denmektedir. [87] Nesai'nin rivayetinde şöyle denmektedir:

"Müezzin sabah namazının birinci ezanından sonra sustuğunda (Resu­lullah a.s) kalkar sabah namazından önce, fecrin aydınlanmasından sonra kısa kısa iki rek'at namaz kılardı. Sonra sağ yanı üzerine uzanırdı." [88]

 

Bir Açıklama

 

Hanefi ve Maliki bu yan yatmayı ibadetle ilgili bir sünnet olarak değerlen­dirmemişlerdir. Onlara göre bu, mubah türünden bir fiildir. Gece ibadetinin yorgunluğundan dolayı sabah namazı için istirahat etmek üzere yapılır. İste­yen bunu yapar, ama yapmak istemeyen açısından da bir salonca yoktur.

 

1852-Buhari (21101) 10-Kitabu'l-Ezan, 12-Fecirden sonra ezan babı. Müslim (11501) 6-.Kitabıt Salati'l-Musafirin ve Kasriha, 14-Sabah namazının iki rek'at sünnetini kılmanın müstehablığı (sevaplüığı) ve buna teşvik babı.

 

1853- İmam Malik, Hafsa (r.a)'dan rivayet etmiştir: [89]

"Resulullah (a.s), müezzin sabah ezanından sustuğunda ve sabah açıl-dı-ğında, sabah namazı kılınmadan önce kısa kısa iki rek'at namaz kılardı." Bir rivayette de şöyle denmektedir:

"Fecir doğduktan sonra Resulullah (a.s) kısa kısa iki rek'at namaz dı­şında (nafile) namaz kılmazdı." [90]

 

1854- Ebu Davud, Abdullah bin Ömer (r.a)'in mevlası (azatlısı) Ye-sar'ın şöyle söylediğini rivayet etmiştir:

"İbni Ömer (r.a) fecir doğduktan sonra benim namaz kıldığımı ve iki rek'atta bir selâm verdiğimi gördü ve şöyle söyledi:

"Bizim, senin namaz kıldığın gibi namaz kılmakta olduğumuz sırada Resulullah (a.s) yanımıza çıktı ve bize şöyle buyurdu:

"Burada bulunan bulunmaya haber versin: Fecir doğduktan sonra iki rek'attan başka namaz kılmayın."

Bunu Tirmizi de muhtasar olarak rivayet etmiştir. Onun rivayetine göre Resulullah (a.s) şöyle buyurmuştur:

"Fecirden sonra iki rek'attan başka (nafile) namaz yoktur." Süneni Tirmizi'nin tahkikçisi şöyle söylemiştir: [91]

"Bunun senedinde Muhammed bin Husayn bulunmaktadır ki, onun Eyyub bin Husayn Temimi Hanzali olduğu söylenmektedir. Bu ise bilinme­yen biridir. İbni Hibban'dan başka onun sika olduğunu söyleyen olmamıştır. Geriye kalan ravileri ise sikadırlar. Ancak bu konuda Abdullah bin Ömer (r.a)'den ve Hafsa (r.a)'dan hadis rivayet edilmiştir. Hafsa (r.a) hadisini de Buhari ve Müslim ve daha başkaları rivayet etmişlerdir. Bu hadis kardeşi Abdullah bin Ömer (r.a)'in ondan rivayet etmiş olduğu hadistir. O (Abdul­lah bin Ömer r.a) şöyle söylemiştir:

"Resulullah (a.s), fecir doğduktan sonra kısa kısa iki rek'at dışında (na­file) namaz kılmazdı."

Dolayısıyla yukarıdaki hadis bu belirtilen şahitlerinin bulunması dolayı­sıyla hasendir. [92]

 

Bir Açıklama

 

Burada iki rek'at namaz ile kastedilen, sabah namazının sünneti (râtibe-si)dir. Bu da farzdan önce iki rek'at olarak kılınır. Sabah namazının ezanı ile kameti arasında bu iki rek'attan başka namaz kılınmaz.

Hanefiler şöyle söylemişlerdir:

"Bir kimse bu iki rek'atı farzdan Önce kılamazsa artık kaza edilmez. An­cak farzı da kaçınrsa o zaman güneş yükseldikten sonra farzla beraber kaza eder. Yani bir kimse bu iki rek'atı farzla beraber kaza edebilir." [93]

 

Sabah Namazının Sünnetinde Ne Okunmalıdır?

 

1855- Müslim, Abdullah bin Abbas (r.a)'tan rivayet etmiştir:

 

1855-Müslim (1/502) 6-Kitabu Salati'l-Musafırin ve Kasriha, 14-Sabah namazının iki rek'at sünnetinin kılınmasının sevaplığı ve buna teşvik babı. Ebu Davud (.2/20) Kitabu's-Salat, Bu iki rek'atın (sabah namazının iki rek'at sünnetinin) kısa tutulma­sıyla ilgili bab. Nesai (2/155) 11-Kitabu'l-İftİtah, 38-Sabah namazının iki rekatın­da (iki rek'at sünnetinde) kıraat (Kur'an-ı Kerim okuma) babı.

 

"Resulullah (a.s) sabah namazının sünnetinin birinci rek'atında çoğun­lukla şunu okurdu: "Kulu âmenna billahi... (Biz Allah'a, bize indirilene,, İbrahim'e, İsmail'e, İshak'a, Ya'kub'a onların soylarından gelen diğer pey­gamberlere indirilene; Musa'ya ve İsa'ya verilene ve bütün peygamberlere Rabb'Ieri katından verilenlere iman ettik. Onları birbirlerinden ayırmayız. Biz Allah'a teslim olmuşuzdur" deyin)." [94] Son rek'atında da şunu okurdu: "Amenna billahi fe'şhed bi ennâ muslimun (Allah'a iman ettik. Bizim Müslüman kimseler olduğumuza şahid ol" dediler)." [95]

Bir rivayete göre de sabah namazının iki rek'at sünnetinde: "Kulu amen­na bi'llahi ve mâ unzile ileynâ.." [96] ile Ali İmran süresindeki: "Te'alev ilâ kelimetin sevâin beynenâ ve beynekum (De ki: "Ey kitap ehli! Aramızda bir olan söze gelin: Allah'tan başkasına kulluk etmeyelim, O'na hiç bir şeyi eş koşmayalım ve Allah'tan ayrı olarak birbirlerimizi Rabb edinmeyelim". Eğer yüz çevirirlerse "şahit olun ki, biz Müslümanlarız" deyin.)" [97] âyetini okurdu." [98]

 

1856- Ebu Davud, Ebu Hureyre (r.a)'den rivayet etmiştir:

"O Resulullah (a.s)'ın sabah namazının birinci rek'atmda: "Kulu amen­na bi'llahi ve mâ unzile ileynâ.." [99] yi ve şu âyeti okuduğunu duymuştur: [100]

"Rabbena amenna bimâ enzelte vettebe'na'r-resul fektubna ma'a'ş-şâ-hidin (Ey Rabb'imiz! Biz senin indirdiğine inandık ve Peygamber'e uyduk. Bizi şahitlerle birlikte yaz!)." [101] Yahut şunu: "İnnâ erselnâke bi'1-hakki be-şiren ve nezira. Ve lâ tus'elu 'an ashabi'l-cehim (Biz seni hak üzere müj-deleyici ve korkutucu olarak gönderdik. Sen cehenneme atılacaklardan so­rumlu olmazsın)." [102]

 

1857- Müslim, Ebu Hureyre (r.a)'den şu şekilde rivayet etmiştir: "Resulullah (a.s) sabah namazının iki rek'at sünnetinde 'Kul yâ eyyu-he'1-kâfirun'u [103] ve 'kul huve'Uahu ehad'ı [104] okudu." [105]

 

1858- Tirmizi, Abdullah bin Ömer (r.a)'den şöyle rivayet etmiştir:

"Resulullah (a.s)'ı bir ay süreyle izledim. Sabah namazından önceki iki rek'at namazda: 'Kul yâ eyyuhe'l-kâfirun'u ve 'kul huve'Uahu ehad'ı oku­yordu."

Nesai'nin rivayetine göre de şöyle söylemiştir:

"Resulullah (a.s)'ı yirmi kere izledim. Akşam namazından sonraki iki rek'at namazda ve sabah namazından önceki iki rek'at namazda: 'Kul yâ [106] eyyuhe'l-kâfirun'u ve 'kul huve'Ilahu ehad'ı okuyordu." [107]

 

Sabah Namazının Sünnetinden Sonra Yatmak

 

1859- Buhari ve Müslim, Hz. Aişe (r.a)'den rivayet etmişlerdir: "Resulullah (a.s) sabah namazının iki rek'atım kıldığında eğer ben uya nık olursam benimle konuşur değilse yan üstü yatardı." [108]

Bir rivayette: "Namaza çağnlmcaya kadar" ifadesi ilave edilmiştir. [109] Buhari'nin rivayetinde şöyle denmektedir:

"Resulullah (a.s) sabah namazının iki rek'at sünnetini kıldığında sağ ya­nının üzerine yatardı." [110]

Müslim yukarıdaki birinci rivayeti sözü edilen fazlalığı vermeden naklet-mistir. [111]

Ebu Davud'un rivayetinde de şöyle denmektedir:

"Resulullah (a.s) gecenin son vaktindeki namazını kıldığında bakardı. Eğer ben uyanık olursam benimle konuşurdu. Eğer uyuyor olursam beni u-yandınr ve kendisi iki rek'at namaz kılardı. Sonra müezzin kendisine gelip kendisini namaza çağırıncaya kadar yan üstü yatardı. Ardından kısa kısa iki rek'at namaz kılar sonra namaza çıkardı." [112]

Tirmizi'nin rivayetine göre de (Hz. Aişe r.a) şöyle söylemiştir:

"Resulullah (a.s) sabah namazının iki rek'at sünnetini kıldığında eğer bir ihtiyacı olursa benimle konuşur yoksa namaza çıkardı." [113]

 

Bir Açıklama

 

İlim adamları bunu, sabah namazının farzını kılmadan önce konuşmanın mekruh olmadığına delil saymışlardır. İlim adamları sabahın farzından sonra zikirle meşgul olmayı müstehab görmüşlerdir. Şu var ki, bazı insanların dün­yevi işleri hemen sabah namazının ardından başlamaktadır. Onlar için bunu yapmamakta bir sakınca yoktur.

Nevevi şöyle söylemiştir:

"Bu rivayet, sabah namazının sünnetinden sonra konuşmanın mubah olduğuna delil teşkil etmektedir. Bizim mezhebimizin, İmam Malik'in mezhebinin ve çoğunluğun görüşü böyledir. Kadı Iyaz, Kufelüerin (Küfe alimlerinin) bunu mekruh gördüklerini söylemiştir. Abdullah bin Mes'ud (r.a)'dan ve selef alimlerinin bazılarından rivayet edildiğine göre bu vakit mağfiret dileme vakti olduğundan (bu vakitte dünyevi şeyler konuşulması mekruhtur). Doğru olan ise bu vakitte konuşmanın mubah olduğudur. Çünkü Resulullah (a.s) bunu yapmıştır ve bu vakitte mağfiret dilemek müstehabdır ama bu konuşmayı engellemez." [114]

 

1860- Tirmizi, Ebu Hureyre (r.a)'den rivayet etmiştir: "Resulullah (a.s) şöyle buyurdu:

"Biriniz sabah namazından önce iki rek'at namaz kılarsa sağ yanı üzere

yatsın."

Ebu Davud şu fazlalığa yer vermiştir:

"Bunun üzerine Mervan bin Hakem ona: "Birimizin yanı üzerine yat­madan camiye yürümesi bunu karşılamaz mı (yeterli olmaz mı)?" dedi. O da: "Hayır" dedi. Bunun haberi Abdullah bin Ömer (r.a)'e ulaştı. O da: "Ebu [115]

Hureyre (r.a) kendi nefsi aleyhine fazla yapmış (ileri gitmiş)" dedi. Abdullah bin Ömer (r.a)'e: "Onun söylediklerinden bir şey inkâr ediyor musun?" den­di. O da dedi ki: "Hayır. Ama o cür'etkârlık gösterdi biz ise çekindik." Sonra bunun haberi Ebu Hureyre (r.a)'ye ulaştı. O da şöyle söyledi:

"Eğer ben ezberlemişsem ve onlar da unutmuşlarsa benim ne suçum var?" [116]

'İ'lamu Ehli'1-Asr fi Ahkâmi Rek'ateyi'1-Fecr' adlı kitapta şöyle denmekte­dir:

"Kişi geceleyin teheccüd namazına kalkmış olsa da olmasa da sabah na­mazının iki rek'at sünnetinden sonra sağ yanı üzere yatması sünnettir. Doğ­ru olan budur. Resulullah (a.s)'ın ashabından dört kişiden rivayet edilmiş olan da budur." Avnul-Ma'bud'da böyle denmektedir. [117]

Avnu'l-Ma'bud'da yine şöyle söylenmektedir:

"Bu yan yatmanın hükmü üzerinde görüş ayrılığına düşülmüş ve bu ko­nuda altı ayrı görüş ileri sürülmüştür: Bunlardan birincisi ve doğru olanına göre bu şekilde yatmak müstehab türünden meşru olan (şeriatın benimse­miş olduğu) bir fiildir..." [118]

 

Bir Açıklama

 

Hanefiler bunu müstehab olarak da görmemekte sadece herhangi bir mek­ruh harekete yöneltmemesi durumunda mubah olduğunu söylemektedirler. Ancak mekruh bir harekete yöneltirse o zaman mekruhtur.

Cami'u'1-Usul tahkikçisi şöyle söylemiştir:

"Resulullah (a.s)'m fiili ile bu sabit olmuştur. (Yani Resulullah (a.s)'ın bunu yaptığı sahih rivayetle bildirilmiştir -Çeviren). Bu konudaki rivayetler Buhari ve Müslim'in Sahih'lerinde ve daha başka yerlerde nakledilmiştir. Zahir olana göre bu konuda söz ve fiil olarak rivayet edilen hadislerde kaste­dilen (yani bu hareketin yapılmasındaki gaye) gece boyunca uzun süre ibadet ettikten sonra kişinin sabah namazını dinç bir şekilde kılabilmesi için biraz dinlenmesidir. Yahut bu hareket sadece namazı beklemek amacıyla bir din­lenmedir. Bu konuda, Allame Ebu Tayyib Şemsu'1-hak el-Azim Abadi el-Hindi tlamu Ehli'1-Asr fi Ahkâmi Rek'ateyi'1-Fecr' adlı kitabında, sh. 14-20'de genişçe bilgi vermiştir. Konunun daha detaylı anlaşılabilmesi için oraya başvurmakta yarar vardır." [119]

 

Sabah Namazının Sünnetinin Kazası Ve Farzdan Sonra Bu Namazın Kılınmasının Hükmü

 

1861-Tirmizi, Muhammed bin İbrahim Teyyimi (r.a)'den rivayet etmiş, o da Kays bin Amr'ın şöyle söylediğini bildirmiştir:

"Resulullah (a.s) çıktı. Namaz kılındı. Ben de O'nunla birlikte sabah na­mazını kıldım. Sonra Resulullah (a.s) namazdan ayrıldı. Benim namaz kıl­makta olduğumu gördü ve şöyle buyurdu:

"Dur Kays! İki namazı bir arada mı kılıyorsun?" Ben:

"Ya Resulullah (a.s)! Sabah namazının iki rek'at sünnetini kılmamış-tım" dedim. O da: "Öyleyse artık yok (kılma)" diye buyurdu."

Ebu Davud'un Kays bin Amr (r.a)'dan rivayetine göre de Kays (r.a) şöyle söylemiştir:

"Resulullah (a.s) sabah namazından sonra iki rek'at namaz kılan bir

adam gördü. Resulullah (a.s) bunun üzerine şöyle buyurdu:

"Sabah namazı iki rek'attır." Adam dedi ki:

"Ben ondan önceki iki rek'atı kümamıştım. Onları (o iki rek'atı) şimdi kıldım." Resulullah (a.s) bunun üzerine sustu." [120]

Sa'idoğullarında olan Abdu Rabbih ile Yahya'nın rivayetlerine göre de on­ların dedeleri Resulullah (a.s) ile birlikte namaz kıldı... Daha sonra benzer bir olay anlatılmaktadır. Bu rivayet mürseldir. [121]

 

1862- Buharı ve Müslim, Abdullah bin Malik bin Buheyne (r.a)'nin şöyle söylediğini rivayet etmişlerdir: [122]

"Resulullah (a.s) bir adamın yanından geçti. -Bir rivayete göre de: Resu­lullah (a.s) bir adam gördü- Namaz için kamet getirilmişti, o ise iki rek'at namaz kılıyordu. Resulullah (a.s) namazını bitirince insanlar etrafına top­landılar. Resulullah (a.s) da ona (o kişiye) şöyle buyurdu:

"Sabah namazı dört rek'at mı? Sabah namazı dört rek'at mı?" Müslim'in rivayetine göre de şöyle söylemiştir:

"Sabah namazı için kamet getirildi. Resulullah (a.s) müezzinin kamet getirdiği sırada namaz kılan bir adam gördü. Bunun üzerine şöyle buyurdu: "Sen sabah namazını dört rek'at mı kılıyorsun?" [123] Yine bir başka rivayetinde de şöyle denmektedir:

"O (yani Resulullah a.s) bir adamın yanından geçti. Namaz için kamet getirilmişti.

Onunla bilmediğimiz bir şeyler konuştu. Dağılınca onun etrafına top­landık: "Resulullah (a .s) sana ne söyledi?" dedik. Dedi ki: "Bana şöyle söyle­di

"Birinizin sabah namazını dört rek'at kılıyor olması muhtemeldir." [124]

 

Bir Açıklama

 

Hanefiler şöyle söylemişlerdir:

"Sabah namazı için kamet getirilir bu arada bir kimse henüz sabah na­mazının sünnetini kılmamış olursa eğer imam daha namazı bitirmeden ona yetişeceğine kanaati varsa bu sünneti kılabilir. Bu sünneti evinde veya caminin arka kısmında kılabilir."

Ancak Hanefiler, üzerinde görüş ayrılığının bulunması sebebiyle sabah namazının sünnetinin kaza edilebileceğine dair hadisi esas almamışlardır. Şafiiler gibi daha başka bazdan bu hadisi esas almışlardır. Hanelilerin görüş­lerine göre rivayetlerin en kuvvetli olanlarında sabah namazının farzından sonra nafile kılınmasına karşı çıkılmaktadır.

 

1863- Abdullah bin Serces (r.a)'in şöyle söylediği rivayet edilmiştir:

"Resulullah (a.s)'ın sabah namazında olduğu bir sırada Mescid'e bir a-dam girdi: Mescid'in bir kenarında iki rek'at namaz kıldı. Sonra Resulullah (a.s) ile birlikte namaza girdi (yani cemaate katıldı). Daha sonra Resulullah (a.s) selâm verince şöyle buyurdu:

"Ey filanca! Sen iki namazın hangisiyle hazırlandın? Senin yalnız başına kıldığın namazla mı yoksa bizimle birlikte kıldığın namazla mı?" [125]

 

1864- İmam Malik, Ebu Seleme bin Abdurrahman (r.a)'ın şöyle söylendiğini rivayet etmiştir: [126]

"Bir topluluk kameti duydu ve namaz kılmak üzere kalktılar. Resulul­lah (a.s) yanlarına çıktı ve şöyle buyurdu:

"İki namaz birden mi? İki namaz birden mi?"

Bu, sabah namazının farzından önceki iki rek'atla ilgiliydi. [127]

 

Bir Açıklama

 

Bu konuda herhangi bir sakıncası olmayan bir uygulama bulunmaktadır. O da kişinin kametten önce sabah namazının râtibe sünnetine başlamasıdır. Bu durumda sünneti tamamlar ondan sonra cemaate katılır. Sünnete uygun olan da sabah namazının sünnetinin kısa olmasıdır.

 

1865- Tirmizi. Ebu Hureyre (r.a)'den rivayet etmiştir: "Resulullah (a.s) şöyle buyurdu:

"Kim sabah namazının iki rek'atını (iki rek'at sünnetini) kılmamış olur­sa güneş doğduktan sonra kılsın." [128]

 

Bir Açıklama

 

Hanefiler bu rivayette konulan hükmün, bir kimsenin sabah namazının sünnetini farzıyla beraber kaçırması durumuna özel olduğunu ileri sürmüşler­dir. Yahut onlara göre bu hadis buna muhalif olan diğer hadislerle neshedil-miştir. Sabah namazının sünnetinin güneşin doğmasından sonra yükselme­sine kadar kaza edilmesinin caiz olduğu görüşünde olanlar da yukarıdaki ha­dise dayanmışlardır.

 

1866- Taberani, Abdullah bin Ebi Musa (r.a)'dan rivayet etmiştir: [129]

 

"İmamın sabah namazını kıldırdığı bir sırada Abdullah bin Mes'ud (r.a) yanımıza geldi ve bir direğin yanında iki rek'at namaz kıldı. Henüz sabah namazının iki rek'at sünnetini kılmamıştı."

 

Bir Açıklama

 

Hanefiler görüşlerini Abdullah bin Mes'ud (r.a)'un bu hareketine dayan­dırmış ve bunun, bunun dışında kalan ve bir kimsenin imama yetişeceği gü­venini taşıması durumunda saflardan uzak bir yerde sabah namazının sün­netini kılmasına karşı çıkan rivayetlerin neshedilmiş olduğu yolunda işaret taşıdığım söylemişlerdir. Abdullah bin Mes'ud (r.a)'un fıkıh bilgisine sahip, Resulullah (a.s)'la sürekli bir arada bulunmaya çalışan biri olması, sözü edi­len hareketinin de Resulullah (a.s)'ın vefatından sonra gerçekleşmesi ve onun bu konuda en son uygulamanın ne olduğunu bilmesi ihtimalinin bulun­ması dolayısıyla onun bu hareketini diğer hükümlerin neshedildiğinin alameti olarak kabul etmişlerdir.

 

1867- Taberani, Ebu Mes'ud (r.a)'dan rivayet etmiştir:

"Resulullah (a.s), müezzinin kamet getirmeye başladığı sırada sabah na­mazının iki rek'at sünnetini kılan bir adam gördü. Resulullah (a.s) onun omuzuna dokundu ve şöyle buyurdu:

"Bu, bundan önce olmadı mı?" [130]

 

1868- Ebu Davud, Yezid bin Esved (r.a)'den şöyle rivayet etmiştir:

"Resulullah (a.s) ile birlikte haccına katıldım. Onunla birlikte Hayf cami­sinde sabah namazını kıldım. Namazını bitirince ayrıldı. Bu sırada diğer topluluk içinde O'nunla birlikte namaz kılmamış olan iki adama rastladı. Bunlar etleri titrer bir halde getirildiler. Resulullah (as) şöyle buyurdu:

"Sizi benimle birlikte namaz kılmaktan ne alıkoydu?" Onlar:

"Ya Resulullah (a.s)! Biz bineklerimizde namaz kılmıştık" dediler. (Re­sulullah a.s) da şöyle buyurdu:

"Böyle yapmayın. Bineklerinizde namaz kılar sonra cemaatle namaz kı­lınan camiye gelirseniz onlarla birlikte namaz kılın. Onlar sizin için nafile olur."

İbni Huzeyme bu hadisle ilgili bir açıklamada bulunmuş ve şöyle söyle­miştir:

"Bu rivayete göre Resulullah (a.s) bineğinde sabah namazını kılana i-mamla birlikte de namaz kılmasını emretmiş ve imamla birlikte kılacağı namazın kendisi için nafile sayılacağını bildirmiştir. Eğer sabah namazının farzından sonra güneşin doğmasına kadar nafile namaz kılınması yasağı Özel bir yasak değil de genel bir yasak olsaydı bineğinde sabah namazını kıla­nın imamla birlikte tekrar namaz kılması ve bunu nafileye sayması caiz ol­mazdı. Bunun yanısıra Resulullah (a.s) şöyle bir haber vermiştir:

"Sizin üzerinize namazları vakitlerinden sonraya bırakan bir takım yö­neticiler gelecektir. Siz namazı vaktinde kılın onlarla birlikte kıldığınız na­mazı da nafileye sayın."

Burada şuna işaret edilmiştir: Eğer imam sabah namazını veya ikindiyi yahut her ikisini birden geciktirirse kişinin üzerine düşen, bütün namazları vaktinde kılmak sonra imam ile birlikte de namaz kılmak ve bunu nafileye saymaktır. Bunlar ise sabah ve ikindi namazlarından sonra kılman nafile namazlar olur." [131]

 

Bir Açıklama

 

Hanefiler sabah ve ikindi namazlarından sonra nafile namaz kılınmasını yasaklayan hadisleri, yukarıdaki hadisi ve benzerlerini neshedici olarak değerlendirmişlerdir. Bu mesele ise üzerinde görüş ayrılığı olan bir meseledir. Bu meseleyle ilgili hükümse geniştir. Hanbeliler yukarıdaki rivayeti ve ben­zerlerini esas alarak cami dışında namaz kılıp sonra camiye giren ve namaz kılındığım gören herkes için kerahet vaktine (yani nafile namaz kılmanın mek­ruh olduğu vakte) de denk gelse bu cemaatle birlikte nafile niyetine namaz kılmasını caiz görmüşlerdir.

Hanefiler sabah namazının sünneti hakkında bunun en kuvvetli sünnet ol­duğunu söylemişlerdir. Dolayısıyla onlara göre bu namaz özürlü olma durumu dışında oturarak kılınmaz. Ancak onlara göre farzıyla beraber kaçırılması hali dışında kaza edilmez. Ama eğer farzıyla beraber kaçınlırsa ve kişi bu namazı zeval vaktinden önce kaza ederse o zaman (farzıyla birlikte) kaza edilir. Ah-med bin Hanbel, sabah namazının sünnetinin kuşluk vaktinde kazasının caiz olduğu görüşünü tercih etmiştir. Ama eğer sabah namazının farzından sonra kaza ederse bu da olur. Şafiilerin görüşlerine göre de sabah namazının sünne­tinin farzından sonra kaza edilmesi caizdir. [132]

 

Öğle Ve İkindi Namazlarının Sünnetleri

 

1869- Buhari ve Müslim, Abdullah bin Ömer (r.a)'in şöyle söylediğini rivayet etmişlerdir:

"Resulullah (a.s) ile birlikte öğle namazından önce iki rek'at namaz kıl­dım. Ondan sonra da iki rek'at kıldım." [133]

 

1870- Tirmizi, Hz. Ali bin Ebi Talib (r.a)'den şöyle rivayet etmiştir: [134]

 

"Resulullah (a.s) Öğleden önce dört sonra da iki rek'at namaz kılardı."

 

1871- Tirmizi, Hz. Aişe (r.a)'den rivayet etmiştir:

"Resulullah (a.s) öğleden önce dört rek'at kılamadığında bunu ondan sonra kılardı." [135]

 

Bir Açıklama

 

Bazı ilim adamlarına göre nafile namazların kazası mutlak surette (her­hangi bir şarta bağlı olmaksızın) caizdir. Şafiiler böyle demektedirler. Bazıları ise sabah namazının farzı ile birlikte kaza edilmesi durumu dışında nafilelerin hiç bir şekilde kaza edilemeyeceğini ileri sürmektedirler. Daha önce de gördü­ğümüz üzere Hanefiler bu görüştedirler. Ancak kaçırılan sünnetlerin kaza edi­lemeyeceği görüşünde olanlar bir kimsenin kerahet vakitlerine denk gelme­mesi şartıyla kaçırdığı sünnet miktarınca veya ondan daha fazla ya da daha az mutlak nafile namaz kılabileceğini söylemektedirler. Öyleyse sonuç olarak görüş ayrılığı niyet konusundadır. Yani kişi kaçırdığı sünnetin kazasına mı niyet edecektir yoksa mutlak nafile namaz kılmaya mı niyet edecektir? Sonra bir de nafile namaz kılınması yasak edilmiş vakitlerde nafile namazın kaza edilip edilemeyeceği üzerinde görüş ayrılığı bulunmaktadır. Hanefiler nafile namazların kılınmasının yasak olduğu vakitlerde de diğer vakitlerde de nafile namazların kazasını caiz görmemektedirler.

(Burada bir hususa işaret edelim; Hanefilere göre başlanmış da bitirilme­miş bir nafile namazın kazası vaciptir. Dolayısıyla kerahet vakitleri dışında bu şekildeki bir nafilenin kazası olur. -Çeviren)

 

1872- Tirmizi, Ümmu Habibe (r.a)'den şöyle rivayet etmiştir:

"Kim öğleden önce dört ve sonra da dört rek'at namaz kılarsa Allah onu cehenneme haram kılar."

Bir rivayete göre de şöyle söylemiştir:

 

"Resulullah (a.s)'ın şöyle buyurduğunu duydum:

"Kim Öğleden önce dört rek'at sonra da dört rek'at kılmayı sürdürürse Allah onu cehenneme haram kılar." [136]

Nesai'nin nakletmiş olduğu bir başka rivayette de şöyle denmektedir: "İnşallah artık asla onun yüzüne ateş dokunmaz." [137]

 

1873- Tirmizi, Abdullah bin Saib (r.a)'den rivayet etmiştir:

"Resulullah (a.s), güneşin zeval bulmasından (batıya yönelmesinden) sonra öğle namazından önce dört rek'at namaz kılardı ve şöyle buyururdu: [138]

"Şüphesiz bu (vakit) göğün kapılarının açıldığı vakittir. Ben de bu vakit­te benim iyi bir amelimin yükselmesini istiyorum."

 

1874- Ebu Davud, Hz. Ali bin Ebi Talib (r.a)'den rivayet etmiştir: "Resulullah (a.s) ikindiden önce iki rek'at namaz kılardı." [139]

 

1875-Tirmizî, Hz.Ali bin Ebi Talib (r.a)'den şöyle rivayet etmiştir: "Resulullah (a.s) ikindiden önce dört rek'at namaz kılardı. Bunların ara­larını, mukarreb meleklere ve Müslümanlardan ve mü'minlerden onları izleyenlere selâmla ayırırdı." [140]

 

1876- Ebu Davud, Abdullah bin Ömer (r.a)'den rivayet etmiştir:

"Resulullah (a.s) şöyle buyurdu:

"Allah, ikindiden önce dört rek'at namaz kılan kişiye rahmet eylesin." [141]

 

1877- Buhari ve Müslim, Hz. Aişe (r.a)'den rivayet etmişlerdir: [142]

"Resulullah (a.s) herhangi gün ikindiden sonra bana gelseydi mutlaka iki rek'at namaz kılardı."

Bir rivayete göre de şöyle söylemiştir:

"Resulullah (a.s) benim yanımda ikindiden sonraki iki rek'atı asla ter-ketmiş değildir." [143]

Buhari'nin rivayetine göre Abdulaziz bin RefT şöyle söylemiştir: "Abdullah bin Zubeyr (r.a)'in fecirden sonra tavaf ettiğini ve iki rek'at namaz kıldığım gördüm. Abdullah bin Zubeyr (r.a)'in ikindiden sonra na­maz kıldığını da gördüm. Hz. Aişe (r.a)'nin kendisine, Resulullah (a.s)'ın e-vine girip de namaz kılmadığının olmadığını bildirdiğini haber verirdi." [144]

Yine onun Eymen Mekki'den bir rivayetine göre Eymen Hz. Aişe (r.a)'nin şöyle söylediğini duymuştur:

"O'nu alıp götürene yemin ederim ki, bu ikisini (bu iki rek'atı) Allah'a kavuşuncaya kadar terketmedi. Allah'a kavuştuğunda da namazda zorlanır hale gelmişti. (Son zamanlarında) çoğunlukla oturarak namaz kılardı. -Burada ikindiden sonraki iki rek'atı kasdetmektedir- Resulullah (a.s) bu iki rek'atı kılardı. Ancak ümmetine ağırlık edeceği korkusuyla bunları Mescid-'de kılmazdı. Onların üzerindeki yükü hafifleten şeyi severdi." [145]

Müslim'in rivayetine göre de Ebu Seleme, Hz. Aişe (r.a)'ye Resulullah (a.s)'ın ikindiden sonra kıldığı iki rek'at namaz hakkında soru sordu. O da şöyle söyledi:

"Bunları (önceleri) ikindiden önce kılardı. Sonra meşguliyet dolayısıyla bunları kılamadı ve unuttu. Dolayısıyla bunları ikindiden sonra kıldı. O bir namaz kıldığında da onu kalıcı hale getirirdi. -Yani artık bundan sonra sü­rekli kılmaya başladığını ifade etmek istemektedir-" [146]

Bir başka rivayete göre de şöyle söylemiştir:

"Resulullah (a.s) ikindiden sonraki iki rek'atı hiç bırakmadı."

Yine şöyle söyledi: "Resulullah (a.s) şöyle buyurdu:

"Özellikle güneş doğuşunu ve batışını gözetlemeyin (yani bu iki zamana denk getirmeye çalışmayın -Çeviren). Bu durumda bu vakitte namaz kıla­bilirsiniz." [147]

Ebu Davud'un rivayetine göre de şöyle söylemiştir:

"Resulullah (a.s) ikindiden sonra namaz kılardı, ancak bunun yapılma­sını nehyederdi. Kendisi iftar etmeden iki gün üstüste oruç tutardı (visal ya­pardı) ama böyle yapılmasından nehyederdi." [148]

 

1878- Buhari ve Müslim, Abdullah bin Abbas (r.a)'ın mevlası (azatlı­sı) Kureyb'den rivayet etmişlerdir:

"Abdullah bin Abbas (r.a), Abdurrahman bin Ezher (r.a) ve Misver bin Mahrame (r.a) onu Resulullah (a.s)'m hanımı Hz. Aişe (r.a)'ye gönderdiler ve şöyle dediler:

"Bizim hepimizden ona selâm götür ve kendisine ikindiden sonraki iki rek'at hakkında soru sor. De ki: "Bize senin bu iki rek'atı kıldığın haber ve­rildi. Oysa bize bildirildiğine göre Resulullah (a.s) bunların kılınmasından nehyetmiştir." [149]

Abdullah bin Abbas (r.a) dedi ki:

"Ben, Hz.Ömer bin Hattab (r.a) ile birlikte bundan dolayı (yani bu iki rek­'at namazı kılmaktan dolayı) insanları döverdim."

Kureyb dedi ki:

"Ben onun (Hz. Aişe (r.a)'nin) yanma girdim. Benimle bildirdikleri şeyi kendisine ilettim. O da: "Ummu Seleme (r.a)'ye sor!" dedi. Ben tekrar onla­rın (gönderenlerin) yanlarına döndüm. Söylediği sözü kendilerine ilettim. Bu kez beni Hz. Aişe (r.a)'ye gönderdikleri konuyla ilgili olarak Ummu Se­leme (r.a)'ye gönderdiler. Ummu Seleme (r.a) de şöyle söyledi:

"Resulullah (a.s)'ın bunlardan (bu iki rek'attan) nehyettiğini duydum. Sonra kendisinin ikindiyi kıldıktan sonra bunları kıldığını gördüm. Sonra benim yanımda ensardan HaramoğuUarı'ndan bazı kadınların bulunduğu sırada yanıma girdi ve bu iki rek'atı kıldı. Ben ona cariyeyi gönderdim.

Komşularımın yanımda bulunduğu bir sırada ona dedim ki: "Ona de ki: "Ummu Seleme sana şöyle söylüyor: "Ya Resulullah (a.s)! Senin bu iki rek­'attan nehyettiğini duydum. Ama senin bunları kıldığını görüyorum." Eğer eliyle işaret ederse sen onu daha sonraya bırak. Cariye aynen böyle yaptı. O (yani Resulullah a.s) da eliyle işaret etti. O da sonraya bıraktı. Ayrılınca da şöyle buyurdu:

"Ey Ebu Umeyye'nin kızı! İkindiden sonra iki rek'attan sormuşsun. Ab-du'1-kaysoğullarmdan bir topluluk Müslüman olarak kavimlerinden bana geldiler. Bunlar öğleden sonraki iki rek'at namazdan beni alıkoydular. İşte bunlar onlardır."

Nesai'nin rivayetinde bu husus, olay anlatılmadan verilmektedir. Onun ri­vayetinin metni şöyledir:

"Resulullah (a.s) onun evinde (odasında) bir kere ikindiden sonra iki rek'at namaz kıldı. O da bu hususu kendisine hatırlattı. O da şöyle buyurdu:

"Bunlar daha Önce öğleden sonra kılmakta olduğum iki rek'attır. Meş­guliyet dolayısıyla bunları kılamadım bu yüzden ikindiden sonra kıldım." [150]

Abdullah bin Abbas (r.a)'ın: "Ben, Hz. Ömer bin Hattab (r.a) ile birlikte bundan dolayı (yani bu iki rek'at namazı kılmaktan dolayı) insanları döver­dim" sözüyle ilgili olarak Nevevi şöyle söylemiştir:

"Bazı kaynaklarda bu şekilde geçmiştir. Bazılarında da: "İnsanları bunlar­dan alıkoyanm" şeklinde geçmiştir. Her ikisi de doğrudur. Aralarında bir tenakuz yoktur. Bazı zamanlar insanları bundan dolayı (söz konusu iki rek'atı kılmalarından dolayı) döverdi, bazı zamanlarda da dövmeksizin alı-koyardı. Yahut hem döver hem de ahkoyardı. Muhtemeldir ki, kendilerine bu vakitte namaz kılmanın yasak olduğu haberi ulaşmış olanları döver,, kendilerine bu konuda bir bilgi ulaşmamış olanları ise dövmeksizin sadece ahkoyardı... Bu uygulamada yöneticinin yönettiklerini (hataya düşmekten alıkoymadaki) dikkati ve onları bid'atlardan ve şeriatın yasak ettiği şeyler­den alıkoymaya ve onları bunlardan sakındırmaya gösterdiği özen görül­mektedir," [151]

Hadisle ilgili olarak da şunları söylemiştir:

"Bundan çıkarılacak bazı anlamlar vardır ki, bunlardan biri öğlenin far­zından sonraki sünnetin kesin olduğudur. Yine bundan râtibe bir sünnetin kaçırılması durumunda kaza edilmesinin müstehab olduğu anlaşılmakta­dır. Bizce (bizim mezhebimize yani Şafii mezhebine göre -Çeviren) en doğru olan görüş budur. Yine belli bir sebebe dayanan namazın kerahet vaktinde (yani nafile namaz kılmanın mekruh olduğu bir vakitte) kılınmasında bir salanca olmadığı, bu vakitlerde sadece herhangi bir sebebe dayanmayan nafi­lelerin kılınmasının mekruh olduğu buradan anlaşılmaktadır.

Bu hadis, bizim ashabımızın (mezhebimizin ileri gelenlerinin) bu mese­lede dayandıktan en kuvvetli delildir. Bizim için bundan daha kuvvetli bir delil yoktur. Bunun delaleti ise açıktır. Eğer: "Resulullah (a.s) bu iki rek'atı [yani ikindiden sonraki iki rek'atı] kılmaya devam etmiştir; bunlar ise böyle bir şey söylemiyorlar" denirse, deriz ki: Bizim ashabımızın (mezhebimize mensup ilim adamlarının) iki ayrı yorumları bulunmaktadır. Bu yorumlan Mütevelli ve daha başkaları rivayet etmişlerdir. Birincisi şöyledir: Bir kimse eğer râtibe sünneti sürekli kılıyor olur ve bunu yasak vaktinde kaza ederse o kişi bu vakitte böyle bir namaza devam edebilir. İkincisi -ki en kuvvetli ve en meşhur olanı budur- de şöyledir: Böyle bir şey yapma hakkı yoktur. Çünkü söz konusu uygulama sadece Resulullah (a.s)'a özeldir. O'nun ilk günde yaptığı hareketi hükme delil teşkil etmektedir. Eğer: "Bu da sadece Resulullah (a.s)'a Özel bir şeydir" denirse deriz ki: Esas olan bir şeyin Resu­lullah (a.s)'a özel olduğuna dair bir delil bulunmadığı sürece Resulullah (a.s)'ın yaptığının örnek alınması ve yaptığının sadece kendine özel kılın-mamasıdır. Burada (yani ilk günkü hareketinde) bu fiilin Resulullah (a.s)'a özel olmadığına dair açık bir delil bulunmaktadır. Bu da Resulullah (a.s)'ın o kıldığı iki rek'atın öğlenin son iki rek'at sünneti olduğunu açıklamış ol­masıdır. Ama (bu açıklamayı yapınca): "Bu fiil sadece bana özeldir" deme­miştir. Böyle bir şey söylememiş olması ise bu konuda kendisinin örnek alınacağına delil teşkil etmektedir." [152]

 

Bir Açıklama

 

Hz. Aişe (r.a); "O, bir namaz kıldığında da onu kalıcı hale getirirdi" sö­züyle Resulullah (a.s)'ın ikindiden sonraki iki rek'atı devam ettirmesinin se­bebini açıklamıştır.

Bu sözüyle Resulullah (a.s)'ın bir şeyi kalıcı hale getirmesiyle onu devam ettirmesini kasdetmiştir. Bu söz de söz konusu uygulamanın Resulullah (a.s)'a özel olduğuna delalet etmektedir. Hanefîlerin ve diğerlerinin görüşle­rine uygun olan açıklama da budur.

 

1879- A hm e d bin Hanbel, Zeyd bin Halid el-Cuheni (r.a)'den şu şe­kilde rivayet etmiştir:

"Hz. Ömer (r.a) onun (yani Zeyd bin Halİd'in) ikindiden sonra iki rek'at namaz kıldığını gördü ve onu namaz kılmakta olduğu sırada kamçısıyla dövdü.

Namazını bitirince dedi ki:

"Ey mü'minlerin emiri! Ben Resulullah (a.s)'ın bu iki rek'atı kıldığını gördükten sonra asla bunları bırakmam."

Bunun üzerine Hz. Ömer (r.a) onun yanına oturdu ve şöyle söyledi:

"Ey Zeyd! Ben eğer insanların bunu geceye kadar namaz kılmak için bir merdiven edinmelerinden korkmasaydım bunlardan dolayı (kimseyi) döv-mezdim." [153]

 

1880- Ahmed bin Hanbel, Abdullah bin Ribah'(r.a)'tan, o da sahabe­den bir adamdan şöyle rivayet etmiştir:

"Resulullah (a.s) ikindiyi kıldı. Bundan sonra bir adam kalkıp namaza durdu. Hz.Ömer (r.a) onu gördü ve şöyle söyledi:

"Otur. Kitap ehli ancak namazlarından sonra bir ara vermediklerinden dolayı helak oldu."

Bunun üzerine Resulullah (a.s) da şöyle buyurdu: "Hattab'ın oğlu doğru söyledi." Bir Açıklama

ikindi namazından sonra nafile (sünnet) namaz olmadığı konusunda ilim adamları arasında herhangi bir görüş ayrılığı bulunmamaktadır. Resulullah (a.s)'ın yaptığı ise sadece kendine özeldi. Bazıları bunun genel bir emir niteli­ğinde olduğunu sanmışlardır. İkindi namazından önceki sünnetin gayri müek-kede olduğu konusunda da ilim adamları arasında görüş ayrılığı bulunmamak­tadır. Bu konuda hüküm geniştir: İsteyen bu namazı (ikindinin farzından ön­ceki sünneti) iki ayrı selâmla dört rek'at olarak kılar. İsteyen tek selâmla kı­lar. İsteyen de yalnız iki rek'at olarak kılar.

Öğlenin farzından sonraki müekked sünnetin iki rek'at olduğu, öğleden sonra dört rek'atın da râtibe sünnet olduğu ancak son iki rek'atının gayri mü-ekkede olduğu konusunda da ilim adamları arasında görüş ayrılığı yoktur. Bu­nun yamsira öğlenin farzından önceki râtibe sünnetin dört rek'at olduğu konu­sunda da ilim adamları arasında herhangi bir görüş ayrılığı bulunmamaktadır. Bu konudaki görüş ayrılığı bu sünnetin dört rek'atının da müekkede mi olduğu yoksa ilk iki rek'atının sünneti müekkede son iki rek'atının ise sünneti gayri müekkede mi olduğu hususu üzerindedir. [154]

 

Akşam Ve Yatsı Namazlarının Sünnetleri

 

1881- Buharı, Enes bin Malik (r.a)'in şöyle söylediğini rivayet etmiştir: [155]

"Müezzin ezan okuduğunda, insanlar kalkıp direklerin arkalanna geçe­rek Resulullah (a.s) çıkıncaya kadar namaz kılmaya dururlardı. Onlar aynı şekilde akşam namazından önce de böyle iki rek'at namaz kılarlardı. Ezan ile kamet arasında da bir şey (yani fazla bir süre) olmazdı."

Bir rivayette de: "İkisi arasında ancak az bir (süre) bulunurdu" ifadesi geçmektedir. [156]

Bir başka rivayete göre de şöyle söylemiştir:

"Biz; Medine'deydik; müezzin akşam namazı için ezan okuduğunda he­men duvarların arkalarma geçerek iki rek'at namaz kılarlardı. Hatta yabancı biri Mescid'e girdiğinde bu şekilde namaz kılanların çokluğundan (farz) na­maz kılınmış sanırdı." [157]

 

1882- Ebu Davud, Enes bin Malik (r.a)'den şöyle rivayet etmiştir: "Resulullah (a.s)'m zamanında ikindiden önce iki rek'at namaz kıldım."

Muhtar bin Fulful dedi ki: "Ben Enes (r.a)'e: "Resulullah (a.s) sizi gördü mü?" diye sordum. O da şöyle söyledi:

"Evet bizi gördü ve bize bir şey emretmedi de bizi (yaptığımızdan) neh-yetmedi de." [158]

 

1883- Buhari, Mersed bin Abdullah (r.a)'dan şöyle rivayet etmiştir: "Ukbe bin Amir el-Cuheni (r.a)'ye gittim ve dedim ki:

"Sana Ebu Temim'den hayret edeceğin bir şey haber vereyim mi? O ak­şamdan önce iki rek'at namaz kılıyor." Bunun üzerine Ukbe (r.a) şöyle söy­ledi:

"Biz Resulullah (a.s)'m zamanında bunu yapardık." Ben:

"Öyleyse sizi şimdi (bundan) alıkoyan nedir?" dedim. "Meşguliyet" dedi. [159]

 

1884- Ebu Davud, Abdullah bin Müzeni bin Muğaffel (r.a)'den şu şe­kilde rivayet etmiştir:

"Resulullah (a.s) şöyle buyurdu:

"Akşam namazından önce iki rek'at namaz kılın."

Sonra insanların bunu bir sünnet telakki etmeleri korkusuyla şöyle bu­yurdu:

"Akşam namazından önce iki rek'at namaz kılın. İsteyen için (yani iste­yen bu iki rek'atı kılsın)."

Bir başka rivayete göre de şöyle buyurmuştur:

"(ikinci kez) Akşam namazından önce iki rek'at namaz kılın." [160]

Üçüncüde de, insanların bunu bir sünnet telakki etmeleri endişesiyle: "İsteyen için" diye buyurdu." [161]

 

Bir Açıklama

 

Hanbelilere göre akşam namazından önce kısa kısa iki rek'at namaz kılın­ması caizdir. Şafiilere göre bu iki rek'at namaz gayri müekkede olan bir sün­nettir. Hanefilerden Kemâl bin Hummam dışında kalanlar akşam namazının farzından önce herhangi bir namaz kılınmasını mekruh görmüşlerdir. Çünkü akşam namazında sünnet olan (farzı kılmakta) acele etmektir." [162]

 

1885- Ahmed bin Hanbel, Huzeyfe (r.a)'den şöyle rivayet etmiştir:

"O (yani Huzeyfe r.a), Resulullah (a.s) ile birlikte namaz kıldı. Sonra yat­sıyı kıhncaya kadar namaz kıldı." [163]

 

Bir Açıklama

 

Bu rivayet, kerahet vakitleri dışında (yani genelde namaz kılmanın ve ö-zelde nafile namaz kılmanın mekruh olduğu vakitler dışında) mutlak nafile namaz kılınmasının caiz olduğuna delalet etmektedir. Bu aynı zamanda akşam namazının sünnetinden sonra evvâbin namazı kılmak isteyenler için de bir de­lildir. Bu rivayette, Tirmizi'nin rivayet etmiş olduğu ve garib olduğunu söyle­diği yine İbni Mace ve İbni Huzeyme'nin rivayet etmiş olduğu bir hadiste ak­şam namazından sonra aralarında fena bir şey konuşmaksızın altı rek'at na­maz kılmaya teşvik vardır. Bazı fıkıhçılar akşam namazından sonra altı rek'at namaz kılmayı prensip edinenlerin bunu sürdürebileceklerini söylemiş bazıları da yirmi rek'attan sözetmişlerdir. Fıkıhçılar, kerahet vakitleri dışında mutlak nafile namaz kılmanın caiz olduğu konusunda görüş birliğinde olduklarına göre bir Müslüman akşam ile yatsı arasında bundan istediği şekilde yararla­nabilir (bu vakitte istediği kadar nafile namaz kılabilir). Özellikle bu vakit sa-habilerin önem verdikleri bir vakitti. Büyük ilim adamlarının iyi amellerden olduğunu söylediği bir amelle ilgili zayıf bir hadisle amel edilebilir.

 

1886- Ahmed bin Hanbel, Abduleşheloğullarından olan Mahmud bin Lebid (r.a)'in şöyle söylediğini rivayet etmiştir:

"Resulullah (a.s), camimizde bizim yanımıza geldi. Bize akşam nama­zını kıldırdı. Selâm verince şöyle buyurdu:

"Şu iki rek'atı nafile olarak evlerinizde kılın." Bir Açıklama

Resulullah (a.s)'ın yapılmasına teşvik ettiği fiillerden biri de camide bir namazdan sonra diğer namazın beklenmesidir. Yatsı namazını beklemek is­teyen için efdal olan akşam namazının râtibesini (sünnetini) camide kılmaktır. Aksi halde evinde kılması daha iyidir. Aynı şey farz namazların ardından kılı­nan bütün sünnetler için de söylenebilir. [164]

 

1887- Tirmizi, Ka'b bin Ucre (r.a)'den şöyle rivayet etmiştir:

"Resulullah (a.s), Abduleşheloğullarının camisinde akşam namazını kıl­dı. Bir gurup kalkıp nafile namaz kılmaya başladılar. Bunun üzerine Resu­lullah (a.s) şöyle buyurdu:

"Sizin bu namazı evlerinizde kılmanız gerekir." [165]

 

Bir Açıklama

 

Metindeki: "Nafile namaz kılmaya başladılar" sözünde mutlak nafile na­maza işaret vardır. Bunun içine râtibenin (sünnetin) de diğer nafile namaz­ların da girmesi ihtimali vardır. Bununla sadece râtibenin (sünnetin) kastedil­miş olması da muhtemeldir.

 

1888- Ebu Davud, Abdullah bin Abbas (r.a)'dan rivayet etmiştir:

"Resulullah (a.s), akşam namazından sonraki iki rek'atta kıraati (Kur-'an-i Kerim okumayı), Mescid'de bulunanlar dağılıncaya kadar uzatırdı."

Bu rivayet, Resulullah (a.s)'in akşam namazının sünnetini bazen Mes­cid'de kıldığına işaret etmektedir. Bu da onun caiz olduğuna delalet eder. Ev­de veya camide kılmaktan hangisinin daha efdal olduğu konusu ise nisbidir (şartlara ve duruma bağlıdır). Eğer bir kimse evine gittiğinde tembellik ede­rek bu namazı kılmıyorsa onun bu namazı camide kılması efdaldir. Yine cami­de bir başka namazı bekleme niyeti taşıyan veya camide itikafa niyet eden bir kimse için de bu namazı camide kılmak efdaldir. Mesele ise tamamen üstün, daha üstün değerlendirmesi etrafında dönmektedir (yani camide veya evde kılmak arasında sadece şartlara bağlı bir derece farkı söz konusudur yoksa ikisi de caiz ve şeriata uygundur -Çeviren). [166]

 

VİTİR NAMAZI

VİTİR NAMAZI ŞER'AN KONMUŞ BİR NAMAZDIR

 

1889- Ahmed bin Hanbcl, Bureyde (r.a)'den şöyle rivayet etmiştir: [167]

"Resulullah (a.s)'m şöyle buyurduğunu duydum: "Vitir hakdır. Kim vitir kılmazsa bizden değildir. Vitir hakdir. Kim vitir kılmazsa bizden değildir. Vitir hakdır. Kim vitir kılmazsa bizden değildir." Bir Açıklama

Bu hadis İmam Ebu Hanife'nin vitir namazının kılınması konusundaki ge­rekliliğin diğerlerinden fazla olduğu dolayısıyla bu namazın vacip olduğu ko­nusundaki delülerinden biridir. Bu itibarla bu namaz ileride göreceğimiz üzere onun anlayışına göre farza benzemektedir. Ancak diğer üç mezhep ve İmam Ebu Hanife'nin iki arkadaşı İmam Muhammed ile İmam Ebu Yusuf bu na­mazın kılınmasının gerekliliği konusundaki kuvvetin sadece onu sünnetlerin en kuvvetlisi derecesine çıkardığım söylemekle yetinmişlerdir.

 

1890- Tirmizi, Hz.Ali bin Ebi Talib (r.a)'den şöyle rivayet etmiştir:

"Vitir namazı farz namaz gibi kesin değildir. Ancak Resulullah (a.s) şöyle buyurdu:

"Allah tektir teki (yani vitri -"vitr" kelimesi Arapçada "tek" anlamına gelir. Vitir namazı da tek rek'ath yani bir veya üç rek'ath olduğundan böyle adlandırılmıştır -Çeviren) sever. Öyleyse ey Kur'an halkı, vitirleyin (vitri kilin)." [168]

Bir başka rivayete göre de şöyle söylemiştir:

"Vitir namazı farz namazın durumu gibi kesin değildir. Ancak bu Resu­lullah (a.s)'m koymuş olduğu bir sünnettir." [169]

Ebu Davud ve Nesai'nin rivayetlerine göre de şöyle söylemiştir:

"Ey Kur'an halkı, vitirleyin (vitri kılın). Şüphesiz tek olan (Allah) teki (vitri) sever." [170]

 

1891-Ahmed bin*Hanbel, Abdullah bin Ömer (r.a)'den şu şekilde ri­vayet etmiştir:

"Resulullah (a.s) şöyle buyurdu:

"Şüphesiz şanı yüce olan Allah tektir, teki (vitri) sever."

Nafı' dedi ki: "Abdullah bin Ömer (r.a) her ne yapsa tek sayıda yapardı." [171]

 

1892- İmam Malik, Abdullah bin Muhayriz (r.a)'den rivayet etmiştir: "KinaneoğuUarından Muhdici diye adlandırılan .bir adam Şam'da Ebu

Muhammed diye adlandırılan bir adamın: "Vitir vaciptir" dediğini duydu.

Muhdici dedi ki:

"Bunun üzerine ben Ubade bin Samit (r.a)'in yanına gittim. Onun ca­miye gitmekte olduğu bir sırada karşısına çıktım. Ebu Muhammed'in söyle­diği sözü ona haber verdim. Ubade bin Samit (r.a) bunun üzerine şöyle söyledi:

"Ebu Muhammed yalan söylemiş. Ben Resulullah (a.s)'ın şöyle buyur­duğunu duydum:

"Beş namaz, vardır ki, Allah bunları kulların üzerine farz kılmıştır. Kim bunları kılar, bunların haklarını küçümsemek suretiyle bunlardan bir şeyi zayi etmezse, onun Allah katında kendisini cennete sokacağı üzere ahdi olur. Kim de bunları yerine getirmezse onun Allah katında bir ahdi olmaz dilerse ona azab eder dilerse cennete sokar."

Ebu Davud'un nakletmiş olduğu bir başka rivayete göre de (ravi) şöyle söylemiştir:

"Abdullah Sunabici şöyle söyledi:

"İbni Samit (r.a)'e (Yani Ubade bin Samit (r.a)'e) şöyle söyledim:

"Ebu Muhammed vitrin vacib olduğunu ileri sürüyor." O da şöyle söy­ledi:   

"Ebu Muhammed yalan söylemiş. Ben Resulullah (a.s)'m şöyle buyur­duğunu duyduğuma şahitlik ederim:

"Beş namaz vardır ki, Allah bunları farz kılmıştır. Kim bunlar için güzel abdest alır ve bunları vakitlerinde kılar, rükulannı, secdelerini tam yapar ve bunları tam bir huşu içinde kılarsa onun için Allah'ın katında kendisini ba­ğışlayacağı üzere ahdi olur. Kim de böyle yapmazsa onun için Allah katında ahid olmaz. Dilerse onu bağışlar ve dilerse de azab eder." [172] [173]

"Ebu Muhammed yalan söylemiş": Bu sözü ile doğrudan doğru sözün karşıtı olan yalan sözü kasdetmemiştir. Çünkü yalan söyleme haber vermede olur. Ebu Muhammed ise bir fetva vermiştir. Sözü edilen konudaki görüşünü açıklamıştır. O kişi ise ensardan bir adamdı ve Resulullah (a.s)'ın sohbetinde bulunmuştu. Resulullah (a.s)'dan rivayette bulunurken yalan söylemesi söz konusu olamaz. Ancak bir şeyde yanılmak için de yalan söyleme tabirini kul­lanmak Arapların adetlerindendir. Bu itibarla bazen: "Kulağım yalan söyledi (yani kulağım yanlış duydu)" veya "gözüm yalan söyledi (gözüm yanıldı)" dedikleri olur. Bu sözleri ile kasdettikleri ise yanılmaktır.

 

1893- İbni Huzeyme, Abdurrahman bin Ebu Amra Neccari (r.a)'den şu şekilde rivayet etmiştir:

"O (yani Abdurrahman) Ubade bin Samit Ebu Hureyre (r.a)'ye vitir hakkında sordu o da şöyle söyledi:

"Bu güzel ve yerinde bir iştir. Resulullah (a.s) ve ondan sonra da Müslü­manlar bunu yaptılar (bu namazı kıldılar). Ancak vacip (farz) değildir." [174]

 

Bir Açıklama

 

Vacip kavramı genel kullanılışta ve ilim adamlarının çoğunluğuna göre farz ile aynı anlamı taşımaktadır. İmam Ebu Hanife ise, yapılmasının gerekli­liği, haberi vahidlerle (ravi sayısı en azından bir tabakada bire düşen rivayet­lerle -Çeviren) te'kid edilmiş olan görevler için vacip ibaresini kullanmıştır. Bu görev ise ona göre farzdan daha aşağı derecededir. Bu ibarenin böyle fark­lı bir şekilde kullanılması insanların çoğu açısından bir problem oluştur-muş-tur. İnsanların zihinlerinde vacip ifadesi ile farzın kastedildiği yargısı yer­leşmiş bulunmaktadır. Beş vakit namazın dışında (günlük) herhangi bir farz namazın bulunmadığı da zihinlerine yerleşmiş bulunmaktadır. Bu yüzden bazıları Ebu Hanife'nin beş farz namaza altıncı bir farz eklediği zannına ka­pılmakta, bu düşünce de onların zihinlerinde bir karışıklığa yol açmaktadır.

 

1894- Ahmed bin Hanbel, Ebu Temim Ceyşani (r.a)'nin şöyle söyle­diğini rivayet etmiştir:

"Amr bin As (r.a)'ın şöyle söylediğini duydum:

"Resulullah (a.s)'ın ashabından bir adam bana Resulullah (a.s)'m şöyle buyurduğunu bildirdi:

"Şanı yüce olan Allah sizin için bir namaz ilave etmiştir. Onu yatsı ile sabahın arasında kılın: Vitir, vitir."

O kişi (bu rivayeti nakleden sahabi) ise Ebu Basra Gıfari'dir. Ebu Temim dedi ki:

"Ben ve Ebu Zer (r.a) oturmakta idik. Ebu Zer (r.a) benim elimden tuttu. Ebu Basra'nm yanma gittik. Onu Amr (r.a)'ın kapısını takib eden kapıda bul­duk. Ebu Zer (r.a) dedi ki:

"Ey Ebu Basra, sen Resulullah (a.s)'ın şöyle buyurduğunu duydun mu?: "Şanı yüce olan Allah sizin için bir namaz ilave etmiştir. Onu yatsı ile

sabah namazının arasında kılın: Vitir, vitir." O da: "Evet" dedi. Bu kez: "Sen

kendin duydun mu?" diye sordu. O yine: "Evet" dedi." [175]

 

Vitir Namazının Vakti

 

1895-Buhari ve Müslim, Abdullah bin Ömer (r.a)'den şu şekilde riva­yet etmişlerdir:

"Resulullah (a.s) şöyle buyurdu:

"Geceleyin son namazınızı vitir eyleyin (gece en son olarak vitir nama­zını kılın)." [176]

 

Bir Açıklama

 

Buradan hareketle ilim adamları vitirden sonra sünnet olan bir ibadetin bulunmadığına hükmetmişlerdir. Ahmed bin Hanbel'den vitirden sonra iki rek'at namaz kılınmasından söz eden bir rivayet nakledilmiştir. Bu görüş onun mezhebinde tercih edilen görüştür. Bunun yanısıra ilim adamları gece vi­tir namazını kıldıktan sonra nafile namaz kılmak isteyen bir kimsenin nafile namaz kılabileceğini söylemişlerdir. Bu konuda geniş açıklamalar bulunmak­tadır ki, ileride göreceğiz.

 

1896- Müslim, Ebu Said Hudri (r.a)'den rivayet etmiştir: "Resulullah (a.s) şöyle buyurdu: "Sabaha girmeden önce vitir namazını kılın." Nesai'nin rivayetinde: "Sabahtan önce" denmektedir. [177] Bir başka rivayette de: "Fecirden önce" denmektedir. [178]

 

Bir Açıklama

 

Hanefîlere göre vitrin vakti, yatsı namazının vaktinin girmesiyle başlar. Ancak yatsı namazının farzından sonra kılınabilir. Bu namazın vakti fecrin doğmasıyla çıkar. Hanefîlere göre bu namaz kaçırılırsa kaza edilir. Malikilere göre vitrin vakti sabah namazının farzına kadar sürer. Ancak zahir olana göre (fetvalarının zahirinden çıkan anlama göre) onlar da diğer fıkıhçilar gibi vitir namazının vaktinin fecrin doğmasıyla çıktığı görüşünü taşımaktadırlar. Ancak onlar bu namazı geceden kılamamış olanın fecrin doğmasından sonra ve sa­bah namazının farzını kılmadan önce kılmasını caiz görmüşlerdir. Hanefilere ve Hanbelilere göre uyanacağına güvenen birinin bu namazı gecenin son vak­tine kadar geciktirmesi müstehabdır. Gece uyanacağına güvenemeyen biri için bu namazı uyumadan önce kılmanın müstehab olduğu konusunda bütün fıkıhçılar görüş birliği üzeredirler. Şafiilere göre bu namazın müstehab olan vakti gecenin yansında biter. Malikilere göre ise efdal olan vakti gecenin ilk üçte birinin geçmesiyle birlikte biter.

 

1897- Müslim, Abdullah bin Amr (r.a)'dan rivayet etmiştir: "Resulullah (a.s) şöyle buyurdu: [179]

"Kim gece namaz kılarsa sabah namazından önceki son namazını vitir namazı eylesin."

Yine Müslim'in ve Tirmizi'nin rivayet etmiş oldukları bir başka rivayete göre de Resulullah (a.s) şöyle buyurmuştur:

"Sabaha vitirle geçin." [180]

Tirmizi'nin nakletmiş olduğu bir başka rivayete göre de Resulullah (a.s) şöyle buyurmuştur:

"Fecir doğduğunda gecenin bütün namazları ve vitir gitmiş olur (yani bu namazların tümünün vakti geçmiş olur -Çeviren). Şu halde fecirden önce vitri kılın." [181]

 

Bir Açıklama

 

Bir sahabinin görüşü eğer Resulullah (a.s)'tan nakledilen bir rivayete ters düşerse burada Resulullah (a.s)'tan nakledilen rivayet tercih edilir. Yukarı­daki rivayet de vitir namazının vaktinin fecrin doğmasıyla bittiği konusunda bir delildir. Bu itibarla bazı sahabilerden nakledilmiş olan ve yukarıdaki hadisi şerife ters düşen rivayetlerde vitri vaktinde kılamayanın (fecrin doğmasından sonra) kaza etmesi anlamının kastedildiği sonucuna vannz.

 

1898-Ebu. Davud, Harice bin Huzafe (r.a)'den şöyle rivayet etmiştir: "Bir gün Resulullah (a.s) bizim yanımıza çıktı ve şöyle buyurdu:

"Allah sizi bir namazla destekledi ki, bu sizin için kırmızı develerden daha hayırlıdır. O vitirdir. Bunu son yatsı namazı ile fecrin doğmasının ara­sına koydu." [182]

 

1899- Buharı ve Müslim, Hz. Aişe (r.a)'den şöyle rivayet etmişlerdir: "Resulullah (a.s) gecenin her vaktinde vitir kılmıştır. Gecenin ilk vak­tinde, ortasmda ve sonunda (yani değişik zamanlarda böyle gecenin değişik [183]

vakitlerinde vitir kılmıştır. Bu namazı sürekli gecenin aynı vaktinde kılmış değildir -Çeviren) vitri en son seher vaktine ulaştı."

Buhari'nin verdiği metin de şöyledir:

"Resulullah (a.s) her gece vitir namazı kıldı ve vitri en son seher vakti­ne ulaştı."

Tirmizi'nin rivayetinde de şöyle denmektedir:

"Vefat ettiğinde vitri en son seher vaktine ulaşmıştı." [184]

Tirmizi bunu bir başka anlamla ve fazlalıkla Abdullah bin Kays'tan rivayet etmiştir. Onun bu rivayetine göre Abdullah bin Kays şöyle söylemiştir:

"Hz. Aişe (r.a)'ye Resulullah (a.s)'m vitrinden sordum: "Vitri nasıl (yani ne zaman) kılıyordu, gecenin ilk vaktinde mi yoksa son vaktinde mi?" diye. Şöyle söyledi:

"Bunların hepsini yapardı. Bazen gecenin ilk vaktinde bazen de son vak­tinde vitir namazı kılmıştı." Ben:

"İşte genişlik veren Allah'a hamdolsun" dedim. (Ardından) şöyle söyle­dim: "Okuması nasıldı, gizli mi okurdu yoksa açıktan mı?" Şöyle söyledi:

"Bunların hepsini yapardı. Gizli okuduğu da olurdu, açıktan okuduğu da." Ben:

"İşte genişlik veren Allah'a hamdolsun" dedim. (Ardından) şöyle söyle­dim: "Cünüplük durumunda nasıl yapardı, uyumadan önce mi guslederdi yoksa önce uyur sonra gusleder miydi? " Şöyle söyledi:

"Bunların hepsini de yaptığı olurdu. Bazen gusleder sonra uyurdu, ba­zen de abdest alır ve uyurdu." Ben:

"İşte genişlik veren Allah'a hamdolsun" dedim."

 

1900- Taberani, Urve bin Mes'ud (r.a)'dan şöyle rivayet etmiştir: [185]

"Ben henüz virdimde ve daha vitir namazı kılmamışken sabah nama­zına seslenilmesine (sabah namazı için ezan okunmasına) aldırmam." [186]

 

Bir Açıklama

 

Muhtemelen burada birinci ezanı kastediyordur. Bu ezan ise adeten fecrin doğmasından yaklaşık onbeş dakika kadar önce okunur. Eğer burada kasdet-tiği ikinci ezansa o zaman bir problem söz konusudur. Sadece zaruret duru­munda vitrin vaktinin sabah namazının farzının kılınmasına kadar uzayacağı görüşünde olan Malikiler açısından ise bir problem teşkil etmez.

 

1901- Taberani, Urve bin Zubeyr (r.a)'den şöyle rivayet etmiştir:

"Abdullah bin Mes'ud (r.a) fecirden sonra vitri kılardı. Babam da fecir­den önce vitri kılardı." [187]

 

Bir Açıklama

 

Bilindiği üzere Hanefîler görüşlerini Abdullah bin Mes'ud (r.a)'un görüş­lerine dayandırmışlardır. Abdullah bin Mes'ud (r.a) yukarıda belirtilen fiilini vitir namazını kaçırdığından ve vaktinde ki lamam iş olduğundan dolayı yapmış olabilir. Belirtilen sebepten dolayı o, fecirden sonra vitri kaza etmiş, yakan­daki rivayeti nakleden kişi (ravi) de bunun onun sürekli devam ettirdiği bir adeti olduğunu sanmış olabilir.

 

1902- Ahmed bin Hanbel, Ebu Nehik (r.a)'ten rivayet etmiştir:

"Ebu Derda (r.a): "Sabaha yetişen için vitir olmadığı" üzere insanlara hi-tab ederdi. Bunun üzerine mü'minlerden bazı adamlar Hz. Aişe (r.a)'nin ya­nına giderek bunu ona bildirdiler. O da şöyle söyledi:

"Resulullah (a.s) sabaha girer ve vitir kılardı."

Çoğunluğun açıklamasına göre bu rivayette işaret edilen şey kaza olarak kılmadır.

 

1903-Taberani, Ağr Müzeni (r.a)'den rivayet etmiştir: "Bir adam Resulullah (a.s)'ın yanına gelerek: "Ya Resulullah (a.s)! Ben vitir namazı kılmadan sabahladım" dedi. Resulullah (a.s) da şöyle buyurdu: "Öyleyse vitri kıl." [188]

 

1904- Nesai, Muhammed bin Münteşir (r.a)'den rivayet etmiştir: "O (yani Muhammed bin Münteşir) Amr bin Şurahbil'in camisinde bu­lunuyordu. Namaz için kamet getirildi. Onu (yani Amr'i) beklemeye başla­dılar. O da: "Ben vitri kılıyordum" dedi. (Muhammed) dedi ki:

"Abdullah'a: "Ezandan sonra vitir var mı?" diye soruldu. O da şöyle söy­ledi:

"Evet. Kametten sonra da."

Bundan sonra, Resulallah (a.s)'ın güneş doğuncaya kadar uyuyup namaz­dan alıkonduğumı ve sonra namaz kıldığını rivayet etti. [189]

 

1905- Taberani, Esved bin Hilal (r.a)'den şöyle rivayet etmiştir:

"Abdullah bin Mes'ud (r.a) hakkında şahitlik ederim ki, ben onun şöyle seslendiğini duydum:

"Vitir sizin ateme diye adlandırdığınız son yatsı namazı ile sabah na­mazı arasındadır. (Bu arada) ne zaman kılınsa güzeldir."

Muhtemelen burada sabah namazı ile kasdettiği, bu namazın vaktinin gir­mesidir. [190]

 

1906- Tirmizi, Ebu Hureyre (r.a)'nin şöyle söylediğini rivayet etmiştir: "Resulullah (a.s) bana uyumadan önce vitri kılmamı emretti." [191]

 

1907- Müslim, Cabir-bin Abdullah (r.a)'tan rivayet etmiştir: [192]

"Resulullah (a.s) şöyle buyurdu:

"Kim gecenin son vaktinde kalkamayacağından korkarsa İlk vaktinde vitri kılsın sonra uyusun. Kim de gecenin son vaktinde kalkmayı arzularca (bilsin ki); gecenin son vaktinde kılınan namaza şahit olunur, hazır bulunu­lur (yani melekler bu namaza şahit olur ve kılınması esnasında hazır bulu­nurlar -Çeviren). Bu daha efdaldir."

 

1908- Ebu Davud, Ebu Katade (r.a)'den rivayet etmiştir: "Resulullah (a.s), Hz. Ebu Bekir (r.a)'e: "Ne zaman vitir kılıyorsun?" diye buyurdu, O da: "Gecenin İlk vaktinde kılıyorum" dedi. Hz. Ömer (r.a)'e: "Ne zaman vitir kılıyorsun?" diye buyurdu. O da: "Gecenin son vaktinde kılıyorum" dedi. Bunun üzerine Hz. Ebu Bekir (r.a)'e: "Bu, ihtiyata göre ola­nı almış" dedi. Hz. Ömer (r.a)'e de: "Bu da kuvvete göre olanı almış" dedi." [193]

 

1909- Müslim, Hz. Aişe (r.a)'nin şöyle söylediğini rivayet etmiştir:

"Resulullah (a.s) geceleyin namaz kılardı. Vitri kıldığında da şöyle buyu­rurdu:

"Kalk vitri kıl ey Aişe!" [194]

 

1910- Tirmizi, Ebu Said Hudri (r.a)'den şöyle  rivayet etmiştir:

"Resulullah (a.s) şöyle buyurdu: [195]

"Kim uyuyup vitrini kılamazsa sabahladığında kılsın"

"Yine onun bir başka rivayetine göre de Resulullah (a.s) şöyle buyurmuş­tur:

"Kim uyuyup vitri kılamaz veya unutursa hatırladığında veya uyandı­ğında vitri kılsın." [196]

Ebu Davud ikinci rivayetin: "Hatırladığında kılsın" ibaresine kadar olan kısmını rivayet etmiştir. [197]

 

Vitrin Rekat Sayısı

 

1911- Ebu Davud, Ebu Eyyub Ensari (r.a)'den rivayet etmiştir: "Resulullah (a.s) şöyle buyurdu:

"Vitir her Müslümanın üzerine haktır. Kim beş (rek'at) olarak vitir kıl­mak isterse kılsın. Kim üç (rek'at) olarak vitir kılmak isterse kılsın. Kim de bir (rek'at) olarak vitir kılmak isterse kılsın."

Nesai'nin kitabında da bunun bir benzeri yer almakta ve bu rivayette şu fazlalığa yer verilmektedir:

"Kim de ima ile (yani oturduğu yerde) vitir kılmak isterse (yapsın)." [198]

Yine onun bir başka rivayetinin de baş tarafında şu fazlalığa yer verilmek­tedir:

"Kim de bir (rek'at) olarak vitir kılmak isterse kılsın." [199]

 

Bir Açıklama

 

Malikilere, Hanbelilere ve Şafiilere göre vitir namazı en az bir rek'at ol­malıdır. Hanelilere göre ise en az üç rek'at olmalı ve arası selâmla ayrılma­malıdır. Hanefiler vitrin bir rek'at olarak kılınmasını caiz gören nasslan (ha­disleri) neshedilmiş olarak değerlendirmektedirler. Onlara göre vitir ancak kı­yamla geçerli olur. Ama özür sahibi olan kişi gücünün elverdiği şekilde kılar. Özrü olmayanların bile bu namazı ima ile kılabileceklerini bildiren hükmü neshedilmiş olarak görmektedirler. Ancak bir çokları onların vitir konusundaki görüşlerine muvafakat etmemişlerdir. Bu konuda Hanefilerle diğerleri arasın­daki görüş ayrılıkları bazı teferruatlar üzerinde toplanmaktadır ki, bunlardan biri de vitir namazının hayvan üzerinde veya arabada yahut uçakta ya da otu­rarak kılınmasının caiz olup olmaması konusudur. Hanefiler bunu caiz görme­mektedirler. Diğerleri ise caiz görmektedirler.

 

1912- İbni Huzeyme, Cabir bin Abdullah (r.a)'m şöyle söylediğini riva­ etmiştir:

yet etmiştir:

"Resulullah (a.s)'m bineğini çökerttiğini sonra inip on rek'at namaz kıl­dığını ve bir rek'at da vitir kıldığını gördüm. İkişer ikişer rek'at namaz kıldı sonra bir rek'atla vitirledi (vitir kıldı). Sonra sabah namazının iki rek'atım (sünnetini) kıldı. Sonra bize sabah namazını kıldırdı." [200]

 

1913- Ebu Davud, Abdullah bin Ebi Kays (r.a)'dan rivayet etmiştir; [201]

"Hz. Aişe (r.a)'ye: "Resulullah (a.s) kaç rek'at vitir kılardı?" diye sordum. Şöyle söyledi:

"Dört ve üç, altı ve üç, sekiz ve üç, on ve üç rek'atla vitir kılardı. Yedi­den az ve onüçten fazla olarak vitir kılmadı."

Bir rivayette şu fazlalığa yer verilmiştir:

"Fecirden önce iki rek'atı vitirlemezdi."Ben: "Ne vitirlemezdi?" dedim. Şöyle dedi:

"Bunu bırakmazdı."

Bu rivayette "altı" ve "üç" ibarelerini zikretmemiştir. [202]

 

Bir Açıklama

 

İlim adamlarının çoğunluğu vitirle gece ibadetini birbirinden ayırmamak­tadır. Çoğu zaman da Resulullah (a.s)'ın gece ibadeti ve vitri hakkında (yani her ikisi için birden) vitir tabirini kullanmaktadırlar. Bununla birlikte vitir de bir tür gece ibadeti olmasına rağmen Hanefiler gece ibadeti ile vitri birbirin­den ayırmaktadırlar.

 

1914- İbni Huzeyme, Hz. Aişe (r.a)'den şöyle rivayet etmiştir:

"Resuluîlah (a.s), vitir içinde olmak üzere geceleyin dokuz rek'at namaz kılardı." [203]

 

1915- Ahmed bin Hanbel, Ebu Umame (r.a)'den rivayet etmiştir: [204]

"Resuhıllah (a.s) dokuz rek'atla vitir namazı kılardı (yani vitir namazını dokuz rek'at olarak kılardı). Şişmanladığında ve etleri arttığında yedi rek'at olarak kılmaya başladı. İki rek'atı oturarak kıldı ve şunları okudu: "İzâ zul-zileti'1-ardu" ve "Kul yâ eyyuhe'l-kâfirun..."

 

1916- Ahmed bin Hanbel, Ebu Eyyub (r.a)'dan rivayet etmiştir: "Resulullah (a.s) şöyle buyurdu:

"Beş rek'at olarak vitir kıl. Eğer güç yetiremezsen üç rek'at olarak kıl. E-ğer buna da güç yetiremezsen bir rek'at olarak kıl. Buna da güç yetiremezsen ima ile kıl." [205]

 

1917- Tir m izi, Ümmü Seleme (r.a)'den şöyle rivayet etmiştir:

"Resulullah (a.s) onüç rek'at olarak vitir kılardı. Sonra yaşlanıp zayıf dü-ŞÜnce yedi rek'at kıldı."

Ancak Nesai bu rivayette:  "Yaşı ilerleyip ağırlaşınca" ifadesini kullan­mıştır.

Tirmizi şöyle söylemiştir:

"Resulullah (a.s)'tan şöyle rivayet edilmiştir:

"Vitir onüç, onbir, dokuz, yedi, beş, üç ve bir (rek'at) olarak kılınır."

(Tirmizi) dedi ki: "İshaki bin İbrahim şöyle söyledi:

"Rivayet edilenin anlamı şudur: O (yani Resulullah a.s) geceleyin vitirle birlikte onüç rek'at namaz kılardı. Burada gece namazı da vitre dahil edil­miştir. [206]

Nesai'nin nakletmiş olduğu bir başka rivayete göre de (Hz. Aişe r.a) şöy­le söylemiştir:

"Resulullah (a.s) yedi veya beş (rek'at) olarak vitir kılardı. Aralarını bir selâmla ayırırdı." [207]

Yine Nesai'nin bir başka rivayeti şöyledir:

"Yedi ve beş (rek'at) olarak vitir kılardı. Aralarını selâm veya sözle ayır­mazdı." [208]

 

Bir Açıklama

 

Bu rivayet, kişinin bir selâmla sekiz rek'at namaz kılmasının caiz oldu­ğunu söyleyen Ebu Hanife'nin görüşünü desteklemektedir. Ancak bu rivayet bir başka yönden, vitrin birleşik olarak (yani arası selâmla ayrılmaksızın) ve diğer namazlardan ayn olarak kılman üç rek'atlık bir namaz olduğunu ileri sü­ren Hanefılerin görüşlerine ters düşmektedir.

 

1918- Nesai, Miksem bin Buhra (r.a)'dan şöyle rivayet etmiştir: "Vitir yedi (rek'at)tir. Beş (rek'at)tan da az değildir."

Hakem dedi ki: "Ben bunu İbrahim'e zikrettim. O: "Bunu kimden nak­letmiş?" dedi. Ben: "Bilmiyorum" dedim."

Hakem dedi ki: "Sonra ben haccettim. (Bu esnada) Miksem'le karşılaş­tım. Ona: "(Bu rivayet) kimden?" diye sordum. O da: "Hz. Aişe (r.a) ve Mey-mune (r.a)'den" dedi."

Urve'nin Hz. Aişe (r.a)'den nakletmiş olduğu bir başka rivayette de şöyle denmektedir: [209]

"Resulullah (a.s) beş (rek'at) olarak vitir kılardı ve sadeee sonunda otu­rurdu." [210]

 

Bir Açıklama

 

Bu rivayet tek bir selâmla ve her iki rek'atta bir, hiç oturmaksızın arka ar­kaya sekiz rek'at namaz kılmanın caiz olduğunu söyleyen Ebu Hanife'nin gö­rüşünü desteklemektedir. Ancak bu rivayetin Hanefîlerin, vitir namazının di­ğerlerinden bağımsız, üç rek'at bir namaz olduğu, iki oturuşla kılınması gerek­tiği ve sonunda bir selâm verileceği yolundaki görüşlerini desteklememekte­dir. Çünkü onlar vitir konusunda bu uygulamanın dışındaki bütün şekillerin neshe di İmiş olduğunu ileri sürmektedirler.

 

1919- Buharı, Abdullah bin Abbas (r.a)'tan rivayet etmiştir: [211]

"Ona şöyle dendi: "Senin mü'minlerin emin hakkında söyleyeceğin bir şey var mı? O vitir namazını ancak bir rek'at olarak kılıyor." O da şöyle söyledi:

"Yerinde yapmış. O fakih biridir."

Bir rivayete göre de îbni Ebi Muleyke şöyle söylemiştir:

"Muaviye (r.a) yatsıdan sonra bir rek'at olarak vitir namazı kıldı. Ya­nında da Abdullah bin Abbas (r.a)'in bir mevlasi (kölesi veya azatlısı) vardı. O Abdullah bin Abbas (r.a)'m yanma giderek bunu kendisine bildirdi. O da

şöyle söyledi:

"Sen onu bırak. Şüphesiz o Resulullah (a.s)'m sohbetinde bulunmuş­tur." [212]

 

1920- İmam Malik, Muhammed bin Şihab Zuhri (rh.a)'nin şöyle söylediğini rivayet etmiştir: [213]

"Bana Abdullah bin Sa'lebe -ki Resulullah (a.s) onun gözlerini meshet-mişti (ellerini sürmüştü)- şöyle bildirdi:

"O (yani Abdullah bin Sa'lebe), Sa'd bin Ebi Vakkas (r.a)'m bir rek'at ola­rak vitir namazı kıldığını görmüş."

Bir rivayette de şöyle denmektedir:

"Resulullah (a.s) Fetih yılında (Mekke'nin fethedildiği yılda) onun yüzü­nü meshetmişti."

 

1921- Nesai, Ebu Musa Eş'ari (r.a)'den şöyle rivayet etmiştir: "Mekke ve Medine arasında bulunuyordu. Yatsıyı iki rek'at olarak kıldı. Sonra kalkıp bir rek'at kılarak bununla vitirledi (yani vitir namazı kılmış oldu veya rek'at sayısını tek yaptı -Çeviren). Bunda (son bir rek'atta) Nisa suresinden yüz âyet okudu. Sonra şöyle söyledi:

"Ayaklarımı Resulullah (a.s)'ın ayaklarını koymuş olduğu yere koymak­tan ve Resulullah (a.s)'ın okumuş olduğunu okumaktan çekinmedim." [214]

 

1922- Müslim, Ebu Miclez (r.a)'in şöyle söylediğini rivayet etmiştir: "Abdullah bin Abbas (r.a)'a vitir hakkında soru sordum. Şöyle söyledi: "Resulullah (a.s)'ın şöyle buyurduğunu duydum:

"Gecenin sonunda bir rek'at."

(Ravi) yine şöyle söyledi: "Abdullah bin Ömer (r.a)'e de (aynı şeyi) sor­dum. O da şöyle söyledi:

"Resulullah (a.s)'m şöyle buyurduğunu duydum: "Gecenin sonunda bir rek'at." Bir başka rivayete göre de şöyle söylemiştir: "Resulullah (a.s) şöyle buyurdu:

"Gece namazı ikişer ikişerdir (yani ikişer rek'attır). Eğer sabah vaktinin gelmekte olduğunu anlarsan o zaman bir rek'atla vitirle (tek sayıya tamamla yani vitir namazı kıl. -Çeviren)"

Abdullah bin Ömer (r.a)'e: "İkişer ikişer ne demek?" diye soruldu. O da Şöyle söyledi:

"Her iki rek'atta bir selâm verirsin." [215] Bir başka rivayete göre de şöyle söylemiştir: "Resulullah (a.s) şöyle buyurdu:

"Gece namazı ikişer ikişerdir (yani ikişer rek'attır). Eğer namazı bırak­mak istersen o zaman kıldığın namazların (rek'at sayılarım) teke tamamla­yacak şekilde bir rek'at bir namaz kıl."

Kasım dedi ki: "Geldiğimizden beri vitri üç rek'at olarak kılan bazı kim­seler gördük. Bütün hepsi hakkında geniş hüküm vardır. Umarım hiç bi­rinde de bir sakınca yoktur." [216]

Bir başka rivayette de şöyle bir fazlalığa yer verilmiştir:

"Abdullah bin Ömer (r.a) bazı ihtiyaçları için bir şey emretmedikçe vi­tirde her iki rek'at arasında selâm verirdi." [217] Bir başka rivayete göre de şöyle söylemiştir:

"Bir adam kalkıp: "Ya Resulullah (a.s)! Gece namazı nasıldır?" diye sor­du. (Resulullah (a.s) da) şöyle buyurdu:

"Gece namazı ikişer ikişerdir. Sabah olacağından korkarsan bir rek'atla vitirle (teke tamamla)." [218]

(Bir rivayette de): "En son namazını vitir eyle (en son olarak vitri kıl)" ifadesi ilave edilmiştir. [219]

 

Bir Açıklama

 

Kasim'in söylediği söz, Hanefi fakihlerinin vitir konusunda diğerlerinden farklı olarak söyledikleri uygulamanın sahabe ve tabiin döneminde de bulun­duğunu göstermektedir. Bunun yanısıra Kasım: "Hepsi hakkında geniş hü­küm vardır" demiştir. Bu itibarla hidayet önderlerinden olan müçtehid imam­lardan herhangi birinin görüşüne göre amel eden herkes hayır üzeredir.

 

1923- İbni Huzeyme, Muttalib bin Abdullah Mahzunu (r.a)'nin şöyle söylediğini rivayet etmiştir:

"Abdullah bin Ömer (r.a) bir rek'atla vitir namazı kılardı. Bir adam ya­nma geldi ve kendisine vitir hakkında soru sordu. O da arasını ayırmasını emretti (yani son bir rek'at ile ondan önce kılmış olduğu çift rek'atlann ara­sım bir selâmla ayırmasını son bir rek'atı müstakil olarak kılmasını emretti -Çeviren). Adam dedi ki: "İnsanların: "Bu bereketsizliktir, sonu kesildiktir" demelerinden korkuyorum." Abdullah bin Ömer (r.a) de şöyle söyledi:

"Sen Allah'ın ve Resulullah (a.s)'ın sünnetini mi istiyorsun? İşte Allah­'ın ve Resulullah (a.s)'m sünneti budur." [220]

 

Vitir Namazında Kıraat (Kur'an-I Kerîm Okuma)

 

1924-Tirmizi, Abdullah bin Abbas (r.a)'dan şöyle rivayet etmiştir: [221]

"Resulullah (a.s) vitir namazının her bir rekatında 'Sebbihi'sme Rab-bike'l-A'lâ"yı (A'la suresini), "Kul Yâ Eyyuhe'l-Kâfirun"u ve "Kul huve'lla-hu Ehad"ı okurdu."

Nesai'nin rivayetinde de şöyle denmektedir:

"O, vitri üç rek'at olarak kılardı..." devamı yukarıdaki gibidir. [222]

 

1925- Ebu Davud, Abdulaziz bin Ceric (rh.a)'in şöyle söylediğini riva­yet etmiştir:

"Hz. Aişe (r.a)'ye: "Resulullah (a.s) vitri ne ile kılardı?" diye sordum. O da şöyle söyledi: [223]

"Birinci rek'atta: "Sebbihi'sme Rabbikell-A'lâ"yı, ikincide "Kul Yâ Eyyu-he'l-Kâfirun"u üçüncüde de: "Kul huvellahu Ehad"ı ve Muavvizeteyn'i (yani Felak ve Nâs surelerini) okurdu."

 

1926- Nesai, Abdurrahman bin Ebza (r.a)'dan, o da babasından şu şe­kilde rivayet etmiştir: [224]

"Resulullah (a.s) vitir namazında "Sebbihi'sme Rabbike'l-A'lâ"yı (A'la suresini), "Kul Yâ Eyyuhe'l-Kâfirun"u ve "Kul huve'llahu Ehad"ı okurdu."

Bunun benzeri olan bir başka rivayette de şu fazlalığa yer verilmiştir:

"Selâm verdiğinde de üç kere: "Subhane'l-meliki'l-kuddus (Mülkün sa­hibi olan ve bütün eksikliklerden uzak, kutsal sıfatlara sahip olan Allah pek yücedir" derdi. Üçüncüde de sesini yükseltirdi." [225]

Bir başka rivayete göre de Resulullah (a.s): "Sebbihi'sme Rabbike'1-A-'lâ" ile vitir namazı kılmıştır. [226]

 

1927- Ebu Davud, Ubeyy bin Ka'b (r.a)'dan şöyle rivayet etmiştir:

"Resulullah (a.s): "Sebbihi'sme Rabbike'1-A'lâ" (A'la suresi), "Kul Yâ Ey-yuhe'l-Kâfirun" ve "Kul huve'llahu Ehad" ile vitir namazı kılardı"

Yine onun bir başka rivayetine göre de şöyle söylemiştir:

Kuddus: Kuds kökünden gelmektedir. Kuds kelimesi temizlik anlamındadır. Takdis de temizlemek anlamı taşır. Bu kelime ile kastedilen anlam ise Yüce Allah'ın bütün kusurlardan, eksikliklerden ve pisliklerden münezzeh, temiz olduğu anlamıdır. Al­lah en yüce sıfatların sahibidir.

"Resulullah (a.s) vitirden selâm verdiğinde: "Subhane'l-melikil- kud-dns" derdi." [227]

Nesai'nin rivayetinde de şöyle denmektedir:

"Resulullah (a.s) vitri üç rek'at olarak kılardı. Birinci rek'atta: "Sebbihi's-me Rabbike'l-A'lâ"yı, ikincide "Kul Yâ Eyyuhe'l-Kâfirun"u üçüncüde de: "Kul huve'llahu Ehad"ı okurdu ve (bu rek'atta) rükudan önce kunut duası okurdu. Namazı bitirdiğinde de bitirdiği esnada üç kere: "Subhane'l-meli­kil- kuddus (Mülkün sahibi olan ve bütün eksikliklerden uzak, kutsal sıfat­lara sahip olan Allah pek yücedir" derdi ve sonuncusunda (sesini) uzatırdı." [228]

Yine onun bir başka rivayetinde şöyle denmektedir:

"Resulullah (a.s) vitir namazında "Sebbihi'sme Rabbike'l-A'lâ"yı okur­du..." Daha sonra yukarıdaki hadisi nakletmiş ve şöyle demiştir: "Ancak so­nuncuda selâm verirf ve selâm verdikten sonra üç kere: "Subhane'I-meli-ki'l- kuddus" derdi." [229]

 

Bir Açıklama

 

Ubey (r.a) ihlas suresini taşıdığı manaya göre adlandırmış ve bu sureden: "Allahu'l-vahidu's-samed" suresi diye söz etmiştir. Yukarıda verilen ve üçün­cü rek'attan sonra selâm verildiğini bildiren rivayetler Hanefîlerin ve onlarla aynı görüşte olanların görüşlerini doğrulamaktadır. Bu yüzden onların görüş­lerine uymayanlardan bazıları vitir konusunda iki farklı uygulamayı caiz gör­müşlerdir: İlk iki rek'at ile son bir rek'atın arasının bir selâmla ayrılması ve sadece son oturuştan sonra bir selâm verilmesi. [230]

 

Vitirde Kunut

 

1928- Taberani, Abdullah bin Mes'ud (r.a)'dan rivayet etmiştir:

"O, sabah namazında kunut okumazdı. Vitir namazında kunut okuduğunda da rükudan önce kunut okurdu." [231]

Yine ondan nakledilen bir rivayette de şöyle denmektedir:

"Abdullah vitir namazında rükudan önce okuduğu kunut dışında na­mazların herhangi birinde kunut okumazdı." [232]

 

1929- İbni Huzeyme, Hasan bin Ali (r.a)'den şöyle rivayet etmiştir:

"Resulullah (a.s) bana bir takım sözler öğretti ki, bunları vitrin kunutun-da okurum. Bunlar:

"Ey Allah'ım! Hidayete erdirdiklerinle beraber beni de hidayete erdir. Kendilerine afiyet verdiklerinle beraber bana da afiyet ver. Dost edindikle­rinle beraber beni de dost edin (kendilerini velayetine aldıklarınla beraber beni de velayetine al). Verdiğin hükmün fenalığından beni koru. Sert hü­küm verirsin ancak senin üzerine hüküm verilemez. Şüphesiz senin dost edindiğin kimse aşağılığa düşmez. Ey Rabbimiz! Sen üstün ve ulusun." [233]

 

Bir Açıklama

 

Fıkıhçılar arasında kunut duası olarak me'sur (rivayetlerde bildirilmiş) du­alardan hangisi okunsa yeterli olacağı konusunda görüş birliği bulunmaktadır. Ancak hangisinin daha efdal olduğu konusunda farklı şeyler söylemişlerdir. Hanelilere göre en efdal olan daha önce zikretmiş olduğumuz duadır. [234]

 

Vitir Bozulur Mu?

 

1930- Buharı, Ebu Cemra (r.a)'nnı şöyle söylediğini rivayet etmiştir:

"Ashabı Şecere'den (ağacın altında Resulullah (a.s)'a bey'at eden sahabi-lerden) olan Aiz bin Amr (r.a)'a: "Vitir bozulur mu? (yani aynı gece arka­sından nafile namaz kılınması dolayısıyla kılınmış olan vitir geçersiz olur mu? -Çeviren)" diye sordum. Şöyle söyledi:

"Başında vitir kıldığın zaman artık sonunda vitirleme. (Yani gecenin ba­şında vitir kılarsan artık sonunda vitir kılma. -Çeviren)" [235]

 

1931- Tirmizi, Talk bin Ali (r.a)'den şöyle rivayet etmiştir: "Resulullah (a.s)'ın şöyle buyurduğunu duydum: "Bir gecede iki vitir yoktur." [236]

Ebu Davud ve Nesai'nin rivayetlerine göre de Kays bin Talk (r.a) şöyle söylemiştir:

"Talk bin Ali bizi bir Ramazan günü ziyaret etti. Bizim yanımızda ak-şamladı ve iftar etti. Sonra bizimle beraber bu geceyi geçirdi ve vitir kıldı. Sonra camisine doğru gitti, orada arkadaşlarına namaz kıldırdı. Vitir namazı kalınca bir adamı öne geçirdi ve şöyle söyledi:

"Arkadaşlarına vitir kıldır. Ben Resulullah (a.s)'m şöyle buyurduğunu duydum:

"Bir gecede iki vitir yoktur." [237]

 

1932- İmam Malik, Abdullah bin Ömer (r,a)'in mevlası Nafî (r.a)'in şöyle söylediğini rivayet etmiştir:

"Abdullah bin Ömer (r.a) ile birlikte Mekke'de bulunuyordum. Gökyüzü de bulutluydu. Sabahın girebileceğinden korktu ve bir rek'at olarak vitir kıldı. Sonra bulut açıldı. Daha gece olduğunu görünce o tek rek'atı bir rek'at daha kılarak ikiye tamamladı. Ardından iki rek'at, iki rek'at namaz kıldı. Sa­bahın gireceğinden korkunca (sabah yaklaşınca) bir rek'atla vitir kıldı." [238]

 

Bir Açıklama

 

Hanbelilerin içlerinde bulunduğu bazı fıkıhçıîar, Abdullah bin Ömer (r.a)'in uygulamasını esas almışlardır. Onlar vitir kıldıktan sonra yine namaz kılmayı arzularlarsa o bir rek'atı ikiye tamamlamak için bir rek'at daha kılarlar sonra istedikleri kadar namaz kılarlar sonra gece namazını tamamlamak için vitir kı­larlar. Diğerleri ise bu son rivayetten önce geçmiş olan iki rivayeti esas al­mışlardır. Hanefiler de bunlardandırlar. Onlara göre bir kimse vitir kılar sonra yine namaz kılmak isterse istediği kadar namaz kılabilir ve tekrar vitir kıl­ması gerekmez. [239]

 

Vitirden Sonra Namaz

 

1933- Tirmizi, Ümmü Seleme (r.a)'den şu şekilde rivayet etmiştir: "Resulullah (a.s) vitirden sonra iki rek'at namaz kılardı."

Hanbelilerin bazıları bunu esas almış ve vitirden sonra iki rek'at namaz kılmayı müstehab görmüşlerdir. Ancak ilim adamlarının çoğunluğu bunu kabul etmemiştir. Hanbelilerde fetva da buna göre değildir. Yukarıdaki hadis metni (nass) bir şeye delalet ediyorsa da bunun delalet ettiği husus vitirden sonra mutlak anlamda namaz kılmanın caiz olduğudur. Resulullah (a.s)'ın yerleşik olan adeti gece ibadetinin en sonunda vitir namazını kılmaktı. Eğer vitirden sonra herhangi bir namaz kılmışsa bu, mutlak mahiyette bir nafile namazdır. [240]

 

Vitrin İlk İki Rek'atından Sonra Selam Verilir Mi?

 

1934- Nesai, Hz. Aişe (r.a)'den şu şekilde rivayet etmiştir: "Resulullah (a.s) vitrin (ilk) iki rek'atında selâm vermezdi." [241]

 

1935- İmam Malik, Abdullah bin Ömer (r.a)'den rivayet etmiştir:

"Resulullah (a.s) bazı ihtiyaçlarım istemek için vitrin iki rek'atmda se­lâm verirdi." [242]

 

1936- Taberani, Abdullah bin Ömer (r.a)'den şöyle rivayet etmiştir: "Akşam namazı gündüz namazlarının vitridir." [243]

 

1937- Taberani, Abdullah bin Mes'ud (r.a)'dan şöyle rivayet etmiştir: [244]

"Gecenin vitri, gündüzün vitri gibidir. Akşam namazı üç rek'attır."  [245]

 

Bir Açıklama

 

Vitir namazı rek'at sayısının tek olması, üç rek'atlı olması, içinde iki otur­ma (kuud) bulunması ve bir selâmla bitmesi itibariyle akşam namazına ben­zemektedir. Hanefiler bütün bunları vitirle ilgili hükümlerde esas almışlardır.

Onlar bir kimsenin vitir namazını kılmak istemesi durumunda kalbinden o gecenin vitrini kılmaya niyet etmesini gerekli görmüşlerdir. Bazıları hata et­mekte ve yatsı namazının vitrine niyet etmektedirler. Bu yanlıştır ve bu ni­yetle vitir kılınması geçerli olmaz. Vitir namazım kılan kişi birinci teşehhüd için oturduğunda Resulullah (a.s)'a salat getirmeden üçüncü rek'ata kalkar. Hanefiler vitirin üçüncü rek'atında da Fatiha'dan sonra bir sure veya Kur'an-ı Kerim'den bir şeyler okunmasını gerekli görmektedirler. Daha önce bunun de­lili geçmişti. Üçüncü rek'atta kıraattan (Kur'an-ı Kerim okumadan) sonra ve rükudan önce kunut yapılır. Bu sırada tekbir getirilerek eller kulaklar hizasına kadar kaldırılır, sonra eski haline döndürülür ve dua edilir. Müstehab olan bu konudaki me'sur (rivayette bildirilmiş olan) duanın okunmasıdır. O da şudur:

"Allahumme innâ neste'inuke ve nestehdike ve nesteğfiruke ve netubu ileyke ve nu'minu bike ve netevekkelu aleyke ve nusni aleyke'1-hayr, neş-kuruke ve lâ nekfuruk, ve nehla'u ve netruku men yefcuruk. Allahumme iyyake na'budu ve leke nusalli ve nescudu ve ileyke nes'a ve nehfidu nercu rahmete ve nehşâ azabek. İnne azabeke'l-ceddi bi'1-kuffari mulhik (Ey Al­lah'ım! Senden yardım diliyoruz. Senin bizi hidayete erdirmeni diliyoruz. Senden mağfiret diliyoruz. Sana tevbe ediyoruz. Sana iman ediyoruz. Sana tevekkül ediyoruz. Seni hayırla övüyoruz. Sana şükrediyoruz ve seni inkâr etmiyoruz -veya sana karşı nankörlük etmiyoruz- Seni inkâr edeni içimiz­den atıyor ve terkediyoruz. Ey Allah'ım! Sana ibadet ediyor, senin için na­maz kılıyor, sana secde ediyor, senin için çabalıyor, çalışıyor, rahmetini u-muyor, azabından korkuyoruz. Şüphesiz senin çetin azabın kâfirlere ula­şacaktır)."

Kunut duasından sonra rüku için tekbir getirilir ve kalan kısmı aynen ak­şam namazının üçüncü rek'atmda olduğu şekilde tamamlanır.

Bundan önce kunuttan söz etmiştik. Oraya balanız. Vitir namazının kılı­nışı konusundaki bu uygulama Hanefilerce esas alınan uygulamadır. [246]

 

Binek Üzerinde Vitir Namazı

 

1938- İbni Huzeyme, Abdullah bin Ömer (r.a)'in şöyle söylediğini ri­vayet etmiştir:

"Resulullah (a.s) binek üzerinde bineğinin gittiği yöne doğru nafile na­maz kılardı. Aynı şekilde onun üzerinde vitri de kılardı. Ama onun üzerin­de (binek ü/erinde) farz namaz kılmazdı." [247]

 

Dersler Ve Öğütler

 

1. Vitir namazında kunut Ebu Hanife'ye göre vitrin kendisi gibi vaciptir. İki arkadaşına (yani İmam Muhammed ve Ebu Yusufa) göre ise sünnettir. Yine kunut için tekbir alınması ve bunun gibi az da olsa bir miktar dua edil­mesi de Ebu Hanife'ye göre vaciptir. Ancak kunut tekbiri esnasında ellerin omuzların veya kulakların hizasına kadar kaldırılması, me'sur (rivayetlerde bildirilmiş) duanın okunması ve sağ elin sol el üzerine konması bütün bunlar Ebu Hanife'ye göre sünnettir.

2. Hanefîler ve Hanbeliler yalnız vitirde normal hallerde kunut duası okun­ması konusunda görüş birliğine varmışlardır. Ancak Hanbeliler rükudan sonra kunut duası okumakta, Hanefiler ise rükudan önce okumaktadırlar.

Hanefîler ve Malikiler, kunutun okunacağı yer konusunda görüş ayrılığına düşmüş olsalar da kunut duası olarak okunması tercih edilen metnin Hz. Ö-mer (r.a) ve oğlu Abdullah bin Ömer (r.a) tarafından rivayet edilmiş olan ve 'Nasbu'r-Raye'de bildirildiğine göre Ebu Davud'un mürselleri arasında geçen metin olduğu üzerinde görüş birliğine varmışlardır. Bu da: "Allahumme innâ neste'inuke ..." d u as id ir. Ama eğer buna Hasan bin Ali (r.a)'nin rivayet etmiş olduğu: "Allahumme'hdini fimen hedeyte..." mesur duası ilave edilirse bu daha güzeldir.

3.  Kuhutta okunacak olan me'sur duayı ezberlememiş olan, üç kere: "Rab-bi'ğfir li (Ey Rabbim! Beni bağışla)" diyerek veya üç kere: "Ya Rabb! (Ey Rab-birn!)" diyerek veya "Rabbena âtinâ fi'd-dunya haseneten ve fi'1-âhireti hase-neten ve kına azâbe'n-nâr (Rabbimiz! Bize dünyada iyilik ver ve âhirette de iyilik ver ve bizi ateşin azabından koru!)" duasmı okuyarak dua eder. Hanefi-lere göre bu dua me'sur (rivayette geçen) duanın yerine geçer ve yeterli olur.

4.  Hanefilere göre vitir, bütün Ramazan boyunca cemaatle kılınabilir. Ka-dıhan'ın ve Hanefi fakihlerinin tercih etmiş oldukları görüşe göre bu şekilde

1938-İbni Huzeyme (21147-148) 445-Vitir namazını yolculukta binek üzerinde kılmağa ruhsat olduğu babı. Bu hadis sahihtir.

cemaatle kılınması evde tek basma kılınmasından yahut gecenin sonuna bıra­kılmasından daha efdaldir.

Hanefi kitaplarından olan 'Merakı'l-Felah'ta, vitir namazının Ramazan a-yında cemaatle birlikte kılınmasının sevaphğından söz edilirken şu hususlar söylenmektedir:

"Vitir namazı sadece Ramazan'da cemaatle kılınır ve bu müstehabdır. Bu konuda Müslümanm icmaı (görüş birliği) vardır. Çünkü bu namaz bir vönden nafile namazdır ve teravih dışında nafile namazın cemaatle kılın­ması mekruhtur. Bundan dolayı Ramazan ayı dışında ihtiyata uygun olan vitrin cemaatle kılınmamasıdır."

Şemsu'l-Eimme'den rivayet edildiğine göre bu (yani mekruh olan) insan­ların birbirlerini çağırarak cemaat oluşturmalarıdır. Ama bir kışı bir kişiye veya iki kişi bir kişiye uyarak namaz kılarlarsa mekruh değildir. Uç kışının bir kişiye uyması konusunda görüş ayrılığı bulunmaktadır. Ama dört kişinin bır kişiye uyması görüş birliği ile mekruhtur. [248]



[1] Ebu Davud (1/294) Kitabu's-Salat, 243-Cumadan sonra namaz babı. Tirmizi

(21401-402) Ebvabu's-Salat, 376-Cumadan önce ve sonra namaz kılınması hakkında gelen rivayetler babı.

[2] Ebu Davud (11295) Kitabu's-Salat, 243-Cumadan sonra namaz babı.

[3] Said Havva, El Esas Fi’s Sünne, Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Neşriyat: 4/134-137

[4] Taberani, Mu'cemu'l-Kebir (9/360) Mecme'u'z-Zevaid (21195) Heysemi şöyle söy­lemiştir: "Bunu Taberani, Mu'cemu'l-Kebir'de rivayet etmiştir ve ravileri sika­dırlar."

[5] İbni Huzeyme (31168) 97-Kisinin cumadan önce kılmak istediği namazda bir sa­kınca olmadığı ve bunun mubah olduğu babı. İsnadı sahihtir.

[6] Müslim (2/601) 7-Kitabu'l-Cumu'a, 18-Cumadan sonra namaz babı. Ebu Davud (1/294) Kitabu'S'Salat, 243-Cumadan sonra namaz babı.

[7] Müslim (2/601) Aynı yer.

[8] Said Havva, El Esas Fi’s Sünne, Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Neşriyat: 4/137-139

[9] Said Havva, El Esas Fi’s Sünne, Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Neşriyat: 4/139

[10] Neylu'l-Evtar (31312)

[11] Şevkani (3/313) İ'Ia'u's-Sunne (7/7-10)

 

[12] Müslim (21587) 7-Kitabu'l-Cumu'a, 8-Hutbeyi dinlemenin ve bu esnada susmanın

fazileti babı.

[13] Miı'min Suresi: 56

[14] İbni Hibban (4177-78) Kişinin farz namaz kılmak istediğinde bundan önce iki rek'at kılmakla emroiunması babı, Darekutni (1/267) Her namazda iki ezan (yani ezanla kamet) arasında nafile namaz kılmaya teşvik babı, Mecme'u'z- Zevaid (2/231) Heysemi şöyle söylemiştir:"Bunu Taberani, Mu'cemu'l-Kebir ve Evsat'ta rivayet etmiştir ve ravileri arasında Suveyd bin Abdulaziz buyunmaktadır ki bu kişi zayıf biridir."

[15] Bunu Taberani, Evsat'ta rivayet etmiştir.

[16] -Ebu Davud (i/294) Kitabu's-Salat, 243-Cumadan sonra namaz babı. Irala, isnadının sahih olduğunu söylemiştir. Münzİri şöyle söylemiştir: "Bunu Müslim, Tirmizi, Nesai ve İbni Mace bir başka tanktan aynı anlamı taşıyan bir metinle rivayet et­mişlerdir. "

[17] Tirmizi (2/274) Ebvabu's-Salat, 306-Bir gün ve gecede on iki rek'at (nafile) namaz

kılan hakkında gelen rivayetler babı. 1824-Müslim (11503) Kitabu Salati'l-Musafirin ve Kasriha, 15-Fârz namazlardan Önce

kılınan râtibe namazların fazileti babı.

[18] Müslim, aynı yer.

[19] Ahmed bin Hanbel (5(75) Mecme'u'z-Zevaid (21171) Heysemi şöyle söylemiştir: "Bunu Ahmed bin Hanbel rivayet etmiştir ve Ahmed bin Hanbel'in şeyhi (yani hadisi kendisinden aldığı kişi) dışında kalan ravileri, Sahih'te isimleri geçen ravilerdir. Söz konusu kişi ise sikadır."

[20] Müslim (2/587) 7-Kitabu'i-Cumu'a, 8-Hutbeyi dinlemenin ve bu esnada susmanın fazileti.

[21] İbni Hibban (4/77) Kişinin farz namaz kılmak istediğinde bundan önce iki rek'at kılmakla emrolunması babı.

[22] el-Ezher dergisi C. 10 Cüz 4 Yıl: 1353

[23] Said Havva, El Esas Fi’s Sünne, Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Neşriyat: 4/139-148

[24] îbni Abidin Haşiyesi (11546-550)

[25] Said Havva, El Esas Fi’s Sünne, Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Neşriyat: 4/148-164

[26] Furkan Suresi: 62

[27] Taha Suresi: 62

[28] Ankebut Suresi: 62

[29] Bkz. İbni Abidin Hafiyesi (1/445 ve sonrası) Şerhu's-Sağir (11401-415) Muhezzeb (1182-85) Fıkhu ale'l-Mezahibi'i-Erba'a (1(326) Fıkhu'l-İslami ve Edilletuh (2141-49,2155 ve sonrası)

[30] Said Havva, El Esas Fi’s Sünne, Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Neşriyat: 4/167-174

[31] Tirmizi (2/312) Ebvabu's-Salat, 231-Evde nafile namaz kılmanın fazileti hakkında gelen rivayetler babı.

[32] Muvatta (11130) 8-Kitabu Salati'l-Cema'a, 1-Cemaatle kılınan namazın yalnız basına kılınan namaza olan üstünlüğü babı.

[33] Ibni Huzeyme (21211) Geceleyin kılınan nafile namazlarla ilgili bablar bölümü, 518-Resulullah (a.s)'ın (nafile) namazı evde kılmayı tercih ettiğinin delilinin bil­dirilmesi babı. İsnadı sahihtir.

[34] Ahmed bin Hanbel (2/123) Kesfu'l-Estar (11399) Ebvabu's-Salat, Nafile namaz­larla ilgili bablar, Evde nafile namaz kılma babı. Taberani, Mu'cemu'l-Kebir (51258) Mecme'u'z-Zevaid (21247) Heysemi söyle söylemiştir: "Bunu Ahmed bin Hanbel ve Bezzar rivayet etmiştir.(Bir ravisi) hakkında bazı tenkidler bulunmak­tadır. Geriye kalan ravileri, Sahih'te isimleri geçen ravilerdir." haki isnadının sa-hİh olduğunu söylemiştir.

[35] Mecme'u'z-Zevaid (2/260) Heysemi söyle söylemiştir: "Bunu Taberani, Mu'ce­mu'l-Kebir'de rivayet etmiştir ve ravileri, Sahih'te isimleri geçen ravilerdir."

[36] Abdurrezzak'm Musannefi (2/418) Kişinin farzı kıldığı yerde nafile kılamaya-cağı babı.

Said Havva, El Esas Fi’s Sünne, Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Neşriyat: 4/175-177

[37] Ebu Ya'la (8/320) Mecme'u'z-Zevaid (21274) Heysemi şöyle söylemiştir: "Bunu Ebu Ya'la rivayet etmiştir ve ravileri sikadırlar."

[38] Taberani, Mu'cemu'l-Kebir (18/228) Mecme'u'z-Zevaid (2/259) Heysemi 1834-Ibni Huzeyme (2/191) Geceleyin kılınan nafile namazla ilgili bablar bölümü, 491-Her gece Beni İsrail (İsra) ve Zümer surelerinin okunmasının müstekabltğı

[39] Nihaye (3186)

[40] Buhari (3/36) 19-Kitabu't-Teheccüd, 18-İbadette aşırıya gitmenin hoş karşılanma­ması babı. İbni Huzeyme (2/200) 507-Nafile namazda dengeli olmakla emrolun-ması ve nafile ibadet konusunda nefsi kaldıramayacağı bir şeye zorlamanın hoş ol­madığı babı.

[41] uhari (4/213) 30-Kitabu's-Savm, 52-Şaban ayı orucu babı. İbni Huzeyme

(2/264-265) 567-Resulullah (a.s)'ın (sözü edilen) iki rek'ata devam ettiğinin de­lilinin bildirilmesi babı.

[42] Mearic Suresi: 23

[43] Müslim (1/542) 6-Kitabu Salati'l-Musafırin ve Kasriha, 31-Namazda uyuksayan ve Kur'an-ı Kerim okurken dili sürçene neyin emredildiği babı. İbni Huzeyme (2/264) 567-Resulullah (a.s)'m (sözü edilen) iki rek'ata devam ettiğinin delilinin bildirilmesi babı.

[44] Buhari (111294) 81-Kitabu'r-Rikak, 18-Amelde dengelilik ve süreklilik babı. İbni Huzeyme (21264) 567-Resulullah (a.s)'ın (sözü edilen) iki rek'ata devam ettiğinin delilinin bildirilmesi babı.

[45] Said Havva, El Esas Fi’s Sünne, Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Neşriyat: 4/177-181

[46] Buhari (2164) 9-Kitabu Mevakiti's-Sala, 33-İkindiden sonra kılınabilecek kaza na­mazlar babı. Müslim (1/572) 6-Kitabu Salati'l-Musafirin ve Kasriha, 54-Resulul-lah (a.s)'m ikindiden sonra kılmakta olduğu iki rek'atın mahiyetinin bilinmesi babı. Nesai (1/282) 6-Kitabu'l-Mevakit 36-İkindiden sonra namaz kılmaya ruhsat babı.

[47] Buhari (3/58) 19-Kitabu't-Teheccüd 34-Öğteden önceki iki rek'at namaz babı. Ebu Da-vud (2/19) Kitabu's-Salat 1-Nafile namazlar ve sünnetin rek'atları ile ilgili konula­rın bölümlendirilmesi babı. Nesai (3/251-252) 20-Kitabu Kıyami'l-Leyl ve Tatav-vu'i'n-Nehar, 56-Fecirden önceki iki rek'atın sürdürülmesi babı.

Said Havva, El Esas Fi’s Sünne, Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Neşriyat: 4/181

[48] Ebu Davud (2/26) Kitabu's-Salat, 11-Akşam namazından önce (nafile) namaz kıl­ma babı.

[49] Ebu Davud (2124) Kitabu's-Salat, Söz konusu iki rek'atın güneş yükseldikten sonra kılınmasına ruhsat veren babı. İsnadı hasendir.

[50] Buhari (2/110) 10-Kitabu'l-Ezan, 16-Her iki ezan (yani ezanla kamet) arasında is­teyen için namaz olduğu babı. Müslim (1/573) 6-Kitabu Salati'l-Musafirin ve Kasrına, 56-Her iki ezan arasında namaz olduğu babı. Ebu Davud (2/26) Kitabu's-Salat, 11-Aksam namazından önce (nafile) namaz kılma babı. Tirmizi (1/351) Eb vabu's-Salat 236-Aksam namazından önce (nafile) namaz kılınması hakkında gelen rivayetler babı. Nesai (2128) 7-Kitabu'l-Ezan, 39-Ezan ve kamet arasında namaz kılınması babı. îbni Mace (11368) 5-Kitabu İkameti's-Sala ve's-Sunneti fiha, 110-Aksam namazından önceki iki rek'at hakkında gelen rivayetler babı. İbni Huzeyme (21283) Camilerin faziletleriyle ilgili bablar bölümü, 598-Camiye giriş esnasında namaz kılınması babı. "Her iki ezan arasında namaz vardır": Burada iki ezan derken ezan ile kameti kasdetmiştir. Burada biri için kullamlagelen ad her ikisi için de kullanılmıştır. Bunun yanıstra ezan sıfatı aynı zamanda kamet için de geçerlidir. Çünkü kametle de namaz için duyuruda bulunulmakta ve namaza başlanmakta olduğu bildirilmektedir. (Ezan kelimesi duyurma, bildirme anlamına getir Çeviren) Ezan ise namazın vaktinin girdiğinin bildirilmesidir.

[51] Muvatta (11137) 8-Kitabu Salati'l-Cema'a, 7-Nafile namazı oturarak kılan kimse hakkında gelen rivayetler babı. Müslim (11507) 6-Kitabu Salati'l- Musafirin ve Kasriha, 16-Nafile namazı oturarak da ayakta da kılmanın caiz olduğu babı. Tirmi­zi (2/211) Ebvabu's-Salat, 275-Oturarak nafile namaz kılan bir kimse hakkında ge­len rivayetler babı. Nesai (31223) 20-Kitabu Kıyami'l-Leyl ve Tatavvu'i'n-Nehar, 19-Nafile namazın oturarak kılınması babı.

[52] Müslim (11507) 6-Kitabu Salati'l-Musafirin ve Kasriha, 16-Nafile namazı oturarak da ayakta da tatmanın caiz olduğu babı

[53] Muvatta (11136) 8-Kitabu Salati'l-Cema'a, 6-Ayakta namaz kılmanın oturarak namaz kılmaya üstünlüğü babı.

[54] Muvatta (11136) Aynı yer.

Said Havva, El Esas Fi’s Sünne, Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Neşriyat: 4/181-184

[55] (l/507) 6-Kitabu Salati'l-Musafîrin ve Kasriha, 16-Nafile namazı oturarak da a-yakta da kılmanın caiz olduğu babı. Ebu Davud (11250) Oturarak namaz kılınması babı. Nesai (3/223) *.0-Kitabu Kıyami'l-Leyl ve Tatavvu'i'n-Nehar, 20-Ayakta na­maz kılmanın oturarak namaz kılmaya üstünlüğü babı.

[56] Secde Suresi: 16

[57] Ali İmran Suresi: 113

[58] Zariyat Suresi: 18

[59] Said Havva, El Esas Fi’s Sünne, Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Neşriyat: 4/184-187

[60] Tirmizi (2/273) Ebvabu's-Saiat, 306-Bir gün ve gecede oniki rek'at sünnet namaz kılan bir kimse hakkında gelen rivayetler babı. Bu hadis hasen liğayrihidir (başka rivayetlerle kuvvetlenerek hasen derecesine çıkan bir hadistir). Bazıları bunun zayıf olduğunu söylemişlerdir. Tirmizi: "Bu konuda Ümmü Habibe (r.a), Ebu Hu-reyre (r.a) ve Ebu Musa (r.a)"dan da hadis rivayet edilmiştir" demişlerdir.

[61] Nesai (31260-261) 20-Kitabu Kıyami'l-Leyl ve Tatavvu'i'n-Nehar, 66-Gece ve gündüz­de (nafile) namaz kıtanın sevabı babı.

Said Havva, El Esas Fi’s Sünne, Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Neşriyat: 4/189

[62] Nesai (3/261) 20-Kitabu Kıyami'l-Leyl ve Tatavvu'i'n-Nehar, 66-Gece ve gündüzde farzların dışında oniki rek'at namaz kılanın sevabı babı.

[63] Nesai (31262) Aynı yer.

[64] Nesai (3/262) Aynı yer.

[65] Müslim (1/502-503) 6-Kitabu Salati'l-Musafirin ve Kasriha, 15-Farz namazlardan Önce ve sonra kılınan râtibe sünnetlerin fazileti babı.

[66] Ebu Davud (2118) Kitabu's-Salat, 1-Nafile namazlar ve sünnetin rek'atları ile ilgili konuların bölümlendirilmesi babı.

[67] Tirmizi (21274) Ebvabu's-Saiat, 306-Bir gün ve gecede on ikirek'at sünnet namaz kılan ve bunun fazileti hakkında gelen rivayetler babı. Nesai (3/263) 20-Kitabu Kıyamı'l-Ley I ve Tatavvu'i'n-Nehar, 67-İsmail bin Ebi Halid'e karşı ihtilaf olduğu babı.

[68] Ebu Davud (2/18-19) Kitabu's-Salat, 1-Nafile namazlar ve sünnetin rek'atları ile ilgi­li konuların bölümlendirilmesi babı.

[69] Müslim (1/504) 6-Kitabu Salati'l-Musafirin ve Kasriha, 16-Ayakta ve oturarak

nafile namaz kılmanın caiz olduğu babı.

[70] Tirmizi (21299-300) Ebvabu's-Salat, 322-Yatsıdan sonraki iki rek'at hakkında gelen rivayetler babı. Tirmizi şöyle söylemiştir: "Abdullah bin Şakik'in Hz. Aişe (r.a)'den rivayet etmiş olduğu hadis hasen sahih hadistir."

Said Havva, El Esas Fi’s Sünne, Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Neşriyat: 4/190-192

[71] Buhari (3/50) 19-Kİtabu't-Teheccûd, 29-Farz namazdan sonra nafile namaz babı.

[72] Buhari, aynı yer

[73] Buhari (3148) 19-Kitabu't-Teheccüd, 25-Nafile namazın ikişer rek'at olarak kılın­ması hakkında gelen rivayetler babı. Müslim (11504) 6-Kitabu Salati'l-Musafirin ve Kasriha, 15-Farz namazlardan önce ve sonra kılınan râtibe sünnetlerin fazileti babı.

[74] Buhari, aynı yer.

[75] Buhari, aynı yer.

[76] Buhari (2/425) lî-Kitabu'l-Cumu'a, 39-Cumadan önce ve sonra namaz babı.

[77] Buhari (3/58) 19-Kitabu't-Teheccüd, 34-Öğleden önceki iki rek'at babı.

[78] Buhari (2/486) 14-Kitabu'l-Vitr, 2-Vitrin vakti babı. Müslim (11519) 6-Kitabu Salati'l-Musafirin ve Kasriha, 20-Gece namazının ikişer rek'at kılınması ve vitrin de gecenin sonunda tek rek'at olarak kılınması babı. Tirmizi (2/324-325) Ebvabu's-Salat, 339-Vitrin tek rek'at olarak kılınması hakkında gelen rivayetler babı.

[79] Said Havva, El Esas Fi’s Sünne, Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Neşriyat: 4/192-194

[80] Buhari (3/45) 19-Kitabu't-Teheccüd, 27-Fecrin iki rek'atinin mahiyeti ve bunu na­file olarak adlandıranlar babı. Müslim (î/501) 6-Kitabu Salati'l-Musafirin ve Kasriha, 14-Sabah namazının iki rek'at sünnetini kılmanın müstehablığı (sevap-lılığı) ve buna teşvik babı

[81] Müslim, aynı yer.

[82] Müslim, aynı yer.

[83] Müslim, aynı yer.

[84] Müslim, aynı yer.

[85] Müslim (11501) Aynı yer.

[86] Müslim (11500) Aynı yer.

Said Havva, El Esas Fi’s Sünne, Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Neşriyat: 4/194-195

[87] Müslim (11500-501) Aynı yer.

[88] Nesai (3/252-253) 20-Kitabu Kıyami'l-Leyl ve Tatavvu'i'n-Nehar 58-Sabahm iki rek'at (sünnetinden sonra sağ yan üzere yatmak.

[89] Muvatta (11127) 7-Kitabu Saîati'l-Leyl, 5-Sabah namazının iki rek'atı hakkında ge­len rivayetler babı. Buharı (2/101) 10-Kitabu'l-Ezan, 12-Fecirden sonra ezan babı. Müslim (1/500) 6-Kitabu Salati'l-Musafırin ve Kasriha, 14-Sabah namazının iki rek'at sünnetinin kılınmasının sevaplığı ve buna teşvik babı.

[90] Nesai (2130) 7-Kitabu'l-Ezan, 41-Müezzinlerin imamlara namaz vaktini haber ver­meleri.

[91] Ebu Davud (2/25) Kitabu's-Salat, 10-Bu iki rekatın (sabah namazının İki rek'at sünnetinin) güneşin yükselmesinden sonra kılınmasına ruhsat verenler babı. Tir­mizi (2/278-279) Ebvabu's-Salat, 310-Güneşin doğmasından sonra iki rek'at dışın­da namaz olmadığı hakkında gelen rivayetler babı.

[92] Said Havva, El Esas Fi’s Sünne, Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Neşriyat: 4/195-197

[93] Said Havva, El Esas Fi’s Sünne, Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Neşriyat: 4/197

[94] Bakara Suresi: 136

[95] Ali İmran Suresi: 52

[96] Müslim (1/502) 6-Kitabu Salati'l-Musafirin ve Kasriha, 14-Sabah namazının iki rek­'at sünnetinin kılınmasının sevaplığı ve buna teşvik babı.

[97] Senetleri daha önce geçmişti.

[98] Ali imran Suresi: 64

[99] Senetleri daha önce geçmişti.

[100] Ebu Davud (2120) Kitabu's-Salat, Bu iki rek'atın (sabah namazının iki rek'at sünne­tinin) kısa tutulmasıyla ilgili bab. Bu hadis hasendir. Ebu Davud: "Ravi tereddüt etmiştir" demiştir.

[101] Ali İmran Suresi: 53

[102] Bakara Suresi: 119

[103] Kâfirun Suresi: 1

[104] İhlas Suresi: 1

[105] Müslim (1/502) 6-Kitabu Salati'l-Musafirin ve Kasriha, 14-Sabah namazının iki rek'at sünnetinin kılınmasının sevaplığı ve buna teşvik babı. Ebu Davud (2119) Ki­tabu's-Salat, Bu iki rek'atın (sabah namazının iki rek'at sünnetinin) kısa tutulma­sıyla ilgili bab. Nesai (21156) 11-Kitabu'l-İftitah, 38-Sabah namazının iki rek'a­tında (iki rek'at sünnetinde) kıraat (Kur'an-ı Kerim okuma) babı.

[106] Tirmizi (2/276) Ebvabu's-Salat 308-Sabah namazının iki rek'at sünnetinin kısa tu­tulması hakkında-gelen rivayetler babı.

[107] Nesai (21170) 11-Kitabu'l-îftitah, 68-Ak$am namazından sonraki iki rek'atta kıraat (Kur'an-ı Kerim okuma). Bu hadis sahihtir.

Said Havva, El Esas Fi’s Sünne, Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Neşriyat: 4/197-200

[108] Buhetri (3144) 19-Kitabıt't-Teheccüd, 26-Sabah namazının iki rek'atından (sünne­tinden) sonra konuşma babı. Müslim (1/511) 6-Kitabu Salatİ'l-Musa/İrin ve Kas-riha 17-Gece namazı ve Resulullah (a.s)'m geceleyin kıldığı namazın rek'atlarının sayısı babı.

[109] Buhari (3/43) 19-Kitabu't-Teheccüd, 24-(Sabah namazının) iki rek'atından sonra konuşma ve yan üstü yatmama babı.

[110] Buhari (3143) 19-Kitabu't-Teheccüd 23-Sabah namazının iki rek'atından sonra sağ yan üzere yatma babı.

[111] Müslim (1/511) 6-Kitabu Salati'l-Musafırin ve Kasrına, 17-Gece namazı ve Resulul­lah (a.s)'ın geceleyin kıldığı namazın rek'atlarının sayısı babı.

[112] Ebu Davud (2/21) Kitabu's-Salat, Ondan sonra (yani sünnetten sonra) yan üstü yatma babı.

[113] Tirmizi (2/277-278) Ebvabu's-Salat, 309-Sabah namazının iki rek'atından sonra ko­nuşma hakkında gelen rivayetler babı.

Said Havva, El Esas Fi’s Sünne, Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Neşriyat: 4/200-201

[114] İmam Nevevi (6/23)

[115] Tirmizi (2/281) Ebvabu's-Salat, 311-Sabah namazının iki rek'atından sonra yan üstü yatma hakkında gelen rivayetler babı.

[116] Ebu Davud (2/21) Kitabu's-Saîat, Ondan sonra (yani sünnetten sonra) yan üstü yatma babı. İsnadı basendir.

[117] Aynu'l-Ma'bud (11488)

[118] Said Havva, El Esas Fi’s Sünne, Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Neşriyat: 4/201-202

[119] Said Havva, El Esas Fi’s Sünne, Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Neşriyat: 4/202

[120] Ebu Davud (2122) Kitabu's-Salat, 6-Bunu (yani sabah namazının sünnetini) kaçıranın onu ne zaman kaza edeceği babı. Bu hadisin kuvvetlenmesini sağlayan şahitleri bulun­maktadır. Dolayısıyla bu hadis bazılarına göre şahitleri bulunması itibariyle hasen-dir.

[121] Tirmizi (21284-285) Ebvabu's-Salat, 318-Sabah namazından önce iki rek'at sünneti kaçıran hakkında gelen rivayetler babı.

[122] Buhari (21148) 10-Kitabu'l-Ezan, 38-Namaz için kamet getirilmesinden sonra ar­tık farzın dışında herhangi bir namazın ktlınmayacağı babı. Müslim (11493-494) 6-Kitabu Salati'l-Musafirin ve Kasriha, 9-Müzzinin (kamete) başlamasından son­ra nafileye başlamanın mekruhluğu babı.

[123] Müslim (11494) Aynı yer.

[124] Müslim (11493-494) Aynı yer.

Said Havva, El Esas Fi’s Sünne, Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Neşriyat: 4/203-204

[125] Müslim (1/494) 6-Kitabu Salati'l-Musafirin ve Kasriha, 9-Müezzinin (kamete) başlamasından sonra nafileye başlamanın mekruhluğu babı. Ebu Davud (2122) Kita-bu's-Salat, 5-Bir kimsenin imamın namazda olduğu sırada cemaate yetişmesi ve henüz sabah namazının iki rek'atını (sünnetini) kılmamış olması durumuyla ilgili bab. Nesai (2/117) lO-Kitabu'l-İmame, 61-İmam namazdayken (yani cemaat başlamışken) sa­bah namazının iki rek'atını (sünnetini) kılan kimse ile ilgili bab

[126] Muvatta (11128) 7-Kitabu Salati'l-Leyl, 5-Sabah namazının iki rek'atı hakkında ge­len rivayetler babı. Bunun mana yönünden şahitleri bulunmaktadır. Dolayısıyla bu bazılarına göre şahitlerinin bulunması itibariyle hasendir

[127] Said Havva, El Esas Fi’s Sünne, Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Neşriyat: 4/204-206

[128] Tirmizi (2/287) Ebvabu's-Salat, 314-Bu ikirek'atın (yani sabah namazının sünneti­nin) güneşin doğmasından sonra iadesi hakkında gelen rivayetler babı. Hakim (11274) Kitabu's-Salat, Müellif bunun sahih olduğunu söylemiş Zehebi de onun bu görüşüne muvafakat etmiştir.

Said Havva, El Esas Fi’s Sünne, Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Neşriyat: 4/206

[129] Mecme'u'z-Zevaid (2175) Heysemi şöyle söylemiştir: "Bunu Taberani rivayet et­miştir ve ravileri sikadırlar."

[130] Mecme'u'z-Zevaid (2175) Heysemi şöyle söylemiştir: "Bunu Taberani, Mu'cemu'l-Kebir ve Evsat'ta rivayet etmiştir ve ravileri sikadırlar."

[131] Ebu Davud (11157) Kitabu's-Salat, 56-Evinde namaz kılıp sonra cemaate yetişenle ilgili bab. Tirmizi (J/424-425) Ebvabu's-Satat, 163-Yalnız başına namaz kılan bir adamla ilgili olarak gelen rivayetler babı. Nesai (21112-113) 9-Kitabu'l-Kıble, 54-Sabah namazını yalnız başına kılanın cemaatle birlikte yeniden kılması. İbni Hu­zeyme (3/67) 134-Sabah namazım yalnız başına kıldıktan sonra cemaatle kılma babı. Bu hadis bazılarına göre şahitlerinin bulunması dolayısıyla hasendir

Said Havva, El Esas Fi’s Sünne, Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Neşriyat: 4/206-207

[132] Said Havva, El Esas Fi’s Sünne, Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Neşriyat: 4/207-208

[133] Buhari (3158) 19-Kitabu't-Teheccüd, 34-Öğleden önce iki rek'at namaz babı. Müs­lim (1/504) 6-Kitabu Salati'l-Musafırin ve Kasriha, 15-Farz namazlardan önce ve sonra kılınan râtibe sünnetlerin faziletleri babı. Tirmizi (21290) 316-öğleden sonraki iki rek'at hakkında gelen rivayetler babı. Tirmizi bu hadisin sahih oldu­ğunu söylemiştir.

[134] Tirmizi (21289) Ebvabu's-Salat, 315-Öğlenin farzından önceki dört rek'at (sünnet) namaz hakkında gelen rivayetler babı. Bu hadis hasendir.

[135] Timizi (21291) Ebvabu's-Satat 317. bab. Bu hadis hasendir. 1872-îirmizi (2/292) Ebvabu's-Salat 317. bab. Bu hadis sahihtir.

Said Havva, El Esas Fi’s Sünne, Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Neşriyat: 4/209-210

[136] Ebu Davud (2123) Kitabu's-Salat, 7-Öğleden önce ve sonra dört rek'at (sünnet) namaz kılınması babı. Nesai (31266) 20-Kitabu Kıyami'l-Leyl ve Tatavvu'i'n-Nehar, 67-İs-mail bin Ebi Halid('in rivayeti) hakkındaki görüş ayrılığı.

[137] Nesai (3/265) Aynı yer.

[138] Tirmizi (2/342-343) Ebvabu's-Salat, 347-Zeval vaktinde namaz hakkında gelen ri­vayetler babı. İsnadı hasendir.

[139] Ebu Davud (2123) Kitabu's-Salat, 8-İkindiden önce (sünnet) namaz babı. İsnadı ha­sendir.

[140] Tirmizi (21294) Ebvabu's-Saîat, 318-İkindiden Önceki dört rek'at (sünnet) hakkın­da gelen rivayetler babı. İsnadı hasendir.

[141] Ebu Davud (2/23) Kitabu's-Salat, 8-İkİndiden önce (sünnet) namaz babı. İsnadı ha­sendir. Tirmizi (21294) Ebvabu's-Salat, 318-İkindiden önceki dört rek'at (sünnet) hakkında gelen rivayetler babı.

[142] Buhari (2164) 9-Kitabu Mevakitİ's-Salat, 33-İkindiden sonra kaza ve benzeri tü­ründen ne gibi namazların kılınabileceği babı. Müslim (11572-573) 6-Kitabu Sala-ti'l-Musafırin ve Kasriha, 54-Resulullah (a.s)'ın ikindiden sonra kılmakta olduğu iki rek'attn mahiyetinin bilinmesi babı.

[143] Müslim (11572) Aynı yer.

[144] Buhari (31488) 25-Kitabu'l-Hacc, 73-Sabah ve ikindiden sonra tavaf babı.

[145] Buhari (2164) 9-Kitabu Mevakiti's-Saiat, 33-İkindiden sonra kaza ve benzeri türünden ne gibi namazların kılınabileceği babı.

[146] Müslim (11572-573) 6-Kitabu Salati'l-Musafırin ve Kasriha, 54-Resulullah (a.s)'ın ikindiden sonra kılmakta olduğu iki rek'atın mahiyetinin bilinmesi babı.

[147] Müslim (11572-573) 6-Kitabu Salati'l-Musafirin ve Kasriha, 53-"Günesin doğduğu ve battığı vakitlerde namazlarınızı araştırmayın" babı.

[148] Ebu Dayud (2125) Kitabu's-Salat, 10-Bu iki rek'atın (sabah namazının iki rek'at sünne-tipin} güneşin yükselmesinden sonra kılınmasına ruhsat verenler babı.

[149] Buhari (31105) 22-Kitabu's-Sehv, 8-Bir kimsenin, namaz kılarken konuşulması du­rumunda eliyle işaret etmesi ve konuşulanı dinlemesi babı. Müslim (11571-572) 6-Kitabu Salati'l-Musafırin ve Kasriha, 54-Resulullah (a.s)'ın ikindiden sonra kıl­makta olduğu iki rek'atın mahiyetinin bilinmesi babı. İbni Huzeyme (21261-262) 566-Resulullah (a.s)'ın sabah namazından sonra ve İkindiden sonra güneş battncaya kadar namaz kılınmasından nehyinin genel olmayıp özel bir nehiy olduğunun deli­li babı.

[150] Nesai (11281-282) 6-Kitabu'UMevakit, 36-İkindiden sonra namaza ruhsat.

[151] Nevevi (61119-120 )

[152] Nevevi (6/121)

Said Havva, El Esas Fi’s Sünne, Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Neşriyat: 4/210-217

[153] Ahmed bin Hanbel (4/115) Taberani, Mu'cemu'l-Kebir (5l228yMecme'u'z-Zevaid (2/23) Heysemi söyle söylemiştir: "Bunu Ahmed bin Hanbel ve Mu'cemu'l-Ke-bir'de Taberani rivayet emiştir. İsnadı hasendir."

[154] Ahmed bin Hanbel (5/368) Mecme'u'z-Zevaid (21234) Heysemi şöyle söyle­miştir: "Bunu Ahmed bin Hanbel ve Ebu Ya'la rivayet etmiştir ve Ahmed bin Hanbel'in ravileri, Sahih'te isimleri geçen raviîerdir."

Said Havva, El Esas Fi’s Sünne, Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Neşriyat: 4/217-218

[155] Buharı (21106) 10~Kitabu'l-Ezan, 14-Ezan ve kametin arasının ne kadar olacağı ve kameti bekleyen birinin durumu babı. Nesai (2/28-29) 7-Kitabu'l-Ezan, 39-Ezan ile kamet arasında namaz.

 

[156] Buharı (2/106) Aynı yer.

[157] Müslim (1/573) 6-Kitabu Salati'l-Musafirin ve Kasriha, 55-Akşam namazından önce iki rek'at namaz kılmanın müstehablığı babı.

[158] Ebu Davud (2126) Kitabu's-Salat, II-Akşam namazından Önce namaz. İsnadı sahih­tir.

[159] Buhari (3159) 19-Kitabu't-Teheccüd, 35-Akşam namazından önce namaz. Nesai (1/282-283) 6-Kitabu'l-Mevakit, 38-Akşam namazından önce namaz kılmaya ruh­sat. Bu hadis Nesai'nin kitabında Buhari'de geçen metninden farklı bir metinle geç­mektedir. Ancak anlamları aynıdır ve üzerinde herhangi bir görüş ayrılığı yoktur,

[160] Ebu Davud (2126) Kitabu's-Salat, 11-Aksam namazından önce namaz.

[161] Buhari (3/59) 19-Kitabu't-Teheccüd, 35-Ak§am namazından önce namaz. Bazıları bu­nu Müslim'e dayandırmışlardır. Bunun sebebi ise Müslim'in, Kitabu Salati'l-Musa-fırin, Her iki ezan arasında namaz olduğu babı'nda Abdullah bin Muğaffel'den riva­yet etmiş olduğu hadis metnidir. Bu rivayete göre Resulullah (a.s) söyle buyur­muştur: "Her iki ezan arasında bir namaz vardır." Bu sözü üç kere tekrar etti. Üçün­cüde de: "İsteyen için" dedi. Bu hadis muttefekun aleyhtir (yani Buhari ve Müslim ta­rafından rivayet edilmiştir.) Ancak bunda aksam namazından söz edilmemektedir. Bu ifade bütün namazları içine alacak genel bir ifadedir. Dolayısıyla akşam namazını da içine alır.

Said Havva, El Esas Fi’s Sünne, Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Neşriyat: 4/218-221

[162] Sünnette akşam namazının farzından önce iki rek'at namaz olduğuna dair rivayet nak­ledilmiştir. Abdullah bin Muğaffel (r.a)'in Resulullah (a.s)'tan rivayet ettiğine göre Resulullah (a.s) şöyle buyurmuştur: "Akşamdan önce namaz kılın." Üçüncüde: "iste­yen için" diye buyurdu. Bunu Buhari rivayet etmiştir.

Enes bin Malik (r.a)'ten rivayet edildiğine göre o şöyle söylemiştir: "Medine'de bu­lunuyorduk. Müezzin akşam için ezan okuyunca (insanlar) hemen duvarların arkasına geçtiler. İki rek'at namaz kıldılar. Hatta yabancı biri Mescid'e girdiğinde namaz kı­lanların çokluğundan namazın (yani farzın) kılınmış olduğunu sanırdı." Bunu da Müslim rivayet etmiştir. Böyle olunca bu vakitte söz konusu namazın kılınmasının mekruh olduğunu söylemenin anlamı yoktur. Bunun yapıldığına dair sahih hadisler rivayet edilmiştir. (Yayıncı)

[163] Ahmed bin Hanbel (51404) Ravileri sikadırlar. İhni Huzeyme (21207) 513-Aksam ile yatsı arasında nafile namaz kılmanın faz İleti, isnadı sahihtir.

Said Havva, El Esas Fi’s Sünne, Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Neşriyat: 4/221

[164] Ahmed bin Hanbel (5/427) Mecme'u'z-Zevaid (2/229) Heysemi şöyle söylemiş­tir: "Bunu Ahmed bin Hanbel rivayet etmiştir ve ravileri sikadırlar." İbni Hu-zeyme (2/209) 526-Akşam namazından sonraki iki rek'at namazın evlerde kılın­masının emredilmesi babı. İsnadı hasendir.

[165] Tirmizi (2/501) Ebvabu's-Salat, 424-Akşam namazından sonraki namazın evde kı­lınmasının daha efdal olduğu hakkında rivayet edilenler babı. Tirmizi bu hadisin hasen olduğunu söylemiştir.

Said Havva, El Esas Fi’s Sünne, Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Neşriyat: 4/221-222

[166] Ebu Davud (2/31) Kitabu's-Salat, 15-Akşam namazının iki rek'at (sünnetinin ne­rede kılınacağı babı. Bu hadis hasendir.

Said Havva, El Esas Fi’s Sünne, Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Neşriyat: 4/223

[167] Ahmed bin Hanbel (5/357) Ebu Davud (2/62) Kitabu's-Saiat, 2-Vitir namazını . kılmayanla ilgili bab. Hakim (1/305) Kitabu'l-Vitr.

Bu hadis bazılarına göre hasen liğayrihidir (başka rivayetler tarafından desteklen­diğinden hasen derecesine çıkmaktadır), bazılarına göre ise zayıftır, Ravileri ara­sında Abdullah bin Abdullah Ebu'l-Munib el-Ateki bulunmaktadır. Hakim: "Bu hadis sahihtir ve Ebu'l-Munib el-Ateki Mirvezi de sika biridir" demiştir, Zehebi söyle söylemiştir: "Ben, Buhari'nin: "Onun bazı münker rivayetleri bulunmak­tadır" dediğini belirtirim." Takrib'de ise (onun hakkında): "Bazen yanılan saduk (doğru sözlü, sikadan sonra gelen) biridir" denmektedir.

Ben derim ki: "Ancak İbni Muin ve daha başkaları onu sika görmüşlerdir. Ebu Ha­tim saühu'l-hadis (hadisi kabul edilebilir) biri olduğunu söylemiştir. İbni Adiyy de: "O bana göre pek sakıncası olmayan (lâ be'se bih) biridir" demiştir. Ukayli ve ibni Hibban onu tenkid etmişlerdir. Nesai ise sika olduğunu söylemiştir. Bîr başka yerde de zayıf olduğunu söylemiştir. Tehzib'de bildirildiğine göre bu hadisin bazıları konuşmadan hali olmayan şahitleri bulunmaktadır. Birincisine Ebu Eyyub Ensari (r.a)'nin hadisi şahittir. Bu hadise göre Resulullah (a.s) söyle buyurmuştur: "Vitir her Müstümamn üzerine bir haktır." Bu hadisi Ebu Davud, Nesai ve İbni Hibban Sahih'inde rivayet etmiştir. Bu hadis sahihtir. Diğer hadisin metni ise şöyledir: "Kim vitir kılmazsa bizden değildir." Ahmed bin Hanbel (21443)'te Ha­lil bin Murre'nin Muaviye bin Murre'den onun da Ebu Hureyre (r.a)'den rivayeti tankıyla bildirdiğine göre Ebu Hureyre (r.a) şöyle söylemiştir: "Resulullah (a.s) şöyle buyurdu: "Kim vitir kılmazsa bizden değildir." Ancak, Zeyla'i'nin, Nasbu'r-Raye (2lîl3)'de yer alan açıklamasına göre Ahmed bin Hanbel'in bildirdiği üzere Muaviye (r.a), Ebu Hureyre (r.a)'den bir şey duymamıştır. Halil bin Murre'yi ise Yahya ve Nesai zayıf görmüşlerdir. Buharı de şöyle söylemiştir: "O (yani Halil bin Murre) munkeru'l-hadistir (hadisi kabul edilmeyen biridir)." Bu şahidinin zayıf olması sebebiyle bazıları biraz Önce geçmiş olan hadisi de zayıf görmüş­lerdir. En doğrusunu ise ancak Yüce Allah bilir

[168] Tirmizi (2/316) Ebvabu's-Salat, 333-Vitrin kesin farz olmadığı hakkında gelen ri­vayetler babı. Bu hadis basendir.

[169] Tirmizi (2/316) Aynı yer.

[170] Ebu Davud (2/61) Kitabu's-Salat, 1-Vitrin müstehabhğı babı. Nesai (3/228-229) 20-Kitabu Kvyami'l-Leyl ve Tatavvu'i'n-Nehar, 27-Vitirle emir babı.

[171] Ahmed bin Hanbel (2/109) Mecme'u'z-Zevaid (2/240) Heysemi şöyle söyle­miştir: "Bunu Ahmed bin Hanbel ve Bezzar rivayet etmiştir ve ravîlerİ sika­dırlar."

 

[172] Muvatta (11123) 7-Kitabu Salati'l-Leyİ, 3-Vitirie emir babı. Ebu Davud (2162) Kitabu's-Salat, 2-Vitir kılmayanla ilgili bab. Nesai (J/230) 5-Kitabu's-Salat, 6-Beş vakit namaza devam etme babı.

[173] Ebu Davud (2162) Aynı yer. Bu hadis değişik tankları yönünden sahihtir. Bunu sahih görenlerden biri de İbni Abdilberr'dir.

Muhdici: Bu bilinmeyen biridir. Adının Refi olduğu söylenmiştir. Ancak Ebu Da­vud'un kitabında onu izleyen ravi Ebu Abdullah Senabici'dir.

Ebu Muhammed: Şahabıdır. Ensardandır. Adı konusunda ihtilafa düşülmüştür. Mes'ud olduğu söylenmiştir. Sa'd olduğu söylenmiştir. Yine başka şeyler de söylen­miştir.

[174] İbni Huzeyme (2/137) 433-Vitrin farz olmadığına delalet eden hadis metinlerinin bildirilmesi babı.

Said Havva, El Esas Fi’s Sünne, Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Neşriyat: 4/225-229

[175] Ahmed bin Hanbel (6/397, 617) Mecme'u'z-Zevaid (21239) Heysemi şöyle söyle­miştir: "Bunu Ahmed bin Hanbel ve Mu'cemu'l-Kebir'de Taberani rivayet et­miştir. Bu hadisin Ahmed bin Hanbel'in kitabında iki ayrı rivayeti bulunmaktadır. Birinin Ahmed bin Hanbel'in şeyhi (yani hadisi kendisinden aldığı kişi) olan Ali bin İshak Sülemi dışında kalan ravileri, Sahih'te isimleri geçen ravilerdir. Adı geçen kişi ise sikadır."

Said Havva, El Esas Fi’s Sünne, Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Neşriyat: 4/229-230

[176] Buhari (2/488) 14-Kitabu'l-Vitrr 4-Kişinin son namazını vitir eylemesi babı. Müs­lim (1/517-518) Kitabu Salati'l-Musafirin ve Kasriha, 20-Gece namazının ikişer rek'at olarak kılınması ve vitrin gecenin sonunda bir rek'at olarak kılınması babı. Ebu Davud (2167) Kitabu's-Salat, 8-Vitrin vakti babı. Nesai (3/230-231) 20-Kita-bu Kıyami'l-Leyl ve Tatavvu'i'n-Nehar, 30-Vitrin vakti babı.

Said Havva, El Esas Fi’s Sünne, Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Neşriyat: 4/230-231

[177] Nesai (3/231) 20-Kitabu KıyamVl-Leyl ve Tatavvu'i'n-Nehar, 31-Vitir namazını sa­bah namazından önce kılma emri babı.

[178] Müslim (î/519) Kitabu SalatVl-Musafırin ve Kasriha, 20-Gece namazının ikişer rek'at olarak kılınması ve vitrin gecenin sonunda bir rek'at olarak kılınması babı. Tirmizi (2/332) Ebvabu's-Salat, 343-Sabah namazına vitirden sonra geçilmesi hakkında gelen rivayetler babı. Bu hadis sahihtir.

Said Havva, El Esas Fi’s Sünne, Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Neşriyat: 4/231

[179] Müslim (1/518) Kitabu Salati'l-Musafirin ve Kasriha, 20-Gece namazının ikişer rek'at olarak kılınması ve vitrin gecenin sonunda bir rek'at olarak kılınması babı.

[180] Müslim (1/517) Aynı yer. Tirmizi (2/331-332) Ebvabu's-Salat, 343-Sabah namazına vitirden sonra geçilmesi hakkında gelen rivayetler babı. Tirmizi bu hadisin hasen sa­hih olduğunu söylemiştir.

[181] Tirmizi (2/332) Aynı yer. İbni Huzeyme (21147-148) 446-Uyuyakaldığından   veya unutarak vitir kılamayan birinin vitirden önce sabah namazını kılabileceği babı. is­nadı sahihtir.

Said Havva, El Esas Fi’s Sünne, Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Neşriyat: 4/232

 

[182] Ebu Davud (2/61) Kitabu's-Salat, Vitir namazıyla ilgili bablar bölümü, 1-Vitrin müstehablığı babı. Tirmizi (2/314) Ebvabu's-Salat 332-Vitrin fazileti hakkında gelen rivayetler babı. Bu hadis şahitlerinin bulunması itibariyle hasendir. Cami'in tahkikçisi şöyle söylemiştir: "Senedinde zayıflık ve kopukluk bulunmaktadır. Ancak bu konuda, Muaz bin Cebel (r.a)'den, Amr bin As (r.a)'tan, Ukbe bin Amir (r.a)'den, Ebu Basra Gıfari (r.a)'den, Abdullah bin Abbas (r.a)'tanr Abdullah bin Ömer (r.a)'den ve Abdullah bin Amr (r.a)'dan hadis rivayet edilmiştir. Bunun se­nedi hakkında İbni Hacer, Talhisu'l-Habir, (2ll6)'a balanız.

[183] Buhari (21486) 14-Kitabu'l-Vitr, 2-Vitrin vakitleri babı. Müslim (1/512) 6-Ki-tabu Salati'l'Musafirin ve Kasriha, 17-Gece namazı, Resulullah (a.s)'ın gece kıl­dığı namazın rek'atlarının sayısı, vitrin bir rek'at olduğu ve bir rek'at namazın geçerli olduğu babı. Nesai (3/230) 20-Kitabu Kıyami'l-Leyl ve Tatavvu'i'n-Nehar, 30-Vitrin vakti babı.

[184] Tirmizi (21318-319) Ebvabu's-Salat, 335-Vitrin gecenin ilk ve son vaktinde kılındığı hakkında gelen rivayetler babı. Bu hadisi, ayrı bir anlam taşıyan ilave ile birlikte Abdullah bin Ebi Kays'tan rivayet etmiştir. Bu rivayetin geçtiği yer: Tirmizi (51183) 46-Kitabu Fedaili'l-Kur'an, 23-Resulullah (a.s)'ın Kur'an-ı Kerim okuyuşunun nasıl olduğu hakkında gelen rivayetler babı. İbni Huzeyme (21144) 440-Kişinin istemesi halinde vitrin geceni ilk, orta veya son vaktinde kılınmasının caiz olduğu babı.

[185] Taberani, Mu'cemu'l-Kebir (9/325) Mecme'u'z-Zevaid (21247) Heysemi şöyle söylemiştir: "Bunu Taberani Mu'cemu'l-Kebir'de rivayet etmiştir ve ravileri, Sa-hih'te isimleri geçen ravilerdir. Daha başkaları da yani Abdullah bin Mes'ud (r.a)'dan başkaları da bu şekilde fetva vermişlerdir."

[186] Said Havva, El Esas Fi’s Sünne, Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Neşriyat: 4/233-235

[187] Taberani, Mu'cemu'l-Kebir (91324-325) Mecme'u'z-Zevaid (2/247) Heysemi şöyle söylemiştir: "Bunu Taberani Mu'cemu'l-Kebir'de rivayet etmiştir ve ravileri sika­dırlar."

Said Havva, El Esas Fi’s Sünne, Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Neşriyat: 4/235

 

[188] Mecme'u'z-Zevaid (21246) Heysemi şöyle söylemiştir: "Bunu Taberani Mu'ce-mu'l-Kebir'de rivayet etmiştir ve ravileri sikadırlar. Bununla birlikte bazı ravileri hakkında hadisin sağlamlığına zarar vermeyecek bazı tenkidler bulunmaktadır."

[189] Nesai (3/231) 20-Kitabu Kıyami'l-Leyl ve Tatavvu'i'n-Nehar, 32-Ezandan sonra vi­tir. İsnadı basendir.

[190] Mecme'u'z-Zevaid (21245) Heysemi şöyle söylemiştir: "Bunu Taberani, Mu'ce-mu'l-Kebİr rivayet etmiştir ve ravileri, Sahih'te isimleri geçen ravilerdİr."

[191] Tirmizi (2/317) Ebvabu's-Salat, 334-Vitirden önce uyumanın mekruhluğu hakkın­da gelen rivayetler babı. Tirmizi bu hadisin hasen olduğunu söylemiştir, hadis de onun söylediği gibidir.

[192] Mûslim (11520) 6-Kitabu Salati'l-Musafirin ve Kasriha, 21-Gecenin sonunda kalk­maktan korkanın ilk vaktinde vitri kılması babı. Tirmizi (2/318) Ebvabu's- Salat, 334-Vitirden önce uyumanın mekruhluğu hakkında gelen rivayetler babı.

[193] Ebu Davud (2/66) Kitabu's-Salat, 7-Uykudan önce vitir babı. İsnadı basendir.

[194] Müslim (1/511) 6-Kitabu Salati'l-Musafırin ve Kasriha, 17-Gece namazı, Resulul­lah (a.s.)'ın gece kıldığı namazın rek'atlarının sayısı, vitrin bir rek'at olduğu ve bir rek'at namazın geçerli olduğu babı.

[195] Tirmizi (2/330) Ebvabu's-Salat, 342-Uyuyarak veya unutarak vitri kılamayan bir

kimse hakkında gelen rivayetler babı. 1911-Ebu Davud (2/62) Kitabu's-Salat, 3-Vitrin kaç rek'at olduğu babı.

[196] Tirmizi (2/330) Aynı yer.

[197] Ebu Davud (2165) Kitabu's-Salat, 6-Vitirden sonra dua babı. Bu hadis sahihtir.

Said Havva, El Esas Fi’s Sünne, Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Neşriyat: 4/235-237

[198] Nesai (3/239) 20-Kitabu Kıyami'l-Leyl ve Tatavvu'i'n-Nehar, 40-Ebu Eyyub (r.a.)'un vitir hakkındaki hadisi hakkında Zühri'ye karsı görüş ayrılığı olduğunun bildirilmesi babı.

[199] Nesai (31238) Aynı yer.

Said Havva, El Esas Fi’s Sünne, Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Neşriyat: 4/237-238

[200] İbni Huzeyme (21140) 436-Resulullah (a.s.)'tan vitrin tek rek'at olduğu hakkında nakledilen hadis metinlerinin bildirilmesi babı. İsnadı sahihtir.

[201] Ebu Davud (2/46) Kitabu's-Salat, 26-Gece namazında Kur'an-ı Kerim okurken sesin yükseltilmesiyle ilgili babı.

[202] Ebu Davud (2/46) Aynı yer.

Said Havva, El Esas Fi’s Sünne, Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Neşriyat: 4/240-241

[203] İbni Huzeyme (2/192-193) 501. bab. İsnadı sahihtir.

[204] Ahmed bin Hanbel (5/269) Mecme'u'z-Zevaid (21241) Heysemi söyle söyle­miştir: "Bunu Ahmed bin Hanbel ve Mu'cemu'l-Kebir'de Taberani rivayet etmiştir ve: "Kul huve'llahu ehad"ı ilave etmiştir. Ahmed bin Hanbel'in ravileri sikadır­lar."

[205] Ahmed bin Hanbel (51418) Mecme'u'z-Zevaid (21241) Heysemi şöyle söyle­miştir: "Bunu Ahmed bin Hanbel rivayet etmiştir ve ravileri, Sahih'te isimleri geçen ravilerdİr."

[206] Tirmizi (21320) Ebvabu's-Salat, 336-Vitrin yedi rek'at kılınması hakkında gelen rivayetler babı. Nesai (3/237-238) 20-Kitabu Kıyami'l-Leyl ve Tatavvu'i'n-Nehar, 39-Ali bin Abbas'ın vitir hakkında rivayet etmiş olduğu hadis konusunda Habib bin Sabit'e karşı görüş ayrılığının olduğunun bildirilmesi babı.

[207] Nesai (3/239) 20-Kitabu Kıyami'l-Leyl ve Tatavvu'i'n-Nehar, 41-Vitrin beş rek'at o-larak nasıl kılanacağı ve vitir hadisi hakkında Ali el-Hakem'e karşı ihtilaf olduğu babı.

[208] Nesai (31239) Aynı yer. Hakim (1/306) Kitabu'l-Vitr Hakim bunun sahih olduğunu söylemiş Zehebi de onun görüsüne muvafakat etmiştir.

Said Havva, El Esas Fi’s Sünne, Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Neşriyat: 4/241-243

[209] Nesai (31239) 20-Kitabu Kıyami'l-Leyl ve Tatavvu'i'n-Nehar ,41-Vitrin beş rek'at olarak nasıl kılanacağı ve vitir hadisi hakkında Ali el-Hakem'e karşı ihtilaf olduğu babı. İsnadı hasendir.

[210] Nesai (3/240) Aynı yer.

Said Havva, El Esas Fi’s Sünne, Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Neşriyat: 4/243-244

[211] Buhari (7/103) 62-Kitabu Fedaili's-Sahabe, 28-Muaviye (r.a.) ile ilgili bab.

[212] Buhari (7/103) Aynı yer.

[213] Muvatta (1/125) 7-Kitabu Salati'l-Leyl, 3-Vitirle emir babı, Buharı (111151) 80'Kitabu'd-Da'avat, 31-Çocuklar için bereketle dua edilmesi ve başlarının okşan­ması babı.

[214] Nesai (3/243-244) 20-Kitabu Kıyami'l-Leyl ve Tatavvu'i'n-Nehar, 46-Vitirde Kur-

'an-ı Kerim okuma babı. İsnadı hasendir. 1922-Müslim (1/518) 6-Kitabu Salati'l-Musafirin ve Kasriha, 20-Gece namazının ikişer rek'at olduğu babı.

[215] Müslim (11519) Aynı yer.

[216] Buharı (2/478) 14-KitabuT-Vitr, 1-Vitir hakkında gelen rivayetler babı. Müslim (1/516) 6-Kitabu Salati'l-Musafırin ve Kasriha, 20-Gece namazının ikişer rek'at ol­duğu babı. Nesai (3/233) 20-Kiîabu Ktyami'l-Leyl ve Tatavvu'i'n-Nehar, 35-Vitrin yalnız basına nasıl kılınacağı babı.

[217] Buhari (2/477) 14-Kitabu'l-Vitr, 1-Vitir hakkında gelen rivayetler babı. Muvatta (1/125) 7-Kitabu Salati'l-Leyl, 3-Vitirle emir babı.

[218] Buhari (21478) 14-Kitabu'l-Vitr, 1-Vitir hakkında gelen rivayetler babı. Müslim (1/517) 6-Kitabu Salati'l-Musafırin ve Kasriha, 20-Gece namazının ikişer rek'at ol­duğu babı. Muvatta (11123) 7-Kitabu Salati'l-Leyl, 3-Vitirle emir babı. Tirmizi (2/300-301) Ebvabu's-Salat, 323-Gece namazının ikişer rek'at olduğu hakkında gelen rivayetler babı. Tirmizi şöyle söylemiştir: "Abdullah bin Ömer (r.a.)'in hadisi hasen sahih bir hadistir."

[219] Said Havva, El Esas Fi’s Sünne, Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Neşriyat: 4/244-247

[220] İbni Huzeyme (21140) 436-Resulullah (a.s.)'tan vitrin tek rek'at olduğu hakkında nakledilen hadis metinlerinin bildirilmesi babı.

Said Havva, El Esas Fi’s Sünne, Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Neşriyat: 4/247

[221] Tirmizi (21325-326) Ebvabu's-Salat, 340-Vitirde okunacak olanlar hakkında gelen rivayetler babı. Bu hadis hasen li ğayrihidir (başka rivayetlerin desteğiyle hasen derecesine yükselmektedir).

[222] Nesai (31244-245) 20-Kitabu Kıyami'l-Leyl ve Tatavvu'i'n-Nehar, 47-Vitir'de Kur'­an-ı Kerim okuma konusunda bir başka uygulama.

[223] Ebu Davud (2163) Kitabu's-Salat .Vitirde ne okunacağı babı. Tirmizi (21326) Ebva-bu't-Tahare, 340-Vitirde neyin okunacağı hakkında gelen rivayetler babı. Nesai (31244) 20-Kitabu Kıyami'ULeyl ve Tatavvu'i'n-Nehar, 47-Vitirde Kur'an-ı Kerim okuma konusunda bir başka uygulama. İbni Mace (1I2J75) 5-Kitabu İkameti's-Sa-la ve's-Sunneti fiha, 115-Vitirde neyin okunacağı hakkında gelen rivayetler babı. Hakim (2/305) Kitabu'l-Vitr, Müellif bunun sahih olduğunu söylemiş ve Zehebi de onun söylediğine muvafakat etmiştir.

[224] Nesai (31246) 20-Kitabu Kıyami'l-Leyl ve Tatavvu'i'n-Nehar, 49-Malik('ten riva­yet) konusundaki ihtilafın bildirilmesi. 1927-Ebu Davud (2163) Kitabu's-Salat, Vitirde ne okunacağı babı.

[225] Nesai sh. (247) Aynı yer.

[226] Nesai, Aynı yer.

[227] Ebu Davud (sh. 65) Aynı yer.

[228] Nesai (31235) 20-Kitabu Kıyami'l-Leyl ve Tatavvu'i'n-Nehar, 37-Ubey bin Ka'b'ın vi­tirle ilgili rivayetini nakledenlerin metinleri arasındaki farklılığın bildirilmesi.

[229] Nesai, (sh. 236) Aynı yer.

Said Havva, El Esas Fi’s Sünne, Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Neşriyat: 4/248-250

[230] Said Havva, El Esas Fi’s Sünne, Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Neşriyat: 4/250

[231] 1928-Taberani, Mu'cemu'l-Kebir (9/328)

[232] Aynı yer. Mecme'u'z-Zevaid (2/137) Heysemi söyle söylemiştir: "Bunları Taberani, Mu'cemu'l-Kebir'de rivayet etmiştir. İsnadları hasendir."

[233] İbni Huzeyme (2/151-152) 448-Resulullah (a.s)'ın, Abdullah bin Abbas (r.a.)'ın yanında gecelediği söz konusu gecede vitir namazını fecirden sonra kıldığının de­lilinin bildirilmesi babı. İsnadı sahihtir.

Said Havva, El Esas Fi’s Sünne, Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Neşriyat: 4/250-251

[234] Said Havva, El Esas Fi’s Sünne, Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Neşriyat: 4/251

[235] Buhari (71451) 64-Kitabu'l-Meğazi, 35-Hudeybiye savaşı babı.

[236] Tirmizi (2/334) Ebvabu's-Salat, 344-Bir gecede iki vitir olmadığı hakhnda gelen

rivayetler babı. Bu hadis sahihtir.

[237] Ebu Davud (2167) Kitabu's-Salat, 9-Vitrin azalmasıyla ilgili bab. Nesai (31229-230)

20-Kitabu Ktyami'l-Leyl ve Tatavvu'i'n-Nehar, 29-Resulullah (a.s.)'ın bir gecede iki

vitir kılınmasından nehyetmesi babı.

[238] Muvatta (1/125) 7-Kitabu Salati'l-Leyl, 3-Vitirle emir babı. İsnadı sahihtir.

Said Havva, El Esas Fi’s Sünne, Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Neşriyat: 4/251-253

[239] Said Havva, El Esas Fi’s Sünne, Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Neşriyat: 4/253

[240] Tirmizi(2/334) Ebvabu's-Salat, 344-Bir gecede iki vitir olmadığı hakkında gelen rivayetler babı. Bu hadis kasen Hğayrihİdir (yani başka rivayetlerle desteklendi­ğinden kasen derecesine çıkmaktadır).

Said Havva, El Esas Fi’s Sünne, Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Neşriyat: 4/253-254

[241] Nesai (3/235) 20-Kitâbu Kıyami'l-Leyl ve Tatavvu'i'n-Nehâr, 36-Vitrin üç rek'at olarak nasıl kılınacağı babıİsnadı sahihtir.

[242] Muvatta (11125) 7-Kitâbu Salati'l-Leyl, 3-Vitir kılmakla emrolunması babı. Bu-hari (21477) 14-Kitâbu'l-Vitr, 1-Vitir hakkında gelen rivayetler babı.

[243] Muvatta (1/125) 7-Kitâbu Salati'l-Leyl, 3-Vitir kılmakla emrolunması babı.

[244] Taberani, Mu'cemu'l-Kebir (9/326) Mecme'u'z-Zevâid (2/242) Heysemi söyle söy­lemiştir: "Bunu Taberani Mu'cemu'l-Kebir'de rivayet etmiştir ve ravileri, Sahih'te isimleri geçen ravilerdir."

[245] Said Havva, El Esas Fi’s Sünne, Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Neşriyat: 4/254-255

[246] Said Havva, El Esas Fi’s Sünne, Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Neşriyat: 4/255

[247] Said Havva, El Esas Fi’s Sünne, Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Neşriyat: 4/255-256

[248] Said Havva, El Esas Fi’s Sünne, Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Neşriyat: 4/256-257