HADİSLERLE KAMER SURESİNİN TEFSİRİ3

HADİSLERLE RAHMAN SURESİNİN TEFSİRİ3

Bir Açıklama. 3

HADISLERLE VAKIA SURESININ TEFSIRI3

Bir Açıklama. 4

HADÎSLERLE HADİD SURESİNİN TEFSİRİ4

Bir Açıklama. 5

HADİSLERLE MÜCADELE SURESİNİN TEFSİRİ5

Bir Açıklama. 6

HADISLERLE HASR SURESININ TEFSIRI7

Bir Açıklama. 7

HADİSLERLE  MÜMTEHİNE SURESİNİN TEFSİRİ7

HADİSLERLE SAFF SURESİNİN TEFSİRİ8

HADİSLERLE CUMA SURESİNİN TEFSİRİ8

Bir Açıklama. 8

HADİSLERLE MÜNAFİKUN SURESİNİN TEFSİRİ9

Bir Açıklama. 9

Bir Açıklama. 11

HADİSLERLE TEĞABUN SURESİNİN TEFSİRİ11

HADISLERLE TALAK SURESININ TEFSIRI11

Bîr Açıklama. 11

HADİSLERLE TAHRİM SURESİNİN TEFSİRİ12

Bir Açıklama. 12

Dersler Ve Öğütler16

HADÎSLERLE KALEM SURESİNİN TEFSİRİ17

Bir Açıklama. 17

HADİSLERLE NUH SURESİNİN TEFSİRİ18

HADÎSLERLE CİN SURESİNİN TEFSİRİ18

Bir Açıklama. 19

HADİSLERLE MÜZZEMMİL SURESİNİN.. 19

HADİSLERLE MÜDDESSİR SURESİNİN TEFSİRİ19

HADISLERLE KIYAMET SURESİNİN TEFSİRİ20

HADISLELE NEBE SURESININ TESFIRI20

HADISLERLE NAZIATSURESININ TEFSIRI20

Bir Açıklama. 20

HADISLERLE ABESE SURESININ TEFSIRI21

HADİSLERLE TEKVÎR SURESİNİN TEFSİRİ21

HADISLERLE MUTAFFIFIFIN SURESININ TEFSRI21

HADÎSLERLE ÎNŞÎKAK SURESİNİN TEFSİRİ22

HADİSLERLE BURUC SURESİNİN TEFSİRİ22

HADİSLERLE A'LA SURESİNİN TEFSİRİ22

HADİSLERLE   ŞEMS SURESİNİN TEFSİRİ22

HADİSLERLE DUHA SURESİNİN TEFSİRİ22

HADİSLERLE ALAK SURESİNİN TEFSİRİ23

Bir Açıklama. 23

HADİSLERLE ZİLZAL SURESİNİN TEFSİRİ24

Bir Açıklama. 24

HADİSLERLE TEKASUR SURESİNİN TEFSİRİ24

HADİSLERLE MAUN SURESİNİN TEFSİRİ25

HADİSLERLE KEVSER SURESİNİN TEFSİRİ25

Bir Açıklama. 26

Bir Açıklama. 26

HADİSLERLE NASR SURESİNİN TEFSİRİ26

HADİSLERLE İHLAS SURESİNİN TEFSİRİ27

HADÎSLERLE FELAK VE NAS (MUAVVİZETEYN) SURELERİNİN TEFSİRİ27

Bir Açıklama. 27

Dersler Ve Öğütler28

Bir Açıklama. 29

HADİSLERLE KUR'AN SURELERİNİN TEFSİRİ KONUSUNDA BAZI YARARLI BİLGİLER.. 30

DUALAR VE ZİKİRLER TAKDİM... 33

DUALAR VE ZİKİRLER BÖLÜMÜNÜN KISIMLARI34

ZİKRİN VE ZİKİR MECLİSLERİNİN FAZİLETİ35

Bir Açıklama. 35

Bir Açıklama. 35

Bir Açıklama. 36

Bir Açıklama. 37

Bir Açıklama. 38

Bir Açıklama. 39

ZİKRİN FAYDALARI39

DUA’NIN FAZILETI BAZI HUKUMLERI VE ADABI41

Bir Açıklama. 41

Bir Açıklama. 42

Bir Açıklama. 43

Dersler Ve Öğütler43

Bir Açıklama. 44


HADİSLERLE KAMER SURESİNİN TEFSİRİ

 

2862- Tirmizi, Ebu Hureyre (r.a)'nin şöyle söylediğini rivayet etmiştir: "Kureyş müşrikleri Resulullah (a.s)'a gelerek kader konusunda tartış­maya giriştiler.Bunun üzerine şu âyet indi: "O gün yüzleri üstüne ateşe sürüklenecekler. Cehennem'in dokunuşu­nu tadın. Doğrusu biz her şeyi bir ölçüyle yarattık."[1]

 

HADİSLERLE RAHMAN SURESİNİN TEFSİRİ

 

2863- Ahmed bin Hanbel, Ebu Derdâ (r.a)'dan rivayet etmiştir: "O, Resulullah (a.s)'in minberden şöyle buyurduğunu duydu: "Rabbinin huzurunda (hesap vermek üzere) durmaktan korkan için ise iki Cennet vardır." [2] Ben: "Ya Resulullah (a.s)! Zina ve hırsızlık etse de mi?" dedim. Resulullah (a.s) ikinci kez: "Rabbinin huzurunda (hesap vermek üzere) durmaktan korkan için ise iki Cennet vardır," diye buyurdu. Ben yine: "Ya Resulullah (a.s)! Zina ve hırsızlık etse de mi?" dedim. Resulullah (a.s) üçüncü kez: "Rabbinin huzurunda (hesap vermek üze­re) durmaktan korkan için ise iki Cennet vardır," diye buyurdu. Ben yine: "Ya Resulullah (a.s)! Zina ve hırsızlık etse de mi?" dedim. Bunun üzerine şöyle buyurdu: "Evet. Ebu Derdâ'nın burnu yere sürtünse de." Bu hadisin, Amr bin Esved'den rivayet edilen metnine göre o (Amr) evin­den çıktı. Ebu Derdâ (r.a) da çıktı. Her ikisi de Mescid'e gitmek istiyorlardı. Amr onun arkasındaydı. "O (Ebu Derdâ r.a) şöyle diyordu: "Rabbinin huzurunda (hesap vermek üzere) durmaktan korkan için ise iki Cennet vardır." Amr: "Zina ve hırsızlık etse de mi?" dedi, Aynı sözü iki veya üç kere tekrar etti.Sonunda (Ebu Derdâ r.a) şöyle söyledi: "Evet. Senin burnun yerde sürtünse de ey Amr. Sonra şöyle söyledi: "Ey Amr! Belki içinde bir tereddüt duynıuşsundur. Ben sana Resulullah (a.s)'m bana söylediğinden başka bir şey söylemedim." Benzer şeyi söyledi. O da: "Burnun yerde sürtünse de ey Uveymir!" dedi."[3]

 

Bir Açıklama

 

Yüce Allah şöyle buyuruyor: "Rabbinin huzurunda (hesap vermek üzere) durmaktan korkan için ise iki Cennet vardır." Bu, böyle bir nimete lâyık olanlar için neler hazırlandığı konusunda bir hatırlatmadır. Daha sonra şöyle buyuruluyor: "O iki (Cennet)in berisinde de iki Cennet vardır." [4]Sonra buranın ehli olanlar için neler hazırladığını hatırlatıyor. İlim adam­ları nezdinde meşhur olana göre ilk iki Cennet, amelde öne geçen ve Allah'a yakın olan kullar içindir. Ondan önceki iki Cennet ise sağ halkı (ashabı ye­min) içindir. Yukarıdaki hadisten çıkarılan anlam da şudur: Bir kimse eğer bazı kötülükler işler sonra bunlardan dolayı, Öğüt verici tevbeyle (tevbeyi nasuhayla, bir daha aynı kötülüklere dönmemeyi sağlayan kesin tevbeyle) Allah'a tevbe eder, tevbenin gereğiyle de amel eder ve böylece öne geçenlerden (sâbikinden) olursa o zaman söz konusu nimete lâyık olur.

Nitekim Yüce Allah bir âyette şöyle buyuruyor: "Ancak tevbe eden, iman edip salih amel işleyenler müstesna. İşte Allah onların kötülüklerini iyiliklere çevirir. Allah bağışlayandır, rahmet eden­dir." [5]

 

HADISLERLE VAKIA SURESININ TEFSIRI

 

2864- Müslim, Abdullah bin Abbas (r.a)'dan şöyle rivayet etmiştir: "Resulullah (a.s) zamanında insanlara yağmur verildi. Resulullah (a.s) da şöyle buyurdu: "İnsanlardan bazıları şükredici oldu. Onlardan kâfir (nankör) de vardır. (Bazıları): "Bu,. Allah'ın rahmetidir," dediler. İçlerinden bazıları da: "Şöyle şöyle yıldızın hesabı doğru çıktı," dediler. Bunun üzerine şu âyetler indi: "Hayır. Yıldızların doğuş ve batış yerlerine yemin ederim ki, gerçekten bu, eğer bilirseniz, büyük bir yemindir. Muhakkak ki, o şerefli bir Kur'an-'dır. Korunmuş bir kitaptadır. Ona temiz olanlardan başkası dokunamaz. [6] alemlerin Rabbinden indirilmedir. Şimdi siz bu sözü mü küçümsüyor-sunuz? Rızkınızı, yalanlamanızdan ibaret mi kılıyorsunuz?"[7]

 

Bir Açıklama

 

'Yıldızla yağmur yağdırıldı," diyen küfre düşmüş olur. Şeyh Ebu Amr bin Salah şöyle söylemiştir: "(Râvinin) kasdı, bütün bunların, cahiliye insanlarının yıldızlarla ilgili olarak söylediklerinden dolayı indiği değildir. Konu bununla ilgilidir ancak tefsiri bunun dışındadır. Bu konuyla ilgili olarak inen âyet Yüce Allah'ın şu sözüdür:

Diğer âyetler ise başka hususlar hakkında inmiştir. Ancak hepsi bir arada inmiştir. Bu yüzden burada da hepsi birlikte zikredilmiştir. "Onlardan kâfir (nankör) de vardır": Burada kastedilen küfür, yağmuru herhangi bir yıldıza (burca) nisbet etme kusuru işlemek dolayısıyla Yüce Allah'ın nimetine karşı nankörlük etmektir. Ancak bu yağmur yağdırma işinin yıldız (burç) tarafından yaptırıldığı inan­cında olmayan içindir. Çünkü bu inanca sahip olan kimse itikaden de küfre düşer. (Çeviren) [8]

 

HADÎSLERLE HADİD SURESİNİN TEFSİRİ

 

2865- Müslim, Abdullah bin Mes'ud (r.a)'dan şöyle rivayet etmiştir: "Müslüman olmamızla Yüce Allah'ın bizi: "İman edenlerin, Allah'ın zikrine ve haktan inene kalplerinin saygı duyacağı vakit gelmedi mi?.."[9] sözüyle azarlaması arasında sadece dört yıl vardır."  [10]    

 

2866- Nesai, Abdullah bin Abbas (r.a)'dan şöyle rivayet etmiştir: "Isâ (a.s)'dan sonra krallar Tevrat ve İncil'i değiştirmişlerdi. Onlarm içinde Tevrat ve İncil'i okuyan mü'minler vardı. Krallarına dendi ki: "Şu adamlarm bize yönelttikleri sövgüden daha şiddetli bir sövgü bu­lamıyoruz. Onlar şöyle okuyorlar: "Kimler Allah'ın indirdikleriyle hükmetmezlerse işte onlar kâfirdirler." Bunun yanısıra okuduklan şeylerde yaptığımız işleri ayıplıyorlar. Onlan çağır, bizim okuduğumuz gibi okusun ve bizim inandığımız gibi inan­sınlar." (Kral) onları çağırdı. Kendilerini topladı ve öldürülmekle Tevrat ve İncil'i sadece kendilerinin değiştirdikleri şekilde okumak arasında bir tercih yapmalarını teklif etti. Onlar: "Bununla ne istiyorsunuz? Bizi bırakın," dediler. Bir grup: "Bizim için bir kule yapın. Sonra bizi oraya çıkann. Sonra biz* bir şey verin, yiyeceklerimizi ve içeceklerimizi onunla yukarı çıkaralım Böylece sizin yanınıza uğramayız," dediler. Bir grup da şöyle söyledi: "Bizi bırakın yeryüzünde dolaşıp duralım. Aval aval gezelim ve vahşi hayvanların içtiği gibi içelim. Eğer kendi toprağınızda bizi ele geçirirseniz öldürün." İçlerinden bir grup da dedi ki: "Bizim için vadilerde evler yapın. Kuyular açalım. Kuru yiyecekler eke­lim. Size hiç uğramayalım ve yanınızdan da geçmeyelim." Kabilelerden hiçbiri müstesna olmaksızın hepsinin onlarm içinde bir dostu vardır." (Râvi) dedi ki: "Onlar (yöneticiler) da bunu yaptılar. Nitekim Yüce Allah da (onların hakkında) şu âyeti indirdi:"Kendilerinin çıkardıkları ruhbanlığı ise biz kendilerine farz kılma-mıştık. Bunu sırf Allah'ın hoşnutluğunu kazanmak için (çıkardılar) ama ona da gereği gibi uymadılar. Biz de onlardan iman edenlere ecirlerini ver­dik. Fakat onların çoğu yoldan çıkmış kimselerdir."[11] Diğerleri de şöyle dediler: "Filancanın ibadet ettiği gibi ibadet ederiz. Filancanın dolaştığı gibi dolaşırız." Onlar (bunu diyenler) şirkleri üzere devam ediyorlardı. Kendilerini örnek aldıkları kimselerin imanları hakkında bir bilgileri yoktu. (Yani on­ların amellerini örnek alıyorlardı ama neye inandıklarını, nasıl bir inanca sahip olduklarını bilmiyorlardı. Dolayısıyla kendilerindeki şirk inancının iz­lerini koruyor, .sadece amellerinde iman sahiplerini örnek alıyorlardı. (Çeviren)Resulullah (a.s), peygamber olarak gönderildiğinde onlardan (yani gerçek inançlarını koruyabilmek için toplumdan sıyrılarak ruhbaniyete çekilen­lerden -Çeviren) çok az kimse kalmıştı. Bir adam kilisesinden çıktı. Bir adam seyahatinden döndü. Manastırına çekilmiş olan manastırından çıktı. Ardından O'na (Resulullah (a.s)'a) inandı ve O'nu doğruladılar. Şanı yüce olan Allah da şöyle buyurdu: "Ey iman edenler! Allah'tan sakının ve Peygamberine iman edin ki size rahmetinden iki pay versin." [12] Yani iki ecir versin. Hem Hz. İsâ (a.s)'ya, Tevrat ve İncil'e inanmaları hem de Hz. Muhammed (a.s)'e inanmaları ve O'nu doğrulamaları do­layısıyla. Devamında1 !da şöyle buyurdu: "Size kendisiyle yürüyeceğiniz bir nur versin."[13] Yani Kur'atı'ı ve Peygamber (a.s)'e uyma nimetini. Daha sonra şöyle buyurdu:"Böylece, kitap ehli -yani size benzemeye çalışanlar- Allah'ın lütfundan bir şeye güç yetiremediklerini, lütfün tamamen Allah'ın elinde olduğunu ve onu dilediğine verdiğini bilsinler. Allah büyük lütuf sahibidir."[14]

 

Bir Açıklama

 

"Kabilelerden hiçbiri ayrı olmaksızın hepsinin onların içinde bir dostu vardır":Yani bir arkadaşı, sevdiği vardır. Bu, öldürülmek yerine sürgün edilmeyi kabul etmelerinin gerekçesi olarak gösterdikleri şeydir.Ibni Kesir: "Bu anlatımda bir gariplik var" diyor. îbni Kesir'in bu an­latımda bir gariplik görmesi şundan ileri gelmektedir: "Ey iman edenler," hitabı, burada sözü edilenlere hasr edilmiştir. Ancak ifade, âyetin bütün mü'minlere hitab ettiğine işaret etmektedir. Çünkü Yüce Allah şöyle buyuruyor: "Böylece, kitap ehli Allah'ın lütfundan bir şeye güç yetiremediklerini, lütfün tamamen Allah'ın elinde olduğunu ve onu dilediğine verdiğini bil­sinler. Allah büyük lütuf sahibidir." Anlamı ise şudur: "Sizin iman etmeniz ve takva sahibi olmanızla bir­likte kitap ehli anlasın ki, Allah'ın lütfü geniştir. O, lütfunu dilediğine özel kılar. Kendileri de Allah'ın lütfunu dilediğine ulaştırmasına, dilediğine vermesine engel olamazlar." Abdullah bin Abbas (r.a)'ın buradaki ifadeyi ehli kitaba yani ehli kitaptan iman edenlere özel kılmasını zahir anlam kurtarmıyor. Ancak: "Bir metnin iniş sebebinin özel olması, anlamın genel olmasını engellemez" dediğimiz zaman söz konusu açıklamayı kurtarmış oluruz. el-Cami'in tahkikçisi, Yüce Allah'ın: "Bunu sırf Allah'ın hoşnutluğunu kazanmak için (çıkardılar)" sözüyle ilgili olarak şunları söylemiştir: "Bu konuda iki görüş vardır: Birisi: Onlar bununla Allah'ın rızasını kas-detmişlerdi. Said bin Cubeyr ve Katade böyle söylemiştir. Diğer görüş ise şudur: Biz onlara bunu (ruhbanlığı) farz kılmamıştık. Biz sadece onlara Allah'ın rızasını kazanmalarını emretmiştik. Yüce Allah'ın: "Ama ona da gereği gibi uymadılar" sözüne gelince: Yani kendileri için koydukları uygulamanın gereğine hakkıyla uymadılar. Bu ifade, onlar için iki yönden tenkid anlamı taşımaktadır: Birisi: Dinde Allah'ın kendilerine emretmediği bir şeyi bir bid'at olarak çıkarmaları (uydurmaları) yönünden. İkincisi: Kendilerini Allah'a yaklaştıracağı zannıyla çıkardıkları ve kendi nefisleri açısından gerekli kıldıkları bu amellerin de gereğine uymamaları yönünden. Bunu İbni Kesir söylemiştir."[15]

 

HADİSLERLE MÜCADELE SURESİNİN TEFSİRİ

 

2867- Buhari, Hz. Aişe (r.a)'nin şöyle söylediğini rivayet etmiştir: "Duyması (sem'i) her şeyi kapsayan Allah'a hamdolsun. Münakaşa eden Havle, Resulullah (a.s)'a geldi ve O'nunla evin bir kenarında konuştu. Ben onun dediğini duyamıyordum. Bunun üzerine Yüce Allah şu âyeti indirdi:"Allah, eşi hakkında seninle tartışan ve Allah'a şikâyette bulunan ka­dının sözünü duydu. Allah sizin karşılıklı konuşmanızı duyuyordu. Şüphe­siz Allah duyandır, görendir."[16]

 

2868- İbni Mace, Urve'den rivayet etmiş, o da Hz, Aişe (r.a)'nin şöyle söylediğini bildirmiştir: "Duyması her şeyi kuşatan (Allah)'m şâm pek yücedir. Ben Havle bintu Sa'lebe'nin kocasından Resulullah (a.s)'a şikâyette bulunurken söylediği sözlerini duyuyordum. Bazı sözleri ise bana kadar gelmiyordu. Şöyle diyor­du: "Ya Resulullah (a.s)! Benim gençliğimi yedi. Onun için karnımı değer­lendirdim (karnımda çocuk büyüttüm). Yaşım ilerleyince ve çocuğum kesi­lince bana muzahare yaptı (yani "senin sırtın bana annemin sırtı gibidir" diyerek beni kendine haram kıldı. -Çeviren) Allah için ben sana şikâyetçi oluyorum. O (kadın) daha oradan ayrılmadan Cibril (a.s) şu âyetleri indirdi: "Allah, eşi hakkında seninle tartışan ve Allah'a şikâyette bulunan kadının sözünü duydu..."[17]

 

2869- Ebu Davud, Huveyle bintu Mâlik bin Sa'lebe (r.a)'nin şöyle söylediğini rivayet etmiştir: "Kocam Evs bin Sâmit bana muzahare yaptı. Ben de Resulullah (a.s)'a giderek kendisine şikâyette bulundum. Resulullah (a.s) da onun hakkında benimle tartışıyor (yani bana karşı onu savunuyor) ve şöyle diyordu:"Allah'tan kork. O senin amcanın oğludur."Ben daha oradan ayrılmadan Kur'anCdan şu âyetler) indi: "Allah, eşi hakkında seninle tartışan ve Allah'a şikâyette bulunan kadının sözünü duydu..." Bû konudaki şer'i hükmü açıklayan âyetlerin so­nuna kadar.[18] (Resulullah a.s) da: "Bir köle azad etsin," dedi. Kadm: "O imkânı bulamaz," dedi. (Resulullah a.s): "Öyleyse peşpeşe iki ay oruç tutsun," diye buyurdu. Kadm: "Ya Resulullah (a.s)! O yaşlı bir adamdır. Oruç tutacak güce sa değildir," dedi. (Resulullah a.s): "O zaman altmış yoksulu doyurur," diye buyurdu. Kadm: "Yanında sadaka olarak verebileceği bir şey yok," dedi. (Resulullah a.s): "Ben ona bir sepet hurmayla yardımcı olurum," buyurdu. (Kadın dedi ki): "Bir sepetle de ben yardımcı olurum," dedim."(Resulullah a.s): "İyi yaptın. Git. Bununla onun adına altmış yoksulu doyur. Sonra amcanın oğluna dön," diye buyurdu.(Râvi) dedi ki: "Bir sepet, altmış sa'dır." Yukarıda verilen isnâdla nakledilmiş olan bir başka rivayette de benzer i-fadeler yer almaktadır. Ancak bu rivayette şöyle denmektedir: "Bir sepet (arak) otuz sa' alan bir zenbildir."[19] Bir başka rivayete göre de Ebu Seleme bin Abdurrahman (r.a) şöyle söylemiştir: "Sepet (arak) onbeş sar alan bir zenbildir."[20]Bu hadisin bir başka rivayetine göre de (râvi) şöyle söylemiştir: "Bunun üzerine Resulullah (a.s)'a hurma getirildi. (Resulullah a.s) onu, ona (adama) verdi. (Hurma) onbeş sa'ya yakın bir miktardaydı. (Resulullah a.s): "Bunu tasadduk et," diye buyurdu. Adam: "Ya Resulullah (a.s)! Benden ve ailemden daha fakir olana mı?" diye sordu. Resulullah (a.s) da: "O, sen ve ailensin (yani onu yiyecek olan fakirlerin tümü sen ve ailensin (Çeviren) diye buyurdu." [21]"Bu konudaki şer'i hükmü açıklayan ayetlerin sonuna kadar" sözüyle kastedettiği şudur: Yani, Yüce Allah'ın, kadınlarına muzahere yapan erkek­lere keffareti farz kıldığını bildiren ayetlerin sonuna kadar. Bunlar da şu ay­etlerdir: "Allah, eşi hakkında seninle tartışan ve Allah'a şikayette bulunan ka-dmın sözünü duydu. Allah sizin karşılıklı konuşmanızı duyuyordu. Şüp­hesiz Allah duyandır, görendir. Sizden hanımlarına zihar yapanlar (bilsinler ki) onlar (hanımları) kendilerinin anaları değildirler. Anaları ancak kendile­rini doğurmuş olanlardır. Onlar elbette çirkin ve yalan bir söz söylemek­tedirler. Şüphesiz Allah afedicidir, bağışlayıcıdır. Hanımlarına zihar yapıp sonra da söylediklerinden dönenler, birbirleriyle temas etmeden önköleyi hürriyetine kavuşturmalıdırlar. İşte size bununla öğüt verilmektedir. Allah yaptıklarınızdan haberdardır. Kim (bu imkanı) bulamazsa, yine birbirleriyle temas etmeden önce aralıksız iki ay oruç tutması gerekir. Buna da güç yeti-remeyen altmış yoksulu doyursun. Bu Allah'a ve Peygamber'ine iman et­meniz içindir. Bunlar, Allah'ın sınırlarıdır. İnkar edenler için ise acıklı bir azap vardır."[22]

 

Bir Açıklama       

 

Zihâr (veya muzâhare), bir adamın karısına: "Sen bana annemin sırtı gi­bisin" demesi veya onu kendisine haram olan kadınlardan birinin sırtına ben­zetmesi ya da aynı anlamı verecek bir söz söylemesidir. Bunun keffareti bir köle azâd etmektir. Eğer bulamazsa peşpeşe iki ay oruç tutar. Buna güç ye-tiremezse altmış yoksulu doyurur. Her bir yoksula bir sa1 mı yoksa yarım sa' mı yedirileceği konusunda fıkıhçılar arasında görüş ayrılığı vardır. Bunun yanısıra sa'nın miktarı konusunda da görüş ayrılığı bulunmaktadır. Bu konu daha önce geçmişti. İleride de değişik vesilelerle gelecektir.

 

2870- Ebu Davud, Hişâm bin Urve (r.a)'den rivayet etmiştir:"Cemile, Evs bin Sâmit'in nikâhı altındaydı. Bu kişide (Evs'de). biraz ve­him vardı. Vehmi arttığında hanımına muzâhare yapardı. Nitekim bu fiili yaptı. Yüce Allah da onun hakkında zihâr keffaretiyle ilgili hükmünü indir­di."[23]

 

2871- Ahmed bin Hanbel, Abdullah bin Amr (r.a)'dan şu şekilde ri­vayet etmiştir:

"Yahudiler Resulullah (a.s)'a: "Sâmun aleykum (ölüm sizin üzerinize olsun)" derlerdi. Sonra da kendi aralarında: "Söylediğimizden dolayı Allah bizi azaplandırsa yâ!" diye konuşurlardı. Bunun üzerine Yüce Allah şu âyeti indirdi: "Sana geldiklerinde de seni, Allah'ın selâmlamadığı bir şekilde selâm­larlar ve kendi aralarında: "Söylediğimizden dolayı Allah bize azap etse ya!" derler. Cehennem onlara yeter. Oraya girerler. Orası ne kötü bir varış yeri­dir!" [24]

 

2872- Ahmed bin Hanbel, Abdullah bin Abbas (r.a)'tan şu şekilde ri­vayet etmiştir: "Resulullah (a.s) oturuyordu. Bir ara sahabilerine şöyle buyurdu: "Yanınıza bir adam geliyor. Size Şeytan'm iki gözüyle bakacak. Onu gördüğünüzde kendisiyle konuşmayın." Derken mavi (gözlü) bir adam geldi. Resulullah (a.s) onu görünce kendi­sini yanma çağırdı ve şöyle buyurdu: "Sen ve arkadaşların beni neden dolayı dilinize d oluyorsunuz?" Adam: "Sen olduğun yerde bekle. Onları yanma getireyim" dedi. Sonra gitti ve onları getirdi. Onlar da öyle bir şey yapmadıkları üzere Allah'a ye­min etmeye başladılar. Bunun üzerine şu âyet indi: "O gün Allah, onların tümünü diriltir, size yemin ettikleri gibi O'na da yemin ederler ve kendilerinin bir şey üzere olduklarını sanırlar. İyi bilin ki, onlar yalancıların tâ kendileridir." [25]

 

HADISLERLE HASR SURESININ TEFSIRI

 

2873- Buhari ve Müslim, Abdullah bin Ömer (r.a)'den şu şekilde ri­vayet etmişlerdir: "Resulullah (a.s) Nudayroğullarının hurmalarını yaktırdı. Bir kısmını da kestirip bıraktı. Bunun üzerine Yüce Allah şu âyeti indirdi: "Her hangi hurma ağacı kestiyseniz yahut kökleri üzere ayakta bıraktıy-samz, Allah'ın izniyle ve yoldan çıkmış olanları rezil etmesi içindir." [26]

 

2874- Tirmizi, Abdullah bin Abbas (r.a)'ın, Yüce Allah'ın: "Her hangi hurma ağacı kestiyseniz yahut kökleri üzere ayakta bıraktıysanız, Allah'ın izniyle ve yoldan çıkmış olanları rezil etmesi içindir," sözüyle ilgili olarak şöyle söylediğini rivayet etmiştir: "Line (âyetin metninde geçen kelime) hurmadır. "Yoldan çıkmış olanları rezil ermesi için." Bu yolla onlan kalelerinden aşağı indirmiştir." İbni Abbas (r.a) dedi ki: "(Sahabiler) hurmaları kesmekle emrolundular. Bu, onların yüreklerini yaktı. Müslümanlar dediler ki: "Bazılarını kestik, bazılarını bıraktık. Resulullah (a.s)'a soracağız, acaba kestiklerimizden dolayı bize bir ecir var mıdır ve ayakta bıraktıklanmızdan dolayı üzerimize bir günâh var mıdır?" Bunun üzerine Yüce Allah şu âyeti indirdi: "Herhangi hurma ağacı kestiyseniz yahut kökleri üzere ayakta bırak-tıysanız, Allah'ın izniyle ve yoldan çıkmış olanları rezil etmesi içindir."[27]

 

Bir Açıklama

 

Sözü edilen olayda ağaçların kesilmesi ve yakılması, bir stratejisi açısın­dan yapılmıştır. Bu da Yahudilerin kalplerinin mallarına olan bağlılıklarının sil­inip teslim olmalarının sağlanması içindi ve istenen de oldu. Yani Yahudiler kalelerine sığındıklarında mallarına güveniyor ve sonuçta kuşatmanın kaldı­rılacağını, dolayısıyla mallarından yararlanmaya devam edeceklerini düşünü­yorlardı. Ancak böyle servetleri ortadan kaldırılınca artık kendilerinin kalele­rinde beklemelerinin bir anlamının olmadığmı düşünüp teslim oldular. Resulul­lah (a.s) da onları Suriye'nin Şam topraklarının kenar bölgelerine sürgün etti.Burası bugün Der'a olarak adlandırılmaktadır.

Ancak Müslümanlar açısından esas olan, savaşlarda ağaç kesmemeleri dir. Arna savaş stratejisi açısından kesmek zorunda kaldıkları zaman kesebi­lirler.[28]

 

HADİSLERLE  MÜMTEHİNE SURESİNİN TEFSİRİ

 

2875- Buhari ve Müslim, Hz. Aişe (r.a)'den rivayet etmişlerdir: "Resulullah (a.s) kadmlarla sözlü olarak şu âyet üzere bey'at ederdi: "Allah'a bir şeyi ortak koşmamaları..."Resulullah (a.s)'m/ sahip olmadığı (yabancı) bir kadına eli dokun- , mamıştır." Ayetin tamamı şöyledir:"Ey Peygamber! Mü'min kadınla Allah'a bir şeyi ortak koşmamaları, hırsızlık yapmamak, zina etmemek, çocuklarını Öldürmemek, elleriyle a-yakları arasında bir iftira uydurup getirmemek ve bir iyilikte sana karşı gelmemek üzere sana bey'at etmeye geldiklerinde onların bey'atlarmı kabul et ve onlar için Allah'tan bağışlanma dile. Şüphesiz Allah bağışlayıcı, mer­hamet edicidir."[29]

 

2876- Ahmed bin Hanbel, ensardan Mus'ab bin Nuh (r.a)'un şöyle söylediğini rivayet etmiştir: "Bizden yaşlı bir kadına yetiştim. Resulullah (a.s)'a bey'at etmiş olanlar­dandı. Dedi ki: "Bir gün O'nurt (Resulullah (a.s)'m) yanma gittik. Ağıt yakmamamız üzere bizden söz aldı. Yaşlı kadın dedi ki: "Ya Resulullah (a.s)! Bazı insanlar benim başıma gelen bir musibetten dolayı benim ağıtıma katılmışlardı. Onların başlarına da musibet gelmiş. Ben de onların ağıtlarına katılmak istiyorum." Sonra o kadın, O'nun (Resulullah (a.s)'m) yanma gitti ve kendisiyle bey'at etti. Dedi ki: "Yüce Allah'ın, hakkında: "İyilikte sana karşı gelmemek üzere..." dediği "iyilik" işte budur."[30]

 

 

HADİSLERLE SAFF SURESİNİN TEFSİRİ

 

2877- Tirmizi, Abdullah bin Selâm (r.a)'ın şöyle söylediğini rivayet etmiştir:"Resulullah (a.s)'m ashabından bir grup insanın arasında oturmuş, soh­bet ediyorduk."Allah katında hangi amelin en sevimli olduğunu bilsek onu işleriz/' diyorduk. Yüce Allah da şu âyetleri indirdi: "Göklerde ne varsa, yerde ne varsa Allah'ı teşbih etmektedir. O, yücedir, hikmet sahibidir. Ey iman edenler! Niçin yapmayacağınız şeyi söylüyorsunuz ?yapmayacaginiz seyi soylemeniz allah katinda gazap bakimindna cok buyuktur.[31] Bunun uzerine resulullah(a.s) yanimiza cikti ve bu ayetleri bize okudu.[32]

 

HADİSLERLE CUMA SURESİNİN TEFSİRİ

 

2878- Buhari ve Müslim, Câbir bin Abdullah (r.a)'m şöyle söylediğini rivayet etmişlerdir: "Biz Resulullah (a.s) ile birlikte namaz kılarken yiyecek taşıyan bir ker­van geldi. (Cemaattakiler) ona doğru yöneldiler. Öyle ki Resulullah (a.s)'la birlikte oniki kişi dışında kimse kalmadı. Bunun üzerine şu âyet indi: "Bir ticaret veya eğlence gördüklerinde hemen oraya yönelip dağıldılar ve seni ayakta bıraktılar. De ki: "Allah katında olan eğlenceden de ticaretten de hayırlıdır. Allah, rızık verenlerin en hayırlısıdır."[33]Bir rivayette de şöyle"Resulullah (a.s) ayakta hutbe veriyordu. Bu sırada Şâm (Suriye) ta­rafından bir kervan geldi..." devamı yukarıdaki gibidir. Bu rivayette: "Oniki kişi dışında..." denirken "Hz. Ebu Bekir (r.a) ve Hz. Ömer (r.a) onların (o, oniki kişinin) arasındaydı," denmektedir. [34]Bir rivayette şöyle denmektedir: "Oniki kişi dışında kimse kalmadı. Ben onlardandım."[35] Müslim'in rivayetinde şöyle denmektedir: "Cuma günü Resulullah (a.s) ile birlikteydik. Bu sırada küçük bir ticaret kervanı geldi. İnsanlar ona doğru çıktılar. Oniki adam dışında kimse kal­madı. Ben onların (kalanların) arasmdaydım. Bunun üzerine Yüce Allah şu âyeti indirdi: "Bir ticaret veya eğlence gördüklerinde hemen oraya yönelip dağıldılar ve seni ayakta bıraktılar. De ki: "Allah katında olan, eğlenceden de ticaretten de hayırlıdır. Allah rızık verenlerin en hayırlısıdır."[36]

 

Bir Açıklama                                                       

 

Hafız ibni Hacer, el-Feth'de şöyle demektedir: "Halid'den nakledilen ve Ebu Nuaym'ın Mustahrec'inde zikredilen ri­vayette: "Biz, Resulullah (a.s)'la birlikte namazdayken" denmektedir. Bu ifade açıkça gösteriyor ki, onların dağılmaları namaza başlamalarından son­ra olmuştur. Ancak, Müslim'in kitabında yer alan ve Abdullah bin İdris'in Husayn'dan naklettiği rivayette: "Resulullah (a.s)'m hutbe okumakta olduğu sırada," denmektedir. Yine onun verdiği ve Heşim'den nakledilen rivayette: "Resulullah (a.s)'m ayakta olduğu sırada," deniyor. Ebu Avane, Sahih'inde,' ayrıca Tirmizi ve Darekutni: "Hutbe verirken" ibaresini ilave etmişlerdir. Yine benzer bir rivayeti Ebu Avâne, Abbad bin Avam tankıyla naklet-miştir. Abd bin Humeyd de Süleyman bin Kesir tankıyla vermiştir. Her ikisi de Husayn (r.a)'dan rivayet etmişlerdir. Yine Kays bin Rebi'in ve İsrail'in rivayetlerinde de bu ifade yer almıştır. Benzeri, Taberani'nin el-Evsat'mda Abdullah bin Abbas (r.a)'tan ve Ebu Hureyre (r.a)'den rivayet edilen hadislerde geçmektedir. Buna göre: "Namaz kılıyorduk," sözü "namazı bekliyorduk," anlamına gelir. Aynı şekilde "namazda," sözü de örneğin "hutbede" anlamına gelebilir. Bu da bir şeyi ona yakın olanla adlandırmaktır. Bu açıklama yoluyla farklı rivayetlerin arasını buluşturmak mümkündür. Abdullah bin Mes'ud (r.a)'un ayette geçen "ayakta," ibaresini hutbe anlamına alması da bu açıklamayı destekle­mektedir. Bunu (Abdullah bin Mes'ud (r.a)'un bu yorumunu) İbni Mace sa­hih bir isnadla rivayet etmiştir. Yine Müslim'in Sahih'inde geçtiğine ^ Ka'b bin Acure de aynı neticeye varmıştır." [37] İbni Kesir de Tefsir'inde şöyle diyor: "Ancak bu noktada bilinmesi gereken bir husus bulunmaktadır. O da şudur: Ebu Davud'un rivayet ettiğine göre burada anlatılan olay Resulullah (a.s)'m Cuma günü, namazı hutbeden önce kıldığı dönemde olmuştur. Ebu Davud'un Kitâbu'l-Merâsü'de rivayet ettiğine göre Mukâtil bin Hayyân şöyle söylemiştir: "Resulullah (a.s) Cuma günü, iki bayramda olduğu gibi namazı hutbe­den önce kılardı. Sonunda bir gün oldu. Resulullah (a.s) hutbe veriyordu. Cuma namazını da kılmıştı. Bir adam içeri girdi ve: "Dihye bin Halife ticaret eşyasını getirdi," dedi. Bunun üzerine oradakiler dağıldılar ve Resulullah (a.s)'la birlikte çok az sayıda insan kaldı." [38]

 

HADİSLERLE MÜNAFİKUN SURESİNİN TEFSİRİ

 

2879- Buhari ve Müslim, Cabir bin Abdullah (r.a)'m şöyle söylediğini rivayet etmişlerdir: "Resulullah (a.s) ile birlikte savaşa çıktık. Kendisiyle birlikte muha­cirlerden bazı kimseler vardı ve gittikçe sayıları arttı. Muhacirlerin arasında çok şakacı bir adam vardı. Ensar'dan bir adamm arkadan kaba etlerine vur­du. Ensar'dan olan adam buna çok kızdı. Hatta birbirlerine karşı (taraftar­larını) çağırdılar.   Ensar'dan olan adam: "Nerdesiniz ey ensâr?" dedi. Muhacir de: "Nerdesiniz ey muhacirler?" dedi. Bunun üzerine Resulullah (a.s) çıktı ve: "Bu cahiliye çağrısı da nereden geliyor?" diye buyurdu. Sonra: "Onların nesi var?" diye sordu. Kendisine, bir muhacir'in ensar'dan olan bir adamın kaba etlerine vurduğu haber verildi. Resulullah (a.s): "Bırakın bu işi. Bu çok çirkin bir şeydir," diye buyurdu. Abdullah bin Ubey bin Selul: "Bize karşı mı birbirlerini çağırdılar? Medine'ye döndüğümüzde en yüce olan, oradan en aşağı olanı çıkaracaktır," dedi. Hz. Ömer (r.a) de Abdullah (bin Ubey)'i kastederek: "Ya Resulullah (a.s)! Şu pis adamı Öldüreyim mi?" diye sordu. Resulul­lah (a.s) da şöyle buyurdu: "İnsanlar O (Peygamber a.s) kendi ashabını öldürüyor diye konuşma­sınlar." Buna benzer bir rivayette ayrıca şöyle denmektedir: "Bunun üzerine o, Resulullah (a.s)'a geldi ve kısas istedi. Resulullah (a.s) da şöyle buyurdu: "Bırakın onu, o çirkin koku yapar..." devamı yukarıdaki gibidir.[39] Müslim'in rivayetine göre de râvi şöyle söylemiştir: "İki oğlan birbiriyle kavga etti. Oğlanlardan biri muhacirlerden, biri de ensar'dandı. Muhacirlerden olan -veya muhacirler-:"Ey muhacirler nerdesiniz?" diye seslendi. Ensar'dan olan da: "Ey ensâr nerdesiniz?" diye seslendi. Bunun üzerine Resulullah (a.s) dışarı çıktı ve şöyle buyurdu: "Nedir bu, cahiliye halkının çağrısı?" Oradakiler: "Ya Resulullah (a.s)! Sadece iki çocuk aralarında kavga ettiler. Birisi di­ğerinin kaba etlerine vurmuş," dediler. Resulullah (a.s) da şöyle buyurdu: "Zararı yok. Kişi zalim de olsa mazlum da olsa kardeşine yardım etsin. Zalimse onu alıkoysun, bu kendisi için yardımdır. Mazlumsa o zaman di (doğrudan) ona yardımcı olsun."[40]Bunun benzerini Tirmizi rivayet etmiştir. Onun rivayetinin baş tarafınd ı şöyle denmektedir: "Süfyân dedi ki: "Söylediklerine göre o gazve, Mustalikoğulları Gazvesi'ydi." Amr bin Dinar'dan başka biri dedi ki: "Bunun üzerine oğlu (yani İbni Ubey bin Selul'un oğlu) Abdullah Abdullah dedi ki:                                                                                "Kendinin aşağı, Resulullah (a.s)'m da yüce olduğunu ikrar edinceye dar yerinden ayrılma." O da söyleneni yaptı." [41]

 

Bir Açıklama

 

Hafız İbni Hacer, el-Feth'de şöyle diyor: "(Hadisin metninde geçen) kese' kelimesi meşhur olana göre arkadan kaba etlere elle veya ayakla vurmak anlamına gelir. Taberani'nin bir başka isnâdla Amr bin Dinar'dan, onun da Câbir'den naklettiği rivayette de şöyle denmektedir: "Muhacirlerden bir adam ensar'dan bir adamın kaba etlerine ayağıyla vurdu. Bu hareket, Yemen halkı arasında çok fena bir hareket olarak gö­rülürdü." Muhacirlerden olan adam (yani söz konusu hareketi yapan adam) Cah-cah bin Kays'dı. İbni Said el-Gıfari olduğu da söylenmiştir. Hz. Ömer bin Hattab (r.a) ile birlikte bulunuyor ve onun atını güdüyordu (yani yularını tutuyordu. Ensar'dan olan adam (yani kendisine söz konusu hareket yapılan adam) da ensârm anlaşmalısı Sinan bin Vebre el-Cuheni'ydi. -Abdurrez-zak'ın Ma'mer'den, onun da mürsel olarak Katade'den rivayet ettiğine göre ensardan olan adam aslen Cuheynilerden ve ensârın anlaşmalısı olan biriy­di.- Muhacirlerden olan adam Gıfar kabilesindendi. İbni İshâk, Meğazi'sinde kendi şeyhlerine (kitabındaki rivayetlerini aldığı râvilere) dayandırarak her ikisinin de adlarını vermiştir. ibni Hibban'm Ukeyl'den, onun Zuhri'den, onun da Urve bin Zubeyr ve Amr bin Sâbit'ten rivayet ettiğine göre bu ikisi şöyle rivayet etmişlerdir: "Resulullah (a.s), Mureysi' Gazvesi'ne çıktı. Resulullah (a.s)'m Menât putunu yıktığı savaş da bu savaştı. Bu put Kafa el-Muşellel'le deniz arasında bulunuyordu. İki adam arasında kavga etti. Muhacirlerden olan ensârdan olana üstün çıktı. Ensârın anlaşmalısı: "Ey ensâr topluluğu!" diye seslendi. Böyle aralarına geçilinceye kadar birbirlerini çağırdılar. Bütün münafıklar Abdullah bin Ubey'in yanına toplandılar ve: "Sen, kendisine ümit beslenen ve savunan biriydin. Şimdi zarar da vermeyen yarar da sağlamayan biri haline geldin," dediler. O da: "Medine'ye dönersek en yüce olan oradan en aşağı olanı çıkaracaktır" dedi. Daha sonra olayı uzun bir şekilde aktarmıştır. Bu rivayet mürseldir ve rivayet senedi iyi (ceyyid)'dir." [42]

 

2880- Buharı ve Müslim, Zeyd bin Erkam (r.a)'ın şöyle söylediğim ri­vayet etmişlerdir: "Resulullah (a.s)'la birlikte bir sefere çıktık. İnsanlar o seferde hayli zor­luğa düştüler. Abdullah bin Ubey dedi ki: "Resulullah (a.s)'m yanında olana bir şey infak etmeyin ki, O'nun etrafından dağılsınlar."  Yine şöyle dedi: "Medine'ye dönersek en yüce olan, oradan en aşağı olanı çıkaracaktır." Ben Resulullah (a.s)'m yanma gittim ve bunu kendisine haber verdim. O da Abdullah bin Ubey'e adam göndererek bu hususu sordu. O da kesin­likle öyle bir şey demediği üzere kuvvetle yemin etti. Bunun üzerine: "Zeyd, Resulullah (a.s)'a karşı yalan söyledi" dediler. Onların bu sözlerinden dolayı içimde kuvvetli bir hiddet oluştu. Sonuçta Allah benim doğruluğumu or­taya koyan âyetini indirdi: "Münafıklar sana geldiklerinde: "Şahitlik ederiz ki, sen muhakkak Allah'ın peygamberisin," derler..."[43]Sonra Resulullah (a.s) onları kendileri için mağfiret dilemek üzere çağırdı. Onlarsa başlarını diktiler. Yüce Allah onlar hakkında şöyle buyurdu:"Onlar adeta sıralanmış kütükler gibidirler."[44] Onlar, en güzel görünümde adamlardı. Bir rivayete göre de Zeyd şöyle söylemiştir:"Bir gazvede bulunuyordum. Abdullah bin Ubey'in şöyle dediğini duy­dum. -Bundan sonra aynı şeyi söylemiş- Sonra sözüne şöyle devam etmiştir:"Bunu amcama söyledim. O da onu Resulullah (a.s)'a söyledi. Resulul­lah (a.s) beni çağırdı. Kendisine (olanları) söyledim. Bunun üzerine Abdul­lah bin Ubey'e ve arkadaşlarına adam gönderdi. Onlar öyle söylemediklerine yemin ettiler. Resulullah (a.s) kendilerini doğruladı ve beni yalanladı. Bun­dan dolayı öyle bir üzüntüye düştüm ki, benzer bir üzüntüye hiç düşmüş değilim. Evimde oturdum. Amcam dedi ki:"Ben, Resulullah (a.s)'m seni yalanlamasını ve sana kızmasını isteme­miştim."Ardından Yüce Allah şu âyetleri indirdi: "Münafıklar sana geldiklerinde: "Şahitlik ederiz ki, sen muhakkak Allah'ın peygamberisin," derler. Allah senin muhakkak kendi peygamberi olduğunu bilir. Bununla beraber Allah münafıkların kesin yalancı olduk­larına şahitlik eder. Yeminlerini bir kalkan edindiler de böylece Allah'ın yo­lundan alıkoydular. Onların yaptıkları gerçekten ne kadar kötüdür! Bu on­ların iman edip sonra inkâr etmeleri dolayısıyladır. Bu, yüzden kalplerine mühür vuruldu. Artık onlar anlamazlar. Onları gördüğünde cüsseleri hoşuna gider. Konuştuklarında sözlerini dinlersin. Onlar adeta sıralanmış kütükler gibidirler. Her bağırtıyı aleyhlerine sanarlar. Onlar düşmandır, on­lardan sakın. Allah onları kahretsin! Nasıl da (haktan) uzaklaştırılıyorlar! Onlara: "Gelin, Allah'ın Peygamberi sizin için bağışlanma dilesin," den­diğinde başlarını çevirirler ve onların büyüklük taslayarak yüz çevirdik­lerini görürsün. Onlar için bağışlanma dilesen de dilemesen de, onlar için birdir. Allah onları bağışlamayacaktır. Doğrusu Allah fasıklar topluluğunu doğru yola eriştirmez. Onlar: "Allah'ın Peygamberi'nin yanında bulunanla­ra, "harcamada (infakta) bulunmayın ki, dağılıp gitsinler," diyenlerdir. Oysa göklerin ve yerin hazineleri Allah'ındır, ama münafıklar anlamazlar. Diy­orlar ki: "Andolsun ki, eğer Medine'ye dönersek en yüce olan, en aşağı olanı oradan çıkaracaktır." Oysa yücelik Allah'a, Peygamber'ine ve mü'minlere aittir. Ama münafıklar bilmezler."[45] Bunun üzerine Resulullah (a.s) bana haber gönderdi ve bu ayetleri bana okudu. Sonra şöyle buyurdu:"Şüphesiz Allah seni doğruladı." [46]Yine Buhari'nin rivayet ettiğine göre şöyle söylemiştir: "Abdullah bin Ubey: "Allah'ın Peygamberi'nin yanında bulunanlara; "harcamada bulunmayın," ve yine: "Medine'ye dönersek..." deyince, bunu Resulullah (a.s)'a haber verdim. Ensar beni kınadı. Abdullah bin Ubey de böyle bir şey demediğine yemin etti. Ben eve döndüm. Uyudum. Resulullah (a.s)'m elçisi yanıma geldi. (Resulullah (a.s)'m beni çağırdığını söyledi. Böylece O'nun yanma gittim. Şöyle buyurdu: "Allah seni doğruladı ve şu (âyeti) indirdi: "Onlar: "Allah'ın Peygamberi'nin yanında bulunanlara; "harcamada (infakta) bulunmayın ki; dağılıp gitsinler" diyenlerdir." [47] Tirmizi, ikinci rivayetin ve Buhari'nin nakletmiş olduğu üçüncü rivayetin benzerini nakletmiş ve: "Bu olay, Tebük Gazvesi'nde geçmiştir," demiştir. [48] Yine onun bir başka rivayetine göre de râvi şöyle söylemiştir: "Resulullah (a.s)'la birlikte gazve yaptık. Beraberimizde bedevilerden bazı kimseler de vardı. Biz su arıyorduk. Bedeviler bizden önce ona ulaşıyorlardı. Bir bedevi arkadaşlarından önce gitti. Bir bedevi öne geçeri kuyuyu doldurur, etrafına taş örer, üstüne de bir hasır örterdi. Ardından ar­kadaşları gelirdi. Ensar'dan bir adam, bir bedevinin yanma gitti. Devesine kuyudan su içirmek için yularından sıkıca tuttu. Bedevi onu yaklaştırmak istemedi. Bunun üzerine ensari kuyunun üstündeki örtüyü kaldırdı. Bedevi de bir tahta parçası alarak onunla ensarinin başına vurdu ve başını yardı. O da münafıkların başını çeken Abdullah bin Ubey'e geldi ve durumu ona b>il«-dirdi. Adam da onun arkadaşlarmdandı, Abdullah bin Ubey sinirlendi. Son­ra şöyle söyledi: "Allah'ın Peygamberi'nin yanında bulunanlara harcamada (infakta) bu­lunmayın ki dağılıp gitsinler. (Yani bedeviler dağılsınlar.)"Yemek vaktinde Resulullah (a.s)'m etrafına toplanırlardı. Abdullah dedi ki: "Muhammed'in yanındakiler dağılınca, Muhammed'e yemek gÖtuajüiL O ve yanındakiler yesinler." Sonra arkadaşlarına şöyle söyledi: "Medine'ye dönerseniz, en yüce olan, oradan en aşağı olanı çıkarsın. Zeyd dedi ki: "Ben de amcamın bineğinin terkisine biniyordum. Abdul­lah'ın dediğini duydum ve amcama haber verdim. O da gitti, Resulullah (a.s)'a haber verdi. Resulullah (a.s) ona haber gönderdi. O da (söylemediğine) kuvvetli bir şekilde yemin etti. Bunun üzerine Resulullah (a.s) onu doğruladı ve beni yalanladı. Ardından amcam benim yanıma geldi ve: "Ben, Resulullah (a.s)'m sana kızmasını ve Müslümanların seni yalan­lamalarını istememiştim." Bundan dolayı içimde, hiç kimsenin içinde oluşmayan bir sıkıntı oluştu. Ben yolculukta Resulullah (a.s)'la birlikte yürürken, üzüntüden başımı öne eğmiştim. Bir ara Resulullah (a.s) yanıma geldi. Kulaklarımdan tuttu ve yüzüme güldü. Yeryüzünde sonsuz kalmak bile beni (bu kadar) sevindir-mezdi. Sonra Hz. Ebu Bekir (r.a) yanıma gelerek: "Resulullah (a.s) sana rie dedi?" diye sordu. Ben: "Bir şey demedi. Sadece kulaklarımdan tuttu ve yüzüme güldü," dedim. Bunun üzerine: "Sana müjde," dedi. Sonra Hz. Ömer (r.a) geldi. Ona da aynen Hz. Ebu Bekir (r.a)'e söylediğim şejyi söyledim. Sabah olunca Resulullah (a.s) Münafikun suresini okudu." [49]

 

Bir Açıklama

 

Hafız bin Hacer, el-Feth'de şöyle söylemiştir: "Hadisten çıkarılacak çeşitli ibretler vardır: "Kendilerine uyanların nefretine yol açmamak için bir topluluğun ileri gelenlerinin gizlice söyledikleri sözlerden dolayı hesaba çekilmesi işinin bırakılması, sadece kendilerinin azarlanmasıyla yetinilmesi, mazeretlerinin kabul edilmesi ve bazı işaretler, olayın tersinin doğru olduğunu gösterse de yeminlerinin doğrulanması gerekir. Çünkü bu uygulamada onların gö­nüllerinin ısmdırılması ve yakınlıklarının sağlanması vardır. Buradan söy­lenilmesi caiz olmayan bir sözü bir başkasına nakletmek amacıyla söyle­menin caiz olduğu, bunun kınanmış söz taşıyıcılıktan sayılmadığı anlaşıl­maktadır. Ancak bununla mutlak anlamda bozgunculuk amacı güdülürse o zaman caiz olmaz. Ama yarar yönü, bozgunculuk yönüne tercih edilecek nitelikteyse o zaman aktarma yapılabilir." [50]

 

HADİSLERLE TEĞABUN SURESİNİN TEFSİRİ

 

2881- Buhari, Alkame bin Kays (rh.a)'dan şöyle rivayet etmiştir: "Abdullah bin Mes'ud (r.a)'un yanında mushaflarm karşılaştırılması işinde (arzında) bulunduk. Şu âyet geldi:"Kim Allah'a iman ederse, (Allah) onun kalbine hidayet verir. Allah her şeyi bilendir."[51] Şöyle söyledi: "Bunlar, bir kişinin başına  gelen musibetlerdir. Bunların rafından olduğunu bilir, O'na teslim ve razı olur."[52]

 

HADISLERLE TALAK SURESININ TEFSIRI

 

2882- İmam Malik, Abdullah bin Ömer (r.a)'den rivayet etmiştir: "(İbni Ömer r.a) şöyle okudu: "Ey Peygamber! Kadınları boşayacağınızda iddetleri içinde (temizlik dönemlerinde) -iddetlerinin (temizlik dönemlerinin) gelmesi esnasmda-boşayın."[53] İmam Malik dedi ki:  "Böylece her temizlikle birlikte bir boşama yapılır."[54]

 

2883- Nesai, Abdullah bin Abbas (r.a)'ın, Yüce Allah'ın: "Ey Peygamber! Kadınları boşayacağınızda iddetleri içinde (temizlik dönemlerinde) boşayın," sözüyle ilgili olarak şöyle söylediğini rivayet etmiştir: "İddetlerinin (temizlik dönemlerinin) gelmesinde." [55]

 

Bîr Açıklama

 

Rivayetlerde geçen "kubul (gelmesi halinde)" kelimesinin Kur'an'dan ol­madığı üzerinde görüş birliği vardır. Çünkü bu kelime Hz. Osman (r.a)'ın hazırlatmış olduğu mushafta yer almamaktadır. Dolayısıyla bu kelime talakın nasıl olacağı konusunda tefsir mahiyeti taşıyan bir kelimedir. Çünkü boşamanın temizlik döneminin girmesinden sonra bir daha cinsel ilişkide bu­lunulmadan yapılması uygundur. Bu durumda boşama işi, iddetin başlan­gıcında yapılmış olur. Ama eğer hayız döneminde boşarsa, o zaman kadının iddetini uzatmış olur. Boşamayı temizlik döneminin başlangıcında ve cinsel ilişkide bulunmadan yapmada pek çok yarar vardır. Erkek, hayızdan sonra kadmla cinsel ilişkide bulunmayı arzular. Onu kendisiyle böyle bir ilişkide bu­lunmadan boşaması ondan iyice bıktığına delalet eder. Ayrıca temizlik döneminde kadınla cinsel ilişkide bulunmayı arzulayacağmdan boşamaması ihtimali de vardır. Bu yolla problem sona erebilir. Temizlik döneminde cinsel ilişkide bulunulduktan sonra boşama yapıl­masının yasaklanmasının hikmetlerinden biri de şudur: Bu ilişkide kadın hamile kalabilir. Dolayısıyla bu yüzden kadının iddet süresi uzayabilir. Aynı şekilde hamilelik, erkeğin boşamadan dönmek isteme­sine de sebep olabilir. Eğer boşamadan dönme imkânı yoksa mesela talakı bain ile boşamışsa bundan dolayı pişmanlık duyabilir.[56]

 

HADİSLERLE TAHRİM SURESİNİN TEFSİRİ

 

2884- Buhari ve Müslim, Hz. Aişe (r.a)'nin şöyle söylediğini rivayet etmişlerdir: "Resulullah (a.s) balı ve tatlıyı severdi. İkindiden çıktıktan sonra hanım­larının yanma girer ve birine yaklaşırdı. Hafsa bintu Ömer (r.a)'in yanma girdi ve normalde kaldığından fazla bir süre içerde kaldı. Ben kıskandım ve bunun sebebini sordum. Bana denildi ki: "Kavminden bir kadın ona (Hafsa (r.a)'ya) bir petek bal hediye etmiş. O da, ondan Resulullah (a.s)'a bir şerbet yapıp içirmiş." Ben: "Vallahi şimdi O'na bir oyun yapacağız" dedim. Ardından Şevde bintu Zem'a'ya dedim ki: "O şimdi sana yaklaşacak. Sana yaklaştığında O'na: "Ya Resulullah (a.s)! Meğafir (Urfut adı verilen ve tadı tatlı ama kokusu hoş olmayan bir ürün çıkaran ağaçtan elde edilen bir tür tatlı) mı yedin?" de. O muhakkak sana: "Hayır," diyecektir. O zaman: "Peki sende hissettiğim bu koku da nedir?" de" -Bir rivayette şu fazlalığa yer verilmektedir: "Kendi­sinde bir koku hissedilmesi Resulullah (a.s)'m çok ağırına giderdi,"[57] O mutlaka sana: "Hafsa bana bal şerbeti içirdi," diyecektir. O zaman: "Onun arısı (o balı yapan arı) mutlaka Urfut ağacına konmuştur" de. Ben de böyle diyeceğim. Safiyye sen de aynı şeyi söyle." (Hz. Aişe r.a) dedi ki: "Şevde diyordu ki: "Kendinden başka ilâh olmayan Allah'a yemin olsun ki, hemen kapıda durur durmaz, senin korkunla, hemen senin söylediğin şeyi söylemeye başlayacağım." Nitekim Resulullah (a.s) ona yaklaşınca: "Ya Resulullah (a.s)! Meğafir mi yedin?" dedi. Resulullah (a.s): "Hayır" dedi. O zaman:"Peki sende hissettiğim bu koku da nedir?" dedi. Resulullah (a.s): ' bana baİ şerbeti içirdi," dedi. O zaman: "Onun arısı mutlaka Urfut ağacına konmuştur," dedi. Benim tarafıma gelince ben de aynı şeyi söyledim. Safiyye (r.a)'nin ta­rafına gittiğinde, o da aynı şeyi söyledi. Daha sonra tekrar Hafsa (r.a)'nın yanma gedince yine: "Ya Resulullah (a.s)! Ondan sana tekrar içirsem olmaz mı?" diye sordu.  Resulullah (a.s): "Artık benim ona ihtiyacım yok," dedi. Hz. Aişe (r.a) dedi ki: "Şevde: "Biz onu kendisine yasak ettik," dedi. Ben de: "Sus" dedim."Bir rivayete göre de Hz. Aişe (r.a) şöyle söylemiştir: "Resulullah (a.s), Zeyneb bintu Cahş (r.a)'m yanında duruyordu. Onun yanında bal içiyordu. Ben ve Hafsa aramızda iş çevirip: "Resulullah (a.s) hangimizin yanına girerse o, O'na: "Ben sende meğafir kokusu duyuyorum. Yoksa meğafir mi yedin?" desin" dedik. Ardından Resulullah (a.s) ikisinden birinin yanma girdi. O da bu sözü kendisine söyledi. O da: "Hayır, Zeyneb bintu Cahş'ın yanında bal içtim ve bir daha da içmeyeceğim," dedi. Bunun üzerine şu âyetler indi: "Ey Peygamber! Eşlerinin hoşnutluklarını arayarak, Allah'ın sana helal kıldığını, niçin (kendine) yasak ediyorsun? Allah bağışlayandır, rahmet edendir. Allah size yeminlerinizi çözmeyi meşru kılmıştır. Allah sizin dos-tunuzdur. O bilendir, hikmet sahibidir. Hani Peygamber, eşlerinden birine gizli bir söz söylemişti. -Resulullah (a.s)'ın: "Hayır, Zeyneb bintu Cahş'ın yanında bal içtim ve bir daha da içmeyeceğim. Artık yemin ettim. Ama bunu kimseye söyleme" sözü kastediliyor- Ama o, onu (bir başkasına) haber verince ve Allah da bunu ona (Peygamber'e) açıklayınca, o bunun bir kısmını bildirmiş, bir kısmından da vazgeçmişti. O (Peygamber), ona (hanımına) bunu haber verince: "Bunu sana kim bildirdi?" dedi. O da dedi ki: "Bana, ilim sahibi ve her şeyden haberdar olan (Allah) bildirdi." Eğer iki­niz. -Aişe (r.a) ve Hafsa (r.a)'ya hitaben- Allah'a tevbe ederseniz (iyi edersi­niz; Çünkü kalpleriniz kaymıştır. Ama eğer ona karşı birbirinize destek olursanız (bilin ki) Allah onun dostudur. Cibril ve mü'minlerin salihleri de.  Bunun ardından melekler de (ona) destekçidirler." [58] "Resulullah (a.s)'ın: "Hayır, bal içtim ve bir daha ondan içmeyeceğim. Bu konuda yemin ettim. Ama sen kimseye bildirme" sözüne binaen böyle buyurulmuştur."[59]Birinci rivayet Ubeyd bin Umeyr'in Hz. Aişe (r.a)'den rivayeti tankıyla nakledilmiştir ve Buhari ile Müslim'in Sahihlerinde yer almaktadır. Aynı şekilde Hişâm bin Urve'nin babasından, onun da Hz. Aişe (r.a)'den rivayeti tankıyla da nakledilmiştir. Bu rivayete göre Resulullah (a.s), Hafsa bintu Ömer (r.a)'in yanında olan balı içmiştir.[60]

 

Bir Açıklama

 

Hafız ibni Hacer bu konuda şöyle söylemiştir: "İbni Merdeviye'nin İbni Ebi Muleyke'den, onun da Abdullah bin Abbas (r.a)'tan rivayet ettiğine göre Resulullah (a.s) balı Şevde (r.a)'nin yanında içmiştir. Bu rivayette, Ubeyd bin Umeyr'in rivayetinde bildirilene muvafık olarak aralarında gizlice konuşanların Hz. Aişe (r.a) ve Hafza (r.a) olduğu bildirilmiştir. Ancak bu iki rivayet, bal içirenin kim olduğu hakkında ihtilaf etmiştir. Bütün bu rivayetlerin birleştirilmesinin yolu bu olayların birden fazla meydana geldiği sonucunu çıkarmaktır. Sadece bir sebep öne çıkarılsa da bir şeyin birden fazla sebebinin olması imkânsız değildir. Ubeyd bin Umeyr'in rivayeti, Abdullah bin Abbas (r.a)'ın rivayetinin de ona uygun ol­ması dolayısıyla daha sağlamdır. Bu rivayete göre aralarında anlaşanlar Haf­za (r.a) ve Hz. Aişe (r.a)'dir. Hz. Ömer (r.a)'nin boşama (yani Resulullah (a.s)'m Hafsa (r.a)'yı boşayabileceği) konusunda söyledikleri de bunu ortaya koymaktadır. Eğer bal içiren kişi Hafsa (r.a) olsaydı, Hz. Aişe (r.a)'yle bu ko­nuda bir anlaşma yapmazdı. Ancak Resulullah (a.s)'ın bal içmesi ve onu kendisine yasaklaması fiili birden fazla gerçekleşmiş olabilir. Olayla ilgili âyetlerin iniş sebebi ise özellikle Hafsa (r.a) ve Hz. Aişe (r.a)'nin aralarında anlaşmaları olayıdır. Resulullah (a.s)'ın Hafsa (r.a)'nm yanında bal içmesi olayı ise daha önce gerçekleşmiş olabilir. Bu yorumlamaya göre Hişâm bin Urve tankıyla nakledilen ve bal içme işinin Hafsa (r.a)'nın yanında gerçekleştiğinden söz eden rivayette anlatılan olay ilgili âyetin inişine sebep olan olay değildir. Dolayısıyla bu nüzul sebebi olarak zikredilemez. Yine tercih edilen görüşe göre bal içiren kişi de Şevde (r.a) değil Zeyneb bintu Cahş (r.a)'dır. Çünkü Ubeyd bin Umeyr tankı İbni Ebi Muleyke tankından çok daha kuvvetlidir. Hişâm bin Urve tankıyla birleşmesi de söz konusu değildir. Çünkü bu tankla nakledilen rivayete göre Şevde (r.a): "Sende meğafir kokusu duyuyorum" deme konusunda Hz. Aişe (r.a)'yle anlaşanlardandı. Yine Hz. Aişe (r.a)'den sabit bir şekilde nakledilen ve Resulullah (a.s)'ın hanımlarınm iki grup olduğundan söz eden rivayet gereğince de bu tercih edilir. Bu rivayete göre (Hz. Aişe (r.a) şöyle söylemiştir):

"Resulullah (a.s)'ın hanımları iki gruptu: Ben, Şevde, Hafsa ve Safiy) bir grup, Zeyneb bintu Cahş, Ummu Seleme ve geriye kalanlar da bir grutu." Bu rivayete göre Zeyneb bintu Cahş (r.a)'m Resulullah (a.s)'a bal için \ kişi olduğu görüşü tercih edilir. Hz. Aişe (r.a) de zaten onu, öteki gruptan ( ması dolayısıyla kıskanmıştır. En doğrusunu ise ancak Yüce Allah bilir."

 

2885- Taberani, el-Mu'cemu'1-Kebir'de, Abdullah bin Abbas (r.a)'in şöyle söylediğini rivayet etmiştir:

"Resulullah (a.s), Sevde'nin yanında bal içerdi. Hz. Aişe (r.a)'nin yanma girince: "Ben senin üzerinde bir koku duyuyorum," dedi. Sonra Hafsa (r.a)'mn yanma girdi. O da: "Ben senin üzerinde bir koku duyuyorum," dedi. Bunun üzerine O da şöyle buyurdu: "Sanıyorum Sevde'nin yanında içtiğim bir içecekten ileri geliyor. hi artık onu içmem." Bunun üzerine şu âyet indi: "Ey Peygamber! Eşlerinin hoşnutluklarını arayarak, Allah'ın sana h< kıldığını, niçin (kendine) yasak ediyorsun?"[61]

 

2886- Nesai, Enes bin Malik (r.a)'ten rivayet etmiştir; "Resulullah (a.s)'m, kendisiyle cinsel ilişkide bulunduğu bir cariyesi vardı. Hz. Aişe (r.a) ve Hz. Hafsa (r.a) onu sürekli konuştular. Sonunda (Resulullah a.s) onu kendisine haram etti. Bunun üzerine Allah şu âyeti in­dirdi: "Ey Peygamber! Eşlerinin hoşnutluklarını arayarak, Allah'ın sana helal kıldığını, niçin (kendine) yasak ediyorsun?" İbni Kesir, Tefsir'ınde Hz. Ömer (r.a)'in şöyle söylediğini bildirmiştir:"Resulullah (a.s), Hafsa'ya dedi ki: "Kimseye haber verme. İbrahim'in annesi bana haramdır." O da:  "Allah'ın helal kıldığını sen kendine haram mı ediyorsun?" dedi. Resuhıllah (a.s): "Vallahi ona yaklaşmayacağım," diye buyurdu. Böylece, o (Hafsa r.a) bunu Hz. Aişe (r.a)'ye haber verinceye kadar ona yaklaşmadı. Bunun üzerine Yüce Allah şu âyeti indirdi: "Allah size yeminlerinizi çözmeyi meşru kılmıştır." Bunun isnadı sahihtir. Ancak Kütübi Sitte sahiplerinden hiçbiri bunu kitabına almamıştır. Bununla birlikte Hafız Ziya el-Makdisi, el-Mustahrec adlı kitabında bunu tercih etmiştir."[62]

 

2887- Bezzar, Abdullah bin Abbas (r.a)'ın, Yüce Allah'ın: "Ey Peygam­ber! Eşlerinin hoşnutluklarını arayarak, Allah'ın sana helal kıldığını, niçin (kendine) yasak ediyorsun?" sözüyle ilgili olarak şöyle söylediğini rivayet etmiştir: "Bu âyet, O'nun cariyesi hakkında inmiştir."[63]

 

2888- Buhari ve Müslim, Abdullah bin Abbas (r.a)'ın şöyle söylediğini rivayet etmişlerdir: "Hz. Ömer bin Hattab (r.a)'a, Resulullah (a.s)'m hanımlarından, Yüce Allah'ın haklarında: "Eğer ikiniz Allah'a tevbe ederseniz (iyi edersiniz); çünkü kalpleriniz kaymıştır,"[64] diye buyurduğu iki hanımı hakkında soru sormayı çok arzuluyordum. Sonunda Hz. Ömer (r.a) haccetti. Ben de onunla birlikte haccettim. Yolun bir miktarını katedince Hz. Ömer (r.a) kenara çekildi. Ben de onunla birlikte bir ibrikle kenara çekildim. O ihtiyacını gördü ve yanıma geldi. Ben ellerine su döktüm. Bu şekilde abdest aldı. Dedim ki: "Ey mü'minlerin emiri! Resulullah (a.s)'m hanımlarından, Yüce Allah'ın haklarında: "Eğer ikiniz Allah'a tevbe ederseniz (iyi edersiniz); çünkü kalpleriniz kaymıştır," diye buyurduğu iki hanımı kimlerdir?" Hz. Ömer (r.a): "Hayret sana, ey İbni Abbas!" dedi. ez-Zuhri dedi ki: "Kendisinden gizlemeden sorduğu şeyden hoşlan­madı." Bunun ardından: "O ikisi Aişe ve Hafsa'ydı" dedi. Sonra hadisin de­vamını aktarmaya başladı ve dedi ki: "Biz Kureyş topluluğu, kadınlara üstün gelen bir kitleydik. Sonra Me­dine'ye vardığımızda kadınları kendilerine üstün gelen bir kitle gördük. Do­layısıyla bizim kadınlarımız da onların kadınlarından öğrenmeye başladılar. Benim evim, Umeyye bin Zeydoğullarmm mıntıkasında tepelik kısımdaydı. Ben bir gün hanımıma kızdım. Baktım bana kafa tutmaya başladı. Bana kafa tutmasını garipsedim. Bunun üzerine dedi ki: "Senin, benim sana itiraz etmemi niye garib karşılıyorsun ki, vallahi Peygamber (a.s)'in hanımları da O'na itiraz ediyorlar. Bugün birisi geceye ka­dar O'ndan ayn kalmaya karar vermiş." Bunun üzerine ben çıktım. Hafsa'nm yanma girdim. "Sen Resulullah (a.s)'a karşı geliyor musun?" diye sordum. "Evet," dedi. "Bugün biriniz ge­ceye kadar O'ndan ayrı mı duracak?" diye sordum. "Evet" dedi. Ben de de­dim ki: "Sizden kim bunu yaptıysa harap ve perişan olmuştur. Sizden biri, Resu­lullah (a.s)'m kendisine kızmasından dolayı Allah'ın kendisine gadab et­meyeceğinden güvende midir? O durumda o helak olur. Resulullah (a.s)'a karşı gelme ve O'ndan bir şey isteme. Bir şey arzuladığında onu benden iste. Komşunun (yani kumanın) senden daha güzel ve Resulullah (a.s)'a daha sevimli olması seni yanılgıya düşürmesin -bu sözünde Hz. Aişe (r.a)'yi kas­tediyordu-" Benim ensardan bir komşum yardı. Onunla, nöbetleşe Resulullah (a.s)'m yanma giderdik. Bir gün o giderdi, bir gün ben giderdim. O (gittiği gün) vahiy haberini veya diğer gelişmeleri bana bildirirdi. Ben de aynı şeyleri ona bildirirdim. Aramızda: "Gassan kabilesi bizim üzerimize savaş düzenlemek için atları nallıyormuş," diye konuşuyorduk. Arkadaşım indi. Sonra yatsı vakti geldi. (Arkadaşım) kapıyı çaldı. Sonra bana seslendi! Ben yanına çıktım. "Önemli bir gelişme oldu" dedi. "Nedir? Gassan mı geldi?" diye sordum. "Hayır, bundan daha büyük ve korkunç. Resulullah (a.s) hanımlarını boşadı" dedi. Ben: "Demek ki Hafsa mahv ve perişan oldu. Ben de bunun olabileceğini düşünüyordum," dedim. Ardından Hafsa'nın yanma gittim. İçeri girdiğimde ağlıyordu. "Resulullah (a.s) sizi boşadı mı?" diye sordum. "Bilmiyorum. O şu anda, şu odada yalnız başına duruyor" dedi. Bunun üzerine O'nun siyah bir kölesinin yanına gittim ve: "Ömer için izin iste" dedim. îçeri girdi, sonra tekrar çıkıp yanıma geldi ve: "Senin geldiğini O'na söyledim, bir şey söylemedi" dedi. Sonra çıktım. Minbere geldiğimde orada bazı kimseler oturmuş duruyorlardı. Bazıları ağlıyorlardı. Kısa bir süre oturdum. Sonra içimdeki his bana üstün geldi ve tekrar kölenin yanma gittim ve: "Ömer için izin iste" dedim. Tekrar içeri girdi, sonra tekrar çıkıp yanıma geldi ve: "Senin geldiğini O'na söyledim, bir şey söylemedi" dedi. Ben de çıktım ve minbere oturdum. Sonra içimdeki his bana üstün geldi ve tekrar kölenin yanma gittim ve: "Ömer için izin iste" dedim. Tekrar içeri girdi, sonra tekrar çıkıp yanıma geldi ve: "Senin geldiğini O'na söyledim, bir şey söylemedi" dedi. Ben yine ar­kamı dönüp gittim. Bir de baktım köle beni çağırıyor. (Köle): "İçeri gir, sana izin yerildi" dedi. İçeri girdim. Resulullah (a.s)'a selâm verdim. Baktım bir hasırın kenarına dayanmış oturuyordu. Yan tarafında hasırın izleri çıkmıştı. "Ya Resulullah (a.s)! Hanımlarını boşadm mı?" diye sordum. Başını bana doğru kaldırdı ve: "Hayır," dedi. Bunun üzerine ben şöyle söyledim: "Allahu ekber. Bizi bir gorseydin ya Resulullah (a.s)! Biz Kureyş toplu­luğu kadınlara hâkim durumdaydık. Medine'ye gelince kadınları kendile­rine hâkim olan bir topluluk bulduk. Böylece bizim kadınlarımız da onların kadınlarından öğrenmeye başladılar. Ben bir gün hanımıma kızdım. Baktım bana itiraz ediyor. Bana itiraz etmesini garipsedim. Bunun üzerine dedi ki: "Senin benim sana itiraz etmemi niye garib karşılıyorsun ki, vallahi Pey­gamber (a.s)'in hanımları da O'na itiraz ediyorlar. Bugün birisi geceye kadar O'ndan ayrı kalmaya karar vermiş." Ben: "Onlardan kim bunu yaptıysa harap ve perişan olmuştur. Onlardan biri, Resulullah (a.s)'m kendisine kızmasından dolayı Allah'ın kendisine gadab etmeyeceğinden güvende midir? O durumda o helak olur," dedim. Bu sözler üzerine Resulullah (a.s) gülümsedi. Ben dedim ki: "Ya Resulullah (a.s)! Ben Hafsa'nın yanına girdim. Ona: "Komşunun (yani kumanın) senden daha güzel ve Resulullah (a.s)'a daha sevimli ol­ması seni yanılgıya düşürmesin/' dedim." Resulullah (a.s) tekrar gü­lümsedi.Ben: "Ya Resulullah (a.s)! (Oturmak için) izin alabilir miyim?" diye sor­dum. "Evet" dedi. Ben de oturdum. Başımı şöyle eve doğru (evin tavanına ve duvarlarına doğru) kaldırdım. Vallahi içerde üç deriden başka göze takılan bir şey göremedim. Dedim ki:"Allah'a dua et de, ümmetinin durumunu biraz genişletsin. İranlıların ve Rumların durumlarını genişletti. Oysa onlar Allah'a ibadet etmiyorlar."Bunun üzerine Resulullah (a.s) doğrulup oturdu. Sonra şöyle buyurdu: "Ey Hattab'm oğlu, sen bir şüphe içinde misin? Onlar iyilikleri kendile­rine dünya hayatında erkenden verilen birer topluluktur." Ben de: "Ya Resulullah (a.s)! Benim için mağfiret dile," dedim. Resulullah (a.s) o zaman, Hafsa'nm Aişe'ye sızdırdığı sözden dolayı on­lara çok kızdığından hanımlarının yanlarına bir ay girmemeye yemin etmişti. Sonuçta Allah O'nu tenkid etti." Zuhrı şöyle söylemiştir: "Urve, bana Hz. Aişe (r.a)'nin şöyle söylediğini bildirmiştir: "Yirmidokuz gün geçince Resulullah (a.s) benim yanıma girdi ve ilk (ilişki kurmaya) benden başladı. Dedim ki: "Ya Resulullah (a.s)! Sen bizim yanımıza bir ay girmemeye yemin etmiştin. Oysa benim saydığıma göre yirmidokuz gün üzerine yanımıza gir­din?" O da şöyle buyurdu: "Ay, yirmidokuz gündür." Bir rivayette şu fazlalığa yer verilmiştir: "O ay, yirmidokuz gece sürmüştü." (Resulullah a.s) sonra şöyle buyurdu: "Ey Aişe! Ben sana bir hususu söyleyeceğim. Anne-babana danışmadan karar vermekte acele etmemen gerekir." Sonra şunu okudu: "Ey Peygamber! Eşlerine de ki: "Eğer dünya hayatını ve süsünü istiyorsanız gelin size boşanma bedellerinizi vereyim de sizi güzel bir şekilde salıvereyim. Ama eğer Allah'ı, Peygamberini ve ahiret yurdunu istiyorsanız şüphesiz Allah, sizden iyilik edenlere büyük bir ecir hazırlamıştır."[65]Hz. Aişe (r.a) dedi ki: "Vallahi, annemin ve babamın bana O'ndan ayrılmamı tavsiye etmeye­ceklerini biliyordu. Nitekim ben de dedim ki:"Ben bu konuda mı anne - babama danışacağım? Elbette Allah'ı, Pey-gamber'ini ve ahiret yurdunu istiyorum." Bir rivayete göre.de Hz. Aişe (r.a) (Resulullah (a.s)'a): "Benim seni seç­tiğimi hanımlarına söyleme," dedi. Resulullah (a.s) da ona şöyle buyurdu: "Allah beni tebliğ edici olarak gönderdi, zorluk çıkarıcı olarak değil."[66] Müslim'in buna benzer bir rivayeti bulunmaktadır. Onda ayrıca şöyle den­mektedir: "Bu, onların örtünmekle emrolunmalarından önceydi." [67]Bu rivayette ayrıca Hz. Ömer (r.a)'in Hafsa (r.a) ve Hz. Aişe (r.a)'nin yanına girdiğinden, onları azarladığından ve Hafsa (r.a)'ya: "Vallahi, benim bildiğim kadarıyla Resulullah (a.s) seni sevmiyor ve eğer ben olmasaydım seni mutlaka boşardı," dediğinden söz edilmektedir. Yine bu rivayette bildirildiğine göre Hz. Ömer (r.a), Resulullah (a.s)'ın yanına girmek için izin istemelerinin birinde şöyle söylemiştir: "Ey Rabah! Benim için izin iste. Sanıyorum Resulullah (a.s) benim Hafsa için geldiğimi sanıyor. Vallahi, O bana onun boynunu vurmamı emretse,mutlaka boynunu vururum." Hz. Ömer (r.a) dedi ki: "Ben sesimi yükselttim. O da bu söz üzerine bana izin verdi."Yine bu rivayette bildirildiğine göre Hz. Ömer (r.a), Resulullah (a.s)'tan kendisinin hanımlarını boşamadığını insanlara bildirmesi için izin istedi. Re­sulullah (a.s) da bu konuda ona izin verdi. O da Mescid'in kapısında durarak sesinin çıktığı kadarıyla: "Resulullah (a.s) hanımlarını boşamadı," diye bağırdı. Yine Hz. Ömer (r.a), Resulullah (a.s)'ın yüzündeki kızgınlığı görünce dedi ki:"Ya Resulullah (a.s)! Hanımlarının durumları hakkında seni zora sokan nedir? Eğer onları boşadıysan Allah, melekleri, Cibril, Mikâil, ben, Ebu Bekir ve mü'minler seninledir." (Hz. Ömer r.a) dedi ki: "Çok az konuştum. Söz için Allah'a hamdolsun. Ancak Allah'ın, söyle­diğim sözü doğrulamasını arzuluyordum. Nitekim Yüce Allah, Resulullah (a.s)'a tercih hakkı veren şu ayetini indirdi: "Eğer o sizi boşarsa, belki Rabbi ona sizin yerinize sizden daha hayırlı, Müslüman, mü'min, gönülden boyun eğen, tevbe eden, ibadet eden, oruç tutan (veya hicret eden), dul ve bekâr kadınlar verir." [68]Yine bu rivayette bildirildiğine göre Hz. Ömer (r.a) şöyle söylemiştir: "Ben böyle konuşmaya devam ettim. Sonunda yüzündeki kızgınlık gitti. Hatta dişleri göründü ve güldü. İnsanların içinde dişleri en güzel olandı." Yine dedi ki: "Ben inip kütüğe dokunmaya başladım. O da Resulullah (a.s)'ın üstüne çıktığı ve dayandığı kütüktü. Resulullah (a.s) da yer üzerinde vuruyormuş gibi indi. Eliyle bir şeye dokunmuyordu. Ben dedim ki:"Ya Resulullah (a.s)! Odada yirmidokuz gün kaldın." O da şöyle buyurdu: "Ay, bazen yirmidokuz gün sürer." Bu arada şu âyet indi: "Onlara güven ya da korku ile ilgili bir haber gelecek olsa, hemen onu yayarlar. Oysa onu Peygamber'e yahut içlerindeki yöneticilere götürselerdi o haberi inceleyip sonuç çıkarabilecek olanlar onu bilirlerdi." [69] Hz. Ömer (r.a) dedi ki: "Ben, o sonucu çıkaran kişiydim. Ardından Yüce Allah, tercih hakkı ta­nıyan (yani Resulullah (a.s)'a hanımlarını nikâhı altında tutmakla boşamak arasmda tercih yapma hakkı veren) ayeti indirdi." [70] Buhari ve Müslim'in nakletmiş olduğu bir rivayete göre de Abdullah bin Abbas (r.a) şöyle söylemiştir "Hz. Ömer bin Hattab (r.a)'a bir âyet hakkında soru sormak istiyordum. Bunun için bir yıl bekledim. Ama ondan çekindiğimden kendisine bu so­ruyu soramıyordum. Sonuçta hacca çıktı. Ben de onunla beraber çıktım. Döndüğümüzde, yolun bir miktarını katetmiştik. Bir ihtiyaç için erâk ağacına doğru çekildi. Ben de işini bitirinceye kadar onun için bekledim. Sonra onunla birlikte yürüdüm. Dedim ki: "Ey mü'minlerin emiri. Resulullah (a.s)'m hanımları içinde O'na karşı aralarında yardımlaşma yapan iki hanım hangileriydi?" O: "Bunlar Hafsa ve Aişe'ydi," dedi. Ben de dedim ki: 'Vallahi bir yıldan beridir bunu sana sormak istiyordum. Ama sen eh çekindiğimden soramıyordum." O da dedi ki: "Böyle yapma. Eğer bir şey hakkında bende bir bilgi olduğunu sanıyoı ian onu bana sor. Eğer o konuda bende bir bilgi varsa sana bildiririm." Hz. Ömer (r.a) sonra şöyle söyledi: "Vallahi, biz cahiliye döneminde kadınlara herhangi bir değer vermez­dik. Sonunda Yüce Allah onlar hakkında birtakım hükümlerini indirdi. On­lara verdiğini verdi. Bir keresinde ben bir konu üzerinde düşünüp fikir danışırken eşim: "Şöyle şöyle yapsan!" dedi. Ben de kendisine: "Senin bu ko­nuyla ne ilgin var? Benim istediğim bir şey hakkında niye kuruntuya giri­yorsun?" dedim. O da: "Hayret sana ey İbni Hattab! Sen hiç kendine itiraz edilmesini istemiyorsun. Oysa senin kızın Resulullah (a.s)'a itiraz ediyor. Hatta (Resulullah a.s) bütün bir gününü ona kızgın olarak geçiriyor," dedi.Bunun üzerine Hz. Ömer (r.a) kalktı. Ridasmı yerinden aldı. Hafsa'nın yanma girdi ve ona: "Ey kızcağızım! Sen Resulullah (a.s)'a karşı geliyor musun? Hatta bütün bir gününü sana kızgın olarak geçiriyor mu?" dedi. Hafsa: "Vallahi, biz O'na bazen itiraz ediyoruz," dedi. (Hz. Ömer (r.a) dedi ki): "Bunun üzerine ben kendisine dedim ki: "Biliyor musun, ben seni Allah'ın cezasından ve Resulullah (a.s)'m kızmasından sakındırıyorum. Ey kızcağızım! Şu güzelliği ve Resulullah (a.s)'ın kendisini sevmesi hoşuna giden kimse seni sakın yanıltmasın. -Bu sözüyle Hz. Aişe (r.a)'yi kastediyordu- (Hz. Ömer r.a) dedi ki: "Sonra çıktım. Ardından kendisine olan yakınlığım dolayısıyla Umrnu Seleme'nin yanma girdim. Onunla da konuştum. Ummu Seleme de şöyle söyledi: "Hayret sana ey Ibni Hattab! Her şeye müdahale ediyorsun. Hatta Resu-lullah (a.s)'la hanımlarının arasına girmek istiyorsun." Bu söz karşısında beni Öyle bir hal aldı ki, daha Önce içimde duyduğum bazı duygular kırıldı. Benim ensardan bir arkadaşım vardı. Ben buluna­madığım zaman o bana haberi getirirdi. Aynı şekilde onun bulunamadığı zamanlarda ben kendisine haberi götürürdüm. Biz (bir sıralar) Gassan kral­larından bir kraldan (yani baskın yapmasından) endişe ediyorduk. Bize, onun bizim üzerimize yürümek istediği söylenmişti. Kalplerimiz onun (endişesiyle) dolmuştu. Bir ara ensardan olan arkadaşım kapıyı vurmaya başladı. "Aç, aç!" dedi. Ben: "Gassan'm adamı mı geldi?" diye sordum. O da şöyle söyledi: "Hayır, bundan daha fena. Resulullah (a.s), hanımlarından ayrıldı." Ben: "Hafsa ve Aişe'nin burnu yerde sürtünsün," dedim. Elbisemi alıp çıktım, gittim. Baktım Resulullah (a.s) kendisine ait bir odada bulunuyordu. Oraya yuvarlak bir kütükle çıkıyordu. Resulullah (a.s)'m bir kölesi de o yu­varlak ağacın başında duruyordu. Dedim ki: "O'na: "Bu gelen, Hz. Ömer bin Hattab'dır" de." Derken bana izin verildi. Resulullah (a.s)'a bu olanları anlattım. Ummu Seleme'nin sözüne gelince Resulullah (a.s) gülümsedi. O sırada bir hasırın üzerinde bulunuyordu. Arada bir şey yoktu. Başının altında da içi lif dolu deriden bir yastık vardı. Ayaklarının tarafında da demet halinde hurma yap­rakları vardı. Başının tarafında asılı deriler bulunuyordu. Yan tarafında hasırın izini gördüm ve ağladım. "Seni ağlatan nedir?" diye sordu. Ben de şöyle söyledim: "Ya Resulullah (a.s)! Kisrâ ve Kayser'in ne gibi nimetler içinde oldu­ğunu biliyorsun. Oysa sen Allah'ın peygamberisin." Bunun üzerine şöyle buyurdu: "Dünyanın onların, âhiretin de bizim olmasına razı olmaz mısın?"[71]

 

Dersler Ve Öğütler

 

Bu hadiste çeşitli dersler ve hikmetler vardır:

1. Kendini biraz küçük düşürecek yönü olsa da, eğer nakledilen bir sün­netin ortaya çıkarılmasını sağlayacak veya hafızalarda tutulacak bir meseleyi ortaya koyacaksa alim birine aile efradının bazı halleri hakkında soru ısorula-bilir Çünkü Abdullah bin Abbas (r.a), bir meselenin gerçek bir yönünü ortaya çıkarmak amacıyla Hz. Ömer (r.a)'e kızıyla ilgili soru sormuştur.

2. Yine hadisten, alime hürmet ve hatırlatıldığı zaman durumunun deği­şeceğinden korkulan bir şeyin tafsilatını sormaktan çekinilmesi gerektiği an­laşılmaktadır.      

3. Yine buradan anlaşıldığına göre kadınlara fazla baskı yapılması tenkid edilmiştir. Çünkü Resulullah (a.s) hanımlarıyla olan ilişkilerinde ensârın uy­gulamasını almış, kendi kavminin uygulamasını bırakmıştır.

4. Yine buradan anlaşıldığına göre kişinin kızının ve yakınlarının koca­larına karşı durumlarını iyileştirmek amacıyla onları sözlü bir şekilde azarla­ması gerekir.

5. Yukarıdaki rivayette yer alan anlatım tarzından çıkan sonuca göre so­ruyu soran kişi sormuş olmasa da konuyla ilgili ek bilgilerin ve açıklamaların aktarılmasında bir yarar görülüyorsa, bunların da aktarılması uygundur. Özellikle alim kişi, öğrencinin bundan etkileneceğini biliyorsa o zaman daha iyi olur.

6. Yine buradan anlaşıldığına göre yollarda, yalnız yerlerde, oturma es­nasında ve yürüme sırasında ilim araştırmaya çalışmak gerekir.

7. Bu rivayetten anlaşıldığına göre bir ilim adamının dinle ilgili bir yarar sağlayacak olması durumunda kendi ailesiyle ilgili gelişmelerden de söz et­mesi gerekir. Hatta bunda başkalarının tenkidine yol açacak bir takım gelişmeler olsa da.

8. Yine aynı amaçtan dolayı kişinin kendinin veya ailesinin yaptığı salih bir amelden söz etmesi ve bunun meydana geldiği zamanı açıklaması da caiz­dir.

9. Buradan anlaşıldığına göre hanımlara sabretmek, onların ifade tarz­larına katlanmak, kişinin kendi hakkıyla ilgili yanlışlıklarını görmezlikten gel­mek gerekir. Ama Yüce Allah'ın hakkıyla ilgili yanlışlıklar için aynı şey söz konusu değildir.

10. Yine bu rivayetten anlaşıldığına göre yöneticinin özel yerlere çekil­mesi durumunda bir kapıcı tutması ve birinin izinsiz yanına girmesini önle­mesi caizdir.

11. Yine buradan anlaşıldığına göre bir önderin veya yöneticinin, özellikle ailesini ilgilendiren sıkıntılı bir gelişmenin olması durumunda, sinirlilik hali geçinceye ve insanların araşma çıkıp onlar karşısında kendini rahat hisse­dinceye kadar yakın dostlarından bile uzak durması gerekir. Büyük biri yalnızlığa çekildiğinde, yanına girmek isteyen kişi, onun nazarında üstün değere ve yüksek dereceye sahip biri olsa bile, izni olmadan yanına girmeme­si gerekir.

12. Yine buradan anlaşıldığına göre kişi arkadaşını sıkıntılı gördüğünde onun sıkıntısını giderecek ve gönlünü rahatlatacak şeyler konuşması gerekir. Çünkü Hz. Ömer (r.a)'in: "Ben Resulullah (a.s)'a O'nu güldürecek şey söyle­yeceğim," sözünden bu sonuç çıkmaktadır. Ancak bunun, Hz. Ömer (r.a)'in yaptığı gibi büyük olanın, bu konuda izin vermesinden sonra olması gerekir.

13. Yine buradan anlaşıldığına göre büyüklerle görüşmeye giderken güzel elbiseler giymek ve sarık sarmak suretiyle düzgün bir kıyafetle çıkmak gere­kir.

14. Yine buradan dini ve dünyevi açıdan meşru olan bir engelin bulunması sebebiyle bir alimin meclisine sürekli devam etme imkânının olmaması duru­munda yakın dostlarıyla nöbetleşerek bu meclise devam etmenin yerinde ola­cağı anlaşılmaktadır.

15.  Yine buradan anlaşıldığına göre ortalıkta dolaşan haberleri aktaranlar çok olsa da o haberlerin asıl kaynakları bizzat görerek veya duyarak olaya şahit olmamışlarsa haberlerin hemen doğrulanmaması gerekir. Nitekim Hz. Ömer (r.a)'e haberi getiren ensari, Resulullah (a.s)'ın hanımlarını boşadığını kesin bir ifadeyle söylemişti. Aynı şekilde Hz. Ömer (r.a)'in minberin etrafın­da gördüğü nisanlar da bu şekilde kesin bir ifade kullanmışlardı. Anlaşıldığına göre Resulullah (a.s)'ın hanımlarından kenara çekildiğini öğrenen bir kişi bu fiilden O'nun hanımlarını boşadığı gibi bir vehme kapılmış ve onun çıkardığı haber de söz konusu kişiler arasında yayılmıştı. Bu haber aralarında yayılınca da hepsi bunu kesin ifadelerle konuşmaya başlamışlardı.

16.  Yine buradan anlaşıldığına göre sinirlilik ve üzüntü, vakarlı bir kişiyi alışık olduğu teenniyi yani yavaş ve dikkatli hareket etmeyi terke yönelte­bilir. Çünkü Hz. Ömer (r.a), üç kere: "Sonra içimde duyduğum duygu bana üstün geldi," demiştir.

17.  Buradan ayrıca, nimete kızmanın ve az da olsa Allah'ın verdiği bir ni­meti küçük görmenin hoş olmadığı, böyle bir şey yapılması durumunda Allah­'tan mağfiret dilemenin, fazilet sahibi kimselerden kendisi için mağfiret dile­melerini istemenin, kanaati tercih etmenin ve başkalarına özel kılman geçici dünya nimetlerine iltifat etmemenin gerektiği anlaşılmaktadır.[72]

 

HADÎSLERLE KALEM SURESİNİN TEFSİRİ

 

2889- Buhari, Abdullah bin Abbas (r.a)'ın, Yüce Allah'ın: "Kaba ve bü­tün bunlardan sonra soyu belirsiz,"[73] sözüyle ilgili olarak şöyle söylediğini rivayet etmiştir: "Bu, Kureyş'ten bir adamdı. Koyunun halkası gibi halkası vardı.': Hafız İbni Hacer şöyle demektedir: "Ebu Nu'aym, Mustahrec'indeki rivayetin sonuna şunu ilave "Onunla tanınırdı." Hakim'in nakletmiş olduğu ve Said bin CubeyT'den rivayet edilen "metinde de şöyle denmektedir:     "Koyunun halkasıyla tanınması gibi, o da kötülüğüyle tanınırdı." [74] Taberi'nin, İkrime'nin Abdullah bin Abbas (r.a)'tan rivayeti tarıkıylîf nak­lettiğine göre de Abdullah bin Abbas (r.a) şöyle söylemiştir: "Bir sıfat kondu. Hakkında, "zenim (halkalı veya soyu belirsiz)" denin­ceye kadar (meşhur bir adla) bilinmezdi. Ondan sonra bilindi. Onun boynun­da bir halkası vardı, onunla tanınırdı." Hafız, el-Feth'de yine şöyle diyor: "(Ayetin metninde geçen) Utul kelimesi hakkında Ferrâ: "Çok fazla kin­ci" demiştir. "İçi boş, öğüt almaktan uzak" anlamına geldiği de söylenmişti. Ebu Ubeyde: "Aşırı derecede kaba," demiştir. Hasan da: "Çok kötülük yapan günahkâr," anlamı vermiştir. Hattabi de; "Görgüsüz ve iyice katı," demiştir. Davudi ise: "Şişman, boynu ve kaini iri," anlamına geldiğini söyle­miştir. Hirevi de: "Çok mal biriktiren, cimri," anlamına geldiğini söylemiştir. "Zenim," bir kavimden olmadığı halde o kavme nisbet edilen kimsedir. Hassan şöyle söylemiştir: "Sen, Haşimoğullarma yamanmış soyu belirsiz bir kişisin, Tıpkı tek bir tasın bir bineklinin arkasına yamandığı gibi."[75]Hafız, el-Feth'de ayrıca şu bilgileri veriyor: "Bu ayetin, kimin hakkında indiği konusunda ihtilaf edilmiştir. Bir görüşe göre Velid bin Muğire hakkında inmiştir. Yahya bin Selâm, Tef-sir'inde böyle demiştir. Esved bin Abdi Yeğus hakkında indiği de söylen­miştir. Bunu Senid bin Davud, Tefsirinde söylemiştir. Ancak bu ayetin Ab-durrahman bin Esved hakkında indiğini söyleyenin rivayetinin doğru ol­ması çok uzak bir ihtimaldir. Çünkü o, bu ayetin indiği sıralarda küçüktü. Üstelik o Müslüman olmuş ve sahabiler arasında anılmıştır."[76]

 

2890- Buharı, Ebu Said el-Hudri (r.a)'nin, Yüce Allah'ın: "O gün bacak açılır ve secdeye çağrılırlar ama güç yetiremezler," [77] sözü hakkında şöyle söylediğim rivayet etmiştir: "Resululları (a.s)'m şöyle buyurduğunu duydum: "Rabbimiz bacağını açar. Bütün mü'min erkek ve mü'min kadınlar O'nun için secde eder. Dünyada gösteriş ve duyurmak için secde edenler, or­tada kalırlar. Secde etmek için gider. Ancak sırtı tek bir parça gibi dimdik du­rur."[78]

 

Bir Açıklama

 

Hafız İbni Hacer, el-Feth'de şöyle diyor: "Abdurrezzak'ın, Ma'mer'den, onun da Katade'den rivayet ettiğine göre Katade, Yüce Allah'ın: "O gün bacak açılır ve secdeye çağrılırlar ama güç ye­tiremezler," sözü hakkında: "Durumun zorluğundan dolayı böyle olur," demiştir. Hakim'in sahih olduğunu söylediği, Zehebi'nin de bu konuda muvafa­kat ettiği ve İkrime'nin Abdullah bin Abbas (r.a)'tan rivayeti tankıyla nakle­dilen bir metne göre İbni Abbas (r.a): "O, zorluk ve sıkıntı günüdür," demiştir.[79] Hattabi diyor ki: "Buna göre anlam şu olmaktadır: "Yüce Allah, zorluk ve sıkıntının or­taya çıkmasına vesile olan gücünü ortaya koyar. İşte bu anlamda: "Rabbimiz bacağını açar" ibaresi rivayet edilmiştir. Bu metin Said bin Ebi Hilâl'in Zeyd bin Eslem'den rivayeti tankıyla nakledilmiştir. Bunu İsmâili de aynı şekilde nakletmiştir. Sonra "bacak" kelimesini nekire ("elif-lâm" takısı olmadan) veriyor. Daha sonra Hafs bin Meysere'nin Zeyd bin Eslem'den rivayeti tankıyla: "Bacak açılır," şeklinde veriyor.  "Bacak açılır": İbnu'UEsir şöyle söylemiştir: "Bacak" kelimesi sözlükte (mecazi o-larak) zor işler için kullanılır. Bacağın açılması da işin zorlaşması anlamındadır. Aslı korkudan gelmektedir. Aynı şekilde çok cimri olan birisi için de "eli bağlı" denir. Bunun gibi, burada da bir bacak veya bacağın açılması söz konusu değildir. "Gösteriş ve duyurma": İnsanların görmeleri ve duymaları için iş yapmak. İsmâili diyor ki: "Bu, Kur'an'm cümlesindeki ibareye uygunluğu dolayısıyla daha sahih­tir. Bu ibareden Allah'ın organlarının olduğu anlamı çıkmaz. Böyle bir an­lam çıkarmak, O'nu yaratıklara benzetmek anlamına gelir. Allah böyle bir şeyden yücedir. Hiçbir şey O'nun benzeri değildir." İmam Nevevi de Müslim Şerhi'nde şöyle diyor: "İbni Abbas (r.a) ve dilbilimi ve garibu'l-hadis (hadislerde geçen, anlaşıl­ması zor, belli Arap lehçelerinde kullanılan kelimeler) hakkında uzman olanların çoğunluğu "bacak" kelimesini, "zorluk" olarak açıklamışlardır. Yani o zaman zorluk ve korkuya düşürücü bir gelişme ortaya çıkar." el-Ayni de Buhari Şerhi'nde, "O gün bacak açılır," sözüyle ilgili babda şöyle diyor: "Bu konuda: "Kıyamet bacağını açar" denmiştir. Yine: "Zor ve dehşetli bir gelişme ortaya çıkar" denmiştir. O da ahiretin gelmesi ve kıyametin gitmesidir. Bu kullanım bir istiare şeklidir. Araplar, bir adamın çok çalış-masını, zorlanmasını, sıkıntıya düşmesini gerektirecek bir işe düştüğünü gördükle­rinde: "Bacağını açtı" derler. Bu ifadede "bacak" kelimesi zorluk ve sıkıntı anlamında kullanılmıştır. Yoksa gerçekte bacağın açılması söz konusu değildir. Aynı şekilde: "Sabahın yüzü açıldı," denir. Bununla kişinin gönlü­nün açıldığı, konuyu kavramaya başladığı anlamı kastedilir. Araplar yine savaş yılı hakkında: "Bacağını açtı," derler."[80]

 

HADİSLERLE NUH SURESİNİN TEFSİRİ

 

2891- Buhari, Abdullah bin Abbas (r.a)'tan rivayet etmiştir: "Nuh kavminde olan putlar Araplar arasında da yapılmıştır. Ved, Du-meru'l-Cendel'de bir köpek putuydu. Suva', Huzeyl kabilesine ait bir puttu. Yeğus, Murad'a aitti, sonra Sebe'deki Cevfte yaşayan Gutayfoğullanna ait oldu. Yeuk, Hemdan'a aitti. Nesr, Himyer'den Zi'1-Kila aşiretine aitti. Bun­ların hepsi Nuh (a.s)'un kavminden salih adamların adlarıydı. Onlar vefat  edince, Şeytan içlerine: "Onların oturduğu yerlere heykellerini dikin ve bu heykelleri onların adlarıyla adlandırın," diye bir düşünce soktu. Onlar (o kavmin mensupları) da öyle yaptılar. O kimseler (heykelleri dikilenler) Ölünceye ve ilim ortadan kaldırılıncaya kadar kendilerine ibadet edilme­miştir. Sonra ibadet edilmiştir."[81]

 

HADÎSLERLE CİN SURESİNİN TEFSİRİ

 

2892-Buhari ve Müslim, Abdullah bin Abbas (r.a)'tan şu şekildi rivayet etmişlerdir: "Resulullah (a.s) cinlere bir şey okumamış ve onları görmemiştir de. Ashabından bir grupla birlikte Ukaz panayırına gitti. Şeytanlarla göğün ha­berlerinin arasına engel kondu ve üzerlerine korlar atıldı. Şeytanlar da ken­di kavimlerine dönerek: "Sizin neyiniz var?" dediler. "Bizimle göğün ha­berlerinin arasına engel kondu ve üzerimize korlar atıldı," denildi. Onlar da: "Bu, muhakkak yeryüzünde olmuş yeni bir gelişme dolayısıyladır. Şimdi yeryüzünün doğu taraflarında ve batı taraflarında dolaşın," dediler. Tihame tarafına doğru yolan çıkan grup, Ukaz panayırına doğru gider­ken Nahle'de Resulullah (a.s)'m yanından geçtiler. O da ashabıyla birlikte sabah namazını kılıyordu. Kur'an'ı duyunca onu dinlediler ve: "İşte bizimle göğün haberinin arasına engel konulmasına sebep olan bu­dur," dediler. Sonra kavimlerine döndüler ve dediler ki: "Ey kavmimiz! "Doğrusu biz hayret verici bir Kur'an dinledik. O (Kur'an) doğruluğa iletiyor. Biz de ona iman ettik. Artık Rabbimize hiç kim­seyi ortak koşmayacağız." Bununla ilgili olarak şu âyetler indi: "De ki: "Bana vahy edildiğin e göre cinlerden bir grup (Kur'an'ı) dinle­di..." [82]Bir rivayette şöyle denmektedir: "O'na cinlerin sözleri vahiyle bildirildi." [83]Tirmizi şu fazlalığa yer vermiştir: "O'nun (Resulullah (a.s)'ın) namaz kıldığını, sahabilerinin de O'nunla birlikte namaz kıldıklarını, O'nun secde etmesiyle birlikte secde ettiklerini görünce, sahabilerinin gösterdikleri bu itaata hayret ettiler ve kavimlerine şöyle dediler: "Gerçekten Allah'ın kulu O'na ibadet için kalktığında onun üzerine üşüşerek neredeyse keçe gibi olacaklardı."[84]

 

Bir Açıklama

 

Resulullah (a.s)'ın cinlere şahid olduğu, onlarla bir araya geldiği ve kendi­lerine tebliğde bulunduğu haller olmuştur. Daha önce Ankaf süresiyle ilgili bölümde, Abdullah bin Mes'ud (r.a)'un haklarında Ahkaf süresindeki âyet­lerin indiği cinleri bizzat gördüğünü kabul etmediğini öğrenmiştik. Burada da, Abdullah bin Abbas (r.a)'ın Cin suresinin, cinlerin görülmesi olayı üzerine in­mediği görüşünde olduğunu gördük. Ortaya çıkan sonuca göre Ahkaf sure­sinde ve Cin suresinde cinlerden söz eden ayetlerin iniş sebebi aynıdır. 2893- Ahmed bin Hanbel, İkrime ve daha başkalarının: "De ki: "Bana vahyedildiğine göre cinlerden bir grup (Kur'an'ı) dinledi..." ayetiyle ilgili o-larak şöyle söylediklerini rivayet etmiştir: "Bu, Nahle'de olmuştur. Resulullah (a.s) da günün son namazı olan yatsı namazını kılıyordu." "Gerçekten Allah'ın kulu O'na ibadet için kalktığında, onun üzerine üşüşerek neredeyse keçe gibi olacaklardı." [85] Süfyan dedi ki: "Keçe gibi olacaklardı: Yani birbirlerinin üstüne geliyorlardı."

 

2893-Ahmed bin Hanbel (1/167) Mecme'u'z-Zevaid (7/129) Heysemi şöyle söyle­miştir: "Bunu Ahmed bin Hanbel rivayet etmiştir ve ravileri Sahih'te geçen rami­lerdir."[86]

 

HADİSLERLE MÜZZEMMİL SURESİNİN

 

2894-Ebu Davud, Abdullah bin Abbas (r.a)'ın, Yüce Allah'ın: "Az bir kısmı dışında geceleyin (ibadete) kalk. Yansı kadar. Yahut bundan biraz ek­silt," [87] ayetleriyle ilgili olarak şöyİe söylediğini rivayet etmiştir: "Yüce Allah'ın şu sözünün geçtiği ayet, bunu nesh etmiştir: "Şüphesiz Rabbin senin gecenin üçte ikisinden daha azında, yarısında ve üçte birinde (ibadet"îçin) kalktığını seninle birlikte olanlardan bir topluluğun da (böyle yaptığım) biliyor. Geceyi de gündüzü de Allah takdir etmektedir. O, sizin bunu sayamayacağınızı (buna güç yetiremeyeceğinizi) bildi ve tevbelerinizi kabul etti." [88] Yine şöyle söylemiştir: "Gece kalkışı (naşi'etu'1-leyl)" gecenin ilk vaktidir. Bu vakit sizin gece i-badeti konusunda üzerinize farz kıldığını yerine getirmeniz açısından daha elverişlidir. Şundan dolayı ki, insan uyuduğu zaman ne zaman uyanabi­leceğim bilemez. "Okuma bakımından da daha sağlamdır": [89]Yani Kur'an-'dan okunanı daha iyi anlamaya uygundur. [90] "Çünkü gündüz senin uzun uğraşıların var" [91]: İbni Abbas (r.a) (burada "uzun uğraşı" anlamı verilen) "sebhen tavila" ibaresini, ;'uzun boş vakit" olarak açıklamıştır." Bir rivayete göre de şöyle söylemiştir: "Müzzemmil suresi indiğinde Ramazan ayındaki ibadetleri kadar bir iba­dete kalkıyorlardı. Sonuçta surenin son kısmı indi. İlk kısmıyla son kısmı­nın inmesi arasında bir yıl vardır."[92]

 

2895- Ebu Va'lâ, Hz. Aişe (r.a)'nin şöyle söylediğini rivayet etmiştir: "Resulullah (a.s)'a bir vahiy geldiğinde, Yüce Allah'ın (aşağıdaki ayette) sözünü ettiği hissi kendinde duyardı: "Doğrusu biz senin üzerine ağır bir söz bırakacağız." [93]

 

HADİSLERLE MÜDDESSİR SURESİNİN TEFSİRİ

                                                                                                                       

2896- Bezzâr'ın rivayet ettiğine göre Ebu Hureyre (r.a), Yüce Allah'ın: "Kasvereden kaçmış,"[94] sözündeki "kasvere" kelimesinin, "aslan" lamında olduğunu söylemiştir.[95]

 

HADISLERLE KIYAMET SURESİNİN TEFSİRİ

 

2897- Buhari ve Müslim, Abdullah bin Abbas (r.a)'ın, Yüce Allah'ın: "Onu (sana vahyedileni) acele ile (kavrayıp ezberlemek) için, (Cebrail tamarnını sana vahyetmeden) onunla beraber dilini oynatma,"[96]sözüyle il­gili olarak şöyle söylediğini rivayet etmiştir: "Resulullah (a.s), vahyedileni (unutmamak için) kuvvetle tekrar ediyor ve bu arada dudaklarını hareket ettiriyordu."İbni Abbas (r.a) dedi ki: "Resulullah (a.s)'ın hareket ettirdiği gibi ben de onlan (dudaklarımı) ha­reket ettiriyorum." Said bin Cubeyr de şöyle söylemiştir: "Ben de onları İbni Abbas (r.a)'ın hareket ettirdiği gibi hareket ettiriyo­rum." (Hadisin devamı şöyledir): "Resulullah (a.s) işte böyle dudaklarını hareket ettirdi. Yüce Allah da şu âyeti indirdi: "Onu (sana vahyedileni) acele ile (kavrayıp ezberlemek) için, (Cebrail tamamını sana vahyetmeden) onunla beraber dilini oynatma. Şüphesiz onu (kalbinde) toplamak ve onu (sana) okutmak bize düşer."[97] (İbni Abbas r.a) dedi ki: "Yani onu senin göğsünde toplamak bizim üzerimizedir. Sonra onu okursun." "Şu halde biz onu okuduğumuzda sen onun okunuşuna uy."[98] (İbni Abbas r.a) dedi ki: "Yani dinle ve sus. Daha sonra senin onu okumanı sağlamak da bizim üzerimizedir." Yine dedi ki: "Bundan sonra, Resulullah (a.s), Cibril (a.s) kendisine geldiğinde onu dinlerdi. Cibril (a.s) ayrıldığında Resulullah (a.s) (vahyedileni) aynen onun okuttuğu gibi okurdu." Bir rivayette de şöyle denmektedir: "Şanı yüce olan Allah'ın O'na vaadettiği gibi." [99] Tirmizi'nin rivayetine göre de şöyle söylemiştir:"Resulullah (a.s)'a Kur'an indirildiğinde onunla (yani vahyedileni tek­rar etmek için) dilini oynatırdı. Böylece onu ezberinde tutmak isterdi. Bu­nun üzerine Yüce Allah şu âyeti indirdi: "Onu acele ile (kavramak) için, onunla beraber dilini oynatma." (İbni Abbas r.a) dedi ki: "Onunla birlikte dudaklarını oynatırdı." Süfyân da (yapılanı göstermek için) dudaklarını oynattı." [100]

 

2898- Taberani, Said bin Cubeyr'in şöyle söylediğini rivayet etmiştir: "Abdullah bin Abbas (r.a)'a, Yüce Allah'ın: "Sonra sana lâyık olan (yine azap ve helaktir), yine senin lâyığın budur," [101] sözü hakkında soru sordum ve: "Bu Resulullah (a.s)'ın söylediği bir söz müdür, yoksa O'na vahiyle mi bildirildi?" dedim. O da şu cevabı verdi:

"Bunu (önce) Resulullah (a.s) söyledi, (sonra da) Allah vahiyle bildirdi[102]

 

HADISLELE NEBE SURESININ TESFIRI

 

2899- Buharı, îkrime (rh.a)'nin, Yüce Allah'ın: "Dolu dolu kadeh(ler)[103] sözü hakkında şöyle söylediğini rivayet etmiştir: "Yanyana dizilmiş dolu kadehler." İbni Abbas (r.a) da dedi ki: "Ben babamm cahiliye döneminde şöyle dediğini duydum: "Bize dolu dolu kadehler içir."[104]

 

HADISLERLE NAZIATSURESININ TEFSIRI

 

2900- Bezzar, Hz. Aişe (r.a)'nin şöyle söylediğini rivayet etmiştir: "Şu (aşağıdaki) âyetler ininceye kadar Resulullah (a.s)'a sürekli kıyamet hakkında soru sorulurdu: "Sen onun hakkında nereden bilgi vereceksin? Onun bilgisinin sonu Rabbine dayanır." [105]

 

Bir Açıklama

 

Kurtubi Tefsiri'nde şöyle deniyor: "Anlaşıldığı kadarıyla Resulullah (a.s)'a bu konuda çok soru sorulunca, O da Yüce Allah'tan kendisine bunun bildirilmesini istemiştir. Bunun üzerine kendisine: "Sen bu konuyu sorma. Çünkü sen bunu bilebilecek bir durumda değilsin," denilmiştir."         

 

HADISLERLE ABESE SURESININ TEFSIRI

 

2901- Buharı, Enes bin Malik (r.a)'ten rivayet etmiştir: "Hz. Ömer (r.a): "Meyvalar ve çayırlar" [106] ayetini okudu ve: "Ebb (çayır anlamı verilen kelime) nedir?" diye sordu. Sonra şöyle söyledi: "Biz bununla yükümlü kılınmadık." Yahut şöyle söyledi: "Biz bununla emrolunmadık." Hakim, Müstedrek'inde îbni Şihab'dan, o da Enes bin Malik (r.a)'ten şöyle rivayet etmiştir:"Hz. Ömer (r.a) şu âyetleri okudu:"Böylece orada taneler bitirdik.   Üzümler ve yoncalar, zeytinler ve hur­malar, sık ağaçlı bahçeler, meyvalar ve çayırlar."[107] Sonra: "Bunların hepsini anladık. Ancak "ebb" nedir?" diye sordu. Sonra elinde bulunan bir bastonu attı ve şöyle söyledi: "Allah için bu tekellüftür (insanın sorumlu olmadığı bir şey için kendini zora sokmasıdır). Bu Kitap'tan size açıklanana uyun." Hakim dedi ki: "Bu hadis, Buhari ve Müslim'in şartlarına göre sahihtir. Ancak onlar kitaplarına almamışlardır." [108]

 

HADİSLERLE TEKVÎR SURESİNİN TEFSİRİ

 

2902- Ahmed bin Hanbel, Abdullah bin Ömer (r.a)'den şu şekilde vayet etmiştir: "Resulullah (a.s) şöyle buyurdu: "Kim kıyamet gününe adeta gözleriyle görüyormuş gibi bakmayı arzu­luyorsa: "Güneş durulduğu zaman", "Gök açıldığı zaman" ve "Gök yanldığı zaman" (sureleri)ni okusun (yani Tekvir, İnfitar ve İnşikak surelerini oku­sun -Çeviren)."[109]

 

2903- Bezzar, Hz. Ömer bin Hattab (r.a)'dan rivayet etmiştir: "Ona, Yüce Allah'ın: "Diri diri gömülen kıza sorulduğu zaman/1[110] sözü hakkında soru soruldu. O da şöyle söyledi: "Kays bin Asım Resulullah (a.s)'a gelerek: "Ya Resulullah (a.s)! Ben cahiliye döneminde kendime ait kız çocuk­larımı diri diri toprağa gömdüm," dedi. Resulullah (a.s) da şöyle buyurdu: "Onlardan her biri için bir köle azad et." Ben: "Ya Resulullah (a.s)! Benim develerim var," dedim. Şöyle buyurdu: "Onlardan her biri için bir büyük deve kes." [111]

 

HADISLERLE MUTAFFIFIFIN SURESININ TEFSRI

 

2904- Bezzar, Ebu Hureyre (r.a)'den şu şekilde rivayet etmiştir: "Resulullah (a.s), Siba bin Urfute'yi Medine üzerine vali tayin etti. O şunu okudu: "Ölçü ve tartıda hile yapanların vay hallerine!" [112]Ben de dedim ki: "Filanca helak oldu. Onun iki ölçeği (tartısı) var. Birini satışta kullanır, diğerini alışta." Bu olay, Ebu Hureyre (r.a) Medine'ye hicret ettiği zaman ve onun daha Medine'ye yeni vardığı sırada olmuştu. O zaman Resulullah (a:s) Hayber'e sefere çıkmıştı.[113]

 

2905-  Taberani, Abdullah bin Amr (r.a)'ın şöyle söylediğini rivayet etmiştir: "Resulullah (a.s)'m şu âyeti okuduğunu duydum: "O gün insanlar, alemlerin Rabbifnin huzuruna çıkmak) için kalkar-lar."[114] Resulullah (a.s) sonra şöyle buyurdu: "Yüce Allah, okların ok çantasında toplanması gibi sizi toplayıp da elli bin yıl yüzünüze bakmadığı zaman haliniz ne olacak!"[115]

 

2906- Tirmizi, Ebu Hureyre (r.a)'den rivayet etmiştir: "Resulullah (a.s) şöyle buyurdu: "Kul bir kabahat işlediğinde kalbinde bir leke oluşur. Eğer o kabahatin­den döner, Allah'tan bağışlanma diler ve tevbe ederse kalbi temizlenir. Ama eğer aynı kabahati tekrar işlerse lekenin miktarı artırılır. Hatta zaman­la bütün kalbini sarar. İşte bu, Yüce Allah'ın şu ayetinde sözü edilen pastır: "Hayır. Doğrusu onların kazandıkları şeyler kalplerinin üzerine pas tut­muştur.": [116] Tirmizi: "Bu hadis hasen, sahihtir" demiştir. el-Mustedrek (21517) Hakim bu hadisin sahih

olduğunu söylemiş, Zehebi de onu te'yid etmiştir.[117]

 

HADÎSLERLE ÎNŞÎKAK SURESİNİN TEFSİRİ

 

2907- Buhari, Abdullah bin Abbas (r.a)'ın. Yüce Allah'ın: "Muhakkak ki siz, bir halden başka bir hale geçeceksiniz," [118] sözüyle ilgili olarak şöyle söylediğini rivayet etmiştir; "Bir halden başka bir hale. Bunu, sizin Peygamberiniz (a.s) söyledi." (Eserin orjinalinin bu kısmında kıraatla ilgili bazı açıklamalar bulunmak­tadır. Tercümesinde yarar görmüyoruz. Çünkü ayetin metniyle ilgilidir ve tef­sir kitaplarından öğrenilmesi mümkündür (Çeviren)[119]

 

HADİSLERLE BURUC SURESİNİN TEFSİRİ

 

2908- Bezzar, Abdullah bin Abbas (r.a)'ın: "Şahide ve şahit olunana" [120] sözüyle ilgili olarak şöyle söylediğim rivayet etmiştir: "Şahit Muhammed (a.s), şahid olunan da kıyamet günüdür." Bu görüş, bu ayetin tefsiri konusunda söylenmiş olanların sadece birisi­dir.[121]

 

HADİSLERLE A'LA SURESİNİN TEFSİRİ

 

2909- Ebu Davud, Abdullah bin Abbas (r.a)'tan rivayet etmiştir: "Resulullah (a.s): "Yüce Rabbinin adını teşbih et," (ayetini)[122] okudu­ğunda: "Yüce Rabbim, bütün noksanlıklardan uzaktır/' derdi. [123]

 

HADİSLERLE   ŞEMS SURESİNİN TEFSİRİ

 

2910- Taberani, Abdullah bin Abbas (r.a)'m şöyle söylediğini rivayet  etmiştir: "Resulullah (a.s): "Nefse ve onu şekillendirene, sonra ona kötülüğe eğilimini ve takvasını ilham edene/' [124] ayetlerini okuduğunda durur sonra şöyle derdi: "Ey Allah'ım! Benim nefsime takvamı ver. Sen onun sahibisin ve onu en güzel şekilde arındıransın."[125]

 

2911- Buharı ve Müslim, Abdullah bin Zem'a (r.a)'dan şu şekilde ri­vayet etmişlerdir: "O, Resulullah (a.s)'m konuşma sırasında (Semud kavmine verilen) deveden ve onu kesenden söz ettiğini duymuş. (Söylediğine) göre Resulul­lah (a.s) şöyle buyurdu: "En bahtsızları ortaya atılınca." [126] Ona karşı (o deveyi kesmek için) Ebu Zem'a gibi saygın, güçlü, adamları arasında başkalarının önüne geçebilen bir adam öne geçti." Sonra kadınlardan söz etti. -Bir rivayette: "Sonra kadınları hatırlattı" denmektedir- Onlar hakkında vaaz etti ve şöyle buyurdu: "Sizden biri bir harekete geçer. Karısını, köleyi döver gibi döver. Belki de gününün sonunda onunla yanyana yatacaktır."

Sonra onlara, yellenmeye gülmeleri hakkında nasihatte bulundu ve şöyle buyurdu: "Sizden biri kendisinin de yaptığı bir şeye neden gülüyor?"[127]

 

HADİSLERLE DUHA SURESİNİN TEFSİRİ

 

2912- Buhari ve Müslim, Cund bin Sufyân el-Aceli (r.a)'den şu şekilde rivayet etmişlerdir: "Resulullah (a.s) rahatsızlandı ve bir veya iki gece kalkmadı. Bunun üzerine bir kadın yanına gelerek şöyle söyledi: "Umarım Şeytan'ın seni terketmiştir. İki gecedir sana yaklaştığını gör­medim." Bunun üzerine şu âyetler indi: "Andolsun kuşluk vaktine, karanlığın çöküp sükuna erdiği zaman ge­ceye ki, Rabbin seni bırakmadı ve (sana) darılmadı da." [128] Tirmizi'nin rivayetine göre de şöyle söylemiştir: "ResüluUah (a.s) ile birlikte mağarada oturuyordum. Parmağı kanadı. Resulullah (a.s) da şöyle buyurdu: "Sen sadece kanamış bir parmak değil misin? Başına gelen Allah yolun­da gelmiştir." Bundan sonra Cibril (a.s) bir süre yanına gelmedi. Bunun üzerine müşrikler: "Muhammed'e bırakıldı," dediler. Ardından şu âyet indi: "Rabbin seni bırakmadı ve (sana) darümadı da." [129] Kurtubi Tefsiri'nde Cundub'un şöyle dediği rivayet edilmiştir: "Resulullah (a.s)'m parmağına taş düştü ve kanadı. O da şöyle buyurdu: "Sen sadece kanamış bir parmak değil misin? Başına gelen Allah yolun­da gelmiştir." Bundan sonra iki veya üç gece istirahat etti, geceleri kalkmadı. Bunun üzerine Ummu Cemil ona şöyle söyledi:... Devamı yukarıdaki gibidir.[130]

 

HADİSLERLE ALAK SURESİNİN TEFSİRİ

 

2913- Tirmizi, Abdullah bin Abbas (r.a)'dan şöyle rivayet etmiştir: "Resulullah (a.s) namaz kılıyordu. Ebu Cehil gelip: "Sana bunu yasak et­memiş miydim? Sana bunu yasak etmemiş miydim?" dedi. Resulullah (a.s) da oradan ayrılıp gitti. (Ebu Cehil) de arkasından ağır laflar söyledi ve şöyle dedi: "Sen kesin bir şekilde biliyorsun ki, burada benden fazla toplantı yapan yoktur." Yüce Allah da şu ayetleri indirdi: "O, meclisini (yandaşlarını) çağırsın, biz de zebanileri çağıracağız." [131] Abdullah bin Abbas (r.a) dedi ki: "Vallahi eğer meclisini (yandaşlarını) çağırmış olsaydı, onu muhakkak zebaniler alırlardı."[132]

 

2914- Ahmed bin Hanbel, Ebu Hureyre (r.a)'nin şöyle söylediğini ri­vayet etmiştir: "Ebu Cehil: "Muhammed sizin aranızda yüzünü toprağa sürüyor mu (yani namaz kılıp secde ediyor mu)?" diye sordu. "Evet" denildi. O da şöyle söyledi: "Lat ve Uzza'ya yemin olsun ki, eğer O'nun böyle yaptığını görürsem muhakkak boynuna basacağım veya yüzünü toprağa sürttüreceğim," Derken Resulullah (a.s), namaz kılmak üzere geldi. (Ebu Cehil) O'nun boynuna basabileceğini sanıyordu. Ama (etrafındakiler) onun topukları üzere geri geri çekildiğini ve elleriyle yüzünü korumaya çalıştığını görünce hayrete kapıldılar. Kendisine: "Sana ne oluyor?" diye soruldu, O da şöyle söyledi: "Benimle O'nun arasında ateşten bir hendek, dehşetli bir yaratık ve ka­natlar var." Resulullah (a.s) da şöyle buyurdu:"Eğer bana yaklaşsaydı, melekler onu organ organ parçalarlardı." Yüce Allah da şu (aşağıdaki) ayetleri indirdi -ancak bunun Ebu Hureyre (r.a)'nin hadisinde mi geçtiğini yoksa ona ulaşmış olan bir başka rivayette mi geçtiğini bilmiyoruz-: "Hayır. İnsan gerçekten azar." [133]-Buradan surenin sonuna kadar-.[134]

 

2915- Tirmizi, Ubey bin Ka'b (r.a)'dan rivayet etmiştir: "Resulullah (a.s) şöyle buyurdu: "Allah bana, sana Kur'an okumamı emretti." Sonra şunu okudu: "Kitap ehlinden ve müşriklerden inkâr edenler kendilerine açık bir delil gelinceye kadar (bağlı bulundukları dinden) ayrılacak değillerdi..." [135]Sure­nin sonuna kadar. Bunun içinde şöyle okudu: "Allah katında din, dosdoğru Müslümanlıktır. Ne Yahudilik, ne Hıris­tiyanlık, ne de mecusilik. Kim bir iyilik işlerse, o inkâr edilmeyecektir." Yine ona şöyle okudu: "Ademoğlunun mal dolu bir vadisi olsaydı muhakkak ikincisini isterdi. İkincisi olsaydı muhakkak üçüncüsünü isterdi. Adem oğlunun içini ancak toprak doldurur. Allah tevbe edenin tevbesini kabul eder."[136]

 

Bir Açıklama

 

"Allah katmda din dosdoğru Müslümanlıktır..." sözünün ve: "Ademoğlunun mal dolu bir vadisi olsaydı muhakkak ikincisini isterdi..." sözünün Kur'an'dan olmadığı üzerinde icma' yani görüş birliği vardır. Kudsi hadis veya Resulullah (a.s) tarafından yapılmış Kur'an tefsiri (me'sur tefsir) olabilir. Bazıları bu ibarelerin tilaveti neshedilmiş metinlerden olduğunu söyle­mişlerdir. Ancak bunların önce Kur'an'dan olup sonra neshedildiğine delalet edecek bir şey yoktur.[137]

 

HADİSLERLE ZİLZAL SURESİNİN TEFSİRİ

 

2916- Taberani, Abdullah bin Amr (r.a)'ın şöyle söylediğini rivayet etmiştir; "Yer şiddetli sarsmtısıyla sarsıldığı zaman..." (suresi, yani Zilzal suresi) indiğinde Hz. Ebu Bekir (r.a) oturuyordu. Hz. Ebu Bekir (r.a) ağladı. Resulul­lah (a.s) ona:"Seni ağlatan nedir ey Ebu Bekir?" diye sordu. O da: "Beni şu sure ağlattı/' dediResulullah (a.s) bunun üzerine şöyle buyurdu: "Siz eğer hata etmez, günâh işlemezseniz Allah sizden sonra başka bir ümmet yaratır, onlar hata eder, günâh işlerler ve onları bağışlar."[138]

 

Bir Açıklama

 

Yüce Allah bu varlıklar alemini kendi eserlerini ortaya çıkaracak nitelikte yaratmıştır. O'nun eserlerini anlayan, adlarını da anlar. Adlarını anlayan sı­fatlarını da anlar. Sıfatını anlayan da varlığını anlar. O'nun adlarından bazıları şöyledir: Tevvâb (tevbeleri kabul eden). Afuvv (çok affeden). Gafur (çok bağışlayan). Eğer ortada günâh ve günâh işleyenler, mağfiret dileme ve mağfiret dile­yenler, Allah tarafından af, bağışlama ve tevbelerin kabulü olmasaydı şanı yüce olan Allah'ı anlamakta bir eksiklik olurdu. Bundan dolayı hadiste şöyle Duyurulmuştur: "Siz eğer hata etmez, günâh işlemezseniz Allah sizden sonra başka bir ümmet yaratır, onlar hata eder, günâh işlerler ve onları bağışlar."

 

2917- Tirmizi, Ebu Hureyre (r.a)'nin şöyle söylediğini rivayet etmiştir: "Resulullah (a.s) şu ayeti okudu: "İşte o gün (yer) haberlerini anlatır."[139] Sonra: "Onun haberleri nelerdir biliyor musunuz?" diye buyurdu, (Yanındakiler): "Allah ve Resulü daha iyi bilir," dediler. Resulullah (a.s) da şöyle buyurdu: "Onun haberleri, her erkek ve bayan kul hakkında onun kendi üzerinde işlemiş olduğu ameller konusunda şahitlik etmesidir. "Şu günde şöyle şöyle bir iş işledi" der. İşte onun haberleri bunlardır."[140]

 

2918-Ahmed   bin   Hanbel, Ferazdak'ın amcası Sa'sa'a bin Muaviye (r.a)'den şöyle rivayet etmiştir: "O, Resulullah (a.s)'ın yanma geldi. (Resulullah a.s) kendisine şu ayetleri okudu:"Kim bir zerre ağırlığınca iyilik yaparsa onu görür. Kim de bir zerre ağırlığınca kötülük yaparsa onu görür." [141]O da şöyle söyledi:                                                                               "Bu bana yeter. Başka bir şeyi duymamış olmama aldırmam."[142]

 

HADİSLERLE TEKASUR SURESİNİN TEFSİRİ

 

2919- Tirmizi, Zubeyr bin Avvam (r.a)'dan rivayet etmiştir: "Sonra o gün nimet(ler)den muhakkak sorulacaksınız," [143]ayeti inince Zubeyr dedi ki: "Ya Resulullah (a.s)! Hangi nimetlerden sorulacağız? Onlar (elimizdeki nimetler) sadece iki siyah şeydir: Hurma ve su." Resulullah (a.s) da şöyle buyurdu: "Onlar (zaman içinde) olacak."[144]

 

2920- Tirmizi, Ebu Hureyre (r.a)'nin şöyle söylediğini rivayet etmiştir: "Sonra o gün nimet(ler)den muhakkak sorulacaksınız," ayeti inince in­sanlar: "Ya Resuîullah (a.s)! Hangi nimetlerden sorulacağız? Onlar (elimizdeki nimetler) sadece iki siyah şeydir. Düşman da (karşımızda) hazır bekliyor. Kılıçlarımız da omuzlarımızda?" dediler. Resuîullah (a.s) da şöyle buyurdu: "Şüphesiz bu, (zaman içinde) olacak." "Düşman da (karşımızda) hazır bekliyor. Kılıçlarımız da omuzları­mızda?": Bu sözleriyle şu anlamı kasdetmişlerdi: "Yiyeceklerin en değersizlerini yiyoruz. Bununla birlikte kendimizi gü­ven içinde göremiyoruz. Yani biz sürekli çarpışmaya hazır durumda bekli­yoruz."[145]

 

2921- Tirmizi, Ebu Hureyre (r.a)'den şu şekilde rivayet etmiştir: "Resuîullah (a.s) şöyle buyurdu:"Kıyamet gününde kulun ilk sorulacağı şeyler nimetlerdir. Ona şöyle denir: "Biz senin bedenine sağlık vermemiş miydik? Sana soğuk sudan içir-memiş miydik?" 2920-Tirmizi (5/448) 48-Kitabu Tefsiri'l-Kur'an, 79-Tekâsur suresi babı. Tirmizi: "Bu hadis basendir," demiştir[146]

.

HADİSLERLE MAUN SURESİNİN TEFSİRİ

 

2922- Ebu Davud, Abdullah bin Mes'ud (r.a)'un şöyle söylediğini ri­vayet etmiştir: "Resuîullah (a.s) zamanında emanet olarak bırakılan kova ve jtencereyi maun olarak sayardık."[147]

 

2923- Bezzar, Abdullah bin Mes'ud (r.a)'dan şöyle rivayet etmiştir: "Resuîullah (a.s) zamanında (emanet olarak bırakılan) kova, balta ve tencereyi maun olarak sayardık." [148]

 

2924- Taberani, Abdullah bin Abbas (r.a)'ın, Yüce Allah'ın: "Ve mau­nu vermezler[149] sözü hakkında şöyle söylediğini rivayet etmiştir: "Yani emaneti."[150]

 

HADİSLERLE KEVSER SURESİNİN TEFSİRİ

 

2925- Müslim, Enes bin Malik (r.a)'den şöyle rivayet etmiştir: "Bir gün Resulullah (a.s), Mescid'de bizim aramızda otururken, bir ara gözlerine hafif bir uyku geldi. Sonra gülümseyerek başını kaldırdı. Biz: "Seni güldüren nedir, ya Resulullah (a.s)?" diye sorduk. O da: "Bana az önce bir sure indi," diye buyurdu.  Sonra okudu: "Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla. Şüphesiz biz sana Kevser'i verdik. O halde Rabbin için namaz kıl ve kurban kes. Doğrusu asıl sonu ke­sik olan, sana kin besleyendir."[151]Sonra: "Kevser'in ne olduğunu biliyor musunuz?" diye sordu. Biz: "Allah ve Resulü daha iyi bilir," dedik. O da şöyle buyurdu: "O, şanı yüce olan Rabbimin bana vaad ettiği bir ırmaktır. Onda çok hayır vardır. O, kıyamet günü ümmetimin başına toplanacağı bir havuzdur. Kap­larının sayısı, göğün yıldızlarının sayısı kadardır. Onların içinden bir kul çekilip alınır. Ben: "Ey Rabbim! O da benim ümmetimdendir," derim. O da: "Sen, bunun senden sonra neler çıkardığını bilmiyorsun," der. Buna benzer bir rivayette ayrıca şöyle denmektedir: "O, şanı yüce olan Rabbimin bana vaad ettiği bir ırmaktır. Üzerinde (veya aktığı yerde) havuzum vardır."Bu rivayette: "Kaplarının sayısı..." diye başlayan cümle geçmemektedir. [152]Bu cümle ile Müslim'le birlikte Buharı muhtasar olarak rivayet etmiştir. Onun rivayetine, göre (râvi) şöyle söylemiştir: "Resulullah (a.s) buyurdu ki: "Benimle birlikte bulunmuş olanlardan bazı kimseler havuzun başına benim yanıma gelirler. Ben kendilerini gördüğümde ve karşıma çıkarıldık­larında Önümden alınırlar. Ben o zaman: "Ey Rabbim! Sahabiciklerim, sa-habiciklerim!" diyeceğim. O zaman bana şöyle denecek: "Sen, bunlann senden sonra neler çıkardıklarını bilmiyorsun." Buhari'nin bir rivayetinde de şöyle denmektedir: "Resulullah (a.s) şöyle buyurdu: "Göğe miraca çıkarıldığımda, iki kıyısında içi boş inci kubbeleri bulunan bir ırmağın yanına gittim. "Bu nedir ey Cibril?" diye sordum. "Kevser" dedi. [153] Yine onun bir başka rivayetine göre de Resulullah (a.s) şöyle buyurdu: "Ben Cennet'te yürürken, iki kıyısında içi boş inci kubbeleri bulunan bir ırmakla karşılaştım. "Bu nedir ey Cibril?" diye sordum. "Rabbinin sana ver­diği Kevser" dedi. Baktım kokusu adeta misk kokusu gibiydi -veya toprağı ezfer miski gibiydi-" Burada râvi tereddüt etmiştir.[154]Bunu Tirmizi de rivayet etmiştir. Onun rivayetine göre de Resulullah (a.s) şöyle buyurdu: "Ben Cennet'te yürürken, bana iki kıyısında içi boş inci kubbeleri bulu­nan gösterildi. Meleğe: "Bu nedir?" diye sordum. O da: "Allah'ın sana ver­diği Kevser" dedi. Sonra eliyle toprağına vurdu ve içinden bana misk çıkardı. Sonra bana Sidretu'l-Muntehâ yükseltildi. Onun yanında büyük bir nur gördüm." Tirmizi'nin bir rivayetine göre de, Yüce Allah'ın: "Biz sana Kevser'i ver­dik," sözüyle ilgili olarak Resulullah (a.s) şöyle buyurdu: "O, Cennet'te bir ırmaktır." (Ravi) dedi ki: Resulullah (a.s) yine şöyle buyurdu: "Cennet'te bir ırmak gördüm. İki kıyısı inci kubbeleriyle doluydu. "Bu nedir ey Cibril?" diye sordum. "Bu, Allah'ın sana verdiği Kevser'dir" dedi."[155] Ebu Davud'un nakletmiş olduğu bir başka rivayette de şöyle denmekte­dir: "Allah'ın Peygamberi (a.s) miraca çıkarılıp Cennet'e götürüldüğünde kendisine Cennet'te bir ırmak gösterildi. İki kıyısı içi boş yakuttu. Beraberindeki melek ona eliyle vurdu ve içinden misk çıkardı. Mu-hammed (a.s) beraberindeki meleğe: "Bu nedir?" diye sordu. O da: "Allah'ın sana verdiği Kevser," dedi.[156]

 

Bir Açıklama

 

İlim adamlarının tercih ettikleri görüşe göre Resulullah (a.s)'ın Havz'ı, Sırat'tan önce olacak. Bu hadis ise Havz'ın suyunun Kevser ırmağından geldiğini ifade etmektedir. Yüce Allah'tan bize Resulullah (a.s)'uı Havz'ından ve Kevser ırmağından içirmesini diliyoruz.

 

2926- iAhmed bin Hanbel, Abdullah bin Ömer (r.a)'den şu şekilde ri­vayet etmiştir: "Resulullah (a .s) şöyle buyurdu: "Kevser Cennet'te bir ırmaktır. İki kıyısı altındandır. Mecrası (üzerinde aktığı zemin) inci ve yakuttandır. Toprağı miskten daha güzel kokuludur. Suyu baldan daha tatlı ve kardan daha beyazdır."[157]

 

2927-Taberani, el-Evsat'ta, Huzeyfe (r.a)'nin, Yüce Allah'ın: "Şüphe­siz biz sana Kevser'i verdik," sözüyle ilgili olarak şöyle söylediğini rivayet etmiştir: "Bu, (Cennet'te içi geniş bir ırmaktır. İçinde sayısını ancak Allah'ın bil­diği altından ve gümüşten kaplar vardır."[158]

 

2928- Buharı, Amir bin Abdullah bin Mes'ud (r.a)'un şöyle söylediğini rivayet etmiştir. "Hz. Aişe (r.a)'ye, Yüce Allah'ın: "Şüphesiz biz sana Kevser'i verdik," sözü hakkında soru sordum. O da şöyle söyledi: "Kevser, sizin Peygamberinize verilmiş olan bir ırmaktır. İki kıyısında içi boş inciler vardır. Kaplarının sayısı, yıldızların sayısı kadardır."[159]

 

2929- Buharı,  Ebu Buşr Ca'fer bin İyas el-Yeşkuri (rh.a)'den, o Said Cubeyr'den, o da Abdullah bin Abbas (r.a)'tan rivayet etmiştir: , "îbni Abbas (r.a) Kevser hakkında dedi ki:"O, Allah'ın O'na (Resulullah (a.s)'a) vermiş olduğu iyiliktir." (Râvi) dedi ki: "Ben Said'e: "İnsanlar onun Cennet'te bir ırmak olduğunu ileri sürü­yorlar?" dedim. Said de şöyle söyledi: "Cennet'teki o ırmak da Allah'ın O'na vermiş olduğu iyiliktendir[160]

 

Bir Açıklama

 

Hafız îbni Hacer, el-Feth'de şöyle söylemiştir: "Bu, Said bin Cubeyr'in yorumudur. Bu yorumla Hz. Aişe (r.a) ve Ab­dullah bin Abbas (r.a)'tan rivayet edilen hadislerin arasını birleştirmiştir. Anlaşıldığı kadarıyla Ebu Buşr'un "insanlar" derken kasdettikleri; Ebu İshak, Katade ve onların dışında Kevser'in ırmak olduğunu açık bir şekilde ifade eden rivayeti nakleden kimselerdi. Said bin Cubeyr'in sözünden çıkan sonuç şudur: Abdullah bin Abbas (r.a)'ın görüşüne göre Kevser çok miktarda hayırdır. Bu, daha başkalarının, onun Cennet'te bir ırmak olduğu sözlerine ters düşmez. Çünkü ırmak bol miktardaki hayrın parçalarından biridir. Muhtemelen Said, Abdullah bin Abbas (r.a)'ın yorumunun daha genel anlam taşıması dolayısıyla daha ye­rinde olduğuna işaret etmek istemiştir.   Ancak bununla Özellikle ırmağın kastedildiğini ResuluUah (a.s)'m söylediği rivayetlerle kesindir. Dolayısıyla yerine başka bir şey koyamayız."[161]

 

HADİSLERLE NASR SURESİNİN TEFSİRİ

 

2930- Buharı, Abdullah bin Abbas (r.a)'dan şöyle rivayet etmiştir: "Hz. Ömer (r.a) beni, Bedir Savaşı'na katılmış olan büyüklerle birlikte meclisine alırdı. Anlaşılan bu, bazılarının içinde bir rahatsızlığa yolaçtı. "Bunu niye bizimle birlikte meclise alıyorsun? Bizim onun gibi oğullarımız var" dediler. Hz. Ömer (r.a) de: "O sizin bildiğiniz biridir," dedi. Bir gün Hz. Ömer (r.a) onu (Abdullah bin Abbas (r.a)'ı) yine onlarla bir­likte meclise aldı. (Abdullah bin Abbas (r.a) dedi ki: "Anladığım kadarıyla o gün, beni sırf onlara göstermek için meclise almıştı. Dedi ki: "Yüce Allah'ın şu sözleri hakkında ne düşünüyorsunuz: "Allah'ın yardımı ve fetih geldiği. Ve insanların akın akın Allah'ın di­nine girdiklerini gördüğün zaman, Artık Rabbini hamd ile teşbih et ve O'ndan bağışlanma dile. Şüphesiz O, tevbeleri kabul edendir." [162]Bazıları: "Allah'ın yardımı ve fetih geldiğinde Allah'ı hamdetmek ve O'ndan mağfiret dilemekle emrolunuyoruz" dediler. Bazıları ise sustular, bir şey söylemediler. Bunun üzerine bana: "Sen de mi böyle diyorsun ey İbni Abbas?" diye sordu. Ben: "Hayır," dedim. "Öyleyse ne diyorsun?" dedi. Şöyle söyledim: "Burada Resulullah (a.s)'m eceline işaret vardır. Allah bunu O'na bildir­miştir. "Allah'ın yardımı ve fetih geldiği zaman," Bu, senin ecelinin yak­laştığının işaretidir. "Artık Rabbini hamd ile teşbih et ve O'ndan bağışlanma dile.  Şüphesiz O, tevbeleri kabul edendir." Hz. Ömer (r.a) de dedi ki: "Ben de bunun hakkında senin dediğinden başka bir şey bilmiyorum." Bir rivayette de şöyle denmektedir: "Hz. Ömer (r.a), Abdullah bin Abbas (r.a)'ı kendine yaklaştırırdı. Abdur-rahman bin Avf (r.a) dedi ki: "Bizim onun gibi oğullarımız var." Hz. Ömer (r.a) de: "O, senin bildiğin husustandır (senin de bildiğin bir sebepten dolayı onu kendime yakın tutuyorum -Çeviren)." dedi. Daha sonra Hz. Ömer (r.a), Abdullah bin Abbas (r.a)'a söz konusu ayet hakkında soru sordu. O da şöyle söyledi: "Bu, Resulullah (a.s)'ın ecelini bildirmektedir. Allah.bunu O'na bildir­miştir." Hz. Ömer (r.a) de dedi ki: "Ben de bunun hakkında senin dediğinden başka bir şey bilmiyorum." [163]Bir başka rivayette de şöyle denmektedir: "Hz. Ömer (r.a) onlara, Yüce Allah'ın: "Allah'ın yardımı ve fetih geldiği zaman..." sözü hakkında soru sordu. Onlar: "Şehirlerin ve sarayların fethe-dilmesidir," dediler. Hz. Ömer (r.a): "Ey İbni Abbas (r.a) sen ne diyorsun?" diye sordu. O da şöyle söyledi: "Ecel veya Muhammed (a.s) için verilmiş bir örnek ki, O'nun nefsine ağıt (ölümünün yaklaştığı fikrini) sokmuştur."[164]

 

HADİSLERLE İHLAS SURESİNİN TEFSİRİ

 

2931- Buhari, Ebu Vâil (rh.a)'in şöyle söylediğini rivayet etmiştir: "Samed: Seyyidliğin (efendiliğin) en son mertebesindeki seyyid (efendi)."[165]

 

2932- Buhari, Ebu Hureyre (r.a)'den rivayet etmiştir: "Resulullah (a.s) şöyle buyurdu: "Yüce Allah şöyle buyurur: "Ademoğlu bana kötü söz söyler, Oysa onun bana kötü söz söyleme hakkı yoktur. Beni yalanlar. Oysa onun beni yalanlama hakkı yoktur. Bana kötü söz söylemesi, benim çocuğumun olduğunu söylemesidir. Beni yalan­laması ise; "Beni ilk kez yarattığı gibi tekrar yaratamaz," demesidir." Bir başka rivayete göre de Resulullah (a.s) şöyle buyurmuştur: "Ademoğlu beni yalanladı. Oysa buna hakkı yoktur. Aynı şekilde bana kötü söz söyledi. Oysa buna hakkı yoktur. Beni yalanlaması; "Beni ilk kez ya­rattığı gibi tekrar yaratamaz" demesidir. Bana kötü söz söylemesi ise; "Allah çocuk edindi," demesidir. Oysa ben "tek, samed, doğurmamış, doğurul-mamış ve hiçbir şey kendisinin dengi olmayan'ım." [166]

 

HADÎSLERLE FELAK VE NAS (MUAVVİZETEYN) SURELERİNİN TEFSİRİ

 

2933- Buhari, Zirr bin Hubeyş (rh. a.)'den şöyle rivayet etmiştir: "Ubeyy bin Ka'b (r.a)'a Muavvizeteyn (Felak ve Nas sureleri) hakkında soru sordum ve: "Ey İbni Münzir! Kardeşin İbni Mes'ud (r.a) şöyle şöyle diyor," dedim. O da şöyle söyledi:"Ben Resulullah (a.s)'a sordum. "Bize dendi ki..." diye buyurdu." jj Ben de: "Biz de Resulullah (a.s)'m söylediği gibi söyleriz," dedim." Benzer bir rivayette Abdullah bin Mes'ud (r.a)'un adı geçmemektedir. [167]

 

Bir Açıklama

 

Hafız İbni Hacer, el-Feth'de şöyle diyor: "Bu şekilde rivayet metninde müphem ("şöyle şöyle diyor" şeklinde) bir

ibare kullanılıyor. Anlaşıldığı kadarıyla ravilerden biri konuyu çok önemli görerek böyle müphem bir ibare kullanmıştır. Sanıyorum bu müphem ibare de Süfyan'dan gelmektedir. İsmaili bunu Abdulcebbar bin Alâ'nın Süfyan­'dan rivayeti tankıyla böyle müphem olarak nakletmiştir. Önceleri bu müphem ibareyi Buhari'nin kullandığını sanıyordum. Çünkü Ahmed bin Hanbel'in Süfyan'dan rivayetinde açık ifadenin kullanıldığını görmüştüm. Onun rivayetinin metni şöyledir:"Ubeyy bin Ka'b (r.a)'a dedim ki:"Kardeşin onları mushaftan siliyor." Humeydi de bu metni bu şekliyle Süfyan'dan rivayet etmiştir. Yine onun tankıyla, Ebu Nu'aym, Mustahrec'de rivayet etmiştir. Anlaşıldığı ka­darıyla Süfyân metni bazen açık ve bazen de müphem ibareyle veriyordu. Yine Ahmed bin Hanbel ve İbni Hibban, Hammad bin Seleme'nin Asım-'dan rivayeti tankıyla şöyle bir metin nakletmişlerdir:"Abdullah bin Mes'ud (r.a), Muavvizeteyn'i (Felak ve Nas surelerini) kendi mushafma yazmazdı."Muhammed, Ebu Bekr bin Ayyaş'tan, o da Asım'dan şöyle bir metin ri­vayet etmiştir: "Abdullah, Muavvizeteyn hakkında söz söylerdi.'' ' Buradaki ibarede de mübhemlik (kapalılık) vardır. Müsned'in Ziyâdât-'ında (Ekler'inde) Ahmed bin Hanbel'in oğlu Abdullah'ın, ayrıca Taberani ve İbni Merdeviye'nin bildirdiklerine göre A'meş, Ebu İshak'tan, o da Abdurrahman bin Yezid en-Neha'i'den şöyle rivayet etmiştir: "ibni Yezid en-Neha'i dedi ki: "Abdullah bin Mes'ud (r.a), Muavvizeteyn'i kendi mushaflarmdan siler­di ve: "Bunlar Allah'ın Kitabı'ndan değildir/' derdi." A'meş şöyle söylemiştir: "Bize Asım, Zirr'den, o da Ubeyy bin Ka'b (r.a)'dan şöyle rivayet etti..." Devamında Kuteybiye'nin hadisinin benzeri bir hadis nakletmiştir. Bu hadi­si Bezzar nakletmiştir.   Bu rivayetin sonunda şöyle denmektedir: "Sadece Resulullah (a.s) bunlarla Allah'a sığınmakla ernrolundu." Bezzar dedi ki: "Bu konuda sahabilerden hiç kimse Abdullah bin Mes'ud (r.a)'u izleme­miştir. Resulullah (a.s)'tan sahih olarak rivayet edildiğine göre O, bu iki sureyi namazda okumuştur." îbni Hacer daha sonra şöyle diyor: "Bu, yani Resulullah (a.s)'m söz konusu sureleri namazda okuduğuna dair rivayet, Müslim'in Sahih'inde Ukbe bin Amir (r.a)'den nakledilmiştir. İbni Hibban da bir başka tanktan Ukbe (r.a)'den naklettiği rivayette şu faz­lalığa yer vermiştir: "Hiçbir namazda bu iki sureyi okumadan geçmemeye güç yetirebilirsen yap." Ahmed bin Hanbel de Ebu Alâ bin Şuhayr'm sahabeden bir kişiden ri­vayeti tankıyla şöyle bildirmiştir: "Resulullah (a.s) ona (söz konusu sahabiye) Muavvizeteyn'i okuttu ve kendisine şöyle buyurdu: "Sen namaz kıldığında bu ikisini oku." Bunun isnadı sahihtir. Said bin Mansur da Muaz bin Cebel'den şöyle rivayet etmiştir:Resulullah (a.s) sabah namazını kıldı ve onun iki rek'atmda Muavvi­zeteyn'i okudu."Kadı Ebu Bekr el-Bakillani, el-İntisar adlı kitabında Abdullah bin Mesjüd (r.a)'dan nakledilen rivayetleri te'vil etmiş, Kadı Iyaz ve daha başkaları: da onun te'vilini benimsemişlerdir. Bu konuda adı geçen ilim adamı şöyle söylemiştir"İbni Mes'ud (r.a) bu iki surenin Kur'an'dan olduğunu reddetmemiştir. O sadece mushafta yazılmasını reddetmiştir. O, mushafa, Resulullah (a.s)'m yazılmasına izin verdiğinin dışında bir şeyin yazılmaması gerektiği görü­şünü taşıyordu. Anlaşıldığı kadarıyla Resulullah (a.s)'ın, bunları yazılma­sına izin verdiğinin haberi ona ulaşmamıştı. Bu, onun kendi yorumuydu yoksa söz konusu iki surenin Kur'an'dan olduğuna karşı çıkması değildi." Bu, güzel bir te'vildir. Ancak yukarıda zikrettiğim sahih ve açık ifade taşıyan rivayet bu te'vili geçersiz kılmaktadır. Çünkü orada şu ifade kul­lanılmıştır:                                                                                              ! "Bu ikisi Allah'ın Kitabı'ndan değildir." Evet, buradaki "Allah'ın Kitabı" ibaresinin mushaf anlamına alın r>ası mümkündür. O zaman belki te'vil biraz geçerlilik kazanır." İmam Nevevi de, el-Muhezzeb Şerhi'nde şöyle diyor: "Müslümanlar Muavvizeteyn ve Fatiha surelerinin Kur'an'dan olduğu ve ondan bir şeyi inkâr edenin kâfir olacağı üzerinde icma etmişlerdir (birleşmişlerdir). Abdullah bin Mes'ud (r.a)'dan rivayet edilen şey ise asılsızdır, sahih değildir." Ancak bunda biraz tereddüt var. Benzer şeyi ondan (Nevevi'den) önce Ebu Muhammed bin Hazm söylemiştir. İbni Hazm, 'el-Muhalla'nm baş tar­aflarında şöyle söylemiştir:"Abdullah bin Mes'ud (r.a)'dan nakledilen ve onun Muavvizeteyn'in Kur'an'dan olduğunu inkâr ettiğine dair rivayet asılsız ve yalandır." Fahri Razi de Tefsir'inin baş tarafında aynı şeyi söylemiş ve: "Kuvvetli kanaate göre Abdullah bin Mes'ud (r.a)'dan Muavvizeteyn'in Kur'an'dan olduğunu reddettiği yolunda nakledilen rivayet, yalan ve asılsızdır," demiştir. Ancak sahih rivayetler hakkında yapılan dayanaksız tenkidler ka­bul edilemez. Aksine rivayet sahihtir ama te'vili mümkündür. İmam Ne-vevi sözünü ettiği icma ile bütün asırları kasdetmişse o kesin değildir, ama artık bu konuda istikrar sağlandığı anlamım kasdetmişse o zaman kabul edi­lebilir."[168]

 

Dersler Ve Öğütler

 

Sahabilerden bazılarının, Kur'an-ı Kerim hakkında oluşan ve istikrar kaza­nan icma'ya aykırı bazı görüşleri vardı. Bunun sebebi ise kendi içtihadları veya tilaveti nesh edilmiş bazı ibarelerin tilavetlerinin hâlâ neshedilmediğini sanmaları yahut Resulullah (a.s)'ın Kur'an-ı Kerim'den en son neleri oku­duğunu bilmemeleriydi. Ancak Hz. Ebu Bekir (r.a), Resulullah (a.s)'ın Kur'an-ı Kerim'i Cibril (a.s)'e en son sunuş şekline uygun olan mushafı der­lemesinden, sonra Hz. Osman (r.a)'ın herkesi mushafın tek bir yazılış şekli üzere birleştirmesinden, ardından bu yazılış şekli üzerinde icma'm oluşma­sından ve bu icma'ın yani görüş birliğinin kesinlik kazanmasından sonra Hz. Osman (r.a)'ın hazırlattığı bu mushafa uymayan bir şeyin Kur'an'dan olduğu iddiası yahut onda olan bir şeyin inkârı küfür sayılmıştır. Ancak Resulullah (a.s)'tan bir şey almış, sonra başkaları tarafından öğrenilmiş bir şeyin kendi bildiklerini terketmelerini gerektirmeyeceği yolundaki içtihadlarına dayanarak o aldıklarını aynen korumuş olan sahabiler ise mazurdurlar. Çünkü onlara göre kendilerinin almış oldukları vurudu kesin olandır, başkalarının ak­tardıkları ise bir ihtimaldir. Ancak görüş birliğinin kesinlik kazanmasından sonra bir kimsenin Hz. Osman (r.a) mushafma ters düşen bir şeyi Kur'an'dan sayması caiz değildir. Hz. Osman (r.a)'ın mushafma uygun düşenin Kur'an'dan sayılması için de te­vatürle aktarılmış olması şartı aranır (yani yazılış itibariyle Hz. Osman (r.a) mushafma uygun olan bir kıraatin Kur'an'dan sayılabilmesi için tevatürle ak­tarılmış olması şarttır. Yazılışı o mushafa uyuyor ama okunuş itibariyle te­vatürle gelmemişse Kur'an'dan sayılmaz. -Çeviren) Abdullah bin Mes'ud (r.a)'un Muavvizeteyn ve Fatiha surelerini kendi Kur'an'ına yazmaması meselesine gelince: Böyle yapmasının, onun Muavvizeteyn ve Fatiha surelerinin yazılmasının sünnetten olmadığı görüşünden ile­ri geldiği yolunda açıklama yapılmıştır. Yahut Kur'an'm bazı kısımlarını yaz­maya ihtiyaç görmüyordu. Nitekim Fatiha suresi yazılmasına gerek kalmaya­cak kadar ün kazanmıştı. Muavvizeteyn'i yazmamasının da onların yazılma­sını sünnetten görmemesinden ileri geldiği açıklaması yapılmıştır. Yahut bu tutumu onun söz konusu iki surenin Kur'an'dan olduğunu öğrenmesinden öncesine aitti. Nitekim on kıraatin çoğunun senedlerinin Abdullah bin Mes'ud (r.a)'a ulaşması ve hepsinde de Muavvizeteyn ve Fatiha surelerinin de yer alması bu konuda bir delil teşkil etmektedir. Bunların Abdullah bin Mes'ud (r.a)'dan nakli de sahihtir. Asım bin Zur'a'nm Abdullah bin Mes'ud (r.a)'dan naklettiği kıraatta Muavvizeteyn ve Fatiha sureleri mevcuttur ve bu rivayet sahihtir. Bunun Abdullah bin Mes'ud (r.a)'dan nakledilmesi sahihtir. 'Menâhilu'l-irfan' yazarının söylediğine göre sahih rivayetlerde, Abdullah bin Mes'ud (r.a)'un, Hz. Osman (r.a) mushafım esas aldığı ve sonuçta kendi mushaflarmı yaktığı bildirilmiştir. Asım'ın sahih bir senedle Abdullah bin Mes'ud (r.a)'a ulaşan mütevatir rivayeti de bu konuda delildir. Aynı şekilde Asım'dan Abdullah bin Mes'ud (r.a)'a ulaşan sahih bir se­nedle rivayet edilende Muavvizeteyn de mevcuttur. Asım ise yedi kıraat imamından biridir. Yine yedi kıraat imamından olan Hamza, Kur'an'ın tamamını sahih sened-lerle okumuş olan imamlardan biridir. Onun kıraatında da yine Abdullah bin Mes'ud (r.a)'dan rivayetle Muavvizeteyn mevcuttur. Hamza'nın bu kıraat üzere Abdullah bin Mes'ud (r.a)'a ulaşan başka bir sahih senedi bulunmak­tadır. Bunun yanısıra yedi kıraat imamından olan Kisâi'nin senedlerinden biri Abdullah bin Mes'ud (r.a)'a ulaşmaktadır. Onda da Muavvizeteyn mevcuttur. Ayrıca on kıraat imamından olan Halefin isnadlarından birisi Abdullah bin Mes'ud (r.a)'a ulaşmaktadır ve onda da Muavvizeteyn bulunmaktadır. Abdullah bin Mes'ud (r.a)'dan nakledilen rivayetlerin sahih olduğu farze-dilse bile onun bu görüş üzere devam ettiğinin ileri sürülmesi tamamen asılsız bir iftiradır. Meselenin tümü onun, Fatiha suresinin çok meşhur olması ve bu surenin unutulması endişesi taşımaması dolayısıyla bu sureyi kendi mushafma yazmamış olmasından ibarettir. Muavvizeteyn açısından da aynı şey söz konusudur. Söylendiğine göre başlangıçta o Muavvizeteyn'in Kur'an'dan olduğunu bilmiyordu. Aksine bunların sadece dua için okunacak metinler olduğunu sanıyordu. Daha sonra bunların da Kur'an'dan olduğunu öğrendi. Bu itibarla söz konusu surelerin Kur'an'dan olduğuna dair ondan sa­hih rivayetler nakledilmiştir.'Menâhilu'l-îrfan' yazarı diyor ki:"Yukarıda Önüne koyduğumuz üzere yedi kıraat imamının dördünden sağlam senedlerle bu konuda rivayet nakledilmiştir. Bunlar tevatürle bildir­ilene, yaygın şekilde nakledilen bilgiye ve ümmetin üzerinde icma ettiği yani görüş birliğine vardığı şeye ulaştıran en sağlam senedlerdendir."[169]

 

2934- Ahmed bin Hanbel, Hz. Aişe (r.a)'den şöyle rivayet etmiştir: "Resulullah (a.s) Ay'a baktı ve şöyle buyurdu: "Ey Aişe! Şunun şerrinden Allah'a sığın. Bu, karanlığın çöktüğü zaman ortalığı bürüyen gecedir." Burada Felak suresinin 3. âyetine işaret vardır. Bu âyette şöyle buyuruluyor: "Karanlığı çöktüğü zaman gecenin şerrinden." -Çeviren) [170]

 

Bir Açıklama

 

Ay'ın çeşitli halleri vardır. Bazen geceyi aydınlatır, bazense aydınlığı sağlayamaz. Burada esas olan, gecenin ortaya çıktığında insanın kendini teh­likeden koruyamayacağı için ondan Allah'a sığınmaktır. Askeri baskınlar ve diğer saldırılar için çoğunlukla geceden yararlanılmaktadır. Gece vakti insan, kendine zarar verebilecek varlıkların çoğunu göremez. Gecenin karanlığı iyice çökünce, onun zararını ortadan kaldırmada ve tehlikesini gidermede Ay'ın da bir etkisi olmaz. Bu yüzden Resulullah (a.s), söz konusu durumun, kendisinden Allah'a sığınılması gereken durum olduğuna işaret etmiştir. Bununla İslâm ümmetini, Ay'ın karardığı vaktin, kendisinden Allah'a sığınılması gereken vakit oldu­ğunu hatırlatmış ve böylece bu ümmeti sakındırmıştır. Bu ümmetin fertlerini de Ay'ın karanlık olduğu yani ışığının etki göstermediği vakitten sakındırmak istemiştir.

 

2935- İbni Huzeyme, Ukbe bin Amir (r.a)'dan şöyle rivayet etmiştir "Yolculukta Resulullah (a.s)'m bineğinin yularını tutuyordum. Bir ara: "Ey Ukbe! Okunmuş olan en hayırlı iki sureyi sana öğreteyim mi?" diye sor­du. Ben: "Evet," dedim. Şöyle buyurdu: "Kul euzu bi Rabbi'l-Felak ve Kul euzu bi Rabbi'n-Nâs." Sonra bineğinden inince bu iki sureyle sabah namazını kıldırdı vejfşoyle buyurdu:"Nasıl buldun ey Ukbe?"  [171]

 

HADİSLERLE KUR'AN SURELERİNİN TEFSİRİ KONUSUNDA BAZI YARARLI BİLGİLER

 

Ehli sünnet ve'1-cemaat1 nezdinde yaygın olan en meşhur tefsir kitap­larından bazıları şunlardır:                                                                    

1. 'İbni Cerir et-Taberi Tefsiri

Bu kitap, tefsirlerin en kıymetlilerinden, en sahihlerinden ve en derli toplu olanlarındandır. Başka kaynaklarda nadiren bulunabilecek incelemeye dayalı çeşitli bilgileri içinde toplamıştır. îmanı Nevevi, Tehzib'inde şöyle söylemiştir: "İbni Cerir'in tefsir konusundaki kitabının bir benzeri yazılmamıştır. Bu tefsir halen mevcuttur. Yaygındır ve çoğaltılmıştır. Bu kitap aynı zamanda müfessirlerin çoğunun kaynak kitabıdır." Bu tefsir, rivayete dayalı tefsirler arasında ün kazanmıştır. Ancak ger­çekte bu kitap rivayete dayalı bilgilerle daha başka kaynaklarda bulunamaya­cak dirayete dayalı önemli bilgileri biraraya getirmiştir.

2.  'ed-DurrıTl-Mensur fi't-Tefsiri'1-Me'sur1

Bu tefsir, İmam Celaluddin es-Suyuti'ye aittir.

3. 'İbni Kesir Tefsiri'

Rivayete dayalı tefsirlerin en sağlamlarındandır. Bir çok kez basılmıştır. Çağımızın alimlerinden bazıları bunu özetlemişlerdir. Biz de 'el-Esas fi't-Tefsir1 adlı kitabımızda bu kitaba özel faydalı bilgileri ve değerlendirmeleri özet halinde vermeye çalıştık.    

4.   'el-Beğavi  Tefsiri1

Yazarı tefsir, hadis ve fıkıh ilimlerinde önder (imam) bir zattı.

5.   'Celaleyn Tefsiri1

Celaluddin el-Mahalli ve Celaluddin es-Suyuti tarafından yazılmıştır.

6.   'Beyzavi Tefsiri

Bu eser, Mutezili inancındaki Zemahşeri'nin 'el-Keşşâf adlı tefsirinin ehli sünnet ve'1-cemaat üzerindeki etkisini ortadan kaldırmış bir tefsirdir. İlim adamları buna çok büyük değer vermişlerdir. Hatta bu kitaba yazılan haşiyelerin (kenarına açıklama yapılarak yazılan edisyon kritiklerin) sayısı yetmişbeşi bulmuştur. Özetle ifade etmek gerekirse söylenilmesi gereken ne varsa hiçbirini geçmeden söylemiştir. Ancak bazı surelerin faziletleriyle ilgili birtakım mevzu hadislere de yer vermiştir. Bu, ilim adamları açısından kay­nak olacak nitelikte bir kitaptır. Hatta ilim adamlarının bile çoğu bunu anla­mak ve anlatmakta güçlük çekebilirler. Bazıları bunu anlayabilmeyi bir kimse­nin ilim adamı olup olmadığı konusunda ölçek olarak değerlendirmişlerdir. îlim adamları ilim Öğrencilerine bunu öğretmeyi gelenek edinmişlerdir.

7.   İmam Fahreddin Razi'nin 'Mefatihu'1-Gayb' adlı tefsiri.

Bunda başka eserlerde bulunmayan ilim denizleri ve ince bilgiler içeren hazineler mevcuttur. Ancak hatadan ari değildir.

8.  Hanefi alimlerinden Ebu Suud el-Imadi'nin, İrşâdu'I-Akli's-Selim ilâ Mezaya'I-Kur'ani'l-Kerim1 adlı tefsiri.

9. Hanefi alimlerinden İmam Nesefi'nin Ruhu'l-Meani' adlı tefsiri. Bu tefsirde gerçekten insanı dehşete düşüren ilginç değerlendirmeler mevcuttur. O, bu eserinde kendinden önceki ilim adamlarının görüşlerini bir­leştirmeyi amaçlayan bir takım yorumlamalar yapmıştır. Bununla birlikte, içine girmenin tehlikesine daha önce işaret ettiğimiz işâri tefsir unsurları da vardır.

10.  Alaaddin Ali Muhammed el-Bağdadi'nin 'Hazin Tefsiri.1 Bazıları bunda çok yararlı bilgiler olduğu görüşündedirler. Hocamız Mu­hammed el-Hamid kendi ders halkasında bunu öğretimde esas kaynak olarak değerlendirirdi. Önemli özelliklerinden biri şudur: İçinde asılsız bilgiler bulu­nan bir kıssa veya rivayet aktardığında onu tenkid eder ve asılsızlığını ortaya koyar.

11.  el-Hatib eş-Şerbini'nin 'es-Serâcu'1-Munir fi'1-İ'ane alâ Ma'rife-ti Kelâmi Rabbinâ'l-Habir' adlı tefsin.

Menâhilu'l-Irfân yazarı bu kitabı şu şekilde nitelemiştir: "Bu eser, gerçekten büyük bir kitaptır. Üç ayrı özelliğe sahiptir: Delilleri ortaya koymakta ve bunların ne anlama geldiklerini açıklamaktadır. Ayet­lerle sureler arasındaki ilişkileri ortaya koymaktadır. Çok sayıda kıssa ve ri­vayet aktarmaktadır."

12. Çağımızda büyük etkileri olmuş tefsir kitaplarından biri de çok sayıda dinden dönmüş insanı yeniden İslâm'a kazandırmış olan Seyyid Kutub'un'Fi Zilâli'l-Kur'an' adlı tefsiridir. 'Fizilal'il Kur'an', Kur'an'ın beyan konusundaki yüceliğini ortaya koymakta üstün bir özelliğe sahiptir. Bu yönüyle İslâm tarihinde tektir. Biz de 'el-Esas fi't-Tefsir' adlı kitabımızda onun seçkin açıklamalarından alıntılar yaptık. Bu Kur'an'ın üstün özelliklerinden biri şudur: Onun bir tek metninin aynı alanda çok sayıda anlamlar içerdiğini görürüz. Ona en yakın bir siyaka sahip bir metin daha başka değişik anlamlar verir. Kendi özel siyakı içindeki metin de ayrıca değişik anlamlar verir. Ayrıca her bir surenin kendine göre bir tarzı ve siyakı vardır. Bunları tesbit edebilen bir kimse birçok anlam çıkarabilir. Bütün bunları tefsirimizde ortaya koymaya çalıştık. Sonra her bir sure belli bir sure grubu içinde yer almaktadır. Her bir grubun belli bir siyak üzere giden sureleri vardır. Bunun yanısıra Kur'an'ın tümünün de kendine göre bir bütünlüğü vardır. Bu bütünlük içinde insanı dehşete düşüren bir siyakı vardır. Bu siyaktan pek çok anlam çıkarılmaktadır. Bunların tümünü tefsirimizde açıkladık. Buna ek olarak şunu söyleyebiliriz: Kur'an'ın birden çok kıraatinin olması ve ayetlerdeki vakf (durma) yerlerindeki çeşitlilik, insana pek çok anlam ver­mektedir. Buradan, bu Kur'an'dan nasıl sayılamayacak kadar çok anlam çıkarılabildiği anlaşılmaktadır. Ancak bu anlamlar birbirine ters değildir, birbi­rini tamamlamaktadır. Sadece bu bile insan gücünün başarabileceği bir şey değildir, nerde kaldı Kur'an'daki tüm üstünlükleri başarabilmek? Artık bunun sadece Kur'an'ın mucizelerinin bazıları olduğunu düşünerek konuyu anlayabi­liriz. Artık, Kur'an'ın en kısa bir suresinin bile tek başına bir mucize olduğunu düşünerek onun büyüklüğünü kavrarız. Bu, Kur'an'ı hem öğrenmek hem de öğretmek gerekir. Bu, Kur'an Öğre­nimine başka bir şeyin öğrenimine verdiklerinden daha çok önem veren Rab­banilerin özelliğidir. Yüce Allah şöyle buyuruyor: "Allah bir insana Kitab'ı, hükmü ve peygamberliği verdikten sonra onun insanlara: "Allah'ı bırakıp da bana kul olun" demesi sözkonusu ola­maz. Ancak O: "Öğrettiğiniz Kitap gereğince ve kendiniz de incelediğiniz üzere gönülden Rabbe kullar olun" der." [172] 'İşâri tefsir' olarak adlandırılan bazı kitaplar bulunduğunu daha önce belirt­miştik. Bunlar tefsir açısından bir şey ifade etmez. Bunun yanısıra bazı tefsir kitapları da vardır ki, içeriklerine işari tefsiri de almışlardır. Adet olarak bu alana çoğunlukla sufiler ağırlık vermişlerdir. Bu ise, Kur'an'ı okuyarak onun üzerinde fikir yürütme türlerinden bir türdür. Bu esas itibariyle, Allah'a yönelen bir kimseye sufilerin suluk (Allah'a yöneliş) konusunda kullandıkları kavramlarla bağlantısı olan birtakım anlamlan hatırlatmaktır. Ancak bu konu oldukça tehlikeli bir konudur. Bu şekildeki işâri tefsirlerin çoğunda, o açıklamayı yapan kişi Allah'ın ayetten kasdettiği anlamın o olduğuna inandığı takdirde küfre girebilir. Ayrıca bazı sufiler bu alana ağırlık verirken hakiki tef­siri ihmal etmişlerdir. Hatta bazıları, dinden çıkmış olan bir takım batini fırkalar gibi Kur'an'ın zahiri anlamına ters bir batini anlamının olduğunu ve asıl kastedilenin bu batini anlam olduğunu ileri sürmüşlerdir. Hatta bazı cahiller böyle işari tefsire dayalı delillerden yola çıkarak, bu Kur'an hakkında bilgisiz­ce ve delile dayanmadan konuşarak kendilerine bazı şeyleri helal sayacak ka­dar ileri gitmişlerdir. Böylece kişinin smırı aşması durumunda kâfirler arasına girmesinden korkulacağı dairenin içine girmişlerdir. Yani tam küfür sınırına kadar gelip dayanmışlardır. Bir adım daha atmaları durumunda kâfirler araşma girmelerinden korkulur. 'Menâhilu'l-İrfan' yazarı bir işâri tefsirin geçerli olabilmesi için ne gibi ku­rallara uyulması gerektiği konusunda hatırlatmalarda bulunmuştur. Eğer bir kimse bu şartlardan birine uymazsa, o, bu şekilde yaptığı açıklamanın Kurr-an-ı Kerim tefsiri olduğuna inanması durumunda tehlike dairesinin içine gir­miş olur. 'Menâhilu'l-İrfan1 yazan (Allah kendisine rahmet eylesin) şöyle diyor: "Aşağıdaki beş şarta uyulmadığı takdirde işâri tefsir geçerli olamaz: l.Kur'an-ı Kerim'in metninin zahiri anlamına ters düşmemelidir.2. ifadeyle kastedilen anlamın sadece o olduğunun başka bir anlamın kastedilmiş olamayacağının iddia edilmemesi gerekir. 3.Anlamdan bütünüyle uzak, tamamen ihtimal dışı bir te'vil niteliğinde olmamalıdır. Örneğin bazıları Yüce Allah'ın: "Ve inne'llahe le ma'a'l-muhsinin (Muhakkak ki, Allah iyilik edenlerle beraberdir)" [173]sözünü yo­rumlarken metindeki "lema'a" kelimesini mazi fiil, "muhsinin" kelimesini de onun mef'ulu olarak değerlendiriyor. (Bu durumda ibare: "Allah iyilik edenleri aydınlatmıştır, onlara nur saçmıştır" gibi anlamlara gelir. Oysa aye­tin metninde geçen "le'ma'a" kelimesinin başındaki "lâm" te'kid anlamı ifade eder. Ona bitişik olarak okunan "nıa'a" kelimesi ise "birlikte, beraber" an­lamına gelen bir edattır. Bu gibi edatlar kendilerinden sonra gelen kelimele­ri cer ettiklerinden dolayı devamındaki "muhsinin" kelimesi de "ma'a" ile mecrurdur. Ayet metninin bu şekilde i'rab edildiği konusunda aynı zaman­da icma (görüşbirliği) vardır. -Çeviren) 4. Yapılan yorum şer'i veya akli bir esasa ters olmamalıdır. 5. Yorumu destekleyen şer'i bir şahidi bulunmalıdır. Şartları bu şekilde belirlemişlerdir. Ancak buradaki şartlar birbiriyle bağlantılıdır. Bu itibarla üçüncü şartı birinciye, dördüncü şartı da beşinciye dahil edebiliriz. Bunların yerine iki farklı şartın konması daha yerinde olur. Bunların birincisi: Öncelikle Kur'an-ı Kerim ibaresinin ortaya koyduğu açık anlam açıklanmalıdır. İkincisi de: Bu işâri tefsirin amacı onunla ilgili ol­arak yapılan tefsir hakkında kafa karıştırmak, şüphe uyandırmak olma­malıdır.Sonra bu şartlar bir işari tefsirin kabul edilmesi için değildir. Sadece ke­sin olarak reddedilmesini gerektirecek bir sebep olmadığının anlaşılması içindir. Yani bu şartlara uymayan bir işari yorumun mutlaka reddedilmesi gerekmez. Ama bu şartlara uyuyorsa kabul edilmesi de şart değildir. Yoksa kabul edilmesinin ve esas alınmasının gerekli olması için konulmuş şartlar değildir.Bu şartlara uyulduğu zaman yapılan yorum, Kur'an'm zahiri anlamına ters düşmez. Bunun yanısıra şer'i açıdan onu destekleyecek bir şahid (dayanak) bulunur. Bu nitelikte olan bir şeyin reddedilmesi gerekmez. Bu­nunla birlikte esas alınması da şart değildir. Çünkü ayet metninde bu an­lamın kastedildiğine delalet edecek bir şey yoktur. Bu yorumlar sadece kişilerin kalplerine doğan ve ibarelerin dil yönünden ortaya koyduğu an­lamlarla ilgisi olmayan ve kurallara kayıtlı kalmayan ilhamlardır."[174]Bazı ince anlamlar vardır ki, Yüce Allah'ın Kur'an'ı anlamakta kendisine kabiliyet verdiği kimseler bunları tesbit ederler. Bunlar Kur'an'ın doğru bir şekilde yorumlanmasına girer ve bu tür tefsirler geçerli tefsirlerdir. Bunlar işâri tefsirlerden sayılmaz. İşari tefsir bunun Ötesine geçen türdeki yorum­lardır, îşari tefsir olarak adlandırılan yorumların Kur'an tefsiri olarak sayıla­bilecek bir nitelik taşımadığına ve Kur'an metninin uzaktan veya yakından bu anlamı taşımadığına inanmak gerekir. Buna inanan bir kimse ya bir sapıklık veya küfür dairesine girer. Bu dairelerden hangisine girdiği de, söylediği sözün Kur'an-ı Kerim'in sahih tefsirine yakınlık ve uzaklık derecesine göre değişir. Suyuti, Tibyânu Şerefi İlmi't-Tefsir'de şöyle diyor: "İlim adamları tefsir ilminin öğrenilmesi farzı kifaye olan ilimlerden olduğu ve şer'i ilimlerin en kıymetli üçünün araşma girdiği üzerinde görüş birliğine varmışlardır. eHsbehâni şöyle demiştir: "Bir insanın icra ettiği mesleklerin en şereflisi Kur'an tefsiridir. En üstün meslek olmasının açıklaması ise şöyledir: Bir mesleğin üstünlüğü ya ilgilenilen şeyle belirlenir. Örneğin boyacılık mesleği, debbağlıktan (deri deb-bağlamaktan) daha üstündür. Çünkü boyacılıkta altın ve gümüşle ilgilenilir. Bu ikisi ise debbağcıhkta ilgilenilen hayvan derisinden daha üstündür. Ya kastedilen amaca göre belirlenir. Örneğin tıp mesleği süpürgecilik mesle­ğinden üstündür. Çünkü tıbbın gayesi sağlık sağlamaktır. Süpürgeciliğin gayesi ise ikamet edilen yerleri temizlemektir. Ya da o mesleğe duyulan ihtiyacın derecesine göre belirlenir. Örneğin fıkıh bu yönden üstündür. Bu ilme olan ihtiyaç tıbba olan olan ihtiyaçtan fazladır. Çünkü varlıklar alemi içinde, yaratıklardan biri hakkında ne gelişme olursa onun için fıkha ihtiyaç vardır. Zira dünya ve din işlerinin belli bir düzene konması ve bu düzenin korunması fıkıhla olur. Tıbba ise sadece bazı insan­lar bazı zamanlarda ihtiyaç duyarlar. Bu böyle anlaşılınca tefsir ilminin üç yönden de üstünlüğe sahip olduğu görülür. İlgilenen unsur açısından bakılırsa: Burada Allah'ın sözüyle ilgilenîlmektedir ki, o bütün hikmetlerin kaynağı ve her faziletin madenidir. Onda sizden önce yaşamış olanların haberi, sizden önce geleceklerle ilgili bilgiler ve kendi aranızdaki uygulamalarla ilgili hükümler yer almaktadır. Ondaki hikmetlerin sonu gelmez. Amaç yönünden bakılırsa: Ondaki amaç en sağlam kulpa yapışmak ve son bulmayacak olan gerçek mutluluğa erişmektir. Ona olan ihtiyacın derecesi yönünden bakılırsa: Bütün dini ve dünyevi ilerlemeler, kısa ve uzun zamanlar içinde gerçekleştirilecek olan tekâmüller için şer'i ilimlere ve dini bilgilere ihtiyaç vardır. Bu ilimler ise Yüce Allah'ın Kitabı'nın bilinmesine dayanır." Bazıları Kur'an-ı Kerim'in tefsirine ihtiyaç duyulmayacak kadar açık olduğunu ileri sürmüş, sonra da Kur'an'ı kendi kafalarına göre tefsir etmeye başlamış ve hem kendileri sapmış, hem de başkalarını saptırmışlardır. Bu id­dianın geçersiz olduğunu anlamak için Yüce Allah'ın şu sözünü okumamız ye­terlidir: "Bu Örnekleri insanlar için veriyoruz. Ancak alimlerden (bilenlerden) başkaları bunlara akıl erdiremezler." [175] Yine müteşabih sözler hakkında da şöyle buyuruyor: "Sana Kitab'ı indiren O'dur. Ondaki bir kısım ayetler Kitab'm temelini oluşturan kesin anlamlı ayetlerdir. Diğerleri ise müteşabih (birden fazla an­lama gelebilen) ayetlerdir. Kalplerinde bir eğrilik bulunanlar, bozgunculuk yapmak ve kendilerine göre yorumlamak amacıyla müteşabih olan ayetlerin üzerine düşerler. Onların yorumunu (tam ve doğru olarak) Allah'tan başka kimse bilemez. İlimde derinleşmiş olanlar ise "Bunlara iman ettik. Hepsi Rabbimizin katındandır" derler. Şu var ki, akıl sahiplerinin dışındakiler bunlardan ibret almazlar." [176]Yüce Allah bu ümmete nasıl lütufta bulunduğunu açıklarken de şöyle bu­yuruyor: "Nitekim içinizde, size ayetlerimizi okuyan, sizi arındıran ve size Kitab'ı ve hikmeti öğreten, daha önceden bilmediğiniz şeyleri bildiren, sizden bir peygamber gönderdik." [177] Burada Resulullah (a.s)'ın hem Kur'an'ı okuduğundan hem de onun ne an­lama geldiğini Öğrettiğinden söz edilmiştir.Yüce Allah, bir ayette de Resulullah (a.s)'a hitaben şöyle buyuruyor: "Sana da zikri (Kur'an'ı) indirdik ki, insanlara kendilerine indirileni açıklayasm ve olur ki düşünürler." [178] Tefsir ilmine olan ihtiyaç ortadadır. Bu yüzden kitaplarımızın çoğunda Kur'an'ı hem okumak, hem ezberlemek ve hem de tefsirini yapmak için ilim halkaları oluşturmanın zorunluluğuna işaret ettik. Suyuti tefsir ilmine olan ihtiyacm mahiyetini açıklamak için özel bir bölüm yazmış ve şöyle söylemiştir:"Bu ilme olan ihtiyacın mahiyetine gelince: Bazıları şöyle demişlerdir: "Bil ki, Allah'ın yaratıklarına onların anlayacağı şekilde hitab ettiği bilin­mektedir. Bunun için her peygamberi kendi kavminin diliyle göndermiştir. Kitabını da onların dilleri üzere indirmiştir. Tefsire ise önce şunun için ih­tiyaç duyulmuştur: Çünkü Kur'an, Arapların en fasih dil konuştukları bir zamanda Arap dili üzere inmiştir. O zamanın insanları bu dilde kullanılan ibarelerin ortaya koyduğu anlamları ve dilin kurallarını biliyorlardı. Batıni anlamlarındaki incelikleri ise inceleme, araştırma yaptıktan ve bununla bir­likte pek çok konuda da Resulullah (a.s)'a soru sorduktan sonra anlıyorlardı. Örneğin, Yüce Allah'ın: "İman edip de imanlarına zulüm karıştırmayanlar; işte güven onlaradır ve doğru yolda olanlar da onlardır,"[179]ayeti inince şöyle soru sormuşlardır: "Hangimiz kendine zulmetmemiş olabilir ki?" Bu­nun üzerine Resulullah (a.s) buradaki zulmü şirk olarak tefsir etti. Bu tefsi­rine de Yüce Allah'ın şu sözünü delil gösterdi: "Şüphesiz ortak koşmak (şirk) büyük bir zulümdür."[180] Bunun gibi Hz. Aişe (r.a) "kolay hesab" hakkında soru sormuş, (Re­sulullah a.s) da: "Bu sunmadır (arzdır)," diye buyurmuştur. Adiy bin Ha-tem'in "beyaz iplik" ve "siyah iplik" ibarelerinden çıkardığı anlamla ilgili ri­vayetler de bu konuda bir örnektir. Bunun dışında da, sahabilerin Kur'an'm kendine özel anlamlar ifade eden ibareleri hakkında soru sormalarının bir çok Örneği vardır. Onların ih­tiyaç duydukları şeylere bizim de ihtiyacımız var. Buna ek olarak bizim Kur'an'm zahiri anlamlarının ortaya koyduğu hükümler konusunda on­ların ihtiyaç duymadığı şeylere de ihtiyacımız var. Çünkü dilin kurallarını etraflıca öğrenmeden bunları tam olarak anlamamız mümkün değildir. Do­layısıyla biz insanların içinde tefsire en çok ihtiyaç duyanlarız. Bilindiği üzere bazılarının tefsirleri Kur'an'm özlü ibarelerinin üzerinde durmakta ve bunların anlamlarını ortaya koymaktadır. Bazıları onun bazı anlamlarını diğer bazılarına tercih konusu üzerinde ağırlıklı olarak durmaktadır." el-Cuveyni de şöyle diyor: "Tefsir ilmi kolay ve zordur. Zorluğu açıktır. Zorluğu çeşitli yönler­dendir. En belirgin olan yön de şudur: Bu, insanın kendisinden duyarak kas-dettiğini anlama imkânına sahip olmadığı bir konuşmacının sözüdür. O'na ulaşmanın imkânı da yoktur. Darbı meseller, şiirler ve benzerleri açısından ise durum böyle değildir. Çünkü birisi bu sözü söylediğinde insan, onun ne anlama geldiğini konuşan kişiden veya onun duyduğu kişiden öğrenebileceğini bilir. Kur'an'm tefsiri ise kesin bir şekilde ancak Resulullah (a.s)'dan duyularak öğrenilebilir. Bu ise ancak az sayıda âyet açısından mümkündür. Dolayısıyla ifadelerden kas­tedilen anlamların ilmine ancak bir takım emarelerden ve delillerden yola çıkılarak ulaşılır. Bunun hikmeti ise şudur: Yüce Allah, kullarının kendi Kitab'ı üzerinde düşünmelerini istemiş, bu itibarla Peygamberi (a.s)'ne bütün Kur'an ayetlerini tek tek açıklamasını emretmemiştir." Kitap ehlinin içine düştükleri sapıklıklardan biri, Allah'ın sözlerinin yerle­rini değiştirmeleriydi. Ayrıca kitabı okurken dillerini oynatıyorlardı. Zamanı­mızda da iyice sınırları aşan bazı kimseler ortaya çıkmışlardır. Bunlar Safa ile saflığın ve arılığın kastedildiğini, Merve ile mürüvvetin ve erliğin kastedil­diğini ileri sürüyorlar. Çağımızda ayrıca Kur'an'la yetinerek sünneti tamamen silip atan bir takım insanlar ortaya çıkmıştır. Oysa sünnet, başta Kur'an'ın açıklayıcısıdır. Bunun yanısıra emir ve nehiylerin çoğunun ayrıntısı ancak sünnetle bilinebilir. Bu saydıklarımız, çağımızda ortaya çıkmış olan bir çok sapıklıktan sadece bazılarıdır. Bütün bu sapıtmaların incelenmesi durumunda bizzat îslâmi ilmi kurumların bile mensuplarına sundukları düşünce ürünlerinde Hâbil'i Nâbil'e karıştırdıkları görülür. Bir çok îslâmi hareketin izlediği metodlar açısından da aynı şeyi söylemek mümkün. Bunları düşündüğünde, bizim Rabbani öğren­ciler için ilim halkaları oluşturulması ve ehli sünnet ve'1-cemaatin ak-tarılagelen kültürüyle çağın gerektirdiği sahih İslâm kültürünü bir araya geti­ren dosdoğru bir metodun ışığında Rabbani bir çizgi üzere ilerleme çağrımızın zarureti daha iyi anlaşılır.[181]

 

DUALAR VE ZİKİRLER TAKDİM

 

İbadetlerin hikmeti, Allah'ı zikretmektir. Bu bakımdan Allah'ın dininde zikrin büyük bir yeri vardır. Ayrıca zikirler, Hz. Peygamber (a.s.)'in sün­netinde büyük bir yer işgal eder. Hatta Allah'ın kitabını her tilavet edişimizde ve Hz. Peygamber (a.s)'m sünnetini her okuyuşumuzda zikrin ifade edildiğini görürüz. Sünnetin başlıca konularından zikrin var olmadığı bir konu bulmamız da çok azdır. Bu nedenle bu bölümü, sırf zikir denilebilecek şeylere ayıracağız.Zikir ve dualara ait bu bölümde İslamî mucizeleri ele alacağız. Çünkü dua­lar ve sığınmalar (istiaze) size insan hakkında hayır ve şer sayılan her şeyi tanıttığı gibi, zikir ve dualar da Allah'ı tanıtacaktır. Zikrin en büyük amacı da zaten budur. Dolayısıyla zikir ve duaların İslam'daki tezkiyesi, nefs[182] konu­suyla yakından ilgilidir: Hatta genelde tezkiye-i nefsin, zikirsiz ve duasiz ta­mamlanması mümkün değildir. Marifetullah'la [183] tezkiye-i nefsin en büyük İslam farizalarından oldu­ğunu kavradığımızda, zikrin ve duanın İslam dininde ne denli yer tuttuğunu da anlamış oluruz. Kalb, ancak ve ancak zikirle mutmain olur: "Kalpler Allah'ın zikriyle yatışır."[184] Rasulullah (a.s)'a da ancak zikirle iktida edilir: "Andolsun, Allah'ın elçisinde sizin için, Allah'ı ve ahireti arzu eden ve Allah'ı çok zikreden kimseler için (uyulacak) en güzel bir Örnek vardır."[185]

Zikrin Allah'ın dinindeki önemini anlamamız için bize bu kadar açıklama bile yeter. İslam'da ameli ibadetlerin en yücesi namaz ve namazdan en büyük gaye de zikir olunca -ki bunun delili: "Beni zikretmek için namaz kıl!" [186]dır.-namaz dışındaki zikir, namazın sürdürühnesi olur. Namazın gayelerini zikir gerçekleştirir. Kur'an tilavet etmek zikirdir. Dua zikirdir, hatta daha da fazlasıdır. Bunun için Kur'an tilaveti ile Zikirler ve Du­alar bölümlerini, hemen Namaz Bölümü'nün arkasına ekledik. Bu bölümde yer alanların dışında ilgili yerlerde bahsedilecek başka zikirler de vardır. Çünkü bütün İslami ameller zikirdir ve bu amellere genelde zikirler eşlik eder. Bu sebeple zikir ve duaların bir yere hasredilmesi en sağlıklı davranış olma­yabilir. Onun içindir ki, namaz zikir ve dualarını namaza, Allah'ın esmai hüsnasından, ism-i azamından ve ism-i azamla dua etmekten söz etmeyi, a-kaid bölümüne, rukye [187] konusunu, yani bu konudaki duaları ise oraya dahil ettik. Bazı zikir ve duaları da ilgisi sebebiyle Oruç, Zekat, Hac, Cihad ve Ni­kah bölümlerinde göreceğiz. Zira zikir ve dualarla daha ilişkili yerler oralardır. Nitekim biz bu bölüme bunlar dışındakileri koyduk. İşte bunlar da hemen bu bölümün önünde takdim edeceğimiz zikre dair bazı kilometre taşlandır: 1- Allah Teala Hazretleri şöyle buyuruyor: "Öyleyse beni zikredin ki, ben de sizi zikredeyim." [188]"Andolsun, Allah'ın elçisinde sizin için, Allah'ı ve ahireti arzu eden ve Bu ayet, Rasulullah (a.s)'a uymanın, çok zikretmeye bağlı olduğunu gös­termektedir.Yüce Allah buyuruyor:"Rabbini zikret ve her şeyden kalbini boşaltarak bütün kalbinle O'na yönel." [189]Yani tam anlamıyla O'na yönel. Rabbin ilk ismi ise lafza-i celal olan Allah ismidir. Kim Allah derse, Allah'ı zikretmiştir. Herhangi bir arz anında Allah'ı zikreden de Allah'ı zikretretmiştir. Bunu istiğfarla, tesbihatla veya Rasulullah (a.s)'a salavatla ya da bunlar dışındaki belli zikirlerle veya uygun zikirlerle yapması farketmez.2.  Sırf zikirden bahseden nasslar, sırf duadan bahseden nasslar ve hem zikirden hem de duadan bahseden nasslar vardır. Onun için "En faziletli dua; "Elhamdülillah'tır," diye gelmiştir.[190]Allah Teala'mn; "Öyleyse beni zikredin ki, ben de sizi zikredeyim," ayeti­ni daha önce görmüştük. Dua da zikirdir. Bu sebeple zikirleri ve duaları aynı bölüme ve bu bölümü Kur'an bölümünün arkasına yerleştirdik. Bu iki bölümü ise namaz bölümünden sonraya koyduk. Çünkü Kur'an kıraati, zikir ve dua; namazla yakından ilgili­dir. Hatta namaz, Allah Teala'yı bedenen ve lisanen zikretmenin en yüce şeklidir. Namaz, namaz içindeki ve sonrasındaki zikirlerle ve namaz için ge­rekli zikir ve dualarla neredeyse sünnet-i nebeviyede yer alan zikirlerin çoğunu bünyesinde toplayacaktı. Hatta namaz, zikre ilişkin ve zikir kap­samına giren Kur'ani emirlerin çoğunun gerçekleştirilmesidir. Namazla na­mazdan sonra kaydettiklerimiz, yani bu bölümle bundan öncekiler arasındaki ilişki açıktır. 3.Nasslarda zikirle, bazan Allah'ın kitabınm ve Rasulünün sünnetinin bü­tünüyle tatbiki yani uygulaması, bazen ilim öğrenme kastedilir. Kitab ve sünneti öğrenmek zikirdir, öğretmek zikirdir. Emri yerine getir­mek ve yasağa uymak da zikirdir. Zikir kelimesi en geniş anlamıyla budur. Sonra, zikir en azından genel anlama gelir ve buna Kur'an ve Allah'ın doğrudan doğruya zikredildiği ibadetler girer. Zikir bundan daha özel anlama da gelir: Doğrudan doğruya Allah'ı zikretmek. Yani Allah'ı diliyle zikretmek. Bu bölümün konusu da zaten budur. Zikir bazen de tezekkür yani tefekkür ve düşünme anlamına gelir. O halde kitab ve sünnette geçen her zikir, bu bölümde zikredilmiştir. 4.  Bu kitapta bazı nassların zikri, -mesela- cihad gibi bazı amellerden daha yüce bir makama oturttuğunu görüyoruz. Gerek bu konuya gerekse başka konulara şu şekilde dikkat çekmemiz gerekmektedir: a.  Zikir bazı insanlar için, haklarındaki diğer bir amelden daha değerli olabilir. Halbuki o amel diğer insanlar hakkında daha değerlidir. Mesela, bir insanın zikretmesi müstehapken cihad etmesinin farz-ı ayn olması gibi. Böyle bir insan hakkında cihadın daha değerli olduğunda şüphe yoktur. .  Bazı insanlar hakkında zikir, vaktin hakkı olabilir. Halbuki diğer insan­lar hakkında böyle değildir. Zikir kimlerce vaktin hakkı ise, onlar hakkında daha değerlidir. .  Zikir bazı insanlar hakkında ihlasa" ulaşmak veya bazı hastalıklardan kurtulmak için şart olabilir. Dolayısıyla zikir, bu insanlar için nafile kabilinden birşey değil, aksine büyük bir farz kabilindedir. Çünkü farzın, ancak saye­sinde tamamlanabildiği şey de farzdır. Ayrıca bazı insanın cihadı, kalbi has­talıklar sebebiyle makbul olmayabilir. Onun hakkında zikir daha faziletlidir. Çünkü makbul amele vesiledir. Ama o kimse hakkında cihad da farzsa bu du­rumda ona iki şey farz olur:   Kalb selametine ulaştıracak zikir farizası,  Cihad farizası. u, hakkında anlaşılması gereken bazı nasslar bulunan bir örnektir. Her halükarda, onu diğer ibadetlere üstün tutan zikre has hadislerin hedefinin Müslümanı amele alıştırmak ve amelin zikre eşlik etmesi olduğunu, do­layısıyla Müslümanın amel işlerken zikirden yüz çevirmeyeceğini ve istenen ameli da yapmamazlık edemeyeceğini anlamamız gerekir. . Zikir ve dualar konusunda iki meseleye de çokça dikkat çekmeliyiz: . Zikir ve dualarda yer alanlar, bize Allah'ı tanıtır. Sahih dua ve zikirlerde insanın Allah'tan isteyeceği en önemli şeyleri gösteren konular vardır. Mese­la, istiazeleri yani sığınmaları okursak Müslümanın kaçmakta titizlenmesi gereken en önemli şeyleri öğreniriz. Sahih duaları okursak Müslümanın özen göstermesi gereken en önemli şeyleri anlarız. Öyle ki, zikir ve dualar saye­sinde insan, neredeyse en önemli İslami meseleleri tanıyacaktır. u eserin 'Hadislerle İslam Akaidi' bölümünde bir çok münasebetle bazı zikir ve dualar geçtiğini gördük. Mesela, 'La ilahe illallah'in fazileti ile rukye-den ve temâimden [191]söz edildiği gibi...  amazlar bölümünde, namaz' dua ve zikirlerini görmüştük. Bu konunun Oruç, Cihad gibi bölümlerinde de ilgili zikirleri göreceğiz. Hayat bölümünde ise, yolculuk, yemek, içmek, giyim, hastalık ve ölümle ilgili zikirleri göreceğiz. Buna burada şunun için işaret ettik: Çünkü dua ve zikirlerin 'Kitabu'z-Zikr'lerde (Zikir bölümleri) zikredilmesi, adet olagelmiştir. Ama biz bu dua ve zikirleri kendi yerlerine koymayı uygun gördük. Zira yerlerinde zikredilme­leri daha uygundur.[192]

 

DUALAR VE ZİKİRLER BÖLÜMÜNÜN KISIMLARI

 

1. Zikrin ve zikir meclislerinin fazileti.

2. Duanın fazileti, bazı hükümleri ve adabı.

3. Sabah ve akşamın dua ve zikirleri.

4. Genel dualar hakkında iki fasıl:

a. Mutlak dualar, b. İstiazeler (sığınmalar).

5. Mutlak zikirler ve üç fasıl: a. Teşbih, tehlil, tekbir, tahmid ve havkale[193]b. İstiğfar.

c. Hz. Peygamber (a.s)'e salavat getirme.

6. Bir münasebete ya da duruma bağlı zikir ve dualar ve beş fasıl:

a. Uyurken ve uyanırken yapılan   bazı zikir ve dualar.Eve ve camiye girip çıkarken yapılan bazı dualar.       

c- Bazı meclis adabı ve duaları, d. Sıkıntı, endişe ve hüzün dualar.

e. İlgisi dolayısıyla gördüğümüz veya göreceklerimiz dışında bir münasebet, durum ya da amel anında söylenen dua ve zikirler.[194]

 

ZİKRİN VE ZİKİR MECLİSLERİNİN FAZİLETİ

 

2936-Buhari ve Müslim, Ebu Hureyre (r.a)'den rivayet etmişlerdir: "Rasulullah (a.s) şöyle buyurdu: Allah Teala'nın zikir ehlini arayan melekleri vardır. Allah'ı zikreden bir cemaat buldular mı; "İhtiyacımıza gelin," diye birbirlerini çağırıp zikredenle­ri kanatlarıyla en yakın semaya kadar kuşatırlar." Rasulullah (a.s) şöyle devam etti:

"Daha iyi bildiği halde Rableri onlara sorar: "Kullarım ne istiyorlar?" Melekler: "Seni teşbih ediyorlar, sana tekbir getiriyorlar, sana hamdediyorlar, seni methü sena ediyorlar," derler. "Beni görmüş müdürler? "buyurur. "Hayır, vallahi seni görmemişlerdir,"derler. "Beni görselerdi nasıl olurdu?" buyurur.  "Şayet seni görselerdi, sana daha bir aşk ve sevide ibadet eder, över ve teşbih ederlerdi," derler."Ne istiyorlar?" buyurur.  "Senden Cennet'ini istiyorlar," derler. Orayı görmüş müdürler?" buyurur. "Hayır vallahi Yarabbi, görmemişlerdir/'derler. "Orayı görselerdi nasıl olurdu?" buyurur. "Şayet orayı görselerdi, Cennet'e karşı daha istekli, daha arzulu ve daha rağbet eder olurlardı," derler. "Bana neden sığmıyorlar?" buyurur. "Sana Cehennem'den sığınıyorlar," derler."Orayı görmüş müdürler?" buyurur. "Hayır vallahi, orayı görmemişlerdir," derler. "Görselerdi nasıl olurdu?" buyurur. "Şayet görselerdi oradan daha çok kaçar ve korkarlardı," derler. "Siz de şahid olun ki, ben onları bağışladım," buyurur." Allah Rasulü (a.s) şöyle devam etti: "Meleklerden bir melek: "Aralarında falan kimse de vardı, onlardan değildir, bir ihtiyacı için gel­mişti," der. "Onlar, sohbetlerine katılanların şaki olmadığı sohbetçilerdir," buyurur.1 Müslim'in rivayeti ise şöyledir: "Rasulullah (a.s) şöyle anlatır: "Allah Tebareke ve Teala'nın zikir meclislerini arayan fazladan gezgin| melekleri vardır. İçinde zikir yapılan bir meclis buldular mı zakirlerle bera-j ber otururlar ve onlara en yakın semanın arasını dolduruncaya kadar kanat4 larıyla birbirlerini kuşatırlar. Dağılınca semaya tırmanıp çıkarlar. En iyisini bildiği halde Allah Azze ve Celle kendilerini sorar "Nereden geldiniz?""Yeryüzündeki senin kullarının yanından geldik. Seni teşbih ediyorj lardı, Sana tekbir getiriyorlardı. Sana tehlilde bulunuyorlardı ("La ilahe ülalf lah" diyorlardı). Seni uluyorlardı ve senden diliyorlardı," derler. "Benden ne istiyorlardı?" buyurur. "Senden Cenet'ini istiyorlardı," derler. "Cenetim'i görmüş müdürler?" buyurur. "Hayır Ya rabbi,"1 derler. "Ya Cennet'imi görselerdi nasıl olurdu?" buyurur. "Senden bağışlanmalarını diliyorlar," derler." Allah Rasulü (a.s) şöyle devam etti: "Onları bağışladım, istediklerini verdim, sığındıkları şeyden de emin kıldım," buyurur. "Rabbimiz, aralarında filan kimse de vardı. O çok günahkar bir kuldur. Sadece şöyle bir uğramıştı da onlarla oturdu," derler." Rasulullah (a.s) şöyle devam etti: "O zaman Allah Teala şöyle buyurur: "Onu da bağışladım. Onlar, kendileriyle oturanların şaki olmayacağı bir cemattir," buyurur."[195]

 

Bir Açıklama

 

İmam Nevevi, Müslim Şerhi'nde der ki: "Bu hadiste zikrin fazileti ile zikir meclislerinin, onlara iştirak etmese bile zikir ehli ile oturmanın, salihlerle düşüp kalkmanın ve bereketlerinin fazileti yer almaktadır."[196] îbni Hacer de Fethu'l-Bari'de hadisten sonra şöyle der: "Burada zikirden maksat, söylenmesi teşvik edilen sözleri söylemek ve dil ile çokça getirmektir: Bakiyat-ı salihat gibi... Bakiyat-ı salihat şudur: "Subhanallah velhamdülillah ve la ilahe ilallahu vallahuekber" ve buna eklenecek havkele yani "La havle ve la kuvvete illa billah," besmele, hasbele yani "Hasbünallahü ve ni'me'l-vekil', istiğfar...vb ile dünya ve ahi-ret hayrını istemedir. Yine zikrullah denilip, bununla üzerine farz olan veya Kur'an tilaveti, hadis kıraati, ilim tahsili ve nafile namaz kılmak gibi nafile olan bir amele sarılmak kastedilebilir." [197] Yine aynı eserde Hafız îbni Hacer şöyle der: "Seni teşbih ediyorlar. Sana tekbir getiriyorlar ve sana hamdediyorlar," sözüne İshak ve Osman, Cerir'den; "Seni uluyorlar (temcid)." şeklinde bir i-lavede bulunmuşlardır. İbni Ebi'd-Dünya'nın rivayeti de böyledir. Ebu Muaviye'nin rivayeti ise şu şekildedir: "Onları sana hamdeder, seni ulular ve zikreder durumda terkettik." Ismaili'nin rivayetinde de şöyle geçer: "Rabbimiz, yanlarına, seni zikrediyorlarken vardı," derler." Süheyl'in rivayetinde ise:

"Senin yeryüzündeki kullarının yanından geldik. Seni teşbih, tekbir, tehlil, tahmid ediyorlar ve senden diliyorlardı," diye geçer. Bezzar'm kaydettiği Enes hadisinde ise şöyledir: "Nimetlerine saygı gösteriyorlar, kitabını okuyorlar, Peygamberine vat getiriyor ve senden dünyalarını ve ahiretlerini istiyorlar." [198]

 

Bir Açıklama

 

Bu rivayetlerin hepsinde şu sonuç çıkarılır: Zikir meclislerinden maksat, hadiste geçen teşbih, tekbir vs. zikir çeşitleriyle Allah'ın zikredildiği; Allah Teala'nın kitabının okunduğu; dünya ve ahiret hayırlarının Allah'tan dua edilerek istendiği meclislerdir. Hz. Peygam­ber (a.s)'in hadislerinin okunmasının, Şer'i ilimlerinin öğrenilip öğretilmesinin ve tartışılmasının ve nafile namaz meclisi sayılıp sayılmaması tartışılır. Ha­dis kıraati, ilim öğrenilip öğretilmesi ve tartışılması, zikrullah diye ad­landırılanlar kapsamına giren şeyler cümlesindense de, zikir meclislerinin sa­dece teşbih ve tekbir gibi benzeri meclislerine tahsisi çok karışıktır. [199]

 

2937-Taberani, Muaz bin Enes (r.a)'den rivayet etmiştir. "Rasulullah (a.s) şöyle anlatıyor: "Şam Yüce Allah şöyle buyuruyor: "Ben meleklerimden oluşan bir toplulukta zikrederim. Bir toplulukta zikrederse (bu defa da) mutlaka refik-ı a'la'da zikrederim."[200]

 

2938-Müslim, Ebu Said el-Hudri (r.a)'ten şöyle rivayet etmiştir: "Muaviye bir gün mescidde bir halkaya (zikir halkası) rastladı ve: "Niye oturuyorsunuz?" dedi. "Allah'ı zikretmek için oturuyoruz," dediler. "Allah aşkına... Sadece bunun için mi oturuyorsunuz?" dedi. "Vallahi başka bir şey için oturmuyoruz," dediler. "Dikkatinizi çekerim. Sizin yemin etmenizi itham etmek için isteme­dim. Rasulullah (a.s)'e benim kadar yakın olup da benden daha az hadis ri­vayet eden hiç kimse yoktu. Rasulullah (a.s) ashabından bir halkaya rastladı da: "Niye oturuyorsunuz?" buyurdu. "Allah'ı zikretmek, bizi İslam'a yönlendirdi ve bize İslam nimetini bahşetti diye O'na hemdetmek için oturuyoruz," dediler. "Allah aşkına söyleyin, sadece bunun için mi oturdunuz?" buyurdu. "Vallahi sadece bunun için oturduk," dediler. "Dikkatinizi çekerim. Yemin etmenizi itham ettiğim için istemedim. Fa­kat bana Cebrail gelip Allah Teala'nm sizinle meleklerine övündüğünü ha­ber verdi," buyurdu."[201]

 

2939-MüsIim, Ağar bin Ebu Müslim (rh.a)'den rivayet etmiştir: "Ağar şöyle der: "Ebl Hureyre ile Ebu Said'in Rasulullah (a.s)'m şöyle dediğini kesinlikle haber verdiklerini ben de kesinlikle söylerim: "Allah (c.c)'ı zikrederek oturan bir cemaati mutlaka melekler kuşatır, rahmet sarıp sarmalar. Üzerlerine sekînet iner ve Allah onları huzurunda-kilere zikreder." [202]

 

Bir Açıklama        

 

Bu nasslar, zikretmek için toplanmaya ve zikir meclislerine katılmaya; teşvikte esastır. Bazı alimler zorlanarak bu nasslann ilim meclislerine dairj olduğunu söylemişlerdir. Bu, İbni Cerir'in de aşağıda belirttiği gibi [203]yan­lıştır:"Hadis kıraatinin, şer'i ilimleri öğrenip öğretmenin ve müzakere etme-j nin, nafile namaz kılmak için toplanmanın, bu meclislere dahli (zikir meclij si sayılması) tartışılır." [204] İbni Mes'ud dan rivayet edilen ise, sahabi görüşüdür. Nasslara ters düşj tüğünde ise nasslar tercih edilir. Bundan dolayı, alimlerle şeyhler nelerin zikij-meclisi olacağına dair çok çalışmışlardır. Mutasavvıflar bu anlamı kabul ede|-rek, bunu Allah'a gidiş yolunda (seyru sülük) asıl saymışlardır.   [205]               

 

2940-Ebu Davud, Enes bin Malik (r.a)'ten rivayet etmiştir: "Rasulullah (a.s) şöyle buyurdu: Sabah namazından Güneş'in doğuşuna kadar Allah (c.c)'ı zikreden bir cemaatle oturmam, bana İsmail evladından dördünü azad etmekten daha sevimlidir. İkindi namazından Güneş batmcaya kadar Allah (c.c)'ı zikreden bir cemaatle oturmam da bana (diğer bir) dördünü azad etmemden daha se­vimlidir."[206]

 

2941-Buhari ve Müslim, Ebu Hureyre (r.a)'den rivayet etmişlerdir: "Rasulullah (a.s) şöyle buyurdu: "Allah Teala buyuruyor ki: "Ben, kulumun beni zannetiği gibiyim. Beni zikrettiğinde onunlayım. Beni tek basmayken zikrederse, ben de onu tek başıma iken zikrederim. Yok eğer seçkin bir cemaat içinde zikrederse, ben de onu o (Beni aralarında zik­rettiği) cemaatten daha hayırlı bir cemaat içinde zikrederim. O bana bir kanş yaklaşırsa, ben ona bir zira [207] yaklaşırım. Bir zira yaklaşırsa, bir kulaç yak­laşırım. O bana yürüyerek gelirse, ben ona koşarak gelirim."[208]

 

Bir Açıklama

 

İmam Nevevi, Müslim Şerhi'inde şöyle nakleder: "Mezari şöyle demiştir: "Nefs kelimesi, sözlük itibariyle çeşitli anlamlara gelir. Zat anlamı b on­lardan birisidir. Allah Teala'nm zatı hakikisi vardır. Maksat, Allarjl Tea­la'nm "fi nefsi" (tek başıma iken) sözüdür."[209]İbni Hacer de Feth'de şöyle der:[210] "Senin nefsinde olanı bilmiyorum," demek, yanında olanı bilmr demektir." Yine İbni Hacer, İbni Battal'ın şöyle dediğini nakleder: [211] "Kulun kendisine bir karış ve bir zira yaklaşmasından, gelmesinden ve yürümesinden bahsetti. Kulumun O'na yaklaşmasının anlamı, itaat etmek, farzlarını ve nafilelerini yerine getirmek suretiyledir. Allah Teala'nm kulu­na yaklaşması, gelmesi ve yürümesi ise, itaatinde tutması ve rahmetine yak-laştınlması demektir. "Ben ona koşarak gelirim," İfadesi de ona sevabım derhal gelir anlamındadır."[212]

 

2942-Bezzar, İbni Abbas (r,a)'dan şu şekilde rivayet etmiştir: "Hz. Peygamber (a.s) şöyle buyurdu: "Allah Tebareke ve Teala buyuruyor ki: "Ademoğlu! Sen beni tenhada zikderesen ben de seni tenhada zikrede­rim. Sen beni seçkin bir cemaat içinde zikredersen, ben de seni beni ara­larında zikrettiğin kimselerden daha hayırlı bir cemaat içinde zikrederim."[213]

 

2943-Ahmed bin Hanbel, Enes (r.a)'ten rivayet etmiştir: "Rasulullah (a.s) şöyle buyurdu: "Allah Teala şöyle buyuruyor: "Ademoğlu! Beni kendi kendine zikredersen, ben de seni kendi kedime zikrederim. Beni seçkin bir cemaat içinde zikredersen, ben de seni o seçkin cemaatten daha hayırlı bir cemaat içinde zikrederim. Bana bir karış yak­laşırsan, ben de sana bir kulaç yaklaşırım. Bana yürüyerek gelirsen, ben de sana koşarak gelirim."                                  

Katede dedi ki:  "Allah Teala en süratli bir şekilde bağışlar."[214]

 

2944-Tirmizi, Enes bin Malik (r.a)'ten rivayet etmiştir: "(Hz. Peygamber a.s) şöyle buyurdu: 'Cennet bahçelerine uğradığınız zaman otlayınız." 'Cennet bahçeleri nerelerdir?" dediler. "Zikir halkalarıdır," buyurdu."[215]

 

2945- Tirmizi, Abdullah bin Bişr (r.a)'den rivayet etmiştir: "Bir adam: "Ya Rasulullah, hayır çeşitleri çoktur. Hepsini yapmam im­kansız. Bana devamlı yapacağım bir şey bildir. Bana çok şey söyleme,, unu­turum," dedi."                                                                                    Bir rivayete göre ise şöyle sormuştur: "İslami hükümler çoğaldı, ben ise yaşlandım. Bana devamlı yap bir şey bildir. Bana çok şey söyleme. Unuturum." Bunun üzerine Rasulullah (a.s) şöyle buyurdu: "Dilin devamlı Allah Teala'yı zikretsin."[216]

 

2946-Buhari ve Müslim,   Ebu  Musa  el-Eşarî  (r.a)'derj etmişlerdir:"Hz. Peygamber (a.s) şöyle buyurdu: "İçinde Allah'ın zikredildiği evle, içinde Allah'ın zikredilmedi ği evin benzeri, diri ile ölü gibidir." Müslim'in rivayeti budur. Buhari'nin rivayeti ise şöyledir: "Rabbini zikredenle Rabbini zikretmeyenin misali, diri ile ölü arasındaki fark gibidir."[217]

 

2947-Müslim, Ebu Hureyre (r.a)'ten rivayet etmiştir:"Rasulullah (a.s) Mekke yolunda ilerliyordu. Cumdan denilen bir dağa rastladı. (Yanındakilere) : "Yürüyün, burası Cumdan dağıdır. Müferridum geçip gitmiştir," buyurdu. "Muferridun kimdir ya Rasulullah?" dediler. "Allah'ı çok zikreden erkeklerle kadınlar," buyurdu." [218]

 

2948-imam Malik, Ebu Derda (r.a)'dan şöyle rivayet etmiştir: "Hz. Peygamber (a.s) şöyle buyurdu: "Size amellerinizin en hayırlısını, derecelerinizi en çok yükseltenini, uzun vaktinizde en temiz (tezkiye) olanını, sizin için gümüş paradan ve altın paradan daha iyisini, düşmanlarınızla karşılaşıp sizin onların boyun­larını vurmanızdan, onların da sizin boyunlarınızı vurmalarından (ci-haddan) daha hayırlısını bildirmeyim mi?" buyurdu. "Evet," dediler." (Bunun üzerine şöyle) buyurdu: "Zikrullah."[219]

 

Bir Açıklama

 

Sadece zikrullah bu makamdadır. Çünkü zikrullah, kalbin yakînî injirila huzura (itmi'nana) ulaşması için şarttır. Bu da dinin en yüce gayesidir. "Kalpler Allah'ın zikriyle yatışır."[220] Sonra zikrullah, amellerin onsuz kabul edilmediği ihlasa varış yoludur. Farzları bırakıp veya haramlara aldırış etmeyip zikre yönelen insanlar yanılmıştır. Zikrin yeri sadece bu kadardır. Çünkü zikir, farzların yerine getiri­lip haramların yapılmamasına yardımcıdır. "Çünkü namaz kötü ve iğrenç şeylerden vazgeçirir, Allah'ı anmaç el­bette en büyük (ibadet)'tir."[221]

Bâcî şöyle der: "Hz. Peygamber (a.s)'in zikrullah sözü bir kaç anlama gelebilir. Çünkü Allah'ı zikir iki türlüdür: Dille zikretmek ve emredileni yapmak, yasakla­nandan kaçmak. Bu da zikirdir. Dille zikir de iki çeşittir. Vacip olan ve mendup olan dille zikir. Vacip olanı namazda Fatiha'yı okumak, tekbir getirmek, selam vermek vb. dir. Mendup olanı ise, Kur'an okumak, teşbih, tehlü vd. zikirlerdir. Vacip olan zikrin; cihad, zevak vd. hayırlı amellere üstün olması ihtimali vardır. Do­layısıyla namaz kılanın sevabı diğerlerinden daha çoktur denilebilir. Ama mutlak surette, ama belli bir vakitte, ama belli bir durumda. Mendup olan zikrin de diğer amellere üstün olması ihtimali vardır. Mendup zikir de iki anlama gelir. Birincisi: Sevabı en büyük olanı. Bunu ha­dislerden tesbit ederiz. İkincisi: Çokça tekrarlanmsı. Bu da gözlemle tesbit edilir." [222] Fethu'l-Bari'de, Hafız İbni Hacer, Ebu Derda'nin rivayet etmiş olduğu şu hadisle Mücahid'in rivayet ettiği ve mücahidin peşpeşe oruç tutan aralıksız namaz kılan kimse gibi olduğuna dair hadisle cihadın diğer salih amellere üstün olduğunu gösteren öteki hadisleri zikrettikten sonra şöyle der: "Allahu a'lem Ebu Derda hadisiyle diğer hadislerin arası şöyle uyuştu-rulabilir: Ebu Derda hadisinde geçen 'zikrullah' mükemmel anlamdaki zikirdir: Yani dille zikri, zikrin anlamını ve Allah Teala'nın yüceliğini düşünmek şeklindeki kalbî zikirle bir araya getirmektir. Böyle bir zikre ulaşan kişi, böyle şeyleri yapmaksızın kafirlerle çarpışmadan daha üstün olur. Değilse ci­hadın üstünlüğü, sadece dille yapılan zikre nispetledir. Bütün buları yapabil­meyi başaran kimse mesela diliyle, kalbiyle ve tefekkürle zikreden ve namaz kılarken, oruç tutarken sadaka verirken veya küffarla savaşırken hep böyle olan kimse zirveye ulaşmıştır. Doğrusunu ise yüce Allah bilir." Ebu Bekir bin el-Arabî ise şöyle demiştir: "Her salih amelin düzgün olması için mutlaka zikir şart koşulmuştur. Mesela Sadaka verirken veya oruç tutarken kalbiyle Allah'ı zikretmeyen kimsenin ameli mükemmel değildir. İşte bu bakımdan zikir en faziletli amel olmuştur."

 

2949- Ahmed bin Hanbel, Muaz bin Cebel (r.a)'den rivayet etmiştir: "Ademoğlunun yaptığı hiçbir amel, onu Allah'ın azabından kurtarmak­ta zikrullah kadar tesirli değildir."[223]

 

2950-Bezzar, Enes (r.a)'ten şu şekilde rivayet etmiştir: "Rasulullah (a.s)'m ashabı şöyle dedi: "Biz, Hz. Peygamber (a.s)'in yanında iken kendimizde sevdiğimiz haller görürdük. Çoluk çocuğumuzun yanma dönüp onlarla haşır neşir olunca, halimizi beğenmezdik."Bunu Hz. Peygamber (a.s)'e anlattılar. O zaman: "Yalnız başına iken de benim yanımda iken olan haliniz üzre devam etseniz, melekler sizinle ka­natlarıyla tokalaşırlardı. Ama insanın bir anı bir anma uymaz," buyurdu."[224]

 

2951-MüsIim, Hanzele bin Rebi' (r.a)'den rivayet etmiştir: "Rasulullah (a.s)'in huzurundaydık. Bize Cehennem'i anlattı. Sonra eve geldim. Çocuklarla gülüp oynadım, hanımla oynaştım. Dışarı çıktım. Hz. Ebu Bekir (r.a)'e rastladım ve durumu anlattım. "Ben de senin dediklerini yaptım?" dedi. O sırada Rasulullah (a.s)'a rastladık. Dedim ki: "Ya Rasulallah (a.s), Hanzele nünafık oldu." "Allah, Allah!..." buyurdu. O'na durumu anlattım. Bunun üzerine Hz. Ebu Bekir (r.a): "Onun yaptıklarını ben de yaptım," dedi. Resulullah (a.s): "Hanzele, insanın bir anı bir anma uymaz. Kalblerimiz hep o anlatış anındaki gibi olsaydı, melekler sizinle tokalaşırlardı, hattâ yolda - belde size selam verirlerdi," buyurdu."[225]

 

Bir Açıklama

 

"Hanzele münafık oldu": Yani münafık olmaktan korktu. Çünkü Hz. Pey­gamber (a.s)'in huzurunda murakabe, tefekkür ve ahirete yönelmesi saye­sinde korkmuş, huzurundan çıkınca ise hanımıyla, çocuklarıyla ve dünyalık teminiyle meşgul olmuştu. Münafıklığın aslı, gizlediği şerrin tersini sergile­mektir. Hanzele (r.a) bu durumun bir münafıklık olmasından koktu. Ama Hz. Peygamber {a.s) onlara bunun münafıklık olmadığını ve ol hal üzre devam et­mekle mükellef olmadıklarını bildirdi. [226]

 

2952-Tirmizi, Enes (r.a)'den rivayet etmiştir: "Rasulullah (a.s) şöyle buyurdu: "Allah Teala şöyle buyuruyor: "Beni herhangi bir gün zikredeni veya benden herhangi bir yerde korkanı Cehennem'den çıkarın."[227]

 

2953- Ebu Davud, Hz. Aişe (r.a)'den rivayet etmiştir: "Rasulullah (sas) buyurdu ki: "Kabe'yi tavaf, Safa ile Merve arasında sa'y ve Şeytan taşlama, zicrüllah (Allah'ı zikretmek) için konuldu." Ebu Davud'un rivayeti de böyledir. Tirmizi'nin bir rivayetinde [228] ise Resulullah (a.s)şöyle buyurmuştur: "Şeytan taşlama ile Safa ve Merve arasında sa'y, zikrulah gerçekleş­tirmek için vaz' olunmuştur." Hâkim "Başka bir şey için değil," şeklinde bir eklemede bulunmuştur. [229]İbni Huzeyme'nin rivayetinde ise; "Başka bir şey için değil," diye geç­mektedir. [230]

 

2954- Müslim, Hz. Aişe (r.a)'den şu şekilde rivayet etmiştir: "Rasulullah (a.s) her hali üzre Allah'ı zikrederdi."[231]

 

2955-Ahmed bin Hanbel, Ebu Said (r.a)'den merfu olarak şu şekilde rivayet etmiştir:

"(İnsanlar) "Deli" diyecek kadar Allah'ı çok zikredin."[232]

 

ZİKRİN FAYDALARI

 

îbni Kayyim, kitabında [233] zikrin 79 faydasını saymıştır. Bu faydalar şunlardır:

1. Zikir; Şeytan'i kovar, kaçırır ve kırar.

2.  Allah Teala'yı razı eder.

3. Kalbten endişe ve gamı giderir.

4. Kalbe ferah, sevinç ve huzur verir.

5. Kalbi ve bedeni güçlendirir.

6. Yüzü ve kalbi nurlandinr.

7. Rızkı çeker.

8. Zikredene heybet, tatlılık (şirinlik) ve güzellik verir. 

9. Kula Allah'ı, Allah'a kulu sevdirir.

10.  Müslümanı, Müslüman kardeşlerine sevdirir.

11. Murakabe duygusunu ve ihsan makamını kazandırır.

12. Tekrar tekrar Allah'a yöneltir.

13.  Allah (c.c)'a yakınlığı sağlar.

14. Marifetullah'a ulaştırır.                        :

15.  Allah'tan korkutup sakındırır yüceliğini hissettirir.

16. Zikreden zakir, Allah tarafından zikredilenlerden olur.

17. Kalbi canlandırır ve kalbe huzur verir.

18. Zikir kalbin ve ruhun gıdasıdır.

19. Hataları silip yok eder.

20.  Allah'la ünsiyet peyda eder.

21. Kulla Rabbi arasındaki tanışmazlığı giderir.

22.  Sertliğin gitmesine sebep olur.

23. Dünyada da, ahirette de Ulah'ın azabından kurtarır.

24.  Sekinetin inmesine, rahmetin kuşatmasına ve zikredeni meleklerin1 sarıp sarmalamasına sebep olur.  \

25.  Dilin gıybetten, koğuculuktan ve bütün dil âfetlerinden geri durmasına sebep olur.

26. Zikir meclisleri melaike meclisleridir.

27.  Zikir, zikredeni ve zikredenle birlikte oturanı mesut eder.

28.  Kul, zikir sayesinde kıyamet günü hasretten çıkar.

29.  Zikirle ağlama bir araya gelirse, kıyamet günü Allah Teala'nın gölge­lendirmesine sebep olur.

30.  Zikirle meşgul olmak, kul istemese de zahiri ve batim ilahi lütuflara sebep olur.

31. Faziletinin büyüklüğüne rağmen en kolay ibadettir.

32. Cennet fidanıdır.

33. Diğer bir çok amele verilmeyen ecir ve sevap zikre verilir.

34.  Kendisini zikredene Allah Teala, onu fazlından unutmayacağına ga­ranti vermiştir.

35. Zikir insanın her halükarda yapması mümkün olabilen bir ibadettir.

36. Zikir, zakirin hakla batılı ayırdetmesini sağlar.

37. Zakir, dünya'da da bir nur, ahirette de bir nur üzredir.

38. Zikir, velilik fermanı, Allah'a gidiş yolunda özün özüdür.

39. Kalbin sadece zikrin giderebileceği ihtiyaçları vardır.

40.  Zikir kalbi tamamen Allah'a yöneltir, Alah'tan gayrisinin etkilerini ve Allah'tan gayrisi sebebiyle meydana gelen dağınıklığı giderir. Aynı zamanda kalbten gaflet ve uyuşukluğu yok eder.

41.  Zikir   salikler paçaları sıvadığı anlarda marifet meyveleri veren bir ağaçtır.

42. Zikir, insanı Rabbine yaklaştırır ve Rabbi onunla birlikte olur.

43.  Zikir, köle azad etmeye, malını infaka ve Allah yolunda süvarilere at temin etmeye denktir.

44. Zikir, Allah yolunda kılıçla savaşmaya denktir.

45. Zikir, şükrün başıdır.

46.  Allah katında en değerli muttaki kimseler, dili ile Allah'ı zikreden salih kimselerdir.

47.  Zikir, kalb kasvetini (katılığını) giderir.

48.  Allah'ın nimetlerini çekmekte, intikamını savuşturmakta zikir gibisi yoktur.

49. Zikir, Allah'ı ve meleklerini zikredene salavat getirtir.

50.  Dünyada zikir meclisleri cennet bahçeleridir. Zikir meclislerinde bulu­nan kimse, ahiret kokuları koklanan dünya Cennetlerîndendir. Zikir meclisle­rinde bulunuşu sebebiyle melekler de onunla oturur. Hattâ Allah o kuluyla meleklerine öğünür.

51.  Zikre devam eden Cennet'e gülerek girer. %

52. Allah'ın dinini tefekkür eden kişi, bütün amellerin zikir için konul­duğunu anlar. Amel işleyenlerin en faziletlileri, o amelleri işlerken en çok zik­redenlerdir. Zikri devam ettirmek nafile ibadetler yerine geçer.

53.   Mali olsun bedeni olsun veya hem mali hem bedeni olsun zikir, nafile ibadetlerin makamına oturur.

54. Zikrullah her halükarda itaate yardımcı olur. Zorluğu ve güçlüğü kolay­laştırır, meşakkatleri hafifletir.

55. Zikir, zakire maddî ve manevî güç verir.

56.  Zikredenler, Allah'a ve Cennetlerine en çabuk gidenlerdir.

57.  Zikir, kulun Rabbin dostu olmasına sebeptir.

58. Cennefteki köşkler zikirle inşa olunur.

59. Cehennem'den zikirle korunulur.

60.  Melekler zakire istiğfar ederler (bağışlanmasını dilerler).

61. Yeryüzündeki her şey Allah'ı zikredenle sevinir ve şenlenir.

62. Zikir, kul için münafıklıktan emandır.

63. Zikrin hiçbir şeye benzemeyen bir kalbî tadı vardır.

64. Zikir yüze dünyada bir güzellik, ahirette ise bir nur giydirir.

65.  Çok zikredenin kıyamet günü şahidleri çok olur.

66.  Zikir, dünyadan, Şeytanlardan ve sıkıntılardan koruyucu bir kalkandır.

67.   Allah'ın ismini ve sıfatlarını zikretmekle insan emir ve yasakla karşılaştığı anda Allah'ı hatırlar.

68. Zikir, Allah Teala'ya zımnî bir duadır. Ve bunlar gibi daha pek çok yararı vardır[234]

 

DUA’NIN FAZILETI BAZI HUKUMLERI VE ADABI

 

2956-Tirmizi, Nu'man bin Beşir (r.a)'den rivayet etmiştir:  "Rasulullah (a.s) şöyle buyurdu: "Dua, ibadettir." Sonra şu ayeti okudu: "Râbbimiz buyurdu ki: "Bana dua edin, duanızı kabul edeyim. Bana kul-, luk etmeğe tenezzül etmeyenler aşağılık olarak Cehennem'e girecekler­dir[235] Bir rivayette ise [236]şöyle geçmektedir: "Dua, ibadetin ta kendisidir. Rabbiniz: "Bana dua edin, duanızı kabul edeyim," buyurmuştur."[237]

 

Bir Açıklama

 

Yüce Allah'ı ve sıfatlarını tanımak, mükellefe yüklenen en yüce sorumlu­luktur. İnsan için kulluk makamının en yüce makam oluduğunu tanımak, işte bu teklifin özüdür. Dua da, insanın muhtaçlığını ve Allah (c.c)'a kulluk maka­mında oluşunun itirafını gösteren en yüce görüntü olduğu gibi, Allah'ın varlı­ğını, sıfatlarını bu yüce sıfatlara ve güzel isimlere sahip oluşunu ameli bir ik­rar, kabullenme ve itiraftır. Gerek bundan gerekse başka sebeplerden dolayı dua etmek bir ibadettir. Ancak bu, duadan başka şeylerin ibadet kapsamına girmesine engel değildir ve ibadet bağlamında duanın önemine dair bir açık­lamadır. Avnu'l-Mabud'da şöyle denmektedir: "Dua, ibadettir. Yani Allah'a yönelişi ve Allah'tan gayrisinden vaz geçişi göstermesinden dolayı ibadet olarak isimlendirilmeye layık gerçek bir ibadet­tir. Çünkü dua eden kişi, kulluğun gereğini yerine getirerek, Rabbin hakkını kabullenerek, var etme nimetini bilerek, istenene uymak ve saadete ulaş­makta medet talep ederek sadece Allah'tan ümit eder ve O'ndan korkar."[238] Mirkat'te de böyle geçer.

 

2957- Ahmed bin Hanbel, Ebu Hureyre (r.a)'den rivayet etmiştir: "Rasulullah (a.s) şöyle buyurdu: "Allah'a göre duadan daha değerli bir şey yoktur."[239]

 

2958- Ebu Ya'lâ, Enes (r.a)'ten rivayet etmiştir: "Enes, Rasulullah (a.s)'in şu hadisi irad ettiğini bildirdi: "Allah Teala; "Ben, kulumun beni zanettiği gibiyim. Bana dua ettiğindi onunla beraberim," buyurdu."[240]

 

2959-Bezzar, Enes (r.a)'in şöyle söylediğini rivayet etmiştir: "Hz. Peygamber (a.s) hastalıklı bir topluluğa uğradı da; "Bunlara ne oj yor da Allah'tan afiyet dilemiyorlar?" buyurdu."[241]

 

2960-Ebu Ya'lâ, Ebu Hureyre (r.a)'den rivayet etmiştir: "İnsanların en cimrisi; selam vermekte cimrilik eden, insanların en aci-zi; ise dua etmekten aciz olandır."[242]

 

2961-Ahmed   bin   Hanbel, Ebu Hureyre (r.a)'den veya Ebu Said (r.a)'den (Ameş şekketmiştir) rivayet etmiştir:

"Rasulullah (a.s) şöyle buyurdu: "Allah Teala'nın her gün ve gece azad ettikleri vardır. Onlardan her ku­lun kabul olunmuş bir duası vardır."Bir rivayette de Cabir şöyle aktarmıştır: "Rasulullah (a.s) buyurdu ki: "Allah Teala'nın Ramazan ayında her gün ve gece Cehennem'den azad ettikleri vardır. Her Müslümanm kabul edilecek bir duası vardır." [243]

 

2962-Tirmizi, Selman el-Fârisî (r.a)'den rivayet etmiştir: "Rasulullah (a.s) şöyle buyurdu: "Kazayı ancak dua savuşturur. Ömrü de ancak iyilik uzatır."[244]

 

Bir Açıklama

 

Allah (c.c)'ın ilminde değişikliğe uğramayacak şeyler vardır. Levh-i mah-fuz'da da değişmeyecek ve bozulmayacak şeyler vardır. Değişiklik ve bozul­ma, ancak kulların ilmine nispetle mümkündür. Ömrün uzaması veya kazanın savuşturulması, meleklerin elindeki sahifelere göre düşünülebilir. Hadiste geçen ömrün uzaması vaya kazanın savuşturulması buna göre değerlendirilir. Alimlerden, ömrün uzamasından maksadın, Ömrün bereketlen-dirilmesi olduğu kanaaatinde olanlar vardır. Feyzu'l-Kadîr'de şöyle denmiştir: "Rasulullah (a.s) burada kaza derken, kulun dua etmesine göre takdir edilmiş şeyi kasdetmiştir. "Ömrü ise ancak iyilik uzatır": Yani iyilik yapmazsa, kısalacak olan ömrü olur. Veya ömrün uzamasın­dan, ömrün bereketinin artmasını kasdetmiştir. İlk yoruma göre dua ve iyi­lik, iyi ve kötü adam olma sebeplerinden birer sebeptir. Onların da takdir edilmiş olduğunda şüphe yoktur."[245] Kadı ise şöyle demiştir. "Daha Önce kazanın iki türlü olduğunu görmüştük: Savuşturulması mümkün olmayan kesin kaza ve engellenebilir, muallak kaza meydana ge­lecektir. Bu şöyledir: Allah Teala herhangi bir engelle savuşturulmazsa bir şeyi takdir edebilir. O engel gerçekleşirse, bu da yine takdir olunmuş bir ka­derdir. Kazadan maksat, başa gelmesinden korkulan, öncülleri ve belirtileri gözükmüş kötülük ve fitnelerdir. Hayır yapmaya muvaffak kılınmış kul, ondan korunmak suretiyle ilahi kaza savuşturulur. Eğer kul o hayrı yaparsa, o belanın başına gelmesinden korunur. Dolayısıyla kulun duası, başa ge­leceği sanılan ve beklenen belayı savuşturan bir şey gibi olur." İmam Nevevi, Ezkar'da şöyle der: "Gazali; "kazayı savuşturacak bir şey yoksa, o halde duanın faydas dir? denirse, haberiniz olsun ki, dua ile belanın savuşturulması da u*-*-demiştir." [246]

2963-Nesai  dışında bir grup muhaddis, Ebu Hureyre (r.a)'död şekilde rivayet etmişlerdir: "Rasulullah (a.s) şöyle buyurdu: "Acele etmediği sürece, sizden herhangi birinizin duası kabul olum ir aceleci) der ki:Rabbime dua ettim de duamı kabul buyurmadı." Müslim'in kaydettiği bir başka rivayette ise Allah Rasulü (a.s) şöy yurmuştur:

"Günah bir şeye ve akrabalık ilişkilerini kesmek için dua etmedi! ;ç acele etmedikçe, kulun duası kabul olunur durur.""Ya Rasulullah (a.s) acele etmek nasıl olur?" denildi."Dua eden şöyle der: "Dua ettim, dua ettim de, duamın kabul edildiğini görmedim." İşte o anda yorulup duayı bırakır." [247]Tirmizi'nin kaydettiği bir rivayette de şöyle geçer: "Rasulullah (a.s) şöyle buyurdu: "Allah'a dua edip de duası kabul olunmayan hiçbir kul yoktur. Ya he­men karşılığı dünyada verilir, ya da ahirette (verilmek üzere) depolanır, bi­riktirilir. Ya da dua ettiği kadarıyla günahlarına keffaret sayılır. (Tabii) bir günah için, akrabalık ilişkilerini kesmek için dua etmedikçe veya acele et­medikçe..." "Ya Rasulullah (a.s), nasıl acele eder ki?" dediler. "Rabbime dua ettim de kabul etmedi," der," buyurdu." Yine Tirmizi'ye ait bir başka rivayette ise şöyle demiştir: "Rasulullah (a.s) şöyle buyurdu: "Koltuk altı görülünceye kadar ellerini kaldırıp Allah'tan bir dilek dile­yen (dua) eden hiçbir kul yoktur ki, Allah ona, o dileğini vermesin (mutlaka verir). Ancak acele etmedikçe..." "Ya Rasulallah (a.s), nasıl acele eder ki?" dediler."İstedim, istedim de bana hiçbir şey verilmedi," der", buyurdu." [248]

 

2964-Ahmed bin Hanbel, Ubade bin Samit (r.a)'den rivayet etmiştir: "Rasulullah (a.s) şöyle buyurdu: "Dünya'da Allah'a bir dua edip de Allah'ın duasını kabul etmediği veya dua ettiği kadar bir kötülüğün başına gelmesini önlemediği hiçbir Müslüman yoktur. (Tabii) bir günaha veya akrabalık ilişkilerini kesmeye dua etn1 dikçe..." Cemaatten bir adam: "Öyleyse çok dua ederiz," dedi. Allah Rasulü de: "Allah da çokça kabul eder," buyurdu." Cerrahî "Allah Rasulü  (a.s)'ün Allahu ekseni1 sözünün yorumun "daha çok kabul eder," demiştir.[249]

 

2965- Ruzîn, Cabir (r.a)'den rivayet etmiştir: "Rasulullah (a.s) şöyle buyurdu: "Bir dua edip de Allah'ın istediğini vermediği veya onun için ahirette o isteğinden daha hayırlısını hazırlamadığı yahut ondan o istediği şey kadar bir kötülüğü gidermediği hiç bir Müslüman kul yoktur. Tabii bir günah veya akrabalık ilişkilerini kesmeye dair dua etmedikçe..." Bir rivayette ise şöyle geçer."Bir günaha veya akrabalık ilişkilerini kesmeye dair dua etmedikçe, Allah'a dua edip de Allah'ın istediğini vermediği veya istediği kadarlık bir kötülüğün başına gelmesini önlemediği hiç bir kimse yoktur." [250]

 

2966- Ahmed bin Hanbel, Ebu Said el-Hudri (r.a)'den şu şekilde ri­vayet etmiştir: "Hz. Peygamber (a.s) şöyle buyurdu: "İçinde günah ve akrabalık ilişkilerini kesmeyen bir dua sahibi hiçbir Müslüman yoktur ki, Allah o duası sebebiyle ona şu üç şeyden birisini ver­memiş olsun: Ya duasını hemen kabul eder, ya ahirete saklar, ya da ondan duasında istediği şey kadar bir kötülüğü önler." "Öyleyse çok dua ederiz," dediler. (Resulullah (a.s) da: "Allah da çokça kabul eder," buyurdu." [251]

 

Bir Açıklama

 

Bu iki nassta gelen haberlere göre Allah Teala'nın; "Rabbin, bana dua edin, duanızı kabul edeyim," buyurdu," ayetini şöyle anlarız:dua, muhakkak kabul edilecektir. Ama kabul ediliş türü, ilahi iradeye yani Allah'ın dilemesine bağlıdır. Ya derhal verilir ya ertelenir ya da bir kötülüğü önler.

 

2967-Buhari ve Müslim, Ebu Hureyre (r.a)'den rivayet etmişlerdir: "Rasulullah (a.s) şöyle buyurdu: "Rabbimiz her gece, gebenin son üçte birlik bölümü kalınca, dünya se­masına inip; "Bana kim dua ederse, duasını kabul ederim, benden kim is­terse veririm, Benden kim bağışlamamı isterse bağışlarım," buyurur." Müslim'e ait bir rivayette ise Rasulullah (a.s) şöyle buyurmuştur: "Yüce Allah bekler, gecenin ilk üçte birlik bölümü geçince en yakın semâya inip tan yeri ağarana kadar: "Yok mu istiğfar eden, yok mu tevbe den, yok mu dua eden?" der." [252]: Bir başka rivayette de şöyledir [253]: "Gece yarısı veya üçte ikisi geçince, Allah Tebareke ve Teala en yakm se maya inip sabah oluncaya kadar: "Yok mu isteyen; verilsin, yok mu dua eden; kabul olunsun, yok rm istiğfar eden; bağışlansın," der." Yine Müslim'e ait bir başka rivayette [254] şöyle der: "Allah Teala her gece/gecenin ilk üçte biri geçince inip: "Ben Melik'im, ben Melik'im, Kim ki bana dua eder..." şeklinde hadisi sonuna kadar rivayet etmişlerdir. Rasulullah (a.s) bu rivayette "Fecir ağa-rıncaya kadar..." buyurmuştur." Yine Müslim'in kaydettiği benzer bir rivayet de şöyledir: [255] ;. "Sonunda şöyle geçer:"...Sonra, yoksul ve zalim olmayana (Allah) kim borç verir?" buyukr. Bir rivayette de aynısı geçmektedir.[256] Bu başka rivayette ise şöyle denilir: "...Sonra Allah Tebareke ve Teala ellerini açıp; "Kim borç verecîk... der." [257]

 

Dersler Ve Öğütler

 

Fethu'l-Bârî'de [258]şöyle denmektedir: "İnmenin anlamı konusunda şu görüşlere göre ihtilaf edilmiştir:

1. Bazıları da bu konuda gelen hadislerin hepsini reddetmişlerdir. Bun-larsa Hariciler ve Mu'teziledir.

2. Bu bir inatçılıktır. Şayan-ı hayerttir ki, bunlar Kur'an'daki benzeri ifadeleri tevil ederek hadislerdekini inkar etmişlerdir. Ya cahilliklerinden, ya da inatlarından...

3.Bazıları da İcmali imanla inanarak, Allah Teala'yı keyfiyetten (nicelik) ve teşbihten (benzetmede bulunmaktan) tenzih ederek nassları geldiği şekilde icra etmişlerdir. Bunlarsa selefin cumhurudur. Bu görüşü Beyhakî ondan başka dört imam iki Süfyan, iki Hammad, Evzaî, Leys ve diğerleri nakletmişlerdir.

4. Bazıları da Arapça'da kullandığı biçimde tevil etmişlerdir.

5. Bazıları da neredeyse bir çeşit tahrife yol açacak şekilde te'vilde bulun­muş ve aşırıya kaçmışlardır.

6. Bazıları da Arapça'yı kullanarak te'vili yakın olanla uzak olanın arasmı ayırdetmişler ve bazısını tevil edip bazısını Allah'a havale etmiş­lerdir. Bu görüş İmam Melik'ten aktarılmıştır. Müteahhirin alimlerden İbni Dakîk el-İd'de bu kanaattedir." Beyhakî şöyle der: "En doğrusu, keyfiyetsiz (nasıldır, nicedir diye kurcalamadan) iman et­mek, neyin kastedildiğine dair konuşmamaktadır. Ancak bu sâdıktan yani Hz. Muhammed (a.s)'den gelmiştir deyip ona havale etmektir. Ulemanın belli bir te'vilin gerekmediğine dair ittifakları buna bir delildir. O zaman meseleyi Allah'a ve Rasulü'ne havale etmek en doğrusudur." İmam Nevevi ise şöyle der: "Bu hadis, Cenab-ı Hakk'm sıfatlarına dair hadislerdendir. Bu konuda alimler iki meşhur görüşe sahiptir: Birincisi: Selefin cumhuruna ve bazı kelamcılara ait görüşlerdir. Yani: Bunun Allah Teala'ya lâyık şekilde hak olduğuna imam edilir; maksat, bize malum olan zahiri tarafı değildir, te'vili hususu da konuşulmaz. Tabii Allah Teala'nın yarattıkların özelliklerinden yer değiştirmeden, hareketten ve yaratıklara has diğer adlandırmalardan münezzeh olduğuna inanarak. İkincisi ise kelamcüarm çoğunun ve seleften bir grubun görüşüdür. O da şudur: Yerine göre layık olduğu biçimde te'vil edilir. Buna göre bu hadisi iki şekilde te'vil etmişlerdir. 1. Malik bin Enes (r.a)'in ve başkalarının te'vilidir. Hadisin anlamı, Allah'ın rahmeti ve emri veya melekleri iner demektir. Nitekim adamları, Sultanın emriyle yaptıkları zaman 'Sultan yaptı,' denir. 2. Bu bir istiaredir. Anlamı da, dua edenlere dualarını kabul buyurup lüt­federek yöneldi demektir." [259]Hadisten maksat, insanı o vakitte duaya teşvik etmektir. Görüşlerden, Cenab-ı Hakk'ı layık olmadığı şeylerden tenzih ederek haber verilen şeyin var olduğuna dair olanım kabul ederiz. Yani Beyhakî'nin görüşünü tercih ederiz. Yine Hafız İbni Hacer bu konuda şunları söylemiştir. "Bu bâbda yer alan hadiste bazı faydalar ve hikmetler vardır:  1.  Vitir namazını geciktirmek fazilettir. Yalnız uyanabileceğin e emin olan kimse hakkında böyledir. 2.  Dua etmek ve istiğfarda bulunmak için gecenin sonu en efdal vakittir. Allah Teala'nın "Seherlerde istiğfar edenleri de (Allah onları da görür)..."[260] ayeti de buna göstermektedir. O vakitte dua kabul olunur. 3- Bazı dua edenlerin dualarının kabulülünün gecikmesi bu hadisle çelişmez. Çünkü gecikme sebebi, dua şartlarından bir şartta eksiklik ol­masıdır. Mesela yenilenlerde, içilenlerde ve giyilenlerde bir sakınca olması gibi. Yahut dua edenin acele etmesi veya bir günah, ya da akrabalık ilişkilerini kesmek için dua etmesi de duanın kabul edilmeyiş sebeplerin­dendir. Ya da dua kabul edilir de kulun menfaati gereği ya da Allah Tea­la'nın dilediği bir şeyden dolayı istenenin gerçekleşmesi gecikebilir."[261]

 

2968-Ahmed bin Hanbel, Ebu Hureyre (r.a)'den rivayet etmişir: "Rasulullah (a.s) şöyle buyurdu: "Gecenin üçte biri kaldı mı Allah Azze ve Celle en yakın semaya iner ve tan yeri ağarana dek: "Bana kim dua eder ki; kabul edeyim, bana kim istiğfar getirir (bağışlan­masını diler) ki; bağışlayayım, benden kim rızık ister ki; rızık vereyim ve kim benden uğradığı bir zararı gidermemi diler ki; zararını gidereyim," bu­yurur."[262]

 

2969-Taberani, Osman bin Ebu'I-Âs es-Sakafi (r.a)'den şu şekilde ri­vayet etmiştir: "Gece yansı gökyüzü kapıları açtırılıp bir tellal şöyle çağırır: "Dua eden var mı, duası kabul edilsin. İsteyen var mı, isteği verilsin. Sıkıntı da olan var mı, sıkıntısı giderilsin. Herhangi bir dua edip de Allah Teala'nın duasını kabul etmediği hiçbir Müslüman kalmayacaktır. Apış arasıyla para kazanan zinakâr kadm veya zâlim öşürcü müstesna..."[263]

 

2970- Tirmizi, Ebu Umâme el-Bâlilî (r.a)'den rivayet etmiştir: "Denildi ki: "Ya Rasulallah (a.s), hangi dua daha iyi duyulur?"  "Gecenin sonunun tam ortasında ve farz namazların arkasından pil an," buyurdu."[264]

 

2971-Taberani, İbni Ömer (r.a)'den şu şekilde rivayet etmiştir: "Bir adam Rasulullah (a.s)'a: "Gecenin hangi vaktinde dualar hemen kabul edilir?" diye seslendi "Gece sonunun tam ortasında," buyurdu."[265]

 

2972-Ebu Davud, Sehl bin Sa'd (r.a)'dan rivayet etmiştir: "Rasulullah (a.s) şöyle buyurdu: "İki dua reddolunmaz veya çok az reddolunur-: Ezan okunurk savaş anında (iki taraf) birbirine girdiğinde (yapılan dua)." Muvatta'da yer alan rivayette [266] ise şöye buyurmuştur: "Gökyüzü kapılarının açıldığı ve dua edenin duasının çok az reddedil­diği iki vakit vardır: Namaz için ezan okunurken ve Allah yolunda (savaşmak için) Saf tutulmuşken." [267]                        

 

2973-Müslim, Ebu Hureyre (r.a)'den rivayet etmiştir: "Allah Rasulü (a.s) şöyle buyurdu: "Kulun, Rabbi Azze ve Celleye en yakın olduğu an, secde ederkenki hali­dir. O halde (secdede iken çok dua edin.)"[268]

 

Bir Açıklama

 

İmam Nevevi şöyle demiştir: "Allah Rasulü'nün; "Kulun, Rabbi Azze ve Celle'ye en yakın olduğu an, secde ederkenki halidir. O halde (secdede iken), çok dua edin," sözünün an­lamı, Rabbinin rahmetine ve lûfuna en yakın olduğu an, demektir. Hadiste secde halinde iken dua etmeğe teşvik vardır. Ayrıca secde; kı­yamdan da namazın diğer rükünlerinden de daha üstündür, görüşünde olan âlimler için delil vardır. Bu birinci görüştür. Bu konuda iki görüş daha bulunmaktadır, ikinci görüşe göre: Kıyamı uzatmak daha faziletlidir. Üçün­cü görüşe göre ise; secde ile kıyam birbirine denktir." [269]

 

2974-Tirmizi, Amr bin Abese (r.a)'den rivayet etmiştir: "Amr, Rasulullah (a.s)'in şöyle söylediğini duymuştur:

"Kul, Rabbine en çok, gecenin son üçte birinde namaz kılmağa kalktı­ğında secdede iken yakındır. O anda Allah'ı zikredenlerden olmaya gücün yetiyorsa ol." Tirmizi'nin rivayetinde ise Resulullah (a.s) şöyle buyurmuştur: "Kulun Rabbine en yakın olduğu an, gecenin sonunun tam ortasıdırj Gücün yeterse..." Hadis bu şekilde devam ediyor.[270]

 

2975- Tirmizi, Ebu Hureyre (r.a)'den rivayet etmiştir: "Rasulullah (a.s) şöyle buyurdu: "Allah Teala'nm bela ve sıkıntılar anında duasını kabul etmesi her sevindirirse, rahatta iken çok dua etsin."[271]

 

2976-Ahmed bin Hanbel, Ebu Hureyre (r.a)'den rivayet etmiştir: "Rasulullah (a.s) şöyle buyurdu. "Facir (kötü) bile olsa, fücuru (kötülüğü) kendine ise, mazlumun duam kabul olunur."[272]

 

2977-Tirmizi, Ebu Hureyre (r.a)'den rivayet etmiştir:"Rasulullah (a.s) şöyle buyurdu: "Üç kimsenin duası red olunmaz: Oruçlununki oruç açarken, adaletli yöneticininki ve (bir de) mazlumun duası. Allah mazlumun duasını bulut­ların üstüne yükseltir ve o dua için gökyüzü kapılan açtırılır. Allah Teala da: "İzzetime andolsun ki, bir süre sonra da olsa sana yardım edeceğim," buyurur." Bir başka rivayette de şöyle yer alır: "Üç dua kabul edilir, kabul edileceğinde şüphe yoktur: Mazlumun duası, yolcunun duası va babanın çocuğuna duası."[273] Ebu Davud ise ikinci bir rivayet daha kaydetmiştir: "Babanın duası, yolcunun duası ve mazlumun duası." [274]

 

2978- Muvatta dışında Kütüb-i Sitte imamları, Abdullah bin Abbas (r.a)'dan rivayet etmişlerdir: "Rasulullah (a.s) Muaz'ı Yemen'e vali gönderdiğinde şöyle buyurdu: Mazlumun duasından sakın. Çünkü onunla Allah arasında perde yoktur."[275]

 

2979 -Müslim, Ebu Derda (r.a)'dan şu şekilde rivayet etmiştir: "Ebu Derda Rasulullah (a.s)'m şöyle dediğini duymuştur: "(Müslüman)   kardeşinin   arkasından   (gıyabında)   dua  eden   hiçbir Müslüman yoktur ki, bir melek: "Sana da bir o kadarı," demesin."Ebu Davud'un rivayetinde ise Rasulullah (a.s) şöyle buyurmuştur: "Kişi, gıyabında kardeşi için dua ettiğinde, melekler: "Âmîn, sana da o kadarı," derler."[276] Müslim'e ait bir başka rivayet de şöyledir: "Safvan bin Abdullah bin Safvan şöyle anlatıyor: "Şam'a geldim ve Ebu Derda'nm evine gittim. Onu evde bulamadım. fivde Ümmü Derda vardı. "Bu sene hacetmek mi istiyorsun?" dedi. "Evet," dedim. "Bize hayır dua et. Çünkü Hz. Peygamber (a.s) şöyle derdi: "Müslüman kimsenin kardeşine gıyabında duası kabul olunur." Yanı başında görevli bir melek vardır. Kardeşine her hayır dua edişinde, onunla görevlendirilmiş melek; "Âmîn,[277] sana da bir o kadarı," der." [278] Çarşıya çıktım. Derken Ebu'd-Derda'ya rastladım. Hz. Peygamber 'den aktararak bana aynısını söyledi. "[279]

 

2980-Bezzar, Enes (r.a)'den rivayet etmiştir: "Rasulullah (a.s) şöyle buyurdu: "Kişi, kardeşinin arkasından dua etti mi, melekler; "Âmîn, sana da bir o kadar," derler."[280]

 

2981-Ebu  Davud, Mâlik bin Yesar es-Sükûtî (r.a)'den şu şekilde ri­vayet etmiştir: "Rasulullah (a.s) şöyle buyurdu: "Allah (c.c)'tan istediğiniz zaman, avuç içlerinizle isteyin, el üstüyle iste­meyin."[281]

 

2982-Taberani, Ebu Bekre (r.a)'den §u şekilde rivayet etmiştir: "Rasulullah (a.s) şöyle buyurdu:

"Allah'tan avuç içlerinizle isteyin, el üstüyle istemeyin."[282]

 

2983- Ebu Davud, İbni Abbas (r.a)'den rivayet etmiştir: "Resulullah (a.s) şöyle buyurdu: "Dua şudur: Ellerinizi omuzların hizasına veya oraya yakm bir yük­sekliğe kaldırman. İstiğfar da şudur: Bir parmağınla işaret etmen. İbtihal (Yalvanp yakarma) ise şöyledir: İki elini birlikte uzatman."[283]

 

2984-Buhari, Enes bin Mâlik (r.a)'den rivayet etmiştir: "Rasulullah (a.s) ellerini öyle kaldırdı ki, koltuk altlarını gördüm."[284]

 

 2985- Ahmed bin Hanbel, Hz. Aişe (r.a)'den rivayet etmiştir:

"Rasulullah (a.s) dua ederken ellerini öyle kaldırıyordu ki, ellerini kaldırışından dolayı O'nun adına ben yorulup usanıyordum."[285]

 

2986-Ebu Davud, Selmani Farisi (r.a)'den şu şekilde rivayet etmiştir: "Rasulullah (a.s) şöyle buyurdu: "Rabbiniz haya sahibidir ve cömerttir. Kulu, ellerini O'na kaldırdı|[286].

                                        ..



[1] Kamer Suresi: 48-49

Müslim (4/2046) 46-Kitâbu'l-Kader, 4-Her şeyin kaderle olduğu babı. Tirmizi ., (51298-299) 48-Kitabu Tefsiri'l-Kur'an, 55-Kamer Suresi babı. Tirmizi; "Bu hadis hasen, sahihtir," demiştir.

Saıd Hava, El EsasFi’s Sunne (hadislerle Ibadet ansiklopedisi), Hikmet Nesriyat Yayinlari: 7/9

[2] Rahman Suresi  suresi ::\tu mı ı

[3] Ahmed bin Hanbel (21357) Mecme'u'z-Zevaid (7/118) Heysemi şöyle söyle­miştir: "Bunu Ahmed bin Hanbel ve Taberani rivayet etmiştir ve Ahmed bin Han-bel'in ravileri, Sahih'te geçen ravilerdir."

Saıd Hava, El EsasFi’s Sunne (hadislerle Ibadet ansiklopedisi), Hikmet Nesriyat Yayinlari: 7/11-12

[4] Rahman Suresi: 62

[5] Furkan Suresi: 70

Saıd Hava, El EsasFi’s Sunne (hadislerle Ibadet ansiklopedisi), Hikmet Nesriyat Yayinlari: 7/12-13

[6] Vakı'a Suresi: 75-82

[7] Vakıa Suresi: 82

Müsiim (1184) 1-Kitâbu'l-İman, 32-"Burç (yıldız) sayesinde bize yağmur yağdı­rıldı," diyenin kâfir olduğunun bildirilmesi babı.         

Saıd Hava, El EsasFi’s Sunne (hadislerle Ibadet ansiklopedisi), Hikmet Nesriyat Yayinlari: 7/ 15-16           

[8] Bkz. Nevevi, Müslim Şerhi (2/60-61)

Saıd Hava, El EsasFi’s Sunne (hadislerle Ibadet ansiklopedisi), Hikmet Nesriyat Yayinlari: 7/15

[9] Hadid Suresi: 16

[10] 2865-Müslim (412319) 54-Kitabu't-Tefsir, 1-Yüce Allah'ın: "İman edenlerin, Allah'ın zikrine ve haktan inene kalplerinin saygı duyacağı vakit gelmedi mi.?" sözüyle il­gili bab.

[11] Hadid Suresi: 27

[12] Hadid Suresi: 28

[13] Hadid Suresi: 28

[14] Nesai (8/231-232) 49-Kitâbu Adâbi'l-Kada, 12-Yüce Allah'ın: "Kimler Allah'ın indirdikleriyle hükmetmezlerse işte onlar kâfirdirler," sözünün yorumu babı. isnadı kuvvetlidir.

Hadid Suresi: 29

Saıd Hava, El EsasFi’s Sunne (hadislerle Ibadet ansiklopedisi), Hikmet Nesriyat Yayinlari: 7/17-20

 

 

[15] Saıd Hava, El EsasFi’s Sunne (hadislerle Ibadet ansiklopedisi), Hikmet Nesriyat Yayinlari: 7/20-21

[16] Buhari (13/372) 97-Kitâbu't-Tevhid, 9-"Allah duyandır, görendir" ayetiyle ilgili bah. Nesai (6/168) 27-Kitabu't-Talak, 32-Zihar babı.

 Mücadele Suresi; 1      

[17] İbni Mace (11666) 10-Kitabu't-Talak, 25-Zihar babı. Hakim (2/481) Kitabu't-Tefsir. Müellif bunun sahih olduğunu söylemiş Zehebi de ona muvafakat etmiştir.

[18] Bu konudaki şer'i hükmü açıklayan âyetlerin sonuna kadar" sözüyle kasdettiği şudur: Yani, Yüce Allah'ın, kadınlarına muzahare yapan erkeklere keffareti farz kıldığını bildiren âyetlerin sonuna kadar. Bunlar da su âyetlerdir:

"Allah, eşi hakkında seninle tartışan ve Allah'a şikâyette bulunan kadının sözünü duydu. Allah sîzin karşılıklı konuşmanızı duyuyordu. Şüphesiz Allah duyandır, görendir. Sizden hanımlarına zihâr yapanlar (bilsinler ki) onlar (hanımları), ken­dilerinin anaları değildirler. Anaları ancak kendilerini doğurmuş olanlardır. On­lar elbette çirkin ve yalan bir söz söylemektedirler. Şüphesiz Allah affedicidir, bağışlayıcıdır. Hanımlarına zihâr yapıp sonra da söylediklerinden dönenler, bir­birleriyle temas etmeden Önce bir köleyi hürriyetine kavuşturmalıdırlar, işte size bununla Öğüt verilmektedir. Allah yaptıklarınızdan haberdardır. Kim (bu imkânı) bulamazsa, yine birbirleriyle temas etmeden önce aralıksız iki ay oruç tutması gerekir. Buna da güç yetiremeyen altmış yoksulu doyursun. Bu, Allah'a ve Pey-gamber'ine iman etmeniz içindir. Bunlar, Allah'ın sınırlarıdır, inkâr edenler için ise acıklı bir azap vardır." (Mücadele Suresi, 1-4)                              

[19] Ebu Davud (2/266-267) Aynı yer.

[20] Ebu Davud (2/267) Aynı yer.

[21] Ebu Davud (2/267) Aynı yer.

[22]Ebu Davud (2/266) Kitabu't-Talak, Ziharla ilgili bab. İsnadı basendir.

Mücadele Suresi: 1-4

Saıd Hava, El EsasFi’s Sunne (hadislerle Ibadet ansiklopedisi), Hikmet Nesriyat Yayinlari: 7/23-26

[23] Ebu Davud (2/267) Kitabu't-Talak, Ziharla ilgili bab. Bu hadis hasendir.

[24] Ahmed bin Hanbel (2/170) Keşfu'l-Estar (3/75) Kitabu't-Tefsir, Mücadele Suresi. Mecme'u'z-Zevaid (7/121-122) Heysemi şöyle söylemiştir: "Bunu Ahmed bin Hanbel ve Bezzar rivayet etmiştir. İsnadı iyidir (ceyyiddir). Çünkü Hammad, Ata bin Saib'den sağlıklı olduğu dönemde hadis almıştır."

 Mücadele Suresi: 8

[25] Mücadele Sureci: 18

Ahmed bin Hanbel (1/350) Keşfu'l-Estar (3174) Kitabu't-Tefsir, Mücadele Suresi. Taberani, el-Mu'cemu'l- Kebir (1217-8) Mecme'u'z-Zevaid (7/122) Heysemi §öyle söylemiştir: "Bunu Taberani rivayet etmiştir ve diğerlerininkinden farklı bir ri­vayetini nakletmiş ve şöyle söylemiştir: "Bunu Ahmed bin Hanbel ve Bezzar ri­vayet etmiştir ve hepsinin ravileri, Sahih'te geçen ravilerdir."

Saıd Hava, El EsasFi’s Sunne (hadislerle Ibadet ansiklopedisi), Hikmet Nesriyat Yayinlari: 7/27-28

[26] Haşr Suresi: 5

Buhari (7/329) 64-Kitabu'l-Meğazi, 14-Nadir oğulları olayı. (8/629) 65-Kitabu't-Tefsir 2-"Her hangi hurma ağacı kestiyseniz..." ayetiyle ilgili bab. Müslim (3/1365-1366) 32-Kitabu'l-Cihad ve's-Seyr, ÎO-Kâfırlerin ağaçlarının kesilmesinin ve yakılmasının caizliği babı. Ebu Davud (3138) Kitabu'l-Cİhad, Düşman toprak­larında (bir şeyleri) yakmakla ilgili bab. Tirmizi (5/408) 48-Kitabu Tefsiri'l-Kur'an, 60-Haşr Suresi babı.

[27] Tirmizi (5/408) AJnı yer.

Saıd Hava, El EsasFi’s Sunne (hadislerle Ibadet ansiklopedisi), Hikmet Nesriyat Yayinlari: 7/29-30

[28] Saıd Hava, El EsasFi’s Sunne (hadislerle Ibadet ansiklopedisi), Hikmet Nesriyat Yayinlari: 7/30-31

[29] Buhari (13/203) 93-Kitabu'l-Ahkam, 49-Kadınlarla bey'at babı. Müslim (3/1489) 33-Kitabu'l-İmare, 21-Kadınlarla bey'atın nasıl olduğu babı. Tirmizi (51411) 48-Kitabu Tefsiri'l-Kur'an, 61-Mümtehine Suresi babı.

 Mümtehine Suresi: 12                                               

[30] Ahmed bin Hanbel (4155). Bunun mana yönünden aslını teşkil eden rivayet Buha-ri'nin Sahih'inde buradaki metinden farklı bir şekilde geçmektedir. Mecme'u'z-Zevaid (71124) Heysemi şöyle söylemiştir: "Bunu Ahmed bin Hanbel rivayet etmiştir ve ravileri sikadırlar."

Saıd Hava, El EsasFi’s Sunne (hadislerle Ibadet ansiklopedisi), Hikmet Nesriyat Yayinlari: 7/33-34

[31] Saff Suresi: 1-3

[32] Tirmizi (51412-413) 48-Kitabu Tefsiri'l-Kur'an, 62-Sajf Suresi babı

Saıd Hava, El EsasFi’s Sunne (hadislerle Ibadet ansiklopedisi), Hikmet Nesriyat Yayinlari: 7/35-36

[33] Cuma Suresi: 11

[34] Müslim, aynı yer.

[35] Müslim, aynı yer.

[36] Buhari (2/422) 11-Kitabu'l-Cumu'a, 38-Cuma namazı sırasında insanların namazı bırakıp dağılmaları halinde imamın ve onunla birlikte kalanların namazlarının geçerli olduğu babı. Müslim (2/590) 7-Kitabu'l-Cumu'a, 11-Yüce Allah'ın: "Bir ticaret veya eğlence gördüklerinde hemen oraya yönelip dağıldılar ve seni ayakta

bıraktılar..." sözüyle İlgili bab. Tirmizi (51414) 48-Kitabu Tefsiri'l-Kur'an,0%   63-Cuma Suresi babı. Tirmizi: "Bu hadis hasen, sahihtir," demiştir.    

Müslim, aynı yer.

Saıd Hava, El EsasFi’s Sunne (hadislerle Ibadet ansiklopedisi), Hikmet Nesriyat Yayinlari: 7/37-38

[37] el-Feth (2/338)

[38] Ebu Davud, Kitâbu'l-Merâsil, no: 62, Şeyh Şu'ayb el-Anâut'un tahkiki.

Saıd Hava, El EsasFi’s Sunne (hadislerle Ibadet ansiklopedisi), Hikmet Nesriyat Yayinlari: 7/38-39

[39] Müslim, sh. 1899

[40] Müslim, aynı yer. Tirmizi (51417-418) 48-Kitabu Tefsiri'l-Kur'an, 64-Münafikun Suresi babı

[41] Buhari (8/648) 65-Kitabu't-Tefsir, 5-Yüce Allah'ın: "Onlar için bağışlanma dik­sen de dilemesen de, onlar için birdir..." sözüyle ilgili bab. Müslim (411998) 45-Kitabu'l-Birr ve's-Sıla ve'l-Adab, 16-Zalim de olsa mazlum da olsa kardeşe yardım etmek gerektiği babı

Saıd Hava, El EsasFi’s Sunne (hadislerle Ibadet ansiklopedisi), Hikmet Nesriyat Yayinlari: 7/41-43

[42] el-Feth (8/497-498)

 

[43] Münafıktın Suresi: 1

[44] Münafıktın Suresi: 4

[45] Münafikun Suresi: 1-8

[46] Buharı (8/644) 65-Kitabu't-Tefsir, 1-''Münafıklar sana geldiklerinde..." ayetiyle ilgi­li bab

[47] Münafikun Suresi: 7

Buharı (8/646) 65-Kitabu't-Tefsir, 3-"Bu, onların iman edip sonra inkâr etmeleri do­lay ısıyladır..." ayetiyle ilgili bab

[48] Tirmizi (5/415, 417) 48-Kitahu Tefsiri'l-Kur'an, 64-1, Münafikun Suresi babı. Tirmi­zi: "Bu hadis hasen, sahihtir" demiştir.

 

[49] Tirmizi (5/415, 416, 417) Aynı yer.

Buhari (8/647) 65-Kitabu't-Tefsir, 4-"Onları gördüğünde cüsseleri hoşuna gider..." ayetiyle ilgili hah. Müslim (4/2140) 50-Kitabu Sıfati'l-Munafikİn ve Ahkâ-mihim

Saıd Hava, El EsasFi’s Sunne (hadislerle Ibadet ansiklopedisi), Hikmet Nesriyat Yayinlari: 7/43-47

[50] el-Feth (81495-496)

Saıd Hava, El EsasFi’s Sunne (hadislerle Ibadet ansiklopedisi), Hikmet Nesriyat Yayinlari: 7/48

[51] Teğabun Suresi: 11

[52] Buhari (81652) Mana yönünden muallak olarak (senedini vermeden) rivayet et­miştir. 65-Kitabu't-Tefsir, 64-Teğabun Suresi. Başkaları bu rivayeti muvassal ola­rak (senedini vererek) rivayet etmişlerdir.

Saıd Hava, El EsasFi’s Sunne (hadislerle Ibadet ansiklopedisi), Hikmet Nesriyat Yayinlari: 7/49

[53] Talak Suresi: 1

[54] Muvatta (2/587) 29-Kitabu't-Talak, 29-Talakla ilgili genel bilgiler babı. 2883-Nesai (6/140) 27-Kitabu't-Talak, 1-Talahn iddetin (temizlik halinin) başlangıcın­da olması gerektiği babı. İsnadı sahihtir

[55] Saıd Hava, El EsasFi’s Sunne (hadislerle Ibadet ansiklopedisi), Hikmet Nesriyat Yayinlari: 7/51-52

[56] Saıd Hava, El EsasFi’s Sunne (hadislerle Ibadet ansiklopedisi), Hikmet Nesriyat Yayinlari: 7/52

[57] Buhari (121343) 90-Kitabu'l-Hiyel, 12-Bir kadının kocasına ve kumalarına karşı isler çevirmesinden hoş karşılanmayanlarla ilgili bab

[58] Tahrim Suresi; 1-4

[59] Nesai (7171) 36-Kitabu Uşreti'n-Nisa, 4-Kıskançlık babı

[60] Buhari (91374-375) 68-Kitabu't-Talak, 8-Yüce Allah'ın: "Allah'ın sana helal kıldığını, niçin (kendine) yasak ediyorsun?" sözüyle ilgili bab. Müslim (211101-1102) 18-Kitabu't-Talak, 3-Talak niyeti taşımadan hanımını kendisine haram eden birinin keffaret vermesinin gerektiği babı. Ebu Davud (3/335) Kita-bu'l-Eşribe, Bal şerbeti içme babı.

Saıd Hava, El EsasFi’s Sunne (hadislerle Ibadet ansiklopedisi), Hikmet Nesriyat Yayinlari: 7/53-56

[61] Taberani, el-Mu'cemu'l-Kebir (11/117) Mecme'u'z-Zevaid (71127) Heysemi söyle söylemiştir:"Bunu Taberani rivayet etmiştir ve ravileri, Sahih'te geçen raviîerdir."

[62] İhni FCfiiir Tehiri   (Ri404\

Nesai (7171) 36-Kitabu Uşreti'n-Nisa, 4-Kıskançlık babı. İsnadı kuvvetlidir

[63] Kesfu'l-Estar (3/76) Kitahu'î-Tefsir, Tahrim Suresi. Mecme'u'z-Zevaid (7/126) Heysemi şöyle söylemiştir: "Bunu Bezzar iki ayrı isnadla rivayet etmiştir. Ayrıca Taberani de rivayet etmiştir. Bezzar'ın Bişr bin Adem el-Asğar dışında kalan ravi-leri, Sahih'te geçen ravilerdir. Adı geçen kişi ise sikadır."

[64] TahrimSuresi:4

[65] Ahzab Suresi; 28-29

[66] Müslim (211113) Aynı yer.

[67] Müslim (2/1105,1106,1107, 1108) Aynı yer

[68] Tahrim Suresi: 5

[69] Nisa Suresi: 83

[70] Buhari (8/657, 658) 65-Kitabu't-Tefsir, 2-"Ey Peygamber! Eşlerinin hoşnutluklarını arayarak, Allah'ın sana helal kıldığım, niçin (kendine) yasak ediyorsun?" ayetiyle il­gili bab. Müslim (2/1108,1109,1110) Aynı yer.

 

[71] Buhari (9/278-279) 67-Kitabu'n-Nikah, 8-Kişinin, kızına kocasıyla ilgili konular­da öğüt vermesi babı. Müslim (211111, 1112, 1113) 18-Kitabu-Talak, 5-Kadın-lardan ayrılıp kenara çekilme ve onları nikâhın devamıyla boşanma arasında mu­hayyer kılma babı. Tirmizi (5/420, 421, 422, 423) 48-Kitabu Tefsiri'I-Kur'an, 66-Tahrİm Suresi babı. Tirmizi: "Bu hadis hasen, sahihtir," demiştir.

Saıd Hava, El EsasFi’s Sunne (hadislerle Ibadet ansiklopedisi), Hikmet Nesriyat Yayinlari: 7/56-68

 

[72] Bkz. el-Feth (91291-293) Nevevi, Müslim Şerhi (10193-94) Cami'u'İ-Usul (2/408)

Saıd Hava, El EsasFi’s Sunne (hadislerle Ibadet ansiklopedisi), Hikmet Nesriyat Yayinlari: 7/68-70

[73] Kalem Suresi: 13

[74] Hakim (2/499)

[75] el-Feth (8/467)

[76] el-Feth (8/508)

Buhari (81662) 65-Kitabu't-Tefsir, l-"Kaba ve bütün bunlardan sonra shyû belir­siz..." ayetiyle ilgili bab.

[77] Kalem Suresi: 42

[78] Buhari (8/663, 664) 65-Kitabu't-Tefsir, 2-"O gün bacak açılır..." ayetimle ilgili hah. Buradaki metin, Buhari'nin ve Müslim'in uzun şekliyle rivayet etmiş olduğu uzun bir hadisin bir parçasıdır.

Saıd Hava, El EsasFi’s Sunne (hadislerle Ibadet ansiklopedisi), Hikmet Nesriyat Yayinlari: 7/71-73

[79] Hakim (2/499, 500)

 el-Feth (8/508

[80] Ayni, (9/234) Ayrıca bkz. Cami'u'l-Usul (2/412)

Saıd Hava, El EsasFi’s Sunne (hadislerle Ibadet ansiklopedisi), Hikmet Nesriyat Yayinlari: 7/73-74

[81] Buhari (8/667) 65-Kitabu't-Tefsir, l-"Sakın ilahlarınızı bırakmayın. Vedd'den, Suva'dan, Yeğus'dan, Ye'uk'tan ve Nesr'den asla vazgeçmeyin" dediler" ayetiyle il­gili bab. *) Söz konusu putların adının geçtiği âyetin meali şöyledir- "Sakın ilahlarınızı bırakmayın. Vedd'den, Suva'dan, Yeğus'dan, Ye'uk'tan ve Nesr'den asla vazgeçmeyin" dediler." (Nuh Suresi: 23) > im*

Saıd Hava, El EsasFi’s Sunne (hadislerle Ibadet ansiklopedisi), Hikmet Nesriyat Yayinlari: 7/75-76

[82] Cin Suresi: 1 (Konuyla ilgili kısım bu surenin 15.   âyetinin sonuna kadardır. -Çe­viren)

[83] Buharı (8/669, 670) 65-Kitabu't-Tefsir, 1-4929 nolu hadis.

[84] Buhari (2/253) 10-Kitabu'l-Ezan, 105-Sabah namazında açıktan okuma babı. Müslim (11331, 332) 4-Kitabu's-Sala, 33-Sabah namazında açıktan okuma babı. Tirmizi (5/426, 427) 48-Kitabu Tefsiri'l-Kur'an, 70-Cin Suresi babı. Tirmizi: "Bu hadis hasen, sahihtir" demiştir.

Saıd Hava, El EsasFi’s Sunne (hadislerle Ibadet ansiklopedisi), Hikmet Nesriyat Yayinlari: 7/77-78

[85] Cin Suresi: 19

[86] Saıd Hava, El EsasFi’s Sunne (hadislerle Ibadet ansiklopedisi), Hikmet Nesriyat Yayinlari: 7/78-79

[87] Müzzemmil Suresi: 3                  

[88] Müzzemmil Suresi: 20

[89] Müzzemmil Suresi: 6

[90] Söz konusu ibareler Müzzemmil suresinin 6. âyetinde geçmektedir. Bu âyetin meali şöyledir: "Gerçekten, gece kalkışı etki bakımından daha kuvvetli ve okuma bakı­mından da daha sağlamdır." (Çevireni

[91] Müzzemmil Suresi: 7

[92] Ebu Davud (2/32) Kitabu's-Sala, Gece ibadetine kalkma hükmünün neshi ve bu ko­nuda kolaylık sağlanması babı.

Ebu Davud, aynı yer. Her iki rivayetin de senedleri hasendir. Bunu Müslim'in Sa-hih'inde geçen bir rivayet te'yid etmektedir. Bu rivayete göre Hakim bin Eflah, Hz. Aişe (r.a.)'ye: "Bana Resulullah (a.s.)'ın gece ibadeti hakkında bilgi ver" dedi. O da: "Müzzemmil suresini okumuyor musun?" diye sordu. (Hakim): "Evet, okuyorum" dedi. (Hz. Aişe r.a.) de şöyle söyledi: "Şanı yüce olan Allah bu surenin başında gece ibadetini farz kıldı. Resulullah (a.s.) ve ashabı bir yıl gece ibadetine kalktılar. Allah onun (o surenin) son kısmını oniki ay boyunca gökte bekletti. Sonuçta bu surenin so­nuyla birlikte yükümlülüğü hafifleten hükmünü indirdi. Artık bundan sonra gece i-badeti farzdan sonra nafile ibadet oldu."

[93] Müzzemmil Suresi: 5

Ebu Ya'la (8/213) Mecme'u'z-Zevaid (71130) Heysemi şöyle söylemiştir: "Bunu Ebu Ya'la rivayet etmiştir ve isnadı iyidir (ceyyiddir)."

Saıd Hava, El EsasFi’s Sunne (hadislerle Ibadet ansiklopedisi), Hikmet Nesriyat Yayinlari: 7/81-82

[94] Müddessir Suresi: 51

[95] Keşfu'l-Estar (3/77) Kitabu't-Tefsir, Müddessir Suresi. Mecme'u'z-Zevaid (71131) Heysemi şöyle söylemiştir: "Bunu Bezzar rivayet etmiştir ve ravileri sikadırlar."

Saıd Hava, El EsasFi’s Sunne (hadislerle Ibadet ansiklopedisi), Hikmet Nesriyat Yayinlari: 7/83

[96] Kıyamet Suresi: 16

[97]  Kıyamet Suresi: 16-17

[98] Kıyamet Suresi: 18

[99] Buharı (8/682) 65-Kitabu't-Tefsir, 2-"Şu halde biz onu okuduğumuzda sen onun oku-, nuşuna uy," ay etiyle ilgili bab

[100] Buhari (1/29) 1-Kitahu Bed'i'l-Vahy, 4-5 nolu hadis. Ayrıca: (131499) 97-Kiîabu't-Tevhid, 43-Yüce Allah'ın: "Onunla beraber dilini oynatma" sözüyle ilgili Bab, Müslim (1/330,331) 4-Kitabu's-Sala, 32-Kur'an okunuşunu dinle  sözüyle il  -Sala, 32-Kur'an okunuşunu dinleme babı.

Tirmizi (5/430) 48-Kitabu TefsirH-Kur'an, 72-Kıyame Suresi babı. Tırmm:  Bu na-dis hasen, sahihtir," demiştir

[101] Kıyamet Suresi: 35

[102] Taberani, eUMu'cemu'UKebir (11/458) Mecme'u'z-Zevaid (7/132) Heysemi söyle söylemiştir: "Bunu Taberani rivayet etmiştir ve ravileri sikadırlar.

Saıd Hava, El EsasFi’s Sunne (hadislerle Ibadet ansiklopedisi), Hikmet Nesriyat Yayinlari: 7/85-87

[103] Nebe Suresi: 34

[104] Buhari (7/148,149) 63-Kitabu Menakıbi'l-Ensar, 26-Cahiliye dönemi babı

Saıd Hava, El EsasFi’s Sunne (hadislerle Ibadet ansiklopedisi), Hikmet Nesriyat Yayinlari: 7/88

[105] Nazİat Suresi; 43-44

Keşfu'l-Estar (3/78) Kitabu't-Tefsir, Naziat Suresi. Mecme'u'z-Zevaid (71134) Heysemi şöyle söylemiştir; "Bunu Bezzar ve Taberani rivayet etmiştir ve Bez-zar'ın ravileri, Sahih'te geçen ravilerdir."

Saıd Hava, El EsasFi’s Sunne (hadislerle Ibadet ansiklopedisi), Hikmet Nesriyat Yayinlari: 7/90

[106] Abese Suresi: 31

[107] Abese Suresi: 27-31

[108] Buhari Sahih'İnde rivayet etmiştir. Hakim (2/514)

Saıd Hava, El EsasFi’s Sunne (hadislerle Ibadet ansiklopedisi), Hikmet Nesriyat Yayinlari: 7/93-94

[109] Ahmed bin Hanbel (2/27, 36, 100). Mecme'u'z-Zevaid (7/134) Heysemi şöyle söylemiştir: "Bunu Ahmed bin Hanbel iki ayrı isnadla rivayet etmiştir ve her iki­sinin de raviieri sikadırlar. Taberani de bunu Ahmed bin Hanbel'in İsnadıyla riva­yet etmiştir." Hakim (2/514) Müellif bunun sahih olduğunu söylemiş Zehebi de ona muvafakat etmiştir.          

[110] Tekvir Suresi: 8

[111] Kesfu'l-Estar (3/78) Kitabu't-Tefsir, Tekvir Suresi. Mecme'u'z-Zevaid (7/134) Heysemi şöyle söylemiştir: "Bunu Bezzar ve Taberani rivayet etmiştir ve Bez-zar'ın Hüseyin bin Mehdi el-Eyli dışında kalan ravileri Sahih'te geçen ravilerdir. Adı geçen kişi ise sikadır."

Saıd Hava, El EsasFi’s Sunne (hadislerle Ibadet ansiklopedisi), Hikmet Nesriyat Yayinlari: 7/95-96

[112] Mutaffifin Suresi: 1

[113] Keşfu'l-Estar (3/79) Mutaffifin Suresi. Mecme'u'z-Zevaid (7/135) Heysemi şöyle söylemiştir: "Bunu Bezzar rivayet etmiştir ve İsmail bin Mes'ud el-Cahderİ dışında kalan ravileri, Sahih'te geçen ravilerdir. Adı geçen kişi ise sikadır."

[114] Mutaffifin Suresi: 6

[115] Mecme'u'z-Zevaid (7/135) Heysemi şöyle söylemiştir: "Bunu Taberani rivayet etmiştir ve ravilerİ sikadırlar." 2906-Tirmizi (5/434) 48-Kitabu Tefsiri'l-Kur'an, 75-Muiaffifın Suresi babı.

[116] Mutaffifin Suresi: 14

[117] Saıd Hava, El EsasFi’s Sunne (hadislerle Ibadet ansiklopedisi), Hikmet Nesriyat Yayinlari: 7/95-96

Saıd Hava, El EsasFi’s Sunne (hadislerle Ibadet ansiklopedisi), Hikmet Nesriyat Yayinlari: 7/97-98

[118] İnşikak Suresi: 19

[119] Buhari (8/698) 65-Kitabu't-Tefsir, 2-"Muhakkak ki siz bir halden başka bi geçeceksiniz," ay etiyle ilgili bab.

Saıd Hava, El EsasFi’s Sunne (hadislerle Ibadet ansiklopedisi), Hikmet Nesriyat Yayinlari: 7/99

[120] Buruc Suresi: 3

[121] Kesfu'l-Estar (3179) Buruc Suresi. Mecme'u'z-Zevaid (71136) Heysemi söyle söylemistir: "Bunu Bezzar rivayet etmiştir ve ravileri sikadırlar

Saıd Hava, El EsasFi’s Sunne (hadislerle Ibadet ansiklopedisi), Hikmet Nesriyat Yayinlari: 7/101

[122] A'lâ Suresi: 1

[123] Ebu Davud (1/233) Kitabu's-Sala, 152-Namazda dua babı. Bunu aynı şekilde Ah-med bin Hanbel, Müsned'inde hasen bir senedle rivayet etmiştir. Ebu Davud da söyle söylemiştir: "Bu hadis hakkında Veki'e muhalefet edilmiştir. Bunu Ebu Veki' ve Şu'be, Ebu İshak'tan o, Said bin Cubeyr'den, o da Abdullah bin Abbas (r.a)'tan mevkuf olarak rivayet etmiştir." Anlaşıldığı kadarıyla o, burada merfu şeklinin illetini ortaya koymaya çalışmıştır. Ahmed Şâkir şöyle söylemiştir: "Ancak bu bir illet (yani rivayetin sağlıksızlığım gösterecek bir unsur) değildir."

Saıd Hava, El EsasFi’s Sunne (hadislerle Ibadet ansiklopedisi), Hikmet Nesriyat Yayinlari: 7/103

[124] Şems Suresi: 7-8

[125]Taberani, eî-Mu'cemu'l-Kebir (11/106) Mecme'u'z-Zevaid (7/138) Heysemisöylemiştir: "Bunu Taberani rivayet etmiştir ve isnadı hasendir."

[126] Şems Suresi: 12                                                   

[127]Buhari (8/705) 65-Kitabu't-Tefsir, 91-Şems Suresi babı. Müslim (4/2191) 51-Ki-tabu'î-Cenneti ve Sıfatı Naimihâ ve Ehliha, 13-Cehenneme zorbaların, cennete de zayıfların gireceği babı. Tirmizi (5/440-441) 48-Kitabu Tefsiri'l-Kur'an, 80-Şems Suresi babı. Tirmizi: "Bu hadis hasen, sahihtir," demiştir.

Saıd Hava, El EsasFi’s Sunne (hadislerle Ibadet ansiklopedisi), Hikmet Nesriyat Yayinlari: 7/105-106

[128] Duha Suresi: 1-3

[129] Duha suresi: 3

[130] Buharİ (8/710) 65-Kitabu't-Tefsir, l-"Rabhin seni bırakmadı ve (sana) darılmadı da'1 ayetiyle iigili bab. Müslim (311422) 32-Kitabu'l-Cihad ve's-Seyr, 39-Resulul-lah (a.s.)'ın müşriklerden ve münafıklardan gördüğü eziyetlerle ilgili bab. Tirmi­zi (5/442) 48-Kitabu Tefsiri'l-Kur'an, 82-Duha suresi babı, Tirmizi: "Bu hadis ha­sen, sahihtir," demiştir.

Saıd Hava, El EsasFi’s Sunne (hadislerle Ibadet ansiklopedisi), Hikmet Nesriyat Yayinlari: 7/107-108

[131] Alak suresi: 17-18

[132] Tirmizi (5/444) 48-Kitabu Tefsiri'l-Kur'an, 85-İkra (Alak) suresi babı. Tirmizi "Bu hadis hasen, garİb, sahihtir," demiştir.

[133] Alak Suresi: 6

[134] Ahmed bin Hanbel (2/370) Müslim (4/2154) 50-Kitabu Sıfati'l-Munâfikin ve Ahkâmihim, 6-"Hayır. İnsan gerçekten azar" ayetiyîe İlgili bab. Bunu Nesai, İbni Cerir ve İbni Hibban rivayet etmişlerdir.

[135] Beyyine Suresi: 1

[136] Tirmizi (5/665-666) 50-Kitabu l-Menâkıb, 33-Muaz bin Cebel (r.a.), Zeyd bin Sabit (r.a.), Ubey (r.a.)... vs.'nin menkıbeleri babı. Tirmizi: "Bu hadis hasen, sahih­tir" demiştir. Bu hadisin bir bölümü Buharı ve Müslim'in Sahihlerinde Nuh süre­siyle ilgili bölümde geçmektedir.

Saıd Hava, El EsasFi’s Sunne (hadislerle Ibadet ansiklopedisi), Hikmet Nesriyat Yayinlari: 7/109-111

[137] Saıd Hava, El EsasFi’s Sunne (hadislerle Ibadet ansiklopedisi), Hikmet Nesriyat Yayinlari: 7/111-112

[138] Mecme'u'z-Zevaid (71142) Heysemi şöyle söylemiştir: "Bunu Taberani rivayet etmiştir ve ravileri arasında Hayy bin Abdullah el-Me'afıri de vardır. Ibni Muin ve daha başkaları onun sika olduğunu söylemişlerdir. Geriye kalan ravileri, Sa-hih'te geçen ravilerdir. Hadisin aslı Müslim'in Sahihinde Ebu Eyyub'un rivaye-tiyle geçmektedir."

Saıd Hava, El EsasFi’s Sunne (hadislerle Ibadet ansiklopedisi), Hikmet Nesriyat Yayinlari: 7/113-114

[139] Zilzal Suresi: 4  

[140] Tirmizi (51446-447) 48-Kitabu Tefsiri'i-Kur'an, 88-Zilzal suresi babı. Heysemi söyle söylemiştir: "Bu hadis hasen, sahih, garibdir. Bunu Ahmed bin Hanbel, Müsned'inde, Hakim de Müsîedrek'inde rivayet etmiştir. (Hakim: "Bu hadisin is­nadı sahihtir ancak Buharı ve Müslim kitaplarına almamışlardır" demiş, Zehebi de ona muvafakat etmiştir."

[141] Zilzal Suresi: 7-8                                                                                        

[142] Ahmed bin Hanbel (5/59) Mecme'u'z-Zevaid (71141) Heysemi söyle söylemiştir; "Bunu Ahmed bin Hanbel ve gerek mürsel, gerek muttasıl olarak Taberani rivayet etmiştir. Hepsinin de ravileri, Sahih'te geçen ravilerdir."     

Saıd Hava, El EsasFi’s Sunne (hadislerle Ibadet ansiklopedisi), Hikmet Nesriyat Yayinlari: 7/114-115           

[143] Tekâsür Suresi: 8

[144] Tirmizi (51448) 48-Kiîabu Tefsiri'l-Kur'an, 79-Tekâsur suresi babı. Tirmizi: "Bu

hadis hasendir," demiştir

[145] Tirmizi (5/448) 48-Kitabu Tefsiri'l-Kur'an, 79-Tekâsur suresi babı. Tirmizi: "Bu hadis basendir," demiştir

[146] Tirmizi (5/448) Aynı yer. İbni Hibban (9/228) Resuîullah (a.s.)'ın yeniden diri­lişle ilgili olarak verdiği haberler babı. Yüce Allah'ın kıyamet gününde kulunu bedeninin sağlıklılığı konusunda sorguya çekeceği hakkında verilen haberlerin bil­dirilmesi babı. İbni Hibban bu hadisin sahih olduğunu söylemiştir.

Saıd Hava, El EsasFi’s Sunne (hadislerle Ibadet ansiklopedisi), Hikmet Nesriyat Yayinlari: 7/117-118

[147] Ebu Davud (21124) Kitabu'z-Zekât, 32-Mal hakları babı

[148]  KeşJu'l-Estar (3/82-83) Maun suresi. Mecme'u'z-Zevaıd

söylemiştir: "Bunu Bezzar ve el-Evsat'ta Taberanı rivayet etmiştir ve

ravileri, Sahih'te geçen ravilerdir."

[149] Maun Suresi: 7

[150] Taberani, el-Mu'cemu'l-Kebir (12/22) Mecme'u'z-Zevaid (7/143) Heysemi şöyle söylemiştir: "Bunu Taberani rivayet etmiştir ve ravileri, Sahih'te geçen raviler

Saıd Hava, El EsasFi’s Sunne (hadislerle Ibadet ansiklopedisi), Hikmet Nesriyat Yayinlari: 7/119-120

[151] Kevser Suresi: 1-3                                 

[152] Müslim, aynı yer. Sh. 301, Bu hadisi Buhari ve Müslim muhtasar olarak rivayet et­mişlerdir. Bu rivayet de şu yerlerde geçmektedir: Buhari (111464) 81-Kitabu'r-Rikak 53-Havuz'İa ilgili bab.   Müslim (4/1800) 43-Kitabu'l-Fedâil, 9-Peygamberimiz (a.s.)'in Havz'ının hak olduğunun isbatı ve bu Havz'ın özellikleri babı.

[153] Buhari (8/731) 65-Kitabu't-Tefsir, 1-4964 nolu hadis babı.

[154] Buhari (11/464) 81-Kitabu'r-Rîkak, 53-Havuz'la ilgili bab. Tirmizi (5/449) 48-Ki-tabu Tefsiri'l-Kur'an, 90-Kevser suresi babı. Tirmizi: "Bu hadis hasen, sahihtir" de­miştir.

[155] Tirmizi, aynı yer.

[156] Müsîim (i/300) 4-Kitabu's-Salai, 14-Besmele'nin Berâe suresi dışında bütün sure­lerden bir âyet olduğunu söyleyenin delili babı.

Ebu Davud (4/237-238) Kitabu's-Sunne, Havuzla ilgili bab.

Saıd Hava, El EsasFi’s Sunne (hadislerle Ibadet ansiklopedisi), Hikmet Nesriyat Yayinlari: 7/121-123

[157] Ahmed bin Hanbel (2/67, 158) Tirmizi (5/450) 48-Kitabu Tefsiri'l-Kur'an,

90-Kevser suresi babı. îbni Mace (2/1450) 37-Kitabu'z-Zuhd, 39-Cennetin özelliği babı. Bu hadis sahihtir.

[158] Mecme'u'z-Zevaid (71143) Heysemi söyle söylemiştir: "Bunu Taberani, el-Evsat­'ta rivayet etmiştir ve isnadı hasendİr."

[159] Buhari (8/731) 65-Kitabu't-Tefsir, 108-Kevser suresi babı.

[160] Buhari, aynı yer.

Saıd Hava, El EsasFi’s Sunne (hadislerle Ibadet ansiklopedisi), Hikmet Nesriyat Yayinlari: 7/123-125

[161] Saıd Hava, El EsasFi’s Sunne (hadislerle Ibadet ansiklopedisi), Hikmet Nesriyat Yayinlari: 7/125-126

[162] Nasr Suresi: 1-3

[163] Buharı (6/628) 61-Kitabu'l-Menâkıb, 25-İslâm'da peygamberliğin alametleri babı.

[164] Buhari (8/734-735) 65-Kitabu't-Tefsir, 4-"Artık Rabhini hamd ile teşbih et ve O'ndan bağışlanma dile. Şüphesiz O, tevbeleri kabul edendir," ayeüyle ilgili bab.

 Buharı (8/734) 65-Kiîahu't-Tefsir, 3-"Ve insanların akın akın Allah'ın dinine girdik­lerini gördüğün zaman," ayetiyle ilgili bab

Saıd Hava, El EsasFi’s Sunne (hadislerle Ibadet ansiklopedisi), Hikmet Nesriyat Yayinlari: 7/127-129

[165] Buhari (8/739) 65-Kitabu't-Tefsir, 2-"Allah Samed'dir" ayetiyle ilgili bab. Buhari bu hadisi muallak olarak (senedini vermeden) rivayet etmiştir. Hafız İbni Hacer şöyle söylemiştir: "Feryâbi, A'meş'in ondan rivayeti tankıyla muvassal olarak (senedini vererek) nakletmiştir. Aynı şekilde Asım'in Ebu Vâil'den rivayeti tankıyla da nakledilmiştir. Rivayetinde Abdullah bin Mes'ud (r.a.)'un adını ana­rak muvassal şekilde (senedini vererek) nakletmiştir."

[166] Buhari (6/287) 59-Kitabu Bed'i'l-Halk, 1-Yüce Allah'ın: "Yaratmayı ilk kez başlatan, sonra iman edip salih ameller işleyenlerin karşılıklarını adaletli bir şekilde vermek üzere yeniden dirilişi gerçekleştiren O'dur" sözü hakkında gelen rivayetler babı. Nesai (41112) 2Î-Kitabu'l-Cenaiz, 117-Mü'minlerin ruhları.

Buharı (81739) 65-Kitabu't-Tefsir, 1-"Allak Samed'dir," ayetiyle ilgili bab.

Saıd Hava, El EsasFi’s Sunne (hadislerle Ibadet ansiklopedisi), Hikmet Nesriyat Yayinlari: 7/131-132

[167] Buhari, aynı yer. 113-"De ki: "Sabahın Rabbine sığınırım," ayetiyle ilgili bab.

Buhari (8/741) 65-Kitabu't-Tefsir, U4-"De ki: "İnsanların Rabbine sığınırım," ayetiyle ilgili bab

Saıd Hava, El EsasFi’s Sunne (hadislerle Ibadet ansiklopedisi), Hikmet Nesriyat Yayinlari: 7/133

[168] el-Feth (8/742)

Saıd Hava, El EsasFi’s Sunne (hadislerle Ibadet ansiklopedisi), Hikmet Nesriyat Yayinlari: 7/133-136

 

[169] Saıd Hava, El EsasFi’s Sunne (hadislerle Ibadet ansiklopedisi), Hikmet Nesriyat Yayinlari: 7/136-138

[170] Ahmed bin Hanbel (61252) Tirmizi (5/452) 48-Kitabu Tefsiri'l-Kur'an, 94-Muav-vizeteyn sureleri babı, Tirmizi bu hadisin hasen, sahih olduğunu söylemiştir, el-Mustedrek (2/540-541) Hakim bunun sahih olduğunu söylemiş, Zehebi de ona mu­vafakat etmiştir.

Saıd Hava, El EsasFi’s Sunne (hadislerle Ibadet ansiklopedisi), Hikmet Nesriyat Yayinlari: 7/136-138

[171] İbni Huzeyme (11268) 115-Namazda Muavvizeteyn'i okumakla ilgili bab

Saıd Hava, El EsasFi’s Sunne (hadislerle Ibadet ansiklopedisi), Hikmet Nesriyat Yayinlari: 7/138-139

[172] Ali İmrân Suresi: 79

[173] Ankebut Suresi: 69                       

[174] Menahilu'i-İrfan'dan

[175] Ankebut Suresi: 43

[176] AH İmrân Suresi: 7

[177] Bakara Suresi: 151

[178] Nahl Suresi: 44

[179] En'am Suresi: 82 2)

[180] Lokman Suresi: 13

[181] Saıd Hava, El EsasFi’s Sunne (hadislerle Ibadet ansiklopedisi), Hikmet Nesriyat Yayinlari: 7/141-149

[182] Tezkiye-i nefs: Kişinin kötü arzu ve eğilimlerini kontrol altına alıp yok etmeye çalışarak eğitmesi anlamına kullanılan bir terimdir. Daha çok islam tasavvufunun konuları arasında yer alır. (Çeviren)

[183] Marifetullah: Bu da daha çok İslam tasavvufunda kullanılan bir terimdir. Allah'ı tanımak anlamına gelir. (Çeviren)

[184] Ra'd Suresi: 28

[185] Ahzab Suresi: 21                           

[186] Taha Suresi: 14

[187] Bazı ayet ve duaları okumak suretiyle yapılan bir çeşit tedavi sekli. Daha geni§ bilgi için elinizdeki kitapla hadis kitaplarının ilgili bölümlerine bakınız. (Çeviren)

[188] Bakara Suresi: 156

[189] Müzzzemmil Suresi: 8

[190] Tirmizi rivayet etmiş ve hasen olduğunu belirtmiştir.

[191] Rukye'yi daha önce tanımlamıştık. Nazardan korunmak için boyuna takılan takılara da temaim denir. (Çeviren)

[192] Saıd Hava, El EsasFi’s Sunne (hadislerle Ibadet ansiklopedisi), Hikmet Nesriyat Yayinlari: 7/153-157

[193] 'Subhanaİlah', 'La ilahe illallah," 'Allahuekber,' 'Elhamdülillah,' 'La havle ve la kuv­vete illa billah' demek. (Çeviren)

[194] Saıd Hava, El EsasFi’s Sunne (hadislerle Ibadet ansiklopedisi), Hikmet Nesriyat Yayinlari: 7/159

[195] Buhari (11/208, 209) 80-Kitabu'd-Da'avat, 66-Allah (c.c.)'ı zikretmek babı. Müslim (4/2069) 2070) 48-Kitabu'z-zikr ve'd-du'a ve't-tevbe ve'l-istiğfar, 8-Zikir meclislerinin fazileti babı.

Saıd Hava, El EsasFi’s Sunne (hadislerle Ibadet ansiklopedisi), Hikmet Nesriyat Yayinlari: 7/161-164

[196] İmam Nevevi, Müslim Şerhi (15/17)

[197] İbni Hacer, Fethul Bari (11/209)

[198] Saıd Hava, El EsasFi’s Sunne (hadislerle Ibadet ansiklopedisi), Hikmet Nesriyat Yayinlari: 7/164-165

[199] Hafız İbni Hacer, Fethul Bari' (Ui212)'de dediğini ve ilk görüşü tercih ettiğini kay­detmiştir.

Refik-ı a'la; İbnu'l-Esir şöyle der: "Refik-i a'la-yı illiyyinde oturan peygamberler cemaatidir. Fail vezninde gelmiş bir isimdir. Cemaat anlamına kullanılır. Sıddik ve haliyt gibi. Tekile ve çoğula aynı kalıp kullanılır."

Refik-ia'la'nın "Beni refik-ıa'la'ya, yani Allah Teala'ya ulaştır," demek olduğu da söylenmiştir. Allah kullarına refiktir, yani şefkatlidir, denilir. En-Nihaye adlı eseri tahkik eden (edisyon kritiğini yapan) zat, Herevi'nin "Bu görüşte olan Ezheri hata etmiştir.

[200] Taberani, Mu'cemu'l-kebir (23/182)   Mecmau'z-Zevaid (10/78) Heysemi şöyle der: "Hadisi, Taberani rivayet etmiştir, isnadı sahihtir."

[201] Müslim (4/2075) 48-Kitabu'z-zikr ve 'du-dua ve 'l-üzcre toplanmak babı. Tirmizi (51460) 49-Kitabu'd-Dua, 7-Oturup Allah (cc)'ı zikreden bir cemaatin faziletine dair gelenler babı. Nesei (8/249) 49-Kitahu adabi'l-Kudat, 37-Hakim nasıl yemin ettirir babı. Halka: Halka şeklinde oturan insanlar topluluğu.

[202] Saıd Hava, El EsasFi’s Sunne (hadislerle Ibadet ansiklopedisi), Hikmet Nesriyat Yayinlari: 7/165-167

[203] İbnİ Cerir (111212)

[204] İbni cerir (11/212) Sekinet: Sükûn ve huzur.

[205] Müslim, aynı yer.   Tirmizi, aynı yer.

[206] Ebu Davud (3/323) Kiîabu'l-İîm, 13-Kısaslar hakkında bir bab

[207] Şehadet parmağı ile yüzük parmağı arasındaki orta parmağın ucundan dirseği? kadarki uzunluk ölçüsü birimi.

[208] Buhari (13/384) 97-Kitabu't-Tevhid, 15-Allah Teala'nın "Allah sizi kendisinden sakındırır," ayeti babı. Müslim (412061) 48~Kitabu'z-zikr ve'd-dua ve'l-istiğfar ve't-tevbe, 1-Zikrullah'a teşvik babı. (4/2067-2068) 48-Kitabu'z-zikr ve'd-dua ve'l-istiğfar ve't-tevbe, 6-Zİkir, dua ve Allah'a yaklaşmanın fazileti babı. Tirmizi (5/581) 49-Kitabu'd-Deavat, 132-Allah Teala'ya hüsn-i zan besmele babı. Tirmizi; "Bu hadis, hasen sahihtir," demiştir. Mele': Eşraf, görüşlerine başvurulan ileri gelenler.

Saıd Hava, El EsasFi’s Sunne (hadislerle Ibadet ansiklopedisi), Hikmet Nesriyat Yayinlari: 7/167-169

[209] İmam Nevevİ, Müslim Şerhi (2/27)

[210] Hafız İbni Hacer, Fethu'l Bari (13/384)

[211] Hafız İbni Hacer, Fethu'l Bari (31513)

[212] Bkz. İmam Nevevi, Müslim Şerhi (3/17)

[213] Kesfu'l-Estar (4/6) Kitabu'l-Ezkar, bir bab. Mecmau'z-Zevaid (10/78) Heysemi "Hadisi, Bezzar rivayet etmiştir. Bi§r bin Muaz dışındaki ravileri, Buhari'nin ravi-leridir. Kaldı ki Bişr de sikadır," demiştir.

[214] Ahmed bin Hanbel (36183) Mecmau'z-Zevaid (10/78) Hcysemi: "Hadisi, Ahmed bin Hanbel rivayet etmiştir. Kavileri, Buhari'nin ravileridir." demi§ti.

[215] Tirmizi (5/532) 49-Kitabu'd-Deavat, 83-bir bab, Tirmizi: "Bu, Sabit'in Enes'îen hadis rivayet etmesi dolayısıyla hasen garib bir hadistir. Diğer tarik ve sahidleri ile hasen bir hadistir" demiştir. Bkz; Cami (4/378) Bazı hadis alimleri bu hadisi zayıf kabul etmişlerdir.

[216] Tirmizi (5/458) 49-Kitabud-Dua, 4-Zikrin faziletine dair gelenler babı. Tırmızı. "Hadis, buyönden hasen garib bir hadistir. İsnadı sahihtir," demiştir

[217] Buhari (U/208) 80-Kitabud Deavat, 66-Zikrullah'ınfazileti babı. Mv*hm (1/539) 6-Kitabu salatH-musafinn ve kasriha, 29-Nafüe namazı evde kılmamı müstehap, mescidde kılmanın caiz oluşu babı.

[218] Müslim (4/2062) 48-Kitabu'z-zikr ve't-tevbe ve'l-istiğfar, l-Zikrullah'a teşvik babı,

[219] Muvatta (î/211) 15~Kitabu'l-Kur'an, 7-Zikruliah'a dair gelenler babı.  Tirmizi (5/459) 49-Kitabu'd-Dua, 6-Bir bab. Bu hadisi İmam Malik ve Tirmizi kaydet­miştir. Ancak İmam Malik hadisi Ebu'd-D er da'dan mevkuf olarak aktarmıştır. Sa­hih bir hadistir.

Saıd Hava, El EsasFi’s Sunne (hadislerle Ibadet ansiklopedisi), Hikmet Nesriyat Yayinlari: 7/169-173

[220] Ra'd Suresi: 1/28

[221] Ankebut Suresi: 45

Muferridun: Sadece Allah'ın zikriyle meşgul olanlar. Bunların akram

akranlarının devri geçmiş ve kendileri geride kalarak Allah Teala'yı zikre

ler oldukları da söylenmiştir.

Ezkaha: En hayırlısı ve en temizi.

[222] Bâcî, Münteka (1/355

[223] Ahmed hin Hanbel (5/239) Muvatta (1/211) 15-Kitahu'l-Kur'an, 7-Zikrullah'a dair gelen rivayetler babı. Tirmizi (5/459) 49-Kitabu'd-Dua, 6-Bir bab. Taberani, Mucemu' s-Sağîr (1/139) Mecmau'z-Zevaid, (10/74) Heysemi söyle der: "Hadisi, Taberani Mu'cemu's-Sağir ve Evsatta'ta rivayet etmiştir. Kaviler, Buhari'nin ravi-leridir. Taberani hadisi şu fazlalıkla rivayet etmiştir: "Allah yolunda cihadda mı?" dediler. Allah yolunda cihad da... Ancak kılıcı üç defa kmlıncaya kadar savaşırsa o başka."

[224] Keşfu'l Estar (4/74) Kitabu'l Mevâız, Bir an öyle, bir an böyle babı. Mecmau'z-Zevaid (10/308) Heysemi şöyle der: "Hadisi Bezzar rivayet etmiştir. Kavileri, Züheyr bin Muhammed er-Râzt dışında Buhari'nin ravileridir. Kaldı ki o da sika' dır." Hadisi Ebu Ya'lâ da rivayet etmiştir. Bu rivayette Hz. Peygamber (s.a) "Melekler sizinle tokalaşırlardı. Hattâ sizi kanatlarıyla açıkça gölgelen-dirirlerdİ," buyurmuştur.

[225] Müslim (4/2106-2107) 49-Kitabu't-Tevbe, 3-Ahiret meselelerini hatırlayıp düşünmeye devam etmenin fazileti babı. Tirmizi (4/666-667) 38-Kitabu Sıfeti'I-Kıyame, 59-Bir bab. Sa'aten sâ'aten: Bir an öyle, bir an böyle

Saıd Hava, El EsasFi’s Sunne (hadislerle Ibadet ansiklopedisi), Hikmet Nesriyat Yayinlari: 7/173-176

[226] Bkz: Nevevi, Müslim Şerhi (17/66-67)

[227] Tirmizi (4/712) 40-Kitabu Sıfeti Cehennem, 9-Cehennem'in iki nefesi olduğuna dair gelenler babı. Tirmizi "Hadisi, hasen garip bir hadistir" demiştir ve dediği gibidir. Hadisi, Beyhakı de rivayet etmiştir: Kitabu'l-bâ's ve'n-Nuşûr

[228] ) Tirmizi (3/246) 7-Kitabu'l-Hac, 64-Tasların nasıl atılacağına dair gelenler babı. Tir­mizi, "Hadis hasen sahihtir." demiştir

[229] Hâkim (1/459) Zehebi de sahih olduğunu belirtmiş ve Hakim'e muvafakat göster­miştir. Hadis, Ubeydullah bin Ebu Ziyad el-Kaddah tankından da rivayet olun­muştur. İbni Hacer Ubeydullah için "Kavî değildir." "Yahya el-kattan, Mizan (3/8) "Vasat'tı", İbni Ma'în "Zayıftır", Ahmed "Salihu'l-hadistir", Nesai "Kavî değildir", bir başka sefer "Sakınca yoktur.", bir başka sefer "Sika değildir." Ebu Davud "Hadisleri münkerdir," İbni Adiyy "Onun için münker bir şey görmüyorum," demişlerdir. Ravi hakkındaki bu ihtilaflara rağmen hadis imanlarının bu hadisi sahih bulunmaları raviyi hadis hususunda hasen yapmaktadır,

[230] Ebu Davud (2/179)- Kitabu'l-Menasik, Remi hakkında bir bab.

İbni Huzeyme (4/222) 642-Tavafta zikrullahın müstehap oluşu babı.

[231] Müslim (1/282) 3-Kitabu'l-Hayz, 30-Cünüplük vs. hallerde Allah Teala'yı zik­retmek babı, Ebu Davud. (1/5) Kitabu't-Tahare, 9-Gusül abdestsizken veya abdest-sizken Allah Teala'yı zikreden kimse hakkında bir bab. Tirmizi (51463) 49-Kitabu'd Dua, 9-Müslamının davetine İcabet edileceğine dair gelenler babı.

[232] Ahmed-bin-Hanbel (3/68,74+4bm Hibban (2/93) Kişinin Rabbini zikretmeye düşkün olmasının müstehap olduğunu zikretti. Hakim (11499) şöyle demiştir; "Şahihu'l isnaddır." Yine şöyle der: "Bu, Mısırlıların hadis sahifesidir. SahihatÜ'l-isnaddır. Senedinde Derra Ebu Semah vardır." Hafız ise şöyle der: "Derrac, sadûktur, Ebu Heysem'den aktardığı rivayetlerde zayıftır,"

Bu hadis, o hadislerdendir. Yahya bin Main, Derrac'ın sika olduğunu belirt­miştir. Bir defasında ise "Onda-Besir yoktur." demiştir. Ahmed bin Hanbel: "Hadisleri münker ve leyyindir." Ebu Hatim; "Zayıftır," derlerken başkaları da aynı şekilde zayıf bulmuşlardır. (Bkz: Mizan, 2/24.25)

Bununla beraber Hafız İbni Hacer Askalani, MünzVri'nin Feyz (2/85)'de nak­lettiğine göre hadisi hasen saymıştır. Hadis, hasen derecesinden daha aşağı çekilemez. Velev bazıları zayıf görse bile. Doğrusunu ise Yüce Allah bilir

Saıd Hava, El EsasFi’s Sunne (hadislerle Ibadet ansiklopedisi), Hikmet Nesriyat Yayinlari: 7/176-178

[233] el-Vabilüs Sib mine'l-kelimit Tayyib

[234] Saıd Hava, El EsasFi’s Sunne (hadislerle Ibadet ansiklopedisi), Hikmet Nesriyat Yayinlari: 7/178-181

[235] Mü'min Suresi: 60

[236] Ebu Davud (2/76,77

[237] Tİrmizi (5/374,375) 48-Kitabu-tefsiri'î-Kur'an, 42-Mü'min suresinden bab. Tirmi-zi; "Hadis, hasen sahihtir," demiştir. Dediği gibidir de...

Saıd Hava, El EsasFi’s Sunne (hadislerle Ibadet ansiklopedisi), Hikmet Nesriyat Yayinlari: 7/183-184

[238] Avnu'l Mabud (11551)                  

[239] Ahmed bin Hanbel (2/362) Tirmizi (5/445) 49-Kiîabu'd-Dua, 1-Duanın faziletine dair gelenler babı. Tirmizi; "Hasen bir hadistir," demiştir. îbni Mace (2/1258) 34 Kitabu'd-Dua, 1-Duanın fazileti babı. İbni Hibban, (21115) Dualar ve kişinin Allah (cc)'a duasının en değerli şeylerden olduğunun açıklanması babı. Hâkim (11490) Hâkim hadisi sahih addetmiş, Zehebi de onaylamıştır, Hadisi, Buharı 'Edeb el~ Müfred' adlı eserine almıştır.

[240] Ebu Ya'lâ, (6/12,13) Mecmau'z-Zevaid (10/146) Heysemi "Hadisi Ebu Ya'la riva­yet etmiştir. Kavileri, Buharİ'nin ravileridir," demiştir.

[241] Kesfu'l-Estar (4/36) Kitabu'l-Ed'ıye, Dua istemek babı. Mecmau'z-Zevaid (10/ 146) Heysemi "Hadisi, Bezzar rivayet etmiştir, ravileri sikadır," demiştir.

[242] Mecmau'z'Zevaid (10/149) Heysemî: "Hadisi Bezzâr hadisin sonunu mevkuf ola­rak rivayet etmiştir. Ravileri, Buharİ'nin ravileridir," demiştir. Ebu Ya'lâ da (12/5) Ebu Hureyre'den mevkuf olarak rivayet etmiştir

[243] Ahmed bin Hanbel, İsnadı sahihtir. Keşful-Estar (4/40), Müslümanm duası babı, Mecmau'z-Zevaid (10/149) Heysemi söyle der: "İbni Mace de hadisi, dua kısmını almadan rivayet etmiştir. Ayrıca Bezzar da rivayet etmiştir. Kavileri sikadır."

[244] Tirmizi (4/448) 33-Kitabu'l-Kader, 6~Kaderi, sadece duanın savuşturacağına dair gelenler babı. el-Cami'i tahkik eden alim hadisi için 'hasen' derken Tirmizi de 'hasen garib'dir demiştir.

Saıd Hava, El EsasFi’s Sunne (hadislerle Ibadet ansiklopedisi), Hikmet Nesriyat Yayinlari: 7/184-186

[245] Feyzu'l Kadir (61449, 450)

[246] İmam Nevevi, el-Ezkar sh. 354                         

[247] Tirmizi (5/566) 49-Kitahu'd-Deavat, 116-Sıkıntı vs. beklendiğinde babı.

[248] Buhari (11/140) 80-Kitabu'd-Deavet, 22-Acele etmedikçe kulun duası\kabul olu­nur babı. Müslim (412095) 48-Kitabu'z-Zikr ve'd-dua ve'l-istağfar, 25-Âcele etme-. dikçe dua edenin duasının kabul olunacağının açıklanması babı. Ebu Davud (2/8) Kitahu's-Sala, Dua babı. Tirmizi (5/464) 49-Kitabu'd-Dua, 12-Duası konusunda acele eden kimseye dair gelenler babı. Tirmizi; "Hasen sahih bir hadistir)" de­miştir     Tirmizi (5/462) 49-Kitabu'd- Dua, 9-Müslümamn duasının kabul olunacağına dair ge­lenler babı.

[249] Ahmed bin Hanbel (5/329) Tirmizi (5/566) 49-Kitabu'd-Deavat, 116-Sıkıntı vs. beklediğinde babı. Tirmizi hadis için 'Hasen garip sahih bir hadistir.' demiştir. Öyledir de...

[250] Tirmizi (5/462) 49-Kitabu'd-Dua, 9-Müslümanın duasının kabul olunacağına İı lenler babı.

Ruzin, Müsned. Hadis, sahihtir.

[251] Ahmcd bin Hanbel (3/18) Keşfü'l-Estar, (4/40), Kitabu'l Ed'ıye, Müslümanın duası babı. Ebu Ya'lâ, (2/296) Mecmau'z-Zevaid (10/148,149) Heysemi şöyle der: "Hadisi Ahmed bin Hanbel ve Ebu Ya'lâ böyle, Bezzar ve Evsat'ta da Taberanî ri­vayet etmişlerdir. Ahmed'le Ebu Yalanın ravileri ve Bezzar'in iki isnadından bi­risinin ravileri, Ali bin Ali er~Rufaî dışında Buhari'nin ravileridir, Ali de sikadır. Takrib müellifi, bu ravi hakkında; "Onda beis yoktur," demiştir

Saıd Hava, El EsasFi’s Sunne (hadislerle Ibadet ansiklopedisi), Hikmet Nesriyat Yayinlari: 7/186-190

[252] Bazıları bunu zahirî ve hakîkî anlamında anlamışlardır. Bunlar Müşebbihe mezhebi mensuplarıdır. Allah onların görüşlerinden yüce ve münezzehtir.

[253] Müslim, aynı yer.

[254] Müslim, aynı yer.

[255] Müslim, aynı yer

[256] Müslim, aynı yer.

[257] Buhari (3/29) 19-Kitabu't-Teheccüd, 14-Gecenin sonunda dua ve namaz babı. Müslim (1/521) 6-Kitabus salati'l-Musafirîn ve Kasrihâ, 24-Gecenin sonunda du­aya ve zikre ve o vakitte duanın kabul olunacağına it şvik babı.

Saıd Hava, El EsasFi’s Sunne (hadislerle Ibadet ansiklopedisi), Hikmet Nesriyat Yayinlari: 7/190-191

[258] Fethu'l Bari (3/30)

[259].      Hadis No: 758, Fethu'l-Bârî, (13/464)

[260] Al-i îmrân Sûresi: 17

[261] Saıd Hava, El EsasFi’s Sunne (hadislerle Ibadet ansiklopedisi), Hikmet Nesriyat Yayinlari: 7/191-193

[262] Ahmed bin Hanbel (2/521) Mecmau'z-Zevaid (10/154) Heysemi "Hadisi A bin Hanbel rivayet etmiştir. Kavileri, Buhari'nin ravileridir," demiştir.

[263] Taberani, Mucemu'l-Kebir (9/51) Mecmau'z-Zevaid (101209) Heysemi; "Hadisi Taberani rivayet etmiştir, ravileri, Buhari'nin ravileridir" demiştir

[264] Tirmizi (51527) 49-Kitabu'd-Deavat, 79-Bir bab. Cevfu'l-leyl: İçi, ortası. Allahu a'lem son üçte birin ortası. (Çeviren) Aşşar (zalim öşürcü): Zulümle öşür alan veya yine zulümle vergi toplayan ya da Özellikle zalimce gümrük vergileri toplayan kimse anlamına gelmektedir.

[265] Mecmau'z-Zevaid (10/155) Heysemi: "Hadisi, Taberani her üç eserinde W& Bezzar rivayet etmişlerdir. Bezzar'in el-Kebir'in ravileri, Buhari'nin rav iler mir," de­miştir

[266] Muvatta (î/70) 3- Kİtabu's- Salat, î-Namaz için ezan okunmasına dair gelenler babı. Muvatta'ın rivayeti, Sehl bin Sa'd'a mevkuftur. İbni Adli'l-Berr; "insan böyle ifadele­ri kendiliğinden söyleyemez," demiş, sonra da hadîsin merfu olarak da rivayet edil­diğini belirtmiştir

[267] Ebu Davud (3121) Kitabu'l-Cihad, Kavuşma anında dua babı, Hafız İbni Hacer'in açıklamasına göre hadis hasen, sahihtir.

[268] Müslim (1/350) 4-Kitabu'S-Salat, 42-Rukû ve secdede ne söyleneceği babı. Ebu Davud (11231) Kitabu's-Salat, 5151-Rükû ve secdede duaya dair bab. Nesai (2/226) 12-Kitabu't Tatbtk, 78-Kulun Allah Azze ve Celleye en yakın olduğu an babı.

Saıd Hava, El EsasFi’s Sunne (hadislerle Ibadet ansiklopedisi), Hikmet Nesriyat Yayinlari: 7/191-196

[269] İmam Nevevi, Müslim Şerhi (4/200)

[270] Tirmizi (5/570) 49-Kitabu'd-Deavat, î 19-Bir bab. Tirmizi hadisin sahih olduğunu da belirtmiştir. Nesai (2/226) 12-Kitabu'l-Mevâkît, 40-Sabah namazını (alıncaya kadar (nafile) namaz kılmanın mubah oluşu babı. İbni Huzeyme (2/182) 485-Gece yarısından sonra kabul olunacağını umarak dua ciminin müstehap olması babı. Hâkim, (i/263)

[271] Tîrmizi, (51462) 49-Kitabu'd-Dua 9-Müslümamn duasının kabul olunacağına dair gelen rivayetler babı. Hakim (1/544) Hâkim, sahih olduğunu belirtmiş, Zehebi de tasdik etmiştir

[272] Ahmed bin Hanbel (21367) Mecmau'z-Zevaid (10/151) Heysemi "Hadisi, Ahmed

ve aynısıyla Bezzar rivayet etmiştir. İsnadı hasendir," demiştir

[273] Tirmizi (5/502) 49-Kitabu'd-Deavat, 48- Bir bab. Tirmizi "Bu hasen bir hadistir," demiştir. Bu rivayet, yine Tirmizi (4/314))'de de geçmektedir. 28-Kitabu'l- Birr ve's-Sile, 7- Ana babanın duası hakkında gelenler babı. Söz konusu rivayet hasendir.

[274] Tirmizi (5/578) 49-Kitabu'd-Davet, 129-Afv ve afiyet hakkında da bir bab. Tirmizi "Bu, hasen bir hadistir," demiştir. Hafız İbni Hacer de hadisi hasen kabul etmiştir. Bazıları ise zayıf saymışlardır)

Ebu Davud (2/89) Kitabu's-Salat, Gıyaben dua etmek babı

[275] Buhari (5/100,101) 46-Kitahu'l-Mezâlim, 9-Mazlumun duasından sakınma ve Çekinme babı, Müslim (1/50) 1-Kiîabu'l-İman, 7-(Kelime-i) şehadeteyne ve İs­lam'ın hükümlerine dua babı. Ebu Davud (2/105) Kitabu'z-Zekât, Saimelerin ze­katına dair bir hah. Tirmizi (3/21) 5 Kiiabu'z Zekat, 6-Zekâtlık malın en iyilerini almanın mekruh olusuna dair gelenler babı. Tirmizi (4/368) 28-Kitabu'l-Birri ve's-Sıle, 68-Mazlumun duasına dair gelenler babı. Tirmizi; "Bu, hasen sahih bir hadistir," demiştir. Nesai (5/55) 23-Kitab bu'z-Zekât, 46-Bir beldeden diğer beld­eye zekât çıkarmak babı. İbni Mace (1/568) 8-Kitabu'z-Zekât, 1-Farz-ı zekât babı

[276] Ebu Davud (2/89) Kitabu's-Salât, Gıyaben dua babı.

[277] Bilindiği gibi 'âmîn' kelimesi, "Allah'ım kabul et;" anlamına gelir. (Çeviren) bi-zahri'l-ğayb; Dua edilen kimse yokken, gizlice.. İmam Nevevi'nin belirttiğine göre bu, duanın ihlash seklidir.   

[278] Müslim (4/2094) Aynı yer

[279] Müslim (4/2094) 48- Kitabu'z-Zikr ve'd-Dua ve't-Tevbe ve'l-îstiğfar, 23-Müslü-manlara gıyablarında dua etminin fazileti babı,\

[280] Keşfu'l-Estâr (4150) Kişinin kardeşine gıyaben dua etmesi babı. Mecma'u'z-Zevaid (10/152) Haysemi; "Hadisi Bezzar rivayet etmiştir, ravileri sikadır," demiştir.

[281] Ebu Davud (2178) Kitabu's-Salât, Dua babı. Hasen bir hadistir.

[282] Mecmau'z-Zevaid (10/159) Heysemi; "Hadisi Taberani rivayet etmiştir. Ammar bin Hâlid el-Vâsitî dışındaki ravileri, Buhari'nin ravileridir. Ammar da sikadır," demiştir,

[283] Ebu Davud (2/79) Kitabu's-Salât. Dua babı. Hadis sahihtir.

[284] Buhari (21516) 15-Kitabu'l-İstiska, 21-Yağmur duasında cemaatin imamla beraber

ellerini kaldırmaları babı

[285] . Ahmed bin Hanbel (61225) Mecmau'z-Zevaid (10/168) Heysemi; "Hadisi Ahmed bin Haubel üç isnadla rivayet etmiştir. Hepsinin ravileri, Buhari'nin ravileridir," demiştir

[286] Ebu Davud (2/78) Kitabu's-Salât, Dua babı. Şu kadar var ki, Ebu Davud 'Hâibeteyn' kelimesini zikretmemiştir. Tirmizi (5/556,557) 49-Kitabu'd-Deavat, 105 Bir bab. Tirmizi; "Hadis, hasen gariptir," demiş, Hâkim ise hadisi sahih kabul etmiştir. Ibni Hacer, Fethu'l-Bârî'de "Senedi, ceyyiddir," demektedir.