BAYRAMIN ŞER'AN KONULMASI VE FAZİLETLERİ
Bayram Günü Gusletmek, Güzel Şeyler Giyinmek Ve Süslenmek
Bayram Günü Adabından Bazıları
Bayram Namazı Ezansız Ve Kametsiz Okunur
Bayram Namazının Rek'atlarının Sayısı
Bayram Namazında Kıraat (Kur'an-I Kerim Okuma)
Bayram Namazı Hutbesi, Bazı Adabı Ve Ne Zaman Verileceği
Bayram Hutbesini Dinlemenin Hükmü
Binek Üzerinde Hutbe Verilmesi
Bayram Günü İmam İçin Bir Kalkan Dikilmesi
Bayram Namazından Önce Ve Sonra Nafile Namaz Kılmanın Hükmü
Bayram Ve Cumanın Aynı Güne Denk Gelmesi
Bayram Namazının Kazası Ve Özür Nedeniyle Bayram Namazının İkinci Günde Kılınması
Bayram Namazını Kaçıranın Kılacağı Namaz
Kurban Bayramı Günü Kurban Kesilmesi
Bayram Günü Oyun Ve Eğlenceye Ruhsat
Yolculukta Kasrın Vacib Olması
Kasrın Yapılacağı Yolculuğun Süresi
Süre Uzasa Da İkamete Niyet Etmeyenin Namazlarını Kasr Etmesi
Korku Olmadığı Halde Yolculukta Namazın Kasr Edilmesi
Yolcu Namazı Yolculukta Namazı Tam Kılmaya Ruhsat
Yolculukta Binek Üzerinde Nafile Namaz Kılmak
Yolculukta Mazeret Dolayısıyla Binek Üzerinde Namaz Kılmak
Mukîm Olanın Yolcunun Arkasında Namaz Kılması
Yolculuğa Çıkan Ve Yolculuktan Dönen Kişinin Kılacağı Namaz
"Kendilerine cuma namazı farz olan herkese bayram namazı vaciptir ve hutbe
şartı müstesna olmak üzere cuma namazının daha önce geçen şartlarına göre
kılınır. Bayram hutbesi namazdan sonra okunur ve sünnettir."
MaliMler ve Şafiiler şöyle söylemişlerdir:
"Her bir bayram namazı, kendisine cuma namazı farz olan için müekked sünnettir." Şafiilere göre bayram namazının geçerli olması için cuma namazında aranan şartların bunda da olması gerekmez." [1]
Hanefiler ve Malikiler: "Genç kadınların cuma namazım, iki bayram namazını veya (cemaatle kılman) herhangi bir namazı kılmalarına ruhsat yoktur" demişlerdir.
Şafiiler ve Hanbeliler ise şöyle söylemişlerdir:
"Koku sürünmemeleri, süslü ve gösterişli elbiseler giyinmemeleri, erkeklerden ayrı durmaları şartıyla kadınların bayram namazına gelmelerinde sakınca yoktur. Hayızlılar da namaz kılman yere (ancak eğer bayram namazı camide değil de açık alanda kılmıyorsa -Çeviren) gelirler ve zikirleri ve hutbeyi dinlerler. Ancak kadınların namaz kıldıkları yerden ayrı durmaları gerekir."
Fıkıhçılar bayram namazı vaktinin güneşin doğmasından yaklaşık yarım saat sonra başladığı üzerinde görüş birliğine varmışlardır. Bu namazın vakti zevalden kısa bîr süre önce sona erer. Yani bayram namazının vakti kuşluk namazınm vaktiyle aynıdır. Kurbanların kesilip pişirilebilmesi için kurban bayramı namazının ilk vaktinde kılınması için acele edilmesi sünnettir. Fıtır (Ramazan) bayramı namazının da fıtır sadakasının ödenebilmesi için geciktirilmesi sünnettir. Bayram namazını imamla birlikte kılamayıp kaçıran bir kimse Hanefilere ve Malikilere göre artık bu namazı kaza etmez. Ancak isterse bayram namazına niyet etmeksizin nafile namaz kılabilir.
Şafiiler ve Hanbeliler ise şöyle söylemişlerdir:
"Bir kimse imamla birlikte bayram namazını kılamayıp kaçırırsa aynı şekilde kaza edebilir. Gerek bayram günü içinde gerekse daha sonra istediği zaman kaza edebilir. Ancak günün (yani bayram gününün) kalan kısmında kaza etmesi efdaldir."
Bayram namazını yalnız başına kılmak caiz olduğu gibi kölenin, yolcunun ve kadının bu namazı kılması da caizdir. Şafiilere ve Hanbelilere göre imamın hutbe okumakta olduğu bir sırada gelen kimse önce tahiyyatu'l- mescid namazını kılar, sonra oturup hutbeyi dinler, sonra istediği zaman bayram namazını kılar. İmamın teşehhüdde olduğu sırada yetişen onunla birlikte oturur, o selâm verince kalkıp iki rek'at namaz kılar ve bu esnada tekbirleri (yani bayram namazına özel zevaid tekbirlerini) de getirir. İlim adamlarının çoğunluğu böyle söylemişlerdir.
Bayram namazı için esas olan bu namazın şehir dışında veya bunun için tahsis edilen ve bütün belde halkını içine alacak büyüklükteki bir alanda kılınmasıdır. Hanbelilere göre zaruret ve herhangi bir mazeret olmaksızın camide kılınmaz. Mekke dışında, herhangi bir mazeret veya zorunluluk yokken camide kılınması mekruhtur. Mekke'de ise efdal olan Mescidi Haram'da kılınmasıdır.
Şafiiler şöyle söylemişlerdir:
"Bayram namazının camide kılınması efdaldir. Ama eğer şehir camisi dar olursa o zaman sünnet olan namazgahta (yani bayram namazının kılınması için tahsis edilen namazgahta) kılınmasıdır. Ahali namazgaha çıktığında imamın geride kalan zayıflara namaz kıldırması üzere yerine bir i-mam bırakması sünnettir."
Buna göre insanların bu namazı (yani bayram namazını) camilerinde kılmaları veya namazgahta kılmaları konusunda hüküm geniştir (nasıl elverirse öyle yapabilirler).
Her bir bayram namazı ittifakla (mezheplerin ortak görüşleriyle) iki rek-'attır. Hanefilere göre bu namazda ayrıca namaza giriş tekbirinden sonra her bir rek'atta üçer (zevaid) tekbiri bulunmaktadır. Malikilere ve Hanbelilere göre ise birinci rek'atta altı ikinci rek'atta beş (zevaid) tekbiri bulunmaktadır. Şafiilere göre de birincide yedi ikincide beş tekbir bulunmaktadır.
Hanefiler ikinci rek'atta tekbirleri (zevaid tekbirlerini) kiraattan (Fatiha ve zammı sure okunmasından) sonra rükudan önce alırlar. Bu namaz için ne ezan okunur ne de kamet getirilir. Sadece "cemaatle namaz kılmıyor" sözüyle (veya aynı anlamı taşıyan başka bir sözle) haber verilir. Bu namazı kılmak isteyen Allah rızası için bayram namazı kılmak üzere niyet eder.
Hanefilere göre birinci rek'atta tekbirler (zevaid tekbirleri) sena duasından (yani subhanekeden) soma alınır. Her tekbir esnasında el kaldırılıp salınır ve göbek altından bağlanmaz. Onlara göre iki tekbir arasında herhangi bir zikirde bulunmak sünnet değildir. Ancak iki tekbir arasında "Subhanellah ve'1-hamdu lillahi ve lâ ilahe illa'llahu va'llahu ekber" dese sakıncası yoktur. İkinci rek'atta zevaid tekbirlerinden sonra rüku tekbirinin alınması vaciptir. Birinci rek'atta zevaid tekbirlerinden sonra imam içinden euzu besmele Çeker sonra kıraata (Fatihayı okumaya) başlar. Kıraat (Fatiha ve zammı surenin okunması) birinci rek'atta da ikinci rek'atta da açıktan (cehri) olur. Fatiha ve onunla birlikte Kur'an-ı Kerim'den bir şeyler okunur, ikinci rek'atta tekbirler kıraattan önce alınsa da caizdir. Bunun gibi her bir rek'atta üç zevaid tekbirine ek olarak on altı tekbire kadar ilave yapılabilir. Bu şekilde (imam) üç tekbire ilave yaparsa namazı bozulmaz, ancak burada cemaatten olanların da ona uymaları gerekmez. Bu konuda Hanefilerle diğer mezhepler arasında sadece tekbirlerin (ne kadar olmasının) ve nerede alınmasının efdal olacağı konusunda görüş ayrılığı bulunmaktadır. Eğer imam tekbirleri unutarak rü-kuya giderse rükudan kalkarak tekbirleri alır. Bundan sonra kıraati iade etmesi (Fatiha suresini ve zammı sureyi yeniden okuması) gerekmez ama rükuyu yeniden yapması gerekir. Sonradan gelen eğer imama tekbirler alındıktan sonra yetişirse Önce namaza başlama (ihram) tekbiri alır, sonra içinde zevâid tekbirlerini alır.
İmama rüku esnasında yetişirse eğer rükuyu kaçıracağından korkmazsa ayakta ihram (namaza başlama) tekbiri alır, ardından zevaid tekbirlerini alır sonra rükuda imama uyar, ama eğer imama rükuda yetişemeyeceğinden dolayısıyla o rek'atı cemaatle kılma fırsatını kaçıracağından korkarsa Ebu Ha-nife'ye ve İmam Muhammed'e göre rükuya giderek zevaid tekbirlerini rüku esnasında alır. İmam Ebu Yusuf a göre ise artık zevaid tekbiri almaz ve onun üzerinden bu tekbirler düşmüş olur.
İmamla cemaatin zevaid tekbirleri konusundaki mezhebleri farklı olsa da cemaatin bu konuda imama uymasında bir sakınca yoktur. Ancak namaza sonradan yetişen kimse kaçırdığı kısmı kılmak üzere kalktığında kendi mezhebine göre hareket eder.
Hem bayram namazı vakti girmiş olur ve hem de cenaze hazır olursa bayram namazı cenaze namazından Önce kılınır. Ancak cenaze namazı hutbeden önceye alınır.
Malikiler şöyle söylemişlerdir:
"Tekbirler (yani zevaid tekbirleri) kıraattan sonraya bırakılsa caizdir ama mendub olana terstir. Onlara göre cemaat, tekbirleri kıraattan sonraya bırakma ve sünnet olan sayıdan çok tekbir alma konusunda imama uymaz. Onlara göre sünnet olan sayı birinci rek'atta altı, ikinci rek'atta ise beştir. Birinci rek'atta ihram (namaza başlama) tekbiri, ikinci rek'atta da kıyam tekbiri (secdeden sonra ayağa kalkarken alınan tekbir) bu sayının dışındadır. İmam olmayan için bu tekbirleri arka arkaya almak sünnettir. İmamın ise kendine uyanların tümünün tekbir alabilmeleri için her tekbirden sonra biraz beklemesi mendubdur. İhram (başlangıç) tekbiri dışında herhangi bir tekbir için el kaldırılmaz. İki tekbir arasında bir şey söylenmesi de mekruhtur." Onlara göre zevaid tekbirleri müekked sünnettir.
Şafiiler ise şöyle söylemişlerdir:
"Bütün zevâid tekbirleri için eller kaldırılır ve her iki tekbir arasında: "Subhanellah ve'1-hamdu lillahi ve lâ ilahe illa'llahu va'llahu ekber" denir.
İmam tekbiri bıraktığında (tekbirleri tamamlayıp artık tekbir alma işini bıraktığında) cemaat de bu konuda ona uyar." Hanbelilere göre her tekbirle eller kaldırılır; zevâid tekbirlerinde de eller kaldırılır. Her iki tekbir arasında şöyle denir: "Allahu ekber kebiran, ve'1-hamdu lillahi kesiran, ve subhanel-lahi bukreten ve asila ve salla'llahu ala Muhammedin ve âlihi ve selleme teslimen kesira (Allah çok uludur, Allah'a çok hamdolsun, sabah ve akşam Allah'ı teşbih ederim, Muhammed'e ve O'nun âline salat ve çok çok selâm olsun)."
Bayram için cuma hutbesi gibi iki hutbe verilmesi, çoğunluğa göre sünnet Malikilere göre ise mendubdur. Bu hutbelerin rükünleri, şartları, sünnetleri ve mekruhları aynen cuma hutbelerininki gibidir. Bayram hutbeleri bayram namazından sonra verilir. Bu hutbelerin namazdan sonra olacağı konusunda Müslümanlar arasında herhangi bir görüş ayrılığı yoktur.
Hatibin Ramazan bayramından önceki cumada Müslümanlara fıtır sadakasının hükümleri ve bayramın sünnetleri hakkında bilgi vermesi iyi olur. Bunun gibi kurban bayramından önceki cumada da kurbanın hükümleri, teşrik tekbirleri, insanların Arafat'ta vakfe yapmaları hakkında uyarıda bulunması ve (hacılara hutbe verenin) hacıları bu konuda bilgilendirmesi iyi olur. Eğer bir önceki cumada bu konularda bilgi verilmiş olmazsa her bir bayramın hutbesinde o bayramla ilgili konularda bilgi verilir. Hanefilere göre bayram hutbesinde hatib minbere çıktığında oturmaz. Hanbelilere, Malikilere ve Şafiilere göre ise oturur. Hatib hutbeye tekbirle başlar. Malikilere göre bu esnada getireceği tekbir konusunda herhangi bir sınırlama yoktur. Çoğunluğa göre ise birinci hutbede arka arkaya dokuz tekbir, ikincide ise arka arkaya yedi tekbir getirir. Hanefilere göre hatibin minberden inmeden önce ondört tekbir getirmesi sünnettir. Bayram hutbesi cuma hutbesinden bazı yönlerden farklıdır. Şöyle ki, bayram hutbesi namazdan sonra verilir. Bayram hutbesi tekbirle başlar, cuma hutbesi ise Allah'a hamd ile başlar. Cuma hutbesi rükün (farz) olduğu halde bayram hutbesi sünnettir. Hanefilere, Hanbelilere ve Malikilere göre (bayram hutbesinde) hatibin tekbir getirmesi esnasında cemaatin de içten (gizlice) tekbir getirmeleri sünnettir. Cuma hutbesinde ise çoğunluğa göre hatibin konuşması sırasında zikir türünden de olsa bir şey konuşulması caiz değildir. Şafiilere göre bayram hutbesinde, cuma hutbesinde olduğu gibi kıyam (ayakta durma), taharet (abdestli olma), iki hutbe arasında oturma şartları aranmaz. Bunlar sadece sünnettir.
Fıkıhçılar her iki bayramda da sabah açıldıktan sonra namaz vaktine kadar tekbir getirmenin şer'an konulmuş bir uygulama olduğunda görüş birliğine varmışlardır. Hanefiler: "Fıtır (Ramazan) bayramı esnasında namazgaha doğru çıkarken gizlice tekbir getirmek mendubdur" demişlerdir. İmam Muham-med ve Ebu Yusuf a göre açıktan (cehri) tekbir getirilir. Bir rivayete göre namaza kalkıldığında artık tekbire son verilir. Hanefi fakihieri kurban bayramına giderken yolda açıktan tekbir getirileceğinde görüş birliğine varmışlardır. Çoğunluk ise: "Sabah açıldıktan sonra her iki bayram namazına da gidilirken namaz başlayıncaya kadar evlerde, camilerde, çarşılarda tekbir getirilir" demişlerdir. Hanbelilere göre Ramazan bayramında bu şekilde tekbir getirilmesinin gerekliliği bayram namazındaki gerekliliğe göre daha kuvvetlidir. Çünkü Yüce Allah Kur'an-i Kerim'de şöyle buyurmuştur:
"Bu, belirlenen sayıyı tamamlamanız, sizi doğru yola eriştirmiş olması itibariyle Allah'ı yüce tanımanız için ve olur ki şükredersiniz diyedir." [2]
Şafiilere göre sadece namaz öncesinde değil bayram gecelerinde güneşin batmasından itibaren imkân elverdikçe mutlak surette tekbir getirilmesi men-dubdur.
Kurban bayramı süresince, hac günleri esnasında farz namazların arkasından getirilen tekbirler ise teşrik tekbirleri olarak adlandırılır. Sağlam olan görüşe göre bu tekbirin bir kere getirilmesi kadınlar ve erkekler için vaciptir. Yine kuvvetli olan görüşe göre birden fazla getirilse de sakıncası yoktur. Bu tekbirin namazın hemen arkasından namazdan kesin olarak ayrıldığına hükmedilecek kadar bir ara vermeden getirilmesi gerekir. Kaza namazın arkasından da olsa cemaatle ve ferdi olarak getirilir. Erkekler bu tekbiri cehri (açıktan) getirirler. Kadın ise gizli getirir. Ebu Hanife'ye göre süresi Arefe gününün sabah namazından bayramın birinci gününün ikindi namazına kadardır (belirtilen namazlar dahil olmak üzere -Çeviren). Böylece ona göre sekiz rek'at olmaktadır. İmam Muhammed ve Ebu Yusuf a göre ise teşrik günlerinin sonuncusu çıkıncaya kadar yani bayram günlerinin dördüncüsünün ikindi namazını da içine alacak şekilde uzar. Dolayısıyla onlara göre yirmi üç namazın arkasından böyle tekbir getirilmesi gerekir. Bu tekbirleri getirmek namaz kılan herkes için vaciptir. İmam terkedecek olursa imama uyanın getirmesi gerekir.
Malikilere göre kurban gününün (yani bayramın birinci gününün) öğle namazından dördüncü günün sabah namazma kadar (belirtilen namazlar dahil olmak üzere -Çeviren) her farz namazın arkasından tekbir getirilmesi men-dubdur. Eğer namazın arkasından tekbir getirmeyi unutursa aradan fazla vakit geçmemişse hatırladığında getirir.
Teşrik tekbiri getirilecek namazların sayısı konusunda Şafiiler de aynen Malikilerin söylediğini söylemişlerdir. (Diğer hususlarda) onlar İmam Muhammed ve Ebu Yusufun söylediklerini söylemişlerdir. Ancak onlara göre hacı kurban bayramının birinci gecesi telbiye ile meşgul olur. Şafiüerde meşhur olan görüşe göre belirtilen süre içinde farz olsun olmasın bütün namazIarın arkasında tekbir getirilir. Hanbelilere göre yalnız başına namaz kılan kimse tekbir (teşrik tekbiri) getirmez. Onlara göre imam cemaate dönerek tekbir getirir, imamın dışındakiler ise kıbleye dönerek tekbir getirirler. Sadece bir tekbir getirilmesi yeterli olur ama daha fazla getirilirse daha güzel olur. Onlara göre bayram namazının arkasından da tekbir getirilir. Onlara göre aynı şekilde Zilhicce'nin ilk on gününde (eyyamı aşrda) tekbir getirilmesi müste-habdır.
Çünkü Yüce Allah Kur'an-ı Kerim'de şöyle buyurmuştur:
"Ki kendileri için bir takım yararlara şahid olsunlar ve kendilerine rızık olarak verdiği hayvanların üzerine belli günlerde Allah'ın adını ansınlar." [3]
Bunun gibi teşrik günlerinde de tekbir getirilmesi müstehabdır. Çünkü Yüce Allah şöyle buyuruyor:
"Sayılı günlerde Allah'ı zikredin." [4]
Tekbir sözleri Hanefilere ve Hanbelilere göre çifttir ve şöyledir:
"Allahu ekber, Allahu ekber, lâ ilahe illa'llahu vallahu ekber, Allahu ek-ber."
Şafiilere göre bu ifadenin üç kere tekrar edilmesinden sonra:
"Allahu ekber kebiran, ve'1-hamdu lillahi kesiran, ve subhanellahi buk-reten ve asila" denmesi müstehabdır. Buna şu ifadenin ilave edilmesi de sünnettir:
"Lâ ilahe illa'llah, ve lâ na'budu illâ iyyâhu muhlisine lehu'd-dine ve lev kerihe'1-kâfirun. Lâ ilahe illa'llah vahdeh, sadaka va'dehu ve nasara ab-dehu ve hezeme'l-ahzâbe vahdeh. Lâ ilahe illa'llahu vallahu ekber." Bunu şu sözle tamamlar:
"Allahumme salli alâ Muhammedin ve alâ âli Muhammed ve alâ asha-bi Muhammedin ve alâ ezvâci Muhammedin ve selleme teslimen kesira." Namazlardan sonraki teşrik tekbirlerinde bu son sözler ilave edilmeksizin sadece birinci veya ikinci metnin okunmasıyla yetinilse de olur.
Zilhicce'nin ilk on gününde, Allah'ı zikir, sadaka, oruç ve bunun benzeri iyi amelleri artırmak için gayret sarfetmek müstehabdır. Ancak bayram gününde oruç tutulmamalıdır. Hacda olmayan birinin dokuzuncu günü oruçlu geçirmesinin sevabı daha çoktur. Kurban kesmek isteyenin Zilhicce'nin ilk on gününde saç ırasından ve tırnak kesmekten kaçınması mendubdur. İki bayram gecesini, Allah'ı zikir, namaz ve Kur'an-ı Kerim okumak gibi Aliah'a itaat ifade eden amellerle ihya etmek ve (bu gecelerin) yatsı ve sabah namazlarını cemaatle kılmak mendubdur.
Hanefiler şöyle söylemişlerdir:
"Bayram gecelerinin ve Kadir gecesini ihya etmiş olabilmek için Rama-zan'm son on gecesinin, Zilhicce'nin ilk on gecesinin ve Şa'ban'ın onbeşin-ci gecesinin ihya edilmesi mendubdur. Bu gecelerde çokça mağfiret dilenme-lidir."
Ancak (ilim adamları) bu gecelerin ihya edilmesi için camilerde veya başka yerlerde toplanmanın mekruh olduğunu söylemişlerdir. Bununla birlikte bazı ilim adamları insanların yalnız başlarına kaldıklarında pek gayret göstermeyecekleri dolayısıyla bu geceler için toplanması konusunda yumuşak davranmışlardır. Esas itibariyle bu gibi günlerin dışında gerçekleştirilen toplantıların mubah olduğu ve mekruh dairesine girmediğidir.
Her iki bayram için de gusletmek, koku sürünmek, misvaklanmak, erkeklerin en güzel elbiselerini giyinmeleri sünnettir. Şafiilere göre gecenin yarısından sonra gusül vakti girmiş olur (yani bu vakitten sonra gusledilirse bayram için gusledilmiş olunur -Çeviren). Malikilere göre ise gecenin son altıda birinin girmesiyle gusüî vakti girmiş olur. Şafiilere ve Hanbelilere göre ise sabah namazından sonra gusledilmesi mendubdur. Tırnakların temizlenmesi ve vücutta buna benzer görünüşü çirkinleştiren şeylerin giderilmesi ve koku sürülmesi mendubdur. İmam hakkında bu fiillerin mendubiyeti daha kuvvetlidir. Kişi eğer tekbir getirerek, sakin bir şekilde ve vakarla namaza gidebilecekse böyle yapması efdaldir. İmam namaz vaktinde namaz yerine ulaşmaya çalışır.
Hanefiler Cumaya ve bayram namazlarına giderken bineğe binmekte sakınca olmadığım ancak yürüyerek gidebilecek durumda olanın yürüyerek gitmesinin daha faziletli (efdal) olduğunu söylemişlerdir. Namaz yerine bir yoldan gidip başka bir yoldan dönmek mendubdur. Ramazan bayramına giderken namazdan önce bir şeyler yemek mendubdur. Yenilen şeylerin tek sayıda hurma olması da mendubdur. Kurban bayramında bir şey yeme işi namazdan dönünceye kadar geciktirilir. Fıtır sadakasının insanların bayram namazına çıkmalarından önce verilmiş olması gerekir. Bayramdan birkaç gün önce verilmesinde de bir sakınca yoktur. Bayramlarda ailenin ihtiyacını gidermek, kendilerine rahatlık sağlamak, imkân ölçüsünde sadaka vermek ve mü'minlerden karşılaştıkları kimselere karşı güler yüzlü davranmak mendubdur. Yakınların, dostların, arkadaşların, fazilet ve ilim sahiplerinin ziyaret edilmesi de mendubdur. Hanefilere göre efdal olan, kişinin (bayram günü) sabah namazını kendi camisinde kılmasıdır. Çoğunluğa göre ise bayram namazına gitmek isteyen için efdal olan sabah namazım bayram namazının kılınacağı yerde kılmaşıdır. Yine çoğunluğa göre kişi bayram namazından önce ve sonra (yani bayram namazı vakti içinde) herhangi bir namaz kılmaz. Şafüler güneşin yükselmesinden sonra imamın dışındakilerin namaz kılmalarında bir sakınca görmemektedirler. Aynı şekilde onlar bayram namazından sonra namaz kılınmasında da bir sakınca görmemektedirler. Hanefilere, Malikilere ve Hanbelilere göre ise (bayram namazı vakti içerisinde) bayram namazından önce ve sonra nafile namaz kılınması mekruhtur. Ancak Hanefiler bayram namazından sonra evde nafile kılınmasını mekruh görmemişlerdir.
Tahiyyatu'l-mescid konusunda görüş ayrılığı olduğu anlaşılmaktadır. Şa-fiiler bayram namazından önce bu namazın kılınmasını caiz görmektedirler. Hatta onlar hatibin hutbeye çıkmış olduğu sırada namazgaha giren biri için de bu namazı caiz görmektedirler. Bu durum bayram namazının camide kılınması durumu için söz konusudur. Ama eğer bayram namazı açık alanda kılınıyor o-lursa o zaman zaten mescid söz konusu değildir (dolayısıyla tahiyyatu'l-mescid kılınması da gerekmez). [5]
2051- Ebu Davud, Enes bin Malik (r.a)'den şöyle rivayet etmiştir:
"Resulullah (a.s) Medine'ye geldiğinde oralıların eğlendikleri iki günleri vardı. "Bu iki gün neyin nesidir?" diye sordu. Onlar: "Biz cahiliye döneminde bu günlerde eğlenirdik" dediler. Resulullah (a.s) da şöyle buyurdu:
"Allah onların yerine size onlardan daha hayırlısını verdi. Kurban günü ve Fıtır (Ramazan bayramı) günü." [6]
'Avnu'l-Ma'bud'da sözü edilen ve yasaklanan iki günün Nevruz ile Mihri-can (Festival) günleri olduğu belirtildikten sonra şöyle denmektedir:
"Bu iki günde yani Nevruz ve Mihrican (Festival) günlerinde eğlenmek ve neşeli olmak yasaklanmıştır. Bu aynı zamanda söz konusu günlere özel letafette bulunmanın ve (o günlerde özel olarak) ibadet etmenin yasak olduğunu da gösterir. Çünkü gerçek neşe bundadır (yani ibadettedir). Yüce Allah şöyle buyuruyor: "De ki: "Allah'ın lütfü ve rahmeti ile işte sadece bununla sevinsinler. Bu, onların biriktirdiklerinden hayırlıdır". [7]
Muzhir, bunun Nevruz ve Mihrican günlerinin veya bunların dışındaki kâfirlere ait bayramlardan herhangi birinin kutlanmasının yasak olduğuna delalet ettiğini söylemiştir,
Ebu Hafs Kebir Hanefi şöyle söylemiştir:
"Kim Nevruz gününde bu günü yüceltme (kutlama) amacıyla bir müşrike bir yumurta hediye etse şanı yüce olan Allah'ı inkâr etmiş ve bütün a-mellerini boşa çıkarmış olur."
Kadı Ebu'l-Mehasin Hasan bin Mansur Hanefi de şöyle söylemiştir:
"Kim başka günlerde almadığı bir şeyi o günde satın alır veya o günde birine bir hediye verir ve bununla kâfirlerin hürmet ettiği gibi o güne hürmette bulunmayı amaçlarsa kâfir olur. Ama satm alırken öylesine nimetlen-meyi ve neşelenmeyi amaçlarsa hediye etiği şeyi de adet olsun diye hediye ederse kâfir olmaz. Ama o günde bunları yapmakta kâfirlere benzeme durumu olduğundan mekruhtur dolayısıyla o günde bu gibi şeyleri yapmaktan kaçınmalıdır. Bunu Ali el-Kari söylemiştir." [8]
2052- Buhari ve Müslim, Ebu Bekre (r.a)'den rivayet etmişlerdir: "Resulullah (a.s) şöyle buyurdu: [9]
"İki bayram ayı eksilmezler: Ramazan ve Zu'1-hicce." Bir Açıklama
Resulullah (a.s)'ın: "İki bayram ayı eksilmezler" sözü, çok değişik şekillerde anlaşılabilir. Bir ihtimale göre burada birinin otuz gün sürmesi durumunda diğerinin mutlaka yirmi dokuz gün süreceği anlamı kastedilmiş olabilir. Buna göre aynı yıl içinde her ikisi de yirmidokuz gün olarak gelmez. Burada haber sigası iîe nehiy anlamı kastedilmiş de olabilir. Yani bu ifade ile söz konusu iki ayın eksiltilmesinin yasaklandığı anlamı kastedilmiş olabilir. Yine bu ayların gün sayısı otuzdan az da olsa ecirlerinin tam verileceği anlamı da kastedilmiş olabilir. Eğer tümevarım metodu ile birinci ihtimal tercih edilirse artık diğer ihtimaller göz önüne alınmaz. Aksi takdirde diğer ihtimaller de göz önüne alınır ve yukarıda belirttiğimiz iki ihtimal üzerinde de durulur.
İbni'1-Esir şöyle söylemiştir:
"İki bayram ayı eksilmezler" sözü hakkında Hattabi şöyle söylemiştir:
"Resulullah (a.s)'m: "İki bayram ayı eksilmezler" sözünün ne anlama geldiği konusunda ilim adamları farklı görüşler ileri sürmüşlerdir. Bazıları şöyîe demişlerdir: "Bunun anlamı şudur: "Bunlar sayı itibariyle eksik olsalar da hüküm itibariyle eksik olmazlar." Bazıları da şöyle demişlerdir: "Bu sözün anlamı şudur: "Bunlar aynı sene içinde her ikisi birden eksik (yani yir-midokuzlu) gelmezler. Eğer biri yirmidokuz gelirse diğeri mutlaka otuz gelir." Hattabİ kendisi de şöyle söylemiştir: "Ben derim ki: Bu açıklama pek yerinde bir açıklama değildir. Çünkü vakıa buna terstir. Ama ekseri durum esas alınarak böyle bir açıklama yapılması mümkün olabilir." Bazıları da şöyle söylemişlerdir: "Resulullah (a.s) bu sözle Zulhicce'nin (ilk) on gününde yapılan amelin faziletine işaret etmek istemiştir. Öyleki bu zamanda yapılan amel ecir ve sevap yönünden Ramazan ayında yapılandan geri kalmaz."
Feyz'de de şöyle denmektedir:
"Yani çoğunlukla bu iki ay, aynı sene içinde her ikisi birden eksik gelmez. Aksi takdirde bu söz genel anlamda alınacak olsa mutlaka ortaya koyduğu hükme halel gelmiş olur. Çünkü aynı sene içinde her ikisinin birden eksik (yirmidokuzlu) geldiği olmuştur. Hatta Tahavi şöyle söylemiştir: "Bu iki ayın bir çok yıl aynı sene içinde ikisinin birden eksik geldiğini gördük." Bunun söz konusu iki ayda yapılan amellerin sevaplarının eksik olmayacağı anlamına geldiği de söylenmiştir. Oruç ve hac ibadetlerinin bu aylarda gerçekleştirilmesi dolayısıyla özellikle bu aylardan söz edilmiştir. Bu itibarla Ramazan ayının yirmidokuz gün de gelse otuz gün de gelse yine vakfe dokuzuncu güne de denk gelse başka güne de denk gelse bunlarla ilgili hükümler geçerlidir ve sevapları da eksiksiz olarak gerçekleşir."
Nevevi de: "En doğru açıklama budur" demiştir. Tayyibi de şöyle söylemiştir:
"Bununla kastedilen (bu ayların başlangıçlarının belirlenmesi konusunda) hataya düşülmesinin hüküm yönünden doğuracağı sakıncanın ortadan kaldırılmasıdır. Çünkü bunlarla ilgili hükümler bu tesbitlere göre yapılmaktadır. Bu prensip bunlarda (yani bu ayların başlangıçlarının belirlenmesinde) hataya düşülebileceğini (yani kasıtsız olarak hataya düşülmesinin bir sakınca doğurmayacağını) ortaya koymaktadır." [10]
2053- Ebu Davud, Abdullah bin Kurt (r.a)'tan rivayet etmiştir: "Resulullah (a.s) şöyle buyurdu:
"Allah katında günlerin en büyüğü (değerlisi) Kurban günüdür. Sonra Kurban gününü izleyen gündür. -Sevr bu günün Kurban bayramının ikinci günü olduğunu söylemiştir-"
Resulullah (a.s)'a beş veya altı deve getirildi. Bunlar kendisine doğru yaklaşmaya başladılar. Önce hangisini keseceğini şaşırdı. Bunlar yere yatırı-lmca benim anlamadığım kısa kısa bir şeyler okudu. Ben: "Ne dedi?" diye sordum. O da şöyle dedi:
"Kim isterse kesilir." [11]
2054- İmam Malik, Malik bin Enes (r.a)'ten, o da Nafi (r.a)'den şöyle rivayet etmiştir: [12]
"Abdullah bin Ömer (r.a), Ramazan bayramı (fıtır) günü namazgaha doğru yola çıkmadan önce guslederdi."
2055- Taberani, Evsafta Abdullah bin Abbas (r.a)'m şöyle söylediğini rivayet etmiştir:
"Resulullah (a.s) bayram günü kırmızı bir burde (hırka) giyerdi." [13]
2056- Buharı, Enes bin Malik (r.a)'in şöyle söylediğini rivayet etmiştir: [14]
"Resulullah (a.s) Fıtır (Ramazan bayramı) günü birkaç hurma yemeden yola çıkmazdı. Bunları tek sayıda yerdi."
Tirmizi'nin rivayetinde de şöyle denmektedir:
"Resulullah (a.s) Ramazan bayramı günü namazgaha çıkmadan önce hurmalarla iftar ederdi." (1)
2057- Tirmizi, Bureyde (r.a)'nin şöyle söylediğini rivayet etmiştir: [15]
"Resulullah (a.s) Ramazan bayramı günü bir şey yemeden çıkmazdı. Kurban bayramı günü de namaz kılmadan (yani bayram namazını kılmadan) bir şey yemezdi."
2058- Tirmizi, Hz.Ali bin Ebi Taiib (r.a)'den şöyle rivayet etmiştir:
"Bayrama (bayram namazına) yürüyerek çıkman ve çıkmadan önce bir şey yemen sünnettendir." [16]
2059- Tirmizi, Ebu Hureyre (r.a)'nin şöyle söylediğini rivayet etmiştir:
"Resulullah (a.s) bayram günü bir yoldan çıktığında başka bir yoldan geri dönerdi." [17]
2060- Buharı, Cabir bin Abdullah (r.a)'dan şöyle rivayet etmiştir: [18]
"Bayram günü olduğunda Resulullah (a.s) yollan değiştirirdi (yani bir yoldan gidip başka bir yoldan dönerdi)." [19]
Bayram günü gidiş ve dönüş yollarını farklı kılmak konusunda değişik hükümler (açıklamalar) bulunmaktadır. Bir açıklamaya göre bundaki amaç adımların çok olmasını sağlamak, çok yer görmek ve insanlardan mümkün olduğu kadar çok kimseyle karşılaşmaktır. Bir başka yoruma göre bunda güvenlik amacı vardır. Özellikle aynı yoldan dönmeleri durumunda bir tehlike ile karşılaşacak kimseler açısından bu daha da önem kazanmaktadır. Müslüman prensip itibariyle tehlike durumunda tedbirli olmalıdır.
Nitekim Yüce Allah şöyle buyurmuştur: "Ey iman edenler! Tedbirinizi alın." [20]
Bunun arabaların ve otobüslerin çok olduğu çağımızda önemi ortaya çıkan bir hikmetli yönü daha bulunmaktadır, o da gidenle gelenin karşı karşıya gel-memesidir. [21]
2061- Ebu Davud, Resulullah (a.s)'ın ashabından Abdullah bin Busr (r.a)'dan rivayet etmiştir:
"O (yani Abdullah bin Busr r.a) Ramazan veya kurban bayramı gününde insanlarla beraber çıktı. İmamın yavaş davranmasını hoş karşılamadı ve şöyle söyledi:
"Biz, şu vakitte işi bitirmiş olurduk. Burada ise henüz teşbih vakti." [22]
Kuşluk (duha) sünnetinin kılınmasında efdal olan güneşin yükselmesinden ve bulutun olmadığı normal vakitlerde yer üzerinde güneşin sıcağının etkisinin görülmesinden sonra namaza başlanmasıdır. Ancak insanların bayramla ilgili işlerine başlayabilmeleri için prensip itibariyle bayram namazı bundan önce kılınmalıdır. Bununla birlikte kurban bayramında efdal olan namaz kılınmasının yasak olduğu vaktin çıkmasından hemen sonra erkenden bayram namazının kılınmasıdır. Ramazan bayramında ise namazın biraz geciktirilmesi efdaldir. Birincide kurban kesimine vakit olması için acele edilmesi, ikincide ise insanların fitır sadakalarını verebilmeleri için namazın biraz geciktirilmesi efdaldir.
Tehanevi, el-İ'Ia'da şöyle söylemiştir:
"Hadis bayram namazının kuşluk namazından Önce kılınacağına delalet etmektedir. Burada bayram namazının kılınmasında tercihe uygun (müste-hab) vaktin hangisi olduğu bildirilmektedir. Çünkü (hadisi şerife göre) saha-bi (bayram namazının geciktirilmesini) hoş karşılamamış ama namazın geçersiz olacağını ileri sürmemiştir. Bu hadisi şerifte vaktin başı ve sonu da açıklanmış değildir." [23]
Fethu'l-Bari'de de şöyle denmektedir: "İbni Battal şöyle söylemiştir:
"Fikıhçılar bayram namazının güneşin doğmasından önce ve güneşin doğması esnasında kılınamayacağı üzerinde görüş birliğine varmışlardır. Ancak nafilenin kılınmasının caiz olduğu vakitte (yani kerahet vaktinin çıkmasından sonra) kılınması caizdir. Bayram namazının vaktinin güneşin doğmasıyla birlikte girdiğini ileri sürenlerin görüşleri buna aykırıdır. Vaktinin (bayram namazının vaktinin) zeval vaktine kadar uzayıp uzamadığı konusunda ise görüş ayrılığına düşmüşlerdir." Ben derim ki: Burada mutlak ifade kullananların kasdettikleri ile kayıtlı ifade kullananların kasdettikleri aynıdır. Dolayısıyla arada bir görüş ayrılığı yoktur." [24]
'Durnı'l-Muhtar'da da şöyle denmektedir:
"Bunun (bayram namazının) vakti, güneşin bir ok miktarı yükselmesinden itibaren başlar. Dolayısıyla bu vakitten önce kılınırsa geçerli olmaz. Aksine bu vakitten önce kılınan haram vakitte kılınmış (muharrem) nafile olur. (Bayram namazının) vakti zeval vaktine kadar sürer."
'Reddu'l-Muhtar'da da şöyle denmektedir:
"Bir ok miktarı, oniki karış miktarıdır. Bununla kastedilen ise nafilenin kılınmasının caiz olduğu vaktin girmesidir." [25] "İlim adamları bu sınırlamayı getirmişlerdir. Çünkü bu nafilenin kılınmasının caiz olması, vaktin girmesiyle olur. Bayram (namazı) da bundandır." [26]
2062- Müslim, Cabir bin Semure (r.a)'den şöyle rivayet etmiştir:
"Resulullah (a.s) ile birlikte bir veya iki kere dışında ezansız ve kametsiz olarak iki bayram namazı kıldım." [27]
2063- Buhari ve Müslim, Abdullah bin Abbas (r.a) ve Cabir bin Abdullah (r.a)'ın şöyle söylediklerini rivayet etmişlerdir:
"Ramazan bayramı günü de, kurban bayramı günü de ezan okunmazdı." İbni Cureyc şöyle söylemiştir:
"Daha sonra aradan belli bir süre geçtikten sonra ona -yani Ata'ya- bu konuda soru sordum. Bana şöyle söyledi:
"Cabir bin Abdullah (r.a) bana şöyle bildirdi:
"Fıtır (Ramazan bayramı) günü imamın çıkması esnasında veya çıkmasından sonra ezan okunmaz. Bunda ikamet, çağrı veya başka bir şey de yoktur. O gün ne çağrı vardır ne de kamet."
Nesai, Cabir bin Abdullah (r.a)'in şöyle söylediğini rivayet etmiştir: [28]
"Resulullah (a.s) bize bayram günü hutbeden önce ezan ve kamet olmaksızın namaz kıldırdı."
Bunu Ebu Davud da yalnız Abdullah bin Abbas (r.a)'tan şöyle rivayet etmiştir:
"Resulullah (a.s) bayram namazını ezansız ve kametsiz kıldırdı. Hz. Ebu Bekir (r.a) Hz. Ömer (r.a) veya Hz. Osman (r.a) da aynı şekilde kıldırdı."
Hadisin ravilerinden biri tereddüt etmiştir (yani Hz. Ömer (r.a) ve Hz. Osman (r.a)'dan hangisi olduğu hakkında tereddüt etmiştir.) [29]
İki bayram namazında ezan ve kamet olmadığı üzerinde ilim adamları görüş birliğine varmışlardır. Ancak bazıları namaza gelenlerin namaza kalkmaları ve imamm namaza başlamak üzere hazırlandığını bilmeleri için uyarılmalarını müstehab görmüşlerdir. Bunun için: "Cemaatle namaz başlıyor (veya bu manada bir şey)" denir. [30]
2064- Ibni Huzeyme, Hz. Ömer (r.a)'den rivayet etmiştir:
"Kurban bayramı namazı iki rek'attır. Cuma namazı iki rek'attır. Fıtır (Ramazan bayramı) namazı iki rek'attır. Yolcu namazı iki rek'attır. Bu sizin peygamberinizin diliyle bildirilmiştir. Kim iftira ederse (yalan uydurursa) muhakkak kaybetmiştir." [31]
2065- Ebu Davud, Hz. Aişe (r.a)'den rivayet etmiştir: "Resulullah (a.s) Ramazan bayramı ve kurban bayramı namazlarında birincide (birinci rek'atta) yedi, ikincide beş adet tekbir getirirdi." [32]
Bir rivayette şu fazlalığa yer verilmiştir: "Rüku tekbirlerinden başka." [33]
2066- Ebu Davud, Abdullah bin Amr bin As (r.a)'tan rivayet etmiştir: "Resulullah (a.s) şöyle buyurdu: [34]
"Ramazan bayramı namazında tekbir birincide yedi, sonuncuda beş adettir. Her ikisinde de kıraat daha sonradır."
Bir başka rivayette de şöyle denmektedir:
"Resulullah (a.s) Ramazan bayramı namazında birinci rek'atta yedi tekbir getirirdi. Sonra Kur'an-ı Kerim (Fatiha ve zammı sure) okurdu. Sonra tekbir getirirdi (ve rükuya giderdi -Çeviren). Sonra kalkar (yani rüku ve secdeleri yaptıktan sonra ikinci rek'ata kalkar -Çeviren) ve dört tekbir getirirdi. Sonra Kur'an-ı Kerim okurdu. Sonra rükuya giderdi." [35]
2067- İmam Malik, Abdullah bin Ömer (r.a)'in mevlası (azatlısı) Nafi’'den rivayet etmiştir: [36]
"Ebu Hureyre (r.a) ile birlikte Ramazan ve kurban bayramı namazlarında bulundum.
Birinci rek'atta kıraattan (Kur'an-ı Kerim okumadan) önce yedi tekbir getirdi. Diğerinde (ikinci rek'atta) de kıraattan önce beş tekbir getirdi."
2068- Tirmizi, Kesir bin Abdullah (rh.a)'tan, o babasından, o da dedesinden (yani kendi babasından) rivayet etmiştir:
"Resulullah (a.s) bayram namazında birincide kıraattan önce yedi, sonuncuda da kıraattan Önce beş tekbir aldı." [37]
Fıkihçilar arasında zevaid tekbirlerinin sayısı konusundaki görüş ayrılığı sadece efdaliyet yönündendir. Herkesin de ileri sürdüğü görüşünde dayandığı delili bulunmaktadır. Hüküm ise geniştir. Hanefiler, namaza giriş (ihram) tekbirinden sonra ve kıraattan önce üç kere, ikinci rek'atta da onlara göre alınması vacip olan rüku tekbirinden önce ve kıraattan sonra üç kere tekbir getirilmesi gerektiği görüşündedirler. Bazı mezhepler birinci rek'atta kıraatten önce namaza giriş tekbirinden başka yedi, ikinci rek'atta da secdeden sonra ayağa kalkış tekbirinden başka altı tekbir alırlar. Bazı mezhepler ise birinci rek'atta altı tekbir alırlar. Böylece namaza giriş tekbiri ile birlikte kıraattan önce alman tekbirlerin sayısı yediye ulaşmış olur. ikinci rek'atta da kıraattan önce beş tekbir alırlar böylece secdeden kalkış tekbiri ile birlikte bu rek'atta kıraattan önce alman tekbirlerin sayısı altı olmuş olur. Hüküm ise daha önce söylediğimiz gibi geniştir. Çünkü buradaki görüş ayrılığı hangi uygulamanın daha efdal olacağı konusundadır. İmama uyan için efdal olan kendi mezhebinin görüşüne aykırı da olsa imamına uymaktır. Ancak namaza sonradan yetişmiş olursa uyması gerekmez. Bu durumda kaza ettiği rek'atlarda kendi mezhebinin hükmüne göre hareket eder. Nevevi şöyle söylemiştir:
"Kadı şöyle söylemiştir: "Bayramda dört yerde tekbir vardır. İmamın çıktığı sırada namaz için ilerlerken, namaz içinde, hutbe esnasında ve namazdan sonra tekbir getirilmesi. Birincisi üzerinde farklı görüşler ileri sürül-
rnüş, sahabeden ve seleften bazıları bunu müstehab görmüşlerdir. Onlar namaz için çıktıktan sonra namaz kılınacak yere varıncaya kadar seslerini yükselterek tekbir getirirlerdi. Evza'i, İmam Malik, İmam Şafii iki bayram gecesinde bu şekilde tekbir getirilmesinin daha çok müstehab olacağını söylemişlerdir. Ebu Hanife kurban bayramı namazına çıkarken tekbir getirileceğini Ramazan bayramı namazına çıkarken ise tekbir getirilmeyeceğini söylemiştir. Ancak onun ashabı (mezhebinin ileri gelenleri) onun görüşüne muhalefet etmiş ve çoğunluğun söyledikleri gibi söylemişlerdir. Ancak hutbede imamın tekbir getirmesiyle birlikte tekbir getirilmesini İmam Malik uygun görmüş diğerleri ise uygun görmemişlerdir.
Bayram namazının başlangıcında alınacak olan tekbir konusunda ise İ-mam Şafii şöyle söylemiştir:
"Birinci rek'atta namaza giriş tekbirinden başka yedi kere, ikinci rek'atta da secdeden kalkış tekbirinden başka altı kere tekbir alınır."
İmam Malik, Ahmed bin Hanbel ve Ebu Sevr de böyle söylemiş ancak birinci rek'attaki yedi tekbire namaza başlama tekbirini de katmışlardır. İmam Sevri ve Ebu Hanife birinci rek'atta namaza giriş tekbiri de dahil olmak üzere beş, ikinci rek'atta da secdeden kalkış tekbiri dahil olmak üzere dört tekbir getirileceğini söylemişlerdir. İlim adamlarının çoğunluğu bu tekbirlerin ar-darda ve ara verilmeden alınması gerektiği görüşündedirler. Ata, Şafii ve Ahmed bin Hanbel her iki tekbir arasında Allah'ın anılmasının müstehab olacağını söylemişlerdir. Bu görüş Abdullah bin Mes'ud (r.a)'dan da rivayet edilmiştir. Kurban bayramında namazdan sonra tekbir getirilmesi konusunda ise gerek selef alimleri ve gerekse onlardan sonra gelen ilim adamları görüş ayrılığına düşmüşlerdir ve bu konuda on farklı görüş ortaya atılmıştır." [38]
2069- Taberani, Kerdevs (r.a)'in şöyle söylediğini rivayet etmiştir: "Abdullah bin Mes'ud (r.a), kurban
bayramında ve Ramazan bayramında dokuzar dokuzar tekbir getirirdi. Başlar ardından dört kere tekbir getirirdî. Sonra (Kur'an-ı Kerim) okur, sonra bir tekbir getirir ve onunla rükuya giderdi, sonra ikinci rek'ata kalkardı (ikinci rek'ata) başlardı. Sonra dört kere tekbir getirirdi ve bunlardan biriyle rükuya giderdi." [39]
2070- Müslim, Ubeydullah bin Abdullah bin Utbe bin Mes'ud(r.a)'dan şu şekilde rivayet etmiştir: [40]
"Hz.Ömer bin Hattab (r.a), Ebu Vakid el-Leysi'ye: "Resuhıllah (a.s) kurban ve Ramazan bayramları namazlarında neler okurdu?" diye sordu. O da şöyle söyledi:
"Bu namazlarda: 'Kâz. Ve'l-Kur'ani'l-Mecid"i ve "İkterebeti's-Saatu ve'nşekke'l-kamer'i okurdu." Hz. Ömer (r.a) de: "Doğru söyledin" dedi."
Bir başka rivayete göre de Ebu Vakid el-Leysi şöyle söylemiştir:
"Hz.Ömer bin Hattab (r.a) bana Resulullah (a.s)'m bayram gününde (yani bayram namazında) ne okuduğunu sordu. Ben de: "İkterebeti's-Saaf'ı ve "Kât. Ve'1-Kur'ani'l-Mecid'i" dedim." [41]
Muvatta (İmam Malik), [42] Ebu Davud, [43] Tirmizi [44] ve Nesai [45] birinci rivayeti nakletmişlerdir. Bir Açıklama
Kaf suresi Kur'an-ı Kerim'deki sure sıralamasında Kamer suresinden önce gelmektedir. Birinci rivayette de Kaf suresi kıraatta Kamer suresinden Önce zikredilmektedir. Bununla Kamer suresini Kaf suresinden önce zikreden rivayet arasında bir ayrılık yoktur. Çünkü "ve" ile yapılan atıf tertib (sıralama) gerektirmez. Surelerin mushafta belli bir sıraya konmasından ve bu sıralamanın kesinlik kazanmasından sonra artık namazda surelerin bu sıralamaya göre okunması gerekir. Çünkü bu sıralama vahye dayanmaktadır (tevkifidir). Bu itibarla bir sure veya âyetin okunmasından sonra ondan önce gelen sure veya âyet okunmaz. Buna ters olarak nakledilen rivayetlerde bildirilen uygulamanın surelerin mushaftaki bugünkü kesin sıralamasının belirlenmesinden önceki döneme ait olduğu kabul edilir. İlim adamlarının tercih etmiş oldukları görüşe (kavle) göre mevcut sıralama Resulullah (a.s)'ın Kur'an-î Kerim'i Cibril (a.s)'e en son arzetmesindeki sıralamadır.
2071- Kutubi Sitte sahiplerinden Buhari'nin dışında kalanlar, Nu'man bin Beşir (r.a)'in şöyle söylediğini rivayet etmişlerdir:
"Resulullah (a.s) bayram namazlarında ve cuma namazında: 'Sebbihi's-me Rabbike'1-a'lâ' ve 'hel etâke hadisu'l-ğâşiye' surelerini okurdu. Bazen i-kisi (yani cuma ve bayram) aynı güne denk gelirdi yine (her ikisinde de) bunları okurdu." [46]
2072- Buhari ve Müslim'in, Abdullah bin Ömer (r.a)'in mevlâsı Nafi (r.a)'den rivayet ettiklerine göre Abdullah bin Ömer (r.a) şöyle söylemiştir:
"Resulullah (a.s), Hz. Ebu Bekir (r.a) ve Hz. Ömer (r.a) bayram namazlarını hutbeden Önce kılarlardı." [47]
2073- Taberani, Evsafta Enes bin Malik (r,a)'den rivayet etmiştir: "Resulullah (a.s), Hz. Ebu Bekir (r.a) ve Hz. Ömer (r.a) bayramda hutbeden önce namaza başlarlardı." [48]
2074- Ahmed bin Hanbel, Vehb bin Keysan (r.a)'m şöyle söylediğini rivayet etmiştir:
"Abdullah bin Zubeyr (r.a)'in bayram günü hutbeden önce namaz kıldiktan ve ardından kalkıp insanlara hutbe vermeye durduktan sonra şöyle söylediğini duydum:
"Ey insanlar! Hepsi Allah'ın sünneti ve Resulü (a.s)'nün sünnetidir."
Yani yerinde kılınan namaz ve ardından hutbe verilmesi, bütün bunlar Resulullah (a.s)'ın sünnetidir.
2075- Buhari ve Müslim, Cabir bin Abdullah (r.a)'tan şu şekilde rivayet etmişlerdir: [49]
"Resulullah (a.s) Ramazan bayramı günü çıktı ve hutbeden önce namaza başladı."
Bir rivayete göre de Resulullah (a.s) kalkıp namaza başladı sonra insanlara hutbe verdi. Bitirince indi. Kadınların yanma gitti ve Bilal (r.a)'in eline dayanarak onlara nasihatte bulundu. Bilal (r.a) elbisesini yere yaymıştı ve kadınlar onun üzerine sadaka atıyorlardı.
Ravi dedi ki: "Ata'ya: "İmamın kadınların yanına giderek onlara nasihatte bulunma hakkına sahip olduğu görüşünde misin?" diye sordum. O da şöyle söyledi: "Bu onların üzerlerinde bir haktır. Neden bunu yapmasınlar?" [50]
Bir başka rivayete göre de şöyle söylemiştir:
"Resululîah (a.s) ile birlikte bayram gününde bulundum. Hutbeden önce ezan ve kamet okunmaksızm namaza başladı. Sonra Bilal (r.a)'e dayanarak ayakta durdu. Allah'tan sakınılmasmı emretti ve O'na itaat etmeğe teşvik etti. İnsanlara vaaz ve nasihatte bulundu. Sonra ilerleyip kadınların yanlarına gitti. Onlara da vaaz ve nasihatte bulundu ve şöyle söyledi:
"Sadaka verin. Şüphesiz sizin çoğunuz cehennemin odunusunuz."
Kadınlar cemaatinin ortasından yanakları esmer bir kadın kalkıp: "Neden ya Resulullah (a.s)?" diye sordu. Resulullah (a.s) da şöyle buyurdu:
"Çünkü siz çok şikâyette bulunur ve hayat arkadaşlarınıza karşı gelirsinız.
(Ravi) dedi ki: "Bunun üzerine onlar süs eşyalarından sadaka vermeğe başladılar. Küpelerinden ve yüzüklerinden Bilal (r.a)'in elbisesinin üzerine atıyorlardı." [51]
Bu hadisi şeriften bazı ilim adamları imamın, hutbesini duymamış olmaları ihtimali bulunan kimselerin yanlarına kadar giderek onlara vaaz ve nasihatte bulunmasmm müstehab olduğu hükmünü çıkarmışlardır.
2076- Buharı ve Müslim, Abdullah bin Abbas (r.a)'m şöyle söylediğini rivayet etmişlerdir: [52]
"Resulullah (a.s), Hz.Ebu Bekir (r.a), Hz.Ömer (r.a) ve Hz.Osman (r.a) ile birlikte Ramazan bayramı gününde namazda (bayram namazında) bulundum. Hepsi namazı hutbeden önce kılarlardı. Bundan sonda hutbe verirlerdi. Resulullah (a.s) (hutbeden) indi. Şu anda erkekleri kendi elleriyle oturturken O'na bakıyor gibiyim. Sonra onların yanlarından geçip ilerleyerek Bilal (r.a) ile birlikte kadınların yanlarına vardı ve şunu okudu:
"Ey Peygamber! Mü'min kadınlar, Allah'a bir şeyi ortak koşmamaları, hırsızlık etmemeleri, zina etmemeleri, çocuklarını öldürmemeleri, elleriyle ayaklan arasında bir iftira düzüp getirmemeleri ve bir iyilikte sana karşı gel-
memeleri üzere sana bey'at etmeğe geldiklerinde onların bey'atlarmı kabul et ve onlar için Allah'tan bağışlanma dile. Şüphesiz Allah bağışlayıcı, merhamet edicidir." [53]
Ayetin tamamını okuduktan sonra şöyle söyledi: "İşte siz böylesiniz."
"Bunun üzerine bir kadın çıkıp konuştu. İçlerinden onun dışında bu söze cevap veren olmadı. O kadm da: "Evet, ya Resulullah (a.s)!11 dedi. Hasan [bin Müslim] bu kadının kim olduğunu bilmiyordu. (Ravi daha sonra) şöyle söyledi:
"Kadınlar bunun üzerine sadaka verdiler. Bilal (r.a) elbisesini yaydı. Onlar da Bilal (r.a)'in elbisesinin üzerine halkalar ve yüzükler atmaya başladılar."
Bir rivayette de şöyle denmektedir:
"Bunun üzerine Bilal (r.a) elbisesini yaydı ve şöyle söyledi:
"Gelin. Anam ve babam size feda olsun."
Onlar da halkalar ve yüzükler attılar." [54]
Abdurrezzak şöyle söylemiştir:
"Burada halka (fetha) denirken kastedilen kalın yüzüklerdir. Bunlar ca-hiliye döneminde kullanılırdı. Taşı bulunmayan bu yüzükler el ve ayak parmaklarına takılırdı."
Bir başka rivayete göre de (ravi) şöyle söylemiştir:
"Resulullah (a.s)'m çıktığına şahitlik ederim. -Ata da şöyle söylemiştir: "İbni Abbas (r.a) hakkında şahitlik ederim ki- Resulullah (a.s) beraberinde Bilal (r.a) bulunarak çıktı. (Resulullah a.s) kadınlara duyuramadığını sandı. Onlara (ayrıca) vaaz etti ve onlara sadaka vermelerini emretti. Bir kadın küpe, yüzük ve başka şeyler atmaya başladı. Bilal (r.a) de onları alıp eblisesmin bir kenarına koyuyordu." [55]
Bir başka rivayette de şöyle denmektedir;
"Abdullah bin Abbas (r.a), kendisine ilk bey'at edildiği sıralarda Abdullah bin Zubeyr (r.a)'e mektup gönderdi (ve şöyle bildirdi):
"Ramazan bayramı gününde namaz için ezan okunmazdı."
Abdullah bin Zubeyr (r.a) de o gün bu namaz için ezan okumadı (okutmadı).
Ona bununla birlikte şöyle (haber) gönderdi:
"Hutbe (bayramda) namazdan sonradır ve bu uygulanmakta idi." Bunun üzerine İbni Zubeyr (r.a) de hutbeden önce namaz kıldı." [56]
Ebu Davud'un rivayetine göre de şöyle söylemiştir: "Bilal (r.a) de bunları elbisesine koymaya başladı."
Ravi dedi ki: "Sonra (Resulullah a.s) bunları Müslümanların fakirlerine dağıttı." [57]
Yine onun bir başka rivayetine göre de Abdurrahman bin Abis şöyle söylemiştir:
"Abdullah bin Abbas (r.a)'tan duydum. Ona bir adam: "Resulullah (a.s) ile birlikte bayramda (bayram namazında) bulundun mu?" diye sordu. O da şöyle söyledi:
"Evet. O'nun nazarında belli bir konumda olmasaydım küçüklüğümde bunda (bayram namazında) bulunmuş olmazdım. Resulullah (a.s), Kesir bin Sait'in evinin yanında bulunan küçük tepeciğe geldi. Namaz kıldırdı. Sonra hutbe verdi. -Bu arada ezan ve hutbeden söz etmedi ve sonra şöyle söyledi-Sonra sadaka verilmesini emretti. Kadınlar kulaklarına ve süslerine işaret etmeğe başladılar. Bilal (r.a)'e emretti, onların yanma gitti. Sonra Resulullah (a.s)'ın yanına döndü." [58]
Nesai, Ebu Davud'un son rivayetinin "hutbe verdi" sözünün sonuna kadar olan kısmını nakletmiş ardından şu ifadeye yer vermiştir:
"Ardından kadınların yanma vardı. Onlara vaaz ve nasihatte bulundu. Onlara sadaka vermelerini emretti. Kadm(lar) el(ler)iyle boğaz(lar)ma işaret etmeğe (ve süslerini) Bilal (r.a)'in elbisesinin üzerine atmağa başladı(Iar)." [59]
Bu olaydan, insanların değişik münâsebetlerle bir araya toplanmaları durumunda bu fırsattan yararlanılarak insanların fakirlerin, düşkünlerin ve ihtiyaç sahiplerinin yararına bir şey yapmağa teşvik edilebileceği anlamı çıkarılabilir. Bu görevi de bizzat konuşmacı üstlenebilir.
2077- Buharı, Ebu Said el-Hudri (r.a)'den şöyle rivayet etmiştir: [60]
"Resulullah (a.s), Ramazan bayramı ve kurban bayramı günlerinde namaz kılman yere çıkardı. İlk olarak yaptığı namaz kılmaktı. Sonra (namaz kıldığı yerden) aynin*, insanlara dönmüş halde dururdu. İnsanlar saflarında oturmuş halde olurlardı. Bu halde (Resulullah a.s) onlara vaaz eder, öğüt verir ve bazı şeyleri emrederdi. Eğer bir seriyye göndermek veya bir şey emretmek istiyor olursa bu emrini bildirirdi. Sonra ayrılırdı."
Ebu Said el-Hudri (r.a) şöyle söylemiştir:
"İnsanlar oldukları halde kalırlardı. Ben Mervan'm Medine emiri olduğu sırada onunla birlikte bir Kurban veya Ramazan bayramına çıktım. Namazgaha geldiğimizde Kesir bin Sait'in yapmış olduğu bir minberde karşılaştık. Bir de onun namaz kılmadan önce oraya çıkmak istediğini gördük. Ben hemen elbisesinden tuttum. O beni çekti ve (minbere) çıktı. Böylece namazdan önce hutbe verdi. Ben: "Vallahi değiştirdiniz" dedim. Bunun üzerine: "Ebu Said! Senin bildiğin gitti" dedi. Ben de: "Vallahi benim bildiğim bilmediğimden daha hayırlıdır" dedim. O da şöyle söyledi: "İnsanlar namazdan sonra bizi beklemiyorlar. Ben de onu namazdan önceye aldım."
Bir başka rivayete göre şöyle söylemiştir:
"Resulullah (a.s) Kurban ve Ramazan bayramı günlerinde çıkar, önce namazla başlardı. Namazını kıldığında kalkıp insanlara doğru dönerdi. Onlar da namaz kıldıkları yerlerde otururlardı. Eğer bir seriyye gönderme konusunda bir ihtiyacı olursa onu insanlara bildirirdi. Yahut bunun dışında herhangi bir ihtiyacı olursa o konuda kendilerine emir verirdi. "Sadaka verin, sadaka verin, sadaka verin" diye buyururdu. En çok sadaka verenler kadınlar olurdu."
Daha sonra ayrıldı. Ardından bu hal üzere kaldı. Sonunda Mervan bin Hakem geldi. Mervan'in elinden tutarak yola çıktım. Böylece namazgaha geldik. Bir de baktık ki, Kesir bin Salt çamur ve kerpiçten bir minber inşa etmiş. Mervan eliyle beni çekmeğe başladı. Adeta beni minbere doğru çekiyordu. Bense onu namaza doğru (yani namaz kıldıracağı yere doğru) çekiyordum. Onun bu durumunu görünce: "Namaza nerede başlanacak?" diye sordum. O da: "Hayır, ey Ebu Said! Senin bildiğin terkedildi" dedi. Ben de üç kere: "Kesinlikle hayır. Canım elinde olana yemin ederim ki, siz benim bildiğimden daha hayırlısını ortaya koyamazsınız" dedim. Sonra gitti." [61] Bir başka rivayete göre de şöyle söylemiştir:
"Resulullah (a.s) kurban veya Ramazan bayramında namazgaha çıktı. Kadınların yanlarına gitti ve şöyle buyurdu:
"Ey kadınlar topluluğu! Sadaka verin. Siz bana cehennem halkının çoğunluğu olarak gösterildiniz."
Kadınlar: "Neden, ya Resulullah (a.s)?" dediler. (Resulullah (a.s) da) şöyle buyurdu:
"Çok lanet edersiniz. Hayat arkadaşlarınıza (kocalarınıza) nankörlük edersiniz. Akıllan ve dinleri eksik olanlardan, tedbirli bir erkeğin aklım götürmede sizin birinizden daha ileri kimse görmedim."
Kadınlar: "Ya Resulullah (a.s)! Bizim aklımızın ve dinimizin eksikliği neden ileri gelmektedir?" dediler. (Resulullah (a.s) da) şöyle buyurdu:
"Sizden bir kadının şahitliği bir erkeğin şahitliğinin yansına denk değil midir?"
Kadınlar: "Evet" dediler. (Resulullah a.s):
"Kadın hayız gördüğü zaman namaz kılma ve oruç tutma yükümlülüğü üzerinden kalkmıyor mu?" diye buyurdu.
Kadınlar: "Evet" dediler. Bunun üzerine Resulullah (a.s) şöyle buyurdu: "İşte bu dininin eksikliğindendir." [62]
Nesai, Müslim'in rivayetinin: "En çok sadaka verenler kadınlar olurdu" ibaresinin sonuna kadar olan kısmını nakletmiştir. [63]
Ebu Said el-Hudri (r.a)'nin, Resulullah (a.s)'m bu konuda nasıl hareket ettiğine dair açık rivayetlerin bulunmasına rağmen Mervan'ın namazdan önce hutbe vermesine karşı çıkması Mervan'ın yaptığımn bid'at olduğuna delalet etmektedir.
En çok sayıda insanın bir araya geldiği bayram gününde seriyyelerin belirlenmesi ve gönderilmesi bayram günü ve daha başka günlerde bir araya gelen kalabalıklardan yararlanmanın sünnetten olduğuna delalet etmektedir. Bu şekilde Müslümanların bir araya geldikleri günlerden cihad guruplarmın gönderilmesi için yararlanılabilinir. İyiliği emir, kötülükten sakındırma ve hayra davet de cihaddandır. Bu sünnet yeniden canlandırıl s a, böylece insanlar guruplar halinde çıkarak insanları Allah'a davet etmek için evleri, benzer yerleri, köyleri, kenar semtleri, çadırları dolaşmaya teşvik edilseler ne kadar güzel olur. Çağımızda İslâm için çalışanlardan bazıları bu sünneti yeniden canlandırmak için çaba harcamışlardır. Allah kendilerine güzel karşılıklar versin, yanlışlıklarını doğrultsun bize de onlara da iyi niyetlere göre nimet versin. [64]
2078- Ebu Davud, Abdullah bin Saib (r.a)'den şöyle rivayet etmiştir:
"Ramazan bayramı gününde Resululîah (a.s) ile birlikte bayram namazında bulundum. Bayram tekbirini getirdi. Namazı bitirince şöyle buyurdu:
"Biz hutbe vereceğiz, kim hutbe için oturmak isterse otursun, kim de gitmek isterse gitsin." [65]
Nesai'nin rivayetinde de şöyle denmektedir:
"Resulullah (a.s) bayram namazını kıldırdı ve ardından şöyle buyurdu:
"Kim ayrılıp gitmek isterse gitsin kim de hutbe için kalmak isterse kalsın." [66]
Bu rivayet ve benzerleri dolayısıyla fıkıhçılar bayramlarda hutbeyi dinlemenin farz veya vacip türünden olmadığına ancak müstehab olduğuna hükmetmişlerdir. Ancak ben burada şu hususa dikkat çekmek İstiyorum: İnsanların daha mükemmele ulaşmak için sünnet, müstehab, âdâb ve mürüvvet türünden olan amelleri yerine getirmeye özen göstermeleri gerekirken bir şeyin sünnet veya müstehab olduğunu öğrenince onu önemsememeye başlıyorlar. Ancak mazeretleri olanlar veya yeni başlayanlar kendileriyle ilgili hükümlere göre hareket edebilirler. [67]
2079- Buharı ve Müslim, Ümmü Atiyye (r.a)'nin şöyle söylediğini rivayet etmişlerdir:
"Bayramlarda genç kızlarımız ve üst giysilerini giymeye başlayanlarımız (buluğ çağına ermiş olmakla mahremiyet hükümlerine tabi olanlarımız) (namaza) çıkmakla emrolunduk -Bir rivayete göre Resulullah (a.s)'ı kastederek: "Bize emretti" demiştir- Hayızlılann da Müslümanların namazgahlarından uzak durmalarını emretti." [68]
Bir başka rivayette de şöyle denmektedir:
"Genç kızlarımızın ve üst giysilerini giymeye başlayanlarımızın (buluğ çağma ermiş olmakla mahremiyet hükümlerine tabi olanlarımızın) (na-; maza) çıkmalarını ve hayızhları da çıkarmamızı emretti." -[Abdullah] bin Avn: "Baş örtülü ile kastedilen üst giysileri giyinmişin aynısı olduğunu söylemiştir- Hayızlılar Müslümanların cemaatlerinde ve dualarında bulunurlar ama namaz kıldıkları yerin dışında dururlardı." [69]
Buhari'nin İbni Sirin'den rivayet ettiğine göre Ümmü Atiyye (r.a) şöyle ' söylemiştir:
"Ben Resulullah (a.s)'ı duydum." Bir rivayete göre de şöyle söylemiştir:
"Bayram günü (namaza) çıkmakla emrolunurduk. Hatta bekârları bile örtüleriyle çıkarmakla (emrolunurduk). Hatta hayızhları bile çıkarmakla (emrolunurduk). Onların (erkeklerin) tekbirleriyle tekbir getirirlerdi. Onların dualarıyla dua ederlerdi. O günün bereket ve temizliğinden (temiz nimetlerinden) umarlardı." [70]
Bir başka rivayete göre de şöyle söylemiştir:
"Bekârlar da dahil olmak üzere bayramlarda örtülü bir şekilde çıkmakla emrolunurduk."
Dedi ki: "Hayızlılar da çıkarlar, diğer insanların arkasında dururlardı ve onlarla birlikte tekbir getirirlerdi." [71]
Bir başka rivayete göre Hafsa bintu Şirin şöyle söylemiştir:
"Cariyelerimizi -bir başka rivayette "genç kızlarımızı" denmektedir- bayram günü (namaza) çıkmaktan alıkoyardık. Bir kadın geldi. Halefoğulları-nm köşküne oturdu. Ben yanma gittim. Kızkardeşinin kocasının Resulullah (a.s) ile birlikte oniki savaşa katıldığından, kızkardeşinin de altı savaşta o-nunla birlikte olduğundan söz etti. Şöyle söyledi:
"Hastaların başlarında bulunur ve yaralıları tedavi ederdik. Dedi ki: "Ya Resulullah (a.s)! (Bayramı kastederek) birimizin üzerinde cilbâbı olmazsa bir sakıncası olur ve (namaza) çıkmaması gerekir mi?" O da şöyle buyurdu:
"Hanım arkadaşı kendi cilbabmdan ona da örtsün. Böylece hayırda ve mü'minlerin dualarında bulunsunlar."
Hafsa dedi ki: "Ümmü Atîyye (r.a)'nin yanma vardığımda yanma gittim ve kendisine: "Bu konuda böyle bir şey duydun mu?" diye sordum. O da şöyle söyledi:
"Evet. Babam (O'na) feda olsun -Onun Resulullah (a.s)'tan söz edip de "Babam O'na feda olsun" demediği çok az olurdu-. Şöyle buyurdu:
"Genç kızlar ve artık cilbab giymeye başlamış olanlar (yani mahremiyet hükümlerine tabi olanlar), (namaza) çıksınlar." Yahut: "Üst giysilerini almış olan genç kızlar" diye buyurdu. -Buradaki tereddüt hadisin ravilerinden olan Eyyub'den kaynaklanmaktadır- Hayızlılar da çıksınlar. Ancak hayızhlar namaz kılınan yerden ayn dursunlar. Hayırda ve mü'minlerin dualarında bulunsunlar."
(Hafsa) dedi ki: "Ben kendisine (yani Ümrnü Atiyye (r.a)'ye): "Hayızhlar da mı?" diye sordum. O da şöyle söyledi:
"Evet. Hayızlı Arafat'ta bulunmuyor mu? Şurada bulunmuyor mu, şurada bulunmuyor mu?" [72]
Bir başka rivayete göre de şöyle söylemiştir:
"Resulullah (a.s) bize şunları Ramazan ve Kurban bayramlarında (namaza) çıkarmamızı emretti: Genç kızlar, hayızhlar ve üst giysilerini almaya başlayanlar. Hayızlılar namazdan uzak dururlardı, hayırda ve Müslümanların dualarında bulunurlardı. Ben dedim ki: "Ya Resulullah (a.s)! Onlardan birinin cilbabı olmazsa?" O da şöyle buyurdu: "Kız kardeşi (yani hanım arkadaşı) kendi cilbabmdan ona giydirsin" [73]
Tirmizi'nin rivayetinde de şöyle denmektedir:
"Resulullah (a.s) bayramlarda, bekârları, genç kızları, üst giysilerini giyenleri (namaza) çıkarırdı. Hayızlılar namazgahtan ayrı dururlardı ve Müslümanların dualarında bulunurlardı. Birisi: "Ya Resulullah (a.s)! Eğer onlardan birinin cilbabı olmazsa?" diye sordu. O da şöyle buyurdu:
"Kız kardeşi (hamın arkadaşı) kendi cilbablarından ona emanet versin." [74]
Ebu Davud'un rivayetine göre de şöyle söylemiştir:
"Hayızlılar diğer insanların arkasında durur ve onlarla birlikte tekbir getirirlerdi." [75]
Yine onun bir başka rivayetinde şöyle denmektedir:
"Resulullah (a.s) Medine'ye geldiğinde ensann hanımlarını bir evde topladı. Bize Hz. Ömer bin Hattab (r.a)'ı gönderdi. Kapıda durdu ve bize selâm verdi. Biz selâmını aldık. Sonra: "Ben size Resulullah (a.s)'ın elçisiyim" dedi. Bayramlarda hayızhlanrmzı da genç kızlarımızı da çıkarmakla emrolun-duk. Üzerimize cuma olmadığı (bildirildi). (Hz. Ömer r.a) bizi ayrıca cenazelerin peşinden gitmekten nehyetti." [76]
Kadınlar namazgahta bulunurlarsa bayram namazını kılarlar. Ancak (yukarıdaki rivayetler) hayızlı kadının camiye giremeyeceğine delalet etmektedir. Kadın bayram günü gizlice tekbir getirir. Namazgaha çıkarlarken süslenerek, koku sürünerek, gösterişli giyinerek ve açılarak çıkmazlar. Bununla birlikte bazı fıkıhçılar bazı zamanlarda ve yerlerde çok fesadın yayıldığını gördüklerinden kadının bayram namazına çıkmasında sakınca görmüşlerdir. Prensip itibariyle kadın namazgaha çıkabilir. Ancak fetva vermeye yetkili olanlar istisnai bir durum görürlerse, yahut kadın kendinde bozuk bir niyet veya fitneye düşme ihtimali görürse bu gibi durumlarda namazgaha çıkılma-ması sünnete aykırı olarak görülemez. Daha önce gördüğümüz üzere fıkıhçı-ların çoğunluğu bayram namazını kendilerine cuma namazı farz olanların üzerlerine sünnet görmektedirler. Kadına ise esas itibariyle cuma namazı farz değildir. Eğer kadının bu namaza çıkması durumunda herhangi bir fesad ihtimalinden korkutmuyorsa o zaman onun namaza çıkması mendub ve âdaba uygun fiillerden görülür. Bozulmaların (mefâsidin) giderilmesi ise yararların (mesalihm) elde edilmesinden önceliklidir. ("Defi mefâsid celbi mesâlihten evlâdır." Bu Mecelle'de de bir prensip olarak geçmektedir -Çeviren) Artık bir bozulma durumu söz konusu olduğunda (kadının namaza çıkması) nasıl ge--rekli olabilir? Şüphesiz (bozulmaların önüne geçilmesi için) mendub ve âdâb türünden amellerin terkedilmesi önceliklidir. [77]
2080- Nesai, Ebu Kâhil Ahmesi (r.a)'den şöyle rivayet etmiştir: [78]
"Resulullah (a.s)'ın devesi üzerinde hutbe verdiğini gördüm. Bir habeşi de devenin yularından tutuyordu."
Anlaşıldığına göre binek üzerinde hutbe verilmesi hac esnasında gerçekleşmişti. En doğrusunu ise ancak Yüce Allah bilir.
2081- Ebu Ya'la, Ebu Said el-Hudri (r.a)'den şöyle rivayet etmiştir: "Resulullah (a.s) bayram günü bineğinin üzerinde hutbe verdi." [79]
2082- İbni Huzeyme, Ebu Said el-Hudri (r.a)'den rivayet etmiştir: "Resulullah (a.s) bayram günü bineği üzerinde hutbe verdi." Ayrıca şöyle söyledi:
"Bu ifade iki anlama gelebilir. Birinciye göre O, oturarak değil ayakta hutbe verdi. İkinciye göre de yer üzerinde hutbe verdi. Tıpkı Ebu Said el-Hudri (r.a)'nin Mervan'ın minbere çıkması esnasında ona karşı çıkması gibi. Orada: "Minbere çıkarılmazdı" demiştir." [80]
Eğer bayram namazı camide kılınırsa prensip itibariyle hutbenin minber üzerinde verilmesi gerekir. Ama eğer namaz namazgahta (yani bayram namazı için tahsis edilen açık alanda) kılınırsa, şayet namazgahta minber bulunursa hatib hutbeyi bu minberin üzerinde verir. Ama orada minber bulunmazsa o zaman hatibin bir minber ortaya çıkarmak için uğraşması gerekmez. Yer üzerinde ayakta durarak hutbe verebilir. Bayramda çok insanın toplanması dolayısıyla cemaatin tümünün hatiplerini görebilmeleri için bayram hutbesinin yüksekçe bir yer üzerinde verilmesi daha güzel olur. Bu itibarla Resulullah (a.s)'ın bineği üzerinde hutbe vermesiyle ilgili rivayet bu konuda yapılan a-çıklamalardan herhangi birine göre yorumlanabilir. Ancak bu olayın hac esnasında gerçekleştiği anlaşılmaktadır.
2083- Ebu Davud, Bera bin Azib (r.a)'den rivayet etmiştir:
"Bayram günü Resulullah (a.s)'a bir yay verildi ve onun üzerinde (yani ona dayanarak) hutbe verdi." [81]
2084- Nesai, Abdullah bin Ömer (r.a)'den rivayet etmiştir:
"Resululîah (a.s), Ramazan bayramı ve Kurban bayramı günlerinde bir baston çıkarır, onu ortaya diker ve ona doğru namaz kılardı." [82]
2085- Kutubi Sitte sahipleri, Abdullah bin Abbas (r.a)'tan şu şekilde rivayet etmişlerdir: [83]
"Resulullah (a.s) bayram günü çıktı ve iki rek'at namaz kıldı. Bundan önce ve sonra (bayram namazı kılman yerde veya bayram namazı vaktinde) başka namaz kılmadı. Sonra kadınların yanma geldi. Bilal (r.a) de beraberin-deydi. Onlara sadaka vermelerini emretti. Kadınlar da halkalarını ve gerdanlıklarını sadaka vermeye başladılar."
Bir rivayette: "Kurban veya Ramazan bayramı gününde çıktı" denmekte-dir. [84]
Bir başka rivayette şöyle denmektedir:
"Resulullah (a.s) Ramazan bayramı günü iki rek'at namaz kıldı..," sonra hadisin devamı veriliyor. [85]
2086- İmam Malik, Abdullah bin Ömer (r.a)'in mevlası (azatlısı) Nafi (r.a)'den rivayet etmiştir:
"Abdullah bin Ömer (r.a), Ramazan bayramı günü namazdan (yani bayram namazından) önce veya sonra başka namaz kılmazdı."
Tirmizi'nİn rivayetinde şöyle denmektedir:
"Abdullah bin Ömer (r.a) bayram günü çıktı. Ondan önce veya sonra başka namaz kılmadı ve Resulullah (a.s)'m da böyle yaptığını söyledi." [86]
2087- Ebu Ya'la, Eyyub (r.a)'un şöyle söylediğini rivayet etmiştir:
"Enes bin Malik (r.a)'i ve Hasan'ı (Hasanı Basri'yO bayram günü imamın çıkmasından önce namaz kılarlarken gördüm."
Yine şöyle söyledi:
"Muhammed bin Sirin'in de gelip oturduğunu ve namaz kılmadığını gördüm." [87]
Bayram namazlarından önce ve sonra namaz kılınıp kılınamayacağı konusunda görüş ayrılığı sahabe döneminden bu yana mevcuttur. Bu konuda görüş ayrılığı sürekli devam etmiştir. Şafiilerin dışındaki üç mezhep bayram namazından önce başka namazı caiz görmezler. Şafiiler ise bayram namazından önce de sonra da başka namaz kılmayı caiz görürler. Hanefiler bayram namazından sonra evde nafile kılmayı caiz,görmüşlerdir. Hüküm ise geniştir. Çoğunluğun görüşünün tercih edilmesi ise daha uygundur.
2088- Taberani, Ebu Mes'ud (r.a)'dan şu şekilde rivayet etmiştir:
"Bayram günü imamın çıkmasından önce namaz kılmak sünnetten değildir." [88]
2089- Taberani, İbni Şirin (r.a)'den rivayet etmiştir:
"Abdullah bin Mes'ud (r.a) ve Huzeyfe (r.a) insanları (bundan) nehye-derlerdi."
Yahut şöyle söyledi:
"Onlar (bayram günü) imamın çıkmasından önce namaz kıldığını gördükleri kimseyi oturtuyorlardı (yani namaz kılmasına müsaade etmiyorlardı)" [89]
2090- Taberani, İbni Şirin (r.a) ve Katade (r.a)'den rivayet etmiştir: [90]
"Abdullah bin Mes'ud (r.a) ondan (yani bayram namazından) sonra dört veya sekiz rek'at namaz kılardı. Ancak ondan önce namaz kılmazdı." [91]
Hanefi mezhebinin daha çok Abdullah bin Mes'ud (r.a)'un içtihadlarından ilham aldığını ve Hanefilerin bayram namazından sonra evlerde nafile namaz kılınmasını caiz gördüklerini daha önce görmüştük. Aşağıda gelen rivayet de buna delalet etmektedir:
2091- İbni Huzeyme, Ebu Said el-Hudri (r.a)'nin şöyle söylediğini rivayet etmiştir:
"Resulullah (a.s) bayram günü bir şey yemeden çıkmazdı. Çıktığında insanlara iki rek'at namaz kıldırırdı. Evine döndüğünde de iki rek'at namaz kıldı. Namazdan önce (yani bayram namazından önce) hiç bir şey (yani başka bir namaz) kılmazdı." [92]
2092- Ebu Davud, Ebu Hureyre (r.a)'den rivayet etmiştir: [93]
"Resulullah (a.s) şöyle buyurdu:
"Sizin şu gününüzde iki bayram bir araya geldi. Kim isterse bu (yani bayram) onun için cumayı karşılar. Ancak biz cuma kılacağız."
2093- Ebu Davud, Ata bin Ebi Rabah (r.a')'dan şöyle rivayet etmiştir: [94]
"Abdullah bin Zubeyr (r.a) cuma gününe denk gelen bayram gününde, günün ilk vaktinde bize bayram namazını kıldırdı. Sonra cumaya gittik. Yanımıza çıkmadı. Biz tek tek namaz kıldık. Abdullah bin Abbas (r.a) da Taif-'teydi. Geldiğinde bu hususu kendisine söyledik, O da: "Sünnete uygun olanı yapmış" dedi."
Bir rivayete göre de şöyle söylemiştir:
"Abdullah bin Zubeyr (r.a)'in döneminde cuma ile Ramazan bayramı aynı güne denk geldi. O da: "İki bayram bir günde toplandı" dedi ve ikisini (yani bayram namazı ile cuma namazını) birleştirdi. Her ikisini sabahleyin iki rek'at olarak kıldırdı (yani sadece iki rek'at namaz kıldırdı). Bundan sonra ikindiye kadar başka bir namaz kıldırmadı." [95]
Nesai'nin rivayetine göre de şöyle söylemiştir;
"Abdullah bin Zubeyr (r.a)'in döneminde cuma ile Ramazan bayramı aynı güne denk geldi. Yanımıza çıkmakta gecikti. Öyle ki gün bir hayli ilerledi. Sonra çıktı ve hutbe verdi. Hutbeyi uzattı. Sonra indi ve namaz kıldırdı. O gün halka cuma namazını kıldırmadı. Bu husus Abdullah bin Abbas (r.a)'a hatırlatıldı. O da: "Sünnete uygun olanı yapmış" dedi." [96]
2094- İbni Huzeyme, Vehb bin Keysan (r.a)'ın şöyle söylediğini rivayet etmiştir: [97]
"İbnİ Zubeyr (r.a)'in Mekke'de emir olduğu zaman onunla birlikte bulundum. Bir keresinde Ramazan -veya kurban- bayramı günü cuma gününe denk geldi. Gün hayli ilerleyinceye kadar çıkmakta gecikti. Sonra geldi ve minbere çıktı. Hutbe verdi ve hutbeyi uzattı. Sonra iki rek'at namaz kıldırdı ve cumayı kıldırmadı. Umeyye bin Abdişems oğullarından bazı kimseler onu bu yüzden tenkid ettiler. Derken bu husus Abdullah bin Abbas (r.a)'a ulaştı. O da şöyle söyledi:
"İbni Zubeyr sünnete uygun olanı yapmış."
Daha sonra bunun haberi İbni Zubeyer (r.a)'e ulaştı. O da şöyle söyledi:
"Hz. Ömer bin Hattab (r.a)'m iki bayramın bir araya gelmesi (aynı güne denk gelmesi) durumunda böyle yaptığını gördüm."
Bu metin Ahmed bin Abede'nin rivayet etmiş olduğu hadisin metnidir. (Müellif) şöyle söylemiştir:
"Abdullah bin Abbas (r.a)'m: "İbni Zubeyr sünnete uygun olanı yapmış" sözüyle ResuluIIah (a.s)'m sünnetini kasdetmiş olabileceği İhtimali bulunmakla birlikte, Hz. Ebu Bekir (r.a)'in veya Hz. Ömer (r.a)'in veya Hz. Osman (r.a)'ın veya Hz. Ali (r.a)'nin sünnetini kasdetmiş olması da mümkündür. Bu sözüyle hutbeyi namazdan önce vermekle sünnete uygun olanı yaptığı anlamım kasdettiğini sanmıyorum. Çünkü bu hareket ResuluIIah (a.s)'ın, Hz. Ebu Bekir (r.a)'in ve Hz. Ömer (r.a)'in sünnetlerine aykırıdır. O, bu sözüyle, bayram günü hutbeyi namazdan önce verme uygulamasıyla değil de cemaate yalnız bayram namazını kıldırdıktan sonra cuma namazını kıldırmamakla sünnete uygun olanı yapmış olduğu anlamını kasdetmiştir."
2095- İmam Malik, İbni Ezher'in mevlası (azatlısı) Ebu Ubeyd Sa'd bin Ubeyd'den rivayet etmiştir:
"O, Hz. Osman (r.a) ile birlikte (yani onun döneminde) bir bayramda bulundu. Bayram cuma gününe denk gelmişti. (Hz. Osman r.a) kenar yörelerin halklarına şöyle söyledi:
"Kim cumayı beklemek isterse Öyle yapsın. Kim de ailesinin yanma dönmek isterse ona da izin verdik." [98]
Hanbeliler cumanın zeval vaktinden önce kılınmasını caiz görmüşlerdir. Bunun gibi cuma ile bayramın aynı güne denk gelmesi durumunda avamın (halkın genelinin) cuma namazını kılmamasını da caiz görmüşlerdir. İmamın ise kılmasını gerekli görmüşlerdir. Bu konudaki delilleri konuyla ilgili olarak nakledilmiş rivayetlerdir. Ancak ilim adamlarının çoğunluğu bu konuda onların görüşlerine muvafakat etmemişlerdir. Onlar bayram namazını kılanın cuma namazını terketmesine ruhsat veren rivayetlerdeki ruhsatın bayram namazına çok uzak yörelerden gelenlere özel olduğunu söylemişlerdir. Bu gibilere esas itibariyle cuma farz değildir.
Aynı şekilde (çoğunluğu oluşturan ilim adamları) cuma namazının zeval vaktinden önce kılınabileceğine dair rivayetleri sübutu ve delaleti kesin rivayetler olarak görmemişlerdir (yani hem rivayet yönünden kesinlik arzetme-yen hem de ortaya koyduğu hüküm yönünden kesin olmayan rivayetler olarak görmüşlerdir). Bununla birlikte her iki konu da sahabe döneminden buyana üzerinde görüş ayrılığı bulunan konulardandır. Mezhep imamları arasında da bu görüş ayrılığı devam etmiştir. Çoğunluğun görüşü ihtiyata en uygun olan görüştür. Ancak hüküm geniştir. Bu konuyla ilgili ayrıntılı bilgilere daha önce cuma ile ilgili bölümde yer vermiştik. [99]
2096- Ebu Davud, Ebu Umeyr bin Enes'ten, o da Resulullah (a.s)'ın ashabından Umume'den rivayet etmiştir:
"Bir gurup Resulullah (a.s)'a gelerek kendilerinin Önceki akşam hilali gördükleri hususunda şahitlik ettiler. Resulullah (a.s) da onlara iftar etmelerini (yani oruca son vermelerini) ve ertesi sabah namazgahlarına (bayram namazı kılınacak yere) gelmelerini emretti." [100]
Çoğunluğa göre eğer, Şevval ayı hilalinin göründüğüne şahitlik edecek kimselerin gelmesi Şevval'in birinci gününün zeval vaktine kadar gecikirse Ramazan bayramı namazı ertesi gün kılınır. Aynı şekilde bir yerde hilalin göründüğü kesinleşir ancak başka yerde hava bulutlu olur ve oraya hilalin göründüğü haberi de ancak ertesi gün öğleden sonra yetişirse oradakiler (hilalin göründüğü haberinin ulaşmasından sonra) oruçlarını açarlar ve bayram namazını ertesi sabah kılarlar. Bazı fıkıhçılar Ramazan bayramında, asıl bayram günü şiddetli yağmur gibi bir mazeretin ortaya çıkması durumunda da bayram namazının ertesi sabah kılınabileceğine hükmetmişlerdir. Bu mazeret ertesi gün de devam ederse o zaman bayram namazı kılma yükümlülüğü düşer. Kurban bayramında ise bayram namazı üç gün ertelenebilir. Bu süre içinde mazeret ortadan kalkmazsa bayram namazı kılma yükümlülüğü düşer.
el-î'la'da şöyle denmektedir:
"Bu rivayet (yani yukarıda verilen rivayet) bayram namazının güneşin zevalinden (öğle vaktinin girmesinden) sonra kılınamayacağına delalet etmektedir. Çünkü gelen heyet Resulullah (a.s)'m huzurunda, hilali gördüklerine zeval vaktinden sonra şahitlik etmişler, Resulullah (a.s) da insanlara iftar etmelerini emretmiş ama bayram namazını o vakit kıldırmamış, aksine ertesi güne ertelemiştir. Bu da bayram namazının zeval vaktinden sonra kılınmasının caiz olmadığına delalet etmektedir. Aksi takdirde Resulullah (a.s) bayram namazım ertesi güne ertelemezdi. Fıkihçılarm, bayram namazının güneşin doğmasından önce kılınamayacağı üzerinde görüş birliğine vardıkları bilinmektedir. Hadisi şerif de zeval vaktinden sonra kılınması durumunda geçerli olmayacağına delalet etmektedir. Buradan bayram namazının vaktinin, güneşin doğması ile zeval vakti arası olduğu anlaşılmaktadır." [101]
İki kerahet vaktinin (yani güneşin doğuşu ve tam zeval vaktinin) göz-önünde bulundurulması şarttır. Bu vakitlerde namaz kılınmaz. [102]
2097- Buharı, Enes bin Malik (r.a)'ten rivayet etmiştir:
"O (yani Enes bin Malik r.a) mevlası (kölesi) İbni Ebi Utbe'ye Zaviye'de olduğu sırada emretti, ailesini ve çocuklarını topladı. Böylece şehir halkının kıldığı gibi namaz kıldı ve onların tekbirieri gibi tekbir getirdi." [103]
Aralarında Şafülerin de olduğu bazı fıkihçılar cuma namazı için ileri sürülen şartlan bayram namazı için ileri sürmemişlerdir, Enes bin Malik (r.a)'in hareketi de buna delalet etmektedir.' Hanefiler gibi bazı fıkıhçılar ise bayram namazının ancak cuma namazında ileri sürülen şartlar üzere kılınmakla caiz olduğunu söylemişlerdir. Bu mesele üzerinde görüş ayrılığı bulunmaktadır ve bu konudaki hüküm cuma namazındaki hükümden daha geniştir.
2098- Taberani, Şa'bi (r.a)'nin şöyle söylediğini rivayet etmiştir: "Abdullah bin Mes'ud (r.a) şöyle söyledi: "Kim bayram namazını kaçırırsa dört rek'at namaz kılsın." Umdetu'l-Kari'de Buhari'nin: 'Bayram Namazım Kaçıranın îki Rek'at Namaz Kılacağı' başlığını taşıyan babının içinde (yani bu babda yer alan hadislerin şerhinde) şöyle denmektedir:
"Bazıları kişinin istediğinde bunu dört rek'at olarak kılabileceğini söylemişlerdir. Bu Hz. Ali (r.a) ve Abdullah bin Mes'ud (r.a)'dan da rivayet edilmiştir. İmam Sevri ve Ahmed birt Hanbel de böyle söylemişlerdir.
Ebu Hanife ise şöyle söylemiştir:
"Bunu isterse kılar, isterse kılmaz. İsterse dört rek'at kılar, isterse iki rek'at kılar."
Durru'l-Muhtar'da da şöyle denmektedir:
"Eğer (bayram namazına gitmeğe) güç yetiremezse kuşluk namazı gibi dört rek'at namaz kılar."
Reddu'l-Muhtar'da şöyle denmektedir:
"Yani bunu kılması müstehabdır. Burada kuşluk namazı gibi demesinin amacı bu namazda bayram namazında olduğu gibi zevaid tekbirlerini getirmeyeceğine işarettir. Bu namaz bayram namazının yerine kılınan bir nafile namazdır." [104]
Daha önce mezheplerin bayram namazını kaçıran kimseyle ilgili görüşleri verilmişti. Hanefilere ve Malikilere göre bu namaz kaza edilmez. Hanbelilere ve Şafıilere göre ise Enes bin Malik (r.a)'in" hareketi dolayısıyla aynı nitelikte kaza edilir. [105]
2099- Kutubi Sitte sahipleri, Bera bin Azib (r.a)'in şöyle söylediğini rivayet etmişlerdir:
"Resulullah (a.s) Kurban bayramı günü Baki'e çıktı. İki rek'at namaz kıldırdı. Sonra yüzünü bize doğru çevirdi ve hutbe verdi. Şöyle buyurdu:
"Bizim şu günümüzde ilk olarak yaptığımız iş namaz kılmaktır. Sonra döneriz ve kurban keseriz. Kim böyle yaparsa bizim sünnetimize uygun olanı yapmıştır. Kim de namaz kılmadan önce kurban keserse onun kestiği ailesine ikram edeceği bir ettir. Bu, kurban türünden herhangi bir özellik taşımaz." [106]
2100- Ibni Mace, Kays bin Sa'd (r.a)'dan şöyle rivayet etmiştir: [107]
"Resulullah (a.s)'ın zamanında ne olduysa hepsini görmüşümdür. Sadece bir şey hariç: Ramazan bayramı gününde Resulullah (a.s) için def çalınıp şarkı söylenirdi."
2101- Buharı ve Müslim, Hz. Aişe (r.a)'den şöyle rivayet etmişlerdir: [108]
"Resulullah (a.s) yanıma girdi. O esnada yanımda Buas sarkılan söyleyen iki cariye vardı. (Resulullah a.s) yatağın üzerine uzandı ve yüzünü (öbür tarafa) çevirdi. Ardından Ebu Bekir (r.a) içeri girdi, beni azarladı ve: "Peygamberin yanında şeytanın mizmarları öyle mi!" dedi. Resulullah (a.s) ona doğru döndü ve; "Onları bırak" diye buyurdu. (Resulullah a.s) farketmeyince ben onlara (o iki cariyeye) işaret ettim, onlar da çıktılar."
Müslim'in nakletmiş olduğu bir rivayette de şöyle denmektedir:
"(İki cariye) ensârm Buas günlerinde düzmüş oldukları şeyleri bir ritimle söylüyorlardı. Ancak şarkıcı değillerdi..." [109]
Nevevi şöyle söylemiştir:
"İlim adamları müzik konusunda farklı görüşler ileri sürmüşlerdir. Hicaz ahalisinden bir gurup ilim adamı bunu mubah görmüştür. İmam Ma-lik'ten rivayet edilen bir görüşe göre o da bunu mubah görmüştür. Ebu Ha-nife ve Iraklı ilim adamları bunu haram görmüşlerdir. Şafii'nin mezhebine göre ise müzik mekruhtur. İmam Malik'in mezhebinde meşhur olan görüşe göre de mekruhtur. Müziği caiz görenler bu hadisi (yani yukarıda verilen hadisi) delil olarak görmüşlerdir. Diğerleri ise burada sözü edilen müziğin cesaret, çarpışma, çarpışmada beceri ve benzeri kavramlarla ilgili olduğunu, insanların nefislerini kötülüğe yönelten içerikler taşıyan bozucu (müfsid), tembelliğe itici ve çirkin muhtevalı müzik türlerinden olmadığını ifade etmişlerdir.
Kadı (Iyaz) şöyle söylemiştir:
"Sözü edilen iki kadının sarkılan savaş, cesaret gösterisi, kahramanlık ve üstünlük davalarıyla ilgiliydi. Bu, cariyeleri kötülüğe itecek türden değildir. Bunların söylenmesi de değişik türden müziğin söylenmesi gibi değildir. Burada şiir şeklinde yazılmış bir metnin yüksek sesle söylenmesi söz konusudur. Bu yüzden (Hz. Aişe r.a): "Ancak şarkıcı değillerdi" demiştir. Yani normalde şarkıcı kadınların usûl edindikleri gibi bir tarzda, şevk ve arzulan harekete geçirici, çirkin şeyleri ortaya koyucu, güzellerden sözedicİ, nefisleri tahrik edici, hisleri okşayıcı bir şekilde söylemiyorlardı. Müziğin söylenmesinde adet olduğu üzere seslerini uzatarak söylemiyorlardı. Aynı zamanda gizli hisleri ortaya çıkarıcı, sakin duranı harekete geçirici bir tarzda güzel şarkı söylemekle meşhur olmuş kimseler de değillerdi. Bu işi meslek ve kazanç kaynağı yapmış kimselerden de değillerdi. Araplar şiir okumayı da müzik olarak adlandırmaktadırlar. İşte bu (yani şiir okuma), üzerinde görüş ayrılığı bulunan müzik türünden değildir. Bu mubahtır. Sahabiler Arapların sadece şiir okumaktan ve terennümden (sözlerin veya şiirlerin hafif ritimle söylenmesinden) ibaret olan müzik uygulamasını caiz görmüşlerdir. Yine yas için ritimli şiirler okunmasını (hidâyı) da caiz görmüşlerdir. Bunu aynı zamanda Resulullah (a.s)'ın huzurunda da yapmışlardır. Bu ve bununla aynı sınıfa giren bütün uygulamalar caizdir ve haram olan müzik türüne girmemektedir." [110]
2102- Buharı, Hz. Aişe (r.a)'nin şöyle söylediğini rivayet etmiştir: [111]
"Bayram günü zenciler kalkan ve süngülerle oynuyorlardı. Ya ben Resulullah (a.s)'tan istedim yahut kendisi: "Onlara bakmak istiyor musun?" diye buyurdu. Ben: "Evet" dedim. Beni arkasında, yanağım kendi yanağına değecek şekilde durdurdu. (Adamlara da): "Olduğunuz yerde durun (oyununuza devam edin) ey Erfideoğulları!" dedi. Ben bıkınca: "Yeter mi?" diye buyurdu. "Evet" dedim. O da: "Öyleyse git" diye buyurdu."
İbni Hacer şöyle söylemiştir:
"Bu ayrı bir hadistir. Bazıları bunu (daha önce geçenle) birleştirmiş, bazıları da ayrı bir hadis olarak vermişlerdir. Bu ikinci hadis daha önce camilerle ilgili bablarda bir başka tankla Zühri'nin Urve (r.a)'den rivayetiyle verilmişti. el-Cevzeki'nin kitabında bu bölümde geçen hadis: "-Hz. Aişe (r.a)-dedi ki: "Bayram günü...." ibaresiyle verilmiştir. Buradan bunun da birinci gibi mevsul olduğu anlaşılmaktadır." [112]
Yüce Allah'ın, insanlığı yükümlü tuttuğu ve Hz. Muhammed (a.s)'le gönderdiği din olan İslâm'ı eksiksiz, mükemmel bir din kılması Allah'ın bu insanlığa bir rahmetidir. Bu dinden zorlukların kaldırılıp kolaylıkların getirilmiş olması da bu dinin mükemmelliğindendir. Hükümlerinde insan fıtratının gözetilmiş olması da bu dinin mükemmelliğindendir. İnsan fıtratına da doğru ve sağlıklı bir bakış ortaya koyabilme ve böylece doğrulara ulaşma kabiliyeti verilmiştir. Bu dinin vakıaya uygun, hükümleri insan hayatında görülebilen şartlara göre konulmuş olması ve olağan dışı durumlar için de ayrıca onlara göre hükümler konulmuş olması da bu dinin mükemmelliğindendir. İnsan hayatında ortaya çıkabilecek olağan dışı durumları göz önünde bulundurmuş ve bu durumlar için onların şartlarına uyacak hükümler koymuştur. Ancak bu hükümler Yüce Allah'ın bu insan için bu din kapsamında istediği ibadet, kulluk, Allah'a teslimiyet, O'na boyun eğme gibi ilkelere ters değildir. Bu gibi uygulamaların (ilkelerden uzaklaşmaksızın olağan dışı hallere göre şekil alan uygulamaların) namazlarda en açık bir şekilde ortaya çıkan görünümlerini bu bölümün maddeleri içinde göreceğiz.
İnsanın karşılaşabileceği olağan dışı durumlardan biri hastalıktır. İnsan bazı zamanlarda hasta olabilir. Bazı hastalık türleri vardır ki, insanın normal zamanlarda kıldığı gibi namazını kılmasını engeller. Şeriat bu durumu göz önünde bulundurmuş ve bu durumda insanın üzerindeki bazı yükümlülükleri hafifletmiştir. İnsan hayatında ortaya çıkan olağan dışı durumlardan biri de yolculuktur. Bazı insanlar çok uzun yolculuklara çıkmak zorunda kalabilirler.
Yolculukta çeşitli sıkıntılar vardır. İnsan yolcu olmadığı zamanlarda bulduğu imkânların bazılarını yolculuk esnasında bulamayabilir. Bu yüzden yolculuk hakkında bazı özel hükümler bulunmaktadır. Bazen insan tehlike dairesinin içine gireceği durumlarla karşı karşıya gelebilir. Bir çarpışma içinde olmak, yahut namazı normal hali üzere kılma durumunda çeşitli ihtiyaçlar içine düşebileceği durumlarla karşılaşmak böyledir. Bu yüzden şanı yüce olan Allah korku halleri için onlara özel hükümler koymuştur. Bu yüzden bu bölümü, yolcu namazı, hasta namazı ve korku namazı üzerinde duracağımız ayrı bir bölüm yaptık. Daha önce değişik münasebetlerle bu gibi durumlarla ilgili hükümlerin bazılarından söz edilmişti. Taharet bölümlerinde yolculuk, hastalık ve korku dolayısıyla uygulamaya konan esas hükümlerden farklı istisnai hükümlerden söz edildi. Yine namaz vakitleri bölümünde sözü edilen olağan dışı durumlarla ilgili esas hükümlerden farklı istisnai hükümler üzerinde duruldu. Burada bu konular üzerinde etraflıca bilgi verecek ve namazla ilgili uygulamaların bu gibi durumlardan nasıl etkileneceğinden söz edeceğiz. Yolcu namazı ile korku namazı arasında bir bağlantı vardır. Bunu Nisa suresinde her ikisinden aynı siyak içinde (aynı tarzda) söz edilmesinden anlıyoruz. Bunun yamsira bazı nasslar yolculuk ve hastalıktan aynı siyak içinde söz etmek suretiyle ikisi arasında bir bağlantı kurmuştur. Dolayısıyla bu hususları aynı böîüm içinde topladık. Bununla birlikte belirtilen durumların dışında da namazla ilgili esas hükümleri etkileyen olağan dışı durumlar bulunmaktadır. Ancak bu konulardan daha önce değişik vesilelerle söz edilmişti.
Yüce Allah'ın Nisa suresinde geçen konuyla ilgili sözünde yolcu namazı ile korku namazı arasında nasıl bağlantı kurulduğuna bakalım:
"Yolculuğa çıktığınızda, İnkarcıların size bir fenalıkta bulunmalarından korkarsanız namazı kısaltmanızda sizin için bir sakınca yoktur. İnkarcılar size apaçık düşmandırlar." [113]
"(Tehlikeli bir anda) sen onların arasında bulunup kendilerine namaz kıldırdığında içlerinden bir gurup seninle birlikte namaza dursun ve silahlarını da yanlarına alsınlar. Bunlar secde ettiklerinde arkanıza geçsinler ve henüz namaz kılmamış olan diğer gurup gelip seninle birlikte namaz kılsınlar. Bu arada tedbirlerini alsın ve silahlarını da yanlarında bulundursunlar. Kâfirler sizin silahlarınızdan ve eşyalarınızdan gafil olmanızı ve birden üzerinize baskın yapmak isterler. Yağmurdan dolayı sıkıntınız olur veya hasta olursanız silahlarınızı bırakmanızda sizin için bir sakınca yoktur. Ancak tedbirinizi alın. Allah kâfirler için aşağılayıcı bir azap hazırlamıştır." [114]
Şimdi Maide suresinde Yüce Allah'ın konuyla ilgili sözünde yolculuk ve hastalıktan nasıl aynı siyak içinde söz edildiğine bakalım:
"Ey iman edenler! Namaza kalktığınız zaman yüzlerinizi ve dirseklerinize kadar ellerinizi yıkayın, başlarınızı meshedin ve topuklarınıza kadar ayaklarınızı yıkayın. Eğer cünüp iseniz boydan boya yıkanın. Eğer hasta yahut yolculukta olursanız veya sizden biri tuvalet ihtiyacını görmüş olur ya da kadınlara dokunmuş olursanız da su bulamazsanız temiz bir toprakla teyemmüm edin. Onunla yüzlerinizi ve ellerinizi meshedin. Allah size bir zorluk çıkarmak istemiyor; ancak sizi temizlemek ve olur ki şükredersiniz diye üzerinize nimetini tamamlamak istiyor." [115]
İşte bu yüzden yolcu, hasta ve korku namazı ile ilgili maddeleri aynı bölüm içinde topladık. Şimdi bu bölümün maddelerine geçelim: [116]
Yolculuğun kendine özel hükümleri ve âdabı bulunmaktadır. Yolculuğun bazı âdabından bu kitabın dördüncü kısmında, adetler ve yaşayışla ilgili konular kısmında müstakil bir bölüm içinde söz edeceğiz. Burada ise yolcu namazına özel hükümleri anlatacağız. Bunun yer aldığı konu namazla ilgili genel bölümdü. Burada da bazı hükümleri vereceğiz.
Yolcunun gözetmesi gereken âdâbdan biri yolculuğa çıkmak istediğinde iki rek'at, yine yoldan döndüğünde de iki rek'at namaz kılmaktır. Gidiş ve dönüş arasında yolcunun namazı ile ilgili özel hükümler bulunmaktadır. Bu hükümlerden bazıları üzerinde görüş ayrılığı bulunmaktadır. Yolculuk esnasında iki namazm birleştirilmesi konusu, üzerinde görüş ayrılığı bulunan konulardandır. Hanefiler (hac esnasında) Arafat ve Müzdelife'de yapılan birleştirme dışında iki namazı birleştirmeyi caiz görmemektedirler. Arafat'ta öğle ile ikindi cem'i takdim ile birleştirilir, Müzdelife'de akşam ile yatsı cem'i te'hir ile birleştirilir. Bu konudaki görüş ayrılığından daha önce söz etmiştik.
Fıkıhçılar arasında üzerinde görüş birliği olan konulardan biri yolcunun dört rek'atlı namazları kasr etmesinin (iki rek'at olarak kılmasının) caiz olduğu konusudur. Ancak bu konunun tafsilatı üzerinde pek çok görüş ayrılığı bulunmaktadır.
Dört rek'atlı namazların kasr edilmesi Kitap, sünnet ve icma' ile caizdir. Kur'an-ı Kerim kasr ile korku arasında bağlayıcı bir irtibat kurmuştur. Çünkü İslâm'ın ilk dönemlerinde korku ile yolculuk arasında doğrudan bir bağlantı vardı (yani yolculuğa çıkan bir insan çeşitli tehlikelerle karşı karşıya oluyordu). Ancak Resulullah (a.s) yolcu namazının mutlak anlam ifade ettiğini ve kasr edileceğini (yani tehlike olsa da olmasa da yolculuk esnasında dört rek'ath namazların iki rek'at olarak kılınabileceğini) ve Kur'an-ı Kerim'de her ikisi bir arada zikredilmiş olmakla birlikte yolculukta namazın kasrının şer'i olması için her zaman korku ile bağlantısının bulunmasının gerekli olmadığım açıklamıştır. Kasr ise dört rek'atlı namazların iki rek'ata indirilmesidir. Dolayısıyla sabah ve akşam namazlarında kasr olmaz.
Hanefiler şöyle söylemişlerdir:
"Yolcu için kasr vaciptir. Çünkü her dört rek'ath namazda yolcunun kılması farz olan miktar iki rek'attır. Dolayısıyla kasıtlı olarak bunun sayısının artırılması caiz olmaz. Yanılarak artırması durumunda ise sehiv secdesi yapması gerekir. Eğer dört rek'ata tamamlarsa bununla birlikte ilk iki rek'attan sonra teşehhüd miktarı oturursa onun için ilk iki rek'at farz namaz yerine geçer, son iki rek'at da onun açısından nafile olur. Ancak günâh işlemiş olur. Ama eğer ilk iki rek'attan sonra teşehhüd miktarı oturmamış olursa namazı geçersiz olur."
Malikilerin bazıları: "Kasr müekked sünnettir" demişlerdir. Şafiiler ve Hanbeliler ise şöyle söylemişlerdir:
"Kasr bir ruhsattır. Bu itibarla yolcu, namazını tamamlamakla kasr etmek arasında seçim hakkında sahiptir."
Hanbelilere göre kasr efdaldir (daha iyidir). Şafiilerde ise hangisinin efdal (daha iyi) olduğu konusunda bazı açıklamalar bulunmaktadır. Çoğunluk günâh bir yolculuğa çıkan yolcunun kasr hakkına sahip olmadığı görüşündedirler. Ancak Hanefiler bu görüşe muhalefet etmektedirler. Onlar her yolcu için kasrı caiz görmektedirler.
Fıkıhçılar bir insanın ne kadar bir yola gitmeğe niyet etmesi durumunda namazı kasr etmesinin caiz olacağı konusunda (yani kasrı caiz kılan asgari yol mesafesi konusunda) görüş ayrılığına düşmüşlerdir. Hanefilerin görüşleri esas alınınca bu mesafe 81 km olarak belirlenmektedir. Hanbelilerin ve Şa-fiilerin görüşlerine göre ise bu miktar 77 km olarak tesbit edilmektedir. Malikilerin görüşlerine göre de 89 km olarak belirlenmektedir.
Mezheplerin hiç birinde bu mesafelerin belirlenmesinde bu mesafelerin ne kadar zamanda katedileceği esas alınmamaktadır. Bütün bu mesafeler kişinin bu kadar yolu katetmeğe niyet etmesine bağlıdır (yani bir insanın bu kadar yolu katetmesi değil bu kadar yolu katetmek niyetiyle yola çıkması esas alınır).
Hanefiler şöyle söylemişlerdir:
'Yolculuğa çıkmaya niyet etmeksizin evinden çıkıp sonra yolculuk niyeti taşımadan bir yerden bir yere geçen bir kimse yolcu sayılmaz."
Hanbelilere göre mesafenin yaklaşık 5.5 km az olması zarar vermez. Ma-Iikilere göre de mesafenin 21 km eksik olmasının bir zararı olmaz (yani yine de yolcu sayılabilir).
Malikiler diğerlerinden farklı olarak bu mesafe sınırlamasından Mekke, Mina, Müzdeîife ve Muhassab ahalisini müstesna tutmuşlardır. Onlara göre bu yerlerin ahalileri Arafat'ta vakfeye durmak üzere çıktıklarında hac günlerinde oldukları sürece namazlarını kasr ederler. Sadece kendi yurtlarından olduklarında kasr edemezler (yani Mekke halkı Mekke içinde, Müzdeîife halkı Müzdeîife içinde namazlarını kasr edemezler). Bazıları en kısa yolculuk için bile kasrı caiz görmekle bunu genel bir ruhsat olarak değerlendirmişlerdir. Ancak bu görüş bir şey ifade etmemektedir. Çünkü bir insanın ikamet ettiği yerden çok yakın bir yere geçmesi yolculuk olarak görülmez.
Namazları kasr etmek için yolculuğa başlamadan önce yolculuğa niyet etmiş olmak yeterli olmaz. Bunun yanısıra oturduğu beldenin sınırlarının (yani ikamet edilen alanın sınırlarınm) dışına çıkması gerekir.
Fıkıhçılar namazların kasr edilmesinin caiz olacağı yolculuğun kişinin içinden çıktığı beldenin oturulan alanının sınırları dışına çıkmasıyla başlayacağı üzerinde görüş birliğine varmışlardır. Yolculuktan kendi beldesine döndüğü zaman da en kenardaki evin hizasından içeri girdiği andan itibaren namazlarını tam kırması gerekir.
Hanefilere göre bir kimse bir yerde onbeş gün veya daha fazla oturmaya niyet ettiği andan itibaren mukim (yerli) olur ve artık namazlarını tam kılması gerekir. Eğer bir yerde bu kadar oturmaya niyet etmezse kendi beldesinin oturulan alanının dışına çıktığı andan yemden bu alanın içine dönünceye kadar namazlarını kasr ederek kılması gerekir. Eğer bir ihtiyacını görmek ve ihtiyacını gördükten sonra geri dönmek üzere çıkar ve gittiği yerde oturma niyeti taşımaz, ancak gittiği yerde "bugün yarın dönerim" niyetiyle kalırsa, kaldığı süre ne kadar uzasa da yine yolcu hükmündedir.
Başkasına tabi olan ve iş elinde olmayan bir kimse açısından tabi olduğu kimsenin niyeti esas alınır. Savaşçılar savaş halinde veya kuşatma altında olurlarsa onbeş günden fazla kalmaya niyet etseler bile namazları kasr ederek kılarlar. Çünkü bu durumda niyete itibar edilmez. Zira savaş ve kuşatma halinde ne gibi gelişmelerin olacağı bilinmez. Malikiler ve Şafiiler: "Bir kimse bir yerde dört gün kalmaya niyet ederse namazlarını tam kılar" demişlerdir.
Malikilerin ve Şafiilerin bazıları giriş ve çıkış günlerini bu süreye dahil etmemişlerdir.
Hanbeliîer de şöyle söylemişlerdir:
"Eğer dört günden fazla veya yirmi vakit namaz süresinden fazla kalmaya niyet ederse namazlarını tam kılar." Hanbelilere göre giriş ve çıkış günleri de bu süreye sayılır. Eğer bir ihtiyacını görme niyeti taşır ve her an bu ihtiyacını gidereceği beklentisi içinde olur, yahut sürekli bir şeyi başarma beklentisi içinde olur, yahut düşmana karşı cihad beklentisi içinde olur, yahut bugün-yann yola çıkma hazırlığı içinde olursa Malikilere, Hanbelilere ve Ha-nefilere göre böyle biri süre ne kadar uzasa da namazlarını kasr ederek kılabilir. Şafiiler ise böyle birinin giriş ve çıkış günleri dışında onsekiz gün namazlarını kasr edebileceğini söylemişlerdir.
Bazı haİler vardır insan başkasının hükmüne bağımlı olması sebebiyle ne tür bir uygulamaya tabi olacağmı ancak gelişmelere göre veya soruşturma yapmak suretiyle öğrenebilir. Henüz hakkında hüküm verilmemiş olan tutuklu veya uzak bir beldede öğrenim gören öğrenci böyledir. Böyle biri bir yerde mukim sayılmasını gerektirecek kadar veya daha fazla kalacağını kesin şekilde anladığında veya bu konuda kendisinde kuvvetli bir zan oluştuğunda namazlarını tam kılması gerekir.
Eğer yolcu, mukim birine uyarak namaz kılarsa yolcunun da namazını tam kılması gerekir. Hatta son teşehhüdde uymuş olsa bile yine tam kılmalıdır. Ancak Hanefiler namazın normal vakti dışında yolcunun mukime uymasını caiz görmemişlerdir (yani kaza kılarken uyamaz).
Hanefilere ve Hanbelilere göre namaza başlarken kasra niyet etmek şarttır. Malikiler ise yolculuğa çıktıktan sonraki ilk namazda kasra niyet etmeyi yeterli görmüşlerdir (bundan sonra yolculuk süresince kıldığı diğer namazlarda kasra niyet etmesi şart değildir). Hanefilere göre ise yolcunun namazı kasr ile kılması için kasra niyet etmesine ihtiyaç yoktur.
Şafiiler namazın başından sonuna kadar yolculuk hükmünün devamını şart koşmuşlardır. Mesela eğer bindiği gemi o daha namazı bitirmeden ikamet ettiği beldeye yanaşırsa, yahut (gittiği yerde mukim sayılmasını gerektirecek kadar bir süre) ikamet etmeye niyet edip etmediğinde şüphe ederse namazını tam kılar.
Mukim yolcuya uyarsa yolcunun selâm vermesinden sonra namazını tamamlar. İmamlık eden yolcunun iki selâmdan sonra: "Etimmu salâtekum fe inni musâfir (Namazınızı tamamlayın ben yolcuyum)" demesi müstehabdir. Bununla birlikte eğer kendisine uyanları daha namaza başlamadan önce uya-rırsa bu daha güzeldir. Hanefilere göre yolcu olan imamının selâm vermesinden sonra namazının kalan kısmım tamamlayan kimse yine imamının arkasın-daymış gibi sayılır, dolayısıyla herhangi bir şey okumaksızın sadece bir Fatiha okuma miktarınca bekler, sonra riikuya gider.
Yolculuk esnasında bir namazını vaktinde kılamayan kimse bunu ikamet halinde kaza ederse Hanefilere ve Malikilere göre iki rek'at olarak kaza eder. Aynı şekilde mukim iken kaçırdığı bir namazı yolculuk esnasında kaza ederse dört rek'at olarak kaza eder.
Şafiiler ve Hanbeliler bu konuda şöyle söylemişlerdir:
"Mukim iken kaçırılan namaz yolculukta kaza edilirse mukim iken nasıl kılınması gerekiyorsa öyle kaza edilir. Ama yolculuk esnasında kaçırılan namaz ikamete niyet edildikten sonra kaza edilirse kasr edilmeden tam olarak kaza edilir."
Nevevi şöyle söylemiştir:
"Fıkıhçılar yolculukta mutlak nafilelerin kılınmasının müstehab olduğunda görüş birliğine varmışlardır. Ancak râtibe nafilelerin (yani sünnetlerin) kılınmasının müstehab olup olmadığı konusunda farklı görüşler ileri sürmüşlerdir. Abdullah bin Ömer (r.a) ve daha başkaları bu namazları ter-ketmişlerdir. İmam Şafii, onun ashabı ve çoğunluk ise bunların kılınmasını müstehab görmüşlerdir.
Hanefiler ise şöyle söylemişlerdir:
"Yolcu güven içinde ve rahat olduğunda sünnetleri kılar. Yani belli bir yerde ikamet ediyor ve yolculuk halinde değilse sünnetleri kılar. Ama eğer korku halinde olursa, yahut bir şeyden kaçıyor olursa yahut yolculuk halinde olur, ya da arkadaşlarıyla beraber bulunur da arkadaşları onun bir yerde uzun süre kalmasından rahatsız oluyor olurlarsa o zaman sünnetleri ter-keder. Bu gibi durumlarda mutlak nafileleri terketmesinin uygun olacağı öncelikli olarak söz konusudur." [117]
Daha önce namaz vakitleri bölümünde iki namazm birleştirilmesi konusu geçmişti. Oraya bakılabilir. İleride nasslarla ilgili yorumlarda ve dersler ve öğütler kısmında bu konuda okuyucunun ihtiyaç duyacağı tamamlayıcı bilgiler verilecektir. [118]
2103- Müslim, Enes bin Malik (r.a)'ten rivayet etmiştir:
"Yahya bin Yezid el-Hunai dedi ki:
"Enes (r.a)'e, namazın kasrı hakkında soru sordum. O da şöyle söyledi:
"Resulullah (a.s) üç mil veya üç fersah mesafesinde yola -buradaki tereddüt Şu'be'den kaynaklanmaktadır- çıktığında (dört rek'ath namazları) iki rek'at kılardı." [119]
Yukarıdaki rivayetten Resulullah (a.s)'ın üç mil veya üç fersah yola gitmek niyetiyle çıkması üzerine namazları kasrettiği anlamı çıkmamaktadır. Aksine bu kadar mesafe ikamet edilen alandan uzaklaşınca ve bu kadar mesafede dört rek'ath bir namazın vaktinin girmesi durumunda bu namazı iki rek'at olarak kıldığı anlaşılmaktadır. Yolcu ise normalde daha önce verdiğimiz ve fıkıhçıların bildirmiş oldukları mesafelere gitmek niyetiyle yola çıkması durumunda, ikamet edilen alanın ve orası ile bağlantılı olan kenar yerlerin dışına çıktığı andan itibaren namazı kasr etme hakkına sahiptir.
2104- İmam Malik, Malik bin Enes (r.a)'ten rivayet etmiş, o da kendisine Abdullah bin Abbas (r.a)'tan nakledildiğini bildirmiştir: [120]
"O (yani Abdullah bin Abbas r.a) Mekke ve Taif arası kadar bir mesafede (yani bu kadarlık bir yola çıkması durumunda) namazları kasr ederdi. Aynı şekilde Mekke ve Usfan ve Mekke ve Cidde arası mesafelerde namazları kasrederdi."
Malik: "Dört bureydlik mesafe" demiştir. [121]
Bir fersah 5544 metre kadardır. Bundan dolayı Malikiler dört bureydi yaklaşık 89 km olarak belirlemişlerdir. Bir bureyd bir görüşe göre dört fersaha denktir. Buna göre bir bureyd yaklaşık 23 km'yi bulmaktadır. Bu itibarla ilim adamları gidilecek mesafenin dört bureydden biraz az olması durumunda da namazların kasr edilmesinde sakınca görmemişlerdir. Buna genel giriş kısmında işaret etmiştik. Bugün Mekke ile Cidde arasındaki mesafe ve Mekke ile Taif arasındaki mesafe seksen km'den biraz azdır. Bir görüşe göre de bir bureyd iki fersahtır. İlim adamlarının bu konuda iki ayrı görüşlerinin olduğunu bilmekteyiz. Ancak fetvaya esas alınan görüşe göre namazların kasr edilmesini caiz kılacak mesafenin 45 km. olduğu görüşü değildir.
2105- İmam Malik, Salim bin Abdullah bin Ömer'den rivayet etmiştir:
"Onun babası Reym'e veya Zatu'n-Nusub'a doğru bineğe bindi ve bu yolculuğu esnasında namazları kasr etti."
İmam Malik bu mesafenin dört bureyd olduğunu söylemiştir. Yine onun bir başka rivayetinde de şöyle denmektedir: [122]
"O (yani Sâlim'in babası) Zâtu'n-Nusub'a doğru bineğine bindi ve bu yolculuğu esnasında namazı kasr etti."
İmam Malik, Zâtu'n-Nusub ile Medine'nin arasındaki mesafenin dört bu-reyd olduğunu söylemiştir. [123]
Yine onun bir başka rivayetinde şöyle denmektedir:
"Abdullah bin Ömer (r.a) bir tam günlük yolculuğunda namazları kasr ederdi." [124]
Onun Nafi'den naklettiği bir başka rivayetinde de şöyle denmektedir:
"O (yani Nafi') Abdullah bin Ömer (r.a) ile birlikte bir bureydlik yolculuğa çıkardı ama namazı kasr etmezdi." [125]
Nafi'den nakletmiş olduğu bir başka rivayette de şöyle denmektedir:
"Abdullah bin Ömer (r.a) Medine'den Hayber'e yolculuk eder ve namazları kasr ederdi." [126]
Hayber ile Medine-i Münevvere arasındaki mesafe yaklaşık 140 km'dir. Yukarıdaki rivayetlerin birinde gidilen yolun mesafesinin bir bureyd olması durumunda namazın kasr edilmediği belirtilmektedir. Bu, dört mezhepte de fetvaya esas alınan, her yolculukta namazın kasr edilemeyeceği (namazın kasr edilebilmesi için gidilecek yolun belli bir mesafeye ulaşmasının gerektiği) görüşünün delilidir. Bir tam gün yolculukta namazın kasr edilmesiyle ilgili rivayet de daha önce belirttiğimiz bir hususa bir yönden delildir, Şöyleki, herhangi bir bineklinin normal bir yolculukla ve dinlenerek, Hanefilerin Ölçü o-larak aldıkları üç günde katedeceği mesafeyi bir başka binekli hızlı ve yorucu bir yolculukla bir günde katedebilir.
Yahut Şafiilerin ve Hanbelilerin ölçü olarak aldıkları iki günde alınan mesafe hızlı bir yolculukla bir günde katedilebilir. Her halükârda dört mezhepte de fetvaya esas alman ölçülerin birbirlerine yakın oldukları görülmektedir. Çünkü yolculuğun sürelerinin belirlenmesinde esas alınan mikyaslar (ölçekler) birbirinden farklıdır. Bazıları bu süreyi üç bazıları iki gün olarak belirlemiş olsalar da sonuçların farklı olması yolculuk sürelerinin belirlenmesinde esas alman mikyasların (ölçeklerin) farklı olmasından ileri gelmektedir (yoksa mesafeler birbirine yakındır).
2106- Buhari ve Müslim, Enes bin Malik (r.a)'in şöyle söylediğini rivayet etmişlerdir: [127]
"Öğle namazını Medine'de Resulullah (a.s) ile birlikte dört rek'at olarak kıldım.
Sonra Mekke'ye gitmek üzere yola çıktı. Zu'1-Huleyfe'de ikindi namazını iki rek'at olarak kıldı."
Yine Buhari'in Sahih'inde yer alan bir rivayete göre de şöyle söylemiştir:
"Resurullah (a.s), Medine'de dört rek'at kıldı. Zu'1-Huleyfe'de de iki rek'at kıldı. Sonra sabah oluncaya kadar Zu'1-Huleyfe'de kaldı. Daha sonra bineğine binip yola çıkınca telbiye getirmeye başladı." [128]
Bir başka rivayete göre de şöyle söylemiştir: "Zannediyorum sabah oluncaya kadar orada kaldı." [129] Bir rivayete göre de şöyle söylemiştir:
"Onların her ikisinde de (yani hem hacda hem umrede) yüksek sesle telbiye yaptıklarını duydum." [130]
Bu rivayet, yolculuğa çıkan birinin oturduğu beldenin ikamet edilen kısmının yani içerisinde evler bulunan alanın tamamen dışına çıkıncaya kadar namazları kasr etmeye başlamayacağına delalet etmektedir. Sanıyorum bu rivayet bu maddenin başında vermiş olduğumuz ve yine Enes bin Malik (r.a)-'ten rivayet edilmiş olan hadisi şerifi açıklamaktadır. Orada Resuluilah (a.s)-'ın uzak bir yere gitmek gayesiyle yola çıktığını ancak üç mil veya üç fersah uzaklaştıktan sonra dört rek'atlı bir namazın vaktinin girdiğini ve bu namazı iki rek'at olarak kıldığını belirtmiştik. Zu'1-Huleyfe de Medine'den 8 km uzaklıktadır. Bu rivayet, daha önce vermiş olduğumuz ve Enes (r.a)'ten rivayet e-dilmiş olan hadisi şerifi açıklamaktadır.
2107- İmam Malik, Abdullah bin Ömer (r.a)'in mevlası (azatlısı) Nafi-'den rivayet etmiştir:
"Abdullah bin Ömer (r.a) hac veya umre için yola çıktığında Zu'l-Hu-leyfe'de namazları kasr ederdi."
Bu rivayet de bizim yukarıda yapmış olduğumuz açıklamayı desteklemektedir. [131]
2108- Müslim, Cubeyr bin Nufeyr (r.a)'den şöyle rivayet etmiştir: [132]
"Şurahbil bin es-Semt ile birlikte onyedi veya onsekiz mil uzaklıkta olan bir köye gittik. (Dört rek'atlı namazları) iki rek'at kıldı. Bunu kendisine söyledim. "Ömer (r.a)'in Zu'1-Huleyfe'de iki rek'at kıldığını gördüm" dedim. Ben (durumu) kendisine söyledim. O: "Ben Resuluilah (a.s)'m nasıl yaptığını gördüysem öyle yaparım" dedi."
Müslim'in rivayetinde yine bu isnad ile İbni's-Semt'ten nakledilmiş Şurahbil'in adından söz edilmemiştir. Oradaki rivayete göre (ravi) şöyle söylemiştir:
"Humus'tan onsekiz mil uzaklıkta bulunan ve adına Dumin denilen bir yere geldi." [133]
Nevevi Müslim Şerhi'nde Dumin kelimesinin hem Dumin hem de Devmin olarak okunduğunu söylemiştir.
Bu rivayet, namazların kasrının caiz olduğu asgari yol mesafesinin belirlenmesinde esas alınamaz. Çünkü Resuluilah (a.s)'ın Zu'1-Huleyfe'de namazı kasr ile kılması uzun bir yolculuğa çıkmış olması dolayısıyla idi. Hz. Ömer (r.a)'in de uzun bir yolculuğa çıkmış olduğundan dolayı adı geçen yerde namazı kasr ile kıldığı kabul edilmiştir. Çok kısa bir yolculuk için beldesinden çıkan bir kimsenin bu yolculuğunun (namazları kasr etmeği caiz kılacak) bir yolculuk kabul edileceği kanaati taşıyanın bu kanaati yanlıştır. İnsan, yerine göre gezinti için bulunduğu beldeden çıkarak Zu'1-Huleyfe üe Medine arasındaki mesafeden daha uzun bir mesafe uzağa gidebilir. Bu hiç bir geleneğe göre yolculuk ve Yüce Allah'ın Kur'an-ı Kerim'de namazların kasr edilmesi için sebep olarak gösterdiği yeryüzünde dolaşma (darb) sayılmaz.
Yüce Allah Kur'an-ı Kerim'de bununla ilgili olarak şöyle buyuruyor:
"Yolcııluğa çıktığınızda, inkarcıların size bir fenalıkta bulunmalarından korkarsanız namazı kısaltmanızda sizin için bir sakınca yoktur." [134]
2109- İmam Malik, Abdullah bin Ömer (r.a)'den rivayet etmiştir:
"O (yani Abdullah bin Ömer r.a) Mekke'de on gün kaldı ve bu süre içinde imamın arkasında kıldığı namazların dışındaki namazları kasr ediyordu. İmamın arkasında kıldığı namazları ise aynen onun namazı gibi kılıyordu." [135]
Bir başka rivayete göre de o şöyle derdi:
"İkamete niyet etmediğim sürece bu beni oniki gün alıkoysa da yolcu namazı kılarım." [136]
2110- İmam Malik, Abdullah bin Ömer (r.a)'in mevlasi (azatlısı) Nafi-'den rivayet etmiştir:
"Abdullah bin Ömer (r.a) imamın arkasında dört rek'at kılardı. Kendi başına kıldığında ise iki rek'at olarak kılardı." [137]
2111- Buharı ve Müslim, Abdullah bin Mes'ud (r.a)'dan şu şekilde rivayet etmişlerdir: [138]
"Esved Neha'i'nin kardeşi olan Abdurrahman bin Yezid dedi ki:
"Hz. Osman bin Affan (r.a) bize Mina'da dört rek'at namaz kıldırdı. Bu husus Abdullah bin Mes'ud (r.a)'a söylendi. O da şöyle söyledi:
"Ben Mina'da Resulullah (a.s) ile iki rek'at namaz kıldım. Yine Hz. Ebu Bekir (r.a) ile iki rek'at kıldım. Hz. Ömer (r.a) ile iki rek'at kıldım. Sonra sizin önünüzde yollar çeşitlendi. Keşke dört rek'attan nasibim, kabul edilmiş iki rek'at (nasibi kadar) olsa."
Ebu Davud'un nakletmiş olduğu bir rivayette şu fazlalığa yer verilmiştir:
"Emirliğe geçtiğinin ilk dönemlerinde Hz. Osman (r.a) ile ..." daha sonra hadisin kalan kısmı verilmiştir. [139]
Nesai'nin rivayetine göre de şöyle söylemiştir:
"Hz. Osman (r.a) Mina'da dört rek'at kıldırdı. Bunun haberi Abdullah bin Mes'ud (r.a)'a ulaştı. O da şöyle söyledi:
"Ben Resulullah (a.s) ile birlikte Mina'da iki rek'at kıldım." [140] Yine onun bir başka rivayetine göre de şöyle söylemiştir:
"Resulullah (a.s) ile birlikte yolculukta iki rek'at kıldım. Hz. Ebu Bekir (r.a) ile birlikte de iki rek'at kıldım. Hz. Ömer (r.a) ile birlikte de iki rek'at kıldım." [141]
İnsanların Hz. Osman (r.a)'ı tenkid ettikleri bir husus da yolcu iken namazı tam kılmasıydı. Ancak bundan dolayı tenkid etmemeleri gerekirdi. Çünkü Hz. Osman (r.a), yaptığı örnek alınacak râşid bir halifeydi. Şüphesiz onun böyle yapmasında esas aldığı bir değerlendirmesi vardı. Daha önce de gördüğümüz üzere Şafiiler ve Hanbeliler yolculukta namazı kasr etmeyi de tam kılmayı da caiz görmektedirler.
İbni'l-Kayyım, Zâdu'l-Mead'da şöyle söylemiştir:
"Hz. Osman (r.a), hilafetinin son döneminde (yolculukta) namazı tam kıldı. Bu kendisine karşı çıkılmasının sebeplerinden biriydi. Ancak söz konusu hareketiyle ilgili çeşitli yorumlar yapılmıştır:
Birinci yorum: O yıl bütün Araplar hacca gelmişlerdi. Hz. Osman (r.a) da, yolculukta da hazerde (mukimken) de namazın iki rek'at olduğu zannma kapılmamaları için onlara namazın dört rek'at olduğunu öğretmek istemişti. Böyle bir yorum yapılmış olmakla birlikte şunu da bilmek gerekir ki onların böyle bir uygulamaya muhatap tutulmaları Resulullah (a.s)'m haccın-da daha uygun olurdu. Çünkü o zaman daha yeni Müslüman olmuşlardı ve namazı da yeni yeni öğreniyorlardı. Bununla birlikte Resulullah (a.s) onlara karşı böyle bir uygulamaya başvurmamıştır.
ikinci yorum: O, insanların imamıydı (devlet başkanlarıydı). İmam ise her nereye yerleşse işi oradadır ve orası
yönetimi (velayeti) altında olan yerdir. Dolayısıyla orası onun vatanı sayılır. Böyle bir yorum yapılmış olmakla birlikte şunu da bilmek gerekir ki, bütün yaratıkların üzerine imam kılman Resulullah (a.s) böyle bir uygulamaya daha lâyıktı. O mutlak imamdı. Bununla birlikte O dört rek'at kıldırmadı.
Üçüncü yorum: Mina onun zamanında inşa edilmiş ve İçinde çok sayıda mesken bulunan bir kent halini almıştı. Resulullah (a.s) zamanında ise bu evler yoktu ve boş bir alandı. Hz. Osman (r.a) da kasr'ın sadece yolculuğun devam ettiği zamanda söz konusu olacağı hükmünü çıkarmıştı. Bu yorumun yapılmış olmasıyla birlikte Resulullah (a.s)'ın Mekke'de on gün kaldığını ve bu süre içinde namazları kasr ettiğini bilmek gerekir.
Dördüncü yorum: O, üç gün kalmıştı. Resulullah (a.s) da: "Muhacir hac görevlerini yerine getirdikten sonra üç gün ikamet eder" diye buyurmuştu. Bu sözünde "ikamet eder" ibaresini kullanarak kastedilen kişiyi mukim olarak adlandırmıştır. Mukim ise yolcu değildir. Bu yorumun yapılmış olmasına rağmen bilmek gerekir ki, bu ifadede sözü edilen ikamet, yolculuk esnasında gerçekleşen şartlı ikamettir, yoksa yolculuğun tersi olan ikamet değildir. Nitekim Resulullah (a.s) Mekke'de on gün kalmış ve bu süre içinde namazları kasr etmiştir. Yine Mina'da şeytan taşlama günlerinde üç gün süreyle kalmış ve bu süre içinde namazlarını kasr etmiştir.
Altıncı yorum: O, Mina veya Mekke'den evlenmişti. Yolcu ise bir yerde kalır ve orada evlenirse yahut hanımının oturduğu bir yere giderse namazlarını tam kılar. Bu konuda Resulullah (a.s)'tan merfu bir hadis nakledilmiştir. İkrime bin İbrahim el-Ezdi, Ebu Zenâb'dan, o da babasından (babasının) şöyle söylediğini rivayet etmiştir: "Hz. Osman (r.a) Mina halkına namazı dört rek'at kıldırdı ve şöyle söyledi:
"Ey insanlar! Ben buraya geldiğimde burada evlendim. Ben Resulullah (a.s)'ın şöyle buyurduğunu duydum:
"Bir adam bir beldede evlenirse orada mukim kimsenin kıldığı gibi namaz kılar."
Bunu Ahmed bin Hanbel, Müsned'inde ve yine Abdullah bin Zubeyr el-Humeydi Müsned'inde rivayet etmiştir. Beyhaki bu hadisin senedinin kopuk (munkatı1) ve İkrime bin İbrahim'in zayıf biri olduğunu söyleyerek bu rivayeti illetli (zayıf) görmüştür.
Ebu'I-Berekât İbni Teymiyye de şöyle söylemiştir:
"Buradaki zayıflık iddiası üzerinde biraz durmak mümkündür. Çünkü Buhari adı geçen kişiyi Tarih'inde zikretmiş ve tenkid etmemiştir. Oysa ten-kid edilenlerin, zayıfların bu yönlerini bildirmek Buhari'nin adetiydi. Bunun yamsıra Ahmed bin Hanbel ve Abdullah bin Abbas (r.a) daha önce, yolcunun bir yerde evlenmesi durumunda namazlarını tam kılmasının gerektiğini bildirmişlerdir. İmam Ebu Hanife'nin, İmam Malik ve ashabının görüşleri de böyledir. Hz. Osman (r.a) için gösterilen mazeretlerin en güzeli de budur. Ancak İbni Hacer bu mazereti kabul etmemiş ve şöyle söylemiştir:
"Rivayete göre Hz. Osman (r.a)'ın namazını tam kılmasının sebebi o-nun, namazı kasr etmenin sadece yolculuk halinde olanlara özel olduğu, yolculuğu esnasında bir yerde ikamet edenin ise mukim hükmünde olduğu dolayısıyla namazını tam kılması gerektiği görüşünde olmasıydı. Bu konudaki delil ise Ahmed bin Hanbel'in hasen bir senedle Abbad bin Abdullah bin Zubeyr'den nakletmiş olduğu bir rivayettir. [142] Bu rivayete göre Abbad bin Abdullah bin Zubeyr şöyle söylemiştir:
"Muaviye (r.a) hac için bizim yanımıza geldiğinde bize Mekke'de öğle namazını iki rek'at olarak kıldırdı. Sonra Daru'n-Nedve'ye gitti. Bu sırada Mervan ve Amr bin Osman yanma girdiler ve: "Amcanın oğlunun işini bozdun. Çünkü o namazı tam kıldırmıştı" dediler. (Ravi) dedi ki: "Osman (r.a) Mekke'ye geldiğinde namazları tam kıldırmıştı. Orada öğleyi, ikindiyi ve yatsıyı dörder dörder (rek'at) kıldırmıştı. Mina ve Arafat'a çıktığında ise kasr etmişti." [143]
İbni Battal da şöyle söylemiştir:
"Bu konuda en sağlıklı yorum Hz. Osman (r.a) ile Hz. Aişe (r.a)'nin, Resulullah (a.s)'ın ümmetini düşünerek kolay olanı tercih ettiği görüşünde oldukları, kendilerinin ise zor olanı tercih ettikleridir."
2112- Buharı ve Müslim, Abdullah bin Ömer (r.a)'in şöyle söylediğini rivayet etmişlerdir: [144]
"Resulullah (a.s) bize Mina'da iki rek'at namaz kıldırdı. O'ndan sonra Hz. Ebu Bekir (r.a) de (aynı şeyi yaptı). Ondan sonra Hz. Ömer (r.a) de. Hz. Osman (r.a) da hilafetinin ilk dönemlerinde (aynı şeyi yaptı). Hz. Osman (r.a) daha sonra dört rek'at kıldırdı."
Abdullah bin Ömer (r.a) imamla birlikte kıldığında dört rek'at kılardı. Yalnız basma kıldığında ise iki rek'at olarak kılardı.
Bunu Müslim bir başka tanktan şu şekilde rivayet etmiştir: "Resulullah (a.s), Mina'da ve diğer yerlerde (yani hac esnasında uğradığı diğer yerlerde -Çeviren) yolcu namazı yani iki rek'at kıldı. Ebu Bekir (r.a) ve Hz. Ömer (r.a) de böyle yaptı. Hz. Osman (r.a) da hilafetinin ilk döneminde böyle yaptı. Daha sonra dört rek'ata tamamladı." [145]
Buhari bunun bir benzeri rivayet nakletmiş ancak bu rivayetinde "diğer yerlerde" ibaresine yer vermemiştir. [146]
Nesai'nin özet halindeki rivayetinde de şöyle denmektedir:
"Mina'da Resulullah (a.s) ile birlikte (dört rek'atlık namazı) iki rek'at o-larak kıldım. Yine Hz. Ebu Bekir (r.a) ile birlikte de iki rek'at olarak kıldım. Aynı şekilde Hz. Ömer (r.a) ile birlikte de iki rek'at olarak kıldım." [147]
Tehanevi şöyle söylemiştir:
"Bu rivayet, Resulullah (a.s)'m ve sahabenin büyüklerinin yolculukta namazı sürekli kasr ettiklerini bildirmesi itibariyle kasrın vacip olduğuna delalet etmektedir. el-Hidaye müellifine ve onunla aynı görüşte olanlara göre bu rivayet kasrın vacip olduğunu ortaya koymaya yeter. Bununla yetinmeyen için aşağıda gelecek olan ve yolculukta namazların tam kılınmasını doğru bulmayan hadisleri gösteririz." [148]
Şevkani, en-Neyl'de şöyle söylemiştir:
"Şunu bil ki, ilim adamları kasrın vacip mi yoksa sadece ruhsat mı olduğu, kasrın mı yoksa tam kılmanın mı efdal olduğu konusunda görüş ayrılığına düşmüşlerdir. Hanefiler ve Hadeviler birinci görüşü (yani kasrın va-
cip olduğu görüşünü) tercih etmişlerdir. Hz. Ali (r.a) ve Hz. Ömer (r.a)'den de bu yönde görüşler rivayet edilmiştir. İmam Nevevi de pek çok ilim adamının bu görüşte olduğunu nakletmiştir.
Hattabi, el-Me'alim'de şöyle söylemiştir:
"Selef alimlerinin çoğu ve (tanınmış) şehirlerin fıkıhçıları yolculukta yapılması vacip olanın kasr olduğu görüşünde idiler. Hz. Ali (r.a)'nin, Hz. Ömer (r.a)'in, Abdullah bin Ömer (r.a)'in ve Abdullah bin Abbas (r.a)'m görüşleri de böyleydi. Yine Ömer bin Abdulaziz'in, Katade'nin ve Hasan'm (Hasanı Basri'nin) da bu görüşte olduğu rivayet edilmiştir. Hammad bin Ebi Süleyman şöyle söylemiştir: "Yolculukta namazı dört rek'at kılan bu namazını tekrar kılar." İmam Malik: "Henüz vakit çıkmamışsa yeniden kılar" demiştir."
Yine şöyle söylemiştir:
"Kasrın vacip olduğunu söyleyenler pek çok delile dayanmışlardır. Bunlardan birincisi Resulullah (a.s)'m bütün yolculuklarında sürekli namazlarını kasr ile kılmasıdır. Nitekim ilgili babda vermiş olduğumuz Abdullah bin Ömer (r.a)'den nakledilmiş olan hadiste böyle denmektedir. Yolculuklarından herhangi birinde O'nun dört rek'atlı namazı dört rek'at olarak kıldığı hiç bir şekilde kesinlik kazanmamıştır. İbniİ-Mukim aşağıda gelecek olan ve Resulullah (a.s)'m yolculuk esnasında dört rek'atlı namazı tam kıldığına dair Hz. Aişe (r.a)'den rivayet edilmiş hadisin sahih olmadığını söylemiştir."
2113- Nesai, Enes bin Malik (r.a)'den şöyle rivayet etmiştir:
"Resulullah (a.s) ile birlikte Mina'da iki rek'at olarak kıldım. Hz. Ebu Bekir (r.a), Hz. Ömer (r.a) ve hilafetinin ilk döneminde Hz. Osman (r.a) ile birlikte de." [149]
2114- Tirmizi, Imran bin Husayn (r.a)'dan rivayet etmiştir: "Ona yoku namazı hakkında soru soruldu. O da şöyle söyledi:
"Resulullah (a.s) ile birlikte haccettim. (Dört rek'atlık namazları) iki rek-'at olarak kıldı. Hz. Ebu Bekir (r.a) ile birlikte haccettim, o da iki rek'at olarak kıldı. Hz. Ömer (r.a) ile birlikte haccettim, o da iki rek'at olarak kıldı. Hz. Osman (r.a) ile birlikte de hilafetinin (ilk) altı -veya sekiz- yılında haccettim o da iki rek'at olarak kıldı."
İbni Huzeyme: "Kitâbu's-Salat'ta Yahya bin Ebi İshak'm Enes bin Malik (r.a)'ten nakletmiş olduğu rivayetin anlamını açıklamıştım" demiştir.
Abdullah bin Abbas (r.a)'tan ve Hz. Aişe (r.a)'den nakledilen rivayetler Mekke ahalisine ve Mekke ahalisinden olmayıp da orada ikamet edenlere Mina'da namazı dört rek'at olarak kılmanın vacip (farz) olduğuna açıkça delalet etmektedir. Çünkü onlar yolcu değil mukimdirler. Mukim için farz olan da dört rek'attir.
Yoîcu ve çarpışma dolayısıyla korku (tehdid) altında olanın dışındakilere namazları kasr etmek caiz değildir. Mekke ahalisinden olan veya oranın ahalisinden olmamakla birlikte mukim sayılacak şekilde orada oturan bir kimse başka yere yolculuk etmek niyetiyle değil de geri Mekke'ye dönmek niyetiyle Mina'ya çıkarsa onun için Mina'da namazı kasr etmek caiz olmaz. [150]
İbni Huzeyme'nin söylediği, ilim adamlarının çoğunluğunun tercih ettiği görüştür. Ancak Malikiler Mekke, Mina ve Müzdelife ahalisinden olanlardan hacca niyet edenlerin kendi ikamet ettikleri mevki dışında namazlarını kasr etmelerini caiz görmüşlerdir. Buna göre Mekke'de oturan Mina'da, Müzdelife-'de ve Arafat'ta namazını kasr ile kılabilir. Aynı şekilde Mina'da oturan Müz-delife'de, Arafat'ta ve Mekke'de namazını kasr ile kılabilir.
2115-MüsIim, Musa bin Seleme (r.a)'den şöyle rivayet etmiştir: [151]
"Abdullah bin Abbas (r.a)'a: "Mekke'de olduğum zaman eğer imam ile namaz kılamazsam namazı nasıl kılayım?" diye sordum. Şöyle söyledi:
"İki rek'at. Ebu Kasım (a.s)'m sünneti budur." Nesai'nin rivayetine göre de şöyle söylemiştir:
"Bazen ben sahrada oluyor ve cemaatle namazı kaçınyorum. Nasıl namaz kılmamı uygun görürsün?" (Abdullah bin Abbas (r.a) da) şöyle söyledi:
"İki rek'at. Ebu Kasım (a.s)'ın sünneti budur." [152]
Bir kimse yolcu olur da mukim bir imamın arkasında namaz kılarsa namazını dört rek'ata tamamlar. Ama eğer yalnız başına kılarsa veya kendisi yolcu olduğu gibi imamı da yolcu olursa o zaman iki rek'at olarak kılar.
2116- Buharı ve Müslim, Hz. Aişe (r.a)'den rivayet etmişlerdir:
"Allah namazı ilk farz kıldığında iki rek'at olarak farz kıldı. Sonra hazer-de (ikamet halinde) (dörde) tamamladı. Yolcu namazı da ilk farz kılmdı-ğındaki hali üzere bırakıldı."
Bir rivayete göre de şöyle söylemiştir:
"Allah namazı ilk farz kıldığında hazerde (ikamet halinde) de, yolculukta da iki rek'at, iki rek'at olarak farz kıldı. Sonra yolculuk namazı olduğu gibi bırakıldı, hazerdeki namaz artırıldı." [153]
Bir başka rivayete göre de şöyle söylemiştir: [154]
"Namaz (önce) iki rek'at olarak farz kılındı. Sonra Resulullah (a.s) hicret etti ve namaz dört rek'at olarak farz kılındı. Yolcu namazı da ilk farz kılındığı hali üzere bırakıldı." [155]
Zuhri şöyle söylemiştir:
"Urve'ye: "Hz. Aişe (r.a) neden (yolculukta) namazları tam kılıyor?" diye sordum. O da şöyle söyledi;
"O, Hz. Osman (r.a)'m yorumladığı gibi yorumladı."
İbnî'1-Esir: "Hz. Osman (r.a)'m yorumladığı gibi..." sözünü şu şekilde a-çıklamıştır:
"Hz. Osman (r.a)'m yorumladığı gibi..." sözüyle Hz. Osman (r.a)'m yolculukta namazları dörde tamamladığına dair rivayetleri kasdetmiştir. Bu şekilde yorumlamasının sebebi de şuydu: O, Mekke'de ikamet etmeğe niyet etmişti, bu yüzden namazlarını tam kıldı." [156]
Daha önce gördüğümüz üzere Hanefiler bir yerde en azından onbeş gün kalmaya niyet etmeyenlerin namazlarını kasr etmelerini vacip görmektedirler. Malikiler ve Şafiiler ise bir kimsenin bir yerde giriş ve çıkış günleri dışında dört gün kalmaya niyet etmesi durumunda namazlarını tam kılmasını vacip (gerekli) görmektedirler. Hanbeliler de, giriş ve çıkış günleri dahil olmak üzere bir yerde dört gün kalmaya niyet edenin namazlarını tam kılmasını vacip görmektedirler. Hz. Osman (r.a) ve Hz. Aişe (r.a)'nin fiilleri her halükârda namazları tam kılmayı caiz görenler için bir esas teşkil etmez. Ancak bir yerde uzun süre kalmayı namazları tam kılmayı gerektirecek ikamet anlamının gerçekleşmesi için gerekli olduğu görüşünü taşıyanlar için bir esastır. İbni Hacer şöyle söylemiştir:
"Hz. Osman (r.a)'m yorumladığı gibi yorumladı" sözü: Bu söz Hz. Osman (r.a)'m Mekke'de evlendiğinden dolayı namazlarım tam kıldığını ileri sürenlerin ve onun emir olduğu dolayısıyla her yerin onun için yurt olduğu iddiasında olanların bu iddialarına bir reddir. Yine onun Mekke'de kalmaya karar verdiğinden yahut orada kendisi için yeni bir yer edindiğinden veya diğer insanlardan önce,Mekke'ye gittiğinden dolayı böyle yaptığı yönündeki iddiaların tümüne bir reddir. Çünkü bu ihtimallerin hiç biri Hz. Aişe (r.a) hakkında söz konusu olamaz. Bu sayılan iddiaların çoğunun delili yoktur, sadece onları söyleyenlerin zihinlerinde oluşan zanlardan ibarettir. Birinci iddianın geçersizliği şundan anlaşılmaktadır: Resulullah (a.s) bazen hanımlarıyla birlikte yolculuğa çıkar ancak yine de namazlarını kasrederdi. İkinci iddiaya yani Hz. Osman r.a)'m emir olduğu dolayısıyla her yerin onun için vatan olduğu iddiasına gelince Resulullah (a.s) buna daha lâyıktı. Üçüncüye yani Hz. Osman r.a)'ın Mekke'de ikamet etmeğe karar verdiği iddiasına gelince muhacirlere Mekke'de (uzun süre) ikamet yasaklanmıştı. Dördüncü ve beşinci iddialar hakkında bir rivayet nakledilmemiştir. Böyle bir şeyin ileri sürülmesinde ise sadece kanaate dayanılması (böyle bir sebebin söz konusu olabileceği zannından hareket edilmesi) yeterli olmaz. Bununla birlikte birinci iddia hakkında Hz. Osman (r.a)'dan merfu bir hadis rivayet edilmiştir. Bu rivayete göre Hz. Osman (r.a) şöyle söylemiştir:
"Kim bir beldede evlenirse orada mukim namazı kılar." Bunu Ahmed bin Hanbel ve Beyhaki rivayet etmiştir. Ancak bu hadis sahih değildir çünkü munkatıdır (senedinde kopukluk vardır). Aynı zamanda ravileri arasında rivayeti delil kabul edilmeyecek biri bulunmaktadır. Urve'nin: "Hz. Osman (r.a)'m yorumladığı gibi yorumladı" sözü buna bir cevap niteliğindedir. Hz. Aişe (r.a)'in esas itibariyle bir yerde evlenmesi caiz değildi. Bu durum yukarıdaki rivayetin sağlam olmadığına delalet etmektedir. Sonra benim anladığıma göre Urve'nin: "Hz. Osman (r.a)'m yorumladığı gibi yorumladı" sözünde Hz. Aişe (r.a)'nin yorumunun Hz. Osman (r.a)'m yorumuna benzediği yoksa tıpatıp aynısı olmadığı anlamı kastedilmiştir." [157]
Bundan sonra İbni Hacer biraz önce nakletmiş olduğumuz görüşünü vermiştir. Bu görüşüne göre Hz. Osman (r.a) kasrın sadece yolculuk halinde olanlara özel olduğu görüşü taşıdığından dolayı namazlarım tamamlamıştır. Bu konuda İbni Battal'in daha önce nakletmiş olduğumuzu görüşünü aktarmış ve onun bu görüşünü tercih etmiştir.
2117- Ahmed bin Hanbel, Hz. Ömer bin Hattab (r.a)'ın şöyle söylediğini rivayet etmiştir: [158]
"Kurban bayramı namazı iki rek'attır. Fıtır (Ramazan bayramı) namazı iki rek'attır. Yolcu namazı iki rek'attır. Cuma namazı kasr olmaksızın tamamı iki rek'attır. Bu, Peygamber (a.s)'in diliyle (bildirilmiştir)." [159]
Yolcu namazı akşam namazı müstesna olmak üzere iki rek'attır. Bu namaz ise asıl hali üzere üç rek'at olarak kalır. Hadislerde, yolcu namazının iki rek'at olduğunun kesinlik kazanmasından sonra bunun yapılmamasına karşı çıkılmaktadır. Buradan da yolcu için azimete uygun olanın dört rek'ath namazları iki rek'at kılmak olduğu anlaşılmaktadır. Bu yüzden Hanefiler (yolculukta) namazın kasrmı vacip olarak görmüşlerdir.
2118- Taberani, Muverrik (r.a)'in şöyle söylediğini rivayet etmiştir: "Abdullah bin Ömer (r.a)'e yolculukta namazdan sordum, şöyle söyledi: "İkişer rek'at. Kim sünnete muhalefet ederse kâfir olur." Bir Açıklama
Burada küfür ile kastedilen imanın tersi olan küfür değildir. Çünkü namazda kasrın gerekliliği konusunda görüş ayrılığı bulunmaktadır. Yukarıdaki hadiste küfür ile kastedilen de küfri nimet yani nankörlüktür. Çünkü yolcu kasr yapmadığında Allah'ın kasr yoluyla kendisine lütfetmiş olduğu ruhsatı (kolaylığı) terketmiş olmaktadır. [160]
2119- Ahmed bin Hanbel, Hz. Aişe (r.a)'den şöyle rivayet etmiştir:
"Namaz ikişer ikişer rek'at olarak farz kılındı. Sadece akşam namazı üç rek'at olarak farz kılındı, çünkü onun rek'at sayısı tektir." [161]
Yine şöyle söyledi:
"Resulullah (a.s) yolculuk ettiğinde akşam namazı dışında ilk namazı (yani namazın ilk farz kılmdığmdaki şeklini) kılardı. İkamet ettiğinde de hepsine ikişer rek'at eklerdi. Sadece akşam namazı hariç, çünkü onun rek'at sayısı tektir. Bir de sabah namazı hariç, çünkü onda kıraat (Kur'an-ı Kerim okuma işi) uzatılmaktadır."
Yine ondan nakledilen bir rivayete göre de şöyle söylemiştir:
"Namaz Mekke'de İkişer rek'at olarak farz kılındı. Resulullah (a.s) Medine'ye geldiğinde her iki rek'ata iki rek'at ilave etti..."
Daha sonra benzeri bir metin nakletmiştir. [162]
Ahmed bin Hanbel'in yine Hz. Aişe (r.a)'den rivayet ettiğine göre de şöyle söylemiştir:
"Allah'ın Resulullah (a.s)'a başlangıçta namaz olarak farz kıldığı ikişer ikişer rek'attı. Akşam namazı hariç. Bu namaz üç rek'ath."
Daha sonra aynı anlamda bir rivayet nakletmiştir. Ravilerinin hepsi sikadırlar. [163]
Cassas, 'Ahkâmu'l-Kur'an1 adlı eserinde kasrla ilgili hadisleri ve rivayetleri verdikten sonra şöyle söylemiştir:
"Bunlar Resulullah (a.s)'tan ve ashabdan, yolculuk esnasında namazları iki rek'at olarak kılmak, fazla kılmamakla ilgili tevatür derecesine ulaşan rivayetlerdir. Bu, iki yönden, yolcunun üzerine farz olan namazın iki rek'at olduğuna delalet etmektedir.
Birincisi: Namaz Kitap'ta mücmel olarak anılmaktadır ve bunun açıklanmaya ihtiyacı vardır. Resulullah (a.s)'ın fiili, bir şeyi açıklama yönünden nakledildiğinde sözlü beyanı gibidir ve uyulmayı gerektirir. O'nun yolculuk esnasında namazı iki rek'at olarak kılması Allah'ın istediğinin bu olduğu yönündeki bir açıklamasıdır. Bu tıpkı sabah namazını, cuma namazını ve diğer namazları kılması gibidir.
İkincisi: Eğer Allah'ın dileği namazm tam kılınması veya yolculardan isteyenlerin kasr etmesi olsaydı o zaman Resulullah (a.s)'m iki tarz uygulamadan sadece birini açıklamakla kalıp diğerini açıklamaktan geri durması
uygun olmazdı. Tam olarak da kılınabileceğini açıklaması kasr edilebileceğini açıklamasıyla aynı derecede ağırlık taşırdı. Bize Resulullah (a.s)'ın sadece kasr ile açıklamada bulunduğu ve tam kılma ile açıklamada bulunmadığı bildirildiğine göre bu, Allah'ın (ayeti kerimedeki ifadeden) maksadının bu olduğuna başka bir şey olmadığına delalet eder. Görmez misin ki, Yüce Allah yolcuya orucu bozma ruhsatı vermekle isterse bozabileceğini isterse tutabileceğim kasdettiğinden Resulullah (a.s) yerine göre yolculukta o-rucu bozmak yerine göre de tutmak suretiyle bize bu hükmün her iki tarzdaki uygulamasını da göstermiştir.
Yolcunun namazı isterse kasr ile isterse tam kılacağını söyleyenler, bir kimsenin mukim birinin arkasında namaz kılması durumunda namazını tam kılmasının gerekeceğine dair hükmü delil olarak göstermişlerdir. Bu hükmün kişinin esas itibariyle serbest olduğuna delalet ettiğini söylemişlerdir. Ancak geçersiz bir delildir. Çünkü bir imamın arkasında namaz kılmak farzın mahiyetini değiştirir. Görmez misin ki, kadın ve kölenin cuma günü Öğle namazım dört rek'at kılmaları gerekirken cuma namazına katılmaları durumunda sadece iki rek'at kılmaları yeterli olmaktadır. Bu onların cumaya katılmamaları (yani kendi başlarına öğle namazını kılmaları) durumunda iki veya dört rek'attan istediklerini seçme hakkına sahip olduklarını göstermez."
2120- Ahmed bin Hanbel, Avn bin Ebu Cuheyfe (r.a)'den rivayet etmiş, o da babasının şöyle söylediğini bildirmiştir: [164]
"Ebtah'ta Resulullah (a.s)'m yanma gittim. O da kendine ait kırmızı bir kubbenin altında bulunuyordu. Bilal (r.a) (Resulullah (a.s)'m) abdest suyunun fazlasını çıkardı. Kimisi (ondan) üzerine serpiyor, kimisi avuçluyordu. Ardından Bilal (r.a) ezan okudu. O ezan okurken ben ağzına dikkatle bakıyordum. Bir şöyle bir böyle yani sağa ve sola doğru hareket ediyordu. Sonra O'nun için bir baston dikildi. Ardından Resulullah (a.s) çıktı. Üzerinde kırmızı bir cübbe veya kırmızı bir hülle vardı. Baldırlarının parıltısına şu an bakıyor gibiyim. Bastona doğru öğle veya ikindi namazını iki rek'at olarak kıldırdı. Bu sırada önünden kadın, eşek, köpek geçiyor ve onlara engel olmuyordu. Sonra Medine'ye gelinceye kadar böyle (dört rek'atlı namazları) iki rek'at olarak kılmaya devam etti."
2121- İmam Malik, Safran bin Abdullah (r.a)'m şöyle söylediğini rivayet etmiştir:
"Abdullah bin Ömer (r.a), Abdullah bin Safvan'ı hastalığı dolayısıyla ziyaret etti. Bize iki rek'at namaz kıldırdı. Sonra kendisi ayrıldı biz kalkıp namazımızı tamamladık." [165]
Yukarıdaki rivayetin zahirinden Abdullah bin Ömer (r.a)'in yolcu olduğu diğerlerinin ise mukim oldukları anlaşılmaktadır. Bu yüzden Abdullah bin Ömer (r.a) iki rek'at kılmış diğerleri ise namazlarını (dörde) tamamlamışlardır.
2122- Ahmed bin Hanbel, Abdullah bin Ömer (r.a)'den şu şekilde rivayet etmiştir: [166]
"Resulullah (a.s) şöyle buyurdu:
"Şanı yüce olan Allah kendisinin yasak ettiği bir şeyin işlenmesinden hoşlanmadığı gibi ruhsat olarak koyduğunun yapılmasından da hoşlanır." [167]
2123- Kutubi Sitte sahipleri, Enes bin Malik (r.a)'ten şu şekilde rivayet etmişlerdir: [168]
"Resulullah (a.s) ile birlikte Medine'den Mekke'ye doğru yola çıktık. (Resulullah (a.s) dört rek'atlı namazları) ikişer rek'at olarak kılıyordu. Medine'ye dönünceye kadar böyle devam etti."
Kendisine (yani Enes bin Malik (r.a)'e): "Mekke'de bir süre kaldınız mı?" diye soruldu. O da: "Orada on gün kaldık" dedi."
Buhari ve Müslim'in muhtasar olarak vermiş oldukları rivayete göre de şöyle söylemiştir:
"Resulullah (a.s) ile birlikte on gün kaldık ve bu süre içinde namazları kasr ettik." [169]
2124- Buhari, Abdullah bin .Abbas (r.a)'dan şöyle rivayet etmiştir:
"Resulullah (a.s) ondokuz gün kaldı ve bu süre içinde namazları kasr etti. Biz yolculuk ettiğimizde ondokuz gün kaldığımız zaman kasr ederdik. Bundan fazla kalırsak tam kılardık."
Tirmizi'nin rivayetine göre de şöyle söylemiştir:
"Resulullah (a.s) bir yolculuğa çıktı ve ondokuz gün (dört rek'ath namazları) ikişer rek'at olarak kıldı." [170]
Abdullah bin Abbas (r.a) şöyle söylemiştir:
"Biz, bizimle (yani vardığımız günle) ondokuz gün arasında (dört rek'atlı namazları) ikişer rek'at olarak kılarız. Bundan daha fazla kalırsak dört rek'at kılarız." [171]
Yine Abdullah bin Abbas (r.a)'tan rivayet edildiğine göre Resulullah (a.s), yolculuklarından birinde ondokuz gün kaldı ve ikişer rek'at kılmaya devam etti...."
Devamında yukarıdakinin benzeri bir rivayet nakletmiştir. [172] Ebu Davud'un rivayetinde de şöyle denmektedir:
"Resulullah (a.s) Mekke'de onyedi gün kaldı ve (bu süre içinde) namazlarını kasr etti." [173]
Abdullah bin Abbas (r.a) da şöyle söylemiştir:
"Kim onyedi gün kalırsa namazını kasr eder. Kim daha fazla kalırsa o zaman tam kılar."
Ondan nakledilen bir başka rivayette de "ondokuz gün" dediği bildirilmiştir. [174]
Yine Abdullah bin Abbas (r.a)'tan rivayet edildiğine göre o şöyle söylemiştir:
"(Resulullah a.s) Fetih yih Mekke'de onbeş gün kaldı ve (bu süre içinde) namazlarını kasr etti."
Bu rivayeti Nesai nakletmiştir. [175]
İbni Hacer, Fethu'l-Bari'de bu son rivayetin kuvvetli (kavi) olduğunu söylemiş ve Nevevi'nin bunun zayıf olduğu yönündeki görüşüne karşı çıkmıştır. [176]
Daha önce gördüğümüz üzere Hanefi mezhebi (namazları tam kılmanın gerekli olması için onbeş gün kalma niyetinin olmasmı gerekli görmektedir. Kim bu kadar süre kalmaya niyet ederse namazlarım tam kılar, kim de daha az kalmaya niyet ederse o zaman kasr eder.' Belirtilen süreden önce yola çıkma kararında olan ve ikamet niyeti taşımayan kimseyi bundan müstesna tutmuşlardır. Böyle biri ne kadar uzun süre kalsa da namazlarını kasr eder.
Yine daha önce gördüğümüz üzere Şafiiler, yolculuk kararında olmakla birlikte yol hazırlığına girmeden kalan bir kimsenin namazlarını kasr etmesi için on sekiz gün sınırını koymuşlardır. Bundan giriş ve çıkış günleri müstesnadır. Yani bir kimse bir yerde kalma niyeti taşımadığı ve yola çıkma niyetinde olduğu halde çeşitli sebeplerle yola çıkamazsa onsekiz gün süreyle namazlarını kasr etmeye devam eder. Bu süre dolduktan sonra artık namazlarım tam kılması gerekir. Ancak giriş ve çıkış günleri müstesnadır. Bu itibarla bu süreyi dolduran kimse ondokuzuncu gün yola çıkma kararı vermiş olsa bile yine namazını tam kılması gerekir. Bu konudaki görüşlerine Abdullah bin Abbas (r.a)'m sözünü delil saymaktadırlar. Hanefiler ise Resulullah (a.s)'ın, ikamete karar vermediği bununla birlikte yolculuk için hazırlığa da girişmediği için öyle yaptığı (yani onbeş günden fazla bir süre namazlarım kasr etmeğe devam ettiği) yorumunda bulunmaktadırlar. Kişi müçtehid bir imamın mezhebi üzere hareket ettiği sürece hüküm geniştir.
Mücahid'in şöyle söylediği rivayet edilmiştir:
"Abdullah bin Ömer (r.a) bir yerde onbeş gün kalmaya kesin karar verdiğinde namazı tam kılardı." Bunu Ebu Bekr bin Ebu Şeybe rivayet etmiştir ve isnadı sahihtir. [177]
Yine Mücahid Abdullah bin Ömer (r.a)'den şöyle rivayet etmiştir:
"O (yani Abdullah bin Ömer r.a) Mekke'de onbeş gün kalmaya karar verdiğinde rahat hareket eder ve namazları dört rek'at olarak kılardı." Bunu Muhammed bin Hasben Kitâbu'l-Hicec'de rivayet etmiştir ve isnadı hasendir. [178]
Mücahid'in rivayetine göre Abdullah bin Ömer (r.a) şöyle söylemiştir:
"Eğer yolcu olur ve bir yerde onbeş gün kalmak üzere içinden karar verirsen artık namazım tam kıl. Eğer (ne kadar kalacağını) bilmiyorsan o zaman kasr et." Bunu Muhammed bin Hasen Asâru's-Sunen'de rivayet etmiştir ve isnadı hasendir. [179]
Bunu aynı zamanda Hafız İbni Hacer, ed-Diraye'de Abdullah bin Ömer (r.a) ve Abdullah bin Abbas (r.a)'tan rivayet etmiştir. Bu rivayetini Tahavi'ye dayandırmış ve hakkında herhangi bir açıklamada bulunmamıştır (yani sahih olup olmadığı konusunda bir açıklama yapmamıştır). [180]
el-İ'la müellifi şöyle söylemiştir: [181]
"Hafız Zeyla'i, Nasbu'r-Râye'de, Hafız İbni Hacer, Dirâye'de, el-Ayni Umde'de [182], Şevkani, Neyl'de [183] ve Zerkani Muvatta Şerhi'nde [184] (bunu) zikretmişlerdir.
Onbeş gün sınırlaması sadece Abdullah bin Ömer (r.a)'den değil onunla birlikte aynı zamanda Abdullah bin Abbas (r.a)'tan da rivayet edilmiştir. Bunu her ikisinden de Tahavi ve Ebu Hanife rivayet etmişlerdir. Hidaye müellifi, 'Mezhebimiz Nedir?' adlı eserinde bunun Abdullah bin Abbas (r.a) ve Abdullah bin Ömer (r.a)'den rivayet edilmiş bir eser (yani sahabi sözü) olduğunu belirtmiştir. Bunu anılan tanınmış ilim adamları onlara dayandırdıklarına göre bunun (bu görüşün onlardan çıktığının) sahih olduğu kesindir. Özellikle İbni Hacer, bir sözün Abdullah bin Abbas (r.a)'a nisbet edildiğinin kesin olduğunu anlamadıkça o sözü asla ona nisbet etmezdi.
Tehanevi hadisle ilgili olarak şöyle söylemiştir:
"Mekke fethedildiğinde Resulullah (a.s) orada ondokuz gün kaldı ve bu süre içinde (dört rek'atlı) namazları iki rek'at olarak kıldı ve şöyle buyurdu:
"Biz yolculuğa çıkar ve (bu yolculuk esnasında bir yerde) ondokuz gün kalırsak namazları kasr ederiz. Daha fazla kalırsak tam kılarız."
Neyl'de de böyle denmektedir. [185] O, bu rivayeti Buharı, Ahmed bin Han-bel ve İbni Mace'ye dayandırmıştır. Bu konuda Resulullah (a.s)'in kesin kara-ruını ne olduğu bilinmeden bu delil olarak gösterilemez. Çünkü hüküm burada ikamete göre değil karara göredir. Bu sözünün dayanağının zayıf olduğunu anladığımızda buradan bu sözünün de zayıf olduğunu anlarız. "Onbeş gün" diyenin sözünde böyle bir dayanak (yani zayıf bir dayanak) yoktur. Dolayısıyla biz de bunu esas alırız. Özellikle Abdullah bin Ömer (r.a)'in bu konudaki sınır hususunda bunu esas almış olmasından sonra (onbeş gün sınırım e-sas almamız daha uygun olur). Ondokuz gün sınırlamasına sahabeden muvafakat eden kimse olmamıştır.
Resulullah (a.s)'ın Fetih yılı Mekke'de ikametinin, ikamet niyetiyle olduğunu farzedersek o zaman da şöyle deriz: "Bu zaman (Mekke'nin fethinden) sonra ne kadar kaldığı ile ilgili rivayetlerde verilen gün sayıları birbirinden farklıdır.
Buhari'nin Asım ve Husayn'ın İkrime'den, onun da Abdullah bin Abbas (r.a)'tan rivayeti tankıyla bildirdiğine göre Abdullah bin Abbas (r.a) şöyle söylemiştir:
"Resulullah (a.s) ondokuz gün kaldı ve (bu süre içinde) kasr etmeğe devam etti."
Bu rivayet daha önce geçmişti.
Ebu Davud'un Hafs bin Gıyas'm Asım'dan, onun İkrime'den, onun da Abdullah bin Abbas (r.a)'tan rivayet ettiğine göre de (Abdullah bin Abbas r.a) şöyle söylemiştir:
"Resulullah (a.s) Mekke'de onyedi gün kaldı ve namazları kasr etti." Abdullah bin Abbas (r.a) şöyle söylemiştir:
"Kim onyedi gün kalırsa namazı kasr eder, kim de daha fazla kalırsa tam kılar." Daha sonra (yine Ebu Davud'un Sünen'inde yer alan ve İbni İsbeha-ni'nin İkrime'den, onun da Abdullah bin Abbas (r.a)'tan rivayet ettiği metinde de aynı şekilde "onyedi gün" ibaresi geçmektedir. [186]
Nevevi, Hulasa'da birinci isnadla ilgili açıklamasında, Zeyla'i'nin kitabında da geçtiği üzere bunun Buhari'nin şartına göre sahih olduğunu söylemiştir. [187]
Diraye'de de isnadınm sahih olduğu söylenmektedir. 'et-Telhisu'1-Habir'de belirtildiğine göre bunu İbni Hibban da Sahih'inde rivayet etmiştir. [188]
Ebu Davud ayrıca, Muhammed bin Seleme'nin İbni İshak'dan, onun Zühri-'den, onun Ubeydullah'tan, onun da Abdullah bin Abbas (r.a)'tan rivayeti tankıyla nakletmiş olduğu bir metin bulunmaktadır ki o da şöyledir:
"Resulullah (a.s), Fetih yılı Mekke'de onbeş gün kaldı ve namazları kasr etti."
Hafız îbni Hacer bunun hakkında Feth'de şöyle söylemiştir:
"Nevevi bunu zayıf görmüştür. Ancak bu yerinde bir değerlendirme değildir. Çünkü ravüeri sikadırlar. Bu rivayeti aynı zamanda sadece İbni İs-hak rivayet etmemiştir (onun dışında da rivayet edenler vardır)."
Tehanevi kendi açıklamasında şöyle diyor:
"Ancak İbni Hacer bununla ilgili yorumunda, ravinin giriş ve çıkış günlerini saymadığını, bu iki günün de sayılması durumunda ikamet günleri sayısının onyedi çıkacağını belirtmiştir. Resulullah (a.s)'m Fetih yılı Mekke'de ne kadar kaldığı hakkındaki rivayetler birbirinden farklı olduğundan. İmam Sevri, Küfe halkı ve mezhebimiz olan Hanefi mezhebinin mensupları onbeş günü esas almışlardır. Çünkü bu sayı rivayetlerde yer alan en düşük sayıdır. En düşük sayı kesinlik arzeder (yani üst sınır açısından en düşük sayı esas alındığında tereddüde yer kalmaz, ama büyük sayılar esas alındığında düşük sayının da doğru olma ihtimali olacağından bir tereddüt söz konusu olabilir -Çeviren). Bundan fazla sayıyı veren rivayetler (ele alındığında), en düşük sayıda ittifak oluştuğuna hükmedilir (yani bütün rivayetler bir arada değerlendirildiğinde onbeş gün kaldığı üzerinde bir görüş birliği olduğu ama daha fazla kalıp kalmadığı üzerinde görüş birliği olmadığı sonucuna varılır -Çeviren). Onbeş gün kaldığını bildiren rivayet, Buhari'nin kitabmda yer almış olmasa ve isnadı ondokuz gün kaldığını bildiren rivayetin isnadı kadar kuvvetli olmasa da bütün ravileri sikadırlar. Aynı zamanda bu rivayet dirayet (değerlendirme ve yorumlama) açısından diğerlerine tercih edilir.
Daha önce söylediğimiz gibi özellikle el-Hidaye müellifinin bildirdiği üzere Abdullah bin Abbas (r.a)'ın ve Abdullah bin Ömer (r.a)'in fetvalarının buna uygun olması da bunun tercih edilmesinin uygun olacağını ortaya koyar. Daha önce geçtiği üzere Abdullah bin Ömer (r.a)'in ve Abdullah bin Abbas (r.a)'ın konuyla ilgili görüşlerini Tahavi ve Ebu Hanife nakletmişlerdir. Bu durumda bazılarının: "Abdullah bin Abbas (r.a)'tan Sahih'te kesin şekilde rivayet edilmiş olanın alınması daha uygun olur veya iki görüş birbirini geçersiz kılar" şeklindeki sözlerinin bir itibarı yoktur. Aksine burada geçersiz sayılacak olan, üzerinde tereddüd bulunandır. Kesinlik arzedenin alınması ise daha uygun olur. Artık buna göre değerlendirme yapmak gerekmektedir." [189]
2125- İbni Ebi Şeybe, Ebu Cemre Nasr bin îmran (r.a)'ın şöyle söylediğini rivayet etmiştir:
"Abdullah bin Abbas (r.a)'a: "Biz Horasan'da uzun süre kalıyoruz. Bu konuda ne düşünürsün?" diye sordum. Şöyle söyledi:
"On yıl da kalsan iki rek'at kıl." [190]
2126- Beyhaki'nin Nafi'den, onun da Abdullah bin Ömer (r.a)'den rivayet ettiğine göre Abdullah bin Ömer (r.a) şöyle söylemiştir:
"Biz Azerbaycan'da savaşta iken aîtı ay süreyle üzerimize kar yığıldı. (Bu süre içinde dört rek'atlık namazları) iki rek'at olarak kılıyorduk." [191]
2127- Abdurrezzak, Hasan (r.a)'ın şöyle söylediğim rivayet etmiştir: "Abdurrahman bin Semure ile birlikte Fars beldelerinden birinde iki yıl bulunduk. Bu süre içinde namazları cem1 etmezdi (birleştirmezdi). (Dört rek'atlı namazları) iki rek'attan fazla da kılmazdı." [192]
2128- Beyhaki, Enes bin Malik (r.a)'ten rivayet etmiştir:
"Resulullah (a.s)'m ashabı Ramehurmuz'da namazlarını kasr ederek dokuz ay kaldılar." [193]
2129- Ebu Davud, Cabir bin Abdullah (r.a)'dan şöyle rivayet etmiştir: "Resulullah (a.s) Tebük'te namazlarını kasr ederek yirmi gün kaldı." Tirmizi şöyle söylemiştir: [194]
"Daha sonra ilim adamları yolcunun bir yerde ikamete kesin karar vermedikçe üzerinden seneler bile geçse namazlarını kasr edeceği üzerinde görüş birliğine varmışlardır." [195] İbni Münzir de böyle söylemiştir.
Ahmed bin Hanbel, Müsned'inde Sumame bin Şurahbil'in şöyle söylediğini rivayet etmiştir:
"Abdullah bin Ömer (r.a)'in yanma giderek: "Yolcu namazı nedir?" diye sordum. O da şöyle söyledi: "İki rek'at, iki rek'at. Sadece akşam namazı müstesnadır, o üç rek'attır." Ben:
"Peki Zi'1-Mecaz'da olursak ne düşünürsün?" dedim. "Zi'I-Mecaz nedir?" diye sordu. "İçinde toplandığımız,, satış yaptığımız ve içinde yirmi gece veya onbeş gece kaldığımız bir yer" dedim. Bu kez şöyle söyledi:
"Ey adam! Ben Azerbaycan'da kaldım -Burada dört ay mı yoksa iki ay mı dediğini tam hatırlamıyorum- Bu süre içinde namazları kasr ediyorlardı."
Bunu Hafız İbni Hacer Telhis'de vermiştir ve hakkında herhangi bir açıklamada bulunmamıştır. Aynı şekilde en-Neyl'de de geçmektedir.
Bu rivayet, bir yolcunun bir yerde kalmaya kesin karar vermediği sürece namazlarını kasr edeceğine delalet etmektedir. [196]
Sumame'nin sorduğu soru, Abdullah bin Ömer (r.a)'in cevabında ele aldığı mesele değildi.
Soru soran kişinin öğrenmek istediği mesele bir kimsenin bir yerde on beş gün veya yirmi gün kalmaya niyet eden kimsenin ne yapması gerektiği mese-îesiydi.
Dört mezhebe göre her iki durumda da (yani onbeş gün kalmaya niyet etmesi durumunda da yirmi gün kalmaya niyet etmesi durumunda da) namazlarını tam kılması gerekir. Abdullah bin Ömer (r.a)'in verdiği cevabın ise bir yerde ikamet etmeğe niyet etmeyen, yolculuğa çıkma kararında olan ama şartların kendisini zorlaması dolayısıyla bugün yarın diyerek uzun süre bir yerde ikamet eden bir kimse ile ilgili olduğuna hükmedilmiştir.
Bu rivayetlerin (yani yukarıda verilen rivayetlerin) tümünün ne kadar kalacağını kesin bilmeyip her an yolculuğa çıkma düşüncesinde olan kimseyle ilgili olduğu hükmüne varılmıştır. Ama bir yerde ne kadar kalacağını kesin olarak bilir (ve kalacağı süre bu konudaki üst sınırdan fazla olursa) o zaman mukimle ilgili hükümlere göre hareket etmesi gerekir. Bazı kimseler bu meseleyi karıştırarak namazları kasr etmenin caiz olmayacağı kadar bir süre kalacağını kesin bilen bir kimsenin bile namazlarını kasr etmesini caiz görmüşlerdir. [197]
2130-İmam Malik, İbni Şihab (r.a)'dan, o da Halid bin Useyd'in ailesinden olan bir kimseden rivayet etmiştir:
"Söz konusu kişi Abdullah bin Ömer (r.a)'e: "Biz Kur'an'da korku namazından ve hazer namazından (ikamet halinde kılman namazdan) söz e-dildiğini görüyoruz. Ama yolcu namazından söz edildiğini görmüyoruz" dedi. Abdullah bin Ömer (r.a) de şöyle söyledi:
"Ey kardeşimin oğlu! Biz bir şey bilmezken Allah bize Hz. Muhammed (a.s)'i gönderdi. Biz O'nun nasıl yaptığını gördüysek öyle yaparız." [198]
2131- Buhari, Harise bin Vehb (r.a)'den şöyle rivayet etmiştir: [199]
"Resulullah (a,s) bize Mina'da, hiç bir zaman olmadığımız şekilde güvende olduğumuz sırada (dört rek'ath bir namazı) iki rek'at kıldırdı."
Ebu Davud ve Nesai'nin rivayetlerine göre de şöyle söylemiştir:
"Mina'da Resulullah (a.s) ile birlikte en çok oldukları (yani cemaatin en çok olduğu) sırada namaz kıldım. Veda haccında bize iki rek'at kıldırdı." [200]
2132- Tirmizi, Abdullah bin Abbas (r.a)'dan şöyle rivayet etmiştir:
"Resulullah (a.s), Medine'den Mekke'ye doğru yola çıktı. Alemlerin Rab-binden başka bir şeyden korkmuyordu. Ancak (dört rek'atlık namazları) iki rek'at kıldı." [201]
2133- Müslim, Ya'Ia bin Umeyye'nin şöyle söylediğini rivayet etmiştir: "Hz. Ömer bin Hattab (r.a)'a dedim ki: "İnsanların şu hallerine ve namazları kasr etmelerine hayret ediyorum. Oysa Yüce Allah şöyle buyuruyor: "Yolculuğa çıktığınızda,, inkarcıların size bir fenalıkta bulunmalarından korkarsanız namazı kısaltmanızda sizin için bir sakınca yoktur." [202] Bu durum ise ortadan kalkmıştır."
Bunun üzerine Hz. Ömer (r.a) şöyle söyledi:
"Senin hayret ettiğine ben de hayret ettim ve bunu Resulullah (a.s)'a hatırlattım. O da şöyle buyurdu:
"Bu Allah'ın size tasadduk etmiş olduğu bir sadakadır. O'nun sadakasını kabul edin." [203]
2134- Nesai, Hz. Aişe (r.a)'den rivayet etmiştir:
"O (yani Hz. Aişe r.a) Resulullah (a.s) ile birlikte Medine'den Mekke'ye umre yaptı. Mekke'ye geldiğinde dedi ki:
"Ya Resulullah (a.s)! Annem ve babam sana feda olsun. (Yolculuk esnasında) bazen namazı kasr ettim, bazen tam kıldım. Bazen oruç tuttum, bazen yedim."
(Resulullah (a.s) da) şöyle buyurdu:
"Güzel yapmışsın, ya Aişe!"
(Hz. Aişe (r.a) dedi ki): "Bundan dolayı beni tenkid etmedi." [204]
Bu rivayet, yolcunun namazlarını tam kılmasını caiz görenlerin görüşlerine delildir. Ancak ilim adamları bu hadis etrafında çok geniş açıklamalarda bulunmuşlardır. Bunun hakkındaki açıklamalardan biri de Tehanevi'nin şu sözleridir:
"Bu hadisin isnadında Ala bin Zuheyr vardır. O Abdurrahman bin Es-ved bin Yezid en-Neha'i'den o da Hz. Aişe (r.a)'den rivayet etmiştir. Ala bin Zuheyr hakkında, İbni Hibban şöyle söylemiştir:
"O sika kimselerden, sabit (kesinlik arzeden) hadislere benzemeyen rivayetler naklederdi. Bu itibarla onun sabit (kesin) rivayetlere uymayan rivayetlerinin delil olarak gösterilmesi geçersiz sayılmıştır.
Bunun yanısıra onun Abdurrahman (bin Esved)'den hadis duyup duymadığında ihtilaf edilmiştir. Darekutni onun hakkında farklı şeyler söylemiştir. Sünen'de, isnadının hasen olduğunu, el-Ilel'de ise şüpheli mürseller rivayet ettiğini söylemiştir."
'el-Bedru'1-Munir'de şöyle denmektedir:
"Bu hadisin metninde bir anlaşılmazlık vardır. O da Hz. Aişe (r.a)'nin Ramazan ayında gerçekleştirilmiş bir umreye Resulullah (a.s) ile birlikte çıkmış olmasıdır. Oysa bilindiğine göre Resulullah (a.s) sadece dört umre yapmıştır ve bunlardan hiç biri Ramazan ayında gerçekleştirilmemiştir. Aksine hacla birlikte gerçekleştirmiş olduğu umresinin dışında bütün umreleri Zul-kade ayında gerçekleştirilmiştir. Haccla birlikte yaptığı umre için de Zilkade ayında ihrama girmiş ve Zilhicce ayında umresini yapmıştı. Buhari ve Müslim'in Sahihlerinde ve daha başka kaynaklarda yer alan rivayetlerden anlaşılan budur."
Hafız Ebu Abdullah Muhammed bin Abdilvahid el-Makdisi bu hadisle ilgili açıklamasında buna (yani Ala bin Zuheyr'in) rivayetine itiraz etmiş ve şöyle söylemiştir:
"Bunda birden fazla yerde tereddüt bulunmaktadır." Bunu dedikten sonra bunu red için çeşitli hadisler zikretmiştir. İbni Hibban da şöyle söylemiştir: "Bu, içinde bir iyilik bulunmayan ve tenkid edilmiş bir rivayettir."
İbni'l-Kayyim el-Cevziyye, el-Hedy'de bu hadisi verdikten sonra şöyle söylemiştir:
"Şeyhülislâm İbni Teymiyye'nin şöyle söylediğini duydum:
"Bu, Hz. Aişe (r.a) hakkında uydurulmuş bir hadistir. Hz. Aişe (f.a), Resulullah (a.s)'m ve diğer sahabilerin kıldıklarından farklı bir şekilde namaz kılacak değildi. O, diğerlerinin namazlarını kasr ettiklerini gördüğü halde nasıl olur da kendisi namazını tam kılardı? Nitekim şu sözü söyleyen odur: "Namaz iki rek'at olarak farz kılındı. Hazerdeki (ikamet halindeki) namaz artırıldı, yolculuktaki namaz olduğu gibi bırakıldı." Böyleyken kendisi, Allah'ın farz kıldığına ilavede buluruna ve Resulullah (a.s)'a ve sahabilere muhalefet etme hakkım kendinde nasıl bulabilirdi?" Zühri'ye, Hişam babasından, onun Hz. Aişe (r.a)'den rivayet ettiği: "Namaz iki rek'at farz kılındı...ilh." hadisini bildirince (Zuhri) şöyle dedi: "Böyleyken nasıl olur da o (yani Hz. Aişe r.a) namazı tam kılardı?" (O da) şöyle dedi: "Hz. Osman (r.a)'m yorumladığı gibi yorumladı." Şu halde, eğer Resulullah (a.s) onun yaptığını hoş karşıladı ve uygun gördüyse o zaman herhangi bir yorumda bulunmaya ne gerek vardı. Bu değerlendirmeye göre, onun (Hz. Aişe (r.a)-'nin) namazını tam kılmasının herhangi bir yoruma dayandırılmasına gerek yoktur. (Neyl'den Özetlenerek).
Hz. Aişe (r.a)'nin bu hadisini Darekutni başka bir metinle rivayet etmiştir. O da şöyledir: "Resulullah (a.s) yolculukta namazı yerine göre kasr eder, yerine göre tam kılardı; yerine göre orucunu yer, yerine göre tutardı." Neyl'le birlikte el-Muntekâ'da geçtiği üzere (Darekutni) bunun isnadının sahih olduğunu söylemiştir, "Bu, esas itibariyle delil olamaz. Hafız bu rivayetteki fiilleri "tutimmu ve tesumu" gibi müennes sigasıyla vermiştir. Bu da bu fiilleri yapanın Resulullah (a.s) değil, Hz. Aişe (r.a) olduğunu ortaya koyar. et-Telhisu'1-Habir'de de böyle geçmektedir."
Hafız şöyle söylemiştir:
"Ahmed bin Hanbel bunu münker olarak görmüştür. Sahih olması ise uzak bir ihtimaldir. (Yani "tutimmu, tesumu" şeklindeki müennes sigasıyla verilen metnin). Hz. Aişe (r.a) (yerine göre) namazı tam kılardı. Sahih'te geçtiği üzere Urve, Hz. Aişe (r.a)'nin Hz. Osman (r.a)'ın yorumladığı gibi yorumladığını söylemiştir. Eğer ki, Hz. Aişe (r.a)'nin bildiği ve Resulullah (a.s)'a dayanan bir rivayet olsaydı, Urve onun hakkında "yorumladı (te'vil etti)" demezdi. Buhari ve Müslim'in Sahihlerinde bunun aksi sabit olmuştur."
Nevevi, Müslim Şerhi'nde şöyîe söylemiştir:
"Şafii ve onun görüşüne muvafakat edenler Müslim'in Sahihinde ve daha başka kaynaklarda geçen meşhur hadisleri delil olarak almışlardır. Bu rivayetlere göre sahabiler Resulullah (a.s) ile birlikte yolculuk ediyorlardı, onlardan kasr eden de tam kılan da oluyordu. Yine içlerinden oruç tutan da, yiyen de oluyordu. Bundan dolayı birbirlerini tenkid etmiyorlardı. Yine bu rivayetlerden anlaşıldığına göre Hz. Osman (r.a) (bazen) namazı tam kılıyordu. Aynı şekilde Hz. Aişe (r.a) de (bazen) tam kılıyordu. Yüce Allah'ın: "Yolculuğa çıktığınızda, inkarcıların size bir fenalıkta bulunmalarından kor-karsanız namazı kısaltmanızda sizin için bir sakınca yoktur" [205] sözünün zahiri anlamından çıkan hüküm de budur. Bu ise hem burada gösterilen kolaylığın alınmasını hem de alınmamasını caiz kılmaktadır."
Şevkani birincisi hakkında şu cevabı vermiştir:
"Biz, Müslim'in Sahihinde: "(Sahabilerin içinde) namaz kasr eden de, tam kılan da olurdu" diye bir rivayete rastlamadık. Orada sadece hem oruç tutanların hem de yiyenlerin olduğuna dair rivayetler bulunmaktadır. Bu kesinlik kazanınca Resulullah (a.s)'m onların bu uygulamalarından (yani namazı yerine göre kasr etme yerine göre tam kılma tarzındaki uygulamalarından) haberdar olduğu ve buna karşı çıkmadığı (ikrar ettiği) söylenemez." Açklamasmın sonunda da şöyle diyor: "Burada zikrettiğimiz bütün bu bilgilerden namazı kasr etmenin vacip olduğu yönünün tercih edilmesinin uygun olacağı sonucu çıkmaktadır. Tam kılmanın efdal olduğu iddi-
asına gelince, Resulullah (a.s)'m bütün yolculuklarında kasra devam etmesi bu iddianın tutarsızlığını ortaya koymaktadır. Daha önce geçtiği üzere O-'nun yolculukta namazını tam kıldığı olmamıştır. Resulullah (a.s)'ırt bütün hayatı boyunca efdal olanı bırakıp da mefdul olanı (efdaliyet sıralamasında sonra gelen bir uygulamayı) tercih etmiş olması ise uzak bir ihtimaldir." [206]
2135- Buhari ve Müslim, Abdullah bin Ömer (r.a)'in şöyle söylediğini rivayet etmişlerdir: [207]
"Resulullah (a.s) ile birlikte bulundum ve O'nun yolculukta nafile namaz kıldığını görmedim. Yüce Allah da şöyle buyuruyor:
"Andolsun ki, Allah'ın peygamberinde, sizin için, Allah'ı ve ahiret gününü uman ve Allah'ı çokça ananlar için güzel bir örnek vardır." [208]
Yezid bin Zuray'ın rivayetine göre de şöyle söylemiştir:
"Hastalandım. Abdullah bin Ömer (r.a) benim ziyaretime geldi. Bu sırada ona yolculukta nafile namaz kılmaktan sordum. O da şöyle söyledi:
"Resulullah (a.s) ile birlikte bulundum (yani O'nun sahabisi oldum). Ama (yolculukta) nafile namaz kıldığını görmedim. Nafile kılacak olsaydım (farzları) tam kılardım." [209]
Buhari'nin Asım'dan rivayet ettiğine göre o (yani Asım) Abdullah bin Ö-mer (r.a)'in şöyle söylediğini duymuştur:
"Resulullah (a.s) ile birlikte bulundum. Yolculukta iki rek'attan fazla kılmazdı. Hz. Ebu Bekir (r.a), Ömer (r.a) ve Hz. Osman (r.a) da böyle yaparlardı." [210]
Müslim'in Asım'dan rivayetine göre de şöyle söylemiştir:
"Resulullah (a.s) Mina'da yolcu namazı kıldı. Hz. Ebu Bekir (r.a), Hz. Ömer (r.a) ve (hilafetinin) sekiz yılında -yahut: "Altı yılında" dedi- Hz. Osman (r.a) da böyle yaptı."
Hafs dedi ki: "Abdullah bin Ömer (r.a) Mina'da iki rek'at kılardı. Sonra yatağına çekilirdi. İbni Ömer (r.a)'e: "Bundan sonra iki rek'at daha kılsan" dedim. O da dedi ki:
"Eğer öyle yapacak olsaydım, (farzı) tam kılardım." [211]
Yine Müslim'in ondan (Asım'dan) naklettiği bir başka rivayete göre de şöyle söylemiştir:
"Mekke yolunda Abdullah bin Ömer (r.a)'le birlikte bulundum. Bize öğle namazını iki rek'at olarak kıldırdı. Sonra ilerledi, biz de onunla birlikte ilerledik. Bineğinin yanma varıp oturdu, biz de oturduk. Bir ara namaz kıldığı yere doğru şöyle bir baktı. Orada ayakta duran (veya namaz kılan) birilerini gördü. "Bunlar ne yapıyorlar?" diye sordu. "Nafile kılıyorlar" dedik. Bunun üzerine o da şöyle söyledi:
"Eğer nafile kılacak olsaydım, (farzı) tam kılardım. Ey kardeşimin oğlu! Ben yolculukta Resulullah (a.s) ile birlikte bulundum. İki rek'attan fazla kılmadı. Allah ruhunu alıncaya kadar böyle devam etti. Hz.Ebu Bekir (r.a). ile birlikte de bulundum.
O da, Allah ruhunu alıncaya kadar (yolculukta) iki rek'attan fazla kılmadı. Sonra Hz. Ömer (r.a) ile birlikte bulundum. O da, Allah ruhunu alıncaya kadar (yolculukta) iki rek'attan fazla kılmadı. Yüce Allah şöyle buyurmuştur:
"Andolsun ki, Allah'ın peygamberinde, sizin için, Allah'ı ve ahiret gününü uman ve Allah'ı çokça ananlar için güzel bir örnek vardır." [212]
Tirmizi'nin rivayetine göre de şöyle söylemiştir:
"Hz. Ebu Bekir (r.a), Hz. Ömer (r.a) ve Hz. Osman (r.a) ile birlikte yolculuk ettim. Öğle ve ikindi namazlarını iki rek'at, iki rek'at olarak kılıyorlardı. Bundan önce ve sonra başka bir namaz kılmıyorlardı."
Abdullah bin Ömer (r.a) dedi ki:
"Eğer onun (farzın) öncesinde ve sonrasında namaz kılacak olsaydım; onu tam kılardım." [213]
Muvatta'daki rivayete göre de, yolculukta farz namazla birlikte, bu namazın öncesinde veya sonrasında başka namaz kılmazdı. Ancak gece yarısında kıldığı hariç. Bu vakitte yerde (yani bineğinden inerek) veya bineğinin (üstünde onun) gittiği yöne doğru namaz kılardı." [214]
Bu rivayetler, yolculukta farz namazlarla birlikte bu namazların revâtib-lerinin (yani bu namazların öncesinde ve sonrasında kılınan sünnetlerin) kı-lanamayacağını ileri sürenlerin dayanaklarıdır. Mutlak nafile kılmak isteyen istediği kadar kılabilir. Ancak Hanefiler yolcunun güven içinde olduğu sırada ve karar halinde (yani yola devam etmediği bir sırada) revâtibleri kılabileceği, ancak korku halinde veya yola devam edilirken yahut kaçma halinde kılama-yacağı görüşündedirler.
el-Cami'in tahkikçisi şöyle söylemiştir:
"Bu konuda toplu halde değerlendirildiklerinde Resuluilah (a.s)'ın yolculuk esnasında bazı zamanlarda sünnetleri veya bazılarını kıldığına delalet eder."
2136- Tirmîzi, Bera bin Azib (r.a)'üı şöyle söylediğini rivayet etmiştir:
"Onsekiz yolculukta Resuluilah (a.s) ile birlikte bulundum. O'nun öğleden Önce güneşin batıya yönelmesinden sonraki iki rek'atı terkettiğini görmedim." [215]
2137- Tirmizi, Abdullah bin Ömer (r.a)'den şöyle rivayet etmiştir: "Hazerde (yolcu değilken) ve yolculukta Resuluilah (a.s) ile birlikte namaz kıldım. O'nunla birlikte hazerde öğleden önce dört rek'at, bundan sonra da iki rek'at namaz kıldım. Onunla birlikte (yolculukta) öğleyi iki rek'at olarak kıldım ve ardından da iki rek'at (kıldı). İkindiyi de (yolculukta) iki rek'at kıldım. Bu namazın ardından bir şey kılmadı. Akşam namazını hazerde de yolculukta da aynı şekilde üç rek'at olarak kıldı. Bu namaz hazerde de yolculukta da eksilmez. Bu, gündüzün vitridir (yani gündüzün rekat sayısı tek olan namazıdır). Ardından da iki rek'at (kıldı)."
Tirmizi şöyle söylemiştir:
"Daha sonra, Resuluilah (a.s)'tan sonra, ilim sahipleri görüş ayrılığına düşmüşlerdir. Resuluilah (a.s)'m sahabilerinden bazıları kişinin yolculuk esnasında nafile kılabileceği görüşündeydiler. Ahmed bin Hanbel ve İshak da böyle söylemiştir. İlim sahiplerinden bazıları ise (yolculukta) farzlardan önce de sonra da nafile namaz kılınamayacağı görüşünü ileri sürmüşlerdir. Yolculukta nafile kılmamanın anlamı ruhsatın kabul edilmesidir. Kim de nafile kılarsa bundan dolayı büyük sevaba erişir. Bu aynı zamanda ilim a-damlarmın çoğunluğunun görüşüdür. Bunlar (ilim adamlarının çoğunluğunu oluşturanlar) yolculukta nafile namaz kılınabileceği görüşündedirler."
'Reddu'l-Muhtar'da şöyle denmektedir:
"Efdal olanın, ruhsata dayanılarak (nafile kılmayı) terketmek olduğu söylenmiştir. Bunun yanısıra Allah'a yakınlık açısından yapılmasının daha iyi olacağı da söylenmiştir. el-Hindavi şöyle söylemiştir: "Bir yerde kalındığı sırada nafilelerin kılınması, yolculuğun devam ettiği sırada ise terkedilmesi uygundur." [216]
Bir görüşte özellikle sabah namazının sünnetinin kılınacağı söylenmiştir. Bunun yanısıra akşam namazının sünnetinin kılınmasının uygun olacağı da söylenmiştir. (Bahr)
Şerhu'l-Minye'de şöyle denmektedir:
"En dengeli olan görüş el-Hindavi'nin söylediğidir." [217]
2138- Darimi, Resulullah (a.s)'ın mevlası (azatlısı) Sevban'in şöyle söylediğini rivayet etmiştir:
"Bir yolculukta Resulullah (a.s) ile birlikte bulunuyorduk. Şöyle buyurdu: [218]
'Şu yolculuk bir gayret gerektirmektedir ve bir ağırlığı vardır. Biriniz vitir kıldığında iki rek'at (namaz) kılsın. Eğer uyanırsa (gene kılar), değilse bu iki rek'at onun için (gece ibadeti yerine) geçer." [219]
Bu rivayet, yolculukta vitir namazını kılmanın şer'an uygun olduğuna delalet etmektedir. Bunun yamsıra yolculukta mutlak nafile namaz kılmanın da şer'an uygun olduğuna delalet etmektedir.
2139- İbni Huzeyme, Osman bin Abdullah bir Suraka (r.a)'dan şu şekilde rivayet etmiştir:
"O, Hafs bin Asım'm yolculukta nafile namaz kıldığını gördü. Bu yolculukta beraberlerinde Abdullah bin Ömer (r.a) de vardı. O kişiye (yani Hafs'a): "Dayın bundan nehyediyor" dendi. Bunun üzerine ben konuyu Abdullah bin Ömer (r.a)'e sordum. O da şöyle söyledi:
"Resulullah (a.s)'m böyle bir şey yapmadığını gördüm. (Farz) namazdan Önce veya sonra bir şey kılmazdı (yani yolculukta)."
Ben: "Geceleyin namaz kılayım mı?" dedim. O da şöyle söyledi: "Geceleyin uygun gördüğün kadar namaz kıl." [220]
2140- Buhari, Cabir bin Abdullah (r.a)'dan şöyle rivayet etmiştir:
"Resulullah (a.s), bineğinin üzerinde doğuya doğru namaz kılardı. Farz namaz kılmak istediğinde (bineğinden) iner ve kıbleye yönelirdi."
Bu rivayet, yolcunun mutlak nafile kılmasının şeriata uygun olduğuna delalet etmektedir. [221]
2141- İbni Huzeyme, Cabir bin Abdullah (r.a)'in şöyle söylediğini rivayet etmiştir: [222]
"Resulullah (a.s)'m bineğinin üzerinde Tebük'e doğru yönelerek nafile kıldığını gördüm."
2142- Müslim, Abdullah bin Ömer (r.a)'den rivayet etmiştir: "Resulullah (a.s)'ın, bineği üzerinde Mekke'den başka yöne yönelerek (nafile) namaz kıldığım gördüm. Bununla ilgili olarak şu (ayeti kerime) indirildi: [223]
"Her hangi yöne yönelirseniz Allah'ın yüzü oradadır." [224]
2143- Buharı, Abdullah bin Ömer (r.a)'den rivayet etmiş, o da babasının şöyle söylediğini bildirmiştir: [225]
"Resulullah (a.s) bineğinin üzerinde (bineğinin) gittiği yöne doğru namaz kılardı.
Aynı şekilde (bineğinin) üzerinde vitir de kılardı. Ama onun üzerinde farz namazı kılmazdı."
Beğavi, 'Şerhu's-Sunne'de şöyle söylemiştir:
"Gerek sahabeden ve gerekse sonrakilerden olan ilim adamları yolculuk esnasında binek üzerinde yol istikametine doğru nafile namaz kılmanın caiz olduğu, ancak farzı yerine getirmek için binekten inmesinin gerektiği üzerinde görüş birliğine varmışlardır.
Vitir konusunda ise farklı görüşler ileri sürmüşlerdir. Çoğunluğu bu namazın da binek üzerinde kılınmasının caiz olduğunu söylemişlerdir. Hz. Ali (r.aVnin, Abdullah bin Abbas (r.a)'m, Abdullah bin Ömer (r.a)'in böyle yaptıkları rivayet edilmiştir. Atâ'nın görüşü bu yöndedir. İmam Malik, Şafii, Ahmed bin Hanbel ve İshak da bu yönde fetva vermişlerdir.
Ashabı re'y (içtihada ağırlık verenler, yani Hanefiler ve onlara yakın o-lanlar) binek üzerinde vitrin kılınamayacağını söylemişlerdir. en-Neha'i (İbrahim en-Neha'i): "Farzı ve vitri yerde kılarlardı" demiştir.
Çoğunluğa göre binek üzerinde nafile namaz kılmak uzun yolculukta da kısa yolculukta da caizdir. Evza'i'nin, Şafi'i'nin ve ashabı re'yin görüşleri bu yöndedir. Ancak İmam Malik: "Bu (yani binek üzerinde nafile kılmak), sadece farz namazları kasr etmenin caiz olduğu yolculuklarda caizdir" demiştir. Kişi binek üzerinde nafile namaz kılacak olursa namaza başlarken mümkün olduğunca kıbleye doğru yönelir. Sonra bineğinin gittiği yöne doğru kıraat, rüku ve secde gibi rükünleri yerine getirir. Rüku ve secdeyi başıyla ima ederek yapar. Secdede rükuda eğildiğinden biraz daha fazla eğilir.
Enes bin Malik (r.a)'ten rivayet edildiğine göre Resulullah (a.s) yolculuğa çıktığında (yolculuk esnasında) nafile namaz kılmak istediğinde devesiyle kıbleye doğru döner böylece tekbir getirir sonra bineğinin gittiği yöne doğru namaz kılardı." (Bunu Ebu Davud rivayet etmiştir. Münziri ve daha başkaları bunun hasen olduğunu söylemişlerdir).
İmam Evza'i yaya yürüyen birinin yolcu olsun olmasın ima ile (nafile) namaz kılabileceğini söylemiştir. Aynı şekilde herhangi bir ihtiyaç için kaldığı beldeden çıkarsa binek üzerinde de (nafile namaz) kılabilir.
Beğavi yine şöyle söylemiştir:
"Gemide namaz kılan kimse namazını ayakta (yani kıyam şartını yerine getirerek) kılar. Ama eğer başı döner de ayakta durmaya güç yetiremezse (o zaman oturarak ve ima ile kılabilir)." [226]
2144- Ahmed bin Hanbel, Said bin Cubeyr (r.a)'den rivayet etmiştir:
"Abdullah bin Ömer (r.a) bineğinin üzerinde nafile namaz kılardı. Vitir kılmak istediğinde ise inerek vitrini yerde kılardı." [227]
Bu rivayet, vitrin vacip olduğu görüşünde olan Hanefî mezhebinin bu görüşlerini desteklemektedir. Abdullah bin Ömer (r.a)'in bu namazı kılmak için farz namazlarda yapıldığı gibi binekten inmesi bu yüzdendi. Ancak müçtehid imamlar bu konuda farklı görüşler ileri sürdüklerinden hüküm geniştir. Ama bir zorunluluk olmadığında ihtiyata uygun olanı seçmek daha güzeldir. [228]
2145-Ahmed bin Hanbel'in Semure (r.a)'den rivayet ettiğine göre Re-suluİIah (a,s), Hayber kuşatmasının sürdüğü sırada yağmurlu bir günde şöyle buyurdu:
"Namazlar binekler üzerinde kılınacak." [229]
2146- Ahmed bin Hanbel, Amr bin Evs (r.a)'m şöyle söylediğini rivayet etmiştir;
"Namaz için kamet getirildiği veya namaz vaktinin yaklaştığı sırada veya benzer bir halde Resulullah (a.s)'ın münâdisini (müezzinini) duyan biri bana haber verdi (yani onun şöyle söylediğini haber verdi):
"Devam eden yağmur dolayısıyla namazlarınızı bineklerinizin üzerinde kılın." [230]
2147- Nesai, Ebu Melih bin Usâme (r.a)'den rivayet etmiş, o da babasının şöyle söylediğini bildirmiştir:
"Huneyn'de Resulullah (a.s) ile birlikte bulunuyorduk. Bu sırada yağmur yağdı. Bunun üzerine Resulullah (a.s)'m münâdisi şöyle seslendi:
"Namazı bineklerinizin üzerinde kılın." [231]
2148- Müslim, Cabir bin Abdullah (r.a)'dan şöyle rivayet etmiştir:
"Resulullah (a.s) ile birlikte bir yolculuğa çıktık. Bu esnada yağmura tutulduk. O da şöyle buyurdu:
"Sizden isteyen namazı bineğinin üzerinde kılsın." [232]
2149- İmam Malik, Abdullah bin Ömer (r.a)'den rivayet etmiştir; [233]
"O (yani Abdullah bin Ömer r.a), şiddetli soğuğun, rüzgârın ve yağmurun olduğu bir gece namaza çağırdı (namaz için ezan okudu) ve çağrısının (ezanının) sonunda da şöyle söyledi:
"Namazlarınızı bineklerinizin üzerinde kılın! Namazlarınızı bineklerin üzerinde kılın!"
Sonra şöyle söyledi:
"Yolculukta eğer soğuk veya yağmurlu bir gece olursa Resuluüah (a.s) müezzinine şöyle demesini emrederdi:
"Namazlarınızı bineklerinizin üzerinde kılın!" Bir rivayette de şöyle denmektedir:
"Dacnan'da olduğumuz sırada Abdullah bin Ömer (r.a) ezan okudu. Sonra şöyle söyledi:
"Namazlarınızı bineklerinizin üzerinde kılın!"
Ardından Resulullah (a.s)'m soğuk veya yağmurlu gecelerde müezzine, ezan okumasını hemen arkasından da: "Namazlarınızı bineklerin üzerinde kılın!" demesini emrettiğini bildirdi." [234]
Nafi' de Abdullah bin Ömer (r.a)'den şöyle rivayet etmiştir:
"Soğuk veya yağmurlu bir gece olduğunda Resulullah (a.s) müezzine emrederdi, o da: "Namaz binekler üzerinde kılınacaktır" diye seslenirdi."
Yine onun bir başka rivayetine göre şöyle söylemiştir:
"Resulullah (a.s)'m müezzini [Medine'de] yağmurlu bir gecede ve (havanın kapalı olması sebebiyle) ortalığın karanlık olduğu bir sabah vaktinde böyle seslendi." [235]
2150-Taberani, Ya'la bin Umeyye (r.a)'den şöyle rivayet etmiştir:
"Resulullah (a.s) bir yolculukta bulunuyordu. Üzerimize yağmur yağdı. Altımızda yerler ıslak olmuş, üstümüzden de yağmur yağıyordu. Geçit de dardı. Bu sırada namaz vakti girdi. Resulullah (a.s) da Bilal (r.a)'e emretti, ezan okudu, arkasından kamet getirdi. (Sonra) Resulullah (a.s) bineği üzerinde öne geçti, cemaat de binekleri üzerind ey diler. (Resulullah a.s) ima ile namaz kılıyor, secdesinde rükuda eğildiğinden daha çok eğiliyordu." [236]
Bu, yerin çamurlu olması durumunda farz namazın binek üzerinde kılınabileceğine delalet etmektedir. Bu aynı zamanda mazeret dolayısıyla o zamanda namazın binek üzerinde kılınmasının caiz olduğunu göstermektedir ki, (günümüzde) uçakta namaz kılınması da buna kıyas edilebilir. Uçağa binaen birinin namazını uçakta kılmasını geçerli kılacak mazeret ortadadır. (Uçak yolcusu) eğer herhangi bir korku olmaksızın ayakta durmaya ve kıbleye dönmeye güç yetiiebilirse bunu yapar. Aksi takdirde oturduğu yerde oturarak kılar. Bunu caiz görmeyenlerin görüşlerini de göz önünde bulundurarak daha sonra bu şekilde kıldığı namazını iade etmesi (yeniden kılması) ihtiyata uygundur.
2151- Taberani, Enes bin Şirin (r.a)'den şöyle rivayet etmiştir: "Enes bin Malik (r.a) ile birlikte Kufe'den geldik. Atyet'e geldiğimizde sabah oldu. Yerler ıslak ve çamurluydu. Bunun üzerine (Enes bin Malik r.a) farz namazı binek üzerinde kıldı. Sonra da şöyle söyledi:
"Bugüne kadar hiç bir zaman farz namazı binek üzerinde kılmış değilim." [237]
2152- Taberani, Enes bin Şirin (r.a)'in şöyle rivayet etmiştir: [238]
"Enes bin Malik (r.a) ile birlikte Belbak-ı Şirin beldesine doğru yola çıktık. Dicle'ye vardığımızda öğle namazı oldu. O da gemide bize halının üzerine oturarak imamlık etti, Bu sırada gemi bizi çekip götürüyordu."
Gemiye binen kimse farz namaz için ayakta durduğunda (başının dönmesi gibi) olağanüstü bir durumla karşılaşacağından korkarsa oturduğu yerde namaz kılabilir. [239]
2153- İmam Malik, Hz. Ömer bin Hattab (r.a)'dan rivayet etmiştir: [240]
"O, Mekke'ye geldiğinde oradakilere iki rek'at namaz kıldırır, ardından şöyle derdi:
"Ey Mekke halkı! Siz namazınızı tamamlayın, çünkü biz yolcuyuz." 'Şerhu's-Sunne'de şöyle denmektedir:
"İlim sahiplerine göre uygulama böyle olmalıdır. Şöyleki gerek mukimin yolcurfun arkasında ve gerekse yolcunun mukimin arkasında namaz kılması caizdir. Eğer mukim yolcunun arkasında namaz kılar, sonra imam namazı kasr ederse mukim kalkıp namazını tamamlar. Bu durumdaki birinin imama uymuş olmak için namazını kasr etmesi söz konusu değildir.
Eğer yolcu mukime uyarsa onun imama uyarak namazını tam kılması gerekir. "
NafT şöyle söylemiştir:
"Abdullah bin Ömer (r.a) Mina'da imamın arkasında namazı dört rek'at kılardı. Ama kendi başına kıldığında iki rek'at olarak kılardı." [241] [242]
2154- İmam Malik, Zeyd bin Eşlem (r.a)'den, o da babasından şöyle rivayet etmiştir: [243]
"Hz. Ömer bin Hattab (r.a) Mekke'ye geldiğinde oradakilere iki rek'at namaz kıldırırdı, sonra namazı bitirir ve şöyle derdi:
"Ey Mekke halkı! Siz namazınızı tamamlayın, çünkü biz yolcuyuz."
Daha sonra Hz. Ömer (r.a) Mina'da iki rek'at namaz kıldı. Ama orada onun cemaate bir şey deyip demediğine dair bir bügi ulaşmadı."
Beğavi şöyle söylemiştir:
"İmam Malik, Mekke halkı hakkında şöyle söylemiştir: "Onlar hacca çıktıklarında Mina'da namazı iki rek'at kılarlar. Mekke'ye dönünceye kadar da böyle kılmaya (namazları kasr etmeğe) devam ederler. Ama Mina'da oturan Mina'da namazım tam kılar. Bunun gibi Arafat'ta oturan Arafat'ta namazını tam kılar.
Allah kendisine rahmet eylesin o (Beğavi) (daha sonra) şöyle söylemiştir:
"İlim adamlarının çoğunluğuna göre Mekke halkı Mina ve Arafat'ta namazlarını kasr edemezler." [244]
2155- Ebu Davud, Ka'b bin Mâlik (r.a)'den şöyle rivayet etmiştir:
"Resulullah (a.s) bir yolculuktan döndüğünde ilk önce camiye giderdi. Orada iki rek'at namaz kılar, sonra insanlarla birlikte otururdu." [245]
2156- Taberani, Abdullah bin Mes'ud (r.a)'dan şöyle rivayet etmiştir: "Bir adam Resulullah (a.s)'m yanına gelerek: "Ya Resulullah (a.s)! Ben
ticaret için Bahreyn'e doğru yola çıkmak istiyorum" dedi. Resulullah (a.s) da
şöyle buyurdu:
"İki rek'at namaz kıl." [246]
2157- İbni Huzeyme, Enes bin Malik (r.a)'den şöyle rivayet etmiştir: "Resulullah (a.s) herhangi konakta konaklasa oraya iki rek'at namazla veda ederdi (oradan iki rek'at namaz kılarak ayrılırdı)." [247]
Hanbeliler şöyle söylemişlerdir:
"Birbirine yakın iki köy bulunsa ve bunların binaları birbirine bitişik olursa bunlar tek bir köy gibidirler. Dolayısıyla bunlardan yola çıkan kişi her ikisinin (evlerini de) aşmadıkça namazları kasr etmeye başlayamaz. Ama e-ğer binaları birbirine bitişik olmazsa o zaman her biri müstakil bir köy hükmündedir ve her koy için kendiyle ilgili hükümler geçerlidir.
Bir gemide çalışan, gemiden başka bir evi olmayan, ailesi, eşyası ve ihtiyaç duyduğu şeyler gemide olan bir gemici (sahip olduğu gemiyle yaptığı yolculuk esnasında -Çeviren) namazını kasr edemez.
Eşiyle birlikte bulunan kadın, komutanıyla birlikte bulunan emir, efen-disiyle birlikte bulunan hizmetçi, hocasıyla birlikte bulunan öğrenci, yetkiliyle beraber bulunan mahpus gibi başkalarına tabi olan kimselerle ilgili hükümler, tabi oldukları kişilerin kararlarına bağlıdır."
Hanefiler şöyle söylemişlerdir:
"Yakın da olsa iki ayrı beldede onbeş gün kalan bir kimse mukim sayılmaz. Biri bulunulan beldeden ayrı bir köy de olsa iki ayrı beldede (yani meskun bölgede) oturan kimsenin bu süre içinde namazlarım kasr etmesi gerekir (yani sadece birindeki ikamet süresi onbeş günü bulmadığı sürece -Çeviren).
Yolculuk konusunda Hanefiler vatanın üç türlü olduğunu söylemişlerdir.
Birincisi, asıl vatandır (vatanı asli). Bu ise kişinin doğduğu yahut evlendiği yahut evlenmediği halde oradan çekip gitmeksizin içinde yaşamaya karar verdiği, yahut ikinci veya üçüncü kez de olsa içinde evlendiği yerdir.
İkincisi, içinde kalımları vatandır (vatanı ikamet). Bu da içinde onbeş gün veya daha fazla kalmaya niyet ettiği yerdir.
Üçüncüsü de; geçici ikamet edilen vatandır (vatanı sükna). Burası kişinin içinde onbeş günden daha az süre kalmaya niyet ettiği yerdir. Böyle bir vatanda namazın kasr edilmesi gerekir. Vatanı ikamet ise kişinin yolculuğunu ortadan kaldırır. Dolayısıyla bir başka yere geçinceye veya vatanı aslisine geri dönmek üzere yola çıkıncaya kadar burada namazlarını tam kılması gerekir. Bir kimse vatanı aslisine girdiğinde ise öylesine üzerinden geçiyor olsa bile namazlarını tam kılması gerekir."
Şafiiler şöyle söylemişlerdir:
"Vatan kış ve yaz, üzerinde sürekli kalınan yerdir. Bir kimse vatanına veya sürekli kalmaya yahut kesin şekilde dört günden fazla kalmaya niyet ettiği yere yahut belirtilen süreden daha kısa bir süre içinde gerçekleşmeyecek bir ihtiyacını göreceği yere vardığı zaman artık namazlarını kasr edemez.
Onlara göre bir kimse kendi vatanından öylesine geçerse (içinde kalmayacak olursa) namazlarını kasr edebilir. Bunun gibi içinde ikamet ettiği yerde de ihtiyacının bugün yarın görüleceği beklentisi içinde olursa on sekiz güne kadar namazlarını kasr etmeğe devam edebilir.
Hanbeliler şöyle söylemişlerdir:
"Bir kimse yolculuk için çıktığı vatanına geri döndüğünde namazlarını tam kılar. Aynı şekilde içinden geçmek dışında bir ihtiyacı olmaksızın dahi vatanı aslisine uğrarsa burada namazlarını tam kılmalıdır.
Bunun yanısıra içinde hanımı bulunan bir beldeye uğrarsa yahut bir yerde evlenirse -eşini boşasa bile- buralarda namazlarını tam kılması gerekir. Ama eğer uğradığı yerde anne, baba gibi yakınları olursa yahut bir koyun sürüsü veya bir mal varlığı olursa o zaman eğer daha önce geçen şartlar oluşmazsa namazlarım kasr etmeğe devam edebilir."
Hanefiler şöyle söylemişlerdir:
"Namazların kasrını gerektirecek bir yolculuğa çıkmak üzere beldesinden çıkan sonra yolcu sayılmasını gerektirecek kadar mesafe katetmeden kararını değiştirirse dönüş kararı verdiği andan itibaren namazlarım tam kılması gerekir.
Bir kimse bir yerde doğar dolayısıyla burası onun asli vatanı olur sonra sürekli kalmak üzere bir başka yere geçer ve birinci vatanında ailesi kalmazsa artık ilk asli beldesi onun için asli vatan olmaktan çıkar. Dolayısıyla orada arazisi, mülkü olsa bile oraya uğradığında namazlarını kasr eder. Bir kimse, ailesi ve mal varlığıyla bir yerden bir yere göç ederse onun (ilk) asli vatanı geçersiz olmuş (değişmiş) olur. İçinde kalmak için değil de (ziyaret vs.) için ilk beldesine dönerse namazlarını kasr eder. Nitekim Resulullah (a.s) Mekke'ye girdiğinde böyle yapmıştır. İlk asli vatan benzeri ile geçersiz olur (yani bir yere temelli yerleşilmesi durumunda birinci asli vatan geçersiz olur) ama ikamet vatanı ile geçersiz olmaz (yani temelli yerleşme niyeti taşımaksızın bir yerde onbeş gün veya daha fazla kahnmasryla, kalman süre ne kadar uza-sa da asli vatan değişmiş olmaz). Yine yolculukla da değişmez."
Bazıları kasrın caizliği konusundaki fetvayı oldukça geniş tutarak işi çarpılmışlardır. Bazıları bir öğrencinin ilim öğrenmek için bir yolculuğa çıkması sonra öğrenim için bir yere yerleşmesi durumunda ne kadar uzun süre kalma niyeti taşisa da namazlarım kasr edebileceğini söylemişlerdir. Bazıları da yurtlarından kaçarak kasrı caiz kılacak bir şekilde uzaklaşan kimselerin bir yere yerleşmeleri durumunda kaldıkları yerde kazançlarını sağlasalar, orada evlenseler ve görünüş itibariyle kısa sürede vatanlarına geri dönmeleri imkânsız olsa bile gittikleri yerde namazlarını kasr edebileceklerini söylemişlerdir. Bazıları da haklarında, yönetimin kendilerini kısa sürede bırakmayacağının kesin olmasına veya yönetimin bu konuda açıklama yapmasına rağmen haklarında hüküm verilmemiş ve asli vatanlarından (kasrı caiz kılacak kadar) uzak olan tutukluların namazlarını kasr edebilecekleri yönünde fetva vermişlerdir. Bunlar çarpık ve tutarsız fetvalardır. Yüce Allah'ın bize yardımcı olmasını ve hatalarımızı düzeltmeyi nasib etmesini diliyoruz. [248]
İÇİNDEKİLER
CUMA NAMAZI VE CUMA İLE İLGİLİ KONULAR
Cuma Namazı ve Cuma Namazı ile İlgili Konular / Giriş 9
Cuma Gününün Fazileti ve Bazı Özellikleri 19
Cuma Günü Önemli İşler ve Resulullah (a.s)'a Çokça Salat Getirmek 21
Cuma Günü Duaların Kabul Edileceği Vakit 24
Cuma Namazı Farzdır ve Özürsüz terk edilemez 41
Cuma Namazına Teşvik 47
Cuma Namazına Erkenden Gidilmesi 48
Namaz İçin Gusledilmesi, Koku Sürülmesi, En Güzel Elbiselerin
Giyilmesi, Sessizlik ve İnsanların Üstlerine Basmaktan Kaçınılması 51
Cuma İçin Özel Elbise Giyilmesi 65
Cumaya Ne Zaman Yetişilmiş Olunur? 66
Bayram ile Cuma Aynı Güne Rastlarsa Cuma İbadeti Düşmez 67
Cumayı Terketmeyi Caiz Kılacak Özürler ve Cuma Günü Yolculuğa
Çıkılması 76
Cumanın Vakti, Ezanı, Hutbesi ve Âdabı 83
Cum Namazının Vakti 83
Üçüncü Ezanın Meşruluğu (Bu, Günümüzdeki İlk Ezandır) 91
Resulullah (a.s)'ın Hutbe Konusundaki Uygulaması 93
Minber Kullanılması 101
Hutbede Ayakta Durmak 102
Hutbeyi Kısa Tutmak ve Namazı Uzatmak 105
Hutbede Şehadet Sözlerinin Söylenmesi ve Allah'a Hamdedilmesi 106
Hatip Dua İçin Ellerini Kaldırmaz 107
İnsanların Hatibe Doğru Dönmeleri 109
İmama Yaklaşmanın Müstehablığı 111
Ezan Okunduğunda ve İmamın Minberde Olduğunda Konuşmak 111
Hutbe İçin Susmak 112
İmam Hutbede İken Namaz Kılmak 117
İhtiyaç İçin Hutbenin Kesilmesi 121
İnsanların Üstlerine Basmaktan Sakınma 124
Başkasını Oturduğu Yerden Kaldırmaktan Sakınma 125
Çömelerek Oturmaktan Sakınma 125
Halka Oluşturmaktan Sakınma 126
Cuma Namazında Kıraat (Kur'an-i Kerim Okuma) 127
Cumanın Sünnet Namazları 131
Cumanın Farzdan Önce Kılman Sünneti 139
ALTINCI KISIM
BEŞ VAKİT NAMAZIN DIŞINDA KILINAN NAMAZLAR
Beş Vakit Namazın Dışında Kılınan Namazlar / Giriş 167
Nafilelerden Söz Eden Değişik Hadisler ve Meseleler 175
Evlerde Namaz 175
İbadette Orta Yol Üzere Olmak ve Süreklilik 177
Nafile Namaz Konusunda Resulullah (a.s)'ın Uygulamaları 181
Beş Vakit Namazın Sünnetleri 189
Sabah Namazının Sünneti 194
Sabah Namazının Sünnetinde Ne Okunmalıdır? 197
Sabah Namazının Sünnetinden Sonra Yatmak 200
Sabah Namazının Sünnetinin Kazası ve Farzdan Sonra Bu Namazın
Kılınmasının Hükmü 203
Öğle ve İkindi Namazlarının Sünnetleri 209
Akşam ve Yatsı Namazlarının Sünnetleri 218
Vitir Namazı 225
Vitir Namazı Şer'an Konulmuş Bir Namazdır 225
Vitir Namazının Vakti 230
Vitir Ne Zaman Kılınır? 237
Vitir Namazının Kazası 238
Vitrin Rekat Sayısı 239
Vitir Namazında Kıraat (Kur'an-ı Kerim Okuma) 248
Vitirde Kunut 250
Vitir Bozulur mu? 251
Vitirden Sonra Namaz 253
Vitrin İlk İki Rekatından Sonra Selam Verilir mi? 254
Binek Üzerinde Vitir Namaz 255
Kuşluk (Duha) Namazı 259
Gece İbadeti 275
Gece İbadetinin Fazileti ve Buna Teşvik 275
Uyuya Kalmak ve Kalkamamak 283
Gece İbadeti Konusunda Resulullah (a.s)'m Bazı Sünnetleri 284
Geceleyin Teheccüd Kılmaya Kalkıldığında Ne Denilir? 308
Geceleyin Fitnelerin Kaldırılması İçin Namaz 312
Gece İbadetinde Mutedil Olmak 314
Günlük Olarak Tekrarlanan Nafile İbadetler 319
Tahiyyatül Mescid Namazı 319
Abdest Sünneti 321
Eve Giriş ve Çıkış Namazı 323
Mutlak Nafile 327
Teşbih Namazı 351
Yıllık Namazlar / Giriş 355
Teravih Namazı, Ramazan İbadeti ve Teheccüdü 359
Bayram Namazı / Giriş 391
Bayram Namazı, Bayramın Şer'an Konulması ve Fazileti 401
Bayram Günü Gusletmek, Güzel Şeyler Giyinmek ve Süslenmek 404
Bayram Günü Adabından Bazıları 405
Bayram Namazının Vakti 407
Bayram Namazı Esansız ve Kametsiz Okunur 409
Bayram Namazının Rekatlarının Sayısı 410
Bayram Namazının Tekbirleri 410
Bayram Namazında Kıraat 414
Bayram Namazı Hutbesi, Bazı Adabı ve Ne Zaman Verileceği 416
Bayram Hutbesini Dinlemenin Hükmü 423
Kadınların Bayramlarda Namazgaha Çıkmaları ve Erkeklerden Ayrı
Bir Yerde Hutbeyi Dinlemeleri Mubahtır 424
Binek Üzerinde Hutbe Verilmesi 427
Bayram Günü İmam İçin Bir Kalkan Dikilmesi 429
Bayram Namazından Önce ve Sonra Nafile Namaz Kılmanın Hükmü 430
Bayram ve Cumanın Aynı Güne Denk Gemesi 433
Bayram Namazının Kazası ve Özür Nedeniyle Bayram Namazının
İkinci Günde Kılınması 436
Bayram Namazını Kaçıranın Kılacağı Namaz 438
Kurban Bayramı Günü Kurban Kesilmesi 440
Bayram Günü Oyun ve Eğlenceye Ruhsat 440
Olağanüstü Durumlarla İlgili Namazlar / Giriş 445
Yolcu Namazı / Giriş 449
Kasrda Esas Alınacak Mesafe 453
Kasrın Yapılacağı Yolculuğun Süresi 474
Süre Uzasa da İkamete Niyet Etmeyenin Namazlarını Kasr Etmesi 480
Korku Olmadığı Halde Yolculukta Namazın Kasr Edilmesi 482
Yolculukta Namazı Tam Kılmaya Ruhsat 485
Yolculukta Nafile Namaz 488
Yolculukta Binek Üzerinde Nafile Namaz Kılmak 493
Yolculukta Mazeret Dolayısıyla Binek Üzerinde Namaz Kılmak 496
Mukim Olanın, Yolcunun Arkasından Namaz Kılması 500
Yolculuğa Çıkan ve Yolculuktan Dönen Kişinin Kılacağı Namaz 502
İçindekiler 507
[1] Bkz. Nevevi Şerhi İle Sahihi Müslim (61171)
[2] Bakara Suresi: 185
[3] Hacc Suresi: 28
[4] Bakara Suresi: 203
[5] Bkz. Durru'l-Muhtar, îbni Abidin Haşiyesi (1/555-565) Şerhu's-Sağir (1/523 ve 531) Muhezzeb (11118-122) Muğni (1/367-400) Fıkhu'l-İslâmi (21362 ve sonrası.)
Said Havva, El Esas Fi’s Sünne, Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Neşriyat: 4/391-399
[6] Ebu Davud (11295) Kiîâbu's-Saîat, 244-lki bayram namazı babı. İsnadı sahihtir. Nesai (3/179-180) 19-Kiîabu Salati'l-Iydeyn, 1-İki bayram namazı babı.
Said Havva, El Esas Fi’s Sünne, Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Neşriyat: 4/401
[7] Yunus Suresi: 58
[8] Avnu'l-Ma'bud (11440)
[9] Buhari (41124) 30-Kitabu's-Savm, I2-İki bayram ayının azalmayacağı babı. Müslim (2/766) 13~Kitabu's-Sıyam, 7-Resulullah (a.s.)'ın: "İki bayram ayı azalmaz" sözü ile ilgili bab. Ebu Davud (2/297) Kitabu's-Savm, 4-Yirmidokuz gün olan ayla ilgili bab. Tirmizi (3175) 6-Kitabu's-Savm, 8-Iki bayram ayının azalmayacağı hakkında gelen rivayetler babı. Tirmizi söyle söylemiştir: "Ahmed bin Hanbel söyle söylemiştir: "Bu hadisi şerifin anlamı şudur: Bir yılda ikisi birden eksik (yani yir-midokuzlu) gelmezler. Biri eksik gelirse diğeri tam gelir." Ishak da söyle söylemiştir: "Bunun anlamı şudur: Bu ay yirmi dokuzlu olarak gelse de yine tamdır, eksik değildir."
[10] el-Feyz (41165)
[11] Ebu Davud (21148-149) Kiiâbu'l-Menâsik, (Hacc) Kurban yerine ulaşmadan kurbanın Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla kesilmesiyle ilgili bab. İsnadı hasen-dir.
Said Havva, El Esas Fi’s Sünne, Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Neşriyat: 4/401-404
[12] Muvatta (11177) 10-Kitabu'l-lydeyn, 1-îki bayramda gusledilmesi, bunlarda çağırma ve ikamet konusundaki amel babı. İsnadı sahihtir.
[13] Mecme'u'z-Zevaid (2/198) Heysemi şöyle söylemiştir: "Bunu Taberani, Evsafta rivayet etmiştir ve ravileri sikadırlar."
Said Havva, El Esas Fi’s Sünne, Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Neşriyat: 4/404-405
[14] Buhari (21446) 13-Kitabu'l-Iydeyn, 4-Ramazan bayramı gününde namaza çıkmadan önce bir şey yeme babı.
[15] Tirmizi (21426) Ebvâbu's-Salat, 390-Ramazan bayramı gününde namaza çıkmadan önce bir şey yeme hakkında gelen rivayetler babı. Tirmizi şöyle söylemiştir: "Bu konuda Hz. Ali (r.a) ve Enes bin Malik (r.a)'ten de hadis rivayet edilmiştir." Bunu aynı zamanda Ahmed bin Hanbel, Müsned'de, İbni Hibban Sahih'te, İbni Mace, Da rekutni, Hakim ve Beyhaki rivayet etmişlerdir. İbni'l-Kattan bunun sahih olduğunu söylemiştir. İsnadı hasendir. İbni Huzeyme (21341) 668-Ramazan bayramında namaz kılınan yere doğru çıkmadan Önce bir şey yemenin müstehablığı babı.
[16] Tirmizi (2/410) Ebvâbu's-Salat (Ebvâbu'l-Iydeyn), 382-Bayram günü yürümek hakkında gelen rivayetler babı, Tirmizi şöyle söylemiştir: "Bu hadis hasen li ğay-rihİdir."
[17] Tirmizi (2/424) Ebvâbu's-Salat, 389-Resulullah (a.s)'ın bayram namazına bir yoldan gidip başka bir yoldan dönmesi hakkında gelen rivayetler babı. Bu hadis hasendir.
[18] Buhari (21472) 13-Kitabu'l-Iydeyn, 24-Bayram günü namazdan dönerken gittiği yoldan farklı bir yoldan dönme babı. Buharı şöyle söylemiştir: "Bunu Said, Ebu Hureyre (r.a)'den rivayet etmiştir ve Cabir bin Abdullah (r.a)'tan rivayet edilmiş olan hadis daha sağlamdır (daha sahihtir)."
[19] Said Havva, El Esas Fi’s Sünne, Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Neşriyat: 4/405-407
[20] Nisa Suresi: 71
[21] Said Havva, El Esas Fi’s Sünne, Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Neşriyat: 4/407
[22] Ebu Davud (1/295-296) Kiiâbu's-Salat, 245-Bayram namazına çıkış vakti. İsnadı
Said Havva, El Esas Fi’s Sünne, Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Neşriyat: 4/407-
sahihtir.
[23] İ'la'u's-Sunen (8199-100)
[24] Fethu'l-Bari (21380) .
[25] Reddu'l-Muhtar (11870)
[26] Said Havva, El Esas Fi’s Sünne, Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Neşriyat: 4/407-409
[27] Müslim (2/604) 8-Kitabu Salati'l-Iydeyn. Ebu Davud (11298) Kitâbu's-Saîaî, 249-Bayramda ezanın terki babı. Tirmizi (21412-413) Ebvâbu's-Salat, 384-Bayram namazının ezansız ve kametsiz olarak kılınacağı hakkında gelen rivayetler babı.
[28] Buhari (2/451) 13-Kitabu'l-lydeyn, 7-Ezan ve kamet okunmadan bayram namazına yürüyerek ve binekie gitme babı. Bıtharİ bu hadisin: "Kurban bayramı" sözüne kadar olan kısmını rivayet etmiştir. Müslim (2/604) 8-Kitabu Salati'l-Iydeyn, Nesai (3/182) 19-Kitabu Salati'l-Iydeyn, 7-İki bayramda ezanın terki, Ebu Davud (1/298) Kitâbu's-Salat, 249-Bayramda ezanın terki babı.
[29] Said Havva, El Esas Fi’s Sünne, Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Neşriyat: 4/409-410
[30] Said Havva, El Esas Fi’s Sünne, Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Neşriyat: 4/410
[31] İbni Huzeyme (2/340) 667-İki bayram namazının rek'atiarının sayısı babı. İsnadı sahihtir.
Said Havva, El Esas Fi’s Sünne, Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Neşriyat: 4/410
[32] Ebu Davud (1/299) Kitâbu's-Salat, 250-Bayram namazlarında tekbir (zevaid tekbirleri) babı. Bu hadis şahitlerinin bulunması itibariyle hasendir.
[33] Ebu Davud (1/299) Aynı yer.
[34] Ebu Davud (1/299) Kitâbu's-Salat, 250-Bayram namazlarında tekbir (zevaid tekbirleri) babı. Bu hadis hasendir.
[35] Ebu Davud (1/299) aynı yer. Ebu Davud söyle söylemiştir: "Bunu Veki' ve İbni Mübarek rivayet etmişlerdir ve: "Yedi ve beş" demişlerdir."
[36] Muvatta (1/180) 10-Kitabu'l-Iydeyn, 4-Bayram namazında tekbir ve kıraat hakkında gelen rivayetler babı. İsnadı sahihtir.
[37] Tirmizi (21416) Ebvâbu's-Salat, 386-Bayram namazlarında tekbir hakkında gelen rivayetler babı. Bu hadis şahitlerinin bulunması itibariyle hasendir.
Said Havva, El Esas Fi’s Sünne, Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Neşriyat: 4/410-412
[38] Nevevi (6/179)
[39] Taberani, Mu'cemu'l-Kebir (9/350) Mecme'u'z-Zevaid (2/205) Heysemi şöyle söylemiştir: "Bunu Taberani, Mu'cemu'l-Kebir'de rivayet etmiştir. Kavileri sikadırlar ve bu hadisin başka tankları da bulunmaktadır. Bunu ayrıca Abdurrezzak rivayet etmiştir. İsnadı sahihtir."
Said Havva, El Esas Fi’s Sünne, Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Neşriyat: 4/412-414
[40] Müslim (21607) 8-Kitâbu Salati'l-Iydeyn, 3-Bayram namazlarında neyin okunacağı babı.
[41] Müslim (21607) Aynı yer.
[42] ) Muvatta (11180) 10-Kitahu'l-Iydeyn, 4-Bayram namazlarında tekbir ve kıraat (Kur'an-ı Kerim okuma) hakkında gelen rivayetler babı.
[43] Ebu Davud f 1/300) Kitâbu 's-Salat, 251 -Kurban ve Ramazan bayramı namazlarında ne okunacağı babı.
[44] Tirmizi (21415) Ebvâbu's-Salat, 385-Bayram namazlarında kıraat (Kur'an-ı Kerim o-kuma) hakkında gelen rivayetler babı.
[45] Nesai (31183-184) 19-Kitâbu Salati'l-Iydeyn, 12-Bayram namazlarında "Kâf ve "Ve'kterebe" surelerinin okunması babı. Kutubi sitte sahiplerinden herhangi biri Hz. Ömer (r.a)'in: "Doğru söyledin" dediğini ifade etmemişlerdir. Bu ifade Rezin'in kitabında karşılaştığım bir ifadedir.
[46] Müslim (2/598) 7-Kİtabu'l-Cumu'a, 16-Cuma namazında neyin okunacağı babı. Ebu Davud (11293) Kitâbu's-Salat, 241-Cuma namazında neyin okunacağı babı. Tirmizi (2/413) Ebvâbu's-Salat, 385-Bayram namazlarında kıraat (Kur'an-ı Kerim o-kuma) hakkında .gelen rivayetler babı. Nesai (3/184) 19-Kitâbu Salati'l-Iydeyn 13-Bayram namazlarında: "Sebbihi'sme Rabbike'l-A'la" ve "Hel etâke hadisu'l- Ğâ-şiye"nin okunması babı. İbni Mace (i/408) Kitâbu İkâmeti's-Sala ve's-Sunneti fıha, 157-Bayram namazlarında kıraat (Kur'an-ı Kerim okuma) hakkında gelen rivayetler babı.
Said Havva, El Esas Fi’s Sünne, Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Neşriyat: 4/414-415
[47] Buhari (2/453) 13-Kiîabu'l-Iydeyn, 8-Bayram namazından sonra hutbe babı. Müslim (2/605) 8-Kitâbu Salati'l-Iydeyn. Tirmizi (2/411) Ebvâbu's-Salat, 383-Bayram namazlarının hutbeden önce kılınması hakkında gelen rivayetler babı. Nesai (3/183) 19-Kitâbu Salati'l-Iydeyn 9-Bayram namazlarının hutbeden önce kılınması babı.
[48] Mecme'u'z-Zevaid (2/201-202) Heysemi söyle söylemiştir: "Bunu Taberani, Evsafta rivayet etmiştir ve ravileri sikadırlar. Bu rivayet Sahih'te şu ibareyle geçmektedir: "Resulullah (a.s) kurban bayramı gününde namazı kıldı sonra hutbe verdi."
[49] Buhari (2/451) 13-Kitabu'l-Iydeyn, 7-Ezan ve kamet okunmaksızm bayram namazına yürüyerek veya binekle gitme babı. Müslim (2/603) 8-Kitâbu Salati'l- Iy-deyn.
[50] Buhari (2/451) 13-Kitabu'l-Iydeyn, 7-Ezan ve kamet okunmaksızm bayram namazına yürüyerek veya binekle gitme babı. Müslim (2/603) 8-Kitâbu Salati'l- Iydeyn.
[51] Müslim (21603-604) 8-Kiîâbu Salati'l-Iydeyn.
[52] Buharİ (21466-467) 13-Kitabu'l-Iydeyn, 19-Bayram günü imamın kadınlara öğüt
vermesi babı. Müslim (2/602) 8-Kiîâbu Salati'l-Iydeyn,
[53] Mümîehine Suresi: 12
[54] Müslim (2/602) 8-Kiîâbu Salati'l-Iydeyn.
[55] Müslim (21602) 8-Kitâbu Salati'l-Iydeyn.
[56] Müslim (21604) 8-Kitâbu Saîati'l-Iydeyn.
[57] Ebu Davud (11298) Kitâbu's-Salat, 247-Bayram günü hutbe babı.
[58] Ebu Davud (1/298) Kitâbu's-Salat, 249-Bayramda ezanın terkedilmesi babı.
[59] Nesai (3/192-193) 19-Kitâbu Salati'J-Iydeyn, 28-İmamın hutbeyi bitirdikten sonra kadınlara öğüt vermesi ve onları sadakaya teşvik etmesi babı.
Said Havva, El Esas Fi’s Sünne, Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Neşriyat: 4/416-420
[60] Buhari (2/448-449) 13-Kitabu'l-lydeyn, 6-Minber olmaksızın namazgaha çıkılması babı.
[61] Müslim (2/605) 8-Kiîâbu Salati'l-Iydeyn.
[62] Buharı (11405) 6-Kitabu'l-Hayz, 6-Hayızhnın orucu terketmesi babı. Müslim (J/86-87) 1-Kitabu'l-İman, 34-İtaatların eksikliği ile imanın eksildiğinin bildirilmesi babı.
[63] Nesai (3/187) 19-Kitâbu Salati'l-îydeyn, 20-İmamın hutbede insanlara yüzünü dönmesi babı. Nesai, Müslim'in bu rivayetinin "en çok sadaka verenler kadınlardı" sözünün sonuna kadar olan kısmını rivayet etmiştir.
Said Havva, El Esas Fi’s Sünne, Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Neşriyat: 4/420-423
[64] Said Havva, El Esas Fi’s Sünne, Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Neşriyat: 4/423
[65] Ebu Davud (1/300) Kitâbu's-Salat, 252-Hutbe için oturulması babı. Ebu Davud söyle söylemiştir: "Bu mürsel olarak rivayet edilmektedir."
[66] Nesai (3/185) 19-Kİtâbu Salati'l-Iydeyn, 15-Bayramlarda hutbe için oturmakla gitmek arasında cemaatin serbest bırakılması. Bu rivayet mürsel ve zayıftır. Ancak bu rivayetin Beyhaki'nin Sünen'inde Fadl tankıyla nakledilmiş olan şahidi bulunmaktadır.
Said Havva, El Esas Fi’s Sünne, Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Neşriyat: 4/423-424
[67] Said Havva, El Esas Fi’s Sünne, Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Neşriyat: 4/424
[68] Buhari (î/466) 8-Kitâbu's-Salat 2-Namazı elbiseyle (örtülü olarak) kılmanın gerekliliği babı. Müslim (21605-606) 80-Kitâbu Salati'l-Iydeyn 1-Kadınların bayramlarda namaz kılınan yere çıkmalarının mubah olduğunun bildirilmesi babı.
[69] Buharı (2/470) 13-Kitabu'l-Iydeyn, 21-Hayızlılann namaz kılınan yerden ayrı durmaları babı.
[70] Buharı (21461) 13-Kitabu'l-Iydeyn, 12-Mina günlerinde tekbir getirilmesi babı. Bu rivayet: "Diğer insanların arkasında dursun" ibaresi ilavesiyle rivayet edilmiştir.
[71] Müslim (2/606) 80-Kitâbu Salati'l-Iydeyn, 1-Kadınların bayramlarda namaz kılman yere çıkmalarının mubah olduğunun bildirilmesi babı.
[72] Buharı (21469) 13-Kitabull-îydeyn, 20-Bir kadının bayramda cilbabının olmaması durumuyla ilgili bab.
[73] Müslim (21606) 80-Kitâbu Salati'l-Iydeyn, 1-Kadınların bayramlarda namaz kılınan yere çıkmalarının mubah olduğunun bildirilmesi babı,
[74] Tirmizi (21419-420) Ebvâbu's-Salat, 388-Bayramlarda kadınların (namaza) çıkmaları hakkında gelen rivayetler babı.
[75] Ebu Davud (1/269) Ebvâbu's-Salat, 246-Kadınların bayramda (namaza) çıkmaları babı.
[76] Ebu Davud (11296) Aynı yer.
Said Havva, El Esas Fi’s Sünne, Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Neşriyat: 4/424-427
[77] Said Havva, El Esas Fi’s Sünne, Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Neşriyat: 4/427
[78] Nesai (3/185) 19-Kitâbu Salati'l-Iydeyn, 17-Deve üzerinde hutbe. İsnadı sahihtir.
[79] Ebu Ya'la (2/402) İsnadı sahihtir. Mecme'u'z-Zevaid (2/205) Heysemi §Öyîe söylemiştir: "Bunu Ebu Ya'la rivayet etmiştir ve ravileri, Sahih'te isimleri geçen ravi-lerdir."
[80] îbni Huzeyme (2/348) 685-Namazgahta minber bulunmaması durumunda yer üzerinde ayakta hutbe verilmesi babı.
Said Havva, El Esas Fi’s Sünne, Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Neşriyat: 4/427-428
[81] Ebu Davud (1/298) Kitâbu's-Salat, 248-(Resulullah (a.s)'ın) yay üzerine (yaya dayanarak) hutbe vermesi babı. Bu hadis zayıftır. el-Cami'in tahkikçisi söyle söylemiştir: "Ancak bunun Ebu Davud'un kitabında Hakem bin Hazen Kilfi'den rivayet edilmiş bir şahidi bulunmaktadır. Bu uzun bir hadistir. Orada şöyle denmektedir: "Bir bastona veya yaya dayanarak durdu. (Allah'a) sena etti..." Hadis böyle devam ediyor. Bunun isnadı hasendir. İbni Seken ve İbni Huzeyme bunun sahih olduğunu söylemiştir.
Said Havva, El Esas Fi’s Sünne, Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Neşriyat: 4/428-429
[82] Nesai (31183) 19-Kitâbu Salati'l-Iydeyn, 10-Bayram namazlarının bir bastona doğru kılınması babı. İsnadı sahihtir.
Said Havva, El Esas Fi’s Sünne, Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Neşriyat: 4/429
[83] Buhari (2/453) 13-Kitabu'l-îydeyn, 8-Bayram namazından sonra hutbe verilmesi babı. Müslim (2/606) 8-K.itabu'l-Iydeyn, 2-Namazgâhta bayram namazından önce ve sonra (başka bir) namaz kılınmaması babı. Ebu Davud (1/301) Kitâbu's-Salat, 255-Bayram namazından sonra başka bir namaz kılınması babı. Tirmizi (21418) Ebvâbu's-Salat, 387-(Bayram namazı vaktinde) bayram namazından Önce ve sonra başka bir namazın kıhnmayacağı babı. Tirmizi'nİn bu rivayeti: "Ve ondan sonra.." ibaresiyle bitmektedir. Nesai (3/193) 19-Kîtâbu Salati'l-Jydeyn, 29-(Bayram namazı vaktinde) bayram namazından Önce ve sonra başka bir namazın kıhnmayacağı babı. Nesai'nin bu rivayeti de: "Ve ondan sonra.." ibaresiyle bitmektedir. İbni Mace (11410) 5-Kitabu İkameti's-Sala ve's-Sunneti fiha, 160-(Bayram namazı vaktinde) bayram namazından önce ve sonra başka bir namazın kıhnmayacağı hakkında gelen rivayetler babı. İbni Huzeyme (2/345) 667-Bayram namazlarından önce ve sonra bayram namazının kılındığı yerlerde başka bir namazın kılınmasından kaçınılması babı.
[84] Müslim (21606) 8-Kitabu'l-Iydeyn, 2-Namazgâhta bayram namazından Önce ve sonra (başka bir) namaz kılınmaması babı.
[85] Buharı (2/476) 13-Kitabu'l-lydeyn, 26-Bayram namazından önce ve sonra namaz kılınması babı.
[86] Muvatta (1/181) 10-Kitabu'l-lydeyn, 5-Bayram namazından Önce ve sonra (bayram namazının kılındığı yerde veya bayram namazı vaktinde) başka bir namazın kılınmasından kaçınılması babı. Tirmizi (2/418-419) Ebvâbu's-Salat, 387-(Bayram namazı vaktinde) bayram namazından önce veya sonra başka bir namaz kılınma-yacağı babı. İsnadı sahihtir. Tirmizi şöyle söylemiştir: "Bu hadis hasen sahihtir." Bunun Ahmed bin Hanbel de Müsned'de 2/57'de, Hakim de Müstedrek (l/295)'te rivayet etmiştir. Hakim sahih olduğunu söylemiş, Zehebi de ona muvafakat etmiştir.
[87] Ebu Ya'la (7/203) İsnadı Eyyub'de inkıtaya uğradığından zayıftır. Çünkü Eyyub, Enes (r.a)'e yetişmemiştir. Mecme'u'z-Zevaid (2/202) Heysemi şöyle söylemiştir: "Bunu Ebu Ya'la rivayet etmiştir. Ayrıca Taberani de Mu'cemu'l-Kebir'de, Enes (r.a)'in dört rek'at kıldığını rivayet etmiştir. Ebu Ya'la'nın ravileri Sahih'te isimleri geçen ravilerdir."
Said Havva, El Esas Fi’s Sünne, Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Neşriyat: 4/430-431
[88] Mecme'u'z-Zevaid (21202) Heysemi şöyle söylemiştir: "Bunu Taberani, Mu'ce-mu'l-Kebir'de rivayet etmiştir ve ravileri sikadırlar."
[89] Taberani, Mu'cemu'UKebir (91353-354) Mecme'u'z-Zevaid (21202) Heysemi şöyle söylemiştir: "Bunu Taberani, Mu'cemu'î-Kebir'de değişik senedlerle rivayet etmiştir. Bazılarında: "Bana Abdullah bin Mes'ud (r.a)'dan ve Ebu Huzeyfe (r.a)'den rivayet edildi" demiştir. Bu durumda bu rivayet mürseldir ve isnadı sahihtir."
[90] Taberani, Mu'cemu'l-Kebir (91354) Mecme'u'z-Zevaid (21202) Heysemi şöyle söylemiştir: "Bunu Taberani, Mu'cemu'î-Kebir'de sahih olduğunu söylediği senedlerle rivayet etmiştir. Ancak rivayet mürseldir."
[91] Said Havva, El Esas Fi’s Sünne, Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Neşriyat: 4/431-433
[92] İbni Huzeyme (2/362) 708-Namaigâhtan döndükten sonra evde namaz kılmanın müstehablığı babı. İbni Mace (1/410) Kitabu İkameti's-Sala ve's-Sunneti flha, 160-Bayram namazlarından önce ve sonra namaz kılınması hakkında gelen rivayetler babı. Mecme'u'z-Zevaid'de de: "Bunun isnadı ceyyid (iyi), hasendir" denmiştir.
Said Havva, El Esas Fi’s Sünne, Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Neşriyat: 4/433
[93] Ebu Davud (1/281) Kitâbu's-Salat, 216-Cuma gününün bayram gününe denk gelmesiyle ilgili bab. İsnadı hasendir.
[94] Ebu Davud (11281) Kitâbu's-Salat, 216-Cuma gününün bayram gününe denk gelmesiyle ilgili bab.
[95] Ebu Davud (11281) Aynı yer.
[96] Nesai (3/194) 19-Kitâbu Salati'l-Iydeyn, 32-Bayram namazında bulunanın (aynı güne denk gelen) cuma namazından geri kalmasına ruhsat babı. İsnadı basendir.
[97] İbni Huzeyme (2/359-360) 704-Bayramların cuma gününe denk gelmesi durumunda imamın cemaate sadece bayram namazını kıldırıp cuma namazını kıldırmamasına ruhsat olduğu babı. İsnadı ceyyiddir (iyidir).
[98] Muvatta (11178-179) 10-Kitabu'l-Iydeyn, 2-Bayramlarda hutbeden Önce namaz kılmakla emrolunduğu babı. Buharı (10124) 73-Kitabu'l-Edâhi, 16-Kurbanların (yani hacda kesilen kurbanların) etlerinden nelerin yeneceği ve nelerin azık edinileceği babı. Müslim (2/799) 13-Kitâbu's-Sıyam, 22-Kurban ve Ramazan bayramı günlerinde oruç tutmaktan nehiy babı.
Said Havva, El Esas Fi’s Sünne, Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Neşriyat: 4/433-436
[99] Said Havva, El Esas Fi’s Sünne, Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Neşriyat: 4/436
[100] Ebu Davud (1/300) Kitâhu's-Salat, 254-İmamın bayramın girdiği gün bayram namazına çıkamaması durumunda ertesi gün çıkacağı babı. İsnadı sahihtir. Nesai (3/180) 19-Kitâbu Salati'l-Iydeyn, 2-Bayram namazlarına ertesi gün (ikinci gün) çıkılması babı.
Said Havva, El Esas Fi’s Sünne, Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Neşriyat: 4/436-437
[101] İ'la'u's-Sunen (8/100)
Zaviye: Basra'dan iki fersah uzaklıkta bir yerdir. Enes (r.a)'in orada bir köşkü ve arazisi vardı. Çoğu zaman orada kalırdı. Zaviye'de Haccac ile Ibni'l-Eş'as arasında büyük bir alan vardı.
[102] Said Havva, El Esas Fi’s Sünne, Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Neşriyat: 4/437-438
[103] Buhari (21474) 13-Kitabu'l-Iydeyn, 25-Bir kimsenin bayram namazını kaçırması durumunda iki rek'at namaz kılacağı babı. Buhari bunu muallak olarak (yani senedini vermeden) rivayet etmiştir. Hafız îbni Hacer, Feth'de şöyle söylemiştir: "İbni Ebi Şeybe bu rivayeti mevsul olarak (senedini zikrederek ve senedinde kopukluk olmaksızın) rivayet etmiştir. Bu rivayette söyle bildirilmiştir: ibni Aliyye'nin İbni Ubeyd'in mevlası (azatlısı) Yunus'tan rivayet ettiğine göre Yu-_ nus Enes bin Malik (r.a)'in ailesinden birinin kendisine şöyle söylediğini bildirmiştir: "Bazen Enes (r.a) bayram günü ailesini ve yakınlarım toplardı, mevlası (kölesi) Abdullah bin Ebi Atebe kendilerine iki rek'at namaz kıldırırdı." Enes bin . Malik (r.a)'in ailesinden biri denirken kastedilen kişi Abdullah bin Ebi Bekr bin Enes'tir. Beyhaki'nin aynı tanktan rivayet ettiğine göre de şöyle söylemiştir: "E-nes (r.a) imamla birlikte bayram namazı kılamayıp bu namazı kaçırdığında ailesini toplayarak onlara imamın bayramda kıldırdığı namaz gibi namaz kıldırırdı."
Said Havva, El Esas Fi’s Sünne, Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Neşriyat: 4/438
[104] İ'la'u's-Sunen
[105] Taberani, Mu'cemu'l-Kebir (9/355) Mecme'u'z-Zevaid (21205) Heysemi şöyle söylemiştir: "Bunu Taberani, Mu'cemu'l-Kebir'de rivayet etmiştir ve ravüeri sikadırlar." eî-Tehzib'de ifade edildiğine göre eş-Şa'bi, Abdullah bin Mes'ud (r.a)'dan hadis duymuş değildi. Bununla birlikte sahih olmayan bîr rivayeti de pek mürsel olarak rivayet etmezdi. Dolayısıyla bu rivayet ceyyid (iyi derecede) mürseldir. (Bkz. el-İ'la, 8/119)
Said Havva, El Esas Fi’s Sünne, Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Neşriyat: 4/438-439
[106] Buhari (21465) 13-Kitabu'l-lydeyn, 17-Bayram hutbesinde imamın cemaate dönmesi babı. Müslim (311553) 35-Kitâbu'l-Edâhi, 1-(Kurban kesmenin) vakti babı. Ebu Davud (3/96) Kitâbu'l-Edâhi, Hangi yaştaki hayvanların kurban olarak kesilmesinin caiz olacağı babı. Tirmizi (4193) 20-Kitâbu'l-Edâhi, 12-Kurbanın namazdan (yani bayram namazından) sonra kesileceği hakkında gelen rivayetler babı. Ne-sai (31182) 19-Kitâbu Salati'l-Iydeyn, 8-Bayram günü hutbe, İbni Mace (1/1053) 26-Kitâbu'l-Edâhi, 12-Namazdan (bayram namazından) önce kurbanları kesmekten nehiy babı.
Said Havva, El Esas Fi’s Sünne, Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Neşriyat: 4/440
[107] İbni Mace (1/413) 5-Kitabu İkameti's-Sala ve's-Sunneti fıha, 163-Bayram günü çalgı çalıp eğlenmek hakkında gelen rivayetler babı. Mecme'u'z-Zevaid'de Kays'ın rivayet ettiği hadis sahih olarak geçmektedir ve ravileri de sikadırlar.
[108] Buhari (2/440) 13-Kitabu'l-Iydeyn, 2-Bayram günü süngü ve kalkanla oynanması babı. Müslim (2/607-608) 8-Kitâbu Salati'l-Iydeyn, 4-Oyuna ruhsat verildiği babı.
[109] Müslim (2/608) Aynı yer.
Said Havva, El Esas Fi’s Sünne, Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Neşriyat: 4/440-441
[110] Nevevi (6/182-183)
[111] Buhari (2/440) 13-Kitabu'l-Iydeyn, 2-Bayram günü süngü ve kalkanla oynanması
babı.
[112] İbni Hacer (2/443)
Said Havva, El Esas Fi’s Sünne, Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Neşriyat: 4/441-443
[113] Nisa Suresi: 101
[114] Nisa Suresi: 102
[115] Maide Suresi: 6
[116] Said Havva, El Esas Fi’s Sünne, Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Neşriyat: 4/445-447
[117] Bkz. el-Lubab (11106) Reddu'l-Muhtar, İbni Abidin Haşiyesi (11525-535) Şerhu's-Sağir (11474-486) Muhezzeb (1/101-104) Muğni (2/255 ve sonrası) Fıkhu'l-İslâmi (2/320 ve sonrası)
[118] Said Havva, El Esas Fi’s Sünne, Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Neşriyat: 4/449-453
[119] Müslim (11481) 6-Kitabu Salatİ'l-Musafırin ve Kasriha, 1-Yolcuların namazı ve (namazın) kasrı babı. Ebu Davud (2/3) Yolculukta namazla ilgili bablar bölümü. Yolcunun namazı ne zaman kasr edeceği babı.
Said Havva, El Esas Fi’s Sünne, Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Neşriyat: 4/453-454
[120] Muvatta (11148) 9-Kitâbu Kasrİ's-Sala fi's-Sefer, 4-Namazın kasr edileceği durumlarla ilgili, bab. İsnadı sahihtir.
Bureyd: Bu kelime, eskiden posta hizmetlerinde kullanılan katır için kullanılan bir isimdi. Daha sonra mesafe ölçüsü olarak kullanılmıştır. İki konak arası yer anlamına gelir. Geçmişte posta hizmetlerinde belli konak yerleri belirlenir ve bu yerler bir posta katırının bir günde alabileceği mesafeye göre ayarlanırdı. Aynı şekilde sınır koruması için kurulan gözetim yerleri (ribatlar), yol konakları, çadır yerleri vs. arasındaki mesafeler için de bu kelime kullanılmıştır. Normalde iki konak arası mesafe (yani bir bureyd) iki fersah olurdu. Bu mesafenin dört fersah olduğu da söylenmiştir. Bir fersah ise üç mildir. Buna göre bir bureyd iki farklı görüşe nisbetle altı veya on iki mildir. Dört bureyd de sekiz veya onaltı fersahtır. Kuvvetli olan görüşe göre ise onaltı fersahtır (dolayısıyla kırk sekiz mildir), işte bu mesafe namazları kasr etmede ve oruç yemede esas alman asgari mesafedir. (Yani bir kimse bu kadarlık bir yolculuğa çıkması durumunda oturduğu kentin veya köyün en kenar evlerini aştıktan sonra artık namazlarını kasr eder.)
[121] Said Havva, El Esas Fi’s Sünne, Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Neşriyat: 4/454-455
[122] Muvatta (1/147) 9-Kitabu Kasri's-Sala fi's-Sefer, 3-Hangi durumda namazın kars edilmesinin gerekeceği babı.
[123] Muvatta (11147) 9-Kitabu Kasri's-Sala fi's-Sefer, 3-Hangi durumda namazın kasr edilmesinin gerekeceği babı.
[124] Aynı yer.
[125] Aynı yer.
[126] Aynı yer. İsnadı sahihtir.
Said Havva, El Esas Fi’s Sünne, Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Neşriyat: 4/455-456
[127] Buhari (21569) 18-Kitâbu Taksiri's-Sala, 5-Kişinin bulunduğu yerden çıkması durumunda namazı hasredeceği babı. Müslim (1/480) 6-Kitabu Kasri's-Sala fi's-Sefer, Î-Yolcuların namazı ve (namazın) kasrı babı.
[128] Buhari (31407) 25-Kitabu'l-Hacc, 24-Sabah oluncaya kadar Zu'1-Huleyfe'de kalanın durumuyla İlgili bab.
[129] Buhari, aynı yer.
[130] Buhari (31408) 25-Kitâbu'l-Hacc, 25-Telbiye yaparken sesin yükseltilmesi babı.
Said Havva, El Esas Fi’s Sünne, Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Neşriyat: 4/456-457
[131] Muvatta (1/147) 9-Kitabu Kasri's-Sala fı's-Sefer, 3-Hangi durumda namazın kasr edilmesinin gerekeceği babı. İsnadı sahihtir.
[132] Müslim (1/481) 6-Kitabu Kasri's-Sala fı's-Sefer, 1-Yolcuların namazı ve (namazın) kasrı babı. Nesai (3/118) 15-Kitâbu Taksiri's-Sala fı's-Sefer, 1-Yolculukta namazın kasr edilmesi babı.
[133] Müslim (î/481) 6-Kİtabu Kasri's-Sala fı's-Sefer, 1-Yolcuların namazı ve (namazın) kasrı babı.
[134] Nisa Suresi: 101
Said Havva, El Esas Fi’s Sünne, Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Neşriyat: 4/457-459
[135] Muvatta (1/148) 9-Kitabu Kasri's-Sala, fı's-Sefer 4-Bir yerde uzun süre kalmadığı takdirde yolcunun namazı babı.
[136] Muvatta, aynı yer. İsnadı sahihtir.
[137] Muvatîa (11149) 9-Kitabu Kasri's-Salafi's-Sefer, 16-Yolcunun imam olması durumunda namazının nasıl olacağı babı. Buharı (21563) 18-Kitabu Taksiri's-Sala, 2-Mina'da namaz babı. Müslim (1/482) 6-Kitabu Kasri's-Salafi's-Sefer, 2-Mina'da namazın kasr edilmesi babı.
[138] Buhari (2/563) 18-Kitabu Taksiri's-Sala, 2-Mina'da namaz babı. Müslim (1/483) 6-Kiîabu Kasri's-Salafi's-Sefer, 2-Mina'da namazın kasr edilmesi babı. Ebu Davud (2/199) Kitâbu'l-Menâsik (Hacc) Mina'da namaz babı.
[139] Ebu Davud, aynı yer.
[140] Nesai (3/120-121) 15-Kitâbu Taksiri's-Sala fi's-Sefer, 3-Mina'da namaz babı.
[141] Nesai (3/118) 15-Kitâbu Taksiri's-Sala fi's-Sef er, 1-Yolculukta namazın kasr edilmesi babı.
"Sonra sizin önünüzde yollar çeşitlendi"; Burada yollar derken görüşleri ve anlayışları kasdetmiştir. Yani: "Siz görüş ayrılığına düştünüz. Her biriniz ayrı bir anlayışı benimsedi. Herkes kendi görüşünü öne çıkardı; böylece sünneti terkettiniz."
Said Havva, El Esas Fi’s Sünne, Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Neşriyat: 4/459-461
[142] Ahmed bin Hanbel (4/94)
[143] İbni Hacer (2/571)
[144] Buhari (2/563) 18-Kitabu Taksiri's-Sala, 2-Mina'da namaz babı. Müslim (11482) 6-Kitabu Kasri's-Salafi's-Sefer, 2-Mina'da namazın kasr edilmesi babı.
[145] Müslim (1/482) Aynı yer.
[146] Buhari (2/563) 18-Kitabu Taksiri's-Sala, 2-Mina'da namaz babı.
[147] Nesai (3/120) 15-Kitâbu Taksiri's-Sala fi's-Sefer, 3-Mina'da namaz babı.
[148] Tehanevi (71251)
[149] Nesai (31120) 15-Kitâbu Taksiri's-Sala fi's-Sefer, 3-Mina'da namaz babı. İsnadı ha-sendir.
[150] Tirmizi (21430) Ebvâbu's-Sefer, 391-Yolculukta namazın kasr edilmesi hakkında gelen rivayetler babı. Tirmizi: "Bu hadis hasen, sahihtir" demiştir. Hadis de şahitlerinin bulunması itibariyle böyledir.
Said Havva, El Esas Fi’s Sünne, Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Neşriyat: 4/461-466
[151] Müslim (11479) 6-Kitabu Kasri's-Sala fı's-Sefer, Î-Yolcuların namazı ve (namazın) kasrı babı.
[152] Nesai (31119) 15-Kitabu Taksiri's-Sala fi's-Sefer, 2-Mekke'de namaz babı.
[153] Müslim (11478) Aynı yer.
[154] Buharİ (11464) 8-Kitâbu's-Salat, 1-İsra esnasında namazların nasıl farz kılındığı babı. Müslim (î/478) 6-Kitabu Kasri's-Sala fi's-Sefer, 1-Yolcuların namazı ve (namazın) kasrı babı.
[155] Buharı (21569) 18-Kitabu Taksiri's-Saia, 5-Kişinin bulunduğu yerden çıktıktan sonra namazlarını kasr edeceği babı. Müslim (11478) Aynı yer:
[156] Said Havva, El Esas Fi’s Sünne, Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Neşriyat: 4/466-468
[157] ibni Hacer (21570)
[158] Ahmed bin Hanbel (1/37) Nesai (31183) 19-Kitâbu Salati'l-Iydeyn, 11-Bayram namazlarının rek'ailarının sayısı babı. İbni Mace (1/338) 5-Kitabu İkameti's-Sala ve's-Sunneti fıha, 73-Yolculukta namazın kasr edilmesi babı. Bu hadis sahihtir.
[159] Said Havva, El Esas Fi’s Sünne, Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Neşriyat: 4/468-470
[160] Mecme'u'z-Zevaid (21154) Heysemi şöyle söylemiştir; "Bunu Taberani, Mu'cemu'l-Kebir'de rivayet etmiştir ve ravileri, Sahih'te isimleri geçen ravilerdir."
[161] Ahmed bin Hanbel (6/265)
[162] Ahmed bin Hanbel (6/241)
[163] Ahmed bin Hanbel (61272) Mecme'u'z-Zevaid (21154) Heysemi şöyle söylemiştir: "Bunu anlam yönünden nakletmiştir ve bütün ravileri sikadırlar."
Said Havva, El Esas Fi’s Sünne, Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Neşriyat: 4/470-471
[164] Ahmed hin Hanbel (41308-309) İbni Huzeyme (11202-203) Ezan ve kametle ilgili bablar bölümü, 41-Müezzinin "hayye ale's-sala" demesi esnasında ezana cevap verilmesi (namaz için harekete geçilmesi) babı. isnadı sahihtir.
[165] -Muvatta (11150) 9-Kitabu Taksiri's-Sala fı's-Sefer, 6-Yolcunun imam olması veya imamın arkasında namaz kılması durumunda namazının nasıl olacağı babı. İsnadı sahihtir.
Said Havva, El Esas Fi’s Sünne, Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Neşriyat: 4/471-473
[166] Ahmed bin Hanbel (21108) Mecme'u'z-Zevaid (31162) Heysemi söyle söylemiştir: "Bunu Ahmed bin Hanbel rivayet etmiştir ve ravileri, Sahih'te isimleri geçen ravilerdir." İbni Huzeyme (3/259) Yolculukta oruçla ilgili bablar bölümü, 102-Ramazan'da yolculuk esnasında orucu yemenin müstehab olduğu babı. İsnadı sahihtir.
[167] Said Havva, El Esas Fi’s Sünne, Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Neşriyat: 4/473-474
[168] Buhari (2/561) 18-Kitabu Taksiri's-Sala, 1-Kasr hakkında gelen rivayetler babı, Müslim (1/481) 6-Kitabu Kasri's-Sala fı's-Sefer, 1-Yolcuların namazı ve (namazın) kasrı babı. Ebu Davud (2110) Kitâbu's-Salat, Yolculuğun ne zaman biteceği babı, Tirmizi (2/432) Ebvâbu's-Salat, 392-Ne kadar süre içinde namazın kasr edileceği hakkında gelen rivayetler babı. Nesai (3/121) 15-Kitabu Taksiri's-Sala fi's-Sefer, 4-Ne kadar bir süre ikamet edilince namazın kasr edileceği babı. İbni Mace (1/342) 5-Kitabu İkameti's-Sala ve's-Sunneti fiha, 76-Yolcunun ne kadar süre namazını kasr edeceği babı.
[169] Buhari (2/21) 64-Kitâbu'l-Meğazi, 52-Resulullah (a.s)'ın Fetih gününde Mekke'de durduğu yerle ilgili bab. Müslim (1/481) 6-Kitâbu Salati'l-Musafırin ve Kasriha, 1-Yolcuların namazları ve namazın kasrı babı.
[170] Tirmizi (21424, 434) Ebvâbu's-Salat, 392-Namazı kasr etmeye ne kadar süre devam edileceği hakkında gelen rivayetler babı.
[171] Tirmizi (2/432) Aynı yer.
[172] Ebu Davud (2110) Kitabu's-Salat, Yolculuğun ne zaman sona ereceği babı.
[173] Ebu Davud, aynı yer.
[174] Ebu Davud (2110) Kitabu's-Salat, Yolculuğun ne zaman sona ereceği babı.
[175] Nesai (31121) 15-Kitabu Taksiri's-Sala fi's-Sefer, 4-Namazın kasr edilmesine devam edilecek ikamet süresi babı.
[176] Said Havva, El Esas Fi’s Sünne, Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Neşriyat: 4/474-476
[177] Asâru's-Sunen (2/66)
[178] Asâru's-Sunen (2/66)
[179] Asâru's-Sunen (2/66)
[180] Hafız İbni Hacer, Diraye, sh. 129
[181] İ'la'u's-Sunen (7/275)
[182] el-Umde (3/530)
[183] Neylu'l-Evtar (3/85)
[184] Muvatta Şerhi (1/268)
[185] Neylu'l-Evtar (3/85)
[186] Buhari(lt475)
[187] Nevevi, Hulasa (1/308)
[188] et-Telhisu'l-Habir (J/129)
[189] Said Havva, El Esas Fi’s Sünne, Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Neşriyat: 4/476-479
[190] Bu hadisi Ebu Bekr bin Ebu Şeybe şu şekilde rivayet etmiştir: "Bize Veki' rivayet etti, ona Muma bin Sa'id, Ebu Cemre'den rivayet etti." Daha sonra yukarıdaki hadisi zikretmiştir, isnadı sahihtir. (Asaru's-Sunen)
[191] Sunenu Bey haki (31152) Kitabu's-Salat, Kişinin belli bir süre kalması kesinleşmedikçe sürekli namazı kasr edeceğini söyleyenler babı. İsnadı sahihtir. Nevevi, el-Hulasa'da: "Bu hadisin senedi Buharı ve Müslim'in şartlarına uygundur" demiştir. Hafız, ed-Diraye'de sahih isnaâla nakledilmiş olduğunu söylemiştir. (Asa-ru's-Sunen, yukarıda geçen açıklama ile).
[192] Musânnef (2/536) Yolculukta namaz babı. İsnadı sahihtir (Asaru's-Sunen, daha Önce geçen).
[193] Sunenu Beyhaki (3/152) Kitabu's-Salat, Kişinin belli bir süre kalması kesinleşmedikçe sürekli namazı kasr edeceğini söyleyenler babı. İsnadı basendir. Nevevi: "isnadı sahihtir" demiştir. Aynı şekilde Hafız da ed-Diraye isnadının sahih olduğunu söylemiştir. Kavileri arasında İkrime bin Ammar bulunmaktadır ki, onun hakkında (güvenilir bir ravi olup olmadığı hakkında) farklı görüşler ileri sürülmüştür. Müslim onunla delil getirmiştir (yani onun rivayetini almıştır). (Asaru's-Sunen, yukarıda geçen açıklama ile).
[194] Ebu Davud (2/11) Kitabu's-Salat, Kişinin düşman toprağında kalması ve (bu yüzden) namazını kasr etmesi babı. Sunenu Beyhaki (31152) Kitabu's-Salat, Kişinin belli bir süre kalması kesinleşmedikçe sürekli namazı kasr edeceğini söyleyenler babı. Ma'mer'in dışında bunun senedinin olmadığını söylemiştir. el-Cevheru'n-Na-kiyy'de de şöyle denmiştir: "Ebu Davud ve Beyhaki bunu Sahih'in şartına uygun o-lan bir senedle rivayet etmiştir."
[195] Tirmizi (1/72)
[196] İ'la'u's-Sunen (21282)
Said Havva, El Esas Fi’s Sünne, Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Neşriyat: 4/480-482
[197] Said Havva, El Esas Fi’s Sünne, Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Neşriyat: 4/482
[198] Muvatta (11145-146) 9-Kitabu Kasrî's-Sala fı's-Sefer, 2-Yolculukîa namazın kasr edilmesi babı. Nesai (31117) 15-Kitabu Taksiri's-Sala fı's-Sefer 1. bab. Bu hadis sahihtir. İbni Huzeyme (2/72) Yolculukta farz namazla ilgili bablar bölümü, 369'Resülullah (a.s)'ın yolculukta kılınacak farz namazların rak'atlarıyla ilgili açıklaması babı. Burada bu hadisle ilgili bir değerlendirme bulunmaktadır. O da şöyledir: "Şu var ki, Muvatia'da kişinin adı amlmamıstır. Bu kişinin adını Nesai anmıştır. O da Umeyye bin Abdullah bin Halid bin Useyyid'dir."
[199] Buhari (31509) 25-Kitabu'l-Hacc, 84-Mina'da namaz babı. Müslim (11483) 6-Ki-tabu Salati'l-Musafirin ve Kasriha, 2-Mina'da namazın kasr edilmesi babı. Tİrmizi (3/328) 7-Kitabu'l-Hacc, 52-Mina'da namazın kasr edilmesi hakkında gelen rivayetler babı.
[200] Ebu Davud (2/200) Kitâbu'i-Menâsik (el-Hacc), Mekke halkının namazı kasr etmesi babı. Nesai (3/119-120) 15-Kitabu Taksiri's-Sala fı's-Sefer, 3-Mina'da namazın kasr edilmesi babı.
[201] Tirmizi (21431) Ebvâbu's-Salat, 391-Yolculukta namazın kasr edilmesi hakkında gelen rivayetler babı. Nesai (31117) 15-Kitabu Taksiri's-Sala fi's-Sefer 1. bab, İsnadı sahihtir.
[202] Nisa Suresi: 101
[203] Müslim (11478) 6-Kitabu Salati'l-Musafirin ve Kasriha, 1-Yolcuların namazları ve namazın kasrı babı. İbni Hıızeyme (2/71) Yolculukta farz namaz, 368-Şanı yüce olan Allah'ın yerine göre (yasak olan) bazı şeyleri mubah kılacağının delilinin bildirilmesi babı.
Said Havva, El Esas Fi’s Sünne, Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Neşriyat: 4/482-484
[204] Nesai (31122) 15-Kitabu Taksiri's-Sala fı's-Sefer, 4-Namazın kasr edilmesine devam edilecek ikamet süresi. Bazıları bunu sahih olarak görmüşler diğer bazıları da tenkid etmişlerdir.
Said Havva, El Esas Fi’s Sünne, Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Neşriyat: 4/485
[205] Nisa Suresi: 101
[206] Tehanevi (7/251)
Said Havva, El Esas Fi’s Sünne, Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Neşriyat: 4/485-488
[207] Buhari (2/577) 18-Kitabu Taksiri's-Salafi's-Sefer, Îl-Yolculukta namazın ardından ve öncesinde sünnetleri kılmamakla ilgili hah. Müslim (J/480) 6-Kitabu Sala-ti'l'Musafırin ve Kasriha, 1-Yolcuların namazları ve namazın kasrı babı.
[208] Ahzab Suresi: 21
[209] Müslim, aynı yer.
[210] Buhari (1/577) Aynı yer.
[211] Müslim (1/483) 6-Kitabu Salati'l-Musafirin ve Kasriha, 2-Mina'da namazın kasr edilmesi babı.
[212] Müslim (1/479) 6-Kitabu Salati'l-Musafirin ve Kasriha, 1-Yolcuların namazları ve namazın kasrı babı.
[213] Tirmizi (2/428) Ebvâbu's-Salat, 391-Yolculukta namazın kasr edilmesi hakkında gelen rivayetler babı.
[214] Muvatta (1/150) 9-Kitabu Kasri's-Sala fi's-Sefer, 7-Yolculukta, gece ve gündüz kılınan nafile namazlar babı.
Said Havva, El Esas Fi’s Sünne, Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Neşriyat: 4/488-490
[215] Tirmizi (2/435) Ebvâbu's-Sala&, 393-Yolculukta nafile namaz hakkında gelen rivayetler babı. Buharının bunu hasen gördüğü bildirilmiştir.
[216] Tirmizi (2/437-438) Aynı yer. Tahavi bunu hasen senedle rivayet etmiş ve şu fazlalığa yer vermiştir: "Yatsı namazını iki rek'at olarak kıldı. Ardından da iki rek'at kıldı." O Abdullah bin Ömer (r.a)'in: "Eğer ondan önce ve sonra namaz kılacak olsaydım onu (yani farz namazı) tam kılardım" sözünü acele durumlara ve yolculuk haline hamletmiştir (yani bu gibi durumlar için söz konusu olduğunu söylemiştir).
[217] el-İ'la
[218] Sunenu Darimi (11374) Kitabu's-Salat, Vitirde iki rek'at babı. Şöyle söylemiştir: "Bu yolculuktur, denir. Ben de bu sabahlamaktır, derim." îbni Huzeyme (21159) Vitirin zikirleri ve bu namazdaki sünnetlerle İlgili bablar bölümü, 452-Vitirden sonra namaz kılmak isteyenlerin tümü için bu namazdan sonra (nafile) namaz kılmanın caiz olduğuna dair delilin bildirilmesi babı.
[219] Said Havva, El Esas Fi’s Sünne, Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Neşriyat: 4/490-492
[220] Ibni Huzeyme (2/246) Oturarak nafile namaz kılmakla İlgili bablar bölümü, 552-Yolculukta farz namazdan önce nafile namaz kılmakla ilgili bab.
Said Havva, El Esas Fi’s Sünne, Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Neşriyat: 4/492-493
[221] Buhari (2/575) 18-FCitabu Kasri's-Sala fi's-Sefer, 9-Fan namaz için binekten ini-leceği babı, Bu hadisin Buhari ve Müslim'den: "Binek Üzerinde Namaz" başlıklı bablarda geçen rivayetleri bulunmaktadır.
[222] İbni Huzeyme (2/252) Yolculukta bineklerin üzerinde nafile namaz kılmakla ilgili bablar bölümü, 558-Resulullah (a.s)'ın yolculukta binek üzerinde sadece nafile namaz kıldığını söyleyenin bu iddiasına karsı açıklama babı. İsnadı Müslim'in şartına göre sahihtir.
[223] -Müslim (11486) 6-Kitabu Salati'l-Musafirin ve Kasriha, 4-Yolculukta bineğin üzerinde bineğin gittiği yöne doğru nafile namaz kılmanın caiz olduğu babı. Ibni Huzeyme (2/252) Aynı yer.
[224] Bakara Suresi: 115
[225] Buhari (21575) 18-Kitabu Taksiri's-Salafı's-Sefer, 9-Farz namaz için binekten ini-leceği babı. İbni Huzeyme (2/249) Yolculukta nafile namazla ilgili bablar bölümü, 555-Yolculukta binek Üzerinde vitir namazı kılmanın caiz olduğu babı.
[226] Şerku's-Sunne (41190)
[227] Ahmed bin Hanbel (214) Mecme'u'z-Zevaid (2/162) Heysemi şöyle söylemiştir: "Bunu Ahmed bin Hanbel rivayet etmiştir ve ravileri, Sahih'te isimleri geçen ravi-lerdir."
Said Havva, El Esas Fi’s Sünne, Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Neşriyat: 4/493-495
[228] Said Havva, El Esas Fi’s Sünne, Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Neşriyat: 4/496
[229] Ahmed bin Hanbel (5/19) Taberani, Mu'cemu'l-Kebir (71199) Mecme'u'z-Zevaid (2/47) Heysemi şöyle söylemiştir: "Bunu Ahmed bin Hanbel ve Mu'cemu'l-Kebîr-'de Taberani rivayet etmiştir. Bezzar'ın da buna benzer bir rivayeti bulunmaktadır. Ancak o bunun bize zor gelmesinin mekruhluğunu ilave etmiştir. Ahmed bin Hanbel'in raviîeri, Sahih'te isimleri geçen ramilerdir."
[230] Ahmed bin Hanbel (2/415-416) Mecme'u'z-Zevaid (2147) Heysemi şöyle söylemiştir: "Bunu Ahmed bin Hanbel rivayet etmiştir ve raviîeri, Sahih'te isimleri geçen ravilerdir."
[231] Nesai (21111) 10-Kitâbu'l-İmame, 51-Cemaati terketmede özür (yani cemaati ter-ketmeyi caiz kılan özür) babı. İsnadı sahihtir.
[232] Müslim (1/484-485) 6-Kitabu Salati'l-Musafırin ve Kasriha, 3-Yağmurun yağdığı sırada binekler üzerinde ttamaz kılınması babı.
[233] Muvatta (1173) 3-Kitabu's-Salat, 2-Yolculukta abdestsiz olarak ezan okunması babı. Buhari (21156-157) 10-Kitâbu'l-Ezan, 40-Yağmur yağarken ve bir zorunluluk halinde binek üzerinde namaz kılmaya ruhsat babı. Müslim (11484) 6-Kitabu Salati'l-Musafîrin ve Kasriha, 3-Yağmurun yağdığı sırada binekler üzerinde namaz kılınması babı. Ebu Davud (11279) Kitabu'sSalat, 213-Soğuk bir gecede cemaatten geri kalma babı.
[234] Buharı (2/112) 10-Kitâbu'l-Ezan, 18-Yolcuların cemaat olmaları halinde ezan okumaları babı. Bu rivayet aynı şekilde Ebu Davud'da geçmiştir. Oradaki rivayet: Ebu Da-vud (11278-279) Kitabu's-Salat 213-Soğuk bir gecede cemaatten geri kalma babı.
[235] Ebu Davud (11279) Aynı yer.
[236] Taberani Mu'cemu'l-fCebir (221256-257) Mecme'u'z-Zevaid (21161) Heysemi şöyle söylemiştir: "Ebu Davud bunu Ya'la bin Murre'nin rivayetiyle vermiştir. Buradaki rivayeti İse Ya'la bin Umeyye'dendir. Bunu Taberani de. Mu'cemu'l-Ke-bir'de rivayet etmiştir. Onun verdiği sened de Ebu Davud'un verdiği senedin aynısıdır. Ravileri sikadırlar. Ancak Ebu Davud şöyle söylemiştir: "Bu hadis garibdir (yani rivayet silsilesinin en azından bir yerinde ravİ sayısı bire düşmektedir). Bunu yalnız Ömer bin Rummah rivayet etmiştir."
Said Havva, El Esas Fi’s Sünne, Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Neşriyat: 4/496-499
[237] Mecme'u'z-Zevaid (21161-162) Heysemi şöyle söylemiştir: "Bunu Taberani, Mu-'cemu'l-Kebir'de rivayet etmiştir ve ravileri sikadırlar."
[238] Mecme'u'z-Zevaid (21163) Heysemi şöyle söylemiştir: "Bunu Taberani rivayet
etmiştir ve ravileri sikadırlar."
[239] Said Havva, El Esas Fi’s Sünne, Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Neşriyat: 4/499-500
[240] Muvatta (II149) 9-Kitabu Kasri's-Sala fı's-Sefer, 6-Yolcunun imam olması veya bir imam arkasında namaza durması durumunda namazı nasıl kılacağı babı. İsnadı sahihtir.
[241] Şerhu's-Sunne (4/182)
[242] Muvatta (11149) İsnadı sahihtir.
[243] Muvatta (1/402) 20-Kitabu'l-Hacc, 66-Mina'da namaz babı. İsnadı sahihtir.
[244] Beğavi (4/183)
Said Havva, El Esas Fi’s Sünne, Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Neşriyat: 4/500-501
[245] Ebu Davud (3191) Kitabu'l-Cihad, Yolculuktan dönüşte namaz babı. Bu rivayet Ka'b bin Mâlik'in tevbesi ile ilgili hadisin bir parçasıdır. Buharı ve Müslim bu hadisin tamamını rivayet etmişlerdir.
[246] Taberani, Mu'cemu'l-Kebir (10/251) Mecme'u'z-Zevaid (2/283) Heysemi §öyle söylemiştir: "Bunu Taberani Mu'cemu'l-Kebir'de rivayet etmiştir ve ravileri sikadırlar. "
[247] İbni Huzeyme (2/248) 553-Yolculukta (yani yolculuğa çıkarken) evlerden ayrılma esnasında nafile namaz kılınması babı. Albani'nin ed-Da'ife'de söylediğine göre isnadı zayıftır.
Said Havva, El Esas Fi’s Sünne, Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Neşriyat: 4/502
[248] Said Havva, El Esas Fi’s Sünne, Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Neşriyat: 4/503-505