KANAATKARLIK, TOKGÖZLÜLÜK, SADAKALAR, ZEKATLAR VE VAKIFLAR
KANAATKARLIK, TOKGÖZLÜLÜK VE DİLENMEKTEN SAKINDIRMA
KANAATKARLIK, TOKGÖZLÜLÜK, DİLENMEKTEN SAKINDIRMA VE DİLENCİYİ BOŞ ÇEVİRMEME
İSTENMEDEN VE BEKLENMEDEN VERİLEN YARDIMI ALMAK
SADAKALARVE SADAKANIN FAZİLETİ
SADAKAYA TEŞVİK ETMEK VE SADAKANIN FAZİLETİ
Kazancından Sadaka Vermenin Ecri Büyüktür
Allah, Sadakayı Gizli Vereni Sever
Yedîyüz Kat Sevap Alınan Sadaka
Gücün Yettiği Kadar Verilen Sadakanın Sevabı
Sadaka Allah'ın Öfkesini Yatıştırır Ve Kötülükleri Giderir
Fakir Kimse Kalmazdan Önce Sadaka Vermek
Sadaka Verenle Cimrilik Edenin Örneği
Sadaka Yarım Hurma Bile Olsa Vereni Cehennemden Korur
Yanıl Arak Fakir Olmayan Birisine Sadaka Vermek
Kadınların Sadaka Vermeye Teşvik Edilmesi
Sadaka Veren, Sadakasının Gölgesinde Olur
Sadaka Olarak Verilen Mal Baki Kalır
Kim İhlasla Sadaka Verirse, Allah Onu Sadakanın Gölgesinde Gölgelendirir
Hakkını Vermeden Mal Biriktirmek Haramdır
MÜSLÜMANIN KENDİNE VE AİLESİNE YAPTIĞI HARCAMALAR SADAKA SAYILIR
YAKINLARA, YAKIN AKRABAYA VE EŞLERE YAPILAN HARCAMALAR SADAKADIR
ÖLENLERİN YERİNE SADAKA VERMEK
KADIN KOCASININ, HİZMETÇİ EFENDİSİNİN MALINDAN HARCAYABİLİR
SADAKA VERMEKTE ACELE ETMEK VE MAL BİRİKTİRMEMEK
SADAKADAN VAZGEÇMEK VE , GERİ ALMAK YASAKLANMIŞTIR
SADAKA İLE İLGİLİ ÇEŞİTLİ MESELELER
ZEKAT VE ZEKATLA ÎLGÎLÎ KONULAR
ZEKATIN FARZ OLUŞU, ZEKATI VERMEYENİN GÜNAH VE CEZASI ZEKATLA İLGİLİ RİVAYETLER
ZEKATIN ÖDENMİŞ SAYILMASININ ŞARTLARI
ZEKATI FARZ OLAN MALLAR, BU MALLARIN NİSAPLARI VE FARZ OLAN ZEKATIN MİKTARI
Zekatı Farz Olan Malların Çeşitleri
NİSAP MİKTARI HAKKINDAKİ RİVAYETLER
ZEKAT MİKTARI HAKKINDA ORTAK HADİSLER
Allah yolunda infak, İslam'daki belli başlı ibadetlerdendir. Hatta İslam'ın şartlarına göre önem sıralamasmdaki üçüncü şartır. İnfak, ancak Allah yolunda olmak şartıyla ibadet olur. Çünkü ya haram bir şeye ya da israf harcanması nedeniyle gayr-ı caiz olmaktan veya niyet edilmeden yapılan mubah harcamalara girmekten böylelikle çıkar.
Zekat ve sadaka-yı fıtır gibi vacip [1]olan farzlar, nafile sadakalar ve vakıflar gibi Menduplar Allah yolunda infaka dahildir. Hac ve cihad gibi başka farzları yerine getirmek için farz olan şeyler veya aç kalmış bir insanı doyurmak gibi olağanüstü bir meseleden dolayı vacip yani gerekli olanlar da Allah yolunda infakın içine girmektedir. Ayrıca ailenin geçimi için yapılan harcamalar da farz harcamalar kapsamındadır.
Sadece Allah yolunda yapılan infak (harcama) ibadettir. Çünkü bu infak, Allah'a itaat anlamındadır. Yine bu harcama, mal ihsan ettiğinden dolayı Allah'a şükretme anlamındadır. Nitekim bu harcamada, nefis mücadelesi, nefsi cimrilikten arındırma ve cömertliğe alıştırma vardır. Bunlar, Müslümana gerekli olan güzel huylardandır.
İslam maliye sistemine göre zekat , İslam'ın yüce bir rüknüdür, Zekatsız bir İslam maliye sistemi oluşturalamaz. Sermayenin hakimiyetini dengeleyen şey zekat sistemidir. Sermayenin en geniş biçimde hareketliliğini sağlayan da yine zekat sistemidir. Mali sirkülasyonu bütün insanların elinde oluşturan şey zekat sistemidir. Bir çok insanın prolemini çözümleyen şey de zekat sistemidir. Sonra zekat sistemi insanlararası bir iktisadi ilişki türü icad eder. Zekat, nefsi iyiliğe sımsıkı bağlar ve kötülükten uzaklaştırır. Zekat, faizin alternatifidir. Allah yolunda ve Allah rızası için verilir. Sadakalar da zekatın rolünü ikmal edici şeylerdir. Vakıflar da sadakalar kapsamındadır. Vakıflar zamanla büyük bir arazi, müştemilat ve emlaki kapsayacak derecede bereketlenir. Sayısız prolemleri çözümler, pek çok faydalar, yararlar ve hayırlı amaçlar, vakıflar sayesinde gerçekleşir. Buradan hareketle bu bölümde zekat, sadaka ve vakıf konularına yer verdik. Ancak sadaka-yı fıtrin daha çok Ramazan ayıyla ilişkisi olduğundan onu oruç kısmına koyduk. Nefisler mala göz diktiğinden ve mal nefse sevimli olduğundan İslam, insanları kendilerini buna karşı savunma ve tok gözlü olma yönünde eğitmiştir. Bundan hareketle, bu bölümde kanaatkârlık ve dilenciliğe meyi etmemeye dair bazı açıklama yaptık. Bu kısmın konularını bazı başlıklara ayırdık. Bu başlıklar şöyle sıralanıyor:
1) Kanaatkârlık, tokgözlülük ve dilenmekten sakındırma.
2) Sadakalar, sadakaların fazileti, hükümleri ve âdabı.
3) Zekâtlar ve zekat ile ilgili konular.
4) Vakıflar ve vakıflarla ilgili konular.[2]
Allah Rasulü (a.s) Müslümanları tok gözlü olmaları, dilencilik yapmamaları ve zaruret hali dışında sadaka ve zekât almaktan kaçınmalan konusunda eğitmiştir,
Rasulullah (a.s) efendimiz bir yönden de problemleri çözümlemek, diğer yönden de çalışmaya va kazanmaya sevketmek için onları infakta bulunmak ve zekât vermek yönünde eğitmiştir.
Dilencilik yapmama yönünde eğittiği gibi, kibirden dolayı verileni alma-mazlık etmeyen bir nesil oluşturmak ve ancak bu kabil şeylerle çözümle-nebilen hayati prolemleri halletmek için, istemeksizin ve gozlemeksizİn geldiğinde verileni almak yönünde de eğitmiştir.
Eğitsel değerinden dolayı ve İslâm nasslarında İslâmî hayatta, îslâmî eğitimde, îslâmî çalışmada ve İslâm Hukuku'nda dengenin gözetildiğini belirtmek için bu bölümde, bu tür konuları işlemeyi tercih ettik.[3]
3350-Tirmizi, Ubeydullah bin Mihsan (r.a)'dan rivayet etmiştir: "Rasulullah (a.s) şöyle buyurdu: "Sizden her kim cam emniyette, vücudu sağlıklı ve bir günlük yiyeceği-, mevcut olarak sabahlarsa, kendisine mutluluğu bağışlanmış gibidir. "[4]
3351-Ahmed bin Hanbel, Hz. Osman bin Affan (r.a)'dan şu şekilde rivayet etmiştir:
"Rasulullah (a.s) şöyle buyurdu: "Ademoğlunun şu özellikler dışındaki' şeylere hakkı yoktur: Oturacağı bir ev, avretini örtecek bir giysi ve yavan ekmekle su." Nadr şöyle demiştir: "Yavan ekmek/ yanında yiyecek katığı; olmayan ekmek demektir.": Razin'in rivayeti de şöyledir "Yavan ekmekle açlığını giderir. sudur, şerbet değil."[5]
Hadisten anlaşılan şudur: Genelde Müslümanlar, Özelde ise îsîâm devleti, her ferde ancak şu belirtilenleri yani oturacağı evini, üstünü örtebileceği elbisesini ve yavan ekmeğini sağlamakla görevlidir. Herhangi bir insanın şu sayılanlardan birisine ihtiyacını anlayan kişi, o muhtaç insanın ihtiyacını gidermek için gayret sarfetmelidir.
3352-Buhari ve Müslim, Ebu Hureyre (r.a)'den rivayet etmişlerdir:
"Rasulullah (a.s); "Zenginlik, mal çokluğu değildir. Asıl zenginlik, gönül zenginliğidir/' buyurdu."[6]
3353-Buhari, Ebu Hureyre (r.a)'den rivayet etmiştir Rasulullah (a.s) şöyle buyurdu:
"Miskin (fakir); bir veya iki lokma, bir veya iki hurma için gezinen değildir. Gerçek miskin, ihtiyacını giderecek bir şey bulamayan, durumunu de sezdirmeyip sadaka verilmeyen, kalkıp insanlardan dilenmeyendir."
Bir başka rivayette [7]ise Resulullah (a.s) şöyle buyurmuştur: "Miskin; bir iki lokma peşinde koşan değildir. Gerçek miskin, ihtiyacını giderecek varlığı olmayan ve istemekten utanandır veya insanlardan ısrarla istemeyendir." Bir başka rivayette ise [8]şöyle geçer: "Miskin; ancak tokgözlü olan kimsedir. İsterseniz; "insanlardan ısrarla istemezler..." [9]ayetini okuyun." :[10]
3354-Müslim, Abdullah bin Amr bin As (r.a)'tan rivayet etmiştir: "Rasulullah (a.s) şöyle buyurdu:
"Müslüman olan felah bulunmuştur, yeter derecede rızıklandirılmıştır ve Allah, kendisini verdiğine kanaat eder hale koymuştur."[11]
3355-Buhari, Ebu Hureyre (r.a)'den rivayet etmiştir: "Rasulullah (a.s) şöyle buyurdu: "Biriniz mal ve yaratılış bakımından kendisinden üstün bir kimseye Müslim'in bir rivayetinde [12] şöyle geçer: "Rasulullah (a.s) şöyle buyurdu: "Sizden daha aşağıda olan kimseye bakın, sizin üstünüzde olan kimseye bakmayın. Allah'ın size verdiği nimeti küçümsememeniz için en uygunu budur." Yine Müslim'in bir başka rivayetinde [13]şöyle geçer:
"Biriniz malca ve yaratılışça kendisinden daha üstün tutulana baktığında hemen kendisinin daha üstün tutulduğu daha aşağıdaki bir kimseye baksın." Razin'in zikrettiği bir rivayette [14]ise şöyle yer alır:
"Rasulullah (a .s) şöyle buyurdu: "Dünyalık konusunda sizden daha aşağıda olan şöyle buyurdu:
"Din hususunda üstünüzde olan kimseye bakınız. İşte bu, Allah'ın size verdiği nimeti küçümsememeniz için en uygun olandır." Bir rivayette ise [15]şöyle bir ilave vardır: "Avn bin Abdullah bin Utbe şöyle demiştir:
"Zenginlerle düşüp kalkardım. Benden daha sıkıntılı hiç kimse yoktu. Bir hayvanı kendi hayvanımdan daha iyi, bir elbiseyi kendi elbisemden daha iyi görürdüm hep. Bu hadisi işitince, fakirlerle oturup kalkmaya başladım ve huzurum arttı."[16]
Bu hadis, kalb ve nefis için adeta bir reçetedir. Bizim bu hadisten anladığımız, insanı dünyalığını artıracak meşru çalışmadan uzaklaştırma değildir.
3356-Ahmed bin Hanbel, Atıyye (r.a)'den rivayet etmiştir: "Rasulullah (a.s)'m; "Veren el, alan elden daha hayırlıdır," buyurduğunu duydum." Taberar ve Atıyye'den şöyle rivayet edilmiştir: "Atıyye kavminden Rasulullah (a.s)'a gelen heyette imiş. Hz. Peygamber (a.s)'in huzuruna girince; "Sizinle beraber başka bir kimse geldi mi?" buyurmuş. "Evet, bir genç d< ha vardı. Hayvanlarımızın başında bıraktık," demişler. "Ona haber gönde in," buyurmuş." Atıyye diyor ki: "Heyettekiler yanında iken Rasulullah (a.s)'m huzuruna alınınca beni karşılayıp; "Veren el, işte üstün olan odur. Dilenen el, işte alçak el odur. İhtiyacın yoksa isteme. Çünkü Allah'ın malı sorgu suale tâbidir," buyurdu. Allah Rasulü (a.s) bana benim lehçemle konuştu." Arap lehçeleri arasında a'taynâke yerine ayın harfini nun harfine çevirmek suretiyle entaynâke şeklinde bir lehçe vardır. Şu son rivayet bu lehçeye uygun gelmiştir.[17]
3357-Ahmed bin Hanbel, Malik bin Hadle (r.a)'den rivayet etmiştir: "Rasulullah (a.s) şöyle buyurdu: "Eller üç çeşittir: Allah'ın yüce eli, ardından gelen; veren el ve dilenen alçak el. İhtiyacından artanı ye, kendini geçindirmekten aciz olma."[18]
Bu; asıl alan elin yüce olduğunu, çünkü veren elin Allah'a yaklaştırdığını iddia eden kimselerin görüşünün yanlış olduğunu göstermektedir. Hadis, derecesi düşük olanın, alan el olduğunu belirlemektedir.
3358-İmam Malik, Zeyd bin Eşlem (r.a) ve babası tarîkıyla şu şekilde rivayet etmiştir: "Abdullah bin Erkam bana; "Bana binilecek bir deve göster de kullanmak için Mü'minlerin Emirinden isteyeyim," dedi. "Tamam. Zekat develerinden bir deve var," dedim. "Şişman bir adamın sıcak bir günde p^eştemalinin ve koltuğunun altındakini senin için yıkayıp vermesini, senin de o suyu içmeni sever misin?" dedi. Kızdım ve; "Allah iyiliğini versin. Niye bana böyle söylüyorsun?" dedim. "Zekat, insanların üzerlerinden yıkayıp döktükleri kirleridir de ondan," dedi."[19]
3359-Kütüb-i Sitte imamları, Ebu Said Hudri (r.a)'den şu şekilde rivayet etmişlerdir: "Bir gurup ensar Rasulullah (a.s)'tan kendilerine bir şeyler istedi. O da verdi. Sonra yine istediler. Yine verdi. Sonra tekrar istediler. Tekrar verdi. Nihayet yanındakiler tükendi. "Yanımda verecek bir şey kalmadı. Sizden saklayacak da değilim. Kim tokgözlü olmak isterse, Allah onu tokgözlü yapar. Kim elinde olanla yetinirse, Allah onu muhtaç kılmaz. Kim sabretmeye niyetlenirse, Allah onu mahtaç kılmaz. Kim sabretmeye niyetlenirse, Allah onu sabrettirir. Ama bir kimseye istemeden, dilenmeden kendiliğinden bir şey verilirse bu, sabırdan daha hayırlı ve daha iyidir," buyurdu."[20]
3360-Bezzar, îbni abbas (r.a)'tan şu şekilde rivayet etmiştir: "Rasulullah (a,s) şöyle buyurdu: "İnsanların dişlerinin kovuğundan çıkanı bilen en küçük bir şeyi' sakın ha istemeyin."[21]
Gücü yettiğince başkalarından dünyevi işlerde hiç bir şey istememesi, Müslümanın edebidir. Zaruret ise kendi Ölçüşünce değerlendirilir.
3361-Ahmed bin Hanbel, Muaviye bin Hayde (r.a)'den şu şekilde rivayet etmiştir: "Dedim ki; "Ya Rasulullah, biz, birbirinden mallarımızı isteyen (mal alıp veren) bir toplumuz." Rasulullah (a .s) şöyle buyurdu: "Kişi ihtiyacı halinde veya sıkıntıya düştüğünde bunu düzeltmek için is^ ter. İş buraya vardı mı veya sıkıntıya düştü mü kanaatkârlık yapmıştır."[22]
3362-Buhari, Ensarlı bir hanım sahabi olan Havle (r.a)'den şu şekilde rivayet etmiştir: "Rasulullah (a.s) şöyle buyurdu: "Bazı insanlar haksız yere Allah'ın malına dalıyorlar. Bunlar, kıyamet günü Cehennem'i hak etmişlerdir." Tirmizi'nin bir rivayetinde ise (1) şöyle geçer: Rasulullah (a.s) şöyle buyurdu: "Bu mal taptaze ve tatlıdır. Kim hakkıyla alırsa mübarek olsun. Ancak canı çektiği gibi Allah ve Rasulü'nün malına dalan nice kimse vardır ki, daldığı o mal, onun için kıyamet günü ateşten başka bir şey değildir."[23]
Müslüman için aslolan, bir malı sadece helal yolla elde etmesi, bir rnalda herhangi bir şüphe ya da haram söz konusu ise terketme sidir. İnsan insaflı bir fetva üzerine hareket ederse, hayra doğru gitmiş olur.[24]
3563- Lîuhari ve Müslim, Abdullah bin Ömer (r.a)'den şu şekilde rivayet etmişlerdir: "Hz. Peygamber (a.s); "Biriniz dilenir durursa, sonunda Allah'ın huzuruna, yüzünde bir parça et bulunmadan çıkar," buyurdu." Bir rivayette [25]şöyle geçer: "Kıyamet günü.... gelir." Bu, zaruret yokken ve muhtaç değilken kendisine bir şeyler dilenen kimse için söylenmiş bir hadistir.[26]
3364-Ebu Davud, Semura bin Cündüb (r.a)'ten rivayet etmiştir: "Rasulullah (a.s) şöyle buyurdu: "Her dilenme, kişinin yüzünü yaraladığı bir yaralamadır. Dileyen yüzünü sağlam bıraksın, dileyen parçalasın. Ancak kişinin iktidar ve güç sahibinden istemesi veya mutlaka gerekli bir şeyi istemesi bunun dışındadır."[27]
3365-Nesai, Aiz bin Amr (r.a)'dan rivayet etmiştir: "Bir adam Rasulullah (a.s)'a gelip bir şeyler istedi. O da verdi. Ayağını kapının eşiğine koyunca, Rasulullah (a.s): "İstemesini bilseydiniz hiç kimse hiç kimseye bir şey istemek için gitmezdi," buyurdu."[28]
3366-Buhari, Zübeyr bin Avvam (r.a)'dan rivayet etmiştir: "Rasulullah (a.s) şöyle buyurdu: "Birinizin iplerini eline alıp dağa gitmesi ve sırtında bir demet odun getirip satması, onun için insanlardan isteyip de insanların vermesinden veya vermemesinden daha hayırdır."[29]
3367-Buhari ve Müslim, Ebu Hureyre (r.a)'den rivayet etmişlerdir: "Rasulullah (a.s) şöyle buyurdu: "Birinizin, sırtında bir demet odun yüklemesi, onun için insanlardan isteyip de onların vermesinden veya vermemesinden daha havalıdır." Bir başka rivayette [30] şöyle geçer: "Canım elinde olan Allah'a yemin ederim ki, birinizin iplerini al sırtında odun taşıması..." Bir diğer rivayette [31]ise şöyle geçer:"Birinizin sabahleyin yola koyulup sırtında odun getirerek (parasını) harcaması ve insanlardan müstağni olması, bir insandan bir şeyler isteyip de onun vermesinden veya vermemesinden daha hayırlıdır. Çünkü veren el, alan elden üstündür. Geçindirmekle yükümlü olduklarından başla (harcamaya.)"[32]
3368-Ebu Davud, Sevban (r.a)'dan rivayet etmiştir: "Rasulullah (a.s): "Kim bana insanlardan bir şey istemeyeceğine garanti verirse, ben de ona Cennet'i garanti veririm," buyurdu. Sevban da; "Ben garanti veriyorum, " dedi. Gerçekten hiç kimseden bir şey istemezdi."[33] Nesai'nin bir rivayetinde de şöyle geçer: [34]
"Rasulullah (a,s); "Kim bana bir şeye dair teminat verirse, ona Cennet var," buyurdu. " Ravi dedi ki:
"Rasulullah (a.s) sadece şunu söyledi: "İnsanlardan hiç bir şey istememek."
3369-Ibni Mace, Sevban (r.a)'dan rivayet etmiştir: "Rasulullah (a.s) şöyle buyurdu:
"Kim benim için bir şeyi gönül hoşluğuyla kabul ederse, ben de onun için Cennet'i gönül hoşluğuyla kabul ederim."Ben de; "Ben kabul ederim," dedim. "İnsanlardan hiç birşey isteme," buyurdu." Ravi der ki:
"Sevban'm binit üzerinde iken kamçısı düşüyordu da hiç kimseye "Şunu bana ver," demiyordu. İnip kendisi alıyordu."[35]
Bazı insanlar, insanların birbirine yük olmamaları gerektiği görüşünü ilk defa J.J. Rousseu tarafından ortaya atılan modern bir görüş olduğunu ileri sürüyorlar. Halbuki bu hadis, Hz. Peygamber (a.s)'in bunu emrettiğini ortaya koyuyor. Olsa olsa J.J. Rausseu'riun bu tezi, Allah Resulü (a.s)'nden aldığını gösteriyor.
3370-Buhari ve Müslim, Urve bin Zübeyr (r.a)'den rivayet etmişlerdir: "Hakim bin Hizam şöyle anlattı: "Rasulullah (a.s)'tan bir şeyler istedim, verdi. Sonra yine istedim, yine verdi." Bir rivayette; "Sonra yine istedim yine verdi." şeklinde ilave etmiştir. Daha sonra da bana: "Ey Hakim, bu taptaze ve tatlı bir maldır. Tokgözlüce alana mübarek olsun. Açgözlülükle alana mübarek olmasm. Böylesi, yiyip de doymayan kirK-se gibidir. Veren el, alan elden daha hayırlıdır," buyurdu." Hakim anlatmaya devam etti: "Dedim ki: "Ya Rasulullah (a.s), seni hakla gönderen Allah'a yemin ederim ki, dünyadan ayrılıncaya kadar senden sonra hiç kimseden bir şey islemeyeceğim." Daha sonra Hz. Ebu Bekir, Hakim'i maaşını vermek için çağırıyordu aa ondan bir şey almaktan kaçmıyordu. Ardından maaşını vermek üzere Hz. Ömer (r.a) çağırdı. Ondan bir şey almaktan kaçındı. O zaman Hz. Ömer (r.a)"Ey Müslüman toplumu, ben şu fey'den devlet gelirinden olan hakkını Hakim'e veriyorum fakat o almaktan kaçmıyor," dedi.[36] Gerçekten de Hakim, RasuluUah (a.s)'tan sonra Ölünceye kadar insanlardan hiç kimseden hiç bir şey istemedi." [37]
RasuluUah (a.s)'ın "Açgözlülükle alana mübarek olmasın," sözünden dolayı bazı edeb ehli, nefsi diğer insanların sahip olduğu bir şeye karşı açgözlülük yaptı da o şey kendisine verildi mi almamayı tercih ediyordu. Bu edeb, pek çoklarınca bilinmektedir. Hatta birisi, bu edeb ehlinden birisine bir şey veriyordu, fakat o bunu reddediyordu. O da sebebini anlıyordu. Kendisinden o hal gidince, onu, o şahsa yolluyordu. Bu defa aynı kişi o şeyi alıyordu. Bu edebi tanımayan kimseler de buna şaşıyordu. İşin aslı şuydu: İlk defasında reddeden şahıs, nefsi o şeyi gözleyip durduğundan reddediyordu. Reddedince ve nefsi de o şeyi gözlemekten vazgeçince ve o aynı şey gelince, tamah ortadan kalktığı için bu defa alıyordu.
3371-Ebu Davud, Sehl bin Hanzaliyye (r.a)'den rivayet etmiştir: "Uyeyne bin Hısn ile Akra bin Habis RasuluUah (a.s)'a gelip bir şeyler istediler. İstediklerinin verilmesini emretti. Muaviye'ye emir verdi, o da istediklerini yazdı. Akra, yazısını aldı, sarığının dolağına koyup gitti. Uyeyne ise, yazısını alıp yerinde oturmakta olan RasuluUah (a.s)'a geldi. "Ya Mu-hammed, kavmine Mütelemmiş'in Sahifesi gibi[38] içinde ne yazılı olduğunu bilmediğim bir yazıyı götüreceğimi mi sanırsın?" dedi. Muaviye, Akra'm lafını RasuluUah (a.s)'a haber verdi. O zaman Allah Rasulü (a.s): "Yanında yeter malı olduğu halde kim dilenir ve isterse, o ancak daha fazla ateş - Nüfeyli (ki hadisin ravilerinden birisidir) bir başka yerde; "Cehennem korundan," dedi- istemiştir," buyurdu.
"Ya Rasulullah, onu muhtaç kılmayacak (yerli mal) ne kadardır? -Nüfeyli bir başka yerde; "Dilenme gerektirmeyecek kadarki zenginlik ne kadardır?" demiştir.- dediler."Kendisini sabah ve akşam doyuracak kadar," buyurdu."Bir başka yerde ise; "Bir gün ve gecelik veya bir gecelik ve günlük doyuracak kadar şeyi olması," buyurduğu geçmektedir.[39]
3372-Müslim, Ebu Hureyre (r.a)'den rivayet etmiştir:"RasuluUah (a.s) şöyle buyurdu:"İnsanlardan çokça dilenen kimse, Cehennem korundan istemekteciir. Artık dilerse az istesin, dilerse çok."[40]
3373-Ebu Davud, Ebu Said Hudri (r.a)'den rivayet etmiştir: "Rasulullah (a.s); "Bir Ukiyye değerinde bir şeyi olan dilerse, ısrar etmiş sayılır," buyurdu. "Devem, Yâkûte bin Ukiyye'den fazla eder," dedim. Hişam'sa: "Kırk dirhemden fazla eder," demiştir. Bunun üzerine bir şey istemeden geri döndüm." Ebu Davud der ki: "Hişam, rivayet ettiği hadiste; "Rasulullah (a.s) döneminde Ukiyye, kırk dirhem değerindeydi," şeklinde bir eklemede bulunmuştur." Nesai'nin rivayetinde [41]şöyle geçer: "Annem beni Rasulullah (a.s)'a gönderdi. Ben de gittim ve oturdum. Beni karşısına aldı ve: "Muhtaç olmamak isteyeni Allah muhtaç etmez. Tokgözlülük isteyene Allah tokgözlülük verir ve kendi yağıyla kavrulmak isteyeni Allah kendi yağıyla kavurur. Bir ukiyye kıymetinde bir şeyi varken isteyen kimse, ısrar etmiştir," buyurdu. "Devam Yâkûte, bir Ukiyye'den fazla eder," dedim ve hiç bir şey istemeden geri döndüm."[42]
3374-İmam Malik, Ata bin Yesar (r.a)'dan rivayet etmiştir: "Esedoğullarmdan bir adam Ata'ya anlatmıştır;
"Ben ve ailem Bakiulğarkad'da konakladık. Ailem: "Keşke Allah Rasulü (a.s)'ne gitseydin de bizim için bir şey isteseydin," dediler ve ihtiyaçlarını saymaya başladılar. Allah Rasulü (a.s)'ne gittim. Yanında bir şeyler istemekte olan bir adam gördüm. Rasulullah (a.s) ise şöyle diyordu: "Sana verecek hiç bir şey bulamıyorum." Adam kızgın bir vaziyette, "Vallahi, sen istediğine veriyorsun," diyerek döndü. Bunun üzerine Rasulullah (a.s):
"O, kendisine verecek bir şey bulamadım diye bana kızdı. Sizden biriniz bir Ukiyyesi veya o değefde bir şeyi varken isterse, ısrarla istemiştir." Esedi der ki: "Kendi kendime; "Vallahi süt veren devemiz, bir Ukiyye'den fazla eder," dedim. Bir Ukiyye, kırk dirhem geliyordu. Bir şey istemeden geri döndüm. Derken bundan sonra Rasulullah (a.s)'a bir miktar arpa ve kuru üzüm geldi de ondan bize de bir pay ayırdı ve bizim ihtiyacımızı giderdi."[43]
Ebu Ubeyd Kasım bin Sellam, muhtaç olmamanın sınırı konusunda bu hadisi delil getirerek; "Kırk dirhemi olana zekat alması haramdır," demiştir. Bir grup âlim ise, zekat almanın haram olduğu zenginlik sınırının elli dirhem olduğu görüşündedir. Süfyan-ı Sevri İbnü'l-Müberek, Ahmed ve İshak bu gruptandır. Dayanakları şu hadistir:
"Denildi ki: "Ya Rasulallah, zenginlik nedir?" "Elli dirhemdir," buyurdu." Diğer âlimler ise, bu hadisin delil olmayacağını söylemiş ve şöyle demişlerdir: "Hadiste elli dirhemi olanın zekat almasının helal olmayacağı geçmekte, sadece Öylesinin dilenmesinin haram olduğu belirtilmektedir. Çünkü dilenme, zaruret halinde olur. Kendisine yetecek şeyi olan da zaruret halinde değildir." İmam Şafii ve îmam Ahmed ise şu görüştedirler:
"Gına başkasına muhtaç olmama, kendi kendine yeterlilik için belli bir sınır yoktur. İnsanın durumuna göre değerlendirilir." Yine İmam Şafii şöyle demektedir: "İnsan, bir dirhem kazanmakla bile muhtaç olmayabilir. Kendisi güçsüz, ailesi kalabalık olduğu için bin dirhemle bile muhtaç olabilir." Alimler dediler ki:
"Yanında mevcut olan kendisine yeterse, zekat alması haramdır. İhtiyaç duyarsa helaldir." Ebu Hanife ile ashabı ise şöyle demişlerdir: "Bu hususta sınır değer, ikiyüz dirhemdir. Şöyle denmiştir: "İkiyüz dirhem, beş Ukiyye'ye eş değerdedir ve işte bu, zekatın farz olduğu nisab ölçüsüdür." İmam Ahmed'in tahric ettiği az sonra göreceğimiz hadis, Hanefilerin görüşlerini destekler. Hadis, sahihtir.
3375-Ahmed bin Hanbel, Cafer bin Abdullah bin Hakem (r.a)'den babası ve Müzeyne kabilesinden birisi vasıtasıyla rivayet etmiştir: "Annesi o Müzeyneli'ye; "Kalkıp gitsek de, insanların istediği gibi Rasu-lullah (a.s)'tan biz de bir şeyler istesek," demiş.[44]Müzeyneli anlatıyor: "Bir şeyler isteyeyim diye kalkıp gittim. Hz. Peygamber (a.s)'i ayakta hutbe verirken buldum. Şöyle diyordu: "Tokgözlülük isteyeni Allah tokgözlü yapar, muhtaç olmamak isteyeni Allah muhtaç etmez. Beş ukiyye değerinde bir şeyi varken insanlardan bir şeyler isteyen ısrar etmiştir." Bunun üzerine kendi kendime: "Annemin dişi devesi beş Ukiyye'den fazla eder, falanca kadının dişi devesi de beş Ukiyye'den fazla eder," dedim. Bir şey istemeden geri döndüm[45]
3376-Nesai, Abdullah bin Amr bin As (r.a)'tan rivayet etmiştir: "Rasulullah (a.s) şöyle buyurdu: "Kırk dirhemi varken dilenen, ısrarcıdır."[46]
3377-MüsIim, Kabisa bin Meharık Hilali (r.a)'den rivayet etmiştir:
"Birine kefil oldum da bu hususta bir şeyler istemek için Rasulullah (a.s)'m huzuruna geldim. "Bize zekat gelene kadar otur. O zaman sana bir şeyler vermelerini emrederiz/1 buyurdu. Sonra da: "Kabisa, dilenme şu üç kişiden birisine helal olur: Birisine kefil olana, o malı elde edinceye kadar dilenmek helaldir. Sonra bundan vaz geçer. Bütün malını helak eden, bir felâkete maruz kalan kimsenin geçim ihtiyacını temin edinceye kadar -yahut ihtiyacım giderinceye kadar- dilenmesi helaldir. Fakirleşen o derece ki kavminden ve kalleşinden aklı başında üç kişinin; "Gerçekten filan fakir düştü," diye şahitlik yapacakları, kimsenin geçim ihtiyacını temin edinceye kadar yahut ihtiyacını giderinceye kadar dilenmesi helaldir. Ve ey Kabise, dilenmemin bundan ötesi haramdır. Dilenen onu haram olarak yer," buyurdu." [47]
Bu hadis, hayır kurumlarının ölçü alacağı bir esastır. Tanıklığı geçerli üç kişi Müslümanlardan birisinin fakir olduğuna şahitlik ederse, hayır kurumlarını, onların sözüne itibar edip o fakir kişiye ödeme yapması caizdir.
3378- Ebu Davud, Enes bin Malik (r.a)'den rivayet etmiştir: "Bir Ensarlı, bir şeyler istemek için Hz. Peygamber (a.s)'in huzuruna çıktı. Bunun üzerine Allah Rasulü (a.s): "Evinde hiç bir şey yok mu?" buyurdu. O da:
"Evet var. Bir miktarını elbise diye giydiğimiz, bir miktarını da yere serdiğimiz bir çul ve su içtiğimiz bir kap," dedim. "Onları bana getir," buyurdu. Getirdim Rasulullah (a.s) o iki şeyi eline aldı ve: "Bu iki şeyi kim alır?" diye sordu. Bir adam: "Ben o ikisini bir dirheme alırım," dedi. Bunu üzerine Rasulullah (a.s): "Kim bir dirhemden fazla verir?" buyurdu, -iki veya üç defa- Bir adam: "Ben o ikisini iki dirheme alırım," dedi. Allah Rasulü de onları o adama verdi. İki dirhemi de alıp Ensarlı'ya teslim etti. "Birisiyle biraz yiyecek al da ailene var. Diğeriyle de bir keser alıp bana' getir," buyurdu. Adam keseri getirdi. Rasulullah (a.s) kesere bir sap taktı sonra da: "Git, odun kesip sat. Seni onbeş gün gözüm görmesin," dedi. Adam denileni yaptı. On dirhem kazandı. Bir kısmıyla elbise, bir miktadrıyla da biraz yiyecek aldı. Rasulullah (a.s) ona şöyle buyurdu: "İşte bu, senin için dilenciliğin kıyamet günü yüzünde bir leke olarak gelmesinden daha hayırlıdır. Dilenmek, sadece şu üç kimseye uygundur: Fakirliği belini büktüğü fakire, boğazına kadar borçlanmış borçluya ve diyeti ödeyemezse kısasa tabi olacak diyetçiye." Hadisi, Tirmizi de muhtasar olarak şöyle kaydetmiştir: "Hz. Peygamber (a .s) bir çul ve kadeh (bardar) sattı ve: "Bu çulla, kadehi kim alır?" buyurdu. Bir adam; "Onları bir dirheme alırım," dedi. Hz. Peygamber (a.s): "Kim bir dirhem fazla verir?" buyurdu. Bir adam iki dirhem verdi. O da onları o şahsa sattı." Nesai ise Tirmizi'ninkinden daha kısa olarak şöyle zikretmiştir: "Hz. Peygamber (a.s) açık artırmayla bir kadeh ve çul sattı."[48]
Fakihler, bu hadisten 'açık artırma yoluyla' (veya haraç mezat) satışm caiz olduğu sonucuna varmışlardır. Bu meşhur bir satış usulüdür. Dünyada pek çok alışveriş türü bu üsülle yapılır. Bazı âlimler, Rasulullah (a.s)'ın kesere sap takmasından ve bu olaydan, îslam Devleti'nin görevlerinden birisinin de çalışma vasıta ve araçlarım sağlamak olduğu kanaatine varmışlardır.
3379-Tirmizi, Hubşi bin Cünade (r.a)'den rivayet etmiştir: "Rasulullah (a.s)'m Veda Haccı'nda şöyle buyurduğunu duydum. -Kendisi Arafat'ta vakfede idi. Bir A'rabi gelip ridasmın ucunu tutarak bir şeyler istedi. O da verdi. İşte tam o anda dilenmek haram kılındı. Bunun üzerine Rasulullah (a.s) şöyle buyurdu-:
"Sadaka, ihtiyacı olmayana da, sapasağlam adama da helal olmaz. Sadece fakirliğin belini büktüğü fakire veya boğazına kadar borçlanmışa yahut diyet Ödeyemezse kısas uygulanacak diyetçiye helal olur. Malına mal katmak için insanlardan dilenen kimsenin, yüzü kıyamet günü yara bere içinde olur ve kızgın taşlar konur ve Cehennem tarafından yutulur. Artık dileyen az istesin, dileyen çok istesin" [49]
Peygamberliğin insanlararası ilişkileri dolayısıyla Rasulullah (a.s) kendisinden bir şeyler istendiğinde verirdi. Hattâ isteyen, hak etmemiş bile olsa,.. Verecek şey bulamazsa, kendisine bir şey geldiğinde vereceğini vaadederdi. Ve Rasulullah (a.s) veremeyeceğine dair nadiren özür beyan etmiştir.
3380-Ahmed bin Ilanbel, Ebu Said Hudri (r.a)'den rivayet etmiştir: "Hz. Ömer: "Ya Rasulullah, falancaya falancanın kendilerine iki dinar verdiğinden bahsederek seni güzelce övdüklerini duydum," dedi. Hz. Peygamber (a.s): "Vallahi, falanca kimse Öyle değildir. Kendisine on ila yüz dinar verdim. Hiç böyle bir söz söylemedi. Dikkat edin, Vallahi, sizden biriniz dilenmesi dolayısıyla benim yanımdan onu koltuklamış olarak çıkar. (Koltuğunun altına Cehennem ateşi koymuş demek istiyor)," buyurdu. Hz. Ömer (r.a) de: "Ya Rasulullah, o zaman niye veriyorsun onlara?" dedi. "Nasıl vermeyeyim ki? İsteyenler vermememden çekiniyor. Allah da cimri olmamamı emrediyor," buyurdu."[50] Bir rivayette de; "Ona on ila yüz veya ikiyüz dirhem vermiştim," buyurduğu geçer. [51]
Bazı Müslümanlar ideal hayatın; menfaatin, maslahatın veya malın girmediği hayat olduğunu zannediyor. Bu bir kuruntudur. Mükemmel davetçi, her halinde Rasuhıllah (a.s)'ı örnek alır. Dolayısıyla bu metot, hayrın tamamına vesiledir.
3381-Ahmed bin Hanbel, Sevban (r.a)'dan rivayet etmiştir: "Hz. Peygamber (a.s) şöyle buyurdu: "Muhtaç olmadığı halde dilenenin yüzünde, kıyamet günü bir leke olur."[52]
3382- Ebu Davud, Abdullah bin Mes'ud (r.a)'dan rivayet etmiştir: "Rasulullah (a.s) şöyle buyurdu: "Kendisinin muhtaç etmeyecek varlığı varken insanlardan dilenen kimsenin dilenmesi, kıyamet günü yüzünde yaralar -bereler veya tırmıklar- olarak gelir."[53] 'Ya Rasulullah kendisini muhtaç etmeyecek varlığı ne kadardır?" de-
diler. "Elli dirhem veya o kıymette altındır," buyurdu."
3383- Tirmizi, Abdullah bin Mes'ud (r.a)'dan rivayet etmiştir."Rasulullah (a.s) şöyle buyurdu."Fakir ve muhtaç duruma düşüp de bunu insanlara yansıtan kimsenin ihtiyacı giderilmez. Ancak fakir ve muhtaç duruma düşüp de bunu Allah'a ısmarlayan kimseye Allah mutlaka hemen o anda veya bir süre sonra rızık verir."[54]
3384- Nesai, Abdullah bin Abbas (r.a)'tan rivayet etmiştir: [55] "Rasulullah (a.s) şöyle buyurdu:
"İnsanların en kötüsü, kendisinden Allah rızası için bir şeyler istenip de vermeyendir. Allah rızası için istemeyin. Ancak Allah'tan, kendisinden isteyin."[56]
3385-Ahmed bin Hanbel, Ebu Hureyre (r.a)'den rivayet etmiştir: "Rasulullah (a.s) bir veya iki dinar bırakmış bir adamın cenaze namazını kıldırdı. Ve Hz. Peygamber (a.s) şöyle buyurdu: "İki veya üç dağlama.[57]
3386-Ahmed bin Hanbel, Seleme bin Akva (r.a)'dan rivayet etmiştir: "Hz. Peygamber (a.s)'m huzurunda oturuyordum. Bir cenaze getirildi. Sonra bir tane daha getirildi. "Herhangi bir borcu var mı?" buyurdu. "Hayır," dediler. "Geriye bir şey bıraktı mı?" buyurdu. "Evet, üç dinar bıraktı," dediler. Parmaklarıyla göstererek; "Üç dağlama," buyurdu." Bu iki hadis, insanlardan çokça isteyen (dilenen) ve geride ihtiyacı yok iken ısrarla istediğini gösteren bir şey bırakarak ölen kimse hakkında olmalıdır.[58]
3387-Müslim, Muayiye (r.a)'den şu şekilde rivayet etmiştir: "Rasulullah (a.s) şöyle buyurdu:
"Dilenmekte (istemekte) ısrar etmeyin. Vallahi, sizden biriniz benden bir şey isteyip de, ben istemediğim halde istemekle bir şey elde ekmesin. Benim ona gönül rızasıyla verdiğim şeyse mübarek olsun."
İsteyenin veya dilenenin hiç bir kimseden gönül rızası olmaksızın bir şey alması helal değildir. Hattâ bir insandan, bir çok insanın olduğu yerde mal istese öteki de utancından verse, bu bile helal olmaz. [59]
3388- Ebu Ya'lâ, İbni Ömer (r.a)'den merfu olarak rivayet etmiştir:; "Hz. Peygamber (a.s) şöyle buyurdu:
"İstemekte ısrar etmeyin. Çünkü bizden istemek suretiyle bir şey edene, o şey mübarek ve bereketli kılınmaz."[60]
3389-Ebu Davud, Hüseyn bin Ali bin Ebu Talib (r.a)'den şu şekilde rivayet etmiştir: "Rasulullah (a.s) şöyle buyurdu: "At üstünde bile gelse, isteyenin hakkı vardır (bir şeyler verilmelidir).[61]
3390-İmam Malik, Zeyd bin Eşlem (rha)'den rivayet etmiştir: "Rasulullah (a.s) şöyle buyurmuştur:.
"At üstünde gelse bile[62] dilenene verin.[63]
Alaaddin Abidin (rh.a) 'el-Hediyyetü'1-Alâ'iyye [64]'de şöyle demiştir:
"İnsanlardan muhtaç veya salih veya alim veya şerif sıfatıyla bir mal alan kimse, o sıfatta değildir. Aldığı da haramdır."
Bir başka yerde de [65]şöyle demektedir:
"Israrcılara, yani insanlardan ısrarla isteyen ve israfla yiyenlere ihtiyaçlarını gidermek niyetiyle sadaka vermekte sakınca yoktur. Sadaka veren sevap kazanır. Eğer sadaka verilen kimse muhtaç değilmiş gibi gözükmü-yorsu veya sadakadan kazandığını günaha harcamıyorsa..."
3391-Ebu Davud, Ümmü Büceyd Ensariyye (r.a)'den rivayet etmiştir: "Ümmü Büceyd, Rasulullah (a.s)' bey'at eden hanımlardandı. Şöyle anlatmıştır: "Ya Rasulullah (a.s), bir miskin kapıma dikilir kendisine verecek bir şey bulamazsam?" dedim. "Yanık bir koyun yününden başka bir şey bulmazsan bile onu eline tutuşturuver," buyurdu."[66]Bir rivayette de [67]şöyle geçer: "Rasulullah (a.s) şöyle buyurdu: "Miskine yanık bir koyun yünü (Burada yanık, azıcık anlamındadır) bile olsa verin," buyurdu."Alaaddin, 'el-Hediyye' adlı eserinde yine şöyle der:"Bir kimse, dilenciyi kapıda azarlamasın.-Verecek bir şey bulamadığında^ "Allah Teala seni de bizi de rızıklandırsın," desin. Dilenciye verilenleri say-! maz. Ve başına kakmaz. Sadaka verdiği kişiden ne bir karşılık, ne bir dua, nej bir teşekkür, ne de bir övgü bekler. Dilenciye aracısız, bizzat kendi eliyle verir. Çünkü Allah Teala; "Dilenciyi azarlama," [68] buyurmuştur. Yani, ya ve-ş rirsin ya da tatlı dille savuşturursun. İbrahim Edhem; "Dilenciler ne güzel bir topluluktur. Ağızımızı ahirete taşıyorlar."İbrahim Nehai de: "Dilenci, âhirete giden postacımızdır. Birinizin kapı-f sına gelip; "Ahiretteki yakınlarınıza birşeyler gönderiyor musunuz?"
demiştir. Hâzin Tefsirinde böyle geçer."
3392-Ebu Davud, Behz bin Hakim (r.a)'in, babası ve dedesi tankıyla şu şekilde rivayet etmiştir:
"Rasulullah (a.s)'m; "Bir adam efendisine gelip yanındaki ihtiyacından arta kalanı ister, o da vermezse, kıyamet günü mutlaka vermediği o ihtiyaç fazlasını ısırarak alacak bir yılan kendisi için çağrılır," buyurduğunu duydum."[69]
Bu hadis şöyle anlaşılabilir: Dilenen muhtaç, istenense varlıklı ve isteyenin ihtiyacını giderecek güce sahiptir. Bu tip hadislerden insanı kesinlikle bir şey yapmakla karşı karşıya bırakan olağanüstü haller olarak isimlendirilen zamanlan anlarız.[70]
3393-İmam Malik, Ata bin Yesar (r.ah)'dan rivayet etmiştir: "Rasulullah (a.s) Hz. Ömer bin Hattab (r.a)'a bir atiyye (maaş, bahşiş, ihsan) gönderdi. Hz. Ömer geri çevirdi. O zaman Rasulullah (a.s) kendisine; "Onu niye geri çevirdin?" buyurdu. "Ya Rasulullah, siz, bize birimiz için hiç kimseden bir şey almamasının daha hayırlı olduğunu haber vermemiş miydiniz?" dedi. O zaman Allah Rasulü (a.s)[71] "Bu, sadece dilenciliğe hastır. İstemeden gelen şey ise, Allah Teala'nm sana ihsan ettiği bir rıziktır," buyurdu.
Bunun üzerine Hz. Ömer (r.a):
"Dikkat buyurunuz, canım elinde olan Allah'a yemin ederim ki, hiç kimseden hiç bir şey istemeyeceğim ve istemeden gelen bir şeyi de mutlaka alacağım," dedi."
3394-Ebu Ya'la, Hz. Ömer bin Hattab (r.a)'tan rivayet etmiştir:
"Dedim ki: "Ya Rasulallah, bana; "Senin için en iyisi, insanlardan hiç kimseden bir şey istememektir," demiştin."
Resulullah (a.s) şöyle buyurdu: "Bu senin istemene hastır. Allah Teala'mn sana istemeden veçdiği ise, Allah'ın seni rızıklandırdığı bir rızıktır[72]
3395-Buhari ve Müslim, Abdullah bin Ömer (r.a)'den şu şekilde rivayet etmişlerdir: "Hz. Ömer (r.a) şöyle anlattı: "Rasulullah (a.s) bana bir bağışta bulunurdu da ben; "Onu benden daha fakir olan birisine ver," dedim. Bunun üzerine "Bunu al. Bu maldan sana kendin gözlemeden ve istemeden bir şey gelirse onu al ve mal edin. Sonra istersen ye, istersen sadaka olarak ver. Yok gelmezse peşine düşme," buyurdu." Salim bin Abdullah der ki:
"Bundan dolayı Abdullah hiç kimseden hiç bir şey istemezdi. Kendisine verilen hiç bir şeyi de reddetmezdi. "
Bir rivayette ise [73]şöyle geçer: "Onu al, mal edin ve tasadduk eyle." Bir başka rivayet ise şöyledir [74]: "Veya tasadduk edersin." Ravilerden kimisi İbni Ömer (r.a)'den naklen: "Rasulullah (a.s), Ömer'e bağış gönderidi, "diye rivayet etmiş ve hadisi ibni Ömer'den müsned olarak aktarmıştır,[75]
3396-Ahmed bin Hanbel, Halid bin Adiyy Cüheni (r.a)'den şu şekilde rivayet etmiştir: "Rasulullah (a.s) şöyle buyurdu: "Kimlere bir mü'min kardeşinden istemeksizin ve gözetmeksizin bir şeyler ulaşıyorsa kabul etsin, reddetmesin. Çünkü o, Allah (c.c)'m ona sev-kettiği bir rızıktır."[76]
3397-Buhari ve Müslim, Abdullah bin Sa'di (r.a)'den şu şekilde rivayet etmişlerdir: "Abdullah, halifeliği döneminde Hz. Ömer'e gelmiş. Hz. Ömer kendisine: "Senin zekat toplamakla görevlendirildiğin ve zekât toplama ücretini vermediklerinde hoşlanmadığın şeklinde bir söz söylediğin doğru mu?" demiş. "Evet doğru," demiş Hz. Ömer de: "Karşılığında ne istiyorsun ki? " demiş. O da: "Benim atlarım ve kölelerim var. Durumum iyi. Zekât toplama ücreti-mini Müslümanlara sadaka olmasını istiyorum/ demiş. Hz. Ömer ise: "Böyle yapma, ben de senin istediğini isterdim. Rasulullah (a.s) bana bir bağışta bulunuyordu da ben; "Onu, ona benden daha muhtaç olan birisine ver," diyordum. Sonunda bir defasında bana bir mal verdi: "Onu, ona benden daha muhtaç birisine ver, dedim. Bunun üzerine Allah Rasulü (a.s): "Bunu al, mal edin ve sadaka olarak ver. Bu maldan sana istemeksizin ve gözetmeksizin geleni al. Gelmeyeninse peşine düşme," buyurdu" demiş."[77]
Nafile sadaka her zaman müstehaptır. Bu, sünettir. Gizlice verilen sadaka, açıktan verilen sadakadan, Ramazan ayında verilmesi, diğer aylarda verilmesinden daha faziletlidir. Çünkü fakirler Ramazan ayında oruç sebebiyle çalışıp kazanmaktan zayıf düşüp aciz kalırlar. Çünkü iyiliklerin karşılığı Ramazan'da kat kat artırılır. Zilhicce'nin ilk on günü ve bayram günleri gibi faziletli günler de öyledir. Mekke ve Medine gibi değerli mekanlar da, cihad ve hac vakti de, ay tutulması, hastalanmak ve yolculuk gibi önemli olaylar sırasında da, ihtiyaç anlarında da çok sadaka vermek müstehaptır. Başa gelen her belanın arkasından sadaka vermek ve sadaka verirken besmele çekmek de sünnettir. En iyisi kişinin, kendisini ve devamlı olarak ihtiyaçlarını giderdiği ailesinin ihtiyaçlarından artanı sadaka olarak vermesidir. Verebildiği kadarını sadaka vermesi, azımsaması ve azlığından ve değersizliğinden dolayı sadaka olarak vermekten kaçınması müstehaptır. Çünkü azıcık bir hayır, Allah katında pek çok şey ifade eder. Allah Teala'nın kabul buyurup mübarek kıldığı az değildir. Sadakanın salihlere, hayır ehline, mert insanlara ve ihtiyaç sahiplerine tahsis edilmesi de müstehaptır. En faziletlisi, sadakayı önce akrabaya, sonra komşulara vermektir. Çünkü onlar buna yabancılardan daha layıktırlar. Çok fazla ihtiyaç içinde olana sadaka vermek müstehaptır. Yakın akrabadan da olsa muhtaç olmayana sadaka vermek helaldir. Ama o muhtaç olmayanın bundan uzak durması ve sadakayı alması müstehaptir. Almak için saldırması ise mekruhtur ve haramdır. Bir fasık'a da kafire de, Yahudiye de Hırisitayana da, Mecusiye de, Zimmiye de veya Harbiye de sadaka vermek helal olur. Borçlu kimsenin veya kendisiyle ailesinin ihtiyaçlarının zor durumda bıraktığı kimsenin, üzerindeki hakları ödeyinceye kadar sadaka vermemesi müstehaptır. Malından veya kazancından dolayı muhtaç olmayanın dilenmesi haramdır. İstemese bile kendisini muhtaçmış gibi göstermesi de haramdır. Değersiz şeyleri sadaka olarak vermek mekruhtur. Sadakayı başa kakmak ise sevabını boşa çıkarır. Şüpheli bir şeyi sadaka olarak vermek mekruhtur. Sadaka olarak malının en iyisini, şüphe ve haramdan en uzak olanım seçmek müstehaptır. Sadakayı gönül hoşluğuyla ve güler yüzle vermek müstehaptır. Çünkü bu, sevabı artırır, gönlü de razı eder. Sadaka verenin sadakasını verdiği kimseden geri yahut satın alması, değiş/tokuş yapması veya bağışlatması gibi bir yolla mal edinmesi mekruhtur. Ancak miras yoluyla mal edinmesi veya bir başkasının eline geçtiğinden dolayı ondan alması mekruh değildir. [78]
3398-Buhari ve Müslim, Ebu Hureyre (r.a)'den rivayet etmişlerdir: "Rasulullah (a.s) şöyle buyurdu:
Birisi helal (temiz) bir sadaka verince -ki Allah ancak helali kabul eder-Rahman onu mutlaka sağma alır. -Velev bir tek hurma olsun- O, Rah-man'ın avucunda şu dağdan daha büyük o^ncaya kadar büyür. Hani herhangi birinizin tayını veya sütten kesilmiş deve yavrusunu büyük ettiği gibi."Müslim'in rivayet ettiği hadisin lafzı budur.Buhari ise şöyle rivayet etmiştir: "Rasulullah (a.s) şöyle buyurdu: "Kim, helal kazançtan (-Zaten helal olmayanı Allah'ın huzuran çıkmaz, (bir başka rivayette) Allah helal olmayanı kabul buyurmaz-) bir hurma tanesi değerinde sadaka verirse, Allah onu sağma alır ve sonra herhangi birinizin tayını büyüttüğü gibi şu dağ kadar olana dek onu veren kimse için büyütür."Müslim'in bir başka rivayeti [79] şu şekildedir: "Rasulullah (a.s) şöyle buyurdu:"Bir kimse helal kazançtan bir hurma sadaka verince, Allah onu mutlaka sağma alıp bir kimsenin tayını veya memeden kesilmiş deve yavrusunu büyüttüğü gibi şu dağ kadar oluncaya dek büyütür."Bir diğerinde ise [80] şöyle rivayet eder:"Helal olan kazancından sadaka olarak onu gerektiği yere verirse..." Tirmizi ise [81] Kasım bin Muhammed'den şöyle rivayet etmiştir: "Ebu Hureyre'nin şöyle dediğini duydum: "Rasulullah (a.s); "Allah sadakayı kabul eder ve sağma alır. Birinizin tayını büyüttüğü gibi büyütür. Öylesine ki, bir lokma, Uhud dağı kadar olur. Bunun onayı Allah'ın kitabındadır:"Bilmediler mi ki, kullarından tevbeyi kabul eden, çok merhametli olan Allah'tır. Ve Allah tevbeyi çok kabul eden, çok merhamet edendir." [82] "Allah faizi mahveder, sadakaları arttırır. Allah (haramda ısrar eden) hiç bir günahkâr kafiri sevmez."[83] [84]
3399-Bezzar, Hz. Aişe (r.a)'den rivayet etmiştir: "Rasulullah (a.s) şöyle buyurdu: "Adam helal kazançtan bir sadaka verir. -Zaten Allah ancak helali kabul eder-Rahman onu eline alır, birinizin tayım, cariyesini veya memeden kesilmiş deve yavrusunu büyüttüğü gibi büyütür."[85]
Hanefiler ve daha başkaları, az Önce geçen iki hadisten haram mal sahibinin, ondan kurtulmak niyetiyle kurtulması gerektiği, sadaka vermek niyetiyle vermesinin haram olduğu sonucuna varmışlardır. 'El-Hediyyetü' 1- Alaiyye' müellifi şöyle bir ifade nakleder: "Alırken veya verirken sevabını umarak haram malın sadaka olarak verilmesini helal sayan kimse kafir olunmuştur." Alaaddin'in tam ifadesi şöyledir: "Ancak helal maldan sadaka ver. Bir fakire haram bir şeyi sevab:iu umarak sadaka veren, kafir olur. Fakir de bunu bilse, verene dua etse ve güven verse ikisi de kafir olurlar." "O sadakayı sanki Rahman'm eline koymuş gibidir," ifadesine Ebu Hatim bin Hıbban bu konuda şöyle diyor: "Allah Rasulü (a.s)'nün; "O sadakayı sanki Rahman'm eline koymuş gibidir," sözü, bize bu bildirimlerin söz temsili söylendiğini, hakiki anlamda veya niteliği üzerinde duracak tarzda söylenmediğini açıklıyor. Eğer bu şeylere dair muhatabın yeterli bilgisi yoksa, sadece bu tür sözler kullanılır."
3400-Müslim, Ebu Hureyre (r.a)'den rivayet etmiştir: "Rasulullah (a.s) şöyle buyurdu: "Bir adam çöllük bir arazide iken bulut içinde; "Filanın bahçesini sula," diye bir ses işitmiş. Derken o bulut giderek suyunu bir kara taşlığa boşaltmış. Bir de ne görsün, o sel yollarından biri bu suyun hepsini almış. Adam suyu takip etmiş. Bir adam kalkmış bahçesindeki suyu, bel küreğiyle çeviriyor. Ona: "Ey Allah'ın kulu, senin adın nedir?" diye sormuş. O da: "Filandır," diyerek bulut içinden işittiği sesi söylemiş. O da buna: "Ey Allah'ın kulu, benim adımı niye soruyorsun?" demiş. "Ben şu suyu indiren bulutta bir ses işittim. "Filanın bahçesini sula," diye senin ismini söylüyordu. Bu bahçe hususunda ne yapıyorsun?" demiş. Bahçe sahibi: "Madem ki, öyle diyorsun (söyleleyim). Ben bu bahçeden çıkana bakar da onun üçte birini tasadduk eder, üçte birini çoluk çocuğumla kendim yerim, üçte birini de bahçeye iade ederim," demiş."
Bir rivayette [86] ise şöyle geçmektedir:
"Üçte birini de yoksullara, dilencilere ve yolcuya ayırırım."[87]
3401-Tirmizi, Ebu Zerr Gıfari (r.a)'den rivayet etmiştir: "Rasulullah (a.s) şöyle buyurdu: Üç kişi vardır ki, Allah onları sever. Üç kişi de vardır ki, Allah onları sevmez, Allah'ın sevdiği kemseler şunlardır: Bir adam bir topluma gelip onlardan*aralarındaki bir akrabalıktan dolayı değil de Allah rızası için bir şeyler ister. Hiçbir şey vermezler. İçlerinden biri geride kalır da o isteyene gizlice verir. Sadakasını Allah'tan, bir de verdiği kimseden başka hiç kimse bilmez. Ve bir topluluk gece boyunca yol alırlar. O kadar ki, artık uyku onlar için kıyaslanabilecek şeylerin en tatlısı olunca, başlarını korlar. İçlerinden birisi kalkar. Bana sevgi, muhabbet gösterir ve ayetlerimi okur. Ve bir adam ki, bir seriyyededir. Düşmanla karşılaşırlar. Hezimete uğrarlar. Öldürünceye veya zafer nasib edilinceye kadar göğüs göğüse ilerler.[88] Allah'ın buğz ettiği üç kişi ise şunlardır: "Zina eden ihtiyar, kendini beğenmiş fakir ve zalim zengin." Nesai de bir benzerini rivayet etmiştir. Ancak, Allah'ın buğz ettiği üç kişiyi saymamış ve hadisin sonunda da anmamıştır.[89]
3402-Tirmizi, Hureym bin Fatik (r.a)'den rivayet etmiştir: "Rasulullah (a.s) şöyle buyurdu: "Kim, Allah yolunda bir harcama yaparsa, ona yediyüz kat sevap yazılır.'[90]
3403- Müslim, Ebu Mesud Bedri (r.a)'den rivayet etmiştir: "Bir adam dizginlenmiş bir deveyi Rasulullah (a.s)'a getirip, "Bunu Allah yoluna veriyorum," dedi. Bunun üzerine Rasulullah (a.s): "Kıyamet günü ondan dolayı yediyüz deve (sevabı). Hepsi de dizginlenmiş," buyurdu." Nesai'nin rivayetinde [91] ise şöyledir: "Bir adam dizginlenmiş bir deveyi Allah yoluna tasadduk etti. Bunun üzerine Allah Rasulü (a.s):"Bu deve, kıyamet günü dizginlenmiş yediyüz deve olarak (sevapça) gelecektir," buyurdu."[92]
3404-Taberani, Kebir"de, Ebu Hureyre (r.a)'den rivayet etmiştir: "Hz. Peygamber (a.s) Bilal'e hasta ziyaretinde bulundu. O da ona bir avuç Kurma verdi. Bunun üzerine; " Bu da nedir ey Bilal?" buyurdu."Senin için saklamıştım ey Allah'ın Rasulü," dedi. "Senin için kıyamet günü bir buhar haline getirilmesinden korkmadın * rş'ın sahibinin (Allah) azaltacağından çekinmeden infak et ey Bilal,"[93]
3405-Taberani, Ebu'I-Vesr (r.a)'den rivayet etmiştir: "Rasulullah (a.s)'ın şöyle dediğine tanıklık ederim:
"Kıyamet günü Allah'ın gölgesinde gölgelenecek ilk insan, güç durumundaki borçlusuna bir şeyler buluncaya veya istediğini tasadduk edinceye kadar süre veren ve ben bunu sana niye Allah rızası için sadaka vermiyorum ki? deyip borç kâğıdını yırtıp atan bir adamdır."[94]
3406-Nesai, Ebu Hureyre (r.a)'den rivayet etmiştir: "Rasulullah (a.s) şöyle buyurdu: "Bir dirhem, bin dirhemi geçti." "Nasıl?" dediler."Bir adamın iki dirhemi vardı, en iyisini sadaka verdi. Bir adam da malının başına gitti oradan bin dirhem alıp sadaka olarak verdi," buyurdu."Bir başka rivayette [95] de benzeri gelmiştir. Söz konusu rivayette ise şöyle geçmektedir:"Bir adamın çok parası vardı. Malının başına gidip..."[96]
3407-Buhari ve Müslim, Ebu Said Hudri (r.a)'den rivayet etmişlerdir:"Bir A'rabi: "Ya Rasulullah, bana hicretten haber ver," dedi. "Yazık sana. Hicret güç bir şeydir. Deven var mı?" buyurdu. "Evet" dedi. "Zekatını veriyor musun?" buyurdu. "Evet," dedi. "Şehirlerin Ötesinde amel işlesen bile Allah, senin amelinden en bir şeyi zayi etmeyecektir," buyurdu." Bir rivayet de şöyledir: "Develerin var mı?" "Evet." "' "Zekatını veriyor musun?"
"Evet." "Onlardan bazısını sütünden istifade edip iade etmek üzere bazı lere veriyor musun?" "Evet." "Sağma günü sana gelince de sağıyorsun?" "Evet." "Öyeyse, Allah senin amelinden en küçük bir şeyi zayi etmeyecektır[97]
Hafız İbni Hacer, Feth (l)'de şöyle der: "Sorguya çekilinecek hicret, dar-ı küfürden ayrılmaktır. O zaman, Hicset edip Hz. Peygamber (a.s)'le hicret edenlerin hükmüne tabi olur. Bu sanki Mekke'nin fethinden sonra olmuş gibidir. Çünkü Mekke fethedilmeden önce hicret farz-ı ayndı. Sonra bi| durum Rasulullah (a.s)'m, "Mekke'nin fethinden sonra hicret yoktur," njadisiyle neshedildi. Allah Rasulü (a.s)'nün; "Şehirlerin ötesinde çalış," sözü, amelini rıerede yaparsa yapsın zayi olmayacağını bildirmekte mübalağa içindir. Bihar kelimesi, şehirler anlamına gelir."[98]
3408-Taberani, Ebu Ümame (r.a)'den rivayet etmiştir: "İyilik yapmalar, kötülüğün insanı yere sermelerinden korur. Gizlice verilen sadaka, Rabbin öfkesini yatıştırır. Sıla-yı ve akraba ilişkilerini sürdürmek, ömrü uzatır."[99]
3409-Buharî ve Müslim, Ebu Hureyre (r.a)'den rivayet etmişlerdir: "Rasulullah (as) şöyle buyurdu: "Kulların sabaha eriştiği her gün mutlaka iki melek iner. Birisi; "Allah'ım, sadaka verenin verdiğini yerine koy," diğeri," Allah'ım, vermeye-ninkini telef et," der."[100]
3410-Ahmed bin Hanbel, Ebu'd-Derda (r.a)'dan rivayet etmiştir: "Güneşin her doğuşunda mutlaka iki yanında, iki melek gönderilir. Bunlar yeryüzü halkına şu iki ağır şeyi seslenip duyuyorlar: "Ey insanlar, Rabbinize koşun. Az ve yeterli olan, çok olup oyalayandan daha iyidir. Güneşin her batışında mutlaka iki yanında iki melek gönderilir, onlar yeryüzü halkına şu iki ağır şeyi seslenip duyururlar: "Allah'ım, verenin verdiğini yerine koy, vermeyeninkini telef et”[101]
3411- Buhari ve Müslim, Ebu Hureyre (r.a)'den rivayet etmiştedir: "Rasulullah (a.s) şöyle buyurdu: "Kim Allah yolunda bir cinsten iki şeyi (iki dirhem, iki dinar> Mci hayvan) sadaka verirse, Cennet kapıcıları kendisini çağırırlar. Her kapıcı! "Hey falan! Gel," der. Hz. Ebu Bekir: "Ya Rasulullah (a.s) işte böylesi mahvolmaz," de lullah (a.s) da: "Senin onlardan olacağını ummaktayım," buyurdu." Bir rivayet ise [102] şöyledir: "Kim bir cinsten iki şeyi Allah yolunda harcarsa bütün kapılarından çağrılır?"[103]
3412-Buhari, Ebu Hureyre (r.a)'den rivayet etmiştir: "Rasulullah (a.s) şöyle buyurdu: "Harca ki, sana da harcansın. Ver ki, sana da yenisi verilsin:" Buhari'mn bir diğer rivayeti ise şöyledir [104]: "Biz kıyamet günü önde olan sonradan gelmişleriz..." Bu hadiste ayrıca şu ifadeler yer alır: "Resulullah (a.s) şöyle buyurdu: 'Allah'ın eli dolgundur, sadaka kayıp gitmez, geceyi ve gündüzü kavrar. Göklerin ve yeryüzünün yaratılışından beri ne kadar sadaka verilmiştir dersiniz? Tamamı O'nun elindedir ve kayıp gitmemiştir. Arşı su üzerindedir. Ve elinde ağır basıp hafif çeken mizan vardır." Yine Buhari'nin bir diğeri rivayeti şöyledir [105]: "Diğer eli de dolup taşmaktadır -veya tutmaktadır- Yükselir ve iner," buyurmuştur. Müslim [106]'in bir rivayeti de şöyledir: Ebu Hureyre (ra)'den bu kudsi hadiste şöyle rivayet ettiği geçilmektedir. "Allah Teala ve Tebareke buyurur ki: "Ey Ademoğlu, harca ki, sana da verilsin." Hz. Peygamber (a.s) "Allah'ın sağ eli dolgundur, her şeyi kavrar. Gece veya gündüz verilen hiç bir şey, o elden kayıp gitmez."[107] Yine Müslim'in bir rivayetinde [108] şöyle geçer: "Rasulullah (a.s) nakletti:
"Allah Teala bana; "Ver ki, sana da verilsin," buyurdu."[109]
3413-Buhari ve Müslim, Harise bin Vehb (r.a)'den rivayet etmişlerdir: "Rasulullah (a.s)'m; "Sadaka verin. Adam sadakayı dolaştırır durur da kendisine sadaka verilen: bunu dün getirseydin kabul ederdim ama şimdi ona ihtiyacım kalmadı," der. O sadakayı kendisinden kabul edecek kimse bulamaz,[110] buyurduğunu duydum."[111]
3414-Buhari ve Müslim, Ebu Musa Eseri (r.a)'den rivay^ etmişlerdir: "Hz. Peygamber (a.s) şöyle buyurdu:
"İnsanlar için öyle bir zaman gelecek ki, o zamanda adam vereceği altın sadakayı gezdirecek ve onu kendisinden alacak hiçbir kimse bulamayacak. Bir tek adamı, erkek kıtlığından ve kadın çokluğundan dolayı ondan istifade etmek isteyen kırk kadın izleyecek."[112]
3415-Buhari ve Müslim, Ebu Hureyre (r.a)'den rivayet etmişlerdir: "Rasulullah (a.s) cimri ile sadaka verene dair şöyle bir benzetmede bulundu: "Bunlar ellerini göğüsleri ile köprücük kemiklerine doğru sıkıştıran demirden iki zırh giymiş iki kimse gibidirler. Sadaka veren, her sadaka verişinde zırhı genişleyip parmaklarını kaplar, izini de Örter. Cimri ise ne zaman sadaka vermek istese zırhı büzülür ve her halka yerini alır."
Ebu Hureyre der ki: "Ben, Rasulullah (a.s)'ı parmağını yakasına şöyle sokarak bu hadisi söylediğini gördüm. "O'nun zırhını genişletmeye çalışıp zırhın genişlediğini bir görseydin şaşardın," dedi." [113]
Kadı İyaz şöyle der: Bu hadiste yani, bazı rivayetlerinde ravilerden bir çok vehimleri] taşhil ve tahrif hataları vaki olmuştur. baziları ise şunlardır: "İnfak edenle sadaka verenin örneği." Doğrusu; "Sadaka verenle cimrilik yapanın Örneği," olmalıydı. Bir adam gibi ki..." Doğrusu ise; "Üzerlerine iki zırh giymiş iki adarn gibi," olmalıydı. "Cünnetani ve cübhetani" denmiştir. Doğrusu; hiç şüphesiz 'nun'la cünnetanı olmalıydı. Cünne, zırh demektir. Bizzat hadis de bunu göstermektedir. "Her halka yerini alır." Ayrıca yine son hadiste Hz. Peygamber (a.s); "Demirden iki zırh," demiştir[114] "Parmaklarını kaplar," sözü, kaplar, örter anlammadır. "İzini de Örter," sözü, ayak izini ve bıraktığı diğer izleri siler dernektir. Şunu demek istiyor: Sadaka, sadaka veren kişinin hatalarını, yerde sürünen elbisenin elbiseyi giyenin ayak izini, yerde sürüklenen kısmm değmesiyle örttüğü gibi Örter. Müslim'in Kitabu'z-Zekat bölümünde 77 nolu rakamla rivayet ettiği hadis manayı güzel açmaktadır, "Ebu Hureyre (r.a)'den şöyle rivayet olunmuştur: "Rasulullah (a.s) şöyle buyurdu: "Cimri ile sadaka verenin benzeri, üzerlerinde demirden iki cüb'be bulunan iki adam gibidir. Sadaka veren, bir sadaka vermek isteyince zırhı, izini bile örtünceye kadar genişler. Cimri sadaka vermek isteyince cübbesi büzülür ve elleri köprücük kemiklerine yapışır. Ve her halka, yanındaki halkaya sıkışır."
3416-Buhari ve Müslim, Adiy bin Hatim (r.a) 'den rivayet etmişlerdir: "RasuluIIah (a.s) şöyle buyurdu:
"Sizden herbirinizle Rabbi, arada tercüman olmaksızın konuşacaktır. Sağma bakar, takdim ettiklerinden başka bir şey göremez. Soluna bakar, yine daha önceden gönderdiklerinden başka bir şey göremez. Önüne bakar, yüzünü yalamakta olan Cehennem'den başka bir şey göremez. Yarım hurmayla bile olsa Cehennem'den korunun." Bir rivayette [115] şöyle bir eklemede bulunmuştur: "Hiç bir şey bulamayan, güzel sözle sadaka versin."
Bir rivayette[116] de: "Hz. Peygamber (a.s) Cehennem'i anıp ondan Allah'a sığındı. Sonra da: "Yarım hurmayla da olsa Cehennem'den korunun. Onu da bulamazsanız güzel sözle," buyurdu." denmiştir.
3417-Buhari ve Müslim, Adiy bin Hatim (r.a)'den rivayet etmişlerdir: "RasuluIIah (a.s)'m; "Yarım hurmayla da olsa Cehennem'den korunun," buyurduğunu işittim." Bir rivayette[117] ise şöyle geçer: "Herhangi biriniz yanm hurmayla da olsa Cehennem'den saklana bilirse yapsın." Bir başkasında [118] da şöyle geçer: "Hz. Peygamber (a.s), Cehennem'i anıp ondan Allah'a sığındı. Üç defa sanki Cehennem'i görüyormuşçasına yüzünü çevirdi. Sonra: "Yarım hurmayla da olsa Cehennem'den sakının. Onu da bulamazsanız, tatlı sözle," buyurdu."
3418-Müslim, Ebu Hureyre (r.a)'den rivayet etmiştir: "RasuluIIah (a.s) şöyle buyurdu: "Sadakadan dolayı mal eksilmez -veya sadaka maldan eksiltme yapmaz-. Allah Teala affetmekle insanın şerefini artırır. Allah rızası için alçak gönüllü davranan bir kulu Allah yükseltir."[119]
3419-Müslim, Cerir bin Abdullah Beceli (r.a)'den rivayet etmiştir: "Biz gündüzün ortasında Rasulullah (a.s)'ın huzurunda bulunuyorduk. Derken yalın ayak, kaplan postu rengindeki gömleklerini veya abalarını başlarına geçirmiş, kılıçlarını çekmiş, çoğunluğu, hattâ hepsi Mudar kabilesine mensup çıplak bir takım adamlar Hz. Peygamber (a.s)'e geldiler. Onların muhtaç halini görünce Rasulullah (a.s)'m yüzü değişti. İçeri girip çıktıktan sonra Bilal'e emir buyurdu. Bilal ezanı okuyarak kamet getirdi. Rasulullah (a.s) da namaz kıldırdı. Sonra hitabe de bulundu ve: "Ey insanlar, sizi bir kişiden yaratan ve ondan eşini yaratıp ikisinden bir çok erkekler ve kadınlar üreten Rabbinizden korkun. Adına birbirinize dilekte bulunduğunuz Allah'tan ve akrabalık (bağlarını koparmak)tan sakının. Şüphesiz Allah sizin üzerinizde gözetleyicidir," (1) âyetiyle Haşr Süresindeki; "Allah'tan korkun. Her nefis yarın için (ahirete) ne gönderdiğine bir baksın," âyetini okudu. (Sözlerine devam ederek:)
"Bir adam dinarından, dirheminden, elbisesinden, bir sâ' buğdayından, bir sâ' kuru hurmasından sadaka vermelidir. Velev ki yarım hurma olsun," buyurdu. Derken Ensar'dan bir zat hemen elinin taşıyamayacağı kadar, hattâ elinin taşımaktan aciz olduğu bir kâse getirdi. Sonra birbiri ardınca herkes bir şeyler getirdi. Sonuçta yiyecek ve elbiseden oluşan iki yığın gördüm. Rasulullah (a.s)'ın yüzünü altınla yaldızlanmış gibi parladığmı gördüm. Bunun üzerine Rasulullah (a.s) şöyle buyurdu: "Her kim İslâm'da güzel bir çığır açarsa, o çığırın ecri ile kendisinden sonra o çığırla amel edenlerin ecirlerinden hiçbir şey eksiltilmemek şartıyla sevapları kendine aittir. Ve hir kim İslâm'da kötü bir çığır açarsa, o çığırın vebali ile kendisinden sonra onunla amel edenlerin vebali hiçbir eksikleri olmamak üzere ona aittir," buyurdu." Bir başka rivayette ise [120] şöyle anlatılır:
"Bedevilerden bir takım insanlar Rasulullah (a.s)'a geldiler. Giyimleri yapağıdandı. Onların kötü halini gördü..."
İki rivayeti Nesai de [121]kaydetmiş ancak o; "Kaplan postu rengindeki gömleklerini veya abalarını başlarına geçirmiş," ifadesine yer vermemiştir.[122]
3420-Buhari ve Müslim, Ebu Hureyre (r.a)'den rivayet etmişlerdir: "Rasulullah (a.s) şöyle buyurdu:
"Bir adam; "Bir sadaka vereceğim," deyip sadakasını çıkardı, bir hırsızın eline tutuşturdu. Sabahleyin şöyle konuşmaya başladılar: "Bu gece bir hırsıza sadaka verilmiş." O zaman adam: "Allah'ım, bir hırsıza sadaka verdiğim için sana hamd olsun. Bir sadaka daha vereceğim," dedi. Sadakasını çıkardı bir zinakâr fahişe kadının eline tutuşturdu. Sabahleyin; "Bu gece bir fahişeye sadaka verilmiş," dediler. Bunun üzerine; "Allah'ım, bir fahişeye sadaka verdiğim için sana hamd olsun. Bir sadaka daha vereceğim," dedi. Sadakasını çıkardı bir zenginin eline tutuşturuverdi. Sabahleyin; "Bu gece bir zengine sadaka verilmiş," dediler. Bunun üzerine adam:
"Allah'ım, bir hırsıza bir fahişeye ve bir zengine sadaka verdiğim için sana hamd olsun," dedi. Getirilip kendisine: "Hırsıza sadaka verenle umulur ki, hırsızlıktan vazgeçer. Fahişeye sadaka verenle umulur ki, zina yapmaktan vazgeçer. Zengine sadaka verenler, o da umulur ki ibret alır da Allah Teala'mn kendisine verdiğinden sadaka verir," denildi." Nesai de benzerini rivayet etmiş, ancak o, kendi rivayetinde "O adama; "Sadaka kabul olunmuştur," denildi," şeklinde bir ifade kullanmıştır.[123]
3421-Müslim, Abdullah bin Ömer (r.a)'den rivayet etmiştir: "Hz. Peygamber (a.s) şöyle buyurdu: "Ey kadınlar cemaati, sadaka verin, çok istiğfar getirin. Ben sizin nem ehlinin çoğunluğunu oluşturduğunu görüyorum."Zehe İçlerinden gür sesli bir kadın; "Niye Cehennem ehlinin çoğunluğunu oluşturuyor muşuz ki?" dedi. "Çok lanet okuyorsunuz, eşinize nankörlük yapıyorsunuz. Sizden aklı ve dini eksik olanların aklı başında olanlardan daha çok olduğunu görüyorum," buyurdu. O kadın: "Akıl ve din noksanlığı nedir ki?" dedi. iki kadının şahitliği, bir erkeğin şahitliğine denktir ve günlerde namaz kılmadan oturursunuz," buyurdu." [124]
3422-Taberani, Evsafta, Hakim bin Hizam (r.a)'dan rivayet -etmiştir: "Rasulullah (a.s) kadınlara sadaka vermelerini emir buyurup sadaka vermeye teşvik etti ve şöyle buyurdu: "Sadaka verin. Çünkü Cehennem ehlinin çoğunluğu sizden oluşmaktadır." Aralarından bir kadın: "Niye ya Rasulullah?" dedi. "Çünkü siz çok lanet okursunuz, hayır yapacağım der durur da yapmazsınız ve eşinize karşı nankörlük yaparsınız," buyurdu."[125]
3423-Ahmed bin Hanbel, Abdullah bin Amr (r.a)'dan rivayet etmiştir: "Bir adam Hz. Peygamber (a.s)'e gelip:
"Havuzuma su saldım. Doldurduğumda başkasının develeri geldi. Ben de onları suladım. Bunda bir ecir var mıdır?" diye sordu. Bunun üzerine RasuluUah (a.s) şöyle buyurdu: "Her susamış canlıyı sulamakta ecir vardır."[126]
3424-Ebu Davud, Heyyac bin İmran bin Husayn (r.a)'dan şu şekilde rivayet etmiştir. "Imran'm bir kölesi kaçtı. Yakalarsa elini keseceğine dair adakta bulundu Heyyac der ki: "Bunun üzerine beni meselenin hükmünü sormak için gönderdi. Se-mura bin Cündüb'e gittim: "Rasulullah (a.s) bizi sadaka vermeye teşvik eder, müsle yapmaktan (bir insanın uzuvlarını kesmekten) men ederdi," dedi. İbni Husayn'a gidip konuyu sordum: "Rasulullah (a.s) bizi sadaka vermeye teşvik eder, müsle yanmaktan men ederdi," dedi."[127]
3425-İbni Huzeyme, Ukbe bin Amir (r.a)'den rivayet etmiştir.
"Rasulullah (a.s)'m, "Her kişi, insanların arası ayrılıncaya kadar sadakasının gölgesi altındadır." veya"... İnsanlar arasında hüküm verilinceye kadar..." buyurdu."
-Ravilerden birisi olan- Yezid: "Ebu'l-Hayrın bir kek veya bir soğan bile olsa sadaka vermediği gün olmazdı," demiştir. [128]
3426-Bezzar, Ebu Hureyre (r.a)'den şöyle rivayet etmiştir: "Rasulullah (a .s) ona bir koyun kesip komşularına taksim etmesini emir buyurdu. Kesip komşulara dağıttı. Bir kolu da Hz. Peygamber (a.s)'e geldi. Hz. Aişe: "O koyundan yanımızda sadece bir kol kaldı," dedi. Rasulullah (a .s) da: "Bir kol hariç hepsi baki kalmış," buyurdu."[129]
3427-Buhari ve Müslim, Ebu Hureyre (r.a)'den rivayet etmişlerdir: "Rasulullah (a.s)'m; "Allah Kendi gölgesinden başka gölge olmayan günde şu yedi insanı gölgesinde gölgelendirir: Adaletli yönetici, Allah (c.c)'a kullukla büyümüş genç, çıktığında dö-nünceye kadar kalbi camiye bağlı adam, Allah rızası için biririni seven iki kimse, ki bu sevgi ile bir araya gelirler, sevgi üzre ayrılırlar, mevki ve güzellik sahibi bir kadın teklifte bulununca; "Ben Allah'tan korkarım," diyen adam, sadaka verip de sağ elinin verdiğini sol elinden gizleyen adam ve tenhada Allah'ı zikredip gözleri yaşaran adam," buyurduğunu duydum."[130]
3428-Buhari ve Müslim, Ahnef bin Kays (r.a)'tan rivayet etmişlerdir: "Bir defasında Medine'ye gelmiştim. İçlerinde Kureyş'in ileri gelenlerinden bir topluluk da bulunan bir halkada otururken son derece haşin elbiseli, haşin vücutlu ve haşin yüzlü bir adam çıkageldi. Cemaatin basma dikilerek şöyle dedi: "Mal biriktirenlere; Cenhennem ateşinden kızdırılan taşlarla müjdele.[131] Taşlar onların her birinin memeleri ucuna konacak, tâ kürek kemiklerinden çıkacak, kürek kemiği üzerine konacak, memeleri ucundan çıkacak. (Böylece) çalkalanıp duracaklar." Bunun üzerine topluluk başını indirdi, hiçbirinin bu adama cevap verdiğini görmedim. Ardından adam dönüp gitti. Ben de onu izledim. Nihayet bir direğin dibine oturdu. "Onların, sensin söylediklerin karşısında sadece hoşlanmadıklarını düşünüyorum," dedim. "Bunların hiç bir şeye akılları ermiyor. Dostum Ebu'l-Kasım beni çağırdı, ben de gittim. Bana: "Uhud'u görüyor musun?" dedi. Akşama ne kalmış diye baktım. Bir ihtiyacı için beni (bir yere) gönderecek sanıyordum. "Görüyorum," dedim. "Uhud kadar altınım olup da üç dinarı dışında tamamım sadaka versem beni sevindirmez. (Yani o üç altına hayıflanırım,)" buyurdu. Oysa bunlar, dünyayı topluyor, hiçbir şeye akılları ermiyor," dedi. "Seninle Kureyşli kardeşlerin arasında ne var ki yanlarına uğramıyor ve onlardan hiçbir şey almıyorsun?" dedim. "Hayır hiçbir şey yok. Rabbime yemin ederim ki, Allah ve Rasulüne kavuşuncaya kadar onlardan dünyalık da istemem, din adına fetva da almam," dedi." Bir rivayette de[132] şöyle geçer: "Kureyşli bir cemaat içinde bulunuyordum. Derken Ebu Zerr uğradı. Şöyle diyordu:
"Mal biriktirenlere sırtlarının dağlanmasını müjdeliyorum. Bu dağlamanın eseri, böğürlerinden çıkacak. Bir de enselerinden dağlanacaklarını müjdeliyorum. Bunun eseri de yüzlerinden çıkacak." Sonra Ebu Zerr, bir kenara çekilip oturdu. "Bu da kim?" diye sordum. "Ebu Zerr," dediler. Kalkıp yanına . "Az önce söylediğini duyduğum şey de neyin nesi?" dedim. "Ben, onlara ancak peygamberlerinden duyduğum bir şeyi söyledim,"dedi.
"Şu maaş meselesi hakkındaki görüşün nedir?" diye sordum. "Sen onu al. Çünkü bugün onda bir nafaka var. Ancak dinin karşılığında verilirse, onu alma." dedi." Bir rivayette de[133] şöyle geçmektedir: "Hz. Peygamber (a.s)'le birlikte yürüyordum. O ise Uhud'a bakıyorcju. Şöyle buyurdu: "Uhud Dağı, benim için, tamamen altın olsaydı da üçüncü günü akşapıı ondan sadaka olarak verdiğim birşey kalsaydı, bundan hoşlanmazdım." Bir diğerinde [134] ise şöyle anlatılır: "Borçlu hazırladığım bir dinar dışında bir dinar ile kalmasından hoş-lanmam. O zaman sadece Allah'ın kullarına harcarım. İşte şöyle," dedi ve Önünden, sağından ve solundan avuçlar gibi yaptı." "Akşama ne kalmış diye baktım," derken, Rasulullah (as)'m kendisini bir ihtiyacını gördürmek için bir yere göndereceğini zannettiğini anlatmak istiyordu. O da acaba gündüzden yeterli vakit kalmış mı diye araştırıyordu."[135]
Müslümanlar, Ebu Zer (r.a)'den sonra Müslümamn, malının haklarını (zekât vs) edâ ettikten sonra nafile sadaka vermesinin mendup olduğu hususunda icmâ etmişlerdir. Anlaşılan Ebu Zerr'in görüşü, her şeyini tasadduk etmenin farz olduğu şeklindedir. Bu, sadece ve sadece ona ait bir görüştür. Hattâ bazıları bu görüşe dayanarak İslam'ı nakz etmek istemişlerdir. Bu ise aşın bir görüştür.
3429-Ahmed bin Hanbel, Abdullah bin Samit (r.a)'ten şu şekilde rivayet etmiştir: "Ebu Zerr'le birlikteydim. Maaşı çıktı. Yanında bir cariyesi vardı. Cariye, Ebu Zerr'in ihtiyaçlarını görmeye başladı. Sonunda yanında sadece yedi dirhem kaldı. Bunun üzerine Ebu Zerr, cariyeye onlarla bozuk para almasını emretti. "Keşke, ileride karşına çıkacak bir ihtiyacına veya gelecek bir misafire ayırsaydm," dedim." "Dostum (Rasulullah a.s) bana keseye konup üzerine düğüm atılan altın ve gümüşün, onları Allah yolunda hacamadıkça sahibi için bir kor olduğunu bildirdi," dedi." .[136]
Bu ve benzeri hadisler, insanların muhtaç durumda bulundukları hallere ait olmalıdır. Fakat artık insanlar muhtaç durumda değillerse, her mal sahibinin, sadece haklarını yerine getirmesi söz konusu olur
3430-Ahmed bin Hanbel, Hz. Aişe (r.a)'den rivayet etmiştir: "Hz. Aişe (r.a) miskinlerin sayısını -Eyyub "veya sadakanın miktarını dedi," demiştir- söyledi de Allah Rasulü (a.s) kendisine: "Ver ama sayma. Değilse Allah da sayarak verir," buyurdu." Nesai'nin rivayeti ise [137] şöyledir: "Ebu Ümame Sehl bin Huneyf anlatıyor:[138] "Bir gün mescidde birkaç muhacirle ensar oturuyorduk. Bir adamı Hz. Aişe (r.a)'ye izin alsın diye gönderdik. Derken yanma vardık. Dedi ki: "Bir defasında Rasulullah (a.s) yanımda iken bir dilenci geldi. Bir şey vermelerini emrettim, sonra çağırıp o verilen şeye baktım. Bunun üzerine Rasulullah (a.s) şöyle buyurdu:
"Evine senin haberin olmadan bir şey girip çıkmasını mı istiyorsun?" dedi. "Evet," dedim. "İşte orda dur ey Aişe, sayma ki, Allah (c.c) da sana saymasın," buyurdu."
3431-Buhari ve Müslim, Esma bint Ebu Bekir (r.a)'den şu şekilde rivayet etmişlerdir: "Rasulullah (a.s) bana: "İnfak et -veya saç yahut savur ama sayma ki, Allah da sana saymasın," buyurdu." Bir rivayette ise [139] şöyledir: "Sayma ki, Allah da sana saymasın. Cimrilik etme ki, Allah da sana cimrilik etmesin." Bir diğeri rivayette ise şöyledir [140]: "Savur -veya saç- veya infak et, ama sayma ki, Allah da sana saymasın. Ne verdiğine bakma ki, Allah da sana ne verdiğini bakmadan versin." Bir başka rivayette [141] de şöyledir: "Rasulullah (a.s) bana; "Paranı para kesesine koyup üzerine düğüm atma ki, Allah da sana vermesine düğüm atmasın." Bir diğer rivayette [142] ise şöyledir: "Sayma ki, Allah da sana saymasın," diye buyurulmuştur.[143]
3432-Müslim, Ebu Hureyre (r.a)'den rivayet etmiştir: "Rasulullah (a.s) şöyle buyurdu: "Allah yolunda harcadığın bir dinar, köle azat etmek için harcadığın bir dinar, miskine verdiğin bir dinar ve ailene harcadığın bir dinar... Sevapça en büyüğü ise ailene harcadığındır."[145]
3433-Müs!im, Sevban (r.a)'dan rivayet etmiştir: "Rasulullah (a.s) şöyle buyurdu: "Adamın harcadığı en faziletli dinar; ailesine harcadığı bir dinar, Allah yolunda harcadığı bir dinar ve Allah yolunda arkadaşlarına harcadığı bir dinardır." Ebu Kılabe şöyle der: "Hz. Peygamber (a.s) aileden saymaya başladı. Küçük çocuklarının bulunduğu ailesine harcama yapıp da Allah'ın onun sayesinde o aileyi rezil olmaktan kurtardığı -veya yaralandırdığı- ve muhtaç olmaktan kurtardığı bir adamdan, kim daha çok ecir alabilir ki?" İmam Nevevi şöyle der "Bu bölümün amacı, ailesine harcama yapmaya teşvik ve bundaki sevabı ortaya koymaktır. Çünkü aile üyelerinden bazısına yapılacak harcama, akrabalığı sebebiyle vacip; bazısına ise mendup olur da hem sadaka hem de sılayı rahim yerine geçer. Bazısına harcama yapmak da nikah veya kölelik-cariyelik hukuku nedeniyle yine vacip olur, Bütün bunlar faziletli amellerdir ve teşvik edilen görüştür. Bundan dolayı da nafile sadakadan daha üstündür." Görüşünü pekiştirmek için İmam Nevevi şunu da ekledi: "Rasulullah (a.s): "Kişiye günah olarak sahip olduğu kimselerin azığını kesmesi yeter," buyurmuştur."[146] Verebilecek güce sahip olmalarına rağmen damla damla vermeleri sonucunda gençler ve çocuklar arasında hırsızlığa yönelmek gibi nice kötülüklerin ortaya çıktığını gördük. Buradan, bu peygamberi öğütün büyüklüğü daha iyi anlaşılmaktadır.
3434-Buhari ve Müslim, Ebu Mesud Bedri (ra)'den şu şekilde rivayet etmişlerdir: "Hz. Peygamber (a.s) şöyle buyurdu: "Bir Müslüman, sevabını Allah'tan bekleyerek, Allah rızası için ailesine bir harcama yaptı mı, onun için sadaka olur “Tirmizi ise şöyle rivayet etmiştir:"Hz. Peygamber (a.s) şöyle buyurdu: "Kişinin alilesine yaptığı harcama sadakadır."[147]
3435-Ahmed bin Hanbel, Mikdam bin Ma'dike (r.a)'den şu şekilde rivayet etmiştir: "Rasulullah (a.s) şöyle buyurdu: "Kendine yedirdiğin; senin için bir sadakadır, çocuğuna yedirdiğin; senin için bir sadakadır, hanımına yedirdiğin; senin için bir sadakadır ve hizmetçine yedirdiğin; senin için bir sadakadır."[148]
3436-Ebu Davud, Ebu Hureyre (r.a)'den rivayet etmiştir: "Rasulullah (a.s) bir gün sadaka vermemizi emretti.
Bunun üzerine bir adam: "Ya Rasulullah, bir dinarım var," dedi. "Kendine harca," buyurdu. "Bir tane daha var," dedi. "Çocuğuna harca," buyurdu. "Bir tane daha var/' dedi. "Hanımına harca veya eşine harca," buyurdu. "Bir tane daha var," dedi. "Hizmetçine harca," buyurdu. "Sen basiretli birisin," dedi."Bir Açıklama Bağavi, Şerhu's Sünne'de şöyle diyor: "Hadiste, derece derece sadakaya en layık olan kesimler teker teker açıklanmıştır. Hz. Peygamber (a.s) önce kişinin kendisiyle başlamış, sonra çocuğunu saymıştır. Çünkü o, ondan bir parçadır, çocuğunu yitirirse mahv olur, kendisine harcama yapacak birisini de bulamaz. Üçüncü olarak hanımını saymıştır. Hanımını çocuğundan sonra anmıştır. Çünkü eşine harcayacak bir şey bulamazsa boşanırlar ve eşi başka birisinden nafakasını temin eder. Ondan sonra da hizmetçiyi zikretmiştir. Çünkü hizmetçinin nafakasını temin edemezse, satılır ve artık nafakasını onu satın alan kimse üstlenir."[149] --[150]
3437-Ebu Davud, Ebu Hureyre (r.a)'den rivayet etmiştir: "Ya Rasulullah, hangi sadaka daha üstündür?" dedim.
"Malı az olanın, gücünce verdiği. Önce geçindirmekle yükümlü olduklarından başla," buyurdu."[151]
3438-Buhari, Ebu Hureyre (r.a)'den rivayet etmiştir: "Rasulullah (a.s) şöyle buyurdu: "En hayırlı sadaka, muhtaç olmadığından verilendir. Önce geçindirmekle yükümlü olduklarından başla." Bir rivayette de [152] Rasulullah (a.s) şöyle buyurmuştur: "Hz. Peygamber (a.s); "Veren el, alan elden daha iyidir. Önce geçindirmekle yükümlü olduklarından başla. En hayırlı sadaka, muhtaç olmadığından verilendir. Kim kendi kendine yetmek isterse, Allah onu kendine yetirir, kim de muhtaç olmamak isterse, Allah onu muhtaç kılmaz." Ebu Davud'un rivayeti ise şöyledir: "En hayırlı sadaka, verildiğinde insanı muhtaç duruma düşürmeyen veya muhtaç olmadığından verilendir. Önce geçindirmekle yükümlü olduklarından başla." Buhari'de yer alan [153] rivayet ise şöyledir:
"En iyi sadaka, insanı muhtaç duruma düşürmeyendir. Veren el, alan elden daha üstündür. Önce geçindirmekle yükümlü olduklarından başla. Eşin der ki; "Ya beni doyur, ya da boşa." Kölen der der ki: "Önce beni doyur,, sonra çalışmamı iste." Oğlun da; "Beni sen doyur. Beni kime bırakıyorsun?" der." "Ey Ebu Hureyre, bunu Rasulullah (a.s)'tan mı duydun?" dediler. "Hayır, bu da Ebu Hureyre'nin kıvrak zekasının mahsulüdür," dedi."
"Bu, Ebu Hureyre'nin kıvrak zekasının mahsulüdür," sözü, Rasulullah (a.s)'ın sözü değildir anlammadır. Ebu Hureyre'nm sözü; "Eşin der ki..."den itibafendir.[154]
3439-Buhari, Hakim bin Hizam (r.a)'dan rivayet etmiştir: "Hz. Peygamber (a.s) şöyle buyurdu:
"Veren el, alan elden üstündür. Önce geçindirmekle yükümlü olduklarından başla. En iyi sadaka, ihtiyacından artandan verilendir. Kim kendi kendine yetmek isterse, Allah onu kendisine yetirir, kim de muhtaç olmamak isterse, Allah onu muhtaç yapmaz." Müslim ve Nesai ise şöyle rivayet etmişlerdir: "Rasulullah (a.s) şöyle buyurdu-. "En üstün sadaka -veya en iyi sadaka- ihtiyacından artandan verilendir. Kim insanlara avuç açmak isterse, Allah ona avuç açtırmaz. Kim de muhtaç olmamak isterse, Allah muhtaç etmez."[155]
3440-Nesai, Tarık bir Abdullah Muharibi (r.a)'den rivayet etmiştir: "Medine'ye geldik. Bir de baktık ki, Rasulullah (a.s) minberin üzerinde insanlara hitab ediyor. Şöyle diyordu: "Veren el üstündür. Önce geçindirmekle yükümlü olduklarından başla: Annenden, babandan, kız kardeşinden, erkek kardeşinden, daha sonra da sırasıyla diğer yakınlarından."[156]
3441-MüsIim, Ebu Ümame Bahili (r.a)'den rivayet etmiştir: "Rasululah (a.s) şöyle buyurdu: "Ey Ademoğlu, ihtiyacından artanı vermen, senin için daha hayırlıdır, Vermemen ise, senin için daha kötüdür. Kendi yağınla kavrulmandan dolayı kmanmazsm. Önce geçindirmekle yükümlü olduklarından başla. Veren el, alan elden üstündür." [157]
3442-Taberani, Ebu Ümame (r.a)'den rivayet etmiştir: ,: "Rasulullah (a.s) şöyle buyurdu:"Kendine insanlar avuç açtırmayacak bir harcamada bulunan için, o bir sadakadır, hanımına ve çocuğuna ve ev halkına harcama yapan kimsenin harcaması da sadakadır."[158]
3443-İbni Huzeyme, Abdullah bin Kab bin Malik (r.a) ve babası tankıyla rivayet etmiştir: "Malik, Rasulullah (a.s)'a; "Ya Rasulullah, ben malımın hepsini Allah'a ve Rasulüne sadaka olarak ayırıyorum," demiş de Rasulullah (a.s): "Birazını elinde tut. Bu, senin için daha hayırlıdır," buyurmuş."[159]
Bu hadisler, aileye ve akrabaya sadaka verip harcamada bulunmaya teşvik etmektedir. Eğer samimi bir niyetle yapılmışsa, bu, Allah'a yaklaştıran en faziletli ibadettir. Harcama yapmaktaki hikmete şöyle işaret edebiliriz:
1. Uzak akrabasına infakta bulunup da ailesini insanların eline bakacak derecede muhtaç bırakan kişinin davranışı kötü bir davranıştır.
2. Başkasına muhtaç olmak için-eğer bu maksatla infak etmişse- bütün malını infak edenin davranışı da ne kötü bir davranıştır.
3. Bunun için Hz. Peygamber (a.s) şöyle buyurmuşlardır:
"Veren el, alan elden üstündür." "Malının bir kısmını elinde tut." "En iyi sadaka, seni muhtaç bırakmayandır."
Bu hadisler, insanın ihtiyaçları için harcayıp da aynı zamanda sevap kazandığı, birer sadaka sayılan bir infaktan söz ediyor. İhtiyaçlardan öte verilen sadakalar ise, gelecek bölümde yer alacaktır ve îslâm onu da teşvik etmiştir.[160]
3444-Buhari ve Müslim, Enes bin Malik (r.a)'ten rivayet etmişlerdir: "Ebu Talha, Medine'de en çok hurmalık malı olan ensarlıydı. En sevdiği malı da Beyruha hurmalığıydı. Beyruha, mescide karşıydı. Rasulullah (a.s) oraya girer ve içindeki tatlı sudan içerdi. "Siz sevdiğiniz mallardan infak etmedikçe asla Cennet'e nail olamazsınız," [161] âyeti inince, Ebu Talha kalkıp Rasulullah (a.s)'a gelerek: "Ya Rasulullah, Allah Tebareke ve Teala; "Sevdiklerinizden infak etmedikçe Cennete ulaşmazsınız," buyuruyor. En sevdiğim malım Beyruha'dır. Allah rızası için tasadduk ediyor ve Allah indinde sevabını ve ahiret azığı olmasını diliyorum. Şimdi onu istediğin yere harca ey Allah'ın Rasulü," dedi. Allah Rasulü de: "Aferin. İşte kazançlı mal budur, işte kazançlı mal budur," dediğini duydum. "Ben onu akrabana vakfetmeni uygun görüyorum," buyurdu. Bunun üzerine Ebu Talha:
"Yaparım ya Rasulullah," dedi ve Beyruha'yı yakınlarıyla amcaoğttlları arasında paylaştırdı." Ka'nebi, Malik'ten şöyle aktarmıştır: "Rabih veya rayih." Birisi; "Rayih," bir diğeri; "rabih," demiştir." Buharı şöyle demiştir: "Sabit, Enes'ten şöyle nakletmiştir: "Hz. Peygamber (a.s) Ebu Talha'ya: "Onu fakir akrabana vakfet," buyurdu. O da Hassan'la Übeyy bin Ka'b'a vakfetti." Buhari der ki; "İsmail şöyle demiştir: "Bana Abdülaziz bin Abdullah bin Ebu Seleme, İshak bin Abdullah bin Ebu Talha vasıtasıyla -Halbuki bu hadisin sadece Enes'ten geldiğini bilmekteyim- şöyle rivayet etti: "Cennet'e nail olamazsınız," âyeti inince, Ebu Talha gelip..." diye başladı ve şuraya kadar zikretti: "Orayı Allah (c.c)'a ve Rasulüne (a.s) bıraktım. Sevabını ve ahiret azığı olmasını umuyorum. -Ey Allah'ın Rasulü-onu Allah Teala'mn gösterdiği yere sarfet," dedi. Bunun üzerine Rasulullah (a.s): "Aferin ey Ebu Talha. İşte kazançlı mal budur. Onu senden kabul ettik ve sana iade ettik. Orayı akrabana vakfet," buyurdu. Ebu Talha da akrabasına tasaddik etti. Übeyy'le Hassan onlardandı. Hasan hissesini Muaviye'ye sattı. Kendisine: "Ebu Talha'nm sadakasını satıyorusun ha?" dediler. "Bir sâ" hurmayı bir sâ' dirheme satmayayım mı yani?" dedi. O bahçe Muaviye'nin inşa ettirdiği Beni Cedile Köşkü mevkiindeydi."
Müslim'in rivayeti [162]ise şöyledir: "Cennete nail olamazsınız," âyeti inince, Ebu Talha: "Galiba Rabbimiz bizden mallarımızın bir kısmını istiyor. Öyleyse ya Rasulullah sen şahid ol, ben Beyruha adındaki arazimi Allah rızası için verdim," dedi. Bunun üzerine Rasulullah (a.s): "Sen onu akrabana ver," buyurdu.
O da Hassan bin Sabit'le Übeyy bin Ka'b'a verdi."[163]
3445-Buhari ve Müslim, İbni Mesud'un eşi Zeynep (r.a)'ten şu şekilde rivayet etmişlerdir: "Rasulullah (a.s) şöyle buyurdu: "Ey hanımlar topluluğu, takılarınızdan bile olsa sadaka verin." "Abdullah'ın yanma dönüp: " "Sen eli dar bir adamsın. Allah Rasulü ise bize sadaka vermemizi emretti. Git O'na sor. Bu, yani benim sana sadaka vermem, benim için yeterli midir? Değilse sizden başka birisine vereceğim," dedim. Bunun üzerine Abdullah bana: "Hayır, bizzat sen git," dedi. Gittim. Bir de baktım ki, Rasulullah (a.s)'ın kapısında bir ensarlı kadın. Benim meselem onun da meselesi. Rasulullah (a.s) merhametli birisi idi. Yanımıza Bilal geldi. Kendisine: "Git Rasulullah (as)'a, kapıda iki kadm duruyor; "kocalarına ve evlerindeki yetimlere verdikleri, onlar adına sadaka olarak geçerli midir?" diye soruyorlar," de. Bizim kim olduğumuzu da söyleme," dedik. Bilal Rasulullah (a.s)'ın huzuruna girip sordu. Rasulullah (a.s) ona: "Onlar da kim?" diye sordu. "Ensar'dan bir kadın ve Zeynep," dedi.
Bunun üzerine Allah Rasulü (a.s): "Hangi Zeynep?" buyurdu. "Abdullah'ın hanımı Zeynep," dedi. Rasulullah (a.s) da şöyle buyurdu: "Onla a iki sevap vardır: Akarabalık sevabı ve sadaka sevabı.[164]
3446-Buhari, Ebu Said Hudri (r.a)'den rivayet etmiştir: "Rasulullah (a.s) bir Kurban Bayramı veya Ramazan Bayramı musallaya (şehrin dışında kalabalık cemaatlerle namaz kılınıp dua edilen namazgaha) çıktı. Sonra döndü ve insanlara vaaz etti. Onlara sadaka vermelerini emir buyurdu: "Ey insanlar, sadaka verin," dedi. Sonra kadınlara uğradı: "Ey kadınlar cemaati, sadaka verin. Ben sizin Cehennem ehlinin çoğunluğunu teşkil ettiğinizi görüyorum," dedi. Kadınlar: "Niye ki ya Rasulullah?" dediler. "Çok lanet okursunuz ve kocanıza nankörlük edersiniz. Ey kadınlar cemaati, aklı ve dini noksan olanlardan hiçbirinin akıllı bir adama sizin kadar galebe çaldığını görmedim," buyurdu. Sonra döndü. Evine gelince İbni Mesud'un hanımı Zeynep gelip izin istedi.
"Ya Rasulullah, işte şu Zeynep," dediler. "Hangi Zeynep?" Buyurdu. "İbni Mes'ud'un hanımı," dediler. "Evet. Ona izin verin," buyurdu. Kendisine izin verildi. "Ey Allah'ın peygamberi, bugün sadaka vermemizi emrettin. Benim de bir takım var. Onu sadaka olarak vermek istedim. Fakat İbni Mesud kendisiyle çocuklarının sadaka verilmeye en layık kimseler olduklarını iddia etti," dedi. Bunun üzerine Hz. Peygamber (a.s) şöyle buyurdu:
"İbni Mes'ud doğru söytemiş. Kocan ve çocuğun, sadaka verilmeye en layık olanlardır."[165]
3447-Tirmizi, Selman bin Amir (r.aVden rivayet etmiştir: "Rasulullah (a.s) şöyle buyurdu: "Miskine verilen sadaka, bir sadakadır. Ama bir de yakmınsa iki şey demektir: Bir sadaka ve sila-yı rahim."[166]
3448-ibni Huzeyme, Hz. Meymune (r.a)'den rivayet etmiştir: "Meymune, Rasulullah (a.s)'tan bir hizmetçi istemiş, O da vermiş. Hz. Meymune de azad etmiş. Bunun üzerine Allah Rasulü (a.s): "Keşke dayılarına verseydin. Sevabın daha büyük olurdu," buyurmuş."[167]
Zekat gibi bir farz sadakanın geçindirmekle yükümlü olunan kimselere verilmesi doğru değildir. İnsan, malının zekâtını oğluna, hanımına, babasına, annesine veya hizmetçisine veremez. Bu konuyu ileride daha detaylı biçimde göreceğiz. Fakat karısı tarafından kocaya zekât verilmesi bazı âlimlerce caiz görülmüştür.[168]
3449-Müslim, Ebu Hureyre (r.a)'den şu şekilde rivayet etmiştir: "Bir adam Hz. Peygamber (a.s)'e; "Babam vasiyet etmeden öldü. Adına ^sadaka vermenin, ona bir yararı olur mu?" dedi. "Evet," buyurdu." Nesai ise şöyle eklemiştir: "Ve biraz mal bıraktı."[169]
3450-Buhari, Abdullah bin Abbas (r.a)'tan rivayet etmiştir: "Bir adam Hz. Peygamber (a.s)'e; "Annem vefat etti. Onun yerine sadaka vermenin, ona bir faydası dokunur mu?" dedi. "Evet," dedi. "Bir hurmalığım var. Sen de şahid ol ki, ben onu annemin adına sadaka olarak verdim," dedi." Bir diğerinde de benzeri [170] gelmiştir. Ancak bu rivayetin baş tarafında: "Sad bin Ubad -Beni Ubade'nin kardeşi-'nin annesi o yanında değilken vefat etti. "Ya Rasulullah, annem benim yokluğumda vefat etti... ona fayda verir mi?" dedi. Nesai'nin rivayeti de [171] şöyledir:
"Sad, Hz. Peygamber (a.s)'e; "Annem vasiyet etmetf&ı öldü, onun yerine sadaka verebilir miyim?" diye sordu. "Evet," buyurdu."[172]
3451-Tirmizi dışındaki Kütüb-i Sitte İmamları, Hz. Aişe (ra)'den şu şekilde rivayet etmişlerdir:
"Bir adam Rasulullah (a.s)'a: "Annem ansızın oluverdi. Sanırım ko-nuşabilseydi, tasaddukta bulanacaktı. Onun yerine ben sadaka versem sevap kazanır mı?" dedi. "Evet," buyurdu." Bir rivayette de [173]: "Vasiyet etmeden canını teslim ediverdi diye geçer.[174]
3452-Taberani, Abdullah bin Mes'ud (r.a)'dan merfu olarak şu şekilde rivayet etmiştir:[175]"Müslüman bir adam ölürken malının üçte birini hayra verir de Allah'a zekâtını böylece tastamam öder."[176]
3453-Buhari ve Müslim, Hz. Aişe (r.a)'den rivayet etmişlerdir: "Rasulullah (a.s) şöyle buyurdu: Hanım, evinin yiyeceğinden zarar vermeksizin infak etti mi, kendisi in-fak ettiği için, kocası da kazandığı için sevap alır. Efendisinin malını koruyan hizmetçi bekçi de öyledir. Hiçbiri, hiçbirinin sevabından en küçük bir şey eksiltmez."
Tirmizi ile Nesai'nin rivayetinde[177] ise; 'enfakat' yerine 'tasaddakat' geçer.[178] Bir diğerinde [179] ise; 'a'tat,' diye geçmektedir.
3454-Ebu Davud, Sad bin Ebu Vakkas (r.a)'tan rivayet etmiştir: "Rasulullah (a.s) bey'at aldığında cüsseli bir kadın kalktı. Sanki Mudar kadınlanndandı. "Ya Rasulullah, biz babalarımıza, oğullarımıza ve kocalarımıza yük oluyoruz. Onların mallarına karşı bize helal olan nedir?" dedi. "Yeyip hediye ettiğimiz yaş yiyecekler/' buyurdu."
Bağevi, ŞerhuVSünne'de der ki: "Yeme işini, yaş sebze ve meyvelere, yiyeceklere tahsis etti. Çünkü komşularla akrabalar birbirine, depolanarak saklanabileceklerin tersine çabucak bozulduklarından dolayı genellikle yaş sebze ve meyveleri alıp verirler."[180][181]
3455-Buhari ve Müslim, Esma bintu Ebu Bekir (r.a)'den şu şekilde rivayet etmişlerdir:
"Ya Rasulallah, Zübeyir'in (yani kocasının) bana teslim ettiğinden başka malım yoktur. Tasadduk edebilir miyim?" dedim. "Malının fazlasını saklama ki, Allah sana vermesini kesmesin," buyurdu."
Bir rivayette [182] de şöyle geçer: "Esma Rasulullah (a.s)'a gelip "Ya Rasulallah, Zübeyr'in bana teslim ettiğinden başka bir şeyim yok. Bana teslim ettiğinden azıcık vermemde benim için günah var mıdır?" dedi. "Gücün yettiğince az ver, ancak cimrilik etme ki, Allah da sana verdiğini kısmasın," buyurdu." Ebu Davud'la Tirmizi ise [183] şöyle rivayet ederler: "Dedim ki; "Ya Rasulullah..." Tû'î" yerine "tûkî" kullanmıştır. Nesai'nin son rivayeti [184], "tûkî," şeklinde rivayet etmiştir.
3456-Buhari ve Müslim, Ebu Hureyre (r.a)'den rivayet etmişlerdir: "Rasulullah (a.s) şöyle buyurdu: "Kadın, iznini almadan kocasının malından infak etti mi koca yarım sevap alır." Müslim ise baş tarafında şöyle bir fazlalık rivayet etmiştir: "Kadın, kocası yanındayken ancak onun izniyle nafile oruç tutsun ve kocası yanmdayken ancak onun iznini aldıktan sonra birisini buyur etsin..." Buharı [185] benzer bir fazlalığı rivayet etmiştir. Ayrıca bir rivayette; "Kadın, kocasının izni olmaksızın bir infakla bulunursa, kocaya onun yarısı ödenir," diye geçmektedir. Tirmizi de [186] sadece oruca yer veren bir rivayette bulunmuştur. Ebu Davud [187] ise sadece oruçla izin meselesine yer veren bir rivayet getirmiştir.[188]Ebu Davud'un [189] bir rivayetinde ise şöyle geçer: "Ebu Hureyre'ye bir kadm; "Kocasının evinden tasaddukta bulunabilir mi?" diye soruldu.
"Hayır, ancak kendi yiyeceğinden verebilir. Sevapları da ortaktır. Kocasının malından ancak onun izniyle tasaddukta bulunması helal olur," dedi." [190]
"İbni Hacer, Feth'de şöyle der: "İbni Arabi;" Kadın, kocasının evinden tasaddukta bulunduğunda ne olur diye selef alimleri fikir ayrılığına düşmüştür. Bazıları, kocasının hoşlanmamazlık etmeyeceği ve açıkça eksiltmeyecek kadar az bir şey verebileceğine müsaade etmiştir. Bazıları genel bir ifadeyle de olsa kocasının iznine bağlamışlardır. Buhari'nin tercihi budur. Ondan dolayı başlığa; "emretmesi" kaydını koymuştur. Bunun âdete göre değerlendirilmesi ihtimali vardır. Fakat 'zarar vermez tarzda' şeklinde kayda bağlanmasında ittifak edilmiştir. Bazı alimler de şöyle demişlerdir: "Kadının, kölenin ve hizmetçinin infakından maksat, malsahibinin ailesine kendi işlerinde yapılan harcamadır. İzni olmaksızın fakirlere infak etmek suretiyle evin reisinden habersiz iş yapmaları değildir." Bazıları ise evin hammıyla hizmetçisine ayrı ayrı hükümler vermişlerdir. Kadının kocasının malında, hakkı ve evine bakma yetkisi vardır. Dolayısıyla sadaka verebilir. Ama hizmetçi öyle değildir. Efendisinin malında tasarrufa hakkı yoktur, izin alması şart koşulur, demişlerdir. Buna şöyle bir itiraz yöneltilmiştir: Kadm, hakkını tasadduk ederse, hüküm buna hastır. Haksız yere tasadduk etmişse, mesele eski haline döner. En doğrusunu ise Yüce Allah bilir" [191]
3457-Tirmizi, Ebu Ümame Bahili (r.a)'den rivayet etmiştir: "Rasulullah (a.s)'ın Veda Haccı'ndaki hutbesinde şöyle buyurduğunu duydum:"Kadın, kocasının evinden ancak kocasının izniyle bir şey infak eder." "Ya Rasulullah, yiyecek de mi?" dediler, "O, en değerli malımızdır," buyurdu."[192]
Bağavi, Şerhu's-Sünne'de şöyle der: "Genelde bütün ulema buna göre amel edileceği görüşündedir. Kadının, kocasının malından onun izni olmaksızın bir şeyi tasadduk etmeye hakkı yoktur. Hizmetçi de öyledir. Böyle bir şey yapmışlarsa parasını öderler. Hz. Aişe hadisi, Hicazlıların âdetine göredir. Onlar eve ait infak ve tasadduk işini bir dilenci geldiğinde veya bir misafir kabul edildiğinde evin hammıyla hizmetçisine bırakırlar. Hadis ise kendilerini o âdeti devam ettirmeye teşvik etmiştir. Umeyr'den rivayet edilen de buna kıyaslanır." [193]
3458-Ebu Davud, Abdullah bin Amr (r.a)'dan rivayet etmiştir: "Rasulullah (a.s) şöyle buyurdu:"Bir kadının kocasının izni olmaksızın bağışta bulunması caiz değildir." Bir rivayette ise şöyle geçer: "Kocası, namusunu korudukça, bir kadının kendi malı hakkında emir vermesi caiz değildir." Nesai'de [194] de şöyledir "Rasulullah (a.s.) Mekke'yi fethedince kalkıp hitab etti." [195]
"Bir kadının, kocası namusunu korudukça, kendi malı hakkında emir vermesi caiz değildir," sözü, mendubiyet şeklinde anlaşılabilir. Caizdir veya değildir kelimesi, hakiki anlama da gelebilir, mecazi anlama da. Kadının kendi malı hakkında hür olduğuna dair şer'i kaideler açıktır. [196]
3459-Müslim, Âbi-1-Lahm (r.a)'m azatlı kölesi Umeyr (r.a)'den şu şekilde rivayet etmiştir:"Efendim bana bir tencere et pişirmemi emretti. Derken bir miskin geldi. Onu, o et yemeğinden doyurdum. Efendim bunu öğrendi ve beni dövdü. Rasulullah (a.s)'a gittim. Durumu anlattım. Efendimi çağırttı: "Niye dövdün?" dedi. "Yiyeceğimi, ben emretmeden verdi," dedi. "Sevabı, aranızda ortaktır," buyurdu." Bir rivayette[197] de şöyle geçer:
"Ben bir köleydim. Rasulullah (a.s)'a; "Efendimin malından bir şey ta-sadduk edebilir miyim?" diye sordum.
"Evet. Ecri de aranızda yarı yarıya ortaktır," buyurdu."[198]
Hadîslerin ve alimlerin görüşlerinin toplamından anlaşılan şudur:
1. Kadının yaş yiyeceklerden azıcık ve zarar vermeyecek kadar tasadduk etmesi caizdir. Mesela kapıyı çalan bir dilencinin eline, kocasının hoşlanma-mazlık etmeyeceği ve ziyafet olarak adlandırılmayacak kadar bir şey verebilir.
2. Caiz olup olmayanı sınırlandırmada örf ve adetin etkisi vardır. Ve bu örf ve adete göre hareket edilebilir.
3. Kadının, kocasının kendisine verdiği genel izin sınırlan dahilinde tasad-dukta bulunması caizdir. Bundan hem koca hem de kadın sevap kazanır.
4. İzin verilenler dışında evin hamını da kadın hizmetçisi de ev reisinin malından tasaddukta bulunamazlar. Zira bu, ondan habersiz yapılan bir iştir, belki bir zarar ve ziyana da yol açabilir.[199]
3460-Buhari, Ukbe bin Haris (r.a)'ten rivayet etmiştir: "Rasulullah (a.s) bize ikindi namazını kıldırdı ama biraz aceleyle kıldırdı. Kalkıp insanları yararak evine girdi. İnsanlar O'nun aceleci davranışma şaştı. Çıkması da aceleyle oldu. Ve şöyle buyurdu: "Evimizde bir miktar altın olduğunu hatırladım da bana engel olmasından korkarak dağıttım." Bir diğerinde Ukbe bin Haris şöyle anlatır: "Medine'de Rasulullah (a.s)'m ardında namaz kılıyorduk. Kalkıp insanların omuzlarına basarak aceleyle hanımlarından birisinin odasına gitti. İnsanlar O'nun bu aceleciliğinden korktular. Derken acele ettiğine şaştığını gördü ve şöyle buyurdu: "Evimizde bir miktar altın kaldığını hatırladım da bu gece de bizde kalmasından hoşlanmayarak dağıtılmasını emrettim."[200]
3461-Taberani, Kebir'de, Said bin Amir bin Hizyem(r.a)'den şu şekilde rivayet etmiştir: "Hz. Ömer'e Said'in evinde hiç bir ihtiyaç maddesini saklamadığının haberi ulaştı. Kendisine onbin dirhem gönderdi. Said dirhemleri alıp keseleri paylaştırmaya başladı. Hanımı kendisine: "Bunları nereye götürüyorsun?" deyince: "Bizim için çalıştırıp kâr ettireceklere götürüyorum?"[201]Hanımı der ki:"Bize azıcık bir şey bıraktı." "Yanlarındaki o az şey bitince, hanımı kendisine: "Kendilerine para verdiğin, senin için paraya kâr ettirecek bir arkadaşına git de onların kârından biraz al," dedi. Karısıyla tartışmaya ve münakaşaya başladılar. İş uzadı. Bunun üzerine Said:
"Rasulullah (a.s)'m; "Şayet bir huri, bir parmağını gösterseydi, onun hoş kokusunu her canlı duyardı," buyurduğunu işittim. Siz dünya hanımları için hurileri mi terk edeceğim? Hayır vallahi. Sizin için onları terk etmek-dense, onlar için sizi terk etmeme daha müstehaksınız," dedi." [202]
Sahabinini sözü, hurileri hanımlarından daha çok sevdiğini gösteriyor. Kendisi, hurilerine nail olmak için sadece Cennet aşkına tasaddukta bulunmuştur. Halbuki dinen Cennet'te insanın hanımının hurilerden daha güzel ve daha sevgili olacağı yaygın olarak bilinmektedir
3462-Buhari ve Müslim, Ebu Hureyre (r.a)'den rivayet etmişlerdir: "Resulutlah (a.s) şöyle buyurdu: "Benim Uhud Dağı kadar altınım olsa, üçüncü gece gelirken ondan yanımda bir dinar bile kalmasını kesinlikle istemem. Borcum için hazırladığımdan başka hiç bir şey (kalmasını istemem). Onu kabul edecek kimseleri bulurum."
Bir rivayette de şöyle buyurmuştur [203]: "Uhud Dağı kadar altınım olsaydı, ondan bir şey kalmış olarak üç gece
geçmesi, beni memnun etmezdi. Ancak borcum için hazırladığım azıcık birsey mustesna”[204]
3463-Taberani, İbni Abbas (r.a)'tan rivayet etmiştir: "Hz. Peygamber (a.s) bir gün ashabının yanına çıktı. Elinde bir parça altın vardı. Abdullah bin Ömer'e: "Muhammed buna sahib olarak ölse, Rabbine ne der?" dedi ve oradan ayrılmadan o altını dağıttı. "Muhammed'in ashabının şu dağ kadar -Uhud'u işaret etti.- altın ve gümüşü olsa da tamamını Allah yolunda infak edip bir dinarını bıraksalar, bu benim hoşuma gitmez," buyurdu. "
İbni Abbas şöyle eklemiştir: "Rasulullah (a.s) vefat ettiği gün canını teslim ettiğinde ne bir dinar, ne bir dirhem, ne bir köle, ne de bir cariye bırakmıştır. Üstelik zırhını otuz sâ' arpaya karşılık bir Yahudiye rehin bırakmıştı. O arpadan mamul unu yiyor ve ailesini de onunla doyuruyordu."[205]
3464-Müslim, Ebu Zerr (r.a)'den rivayet etmiştir: ' "Hz. Peygamber (a.s)'in yanma vardım. Kabe'nin gölgesinde oturuyurdu. Beni görünce: "Kabe'nin Rabbine yemin ederim ki, zarar edenler kendileridir," buyurdu. Ben gelip oturdum. Ama yerimde karar kılamayıp hemen kalktım ve: "Ya Rasulullah, anam babam sana feda olsun... Bunlar kimlerdir?" dedim. Allah Rasulü (a.s): "Onlar, malları çok olanlardır. -Önüne, arkasına sağma ve soluna işaretle- ancak şöyle, şöyle ve şöyle yapanlar müstesnadır. Ama onlar da gazdır. Zekatını vermeyen sığır ve koyun sahibi yoktur ki, kıyamet gününde bu hayvanlar olduklarından daha diri ve daha semiz vaziyette gelerek onu boynuzları ile sürmesin, tırnakları ile ezmesinler. Söz konusu hayvanların sonu geçip bittikçe öndekileri tekrar gönderilecek ve bu durum insanlar arasında hüküm bitene kadar devam edecektir." buyurdu." Tirmizi ve Nesai de bunu uzun olarak rivayet etmişlerdir. Onların rivayetinde şöyle geçer: "Ama onlar azdırlar," dedikten sonra: "Canım elinde olan Allah'a yemin ederim ki, bir adam zekatını vermeden geride deve ve sığır bırakırsa..." buyurmuştur."[206]
İmam Nevevi bu konuda şöyie der:[207] "Hadiste, çeşitli iyiliklere ve sadaka vermeye teşvik vardır. Sadakayı sadece bir iyilik türüne tahsis etmemeli, aksine fırsat veren her iyilik türüne tahsis etmeli ve infakta bulunmalıdır.
Hadis, yemin etmesi istenmeden yemin etmeye de cevaz vermektedir. Hattâ bir meseleyi pekiştirmek, gerçek olduğunu belirtmek ve kinaye maksadıyla söylenmediğim vurgulamak gibi bir ifade söz konusu ise yemin etmek müstehap bile olur." İmam Nevevi bu hadise; "Zekâtını vermeyenin cezası şiddetli olur," başlığım koymuştur.
3465- Ahmed bin Hanbel, Ebu'l- Bahteri vasıtasıyla Hz. Ali (r.a)'den"Hz. Ömer insanlara: "Bu maldan bizde arta kalan fazlalık hakkında ne dersiniz?" buyurdu."Ey Mü'minlerin Emiri, biz seni ailenle, malınla ve ticaretinle ilgilenmekten ahkoymuşuzdur. Dolayısıyla o senin hakkındır," dediler."Hz. Ali der ki: '' "Bana; "Sen de söyle," dedi "Niye inandığın bir şeyi şüpheye dönüştürüyorsun?" dedim. "Görüşünden dönmeyecek misin?" dedi.
"Hayır asla, dönmeyeceğim. "Allah'ın peygamberinin seni zekât toplama memuru olarak gönderişini hatırlıyor musun? Abbas bin Abdülmuttalib'e gittim. O da sana zekâtını vermedi. Aranızda biraz bir şey geçti. Sen bana: "Hadi benimle Peygamber (a.s)'a gel," dedin. Bitkin olduğunu görüp geri döndük. Sonra ertesi sabah tekrar yanına gittik. Baktık iyi durumda. Sen Ab-bas'ın sana yaptıklarını anlattın. Bunun üzerinde bana: "Bir adamın amcasının, babası gibi olduğundan haberin yok mu?" dedi. Hz. Peygamber (a.s)'i ilk gün bitkin, ikinci günse canlı ve neşeli gördüğümüzü kendisine hatırlattık da; "Siz, ilk gün benim yanıma bende iki dinarlık zekât kalmışken gelmiştiniz. İşte sizin gördüğünüz bitkinliğin sebebi o idi. Bugünse o iki dinarı yerine ulaştırmışken geldiniz. İşte sizin gördüğünüz canlılığın sebebi budur," buyurmuştu. Bunun üzerine Hz. Ömer (r.a) : "Doğru söyledin, sana dünyada ve âhirette teşekkür ederim," dedi". Ebu Ya'lâ şöyle bir eklemede bulunmuştur:
"Dedim ki: "Niye kesin kanaatini zanna, bilgini bilgisizliğe dönüştürüyorsun? " Bunu üzerine: tibya dediğinden cayarsın, ya da seni cezalandırırım," dedi.lSana dünyada ve âhirette teşekkür ederim," dedi. Ben de: "Ey Mü'minlerin Emiri, niye cezayı hemen veriyorsun da şükrü geriye bırakıyorsun?" dedim." "Niye kesin kanaatini zanna dönüştürüyorsun?" sözünden maksat şudur: Elindeki beytülmal malının Allah yoluna harcananı harcanır, geri kalanın ne yapılacağı ise düşünülür. Şüpheyi kesin kanaatle değiştirmez.[208]
Hz. Ali (r.a)'nin; "Niye cezayı hemen veriyorsun da teşekkürü geriye bırakıyorsun?" sözü, Hz. Ali'den, Hz. Ömer'in kendisini hemen tehdit ettiğine ve teşekkürü vadettiğine bir işarettir. Tehdidin ve teşekkür edeceğine söz vermenin gerçekleştirilmesi şu demektir: Cezalandırmada acele, teşekkürü ise ileriye bırakma. Sanki Hz. Ali, Hz. Ömer'den acele sözüne denk bir söz söyleyerek teşekkür etmesini istiyor gibidir. Bu, karşılıklı görüş alışverişi, Hz. Ali ile Hz. Ömer arasında geçmiştir. Allah her ikisinden de razı olsun.
3466-Taberani, Kebir'de, Kays bin Ebu Hazım (r.a)'den şu şekilde rivayet etmiştir: "İbni Mesud'a hasta ziyaretine gittik: "Siz ne dersiniz bilmem ama keşke şu sandığımda bir taş olsaydı," dedi. Öldüğünde baktılar. Bir de ne görsünler, sandıkta bin veya iki bin dirhem var." Bu hadis, hukukunu ve gereğini yerine getirmek şartıyla insanın mal edinmesinin ve geriye mal bırakmasının caiz olduğuna delidir.[209]
3467-Buhari've Müslim, Ebu Hureyre (r.a)'den rivayet etmişlerdir: "Rasulullah (a.s)'a bir adam gelip; "Ya Rasulullah, hangi sadaka ecirce daha büyüktür?"dedi. "Sağlıklı, fakirlikten çekinecek ve sağ kalacağını ümid edecek kadar cimri iken tasadduk ettiğindir. Fakat sakın can boğaza gelince: "Filana şu kadar, falana şu kadar," diyene dek geciktirme. Dikkat et, zaten o filanın olmuştur artık," buyurdu."[210]
Bağavi şöyle der: "Filana şu kadar," sözü, vasiyet edilenin kastedildiği bir sözdür. "Filana şu kadar," sözünden maksat mirasçıdır. Hadiste vasiyet edenin, varislerinin onun malına ilişkin hakkından, dolayı vasiyette zarar vermenin yasaklandığının delilidir. Dayanağı da: "Filana şu kadar," sözüdür. Çünkü o, malının üçte birini aşan bir vasiyette ısrar ettiğinde, mirasçılarının zararı reddetme hakkı vardır."[211]
3468-İmam Malik, Hz. Ömer bin Hattab (r.a)'tan rivayet etmiştir: "Allah yolunda bir at hazırladım. Verdiğim adam onu satmak istedi. Ben de ucuz bir fiyata satar zannıyla ondan geri alarak satın almak istedim. Durumu Hz. Peygamber (a.s)'den sordum: "Satm alma ve sana onu bir dirheme bile verse sadakana geri dönme. Çünkü sadakasından dönen, kustuğunu yiyen gibidir," buyurdu."Bir rivayette de[212]: "Sadakasına dönen, kustuğunu yiyen köpek gibidir," buyurmuştur.[213] Ebu Davud'un rivayetinde ise şöyle geçer: [214] "Hz. Ömer Allah yolunda bir atı donattı. Sonra da satıldığını gördü. Satın almak istedi. Durumu Rasulullah (a.s)'a sordu. O da:"Sakın ona satın alma ve sadakana dönme," buyurdu." Tirmizi ve Nesai de benzerini şöyle rivayet ederler: "Sadakana saldırma;" Yine Nesai [215] şöyle rivayet eder: "Hz. Ömer, Allah yolunda bir at tasadduk eder. Ondan sonra satıldığını görüp almak ister. Ardından Rasulullah (a.s)'a gelip meseleyi kendisine danışır. Allah Rasulü (a.s) kendisine "Sadakana dönme," diye buyurur."
3469-Nesai, Abdullah.bin Abbas (r.a)'tan şu şekilde rivayet etmiştir: "Rasulullah (a.s) şöyle buyurdu; "Bir sadaka verip de sonra ona gerisin geri dönen, kusup sonra kusmuğuna dönerek onu yiyen köpek gibidir."[216]
Sadakayı satın almak caizdir. Yalnız insanın o şeyi sadaka verdiğine pişman olduğu sanılabilir. Utancından o şeyi daha ucuz bir fiyata satın aldığı da sanılabilir. Böyle durumlarda cereyan edecek âdetten dolayı Rasulullah (a.s) sadakayı satın almayı yasakladı. Cumhur'a göre bu yasak, tenzihen mekruh şeklindedir. Bazıları ise tahrimen mekruh şeklinde anlamışlardır.[217]
3470-İbni Huzeyme, Ukbe bin Müslim (r.a) vasıtasıyla Şüfeyy (r.a)-'den şu şekilde rivayet etmiştir: "Şüfeyy Medine'ye girmiş. Bir de bakmış ki, insanların etrafına toplandığı bir adam."Bu kim?" demiş. "Ebu Hureyre," demişler. Gerisini şöyle anlatmış: "Ona yaklaştım, önünde oturdum, insanlara konuşuyordu. Susup da insanlar etrafından dağılıp tek basma kalınca: "Allah aşkına, Allah aşkına, bana Rasulullah (a.s)'tan duyduğun bir hadisi, O'nun bir sözünü aktarsana," dedim. Ebu Hureyre: "Elbette. Sana Rasulullah (a.s)'ın bana söylediği, benim de bellediğim bir hadisini aktaracağım," dedi. Sonra Ebu Hureyre neredeyse bayıla yazdı. Azıcık durdu. Sonra kendine gelip yüzünü sıvazladı. "Tamam, sana Rasulullah (a.s)'ın şu evde O'ndan ve benden başka hiç kimsenin yanımızda olmadığı bir anda bana söylediği bir hadisi aktaracağım."[218] Sonra Ebu Hureyre şiddetli bir baygınlık geçirdi. Peşinden yüzüstü yere kapaklandı. Onu uzun bir direğe yasladım. Sonra ayıktı. "Rasulullah (a.s) bana: "Allah Tebareke ve Teala kıyamet günü olunca, aralarında hüküm vermek için, her ümmet dizüstü çökmüş vaziyette iken kullarının yanma iner. İlk çağırdığı kimseler Kur'an-ı ezberlemiş, öğrenmiş bir adam Allah yolunda öldürülmüş bir adam ve malı çok bir adamdır. Kur'an okuyucusuna: "Sana peygamberime indirdiğimi öğretmedim mi?" der, "Evet ya Rab," der. "Öğrendiğinle ne yaptın?" der. "Geceler ve gündüzler boyunca yerine getirdim," der. Allah ve ona: "Yalan söyledin," der. Allah Teala: "Hayır. "Filan, Kur'an dur," denmesini istedin. Denildi de," buyurur.Mal sahibi getirilir. Allah, "Sana, seni hiç kimseye muhtaç etmeyi kadar bol vermedim mi?" buyurur. "Evet," der. "Verdiğimi ne yaptın?" buyurur. "Akrabalarımı gözetir ve tasadduk ederdim," der." Allah: "Yalan söyledin," buyurur. Melekler de: "Yalan söyledin," derler. Allah : "Aksine, "Filan cömerttir," denmesini istedin. Denildi de," buyu ur Allah yolunda öldürülen getirilir. Kendisine; "Niye öldürüldü ?" diye
Sorulur "Senin yolunda cihad etmem emredildi. Ben de öldürülene dejfc savaştım," der. Allah;
"Yalan söyledin," buyurur. Melekler de "Yalan söyledin," derler. Allah Azze ve Celle: "Tersine; "Filan ataktır," densin istedin. Denildi de." Sonra Rasulullah dizlerime vurdu ve şöyle buyurdu: "Ey Ebu Hureyre, işte bu üç kişi, kıyamet günü Cehennem'e atıüp a Ce-hennem'in homurdandığı ilk insanlardır."[219]
3471- Müslim, Ebu Hureyre (r.a)'den rivayet etmiştir: "Rasulullah (a.s) şöyle buyurdu"İnsan öldüğü zaman şu üç şey dışında ameli kesilir: Sadaka-yı cariye Veya yararlanılan bir ilim veyahut kendisine dua eden bir salih evlat."[220]
3472-Ahmed bin Hanbel, Ebu Hureyre (r.a)' den rivayet etmiştir:"Bir adam Hz. Peygamber (a.s)'e gelerek:
"Ey Allah'ın peygamberi, amellerin hangisi en üstündür?" dedi. "Allah'a iman ve Allah yolunda cihad," buyurdu.
"En sevaplı köle azat etme hangisidir?" diye sordu. "En pahalısını ve sahiplerince en değerlisini azat etmek," buyurdu. "Gücüm yetmezse," dedi. "Kendini kötülük yapmaktan alıkoy. İşte bu da kendi kendine verdiğin güzel bir sadakadır," buyurdu."[221]
3473-Tirmizi, Adiy bin Hatim (r.a)'den şu şekilde rivayet etmiştir: "Hatim Rasulullah (a.s)'a; "Hangi sadaka daha faziletlidir?" diye sordu."Bir köleyi Allah yoluna kullanmak veya toplantı mahallini gölgelendirmek yahut yavrulama çağma gelmiş deveyi Allah yoluna vermek," buyurdu."[222]
3474-Ahmed bin Hanbel, Abdullah bin Mesud (r.a)'daıı şu şekilde rivayet etmiştir: "Hz. Peygamber (a.s) şöyle buyurdu: "Hangi sadakanın daha üstün olduğunu biliyor musunuz?" "Allah ve Rasulü bilir," dediler. "Menihadır. Yani mü'min kardeşine verdiğin dirhem veya binsin diye verdiğin binit yahut, sağıp iade etsin diye verdiğin koyun veya sığırın sütü," buyurdu."[223]
3475-Müslim, Ebu Zerr (r.a)'den şu şekilde rivayet etmiştir: "Hz. Peygamber (a.s)'in ashabından bazı kimseler:
"Ya Rasulullah, servet sahipleri sevapları alıp gidiyorlar. Halbuki bizim kıldığımız gibi namaz kılıyorlar, bizim gibi oruç tutuyorlar fakat onlar mallarının fazlalarını tasadduk ediyorlar," dediler.O (a.s) da şöyle buyurdu:"Allah, size tasadduk edecek bir şey vermemiş mi? Her tesbihat karşılığında bir sadaka, her tekbir bir sadaka, her tahmid bir sadaka, her tehlil bir sadaka, emr-i bilmaruf sadaka, nehy-i anil-münker sadakadır. Birinizin cinsi münasebetinde bile bir sadaka vardır." "Ya Rasulullah, birimiz şehvetini giderir ve onda da sevap mı olur?" dediler. "Ne dersiniz, o kimse şehvetini haramla tatmin ederse ona günah olmaz mı? İşte bunun gibi helalde tatmin ettiği zaman da ona sevap olur," buyurdu."[224]
3476-Bezzar, Ebu Hureyre (r.a)'den şu şekilde rivayet etmiştir: "Rasulullah (a.s) şöyle buyurdu: Her Müslüman, her gün sadaka vermelidir." Bir adam: "Buna kimin gücü yeter ki, ey Allah'ın Rasulü?" dedi. "Yoldan insanlara sıkıntı verecek bir şeyi gidermen bir sadakadır, bir adama yolu tarif etmen bir sadakadır, kötülüğü yasaklaman bir sadakadır, hasta ziyaretin bir sadakadır, cenazeyi takip etmen bir sadakadır, Müslümanm Müslümanm selamını alması bir sadakadır," buyurdu." Bir rivayette de [225] şöyle geçer: "Rasulullah (a.s) şöyle buyurdu:
"insanlarda üçyüz altmış -veya otuzaltı eklem-vardır. Her gün bir sadaka vermelidir." "Ya Rasulullah, (sadaka) bulamayan kimse (ne yapmalıdır)?" dediler. "Emr-i maruf yapar, nehy-i münker yapar," buyurdu ." dediler.[226]
"Yoldan sıkıntı verecek bir şeyi kaldırır," buyurdu. "Ya yapmayan?" dediler. "Yol tarif eder," buyurdu."Ya yapmayan?" dediler. "Misafire yardım eder," buyurdu. "Ya bunu da yapmayan?" dediler. "İnsanlara kötülük yapmaz," buyurdu."
3477-Ahmed bin Hanbel, Abdullah bin Yezid Hatmi (r.a)'den şu şekilde rivayet etmiştir: "Rasulullah (a.s) şöyle buyurdu:"Her iyilik, bir sadakadır."[227]
3478-İbni Huzeyme, Ebu Hureyre (r.a)'den şöyle rivayet etmiştir: "Rasulullah (a.s) şöyle buyurdu:
"Her canlıya, Güneş'in doğduğu her gün sadaka vermesi farz kılınmıştır. Onun için iki kişinin arasını bulman bir sadakadır, yoldan insanlara sıkıntı verecek bir şeyi gidermen bir sadakadır. Onun için adamın binitine binmesine veya yük yüklemesine yardım etmen ve metaını üzerine kaldırman bir sadakadır, güzel söz bir sadakadır, namaz kılmak için giderken attığın her adım bir sadakadır."[228]
3479-Ahmed bin Hanbel» Enes (r.a)'ten şöyle rivayet etmiştir: "Bir adam: "Ya Rasulullah, filanın hurma fidanı var. Onu bahçeme dikeceğim. Bana vermesini emret de bahçeme dikeyim/' dedi. Bunun üzerine Hz. Peygamber (a.s) şöyle buyurdu: "Cennette bir hurma ağacı karşılığı onu ver." Adam çekindi. Derken Ebu'd-Dahdah o adama gidip: "Hurmanı benim bahçem karşılığında bana sat/' dedi. O da sattı. Ebu'd-Dahdah Hz. Peygamber (a.s)'e gelip: "Ya Rasulullah, o fidanı bahçemi vererek satın aldım. Onu o isteyene ver. Çünkü ben sana verdim," dedi.
Bunun üzerine Rasulullah (a.s): "Cennet'te nice salkımlar Ebu'd-Dahdah için koku saçtı," buyurdu. Hz. Peygamber (a.s) bu sözü defalarca tekrarladı. Derken Ebu 'd-Dahdah hanımının yanma gelip: "Ey Ummü Dehdah, haçeden çık, ben onu Cennet'teki fidanlar karşılığında sattım," dedi. O da: "Kârlı bir alış veriş," veya benzer bir söz söyledi."[229]
3480-İbni Huzeyme, îbni Ömer (r.a)'den şu şekilde rivayet etmiştir: "Rasulullah (a.s) her bahçeden mescide bir salkım hurma getirilmesini emir buyurdu."[230]
Bu, Rasulullah (a.s)'ın fakirleri gözeterek yaptığı bir idari düzenlemedir. Allah yolunun davetçisi olan kişi, fakirlerin haklarından gafil olmamalıdır.
3481-İbni Huzeyme, Cabir bin Abdullah (r.a)'tan rivayet etmiştir: "Rasulullah (a.s) bir, iki, üç ve dört vesak hurmanın ödünç alınıp verilmesine izin verdi ve: "Her on vesak'm kesiminde mescide miskinler için bir salkım konulur," dedi." Darimi'nin şöyle dediğini duydum: "Km'un veya kmvun birdir." [231]
On vesakta zekat farz olur ve Müslümanlara ikram olarak zekattan fazla bir salkım vermek de mendup olur. Göründüğü kadarıyla böyledir. Hadis, dört vesak veya daha az oldukça ağaç üstündeki yaş hurmayla kuru hurma alınabileceğini açıklamaktadır. Başabaş olması bağışlanır, fazla veya eksik olması da faiz sayılmaz. Aslında kuru hurmanın kuru hurma ile alınıp satılması faizdir.[232]
Kapitalizmi tanıtmak istediğimizde, tek kelimeyle "faize dayalı bir düşesidir," diyebiliriz. Komünizmi tanıtmak istediğimizde ise tek kelimeyle: "Yaratılışa aykırı bir düzendir/ dememiz mümkündür. İslam'ın ekonomik düzenini tanıtmak istersek, bunu iki cümleyle yani "Zekâta dayalı ve fıtrata (yaratılışa) uygun bir düzendir," diye ifade etmemiz mümkündür. Kapitalizmin, sermayenin daima kâr etmesini amaçladığını görürüz.
İslam'ın ekonomik düzeni ise sermaye üzerine, Allah (c.c)'ın belirlediği hakların yerlerine ulaşmasını sağlamasını esas almaktadır. Komünizm, iktisâdi problemleri asla çözemez, çözmeye çalışırken aslında problemleri düğümler ve çoğaltır. İslam'ın iktisadî sistemi ise, bu problemleri en kısa yoldan çözümler.
İslam'da zekat müessesesini araştıran bir kimse, bu sırada İslam'ın ekonomik sisteminin özelliklerini de öğrenir. Zekat, İslam ekonomik düzeninin temeli ve ona giden yolun tabelasıdır. İslam'da her şey Kur'an-ı Kerim'e dayanır. Sünnet-i Nebevi ise onun sarihi ve açıklayıcısı durumundadır. Bu sebeple ulemanın bir kısmı sünnete dayanan her mefhumu Kur'an-ı Kerim'e döndürmektedir. Bu, sünnetin şeriatta asıl olmadığı anlamına gelmez. Hatta öyledir de. Çünkü Sünnet, asıllarının en büyüğünün sarihi veya ondaki bir mücmelin yani kapalı bir ifadenin açıklayıcısı ya da onda yer alan mutlak bir ifadenin mukayyidi durumundadır. Zekat bahsinin en önemli konuları, zekatın kimlere ve nerelere verileceğidir. Zekatın nerelere verileceği konusunda bir çok ayeti kerime vardır. Bunlardan bazıları şunlardır: "Ve bizim onlara verdiğimiz nzıktan nafaka verirler." [233] "Onların mallarından, kendisiyle onları temizleyeceğin, paklayacağın sadaka (zekat) al."[234] "Mallarında dilenci ve yoksul için bir hak vardır." [235] "Onlar ki, namazı doğruca kılarlar, zekatı verirler." [236]"Harman günü de hakkını (zekatını) verin." [237]Zekatın verileceği yerler konusunda ise önceki ayetleri toplar nitelikte olan şu âyet-i kerime gelmiştir: "Zekat ancak: Fakirlerin, miskinlerin, onda (zekat işinde) çalışan memurların, kalpleri (İslam'a) ısmdırılacaklarm, (azad edilecek) kölelerin, borçluların, cihad edenlerin ve yolda kalmışlarındır. Bu, Allah'tan bir tayin ve taksimdir. Şüphesiz Allah, her şeyi bilen ve her şeyi yerli yerinde yapandır."[238] Zekat konusunda bir çok hadİs-i şerif bulunmaktadır. Bu hadisler içerisinde, varlığı ya da delilliği kat'i olmayanlar hakkında müctehidlerin çeşitli görüşleri vardır. En ihtiyatlı davranış, insanın zekatını verirken imamların görüşleri arasında ve ağır olanını ve belirlenen Ölçüler İçerisinde en alt derecede olanını almasıdır. Herhangi bir mezhebe tâbi olan kişi zekât alıp-verme konusunda, mezhebinin görüşüne göre hareket etmek hakkına sahiptir. Hadisler ışığında zekat konusunun fıkhı yönüne de kısaca değinmekte yarar var.
Zekat'ın Tanımı: Zekat; sözlükte artmak ve çoğalmak anlamındadır. Temizlik anlamına da gelir. Zira zekat, edâ edenini, günahlardan temizler ve sevabını artırır. Verilmek üzere ayrılmış olan mala zekat adı verilmiştir. Çünkü zekat, kendisinden ayrılmış olan malın artmasına ve afetlerden korunmasına sebeptir. İslam şeriat'ında zekat: "Malda bulunan bir haktır." Hanefiler zekatı şöyle tanımlamışlardır: "Zekat, malın belli bir kısmını, belli bir kısmından şariin belirlediği belli bir şahsın mülkiyetine Allah (c.c) rızası için kazandırmaktır." Zekat'a, sadaka adı da verilmiştir. Çünkü zekat, kulun, kulluğunda ve Allah (c.c)'a itaat konusunda sadakatli olduğunu gösterir.
Zekat'ın Farz Oluşu: Zekat, Allah (c.c)'ın kitabı ve Resulü (a.s)'nün sünneti ile sabit olmuştur. Her asırda yaşayan Müslümanlar, zekatın farz olduğu konusunda icma yani görüş birliği halindedirler. Ashabi Kiram (r.a) zekat vermeyenlerle sava-şılabileceği konusunda aynı görüştedirler. Buna göre İslam memleketinde ve ilim ehli arasında yaşadığı halde zekat'ın farziyetinî inkâr eden kimse kafir olur. Ve İslam dininden irtidad etmiş yani dinden çıkmış olur. Böyle bir şahsa dininden dönenlere uygulanan hükümler uygulanır; Üç defa tevbe etmesi istenir, eğer tevbe ederse mesele kalmaz, tevbe etmez ise öldürülür. Bir kimse İslam'la yeni tanıştığı veya şehirlerden uzak çölde yaşadığı için cehaleti nedeniyle zekat'ın farziyetini inkâr ederse, Şafii Mezhebine göre kendisine zekat'ın farz olduğu öğretilir. Gerekli açıklama yapmadan küfrüne hüküm verilmez. Çünkü bu şahıs özürlü kabul edilir. Hanefiler ise bu şahsın küfrüne hüküm vermişlerdir. Çünkü Hanefi mezhebine göre Daru'l-İslam'da cehalet özür değildir.
Zekat Vermeyenlerin Azabı: Zekatını ödemeyenler için biri dünyada, diğeri de ahirette olmak üzere iki türlü azab vardır. Amretteki azabı, ayet ve hadislerde bahsedilen "elem verici azab"dır. Kişisel kusur ve ihmal nedeniyle zekatını ödemeyen kişinin dünyadaki cezası ise: zekatım zorla almak, malma haciz koymak ve Hakim'in bu kişinin malının yarısına zorla el koymasıdır. Bazılarına göre ulema ittifakla şöyle demiştir: "Bir kişi veya bir topluluk zekat'mı eda etmediği ve savaşta direndiği takdirde devlet başkanına, bu kişi veya toplulukla savaşmak vacip olur."
Zekat'ın Sebebi: Artabilen ve nisab miktarına ulaşan bir mala sahip olmaktır. Malı artırma kabiliyeti olduktan sonra bu artışın hakiki veya takdiri olması arasında bir fark yoktur. Zekatın farz olabilmesi için mezkur mal üzerinden; ekinlerin zekatları dışında kemeri ay ile yılın geçmiş olması, borçsuz olması ve yine ürün zekatları dışında asli ihtiyaçlarının dışında olması şarttır. Hanefi mezhebine göre artış olmadığı için kayıp bir mala zekat düşmez. Ulemanın ittifakıyla ticaret amacıyla olmadıktan sonra mücevherat ve incilere de zekat düşmez. Ulemanın çoğunluğuna göre alafla beslenen ve çalıştırmak amacıyla saklanan hayvanlara da zekat düşmez.
Malikler; "Üzerlerinden bir yıl geçmiş olan ve nisap miktarına ulaşan alaf ve iş hayvanlarına zekat vermek vaciptir," demişlerdir.
Zekat'ın Rüknü:Nisap miktarına ulaşmış olan malın bir bölümünden mal sahibinin elini çekip kendisine zekat verilebilen kimsenin mülkiyetine kazandırması ve ona veya onun vekiline teslim etmesidir.
Zekat Ne zaman Farz Olur:Hanefi mezhebinde fetvaya değer görüşe göre zekat, nisaba malik olmak, üzerinden yıl geçmiş olmak ve benzeri şartları tahakkut etmiş olmak şartı ile acilen farz olur. Fıkıhçılar bu konuda ittifak halindedirler. Buna göre; zekat farz olan ve zekatım vermeye gücü yeten bir kimsenin üzerine zekat farzdır, bunu geciktirimdi caiz değildir. Şayet özürsüz olarak geciktirirse günahkar olur.
Zekat'ı Ödeme Zamanı:Zekat, kendisine tarz olan malın türüne göre Ödenir. Altın ve gümüşün, ticaret eşyasmın ve kendi kendine otlayan hayvanların zekatı, üzerinden bir yıl geçtikten sonra her sene bir defa olmak üzere verilir. Ekin ve meyvaların zekatı, harman tekrar edildikçe verilir. Hanefi mezhebine göre bu ürünlerde senenin geçmesi ve nisap şart değildir. Ulemanın çoğunluğuna göre nisaba ulaşmış olmaları şarttır. Şafiiler şöyle demişlerdir: "Sağlıklı olan meyve olgunlaşmca ve taneler kendilerini tutunca zekat farz olur." Hanbeliler de, Şafii mezhebiyle aynı görüştedirler. Hanefilere göre sene geçmeden zekatı eda etmek caizdir. Nisaba malik olmadan zekat vermenin caiz olmadığı konusunda ise fıkıhçılar görüş birliği içindedirler. Çünkü zekatın farz oluş sebebi, bu durumda henüz mevcut değildir. Buna göre alış-verişten önce parayı vermek ve öldürmeden parayı vermek caiz olmadığı gibi, zekatı da vakti gelmeden edâ etmek caiz değildir. Zekat farz olduktan sonra malın koybolmasi durumunda fıkıhçıların görüşleri de şöyledir: "Zekat farz olduktan sonra malın helak olması durumunda zekatın da düşeceği konusunda fıkıhçıların iki ayrı görüşleri vardır."Hanefiler şöyle demişlerdir: "Zekat farz olduktan sonra mal helak olursa, zekat da düşer. Fıtır zekatı (sadakası) ve aynı şekilde hac için ayrılan paraya gelince, bunlar farz olduktan sonra para helak olursa, şahitlerin ölmesiyle evlilik akdi bozulamıyacağı gibi aynı şekilde farziyet sabit olduktan sonra bunların farziyeti de düşmez." Ulemanın çoğunluğunun görüşü ise şöyledir: "Zekat farz olduktan sonra mal helak olursa zekat düşmez. Mal sahibi zekatını tazmin eder. Çünkü bir kimse üzerine bir şey farz olmuş ise onu ödeme imkanının bulunmaması, üzerinden farziyeti düşürmez."
Malikiler hayvanların zekatını, yukarıdaki görüşlerin dışında saymışlardır. Buna göre bu hayvan telef olursa, zekatları da ortadan kalkar. [239]
3482-İbni Huzeyme, Ebu Hureyre (r.a)'den şöyle rivayet etmiştir: "Rasulullah (a.s) şöyle buyurdu: "Allah (c.c)'tan başka ilah olmadığına şehadet edinceye, namaz kıhncaya ve zekat verinceye kadar insanlarla savaşmakla emrolundum. Sonra onların kanları ve malları bana haram kılındı. Onların hesabı Allah (c.c)'a aittir.[240]
3483- Taberani, İbni Mes'ud (r.a)'un şöyle dediğini rivayet etmiştir:"Namaz kılmakla, zekat vermekle emrolunduk. Kim zekat vermez ise, onun için zekat da yoktur.[241]
3484-İbni Huzeyme, Cerir bin Abdullah (r.a)'dan rivayet etmiştir:"Namaz kılmak, zekat vermek ve her Müslümana iyi davranmak üzere Resulullah (a.s)'a biat ettim."[242]
3485-Müslim, İbni Abbas (r.a)'tan rivayet etmiştir: "Abdullah Kays (oğulları) elçisi Resulullah (a.s)'a gelerek şöyle dedi: "Ey Allah (c.c)'ın Resulü (a.s), ! biz, -Rabia Kabilesinden olan şu küçük mahalleden bahsediyorum- bizimle sizin aranıza Mudar kafirleri girmiş durumda. Biz haram ayı'n dışında kurtulma fırsatı bulamıyoruz. Dolayısıyla bize alacağımız ve çevremizdekilerini de davet edeceğimiz bir şey emret." (Bunun üzerine) O, (Resulullah a.s) şöyle buyurdu: "Size dört şeyi emrediyor, dör şeyi de yasaklıyorum. Size Allah (c.c)'a imanı, Allah'tan başka hiç bir ilah olmadığına şehadeti, namaz kılmayı, zekat vermeyi ve ganimetlerinizin beşte birini (Beytül-Mal'e) ödemenizi emrediyorum. Dubba, Hantem, Nakir ve Muzaffet'i de size yasaklıyorum."[243] [244]
3486-Buhari, Müslim, Ebu Davud, Tirmizi, Nesai ve İbni Mace, Abdullah bin Abbas (r.a)'tan rivayet etmişlerdir:
"Resulullah (a.s) Muaz (bin CebeD'ı (vali olarak) Yemen'e gönderince şöyle buyurdu: "Şüphesiz sen ehli kitap olan bir topluluğa gidiyorsun. Dolayısıyla onları davet edeceğin ilk şey, şanı yüce olan Allah, (c.c)'a ibadet olsun. Allah (c.c)'ı bildikleri zaman onlara; Allah (c.c)'m gün ve gecelerinde üzerlerine beş (vakit) namazı farz kıldığını haber ver. (Bunu) yaptıkları zaman onlara, zenginlerinden alınıp fakirlerine verilmek üzere Allah (c.c)'ın üzerlerine ze-kat'ı da farz kıldığını haber ver. Buna da itaat ettikleri zaman (zekat'ı) onlardan al ve mallarının iyilerinden sakın." Diğer bir rivayette: "Mazlumun bedduasından sakın, zira onunla (mazlumun bedduasıyla) Allah (c.c) arasında perde yoktur," ilavesi yer almıştır.[245]Buhari'nin diğer bir rivayeti de şu şekildedir:"Allah (c.c) onların mallarına zekat'ı farz kıldı. Onların zenginlerinden alınıp fakirlerine verilir."[246]
Müslim'in İbni Abbas (r.a)'tan, onun da Muaz bin Cebel (r.a)'den rivayeti de şu şekildedir: "Beni Resulullah (a.s) gönderdi ve şöyle buyurdu: "Sen kitap ehli olan bir kavme gidiyorsun. Öyleyse onları Allah (c.c)'tan başka hiçbir ilah olmadığına ..."[247] Muaz bin Cebel devamla yukarıdaki hadisi zikretmiştir. Bu rivayet, Muaz bin Cebel'e isnad edilmiştir. [248]
3487- Buhari, Müslim, Ebu Davud, Tirmizi, Nesai ve İmam Malik, Ebu Hureyre (r.a)'nin şöyle anlattığını rivayet etmişlerdir: "Hz. Peygamber (a.s) vefat edince, ondan sonra Hz. Ebu Bekir (r.a) hilafete seçildi. Bunun üzerine bedevilerden bir kısmı irtidat etti. (Hz. Ebu Bekir (r.a) onlara karşı savaş kararı alınca) Hz. Ömer (r.a) şöyle dedi: "Resulullah; "İnsanlar; "Lailâheillallah" deyinceye kadar onlarla savaşmakla emrolundum. Bunu söylediler mi benden mallarını ve canlarını korumuş olurlar. (Dinin) hakkı hariç. Artık hesaplan da Allah (c.c)'a kalmıştır," buyurmuş iken, sen nasıl insanlarla savaşırsın?" dedi. Hz. Ebu Bekir (r.a): "Allah'a yemin olsun, namazla zekatın arasını ayıranlarla savaşacağım. Zira zekat, malın hakkıdır. Vallahi Resulullah (a.s)'a[249]vermiş oldukları bir oğlağı vermekten vaz geçseler, onlarla savaşacağım," Hz. Ömer (r.a) (daha sonra) şöyle dedi:
"Allah (c.c)'a yemin ederim, anladım ki, Hz. Ebu Bekir (r.a)'in bu görüşü savaş konusunda Allah (c.c)"m ona ilhamından başka bir şey değildir. Kanaat getirdim ki, bu karar hakmış."Diğer bir rivayette oğlak yerine, "deve yuları" kelimesi yer almıştır. Muvatta'da Hz. Ebu Bekir (r.a) ile Hz. Ömer (r.a) arasında geçen konuşmalardan, Hz. Ebu Bekir (r.a)'e ait olan bölümlerden sadece ikincisi yer almıştır.İmam Malik şöyle demiştir: "Hz. Ebu Bekir'i Sıddık (r.a) şöyle dedi:"Bana bir yuları bile vermezlerse, onun için cihad ederim." İmam Malik bundan fazlasını kitabına almamıştır. [250]
3488- İmam Malik, Ebu Hureyre (r.a)'den şöyle rivayet etmiştir: "Resulullah (a.s) şöyle buyurdu:"Altın ve gümüş sahibi olup da bunlardan hakkını ödemeyen herkes için kıyamet günü geldiği zaman ateşten (dağlama) tabakaları oluşturulur ve Cehennem ateşi içerisinde kızdırılıp alnı, böğrü ve sırtı, bu (ateş) tabakalarıyla dağlanır. Onlar her soğuduğunda yetmişbin sene uzunluğunda olan gün içerisinde onun için (bu iş) tekrar edilir. (Bu hal) kullar arasında hükmedilinceye kadar devam eder. Bunun ardından yolunu görür. Ya Cen-net'e (gider) ya da cehennem'e."[251] Bunun üzerine şöyle soruldu: "Ey Allah (c.c)'m Resulü! Ya deve (ne olacak)?" O da şöyle buyurdu: "Yine hakkını ödemiyen her deve sahibi ki onun zekat zamanı geldiğinde, su başında sağılması (ve bunun da fakirlere verilmesi) onun hakkındadır. Kıyamet günü geldiğinde, bu mallar için gayet düz ve geniş bir yerde yatırılır. Adam bir yavruyu bile kaybetmez olduğundan daha çok olan bu hayvanlar, adamı ayaklarının tabanlarıyla ezerler ve ağızlarıyla ısırırlar. Adamın üzerinden sonuncuları geçince, öncekiler, süresi elli bin yıl olan günde tekrar geçmeye başlarlar. (Bu hal) kullar arasında hükmedilinceye kadar (devam eder) ve yolunu görür. Ya Cennet'e (gider) ya da Cehennem'e."(Bunun üzerine şöyle) sordular:"Ey Allah (c.c) m Resulü! Ya inek ve koyun?"O da şöyle buyurdu: "Yine hakkını ödemeyen her inek ve koyun sahibi, kıyamet günü geldiğinde bu mallar için gayet düz ve geniş bir yerde yatırılacak. Bunlardan hiç birini bile kaybetmeyecek. İçlerinde ne bir boynuzsuz, ne bir boynuzları eğri olan; ne de boynuzları kırık olan bir hayvan olacak. Boynuzlarıyia ona toslayacak ve tırnaklarıyla onu ezecekler. Miktarı (dünya günüyle) ellibin yıl olan günde, kullar arasında hükmedilinceye kadar (bu hal devam edecek). Hayvanların öncekileri geçince, (tekrar geçmek üzere) sonrakiler geri döndürülecek. Adam yolunu görecek. Ya Cennet'e (gidecek) ya da Cehenneme. (Yine şöyle) soruldu: "Ey Allah (c.c)'m Resulü (a.s) ! Ya atlar (ne olacak)?" O, da şöyle buyurdu: "Atlar üçtür: Bunlar, bir adam için sevap, öbür adam için pffüt, öbür adam için de günahtırlar." Diğer bir rivayette de şu şekilde buyurmuşlardır:[252]
"Onlar bir adam için sevap, diğeri için iffet, öbürü için de günahtırlar. Kendisi için sevap olan adam o adamdır ki; onları Allah (c.c) yoluna bağlamış çayır ve meralara kadar (iplerini) uzun tutmuştur. Bu atlarm geçtiği her mera ve çayır, sahipleri için sevap olur. Şayet atların ipleri koparda bir iki tur atarlarsa, onlarm izleri ve tersleri sahipleri için sevap olur. Şayet atlar bir nehre uğrar da sahipleri onların içmelerini istemediği halde içerlerse bu da sahipleri için iyilik olur. Yani onlar bu adam için (tek kelimeyle) sevaptırlar. Bir adam da vardır ki, atlarını muhtaç olmamak ve onurunu korumak için (Allah yoluna ücretli olarak) bağlamıştır ve sonra da atlarm boyunlarında ve sırtlarında Allah (c.c)'ın hakkı olduğunu unutmamıştır. İşte bu atlar, sahibi için iffettirler. Yine bir adam da vardır ki, atlarını övünmek için gösteriş ve Müslümanlara, -bir rivayette Müslümanlar üzerine[253] nam olsun diye bağlamıştır. Bunlar da bu adam üzerine günah (aracı)dırlar." Resulullah (a.s)'a yaban eşeklerinden de soruldu ve şöyle buyurdu: "Onlar hakkında bana şu tek ve geniş ayetten başka bir şey inmemiştir: "Kim zerre kadar hayır işlerse onu görecek, kim de zerre kadar kötülük işlerse onu da görecektir."[254] Diğer bir rivayet ise şöyledir: "Onlar (atlar) bu mera ve çayırlardan yedikleri her şey adedince sahiplerine iyilik yazılır. Onların tersleri ve bevilleri adedince sahiplerine iyilik yazılır. Onlar iplerini koparıp attıkları bir veya iki tur içinde izleri adedince Allah (c.c) illaki onun için iyilik yazar. Yine sahipleri sulamak için onları götürdüğü her nehirden içtikleri su adedince Allah (c.c) sahipleri için iyilik yazar..." Hadisin bu rivayetinin devamı yukarıdaki rivayetin aynısıdır.[255] Buhari şu hadisi de kitabına almıştır: "Hz. Peygamber (a.s) şöyle buyurdu: "Develer, sahiplerine -haklarını ödemediği takdirde- olduğundan daha çok olarak gelecekler ve ayak tabanlarıyla onu ezecekler. Yine hakkını Ödemediği her koyun, sahibine gelecek, onu tırnaklarıyla ezecek ve ona boy-nuzlarıyla toslayacak. Su başında sağılması da onun hakkındadır. Biriniz kıyamet günü sırtında taşıdığı koyunu (koyununu) bağıra bağıra getirecek ve şöyle diyecek: "Ya Muhammed..," Bunun üzerine ben: "Ben sana bir şey yapamam. Zira ben tebliğ ettim," diyeceğim.Yine sizden biri sırtında devesini böğürerek taşıyacak. Bu halvette gelecek ve; "Ya Muhammed ..." diyecek. Ben kendisine: "Ben sana bir şey yapamam. Zira ben tebliğ ettim," diyeceğim."[256] Buhari'nin diğer bir rivayeti şu şekildedir:[257] "Resulullah (a.s) şöyle buyurdu: "Kime Allah (c.c) mal verdiği halde zekatını eda etmez ise, malı kendisine dazlak başlı, gözlerinin üzerleri siyah noktalı bir yılan olarak görülecek ve boynuna dolanacak. Sonra avurtlarını yalayacak ve daha sonra şöyle seslenecek: "Ben, senin malınım. Ben, senin stokunum." Resulullah (a.s) daha sonra şu ayeti okudu:"Allah'ın fazlından kendilerine verdiği şeye cimrilik edenler, hiç bir zaman onu kendilerine hayırlı sanmasınlar. Aksine bu kendileri için bir serdir. Onların cimrilik ettikleri şey, kıyamet günü boyunlarına dolanacaktır. Göklerin ve yerin mirası Allah'ındır. Allah, bütün yaptıklarınızdan hakkıyla haberdardır." [258]Müslim'in diğer bir rivayeti de şöyledir: "Bu hadis, birbirleriyle ilgili iki hadisin toplamıdır. Resulullah (a.s) şöyle buyurdu: "Zekatını eda etmeyen servet sahibinin malı, kıyamet günü Cehennem ateşinde kızdırılır ve ..." Müslim, devamla yukarıdaki 3488 numaralı hadisi zikretmiş ve koyunla ilgili bölüme geldiğinde şöyle devam etmiştir: "Onlar arasında ne boynuzu eğri olan bir>ayvan vardır. -Süheyl bin Ebi Salih şöyle demiştir: "Rasulullah (a.s) inek hakkında bir şey söyledi mi söylemedi mi bilmiyorurn.- Daha sonra Resulullah (a.s)'a şöyle soruldu:"Ey Allah'ın Resulü! Ya atlar (hakkında ne buyurursunuz)?"O da şöyle buyurdu:"Kıyamet gününe kadar atların perçemlerinde hayır vardır- veya: "Atinin perçemlerine hayır bağlanmıştır- Süheyl burada şüphe ettiğini söylemiştir. - "Atlar (kullanılmaları itibariyle) üçtür: Onlar bir adam için sevap, bir adam için iffet (onur), öbürü için de, günahtır." Müslim bu hadisi yukarıda geçtiği şekliyle tamamlamıştır. Hadisin bu rivayetinde yukarıdakinden farklı olarak şu cümleler yer almıştır:
"Atların kendisi için onur sayıldığı adam bir adamdır ki, onları vakarını korumak ve zillete düşürmemek için almış ve bununla birlikte zorluk ve kolaylık hallerinde sırtlarının ve midelerinin hakları olduğunu da unutmamıştır. Atların kendisi için günah sayıldığı adama gelince, bu da o adamdır ki, nam, ün, kibir ve desinler diye almıştır. İşte bu atlar, bu adam için de günah (aracı) dırlar." [259] Müslim bu rivayetin ardından yukarıdaki hadisi zikretmiştir. Müslim'in diğer bir rivayeti de şu şekildedir: "Resulullah (a .s) şöyle buyurdu: [260] "Kişi Allah (c.c)'m hakkını veya koyunlarının zekatını ödemediği zaman onlar için yatırılır ve..." Müslim, devamla bir önceki hadisi zikretmiştir. Ebu Davud'un bir rivayetinde; "develer"le ilgili bölüme şu ilavede bulunulmuştur:
"Birisi Ebu Hureyre (r.a)'ye: "Develerin hakkı nedir?" diye sordu. O da şöyle cevap verdi: "İyisini verirsin, bol sütlü olanını sütü sağılıp sana geri verilmek üzere verirsin. (Diğerini de) binilip sana iade edilmek üzere verirsin. Erkek olanını, dişilerini aşılamak için emanet olarak verirsin ve sütlerinden içirirsin."[261] Diğer bir rivayette de: "Develerin kovalarını emanet olarak verirsin,"[262] şeklinde gelmiştir. Nesai'de yer alan başka bir hadiste Resuiullah (a.s) şöyle buyurmuştur: "Develeri olup da çetinlik ve hafiflik anında bunların haklarını ödemeyen herhangi bir adama ise -sordular: "Ey Allah (c.c)'m Resulü (a.s)! Çetinlik ve hafiflik anı nedir?" O, şöyle cevap verdi: "Zorluk ve bolluk anıdır."- kıyamet gününde o hayvanlar olduklarından daha süratli daha şişman ve daha görkemli olarak gelecekler. Adam gayet geniş ve düz bir yerde yatırılacak ve kendisini ayak tabanlarıyla ezecekler. Sonrakiler geçince (Dünya günleriyle) miktarı ellibin yıl olan günde öncekiler geri döndürülecek. Bu hal, insanlar arasında hükmedilinceye kadar devam edecek. Bunun ardından yolunu görecek. Yine inekleri olup da darlık ve bolluk anında haklarını Ödemeyen herhangi bir adama kıyamet gününde bu hayvanlar olduklarından daha süratli, daha şişman ve daha görkemli olarak kendisine gelecekler. Adam gayet geniş ve düz bir yerde yatırılacak ve boynuzlarıyla ona toslayacaklar ve her hayvan tırnağıyla sahibini tırmalayıp ezecek. (Bu hal), sonrakiler geçince, miktarı (Dünya günleriyle) ellibin yıl olan gün kadar, Öncekiler geri döndürülecek. Bu hal insanlar arasında hükmedilinceye kadar devam edecek. Bunun ardından yolunu görecek.Yine koyunları olup da darlık ve bolluk anında haklarını ödemeyen herhangi bir adama, kıyamet gününde bu hayvanlar olduklarından daha süratli, daha şişman ve daha görkemli olarak gelecek. Sonra adam gayet düz ve geniş bir yerde bu hayvanlar için yatırılacak ve her tırnak sahibi tırnağıyla kendisini ezecek yine her boynuz sahibi boynuzuyla kendisine toslayacak. Hayvanlar içerisinde ne boynuzları olmayan bir hayvan, ne de boynuzu kırık olan bir hayvan vardır. Sonrakiler geçince, miktarı (Dünya günleriyle) ellibin yıl olan gün kadar, öncekiler tekrar geçmek üzere geri döndürülecek. Bu hal, insanlar arasında hükmedilinceye kadar devam edecek ve bunun ardından yolunu görecek." [263] Nesai'nin diğer bir rivayeti de şu şekildedir: "Onlardan (zekat vermeyenlerden) birinin serveti, kıyamet günü boz bir yılan olacak. Sahibi ondan kaçacak, ama o peşini takip edecek ve sonuçta parmağını ağzına alana kadar peşini bırakmayacak." [264]
3489-Müslim, Cabir bin Abdullah (r.a)'den şöyle rivayet etmiştir: "Resulullah (a.s)'ı şöyle buyururken dinledim:
"Deve sahibi olup da bunlardaki haklarım eda etmeyen herkese, kıyamet günü, bu hayvanlar, olduğundan daha çok olarak gelecekler. Adam onlar için gayet düz ve geniş bir yere oturacak, hayvanlar bacak ve tabanlanyla onun üzerinden geçecekler. Yine inek sahibi olup da bunlardaki haklarını eda etmeyen herkese bu hayvanlar, kıyamet günü olduklarından daha çok olarak gelecekler. Adam onlar için gayet geniş ve düz bir yere oturacak. Hayvanlar boynuzlarıyla ona toslayacaklar ve bacaklarıyla onu ezecekler. Yine koyun sahibi olup da bunlardaki haklarını eda etmeyen herkese bu hayvanlar, kıyamet günü olduklarından daha çok olarak gelecekler. Adam onlar için gayet geniş ve düz bir yerde oturacak. Hayvanlar ona boynuzlarıyla toslayacaklar. İçlerinde boynuzsuz veya boynuzu kırık biri bulunmayacak. Yine servet sahibi olup da onun hakkını eda etmeyen herkese serveti, kıyamet günü dazlak başlı bir yılan olarak gelecek, ağzını açıp peşine düşecektir. Yılan yaklaştıkça adam kaçacaktır. Neticede yılan ona: "Gizlediğin hazineni al, benim ona ihtiyacım yok!" diye bağıracak. Adam neticede yılandan kaçamayacağını anlayınca elini (yılanın) ağzına sokacak. Yılan da onu aygırın (alafı) kemirdiği gibi kemirecek." Ebu Zubeyr şöyle demiştir: "Ben, Ubeyd bin Amir'den bunu dinledim. Sonra bunu Cabir bin Abdullah (r.a)'a sorduk. O da Cübeyr bin Amir'in anlattığı gibi anlattı. Ebu Zubeyr şöyle dedi: "Ben, Ubeyd bin Amîr'den dinledim. O, şöyle diyordu: "Bir adam: "Ey Allah (c.c)rm Resulü! Devenin hakkı nedir?" diye sordu. Resulullah (a.s) şöyle cevap verdi: "Onu su başında (her kesin gözü Önünde) sağmak, süt kovasını üzerin-, den almak üzere (ihtiyaç sahiplerine) idareten vermek. Erkek develeri, dişilerini aşılamak için emaneten vermek, dişi develeri meniha (sütünden istifade etmek için karşılıksız) olarak vermek ve Allah (c.c) yolunda üzerlerinde yük taşımaktır." Müslim'in diğer bir rivayeti de şu şekildedir: "Deve, inek ve koyun sahibi olup da bunlardaki haklarını ödemeyen herkes, kıyamet günü bu mallar için gayet düz ve geniş bir yere oturtulacak. Tırnaklı hayvan, onu tırnaklarıyla ezecek. Boynuzu olan, boynuzuyla toslayacak. Hayvanlar içerisinde ne bir boynuzsuz, ne de boynuzu kırık olan vardır," Dedi ki "Ya Resulullah (a.s)! Bunların hakları nelerdir?" O, şöyle cevap verdi. "Erkeğini, dişileri aşılamak üzere emaneten vermek, kovasını iadeten vermek, sütünden istifade edilmesi için dişisini meniha olarak vermek, onu su başında sağmak ve Allah (c.c) yolunda üzerlerinde yük taşımak. Yine mal sahibi olup da zekatını ödemeyen her mal sahibinin malı, kıyamet günü dazlak başlı bir yılana dönüşür ki, sahibi ne taraf giderse, ağzını açıp sahibi kaçtığı halde onun peşine düşecektir. O sırada şöyle denilecek: "Bu, kendisiyle cimrilik ettiğin malındır." Adam sonuçta ondan kaçamayacağım anlayınca, elini ağzına sokacak ve aygırın (alafı) kemirdiği gibi (yılan da adamın elini) kemirmeye başlayacak." [265]
İmanı Nevevi, Müslim Şerhin'de şöyle demiştir:"Lügat (sözlük) ehli şöyle demiştir: "Meniha iki çeşittir: Birincisi: bir insanın diğerine hibe etmesi (karşılıksız olarak verip bağışlaması) demektir. Bu tür meniha, canlılarda, arazide ve eşyalarıda ve daha değişik şeylerde olur. İkincisi ise; sütünden, yününden, tüyünden ve kıllarından istifade edilmek üzere belli bir zaman için deve, koyun ve ineği başkasının hizmetine sunup sonra geri almaktır."
3490-Tir m izi, Abdullah bin Mes'ud (r.a)'den -ona da Hz. Peygamber (a.s)'den ulaşmıştır.- şöyle dediğini rivayet etmiştir:"Malı olup da zekatını vermeyen her adamın boynuna, kıyamet günü Allah (c.c) yılan dolayacaktir."
Sonra bunun tam onayını (delilini) bize Allah (c.c)'m kitabından şöyle okudu: "Allah'ın fazlından kendilerine verdiği şeye cimrilik edenler, hiç bir zaman onu kendilerine hayırlı sanmasınlar. Aksine bu, kendileri için serdir. Onların cimrilik ettikleri şey, kıyamet günü boyunlarına dolanacaktır. Göklerin ve yerin mirası Allah'ındır. Allah, bütün yaptıklarınızdan hakkıyla haberdardır." [266] Abdullah bin Mes'ud (r.a) bir keresinde de şöyle demiştir: "Resulullah (a.s) bunun delilini şu şekilde okudu: "Onların cimrilik ettikleri şey, kıyamet günü boyunlarına dolanacaktır. -Yine her kim yemin ederek Müslüman kardeşinin malını tarafına bırakırsa, Allah'ın huzuruna, kendisine Allah'a kızgın olduğu halde çıkacaktır." Sonra Resulullah (a.s) bunun delilini Allah (c.c)'ın kitabından şu şekilde okudu: "Fakat Allah'ın ahdini ve kendi yeminlerini bir kaç paraya satan kimseler (var ya), işte onların ahirette hiç bir nasibi yoktur. Allah onlara kela-mıyla hitap etmeyecek ve kıyamet günü onlara rahmet nazarıyla bakmayacak ve kendilerini temize çıkarmayacaktır. Onlar için çok acıklı bir azap vardır." [267]
Nesai'nin rivayeti de şu şekildedir:"Mal sahibi olup da hakkını eda etmeyen her adamın malı, dazlak bir yılan suretinde boynuna dolanacaktır. Adam ondan kaçmaya çalışacak, o ise adamın peşine düşecektir." Sonra Resuîullah (a.s) bunun delilini şanı yüce olan Allah'ın kitabından şöyle okudu: "Allah'ın fazlından kendilerine verdiği şeye cimrilik edenler, hiç bir zaman onu kendilerine hayırlı sanmasınlar. Aksine bu, onlar için bir serdir. Onların cimrilik ettikleri şey, kıyamet günü boyunlarına dolanacaktır..." Aynı ayet sonuna kadar devam etmiştir. [268]
3491-Nesai, Afidullah bin Ömer (r.a)'in şöyle dediğini rivayet etmiştir: "Resulullah (a.s) şöyle buyurdu:" "Malının zekatım eda etmeyen kimsenin malı, kıyamet günü kendisine, gözlerinin üzerleri siyah noktalı, dazlak bir yılan şeklinde gösterilecek ve ona yapışacak. Yani boynuna dolanacak ve şöyle diyecek: "Ben, senin servetinim, ben senin servetinim." [269]
3492-Ahmed bin Hanbel, Ebu Zer (r.a)'den şöyle rivayet etmiştir: "Resulullah (a.s)'tan duydum. O, şöyle buyuruyordu: "Kim bir altın ya da gümüş üzerine oturur da onu Allah yolunda harcamaz ise, kıyamet günü malı,, kendisiyle dağlanacağı bir kor olur."[270]
3493-Taberani, Şanı yüce olan Allah'ın, "Altın ve gümüşü yığıp da onları Allah yolunda harcanmayanlara hemen acıklı bir azabı müjdele. (Bu paralar) Cehennem ateşinde kızdırılıp bunlarla onların alınları, yanları ve sırtları dağlanacağı gün (onlara denilir ki); "İşte bu, kendiniz için biriktirdiğiniz servettir/' sözünün tefsirinde Abdullah bin Mes'ud'un şöyle dediğini rivayet etmiştir: "Adam servetiyle dirhemin dirheme, dinarın dinara değdiği bir şekilde dağlanmayacak, adamın vücudu, her dirhemin ve her dinarın tek başına (dağlamak için) konulacağı şekilde büyütülecek."[271]
Yani adarn, bütün servetiyle dirhemin dirheme, dinarın dinara değmeyeceği bir şekilde dağlanacaktır.
Topyekün hadislerden anlaşıldığına göre altın ve gümüşünün zekatını vermeyen kimseye iki türlü azap edilecektir: Birincisi; dazlak başlı yılan azabı, ikincisi de; altın ve gümüşlerin kızdırılarak vücudu dağlanmak suretiyle yapılacak olan azap. Yine hadislerden anlaşıldığına göre dazlak başlı yılan azabı, mahşer meydanında dağlamak suretiyle yapılacak olan azap da Cehennem ateşi içerisinde olacaktır.
3494-İbni Huzeyme, Abdullah (r.a)'tan şu şekilde rivayet etmiştir: "Faizi yiyen, yediren, bildikleri halde ona şahitlik edenler, dövme yapan, yaptıran, zekatını (ödemeyi) geciktiren ve hicretten sonra bedeviliğe geri dönenler, kıyamet günü Muhammed (a.s)'in dili üzere lânetleneceklerdir."[272] [273]
3495-Buhari, Ebu Hureyre (r.a)'nin şöyle dediğini rivayet etmiştir: "Resulullah (a.s) zekatı emrettiğinde İbni Cemil'in, Halit bin Velid'in, Abbas bin Abdulmuttalib'in zekat vermedikleri (Hz. Ömer r.a) tarafından Resulullah (a.s)'a söylendi. Bunun üzerine Resulullah (a.s) şöyle buyurdu: "İbni Cemil zekatını nasıl vermez ki? O fakir iken Allah (c.c) ile Peygamberi (a.s) onu zenginleştirdi. Halid'e gelince, siz Halid'e zulmediyorsunuz. Zira Halid, zırhlarını ve savaş malzemelerini Allah yolunu vakfetmiştir. Abbas bin Abdulmuttalib ise, Resulullah (a.s)'m amcasıdır ve zekat ona vaciptir. Onun zekatı bir misliyle beraber (verilmiştir.)"[274] Bir rivayette de: "Onun zekatı, benim üzerimedir. Ve bir misliyle beraber (verilmiştir)[275] buyurmuştur.Müslim'in rivayetine göre de Ebu Hureyre (r.a) şöyle demiştir: "Resulullah (a.s) Hz. Ömer (r.a)'i zekat (toplamaya) göndermişti. Kendisine İbni Cemil, Halid bin Velid ve Resulullah (a.s)'m amcası Abbas'm zekatlarını vermedikleri söylendi. Bunun üzerine Resulullah (a.s) şöyle- buyurdu: "İbni Cemil zekatını nasıl vermez ki? O, fakir iken Allah (c.c) onu zenginleştirdi. Halid'e gelince, siz Halid'e zulmediyorsunuz. Zira Halid zırhlarını ve savaş malzemelerini Allah yoluna vakfetmiştir. Abbas'a gelince, onun zekatı bir misliyle beraber bana aittir." Resulullah (a.s) sonra şöyle buyurdu:"Ey Ömer, biliyor musun, kişinin amcası, babası gibidir?" [276]Ebu Davud'un rivayeti, Müslim'in rivayeti gibidir. [277] Nesai, Buhari'nin rivayetinin aynısı almıştır. [278]
Resulullah (a.s), zekat vermeyenler arasında suçlunun sadece İbni Cemil'in olduğunu açıkça beyan etmiştir. Yine Resulullah (a.s) yukarıdaki hadiste Hz. Abbas (r.a)'ın zekat vermemesi konusunda haklı olduğunu belirtmiştir. Yukarıdaki rivayetler de Hz. Abbas (r.a)'in özrünü ortaya koymaktadır. Hz. Abbas (r.a) zekat vermemesi konusunda haklıydı. Çünkü o, zekatını önceden vermişti. Hadiste Hz. Abbas (r.a)'ın hakkı, diğerlerine nisbetle biraz daha detaylı olarak açıklanmıştır. Çünkü onun hakkında çok konuşulmuştu. Bu dedikoduları kesmek için onun özrü biraz daha detaylı bir şekilde izah edilmiştir. Hz. Peygamber (a.s)'in Halid bin Velid (r.a) hakkındaki ifadeleri, iki manada mütala edilebilir: Birincisi; Halid bin Velid (r.a) zırhlarını ve silahlarını vermiş olduğundan, zekat memuru bunu ticaret amacıyla yaptı zannıyla ondan zekat istemiş, Hz. Peygamber (a.s) de bunlara vakıf olduklarından dolayı zekat düşmediğini haber vermiştir. İkincisi de; Hz. Peygamber (a.s) Halid bin Velid'in zekat vermeme konusunda mutlaka bir mazereti olduğunu, aksi takdirde zekattan kaçmayacağmı ifade ederek onu savunmuştur. Halid bin Velid (r.a) zırhlarını ve savaş aletlerini tasadduk ve Allah (c.c)'a yakınlık amacıyla vakfetmiş bir insandır. Oysa onun bunları vakfetmesi farz değildi. Farz olmayan bir ibadetten kaçınmayan bir insan, nafile ibadetten nasü kaçınabilirdi? Hz. Peygamber (a.s)'in Hz. Abbas (r.a) hakkında buyurduğu: "Onun zekatı, bir misliyle beraber bana aittir." Hadisi hakkında şöyle denilmiştir: "Resulullah (a.s) bu hadisiyle Hz. Abbas'ın önceden bir zekat borcu olduğuna ve bu borcu ikinci sene ile birlikte tahsil ettiğine işaret etmektedir. Nitekim: "Biz Abbas'tan iki senelik zekatı peşin aldık," hadisi bunun delilidir. Yani Hz. Peygamber (a.s) onu borçlu gösterdi ve zekatını bir ihtiyaç nedeniyle önceden tahsil etmedi. Dolayısıyla Hz. Abbas (r.a) böylece borçlu olmuş oldu. Bu münasebetle Resulullah (a.s): "Onun zekatı, bir misliyle beraber farzdır," buyurdu." Diğer bir yorumda ise tam tersi söylenmiştir. Yani Hz. Peygamber (a.s) iki yıl sonrasının zekatını bir yıl önceden peşin almıştı. Çünkü rivayetlerden biri de şu şekildedir: "Onun zekatı, bir misliye beraber benim üzerimdedir." Evet, "amca baba gibidir" ve zekatın Hz. Abbas (r.a) hakkındaki far&yet hakkı gibidir. Dolayısıyla Hz. Peygamber (a.s), Hz. Ömer'e şunu söyleme temiştir: "Ben onun zekat vermemesine ya da geciktirmesine müsaade etmem."[279]
3496-Tabarani, es Sağir'de, Enes (r.a)'dan, o da Hz. Peygamber (a.s)-'den şöyle rivayet etmiştir: "Zekat vermeyen, kıyamet günü Cehennem ateşine girecektir."[280]
3497:Taberani, el-Evset'da, Bureyde (r.a)'nin şöyle dediğini rivayet etmiştir: ; "Resulullah (a.s) şöyle buyurdu:"
"Zekatını vermeyen hiçbir kavim yok ki, Allah (c.c) onlara kıtlık belasını vermesin.[281]
3498-Ahmed bin Hanbel, Muaz bin Cebel (r.a)'in şöyle dediğini rivayet etmiştir: "Resulullah (a.s) şöyle buyurdu: "Kim sevabını bekleyerek zekatını verirse, zekatının sevabını alır. Kim de zekatını vermez ise, şüphesiz biz zekatı malının yarısıyla birlikte alırız. Bu, Rabbimizin emirlerinden bir emirdir. Muhammed (a.s)'in soyuna, zekattan bir şey (pay) yoktur."[282]
Bu konuda fıkıhçılar arasında kayda değer bir görüş ayrılığı bulunmaktadır. Bu görüş ayrılığı da: "Zekatını vermeyen kimsenin malının Tazir cezası olarak alınmasının halen caiz olduğu ve bunun mensuh olmadığı," görüşüdür. Bu görüşe göre zekatını vermeyen kimsenin, malının bir bölümünün tazir cezası olarak alınmasının caiz olmasıdır.[283] Prof. Dr. Yusuf el-Kardavi, 'Zekat Fıkhı' adlı kitabında şöyle der:"Bazıları der ki: "Bu hüküm, İslam'ın ilk yıllarında idi ve daha sonra neshedilmiştir." Ancak bunun nesh edildiğine dair kesin bir delil yoktur. Oysa nesih, delilsiz olmaz. Benim görüşüme göre bu ceza, devlet başkanının yetkisine bırakılmıştır. Devlet başkanının, insanların zekata karşı gevşekliğini görüp onları başka türlü zekata zorlayamaz ise, bu hükmü devreye sokar." [284]Yine Yusuf el-Kardavi devamla şöyle demiştir: "Bizim görüşümüze göre, Behz bin Hakim'in hadisi, ulema tarafından kayda değer bir tepki görmemiştir. Bu hadis, zekatla ilgili tazir cezasının devlet reisinin takdir ve yetkisine bırakıldığını içermektedir. Ve bizim Hz. Peygamber (a.s)'den devlet idaresi ve devlet başkanlığı ile ilgili olarak defalarca işlediğimiz hadisler arasında yer almaktadır. El-Karafi, ed Dehlevi ve daha başka alimler de aynı görüştedirler."[285]
3499-Ebu Davud, Behz bin Hakim (r.a)'den, o da dedesinden Resulullah (a.s)'ın şöyle buyurduğunu rivayet etmiştir: "(Senin çoğunu) otlayarak beslenen her kırk devede iki yaşını bitirip üç yaşma basmış bir dişi deve (zekat) vardır. (Ortak olan) develerin hesabı ayrı yapılmaz. Zekatı, kim sevabını umarak verirse -bir rivayette: "Karşılığında sevap umarak," şeklindedir- ona sevabı vardır. Kim de onu vermez ise Rabbimizin emirlerinden bir emir olarak onu ve malının yarısını muhakkak alırız. Muhammed (a.s)'in soyuna, ondan bir şey yoktur."[286]
3500-Bezzar, Ata bin Ebu Ribah (r.a)'den şöyle rivayet etmiştir: "Ibni Ömer (r:a)'le beraberdik. Basra halkından bir genç gelin ona bir şey sordu. Bunun üzerine O, (İbni Ömer r.a) şöyle cevap verdi: "Ben bundan sana haber vereceğim." İbni Ömer (r.a) şöyle anlattı: "Ben, Resulullah (a.s)'uı mescidinde şu on kişiden biriydim: Hz. Ebu Bekir (r.a), Hz. Ömer (r.a), Hz. Osman (r.a) Hz. Ali (r.a), Hz. İbni Mes'ud (r.a), Hz. Huzeyfe (r.a), Hz, Ebu Said el-Hudri (r.a) İsmini verdiği başka bir adam ve ben. Ensardan bir genç gelerek Resulullah (a.s)'a selam verdi. Sonra oturdu ve şöyle dedi: "Ya Resulullah (a.s), mü'minlerin hangisi daha faziletlidir?" Resulullah (a.s) şöyle cevap verdi: "Ahlak bakımından en güzel olanları." Adam:" "En akıllıları hangisidir?" Resulullah (a.s): "Ölümü en çok hatırlayan ve onun için kendilerine gelmeden önce en çok hazırlık yapanları." -veya Resulullah (a.s): "Kendisine ölüm gelmeden..." buyurmuştur. - Hz. Peygamber (a.s) bize yönelerek şöyle buyurdu: "İçlerinde ahlaksızlık türemiş olan hiç bir kavim yoktur ki, içlerinde veba ve geçmişlerinde bulunmayan hastalıklar türemesin. Yine, ölçüde ve tartıda noksanlık yapan hiç bir kavim yoktur ki, kıtlık, rızık darlığı ve idarecinin zulmüne yakalanmasınlar. Yine, malarınım zekatını vermeyen (hiç bir kavim yoktur ki, ) gökten damlaları (yağmurları) kesilmesin. Hayvanlar olmasaydı (hiç) yağmur yağmazdı. Yine Allah (c.c)'a ve Resulü (a.s)'ne vermiş oldukları sözü bozan hiç bir kavim yoktur ki, Allah (c.c), düşmanlarım üzerlerine musallat etmesin ve ellerinde olan (toprakların) bir kısmını (ellerinden) almasınlar. Yine devlet idarecilerinden, Allah (c.c)'m kitabının dışındaki (sistemlerle) hükmeden hiç bir kavim yoktur ki, Allah (c.c) onları birbirlerine düşürmesin."
İbni Ömer (r.a) şöyle devam etti:"Sonra Abdurrahman bin Avf (r.a)'a, başında kendisi komutan tayin ettiği seriyye[287]'nin hazırlanmasını emretti. Abdurrahman bin Avf (r.a) sabahleyin pamuktan yapılmış siyah sarığını taktı. Hz. Peygamber (a.s) kendisini çağırarak sarığını bozdu ve kendisi sardı. Arkasından dört parmak kadarını da aşağıya doğru sarkıttı ve şöyle buyurdu:"Sarığını bu şekil sar, ey Avf'ın oğlu! Çünkü bu, görkemli ve daha güzeldir." ;
Sonra Bilal (r.a)'e sancağı kendisine vermesini emretti ve Allah (c.c)'a hamd etti. Sonra şöyle buyurdu: "Allah (c.c) yolunda hep birlikte savaşın. Allah (c.c)'a küfredenlerle çarpışın. Ganimetlere hıyanet etmeyin. Ahdi bozmayın. Kimseye işkence etmeyin ve çocukları öldürmeyin. İşte bu, Allah (c.c) Resulu'nun size olan ahdi ve sünnetidir."[288]
1. Zekat, Medine'de Hicretin ikinci yılında ve Ramazan orucu farz kılınmadan önce farz kılınmıştır,
2. Zekat, icma ile peygamberlere farzdeğildir. Çünkü zekat, maneviyatı kirlenmiş olabileceklerin temizleme aracıdır. Peygamberler ise bu kirlenmeden uzaktırlar.
3. Zekatta hile yapmak suretiyle onu düşürmek haramdır.
Bu da, örneğin; Zekat malmı bir fakire verip sonra ondan (ucuz bir fiyatla) saün almak veya sene geçmeden malm bir bölümünü yakınma hibe edip sene geçtikten sonra geri almak gibi.[289]
1- Müslüman olmak:İslam ulemasının ortak görüşüyle (icmayla) kafire zekat farz değildir. Sadece Şafiî'ler; "mürtedin dininden dönmeden önce üzerine var olan zekat borcunu ödemesi farzdır," demişlerdir. Ancak yine de Şafiî mezhebi'nin sahih olan görüşüne göre bu durumda olan bir kimsenin zekatının hükmü, malının hükmü gibidir. Malı ise bekletilir. Buna göre dininden dönmek suretiyle darul-harbe sığınan bir kimse İslam'a döner ve malının mülkünde kaldığı ortaya çıkarsa, üzerine zekat farz olur. Aksi takdirde farz değildir.
2- Hür olmak:Ulemanın ortak görüşüyle köleye zekat farz değildir. Cumhura göre kölenin zekatı, efendisine aittir. Çünkü kölenin sahibi, efendisidir, Malikiler: "Köleye de efendisine de zekat farz değildir," demişlerdir.
3- Akıllı olmak ve buluğ çağına gelmiş olmak:Akıl ve baliğ olmak, Hanefilerde şarttır. Ulemanın çoğunluğuna göre faat için bunlar şart değildir. Çocuğun ve delinin malına zekat farzdır. AncaJ^e-katı, bunların mallarından velileri verir.
4- Zekatınkendisine farz olan mal cinsinden olması: Zekatın farz olabilmesi için; malın, altın, gümüş ve ticaret eşyası gibi -bil kuvve de olsa- artması gerekir. îmanvı Azam Ebu Hanife'ye göre, damızlık için olan ve senenin çoğunu otlayarak beslenen atlara zekat düşer. Maliki ve Şafiî mezheplerine göre ise, bu hayvanlara damızlık olmaları halinde zekat düşmez.
5- Malın nisap ya da hisap değerinde olması: Altmın nisabı, yirmi miskal (81 gr.), gümüşün nisabı da 200 dirhem (600 gr.) dir.
6- Mala tamamen sahip olmak:Mala sahip olma konusunda ulemanın farklı görüşleri vardır. Maksat, malın aslına mı sahip olmak, tasarrufuna mı olmak, yoksa malı elde bulundurmak mıdır? gibi sorular akla gelmektedir.
Hanefilere göre maksat, mahn aslına sahip olmak ve onu elde bulundurmaktır. Malikilere göre maksat, malın aslına ve malik olduğu malının tasarruf gücüne sahip olmaktır. Şafiîlere göre maksat, malın aslına tamamıyla malik olmak ve tasarruf yetkisine sahip olmaktır. Şafiî mezhebinin en sahih olan görüşüne göre borç, zekatın farz oluşuna mani değildir.
7- Mahsul zekatlarının üzerinden bir yıl geçmesi gerekir:Mahsul zekatları hariç, nisap miktarı üzerinden kameri bir yılın geçmiş olması konusunda tabiin ve fıkıhçılann icma'i vardır. Zekat yılı, ulemanın ittifakıyla kameridir, şemsi değildir Hanefiler şöyle demişlerdir: "Nisabın sene başında ve sene sonunda tam olması gerekir. Malın kaybolmaması şartıyla sene ortasında bu miktarın tam olup olmaması, bu hükmü değiştirmez. Senenin geçmiş olması da mahsul ve meyvalarm dışında kalan mallar için söz konusudur. Mahsul ve meyvalarm zekatını olgunlaşıp kendilerinden faydalanmak mümkün olacak bir miktara ulaşınca ve çürümeleri de söz konusu olmayınca vermek lazımdır. Zekat için mahsulün haram edilmesi şart değildir." Malikler şöyle demişlerdir:
"Senenin geçmiş olması ortada olan mallar için yani altın, gümüş ve hayvanlar için şarttır. Maden, hazine ve mahsul için böyle bir şart yoktur." Yine Maliki'lerin başka bir görüşleri de şöyledir: "Malın sermayesi üzerinden sene geçmesi, kârının üzerinden de sene geçmesi demektir. Aynı şekilde hayvanların annelerinin üzerinden sene geçmesi, yavrularının üzerinden de sene geçmesi demektir." Şafiiler şöyle demişlerdir: "Mal, sene içerisinde nisap ölçüsünden birazcık olsun aşağıya düşerse, zekatın farziyeti ortadan kalkar." Hanbeliler şöyle demişlerdir:
"Altın, gümüş, hayvan ve ticaret mallarında bir yılı doldurrhuş olmak şarttır. Meyva, ekin, maden ve hazine zekatlarında bu şart yoktur."Hanbeli mezhebinde nisabın sene boyu bulunmuş olması gerekir.
8-Malın borçsuz olması:Bu şart, Hanefi mezhebinde, mahsullerin dışında kalan mallar için, Hanbeli mezhebinde bütün mallar için söz konusudur. Maliki mezhebine göre bu şart altın, gümüş ve ticaret malları için geçerlidir. Ekin, hayvan ve madenlerin zekatı için böyle bir şart yoktur.Şafii mezhebine göre ise zekat için borçtan uzak olmak şart değildir. İmam Şafiî şöyle demiştir:"Malın tümünü kapsayan yahut malı nisaptan aşağı düşüren borç, zekatın farziyetine mani değildir."
9- Asli ihtiyaçların dışında olması:İbni Melik, asli ihtiyaçları şu şekilde açıklanmıştır:"Asli ihtiyaçlar: Evin normal masrafları, ev ve lazım olan elbiseler gibi insanın bizzat ihtiyaç duyduğu ve yaşamasını sağladığı şeylerdir."[290]
I- Niyet:Zekatın ödenmiş olabilmesi için niyetin şart olduğu konusunda fıkıhçıların ittifakı vardır.
Hanefiler şöyle demişlerdir: "Zekatı fakire veya onun yerine bir başka kişiye öderken ya da zekat malını ayırırken niyet edilmemesi durumunda, zekat ödenmiş, olmaz." Malikiler ve onların görüşünü paylaşan diğer alimler ise şöyle demişlerdir: "Zekatı öderken niyet etmek şarttır. Ayırırken niyet edilmesi de yeterlidir."
Hanbeliler de şöyle demişlerdir: "Niyet, malın kendi zekatı olduğuna veya çocuk va akli özürlü gibi adına verdiği şahsın malının zekatı olduğuna inanmaktır. Niyetin yeri ise kalptir."
2- Temlik: Zekatı ödemiş olabilmek için hak sahiplerine vermek suretiyle malı on^ Iarın mülkiyetine geçirmek şarttır. Hanefi mezhebine göre akli özürlüye ve mümeyyiz olmayan çocuğa zekat vermek sahih değildir. Ancak onlar adına velilerine verilebilir. maliki mezhebine göre zekatın ödenmiş olabilmesi için üç şart vardır:'
a. Üzerinden sene geçmiş olması, ya da meyvalann olgunlaşmış olması gerekir. Buna göre vakti gelmeden verilen mal, zekat yerine geçmez.Malikiler bu konuda fıkıhçıların çoğunluğuna muhalefet etmişlerdir.
b. Hak sahiplerine vermek.
c. Zekatın , farz olduğu malın aynısından olması gerekmektedir. Hanefî ve diğer mezheplerde böyle bir şart yoktur. [291]
3501-Buhari ve Müslim, İbni Abbas (r.a)'tan rivayet etmişlerdir: Resulullah (a.s) Hz. Muaz (r.a)'ı Yemen'e gönderdi ve şöyle buyurdu: "Şüphesiz sen ehl-i kitap bir kavme gidiyorsun. Onları Allah (c.c.)'tan başka ilah olmadığına ve benim Allah (c.c.)'ın Resulü olduğuma davet et. Onlar buna itaat ederlerse, Allah (c.c.)'m kendilerine (bir) gün ve (bir) gece içerisinde (kılınacak olan) beş vakit namazı farz kıldığını onlara bildir. Onlar buna da itaat ederlerse, kendilerine Allah (c.c.)'ın sadakayı (zekatı) farz kılmış olduğunu, zenginlerinden alınacağını ve fakirlerine dağıtılacağını onlara bildir. Onlar buna da itaat ederlerse, kıymetli olan mallarından sakın. Mazlumun bedduasını almaktan kork. Zira Allah (c.c.)'la bu beddua arasında perde yoktur."[292]
İslam uleması, bu hadisle gayri müslime zekatın farz olmadığına delil getirmiştir.
3502-Taberani, Enes bin Malik (r.a)'m şöyle dediğini rivayet etmiştir: ' "Rasulullah (a.s) şöyle buyurdu:
"Yetimlerin mallarından ticaret yapın ki, zekat onları bitirmesin."[293]
3503- Beyhaki, Yusuf bin Malik (r.a)'ten rivayet etmiştir: "Rasulullah (a.s) şöyle buyurdu:
"Yetimin malında - ya da : "Yetimlerin mallarında -Allah'ın lutfundan isteyin ki, zekat onları götürmesin"- yahut: Zekat onları yok olmaya sürüklemesin."[294]
3504-Beyhaki, Said bin- Museyyed (r.a)'den rivayet etmiştir: "Hz. Ömer bin Hattab (r.a) şöyle demiştir:
"Yetimlerin mallarında Allah (c.c.)'m lutfundan isteyin ki, zekat onları bitirmesin."[295]
Yukarıdaki hadisler, fukahadan, "çocuk ve akli özürlülere de zekat farzdır," diyenlerin görüşlerinin delillerini teşkil etmektedir. Çünkü zekatın farzi-yeti noktasında "buluğ ve akıl" şart değildir. Ancak Hanefiler bu rivayetleri şeriatın genel prensiplerine muhalif olduklarını gerekçe göstererek zayıf kabul ederek delil almamışlardır.
3505-İmam Malik, İbni Ömer (r.a)'in kölesi- Nafi (r.a)'den şu şekilde rivayet etmiştir: "İbni Ömer (r.a) şöyle derdi: "Üzerinden sene geçinceye kadar hiç bir mal üzerine zekat farz değildir." Tİrmizi bu hadisi şu şekilde almıştır: "İbni Ömer (r.a) şöyle dedi: "Resulullah (a.s) şöyle buyurdu: "Kim herhangi bir mala sahip olursa, üzerinden sene geçinceye kadar bu malda zekat yoktur." Diğer bir rivayette aynı hadise: "Rabbi katında..." ilavesi yer almıştir.[296]
Bir mala zekatın farz olabilmesi için üzerinden bir tam yılın geçmesi gerektiği konusunda fıkıhçüarın ittifakı vardır. Ancak fıkihçılar bu görüşlerden; ekinleri, meyvaları, madenleri ve hazineleri istisna etmişlerdir. Sene içerisinde yapılan kârlar da sermayeye katılır. Fukahanm çoğunluğuna göre altın, gümüş, hisse senetleri ve ticaret eşyaları, nisabı oluşturmak için birbirleriyle tamamlanır. Hayvanların nisaplarında asıl olan, her cins hayvanın tek başına nisaba ulaşmasıdır. Hububatın birbirleriyle tamamlanıp tamamanlanmayacağı konusunda ayrıntılı açıklamalar vardır. "Meyvaya zekat farzdır," diyenlerin görüşlerine göre bu mallarda asıl o-lan, her cins meyvanın tek başına nisabı oluşturmasıdır, diye cevap verilir.[297]Zekatın farz olabilmesinin şartlarından bir bölümü, şeriatın diğer kaynaklarından çıkarılmıştır. Bu nedenle bizim genel giriş bölümünde zekatın farz o-labilmesi için takdim ettiğimiz şartlar, Sünnet-i Nebevi'nin yanında diğer kaynaklardan elde edilen şartların yekûnunu oluşturmuştur. [298]
1. Devlet başkanının, zekatı zorla alması niyete gerek bırakmaz. Çünkü küçük ve akli özürlü gibi zekat verecek şahsın niyet etme imkanının yokluğu, bu farziyeti ortadan kaldırır. Bu fetva, Hanbeli mezhebinin fetvasıdır.
2. Bir kimse zekata niyet etmeden malının tümünü tasadduk etse, Hane-filerin dışında kalan tüm mezheplere göre bu, zekatın farziyetini ortadan kaldırmaz. Çünkü bu şahıs farza niyet etmemiştir.
Örneğin malının bir bölümünü tasadduk eden kimseden zekatın düşmeyeceği ve farza niyet etmeden yüz rekat namaz kılan bir kimsenin üzerinden farz namazın düşmeyeceği gibi...
3. Bütün mezheplerin ortak görüşüyle asli ihtiyaçlara yani elbiselere, ev eşyalarına, oturulan dairelere, evde kullanılan mobilyalara, binek hayvanlarına, kullanmak için alınan silaha, ehli olmasa bile ilmi kitaplara -ancak bu kitaplar ticaret amacıyla satın alınmış olmayacak- ve sanatkârların aletlerine çünkü bu tür aletler, asli ihtiyaçların temini için kullanılmaktadır ve asla art-mamaktadir, zekat düşmez- Çağımız ulemasından bazıları ticaret için olmayan otoları da binek hayvanlarına kıyas etmek suretiyle asli ihtiyaçlardan kabul etmişlerdir.
4. Vergi zekat yerine geçmez. Çünkü zekat Müslümana, Allah (c.c.)'a şükretmek ve ona yaklaşmak amacıyla farz kılınmış bir ibadettir. Halbuki vergi her türlü ibadet ve yakınlık amacından uzak, sırf mali bir yükümlülüktür, Bu sebeple zekatta niyet şarttır. Ancak vergide şart değildir. Yine zekat şer'an Ölçü belirlenmiş bir haktır. Oysa vergi öyle değildir. Çünkü verginin ölçüsü, devletin takdirine bırakılmıştır. Aynı şekilde zekat her zaman var olan bir haktır. Halbuki vergi ihtiyaç anında alınır. Üstelik zekatın verilmesi gereken yerler sekiz sınıftır. Oysa vergi, devletin genel harcamalarına katkı amacıyla alınır. Bir de zekatın ruhi, ahlaki, içtimai ve insanî bir takım hedefleri vardır. Ama verginin verilmesinde bu hedeflerin elde edilmesi diye bir amaç söz konusu değildir.
5. Maliki, Şafiî ve Hanbeliler şöyle demişlerdir: "Bir kimse üzerine zekat farz olur da, Ödeme imkanı olduğu halde ödemeden ölürse, Allah (c.c.)'a asi olarak ölmüş sayılır. Ve vasiyet etmemiş olsa bile, zekatını terikesirtden ödemek farzdır. Ölmesiyle zekat borcu üzerindent düşmez. Çünkü zekat, farz olan bir hak olduğundan vasiyet edilmesi de sahihtir." İmam!Ebu Hanife şöyle demiştir: "Her ne kadar kişi ölmesiyle günahı düşmese de zekat borcu düşer. An-, cak Ölmeden zekatının ödenmesine dair vasiyet etmişse, o zaman zekat borcu terikenin üçte birinden çıkartılır. îmam Ebu Hanife yine şöyle demiştir: "Bir kimse, üzerinde, zekat, fitre, keffaret ya da adak borcu varken Ölürse, bu borç terekesinden tahsil edilmez. Ancak varisleri teberru amacıyla verirlerse tahsil edilir. Fakat vermemekte direnirlerse zorla tahsil edilmez. Ama Ölü vasiyet etmiş ise, o zaman bu borcu cebren tahsil etmek caiz olur ve rnalınm üçte birinden tahsil edilir." Ulemanın çoğunluğu ise şöyle demişlerdir: "Üzerine fitre vacip olan bir kimse, bu borcunu ödemeden ölürse, aynen zekat gibi terikesinden tahsil edilir."[299]
Beş çeşit mala zekat farzdı. Bunlar şunlardır: Nakitler (Altın, gümüş ve banknotlar) madenler, hazineler, ticaret eşyaları, ekinler, meyvalar ve hayvanlar. Şimdi bu beş malı teker teker ele alarak açıklayalım:
1-Nakitlerin Zekatı:
Fıkıhçılar ister döküm, ister baskı ve isterse kab türünden olsun nakillere zekatın farz olduğu konusunda ittifak halindedirler. Buna göre altının nisabı, yirmi miskaldir. Bu da ulemanın çoğunluğuna göre 23 / 25 = 91 grama eşittir. Gümüşün nisabı da ikiyüz dirhemdir. Bu da yine ulemanın çoğuna göre yaklaşık 642 grama eşittir.Şafiî mezhebi dışında kalan ulemanın çoğunluğuna göre nisabı tamamlamak için nakitlerden biri diğeriyle birleştirilir.Altın ve gümüşten zekat olarak verilmesi gereken miktar kırkta birdir. Yani % 2,5 dir. Bu miktar, altından altın, gümüşten de gümüş olarak verilir. Ancak mezhepler arası meşhur olan görüşe göre bu miktarın kıymetini ödemek de caizdir. Fakat Şafiî Mezhebine göre bu caiz değildir. Ulemanın icmaıyla bir mal, yirmi miskal değerinde değil de, ikiyüz dirheme de ulaşmıyorsa, nisap miktarı bulunmadığından bu mala zekat farz değildir.Hanefıler şöyle demişlerdir:"Gümüşü fazla olan külçe gümüş hükmünde, altını fazla olan da altın hükmündedir. Şayet karışımı fazlaysa, ticaret eşyası hükmünü alır. Bunun da nisap miktarına ulaşmış olması gerekir. Karışımı eşit olan altın ve gümüşlerin zekatı konusunda ise farklı görüşler vardır. Tercih edilen görüş ihtiyaten zekatın gerekliliğidir."Malikiler şöyle demişlerdir:"Esas olan, bu malların piyasada geçerli olmasıdır. Buna göre nisap ölçüsünü tamamlayan ve kendisinde karışım olan altın ve gümüşlere zekat vardır."Şafiî ve Hanbelüer şöyle demişlerdir: "Hası tam bir nisaba ulaşıncaya kadar karışımı bulunan altın ve gümüşlere zekat yoktur."Maliki mezhebine göre zînet eşyalarına ticaret için kullanıldıklarında zekat vardır. Bu durumda bu malların tartı değeri esas alınarak zekatı verilir, antika değeri değil.Şafiî mezhebine göre kendisine zekat farz olan zînet eşyası biriktirmek ve saklamak için kullanılan zînet ile kaplardır.Hanbeli mezhebine göre kendisine zekat farz olan zînet eşyası; ticaret için olan ve kadının takamayacağı ve kendisine haram olan zînet eşyasıdır.[300]
Hanefilere göre zînet için kullanılan altın ve gümüşlere zekat farzdır. Özetle, İslam ulemasının çoğunluğunun görüşüne göre kadının zînet amacıyla kullandığı normal ölçüdeki altın ve gümüşe zekat farz değildir. Hanefilere göre ister erkek için olsun, ister kadın için olsun zînet eşyalarına zekat farzdır. Bu eşyalar ister külçe şeklinde olsun, ister işlenmiş olsun farketmez. İster kap olsun, isterse başka bir şey olsun hüküm aynıdır. Çünkü altın ve gümüş, artabilen maldır. Çağımız uleması, hisse senetlerinin hükmünü araştırmış ve sonuçta bunlara da zekatın farz olduğuna karar vermiştir. Çünkü bu senetler ya devlet hazinesinden tahsil edilecek kuvvetli olacak mesabesindedirler veya alacak senetleri mesabe s indedirler ya da değerli bankadan tahsil edilecek havale mesabesindedirler.
2- Maden ve definelerin zekatı:
Fıkıhçılar maden ve definelerden ne kastedildiği kendilerine zekat farz olan madenlerin çeşitleri ve maden ile definelerden her birerlerine ne kadar zekat verileceği konularında farklı görüşler ileri sürmüşlerdir. Hanefilere göre maden ile define aynı şeyler olarak görülürken, çoğunluğa göre bunların ikisi de farklı şeylerdir. Maliki ve Şafiîlere göre maden, altın ve gümüş iken, Hanefilere göre ateşte eritilerek basılan her şeydir. Hanbelilere göre maden denilince ister katı olsun, ister sıvı olsun madenin bütün çeşitleri anlaşılır. Hanefi ve Malikilere göre madenlerde beşte bir, Şafiî ve Hanbelilere göre ise kırktabir zekat vardır. Definelerde ise bir ittifak beştebir zekat vardır. Yukarıdaki ihtilaf, ilmi açıklamalardan kaynaklanmıştır. Ulemanın çoğunluğuna göre madenlerde farz olan şey zekattır. Hanefilere göre ise zekat değil, ganimettir. Yine ulemanın çoğunluğuna göre definelerden verilmesi farz olan miktar, ganimet olarak toplumun hizmetleri için harcanması gerekirken, Şafiîlere göre bu miktar, zekat verilmesi gereken kimselere verilir. Bütün mezheplerin ortak görüşüyle madenlerde nisaba ulaşmış olması şart iken, bu şart Şafiî mezhebinin dışındaki mezheplere göre defineler;için söz konusu değildir.
Kendisine zekat farz olan maden, yer altından çıkartılan her şeydir. Bugün her bölgede bir insanın ehemmiyetine binaen define ve maden konularında yeterli fıkhi bilgiye sahip insanların olması, önemsenmesi gereken bir meseledir. Görüldüğü kadarıyla bu konuda fakirlerin menfaatlerine en yakın mezhep, Hanbeli mezhebidir. Dolayısıyla maden veya hazineyi yabancı veya kafir bir şirket çıkartınca, fakirlerin menfaatlerine en yakın olan, çıkartılanın ganimet olarak değerlendirilip beşte birinin gereken yerlere verilmesi, geri kalan kısmında da ilgili şirket ile devlet arasında varılan anlaşma gereğinin yapılmasıdır.
Madenler çıkartıldığı ve nisaba ulaştığı zaman, zekat da farz olur. Dört mezhebin ortak görüşüyle üzerlerinden sene geçmesi gerekmez. Çünkü bunlarda meyva, ekin ve defineler gibi yer altı menfaatleri olduklarından, zekat hakkının tahakkuku için sene geçmesine ihtiyaç yoktur. Madenlere zekat verebilmek için iki şartın bulunması gerekir:
a. İşlendikten ya da ayrıldıktan sonra nisaba ya da nisap değerine ulaşmış olması,
b. Çıkartılan kimse üzerine zekatın farz olması.
3- Ticaret eşyalarının zekatı:
Fıkihçılar, ticaret eşyaları üzerine zekatın farz olabilmesi için bir takım şartlar ileri sürmüşlerdir. Bu şartların üçü, bütün mezheplerin ortak görüşüdür.
Bu üç şart şunlardır:
a. Nisaba ulaşmış olması, b. Üzerinden sene geçmiş olması, c. Ticaret niyeti'nin olması.Hanefilere göre bir kimse kullanmak amacıyla bir şeyi satın aldıktan sonra ticarete niyet ederse, bu şeye zekat düşmez. Çünkü o şey, aslen alındığı niyete bağlıdır. Diğer bazı mezheplerin ileri sürdükleri ek şartlar ise dört ana başlıkta toplanır.
Bu şartlar şunlardır: a. Ticaret mallarına ahş-veriş yapmak suretiyle sahip olmak. Bu şart, Hanefi mezhebi dışında kalan ulemanın çoğunluğuna göredir. b. Malın kullanmak amacıyla satın alınmış olması. Bu şart, Şafiî, Hanefi ve Maliki mezheplerine göredir. c. Ticaret malının toplam sermayesi, sene içinde nisap miktarının altında olmaması. Bu şart, Şafiî mezhebine göredir. d) Zekat malının aslına tealluk etmemesi. Bu şart, Maliki mezhebine göredir. [301] Ticaret mallarının değerlerinin belirlenmesi ve verilmesi gereken miktarın tayini ise şu şekilde yapılır: Zekatın, malın satış değeri üzerinden verilmesi gerekir. Çünkü nisap miktarı, malın değeri üzerinden tesbit edilir. Dolayısıyla zekatı da bu değerden vermek gerekir. Ticaret mallarının zekatı, ulemanın ortak görüşüyle altın ve gümüş gibi malın değerinin kırkta biridir. İbni Munzir bu konuda der ki: "Ticaret amacıyla satın alman mallar üzerinden sene geçince, ulemanın icmaıyla zekata tabidir." Şafiî mezhebi dışında kalan ulemaya göre ticaret mallarının zekatı, üzerinden sene geçince piyasa değeri üzerinden tesbit edilir, fakir için en iyisi hangisi ise ihtiyaten bu değer baz alınarak yani altın ve gümüş üzerinden verilir. Zekatı verilen malın alış fiyatı değil, satış fiyatı esas alınmalıdır. Ticaret mallarının zekatını vermenin cevazı konusunda fıkıhçıîar iki ayrı görüş ileri sürmüşlerdir.Nitekim Hanefiler şöyle demişlerdir: "Ticaret malının değeri ile kendisinin, vermek arasında muhayyerdir," derken diğer ulema; "Malm değerini vermek gerekir. Ticaret mallarının kendilerini zekat olarak vermek caiz değildir. Çünkü nisapta malm değeri muteberdir," demişlerdir." Bütün mezheplerin ortak görüşüyle sene içerisinde ticaret mallarının getirdiği kârlar, sermayeye katılır. Hanefi mezhebine göre hediye ve miras gibi ticaret yoluyla olmasa bile sene içerisinde elde edilen gelirler de sermayeye katılarak zekatı verilir. Ancak ulemanın büyük çoğunluğu Hanefilerin bu görüşüne katılmamışlardır. Ulemanın çoğunluğuna göre stokçu hiç satmasa bile her yıl malının zekatını verir. Malikiler bu konuda, ulemanın çoğunluğunun görüşünü almamışlardır. Onlara göre malm satışına başlamadıkça üzerine zekat yoktur. Stokçu; piyasa avcısıdır ve fiyatların yükselmesini takip eder, îmam Ebu Hanife'nin mudarebe [302]şirketinin zekatı konusundaki görüşü şöyledir:
"Mal sahibi ile çalışanların tümü, haklarına düşen ne ise onun zekatını verirler. Zekat vermek için şirketin ayrılmasını beklemezler,"
4- Ekin ve meyvaların zekatı:İmam Ebu Hanife'ye göre ekin ve meyvalerin zekatının şartları şunlardır:
a. Arazinin öşür arazisi olması. b. Mahsulün elde edilmiş olması. c. Araziden yetişen mahsulün, arazinin değerlenmesine, fazlalaşmasına ve kendisinden istifade edilen bir arazi olmasına yönelik bir amaçla elde edilmiş olması. Şafiîler de ekin ve meyvaların zekatı konusunda üç şart ileri sürmüşlerdir;
a. Araziden yetişen mahsulün azık ve yıllık ihtiyaç olarak yetiştirilen bir mahsul cinsinden olması ve insanlar tarafından yetiştirilmesi.b. Elde edilen mahsulün tam bir nisap ölçüsünde olması. Bu Ölçü beş vaşaktır. Yani 653 kg. dır.c. Elde edilen mahsulün, muayyen bir malikin mülkü olması. Sonuç itibariyle ekin ve meyvalarda farz olan zekat konusunda fıkıhçıların iki ayrı görüşleri vardır.Birincisi, İmam Ebu hanife'nin görüşüdür ki, o da şudur: "Az olsun, çok olsun araziden yetişen mahsulün zekatının verilmesi gerekir." İkincisi İmam Muhammed, Ebu Yusuf ve fıkıhçıların çoğunluğunun görüşüdür ki, o da şöyledir: "Nisab ölçüsüne ya da bu ölçüden fazlasına ulaştıktan sonra katık ve erzak olmaya elverişli olan ekin ve meyvaların dışındakilere zekat farz değildir."
Şafiîler zekatın sadece katık olabilen ekin ve meyvalara farz olduğunu kararlaştırmışlardır. Ekin ve meyvalarda nisap vardır diyenlere göre nisabın başlama miktarı beş vaşaktır. Beş vaşak da 653 kg. ya da mısır ölçeğiyle 50 ölçektir. Hanefiler de içinde olmakla beraber ulemanın çoğunluğu bu ölçünün harman ayıklama ve diğer ekin ücretlerinin altında olması gerektiği konusunda ortak görüştedirler.Yine fıkıhçılar, onda bir zekatın, yağmur suyu ya da arazinin (etrafından çıkan herhangi bir su gibi sulaması ücretsiz olan araziler için farz olduğu konusunda da görüş birliği içerisindedirler. Tanker ve kova gibi ücretini vermek suretiyle sulanan arazilerde ise yirmide bir zekat vermek farzdır. Bu konuda ulema arasında görüş birliği vardır. Araziden ödenmesi gereken zekatın niteliğine gelince, Hanefilere göre mahsulün bir kısmı ya da bunun değeridir. Ulemanın çoğunluğuna göre ise mahsulün bir kısmıdır. Bundan başkasını vermek caiz değildir. İmam Ebu Hanife'ye göre ekin ve meyvalarda zekatın farz olma zamanı, ekinin çıkma zamanı, meyvamn da kendisini gösterme zamanıdır. -Maliklere göre meyvaların yenilecek hale gelme zamanıdır. Şafiî ve Hanbelüere göre ise meyvaların olgunlaşmaya başlama zamanıdır. Çünkü meyvalar bu takdirde tam meyva halini alırlar.Yukarıda bahsedildiği şekilde zekatın farz oluşundan maksat, o sırada ödenmesi değildir. Aksine farziyet sebebinin tescilidir. İlim ehli arasında, hububat ve meyvaların dışında nisabı tamamlamak amacıyla bir cinsin öbür cinsle birleştirilmiyeceği konusunda görüş farklılığı yoktur. Meyvalarda da bir cins, diğeriyle birle sürümez. Yine meyvalar, hayvanlarla birle sürümez. Nisabı tamamlamak için benzer cinslerin birbirleriyle birleştirileceği konusunda ulema arasında görüş ayrılığı yoktur. Yine nisabı oluşturmak için ticaret mallarının paralarla, paraların ticaret mallarıyla birleştirileceği konusunda da ulema arasında görüş ayrılığı yoktur. Ancak İmam Şafiî, ticaret mallarının sadece bu mallar karşılığında satın alınabilen cinslerle birleştirilmesini caiz görmüştür. Çünkü ticaret mallarının hesabında bu esas göz önünde bulundurulur. Malikiler dışında buğdayın alasta[303] birleştireceği hususunda görüş ayrılığı yoktur.
İslam uleması, hububatın birbiriyle, altın ve gümüşün birbiriyle birleştirilip birle sürümeyeceği konusunda farklı görüşler ileri sürmüşlerdir. Özetle, Maliki mezhebine göre buğdayla arpa birleştirilir. Şafiî mezhebine göre ve Hanbeli mezhebinde tercih edilen görüşe göre birleşürilmezler. Vakfedilmiş meyvalar konusunda fıkıhçılann iki ayrı görüşleri vardır; Bir görüşe göre zekat farzdır, diğerlerine göre ise farz değildir. Kiraya verilmiş arazinin zekatına gelince, bu konuda Ebu Hanife'nin görüşü şöyledir: "Bu arazinin zekatı, kiraya verene aittir. Çünkü arazinin gelir hakkı onundur. Dolayısıyla bu arazi, gelir karşılığı verilmiş haraç gibidir." Ulemanın çoğunluğunun görüşü ise şöyledir: "Bir insan bir arazi kiralar da onu eker yahut bir araziyi karşılıksız emanet olarak alır da onu eker veya meyvahk yaparsa, bu araziye zekat vermek farz olur. Ancak buradaki ondabir, kiracıya veya istifade edene aittir, mal sahibine değil. Çünkü ondabir ekine farzdır. Arazi iki çeşittir.
1, Öşür arazisi: kendisine ibadet amacıyla onda bir zekat farz olan araziler. 2. Haraç arazisi:Ulemanın çoğunluğuna göre haraç arazisi de üç çeşittir:a. Zorla fethedilip arazisi, gaziler arasında taksim edilmemiş
olan araziler. b. Müslümanlardan korktuları için kaçıp ahalisi tarafından terk edilmiş olan araziler. c. Halife tarafından tayın edilmiş belli bir miktar karşılığı arazilerini kendilerine barış yoluyla bıraktığımız küfür arazileri, öşür arazisi üzerine haraç tayin edilmemiş olan arazilerdir. Haraç iki çeşittir: 1. Vazife (görev) haracı. Sahibi çalıştırsın çalıştırmasın arazi için belirlenmiş olan miktardır. 2. Mukaseme (mahsule bağlı) haracı. Ekini mahsulüne göre belirlenmiş olan miktardır. Ulemanın ortak görüşüyle haraç arazisi, gayri müslimin mülkiyetine geçtiği zaman yine haraç vermesi gerekir, öşür değil. Aynı şekilde öşür arazisi de bir Müslümamn mülkiyetine geçtiği zaman yine öşür (ondabir) vermesi gerekir. Haraç arazisinin zekatı hakkında İmam Ebu Hanife şöyle demiştir: "Şayet bir arazi haraç arazisi ise, bu arazinin zekatı daima haraçtır. Bu araziye öşür vermek gerekmez. Bundan dolayı bir yer hem öşür hem de haraç arazisi olmaz." Diğer üç imam ise şöyle demişlerdir: "Haraç arazisine bir Müslüman sahip olduğu zaman, çıkan mahsulde hem öşür hem de haraç vermek farz olur."
5- Hayvanların zekatı:Hayvanlara zekat vermenin farz olduğu, Sünnet-i Nebeviyye'nin sahih ya da hasen hadisleriyle sabittir. Hayvanlara zekat vermenin farz olduğu konusunda ulemanın da icmaı vardır. Bazılarında görüş ayrılığı olmakla beraber, hayvanlara zekat vermenin farz olabilmesi için fıkıhçilar dört şart ileri sürmüşlerdir.
Bu şartlar şunlardır: 1. Deve, inek ve koyundan oluşan hayvanların vahşi değil, ehil olmaları gerekir. 2. Şer'i nisaba ulaşmış olmaları lazımdır. 3.Nisaba malik olduktan sonra üzerlerinden sene geçmiş olmaları gerekmektedir.4.Senenin çoğunu yemle değil, otlayarak geçirmiş olmaları ve ekin ya da diğer işler için işçi olarak çahştınlmamaları lazımdır. İşçi olarak çahştınlmamaları şartı, Malikler dışında kalan ulemanın çoğunluğuna göredir. Ulemanın icmaıyla hayvanların zekatı şu şekildedir:Beş devede bir koyun. On devede iki koyun. Onbeş devede üç koyun. Yirmi devede dört koyun. Yine ulemanın icmaıyla develer yirmibeşe ulaşınca, otuzeşe kadar; bir bintu-mehad (bir yaşını bitirmiş ikinci yaşına girmiş dişi deve) verilir. Otuzaltıdan kırkbeşe kadar; bir adet bintu-lebun (iki yaşını doldurmuş üç yaşına girmiş dişi deve) verilir. Kırkaltmdan altmışa kadar; bir adet hıkka (üç yaşını doldurmuş, dördüncü yaşma girmiş dişi deve) verilir. Altmışbirden yetmişbeşe kadar; bifı;adet cezea (dört yaşını bitirmiş, beşinci yaşına girmiş dişi deve) verilir. Yetmiş altıdan doksana kadar; iki adet bintu-lebun, Doksanbirden yüzyirmiye kadar iki hikka. Yüzyirmibirden yüzyirmi dokuza kadar; ulemanın çoğunluğuna göre üç bintu-lebun, Hanefilere göre iki adet hikka, bir adet koyun verilir. Çünkü Ha-nefilere göre develer, yüzyirmiyi aşmca nisap yeniden başlar. Mal sahibinin isterse vermesi gereken cinsin üleşini vermesini caiz olduğu konusunda fıkıhçılar görüş birliği içindedirler. Çünkü mal sahibi bu durumda vermesi gereken malı fazlasıyla vermiştir. Yine fıkıhçıların ortak görüşüyle sığırlar da mandalar gibidir. Zekat nisabı otuzdan başlar. Buna göre otuzdan otuzdokuza kadar; bir tebi veya tebia verilir. Ulemanın çoğunluğuna göre tebi ve tebia bir yaşını bitirmiş, ikinci yaşma girmiş olan tosun ve danadır. Kırktan ellidokuza kadar; bir adet musinne verilir. Ulemanın çoğunluğuna göre musinne, iki yaşını bitirmiş, üçüncül yaşma girmiş olan hayvandır. Bundan sonra altımıştan başlamak suretiyle her otuz adetle bir tebİ ve kırk adette bir musinne verilir. Bu şekilde her on sayıda bir tebi ve musinne olmak üzere verilmesi gereken hayvan da değişir. Koyunların zekatına gelince; koyunlar senenin çoğunu otlayarak geçirmek şartıyla kırk adedin altında olursa fıkıhçıların ortak görüşü ile nisabı tamamlamadıklarından zekata tabi değildirler. Ulemanın çoğunluğuna göre yemle beslenen ve işçi olarak kullanılan hayvanlar zekata tabi değildirler. Çünkü bu durumda hayvanlar, asli ihtiyaçlardandır. Malikiler zekatın farz olması konusunda yemle beslenen hayvanla, otlayarak beslenen hayvanı eşit tutmuşlardır. Zekatın farziyeti ve ödenme şekli noktasında koyunla keçinin birbirinden farksız olduğu konusunda ulema arasında görüş ayrılığı yoktur. Koyunlardan zekat alırken, orta dereceli olanı alınır ki, bu da ulemanın çoğunluğuna göre bir yaşını dolduran hayvandır.
Şafiiler, keçide iki yaşını doldurmuş olmasının şart olduğunu ileri sürmüşlerdir. İki nisap arasındaki koyunlarda zekat olmadığı ve bunlarda zekat affi olduğu konusunda ulema aynı görüştedir. Hanefilere göre hayvanların karmalığı yani bir başkasıyla ortaklığı, zekatın farziyetine hiç bir şekilde tesir etmez. Ulemanın çoğunluğuna göre hayvanların karma oluşları zekatı da etkiler. Şöyle ki, iki ortak bir mal sahibi kadar zekat verir. Hanbelilere göre ise hayvanlar dışındaki ortaklık, zekatı hiçbir şekilde etkilemez. Yani altın, gümüş, hububat ve meyve alanındaki ortaklık, zekatı etkilemez. Şafiî mezhebi'nin en son görüşüne göre hayvanlardaki karmalık, zekatı etkiler. Bir tek şahsın malında zekat nasıl farz ise, aynı şekilde şirket malına da zekat farzdır. Bu görüşte olanlara göre aşağıdaki şartların oluşması halinde şirket malına da zekat farz olur. a. Ortakların zekatın farziyetine ehil olmaları. b. Katılan malın nisap miktarına ulaşmış olması. c. Üzerinden tam bir yılın geçmiş olması. d. Ortakların sermayelerinin birbirlerinden ayrılmaz olması. Dört mezhebin ortak görüşüyle yavru hayvanlar, üzerlerinden sene geçmesi konusunda analarına tabidir. Buna göre asıl nisabın senesi henüz dolmadan doğan ve annesinden tamamen ayrılmış olan her hayvan, asıl nisabın senesini dolduruşundan sonra onlarla birlikte zekata tabidir. İmam Ebu Hanife ve İmam Muhammed'e göre yavru hayvanların yanlarında bir adet bile olsa büyük hayvan olmadan zekata tabi olmazlar. Ancak diğer imamlar bu konuda bu iki imama muhalefet ederek yavru hayvanların diğerleriyle birlikte sayılmalarını sebep göstererek bunlara da zekatı farz kılmışlardır.[304]
3506-Muslim, Ebu Said el-Hudri (r.a)'den Hz. Peygamber (a.s)'in şöyle buyurduğunu rivayet etmiştir: "Beş ukiyyenin, beş deve ve beş vasakm altındaki (mallar)da zekat yoktur." Diğer bir rivayete göre ise Resulullah (a.s) şöyle buyurdu: "Hurma ve hububatta beş vasakın altmdakilerde zekat yoktur." Bu rivayet sadece bu kadardır. [305]Yine diğer bir rivayette Resulullah (a.s) şu şekilde buyurmuştur: "Hububat ve hurmalar beş vasaka ulaşıncaya kadar zekata tabi değillerdir. Yine beş deve ve beş akiyyenin altındaki mallarda da zekat yoktur."[306]
Yine bir başka rivayet de bir önceki rivayetin aynısıdır. Ancak bu riya-, yette "hurma" yerine, "meyva" kelimesi kullanılmıştır. [307] [308] Buhari'nüı Abdullah bin Abdurrahman bin Ebu Sasa'a (r.a)'nın, Ebu Said el Hudri (r.a) yoluyla rivayeti İse şu şekildedir:"Resulullah (a.s) şöyle buyurdu: "Beş vasakm altındaki hurmalarda, beş ukiyyenin altındaki sikkelerde ve beş zevdin altındaki develerde zekat yoktur." [309]Hamidi şöyle demiştir: "Buhari kitabında bu hadisi İbni Ömer (r.a)'in şu hadisinden sonra işlemiştir: "Hz. Peygamber (a.s) şöyle buyurdu:"Yağmur ve gözelerin sulamış olduğu mahsullerde ya da yağmur mahsullerinde onda biri kişisel, gayretle sulanan mahsullerde ise yirmide bir zekat vardır." [310] Ebu Davud'un rivayeti de şu şekildedir: "Hz. Peygamber (a.s) şöyle buyurdu: "Beş vasakm altında olan mahsullerde zekat yoktur."Bir vaşak,- altmış mahtumdur. [311] Nesai'nin rivayeti ise şu şekildedir"Beş vasakm altında kalan tanelerde zekat yoktur." [312]Yine Nesai'nin diğer bir rivayetinde Resulullah (a.s) şöyle buyurdu: "Buğday ve hurma beş vasaka ulaşıncaya kadar, gümüş beş ukiyyeye ulaşıncaya kadar, develer beş zevde ulaşıncaya kadar zekata tabi değillerdir."[313]
Yukarıdaki hadis, gümüş, mahsul, deve ve meyvalardaki zekat nisabının ölçüsünü tayin etmiştir. Bütün hadisler bu yönde yoğunlaştığından fıkıhçüar gümüş, deve, mahsul ve meyvalardaki zekatın nisabını belirleme noktasında bu hadisi delil kabul etmişlerdir.İmam Ebu Hanife ise gerek bu hadisler ahad olduğundan gerekse Kur-'an'da zekatın farziyetiyle ilgili olarak varid olan nassın, yerküreden çıkan mahsulün tümünü kapsayacak nitelikte olduğundan bu hadisleri delil kabul etmemiştir. Allah Teala'nın: "Harman zamanı onun hakkını verin"[314] emrinin gereği bu doğrultudadır. Nitekim bu emir, Allah Teala'nın şu sözünün hemen ardından varid olmuştur:
"Çardaklı ve çardaksız bağları yaratan O'dur."[315] İmam Ebu Hanife'ye göre bu ayet, bağ amacıyla yerküreden çıkartılan her mahsulde zekatın farz olduğunu ifade etmektedir. Diğer imamlar ise bu ayetin umumiliğini, çıkan mahsule zekat vermenin mendup olduğu şeklinde değerlendirilip zekatın farz olabilmesi için şartlarıyla birlikte beş vaşak olan nisabı tamamlaması gerekir, görüşündedir. Ekin ve meyvaların ne kadarına zekat farzdır, ne kadarına farz değildir? Bu ölçüde de imamlar ayrı ayrı görüşler ileri sürmüşlerdir.
3507-MüsÜm, Cabir bin Abdullah (r.a)'tan Resulullah (a.s)'ın şöyle buyurduğunu rivayet etmiştir: "Beş ukiyyenin altında olan gümüşte, beş zevdin altında olan devlerde ve beş vesakm altında olan hurmalarda zekat yoktur."[316]
3508-Ebu Davud, Abdullah bin Ömer (r.a)'in oğlu Salim (rh)'den, o da babasmdan şöyle dediğini rivayet etmiştir: "Resulullah (a.s) zekatların miktarını belirten bir kitap yazmıştı. Memurlarına göndermeden vefat etti. Resulullah (a.s) onu kılıcıyla birlikte asmıştı. Hz. Ebu Bekir (r.a) ölünceye kadar onunla amel etti. Sonra Hz. Ömer (r.a) de ölünceye kadar onunla amel etti. Bu kitapta şunlar yazılıydı: "Beş devenin zekatı, bir koyundur.' On devenin zekatı, iki koyundur. Onbeş devenin zekatı, üç koyundur. Yirmi devenin zekatı, dört koyundur.
Yirmibeşe ulaştığında, otuzbeşe kadar zekatı, bir bintu mehazdır. (Yani bir dişi devedir.) Otuzaltıya ulaştığında, kırkbeşe kadar zekatı, bir ibni lebundur. (Yani bir erkek devedir.) Kırkaltıya ulaştığında, altmışa kadar zekat, bir hıkkadır. Altmışbire ulaştığında, yetmiş beşe kadar zekat, bir cezaadır, Yetmişaltıya ulaştığında, doksana kadar zekatı iki ibneni lebundur. Doksanbire ulaştığında, yüzyirmiye kadar zekatı, iki hıkkadır. Deve yüzyirmiden fazla ise zekat, her elliye bir hikka, her kırka bir ibne-tu lebundur. Koyuna gelince, kırka ulaşınca, yüzyirmi koyuna kadar zekatı, bir koyundur. Yüzyirmibire ulaşınca, iki yüz koyuna kadar zekat, iki koyundur. İkiyüzbire ulaşınca, üçyüze kadar zekatı, üç koyundur. Koyunlar üçyüzü aştığında her yüz koyuna bir koyun zekat düşer.
Sonra yüze ulaşana kadar olan küsurata zekat yoktur. Zekat konusunda birleşik olanlar ayrılmaz. Ayrı olanlar da birleştirilmez.[317]İki ortağın malından alman zekatta, her ikisi de eşit olarak birbirlerine müracaat ederler. Zekat olarak çok yaşlı ve ayıplı olan hayvan alınmaz." Ebu Davud şöyle demişin "Zuhri der ki: "Zekatı almak üzere memur geldiği vakit koyunlar üç sınıfa ayrılır. Üçte biri kötü, üçtebiri iyi, üçtebiri de ortahalli. Zekat memuru zekat payını ortahalli olan kısmından alır." Zuhri sığırdan bahsetmemiştir. Diğer bir rivayette de aynı senet ve aynı mana yer almıştır. Ancgfc bu rivayette şu değişiklik vardır: "Bintu mehaz yoksa erkek bir ibni lebun zekat vardır."[318] Ebu Davud'un sözü bu şekildedir. Ancak Ebu Davud Zuhri'nin sözünden bahsetmemiştir. Yukarıdaki hadisi Ebu Davud ile Tirmizi almışlardır. Fakat Tirmizi ikinci rivayetten bahsetmemiştir. Tirmizi şöyle demiştir:
"Bu hadisi Zuhri yoluyla Salim'den bir çok ravi rivayet etmiştir. Ancak bu raviler arasında bu hadisi sadece Sufyan bin Hüseyin Resulullah (a.s)'a dayandırmıştır." Ebu Davud'un Zuhri yoluyla diğer bir rivayeti de şu şekildedir: [319]"Bu, Resulullah (a.s)'ın zekat hakkında yazmış olduğu kitabın bir nüshasıdır. Bu nüshayı bana Abdullah bin Ömer (r.a)'in oğlu Salim okudu. Ben de onu olduğu gibi ezberledim. Yine bu nüsha Ömer bin Abdulaziz'in Abdullah bin Ömler (r.a)'in oğullan Abdullah ve Salim'den elde ettiği nüshadır." Zuhri sonra bu hadisi okudu ve şöyle devam etti: "Develer yüzyirmibire ulaşınca, yüzyirmidokuza kadar bunlarda üç bintü lebun zekat vardır. Yüzotuza ulaşınca, yüzotuzdokuza kadar bunlarda iki bintu lebun, bir, hikka zekat vardır. Yüzkırka ulaşınca, yüzkırkdokuza kadar bunlarda iki hikka, b bun zekat vardır. Yüzelliye ulaşınca, yüzellidokuza kadar üç hikka zekat vardır. Yüzatmışa ulaşınca, yüzaltmışdokuza kadar dört bintu lebun zekat vardır. Yüzyetmişe ulaşınca, yüzyetmişdokuza kadar üç bintu iebun, bir hikka zekat vardır. Yüzseksene ulaşınca, yüzseksendokuza kadar iki hikka, iki bintu lebun zekat vardır. Develer yüzdoksana ulaşınca, yüzdoksandokuza kadar üç hikka, bir ibne-tu lebun zekat vardır. Develer ikiyüze ulaşınca, dört hikka ya da beş bintu lebun zekat vardır. Bu ikisinden hangileri bulunursa o alınır. Senenin çoğunu oUayarak geçiren koyuna gelince..." Zühri, bundan itibaren Sufyan bin Huseyn'in hadisinin aynısını zikretmiştir. Yani birinci rivayeti aktarmıştır. Bu rivayette de şu cümleler yer almaktadır. "Zekatta çok yaşlı, ayıp ve kusurlu olan ve koyunun tekesi zekat olarak alınmaz. Ancak zekat memuru dilerse bunları da alabilir."
3509-Ebu Davud, Haris el-Aver (r.h.)'den, o da Hz. Ali (ra)'den şu şekilde rivayet etmiştir: "Zuheyr şöyle demiştir. -Zuheyr Hz. Muhaviye'nin oğlu olur-öyle zannediyorum ki, Resulullah (a.s) olacak, şöyle buyurdu;
"Her kırk dirhemde bir dirhem olmak üzere kırktabir zekat getirin, ikiyüz dirhemi tamamlayıncaya kadar üzerinize zekat yoktur. İkiyüz dirhemde beş dirhem zekat vardır. Bundan fazlası da bana göre hesaplanır.
Koyunlara gelince, her kırk koyunda bir koyun zekat vardır. Sadece otuz-dokuz tane koyun varsa bunlar üzerine zekat yoktur..."Ravi, koyunların zekatıyla ilgili ayrıntıları Zuhri'nin hadisinde olduğu gibi işlemiştir Ebu Davud'un sözleri bundan ibarettir. Zuhri'nin hadisini, Salim, babası Abdullah bin Ömer (r.a)'den rivayet etmiştir. Bundan sonra Ebu Davud şöyle devam etmiştir: "Sığırlara gelince, otuzdabir tebi, kırktabir musinne zekat vardır. Çalıştırılan hayvanlarda zekat yoktur. Develerde ise..." i
Ebu Davud develerin zekatını Zuhri'nin işlediği şekilde işlemiştir.j Yani Salim'in hadisinde olduğu gibi.
Ebu Davud şöyle devam etmiştir:"Yirmibeş devede beş koyun zekat vardır. Develer yirmialtıya ulaşınca, bunlarda bir adet bintu mehas zekat vardır. Eğer bintu mehas yoksa, o zaman bir adet erkek ibni lebun zekat vardır. Bu durum, develer Öftüzbeşe ulaşıncaya kadar devam eder. Develer otuzaltıya ulaşınca, kırkbeşe kadar bir adet bintu lebıi vardır. Develer kırkaltıya ulaşınca, altmışa kadar bir adet erkek devemi zekat dölleyeceği hikka zekat vardır." Ebu Davud bundan sonra Zuhri'nin hadisinin bir benzerini devam ettirmiştir. Ebu Davud daha sonra şöyle devam etmiştir: "Develer doksanbire ulaşınca, yüzyirmiye kadar döllenmeye hazırlanmış iki hikka zekat vardır. Develer yüzyirmiyi aşınca, her elli devede bir hikka zekat vardır. Zekat korkusuyla birleşik olan develer ayrılmaz, ayrı olan develer de birleşti-rilmez. Zekatta yaşlı, kusurlu ve teke zekat olarak alınmaz. Ancak zekat memuru dilerse bunları da alabilir. Bitkilere gelince, nehir ve yağmur suyu ile sulanan bağlarda ondabir, kova ile sulanan bağlarda da yirmide bir zekat vardır." Ebu Davud şöyle demiştir: "Asım ve Haris'in hadislerinde şu ifade yer almıştır: "Zekat her sene alınır." Zuheyr şöyle der: "Öyle zannediyorum ki, bu ifadenin içerisinde "bir defa" ilavesi de yer almıştır." Yine Ebu Davud şöyle demiştir: "Asım'm hadisinde şu cümlelere de yer verilmiştir: "Develer arasında bintu mehas ve ibnu lebun bulunuyorsa, on dirhem ya da iki koyun zekat alınır." Ebu Davud'un Haris vasıtasıyla Hz. Ali (r.a)'den, onun da Hz. Peygamber (a.s)'den yukarıdaki hadisin iki cümleleriyle beraber diğer bir rivayeti de şu şekildedir: "İkiyüz dirhemin olur da üzerinden sene geçerse, bunda beş dirhem zekat vardır. Altının yirmi dinarın oluncaya kadar üzerinde zekat yoktur. Yirmi dinarın olur da üzerinden sene geçerse, bunda yarım dinar zekat vardır. Bundan fazlası da bu ölçüye göre hesaplanır. -Haris der ki: "Buna göre hesaplanır" cümlesi, Hz. Ali (r.a)'ye mi aittir, yoksa Resulullah (a.s)'a mı aittir bilmiyorum. -Üzerinden sene geçmeden hiç bir mala zekat düşmez."[320]
Yukarıdaki rivayetlerin kimilerinde farklılıklar görülmektedir. Bu farklılıkların bir kısmı, ravinin yanlış kavramasmdan, bir kısmı da hadisi manen rivayet etmesinden kaynaklanmaktadır. Bazen de ravi manayı tutturmadığından, mevcut değişiklik meydana gelmektedir. Bu yüzden konuyu hadisçilerin incelemesinden sonra fıkıhçılarm da incelemesi gerekir. Örneğin yukarıdaki hadiste yirmibeş devede beş koyun zekat olduğu belirtilmektedir. Oysa birbirini destekleyen bir çok hadiste, yirmibeş devede bir adet bintu mehas zekat olduğu belirtilmiştir. Fıkıhçılar da bu hükmü önemsemişlerdir.
3510-Taberani, Amr bin Hazm (r.a)'dan rivayet etmiştir: "Resulullah (a.s) Yemen halkına içinde farz, sünnet ve diyetlerin yer aldığı bir mektup yazdı. Mektubu Amr bin Hazm ile gönderdi ve Yemen halkına okudu. Mektubun metni şöyle idi: "Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla... Peygamber Muhammed (a.s)'den, Şurah bil bin Abdi Külâl'e, Haris bin Abdilkülâl'e: -Bunlar: Zuruayn, Meğafir ve Hemadan kabilelerinin reisleri olurlar.- İmdi... Elçimiz döndü. Ganimetlerden Allah'ın beşte birini ve Allah'ın müminler üzerine gayrimenkullerde farz kıldığı ondabıri verdiniz. Yağmurla sulanan veya kendiliğinden çorak olan, ya da yağmur suyu ile başbaşa olan arazilerin mahsulü beş okkaya ulaşınca bunda ondabir zekat vardır. Senenin çoğunu otlayarak geçiren her beş devede de yirmidörde ulaşana kadar bir koyun zekat vardır. Yirmidörtte bir adet bintü mehas zekat vardır. Bintu mehas yoksa otuz-beşe kadar erkek bir ibni lebun verilir. Otuzaltıya ulaşınca, kırkbeşe kadar bir adet bintu lebun zekat vardır. Kırk altıdan altmışa kadar, bir adet döllenmeye hazır hikka zekat vardır. Altmışbirden yetmişbeşe kadar bir adet ceza'a zekat vardır. Yetmişaltıdan doksana kadar iki adet bintu lebun zekat vardır. Doksanbirden yüzyirmiye kadar, döllenmeye hazır iki adet hikka zekat vardır. Yüzyirmiden sonra her kırktabir bintu lebun, her ellide bir adet döllenmeye hazır hikka verilir. Senenin çoğunu otlayarak geçiren her otuz sığırda bir ceza ya da coca'a, her kırk sığırda bir sığır zekat vardır. Yine senenin çoğunu otlayarak geçiren her kırk koyunda, yüzyirmiye ulaşıncaya kadar bir koyun zekat vardır. Yüzyirmibirden ikiyüze kadar, iki koyun zekatı vardır. İkiyüzyirmibirden üçyüze kadar, üç koyun zekatı vardır. Bundan sonra her yüz koyunda bir koyun zekat vardır. Zekatta işe ya-ramıyacak derecede yaşlı, beceriksiz ve kusurlu olan hayvanlar alınmaz. Yine koyundan teke olanı da alınmaz. Zekat korkusu ile ayrı olanlar birleştirümez. Birleşik olanlar ayrılmaz. İki ortaktan alınan zekatta ortaklar birbirlerine eşit bir seviyede müracaat ederler. Her beş ukiyye gümüşten beş dirhem zekat vardır. Bundan fazla olanda ise her kırk dirhemde bir dirhem zekat vardır.Beş ukiyyenin altında olan gümüşte zekat yoktur. Yine her kırk dinarda bir dinar zekat vardır. Zekat, Muhammed (a.s)'in ailesine ve ehli beytine helal değildir. Zekat sadece (üzerlerine farz olanların) nefislerini paklayan temizlik aracıdır ve müminlerin fakir olanlarının ve Allah yolunda (cihad edenlerin) hakkıdır. Köleye, tarlaya Öşrü verilen tarlanın çalışan hayvanlarına, Müslümanın kölesine ve atma zekat düşmez." Mektubun içerisinde bir de şunlar yer alıyordu: "Allah katında büyük günahların başında gelenleri: Allah'a şirk koşmak, haksız yere Müslüman bir cana kıymak, Allah yolunda savaştan kaçmak, ana babaya asi olmak, iffetli bir kadına iftira etmek, sihir öğrenmek, faiz yemek ve yetim malı yemektir. Umre küçük hacdır. Kur'an'a ancak abdestli olan dokunsun. Mehri vermeden boşamak yoktur. Satın almadan azat etmek de yoktur. Sizden biriniz önü açık tek elbise içerisinde namaz kılmasın. Yine sizden biriniz saçını örgü yaptığı halde namaz kılmasın."
[1] Hanefi mezhebine göre sadaka-yı fıtır vacip değildir. Müellif merhum Said Havva . Şafii mezhebine mensup olduğundan, sadaka-yı fıtrin vacip olduğunu belirtmiştir.
(Çeviren
[2] Saıd Hava, El EsasFi’s Sunne (hadislerle Ibadet ansiklopedisi), Hikmet Nesriyat Yayinlari: 8/11-12
[3] Saıd Hava, El EsasFi’s Sunne (hadislerle Ibadet ansiklopedisi), Hikmet Nesriyat Yayinlari: 8/13
[4] Tirmizi (41574) 37-Kitabu'z-Zühd, 33-Allah'a tevekkül hakkında bir bab. Hasen garip bir hadistir
[5] Ahmed bin Hanbel (1/62) Tirmizi (5/571 £72) 37-Kitabu'z-Zühd, 30-Konuya ilişkin bir bab. Hasen bir hadistir
Saıd Hava, El EsasFi’s Sunne (hadislerle Ibadet ansiklopedisi), Hikmet Nesriyat Yayinlari: 8/15-16
[6] Buhari (U/271) 81 -Kitabu'r-Rikak, 15-Gerçek zenginliğin gönül zenginliği olduğu babı. Müslim (2/726) 12-Kitabu'z-Zekat, 40-Mal çokluğu zenginlik değildir babı. Tirmizi (4/586) 37-Kitabu'z-Zühd, 40-Gerçek zenginliğin gönül zenginliği olduğuna dair gelenler babı.
[7] Buharı, aynı yer.
[8] Buharı (81202) 65-Kitabu't-Tefsir, 48-"İnsanlardan ısrarla istemezler," ayeti babı.
[9] Bakara Sûresi: 273
[10] Buhari (3/341) 24-Kitabu'z-Zekat, 53-Allah Teala'nın; "İnsanlardan ısrarla istemezler..." ayeti babı
[11] Müslim (2/730) 12-Kitabu'z-Zekat, 43-Dilenmek ve tok gözlülük babı. Tirmiz, (4/575,576) 37-Kitabu'z-Zühd, 35-Dilenmemek ve dilenmekte direnmek hakkındc gelenler babı. Tirmizi; "Basen sahih bir hadistir," demiştir.
[12] Müslim (4/2275) 53-Kitabu'z-Zühd ve'r-Rakaik
[13] Müslim, aynı yer.
[14] Ruzin, Müsned'inde rivayet etmiştir
[15] Ruzin^ Müsned'inde rivayet etmiştir
[16] Buhari (U/322) 81-Kitabu'r-Rikak, 30-Kendinden daha aşağıda olan kimseyi baksınbabı.
baktığında hemen kendisinden daha aşağıda olan birisine baksın."
Saıd Hava, El EsasFi’s Sunne (hadislerle Ibadet ansiklopedisi), Hikmet Nesriyat Yayinlari: 8/16-18
[17] Ahmed bin Hanbel (41226) Keşfu'l-Estar (1/433) Veren el hakkında bir bab. Tabi rani, Kebir (17/166,167) Mecmau'z-Zevaid (3/97, 98) Heysemi; "Hadisi, Ahmet Bezzar ve Evsat'la Kebir'de Taberani rivayet etmiştir. Ahmed'in ravileri sikadır demiştir.
[18] Ahmed bin Hanbel (41137,11446, 3/473) İbni Huzeyme (4196) Sadaka verenin sadaka alana üstünlüğü babı. Ebu Davud (21123) Kitabu'z-Zekat, Tokgözlülük hakkında bir bab
Saıd Hava, El EsasFi’s Sunne (hadislerle Ibadet ansiklopedisi), Hikmet Nesriyat Yayinlari: 8/18-20
[19] Muvatta (211001) 58-Kitabu's-Sadaka, 3-Zekattan haram olanlar babı.
[20] Muvatta (21997) 58-Kitabu's-Sadaka, 2-Dilencilikten kaçınmak hakkında gelenler babı. Buharı (31335) 24-Kitabu'z-Zekat, 50-Dilencilikten kaçınmak babı. Müslim (21729) 12-Kitabu'z-Zekat, 42-Kanaatkârlık ve sabretmenin üstünlüğü babı. Ebu Davud (2/121,122) Kitabu'z-Zekat, 28-Kanaatkârhk hakkında bir bab. Tirmizi (4/373,374) 28-Kitabu'l-Birri ve's-sıle, 77-Sabtr hakkında gelenler babı. Tirmizi; "Hasen sahih bir hadistir," demiştir. Neseai (5/95,96) 23-Kitabu'z-Zekat, 85-dilencilikten çekinmek babı.
[21] Kesfu'l-Estar (1/432) Kitabu'z-Zekat, İnsanlardan istememek babı. Taberani, Kebir (11/444) Mecmau'z-Zevaid (3193) Heysemİ; "Hadisi, Bezzar'la Kebir'de Taberani rivayet etmiştir. Kavileri sikadır. Sahihtir," demiştir.
Saıd Hava, El EsasFi’s Sunne (hadislerle Ibadet ansiklopedisi), Hikmet Nesriyat Yayinlari: 8/20-21
[22] Ahmed bin Hanbel (5/5) Mecmau'z-Zevaid (3199) Heysemi; "Hadisi, Ahmed rivayet etmiştir. Kavileri sikadır. Senedi hasendİr," demiştir.
[23] Buhari (61217) 57-Kitabu fardı'l-Humus, 7-"Beşte biri Allah'a ve Rasulüne aittir," ayeti babı.
Tirmizi (4/587) 37-Kitabu'z-Zühd, 41-Mal almak hakkında gelenler babı. Tirmizi; "Hasen sahih bir hadistir," demiştir.
Saıd Hava, El EsasFi’s Sunne (hadislerle Ibadet ansiklopedisi), Hikmet Nesriyat Yayinlari: 8/22
[24] Saıd Hava, El EsasFi’s Sunne (hadislerle Ibadet ansiklopedisi), Hikmet Nesriyat Yayinlari: 8/23
[25] Müslim, aynı yer.
[26] Buhari (3/338) 24-Kİtabuz-Zekat, 52-Insanlatdan çokça isteyen kimse babı. Müslim (2/720) 12-Kiîabu'z-Zekat, 35-Dilenmenin insanlara haram oluşu babı.
[27]Ebu Davud (2/119) Kitabu'z-Zekat, 25-Bir tek adama zekattan ne kadar verilir babı. Nesai (5/100) 23-Kitabu'z-Zekat, 92-Kişinin iktidar sahibinden istemesi babı. Tirmizi (3/65) 5-Kitabu'z Zekat, 38-Dilenciliği yasaklamaya dair gelenler babı. Tirmizi; "Hasen, sahih bir hadistir," demiştir
[28] Nesai (5/94,95) 23-Kitabu'z-Zekat, 83-Dilenmek. Hasen ligayrihi bir hadistir.
[29] Buhari (3/335) 24-Kitabu'z-Zekat, 50-İstemekten çekinmek babı.
[30] Buhari, aynı yer. Muvatta (21998,999) 58-Kitabu's-Sadaka, 2-Dilenmekten kaçınmak hakkında gelenler babı. Nesai (5/96) 23-Khabu-z-Zekat, 53-Allah Teala'nın; "İnsanlardan ısrarla istemezler," ayeti babı.
[31] Buhari (3/341) 24-Kitabu'z-Zekat, 53-Allah Teala'nın; "İnsanlardan ısrarla istemezler," [ayeti babı
[32] Buhari (4/303,304) 34-Kitabu'l-Büyu, Î5-Kisinin el emeğiyle kazanması ve çalışması. Müslim (21721) 12-Kitabu'z-Zekat, 35-Dilenmenin insanlara haram olusu babı. Nesai (5/93) 23-Kitabu'z-Zekat, 83-Dilenmek babı.
[33] Ebu Davud (2/121) Kitabu'z-Zekat, 27-Dilenmenin haram oluşu babı.
[34] Nesai (5/96) 23-Kitabu'z-Zekat, 86-İnsanlardan hiç bir şey istemeyen kimsenin üstünlüğü babı. Sahifı bir hadistir
[35] îbni Mace (1/588) 8-Kitabu'z-Zekat, 25-Dilenmenin haram oluşu babı. Sahih bir hadistir.
Saıd Hava, El EsasFi’s Sunne (hadislerle Ibadet ansiklopedisi), Hikmet Nesriyat Yayinlari: 8/25-28
[36] Buhari (3/335) 24~Kitabu'z-Zekat, 50~Dilenmekten sakınmak babı. Müslim (2/717) 12~Kitabu'z-Zekat, 32-Veren elin alan elden daha hayırlı olduğuhun açıklanması babı. Tirmizi (4/641,642) 38-Kitabu Sıfeti'l-Kıyame, 29-Bir bab. Tir-mizi der ki: "Hadis sahihtir."
[37] Saıd Hava, El EsasFi’s Sunne (hadislerle Ibadet ansiklopedisi), Hikmet Nesriyat Yayinlari: 8/2830
[38] Mütelemmiş'in Sahifesi: Mütelemmiş, Şair Abdülmesih bin Cerir'dir. O ve Şair Tarfe bin Abd; Kral Amr bin Münzir'in yanında gitmiş ve bir süre kalmışlardı. Amr, bir meseleden dolayı bunlardan intikam almak istedi. Hacer'deki, Umman-'daki veya Bahreyn'deki valisine hitaben bu ikisi için birer mektup yazdı. Valiye bunları idam etmesini emrediyordu. Kendilerine ise: "Sizin İçin ferman yazdım," dedi. Hire'ye geçtiler. Mütelemmiş, mektubunu bir çocuğa verip okuttu. Bir de ne görsün? Kral, valisine kendisini idam etmesini emretmiyor mu? Mektubu suya atıverdi. Sonra gidip Tarfe'ye; "Benim gibi yap. Senin mektubun da benimkinin aynısı," dedi, Tarfe ise bunu yapmaktan çekindi. Tutup mektubu valiye verdi. Vali de kralın emrini yerine getirerek Tarfe'yi idam ettirdi.
[39] Ebu Davud (2/117) Kitahu'z-Zekat, 23-Kendisine zekattan bir şeyler verilen kimse babı. Hadisin isnadı sahihtir.
[40] Müslim (2/720) 12-Kitabu'z-Zekat, 35-Dilenmenin insanlara haram oluşu babı. Ibni Mace (1/589) 8-Kitabu'z-Zekat, 26-Muhtaç değilken isteyen kimse babı.
[41] Nesai (5196) 23-Kiîabu'z-Zekat, 89-Israrcı kimdir babı. İsnadı hasendir.
[42] Ebu Davud (21116,117) Kitahu'z-zekat, 23-Zekat verilen kimse babı.
[43] Muvatta (2/999) 58-KUabu's-Sadaka, 2-Dilenmekten çekinmek hakkında gelenler babı. Ebu Davud (21116) Kitabu'z-Zekat, 23-Zekat kime verilir ve muhtaç sayılmanın sınırı babı. Nesai (5/98,99) 23-Kitabu'z-Zekat, 90-Dİrhemi olmayıp da değerinde bir şeyleri olduğunda babı. Sahih bir hadistir
Saıd Hava, El EsasFi’s Sunne (hadislerle Ibadet ansiklopedisi), Hikmet Nesriyat Yayinlari: 8/30-33
[44] Ahmed bin Hanbel (4/138) Mecmu'z-Zevaid (3/95) Heysemi; "Hadisi Ahmed ri-vavet etmiştir. Raviieri, Buhari'nin ravileridir," demiştir.
[45] Bkz: Avnu'l-Ma'bâd (2/33,34)
[46] Nesai (5/97) 23-Kitabu'z-Zekat, 89-Israrcı kimdir babı. İsnadı hasendir
[47] Müslim (21722) İ2-Kitabu'z-Zekat, 36-Dilenmek kime helal olur babı. Ebu Davud (2/120) Kitabu'z-Zekat, 26-Dilenmenin helal olduğu şeyler babı. Nesai (5/89,90) 23-Kitabu'z,Zekat, 80-Kefil olan kimseye zekat vermek: .
Saıd Hava, El EsasFi’s Sunne (hadislerle Ibadet ansiklopedisi), Hikmet Nesriyat Yayinlari: 8/33-36
[48] Ebu Davud (21120,121) Kitabu'z-Zekat, 26-Dilenmenin helal olduğu şeyler babı. Tirmizi (31522) 12-Kitabu'l~büyu, 10-Haraç-mezat satış hakkında gelenler babı. Tirmizi; "Bu hadis, sadece Ahbar bin Adan tankıyla tanıdığımız hasen bir hadistir. Bazı ilim ehline göre bu hadise göre amel edilir. Onlar, ganimetlerin ve mirasların mezatta satılmasında bir sakınca görmemişlerdir. Bu hadisi, gerek Mu'temir bin Süleyman, gerekse daha başka muhaddisler Ahdar bin Aclan'dan rivayet etmişlerdir," demiştir. îbni Muin, Ahdar için; "Salihtir" Râzî de; "Hadisi yazılır," demiştir. Nesai (7/259) 44-Kitabu'l-Büyu, 22-Haraç mezat satış.
Saıd Hava, El EsasFi’s Sunne (hadislerle Ibadet ansiklopedisi), Hikmet Nesriyat Yayinlari: 8/36-38
[49] Tirmizi (3/43) 5-Kitabu'z-Zekaî, 23-Sadaka (zekat) alması helal olmayan kimse hakkında gelenler babı. Hadisin değişik kısımlarının sahîdleri vardır.
Saıd Hava, El EsasFi’s Sunne (hadislerle Ibadet ansiklopedisi), Hikmet Nesriyat Yayinlari: 8/38-39
[50] Ahmed bin Hanbeî (3/4) Mecmau'z-Zevaid (3/94) Heysemi; "Hadisi Ahmed ve benzerini Ebu Ya'la ile Bezzar rivayet etmiştir. Ahmed'in ravileri, Buhari'nin ra~ vileridir," demiştir.
[51] Saıd Hava, El EsasFi’s Sunne (hadislerle Ibadet ansiklopedisi), Hikmet Nesriyat Yayinlari: 8/39-40
[52] Ahmed bin Hanbel (5/281) Keşfu'l-Esiar (11436) Muhtaç olmayanın dilenmesi babı. Mecmau'z-Zevaid (3/96) Heysemi; "Hadisi Ahmed, Bezzar ve Kebir'de Tabe-rani rivayet etmiştir. Ahmed'in ravileri, Buhari'nin ravileridir," demiştir.
[53] Ebu Davud (21116) Kitabu'z-Zekat, 23-Sadaka kime verilir ve muhtaç olmamanın sının nedir babı. Tirmizi (3/41) 5-Kitabu'z-Zekat, 22-Zekatın kimlere helal olduğu hakkında gelenler babı. Nesai ve daha başkaları bu hadisi eleştirmişlerdir. (Bkz: Avnu'l-mabud 2/33,34); İbni Mâce (1/589) 8-Kitâbu'z-Zekât, 26~Muhtaç olmadığı halde isteyen kimse babı.
[54] Tirmizi (4/563) 37-Kitabu'z-Zühd, 18-Dünya hakkında endişelenmek ve dünyayı sevmek hakkında gelenler babı. Tirmizi; "Hasen sahih garip bir hadistir," demiştir.
[55] Ebu Davud (21122) Kitabu'z-Zekat, 28~İstenmekten sakınmak babı. Şahidleriyle hasen bir hadistir
[56] Nesai (5/83,84) 23-Kitabu'z-Zekat, Allah rızası için isteyip bir şey verilmeyen kimse babı. Sahih bir hadis
[57] Ahmed hin Hanbel (2/429) Mecmau-Zevaid, (10/241) Heysemi; "Hadisi Ahmed
rivayet etmiştir. Kavileri, Buhari'nin ravilerİdir. Hadisi hasen bir isnadla Bezzar
da rivayet etmiştir," demiştir
[58] Ahmed bin Hanbel (4/47,50) Mecmau'z-Zevaid (10/240) Heysemi; "Hadisi Ahmed tavîl hadisleri içinde zikretmiştir. Kavileri, Buhari'nin ravileridir," demiştir
[59] Müslim (2/817) 12-Kitabu'z-Zekat, 33-Dilenmenin yasak oluşu babı. Nesai (5/98)
23-Kitabu'z-Zekat, 88-Istemekte ısrar etmek babı.
[60] Ebu Ya'lâ (91478) Mecmau'z-Zevaid (3/95) Heysemi; "Hadisi Ebu Ya'lâ rtiaykt etmiştir. Kavileri, Buhari'nin ravileridir," demiştir.
[61] Ebu Davud (2/126) Kitabu'z-Zekat, Dilencinin hakkı babı. Hasen li-gayrihi bir hadistir
[62] At üstünde gelse bile: Bu konuda Hattâbî şunları söyler: "Hadis, sana çıkıp gelen dilenciye karşı hüsn-İ zan beslemeyi ve doğrulamak mümkünken yalancılıkla ve reddederek karşılamayı emretmektedir. Diyor ki: "Senden bir şey istediğinde dilenciyi eli boş çevirme. Görüşünü seni şüphelendirdiyse ve sana ata binmiş olarak geldiyse bile, evet atı olabilir, ama onun ötesinde sadaka almasını caiz kılacak bir (geniş) ailesi ve borcu da olabilir. Yolda kalmışlardan veya kefalet altına girmiş olabilir. O zaman da sadaka alması caiz olur,"
[63] Muvatta (2/996) 58-Kitahu's-Sadaka, 1- Sadakaya teşvik babı. Hasen li-gayrihi bir hadistir. İbni Abdilberr şöyle demiştir: "İmam Malik'in aksine bu hadisin mürsel olduğunu zannetmiyorum. Bence hadiste delil sayılacak bir mesned yoktur."
Saıd Hava, El EsasFi’s Sunne (hadislerle Ibadet ansiklopedisi), Hikmet Nesriyat Yayinlari: 8/40-44
[64] Alaaddin Abidin, el Hediyetü'l Ala'iyye (377)
[65] Alaaddin Abidin, el Hediyetü'l Ala'iyye (378
[66] Ebu davud (2/126) Kitabu'z-Zekat, Dilencinin hakkı babı. Tirmizi (3/52,53) 5-Kitabu'z-Zekat, 29-Dİlenci hakkında gelenler babı. Tirmizi; "Ümmü Büceyd hadisi hasen sahih bir hadistir" demiştir. Nesai (5/86) 23-Kitabu'z-Zekat, 76-Miskinin yorumlanması babı.
[67]Muvatta (2/923) 49-Kitabu Sıfeti'n-Nebi, 5-Miskinler hakkında gelenler babı. Nesai (5/81) 23-Kitabu'z-Zekat, 70-Dilencinin geri çevrilmesi babı. Nesai; "Bu hadisi İbni Büceyd ve ninesi vasıtasıyla kaydetmiştir. Ancak ismini zikretme/niştir," demiştir.
[68] Duha Suresi: 10
[69] Ebu Davud (4/336) Kitabu'l-Edeb, Ana-habaya iyilik etmek hakkında bir bab. İsnadı hasendir. Nesai (5/82) 23-Kitabu'z-Zekat, 71-İsteyip de almayan hakkında bir bab.
Saıd Hava, El EsasFi’s Sunne (hadislerle Ibadet ansiklopedisi), Hikmet Nesriyat Yayinlari: 8/44-45
[70] Saıd Hava, El EsasFi’s Sunne (hadislerle Ibadet ansiklopedisi), Hikmet Nesriyat Yayinlari: 8/46
[71] Muvaîta (2/998) 58-Kitabu's-Sadaka, 2~Dilenmeken sakınmak hakkında gelenler babı. İmam Malik hadisi, bir çok yönden mevsul olmasına rağmen mürsel olarak rivayet etmiştir.
[72] Ehu Ya'îâ (î/156) Mecmu'z-Zevaid (3/100) Heysemİ; "Hadis, Buharı de muhtasar olarak vardır. Ebu Ya'lâ rivayet etmiştir. Kavileri tevsik olunmuştur," demiştir.
[73] Müslim, aynı yer.
[74] Müslim ve Nesai, aynı yer
[75] Buhari (3/337) 24-Kitabu'z-Zekat, 51-Allah Teala'nm İstemeden bir şey verdiği kimsenin babı. Müslim (2/723) 12-Kitabu'z-Zekat, 37-İstcmeden kendisine bir şeyler verilen kimsenin almasının helal olduğu babı. Nesai (5/104) 23-Kitabu'z-Zekat, 94-Allah Teala'nm istemediği halde mal verdiği kimse
[76] Ahmed bin Hanbel (4/220, 221) Ebu Ya'lâ (21226) Taberani, Kebir (4/196) Mecmu'z-Zevaid (3/100) Heysemi; "Hadisi, Ahmed'le Ebu Ya'lâ ve Kebir'de Taberani rivayet etmiştir. Ancak hu ikisi 'mİn ahihi' derken, Ahmed 'an ahihi' demiştir. Ahmed'in ravileri, Buhari'nin ravileridir," demiştir.
[77] Buhari (13/150) 93-Kitabu'l Ahkam, 17-Yönetici ile zekat toplayıcılarının bu işten rızık temini babı. Müslim (21723,724) 12-Kitabu'z-Zekat, 37-İstemeden ve gözlemeden bir şeyler verilenin almasının helal oluşu babı. Ebu Davud (2/122) Kitabu'z-Zekat, 28-İstemekten sakınmak babı. Nesai (5/102,103,104,105) 23-Kitabu'z-Zekat, 94-Allah Teala'nın istemediği halde kendisine mal verdiği kimse.
Saıd Hava, El EsasFi’s Sunne (hadislerle Ibadet ansiklopedisi), Hikmet Nesriyat Yayinlari: 8/47-50
[78] Bütün bu hükümler için bknz. Mecmeu (61234-240) Muğnu(SI82-84) Muğni'l Muhtaç (31120-122)
Saıd Hava, El EsasFi’s Sunne (hadislerle Ibadet ansiklopedisi), Hikmet Nesriyat Yayinlari: 8/51-52
[79] Müslim, aynı yer.
[80] ) Müslim, aynı yer
[81] Tirmizi (3/50) 5-Kitabu'z Zekat, 28-Sadakanın fazileti hakkında gelenler babı.
[82] Tevbe Suresi: 104
[83] Bakara Suresi: 276
[84] Buhari (3/278) 24-Kitabu'z-Zekat, 8-Helal kazançtan sadaka vermek babı. Müslim (21702) 12-Kitabu'z-Zekat, 19-Helal kazançtan verilen sadakanın kabulü ve sevabının arttırılması babı
[85] Keşju'l-Estar (1/441) Allah Teala ancak helali kabul eder babı. Ahmed de benzerini rivayet etmiştir (2/268) Mecmau'z-Zevaid (3/105) Heysemi; "Hadisi Bezzar rivayet etmiştir. Kavileri sikadır," demiştir
Saıd Hava, El EsasFi’s Sunne (hadislerle Ibadet ansiklopedisi), Hikmet Nesriyat Yayinlari: 8/53-55
[86] Müslim, aynı yer
[87][87] Müslim (4/2288) 53-Kitabu'z-Zühd ve'r-Raka'ik, 4-Miskİnlere sadaka vermek babı.
Saıd Hava, El EsasFi’s Sunne (hadislerle Ibadet ansiklopedisi), Hikmet Nesriyat Yayinlari: 8/55-56
[88] Tirmizi (4/698) 39-Kitabu Stfeti'l-Cenne, 25-Bir bab. Tirmizi; "Sahih bir hadistir" demiştir. Nesai (3/207,208) 20-Kitabu Kıyami'î-Leyl ve tatvvu'u'n-nehar, 7-Yolcuîukta gece namazı kılmanın fazileti babı. Ayrıca (5/84) 23-Kitabu'z-Zekat 75-Zekatı verenin sevabı.
[89] Saıd Hava, El EsasFi’s Sunne (hadislerle Ibadet ansiklopedisi), Hikmet Nesriyat Yayinlari: 8/57
[90] Tirmizi (4/167) 23-Kitabu Fadaili'l-Cihad, 4-Allah yolunda harcamanın faziletine dair gelenlar babı. İsnadı sahihtir. Nesai (6/49) 25-Kitabu'l-Cihad, 45, Allah yolunda harcamanın fazileti.
[91] Nesai (6/49) 25-Kitabu'l-Cihad, 46-Allah (cc) yolunda sadakanın fazileti.
[92] Müslim (3/1505) 33-Kitabu'l-lmare, 37-Allah yolunda sadaka verminin fazileti ve kat kat katlanması babı
[93] Mecmau'z-Zevaİd (31126) Heysemi; "Hadisi, Kebir'de Taberani rivayet etmiştir, isnadında Mübarek bin Fudale vardır. Sika bir ravidir ama hakkında konuşulmuştur. Geri kalan ravileri, Buhari'nin ravileridir. Yine Taberani Evsat'ta hasen bir isnadla rivayet etmiştir. Mübarek bin Fudale: Tedlis yaptığı söylenmiş bir sadûktur. Hadis, bu raviden değişik tanklarla gelmiştir ve Sahihtir," demiştir
[94] Mecmau'z-Zevaİd (4/134) Heysemi; "Hadisi Taberani Kebir'de rivayet etmiştir, isnadı hasendir," demiştir
Saıd Hava, El EsasFi’s Sunne (hadislerle Ibadet ansiklopedisi), Hikmet Nesriyat Yayinlari: 8/58-59
[95] Hafız İbni Hacer, Fethu'l Bari (7/2659)
[96] Nesai (5/59) 23-Kitahu'z-Zekat, 49~Az verenin çabası. Basen bir hadistir. îbni Hihban (5/144) Az maldan verilen azıcık sadakanın bol maldan verilen çok sadakadan daha iyi olduğunun açıklanması babı. İbni Huzeyme (4/99) Kendi ihtiyacı kadarını bırakarak azıcık sadaka verebilenin sadakası babı. Hakim (1/416) Hakim; "Müslim'in şartlarına göre sahih bir hadistir," demiş. Zehebi de bu görüşe katılmıştır.
[97] Buhari (3/316) 24-Kitabu'z-Zekat, 35-İki karışık şey babı... İlh (2633,3923,6165) Müslim (3/1488) 33-Kitabu'l-İmare, 20-Mekke Fethi'nden sonra Müslüman olma, cİhad etme ve hayır yapma konusunda bey'at etmek babı. Ebu Davud (f/3) Kİta-bu'İ-Cihad, 1-Hicret hakkında gelenler babı. Nesai (71143) 38-Kitabu 'Icasm . Hicret meselesi. 1) -fey, 11-
Saıd Hava, El EsasFi’s Sunne (hadislerle Ibadet ansiklopedisi), Hikmet Nesriyat Yayinlari: 8/60-61
[98] Saıd Hava, El EsasFi’s Sunne (hadislerle Ibadet ansiklopedisi), Hikmet Nesriyat Yayinlari: 8/61-62
[99] Mecmau'z-Zevaid (3/115) Heysemi; "Hadisi, Kebir'de Taberanİ rivayet etmiştir.
isnadı hasendir," demiştir
[100] Buhari (3/304) 24-Kitabu'z-Zekat, 27-Allah Teala'mn; "Veren, sakınan ve en güzel sözü doğrulayan kimse." (Leyi Suresi: 5-6) ayeti babı. Müslim (2/700) 12-Kitabu'z'Zekai, 17-Sadaka verenle vermeyen babı.
[101] Ahmed bin Hanbel (5/197) Mecmau'z-Zevaid (3/123) Heysemi; "Hadisi Ahmed
rivayet etmiştir. Kavileri, Buhari'nin ravileridir," demiştir.
[102] ) Müslim, aynı yer.
[103] Buhari (6/304,305) 59-Kitabu'l-bed'i'l-halk, 6~Meleklerin anılması babı. Müslim
(2/712,713) 12-Kitabu'z-Zekat, 27-Sadaka veren ve hayır isleri yapan kimse babı
Saıd Hava, El EsasFi’s Sunne (hadislerle Ibadet ansiklopedisi), Hikmet Nesriyat Yayinlari: 8/62-63
[104] Buharı (8/352) 65-Kitabu't-Tefsir, 2-"Arşı su üzerindedir" babı. Bu rivayetin değişik bölümleri, (7411, 7495, 7496'da) yer almaktadır.
[105] Buharı (13/403) 97-Kitabu't-Tevhid, 22-"Arşı suyun üzerindedir." babı
[106] Müslim (2/690,691) 12-Kitabu'z-Zekat, 11 -sadakaya teşvik ve sadaka verene, yerine yenisini ihsan edileceğini müjdeleme babı.
[107] Buhari (9/497) 69-Kitabu'n-Nafakat, 1-Aileye harcama yapmanın fazileti babı
[108] Müslim, aynı yer
[109] Saıd Hava, El EsasFi’s Sunne (hadislerle Ibadet ansiklopedisi), Hikmet Nesriyat Yayinlari: 8/64-65
[110] Müslim, aynı yer
[111] Buhari (3/281) 24-Kitabu'z-Zekaî, 9-Geri çevirilecek zaman gelmeden sadaka vermekte acele etmek babı. Değişik bölümleri 1242 ve 7120'dcdir. Müslim (2/700) 12-Kitabu'z-Zekât, 18-Kabul edecek kimsenin bulunmayacağı zaman gelmeden önce sadaka, vermeye teşvik babı. Nesai (5/77) 23-Kitabu'z-Zekat, 64-Sadaka vermeye teşvik babı.
Saıd Hava, El EsasFi’s Sunne (hadislerle Ibadet ansiklopedisi), Hikmet Nesriyat Yayinlari: 8/65-66
[112] Buhari (3/281) 24-Kİtabu'z-Zekat, 9-Gerİ çevrileceği zaman gelmeden önce sadaka vermek babı. Müslim, aynı yer. 3415'-Buhari (10/267) 77-Kitabu'l-Libas, 9-Gömleğe göğüs hizasından ve başka yerden yaka açılması babı. Müslim (2/708) 12-Kitabu'z-Zekât, 23-Sadaka verenle cimrinin babı.
Saıd Hava, El EsasFi’s Sunne (hadislerle Ibadet ansiklopedisi), Hikmet Nesriyat Yayinlari: 8/66-67
[113] Saıd Hava, El EsasFi’s Sunne (hadislerle Ibadet ansiklopedisi), Hikmet Nesriyat Yayinlari: 8/66
[114] İmam Nevevi, Müslim Şerhi (7/108)
[115] Buhari (13/373) 97-Kİtabu't-Tevhid, 36-Rabbİ Tectla'mn kıyamet günü peygamberlerle ve başkalarıyla konuşması babı. Buhari (11/400) Sl-Kitabu'r-Rİkak, 49-Hesabı çekişmeli geçip azap olunan kimse babı. Müslim (2/703) 12, Kitabu'z-Zekat, 20-Yarım hurmayla veya güzel bir sözle de olsa sadaka vermeye teşvik babı
[116] Buhari (3/283) 24-Kitabu'z-Zekat, 10-Yanm hurmayla da olsa Cehennem'den korunun babı. Müslim, aynı yer.
[117] Müslim, aynı yer.
[118] Buhari (10/448) 78-Kitabu'l-Edeb, 34-Güzel söz babı, Müslim sh: 704 Nesai (5/74, 75) 23-Kitahu'z-Zekat, 63-Az sadaka vermek.
[119] Müslim (4/2001) 45-Kitabu'l-Birrİ Ves-Sıle ve'l-Âdâb, 19-Bağışlayıp tevazu göstermenin müsiehap oluşu babı. Tirmizi (4/376) 28-Kitabu'l-Birri ve's-Süe, 82-Te-vazu hakkında gelenler babı. Tirmizi; "Hasen sahih bir hadistir," demiştir.
[120] Müslim, aynı yer
[121]Nesai (5175) 23-Kiîabu'z-Zekât, 64-Sadaka vermeye teşvik babı
[122] Müslim (2/705) 12- Kitabu'z-Zekât, 20-Yarım hurmayla veya güzel bir sözle bile
olsa sadaka vermeye teşvik babı. I) Nisa Sûresi: 1
Saıd Hava, El EsasFi’s Sunne (hadislerle Ibadet ansiklopedisi), Hikmet Nesriyat Yayinlari: 8/67--71
[123] Buhârî (3/290) 23-Kitabbu'z-Zekât, 14-Bilmcden muhtaç olmayan birisine sadaka verirse babı. Müslim (2/709) 12-Kitabu'z-Zekât, 24-Sadaka layık olmayanın eline geçerse bile sadaka verenin sevap kazandığı babı, Nesai (5/55,56) 23-Kitabu'z-Zekât, 47-Bilmeden muhtaç olmayan birisine sadaka vermek babı
Saıd Hava, El EsasFi’s Sunne (hadislerle Ibadet ansiklopedisi), Hikmet Nesriyat Yayinlari: 8/71-72
[124] Müslim (1/86,87) 1 -Kitabu'l-İman, 34-İhadetin eksilmesiyle imanın da ekşiteceğinin açıklanması babı
[125] Mecmau'z-Zevaid (10/394) Heysemi; "Hadisi, Evsafta Taberani rivayet etmiştir. Kavileri sikadır," demiştir
[126] Ahmed bin Hanbel (2/222) Mecmau'z-Zevaid (3/131) Heysemi; "Hadisi Ahmed
rivayet etmiştir. Ravileri sikadır," demiştir.
[127] Ebu Davud (3/53) Kitabu'l-Cihad, Müslenin yasak oluşuna dair bir bab. Hadisin şahidleri vardır
Saıd Hava, El EsasFi’s Sunne (hadislerle Ibadet ansiklopedisi), Hikmet Nesriyat Yayinlari: 8/72-75
[128] -İbni Huzeyme (4/94) 404-Sadakamn, kıyamet günü vereni gölgelendirmesi babı. İsnadı Müslim'in şartı üzere sahihtir
Saıd Hava, El EsasFi’s Sunne (hadislerle Ibadet ansiklopedisi), Hikmet Nesriyat Yayinlari: 8/75-76
[129] Keşfu'l-Estar (1/446) Tasadduk ettiğini baki bırakmışsındır babı. Mecmau'z-Zevaid (31109) Heysemi; "Hadisi Bezzar rivayet etmiştir. Ravileri sikadır. Hadisin son kısmını Tirmizi de hasen bir isnadla rivayet etmiştir" demiştir.
[130] Buhari (21143) lO-Kitahu'-Ezan, 36-Mescidde namazı bekleyerek oturan kimse babı. Müslim (2/715) 12-Kitabu'z-Zekât, 30-Sadakayı gizlemenin fazileti babı
Saıd Hava, El EsasFi’s Sunne (hadislerle Ibadet ansiklopedisi), Hikmet Nesriyat Yayinlari: 8/76
[131] Buhari (3/271,272) 24-Kitabu'z-Zekât, 4-Zekâtı verilenin "kenz" olmadığı babı. Müslim (2/689) 12-Kitabu'z-Zekât, 10-Mal biriktirenlere gösterilecek şiddet hususunda bir bab
[132] Müslim, aynı yer.
[133] Buharı (13(217-218) 94-Kitabu't-Temenni, 2-Hayır temenni etmek babı
[134] Buhari (U/61) 79-Kitabu'l îstizman, 30~Lebbeyk ve sadeyk diye karşılık veren kimse babı.
[135] Saıd Hava, El EsasFi’s Sunne (hadislerle Ibadet ansiklopedisi), Hikmet Nesriyat Yayinlari: 8/77-80
[136] Ahmed bin Hanbel (5/156,176) Mecmau'z-Zevaid (10/240) Heyscmi; "Hadisi Ahmed rivayet etmiştir. Kavileri, Buhari'nin ravileridir," demiştir.
[137] Nesai (5173) 23-Kitabu'z-Zekât, 62-Sadakayı saymak babı. İsnadı sahihtir
[138] Ahmed hin Hanbel (6/71,108,345,352) Ebu Davud (2/134) Kitaba'z-Zekat, 46-Cimrilik hakkında bir bab
[139] Müslim, aynı yer.
[140] Müslim, aynı yer.
[141] Buharı, aynı yer.
[142] Buharı, aynı yer
[143] Buharı (3/300) 23-Kitabu'z-Zekât, 21-Sadaka vermeye teşvik etmek babı. Müslim (2173) 12-Kitabu'z-Zekât, 28-İnfak etmeye teşvik babı.
Saıd Hava, El EsasFi’s Sunne (hadislerle Ibadet ansiklopedisi), Hikmet Nesriyat Yayinlari: 8/80-81
[144] Müslim (2/692) 12-Kitabu'z-Zekat, 12-Aıleye ve kölelere yapılan harcamanın fazileti babı.
[145] Bu kısımda ve bir sonraki kısımda gelecek olan aileye ve akrabaya verilecek nafile sadakalara aittir. Kişinin ailesine yapacağı farz harcamanın yeri ise Nikah kısmında yer alacaktır
[146] İmam Nevevi', Müslim Şerhi (7181,82) .i I
[147] Buhari (9/497) 69-Kitabu'n-Nafakat, 1-Aileye harcama yapmanın fazileti habı. Müslim (2/695) 12-Kitabu'z-Zekat, 14-Akrabalara harcama yapıp sadaka vermenin fazileti babı. Nesai (5/69) 23-Kitabu'z-Zekât, 60-Hangi sadaka daha faziletlidir babı. Tirmizi (4/344) 28-Kitabu'l-Birri ve's-Sıle, 42-Aileye yapılan harcamalar hakkında gelenler babı. Tirmizi; "Hasen sahih bir hadistir," demiştir
[148] Ahmed bin Hanbel (4/13) Mecmu'z-Zevaid (3/119) Hey semi; "Hadisi Ahmed rivayet etmiştir. Havileri sikadır," demiştir.
[149] Beğavi, Şerhu's Sünne (6/194)
[150] Ebu Davud (2/132) Kitabu'z-Zekât, Sıla-yı rahim hakkında bir bab. Hadisin manen şahidleri vardır ve güçlendirmektedir. Nesai (5/62) 23-Kiîabu'z-Zekat, 54-Bunun yorumu.
[151] Ebu Davud (2/129) Kitabu'z-Zekât, Bu hususta ruhsat babı. İbni Hibban (5/144)^ En faziletli sadakanın, az bir mala sahip olanın varlığının bir kısmını vermesi olduğunun açıklanması. İbni Huzeyme (4/102) 418-Hz. Peygamber (as)'in sadece az bir varlığı olanın geçindirmekle yükümlü olanlara harcadığından artanı sadaka vermesini üstün saydığının delili babı. Hakim, Müstedrek (î/414) Kitabu'z-Zekât, Heysemi; "Müslim'in şartına göre sahih bir'hadistir. Ancak ne Buhari ne de Müslim eserlerinde kaydetmemiştir," demiştir. Zehebi de onu onaylamıştır. Ha-sen bir hadistir. Bazı muhaddîslerse sahih kabul etmişlerdir.
[152]Buhari (3/294) 24-Kitabu'Nafakat, 2~Aileye harcama yapmanın farz olduğu babı. Ebu Davud (21129) Kitabu'z-Zekat, Malından sıyrılıp çıkan kimse babı. Nesai (5/62) 23-Kitabu'z-Zekat, 53-İhtiyacından artanı sadaka vermek
[153] Buhari (9/500) 69-Kitabu'n-Nafakat, 2-Aileye harcama yapmanın farz oluşu babı.
[154] Buhari (9/500) 69-Kitabu'n-Nafakat, 2-Aileye harcama yapmanın farz olduğu babı.
[155] Bııhri (3/294) 24-Kitabu'z-Zekat, 18-Ancak ihtiyacından artan maldan sadaka verilir babı. Müslim (2/717) 12-Kitahu'z-Zekat, 32-Veren elin, alan elden daha hayırlı olduğunun açıklanması babı. Nesai (5169) 23-Kitaba z-Zekat, 60-Hangi sadaka en üstündür babı.
[156] Nesai (5/61) 23-Kitabu'z-Zekât, 51-Hangi el yüce eldir babı. isnadı sahihmt
[157]Müslim (2/718) 12-Kitabu'z~Zekât, 32-Veren elin, alan elden daha,olduğunun açıklanması babı. Tirmizi (41573) 37-Kitabu'z-Zühd, 32-Buna'dâir bir bab
[158] Mecmau'z-Zcvaid (31120) Heysemi; "Hadisi, Evsafta ve Kebir'de iki isnadîa Tabe-
rani rivayet etmiştir. Birincisi hasendir." demiştir.
[159] Ibni Huzeyme (4/98,99) 409-Kişinin bütün malım sadaka olarak vermesini yasaklama babı. Bu hadisin isnadı sahihtir.
Saıd Hava, El EsasFi’s Sunne (hadislerle Ibadet ansiklopedisi), Hikmet Nesriyat Yayinlari: 8/83-90
[160] Saıd Hava, El EsasFi’s Sunne (hadislerle Ibadet ansiklopedisi), Hikmet Nesriyat Yayinlari: 8/90
[161] Al-İ Imran Sûresi: 92
[162] Müslim, aynı yer
[163] Buhari (5/396) 55-Kitabu'l-Vasaya, 66-Sınırlarım belirlemeden bir araziyi vakfederse caizdir babı. Buhari (4/393) 40-Kitabul-Vekalet, 15-Kişi vekiline "Onu Allah'ın gönlüne ilham ettiği şekilde kullan," derse babı, Hadis, Buhari'de daha başka yerlerde de gelmiştir. Müslim (2/693) 12, Kiiabu'z-Zekai, 14-Nafaka ile sadakayı akrabaya, lıanım, evlat ve müşrik bile olsalar ana babaya vermenin fazileti babı
[164] Buhari (3/328) 24-Kitabu'z-Zekât, 48-Kocasına ve evindeki yetimlere zekat vermek, Müslim (2/694) 12-Kitabu'z-Zekat, 14-Akrabalara nafaka ve sadaka vermenin fazileti babı.
[165] Buhari (3/325) 24-Kiıaou'z-Zekât, 44-Akrabalara zekat vermek babı
[166] Tirmizi (3147) 5-Kitabu'z-Zekât, 36-Akrabaya sadaka vermek hakkında gelenler babı. Nesai (5192) 23-Kitabu'z-Zekat, 82-Akrabaya sadaka vermek.
[167] ibni Huzeyme (4/95) 406-Sadaka verenin köleyi azad etmesinden bir başkasına sadaka olarak vermesinin daha iyi olduğu babı. Sahih bir hadistir.
Saıd Hava, El EsasFi’s Sunne (hadislerle Ibadet ansiklopedisi), Hikmet Nesriyat Yayinlari: 8/91-96
[168] Saıd Hava, El EsasFi’s Sunne (hadislerle Ibadet ansiklopedisi), Hikmet Nesriyat Yayinlari: 8/97
[169] Müslim (311254) 25-Kİtabu'l-Avsıyye, 2-Sadakaların sevabının ölüye ulaşacağı /. JVejai (61252) 30-Kitabu'l-Vasaya, 8-Ölü adına sadaka vermenin fazileti
[170] Buharı (5/385) 55-Kitabu'l-Vasaya, 15-Arazim ya da bahçem annem adına Allah rızası için sadakadır dese caiz olacağı babı. Hadisin bir kısmı 2762-nolu, hadiste yer alır.
[171] Nesai, aynı yer.
[172] Buhari (5/396) 55-Kitabu'l-Vasaya, 26-StnırUmnı belirlemediği bir araziyi vak-fetse caizdir, sadaka da öyledir babı. Ebu Davud (3/118) Kitabu'l-Vasaya, Vasiyet etmeden öldü de adına sadaka verilen kimse babı. Tirmizi (3156, 57) 5-Kitabu'z-Zekat, 33-Olü adına verilen sadaka hakkında gelenler babı. Tirmizi ;"Hasen bir hadistir," demiştir. Nesai (61252,253) 30-Kitabu'l-Vasaya, 8-Ölü adına verilen sadakanın fazileti babı,
[173] Müslim, aynı yer.
[174] Buhari (3/254) 23, Kitabu'l-Cenaİz, 95-Ansızın ölmek babı. Müslim (311253) 25-Kitabu'l-Vasiyye, 2-Sadakaların sevabının ölüye ulaşacağı babı. Ebu Davud (3118) Kitabu'l-Vasaya, Vasiyyet etmeden ölüp de adına sadaka verilen kimse hakkında gelenler babı. Nesai (6/250) 30~Kitabu'l-Vasaya, 7-Ansızın öldüğü de ailesinin adına tasaddukta bulunması müstehap mıdır babı. İbni Mace (2/906,907) 22-Kitabu'l-Vasaya, 8-Vasiyet etmeden Ölenin adına sadaka verilir mi babı.
[175] Hadis ı Taberani r
[176] Taberani, Kebir (10/247) Mecmau'z-Zevaid (4/212) Heysem; "1
vayet etmiştir. Ravileri, Buhari'nin ravileridir," demiştir.
Saıd Hava, El EsasFi’s Sunne (hadislerle Ibadet ansiklopedisi), Hikmet Nesriyat Yayinlari: 8/99-101
[177] Tirmizi (3/58) 5-Kitabu'z-Zekat, 34-Kadının kocasının evinden harcaması Nesai (5165) 23-Kitabu'z-Zekat, 57-Kadının kocasının evinden sadaka vermesi.
[178] Buhari (3/293) 24-Kitabu'z-Zekat, 17-Kendi eliyle vermeyip de hizmetçisine sadaka vermesini emreden kimse babı. Müslim (2/710) 12-Kitabu'z-Zekat, 25-Gü-venilİr hizmetçinin sevabı babı. Ebu Davud (21131) Kitabu'z-Zekat, 44-Kocasının evinden sadaka veren kadın babı
[179] Tirmizi, aynı yer.
[180] Beğavi, Şerhu'Sünne (6/206)
[181] Ebu Davud (2/J31) Kitabu'z-Zekât, 44-Kocasımn evinden sadaka veren kadın babı.
isnadında beis yoktur. 3455-Buhari (3/301) 24~Kitabu'z~Zekât, 22-Gücü yettiğince sadaka vermek babı
[182] Muslim (2/714) 12- kitabi zekat 28-infaka tesvik ve saymanin mekruh olusu babı.
[183] Ebu Davud (2/134) Kitabu'z-Zekât, 46-Cimrilik hakkında bir bab. Tirmizi (4/342) 28-Kitabu'l-birri ve'ssıle, 40-Cömertlik hakkında gelenler babı.
[184] Nesai (5/74) 23-Kitahu'z-Zekât, 62-Sadakayı saymak babı.
[185] Buharı (91295) 67-Kitabu'n-Nikah, 86-Kadın, kocasının izni olmaksızın hiçbir kimsenin eve girmesine izin vermez
[186] Tirmizi (36151) 6-Kitabu's-Saym 65-Kadının, kocasından izin almaksızın nafile oruç tutmasının mekruh olduğuna dair gelenler babı.
[187] Ebu Davud (21330) Kitabu's-Savm, Kocasından izinsiz nafile oruç tutan kadın babı
[188] Buhari (9/504) 69-Kitabu'n-Nafakat, 5,-Kadının kocasının yokluğunda infakta bulunması babı. Müslim (2/711) 12-Kitabu'z-Zekât, 26-Kölenin efendisinin malından infak ettiği babı.
[189] Ebu Davud (2/131) Kitabu'z-Zekat, Kocasının evinden tasadduk eden kadın babı o ı ih*; Unnor FPthü'l Bari (4/303)
[190] Saıd Hava, El EsasFi’s Sunne (hadislerle Ibadet ansiklopedisi), Hikmet Nesriyat Yayinlari: 8/103-106
[191] Ebu Davud, aynı yer. İsnadı hasendir
[192] Tirmizi (3/57,58) 5-Kitabu'z-Zekat, Kadının kocasının evinden infak etmesi hakkında bir bah. Tirmizi; "Ebu Ümame hadisi hasendir," demiştir.
Saıd Hava, El EsasFi’s Sunne (hadislerle Ibadet ansiklopedisi), Hikmet Nesriyat Yayinlari: 8/106-107
[193] Beğavi, Şerhu's Sünne (6/205
[194] Nesai (5/65) 23-Kİtabu'z-Zekât, 58-Kadtnın kocasından izinsiz bağışta bulunması
[195] Saıd Hava, El EsasFi’s Sunne (hadislerle Ibadet ansiklopedisi), Hikmet Nesriyat Yayinlari: 8/107
[196] Ehu Davud (36293) Kitabu'l-Büyû, Kadının kocasından izinsiz bağışta bulunması hakkın bir hah.
kadının kendi malında bile ancak kocasının izniyle tasarrufta bulunabileceği görüşüne varmışlardır.
[197] Müslim, aynı yer. Nesai (5/63,64) 23-Kitabu'z-Zekât, 56rKölenin sadaka vermesi
[198] Müslim (2/711) 12-Kitabu'z-Zekât, 26-Kölenin efendisinin malından infak ettiği babı
Saıd Hava, El EsasFi’s Sunne (hadislerle Ibadet ansiklopedisi), Hikmet Nesriyat Yayinlari: 8/107-108
[199] Saıd Hava, El EsasFi’s Sunne (hadislerle Ibadet ansiklopedisi), Hikmet Nesriyat Yayinlari: 8/108
[200] Buhari (3/299) 24-Kiîabu'z-Zekât, 20-Sadakayı gününde vermeyi seven kimse babı. Müslim (3/84) 13-Kitabıt's-Sehv, 104-Yöneticinin insanların omuzlarına bas-, masına İzin verilmesi babı. Buhari (2/337) 10-Kitabu'l-Ezan, 158-İnsanlara namaz kıldırıp da bir İhtiyacım hazırlayarak aralarını yarıp geçen kimse babı
[201] Taberani, Kebir (6/59) Mecmau'z-Zevaid (3/24) Heysemi; "Hadisi, Taberanİ Kebir'de rivayet etmiştir. Ravilerİ sikadır," demiştir.
[202] Saıd Hava, El EsasFi’s Sunne (hadislerle Ibadet ansiklopedisi), Hikmet Nesriyat Yayinlari: 8/111-113
[203] Buharı (11/264) 81-Kitabu'r-Rikak, 14-Hz. Peygamber (as)'in; "Şu Uhud Dağı kadar
altınım olması beni memnun etmez," babı
[204] Buhari (13/217, 218) 94-Kiîabu't-Temerini, 2-Hayır temenni etmek babı. Müslim (2/6871) 12-Kitabu'z-Zekât, 8~Zekâtım vermeyenin cezalandırılması şiddetli olacaktır babı
[205] Taberani, Kebir (11/268,269) Mecmau'z-Zevaid (3/123) Heysemi; "Hadisi, Ke-bir'de Taherani rivayet etmiştir. Ravileri tevsik olunmuştur," demiştir.
[206] Müslim (2/686) 12-Kitabu'z-Zekât, 8-Zekatını vermeyen kimsenin cezası şiddeti olacaktır babı. Tirmizi (3112) 5-Kitabu'z Zekat, 1-Rasulullah (as)'tan zekâtın ve rilmemesine dair gelen tehditler babı. Nesai (5/10) 23-Kitabu'z-Zekât, 2-Zekâ vermemek konusundaki tehdit babı.
Saıd Hava, El EsasFi’s Sunne (hadislerle Ibadet ansiklopedisi), Hikmet Nesriyat Yayinlari: 8/113-115
[207] İmam Nevevi, Müslim Şerhi (7173-74)
[208] Ahmed bin Hunbel (1/94) Ebu Ya'lâ (1/414) Keşfu'l-Estar; "Hadisi Bezzar rivayet etmiştir. Ancak bu rivayette Rasulullah (as): "Siz bana dinarlarım vardı onları dağıttım da yedi dirhemi kalmışken geldiğini," buyurmuştur. Mecmu'z-Zevaid (10/238) Heysemi; "Hadisi, Ahmed rivayet etmiştir. Havileri, Buhari'nin raviiericiir. Ayrıca Ehu Ya'lâ ve Bezzar da rivayet etmiştir. Ancak Ebu'l-Bahteri Uy Ali'den de Hz. Ömer'den de dinlememiştir." demiştir.
Saıd Hava, El EsasFi’s Sunne (hadislerle Ibadet ansiklopedisi), Hikmet Nesriyat Yayinlari: 8/115-117
[209] Mecmau'z-Zevaid (31125) Heysemi; "Hadisi Kabir'de Taberani rivayet etmiştir.
Ravileri Buhari'nin ravileridir," demiştir.
[210] Buhari (3/284,285) 24-Kitabu'z-Zckât, 11-Sağlıklı ve malını sakınan kimsenin sadaka vermesinin fazileti babı. Müslim (2/716) 12-Kitabu'z-Zekât, 31-En faziletli sadakanın sağlıklı ve malım kıskanan kimsenin sadakası olduğunu açıklama babı. İbni Huzeyme (41103) 420-Sağlık ve malını kıskanan kimsenin sadakasının fazileti babı
Saıd Hava, El EsasFi’s Sunne (hadislerle Ibadet ansiklopedisi), Hikmet Nesriyat Yayinlari: 8/118-119
[211] Beğavi, Şerhus Sünne (61173)
Saıd Hava, El EsasFi’s Sunne (hadislerle Ibadet ansiklopedisi), Hikmet Nesriyat Yayinlari: 8/119
[212] Müslim, aynı yer.
[213] Muvatta (11282) 17-Kitahu'z-Zekat, 26-Sadakayı satın almak ve sadakaya geri . dönmek babı. Buhari (3/352,353) 24-Kitabu'z-Zekat, 59-Sadakasını satın alır mı babı. Müslim (3/1239) 24-Kitabu'l-Hibat, 1-İnsanın sadaka verdiği şeyi verdiği kimseden satm alması babı.
[214]Ebu Davud (21108) Kitabu'z-Zekât, 9-Sadakasım satın alan kimse babı Tirmizi (3/56) 5-kitabu'z-Zekât, 32-Sadakaya geri dönmenin mekruh olusuna dair dönmenin mekruh olusuna dair gelenler babı Nesai (5/108) 23-Kitabu'z-Zekat, 100-Sadakamn satın alınması,
[215] Nesai, aynı yer.
[216] Nesai (61266) 32-Kitabu'l-Hihe, 3-Abdullah bin Abbas'm haberi bakında ihtilafın zikri, isnadı sahihtir
Saıd Hava, El EsasFi’s Sunne (hadislerle Ibadet ansiklopedisi), Hikmet Nesriyat Yayinlari: 8/121-122
[217] Saıd Hava, El EsasFi’s Sunne (hadislerle Ibadet ansiklopedisi), Hikmet Nesriyat Yayinlari: 8/122
[218] İbni Huzeyme (41115) 441-Sadakada şiddetli davranmak babı Tirmizi (4/591) 37-Kitabu'z-Zühd, 48-Riya ve sün'a hakkında gelenler babı. Tirmizi; "Hasen garip hir hadistir." demiştir
[219] Saıd Hava, El EsasFi’s Sunne (hadislerle Ibadet ansiklopedisi), Hikmet Nesriyat Yayinlari: 8/123-125
[220] Müslim (3/1255) 25-Kitabu'L-Vassiyye, 3-Vefatından sonra İnsana ulaşacak sevap babı Ibni Huzeyme (4/122) 45-Alı konulmuş sadakanın sevabının ölümünden sonra alıkoyana kaydedileceğinin delili babı.
[221] Ahmed bin Hanbel (21377) Mecmau'z-Zevaid (41241) Heysemi; "Hadisi Ahmed rivayet etmiştir. Kavileri sikadır," demiştir.
[222] Tirmizi (4/168) 23-Kitabu Fadaili'l-Cihad, 5-Allah yolunda hizmetin faziletine dan gelenler babı
[223] Ahmed bin Hanbel (1/463) Ebu Yala (9165), Ebu Ya'lâ'mn Müsned'inin muhakkiki hadisin zayıf olduğunu belirtmiştir. Keşfıı'l Estar (1/449) Bağış babı. Me-camu'z-Zevaid (3/133) Heysemi; "Hadisi Ahmed dinar veya sığır ilavesiyle Ebu Ya'lâ, Bezzar ve Evsafta Taberani rivayet etmiştir. Ahmed'in ravileri, Buharı nin ravileıildir," demiştir.
[224] Müslim (2/697) 12-Kitabu'Zekât, 16-Her türlü iyiliğin sadaka isminin verilebi-. leceğinin açıklanması babı.
[225] Keşfu'l-Estar, aynı yer. Mecmau'z-Zevaid (3(104) Heysemi; "Buhari'de mııhtsar olarak yer almatadır. Tamamiyle Bezzar rivayet etmiştir. Kavileri, Buhari'nin ravileri-dir," demiştir
[226] -Keşfu'l-Estar (1/438) Nafile sadaka babları, insanın her gün bir sadaka vermesi gerekir babı
[227] Ahmed bin Hanbel (4/307) Mecmau'z-Zevaid (3/136) Heysemi; "Hadisi Ahmed ve Kebir'de Tâberani rivayet etmiştir. Ahmed'in ravİleri sikadır," demiştir.
[228] İbni Huzeyme (2/374) 19-Namaza gidersen yürüyüşün sadaka olarak yazılmasının anılması babı. İsnadı sahihtir.
[229] Ahmed bin Hanbel (3/146) Mecmau'z-Zevaid (9/323,324) Heysemi; "Hadisi Ahmed ve Taberani rivayet etmiştir. Raviieri, Buhari'nin ravikridir" demiştir.
[230] İbni Huzeyme (4/109) 429-Henüz toplanmadan önce yaş hurmadan sadaka verilmesi babı. İsnadı sahihtir.
Saıd Hava, El EsasFi’s Sunne (hadislerle Ibadet ansiklopedisi), Hikmet Nesriyat Yayinlari: 8/127-133
[231] îbni Huzeyme (4/110) 432-Miskinler için mescide bir salkım konması müstehap olan yaş meyvenin ne kadar oluduğunun açıklanması babı. isnadı hasendir.
Saıd Hava, El EsasFi’s Sunne (hadislerle Ibadet ansiklopedisi), Hikmet Nesriyat Yayinlari: 8/133
[232] Saıd Hava, El EsasFi’s Sunne (hadislerle Ibadet ansiklopedisi), Hikmet Nesriyat Yayinlari: 8/133
[233] Bakara Sûresi: 3
[234] Tevbe Sûresi: 103
[235] Zâriyat Sûresi: 19
[236] Lokman Sûresi: 4
[237] En'am Sûresi: 141
[238] Tevbe Sûresi: 60
[239] . Meraku'l Felah (121), Durru'l Muhtar (212), el-Beda'i (2/39), el-Muğnİ (2/684), el Fıkhu'l îslami (2/730)
Saıd Hava, El EsasFi’s Sunne (hadislerle Ibadet ansiklopedisi), Hikmet Nesriyat Yayinlari: 8/137141
[240] İbni Huzeyme (418) 275-Kİşİnin malı ve canı ancak şehadetten sonra dokunulmazdır babı. Hadisin isnadı sahihtir.
[241] Taberani, El-Mucem'ul-Kebir (10/127) Mecme'uz Zevaid (3162). Heysemi söyle demiştir; "Hadisi Taberani el-Kebİrinde rivayet etmiştir. İsnadı sahihtir
[242] İbni Huzeyme (4/13) 284-Halifenin zekat üzere insanlardan bey'at alması babı.
Hadis Buhari'de de yer almıştır
[243] Müslim (1/46) 1-Kitabu'l-Imam, 6-Allah Teala'ya ve Resulü (as)'ne îman etmeyeemir babı. İbni Huzeyme (4/6) 273-Zekat vermenin îman'dan olduğu babı
[244] Dubba: Su kapağı
Hantem: Topraktan yapılmış su küpü.
Nakir: Kabuğu soyulup içi oyulmuş hurma ağacı
Muzaffet: Ziftlenmiş kap.
Not: Bu hadisin kaplarla ilgili bölümü, daha sonra neshedilmiştir
[245] Buharı (3/357) 24-Kitabu'z-Zekat, 63-Zenginlerden zekat almak babı.
[246] Buharı, aynı yer. Müslim (1/51) 1-Kitahu'l-İman, 7-İki şahadete ve İslam'ın şeriat-lerine davet babı
[247] Buhari (3/322) 24-Kitabu'z-Zekat, 41-Zekatta malların en kalitelileri alınmaz babı
[248] 1) Müslim, aynı yer. Sahife: 50 Ebu Davud (3/104,105) Kitabıt'z-Zekat, 4-Otlayan hayvanla ilgili bab. Tirmizi (3621) 5-Kitabu'z-Zekat, 6-Zekat alırken en kalitelisini almanın mekruh olusu hakkında gelen rivayetler babı. Nesai (5155) 23-Kitabu'z-Zekat, 46-Zekat'ı bir bölgeden öbür bölgeye nakil babı. İbni Mace (1/568) 8-Kitabu'z-Zekat, 1-Zekat'm farz olusu babı.
[249] Buhari (13/248) 96-Kitabu'l-İtisam-ı bil-Kitab-ı ve's-Sünnet-i, 2-Resulullah (a.s)'ın sünnetlerine uyma babı. Müslim (1/51,52) 1-Kİtabu'l-Imam, 8-"Laİlahe illallah" deyinceye kadar insanlarla savaşla emrolundum babı. Ebu Davud (2/98) Ki-tabu'z-Zekat. Tirmizi (513,4) 41 -Kitabu'l-îmam, 1-"Lailâheillallah" deyinceye kadar insanlarla savaşmakla emrolundum babı. Nesa'i (5/14) 23-Kitabu'z-Zekat, 3-Zekat vermeyen babı. Muvekta (1/296) 17-Kitabu'z-Zekat, 18-Zekatları almak konusunda gelen rivayetler ve bu konudaki titizlik hakkında gelen rivayetler babı
[250] İbnu'l-Esir söyle demiştir: "Ancak" ve "İkal" kelimelerinin anlamları şöyledir "Ancak", dişi oğlaktır. Hattabi der ki: "Hz. Ebu Bekr (r.a)'in bir sözü, kuzu, deve yav rusu ve buzağlara da zekat düştüğünün ve bir kuzu verilmesi halinde hayvanların hep si küçükse bunun kırkta bire yeterli olacağının, zekat sahibinin illaki yaşını doldur muş hayvan vermek zorunda olmayacağının delilidir. Yine Hz. Ebu Bekr (r.a)'in b hadisi, yavrunun zekatı için ayrıca seneyi doldurması gerekmediğinin ve bu şartı ah nesinin yerine getirmesinin yeterli olacağının delilidir. Zira yavru hayvanlar için si neyi baştan alırsak, yavrunun zekat olarak alınması söznusu olmazdı." İmam Ebu Hanife: "Kuzulara zekat düşmez," demiştir. İmam Şâfı ise; " 40 kuzudabir zekat olarak alınır," demiştir."İkbal" kelimesine gelince, bu kelimenin anlamı konusunda ulema arasında görüş farklılığı vardır. Nitekim bu kelime için; "Bir yıllık zekat borcudur." "Deve yilarıdır," "Zekat memuru develerin kendilerim alınca "ikal" aldı. Parasını alım "nakit" aldı denilir" gibi anlamlar verilmiştir.
Bazı alimler ise bu kelimeyi şu anlamda yorumlamışlardır "Ticaret mallarından biri diğeriyle birlikte nisap miktarına ulaşınca, zekatın farz olduğunu belirlemek için bu mallara "ikal" denir.
[251] Muvatta (2/444) 21-Kitabu'l-Cihat, Î-Cihad'a teşvik babı. Müslim (2/680) 12-Ki-tabu'z-Zekat, 6-Zekat vermeyenin günahı babı. Alın, Yan, Sırt; Diğer azalar içeresinde ceza için bu azaların tercih edilme hikmeti şudur: Zekat memuru cimri adamdan zekatım istediği zaman, adam hoşnutsuzluğunu ve vermeyeceğini ilk Önce yüzünü ekşitmesinden, suratını buruşturmasından ve sinirlenip alnını bir araya toplamasından çaktırır. Memmur isteğini tekrar edince cimri bu defada onu yan tarafına bırakır ve yüzünü hizasından çevirir. Memur isteğine ısrar ederse, adam sırtını döner ve vermeyeceğini izah eder. Cimrinin bu son davranışı, onun zekatım vermeyeceğinin ve memurun isteğini reddettiğinin son belirtisidir. İyilik ve yardımdan uzak olanlar, gencide bu tür davranışlarla karşılık verirler. Bu münasebetle dağlanmak için Özellikle bu azalar seçilmiştir
[252] Buhari (6/63) 56-Kitabu'l-Cihad-ı Ve's-Seyri, 48-Üç kişi için atlar babı.
[253] Buhari (5/45), 42-Kİtabu'l-Musakat, 12-însaniarın içmeleri ve hayvanların dereden sulanmaları babı
[254] Zilzal Sûresi:
[255] Müslim, avm ver. Sahife: 68
[256] Buhari (3/267)- 24-Kitabu'z-Zekat, 3-Zekat vermeyenin günahı babı.
[257] Buhari (3/268) Aynı yer.
[258] Müslim, aynı yer. Sahife; 682)
[259] Müslim, aynı yer. Sh. 684
[260] Müslim, aynı yer
[261] Ebu Davud (21125) Kiîabu'z-Zekat,32-Maldaki haklar babı
[262] EbıTbavud, aynı yer.
[263] Nesai (5112) 23-Kitabu'z-Zekat, 2-Zekatı hapsetmenin günahının ağırlığı babı
[264] Nesai (5/23,24) 23-Kitabu'z-Zckat, 6-Develerin zekatlarım vermeyen kimse babı
[265] Müslim (2/684), J2-Kitahu'z-Zekat. Zekat vermeyenin günahı babı. Nesai (5/27) 23-Kitabu'z-Zekat, 9-İnekîerin zekatlarını vermeyen kimse babı.
Saıd Hava, El EsasFi’s Sunne (hadislerle Ibadet ansiklopedisi), Hikmet Nesriyat Yayinlari: 8/143-155
[266] Tirmizi (5/232) 48~Kitabu Tefsir'l-Kur'an, 4-ÂH İmran Sûresinden bir bab. 1) AH İmran Sûresi: 180
[267] Âli İmran Sûresi; 77
[268] Nesai (5111) 23-Kitabu'z-Zekat, 2-Zekatı saklamaktaki vebalin büyüklüğü babı dişin isnadı sahihtir.
[269] Nesai (5138,39) 23-Kitahu'z-Zekat, 20-Maltmn zekatını vermeyenin babı.
[270] Ahmed bin Hanbel (5I165-156-İ75-176). Taberani, el-Kebir, (2/153) Mecme'uz-Zevaid (3/125) Haysemi şöyle demiştir; "Hadisi Ahmed bin Hanbel ve Taberani rivayet etmiştir. Kavileri güvenilirdir. Ve Sahih'îe adları geçen ravilerdİr."
[271] Mecme'uz-Zevaid (7/29) Haysemi şöyle demiştir; "Hadisi Taberani rivayet etmiştir. Kavileri Sahih'te adları geçen ravilerdir."
Saıd Hava, El EsasFi’s Sunne (hadislerle Ibadet ansiklopedisi), Hikmet Nesriyat Yayinlari: 8/155-158
[272] 'İhni Huzeyme (4!9)-Kitabuz-Zekat, 277-Zekatmı ödememekte direnen ve ohu geciktiren kimsenin lanetinin zikri babı. Hadisin isnadı hasendir
[273] 1) Hicretten sonra bedeviliğe dönmek: Hadiste hicretten sonra bedeviliğe geri dön-mekten bahsediliyor. Bu, bedevi iken İslam'ı seçip hicret eden kimsenin tekrar bedeviliğe geri dönmesidir. "Üç şey büyük günahlardandır; Hicretten sonra bede-vilesmek,) hadisi de bu kabiledendir. Hz. Peygamberin bu hadislerinden sonra sahabe (r.a) özürsüz olarak hicretten sonra bedevileşenleri mürîedmiş gibi kabul ederdi.
[274] Buhari (3/331) 24-Kitabu'z-Zekat, 49-Allah Teaia'nın (Tevbe Süresindeki) lere, borçlulara ve Allah yolunda..." sözü babı.
[275] Bulıari, aynı yer
[276] Müslim (1/676) 12-Kitabu'z-Zekat, 3-Zekatı takdim etmek ve menetmek babı.
[277] Ebu Davııd (21115) Kitabu'z-Zekat, Zekan zamanı gelmeden vermek babı.
[278] Nesai (5133) 23-Kitabu'z-Zekat, 15-Seyyİdin zekatım memur tercih etmeden vermesi babı\
Saıd Hava, El EsasFi’s Sunne (hadislerle Ibadet ansiklopedisi), Hikmet Nesriyat Yayinlari: 8/158-160
[279] Saıd Hava, El EsasFi’s Sunne (hadislerle Ibadet ansiklopedisi), Hikmet Nesriyat Yayinlari: 8/160-161
[280] Er-Revzu'd-Dani (21145) Mecme'u'z-Zevaid (3/64) Haysemi söyle demiştir: "Hadisi Taberani es-Sağir'inde rivayet etmiştir. Kavileri arasında Sinan bin Sad'da bulunmaktadır ki, bu ravi hakkında epey tartışma yapılmıştır. Ancak neticede güvenilir kabul edilmiştir."
Saıd Hava, El EsasFi’s Sunne (hadislerle Ibadet ansiklopedisi), Hikmet Nesriyat Yayinlari: 8/161-166
[281] Mecmcu'z-Zevaid (3165) Hay semi şöyle demiştir: "Hadisi Taberani Evsat'ınde rivayet etmiştir. Ravileri güvenilirdir."
[282] Ahmed bin Hanbel (S/2-4) Ebu Davud (2/101) Kitabu'z-Zekat, Otlayan hayvanın zekatı babı.
Saıd Hava, El EsasFi’s Sunne (hadislerle Ibadet ansiklopedisi), Hikmet Nesriyat Yayinlari: 8/160-162
[283] Prof. Dr. Yusuf el-Kardavi, Fıkhu'z-Zekat (1/78)
[284] Fıkıhçılar şöyle demişlerdir: "İmam Şafiî (r.h)'nin Önceki fetvası şu şekildedir:" Bu hadisin delaletiyle bir kimse malının zekatını vermez ise ceza olsun diye malının bir kısmı alınır."İmam Şafiî'nin şimdiki fetvası ise şu şekildedir: "Böyle bir kimsenin malından, zekattan başkası alınmaz." Şafiî bu hadisi mensuh kabul etmiştir. ŞÖyleki, bu hadis cezanın malda olduğu zaman revaçta idî. Sonradan ise neshedildi.
Harbi şöyle demiştir: "Ravi, hadisin lafzında yanılmıştır. Çünkü hadisin lafzı aslında; "ve şuttıre malu-hu" idi. Yani malı ikiye bölünür ve zekat sahibi bunlar arasında zekatını vermesi konusunda serbest bırakılır. Ve zekatım vermediği için ceza olarak malının en iyisinden zekatı alınır. Yoksa zekattan fazlası yani lazım olmayanı alınmaz.
[285] Fıkhu 'z-Zekat (2/781)
[286] Ebu Davud (2/101) Kitabu'z-Zekat, Senenin çoğunu otlayarak geçiren hayvanlar babı. Hadis, hasen hadis'tir. Nesa'i (5/15) 23-Kitabu'z-Zekat, 4~Zekat vermeyenin cesazı babı.
[287] Seriyye: Beş kişi ile üçyüz kişi arasında veya dörtyüz kişilik bir askeri gurup.
[288] Kegu'l-Estar (2/268,269) Sefer anında vasiyet babı. Mecmeu'z-Zevaid (5/317) Haysemi şöyle demiştir; "İbni Mace, hadisin bir ölümünü, Bezzar da tümünü rivayet etmiştir. Ravileri güvenilirdir."
Saıd Hava, El EsasFi’s Sunne (hadislerle Ibadet ansiklopedisi), Hikmet Nesriyat Yayinlari: 8/162-166
[289] Saıd Hava, El EsasFi’s Sunne (hadislerle Ibadet ansiklopedisi), Hikmet Nesriyat Yayinlari: 8/166
[290] Saıd Hava, El EsasFi’s Sunne (hadislerle Ibadet ansiklopedisi), Hikmet Nesriyat Yayinlari: 8/167-169
[291] Bakz. Fethu'l-Kadir î/481 ve müteakip sayfalar. Yine: (11493) el-Beda'i (2/40), el-Muhezzeb (1/140 ve müteakip sayfalar.) eş-Şerku's-Sağir (1/589), el-Muğnu (2/621 ve müteakip sayfalar. Yine 638. sayfa, el-Fıkhu'l-îslam (2/738 ve müteakip sayfalar
[292] Buharı (3/357) 24-Kitabu'z-Zekat, Zenginlerden zekat almak babı. Müslim (î/50) 1-Kitabu'l-Iman, 7-lki şahadete ve İslam Şeriatlerine davet babı. Tirmizi (3121) 5-Kitabu'z-Zekat, 6-Zekat alırken malın en iyisini almanın mekruh oluşu babı. î).)
Saıd Hava, El EsasFi’s Sunne (hadislerle Ibadet ansiklopedisi), Hikmet Nesriyat Yayinlari: 8/172
[293] Mecme'u-z-Zevaid (3/67) Haysemi söyle demiştir: "Hadisi Taberani el-Evsat'ta rivayet etmiştir. Şeyhim banan bu hadisin isnadının sahih olduğunu söyledi."
[294] Hadisi Beylıaki Süncn'inde rivayet etmiştir. Bu hadisinde kopukluk vardır. Fakat İmam Şafiî ilgili diğer hadislerin umumiliğim ve yetimin malında zekatın farz olduğu konusunda sahabeden nakledilen hadislerin sıhhatini göz önünde bulundurarak, bu hadisi delil almıştır. Fıkhu-z-Zekat (1/109)
[295] Hadisi Beylıaki sünen'inde rivayet etmiştir, eyhaki söyle demiştir; "Bu hadisin isnadı sahihtir. Hz. Ömer (r.a)'den bu hadisin rivayet edildiğinin başka delilleri de vardır."
Saıd Hava, El EsasFi’s Sunne (hadislerle Ibadet ansiklopedisi), Hikmet Nesriyat Yayinlari: 8/173
[296] Muvatta (1/246) Î7-Kitabu'z-Zckat, 2-Altın ve banknot gibi ortada olan matların zekatı babı. Tirmizi (3125,26) 5-Kitabu'z-Zekat, 10-Üzerinden sene geçinceye kadar kazanılan mala zekat farz değildir," hakkında gelen rivayetler babı.
[297] Zekatın farz olabilmesinin şartlarından bir bölümü, şeriatın diğer kaynaklarından çıkarılmıştır. Bu nedenle bizim genel giriş bölümünde zekatın farz olabilmesi için takdim ettiğimiz şartlar, Sünnet-i Nebevi'nin yanında diğer kaynaklardan elde edilen şartların yekûnunu oluşturmuştur
[298] Saıd Hava, El EsasFi’s Sunne (hadislerle Ibadet ansiklopedisi), Hikmet Nesriyat Yayinlari: 8/173-175
[299] Saıd Hava, El EsasFi’s Sunne (hadislerle Ibadet ansiklopedisi), Hikmet Nesriyat Yayinlari: 8/175-176
[300] 200 miskali geçen süs eşyası israf olduğundan kadına haramdır. Dolayısıyla bu.tür süs ovalarına Hanbeli mezhebine göre zekat düşer. (eUMezahibul-Erbea)
[301] Zekatın, malın aslına tealluk etmesi, Malİkilere göre onun ticaret için olmasına manidir. Örneğin, hayvanların zekatı gibi. Ancak zekat, malın aslına değil de değerine tealluk ederse, o zaman ticaret için olmuş olur. Örneğin, konfeksiyondaki elbise ve kitapçıdaki kitaplar gibi. Bakî el-Fıkhu-alel-Mezahibil-Erbea-Kitabuz Zekat, Ticaret mallarının zekatı (Çeviren
[302] Mudarebe: Bir taraftan sermaye, diğer taraftan da is olmak üzere kurulan şirkete verilen addır. Anlaşmalarına göre hissedar olurlar. Bak. Mıdteka, Kitabııl-Mudarebe(Çeviren)
[303] Alasta: Bir çeşit buğday türüdür. Ancak bu tür buğdayda bir kabukta iki tane bulunur. Sena şehrinde bu buğday türü yaygındır
[304] Fethu'l-Kadir (1/519 ve müteakip sayfalar), el-Bedai (2121 ve müteakip sayfalar.) Muğnil-Muhtaç (1/368 ve müteakip sayfalar), el-Muhezzeb (1/1,42 ve müteakip sayfalar), el-Muğni (3/1 ve müteakip sayfalar) el-Fıkhul-îslami (2/758 ve müteakip sayfalar).
Saıd Hava, El EsasFi’s Sunne (hadislerle Ibadet ansiklopedisi), Hikmet Nesriyat Yayinlari: 8/177-187
[305] Müslim, aynı yer.
[306] Müslim, aynı yer.
[307] Müslim, aynı yer.
[308] Müslim (2/674) 12-Kitabuz-Zekat.
[309] Buhari (3/322) 24-Kitabu'z-Zekat, 42-Beşten aşağıda olan develerde zekat yoktur babı
[310] Buhari (3/347) 24-Kitabu'z-Zekat, 55-Yağmurla sulanan mahsullerin öşürü babı
[311] Ebu Davud (2/94), Kitabu'z-Zekat, Kendisine zekat farz olan şeyler babı
[312] Nesa'i (5/39) 23-Kitabu'z-Zekat, 2Î-Hurmada olan zekat babı.
[313] Nesaİ (S/40) 23-Kitabu'z-Zekat, 22-Buğdayın zekatı babı. İbni Esir der ki: "Bir ukiyye kırk dirheme eşittir." Evet, geçmişte öyle idi. Ancak hu gün insanlar bu Ölçüleri kendi literatürlerine göre kullanmaktadırlar
Saıd Hava, El EsasFi’s Sunne (hadislerle Ibadet ansiklopedisi), Hikmet Nesriyat Yayinlari: 8/189-190
[314] En'am Sûresi: 141
[315] ) En'am Sûresi: 141
[316] Müslim (21675) 12-Kitabuz-Zekat.
Saıd Hava, El EsasFi’s Sunne (hadislerle Ibadet ansiklopedisi), Hikmet Nesriyat Yayinlari: 8/190-191
[317] Ebu Davud (2/98) Kitabuz-Zekat, 4-Otlayan hayvanların zekatı babı
[318] Ebu Davud, aynı yer
[319] Ebu Davud, aynı yer. Sh. 99, Tirmizi (3/17,18) 5-Kitabuz-Zekat, 4-Dev. zekatı hakkında gelen rivayetler babı. Bu hadis hasen hadistir.
[320] Ebu Davud, (2/100) Kitabu'z-Zekat, 4-Senenin çoğunu oîlayarak geçiren hayvanların zekatı babı
Saıd Hava, El EsasFi’s Sunne (hadislerle Ibadet ansiklopedisi), Hikmet Nesriyat Yayinlari: 8/193-198