Orucu Bozmayı Mubah Kılan Özürler
Yolcunun Oruç Tutmaması Ve Güçlük Anında Orucu Bozmanın Fazileti
Oruca Niyetli İken Tanyeri Ağardıktan Sonra Yolculuğa Çıkan Kimsenin Orucunu Bozmasının Hükmü
Endişe Halinde Hamile Ve Çocuk Emziren Kadınlar Oruçlarını Yiyebilir
Zor İşlerde Çalışanların Oruç Tutmaları
ORUCU BOZAN VE BOZMAYAN ŞEYLER ORUCU BOZULAN KİMSENİN YAPMASI GEREKEN İŞLER
Hanefi Mezhebine Göre Orucu Bozmayan Şeyler
Özür Nedeniyle Oruç Bozulduktan Sonra İmsaka Devam Etmenin Hükmü
Hanefi Mezhebine Göre Orucu Bozan Şeyler
Şafii Mezhebine Göre Orucu Bozan Şeyler
Dört Mezhebin Bu Konudaki Görüşleri
Oruçlunun Nefsine Sahip Olması Şartıyla Hanımını Öpmesi
Unutarak Yiyip İçmek Orucu Bozmaz
Güneş Batmadığı Halde Battı Zannıyla İftar Edene Sadece Kaza Gerekir
Kaza Borcu Olarak Ölen Kimsenin Yerine Oruç Tutmak
Yemek Veya İçmek Suretiyle Kasten Orucu Bozmak
Haklarında Ayet Ve Hadîs Bulunmayan Bir Kaç Mesele
MÜSTEHAP ORUÇLAR ŞEVVAL AYINDA ALTI GÜN ORUÇ TUTMAK
Zilhicce'nin Dokuzuncu Günü Olan Arefe Günü Oruç Tutmak
Recep Ve Şaban Ayları Başta Olmak Üzere Çok Oruç Tutmanın Fazileti
Pazartesi Ve Perşembe Oruçları
Ayın Parlak Günlerinde Oruç Tutmak
Her Ay Üç Gün Mutlak Nafile Orucu
Bir Gün Oruç Tutup Bir Gün Yemek
KADIN, KOCASI YANINDA OLDUĞU SÜRECE İZİNSİZ NAFİLE ORUÇ TUTAMAZ
Ramazan Ve Kurban Bayramlarında Oruç Tutmak Haramdır
Teşrik Günlerinde Oruç Tutulmaz
Şaban'ın İkinci Yarısında Oruç Tutmak
Sadece Cuma Günü Oruç Tutmak Yasaklanmıştır
Cumartesi Ve Pazar Günleri Oruç Tutmak
Visal (Ekleme) Ve Yıl Orucunun Yasak Oluşu
Nafile Oruçla İlgili Kapsamlı Bir Hadis
İTİKAF, KADİR GECESİ, HER GECE DUANIN KABUL OLUNMA VAKTİ, RAMAZAN İBADETİ VE TERAVİH NAMAZI
Teravih Namazı, Gece İbadeti Ve Teheccüd Namazı
Teravih Namazının Rek'at Sayısı
Î'TİKAF RESULULLAH (A.S)'IN İTİKAFI, ZAMANI VE YERİ
KADİR GECESİ VE BU GECE DUALARIN KABUL EDİLECEĞİ VAKİT KADİR GECESİNİN FAZİLETİ
Kadir Gecesinin Vakti Ve Belirtileri
Orucu yemeyi mubah kılan bazı özürler bulunmaktadır. Bu özürleri şu başlıklar altında ele almak mümkündür:
1. Yolculuk:
Orucu yemeği mubah kılan seferilik hali: Bu durum dört rekatlı namazları kısaltmayı mubah kılacak uzunlukta olan yolculuk. Bu mesafe günümüz Ölçütlerine göre 89 km'dir.
Ulamanın çoğunluğuna göre orucu yemeği mubah kılan yolculuk için seferin imsaktan önc,e başlaması ve bu vakte kadar namazları kısaltmayı caiz kılan yere ulaşması gerekir. Bunun ölçüsü de şehre bağlı evleri geride bırakmaktır. Çünkü sabaha oruçlu çıkan bir kimsenin yola girmesiyle orucunu açmak helal olmaz. Bunun sebebi de şudur: Bir anda sefer ile seferi olmama hali birleşince, seferi olmama hali ağır basar.
Malikiler yolculuk nedeniyle orucu yemenin mubah olabilmesi için dört şart ileri sürmüşlerdir. Bu şartlar şunlardır:
1. Seferin dört rekatlı namazları iki rekata indirecek kadar uzun olması.
2. Mubah olması.
3. İlk gün ise imsaktan önce başlamış olması.
4. Yiyeceğine geceleyin karar vermiş olması.
Bir yolcu sabaha oruçlu çıktıktan sona orucunu bozmayı düşünür ise Şafiî ve Hanbeli mezheplerine göre bu caizdir ve günahkâr olmaz. Hanefî ve Maliki mezheplerine göre ise bu durumda olan bir kimsenin orucunu bozması haramdır ve sahibi günahkâr olur.
Ulamanın çoğunluğuna göre üzerine kaza etmek lazımdır. Malikî mezhebine göre ise, orucunu kasten Ramazan aymda bozduğundan hem kaza, hem de keffaret gerekir.
Hanefî ve Şafiî mezheplerine göre herhangi bir zarar söz konusu değil ise, yolcunun oruç tutması daha faziletlidir. Ayrıca Hanefi mezhebine göre arkadaşlarının çoğu oruçlu değil ise ve harcamalar ortak değilse, oruç faziletli olur. Şayet harcamalar ortaksa veya arkadaşlarının çoğu oruçsuz ise, cemaate ayak uydurma amacı ile oruç tutmaması daha faziletli olur. Oruç tutma esnasında herhangi bir zarar söz konusu ise, oruç tutmaması vacip, tutması da haram olur.
Malikî ve Hanbeli mezheplerine göre yolculuk sırasında meşakkat söz konusu olmasa bile oruç tutmamak sünnet, tutmak da mekruhtur.
Dört mezhebin ortak görüşüne göre yolcu ve şer'an orucunu yiyebilecek olan özür sahipleri oruç tutarlarsa, farzı eda etmiş olurlar.
2. Hastalık:
Oruç tutmayı mubah kılan hastalığın Ölçüsü, oruç tutması durumunda çok zor durumda kalmak, ölüm tehlikesi, hastalığın artma ihtimali ve geç iyileşme ihtimalinin söz konusu olmasıdır.
Ulemanın çoğunluğuna göre hastanın yemeğe niyet etmesi gerekmez. Şafiî mezhebi'ne göre niyet etmesi gerekir. Aksi takdirde günahkâr olur.
Hasta olan bir insan aynı zamanda oruç tutmaya da ehil olduğundan ve bunu zamanında yaptığından, yolculukda olduğu gibi oruç tutsa, üzerinden orucun farziyeti düşer.
Malikiler hastanın aşağıdaki dört durumu olduğunu söyler:
a. Hiç bir şekilde oruç tutmaması veya oruç tutmaması halinde hastalık, zayıflık ya da hayati tehlike ile karşı karşıya kalması. Bu durumda orucunu yemesi farzdır.
b. Oruç tutamaması. Bu durumda orucunu yemesi caizdir. Bu şıkta Hanefi ve Şafıîler aynı görüştedir.
c. Hastalığın artması tehlikesiyle birlikte güçlükle oruç tutabilmesi.
d. Oruç tutmakta güçlük çekmemekle birlikte hastalığın daha da artması tehlikesinin söz konusu olmaması. Bu durumda ulemanın çoğunluğuna göre orucunu yiyemez. Yine ittifakla hasta ve yolcu, Ramazan'da nafile oruç tutamaz. Üzerine borç olan ve başka bir güne ait olan orucu tutması da sahih değildir.
3. Gebelik:
4. Süt emzirme:
Gebe ve süt emziren kadın, oruç tutmaları halinde kendilerine ya da çocuklarına herhangi bir zarar germesinden korkuyorlarsa oruçlarını yiyebilirler. Çocuğun, süt emziren kadına ait olmasıyla başkasının olması arasında bir fark yoktur. Oruçlarını yemeleri durumunda Hanefilere göre sadece orucun kaza edilmesi gerekir. Fidyeye gerek yoktur.
Şafiî ve Hanbelilere göre çocuklarına zarar geleceğinden korkup da oruçlarını yemiş iseler, kazayla birlikte ayrıca fidye vermeleri gerekir, Malikilere göre ise, sadece süt emziren kadm tutmadığı orucunu hem kaza etmesi hem de fidye vermesi gerekir. Hamile kadın için kaza yeterlidir. :
5. Aşırı derecede yaşlılık:
Ulemanın icma (görüş birliği)'ıyla senenin hiç bir gününde oruç tutmayacak kadar aşırı derecede yaşlıların oruç tutmamaları caizdir. Oruç tutamadıklarından, tutamadıkları oruçlarının kazası da gerekmez. Sadece her gün için bir yoksulu yedirmeleri gerekir. İyileşmesinden ümit kesilmiş olan hasta için de hüküm aynıdır.
6. Açlığın ve susuzluğun had safhaya ulaşması:
Bu durumda olan bir kimse, hayati tehlikeyle karşı karşıya ise oruca devam etmesi haramdır ve daha sonra orucunu kaza etmesi gerekir,
7. Muteber olan ikrah (tehdit):
Oruç tutması durumunda ölümle vaya herhangi bir azanın telef edilmesiyle ya da uzun süre hapisle tehdit edilen bir kimse oruç tutmayabilir. Ulemanın çoğunluğuna göre bu kimse tutamadığı orucunu daha sonra kaza eder.
Hanefîler şöyle demişlerdir:
"Oruç tutulması durumunda savabın istenilen düzeyde yapılmayacağından korkulması durumunda, sefer mesafesi de mevcut değil ise ister savaş anında olsun, ister savaştan önce olsun oruç tutulmayabilir. Sıtma ya da adet anını belleyen bir kimse, bu halin varlığını zannederek orucunu yemesinde bir sakınca yoktur. Hasta veya yolcu oruç niyetiyle sabaha ulaşır da sonra özür de yok olursa, orucunu bozamaz. Oruç tutmamak niyetiyle sabaha ulaşır. Sonra özrü yok olursa, günün geri kalan kısmında yemek yiyemez. Aynı şekilde ulemanın çoğuna göre herhangi bir özür nedeniyle sabah orucunu açan bir kimse, özrü yok olduktan sonra günün geride kalan kısmında yemeğe devam edemez."
Ebu Bekir el-Acuri der ki:
"Bir kimse zor bir işte çalışıyor da oruç tutması nedeniyle hayatit tehlikeden korkuyor ise, işini bırakması da kendisine bir zarar verecekse orucunu bozar ve daha sonra kaza eder. İşini bırakması halinde kendine bir zarar gelmesi söz konusu değilse, orucunu bozmakla günahkâr olur. İşini bırakmasına rağmen tehlike devam ediyor ise özür sahibi olduğundan orucunu bozmasında bir sakınca yoktur."
Ulemanın çoğunluğunun ortak görüşüyle hasat, fırıncılık, demircilik ve maden gibi işi ve gücü olan kimseler sahura kalkar ve oruca niyet eder. Daha sonra herhangi bir zarar söz konusu olursa orucunu bozması gerekir.
Hanbeliler der ki:
"Kendisine muhtaç olan masum bir insanı boğulmak ve benzeri ölüm tehlikesinden kurtarmak amacıyla (gerekiyorsa) orucu bozmak vaciptir. Bozmuş olduğu orucun yerine fidye de vermez. Orucu bozmadan kurtarmaya gücü yetiyorsa orucu bozmak haramdır. Kurtarma sırasında boğazına su kaçarsa bile orucu bozulmaz." [1]
3730- Müslim, Cabir bin Abdullah (r.a)'tan rivayet etmiştir:
"Resulullah (a.s) Mekke'nin Fethi senesinde Ramazan ayında Mekke'ye (doğru yola) çıkmıştı. Kâra el-Gamim'e ulaşana kadar oruç tuttu. İnsanlar da oruç tuttular. Sonra bir bardak su istedi ve insanlar görene kadar kaldırdı. Sonra da içti. Daha sonra kendisine:
"İnsanların bir kısmı oruç tutuyor," denilince şöyle buyurdu:
"Onlar, isyankârdır. Onlar isyankârdır."
Müslim, başka bir rivayette şöyle bir ilave yapmıştır: [2]
"Hz. Peygamber (a.s)'e; "İnsanlara oruç tutmak ağır geliyor. Ve sadece sizin yaptığınıza bakıyorlar," denildi. O da ikindiden sonra bir bardak su İstfe-di." [3]
İbni Huzeyme der ki:
"Hadiste Hz. Peygamber (a.s) insanları açıkça isyankar olarak nitelendiriyor. Çünkü onlar, düşmana doğru yaklaştıklarında ve onlarla çatışmaya ihtiyaç duyabileceklerinde daha kuvvetli olmaları için, Hz. Peygamber (a.s) oruçlarını bozmalarını istemişti. Onlar ise, Hz. Peygamber (a.s)'in bu emrine uymamışlardı. Hz. Peygamber (a.s) onları hazırlamak amacıyla oruçlarını bozmalarını isterken onlar, oruçlarına devam etselerdi, oruç tutanlardan kimi bayılıp gölgelendirilecek ve üzerine su dökülmesi gerekecek, böylelikle de düşmanlarıyla çarpışacak güçleri kalmamış olacaktı. Evet, onları isyankar olarak nitelendirmek caizdi. Çünkü Hz. Peygamber (a.s) onlara düşmanlarına karşı güçlü olmalarını emrederken, onlar, bu emre itaat etmediler. Dolayısıyla gereken güçte olamadılar." [4]
3731-İbni Huzeyme, Enes bin Malik (r.a)'den şöyle rivayet etmiştir:
"Resulullah (a.s), ashabıyla birlikte bir yolculuktayken oruç tutmakta güçlük çekmişlerdi. Bu sebeple Resulullah (a.s) içinde su olan bir kap istetti ve -bineği üzerinde iken-insanlar kendisine baktıkları halde onu içti." [5]
3732-Buhari ve Müslim, Abdullah bin Abbas (r.a)'ın şöyle anlattığını rivayet etmişlerdir:
"Resulullah (a.s) Ramazan'da yolculuğa çıkmıştı. Usfan denen yere gelinceye kadar oruçlu idi. Sonra bir kaç kap su istetti ve insanlar görsün diye onu gündüz içti. Mekke'ye gelinceye kadar da oruç tutmadı."
Ravi şöyle devam etti. "İbni Abbas (r.a) şöyle derdi:
"Resulullah (a.s)'ın yolculukta oruç tuttuğu da, tutmadığı da olurdu. Dolayısıyla dileyen tutar, dilemeyen tutmaz."
Müslim'in rivayetinde İbni Abbas şöyle demiştir:
"Oruç tutanı da tutmayanı da yerme. Nitekim Resulullah (a.s)'ın yolculukta oruç tuttuğu da, tutmadığı da olurdu." [6]
Buhari'nin diğer bir rivayetinde de İbni Abbas (r.a) şöyle anlatıyor: [7]
"Hz. Peygamber (a.s) Ramazan ayında Huneyn'e gitmek üzere yola çıkmıştı. İnsanlar değişik hallerdeydi. Kimi oruçlu, kimi de değildi. Bineğinin üzerine yerleşince, içinde süt ya da su olan bir kap istetti ve onu bineğinin üzerine koydu. Sonra da insanlar baktılar. Orucu tutmayanlar tutanlara; "Orucunuzu açın/ dediler." [8]
Giriş kısmında oruç tutmamayı amaçlayan bir kimsenin, yolculuğuna, im-saktan önce başlamış olmasının şart olduğunu, başlamış ise yolculuğunun bir sonraki günü oruç tutmayabileceğim belirtmiştik. Yani, yolculuğunun ük gününe imsaktan sonra başlamış ve o gecede oruca niyet etmiş ise, ulemanın çoğunluğuna göre o gün orucunu bozamaz.
İbni Teymiyye [9] şöyle der:
"Bu konuda ulemanın iki meşhur görüşü vardır. Bu iki görüşün kaynağı Ahmed bin Hanbel'den rivayet edilmiştir. Buradaki hadis-i şerifte Resulullah (a.s)'m yolculuğunun ilk gününde orucunu bozduğuna işaret edilmemiştir. Nitekim Resulullah (a.s) yola çıktıktan sonra günlerce oruç tutmuş, sonra Mekke'ye ulaşmadan yolda orucunu bozmuştur.
el Mezni ve Ahmed bin Hanbel'den nakledilen bir görüşe göre oruçlu iken yola çıkan bir kişi, ilk günden orucunu açabilir. Mezni bu görüşünü kendi muhtasarında belirtmiştir. Delil olarak da aşağıda sunacağımız Ubeyd bin Cübeyr (r.a)'in hadisini ileri sürmektedirler. [10]
Cumhur (ulemanın çoğunluğu) ise bu konuda şu açıklamayı yapar:
"Oruç ibadeti, namaz ibadeti gibidir. Namaza başlamış olan bir insanın namazım bozması caiz değildir. Aynı şekilde oruca niyet eden bir kimse de orucunu bozamaz."
Buna göre imsaktan sonra yolculuğa çıkan bir kimse, o günü oruçla geçirmek zorundadır. Yolculuk sırasında herhangi bir güçlükle karşılaşsa da orucunu bozamaz. Ancak bu durumda olan bir kimse, orucunu bozarsa Ha-nefilere göre sadece kaza gerekir, keffaret gerekmez.
Umarız günahkar da olmaz.
3733- Buhari ve Müslim, Enes bin Malik (r.a)'in şöyle anlattığını rivayet etmişlerdir:
"Biz, Resulullah (a.s)'la birlikte yolculuk yapardık. Ne oruç tutan tutmayanı ayıplar, ne de oruç tutmayan tutanı ayıplardı."
Başka bir rivayete göre Ebu Hamid et-Tavi'nin oğlu Humeyd şöyle anlatıyor: [11]
"Yolculuğa çıkmıştım. Oruç tuttuğumdan bana (arkadaşlarım"orucunu) iade et," dediler. Bunun üzerine ben şöyle dedim:
"Enes (r.a) bana: "Resulullah (a.s)'ın ashabı ile birlikte yolculuk yaptığını, oruçlunun oruçsuzu suçlamadığmı, oruçsuzun da oruçluyu suçlamadığım haber verdi."
Sonra da İbni Ebu Müleyke'ye rastladım. O da Hz. Aişe (r.a)'den aynı şeyi haber verdi."
Ebu Davud'un rivayetinde ise Enes (r.a) şöyle anlatıyor:
"Biz, Resulullah (a.s)'la birlikte Ramazan'da yolculuk yaptık. Kimimiz oruç tuttu, kimimiz tutmadı. Ne oruç tutan tutmayanı ayıpladı, ne de tutmayan tutanı ayıpladı." [12]
3734-Tirmizi, Ebu Said el-Hudri (r.a)'nin şöyle anlattığını rivayet etmiştir:
"Peygamberimiz (a.s) Mekke'nin Fethi yılı Merrezzahran'a vardığında bize düşmanla karşılaşacağımızı haber verip yememizi emretti. Biz de toptan iftar ettik." [13]
3735- Müslim, Rebia bin Yezid (r.a)'in şöyle dediğini rivayet etmiştir: "Kez'e'a şöyle anlatıyor:
Ebu Said el-Hudri'ye yoğun (sorularla muhatab) olduğu halde geldim, İnsanlar onu yalnız bırakınca dedim ki:
"Ben sana şunlarm sorduklarından soracağım."
Ona yolculuk sırasında oruçtan sordum. O, şöyle anlattı: ;
"Biz oruçlu iken Resulullah (a.s)'la birlikte Mekke'ye doğru yola çıkmıştık. -Devamla-bir yere konakladığımızda Resulullah (a.s) şöyle buyurdu:
"Şüphesiz siz, düşmanınıza yaklaştınız. Yemekle daha kuvvetli olursunuz."
Ancak bu bir izin mahiyetinde idi. Bunun üzerine kimimiz oruç tuttu, i kimimiz de orucunu bozdu. Sonra başka bir konaklama yerinde konakladık, i O (Resulullah a.s) şöyle buyurdu:
"Şüphesiz siz sabahleyin düşmana baskın yapacaksınız. Yemekle daha kuvvetli olursunuz. Bu yüzden orucunuzu bozunuz."
(Fakat) bu bir emir mahiyetinde olduğu için orucumuzu bozduk." Sonra şöyle dedi:
"Şüphesiz ben bundan sonraki yolculuklarımızda Resulullah (a.s)'la birlikte oruç tuttuğunuzu gördüm."
Yine Müslim, Ebu Nedre (r.a)'den, o da Ebu Said'den şöyle rivayet etmiştir:
"O, şöyle anlatıyor:
"Resulullah (a.s)'la birlikte Ramazan ayının onaltı gününü savaşla geçirdik. Kimimiz oruç tutmuş, kimimiz de tutmamıştı. Ne oruçlu oruç tutmayanı yadırgar, ne de oruçsuz olan oruçluyu yadırgardı." [14]
Diğer bir rivayet [15]'de "18 gün", bir başka rivayetde;[16] "12 gün" bir başka rivayette de [17]; "17 yada 19 gün" olarak gelmiştir.
Ebu Davud birinci rivayeti almış, ancak hadisi şöyle başlatmıştır:
"Ebu Said el-Hudri (r.a)'yi yoğun bir şekilde insanlara fetva verirken gördüm ve yalnız kalmasını bekledim. Yalnız kalınca kendisine yolculuk sırasında oruç hakkında sordum. O, şöyle cevap verdi:
"Mekke'nin Fethi yılı Resulullah (a.s)'la birlikte yola çıkmıştık. Resulul^ lah (a.s) da biz de oruç tutuyorduk. Konaklama yerlerinden birinde konak1 laymca... " Yukarıdaki hadisi devam ettirdi. Sonra hadisi şöyle tamamladı:
"Sonra ben Resulullah (a.s)'la birlikte hem bu hadisten önce, hem de sonra yolculuk sırasında oruç tuttuğunu gördüm." [18]
Tirmizi'nin rivayetine göre Ebu Said (r.a) şöyle anlatıyor: [19]
"Biz Resulullah (a.s)'la birlikte Ramazan ayında yolculuk yapardık. Ne oruçluya orucu ayıp sayılır, ne de oruç tutmayana yemesi ayıp sayılırdı."
Yine Tirmizi'nin diğer bir rivayetinde Ebu Said şöyle anlatıyor:
"Biz Resulullah (a.s)'la yolculuk yapardık. Kimimiz oruçlu, kimimiz de değildik. Ne oruçlu olan oruç tutmayana kızar, ne de oruç tutmayan oruç tutana kızardı."
Onların görüşü şuydu:
"Gücü olan oruç tutar ki, bu güzel bir şeydir. Gücü olmayan da oruç tutmaz ki, bu da güzel bir şeydir." [20]
Nesai'nin rivayetinde de [21] Ebu Said şöyle anlatıyor:
"Biz Resulullah (a.s)'la birlikte yolculuk yapardık. Kimimiz oruç tutar, kimimiz de tutmazdı. Ne oruçlu oruç tutmayanı ayıplar, ne de oruç tutmayan oruçluyu ayıplardı."
Yine Nesai, Cabir (r.a)'den aynı hadisi rivayet etmiştir. [22]
3736-Buhari ve Müslim, Enes bin Malik (r.a)'in şöyle anlattığını rivayet etmişlerdir:
"Resulullah (a.s)'la birlikte bir yolculuktaydık. Kimimiz oruçlu, kimimiz oruçsuzdu."
Enes şöyle devam etti:
"Sıcak bir günde bir konaklama yerinde konaklamıştık. Gölgelenenlerin çoğu, elbisesi olanlardı. Bir kısmımız da Güneş'e karşı eliyle korunuyordu."
Enes (r.a) şöyle devam etti:
"Oruçlular dökülmüştü. Oruçlu olmayanlar kalkıp çadırları kurdular. Develeri suladılar. Bunun üzerine Resulullah (a.s) şöyle buyurdu:
"Bu gün oruçlu olmayanlar, sevabı götürdü." [23]
3737-Nesai, Ebu Hureyre (r.a)'nin şöyle anlattığını rivayet etmiştir:
"Merriz-Zahran'da Hz. Peygamber (a.s)'e bir yemek getirildi. Hz. Ebu Bekir (r.a) ve Hz. Ömer (r.a)'e; "Yaklaşın da yiyin," buyurdu. (Onlar da);
"Biz oruçluyuz," deyince; O, şöyle buyurdu:
"Arkadaşlarınızı (hayvanlarına) bindirin. Arkadaşlarınıza yardımcı olun." [24]
3738-Buhari ve Müslim, Cabir bin Abdullah (r.a)'ın şöyle anlattığını rivayet etmişlerdir:
"Hz. Peygamber (a.s) bir yolculuktaydı. İnsanlar, üzerine toplanan ve kendisine gölge yapılan bir adam görünce; "neyi var?" buyurdu.
(Oradakiler) "Oruçlu bir adam," dediler. Bunun üzerine Resulullah (a.s) şöyle buyurdu.
"Yolculuk sırasında oruç tutmanız ibadetten değildir."
Diğer bir rivayet: "Yolculuk sırasında oruç, iyilikten değildir," [25] şeklindedir.
Nesai'nin rivayeti ise şöyledir: [26]
"Resulullah (a.s) bir ağacın altında üzerine su serpilen bir adama uğrayıp sordu:
"Arkadaşınızın neyi var?" Onlar:
"Ey Allah'ın Resulü, oruçludur," dediler. Bunun üzerine Resululîah (a.s) şöyle buyurdu:
"Yolculuk sırasında oruç tutmanız ibadetten değildir. Allah (c.c)'m size tanıdığı ruhsata (izne) bakıp onu kabul edin."
Nesai'nin diğer bir rivayeti de daha kısa olarak rivayet edilmiştir. Bu rivayette Resulullah (a.s) şöyle buyurmuştur: [27]
"Yolculuk sırasında oruç tutmak, ibadetten değildir." [28]
Hadislerin geliş sebepleri düşünüldüğü takdirde, yolculuk sırasında tutulan oruç, hissedilir bir zorluğa sebebiyet veriyor ise ibadet olamayacağı anlaşılır.
3739- Ahmed bin Hanbel, Ebu-Malik el-Eş'ari (r.a)'den, Resulullah (a.s)'ın şöyle buyurduğunu rivayet etmiştir;
Yolculuk sırasında oruç tutmak, ibadetten değildir." [29]
3740- Ahmed bin Hanbel, Kab bin Malik el-Eş'ari (r.a)'den rivayet etmiştir. O, (Ka'b) Sukeyfe ehlindendir:
"O, şöyle demiştir:
"Resulullah (a.s)'m şöyle buyurduğunu duydum:"
"Yolculuk (sırasın) da oruç tutmak, iyilikten değildir." [30]
3741- Taberani, el-Kebir'de, Ammar bin Yasir (r.a)'in şöyle anlattığını rivayet etmiştir:
"Resulullah (a.s)'la birlikte bir savaştan dönmüştük. Oldukça sıcak olan bir gün yürüyüp yolun bir bölümünde konakladık (mola verdik). Bizden bir adam koşup bir ağacın alüna girdi. O, hasta halinde yaslanırken birden arkadaşları etrafım sardı. Resulullah (a.s) onları gönünce şöyle sordu.
"Arkadaşınızın neyi var?"
"Oruçludur," dediler. Bunun üzerine Resulullah (a.s) şöyle buyurdu:
"Yolculuk(sırasmda)da oruç tutmak iyilikten değildir. Allah (c.c)'m size verdiği ruhsata (izne) sarılın ve onu kabul edin." [31]
3742- Bezzar, İbni Ömer (r.a)'den, Hz. Peygamber (a.s)'in şöyle buyurduğunu rivayet etmiştir;
"Yüce ve ulu olan Allah (c.c) nasıl ki masiyetine (günaha) yaklaşılmasını hoş görmez ise (öylece de) ruhsatlara yaklaşılmasını sever." [32]
3743- Bezzar, İbni Abbas (r.a)'ın şöyle söylediğini rivayet etmiştir: "Resulullah (a.s) şöyle buyurdu:
"Şüphesiz Allah (c.c), emirlerine yaklaşılmasını sevdiği gibi aynı şekilde de ruhsatlara yaklaşılmasını sever. (Serbest bıraktığı işlerin yapılmasını sever.)" [33]
3744- Buharı ve Müslim, Ebu Derda (r.a)'nm şöyle anlattığını rivayet etmişlerdir:
"Resulullah (a.s)'la birlikte Ramazan ayında oldukça sıcak bir günde (yola) çıkmıştık. Hatta şiddetli sıcaktan (korunmak için) birimiz elini başının üzerine koymuştu. İçimizde Resulullah (a.s) ve Abdullah bin Ravaha'dan başka kimse oruçlu değildi."
Ebu Davud'un rivayeti şöyledir:
"Resulullah (a.s)'la beraber savaşlarından birinde oldukça sıcak bir gün (yola) çıkmıştık. Hatta şiddetli sıcaktan birimiz elini yahut avucunu başının üzerine koymuştu."
Ebu Davud bundan sonra hadisi olduğu gibi devam ettirdi. [34]
3745-Ebu Va'Ia, Cabir (r.a)'den rivayet etmiştir:
"Hz. Peygamber (a.s) (bir) Ramazan'da oruç tutmuştu. Ashabından birine oruç ağır geldiğinden devesi kendisini ağaç gölgelikleri altına (doğru) sürüklemeğe başlamıştı. Bu durumdan Hz. Peygamber (a.s) haberdar edildi ve ona (orucunu bozmasını) emretti. O da orucunu bozdu. Sonra Resulullah (a.s) bir kap su istetti ve onu önüne koydu. İnsanlar, onu içtiğini görünce (onlar da) içtiler." [35]
3746- Taberani, Osman bin Ebul As (r.a)'dan şöyle rivayet etmiştir: "Yolculuk sırasında oruç tutmak ruhsattır (serbesttir)." [36]
3747- Bezzar, İbni Mesud (r.a)'dan rivayet etmiştir:
"Resulullah (a.s)'m yolculukta oruç tuttuğu da olurdu, tutmadığı da. Daima iki rekat namaz kılardı."
"Yani farzları iki rekattan fazla kılmazdı," demek istiyor. [37]
Bu Hadis-i Şerif ayrıca yolculuk sırasında dört rekath namazların iki rekata indirilebileceğinin de delilidir.
3748- Ebu Davud, îbni Ömerin kölesi-Nafi (r.a)'den rivayet etmiştir:
"îbni Ömer (r.a) Ramazan'da Gabe'ye çıkmıştı. Ne orucunu bozmuş ne de (namazını) kısaltmışü." [38]
Gabe, Medine'ye yakın bir şehrin adıdır. Îbni Ömer'in bu davranışı, yakın mesafeli yolculuklarda dört rekath namazların kısaltılm ayacağının ve orucun bozulmayacağının delilidir. îbni Ömer'in görüşü de böyledir.
3749- Kutub'ü Sitte Sahipleri, Hz. Aişe (r.a)'den rivayet etmişler metinle rivayet etmişlerdir. Ahmed bin Hanbel'in ravileri, sahihte isimleri geçen rav ilerdir."
"Eşlem kabilesinden Hamza bin Amr, Hz. Peygamber (a.s)'e şöyle (sordu) dedi:
"Yolculukta oruç tutabilir miyim?" -O, (Hamza (r.a) çok oruç tutardı. Bunun üzerine O, (Resulullah (a.s)) şöyle buyurdu:
"Dilersen tut, dilersen ye."
Diğer bir rivayette hadisin başı şöyledir:
"Ben oruca devam eden biriyim." [39]
Başka bir rivayet ise şöyledir:
"Resulullah (a.s)'a yolculukta oruç hakkında sordu." [40]
3750-Ebu Davud, Eşlem kabilesinden Hamza bin Amr (r.a)'ın şöyle dediğini rivayet etmiştir:
"Resulullah (a.s)'a dedim ki:
"Ben, deve sırtında duran biriyim ve onunla beraberim. Onun üzerine yolculuk yaparım vs onunla dolaşırım. Bu ay -Ramazan'ı kast ediyor.- Genelde bana kendimi kuvvetli hissettiğim ve genç olduğum halde rastlar. Ey Allah'ın Resulü (a.s), oruç tutmam bana onu erteleyip borç yapmamdan daha kolay geliyor. Ey Allah'ın Resulü (a.s), ecrimin büyüklüğü için oruç tutabilir miyim, yoksa yiyeyim mi?"
O, şöyle buyurdu:
"Hangisini dilersen, ey Hamza."
Nesai'nin rivayetinde de şöyle söyledi:
"Hamza (r.a) Resulullah (a.s)'a yolculuk sırasında oruçtan sordu. Bunun üzerine Resulullah (a.s) şöyle buyurdu:
"Dilersen oruç tut, dilersen tutma." Diğer bir rivayet de şöyledir:
"Oruç tutmak istersen oruç tut. İftar etmek istersen iftar et, (Oruç tutmak istemezsen tutma)."[41]
Diğer bir rivayette de şöyledir:
"Ben yolculuk sırasında kendimi oruç tutabilecek güçte hissediyorum (ne yapayım?)"
O, şöyle buyurdu:
"Dilersen oruç tut, dilersen iftar et." [42] Yine başka bir rivayette ise şöyledir: "Hamza (r.a) şöyle anlatıyor:
"Ben Resulullah (a.s)'ın zamanında devamlı oruç tutardım. Bu sebeple dedim ki:
"Ey Allah'ın Resulü, yolculukta da oruca devam ediyorum." Bunun üzerine O, şöyle buyurdu. "Dilersen oruç tut, dilersen tutma." [43] Diğer bir rivayet ise şöyledir:
"Ben yolculuk sırasında kendimde oruç tutma gücü hissediyorum. Oruç tutmamda bir sakınca var mıdır?"
O, Resulullah a.s), şöyle buyurdu:
"O, şanı yüce olan Allah'ın bir iznidir. Kim onu alırsa güzel olur. Kim de oruç tutmayı severse üzerine hiçbir günah yoktur." [44]
3751- Tirmizi, Muhammed bin Kab (r.a)'ın şöyle anlattığını rivayet etmiştir:
"Ramazan'da bineği hazırlanmış ve yoîa çıkmak üzere iken Enes bin Malik (r.a)'e geldim. Yol elbiselerini giymişti. Yemek istetip yedi. Ben (kendisine); "Sünnet böyle midir?" dedim.
"Sünnet böyledir," dedi. Sonra bineğine atlayıp yola çıktı." Bir Açıklama
Hadisteki ifade, bir şahabı fetvasıdır. Sahabi yaptığını sünnet olarak ifade etse de bu, onun sünnet anlayışıdır. Araştırmalara göre kişinin orucunu bozabilmek için yola çıkmış olması yeterli değildir. Bilakis şehrin en son yapısını da geçmiş olması gerekir. Üstelik ulemanın çoğuna göre orucu bozabilmek için imsaktan önce yolcu hükmünü almak gerekil-. Biz bu meseleyi daha önce işl! -niş idik. Ancak yine de bir kimse imsaktan sonra yola çıkar da orucunu bozarsa, Hanefi ve diğer mezheplere göre sadece kaza gerekir, keffaret gerekmez. [45]
3752- İmam Malik, İbni Ömer (r.a)'in kölesi -Nafi (r.a)'den rivayet etmiştii:
"İbrıı Ömer (r.a) yolculukta oruç tutmazdı." [46]
3753-Ebu Davud, Utbe bin Cübeyr (r.a)'in şöyle anlattığını rivayet etmiştir:
"Ben, Resulullah (a.s)'ın ashabından olan Ebu Basra el-Gıfari (r.a) ile Fustat'tan yola çıkan bir gemide Ramazan'da beraberdik. Sabah kahvaltısı getirildi."
Cafer hadisinde şöyle demiştir:
"Daha evleri geçmeden Ebu Basra sofrayı getirmişti. -Bana da; "Yaklaş (da beraber yiyelim)/'dedi. Ben:
"Evleri (hala) görmüyor musun?" dedim. Ebu Basra (r.a) şöyle dedi: "Yoksa sen Resulullah (a.s)'ın sünnetinden hoşlanmıyor musun?" Cafer hadisinde şöyle dedi: "Bunun üzerine o da yedi."
Bu hadis de yonım itibariyla daha önce geçen 3751 nolu hadisin aynısıdır. [47]
3754- Ahmed bin Hanbel, Abdullah bin MalikoğuHarından ismi Enes bin Malik (r.a) olan bir adamın şöyle dediğini rivayet etmiştir:
"Resulullah (a.s) şöyle buyurdu:
"Allah (c.c), yolcudan namazın yarısını kaldırdı. Yine yolcuya (oruç) yiyebileceği konusunda ruhsat tanıdı. Ayrıca çocuk emziren ve hamile ka~ dullara da çocukları konusunda endişe ettikleri takdirde orucu yeme ruhsatı tanıdı."
Ebu Davud [48] ve Tirmizi [49] diğer bir rivayette Enes bin Malik (r.a)1 in şöyle anlattığım rivayet etmişlerdir:
"Resulullah (a.s)'m süvarileri üzerimize baskın düzenlemişlerdi. Ancak ben daha Önce Müslüman olmuştum. Devamla hemen Resululah (a.s)'a koştum. O'nu sabah kahvaltısını yaparken buldum. Bana:
"Otur ve bizim bu yemeğimizden nasiplen," dedi. Ben de; "Oruçluyum," dedim. Bunun üzerine bana:
"Otur da sana namaz ve oruçtan bahsedeyim. Allahü Teala yolcudan namazın yarısını kaldırmıştır. Ayrıca yolcud an, hamile ve süt emziren kadınlardan orucu kaldırmıştır," buyurdu.
Vallahi Resulullah (a.s) ya hamile ve süt emziren kadınlardan birini ya da ikisini birden zikretmiştir."
Enes şöyle devam etti:
"Bunları öğrendikten sonra Resulullah (a.s)'la birlikte yiyemediğime vahlandrm."
Nesai'nin rivayetinde de Enes bin Malik (r.a) şöyle anlatmıştır:
"Resulullah (a.s)'a alınmış olan bir deve konusunda (konuşmak için) gelmiştim. O'na yerken denk geldim. Beni yemeğe buyur etti. "Oruçluyum," dedim. Bunun üzerine O, şöyle buyurdu:
"Yaklaş da sana bu konuda bilgi vereyim: Allah Teala yolcudan orucu ve namazın yarısını kaldırmıştır." [50]
Nesai ismini belirtmediği bir adamın diğer bir rivayetinde adam şöyle anlatmıştır: [51]
"Hz. Peygamber (a.s)'e kahvaltı yaparken geldim. "Yemeğe buyur," dedi. Ben de; "Oruçluyum," dedim. Bunun üzerine O, şöyle buyurdu:
"Gel de sana oruçtan bahsedeyim: Yolcudan oruç ve namazın yarısı kaldırılmıştır. Ayrıca hamile ve süt emziren kadınlara da ruhsat tanınmıştır." [52]
Hamile ve süt emziren kadınların oruçlarını bozmaları için ya kendi sağlıklarından ya da çocuklarının sağlıklarından endişe etmeleri gerekir. Aksi takdirde oruçlarını bozamazlar.
Endişenin varlığı, daha önceden aynı halle karşılaşılmış olduğu için, yani tecrübe ile ya da bir doktorun raporuyla bilinir.
Gerek çocuğun, gerekse annenin oruç tutulması durumunda herhangi bir hastalığa yakalanma ihtimali varsa, bu da bir çeşit endişe olduğundan , bu gibi durumlarda oruç bozulabilir. Daha sonra, dört mezhebin ortak görüşü ile tutmadığı günleri kaza eder. Bazı alimler hem kaza, hem de fidye (fakiri doyurma) gerektiği görüşündedirler. Bu konuda geniş açıklama daha önceki bölümlerde geçmişti.
3755- İmam Malik, îbni Enes (r.a)'in kendisine şöyle haber vererek rivayet ettiğim söylemiştir:
"Abdullah bin Ömer (r.a)'e çocuğundan endişe eden ve oruç tutmakta güçlük çeken hamile kadının durumu soruldu. O, şöyle dedi:
"Oruç tutmaz ve (tutmadığı) her gün yerine Hz. Peygamber (a.s)'in ölçeğinden bir ölçek buğdayla bir miskim doyurur." [53]
3756- İmam Malik, İbni Enes (r.a)'in kendisine şöyle dediğini rivayet etmiştir:
"Enes bin Malik (r.a) oruç tutmayacak derecede yaşlanınca, fidye verirdi." [54]
3757-Taberani, Katade (r.a)'den şu şekilde rivayet etmiştir:
"Enes (r.a), Ölümünden bir yıl önce oruç tutmaktan aciz olduğundan oruç tutmaz ve her gün yerine bir miskini doyururdu." [55]
3758- Taberani, Mücahit (r.a)'ten rivayet etmiştir:
"Kays bin Saib yüz yaşını altmış gün geçecek kadar yaşlandı ve oruç tutamaz hale geldi. Bu sebeple yerine (fakir) yedirildi."
Diğer bir rivayetinde Mücahit şöyle anlatıyor: "Kays bin Saib'den dindedim. O, şöyle diyordu:
"Ramazan ayında insan her gün için bir miskini doyuracak şekilde fidye verebilir.Buna binaen benim için her gün yerine, bir miskine sâ veriniz. Resulullah (a.s) cahilyede benim ortağımdı. O, ne hayırlı ortaktı. Ne münâkaşa eder, ne de kötülük düşünürdü." [56]
3759-Ebu Ya'la, Eyyüb bin Temime (r.a)'nin şöyle dediğini rivayet etmiştir:
"Eyüp oruç tutmayacak derecede eridiğinden bir çanak tirid (yemeği) yaptırdı. Otuz miskini çağırıp onları doyurdu." [57]
Ulemanın bir kısmı: "Gücü yetenlere her gün için bir yoksulu doyuracak fidye vardır," ayetinin hükmünün ortadan kaldırılmış olduğunu kabul etmeyerek onu şöyle yorumlamışlardır:
Ayeti kerimede geçen; "gücü yetenler," cümlesinin başında gizli bir olumsuz edatı vardır. Yani esas manası şudur: Oruç tutmaya gücü yetmeyenlere her gün için bir yoksulu doyuracak fidye gerekir.
Eyüb'ün oruç tutmayıp fidye vermesi aşırı yaşlılığı sebebiyle idi. Yoksa oruç tutabilecek güce sahip olmasına rağmen bunu yapmayıp fidye verdi demek değildir. [58]
1. Ramazan orucundan borcu olduğu halde ölen bir kimse için iki durum söz konusudur:
Hastalık, yaşlılık ve yolculuk gibi şeı'i bir mazeret nedeniyle kazaya fırsat kalmadan ölmüş olması.
Bu durumda ulemanın çoğunluğuna göre kişinin kendi eksikliği söz konusu olmadığı için herhangi bir mesuıyet ve günah da yoktur.
Çünkü kaza için ölene kadar fırsat bulamadığından hükmü hac gibi üzerinden düşmüştür.
Bundan dolayı hasta iyileşmeden ve yolcu mukim olmadan Ölür ise üzerlerine kaza borcu yoktur.
Kaza fırsatı olmasına rağmen kaza yapmadan ölmüş olması.
Bu durumda fıkıh ulemasının çoğuna göre ölümü üzerine velisi onun yerine oruç tutmaz. Yani tutması gerekmez.
Hanbeli mezhebine göre ölü üzerine adak orucu varsa, velisinin onun yerine bu oruçları tutması mustehabtır. Çünkü bu iş, ölümün beraatı için bir tedbir niteliğindedir.
Peki bu durumda ölünün terikesinden yoksul doyurmak gerekir mi?
Hanefi ve Malikilere göre şayet ölü fakir doyurulmasını vasiyet etmiş ise, velisi onun yerine her gün için yarım sâ (1200 gr) hurma ya da arpa verir.
Şafiî ve Hanbeli mezheplerine tercih edilen görüşe göre her gün için bir yoksula bir müd (600 gr.) yiyecek vermesi gerekir.
Hanefilere göre ölü vasiyet etmiş ise terikesinin üçte birinden verilmesi gerekir. Vasiyet etmemiş ise vermek gerekmez.
Malikilerde ise: Velinin kendisi veya bir başkası, ölü için tasadduk etse sahih olur. Sevabı da tasadduk edene ait olur.
2. Astım ve nefes darlığı hastaları ilaç kullanma ihtiyacı duyarlarsa oruçlarını bozabilirler. .
3. Öğrencinin imtihanı, orucunu"b'ozabilmesi için mazeret değildir. Ancak oruç tutması durumunda hayati tehlike ya da herhangi bir azasını kaybedecek tehlikeye ulaşacağından endişe ederse, oruç tutmayabilir. [59]
İbni Abidin, Haşiye'sinde, mezhep imamlarının görüşlerini aktardıktan sonra şöyle der:
"Oruç tutulması mümkün olmayacak kadar zor meslek sahipleri hakkında şu fetvayı vermek lazımdır:
Elinde kendine ve bakmakla yükümlü olduğu kimselere yetecek kadar parası varsa, orucunu yiyemez. Çünkü yetecek kadar parası yoksa, insanlardan dilenme zorunda kalacak ki, insanlardan dilenmek haramdır. Öyleyse oruç tutması daha uyg^ın olur. Yanında kendine ve çocuklarına yetecek kadar yiyecek yok, orucunu bozmasını gerektirecek başka bir iş bulma imkanı da yoksa orucunu bozması gerekse bile kendine ve çocuklarına yetecek kadar çalışabilir.
Bir kimse gücü olduğu halde ücretini verip çalıştıracak işçi bulamaz ise ekinin çürümesi yahut çalınması da söz konusu ise yme hüküm aynıdır.
Çünkü bu meblağdan daha az bir meblağın çalınması söz konusu ise, namazın yarıda kelimesi caizdir. Bir kimse belli bir süre için bir işte çalışıyor, iş veren de mukaveleyi fesh etmeye yanaşmıyor ise, yanında yeteri kadar olsa bile göründüğü kadarıyla oruç tutmayabilir. Bu mesele tıpkı süt anne meselesi gibidir. Zira bir kadm tek süt anne ise süt emzirme anlaşmasına uymak zorundadır. Ve çocuğuna herhangi bir zarar gelmesi söz konusu ise, orucunu yiyebilir.
Başkasının zararı söz konusu olunca oruç bozulabiliyor ise kendi zararı söz konusu olunca haydi haydi bozulabilir." [60]
Bizim anladığımız da budur. En iyisini ise yüce Allah (c.c) bilir.
Devamlı yolculuk yapan bir sürücü, seferi hükmünde olduğundan oruç tutmayabilir. Ancak daha sonra kışın günler kısahnca bu günleri kaza eder. [61]
1. Unutarak yemek, içmek ve cinsi ilişkide bulunmak.
2. Düşünmek ya da bakmak suretiyle meninin gelmesi.
3. Göze sürme çekmek veya damla damlatmak.
4. Kan aldırmak.
5. Yaş da olsa misvak kullanmak.
6. Abdest maksadıyla ağza ve burna su çekmek.
7. Yıkanmak, yüzmek ve yaş elbiseye sarılmak.
8. Günahkar da olsa gıybet etmek.
9. Orucu bozmaya niyetlenip bozmamak.
10. Oruçlunun katkısı olmadan, duman, toz ve ilaç tadlannın hissedilecek derecede boğaza girmesi.
11. Kan ve ilaç yutmayacak şekilde diş çektirmek.
12. Sidik yoluna su, yağ veya şırıngayla herhangi bir şey damlatmak ya da suya dalmak sebebiyle kulağa su kaçmak.
13. Kasten balgam yutmak yahut sümüğü hızlıca yukarı çekip yutmak.
14. Kişinin kastı olmadan kusmak, yahut kusmuğun kendiliğinden geri dönmesi.
İmam Ebu Yusuf a göre kusmuğun ağız dolusundan az olması gerekir. Ağız dolusundan az olan kusmuk, kasıtlı da olsa orucu bozmaz.
15. İmsaktan önce dişlerin aralarına giren ve bir nohut tanesinden az olan yiyecek kalıntılarını yutmak. Çünkü bunlar salya hükmündedir.
16. Cünüp olarak sabahlamak. Gün boyu cünüp kalsa bile oruç bozulmaz.
17. Kalçadan, deri altından veya damardan iğne yaptırmak.
18. Gülsuyu, kolanya ve esans gibi güzel kokuları koklamak. [62]
Hanefi mezhebine göre şer'i mazereti olup orucunu bozmak zorunda kaldıktan sonra mazereti ortadan kalkmış olanlar da dahil, orucu bozulan kimse, zamana hürmetten ötürü orucu bozan şeylerden kaçınmak zorundadır.
Bu durumda çocuk ile daha önce kafir olanlar dışında, sadece orucun kazası gerekir. Çocuk ile kafir, imsaktan itibaren emirlerle tam anlamıyla muhatap olmadıkları için Müslüman olduktan ve buluğa erdikten sonra oruçlarmı kaza etmezler.
Maliki mezhebine göre Ramazan veya zoraki adak orucu tutarken kasten, unutarak veya orucunu bozan bir insan, günün kalan kısmını oruçlu gibi geçirmek zorundadır.
Şer'an orucunu bozması için herhangi bir mazeret varsa böyle bir mecburiyet yoktur. Buna göre mazeret nedeniyle orucu'bozulan bir kimse, günün kalan kısmında yiyebilir. Orucu bozan şeylerden uzak durması müstahap değildir. Yalnızca örfen şüpheli günde [63] hava aydınlandıktan sonra mümkün mertebe orucu bozan şeylerden kaçınmak menduptur.
Nafile oruç tutarken unutarak iftar eden bir kimsenin oruca devam etmesi vaciptir. Kasten bozman halinde, zıhar ve katil keffareti gibi peşpeşe tutulması gereken oruçların bozulması halinde böyle bir zorunluluk yoktur.
Şafiî mezhebine göre ne tür oruç olursa olsun kasten orucunu bozma girişiminde bulunan bir kimse, yaptığmı ceza olsun ve noksanlığına tepki olsun diye oruç tutmuyormuş gibi devam etmek zorundadır. Şüpheli günün de
Ramazan'dan olduğu ortaya çıkarsa aynı hüküm söz konusu olur. Orucunu kasten bozan bir kimse zaman geçirmeden kaza eder.
Hanbeli mezhebine göre bir kimse hiç bir özür bulunmadan veya imsak, vakti olmadığını ya da Güneş'in battığını zannederek veya unutarak orucunu t bozarsa, ittifakla orucu bozmamış gibi imsakla devam eder. Yine Hanbeli mezhebinin tercih edilen görüşüne göre gün içinde mazereti sona eren bir kimse, I de aynı şekilde orucu bozan şeylerden uzak durur ve daha sonra orucunui kaza eder. [64]
Hanefi mezhebinde orucu bozan şeyler iki çeşittir. Sadece kazayı gerek-*J tirenler, hem kaza hem de keffareti gerektirenler.
Yalnızca Kazayı Gerektirenler:
1. Adeten gıda alınmayan ve tabiat ibarıyla nefse hoş gelmeyen ilaç çeşitleri.
2. Hastalık, yolculuk, zorlama, yanılma, ihmal ve şüphe etmek gibi şer'an özür kabul edilen durumlarda bizat yemek ya da içmek.
3. Cinsi duygularını eksik olarak tatmin etmek. Örneğin ölüyle, hayvanla ya da şehveti olmayan çocukla cinsi ilişkide bulunmak. Kucaklamak, sarmaş dolaş olmak, Öpmek, dokunmak, elin iç kısmıyla oynamak. Kadın uykudayken yaklaşılmak ve kadın üreme organına yağ ve benzeri şeyler damlatmak gibi.
Hem Kaza Hem de Keflaret Gerektirenler:
1. Şer'i bir mazeret olmaksızın yemek ve içmek.
2. Şekil ve maksat itibariyle şehvetini eksiksiz olarak tatmin etmek. Yani cinsi münasebette bulunmak. Kocasına fırsat tanıyan kadma da ittifakla keffa-ret gerekir. Kocasının çocuk ya da deli olması, bu hükmü değiştirmez. [65]
Sadece Kazayı Gerektirenler:
1. Ağız, burun, kulak, ön ve arka avret mahalleri veya herhangi bir yaradan karın boşluğuna bir cismin kasten ulaşmış olması. Bu cisim ister susam gibi az olsun isterse toprak ve taş gibi yiyecek cinsinden olsun farketmez. Hüküm aynıdır.
2. Beyinden veya boğazdan ağıza ulaşan balgamı kasten yutmak. Ancak bu bir hastalık haline gelmişte engellenmiyorsa, orucu bozmaz.
3. Ağıza ve buruna su alırken tedbirsiz davranmak sebebiyle boğazdan aşağı su kaçırmak.
4. Kasıtlı olarak kusmak. Hatta kasıtlı olarak kusan bir kimse midesine bir şey geri dönmediğinden emin olsa bile işe bizzat teşebbüs ettiğinden dolayı oruç bozulur.
5. Eliyle meniyi indirmek veya dokunmak, öpmek ve arada perde olmadan sarmaş dolaş olmak neticesinde meninin kendiliğinden gelmesi. Çünkü bu durumlarda meninin inmesi için tam teşebbüs söz konusudur.
6. İmsak olmadı zannıyla yedikten sonra imsakan olduğunu, Güneş battı zannıyla yedikten sonra da batmadığım anlamak. Çünkü yanlığı olduğu ortaya çıkan bir zarının geçerliliği yoktur.
Hem Kaza Hem Keffaret Hem de Tazir Cezasını Gerektirenler:
Hem kazayı, hem keffareti, hem tazir cezasını, hem de günün geri kalan kısmını oruç tutar gibi geçirmeyi gerektiren tek bir sebep vardır. O da Ramazan orucunu bozan cinsi ilişkidir. Cinsi ilişkinin hem kazayı hem de keffareti gerektirebilmesi için 14 şartın bulunması gerekir.
Bu şartlar şunlardır:
1. Geceleyin oruca niyet etmiş olmak,
2. Kasten yapmış olmak.
3. İradesi elinde olmak.
4. Haram olduğunu bilmek.
5. Cinsi ilişkinin Ramazan ayında gerçekleşmiş olması.
6. Orucun yalnızca cinsi ilişkiyle bozulmuş olması.
7. Bu ilişkiye günahkar olabilecek. Buna göre sahih olan görüşe göre çocuğa, yolcuya ve hastaya ister caizdir niyetiyle olsun, ister olmasın keffaret gerekmez. Çünkü bu ilişkiye her ne kadar daha önceden bozulmamış olan orucu bozulsa da orucun bozulmuş olduğuna inandığı için keffaret gerekmez.
8. Yanılmış olmamak (imsak olmadığı zannıyla yapılmış olmamak.)
9. Cinsi ilişkide bulunduğu gün, Güneş batmadan delirmiş ya da ölmüş olmamak.
11. Cinsi ilişki kendine nisbet edilmiş olmak. (İlişkiyi kendisi kurmak.)
12. Cinsi ilişki gerçekleşti diyebilmek için cinsiyet organının sünnet edilmiş kısmı kaybolmuş olmak.
13. Cinsi ilişkinin organın içinde tamamlanmış olması. İlişkinin arkadan, ölüye ya da hayvana yapılmış olması hükmü değiştirmez.
14. İlişkiyi kuran olmalı, kurulan değil.
Cinsi ilişki kurduktan sonra yolculuk, hastalık, baygınlık ve riddetin (dinden dönmek) meydana gelmiş olması, hükmü değiştirmez. Çünkü bu sebepler ortaya çıkmadan keffaretin sebebi olan saygısızlık hadisesi tahakkuk etmiştir. Üstelik hastalık ve yolculuk, oruç tutmaya mani olmadığından oruca karşı yapılan saygısızlık önlenmiş olmaz.
Dinden dönmüş olmak ise orucu bozmayı mubah kılmaz. Sahih olan görüşe göre bozmuş olduğu orucu keffaretle birlikte kaza etmesi gerekir. [66]
Hanefi ve Maliki mezheplerine göre Ramazan'da günün ortasında cinsi ilişkide bulunmak, kasten yemek ve içmek hem kaza, hem de keffati gerektirir.
Hanefi ve Maliki mezheplerinin dışında kalanlar yemek ve içmek konusunda bu mezheplerle aynı görüşte değillerdir. Hanefi ve Maliki mezhepleri bu saygısızlık illeriyle yemek ve içmeyi cinsi ilişkiye kıyas etmişlerdir.
Kasten kusan veya karın boşluğuna herhangi bir cisim gönderen kimsenin orucunun bozulduğu konusunda ulemanın görüş birliği vardır.
Ulemanın tamamına göre kan aldırmak, çoğunluğuna göre de unutarak yemek içmek ve cinsi ilişkide bulunmak orucu bozmaz; Maliki mezhebine göre ise orucu bozar.
Zoraki yedirilen bir kimsenin orucu Şafii ve Hanbeli mezheplerine göre bozulmaz, Hanefi ve Maliki mezheplerine göre bozulur.
Ağıza su verirken suyun çoklıığu nedeniyle boğaza su kaçarsa, Hanbeli mezhebine göre oruç bozulmaz. Maliki mezhebine göre bozulur. Şafii mezhebine göre ise aşırı derecede su alma, oynama, serinlemek için su alma veya abdest alırken üçten fazla su alma durumlarında oruç bozulur. Bunların dışında bozulmaz.
Göze sürme çekmekle, Şafiî ve Hanefi mezheplerine göre oruç bozulmaz. Maliki ve Hanbeli mezheplerine göre ise sürmenin tadı boğazda hissedilirse oruç bozulur.
Sidik yoluna ilaç verilmesi durumunda ulemanın çoğunluğuna göre oruç bozulmaz, Şafiî mezhebine göre bozulur.
Kulağın karıştırılması veya herhangi bir cismin girilmesi durumunda ulemanın çoğunluğuna göre oruç bozulmaz. Şafii mezhebine göre bozulur.
Oruçlu iken kan aldırmak, ulemanın çoğunluğuna göre orucu bozmaz. Ancak mekruhtur. Hanbeli mezhebine göre ise orucu bozar.
Oruçlu iken mezinin inmesi, Hanefi ve Şafiî mezheplerine göre orucu bozmaz. Maliki ve Hanbeli mezheplerine göre öpmek ya da cinsiyet organının dışında herhangi bir âza ile cinsi oynaşma neticesinde inmiş ise orucu bozar. Şayet mezi cinsiyet organına bakmak veya devamlı onu düşünmekle gelmiş ise Hanbeli mezhebine göre orucu bozmaz, Maliki mezhebine göre ise bozar.
Ramazan ayı içinde değişik günlerde orucun kasten bozulması durumunda; Hanefi mezhebine göre bir keffaret gerekir. Diğer üç mezhebe göre ise her bozuşta ayrı keffaret gerekir.
Dininden dönen kimsenin orucu, ulemanın icmaıyla (ortak görüşüyle) bozulmuştur. Buna göre aynı gün İslam'a dönse bile yine de orucunu kaza etmesi gerekir. İslam dairesinden çıkmasının ister küfrü gerektirecek bir inanca sahip olmak, ister küfür sözünü telaffuz etmek, istek mutevatir bir hadisle sabit olan bir ibadeti inkar etmek ve isterse tevhid akidesini inkar edecek herhangi bir davranış olsun, sonuç itibariyle hüküm aynıdır. [67]
Ulemanın ortak görüşüyle Ramazan ayından bir veya daha çok günü oruçsuz geçiren bir kimse ister hastalık, yolculuk, adet hali ve benzerleri gibi-özür sahibi, isterse niyet bahsinde îzâh ettiğimiz niyeti kasten veya unutarak geceleyin terketmek gibi özürsüz olsun, tutmadığı orucunu kaza etmesi üzerine farzdır. Özürsüz olarak orucunu tutmayan kişi günahkâr olur. Ramazan orucu ay çıktıktan sonra sene içinde kaza edilir. Ancak üzerindeki borcu ödeyip zimmeti tebr'i etmek amacıyla fırsat bulunca hemen kaza etmek men-duptur. Ramazan orucundan kaza borcu olan kimsenin nafile oruç tutması mekruhtur.
Ramazan'dan borcu olan bir kimse, gelecek Ramazan girinceye kadar o-rucunu kaza etmez ise, ulemanın çoğunluğuna göre Ramazan ayı çıkar çıkmaz orucunu kaza eder.
Ayrıca fidye verir. Hanefi mezhebine göre ister özürlü geciktirsin, ister özürsüz geciktirsin sadece kaza gerekir.
Şafiî mezhebine göre seneler çoğaldıkça fidye de çoğalır.
Hanefi mezhebinin dışında ulemanın çoğunluğuna göre âzât, imanlı bir kölenin serbest bırakılmasıyla olur. Hanefi mezhebine göre kölenin imanlı olması mecburiyeti yoktur.
Köle âzât etmeye gücü yetmeyen, bayram ve teşrik günlerine denk gelmeyecek şekilde peşpeşe iki ay oruç tutar. Oruç tutmaya başlamadan köle azat edecek imkana sahip olan kimse oruç tutarsa, keffaretini ödemiş olmaz. Buna binaen Hanefi mezhebi'ne göre bir kimse keffaret orucu tutarken köle azat edecek maddi imkana sahip olursa, son gün de olsa köle azat etmesi gerekir. Ulemanın çoğunluğuna göre oruç tutmaya başlayan kimse orucu bırakıp da köle azat etmez. Ancak azat ederse, keffaretini ödemiş olur. Hatta en iyisini yapmış olur. Yani bu durumda orucu bırakıp köle azat ederse mendup işlemiş olur.
Unutarak, özürle veya sayıda yanılarak keffaret orucunu bozan bir kimse, orucu baştan almaz. Aynı şekilde âdet, lohusalık ve gün boyu baygınlık hali sebebiyle orucu yemek durumunda kalırsa, keffaret orucuna bir zarar gelmez. Çünkü bu gibi durumlar her ne kadar oruca mani de olsa kaçınma imkanı yoktur.
Fıkıhçıların çoğu kaza orucunu peşpeşe tutmanın müstahap olduğu konusunda ortak görüştedir. Ancak yine de Ramazan orucunu hemen kaza etmek ve peşpeşe tutmak gibi bir mecburiyet yoktur. [68]
Özürsüz olarak kasten Ramazan orucunu bozan bir kimsenin, bu aya hürmetsizlik ettiğinden hem kaza hem de keffaret tutması gerekir. Buna binaen ulemanın çoğunluğuna göre Ramazan orucunu kaza ederken, kasten orucunu bozan kimseye de keffaret gerekmez.
Hanefi ve Malikî mezheplerine göre keffaret: İradesi elinde olan bir kimsenin herhangi bir şüphe olmaksızın Özürsüz olarak günün hürmetini hiçe sayarak, kasten orucunu bozması sebebiyle çekmesi gereken cezadır. Bu tanım, Malikilerin tanımına yalan bir tanımdır. Hanefi ve Maliki mezheplerine göre keffaret için; cinsi ilişki kurmak, yemek ve içmek gerekir.
Üç çeşit keffaret vardır: Köle âzât etmek, oruç tutmak ve yoksul doyurmak.
Oruç tutmaya gücü yetmeyen bir kimse 60 yoksulu doyurur. Ulemanın çoğunluğuna göre her yoksul için Resulullah (a.s)'ın ölçeğiyle bir ölçek buğday ya da kuru hurma ve arpadan yarım sâ ayırır?
Hanefi mezhebine göre ise iki ölçek buğday veya sabah ve akşam ya da iki sabah veya iki akşam doyuncaya kadar 60 yoksulu doyurmak gerekir.
Şafiî mezhebinim sahih olan görüşüne göre cinsi ilişkiye şiddetle ihtiyaç duyan bir kimse oruç tutmayı bırakıp fakir doyurabilir. [69]
Oruç tutmayarak bunun yerine fidye vermek için şu şartların bir Müslüman'da bulunması gerekir:
1. Oruç tutmaktan aciz olmak.
Fıkıhçıların ortak görüşleriyle çok yaşlı erkekle kadın, hiç bir şekilde oruç tutamıyor ya da oruç tutması durumunda altından kalkınması zor bir güçlükle karşılaşıyorsa fidye verirler. Yani oruç tutmayıp her gün için bir yoksulu doyururlar.
2. Birinci maddede olduğu gibi yine ulemanın ortak görüşleriyle, iyileşmesi umulmayan hastanın da üzerine oruç farz olmadığı için fidye verir.
3. Hamile ve süt emziren kadınlar çocuklarından endişe ediyorlarsa -Hanefi mezhebi hariç- ulemanın çoğunluğuna göre hem kaza hem de fidye vermeleri gerekir. Şayet sadece kendi sağlık durumlarından endişe ederlerse, ulemanın ortak görüşüyle oruç tutmayıp sadece kaza ederler. Hanefi mezhe-bi'ne göre ise, hiç bir suretle fidye gerekmez. Daima kaza gerekir.
4. Ramazan orucundan kazası bulunan bir kimse, sene içinde bu orucunu Ödemeyip gelecek Ramazan ayının girmesine kadar bekletirse -Hanefi mezhebi dışında kalan ulemanın ittifakıyla tutmadığı günleri kaza eder. Ayrıca bir o kadar da fidye verir. Ancak özrü dâimi olduğu için kazasını geciktirmek zorunda kalan kimseye fidye gerekmez.
Hanefi mezhebine göre bir kimse farklı günlerde kasten cima eder ya da yer de arada keffaretini yerine getirmez ise, hepsine birden bir keffaret yeterlidir. Hatta bu mezhebin sahih olan görüşüne göre iki ayrı Ramazan'da keffaret gerekse bile yine bir keffaret gereklidir. Ancak araya keffaret girerse bir keffaret yeterli değildir. Zâhiru'r-Rivaye göre en son fetva budur.
Keffaretini yerine getirmekten aciz olan kimsenin borcu üzerinde kalır. Bu durumda olan kişi için keffaretini ödemeğe kalktığı andaki tavrı önemlidir. Yani neye gücü yeterse onu yapmalıdır.
Hanefi mezhebine göre bir kimse kasten orucunu bozar da, daha sonra o gün içinde âdet, lohusahk ve orucu bozmayı mubah kılacak bir hastalıkla karşı karşıya kalırsa, üzerinden keffaret düşer. [70]
3760- Tirmizi, Ebu Hureyre (r.a)'den, Reusullah (a.s)'ın şöyle buyurduğunu rivayet etmiştir:
"Kim, (elinde olmayarak) kusarsa, üzerine kaza yoktur. Kim, kasten kendini kusturursa, (orucunu ) kaza etsin."
Ebu Davud'un rivayeti de şöyledir:
"Kim, oruçlu iken elinde olmayarak kusarsa, üzerine kaza yoktur. Kim, kendini kasten kusturursa, (orucunu) kaza etsin." [71]
Hanefi mezhebine göre ağız dolusu olmadıktan sonra kendi isteğiyle de kussa oruç bozulmaz. Hanefiler yukarıdaki hadisi ağız dolusu olarak yorumlamışlardır.
3761- İmam Malik, İbni Ömer (r.a)'in kölesi Nafi'den rivayet etmiştir: "Ibni Ömer (r.a) şöyle derdi:
"Kim, oruçlu iken kendini kusturur ise, üzerine kaza vardır. Kim, (elinde olmayarak) kusarsa, üzerine kaza yoktur." [72]
Bir kimse elinde olmayarak kusar da kusmuğunun azı geri (mideye) dönerse, Hanefi mezhebine göre üzerine kaza gerekmez. Ancak çoğu geri dönerse, orucunu kaza etmesi gerekir.
3762- İbni Huzeyme, Ebu Hureyre (r.a)'den şöyle rivayet etmiştir: "Resulullah (a.s) şöyle buyurdu:
"Oruçlu kendisi kusturduğu zaman orucu bozulur. Elinde olmayarak kustuğu zaman orucu bozulmaz." [73]
3763- Bezzar, İbni Abbas (r.a)'ın şöyle dediğini rivayet etmiştir: "Resulullah (a.s) şöyle buyurdu:
"Üç şey oruçluyu iftar ettirmez, (orucu bozmaz): Kusmak, kan aldırmak ve ihtilam olmak." [74]
3764-Ebu Davud, Mîdan bin Ebu Talha (r.a)'dan, Ebu Derda (r.a)'nın kendisine şöyle anlattığını rivayet etmiştir:
"Resulullah (a.s) kustu ve orucunu bozdu."
Ben (Midad) Dimeşk mescidinde Resulullah (a.s)'m kölesi Sevban'a rastlayıp dedim ki:
"Ebu Derda, bana Resulullah (a.s)'m kusup orucunu bozduğunu anlattı."
O, şöyle dedi:
"Doğu söyledi, abdest suyunu da ben döktüm." [75]
Hanefıler yukarıdaki hadisi şöyle yorumlamışlardır:
Hadisin Resulullah (a.s)'tan subutu sahih ise hâdise ya Ramazan ayının dışında ya da Ramazan ayında orucun bozulmasını mubah kılan hastalık nedeniyle vaku bulmuştur. [76]
3765- Buhari ve Müslim,' Abdullah bin Abbas (r.a)'tan şu şekilde rivayet etmişlerdir:
"Resulullah (a.s) ihramlı iken de oruçlu iken de kan aldırmıştır." Ebu Davud'un bir rivayeti şöyledir: "Hz. Peygamber (a.s) oruçlu iken kan aldırmıştır." [77] Diğer bir rivayet de şöyledir: [78] "Resulullah (a.s) ihramlı ve oruçlu iken kan aldırmıştır."
Tirmizi'nin bir rivayeti ise şöyledir:
"Resulullah (a.s) ihramlı ve oruçlu olduğu halde kan aldırmıştır." [79]
Diğer bir rivayet de şöyledir:
"Hz. Peygamber (a.s) Mekke ile Medine arasında ihramlı iken kan aldırdı." [80]
Diğer bir rivayet ise şöyledir:
"Oruçlu iken kan aldırdı." [81]
Ulema; oruç, ihram ve kan bırakmanın aynı anda olduğunu bildiren rivayetleri tutarsız bulmuştur. En doğru rivayet, Buhari ve Müslim'in rivayetleridir. Bazi raviler, iki şeyi de aynı anda olur gibi rivayet ettiğinden şüpheye düşmüştür.
3766-Ebu Davud, Enes bin Malik (r.a)'den şöyle rivayet etmiştir:
"Biz oruçlu iken kan aldırmayı sadece zayıflık istemediğimizden terk ederdik."
Buhari'nin rivayetinde Sabit el-Bunani şöyle demiştir: [82]
"Enes bin Malik (r.a)'e soruldu: "Siz Resulullah (a.s)'ın zamanında oruçlunun kan aldırmasını mekruh görür müydünüz?"
O, şöyle cevap verdi:
"Hayır, sadece zayıflık nedeniyle hoş görmezdik." [83]
3767-İmam Malik, Muhammed bin Şihab ez-Zuhri (Rahimehullah)'den şu şekilde rivayet etmiştir:
"Sâd bin Ebi Vakkas ve İbni Ömer (r.a) oruçlu iken kan aldırırlardı." [84]
3768- İmam Malik, Abdullah bin Ömer (r.a)1 den rivayet etmiştir:
"O, (İbni Ömer r.a) oruçlu iken kan aldırırdı. Daha sonra bunu terk etti. Artık oruç tuttuğu zaman orucunu bitirinciye kadar kan aldırmadı." [85]
3769- Bezzar, Ebu Sa'id (r.a)'in şöyle dediğini rivayet etmiştir: "Oruçlu (iken) kan aldırmak, ancak zayıflık dolayısıyla mekruh kılındı." [86]
3770- Tirmizi, Râfi bin Hadiç (r.a)'ten şu şekilde rivayet etmiştir:
"Resulullah (a.s) şöyle buyurdu:
"Kan alan da aldıran da orucunu bozmuştur." [87]
İbnul-Esir; "Kan alan da aldıran da orucunu bozmuştur," hadisi üzerine şu yorumu getirmiştir:
"Kan aldırmak orucu bozar," diyenlerin görüşü anlaşılacak kadar açıktır. Bozmaz diyenlere göre hadisin anlamı şudur:
"Yani bozmaya teşebbüs etmişlerdir."
Kan aldıran kimsenin orucu bozmaya teşebbüsü vücudundan çıkan kan sebebiyle direncinin kırılıp onu genelde oruç tutmaktan aciz bıraktığından ötürüdür. Kan alan kimsenin teşebbüsünü de, kan aldığı kişiden çektiği kandan boğazına kaçabileceği ve bunu yutabileceği, ya da en azından tadım boğazında hissedebileceği ihtimalinden ötürüdür.
Hadisten şu cümledeki gibi bir mana kastedilmiştir: "Adam kendi kendini helak etfi."
Yani kendini tehlikeye attı demektir. Hadisin anlamını daha iyi anlayabilmek için şu hadis-i şerif de örnek alınabilir:
"Kim, hâkim yapılmış ise bıçaksız kesilmiş demektir." Yani kendini bıçakla kesilmek için teslim etmiş demektir.
Hadis, Hz. Peygamber (a.s) efendimizin seneyi oruçla geçirenler hakkında: "Ne oruçlu, ne de değildir," buyruğunda olduğu gibi sevaptan yoksun olmak anlamında da yorumlanmıştır. Bu takdirde hadisin anlamı şöyledir:
"Oruçlu iken kan alan da aldıran da (sevap bakımından) oruç tutmamış gibidirler."
Ulema, oruçlu iken kan alan ile aldıran kimsenin oruçlarının bozulmadığı konusunda aynı görüştedir. Oruçlarının bozulduğuna ilişkin hadislere gelince, bunlar ya mensuhtur yani hükümleri ortadan kaldırılmıştır veya mecazî anlamda kullanılmışlardır. Ya da: "Oruçlu iken kan alanla aldıran kimse özel durumlarda ve sonradan ortaya çıkan sebeplerle oruçlarını bozmuş hük-mündedirler. Dolayısıyla sevaptan mahrum olurlar," anlamında yorumlanırlar.
3771- Bezzar, Ebu Râfî (r.a)'den şu şekilde rivayet etmiştir:
"O, (Ebu Râfî) geceleyin kan aldırmakta olan Ebu Musa'nın yanına girip:
"Gündüz olsa (nasıl olurdu?)" deyince, Ebu Musa şöyle cevap verdi.
"Benden oruçlu iken kan akıtmamı istiyorsun? Halbuki Resulullah (a.s) şöyle buyurdu:
"Kan alan da aldıran da orucunu bozmuştur." [88]
3772- Taberâni, Câbir (r.a)'den şu şekilde rivayet etmiştir:
"Hz. Peygamber (a.s) Ebu Tayba'ya emretti. O, da Güneş'in batmasıyla birlikte kan alma aletlerini hazırladı. Sonra oruçlunun iftar etmesiyle birlikte (yine) ona emretti. O da (Resulullah (a.s)'tan ) kan aldı. Sonra ona (Ebu Tayba'ya) "Fiyatın ne kadar"? dîye sordu. O; "İki sâ," dedi. Bunun üzerine Hz. Peygamber (a.s) bir sâ'ını kırdı." [89]
3773- Ebu Davud, Sevban (r.a)'dan, Hz. Peygamber (a.s) in şöyle buyurduğunu rivayet etmiştir:
"Kan alan da aldıran da orucunu bozmuştur." [90]
3774- Ebu Davud, Şeddad bin Evs (r.a)'ten rivayet etmiştir:
"O, şöyle anlatıyor:
"Kendisi Hz. Peygamber (a.s)'le birlikte yürürken...."
Yukarıdaki hadisin benzerini zikretmiştir.
Diğer bir rivayet de şöyledir:
"Ramazan'dan 18 gün kalmıştı. Resulullah (a.s) elimden tutarak Bakî mezarlığında kan aldıran bir adama geldi ve şöyle buyurdu:
"Kan alan da aldıran da orucunu bozmuştur." [91]
3775- Ebu Davud, Enes bin Malik (r.a)'ten rivayet etmiştir: "Resulullah (a.s) oruçlu iken sürme çekerdi." [92]
3776- Tirmizi, Enes bin Malik (r.a)'ten rivayet etmiştir.
"O, şöyle anlatıyor:
"Hz. Peygamber (a.s)'e bir adam gelerek: "Gözümden şikayetim var.
Sürme çekebilir miyim?" diye sordu. (Hz. Peygamber a.s): "Evet," diye cevap verdi." [93]
Bilindiği gibi bütün yağlar, kıl diplerinden bedenin iç kısmına sızarlar. Halbuki her yağ orucu bozmaz. Buna göre," sürme ve göze damlatılan damla, boğazda hissedildiği takdirde oruç bozulur," diyen Hanefiler ve onlarla bu görüşü paylaşan diğer alimler bu konuda hata yapmışlardır. Çünkü burada da sadece sızma söz konusudur. [94]
3777-Buhari ve Müslim, Hz. Aişe (r.a)'den rivayet etmişlerdir: "Şüphesiz Resulullah (a.s) hanımlarından birini oruçlu iken öperdi." Sonra (Hz. Aişe) güldü." Diğer bir rivayet de şöyledir: -
"Hz. Peygamber (a.s) oruçlu iken öper ve mübaşerette bulunurdu. O, nefsine hepinizden çok hakimdi." [95]
Müslim'in Urve'den diğer bir rivayeti de şöyledir:
"Hz. Aişe (r.a) ona: Resulullah (a.s)'m oruçlu iken kendisini öptüğünü, haber vermiştir." [96]
İbni Uneyne diğer bir rivayette şöyle demiştir:
"Abdurrahman bin Kâsim'e sordum:
"Babandan Hz. Aişe (r.a)'nin şöyle anlattığını duydun mu?
"Hz. Peygamber (a.s), onu (Hz. Aişe'yı) oruçlu iken öperdi."
O (Abdurrahman) bir zaman sustuktan sonra; "Evet", diye cevap verdi." [97]
Diğer bir rivayete de Hz. Aişe (r.a) şöyle demiştir:
"Resurullah (a.s) oruçlu iken beni öperdi. Hanginiz nefsine, Resulullah (a.s)'m nefsine hakim olduğu gibi hakim olabilir?" [98]
Diğer bir rivayet de şöyledir:
"Resulullah (a.s) oruçlu iken öperdi. O, nefsine hepinizden çok hakimdi. Ve yine O, oruçlu iken mübaşerette de bulunurdu." [99]
Diğer bir rivayet ise şu şekildedir:
"Resulullah (a.s) oruçlu iken öper, oruçlu iken mübaşerette [100] bulunurdu. Fakat O, nefsine hepinizden çok hakimdi." [101]
Diğer bir rivayet de şöyledir: [102]
"Hz. Peygamber (a.s) oruç anmda öperdi."
Diğer bir rivayet şöyledir:
"O, Ramazan'da oruç tutarken öperdi." [103] İmam Malik, Muvatta'da birinci rivayeti almıştır. [104] İmam Malik'in diğer bir rivayeti de şöyle ulaşmıştır:
"Hz. Aişe (r.a); "Resulullah oruçlu iken öperdi," dediği zaman ardından şöyle derdi:
"Hanginiz nefsine Resulullah (a.s)'tan daha çok hakimdir?" [105] Tirmizi'nin rivayeti ise şöyledir:
"O, benimle oruçlu iken mübaşerette bulunurdu ve O, nefsine hepinizden çok hakimdi." [106]
Bazı fıkıh alimleri Hz. Aişe (r.a)'nin; "O, nefsine hepinizden çok hakimdi," sözünden, cinsi ilişki Öncesi oynaşmalarının kendisini cinsi ilişkiye sürükleyeceğinden korkanlar için öpme ve benzeri cinsi ilişki öncesi oynaşmaların Ramazan gününde mekruh olduğu hükmünü çıkarmışlardır.
3778- Müslim, Hz, Peygamber (a.s)'in üvey oğlu-Ömer bin Ebu Seleme (r.a)'den rivayet etmiştir:
"O, (Ömer bin Ebu Seleme) Resulullah (a.s)'a: "Oruçlu öpebilir mi?" diye sorunca, Resulullah (a.s) kendisine:
"Bunu Ümmü Seleme'ye sor," diye cevap verdi. Ümmü Seleme de ona:
"Resulullah (a.s) bunu yapar," diye haber verdi. Bunun üzerine O, (Ömer bin Ebu Seleme) :
"Ey Allahm Resulü, şüphesiz Allah senin geçmiş ve gelecek günahlarını bağışlamıştır," dedi. Resulullah (a.s) da şöyle buyurdu:
"Dikkat edin, vallahi ben, Allah (c.c)'a en çok saygı duyanınız ve O'ndan en çok korkanmızım."
Muvatta'da bulunan Ata bin Yesar'ın rivayeti de şöyledir: [107]
"Bir adam Ramazan'da oruçlu iken hanımını öptüğünden çok üzüldü ve hanımını Ümmü Seleme'ye gönderdi. Ümmü Seleme kendisine: "Resulullah (a.s) bunu yapar," diye haber verdi. O da olayı kocasına bildirdi. Adam daha çok korktu ve şöyle dedi:
"Biz Resulullah (a.s) gibi değiliz, Allah (c.c), Resulüne dilediğini helal kılar."
Sonra hanımı, Ümmü Seleme'ye geri döndü. Bu defa da yanında Resukülah (a.s)'ı buldu. Resulullah (a.s); "Bu kadının ne isteği var?" buyurdu. Ümmü Seleme de O'na (kadmm isteğini) bildirdi. Bunun üzerine Resulullah (a.s):
"Benimle böyle yaptığım ona haber vermedin mi?"
Ümmü Seleme (r.a) ; "Ona anlattım. O da kocasına gidip anlatmış. Kocasının korkusu daha da artmış ve: "Biz, Resulullah (a.s) gibi olmayız. Allah (c.c), Resulüne dilediği şeyi helal kılar," demiş," şeklinde cevap verince Resulullah (a.s) kızdı. Ve şöyle buyurdu:
"Allah'a yemin ederim ki, Allah'tan en çok korkanınız ve O'nun kurallarını en iyi bileniniz benim." [108]
3779-Müslim, Hafsa (r.a)'nın şöyle anlattığını rivayet etmiştir: "Resulullah (a.s) oruçlu iken öperdi." [109]
3780- İbni Huzeyme, Hz. Aişe (r.a)'den şöyle rivayet etmiştir:
"Resulullah (a.s) beni öpmek için eğilince: "Ben oruçluyum," dedim. O: "Ben de oruçluyum," buyurdu ve beni öptü." [110]
3781- İbni Huzeyme, İbni Abbas (r.a)'dan şöyle dediğini rivayet etmiştir:
"Hz. Peygamber (a.s) oruçlu iken (hanımlarının) başlarından öperdi."
Hadiste Hz. Peygamber (a.s)'in hanımlarının başından öptüğü kastedilmiştir. [111]
3782-İbni Huzeyme, Hz. Aişe (r.a)'den rivayet etmiştir: "O, şöyle anlatıyor:
"Resulullah (a.s) gün boyu oruçlu iken, iftar edene kadar yüzümün neresini öptüğüne dikkat etmezdi."
(Ravilerden) Yusuf:
"Yüzümden dilediği yerden öperdi."
Zâferani de:
"Yüzümden nereden isterse, oradan öperdi/1 cümleleriyle hadisi rivayet etmişlerdir. [112]
3783-İbni Huzeyme, Hz. Ömer bin Hattab (r.a)'dan rivayet etmiştir: "O, şöyle anlatıyor:
"Bir gün coşkun ve oruçlu olduğum halde Öptüm. Bunun üzerine Resulullah (a.s)'a gelip; "Bu gün (günahı) büyük bir iş yaptım. Oruçlu olduğum halde öptüm," dedim. Bunun üzerine Resulullah (a.s) şöyle buyurdu:
"Oruçlu iken ağzım su ile çalkalasan ne dersin? (Oruç bozulur mu?)" -O,şöyle devam etti:- "Bunda bir sakınca yoktur," dedim. Bunun üzerine Resu-lullah (a.s) şöyle buyurdu:
-Rebi dedi ki: "Şöyle buyurduğunu zannediyorum-:
"Öyle ise (sakınca bunun) neresinde?" [113]
3784- İmam Malik, Abdullah bin Abbas (r.a)'tan rivayet etmiştir:
"İbni Abbas öpmeyi, yaşlı hakkında serbest, genç hakkında da mekruh kabul ederdi."
Hadise Muvatta da yer vermiştir. Lafı şöyledir:
"İbni Abbas (r.a)'a oruçlunun öpmesi soruldu. O da bunu yaşlıya serbest, gence mekruh gördü." [114]
İbni Abdiî-Birr (r.a) şöyle demiştir:
"Öpme konusunda gençle yaşlı arasındaki farkı anlayan, Hz. Aişe (r.a)-'nin bu konudaki şu görüşüne sahip olur:
"Hanginiz nefsine Resulullah (a.s)'tan daha hamidir?"
Yani hanginiz nefsini ve şehvetini Resulullah (a.s)'tan daha güzel zaptedebilir. Beyhaki, sahih bir senedle Hz. Aişe (r.a)'den Resulullah (a.s)'m öpmeyi oruçlu iken yaşlıya müsaade ettiğini, gence yasakladığım ve: "Yaşlı nefsine hakim olur. Genç ise orucunu bozar," buyurduğunu rivayet etmiştir.
Hadislere bakıldığı zaman, hükmün sebebinin şundan ibaret olduğu anlaşılır:
Genç, şehvetiyle daima mücadele halindedir ve nefsi o.ıu bu konuda dürtmekle meşguldür. Yaşlı ise böyle değildir.
Amacın genç ile yaşlı lafızlarıyla ifade edilmesinin sebebi ise, genelde yaşlıların şehveti, gençlere oranla daha düşük olduğundan, gençlerin şehveti de yaşlılara oranla daha kuvvetli olduğundandır. Yoksa gençlerle yaşlılar arasında bir ayrımm varlığı söz konusu değildir. Bundan ötürü şehvet durumu tam tersine olsaydı, hüküm de öyle olurdu. [115]
3785- İmam Malik, İbni Ömer (r.a)'in kölesi- Nafi (r.a)'den şu şekilde rivayet etmiştir:
"İbni Ömer (r.a) oruçlunun öpmesini ve mübaşerette bulunmasını y, saklardı." [116]
Arapçada "mübaşeret" kelimesi, cinsi ilişki ve cinsi ilişki öncesi derinin deriye sürtüşmesi anlamlarına gelir. Nitekim bu kelime Kur'an'da cinsi ilişki anlamında kullanılmıştır. Cinsi ilişki, oruçlu için gece mubah, gündüz ise haramdır. Aynı kelime hadis-i şeriflerde ise, ikinci anlamında kullanılmıştır.
Cinsi ilişki öncesi oynaşmalar, oruçlu hakkında bir tehlike arz elmedikçe mubahtır.
Bu münasebetle İbni Huzeyme-Allah'ın rahmeti üzerine olsun- şöyle der:
"Allah (c.c), Peygamber (a.s)'ine ve O'nun ümmetine bütün bu dillerden zengin olan ve her kelimesine Hz. Peygamber (a.s)'den başkası muttali olamıyan Arap dili ile hitap etmiştir. Araplar bir kelimeyle iki ve daha çok manalar ifade ederler. Bazen de bir şeyin bir kaç tane ismi bulunabilir. Allah (c.c) bir kelimeyle bir şeyi yasaklar, diğerini de serbest bırakır. Yasaklananlar, serbest bırakılan aynı şeyler değillerdir. Bir isimle hem haram olan şey hem de helal olan şey kastedilebilir.
Bunun gibi Allah (c.c) daha önceden yasaklandığı şeyi bu defa aynı kelimeyle serbest bırakır. Bu durumda bir kelimeyle iki ayrı mana kast edilmiş olur. Biri mubah, diğeri de haram olabilir.
Ancak Arap dilinin inceliklerini bilmeyen, bu inceliği de anhyamaz. Anlıyamadığı gibi de aynı kelimeyle kast edilen iki anlama tek anlam verir. İkisini aynı şey kabul eder. Böyle olunca da bir tezat olduğunu zanneder. Çünkü bir kelimeyle bir şey mubah kılınmış, aynı kelimeyle bir başka şey de haram kılınmıştır."
İşte bahsettiğimiz bu inceliği anlıyacak kapasiteye ulaşmamış olanların, bu tür fıkhi meseleleri tartışmaları ve fetva vermeleri caiz değildir. Bunun için kendilerinde bu seviyeyi hissedinceyedek susmaları ve ilim öğrenmeye devam etmeleri gerekir.
Bahsettiğimiz bu inceliği anlayabilenler ise, biri haram diğeri helal olmak üzere iki şeye aynı kelimeyle işaret edildiğini görseler bile haram kılınmış olanın haddi zatında helal kılınmamış olduğunu ve ikisinin ayrı ayrı şeyler olduğunu bilir.
Örneğin, Allah (c.c)'m Kur'an-ı Kerim'de oruç tutan erkeklere ve kadınlara mübaşerette bulunmayı ayetle yasaklaması, bahsettiğimiz konuya örnek teşkil eder:
"Şimdi artık onlarla mübaşerette bulunan. Allah'ın size farz kıldığını talep edin. Fecirde beyaz iplik, siyah iplikten ayrılıncaya kadar yiyin için. Sonra orucunuzu geceye kadar devam ettirin." [117]
Gördüğü gibi Yüce Allah (c.c) bu ayetinde geceleyin kadınlarda mübaşerette bulunmayı ve yiyip-içmeyi mubah kılmış, sonra da orucu geceye kadar devam ettirmemizi emretmiştir. Allahü Teala'nın geceleyin yiyip içmekle mubah kıldığı mübaşeret: Gündüz orucu bozan cinsi ilişkidir. Öte yandan Yüce Allah (c.c) Peygamber (a.s)'inin fiili sünnetiyle oruçlu iken cinsi ilişki Öncesi mübaşereti mubah kılmıştır. Allah (c.c)'ın Kur'an-ı Kerim'de orucu bozduğu bildirdiği mübaşeret, Hz. Peygamer (a.s)1 in oruçlu iken yaptığı mübaşeret değildir. Demek oluyor ki mübaşeret kelimesi, iki şeyin ismidir. Biri gündüz orucu bozmayan ve mubah olan mübaşeret, diğeri de gündüz orucu bozan ve yasak olan mübaşerettir.
Yüce Allah (c.c)'ın şu sözü de bu kabildendir:
"Ey iman edenler, cuma günü namaz için çağırıldığınız zaman, Allah'ın zikrine koşun. Ve ahş-verişi bırakın."
Rabbimiz (c.c) bu ayetinde cuma'ya koşarak gitmeyi emrediyor. Öte yandan Resululah (a.s) şöyle buyuruyor.
"Namaza geldiğiniz zaman koşarak gelmeyin. Yürüyerek ve rahat rahat gelin."
"Sây" (koşmak) kelimesi, biri; koşmak ve çabuk davranmak, biri de bir yere gitmek olmak üzere iki ayrı anlamda kullanılır. İşte Allah (c.c)'ın emrettiği "sây," bir yere gitmek anlamında kullanılmıştır. Hz. Peygamer (a.s)'in yasakladığı "sây" ise, koşmak ve çabuk davranmaktır. Burada da "say" kelimesi iki ayrı anlamda kullanılmıştır: Biri emredilmiş olan "sây", diğeri yasaklanmış olan "say"dır. [118]
3786-Buhari ve Müslim, Hz. Aişe (r.a) ve Ümmü Seleme (r.a)'den şu şekilde rivayet etmişlerdir:
"Onlar şöyle anlatıyor:
"Resulullah (a.s) Ramazan'da, ihtilam olmadan cinsi ilişki nedeniyle cünüp olarak sabahlar, sonra da oruca devam ederdi."
Diğer bir rivayette de Hz. Ebu Bekir (r.a)'in oğlu Abdurrahman'dan şöyle gelmiştir:
"Mervan, kendisini "kişi cünüp olarak sabahlayıp sonra oruca devam edebilir mi?" sorusunu sormak üzere Ümmü Seleme'ye gönderdi.
O, (Ümmü Seleme ) şöyle cevap verdi:
"Resulullah (a.s) ihtilam olmadan cinsi ilişki nedeniyle cünüp olarak sabahlar, sonra da ne orucunu bozar, ne de kaza edendir." [119]
Diğer bir rivayette ise Hz. Aişe (r.a) şöyle anlatıyor: [120]
"Ramazan'da Resulullah (a.s)'a ihtilam olmadan cünüpken imsak yetişir ve gusledip oruç tutardı."
Buhari'nin başka bir rivayeti de şöyledir:
"Ebu Bekir bin Abdurrahman anlatıyor:
"Babamla birlikte Hz. Aişe (r.a)'nin yanına gitmiştik. O, şöyle demişti:
"Ben Resulullah (a.s)'a şahitlik ederim ki: O, ihtilam olmadan cinsi ilişki nedeniyle cünüp olarak sabahlar, sonra da oruca devam ederdi."
Sonra biz Ümmü Seleme (r.a)'nin yanına girdik. O da aynı şeyi söylemişti." [121]
Müslim'in diğeri bir rivayeti de şöyledir: "Ümmü Seleme şöyle anlatıyor:
"Resulullah (a.s) ihtilam olmadan cinsi ilişki nedeniyle cünüp olarak sabahlar, sonra da oruca devam ederdi." [122]
Buhari'nin Ebu Bekir bin Abdurahman'dan başka bir rivayeti de şöyledir:
"Babası Abdurrahman, Mervan'a Hz. Aişe (r.a) ve Ümmü Seleme'nin kendisine; "Resulullah (a.s')m hanımlarından biriyle cünüp olması nedeniyle cünüp olduğu ve bu halede iken üzerine fecrin doğduğunu, sonra yıkanıp oruca devem ettiğini," anlattıklarını bildirdi."[123]
Bunun üzerine Mervan, Abdurrahman1 a şöyle dedi:
"Allah'a yemin ederim, Mervan Medine'de iken bunu Ebu Hureyre'ye anlatacaksın."
Ebu Bekir şöyle devam etti:
"Abdurrahman bunu uygun bulmadı. Sonra Zul-Hulefe'de buluşmamızı kararlaştırdı. Orada Ebu Hureyre (r.a)'nin yeri vardı. Abdurrahman, Ebu Hureyre'ye şöyle dedi:
" Ben sana bir şey söyliyeceğim. Mervan bu konuda bana yemin etmeseydi, Hz. Aişe ve Umma Selem'nin sözlerinden bahsetmezdim."
Bunun üzerine Ebu Hureyre (r.a) şöyle dedi:
"Abbas'ın oğlu Fadıl da, bana aynı şeyi söylemişti. Onlar (Peygamberimizin hanımları) bu konuda daha bilgilidirler. "
Müslim, Abdülmelik bin Ebu Bekir bin Abdurrahman'dan, Ebu Bekir'den şöyle bir hadisi rivayet etmiştir: [124]
"Ebu Hureyre'yi bir şeyler anlatırken dinlemiştim. Söylediklerinden biri de şuydu:
"Kim cünüpken imsak vakti girerse, oruç tutmamış olur. Ben bunu Abdurrahman'a babasını kastediyor- söyledim. O, bunu inkar etti. Ve beraberce koşup Hz. Aişe (r.a) ve Ümmü Seleme'nin yanına gittik. Abdurrahman onlara bu meseleyi sordu. İkisi de şöyle dedi:
"Resululah (a.s) ihtilamsız olarak sabahlar, sonra da oruca devam ederdi."
Ebu Bekir şöyle devam etti:
"Sonra koşup Merva'nın yanma girdik. Abdurrahman olayı ona anlatınca o, şöyle dedi:
"Ben yemin ettim. İllaki gidip Ebu Hureyre'ye süzünü geri aldıracaksın." Ebu Bekir şöyle devam etti:
"Bunun üzerine Ebu Hureyre'ye geldik-Ebu Bekir, olayların hepsinde vardı-Abdurahman ona meseleyi anlattı. Bunun üzerine Ebu Hureyre şöyle sordu:
"Onlar (Aişe (r.a) ve Ümmü Seleme (r.a) ) mı böyle söylediler?" Abdurrahman; "Evet," dedikten sonra Ebu Hureyre; "Onlar bu konuda daha bilgilidirler," dedi.
Sonra Ebu Hureyre (r.a) daha önce bu konuda söylediklerini Fedil bin Abbas'a dayandırdı ve şöyle dedi:
"Ben onu Fadil'den duymuştum. Hz Peygamber (a.s)'den duymadım." Ebu Bekir şöyle devam etti:
"Bunun üzerine Ebu Hureyre (r.a) bu konuda daha evvel söylediklerinden vaz geçti."
Yahya bin Said dedi ki:
"Abdülmelik'e sordum. Onlar (Hz. Aişe (r.a) ve Ümmü Seleme r.a): "Ramazanda," dediler mi?" O, şöyle dedi:
"Aynıdır. "O, ihtilam olmadan cünüp olarak sabahlar, sonra da oruca devam ederdi."
Müslim'in Hz. Aişe (r.a)'den rivayeti de şöyledir: [125]
"Bir adam fetva sormak amacıyla Hz. Peygamber (a.s)'e gelip-kendisi perde arkasından dinliyordu- şöyle dedi:
"Ey Allah'ın Resulü, cünüpken bana (sabah) namazı kavuşuyor. Oruç tut bilir miyim?" Resulullah (a.s) şöyle cevap verdi:
"Bana da cünüp iken namaz yetişiyor. Ben oruç tutuyorum." Adam:
"Ey Allah'ın Resulü, siz bizim gibi değilsiniz. Nitekim Allah (c.c) sizin geçmiş ve gelecek günahlarınızı bağışlamıştır," deyince Resulullah (a.s) şöyle buyurdu:
"Allah'a yemin ederim ki, Allah'tan en çok korkanınız ve O'na karşı göstermem gekeren saygı konusunde en bilgiminiz olduğunu umuyorum."
Nesai'nin rivayetinde Süleyman bin Yesar şöyle demiştir: "Ümmü Seleme'nin yanına girdim. O, bana şöyle anlattı:
"Resulullah (a.s) ihtilam olmadan cünüp olarak sabahlar, sonra da oruca devam ederdi." [126]
Süleyman bin Yesar bize bu hadisle birlikte Ümmü Seleme'nin şu hadisini de aktarmıştır:
"Hz. Peygamber (a.s)'e kebap sunuldu ve yedi. Sonra abdest almadan namaza durdu."
İbni Huzeynıe der ki:
"Ebu Hureyre (r.a), haberi doğru verdiği haberde, yanılgıya düşmeyen ve güvenilir bir kişiye isnad etmiştir. Ebu Hureyre'nin isnad ettiği bu heber, ne yanılgı ne de vehimdir. Aksine haberin hükmü ortadan kaldırılmıştır.[127]
Allahü Teala Ümmeti Muhammed'e orucu ilk farz kıldığında oruç gecelerinde uyuduktan sonra yiyip içmelerini ve cinsi ilişkide bulunmalarını yasaklamış idi. Fadıl bin Abbas'ın; "Kim cünüp olarak sabahlarsa, o zan içinde oruçlu değildir," hadisi, muhtemelen Allah (c.c)'ın cinsi ilişkinin imsak vaktine kadar mubah kılmadan önce irad buyurulmuş idi. Daha sonra Allah Teala imsak doğana kadar cinsi ilişkiyi mubah kılınca, imsak doğmadan önce bu ilişkide bulunup da üzerine fecir doğan kimseye de fecirden sonra yıkanıp oruç tutma yolu kendiliğinden açılmış oldu. Böyle yapan kimse, mecburen imsak-tan sonra yıkanacaktır. Zira cünüp iken üzerine sabah vakti giren kimsenin orucu sayılmamış olsaydı henüz fecir doğmadan cinsi ilişkide bulunmak da mubah olmayacak, sakıncalı olacaktı.
Allah Teala'nın uyuduktan sonra cinsi ilişkide bulunmayı yasaklamasının ardından serbest bırakmasıyla, oruç gecesinde cima'da bulunan kimsenin fecrin doğuşundan sonraya kalmış olan cünüplünün oruca bir zarar vermeyeceği de kendiliğinden anlaşılmış oldu. Netice itibariyle Hz. Aişe (r.a) ve Ümmü Seleme (r.a)'nin Peygamberimizin cünüp olarak sabahladığına ilişkin hadisleri, Fedil bin Abbas'ın hadisinin hükmünü ortadan kaldırmış oldu. Çünkü Hz. Peygamber'in bu davranışı, fecir doğana kadar cinsi ilişkinin serbest olduğuna ilişkin ayeti kerimenin indirildiğinden sonraydı. [128]
3787- Bahari ve Müslim, Ebu Hureyre (r.a)'den rivayet etmişlerdir: "Resulullah (a.s) şöyle buyurdu:
"Kim oruçlu olduğu halde unutur da yerse yahut içerse orucunu tamamlasın. Çünkü onu Allah (c.c) yedirip içirmiştir."
Tirmizi'nin rivayeti de şöyledir:
"Kim unutarak yer veya içerse, orucunu bozmasın. Çünkü o, Allah'ın verdiği bir rızıktır." [129]
Ebu Davud'un rivayeti de şöyledir:
"Bir adam Hz. Peygamber (a.s)'e gelerek: "Ey Allah'ın Resulü, oi ıçluy-ken yiyip içtim/'dedi. Bunun üzerine Resulullah (a.s):
"Seni Allah yedirip içirdi," buyurdu." [130]
3788- Taberani, Ebu Hureyre (r.a)'nin şöyle dediğini rivayet etmiştir:
"Resulullah (a.s) şöyle buyurdu:
"Kim Ramazan'da unutarak yer ya da içerse üzerine kaza da keffaret de yoktur," [131]
3789- Buharı, Ebu Bekiri'n kızı Esma (r.a)'hın şöyle anlattığuıı rivayet etmiştir:
"Resulullah (a.s)'ın zamanında bulutlu bir günde iftar ettik. Sonra Güneş doğdu. Hişam'a soruldu;
"Peki kaza ile emrolundular mı?" O, şöyle cevap verdi: "Kaza olmaz mı?"
Yani "kaza illaki gerekir," anlamındadır. Ebu Zerr'in rivayeti böyle gelmiştir. [132]
3790-îmam Malik, İbni Ömer (r.a)'in kölesinden rivayet etmiştir:
"İbni Ömer (r.a) şöyle derdi:
"Bir hastalık nedeniyle yahut yolculukta orucunu yiyen kimse, kaza orucunu peşpeşe tutar."
Zerkani, Muvatta Şehri'nde şöyle der:
"İbni Ömer'in görüşüne göre kaza orucunu peşpeşe tutmak farzdır."
Ali, Hasan ve Şabi'den böyle rivayet edilmiştir. Zahiriyye'nin görüşü de budur. Fakat dört mezhebin de içinde bulunduğu ulemanın çoğunluğuna göre peşpeşe tutmak sadece mustahapür. Sahabeden bir topluluğun görüşü de böyledir. Aslında eda orucunun sıfatı olan "peşpeşeliği" kaza orucuna verir. Zimmeti borçtan kurtarmayı öne alırsak, kıyas ve kaza orucunun peşpeşe tutulmasını gerektiriyor. Ancak buna rağmen kaza ile ilgili ayet mutlak (bağımsız) olduğundan, kaza orucunu peşpeşe tutmak farz değildir. [133]
3791- Buharı ve Müslim, Hz. Aişe (r.a)'nin şöyle dediğini rivayet etmişlerdir:
"Üzerinde Ramazan'dan borç olurdu. Ben (bunları) ancak Şaban'da kaza edebilirdim."
Yahya bin Said de rivayetinde şöyle demiştir: "Bunun sebebi de Hz. Peygamber (a.s)'le meşgul olmaktır." ' Diğer bir rivayet ise şöyledir: "Resulullah (a.s)'a imkan tanımaktan Ötürüdür." [134] Müslim'in rivayetinde Hz. Aişe (r.a) şöyle demiştir:
"Resulullah (a.s)'ın zamanında birimiz devamlı oruçsuz olurdu. Hatta Şaban gelinceye kadar Resulullah (a.s)la birlikte onu kaza edemezdi." [135]
Muvatta [136] ve Ebu Davud'un [137] rivayetlerinde de Hz. Aişe (r.a) şöyle söylemiştir:
"Üzerimede Ramazan'dan borç olurdu. Ben onları Şaban gelinceye kadar kaza edemezdim."
Tirmizi'nin [138] rivayeti de şöyledir:
"Resulullah (a.s) vefat edinceya kadar Ramazan'dan üzerime olan borçları ancak Şaban'da kaza edebilirdim." [139]
3792- İmam Malik, Kasım bin Muhammed (r.a)1 den rivayet etmiştir: "O, (babası) şöyle derdi:
"Kimin üzerine Ramazan (orucunun) kazası var da öbür Ramazan gelinceye kadar oruca gücü olduğu halde tutmaz ise, her gün yerine bir yoksula bir ölçek buğday yedirir. Bununla beraber kaza etmesi de gerekir."
Kaza ile birlikte fidyenin gerektiği görüşü, imamlardan bazılarının görüşüdür. Hanefi ve diğerlerinin görüşü, böyle değildir. [140]
3793- Nesai, Ibni Abbas (r.a)'ın şöyle dediğini rivayet etmiştir:
"Kimse, kimsenin yerine ne namaz kılabilir, ne de oruç tutabilir. Ancak her gün yerine bir ölçek buğday yedirilir." [141]
3794- Tirmizi, Abdullah bin Ömer (r.a)' den rivayet etmiştir:
"Kim üzerine bir ay oruç (borcu) varken ölürse, her gün yerine bir yoksulu doyursun,"
Bir Açıklama
Tirmizi der ki:
"Bu konuda ilim sahiplerinin farklı görüşleri vardır. Bir kısmı; "ölünün yerine oruç tutulur," demiştir. Ahmed bin Hanbel ve İshak'm görüşü böyledir. Onlar şöyle demişlerdir:
"Ölünün üzerine adak orucu varsa, onun yerine oruç tutulur. Ramazan orucunun kazası varsa, yerine yoksul doyurulur."
İmam Malik, Süfyânî Sevri ve Şafiî şöyle demişlerdir: "Kimse kimsenin yerine oruç tutamaz." [142]
3795-Buhari ve Müslim, Hz. Aişe (r.a)'den şöyle rivayet etmişlerdir:
"Resulullah (a.s) şöyle buyurdu:
"Kim, üzerine oruç varken ölürse, velisi yerine oruç tutar." [143]
İbnu'1-Esir şöyle der:
"Velisi yerine oruç tutar," cümlesi üzerine ulemanın iki ayrı görüşü vardır:
Birincisi; velinin, velisi bulunduğu kimse yerine oruç tutmasıdır. Ha-disçilerin bir bölümünün ve Şafiî'nin eski görüşü böyledir.
İkincisi; oruçtan maksat, yerine keffaret Ödemesidir. Oruç kelimesinin telaffuz edilmesi, oruçla keffaret arasındaki sıkı ilişkiden dolayıdır. Fıkıhçı-ların çoğunun görüşü de bu doğrultudadır."
3796- Ebu Davud, Abdullah bin Abbas (r.a)'darı şöyle dediğini rivayet etmiştir:
"Kişi Ramazan'da hastalanır da iyileşmeden Ölürse, yerine (yoksul) doyurulur. Üzerine kaza yoktur. Eğer (oruç) adamışsa velisi yerine kaza eder." [144]
3797- İbni Huzeyme, İbni Abbas (r.a)1 dan rivayet etmiştir:
"Bir hanım denizde yolculuk yaptı ve bir ay oruç adayıp öldü. Bunun üzerine kardeşi (meseleyi) Hz. Peygamber (a.s)'e sordu. Peygamber (a.s) kendisine, yerine oruç tutmasını emretti." [145]
Hanefi mezhebi ve ulemanın çoğunluğuna göre bir kimse diğerinin yerine oruç tutamaz. Ancak ölünün vasiyeti varsa, varisleri, terikeden keffaret borcunu ödemek zorundadır. Bu Ödeme, ölünün terikesinin üçte birinden yapılır. Ölünün terikesi (geri bıraktığı malı) yoksa, vasiyet etse bile varislerin herhangi bir mal ödeme mecburiyetleri yoktur.
Hanefiler konuyla ilgili hadisi bu manada yorumlamışlardır.
İmamların bir kısmı; velinin oruç tutması durumunda, ölünün üzerindeki borcun düşeceği görüşündedir. İmamların diğer bir kısmı da;
Konuyla ilgili hadislerin tamamını göz Önünde bulundurarak, şayet üzerine adak orucu varsa, yerini velisi tutabilir. Aksi takdirde tutamaz. Çünkü konuyla ilgili hadislerin bir bölümü, ölünün oruç borçlarını mutlak velisi tarafından tutulabileceğini; bir bölümü hiç bir suretle tutamayacağını, bir bölümü de adak oruçları tutabileceğini, bunların dışındaki oruçların ise tutulmayacağını gösterdiğni söylemişlerdir:
3798- Buharı ve Müslim, Abdullah bin Abbas (r.a)' tan şu şekilde rivayet etmişlerdir:
"O, şöyle anlatıyor:
"Bir hanım Resulullah (a.s)'a gelerek; "Ey Allah'ın Resulü, annem, üzerindeki adak orucu varken Öldü. Onun yerine oruç tutabilir miyim?" diye sordu. O, şöyle cevap verdi.
"Ne dersin? Annenin bir borcu olsaydı, sen de onu ödeseydin, bu onun borcunu keser miydi?" Hanım ; "evet" dedi. O, (Resulullah (a.s) ) şöyle buyururdu?:
"Öyleyse annenin yerine oruç tut."
Diğer bir rivayete göre de Abdullah bin Abbas (r.a) şöyle anlatıyor:
"Bir adam Hz. Peygamber (a.s)'e gelerek; "Ey Allah'ın Resulü ! Annem üzerinde bir aylık oruç varken öldü. Onun yerine bunu ben kaza edebilir miyim?" diye sorunca, O, şöye cevap verdi:
"Annenin bir borcu olsaydı, onu sen öder miydin?" Adam: "Evet" deyince, Resulullah (a.s) şöyle buyurdu:
"Öyleyse Allah (c.c)'a olan borç, ödenmeye daha layıktır." [146] Diğer bir rivayette, "Adam; "bacım öldü/' demiştir. [147] Tirmizi'nin rivayetinde İbni Abbas (r.a) şöyle anlatıyor: [148]
"Bir hanım Hz. Peygamber (a.s)'e gelerek; "Bacım, üzerine peşpeşe iki ay oruç borcu varken öldü."
Ravî hadisin ikinci rivayetindeki gibi devam etmiştir. Ebu Davud [149] ve Nesai'nin [150] rivayetleri de şöyledir:
"Bir kadm denizde yolculuk yaparken; eğer Allah kendisini kurtarırsa, bir ay oruç adadı. Allah kendisini kurtardıktan sonra ölene kadar adağını tutmadı. Bu münasebetle kızı-veya bacısı-Resulullah (a.s)'a geldi. O, yerine oruç tutmasını emretti." [151]
Hanefiler yukarıdaki hadisin zahirine bakarak ölü yerine oruç tutulmasını caiz görmüşlerdir. Hanefiler ve onların görüşünü paylaşan diğer alimler ise, hadisi olduğu gibi delil almayarak onu şöyle yorumlamışlardır:
"Hadisten, ölünün velisinin dilerse üzerindeki oruç sayısınca fidye verebileceği kastedilmektedir."
3799- Müslim, Büreyde (r.a)'nin şöyle anlattığını rivayet etmiştir:
"Ben Resulttllah'ın yanında oturuyar iken kendisine bir kadm gelerek; "Ben, anneme bir cariye tasadduk etmiştim. Ve o, (annem) öldü. (Şimdi cariye ne olacak?) "deyince, O, şöyle buyurdu: "Sevabın yazıldı, Cariye de sana mirastır."
Bunun üzerine o (kadm); "Ey Allah'ın Resulü! Bir de aylık oruç borcu vardı. Onun yerine oruç tutabilir miyim?" diye sordu. O, (cevaben); "Yerine oruç tut," buyurdu. Kadm: "O, hiç hac etmemişti, yerine hacc edebilir miyim?" diye sorunca: "Yerine hacc et,"buyurdu." [152]
3800-Buhari ve Müslim, Hz. Aişe (r.a)'den rivayet etmişlerdir:
"Bir adam Hz. Peygamber (r.a)'e gelerek helak olduğunu söyledi. Bunun üzerine O; "Neyin var," diye sorunca adam; "Ramazan'da aileme dokundum," dedi. (Sonra) Hz. Peygamber (a.s)'e Arek denen bir zembil getirildi. Ve; "Helak olan nerede?" diye sordu. Adam: "Benim," diye cevap verince: "Bununla tasadduk et," buyurdu."
Diğer bir rivayette; "Adam; "Ramazan günü hanımıma dokundum," dedi. Resulullah (a.s) da; "Tasadduk et" buyuranca, adam: "Yanımda hiç birşey yok," dedi. Bunun üzerine Resulullah (a.s) kendisine oturmasını emretti ve içinde yemek bulunan iki arek getirip onunla tasadduk etmesini emretti." [153]
Başka bir rivayet de şöyledir:
"Ramazan'da Hz. Peygamber'e mescidde bir adam gelerek;
"Ey Allah'ın Resulü, helak olsun," dedi. Resulullah (a.s) da kendisine ne olduğunu sordu. Adam:
"Aileme dokundum," diye cevap verdi. Resulullah (a.s) :
"Tasadduk et," buyurunca, adam:
"Ey Allah'ın Peygamberi, Allah'a yemin ederim ki, hiç bir şeyim yok. Buna gücüm yetmez," dedi. Bunun üzerine Resulullah (a.s); "Otur", buyurdu. Adam oturdu. O sırada bir merkep üzerinde yemek satan bir adam yönelince Resullullah (a.s); "Az helak olan nerede?" diye sordu. Bunun üzerine adam kalktı ve Resulullah (a.s); "Bunu tasaddut et," buyurdu. Adam:
"Ey Allah'ın Resulü, başkasına mı? Allah'a yemin ederim ki, biz açız ve hiç bir şeyimiz yoktur," deyince, Resulullah (a.s): "O zaman onu yiyin," buyurdu." [154]
Müslim'in diğer bir rivayetinde de hadise aynı şekilde anlatılıyor. Ancak hadisin içinde; "İçinde yirmi sâ yiyecek bulunan bir arek getirildi," cümlesi yer almaktadır, [155]
3801- İbni Huzeyme, Hz. Aişe (r.a)'den şu şekilde rivayet etmiştir: "O, şöyle anlatıyor:
"Hz. Peygamber (a.s) tenha bir gölgede otururken Beyâdaoğullarından bir adam gelerek; "Ey Allah'ın Peygamberi, helak oldum," dedi. Hz. Peygamber (a.s) kendisine, "Neyin var?" diye sorunca; "Hanımıma oruçluyken yaklaştım. Ve bu (iş) Ramazan'da oldu," dedi. Bunun üzerine Resulullah (a.s) kendisine: "Köle âzât et," buyurdu. Adam: "Bulamam," dedi. Resulullah (a.s) : "60 yoksulu yedir," buyurdu. Adam; "Yanımda yok," dedi. Resulullah (a.s) "Otur," buyurdu. O da oturdu ve Resulullah (a.s)'a içinde 20 sâ (yiyecek) bulunan bir arek (ölçek) getirildi. Bunun üzerine:
"Az önce (soru) soran nerede?" buyurdu. Adam:
"Benim, buradayım ey Allah'ın Resulü," dedi. Resulullah (a.s): "Bunu al ve tasadduk et," buyurdu. Adam:
"Ey Allah'ın Resulü, benden ve ailemden daha muhtaca mı? Seni hak: (Peygamberlik) ile gönderene (Allah'a) yemin ederim ki, gecelik yemeğimiz, yoktur," dedi. Hz. Peygamber (a.s):
"Öyleyse bunu kendine ve ailene götür," buyurdu." [156]
îbni Huzeyme şöyle der:
"Şayet" içinde 20 sâ (hurma) bulunan ölçek lafzı doğruysa o zaman Hz. Peygamber (a.s) cinsi ilişkide bulunan bu adama her yoksul için bir sâ'm üçte biri kadar hurma vermesini emretmiştir. Çünkü 20 sâ hurma, 60 kişiye bölündüğü zaman her yoksula bir sa'ın üçte bir oranı kadar yiyecek düşer. Ben bu lafzın doğru ulaştırıldığı kanaatında değilim. Çünkü Zuhri'nin hadisinde; "İçinde 15 ya da 20 sâ bulunan bir zembil," ifadesi yer almaktadır. Bu hadisi Mansur bin el-Mugtemir, ez-Zuhri'den rivayet etmiştir ki, bu hadisi daha yeni buldum. Ben ne Irak ne de Hicaz ulemasının: "Ramazan keffareti için her yoksula 1/3 oranında yiyecek verilir," dediklerini zannetmiyorum.
Hicaz uleması şöyle demişlerdir:
"Her yoksula bir ölçek hurma ya da herhangi bir yiyecek verir."
Irak uleması da şöyle demişlerdir:
"Her yoksul için bir sâ hurma verir."
Ben; "1/3 oranında sâ verir," sözünü kimseden duymadım"
ibni Huzeyme şöyle devam ediyor:
"Resulullah (a.s)'ın bu hadiste: "Peşpeşe iki ay oruç tut," şeklinde emir vermesinin tek sebebi: Sorunun Ramazan ayında ve ay çıkmadan sorulmuş olmasıdır. Çünkü soruyu soran kişinin, o sırada ve bayram geçmeden keffarete başlaması mümkün değildi. Bu sebeple Hz. Peygamber (a.s) cinsi ilişkide bulunan bu şahsa 60 yoksulu doyurmasını emretmiştir. Üstelik cinsi ilişkide bulunan şahsın ekonomik durumu yerinde ise Ramazan ayı çıkmadan 60 yoksulu doyurabilirdi. Halbuki orucu sadece ay çıktıktan sonra tutabilirdi. En iyisini Yüce Allah bilir.
Ben, Ebu Hureyre (r.a)'nin bu konuda rivayet ettiği hadislerden, Re-sulullah (a.s)'a bu sorunun Ramazan'dan sonra sorulduğuna ilişkin bir deyim ezberlemedim. Netice itibariyle soru, Ramazan'dan sonra sorulmuş olsaydı, Resulullah (a.s)'m "Peşpeşe iki ay oruç tut," gibi emri olabilirdi. Çünkü o sırada oruca başlama imkanı vardı."
İleride Resulullah (a.s)'m; "peşpeşe iki ay oruç tut," emrinin yer aldığı rivayetler gelecektir. Bu rivayetler Buhari ve diğer imamlara aittir. Ayrıca İbni Hacer el-Askelani'nin; "15 ve 20 Sâ " ile ilgili rivayetin güvenilir bir rivayet olduğuna ilişkin açıklamasını da ileriki sayfalarımızda sunacağız.
3802- Buhari ve Müslim, Ebu Hureyre (r.a)'nin şöyle anlattığını rivayet etmişlerdir:
"Biz, Hz. Peygamber (a.s)'in yanında oturuyor iken bir adam geldi ve; "Ey Allah'ın Resulü, helak oldum," dedi. Resulullah (a.s) :
"Neyin var?" diye sorunca:
"Oruçlu iken hanımıma temasta bulundum," dedi. Bunun üzerin Resulullah (a.s)'la aralarında şu konuşma geçti.
"Azat edecek bir köle bulabilir misin?"
"Hayır."
"Üst üste iki ay oruç tutabilir misin?"
"Hayır."
"Altmış fakiri doyurabilir misin?"
"Hayır."
"Otur."
Ebu Hureyre şöyle devam etti:
"Biz bu şekilde beklerken Resulullah (a.s)'a içerisinde hurma bulunan bir arek getirildi. -Arek: Hacmi büyük olan sepete denir- ve
"Soru sahibi nerede?"diye buyurdu.
"Benim," deyince, Resulullah (a.s):
"Şu sepeti al ve tasadduk et," buyurdu. Bunun üzerine adam:
"Benden fakirine mi? Allaha yemin ederim ki, (Medine'nin) iki tepesi-kayalıkları kast ediyor-arasında benim ailemden daha muhtaç bir aile yoktur," dedi.
Bunun üzerine Resulullah (a.s) azı dişleri gözükünceye kadar güldü. Sonra şöyle buyurdu:
"Öyleyse bunu ailene yedir." Diğer bir rivayet ise şöyledir:
"Nefsim kudretinde olan Allah'a yemin ederim ki, Medine'nin iki kayalığı arasında benden daha fakiri yoktur." [157] Bunun üzerine Resulullah (a.s) azı dişleri gözükünceye kadar güldü ve:
"Bunu al," buyurdu."
Diğer bir rivayet de Yukarıdaki rivayetin benzeridir.
Ancak bu rivayette lafız olarak şu değişiklik vardır:
"İçinde hurma olan bir erek getirildi. Bu bir zembildir."
Bu rivayette; "Azı dişleri gözükünceye kadar güldü," cümleleri yer almamaktadır. [158]
Diğer bir rivayet ise şöyledir:
"Bir adam Ramazan'da orucunu bozdu. Bunun üzerine Hz. Peygamber (a.s) kendisine ya bir köle âzât etmesini veya üst üste iki ay oruç tutmasını ya da 60 yoksulu doyurmasını emretti." [159]
Muvatta'ın rivayeti şöyledir: [160]
"Bir adam Ramazan'da orucunu bozdu. Bunun üzerine Resulullah (a.s) kendisine; ya bir köle azat etmesini veya üst üste iki ay oruç tutmasını ya da altmış fakiri doyurmasını emretti. Adam: "Bunu bulamam/' deyince Resulullah (a.s)'a bir sepet hurma getirildi ve:
"Bunu al da tasadduk et," buyurdu. Adam:
"Ey Allah'ın Resulü, benden daha muhtaç bulamam," dedi. Bunun üzerine Resulullah (a.s) azı dişleri gözükünceye kadar güldü ve:
"Onu ye," buyurdu."
Muvatta'da bulunan diğer bir rivayet de Said İbnu'l-Müseyyeb'den gelmiştir:
"O, şöyle anlatıyor; [161]
"Bir bedevi dizini döverek saçını yontarak ve; "Eb'ad helak oldu," diyerek Resulullah (a.s)'a geldi. Resulullah (a.s) kendisine: "Bu ne hal?" diye sorunca:
"Ramazan'da oruçlu iken aileme yaklaştım," dedi. Bunun üzerine Resulullah (a.s):
"Köle azat edebilir misin?" diye sordu. Adam:
"Hayır," diye cevap verdi. Resulullah (a.s):
"Deve kurban edebilir misin?" diye (tekrar) sordu: Adam (yine):
"Hayır," diye cevap verince, Resulullah (a.s) ;
"Otur," buyurdu ve Resulullah (a.s)'a bir sepet hurma getirildi." Hadisin bundan sonraki bölümü aynı yukarıdaki gibi devam ediyor ve şöyle bitiyor:
"Bunu ye ve hanımına yaklaştığın gün yerine bir gün oruç tut." İmam Malik şöyle demiştir:
"Ata dedi ki: "İbnul-Müseyyeb'e sepette ne kadar hurma bulunduğunu sordum: "Onbeş ilâ yirmi sâ arası," diye cevap verdi."
Ebu Davud'un rivayeti şöyledir:
"Bir adam Hz. Peygamber (a.s)'e gelip:
"Helak oldum," dedi. Bunun üzerine aralarında şu konuşma geçmiştir:
"Neyin var?"
"Ramazan'da hanımıma temasta bulundum."
"Azat edecek bir köle bulabilir misin?"
"Hayır,"
"Üst üste iki ay oruç tutabilir misin?"
"Hayır."
"Altmış fakiri doyurabilir misin?"
"Hayır."
"Otur."
Bu sırada ResuluUah (a.s)'a, içinde hurma bulunan bir sepet getirildi ve;
"Bunu tasadduk et," buyurdu. Adam:
"Ey Allah'ın Resulü, Medine'nin iki tepesi arasında bizden daha fakir bir aile yoktur," deyince Resulullah (a.s) kesin dişleri gözükünceye kadar güldü ve:
"Öyleyse bunu onlara yedir," buyurdu."
Musedded, diğer bir rivayetinde: "Azı dişleri," ifadesini kullanmıştır.
Ebu Davud'un diğer bir rivayeti [162] de bu manadadır. Ancak rivayetin sonunda şu ilave vardır:
"Zuhri şöyle demiştir:
"Bu, o zaman bir izindi. Aynı şeyi bugün biri yapsa, keffaretten başka çıkar yolu yoktur."
Ebu Davud diğer bir rivayetinde de şu ilaveyi yapmıştır:
"Evzâ'i şöyle demiştir:
"Allah'tan bağışlanmanı iste." [163]
Ebu Davud'un diğer bir rivayeti de şöyledir: [164]
"Ramazan'da orucu bozan bir adam Resulullah (a.s)'a geldi.
Hadisin bundan sonraki, kısmı şuraya kadar ilk rivayetin aynısıdır:
"Bunun üzerine kendisine, içinde onbeş sâ miktarında hurma bulunan bir sepet getirildi ve:
"Ailenle birlikte ye, bir gün oruç tut ve istiğfar dile."
Tirmizi'nin rivayeti de Ebu Davud'un ilk rivayeti gibidir. Ancak farklı olan şu cümlelere yer vermiştir:
"İçinde hurma bulunan bir arek getirildi. -Arek: Hacmi büyük olan bir sepetin ismidir.- Azı dişleri gözükünceye kadar güldü. (Ve şöyle buyurdu):
"Onu al ve ailene yedir." [165]
İbni Hacer Askelani [166] şöyle der:
"Bu rivayette-Ebu Hureyre'nin yukarıdaki geçen ilk rivayetini kaste-diyor-hatta Buhari ve Müslim'in Ebu Hureyre yoluyla hiç bir rivayetlerinde sepetteki hurmanın ölçüsü belirtilmemiştir. Ebu Hafsa'nın oğlunun rivayetinde bu ölçü; "15 sâ" olarak, Mu'mel'in Sufyan'dan gelen rivayetinde; "Yaklaşık 15 sâ," Ebu Amr'ın oğlu Mihra'nın Sevri'den, onun da İbni Hu-zeyme'den rivayetinde, "15 ya da 20 sa" olarak belirlenmiştir. "
İmam Malik ve Abdürrazakk'm rivayet ettikleri Said bin Müseyyeb'in mursel hadisinde ve Dare Kutni'nin yine Said bin Müseyyeb'ten rivayet ettiği mürsel hadisten kesin olarak 20 sâ olduğu belirtilmiştir.
İbni Huzeyme'nin Hz. Aişe (r.a)'den rivayet ettiği başka bir hadiste de bu rakam 20 sâ olarak belirlenmiştir.
Beyhâki şöyle demiştir:
"20 sâ, Muhammed bin Cafer'e, rivayetlerin bir kısmında ulaşan bir meblağdır. Muhammed bin İshak bu hadiseyi ilgili hadisi işledikten sonra anlatmış ve sonunda şöyle demiştir:
"Muhammed bin Cafer şöyle demiştir:
"Bana bu meblağın 20 sâ hurma olduğuna ilişkin hadis daha yeni ulaşmıştır."
Ancak Müsedded'de Ata bin Ebu Ribah'ın ve diğer hadisçilerin mursel o-larak rivayet ettikleri şu cümle vardır:
"Resulullah (a.s) kendisine (Ramazanda orucunu bozan şahsa) hurmaların bir kısmını tasadduk etmesini emretti."
Aslında bu rivayet, bu konudaki rivayetlerin tümünü birleştirmektedir. Şöyle ki, "verilmesi gereken meblağ 20 sâ'dır," diyenler, sepetin içindeki hurmaların tümünü kastediyor demektir. "Hayır 15 sadır," diyenler de verilmesi emredilmiş olan meblağ'ı kastediyor demektir.
Darekutni'nin Ali'den rivayet ettiği: "Her bir fakire bir ölçek vermek suretiyle altmış fakiri doyuracaksın," hadisi, yine Dare Kutni'nin rivayet ettiği: "Bunun üzerine 15 sâ getirildi ve Resulullah (a.s) kendisine:
"Bunu altmış fakire yedir," buyurduğu hadis, anlattığımızı açıklar niteliktedir.
Darekutni'nin Haccac, onun da Zihrî vasıtasıyla Ebu Hureyre (r.a)'den rivayet ettiği diğer bir hadiste de aynı meblağ zikredilmiştir.
İlgili hadis, Kufeli alimlerin: "Buğdaydan ödeme yapılınca altmış sâ gerekir" sözleri, Ata'nın: "Orucunu yiyerek bozduysa yirmi sâ yedirmek gerekir," sözü, Eşhebin: "Sabah ve akşam olmak üzere iki defa yedirmesi keffaret için yeterlidir," sözü ve Hasan Basrî'nin: "Orucunu yiyerek bozmuş ise, kırk fakire 20 sâ verir. Cinsi ilişki kurmak suretiyle bozmuş ise onbeş sâ verir," sözleri reddedilmiştir.
Yine Ebu Hureyre (r.a)'nin hadisiyle Cevheri'nin es-Sahih'taki şu sözleri de reddedilmiştir:
"Hadiste geçen "miktel" (sepet); zenbile benzer nitelikte ve içine 15 sâ a-labilecek büyüklüktedir. Çünkü bu konuda yani keffaretin ölçüsü konusunda kesin bir ölçü verilmemiştir." . ik
İmam Malik'ten şöyle dediği nakledilir: 51
"Onbeş ya da yirmi sâ alabilecek büyüklüktedir. Zannediyorum İmam Malik bu sözünü bu özel hadis üzerine söyleyip Mihran'm bu konudaki rivayetine muvafakat etmiştir. Yoksa bu konuda ortada kesin bir ölçü yoktur. En iyisini Yüce Allah bilir." [167]
Hulasa cumhur yani ulemanın çoğunluğu, yukarıdaki rivayetlerini verdiğimiz hadisleri göz önünde bulundurarak şu görüşe varmışlardır:
"Keffaret için verilmesi gereken miktar; hurma, arpa ve bu aylarda olan diğer yiyecekler için onbeş sâdır."
Bir sâ; dört ölçek olduğuna göre her fakir için bir Ölçek verilir. Ulemanın çoğunluğuna göre bir sâ; 2751 grama eşittir. Buna göre bir ölçek yaklaşık 687 gramdır.
Hanefilerin ve Süfyani Sevri'nin görüşlerine gelince, onlar şöyle demişlerdir:
"Arpa ve hurmadan 60, buğdaydan 30 sâ vermek gerekir ,'V-Hanefiler ve Süfyan'ı Sevri bu görüşlerin içinde:
"O halde altmış fakire bir vesak hurma yedir. Sen de ailenle birlikte ye," cümlelerinin yer aldığı Seleme bin Sahr'ın hadisini delil getirmişlerdir. 1 vesak: 60 sâ'dır. Hanefilerin delil olarak gösterdikleri Ebu Davud (2213) ve Tir-mizi (1200) hadislerini rivayet ederek hasen hadis derecesinde olduğunu söylemişlerdir.
Diğer alimler ise yukarıda verdiğimiz diğer rivayetleri delil göstermişlerdir.
Hattâbî şöyle demiştir:
"Hanefilerin bu görüşün, iki görüşü en ihtiyatlı olanıdır, böyle denilmiştir." [168]
İbni Dekik el-îd der ki:
"Hadislerde bahsedilen yedirmekten maksat, vermek ve yemesi için önüne koymaktır. Yoksa ağıza koymak değildir. Bu konuda hiç bir alim muhalefet etmemiştir. Yedirmek kelimesinin genel olarak zikredilmesi, muna-velenin (karşılıklı "verdim- aldım" demenin) şart olmadığını gösteriyor. Halbuki farz olan zekat ve fıtır sadakası böyle değildir. Zira zekatı bizzat götürüp ele vermek, fıtır sadakasını bizzat götürüp ödemek gerektiğine dair nâs bulunmaktadır. İt'am (yedirmek) kelimesinin zikredilmesi, keffaretin Ödenmeş olabilmesi için yiyenlerin bulunması gerektiğini gösteriyor. Bu noktadan hareketle Hanefilerin söyledikleri gibi yedirenler arasında yiye-miyen çocuk varsa, yedirme kavramının dışında kalır.
Şafiiler ise, kavramın nev'ine yani verilen yemeğin yenilmiş olmasına değil de yenilmesi için verilmiş olmasına bakmak niyetiyle; "Çocuğun velisini teslim edilir," demişlerdir.
"Altmış fakir" denilmiş olması, bu rakamdan fazlasının gerekmediğini ortaya koyuyor.
"Mefhumi muhalefet" ilkesini delil kabul etmeyenler, bu hususta ulemanın görüş birliğine dayanmışlardır. Keffaretin üç şıkkı için çeşitli hikmetlerden bahsedilmiştir. Bunlardan bazıları şöyledir:
Cima etmek suretiyle orucun saygınlığını hafifseyen kimse, işlemiş olduğu masiyet nedeniyle nefsine kıymış gibi olduğundan buna neden olara, bir köle azat etmesi uygundur.
Nitekim sahih bir hadiste şöyle buyurulmuştur:
"Kim bir köle azat ederse, Allah onun her azasına karşılık, azatfüldenin bir azasını Cehennem1 den azat eder."
Oruç tutmaya gelince, bunun münasebeti ortadadır. Çünkü bu, cinayete kendi türüyle karşılık vermek sabebiyledir. Orucun iki ay olmasının hikmeti şudur: Madem ki: "Ramazan'ın her günü için peşpeşe kendini orucu bozan işlerden geri durmakla, emredilen onun bir gününü ihmal etmekle bir ayı ihlâl etmiş gibi kabul edilip maksadının tersine iki ay oruç tutmakla yaptığı işe karşı konulmuştur.
Altmış fakiri doyurmanın hikmeti de ortadadır. Çünkü bu, her güne karşılık bir fakiri doyurmanın karşılığıdır.
Bu hikmetlerden başka keffaretin bu üç şıkkı Allah'ın hakkını oruçla hür insanların haklarını yedirmekle, kölelerin hakların azat etmekle, cinayeti işleyenin hakkını da kendisine verilen cezaya katlandığı için bunun sevabını almakla bir araya toplar. Burada cima etmekle keffaretin gerektiğine delil vardır.
Kimileri bu görüşe muhalefet ederek şöyle demişlerdir:
"Şayet cima etmekle keffaret gerekseydi, fakat durumunda verecek bir şey bulunmayınca düşmezdi." [169]
Ulemanın bir kısmı 6 fakiri on gün doyurmak veya bir fakiri altmış gün doyurmak ya da aynı yere çıkan herhangi bir suretle keffaretin Ödenmiş olmayacağım söylemişlerdir. Hanefiler keffaretin maksadına muvafık olması nedeniyle bunu caiz görmüşlerdir. [170]
İbni binti Nuaym, el-Cevherun Nekiyyu'nun "Neveadiru'l-Fukeha" bölümünde şöyle der [171]:
"İmam Şafiî'nin dışında kalan alimler, icmayla Ramazan'da kasten yiyip içmek suretiyle orucunu bozan kimseye keffaret gerektiğini söylemişlerdir. İmam Şafiî : "Bu durumda keffaret gerekmez" demiştir:
Kasten yiyip içmek, orucun hürmetini ihlal yönüyle cinsi ilişkiye eşittir. İmam Şafiî, diğer alimler gibi cinsi ilişki konusunda üreme organını şart koşmamiştır. Ona göre herhangi bir hayvanla veya makat yoluyla kurulan ilişki de keffareti gerektirir. Fukaha, yukarıdaki kıyasın yanısıra bu konuda varid olan bir takım hadislerde de delil getirmişlerdir.
Bunlardan bazıları şöyledir:
"Hz. Aişe (r.a)'den şöyle rivayet edilmiştir:
"Resulullah (a.s) (kendisine gelen) adama: "Orucunu Ramazan'da mı bozdun?" diye sorduktan sonra sepeti tasadduk etmesini emretmiştir."
Hadisi, Nesai, 'el-Kûbra'da rivayet etmiştir. 'El-Cevheru'n Nekiyya' de hadisin isnadının sahih olduğu vurgulanmıştır. Hadisin delil olma yönü, Resulullah (a.s)'ın adama orucunu ne ile bozduğunu sormamasıdir.
Ebu Hureyre (r.a)'den şöyle rivayet edilmiştir:
"Bir adam Ramazan'da yediğinden, Hz. Peygamber (a.s) kendisine bir köle azat etmesini veya üst üste iki ay oruç tutmasını veya altmış fakir doyurmasını emretti."
Hadisi Darekutni de [172] rivayet etmiştir. Hadis hakkında Ebu Maşer, "orta derecelidir" kuvvetli değildir," demiştir.
Hadisi, ulemanın bir kısmı delil olabilecek kadar güvenilir kabul etmiştir [173].
Haklarında ayet ve hadis bulunmayan bir kaç mesele vardır. Bu meselelere göre, bunlar orucu bozar mı bozmaz mı? Şimdi bu konulara temas edelim:
1. Deriden veya damarlardan yapılan iğne:
Tercih edilen görüşe göre iğne ucu orucu bozmaz. Damardan yapılan iğne ile deriden yapılan iğnenin birbirinden farkları da yoktur.
ed-Dinul-Halis'te şöyle denilmiştir:
"Bu mesele, Mısır Müftüsü Şeyh Muhammed Baht'e sorulduğunda, şöyle cevap vermiştir:
"Bunlar ister tedavi, ister vitamin, isterse uyuşturucu amacıyla yapılsın, orucunu bozmazlar. Evet her ne kadar uyuşturucu almak, Resulullah (a.s)'ın; "Sarhoş edici ve gevşedice her şeyi yasak etmesi nedeniyle caiz olmasa da iğneler karın boşluğuna ulaşmadıkları için orucu bozmazlar."
Ulemanın bir kısmı bu fetvayı, vitamin amacıyla yapılan iğneyi ayırarak kabul etmiştir. Son kısmı ise orucun hikmetine muvafık olmadığı için kabul etmemiştir. Bu fetva, Hanefi ve Şafii mezheplerine göre verilmişir."
2. Göze ve kulağa damla damlatmak:
Şafiî ve Hanefiler sürme çekmeyi, karın boşluğuna ulaşmadığı gerekçesiyle mubah görmüşlerdir. Buna göre, göze ve kulağa damlatılan damlanın tadı boğazda hissedilse bile karın boşluğuna inmediği için orucu bozmaz. Oruçlunun hiç bir sebep olmadan yüzmesi ve suya dalması da bu sebeple caiz görülmüştür.
3. Anüsten ilaç ve fitil kullanmak:
Ulemanın çoğuna göre ön ve arkadan ilaç ve fitil kullanmak orucu bozar.
İbni Hazm, İbni Teymiye ve bir kısım Şafii alimlerinden bu durumda orucun bozulmadığı da nakledilmiştir. Ulemanın bir kısmı vücuda gıda verici maddeler içeren fitil ile vücuttaki fazlalıkları dışarı atan fitilleri ayrı ayrı mütala etmişledir. Buna göre birincisi orucu bozar, ikincisi bozmaz.
Fakat şüphesiz ihtiyatlı davranış; her ikisinden de uzak durmaktır.
4. Taharet alırken anûse su kaçması ve parmak sokmak:
Ulemanın bir kısmı anüse su kaçması veya parmak sokulması durumunda orucun bozulduğunu söylerken, bir kısmı da bu hali ağza su almaya kıyas ederek orucun bozulmadığını söylemişlerdir. Orucun bozulmadığını söyleyenler, Resulullah (a.s), sahabe ve tabiinden böyle bir haber gelmemiş olmasını delillerine ilave etmişlerdir:
5. Erkeğin üreme organına ilaç damlatması:
Şafiî ve Hanefi mezheplerine göre bu iş olduğunda, oruç bozulmaz.
Şerhi'el-Muntelaha' şerhinde şöyle denilmiştir:
"Erkek, ön üreme organına bir şey damlatır veya herhangi bir cisim kaçırır da mesaneye ulaşırsa orucu bozulmaz..."
Tercih edilen görüş de budur. En iyisini yüce Allah (c.c) bilir.
6. Karın ve baş yaraları:
Karın yarası; Karında bulunup karın boşluğuna ulaşan bir çeşit yaradır.
Baş yarası: Kafada bulunan bir tür yaradır.
Şafii mezhebine göre bu iki yara nedeni ile kullanılan ilaç karın boşluğuna veya beyine ulaşırsa oruç bozulur.
Hanefi mezhebine göre ise; İlaç yaşsa oruç bozulur, kuru ise bozulmaz.
İmam Malik ve İmarneyn yani İmam Muhammed ve Ebu Yusuf: "Bu durumda oruç bozulur/' demişlerdir. [174]
3803-Müslim, Ebu Eyyub el-Ensari (r.a)'den Rasulullah (a.s)'m şöyle buyurduğunu rivayet etmiştir:
"Kim Ramazan orucunu tutar, Şevval'den de altı gün ilave ederse, yıl orucu tutmuş gibi olur."
Ebu Davud'un rivayetinde; "Sanki yılı oruçlu geçirmiş gibidir," şeklinde gelmiştir. [175]
3804-Tabarani, el-Kebir'de, Ebu Eyyub el-Ensari (r,a)'den Hz. Peygamber (a.s)'in şöyle buyurduğunu rivayet etmiştir:
"Kim Ramazan orucunu tutar ve buna Şevval'den altı gün ilave ederse yıl orucu tutmuş gibi olur."
(Ebu Eyyub devamla) dedi ki:
"Her gün için on günlük sevap mı vardır?" diye sordum. "Evet," buyurdu." [176]
3805-İbni Huzeyme, Sevban (r.a)'dan, Rasulullah (a.s)'m şöyle buyurduğunu rivayet etmiştir:
"Ramazan orucu on aya, (Şevval'den) altı gün orucu da iki aya bedeldir. Böylece sene oruçlu geçirilmiş olur."
Ramazan orucunu ve ondan sonraki altı günler orucunu kastediyor. [177]
Burada şevval ayı içerisinde altı gün oruç tutmak esastır. Bu günleri çabucak tutmak en iyisidir. Fakat ay içerisinde ayrı ayrı tutmakta da bir sakınca yoktur.
Muvatta'da Yahya şöyle der:
"Ben, İmam Malik'ten duydum. Bayramdan sonra Şevval ayı içerisinde tutulan altı gün oruç hakkında şöyle diyordu:
"Ben hiç bir hkıhçının altı gün oruç tuttuğunu görmedim. Sahabenin böyle bir şey yaptığını da duymadım. İlim ehline göre bu günleri oruçlu geçirmek mekruhtur. Çünkü onlar Şevval ayından oruç tutmanın bid'at olmasından ve cahillerin bunu Ramazan ayma ilave etmelerinden endişe etmişlerdir. İlim ehli bu günlerde oruç tutulabileceği kanaatinde olsaydı kendileri bu düşünce ile amel ederlerdi."
Fakat tercih edilen görüşe göre Şevval ayında altı gün oruç tutmak vardır. Hatta müstehabdır. Çünkü bu konuda bir çok hadis-i şerif vardır. Anlaşıldığına göre bu hadisler, İmam Malik'e ulaşmamıştır. Kaldı ki, Ramazan ayını diğerleriyle karıştıracak kimse olmaz. Çünkü bu mesele herkes tarafından bilinmektedir.
Ancak Maliki mezhebine mensup Şeyh el-Harşi şöyle der:
"Burada bahsedilen kerahat, Şevval ayında altı gün orucun Ramazan ayma ilaveten hiç ara vermeden tutulmasının sünnet olduğu inancına sahip olan bir kimsenin, bu inançla birlikte tutması halinde söz konusudur. Aksi taktirde herhangi bir mekruhluk söz konusu değildir." [178]
Kasani der ki:
"Mekruh olan ilave, bayram günü oruç tutup bundan sonra d| oruç tutmaktır. Yoksa bayram gününü oruçsuz geçirip ardından oruç tutarsa, bu mekruh değil müstehab ve sünnet olur," [179]
Dehlevi der ki:
"Ramazan'dan sonra altı gün oruç tutmanın hikmetine gelince;^bu günler, namazları tamamlar niteliğe sahip revatip sünnetler gibidir."
Şer'i prensipler arasında yer alan; "Bir iyiliğin karşılığı on katıdır," kuralına binaen söz konusu orucun faziletinden bahsedilirken, yılı oruçlu geçirmeye benzetilmiştir. Bu sünneti işlemekle bir yılın matematiksel hesabı ortaya çıkmış olur, [180]
3806-İmam Malik, Kasım bin Muhammed bin Ebi Bekir (r.a)'den şu şekilde rivayet etmiştir:
"O, şöyle anlatıyor:
"Hz. Aişe (r.a) arefe günü oruç tutardı. Ben arefe akşamı imamın hareket ettiği sırada Hz. Aişe (r.a)'nin yanında kalarak halka kendi arasında bir boşluk açılana kadar bekleyip sonra içecek bir şeyler isteyerek iftar yaptığını gördüm." [181]
Arefe günü hacda olmayanların oruç tutmaları sünnetdir. Hac'da olanların tutmalarında da bir sakınca yoktur. Hz. Aişe (r.a)'nin bu günde oruç tutması şer'i ölçüler içerisinde nefse yüklenme kabilindedir. Sevabını da almıştır inşa-allah.
Bu fetva, Hanefilere göredir. Yani hac'da olan bir kimsenin oruç tutmakla zayıf düşmesi söz konusu değilse, bu günü oruçlu geçirmesi müstehabdır.
Şafiî, Hanbeli ve Maliki uleması ise hacının bu günde oruç tutmasını mekruh kabul etmişlerdir. Söz konusu alimler işleyeceğimiz bazı hadisler'den yola çıkarak hacının bu günü oruçsüz geçirmesinin müstehap olduğunu söylemişlerdir.
3807-Müslim, Ebu Kefade (r.a)'den, Hz. Peygamber (a.s)'ın şöyle buyurduğunu rivayet etmiştir:
"Arefe günü oruç tutulması halinde benim Allah'tan ümidin, bir sonraki seneye ve bir önceki seneye (bu orucun) keffaret olması (yönünde)"dir." [182]
3808-Ebu Davud, Huneyde bin Halid (r.a)'dan, hanımı vasıtasıyla Hz. Peygamber (a.s)'in hanımlarından birinin şöyle anlattığını rivayet etmiştir:
"Resulullah (a.s) Zilhicce'nin dokuz gününü, Aşure gününü ve her ayın üç gününü yani aym ilk pazartesi ve perşembe günlerini oruç tutarak geçirirdi."
Nesai'nin rivayeti de Ebu Davud'un rivayeti gibidir. Ancak Nesai'nin bu rivayetinde; "Her ayın ilk pazartesi ve ilk perşembe (günü) olmak üzere üç gününü oruçlu geçirirdi," şeklinde gelmiştir. [183]
Nesai'rün diğer bir rivayeti de şu şekildedir:
"Hz. Peygamber (a.s) on günü ve bir pazartesi iki perşembe olmak üzere her ayın üç gününü oruçlu geçirirdi." [184]
Hadiste geçen "on gürTden maksat, Zilhicce'nin on günüdür. On gün olarak geçmesinin sebebi "aşre" kelimesinin bu günlerde de tutulan oruca alem (özel isim) olması nedeni iledir. Burada maksat, bu ay içerisinde dokuz gün oruç tutmaktır. Çünkü onuncu gün bayramdır ki, bu günde oruç tutmak caiz değildir.
3809-Taberani, el-Kebir'de, Sehl bin Sad (r.a)'ın şöyle söylediğini! rivayet etmiştir:
"Resulullah (a.s) şöyle buyurdu:
"Kim, arefe günü oruç tutarsa, peş peşe iki senelik günahı bağı [185]
Yukarıda, arefe günü tutulan orucun bir önceki ve bir sonraki sene içerisinde işlenen günahlara keffaret olacağını görmüştük. İşte bu iki sene, bu hadiste açıklanan "peş peşe iki sene"dir. Bu hadis, bu anlamda yorumlanmıştır. Fakat anlaşıldığına göre bu günde tutulan oruç küçük günahlara keffarettir. Büyük günahlar için mutlaka tevbe etmek gerekir.
3810-Taberani, el-Evsat'da, Said bin Cubeyr (r.a)'in şöyle anlattığını rivayet etmiştir:
"Bir adam Abdullah bin Ömer (r.a)'e arefe günü oruç tutmak hakkında bir soru sordu. Bunun üzerine o, şöyle cevap verdi:
"Biz Resulullah (a.s)'la birlikte bu günü oruçlu geçirdik. Resulullah (a.s) bu orucu iki senelik oruca denk saymıştı." [186]
3811-Imam Malik, Ummul Fadl (r.a)'dan rivayet etmiştir:
"Halk arefe günü Ummul Fadl'ın yanında Hz. Peygamber (a.s)'in oruçlu olup olmadığı konusunda münakaşa etti. Bir kısmı; "Oruçludur", bir kısmı da; "Oruçlu değildir," dedi. Bunun üzerine Ummül Fadl kendisine devesinin üzerine vakfedeyken bir bardak süt gönderdi. Resulullah (a.s) da (sütü) içti." [187]
3812-Tirmizi, Abdullah bin Abbas (r.a)'dan rivayet etmiştir:
"Resulullah (a.s) Arafat'da oruçlu değildi. Ummul Fadl kendisine süt gönderdi. O da içti." [188]
3813-Tirmizi, -Yesar adında-Abdullah bin Ebi Nuceyh (r.a)'ten, o da babasından şöyle anlattığım rivayet etmiştir:
"İbni Ömer (r.a)'e arefe günü oruç tutmaktan soruldu. O da şöyle cevap verdi:
"Hz. Peygamber (a.s)'le birlikte haccettim. O gün oruç tutmadı. Hz. Ebu Bekir (r.a)'le birlikte haccetim. O da o gün oruç tutmadı. Hz. Ömer (r.a)'le birlikte haccettim. O da o gün oruç tutmadı. Hz. Osman (r.a)'la birlikte haccettim. O da o gün oruç tutmadı. Ben de o gün oruç tutmuyorum, tutulmasını emretmiyorum. Tutulmasın da demiyorum." [189]
Hacı'nm arefe günü oruç tutması sünnet değildir. Çünkü arefe günü'hacı oruç tutarsa, hakkıyla vakfe yapmasına mani olur. Fakat Hz. Aişe (r.a)'nin de yaptığını göz önünde bulundurursak, bu günde oruç tutulmasında herhangi bir sakınca yoktur.
3814-İbni Huzeyme, İbni Abbas (r.a) vasıtasıyla annesi Ummul Fadl'den rivayet etmiştir:
"Resulullah (a.s) arefe günü oruçlu değildi. Kendisine süt getirildi. O da içti."[190]
3815-Buhari ve Müslim, müminlerin annesi Hz. Meymune (r.a)'den rivayet etmişlerdir:
"Halk, arefe günü Resulullah (a.s)'m oruçlu olup olmadığı konusunda şüpheye düştü. Bunun üzerine ben kendisine vakfe yerinde durmuş iken bir kala süt gönderdim. O da insanların gözü önünde (gönderdiğim) sütü içti." [191]
3816-Müslim, Ebu Hureyre (r.a)'den merfu olarak rivayet etmiştir:
"Ramazan'dan sonra en faziletli oruç; Allah (c.c)'m ayı olan Muharrem ayının orucudur. Farz namazdan sonra en faziletli namaz; gecenin ortasında kılman namazdır." [192]
3817-Buhari, İbni Abbas (r.a)'dan merfu olarak rivayet etmiştir:
"Kendisine salih amelin Allah'a en sevimli olduğu günler (Zühice'den ilk) on gündür.
Kendisinde salih amel işlenen günler arasında Allah'a en sevimli olan günler (Zilhicce'den ilk) on gündür.
"Ey Allah'ın Resulü ! Cihad da mı (o günler kadar sevimli değildir)?" Dediler. Efendimiz (a.s) :
"Cihad da ! Ancak canı ve malı ile çıkıp kendisini ortaya koyan ve bunlardan geriye bir şey döndürmeyen kişi müstesna," buyurdu." [193]
3818-MüsIim, Hz. Aişe (r.a)'den şu şekilde rivayet etmiştir:
"O, şöyle anlatıyor:
Ben, Resulullah (a.s)'ı Zühicce'nin onunda oruçlu iken hiç görmedim." [194]
Resulullah (a.s) fiili olarak bu dokuz günü topluca oruçlu geçirmese de kavli olarak bizleri bu günlerde oruç tutmaya teşvik etmiştir. Bu nedenle teşvik vardır. Mendupluk bulunmamaktadır. [195]
3819-Buhari ve Müslim, Hz. Aişe (r.a)'den rivayet etmişlerdir: "O, şöyle anlatıyor:
"Aşure günü Ramazan (farz kılmma)'dan önce oruç tutulurdu. Rama-zan'da*oruç emri indiği zaman, (bu günde) dileyen tutar, dilemeyen de yerdi."
Hz. Aişe (r.a)'nin diğer bir rivayeti de şöyledir:
"Resulullah (a.s) aşure günü oruç tutulmasını emretmiştir." [196]
Diğer bir rivayet de şöyledir:
"Ramazan orucu farz kılınmadan evvel insanlar aşure günü oruç tutarlardı. Bu gün Kabe'nin örtülendiği gündür. Ramazan orucu farz kılınınca, Resulullah (a.s) şöyle buyurdu:
"Kim bu gün oruç tutmayı arzu ederse, tutsun. Kim de tutmamayı arzu ederse tutmasın." [197]
Başka bir rivayette Hz. Aişe (r.a) şöyle anlatıyor:
"Cahiliyye devrinde Kureyş aşure günü oruç tutardı. Resulullah (a.s) da bu devirde aşure günü oruç tutardı. Medine'ye geldiğinde de bu gün oruç tuttu ve inşalara tutmalarını emretti. Ancak Ramazan orucu farz kılınınca aşure orucunu bıraktı. Bundan sonra dileyen tuttu, dileyen tutmadı." [198]
Diğer bir rivayet ise şöyledir: "Ramazan orucu farz kalınınca şöyle buyurdu: "Dileyen tutsun, dilemeyen tutmasın." [199] Bir başka rivayet de şöyledir:
"Cahiliyye devrinde Kureyş aşure günü oruç tutardı. Sonra Ramazan orucu farz kılınınca Resulullah (a.s) şöyle buyurdu:
"Dileyen (aşure gününü) tutsun, dileyen yesin." [200]
"Ya bir gün Önceden ya da sonradan ilave etmek şartıyla aşure günü oruç tutmak müstehaptır."
3820-Buhari ve Müslim, Abdullah bin Ömer (r.a)'den şu şekilde rivayet etmişlerdir:
"Cahiliyye halkı aşure günü oruç tutarlardı. Ramazan orucu farz kılınmadan önce Resulullah (a.s) ve Müslümanlar bu gün oruç tutmuştur. Ancak Ramazan orucu farz kılınınca Resulullah (a.s) şöyle buyurdu:
"Aşure günü, Allah'ın günlerinden bir gündür. Dolayısıyla dileyen bu gün oruç tutabilir."
Diğer bir rivayet ise şöyledir:
"Hz. Peygamber (a.s)'in yanında aşure gününden bahsedildi. Buyurdu ki:
"Bu, cahiliyye halkının oruçlu geçirdiği bir gündür. Ancak dileyen tutar, dileyen tutmaz." [201]
Buhari'ye ait diğer bir rivayet de şöyledir:
"Resulullah (a.s) aşure günü oruç tuttu ve tutulmasını emretti. Ancak Ramazan orucu farz kılınınca, bu orucu terkedüdi. Abdullah bin Ömer (r.a) de tutulduğu gün oruca tevafuk ederse bugün oruç tutardı. Yoksa tutmazdı." [202]
Müslim'e ait diğer bir rivayet de ikinci rivayet gibidir. Ancak bu rivayette şu ilave vardır:
"Sizden kim bu gün oruç tutmak isterse tutsun. Kim de tutmak istemez ise tutmasın." [203]
Hz. Peygamber (a.s)'in; "Allah'ın günlerinden bir gündür," ifadesi Allah'ın günlerinde tazimi ifade eder. Anlaşıldığına göre Kureyş'in de içinde yer aldığı cahiliyye halkı, Yahudilerin amelinden etkilenerek bu günde oruç tutmuşlardır. Çünkü aşağıda da göreceğimiz gibi bu güne sadece Yahudiler tazim göstermişlerdir. *J
3821-İmam Malik, Humeyd bin Abdurrahman (r.a)'dan rivayet etmiştir:
"Humeyd, Muaviye bin Ebu sufyan (r.a)'m aşure günü Medine'de yani bir gelişinde minber üzerinde hutbe verirken -Buharinin rivayetinde ise hac senesinde ifadesi vardır, şöyle söylediğine kulak vermiştir:
"Ey Medine halkı ! Alimleriniz nerede? Ben Resulullah (a.s)'dan dinledim. O, şöyle buyuruyordu:
"Bugün aşure günüdür. Allah bu günün orucunu size farz kılmadı (ama) ben oruçluyum. Dileyen bu gün oruç tutsun, dileyen tutmasın." [204]
3822-Buhari ve Müslim, Alkame bin Kays en-Nuhai (r.a)'den şu şekilde rivayet etmişlerdir:
"Eş'as bin Kays aşure günü sofradayken Abdullah bin Mesud (r.a)'un yanma girdi ve:
"Bugün aşure günüdür. Ey Ebu Abdurrahman (nasıl yersin)?" dedi. Bunun üzerine Abdullah bin Mes'ud şöyle dedi:
"Ramazan orucu farz kılınmadan aşure orucu tutulurdu. Ramazan orucu farz kılınınca (bu oruç) terkedildi. Oruçlu değilsen (buyur) ye."
Müslim'e ait diğer bir rivayet de bu rivayetin bir benzeridir. Bu rivayet şu şekildedir:
"Resulullah (a.s) Ramazan orucu farz kılınmadan önce aşure günü oruç tutardı. Ramazan orucu farz kılınınca, bu orucu terketti."
Müslim'in kısaltılmış diğer bir rivayeti de şöyledir:
"Eş'as, aşure günü Abdullah bin Mes'ud (r.a)'un yanma girdi. Abdullah: "Yaklaş," dedi. Eş'as; "Ben oruçluyun/' diye cevap verdi. Abdullah; "Biz bu gün oruç tutuyorduk. Sonradan kaldırıldı," dedi." [205]
3823-Bezzar, Hz. Aişe (r.a)'den rivayet etmiştir:
"Hz. Peygamber (a.s) onuncu günü aşure orucunu emretmişti. [206]
Bir kısım sahabiler aşure orucunun kaldırıldığı anlayışına sahirj olsalar da haddi zatında aşure günü oruç tutmak halen menduptur.
3824-Buhari ve Müslim, Ebu Musa el-Eşari (r.a)'nin şöyle anlattığın rivayet etmişlerdir:
"Aşure günü, Yahudilerin saygı gösterdiği ve bayram edindikten bir gün idi. Resulullah (a.s) da şöyle buyurdu:
"Siz de bugün oruç tutun." jj îpiğer bir rivayet de şu şeklindedir:
Hayber Yahudileri aşure günü oruç tutar, bu günü bayram edinir ve hanımlarına bu günde süs ve takılarını giydirirlerdi. Bu münasebetle Resulullah (a.s) şöyle buyurdu:
"Siz de bugün oruç tutun." [207]
3825-Buhari ve Müslim, Abdullah bin Abbas (r.a)'rn şöyle anlattığını riVayetetmişlerdir:
"Resulullah (a.s) Medine'ye geldi ve Yahudilerin aşure (günü) orucu tut-
duklafmı gördü. Bu sebeple: "Bu nedir?" diye sordu. "Bu, iyi bir gündür. Allah bu günde Musa'yı ve İsrailoğullarını düşmanlarından kurtardı. Musa (a.s) da bugün oruç tuttu," dediler. Bunu üzerine Resulullah (a.s):
"Ben Musa'ya (benzeme yönünden) sizden daha layığım," buyurdu ve Bu gün oruç tuttu. (İnsanlara da) bu günde oruç tutmalarını emretti."
Diğef bir rivayet de şu şekildedir:
"Resulullah (a.s) Yahudilere : "Oruç tuttuğunuz bu günün mahiyeti nedir?"-diye sordu. Onlar:
"Önemli bir gündür. Allah bu günde Musa'yı kavmiyle birlikte kurtardı. [208] Firavun'u kavmiyle birlikte boğdu. Musa (a.s) da şükür olsun diye bu guifc-0ruç tuttu. Biz de bu sebeple tutuyoruz," dediler. Bunun üzerine Resulullah (a.s) şöyle buyurdu:
"Öyleyse biz Musa'ya sizden daha layık ve daha yakınız." Bundan sonra Resululah (a.s) bugün oruç tuttu ve tutulmasını
Diğer bir rivayet de şu şekilde gelmiştir:
"Öyleyse biz de bugünü tazim amacı ile oruçla geçirelim." [209]
3826-Buhari ve Müslim, Seleme bin Ekv'a (r.a)'dan şu şekilde rivayet etmişlerdir:
"Resuluîlah (a.s) Eşlem (kabilesin)'den bir kişiye: "İnsanlara haber ver. Daha önce yemiş olan, günün geri kalan kısmını oruç tutarak geçirsin. Yememiş olan da oruç tutsun. Zira bugün aşure günüdür," buyurdu."
Diğer bir rivayette de; "Eşlem kabilesinden bir kişiye;" İnsanlara mı yoksa kavmine mi haber ver?" ifadeleri arasında ravinin şüphesi söz konusudur. [210]
3827-Tirmizi, Ensardan Ebu Katade (r.a)'den rivayet etmiştir: "Hz. Peygamber (a.s) şöyle buyurdu:
"Aşure günü tutulan orucun bir yıl önceki günahlara keffaret olacağı konusunda Allah'ın rahmetine ümidim vardır." [211]
3828-MüsIim, Abdullah bin Abbas (r.a)'dan şöyle rivayet etmiştir: "Resulullah (a.s) şöyle buyurdu:
"Seneye kalırsam dokuzuncu günü mutlaka oruç tutacağım." Aşure gününü kastediyordu."
Diğer bir rivayet ise şu şekildedir:
"Resulullah (a.s) aşure günü oruç tutup, insanlara oruç tutmaların emredince:
"Ey Allahm Rasulü ! Bugün Yahudi ve Hristiyanlarm saygı gösterdiği bugündür," dediler. Bunun üzerine Resulullah (a.s) şöyle buyurdu:
"Öyleyse seneye inşaallah dokuzuncu günü oruç tutacağım." Ancak seneye kavuşmadan Rasulullah (a.s) vefat etti." [212] Hakem bin el-Arec'in rivayeti ise şöyledir:
"Ibni Abbas (r.a)'m yanma vardım. O, zemzemin yanında ridasını yastık edinmiş uzanıyordu: Kendisine: "Bana aşure gününü haber ver, hangi gün oruç tutayım?" dedim.
"Muharrem'in hilalini gördüğün zaman say, dokuzuncu gün olduğu zaman oruçlu olarak sabahla," dedi. Ben; "Resulullah (a.s) böyle mi yapardı?" dedim. "Evet," dedi." [213]
Ruzeyn'in Ata'dan rivayeti ise şu şekildedir:
"Ibni Abbas'tan dinledim şöyle diyordu:
"Dokuz ve onuncu günlerde oruç tutun. Yahudilere muhalefet edin." [214]
3829-Buhari ve Müslim, Muavviz'in kızı Rubeyyi (r.a)'den şu şekilde rivayet etmişlerdir:
"O, şöyle anlatıyor:
"Aşure sabahı Resulullah (a.s) Medine'nin etrafındaki köylere şu haberi saldı:
"Kim oruçlu olarak sabahladıysa orucunu tamamlasın Kim de oruçlu değilse günün kalan kısmını (oruçluymuş gibi) tamamlasın."
Artık biz bundan sonra bu günü oruç tutar, çocuklarımıza da oruç tuttururduk. Mescide gider, onlara boyalı yünden oyuncak yapardık. Onlardan biri ağladığı zaman oyuncağını kendisine verirdik. İftar olana kadar onları bu şekilde oyalardık."
Benzer bir rivayet de şu şekildedir:
"Çocuklarınıza boyalı yünden oyuncak yapar, yanımızda götürürdük. Bizden yemek istedikleri zaman oruçlarını tamamlayana kadar onları eğlendir ir dik." [215]
3830-Nesai, Muhammed bin Safi (r.a)'nin şöyle söylediğini rivayel etmiştir:
"Resulullah (a.s) aşure günü:
"Bugün içinizde yiyen var mı?" diye sordu.
"İçinizde oruç tutan da var tutmayan da," dediler.
"Öyleyse kalan gününüzü (oruçluymuş gibi) tamamlayın. Kırsal bölgelere de haber salın. Kalan günlerini (oruçluymuş gibi) tamamlasınlar," buyurdu." [216]
3831-Buhari ve Müslim, Ensardan Osman bin Hakim (r.a)'den şu şekilde rivayet etmişlerdir:
"O, şöyle anlatıyor:
"Recep ayı içerisinde olduğumuz sırada Said bin Cübeyr (r.a)'e Recep orucundan sordum. Bunun üzerine o şöyle dedi:
"Ibni Abbas (r.a)'dan dinledim, şöyle diyordu:
"Resulullah (a.s) oruç tutardı, o kadar ki biz, "(Artık) iftar etmeyecek," derdik. Bazen de oruç tutmazdı, o kadar ki biz; "Oruç tutmayacak," derdik."
Hadisi Ebu Davud, Osman bin Hakim'den; "Said bin Cübeyr'e sordum," şeklinde rivayet etmiş ve ardından yukarıdaki hadisi zikretmiştir. [217]
3832-Nesai, Usame bin Zeyd (r.a.)'den rivayet etmiştir:
"Resulullah (a.s) oruca devam ederdi de: "(Artık) iftar etmeyecök denilirdi. İftar ederdi de; "(Artık) oruç tutmayacak" denilirdi." [218]
3833-MüsIim, Abdullah bin Şakik el-Ukeyli (r.a.)nin şöyle söylediğini rivayet etmiştir:
"Hz. Aişe (r.a)'ye Resulullah (a.s)'ın orucundan sordum da şöyle cevap verdi:
"O kadar oruç tutardı ki biz: "(Artık) devamlı oruç tutacak" derdik. Yine o kadar oruçsuz olurdu ki biz: "(Artık) hiç oruç tutmayacak" derdik. Ben Medine'ye geldiğinden beri Ramazan ayı dışında bir aym tamamında! oruç tuttuğunu görmedim."
Diğer bir rivayette ise Hz, Aişe (r.a) şöyle söylemiştir: [219]
"Ramazan ayı dışında Resulullah (a.s)'ın vefat edene kadar ne bir ayın
tamamında oruç tuttuğunu ne de oruçsuz geçirdiğini bilmiyorum.' [220]
3834-İmam Malik, Hz. Aişe ve (r.a)'nin şöyle söylediğini rivayet etmiştir:
"Resulullah (a.s) oruç tutardı. Öyle ki biz; "(Artık) iftar etmeyecek," derdik. (Bir de) iftar ederdi. Biz: "Artık) oruç tutmayacak," derdik. Ben Ramazan ayı dışında Resulullah (a.s)'m bir aym tamamında oruç tuttuğunu hiç bir zaman görmedim. Şaban ayında olduğu kadar hiç bir ayda çok oruç tuttuğunu da görmedim."
Diğer bir rivayet de Ebu Seleme bin Abdurrahman'a aittir. O, şöyle demiştir:
"Ben Hz. Aişe (r.a.)'ye Resulullah (a.s)'m orucundan sordum. Şöyle cevap verdi:
"Oruç tutardı, biz; "(Artık) oruç tutacak," derdik. İftar ederdi, biz; "(Artık) oruç tutmayacak," derdik. Ben hiç bir zaman Şaban ayından daha çok başka bir ayda oruç tuttuğunu görmedim. Şaban'm tamamını oruçlu geçirirdi. Şaban ayında oruç tutmadığı nadirdir." [221]
Tirmizi'nin rivayetinde Hz. Aişe (r.a) şöyle söylemiştir:
"Ben Resulullah (a.s)'m Şaban ayında olduğu kadar başka bir ayda çok oruç tuttuğunu görmedim. Şaban ayında oruç tutmadıği nadirdir. Hatta bu aym tamamında oruç tutardı." [222]
Ebu Davud (r.a)'un diğer bir rivayetinde ise Hz. Aişe (r.a) şöyle söylemiştir:
"Resulullah (a.s)'a aylar içerisinde en sevimli ay Şaban (yani) onda oruç tutmaktır. Sonra da onu Ramazan'a ulardı." [223]
Nesai'nin rivayeti de Tirmizi ve Ebu Davud'un rivayetinin aynısıdır. [224] Nesai'nin diğer bir rivayeti ise şu şekildedir:
"Resulullah (a.s) (bir) oruç tutardı (ki) biz; "(Artık) devamlı oruç tutacak," derdik. (Bir de) iftar ederdi (ki); "Oruç tutmayacak," derdik. Şaban'da --ya da Şaban ayının tümünde- oruçlu olurdu." [225]
Yine Nesai'nin diğer bir rivayeti de şöyledir:
"Resulullah (a.s)'m Şaban ayında olduğu kadar başka bir ayda çok oruç tuttuğu vaki değildir. Resulullah (a.s) ayı -ya da tümünü- oruçlu geçirirdi." [226]
Nesai'nin bir başka rivayeti de şu şekildedir:
"Resulullah (a.s)'ın Şaban ayında oruç tutmadığı nadirdir." [227]
Diğer bir rivayet ise şöyledir:
"Şaban ayını baştan sona oruçlu geçirirdi." [228]
Buhari ve Müslim'in rivayetleri ise şu şekildedir:
"Resulullah (a.s)'in Şaban'da olduğu kadar başka bir ayda çok oruç tuttuğu vaki değildir.
Zira O, Şaban ayını baştan sona oruçlu geçirirdi ve şöyle buyururdu:
"Gücününüz yettiği kadar amel işleyin. Çünkü siz usanıncaya kadar Allah (c.c) usanmaz."
Hz. Peygamber (a.s)'in en çok sevdiği namaz, az da olsa devamlı kıldığı namazdır. O, bir namaza başladığı zaman ona devam ederdi." [229]
3835-Tirmizi, Ümmü Seleme (r.a)'nın şöyle söylediğini rivayet etmiştir:
"Ben Resulullah (a.s)'m Şaban ve Ramazan (ayları) dışında peşpeşe iki ay oruç tuttuğunu görmedim."
Ebu Davud'un rivayeti ise şu şekildedir:
"Resulullah (a.s) sene içerisinde tam olarak sadece Şaban ayında oruç tutardı. Şaban'ı Ramâzan'a ulardı" [230]
Nesai bu iki rivayete de yer vermiştir. Nesai'nin diğer bir rivayeti ise şu şekildedir:
"Ben Resulullah (a.s)'m peşpeşe iki ay oruç tuttuğunu görmedim. Ancak Şaban (ayını), Ramazan (aym) a ulardı." [231]
Ümmü Seleme (r.a)'dan bu hadisi, yukarıda işlediğimiz "Medine'ye geldiğinden beri Ramazan ayı dışında bir ayı baştan sona kadar oruçlu geçirdiğini görmedim" hadisiyle çelişmez. Çünkü Şaban ayının tamamından maksat, çoğudur.
Tirmizi, İbnul-Mübarek'in bu konuda şöyle söylediğini nakletmiştir:
"Arap kelamında bir kimse ayın çoğunda oruç ruttuysa; "Ay boyu oruç tuttu," denebilir. Yine; "Falan şahıs gece boyu ibadet etti," denildiği zaman bu kimsenin uyuklaması ya da şehsi bir takım ihtiyaçlarıyla meşgul olması da söz konusu olabilir"
Yani Îbnu'l-Mübarek iki hadis arasında bir çelişki görmemiştir. İbnu'l Mübarek yine şöyle der:
"Bu hadiste Resulullah (a.s)'m aym çoğunu oruçlu geçirdiği ifade edilmek istenmektedir." [232]
3836-Nesai, Usame bir Zeyd (r.a)'in şöyle söylediğini rivayet etmiştir: "Dedim ki: "Ey Allah'ın Resulü ! Şaban (aym) da oruç tuttuğunuz kadar diğer aylarda oruç tuttuğunuzu görmedim (bunun hikmeti nedir?)" Şöyle buyurdu:
"Bu, Receb'le Şaban arasında insanların gafil kaldıkları bir aydır. Halbuki o, amellerin Rabbül alemine yükseltildiği bir aydır. Ben oruçlu olduğum halde amelimin yükseltilmesini istiyorum." [233]
Hadisten anlaşıldığına göre insanlar Recep ayında oruç tutmaya özen gösterip Şaban ayında gafil davranıyorlardı. Bunu gören Resulullah da verilmesi gereken önemi ortaya koymuştur. Bazı insanlar bu hadisten yola çıkarak Recep, Şaban ve Ramazan aylarının peşpeşe tutulabileceğini söylemişlerdir. Ayrıca bazıları da Resulullah (a.s)'ın; "Bu ay, amellerin yükseltildiği aydır," sözünden hareketle, amellerin Şaban'ın yansında yükseltildiğini, bu geceye ayrıca bir ehemmiyet vermişlerdir. Aslında bu konuda varid olan hadisler zayıftır. [234]
3837-Tirmizi, Hz. Aişe (r.a)'den rivayet etmiştir:
"Resulullah pazartesi ve perşembe günlerinde oruçla (sevap) arardı." [235]
Nesai'nin diğer bir rivayeti de şöyledir:
"Resulullah (a.s) Şaban ve Ramazan aylarında oruç tutar, pazartesi ve perşembe günlerinde de (oruç tutmakla sevap) arardı." [236]
Diğer bir rivayette de:
"Pazartesi ve perşembe günleri oruç tutardı," şeklinde gelmiştir. [237]
3838-Tirmizi, Ebu Hureyre (r.a)'den rivayet etmiştir: "Rasulullah (a.s) şöyle buyurdu:
"Ameller, Allah Teâlâ hazretlerine pazartesi ve perşembe günleri arzo-lunur. Ben amelimin oruçlu olduğum halde arzedilmesini severim." [238]
3839-Ebu Davud, Üsama bin Zeyd (r.a)'in azadlısından şu şekilde rivayet etmiştir:
"Kendisi Usame ile birlikte Kura vadisine Üsame'nin bir malını istemeye gitti. Üsame pazartesi ve perşembe günleri oruç tutardı. Azatlısı kendisine:
"Sen çok yaşlı olduğun halde niçin pazartesi ve perşembe günleri oruç tutuyorsun?" dedi. Üsame şu cevabı verdi:
"Resulullah pazartesi ve perşembe günleri oruç tutardı. Kendisine bunun sebebi soruldu, O da;
"Şüphesiz kulların amelleri pazartesi ve perşembe günleri arz olunur," buyurdu." [239]
3840-İbni Huzeyme, Ebu Hureyre (r.a)'den Resulullah (a.s)'ıri şöyle buyurduğunu rivayet etmiştir:
"Kulların amelleri haftada iki kez, pazartesi ve perşembe günleri (Allah Teâlâ hazretlerine) arz olunur. Her mü'minin günahı bağışlanır. Kardeşi ile arasında husumet olan müstesna (Allah Teâlâ ) şöyle buyurur:
"Bu ikisini (husumetlerinden) dönünceye kadar bırakın ya da tehir edin." [240]
3841-Ebu Davud, Hz. Hafsa (r.a)'mn şöyle anlattığını rivayet etmiştir:
"Resulullah (a.s) (birinci hafta) pazartesi ve perşembe, ikinci hafta da pazartesi olmak üzere ayda üç gün oruç tutardı."
Nesai'nin diğer bir rivayetinde birinci rivayetten farklı olarak hadisin başında şu ilave yer almıştır:
"Resulullah (a.s) uzandığı zaman sağ elinin iç kısmını sağ avurdunun altına koyar, pazartesi ve perşembe günlerinde oruç tutardı." [241]
3842-Ebu Davud, Huneyde el-Huzâi (r.a) vasıtasıyla annesinden şu şekilde rivayet etmiştir: "O, şöyle anlatıyor:
"Ümmü Seleme (r.a)'nin yanma girdim ve kendisine oruçtan sordum, o da şöyle cevap verdi:
"Resulullah (a.s) bana her ay üç gün oruç tutmamı emretmişti. O günlerin ilki pazartesi ve perşembedir."
Nesai'nin rivayeti ise şu şekildedir:
"Resulullah (a.s) bu haftadan pazartesi ve perşembe, gelecek haftadan da pazartesi olmak üzere her ay üç günü oruç tutardı." [242]
Diğer bir rivayet ise şu şekildedir:
"Ayın ilk pazartesi sonra onu takip eden perşembe sonra yine onu takip eden perşembe günleri oruç tutardı."[243]
Nesa'inin başka bir rivayeti de şu şekildedir.
"Resulullah (a.s) ilk perşembe ve (ondan sonra gelen) iki pazartesi olmak üzere üç gün oruç tutmayı emretmişti." [244]
3843-Nesai, Abdullah bin Ömer (r.a)'den rivayet etmiştir:
"Resulullah (a.s) aym ilk pazartesi, onu takip eden perşembe (ve) sonra (yine) onu takip eden perşembe günleri olmak üzere her aydan üç gün oruç tutardı." [245]
3844-Tirmizi, Hz. Aişe (r.a)ıden rivayet etmiştir: "O, şöyle anlatıyor:
"Resulullah (a.s) bir aym cumartesi, pazar ve pazartesi günlerinde, ayın da salı, çarşamba ve perşembe günlerinde oruç tutardı." [246]
3845-Ebu Davud, Abdul-Melik bin Milhan el-Kaysi (r.a) vasıtasıyla babasından şöyle rivayet etmiştir:
"O, şöyle anlatıyor:
"Resulullah (a.s) bize bir günleri (yani): ayın onüç, ondört ve onbeşınci günleri oruç tutmamızı emrederdi."
(Babası) dedi ki:
"Resulullah (a.s) : "Onlar tüm sene gibidir," buyurdu."
Nesai yine Abdul-Melik1 ten, ancak babasını belirtmeden hadisi şu şekilde rivayet etmiştir:
"Resulullah (a.s) şu parlak günleri (oruçlu geçirmeyi) emreder ve şöyle buyururdu:
"Onlar aym orucudurlar." [247]
3846-Nesai, Ebu Zer Gifari (r.a)'nin şöyle söylediğini rivayet etmiştir: "Resulullah (a.s) şöyle buyurdu:
"Ey Ebu Zer, aydan üç gün oruç tuttuğun zaman onüç, ondört ve onbeşince günleri oruç tut."
Nesai'nin rivayeti ise şu şekildedir:
"Resulullah (a.s) bize ayın parlak günlerinde onüç, ondört ve onbeşinci günlerinde oruç tutmamızı emretmişti."[248]
Yine Nesai'nin diğer bir rivayeti de şöyledir: "Resulullah (a.s) şöyle buyurdu:
"Herhangi bir gün oruç tutmak istediğin vakit onüç, ondört ve onbeşinci günleri oruç tut." [249]
Nesai'nin başka bir rivayeti de şöyledir:
"Resulullah (a.s) bir adama: "Onüç, ondört ve onbeşinci günleri oruç tutmaya bak," buyurdu." [250]
Başka bir rivayette de: "emretti," şeklinde gelmiştir. [251] Nesai'nin Havtekiyye'den başka bir rivayeti ise şöyledir:4 "Babam şöyle anlattı:
"Bir bedevi, yanında ekmek ve kızarttığı tavşanla birlikte Resulullah (a.s)'a geldi ve onları Hz. Peygamber (a.s)'in önüne bıraktı. Sonra:
"Kanlıyken avladım," dedi. Bunu üzerine Resulullah (a.s) ashabına: "Yiyin, zarar etmez, buyurdu." Bedeviye de; "Ye" dedi, Bedevi: "Ben oruçluyum," dedi. Resulullah (a.s) :
"Ne orucu?" diye sordu. Bedevi:
"Aym üç gün orucu," diye cevap verdi. Resulullah (a.s):
"Eğer tutacaksan, parlak günleri; onüç, ondört ve onbeşinci günleri tut maya bak," buyurdu." [252]
Nesai der ki:
"Doğru olan, bu hadisin Ebu Zerr (r.a)'den nakledilen şeklidir. Galiba hadisin kayıtlı bulunduğu notlardan "Zerr" ifadesi düşmüş ve geride "Ebu" kelimesi kalmıştır. Böylece olunca da ; "Babam şöyle anlatıyor," manası oıj-taya çıkmıştır."
Nesai'nin Musa bin Talha'dan gelen diğer bir rivayeti de şöyledir:
"Bir adam Hz. Peygamber (a.s)'e bir tavşan getirdi. Hz. Peygamft (a.k) (yemek için) elini uzatmıştı ki, tavşanı getiren (adam):
"Ben onda kan gördüm," dedi. Bunun üzerine Resulullah (a.s'
"Niçin yemiyorsun?" diye sordu. Adam:
"Ben oruçluyum," diye cevap verdi. Bunun üzerine Resulullcm (a.s) şöyle buyurdu:
"Parlak günlerde; onüç, ondört ve onbeşinci günlerde oruç tutaydm ya !" [253]
Diğer bir rivayet de yukarıdakinin bir benzeridir. Ancak bu rivayetde farklı olarak: "Yiyin, canım çekseydi ben de yerdim," ifadesi yer almıştır. [254]
Bu hadisler, ayın onüç, ondört ve onbeşinci günlerinde oruç tutulmasının mendup olduğunu göstermektedir. Buna göre bir kimse sadece onbeşinci günde oruç tutabilir. Bu sebeple Şaban'ın onbeşinci günü oruç tutan kimseyi tenkit etme hakimiz yoktur.
3847-Nesai, Ebu Hureyre (r.a)'den rivayet etmiştir: "O, şöyle anlatıyor:
"Bir bedevi, kızartmış olduğu tavşanla birlikte Hz. Peygamber (a.s) 'e geldi ve tavşanı O'nun Önüne bıraktı. Resulullah (a.s) uzak durdu ve yemedi. (Ancak) kavme yemelerini emretti. Bedevi de (sofradan) uzak durdu. Bunun üzerine Hz. Peygamber (a.s):
"Sen niçin yemiyorsun?" diye sordu. Bedevi:
"Bu aym üç gün orucunu tutuyorum/' diye cevap verdi. Resulullah (a.s) şöyle buyurdu:
"Eğer oruç tutacaksan, parlak günlerde tut."
Hadiste geçen "Gurr" kelimesinden üç parlak gün kastedilmiştir. Bu kelime, atın alnında bulunan beyazlık için kullanılan "Garretül-Feres" kökünden türetilmiştir. [255]
3848-Nesai, Cerir bin Abdullah (r.a)'dan şu şekilde rivayet etmiştir; "Hz. Peygamber (a.s) şöyle buyurdu:
"Her aydan üç gün oruç tutmak, yıl boyu oruca bedeldir. Parlak günler; onüç, ondört ve onbeşinci günlerdir." [256]
3849-Nesai, Abdullah bin Abbas (r.a)'ın şöyle anlattığını rivayet etmiştir:
"ResulullaK (a.s) ne yolculukta ne de ikametgahında parlak günlerde oruçsuz olmazdı." [257]
3850-Tirmizi, Ebu Zer Gifari (r.a)'nin şöyle söylediğini rivayet etmiştir:
"Resulullah (a.s) şöyle buyurdu:
"Kim her ayda üç gün oruç tutarsa, işte bu, yıl orucu olur. Allah Teala hazretleri bu hususu te'yiden kitabında: "Kim bir hayır işlerse kendisinden on misliyle kabul edilir," ayetini indirdi. Bir gün, on misliyle kabul edilir."
Nesai'nin rivayeti ise şu şekildedir [258]
"Resulullah (a.s) şöyle buyurdu:
"Kim, ayda üç gün oruç tutarsa, yıl boyu oruç tutmuştur."
Sonra şöyle buyurdu:
"Allah, kitabında ne doğru söylemiştir:
"Kim bir hayır işlerse kendisinden on misliyle kabul edilir."
Yine Nesai'nin başka bir rivayeti de şu şekildedir:
"Kim, ayda üç gün oruç tutarsa, ayın orucu tamamlanmış or kendisi için ay orucu sevabı vardır." [259]:
3851-Nesai, Amr bin Şurahbü (r.h)'den o, da Hz. Peygamber (a.s)'in ashabından bir adamdan şöyle söylediğini rivayet etmiştir:
"Hz. Peygamber (a.s)'e yıl boyu oruç tutan kişiden soruldu da: "Yıl boyu (yemek) yemeyen/1 (demeni) arzu ederdim," buyurdu."
"Ya, üçte ikisini?" dediler:
"(Bu da) çoktur," buyurdu.
"Peki yarısını?" dediler.
"(Bu da) çoktur," dedi ve sonra şöyle buyurdu:
"Nefsin hastalıklarını temizleyen orucu size haber vereyim mi? Her ay üç gün oruç tutmaktır."
Amr bin Şurahbil (r.a)'in diğer bir rivayeti ise şu şekildedir: "Resulullah (a.s)'a bir kişi gelerek:
"Ey Allah'ın Resulü, yıl boyu oruç tutan kişi hakkında ne buyuruyorsunuz?" diye sordu."
Hadisin bundan sonraki bölümü yukarıdaki gibidir. [260]
Resulullah (a.s)'ın; "Nefsin hastalıklarını gideren," ifadesi, orucun, nefsin hastalıklarına da şifa olduğunu ve oruç tutmakla bu hastalıkların bir kısmının ortadan kalkacağını gösteriyor.
Bu hadis-i şeriften hareketle bazı davetçiler kendi nefislerini ve başkalarının nefislerini oruçla tedavi etme yöntemine baş vurmuşlardır. [261]
3852-Ahmed bin Hanbel, Yezid bin Abdullah bin eş-Şıhhir (r.a)'den, o da bir bedeviden şöyle söylediğim rivayet etmiştir:
"Resulullah (a.s)'ı şöyle buyururken dinledim:
"Sabır (Ramazan) ayı orucu ve her aydan üç gün oruç, nefsin hastalıklarını giderir." [262]
3853-Müslim, Abdurrahman el-Adeviyye'nin kızı Muaze (r.a)'nin şöyle söylediğini rivayet etmiştir:
"Hz. Aişe (r.a)'ye; "Resulullah (a.s) her ay üç gün oruç tutar mıydı?" diye sordum.
"Evet," diye cevap verdi. Kendisine:
"Ayın hangi günlerinde oruç tutardı?" dedim.
"Hangi günde oruç tuttuğuna önem vermezdi," dedi." [263]
3854-Nesai, Osman bin Ebu'l-As (r.a)'m şöyle söylediğini rivayet etmiştir:
"Resulullah (a.s)'ı şöyle buyururken dinledim: "Her aydan üç gün oruç, güzel oruçtur." [264]
3855-Nesaî, Ebu Akreb el-Bekri el-Kirani (r.a)'den rivayet etmiştir:
"Kendisi Resulullah (a.s)'a oruçtan sormuş da; "Her ay bir gün oruç tut," buyurmuş. Kendisi:
"Anam-babam sana feda olsun, ben kendimi güçlü hissediyorum," diyerek arttırmasını istemiş. Bunun üzerine Resulullah (a .s) :
"Her ay iki gün oruç tut," buyurarak orucunu (bir gün) artırmış. Ebu Akreb:
"Anam-babam sana feda olsun ey Allah'ın Resulü, ben kendimi güçlü hissediyorum," diyerek tekrar artırmasını istemiş. Bunun üzerine Resulullah (a.s):
"Ben kendimi kuvvetli hissediyorum, ben kendimi kuvvetli hissediyorum," buyurmuş (ve kendisine çıkışmış). Fakat orucunu artırmaya taraftar olmamış. Ancak kendisi diretince Resulullah (a.s):
"Her aydan üç gün oruç tut," buyurmuş." Diğer bir rivayet ise şu şekildedir:
"Ben Resulullah (a.s)'a oruçtan sordum da: "Ayda bir gün oruç tut," buyurdu. Ben "Ey Allah'ın Resulü, bana artır," dedim.
"Ey Allah'ın Resulü, bana artır, bana artır," diyorsun (öyleyse) ayda iki gün oruç tut," buyurdu. Dedim ki:
"Ey Allah'ın Resulü, bana artır, bana artır. Çünkü ben kendimi güçlü hissediyorum." Bunun üzerine:
"Bana artır, bana artır kendimi güçlü hissediyorum," buyurdu ve Resulullah (a.s) sükût etti. O kadar ki, ben mutlaka artırır zannettim.'(Sonra) şöyle buyurdu:
"Her ay üç gün oruç tut." [265]
Mendüp olan bir husus da Resulullah (a.s)'dan izin isteme konusuna bazıları hayretle bakmışlardır. Ancak istenilen izinde bir bereket olduğundan emin olursak, Allah (c.c) da İzin isteyen şahsa bu ameli kolaylaştırmışsa, bunda şaşılacak bir şey yoktur.
3856-Nesai, Ebu Hureyre (r.a)'nin şöyle söylediğini rivayet etmiştir: "Ben Resulullah (a.s)'tan duydum. Şöyk- buyuruyordu: "Sabır (Ramazan) ayı ve her aydan üç gün oruç, yıl orucudur." [266]
3857-Ebu Davud, Abdullah bin Mes'ud (r.a)'un şöyle anlattığnıı rivayet etmiştir:
"Resulullah (a.s) her ayın başından üç gün oruç tutardı." Tirmizi [267] ve Nesai [268] 'nin rivayetlerinde şu ilave yer almıştır: "Ve cuma günü oruç tutmadığı çok nadirdir." [269]
3858-Muvatta hariç Kütübü Sitte sahipleri, Ebu Hureyre (r.a) ve Ebu'd-Derda (r.a)'dan rivayet etmişlerdir:
"İkisi de şöyle söylemiştir:
"Resulullah (a.s) bana üç şey tavsiye etmiştir ki, onları yolculukta da ha-zerde de terk etmiyorum. (Bunlar), her aydan üçgün oruç tutmak, vitri kılmadan uyumamak bir de kuşluk namazı." [270]
3859-Buhari ve Müslim, Alkame (r.h)'nin şöyle söylediğini rivayet etmişlerdir:
"Hz. Aişe (r.a)'ye: "Resulullah (a.s) herhangi bir güne ayrı bir ehemmiyet verir miydi?" diye sordum.
"Hayır," dedi (ve ekledi) :" Onun ameli hafif ve devamlı yağan yağmur gibiydi. Hanginiz Resulullah (a.s)'m tahammül ettiği şeye dayanabilir?" [271]
3860-Tabarani, Amr (r.a)1 in azatlısından rivayet etmiştir: "Amr devamlı oruç tutardı." [272]
İmamların bir kısmı bayram ve teşrik günlerinden sakınmak, vücudu zayıf düşürmemek ve diğer ibadetlere mani olmamak şartıyla bunda bir beis görmemiştir.
3861-Ahmed bin Hanbel, Ebu Malik el-Eşari (r.a)'nin şöyle söylediğini rivayet etmiştir:
"Resulullah (a.s) şöyle buyurdu:
"Cennette dışı içinden, içi de dışından gözüken odalar vardır ki, Allah onları yemek yediren, yumuşak söz sarfeden, peşpeşe oruç tutan ve insanlar uykuda iken namaz kılan kimseler için hazırlanmıştır." [273]
3862-Ahmed bin Hanbel, Ebu Said el-Hudri (r.a) vasıtilyla Hz.
Peygamber (a.s)'in şöyle buyurduğunu rivayet etmiştir:
"Kış, mü'minin (oruç konusunda) baharıdır." [274]
3863-Ibni Huzeyme, Abdullah bin Amr (r.a)'dan rivayet etmiştir: "O, şöyle anlatıyor:
"Ben çalışkan bir erkektim. Babam beni evlendirdi. Sonra da ziyaret etti. Hanıma: "Beyini nasıl buluyorsun (ondan memnun musun)?" diye sordu. O, da: "İyi olmasına iyi bir adamdır da ne uyur, ne de iftar eder," dedi."
(Abdullah söze devamla) dedi. ki:
"Bunun üzerine babam beni azarladı, sonra:
"Seni Müslüman bir hanımla evlendirdim. Sen onunla ilgilenmedin," dedi. Kendimi güçlü ve çalışkan hissettiğimden (mesele) Resulullah (a.s)'a ulaşana kadar bana söylediklerine Önem vermedim. (Mesele Resulullah (a.s)'m kulağına gidince beni çağırdı ve):
"... Fakat ben, uyuyorum namaz da kılıyorum. Oruç tutuyorum iftar da ediyorum. Sen de uyu ve (kalkıp) namaz kıl. İftar et ve her ay üç gün oruç tut," buyurdu. Ben:
"Ey Allah'ın Resulü, ben bundan daha güçlüyüm" dedim.
"Öyleyse Davud (a.s)'un orucunu tut. Bir gün oruç tut, bir gün ye, Ve her ay Kur'an-ı Kerim-i hatmet," buyurdu. Ben (yine) :
"Ey Allah'ın Resulü, ben bundan daha güçlüyüm," dedim. "Onu (Kur'an'ı) onbeş günde hatmet," buyurdu. Ben (tekrar) : "Ey Allah'ın Resulü, ben bundan daha güçlüyüm," dedim." Husayn dedi ki:
"Mansur'un bana Mücahid'den nakline göre Abdullah yedi defa diretti, sonra Resulullah (a.s) şöyle buyurdu:
"Her amel için bir hızlılık devri, her hızlılık içinde bir gerileme vardır. Kimin gerileme devri benim sünnetimde noktalanırsa kurtulmuş, kimin gerileme devri de bunun (sünnetimin) dışında noktalanırsa helak olmuştur."
Abdullah şöyle devam etti:
"Resulullah (a.s)'ın iznini kabul etmiş olmam bana ailem ve malımın bir misli varlığından daha sevimli olurdu. Ama ben şimdi 'şeyhifani'yim yaşlandım ve düştüm. Resulullah (a.s)'ın bana emrettiğini terketmeyi de hoş karşılamıyorum. [275]
3864-Buhari, Ebu Hureyre (r.a)'dan Hz. Peygamber (a.s)'in şöyle buyurduğunu rivayet etmiştir:
"Kadın, kocası varken ondan izin almadan (nafile) oruç tutmasın."
Buhari'nin rivayeti bu şekildedir. Buhari rivayetinde herhangi bir ilaveye yer vermemiştir.
Buhari; 'sadaka babı1 başlığı altında zikredilen diğer bir rivayet^ üzerine Müslim'le ittifak etmiştir.
Ebu Davud, benzer rivayetinde ayrıca şu cümlelere yer vermiştir:'
"... Ramazan ayının dışında kocası varken onun izni olmada ^ nafile oruç tutmasın, onun evine kimsenin girmesine izin vermesin." [276]
Tirmizi'nin rivayeti de şu şekildedir:
"Kadın, kocası varken onun izni olmadan Ramazan ayı dışında oruç tutamaz." [277]
3865-İbni Huzeyme, Ebu Hureyre (r.a)'den kendisine şöyle ulaştığını rivayet etmiştir:
"Kadın, kocası varken onun izni olmadan Ramazan ayı dışında bir gün (bile) oruç tutamaz." [278]
Kadının kocası yarımdayken ondan izin olmadan nafile oruç tutması mekruhtur. Ancak kocası yanında yoksa veya ihramda ise ya da kadın, kocasının kendisine ihtiyacı olmadığını bilirse nafile oruç tutabilir. Fakat yine de kocasının kendisine bir ihtiyacı söz konusu olursa orucunu bozar. [279]
3866-Buhari ve Müslim, Ebu Said el-Hudri (r.a)'dan şu şekilde rivayet etmişlerdir:
"Reza'a şöyle demiştir:
"Ben kendisinden (Ebu Said'den) bir hadis işittim, garibime gitti. Bunun için kendisine: "Sen bunu Resulullah (a.s)'tan duydun mu?" dedim. Ebu Said : "Resulullah (a.s)'a (kendisinden) duymadığım şeyi mi isnad ediyorum? O'nun şöyle buyurduğunu duydum:
"İki günde oruç tutmak caiz olmaz: Ramazan bayramıfnın birinci) günü ve Kurban bayramıfnın birinci) günü."
Diğer bir rivayet ise şöyledir:
"Resulullah (a.s) iki günde oruç tutmayı yasakladı: Ramazan bay-ramıfnın birinci) günü ile Kurban bayramı (nın birinci) günü." [280]
Buhari'nin diğer bir rivayeti ise şu şekildedir:
"Resulullah (a.s) Ramazan ve Kurban bayramı (nın birinci) günleri oruç tutmayı, samma elbisesini, kişinin bir elbise içerisinde (sırtını ve baldırlarını sarıp) toplanmasını ve sabah namazı ile ikindi namazından sonra (nafile) namaz kılınmasını yasaklanmıştır." [281]
3867- İmam Malik, Ebu Hureyre (r.a)'den rivayet etmiştir:
"Resulullah (a.s) Kurban ve Ramazan bayramı günlerinde oruç tutmayı yasaklamıştır." [282]
3868-Müslim, Hz. Aişe (r.a)'nin şöyle söylediğini rivayet etmiştir:
"Resulullah (a.s) iki gün oruç tutmayı yasakladı: Ramazan bayramı (nın birinci) günü ile Kurban bayramı(nm birinci) günü." [283]
3869-Ahmed bin Hanbel, Esad bin Ebi Vakkas (r.a)'ın şöyle anlattığını rivayet etmiştir:
"Resulullah (a.s) bana Mina günlerinde; "Bu günler; yeme ve içme günleridir. Bu günlerde oruç tutulmaz," diye (insanlara) ilan etmemi emretti."
Teşrik günlerini kastediyor." [284]
3870-Buhari ve Müslim, İbni Ezher (r.a)'in azatlısı Ebu Ubeyd'den (Yani Sad bin Ubeyd'den) o, da Hz. Ömer (r.a) ve Hz. Ali (r.a)'den musned olarak, Hz. Osman (r.a)'dan da mevkuf olarak rivayet etmişlerdir"Kendisi Hz. Ömer bin Hattab (r.a)'la bir bayram namazında hazır bulunmuş. Hz. Ömer (r.a) hutbeden önce namaz kıldırmış sonra da insanlara hutbe okuyarak şöyle demiştir:
"Ey insanlar, şüphesiz Resulullah (a.s) size bu iki bayram günlerinde -Bazıları; "Bu iki günde" demişlerdir-Ramazan ve Kurban bayramlarının birinci günlerinde oruç tutmanızı yasaklamıştır. Bu iki günden biri oruçlarınızı açma gününüz, diğeri de Kurbanlarınızdan yeme gününüzdür."
Ebu Ubeyd şöyle dedi:
"Sonra bayram namazında Hz. Osman bin Affan (r.a)'la birlikte hazır bulundum. Hutbeden önce namaz kıldırdı. O gün cuma günüydü. Bu nedenle Medine'nin yüksek kesimler(in)den gelenler şöyle dedi: "Kim cuma namazını beklemeyi arzu ederse, (gereğini) yapsın. Kim de ailesine dönmeyi arzu ederse, ona da izin verdik."
Sonra bayram namazında Hz. Ali (r.a) ile birlikte hazır bulundum. Hutbe okudu ve şöyle dedi:
"Şüphesiz Resulullah (a.s) Kurban etlerinizden üç günün üzerinde yemenizi yasaklamıştır." [285]
Hz. Ali (r.a)'nin: "Kurbanlarınızdan üç günün üzerinde yemeniz yasaklamıştır," sözü öncedendi. Daha sonra bu hüküm neshedilmiştir. Tirmizi'nin rivayeti ise şu şekildedir: "Hz. Ömer bin Hattab (r.a)'la birlikte bir kurban bayramı namazında hazır bulundum. Hutbeden Önce namaza durdu. Sonra şöyle dedi:
"Resulullah (a.s)'dan bu iki günde oruç tutmayı yasakladığını işittim. Ramazan bayramına gelince o, oruçlarınızı açma gününüzdür ve Müslümanların bayramıdır. Kurban bayramı günü de kurban etlerinizden yiyin."
3871-Buhari ve Müslim, Abdullah bin Ömer (r.a)'den şu şekilde rivayet etmişlerdir:
"Kendisine bir adam gelerek: "Ben, bir gün oruç adadım. Kurban veya Ramazan bayramına denk geldi," dedi. Bunun üzerine Ibni Ömer (r.a) şöyle dedi:
"Allah adağın yerine getirilmesini emretti. Resulullah (a.s) da bu günde oruç tutmayı yasakladı." [286]
Bir kişi bayram gününde oruç tutmayı adar, ya da adağı bu güne tevafuk ederse, bugün yiyip yerine bir başka gün oruç tutması gerekir.
3872- İmam Malik, Ümmü Hani'in azatlısı Ebu Murre'nin şöyle söylediğini rivayet etmiştir:
"Bana Abdullah bin Amr haber verdi: Kendisi Teşrik günlerini a |ba-basının yanma girmiş ve ona (yemek) yerken rastlamış."
(Bundan sonrasını) Abdullah şöyle anlattı:
"Beni (sofraya) davet etti. Kendisine; "Ben oruçluyum, yiyemei "\ dedim. Bunun üzerine o:
"Ye ! Zira bu günlerde Resulullah (a.s) oruçsuz olmamızı emretmje '/ joruç tutmamızı da yasaklamıştı," dedi."
Ebu Davud'un rivayeti ise şu şekildedir:
"Ebu Murre, Abdullah bin Amr'la birlikte Abdullah'ın babası Amr bin el-As'm huzuruna girmiş. Amr bin el-As onlara yemek getirip: "Ye!" demiş. Abdullah: "Ben oruçluyum", demiş. Amr da: "Ye, bu günler Resulullah (a.s)'m bize oruç tutmamayı emredip, tutmayı yasak ettiği günlerdir," demiş." [287]
îmam Malik dedi ki:
"O günler, teşrik günleridir." [288]
3873-Ebu Davud, Ukbe bin Amir (r.a)'den, Resulullah (a.s)'ın şöyle buyurduğunu rivayet etmiştir:
"Arefe, Kurban bayramı ve teşrik günleri biz Müslümanların bayramıdır. Bu günler yeme ve içme günleridir."
Resulullah (as)'ın arefe gününü bayram ve teşrik günleriyle bir arada zikretmesi, hacının arefe günü oruç tutmamasının daha faziletli olduğu şeklinde yorumlanmıştır. Hacda olmayanların arefe günü oruç tutmaları ise bilindiği gibi sünnettir. Bazı sahabiler, arefe günü oruç tutma konusunda Resulullah (a.s)'dan izin almışlardır. Nitekim (Hz. Aişe (r.a) gibi) hacda olmasına rağmen oruç tutan sahabiler de olmuştur. [289]
3874-Buhari, Abdullah bin Ömer (r.a)'in şöyle dediğini rivayet etmiştir:
"Oruç; hacca kadar umre ile temettü edip de arefe gününe ulaşan kimseler içindir. Eğer bu kimse bir kurban bulamaz ve arefe günü girinceye kadar oruç tutmamış ise Mina (teşrik) günlerinde oruç tutar."
Hz. Aişe (r.a)'den gelen rivayet de bu rivayetin bir benzeridir. Bu rivayet şöyledir:
"Kurban bulamayan hacılardan başkaları için teşrik günlerinde oruç tutmaya izin verilmedi." [290]
Kıran ve temettü haccına niyet edenlerin kurban kesmeleri gerekir. Kurban kesme imkanları yoksa hacda üç, dönünce de yedi gün oruç tutmaları farz olur. Bu üç günü bayramdan önce tutmaları daha faziletlidir. Bayramdan önce tutmamışlarsa teşrik günlerinde tutmaları gerekir.
3875-Müslim, Nubeyşe el-Huzeli (rta)!dan şöyle rivayet etmiştir:
"Resulullah (a.s) şöyle buyurdu:
"Teşrik günleri; yeme, içme ve Allah (c.c)'ı zikretme günleridir." [291]
3876-İmam Malik, Muhammed bin Şihab ez-Zuhri (r.h.a)'d< h şu şekilde rivayet etmiştir:
"Resulullah (a.s), Abdullah bin Huzafe'yi Mina günlerinde dolaşarak: "Bu günler; ancak yeme, içme ve Allah (c.c)'ı zikretme günleridir/1 söylemeye gönderdi." [292]
3877-Nesai, Bişr bin Suhaym (r.a)'dan rivayet etmiştir:
"Hz. Peygamber (a.s) teşrik günlerinde kendisine (Bişr bin Suhaym'a): "Cennet'e ancak iman eden girecektir. Bu günler (teşrik günleri) yeme ve içme günleridir," diye ilan etmesini emretmiştir." [293]
3878-Müslim, Ka'b bin Malik (r.a)'ten şu şekilde rivayet etmiştir:
"Resulullah (a.s) kendisini Evs bin Hadesan'la birlikte teşrik günlerinde: "Şüphesiz Cennet'e ancak iman eden girecektir. Mina günleri yeme ve içme günleridir," diye ilan etmeye göndermiştir." [294]
3879-Ahmed bin Hanbel, Ebu Şa'sa (r.a)'dan rivayet etmiştir: "O, şöyle anlatıyor:
"Teşrik günlerinin ikinci günü İbni Ömer (r.a)'i ziyaret ettik. Yemek ikram edildi. Bu sırada cemaat (sofraya) geldi, oğlu uzak durdu. İbni Ömer (r.a) kendisine; "Yanaş ve ye" dedi. Oğlu: "Ben oruçluyum," dedi. Bunun üzerine İbni Ömer (r.a) kendisine:
"Resulullah (a.s)'ın; "Bu günler yemek ve zikir günleridir," buyurduğunu biliyor musun?" dedi." [295]
3880-Ebu Davud, Ebu Hureyre (r.a)'den rivayet etmiştir: "Kendisi Resulullah (a.s)'m şöyle buyurduğunu duymuş: "Şaban yanlanınca oruç tutmayın."
Tirmizi'nin rivayeti ise şu şekildedir:
"Şaban'ın yarısı kalınca oruç tutmayın." [296]
Bu hadis, "oruç kendisine ağır gelen kimseye hitab etmektedir," şeklinde yorumlanmıştır. Aşağıdaki hadisde Ramazanı -zannına göre- garantilemek amacıyla oruç tutan kimseler hakkında varid olmuştur. Fıkıhçıların çoğunun içtihadı bu doğrultudadır. [297]
3881-Buhari ve Müslim, Ebu Hureyre (r.a)'den rivayet etmişlerdir: "Resulullah (a.s) şöyle buyurdu:
"Sizin hiç biriniz bir gün yahut iki gün oruç tutmakla Ramazan'm önüne geçmesin. Ancak adet haline getirdiği orucu tutan kimse bunun dışındadır. O kimse (Ramazan'm önündeki) bu günün orucunu tutsun." [298]
Belli günlerde oruç tutmayı adet haline getiren kimsenin Ramazanın hemen öncesinde nafile oruç tutabileceğine ilişkin istisna, Hanefilerinl "Şek gününde nafile oruç tutmakta bir sakınca yoktur," şeklindeki görüşlerinin kaynağını oluşturmaktadır.
Şafiilerin görüşü ise şu şekildedir:
"Şek gününün de içinde yer aldığı, Şaban'ın ikinci yarısında oruçM Utmak haramdır. Ancak vird, zimmetinde bulunan adak, nafile ya da farz1 orucun kazası veya bir gün de olsa Şaban'ın ilk yarısından beri devam edegel file oruçlar bunun dışındadır.
3882-Nesai, Abdullah bin Abbas (r.a)'ın şöyle söylediğir etmiştir:
"Resulullah (a.s) şöyle buyurdu:
"Bir gün veya iki gün oruç tutmakla Ramazan ayının önüne g& Ancak bunun birinizin adet haline getirmiş olduğu güne tevafuk müstesna." [299]
3883-Buhari ve Müslim, İmran bir Husayn (r.a)'in şöyle söylediğini rivayet etmişlerdir:
"Resulullah (a.s) (bir adama; "Ey falanca'nm babası) : "Bu ayın son günlerinde oruç tuttun mu?" diye sordu. Şaban'ın sonunu kastediyor-adam: "Hayır," diye cevap verdi. Resulullah (a.s) : "(Ramazan'dan çıkıp) iftar ettiğin zaman iki gün oruç tut/' buyurdu."
Diğer bir rivayette: "Bu ayın sonlarında oruç tuttun mu?" diye sordu. Ravilerden Ebu Numan: "Ramazan'ı kastediyor," dediğini zannediyorum," demiştir," şeklinde gelmiştir. [300]
Bir başka rivaeytte de; "Şaban'm sonlarında," şeklinde gelmiştir. [301] Buhari; "Şaban'm sonunda olması en doğru olanıdır," demiştir. Ebu Davud'un rivayeti ise şu şekildedir.
"Resulullah (a.s); "Şaban'm son günlerinde oruç tuttuğun gün oldu mu?" diye sordu. Adam; "Hayır," diye cevap verdi. Resulullah (a.s); "Öyleyse (Ramazan'ı tamamlayıp) iftar ettiğin zaman bir gün oruç tut," buyurdu." [302]
Bir başka rivayette ise; "İki gün oruç tut," şeklinde gelmiştir. [303]
Hanefiler bu hadise dayanarak Ramazan'dan önce nafile oruç tutulabileceğini, hatta şek (şüpheli) gününde bile bu oruca niyet edilebileceğini söylemişlerdir.
Ramazan'dan önce nafile oruca niyet edilen gün Ramazan'dan ise, tutulan oruç Ramazan'dan sayılır. Çünkü bu ay, miyar [304] olduğundan Ramazan orucundan başka hiç bir orucun sıhhatine açık değildir.
Hadis-i şerif, Resulullah (a.s)'in Şaban ayının son günlerinde oruç tut-manın önemini vurgulamak amacı ile bu günlerde oruç tutmayan kimseyi Ramazan'dan sonra oruç tutmaya teşvik ettiğini göstermektedir.
3884-Ebu Davud, Sıla bin Zufer (r.a)'den şöyle rivayet etmiştir:
"(Oruç tutulup tutulmayacağında) şüphe edilen günde, biz Ammar (r.a)'m yanında idik. Bize kızartılmış bir kuzu ikram edildi. Bazı insanlar yemek istemeyip; "Ben oruçluyum," dediler. Bunun üzerine Ammar:
"Kim bu günde oruç tutarsa, şüphesiz Ebu Kasım (Resulullah a.s)'a asi olmuştur," dedi."
Hafız İbni Hacer, 'el-Feth' de şöyle der:
"İbni Ebi Şeybe sahih isnadla bu hadisi destekler nitelikte bir hadis rivayet etmiştir.
Tirmizi der ki:
"Ammar'ın hadisi, hasen, sahihtir. Hz. Peygamber (a.s)'in ashabından bir çok ilim sahibinin ameli de bu hadise uygundur. Sufyan-ı Sevri, Malik bin Enes, Abdullah bin Mübarek, Ahmed bin Hanbel ve İshak'm görüşleri de böyledir. Bu imamlara göre şek gününde oruç tutmak mekruhdur." [305]
Bu hadis Hanefilerce, "Bu günde Ramazan ayını garantilemek amacıyla oruç tutanları kapsar," şeklinde yorumlanmıştır. Hanefilerde kişinin şüphe gününde Ramazan niyetiyle ya da bugün Ramazan'dan ise Ramazan niyetiyle, Şaban'dan ise nafile niyetiyle, oruç tutmasını mekruh kabul etmişlerdir.
Hanefilerin cevaz verdikleri tek husus şudur:
Şüpheli günde sadece nafile oruç tutulur. Biz bu konuya daha önce değinmiştik. [306]
Hanefiler şek (şüphe) gününü şu şekilde tanımlamışlardır:
"Şek günü, havanın bulutlu olması nedeniyle Şaban ayının otuzuncu gününün Ramazan'dan mı yoksa Şaban'dan mı olduğu konusunda insanların şüphe ettikleri gündür. Bu günde Ramazan orucuna ya da farz olan herhangi bir oruca niyetlenmek tahrimen mekruhtur. Ancak hiç tereddüt etmeksizin kesin olarak nafile oruç tutmak mekruh değildir. Netice itibariyle bu günde yalnız nafile oruca niyet edilebilir."
Malikiler şöyle demişlerdir:
"Şek gününde Ramazan'ı garantilemek amacı ile oruca niyetlenmek mekruhdur. Bu günde oruç tutulsa da Ramazan'dan sayılmaz. Ancak bu günde adet haline getirmiş olduğu nafile oruca bir önceki Ramazan ayından kalmış olan kaza orucuna, yemin keffaretine veya günü daha önce belirlenmiş olan adak orucuna niyetlenmek caizdir. Bu günün Ramazan'dan olup olmadığı ortaya çıkıncaya kadar oruçluymuş gibi beklemek menduptur. Şüphe gününün Ramazan'dan olduğu belli olursa, günün kalan bölümünü oruçluymuş gibi geçirmek, ayın hürmetine binaen farz olur."
Şafiiler ise şöyle demişlerdir:
"Şek günü; hava açık olmakla beraber halk arasında; "Bu gece hilal göründü," şayiasının dolaşıp gerçekte bu konuda şahitlik yapan birisinin bulunduğu gündür. Bu günde oruç tutmak haramdır. Şek günü nafile oruç tutmak sahih değildir. Ramazan'dan bir veya iki gün önce oruç tutmak haramdır. Şek günü kaza, adak, keffaret, bu güne tevafuk eden geleneksel nafile orucu ve bunlar gibi bu günde oruç tutmayı gerektiren herhangi bir sebeple oruç tutmak caizdir. Bu günde oruçsuz olarak sabahlayan kimsenin daha sonra Ramazan'dan olduğu ortaya çıkması halinde günün kalan kısmını oruçluymuş gibi geçirmesi farz olur. Ramazan'dan sonra ise bu günü hemen kaza eder. Bu günde bir kimse; "Şaban'dan ise nafile, değilse farz oruçtan sayılsın" şeklinde teredütlü olarak oruç tutar ve daha sonra bu günün Ramazan'dan olduğu ortaya çıkarsa hiç birinden sayılmaz."
Hanbeli mezhebine göre şek gününün tanımı, Şafiilerin tanımı gibi, hükmü de Malikilerin hükmü gibidir.
Özet olarak şek gününde oruç tutmak, ulemanın çoğunluğuna göre mekruh, Şafiilere göre haram, Hanefılere göre de nafile olmak şartıyla caizdir. [307]
3885- Buhari, Hz. Cuveyriye (r.a)'den şu şekilde rivayet etmiştir:
"Bir cuma günü kendisi oruçlu iken Hz. Peygamber (a.s) onun yanma girdi de:
"Dün oruç tuttun mu?" diye sordu. Cuveyriye:
"Hayır, tutmadım," dedi. Resulullah (a.s):
"Yarın oruç tutmaya niyetin var mı?" dedi. Cuveyriye;
"Hayır tutmayacağım," deyince, Resulullah (a.s):
"Öyleyse orucunu boz," buyurdu." [308]
Cuma günü bayram gibidir. Bu sebeple bu günde oruç tutmak tenzihen mekruhtur. Ancak diğer günlerle birlikte tutulmasında bir sakınca yoktur.
3886-Buhari ve Müslim, Ebu Hureyre (r.a)'nin şöyle dediğini rivayet etmişlerdir:
"Ben Resulullah (a.s)'tan işittim. Şöyle buyuruyordu:
"Sizden herhangi biriniz cumadan bir gün önce yahut bir gün sonra da oruç tutmadıkça sakın (yalnız) cuma günü oruç tutmasın."
Müslim'in bir rivayeti de şöyledir:
"Sizden, herhangi biriniz cuma gününden.'"önce yahut sonra oruç tutmadıkça cuma günü oruç tutmasın." [309]
Diğer bir rivayet de şu şekildedir;
"Cuma gecesini diğer geceler arasında ibadete (özel olarak) ayırmayın. Cuma gününü de diğer günler arasında oruca ayırmayın. Ancak arasında yer almış olması bunun dışında.." [310]
3887-Bezzar, Amir bin Ludayn el Eş'ari (r.a)'nin şöyle dediğini rivayet etmiştir:
"Cuma günü bayrammızdır. Öyleyse bir gün önce yahut bir gün sonra da oruç tutmadıkça, o günde oruç tutmayın." [311]
3888-Buhari ve Müslim, Muhammed bin Abbad (r.a)'ın şöyle anlattığını rivayet etmişlerdir:
"Ben, Cabir bin Abdullah'a evde dolaşırken: "Resulullah (a.s) cuma günü orucunu yasakladı mı?" diye sordum:
"Bu evin (Kabe'nin) Rabbine yemin olsun ki, evet, yasakladı," şeklinde cevap verdi."
Buharı ise rivayetinde: "Sadece bugünde oruç tutmayı kastediyor," ilavesine yer vermiştir. [312]
3889-İbni Mace, İbni Mes'ud (r.a)'dan şu şekilde rivayet etmiştir: "Cuma günü Resulullah (a.s)'ı oruçsuz olarak gördüğüm nadirdir." [313]
3890-Ebu Davud, Abdullah bin Busres Şulemi vasıtası ile kız kardeşi Sanıma (r.a.)'dan rivayet etmiştir:
"Resulullah (a .s) şöyle buyurdu:
"Cumartesi günü size farz kılınanın dışında oruç tutmayınız. Sizden biriniz (orucunu bozmak için) üzüm çubuğu kabuğu veya bir ağaç dalından başka bir şey bulamazsa, onu çiğnesin (orucunu açsın.)" [314]
İbni Hacer şöyle der:
"Bu hadisin ravileri güvenilirdir, ancak hadis muzdaripdir. İmam Malik böyle bir hadisin varlığını kabul etmemiştir." [315]
Ebu Davud: "Bu hadisin hükmü ortadan kaldırılmıştır," demiştir. San'an'i der ki:
"Nesai, bu hadisin muzdarip olduğunu söylemiştir. Ebu Davud da İmam Malik'ten bu hadisin aslının olmadığını nakletmiştir."
Avnu'l-Mabud'da şöyle denilmiştir:
"Malik bin Enes, İbni Şihab, Evza'i ve Nesai'nin de aralarında yer aldığı bir çok imam karşı çıkmıştır. Dolayısıyla Tirmizi'nin bu hadis için:" Hasen-dir," demesine, Hakim'in; "Sahihtir," demesine bakılmaz. Şayet bu hadis gerçekten hasen olsaydı, Cuveyriye Bintu'l-Haris'in şu hadisi ile çelişmezdi:
"Hz. Peygamber (a.s) bir cuma günü Cuveyriye oruçlu iken onun yanma girmiş ve: "Dünkü gün oruç tuttun mu?" diye sormuş. Cuveyriye: "Hayır tutmadım," demiş. Hz. Peygamber: "Yarın tutmaya niyetin var mı? " demiş. Cuveyriye: "Hayır," diye cevap vermiş. Hz. Peygamber: "Öyleyse orucunu boz," buyurmuştur."
Bu hadis. Cumartesi günü nafile oruç tutulabileceğinin en güzel delilidir." [316]
et-Tayi şöyle der:
"Bu hadise olan itirazlara şöyle cevap verilmiştir:
"Hadisi şerifte cuma gününde olduğu gibi cumartesi gününü de tek başına oruçlu geçirmekten nehyedilmiştir. Bu iki günden maksat, Yahudilere muhalefetdir. Ulamanın çoğunluğuna göre bu iki günde ayrı ayrı oruç tutmak tenzihen mekruhtur. Hadisi şerifteki: "Allah'ın size farz kılmış olduğu..." ifadesi, farz olan oruca, adak orucuna, geçmişten kalan kaza orucuna ve keffaret orucuna lafzen, arefe orucu ile aşure orucu gibi bu güne tevafuk eden sünnet-i müekkede oruçlarına, ya da yine bu güne tevafuk eden vird orucuna da manen şamildir."
İbnul-Melik, Zilhicce'nin on gününü de bu kapsam altında zikretmiştir.
Ulemadan bazıları bu konuda varid olan hadisleri bir araya toplayarak şu . sonuca varmışlardır:
"Cumartesi günü oruç tutmak, ancak cumartesi günü olduğu için oruç tutun kimseye mekruhtur. Arefe, vird ve günaşırı oruçlarının bu güne tevafuk etmesi sebebiyle cumartesi günü oruç tutmakta ise hiç bir sakınca yoktur. Cumartesi günü oruç tutmanın mekruh oluşu, Yahudilerin, bu güne tazim etmesinden dolayıdır." [317]
Bütün bu açıklamalar gösteriyor ki, cumartesi günü oruç tutmak haram değildir. Hadisin ortaya koyduğu mekruhluk ise bu günün cumartesi günü olduğundan dolayıdır. Cumartesi gününü oruca ayıran kimse için bu mekruhluk söz konusudur. Mutekaddimun ulemasının öncüleri de bu hadise karşı çıkmışlardır.
Hadise karşı çıkanlardan biri de İbnul-Kayyim'dir. Nitekim o, şöyle demiştir:
"Bu hadis, sahih hadisçiler tarafından ezberlenmiş ve şazdır..."
Zuhri de cumartesi günü oruç tutmayı yasaklayan bu hadis hakkında şöyle demiştir:
"Bu hadis zayıftır." [318]
3891-Taberani, el-Kebir'de, Küreyb (r.a)'den. rivayet etmiştir. O, şöyle anlatıyor:
"İnsanlar, "Resuhıllah (a.s) en çok hangi günlerde oruç tutardı?" diye sormam için beni Ümmü Seleme (r.a)'ye gönderdiler. Seleme (r.a) şöyle cevap verdi:
"Cumartesi ve pazar günleri O, şöyle buyururdu:
"Bu iki gün müşriklerin bayram günleridir. Bu sebeple onlara nuıhale-fet etmeyi arzu ediyorum." [319]
Anlaşıldığına göre cumartesi ve pazar günleri oruç tutmakta niyetin önemli bir rolü vardır. Örneğin bir kimse bu iki günden birine tazim amacı ile oruç tutarsa mekruh işlemiş olur. Bir kimse de Yahudilere yahut Hristiyanla-ra muhalefet etmek amacı ile bu iki günden birinde oruç tutarsa müstehap olur.
Yukarıdaki açıklamaların tümünden anlaşılıyor ki; sünnet olan bir oruç veya Müslümamn adet haline getirmiş olduğu bir oruç, ya da buna benzer herhangi bir oruç cumartesi gününe tevafuk ettiği zaman bu günde oruç tutulmaz denemez. En iyisini Yüce Allah (c.c) bilir. [320]
3892-Ebu Davud, Abdurrahman Bin Ebi Leyla (r.a)'dan o, da Hz. Peygamber (a.s)'in ashabından birinden rivayet etmiştir:
"Resulullah (a.s) ashabına şefkat olarak (oruçlu iken) kan aldırmayı ve iftar etmeden üst üste oruç tutmayı yasak etti ama bu iki şeyi devamlı haram kılmadı. Kendisine:
"Ey Allahm Resulü, orucu sahura kadar uzatıyorsun?" denildi.
"Ben sahura kadar uzatırım ama Rabbim beni yedirir ve içirir/' buyurdu." [321]
Bazı fıkıhçılar, insanın iki, üç ve daha fazla hiç iftar etmeden oruç tutulabileceği görüşünü savunurken, bazıları da orucun sahura kadar devam ettirilmesine ruhsat vermişlerdir.
îbni Kesir, nefsi terbiye kabilinden bazı sahabilerin oruçlarını sahura kadar devam ettirdiklerini zikreder. Anlaşıldığına göre visal orucu hissi ya da manevi bir hastalığı tedavi etmek amacı ile tutulursa caizdir. Ruhi bir halden kaynaklandığı zaman yine caizdir. Aksi taktirde vücudu zayıf düşürebileceğinden dolayı mekruhtur.
3893-Taberani, el-Evsat'da, Cabir bin Abdullah (r.a)'dan şu şekilde rivayet etmiştir:
"O, şöyle anlatıyor: "Resulullah (a.s) (orucunu) bir sahurdan diğer sahura kadar devaftı ettirirdi." [322]
3894-Buhari ve Müslim, Abdullah bin Ömer (r.a)'den şu şekilde rivayet etmişlerdir:
"Hz. Peygamber (a.s) visalden nehyetti. Ashab:
"Şüphesiz sen birbirine ekleyerek oruç tutuyorsun?" dediler. Resulullah (a.s):
"Çünkü ben sizin heyetiniz gibi değilim. Ben doyurulur ve sulanırım," buyurdu."
Diğer bir rivayette de şöyle gelmiştir:
"Ben sizin gibi değilim." [323]
Buhari'ye ait diğer bir rivayet de şu şekildedir:
"Hz. Peygamber (a.s) arka arkaya oruç tuttu. İnsanlar da arka arkaya iftar etmeden oruç tuttular. Fakat bu onlara ağır geldi de (Hz. Peygamber a.s) onları (bu şekil oruç tutmaktan) nehyetti. Onlar: "
"Sen ardarda (iftar etmeden) oruç tutuyormusun," dediler. Hz. Peygamber (a.s):
"Benim halim sizin haliniz gibi değildir. Çünkü ben doyurulurum ve sulanırım/' buyurdu." [324]
3895-Buhari ve Müslim, Enes bin Malik (r.a)'den rivayet etmişlerdir: "O, şöyle anlatıyor:
"Resulullah (a.s) Ramazan ayının sonunda (iftar etmeyerek) orucunu birbirine bağladı. Bunun üzerine bir takım Müslümanlar da oruçlarını birbirine bağladılar. Onların bu hareketleri Resulullah (a.s)'a ulaşınca:
"Eğer ay bizim için uzatılsaydı, bu derinleştirenlerin derinleştirmelerini terk edecekleri bir birleştirmeye mutlaka baş vururduk. Şüphesiz siz benim gibi değilsiniz. -Ya da: "Ben sizin gibi değilim" buyurmuştur- Rabbim beni doyurur ve sular bir hal üzere bulunuyorum," buyurdu."
Diğer bir rivayet ise şu şekildedir:
"Hz. Peygamber (a.s):
"Oruçlarınızı birbirine ulamaym," buyurdu. Ashab:
"Sen uluyorsun?" dediler. Hz. Peygamber (a.s):
"Ben sizden biriniz gibi değilim. Ben doyurulur ve sulanır bir hal üzereyim/' buyurdu." [325]
Tirmizi ikinci rivayeti almış ve şöyle demiştir:
"Şüphesiz Rabbim beni doyuruyor ve suluyor." [326]
Resulullah (a.s)'ın visal (ulama) orucu tutmak isteyen ashabına bu oruçtan aciz olduklarım kanıtlamak amacıyla izin verecek bir tarzda karşılık vermesi, bir kısım fıkıhçılarca; visal orucunun vücuda herhangi bir za-rar vermesi veya diğer ibadetleri aksatacak bir halsizliğe yol açması söz konusu olmamak şartıyla haram olmadığına delil gösterilmiştir.
3896-Buhari ve Müslim, Hz. Aişe (r.a)'nın şöyle dediğini rivayet etmişlerdir:
"Resulullah (a.s) ümmetine acıdığı için oruçları birbirine ulamaktan nehyetti. Ashab:
"Sen uluyorsun?" dediler. Resulullah (a.s) :
"Şüphesiz ben sizin bulunduğunuz hal üzere değilim. Rabbim beni doyurur ve sular (bir hal üzereyim)/' buyurdu."
Ancak Buhari 'neha' (yasakladı) yerine 'nehhahüm' (Ümmetine yasakladı) ifadesini kullanmış ve şöyle demiştir:
"Bu hadisin ravilerinden biri olan Osman bin Ebi Şeybe; "Acıdığı için/' lafızmı kullanmamıştır." [327]
3897-Buhari ve Müslim, Ebu Hureyre (r.a)'nin şöyle söylediğini riva yet etmişlerdir:
"Resulullah (a.s) oruçta ulamayı yasakladı. Bunun üzerine Müslümanlardan bir kişi kendisine:
"Şüphesiz sen uluyorsun ey Allah'ın Resulü?" dedi. Resulullah (a.s) ;
"Peki hanginiz benim gibi olabilir? Şüphesiz Rabbim beni doyurur ve sular bir halde bulunuyorum," buyurdu.
Fakat sahabiler ulama orucundan vaz geçmemek üzere direnince, Resulullah (a.s) oruçlarını arka arkaya iki gün birbirine ekletti. Sonra Hilal'i gördüler. Bunun üzerine Resulullah (a.s) ulama yapmakta direnenleri ceza-landırırmış anlamında şöyle buyurdu:
"Eğer Hilal geri kalsaydı ulamayı sizin için (ne kadar geri kalsa o kadar) uzatırdım."
Buhari'nin diğer bir rivayeti ise şöyledir:
"Hz. Peygamber (a.s) iki defa:
"Ulama (visal) orucundan sakının," buyurdu. Ashab:
"Sen uluyorsun?" dediler. Hz. Peygamber (a.s) :
"Çünkü Rabbim beni doyurur ve sular bir hal üzere bulunuyorum. Dolayısıyla amellerden gücünüzün yettiklerini üstlenin," buyurdu." [328]
Müslim'in diğer bir rivayeti de Buhari'nin rivayeti gibidir. Ancak bu riva-yetde: "İlk defa," ifadesine yer verilmemiş ve "Şüphesiz siz bu konuda benim gibi olamazsınız," ifadesi zikredilmiştir. [329]
Müslim'in bir diğer rivayetinde de: "Gücünüzün yettiği ameli üstlenin," ifadesine yer verilmiştir. [330]
3898-Buhari, Ebu Said el-Hudri (r.a)'den rivayet etmiştir: "Kendisi Resulullah (a.s)'dan şöyle buyurduğunu duymuş:
"Oruçlarınızı birbirine ulamaym. Hanginiz ulamak arzu ederse, sahura kadar ulaşın." Ashab:
"Ama sen (oruçlarını birbirine) uluyorsun ey Allah'ın Resulü?" dediler.' Bunun üzeerine Resulullah (a.s) şöyle buyurdu:
"Ben sizin hey'etiniz gibi değilim. Çünkü ben, geceyi, beni doyuran bir doyurucum ve beni sulayan bir sulayıcım olduğu halde geçiriyorum." [331]
3899-Taberani, Amr bin Seleme (r.a)'den şu şekilde rivayet etmiştir: "İbni Mes'ud (r.a)'a yıl boyu oruçtan soruldu da onu hoş görmedi: [332]
Kişi, bayram ve teşrik günlerinde oruç tutmaktan sakınmak şartıyla yıl boyu oruç tutarsa ve tutmuş olduğu oruç kendisinin diğer ibadetlerini aksatacak derecede zayıf düşürmezse ve .ağır gelmezse, inşaallah bunun mükafatını alır.
3900-Ahmed bin Hanbel, Mücahid (r.a)'den rivayet etmiştir.
"O, şöyle anlatıyor:
"Ben ve Yahya bin Ca'de Ensar'dan ve Resulullah (a.s)'ın ashabından bir adamın yanma girdik. Kendisi (şöyle) anlattı:
"Hz. Peygamber (a.s)'in yanında Abdulmuttaliboğullarına ait azatlı bir cariyeden bahsetmiş ve demiş ki:
"O, (azatlı) geceleri ibadetlerle, gündüzleri de oruçla geçiriyor." Bunun üzerine Resulullah (a.s) şöyle buyurmuş:
"Fakat ben (öyle yapmıyorum). Ben (bir zaman) uyuyorum, (bir zaman) namaz kılıyorum, (oruçlu olduğum gibi) oruçsuz (da) oluyorum. Kim bana uyarsa, o bendendir. Kim de benim sünnetimden yüz çevirirse, o benden değildir. Her amelin bir hızlılık devri, sonra da duraklama devri vardır. Kimin duraklama devri bir bid'atda noktalanırsa sapılmıştır. Kimin duraklama devri de benim sünnetimde noktalanırsa (hak yolunda) kurtulmuştur." [333]
3901-Nesai, Abdullah bin Ömer (v.a)'den rivayet etmiştir: "Resulullah (a.s) şöyle buyurdu:
"Kim ebed (ömür boyu) orucu tutarsa, ne oruç tutmuş, ne de tutmamış sayılır."
Diğer bir rivayette ise hadis şu cümle ile bitmiştir: "Oruç tutmamış sayılır." [334]
3902-Nesai, Abdullah bin Amr bin el-As (r.a)'ın şöyle dediğini rivayet etmiştir:
"Resulullah (a.s) şöyle buyurdu:
"Kim ebed orucu tutarsa, ne oruç tutmuş ne de iftar etmiştir."
Diğer bir rivayette Abdullah bin Amr bin el-As (r.a) şöyle demiştir:
"Hz. Peygamber (a.s)'e benim devamlı oruç tuttuğum ulaştı da..,"
Abdullah bundan sonra yukarıdaki hadisi okudu.
Ata dedi ki:
"Ebed orucu tutan, oruç tutmamıştır," ifadesi altında ebed orucu 1 ak-kında ne tür bir açıklama yaptığını bilmiyorum." [335]
3903-Nesai, İmran bin Husayn (r.a)'dan şöyle rivayet etmiştir: "Bir sahabi tarafından:
"Ey Allah'ın Resulü, falanca, yıl boyu gündüzleri iftar etmiyor," denildi. Resulullah (a.s) şöyle buyurdu:
"(O kişi) ne oruç tuttu, ne de iftar etti." [336]
Öyle anlaşılıyor ki, bu hadis, tutulması yasak olan günlerde oruç tutan bir kişi hakkında varid olmuştur. Böyle bir kişi ibadet olmayan şeyi ibadet kabul ettiğinden bid'at dairesi içindedir. Bundan dolayı bu kişinin tutmuş olduğu orucun kabul olunmamasından korkulur.
3904-Nesai, Abdullah bin eş-Şahhir (r.a)'in şöyle anlattığını rivayet etmiştir:
"Bir sahabi tarafından:
"Ey Allah'ın Resulü, şüphesiz falanca, yıl boyu gününde iftar etmiyor," denildi. Resulullah (a.s):
"O, ne oruç tuttu, ne de iftar etti," buyurdu." [337]
Hz. Peygamber (a.s)'in: "Ne oruç tuttu ne de iftar etti," sözü; o kişinin orucunun sevabını alamayacak, oruçlu olmayanlar gibi de nimetlerden fayda-lanamıyacak, anlamındadır.
3905-Buhari ve Müslim, Abdullah bin Amr (r.a)'ın şöyle dediğini rivayet etmişlerdir:
"Hz. Peygamber (a.s) bana hitaben:
"Muhakkak sen, her gün oruç tutuyor ve bütün gece ibadet ediyorsun," buyurdu. Ben:
"Evet," dedim. Hz. Peygamber (a.s):
"Şüphesiz sen, böyle yaptığın zaman bundan dolayı göz zayıflayıp göz çukuru içine çökecek, nefis de yorulacaktır. Her gün oruç tutan, oruç tutmamıştır. Her aydan üç gün oruç tutmak yıl boyu oruç tutmaktır," buyurdu. Ben:
"Ben bundan daha çoğuna güç yetiririm," dedim. Hz. Peygamber (a.s):
"Öyle ise Davud (a.s)'un orucu gibi oruç tut. O, bir gün oruç tutar, bir gün oruç tutmaz idi ve düşmanla karşılaştığı zaman da kaçmaz idi," buyurdu."
Diğer bir rivayet de şu şekildedir:
"Resulullah (a.s) şöyle buyurdu:
"Aldığım habere göre sen her gün oruç tutuyorsun ve hiç iftar etmiyorsun. Bir de geceleri hep namaz kılıyorsun doğru mu? Böyle yapma. Çünkü (senin üzerinde) gözünün payı var, nefsinin payı var, ailenin payı var. Bir gün oruç tut, bir gün iftar et. Bir zaman namaz kıl, bir zaman uyu. Her on günde bir gün oruç tut, dokuz günün mükafatı da senindir." [338]
Müslim de; "Ebed orucu tutan oruç tutmamış olur," hadisine yer vermiştir.
Başka bir rivayet de şu şekildedir:
"Benim oruç tutuşum Resulullah (a.s)'a hatırlatılmış. Resulullah (a.s) bunu duyuncu benim yanıma girdi. Ben hemen kendisi için lif dolu deriden bir yastık koydum. Resulullah (a.s) yere oturdu. O yastık benimle O'nun
arasında kaldı. Ardından bana şöyle buyurdu:
ı "Sana her aydan üç gün oruç tutmak yetmiyor mu?" Ben:
"(Yetmez) Ey Allah'ın Resulü," dedim. Resulullah (a.s) :
"Beş gün tut," buyurdu. Ben:
"(Her aydan beş gün de yetmez) Ey Allah'ın Resulü," dedim. Resukllah:
"Yedi gün tut," buyurdu. Ben:
"(Yedi gün oruç bana yetmez) Ey Allah'ın Resulü," dedim. Resulullah
"(Her aydan) "dokuz gün tut," buyurdu. Ben:
"Ey Allah'ın Resulü, (bu da yetmez)" dedim. Resulullah (a.s):
"Onbir gün tut," buyurdu. Sonra Hz. Peygamber (a.s):
"Davud (a.s) Peygamberin orucunun üstünde oruç yoktur. O, senenin
yarısı oruç tutmaktır. Bir gün oruç tut, bir gün iftar et," buyurdu." [339]
Müslim'in başka bir rivayeti de şöyledir: "Resulullah (a.s) Abdullah'a:
"Bir gün oruç tut, kalan günlerin mükafatı da senindir," buyu dıı. Abdullah:
"Şüphesiz ben bundan daha çoğuna güç yetirebilirim," dedi. Resulullah
"İki gün oruç tut, kalan günlerin sevabı da senindir," buyurdu. Abdullah:
"Şüphesiz ben, bundan daha çoğuna güç yetirebilirim," dedi. Resulullah
"Üç gün oruç tut, kalan günlerin sevabı da senindir," buyurdu. Abdullah:
"Şüphesiz ben, bundan daha çoğuna güç yetirebilirim," dedi. Resulullah (a.s):
"Dört gün oruç tut, kalan günlerin sevabı da senindir, buyurdu. Abdul-
"Şüphesiz ben, bundan daha çoğuna güç yetirebilirim," dedi. Resulullah
"Allah katında oruçların en faziletlisini, Davud (a.s)'un orucunu tut. Da-vud (a.s), bir gün oruç tutar, bir gün tutmazdı." [340]
Müslim'in diğer bir rivayeti de şöyledir: "Resulullah (a.s) şöyle buyurdu:
"Duydum ki, sen gündüzleri oruçla, geceleri de ibadetle geçiriyorsun. Böyle yapma. Çünkü vücudunun üzerinde hakkı var, gözünün üzerinde hakkı var, hanımının üzerinde hakkı var. Oruç da tut, iftar da et. Her aydan üç gün oruç tut. İşte bu, yıl orucudur." Dedim ki:
"Ey Allah'ın Resulü, şüphesiz bende (daha fazla oruç tutabileceğim) kuvvet vardır." Resulullah (a.s) :
"Öyleyse Davud (a.s)'un orucunu tut. Bir gün oruç tut, bir gün tutma," Abdullah (r.a) şöyle derdi: "Ah, keşke ruhsatla amel etseydim." [341] Nesai'nin Abdullah bin Amr (r.a)'dan rivayeti ise şu şekildedir: "Hz. Peygamber (a.s)'e oruçtan bahsettim de:
"Her on günde bir gün oruç tut, geri kalan dokuz günün sevabı da senindir," buyurdu. Ben:
"Şüphesiz ben, bundan daha kuvvetliyim," dedim. Resulullah (a.s) :
"Her dokuz günde bir gün oruç tut. Sekiz günün sevabı da senindir," buyurdu. Ben :
"Şüphesiz ben, bundan daha kuvvetliyim," dedim. Resulullah (a.s) :
"Öyleyse her sekiz günde bir gün oruç tut. (Kalan) yedi günün sevabı da senindir," buyurdu. Ben:
"Şüphesiz ben bundan daha kuvvetliyim," dedim. Resulullah (a.s) :
"Öyleyse bir gün oruç tut, bir gün tutma", buyurana kadar Abdullah (r.a) ısrarına devam etti." [342]
Nesai'nin diğer bir rivayeti de şu şekildedir: "Abdullah bin Amr (r.a) anlatıyor:
"Babam beni soylu bir kadınla evlendirdi. Babam (evlendiğim kadının) ki .dişine gelip kocasından (benden) sormuştu. O da: "Ne iyi bir adamdır, kendisine vardığımızdan beri ne yatağımıza uğrar, ne de bizimle ilgilenir," diye cevap verdi. Bunun üzerine olay Hz. Peygamber (a.s)'e iletildi. Hz. Peygamber (a.s) (babama); "Onu bana getir," buyurdu. Babamla birlikte Hz. Peygamber (a.s)'e geldim. Bana:
"Nasıl oruç tutuyorsun?" diye sordu:
"Her gün tutuyorum," dedim. Resulullah (a.s):
"Haftada üç gün tut," buyurdu. Ben:
"Bundan daha faziletlisine takat getiririm," dedim Resulullah (a.s):
"Bir gün oruç tut, iki gün tutma," buyurdu. Ben:
"Bundan daha faziletlisine takat getiririm," dedim. Resulullah (a.s) :
"Oruçların en faziletlisini; Davud (a.s)'un orucunu tut. Oruçların en faziletlisi; bir gün oruç tutup, bir gün tutmamaktır," buyurdu." [343]
Nesai'nin başka bir rivayeti de şöyledir: "Abdullah bin Amr (r.a) anlatıyor: "Resulullah (a.s) bana şöyle buyurdu:
"Duydum ki, sen geceyi baştan sona ibadetle, gündüzü de oruçla geçiriyorsun (doğru mu?)" Ben:
"Ey Allah'ın Resulü, hayırdan başka bir amacım yoktur," dedim. Resu-lullah (a.s) :
"Ebed orucu tutan, oruç tutmamıştır. Fakat ben sana yıl orucunu göstereyim; her aydan üç gün oruç tutmaktır." Dedim ki:
"Ey Allah'ın Resulü, ben bundan daha fazlasına fakat getiririm." Resu-lullah (a.s) :
"Beş gün tut," buyurdu. Ben:
"Şüphesiz ben bundan daha fazlasına takat getiririm," dedim. Resulul-lah (a.s):
"O halde on gün tut," buyurdu. Ben:
"Şüphesiz ben bundan daha fazlasına takat getiririm," dedim. Resulul-lah (a.s):
"Davud (a.s)'in orucunu tut. O, bir gün oruç tutar, bir gün tutmazdı." [344]
Yine Nesai'nin diğer bir rivayeti de şu şekildedir:
"Resulullah (a.s) şöyle buyurdu:
"Oruçların en faziletli olanı; Davud (a.s)'un orucudur. Davud (a.s) bir gün oruç tutar, bir gün tutmazdı." [345]
Nesai bu hadisi bir çok tarikle rivayet etmiştir. Bu rivayetlerden bir tanesi de şöyledir:
"Resulullah (a.s) bana şöyle buyurdu:
"Kur'an'ı bir ayda hatmet." Ben; "Şüphesiz ben, bundan daha fazlasına takat getiririm," dedim. Resulullah (a.s) :
"Beş günde (hatmet)," buyuruncaya kadar ben kendisinden istemeye devam ettim. Resulullah (a.s) :
"Ayda üç gün oruç tut," buyurdu. Ben;
"Şüphesiz ben, bundan daha fazlasına takat getiririm," dedim. Resulullah (a.s):
"Oruçların Allah (c.c)'a en sevimli olanını tut. O da Davud (a.s)'un orucudur. Davud, (a.s), bir gün oruç tutar, bir gün tutmazdı," buyuruncaya kadar kendisinden istemeye devam ettim." [346]
Hz. Davud (a.s)'un orucunun diğer oruçlardan daha faziletli oluşu, bu oruçta nefisle mücadelenin daha belirgin olması ve nefsin tabi'i gücünün varlığını devam ettirmesinden dolayıdır.
İslam uleması Resulullah (a.s)'ın : "Kur'an'ı bir ayda hatmet," sözünden hareketle Kur'an-ı Kerim'in otuz cüze bölüştürülmesi gerektiğim anlamış lardır.
Resulullah (a.s)'m: "Sen böyle yaptığın zaman bundan dolayı göz zayıflayıp göz çukuru içine çökecek, nefis de çok yorulacaktır," sözü vücudun ihtiyaçlarını ve nefsin dayanma gücünü göz önünde bulundurması bakımından İslam dininin mucizeleri arasında yer almaktadır. İnsan vücudunu bu şekilde muhafaza eden ve nefsi bu surette idare eden bir dinin fıtratla bağdaşan bir din olduğu ortaya çıkar. Oysa İslam dininin dışında kalan bir çok din ve mezhepler, vücudu azaplandırmakta, fıtratla çatışmakta ve insan nefsini idare etme noktasında aciz kalmaktadırlar. Netice itibarıyla söz konusu din ve mezhepler kendileriyle müntesipleri arasında tam bir çelişki oluşturmuşlardır. Halbuki İslam dininde böyle bir çelişkiye rastlamak mümkün değildir.
Bu nedenle şuna da işaret edelim ki, bu din ve mezheplere mensup bir çok insan, gerek kendi nefsini yönlendirme, gerekse başkalarını yönetme konusunda istenilen başarıyı gösterememekte ve nefis terbiye noktasında olsun, siyaset, savaş ve İdare gibi başkalarını yönetme noktasında olsun tam bir başarısızlık içerisinde bocalamaktadırlar. [347]
3906-MüsIim, Ebu Katade el-Ensari (r.a)'den rivayet etmiştir:
"O, şöyle anlatıyor:
"Bir adam Hz. Peygamber (a.s)'e geldi ve:
"Nasıl oruç tutarsın?" diye sordu. Bunun üzerine Resulullah (a.s) onun bu sözünden gazaba geldi. Hz. Ömer (r.a) de resulullah (a.s)'m gazab-landığını görünce şöyle dedi:
"Rab olarak Allah (c.c)'ı, din olarak İslam'ı, Peygamber olarak da Mu-hammed (a.s)'i -bir rivayete göre "biat olarak da, biatımızı-seçtik. Allah'ın ve Resulu'nun gazabından Allah (c.c)'a sığınırız."
Resulullah (a.s)'ın gazabı dininceye kadar Hz. Ömer (r.a) bu sözü tekrarlıyordu. (Resulullah (a.s)'m gazabı dinince) Hz. Ömer (r.a):
"Ey Allah'ın Resulü, her gün oruç tutan bir kimse hakkında nasıl buyuruyorsunuz?" diye sordu.
Resulullah (a.s) şöyle buyurdu:
"Ne oruç tutumuştur, ne de iftar etmiştir." Hz. Ömer (r.a):
"İki gün oruç tutup bir gün tutmayan kimse hakkında nasıl buyurursunuz?" dedi. Resulullah (a.s) :
"Buna kimsenin gücü yeter mi?" buyurdu. Hz. Ömer (r.a) :
"Bir gün oruç tutup ve bir gün tutmayan kimse hakkında nasıl buyurur-sunz?" dedi. Resulullah (a.s) :
"Bu, Davud (a.s)'un orucudur," buyurdu. Hz. Ömer (r.a) :
"Bir gün oruç tutup iki gün tutmayan bir kimse hakkında nasıl buyurursunuz?" dedi. Resulullah (a.s) :
"Buna gücünün yetmesini arzu ederdim," buyurdu. Sonra Resulullah (a.s) şöyle buyurdu:
"Her aydan üç gün oruç ve bir sonraki Ramazan'a kadar (tutulan) Ramazan (orucu var ya ! ) işte bu, yıl boyu oruç tutmaktır. Arefe günü orucunun bir önceki yıla ve bir sonraki yıla keffaret olacağı konusunda Allah'ın rahmetini ümid ediyorum. Aşure günü orucunun da bir Önceki yıl (içerisinde işlenen günahlar)a keffaret olacağı konusunda Allah'ın rahmetini ümid ediyorum."
Diğer bir rivayetde Resulullah (a.s)'ın : "Bu, kardeşim Davud (a.s)'uri orucudur," sözüne kadar yukarıdaki rivayetin aynısıdır.
Rivayetin bundan sonraki bölümünü Ebu Katade (r.a) şöyle anlatıyor:
"Resulullah (a.s)'a pazartesi günü oruç tutmaktan soruldu. O, şöyle cevap verdi:
"O gün benim doğum günüm, Peygamber olarak gönderildiğim gün, Kur'an'ın bana indiği gündür. Her aydan üç gün oruç tutmak, bir sonraki Ramazan'a kadar (tutulan) Ramazan (orucu) yıl orucudur."
Kendisine arefe günü oruç tutmaktan soruldu. Bu soruya da şöyle cevap verdi:
"Bir önceki senenin ve bir sonraki senenin günahlarına kefarettir." Yine kendisine aşure günü oruç tutmaktan soruldu. Şöyle buyurdu: "Bir önceki senenin günahlarına keffarettir." [348]
Diğer bir rivayette de Resulullah (a.s)'a pazartesi günü oruç tutmaktın soruldu, şu şekilde cevap verdi:
"Ben o günde doğdum ve Kur'an bana o gün indirildi." [349] İbnu'l Esir şöyle der:
"Resulullah (a.s)'m kendisine nasıl oruç tuttuğunu soran kimseye kızması, bu soruya cevap vermesi halinde soruyu soran şahıs kendisine uyar da onun yaptığım yapmaktan aciz kalır ve usanır ya da niyetsiz ve ih-lassız olarak onun yaptığını yapar ihtimali olabilir.
Nitekim Resulullah (a.s) visal orucu tutuyor, ancak ümmetine visal orucu tutmayı yasaklıyordu. Hatta ümmeti kendisine uyar da aciz kalırlar diye bazı nafile ibadetleri bile terk ediyordu."
İbnu'l Esir devamla şöyle der:
"Buna gücümün yetmesini arzu ederdim," ifadesiyle Resulullah (a.s) şöyle demek istemiştir;
"Keşke bu güç bana verilmiş olsaydı. Yani "Keşke bu iş benim takatim ve kudretim altında olsaydı."
Aslında Resulullah (a.s) acizliğinden ve zayıflığından dolayı bunu söylemiyordu. Aksine muhtemelen hanımların hukukunu yerine getirmek mecburiyetinde olduğu için bu hukukun zedelenmesinden çekindiği için '' acizliğini dile getirmiştir. Çünkü söz konusu ibadet, hanımlarının hukukunu ihlal edebilecek özelliktedir." [350]
Resulullah (a.s)'m; "O gün benim doğum günüm ve Kur'an'ın bana indirildiği gündür," sözü, O'nun doğum gününün Allah Teala'nın Özel günleri, arasında yer aldığını göstermektedir. Allah Teala da Kur'an-ı Kerimde şöyle buyuruyor:
"Onlara Allah'ın günlerini hatırlat."
Bazı alimler buradan hareketle mevlid gecesini kutlama düşüncesine varmışlar ve bunun cevazına delil olarak da bu hadis-i şerifi ileri sürmüşlerdir.
3907-İmam Malik, îbni Enes (r.h.a)'den rivayet etmiştir:
"O, ilim ehlinden şöyle dediklerini işitmiştir:
"Kişinin Resulullah (a.s)'m orucunu yasakladığı günlerde oruçsuz olması şartıyla her gün oruç tutmasında bir sakınca yoktur. Onlar da bize ulaştığı kadarıyla Mina (teşrik) günleri, Kurban bayramı günü ve Ramazan bayramının birinci günüdür. Bu konuda duyduğum şeylerin kendime en sevimli olanı budur." [351]
3908-Buhari, Enes bin Malik (r.a)'ten şu şekilde rivayet etmiştir: "O, şöyle anlatıyor:
"Ebu Talha Resulullah (a.s)'m sağlığında çok az oruç tutardı. Resulullah (a.s) vefat edince Ramazan bayramının birinci günü ile Kurban bayramı dışında onun oruçsuz olduğunu görmedik." [352]
Resulullah (a.s)'in; "Sen böyle yaptığın zaman bundan dolayı göz zayıflayıp göz çukuru içine çökecek, nefis de çok yorulacaktır," sözü üzerine bir atıfta bulunmuş ve bu sözün, İslam dininin vücudun ihtiyaçlarını göz önünde bulunduran ve nefisle uzlaşan bir din olduğunu gösterdiğini ifade etmiştik. Aslmda bu konu önemine binaen başh başına açıklamamızı gerektirmektedir. Yani insanlığın nefsiyle uyum içinde olması, yüce dinimiz İslam'ın özellikle-rindendir.
İslam dininin insanlara yüklediği sorumluluk karşısında dayanma gücünü esas aldığını ortaya koyan delillerden bir tanesi de şu ayet-i kerime'dir:
"O, sizden mallarınızın tamamını da istemez. Eğer Allah mallarınızın tamamını isteyip sizi sıkıştırsaydı, cimrilik yapardınız, Allah da kinlerinizi ortaya çıkarırdı." [353]
Demek ki, ortada bir yandan kendisiyle mücadele etmekle emrolun-duğumuz, diğer yandan da dayanma gücüne göre onu korumakla memur olduğumuz nefsin tabii realitesi vardır.
Bir kimse nefisle mücadele etmesini çok iyi biliyor fakat tabii dayanma gücüne göre onu korumayı iyi bilemiyorsa, bu kimse kendi nefsini idare ede-miyeceği gibi başkalarını da idare edemez. Evet nefsi gözetim altına alma gerçeği Kur'an ve sünnetle sabit olan bir hadisedir.
Şu ayet-i kerimeler buna örnektir:
"Eğer insanların tek bir toplum olma sakıncası olmasaydı (yani topyekün küfre düşme tehlikesi olmasaydı), her şeyin rızkını veren Allah'ı inkar eden kafirlere gümüşten evler ve üzerine basıp çıktıkları merdivenler yapardık. Ve gümüşten evleri için kapıları ve üzerine yaslandıkları koltuklar verirdik. Onlar için bu saydıklarımızı altından da yapardık." [354]
"Şayet kaba ve sert kalpli olsaydın, etrafından dağılacaklardı." [355]
Yine Resulullah (a.s)'ın ; "... bir gün oruç tut, bir gün tutma," "... her amelin bir hızlılık devresi vardır. Her hızlılık devresinin de bir gerileme devri vardır," sözleri de bu gerçeği ortaya koymaktadır.
Bu gibi Örnekler Kur'an ve hadislerde oldukça çoktur.
Buradan hareketle, davet için ortaya çıkmış olan insanların, nefisle mücadele etmekle onu dayanma gücüne göre muhafaza etmeyi bir arada nasıl bulunduracaklarını, insanlara nasıl komuta edeceklerini ve bir yandan korurken diğer yandan nasıl terbiye edeceklerini çok iyi bilmiş olmaları gerekir. Aslında bu kanun, sadece peygamberlik siyasetinin inceliklerine vakıf olan kişilerin idrak edebilecekleri çok geniş bir konudur. Bunun için de Kitab ve sünneti taramak veya kamil şeyhlerin elinde yetişmek gerekir. [356]
Namaz bahsinde Ramazan ibadeti ve teravih namazı ile ilgili kaynakları görmüş, teravih namazının yirmi rek'attan oluşan bir sünnet oluşunun bir kısım delillerini de orada arz etmiştik. Bu münasebetle burada genel giriş bölümünde sadece teravih namazıyla ilgili bilgileri vermekle yetineceğiz.
Bu bölümün kaynakları iki kısmından meydana gelecektir: Birincisi: İtikaf,
İkincisi: Kadir gecesi ve duaların kabul olunma zamanı. Şimdi genel olarak hep birlikte bu bölümün konularına göz gezdirelim.
Her Müslüman, daima Allah (c.c)'a ibadetle dopdolu günlük bir gıdaya, içinde Allah Tealaya yönelişine canlılık kazandıracağı haftalık bir güne, hem fiziki, hem de ruhi alanda Allah Teala ile beraberliğini yenelmek için gireceği senelik bir kursa ve gerçek bir Müslüman için yeniden doğuş niteliği taşıyan ömürlük bir coşkuya muhtaçtır. İşte Müslümanın namazları, zikirleri, duaları Kur'an okuması ve ilme yönelmesi, onun günlük gıdası, cuma günleri, haftalık olarak Allah Teala'ya yönelişine ve imanına yeniden canlılık kazandıracağı günü, Ramazan ayı; onun yıl içerisinde Allah Teala ile olan beraberliğini yenileyeceği senelik kursu, gerçek bir Müslüman için yeniden doğma anlamını taşıyan hac ibadeti de onun ömürlük çoşkusudur.
Gerçek olarak Ramazan ayının hakkını veren, farz ve nafile ibadetlerini yerine getiren bir kişi için bunlar, ruhun kamil anlamda eğitildiği bir kurstur. Bu kurs sonucunda mu'minin kalbi nur ve takva ile dolar ve mu'min, bu sayede bir yılı hayırla kapatır. Yeni bir yıl içinde kulluk idealini daima yüksek tutar. Demek ki; Ramazan ayı; orucuyla şehevi etkenler karşısında nefis ve vücut içinde bir eğitim, gecelerinde kılınan teravih namazlanyla kalbi iman nuruyla dolduran ve Müslümanı Allah Teala'ya gerektiği gibi yönlendiren bir araçtır. Ramazan ayı, içinde sünnet olan Kur'an ve zikirle meşgul olmak, boş ve çirkin işlerden uzak durarak Müslümanın kalbini parlatır. Ramazan ayı yine içinde sünnet kılınmış olan itikaf sayesinde kalbi ve ruhu günah kokularından tasfiye eder, nefsi, kirlerini temizlemek suretiyle pak eder. Ramazan ayı kadir gecesini içinde saklamak suretiyle de Müslümanı onu araştırmak için ibadetle başbaşa bırakır. Netice itibariyle Ramazan ayı, Müslümanın ruhunu yetiştirmeyi esas alan ve her yıl bu eğitimini sürdüren kutsal bir kurstur.
Ramazan orucu başta olmak, üzere genel olarak oruçla ilgili konulara Ramazan'da olsun, onun dışında olsun eda edilen çeşitli namazlara, dua çeşitlerine zikir ve Kur'an-ı Kerim tilaveti gibi çeşitli konulara daha önce yer vermiştik.
Şimdi sırasıyla itikafı, kadir gecesi ve teravih namazı ile ilgili konulara geçelim. [357]
Abidler, çeşitli halvetlerle Allah (c.c)'a yaklaşmaya çalışmışlardır. Fakat Resulullah (a.s)'ın hicretten sonra her yıl devam ettiği sünnet olan halvet, genelde Ramazan'ın son gününe denk getirdiği senelik itikafıdır. Bu münasebetle Müslümanlar eskiden beri senelik halvetlerini bu günlere denk getirirler.
îtikaf aslen sünnettir. Fakat bir kimse Ramazan'ın son on günü itikafa girmeye niyet eder de bu günlerde itikafa girerse, İmam Ebu Yusufun görüşünü benimseyen Kemal İbni Hüman'a göre kalan günleri itikatla geçirmesi, o kimsenin üzerine vacip olur. Niyet edip başladıktan sonra itikafın gereklerini yerine getirmezse, on günü birden kaza etmesi gerekir. İtikafa başlayıp sonunu getirmezse, kalan günleri kaza eder. Fakat İmam Ebu Ha-nife ve İmam Muhammed'e göre sadece itikafı fasit olan günleri kaza etmesi gerekir.
Aynı şekilde bir kimse bir ya da bir kaç gün itikafa niyet edip itikafa girerse, niyet ettiği kadar itikafta kalması ve bu süre zarfında oruç tutması gerekir.
Bu fetva, İmam Ebu Yusufun görüşüdür.
Fakat bir kimse nefsini hapsetme arzusunda değilse, camide kaldığı sürece itikafa niyet etmesi kafidir. Bu taktirde o kimsenin camide bir süre kalması, vacibi üzerinden düşürür. Fakat Ramazan'ın son on günü ya da herhangi bir zaman itikafa niyet ederse, fıkıhçıların ortak görüşüyle bu niyetini yerine getirmesi ve beraberinde oruç tutması gerekir.
Bir Müslüman camiye girdiği zaman itikafa niyet etmesi ve kaldığı süre zarfında zikirle, ilimle ve Kur'an-ı Kerim tilavetiyle meşgul olması müste-habdır.
Ramazan'ın son on gününde itikafa girmeye niyet eden bir kimsenin kendine bir program yapması ve bu program içerisinde her çeşit zikre, ilme, Kur'an-ı Kerim tilavetine ve vaz-u nasihatlere ayrı ayrı vakit ayırması, iti-kafını daha da güzelleştirir. Ramazan'ın son on gününde itikafa niyet eden kimse normalde teravih namazına iştirak eder, teheccud namazını kılar, bilhassa Kadir Gecesi olma ihtimali bulunan gecelere ayrıca önem verir ve bol bol dua eder.
Ramazan'ın hakkını dosdoğru eda eden bir kimse itikaftan çıkarken günahlardan sıyrılmış ve kalbi tertemiz olmuş bir halde çıkar.
İtikaf; sözlükte kalmak ve bir şeye bağlanmak anlamındadır. Şer'i manası ise Hanefilere göre cema'atle namaz kılınan bir camide oruçla birlikte itikaf niyetiyle kalmaktır. "Kalmak," itikafın bir rüknüdür. Çünkü itikafın yüklemi, kalmak olduğundan, varlığı da onun varlığına bağlıdır.
Adak olan itikafda oruç tutmak ve niyet, onun şartlarındandır.
Erkeğin itikafı cema'atle namaz kılınan camilerde, kadının itikafı da evinin mescidinde sahihtir. Kadının camide itikafa girmesi mekruh olmakla birlikte evinde de sadece namaz kıldığı odasında itikafa girebilir. Başka yerde itikafı sahih olmaz.
Şafiilerin tanımı şu şekildedir:
"İtikaf; belli bir şahsm niyetle birlikte mescidte kalmasıdır. İtikafın meşru küınmasındaki hikmet, Allah Teala'yı mürakebe etmek suretiyle kalbi temizlemek ve boş vakitlerde O'na yönelip sırf O'nun rızası için dünya meşgalelerinden ve dünyevi işlerden soyutlanmaktır. O, halde itikaf ihlas ve samimiyetle sadece Allah rızası göz önüne alınarak yerine getirilir. Böyle olduğu zaman, Allah (c.c) katında amellerin en güzelleri ve O'na en sevimli olanları arasında yer alır. İtikafın en faziletli olanı Ramazan'm son on gününde olanıdır. Fakat diğer zamanlarda itikafa girmek de müstahabdır."
Hanefilere göre nafile itikafın en azı, niyetle beraber az bir müddet beklemektir. Yani nafile itikafın zamanında belli bir sınır yoktur. Önemli olan sadece kalmaktır. Hatta fetva olarak kabul edilen görüşe göre yürürken itikafa niyetlenmiş olsa dahi aynıdır.
Malikilere göre itikafın en azı; bir gün, bir gecedir. Oruçsuz olan kimsenin itikafı da sahih değildir.
Şafii mezhebinin sahih olan görüşüne göre itikafda rukudan sonraki tadil-i erkandan fazla olacak şekilde ibadet denilebilecek bir müddet kalmak şarttır.
Hanbelilere göre itikafın en azı "itikafa girdi, kaldı," denilebilecek kadar bir zaman beklemektir. Bir an dahi olsa yine de geçerli olur.
Netice itibariyle ulemanın çoğunluğuna göre az bir müddet kalmak itikaf için yeterlidir.
Malikiler itikafın en azı için bir gün bir gece kalmayı şart koşuyorlar. Cuma namazına çıkma ihtiyacı hissetmemek için en iyisi merkezi camilerde itikafa girmektir. Bir kimse üç meşhur mescidin dışında herhangi bir camide itikaf yapmayı ya da namaz kılmayı nezrederse, bu adağım o caminin dışında herhangi bir camide de yerine getirebilir. Fakat bu üç mescidden; Mescid-i Haram'dan, Mescid-i Nebevi'den ve Mescid-i Aksa'dan birini belirttiyse, bu mescidlerde yapılan ibadetler, diğerlerine nisbetle daha faziletli olduğu için diğer camiler yeterli olmaz. Bu kimse adağını yerine getirmek için bu üç mes-cidten birine hareket eder. Bu üç mescidin en faziletlisi sırasıyla Mescid-i Haram, Mescid-i Nebevi ve Mescid-i Aksa'dır.
Maliki mezhebine göre bütün mescidler itikaf yerleridir. Şafiiler şöyle demişlerdir:
"İtikafa giren kimse özürsüz dışarı çıkamaz. Cami dışında da olsa ezan-okumak amacıyla minareye çıkabilir. Yemek yemek için evine gidebilir, itikafı batıl olmaz. Şayet nafile itikafta ise cenaze namazı kılmak ve hasta ziyaret etmek için camiden ayrılabilir. Fakat farz itikafta ise bu iki durumda da çıkamaz. Çıkarsa itikafı bozulur. Camide değil de mescidde itikafa girmişse, cuma namazına gitmek için kendisinden başka şahit yoksa kul hakkı olması hasebiyle itikaftan daha önemli olmasına binaen şahitlik etmek için çıkabilir. Bu iki durumda tercih edilen görüşe göre zarurete binaen itikaf bozulmaz. Evinde itikafta olan kadm boşandığı zaman iddet beklemek için çıkabilir. Yine zarurete binaen itikafı batıl olmaz. İshal ve selisil bevl gibi camiyi pisletme ihtimali olan hastaların peşpeşe bir kaç gün dahi olsa çıkmalarında bir sakınca yoktur. Çünkü bu tür mazaretler mezhep içerisinde meşhur ve sahih kabul edilen görüşe göre tuvalet ihtiyacı gibidir.
Bir kimse baygınlık geçirir de dışarı çıkarılırsa itikafı bozulmaz. Çünkü burada kendi ihtikarı söz konusu değildir. Kadm aybaşı olursa mescidden ayrılır. Çünkü bu taktirde mescid'de durma imkanı yoktur. Aşbaşı günleri itikaf günlerini aşar da temizlenme imkanı bulunmazsa itikafı bozulmaz. Temizlendiği zaman kaldığı yerden itikaf ma devam eder. Bir kimse zalimden korkar da çıkıp saklanırsa, itikafı bozulmaz. İtikafda olan kimse normalde giymesi caiz olan her çeşit elbise giyebilir." [358]
Her Müslümanın hayır ve bereketinden istifade etmek ve amellerinin karşılığını kat kat fazla alabilmek için Kadir Gecesi'ni araştırıp yakalamaya çalışması ve bu gecede Allah'a yönelmesi müstahapdır.
Allah Teala şöyle buyurur:
"Kadir gecesi, bin aydan hayırdır." [359]
Kadir Gecesi'nde bazı kimselerin, kendilerine mahsus olmak üzere keşifleri açılır. Bu hal Mevla'nın bir lutfu ve gaybi bir inkişaftır. Şer'an keşif mümkündür. Önemli olan, söylenenin doğru söylenmesi ve söylediğinin vahiy ile çatış mamasıdır. Fakat yine de söylediklerini fasdik etmemiz gerekmez. Çünkü kendisi doğru da söylese müşahadesinde yanılması mümkündür.
Kadir Gecesi'ni ihya konusunda, ulemanın önemle üzerinde durdukları şeyler vardır:
Akşam ve yatsı namazlarının cemaatle kılınması ve Müslümanın sabah namazım da cemaatle kılmaya niyetli olmasıdır. Nitekim sahih bir hadiste Re-sulullah (a.s) şöyle buyurmuştur:
"Kim, yatsı namazını cemaatla eda ederse, gecenin yarısını ibadetle geçirmiş gibi olur. Kim de sabah namazını cemaatle eda ederse, gecenin tamamını ibadetle geçirmiş gibi olur."
Fakat idealist Müslüman, Kadir Gecesi'ni olduğu gibi zikir, namaz ve dua ile geçirendir. Ulemanın bu konudaki bazı tavsiyeleri de şöyledir:
"Kadir Gecesi'ne isabet etmeye çalışmak müstehabdır. Çünkü bu gece, kutsal, mübarek, çok değerli ve fazileti bol olan bir gecedir. Bu münasebetle büyük bir ihtimalle bu gece yapılan dualar kabul edilir. Bu gece, cuma gecesi dahil tüm gecelerden üstündür. Kadir Gecesi Ramazan'm son on gecesinden tek sayılı geceler arasında gizlidir."
Ulemanın bu konuda ileri sürdüğü görüşler arasında tercihe değer olanı, Kadir Gecesi'nin Ramazan'ın yirmi yedinci gecesi olduğu görüşüdür.
Kadir gecesi, insanları onu bulmaya sevk etmek ve ona kavuşmak amacıyla ibadete dalmalarını sağlamak hikmetine binaen gizli tutulmuştur. Tıpkı icabet (duaların kabul olunma vakti) saatinin cuma günü içerisinde gizli tutulması ve İsm-i Azam'm Allah Teala'nın diğer isimleri arasında gizli tutulması gibi.
Kadir Gecesi'nde şu şekilde dua etmek müstahabdır:
"Allah'ım, şüphesiz sen çok affedicisin ve affetmeyi seversin. O halde beni affet."
Kadir Gecesi'nin belirtilerine gelince; bu gecenin sabahı Güneş beyaz ve sade bir şekilde şuasiz olarak doğar. Şayet havada bulut yok da Güneş bu halde ise hiç şüphesiz Kader Gecesi'ne alamettir. [360]
Ramazan gecelerinin ibadetle geçirilmesi ve Resulullah (a.s)'m bu geceleri bazan cemaatle ihya ettiği, daha sonra ümmetine farz olmasın diye cemaatı terk ettiği konusunda bir çok hadis rivayet edilmiştir.
Ancak ResuluİIah (a.s)'in vefatından sonra ortada böyle bir illetin kalmadığını gören Müslümanlar teravih namazının cemaatle eda edilmesi konusunda görüş birliğine varırken, bazı ayrıntılarda farklı görüşler ileri sürmüşlerdir.
Hz. Ömer (r.a) vitir namazı hariç yirmi rekat olarak kılınması görüşünü benimsemiş ve Mescid-i Nebevi ile Mescid-i Haram'da yatsı namazının son sünnetinden sonra teravih namazı yirmi rek'at olmak üzere cemaatle kılınmaya başlandı. Mekke ve Medine halkı bundan sonra Ramazan'ın son on günü teheccüd namazını gece yarısında cemaatle eda etmeye başladı.
Teravih namazı'nm reka'atlanmn sayısı konusunda geçmişte herhangi bir tartışma yaşanmadı. Fakat çağımız insanlarının bazıları, Hz. Ömer (r.a)'in
önderliğinde teravih namazının rekatları konusunda sahabenin icma ile gerçekleştirdikleri bir hususta bazı tartışmalara giriştiler. Günümüz ulemasından bazıları bu konuda ilmi araştımalar yapmaya başladı. İlim ehlinin bu konudaki araştırmalarından bazı bölümleri burada nakledelim. Şeyh es-Sabuni şöyle demektedir:
"Ramazan gecelerinde kılman namaza teravih namazı denilmiştir. Çünkü bu namaz, uzun ve çok rek'ath bir namaz olduğundan insanlar her dört rek'atm ardından önce dinleniyor, sonra diğer namaza kalkıyorlardı. İşte bu sebeple bu namaza "teravih namazı" denilmiştir." [361]
Teravih namazı bu konuda varid olan hadis-i şeriflerin de gösterdikleri gibi sünnet-i müekkedir ve -vitir hariç yirmi rek'attır-vitirle beraber yirmi üç rekata çıkar. Halife Hz. Ömer (r.a)'in zamanından beri günümüze kadar selef ve halef ulemasının ortak görüşleri bu şekildedir. Dört mezhebin müçtehid imamlarından buna itiraz eden sadece Malik bin Enes (r.a)'dir. Malik bin Enes (r.a) kendisinden -ikinci bir rivayet olarak- rivayet edilen bir görüşünde Medine halkının amelini delil göstererek teravih namazının otuzaltı (36) rek'attan meydana geldiğini söylemiştir.
Nitekim Nafi (r.a)'den rivayet edilen bir hadiste o, şöyle anlatıyor: "İnsanlara Ramazan ibadetini, üçü vitir olmak üzere otuzdokuz rek'at olarak eda ettikleri halde yetiştim." [362]
Fakat İmam Malik'in meşhur rivayetine göre -ki bu rivayetle Şafii, Hanbe-li ve Hanefiler de aynı görüştedir.- teravih namazı yirmi rekattır. Buna göre dört mezheb de aynı konuda ittifak etmişlerdir.
Teravih namazının rek'atlan konusunda müctehidlerin delilleri:
A) Mezhepler, teravih namazının yirmi reka't olduğuna delil olarak, Bey-haki [363] ve diğer ravilerin sarih ve sahih isnadla meşhur sahabiler arasında yer alan Saib bin Yezid (r.a)'den rivayet ettikleri şu hadisi göstermişlerdir:
"Saib bin Yezid (r.a) şöyle anlatıyor:
"Hz. Ömer bin Hattab (r.a) devrinde insanlar Ramazan ayı (teravih namazını) yirmi rekat olarak kılarlardı."
Bu hadis sahihtir. [364]
B) Yine mezhebler delil olarak İmam Malik ve Beyhaki'nin Yezid bin Ru-man'dan rivayet ettikleri şu hadisi delil olarak göstermişlerdir:
"Yezid bin Ruman (r.a) anlatıyor:
"İnsanlar Hz. Ömer bin Hattab (r.a) zamanında gece ibadetini (teravih namazını) yirmiüç rekat olarak eda ederlerdi."
Yani yirmi rekat teravih ve üç rekat da vitir namazı kılıyorlardı.
C) Mezhep müctehidleri teravih namazının yirmi rek'at olduğuna dair delil olarak bir de şu hadisi göstermişlerdir:
"Hasan'dan rivayet edilmiştir:
"Hz. Ömer (r.a) insanları Ubeyy bin Kâb (r.a) imametinde cemaat yaptı. Ubeyy bin Kâb (r.a) onlara yirmi rek'at ve sadece gecenin ikinci yarısında vitir namazını kıldırırdı. Ramazan'ın son on günü gelince Ubeyy (r.a) geri kaldı (cemaate gelmedi) ve evinde kıldı. Bu sebeple insanlar: "Ubeyy kaçtı," diyorlardı."
Ibni Kudame 'el-Muğni' adlı eserinde teravih namazının yirmi rek'at olduğuna dair delilleri aktarmış ve İmam Malik (r.h.a)'in otuzaltı rekat olduğuna dair ikinci rivayetini şu şekilde reddetmiştir:
"Ramazan ayının gece nanıazı-teravih namazını kastediyor-yirmi rekattır ve sünnet-i müekkededir. Onu ilk başlatan Resulullah (a.s)'dir. Teravih namazı Hz. Ömer bin Hattab (r.a)'a nisbet edilir. Çünkü Hz. Ömer (r.a) insanları Ubeyy bin Kab (r.a)'in imamlığında cemaat yapmıştır. İnsanlara teravih namazın, Ubeyy bin Kab (r.a) kıldırırdı."
Rivayete göre Hz. Ömer (r.a) Ramazan'da bir gece mescide gelmiş ve insanların ayrı ayrı namaz kıldıklarını görmüş. Bunun üzerine:
"Şu insanları bir kari'in imametinde cemaat yapsam," demiş ve onları Ubeyy bin Kab (r.a)'in imamlığında cemaatleştirmiştir. Hz. Ömer (r.a) daha sonra başka bir gece yine mescide çıkmış, insanların imamlarının arkasında cemaatle namaz kıldıklarını görünce:
"Bu ne güzel bir bid'atdır," demiştir." Ibni Kudame sözüne şöyle devam etmiştir:
"Ebu Abdullah (r.h.a)'ın,-Ahmed bin Hanbel'i kastediyor-tercih ettiği görüşe göre teravih namazı yirmi rekatdır. İmam Sevri, İmam Ebu Hanife ve İmam Şafii de bu görüştedir."
İmam Malik; "Teravih namazı otuzaltı rek'attır," demiş ve bu görücüne delil olarak da Medine halkının amelini göstermiştir.
Bizim delilimize gelince: Hz. Ömer (r.a) insanları Ubbey bin Kâ'b (r.fı)'ın imamlığında cemaat yapmış, o da insanlara teravih namazını yirmi rekatîjola-rak kıldırmıştir.
Yine İmam Malik, Yezid bin Ruman (r.a)'dan şöyle rivayet etmiştir: '
"İnsanlar Hz. Ömer (r.a) devrinde Ramazan'da gece namazını (teravih namazını) yirmiüç rekat olarak kılarlardı."
Yine Hz. Ali (r.a)'den şöyle rivayet edilmiştir:
"Kendisi Ramazan'da yirmi rekat teravih namazı kıldırmak üzere bir şahsı görevlendirdi."
İşte bu da icma gibidir. Sonra Medine halkının tümünün otuzaltı rekat kıldığını varsaysak bile, Hz. Ömer (r.a)'in yaptığına ve sahabenin icma'ı-na tabi olmak daha uygundur.
İlim ehlinden bazıları şöye demişlerdir:
"Medine halkının böyle yapmasının tek sebebi vardı, o da Mekke halkına uyum sağlamaktı. Zira Mekke halkı her selam arası verdiklerinde Kabe'yi yedi kez tavaf ederlerdi. Medine halkı da yedi kez tavafın yerine her selam arasında dört rek'at namaz kılarlardı. Bu nedenle Resulullah (a.s)'m ashabına tabi olmak en uygunu ve en iyisi olur.
Hz. Ali (r.a), bir Ramazan gecesi camileri kandilleri yanık olduğu halde dolaşırken: "Mescitlerimizi aydınlatan Hz. Ömer (r.a)'in kabrini Allah münev-ver lalsın," şeklinde dua etmiştir.
İmam Ahmed bin Hanbel şöyle demiştir:
"Ramazan'da cemaatı usandırmamak amacı ile kıra'at (okuma) hafif tutulur. Bu konuda ölçü, cemaatın katlanma gücüdür."
Kadı ise şöyle der:
"Kıraat ay boyunca bir hatimden olmalı ki, insanlar Kur'an'ı diMeme imkanı bulsunlar. Bir hatimden de fazla olmamalı ki, arkadaki cemaat zor durumda kalmasın
Şeyh Sabuni şöyle der:
"İmam Malik'in mezhebinde meşhur olan görüşe göre de teravih namazı yirmi rek'atdır. Böylece yirmi rek'atın efdaliyeti konusunda dört mezhebin müçtehitlerinin icma'ı gerçekleşmiş oluyor.
Nitekim 'Ekre bul-Mesalik ala Mezhebi'l İmam-ı Malik' adlı eserde şöyle denilmektedir:
"Teravih namazı Ramazan'da yatsı namazını müteakiben yirmi rek'at olarak kılınır, vitir dışında iki rekat da bir selam verilir. Her namazda bir cüz okumak suretiyle ay sonuna kadar Kur'an-ı Kerim'i rek'atlara bölüştürüp hatmetmek mendupdur. Camilerin cemaatsız kalmaları söz konusu değilse, teravih namazlarını tek başına evde kılmak mendupdur. Ancak camilerin cemaatsız kalmaları söz konusu ise evla olan, cemaate iştirak etmektir."
Bu şekilde İmam Şafii ve İmam Ebu Hanife'ye göre teravih namazı yirmi rek'atdır. Çünkü Hz. Ömer (r.a) devrinde sahabenin bu konuda icmaı gerçekleşmiştir.
Nitekim İmam îbni Abdulberr şöyle demiştir:
"Ubeyy bin Kâb (r.a)'den gelen sahih rivayete göre kendisi teravih namazını yirmi rekat olarak kıldırmış ve sahabenin buna hiç bir ihtilafı da söz konusu olmamıştır."
el-Munzi muhtasarında İmam Şafii'nin şöyle bir ifadesi bulunmaktadır:
"Medine'lilerin, teravih namazını otuzdokuz rekat kıldıklarını gördüm. Fakat bana göre en iyisi yirmi rek'at kümakdır. Çünkü Hz. Ömer (r.a)'den bu şekilde rivayet edilmiştir. Mekke'liler de teravih namazını yirmi, vitir namazını ayrıca üç rekat olarak kılıyorlardı."
İmam Tirmizi 'Sunen-i Tirmizi' adlı eserinde şöyle der [365]:
"İlim ehlinin çoğunluğu Hz. Ömer (r.a)'den, Hz. Ali (r.a)'den ve bu ikisi dışındaki sahabilerden nakledilen "yirmi rekat" görüşünü benimsemişlerdir.
Sufyani Sevri, Îbnul-Mubarek ve Şafii de bu görüştedir. İmam Şafii şöyle demiştir:
"Şehrimiz Mekke'ye kavuştuğunda da yirmi rekat kılıyorlardı." Ibni Rüşd 'Bidayetül-Müctehid' adlı eserinde şöyle der:
"imam Malik-iki görüşünden birinde-İmam Ebu Hanife, İmam Şafii ve imam Ahmed bin Hanbel, vitrin dışında yirmi rek'at görüşünü benimsemişlerdir."
İmam Nevevi 'el-Mecmu'da [366] şu cümlelere yer veriyor:
"Bize göre teravih namazı, vitrin dışında yirmi rek'at, on selamdan ibarettir. Bu da beş teravih yapar. Bir teravih ise, iki selamdan oluşan dört re-katdan meydana gelir."
İmam Ebu Hanife, arkadaşları İmam Ahmed bin Hanbel, Ebu Davud ve diğer İmamlar bu görüştedirler. Kadı İyaz, ulemanın çoğunluğunun bu görüşte olduğunu nakletmektedir.
İmam Malik şöyle der:
"Teravih, dokuz teravihadır ki, bu da vitrin dışında otuzaltı rek'at yapar."
İmamlarımız teravih namazının yirmi rek'at olduğuna delil olarak Beyha-ki'nin sahih isnadla sahabi Saib bin Yezid (r.a)'den rivayet ettiği şu hadisi göstermişlerdir:
"Hz. Ömer (r.a) devrinde Ramazan ayında insanlar yirmi rek'at namaz kılıyorlardı. Yüzlüklerden (ayet sayıları yüzün üzerinde olan surelerden) okuyorlardı. Hz. Osman (r.a) zamanında uzun süre ayakta durmak sebebiyle bastonlarına dayanıyorlardı."
Yezid bin Ruman'dan şöyle rivayet edilmiştir:
"Hz. Ömer bin Hattab (r.a) zamanında insanlar yirmiüç rek'at namaz kılıyorlardı."
Bu hadisi İmam Malik Muvatta'da, Yezid bin Ruman'dan rivayet etmiştir. Hadisi Beyhaki de rivayet etmiştir. Ancak senedinde kopukluk vardır. Çünkü Yezid bin Ruman, Hz. Ömer (r.a)'e yetişmemiştir. [367] Hadisle ilgili diğer bazı açıklamalara namaz bahsinde yer vermiştik. [368]
Beyhaki şöyle der:
"İki rivayet; "Yirmi rek'at teravih, üç rek'at vitir namazı kılıyorlardı," şeklinde birleştirilebilir."
Yine Beyhaki Hz. Ali (r.a)'den de teravih namazının yirmi rek'at kılındığına ilişkin bir hadis rivayet etmiştir. [369]
İbni Teymiye 'el-Fetava' adlı eserinde şöyle demektedir:
"Ubeyy bin Kab (r.a)'m yirmi rek'at teravih, üç rek'at vitir namazı kıldırdığı bir gerçektir. Ulemanın bir çoğu da bunun sünnet olduğu yönünde görüş bildirmiştir. Çünkü bu ibadet, Muhacir ve Ensarın arasında bu şekilde icra edilmesine rağmen kimseden tepki almamıştır.
Şeyh Abdullah bin Muhammed bin Abdulvahhab 'Mecmuatu'1-Feta-va'n-Necdiyye' adlı,eserinde teravih namazının rek'atlarıyla ilgili bir soruya şu şekilde cevap vermiştir:
"Hz. Ömer (r.a), insanları Ubeyye bin Kab (r.a) imamlığında cemaat-laştırdığmda teravih namazını yirmi rek'at olarak kılmışlardır."
Selef ve halef ulemasından yapılan bunca nakilden sonra hiç şüphesiz ortaya çıkan sonuç şudur:
Doğru olan, bugün Müslümanların kıldıkları yirmi rekatlı teravih namazıdır. Çünkü bu, sahabenin ameli ve dört mezhebin icmaıyle artık kesinlik kazanmıştır.
Sahih hadis-i şeriflerin de doğruladığı gibi, kalbiyle olsun, diliyle olsun Allah (c.c)'ın daima hakkı söylettiği Hz. Ömer (r.a)'in emri de bu doğrultudadır.
Düşünebiliyor musunuz dini konularda ortaya yeni bir fikir atılacak, bir bidat türetilecek de alimlerin, fakihlerin ve muhaddislerin yaşadığı, kafirlerin, kervanların uğradığı bir toplum, türetilen bu münkeri topyekün kabul edecek ve kimseden en ufak bir tepki almayacak? Böyle bir şeyi akıl kabul edebilir mi?
İbni Teymiyye 'Fetvalar1 adlı kitabında şöyle söylemiştir: [370]
"Ramazan ibadeti -(teravih namazı) konusunda Resulullah (a.s) kesin bir sayı belirtmemiştir. Aksine o, kendisi gelerek Ramazan ayında, gerekse diğer zamanlarda bu ibadeti onüç rek'atın üstüne çıkarmazdı. Ancak rek'atlan uzun tutardı. Hz, Ömer (r.a), cemaatı Ubeyy bin Kab (r.a)'m arkasında toplayınca, o kendilerine yirmi rek'at teravih, sonra üç rekat olarak vitir kıldırdı. Rek'atları artırdığı ölçüde de kıra'atı hafif tutardı. Çünkü bu, cemaata uzanan rek'atlarm hafif gelmesini sağlar. Daha sonra seleften bir gu-rup teravih namazını kırk rek'at, ardından üç rek'at da vitir kılardı. Bir başka gurup da otuzaltı rek'at teravih, üç rek'at da vitir namazı kılmaya başladı. Bunların tümü uygulanmıştır. Dolayısıyla bir kimse bu uygulamalardan hangisine göre hareket ederse etsin doğru yapmış olur."
En iyisi ise namaz kılanların durumlarına göre değişir. Eğer uzun süre kıyama güç yetirebilecek olursa, Resulullah (a.s)'ın Ramazan'da ve diğer vakitlerde kendi başına yaptığı gibi on rek'at teravih ve ardından üç rek'at da vitir kılmaları efdaldır. Eğer buna güç yetiremezlerse, yirmi rek'at kılmaları daha faziletlidir. Müslümanların çoğunluğunun yaptığı da budur. Bu, on rek'at ile kırk rek'at arasında orta bir uygulamadır. Ama kırk rek'at veya daha başka türlü kılarsa da yine caizdir. Bunların hiç biri mekruh görülmez.
Ahmed bin Hanbel ve daha başkaları gibi imamlardan bir çoğu bunu böyle ifade etmişlerdir: Kim Resulullah (a.s)'m, Ramazan ibadetiyle ilgili bir sayı belirlediğini ve bunun ne azaltılıp ne de çoğaltılmayacağım iddia ederse hata etmiş olur. [371]
Kişi az ya da çok, Ramazan ayında teravih namazını cematle olsun tek başına olsun kılabilir. Burda bir sakınca yoktur. Esasen sakınca teravih namazının yirmi rek'at oluşunu inkar etmesindendir. Çünkü bu, bid'at olmayan bir şeyi bid'at kabul etmektir,
Hanefi fıkıhçıları şöyle demişlerdir:
"Her kim, teravih namazının yirmi rek'at olduğu görüşünde değilse, bid'at sahibidir. Çünkü bu şahıs asırlardan beri adil halifeleri, Müslümanların havasını ve avamını sefihlikle itham etmiş olur." [372]
3909-Buhari ve Müslim, Hz. Aişe (r.a)'den rivayet etmişlerdir:
"Hz. Peygamber (a.s) Allah (c.c) ruhunu kabzedinceye kadar Ramazan'ın son on gününde itikafa girerdi. Sonra kendisinin ardından zevceleri itikaf etmiştir."
Diğer bir rivayet ise şu şekildedir:
"ResuluUah (a.s) Ramazan'ın son on günleri içinde i'tikaf eder ve: "Kadir Gecesi'ni Ramazan'dan son on gece içinde arayınız," buyururdu." [373]
Diğer bir rivayet de şöyledir:
"ResuluUah (a.s) her Ramazan'da itikaf ederdi. Sabah namazını kıldırınca, içinde itikaf etmekte olduğu mekana (çadırına) gelirdi."
Ravi dedi ki:
"Bir defasında Hz. Aişe (r.a)'den mescidde i'tikaf etmek için Hz. Peygamber (a.s)'den izin istedi. Hz. Peygamber (a.s) kendisine izin verdi ve Hz. Aişe (r.a) için de bir çadır kuruldu. Hz. Hafsa (r.a), Hz. Aişe (r.a)'nin çadır kurduğunu işitince, o da bir çadır kurdu. Hz. Zeyneb (r.a) bunu işitince, o da başka bir çadır kurdu. Hz. Zeyneb (r.a) bunu işitince, o da başka bir çadır kurdu. ResuluUah (a.s) sabah namazından çıktığında dört tane kubbe gördü ve:
"Bunlar nedir?" diye sordu. Kendisine o çadırların haberleri (ne oldukları) bildirilince:
"Kadınları bu işe sevk eden nedir, ibadet mi? Bu çadırları sökün, onları bir daha görmeyeyim," buyurdu.
Bunun üzerine bütün çadırlar söküldü. Kendisi artık o Ramazan'da! itikaf etmedi. Nihayet Şevval ayının son on günü içinde itikaf etti." [374]
Başka bir rivayet de şu şekildedir:
"Resulullah (a.s) itikaf etmek istediği zaman sabah namazını kılar, sdmra i'tikaf mekanına girerdi."
Hadisin bu rivayeti şuraya kadar bir öncekinin aynısıdır:
"Resulullah (a.s) sabah namazını kılınca bir de baktı ki, çadırlar muş. Bunun üzerine:
"Amaçları ibadet etmek mi?" buyurdu ve çadırların kaldırılmasını: emretti. O Ramazan'da itikafı terketti. Nihayet Şevval'in son on gününde itikafa girdi." [375]
Hadisin Muvatta'daki rivayeti ise şöyledir:
"Resulullah (a.s) i'tikaf yapmak istedi. (Mescidden) içinde i'tikaf yapmak istediği mekana gelince, çadırlarla karşılaştı: Bunlar; Hz. Aişe (r.a)'nin, Hz. Hafsa (r.a)'nm ve Hz. Zeyneb (r.a)'in çadırlarıydı. Çadırları görünce onlarıCn kimin olduklarını ) sordu. Kendisine:
"Bu, Hz. Aişe (r.a)'nin, bu Hz. Hafsa (r.a)'nın, bu da Hz. Zeyneb (ria)'nv dir," denildi. Bunun üzerine Resulullah (a.s) şöyle buyurdu:
"Bunlara ibadet mi diyorsunuz?"
Sonra Resulullah (a.s) (oradan) ayrıldı ve i'tikaf etmedi. Nihayet Şevval ayının (son) on gününde i'tikaf etti." [376]
Hadisi, Tirmizi Hz. Aişe (r.a) ve Ebu Hureyre (r.a)'den birlikte muhtasar . olarak şu şekilde rivayet etmiştir:
"Resulullah (a.s), Allah Teala ruhunu kabzedene kadar Ramazan'm son on günü itikaf ederdi." [377]
Yine Tirmizi'ye ait Hz. Aişe (r.a)'den bir başka rivayet de şu şekildedir:
"Resulullah (a.s) i'tikaf etmek istediği zaman sabah namazını kıldırır, sonra i'tikaf mahalline girerdi."
Hadisi Ebu Davud, Buhari ve Müslim'in birinci rivayetlerindeki metinle rivayet etmiştir. [378]
Yine Ebu Davud'a ait hadisin Hz. Aişe (r.a)'den başka bir rivayeti de şöyledir:
"Resulullah (a.s) i'tikaf etmek istediği zaman sabah namazını kıldırır, sonra i'tikaf mahalline girerdi. Yine O, bir defasında Ramazan'm son on gününde i'tikaf etmek isteyip çadırının kurulmasını emretti ve çadırı kuruldu. Bunu görünce ben de çadırımın kurulmasını emrettim ve kuruldu. Resulullah (a.s)'m benden başka hanımları da çadırlarının kurulmasını emrettiler. Onların da çadırları kuruldu.
Resulullah (a.s) sabah namazını kılınca çadırlara baktı ve iki kez:
"Bunlar da ne? Siz bununla iyilik yapmak mı istiyorsunuz?" buyurdu. Çadırının yıkılmasını emretti. Çadırı yıkıldı. Hanımları da çadırlarının yıkılmasını emrettiler. Onların da çadırları bozuldu. Sonra Resulullah (a.s) i'tikafı Şevval ayının ilk on gününe erteledi." [379]
Diğer bir rivayet de şu şekildedir:
"iyilik yapmak mı istediler? -bir defa- buyurdu. Çadırının yıkılmasını emretti. Çadırı yıkıldı. Hanımları da çadırlarının yıkılmasını emrettiler, onların da çadırları bozuldu. Sonra Resulullah (a.s) i'tikafını Şevval'in ilk onuna (onuncu gününe) erteledi." [380]
Ebu Davud'un başka bir rivayetinde şu şekilde gelmiştir: "Şevval'den yirmi gün i'tikaf etti." [381]
Nesai, bu hadisi Buhari ve Müslim'in son rivayetlerindeki metinle birlikte rivayet etmiştir.[382]
Hanefi mezhebine göre kadının, namaz için tahsis ettiği evinin mescidinde i'tikafa girmesi asıldır. Kadının camide i'tikafa girmesi mekruhdur.
İşlediğimiz hadis, senenin herhangi bir vaktinde i'tikafa girilebileceğini ve i'tikaf süresinin on günden fazla da olabileceğini göstermektedir. Hanefilerin çoğuna göre Ramazan'm son on günü i'tikafa niyetlenen ve başlayan bir kimsenin onu tamamlaması gerekir. İ'tikafını bozduğu zaman da kaza etmesi gerekir. Halbuki bu hadis zahiri delaletiyle bu kimsenin kaza etmesinin gerekmediğini göstermektedir. Hz. Peygamber'in hanımlarının i'tikafa niyetlendikten sonra onu terketmeleri ve daha sonra kaza ile sorumlu tutulmam alan buna delildir. Fakat Resulullah (a.s)'ın Şevval ayında yeniden i'tikafa girmesi, alimlerin bu görüşlerine delil olabilir.
İ'tikafta asıl olan, i'tikaf süresince oruçlu olmaktır. Buna göre bir kimse Ramazan ayının dışında adak ya da kaza niyetiyle i'tikaf ederse, Hanefi ve başka alimlere göre mutlaka oruçlu olması gerekir.
3910-Buhari ve Müslim, Abdullah bin Ömer (r.a)'den şu şekilde rivayet etmişlerdir:
"Resulullah (a.s) Ramazan'm son on gününde i'tikaf ederdi," Müslim'in başka bir rivayetinde şu ilave vardır: "Nafi dedi ki:
"İbni Ömer (r.a) mescidde Resulullah (a.s)'m i'tikaf ettiği yer: bana gösterdi." [383]
Hadisi Ebu Davud, Müslim'in ilavesiyle birlikte rivayet etmiştir. [384]
3911-Buhari, Ebu Hureyre (r.a)'den rivayet etmiştir:
"Resulullah (a.s) her Ramazan'da on gün i'tikaf ederdi. İçinde ruhu kabz olunacağı sene olunca yirmi gün i'tikafda kaldı." [385]
3912-Tirmizi, Enes bin Malik (r.a)'den şu şekilde rivayet etmiştir:
"Resulullah (a.s) Ramazan'ın son on günlerinde i'tikaf ederdi, Bir yıl hiç i'tikaf etmedi. Bir sonraki yıl gelince yirmi gün i'tikaf etti." [386]
3913-Ebu Davud, Ubeyy bin Ka'b (r.a)'dan rivayet etmiştir:
"Resulullah (a.s) Ramazan'ın son onunda itikaf ederdi..." hadisin devamı yukarıdaki gibidir. [387]
Huzeyfe (r.a)'den nakledilen bir hadis dışında ulema, herhangi bir mes-cidde i'tikafa girilebileceği konusunda görüş birliğine varmıştır. Bazıları bu mescidin cuma namazı kılman bir cami olma şartını getirmiştir. Bunun nedeni; cuma namazı için camiden ayrılıp i'tikafı zayıf olmasın diyedir. Bu görüş, İmam Malik'in görüşüdür.
Aynı şekilde İmam Ebu Hanife de; "Kadının i'tikafı, evinin mescidinde sahihtir," demiştir.
Huzeyfe (r.a)'den rivayet edilen hadis şu şekildedir:
"Üç mescid dışında hiç bir yerde i'tikaf yokdur."
Bu hadisi, Tahavi 'Müşkilu'l Asar'da rivayet etmiştir. [388]
Ebu Vail'den şöyle rivayet edilmiştir:
"Huzeyfe (r.a), Abdullah bin Mes'ud (r.a)'a şöyle dedi:
"İnsanlar seninle Ebu Musa (r.a)'nm evinde (sadece) bağlanmış durumdalar. (Yaptıkları başka bir şey değil ki). Sen Resulullah (a.s)'ın: "Üç mescidin dışında itikaf yoktur (diyorsun): Mescid-i Haram Mescid-i Nebevi ve Mescidi Aksa," buyurduğunu bildiğin halde buna neden engel olmuyorsun?"
Abdullah bin Mes'ud (r.a) kendisine şöyle cevap verdi:
"Umarım sen unuttun, onlar unutmadılar. Ya da sen yanıldm, onlar isabet ettiler." [389]
Bu rivayet, Huzeyfe (r.a)'den mevkuf olarak gelmiştir. [390] Fakat şu rivayet de yine Hz. Huzeyfe (r.a)'den gelmiştir:
"Oysa ben, yakinen biliyorum ki, i'tikaf sadece cemaatle namaz İd İman mescidde sahihtir." [391]
Hz. Huzeyfe (r.a)'nin şöyle dediği de rivayet edilmiştir: "Müezzini ve imamı bulunan her mescidde i'tikafa girilebilir." [392] Fakat bu rivayet zayıftır.
Ulema, Huzeyfe (r.a)'nin i'tikafı üç mescide bağlayan sözüne rn; halinde şu şekilde cevap vermiştir:
1. Hadis hem merfu, hem de mevkuf olarak rivayet edilmesi nec 'muzdarip'dir. ;
2. Huzeyfe (r.a) sadece, i'tikafın Abdullah bin Mes'ud (r.a) ile Ebu Musa el-Eş'ari (r.a)'nin evleri arasında yapılmasına karşı çıkmış ve sadece mes-cidde i'tikafa girilebileceğini vurgulamış olabilir. Bu konuda Darekutni ve Taberani'nin rivayetlerinde bir kopukluk olsa bile hadisin bir kaç rivayetini bu yorum altında toplamak mümkündür.
3. Bu rivayetleri oldukları gibi sahih kabul etsek bile Hz. Huzeyfe (r.a)'nin bu konudaki içtihadına sahabenin çoğunluğu karşı çıkmış ve kendisine: "Belki sen unutmuş, onlar ezerlemişlerdir. Ya da sen yanılmış, onlar isabet etmişlerdir," şeklinde cevap vermişlerdir.
Tabiun ve onlardan sonraki müctehid imamların konu üzerindeki tavrı da böyledir. Durum bu merkezde olunca; "Müslümanlar sünnetin terkinde ortak görüşe vardılar," şeklinde bir iddiadan behsedilemez.
4. İbni Hazm 'el-Muhalla'sında "siz mescidlerde itikafta iken..." ayetiyle istidlal ederek hangi mescid olursa olsun içinde i'tikaf sahihtir," sözünü, altını çizerek ifade etmiştir.
Şu şekilde bir soru sorulabilir:
Said bin Mansur tarikiyle rivayet edilen şu hadis-i şeriften niçin hiç bahsetmiyorsunuz?
"Bize Sufyan-Künyesi İbni Uyeyne'dir-Cami bin Ebi Reşid'den, o da Şakik bin Seleme'den şöyle tahdis etmiştir:
"Huzeyfe (r.a), Abdullah bin Mes'ud (r.a)'a:
"Biliyorsun ki, Resulullah (a.s) : "Üç mescidin dışında; ya da cemaatle namaz kılman mescidin dışında i'tikaf yoktur," buyurdu."
Buradaki şüphe, ya Hz. Huzeyfe (r.a)'den, ya da hadisi ondan rivayet eden raviden kaynaklanmıştır. Şüphe ile Resulullah (a.s)'a kesin bir hüküm isnad edilemez. Şayet Resulullah (a.s): "Üç mescidin dışında i'tikaf (mahalli) yoktur," buyurmuş olsaydı, Allah Teala onu bize kadar muhafaza eder ve içine şüphe sokmazdı. Demek ki, Resulullah (a.s) kesinlikle böyle bir söz ifade etmemiştir.
5. Tahavi şöyle der:
"Hz. Huzeyfe (r.a)'nin bu hadisi mensuhtur." [393]
6. İbni Mes'ud (r.a), Huzeyfe (r.a) ile hadisin anlaşılması konusunda ihtilaf etmemiş, sadece isbatı konusunda ihtilaf etmiştir. İbni Mes'ud (r.a) buna işaretle kendisine: "Belki unuttun, ya da hata ettin," demiştir. Bu da gösteriyor ki, her ikisinin de anlayışı aynıdır. Fakat Huzeyfe (r.a), hadisin varlığını, İbni Mes'ud (r.a) da böyle bir hadisin olmadığını savunmuştur.
Mes'elenin aslı bu olunca hadisin "Kamil i'tikaf yoktur," şeklinde te'vil edilmeye ihtimali de yoktur.
7. Ulemanın bu konudaki icma'ı sahabe arasındaki görüş ayrıldığını ortadan kaldırmaktadır. Ya bir de sahabenin çoğunluğunun, bu üç mescidin dışındaki mescidlerde de i'tikafın sahih oluduğu yolundaki görüşlerini dikkate alırsak o zaman durum nasıl olur? [394]
8. Zehebî, hadisin Huzeyfe (r.a)'den sahih bir isnadla geldiğini söylemiş, fakat garabetinin altını çizmiştir. Şayet sünnet bu olsaydı, aynı görüş sahabeden de nakledilir ve bu hadis garip olmazdı. [395]
9. Bu hadisin: "Mescidlerde i'tikafda olduğun halde..." ayetini tahsis ettiği söylenemez. Çünkü ahad hadislerin Kur'an-ı Kerim'i tahsis edebileceği görüşünde olan -Hanefi mezhebinin dışında kalan- usul ulemasının çoğunluğu, söz konusu tahsisin gerçekleşebilmesi için bir takım şartların bulunması gerektiğini söylemişlerdir. Bu şartlardan biri de hadisin illetli olmamasıdır. Halbuki bu hadis -Huzeyfe hadisi- garipliği, diğer hadisler arasında tek başına kalışı, şaz oluşu ve sahabe ameline ters düşmesi nedeniyle " Malul" (illetli) hadisler sınıfına girmiştir.
Kaldı ki İbni Mesu'd (r.a); "Belki unuttun ya da hata ettin," sözüyle de bu hadisi reddetmiştir. Bu nedenle bu hadis Kur'an'ı tahsis edebilecek niteliğe sahip değildir. Ahad hadisin Kur'an'ı tahsis edebilmesi için ileri sürülen bir başka şart da; hadisin sahih olduğuna dair ulema arasında görüş birliği olmasıdır. Oysa bu hadiste bu şart da tahakkuk etmemiştir.
10. Tahavi'nin rivayet ettiği Huzeyfe hadisinin senedinde Hişam bin Am-mar yer almıştır.
Bu zatın hadisleri ulema tarafından çok tenkid edilmiştir. Kendisi güvenilir kabul edilmesine rağmen bir çok münker hadis rivayet etmiştir.
Ebu Davud şöyle demiştir:
"Bu zat, aslı olmayan dörtyüz kadar hadis rivayet etmiştir..."
Ve daha nice tenkitler.
Ulemanın çoğu bu hadîsin zayıf olduğu görüşünü de benimsemiştir.
Beyhaki'nin rivayet ettiği hadise gelince bu hadis de senedi sahih olmakla birlikte hem merfu hem de mevkuf olarak rivayet edilmiş ve hadis metninde şüphe yer almıştır.
Nitekim Beyhaki, hadisi şu şekilde rivayet etmiştir:
"Sadece Mescid-i Haram'da i'tikaf vardır. Ya da sadece üç mescidde i'tikaf vardır."
Hadisin bu şekilde rivayeti onun "muzdarip" olduğunu gösterir. [396]
11. Son olarak, hadis ve fıkıh ilimleri dalından, üç mescidin dışındaki tüm mescidlerde de i'tikaf edilebileceğini ortaya koyan iki ayrı nakilde bulunacağız:
İmam Malik 'Muvatta' adlı kitabının i'tikaf bahsinde şöyle der:
"Bizim ortak görüşümüz şudur; Cuma namazı sahih olan hiçbir mescit-de i'tikafa girmek mekruh değildir.
Ben de, sadece i'tikaflı cuma namazına gider de bulunmuş olduğu mescidi ve irtikafım terkeder diye, cuma namazı kılınmayan mescidlerde i'tikafa hoş bakmıyorum. Mescidde cuma namazı kılınmıyor, i'tikaflı ya da o mescidin dışında herhangi bir mescide gidip cuma namazı kılmak farz değilse, o taktirde bu mescidde i'tikafa girilmesinde herhangi bir sakınca görmüyorum. Çünkü Allah Teala: "Siz mescidlerde i'tikafta olduğunuz halde," [397] buyurarak i'tikafa girebilecek mescidleri bütün mescidleri, içine alabilecek kadar kapsamlı tutmuş ve i'tikafı bunlardan hiçbirinden ayırma-mıştır."
İmam Buhari (r.ha) Sahih'inin i'tikaf bahsinde şöyle der:
"İ'tikafa Ramazan'm son on gününde girilir ve i'tikaf in yeri, bütün nnes-cidlerdir.
Çünkü Allah Teala şöyle buyuruyor:
"Siz mescidlerde i'tikafta iken onlarla cinsi münasebette bulunmayın. Bunlar Allah'ın sınırlarıdır. Sakın onlara yaklaşmayın. Allah, ayetlerini insanlar için böylece açıklıyor ki, sakınsınlar." [398]
Şimdi bütün bunlardan sonra bir kimse çıkar da: "Üç mescidin (Mescid-i Haram, Mescid-i Aksa, Mescid-Nebevi) dışında kalan mescidlerde i'tikaf sahih değildir," demek suretiyle Müslümanların bir çoğunu bu ibadetin sevap ve faziletinden mahrum bırakabilir mi? Umarız ki hayır. [399]
1. Huzeyfe hadisi, bir rivayette merfu, bir rivayette mevkuf, bir rivayette de şüpheli olarak gelmesi nedeniyle mudariplikle maluldür. Nitekim bir rivayette: "Mescid-i Haram'm dışında i'tikaf yoktur," şeklinde, bir rivayette; "Üç mescidin dışında," şeklinde, bir rivayette de: "Cemaatle namaz kılman mescidin dışında," şeklinde gelmiştir.
Hadis, ayrıca tek olması ve sahabenin: "unutmuşsun ya da yanılmışsın" demek suretiyle böyle bir hadisin varlığım reddetmesi yönüyle de "şaz" olmakla maluldür.
2. Huzeyfe hadisi ulemanın ortak görüşüne (icma'a) göre muhaliftir,
3. Ulemanın bir kısmına göre bu hadis neshedilmiştir.
4. Ayetin genelliğine muhaliftir ve bahsettiğimiz illetler nedeniyle bju genelliği tahsise elverişli değildir.
5. Bazı rivayetlerinde Hişam bir Ammar yer almıştır. Ki bu kişi ulemanın çoğuna göre (hadis rivayetinde) zayıftır. [400]
3914-Buhari ve Müslim, Hz. Aişe (r.a)'den rivayet etmişlerdir:
"Hz. Peygamber (a.s) mescidde i'tikaf ederken Hz. Aişe (r.a) de kendi odasında ve aybaşıh bir vaziyette iken Hz. Peygamber (a.s) başını Hz. Aışe (r.a)'ye doğru uzatır, Hz. Aişe (r.a) de O'nu (yıkayıp) tarar idi."
Bir rivayetde şu ilave bulunmaktadır:
"Hz. Peygamber (a.s) i'tikaflı olduğu zaman ihtiyacı olmadan eve girmezdi." [401]
Müslim'in rivayetinde de şu ilave vardır: "İhtiyacı olmadan eve girmezdi." [402] Başka bir rivayet ise şöyledir: "Hz. Aişe (r.a) şöyle anlatıyor:
"Şüphesiz ben ihtiyaç için eve girer ve içerde hasta bulunduğu halde kendisinden sadece gerçekten sorardım." [403]
Ebu Davud'a ait diğer bir rivayet ise şu şekildedir:
"Resulullah (a.s) mescidde i'tikafta olduğunda odanın deliğinden (kapısından) başını bana doğru uzatır, ben de başını yıkardım." [404]
Diğer bir rivayet ise şöyledir:
"Hayızlı olduğum halde başını tarardım." [405]
Ebu Davud'a ait başka bir rivayet de şu şekildedir:
"Resulullah (a.s) i'tikafta iken hiç bir tarafa sapmadan hastaya uğrar halini sorardı." [406]
Başka bir rivayet de şöyledir: "Hz. Aişe (r.a) anlatıyor
"Hasta ziyaretine gitmemek, cenazeye iştirak etmemek, kadına şehvetle dokunmamak, onunla cinsi ilişkide bulunmamak ve zaruri olanların dışında bir ihtiyaç için (i'tikaf yerinden) çıkmamak, i'tikafta olan kişi için sünnettir. Oruç olmadan i'tikaf olmaz. Cemaatle namaz kılman caminin dışında bir yerde i'tikaf olmaz." [407]
Hafız Ibni Hacer, Fethu'l-Bari'de (2029) nolu hadis üzerindeki yorumunda şöyle der: [408]
"Zuhri, insani ihtiyaçları küçük ve büyük abdest bozmalar şeklinde yorumlamıştır. Bu iki ihtiyacın gerekliliği konusunda ulema arasında görüş birliği vardır. Ancak ulema bu iki ihtiyacın dışında yemek ve içmek gibi ihtiyaçlar için çıkması konusunda ayrı ayrı görüşler ileri sürmüşlerdir. Yemek ve içmek için dışarı çıkar da mescid dışında abdest alırsa, i'tikafı bozulmaz. Kusmak ve ihtiyacı olan kimse için kan aldırmak da yemek ve içmek gibidir.
Ebu Davud da Abdurrahman bin İshak yoluyla Zuhri'den, Urve vasıtasıyla Hz. Aişe (r.a)'nin şöyle dediği rivayeti yer almıştır:
"Hasta ziyaretinde bulunmamak, cenazeye iştirak etmemek, şehvetle kadına dokunmamak, cinsi ilişkide bulunmamak ve zaruri olanlar hariç ihtiyaç için çıkmamak i'tikaflı için sünnettir."
Ebu Davud şöyle der:
"Ancak Abdurrahman'm rivayetinde Hz. Aişe (r.a)'nın: "sünnettir," so-ü yer almamıştır.
el-Feth'te; "asla yer almamıştır," şeklinde geçmektedir. Ki bu da bir nüshadır.
Darekutni kesin bir ifade ile: "Ancak ihtiyacı için çıkması," sözünün, Hz. Aişe (r.a)'ye ait olduğunu, bunun dışındaki ifadelerin Hz. Aişe (r.a)'ye ait olmadığını söylemiştir.
Ali, Neh'i ve Hasan-ı Basri'ye göre i'tikaflı olan bir kimse, cenazeye iştirak eder veya hasta ziyaret eder, ya da cuma namazı için mescidden çıkarsa, i'tikafı bozulur. Küfelilerin ve İbni Munzir'in görüşü de böyledir.
İmam Sevri, Şafii ve İshak da şöyle demişlerdir:
"İtikafa girmeden bunlardan birisi için çıkacağını şart koşmuş ise yapmakla i'tikafı bozulmaz."
Ahmed bin Hanbel'den de aynı görüş rivayet edilmiştir. [409]
3915-Buhari ve Müslim, Ali bin el-Huseyn (r.a)'den şu şekilde rivayet etmişlerdir:
"Hz. Peygamber (a.s)'ın hanımı Hz. Safiyye (r.a) şöyle anlatıyor:
"Resulullah (a.s) mescidde i'tikaf yapıyordu. Ben geceleyin O'nu ziyaret etmek amacıyla geldim ve kendisiyle konuştum. Sonra kalkıp geri döndüm. Resulullah (a.s) da beni geçirmek için benimle beraber kalktı."
Safiyye (r.a)'nin evi, Usame bin Zeyd'in yurdunda idi. Bu sırada ensar-dan iki adam oradan geçti. Bunlar Hz. Peygamber (a.s)'i (bir kadınla) görünce çabuk davrandılar. Bunun üzerine Hz. Peygamber (a.s) :
"Durun, acele etmeyin. O, (yanımdaki) Safiyye bintu Huyeyy'dir," buyurdu. O iki adam da:
"Subhanallah (Allah'ı tenzih ederiz)," dediler. Bunun üzerine Hz. Peygamber (a.s):
"Şüphe yok ki, Şeytan, insan vücudunda kanın akışı gibi akar. Ben sizin kalplerinize Şeytan-'ın bir kötülük -ya da şöyle söyledi: "Bir şey"- atmasından endişe ettim."
Diğer bir rivayette ise şu şekilde gelmiştir:
"Hz. Safiyye (r.a) Ramazan'm son on günü Hz. Peygamber (a.s) mescidde i'tikafta iken ziyaret amacı ile kendisine gelmiştir.
-Hadisin bu bölümünde şu ifade yer almıştır:
"Hz. Safiyye (r.a) mescidin Ümmü Seleme kapısı yanındaki kapısına ge-lince-Hadisin bundan sonraki bölümü yukandakiyle aynı manadadır. Ancak bu rivayetin sonunda şöyle denilmiştir.
"Şüphesiz Şeytan, insan vücuduna kanın ulaştığı gibi ulaşır." [410] Ravilerin bir kısmı hadise şu şekilde başlamışlardır: "Hz. Peygamber (a.s)'e Hz. Safiyye (r.a) geldi..." [411]
Yani kanın insan vücudundaki akışı gibi Şeytan da akar. Benzeme tarafları (benzeyen ile kendisine benzetilen) arasındaki benzeme yönü; aşırı yapışma ve ayrılmamaktır.
İmam Şafii, İbni Uyeyne'nin meclisinde iken kendisine bu hadisi açıklamasını istedi. Bunun üzerine İbni Uyeyne dedi ki:
"Hz. Peygamber (a.s) onlara böyle söyledi. Çünkü kendisi hakkında zan-na kapılıp da küfre düşmelerinden endişe etti. Bu nedenle Şeytan kalplerine kendilerini helaka götürecek vesveseyi atmadan, Hz. Peygamber (a.s) Önce davranarak konumu onlara haber verdi ve dinde sebat etmelerini sağladı." [412]
Hafız İbni Hacer, 'Fethul-Bari'de der ki: [413]
"Bu ^hadiste alınması gereken bir takım dersler vardır. Bunlardan bazıları şunlardır:
1. Hadis, i'tikaflmın ziyaretçileriyle ilgilenmesi, onlarla birlikte kalkması ve başkalarıyla konuşması gibi mubah olan işlerle meşgul olabileceğini, i'tikaflmın hanımıyla başbaşa kalabileceğini, kadının i'tikafta olan kocasını ziyaret edebileceğini, Hz. Peygamber (a.s)'in ümmetine karşı ne derece şefkatli olduğunu ve onları günahtan arındıracak istikamette irşad ettiğini ortaya koymaktadır.
2. Yine bu hadis, kötü zanna sebep olabilecek işlerden kaçınmaya, Şeytan'ın hilesinden korunmaya ve derhal özür beyan etmeye teşvik etmektedir.
İbni Dekik der ki:
"Bu konu, alimler ve örnek durumda olan kimseler için oldukça önemli bir konudur. Kurtulma ve aklanma imkanları olsa bile haklarında kötü zanna sebep olabilecek işleri yapmaları caiz değildir. Çünkü bu onların ilimlerinden istifade etmenin ortadan kalkmasına neden olur. Bu nedenle ulemanın bir kısmı şöyle demiştir:
"Töhmetten kaçınmak amacıyla hakimin hakkında karar verdiği şahsa gizli olması durumunda kararının haklılık gerekçesini açıklaması gerekir. İşte buradan hareketle kötü yerlerde kendisini gösterip de tecrübe kazanmak için buralarda bulunduğunu söyleyerek mazaret beyan eden kişilerin ne denli bir hata içinde oldukları da ortaya çıkıyor. Bu gibilerin sa-yesinde bela daha da büyümüştür. En iyisini Allah bilir."
3. Hadiste Hz. Peygamber (a.s)'in hanımlarının evlerinin kendilerine ait olduğunu, kadının geceleyin sokağa çıkabileceğini görüyoruz. Genelde teac-cüp için kullanılan "sübhanellah" ifadesi, burada ortamı tazim etmek, onu istenmeyen şekilde bulmak ve belirtilen mazaret karşısında utangaçlığı ortaya koymak için kullanılmıştır. [414]
3916-Ahmed bin Hanbel, Abdullah bin Ömer (r.a)'den şu şekilde rivayet etmiştir:
"O, şöyle anlatıyor:
"Hz. Peygamber (a.s) için Ramazan'da hurma dalından (içine girip) i'tikaf ettiği bir oda yapıldı. Nihayet bir gece başını (mescide doğru) çıkardı ve insanların okuduklarım işitti. Bunun üzerine şöyle buyurdu:
"Şüphesiz namaz kılan kimse, namaza durduğu zaman Rabbiyle müna-catda bulunur. O halde sizden biriniz münacatda bulunduğu şeyi bilsin. Bazınız, bazınız üzerine sesini yükseltiyor."
Resulullah (a.s) onların birbirleri üzerine sesleri yükseltmelerini yadırgamak istiyordu." [415]
Adak dışındaki i'tikaf, ulemanın ortak görüşüyle müstehabdrr. Hanefi mezhebine göre i'tikaf üç çeşittir:
1. Vacip i'tikaf: Bu, adak i'tikafıdir.
2. Kifaye yoluyla sünnet-i müekked olan i'tikaf.
Bu da Ramazan'm son on günü eda edilen i'tikafdır.
3. Müstahab olan i'tikaf: Ramazan'ın son on günü dışında herhangi bir vakitte eda edilen i'tikaf da müstehab olan i'tikaftır.
Oruç sadece adak i'tikafın sahih olabilmesi için şarttır. Nafile i'tikaf için oruç şart değildir.
Maliki mezhebine göre i'tikaf, bilhassa Ramazan'm son gününde olmak üzere erkek ve kadınlar için şer'an teşvik edilmiş ve şeriat'da kendisinden övgüyle bahsedilmiş bir ibadet, Allah Tealâ'ya yaklaştıran bir nafile ve ta'attır. Adanmak suretiyle vaciplik kazanır.
Şafii ve Hanbeli mezheplerine göre i'tikaf her zaman sünnet ve müsta-habdır. Ancak adak olursa yerine getirilmesi gerekir.
Doğrusu, dünya ile çok haşir-neşir olunduğu günümüzde insan, zamanının çoğunu camide geçirmeye gayret etmeli, kaldığı süre içerisinde i'tikafa niyet etmeli ve zamanını zikirle, Kur'an-ı Kerim okumakla, tefekkür ve mürakebeyle geçirmelidir.
Bazı alimler i'tikaf hakkında söylenen sözlerin eti azını şu şekilde ifade ederek bu ibadete teşvik etmişlerdir.
Camiye giren herkes, kaldığı sürece i'tikafa niyet edebilir. Yeterli kabul ettiğimiz bu i'tikafları çoğaltan kimse, umarız; sadece kendi gölgesinin var olduğu günde Allah Tealanın gölgelendireceği yedi sınıf insan araşma girer.
İ'tikaf niyetinin sahih olabilmesi için şu şartların bulunması gerekir.
1. Müslüman olmak.
2. Akıllı, ya da mümeyyiz yani kârını-zarannı bilecek seviyede olmak.
3. Hanefi mezhebine göre erkeğe mahsus olmak üzere camide olmak.
4. Bütün mezheplerin ittifakıyla niyetli olmak. Şâfiiler buna ilaveten; "Şayet i'tikafı farz ise nafileden ayırmak için niyetini "farz i'tikafa" diye ayırması gerekir/' görüşünü benimsemişlerdir.
5. Malikilere göre i'tikaf süresince oruç tutmak mutlak olarak şarttır. Ha-nefilere göre ise sadece adak i'tikaflarda oruç şarttır, nafilelerde değil.
Şafii ve Hanbelilere göre i'tikafda oruç şart değildir; oruçsuz da sahihtir. Ancak i'tikafla beraber oruç da adarsa, o zaman oruç da tutması gerekir.
Maliki mezhebi dışında kalan ulemanın çoğunluğuna göre adak olmamak şartıyla tek bir gece i'tikafda kalmak sahihtir.
6. Cünüplükten, hayız (ay başılık hali) dan ve doğum sonrası gelen kandan (nifastan) temizlenmiş olmak da ulemanın çoğunluğuna göre şarttır.
7. Kadının itikaf için kocasından izin alması gerekir. Hanefi, Şafii ve Han-beli mez-heplerine göre bu şarttır. Malikilere göre kadının kocasından izinsiz olarak yapmış olduğu i'tikaf günah olmakla birlikte sahihtir.
Fıkıhçılar vacip olan i'tikafta, i'tikafın rüknü olan durmak, beklemek ve kalmak mefhumlarının tahakkuku için kalmanın gerekliliği konusunda ittifak etmişlerdir.
Ftikaflı, şer'i bir özür, ya da zaruri bir ihtiyaç olmadan i'tikaf yerini terk edemez.
Hanefiler şöyle demişlerdir:
"İ'tikaflı nafile, ya da sünnet-i müekkede olan i'tikaflarda dışarı çıkabilir. Çünkü dışarı çıkmak i'tikafı sadece aslından ve amacından uzaklaştırır, onu iptal edip bozmaz. Fakat bir kimse sünnet olan i'tikafa başladıktan sonra onu bozsa, kazası gerekir. Bu, İmam Ebu Yusuf'un görüşünün gereği üzerine tasvir edilmeş bir fetvadır."
İbni Abidin, 'Durrul Muhtar' üzerine yazmış olduğu haşiyesinde şöyle der: "Muhakkik İbni Hümüm'm şöyle dediğini gördüm:
"Mezheb usulünün tetkiki sonucu çıkan sonuca göre bir kimse sünnet olan i'tikafa, yani Ramazan'm son on günü eda edilen i'tikafa niyet edip başlar da, sonra onu ifsat ederse, İmam Ebu Yusuf'a göre dört rekatlı nafileye niyet eden kimse ile ilgili görüşünden hareketle onu kaza etmesi gerekir. İmam Azam ve İmam Muhammed'e göre ise kaza etmesi gerekmez. Yani nasıl ki bir kimse İmam Ebu Yusuf'a göre dört rek'atlı bir nafile namaza durduğu zaman ilk iki rekatı bozmasıyla dört rek'atı kaza etmesi gerekiyorsa, aynı şekilde de Ramazan'm son on gününde itikafa giren bir kimse onu tamamlamadan bozarsa on günü yeniden kaza etmesi gerekir. Fakat 'el-. hulasa'da İmam Ebu Hanife ile İmam Muhammed'in de söyledikleri gibi, iki rek'atm kaza edilmesinin sahih olduğu vurgulanır. Ancak 'el-Minye Şerhi'nde Öğlenin ilk dört sünneti ve cuma namazından Önceki dört rek'at sünnet gibi revatib sünnetlerde ulemanın görüş birliği ile (ittifakla) dört rekatın kaza edilmesi gerektiği ifade edilmektedir.
el-Fadli'nin tercih ettiği ve 'en-Nisab'da sahih kabul ettiği görüş de budur.
Nafile İbadetler bahsinde bu meselenin tamamını işlemiştik. Zâhiru'r-rivaye fetvası bunun tersidir. Yine de herhalükarda İbni Hümam'ın araştırmasından başlamakla sünnet i'tikafın gerekliliği ve tümünün ya da kalan kısmının kaza edilmesi gerektiği görüşünün de İmam Ebu Yusuf'un içtihadından hareketle ortaya çıktığı anlaşılıyor.
Diğer iki imama göre ise her gün tek basma müstakil kabul edildiğinden sadece ifsat ettiği günleri kaza etmesi gerekir. İbadete başlanması onun adak gibi illaki tamamlanmasını gerektirdiğinden dolayı: "tümünün ya da kalanının," ifadesini kullandık. Buna göre bir kimse on gün i'tikafı adarsa, on günü peşpeşe i'tikafla geçirmesi gerekir. Şayet bir kısmını ifsat ederse-"Muayyen bir ayın adak orucu" bahsinde de işlediğimiz gibi, -kalanını kaza eder.
İmam Ebu Hanife ve İmam Muhammed'e göre her gün oruç tutmasının gerekliliğine binaen sadece başlamış olduğu günü kaza eder, kalan günleri değil. Çünkü bu on günün her günü, dört rekatlı nafile namazın ilk ikisi mesabesindedir. Velevki on günü tamamlamak sünnet olsun." [416]
Vacib i'tikafa niyet etmiş bir i'tikaflının cuma ve bayram namazları gibi şer'i bir mazereti olmadan dışarı çıkması haramdır. Bu durumda i'tikaflı cuma namazının ilk dört rek'atlı sünnetine kavuşacak şekilde mescidden çıkar ve sonra yine mescide döner. İ'tikafı, kalan kısmını başka bir mescidde tamamlayabilir. Ancak bu durumda mekruh işlemiş olur. İ'tikaflı tabii ya da zaruri bir ihtiyacını karşılamak için i'tikaf yerini terkedebilir. Hasta ziyarete ya da cenazeye katılmak için çıkarsa, i'tikafı fasit olur. Cenaze namazı kendisine kalmış olsa dahi. Ancak bu durumda çıkmakla günahkar olmaz. Tıpkı rahatsızlık, yemek-içmek, uyumak ve örneğin alış-veriş, nikah ve ricat gibi kendisinin ya da aile bireylerinin ihtiyaç duyduğu herhangi bir akit yapmak gibi, çözümlenmesi gereken işlerini i'tikaf yerinde çözümlemesi durumunda günahkar olmadığı gibi.
Nitekim i'tikaflımn pazara çıkmadan mescidde alış-veriş yapmasında herhangi bir sakınca yoktur. Çünkü mesela ihtiyacım karşılayacak kimsesi yoksa ahş-veriş yapmaya ihtiyacı olabilir. Fakat i'tikaflının ticaret amacıyla alışveriş yapması, tezgahını mescidde kurması ve i'tikaflı olmayan biriyle rast-gele karşılıklı alış-veriş yapması tahrimen mekruhtur. Çünkü cami, kul haklarından mahfuzdur.
İbni Muceym'de de yer aldığı gibi camide i'tikaflı olmayan bir kimsenin yemesi, içmesi ve uyuması yabancı olmamak kaydiyle mekruhtur.
İbni Kemal şöyle demiştir:
"Yerli olsun, yabancı olsun, yatarak olsun, yaslanarak olsun, ayakları kıbleye doğru ya da başka bir tarafa uzanmış olsun, camide yemek, içmek ve uyumak mekruh değildir."
Şafii mezhebine göre i'tikaf ancak camide sahihtir. Caminin damında da olabilir, camiye bağlı herhangi bir yerde de cuma namazı kılman camilerde i'tikafa girmek, bunu gerekli görenlerin ihtilafından kurtulmak için daha uygundur. Bir kimse üç mescidden yani Mescid-i Haram, Mescid-i Aksa, Mescid-i Nebevi'den birinde i'tikafa girmeyi kendine adarsa, teayyün eder ve orada i'tikafa girmesi gerekir.
Özetle Şafii ve Malikiler bütün mescidlerde i'tikafı caiz görürken Hanefıler ve Hanbeliler cuma namazı kılınan bir cami olmasını şart koşmaktadırlar.
Ulemanın çoğunluğuna göre evin mescidinde i'tikafa girmek sahih değildir. Hanefüere göre ise kadın için caizdir. î'tikaflmın gücü nisetinde gece ve gündüz namaz kılmakla, Kur'an-ı Kerim okumakla, Allah Teala'yı zikretmekle, istiğfarla, göklerin ve yerin yaratılışı ile ilgili kalbi tefekkürle ve Hz. Peygamber (a.s)'e selat-selam getirmekle kendini meşgul etmesi müstahabdır. Bilhassa son on günde olmak üzere Ramazan ayında i'tikafa girmek ulemanın i'ttifakıyla menduptur.
İ'tikaflmm i'tikaf günü, bitişikse bayram gecesi, ertesi günü mescidden bayram namazına çıkmak ve ibadete ulaşmak amacıyla mescitde kalması mendüptür. İ'tifkaflı faydası olmayan tüm söz ve davranışlardan sakınmalı ve çok konuşmamalıdır. Çünkü çok konuşanın çok hatası olur. Yine İ'tikaflı çekişmeye , münakaşaya, sövüşmeye ve çirkin konuşmalara girmemelidir.
İ'tikaflı ancak hayır söyler. Fakat ihtiyacı için konuşmasında ve başkasıyla müzakere etmesinde bir sakınca yoktur.
Hanefi mezhebine göre ticaret amacıyla herhangi bir akit yapmak ve alışveriş tezgahını mescide getirmek tahrimen mekruhtur.
Şafii mezhebine göre i'tikafhmn mescidde yer tutup orayı kirletmemekten emin olmak şartıyla aşırı derecede alış-veriş, sanatkarlık ya da hacamet (kan alıcılık) yapması mekruhtur. Mescidi kirletmiyeceğinden emin değilse haramdır. Şer'i bir özür olmadan mescidi terk etmek, gece, ya da gündüz cinsi ilişkide bulunmak- Çünkü i'tikaf esnasında cinsi ilişkide bulunmak haramdır-aybaşılık hali ve gıybet gibi, koğuculuk gibi, büyük günaha düşmek i'tikafı bozar.
Malikilerin iki meşhur fetvalarından birine göre iftira atmak da i'tikafı bozar. Ulemanın çoğunluğuna ve Malikilerin iki meşhur fetvalarmdan ikincisine göre ise bozmaz. Ancak günahkar olur. [417]
3917-İbni Mâce, Enes bin Malik (r.a)'in şöyle anlattığını rivayet etmiştir:
"Ramazan (ayı) girdiğinde Resulullah (a.s) şöyle buyurdu:
"Şüphesiz bu ay size gelmiş durumdadır. Bu ay içinde bin aydan hayırlı bir gece vardır. Kim bu geceden mahrum olursa, hayrın tümünden mahrum olmuş demektir. Bu gecenin hayrından sadece (Allah (c.c)'m rahmetinden) mahrum olanlar mahrum kalır." [418]
3918-Buharî ve Müslim, Abdullah bin Ömer (r.a)'den şu şekilde rivayet etmişlerdir:
"Hz. Peygamber (a.s)'in ashabından bazı kimselere Kadir Gecesi, rüyada Ramazan'm son yedi gecesi içinde gösterildi. Hz. Peygamber (a.s) de (onlara) şöyle buyurdu:
"Ben sizin rüyalarınızın Ramazan'm son yedi gecesi içinde birine uygun düşmüş olduğunu görüyorum. Artık kim Kadir Gecesi'ni aramaya çalışa-caksa, onu Ramazan'm son yedi gecesi içinde arasın."
Diğer bir rivayette Enes bin Malik (r.a) şöyle anlatıyor:
"Bir adam Kadir Gecesi'nin yirmi yedinci gece olduğunu rüyasında gördü. Bunun üzerine Hz. Peygamber (a.s) şöyle buyurdu:
"Rüyalarınızın son on günde yoğunlaştığını gördüm. Artık onu tek sayılı gecelerde arayın." [419]
Diğer bir rivayet ise şöyledir:
"Resulullah (a.s) Kadir Gecesi konusunda şöyle buyurdu:
"Sizden bir takım insanlara rüyalarında Kadir Gecesi'nin ilk yedi gece içinde olduğu gösterildi. Bir takımlarına da son yedi gece içinde olduğu gösterildi. Artık onu son yedi gece içinde arayın." [420]
Buhari'ye ait diğer bir rivayet de şöyledir:
"Bir takım insanlara rüyalarında Kadir Gecesi'nin son yedi gecede olduğu, bir takım insanlara da son on gecede olduğu gösterildi. Bunun üzerine Resulullah (a.s) şöyle buyurdu:
"Onu son yedi gecede arayın." [421]
Müslim'e ait rivayette de Hz. Peygamber (a.s) şöyle buyurdu:
"Kadir Gecesi'ni son yedi gecede arayın." [422]
Başka bir rivayette de şöyle buyurdu:
"Onu -yani Kadir Gecesi'ni- son on gecede arayın. Biriniz zayıf düşer ya da aciz kalırsa, sakın ha en son yedi gecede onu aramaktan vaz geçmesin." [423]
Başka bir rivayette de şöyle buyurmuştur:
"Kim onu arayacaksa, son on gecede arasın." [424]
Yine bir başka rivayet şöyledir:
"Resulullah (a.s) şöyle buyurdu:
"Kadir Gecesi'nin yer aldığı vakti son on gecede arayın veya son dokuz gecede arayın." [425]
3919-İbni Huzeyme, Abdullah bin Ömer (r.a)'den rivayet etmiştir: "Babamın şöyle söylediğini işittim:
"Hz. Peygamber (a.s)'in sahabileri Ramazan'm ortasındaki yedi günü aşmışlardı ki, Hz. Peygamber (a.s) şöyle buyurdu:
"Sizden kim (Kadir Gecesi'ni) arıyor ise, onu son yedi gecede arasın. [426]
3920-Buhari ve Müslim, Hz. Aişe (r.a)'den Resulullah (a.s)'m şöyle buyurduğunu rivayet etmişlerdir:
"Kadir Gecesi'ni Ramazan'ın son on gecesinde arayın." Diğer bir rivayette Hz. Aişe (r.a) şöyle anlatıyor:
"Resulullah (a.s) Ramazan'm son on gününde i'tikafa girer ve: "Kadir Gecesi'ni Ramazan'm son on gecesinde araştırın," buyururdu." [427]
3921-Müslim, Ebu Hureyre (r.a)'den şu şekilde rivayet etmiştir: "Resulullah (a.s) şöyle buyurdu:
"Rüyamda bana Kadir Gecesi gösterildi. Sonra hanımlarımdan biri beni uyandırdı ve Kadir Gecesi bana unutturuldu. Artık onu son on gecelerde arayın."
Harmele, rivayetinde; "Onu unuttum," ibaresini kullanmıştır. [428]
3922-Tabarani, el-Kebir'inde, Fültan bir Asım (r.a)'dan şu şekilde rivayet etmiştir:
"O, şöyle anlatıyor:
"Hz. Peygamber (a.s)'e geldim. Biz O'nu beklemek üzere otururken, yüzlerinde kızgınlık (belirtisi) olduğu halde çıkageldi. Uzun bir süre hiç konuşmadan oturdu. Sonra, kızgınlık belirtisi yüzünden kaldırıldı ve şöyle
buyurdu:
"Ben, Kadir Gecesi ve sapıklık Mesihi (Deccal) bana beyan olduğu halde size (gelmek üzere) çıktım. Bunları açıklayayım diye size (gelmek üzere) çıkmıştım ki, mescidde aralarında Şeytan olduğu halde kavga eden iki adamla karşılaştım. Onları ayırdım, (Ramazan'm) son on gecesinde gizli olan Kadir Gecesi (hafızamdan) geri alındı. Sapıklık Mesihi'ne (Deccal'a) gelince şüphesiz o, alnı açık, kör gözlü ve geniş göğüslü biridir. Kendisinde falan oğlu İbnu'l-Uzza'mn ya da Abdul-Uzza'nm kanı vardır."
Diğer bir rivayette: "Kadir Gecesi'ne gelince onu son on gecelerde arayın," şeklinde gelmiştir. [429]
Hadisi şerif, Müslümanlar arasındaki kavga nedeniyle Allah Teala'nın hayır ve bereketleri kaldırdığım göstermektedir. Bu nedenle her Müslüman, kardeşiyle kavga etmekten ve onunla çekişmekten uzak durmalıdır.
[1] Bak: Merak'ul-Felah (sahife 115-117) eş-Şerh'us Sağir (11689-691) el-Mühezzeb (1/178) El-Muğnî (3/99) el-Fıkh'ul İslam'ı (2/641 ve müteakip sayfalar.)
Said Havva, El Esas Fi’s Sünne (Hadislerle İbadet Ansiklopedisi), Hikmet Neşriyat Yayınları: 9/9-12
[2] Müslim-, aynı yer.
[3] Said Havva, El Esas Fi’s Sünne (Hadislerle İbadet Ansiklopedisi), Hikmet Neşriyat Yayınları: 9/12-13
[4] MüsIim (2/785) 13-Kitabu's-Sıyam, 15-Yolcunun Ramazan'da oruç tutmasının ve tutmamasının caiz oluşu babı.
[5] İbni Huzeyme (31265) Kitabu's-Sıyam, 112-Yolculuktayken Ramazan'da orucu yemenin mubah oluşu babı.
[6] Müslim, aynı yer.
[7] Buharı (3/8) 64-Kitab'ul-Meğâzî, 47-Ramazan ayında Fetih Gazası babı.
[8] Buhari (4/146) 30-Kitab's-Savm, 38-İnsanlar görsün diye orucunu bozan kimsenin babı. Müslim, aynı yer.
Said Havva, El Esas Fi’s Sünne (Hadislerle İbadet Ansiklopedisi), Hikmet Neşriyat Yayınları: 9/13-14
[9] İbni Teymiyye (25-209)
[10] el Mezni, Muhtasar (2114)
[11] Müslim, aynı yer.
[12] Buhari (2/186) 30'Kitabu's-Savm, 37-Resulullah (a.s)'ın ashabı birbirlerini ayıplamazdı babı. Müslim (2/787) 13-Kitabu's-Sıyam, 15-Ramazan ayında yokunun orucunu yemesinin caiz oluşu babı.
[13] Tirmizi (41198) 24-Kitabul Cihat, 13-Sava§ anında orucu bozmak hakkında gelen rivayetler babı. Ahmed bin Hanbel (3129)
[14] Müslim (2/786) 13-Küabu's-Sıyam, 15-Yolcunun Ramazan ayında oruç tutabileceği babı,
[15] Müslim, aynı yer, Sh. 787
[16] Müslim, aynı yer, Sh. 787
[17] Müslim, aynı yer, Sh. 787
[18] Ebu Davud (2/316^17) Kİtabu's-Savm, Yolculuk esnasında oruç tutmak babı.
[19] Tirmizi (3/92) 6-Kitabu's-Savm, 19-Yolculuk anında ruhsat hakkında gelen rivayetler babı.
[20] Tirmizi, aynı yer. Sh. 189
[21] Nesai (4/188) 22-Kitabu's-Sıyam, 59-Ebu Nedre üzerine ihtilafın zikri babı.
[22] Müslim (21789) 13-Kitahus-Sıyam, 15-Yolcunun Ramazan ayında oruç tutabileceği babı.
Mesai, aynı yer. Sh. 189
[23] Buhari (6/84) 56-Kitabu'l-Cihad, 71-Savaşta hizmet etmenin fazileti babı. Müslim (2/788), 13-Kitabu's-Sıyam, 16-Çalışmayı etkisi altına alınca yolculuk esnasında oruç tutmayanın mükafatı babı, Nesai (4/183) 22-Kitabu's-Sıyam, 52~Yolculuk esnasında yemenin oruç üzerine fazileti babı.
[24] Nesa'i (4/177) 22-Kitabu's-Sıyam, 49-Adamın adını söyleme babı. Hadisin isnadı basendir.
[25] Buharı, aynı yer. Ebu Davud (2/317) Kitabu's-Savm, 41-Yemeği tercih babı. Nesai (4/175) 22-Kitab's-Sıyam, 46-Yolculuk sırasında oruç tutmanın mekruh oluşu hakkında gelen rivayetler babı.
[26] Nesai, aynı yer. Sh. 176
[27] Nesai, aynı yer.
[28] Buhari (4/183) 30-Kitabu's-Savm, 36-Hz.Peygamber (a.s)'in... sözü babı. Müslim (2/786)- 13'Kitahu's-Sıyam, 15-Yolcu İçin Ramazan ayında oruç tutmanın da tutmamanın da caiz olusu babı.
Said Havva, El Esas Fi’s Sünne (Hadislerle İbadet Ansiklopedisi), Hikmet Neşriyat Yayınları: 9/14-20
[29] Ahmed bin Hanbel (3/319) Nesai, aynı yer. Sh. 176
[30] Mecme'uz~Zevaid (3/161) Hay semi söyle der: "Hadisi Ahmed bin Hanbel ve Taberani el-Kebir'de rivayet etmiştir. Ahmed bin Hanbel'in ravileri, sahihte isimlen geçen ravilerdir."
[31] Mecme'uz-Zevaid (3/161) Haysemi der ki: "Hadisi Taberani el-Kebir'de rivaye, etmiştir. Hadisin isnadı hasen'dir."
[32] Keşful-Estar (1/449) Allah ruhsatlarının yapılmasını sever babı. Mecme'uz-Zevaid (3/162) Haysemi der ki: "Hadisi Ahmed bin Hanbel rivayet etmiştir. Hadisin ravileri, sahihte isimleri geçen ravilerdir. Ayrıca Bezzar ve Taberani Evsafta rivayet etmiştir. Hadisin isnadı hasendİr."
[33] Keşful-Estar (1/469) Mecme'uz-Zevaid (3/162) Haysemi der ki: "Hadisi Ahmed bin Hanbel rivayet etmiştir. Hadisin ravileri, sahihte isimleri geçen ravilerdir. Ayrıca Bezzar ve Taberani Evsafta rivayet etmiştir. Taberani'nin ravileri de sahihte isimleri geçen ravilerdir.
[34] Buhari (4/182) 30-Kitab's-Savm, 35. bab. Müslim (2/790) 13-Kitabu's-Sıyam,
17-Yolculuk anında orucu yemenin serbest oluşu babı. Ebu Davud (2/318) Kita-bu's-Savm, 42-Orucu tercih eden kimse hakkında gelen rivayetler babı
[35] Mecme'uz-Zevaid (3/160) Haysemi der ki: "Hadisi Ebu Ya'la rivayet etmiştir.
Hadisin ravileri, sahihte isimleri geçen ravilerdir."
[36] Taberani, Mu'cemul-Kebir (9151)
[37] Kesfıü-Estar (1/450) Dileyen oruç tutar, dileyen tutmaz babı. Mecme'uz-Zevaid (3/158) Haysemi der ki: "Hadisi Ahmed bin Hanbel, Ebu Ya'la ve Bezzar benzer
Said Havva, El Esas Fi’s Sünne (Hadislerle İbadet Ansiklopedisi), Hikmet Neşriyat Yayınları: 9/20-24
[38] Ebu Davud (21319) Kitabu's Savm, Orucun bozulabilmesi için yürünmesi gereken mesafenin Ölçüsü babı,
Said Havva, El Esas Fi’s Sünne (Hadislerle İbadet Ansiklopedisi), Hikmet Neşriyat Yayınları: 9/24
[39] Buharı, aynı yer.
[40] Muvatta (1/295) IS-Kİtabu'sSıyam. 7-Yolculuk sırasında oruç hakkında gelen rivayetler babı. Buharı (4/179) 30-Kitabus'Savm, 33-Yolculuk sırasında oruç ve iftar babı. Müslim (21789) 13-Kitabu's-Sıyam, 17-Yolculuk sırasında orucun da iftarın da serbest oluşu babı. Ebu Davud (2/316) Kitabu's-Savm, Yolculuk sırasında oruç ve iftar babı. Tirmizi (3/91) 6-Kitabu's-Savm, 19-Yolculuk esnasında oruç konusunda ruhsat hakkında gelen rivayetler babı. Nesai (41187) 22-Kitabu's-Sıyam, 58-Hısam bin Urve'nin bu konudaki ihtilafının zikri babı.
[41] Nesai (4/185) 22-Kitabu's-Savm, 56-Süleyman bin Yesar üzerine ihtilafın bab
[42] Nesai, aynı ye
[43] Nesai, aynı yer.
[44] Ebu Davud, aynı yer. Sh. 316
[45] Tirmizi (31163) 6-Kitabu's-Savm, 76-Yola çıkmak niyetiyle yiyip yola çıkanın babı. Hadisin isnadı hasendİr.
[46] Muvatta (11295) 18-Kitabu's-Sıyam, 7-Yolculuk sırasında oruç hakkında gelen rivayetler babı. Hadisin isnadı hasendir.
[47] Ebu Davud (2/318) Kitabu's-Savm, Yolcu, yola çıktığında ne zaman orucunu bozabilir babı.
Said Havva, El Esas Fi’s Sünne (Hadislerle İbadet Ansiklopedisi), Hikmet Neşriyat Yayınları: 9/24-28
[48] Ebu Davud (21317) Kitabu's-Sıyam, Oruç tutmanın serbest,oluşu babı.
[49] Tirmizi, aynı yer.
[50] Nesa'i (4/181) 22-Kitabu's-Sıyam, 51-Muaviye bin Selam üzerine ihtilafın zikri babı.
[51] Nesa'i aynı yer. Trmizi der ki: "Enes bin Malik el-Kabİ'nin hadisi, hasan hadistir. Biz Enes bin Malik'ten bu bir hadisin dı§ında aynı manada bir hadisin varlığını bilmiyoruz. İlim ehli bu hadise göre amel etmektedir. İlim ehlinin bir kısmı söyle demiştir: "Hamile ve süt emziren kadınlar, oruçlarını bozabilirler. Ancak daha sonra hem kaza yaparlar hem de fakir doyururlar". Sufyan, İmam Malik, Şafii ve Ahmed bin Han-bel'in görüşü de böyledir. Alimlerin bir kısmı da şöyle demiştir: "Oruçlarını bozarlar. Ancak sadece fakir doyururlar. Oruçlarını kaza etmezler. Ancak dilerlerse sadece kaza ederler, fakirleri doyurmazlar. İshak'ın görüşü de budur."
[52] Ahmed bin Hanbel (5129) Tirmizi (3194), 6-Kitabu's-Savm, 21-Hamile ve süt emziren kadınların oruçlarını bozmaları hakkında gelen rivayetler babı. îbni Mace (11533) 7-Kitabu's-Sıyam, 12-Hamile ve süt emziren kadınların iftarları hakkında gelen rivayetler babı.
Said Havva, El Esas Fi’s Sünne (Hadislerle İbadet Ansiklopedisi), Hikmet Neşriyat Yayınları: 9/28-29
[53] Muvatta (î/308) 18-Kitahu's-Siyam, 19-Ramazan'da hasta olanın orucunu yemesi babı.
Camî muhakkiki şöyle demiştir: Hadisi manen destekleyen bir çok rivayetler vardır. Bundardan biri de Darekutni'nin (250. sahifede) Hammad'ın Eyyüp'ten, O'nun da Nafi'den, O'nun da Ibni Ömer'den rivayeti yoluyla gelen şu hadistir. "îbni Ömer'in hanımı hamileyken kendisine sormuş. O da şöyle cevap vermiştir: Orucunu boz ve hergün yerine bir miskini doyur. Kaza yapma." Hadisi aynı manada Tabe-ri de (2760) rivayet etmiştir. Taberi'nin diğer bir rivayeti de şöyledir. (2759): "Ibni Abbas cariyesinin hamile olduğunu görünce Ona: "Sen oruca gücü yetmeyen bir kimse mesahesindesin. Tutmadığın her gün için bir miskini doyurman gerekir. Üzerinde kaza yoktur. Darekutnî bu hadisi aynı manada 250. sahifede rivayet etmiş ve hadisin isnadını sahih kabul etmiştir
[54] Muvatta, aynı yer. Sahife: 307. Bu hadis onu destekleyen diğer hadisler sayesinde hasen hadîs durumundadır.
[55] Taberani, el-Kebir (1/242) Mecme'uz-Zevaid (31164) Haysemi der ki: "Hadisi Tabera el-Kebir'de rivayet etmiştir. Hadisin ravileri, sahihte isimleri geçen ravilerdir."
[56] Taberani, el-Kebir (18/363)
Fidye: Bir fidye, oruç tutmayan kimsenin gün karşılığı olarak verdiği bir ölçek yiyecektir.
Ölçek: Bir ölçek, 600 grama eşittir. Keffaret için verilen fidyeyi bazı alimler yarım sâ; İki Ölçek olarak belirlemişlerdir. Bazıları da bu miktarı iki katına 4 ölçeğe çıkarmamışlardır. Bazılarında bu işin günün şartlarına göre adilane yerine getirilmesi gerektiğini söylemişlerdir
Taberani, el-Kebir, aynı yer. Mecme'uz-Zevaid (3/165) Haysemi; "Taberani el-Kebir'de rivayet etmiştir. Hadisin ravileri güvenilirdir," demiştir.
[57] Mecme'uz-Zevaid (3/164) Haysemi der ki: "Hadisi Ebu Ya'la rivayet etmi§tir. Kavileri de Sahih'te isimleri geçen ravilerdir."
Said Havva, El Esas Fi’s Sünne (Hadislerle İbadet Ansiklopedisi), Hikmet Neşriyat Yayınları: 9/30-32
[58] Said Havva, El Esas Fi’s Sünne (Hadislerle İbadet Ansiklopedisi), Hikmet Neşriyat Yayınları: 9/32
[59] Said Havva, El Esas Fi’s Sünne (Hadislerle İbadet Ansiklopedisi), Hikmet Neşriyat Yayınları: 9/32-33
[60] İbni Abidin, Haşiye (2/447)
[61] Said Havva, El Esas Fi’s Sünne (Hadislerle İbadet Ansiklopedisi), Hikmet Neşriyat Yayınları: 9/33-34
[62] Said Havva, El Esas Fi’s Sünne (Hadislerle İbadet Ansiklopedisi), Hikmet Neşriyat Yayınları: 9/35-36
[63] Burada şüpheli günden, Ramazan ayının girip girmediği hakkındaki şüphe kastedilmektedir.
[64] Said Havva, El Esas Fi’s Sünne (Hadislerle İbadet Ansiklopedisi), Hikmet Neşriyat Yayınları: 9/36-37
[65] Said Havva, El Esas Fi’s Sünne (Hadislerle İbadet Ansiklopedisi), Hikmet Neşriyat Yayınları: 9/37
[66] Said Havva, El Esas Fi’s Sünne (Hadislerle İbadet Ansiklopedisi), Hikmet Neşriyat Yayınları: 9/37-39
[67] Said Havva, El Esas Fi’s Sünne (Hadislerle İbadet Ansiklopedisi), Hikmet Neşriyat Yayınları: 9/39-40
[68] Said Havva, El Esas Fi’s Sünne (Hadislerle İbadet Ansiklopedisi), Hikmet Neşriyat Yayınları: 9/40-41
[69] Said Havva, El Esas Fi’s Sünne (Hadislerle İbadet Ansiklopedisi), Hikmet Neşriyat Yayınları: 9/41-42
[70] Yukarıdaki fetvalar için bak: el-Hidâye ve Fethul-Kedîr (21327-350) el Kevânînul-Fıkhıyye (80,81,82,83), eş-Şerhu's-Sağir (1/698,762) el-Muhazebi (1/183-185) el~ Muğni (2/102 ve mutâkip sayfalar) el-Fıkhul~İslami (2/652 ve müteakip sayfalar.)
Said Havva, El Esas Fi’s Sünne (Hadislerle İbadet Ansiklopedisi), Hikmet Neşriyat Yayınları: 9/42-43
[71] Tirmizi (3/98) 6-Kitabu's-Savm, 25-Kasten kendisini kusturan kimse hakkında gelen rivayetler babı.
Ebu Davud (2/310) Kitabu's-Savm, Oruçlunun kasten kusması babı. Hadis, sahihtir.
Said Havva, El Esas Fi’s Sünne (Hadislerle İbadet Ansiklopedisi), Hikmet Neşriyat Yayınları: 9/43
[72] Muvattâ (1/304) 18-Kitabu's-Sıyam, 17-Ramazan ve keffaret oruçlarının kazası hakkında gelen rivayetler babı.
Said Havva, El Esas Fi’s Sünne (Hadislerle İbadet Ansiklopedisi), Hikmet Neşriyat Yayınları: 9/43
[73] Ibni Huzeyme (3/226) Kitabu's-Sıyam, 67-Kasten kendini kusturan kimsenin oruç tutması gerektiğinin zikri babı. Hadisin isnadı sahihtir.
[74] Keşful-Estar (1/478-479) Kitabu's-Sıyam, babı. Mecme'uz-Zevâid (3/170) Hayse-mi der ki: "Hadisi Bezzar iki senedle rivayet etmi§tir. Senetlerin biri sahihtir. Zahirinde sahih olduğu görünüyor."
[75] Ebu Davud, aynı yer. Tirmizi (11143) Ebvâbu't-Taharet, 64-Burun kanaması ve kustuktan sonra abdest almak babı. Hadisin isnadı sahih'tir. İbni Huzeyme (31224), Kitabu's-Sıyam, 66-Kasten kusmak neticesinde oruçlunun orucu bozulur babı.
Beyhaki şöyle der: "Bu hadisin isnadı ihtilaflıdır. Eğer sahih ise kasten kusmak olarak yorumlanır. Fakat Resulullah (a.s) burada nafile oruç tutmuş olmaya benziyor." Beyhaki başka bir yerde de şöyle der: "Hadisin isnadı tutarsızdır. Bu sebeple delil olarak getirilemez." Enni (41216)
Said Havva, El Esas Fi’s Sünne (Hadislerle İbadet Ansiklopedisi), Hikmet Neşriyat Yayınları: 9/44-45
[76] Said Havva, El Esas Fi’s Sünne (Hadislerle İbadet Ansiklopedisi), Hikmet Neşriyat Yayınları: 9/45
[77] Ebu Davud (2/309) Kitabu's-Savm, Oruçta ruhsat babı.
[78] Ebu Davud, aynı yer.
[79] Tirmizi (3/164) 6-Kİtabu's-Savm, 61-Oruç konusunda ruhsat babı.
[80] Tirmizi, aynı yer. Sahife: 147
[81] Buhari (41174) 30-Kitabu's-Savm, 32-Oruçlunun kusması ve kan aldırması babı. Müslim (2/862) 15-Kitabu'l-Hac, 11-îhramlı kişinin kan aldırabileceği babı.
Said Havva, El Esas Fi’s Sünne (Hadislerle İbadet Ansiklopedisi), Hikmet Neşriyat Yayınları: 9/45-46
Tirmizi, aynı yer. Sahife: 147
[82] Buhari, aynı yer.
[83] Ebu Davud, aynı yer. Sahife; 309
[84] Muvatta (1/298) 18-Kitabus-Sıyam, 10-Oruçlunun kan aldırması hakkında gelen rivayetler babı. Hadisin isnadı hasen'dir.
[85] Muvatta, aynı yer. Hadisin isnadı sahih'tir.
[86] Keşful-Estar (1/476-477) Kitabu's-Sıyam, Oruçlu için kan aldırmanın mekruh oluşu babı. Mec'me uz-Zevaid (3/169) Haysemi şöyle demiştir: "Hadisi Bezzar rivayet etmiştir. Kavileri sika (güvenilir) dır."
[87] Tirmizi (3/144) 6-Kitabu's-Savm, 60-Omçlu için kan aldırmanın mekruh oluşu babı. el Camii Muhakkiki şöyle demiştir: "Hadisin İsnadı sahihtir. Ne var ki hadis mensuhtur. (Hükmü ortadan kaldırılmıştır). Nitekim Resulullah (a.s)'ın: oruçlu iken kan aldırmaya izin verdiği olmuştur."
Said Havva, El Esas Fi’s Sünne (Hadislerle İbadet Ansiklopedisi), Hikmet Neşriyat Yayınları: 9/46-47
[88] Keşful-Estar (11475) Kitabu's-Sıyam, Oruçlu iken hacamet yapmanın mekruhluğu babı. Mecme'uz-Zevaid (3/169) Haysemi der ki: "Hadisi Bezzar ve Taberâni el-Kebir'inde rivayet etmiştir. Şeyh Bezzar dışında Taberani'nin ravileri sahih'te isimleri geçen ravilerdir. Bezzar da güvenilir bir ravidir. Hakkında kimseye bir şey dememiştir."
[89] Mecme'uz-Zevâid (3/169) Haysemi şöyle der: "Hadisi Taberâni el-Evsat'ında rivayet etmiştir. Ravileri de sahihte isimleri geçen ravileridir.
[90] Ebu Davud (2/308) Kitabu's-Savm, Hacemet yapan kişinin babı. Hadis sahih'tir.
[91] Ebu Davud, aynı ye?:
Ebu Davud, aynı yer . Bu ve bundan önceki hadisin hükmü ortadan kaldırılmıştır. Da-rimi (2/14.15) Kitabu's-Savm, Kan aldırmak orucu bozar, babı.
Said Havva, El Esas Fi’s Sünne (Hadislerle İbadet Ansiklopedisi), Hikmet Neşriyat Yayınları: 9/47-50
[92] Ebu Davud (2/310) Kitabu's-Savm, Oruçlunun sürme çekmesi babı. Hadisin isnadında bir beis yoktur. Hafızda et-Teîhis'te böyle demiştir.
[93] Tirmizi (3/105) 6-Kitabu's-Savm 30-Oruçlunun sürme çekmesi ile ilgili rivayetler babı. Hafız, et-Telhis (2/191)'de şöyle demiştir: "Ebu Davud hadisi Enes bin Malİk'İn fiiliyle rivayet etmiştir. İsnadında bir beis yoktur. Bu konuda Hz. Aİşe (r.a)'mn kölesi Berire'den Taberani'nin el-Evsat'ında rivayet ettiği bir başka hadis daha vardır. Bu konuda bir başka hadis de İbni Ahbas (r.a)'tan gelmiştir. Hadisi Beyhakİ 'Şu'abul-İmam'da ceyyid isnadla rivayet etmiştir."
Said Havva, El Esas Fi’s Sünne (Hadislerle İbadet Ansiklopedisi), Hikmet Neşriyat Yayınları: 9/50-51
[94] Said Havva, El Esas Fi’s Sünne (Hadislerle İbadet Ansiklopedisi), Hikmet Neşriyat Yayınları: 9/51
[95] Buharı (4/149) 30-Kitabu's-Savm, 23-Oruçlunun mübaşereti babı.
[96] Müslim, aynı yer. Sh. 778
[97] Müslim, aynı yer. Sahife: 776
[98] Müslim, aynı yer. Sahife: 777
[99] Müslim, aynı yer. Sahife: 777
[100] Mübaşeret: Derinin deriye bitişmesi demektir.
[101] Müslim, aynı yer. Sahife: 777
[102] Müslim, aynı yer. Sahife: 777
[103] Müslim, aynı yer. Sahife: 777
[104] Muvatta (2/292) 18-Kitabu's-Sıyam, 5-0ruçlunun öpmesi ile ilgili gelen ruhsat rivayetleri babı.
[105] Muvatta (1/293) 18-Kitabus-Sıyam, 6-Oruçlu iken öpmek hatanda gelen sıkıştırma ile ilgili rivayetler babı.
[106] Buhari (4/152) 30-Kitabu's-Savm, 24-Oruçlunun öpmesi babı. Müslim (2/776) 13 Kitabu's-Sıyam, 12-Oruç tutarken öpmenin haram olmadığını beyan babı.
Tirmizi (3/107) 6-Kitabu's-Savm, 32-Oruçlunun mübaşereti hakkında gelen rivayetler babı.
Said Havva, El Esas Fi’s Sünne (Hadislerle İbadet Ansiklopedisi), Hikmet Neşriyat Yayınları: 9/51-52
[107] Muvatta (11291) 18-Kitabu's-Sıyam, 5-Oruçlunun Öpmesi hakkında ruhsatla ilgili o-larak gelen rivayetler babı. Ahmed bin Hanbel'e bu hadisin ravilerinin sahihte isimleri geçen ravilerden olduğunu söylenmiştir.
[108] Müslim (2/779) 13-Kitabu's-Sıyam, 12-Oruçlu iken şehveti hareketli olmayanlar hakkında öpmek haram değildir babı.
[109] Müslim, aynı yer. Sahife: 779
[110] İbni Huzeyme (3/247) Kitabu's-Sıyam, 86-Oruçlu erkeğin oruçlu hanımı öpebileceği babı. Hadisin isnadı hasen'dir.
[111] İbni Huzeyme (31246) Kitabu's-Sıyam, 48-Oruçlu iken kadınların yüzlerinin ve baslarının öpülebileceği babı. Hadisin isnadı hasen'dir.
[112] İbni Huzeyme, aynı yer. Hadisin isnadı sahih'tir.
[113] Ibni Huzeyme (31245) Kitabu's-Sıyam, 82-Hz. Peygamber (a.s)'in oruçlunun Öpmesini suyla ağızı çalkalamaya benzetmesi babı. Hadisin isnadı sahih'tir.
[114] Said Havva, El Esas Fi’s Sünne (Hadislerle İbadet Ansiklopedisi), Hikmet Neşriyat Yayınları: 9/52-56
[115] Muvatta (1/293) 18-Kitabu's-Sıyam, 6-Öpme konusuna getiren kısıtlama hakkında gelen rivayetler babı. Hadisin isnadı sahihtir.
[116] Muvatta, aynı yer.
Said Havva, El Esas Fi’s Sünne (Hadislerle İbadet Ansiklopedisi), Hikmet Neşriyat Yayınları: 9/56-57
[117] Bakara Suresi: 187
[118] Said Havva, El Esas Fi’s Sünne (Hadislerle İbadet Ansiklopedisi), Hikmet Neşriyat Yayınları: 9/57-59
[119] Müslim, aynı yer. Sahife: 780
[120] Buharı, aynı yer.
[121] Buharı, aynı yer.
[122] Müslim, aynı yer. Sh. 781
[123] Buhari (4/143) 30-Kitabu's-Savm, 22-Oruçlu cünüp olarak sabahlar babı.
[124] Müslim, aynı yer. Sahife: 779-780
[125] Müslim, aynı yer. Sahife: 781
[126] Nesa'i (11108) Kitabut-Taharel, 123-Ate§in pişirdiği şeyde abdestin terki babı.
[127] Buhari (41153) 30-Kitabu's-Savm; 25-Oruçlunun gusletmesi babı. Müslim (2/780,781) 13-Kitabu's-Sıyam, 13-Cünüpken üzerine fecir doğan kimsenin orucunun sahih olması babı.
Said Havva, El Esas Fi’s Sünne (Hadislerle İbadet Ansiklopedisi), Hikmet Neşriyat Yayınları: 9/59-62
[128] Said Havva, El Esas Fi’s Sünne (Hadislerle İbadet Ansiklopedisi), Hikmet Neşriyat Yayınları: 9/62-63
[129] Tirmizi (3/100) 6-Kitabu's-Savm, 26-Unutarak yiyip içen oruçlu hakkında gelen rivayetler babı.
[130] Buhari (4/155) 30-Kitabu's-Savm, 26-Oruçlu unutarak yiyip içtiği zaman babı.
Müslim (2/809) 13-Kitahu's-Sıyam, 33-Unutan kimsenin yiyip içmesi ve cinsi ilişkide bulunması orucu bozmaz babı
Ebu Davud (2/315) Kitabu's-Savm, Unutarak yiyen kimsenin babı.
[131] Mecme'uz-Zevaid (3/157-158) Haysemi der ki: "Hadisi Taberani el-Evsat'ta rivayet etmiştir. Rivayetinde Muhammed bin Amr da vardır. Hadisi hasendir."
Said Havva, El Esas Fi’s Sünne (Hadislerle İbadet Ansiklopedisi), Hikmet Neşriyat Yayınları: 9/63-64
[132] Buhari (4/199) Kitabu's-Savm, 46-Ramazan'da iftar edip sonra Güneş doğduğu zaman babı. Ebu Davud (21306) Kitabu's-Savm, Güneş batmadan iftar babı.
Said Havva, El Esas Fi’s Sünne (Hadislerle İbadet Ansiklopedisi), Hikmet Neşriyat Yayınları: 9/64
[133] Muvatta (11304) 18-Kitabu's-Sıyam, 17-Ramazan orucunun kazası ve keffaretîer hakkında gelen rivayetler babı. Hadisin isnadı sahih'tir.
[134] Müslim, aynı yer, Sahife: 803
[135] Müslim, aynı yer. Sahife: 803
[136] Muvatta (1/308) 18-Kitabu's-Sıyam, 20-Oruç kazalarını toplayan baı.
[137] Ebu Davud (2/315) Kitabu's-Savm, Ramzan orucunun kazasını tehir etmek babı.
[138] Tirmizi (3/152) 6-Kitabu's-Savm, 66-Ramazan orucunu tehir etmek hakkında gelen
[139] Buhari (41189) 30-Kitabu's-Savm, 40-Ramazan orucu ne zaman kaza edilir? babı. Müslim (2/802,803) 13-Kitabu's-Sıyam, 26-Ramazan orucunu Şaban'da kaza etmek babı.
[140] Muvatta (1/308) 18-Kitabu's-Sıyam, 19-Hastalık nedeniyle Ramazan orucunu yiyen kimsenin fidyesi babı. Hadisin isnadı sahih'tir.
Said Havva, El Esas Fi’s Sünne (Hadislerle İbadet Ansiklopedisi), Hikmet Neşriyat Yayınları: 9/64-66
[141] Nesai, hadisi el-Kuhra'da sahih isnadla rivayet etmiştir. Bak: Nesbur-Raye (2/463) el-Cevherun-Nekiyyu (3/254)
[142] Tirmizi (3196) 6-Kitabus-Savm, 23-Keffaret hakkında gelen rivayetler babı. Hadisi, Tirmİzi Hz. Peygamber (a.s)'e isnad etmiştir. Ama sahih rivayet, İbni Ömer'e dayandığı görüşündedir.
[143] Buhari (4/192) 30-Kitabu's-Savm, 42-Oruç borcu varken ölen kişinin babı. Müslim (21803) 13-Kitabu's-Savtn, 27-Ölü yerine kaza oruç tutma babı. Ebu Davud (2/315) Kitabu's'Savm, Üzerine oruç varken ölen kimse hakkında bab. Ebu Davud şöyle demiştir; "Bu hadis, adak orucu içindir."
Said Havva, El Esas Fi’s Sünne (Hadislerle İbadet Ansiklopedisi), Hikmet Neşriyat Yayınları: 9/66-67
[144] Ebu Davud, aynı yer. Sahife 316. Hadis sahih ve mevkuftur. (Sahabeye dayanır.)
[145] İbni Huzeyme (3/272) Kitabus-Sıyam, 120-Oruç adayan hanım yerine adak orucu tutmak babı. Hadisin isnadı sahihtir.
Said Havva, El Esas Fi’s Sünne (Hadislerle İbadet Ansiklopedisi), Hikmet Neşriyat Yayınları: 9/67-68
[146] Müslim, aynı yer. Sahife: 804
[147] Buhati, aynı yer. Sahife: 193
[148] Tirmizi (3/95-96) 6-Kitabu's-Savm, 22-Ölü yerine oruç tutmak hakkında gelen rivayetler babı.
[149] Ebu Davud (3/237) Kitabu'UEyman Ve'n-Nuruz, 24- Ölü yerine oruç kaza etme babı.
[150] Nesai (7/20) 35-Kitabul-Eyman Ve'n-Nuzur, 34-Oruç adadıktan sonra Ölen kimsenin babı.
[151] Buhari, aynı yer. Sahife: 193. Müslim, aynı yer. Sahife: 804
Said Havva, El Esas Fi’s Sünne (Hadislerle İbadet Ansiklopedisi), Hikmet Neşriyat Yayınları: 9/68-70
[152] Said Havva, El Esas Fi’s Sünne (Hadislerle İbadet Ansiklopedisi), Hikmet Neşriyat Yayınları: 9/70-71
[153] Müslim, aynı yer. Sh. 783
[154] Müslim, aynı yer. Sh. 783-784
[155] Buhari (41161) Kitabu's-Savm, 29-Ramazan'da cinsi münasebette bulunduğu zaman babı.
Müslim (2/783) 13-Kitabus-Sıyam, 14-Ramazan'da gündüz cinsi ili§kide bulunmanın kuvvetli bir haram olduğu babı
[156] İbni Huzeyme (31219) Kİtabu'sSıyam, 58-Hz. Peygamber (a.s)'İn cima edene ta-sadduku emrett... ile ilgili delilin zikri babı. Hadisin isnadı hasen'dir.
Said Havva, El Esas Fi’s Sünne (Hadislerle İbadet Ansiklopedisi), Hikmet Neşriyat Yayınları: 9/71-73
[157] Buhari (10/552) 78-Kitabu'l-Edeb, 94-İddia ettikleri şeyler hakkında geleŞrivayetler babı.
[158] Buharı (41163) 30-Kİtabu's-Savm, 31-Ramazan'da cima eden kimsenin babı.
[159] Müslim (21783) 13-Kitabu's-Sıyam, 14. Bah.
[160] Muvatîa (11296) 18-Kitabu's-Sıyam, 9-Ramazan'da orucunu bozan kimsenin keffareti babı.
[161] Muvatta, aynı yer. Sh. 297
[162] Ebu Davud (2/313) Kitabu's-Savm, Ramazan'da ailesine yaklaşan kişinin babı.
[163] Ebu Davud, aynı yer.
[164] Ebu Davud, aynı yer.
[165] Tirmizi (3/102) 6-Kitabu's-Savm, 28-Ramazan'da bozmakla ilgili keffaret hakkında gelen rivayetler babı.
[166] İbni Hacer elAskalani; (4/169)
[167] Buhari (4/163) 30-Kitabu's-Savm, 30-Ramazan'da cima ettiği zaman babı. Müslim (2/782) 13-Kitabu's-Sıyam, 14~Ramazanrda gündüz cima etmenin kuvvetle haram olusu babı.
Said Havva, El Esas Fi’s Sünne (Hadislerle İbadet Ansiklopedisi), Hikmet Neşriyat Yayınları: 9/73-79
[168] Said Havva, El Esas Fi’s Sünne (Hadislerle İbadet Ansiklopedisi), Hikmet Neşriyat Yayınları: 9/79-80
[169] Fethu'l Kadir (4/266)
[170] Fethu'l Kadir, aynı yer.
Said Havva, El Esas Fi’s Sünne (Hadislerle İbadet Ansiklopedisi), Hikmet Neşriyat Yayınları: 9/80-81
[171] el-Cevkerun Nefciyyu, Nevadim'l Fukaha (4/225)
[172] Darekutni (2/191)
[173] Bak: Tehzihut-Tehzib (10/430-431) İlâ us-Sünen (9/120-124)
Said Havva, El Esas Fi’s Sünne (Hadislerle İbadet Ansiklopedisi), Hikmet Neşriyat Yayınları: 9/82
[174] Yukarıdaki bilgiler için bak: el-Beyan vel-İthaf (106-113)
Said Havva, El Esas Fi’s Sünne (Hadislerle İbadet Ansiklopedisi), Hikmet Neşriyat Yayınları: 9/82-84
[175] Müslim (2/822) 13-Kitabu's-Sıyam, 39-Şevval'den altı gün oruç tutmanın müste-hab oluşu babı. Tirmizi (3/132) 6-Kitabu's Savm, 53-Şevvalden allı gün oruç tutmak hakkında gelen rivayetler babı. Ebu Davud (2/324)_Kitabu's Savm, 55-Şev-valden altı gün oruç tutmakla ilgili bab.
[176] Mecmeu'z-Zevaid (3/184) Heysemi şöyle demiştir: "Her gün için on günlük sevap mı vardır?' diye sordum. "Evet," buyurdu," cümleleri dışına kalan bölüm Sahih'te yer almıştır. Hadisi Taberani 'el-Kebir'de rivayet etmiştir. Kavileri, Sahihde isimleri geçen ravilerdir:"
[177] İbni Huzeyme (31398) 172-Hz. Peygamber (a.s)'in Ramazan orucunu ve altı gün Şevval orucunu bildirdiği zaman ile ilgili delilin zikri babı. Hadisin isnadı sahihtir.
Said Havva, El Esas Fi’s Sünne (Hadislerle İbadet Ansiklopedisi), Hikmet Neşriyat Yayınları: 9/85-86
[178] el Harşi'nin Halil muhtasarı üzerine notları (21243)
[179] el Bedai (21980)
[180] Huccetullah'ı Balığa (2155)
Said Havva, El Esas Fi’s Sünne (Hadislerle İbadet Ansiklopedisi), Hikmet Neşriyat Yayınları: 9/86-87
[181] Muvatta (1/375) 20-Kitabul-Hac, 43-Arefe günü oruç tutmak babı. Hadis'in isnadı sahihtir.
Said Havva, El Esas Fi’s Sünne (Hadislerle İbadet Ansiklopedisi), Hikmet Neşriyat Yayınları: 9/87-88
[182] Müslim (21819) 13-Kitabu's-Sıyam, 36-Her ayın üç gününü ve arefe gününü oruçlu geçirmenin müstehab oluşu babı. Tirmizı (3/124) 6-Kitabu's-Savm, 46-Arefe gününün oruçlu olarak geçirilmesinin fazileti hakkında gelen rivayetler babı.
[183] Nesaî (4/221) 22-Kitabu's-Sıyam, 83-Her aydan nasıl üç gün oruç tutardı babı.
[184] Ebu Davud (2/325) Kitabu's-Savm, On gün oruç babı. İsnadı hasendir.
Said Havva, El Esas Fi’s Sünne (Hadislerle İbadet Ansiklopedisi), Hikmet Neşriyat Yayınları: 9/88-89
[185] Taberani, el Mucmeu'l-Kebir (6/179) Ebu Yala (13/542) Mecmeu'z-Zevaid (3/189) Hey semi der ki : "Bu hadisi Ebu Yala ve Taberani rivayet etmiştir.
Said Havva, El Esas Fi’s Sünne (Hadislerle İbadet Ansiklopedisi), Hikmet Neşriyat Yayınları: 9/89
Yala'mn ravileri, Sahihte isimleri geçen ravilerdir."
[186] Mecmeuz-Zevaid (3/190) Heysemi şöyle demiştir: "Nesai'nin rivayetinde bir yıllık oruca denk sayardı," şeklindedir. Bu hadîsi Taberani, el-Evsat'da rivayet etmiştir. Ve Hasen derecesindedir."
[187] Muvatta (11274) 20-Kitabu'l-Hac, 43-Arefe günü oruç tutmak babı. Buharı
(21513) 25-Kitabul-Hac, 88-Arafat'ta hayvan sırtında vakfe yapmak babı. Ebu Da-vud (2/326) Kitabus Savm, Arafatta arefe günü oruç tutmak babı
[188] Tirmizi (3/124) 6-Kitabu's Savm, 47-Arefe günü Arafat'ta oruç tutmanın mekruh oluşu babı. Hadisin isnadı hasendir.
[189] Tirmizi, aynı yer. Sahife 125, Hadisin isnadı hasendir. İbni Hibban (51246) Kitabu's Savm, Arefe günü oruç hakkında fasıl.
Said Havva, El Esas Fi’s Sünne (Hadislerle İbadet Ansiklopedisi), Hikmet Neşriyat Yayınları: 9/90-91
[190] İbni Huzeyme (3/292) Kitabu's Siyam, 161~Arefe günü Arafat'ta oruçsuz olmanın
müstehab oluşu babı. Hadisin isnadı sahihtir
[191] Buhari (4/237) 30-Kitabu's Savm, 65-Arefe günü orucu babı. Müslim (2/791) 13-Kİtabu's Siyam, 18-Arefe günü hacı için iftarın müstehab oluşu babı.
[192] Müslim (2/821) 13-Kitabu's Siyam, 18-Muharrem orucunun fazileti babı. Ebu Da-vud (2/323) Kitabu's Savm, Muharrem orucu hakkında bir bab. Tirmİzi (3/117) 6-Kitahu's Savm, 40-Muharrem orucu hakkında gelen rivayetler babı. Nesai (3/206,207) 20-Kİtabu Kıyam'il-leyl'i ve Tetavvu'İn-Nehar-i, 6-Gece namazının fazileti babı. İbni Mace (11554) 7-Kitabu's Siyam, 43-Haram aylarda oruç babı.
[193] Buhari (2/457) 13-Kitabu'l-İdeyn, 11-Tesvik günlerinde amel etmenin fazileti babı. Ebu Davud (2/325) Kitabu's Savm, On günün orucu babı. Tirmizi (3/130) 6-Kitabu's Savm, 52-Zilhicce'nin on gününde amel işlemek hakkında gelen rivayetler babı,
[194] Müslim (2/833) 14-Kitabu'l İtikaf, 4-Zilhicce'nin on gününde oruç tutmak babı. Ebu Davud (2/325) Kitabu's Savm, Bu on günde oruç tutmamak babı. Ancak Ebu Davud'un rivayetinde "fi" kelimesi yer almıştır. Tirmizi (3/129) Kitabu's-Savm, 51-Zilhicce'nin on gün orucu luıkkında gelen rivayetler babı.
Said Havva, El Esas Fi’s Sünne (Hadislerle İbadet Ansiklopedisi), Hikmet Neşriyat Yayınları: 9/91-93
[195] Said Havva, El Esas Fi’s Sünne (Hadislerle İbadet Ansiklopedisi), Hikmet Neşriyat Yayınları: 9/93-94
[196] Buharı (4/244) 30-Kitabu's Savm, 69-Aşure orucu babı.
[197] Buharı (3/454) 25-Kitabu'l Hac, 47-Maide Suresi: 95. ayetin açıklaması babı.
[198] Buharı, aynı yer.
[199] Müslim, aynı yer.
[200] Buhari (81177) 65-Kitabut Tefsir, 2. Bakara süresi, 24-"Ey iman edenler.'" babı.
[201] Müslim, aynı yer.
[202] Buharı (4/102) 30-Kitabu's Savm, 1-Ramazan orucunun farz oluşu babı
[203] Buhari (8/177) 65-Kitabu't Tefsir 2-Bakara süresi 24-"Ey iman edenler." babı. Müslim (2/792,793) 13-Kitabu's Siyam, 19-Asure günü oruç tutmak babı.
Said Havva, El Esas Fi’s Sünne (Hadislerle İbadet Ansiklopedisi), Hikmet Neşriyat Yayınları: 9/94-95
[204] Muvatta (1/299) 18-Kitabu's Siyam, 11-Aşure orucu babı. Buharı (4/244) 30-Kitabu's Savm, 69-Aşure gününün orucu babı. Müslim (21795) 13-Kitabu's Siyam, 19-Aşure orucu babı. Nesai'de bu hadisi Sunenu'l-Kübrasında rivayet etmiştir.
[205] Buhari (8/178) 65-Kitabu't Tefsir 24-"Ey iman edenler..." babı. Müslim (21794) 13-Kitabu's Siyam, 19-Asure orucu babı.
[206] Kcşfu'l Esrar (i/492) Aşure günü hangi gündür babı. Mecmeu'z-Zevaid (3/189 Heysemi söyle demiştir; "Bu hadisi Bezzar rivayet etmiş olup ravileri Sahih'de ac lan geçen ravilerdir."
Said Havva, El Esas Fi’s Sünne (Hadislerle İbadet Ansiklopedisi), Hikmet Neşriyat Yayınları: 9/95-97
[207] Buhari (4/244) 30-Kitabu's Savm, 96-Aşure günü orucu babı. Müslim (2/796) 1' Kitabu's Siyam, 19-Aşure günü orucu babı.
[208] Müslim, aynı yer.
[209] Buhari (4/244) 30-Kitabu's Savm, 69-Aşure günü orucu babı. Müslim (2/796) 13-' 'Kitabu's Siyam, 19-Aşure günü oruç tutmak babı.
[210] Buhari (4/245) Aynı yer. Müslim, aynı yer.
Nesai (4/192) 22-Kitabu's Siyam, 66-Geceleyin oruca niyet etmediği zaman oruçlu olur mu babı.
[211] Tirmizi (3/126) 6-Kitabu's Savm, 48-Asure günü oruç tutmaya teşvik takında gelen rivayetler babı. Hadisin isnadı hasendir
[212] Müslim (2/798) Aynı yer.
[213] Müslim, aynı yer.
[214] Müslim, aynı yer.
[215] Buhari (4/200) 30-Kitabu's Savm, 47-Çocukiarın orucu babı. Müslim (2/798)
Müslim, aynı yer. Sahİfe 799
[216] Nesai (4/192) 22-Kitabu's Siyam, 65-Aybaşı halinden temizlendiği zaman ya da yolcu geldiği zaman babı. Hadis hasendir
Said Havva, El Esas Fi’s Sünne (Hadislerle İbadet Ansiklopedisi), Hikmet Neşriyat Yayınları: 9/97-102
[217] Buhari (4/215) 30-Kitabu's-Sıyam, 34-Hz. Peygamber (a.s)'in oruç tutması ya da tutmaması ile ilgili söylenenler babı. Müslim (2/811) 13-Kitabu's-Sıyam, 34-Hz. Peygamber (a.s)'in Ramazan ayı dışında oruç tutması babı. Ebu Davud (2/323) Kita-bu's.-Savm, Muharrem orucu babı.
[218] Nesai (4/202) 22-Kitabu's-Sıyam, 70~Hz. Peygamber (a.s)'in orucu babı. Hadisin isnadı hasendir.
[219] Müslim aynı yer. Tirmizi (3/139) 6-Kitabu's-Savm, 57-Devamh oruç hakkında gelen rivayetler babı. Nesai (4/199)
[220] Müslim (2/810) Aynı yer.
[221] Müslim (2/811) Aynı yer.
[222] Tirmİzi (3/1 14) 6-Kitabu's-Savm, 37-Şaban Ramazan'a eklemek hakkında gelen rivayetler babı. Ebu Davud (21324) Hz. Peygamber (a.s) nasıl oruç tutardı babı. Nesai (41 200,201) 22-Kitabu's-Sıyam, 70-Hz. Peygamber (a.s)'in orucu babı.
[223] Ebu Davud (2/323) Aynı yer.
[224] Nesai (4/200) Aynı yer.
[225] Nesai (4/200,201) Aym yer.
[226] Nesai, aynı yer.
[227] Nesai, aynı yer.
[228] Nesai, aynı yer.
[229] Muvatta (1/309) 18-Kitabu's-Sıyam, 22-Orucu cem eden babı. Buhari (4/213) 30- Kitabu's-Savm, 52-Şaban orucu babı. Müslim (2/810) 13-Kitabu's-Sıyam, 34- Efendimiz (a.s)'ın Ramazan ayı dışındaki orucu babı.
[230] Ebu Davud (2/323) Kitabu's-Savm, Şaban orucu babı. Nesai (4/200) 22-Kitabu's- Sıyam, 70-Hz. Peygamber (a.s.)'in orucu babı.
[231] Tirmizi (3/113) 6-Kitabu's-Savm, 37~Şaban'ı Ramazana ilave etmek hakkında gelen rivayetler babı. Tirmizi bu hadisi hasen kabul etmiştir.
Said Havva, El Esas Fi’s Sünne (Hadislerle İbadet Ansiklopedisi), Hikmet Neşriyat Yayınları: 9/102-106
[232] Sünen'i Tirmizi (31114)
[233] Nesai (41201) Hadisin isnadı hasendir.
Said Havva, El Esas Fi’s Sünne (Hadislerle İbadet Ansiklopedisi), Hikmet Neşriyat Yayınları: 9/106-107
[234] Said Havva, El Esas Fi’s Sünne (Hadislerle İbadet Ansiklopedisi), Hikmet Neşriyat Yayınları: 9/107
[235] Nesai (4/153) 22-Kitabu's-Sıyam 36-Bu hadisde Halid bin Midan üzerine ihtilafın zikri babı.
[236] Nesai, aynı yer.
[237] Nesai (4/203) Hadisin isnadı sahihtir.
[238] Tirmizi (3/121) 6-Kitabu's-Savm, 44-Pazartesi ve Perşembe oruçları hakkında gelen rivayetler babı. Nesai (4/202)
[239] Ebu Davud (21325) Kiîabu'sSavm, "Pazartesi ve perşembe günleri diyen kimse babı. Nesai (4/203) 22-Kitabu's-Sıyam, 70-Hz. Peygamber (a.s.)'İn orucu babı.
[240] İbni Huzeyme (3/299) 175-Pazartesi ve Perşembe günleri oruç tutmanın müstehab oluşu babı. Hadis sahihtir.
[241] Ebu Davud (2/328) Kitabu's-Savm, Pazartesi ve perşembe günleri diyen kimse babı. Nesai (41203) 22-Kitabu's-Sıyam, 70-Hz. Peygamber (a.s)'in orucu babı.
[242] Nesai (4/203) Aynı yer.
[243] Nesai (4/220) 82-Her ay nasıl üç gün tutardı bab
[244] Ebu Davud (2/328) 1) Nesai, aynı yer. Bu hadis basendir.
[245] Nesai (4/220) 22-Kitabu's-Sıyam, 83-Her ayda üç gün nasıl oruç tutardı babı. Bu hadis basendir.
[246] Tirmizi (31122) 6-Kitabu's-Savm, 44-Pazartesi ve perşembe oruçları hakkında gelen rivayetler babı. Tirmizİ der ki, "Bu hadis, hasendir. Abdurrahman bin Mehdi bu hadisi Sufyan'dan rivayet etmiş olup Resulullah (a.s)'dan nakletmemişür." Hafız, el-Feth'de; "Bana da Öyle geliyor," demiştir.
Said Havva, El Esas Fi’s Sünne (Hadislerle İbadet Ansiklopedisi), Hikmet Neşriyat Yayınları: 9/107-111
[247] Ebu Davud (2/328) Kitabu's-Savm, Her aydan üç gün oruç babı.
Nesai (4/224) 22-Kİtabu's-Sıyam, 84-Ayın üç gün orucu hakkında, Musa bin Talha'nın hadisi üzerine ihtilafın zikri babı.
[248] Nesai (4/222)
[249] Nesai (4/223)
[250] Nesai (4/223)
[251] Nesai (4/223)
[252] Nesai (4/223)
[253] Nesai (4/224)
[254] Nesai (4/223) Aynı yer. 22-Kitabu's-Sıyam, Eyyamul-biz (parlak günler); Her ayın on ve ondört ve onbeşinci günleridir. Bu ismi geceleri parlak geçmelerinden dolayı almışlardır.
Said Havva, El Esas Fi’s Sünne (Hadislerle İbadet Ansiklopedisi), Hikmet Neşriyat Yayınları: 9/111-113
[255] Nesai (4/222) 22-Kitabu's- Siyam, 84-Aydan üç gün oruç hakkında Musa bin Tal-ha'nın hadisi üzerine ihtilafın zikri babı. Bu hadis hasen li gayrİhidir.
[256] Nesai (4/221) 22-Kİtabu's-Sıyam, 83-Her aydan üç gün orucu nasıl tutar babı. Bu hadis hasendir.
[257] Nesai (4/198) 70-Hz. Peygamber (a.s)'in orucu. Bu hadisin isnadı hasendir.
[258] Nesai (4/219)
[259] Tirmizi (3/135) 6-Kitabu's-Savm, 54-Her aydan üç gün oruç hakkında gelen rivayetler babı. Tİrmizi der ki: "Bu hadis Ebu Hureyre'den de rivayet edilmiştir."
[260] Nesai, aynı yer. Hadisin isnadı hasendir.
Said Havva, El Esas Fi’s Sünne (Hadislerle İbadet Ansiklopedisi), Hikmet Neşriyat Yayınları: 9/113-116
[261] Nesai (4/208) 22-Kİtabu's-Sıyam 75-Yılın üçte ikisinde oruç tutmak babı.
[262] Ahmed bin Hanbel (5/263) Mecmeuz-Zevaid (3/196) Hay semi der ki: "Bu hadisi Ahmed bin Hanbel ve Taberani el-Kebirde rivayet etmiştir. Ahmed bin Hanbel'in ravilari, Sahih'te adları geçen Kavilerdir."
Said Havva, El Esas Fi’s Sünne (Hadislerle İbadet Ansiklopedisi), Hikmet Neşriyat Yayınları: 9/116-117
[263] Müslim (2/818) 13-Kitabu's-Sctvm, 36-Her ay üç gün oruç tutmanın müstahab olusu babı. Ehıı Davııd (2/328) Kitabus-Savm, "Hangi aydan tuttuğuna önem vermezdi" diyen kimse babı. Tirmizi (31135) 6-Kitabus-Savm, 54~Her ay üç gün oruç hakkında gelen rivayetler babı.
[264] Nesai (41219) 22-Kitabu's-Sıyam, 82-Ebu Osman üzerine İhtilafın zikri babı. Hadisin isnadı sahihtir.
[265] Nesai (4/225) 22-Kitabu's-Sıyam, 82-Aydan iki gün oruç tutmak babı.
Nesai, aynı yer.
Sabır Ayı: Bundan maksat, Ramazan ayıdır. Kök itibariyle hapsetmek ve alı koymak ve cinsi ilişkide bulunmaktan alıkoyduğu için "sabır" denmiştir
Said Havva, El Esas Fi’s Sünne (Hadislerle İbadet Ansiklopedisi), Hikmet Neşriyat Yayınları: 9/117-119
[266] Nesai (4/218) 22-Kitabu's-Sıyam, 82-Ebu Osman üzerine ihtilafın zikri babı. Hadisin isnadı sahihtir.
[267] Tirmizi (3/118) 6-Kitabu's~Savm, 41-Cuma orucu hakkında gelen rivayetler babı.
[268] Nesai (41204) 22-Kitabu's-Sıyam, Hz'. Peygamber (a.s)'in orucu babı. İsnadı hasendİı:
[269] Ebu Davud (2/328) Kitabu's-Savm, Her ay Üç gün oruç babı.
[270] Buhari (3/56) 19-Kitabu't-Teheccüd, 33-Hazerde kuşluk namazı babı, Müslim (İl 499) 6-Kitabu-Salati'l-Musafirin eve Kasri ha, 13-Kuşluk namazının müstahab oluşu babı. Ebu Davud (2/65,66) Kitabu's-Salat, Uyumadan önce vitir babı. Tirmizi (3/133,134) 6-Kitabu's-Savm, 54-Her ay üç gün oruç hakkında gelen rivayetler babı. Nesai (4/218) 22-Kitabu'sSıyam, 81-Aydan üç gün oruç babı.
[271] Buhari (4/235) 30-Kitabu's-Savm, 64-Günlerden tahsis eder miydi babı. Müslim ~"~fl/541) 6-Kitabu's-Salafi'l-Musafırin eve karsiha, 30-Daimi amelin fazileti babı.
[272] Mecmeu'z-Zevaid (3/193) Hay semi söyle demiştir: "Bu hadisi Taberani el-Kebir'de rivayet etmiştir. Kavileri, sahihte adları geçen ravilerdir."
Said Havva, El Esas Fi’s Sünne (Hadislerle İbadet Ansiklopedisi), Hikmet Neşriyat Yayınları: 9/119-121
[273] Ahmed bin Hanhel (51343) Mecmeu'z-Zevaid (3/192) Haysemi şöyle demiştir:
"Bu hadisi Ahmed bin Hanhel rivayet etmiştir. Kavileri güvenilir ravilerdir.
[274] Ahmed bin Hanhel (3/75) Ebu Yala (2/324) Mecmeu'z-Zevaid (3/200) Haysemi der ki: "Bu hadisi Ahmed bin Hanbel ve Ebu Yala rivayet etmiştir. İsnadı hasendir."
Said Havva, El Esas Fi’s Sünne (Hadislerle İbadet Ansiklopedisi), Hikmet Neşriyat Yayınları: 9/121-122
[275] İbni Huzeyme (3/293,294) Kitabu's-Sıyam, 164-Bir gün oruç, bir gün iftarın müstahab oluşu babı.
Said Havva, El Esas Fi’s Sünne (Hadislerle İbadet Ansiklopedisi), Hikmet Neşriyat Yayınları: 9/122-123
[276] Ebu Davud (2/330) Kitabu's-Savtn, Kocasının izni olmadan nafile oruç tutan kadın babı.
[277] Buhari (91293) 67-Kitabu'n-Nikah, 84-Kadının kocasının izniyle nafile oruç tutması babı. Müslim (2/71) 12-Kitabu'z-Zekat, 286-Kölenin efendisinin malından in-fak etmesi babı.
Tirmizi (3/151) 6-Kitabu's-Savm, 65-Kocasının izni olmadan kadının nafile oruç tutmasının mekruh olusu hakkında gelen rivayetler babı.
[278] îbni Huzeyme (31319) 207-Kocasının izni olmadan kadının nafile oruç tutmayacağı babı. Hadisin isnadı sahihtir.
Said Havva, El Esas Fi’s Sünne (Hadislerle İbadet Ansiklopedisi), Hikmet Neşriyat Yayınları: 9/125-126
[279] Said Havva, El Esas Fi’s Sünne (Hadislerle İbadet Ansiklopedisi), Hikmet Neşriyat Yayınları: 9/126
[280] Müslim (2/800), Aynı yer.
[281] Buhari (41239) 30-Kitabu's-Savm, 66-Ramazan bayramı günü oruç tutmak babı. Müslim (2/799) 13-Kitabu's-Sıyam, 22-Ramazan ve Kurban bayramı günleri oruç tutmanın yasak oluşu babı.
[282] Muvatta (1/300) 18-Kitabu's-Sıyam, 12-Ramazan bayramı ve Kurban bayramı günleri ile yıl boyu oruç babı. Müslim (2/800)
[283] Müslim, aynı yer
Said Havva, El Esas Fi’s Sünne (Hadislerle İbadet Ansiklopedisi), Hikmet Neşriyat Yayınları: 9/126-127
[284] Ahmed bin Hanbel (11169) Kegu'l-Estar (1/498) Teşrik günlerinde oruç tutulmayacağı babı. Mecmeu'z-Zevaid (3/202) Heysemi şöyle demiştir: "Bu hadisi Ah-med bin Hanbel ve Bezzar rivayet etmişlerdir. Hepsinin ravileri, sahihde isimlen geçen ravilerdir."
[285] Buhari (10/24) 73-Kitabu'l-Edahi, 16-Kurban etlerinden yenebilenler babı. Müslim (3/1560) 35-Kİtabu'l-Edahi, 5-Üç günden sonra kurban etlerini yemenin yasak olduğuna ilişkin hadisin beyanı babı. Tirmizi (3/141) 6-Kitabu's-Savm, 58-Ramazan ve kurban bayramlanmnın birinci günü oruç tutmanın mekruh olduğu konusunda gelen rivayetler babı.
Said Havva, El Esas Fi’s Sünne (Hadislerle İbadet Ansiklopedisi), Hikmet Neşriyat Yayınları: 9/128-129
[286] Buhari (41240) 30-Kitabu's-Savm, 67-Kurhan bayramı günü oruç tutmak babı.
Müslim (21800) 13-Kitabu's-Sıyam, 22-Ramazan ve kurban bayramlarında orucun yasak olusu babı
Said Havva, El Esas Fi’s Sünne (Hadislerle İbadet Ansiklopedisi), Hikmet Neşriyat Yayınları: 9/129-130
[287] Ebu Davud (2/320) Kİtabu's-Savm, Teşrik günlerinde oruç tutmak babı. İsnadı sahihtir.
Teşrik Günleri; Kurban bayramı'nın birinci gününden sonraki üç gündür. Bu günlerde etler Güneşin altında kurutulduğu için bu ismi almışlardır. Teşrik; güneşlendirme demektir
[288] Muvatta (1/376) 20-Kitabu'l-Hac, 44-Mina (Teşrik) günleri hakkında gelen riva-
[289] Ebu Davud, aynı yer. Sh. 320. İsnadı hasendir.
[290] Buhari (4/242) 30-Kitabu's-Savm, 67-Teşrik günlerinde oruç tutma babı.
Buharı, aynı yer.
Said Havva, El Esas Fi’s Sünne (Hadislerle İbadet Ansiklopedisi), Hikmet Neşriyat Yayınları: 9/130-131
[291] Müslim (2/800) 13-Kİtabu'sSıyam 23-Teşrik günlerinde oruç tutmanın haram oluşu babı.
[292] Muvaîta (î/376) 20-Kitabu'l-Hac, 44-Mina günlerinde oruç tutmak hakkında gelen rivayetler babı. İsnadı sahihtir.
[293] Nesai (81104) 47'Kitabu'l-İmam-i ve Şerai'ihi, 7-Allah (c.c)'in; "Bedeviler iman ettik dediler" sözünün tevili babı.
[294] Müslim (21800)
[295] Ahmed bin Hanbel (2139) Ravileri, Sahih'te adlan geçen ravilerdir.
Said Havva, El Esas Fi’s Sünne (Hadislerle İbadet Ansiklopedisi), Hikmet Neşriyat Yayınları: 9/132-134
[296] Tirmizi (3/115) 6~Kitabu's-Savm, 38-Şabamn ikinci yansında oruç tutmanın mekruh oluşu hakkında gelen rivayetler babı. İsnadı sahihtir.
[297] Ebu Davud (21301) Kitabu's-Savm, 12-Bunun (Şaban'ın yarısından sonra oruç tutmanın) mekruh oluşu babı.
[298] Buhari (4/128) 30-Kitabus-Savm, 14-Bir ve iki gün oruçla Ramazanın önüne geçilmez babı. Müslim (2/762) 13-Kitabu's-Sıyam, 3-Ramazanın bir gün ve iki gün önüne geçmeyin babı. Ebu Davud (2/300) Kitabu's-Savm, Şabanı Ramazan'^ ulayan kimse babı. Tirmizi (3/69) 6-Kitabıı's~Savm, 2-Oruç tutmakla Ramazan ayının önüne geçmeyin babı.
Said Havva, El Esas Fi’s Sünne (Hadislerle İbadet Ansiklopedisi), Hikmet Neşriyat Yayınları: 9/134-135
[299] Nesai (4/149) 22-Kitabu's-Sıyam, 31-Ramazan ayının önüne geçmek bal
[300] Müslim (2/821)
[301] Müslim, aynı yer Sh. 820
[302] Ebu Davud (21298,299) Kitabus-Savm, 8~Öne geçmek babı.
[303] Buhari (4/230) 30-Kitabu's-Savm, 61-Ayın sonunda oruç babı. Müslim (2/820) 13-Kitabu's-Sıyam, 37~§aban'ın son günlerinde oruç babı.
Said Havva, El Esas Fi’s Sünne (Hadislerle İbadet Ansiklopedisi), Hikmet Neşriyat Yayınları: 9/135-136
[304] Miyar: İslam fıkhında içinde kendisine özel ibadetin sahih olduğunu gösteren zaman dilimi ıstılahı (Çeviren)
[305] Ebu Davud (2/300) Tirmizi (3/70) 6-Kitabu's-Savm, 3-Şefc gününün mekruh oluşu hakkında gelen rivayetler babı, Nesai (4/153) 22-Kitabu's-Sıyam, 37-Şek günü oruç babı.
Said Havva, El Esas Fi’s Sünne (Hadislerle İbadet Ansiklopedisi), Hikmet Neşriyat Yayınları: 9/136-137
[306] Said Havva, El Esas Fi’s Sünne (Hadislerle İbadet Ansiklopedisi), Hikmet Neşriyat Yayınları: 9/137-138
[307] Said Havva, El Esas Fi’s Sünne (Hadislerle İbadet Ansiklopedisi), Hikmet Neşriyat Yayınları: 9/138-139
[308] Buhari (4/232) 30-Kitabu's-Savm, 62~Cuma günü oruç tutmak babı. Ebu Davud (2/321) Kitabu's-Savm, 50-Bu konuda ruhsat babı.
Said Havva, El Esas Fi’s Sünne (Hadislerle İbadet Ansiklopedisi), Hikmet Neşriyat Yayınları: 9/139
[309] Müslim, aynı yer.
[310] Buhari (3/232) 30-Kitabu's-Savm, 62-Curna günü oruç tutmak babı. Müslim (2/801) 13-Kitabu's-Sıyam, 24-Cuma gününü tek basına oruçlu geçirmenin mekruh oluşu bab
[311] Ke§fu'l-Estar (11499) Cuma günü oruç tutmak hakkında gelen rivayetler babı.
Mecmeu'z-Zevaid (3/199) Heysemi şöyle der: "Bu hadisi Bezzar rivayet etmiştir. İsnadı hasendİr.
[312] Buhari, aynı yer. Müslim, aynı yer.
[313] İbni Mace (1/549) 7-Kitabu's-Sıyam, 37-Cuma günü oruç tutmak babı. Bu hadis; "diğer günlerle birlikte tutardı" şeklinde yorumlanmıştır.
Said Havva, El Esas Fi’s Sünne (Hadislerle İbadet Ansiklopedisi), Hikmet Neşriyat Yayınları: 9/139-141
[314] Ebu Davud (2/320) Kitabu's-Savm, Sadece Cumartesi günü oruç tutmanın yasak oluşu babı. Hakim (1/436) Hakim bu hadisi sahih kabul etmiştir.
Said Havva, El Esas Fi’s Sünne (Hadislerle İbadet Ansiklopedisi), Hikmet Neşriyat Yayınları: 9/141
[315] Suhulu's Selam (2/171)
[316] Avııu'l- Mabud (2/296)
[317] Bknz. Sunen-i Tirmizi (3/120) 744 nolu hadis.
[318] et-Telhis (21216)
[319] Mecmeu'z-Zevaid (3/198) Heysemi şöyle der: "Bu hadisi Taberani ei-Kebirde rivayet etmiştir. Kavileri güvenilirdir." Bu hadisi Nesai, Beyhaki, îhni Hibbatı ve Hakim de rivayet etmiştir. Hakim bu hadis için "Sahihtir," demiştir. İbni Huzeyme de: "Bu hadis sahihtir," demiştir," En~Neyl (4/253)
Said Havva, El Esas Fi’s Sünne (Hadislerle İbadet Ansiklopedisi), Hikmet Neşriyat Yayınları: 9/141-143
[320] Said Havva, El Esas Fi’s Sünne (Hadislerle İbadet Ansiklopedisi), Hikmet Neşriyat Yayınları: 9/143-144
[321] Ehu Davud (2/309) Kitabu'sSavm, Bu konuda (Hacamet konusunda) ruhsat babı. Hadisin isnadı sahihtir.
Said Havva, El Esas Fi’s Sünne (Hadislerle İbadet Ansiklopedisi), Hikmet Neşriyat Yayınları: 9/144
[322] Mecmeu'z-Zevaid (3/158) Heysemi; "Bu hadisi Taberani eî-Evsat da rivayet etmiştir. İsnadı hasendir," demiştir
[323] Buharı, aynı yer
[324] Buhari (4/202) 30-Kitabu's-Savm, 48-Visal babı. Müslim (2/774) 13-Kitabu's-Sıyam, 11-Oruçta visalden men babı.
[325] Buhari (4/202) Aynı yer. Müslim (2/776) Aynı yer. Tirmizi (3/148) 6-Kitabu's-Savm, 62-Oruçlunun ulama yapmasının mekruh olduğu konusunda gelen rivayetler babı. Derinlemesine gidenler: Asın gidenler ve ibadette haddi asanlar.
[326] Buhari (13/225) 94-Kitabu't-Temanni, 9-Caiz olan "keşke."
Said Havva, El Esas Fi’s Sünne (Hadislerle İbadet Ansiklopedisi), Hikmet Neşriyat Yayınları: 9/144-146
[327] Buhari (4/202) 30-Kitabu's-Savm, 48-Visal babı. Müslim (2/776) Siyam 11 -Visalden nehyetmek babı.
[328] Buharı, aynı yer. Sh. 206
[329] Müslim, aynı yer. Sh. 775
[330] Buhari (4/205,206) 30-Kitabu's-Savm, 48-Visali çoğaltmak istenenleri cezc landırmak babı. Müslim (2/774,775) Aynı yer.
[331] Buhari (4/202) Ebu Davud (21307) Kitabu's-Savm, Visal babı.
[332] Mecmeu'z-Zevaid (3/193). Heysemi; "Bu hadisi Taberani el-Kebir'de rivayet etmiştir. İsnadı basendir," demiştir,
Said Havva, El Esas Fi’s Sünne (Hadislerle İbadet Ansiklopedisi), Hikmet Neşriyat Yayınları: 9/146-149
[333] Ahmed bin Hanbel (5/409) Mecmeu'z-Zevaid (31193) Heysemi şöyle der: Bu hadisi Ahmed bin Hanbel rivayet etmiştir. Kavileri, Sahih'de adları geçen ravilerdir."
[334] Nesai (4/205) 22-Kitabu's-Sıyam, 71-Bıı konuda bir hadis de Ata üzerine ihtilafın zikri babı. Hadisin isnadı basendir.
[335] Nesai, aynı yer. Sh. 206. İsnadı sahihtir
[336] Nesai (4/206) 22-Kitabu's~Sıyam, 72-Yıl orucundan men babı. Bu hadis sahihtir
Said Havva, El Esas Fi’s Sünne (Hadislerle İbadet Ansiklopedisi), Hikmet Neşriyat Yayınları: 9/149-151
[337] Nesai, aynı yer. İshadı sahihti
Said Havva, El Esas Fi’s Sünne (Hadislerle İbadet Ansiklopedisi), Hikmet Neşriyat Yayınları: 9/151-152
[338] Müslim, aynı yer. Sh. 814,815
[339] Buhari, aynı yer. Müslim, aynı yer. Sh. 817.
[340] Müslim, aynı yer. Sh. 817
[341] Müslim, aynı yer. Sh. 817,818
[342] Nesai (4/212,213) 22-Kiîabu's-Sıyam, 77-Oruçta ziyade ve noksanlasmanın zikri babı.
[343] Nesai (4/209,210) 22-Kitabu's-Sıyam 76-Bir gün oruç tutup bir gün tutmamak babı.
[344] Nesai (41213) 22-Kitabu's-Sıyam, 77-Oruçta ziyade ve noksanın zikri babı.
[345] Nesai (41209) 22-Kitabu's-Sıyam, 76-Bir gün oruç tutup bir gün tutmamak babı. [345]
[346] Said Havva, El Esas Fi’s Sünne (Hadislerle İbadet Ansiklopedisi), Hikmet Neşriyat Yayınları: 9/152-156
[347] Said Havva, El Esas Fi’s Sünne (Hadislerle İbadet Ansiklopedisi), Hikmet Neşriyat Yayınları: 9/157
[348] Müslim, aynı yer.
[349] Müslim, aynı yer.
[350] Müslim (21818-820) 13-Kitabıt's-Sıyam, 36-Her aydan üç gün, arefe ve aşure günlerinde oruç tutmanın müstahab oluşu babı.
Said Havva, El Esas Fi’s Sünne (Hadislerle İbadet Ansiklopedisi), Hikmet Neşriyat Yayınları: 9/157-160
[351] Muvatta (1/300) 18-Kitabu's-Sıyam, 12-Ramazan bayramının birinci günü oruç tutmak babı.
[352] Buhari (6/42) 56-Kitabu'l-Cihad, Î9-Sava§ı oruç üzerine tercih eden kimse babı.
Said Havva, El Esas Fi’s Sünne (Hadislerle İbadet Ansiklopedisi), Hikmet Neşriyat Yayınları: 9/160-161
[353] Muhammed Suresi: 37
[354] ZuhrufSuresi: 33,34
[355] Ali İmran Suresi: 159
[356] Said Havva, El Esas Fi’s Sünne (Hadislerle İbadet Ansiklopedisi), Hikmet Neşriyat Yayınları: 9/161-162
[357] Said Havva, El Esas Fi’s Sünne (Hadislerle İbadet Ansiklopedisi), Hikmet Neşriyat Yayınları: 9/163-164
[358] Yukarıdaki bilgiler için bak: Fethu'l Kadir (2/391 ve müteakip sayfalar), el-Muğni (3/184), el-Muhezzeb (1/190-192) el-Fıkhu'l-İslami (2/705 ve müteakip sayfalar).
Said Havva, El Esas Fi’s Sünne (Hadislerle İbadet Ansiklopedisi), Hikmet Neşriyat Yayınları: 9/164-167
[359] Kadir Suresi: 3
[360] Said Havva, El Esas Fi’s Sünne (Hadislerle İbadet Ansiklopedisi), Hikmet Neşriyat Yayınları: 9/167-168
[361] Said Havva, El Esas Fi’s Sünne (Hadislerle İbadet Ansiklopedisi), Hikmet Neşriyat Yayınları: 9/169
[362] Şerhu'l Muhazzeh (3/527)
[363] Beyhaki (2/496)
[364] Şerhu's Sünne (4/120-122)
[365] Tirmizi, Sünen'i Tirmizi (3/170) 806 nolu hadis.
[366] İmam Nevevi, el Mecmu (3/526)
[367] Bak: Şerhu's-Süne (Beğavis ve şeriri Şuayhe el-Arnavut) (4/116-125)
[368] Bak: Hadîslerle İbadet Ansiklopedisi (4/376 ve müteakip sayfalar )
[369] el-Mecmeu (3/526)
[370] İbni Teymiye, Fetvalar (2/401)
[371] Said Havva, El Esas Fi’s Sünne (Hadislerle İbadet Ansiklopedisi), Hikmet Neşriyat Yayınları: 9/169-175
[372] Said Havva, El Esas Fi’s Sünne (Hadislerle İbadet Ansiklopedisi), Hikmet Neşriyat Yayınları: 9/175
[373] Buhari (41259) 32-Kitabu Fadli Leyleti'l-Kadri, 3-Kadir Gecesi'nin Ramazan'ın son on gününün saydı gecelerinde araştırmak babı.
[374] Buharı (4/283) 33-Kitabul4'tikaf, 14-Şevval ayında i'tikaf babı.
[375] Müslim (2/831)
[376] Muvatia (11316) 19-Kitabu'l-İ'tikaf, 4-i'tikafin kazası babı.
[377] Tirmizi (3/157) 6-Kİtabu's-Savm, 71-İ'tikaf hakkında gelen rivayetler babı.
[378] Ebu Davud (2/331) Kitabu's-Savm, İ'tikaf babı.
[379] Ebu Davud, aynı yer.
[380] Ebu Davud (2/331 -332) Bu rivayet'de, "İyilik mi istediler? " sorusu bir kez yer almıştır.
[381] Ebu Davud, aynı yer.
[382] Buhari (41271) 33-Kitabu'l-İ'ükaf, 1-Son on günde i'tikaf babı. Müslim (2/831) 14~Kitabu'î-İ'tikaf, 1 -Ramazan'ın son on gününde itikaf etmek babı.
Said Havva, El Esas Fi’s Sünne (Hadislerle İbadet Ansiklopedisi), Hikmet Neşriyat Yayınları: 9/176-179
[383] Müslim, aynı yer
[384] Buhari (4/271) 33-Kitabu'l-İ'tikaf, 1-Ramazan'ın son on günü i'tikaf babı. Müslim (2/830) 14-Kitabu'l-İ'tikaf, 1-Ramazan'ın son on günü i'tikaf babı.
[385] Buhari (41284) 33-Kitabu'l-İ'tikaf, 17-Ramazan'ın ikinci on gününde de i'tikafa girmek babı. Ebu Davud, aynı yer.
[386] Tirmizİ (3/1166) 6-Kitabu's-Savm, 79-İ'tikaf hakkında gelen rivayetler babı. Tirmizi; "Bu hadis hasen gariptir," demiştir,
[387] Ebu Davud (2/331) Kitabu's-Savm, Vttikafhabı. İsnadı hasendi
Said Havva, El Esas Fi’s Sünne (Hadislerle İbadet Ansiklopedisi), Hikmet Neşriyat Yayınları: 9/179-180
[388] Tevahi, Müşkulu'l Asar (4/20)
[389] Beyhaki (4/311)
[390] Abdurrezzak musannafi, hadis no: 8014 (4/347) îbni Ebi Şeyhe musannafi hadis no: 9669. (2/237) Taberanİ, el-Mucemü'l-Kebir, hadis no: 9508,9510,9511 (9/349)
[391] Taberani, hadis no: 9509
[392] Darekutni (2/200)
[393] Muşkilü'l-Astar'dan alıntı.
[394] el-Mecmu, Muhezzeb Şerhi (6/511)
[395] es-Siyer(15l81)
[396] Bak. Mizanu'Uİ'üdal (4/302-304)
[397] Bakara Suresi: 187
[398] Bakara Suresi: 187
[399] Said Havva, El Esas Fi’s Sünne (Hadislerle İbadet Ansiklopedisi), Hikmet Neşriyat Yayınları: 9/180-185
[400] Said Havva, El Esas Fi’s Sünne (Hadislerle İbadet Ansiklopedisi), Hikmet Neşriyat Yayınları: 9/185
[401] Buhari (4/273) 33-Kitabu'l~İtikaf, 3-İtikaflı ihtiyacı olmadan evine giremez babı.
[402] Müslim, aynı yer.
[403] Müslim, aynı yer.
[404] Ebu Davud (2/333) Kitabu's-Savm, İ'îikaflı ihtiyacı olduğunda eve girebilir babı.
[405] Ebu Davud, aynı yer.
[406] Ebu Davud (2/333) Kitabu's-Savm, İ'îikaflı, hasta ziyaret edebilir babı.
[407] Ebu Davud (2/333-334) Aynı yer. Aslında insanan ihtiyaçları çoktur. Fakat burada i'tikaf sırasında mutlaka kendisine gereken ve dışarı çıkmadan temin edilmeyen ihtiyaç kasdedilmiştir.
[408] Fethu'l-bari (4/273)
[409] Buhari (41286) 33-Kitabu'l-İ'tikaf, 19-İ'tikafı yıkamak için hasım eve sokabilir babı. Müslim (1/244) 3-Kitabu'l-Hayz, 3-Hayızh kocasının başım yıkayabilir babı.
[410] Ebu Davud, aynı yer.
[411] Buharı (41282) 33-Kiitihu'! İuLıj. I2-İtikaflı olan kimse kendini müdafaa edebilir-
[412] Buhari (6/336) 59-Kitahu Bed'i l-Halk, 11-îhlis'in sıfatı ve askerleri babı. Müslim (411712) 39-Kitabu's-Selam, 9-Bir kadınla tek başına görünen kimsenin şöyle demesi müstahabdır babı. Hadiste geçen: "Ala risliküma" bir deyim olup sakin ol, ralat ol, acele etme anlamında emirdir.
Said Havva, El Esas Fi’s Sünne (Hadislerle İbadet Ansiklopedisi), Hikmet Neşriyat Yayınları: 9/185-189
[413] Fethu'l-Bari (41280)
[414] Said Havva, El Esas Fi’s Sünne (Hadislerle İbadet Ansiklopedisi), Hikmet Neşriyat Yayınları: 9/189-190
[415] Ahmed bin Hanbel (2/67) İbni Huzeyme (3/350,351) Kitabu's-Sıyam, 266-İ'tikaf için mescİdde kulübeler oluşturmanın ruhsatı babı. İsnadı hasen ligayrihidir.
[416] İbni Abidin haşiyesi (2/131).
[417] Bknz. Fethul-Kadir (2/389 ve müteakip sayfalar.) el-Muğni (3/183 ve müteakip sayfalar) eş-Şerhu's-Sağir (11175), el-Fıkhu'l-İslami (2/697 ve müteakip sayfalar.)
Said Havva, El Esas Fi’s Sünne (Hadislerle İbadet Ansiklopedisi), Hikmet Neşriyat Yayınları: 9/190-195
[418] İbni Mace (J/526) 7-Kitabu's-Sıyam, 2-Ramazan ayının fazileti hakkında gelen rivayetler babı. Munziri, Terğib ve Terhib'de: "İsnadı basendir insaallah," demiştir.
Said Havva, El Esas Fi’s Sünne (Hadislerle İbadet Ansiklopedisi), Hikmet Neşriyat Yayınları: 9/197
[419] Müslim (2/823)
[420] Müslim, aynı yer.
[421] Buharı (12(379) 91-Kitabu't-Tabir, 8-Rüyaların birbirlerine uyum sağlaması babı.
[422] Müslim, aynı yer. Sh. 823
[423] Müslim, aynı yer.
[424] Müslim, aynı yer.
[425] Buhari (41256) 32-Kitabu Fadli Leyleti'l-Kadri, 2- Kadir Gecesi'ni son yedi günde aramak babı. Müslim (2/822) 13-Kitabu's-Sıyam, 40-Kadir gecesinin fazileti babı.
[426] İbni Huzeyme (3/327) 2Î8-Hz. Peygamber (a.s)'in Kadir Gecesi'ni son yedi gecede aramakla ilgili emir inin yer aldığı hadisin zikri babı.
[427] Buhari (4/259) 32-Kitabu Fadli ÎeyletVl-Kadri, 3-Kadir Gecesi'ni son yedi günün tek sayılı gecelerinde araştırmak babı. Müslim (2/828) 13-Kitabu's-Sıyam, 40-Kadir Gecesi'nin fazileti babı.
[428] Müslim (2/824)
[429] Taberani, el-Mucemu'l-Kebir (18/335) Mecmeu'z-Zevaid (3/178) Heysemi söyle demiştir: "Taberani bu hadîsi 'el-Kebir'de rivayet etmiştir. Kavileri sahih'te adları geçen ravilerdir."
Said Havva, El Esas Fi’s Sünne (Hadislerle İbadet Ansiklopedisi), Hikmet Neşriyat Yayınları: 9/198-201