GECE İBADETİ GECE İBADETİNİN FAZİLETİ VE BUNA TEŞVİK
Geceleyin Teheccüd Kılmağa Kalkıldığında Ne Denir?
Geceleyin Fitnelerin Kaldırılması İçin Namaz
GÜNLÜK OLARAK TEKRARLANAN NAFİLE İBADETLER TAHİYATU’L-MESCİD NAMAZI
TERAVİH NAMAZI, RAMAZAN İBADETİ VE TEHECCÜDÜ
1939- Müslim, Ebu Zeri Gıfari (r.a)'den rivayet etmiştir: [1]
"Resulullah (a.s) şöyle buyurdu:
"Birinizin her bir organı için sadaka vardır. Bunun gibi her teşbih sadakadır. Her tahmid (Allah'a hamd) sadakadır. Her tehlil (tevhid sözünü söyleme) sadakadır. Her tekbir sadakadır. İyilikle emir sadakadır. Kötülükten nehiy sadakadır. Kuşluk vakti kılınan iki rek'at namaz bunların hepsinin yerine geçer."
Ebu Davud'un rivayetine göre de şöyle söylemiştir:
"Adem oğullarının her bir organları için sadaka vardır. Karşılaştığı kişiye selâm vermesi sadakadır. İyilikle emretmesi sadakadır. Kötülükten neh-yetmesi sadakadır. Yoldan rahatsız edici şeyleri gidermesi sadakadır. Hanı-mıyla nikâhı sadakadır. Kuşluk vakti kılınan iki rek'at namaz bunların hepsi yerine geçer." [2]
Bir rivayette şu fazlalığa yer verilmiştir:
"Dediler ki: "Ya Resulullah (a.s)! Birimiz cinsel ihtiyacını gideriyor. Bu da onun için sadaka oluyor mu?" O da şöyle buyurdu:
"Ne dersin onu helal olmayan bir şekilde gidermiş olsaydı kendisi için günâh olmaz mıydı?" [3]
Bir başka rivayete göre de şöyle söylemiştir:
"Her gün her bir organ için sadaka vardır. Her bir namazı onun için bir sadakadır. Oruç bir sadakadır. Teşbih bir sadakadır. Tekbir bir sadakadır. Tah-mid (Allah'a hamdetmek) bir sadakadır."
Resulullah (a.s) böyle güzel amelleri saydı. Sonra şöyle buyurdu: "Biriniz için kuşluk vakti iki rek'at namaz bunların hepsini karşılar." [4]
1940- Ahmed bin Hanbel, Bureyde (r.a)'den şöyle rivayet etmiştir: "Resulullah (a.s)'ın şöyle buyurduğunu duydum:
"İnsanda üçyüzaltmış eklem vardır. Bu eklemlerin her biri için sadaka vermesi gerekir." Dediler ki:
"Peki ey Allah'ın peygamberi! Kim buna güç yetirebilir?" O da şöyle buyurdu:
"Camide gördüğü bir burun pisliğini gömmen, yoldan bir şeyi gidermen (senin için bir sadakadır). Eğer bulamazsan kuşluk vakti iki rek'at namaz (kılman) senin için yeterli olur" [5]
1941- Ebu Ya'la, Ebu Hureyre (r.a)'den şöyle rivayet etmiştir:
"Resulullah (a.s) bir birlik gönderdi. Bunlar çok ganimet ele geçirdiler. Bir başka kez yeniden gitmek için acele etmeğe başladılar. Bir adam dedi ki: "Ya Resulullah (a.s)! Bir başka kez yine gitmek için bunlardan daha çok acele eden ve bunlardan çok ganimet ele geçiren bir birlik görmedim. O da şöyle buyurdu:
"Bir başka keresine bunlardan çok acele etmek ve bunlardan çok ganimet ele geçiren birini sana haber vereyim mi? Şu adam ki; abdest alır, abdestini güzelce alır, sonra camiye doğru yönelir, orada sabah namazmı kılar sonra-onun arkasından kuşluk namazını kılar. İşte bu daha aceleci ve daha çok ganimet ele geçirendir." [6]
1942- Ahmed bin Hanbel, Said bin Nafı (r.a)'den rivayet etmiştir:
"Resulullah (a.s)'m sahabisi Ebu Beşir Ensari (r.a) benim güneşin doğmakta olduğu sırada kuşluk (duha) namazını kıldığımı gördü. Bu yüzden beni azarladı, beni bundan nehyetti ve şöyle söyledi:
"Resulullah (a.s) şöyle buyurdu:
"Güneş yükselinceye kadar namaz kılma. Şüphesiz o şeytanın iki boynuzu arasında doğar." [7]
Namaz kılmanın caiz olduğu vakit; çıplak gözle bakan birinin görüşüyle güneşin bir veya iki ok boyu yükselmesiyle başlar. Bu ise yirmi dakika olarak görülmektedir. İhtiyata uygun olan ise güneşin doğmasından yarım saat sonra namaz kılınmasıdır.
1943- Müslim, Zeyd bin Erkam (r.a)'dan rivayet etmiştir: "O, kuşluk namazı kılan bir topluluk gördü ve şöyle söyledi: [8]
"Bunlar namazın bu vaktin dışında kılınmasının daha efdal olduğunu mutlaka bilmişlerdir. Çünkü Resulullah (a.s) şöyle buyurdu:
"Evvabin namazı deve yavrularının çöktüğü zamandır."
Bir rivayete göre de Resulullah (a.s) Küba halkının yanına vardı. Vardıklarında onlar namaz kılıyorlardı. Bunun üzerine şöyle buyurdu:
"Evvâbin deve yavrularının çöktüğü zamandır (yani bu zamanda kılınır)." [9]
Kuşluk vakti güneşin bir veya iki ok boyu yükselmesiyle başlar ve zeval vaktinin biraz öncesine kadar devam eder. Bu namazın kılınması için en efdal olan vakit ise güneşin yükseldiği ve sıcaklığının etkisi görüldüğü sıradır.
1944- Ahmed bin Hanbel, Ebu Zer (r.a) ve Ebu Derda (r.a)'dan şu şekilde rivayet etmiştir:
"Resulullah (a.s), şanı yüce olan Allah'ın şöyle buyurduğunu bildirdi:
"Ey Adem oğlu! Benim için günün başında dört rek'at namaz kıl ben sana sonu için yeteyim." [10]
1945- İbni Huzeyme, Ebu Hureyre (r.a)'den rivayet etmiştir: "Resulullah (a.s) şöyle buyurdu:
"Duha (Kuşluk) namazını ancak evvab olan devam ettirir." O şöyle söyledi:
"Bu namaz evvâbin namazıdır." [11]
1946- Tirmizi, Enes bin Malik (r.a)'ten rivayet etmiştir: "Resulullah (a.s) şöyle buyurdu:
"Kim sabah namazını cemaatle birlikte kılar sonra güneş dağuncaya kadar Allah'ı anmak üzere oturur sonra da iki rek'at namaz kılarsa onun için bir hac ve umre sevabı gibi olur."
Ravi dedi ki: "Resulullah (a.s) şöyle buyurdu: 'Tam olarak, tam olarak, tam olarak." [12]
1947- Müslim, Hz. Aişe (r.a)'den rivayet etmiştir: [13]
"Abdullah bin Şakik şöyle söyledi:
"Hz. Aişe (r.a)'ye: "Resulullah (a.s) duha (kuşluk) namazını kılıyor muydu?" diye sordum. Şöyle söyledi:
"Dışardan gelmiş olması durumu dışında hayır."
Bunun benzeri bir başka rivayette şu fazlalığa yer verilmiştir:
"Dedim ki: "İki sureyi birlikte (yani bir rek'atta zammı sure olarak) okuyor muydu?" O da şöyle söyledi: "Mufassallardan (orta uzunluktaki surelerden)." [14]
Nesai birinci rivayeti nakletmiş ve şu fazlalığa yer vermiştir:
"Dedim ki: "Resulullah (a.s) bütün bir ayı oruçlu geçiriyor muydu?" O da şöyle söyledi:
"O'nun (Resulullah (a.s)'ın), O'nun (Allah'ın) yoluna gidinceye kadar bütün bir ayı oruçlu geçirdiğini de hiç oruç tutmadan bütün bir ayı oruçsuz geçirdiğini de bilmiyorum." [15]
Bir başka rivayete göre de (Hz. Aişe r.a) şöyle söylemiştir:
"Vallahi, O'nun rızası için gidinceye (yani vefat edinceye) kadar Ramazan dışmda bilinen bir ayı (bütünüyle) oruçlu geçirmedi ve hiç oruç tutmadan da geçirmedi." [16]
Buhari, Müslim, Muvatta ve Ebu Davud'un nakletmiş oldukları bir başka rivayete göre de şöyle söylemiştir:
"Resulullah (a.s) yerine göre bir ameli yapmak istediği halde insanların onu yapmaları ve böylece üzerlerine farz olması korkusuyla o ameli bırakırdı. Resulullah (a.s) hiç kuşluk namazını kılmadı ama ben onu kilıyorum." [17]
İbni Huzeyme, Hz. Aişe (r.a)'nin yukarıdaki hadisi hakkında şöyle söylemiştir:
"Bu ifade, onun bu konuda öylesine ve gelişigüzel bir şekilde böyle söylediğini gösteren türden bir ifadedir. (İlim adamlarının) Halid Hiza'nm: "Resulullah (a.s)'ı (sözü edilen) namazı kılarken gördüm" sözü hakkında söyledikleri benim bu konuda yaptığım yorumu doğrulamaktadır.
Buna göre Resulullah (a.s)'ın, dışarıdan döndüğü günlerin dışmda da bu namazı kıldığı olmuştur."
1948- Buhari ve Müslim, Abdurrahman bin Ebi Leyla (r.a)'nın şöyle söylediğini rivayet etmişlerdir:
"Bize Ümmü Hani dışında bir tek kişi Resulullah (a.s)'ın kuşluk namazını kıldığım rivayet etmemiştir. O şöyle söylemiştir:
"Resulullah (a.s) Mekke'nin Fethi günü evine (yani Ümmü Hani'nin e-vine) girdi. Gusletti ve ardından sekiz rek'at namaz kıldı. Ben ondan daha kısa namazı hiç görmedim. Ancak rüku ve secdelerini tam yapıyordu."
Müslim'in rivayetine göre de Abdullah bin Haris bin Nevfel Haşimi şöyle söylemiştir:
"Soruşturdum ve bana Resulullah (a.s)'ın kuşluk nafilesini kıldığını [18]haber verecek birini bulmayı çok istedim. Ancak Ununu Hani bintu Ebi Ta-Ub'in dışında bunu haber veren birini bulamadım. O bana, Resulullah (a.s)-'ın Fetih günü güneşin yükselmesinden sonra geldiğini, sonra kendisine bir elbise getirildiğini ve bununla kendini perdelediğini sonra guslettiğini ve sonra kalkıp sekiz rek'at namaz kıldığını haber verdi. Bilmiyorum bunda kıyamı (ayakta duruşu) mı, yoksa rükusu mu yoksa secdesi mi daha uzundu. Bunların hepsi birbirine yakındı. (Ümmü Hani r.a) dedi ki:
"Bundan önce ve sonra O'nun bu nafile namazı kıldığını görmedim." [19]
Müslim'in bir başka rivayetine göre de:
"Resulullah (a.s) Fetih yılında onun (yani Ümmü Hani (r.a)'nin) evine girip iki tarafı birbirinden ayrılmış tek bir elbise içinde sekiz rek'at namaz kıldı." [20]
Nesai'nin rivayetinde de şöyle denmektedir:
"O (yani Ümmü Hani r.a) Fetih günü Resulullah (a.s)'ın gusletmekte olduğu sırada O'nun yanına girdi. Hz. Fahma (r.a) önünden onu bir elbise ile perdeliyordu. (Resulullah (a.s) da) içinde hamur izi bulunan bir teknede guslediyordu." (Ummu Hani r.a) dedi ki:
"Ardından kuşluğu kıldı. Ancak guslünü tamamladığında kaç rek'at kıldığını bilmiyorum." [21]
Bir başka rivayette de şöyle denmektedir:
"O (yani Ümmü Hani r.a) fetih yılı Resulullah (a.s)'ın yanına gitti. Vardığında (Resulullah a.s) guslediyordu ve kızı Hz. Fatıma (r.a) da O'nu bir elbise ile perdeliyordu. Selâm verdi. (Resulullah a.s): "Bu kimdir?" diye buyurdu. (Ümmü Hani (r.a) dedi ki): "Ben: "Ümmü Hani" dedim. Guslünü tamamlayınca kalkıp tek bîr elbiseye bürünmüş halde sekiz rek'at namaz kıldı." [22]
İmam Malik Muvatta'da, Müslim'in son rivayetinin: "Tek bir elbise içinde" ibaresine kadar olan kısmını rivayet etmiştir. [23]
Ebu Davud'un rivayetine göre de: "Resulullah (a.s) Fetih günü kuşluk nafilesini sekiz rek'at olarak ve her iki rek'atta bir selâm vererek kıldı." [24]
1949- İmam Malik, Hz. Aişe (r.a)'den rivayet etmiştir: "O, kuşluk namazını sekiz rek'at olarak kılar sonra şöyle derdi: "Benim için anne ve babam diriltilseydi onları terketmezdim." [25]
S ah ahilerin bazıları, Resulullah (a.s)'ın kuşluk namazını kumaya teşvikte bulunmasından O'nun bu namazı kıldığı kanaatine varmışlardır. Onlar bu namazı kılarlardı. Abdullah bin Ömer (r.a) gibi bazı sahabiler ise Resulullah (a.s)'ın gerek sözlü ve gerekse fiili olarak buna teşvikte bulunduğuna dair bir şey öğrenmiş değillerdi. Bununla birlikte bu namazı kılandan ve bu namazın kılınmasından övgüyle söz etmişlerdir. Birinci husus bir şeyi Resulullah (a.s) yapmış olmasa bile onun hakkındaki sözlü teşviğinin onun yapılması için yeterli olacağına delalet etmektedir. Bu esas, zikir, teşbih, tehlil, tekbir, tahmid için bir araya gelinmesi hakkındaki sözlü teşvikler için de söz konusudur. Nitekim Resulullah (a.s) bizzat kendisi bunu yapmış olmasa da, Buhari ve Müslim tarafından rivayet edilmiş olan (muttefekun aleyh) bir hadisi şerifte bu konuda teşvik bulunmaktadır. [26] Yukarıdaki ikinci husus da, ibadetle ilgili
1949-Muvatta (11153) 9-Kitabu Kasri's-Salafi's-Sefer, 8-Kusluk namazı babı. İsnadı sahihtir.
1950- Müslim, Hz. Aişe (r.a)'den şu şekilde rivayet etmiştir: "Muaze, kendisinin Hz. Aişe (r.a)'ye:
"Resulullah (a.s) kuşluğu kaç rek'at olarak kılardı?" diye sorduğunu o-nun da şöyle söylediğini bildirdi:
"Dört rek'at olarak ve Allah'ın dilediği kadar da artırırdı." [27]
Yukarıdaki rivayetle daha önce geçen ve Hz. Aişe (r.a)'nin, Resulullah (a.s)'ın yolculuk dönüşü dışında kuşluk namazı kıldığını görmediğini söylediğine dair rivayetin birleştirilmesi şu iki şekilden biriyle mümkün olabilir: Hz. Aişe (r.a) ye yukarıdaki rivayetinde Resulullah (a.s)'ın yolculuk dönüşünde kılmış olduğu kuşluk namazından söz ediyordur yahut Resulullah (a.s)'uı kuşluk namazım kılmadığını îbni Huzeyme'nin dediği gibi öylesine ve gelişigüzel bir şekilde söylemiştir. Birinci ihtimal ise birleştirme açısından daha kuvvetlidir.
1951- Müslim, Ebu Derda (r.a)'nın şöyle söylediğini rivayet etmiştir:
"Dostum bana üç şeyi, bunları yaşadığım sürece terketmemem üzere tavsiye etti: Her aydan üç gün oruç tutmak, kuşluk namazı ve vitir kılmadan uyumamak." [28]
1952- Buhari, Ebu Hureyre (r.a)'den şöyle rivayet etmiştir: [29]
"Dostum Resulullah (a.s) bana her aydan üç gün oruç tutmamı, iki rek'at kuşluk namazını ve uyumadan önce vitir namazı kılmamı tavsiye etti."
Tirmizi ve Nesai'nin rivayetlerine göre de şöyle söylemiştir:
"Resulullah (a.s) bana üç şeyde ahid verdi (söz aldı): Vitir kılmadan uyumamam, her aydan üç gün oruç tutmam ve kuşluk namazını kılmam." (1)
1953- İbni Huzeyme, Enes bin Malik (r.a)'den şöyle rivayet etmiştir: "Resulullah (a.s)'ın bir yolculukta kuşluk nafilesini sekiz rek'at olarak kıldığını gördüm. Namazını bitirince şöyle buyurdu:
"Ben ümit ve korku namazını kıldım. Rabbimden üç şey istedim. Bana ikisini verdi birini ise vermedi. O'ndan ümmetimi kıtlıkla öldürmemesini istedim kabul etti. Yine O'ndan düşmanlarını onlara üstün çıkarmamasını istedim kabul etti. O'ndan bir de onları ayrı ayrı gruplara ayırmamasını istedim, bunu kabul etmedi."
Ahmed bin Abdurrahman: "Ümmetimi kıtlıkla imtihan etmemesini..." ifadesini kullanmıştır. [30]
Bu hadisi şerifte kastedilen anlam; Yüce Allah'ın İslâm ümmetinin tümünü açlıkla yok etmemesi ve düşmanlarını tamamına üstün çıkarmamasıdır. Yoksa kastedilen anlam bazılarının üzerlerine düşmanlarını üstün çıkarmaması veya bölgelerden herhangi birini açlıkla imtihan etmemesi değildir. Nitekim Hz. Ömer (r.a) döneminde kıtlık yılı diye bilinen yılda açlık çekilmiştir. Ancak bazı İslâm bölgeleri o zaman rahatlık içindeydiler. Bir çok savaşta İslâm düşmanları Müslümanların bazılarına üstün çıkmışlardır. Ancak kâfirlerin Müslüman halklarının tamamına birden üstünlük sağladıkları hiç bir zaman olmamıştır. Moğol ve Tatar saldırıları Şam beldelerinde son bulmuş ve Mısır topraklan ve daha ilerisi bu saldırıdan uzak kalmışlardır. Geçmişteki haçlı saldırılan ise İslâm topraklarının ancak az bir kısmını kapsamıştır. Son emperyalist işgaller ise bütün îslâm beldelerini kapsamamıştır. Kuzey Yemen,
1953-İbni Huzeyme (2/230) Daha önce geçmiş olanların dışındaki kesmelerle İlgili bab-lar bölümü, Kuşluk namazında Allah'tan dilekte bulunma babı. Hakim (11314) Hâkim bunun sahih olduğunu söylemiş, Zehebi de ona muvafakat etmiştir. 1) Tirmizi (3/134) 6~Kitabu's-Savm, 54-Her aydan üç gün oruç tutulması hakkında gelen rivayetler babı. Nesai (4/204) 22-Kitabu's-Sıyam, 70-Resulullah (a.s.)'m orucu babı. Bu rivayet değişik metinlerle nakledilmiştir.
Necid ve Hicaz bölgeleri bu inkarcı işgalinden korunmuşlardır.
1954- İbni Huzeyme, Atban bin Malik (r.a)'ten rivayet etmiştir:
"Resulullah (a.s) evinde kuşluk nafilesini kıldı. (Diğerleri de) O'nun arkasında durdular ve O'nun evinde namaz kıldılar." [31]
Râtibe sünnetlerin dışındaki nafile namazlar cemaatin kalabalık olmaması, uğrak bir yerde olmaması ve buna insanların çağrılmaması şartıyla cemaatle kılınabilir. Bu, Malikilerin görüşleridir. Hanelilerin bu konudaki görüşlerini daha sonra göreceğiz.
1955- Ahmed bin Hanbel, Ebu Hureyre (r.a)'den rivayet etmiştir: "Resulullah (a.s)'m bir kereden başka kuşluk namazını kıldığını görmedim.” [32]
1956- Tirmizi, Asım bin Damra (rh.a)'dan şöyle rivayet etmiştir: [33]
"Hz. Ali bin Ebi Talib (r.a)'e Resulullah (a.s)'ın gündüz kıldığı namazdan sorduk. Şöyle söyledi:
"Siz buna güç yetiremezsiniz." Biz:
"Bizden kim buna güç yetirebilir?" dedik. Bu kez şöyle söyledi:
"Resulullah (a.s), güneş şuraya geldiğinde ve şurada ikindi vaktindeki halini aldığında iki rek'at namaz kılardı. Güneş şuraya geldiğinde şurada öğle vaktindeki halini aldığında dört rek'at namaz kılardı. Öğleden önce dört rek'at sonra da iki rek'at namaz kılardı. İkindiden önce dört rek'at kılardı ve her iki rek'atın arasını mukarreb (Yüce Allah'a yakın) meleklere, nebilere, peygamberlere ve mü'minlerden ve Müslümanlardan onları izleyenlere selâm vererek ayırırdı."
Nesai'nin rivayetine göre de şöyle söylemiştir:
"Resulullah (a.s), güneşin ışığı zayıfladığında iki rek'at namaz kılardı. Gündüzün ortasından önce dört rek'at kılardı. Selâmını da sonunda verirdi." [34]
Birinci rivayet, Resulullah (a.s)'ın kuşluk vaktinde altı rek'at namaz kıldığına işaret etmektedir. Önce iki rek'at kılıyordu ardından bir süre sonra zeval vaktinden önce dört rek'at daha kılıyordu. Sonra öğleden önce dört rek'at, sonra da iki rek'at kılıyordu, ikindiden sonra da dört rek'at kılıyordu. Bu, nafile namazın güneşin yükselmesinden
1957- Buharı, Abdullah bin Ömer (r.a)'in mevlası (azatlısı) Nafî'den şu şekilde rivayet etmiştir:
"Abdullah bin Ömer (r.a) şu iki gün dışında kuşluk namazı kılmazdı: Mekke'ye geldiği gün. Oraya kuşluk vakti gelirdi. Kabe'yi tavaf eder ve Ma-kam'ın arkasında iki rek'at namaz kılardı. Bir de Küba camisine geldiği gün. Oraya her cumartesi günü gelirdi. Camiye girdiğinde içinde namaz kümak-sızın çıkmaktan hoşlanmazdı. Resulullah (a.s)'m orayı binekli olarak ve yürüyerek ziyaret ettiğini rivayet ederdi. Bize de şöyle derdi:
"Ben arkadaşlarımın yaptığını gördüğüm gibi yapıyorum. Kimsenin gecenin veya gündüzün herhangi bir saatinde namaz kılmasını engellemem. Ancak güneşin doğuş ve batış saatlerine denk getirmemeniz şartıyla." [35]
Abdullah bin Ömer (r.a)'in sözü, onun kerahet vakitleri dışında mutlak nafile namaz kılınmasını caiz gördüğüne delalet etmektedir. Dört mezhebin görüşü de bu yöndedir ve bu konuda pek çok delil bulunmaktadır. Daha önce değişik vesilelerle bu delillerden söz edildi. Bundan sonra da bir maddeyi mutlak nafileye ayıracak ve orada da bazı delillerini zikredeceğiz. [36]
1958- Tirmizi, Bilal (r.a) ve Ebu Umame (r.a)'den rivayet etmiştir:
"Resulullah (a.s) şöyle buyurdu:
"Gece ibadetinde bulunun. Bu, sizden önceki salilderin adetlerindendir. Gece ibadeti Allah'a yakınlık, günâhlara son verme, kötülükleri örtme ve bedenden hastalığı atmadır." [37]
1959- Ebu Davud, Abdullah bin Amr bin As (r.a)'tan rivayet etmiştir:
"Resulullah (a.s) şöyle buyurdu:
"Kim on âyetle (gece ibadetinde) kıyam ederse (yani kıyanımda on âyet okursa) gafillerden yazılmaz, kim yüz âyetle kıyam ederse ihlasla İbadet e-den kullardan (kânitinden) yazılır, kim bin âyetle kıyam ederse kendilerine kıntarla sevap verilen kimselerden yazılır." [38]
1960- Ebu Davud, Abdullah bin Hubşi (r.a)'den rivayet etmiştir:
"Resulullah (a.s)'a: "Amellerin en efdali hangisidir?" diye soruldu. O da
şöyle buyurdu:
"Uzun kıyam (namazda uzun süre ayakta durmak)." [39]
1961- Ahmed bin Han bel, Hz. Ali (r.a)'den şöyle rivayet etmiştir: "Resulullah (a.s) şöyle buyurdu:
"Cennette Öyle odalar vardır ki, içleri dışlarından dışları da içlerinden görünür. Bir bedevi kalkarak: "Bunlar kimin içindir, ya Resulullah (a.s)?" diye sordu. O da şöyle buyurdu:
"Kim sözü güzel konuşur, yemek yedirir, orucu devanf ettirir ve geceleyin insanlar uykudayken namaz kılarsa." [40]
1962- Taberani, Mu'cemu'l-Kebir'de Resulullah (a.s)'m sohbetinde bulunmuş olan (yani sahabilerden olan) Yezid bin Ahnes (r.a)'ten rivayet etmiştir:
"Resulullah (a.s) şöyle buyurdu:
"İki şey dışında aranızda yarış yoktur: Allah'ın kendisine Kur'an-ı Ke-rimCden ilim) verdiği, o da bununla gecenin ve gündüzün kenarlarında ibadet eden, içinde olana uyan kimse ki, bir kimse (onun için): "Allah şuna verdiğini bana da vermiş olsaydı ben de onun yaptığını yapardım" der. Bir de Allah'ın kendisine mal verdiği ve o da bundan tasaddukta bulunan kimse ki, bir başkası onun için de aynı şeyi söyler." [41]
1963- Buhari ve Müslim, Muğire bin Şu'be (r.a)"den şu şekilde rivayet etmişlerdir:
"Resulullah (a.s) ayaklan şişinceye kadar ibadet etti. Kendisine: "Şüphesiz Allah senin geçmiş ve gelecek [42]günâhlarını bağışlamıştır" dendi. O da şöyle buyurdu:
"Şükredici bir kul olmayayım mı?" Bir rivayette de şöyle denmektedir:
"Şüphesiz ResuluUah (a.s) ayaklan -veya baldırları- şişinceye kadar ibadet ederdi. Kendisine bu söylenir, O da şöyle derdi:
"Şükredici bir kul olmayayım mı?" [43]
Bir başka rivayette: "Şişinceye veya kabarıncaya kadar..." ifadesi kullanılmıştır. [44]
Bir diğer rivayette de şöyle denmektedir:
"Ayaklan kabanncaya kadar namaz kıldı. Kendisine: "Günâhların bağışlandığı halde kendini bu kadar zorluyor musun?" dendi..." devamı vukan-daki gibidir. [45] J
1964- Buhari, Hz. Aişe (r.a)'nin şöyle söylediğini rivayet etmiştir: "ResuluUah (a.s) ayaklan çatlayıncaya kadar namaz kıldı." Bir diğer rivayette şöyle söylediği bildirilmiştir: [46]
"Geceleyin ayakları çatlayıncaya kadar namaz kılardı. Ben kendisine dedim ki: "Ya ResuluUah (a.s)! Senin geçmiş ve gelecek günâhların bağışlandığı halde nıçm böyle yapıyorsun?" O da şöyle buyurdu:
"Şükredici bir kul olmayı istemiyor muyum?" (Hz. Aişe r.a) dedi ki:
"Şişmanlayınca ve etleri artınca oturarak namaz kıldı. Rüku etmek istediğinde kalkar, okur sonra rüku ederdi." [47]
1965- Müslim, Hafsa (r.a)'nın şöyle söylediğini rivayet etmiştir:
"(Önceleri) ResuluUah (a.s)'ın nafile namazını oturarak kıldığını görmüş değildim. Vefatından bir yıl öncesi olunca nafile namazını oturarak kumaya başladı. Sureyi okurdu; onu tertil üzere (düzenli, anlaşılır bir şekilde ve tane tane) okurdu. Hatta ondan daha uzun bir (sureden) daha uzun sürerdi." [48]
1966- İbni Huzeyme, Abdullah bin Şakik (r.a)'ten, o da Hz. Aişe (r.a)-'den şu şekilde rivayet etmiştir:
"O (yani Abdullah bin Şakik) (Hz. Aişe (r.a)'den) ResuluUah (a.s)'ın oturarak kıldığı namaz hakkında soru sordu. O da şöyle söyledi:
"ResuluUah (a .s) geceleyin uzun bir süre ayakta namaz kılardı. Oturarak namaz kıldığında oturarak rüku ederdi. Ayakta namaz kıldığında da ayakta rüku ederdi."
Ebu Halid dedi ki: "Ben bunu Hişam bin Urve'ye söyledim. O da şöyle söyledi:
"Humeyd yalan söylemiş. Abdullah bin Şakik de yalan söylemiş. Babam bana Hz. Aişe (r.a)'nin şöyle söylediğini rivayet etti:
"ResuluUah (a.s) yaşlılık dönemine girinceye kadar asla oturarak namaz kılmış değildir. Bir sureyi okur sonra ondan birkaç âyet kaldığında kalkar [49]onları okur ve rüku ederdi." Ebu Bekir: "Sureler" demiştir. Ebu Bekir -yani İbni Huzeyme- şöyle söylemiştir:
"Hişam bin Urve, Abdullah bin Şakik'in rivayetini kabul etmedi. Çünkü bu rivayet görünüş itibariyle kendisinin babasından, onun da Hz. Aişe (r.a)'den rivayet etmiş olduğu metne ters düşmektedir. Ancak bu bana göre onun rivayetine ters değildir. Çünkü Halid'in Abdullah bin Şakik'ten, onun da Hz. Aişe (r.a)'den rivayetinde şöyle söylediğini: "Ayakta iken (Kur'an-ı Kerim) okuduğunda rüku ve secdesini ayaktan yapardı (yani ayakta iken rükuya gider sonra doğrulup ardından secdeye giderdi -Çeviren). Oturarak (Kur'an-ı Kerim) okuduğunda da rüku ve secdesini oturarak yapardı."
Bu metne göre yukarıdaki rivayet Urve ve Amra'nın Hz. Aişe (r.a)'den rivayet etmiş oldukları metne ters düşmemektedir. Çünkü Halid'in nakletmiş olduğu rivayet Resulullah (a.s)'ın kıraatinin tamamını ayakta yapması durumunda ayaktayken rükuya gittiğine delalet etmektedir. Abdullah bin Şakik, Resulullah (a.s)'ın kıraatinin bir kısmını ayakta bir kısmım ise oturarak yapması durumunda namazım nasıl kıldığından söz etmemiştir. Bundan sadece Urve, Ebu Seleme ve Amra Hz. Aişe (r.a)'den rivayetlerinde söz etmişlerdir. Bütün bu rivayetlerde (Resulullah (a.s)'ın) kıraatinin bir kısmını ayakta bir kısmını oturarak yapması durumunda ayaktayken rükuya gittiği bildirilmektedir. Ancak Urve, Ebu Seleme ve Amra rivayetlerinde Resulullah (a.s)'ın kıraatinin bir kısmım ayakta, bir kısmını oturarak yaptığı ve ayaktayken rükuya gittiği namazlarına nasıl başladığından söz etmemektedirler. İbni Şirin, Abdullah bin Şakik'in Hz. Aişe (r.a)'den rivayetiyle (Resulullah (a.s)'ın) bu namazına ayakta başladığını bildirmektedir.
1967- Ebu Davud, Ebu Hureyre (r.a)'den rivayet etmiştir: "Resulullah (a.s) şöyle buyurdu:
"Geceleyin kalkıp namaz kılan ve hanımını da uyandıran adama Allah rahmet eylesin. (Hanımı) eğer kalkmak istemezse yüzüne su serper. Geceleyin kalkıp namaz kılan ve kocasmı da uyandıran kadına Allah rahmet eylesin. (Kocası) eğer kalkmak istemezse yüzüne su serper." [50]
1968- Ebu Davud, Ebu Said el-Hudri (r.a) ve Ebu Hureyre (r.a)'den rivayet etmiştir: [51]
"Resulullah (a.s) şöyle buyurdu:
"Bir adam geceleyin hanımını kaldırır ve birlikte iki rek'at namaz kılarlarsa -veya kılarsa- zikreden erkeklerden ve zikreden kadınlardan yazılırlar."
Ebu Davud şöyle söylemiştir:
"Bunu İbni Kesir Ebu Said el-Hudri (r.a)'den mevkuf olarak rivayet etmiş ancak Ebu Hureyre (r.a)'den söz etmemiştir."
Bir başka rivayette de şöyle denmektedir:
"Allah'ı çokça anan erkeklerden ve kadınlardan yazılırlar." [52]
1969- İmam Malik, Abdullah bin Ömer (r.a)'den rivayet etmiştir: [53]
"Babası Hz. Ömer bin Hattab (r.a) geceleyin Allah'ın dilediği kadar namaz kılardı. Gecenin sonu olduğunda ailesini namaz için uyandırırdı. Onlara: "Namaz, namaz" diye seslenir, sonra şu ayeti kerimeyi okurdu: "Ailene namazı emret. Kendin de ona sabırla devam et. Biz senden rızık istemiyoruz. Seni biz nzıklandınyoruz. Sonuç takva (sahipleri)nindir." [54]
1970- Ahmed bin Han bel, Ebu Hureyre (r.a)'den rivayet etmiştir: "Resulullah (a.s) şöyle buyurdu:
"Biriniz uyuduğunda şeytan onun başının ense köküne üç düğüm atar. Her düğümü: "Önünde daha uzun bir gece var, uyu" (diyerek) yerine yerleştirir. Eğer uyanıp Allah'ı anarsa birinci düğüm çözülür. Eğer abdest alırsa bir düğüm daha çözülür. Eğer namaz kılarsa o zaman bütün düğümleri çözülür. Böylece dinç, gönül rahatlığı içinde bir hale kavuşur. Aksi takdirde iç huzursuzluğu içinde ve tembel olarak sabahlar." [55]
1971- Buhari ve Müslim, Abdullah bin Mes'ud (r.a)'dan şu şekilde rivayet etmişlerdir:
"Resulullah (a.s)'ın yanmda bir adamdan söz edildi.
"Sabahlaymcaya kadar uyumaya devam etti. Namaza kalkmadı" denildi. Bunun üzerine (Resulullah a.s) şöyle buyurdu:
"Bu kulağına -yahut: "İki kulağına" dedi- şeytan işemiş bir adamdır." [56]
Nevevi, Müslim Şerhi'nde şöyle söylemiştir:
"Bunun anlamı hakkında farklı görüşler ileri sürmüşlerdir. İbni Kuteybe şöyle söylemiştir:
"Bunun anlamı: "Şeytan onu bozmuş"tur. Nitekim biri bir şeyi bozduğunda: "İçine işedi" denir."
Muhelleb, Tahavi ve daha başkaları da şöyle söylemişlerdir:
"Bu, o kişinin şeytana uyduğuna ve onun hükmüne girdiğine işaret için söylenmiş bir istiaredir."
Şeytanın: "Önünde daha uzun bir gece var" diyerek kişinin başının ense köküne düğümler vurması ise onu küçük düşürmek içindir. Yine şöyle denmiştir: "Bu söz: "O onu hafife almış, küçümsemiş ve kendisi ona karşı üstünlük sağlamıştır" anlamındadır. Bir kimseyi küçük düşüren ve onu aldatan kimse hakkında: "Kulağına işedi" denir. Bunun aslı ise bir hayvanın bir aslanı küçümsemek amacıyla onun kulağına işemesine dayanmaktadır."
Harbi şöyle söylemiştir:
"Bunun anlamı şudur: Ona üstünlük sağlamış ve onu kendi hükmüne almıştır." Kadı lyaz da: "Bunun zahiri anlamında (yani doğrudan doğruya işeme anlamında) olması da uzak bir ihtimal değildir. Özellikle kulaktan söz edilmesi ise bu organın kişinin dikkatini sağlayan organ olması dolayı-sıyladır." [57]
1971-Buhari (3/38) 19-Kitâbu't-Teheccüd, 13-Bir kimsenin namaz /almadan uyuması halinde şeytanın kulağına işeyeceği babı. Müslim (1/537) 6-Kitabu Salati'l-Musâfirin ve Kasrihâ, 28-Sabah oluncaya kadar bütün gece boyunca uyuyan bir kimse hakkında rivayet edilenler babı. Nesai (3/204) 20-Kitâbu Kıyami'l-Leyl ve Tatavvu'i'n-Nehâr, 5-Gece ibadetine teşvik babı.
1972- İmam Malik, Hz. Aişe (r.a)'den rivayet etmiştir: "Resulullah (a.s) şöyle buyurdu:
"Her kimin gece namazı olur (gece namazını vird haline getirmiş olur) da uykuya dalarak bu namaza kalkamazsa mutlaka onun için bu namazının sevabı yazılır. Uykusu da onun için bir sadaka olur." [58]
1973- Nesai, Ebu Derda (r.a)'dan şu şekilde rivayet etmiştir: [59]
"Ona haber verildiğine göre Resulullah (a.s) şöyle buyurmuştur:
"Kim gece kalkıp namaz kılmak niyetiyle yatağına girer sonra sabah-
layıncaya kadar gözlerine uyku ağır gelirse kendisi için niyet ettiğinin sevabı
yazüır. Uykusu da onun için Rabbinden bir sadaka olur."
Bu hadis bir başka rivayette Ebu Derda (r.a) ve Ebu Zer (r.aYden mevkuf olarak nakledilmiştir. [60]
1974- Ebu Davud, Hz. Aişe (r.a)'nin şöyle söylediğini rivayet etmiştir: "Resulullah (a.s)'i geceleyin Yüce Allah uyandırırdı. O hizbini (yani Kur-'an-ı Kerim'den okuduğu bölümü) bitirmeden seher vakti girmezdi" Bir rivayette "hizbi" yerine "cüz'ü" ifadesi geçmektedir. [61]
1975- Buhari ve Müslim, Mesruk (r.a)'dan şöyle rivayet etmişlerdir:
- "Hz. Aişe (r.a)'ye: "Hangi amel Resulullah (a.s) için daha sevimliydi?" diye sordum. "Sürekli olanı" dedi. Ben: "Gecenin hangi vaktinde (ibadete) kalkardı?" diye sordum. O da şöyle söyledi:
"Geceleyin horozun sesini duyduğunda kalkardı." [62]
1976- Nesai, Ümmü Seleme (r.a)'nin şöyle söylediğini rivayet etmiştir: [63]
"Resulullah (a.s)'ın canı alınmadan öncesinde (yani son dönemlerinde) farzların dışındaki namazlarının çoğunu oturarak kılardı."
Bir rivayette "farz namaz" hakkında "mektube" yerine "fariza" ibaresi kullanılmaktadır (ki ikisi de aynı anlama gelir). (Bu rivayetin devamında şöyle deniyor):
"O'nun için amellerin en sevimlisi, az da olsa sürekli olanıydı." [64]
1977- Buhari ve Müslim, Esved bin Yezid (r.a)'in şöyle söylediğini rivayet etmişlerdir: [65]
"Hz. Aişe (r.a)'ye: "Resulullah (a.s)'ın gece namazı nasıldı?" diye sordum. Şöyle söyledi:
"İlk kısmında uyur ve son kısmında kalkarak namaz kılardı. Sonra yatağına dönerdi. Müezzin ezan okuduğunda kalkar bir ihtiyacı varsa gusleder değilse abdest alıp çıkardı."
Ebu Seleme (r.a)'nin Hz. Aişe (r.a)'den rivayetine göre de Hz. Aişe (r.a)
şöyle sö>iiemiştir:
"-Resulullah (a.s)'ı kastederek- Benim yanımda seher O'nu ancak uykuda bulurdu." [66]
Bir başka rivayete göre de şöyle söylemiştir:
"Benim evimde -veya yanımda- ilk seher Resulullah (a.s)'ı ancak uykuda bulmuştur." [67]
1978- Nesai, Enes bin Malik (r.a)'in şöyle söylediğini rivayet etmiştir:
"Resulullah (a.s)'ı gece namaz kılarken görmek istemediğimizde mutla ka O'nu namaz kılarken görürdük. Ne zaman da O'nu uyurken görmez is temeseydik mutlaka uyurken görürdük." [68]
1979- Buhari ve Müslim, Abdullah bin Mes'ud (r.a)'un şöyle söylediğini rivayet etmişlerdir:
"Bir gece Resulullah (a.s) ile birlikte namaz kıldım. O kadar uzattı ki, kötü bir şey düşündüm."
"Ne düşündün?" diye soruldu. "Oturmayı ve O'nu öyle bırakmayı düşündüm" dedi." [69]
1980- Müslim, Huzeyfe bin Yeman (r.a)'den şöyle rivayet etmiştir:
"Bir gece Resulullah (a.s) ile birlikte namaz kıldım. Bakara suresi ile başladı. "Yüz ayette rüku eder" dedim. Sonra devam etti. "Bununla bir rek'atı kılar" dedim. Devam etti. "Bunun sonunda rüku eder" dedim. Sonra Nisa suresine başladı. Onu okudu. Sonra Ali İmran suresine başladı. Onu da okudu. [70] Üzerinde dura dura okuyordu, içinde teşbih bulunan bir âyet geçtiğinde teşbih ediyor, içinde dilek olan bir âyet geçtiğinde dilekte bulunuyor, yine içinde sığınma (ta'avvuz) bulunan bir âyet geçtiğinde (Allah'a) sığmıyordu. Sonra rüku etti. "Subhane Rabbiye'1-Azim" demeye başladı. Rükusu da kıyamının benzeri oldu. Sonra: "Semi'a'llahu limen hamiden" dedi. -Bir rivayette: "Rabbena leke'1-hamd" ifadesi de ilave edilmiştir. [71] Sonra rüku-suna yakın bir şekilde uzun bir süre kıyam yaptı. Sonra secdeye vardı ve: "Subhane Rabbiye'1-A'la" dedi ve secdesi de kıyamına yakın oldu."
Nesai bir başka rivayette şu fazlalığa yer vermiştir:
"Ne zaman bir korkutma veya Allah'ı yüceltme âyeti geçse mutlaka O'nu zikrediyordu." [72]
Ebu Davud'un rivayetine göre de şöyle söylemiştir:
"Resulullah (a.s)'ın geceleyin namaz kıldığım gördüm. Üç kere: "Allahu Ekber Zu'1-Melekuti ve'1-Ceberuti vel-Kibriya'i ve'1-Azame (Mutlak hâkimiyet üstün güç, yücelik ve büyüklük sahibi Allah en büyüktür}" diyerek namaza başladı. Sonra namaza girip Bakara suresini okudu. Sonra rüku etti. Rükusu da kıyamına yakm oldu. Rükusunda: "Subhane Rabbiyel-Azim" derdi. Sonra rükudan kafasını kaldırdı. Kıyamı da rükusuna yakın oldu. "Li Rabbiye'1-Hamd (Hamd Rabbime'dir)" diyordu. Sonra secde ediyordu. Secdesi de kıyamına yakın oldu. Secdesinde: "Subhane Rabbiye'1-A'la" diyordu. Sonra başım secdeden kaldırdı. İki secde arasında secdede kaldığı süreye yakın bir süre oturuyordu. Şöyle diyordu: "Rabbi'ğfir li, Rabbi'ğfir li (Rabbim beni bağışla, Rabbim beni bağışla)." Böyle dört rek'at namaz kıldı. Bunlarda Bakara, Ali İmran, Nisa ve Maide -veya En'am- surelerini okudu.
Maide ve En'am suresi konusunda Şu'be tereddüt etmiştir." [73]
1981- İmam Malik, Avf bin Malik Eşca'i (r.a)'nin şöyle söylediğini rivayet etmiştir:
"Bir gece Resulullah (a .s) ile birlikte namaza durdum. Namaza durdu ve Bakara suresini okudu. Her ne zaman bir rahmet ayeti geçse mutlaka onda durup istekte bulunuyordu. Yine ne zaman bir azap âyeti geçse mutlaka durup (Allah'a) sığmıyordu. Sonra kıyamı kadar bir süre rüku yaptı. Rükusunda şöyle diyordu:
"Subhane Zi'1-Melekuti ve'1-Ceberuti ve'1-Kibriya'i ve'1-Azame (Mutlak hâkimiyet, üstün güç, yücelik ve büyüklük sahibi olan Allah'ın şani pek yücedir)." Sonra kıyamı kadar bir süre secde etti. Sonra secdesinde bunun gibi dedi. Sonra kalkıp Ali İmran suresini okudu. Sonra (takib eden sureleri) birer sure halinde okudu." [74]
1982- Müslim, Zeyd bin Halid (r.a)'den şöyle rivayet etmiştir:
"Bu gece Resulullah (a.s)'ın namazım gözleyeceğim" dedim. İki kısa rek'at kıldı. Sonra iki uzun rek'at kıldı. Sonra iki rek'at daha kıldı. Onlar ondan önceki iki rek'attan daha kısaydılar. Sonra iki rek'at daha kıldı. Onlar ondan önceki iki rek'attan daha kısaydılar. Sonra iki rek'at daha kıldı. Onlar ondan önceki iki rek'attan daha kısaydılar. Sonra iki rek'at daha kıldı. Onlar ondan Önceki iki rek'attan daha kısaydılar. Sonra vitir kıldı. Böylece onüç rek'at oldu." [75]
1983- Buhari ve Müslim, Abdullah bin Abbas (r.a)'ın şöyle söylediğini rivayet etmişlerdir:
"Bir gece teyzem Meymune (r.a)'nin yanında geceledim. Geceleyin Resu-lullah (a.s) kalktı. Asılı bir kırbadan hafifçe abdest aldı. -Amr bin Dinar hafif ve az (su ile) olduğunu söylemiştir- Sonra namaza durdu. Ben de kalktım. O'nun aldığı gibi abdest aldım. Sonra gelip O'nun sol yanma durdum. -Muhtemelen Süfyan burada ("sol" anlamına "yesâr" yerine) "şimâî" kelimesini kullanmıştır (ki hiç bir anlam farkı yoktur)- Beni çevirip sağ tarafına geçirdi. Sonra Allah'ın dilediği kadar namaz kıldı. Sonra yan üstü yatıp hor-laymcaya kadar uyudu. Sonra müezzin gelip O'na namaz vaktinin geldiğini haber verdi. O da namaza kalktı ve abdest almadan sabah namazını kıldı."
Süfyan dedi ki: "Bu, Resulullah (a.s)'a özel bir şeydir. Çünkü bize şöyle bildirilmiştir:
"Resulullah (a.s)'m gözleri uyur ama kalbi uyumaz."
İbni Medini'nin Süfyan'dan rivayetinde de şöyle denmektedir:
"Amr'a: "İnsanlar: "Resulullah (a.s)'in gözleri uyur ama kalbi uyumaz" diyorlar" dedim. Amr da şöyle söyledi:
"Ben Ubeyd bin Umeyr'in şöyle söylediğini duydum:
"Peygamberlerin rüyaları vahiydir."
Daha sonra şu ayeti kerimeyi okudu:
"(Çocuk) onun yanında koşacak çağa erince dedi ki: "Ey oğulcağızım! Ben [76]rüyamda seni boğazladığımı görüyorum. Bak ne düşünürsün?" Dedi ki: "Ey babacığım! Sen emrohmduğunu yap. İnşallah beni sabredenlerden bulacaksın." [77] [78]
Bir rivayete göre de şöyle söylemiştir:
"Bir gece teyzem Meymune (r.a)'nin evinde geceledim. Resulullah (a.s) bir süre hanımıyla sohbet etti. Sonra uyudu. Gecenin son üçte biri girince oturdu. Göğe baktı ve şöyle söyledi:
"Göklerin ve yerin yaratılışında, gece ile gündüzün ardarda gelişinde akıl sahipleri için (Allah'ın gücü hakkında fikir veren) deliller vardır." [79]
Sonra kalkıp abdest aldı, misvaklandı ve ardından on bir rek'at namaz kıldı. Sonra Bilal (r.a) ezan okudu. Bunun ardından iki rek'at namaz kıldı ve çıktı." [80]
Bir başka rivayete göre de şöyle söylemiştir:
"Resulullah (a.s)'m onun yanında olduğu bir gece, Resulullah (a.s)'ın namazının nasıl olduğuna bakmak için Meymune (r.a)'nin evinde uyudum. Resulullah (a.s) hanımıyla bir süre konuştu..." daha sonra yukarıdaki hadisi vermiştir. [81]
Bir rivayette de şöyle denmektedir:
"O, bir gece mü'minlerin annesi Meymune (r.a)'nin yanında geceledi. O, onun teyzesidir. Dedi ki: "Mutlaka Resulullah (a.s)'m namazının nasıl olduğuna bakacağım" dedim. (Meymune r.a) Resulullah (a.s)'a bir yastık verdi. Ben yastığın enine olan kısmına uzandım. Resuluîlah (a.s) ve hanımı da boyuna olan kısmına uzandılar. Resulullah (a.s) gece yansı oluncaya kadar uyudu. Yahut bunun biraz öncesine veya biraz sonrasına kadar uyudu. Sonra Resulullah (a.s) uyandı. Oturup eliyle yüzünden uykunun etkisini silmeye başladı. Sonra Kur'an-ı Kerim'in Ali İmran suresinin son on âyetini okudu. Sonra asılı bir kırbaya doğru uzandı. Ondan abdest aldı. Abdestini güzelce aldı. Sonra kalkıp namaza durdu."
Abdullah bin Abbas (r.a) dedi ki:
"Ben de kalkıp O'nun yaptığı gibi yaptım. Sonra gidip yanmda durdum.
Resulullah (a.s) sol elini benim başımın üzerine koydu ve sol kulağımdan tutup çekti. Ardından iki rek'at namaz kıldı. Sonra iki rek'at, sonra iki rek'at, sonra iki rek'at, sonra iki rek'at sonra iki rek'at, sonra vitir kıldı. Sonra müezzin kendisine gelinceye kadar yan üstü yattı. Sonra kalkıp iki kısa rek'at namaz kıldı. Sonra çıktı ve sabah namazını kıldı." [82] Bir başka rivayete göre de şöyle söylemiştir:
"Meymune (r.a)'nin yanında geceledim. Resulullah (a.s) da o gece onun yanındaydı. Resulullah (a.s) abdest aldı, sonra kalkıp namaza durdu. Ben de sol yanında durdum. Beni tutup sağ yanına aldı. Bu gece onüç rek'at namaz kıldı. Sonra Resulullah (a.s) horlaymcaya kadar uyudu. Uyuduğunda horlardı. Sonra müezzin kendisine geldi. Ardından çıktı ve abdest almadan namaz kıldı." [83]
Bir başka rivayete göre de şöyle söylemiştir:
"Bir gece teyzem Meymune bintu Haris (r.a)'in yanında geceledim. Ona dedim ki; "Resulullah (a.s) kalktığında beni uyandır." Resulullah (a.s) kalktı. Ben de O'nun sol yanına durdum. Benim elimden tutarak sağ yanına geçirdi. Ben bir yanlışlık yaptığımda kulaklarımın ibiklerinden tutardı. Bu sırada onbir rek'at namaz kıldı. Sonra çömeldi. Oyleki uyurken çıkardığı nefesinin sesini duyuyordum. Fecir açıldığında iki kısa rek'at namaz kıldı." [84] Bir başka rivayete göre şöyle söylemiştir:
"Meymune (r.a)'nin yanında geceledim. Resulullah (a.s) kalkıp ihtiyacını gördü. Sonra yüzünü ve ellerini yıkadı. Sonra uyudu. Sonra kalkıp kırbanın yanma gitti. Onun bağını çözdü sonra iki abdest arası bir abdest aldı, çok (su) harcamadı. Mükemmel yaptı. Sonra kalkıp namaza durdu. Ben de benim kendisini izlediğimi görmesini istemediğimden ben de kalkıp abdest aldım. O namaza durdu. Ben de sol yanında durdum. Beni, elimden tutup döndürerek sağ yanına geçirdi. Namazı onüç rek'ata tamamlandı. Sonra yan yatıp horluyuncaya kadar uyudu. Uyuduğunda horlardı. Bunun ardından Bilal (r.a) kendisine gelerek namaz vaktinin geldiğini haber verdi. Kalkıp abdest almadan namaza durdu. Duasında şöyle diyordu:
"Ey Allah'ım! Sen benim kalbime nur ver, gözüme nur ver, kulağıma nur ver, sağıma nur ver, soluma nur ver, üstümden nur ver, altımdan nur ver, önümden nur ver, arkamdan nur ver, bana nur ihsan et." [85]
Kureyb şöyle söylemiştir:
"Yedi tane tabutta. Ben Abbasoğullarmdan bir adamla karşılaştım ve o: "Sinirim, etim, kanım, kılım, derim" diye söz etti ve iki özelliği andı. (Yani bu sayılanlara da nur verilmesini istediğini bildirdi -Çeviren)."
Bir rivayette: "Bana nur ihsan et" ifadesinin yerine: "Benim nurumu büyült" ifadesine yer verilmiştir. Bu rivayette: "Benim kendisi için uyandığımı görmesini istemediğimden" ifadesi geçmektedir. [86]
Bir başka rivayete göre şöyle söylemiştir:
"Teyzem Meymune (r.a)'nin evinde kaldım. O'nun (yani Resulullah (a.s)'m) nasıl namaz kıldığını izledim -Bir rivayette aynı anlama gelen bir başka kelime kullanılmıştır. [87]- Devamında: "Sonra horlaymcaya kadar uyudu..." ifadesine kadar yukarıdakinin benzerini zikretmiştir." (Bundan sonrası ise şöyledir): "Biz O'nun uyuduğunda horladığını bilirdik. Sonra namaza kalktı ve namaz kıldı. Namazında -veya secdesinde- şöyle diyordu:
"Ey Allah'ım! Sen benim kalbime nur ver, gözüme nur ver, kulağıma nur ver, sağıma nur ver, soluma nur ver, üstümden nur ver, altımdan nur ver, arkamdan nur ver, bana nur ihsan et -yahut: Beni nur eyle-."
Bu rivayette: "Ben Abbasoğullarmdan bir adamla karşılaştım" kısmı yer almamıştır. [88] Bir rivayette: "Beni nur eyle" ifadesini kesin bir şekilde vermiş ve tereddüt etmemiştir. [89]
Bir başka rivayette ise şöyle denmektedir: "Resulullah (a.s) o gece on söz ile dua etti."
Seleme dedi ki: "Bana bunu Kureyb rivayet etti. Ben ondan on iki (söz) ezberledim ve kalanlarını unuttum. Resulullah (a.s) şöyle buyurdu:
"Ey Allah'ım! Sen benim kalbime nur ver, dilime nur ver, kulağıma nur ver, gözüme nur ver, üstümden nur ver, altımdan nur ver, sağıma nur ver, soluma nur ver, önümden nur ver, arkamdan nur ver, benim için i-çimden nur ihsan et ve benim nurumu büyült." [90]
Bir diğer rivayette şöyle denmektedir:
"Teyzem Meymune (r.a)'nin yanında geceledim..." Sonra hadisi naklettim ve Resurullah (a.s)'m yüzünü ve ellerini yıkamasından söz etmemiştir. Ancak şöyle söylemiştir:
"Kırbanın yanma geldi, bağını çözdü, iki abdest arası bir abdest aldı sonra yatağına geldi ve uyudu. Sonra ikinci bir kalkışla kalktı. Kırbanın yanına gel-, di, bağını çözdü. Sonra aynı şekilde abdest aldı." Bu rivayette: "Benim nurumu büyült" ifadesine yer verilmekte, "Beni nur eyle" ifadesi geçmemektedir. [91]
"Yedi tane tabutta" sözü hakkında: Nevevi Müslim Şerhi'nde şöyle söylemiştir:
"İlim adamları şöyle söylemişlerdir:
"Bunun anlamı şudur: Duada yedi şey yani yedi söz zikredildi ben bunları unuttum." Burada tabut ile kastedilenin kaburgalar ve onun içinde kalan vs. organlar olduğunu da söylemişlerdir. Burada kaburgalar içindekileri koruyan sandık şeklindeki tabuta benzetilmiştir. Yahut bu ifadenin anlamı şudur: "Yedi tanesi kalbimdedir ancak bunları unuttum."
"Ben Abbasoğullarından bir adamla karşılaştım" sözünü söyleyen kişi Seleme bin Kuheyl yani hadisi Abdullah bin Abbas (r.a)'m mevlası (azatlısı) Kureyb'den rivayet eden kişidir.
Süfyan'm, Resulullah (a.s)'ın uyuduktan sonra kalkıp abdest almadan namaz kılmasıyla ilgili açıklamasını daha Önce gördük. Bu özellik sadece Resulullah (a.s)'a özeldir. Çünkü O'nun gözleri uyuduğu halde kalbi uyumaz. Kendisine abdestinin bozulmadığının vahyedilmiş olması dolayısıyla böyle yapmış olduğu da söylenebilir. Çünkü uyku bizzat abdest bozucu bir şey değildir. Ancak kişinin uyku halinde kendine hâkim olmaması, dolayısıyla bu esnada vücudundan bir şeyin çıkmış olabileceği ihtimali, abdestinin bozulmasına se-beb sayılmaktadır.
1984- Müslim, Said bin Hişam (r.a)'dan rivayet etmiştir: "O (yani Said bin Hişam r.a) Allah yolunda savaşmak istedi. Medine'ye geldi. Oradaki bir araziyi satarak onunla silah ve savaşta bineceği at satın almak ve Rumlar karşısında Ölünceye kadar savaşmak istedi. Medine'ye geldiğinde Medine halkından bazı insanlarla karşılaştı. Onlar onu bunu yapmaktan nehyettiler ve Resulullah (a.s)'ın sağlığında altı kişilik bir gurubun bunu yapmak istediklerini ancak Resulullah (a.s)'m kendilerini bundan nehyettiğini ve de: "Sizin için bende bir örnek yok mudur?" diye buyurduğunu bildirdiler. Onlar böyle bildirince o (yani Said bin Hişam) daha önce boşamış olduğu hanımını geri aldı ve onu geri aldığına şahit tuttu. Sonra Abdullah bin Abbas (r.a)'ın yanına giderek ona Resulullah (a.s)'ın vitri hakkında soru sordu. Abdullah bin Abbas (r.a) dedi ki:
"Resulullah (a.s)'m vitri konusunda yeryüzünde olanların en bilgilisini sana bildireyim mi?" O: "Kimdir?" diye sordu. O da şöyle söyledi:
"Hz. Aişe (r.a)'dir. Sen ona gidip sor. Sonra bana gelip onun sana verdiği cevabı bildir."
(Said bin Hişam) dedi ki: "Bunun üzerine ben çıktım. Hakim bin Eflah-'ın yanma gittim. Onu da (Hz. Aişe (r.a)'nin) yanma gitmek üzere yanıma aldım. O dedi ki:
"Ben ona yaklaşmam. Çünkü ben onu şu iki gurup hakkında bir şey [92] söylemekten nehyettim. Ama o bu konuda ısrar etti".
Ben kendisini yemine saldım (yani mutlaka gelmesini istedim), bunun üzerine geldi. Hz. Aişe (r.a)'nin yanına gitmek üzere birlikte yola çıktık. Kendisinden izin istedik. O da bize izin verdi. Yanma girdik."Sen Hakim misin?" diye sordu. Onu hemen tanıdı. (Hakim): "Evet" dedi. Ardından: "Beraberinde kim var?" diye sordu. "Sa'd bin Hişam" dedi. "Hişam kimdir?" diye sordu. "Amir'in oğludur" dedi. Onun için rahmet diledi ve hakkında iyi şeyler konuştu. O (yani Amir r.a) Uhud olayında yaralanmıştı. Ben:
"Ey mü'minlerin annesi! Bana Resulullah (a.s)'m ahlakından haber ver!" dedim.
"Kur'an-ı Kerim'i okumuyor musun?" diye sordu.
"Evet, okuyorum" dedim. Bunun üzerine: "Resulullah (a.s)'m ahlâkı da Kur'an-ı Kerim'di (yani Kur'an-ı Kerim'de ne isteniyorsa oydu)" dedi.
Ben kalkmayı ve bir daha ölünceye kadar kimseye bir şey sormamayı düşündüm. Sonra içime bir şey doğdu. Bu kez: "Bana Resulullah (a.s)'m (gece) ibadetinden (namazından) haber ver" dedim. O:
"Yâ eyyuhe'l-muzzemmil"i okumuyor musun?" diye sordu. "Evet, okuyorum" dedim."
Şanı yüce olan Allah bu surenin başında gece ibadetini farz kıldı. Böylece Resulullah (a.s) ve ashabı bir yıl süreyle gece ibadetine kalktılar. Allah da gökte bunun sonunu oniki ay süreyle tuttu (yani bu surenin son kısmını oniki ay süreyle gökte tutarak indirmedi -Çeviren). Sonunda şanı yüce olan Allah bu surenin sonunda bu görevi hafifletici hükmünü indirdi. Böylece gece ibadeti farz olmaktan çıkıp nafile ibadet sayıldı." Ben:
"Ey mü'minlerin annesi! Bana Resulullah (a.s)'m vitrinden haber ver!" dedim. Şöyle söyledi:
"Biz onun misvakını ve abdest suyunu hazırlardık. Yüce Allah O'nu geceleyin ne vakit kaldırmak isterse kaldırırdı. Kalkar misvaklanır, abdest alır ve dokuz rek'at namaz kılardı. Bunda (bu namazı kılarken) sekizinci rek'ata gelinceye kadar oturmazdı. Bu sırada (yani sekizinci rek'attan sonraki oturuşu esnasında) Allah'ı zikreder, O'na hamdeder ve O'na dua ederdi. Sonra selâm vermeksizin kalkardı. Sonra kıyama durur ve dokuzuncu rek'atı kılardı. Sonra oturur ve Allah'ı zikreder, O'na hamdeder ve O'na dua ederdi. Sonra bize duyuracak bir şekilde selâm verirdi. Sonra selâm vermesinin ardından oturduğu yerde iki rek'at namaz kılardı. Böylece onbir rek'at kılmış olurdu, ey oğulcağızım! Ancak Resulullah (a.s) yaşlanınca ve kendisini et sarınca yedi rek'atla vitir kılmaya başladı. İki rek'atı da aynen daha önce kıldığı şekilde kılardı ve bununla dokuz rek'at olurdu. Resulul-lah (a.s) bir namaz kıldığında onu devam ettirmekten hoşlanırdı. Geceleyin uykunun ağır basması veya rahatsızlık dolayısıyla gece ibadetinden geri kalması durumunda gündüz oniki rek'at namaz kılardı. Aîlah Resulünün Kur'an-ı Kerim'in tamamını bir gecede okuduğunu, yine bir gece sabaha kadar namaz kıldığını ve Ramazan ayı dışında bir ayın tamamını oruçlu geçirdiğini bilmiyorum (hatırlamıyorum)."
(Said bin Hişam) dedi ki:
"Bunun ardından Abdullah bin Abbas (r.a)'in yanma gittim ve (Hz. Aişe (r.a)'nin) söylediklerini ona bildirdim. O da şöyle söyledi:
"Doğru söylemiş. Ben de eğer onun yakınma gidiyor veya yanına giriyor olsaydım muhakkak bunları bana sözlü olarak söylemesi için yanına giderdim." Ben dedim ki:
"Ben eğer senin onun yanına girmediğini bilseydim onun hadisini (sözlerini) sana bildirmezdim."
Ebu Davud'un nakletmiş olduğu bir başka rivayete göre de şöyle söylemiştir:
"Hz. Aişe (r.a)'ye Resulullah (a.s)'m gece ortasında kıldığı namaz hakkında soru soruldu. O da şöyle söyledi:
"Yatsı namazını cemaatle kılardı. Sonra ailesine döner ve dört rek'at namaz kılardı. Sonra uyumak üzere yatağına çekilirdi. Abdest suyu başucuna üstü Örtülü halde konmuş olurdu. Yine misvakı konmuş olurdu. Derken Yüce Allah O'nu gecenin belli bir saatinde kaldırırdı. O da misvaklanir ve güzelce abdest alırdı. Sonra namazgahına dururdu ve sekiz rek'at namaz kılardı. Bunlarda (bu rek'atlarda) Fatiha suresini ve Allah'ın dilediği üzere Kur'an-ı Kerim'den bir sureyi okurdu.
Bunlarda sekizinci rek'attaki oturuşuna kadar hiç oturmaz ve selâm da vermezdi. Dokuzuncuda da oturuncaya kadar (Kur'an-ı Kerim) okurdu. Allah'ın dilediği üzere O'na dua eder, O'ndan dilekte bulunurdu. Ve yüksek sesle bir kere selâm verirdi. Selâm verirken sesini bu derece yükselterek neredeyse bütün ailesini uyandırırdı. Sonra oturduğu yerde Fatiha suresini okurdu. Oturarak rüku ederdi. Sonra ikinci rek'atta (Kur'an-ı Kerim) okurdu. Ardından oturduğu yerde rüku ve secde ederdi. Sonra Allah'ın dilediği kadar dua ederdi. Sonra selâm verir ve çekilirdi. Resulullah (a.s)'ın bu şekildeki namazı şişmanlamasına kadar devam etti. Bundan sonra dokuz rek'attan iki rek'at eksiltti ve bunu altı ve yedi rek'at yaptı (yani ardarda kıldığı altı rek'atm arkasından tek kıldığı bir rek'atla birlikte toplam yedi rek'at kılmaya başladı -Çeviren). Bir de oturarak kıldığı iki rek'atı devam ettirdi. Hayata veda edinceye kadar da böyle devam ettirdi." [93] Bu hadisin bir başka rivayetine göre de şöyle söylemiştir: "Yatsıyı kılar sonra yatağına çekilirdi."
Bu rivayette yukarıda geçen dört rek'attan söz edilmemiştir- Bu rivayette daha sonra şöyle denmektedir:
"...Ardından sekiz rek'at namaz kılardı. Bunların aralarını (Kur'an-ı Kerim) okuma, rüku ve secde ile denkleştirirdi. Bunların arasında sekizinci rek'ata kadar herhangi bir yerde oturmazdı. Bundan sonra oturur, sonra selâm vermeksizin kalkardı. Böylece bir rek'at daha kılar ve bununla rek'at sayısını teke tamamlamış olurdu. Sonra bir tek selâm verir ve bu selâm esnasında sesini bizi uyandıracak kadar hayli yükseltirdi..."
Daha sonra anlam yönünden yukarıdaki hadisin devamım vermiştir. [94] Anlam yönünden rivayet edilmiş olan ve buna benzer bir başka rivayetin içinde de şu ifadeler geçmektedir:
"Bende O'nun kıraat, rüku ve secdede bunların aralarını denkleştirdiği (yani bütün rek'atları kıraat, rüku ve secdede birbirine eşit tuttuğu) kanaati oluşurdu. Sonra bir rek'atla kıldığı namazın rek'at sayısını teke tamamlardı (vitirlerdi). Sonra oturduğu yerde iki rek'at namaz kılardı. Sonra yan üstü yatardı. Bu arada Bilal (r.a)'in gelip O'nu namaza çağırdığı olurdu. Sonra u-yuksardı. Bazen uyuksayıp uyuksamadığı hakkında tereddüt ederdim. (Bilal r.a) O'nu namaza çağırmcaya kadar böyle uyuksardı. Yaşlanıp şişmanlayın-caya kadarki namazı böyleydi. Şişmanlaması hakkında da Allah'ın dilediğini andı..." Sonra hadisin devamını vermiştir. [95]
Nesai'nin nakletmiş olduğu bir rivayette de şöyle denmektedir: "Sonra yanüstü yatardı. Bu arada O daha uykuya geçmeden Bilal (r.a)'in gelip O'nu namaza çağırdığı olurdu. Bazen de namaza çağırmadan önce uykuya geçip geçmediğinden tereddüt ederdim. Resulullah (a.s)'m yaşlanıp şiş-manlaymcaya kadarki namazı böyleydi. Şişmanlaması hakkında da Allah'ın dilediğini andı." [96]
Yine Nesai'nin nakletmiş olduğu bir rivayete göre de Hz. Aişe (r.a) şöyle söylemiştir:
"Biz O'nun misvakını ve abdest suyunu hazırlardık. Yüce Allah onu geceleyin ne vakit kaldırmak isterse kaldırırdı. Kalkar misvaklanır, abdest alır ve dokuz rek'at namaz kılardı. Bunda (bu namazı kılarken) sekizinci rek'ata gelinceye kadar oturmazdı. Bu sırada (yani sekizinci rek'attan sonraki oturuşu esnasında) Allah'a hamdeder ve Peygamber'ine salat getirirdi. Bunların arasında da dua ederdi. Selâm vermeksizin kalkar dokuzuncu rek'atı kılardı. Sonra oturur ve benzer şeyleri (yani sekizinci rek'attan sonraki oturuşunda söylediğine benzer şeyleri) söylerdi. Allah'a hamdeder, Peygamber'ine salat getirir ve dua ederdi. Sonra bize duyuracak şekilde bir selâm verirdi. Sonra oturmuş halde iki rek'at namaz kılardı." [97]
Bir rivayette şu fazlalığa yer verilmiştir:
"Ey oğulcağızırn! İşte bu onbir rek'at etmektedir. Ancak Resululîah (a.s) yaşlandığında ve kendisini et sardığında yedi rek'atla vitir kılmaya başladı. Sonra selâm vermesinin ardından oturmuş halde iki rek'at daha kılardı. Bununla dokuz rek'at olurdu oğulcağızım! Resululîah (a.s) bir namaz kıldığında onu devam ettirmekten hoşlanırdı." [98]
Yukarıda "şu iki gurup" denirken bir yandan Hz. Ali (r.a)'nin gurubu (şi-'ası) diğer yandan da Talha (r.a) ve Zubeyr (r.a)'in gurubu (şi'ası) kastedilmektedir.
Bir Açıklama
Hz. Aişe (r.a)'den nakledilen yukarıdaki rivayetlerden anlaşıldığına göre o, bu sözleri Hz. Osman (r.a)'m öldürülmesinden sonra söylemiştir. Çünkü bu olaydan sonra insanlar arasında fitne ortaya çıkmış, gönüller birbirine kırılmıştır. Burada Resululîah (a.s)'ın gece ibadeti hakkında sözü edilen uygulama ise O'nun gece ibadeti ve teheccüdü hakkındaki rivayetlerde nakledilmiş olan değişik uygulamalarından sadece biridir. O'nun gece ibadeti ve teheccüdü hakkında çok değişik uygulamalar olduğundan bu konudaki hüküm geniştir. Hz. Aişe (r.a)'nin, Resululîah (a.s)'m vitirden sonra iki rek'at daha namaz kıldığına dair rivayeti geceleyin vitirden sonra mutlak (normal) nafile kılmanın caiz olduğuna ve vitirden sonra nafile namaz kılan birinin yeniden vitir kılması gerekmediğine delalet etmektedir.
1985- Müslim, Ebu Hureyre (r.a)'den rivayet etmiştir: "Resululîah (a.s) şöyle buyurdu: [99]
"Biriniz geceleyin (ibadete) kalktığında iki hafif (kısa) rek'atla başlangıç yapsın."
Ebu Davud bir rivayette şu fazlalığa yer vermiştir: "Sonra Allah'ın dilediği kadar uzatsın." [100]
1986- Tirmizi, Hz. Aişe (r.a)'nin şöyle söylediğini rivayet etmiştir: "Resululîah (a.s) bir gece Kur'an-ı Kerim'den bir âyetle namaz kıldı."
1987- Ebu Ya'la, Resululîah (a.s)'ın hanımı Hz. Aişe (r.a)'nin şöyle söylediğini rivayet etmiştir:
"Resululîah (a.s)'ın yatsıdan önce uyuduğunu ve ondan sonra da bir şeyle oyalandığını görmedim. Ya zikrederek vakti değerlendirir ya da uyuyarak istirahat ederdi." [101]
Resulullah (a.s)'ın hanımı Hz. Aişe (r.a) şöyle söyledi:
"Gece sohbeti üç kişi içindir: Yeni evlenen damat için yahut yolcu için ya da geceleyin teheccüd namazına kalkan içindir." [102]
İlim tahsili, öğüt, Müslümanların meselelerini konuşmak ve kişinin helal mal kazanmasını sağlayacak dünyevi bir iş için gece uyumamak caizdir. Yatsıdan sonra uyumamak ve sohbet; dini ve mubah olan dünyevi çıkarlarla bağlantılıdır.
Bu konuda fetva vermeye ehil olan kişilerin fetvalarında bunun değişik durumları ile ilgili açıklamalar bulunmaktadır.
1988- Buhari ve Müslim, Abdullah bin Amr bin As (r.a)'m şöyle söylediğini rivayet etmişlerdir:
"Resulullah (a.s) bana şöyle söyledi:
"Ey Abdullah! Filanca gibi olma. O önceden gece ibadetine kalkıyordu sonra gece ibadetini terketti." [103]
1989- Buhari ve Müslim, Hz. Aişe (r.a)'den şöyle rivayet etmişlerdir:
"Resulullah (a.s) geceleyin on üç rek'at kılardı. Vitir ve sabah namazının iki rek'at (sünnet)i bunun içindeydi."
Bir başka rivayete göre de şöyle söylemiştir: [104]
"Resulullah (a.s) geceleyin on bir rek'at namaz kılardı. Fecir doğduğunda da iki kısa rek'at kılardı. Sonra müezzin kendisine gelip O'nu (namaza) ça-ğrrıncaya kadar sağ yanı üzerine uzanırdı." [105]
Bir diğer rivayette de şöyle denmektedir:
"Resulullah (a.s) onbir rek'at namaz kılardı -Burada gece namazını kas-detmektedir- Bu namazında sizden birinin elli âyet okuyabileceği kadar bir süre secde eder ve (bu süre boyunca) başım kaldırmadan secdede kalırdı. Sabah namazından önce de iki rek'at namaz kılardı. Sonra müezzin kendini namaza çağırmcaya kadar sağ yanı üzerine uzanırdı." [106]
Bir başka rivayette de şöyle denmektedir:
"O (yani Resulullah a.s) geceleyin onbir rek'at namaz kılardı. Bunu bir rek'at ile vitirlerdi (yani bir rek'atla kıldığı namazın rek'at sayısını teke tamamlardı). Bu namazı bitirdiğinde müezzin kendisine gelinceye kadar yanı üstüne yatardı. Sonra iki hafif (kısa) rek'at bir namaz kılardı." [107]
Bir diğer rivayete göre de (Hz. Aişe r.a) şöyle söylemiştir:
"Resulullah (a.s)7 insanların ateme diye adlandırdıkları yatsı namazını bitirmesi ile sabah namazı arasındaki vakit içerisinde on bir rek'at namaz kılardı. Her iki rek'at arasında (yani her iki rek'atta bir) selâm verirdi ve bir rek'atla da vitirlerdi (kıldığı namazın rek'at sayısını teke tamamlardı). Müezzin sabah namazı (ezanını okuyup) sustuğunda ve fecir (sabah namazı vakti) açılıp müezzin kendisine geldiğinde kalkıp iki hafif (kısa) rek'at daha namaz kılardı. Sonra müezzin kamet için kendisine gelinceye kadar sağ yanı üzerine yatardı," [108]
Bir başka rivayete göre de şöyle söylemiştir:
"Resulullah (a.s) gece vaktinde onüç rek'at namaz kılardı. Bunu beş rek'atla vitirlerdi (beşinci rek'atı tek olarak kılardı). Bu arada namazın sonuna gelinceye kadar hiç oturmazdı." [109]
Bir rivayete göre de şöyle söylemiştir:
"[Resulullah (a.s)] geceden onüç rek'at namaz kılardı. Sonra sabah ezanını duyduğunda da iki hafif (kısa) rek'at kılardı." [110]
Ebu Seleme'den nakledilen bir rivayette de şöyle denmektedir: "O (yani Ebu Seleme) Hz. Aişe (r.a)'ye şöyle sordu: "Resulullah (a.s)'m Ramazan'daki namazı nasıldı?" (Hz. Aişe (r.a) de) şöyle söyledi:
"Gerek Ramazan'da ve gerekse diğer zamanlarda onbir rek'ata ilave yapmazdı. Dört rek'at kılardı. Bunların güzelliklerinden ve uzunluklarından sorma. Sonra dört rek'at daha kılardı. Bunların da güzelliklerinden ve u-zunluklarından sorma. Sonra üç rek'at kılardı."
Hz. Aişe (r.a) dedi ki:
"Ben: "Ya Resulullah (a.s)! Sen vitri kılmadan uyuyor musun?" diye sordum. Şöyle buyurdu:
"Ey Aişe! Benim gözlerim uyur ama kalbim uyumaz." [111] Buhari'nin bir rivayetine göre de (Hz. Aişe r.a) şöyle söylemiştir: "Resuîullah (a.s) yatsı namazını kıldı. Sonra sekiz rek'at (namaz) kıldı. Ayrıca oturarak iki rek'at daha kıldı. Ezandan sonra da iki rek'at kıldı. Bunları (yani sabah ezanından sonra kıldığı iki rek'atı) asla bırakmazdı." [112]
Yine onun Mesruk bin Ecda'dan rivayet ettiğine göre o (yani Mesruk) şöyle söylemiştir:
"Hz. Aişe (r.a)'ye, Resulullah (a.s)'m namazı hakkında soru sordum. O da şöyle söyledi:
"Yedi, dokuz ve onbir rek'at. Sabah namazının iki rek'at (sünnet)i hariç." [113]
Müslim'nin rivayetinde de şöyle denmektedir:
"Resulullah (a.s) sabah namazının iki rek'atı dahil olmak üzere onüç rek'at namaz (yani gece namazı) kılardı." [114]
1990- Ebu Davud, Fadl bin Abbas (r.a)'dan şöyle rivayet etmiştir:
"Bir gece, Resulullah (a.s)'ın geceleyin nasıl namaz kıldığını görmek için O'nun yanında geceledim. Kalktı, abdest aldı ve iki rek'at namaz kıldı. Kıyamı (ayakta duruşu) rükusu gibiydi (yani süre olarak birbirine eşitti -Çeviren). Rükusu da secdesi gibiydi. Sonra uyudu. Sonra uyandı ve abdest aldı. Bu sırada burnunu temizledi. Ali Imran suresinden: "İnne fi halki's-se-mavâti ve'1-ardi..." (ifadesiyle başlayan) beş âyeti okudu. On rek'at kılm-caya kadar bunu yapmaya devam etti. Sonra kalkıp bir rek'at namaz kıldı ve bununla namazının rek'at sayısını teke tamamlamış oldu (vitirlemiş oldu). Bu esnada müezzin ezan okudu. Müezzin ezanı bitirdikten sonra Resulullah (a.s) kalktı ve iki hafif (kısa) rek'at (namaz) kıldı. Sonra sabah namazını kı-lıncaya (yani sabah namazını kılmak üzere kalkıncaya) kadar oturdu." [115]
1991- Ebu Davud, Abdullah bin Ebi Kays (r.a)'tan rivayet etmiştir:
"Hz. Aişe (r.a) şöyle söyledi:
"Gece ibadetini bırakma. Resulullah (a.s) bunu bırakmazdı. Hastalandığında yahut bitkin düştüğünde oturarak namaz kılardı."
1992- Taberani, Resulullah (a.s)'ın sahabisi Haccac bin Gazne (r.a)-'nin şöyle söylediğini rivayet etmiştir:
"Sizden biri geceleyin kalkması durumunda sabaha kadar namaz kıldığı zaman ancak teheccüd kılmış olacağını sanmaktadır. Teheccüd şudur: Kişi biraz uyuduktan sonra namaz kılar. Sonra bir miktar uyuduktan sonra tekrar kılar. Resulullah (a.s)'m namazı işte buydu." [116]
1993- A hm e d bin Han bel, Rabi'a Cureşi (r.a)'nin şöyle söylediğini rivayet etmiştir:
"Hz. Aişe (r.a)'ye: "Resulullah (a.s) geceleyin ibadete kalktığında ne der ve ne ile başlangıç yapardı?" diye sordum. Şöyle söyledi:
"On tekbir alırdı, on kere hamdederdi. On kere teşbihte bulunurdu ("Subhanallah" derdi veya Allah'ı teşbih ederdi. On kere tehlil ederdi keli-mei tevhidi söylerdi). On kere istiğfar ederdi. On kere: "Allahumme'ğfir li, ve'hdini ve'rzukni (Ey Allah'ım! Beni bağışla, bana hidayet ver ve beni nzıklandır)" derdi. On kere de: "Allahumme inni euzu bike mine'd-diki yevme'l-hisab (Ey Allah'ım! Hesap gününde darda kalmaktan sana sığınırım)" derdi." [117]
1994- Ahmed bin Hanbel, Hz. Ali (r.a)'den şöyle rivayet etmiştir:
"Resulullah (a.s) geceleyin farz namazların dışında onaltı rek'at namaz kılardı." [118]
Bu göstermektedir ki, Resulullah (a.s)'ın gece ibadeti hakkında herhangi bir şey bilenlerin tümü bunu nakletmişlerdir. Bazıları kendi bildikleri uygulamanın Resulullah (a.s)'ın sürekli uyguladığı tek uygulama olduğunu sanmışlardır. Oysa durum böyle değildir. Yukarıdaki rivayet farzdan sonra onaltı rek'at namazdan söz etmekte ama vitirden söz etmemektedir. Yatsının mü-ekked olan sünneti (râtibesi) sadece iki rek1 attır. Bu göstermektedir ki, Resulullah (a.s)'ın gece ibadeti bazen artıyor bazen de azalıyordu. Bu ise gece ibadetinin belli sayı ile (belli sayıda rek'atla) kayıtlı kılınamayacağına delalet etmektedir. Belli sayıda rek'atla sımrlandırılsa da Öte yandan gerek gece ve gerekse gündüz kerahet vakitleri dışında mutlak (normal) nafile kapısı açıktır. Söylediklerimizin bazıları da mana olarak geçmiştir.
1995- İbni Huzeyme, şöyle rivayet etmiştir: [119]
"Resulullah (a.s) bazı gecelerde diğer bazı gecelerde kıldığından daha çok namaz kılardı. Bu itibarla Resulullah (a.s)'m ashabından veya hanımlarından yahut diğer kadınlardan kim O'nun geceleyin belli sayıda rek'atla ve belli nitelikte namaz kıldığını bildirmişse (bilmek gerekir ki) Resulullah (a.s) bu sayıda rek'atla ve bu nitelikte namazı bazı gecelerde kılmıştır. Bu ayrılık, yapılanın mubah olmasından ileri gelmektedir. Bir kimsenin Resulullah (a.s)'m geceleyin kıldığı namazın rek'at sayısına dair rivayetlerden istediği birini seçerek ona göre amel etmesi caizdir. Aynı şekilde Resulullah (a.s)'m geceleyin kıldığı namazın niteliğine dair rivayetlerden istediği birini alarak ona göre amel etmesi de caizdir. Bunda hiç kimse için bir sakınca yoktur."[120]
1996- Buhari ve Müslim, Abdullah bin Abbas (r.a)'ın şöyle söylediğini rivayet etmişlerdir: [121]
"Resulullah (a.s) geceleyin teheccüd kılmağa kalktığında şöyle derdi: "Ey Rabbimiz olan Allah'ım! Gökleri, yeri ve onların içinde olanları ayakta tutan sensin. Hamd sanadır. Sen göklerin, yerin ve bunların içinde o-lanlarm nurusun. Hamd sanadır. Sen göklerin, yerin ve bunların içinde olanların sahibisin. Hamd sanadır. Sen Hak'sın. Vaadin gerçektir. Sana kavuşmak gerçektir. Sözün gerçektir. Cennet gerçektir. Cehennem gerçektir. Peygamberler gerçektir. Muhammed gerçektir. Kıyamet saati gerçektir. Ey Allah'ım! Ben sana teslim oldum. Sana inandım. Sana güvendim. Sana yöneldim. Sana dayanarak (düşmanlara) karşı çıktım. Senin hükmüne dayandım. Benim şimdiye kadar geçmiş günâhlarımı da bundan sonrakileri de, açığa vurduklarımı da gizlediklerimi de bağışla."
Bir rivayette de şöyle denmektedir:
"Senin benden daha iyi bildiklerini de. Öne alıcı olan sensin. Geriye bırakan da sensin. Senden başka ilâh yoktur. Senin dışında ilâh yoktur." [122]
Bir başka rivayette de şöyle denmektedir:
"Ey göklerin, yerin ve bunlarda olanların Rabbi olan Allah'ım, hamd sanadır." [123]
1997- Müslim, Ebu Seleme bin Abdurrahman (rh.a)'den şöyle rivayet etmiştir: [124]
"Hz. Aişe (ı\a)'ye: "Resulullah (a.s) gece ibadetine kalktığında namaza ne ile başlardı?" diye sordum. Şöyle söyledi:
"Gece ibadetine kalktığında namaza şöyle başlardı:
"Cibril'in, Mikail'in ve İsrafil'in Rabbi olan, gökleri ve yeri yaratan, gizliyi de açığı da bilen Allah'ım! Kullarının aralarında ayrılığa düştükleri konularda onların aralarında sen hüküm verirsin. Hakkında ayrılığa düşülen konularda beni senin izninle gerçeğe yönelt. Şüphesiz sen dilediğini doğru yola iletirsin."
1998- Tirmizi, Ebu Said el-Hudri (r.a)'den şöyle rivayet etmiştir: [125]
"Resulullah (a.s) geceleyin ibadete kalktığında tekbir getirir ve ardından şöyle derdi:
"Subhaneke'llahumme ve bi hamdik. Ve tebareke'smuk. Ve te'ala ced-duk. Ve lâ ilahe ğayruk (Ey Allah'ım! Sen (senin şanına yakışmayan bütün sıfatlardan) münezzehsin. Hamd sanadır. Senin adın pek uludur. Şanın pek yücedir. Senden başka ilâh yoktur.)"
Sonra: "Allahu ekber kebiran (Allah çok çok büyüktür)" derdi. Sonra da şöyle derdi:
"E'uzu bi'llahi's-Semi'i'I-Alim mine'ş-şeytani'r-recim min hemzihi ve nefhihi ve nefesihi (Kovulmuş olan şeytandan onun sıkmasından, üflemesinden ve tükürmesinden duyan ve bilen Allah'a sığınırım)."
Bir rivayette: "Ğayruk" kelimesinden sonra şu fazlalığa yer verilmiştir:
"Sonra üç kere: "Lâ ilahe illallah (Allah'tan başka ilâh yoktur)" derdi." Bu hadisin sonunda da: "Sonra (Kur'an-ı Kerim) okurdu)" denmektedir. [126]
Nesai'nin rivayeti de Tirmizi'nin rivayeti gibidir. [127] Onun buna benzer bir başka rivayeti daha bulunmaktadır.
1999- Ebu Davud, Asım bin Humeyd (r.a)'den şöyle rivayet etmiştir: [128]
"Mü'minlerin annesi Hz. Aişe (r.a)'ye: "Resulullah (a.s) gece ibadetine ne ile başlardı?" diye sordum. O da şöyle söyledi:
"Sen bana senden önce kimsenin sormamış olduğu bir şeyi sordun. (Resulullah a.s) kalktığında on kere tekbir getirirdi. On kere Allah'a hamdeder-di. Allah'ı on kere teşbih ederdi. On kere tehlil ederdi (tevhid sözünü söylerdi). On kere istiğfar ederdi ve şöyle derdi:
"Allahumme'ğfir li, ve'hdini ve'rzukni ve afini (Ey Allah'ım! Beni bağışla, bana hidayet ver, beni rızıklandır ve bana afiyet ver.)"
Bu arada (veya bundan sonra) kıyamet gününde darda kalmaktan Allah'a sığınırdı."
2000- Tirmizi, Ebu Hureyre (r.a)'den rivayet etmiştir: "Bir adam şöyle söyledi:
"Ya Resulullah (a.s)! Geceleyin senin duanı işittim. Ondan bana ulaşanın tümü şöyleydi. Sen diyordun ki:
"Ey Allah'ım! Benim günâhımı bağışla, benim için evimi genişlet ve bana verdiğin rızıkta benim için bereket ver."
(Resulullah (a.s) da) şöyle buyurdu:
"Bunların herhangi bir şeyi geride bıraktığını sanıyor musun?" [129]
2001- İmam Malik, Ümmü Seleme (r.a)'den rivayet etmiştir: "Resulullah (a.s) bir gece korkuyla uyandı. Şöyle diyordu: "Allah'tan başka ilâh yoktur. Bu gece Allah nasıl bir fitne indirdi? Hazinelerden ne indirildi?" -Bir rivayette de şöyle denmektedir: "Hazinelerden [130]ne açıldı?" [131] - Odalarda kalanları -Bu sözüyle hanımlarını kastediyordu-kim uyandırır ki, namaz kılsınlar? Dünyada nice örtülü vardır ki ahirette çıplaktır."[132]
Hafız İbni Hacer, el-Feth'de şöyle söylemiştir:
"Örtülü ve çıplak" sözü ile ne kasdettiği konusunda farklı görüşler ileri sürülmüş, değişik yönlerden yorumlar yapılmıştır.
Birinci görüşe göre: Öyleleri vardır ki, dünyada zengin olmaları sebebiyle elbiselerle örtünürler, ama dünyada amellerinin olmaması dolayısıyla ahirette sevap yönünden çıplaktırlar.
İkincisine göre: Elbiseyle örtülüdür ama elbisesi şeffaf olduğundan avret yerlerini kapatmaz. Böylesi ahirette de bu yaptığına karşılık çıplaklıkla cezalandırılır.
Üçüncüsüne göre: Allah'ın nimetleri ile örtülü ama ürünü ahirette sevap şeklinde görülecek olan şükür yönünden çıplak.
Dördüncüsüne göre: Bedeni örtülüdür ancak başörtüsünü arkadan sıkıca bağladığından önden göğsü belli olur, dolayısıyla çıplak gibi görünür ve bu yüzden ahirette cezalandırılır.
Beşincisine göre: Salih bir adamla evli olması itibariyle Örtülüdür ama ahirette amel yönünden çıplak kalır. Kocasının salih biri olmasının da ona bir yararı olmaz. Nitekim Yüce Allah Kur'an-ı Kerim'inde şöyle buyurmaktadır:
"Sur'a üflendiğinde artık aralarında soylar yoktur." [133]
Bu sonuncu görüşü Tayyibi zikretmiş ve gerek konuyla gerekse ifadeyle ilgisi bakımından da tercih etmiştir. Çünkü ifade Resulullah (a.s)'m hanımları hakkında varid olmuştur. Ancak burada ifadenin ortaya koyduğu genel anlam esastır.
Davudi de bunun benzeri bir rivayeti nakletmiş ve şöyle söylemiştir: "Kendine hürmet edilen biri olması itibariyle dünyada şerefle örtülüdür ama ahirette çıplaktır." Yine: "Burada ateşte çıplak kalacağı anlamının kastedilmiş olması ihtimali de vardır" demiştir.
İbni Battal da şöyle söylemiştir:
"Bu hadisten anlaşıldığına göre hazinelerin açılması mal fitnesinin ortaya çıkmasına sebep olur. Bu da ondan dolayı insanların birbirleriyle yarışa girmeleri ve bu yüzden birbirlerini Öldürmeleri, mal konusunda cimrilik etmeleri yahut mal sahibinin büyüklenmesi ve israfa kaçması şeklinde kendini gösterir. Resulullah (a.s) hanımlarını bütün bunlardan sakındırmak istemiştir. Aynı şekilde kendilerine bu haber ulaşan diğer bütün kadınları da bundan sakındırmak istemiştir. Hadiste aynı zamanda duaya, fitnenin ortaya çıkması durumunda tazarru gösterilmesine, özellikle duanın kabul e-dilmesinin ümit edildiği gece vaktinde fitnenin ortadan kalkması yahut dua edenin kendinin ve hakkında dua ettiği kimselerin bu fitneden korunmaları İçin dua etmeğe teşvik vardır. Başarı Allah'tandır."[134]
2002- İbni Huzeyme, Hz. Aişe (r.a)'den şöyle rivayet etmiştir: "Bizim bir hasırımız vardı. Onu gündüzleri sererdik. Resulullah (a.s) geceleyin onu kendisine bir hücre (odacik) yapar ve içinde namaz kılardı. (Yani onu bir tarafa asarak böylece kendine ibadet için bir odacık oluşturur ve burada namaz kılardı -Çeviren). Müslümanlardan bazı kimseler O'nu izleyerek O'nun namazı gibi namaz kılmaya başladılar. Resulullah (a.s) onların bu yaptıklarını öğrendi ve şöyle buyurdu:
"Amelden gücünüzün yeteceği kadarını üzerinize alın. Şüphesiz siz bık-madıkça Allah bıkmaz."
O'nun için amellerin en sevimlisi az da olsa sürekli olanıydı. Bir namaz [135] kıldığında ona süreklilik kazandırırdı."
Bu Abdulcebbar'ın nakletmiş olduğu bir hadistir.
Said bin Abdurrahman da şöyle söylemiştir:
"İnsanlar bunu duydular ve O'nun namazı gibi namaz kılmaya başladılar.
O, ek olarak Resulullah (a.s)'m şöyle buyurduğunu bildirmiştir: ,
"Ben sizin güç yetiremeyeceğiniz bir şeyle emrolunmaktan korkuyorum.
2003- Taberani, Evsafta Sehl bin Sa'd (r.a)'dan şöyle rivayet etmiştir: "Cebrail (a.s) Hz. Peygamber (a.s)'e gelerek şöyle söyledi: "Ey Muhammedi İstediğin gibi yaşa, şüphesiz sen öleceksin. İstediğin a-meli yap, şüphesiz sen onun karşılığını göreceksin. İstediğini sev, şüphesiz sen ondan ayrılacaksın. Bil ki, mü'minin şerefi gece ibadeti, izzeti de insanlara muhtaç olmaktan sakmmasıdır." [136]
2004- Ebu Ya'la, Abdullah bin Abbas (r.a)'dan şöyle rivayet etmiştir: [137]
"Ben gece ibadetinden söz ettim. Bazıları şöyle söylediler:
"Resulullah (a.s) şöyle buyurdu:
"Yarısı, üçte biri, dörtte biri, bir deve sağımı süresince ve bir koyun sağımı süresince."
2005- İbni Huzeyme, Hz.Ali bin Ebi Talib (r.a)'in şöyle söylediğini rivayet etmiştir: [138]
"Resululîah (a.s) geceleyin beriim ve Farıma (r.a)'nın yanma girdi ve bize: "Kalkın ve namaz kılın" diye buyurdu. Sonra evine döndü. Gecenin belli bir süresi geçince geri döndü. Bizden herhangi bir patırtı duymadı. Yine: "Kalkın ve namaz kılın" diye buyurdu. Ben gözlerimi oğarak kalktım ve dedim ki:
"Ya Resulullah (a.s)! Allah'ın bize farz kıldığından başka namaz kılmayız. Bizim canlarımız Allah'ın elindedir. Bizi kaldırmak istediğinde kalkarız."
Bunun üzerine Resulullah (a.s) elini uyluğuna vurarak döndü. Bu sırada şöyle diyordu:
"Allah'ın bize farz kıldığından başka namaz kılmayız. İnsan her şeyden daha çok tartışmacıdır." [139]
2006- Ebu Ya'la, Hz.Ali bin Ebi Talib (r.a)'den şöyle rivayet etmiştir: [140]
"Resululîah (a.s) geceleyin nafile olarak sekiz rek'at namaz kılardı. Gündüzün de oniki rek'at kılardı."
2007- Taberani, Abdullah bin Mes'ud (r.a)'dan şöyle rivayet etmiştir:
"Bu gece kendinizi zorlamaya kalkışmayın, buna güç yetiremiyeceksiniz. Biriniz uyuksadığmda yatağına çekilsin. Bu onun için daha selâmetlidir." [141]
2008- Kutubi Sitte sahipleri, Ebu Katade (r.a)'den şu şekilde rivayet etmişlerdir:
"Resulullah (a.s) şöyle buyurdu:
"Biriniz camiye girdiğinde oturmadan Önce iki rek'at namaz kılsın."
Ebu Davud'un rivayetinde: "İki secde" ifadesi geçmektedir (ki, bu da aynı anlama gelir çünkü burada secde ile kastedilen rek'attır -Çeviren). [142]
Yine onun bir başka rivayetinde şu fazlalığa yer verilmiştir:
"Sonra isterse otursun yahut (isterse) ihtiyacını görmek üzere gitsin." [143]
Buhari ve Müslim'in nakletmiş oldukları bir başka rivayete göre de şöyle söylemiştir:
"Camiye girdim. Resulullah (a.s) da insanların aralarında oturmaktaydı. Ben oturdum. Bunun üzerine Resulullah (a.s) şöyle buyurdu:
"Oturmadan önce iki rek'at namaz kılmaktan seni alıkoyan ne oldu?" Ben:
"Ya Resulullah (a.s)! Senin oturmakta olduğunu gördüm, insanlar da o-turuyorlar" dedim. O da şöyle buyurdu:
"Biriniz camiye girdiğinde iki rek'at namaz kılmadan oturmasın." [144]
2009- Buhari ve Müslim, Cabir bin Abdullah (r.a)'ın şöyle söylediğini rivayet etmişlerdir:
"Benim Resulullah (a.s)'ta alacağım vardı. Bana borcunu ödedi ve üstelik fazla verdi. Ben camide yanma girdim ve şöyle buyurdu: "İki rek'at namaz kıl." [145]
2010- İbni Huzeyme, İbni Las Huza'i (r.a)'den şöyle rivayet etmiştir:
"Ammar bin Yasir (r.a) camiye girdi ve orada kısa ama eksiksiz bir halde iki rek'at namaz kıldı. Sonra oturdu. Biz kalkıp yanma gittik. Yanında oturduk sonra kendisine şöyle söyledik:
"Ey Ebu Yakzan! Şu iki rek'atı oldukça kısa tuttun." O da şöyle söyledi: "Bu iki rek'at için bana yanaşmaması için şeytana karşı çaba sarfettim." [146]
2011- İbni Huzeyme, Ebu Hureyre (r.a)'den şöyle rivayet etmiştir:
"Allah'ın Peygamberi (a.s) sabah namazı esnasında Bilal (r.a)'e şöyle buyurdu:
"Ey Bilal! Bana, İslâm'da sana en çok yarar sağlayacağını umduğun amelinden söz et! Doğrusu ben bu gece cennette benim önümde nalinlerinin hışırtısını duydum."
(Bilal (r.a) de) şöyle söyledi:
"Ya Resulullah (a.s)! Ben İslâm'da şu amelden daha çok bana yarar sağlayacağını umduğum bir amel işlemedim: Ben gecenin veya gündüzün herhangi saatinde tam bir abdest aldıysam mutlaka bu abdestle Rabbim için O-'nun bana yazdığı (farz kıldığı veya takdir ettiği) bir namaz kılmışımdır." [147]
2012- Ebu Davud, Zeyd bin Halid (r.a)'den rivayet etmiştir: "Resulullah (a.s) şöyle buyurdu:
"Kim abdest alır, abdestini güzelce alır, sonra yanılmadan (sehiv yapmadan) iki rek'at namaz kılarsa geçmiş günâhları bağışlanır." [148]
2013- Müslim, Ukbe bin Amir el-Cuheni (r.a)'den rivayet etmiştir: "Resulullah (a.s) şöyle buyurdu:
"Her kim abdest alır, abdestini güzelce alır, sonra hem kalbiyle hem yüzüyle (Allah'a) yönelmek suretiyle iki rek'at namaz kılarsa muhakkak ona cennet gerekli (vacib) olur." [149]
2014- Ahmed bin Hanbel, Yusuf bin Abdullah bin Selâm (r.a)'m şöyle söylediğini rivayet etmiştir: [150]
"Ebu Derdâ'yı ölümüne yolaçan hastalığı esnasında ziyaret etmiştim. Şöyle söyledi:
"Ey kardeşimin oğlu! Seni bu beldede bulunduran yahut seni buraya kadar getiren sebep nedir?" Ben:
"Seninle babam Abdullah bin Selâm (r.a) arasındaki yakınlık dolayısıyla bir ziyarette bulunma gayesinden başka bir şey değildir" dedim. Bunun üzerine şöyle söyledi:
"Şu vakit ne kötü bir yalan vaktidir. Ben Resulullah (a.s)'ın şöyle buyurduğunu duydum:
"Kim abdest alır ve abdestini güzelce ahr sonra kalkıp iki veya dört rek'at -burada hadisin ravilerinden olan Sehl tereddüt etmiştir- namaz kılarsa ve bu namazın rükusunu güzel yapar, içinde güzelce huşuda bulunursa sonra da Allah'tan bağışlanma dilerse bağışlanır." [151]
2015- Bezzar, Ebu Hureyre (r.a)'den rivayet etmiştir: "Resulullah (a.s) şöyle buyurdu:
"Evine girdiğinde iki rek'at namaz kıl, bunlar (bu iki rek'at) seni kötülükle girmekten (yani seninle birlikte kötülüğün eve girmesinden) ahko-yar. Evden çıktığında da iki rek'at namaz kıl, bunlar (bu iki rek'at) seni kötülükle çıkmaktan alıkoyar." [152]
Dersler Ve Öğütler
Maliki fıkıhçıları belli sebeplere dayanan namazlarda» söz etmiş ve "ei-Fıkhu'l-Islâmi ve Edilletuh1 adlı kitabın müellifinin söylediği üzere bunların
2015-Kesfu'l-Estâr (11357) Ebvâbu Salati't-Tatavvu, Kişinin evine girerken ve evinden çıkarken namaz kılması babı. Mecme'u'z-Zevâid (2/283) Heysemi şöyle söylemiştir: "Bunu Bezzar rivayet etmiştir ve ravileri sikadırlar."
sayısını onikiye tamamlamışlardır. Adı geçen kitabın müellifi Dr. Vehbe Zu-hayli şöyle söylemiştir:
"Bir sebebe dayalı olarak kılman nafile namazlar on tanedir ve şunlardır: Yolculuğa çıkarken kılman namaz, yolculuktan dönünce kılman namaz, eve girişte kılman namaz, evden çıkarken kılınan namaz, iki rek'atlık istihare namazı, iki rek'atlık hacet namazı (bir ihtiyaç dolayısıyla kılman namaz), dört rek'atlık teşbih namazı, ezan ile kamet arasında kılman iki rek'at namaz, zevalden sonra kılınan iki rek'at namaz, tevbe esnasında kılman iki rek'at namaz. Malikilerin bazıları buna dua münasebetiyle kılman iki rek'at namaz ile, idama götürülen birinin Hubeyb bin Adıy (r.a)'e uyarak kıldığı iki rek'at namazı ilave etmişlerdir."
Belli sebepler dolayısıyla kılman bu namazların bazıları her gün tekrarlanan türdendir. Bazıları ise (her gün vuku bulmayan) bazı münasebetler dolayısıyla kılınır. Bu kısmı, belirtilen namazların günlük olarak tekrarlanan türden olanlarına ayırdığımızdan sayılan namazlardan bu özelliği taşıyanlar hakkında söz edeceğiz. Ancak burada seçtiklerimizi bu bölümün maddelerinin çoğunun içinde ele aldık. Teşbih namazını ise ayrı bir madde içinde ele aldık. Bu ileride gelecektir. Çünkü bir kimsenin bu namazı haftada bir, ayda bir, yılda bir veya ömürde bir kere kılması caiz olduğu gibi günlük olarak kılması da caizdir. Dolayısıyla bu namaza özel bir madde ayırdık. Daha önce revâtib sünnetlerden söz ederken ezan ile kamet arasında kılman namaz ve zevalden sonra kılınan namaz üzerinde de durmuştuk. Bu son madde içinde yukarıda sayılan namazlardan eve giriş ve çıkış esnasmda kılınan sünnet namazlardan da Özellikle söz ettik. Fıkıhçılar ve bu arada Malikiler tahiyyetu'l-mescid sünnetini ve abdest sünnetini belli sebebe dayanan ve günlük olarak tekrarlanan namazlardan saymaktadırlar. Bu itibarla biz de bu iki namazı bu madde içinde ele aldık. Ancak bu iki namaz yukarıda sayılan oniki namaz içinde anıl-mamıştrr. Belli münasebetlere dayanan diğer namazları ileride gelecek bablar içinde bağlantılı oldukları başlıklar altında ele alacağız.
Hanefilere göre tahiyyatu'l-mescid ve abdest namazı ve diğerleri gibi belli münasebetlere dayalı olarak kılman nafile namazlar, nafile namaz kılmanın mekruh olduğu beş vakitten herhangi biri içinde kılınamaz. Bu beş vakit ise şunlardır: Sabah namazının farzının kılınmasından sonraki kuşluk vaktine kadar olan vakit, ikindinin farzının kılınmasından sonraki vakit, güneşin doğuşu esnasında, zeval vaktinden hemen önceki vakit ve güneşin battığı vakit.
Şafiilere göre ise nafile namazların kazası herhangi bir vakit içinde caiz olduğu gibi küsuf namazı, yağmur dileme (istiska) namazı, cenaze namazı, iki rek'atlık tavaf namazı, tahiyyatu'l-mescid, abdest sünneti, şükür secdesi gibi geciktirilmeyen ve (kılınış münasebetine) yakın namazların da herhangi bir vakit içinde kılınması caizdir (yani Şafiilere göre mesela eğer tavafın bitiril-iSndt sonra vakit, nafile namazın kılmamayacağı bir kerahe yaktı olsa yine de tavaf namazı Alınabilir. Yukarıda zikredilen dıger nafileler için de avnı ey söz konusudur -Çeviren). Ama eğer sebebe dayanan nafile namaz ftTiSık istihare namazı ve ihram namazı gibi gecıktırılebılen bu namaz ise o zaman nafile kıluıması yasak olan vakitlerde kılınamaz. [153]
2016- İbni Huzeyme, Amr bin Inbese (r.a)'den rivayet etmiştir: [154]
"Mekke'de olduğu zaman peygamber olarak gönderilişinin ilk sıralarında Kesulullah (a.s)'m yanma gittim. O, o zaman kendini saklıyordu Ben-Sen lamsın?" diye sordum. .
"Ben peygamberim11 dedi. Ben:
"Peygamber nedir?" diye sordum.
"Allah'ın elçisi" dedi.
"Seni Allah mı gönderdi?" diye sordum.
"Evet" dedi.
"Seni ne ile (ne üzere) gönderdi?" diye sordum. Şöyle söyledi:
"Allah'a kulluk etmemiz, putları ve put evlerini kırmamız, yakınlara iyilik etmemiz üzere.' Ben:
"Seni ne güzel şey üzere göndermiş" dedim. (Sonra): "Bu konuda sana kim uydu?" diye sordum.
"Bir köle ve bir hür kişi" dedi.
Bu sözüyle Hz. Ebu Bekir (r.a) ve Bilal (r.a)'i kastediyordu. Ben kendimin de İslâm'ın dörtte biri -yahut dördüncüsü- olduğumu gördüm ve Müslüman oldum. "Sana uyayım mı (yani seninle birlikte kalayım mı) ya Resulul-lah (a.s)?" dedim. Şöyle buyurdu:
"Hayır. Ancak kavminin yanma git. Eğer sana benim (yurdumdan) çıktığım haberi gelirse o zaman bana uy."
Bundan sonra kavmimin yanma döndüm ve O'nunla ilgili haberi ve (yurdundan) çıkmasını beklemeye başladım. Nihayet Yesrib'den (Medine'den) bir yolcu grubu geldi. Ben onlara katıldım ve kendilerine bunun haberini sordum. Dediler ki:
"Resulullah (a.s) Mekke'den çıkıp Medine'ye geçti."
Ben: "Oraya geldi mi?" diye sordum. Onlar: "Evet" dediler.
Ben de bineğime binip O'nun yanına gittim. "Beni tanıyor musun, ya Resulullah (a.s)?" diye sordum.
"Evet. Sen Mekke'de benim yanıma gelen adamsın" diye buyurdu.
O'nunla yalnız kalabilmek için fırsat kollamaya başladım. Sonunda yalnız kalınca: "Ya Resulullah (a.s)! Allah'ın sana öğrettiği ve benim bilmediğim şeyleri bana öğret!" dedim.
"İstediğin şeyi sor" diye buyurdu.
"Gecenin (duanın) duyulmasına (yani kabulüne) en elverişli vakit hangisidir?" diye sordum. Şöyle buyurdu:
"Gecenin son vaktinin ortası. (Bu vakitte) istediğin namazı kıl (istediğin kadar nafile namaz kıl -Çeviren). Namaza şahid olunur ve yazılır. Sabah namazını kılmana kadar (böyle nafile namaza devam edebilirsin -Çeviren). Sonra güneş doğuncaya ve bir ya da iki ok miktarı yükselinceye kadar (namaz kılmaktan) geri dur. Sonra istediğin (kadar) namaz kıl. Okun gölgesi kendi kadar oluncaya kadar namaz(m)a şahid olunur ve yazılır. Sonra (namaz kılmaktan) geri dur. (Bu esnada) cehennem kızdırılır ve kapıları açılır. Güneş batıya yönelince istediğin (kadar) namaz kıl. İkindiyi kılmana kadar namaz(ın)a şahid olunur ve yazılır, Sonra güneş batmcaya kadar (namaz kılmaktan) geri dur. Çünkü o, şeytanın iki boynuzu arasında batar ve inkarcılar onun için ibadet ederler. Abdest aldığın zaman ellerini yıka. Sen ellerini yıkadığında hataların (günâhların) parmaklarının etrafından çıkar. Sonra yüzünü yıkadığında hataların (günâhların) yüzünden çıkar (dökülür). Sonra ağzını çalkaladığın ve burnuna su aldığın zaman hataların (günâhların) ağzından ve burun deliklerinden çıkar. Sonra kollarını yıkadığında hataların (günâhların) dirseklerinden çıkar. Sonra başını meshettiğinde hataların (günâhların) saçlarının etrafından çıkar. Sonra ayaklarını yıkadığında hataların (günâhların) ayaklarından çıkar. Eğer oturduğun yerde kalırsan bu (yani günâhlarının anıldığı şekilde dökülmesi) senin abdestinden elde ettiğin kazancın olur. Ama eğer kalkar Rabbini anar, O'na hamdeder, gönlünü vererek iki rek'at namaz kılarsan annenden doğduğun günkü halin gibi günâhlarından temizlenmiş olursun."
(Ravi dedi ki): "Ben: "Ey Amr! Ne dediğine dikkat et. Doğrusu sen büyük bir söz söylüyorsun" dedim. Şöyle söyledi:
"Vallahi benim yaşım ilerledi. Ecelim yaklaştı. Doğrusu benim yalan söylemeye bir ihtiyacım yoktur. Eğer ben bunu Resulullah (a.s)'tan en az bir veya iki kere duymuş olmasaydım söylemezdim. Ancak ben bunu O'ndan daha fazla duydum."
Ebu Selâm da Ebu Umame (r.a)'den bana böyle rivayet etti. Ancak eğer istemeyerek (farkında olmadan) bir hata işlemişsem bundan dolayı Allah'tan bağışlanma diliyorum ve O'na tevbe ediyorum." [155]
Bu rivayette görüldüğü üzere Resulullah (a.s): "Gecenin, (duanın) duyulmasına (yani kabulüne) en elverişli vakti hangisidir?" sorusuna cevabında: "Gecenin son vaktinin ortası. (Bu vakitte) istediğin (kadar) namaz kıl" diye buyurmuştur. Güneşin yükselmesinden sonraki vakit için de Resulullah (a.s): "Sonra istediğin (kadar) namaz kıl" diye buyurmuştur. Resulullah (a.s) daha sonra da: "Güneş batıya yönelince istediğin (kadar) namaz kıl" diye buyurmuştur. Bu ifadelerden anlıyoruz ki, Resulullah (a.s) bu üç vakit içinde (kendisine soru soran) sahabiye herhangi bir sayıyla sınırlı kılmaksizın mutlak manada istediği kadar nafile namaz kılması için izin vermiştir. Daha önce de Huzeyfe (r.a)'nin Mescid'de akşam namazından sonra yatsı namazının vakti girinceye kadar (nafile) namaz kıldığından söz edilmişti. Bütün bu rivayetler kerahet vakitleri dışında bütün vakitlerde mutlak nafile namaz kılmanın caiz olduğunu göstermektedir. Müçtehid imamlar da bu yönde görüş bildirmişlerdir. Dört mezhepçe de böyle kabul edilmiştir.
Daha önce buna delalet eden deliller değişik münasebetlerle verilmişti. Bu kısımda da bu konuyla ilgili bazı delilleri vermekle yetineceğiz. Yukarıda geçen rivayetler de bu konudaki delillerden biridir.
2017- Ebu Davud, Ya'la bin Memlek (r.a)'ten rivayet etmiştir: [156]
"O (yani Ya'la), Resulullah (a.s)'ın hanımı Ümmü Seleme (r.a)'ye Resulullah (a.s)'ın kıraati (Kur'an-ı Kerim okuması) ve namazı hakkında soru sordu. O da (yani Ümmü Seleme (r.a) de) şöyle söyledi:
"O'nun namazından size ne? (Yani siz O'nun kıldığı kadar namaz kılamazsınız -Çeviren). O, namaz kılar sonra namaz kıldığı kadar bir süre uyurdu. Sonra uyuduğu kadar bir süre namaz kılardı. Sabaha kadar böyle yapardı."
Sonra O'nun (Resulullah (a.s)'ın) okuyuşunu anlatmağa başladı. Bunu yaparken anlaşılır bir şekilde harf harf bir okuyuş göstermeğe başladı.
Nesai'nin nakletmiş olduğu bir başka rivayette de şöyle denmektedir:
"O (yani Ya'la) (Ümmü Seleme (r.a)'ye) Resulullah (a.s)'ın namazı hakkında soru sordu. O da şöyle söyledi:
"Yatsı namazını kılar sonra nafile namaz kılardı. Sonra bunun ardından gece Allah'ın dilediği anda (veya ana kadar) namaz kılardı. Sonra çekilip namaz kıldığı kadar bir süre uyurdu. Sonra bu uykusundan uyanırdı ve uyuduğu kadar bir süre namaz kılardı. Bu son namazı sabaha kadar sürerdi." [157]
Anlaşıldığına göre Ümmü Seleme (r.a) bu rivayetinde Resulullah (a.s)'ın gece namazının kaç rek'at olduğunu belirtmemiştir. Bu ise bu konudaki hük-
2018- Bezzar, Abdullah bin Abbas (r.a)'dan şöyle rivayet etmiştir: "Resulullah (a.s)'ın bir cariyesi vardı gündüz oruç tutar gece ibadet ederdi. O'na (yani Resulullah (a.s)'a): "Bu, gündüz oruç tutup gece namaz kılıyor" dendi. Resulullah (a.s) da şöyle buyurdu:
"Her amelin bir heyecanı vardır. Heyacan da belli bir dönem sürer. Kimin bu dönemi benim sünnetim doğrultusunda olursa o hidayete ermiştir. Kimin de dönemi başka türlüyse o da yanılmıştır." [158]
Resulullah (a.s)'ın, insanın değişik haller üzere olabileceğini, bu doğrultuda bazı zamanlarda amel için kendinde bir şevk bulabileceğini sonra belli bir dönem bunun kesintiye uğrayacağını ve kişinin bu durumda (kesinti) döneminin sünnet doğrultusunda olmasının gerektiğini açıklaması bir kimsenin kendinde şevk gördüğü dönemlerde şanı yüce olan Allah için dilediği kadar nafile namaz kılmasında bir sakınca olmadığına delalet etmektedir. Bu, her ne kadar Resulullah (a.s)'ın adet edindiği bir uygulama olmasa da.
2019- Taberani, Ebu Hureyre (r.a)'den rivayet etmiştir: "Resulullah (a.s) şöyle buyurdu: [159]
"Namaz, konulan (uygulama)lann en hayırhsıdir. Kim çok yapmaya güç yetirebilirse çok yapsın."
2020- Ahmed bin Hanbel, Ebu Zer (r.a)'den rivayet etmiştir: "Resulullah (a.s) şöyle buyurdu:
"Namaz, konulan (uygulama)ların en hayırlısıdır. Dileyen az yapsın, dileyen de çok yapsın." [160]
Ebu Hureyre (r.a)'nin Resulullah (a.s)'tan rivayetinde O'nun: "Kim çok yapmaya güç yetirebilirse çok yapsın" diye buyurduğunun, Ebu Zer (r.a)'in rivayetinde ise Resulullah (a.s)'ın: "Dileyen az yapsın, dileyen de çok yapsın" diye buyurduğunun bildirildiği görülmektedir. Mutlak manadaki bu iki ifadeden, ilim adamları, nafile namaz kılmanın yasak edildiği kerahet vakitleri dışındaki vakitlerde belli bir sayıyla sınırlı olmaksızın mutlak nafile kılmanın caiz olduğu hükmünü çıkarmışlardır.
2021- Buhari, Ebu Hureyre (r.a)'den rivayet etmiştir: "Resulullah (a.s) şöyle buyurdu: "Yüce Allah şöyle buyurdu: [161]
"Kim benim sevdiğim bir kula düşmanlık ederse ona savaş ilan ederim. Kulum, benim kendisine farz kıldıklarımı yerine getirmekten daha çok benim için sevimli olan bir şeyle bana yaklaşmamıştır. Kulum nafilelerle de bana yaklaşmaya devam eder, sonunda onu severim. Onu sevdiğim zaman da onun İşiten kulağı, gören gözü, tutan eli, yürüyen ayağı olurum. Benden istediğinde veririm. Bana sığınırsa onu korurum. Mü'minin canını almakta tereddüd ettiğim kadar hiç bir şeyi yapmakta tereddüd etmiş değilim. O, ö-lümden hoşlanmaz bense onun geride kalmasını istemem."
Resululîah (a.s)'ın Rabbinden rivayetle naklettiği bu kudsi hadiste geçen: "Kulum nafilelerle de bana yaklaşmaya devam eder" ifadesinde mutlak nafile anlamı vardır. Buradan ye daha başka rivayetlerden hareketle fıkıhçılar kerahet vakitleri dışında mutlak nafile kılmayı caiz görmüşlerdir. Bunun gibi insanın şevk ve gücü nisbetinde çokça zikir yapmasını ve Kur'an-ı Kerim okumasını da caiz görmüşlerdir. Hakkında belli bir sınırlama getiren yasak konulmamış olan diğer nafileler için de aynı şey söz konusudur.
2022- İbni Huzeyme, Cubeyr bin Mut'im (r.a)'den rivayet etmiştir: "Resululîah (a.s) şöyle buyurdu:
"Ey Abdu Menâfoğulları! Ey Abdulmuttaliboğulları! Eğer sizin işte bir yetkiniz varsa, gündüzün veya gecenin istediği vaktinde bu evin yanında namaz kılan bir kimseye engel olduğunuzu görmeyeceğim."
Bu, İbni Cureyc'in rivayet ettiği hadisin metnidir. Ancak Ahmed bin Mik-dam şu ifadeleri kullanmıştır: [162]
"Eğer size bir yetki verilmişse..." Yine: "Gecenin veya gündüzün hangi saatinde olursa olsun..." [163]
Bu rivayet, Mescidi Haram'da namaz kılmakla ilgili olarak varid olmuşsa da namaz konusunda herhangi bir kayda yer vermeksizin mutlak bir anlam taşımaktadır. Resululîah (a.s)'ın hicretten somaki haccı ve umreleri esnasında Mekke'de bulunduğu sürece kıldığı namazların rek'atlarınm sayısmm incelenmesi sonunda mutlak nafilenin caiz olduğu neticesine ulaşılır. Ancak bu yerin (yani Mescidi Haram'ın) dışındaki yerlerde bazı vakitlerde nafile namaz kılmanın nehyedildiğine dair hadis rivayet edildiğinden dolayı oralarda kılınacak nafile namazların bu vakitlerin dışındaki vakitlerde kılınması şartını koyduk.
2023- İbni Huzeyme, ensardan Mahmud bin Rebi (r.a)'in şöyle söylediğini rivayet etmiştir:
"Bana Itban bin Mâlik şöyle söyledi:
"Ertesi gün gündüzün biraz ilerlemesinden soma Resululîah (a.s) ve Hz. Ebu Bekir (r.a) geldi. Resululîah (a.s) izin istedi. Ben de kendisine izin verdim. Evin içine girmeden oturmadı. Sonra şöyle buyurdu:
"Evinin neresinde namaz kılmamı istersin?"
Ben namaz kılmasını istediğim yeri kendisine gösterdim. Resululîah (a.s) kalkıp tekbir getirdi. Biz de kalktık ve saf tuttuk. Böylece iki rek'at namaz kıldı ve selâm verdi." [164]
Burada sözü edilen namazla kuşluk sünnetinin veya eve giriş sünnetinin kastedilmiş olması muhtemeldir. Bununla birlikte mutlak nafilenin kastedilmiş olması da mümkündür. Yukarıdaki rivayet aynı zamanda sahabilerin Resululîah (a.s)'ın namaz kıldığı yerde namaz kılmakla tebenük ettiklerine (bereket aradıklarına) delalet etmektedir. Önemli olan ise, nafilelerle Allah'a yaklaşma hükmünün geniş olduğu bazı insanların göstermek istedikleri gibi dar olmadığıdır. Eğer bir şeyi tahsis anlamında yasak ortaya koyan bir nass nakledilmiş değilse bu (yani nafile ibadet sınırını daraltmak), hayn engellemenin bir türüdür.
2024- Taberani, Abdullah bin Mes'ud (r.a)'dan şöyle rivayet etmiştir:
"Sen namazda olduğun sürece hükümdarın kapısını vuruyorsun demektir. Kim hükümdarın kapısını çokça vurursa onun için kapının açılması ihtimali vardır." [165]
Görüldüğü üzere Abdullah bin Mes'ud (r.a) Yüce Allah'ın kapısını çokça vurmayı namaz olarak anmış, bu konuda herhangi bir sayı kaydı koymamıştır. Bu da mutlak nafilenin caizliğine delalet etmektedir.
2025- Taberani, Ebu Hureyre (r.a)'den rivayet etmiştir:
"Resulullah (a.s) bir kabrin yanından geçti ve: "Bu kabirde yatan kimdir?" diye buyurdu. "Filancadır" dediler. Sonra şöyle buyurdu:
"İki rek'at namaz. Bu benim için dünyanızın geriye kalanlarından daha sevimlidir." [166]
2026- Müslim, Rabi'a bin Ka'b Eşlemi (r.a)'den şöyle rivayet etmiştir: [167]
"Resulullah (a.s)'ın yanında geceliyor, O'nun abdest suyunu ve diğer ihtiyaçlarını hazırlıyordum. Bana: "Benden iste" diye buyurdu. Ben: "Cennette seninle birlikte olmayı istiyorum" dedim. "Bunun dışında bir şey var mı?" diye buyurdu. Ben: "Bu kadar" dedim. O da şöyle buyurdu:
"Çok secde etmekle kendin için bana yardım et."
2027- Müslim, Ma'dan bin Ebi Talha (r.a)'dan şöyle rivayet etmiştir:
"Resulullah (a.s)'ın azatlısı Sevbân ile karşılaştım. Ona: "Bana, işlediğimde beni cennete sokacak ameli bildir" [168] veya "Allah için amellerin en sevimlisini bildir" dedim. Sustu. Sonra yine sordum, yine sustu. Sonra üçüncü kez sordum. Bunun üzerine şöyle söyledi:
"Ben bunu Resulullah (a.s)'a sordum, O da şöyle buyurdu: "Allah için çokça secde et. Sen her ne zaman Allah için bir secde etsen Aîlah onunla senin dereceni bir derece yükseltir ve senin bir hatanı siler."
Ma'dan dedi ki:
"Sonra Ebu Derda (r.a)'nm yanma gittim. Bunu ona da sordum. O da Sevbân (r.a)'m bana söylediği gibisini söyledi. " [169]
Son iki rivayette herhangi bir kayıt konulmaksızın mutlak olarak çokça secde etmeğe teşvik vardır. Bu da ilim adamlarına göre mutlak nafilenin caizliğine delalet eden delillerdendir.
Çokça ibadet etmek bid'at değildir.
Mutlak nafilenin ve bunu çokça kılmanın, çokça ibadet etmenin caiz olduğu konusunda yazılmış kitapların en önemlilerinden, en çok faydalı olanlarından ve en geniş ilmi bilgiler ihtiva edenlerinden biri İmam Ebu'l-Hasenât Mu-hammed Abdulhay el-Luknevi'nin "İkâmetu'l-Hucce 'alâ enne'l-İksâr mine't-Ta'abbud Leyse Bi Bid'a (İbadeti Çokça Yapmanın Bid'at Olmadığına Dair Deliller)" adlı kitabıdır. Bu kitabm tahkikini Şeyh Abdulfettah Ebu Gudde yapmıştır. Müellifin kitabının giriş kısmında ifade ettiğine göre bu kitabı yazmasının sebebi, bazı kimselerin, bazı ilim adamlarının yaptığı bildirilmiş olan gecenin tamamını ibadetle geçirme gibi çokça ibadet yapmaya uğraşmanın, bir rek'atta Kur'an-ı Kerim'in tamamını okumanın, bir rek'at namaz kılmanın ve benzeri uygulamaların bid'at olduğunu ve her bid'atın da sapıklık olduğunu ileri sürmeleridir.
Kitapta iki ana bölüm, iki yorum bölümü (maksad) ve bir sonuç bölümü bulunmaktadır. Bu kitabm geniş ilmi açıklamalar ihtiva etmesi, tahkikinin tam bir dikkatle yapılmış olması ve kapsamlı olması dolayısıyla bu kitaptan gayeyi ortaya koymaya yetecek ve okuyucuya konu hakkında genel bir fikir verecek bazı bilgileri burada aktaracağız. Daha fazlasmı isteyen bizzat kitabı inceleyebilir. Bu kitap gerçekten önemli bir kitaptır.
Müellif birinci ana bölümü bid'atla ilgili açıklamalara ve sahabilerle tabiinin bununla ilgili hükümlerine ayırmıştır. Bu konuda söylediklerinden bazıları şöyledir:
"...Bid'at ilk üç asırda olmayan ve dört asılda yani Kitap, sünnet icma' ve kıyasta delili bulunmayan uygulamadır. Muhakkik Taftazani'nin bu konuda söylediğine göre kınanmış olan bid'at sahabe ve tabiin döneminde olmadığı halde dine sonradan sokulan ve şer'i bir dayanağı da bulunmayan uygulamadır. Bilgisizlerin içinde sahabe döneminde olmayan her uygulamayı çirkin bir uygulama olduğuna dair bir delil bulunmasa bile kınanmış bid'atten sayanlar vardır. Bu konuda Resulullah (a.s)'in: "Sonradan çıkarılan işlerden sakının" sözünü esas almaktadırlar. Oysa bununla dinden olmayan bir şeyin dine sokulması anlamının kastedildiğini bilmemektedirler.
'Mecâlisu'l-Ebrâr' adlı kitaptan yaptığı aktarmaya göre bid'atin iki anlamı bulunmaktadır. Biri genel sözlük anlamıdır. Bu kelime sözlükte mutlak anlamda sonradan çıkarılan bir şey demektir. İster adetlerle ilgili olsun, ister ibadetlerle ilgili olsun farketmez. İkinci anlamı ise şeriattaki Özel anlamıdır. Bu ise dine sahabe döneminden sonra şeriatın gerek sözlü, gerek fiili, gerek açık ve gerekse işarete dayanan bir izni olmaksızın onda olmayan bir şeyi ilave etmek yahut onda olan bir şeyi eksiltmektir.
Hâcezâde'nin 'Havâşi't-Tarikati'l-Muhammediye' adlı kitabında şu açıklama yapılmaktadır: "Sahabeden sonra..." sözünden çıkan anlama göre râşid halifeler döneminde başlatılan bir uygulama bid'at değildir. Çünkü onların sünnetleri Resulullah (a.s)'m sünneti gibidir. Onların sünnetlerine bağlanması emri bu konuda delildir."
Onun kitabında ifade ettiğine göre Resulullah (a.s)'ın vefatından sonra daha sahabe döneminde ortaya çıkarılmış olup da sahabı)erin karşı çıktıkları yenilikler sapıklığa götüren bid'atlerdendir. Ama onların karşı çıkmadıkları aksine memnunlukla karşılayıp uygun gördükleri uygulamalar ise şer'i anlamda bid'at değildir. Genel sözlük anlamı itibariyle bunlar bid'at olarak ad-landırılsa da bunlar için bid'ati hasene kaydı konur. Bunlara bid'at adının verilmesi sözlük anlamı itibariyledir. Sözlükte ise bu kelime mutlak mahiyette (yani herhangi bir şarta bağlı olmaksızın) yenilik anlamına gelir. Yoksa bu uygulamalar için bid'at denmesi onların şer'i anlamda bid'at olduğu anlamını kasdetmek için değildir. Buna daha önce işaret edilmişti. Şunu bilmek gerekir ki, bir sahabinin yaptığı ya Kitab ve sünnette bildirilene uygun düşer ki bu durumda şeriatın temellerinin tedrici bir şekilde ortaya konması sebebiyle bu uygulama Resulullah (a,s) döneminde bilinmemiş olsa bile bunu bir dayanak olarak almak en uygun olandır.
Yahut Resulullah (a.s)'tan nakledilene ters düşebilir. Bu durumda sahabinin yaptığının şeriat dairesinin dışına çıkmayacağı esasmdan hareketle Resulullah (a.s)'tan nakledilenle sahabinin yaptığının arasını cem' etme (buluşturma) imkânı olursa bu yapılır, aksi takdirde sahabinin yaptığına muhalif bir şer'i nassm nakledilmiş olması sebebiyle o dayanak olarak alınmaz. Bu durumda sahabinin söz konusu nassdan haberdar olmamış olabileceği aksi takdirde ona muhalif hareket etmeyeceği (veya söz söylemeyeceği) düşünülür. Eğer bir sahabi bir şey söylemiş veya yapmış olur da Kitap'ta ona ters ya da onu doğrulayan bir şey bulunmazsa o zaman sahabinin bu sözünün veya fiilinin dayanak olarak alınması, alınmamasından daha iyidir."
Daha sonra şöyle demektedir:
"Resulullah (a.s)'ın sahabilerinin sonradan ortaya çıkarılmış bir şey üzerinde görüş birliği üzere olmaları durumunda bunu dayanak olarak almanın daha uygun olacağı açıktır. Ancak (bu şekilde sonradan ortaya çıkarılmış bir şey hakkında) aralarında görüş birliği olmayıp görüş ayrılığının olması durumunda ne yapılmalıdır?" denilirse, şöyle derim: "Kişi bu konuda istediğini almakta serbest bırakılır. Artık (farklı görüşler ileri süren sahabiler-den) hangisine uysa hidayete ermiş olur. Nitekim usülcüler de kitaplarında bunu böyle ifade etmektedirler.
Tabiin ve onlardan sonra gelen nesil (tebe-i tabiin) döneminde ortaya çıkmış yeniliklerle ilgili tafsilat da daha Önce geçmiş olan tafsilatın aynısıdır.
Eğer onların zamanında ortaya çıkmış olan yeniliklere onlar (sahabe çizgisindeki tabiin ve tebe-i tabiin veya tabiin ve tebe-i tabiin dönemi ilim erbabı -Çeviren) tarafından karşı çıkılmışsa o bid'attir, aksi takdirde bid'at değildir.
Burada esas olan içtihad ehli ilim adamlarının karşı çıkmaları ve onların aralarında görüş birliğinin oluşmasıdır. Eğer aralarında görüş birliği oluşmamışsa o zaman hüküm geniştir.
Ancak ilk üç asırdan sonra (yani sahabe, tabiin ve tebe-i tabiin dönemlerinden sonra -Çeviren) ortaya çıkmış olan yenilikler şer'i delillere göre değerlendirilir. Eğer ilk üç asırda benzeri bir uygulama bulunur veya şer'i dayanaklardan herhangi birine uyarsa bid'at değildir. Çünkü bid'at ibaresi ile ilk üç asırda bulunmayan yahut şer'i esaslardan herhangi birine uymayan şeyler kastedilir. (Belirtilen şekildeki yenilikler) hakkında bid'at kelimesi kullanılsa bile "hasene" özelliği ile anılır. Ama eğer (ortaya çıkan yeniliğin) şeriatta herhangi bir dayanağı olmazsa o zaman sapık bid'at özelliği kazanır. Fazilet sahiplerinden veya şeyhlerden (yani ilim önderlerinden) herhangi biri işlese de durum değişmez. Çünkü ilim adamlarının ve ibadete düşkün kimselerin şer'iata uymayan fiilleri hüccet (delil) sayılamaz. Bid'atle ilgili meselelerde esas olan budur. Sahabiler veya tabiinden yahut tebe-i tabiinden olan imamlar tarafından yapılan, yahut onların zamanlarında yapılan ve herhangi bir tepki ile karşılaşmayan fiiller ise bid'at değildir."
Bundan sonra ikinci ana bölüme geçmektedir:
Bu bölümde ibadet için sürekli gayret göstermiş, ömürlerinin tamamını itaat yolunda gayret göstermekle harcamış kimselerden özet halinde söz etmektedir. Çünkü bu yolda gayret sarfedenlerin tümünün hallerini kavramak insan gücünün başaramayacağı bir şeydir. Bu kuvvetleri ve güçleri yaratanın işidir. Bu bölümde sahabeden altı kişiden söz etmiştir. Bunlar Hz. Osman (r.a), Hz. Ali (r.a), Temim ed-Dari (r.a), Hz. Ömer bin Hattab (r.a), Abdullah bin Ömer (r.a) ve Şeddad bin Evs (r.a)'dir. Tabiinden de ibadet konusundaki gayretleriyle ve çokça ibadet etmeleriyle tanınmış olan onsekiz önderden (i-mamdan söz etmiştir). Bunlardan bazıları şunlardır: "Veysel Karani, Mesruk, Îbni'l-Museyyib, Sabit el-Bunâni, Sa'id bin Cubeyr, Mâlik bin Dinar. Daha sonra tabiinden sonra gelenlerden onbir kişiden söz etmiştir. Bazıları: İbrahim bin Edhem, Şu'be bin Haccac, İmam Şafii, Ahmed bin Hanbel, Veki'. Kitabın tahkikçisi Şeyh Abdufettah Ebu Gudde bunların dışındakilerden yedi kişiyi daha eklemiştir. Böylece kitabın gayelerine uygun ilaveler yapmış, faydasının daha da artmasını* sağlamış ve bu arada İmam Nevevi'den Kur'an-ı Kerim'i çokça okumak vs. ile ilgili bir incelemeyi de vermiştir. [170] İmam Luknevi daha sonra birinci maksada (yoruma veya kitabm yazılma-srndaki amacı ortaya koyan konuların birincisine) geçmiştir. Bu ise ibadet konusundaki bu tür gayretlerin sapık bid'at olmadığının çeşitli yönlerden isba-tıyla ilgilidir. Onun bu konudaki açıklamalarından aşağıdaki bilgileri aktarıyoruz:
"Birincisi: Sahabilerden, tabiilerden ve tebe-i tabiinden güçlerinin yettiğince ibadet için gayret sarfedenler olmuştur ve bunlara karşı herhangi bir tepki gösterilmemiştir. Bu durumda olan bir şey ise bid'at değildir.
İkincisi: İkinci ana bölümde geçtiği üzere Hz. Ömer (r.a), Hz. Osman (r.a) gibi râşid halifelerden de bu gayreti gösterenler olmuştur. Onlar tarafından yapılan ve herhangi bir tepki ile karşılaşmayan her hareket ise sünnettir. Sünnet sadece Resulullah (a.s)'ın yapmış olduğuna özel değildir. Aksine sünnet O'nun yaptıklarıyla birlikte râşid halifelerin yaptıklarının da tümünü veya bazılarını, onların dinde başlattıkları veya doğrudan kendileri baş-latmasalar bile başlatılmasına razı oldukları uygulamaları da içine alır.
Üçüncüsü: Müçtehid imamlardan, değerli fıkıhçılardan ve hadisçilerden de bu şekilde gayret sarfedenler olmuştur. Eğer bu bid'at ve sapıklık olsaydı onların da bid'atçiler ve sapıklar olmaları gerekirdi. Müslümanlardan bu (tabaka)dan sayılanların görüş birliği ile böyle bir şeyin gerekli görülmesi ise geçersizdir.
Dördüncüsü: Müslümanlardan kendilerine güvenilen, dinde veraları (şüphelilerden sakınmaları) ve dinde bid'at sayılan şeylerden kaçınmaları ile meşhur olmuş tarihçiler yazdıkları eserlerde ilim adamlarının hayat hikâyeleri (biyografileri) ile ilgili bölümlerde onların çok ibadette bulunmak için gayret sarfettiklerinden söz etmişler. Bu bilgileri onları Övmek ve üstünlüklerini ortaya koymak için vermişlerdir. Bu ise onların nazarlarında bunun bid'at olarak görülmediğinin en açık delilidir. Çünkü bid'at olarak değerlendirilen bir şeyin övülmesi ilim adamların yapacağı bir iş değildir.
Beşincisi: Bu (yani çokça ibadet için gayret göstermek) Resulullah (a.s)-'tan sabit olmuştur (sahih rivayetlerle nakledilmiştir). O'ndan sabit olan hiç bir şey bid'at değildir."
2028- Buharı, Hz. Aişe (r.a)'den rivayet etmiştir: [171]
“Resulullah (a.s), ayakları şişinceye kadar ibadet ederdi -veya namaz kılardı-.
Bu kendine söylenirdi (yani niçin böyle yaptığı kendine sorulurdu). O da şöyle buyururdu:
"Şükredici bir kul olmayayım mı?"
Eğer: "Resulullah (a.s)'m bir gecenin tamamını ibadetle geçirdiği yahut Kur'an-ı Kerim'in tamamını bir rek'atta okuduğu veya onbir rek'attan fazla namaz kıldığı sabit olmamıştır" denilirse, deriz ki: "Birinci olarak Resuîul-lah (a.s)'m geceyi ibadetle geçirdiği, bütün gece boyunca sabaha kadar ibadet ettiği sabit olmuştur. Bunu Abd bin Humeyd ve Kitâbu't-Tefekkür'- de İbni Ebi'd-Dunya rivayet etmişlerdir,"
2029- Sahih'inde İbni Hibban, ayrıca İbni Merdeviye, Terğib ve't-Terhib'de Isbahani ve İbnî Asâkir, Atâ (r.a)'nın şöyle söylediğini rivayet etmişlerdir:
"Hz. Aişe (r.a)'ye dedim ki:
"Resulullah (a.s)'tan gördüğün ve seni en çok hayrete düşüren şeyin ne olduğunu bana bildir." O da şöyle söyledi: [172]
"Hangi tavrı beni hayrete düşürmüyordu ki! O, bir gece yanıma geldi. Benimle birlikte yorganımın altına girdi. Sonra şöyle buyurdu:
"Beni bırak Rabbime ibadet edeyim."
Kalktı, abdest aldı sonra kalkıp namaza durdu. Göz yaşları göğsüne akm-caya kadar ağladı. Sonra rüku etti ve ağladı. Sonra secde etti ve ağladı.
Sonra başını kaldırdı ve ağladı. Bilal (r.a) kendisine namaz vaktini haber vermek üzere yanma gelinceye kadar böyle yapmaya devam etti. Ben dedim ki:
"Ya Resulullah (a.s)! Seni ağlatan nedir? Oysa Allah senin geçmiş ve gelecek günâhlarını bağışlamıştır." O da şöyle buyurdu:
"Şükredici bir kul olmayayım mı? Niçin böyle yapmayayım ki? Oysa Yüce Allah bu gece bana şunu indirdi: "Göklerin ve yerin yaratılışında, gece ile gündüzün ardarda gelişinde akıl sahipleri için (Allah'ın gücü hakkında fikir veren) deliller vardır. Onlar (akıl sahipleri) ayakta, otururken, yanlan üstüne yatarken Allah'ı anar ve göklerin ve yerin yaratılışı üzerinde düşünürler. "Ey Rabb'imiz! Sen bunları boşuna yaratmadın. Sen pek yücesin. Bizi ateşin azabından koru!" [173]
Bu olay gösteriyor ki, Hz. Aişe (r.a)'nin Resulullah (a.s)'in bütün geceyi ibadetle geçirmediğine dair açıklaması O'nun geneldeki uygulaması ile ilgilidir. Yine O'nun onbir rek'attan fazla namaz kılmadığına dair rivayette de genel uygulamasının kastedildiği ifade edilmiştir. Gerçekte, bir çok rivayette bundan fazla namaz kıldığı rek'at sayısını on beşe kadar çıkardığı bildirilmiştir. İmam Nevevi de Sahihi Müslim Şerhi'nde böyle söylemiştir.
İkinci olarak: Resulullah (a.s)'ın bir gecenin tamamını ibadetle geçirmediğini Kur'an-ı Kerim'in tamamım bir gecede okumadığını ve on bir rek'attan fazla namaz kılmadığını farzetsek bile deriz ki: O'nun buna benzer bir tutum ortaya koyduğu ibadet için nefsini zorlama (teşeddüd) konusunda benzeri bir harekette bulunduğu sabit olmuştur ki, o da ayakları şişinceye kadar ibadet etmesidir. Bu ise söz konusu gayretlerin bid'at olarak isimlendirilmemesi konusunda yeterli bir delildir. Bid'at, aynısı veya benzeri Resulullah (a,s) döneminde bulunmayan uygulamadır.
ibadetin bölümlerinden (cüzlerinden) her bir bölümün Resulullah (a.s)'tan sabit olmuş olması şart değildir (yani örnek bir uygulamanın ortaya konmuş olması yeterlidir -Çeviren).
Üçüncü olarak: Resulullah (a.s) ümmetine acıdığından dolayı bu gibi sıkıntılara girmemişse de O'nun kendilerine uymamızı ve kendilerini Örnek edinmemizi istediği kimseler bu sıkıntılara girmişlerdir. Bu durumda bu gibi gayretler nasıl bid'at olur? Nitekim bu konuyla ilgili açıklama daha önce geçti.
Altıncısı: Resulullah (a.s) güç yettiğince ibadet etmeğe cevaz vermiştir.
2030- Ebu Davud, Hz. Aişe (r.a)'den rivayet etmiştir: "Resulullah (a.s) şöyle buyurdu:
"Amelden gücünüzün yeteceği kadarını üzerinize alın, Şüphesiz siz bık-madıkça Allah bıkmaz. Şüphesiz Allah için amellerin en sevimlisi az da olsa sürekli olanıdır."
O, bir amel işlediğinde ona süreklilik kazandırırdı." [174]
2031- Buhari, yine Hz. Aişe (r.a)'nin merfu olarak şöyle söylediğini rivayet etmiştir:
"Amellerden gücünüz yeteceği kadarını yapın. Şüphesiz siz bıkmadıkça Allah bıkmaz."
Bıkkınlık ve aşırı yorgunluk olmaksızın kişinin gücünün yettiği kadar a-melde bulunmasının caiz olduğu kesinlik kazandığına göre biz de diyoruz ki: insanların güçleri birbirinden farklıdır. Nice insanlar vardır ki, başkalarının güç yetiremediğine güç yetirebilirler. Yine nice insanlar vardır ki başkalarının bıkmadığı şeylerden bıkarlar. Bunun gibi nice insanlar vardır ki başkalarının okuyamadıkları hızda Kur'an-ı Kerim okuyabilirler.
Buna göre kim bıkkınlığa düşmeden çokça ibadet etmeğe, Kur'an-ı Kerim okumağa ve gece ibadetine güç yetirebilirse bunu yapmak onun için caizdir. Bu daha önce geçen hadisi şeriflerden anlaşılmaktadır. Ama bir kimsede bıkkınlık ortaya çıkar veya bir isteksizlik oluşursa o zaman bunu bırakması gerekir. Bu itibarla Resulullah (a.s) mutlak surette işlediği (yani kendisi bir miktar yapıp da belli bir sınırlama getirmediği) fiillerin (ibadetlerin) daha fazlasını yapmanın caiz olmadığı yönündeki hüküm açık bir hatadır.
İmam Luknevi bundan sonra ikinci maksada (ikinci açıklama konusuna) geçmiştir. Bu konu ise ibadet konusunda gösterilen gayretlerle ilgili tereddütlerin giderilmesi ve ilim adamlarının çokça ibadet için gayret göstermenin çok sayıda şarta bağlı olarak caiz olduğuna dair sözleriyle ilgilidir. Bu bölümde şöyle söylemiştir:
"Şunu bil ki ibadette teşeddüdden (yani çokça nafile ibadet yapmak için kendini zorlamaktan) nehyeden bazı rivayetler nakledilmiştir. Bazıları da bunlardan söz konusu tutumun (teşeddüdün) kesinlikle yasak edildiği kanaatine varmışlardır. Yasağın neyi kapsadığı ve neyi kapsamadığı üzerinde ise düşünmemişlerdir."
Daha sonra bununla ilgili rivayetleri vermiş arkasından bunlarla ilgili şu mânâda açıklamalarda bulunmuştur:
"Resulullah (a.s) çok namaz kılmayı yasaklamış değildir. Aksine kişinin gücünün yettiğince ve bıkıp ameli terketmesine kadar amel etmesine cevaz vermiştir.
Yahut (Resulullah a.s), durumlarından yapmak istedikleri ameli sürdü-remiyecekleri anlaşılanları bundan nehyetmiştir. Bu ise ruhsat niteliği taşımaktadır. Yani Resulullah (a.s) bazı kimselerin zayıf olduklarını bildiğinden yapmak istedikleri amelleri sürdüremeyeceklerini anlamış ve kendilerini bundan alıkoymuştur. Ancak böyle yapması onlara yapmak istedikleri amelleri tamamen yasak etmesi anlamı taşımaz. Sadece yapmamalarının daha uygun olacağını bildirmiştir -Çeviren). Böyle yapmasını da, kişinin nefsinin üzerinde hakkının olmasıyla ve ailesinin üzerinde hakkının olmasıyla izah etmiş ve kasdettikleri amelleri yapmaları durumunda gözlerinin ve bedenlerinin zayıflayacağına işaret etmiştir. Bu gösteriyor ki, kişide manevi bir bıkkınlığa ve tembelliğe yol açacak yahut üzerindeki şer'i yönden hakları olanların haklarını yerine getirmesini engelleyecek derecede ibadet için kendini zorlaması yasaklanmıştır. Ancak bu nafile ibadet için gayret sarfetme-nin tümüyle yasak edildiğine delalet etmez.
Yahut nafile ibadet için çaba harcayıp yerine getirmeleri vâcib haklarla ilgili görevlerini aksatanlar olmuştur. Nitekim Ebu Derdâ (r.a)'nın ibadet için hanımıyla ilgilenmeyi bırakması böyledir. Bu gösteriyor ki, yasak olan, hakları yerine getirmeyi engelleyecek derecede ibadet düşkünlüğüdür yoksa mutlak anlamda bir yasak söz konusu değildir.
Sahabeden bazı kimselerin Resulullah (a.s)'m amellerini az görmelerine ve O'nun bütün günâhlarının Allah tarafından bağışlanmış olması sebebiyle böyle yaptığını düşünmelerine ve kendilerini Allah'ın farz kılmadığı ile yükümlü tutmalarına, böylece kolay olan yolu bırakmalarına ve Resulullah (a.s)'m da onları bundan alıkoyarak kendi çizgisine iletmesine dair rivayete gelince: Resulullah (a.s) orada: "Kim benim sünnetimden yüz çevirirse benden değildir" diye buyurmuştur. Yani: "Kim sahabilerden söz konusu kişilerin sandıkları gibi benim yaptığımın güzel olduğu inancı taşımadan benim sünnetimden yüz çevirirse benim yolum üzere gidenlerden ve benim hidayetime uyanlardan değildir." Bu, bir kimsenin, Allah'ın kendine farz kılmadığıyla kendini yükümlü tutma veya kendi uygulamasını Resulullah (a,s)'ın uygulamasının üstüne çıkarma gibi bir tavır takmmak-sizm ibadet için çaba harcamasının caiz olmadığını göstermez.
Yahut yasak hükmü Allah'ın kendilerine haram kılmadığı bazı şeyleri kendi nefislerine haram kılan ve Allah'ın kendilerine farz kılmadığını kendi nefislerine farz kılan bazı kimseler hakkında vârid olmuştur. Onlar böyle yapmaktan nehyolunmuşlardır. Bu ise ibadet için kendini zorlamanın (te-şeddüdün) mutlak surette yasak edildiğine delalet etmez. Ancak şeriatta olmayan bir yeniliği ortaya çıkaracak şekilde böyle bir zorlamanın içine girmenin yasaklandığına delalet eder.
Berekli'den bu gibi hadislerle selefin ibadet konusunda göstermiş oldukları gayretlerin (teşdidin) birbirine ters düştüğü görünümünün ortadan kaldırılması için yapılmış bir inceleme nakledilmiştir. Bu incelemenin içeriğinde Özetle şunlara dikkat çekilmektedir:
İbadet konusunda kendini zorlama (teşdid) yasağı, insanın kendini helake sürükleyecek kadar yahut başkasına ait ve onun yerine getirmesi vâdb olan bir hakkı yerine getirmesine engel olacak kadar ibadet yapmaya uğraşması veya sonunda terketmek zorunda kalacağı veya sürdüremeyeceği ibadeti yapmaya kendini zorlaması hakkındadır.
Resulullah (a.s)'m durumuna gelince, O alemlere rahmet olarak gönderilmiştir ve O, Allah tarafından desteklenmiştir. Dolayısıyla ümmete mensup fertlerin güç yetiremiyeceğine güç yetirebilir. O, insanların içinde Allah'tan en çok korkan, en çok takva sahibi olan ve Allah'ı en iyi bilen kimsedir. Dolayısıyla O'nun cimri davaranacağı, öğüt vermeği bırakacağı, tembellik ve isteksizlik göstereceği düşünülemez. O'nun din konusunda bilgiden mahrum olacağı da düşünülemez. Eğer ibadet ve Allah'a yaklaşma konusunda O'nun yaptığından daha üstün ve daha yararlı bir yol olsaydı onu yapar, onu açıklar ve başkalarını da ona teşvik ederdi. Buna göre O'nun izlediği çizginin Allah'ı tanıma konusunda en üstün ve en pratik çizgi olduğu kesindir.
Sözü edilen kişilerin ibadet konusunda kendilerini zorlamalarının (teş-didlerinin) bazı kalp hastalıklarının tedavisi amacıyla olduğu düşünülebilir. Yahut ibadet onlar için bir adet ve sağlıklı birinin aldığı gıda gibi tabiatlarının gereği bir amel olabilir. Böylece kimsenin hakkını zayi etmeden ve süreklilik kuralını terketmeden, kendilerinin yaptığının insanların en üstünü olan Hz. Peygamber (a.s)'in yaptığından veya söylediğinden daha üstün olduğu gibi bir kanaate kapılmadan bu ibadetleri yapmaktan zevk alıyor olabilirler.
Peygamberimiz (a.s) mükemmellik (kemâl) yönünden en üstün dereceye ulaşmıştır. Bu derece ise kalbini (Allah'a) yöneltmekten hiç bir şeyin alıkoy-mamasıdır. Ne yaratıklarla konuşma, ne yemek, ne içmek, ne uyku ne de kadınlarla ilişki O'nu bundan alıkoyuyordu. O'nun için insanlarla bir arada olmak da yalnız kalmak da eşitti. O'nun görünüş itibariyle bazı ibadetlerle yetinmesi bunların kendi ve ümmeti için en üstün olması dolayısıylaydı. Hz. Peygamber (a.s)'in (ibadetten) zevk alması sürekliydi yoksa sadece görünüşte ibadet sayılan amellere özel değildi.
Luknevi bu konuda Nablusi'nin el-Hadikatu'n~Nediyye adlı kitabından aktarma yaparak şöyle söylemiştir:
"Sonuç itibariyle geçmiş ilim adamları (selef) kendileri için azimete uygun olan amelleri tercih etmişlerdir. Çünkü onlar etraflı düşünen ve azimetlere önem veren kimselerdi. Bununla birlikte şer'i ruhsatlara dair hükümleri de kabul ediyor ve halkın geneline göre fetva veriyor, onları buna teşvik ediyorlardı. Bazı zamanlarda Resulullah (a.s)'ın yaptığı da böyleydi; insanlara ruhsatları emreder ama kendisi azimetlere göre hareket ederdi. İki gün arka arkaya hiç iftar etmeden oruç tutması bu konuda bir örnektir." (Özetlenerek verilmiştir)
Luknevi daha sonra şöyle söylemiştir:
"Bu konuda söyleneceklerin Özeti ve benim de ilim adamlarına uyarak seçtiğim şudur:
Bütün gecenin ibadetle geçirilmesi, Kur'an-ı Kerim'in bir gün ve gecede bir kere veya daha fazla hatmedilmesi, bin rek'at veya daha fazla namaz kılınması ve ibadet konusunda gösterilen buna benzer gayretler ve uğraşılar bid'at değildir, şeriatta da yasaklanmış değildir. Aksine bu güzeldir ve teşvik de edilmiştir.
Ama bazı şartlan vardır:
Birincisi: Bundan dolayı insana manevi bir bıkkınlık gelmemelidir.
Böylece ibadetten alınan zevk gider ve kalbin ibadete verilmesi (huzuru kalb) ortadan kalkar. Bu; "Biriniz kendinde şevk buldukça namaz kılsın" anlamındaki hadisi şeriften çıkarılmıştır. Yani manevi yönden kendinde bir şevk bulduğu ve tabiatının hoşlandığı sürece (nafile) ibadete devam etsin.
İkincisi: Bundan dolayı kendini kaldıramayacağı bir nıeşakkata, sıkıntıya sokmamah aksine kaldırabileceği bir yükün altına girmelidir. Bu esas: "Güç yetireceğiniz ameller yapın" anlamındaki hadisi şeriften çıkarılmıştır.
Üçüncüsü: Bunu yaparken bundan daha önemli bir şeyi kaçırmamalıdır. Mesela geceyi ibadetle geçirmesi sabah namazını kaçırmasına yolaça-caksa bu durumda geceyi ibadetle geçirmesi caiz olmaz. Şüphesiz farzların yerine getirilmesi nafilelerin yapılmasından daha önemlidir.
Dördüncüsü: Bu yüzden, ailenin, çocukların, misafirlerin ve diğerlerinin hakları gibi şer'i haklardan olan herhangi bir hakkı yerine getirmekte kusur etmemelidir. Bu esas Abdullah bin Amr (r.a) ile Ebu Derdâ (r.a) ile ilgili rivayetten çıkarılmıştır.
Beşincisi: Bu yüzden, şeriatın koymuş olduğu ruhsatları geçersiz ve ruhsatlara göre amel edeni de iş yapmayan biri saymak gibi şer'i ruhsatlara karşı çıkma durumu olmamalıdır. Bu esas Resulullah (a.s)'ın amelini az gören bazı sahabüerle ilgili olay hakkındaki rivayetten çıkarılmaktadır.
Altıncısı: Bundan dolayı şeriatın farz kılmadığını farz sayma yahut şeriatta haram olmayan bir şeyi haram sayma gibi bir turum söz konusu olmamalıdır. Bu, Osman bin Maz'un (r.a) ile ilgili hadisi şeriften anlaşılmaktadır.
Yedincisi: ibadetlerin bütün rükünleri gereği gibi yerine getirilmelidir. Horozun yem toplaması gibi namaz kılmak suretiyle rek'at sayısını çoğaltmak caiz olmaz. Yahut anlamı üzerinde düşünmeden ve tertile riayet etmeden çok miktarda Kur'an-ı Kerim okunması veya buna benzer şeyler caiz olmaz. Resulullah (a.s)'ın: "Kur'an-ı Kerim'i üç (gün)den daha az süre içinde okuyan onu anlayamaz" hadisi şerifi buna işaret etmektedir.
Sekizincisi: İbadetlerden neyi seçerse onu sürekli yapmalı mazeretinin olması durumu dışında terketmemelidir. Bu da şu hadisi şeriften anlaşılmaktadır:
2032-Müslim, Resulullah (a.s)'ın şöyle buyurduğunu rivayet etmiştir: [175]
"Allah için amellerin en sevimlisi az da olsa sürekli olanıdır."
Dokuzuncusu: Çokça ibadet etmek için gayret sarfetmesi Müslümanlardan herhangi bir kimseye bıkkınlık vermemelidir. Cemaatle namaz kılarken uzun bir sureyi veya Kur'an-ı Kerim'in tamamını okuması gibi. Bu hareket cemaate katılmış olanlarda bıkkınlığa sebep olur. İçlerinde zayıf olan, hasta olan, ihtiyaç sahibi olan kimseler bulunabilir.
Onuncusu: Çokça ibadet için gösterdiği gayret, bu gayretin Resulullah (a.s)'m ve sahabilerinin çoğunun (nafile) ibadeti az yapma yolundaki tutumlarından daha üstün olduğu inancına yöneltmemelidir.
Kim bu şartlara rivayet ederse (veya kimde bu şartlar bulunursa) çokça ibadet etmek için çaba harcamak onun hakkıdır. Geçmişte çokça ibadet etmek için çaba harcayanların tümünde bu şartlar bulunuyordu. Dolayısıyla onlar için bu (çokça ibadet için gayret sarfetmek) caizdi. Kimse de onların bu tutumlarına karşı çıkmamıştır. Ama kim bu şartlardan herhangi birini taşımazsa onun için ibadette orta yol üzere olmak ve dengeli gitmek daha uygundur. İnsaf sahibi herkesin kabul edeceği orta yol işte budur. Bunda taassuba sapanların tutumlarında olduğu gibi ne aşırılık ne de umursamazlık (ne ifrat ne de tefrit) vardır. Umarım bu ince araştırma öncekilerden kimsenin senin kulağına getirmediği şeyler içermektedir. Buna kuvvetle sarıl ve şükredenlerden ol."
Bu bilgiler İmam Luknevi'nin yazdığı ve Üstad Abdulfettah Ebu Gudde'nin tahkik ettiği araştırmadan aktarılmıştır. [176]
2033- Ebu Davud, Abdullah bin Abbas (r.a) ve Ebu Rafi1 (r.a)'den şu şekilde rivayet etmiştir: [177]
"Resulullah (a.s) Abbas bin Abdulmuttalib (r.a)'e şöyle buyurdu;
"Ey Abbas! Ey amcam! Sana vermeyeyim mi? Sana bahşetmiyeyim mi? Sana hediye etmiyeyim mi? Senin için (bir şeyler) yapmayayım mı? On şey vardır ki, eğer sen onları yaparsan Allah senin günâhlarının öncekini de, sonrakini de, eskisini de yenisini de, bilmeden yaptıklarını da kasden yaptıklarını da, küçüğünü de büyüğünü de, gizli olanı da açık olanı da bağışlar. Bu on şey: Dört rek'at namaz kılman ki, bu namazın her rek'atında Fatiha suresini ve bir (zammı) sure okursun. İlk rek'atında kıraati (Kur'an-ı Kerim o-kumayı) bitirdiğinde daha ayakta iken şöyle dersin: "Subhanellahi ve'l-ham-du Hilalli ve lâ ilahe illa'llahu vallahu ekber (Allah kendine yakışmayan her şeyden münezzehtir, hamd Allah'adır, Allah'tan başka ilâh yoktur ve Allah en büyüktür)." Bunu on beş kere söylersin. Sonra rükuya varırsın ve bu sözü rükuda iken on kere söylersin.
Sonra rükudan başını kaldırırsın ve bu sözü on kere söylersin. Sonra secdeye kapanırsın ve secdede iken bu sözü on kere söylersin. Sonra secdeden başım kaldırırsın ve bu sözü on kere söylersin. Sonra secde edersin ve bu sözü on kere söylersin. Sonra başını secdeden kaldırırsın ve bu sözü on kere söylersin. Böylece bir rek'atta bu sözü yetmiş beş kere söylemiş olursun. Bunu dört rek'atta da yaparsın. Bunu eğer her gün bir kere kılmaya güç yeti-rebilirsen yap. Eğer yapamazsan her cuma kıl. Bunu da yapamazsan her ayda bir kere kıl. Bunu da yapamazsan her sene bir kere kıl. Bunu da yapamazsan bütün ömrün boyunca bir kere kıl."
Ebu Davud'un naklettiği bir başka rivayete göre de Ebu Cevza şöyle söylemiştir:
"Resulullah (a.s)'m sohbetinde bulunmuş olan bir adam -bu kişinin Abdullah bin Amr (r.a) olduğunu söylemişlerdir- şöyle söyledi:
"Yarın bana gel, sana bir bağışta bulunayım, bir iyilik yapayım ve sana bir şey vereyim."
Ben bana bir hediye vereceğini sandım. (Gittiğimde) şöyle söyledi: "Gündüz Öğle vaktini aştıktan sonra kalk ve dört rek'at namaz kıl..." Bundan sonra yukarıdakinin benzerini zikretmiştir. Orada şöyle söylemistir:
"Sonra -secdeden- başını kaldırınca, -bir nüshada da: "İkinci secdeden" ibaresi geçmektedir- oturduğun yerde doğrul ve on kere teşbih çekinceye (yani yukarıda geçen teşbih ibaresini on kere söyleyinceye), on kere tehlil getirinceye (kelime-i tevhidi söyleyinceye) ve on kere hamd edinceye kadar kalkma. Sonra dört rek'atta (yani dört rek'atın her bir rek'atmda) bunu yap." (Sonra) dedi ki: "Eğer sen yeryüzünde olanların en çok günâh sahibi olsan bile bundan dolayı günâhların bağışlanır."
Ben: "Peki bu namazı o vakitte kılma imkânı bulamazsam?" diye sordum. O da şöyle söyledi:
"O zaman gece veya gündüzün herhangi bir vaktinde kıl." [178]
Ebu Davud şöyle söylemiştir: "Bunu Ebu'l-Cevzâ, Abdullah bin Amr (r.a)'dan mevkuf olarak rivayet etmiştir."
el-Ensâri'nin rivayetinde de şöyle denmektedir:
"Resulullah (a.s), Ca'fer (r.a)'e böyle söyledi..." daha sonra yukarıdaki hadisi şerifin benzerim nakletmiştir. Bu rivayette: "Birinci rek'atın ikinci secdesinde" ibaresi geçmektedir. [179]
Bunu Tirmizi de Ebu Rafi'den rivayet etmiştir. Bu rivayete göre (Ebu Rafi' r.a) şöyle söylemiştir:
"Resulullah (a.s), Abbas (r.a)'a şöyle söyledi:
"Ey amcam! Sana bir iyilikte bulunmayayım mı? Sana bîr bağışta bulunmayayım mı? Sana bir yararda bulunmayayım mı?"
O: "Bulun tabii, ya Resulullah (a.s)!" dedi. (Resulullah a.s) şöyle buyurdu:
"Ey amcam! Dört rek'at namaz kıl. Her rek'atında Fatiha ve (zammı) sure oku. Kıraat (Kur'an-ı Kerim okuma işi) bitince daha rükuya varmadan onbeş kere şöyle söyle: "Allahu ekber, velhamdulillah ve lâ ilahe illallah ve subhanallah (Allah en büyüktür, hamd Allah'adır, Allah'tan başka ilâh yoktur, Allah kendine lâyık olmayan her şeyden münezzehtir.)"
Daha sonra yukarıdakinin benzerini zikretmiştir. (Devamı şöyledir): "Böylece her bir rek'atta yetmiş beş kere söylemiş olursun. Dört rek'atta da üç yüz kere söylemiş olursun. Günâhların Alic'in kumları kadar da olsa Allah bağışlar."
(Abbas r.a) dedi ki: "Ya Resulullah (a.s)! Bunu her gün yapamayan (için ne dersin)?" (Resulullah a.s) da şöyle buyurdu:
"Eğer bunu her gün yapamazsan o zaman her cuma yap. Her cuma yapmaya güç yetiremezsen o zaman her ay(da bir kere) yap." Böyle devam ederek en son: "Her yıî(da bir kere) yap" diye buyurdu." [180]
Bizim bu kitabı hazırlamamız sırasında çağımızın değerli insanlarından bazılarının bu hadisi çeşitli yönlerden zayıf olarak gördükleri ifade edildi. Zayıf olmasının sebepleri arasında gördükleri unsurlardan biri de Resulullah (a.s)'ın uslubundaki belagata uymaması. Halbuki bu konu yani bir hadisi belagat sebebine dayanarak zayıf görme konusu oldukça kapsamlı bir konudur ve bu konuya dalınması yanılgıya düşülmesine de sebep olabilir. Ebu Davud'un bunu üç ayrı tanktan rivayet etmiş olması boşuna değildir. Bu tankların her biri hasen derecesinden aşağı değildir. Böyleyken üçü bir araya gelince derecesi nasıl oîur! Bu hadisin rivayeti konusunda Tirmizi'nin vermiş olduğu isnad tankını zayıf görsek de diğer rivayet tankları bu hadisin sahih olduğunu ortaya koymaktadır. Çağımızın ilim adamlarından bu hadisi sahih o-larak görenlerden biri de Allame Ahmed Şâkir'dir. [181] Onun Îbni'l-Mübarek-'ten, Hakim'den, Zehebi'den, Münziri'den, Acuri'den, Makdisi'den, Müslim bin Haccac'dan ve daha başkalarından nakletmiş olduklarına bakınız. [182]
Yüce Allah şöyle buyuruyor:
"Ben cinleri ve insanları ancak bana kulluk etmeleri için yarattım." [183]
Peygamberler Allah'ın birliğinin bildirilmesi, O'na kulluk görevinin yerine getirilmesi için gönderilmiş ve vahiy bunun için indirilmiştir.
Yüce Allah yine şöyle buyuruyor:
"Senden Önce hiçbir peygamber göndermedik ki ona: "Benden başka ilah yoktur; şu halde bana kulluk edin" diye vahyetmiş olmayalım." [184]
İbadetin türleri hayli çoktur. Allah'a ibadet şekilleri de bir hayli çeşitlidir. İbadet ve kulluğun nasıl yapılması gerektiği ancak Kitab ve sünnet metinlerinin kapsamlı bir şekilde incelenmesiyle bilinebilir. İbadetler içinde şunları sıralayabiliriz: Bedenle ilgili ibadetler, malla ilgili ibadetler, hem malla ve hem de bedenle ilgili ibadetler. Gerek hayatta ve gerekse ölümde ibadetin şekilleri hayli çoktur. Ailevi ilişkilerde, komşularla olan ilişkilerde, beşeri ilişkilerde ve tutumlarda, anlaşmalarda, sözleşmelerde ve ileride göreceğimiz üzere daha başka bir çok şeyde ibadetler çeşitli şekillerde kendini gösterir.
İnancın fiiliyata dökülmesi olan ibadette temel unsuru namaz teşkil etmektedir. Namaz, ibadetin ve kulluk görevlerinin diğer türlerinin yerine getirilmesine de yardımcıdır.
Günlük namazlar olduğu gibi Cuma namazı gibi haftalık namazlar da bulunmaktadır. Bunların yanısıra bir de yıllık namazlar bulunmaktadır ki, iki bayram namazı bunlardandır. Bunlarla ilgili özel bir takım hükümler bulunmaktadır. Bunların yanısıra camide cemaatle kılman (veya kılınabilen) ve Teravih namazı olarak adlandırılan Ramazan ibadeti de yıllık ibadetlerdendir.
Cemaatle namaz, cuma namazı ve iki bayram namazı üzerinde düşünürsek bunlarla ilgili pek çok hüküm olduğunu görürüz. Müslümanların Allah'a ibadet ve kulluk esası üzere tevhid ve birlik çerçevesinde birbirleriyle akrabalık kurmaları da bu cümledendir.
Günlük olarak camide cemaatle kılman namazda bir camiye devam eden cemaat günde beş kere beş vakit namazı kılmak üzere birbirleriyle biraraya gelir, buluşurlar. Her gün cemaatle kılınan namazlara gidemeyen cuma namazında Müslüman kardeşleriyle biraraya gelir. Bu buluşmada daha çok kimse bulunur ve daha kapsamlı bir buluşma olur. Esas olan da cuma toplanışının bütün belde halkını biraraya getirecek büyük camide gerçekleştirilmesidir. Ancak şehrin büyümesi dolayısıyla bütün şehir halkını içine alacak kadar büyük bir cami bulunamaması dolayısıyla birden fazla yerde cuma namazı kılınmasına imkân vardır. Çünkü bu durumda zorunluluk dolayısıyla böyle bir yola başvurulmuş olur. Ancak bayram namazlarında esas olan bütün belde ahalisinin bir yerde toplanmasıdır. Kadın olsun erkek olsun herkes belli bir yerde biraraya gelmeli ancak kadınlarla erkekler arasında ihtilat olmamalı (yani kadınlar ayrı erkekler ayrı yerlerde namaz kılmalıdırlar). Böylece aynı beldedeki bütün Müslüman erkekler ve kadınlar kardeşliklerini, tehvid inancı ve Allah'a ibadet ve kulluk anlayışı etrafındaki birliklerini hissederler.
Günlük namazlar, haftalık namazlar ve yıllık namazlar tevhid, ibadet ve kulluğu gerçekleştirme konusunda birbirlerini tamamlamaktadırlar. Bunun gibi tevhid ve birlik konusunda da birbirlerini tamamlamaktadırlar. Yüce Allah Müslümanlar için senede iki büyük ibadet dönemi belirlemiştir. Ramazan dönemi ve hac dönemi. Bu iki dönemin her biri için bir bayram tayin etmiş ve her bir bayram için de bir namaz belirlemiştir. Müslümanların bayramları Allah'ın Iütfuyla onların sevinç günleridir. Allah'ı yüceltme ve O'na şükür ifadesi taşımaktadır. Müslüman olmayanların bayramları ise tamamen dünyayla bağlantılı bedensel rahatlama günleridir. Ama Müslümanların bayramları Allah'ın dünyada verdiklerine karşılık O'na şükür anlamı taşımaktadır. Bunun gibi kendilerinin âhiretteki karşılığı arzulayarak Allah'ın koyduğu prensipleri yerine getirmeleri sebebiyle de bir şükür anlamı taşımaktadır. Bütün bunların sembolü ise iki bayram namazıdır. Bu iki namaz aynı zamanda söz konusu bayramların iki ibadet dönemiyle Ramazan ve hac dönemiyle bağlantısını sağlamakladır.
Ramazan'ın kendine göre hükümleri bulunmaktadır. Orucun da İslâmi ibadetler arasında belli bir yeri vardır. Ayrı bir bölüm içinde bundan söz edilecektir. Ancak Ramazan'ın namaz konusundaki ayrıcalığı Ramazan boyunca camilerde cemaatle Ramazan ibadetinin yani teravih namazının yerine getirilmesidir. Bundan dolayı namaz bölümünde bundan sözedilmesi gerekli olmuştur. Biz bu ibadeti, bu bölüm içinde ele aldık. Çünkü bu, yıllık ibadetlerdendir. İki bayram namazını da bu bölüm içinde ele aldık. Çünkü bu namazlar da senelik olarak kılman namazlardandır. Müslümanın bu kitabın bir bölümünü okuyarak namaz hakkında kapsamlı bir bilgiye sahip olabilmesi için bu iki namaza da bu bölüm içinde yer verdik.
Kurban bayramı namazının hac dönemi ile bağlantısı vardır. Hac konusu ise ibadetler kısmında ayrı bir bölüm içinde ele alınacaktır. Biz bu konuya burada kısaca temas edecek ancak geniş bilgileri sözünü ettiğimiz bölümde (hac bölümünde) vereceğiz. Fıtır bayramı ile ilgili fıtır sadakası gibi (namaz dışında) daha başka görevler (vacipler) de bulunmaktadır. Aynı şekilde kurban bayramıyla ilgili olarak hacca gitmeyen için kurban kesmek gibi daha başka görevler de bulunmaktadır. Bu bölümde bu konulara kısa bir şekilde temas edecek tafsilatlı bilgileri ise oruç, hac bölümlerine bırakacağız. Burada sadece bu bölümle bağlantısı olan meseleler üzerinde durmakla yetineceğiz.
Fıtır bayramından önce Ramazan ayı gelmektedir. Bu ayda çeşitli görevler, yükümlülükler, faziletler ve bereketler bulunmaktadır. Bayram namazı da Ramazan dönemi için bir taç niteliği taşımaktadır. Yüce Allah kurban bayramı namazını hacc dönemi günlerinin içine koymuştur. Buna ek olarak onu bilinen günlerin (yani hac görevinin yerine getirileceği günler olan ve Kur'an-ı Ke-rim'de "eyyâmun ma'lumat (bilinen günler)" diye anılan günlerin -Çeviren) bir parçası kılmıştır. Sayılı günlerden (eyyamı ma'dudattan) de önce getirmiştir. Bu günler Kur'an-ı Kerim'in kendilerinden söz ettiği sünnette üstünlüğünden ve faziletinden söz edilmiş olan günlerdir.
Zilhicce aynım ilk on günü "bilinen günler (eyyamı ma'lumat) "dir.
Bunların büyük üstünlüğü vardır. Bayram namazı da onuncu günün içindedir. Bunu sayılı günler (eyyamı ma'dudat) izlemektedir ki, bu günler de teşrik günleridir. Bu günlerde hacılar hacla ilgili görevlerini (menâsiklerini) tamamlarlar. Kurban bayramı namazı da bu büyük üstünlüğe sahip günlerin tam kalbinde (ortasında) yer almaktadır.
Teravih namazının ve iki bayram namazının senelik olarak tekrar edilen namazlar olması itibariyle bunları bu bölüm içinde ele aldık. [185]
2034- Buharı ve Müslim, Ebu Hureyre (r.a)'nin şöyle söylediğini rivayet etmişlerdir:
"Resulullah (a.s) Ramazan ibadetine çok önem verirdi ancak (sahabi-lerine) bunu kesin şekilde yapmalarını emretmezdi. Şöyle buyururdu:
"Kim Ramazan ayını imanla ve karşılığını Allah'tan bekleyerek ibadetle geçirirse geçmiş günâhları bağışlanır."
Uygulama böyle devam ederken Resulullah (a.s) vefat etti. Hz. Ebu Bekir (r.a)'in halifeliği döneminde ve Hz. Ömer (r.a)'in halifeliğinin ilk döneminde de uygulama böyle devam etti. [186]
Bir rivayete göre de şöyle söylemiştir:
"Resulullah (a.s)'m Ramazan hakkında şöyle buyurduğunu duydum:
"Kim onu imanla ve karşılığını Allah'tan bekleyerek ibadetle geçirirse geçmiş günâhları bağışlanır." [187]
Bir başka rivayete göre de şöyle söylemiştir:
"Kim Kadir gecesini imanla ve karşılığını Allah'tan bekleyerek ibadetle geçirirse geçmiş günâhları bağışlanır." [188]
Nevevi şöyle söylemiştir'
"Resulullah (a.s)'m: "Kim Ramazan ayım imanla ve karşılığını Allah'tan bekleyerek ibadetle geçirirse..." sözü (hakkında): Burada imanın anlamı Ramazan'ın hak olduğunu ve üstün faziletinin olduğunu doğrulamaktır. İntisabın anlamı ise yaptığını yalnız Allah için yapmak, insanlara gösteriş amacı veya bunun dışında ihlasa uygun düşmeyen herhangi bir amaç taşımamaktır. Ramazan ibadeti ile kastedilen teravih namazıdır. İlim adamları bu namazı kılmanın müstehab olduğunda görüş birliğine varmışlardır. Ancak evde yalnız başına kılmanın mı yoksa camide cemaatle birlikte kılmanın mı daha sevap olduğu konusunda görüş ayrılığına düşmüşlerdir. İmam Şafii ve onun ashabının (mezhebinin ileri gelenlerinin) çoğunluğu, Ebu Hanife, Ahmed bin Hanbel, Malikilerin bazıları ve daha başkaları Hz. Ömer (r.a)'in ve sahabilerin yaptıkları gibi camide cemaatle birlikte kılmanın daha sevap olduğunu söylemişlerdir. Müslümanların uygulamaları da bu şekilde devam etmiştir. Çünkü bu uygulama topluma mal olmuş uygulamalardandır ve bayram namazına en çok benzeyen namazdır. İmam Malik, Ebu Yusuf, Şafiilerin bazıları ve daha başka bazı ilim adamları evlerde yalnız başına kılmanın daha sevap olduğunu söylemiş ve bu görüşlerini Resulullah (a.s)'m şu hadisi şerifine dayandırmışlardır:
"Farz namaz dışında namazların en üstünü kişinin evinde kıldığı namazıdır."
Resulullah (a.s)'ın: "Geçmiş günâhları bağışlanır" sözü (hakkında): Fı-kıhçılar tarafından bilinene göre burada kastedilen büyük günâhların bağışlanması değil küçük günâhların bağişlanmasıdır. Bazıları kişinin küçük günâhının olmaması durumunda da büyük günâhlarının hafifletilmesinin mümkün olabileceğini söylemişlerdir.
"Bunu kesin şekilde yapmalarını emretmezdi": Yani farz hükmü ortaya koyacak veya kesin yapılmasını gerektirecek şekilde emretmez sadece teşvik eder ve mendub olduğunu ortaya koyacak bir şekilde emrederdi. Daha sonra bunu: "Kim Ramazan ayını imanla ve karşılığını Allah'tan bekleyerek ibadetle geçirirse..." sözüyle açıklamıştır. Bu ifade farz olmasını gerektirmeyip teşvik ve mendubiyet anlamı taşır. Ümmet (yani ümmet alimleri) Ramazan ibadetinin vacip olmayıp mendub olduğu üzerinde görüş birliğine varmışlardır (icma etmişlerdir).
"Uygulama böyle devam ederken Resulullah (a.s) vefat etti. Hz. Ebu Bekir (r.a)'in halifeliği döneminde ve Hz. Ömer (r.a)'in halifeliğinin ilk döneminde de uygulama böyle devam etti": Bu sözün anlamı şudur: Belirtilen süre içerisinde herkesin Ramazan ibadetini kendi evinde yalnız başına yapması uygulaması devam etti. Bu, Hz. Ömer (r,a)'in halifeliğinin ilk dönemi geçinceye kadar sürdü. Sonra Hz. Ömer (r.a) onları (yani halkı) Ubeyy bin Ka'b (r.a)'m arkasında topladı ve o onlara cemaatle namaz kıldırdı. Daha sonra bu namazın cemaatle kılınması uygulaması devam etti. Bu fazlalık Buhari'nin Sahih'inde Kitâbu's-Sıyam'daki rivayette yer almaktadır," [189]
2035- Nesai, Abdurrahman bin Avf (r.a)'tan şöyle rivayet etmiştir:
"Resulullah (a.s) Ramazan'dan söz etti. Onun diğer aylara üstünlüğünü ifade etti. Sonra şöyle buyurdu:
"Kim Ramazan ayını imanla ve karşılığını Allah'tan bekleyerek ibadetle geçirirse anasından doğduğu günkü gibi günâhlarından çıkar (temizlenir)."
Bir başka rivayette bunun benzerini anmış sonra şöyle söylemiştir:
"Kim onda imanla ve karşılığını Allah'tan bekleyerek oruç tutar ve ibadet ederse..." [190]
Bir başka rivayete göre de şöyle söylemiştir: [191]
"Allah size Ramazan orucunu farz kıldı ben de onda ibadeti sünnet kıldım. Kim onda imanla ve karşılığını Allah'tan bekleyerek oruç tutar ve ibadet ederse anasından doğduğu günkü gibi günâhlarından çıkar (temizlenir)." [192]
2036- Buharı ve Müslim, Hz. Aişe (r.a)'den şöyle rivayet etmişlerdir: [193]
"Ramazan'm son on günü girdiğinde Resulullah (a.s) geceleri ihya eder-dî (ibadetle geçirirdi), aile fertlerini (ibadet için) uyandırırdı, (ibadete) ciddiyetle sarılır ve beline kemer bağlardı."
Müslim'in rivayetine göre de şöyle söylemiştir:
"Resulullah (a.s) Ramazan'da diğer zamanlarda göstermediği şekilde gayret gösterirdi. Onun son on gününde de diğer vakitlerinde göstermediği gayreti gösterirdi." [194]
Nevevi şöyle söylemiştir:
"Bu hadisi şeriften anlaşıldığına göre Ramazan'm son on gününde ibadetlerin artırılması müstehabdır. Bu hadisi şerif aynı zamanda söz konusu günlerin gecelerinin ibadetle geçirilmesine de delalet etmektedir." [195]
"Beline kemer bağlardı": Bu ibare, kadınlardan uzak durma veya amelde gayret ve kendini zorlama anlamında kullanılan bir kinayedir.
2037- Tirmizi, Hz.Ali bin Ebi Talib (r.a)'den rivayet etmiştir: "Resulullah (a.s) Ramazan'm son on gününde ailesini (ibadet için) u-yandırırdı." [196]
2038- Buharı ve Müslim, Zeyd bin Sabit (r.a)'in şöyle söylediğini rivayet etmişlerdir: [197]
"Resulullah (a.s) kalın Örtülerle veya hasırla kendisi için bir odacık yaptı. -Affan: Bu odacığı Mescid'de yaptığını söylemiştir. Abdula'la da bunu Ramazan'da yaptığını söylemiştir.- Resulullah (a.s) burada namaz kılmak üzere çıktı. Bazı kimseler O'nu izlediler ve O'nun namazı gibi namaz kılmak üzere geldiler.
Sonra bir gece geldiler. Hazır bulundular. Resulullah (a.s) bir hayli zaman gecikti ve yanlarına çıkmadı. Bunun üzerine seslerini yükselttiler ve kapışma taş attılar. Resulullah (a.s) kızgın bir şekilde yanlarına çıktı ve onlara şöyle buyurdu:
"Siz bu işi (yani gelip benimle birlikte namaz kılma işini) o kadar sürdürdünüz ki, bu sizin üzerinize farz kılınacak diye düşündüm. Evlerinizde namaz kılın. Kişinin farzın dışında kıldığı namazların en hayırlısı evinde kıldığı namazdır."
Affan'ın hadisinde de şöyle denmektedir:
"Eğer üzerinize farz kilınsaydı onu yerine getirmezdiniz."
Yine bu rivayette şöyle denmektedir:
"Kişinin farz dışında kıldığı namazın en üstünü (efdali) evinde kıldığıdır."
Nesai'nin rivayetinde de şöyle denmektedir:
"Resulullah (a.s) Mescid'de hasırdan bir odacık yaptı. Resulullah (a.s) burada geceleri namaz kıldı. Bazı insanlar O'nun arkasında toplandılar. Sonra bir gece O'nun sesine kulak verdiler ve (duyamayınca) uyuduğunu sandılar. Bazıları çıkması için öksürür gibi yapmaya başladılar. Ancak (Resulullah (a.s) çıkmadı. Sabahleyin çıkınca da şöyle buyurdu:
"Sizin şu yaptığınızı gördüğüm hareketiniz o kadar sürdü ki, bunun üzerinize farz kılınacağından korktum. Eğer farz kılınacak olsaydı bunu kılmazdınız. Ey insanlar! Evlerinizde namaz kılın. Kişinin farz dışında kıldığı namazın en üstünü (efdali) evinde kıldığıdır." [198]
Tehanevi şöyle söylemiştir:
"Bu hadisi şerif, nafilelerin evde kılınmasının camide kılınmasından daha efdal olduğuna ve cemaatin farzlara özel kılındığına delalet etmektedir. Nafileler için esas olan gizli kılınmasıdır."
Yine şöyle söylemiştir:
"Bu delilden çıkarılacak sonuç; nafilelerin ve vitrin cemaatle kılınmasının mutlak surette (şartsız olarak) mekruh olmasıdır. Ancak biz bunu kişilerin birbirlerini çağırmaları şartına bağladık. Fıkihçılar ise buradaki kerahetin cemaatle nafile namaz kılma İşini çokça yapmakla izah etmişlerdir. Çünkü Resulullah (a.s)'m bazı zamanlarda birbirlerini çağırma olmaksızın cemaatle nafile namaz kıldırdığı olmuştur."
Daha sonra şöyle söylemiştir:
"Açıkça anlaşıldığı üzere tedainin (birbirini çağırmanın) ihtimam ve sü-, reklilikle izah edilmesi sayı ve çoklukla izah edilmesinden daha uygundur. İlim adamları hakkında çeşitli delillerin bulunması sebebiyle Ramazan ge-
çelerinde kılman nafile namazı cemaatle nafile namaz kılınmasıyla ilgili hükümden müstesna tutmuşlardır."
Sonuçta şöyle söylemiştir:
"Nafile namaz Ramazan ayı dışında cemaatle kılınmaz." [199]
Ancak Nevevi aşağıdaki hadisi şerifi delil göstererek cemaatle nafile namaz kılmanın caiz olduğunu ileri sürmüş ve şöyle söylemiştir:
"Ancak bayramda kılman namaz, küsuf namazı, istiska (yağmur isteme) namazı gibi bazı özel nafileler dışında nafile namazlar için tercihe uygun olan yalnız olarak kılınmasıdır. Çoğunluğa göre teravih namazı da bu hükmün dışındadır (yani cemaatle kılınması daha güzeldir)." (2)
'Reddul-Muhtar ale'd-Durri'l-Muhtar1 adlı kitapta nafile namazın ve vitrin cemaatle kılınması konusunda şu açıklamada bulunulmuştur:
"Bu konuda şöyle denilebilir: Zahir olana göre bu namazda -yani vitir namazmda- cemaat oluşturmak müstehab değildir. Ancak eğer arasıra olursa mubah olur, mekruh olmaz. Ama eğer süreklilik kazandırılrrsa bid'at ve mekruh olur çünkü sürdürülegelen uygulamaya aykırı olur."
Tehanevi şöyle söylemiştir:
"el-Beda'i'de yer alan şu açıklama da bunu desteklemektedir:
"Ramazan ibadeti dışında nafile namazın cemaatle kılınması sünnet değildir. Ancak sünnet olmamasının ifade edilmesi mekruh olmasını gerektirmez.
2039- Ebu Davud, Hz. Aişe (r.a)'den şöyle rivayet etmiştir: [200]
"Resulullah (a.s) camide namaz kıldı. Diğer insanlar da O'nun kıldığı gibi namaz kıldılar. Sonra ertesi gece yine kıldı. Bu kez (O'nun kıldığı gibi namaz kılan) insanlar çoğaldı. Sonra üçüncü gece yine toplandılar, Ama Resu-lullah (a.s) yanlarına çıkmadı. Sabah olunca da şöyle buyurdu:
"Sizin yaptığınızı gördüm. Beni sizin yanınıza çıkmaktan alıkoyan benim bunun (bu namazın) sizin üzerinize farz kılınacağından korkmamdan başka bir şey değildi." Bu, Ramazan'da olmuştu."
Bir başka rivayete göre de şöyle söylemiştir:
"İnsanlar Ramazan'da guruplar halinde namaz kılıyorlardı. Resulullah (a.s)'m bana emri üzerine ben kendisi için hasır serdim. O da onun üzerinde namaz kıldı..." Sonra aynı olayı anlatmış ve bu arada şöyle söylemiştir:
"Resulullah (a.s) şöyle buyurdu:
"Ey insanlar! Vallahi, Allah'a hamdolsun ki, ben bu geceyi gafil olarak geçirmedim. Sizin (burada) bulunduğunuzdan da habersiz değildim." (1) Buhari ve Müslim'in rivayetlerinde de şöyle denmektedir:
"Resulullah (a.s) gece yansı çıktı. Mescid'de namaz kıldı. Bazı kimseler de O'nun kıldığı gibi namaz kıldılar. İnsanlar bundan sözetmeğe başladılar. Böylece (ertesi gece) onlardan (yani birinci gece toplananlardan) daha çok kimse toplandı. Resulullah (a.s) ikinci gece de çıktı ve (toplananlar) O'nun namazı gibi namaz kıldılar (yahut O'nun kıldığı namaza iştirak ettiler). İnsanlar bundan söz etmeğe başladılar. Üçüncü gece camiye toplananlar daha da çoğaldı. Resulullah (a.s) çıktı. O'nun namazına iştirak ettiler. Dördüncü gece olunca cami namaz için toplananları almadı. Resulullah (a.s) da yanlarına çıkmadı. İçlerinden bazı kimseler: "Namaz" diye söylemeğe başladılar. Resulullah (a.s) yine de yanlarına çıkmadı. Sonunda sabah namazı için çıktı. Sabah namazını kılınca insanlara doğru döndü, sonra şehâdet getirdi ve şöyle buyurdu:
"Bundan sonra: Doğrusu sizin bu geceki durumunuz bana gizli değildi. Ancak ben gece namazının sizin üzerinize farz kılınacağından sizin de bunu yerine getirmeğe güç yetiremeyeceğinizden korktum." [201]
Bunun benzeri ve anlam yönünden bundan daha özet halinde olan bir başka rivayette bu olayın Ramazan ayında gerçekleştiği ifade edilmiştir. [202] Bir başka rivayette de şu fazlalığa yer verilmiştir:
"Bu uygulama böyle sürer halde iken Resulullah (a.s) vefat etti (yani Resulullah (a.s) vefat ettiğinde uygulama bu şekilde sürüyordu)." [203]
2040- Buhari, Hz. Aişe (r.a)'nin şöyle söylediğini rivayet etmiştir: [204]
"Resulullah (a.s) geceleyin odacığında namaz kılardı. Odaciğm duvarı da kısaydı. Bazı kimseler Resulullah (a.s)'ı (arkadan) gördüler. Bunun üzerine bazıları O'nun namazı gibi namaz kılmağa başladılar (veya O'nun namazına iştirak ettiler). Bunu iki veya üç gece yaptılar. Bundan sonraki (gece) olunca Resulullah (a.s) (evinde) oturdu ve yanlarına çıkmadı. Sabah olunca insanlar bu hususu kendisine belirttiler. O da şöyle buyurdu:
"Ben gece namazının üzerinize farz kılınmasından korktum." Hz. Aişe (r.a) dedi ki:
"Resulullah (a.s) odacığında namaz kıldı, insanlar da odacığm arkasından O'na uyuyorlardı." [205]
îbni Hacer, Resulullah (a.s)'ın gece ibadetinin farz kılınmasından korkmasının sebeplerinin üzerinde durduktan sonra şöyle söylemiştir:
"Resulullah (a.s)'tan sonra bu korku kalmadığından, böyle bir şeyden emin olunduğundan (yani artık bu namazın farz kılınmayacağmdan emin olunduğundan) Hz. Ömer (r.a) insanları Ubey bin Ka'b (r.a)'m arkasında toplamış (ve böylece onlara Ramazan ibadetini yani teravih namazını cemaatle kıldırmış)tır." [206]
Suyuti, Nesai'nin Sünen'ine yazdığı Şerhi'nde şöyle söylemiştir: "Muhibb et-Taberi şöyle söylemiştir:
"Yüce Allah (Resulullah (a.s)'a): "Eğer sen onlarla birlikte bu namazı kılmaya devam edersen bu namazı onların üzerlerine farz kılarım" diye buyurmuş, dolayısıyla Resulullah (a.s)'ın da onların üzerlerindeki yükümlülüğü hafifletmek için buna sürekli devam etmeği bırakmış olabilir. Yahut bu düşünce kendi içine doğmuş olabilir. Nitekim daha önce kendisinin (Allah'a) yakınlık için sürdürdüğü bazı ibadetler daha sonra farz kılınmıştı.
Şeyh İzzuddin Abdusselâm'a bu hadisi şerifle ilgili soru soruldu ve şöyle dendi:
"Bu hadisi şerif vâcib (yani farz) olmayan bir şeye sürekli devam etmenin onu vâcib (farz) kıldığına delalet etmektedir, Bir şeye devam etmek ise şeriatta fiillerle ilgili hükümleri değiştirici bir unsur olarak görülmemektedir. Durum böyleyken Resulullah (a.s) gece ibadetine devam etmenin o-nunla ilgili hükmü değiştirebileceğinden niçin korkmuştur?" O da şöyle cevap vermiştir:
"Hükümler ve sebepler bizzat Resulullah (a.s)'tan alınmaktadır. Eğer O bu konuda bir bağlantının olduğunu haber verirse biz buna inanır ve bu hükmü geldiği şekilde algılamakla yetiniriz." [207]
2041- Nesai, Nu'man bin Beşir (r.a)'den şöyle rivayet etmiştir: "Ramazan ayında yirmiüçüncü gecede Resulullah (a.s) ile birlikte gecenin ilk üçte biri geçinceye kadar namaz kıldık. Sonra yirmi beşinci gece O-'nunla birlikte gecenin yarısı geçinceye kadar namaz kıldık. Sonra yirmi yedinci gece O'nunla birlikte o kadar ibadet ettik ki, sahura yetişemeyiceğimizi sandık." [208]
2042- Tirmizi, Cubeyr bin Nefir (r.a)'den rivayet etmiş, o da Ebu Zer (r.a)'in şöyle söylediğini bildirmiştir:
"Resulullah (a.s) ile birlikte oruç tuttuk. Bu zaman aym son yedi gecesi kalıncaya kadar O'nunla birlikte (teravih namazı) kılmadık. (Bu gece) bize gecenin üçte biri geçinceye kadar namaz kıldırdı. Sonra (sondan) altıncı gece bize namaz kıldırmadı. Sonra (sondan) beşinci gece gecenin yarısı geçinceye kadar namaz kıldırdı. Ben: "Ya Resulullah (a.s)! Bu gecenin kalan vaktinde de bize nafile namaz kıldırsan!" dedim. O da şöyle buyurdu:
"Kim imamla birlikte imam namazı birakmcaya kadar namaz kılarsa o-nun için geceyi ibadetle geçirmiş gibi yazılır."
Sonra aym son üç gecesi kalıncaya kadar bize namaz kıldırmadı. (Sondan) üçüncü gece bize namaz kıldırdı. Ailesini ve kadınlarını çağırdı ve bize namaz kıldırdı. Öyle ki, sahuru kaçıracağımızdan korktuk." [209]
Tehanevi şöyle söylemiştir:
"Bu rivayet, zahiri olarak Resulullah (a.s)'m teravih namazmı cemaatle kıldırdığının kesin olduğuna delalet etmektedir. Bu, aynı zamanda (Resulullah (a.s)'m) bu namazı teda'i ile (başkalarını da çağırmak) suretiyle kıldırdığına delalet etmektedir. Çünkü rivayette O'nun ailesini ve hanımlarını çağırdığı ifade edilmektedir. "Bize o kadar namaz kıldırdı ki, sahuru kaçıracağımızdan korktuk" sözü, bu namazın cemaatle kılınmasının sünnet olduğunu ileri sürenler için bir delildir. Çünkü burada sahabilerin bu namazı cemaatle kılmak için devam ettiklerini göstermektedir. Ancak Resulullah (a.s)'m bu gecelerde yalnız başına teheccüde kalkıp kalkmadığı, bunların (yani teravih ile teheccüdün) iki ayrı namaz mı tek bir namaz mı olduğu konusunda açık bir rivayette bulunmamıştır. Ancak zahiri olarak teheccüdün teravihten ayrı olduğu anlaşılmaktadır. Gece ibadetine ve Ramazan ibadetine teşvik eden hadisîer(i içine alan babları)n başlıklarının farklılığı da buna delalet etmektedir. Ramazan orucunun Medine'de Bakara süresindeki bir ayeti kerime ile farz kılınmış olması da buna delalet eder. Teheccüd namazı ise bundan önce Mekke'de Müzzemmil suresi indirildiğinde konmuştur. Bu durum söz konusu iki namazın iki farklı namaz olduğunu açıkça göstermektedir."
Ancak Buhari'nin "Ramazan'ı ibadetle geçirmenin fazileti" babında Ebu Seleme bin Abdurrahman'dan rivayet etmiş olduğu hadis bu konuda farklı bir düşünceye sevketmektedir. Söz konusu rivayete göre adı geçen kişi Hz. Aişe / (r.a)'ye:
"Resulullah (a.s)'ın Ramazan ayındaki namazı nasıldı?" dîye sormuş o da şöyle söylemiştir:
"Gerek Ramazan'da ve gerekse diğer vakitlerde on bir rek'atten fazla kılmazdı."
Fethu'l-Bari'de şöyle denmektedir:
"Nevevi Ramazan ibadeti ile kastedilenin teravih namazı olduğunu ifade etmiştir. Bunu derken bu namazın kılınmasıyla Ramazan ibadetiyle kastedilen şeyin yerine getirilmiş olacağını ifade etmek istemiştir. Yoksa Ramazan ibadetinin ancak bununla yerine getirilmiş olacağını demek istemiş değildir." Kirmanı de bunu dile getirmiş ve şöyle söylemiştir: "(İlim adamları) Ramazan ibadeti ile kastedilenin teravih namazı olduğunda görüş birliğine varmışlardır (ittifak etmişlerdir)." [210]
Daha sonra Tehanevi şöyle söylemiştir: "Bazıları şöyle söylemişlerdir:
"Bize göre doğru olan bunların (yani teravih ile teheccüdün) birbirlerinden farklı iki namaz olmadıklarıdır.
Ancak Ramazan'da teheccüd kılınması daha kuvvetli (bir sünnetHir. Burada durup düşünmek gerekir. Teheccüdle ilgili hadisin sadece Ramazan için söz konusu olması uzak bir ihtimaldir." [211]
Tehanevi Hz. Aişe (r.a)'nin rivayet etmiş olduğu hadisi Resulullah (a.s)-'ın teheccüdü ile ilgili hadis olarak değerlendirmiştir. Onun değerlendirmesine göre bu, Resulullah (a.s)'ın geceleri onbir rek'attan fazla namaz kılmış olmasına ters bir anlam taşımaz. Bu konuda kendisinin hasen liğayrih (başka rivayetlerle desteklenmesi itibariyle hasen olarak gördüğü) bazı zayıf rivayetleri delil olarak ileri sürmüştür. [212]
2043- Müslim, Enes bin Malik (r.a)'den şöyle rivayet etmiştir:
"Resulullah (a.s) Ramazan'da namaz kılıyordu. Ben de gidip yanında namaza durdum. Ardından bir başka adam gelip yanında durdu. Böylece bir gurup oluşturduk. Resulullah (a.s) bizim arkasında olduğumuzu farkedince hızlı hızlı namaz kılmaya başladı. Sonra evine girdi ve bizim yanımızda kılmadığı bir namaz kıldı. Sabah olunca kendisine: "Dün gece bizi farkettin" dedik. O da şöyle buyurdu:
"Evet. Beni de o yaptığım şeye yönelten buydu."
Bundan sonra Resulullah (a.s) visal yapmaya (arada iftar etmeden iki gün arka arkaya oruç tutmaya) başladı. Bu, ayın (yani Ramazan ayının) sonlarına doğru oldu. Ashabından bazı kimseler de visal yapmaya başladılar. Bunun üzerine Resulullah (a.s) şöyle buyurdu:
"Bazı kimselere ne oluyor da visal yapıyorlar? Şüphesiz siz benim gibi değilsiniz. Vallahi ben, bir ay boyunca bile, son güçlerini ortaya koymaya çabalayanların bu çabalarını geride bırakacak derecede visal yapabilirdim." [213]
2044- Beyhaki, Sa'lebe bin Ebi Mâlik Kurezi (r.a)'nin şöyle söylediğini rivayet etmiştir:
"Resulullah (a.s), Ramazan'da bir gece çıktı. Bazı kimselerin Mescid'in bir köşesinde namaz kıldıklarını gördü. Bunun üzerine: "Bunlar ne yapıyorlar?" diye buyurdu. Bir kişi şöyle söyledi:
"Ya Resulullah (a.s)! Bunlar Kur'an-ı Kerim'den ezberlerinde bir şey bulunmayan bazı kimselerdirler. Ubeyy bin Ka'b (r.a) (Kur'an-ı Kerim) okuyor onlar da onunla birlikte namaz kılıyorlar."
Resulullah (a.s) da şöyle buyurdu:
"Güzel yapıyorlar ve yerinde bir şey yapıyorlar."
Onlara bu hareketlerinde hoşlanmadığına dair bir şey söylemedi. [214]
2045- İmam Malik, Abdurrahman bin Abdulkariyy (r.a)'in şöyle söylediğini rivayet etmiştir:
"Bir gece Hz.Ömer bin Hattab (r.a) ile birlikte Mescid'e gittim. Vardığımızda insanlar ayrı ayrı guruplar oluşturmuşlardı. Yerine göre bir adam yalnız başına namaz kılıyor ve yerine göre de bir adam namaz kılıyor onunla birlikte bir gurup da namaz kılıyordu. Hz. Ömer (r.a) dedi ki:
"Ben, bunların tümünü bir okuyucunun (yani bir imamın) arkasında toplarsam çok daha uygun olacağını sanıyorum."
Sonra bunu gerçekleştirmeğe karar verdi ve onları Ubeyy bin Ka'b (r.a)-'ın arkasında topladı. Sonra bir başka gece yine onunla birlikte çıktım. İnsanlar okuyucularının (imamlarının) arkasında namaz kılıyorlardı. Hz. Ömer (r.a) şöyle söyledi:
"Bu ne güzel bir bid'attir (yeniliktir). Ancak uyuyup kaçırdığınız şu ibadetle geçirdiğizden daha üstündür. -Bu sözüyle gecenin son vaktini kastediyordu. İnsanlarsa gecenin ilk vaktinde ibadet ediyorlardı-." [215]
İbnü'1-Esir şöyle söylemiştir:
"Hz. Ömer (r.a)'in: "Bu ne güzel bir bid'attir (yeniliktir)" sözü ile kasdet-tiği teravih namazıdır (yani teravih namazının cemaatle kılınmasıdır -Çeviren). Bu ifadeyi övgü amacıyla kullanmıştır. Çünkü böylece hayır işlerinden olan bir iş yapmıştır.
Cemaat konusunda gayretli olmak mendub olan bir şeydir. Hz. Ebu Bekir (r.a) döneminde uygulanmış olmasa da Resulullah (a.s) bunu (yani teravih namazını) cemaatle kılmıştı. Sonra ümmete farz kılınabileceği endişesiyle bırakmıştı. Hz. Ömer (r.a) de bunu hatırlatmış ve sürekli uygulanan bir sünnet haline getirmiştir. Dolayısıyla onun için bu uygulamanın ve bu uygulamayı kıyamete kadar sürdürenlerin ecri vardır. Hadisin sonunda: "Ancak uyuyup kaçırdığınız şu ibadetle geçirdiğizden daha üstündür" diyerek gecenin son vaktinde kılman namazın daha üstün (efdal) olduğuna dikkat çekmiştir. Mekke halkı bunu esas almışlardır. Dolayısıyla onlar Teravih namazını biraz uyuduktan sonra kalkıp kılmaktadırlar."
2046-İbni Huzeyme, Urve bin Zubeyr (r.a)'den rivayet etmiştir: "Hz.Ömer bin Hattab (r.a) döneminde Abdullah bin Erkam (r.a)'la birlikte beytulmal sorumlusu olan Abdurrahman bin Abdulkariyy şöyle bildirmiştir:
"Hz. Ömer (r.a) Ramazan'da bir gece çıktı. Onunla birlikte Abdurrahman bin Abdulkariyy de çıktı. (Hz. Ömer r.a) Mescid'de dolaştı. Mesdd'deki ahali değişik gruplar halinde dağılmışlardı. Yerine göre bir adam yalnız basma namaz kılıyor ve yerine göre de bir adam namaz kılıyor onunla birlikte bir gurup da namaz kılıyordu. Hz. Ömer (r.a) dedi ki: [216]
"Ben, bunların tümünü bir okuyucunun (yani bir imamın) arkasında toplarsam çok daha uygun olacağım sanıyorum."
Sonra Hz. Ömer (r.a) bunu gerçekleştirmeğe karar verdi ve Ubeyy bin Ka'b (r.a)'a onlara Ramazan boyunca namaz kıldırmasını emretti. Sonra Hz. Ömer (r.a) yanlarına çıktı.
İnsanlar okuyucularının (imamlarının) arkasında namaz kılıyorlardı. Hz. Ömer (r.a) şöyle söyledi:
"Bu ne güzel bir bid'attir (yeniliktir). Ancak uyuyup kaçırdığınız, şu ibadetle geçirdiğinizden daha üstündür."
Bu sözüyle gecenin son vaktini kastediyordu. İnsanlarsa gecenin ilk vaktinde ibadet ediyorlardı. Yarısında kâfirleri lanetliyorlardı. (Şöyle diyorlardı):
"Ey Allah'ım! Senin yoluna engel olan, peygamberlerini yalanlayan ve senin vaadine inanmayan kâfirlerin canlarını al! Aralarına ayrılık sok. Kalplerine korku sok. Ey gerçeğin ilâhı! Onların üzerlerine senin azabını ve şiddetini gönder."
Sonra Resulullah (a.s) için salat getiriyor, Müslümanlar için gücünün yettiğince hayır üzere dua ediyor sonra mü'minler için mağfiret diliyordu. Kâfirlere lanette bulunmayı, Resulullah (a.s)'a salatı, mü'min erkekler ve mü'min kadınlar için dua etme ve mağfiret dileme İşini tamamladıktan sonra şöyle diyordu:
"Ey Allah'ım! Sana ibadet ediyoruz, senin için namaz kılıyor ve senin için secde ediyoruz. Senin için gayret ediyor ve uğraşıyoruz. Ey Rabbimiz! Senin rahmetini umuyor ve şiddetli azabından korkuyoruz. Şüphesiz senin azabın kendilerine düşman olduklarına ulaşacaktır."
Daha sonra tekbir getiriyor ve secdeye kapanıyordu." Günümüzde Mekke ve Medine halkı yatsı namazının son sünnetini kıldıktan hemen sonra teravih namazmı yirmi rek'at olarak kılmaktadır. Bundan sonra da vitir namazını kılmaktadırlar. Her gece teravinde Kur'an-ı Kerim'den bir cüz okumaktadırlar. Ramazanın yarısından sonra gecenin.yansı geçtikten sonra teravih namazına kalkmaktadırlar. Teheccüdlerinde de her gece Kur'an-ı Kerim'den iki cüz okumaktadırlar. Yukarıdaki iki rivayetten anlaşılacağı üzere Mekke ve Medine halkı birinci rivayette işaret edilen teheccüdü kılmaya dikkat etmektedirler. İkinci rivayette yarının zikredilmesinden çıkan anlamı (da bu konuda göz önünde bulundurmaktadırlar.) İkinci rivayette (saha-bilerin) vitirde okudukları kunut duasının metnine de işaret vardır. Bu metin Hanefilerin ve Maliküerin kunut dualarında okudukları metne yakındır.
Beğavi, Şerhıı's-Sunne'de Abdurrahman bin Abdulkariyy'in hadisi hakkında şu açıklamalarda bulunmuştur:
"Guruplar halinde": Yani bir birinden ayrı cemaatler şeklinde. İfadeden anlaşılana göre tek tek değil.
"Bu ne güzel bir bid'attir (yeniliktir)": Bu uygulamayı bid'at olarak adlandırmıştır, çünkü Resulullah (a.s) bunu bir sünnet haline getirmemişti. Hz. Ebu Bekir (r.a) zamanında da bu uygulama yoktu. Hz. Ömer (r.a) bu uygulamanın faziletine işaret etmek ve söz konusu isimlendirmenin onu işlemekten alıkoymaması için: "Ne güzel" sözüyle bundan övgüyle söz etmiştir. "Ne güzel!" sözü bütün güzellikleri bünyesinde taşıyan bir şey için kullanılır. "Ne fena!" sözü ise bütün çirkinlikleri kendinde toplamış bir şey için kullanılır."
Ramazan ibadetini cemaatle yerine getirmek bid'at değildir. Çünkü Resulullah (a.s): "Benim sünnetime ve râşid halifeleriminin sünnetine yapışın" diye buyurmuştur. Bu söz, Sünen sahiplerinin ve Ebu Nuceyh'in sahih senetle rivayet etmiş olduğu bir hadisten bir parçadır.
îbni Hacer, Fethu'l-Bari'de şöyle söylemiştir:
"Bid'at; sözlük anlamı itibariyle geçmişte bir örneği bulunmadan ortaya Çıkarılan bir şey için kullanılır. Şeriatta ise sünnetin karşıtı olarak kullanılır ve zernmedilmiştir. İncelemenin sonunda anlaşılana göre sonradan ortaya çıkarılan bir şey eğer şeriatın güzel gördüğü bir nitelik taşıyorsa güzel (ha-sene) sayılır. Ama eğer şeriatın çirkin gördüğü bir özellik taşıyorsa o zaman çirkindir. Aksi takdirde (yani bu sayılan Özelliklerden hiçbirini taşımıyorsa) o zaman mubahlar sınıfına girer ve beş ayrı hükme göre sınıflandırılır." [217]
2047- İmam Malik, Yezid bin Ruman (r.a)'dan şöyle rivayet etmiştir:
"Hz. Ömer (r.a) zamanında insanlar Ramazan'da yirmiüç rek'at namaz kılarlardı."
el-Cami'in tahkikçisi şöyle söylemiştir:
"Bu rivayetin senedinde kopukluk vardır. Yezid bin Ruman Ömer bin Hattab (r.a) zamanına yetişmiş değildir." [218]
Ancak bu hadis bir başka tanktan mevsul (yani arasında kopukluk olmayan) ve sahih bir senedle rivayet edilmiştir. Bunu Beyhaki, 'Sunenu'l-Kubrâ-'da rivayet etmiştir. Onun rivayetine göre Sâib bin Yezid şöyle söylemiştir:
"Hz.Ömer bin Hattab (r.a) zamanmda Ramazan ayında yirmi rek'at namaz kılıyorlardı. Yüzlüklerden (yani âyet sayıları yüzü aşan surelerden) o-kuyorlardı. Hz. Osman (r.a) zamanında uzun süre ayakta durmak sebebiyle bastonlarma dayanıyorlardı." [219]
Bunun isnadı sahihtir. İlim adamlarından bir çok kimse bunun sahih olduğunu söylemiştir. Sahih olduğunu söyleyenler arasında İmam Nevevi de vardır. Nevevi, el-Mecmu'da şöyle söylemiştir:
"Bizim ashabımız (yani Şafiiler) Beyhaki'nin ve daha başkalarının saha-bi olan Saib bin Yezid (r.a)'den rivayet ettikleri hadisi (yani yukarıdaki hadisi) delil olarak kullanmışlardır...-Daha sonra yukarıdaki hadisi vermiştir- Bu konuda İbni Ebi Şeybe, Muhammed bin Nasr el-Mervezi ve onların dışında bazı sahabilerden ve tabiilerden, onların yirmi rek'at kıldıklarına dair rivayetler nakledilmiştir. (Teravih namazının) yirmi rek'at kılındığına dair rivayeti zayıf kabul eden isabet etmemiştir." [220]
Şeyhu'l-İslâm İbni Teymiyye, Fetvalar'ında şöyle söylemiştir: [221]
"Ramazan ibadeti konusunda Resulullah (a.s) kesin bir sayı belirlememiştir. Aksine O kendisi, gerek Ramazan ayında ve gerekse diğer zamanlarda (gece ibadetini) onüç rek'atın üstüne çıkarmazdı. Ancak rek'atlan uzun tutardı. Hz. Ömer (r.a), cemaati Ubeyy bin Ka'b (r.a)'ın arkasında toplayınca o kendilerine yirmi rek'at (teravih) namaz(ı) kıldırır sonra üç rek'at olarak vitir kıldırırdı. Rek'atları artırdığı ölçüde de kıraati (Kur'an-ı Kerim okumayı) hafif tutardı (yani az okurdu). Çünkü bu, cemaat açısından bir rek'atı fazla uzatmaktan daha hafif gelir. Daha sonra seleften bir gurup kırk rek'at (teravih), ardından üç rek'at da vitir kılarlardı. Başkaları da otuzaltı rek'at (teravih) üç rek'at da vitir kılmaya başladılar. Bunların tümü uygulanmıştır.
Bir kimse bu uygulamalardan hangisine göre hareket ederse güzel yapmış olur. En sevap olanı ise namaz kılanların durumlarına göre değişir. Eğer uzun süre kıyama (ayakta durmaya) güç yetirebilecek olurlarsa Resulullah (a.s)'m Ramazan'da ve diğer vakitlerde kendi başına yaptığı gibi on rek'at (teravih) ve (ardından) üç rek'at (vitir) kılmaları efdaldir. Eğer buna güç yetiremezlerse yirmi rek'at kılmaları daha efdaldir. Müslümanların
çoğunluğunun yaptığı da budur. Bu, on rek'at ile kırk rek'at arasında orta bir uygulamadır. Ama kırk rek'at veya daha başka türlü,kılarsa da yine caizdir. Bunların hiç biri mekruh görülmez. Ahmed bin Hanbel ve daha başkaları gibi imamlardan bir çok kimse bunu böyle ifade etmişlerdir. Kim Resulullah (a.s)'m Ramazan ibadetiyle ilgili bir sayı belirlediğini bunun azaltılama-yacağını ve buna ilave de yapılamayacağını ileri sürerse hata etmiş olur." [222]
Şeyh Şu'ayb el-Arnaut, Yezid bin Ruman'm 'Şerhu's-Sünne'deki hadisi ile ilgili yorumunda şunları söylemiştir: [223]
"Bu, Muvatta'da Ramazan'da namaz bölümü, Ramazan namazı (kıyamı) hakkında gelen rivayetler babında geçmektedir. [224] Yezid bin Ruman, Hz. Ömer (r.a)'e yetişmiş değildir. Dolayısıyla bu hadisin senedi kopuktur (munkatı'dır). Ancak hadis başka tanktan mevsul (senedinde kopukluk olmadan) ve sahih olarak rivayet edilmiştir. Beyhaki, Sünen'de şöyle söylemiştir:
"Bize Damğan'dan olan Ebu Abdullah Hüseyin bin Muhammed bin Hüseyin bin Fenceviye ed-Dinuri rivayet etti, ona Ahmed bin Muhammed bin İshak es-Sunni rivayet etti, ona Abdullah bin Muhammed bin Abdulaziz el-Beğavi rivayet etti, ona Ali bin Ca'd rivayet etti, ona İbni Ebi Zi'b rivayet etti, ona Yezid bin Hasife (veya Huseyfe) rivayet etti, o da Sâib bin Yezid (r.a)'in şöyle söylediğini bildirdi:
"Hz.Ömer bin Hattab (r.a) zamanında Ramazan ayında yirmi rek'at namaz kılıyorlardı. Yüzlüklerden (yani âyet sayıları yüzü aşan surelerden) o-kuyorlardı. Hz, Osman (r.a) zamanında uzun süre ayakta durmak sebebiyle bastonlarına dayanıyorlardı." [225]
Bunun isnadı sahihtir. Ravilerinin tümü adil ve sika kimselerdirler. Ebu Abdullah Hüseyin bin Muhammed bin Fenceviye, zamanının büyük hadis alimlerindendir. Onun gibi birinin nasıl olduğundan sorulmaz. Zehebi, ondan 'Tezkireni'1-Huffaz'da Temam bin Ebi'l-Huseyn er-Razi'nin hayatını anlatırken söz etmiştir. İbni Sünni olarak bilinen Ahmed bin Muhammed bin İshak 'A-melu'1-Yevm ve'I-Leyle' adlı kitabın yazarıdır ve Nesai'nin Sünen'inin râvisi-dir. Zehebi ondan: "Dindar, hayır sahibi ve doğru sözlü biriydi" diye söz etmiştir. Abdullah bin Muhammed bin Abdilaziz el-Beğavi ise sika, sabit, kavrayış sahibi ve bilgili biriydi. Darekutni'ye ondan soruldu, o da: "Sikadır, kıymetli bir önderdir, şeyhler (hadis rayileri) içinde en az hata eden kişidir. Ali bin Ca'd, Buhari'nin şeyhlerinden (yani kendisinden hadis almış olduğu kimselerden) biridir. Hafız İbni Hacer ondan Takrib'de söz etmiş ve hakkında: "Sika, sağlam biridir" demiştir."
İbni Ebi Zi'b sika, fakih ve fazilet sahibi biriydi. Yezid bin Hasife diye anılan kişi Yezid bin Abdullah bin Hasife bin Abdullah bin Yezid el-Kindi el-Medeni'dir. Genelde dedesine nisbet edilmektedir. Ahmed bin Hanbel, Ebu Hatim, Nesai, İbni Sa'd, İbni Hibban ve İbni Abdilberr onun sika olduğunu söylemişlerdir. İbni'1-Muin de (onun hakkında): "Sika, delil sayılacak biridir" demiştir. Buhari ve Müslim onun rivayet ettiği hadisi almak konusunda ittifak etmişlerdir. Ahmed bin Hanbel'in, Ebu Davud'un ondan nakletmiş olduğu iki rivayetinden biri hakkında: "Hadisi kabul edilmeyen biridir" demiş olması onun zayıf olduğunu ileri sürmek veya onu tenkid etmek için değildir. Bu sözüyle bazı hadisleri yaşıtlarından ayrı olarak tek basma (münferiden) rivayet ettiğini belirtmek istemiştir.
Sâib bin Yezid bin Sa'id bin Sumâme el-Kindi ise sahabidir. Küçük yaştayken daha yedi yaşındayken veda haccına katılmıştı. Hz. Ömer (r.a) onu Medine pazarının yönetimiyle görevlendirmişti. Bilinen hadis alimleri ondan hadisler rivayet etmişlerdir. Yukarıdaki rivayeti hadis alimlerinden bir çok kimse sahih bulmuştur. Bunların arasında İmam Nevevi de vardır ve bunu 'el-Hulasa ve el-Mecmu'da ifade etmiştir. İbni Iraki de Tarhu't-Tesrib'de bunun sahih olduğunu belirtmiştir. Suyuti de Mesabih'te sahih olduğunu söylemiştir. Daha başka sahih olduğunu söyleyenler de vardır. Geçmiş ilim önderlerinden bunun zayıf olduğunu söyleyen birinin bulunduğuna dair bir bilgimiz yok. Çağdaşlarımızdan bazılarının, İmam Şafii'nin bundan "rivayet edilmiştir" diye söz etmesinden yola çıkarak onun bunu zayıf gördüğünü ileri sürmeleri ise dayanaksız bir tereddütten (vehimden) ibarettir. Çünkü İmam Şafii (rh.a) bunu esas almış ve (ortaya koyduğu uygulamayı) müstehab olarak görmüştür. Oysa o zayıf bir hadisi hükmünde esas almazdı. İmam Şafii ve benzerleri gibi geçmiş ilim adamları, sonraki ilim adamlarının Münziri ve Nevevi gibi bazılarının adet edindikleri gibi söz konusu ifadeyi bir rivayetin zayıf olduğuna dikkat çekmek amacıyla kullanmazlardı. Bunlar sahih bir hadisi kitaplarında tem-rid sigasıyla (sonraki dönem ilim adamlarını bir hadisin zayıflığına işaret için kullandıkları sigalarla) nakletmişlerdir. Bunu ihtisar amacıyla (yani senedini de vererek metni uzatmamak amacıyla) yapmaktaydılar. Bu kitapta, Buhari ve Müslim tarafından veya en azından biri tarafından rivayet edilmiş olan ancak musannif tarafından temrid sigasıyla zikredilmiş olan nice hadis geçmiştir. Bu konuda Ebu Bekr bin Ebi Şeybe'nin kitabında yer alan Yahya bin Sa'id'den rivayet edilmiş olan bir hadis bulunmaktadır ki, bu hadise göre Hz. Ömer bin Hattab (r.a) bir adama cemaate yirmi rek'at namaz kıldırmasını emretmiştir. Bu rivayetin isnadı mürsel ve kuvvetlidir. Yine onun kitabında yer alan bir başka hadise göre de Abdulaziz bin Refi1 şöyle söylemiştir:
"Ubeyy bin Ka'b (r.a) Medine'de yirmi rek'at namaz (yani teravih) kıldı-rırdi, vitir namazını da üç rek'at olarak kıldırırdı." Bunun da isnadı mürsel ve kuvvetlidir. Yine onun kitabında yer alan bir başka rivayete göre Nafi1 Abdullah bin Ömer (r.a)'in şöyle söylediğini bildirmiştir:
"İbni Ebi Muleyke bize Ramazan'da yirmi rek'at namaz (teravih) kıldırırdı." Bunun isnadı sahihtir. İbni Ebi Muleyke ise tabiinden olan Abdullah bin Ubeydullah bin Ebi Muleyke'dir ki, tabiindendir. Sika ve fakih biridir. Medine halkındandır. Resulullah (a.s)'ın ashabından otuzuna yetişmiştir. Beyhaki de Ebu Hasib'in şöyle söylediğini rivayet etmiştir: "Bize Ramazan'da Suveyd bin Gafele imamlık ederdi. Beş ayrı terviha (dinlenme) halinde yirmi rek'at namaz kıldırırdı. Ebu Hasib bilinmeyen biridir. Suveyd bin Gafele İse tabiinin büyüklerinden ve Resulullah (a.s)'in döneminde yaşamış ama O'nunla görüşememiş (muhadram) biridir. Medine'ye Resulullah (a.s)'m toprağa verildiği gün gelmiştir. Resulullah (a.s)-'in sağlığında Müslüman olmuştu. Sonra Kufe'ye yerleşti ve seksen yılında 130 yaşında iken vefat etti. Muhammed bin Nasr eî-Mirvezi'nin 'Kıyamu'l-Leyl' adlı kitabında sahabeden, tabiinden ve tebe-i tabiinden onların (teravih namazını) yirmi rek'at olarak kıldıklarına, bazılarının ise bundan daha fazla kıldıklarına dair rivayetler nakledilmiştir." [226]
2048- İmam Malik, Sâib bin Yezid (r.a)'den şöyle rivayet etmiştir: "Hz. Ömer (r.a), Ubeyy bin Ka'b (r.a) ve Temim ed-Dari (r.a)'ye Ramazan'da halka onbir rek'at namaz kıldırmalarını emretti. Okuyucu (imam) yüzlüklerden (ayet sayıları yüzü aşan surelerden) okuyordu. Öyle ki, kıyamın uzun sürmesi sebebiyle bastonlara dayanıyorduk. Fecrin doğmasına az bir vakit kalmasına kadar dağılmıyorduk.". [227]
Şeyh Şu'ayb 'Şerhu's-Sunne'de şöyle söylemiştir:
"Bunun İmam Malik, Muvatta'da Ramazan ayı namazı kısmında Ramazan ibadeti (teravih namazı) hakkında gelen rivayetler babı'nda rivayet etmistir. [228] İsnadı sahihtir. Hafız İbni Hacer de el-Feth'de şöyle söylemiştir: "er-Rezzak da bunu bir başka tanktan Muhammed bin Yusuf'tan rivayet etmiştir o: "Onbir rek'at" demiştir." [229]
Muhammed bin Yusuf bin Abdullah el-Kindi el-Medeni sika, sağlam biridir. Takrib'de de böyle denmektedir.
Beğavi, 'Şerhu's-Sünne'de şu bilgileri vermektedir:
"İlim sahipleri Ramazan ayı kıyamı (teravih namazı) hakkında farklı görüşler ileri sürmüşlerdir."
Bu arada Sâib bin Yezid ile Yezid bin Rumân'ın hadislerini vermiş sonra da şöyle söylemiştir:
"Bazıları vitirle birlikte kırkbir rek'at namaz kılınacağını ileri sürmüşlerdir. Bu, Medine halkının görüşüdür. Kendileri de bu şekilde amel etmektedirler. İshak da bunu tercih etmiştir. Ancak ilim adamlarının çoğunluğu bunun yirmi rek'at olarak kılınacağı görüşündedirler. Bu, Resulullah (a.s)-'ın ashabından Hz. Ömer (r.a), Hz. Ali (r.a) ve daha başkalarından rivayet edilmiştir. İmam Sevri, İbni'l-Mübarek, İmam Şafii ve ashabı re'yin (içtihada ağırlık verenlerin) görüşleri de bu yöndedir. İmam Şafii şöyle söylemiştir: "Ben, beldemiz Mekke'de böyle yani yirmi rek'at olarak kılındığını gördüm."
Ahmed bin Hanbel bu konuda herhangi bir hüküm vermemiştir.
İbni'l-Mübarek, Ahmed bin Hanbel ve İshak, Ramazan ayında namazın (yani teravih namazının) cemaatle kılınmasının daha sevap olacağı görüşünü tercih etmişlerdir. İmam Şafii ise Kur'an-ı Kerim'i ezberden okuyabilmesi durumunda kişinin bu namazı yalnız başına kılmasının daha sevap olacağı görüşünü tercih etmiştir.
Muhtemelen harameyn (Mekke ve Medine) ahalisi sürdürdükleri uygulamalarıyla pratikte bu iki rivayeti birleştirmiş durumdadırlar. Bu iki rivayeti birleştirme konusunda daha başka anlayışlar da bulunmaktadır.
İbni Hacer şöyle söylemiştir:
"Bunların birleştirilmesi, durumların farklılığına göre mümkündür. Bu farklılığın ise kıraatin (Kur'an-ı Kerim okumanın) uzatılmasıyla ve kısa tutulmasıyla ortaya çıkması muhtemeldir. Şöyle ki, kıraatin uzatılması durumunda azsayıda rek'atla kılınır veya bunun aksi uygulanır (yani kıraat kısa tutulur ama rek'at sayısı çok olur)." [230]
Sâib bin Yezid'in rivayetiyle Yezid bin Ruman'ın rivayetinin birleştirilmesi konusunda (şöyle bir çözüm söz konusu olabilir): Sâib bin Yezid'in rivayeti teheccüd namazıyla ilgilidir. Bunun delili ise rivayette namazın fecrin doğmasına yakın bir zamanda kılındığının ifade edilmesidir. Yezid bin Rumân'ın rivayeti ise teravih namazı ile ilgilidir.
Tehanevi şöyle söylemiştir:
"İmam Malik'in, İbni Ebi Şeybe'nin ve Said bin Mansur'un ve Muham-med bin Yusuf'tan ve Saib bin Yezid'den naklettikleri rivayetlere dayanılarak Hz. Ömer (r.a)'in insanların kesin bir şekilde cemaatle yirmi rek'at namaz kılmaları üzere toplamadığı, ancak onları onbir rek'attan onüç rek'ata kadar istedikleri şekilde namaz kılmaları üzere topladığı söylenemez. Rivayete göre Saib bin Yezid şöyle söylemiştir:
"Hz. Ömer (r.a), Ubeyy bin Ka'b (r.a) ve Temim ed-Dari (r.a)'ye Ramazan-'da halka onbir rek'at namaz kıldırmalarını emretti. Okuyucu (imam) yüzlüklerden (ayet sayıları yüzü aşan surelerden) okuyordu. Öyle ki, kıyamın uzun sürmesi sebebiyle bastonlara dayanıyorduk. Fecrin doğmasına az bir vakit kalmasına kadar dağılmıyorduk."
'Asaru's-Sunen'de böyle denmektedir. [231] Çünkü bu rivayet, metin yönünden eksikliği olan bir rivayettir, Ravilerinden Muhammed bin Yusuf'un rivayetinde ihtilaf edilmiştir. İmam Malik, Muvatta'da hadisi ondan rivayet etmiştir. İbni Ebi Şeybe, Yahya el-Kattan'dan rivayet etmiştir. Said bin Mansur da Abdulaziz bin Muhammed'den rivayet etmiştir.
Burada da onbir rek'at denmektedir. Bunu Muhammed bin Nasr, Muhammed bin İshak'ın Muhammed bin Yusuf'tan rivayeti tankıyla gece ibadeti konusunda rivayet etmiştir.
Bu rivayete göre Muhammed bin Yusuf: "Onüç rek'at" demiştir.
Bunu Abdurrezzak da bir başka tanktan Muhammed bin Yusuf'tan rivayet etmiş ve onun rivayetinde: "Onbir rek'at" dediği bildirilmiştir. Bunu Hafız İbni Hacer el-Feth'de ifade etmiştir. [232] Bu ise bu rivayetin delil olarak alınmasını engelleyecek bir ihtilaftır. İbni Abdilber şöyle söylemiştir: "İmam Malik'in dışındakiler bu hadisi: "Yirmibir rek'at" ifadesiyle rivayet etmişlerdir. Sahih olan da budur. İmam Malik'ten başka bunun rivayetinde "onbir rek'at" diyeni bilmiyorum." Daha sonra şöyle söylemiştir: "Benim kanaatimde ağır basan, buradaki "onbir rek'at" ifadesinin bir vehim (tereddütle karışık bir zan) olduğudur." Yine Muvatta Şerhi'nde et-Ta'liku'1-Hasen'de de Zerkâni'den nakille böyle denmektedir. [233]
Burada vehime düşen İmam Malik değildir. Çünkü bunu Muhammed bin Yusuf'tan iki ayrı râvi almış ve ona nakletmiştir. Bana göre buradaki vehim (tereddütle karışık zan) Muhammed bin Yusuf'tandır. O bir keresinde: "Yirmibir", bir keresinde "onbir",, bir keresinde de "onüç" demiştir. Bunla-rm aralarının buluşturulması için Hafız İbni Hacer'in ve daha başkalarının söyledikleri şekilde belirtilen farklı uygulamaların, durumların farklılığına göre olacağı hükmüne varılması ise (yani yukarıda da ifade edildiği üzere kıraatin uzatılması durumunda rek'at sayısının az, kısa tutulması durumunda ise çok olması şeklinde -Çeviren) tam tutarlı bir birleştirme olmaz. Çünkü çıkış noktası aynıdır. Dolayısıyla farklı uygulamaların farklı durumlara göre olduğu nasıl söylenebilir? Bu konuda doğru bir şekilde aktarılmış olan ise Yezid bin Hasife'nin Sâib bin Yezid'den nakletmiş olduğu rivayettir. Bu rivayete göre Sâib bin Yezid (r.a) şöyle söylemiştir: "(İnsanlar) Hz. Ömer (r.a) zamanında Ramazan ayında yirmi rek'at (teravih) namaz(i) kılarlardı." Metin kısmında da ifade ettiğimiz üzere bunu Beyhaki rivayet etmiştir ve senedi sahihtir. Hafız bunu el-Feth'de yine İmam Malik'e dayandırmıştır. [234] Bu rivayetin çok sayıda sahih şahidi bulunmaktadır." [235]
2049- İmam Malik, Abdullah bin Ebi Bekr (r.a) [bin Muhammed bin
Amr bin Hazm]'ın şöyle söylediğini rivayet etmiştir:
"Babamın şöyle söylediğini duydum:
"Ramazan'da namazdan dağılır ve sahur vaktini kaçıracağımız korkusuyla yiyecek için hazırlıklarda acele ederdik." [236]
Bir başka rivayette: "Fecrin doğacağı korkusuyla denmektedir."
Bu rivayette de aynı şekilde teheccüdün kastedilmiş olması mümkündür.
2050- İmam Malik, Abdurrahman bin Hermez el-A'rec (r.a)'ten şu şekilde rivayet etmiştir:
"Onun şöyle söylediği duyulmuştur:
"İnsanlara yetiştiğimizde onlar Ramazan'da kâfirleri lanetliyorlardı. O-kuyucu (yani imam) Bakara suresini sekiz rek'atta okuyordu. Bununla on iki rek'at kıldırdığında insanlar namazı kısalttığı kanaatine vardılar." [237]
Mudevvene'de şöyle denmektedir:
"İmam Malik, İmam Sahnun bin Said et-Tenuhi'nin İmam Abdurrahman bin Kâsım'dan naklettiği bir rivayete yer vermiştir. İmam Malik şöyle söylemiştir:
"O, emire haber gönderdi ve Medine'de insanların kıldıkları Ramazan namazını azaltmalarını istedi. İbni Kasım dedi ki: "Bu vitirle birlikte, otuz-dokuz rek'attır. Otuzaltı rek'at (Ramazan namazı yani teravih), üç rek'at da vitir." İmam Malik dedi ki: "Ben onu bundan bir şey eksiltmekten nehyet-tim ve kendisine şöyle söyledim: "Benim insanların sürdürdüklerini gördüğüm uygulama budur. Bu insanların hâlâ devam ettirdikleri eski bir uygulamadır." [238]
Anlaşılana göre burada namaz (yani Ramazan namazı) ile kastedilen, teravih, vitir ve teheccüd namazlarının tamamıdır. Daha önce geçen rivayetlerde bildirildiği üzere Medine halkı teravih namazını yirmi rek'at olarak kılmayı adet edinmişlerdi. Ancak (yukarıdaki rivayetten) anlaşıldığına göre onlar teravih namazını aynen bu şekilde kılmakla birlikte biraz uyuduktan sonra teheccüd namazını da yerine getirmişlerdi. Böylece namazlarının toplamı el-Mudevvene'de söz edildiği kadar olmuştur. Bu itibarla Ramazan namazını yirmi rek'atın üstüne çıkaran her görüşü (yani rivayeti) böyle namazların top-lamını veren açıklama olarak görürüz. Çünkü ileride göreceğimiz üzere dört mezhebin fetvalarında kesinlik kazandığı üzere teravih namazı yirmi rek'at o-larak kılınır ve Müslümanların camilerinde sürdürülen uygulama da budur.
İbni Teymiyye (rh.a)'nin Fetvalar'mda Resuluîlah (a.s)'ın Ramazan namazı (yani Teravih'in rek'atları) konusunda kesin bir sayı belirlemediği, aksine Resuluîlah (a.s)'ın kendisinin gerek Ramazan'da ve gerekse diğer zamanlarda onüç rek'atın üstüne çıkmadığı ancak rek'atları uzattığı bildirilmektedir. Buradaki açıklamaya göre, Hz. Ömer (r.a) Müslümanları Ubeyy bin Ka'b (r.a)'m arkasında toplayınca (Ubeyy bin Ka'b (r.a) onlara yirmi rek'at (teravih) kıldırıyor, sonra da üç rek'at vitir kıldırıyordu. Rek'at sayısını artırdığı ölçüde de kıraati hafif (yani kısa) tutuyordu. Çünkü bu mü'minlerin açısından bir rek'atın çok uzatılmasından daha hafif (kolay) oluyordu. Daha sonra seleften bir gurup kırk rek'at (teravih) ardından üç rek'at da vitir kılarlardı. Başkaları da otuzaltı rek'at (teravih) üç rek'at da vitir kılmaya başladılar. Bunların tümü uygulanmıştır. Bir kimse bu uygulamalardan hangisine göre hareket ederse güzel yapmış olur. En sevap olanı ise namaz kılanın durumlarına göre değişir. Eğer uzun süre kıyama (ayakta durmaya) güç yetirebilecek olurlarsa Resuluîlah (a.s)'ın Ramazan'da ve diğer vakitlerde kendi başına yaptığı gibi on rek'at (teravih) ve (ardından) üç rek'at (vitir) kılmaları efdal-dir. Eğer buna güç yetirebilirlerse yirmi rek'at kılmaları daha efdaldir. Bu caizdir. Bunların hiç biri mekruh görülmez. Ahmed bin Hanbel ve daha başkaları gibi imamlardan bir çok kimse bunu böyle ifade etmişlerdir. Kim Resuluîlah (a.s)'ın Ramazan ibadetiyle ilgili bir sayı belirlediğini, bunun azaltılamayaca-ğını ve buna ilave de yapılamayacağını ileri sürerse hata etmiş olur. [239]
Daha önce ifade ettiğimiz üzere dört mezhepte verilen fetvalarda esas alınan ve Müslümanların da sürdüregeldikleri uygulama Ramazan'da teravih namazının yirmi rek'at kılınması, ardından da teheccüde kalkmaya niyeti olmaması durumunda üç rek'at cemaatle vitir kılınmasıdır. Teheccüde kalkmak niyetinde olan ise teheccüdden sonra vitir kılar. Aşağıda dört mezhebin teravihle ilgili fetvalarına zarar vermeyecek olan bir açıklamaya yer vereceğiz. Bundan önce de konuya hazırlayan bir giriş vereceğiz.
Tahavi, senedi fena görülmeyen (la be'se bih) bir rivayetle Mücahid'in şöyle söylediğini bildirmiştir:
"Bir adam Abdullah bin Ömer (r.a)'e: "Ben Ramazan'da imamın arkasında namaz kılıyorum" dedi. "Kur'an-ı Kerim okuyor musun?" diye sordu. Adam: "Evet" dedi. (Abdullah bin Ömer r.a) de: "Evinde" dedi." [240]
Hafız İbni Kudame de 'el-Muğni'de şöyle söylemiştir:
"Ebu Abdullah (Ahmed bin HanbeD'ın tercih ettiği görüş ise cemaatle kılınmasının daha uygun olduğudur. Ama kişi kendine uyulan biriyse insanların kendine uymaları korkusuyla (bu namazı) evinde kılabilir. Resu-Iullah (a.s)'ın: "Halifelere uyun" diye buyurduğu bildirilmiştir. Hz. Ömer (r.a)'in bu namazı cemaatle kıldığı bildirilmiştir. el-Muzni, İbni Abdulha-kem ve Ebu Hanife'nin ashabından (mezhebinin ileri gelenlerinden) bir gurup böyle söylemiştir. Ahmed bin Hanbel şöyle söylemiştir: "Cabir bin Abdullah (r.a), Hz. Ali (r.a) ve Abdullah (r.a) bu namazı cemaatle kılarlardı." Tahavi şöyle söylemiştir: "Yalnız başına kılmayı tercih edenin bundan dolayı bu namazın camilerde kılınmasına son verilmesine sebep olmaması gerekir. Bu namazın camilerde kılınmasına son verecek şekilde yalnız başına kılınması doğru değildir."
Ley s bin vSa'd'dan da bunun benzeri bir görüş nakledilmiştir. İmam Malik ve îmam Şafii şöyle söylemişlerdir:
"Bizim nazarımızda gücü yeten için Ramazan namazının evde kılınması daha uygundur. Çünkü Zeyd bin Sâbit'ten nakledilen ve Ramazan'da bazı gecelerden insanların Resulullah (a.s)'ın camideki namazına katılmaları olayı ile ilgili rivayet bunu göstermektedir. Bu rivayete göre (söz konusu birkaç geceden) sonra bir gece Resululîah (a.s) evinde beklemiş ve (toplananların) yanlarına çıkmamıştır. Bunun üzerine insanlar seslerini yükseltmiş ve kapısını taşlamışlar, Resulullah (a.s) da kızgın bir şekilde dışarı çıkmış ve şöyle buyurmuştur:
"Siz bu işi (yani gelip benimle birlikte namaz kılma işini) o kadar sürdürdünüz ki, bu sizin üzerinize farz kılınacak diye düşündüm. Evlerinizde namaz kılın. Kişinin farzın dışında kıldığı namazların en hayırlısı evinde kıldığı namazdır."
Bunu Müslim rivayet etmiştir. Bize göre sahabilerin görüş birlikleri (icmalan) da bu yöndedir. Ebu Zer (r.a)'in hadisinde bildirildiğine göre Resu-luilah (a.s) ashabını ve aile fertlerini (cemaatle namaz için) toplamıştır. (Bunu Tirmizi rivayet etmiş ve sahih olduğunu söylemiştir. Bu daha önce metin kısmında geçmişti.)
"Bir topluluk imamla birlikte imam namazı bırakıncaya kadar namaz kılarlarsa onlar için geceyi ibadetle geçirmiş gibi yazılır" sözü genel bir anlam taşımaktadır. Ancak bu ibare Ramazan namazına özeldir. Bu yönü delilde genel anlama alınmasına tercih edilir. Resulullah (a.s)'in yukarıda verilen sözünde (namaz için dışarı çıkmaması) bu namazın farz kılınması korkusuna dayandırılmışttr.
Resulullah (a.s) yine aynı sebepten dolayı onlarla birlikte namaz kılmayı (yani teravih namazını cemaatle kılmayı) bırakmıştır. O'ndan sonra bunun yapılmasından dolayı böyle bir şeyin olacağı endişesi kalmamıştır, [241] Resulullah (a.s) ashabından bazı kimselerle birlikte Ramazan'da birkaç gün cemaatle namaz kıldı. Sonra Ramazan namazının (teravihin) cemaatle kılınmasının Müslümanlara farz kılınabileceği korkusuyla, onlara gösterdiği özen ve rağbet dolayısıyla bunu bıraktı. O, Yüce Allah'ın ilahi sünneti hakkında bizim bilmediklerimizi biliyordu. O, Allah'ın ilahi sünnetinden kulların kendilerini zora koşmaları durumunda Allah'ın da onlara zor yükümlülükler yükleyebile-ceğini biliyordu. Bu yüzden Ramazan'da gece namazının (teravihin) Müslümanlara camide cemaatle birlikte kılmalarının farz kılınmaması için bunu bıraktı. Ancak Müslümanlar, Ramazan namazının cemaatle kılınmasının neh-yedilmemesinden bunun caiz olduğu anlamı çıkardılar. Dolayısıyla bunu ayrı ayrı cemaatler halinde kılıyorlardı. Hz. Ömer (r.a) dönemine kadar bu uygulama böyle devam etti. Hz. Ömer (r.a) keskin bakışıyla Resulullah (a.s)'ın bu namazda insanlara imamlık etmeği devam ettirmemesindeki sebebi gördü. Bu da farz kılınması korkusuydu ki Resulullah (a.s)'m vefatı ve vahyin kesilmesi ile bu korku ortadan kalktı. Böylece insanları bir imamın arkasında ve belli sayıda rek'at namaz kılmaları üzere topladı. Buna sahabilerden toplu olarak veya tek başına karşı çıkan olmadı. Bu tutumları (yani karşı çıkma-malan) onların Hz. Ömer (r.a)'in yaptığı harekeîin caiz olduğu konusunda görüş birliği üzere olduklarını gösterir. O (yani Hz. Ömer r.a) ehli sünnet ve'1-cemaat alimlerinin ortak görüşleriyle raşid halifelerden olduğuna ve buna ek olarak Yüce Allah'ın gerçeği onun diliyle ortaya çıkardığına dair bir nass (hadisi şerif) bulunduğuna göre Müslüman ilim adamları onun, gönlü rahat olarak ve her türlü tereddütten uzak bir şekilde yaptığına uyulacağına, onun yapılmasını caiz görmediğinin ise bid'at sayılacağına hükmetmişlerdir. Esas olan Müslü-manın, teravih namazının Hz. Ömer (r.a)'in Müslümanları cemaat yapıp kılınmasını sağladığı sayıda rek'atla kılınmasını caiz görmesidir. Bu sayı ise yirmidir. Dolayısıyla prensip itibariyle camilerde teravih namazı yirmi rek'at olarak kılınmalıdır. Müslüman bundan istediği kadarını imamla birlikte kılar. İki rek'at veya daha fazla kılsa yahut bir camide teravihin tamamen terkedilme-mesi şartıyla hiç kılmasa da sakıncası yoktur. Önemli olan bunu yapana (yani teravihi cemaatle kılana) karşı çıkmak suretiyle Müslümanların üzerinde görüş birliğine vardıkları (icma ettikleri) bir şeye karşı çıkma durumuna düşmemesidir. Bu durumda bid'at dairesinin içine girer ve hem kendilerine hem de başkalarına kötülük eden. iyilik yaptıklarını sanarak hem kendileri sapıtan ve hem de başkalarını sapıklığa düşüren bid"atçilerin aralarına katılmış olur. İnşallah oruç bölümünde Ramazan ayı gece ibadeti ve teravih namazı konusuna yeniden döneceğiz. Burada sadece dört mezhebin bu konuyla ilgili olarak söylediklerini vermekle yetineceğiz.
Hanefiler şöyle söylemişlerdir:
"Teravih namazı gerek erkekler ve gerekse kadınlar için müekked sünnettir. Bu namazın cemaatle kılınması da sünnettir. Ramazan ayı içinde kılman bu namazın vakti yatsı namazından sonra ve sabah namazının vakti girinceye kadardır. Vitirden önce veya sonra kılınabilir. Gecenin her hangi bir vaktinde kılınabilir. Ancak gece yarısından sonraya kadar geciktirilmemesi müstehabdır."
Onlara göre bu namaz kaçırıldıktan sonra artık kaza edilmez. Bu namazı kaçırdığında yerine başka namaz kılmak isteyen güneş yükseldikten sonra (yani sabahleyin güneşin doğması esnasındaki kerahet vakti geçtikten sonra) mutlak nafile kılar. Bu namazın camide cemaatle kılınması sünneti kifâ-yedir. Bir caminin cemaati tümüyle terkederse günâh işlemiş olurlar. Bunun yamsıra tek tek veya evlerde cemaatle de kılınabilir. Eğer Müslümanlar (yani teravihe devam eden cemaat) bu konuda gayretli iseler en güzel olanı bu namazda Ramazan boyunca Kur'an-i Kerim'in bir kere hatmedilmesidir. Aksi takdirde namaz kılanların durumlarına göre hareket edilir. İmam onlara güç yetirecekleri bir şekilde namaz kıldırır. Ancak namazın bütün rükünlerinin, vaciplerinin, sünnetlerinin ve âdabının eksiksiz yerine getirilmesi gerekir. Rek-'at sayısı yirmidir, ikişer rek'at halinde on selâmla kılınır. (Bunun yaraşıra dörder rek'at halinde veya rek'at sayısını çift çift artırmak üzere daha az sayıda selâm vermek suretiyle de kılınabilir. -Çeviren) Arkasından vitir namazı cemaatle kılınır. Vitirde kıraat (Kur'an-ı Kerim okuma) açıktan (cehri) yapılır; üçüncü rek'atta rükudan önce kunut duaları ise gizli okunur. İmam kendine u-yanların durumlarını göz önünde bulundurur. Her dört rek'attan sonra insanların biraz dinlenecekleri şekilde kısa bir süre oturur. Mesela bu arada su içmek isteyene bunun için fırsat verilir. Camilerin çoğunda her dört rek'atta bir gerçekleştirilen dinlenme oturuşu esnasında üç kere ihlas suresinin okunması adet olmuştur. Bunları herkes bir kere okumak üzere üç kişi sırayla okuyor. Bunu namazda kıraatin uzatılmamasma (kısa surelerin veya az sayıda âyetin okunmasına) karşılık yapmaktadırlar. İnşallah bunun bir sakıncası yoktur. [242] [243]
Malikiler şöyle söylemişlerdir:
"Teravih namazı yirmi rek'attır ve müekked sünnettir. Her iki rek'attan sonra selâm verilir. Camilerde cemaatle teravih namazı kılınmasının da tamamen terkedilmemesi şartıyla bu namazı evinde yalnız başına kılan da bundan dolayı sevap alır. Eğer cemaatte gayret olursa imamın bu namazda Ramazan boyunca Kur'an-ı Kerim'i bir kere hatmetmesi mendubdur. Yirmi rek'at teravihten sonra vitir kılınır." [244]
Şafiiler şöyle söylemişlerdir:
"Teravih namazı yirmi rek'attır ve on selâmla kılınır. Onun ardından vitir namazı cemaatle kılınır." [245]
Hanbeliler şöyle söylemişlerdir:
"Teravih namazı yirmi rek'attır ve on selâmla kılınır. Eğer kişi tehec-cüde kalkmıyorsa onun (yani teravihin) ardmdan vitir kılar. Ardından dua edilmesi mekruh değildir. Çünkü Yüce Allah şöyle buyurmuştur:
"O halde boş kaldığın zaman (ibadet ve dua ile) yorul. Ve yalnız Rabbine rağbet et." [246]
Gece teravihe kalkanın bunu (yani vitir namazım) cemaatle kılması caizdir. Bu yüzden Mekke ve Medine (Harameyn) halkı Ramazan'm son yarısında teheccüde kalkmakta ve her gece teheccüdlerinde Kur'an-ı Kerim-'den iki cüz okumaktadırlar. Böylece Ramazan süresince bir kere teravih namazında bir kere de teheccüd namazında olmak üzere Kur'an-ı Kerim'i iki kere hatmetmiş olmaktadırlar."
Hanbeliler eski Mekke halkının her dört rek'attan (yani teravihin her dört rek'atından) sonra Ka'be'nin etrafını yedi kere tavaf ettiklerini rivayet etmiş ve buna karşı çıktıklarına dair bir şey söylememişlerdir. Hanbeliler teravih namazının yirmi rek'at olduğu üzerinde görüş birliği (icma) içinde olduğunu bildirmişlerdir. [247]
Gördüğümüz üzere dört fıkıh mezhebi ve bütün Müslümanlar teravih namazının yirmi rek'at olduğu üzerinde görüş birliği (icma') üzeredirler. Oruç bölümünde bu konuda daha fazla açıklamaya yer verilecektir. [248]
Bayram her yıl yeniden dönmesi ve tekrarlanması ve Yüce Allah'ın bu günde (insanlara) ulaşan bol ihsanlarının bulunması dolayısıyla böyle adlandırılmıştır. Yüce Allah her yıl kullarına ulaşan çok çeşitli ihsanlarda bulunur. Yemekten alıkonduktan sonra iftar, fıtır sadakası, Yüce Allah'ın kullarına bağışını ulaştırması bu ihsanlarınd andır. Ziyaret tavafı ile haccın tamama erdirilmesi, kurban etleri, hacıların ve hacmin kendisine dua ettiği kimsenin günâhlarından temizlenmesi gibi Allah'ın kullarına şer'i olarak koyduğu yükümlülükler vasıtasıyla onlara lütufta bulunması da bu ihsanlardandır. Gerek fıtır (Ramazan) bayramı ve gerekse kurban bayramı için bayram namazı konmuştur. Bu konuda Müslümanların görüş birliği (icma'ı) oluşmuştur. Kurban bayramı namazı hakkında Yüce Allah'ın kitabında şöyle buyuru Imuştur:
"O halde Rabbin için namaz kıl ve kurban kes." [249]
Burada kurban bayramı namazı ile onun ardından kurban kesilmesinin kastedildiği (rivayeti) meşhurdur. İki bayram için şer'an namaz konduğu hakkındaki nasslar (rivayetler) çoktur.
Hanbeülere göre bu namazın hükmü farzı kıfayedîr. Dolayısıyla bu namazı yeterince kimse kılarsa diğerlerinin üzerlerinden bu yükümlülük düşer. Ezanda olduğu gibi eğer ahalisinden (bu namazı kılmakla yükümlü olanların) sayıları kırkı bulan bir beldenin ahalisinin tümü özürsüz olarak bu namazı terke-derse imam (devlet başkanı) onlara karşı savaş açar.
Hanefıler şöyle söylemişlerdir:
[1] Müslim (11499) 6-Kitabu Salati'l-Musâfirin ve Kasrihâ, İ3-Kuşluk namazının
müstehab olduğu babı.
[2] Ebu Davud (2/26-27) Kitâbu's-Salat, 12-Kuşluk namazı babı.
[3] Ebu Davud, aynı yer.
[4] Ebu Davud, aynı yer.
[5] Ahmed bin Hanbel (51254,359) Ebu Davud (41361-362) Kitabu'l-Edeb, Yoldan rahatsız edici şeylerin giderilmesi babı. İsnadı sahihtir.
[6] Mecme'u'z-Zevâid (21235) Heysemi §öyle sÖylemi§tir: "Bunu Ebu Ya'la rivayet etmiştir ve ravileri, Sahih'te isimleri geçen ravilerdir."
[7] Mecme'u'z-Zevâid (21226) Heysemi şöyle söylemiştir: "Bunu Ahmed bin Hanbel, Ebu Ya'la ve el-Evsat'ta Taberani rivayet etmiştir. Ancak Ebu Ya'la'nın rivayetinde: "Beni Ebu Hureyre (r.a.) gördü" ifadesine yer verilmiştir. Ahmed bin Han-bel'in ravileri sikadırlar.
Said Havva, El Esas Fi’s Sünne, Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Neşriyat: 4/259-261
[8] Müslim (1/516) 6-Kitabu Salati'l-Musâfirin ve Kasrihâ, 19-Ewabin namazı babı.
[9] Müslim, aynı yer.
Evvâbin: Bu kelime "evvâb" kelimesinin çoğuludur. Bu kelime de tevbe ile sürekli Allah'a dönen O'na yönelen anlamına gelmektedir. "Evvâb" kelimesinin itaat eden anlamına geldiği de söylenmiştir. Bir başka açıklamaya göre çok teşbihte bulunan (Allah'ı çokça teşbih eden) anlamına gelmektedir.
"Evvâbin deve yavrularının çöktüğü zamandır": Bu sözüyle güneşin yükselmesini kasdetmektedir. Metinde geçen ibare ile güneşin sıcaklığıyla kumların kızması ve böylece deve yavrularının çökmesi anlamı kastedilir.
Said Havva, El Esas Fi’s Sünne, Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Neşriyat: 4/262
[10] Ahmed bin Hanbel (61451) Tirmizi (21340) Kitâbu's-Salat, 346-Kusluk namazı hakkında gelen rivayetler babı. Bu hadis basendir.
[11] İbni Huzeyme (21228) 530-Kusluk namazının fazileti ve bu namazın evvabin namazı olduğu babı. İsnadı hasendir.
[12] Tirmizi (21481) Kitâbu's-Salat, 412-Camide sabah namazından sonra güneşin doğuşuna kadar oturulmasının müstehab olduğunun bildirilmesi. Bu hadis şahitlerinin bulunması itibariyle hasendir.
[13] Müslim (11496) 6-Kitabu Salati'l-Musâfırin ve Kasrihâ, 13-Kuşluk namazının müstehabiığı babı
[14] Ebu Davud (2128) Kitâbu's-Salat, 12-Kuşluk namazı babı.
[15] Nesai (41152) Kİtabu's-Sıyam, 35-Hz. Aişe (r.a.)'nin bu konuyla ilgili rivayetini nakledenlerin verdikleri metinlerin farklılıklarının bildirilmesi.
[16] Nesai, aynı yer.
[17] Buhari (3/10) 19-Kitabu't-Teheccüd, Resulullah (a.s.)'ın gece namazına teşviki babı, Müslim (1/496) 6-Kitabu Salati'l-Musâfırin ve Kasrihâ, 13-Kuşluk namazının müstehabiığı babı. Muvatta (11152-153) 9-Kitabu Kasri's-Salafi's-Sefer, 8-Kusluk namazı babı. Ebu Davud (2128) Kitâbu's-Salat, 12-Kuşluk namazı babı. İbni Huzeyme (21231) Nafile namazlarla ilgili bablar bölümü, 5-Yolculuktan dönüş sırasında kuşluk namazı kılınması babı.
[18] Buhari (3/51) 19-Kitâbu't-Teheccüd, 31-Yolculukta kuşluk namazı babı. Müslim (11497) 6-Kitabu Salati'l-Musâfırin ve Kasrihâ, 13-Kuşluk namazının müstehabiığı babı. İbni Huzeyme (2/234) Nafile namazlarla ilgili bablar bölümü. Yolculukta kuşluk namazı babı.
[19] Müslim, aynı yer.
[20] Müslim, aynı yer.
[21] Nesai (J/202) 4-Kiiabu'l-Ğusl ve't-Teyemmüm, 11-İçinde hamur izi bulunan tekne içinde gusledilmesi babı.
[22] Nesai (5/126) 1-Kitabu't-Tahare, 143-Gusletme esnasında önüne perde çekilmesinin bildirilmesi babı.
[23] Muvatta (J/152) 9-Kitabu Kasri's-Salafi's-Sefer, 8-Kusluk namazı babı.
[24] Ebu Davud (2/28) Kitâbu's-Salat, 12-Kusluk namazı babı.
[25] Said Havva, El Esas Fi’s Sünne, Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Neşriyat: 4/262-267
[26] Bu konu üzerinde durmak ve bir araştırmada bulunmak gerekmektedir. Bu konuda İmam Darimi'nin Sünen'inde nakletmiş olduğu şu rivayet üzerinde düşün: "Hakem bin Mübarek, Ömer bin Yahya'nın şöyle söylediğini rivayet etmiştir: "Babamın kendi babasının şöyle söylediğini naklettiğini duydum: "Sabah namazından önce Abdullah bin Mes'ud (r.a.)un kapısında otururduk.Çıktığında onunla birlikte camiye yürürdük. (Bir keresinde) Ebu Musa el-Eş'ari (r.a) yanımıza gelip: "Ebu Abdurrahman yanınıza çıktı mı?" diye sordu. Biz: "Hayır" dedikten sonra o çıkıncaya kadar bizimle beraber oturdu. O çıkınca da hep birlikte yanına gittik. Ebu Musa (r.a) dedi ki: "Ey Ebu Abdurrahman! Ben biraz önce camide garipsediğim bir şey gördüm. Allah'a hamdolsun ki, hayırdan başka bir şey görmedim." (Abdullah bin Mes'ud r.a): "Nedir o?" diye sordu. O da: "Yaşarsan sen de göreceksin." (Sonra) şöyle söyledi: "Halkalar oluşturmuş halde oturan bir topluluk gördüm. Namazı bekliyorlardı. Her halkada bir adam vardı (yani her halkanın başında bir adam vardı). Ellerinde de çakıllar vardı. (Söz konusu adam): "Yüz kere tekbir getirin" diyordu onlar da yüz kere tekbir getiriyorlardı. Sonra: "Yüz kere tehlil getirin (kelimei tevhid çekin)" diyordu onlar da yüz kere tehlil getiriyorlardı. Sonra: "Yüz kere teşbih bîr fiilin genelde istenen ameller dairesine girmesi durumunda o fiili Resulul-lah (a.s) yapmış olmasa bile sahabilerin onu bid'at olarak değerlendirmediklerini göstermektedir. çekin" diyordu onlar da yüz kere teşbih çekiyorlardı" "Peki onlara ne dedin?" diye sordu. "Senin görüsünü almadan senin emrine başvurmadan bir şey söylemedim" dedi. O da: "Onlara kötülüklerini saymalarını emretmedin mi ve kendilerine iyiliklerinden bir $eyin zayi olmayacağını garanti etmedin mi?" dedi. Sonra ilerledi. Biz de onunla birlikte ilerledik. Söz konusu halkalardan bir halkanın yanına geldi.Başlarında durdu ve; "Şu yaptığınızı gördüğüm şey nedir?" diye sordu. Onlar: "Ey Ebu Abdurrahman! Bunlar çakıl taşlarıdır.
Bunlarla tekbir, tehlil ve teşbihleri sayıyoruz" dediler. O da dedi ki: "Siz kötülüklerinizi sayın. Ben size iyiliklerinizden bir şeyin zayi edilmeyeceğini garanti ediyorum. Vay basına gelene ey Muhammed ümmeti! Sizi ne çabuk da helake sürükledi, işte şunlar Peygamber'inizin sahabileri ki, her tarafta mevcutturlar. Şu O'nun elbisesi, daha eskimedi; şu kabı, daha kırılmadı. Canım etinde olana yemin ederim ki umarım siz Muhammed'in milletinden daha doğru yolda bir milletsiniz yahut sapıklık kapısını açanlarsınız!" Onlar; "Vallahi, ey Ebu Abdurrahman! Biz hayırdan başka bir şey dilememiştik" dediler. O da şöyle söyledi: "Nice hayır dileyen vardır ki ona ulaşamayacaktır (veya denk getiremeyecektir). Resulullah (a.s.) bize, bir topluluğun Kur'an-ı Kerim okuyacağını ancak bunun onların gırtlaklarından öteye geçmeyeceğini bildirmişti. Allah'a yemin ederim ki, bilmiyorum ama belki de onların çoğu sizsiniz." Sonra onlardan uzaklaştı. Amr bin Seleme dedi ki: "Bu halkalarda bulunanların çoğunu Nehrevan günü haricilerle birlikte bize karşı savaşır halde gördük." (Yayıncı)
[27] Müslim (1/497) 6-Kitabu Salati'l-Musâfirin ve Kasrihâ, 13-Kuşluk namazının müstehablığı babı.
Said Havva, El Esas Fi’s Sünne, Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Neşriyat: 4/267-268
[28] Müslim (11497) 6-Kitabu Salati'l-Musâfirin ve Kasrihâ, 13-Kuşluk namazının müstehablığı babı. Ebu Davud (2/66) Kitâbu's-Salat, 7-Uyumadan önce vitirle ilgili bab. (Ebu Davud) bunu şu metinle rivayet etmiştir: "Dostum (Resulullah a.s.) bana üç şeyi tavsiye etti ki, hiç bir şey için bunları terketmem: Bana her aydan üç gün oruç tutmamı, vitir kılmadan uyumamamı ve yolculukta da yolcu değilken de kuşluk nafilesini kılmamı tavsiye etti." Nesaİ Bunun bir benzerini Ebu Hureyre (r.a.)'den rivayet etmiştir. Nesai (3/229) Kitabu Kıyami'l-Leyl, 28-Uykudan önce vitir namazını kılmaya teşvik babı.
[29] Buhari (41226) 30-Kitabu's-Savm 60-Aym orta günlerinde yani onüç, onâört ve onbeşinci günlerinde oruç tutulması babı. Müslim (11499) 6-Kitabu Salati'l-Musâfirin ve Kasrihâ, 13-Kuşluk namazının müstehablığı babı. Ebu Davud (2166) Kitâbu's-Salat, 7-Uyumadan önce vitirle İlgili bab.
[30] Said Havva, El Esas Fi’s Sünne, Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Neşriyat: 4/268-270
[31] İbni Huzeyme (21232, 233) Nafile namazlarla ilgili bablar bölümü, 5-Yolcu-luktan dönüş sırasında kuşluk namazı kılınması babı. İsnadı sahihtir. Şu açıklamayı yapmıştır: "Onun evinde" derken kasdettiği Atbân bin Mâlik'in evidir.
Said Havva, El Esas Fi’s Sünne, Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Neşriyat: 4/270-271
[32] Ahmed bin Hanbel (21446) Keşfit'l-Estâr (1/335) Kitâbu's-Salat, Ebvâbu't-Tatav-vu', Bu bölümden bir bab. Ravileri sikadırlar. Ancak şöyle söylemiştir: "(Resulullah (a.s.) kuşluk namazını bir kereden başka hlmamıştır."
[33] Tirmizi (2/493-494) Ebvâbu's-Sefer, 419-Resulullah (a.s.)'ın nafile namazlarının nasıl olduğu babı. Nesai (21119-120) 10-Kitabu'l-İmâme, 65-îkindiden önce namaz babı.
[34] Nesai, aynı yer. sn. 102, İsnadı sahihtir.
Said Havva, El Esas Fi’s Sünne, Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Neşriyat: 4/271-272
[35] Buhari (3/68) 20-Kitabu Fadli's-Sala fi Mescidi Mekke ve'l-Medine, 2-Kuba Mescidi babı.
Said Havva, El Esas Fi’s Sünne, Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Neşriyat: 4/272-273
[36] Said Havva, El Esas Fi’s Sünne, Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Neşriyat: 4/273
[37] Tirmizi (5/552-553) 49-Kitâbu'd-Da'âvat, 102-Resulullah (a.s)'ın duasıyla ilgili babı. İbni Huzeyme (2/176-177) Geceleyin kılınan nafile namazlarla ilgili bablar bölümü, Gece İbadetine teşvik babı. Bu hadis hasen liğayrihidir (kendinden başka rivayetlerle desteklenerek hasen derecesi kazanmıştır).
[38] Ebu Davud (2/69) Kitâbu's-Salat, 12-Gece ibadeti babı. Bu hadis sahihtir, İbni Hu-zeyme (21181) Geceleyin kılınan nafile namazlarla ilgili bablar bölümü, Eğer rivayet sahihse bin gece Kur'an-t Kerim okumanın fazileti babı.
[39] Ebu Davud (2157) Kitâbu's-Salat, Kur'an-ı Kerim'in hizblere (cüzlere, yarım cüzlere vs.) ayrılması babıSu hadis sahihtir.
[40] Ahmed bin Hanbel (5/343) Tirmizi (4/354) 28-Kitâbu'l-Birr ve's-Sıla, 53-Güzel söz hakkında gelen rivayetler babı.
[41] Taberani, Mu'cemu'l-Kebir (221239) Mecme'u'z-Zevâid (3/108) Heysemi şöyle söylemiştir: "Bunu Taberani, Mu'cemu'l-Kebir rivayet etmiştir ve ravileri sikadırlar. Ravileri arasında Süleyman bin Musa bulunmaktadır ki, onun hakkında bazı tenkidlerde bulunulmuştur. Ancak hadisçilerin çoğunluğu onun sika olduğunu söylemişlerdir."
[42] Buhari (81584) 65-Kitabu't-Tefsir, 485-Fetih suresi 2-"Allah seni bağışlasın diye..." babı. Müslim (412172) 50-Kitâbu Sıfati'l-Münâfikin ve Ahkâmihim, Î8-A-meli çoğaltma babı.
[43] Buhari (3114U9-Kitâbu't-teheccüd, 6-Resulullah (a.s)’ın geceleğin ibadeti babı.
[44] Buharı (U/303) 81-Kitabu'r-Rikak, 20-Allah'm haram kıldığı şeylerden kaçınmaya sabır babı.
[45] Müslim (412171) 50-Kitâbu Sıfati'l-Münâfikin ve Ahkâmihim, 18-Ameli çoğaltma babı.
[46] Buhari (81584) 65-Kitabu't-Tefsir, 485-Fetih suresi 2-"Allah seni bağışlasın diye..." babı.
[47] Buhari, aynı yer.
[48] Müslim (1/507) 6-Kitabu Salati'l-Musâfirin ve Kasrihâ, 16-Nafile namazı ayakta da oturarak da kılmanın caiz olduğu babı. İbni Huzeyme (2/238) Oturarak nafile namaz kılmakla ilgili bablar bölümü, Ki§inin oturarak nafile namaz kılması durumunda Kur'an-ı Kerim'i tertil üzere okuması babı. İbnİ Huzeyme: "İbni Hasim bunu nafilesinde söylememiştir" demiştir.
[49] İbni Huzeyme (2/239-240) Oturarak nafile namaz kılmakla ilgili bablar bölümü, ResuluUah (a.s)'m oturarak kıldığı namazının özelliği hakkında nakledilen rivayetin bildirilmesi babı.
[50] Ebu Davud (2/33) Kitâbu's-Salat, Gece ibadeti babı. Nesai (3/205) 20-Kitâbu Kıya-mi'l-Leyl ve Tatavvu'i'n-Nehâr, S-Gece ibadetine teşvik babı.
[51] Ebu Davud, aynı yer.
[52] İbni Mac e (11424) 5-Ki tabu İkâmeti's-Sala ve's-Sunneti fihâ, 175-Ailesini (gece ibadeti için) uyandıran bir kimse hakkında gelen rivayetler babı. İsnadı sahihtir.
[53] Muvatta (1/119) 7-Kitabu Salati'l-Leyl, 1-Gece ibadeti hakkında gelen rivayetler babı.
[54] Taha Suresi: 132
[55] Ahmed bin Hanbei (21243) Buhari (3/24) 19-Kitâbu't-Teheccûd, 12-Kişinin gece namaz kılmaması durumunda şeytanın, onun ense köküne düğümler atması babı. Müslim (11538) 6-Kitabu Salati'l-Musâfirin ve Kasrihâ, 28-Sabah oluncaya kadar bütün gece boyunca uyuyan bir kimse hakkında rivayet edilenler babı. Ebu Davud (2132) Kitâbu's-Salat, Gece ibadeti babı. Nesai (3/203-204) 20-Kitâbu Kıyami'l-Leyl ve Tatavvu'i'n-Nehâr, 5-Gece ibadetine teşvik babı. İbni Mace (J/421-422) 5-Kitâbu İkâmeti's-Sala ve's-Sunnetifihâ, 174-Gece ibadeti hakkında gelen rivayetler babı.
[56] Said Havva, El Esas Fi’s Sünne, Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Neşriyat: 4/275-283
[57] Said Havva, El Esas Fi’s Sünne, Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Neşriyat: 4/283
[58] Muvatta (1/117) 7-Kitâbu Salati'l-Leyl, 1-Gece ibadeti hakkında gelen rivayetler babı. Ebu Davud (2/34) Kitâbu's-Salat, Namaza kalkmaya niyet edip de uyuyan bir kimseyle ilgili bab. Nesai (31257) 20-Kitâbu Salati'l-Leyl, 61-Gece namaz kılma adeti olup da uyuyakalan bir kimseyle ilgili bab. İbni Huzeyme (2/197) Gece nafile ibadeti ile ilgili bablar bölümü, Gece namaza kalkmaya niyet edip de uyuyakalan bir kimse ile ilgili bab.
[59] Nesai (3/258) 20-Kitâbu Salati'l-Leyl, 63-Gece namaza kalkma niyeti taşıyarak yatağına yatan ve uyuyan bir kimse ile ilgili bab.
[60] Nesai, aynı yer. Bu hadis sahihtir.
[61] Ebu Davud (2/35) Kitâbu's-Salat, Resulullah (a.s)'ın geceleyin namaza kalkma vakti babı.
[62] Buhari (3/16) 19-Kitâbu't-Teheccüd, 7-Seher vaktinde uyuyan bir kimseyle ilgili bab. Müslim (1/511) 6-Kitabu Salati'l-Musâfırin ve Kasrihâ, 17-Gece namazı ve Resulullah (a.s)'m (gece kıldığı namazın) rek'atlarının sayısı babı. Ebu Davud (2/35) Kitâbu's-Salat, Resulullah (a.s)'ın geceleyin namaza kalkma vakti babı. Nesai (3/208) Kitâbu Salati'l'Leyl, 8-Gece namaza kalkma vakti.
[63] Nesai (3/222) 20-Kitâbu Salati'l-Leyl, 19-Nafile namazın oturarak kılınması babı.
[64] Nesai, aynı yer. Bu hadis sahihtir.
[65] Buhari (3/32) 19-Kitâbu't-Teheccüd, 15-Gecenin ilk vaktinde uyuyup da son vaktini değerlendiren bir kimseyle ilgili bab. Müslim (11510) 6-Kitabu Salati'l-Mu-safirin ve Kasrihâ, 17-Gece namazı ve Resulullah (a.s)'tn (gece kıldığı namazın) rekatlarının sayısı babı.
[66] Müslim (1/511) Aynı yer.
[67] Müslim (11511) Aynı yer.
[68] Nesai (3/213) 20-Kitâbu Kıyami'l-Leyl ve Tatavvu'i'n-Nehâr, 13-Resulullah (a.s)-'ın geceleyin kıldığı namazla ilgili bab. isnadı sahihtir.
[69] Buhari (3/19) 19-Kitâbu't-Teheccüd, 9-Gece namazında uzun süre ayakta durma (kıyam) babı. Müslim (11537) 6-Kitabu Salati'l-Musâfırin ve Kasrihâ, 27-Gece ibadetinde kıraati (Kur'an-ı Kerim okumayı) uzatmanın müstehabhğı babı.
[70] Müslim (1/536-537) 6-Kitabu Salati'l-Musâfirin ve Kasrihâ, 27-Gece ibadetinde kıraati (Kur'an-ı Kerim okumayı) uzatmanın müstehabhğı babı. Nesai (3/225) 20-Kitâbu Salati'l-Leyl, 25-Kıyam ve rükuyu aynı miktarda yapma babı.
[71] Müslim (11537) 6-Kitabu Salati'l-Musâfirin ve Kasrihâ, 27-Gece ibadetinde kıraati (Kur'an-ı Kerim okumayı) uzatmanın müstehablığı babı.
[72] Nesai (31225-226) 20-Kiiâbıı Salati'ULeyl, 25-Kıyam ve rükuyu aynı miktarda yapma babı.
[73] Ebu Davud (1/231) Kitâbu's-Salat, Kişinin rüku ve secdesinde ne diyeceği babı.
[74] Ebu Davud (11231) Kitâbu's-Salat, Kişinin rüku ve secdesinde ne diyeceği babı. Ne-sai (21223) 12-Kitabu't-Tatbik, 73-Bir başka tür. İsnadı basendir.
[75] Müslim (11531-532) 6-Kitabu Salati'l-Musâfirin ve Kasrihâ, 26-Gece ibadetinde ve namazında dua babı.
[76] Buhari (21344) 10-Kitâbu'i-Ezân, 161-Çocukların abdesti, kendilerine ne zaman guslün gerekeceği babı. Müslim (1/527) 6-Kitabu Salati'l-Musâfırin ve Kasrihâ, 26-Gece ibadetinde ve namazında dua babı.
[77] Saffat Suresi: 102
[78] Buhari (1/238-239) 4-Kitabu'l-Vudu, 5-Abdesti hafif tutma babı.
[79] Ali İmran Suresi: 190
[80] Buhari (13/438) 97-Kitabu't-Tevhid, 27-Göklerin, yerin ve diğer yaratıkların yaratılması hakkında gelen rivayetler babı.
[81] Müslim (1/530) 6-Kitabu Salati'l-Musâfirin ve Kasrihâ, 26-Gece ibadetinde ve namazında dua babı.
[82] Buharı (8/237) 65-Kitabu't-Tefsir, 30-"Rabbimiz sen kimi cehenneme sokarsan onu perişan etmişindir" sözüyle ilgili bab.
[83] Müslim (11527) 6-Kitabu Salati'l-Musâfirin ve Kasrihâ, 26-Gece ibadetinde ve namazında dua babı.
[84] Müslim (1/528) Aynı yer.
[85] Buhari (111116) 80-Kitabu'd-Da'avat, 10-Geceleyin uyanınca dua babı.
[86] Müslim (1/529) 6-Kitabu Salati'l-Musâfirin ve Kasrihâ, 26-Gece ibadetinde ve namazında dua babı.
[87] Müslim (1/528) Aynı yer.
[88] Müslim, aynı yer.
[89] Müslim, aynı yer.
[90] Müslim, aynı yer.
[91] Müslim, aynı yer.
Said Havva, El Esas Fi’s Sünne, Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Neşriyat: 4/283-294
[92] Müslim (1/512, 513, 514) 6-Kitabu Salati'l-Musâfirin ve Kasrihâ, 18-Gece ibadetiyle ilgili genel hükümler ve uyuyarak veya hasta olduğundan bu ibadete kalka-mayan kimseyle ilgili bab.
[93] Ebu Davud (2/42) Kitâbus-Salat, 26-Gece ibadetinde Kur'an-ı Kerim okurken sesi yükseltmekle ilgili bab.
[94] Ebu Davud, aynı yer.
[95] Ebu Davud, aynı yer. Sh. 43
[96] Nesai (3/221) 20-Kitâbu Kıyami'l-Leyl ve Tatavvu'i'n-Nehâr, 18-Kisi ayakta namaza başladığında ne yapacağı babı.
[97] Nesai (31241) 20-Kitâbu Kıyami'l-Leyl ve Tatavvu'i'n-Nehâr, 43-Vitir namazının dokuz rek'at olarak nasıl kılınacağı babı.
[98] Nesai (sh. 242) Aynı yer.
[99] Müslim (11523) 6-Kitabu Salati'l-Musâfırin ve Kasrihâ, 26-Gece ibadetinde ve namazında dua babı. Ebu Davud (1136) 24-Gece ibadetini iki rek'atla başlatma babı.
[100] Ebu Davud, aynı yer. Kitâbu's-Salat, şöyle söylemiştir: "Bunu bir gurup Ebu Hureyre (r.a)'den mevkuf olarak rivayet etmiştir."
[101] Ebu Ya'la (81288-289) Mecme'u'z-Zevâid ( 1/214) Heysemi şöyle söylemiştir: "Bunu Ebu Ya'la rivayet etmiştir ve ravileri, Sahih'te İsimleri geçen ravilerdir."
[102] Said Havva, El Esas Fi’s Sünne, Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Neşriyat: 4/294-302
[103] Buhari (3/37) 19-Kitâbu't-Teheccüd, 19-Gece ibadetine devam eden birinin bu ibadeti îerketmesinin hoş karşılanmadığı babı. Müslim (21814) 13-Kitabu's-Sıyam, 35-Bütün yıl boyunca oruç tutmaktan zarar gören veya bu yüzden bir hakkı kaçıran bir kimsenin bundan nehyolunması babı. Nesai (3/235) 20-Kitâbu Kıyami'l-Leyl ve Tatavvu'i'n-Nehâr, 59-Gece ibadetini terkedenin tenkidi babı.
[104] Buhari (3/20) 19-Kitâbu't-Teheccüd, 10-Resulullah (a.s)'ın namazının nasıl olduğu ve Resulullah (a.s)'ın geceleyin kaç rek'at namaz kıldığı babı. Müslim (J/508) 6-Kitabu Salati'l-Musâfırin ve Kasrihâ, 17-Gece namazı ve Resulullah (a.s)'ın (gece kıldığı namazın) rek'atlarının sayısı babı.
[105] Müslim (1/508) Aynı yer.
[106] Buhari (317) 19-Kitâbu't-Teheccüd, 3-Gece ibadetinde secdeyi uzatma babı.
[107] Müslim (1/508) 6-Kitabu Salati'l-Musâfırin ve Kasrihâ, 17-Gece namazı ve Resulullah (a.s)'ın (gece kıldığı namazın) rek'atlarının sayısı babı.
[108] Müslim (1/508) Aynı yer.
[109] Müslim (1/508) Aynı yer.
[110] Müslim (1/509) Aynı yer.
[111] Buharı (3/33) 19-Kitâbu't-Teheccüd, 16-Resuîullah (a.s)'ın Ramazan'da ve diğer vakitlerde geceleyin kıldığı namazla ilgili bab. Müslim (11509) 6-Kitabu Salati'l-Mu-sâfirin ve Kasrihâ, 17-Gece namazı ve Resulullah (a.s)'ın (gece kıldığı namazın) rek'atlarının sayısı babı.
[112] Buharı (3/42) 19-Kitâbu't-Teheccüd, 22-Sabah namazının iki rek'at sünnetine devam babı.
[113] Buharı (3120) 19-Kitâbu't-Teheccüd, 10-Resulullah (a.s)'tn namazının nasıl olduğu ve Resulullah (a.s)'ın geceleyin kaç rek'at namaz kıldığı babı.
[114] Müslim (1/509) 6-Kitabu Salati'l-Musâfirin ve Kasrihâ, 17-Gece namazı ve Resulullah (a.s)'ın (gece kıldığı namazın) rek'atlarının sayısı babı.
[115] Ebu Davud (2144-45) Kitâbu's-Salat, 27-Gece ibadetiyle ilgili bab. Bu hadis hasen
Hğayrihidir. 1991-Ebu Davud (2132) Kitâbu's-Salat, Gece ibadeti babı. İsnadı sahihtir.
[116] Mecme'u'z-Zevâid (2/277) Heysemi şöyle söylemiştir: "Bunu Taberani Mu'ce-mu'l-Kebir'de rivayet etmiştir ve isnadı sahihtir, ravileri Sahih'te isimleri geçen ravilerdir."
[117] Ahmed bin Hanbel (61143) Mecme'u'z-Zevâid (21263) Heysemi şöyle söylemiştir: "Bunu Ebu Davud özet halinde rivayet etmiştir. Bunu ayrıca Ahmed bin Hanbel ve Evsat'ta Taberani rivayet etmiştir ve ravileri sikadırlar."
[118] Mecme'u'z-Zevâid (2/272) Heysemi şöyle söylemiştir: "Bunu Abdullah bin Ahmed bin Hanbel ilavelerinde rivayet etmiştir ve ravileri sikadırlar."
Said Havva, El Esas Fi’s Sünne, Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Neşriyat: 4/302-307
[119] Ibni Huzeyme (2/193) Geceleyin kılman nafile ibadetle ilgili bablar bölümü, 502-Zikredilen bu üç rivayetin birbirlerine zıt olmadığına dair delilin bildirilmesi.
[120] Said Havva, El Esas Fi’s Sünne, Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Neşriyat: 4/307-308
[121] Buhari (3/3) 19-Kiîâbu't-Teheccüd, 1-Geceleyin teheccüdîe ilgili bab. Bu hadisin aynısı Buhari'nin Sahih'inde bir başka yerde daha rivayet edilmiştir: Buharı (131423) 97-Kitabu't-Tevhid, 24-Yüce Allah'ın: "Yüzler var ki, o gün parıldar. Rabbine bakar" (Kıyame Suresi: 22-23) sözüyle ilgili bab. Müslim (11533) 6-Ki-tabu Salati'l-Musâfirin ve Kasrihâ, 26-Gece namazında ve ibadetinde dua babı.
[122] Müslim (1/536) 6-Kitabu Salati'l-Musâfirin ve Kasrihâ, 26-Gece namazında ve İbadetinde dua babı.
[123] Buhari (131465) 97-Kitabu't-Tevhid, 34-Yüce Allah'ın: "Ancak Allah sana indirdiğini kendi ilmi ile indirdiğine şahitlik eder. Melekler de buna şahitlik ederler. Şahit olarak da Allah yeter" (Nisa Suresi: 166) sözüyle ilgili bab.
[124] Müslim (11534) 6-Kitabu Salati'l-Musâfirin ve Kasrihâ, 26-Gece namazında ve ibadetinde dua babı. Ebu Davud (1/204) Kitâbu's-Salat, Namaza nasıl bir dua ile başlanacağı babı. Tirmizi (51484) 49-Kitabu'd-Da'avat, 31-Geceleyin namaza başlarken nasıl bir duanın okunacağı hakkında gelen rivayetler babı. Nesai (3/273) 20-Kitâbu Kıyami'l-Leyl ve Tatavvu'i'n-Nehâr 12-Gece ibadetine ne ile başlanacağı babı.
[125] Tirmizi (2/9-10) Ebvâbu's-Salât, Namaza başlama esnasında ne deneceği.
[126] Ebu Davud (1/206) Kitâbu's-Salat, "Subhanekellahumme ve bihamdİk..." ile başlanması gerektiği görüşünde olanlar.
[127] Nesai (2/132) 11-Kitabu'l-îftitah, 18-Namaza başlama ile Kur'an-ı Kerim okumaya (hraata) başlama arasında yapılacak zikrin bir başka türü. Bu hadis basendir, Tirmizi şöyle söylemiştir: "İlim sahiplerinin çoğunluğunun söylediklerine göre Resulullah (a.s)'ın şöyle buyurduğu bildirilmiştir: "Subhaneke'llahumme ve bi hamdik. Ve tebareke'smuk. Ve te'ala cedduk.QVe lâ ilahe ğayruk (Ey Allah'ım! Sen (senin şanına yakışmayan bütün sıfatlardan) münezzehsin. Hamd sanadır. Senin adın pek uludur. Şanın pek yücedir. Senden başka ilâh yoktur.)" Ömer bin Hattab (r.a) ve Abdullah bin Mes'ud (r.a)'dan da böyle rivayet edilmiştir.
Yine şöyle söylemiştir: "Ebu Said (r.a)'den rivayet edilen hadis bu konuda rivayet edilmiş olan hadislerin en meşhurudur. Bu konuda Hz. Ali (r.a)'den^ Hz. Aİşe (r.a)-'den, Abdullah bin Mes'ud (r.a)'dan, Cabir bin Abdullah (r.a)'tan, Cubeyr bin Mu~ t'am'dan ve Abdullah bin Ömer (r.a)'den de hadisler rivayet edilmiştir.
[128] Ebu Davud (1/203-204) Kitâbu's-Salat, Namaza nasıl bir dua ile başlanacağı babı. Nesai (3/209) 20-Kitâbu Kıyami'l-Leyl ve Tatavvu'i'n-Nehâr, 9-Kıyama (gece ibadetine veya namaza) ne ile başlanacağının bildirilmesi, isnadı basendir.
[129] Tirmizi (5/527) 49-Kitabu'd-Da'avât, 79. bab. Bu hadis hasendir.
Said Havva, El Esas Fi’s Sünne, Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Neşriyat: 4/308-312
[130] Muvatta (21913) 48-Kitabu'l-Libas, 4-Kadınlann giymesi mekruh olan giysiler babı. Buharı (10/302) 77-Kitabu'l-Libas, 31-Resulullah (a.s)'ın giysilerden ve yaygılardan nelere cevaz verdiği hakkında gelen rivayetler babı. Tirmizi (41487) 34-Kitabu'l-Fiten, 30-Karanhk bir gecenin parçaları gibi fitnelerin ortaya çıkacağı hakkında gelen rivayetler babı.
[131] Buharı (10/598) 78-Kitâbu'l-Edeb, 121-Hayret halinde tekbir getirme ve teşbih çekme ("Subhanallah" deme) babı.
[132] Said Havva, El Esas Fi’s Sünne, Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Neşriyat: 4/312-313
[133] Mü'minun Suresi: 101
"Dünyada nice örtülü vardır ki, ahirette çıplaktır": Bu ifade, insanın kendi için önceden göndermiş olduğu salih ameller kastedilerek söylenmiş olan bir kinayedir. (Bununla) söyle demek istiyor: "Dünyada nice zengin vardır ki, bir hayır işlemez dolayısıyla ahirette fakirdir. Yİne dünyada nice servet ve nimet sahibi örtülü vardır ki, ahirette çıplak ve perişandır."
[134] Said Havva, El Esas Fi’s Sünne, Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Neşriyat: 4/313-314
[135] Ibni Huzeyme (3/61) İmama uyanların imamın arkasında namaza durmalanyla ilgili bablar bölümü, 126-Namaza niyet ederek namaz kılan birine uymaya ruhsat babı.
[136] Mecme'u'z-Zevâid (21252) Heysemi şöyle söylemiştir: "Bunu Taberani, Evsat'ta rivayet etmiştir. Ravileri arasında Zâfir bin Süleyman bulunmaktadır. Onu Ah-med bin Hanbel, İbni Mu'in ve Ebu Davud sika görmüşlerdir. İbni Adiy ve ibni Hibban onun hakkında, hakkındaki güvene zarar vermeyecek şekilde bir tenkidde bulunmuşlardır."
[137] Ebu Ya'la (5/80) Mecme'u'z-Zevâid (21252) Heysemi şöyle söylemiştir: "Bunu Ebu Ya'la rivayet etmiştir ve ravileri, Sahih'te isimleri geçen ravilerdİr."
[138] İbni Huzeyme (2/179) Geceleyin kılınan nafile ibadetle ilgili bablar bolümü, 479-Gece namazı için bir kişiyi kaldırmanın müstehab olduğu babı.
[139] Kehf Suresi: 54
[140] Ebu Ya'la (1/383) Mecme'u'z-Zevâid (2/231) Heysemi şöyle söylemiştir: "Bunu Ebu Ya'la rivayet etmiştir ve Asım bin Damra dışında kalan ravileri Sahih'te isimleri geçen ravilerdir. Adı geçen kişi ise sağlam, sika biridir."
[141] Taherani, Mu'cemu'İ-Kebir (9/110) Mecme'u'z-Zevâid (21260) Heysemi şöyle söylemiştir: "Bunu Taberani, Mu'cemu'l-Kebir'de rivayet etmiştir ve ravileri, Sahih'te isimleri geçen ravilerdir."
Said Havva, El Esas Fi’s Sünne, Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Neşriyat: 4/314-317
[142] Buhari (1/537) 8-Kitâbu's-Salat, 60-Bir kimsenin camiye girdiğinde iki rek'at namaz kılması emriyle ilgili bab. Müslim (11495) 6-Kitabu Saîati'l- Musâfirin ve Kasrihâ, 11-Iki rek'at tahiyyatu'l-mescid namazı kılmanın müstehablığı babı. Ebu Davud (1/127) Kitâbu's-Salat, 18-Camiye giriş esnasında kılınan namaz hakkında gelen rivayetler babı. Tirmizi (2/129) Ebvâbu's-Salât, 235-"Biriniz camiye girdiğinde iki rek'at namaz kılsın" diye gelen rivayetler babı. Nesai (4/53) 8-Kitâbu'l-Mesâcid, 37-(Camiye girince) oturmadan Önce namaz kûma emri babı. İbni Mace (1/324) 5-Kitâbu İkâmeti's-Sala ve's-Sunneti fıhâ, 57-Bir kimsenin camiye girdiğinde namaz kılmadan oturmaması(nın gerektiği) babı.
[143] Ebu Davud (11127) Kitâbu's-Salat, 18-Camiye giriş esnasında kılman namaz hakkında gelen rivayetler babı.
[144] Buhari (3148) 19-Kitâbu't-Teheccüd, 25-kafileleri ikişer rek'at kılma hakkında gelen rivayetler babı. Müslim (11495) 6-Kitabu Salati'l-Musâfırin ve Kasrihâ, 11-İki rek'at tahiyyatu'l-mescid namazı kılmanın müstehablığı babı.
[145] Buhari (11537) 8-Kitâbu's-Salat, 59-Bir kimsenin yoldan dönmesi esnasında namaz kılması babı. Müslim (J/495) 6-Kitabu Salati'l-Musâfırin ve Kasrihâ, 11-İki rek'at tahiyyatu'l-mescid namazı kılmanın müstehablığı babı.
[146] Bunu İbni Huzeyme Sahih'inde rivayet etmiştir ve bu hadis sahihtir.
Said Havva, El Esas Fi’s Sünne, Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Neşriyat: 4/319-321
[147] İbni Huzeyme (21213) Daha önce geçenlerin dışındaki nafile ibadetlerle ilgili bab-lar bölümü, 522-Her abdestten sonra namaz kılmanın fazileti babı. Bu hadis sahihtir.
[148] Ebu Davud (1/238) Kitâhu's-Salat, Namazda vesvese ve kendi içinden konuşmanın keraheti babı.
[149] Müslim (1/209-210) 2-Kitâbu't-Tahare, 6-Abdestten sonra kılınması müstehab olan nafile namaz babı. Ebu Davud (1143) Kitâbu't-Tahare, Kişinin abdest aldığında ne diyeceği babı. Nesai (1/95) 1-Kitâbu't-Tahare, 111-Güzelce abdest alıp sonra iki rek'at namaz kılanın elde edeceği sevap babı. Bu hadis hasendir.
[150] Ahmed bin Hanbel (61450) Mecme'u'z-Zevâid (10/207) Heysemi söyle söylemiştir: "Bunu Ahmed bin Hanbel ve Mu'cemu'l-Kebir'de Taberani rivayet etmiştir. Ancak (Taberani1 nin rivayetinde) su ifade geçmektedir: Sonra kalkıp iki veya dört rek'at farz veya farz olmayan namaz kıldı. Namazda rüku ve secdelere özen gösterdi." İsnadı hasendir."
[151] Said Havva, El Esas Fi’s Sünne, Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Neşriyat: 4/321-323
[152] Said Havva, El Esas Fi’s Sünne, Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Neşriyat: 4/323
[153] Said Havva, El Esas Fi’s Sünne, Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Neşriyat: 4/323-325
[154] Ibni Huzeyme (J/129) Temizlenme amacıyla gusletmekle ilgili bablar bölümü, ı»o-Kesuiullah (a.s)'m Maide suresinin inmesinden önce abdest almayı emrettiğinin delillerinin bildirilmesi babı. Bu hadis sahihtir.
[155] Said Havva, El Esas Fi’s Sünne, Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Neşriyat: 4/327-330
[156] Ebu Davud (2/73-74) Kitâbu's-Salat, Kur'an-ı Kerim'i tertil üzere okumanın müs-tehabhğı babı. Tirmizi (51182) 46-Kitâbıı Fedâili'l-Kur'an, 23-Resulullah (a.s)'ın kıraatinin (Kur'an-ı Kerim okuyuşunun) nasıl olduğu hakkında gelen rivayetler babı. Nesai (21181) 11 -Kitabu'l-İftitah, 83-Kur'an-ı Kerim'in sesle süslenmesi. mün geniş olduğuna delalet etmektedir. Aksi halde eğer hüküm daraltılmış olsaydı rek'at sayısını da söylerdi çünkü bunu söylemesi sorulan soruya uygun olurdu.
[157] Nesai (31214) 20-Kitâbu Kıyami'l-Leyl ve Taîavvu'i'n-Nehâr 13-Resulullah (a.s)'ın gece namazının açıklanması babı. Bu hadis sahih liğayrihidir. Bunu Darekuîni ve Hakim gibi bir çok hadis imamı sahih olarak görmüşlerdir, Zehebi de muvafakat et-mistir.
Said Havva, El Esas Fi’s Sünne, Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Neşriyat: 4/330-331
[158] Keşfu'l-Estâr (11347) Ebvâbu Salati't-Tatavvu, Sürekli işlenen amel babı. Mec-me'u'z-Zevâid (21258) Heysemi şöyle söylemiştir: "Bunu Bezzar rivayet etmiştir , ve ravileri, Sahih'te isimleri geçen ravilerdir."
Said Havva, El Esas Fi’s Sünne, Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Neşriyat: 4/331-332
[159] Mecme'u'z-Zevâid (2/249) Heysemi şöyle söylemiştir: "Bunu Taberani Evsat'ta rivayet etmiştir ve hasendir."
[160] Bunu Ahmed bin Hanbel, Taberani ve Hakim rivayet etmiştir ve (Hakim) sahih olduğunu söylemiştir.
Said Havva, El Esas Fi’s Sünne, Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Neşriyat: 4/333-334
[161] Buhari (11/340-341) 81-Kitâbu'r-Rikâk, 38-Alçak gönüllülük babı.
[162] İbni Huzeyme (41226) 648-Mekke'de sabah namazından ve ikindi namazından sonra tavaf ve namazın mubah olduğu babı.
[163] Said Havva, El Esas Fi’s Sünne, Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Neşriyat: 4/334
[164] İbni Huzeyme (3/87) 165-Buna karsı olanların ileri sürdüklerinin aksine gündüzün cemaatle nafile namaz kılmanın caiz olduğu babı. Bu hadis sahihtir.
Said Havva, El Esas Fi’s Sünne, Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Neşriyat: 4/334-335
[165] Taberani (9/231) Mu'cemu'l-Kebir'de, Mecme'u'z-Zevâid (21257) Heysemi şöyle söylemiştir: "Bunu Taberani Mu'cemu'l-Kebir'de rivayet etmiştir ve ravileri, Sahih'te isimleri geçen ravilerdir."
Said Havva, El Esas Fi’s Sünne, Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Neşriyat: 4/335-336
[166] Mecme'u'z-Zevâid (2/249) Heysemi şöyle söylemiştir: "Bunu Taberani, Evsafta
rivayet etmiştir ve ravileri sikadırlar."
[167] Müslim (1/353) 4-Kitâbu's-Salat, 43-Secdenin fazileti ve buna teşvik babı. Ebu Davud (2135) Kitâbu's-Salat, Resulullah (a.s)'ın geceleyin ibadete kalkış vaktiyle ilgili bab.
[168] Müslim (11353) 4-Kitâbu's-Salat, 43-Secdenin fazileti ve buna teşvik babı. Tirmi-zi (2/230) Ebvâbu's-Salât, 286-Rüku ve secdenin çokluğu hakkında gelen rivayetler babı. Nesai (2/228) 12~Kitâbu't~Tatbik, 80-Allah azze ve celle için bir secde e-denin sevabı babı.
[169] Said Havva, El Esas Fi’s Sünne, Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Neşriyat: 4/336-337
[170] Bkz. sh. 198
[171] Buhari (3114) 19-Kitâbu't-Teheccüd, 6-Resulullah (a,s)'ın geceleyin ibadete kalkması babı.
[172] İbni Huzeyme (2/8-9) Kişinin yalnız bağına kaldığında işlediği haramlardan dolayı ağlamasının gerektiğinin, bunlardan uzak kaldığı kesin olsa bile buna ters bir tutum izlemi§ olmak için ağlaması gerektiğinin bildirilmesi babı.
[173] AH İmran Suresi: 190
Said Havva, El Esas Fi’s Sünne, Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Neşriyat: 4/337-343
[174] Ebu Davud (2/48) Kitâbu's-Salat, 28-Namazda orta yol üzere olmak konusunda
neyin emredildiği babı. 2031-Buhari (3/36) 19-Kitabu't-Teheccüd, 18-İbadette kendini zorlamanın mekruh olan
yönü ile ilgili bab.
[175] Müslim (Îİ54Î) 6-Kitabu Salati'l-Musafirin ve Kasriha, 30-Gece ibadetinde ve diğerlerinde bir ameli sürekli olarak işlemenin fazileti babı.
[176] Said Havva, El Esas Fi’s Sünne, Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Neşriyat: 4/343-349
[177] Ebu Davud (2/30) Kitabu's-Salat, Teşbih namazı. îbni Mace (1/443) 5-Kitabu İka-meti's-Sala ve's-Sunneti fıha, 190-Tesbih namazı hakkında gelen rivayetler babı. Hakim (1/318) Kitabu Salaü't-Tatavvu. îbni Huzeyme (2/223) Daha önce geçenlerin dışındaki nafile namazlarla ilgili bablar bölümü, 526-Tesbih namazı babı.
[178] Ebu Davud (2/30) Kitabu's-Salat, Teşbih namazı.
[179] Ebu Davud (2/30) Kitabu's-Salat, Teşbih namazı.
[180] Tirmizi (21351) Ebvâbu's-Salat, 350-Tesbih namazı hakkında gelen rivayetler babı. el-Camİ'in îahkikçisi şöyle söylemiştir: "Bu hadis rivayet tankları ve çok sayıda şahitlerinin bulunması itibariyle sahihtir."
Said Havva, El Esas Fi’s Sünne, Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Neşriyat: 4/351-354
[181] Tirmizi (21351, 252)
[182] Said Havva, El Esas Fi’s Sünne, Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Neşriyat: 4/354
[183] Zariyat Suresi: 56
[184] Enbiya Suresi: 25
[185] Said Havva, El Esas Fi’s Sünne, Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Neşriyat: 4/355-357
[186] Buhari (4/250) 31-Kitabu Salatİ't-Teravih, 1-Ramazanı ibadetle geçirmenin fazileti babı'nda ve bir başka konuda geçmektedir. Yine: Buhari (1192) 2-Kitâbu'l-İman, 27-Ramazan'da kılınan nafile namaz (teravih) imandandır. Müslim (11523) 6-Ki-tabu Salati'l-Musafirin ve Kasriha, 25-Ramazan ibadetine teşvik babı.
[187] Buharı (4/250) 31-Kitabu Salati't-Teravih, 1-Ramazanı ibadetle geçirmenin fazileti babı.
[188] Buharı (4/255) 32-Kitâbu Fadli Leyleti'l-Kadr, 1-Kadir gecesinin fazileti babı.
[189] Nevevi (6/39-40)
[190] Nesai (41158) Aynı yer.
[191] Nesai (4/158) 22-Kitâbu's-Sıyam, 40-Bu konuda Yahya bin Ebi Kesir ile Nadr bin Ebi Şeybân hakkındaki görüş ayrılığının bildirilmesi. Bu hadisi Nesai de rivayet etmiş ve şöyle söylemiştir: "Bu yanlıştır. Doğrusu ise bunun Ebu Hureyre (r.a.)-'den rivayet edildiğidir. Bu hadis ise şahitlerinin bulunması itibariyle hasendir."
[192] Nesai (41158) Aynı yer.
[193] Buharİ (41269) 32-Kitâbu Faali Leyieti'l-Kadr, 5-Ramazan'ın son on gününde a-melde bulunma babı. Müslim (2/832) 14~Kitâbu'l-İ'tikaf, 3-Ramazan'ın son on gününde ibadet için gayret gösterme babı. Ebu Davud (2/50) Kitabu's-Salat, 29-Ra-mazan ayıyla ilgili babların bölümlere ayrılması hakkında bab. Ramazan ayı kıyamı (Ramazan gecelerinde kılınan namaz) babı. Nesai (31217,218) 20-Kitabu Kıyami'l'Leyl ve Tatavvu'i'n-Nehâr, 17-Gecenin ibadetle geçirilmesi konusunda Hz. Aise (r.a.)'nin bildirdiğinden farklı rivayetlerin bulunduğu babı.
[194] Müslim (21832) 14-Kitâbu'l-İ'ûkaf, 3-Ramazan'ın son on gününde ibadet için gayret gösterme babı.
[195] Nevevi (8/71)
[196] Tirmizi (31161) 6-Kitâbu's-Savm, 73. bab. Tirmizi bu hadisin hasen sahih olduğunu söylemiştir.
[197] Buhari (2/214-215) ÎO-Kitabu'l-Ezan, 81-Gece namazı babı, Bu hadis Buhari'nin kitabında bir başka yerde daha rivayet edilmiştir: (10/517) 78-Küâbu'l-Edeb, 75-Allah'ın emri için gösterilmesi caiz olan katılık ve hiddet babı. Müslim (11539) 6-Kitabu Salati'l-Musafırin ve Kasriha, 29-Nafile namazı kişinin evinde kılmasının müstehab olduğu camide kılınmasının da caiz olduğu babı. Ebu Davud (2/69) Kitabu's-Salat, 11-Nafile namazı evde kılmanın faziletiyle ilgili bab.
[198] Nesai (3/198) 20-Kitabu Kıyami'l-Leyl ve Tatavvu'i'n-Nehar, 1-Evlerde namaz kılmaya teşvik ve bunun fazileti babı.
Said Havva, El Esas Fi’s Sünne, Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Neşriyat: 4/359-364
[199] Ebu Davud (2150) Aynı yer.
[200] Ebu Davud (2/49) Kitabu's-Salaî, 29-Ramazan ayıyla ilgili babların bölümlere ayrılması hakkında bab. t) İ'la'u's-Sunen (7/77-81) 2) Nevevi (6/41)
[201] Buhari (2/403) 11-Kitabu'l-Cumu'a, 29-Hutbede senadan (Allah'a övgüden) sonra "emmâ ba'd" denmesi babı. Müslim (11524) 6-Kitabu Salatİ'l-Musafirin ve Kasriha, 25-Ramazan kıyamına yani teravih namazına teşvik babı.
[202] Müslim (11524) Aynı yer.
[203] Müslim (1/523) Aynı yer.
[204] Buhari (2/213, 214) 10-Kitabu'l-Ezan, 80-İmam ile cemaatin arasında duvar veya sütre (bir engel) bulunması durumuyla ilgili bab. Ebu Davud (11293) Kitabu's-Salat, 242-Bir kimsenin arada duvar varken imama uyması babı. Ebu Davud bu hadisi muhtasar olarak rivayet etmiştir.
[205] Said Havva, El Esas Fi’s Sünne, Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Neşriyat: 4/364-367
[206] İbni Hacer, Fethu 'l-Bari (3114)
[207] Suyuti, Süneni Nesai Şerhi (3/202,203)
[208] Nesai (31203) 20-Kitabu Kıyami'l-Leyl ve Tatavvu'i'n-Nehar, 4-Ramazan ayı kıyamı (teravih namazı) ile ilgili bab. İsnadı sahihtir.
[209] Tirmizi (31169) 6-Kitabu's-Savm, 81 -Ramazan ayı kıyamı (teravih namazı) hakkında gelen rivayetler babı. Bu hadis hasen, sahihtir.
Said Havva, El Esas Fi’s Sünne, Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Neşriyat: 4/367-369
[210] Fethu'l-Bari (31217)
[211] Tehanevi (7/59)
[212] İ'la'uS'Sunen (7/69-73)
[213] Müslim (21775, 776) 13-Kitabu's-Sıyam, 11-Oruçta visalden (iki gün arka arkaya iftar etmeden oruç tutmaktan) nehiy babı. İbni Huzeyme (3/280) 135-Visalin dinde işi ileri götürmek olarak adlandırılması babı. İsnadı sahihtir.
[214] Beyhaki'nin Süneni (21495) Kitabu's-Saiat, Bunun (yani nafile ibadetin veya teravihin) cemaatle kılınmasının Kur'an-ı Kerim'den ezbere bir şey bilmeyenler için olduğu görüşünde olanlar babı. Tehanevi şöyle söylemiştir: "Bu hadis, teravihin cemaatle kılınmasının Resulullah (a.s.) tarafından ikrar edilmiş olduğuna açıkça delalet etmektedir. Böylece takriri ve rızai sünnet olmuştur (yani itiraz edilmediğinden kabul görmüş dolayısıyla bu yönünden sünnet özelliği kazanmıştır). Bu hadisin isnadı iyidir (ceyyiddir)." Asâru's-Sunen'de böyle denmektedir.
[215] Muvatta (11114-115) 6-Kitâbu's-Sala fi Ramazan, 2-Ramazan ibadeti (teravih) hakkında gelen rivayetler babı. Buharı (4/250) 31-Kitabu Salati't-Teravih, J-Ramazanı ibadetle geçirmenin fazileti babı.
Said Havva, El Esas Fi’s Sünne, Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Neşriyat: 4/369-373
[216] İbni Huzeyme (31155, 156) 448-Resulullah (a.s)'ın, Abdullah bin Abbas (r.a)'ın yanında gecelediği gece fecrin doğmasından sonra vitir namazını kıldığıyla ilgili delilin bildirilmesi babı. İsnadı sahihtir.
[217] Fethu'l-Bari (4/253)
[218] Muvatta (1/115) 6-Kitâbu's-Sala fi Ramazan, 2-Ramazan ibadeti (teravih) hakkında gelen rivayetler babı.
Said Havva, El Esas Fi’s Sünne, Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Neşriyat: 4/373-376
[219] Beyhaki, Sunenu'l-Kubra (2/469)
[220] Nevevi, el-Mecmu' (4/32)
[221] İbni Teymiyye, Fetvalar (2/401)
[222] Bkz. Fethu'UBari (4/253-254)
[223] Şeyh Şu'ayb el-Arnaut, Şerhu's-Sunne (4/120-122)
[224] Muvatta (1/115)
[225] Süneni Beyhaki (2/496)
[226] Ktyamu'l-Leyl sh. 91-92
[227] Muvatta (1/115) 6-Kitabu's-Salat fi'r-Ramazan, 2-Ramazan kıyamı (namazı) hakkında gelen rivayetler babı. İsnadı sahihtir.
[228] Muvatta (11115)
[229] Şeyh Şu'ayb, Şerhu's-Sunne (11120)
Said Havva, El Esas Fi’s Sünne, Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Neşriyat: 4/377-381
[230] Fethu'l-Bari (4/253)
Said Havva, El Esas Fi’s Sünne, Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Neşriyat: 4/381-382
[231] Tehanevi (7/73)
[232] Asaru's-Sunen (2/52)
[233] Fethu'l-Bari (41219)
[234] Muvatta (2/52)
[235] Fethu'l-Bari (41219)
[236] Muvatta (1/116) 6-Kitabu's-Salat fi'r-Ramazan, 2-Ramazan kıyamı (namazı) hakkında gelen rivayetler babı. İsnadı sahihtir.
[237] Muvatta (11115) 6-Kitabu's-Salat fi'r-Ramazan, 2-Ramazan kıyamı (namazı) hakkında gelen rivayetler babı. İsnadı sahihtir.
Said Havva, El Esas Fi’s Sünne, Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Neşriyat: 4/382-384
[238] el-Mudevvene (11193)
[239] ibni Teymiyye, Fetvalar (21401)
[240] Tahavi (1/207)
[241] İ'la'u's-Sunen(7l62)
[242] Bkz. el-Lubab (11122) ed-Durru'l-Muhtar, İbni Abidin Haşiyesi (11472-475)
[243] Subhanallah! Bu nasıl olur! Kesinlikle ne Resulullah (a.s.)'ın ne de sahabeden birinin böyle bir şey yaptığı sabit olmamıştır. İbadetler ise nasıl yapılacağı bildirildiyse ve (Resulullah (a.s.) tarafından) nasıl yapıldıysa öyle yapılır. Resulullah (a.s.) şöyle buyurdu: "Kim bu işimizde (yani dinde) ondan olmayan bir yenilik çıkarırsa o reddedilir." Bir rivayete göre de şöyle buyurdu: "Kim hakkında bizim emrimiz olmayan bir iş İşlerse (yani ibadet türünden bir iş çıkarırsa) o reddedilir." Bunu Müslim rivayet etmiştir. (Yayıncı)
[244] Bkz, eş-Şerhu's-Sağir (1/404-405)
[245] Bkz. el-Muhezzeb (1/84)
[246] İnşirah Suresi: 7-8
[247] Bkz. el-Muğni (2/165-170) Fıkhu'l-İslâmi (2172)
[248] Said Havva, El Esas Fi’s Sünne, Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Neşriyat: 4/384-389
[249] Kevser Suresi: 2