FIKHU'S-SÜNNE. 9

HANIMLAR İÇİN İSLÂM İLMİHALİ 9

Müellifin Önsözü. 9

ÇEVİRMENİN ÖNSÖZÜ.. 10

I. TAHARET TEMİZLİK.. 11

Temizlik Yapılacak Sular Ve Hükümleri: 11

Suların Hükümleriyle İlgili Bazı Konular: 11

Hakkında Nass  Bulunan Necasetler: 11

1-2. İnsan Dışkısı Ve İdrarı: 11

3.  Mezî: 12

4.  Vedî: 12

5.  Hayız/Adet Kanı: 12

6. Eti Yenilmeyen Hayvanların Dışkısı: 12

7.  Köpeğin Salyası: 12

8.  Domuz: 13

9. Leş: 13

10. Eti Yenilmeyen Yırtıcı ve Diğer Hayvanların Artığı: 13

Necasetin Temizlenmesi 13

l.Su: 14

2.  Elbisenin Hayız Kanından Temizlenmesi: 14

3.  Emzikli Çocuğun İdrarın Bulaşan Elbisenin Temizlenmesi: 14

4. Mezî Bulaşan Elbisenin Temizlenmesi: 14

5.  Etek Uçlarının Temizlenmesi: 14

6.  Ayakkabının Altının Temizlenmesi: 14

7. Köpeğin Yaladığı Kabın Temizlenmesi: 14

8. Leş Derisinin Tabaklanmayla Temizlenmesi: 14

9.  İdrardan ve Benzerlerinden Yerin Temizlenmesi: 15

10.  Necaset Düşen Kuyu veya Yağın Temizlenmesi: 15

11. Necasetin Özelliklerini Kaybetmesi: 15

12.  Göğsünden Elbisesine Süt Damlayan Hanım: 15

Fıtrî  Sünnetler 15

Misvak Kullanmak: 16

Tuvalet Âdabı 16

Abdest 17

Abdestin Alınışı: 17

Namaz Ve Benzeri İbadetler İçin Abdest Almak İstendiğinde Yapılması Gerekenler; 18

Abdestin Sıhhat Şartlari 18

Abdestin Rükünleri 18

1. Yüzün Tamamının Yıkanması: 18

2.  Ağzın Suyla Çalkalanması ve Burna Su Çekilip Sümkürülmesi Mazmaza Ve İstinşak: 18

3. Dirseklerle Birlikte Kolların Yıkanması: 18

4.  Başın Tamamının Mesh Edilmesi: 18

5.  Kulaklar Başın Mesh Edilmesine Dâhildir: 19

6. Ayakların Topuklarla Birlikte Yıkanması: 19

7. Tertip: 19

8. Peş Peşe Yapmak (Muvâlât): 19

Abdestin Sünnetleri 19

1. Abdeste Besmeleyle Başlanması: 20

2.  Misvak Kullanılması: 20

3. Abdeste Ellerin Yıkanarak Başlanması: 20

4.  Bir Avuç Suyla, Ağza ve Burna Üç Defa Su Alınıp Verilmesi: 20

5.  Oruçlu Olmayan Kimsenin Ağzına ve Burnuna Su Alıp Vermeyi Bol Suyla Yapması: 20

6.  Sağdan Başlanması: 20

7.  Abdest Âzalarının Üçer Defa Yıkanması: 20

8.  Abdest Azalarının Ovulması: 20

9.  El ve Ayak Parmaklarının Arasının Ovulması: 20

10. Abdest Azalarının, Farz Olan Miktardan Daha Fazla Yıkanması: 20

11. Abdest Suyunu Kullanmada İktisatlı Olunması: 21

12. Abdest Aldıktan Sonra Dua Edilmesi: 21

13. Abdest Aldıktan Sonra İki Rekât Namaz Kılınması: 21

Abdesti Bozan Durumlar 21

1. İdrar ve Dışkı Yollarından Çıkan Şeyler: 21

2. Meni, Mezİ ve Vedî Çıkması: 21

Hatırlatma: 22

Hanımların Cinsel Organından Gelen Akıntılar Abdesti Bozar mı?. 22

3. Bilincin Kaybolduğu Derin Uyku: 22

4. Sarhoşluk, Bayılma Veya Delirme Nedenleriyle İdrakin Kaybolması: 22

5. Şehvetle veya Şehvctsiz Cinsel Organa Dokunulması: 22

Hatırlatmalar: 23

6. Deve Eti Yemek: 23

Abdesti Bozmayan Durumlar 23

1. Arada Herhangi Bir Örtü Olmaksızın Kadının Erkeğe Dokunması: 23

2. Yara, Kan Aldırma Gibi Nedenlerle, Olağan Bölgelerin Dışında Az veya Çok Kanamaların Olması: 23

3. Kusma ve Benzeri Durumlar: 24

4. Abdestli Kimsenin 'Abdestini Bozup-Bozmadığı Hakkında' Şüphe Etmesi: 24

5. Namazda Kahkahayla Gülmek: 24

6. Cenaze Yıkama: 24

Abdestin Vacip Olduğu Durumlar 24

(Abdestsiz Kimseye Haram Olan Durumlar) 24

İki Durumda Abdest Almak Vacip Değildir. 25

a) Kabe'yi Tavaf: 25

b) Kuranı Kerim'e Dokunmak: 25

Abdest Almanın Müstehap Olduğu Durumlar: 26

1. Azîz ve Celîl Allah'ı Zikrederken: 26

2. Yatarken: 26

3. Cünüp Kimse, Yemek, İçmek, Uyumak veya Yeniden İlişkiye Girmek İstediğinde: 26

4. Güsül Abdestinden Önce Normal Abdest Almak: 26

5. Ateşte Pişirilen Yemekten Sonra Abdest Almak: 26

6. Her Namaz İçin Abdest Almak: 26

7.  Abdest Bozulduğunda Yeniden Abdest Almak: 27

8. Kustuktan Sonra Abdest Almak: 27

Abdest Esnasında İhtiyaç Duyulan Bazı Bilgiler 27

Mestlerin Üzerine Mesh Etmek. 27

Mestlerin Üzerine Mesh Etmenin Meşruiyeti: 27

Çorapların ve Ayakkabıların Üzerine Mesh Etmenin Meşruiyeti: 27

Mestlerin Üzerine Mesh Etmenin Hükmü: 28

Mestlerin ve Çorapların Üzerine Mesh Etmenin Şartları: 28

Hatırlatma: 28

Mesh Edilecek Yer Ve Nasıl Yapılacağı: 28

Meshin Süresi: 28

Mesh, Ne Zaman Geçerli Olmaz?. 28

1. Cünüplük Halinde: 28

2. Mesh Süresinin Dolması Halinde: 29

3. Mestlerin Çıkması Durumuda: 29

Hatırlatmalar: 29

Gusul 29

Hanımlara Gusül Abdestinin Farz Olduğu Durumlar 29

1. Uyku veya Uyanıklık Halinde Şehvetle Meni Çıkması: 29

Hatırlatmalar: 30

2. İki Sünnet Mahallinin Birleşmesi (Boşalma Olmasa Dahi Cinsel İlişki Durumunda Gusül Abdestinin Gerekliliği): 30

Hatırl Atmalar: 30

3. Hayız ve Lohusa Kanının Kesilmesi: 31

4. Kâfir Bir Hanım Müslüman Olduğunda: 31

5.  Vefat Ettiği Zaman: 31

6.  Niyet, Guslün Sıhhat Şartıdır: 31

7. Gusül Abdestinin Rüknü: 31

Gusül Abdestinin Almışı: 32

Hanımların Cünüplükten Dolayı Gusül Abdesti Alma-Lar M D Ak İ Müstehap Olan Şekli Şöylece Özetleyebiliriz; 32

Hatırlatmalar: 32

Hayız ve Lohusalıktan Sonra Gusül Abdesti: 32

Hatırlatmalar: 33

Hanımlara Gusül Abdestinin Müstehap Olduğu Durumlar 34

1. Cinsel İlişkide Bulunduktan Hemen Sonra Gusül Abdesti Almak: 34

2. Bayıldıktan Sonra Gusül  Abdesti Almak: 34

3. Hastalık Kanaması Olanların Her Namaz İçin Gusül Abdesti Alması: 34

4. Ramazan Ve Kurban Bayramlarında Ve Arefe Günü Gusül Abdesti Almak: 34

5.  Cenaze Yıkandığı Zaman Gusül Abdesti Almak: 34

6. Umre Veya Hac İçin İhrama Girildiğinde Gusül Abdesti Almak: 34

7. Mekke'ye Girerken Gusül Abdesti Almak: 34

Teyemmüm.. 34

Hatırlatmalar: 35

Teyemmüm Yapılacak 'Temiz Toprak' Nedir?. 35

Teyemmüm Nasıl Yapılır?. 36

Teyemmümü Bozan Durumlar: 36

Hayız Ve Lohusalık Kanı 36

1. Hayız Kanı: 36

Hayız Kanının Başlaması ve Kesilmesi: 36

Hayızdan Temizlendikten Sonra Görülen Sarılığın ve Bulanıklığın Hükmü: 37

Hatırlatmalar: 37

Hayızlı ve Lohusa Hanımlara Haram Olan Durumlar: 38

1. Namaz Kılmak: 38

Hatırlatmalar: 38

2. Oruç: 39

Hatırlatmalar: 39

3. Cinsel İlişkide Bulunmak: 39

Hatırlatmalar: 39

Uyarı: 40

Hayızh Hanımların Yapmasında Sakınca Olmayan Durumlar: 40

1. Allah'ı Zikretmek ve Kuran Okumak: 40

2. Secde Âyetini İşittiği Zaman Secde Yapmak: 41

3. Kurana Dokunmak: 41

4. Başını Hayızlı Hanımının Göğsüne Koyarak Kişinin Kuran Okuması: 41

5. Bayram Namazlarında Bulunmak: 41

6.  Mescide Girmek: 41

7.  Kişinin, Hayızlı Hanımıyla Birlikte Yiyip İçmesi: 41

8.  Hayızlı Hanımın Eşine Hizmet Etmesi: 41

9. Hayızlı Hanımın Eşiyle Birlikte Aynı Pike Altında Uyuması: 42

Lohusalık Kanı 42

İstihâze Kanı 42

Istihâze/Özür Kanı: 42

Îstihâzenin Hükmü: 42

Istihâze Süresi: 42

İstihâze/Özür Kanaması Olan Hanımlara Ait Hükümler: 43

II. NAMAZ.. 44

Salât/Namazın Anlam Ve Önemi: 44

Namaz Kılmayanın Hükmü: 44

1. Öğle Namazı Vakti: 44

2.  İkindi Namazı Vakti: 44

3. Akşam Namazının Vakti: 45

4. Yatsı Namazının Vakti: 45

5. Sabah Namazının Vakti: 45

Namaz Vaktine Yetişmek: 46

Uyuya Kalmak Veya Namazı Unutmak: 46

Şer'î Özrü Olmadığı Halde, Vakti Çıkıncaya Kadar Namazı Kılmayan Kimsenin Durumu: 46

Yıllarca Namaz Kılmayan Kimse Ne Yapmalıdır?. 46

Mazeret Sonucu Vakti Geçirilmiş Namazların Kazası: 47

Şer'î Mazeretle Geçmiş Namazların Kazasında Sıra: 47

Geçmiş Namazlar, 'Vaktinde Nasıl Kılmıyorsa, Kazası da Aynı Şekilde Kılınır: 47

Sünnet Namazların Kazası Meşrudur: 47

Nafile Namazların Yasaklandığı Vakitler: 47

Uyarılar: 47

Her Türlü Namaz Kılmanın Yasaklandığı Vakitler: 48

Namazın Sıhhat Şartları: 48

1. Namaz Vaktinin Girdiğini Bilmek: 48

2. Küçük ve Büyük Abdestin Olması: 48

3. Elbise, Vücut ve Namaz Kılınacak Yerin Temizliği: 49

Hatırlatma: 49

Namaz Kılmanın Yasaklandığı Mekânlar: 49

1. Deve Ahırları: 49

2.  Mezarlıklar: 49

3.  Hamamlar: 49

Hatırlatma: 50

4. Avret Mahallini Örtmek: 50

Hanımların Namazda Kapalı Olması Gereken Yerleri: 50

Namazda Hanımların Ayakları: 50

5. Kıbleye Yönelmek: 51

Namazda Kıbleye Yönelmek İki Durumda Terk Edilebilir: 51

Hatırlatma: 51

6. Niyet: 51

Rasulullah'ın (S.A.V.) Namazı Gibi Namaz Kılmak. 52

Namazın Rükünleri 54

1. İhram Tekbiri: 54

2. Kıyam -Farz Namazlarda Gücü Yerinde Olan Kişinin Ayakta Durması: 54

Hatırlatmalar: 54

3. Her Rekâtta  Fatihâ'yı Okumak: 55

Fatihâ'yı Ezberieyemeyen Kişinin Durumu: 55

4-5. Rükû'yıi Tadili Erkân İle Yapmak: 55

6-7. Rükû'dan Kalktıktan Sonra İtidal ve Mutmainlik: 55

8-9. Secdede İtidal ve Mutmainlik: 55

10-11. İki Secde Arasında Oturmak ve Oturuşta Mutmainlik: 56

12. Son Teşehhüt Oturuşu: 56

13. Selam Vermek: 56

Hatırlatmalar: 56

14. Namaz Rükûnlarının Sırası: 56

Namazın Vacipleri 56

1. İftitah  Duası: 56

İftitah Duaları: 57

2. Kıraate 'Eûzu' Çekerek Başlamak: 57

3. Fâtihâ'yı Okuduktan Sonra Amîn Demek: 58

4. Geçiş Tekbirleri: 58

5. Semia'mâhu Limen Hamideh / Allah Hamd Edenin Hamdını Kabul Edendir': 58

6.  Rabbena Leke'1-Hamd / Rabbimiz Hamd Sanadır': 58

7.  İlk Teşehhüt/Oturuş: 58

8.  Rükû ve Secdelerde Teşbih: 58

Namazın Sünnetleri 59

Kavli / Sözlü Sünnetler 59

1. Fâtiha'dan Sonra Kıraat: 59

2. Rükû'da Yapılacak Zikirler: 60

3. Rükûdan Kıyam'a Kalktıktan ve 'Rabbena Leke'1-Hamd' Dedikten Sonraki Zikirler: 60

4. Secdede Yapılacak Zikirler: 60

5. İki Secde Arasında Dualar: 60

6. Birinci ve ikinci Oturuşta 'Ettehiyyâtu'den sonra Peygamberimize Salâvat Getirmek: 61

7. Birinci ve ikinci Oturuşta Teşehhütten Sonra Dua: 61

Teşehhüt ile Selam Arasında Başka Dualar da Rivayet Edilmiştir; 61

8. İkinci Selam Verme: 61

9. Namazdan Sonra Zikirler: 62

Namazdan Sonra Dualar: 62

Hatırlatma: 63

Namazda Fıılı Sünnetler 63

1. Namazda Sütre Edinmek: 63

Hatırlatmalar: 63

2. İftitah Tekbirinde, Rükû'ya Giderken, Rükû'dan Kalkarken Ve İlk Teşehhütten Sonra Kıyama Kalkarken Elleri Kaldırmak: 64

3.  Göğüs Üzerinde Sağ Eli Sol Elin Üzerine Koymak: 64

4.  Secde Mahalline Bakmak: 64

5.  Rükû'da Beli Düz Yapmak, Başı Ne Yukarı, Ne Aşağı Tutmamak, Parmakları Ayrı Tutarak, Dizleri Avuçla Kavramak ve Pazulan İki Yandan Uzaklaştırmak: 64

6. Secdeye Giderken Dizlerden Önce İki Eli Yere Koymak: 65

7. Alın, Burun ve İki Elin Yanlardan Uzak Tutularak Yere Konması. Avuçların Omuz veya İki Kulak Hizasında Olması. Dirseklerin Yerden Yukarıda Tutulması. İki Ayağın Dik Tutulması. Topukların Birbirine Yapıştırılması. El ve Ayak Parmaklarının Kıbleye Doğru Olması. 65

Hatırlatma: 65

8. İki Secde Arası Oturuşta, Sağ Ayağı Dikerek, Sol Ayağın Üzerine Oturmak: 65

9.  İki Secde Arasında Oturuşu Uzun Yapmak: 66

10. Secdelerden Sonra İkinci veya Dördüncü Rekât'a Kalkmadan Önce Oturmak (İstirahat Oturuşu) : 66

11. Secdeden Sonra Yeni Rekât İçin Kıyama Kalkarken, Ellerle Yere Dayanarak Kalkmak: 66

12. İlk Oturuşta 'İftirâş', Son Oturuşta Teverrük' Yaparak Oturmak: 66

Hatırlatma: 66

13. Teşehhüt Oturuşlarında, Şahadet Parmağını Açık Tutmak ve Şahadet Parmağına Bakmak: 66

Hatırlatma: 67

Namazda Mubah Olan Durumlar 67

a) Namazda Mubah Olan Davranışlar: 67

1.  Namazda Çocuğu Kucakta Tutmak: 67

2.  İhtiyaç Durumunda Kısa Yürüyüş: 67

3.  Çocuğu veya Herhangi Birini Düşmekten veya Zarar Görmekten Kurtarmak İçin Hareket Etmek: 67

4.  Namaz Esnasında Önünden Geçmek İsteyenleri Engellemek: 67

5. Namazda Yılan Akreb Gibi Zararlı Hayvanları Öldürmek: 67

6. Namazda İken, İhtiyaç Durumunda Uyuyanın Ayağını Dürtmek: 68

7.  İhtiyaç Durumunda Ayakkabı vb. Çıkarmak: 68

8. Elbiseye veya Mendile Tükürmek: 68

9.  Namazda Elbiseyi Düzeltmek veya Kaşınmak: 68

10. Namazda Endişe ve Şüphe Durumunda Hanımların El Çırpması: 68

11. İhtiyaç Durumunda Sağa veya Sola Meyletmek: 68

12.  İhtiyaç Durumunda Elle veya Başla İşaret Etmek: 68

13.  Namaz Kılana Selam Verildiğinde, işaretle Karşılık Vermesi: 69

14. imam Secdeyi Uzun Yaptığında, Secdeden Başını Kaldırıp Durumu Araştırmak: 69

15. Nafile Namazlarda İhtiyaç Durumunda Kurân'a Bakmak ve Kurân'dan Okumak: 69

b) Namazda Mubah Olan Sözler Ve Söz Hükmündeki Davranışlar: 69

1. Hanımların Kendi Aralarında Kıldıkları Namazda İmama Hatırlatması: 69

Hatırlatmalar: 69

2.  Nafile Namazlarda Ayetleri Tekrarlamak: 70

3. Namazda Ağıt ve inilti: 70

Hatırlatma: 71

3.  İhtiyaç Durumunda Namazda Üfürmek: 71

4. İhtiyaç Durumunda Namazda Öksürmek: 71

5. Kılınan Namazla Alâkalı Kısa Konuşmalar: 71

6. Namazda Aksıran Kimsenin 'el-Hamdulillâh' Demesi: 71

7.  Namazda Sevinç ve Mutluluk Veren Bir Durum Olduğunda 'Hamd Etmek': 72

8.  Namaz Kılanın Konuşması ve İhtiyacı İçin İstekte Bulunması: 72

Namazda Yasaklanan Durumlar 72

1. Namazda Elleri Böğüre Koymak: 72

2.  Havaya Bakmak: 72

3.  Namazda Zihni Meşgul Edecek Şeylere Bakmak: 72

4.  İhtiyaç Olmaksızın Namazda Meyletmek: 73

5. İki Elin Parmaklarını Birbirine Girdirmek: 73

6.  Parmakları Çıtlatmak: 73

7.  Elleri Elbisenin İçine Sokup, Bürünerek Namaz Kılmak, Rükû ve Secdeyi O Halde Yapmak: 73

8. Namazda Esnemek: 73

9.  Kıbleye Doğru veya Sağ Tarafa Tükürmek: 73

10.  Namazda Gözleri Kapamak: 73

11.  Namazda Gerinmek: 74

12.  Rükûda İki Avucu Birleştirip, İki Bacağın Arasına Koymak/Tatbîk Yapmak: 74

13. Rükû ve Secdede Kuran Okumak: 74

14.  Secdede Kolları Yaymak: 74

15. Secde Yaparken Elbiseyi Toplamak, Katlamak ve Yere Yayılmasını Engellemek -Kolları Katlamak da Buna Dâhildir: 74

16.  KÖpek Oturuşu Gibi Oturmak -Makatıyla Yere Oturup, Bacaklarını Dikerek, Ellerini Yere Koymak: 74

Hatırlatma: 74

17.  Mazeret Olmaksızın Namazda Eli Yere Koyarak Oturmak: 74

18. Hastanın Secdeleri, Yüksek Bir Şey Üzerine Yapması: 75

19. Secde Yerinden Çakıl Taşlarını Düzeltmek ve Namazda Lüzumsuz Şeyler Yapmak: 75

20. Secdeye Giderken Ellerden Önce İki Dizi Yere Koymak: 75

21.  Selam Verirken Ellerle İki Yana İşaret Etmek: 75

22. Namazda İmamla Yarışmak: 75

23. Yemek Hazırken Ya Da Büyük Veya Küçük Abdesti Sıkışmış Olarak Namaz Kılmak: 76

Namazı Bozan Durumlar 76

1. Abdestin Bozulduğu Kanaatinin Kesinleşmesi: 76

2.  Hiçbir Mazeret Olmaksızın Namazın Şartlarından Veya Rükûnlanndan Birini Terk Etmek: 76

3.  Bilerek Yiyip İçmek: 76

4.  Bilerek Konuşmak: 76

Hatırlatma: 76

5. Sesli Gülmek: 76

Hatırlatma: 76

Nafile Namazlar 77

Nafile Namazların Kısımları 77

I. Beş Vakit Namazın Sünnetleri –Revâtip  Sünnetler-: 77

1. Sabah Namazı: 77

2. Öğle Namazı: 77

3. İkindi Namazı: 77

4. Akşam Namazı: 78

5. Yatsı Namazı: 78

II. Beş Vakit Namazla Alâkalı/Revâtip Olmayan Sünnetler 78

1. Vitir Namazı: 78

Vitir Namazının Vakti: 78

Vitir Namazının Rekâtları: 79

Vitir Namazım Öncesinde Hiç Nafile Kılmadan Tek Rekât Olarak Kılmak Caiz Midir?. 79

Vitir Namazında Kıraat: 79

Vitir Namazında Kunut Duası Okumak: 79

Vitir Namazında Kunut Duasının Yeri: 80

Hatırlatmalar: 80

Vitir Namazından Sonra Tcsbihat ve Dua: 80

Farz Namazlarda Kunut Okumak: 80

Sabah Namazında Kunut Okumak: 80

Bir Gecede İki Vitir Namazı Kılınmaz: 81

Vitir Namazının Kazası: 81

2. Gece/Teheccüt Namazı -Kıyâmul-Leyl: 81

Gece Namazının Vakti: 81

Gece Namazının Rekâtları: 81

Gece Namazının Âdabı: 82

Gece Namazının Kazası: 83

Teravih Namazı: 83

Teravih Namazını Cemaatle Kılmanın Meşruiyeti: 83

3. Duha Namazı: 83

Duhâ Namazının Vakti: 84

Duhâ Namazının Rekâtı: 84

4. İstihare Namazı: 84

Hatırlatmalar: 84

5.  Abdest Namazı: 84

6. Tahiyyetüt-Mescit Namazı: 85

7. Tövbe Namazı: 85

8. Tavaf Namazı: 85

9. Küsûf Namazı: 85

Küsûf Namazının Kılınışı: 85

Hatırlatma: 86

10. İstiskâ  Namazı: 86

İstiskâ Namazının Sünnetleri: 86

11. Tilavet Secdesi: 86

12. Şükür Secdesi: 87

13. Sehiv  Secdesi: 87

Sehiv Secdesinin Yapılması Gereken Durumlar: 87

Hatırlatma: 87

Nafile Namazlarda Da 'Sehiv Secdesi' Yapılabilir. 88

İmama Uyarak Namaz Kılan İçin, İmamın Arkasında Yanıldığı Zaman Hiçbir Şey Gerekmez. 88

Sehiv Secdesinin Yapılışı: 88


FIKHU'S-S
ÜNNE

 

HANIMLAR İÇİN İSLÂM İLMİHALİ

 

Müellifin Önsözü

 

Hamd Yüce Allah'adır, O'na hamd ederiz, O'ndan yardım isteriz ve O'ndan mağfiret dileriz. Nefislerimizin şerrinden ve amellerimizin kötülüklerinden Yüce Allah'a sığınırız. Yüce Allah, kime hidayet ederse kimi doğruya eriştirirse, onu saptıracak yok­tur. Kİmİ de saptırırsa, onu hidayete erdirecek yoktur.

Allah'tan başka ilah olmadığına, O'nun tek olduğuna, hiçbir ortağının bulunmadığına ve Muhammed'in O'nun kulu ve rasûlü olduğuna şahadet ederim.

Hiç kuşkusuz en doğru söz, Yüce Allah'ın kitabıdır. En hayır­lı yol, Muhammed (sallallâhu aleyhi ve sellem)'in yoludur. (Dinî) İşlerin en şerlisi, sonradan ortaya çıkarılandır. (Dinde) Sonradan ortaya çıkarılan her şey bidattir. Her bidat sapıklıktır ve her sa­pıklık cehennemliktir.

Şüphesiz Aziz ve Celîl Allah, mahlûkâtı kendisine kulluk et­meleri İçin yaratmıştır. Şanı Yüce Allah bu konuda şöyle buyur­muştur; 'Ben cinleri ve insanları ancak bana kulluk etmeleri için yarattım.[1]

Kulun ibadeti ancak iki şartla kabul edilir. Birincisi, kulluğun Yüce Allah'a ihlâs ve samimiyetle yapılması; ikincisi, Rasulullah (sallallâhu aleyhi ve sellem)'in sünnetine uygun sâlih amel olma­sıdır. Nitekim Yüce Allah şöyle buyurmuştur; 'Her kim Rabbine Kauuşmayı umuyorsa, sâlih amel işiesin ve Rabbine ibadette hiç­bir şeyi şirk/ortak koşmasm.[2]

Kulun dünya ve âhiret mutluluğunun esası, hakla batılı ayırt edecek bilgiye sahip olması ve hakkı batıla tercih etmesidir. Bu iki esas, faydalı ilimlerin öğrenilmesine ve sâlih amellerin hayata geçirilmesine bağlıdır.

Günümüz olaylarına basiretle bakanlar, İslam düşmanlarının kadınları hedef seçtiklerini görecektir. Öyle ki, kadınlar islam'ın hidayeti ile medyanın sapıklığı arasında şaşırmış durumdadırlar. Özellikle genç kızların büyük bir bölümü, İslam düşmanlarının tu­zaklarına düşmüş, Kuran'ı okumaz, İslam'ın hükümlerini bilmez hale gelmişlerdir. Allah'ın koruyup, lütfettiği kimseler müstesna, hanımların çoğu namazlarının geçerli olması için gerekli olan temizlik hükümlerini, hatta kelime-i şahadetten sonra, İslam'ın en büyük ibadeti ve temel esası olan namazın hükümlerini dahi bilememektedirler.

Hanımlara örneklik yapacak kimseler bulunmamaktadır. Şer'î ölçülere uygun olarak, emri bi'1-marûf nehy-i ani'I-münker/ iyiliği emretme, kötülükten sakındırma görevi yerine getirilme­mektedir. Bütün bu konulardaki zaafiyet ve isteksizlikle birlikte, fitne ve fesadın, ahlaksız eğlence ve şehvetlerin yaygınlaşması nedeniyle kadınlar, eğitime, vaaz ve nasihatlere erkeklerden daha fazla muhtaçtırlar. Bu durum, hanımlara faydalı olacak, onlara yararlı jlimleri sunacak, sâlih amelleri teşvik edecek, kendilerine özgü eserlerin yazılmasını gerektirmektedir.

Hanımlarla ilgili hükümlerin kaleme alınmasında, birçok genç kızın -fesadın ve medya sapkınlığının baskısına rağmen-, Kuran ve Sünnet esasına bağlı dinî kitapları okuma arzulan etkili olmuştur. Hiç kuşkusuz bu durum ne şaşılacak, ne de garipsene-cek bir durumdur. Çünkü üzeri gaflet tozlarıyla kaplanmış olsa da, iman fıtratı ve din sevgisinin nuru kalplerde medfundur. Bu tozlar silindikçe, kalplerdeki iman ışıltıları parlayacak ve bütün vücudu etkisi aİtına alacaktır. Böylelikle bir Mümin, Rasulullah (saîlallâhu aleyhi ve sellem)'in sahih bir sünnetini öğrendiği zaman hemen hayatına uygulamaya çalışacak ve onu örnek alacaktır. Mümin hanım kardeşlerimizin ihtiyaç duydukları ve sormak istedikleri konularda müracaat edecekleri bir kaynak olması için bu kitabı yazmaya beni teşvik eden bu düşünce olmuştur.

Bu kitabın konularını sadece hanımlara özgü kılmadım. Ay zamanda erkekleri de ilgilendiren ortak hükümleri de be­lirttim. Hanımlara özgü olan yerler cüz'î konulardır. Bu kitabı hazırlarken esas aldığım kural, Peygamberimiz (saîlallâhu aleyhi ve sellem)'İn «hanımlar erkeklerle özdeştirler» [3] buyruğu olmuş­tur. Erkeklerle ilgili bütün hükümler, erkeklere özgü kılındığını bildiren bir delil olmadığı veya hanımlarla ilgili farklı bîr hüküm bulunmadığı sürece, hanımları da kapsar. Allah Teâlâ'nın fazlı keremiyle bu kitap, her iki tür hükümleri içerdiği gibi, sadece ha­nımlara özgü hükümleri de kapsamaktadır.

Bütün konularda, Kuran ve Sünnete bağlı kalmaya özen gösterdim. Kuran ve Sünneti işitmeye, onu dinlemeye ve mak­sadını anlamaya çalıştım. Hiçbir görüş ve düşünceyi Kuran ve Sünnet'in önüne geçirmedim. Kuran ve Sünnetin söylemediğini söylemedim ve onların kabullenmediğini kabullenmedim. Nefsi arzulara ve insanların şehvetlerine boyun eğmedim. Aksi davran­mam nasıl beklenebilir kî? Şeriat hükümlerini yazmak dindir. Kişi, bundan hesaba çekilecektir. Din, Allah ve Peygamberi tarafından şeriat kılınmıştır. Rasulullah (saîlallâhu aleyhi ve sellem)'İn sün­netini öğrendikten sonra, kim olursa olsun hiçbir insanın sözüyle amel edilemeyeceği konusunda İslam âlimleri İcmâ etmiştir.

Kitaptaki konuları, günümüz insanının anlayabileceği bir üs­lupta kaleme aldım. Basit ve anlaşılır cümleler kullandım. Fıkhı derinliği koruyarak ve aslî ölçülere dikkat ederek, mümkün oldu­ğu ölçüde konulan izah etmeye çalıştım. Her meselede Kuran ve Sünnetten delillerle yetindim. Birçok meselede, delil yönünden tercihi gerektiren görüşü belirttim ve ihtilaflara yer vermedim. Delillerin tercihi gerektirdiği konularda ihtilafların zikredilme­sinde fayda görmedim. Bazı konularda ise, görüş farklılıklarını belirttim. Bunların zikredilmesindeki gayeleri ilim talebeleri fark edecektir. Ayrıca bu türden konularda tercih ettiğim, farklı bir görüşün bulunduğunun bilinmesini İstedim. İnsanların genelinin yanında tercih edilen görüşün meşhur olması ve yeterli ilmi birikime sahip olmayan, Mümin hanım kardeşlerimin acele karar vererek yanlış tercihte bulunmaması için bunu gerekli gördüm.

Bununla birlikte, hanımlarla ilgili bütün hükümleri bu kitap­ta topladığım iddiasında değilim. Ancak şunu belirtmeliyim ki, bu kitapta hanımların İhtiyaç duyabileceği konuların büyük bir bölümünü zikrettim. Allah Teâlâ'dan dileğim, bir sonraki baskıda kitabın içeriğinin daha da kapsamlı olmasıdır.

Kendimle ilgili olarak masumiyet ve hatasızlık iddiasında da değilim. Allah Teâlâ, masumiyeti/hatasızlığı sadece kendi kitabı Kurân'a nasip etmiştir. Dolayısıyla bu kitapta yer alan doğrular Allah'tan; yanlış ve hatalar kendimden ve şeytandandır. Allah ve Peygamberi her türlü hata ve yanlıştan münezzehtirler.

Allah Teâlâ'dan dileğim, bu çalışmanın Mümin hanım kar­deşlerime yararlı olması ve kendi katında hüsn-ü kabul görme­sidir. Yüce Allah'tan kıyamet günü bu çalışma nedeniyle beni mükâfatlandırmasını arzuluyorum. Nitekim, 'O gün ne mal, ne de evlatlar fayda veremez. Anca/c selim kalple [4] gelenler (kurtu­lur).[5] Benim velim, Allah Teâlâ'dır. O, her şeye gücü yetendir. O, yardım eden ve kendisine tevekkül edilendir.

Peygamberimiz Muhammed'e, ailesine ve bütün sahabeleri­ne salât ve selam olsun.

El-Mâlik olan Rabbinin affına muhtaç kul, Ebû Mâlik Kemâl bin Seyyid Salim el-Mısrî

Perşembe günü, İkindi vakti, 12 Rebîu'l-Evvel 1421 /15 Haziran 2000

ikinci gözden geçirme ve bazı konuların eklenmesi, 27

Receb 1422/13 Ekim 2001

 

ÇEVİRMENİN ÖNSÖZÜ

 

Allah'a hamd, Resûl-i Ekrem'ine, âl ve ashabına salât ve se­lâm olsun.

Bir Mümin oîarak İslam'a hissedilen aidiyet, bir varoluş bi­lincini ve derinliğini gerektirir. Bu gereklilik, Kuran ve Sünnetin rehberliğinde fıkıh ilmiyle oluşur.

Bireysel ve toplumsal sorunların tek tek insanların gücünü aştığı; cehaletin bilgi; cahilliğin 'bilgelik' olarak pazarlandığı bir dünyada, 'kulluk' bilinci ve 'halifelik' sorumluluğuyla yaşam sür­mek, fıkıh ilminin öğrenilmesine bağlıdır.

Elinizdeki bu eser, özelde hanımlara hitap etmekle birlikte, kadınıyla erkeğiyle bütün Müminlerde, varoluş bilinç ve derinliği­ni oluşturacak fıkıh bilgilerini, Kuran ve Sünnet'in rehberliğinde, delilleriyle ve o dönemin algısıyia birlikte, kolay anlaşılır bir üslup içerisinde sunmaktadır.

Bu eser, okuyucusuna sadece fıkıh bilgilerini kazandırmakla kalmayacak, aynı zamanda onu, hz. Peygamberle, sahabeleriyle ve o dönemin olaylarıyla hemhal edecek tarzda kaleme alınmıştır. Bu yönüyle okuyucusunu Allah ve Peygamber sevgisiyle buluşturacak, Peygamber asrının canlı tanığı haline getirecek bir içeriğe sahiptir.

İslam coğrafyasını talan etmeyi en temel varlık amacı olarak algılayan, Müslümanların inanç, amel ve düşünce birliğini yık­mayı ve ümmet şuurunu ortadan kaldırmayı hedefleyen, sünnet aleyhindeki çalışmaların yazılıp konuşulduğu bir dönemde, böy­le bir eserin Türkçe'mize kazandırılmasını bize nasip eden Allah Teâlâ'ya hamd olsun.

Tercümede genellikle lafzi çeviriyi öncelemekle birlikte, gerektiği yerlerde cümlenin kolay anlaşılır olması için orijinal metne bağlı kalarak mana çevirisini tercih ettim. Özellikle mü­ellifin Arap kültürünü yansıtan ifadelerini ve 'ey Mümin bacım!' tarzındaki hitap şeklini lafzi tercümeden ziyade, Türkçe'deki de­yimlerle ve mânâ çevirileriyle yapmaya özen gösterdim. Çeviride aynı anlamı ifade eden tekrarlardan kaçındım. Fıkhı kavramları korumak, aynı zamanda anlaşılır olmasını da sağlamak İçin kav­ramları dipnotlarla açıkladım.

Müellifin, Hanefî fıkhının görüşünü belirtmediği ve farklı tercihlerde bulunduğu konularda, kaynaklarını zikrederek Ha­nefî fıkhının ve diğer üç mezhebin görüşünü belirttim. Bunu iki amaçla yaptım; birincisi konuların mezhepler açısından muka­yese edilmesini sağlamak, ikincisi ülkemizde en yaygın mezhep olan Hanefî mezhebine göre o konunun hükmüyle okuyucuyu bilgilendirmektir. Bu açıklamaları, konu aralarında daha küçük puntada ve paragrafı sağa doğru biraz daha içeride yazarak, mü­ellife ait olmadığını belirtmek İstedim.

Bu nadide çalışmanın çevirisi, açıklama ve dipnotlarının ek­lenmesi hususunda, okuma ve tashihleriyle yardımlarını esirge­meyen değerli öğrencilerim Hatice Tekin, Özlem Yıldırım ve A. Seda Tatar'a; evlendiğimiz günden beri evin ve çocukların bütün işlerini üstlenerek vaktimin tümünü telif, tercüme ve eğitim ça­lışmalarına ayırmama imkân veren vefakar eşim Nursel Zirek'e teşekkürlerimi arz ediyorum.

M. Metin Zirek

Şah in bey/Gaziantep Ağustos 2006, Salı 29

 

I. TAHARET TEMİZLİK

 

Taharet sözlükte, pisliklerden temizlenme ve arınma demek­tir. Terim anlamı ise, abdestsizlik hâlinin giderilmesidir. Yani, na­maz ve benzeri ibadetlerin yapılmasını önleyen abdestsizliğin, bedende, elbisede ve ibadet mekânında bulunan necasetin/pis­liklerin giderilmesidir.

Taharet konusu, 'temizlik nelerle yapılır, kimler hangi temizli­ği yapmalıdır ve nelerde temizlik gerekir' konularını içerir.

 

Temizlik Yapılacak Sular Ve Hükümleri:

 

Abdestsizlik halinden arınmayan namaz kılamaz. Çünkü Peygamber (sallallâhu aleyhi ve sellem); 'Allah, temizlik olmak­sızın/abdestsiz kılman namazı kabul etmez [6] buyurmuştur. Bu temizlik, temizleyici olan su ve bazı durumlarda su yerine geçen toprağın kullanımıyla gerçekleşir.

Sular İki Kısımdır:

1. Temiz Su: Doğal halini koruyan sudur. Bunlar, yeraltı ve yağmur sularıdır. Kuranı Kerim'de; '... Temizlemek için size gökten su indirildi [7] buyrulmuştur.

Kar, dolu, nehir ve kuyu suları, uzun süre beklemesi veya temiz bir şeyle karışmasıyla değişikliğe uğrasa dahi temiz sular­dır. Deniz suyu da temiz su hükmündedir. Rasulullah fsallallâhu aleyhi ve sellem)'e deniz suyunun hükmü sorulduğunda; 'Onun suyu temiz, öiüsü helâldir [8] buyurmuştur.

Temiz su, kendisi temiz, başka şeyleri de temizleyici olması özelliğiyle abdestsizlik hâlini ve necaseti giderir.

Temiz su, yine temiz olan farklı şeylerin karışmasıyla, bazı özelliklerinin değişmesine rağmen, 'su' olarak isimlendirildiği müd­detçe 'temiz'dir. Ümmü Hâni hadisinde bu konuyla ilgili olarak şöyle rivayet edilmiştir; Rasuluîhh (saliallâhu aleyhi ue sellem) ve Meymûne, içerisinde hamur lekelen bulunan bir leğende su­sul abdesti almışlardır.[9]

Fakat temiz su, içerisine temiz şeyler karıştıktan sonra, 'su' olarak isimîendirilmiyorsa, onunla temizlik yapılamaz. Örneğin, su ile çay karışırsa, karışım su olarak değil, çay olarak isimlendiri­lir. Aynı şekilde gül suyu gibi temiz ama 'tabi su' olmayan sularla da temizlik yapılamaz.

2. Necis/Pis Su: Necaset/pislik karışması sonucu özellikle­rinden biri değişen sudur.

 

Suların Hükümleriyle İlgili Bazı Konular:

 

1. Abdest azalarından dökülen sular 'temizdir'. Ko­kusu, rengi ve tadı değişmediği veya herhangi bir necaset karış­madığı sürece bu sularla, ikinci defa 'temizlik yapmak' caizdir. Nitekim sahabeler, Peygamberimiz (saliallâhu aleyhi ve sellemj'in azalarına değen abdest suyunu almak için birbirleriyle yarışırlar­dı.[10]

Abdest ve gusülde kullanılan suların, ibadet amaçlı olmayan temizlik işlerinde, yiyecek ve içeceklerde kulla­nılması caizdir. Ancak abdest ve gusülde kullanılmış su ile tekrar abdest ve gusül almak caiz değildir.[11]

Buhâri'de nakledilen rivayette, 'Peygamber (saliallâhu aley­hi ue sellem} hanımlarından biriyle tek kapta gusül abdesti alırdı [12] denilmektedir.

2. Şüpheden dolayı su 'temizlik' vasfını kaybetmez.

Çünkü asıl olan 'temizliktir'. Şüphe halinde kesin bilgiyle amel edilir. Temizliği veya necis olduğu tam olarak bilinmeyen sularla abdest alınması caizdir. Bu konuda âlimler ittifak etmiştir.

Hanefî mezhebine göre, temiz su bulunamadığı du­rumlarda, şüpheli sularla abdest almak caizdir. Ancak bu durumda ihtiyaten teyemmüm de alınmalıdır. Şayet şüp­heli su ile temizliği kesin olarak bilinen su birbirine karış­mış ise, fazla olduğu bilinen suyun durumuna göre amel edilir. Her iki su da eşit miktarda ise, ihtiyaten teyemmüm de alınmalıdır. [13]

 

Hakkında Nass [14] Bulunan Necasetler:

 

1-2. İnsan Dışkısı Ve İdrarı:

 

Peygamberimiz (saliallâhu aleyhi ve seiem) 'biriniz pisliğe bas-tığı zaman, kuşkusuz toprak onu temizler [15] buyurmuştur.

İdrarın necaset olduğu ise, Enes {(radiyallâhu anh)) hadisin­de bildirilmiştir. Bir bedevi mescide idrarını yapar. Orada bulu­nan bazı kimseler onu engellemek için kalkarlar. Bunun üzerine

Peygamberimiz (sallallâhu aleyhi ve sellem); 'onu rahat bırakın, tamamlasın!' buyurur. Bedevi bitirdikten sonra da, bir kova su getirilmesini emreder ve idrarın üzerine döker.[16]

İstincâ,[17] gusül ve abdest almayı emreden hadis-i şerifler de, İnsan dışkısı ve İdrarının necaset olduğunun delilleridir.

 

3.  Mezî:

 

Oynaşma, cinsel temasın hatırlanması veya arzulanması so­nucunda şehvetle birlikte çıkan ince ve yapışkan bir sıvıdır. Fışkır­ma şeklinde olmadığı gibi, sonucunda herhangi bir gevşeme ve sakinleşme de olmaz. Genellikle çıkarken hissedilmez. Erkeklerde ve hanımlarda olur, ancak hanımlarda daha fazladır.[18] Alimlerin ittifakıyla mezî, necistir.[19] Bu nedenle Peygamberimiz (sallallâhu aleyhi ve sellem) '(kişi) organını yıkar ve abdest alır [20] buyurarak, mezî çıkması durumunda organın yıkanmasını emretmiştir.

 

4.  Vedî:

 

İdrardan sonra çıkan koyu ve beyaz renkli bir sıvıdır. Necis olduğu konusunda icmâ edilmiştir.

 

5.  Hayız/Adet Kanı:

 

Ebû Bekir'in kızı Esma ((radiyallâhu anhâ)) anlatıyor; Pey­gamber ((sallallâhu aleyhi ve sellem)')e bir kadın geldi ve; 'biz­den birisi elbisesine hayız kanı bulaştığında, ne yapmalıdır?' dedi. Peygamber (s.a.); 'ovar, su İle gitiler, üzerine su dökerek yıkadıktan sonra da onunla namaz kılar' buyurdu.[21]

Hayız kanı bulaşan elbisenin yıkanmasının emredilmesi, ha­yız kanının necaset olduğuna delildir. Bu konuda icmâ edilmiş-tir.

Mutlak Kan: însan veya eti yenilen hayvanlardan akan ka­nın 'necaset' olduğu konusunda, birçok âlimin icmâda buiundu-ğu nakledilmiştir. Şayet bu konuda 'icmâ sabit ise', kan 'necistir' deriz ve sonraki âlimlerin 'kanın necis olmadığıyla' ilgili muh­temel [22] delillerine itibar etmeyiz. Ancak bu konuda 'icmâ sabit değilse', asıl olan 'temiz hükmünde' olmasıdır. -En doğrusunu Allah bilir-

 

6. Eti Yenilmeyen Hayvanların Dışkısı:

 

Abdullah İbni Abbâs ((radiyallâhu anh)) anlatıyor: Peygam­ber (sallallâhu aleyhi ve sellem) abdest bozmak için sahraya çık­mak istedi. 'Bana üç taş getir' dedi. Ben iki taş ile bir tane eşek tersi buldum. İki taşı aldı, tersi attı ve; 'bu pistir' buyurdu.[23] Ha­diste geçen 'pis/rics' lafzı, 'necaset' demektir.

Bu rivayet, eti yenilmeyen hayvanların dışkılarının 'necaset' olduğuna delildir.

Eti Yenilen Hayvanların Tersleri; Eğer yemlerinin ço­ğunluğu necaset değilse, idrarı, dışkısı, salyası, sütü ve diğer şey­leri, doğası İtibariyle 'temizdir.

Atların ve eti yenen koyun, keçi, geyik gibi hayvan­ların terslen, İmam Ebû Hanîfe'ye göre 'necâset-i galîza/ ağır pislik'; Ebû Yusuf ve İmam Muhammed'e göre 'necâ­set-i hafife/hafif pislik'tir. [24]

 

7.  Köpeğin Salyası:

 

Peygamber (sallallâhu aleyhi ve sellem); 'birinizin kabım kö­pek yaladığı zaman, onu temizlemek için, birincisi toprakla ol­mak üzere yedi defa yıkasın1 buyurmuştur.[25]

Bu hadis, köpek salyasının 'necis' olduğuna delildir.

Köpeğin ağzı hâriç, vücudu ve tüyleri doğası İtibariyle 'te­mizdir'. Bu konuda İmam Buhârî, muallak bir hadis rivayet et­miştir. Aynı rivayeti Ebû Dâvûd, İbni Ömer'den müsned olarak zikretmiştir. İbni Ömer (radiyallâhu anh) anlatıyor; 'Rasulullah (sallallâhu aleyhi ve sellem) zamanında mescitte geceliyordum. Köpekler geceleyin, mescide geiip-gidiyorlar ve idrarlarını yapı­yorlardı. Ama (mescide) bundan dolayı su dökülmüyordu.[26]

Köpeklerin kaldığı yerlere su dökmek, sadece müstehaptır. Bu konuda Meymûne validemizin hadisi vardır. Meymûne (ra­diyallâhu anhâ) anlatıyor; 'evimde köpek yavrusu vardı Pey­gamber (sallallâhu aleyhi ve sellem) onu çıkarttı, sonra da onun kaldığı yere su döktü'.[27]

 

8.  Domuz:

 

Allah Teâlâ'nın; 'De ki: 'Bana uahyolunanda, leş, akıtılmış kan, domuz eti -ki o pistir- ve günah işlenerek Allah'tan başka­sı adına kesilen hayvandan başkasını yemenin haram olduğuna dair bir emir bulamıyorum [28] âyet-i kerîmesinin açık hükmü ge­reği, âlimlerin ittifakıyla domuz necistir'. Domuzun 'necis' oldu­ğu, etinin, yağının ve bütün parçalarının haramlığı konusunda âlimler arasında ihtilaf yoktur.

İmam Ebû Yûsuf'a göre, domuzun kılının düştüğü su, necis su hükmünü alır. İmam Muhammed ise, domuz kılının zaruret durumunda kullanılabileceğini, suya düşmesiyle de suyun, necis olmayacağını söylemiştir.[29] Domuzun kıllarının ayakkabı di­kiminde ve badanada kullanılması zaruret durumunda caizdir. Nitekim İmam Mâlik, domuz kılı da dahil olmak üzere bütün kıl, tüy ve yünlerin temiz olduğunu belirtmiştir.[30]

 

9. Leş:

 

Şer'î bir boğazlama olmaksızın, yuvasında kendiliğinden ölen hayvanlardır. Bunların 'necis' olduğu konusunda icmâ edil­miştir. Ancak derileri tabaklandığında temizdir. Çünkü Peygam­berimiz (sallallâhu aleyhi ve selîem) 'leşin derisi tabaklandığı za­man temizlenir' buyurmuştur. [31]

Aşağıdaki Hayvanlar Leş Hükmünden İstisna Edilmiştir;

a) Balık ve Çekirge Ölüsü: Her ikisi de 'temizdir'. Buna İbni Ömer (radiyallâhu anh)'in şu ifadesi delildir; 'iki ölü ve iki kan helal kılındı. İki ölü, balık ve çekirgedir. îki kan ise, ciğer ve dalaktır.[32]

b) Akıcı Kanı Olmayanların Leşi: Sinek, arı, karınca, haşarat ve benzerleri hakkında, Peygamber (sallallâhu aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur; 'birinizin kabına sinek düştüğü za­man, onu tamamen hatırsın sonra çıkarıp atsın. Çünkü onun bir kanadında zehir, diğer kanadında panzehir bulunur.[33]

c) Leşin Kemiği, Boynuzu, Tırnağı, Yünü ve Tüyü:

Bunların tamamı doğası itibariyle 'temizdir'. İmam Buhârî bu ko­nuda ta'lîk'te bulunarak, Zuhrî'nin şöyle dediğini rivayet etmiştir; Fil ve benzeri hayvanlara ait kemiklerden tarak yapıp kullanan ve onların yağlarını sürünen birçok selef âlimi gördüm. Onlar bunda hiçbir sakınca görmüyorlardı.[34]

 

10. Eti Yenilmeyen Yırtıcı ve Diğer Hayvanların Artığı:

 

Artık: İçildikten sonra kapta geriye kalanlardır.

Peygamberimiz (saîlallâhu aleyhi ve sellemj'e, çölde bulu­nan, yırtıcı ve diğer hayvanların ihtiyacını giderdiği su hakkında sorulduğunda, 'Su iki külle [35] kadar olursa pislik taşımaz [36] bu­yurmuştur.

Kedi ve benzerlerinin artığı 'temizdir1. Bu konuda Pey­gamberimiz (saîlallâhu aleyhi ve sellem} 'kuşkusuz kedi 'necis' değildir. O sizlerin etrafında dolanıp durur' buyurmuştur.

Bazı âlimler fıkıh kitaplarında, 'necaset konusuyla' ilgi­li birçok başlık altında farklı konular zikretmektedirler. Kusmuk, irin, yaradan sızan sarı sular, içki ve benzerleri gibi... Fakat bun­ların 'necis' olduğuna dair sahih delil bulunmamaktadır. Farklı bir hükmü ifade eden delil bulunmadığı sürece, asıl olan temizliktir. Biz bu şeylerin temiz olduğuna hükmediyoruz. - En doğrusunu Allah bilir.

 

Necasetin Temizlenmesi

 

Şârî/kanun koyucu belirli necasetlerin temizlenmesi için berii hükümler koymuştur. Başka şeyler bunların yerine geçemez.

 

l.Su:

 

Necasetlerin temizlenmesinde, su asıldır. Şârî'nin izni olmak­sızın hiçbir şey suyun yerine geçemez.

 

2.  Elbisenin Hayız Kanından Temizlenmesi:

 

Elle ovup kazındıktan sonra, çözülmesi İçin parmak uçlarıyla Çitilenir ve su ile yıkanır. Bu konuya, daha önce geçen Esma vali­demizin rivayeti ve Aİşe validemizin şu hadisi delildir.

Aİşe (radiyallâhu anhâ) anlatıyor; 'Bizden biri hayız oldu­ğunda, elbisesinden kanı temizlemek için, elbisesini eliyle çitiler, yıkar ve diğer kısımlarına su tutardı. Sonra da, o elbisesiyle na­maz kılardı'. [37]

Kanı gidermek için ûd veya başka şeyleri kullanmak, elbise­yi su ve sabun gibi temizlik maddeleri kullanarak yıkamak daha da güzeldir. Buna Ümmü Kays bint Mİhsan hadisi delildir.

Ümmü Kays anlatıyor; 'elbiseye bulaşan hayız kanı hakkın­da, Peygamber (saîlallâhu aleyhi ve sellem)'e sordum. Onu çu­bukla [38] kazı, sonra su ve sidr [39] ile yıka' buyurdu. [40]

 

3.  Emzikli Çocuğun İdrarın Bulaşan Elbisenin Temizlenmesi:

 

Bu konuda Rasulullah (sallalîâhu aleyhi ve sellem) şöyle bu­yurmuştur; 'kız çocuğunun idrarı (bulaşan elbise) yıkanır, erkek çocuğunun idrarı (bulaşan elbise) suyla ıslatılır.[41]

 

4. Mezî Bulaşan Elbisenin Temizlenmesi:

 

Mezînİn çok sık gelmesi ve birçok kişiyi etkilemesi nedeniyle, temizlenmesi kanun koyucu tarafından hafiflettim iştir. Elbisede mezî bulunan yere suyun serpilmesi yeterlidir. Sehl bin Huneyf-in hadisi bu konuya delildir. Sehl bin Huneyf (radiyallâhu anh) mezî nedeniyle çok zorluk ve sıkıntı çekiyordu. Bunun üzerine Peygamber (sallallâhu aleyhi ve sellem)'e; 'elbisesine mezî bulaşan kimse ne yapmalıdır?' diye sordu. Peygamber (sallallâhu aleyhi ve sellem)? 'bir avuç su alıp elbisende mezî bulaşan yere serpmen yeterlidir1 buyurdu. [42]

 

5.  Etek Uçlarının Temizlenmesi:

 

Etek uçlarına bulaşan necaset, temiz toprağa sürtünerek te­mizlenir. Peygamberimizin hanımı Ümmü Seleme validemize, bir hanım; 'ben, uzun etek giyen ve pislik bulunan yerlerde yürü­yen bir kadınım, ne yapmalıyım?' diye sordu. Ümmü Seleme de, Peygamber (sallallâhu aleyhi ve sellem)'in 'daha sonra sürtündü­ğü temiz toprak onu temizler [43] hadisini söyledi.

 

6.  Ayakkabının Altının Temizlenmesi:

 

Ebû Saîd el-Hudrî radiyallâhu anh anlatıyor; Peygamber (sallallâhu aleyhi ve sellem) buyurdu ki; 'Herhangi biriniz mesci­de geldiği zaman, ayakkabısını çevirip baksın. Eğer pislik görürse yere sürtsün. Sonra onlarla namaz kılsın.[44]

 

7. Köpeğin Yaladığı Kabın Temizlenmesi:

 

Ebû Hureyre radiyallâhu anh anlatıyor; Rasulullah {sallal­lâhu aleyhi ve sellem); 'birinizin kabını köpek yaladığı zaman, birincisi toprakla olmak üzere yedi defa yıkasın' buyurdu. [45]

 

8. Leş Derisinin Tabaklanmayla Temizlenmesi:

 

Peygamberimiz (sallallâhu aleyhi ve sellem) 'leşin derisi ta­baklandığı zaman temizlenir' buyurmuştur. [46]

 

9.  İdrardan ve Benzerlerinden Yerin Temizlenmesi:

 

Üzerlerine su dökülmesiyle birlikte temizlenir. Nitekim Pey­gamber (sallallâhu aleyhi ve sellem) mescitte, bedevinin idrar yaptığı yerin üzerine su dökülmesini emretmiştir. Peygamber (sal­lallâhu aleyhi ve sellem) mescidin hemen temizlenmesi için su dökülmesini emretmiştir. Çünkü kuruyuncaya kadar beklenilse ve necasetin izi kaybolsaydı, zaten temizlenmiş olacaktı.

 

10.  Necaset Düşen Kuyu veya Yağın Temizlenmesi:

 

Necasetin ve bulaştığı kısmın çıkarılmasıyla, necasetin gide­rilmesi sonucunda, geriye kalan kısım temizlenmiş olur. Yağa dü­şen fare hakkında ne yapılması gerektiği sorulduğunda, Peygam­ber (sallallâhu aleyhi ve sellem}; 'fareyi ue bulaştığı kısmı çıkarıp atın ve yağınızı yiyin buyurmuştur. [47]

 

11. Necasetin Özelliklerini Kaybetmesi:

 

Necaset, özelliklerini kaybetmesi ve başka bir şeye dönüş­mesi durumunda temizlenir. Dışkının toprağa dönüşmesi gibi.

 

12.  Göğsünden Elbisesine Süt Damlayan Hanım:

 

Elbisesine göğsünden süt damlayan hanımın herhangi bir temizlik yapması ve elbisesini yıkaması gerekmez. Çünkü süt necis değildir, temizdir. İbrahim en-Nehaî de bu görüştedir. Ayrıca İbni Ebî Şeybe'nin 'Musanne/'inde hasen dereceli bir hadis riva­yet edilmiştir. [48]

 

Fıtrî [49] Sünnetler

 

Fıtrî Sünnetler: Peygamberlerin sünnetleridir-onlara salât ve selam olsun-. Fıtrî sünnetlerin 'din' olduğu da söylenmiştir.

Ebû Hureyre radiyallahu anh anlatıyor; Rasulullah (sallal-lâhu aleyhi ve sellem); 'beş şey fıtrattandır; sünnet olmak, etek tıraşı olmak, bıyıkları kısaltmak, tırnakları kesmek ve koltuk altı tüylerini almak' buyurdu. [50]

Hanımların Sünnet Olması: Cinsel organın Ü2erindeki deriden bir bölümün alınmasıdır. Bundan amaç şehvetin normalleşmesidir.

Hanımların sünnet olması güzelliktir ve müstehaptır.

İbni Kudâme der ki; Sünnet olmak erkekler için vacip, ha­nımlar için güzelliktir. Birçok âlimin kanaati de bu yöndedir. [51]

Hanımların sünnet olmasının meşruluğuna dair deliller;

Peygamber fsallallâhu aleyhi ve sellem) buyurdu ki; 'Erkek, hanımın dört uzvu [52] arasına oturduğu zaman, sünnet yerleri bir­birine temas ederse gusülfarz olur [53] İki sünnet yeri, erkek ve ka­dının cinsel organlarından alınan parçaların bulunduğu bölgedir. Bu hadiste, hanımların da sünnet olduğu belirtilmiştir.

Hanımların sünnet olmasıyla ilgili birçok hadis ve söz vardır. Bunlardan biri Ümmü Atiyye (radiyallahu anhâ) hadisidir.

Ümmü Atiyye (radiyallahu anhâ) anlatıyor; 'Medine'de ha­nımları sünnet eden bir kadın vardı. Peygamber (sallallâhu aleyhi ve sellem) ona; 'çok derinden kesme. Çünkü bu hanımlara daha fazla haz, eşlerine daha fazla mutluluk verir' buyurdu. [54]

Bir başka rivayette, sünnet ettiğin zaman, kökünden ve de­rinden kesme. Kuşkusuz o, yüz akıdır ve eş yanında haz duymasıdır [55] buyuruldu.

Bu rivayetin bütün senetleri zayıftır. Ancak Albânî, 'Silsiletu-'s-Sahiha' isimli kitabında bu rivayeti sahih kabul etmiştir. [56]

Her halükarda hanımların sünnet olmasının hükmü 'müs-tehap' olmanın ötesine geçmemektedir. -En doğrusunu Allah bilir.

 

Misvak Kullanmak:

 

Misvak kullanmak, Âişe (radiyallahu anhâ) hadisinde belir­tildiği gibi, fıtrî sünnetlerdendir.[57]

Misvak kullanmak her zaman müstehaptır. Bazı zamanlar ise müekked müstehap olur;

a) Abdest Alırken: Ebû Hureyre radiyailahu anh anlatı­yor; Peygamber (sallallâhu aleyhi ve sellem) buyurdu ki; eğer ümmetime zorluk olmasaydı, her abdestle birlikte misvak kullan­malarını emrederdim.[58]

b) Namaz Kılarken: Ebû Hureyre radiyallahu anh anla­tıyor; Peygamber (sallallâhu aleyhi ve sellem) buyurdu ki; eğer ümmetime zorluk olmasaydı, her namazda misvak kullanmaları­nı emrederdim.[59]

c) Kuran Okurken: Ali radiyallahu anh anlatıyor; 'Bize misvak kullanmamız emredildi. Bir kul namaz kılmak için kalktı­ğında, bir melek gelir ve arkasında durur. Okuduğu Kuranı din­ler ve yaklaşır. Dinlemeye ve yaklaşmaya devam eder ve nihayet ağzını onun ağzının üzerine koyar. Böylece okuduğu her âyet, meleğin karnında olur.[60]

d) Eve Girerken: Mikdâm bin Şureyh, babasından nakle­diyor; Âişe radiyallahu anha'ya, 'Peygamber (salhllâhu aleyhi ve sellem) eve girdiğinde ilk ne yapardı' diye sordum; Bana 'misvak kullanırdı' dedi.[61]

e) Gece Namazına/teheccüde Kalkıldığında: Huzeyfe radiyallahu anh anlatıyor; Rasulullah (sailallâhu aleyhi vesellem) teheccüd/gece namazına kalktığında misvakla dişlerini ovalar­dı.[62]

 

Tuvalet Âdabı

 

Tuvalete girerken aşa.ğıdakîlerin yapılması müstehaptır;

1. Tuvalet ihtiyacı açık alanlarda giderilecek ise, gizliliğe dik­kat edilmeli ve gözlerden uzak olunmalıdır. Câbİr radiyallahu anh anlatıyor; 'Rasulullah (sailallâhu aleyhi ve sellem) ile birlikte bir yolculuğa çıktık. Rasulullah (sailallâhu aleyhi ve sellem) tuvalet ihtiyacı için uzaklaştı, görünmeyecek bir yere yaptı.'

Hiç kuşkusuz hanımların görülmemesi çok daha önemlidir.

2. Tuvalete girerken, 'bismillahi, Allâhumme innî eûzu bike mine 1-hubusilAllah'in ismiyle, Allah'ım şeytanlardan sana sığını­rım' denir.

Rasulullah {sailallâhu aleyhi ve sellem); 'cinlerin gözlerinden ve insanların gizliliklerinden korunmak için, tuvalete girerken 'bismillah' denilmelidir' buyurmuştur. [63]

Enes radiyallahu anh anlatıyor; Rasululiah (sailallâhu aleyhi vesellem) tuvalete girerken, "Allâhumme innî eûzu bike mine'l-hubusi ve'1-habâisi  Allah'ım dişi ve erkek şeytanlardan sana sı­ğınırım' derdi. [64]

3. Tuvalete girerken sol ayakla girilmeli, sağ ayakla da çı­kılmalıdır. Çünkü değerli işlerde sağla, değersiz işlerde ise solla başlamak gerektiğini ifade eden rivayetler vardır. [65]

4. Tuvaletten çıktıktan sonra 'Gujrâneke/beni bağışla' denir.

Âişe (radiyallahu anhâ) anlatıyor; 'Peygamber (sallaîlâhu aleyhi ve sellem) tuvaletten çıktığı zaman 'gufrâneke' derdi.[66]

5. Tuvalet, kıbleye doğru yapılmamalıdır.

Ebû Eyyûb el-Ensârî radiyallahu anh anlatıyor; Peygamber (sailallâhu aleyhi ve sellem) 'tuvaletinizi yaparken kıbleye yö­nelmeyin, arkanızı da dönmeyin. Doğuya veya batıya dönerek yapın' buyurdu.

Ebû Eyyûb radiyallahu anh der ki; 'Şam'a geldiğimiz za­man, tuvaletlerin kıbleye doğru inşa edilmiş olduğunu gördük. Bu nedenle yönümüzü değiştirerek oturuyor ve Allah Teâlâ'dan mağfiret diliyorduk?.[67]

6. Taş, yaprak ve kâğıtlarla temizlenmek caizdir. Ama su ile temizlenmek daha faziletlidir.

Enes bin Mâlik radiyallahu anh anlatıyor; Rasulullah (sailal­lâhu aleyhi ve sellem) tuvalete girdiğinde ben, benim yaşımdaki bir çocukla birlikte su kabı ve ucunda keskin demir bulunan bir asa taşırdım. Rasulullah (sallallâhu aleyhi ve sellem) su ile temiz­lenirdi. [68]

Aişe (radiyallahu anhâ) anlatıyor; Rasulullah (saliallâhu aleyhi ve sellem) buyurdu ki; 'Herhangi biriniz, tuvalete gitmek istediğinde, temizlik için yanına üç taş alsın. Bu taşlar ona ye­ter.[69]

Kuru kâğıtların kullanılması, taşların kullanılması gibidir. An­cak suyun kullanılması daha faziletlidir. Saîd bin el-Müseyyeb'e, büyük abdest ihtiyacını giderdikten sonra su ile temizlenmenin hükmü soruldu. O da; 'bu şekilde ancak hanımlar temizlenir' dedi. [70]

7. Kemik veya hayvan tersiyle temizlenilmez.

Câbir radiyallahu anh, 'Peygamber (sallallâhu aleyhi ve sel-lem) kemik ve hayvan tersiyle temizlenmeyi yasakladı' dedi. [71]

8.  Cinsel organa sağ elle dokunmamalı ve sağ elle temizle-nilmemeli.

Katâde radiyallahu anh anlatıyor; Rasuluilah (sallallâhu aleyhi ve sellem) buyurdu ki, 'biriniz idrarını yaptığında organına sağ eliyle dokunmasın ve sağ eliyle temizlenmesin.[72]

Hanımların sağ elleriyle organlarına dokunmalarının hük­mü, erkeklerin sağ elleriyle organlarına dokunmalarının hükmü gibidir. Nitekim hanımlar, erkeklerle özdeştirler.[73]

9. İnsanların yol güzergâhı ile gölgelendikleri yerlerde tuva­let ihtiyacı giderilmemelidir.

Ebû Hureyre radiyallahu anh anlatıyor; Peygamber (sallal­lâhu aleyhi ve sellem) 'iki melundan sakınınız!' buyurdu. Saha­beler; 'ey Allah'ın Rasulü! İki melun nedir?' dediler. İnsanların yol güzergâhıyla gölgelendikleri yerlerde tuvalet ihtiyacını gide­rendir' buyurdu.[74]

10. Banyo yapılan yerde küçük abdest yapmak mekruhtur.

Rasulullah (sallallâhu aleyhi ve sellem), kişinin banyo yaptı­ğı yerde küçük abdestini yapmasını yasaklamıştır.[75]

11. Durgun suya küçük abdest yapmak caiz değildir.

Câbir radiyallahu anh anlatıyor; 'Peygamber (sallallâhu aleyhi ve sellem) 'durgun suya küçük abdest bozmayı yasakla­mıştır.[76]

12. Yellenme nedeniyle temizlenmek gerekmez. Çünkü yel­lenmek ve yellenmeyle birlikte çıkan hava kabarcıkları necis de­ğildir.

İmam Ahmed bin Hanbel, yellenme nedeniyle temizlenme­nin gerektiği hususunda ne Allah'ın kitabında, ne de Rasulünün sünnetinde bir hüküm yoktur' demiştir.

13. Tuvalette Allah zikredilmez.

Allah Teâlâ, 'kişinin Allah'ın nişanelerine saygı göstermesi, kalplerin takvâsmdandır/Allah'a karşı gelmekten sakınmasındandır [77] buyurmuştur.

14. Tuvalette konuşulmaz ve selam alınmaz.

15. Necasetin elbiseye sıçramasından korunmak için küçük abdest yaparken, sert olmayan uygun mekânların tercih edilmesi m üste haptır.

 

Abdest

 

Abdest: Namaz ve benzeri ibadetlerin yapılması için ab-destsizlik halinin giderilmesidir.

Peygamber (sallallâhu aleyhi ve sellem) 'Abdesti bozulduğu zaman, abdest alıncaya kadar hiçbirinizin namazını Allah kabul etmez [78] buyurmuştur.

 

Abdestin Alınışı:

 

Yüce Allah şöyle buyurmuştur; 'Ey iman Edenler! Nama­za kalktığınızda yüzlerinizi, dirseklere kadar ellerinizi, başlarınızı mesh ederek, topuk kemiklerine kadar ayaklarınızı yıkayın..[79]

Osman bin Affan radiyallahu anh abdest almak için su istedi ve abdest aldı. Önce ellerini üç defa yıkadı. Sonra ağzını su ile çalkaladı ve burnuna su çekti. Ardından yüzünü üç defa yıka­dı. Sağ kolunu dirsekleriyle beraber üç defa yıkadıktan sonra, sol kolunu yine aynı şekilde yıkadı Başını mesh ettikten sonra sağ ayağını topukhrıyla beraber üç defa yıkadı. Sol ayağını da aynı şekilde yıkadı ve; 'Rasuluilah (sallallâhu aleyhi ve sellemj'i, benim abdest aldığım gibi abdest alırken gördüm' diyerek; Ra-suîullah (sallallâhu aleyhi ve sellemj'in; 'her kim, benim aldığım gibi abdest alır, sonra da kalkıp, aklından bir şey geçirmeden iki rekât namaz kılarsa, geçmiş günahları bağışlanır' buyurduğunu söyledi.[80]

İbni Şihâb, 'âlimlerimizin bu abdest kişinin namaz kılmak için alabileceği en güzel abdest şeklidir' dediklerini rivayet etmiş­tir. [81]

 

Namaz Ve Benzeri İbadetler İçin Abdest Almak İstendiğinde Yapılması Gerekenler;

 

1. Abdest için kalpten niyet edilir ve 'bismillah' denir.

2. Eller yıkanır ve üç defa mazmaza ve istinşak [82] yapılır.

3.Yüz üç defa yıkanır.

4. Sağdan başlanarak, dirseklerle birlikte kollar üç defa yı­kanır.

5. Başın tamamı, kulaklarla birlikte mesh ediür. Başörtülü bir hanım, başörtüsünün üzerine mesh yapabilir.

Yabancı erkeklerin saçını görme ihtimali veya zorluk olması durumunda hanımlar, başörtülerinin altına ıslak­lığı geçirecek şekilde, başörtülerinin üzerine mesh yapa­bilirler. [83]

6. Sağdan başlanarak, topuklarla birlikte ayaklar üç defa yıkanır.

7. Abdest tamamlanınca, 'Eşhedu enlâ ilahe illallâhu vah-dehu lâ şerike leh. Ve eşhedu enne Muhammeden abduhû ve rasuluh şehadet ederim ki, Allah'tan başka ilah yoktur. O tektir, ortağı yoktur. Ve şehadet ederim ki, Muhammed O'nun kulu ve rasulüdür' denir.

 

Abdestin Sıhhat Şartlari

 

Niyet: Abdest için niyet şarttır. Çünkü Peygamber (sallallâ­hu aleyhi ve sellem) 'ameller niyetlere göredir [84] buyurmuştur. Niyet kalpten yapıhr, dille söylenmez. Çünkü Peygamber (sallal­lâhu aieyhi ve sellem) telaffuz etmemiştir.

Hanefî mezhebine göre, abdest alırken niyet edil­mesi sünnettir. Çünkü Kurân-ı Kerîm'de abdestin farzları arasında, niyet zikredilmemiştir. [85]

 

Abdestin Rükünleri

 

Abdestin gerçekleşmesi bu rükûnlann yerine getirilmesine bağlıdır. Rükûnlardan biri eksik olduğunda abdest sahih/geçerli olmaz.

 

1. Yüzün Tamamının Yıkanması:

 

Alın genişliğinin en üs­tünden, çene kemiğinin en altına kadar olan mesafe ile iki kulak memesinin arasının yıkanmasıdır. Bu mesafenin farz olduğuna Kuran ve Sünnet delildir.

 

2.  Ağzın Suyla Çalkalanması ve Burna Su Çekilip Sümkürülmesi Mazmaza Ve İstinşak:

 

Ağız ve burun, yüz yıkama eyleminin içerisinde kabul edilmiştir. Çünkü Peygamber (salİallâhu aleyhi ve sellem) her abdest alışında ağzını ve burnu­nu yıkardı.[86]

Peygamber (salİallâhu aleyhi ve sellem) ağız ve burnun yı­kanmasını emrederek, 'biriniz abdest aldığı zaman, burnuna su çeksin ve sümkürsüri [87] buyurmuştur. Bir başka sahabeye de; 'abdest aldığın zaman ağzını suyla çalkala [88] demiştir.

Hanefi ve Şafiî mezhebinde mazmaza ve İstinşak sünnet; Mâliki mezhebinde vaciptir.[89]

 

3. Dirseklerle Birlikte Kolların Yıkanması:

 

Dirsek, pazıyla bileğin ayrıştığı (mafsal) yerdir. Dirseklerin yıkanması gerektiği hükmü, Peygamber (sallallâhu aleyhi ve sel-lem)'in uygulamasıyla sabittir. Çünkü Peygamberimiz (salİallâhu aleyhi ve sellem) her abdest aldığında dirseklerini yıkamıştır.

 

4.  Başın Tamamının Mesh Edilmesi:

 

Yüce Allah, başınızı mesh ediniz. buyurmuştur. Ha­nımların da, erkekier gibi başlarının tamamını mesh etmeleri ge­rekir.

Mâliki ve Hanbelîlere göre başın tamamının meshedilmesi vaciptir. İmam Şafiî'ye göre en az bir parmakla meshetmek yeterlidir. Ebû Hanife'ye göre başın en az dörtte biri meshedilmelidir. [90]

Başörtü üzerine mesh, sarık üzerine mesh etmenin hükmü gibidir.[91] Fıkhı ihtilaflardan kurtulmak İçin, başörtüyle birlikte, saçın ön kısmının mesh edilmesi daha faziletlidir. [92]

 

5.  Kulaklar Başın Mesh Edilmesine Dâhildir:

 

Kulakların mesh edilmesinin farz olması, Rasulullah (sallallâ-hu aleyhi ve sellem)'in başıyla birlikte kulaklarını da mesh ettiğini bildiren sahih hadislerle sabittir.

Peygamberimiz (salİallâhu aleyhi ve sellem) 'kulaklar, başa dahildir [93] buyurmuştur. Bu rivayetin sahihliği konusunda İhtilaf edilmiştir. Ancak, İbni Ömer radiyallahu anh ve selefi salihînden bazı âlimler bu rivayeti sahih kabul etmiştir.

 

6. Ayakların Topuklarla Birlikte Yıkanması:

 

Ayakların topuklarla birlikte yıkanması farzdır.

İbni Ömer radiyallahu anh anlatıyor; Rasulullah (salîallâhu aleyhi ve seUem) bir yolculukta geride kaldı. Bize ulaştığında, ikindi vakti çıkmak üzereydi. 0 esnada abdest alıyor ve ayakları­mızı mesh ediyorduk. Bunun üzerine sesini yükselterek iki veya üç defa şöyle seslendi; 'Eyvanlar olsun! Ateşte yanacak o ökçe­lerin haline!.[94]

Abdestîn farzları, şu ayeti kerimede belirtilmiştir; 'Ey îman Edenler! Namaza kalktığınızda yüzlerinizi, dirseklere kadar elle­rinizi, başlarınızı mesh ederek, topuk kemiklerine kadar ayakla­rınızı yıkayın.[95]

 

7. Tertip:

 

Abdest alırken sıraya dikkat etmek, abdestin farzlarındandır. Çünkü Allah Teâlâ abdestin farzlarını sıralamıştır. Sıralamanın gereği olarak, ayakları ellerden ayrı zikretmiştir. Zira ayakların ve ellerin yıkanması, başın ise mesh edilmesi farzdır. Ayetteki bu ayırım, sıralamanın farz olduğuna delildir. Ayrıca Peygamber fsalîallâhu aleyhi ve sellem}'in abdest alış şeklini anlatan yirmi­den fazla sahabe rivayetlerinin tamamı, ayetteki sıralamaya uy­gun olarak nakledilmiş olup, bu hükmü teyit etmektedir. Sadece iki rivayette, yüzün yıkanması, ağız ve burna su alıp vermeden önce zikredilmiştir. Fakat her iki rivayette zayıftır. [96]

Hanefî ve Mâlikilere göre abdestte sıraya riayet et­mek, 'müekket sünnettir'. Şafiî ve Hanbelîlere göre ise abdestte farz; güsulde 'sünnettir.[97]

 

8. Peş Peşe Yapmak (Muvâlât):

 

Örfen abdest almanın dışında sayılan bir şeyle meşgul olup, abdest almaya ara verilmemelidir. Çünkü abdest azalarını peş peşe yıkamak farzdır. Hâlid bin Mi'dân'ın bazı sahabelerden nak­lettiğine göre; 'Peygamber (salîallâhu aleyhi veseîlem), ayağının üzerinde dirhem miktarı su değmemiş kuru bir yer bulunan bir adamın namaz kıldığını gördü. Ona tekrar abdest almasını ve na­mazını iade etmesini emretti. [98]

Alimler, abdest azalarını yıkarken kısa aralar vermenin bir sakıncasının olmadığı konusunda icmâ etmiştir.

Hanefî ve Şafiî mezheplerinde abdesti ara verme­den almak 'sünnettir1. Mâlikî ve Hanbelî mezheplerinde ise Vaciptir'.[99]

 

Abdestin Sünnetleri

 

Sünnet: Rasulullah (sallaîlâhu aleyhi ve sellem)'in, söz, fiil ve onaylarıdır. Bunların yapılması farz ve vacip, terk edilmesi de haram hükmünde değildir.

 

1. Abdeste Besmeleyle Başlanması:

 

Abdeste besmeleyle başlamakla ilgili hadisleri, bazı âlimler sahih kabul etmişlerse de, zayıftır. Fakat her işe besmeleyle baş­lamak meşru ve güzeldir.

 

2.  Misvak Kullanılması:

 

Bu konu 'fitrİ sünnetler' bahsinde açıklandı.

 

3. Abdeste Ellerin Yıkanarak Başlanması:

 

Bu konuda Peygamber (sallallâhu aleyhi ve sellem)'in ab-dest alışını anlatan Osman radiyallahu anh'in rivayet ettiği hadis vardır, '...ellerini üç defa yıkadı.[100]

 

4.  Bir Avuç Suyla, Ağza ve Burna Üç Defa Su Alınıp Verilmesi:

 

Peygamber (sallallâhu aleyhi ve sellem), Abdullah bin Zeyd radiyallahu anh'a abdest almayı öğretirken'...bir auuç suyla ağzına ve burnuna su ahp vermiş ue bunu üç defa tekrarîamıştır..[101]

 

5.  Oruçlu Olmayan Kimsenin Ağzına ve Burnuna Su Alıp Vermeyi Bol Suyla Yapması:

 

Oruçlu kimse, burnuna çok fazla su çekmemelidir. Çünkü Peygamber (sallallâhu aleyhi ve sellem) '... oruç tutmadığın za­manlarda, burnuna suyu fazlaca çek buyurmuştur.

 

6.  Sağdan Başlanması:

 

Peygamber {sallallâhu aleyhi ve seliem) 'ayakkabısını giyer­ken, saçını tararken, temizlenirken ue bütün işlerinde sağla baş­lamaktan hoşlanırdı.[102]

 

7.  Abdest Âzalarının Üçer Defa Yıkanması:

 

Peygamber (sallallâhu aleyhi ve seliem) abdest azalarını bi­rer defa veya ikişer defa yıkayarak abdest alırdı [103] denilmiştir.

 

8.  Abdest Azalarının Ovulması:

 

Abdullah bin Zeyd radiyallahu anh anlatıyor; 'Peygamber (sallallâhu aleyhi ve sellemj'e yaklaşık 0,33 litre[104] su getirildi ve onunla kollarını ovarak abdest aldı.[105]

 

9.  El ve Ayak Parmaklarının Arasının Ovulması:

 

Peygamber (sallallâhu aleyhi ve seİlem) şöyle buyurmuştur; 'Abdest alırken suyu her âzâya gerektiği kadar kullan, parmakla­rının arasını ov, eğer oruç değilsen burnuna suyu fazlaca çek'.[106]

 

10. Abdest Azalarının, Farz Olan Miktardan Daha Fazla Yıkanması:

 

Yüzü yıkarken, başın Ön kısmını da yıkamak müstehaptır. Buna, 'alındaki parlaklığı' artırmak anlamında 'gurre' denir. Aynı şekilde iki dirsek ve ayak topuklarının yukarı kısımlarını da yıka­mak müstehaptır. Buna da, 'ayaklardaki parlaklığı' artırma anla­mında 'tahrir denir.

Ebû Hureyre radiyallahu anh anlatıyor; Peygamber (sallallâ­hu aleyhi ve sellem);'ümmetim kıyamet günü, abdest izleri olan, alanlarındaki ve ayaklarmdakİ parlakhkîanyla gelirler' buyurdu. Bu hadisi rivayet ettikten sonra Ebû Hureyre; 'O halde sizden her kim parlaklığını artırabilecekse, (abdest azalarını farz olan miktardan daha fazla) yıkasın'dedi.[107]

Ebû Hureyre radiyallahu anh anlatıyor; 'Dostum (sallallâhu aleyhi ve sellem)'den, 'Mümin'in nuru, abdest supunun ulaştığı yere kadar ulaşır [108] buyurduğunu işittim.

 

11. Abdest Suyunu Kullanmada İktisatlı Olunması:

 

Enes radiyallahu anh anlatıyor; 'Peygamber (sallallâhu aley­hi ve sellem) yaklaşık iki litre [109] ile iki buçuk litre [110] kadar suyla gusül abdesti; yarım litre kadar suyla da abdest alırdı.[111]

 

12. Abdest Aldıktan Sonra Dua Edilmesi:

 

Abdest alındıktan sonra şu dua okunmalıdır;

Eşhedu en lâ ilahe illallo.hu vahdehû la şerike leh ve eşhe-du enne Muhammeden abduhu ve rasuluh / şehadet ederim ki, Allah'tan başka ilah yoktur. O tektir, ortağı yoktur. Ve şehadet ederim ki, Muhammed O'nun kulu ve rasulüdür'.[112]

Veya 'Subhâneke Allahumme ve bi-hamdike. Eşhedu en lâ ilahe illâ ente. Esteğfİruke ve etûbu Heyke j Allah'ım! Senin sânın yücedir ve hamd sanadır. Şehadet ederim ki, senden başka ilah yoktur. Senden af dilerim ve sana tövbe ederim. [113]

 

13. Abdest Aldıktan Sonra İki Rekât Namaz Kılın­ması:

 

Osman radiyallahu anh anlatıyor; 'Benim abdest aldığım gibi, Peygamber (sallallâhu aleyhi ve sellem)'i abdest alırken gör­düm. Peygamber (sallallâhu aleyhi ve sellem); 'kim benim ab­dest aldığım gibi abdest alır, sonra da kalkıp içinden hiçbir şey eçirmeden iki rekât namaz kılarsa, geçmiş günahları bağışlanır' buyurdu. [114]

Ebû Hureyre radiyallahu anh anlatıyor; Peygamber (sallallâ­hu aleyhi ve sellem) sabah namazında Bilal'e; 'Ey Bilal!İslam'da, en fazla mükâfat bekleyerek yaptığın ameli bana söyle. Ben Cen­nette ayakkabılarının sesini işittim' buyurdu. Bilal de; 'benim en fazla mükâfat bekleyerek yaptığım amelim, her abdest alıp temiz­lendikten sonra ister gece, ister gündüz olsun, mutlaka aldığım abdestle nasip edildiği kadar namaz kılmamdır' dedi. [115]

 

Abdesti Bozan Durumlar

 

1. İdrar ve Dışkı Yollarından Çıkan Şeyler:

 

Bunlar, idrar, dışkı veya yellenmektir. Yüce Allah '... veya biriniz tuvaletten gelirse.[116] buyurmuştur. Âyet-i kerimede kinayeli olarak, büyük abdesti bozmak ifade edilmiştir.

Peygamberimiz (sallallâhu aleyhi ve sellem) Abdesti bozul­duğu zaman, abdest alıncaya kadar hiçbirinizin namazım Allah kabul etmez' buyurmuştur.

Hadramevt bölgesinden bir adam; 'Ey Ebû Hureyre! Hadesl abdestsizük nedir?' diye sordu. Ebû Hureyre radiyallahu anh; 'sessiz veya sesli olarak yellenmektir' dedi.[117]

Sürekii idrarını veya gazını tutamayan kimselerin durumu bu hükümden istisna edilmiştir. Bu durumda olan kimselerin hükmü, istihaze [118] kadının hükmü gibidir.

 

2. Meni, Mezİ ve Vedî Çıkması:

 

Peygamber (sallallâhu aleyhi ve sellem), 'mezî' hakkında; 'abdest al ve organını yıka [119] buyurmuştur.

İbni Abbâs radiyallahu anh anlatıyor; 'Meni, vedî ue mezî: Gusül abdesti meni çıkması durumunda gerekir. Vedî ue mezî durumunda ise, organını yıkarsın ue namaz abdesti gibi abdest alırsın.[120]

 

Hatırlatma:

 

Hanımların Cinsel Organından Gelen Akıntılar Abdesti Bozar mı?

 

Bu konunun ayrıntıları şu şekildedir;

I. Bu akıntılardan, eşiyle oynaşması veya cinsel ilişkiyi arzu­laması nedeniyle gelen akıntılar kastedİliyorsa, buna 'mezî' denir. Mezînin hükmü ise, sadece abdestin bozulmasıdır. Bu durumda organın yıkanması vacip olur.

II. Şayet bu akıntılar ile, birçok hanımda görülen ve çok sık meydana gelen, özellikle hamilelik döneminde yoğunlaşan akın­tılar kastediliyorsa, bu durumda abdest bozulmaz. Bu hükmün nedenlerini şöyle sıralayabiliriz;

a) Bu akıntıların birçok hanımda olduğu aşikârdır. Bunlar, hiç kuşkusuz Peygamberimiz (sallallâhu aleyhi ve sellem}'İn dö­nemindeki hanımlarda da olmaktaydı. Bu durumda olan ha­nımlara, Peygamberimiz (sallallâhu aleyhi ve sellem)'in yeniden abdest almalarını emrettiğine dair herhangi bir rivayet nakledümemiştir.

b) Bu akıntıların geldiği yol, necis idrar yolu değildir.

c) Bazı fıkıh âlimlerinin, 'idrar ve dışkı yollarından çıkan şeyler abdesti bozar' ifadesi, Peygamber (sallallâhu aleyhi ve sel-lemj'den nakledilmiş bir ifade değildir. Bu konuda İslam âlimlerinin icmâsı da yoktur. Aksine, idrar ve dışkı yollarından çıkan bazı şeylerin, abdesti bozmadığına dair icmâ vardır. îstihâze/özür kanı gibi.

Yukarıda yapılan açıklamalara göre, hanımların cinsel or­ganından gelen akıntılar, sürekli görülüyorsa ve aşırı yorgunluk, uzun yürüyüşler veya hamilelik nedeniyle artıyorsa, bunlardan dolayı abdest bozulmaz. -En doğrusunu Allah Teâlâ bili.

Hanefîler, sürekli kanama ve akıntısı olanların 'özür sahibi' olduklarını ve her farz namaz vakti için bir abdest almalarının gerektiğini belirtmişlerdir. Bu konuda Pey­gamberimiz (sallallâhu aleyhi ve sellem)'in 'istihâze kanaması olan, her namaz vakti için bir abdest alır [121] hadisini delil göstermişlerdir. [122]

 

3. Bilincin Kaybolduğu Derin Uyku:

 

Safvân bin Assai radiyallahu anh anlatıyor; 'Seferî/yolcu ol­duğumuzda, Rasulullah (sallallâhu aleyhi ve sellem) bize, gusül abdesti gerektiren haller dışında mestlerimizi üç gün üç gece çı­karmamamızı emreder; Dışkı, idrar veya uyku nedeniyle mestle­rimizi çıkarmamızı emretmezdi. [123]

Peygamber (sallallâhu aleyhi ve sellem) 'uyku, idrar ve dışkı­yı' aynı hüküm İçerisinde saymıştır. Mutlak anlamda uyku abdes­ti bozmaz. Abdesti bozan uyku, idrak ve hissin kaybolduğu uyku­dur. Zaten bu durumda, vücuttan bir şeyin çıktığı hissedilemez.

Rasulullah (sallallâhu aleyhi ue sellem)'in sahabeleri yatsı namazını beklerken, uyuklar, başları öne düşerdi. Sonra da ab­dest almadan namaz kılarlardı.[124]

Hanefî mezhebinde abdesti bozan uyku, yatarak veya dayanarak bilincin kaybolduğu şekilde uyumak ola­rak tanımlanmıştır. [125]

 

4. Sarhoşluk, Bayılma Veya Delirme Nedenleriyle İdrakin Kaybolması:

 

Sarhoşluk, bayılma ve delirme nedenleriyle abdestin bozu lacağı konusunda 'icmâ' edilmiştir. Çünkü bu durumlarda run kaybolması uykudan çok daha etkindir.

 

5. Şehvetle veya Şehvctsiz Cinsel Organa Dokunulması:

 

Peygamber (sallallâhu aleyhi ve sellem); 'kim cinsel organına dokunursa abâest alsın. Hangi hanım cinsel organına dokunursa abdest alsın [126] buyurmuştur.

Hanefî mezhebine göre kişinin kendi organına do-kunmasıyla abdest bozulmaz. Yahya bin Maîn ve bazı hadis imamları, yukarıdaki hadisi, senedi itibariyle zayıf kabul etmişlerdir. Kişinin kendi organına dokunmasının abdestini bozmayacağı konusunda, Talk bin Ali (radiyal-lâhu anh)'ın hadisini delil göstermişlerdir. 'Kişinin kendi organına dokunması durumunda abdest olması gerekir mi?' diye sorduğunda Rasulullah {sallallâhu aleyhi ve sellem); «hayır, o senden bir parçadır» [127] buyurmuştur. [128]

 

Hatırlatmalar:

 

a) Örtü olmadan, cinsel organa dokunmak abdesti bozar. Şayet mendil veya benzeri şeylerle dokunulursa abdest bozul­maz.

b) Hanımın, eşinin cinsel organına dokunması durumunda, âlimlerin çoğunluğuna göre hanımın abdesti bozulur. Bazı âlimler ise abdesti bozulmaz demişlerdir. İhtiyatlı olan, birinci görüştür.

c) Bir hanımın kendi makatına dokunmasıyla abdesti bozul­maz. Çünkü abdestin bozulacağına dair herhangi bir delil yok­tur. Aksine delil olmadığı sürece, asıl olan mevcut halin devam etmesidir. Ayrıca makat, cinsel organ olarak isimlendirilmez. Bu nedenle cinsel organla makat bölgesinin birbirine kıyas edilmesi doğru değildir.

d)  Çocuğun penisine dokunmak abdesti bozmaz.

 

6. Deve Eti Yemek:

 

Berâ bin Azib radiyallahu anh anlatıyor; Rasulullah (sallallâ­hu aleyhi ve sellem); 'deve eti (yediğinizde) abdest alınız; koyun eti (y/ediğinizde) a/mayınız [129] buyurdu. Her ne kadar âlimlerin çoğunluğu, deve eti yendiğinde abdest alınmasını sadece müste-hap kabul etmişlerse de, deve eti yenmesi durumunda abdestin bozulduğu, dolayısıyla da abdest almanın vacip olduğu görüşü daha kuvvetlidir. Bu nedenle imam Nevevî; 'her ne kadar âlim­lerin çoğunluğu farklı görüşlerde iseler de, deve eti yendiğinde abdest bozulur diyenlerin delili daha kuvvetlidir' demiştir.

Deve eti yenilmesi durumunda, Hanbeli mezhebine göre abdest bozulur. Hanefî, Şafiî ve Mâlikîlere göre ab­dest bozulmaz.

 

Abdesti Bozmayan Durumlar

 

Birçok insan bazı durumlarda abdestlerinin bozulduğunu düşünürler. Oysa hakikatte abdestleri bozulmamıştır. Bu durum­lar şunlardır;

 

1. Arada Herhangi Bir Örtü Olmaksızın Kadının Er­keğe Dokunması:

 

Kadının erkeğin tenine dokunmasıyla abdestinin bozulduğunu savunanların en önemli delili '.., veya hanımlara dokunduğunuzda, su bulamazsanız teyemmüm edi­niz..[130] âyetidir. Bu âyet-i kerîmede 'dokunmak' ifadesiyle kas­tedilen, ibni Abbâs (radiyallahu anh)'ten sahih olarak nakledildi­ği gibi cinsel ilişkide bulunmaktır. Ancak bu görüşe İbni Mesûd, İbni Ömer ve bazı âlimler muhalefet etmişlerdir. [131]

Kanaatime göre, aşağıdaki nedenlerden dolayı hanımlara dokunmak, ne hanımların, ne de erkeklerin abdestini bozmaz. Bu nedenier;

a) Aişe (radiyallahu anhâ) anlatıyor; 'Bir gece yatakta Ra-sulullah (sallallâhu aleyhi ve sellem)'i bulamadım. Elimle etrafa dokundum. Nihayet elim, onun ayaklarının ortasına dokundu. O secde halindeydi ve 'Allah'ım! Gazabından rızana sığınırım,..' diyordu. [132]

b) Aişe (radiyallahu anhâ) anlatıyor; 'ben Rasulullah (sallal­lâhu aleyhi ve sellem)'in önünde uyuyordum, iki ayağım onun kıble tarafındaydı. Secde ettiği zaman bana eliyle dokunur, ben­de ayaklarımı toplardım. Secdeden kalktığında ise uzatırdım. O zaman evlerde çıra yoktu.[133]

Her iki hadis-i şerifte de, Peygamber (sallallâhu aleyhi ve seîlem)'in, Aişe (radiyallahu anhâ)'ya dokunmasına rağmen namazını tamamladığı bildirilmiştir. Dolayısıyla bu rivayetler, hanımlara dokunmayla abdestin bozulmadığına delildir. Hanefî mezhebine göre de kadın ve erkeğin birbirlerine dokunmasıyla abdest bozulmaz.

c) Peygamber (sallallâhu aleyhi ve sellem)'in bazı hanım­larını öptüğü, sonra da abdest almadan namaz kıldığı rivayet edilmiştir.[134] Hanımların erkeklere dokunmasıyla abdestlerinin bozulmaması, yabancı erkeklerle tokalaşmalarının veya onlara dokunmalarının caiz olduğu anlamına gelmez. İleride açıklana­cağı gibi bu tür davranışlar haramdır.

 

2. Yara, Kan Aldırma Gibi Nedenlerle, Olağan Böl­gelerin Dışında Az veya Çok Kanamaların Olması:

 

Ha­san el-Basrî anlatıyor; 'Müslümanlar yaralar içerisinde namaz kılmaya devam ediyorlardı.[135] İmam Buhârî diyor ki; 'ibni Ömer (radiyallahu anh) sivilcesini sıktı. Ondan kan çıktı. Fakat abdest almadı'. İmam Mâİik sahih senedle Muvattâ'da rivayet ediyor; 'Ömer, yarasından kan aktığı halde namaz kıldı'; 'Ibâd bin Bişr namaz kılarken bir okla yaralandı. Buna rağmen namazına de­vam etti.[136]

Hanefî mezhebinde vücuttan kan çıkıp akması duru­munda abdest bozulur.[137]

 

3. Kusma ve Benzeri Durumlar:

 

Kusma durumunda abdestin bozulacağıyla ilgili hadisler rivayet edilmiştir. Ancak bu rivayetler zayıftır, delil olarak kul­lanılabilecek nitelikte değildir. Bu nedenle âlimlerin çoğunluğu 'kusmayla abdest bozulmaz' görüşünü tercih etmişlerdir. Bu gö­rüş, İmam Şafii'nin görüşüdür. Şeyhu'l-İslam İbni Teymiye Tete-vâ'smda bu görüşü tercih etmiştir.

Evet, Ebu'd-Derdâ (radiyallâhu anh)'ın rivayet ettiği hadis­te; 'Rasululîah (saliailâhu aleyhi ve seliem) kustu. Bu nedenle orucunu bozdu ve abdest aldı [138] denilmiştir. Ancak bu hadis, kusma durumunda abdest almanın vacib olduğu anlamına gel­mez. Çünkü bu Rasuîullah (saliailâhu aleyhi ve seliem)1 in somut bir davranışıdır. Abdestinin bozulduğuna delil değildir. -En doğ­rusunu Allah bilir,

Hanefî mezhebinde bir avuç dolusu kusulması, kan, irin, su gibi akıntıların olması durumunda abdest bozu­lur.[139]

 

4. Abdestli Kimsenin 'Abdestini Bozup-Bozmadığı Hakkında' Şüphe Etmesi:

 

Abdestimi bozdum mu, bozmadım mı, diye şüphe ettiğin­de, abdestin bozulmamıştır. Bu şüphenin namaz esnasında veya nama dışında olması fark etmez, abdeste hiçbir zararı yoktur. Abdestini bozduğun konusunda emin oluncaya kadar, abdest bozulmuş olmaz. Ibâd b. Temîm (radıyallâhu anh) anlatıyor; 'Peygamber (salİaüâhu aleyhi ve sellem)'e7 Abdestinin bozuldu­ğu vehmine kapılan bir adam şikayet edildi'. Peygamberimiz (sal­iailâhu aleyhi ve seliem); 'Ses işitinceye veya koku hissedinceye kadar (namazdan) ayrılmasın buyurdu.[140]

 

5. Namazda Kahkahayla Gülmek:

 

Bu konudaki rivayetin zayıf olması nedeniyle,[141] namazda kahkahayla gülme nedeniyle abdest bozulmaz. Bu konuda sabit  olan rivayet, Câbir (radıyallâhu anh)'ın 'mevkuf rivayetidir. Bu rivayette, 'namazda gülen bir kimsenin durumu sorulduğunda Cabir (radıyallâhu anh) 'namazını iade eder, yeniden abdest al­ması gerekmez' demiştir.[142] Alimlerin çoğunluğunun görüşü bu­dur.

Hanefî mezhebinde namaz esnasında kahkaha ile gülünmesi durumunda abdest bozulur.[143] Kahkaha, er­genlik çağındaki bir kimsenin namazda başkası İşitecek şekilde gülmesi olarak tanımlanmıştır.[144]

 

6. Cenaze Yıkama:

 

Cenaze yıkayan kişinin abdestinin bozulduğuna dair her­hangi bir delil yoktur. İleride de zikredileceği gibi, cenaze yıkayan kimsenin abdest alması ve gusletmesinin müstehap olduğuna dair deliller vardır.

 

Abdestin Vacip Olduğu Durumlar

 

(Abdestsiz Kimseye Haram Olan Durumlar)

 

Bir Mümin, namaz kılmak istediği zaman İster farz, ister na­file ya da cenaze namazı olsun abdest alması 'farzdır'. Çünkü Yüce Allah şöyle buyurmuştur; 'Ey İman edenler! Namaza kalk­tığınız zaman ......yıkayınız.[145] Peygamberimiz (saliailâhu aleyhi ve seliem) de; 'abdestsiz kılınan namazı Allah kabul etmez [146] bu­yurmuştur.

 

İki Durumda Abdest Almak Vacip Değildir.

 

Bazı âlimler, değerinin büyüklüğünden dolayı, iki durumda abdest almayı 'vacip' kabul etmişlerdir. Bu görüş tartışmalıdır. Bu iki durum;

 

a) Kabe'yi Tavaf:

 

Kabe'yi tavaf edenlerin abdest almalarını zorunlu kılan açık, sahih bir delile rastlamadık. Sayılarını ancak Azîz ve Celîl Alla­h'ın bileceği birçok Müslüman, Rasulullah (sallallâhu aleyhi ve sellem) zamanında Kabe'yi tavaf etmiştir. Bunlardan herhangi birine, Peygamber (sallallâhu aleyhi ve sellem)'in abdest alma­sını emrettiğine dair hiçbir rivayet bize ulaşmamıştır. Oysa tavaf esnasında birçoğunun abdestinin bozulması veya birçoğunun abdestsiz tavaf yapması muhtemeldir. Özellikle de, hac zama­nında 'kudüm ve ifâda7 tavaflarının yapıldığı günlerde oluşan izdihamlarda bu durum çok daha muhtemeldir. O halde açıklan­masına ihtiyaç olmasına rağmen, tavaf yapacak olanların abdest alması gerektiğini bildiren bir delilin ve âlimlerin herhangi bir ic-mâsının bulunmayışı, tavaf esnasında abdestin 'farz' olmadığına delildir. [147]

Bazı âlimler tavafta abdestin farz olduğuna İbni Abbâs (ra-diyallâhu anhj'ın şu rivayetini delil kabul etmişlerdir. İbni Abbâs anlatıyor; 'Peygamber (sallallâhu aleyhi ve sellem); 'Kâbeyi tavaf etmek, namaz kılmak gibidir. Ancak Allah, tavaf esnasında ko­nuşmayı helal kılmıştır...' buyurdu. [148] Bu hadisi delil kabul eden âlimler, şu yorumu yapmışlardır; 'Şayet tavaf, namaz kılmak gi­biyse, namaz için abdest almak farz olduğu gibi, tavaf için de abdest almak farzdır'. Bu yoruma, birkaç şekilde reddiye veril­miştir;

Birincisi; hadis merfu olarak sahih değildir. İbni Abbâs'ın kendi ifadesi olup 'mevkuf rivayettir. Tirmîzî, Beyhakî, İbni Teymiye, İbni Hacer ve diğer âlimler, rivayetin 'mevkuf olduğunu tercih ermişlerdir.

İkincisi; eğer rivayetin sahih olduğunu düşünürsek, 'tavafın, namaza benzemesinin her hususta olduğu sonucu' çıkarılamaz. Dolayısıyla namaz için şart olan hususlar, tavaf İçin şart olmaz. [149]

Şeyhu'l-İslam İbni Teymiye 'el-Feteuâ'da der ki; '...araştır­malarım sonucunda, Kabe'yi tavaf için hadesten taharetin/abdest almanın şart olmadığını gördüm. Hiç şüphesiz tavaf İçin abdest almak farz değildir. Ancak müstehapür. Şer'î deliller, tavaf için abdest almanın farz olmadığını ifade etmektedir. Şeriatta tavaf için abdest almanın farz olduğuna dair bir delil yoktur...' İbni Hazm 'Muhallâ' isimli kitabında (7/179) '... abdestsiz Kabe'yi tavaf etmek caizdir...' der.

Hanefî mezhebinde asıl olan görüşe göre, Kabe'yi tavafta temizlik vaciptir. Bu hem gusüi, hem de abdesti içermektedir. Bu nedenle abdestsiz tavaf yapan hacının ceza olarak kurban kesmesi gerekir.[150]

Uyarı:

Abdestsiz tavafı caiz kabul etmekle birlikte, abdestli olarak yapılan tavafın daha faziletli ve müstehap olduğunu unutmamak gerekir. -Bu konu ileride daha kapsamlı olarak açıklanacaktır. -

 

b) Kuranı Kerim'e Dokunmak:

 

Bir çok âlim, Kuranı Kerîm'e dokunmak için abdestin vacip olduğunu belirtmişlerdir. Buna delil olarak şunları zikretmişler­dir;

1. Yüce Allah; 'Ona temizlenenlerden başkası dokunamaz [151] buyurmuştur.

Âyetten yapılan çıkarıma yanıt: Âyet-i kerîmedeki zamir {'ona' ifadesi), levhi mahfuzu işaret etmektedir, 'temizlenenler' ifadesi ise, melekleri nitelemektedir. Müfessirlerin çoğunluğu bu iki kelimeyi böyle açıklamıştır. Aynı zamanda âyet-i kerîmenin öncesi de bu mânâyı teyit eder mahiyettedir. 'O elbette şerefli bir Kur'âridır. Korunmuş bir Kitâp'tadır. [152] Bu anlamı şu âyetler de teyit etmektedir; 'O, kutsal kılınmış, yüceltilmiş, arınmış sahifeler üzerindedir. Değerli, çok iyi (elçilerin ellerindedir).[153]

2. Kurana sadece temiz olanlar dokunsun [154] hadisini delil olarak zikretmişlerdir. Bu hadisin farklı senetleri bulunmaktadır. Senetlerinin tamamı tartışmalıdır. Senetlerinin tamamıyla 'hasen' derecesine yükseltilmesi konusunda farklı görüşler oluşmuştur. Tercih edilen görüş, hadisin 'zayıf olduğudur. Şayet rivayetin sa­hih olduğu farz edilirse, bu durumda denir ki; 'abdestli olmayan veya cünüp olan Mümin için necis/pis kelimesinin kullanılma­sı doğru değildir. Ne gerçek anlamda, ne mecazî, ne de lügat anlamıyla bu ifade kullanılamaz. Çünkü, Peygamber (saliallâhu aleyhi ve seliem); 'Mümin necis olmaz' buyurmuştur. Dolayısıy­la ne âyetten, ne de hadisten, Kurân'a dokunmak için abdestin şart olduğunun anlaşılması mümkün değildir. Bu durumda, 'te­miz olanlar' ifadesiyle, müşrik olmayanların kastedildiği ortaya çıkmış olmaktadır. Nitekim Yüce Allah, 'Ey îman edenler! Hiç kuşkusuz müşrikler nedstiri pistir [155] buyurmuştur. Bu nedenle ha-dis-i şerifte düşman topraklarına Kurân'la birlikte yolculuk etmek yasaklanmıştır.

Sonuç olarak; abdestsiz Kurân'a dokunmaya herhangi bir mani yoktur. Hatta cünüp veya hayız gören kimseler de dokuna­bilir. İbni Hazm'm 'el-Muhallâ'daki görüşü de budur. -Yeri geldi­ğinde bu konu izah edilecektir inşaaliah-.

Hanefi mezhebine göre, abdestsiz Kurân'a dokun­mak caiz değildir. [156]

 

Abdest Almanın Müstehap Olduğu Durumlar:

 

1. Azîz ve Celîl Allah'ı Zikrederken:

 

Mutlak anlamda zikretmek, Kuran okumak, Kabe'yi tavaf etmek gibi

amelleri ya­parken abdestli olmak müstehaptır.

Bu amelleri yaparken abdestli olmanın müstehap olduğuna delil Muhacir bin Kunfuz hadisidir. Muhacir bin Kunfuz (radîyallâ-hu anh), Peygamber (saliallâhu aleyhi ve sellem)'e abdest alırken selam verir. Abdest almayı tamamlayıncaya kadar onun selamını almaz. Abdestini aldıktan sonra selamını yanıtlar ve; 'Abdestsiz iken Allah'ın ismini zikretmeyi hoş görmediğim için, senin sela­mına karşılık vermedim' buyurur.[157] Âişe validemizin naklettiği hadisin de de belirtildiği gibi, bu gibi durumlarda abdestli olmak şart değildir. Nitekim Âişe validemiz 'Peygamber (saliallâhu aley­hi ve seliem) her ânında Allah'ı zikrederdi' demiştir. [158]

 

2. Yatarken:

 

Berâ bin âzib (radiyallâhu anh) anlatıyor; Peygamber (saliallâhu aleyhi ve seliem) buyurdu ki; Yatacağın zaman, namaz için abdest alır gibi abdest al. Sonra sağ yanın üzerine uzan. Sonra 'Allahumme eslemtu nefsî ileyke.../Allah'­ım! Kendimi sana teslim ettim...' duasını oku. [159]

 

3. Cünüp Kimse, Yemek, İçmek, Uyumak veya Yeni­den İlişkiye Girmek İstediğinde:

 

Âişe (radiyallâhu anhâ) anlatıyor; 'Peygamber (saliallâhu aleyhi ve seliem) cünüp iken yemek yemek veya uyumak istediğinde namaz abdesti gibi ab­dest alırdı'. [160] Ebû Saîd el-Hudrî anlatıyor; Peygamber (saliallâhu aleyhi ve sellem) buyurdu ki; 'herhangi biriniz hanımımla ilişkide bulunduktan sonra tekrarlamak isterse, abdest alsın.[161] Hadisteki emir cümlesi {'abdest alsın ifadesi), Ebû Râfî' hadisiyle birlik­te müstehap olarak yorumlanmıştır. Bu konu 'güsül abdestinin müstehap olduğu yerler' bahsinde anlatılacaktır.

 

4. Güsül Abdestinden Önce Normal Abdest Almak:

 

Aişe (radiyallâhu anhâ) anlatıyor; 'Rasulullah (sallallâhu aleyhi ve sellem) cünüplükten dolayı güsül abdesti almaya başladığın­da, önce iki elini yıkar, sonra sağ eliyle sol eline su döker ve orga­nını yıkardı. Sonra da, namaz abdesti gibi abdest alırdı'. [162]

 

5. Ateşte Pişirilen Yemekten Sonra Abdest Almak:

 

Peygamber (sallallâhu aleyhi ve sellem); 'Ateşte pişirilen yemek yediğinizde abdest alınız' buyurmuştur.[163] Hadisteki emir lafzı, Amr bin Umeyye ed-Damrî hadisi nedeniyle müstehap ifade eder. Peygamber (sallallâhu aleyhi ve sellem)'i koyun budundan koparıp yerken gördüm. Bu esnada namaza çağrıldı. Hemen kalktı ve bıçağı attı. Namaz kıldı ve abdest almadı'. [164]

 

6. Her Namaz İçin Abdest Almak:

 

Büreyde (radiyallâ­hu anh) anlatıyor; 'Peygamber (sallallâhu aleyhi ve sellem) her namaz için abdest alırdı. Fetih günü abdest aldı, mestlerini mesh etti ve bütün namazları tek abdestle kıldı.[165]

 

7.  Abdest Bozulduğunda Yeniden Abdest Almak:

 

Daha önce zikrettiğimiz, Bilal (radiyallâhu anh)'in hadisinde, Peygamber (sallallâhu aleyhi ve sellem) Bilal'e; 'Cennette ayak­kabılarının sesini işittiğini bildirerek, amelini sormuştu. Bilâl (ra­diyallâhu anh)'te; 'her ezan okuyuşumdan sonra iki rekat namaz kılarım ve ne zaman abdestim bozulsa, hemen abdest alırım' cevabıni vermişti. Bunun üzerine, Peygamber (sallallâhu aleyhi ve sellem) 'işte bundan dolayı' buyurmuştu. [166]

 

8. Kustuktan Sonra Abdest Almak:

 

Mi'dân bin Ebî Tal-ha, Ebu'd-Derdâ (radiyallâhu anh)'dan naklediyor; 'Rasulullah (sallallâhu aleyhi ve sellem) kustu. Bu nedenle orucunu bozdu ve abdest aldı. Dimeşk mescidinde Sevbân'la karşılaştım. Bunu ona anlattım. O; 'doğru, ben ona abdest suyunu döktüm' dedi. [167]

 

Abdest Esnasında İhtiyaç Duyulan Bazı Bilgiler

 

1. Abdest alırken konuşmak mubahtır, herhangi bir sakınca yoktur. Sünnette bunu yasaklayan herhangi bir delil yoktur.

2.Abdest alırken okunacak herhangi bir dua ve zikir yoktur. Daha önce de belirtildiği gibi, zikir abdest aldıktan sonra yapılır.

3.  Tırnaklar ojeli olarak abdest almak caiz değildir. Çünkü ojeler suyun tırnağa temasını önler. Her ne kadar abdest ve na­mazdan önce gidermek daha faziletli ise de, kına ve benzeri renk-lendiricilerin abdest için bir sakıncası yoktur.

Bu konuda İbni Ebî Şeybe'nin sahih senetle rivayet ettiği (1/120) hadiste, İbni Abbâs (radiyallâhu anh) şöyle diyor; 'Ha­nımlarımız en güzel boyalarıyla makyaj yaparlardı. Yatsı nama­zından sonra yapar, sabah namazından önce çıkarırlardı'.

Beyhakî, (1/77-78} sahih senetle rivayet ettiği hadiste, İb­rahim en-Nehâî, abdestsiz olarak ellerini boyayan, sonra da na­maza gelen kadın hakkında şöyle diyor; 'namaz kılmak istediği zaman ellerinde bulunanı giderir,'

4. Abdest aldıktan sonra havlu veya benzeri şeylerle abdest azalarını kurulamak mubahtır. Peygamber {sallallâhu aleyhi ve sellem)'in sahabelerinden ve daha sonraki âlimlerden bir grup, abdest aldıktan sonra kurulanmaya ruhsat vermişlerdir. Bunu mekruh görenler ise, daha öncesinde mekruh görmüşlerdir. Bu konuda 'abdest suyu da mizanda tartılır' denmiştir.

Kurulanmayla ilgili olarak Peygamber fsaliallâhu aleyhi ve sellem)'den rivayetler bulunmaktadır. Peygamber (saihilâhu aleyhi ve seîlem) 'Abdest aldı ve üzerinde bulunan yün cübbesini çevirip onunla kurulandı.[168]

 

Mestlerin Üzerine Mesh Etmek

 

Mestlerin Üzerine Mesh Etmenin Meşruiyeti:

 

Abdest alırken ayakları yıkamak yerine, mestler üzerine mesh etmeye Yüce Allah müsaade etmiştir ve bu kuüan için bir kolaylıktır.

Yolculuk zamanında da, mukim/yerleşik iken de mestler üze­rine mesh etmek caizdir. Meshetmeye İhtiyaç duyulması ya da başka sebeplerden dolayı olması arasında bir fark yoktur. Hatta sürekli evde kalındığı zamanlarda da meshetmek caizdir. Bu ko­nuda âlimler İcmâ etmiştir. Mestler üzerine mesh etmek, Rasu-lullah (sallallâhu aleyhi ve sellem)'den mütevatir sahih sünnetle sabittir.

Hemmâm anlatıyor; 'Cerîr idrarını yaptı. Sonra abdest aldı ve mestlerinin üzerini mesh etti. Ona; 'böyle mi yapıyorsun' de­nildi. O da; 'evet, ben Rasulullah (sallallâhu aleyhi ve sellemj'i idrarını yaptıktan sonra abdest aldığını ve mestlerinin üzerine mesh ettiğini gördüm' dedi.' El-A'meş, İbrahim'in şöyle dediğini söylemiştir; 'Onlar bu rivayetten çok hoşlanıyorlardı. Çünkü Ce­rîr, Mâide sûresi nazil olduktan sonra İslam'a girmiştir'. [169]

 

Çorapların ve Ayakkabıların Üzerine Mesh Etmenin Meşruiyeti:

 

Çorapların ve ayakkabının üzerinden mesh ermek de caizdir. Bu konuda el-Muğire bin Şu'be'nin hadisi delildir, el-Muğire bin Şu'be anlatıyor; Peygamber (sallallâhu aleyhi ve sellem) abdest aldı; çoraplarının ve ayakkabılarının üzerinden mesh [170] İbni Ömer'e; 'Bu tabaklanmış deriden ayakkabı giydiğini oördük' denildi. O da; 'ben Rasulullah (sallallâhu aleyhi ve sel-leffl)'İ onu giyerken ve onun üzerinden mesh ederek abdest alır­ken gördüm' dedi.[171]

Zeyd bin Vehb anlatıyor; AH (radiyallâhu anh) ayakta idra­rını yaptı. Sonra abdest aldı ve ayakkabılarının üzerinden mesh etti.[172]

 

Mestlerin Üzerine Mesh Etmenin Hükmü:

 

Mestler üze­rine mesh etmek caizdir. Meshedilecek faziletli miktar, her kişinin kendi ayağının ölçüsüne göre mesh etmesidir. Mest giyen kişinin, mestlerin üzerinden mesh etmesi ve her iki ayağından da onları çıkarmaması, bu konuda Peygamber (sallallâhu aleyhi ve selle-m)'e ve sahabelerine uyması en faziletli olandır.

 

Mestlerin ve Çorapların Üzerine Mesh Etmenin Şart­ları:

 

Mestlerin her ikisini de abdestli İken giymiş olmak şarttır. El-Muğîre bin Şu'be (radiyallâhu anh) anlatıyor; 'Bir gece yürü­yüşünde Peygamber (sallallâhu aleyhi ve sellem)'le birlikteydim. Bir kaptan ona su döktüm. Yüzünü ve kollarını yıkadı. Başını mesh etti. Sonra mesVerini çıkarmak için eğildiğimde; 'bırak on­ları! Her ikisini de abdestli iken giydim' dedi ve mestlerinin üze­rini mesh etti'. [173]

 

Hatırlatma:

 

Üzerini mesh edeceğin çorabın kalın olması şart değildir. ince çorabın üzerinden de mesh etmek caizdir. Şeyhu'l-İslam'ın da tercih ettiği gibi, hatta açıklık bulunsa dahi caizdir. Yani mes­tin, farz mahallinin tamamını kaplaması şart değildir. Bunların Şart koşulması, Sâri'in/kanun koyucunun zorluğu ve sıkıntıyı ha­fifletmesi maksadına aykırıdır. -Allah en doğrusunu bilendir.[174]

Hanefî mezhebine göre, mestler ayakta durabilecek kalınlıkta olmalı, her taraftan ayaklan ve topukları kapat­malı, küçük ayak parmağıyla üç parmak ve üzerinde yırtık, sökük ve delik olmamalıdır. [175]

 

Mesh Edilecek Yer Ve Nasıl Yapılacağı:

 

Mesh edilmesi gereken yer, mestin üzendir, alt taban kısmı değildir. Bu konuda hz. Ali (radiyallâhu anh) şöyle demiştir; 'Şa­yet din, kişisel görüşlerle olsaydı; mestin altını mesh etmek, üze­rini mesh etmekten evlâ olurdu. Fakat ben Rasuluîîah (sallallâhu aleyhi ve sellem)'i mestlerinin üzerini mesh ederken gördüm', [176]

Meshin nasıl yapılacağı ise kısaca şöyle; abdest tamamlan­dıktan sonra mestler veya çorap giyilir. Daha sonrasında her ab­dest tazelendiğinde, ayakları yıkamak yerine, el su ile ıslatılır ve mestlerin ya da çorapların üzeri mesh edilir.

 

Meshin Süresi:

 

Mukim/yerleşik İken, ilk abdest bozulduğu andan itibaren bir gün ve gece (24 saat) süresince mestlere veya çoraba mesh et­mek caizdir. Seferi/yolcu iken, ilk abdest bozulduğu andan itiba­ren meshin süresi üç gün üç gecedir. Hz. Ali (radiyallâhu anh)'ın rivayet ettiği hadiste; 'Mesh süresini, Rasuluîlah {sallallâhu aleyhi vesellem) yolcu için üç gün üç gece, mukîm için bir gün bir gece olarak belirledi'. [177]

 

Mesh, Ne Zaman Geçerli Olmaz?

 

1. Cünüplük Halinde:

 

İhtilam veya cinsel ilişki nedeniyle cünüp olunduğunda, gusül abdesti için mestlerin veya çorapların çıkarılması farz olur. Bu konuda hiçbir ihtilaf yoktur

 

2. Mesh Süresinin Dolması Halinde:

 

Mesh süresi dol­duğu zaman, abdest alınmak istendiğinde mest veya çorapların çıkarılması gerekir.

 

3. Mestlerin Çıkması Durumuda:

 

Abdest bozulduktan sonra mestleri veya çorapları çıkardığın zaman, onların üzerine tekrar mesh etmen caiz değildir. Ancak yeniden abdest alıp, ab-destli olarak mestleri giydikten sonra caiz olur.

 

Hatırlatmalar:

 

1. Mesh süresi bittiğinde veya abdestli iken mesti veya çora­bı çıkardığında, var olan abdestinle dilediğin kadar namaz kılabi­lirsin, bu caizdir. Çünkü abdestli iken mestin veya çorabın çıkma­sı abdesti bozmaz. Şeyhu'l-Islam'ın 'el-Ihüyârât'ta belirttiği gibi. Mestin veya çorabın çıkması durumunda namaz öncesi ayakların yeniden yıkanması gerekmez.

Hanefî mezhebine göre, mestlerin birinin veya her ikisinin ayaktan çıkması durumunda, ayakların yıkanma­sı gerekir. Nitekim meshin caiz olması, necasetin ayaklara bulaşmasını Önleyen mestlerin giyilmiş olması nedeniyledir. [178]

2. Abdestli olarak iki çorap giyip sonra da üzerine mesh et­tiğin zaman, üstte olan çorabı çıkardığında, mesh süresini alttaki çoraba meshi dikkate alarak tamamlaman caizdir. Çünkü bu du­rumda sen, iki ayağın temiz olarak çorapları giymiş olmaktasın. Abdest aldıktan sonra, tek çorap giyip üzerini mesh ettiğinde, hiç konuşmadan üzerine bir çorap daha giydiğinde hangisini arzu edersen onun üzerini mesh etmen caizdir. Ancak İkinciyi abdes-tin bozulduktan sonra giymişsen, alttaki çorabın üzerine mesh et­mek gerekir. Sonradan abdestsiz İken ilk çorabın üstüne giydiğin ikinci çoraba mesh etmen caiz olmaz.

3. Abdest azalarından herhangi biri sargılı olduğu zaman, i mesh edilir.[179] Sargının abdestli iken sarılmış olması şart değildir. Sargı üzerine yapılan mesh, sargının çıkmasıyla, düşmesiy­le veya yerinden uzaklaşmasıyla birlikte geçersiz olur. Bu konuda bazı âlimler, sargıii yer olduğu haliyle bırakılır, ne yıkanır, ne de mesh edilir, demişlerdir.

4. Hanımların başörtülerinin üzerine mesh etmesi: Bu konu­da Şeyhu'l-İslam (21/218) der ki; 'Bir hanım soğuktan vb. şey­lerden korktuğu zaman başörtüsünün üzerinden mesh edebilir. Nitekim Ümmü Seleme (radiyailâhu anhâ) başörtüsünün üze­rinden mesh ediyordu. Bununla birlikte saçlarından bir kısmını da mesh etmesi gerekir. Buna ihtiyaç duymadığı [180] zamanlardaki durumu ise, âlimler arasında tartışma konusu olmuştur.[181] Âlim­lerin geneli bu şekildeki meshi caiz görmemiştir. Hasan Basrî ise caiz görmüştür. Bu aynı zamanda Hanbelî mezhebinin görüşü­dür. Sadece başörtüsünün üzerine yapılan meshi yeterli kabul etmeyişin herhangi bir delili yoktur. Sarık üzerine meshe kıyas edildiğinde, asıl olan caiz olmasıdır. Fakat ihtiyatlı hareket etmek için, başörtüsüyle birlikte, saçın ön kısmı da mesh edilmelidir. Allah en doğrusunu bilendir.

Yabancı erkeklerin kadının saçını görme ihtimali du­rumunda, başörtünün altına ıslaklığın erişebileceği şekil­de, başörtünün üzerinden mesh caizdir.[182]

5.  Başörtüsüne yapılan meshin geçerlilik süresinde sınır yoktur. Bu mestleri mesh etmeye kıyas ediiemez. Çünkü Pey­gamber (sallallâhu aleyhi ve sellem) sarık üzerine ve başörtüsüne mesh etmiştir. Bu mesh etmeyle ilgili herhangi bir zaman sınırı koymamıştır.

 

Gusul

 

Gusül: Temiz suyu belirli şekillerde vücudun tamamına dök­mektir.

 

Hanımlara Gusül Abdestinin Farz Olduğu Durumlar

 

1. Uyku veya Uyanıklık Halinde Şehvetle Meni Çık­ması:

 

Hanımların menisi, ince sarı sıvıdır. Şehvetinin fazla ol­ması halinde bazen beyaz da olur. Hanımların menisinin anla­şılmasını sağlayan iki özellik vardır. Birincisi, kokusu erkeklerin menisinin kokusu gibidir. İkincisi, meni çıkarken haz duyması, çıktıktan sonra da şehvetinin kesilmesidir.[183] Yüce Allah; cünüp olduğunuzda temizlenin.[184] buyurmuştur. Peygamber de (sallallâhu aleyhi ve sellem}; erkeğin suyu koyu beyazdır; hanımların suyu ince sarıdır...' buyurmuştur.[185]

Meninin çıkmasıyla birlikte gusül farz olur. Meninin çıkma nedenleri arasında cinsel ilişki, ihtilam olunması veya kişinin tat­min olması arasında fark yoktur. Âlimlerin geneli bu görüştedir. [186]

Peygamberimiz (sallallâhu aleyhi ve sellem); 'Sudan dola­yı su gerekir [187] buyurmuştur. Yani, meninin gelmesinden dolayı gusüî suyu da gerekir.

Ümmü Seleme (radiyailâhu anhâ) anlatıyor; Ebû Talha'nm hanımı Ümmü Selim, Rasulullah (sallallâhu aleyhi ve sellem)'e geldi ve; 'Ey Allah'ın Rasülül Kuşkusuz Allah, hakkın söylen­mesinden haya etmez. Bir hanım ihtilam olduğu zaman gusül abdesti alması gerekir mi?' dedi. Rasuluilah (sallallâhu aleyhi ve sellem); 'suyu [188] gördüğü zaman evet' buyurdu. [189] Bu hadis hanımların da, erkekler gibi ihtilam olduklarına delildir. Bunun anlamı rüyasında cinsel ilişkide bulunduğunu görmesi, uyandı­ğında da elbisesine meni bulaşmış olmasıdır. Bu durumda gusül abdesti almak farz olur.

 

Hatırlatmalar:

 

a) Hastalık vb. sebeplerle, hanımlardan şehvetsiz olarak me­ni çıktığı zaman, gusül abdesti almaları 'farz olmaz'. Bu Hanefî, Şafiî ve Mâliki âlimleri bu görüştedir. İmam Şafii ve İbni Hazm ise bu görüşe muhaliftirler. Ancak, Peygamber (sallaliâhu aley­hi ve sellemj'in, hz. Ali'ye hitaben, 'Meni atarak çıktığı zaman gusül abdesti al [190] emri, âlimlerin çoğunluğunun görüşünü teyit etmektedir.

Meninin atarak çıkması, ancak şehvetle olması durumunda gerçekleşir. Yüce Allah; İnsan, atarak çıkan bir sudan yaratıldı' buyurmuştur. [191]

b) Rüyasında cinsel ilişkide bulunduğunu gören,  ancak uyandığı zaman meni bulamayan kimseye gusül abdesti gerek­mez.

İmam Muhammed'e göre, bu durumdaki bir kadının ihtiyaten gusül abdesti alması gerekir. Çünkü kadından çıkacak bir sıvının, rahime akması muhtemeldir. [192]

c) Uykudan kalktığında meni ıslaklığı bulan, ancak rüyasın­da İhtilam olduğunu hatırlamayan kimseye gusül abdesti almak farzdır.

Bu konuda Âişe validemizin naklettiği hadiste; Peygamber (sallaliâhu aleyhi ve sellem)'e, 'ihtilam olduğunu hatırlamayan ama meni ıslaklığı bulan kimsenin durumu soruldu'. Peygam­berimiz (sallaliâhu aleyhi ve sellem) gusül abdesti alır' buyurdu. 'Rüyasında ihtilam olduğunu gören ama meni ıslaklığı bulamayan kimsenin durumu soruldu'. Peygamberimiz {sallaliâhu aleyhi ve sellem) 'ona gusül abdesti gerekmez' buyurdu. [193]

d) Elbisesinde meni gören, fakat ne zaman bulaştığını bil­meyen kimse, eğer o haliyle namaz kılmış ise, en son uykudan kalktığı vakitten itibaren namazlarını iade etmesi gerekir.

 

2. İki Sünnet Mahallinin Birleşmesi (Boşalma Olma­sa Dahi Cinsel İlişki Durumunda Gusül Abdestinin Ge­rekliliği):

 

Ebû Hureyre (radiyallâhu anh) anlatıyor; Peygamber {sal­laliâhu aleyhi ve sellem) buyurdu ki; 'Erkek, hanımın dört uzvu arasına oturduğu ve ilişkide bulunduğu zaman, gusül farz olur.[194]

Âişe (radiyallâhu anhâ) anlatıyor; 'Rasulullah (sallaliâhu aleyhi ve seilemj'e; 'bir adam hammıyİa cinsel ilişkide bulunsa ancak boşalmasa, her ikisine de gusül farz olur mu?' diye so­ruldu. Âişe (radiyallâhu anhâ) da, orada oturuyordu. Rasulullah (sallaliâhu aleyhi ve sellem); 'ben ve işte bu öyle yapıyoruz, son­ra da gusül abdesti alıyoruz' dedi. [195]

Âlimlerin çoğunluğunun görüşünün dayanağı olan bu ha­disler ve diğer rivayetler, erkeğin penisi, kadının cinsel organıyla birleştiği zaman, her iki tarafta da boşalma olsun veya olmasın guslün farz olacağını ifade etmiştir.[196]

imam Nevevî, Müslim Şerhinde (1/650) der ki; 'Bu gün arük bu hükümde farklı bir görüş yoktur. Bu görüşe muhalif bazı sa­habeler vardı.[197] Ancak onlardan sonra bahsettiğimiz hükümde icmâ gerçekleşmiştir.'

 

Hatırl Atmalar:

 

1. Erkeğin penisi, kadının cinsel organına değse ama girme­se, meni inmediği sürece gusül gerekmez. İbrahim en-Nehaî'ye, 'hammıyla cinsel organların birleşmesi olmaksızın ilişkide bulu­nan ve boşalan adamın durumu' sorulduğunda; 'erkeğe gusül gerekir ama hanıma gerekmez. Kadın sadece meni bulaşan yeri yıkar' demiştir.[198]

2.  Erkek hammıyla ilişkide bulunduğunda, penisinin sade­ce sünnet olan kısmının girmesi ve çıkan meninin eşinin cinsel organına akması nedeniyle, şayet hanımından da meni gelme­miş ise, hanımına gusül abdesti gerekmez.

İmam Nevevi 'ei-Mecmû'da (2/151) der ki; 'Meni [199] kadı­nın cinsel organına veya makadma girdikten sonra tekrar dışa­rı aksa kadına gusül gerekmez. Alimlerin çoğunluğunun görüşü budur.

Hanefi mezhebine göre, cinsel ilişki halinde, sünnet yeri kadar bir kısmın, kadının cinsel organına girmesiyle boşalma olsun veya olmasın- gusül abdesti gerekir. [200]

3. Erkek hammıyla ilişkide bulunduktan sonra kadın gusül abdesti alır, daha sonra da kadının cinsel organından erkeğin menisi çıkarsa, kadına yeniden gusül gerekmez. Ancak namaz abdesti alması gerekir. [201]

İbni Ebî Şeybe (1/139), sahih senetle Zuhrî'den nakletmiştir. İmam Zuhrî, 'Gusül abdesti aldıktan sonra, önceden kalan meni akıntısı çıkan erkek ve kadın hakkında 'cinsel organlarım yıkar ve namaz abdesti alırlar' demiştir.

4. Henüz hayız görmeyen küçük yaştaki hammıyla ilişkide bulunan erkeğe veya henüz akıl-bâliğ olmamış kocasıyla ilişkide bulunan kadına 'gusül farz' olur.

5. Erkek, hanımını cinsel ilişki için çağırdığında, hanımının gusül abdesti alacak su bulunmadığı gerekçesiyle onu engelleme hakkı yoktur. Peygamber (sallallâhu aleyhi ve sellem); 'Bir adam, hanımını yatağına çağırdığında, hanımı gelmeyi kabul etmezse; sabaha kadar melekler ona lanet eder.[202]

Şeyhu'I-İsSam 'Mecmûu'l-Feteuâ'da. (21/454) der ki; 'Kadı­nın, cinsel ilişkide bulunmak İsteyen kocasına engel olma hak­kı yoktur. Onunla ilişkide bulunmalıdır. Eğer gusül alma imkanı olursa, gusül alır; gusül alamazsa teyemmüm eder ve namaz kı­lar.

 

3. Hayız ve Lohusa Kanının Kesilmesi:

 

Aişe (radiyal-lâhu anhâ) anlatıyor; Peygamber (sallaliâhu aleyhi ve sellem), Fatıma bint. Ebî Hubeyş'e; 'Adet olduğun zaman namaz kılmayı bırak. Adetten kesildiğinde gusül abdesti al ve namaz kıl [203] bu­yurdu. Lohusahğm, hayız kam gibi olduğu konusunda icmâ edil­miştir.

 

4. Kâfir Bir Hanım Müslüman Olduğunda:

 

Kays bin Asım (radiyallâhu anh), 'Müslüman olduğunda, Peygamber (sal­lallâhu aleyhi ve sellem) ona su ve sidr [204] ile yıkanmasını' em­retti. [205]

 

5.  Vefat Ettiği Zaman:

 

Bir kadın vefat ettiğinde, orada bulunan Müslüman hanımlara onu yıkamak/gusül farz olur. Bu konunun izahı, 'cenazeler' bahsinde gelecek -İnşallah.

 

6.  Niyet, Guslün Sıhhat Şartıdır:

 

Çünkü gusül abdesti almak, şeriatın emriyle bilinen bir ibadettir. Dolayısıyla gusül ab­desti için niyet şarttır. Hanefi mezhebine göre, gusül abdesti alırken niyet etmek sünnettir.[206]

 

7. Gusül Abdestinin Rüknü:

 

Suyu vücudun tamamına yaymaktır'. Gusül abdestinin almışı, suyun bütün vücuda dökül­mesi, saça ve tenin tamamına ulaşmasıdır. Bunun dışında gusül abdestinde başka vacip yoktur.

Hanefi mezhebine göre, ağza ve buruna su vermek guslün farzlanndandır.[207]

Cünüplük nedeniyle gusüi alırken saç örgüsünün açılması hakkında soran kimseye Peygamber (sallallâhu aleyhi ve sellem); 'başmm üzerinden üç avuç su döküp, sonra da her tarafına su dökerek temizlenmen yeterlidir [208] buyurdu.

 

Gusül Abdestinin Almışı:

 

Cünüplük dolayısıyla gusül abdesti alınışını anlatan birçok rivayet bulunmaktadır. Bunlardan biri, Âişe validemizin rivaye­tidir; 'Peygamber (sallallâhu aleyhi ve sellem) cünüplükten do­layı gusül abdesti aldığı zaman, iki elini yıkayarak başlar, sonra namaz abdesti gibi abdest alırdı. Sonra parmaklarını suya sokar, onunla saç diplerini ovardı. Sonra da iki eliyle üç avuç su alır başına dökerdi. Ardından bütün tenine su dökerdi. [209]

Meymûne (radiyallahu anhâ) anlatıyor; 'Peygamber (sallal­lâhu aleyhi ve sellem)'e gusül abdesti için su döktüm. İki veya üç defa ellerini yıkadı. Sonra sağ eliyle, sol eline su döktü ve cinsel organını yıkadı. Sonra elini yere veya duvara sürttü, sonra da yıkadı. Daha sonra ağzını çalkaladı ve burnuna su çekti, yüzünü, iki elini ve başını yıkadı. Sonra vücuduna su döktü. Sonra ye­rinden uzaklaştı ve ayaklarını yıkadı. Ona havlu getirdim. Eliyle (gerek yok) işareti yaptı ve istemedi.[210]

 

Hanımların Cünüplükten Dolayı Gusül Abdesti Alma-Lar M D Ak İ Müstehap Olan Şekli Şöylece Özetleyebili­riz;

 

1. İki elini üç defa yıkar.

2. Sol eliyle cinsel organını yıkar. Organın içine su tutma­sı gerekmez. Şayet gerekli olsaydı bunu Peygamber (sallallâhu aleyhi ve sellem) açıklardı.

3. Namaz abdesti gibi abdest alır. Bunu güzelce ve eksiksiz olarak yapar. Eğer leğen vb. bir şeyde yıkanıyorsa ayaklarını yı­kamayı en sona bırakabilir.

4. Üç defa başına su döker ve suyun saç köklerine kadar ulaştırır. Saçı örgülü ise, saç örgüsünü açması gerekmez. Ümmü Seleme anlatıyor; 'Ey Allah'ın Rasülü! Ben saç örgüsü kalın bir kadınım. Cünüplükten dolayı gusül abdesti alırken açmalı mı­yım?' dedim. 'Hayır, başının üzerinden üç avuç su döküp, sonra da her tarafına su dökerek temizlenmen yeterlidir' dedi. [211] Ab­dullah bin Amr, hanımlara gusül abdesti alırken saç örgülerini çözmelerini emredince, buna Âişe validemiz karşı çıkmıştır. [212]

5. Önce sağ, sonra sol tarafından başlayarak vücuduna su döker.

 

Hatırlatmalar:

 

a) Yukarıda anlatılan gusül abdestinin alınış şekli müstehap-tır. Tamamı Rasuiullah (sallallâhu aleyhi ve sellem)'in hadislerin­den alınmıştır. Şayet, hadiste belirtilenlerin bir kısmıyla yetinmek istenirse, suyu bütün vücuduna iletmiş olmak şartıyla caizdir. Sadece duş almış olmakla veya suya daimakla da gusül abdesti alınmış olur. İmrân- bin Husayn hadisinde anlatılan 'devesi üze­rinde iki tulum su arasında oturan kadın' kıssasında [213] Peygamber fsallallâhu aleyhi ve sellem) '.. .en son cünüp olan kişiye bir kap su verdi ve; 'git üstüne dök' buyurdu.[214]

b) Cünüplükten dolayı gusül abdesti alan bir kadın, cinsel organına sadece örtü üzerinden dokunmalıdır. Daha önce de belirtildiği gibi, örtüsüz dokunduğu takdirde (namaz) abdesti bo­zulur.

Hanefi mezhebine göre, kadın veya erkeğin kendi organına dokunmasıyla abdest bozulmaz. [215]

 

Hayız ve Lohusalıktan Sonra Gusül Abdesti:

 

Hayız ve loğusalık nedeniyle gusül abdesti almak, cünüp­lükten dolayı gusül abdesti almak gibidir. Ancak fazlalık olarak şunlar yapılır;

1. Su ile birlikte sabun vb. temizlik maddeleri kullanmak. Nitekim 'hayızı biten kadının guslü hakkında' soran Esma (radi-yallâhu anhâj'ya, Peygamber (sallallâhu aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur; 'su ve sidr [216] alırsınız ve temizlenirsiniz.. [217]

2. Hayız nedeniyle gusül abdesti alan kadının saç örgüsünü açması müstehaptır. Böylelikle suyun saç diplerine ulaştığı konu­sunda emin olur. Âişe (radiyallahu anhâ) anlatıyor; Peygamber (sallallâhu aleyhi ve seîlem) ona hayızdan dolayı- 'saçını çöz ve yıkan' buyurdu.[218]

3. Gusül abdestini tamamladıktan sonra hayız kanının bu­laştığı yerlere bir kumaş parçasıyla misk veya koku sürmesi ve kan kokusunu gidermesi müstehaptır.

Aişe (radiyallahu anhâ) anlatıyor; 'Peygamber (sallallâhu aleyhi ve sellem)'e bir kadın hayızdan dolayı nasıl gusül abdesti alacağını sordu. Peygamber (sallallâhu aleyhi ve sellem) 'ona na­sıl yıkanması gerektiğini anlattı ve 'misk kokusuna bandırılmış bir yün veya pamuk parçası al ve onunla temizleri buyurdu. Kadın; 'nasıl temizleneyim?' dedi. Peygamber (sallallâhu aleyhi ve sel­lem) 'onunla temizleri buyurdu. Kadın; 'nasıl?' dedi. Peygamber (sallallâhu aleyhi ve sellem) 'Subhanallah! Temizlen iştel' buyur­du. Bunun üzerine ben onu kendime doğru çektim ve 'kokulu bir parçayı kan izinin bulunduğu yere sürmesini' söyledim. [219]

Eşinin veya bir yakınının vefatı nedeniyle matem dönemin­de yas tutuyor olsa da, hanımların hayız kanından temizlenirken koku kullanmalarına ruhsat verilmiştir. -İnşaallah yeri geldiğinde bu konu daha geniş izah edilecektir.

 

Hatırlatmalar:

 

1. Cinsel ilişki sonucu cünüp olan hanım, gusletmeden önce hayız olur ise, ayrıca cünüplükten dolayı gusül abdesti alması ge­rekmez. Hayızı tamamlandıktan sonra cünüplük ve hayızdan do­layı, her ikisi için de niyet ederek, bir gusül abdesti alır.[220] Ancak isterse, cinsel organını yıkamayla yetinebileceği gibi, müstehap olduğu için gusül abdesti de alabilir. Ya da, hayızdan temizlendiği zaman gusleder.

Hanefî mezhebine göre, bir kadın ihtilam olduktan sonra veya eşiyle ilişkide bulunduktan sonra gusül abdes­ti almadan önce âdet görmesi durumunda, gusül abdes­ti alıp-almamakta serbesttir. Ancak gusül abdesti alması daha evlâdır. [221]

2. Gusül abdestini gerektiren iki durum bir arada olduğu zaman, her ikisine de niyet ederek tek gusül abdesti alınması ye­terlidir. Alimlerin çoğunluğunun görüşü budur. [222]

3. Cünüplükten dolayı gusül abdesti alan kadın, abdest al­madan önce gusül abdesti almış ise, gusül abdesti normal abdest yerine de geçer. Gusül abdesti aldıktan sonra tekrar abdest al­ması gerekmez. Çünkü cünüplükten arınmak, küçük hadesten/ abdestsizlikten de arınmaktır. Âişe (radiyaîlahu anhâ) anlatıyor; 'Rasulullah (saiiallâhu aleyhi ve seüem) gusül abdesti alır ve iki rekat namaz kılardı. Gusü! abdestinden sonra abdest aldığını gör­medim.[223]

4. Cünüplükten dolayı gusül abdesti almayı geciktirmekte kadınlar için bir sakınca yoktur. Gusül abdestini bir an önce al­mak için acele etmek, hiç kuşkusuz birinci derecede namaz için olur. Nitekim Âişe validemizin bildirdiğine göre, Peygamber (sal-lallâhu aieyhi ve sellem) bazen gusül abdesti almadan uyuduğu oluyormuş. [224]

5. Cünüp iken, tüyleri gidermek, saçı ve tırnakları kısaltmak, çarşıya çıkmak vb. şeyler hanımlara da, erkeklere de mubahtır, hiçbir sakıncası yoktur.

Hanefî mezhebinde, cünüp kimsenin etek traşı ol­ması veya tırnak kesmesi mekruhtur. [225]

6. Hanımların eşleriyle birlikte banyo yapmaları -âlimlerin icmâsıyla caizdir, birbirlerinin avret mahalline bakmaları caizdir. Mekruh değildir. Aişe (radiyaîlahu anhâ) anlatıyor; 'ben ve Pey­gamber (salhiîâhu aleyhi ve sellem) bir kapta yıkanırdık. O ben­den önce davranırdı, ben de; 'bana bırak, bana bırak' derdim'. [226]

7. Kadın olsun, erkek olsun bir başkasından artan gusül ab­desti suyunu kullanması caizdir. Çünkü İbni Abbâs radiyaîlahu anh, 'Rasuluiîah (sallallâhu aleyhi ve sellem), Meymûne'den ar­tan su ile gusül abdesti alıyordu' demiştir. [227]

8. Mümin kadının, eşi dışında hiç kimsenin yanında tama­men çıplak yıkanması caiz değildir. Ancak yalnız olarak veya eşinin yanında yıkandığı zaman tamamen çıplak olmasında bir sakınca yoktur. Mûsâ ve Eyyûb aleyhisselam'm tamamen çıplak olarak yıkandığı sabittir. Tabi bu hiç kimsenin bulunmadığı yerde olmuştur.

9. Gusül abdesti alırken, henüz tamamlamadan normal ab­desti bozan bir durum olduğunda, gusül abdestini iade etmesi gerekmez, kaldığı yerden tamamlar. Bu durumda yapması ge­reken sadece namaz abdesti almasıdır. Alimlerin çoğunluğunun görüşü budur. Çünkü namaz abdestinin bozulması, gusül abdes-tine mâni değildir. Abdestli olması guslü etkilemeyeceği gibi, ol­mayışı da etkilemez.

10. Namaz abdesti alındığı takdirde, cünüp olarak uyumak caizdir. Ömer bin Hattâb (radiyaîlahu anh), gece cünüp olma hakkında, Peygamber (sallallâhu aleyhi ve sellem)'e sordu. Pey­gamber 'Abdest, organını yıka sonra uyu' buyurdu. [228]

 

Hanımlara Gusül Abdestinin Müstehap Olduğu Durumlar

 

Gusül abdestinin farz olduğu durumlar anlatıldı. Bu bölüm­de gusül abdesti almanın müstehap olduğu durumlara dikkat çe­kilecektir. Bunlar;

 

1. Cinsel İlişkide Bulunduktan Hemen Sonra Gusül Abdesti Almak:

 

Ebû Râfî'nİn rivayet ettiği hadiste şöyle anlatıl­makta; 'Peygamber (sallallâhu aleyhi ve sellem) bir gece hanım­larını dolaştı ve tek tek hepsinin yanında gusül abdesti aldı. Ben; Ey Allah'ın Rasülü! Tamamı için bir defa abdest alman yeterli olmaz mı?' dedim. 'Bu daha güzel, daha hoş ve daha temiz' bu­yurdu. [229]

 

2. Bayıldıktan Sonra Gusül  Abdesti Almak: 

 

Çünkü Peygamber (sailallâhu aleyhi ve sellem) baygınlıktan sonra gusül abdesti almıştır.[230]

 

3. Hastalık Kanaması Olanların Her Namaz İçin Gusül Abdesti Alması:

 

Her ne kadar bu konuda birçok zayıf rivayetler olsa dahi, Ümmü Habîbe'nin rivayet ettiği hadiste şöyle buyrulmuştur; 'Ümmü Habîbe yedi yıl hastalık kanaması geçirmişti. Ra-suîuüah (sallallâhu aleyhi ve sellem)'e bu durumunu sorduğun­da, ona gusletmesini emretmiş ve 'bu bir damardır' buyurmuştur. Bu nedenle Ümmü Habıbe her namaz için gusül abdesti alırdı. [231]

Hanefî mezhebine göre bu durumdaki hanımlar 'özür sahibi' kabul edilirler. Bunların her farz namaz vakti için bir abdest alması gerekir. Bu konuyla ilgili açıklama ve kaynaklan daha önce zikredilmişti. (Çev.)

 

4. Ramazan Ve Kurban Bayramlarında Ve Arefe Günü Gusül Abdesti Almak:

 

Bir adam Ali radiyallahu anh'a gusül abdesti hakkında sordu. Alı radiyallahu anh; 'İstersen, her gün yıkan dedi. O; 'hayır, gusül abdesti olan gusül!' dedi. Ali radiyal­lahu anh; 'Cuma günü, Arefe günü, Kurban ve Ramazan bayra­mı günü' dedi. [232]

Nâfi' anlatıyor; İbni Ömer radiyallahu anh 'Ramazan bayra­mı günü, namaza gitmeden önce gusüi abdesti alıyordu.[233]

 

5.  Cenaze Yıkandığı Zaman Gusül Abdesti Almak:

 

Hadişte, 'kim cenaze yıkarsa, gusül abdesti alsın [234] buyrulmuştur. Hadisin sıhhat derecesinde farklı görüşler ileri sürülmüştür.

 

6. Umre Veya Hac İçin İhrama Girildiğinde Gusül Ab­desti Almak:

 

Zeyd bin Sabit radiyallahu anh, 'Peygamber (sal­lallâhu aleyhi ve seüemj'i ihrama girmek için dikişli elbiselerden soyunduğunu ve guslettiğini görmüştür.[235]

 

7. Mekke'ye Girerken Gusül Abdesti Almak:

 

ibni Ömer radiyallahu anh Mekke'ye gireceği zaman, 'Zî Tuvâ' denilen yer­de geceyi geçirir, sabahleyin gusül abdesti alır ve gündüz vakti Mekke'ye girerdi. Peygamber (sallallâhu aleyhi ve sellem)'in de böyle yaptığını söylerdi. [236]

 

Teyemmüm

 

Suyun bulunmadığı zamanlarda veya -hastalık ve şiddetli soğuk gibi durumlarda- su kullanıldığı takdirde zarar görülece­ğinden endişe edildiğinde temiz toprakla teyemmüm ediİmesi mubahtır. Nitekim Yüce Allah, '...ve su bulamamışsanız temiz bir toprağa teyemmüm edin, yüzlerinizi, ellerinizi onunla mesh edin.[237] buyurmuştur.

Rasulullah (sallailâhu aleyhi ve sellem) 'hiç kuşkusuz temiz toprak, on yıl su bulamasa da, Müslüman'ı arındırır [238] Yer yüzü tamamen bana ve ümmetime mescit ve temiz kılındı. Ümmetimden her kim bir namaz vaktine erişirse, mescidi de, taharet yeri de yanındadır [239] buyurmuştur.

Amr b. el-As radiyallahu anh anlatıyor; 'Zâtü's-Selâsil' gaz­vesinde, soğuk bir gecede İhtilâm oldum. Gusül abdesti aldığım takdirde öleceğimden korkup teyemmüm ettim ve arkadaşlarıma sabah namazını kıldırdım. Rasululîah (sallallâhu aleyhi ve selle-m)'in yanına geldiğimizde bu durumu Rasululîah (sallallâhu aley­hi ve sellem)'e anlattılar. Rasululîah (salîallâhu aleyhi ve sellem); 'Ey Amr! Sen arkadaşlarına cünüp olarak, namaz mı kıldırdın? dedi. Ben de; 'Kendinizi öldürmeyiniz, hiç şüphesiz Allah size karşı merhametlidir [240] âyetini okudum. Sonra teyemmüm edip, namaz kıldırdığımı söyledim. Rasulullah (sallallâhu aleyhi ve sel­lem) güldü ve hiçbir şey demedi.[241]

Teyemmüm Ne Zaman Meşru Olur? Teyemmüm iki hal­de meşru olur. Bunlar;

1. İster yolcu, İster yerleşik -seferi veya mukîm- olsun, su bulumadığı zaman 'teyemmüm' meşru olur.

2. Hastalık veya benzeri sebeplerden dolayı su kullanmak zararlı olduğu zaman 'teyemmüm' meşru olur. Çünkü Yüce Allah şöyle buyurmuştur;'.. .eğer hasta veya yoku iseniz ya da ayakyo-İundan gelmişseniz veya kadınlara yaklaşmışsanız ve su bulama-mışsanız temiz bir toprağa teyemmüm edin.[242]

 

Hatırlatmalar:

 

1. Teyemmüm, küçük ve büyük abdestin her ikisi için de mubahtır. İmrân bin Husayn radiyallahu anh anlatıyor; Rasulul­îah (sallallâhu aleyhi ve sellemj'le birlikte bir yolculuktaydık. Ra­sulullah {sallallâhu aleyhi ve sellem) insanlara namaz kıldırdı. O an bir adam ayrılmıştı. Ona; 'seni namazdan ne alıkoydu' dedi. Adam; 'cünüp oldum ve su yok!' dedi. Rasulullah (sallallâhu aleyhi ve sellem) 'temiz toprağı kullan, o sana yeter' buyurdu. [243]

2.  Vücudunun bazı yerlerinde rahatsızlık olması nedeniyle, suyu kullanamayacak durumda isen, teyemmüm yapıp, nama­zı vaktinde kılmalısın. Bazı âlimlerin görüşü budur. Bazı âlimler ise, 'gücü yettiği kadarıyla abdest alır, alamadığı kısımlar için teyemmüm eder' demişlerdir. Fakat tercih edilen görüş sadece teyemmüm etmektir. Çünkü bu görüşün delili daha kuvvetlidir. Zira asıl ile bedel birleştirilemez. Burada asıl ile 'abdest', bedei ile 'teyemmüm' kastedilmiştir. Sahih olan budur.

Hanefî mezhebine göre, abdest âzalarının yarısın­da veya çoğunda yara bulunanlar, teyemmüm ederler. Abdest azalarında bulunan yaralar, yandan daha az ise, sağlam yerler yıkanır; yara bulunan yerlerin üzeri mes-hedilir. Bu durumda teyemmüm yapılmaz. Aynı durum gusül abdesti için de geçerlidir. [244]

3. Abdest veya gusül alman gerektiğinde, yanında sadece yemek yapacak, içecek veya necaseti temizleyecek kadar su bu­lunuyorsa teyemmüm edip, suyu muhafaza etmelisin.

4.  Namaz vakti daralmış ve su kullanılacak olduğu takdir­de vakit çıkacak ise, teyemmüm edebilirsin.Alimlerin iki görüşü arasında tercih edileni budur. Bu, Ebû Hanîfe, Mâlik, İbni Hazm ve Şeyhu'l-İslam'ın görüşüdür. Bu görüşün delili, Ebû Cuheym el-Ensârî'nin rivayet ettiği hadistir. Ebû Cuheym radiyallahu anh anlatıyor; Rasulullah (sallallâhu aleyhi ve sellem) Cemeî kuyu­su tarafından geliyordu. Bir adamla karşılaştı, adam selam verdi. Rasulullah (sallallâhu aleyhi ve sellem) adamın selamını almadı. Bir duvara kadar gitti, yüzünü ve iki elini mesh etti. Sonra da adamın selamını aldı. [245]

Farzların geçmesinden endişe edildiğinde  'teyemmümün caizliği konusundaki asıl budur. Ancak, uykudan uyandığında cünüp halde isen ve namaz vakti çok dar İse, doğru olan bu du­rumda gusül abdesti alınması, sonra namaz kılınmasıdır. Namaz vakti çıkacak olsa dahi böyle yapılmalıdır. Çünkü vakit uyuya kalan hakkında uzatılmıştır. Bu konudaki delil, Rasulullah (sal-lallâhu aleyhi ve sellem)'in şu hadisidir; '...uyku halinde kusur yoktur; kusur, bir sonraki namazın vakti girinceye kadar namazı kılmayan kimse içindir. Kim bunu yaparsa,[246] onu hatırladığı za­man namazı kılsın.[247] Âlimlerin çoğunluğunun görüşü budur.

6. Teyemmüm abdest ve gusül yerine geçer. Abdest ve gu-sülle he!a! olan her şey, teyemmümle de helal olur.

 

Teyemmüm Yapılacak 'Temiz Toprak' Nedir?

 

Yer yüzünde bulunan temiz toprak, kum, taş vb. şeylerle teyemmüm caizdir. Burada 'temiz toprak' İfadesiyle kastedilen, ister toprak İster başka bir şey olsun yeryüzüdür. Alimlerin iki görüşü arasından tercih edileni budur.

Hanefî mezhebinde temiz toprak, kum, taş vb. şey­lerle teyemmüm yapılabilir. Ancak Ahmed bin Hanbel, Ebû Yûsuf ve Şafiî, teyemmümün yalnızca temiz toprakla yapılacağını söylemişlerdir. İmam Mâlik ise, toprak, kum, ot, ağaç ve karla yapılabileceğini belirtmiştir.[248]

 

Teyemmüm Nasıl Yapılır?

 

1.  Abdestsizlikten veya cünüplükten temizlenmeye kalbin­den niyet edersin.

2.  İki elini temiz toprağa vurur ve her iki eline de üfürürsün. Sonra yüzünü ve iki elini bileklere kadar mesh edersin. Böylece teyemmüm almış olursun. Çünkü Peygamber {sallallâhu aleyhi ve sellem) '...böyle yapmak sana yeter' buyurdu sonra, iki elini yere vurdu, ellerine üfürdü, daha sonra da iki auucu ile yüzünü ve iki elini mesh etti. [249]

 

Teyemmümü Bozan Durumlar:

 

1. Abdesti bozan durumlar, teyemmümü de bozar. Bunlara suyun bulunması ve suyu kullanmaktan aciz olan kişinin, güç yetirebilecek duruma gelmesi de eklenmiştir.

2. Namazı kıldıktan sonra su bulunduğu zaman, namaz vakti çıkmamış olsa dahi, namazın İadesi gerekmez. Fakat iade etmesi müstehaptır. Ebû Saîd El-Hudrî radiyallahu anh anlatıyor; 'İki adam yolculuğa çıktı. Namaz vakti olduğunda beraberlerinde su yoktu. Temiz toprakla teyemmüm yaptılar ve namazı kıldılar. Son­ra henüz vakit çıkmamışken su buldular. İkisinden biri abdesti ve namazı iade etti, diğeri etmedi. Daha sonra Rasulullah (saliallâ-hu aleyhi ve sellemj'e geldiklerinde bu durumu anlattılar. Bunun üzerine Rasulullah (sallallâhu aleyhi ve sellem) iade etmeyene; 'sünnet olanı yaptın, namazın yerine gelmiştir' dedi. Abdest alıp iade edene de; 'senin için iki sevap vardır' buyurdu. [250]

 

Hayız Ve Lohusalık Kanı

 

Hanımlarda görülen kanamalar üç kısma ayrılır;

1. Hayız/ âdet kanı;

2. Lohusalık kanı;

3. İstihaze/özür kanı.

 

1. Hayız Kanı:

 

Koyu siyah renkli, kötü kokulu, belirli böl­geden, belirli zamanlarda akan kandır.

Hayız, Âdem aleyhisselam'ın kızlarına, Yüce Allah'ın takdir ettiği bir durumdur. Peygamber (sallallâhu aleyhi ve sellem) Aişe  (radiyallahu anhâ)'ya;  'Kuskusuz bu durum, Allah Teâlâ'nın,

Âdem'in kızlarına takdiridir.[251] buyurmuştur.

İlk hayız gören Havva aleyhesselam'dır. İbni Abbâs radiyal­lahu anh anlatıyor; 'İlk hayız olan, Cennet'ten indirildikten sonra Havva'dır.[252]

En az veya en fazla olarak, hayız süresinde bir sınırlama yok­tur. Bunun ölçüsü hanımların kendi âdetleridir. Çünkü en az ve en fazİa hayız süresini açıklayan sahih bir delil Peygamber (sallallâhu aleyhi ve sellemj'den nakledilmem iştir.

Şeyhu'l-İslam el-Fetevâ'da (21/623) der ki; 'İmam Şâfîî ve İmam Ahmed gibi âlimler en fazla hayız süresinin 15 gün, en az sürenin de bir gün olduğunu söylemişlerdir. İmam Malik gibi bazı âlimler de hiçbir sınırlamanın olmadığını söylemişlerdir. Bunlar bu konuda ne Peygamber (sallallâhu aleyhi ve sellem)'den, ne de sahabelerinden herhangi bir rivayet nakledÜmemiştİr' demek­tedirler. Bu konuda hanımların kendi âdet günleri esas alınır. Daha önce de söylediğimiz gibi. -Allah en iyi bilendir-

Hanefî mezhebine göre, en az hayız süresi üç gün üç gece -72 saat-, ortalama süresi beş gün beş gece, en fazla süresi on gün on gece -240 saattir.[253]

 

Hayız Kanının Başlaması ve Kesilmesi:

 

1.  Hayız Kanının Başlaması: Hayız görmenin mümkün olduğu zamanda, siyah renkli, koyu ve pis kokulu ilk kanın çık­masıyla anlaşılır.

2.  Hayız Kanının Kesilmesi: Hayzın bitmesidir. Bu, ka­nın, sarı ve bulanıklığın kesilmesiyle anlaşılır. Bu iki şekilde ger­çekleşir;

a) Kuruluk: Rahîme konan hayız bezinin veya petin ku­ru çıkmasıdır.

b) Beyaz Kireç Gibi Lekesizlik: Hayzın kesilmesiyle birlikte rahimden çıkan beyaz sudur.

Aişe (radiyallahu anhâ)'nın mevlâsı/azatlısı anlatıyor; 'Ha­nımlar, Müminlerin annesi Aişe ye, hayız kanından sarılık bulu­nan durulmuş pamuk gönderir ve 'o halde iken namaz hakkında sorarlardı. Aişe (radiyallahu anhâ) onlara; 'hayız bezinizi kireç gibi lekesiz görünceye kadar acele etmeyiniz' derdi. Bu sözüyle hayızdan temizlenmeye kastederdi.[254]

 

Hayızdan Temizlendikten Sonra Görülen Sarılığın ve Bulanıklığın Hükmü:

 

Sarılık ve bulanıklık, kadının gördüğü akıntıdır. İrin gibi sa­rılık üzerine çıkmıştır. Hayız kanının kesilmesinden veya kuru­luktan sonra görülen sarı veya bulanık akıntı hayız sayılmaz. Bu durumda kadın temizlenmiştir, namaz kılabilir, oruç tutabilir ve eşiyle ilişkiye girebilir. Ümmü Atiye (radiyallahu anhâ) anlatıyor; '(temizlendikten sonraki) bulanıklığı ve sarılığı hayızdan saymaz­dık.[255]

 

Hatırlatmalar:

 

1. Hayızdan kesildiğinde gusletmek İçin su bulamayan ka­dın, teyemmüm eder ve eşiyle ilişkide bulunur. Âlimlerin çoğu bu görüştedir. [256]

İmam Ebû Hanîfe'ye Söre, âdeti biten kadının, gusül abdesti almadan eşiyle cinsei ilişkide bulunması caizdir.[257]

2. Kanaması, normal adet süresinden daha fazla de­vam eden hanım ne yapmalıdır? örneğin genelde her ay altı gün hayız gören bir hanımın kanaması, yedi, sekiz veya on gün olursa ne yapmalıdır?

Bu haldeki bir hanım için, iki durumdan biri söz konusu­dur;

a) Hayız kanıyla, diğer kanları ayırt edebilecek durumda­dır. Dolayısıyla bu kana bakar. Eğer, rengi, kokusu ve vasfı hayız kanı gibiyse, normal hayız günlerinde olduğu gibi namaz, oruç ve cinsel ilişkiden uzak durur. Çünkü daha önce de belirtildiği gibi- hayız süresiyle ilgili bir sınırlandırma yoktur. Şayet kana­masının, normal hayız kanından daha farklı olduğunu görürse, gusül abdesti alır ve namaz kılar.

b) Hayız kanıyla, diğer kanlan ayırt edemeyecek durumda­dır. -Bu durum bazı hanımlarda bulunmaktadır-. Bu durumdaki hanımlar, temizleninceye kadar, namaz kılamaz, oruç tutamaz ve eşiyle cinsel ilişkide bulunamaz. Çünkü hayzın en fazla süresini sınırlayan bir nas yoktur.[258]

Hanefî mezhebine göre, en fazla hayız süresi on gün on gecedir. On günden fazla devam eden kanamalar 'özür kanı' hükmündedir. Bu durumda özür kanı hüküm­leri uygulanır.[259]

3. Normal hayız günlerinde, kanama iki gün olup, üçüncü gün kesiliyor, dördüncü günü tekrar başlıyor ve bu şekilde devam ediyorsa ne yapmalıdır?

Doğrusu, bilinen hayız günlerinde kanamanın kesilmesi de hayızdan sayılır. Burada dikkate alınacak husus, temizlik alâme­tinin görülmesidir. Temizlik alameti, hanımlar tarafından bilinen 'kireç gibi lekesizlik' halidir.[260]

4. Hamile Hanımlar Hayız Olur mu? Bu konuda âlim­ler İki farklı görüş belirtmişlerdir. Bunlar;

a) Alimlerin çoğunluğu, 'hamile kadın hayız olmaz' demiş­lerdir. Bu görüşlerine Ebû Saîd el-Hudrî radiyallahu anh'ın riva­yet ettiği hadisi delil göstermişlerdir.

Ebû Said el-Hudrî radiyallahu anh'den merfu' olarak rivayet olunduğuna göre, Rasûlullah (saliallâhu aleyhi ve sellem) 'Evtas esirleri7 hakkında şöyle buyurmuştur: 'Hamile (olarak esir düşen) kadınlarla,[261] doğum yapıncaya kadar cinsel ilişkide bulunulmaz. Hamile olmayan kadınla da bir defa hayız görünceye kadar cin­sel ilişkide bulunulmaz.[262]

Âlimler, 'erkeklerin, hayız gören hanımlarla cinsel ilişkide bulunmamaları, rahimierinin temizlenmesi içindir. Şayet hamile hanımlar hayız görseydi, hayızlı kadınla cinse! temastan uzak kal­mak nasıl olabilirdi?' demişlerdir.

b) İmam Şâfî'nin de aralarında bulunduğu bazı âiimler ise, 'hamile hanımlar da, hayız görebilirler' demişlerdir.

Bu iki görüş arasında isabetli olan, asıl ve ağırlıkh genel kural olarak 'hamile hanımların hayız olmayacakları' görüşüdür. Fa­kat istisnaî bir durum olarak, kanaması olan hamile hanımlar, bu kanamaya bakarlar. Eğer hayız kanının rengini, kokusunu ve özelliklerini taşıyorsa; bu kanamayı hayız kanı olarak niteler ve namazı, orucu ve eşiyle ilişkiye girmeyi bırakırlar. Ancak bu hayız, iddet meselesinde hesaba alınmaz. Çünkü Yüce Allah; '...hamile hanımların iddeti, yüklerini bırakıncaya kadardır..[263]buyurmuştur. Hamile hanımlarda görülen kanama, hayız kanın­dan farklılık arz ediyorsa ve hayız görme zamanında değilse, söz konusu kanama 'hayız kanı' sayılmaz ve itibara alınmaz. Bu isti-haze/özür kanı hükmündedir.

Hanefî mezhebine göre hamile hanımlarda görülen kanamalar, hangi vasıfta olursa olsun hayız kanı sayılmaz. Bu durumda İstihâze kanamaları' hükümleri uygulanır.[264]

 

Hayızlı ve Lohusa Hanımlara Haram Olan Durumlar:

 

1. Namaz Kılmak:

 

Hayızlı ve lohusa hanımların, ister farz, ister nafile olsun namaz kılmalarının 'haram' olduğu konusunda âlimler icmâ etmiştir. Nama2in onlara 'farz olmadığı' ve temiz­lendikleri zaman da 'kaza etmeyecekleri' konusunda da icmâ etmişlerdir. [265]

Ebû Saîd radiyallahu anh anlatıyor; Peygamber (sallallâhu aleyhi ve sellem) buyurdu ki; '...hayız olduğu zaman namaz kıl­mıyor ve oruç tutmuyor, değil mi? İşte bu dininin eksikliğidir.[266]

Muâz radiyailahu anh anlatıyor; 'bir kadın Âişe (radiyalla­hu anhâ)'ya; 'herhangi birimiz (hayızdan) temizlendiğinde na­mazlarını kaza etmeli mi?' diye sordu. Aişe; 'sen uhrevîlerden [267] misin?! Biz Peygamber (sallallâhu aleyhi ve sellem)'in yanında hayız olurduk, bizlere bunu (namazları kaza etmemizi) emretme­di' dedi. Veya o kadına; 'yapma' dedi. [268]

 

Hatırlatmalar:

 

a) Örneğin ikindi namazından biraz önce hayız kanı gelen bir hanım, öğle namazını kılmamış İse, temizlendiğinde öğle na­mazını kaza etmesi gerekir mi?

İkindi namazından biraz önce hayız kanı gelen bir hanım, öğle namazını kılmamış İse, temizlendiğinde öğle namazını kaza etmesi gerekir.[269] Çünkü hayzı başlamadan önce, öğle namazı, vaktin girmesiyle birlikte kendisine farz olmuştur. Dolayısıyla namazını kılması, kılmamış ise kaza etmesi gerekir. Namaz vakti girdikten sonra bir rekat kılacak kadar vakit geçmiş ve sonrasında hayız olmuş ise, o namazı hayzı bittikten sonra kaza etmesi ge­rekir. Çünkü Yüce Allah; '...Hiç şüphesiz namaz, iman edenlere belirli vakitlere göre farz kılınmıştır.[270]

Hanefî ve Mâliki mezhebine göre, hayız olunan va­kitte, o vaktin farz nama2i kılınmamış ise, temizlendikien sonra kazası gerekmez.

b) Meselâ, ikindi namazından biraz önce hayzı biten hanım, gusül abdestini aldığında ikindi vakti girmişse, öğle namazını kıl­ması gerekir mi?

Güneş batmadan önce hayız veya lohusalıktan temizlenil-diğinde, o günün öğle ve ikindi namazlarının kılınması gerekir. Aynı şekilde, fecir doğmadan önce tem izlen ildiğinde de, o gece­nin akşam ve yatsı namazlarının kılınması gerekir. Çünkü özürlü olunduğu durumlarda, ikinci namazın vakti, ilk namazın vakti­dir.

Şeyhu'İ-İslam, 'el-Fetâuâ'da (2/434) der ki; Bu nedenle âlimlerin çoğunluğuna Mâliki, Şafiî ve Hanbelî mezheplerine-göre, gündüzün son vaktinde hayızdan temizlenenler, o günün öğle ve ikindi namazlarını birükte kılar. Gecenin son vaktinde temizlenenler, o gecenin akşam ve yatsı namazlarını birlikte kı­lar. Bu, Abdurrahman bin Avf, Ebû Hureyre ve İbni Abbâs'tan (radiyallâhu anhum) nakledilmiştir. Çünkü özürlü olunduğu du­rumlarda vakit, iki namaz arasında ortaktır. Bu nedenle gündü­zün son vaktinde temizlenenler için, öğle namazının vakti devam etmektedir. Önce öğle namazını sonra ikindi namazını kılması gerekir. Gecenin son vaktinde temizlenenler için, özür halinden dolayı akşam namazının vakti devam etmektedir. Önce akşam namazını, sonra yatsı namazını kılması gerekir...' -En doğrusunu Allah bilir.

Hanefî mezhebine göre, güneş batmadan önce ha­yız veya lohusalıktan temizlenen kadın, sadece temizlen­diği vakit namazını kılar.

 

2. Oruç:

 

Hayız ve lohusalık durumunda oruç tutulmaz. Ancak temizlendikten sonra Ramazan orucunun kaza edilmesi gerekir. Bu konuda icmâ edilmiştir.

Aişe (radiyallahu anhâ) anlatıyor; 'her hangi birimiz hayız olduğunda, ona orucu kaza etmesi emredilir ama namazı kaza etmesi emredilmezdi.[271]

 

Hatırlatmalar:

 

a) Sabah namazından önce hayızdan temizlenen ancak gu-sül abdesti almayan, oruç tutabilir mi?

Sabah namazından önce hayızdan temizlenen bir hanım, oruca niyet ettiği takdirde, orucu sahih olur. Orucun sahihliği için,

namazdan farklı olarak gusül abdesti alması gerekmez. Âlimlerin çoğunluğunun görüşü budur.[272]

b) Güneş batmadan önce hayızdan temizlenen günün kalan kısmı için oruç tutabilir mi?

O günün kalan kısmı için oruç tutması gerekmez. Çünkü gü­nün başlangıcında oruçlu değildi. Bîr gün kaza etmesi gerekir. Dolayısıyla günün geriye kalan kısmında oruç tutmasına gerek yoktur.

İbni Cerîr anlatıyor; Atâ'ya; 'hayızh olarak sabahlayan bir hanım, daha sonra gün içerisinde temizlendiğinde, günün kalan kısmında oruç tutar mı?' diye sordum. 'Hayır, kaza eder' dedi. [273]

 

3. Cinsel İlişkide Bulunmak:

 

Hayızh hanımların cinsel organlarından, cinsel ilişkiye gir­mek, İslam âlimlerinin ittifakıyla 'caiz değildir'. Yüce Allah, '... hayızh iken hanımlara(cinsel) teması bırakın.[274] âyetiyle, hayız -h kadınlarla cinsel ilişkide bulunmayı 'haram' kılmıştır.

Hayızh hanımlarla ilişki hakkında, Peygamberimiz (sallallâ-hu aleyhi ve sellem) 'cinsel organların birleşmesi hariç, her şeyi yapabilirsiniz' buyurmuştur. [275]

Şeyhu'l-İslam 'el-Fetâuâ'da (21/624) der ki; 'lohusa hanım­larla cinsel ilişkinin hükmü, hayızh hanımlarla cinsel ilişkinin hük­mü gibidir. İmamların ittifakıyla 'haramdır'.

 

Hatırlatmalar:

 

1. Hayızh olduğu halde, hanımların cinsel organından te­masta bulunmayı helal kabul eden, 'kâfir ve rnürted' olur. Helâl görmediği halde, hayız gören hanımıyla ilişkiye girenin durumu; eğer hayızh olduğunu unutarak veya haram olduğunu bilmeyerek, ya da bunu yapmaya zorlanmış/ikrah oluşmuş İse, günah olmadığı gibi, herhangi bir kefaret de gerekmez.

Haram olduğunu bilerek ve kabul ederek, hayızlı olduğu halde hanımıyla cinsel ilişkiye giren büyük günah işlemiş olur.[276] Tövbe etmesi vaciptir.

Bu durumdaki bir kimseye kefaret gerekir mi, sorusuna, âlimlerin çoğunluğu gerekmez, demiştir. Bu görüşe Ahmed bin Hanbel muhaliftir. Ben, 'bu konudaki delil zayıf olduğu için, isa­betli olan görüş, 'kefaretin gerekmediğidir' diyorum.

2. Hayızlı hanımla ilişkide, haram olan sadece cinsel organı­dır. Cinsel organıyla temasta bulunmamak şartıyla, kişi hanımıy­la her şeyi yapabilir. Buna delil Enes (radiyallâhu anh)'ın rivayet ettiği hadistir. Bu rivayette, '...hayızh iken hanımhra(c'msel) te­ması bırakın.[277] âyeti nazil olduğunda Peygamber (sallallâhu aleyhi ve sellem) 'cinsel organların birleşmesi hariç, her şeyi ya­pabilirsiniz' buyurmuştur. [278]

Peygamber (sallallâhu aleyhi ve sellem)'in hanımlarından bazıları, Peygamber (sallallâhu aleyhi ve sellem)'in; 'hayızh ha-nımıyla olmak istediğinde, hanımının cinsel organının üzerini bir elbiseyle örterdi.[279]

Bu görüşü teyit eden en kuvvetli delil, Mesrûk'un rivayet et­tiği hadistir. Mesrûk, Âişe (radiyallâhu anhâ)'ya; 'Sana bir şey hakkında sormak İstiyorum, fakat utanıyorum' der. Âişe (radiyal­lâhu anhâ)'; 'ben senin annenim, sen de benim oğlumsun' der. Bunun üzerine Mesrûk; 'kişi, hayızlı hanımıyla ne yapabilir?' diye sorar. Âişe (radiyallâhu anhâ); 'cinsel organına dokunmak hariç her şeyi' der. [280]

Hiç kuşkusuz Âişe (radiyallâhu anhâ), Peygamber hanımı olması nedeniyle, bu konuda insanların en bilgiHsİdir.

 

Uyarı:

 

Bazı âlimler, 'hayız gören hanımla ilişkide haram olan yerin, sadece cinsel organı değil, göbekle diz kapağı arası olduğunu' söylemiştir. Bu görüşe ait deliller de vardır. Ancak ilk görüş, tercih edilen görüştür. -Allah en doğrusunu bilendir-.

3. Kişinin, hayızdan temizlenmiş ancak, henüz gusül abdesti almamış durumdaki hanımıyla cinsel ilişkiye girmesi helal de­ğildir. Cinsel ilişki ancak gusül abdesti aldıktan sonra helal olur. Nitekim Yüce Allah; '...hayızlı iken hanımlara (cinsel) teması bı­rakın. Temizlenmelerine kadar onlara yaklaşmayın. Temizlendik­leri zaman, Allah'ın size emrettiği yerden yaklaşın. Hiç kuşkusuz, Allah daima tövbe edenleri sever, temizlenenleri de sever [281] bu­yurmuştur.

Mücâhid der ki; 'Hanımların iki türlü temizlenmesi vardır. Birinci temizlenme Yüce Allah'ın şu âyetinde ifade edilmiştir; '... temizlenmelerine kadar onlara yaklaşmayın...' yani gusül abdes­ti aldıkları zamana kadar. [282]Hayızdan temizlenen hanım, gusül abdesti alana kadar eşine helal olmaz. İkincisi, '.. .temizlendikleri zaman, Allah'ın size emrettiği yerden yaklaşın...' yani hayız kanı­nın çıktığı yerden. Allah'ın emrettiği yerden yaklaşmazsanız, töv­be edenlerden ve temizlenenlerden olmazsınız.[283] Âlimler ittifak­la, 'hayzı sona eren hanım, gusüi abdesti alana kadar eşi onunla cinsel ilişkiye giremez1 demişlerdir. Buna İbni Hazım muhaliftir.

Ebû Hanîfe'ye göre, âdet bitiminden sonra gusül abdesti alınmadan da cinsel İlişki caizdir. Nitekim âyet-i kerîmedeki temizlenmeden kasıt, hayızın bitmesidir. Gu­sül abdesti alınması değildir.[284]

Soru: Müslüman'ın hanımı ehli kitap ise, gusül abdesti alma­ya zorlanabilir mi?

Cevap: Müslüman erkekle evli olan ehli kitap hanım, gu­sül abdesti almak zorundadır. Gusül abdesti almadığı sürece eşi, onunla cinsel ilişki de bulunamaz. Çünkü âyet-i kerîme [285] genel ifade etmiştir. Müslüman hanımlarla, gayrimüslim arasında fark gözetmemiştir.[286]

4. Tavaf: Hayız halinde tavaf etmek haramdır. Bu konuda icmâ var­dır. Aişe (radiyallâhu anh) hac esnasında hayız olduğunda, Pey­gamber (sallallâhu aleyhi ve setlem); 'Kabe'yi tavaf haricinde te­mizleninceye kadar hacıların yaptığı her şeyi yap 'buyurdu.[287] Bu konuyla ilgili açıklamalar 'hac konularında' zikredilecektir.

Hayızh halde Kabe'yi tavaf etmek haram olmakla birlikte, tavaf geçerlidir. Ancak bu durumda ceza olarak sığır veya deve kurban etmesi gerekir.[288]

 

Hayızh Hanımların Yapmasında Sakınca Olmayan Durumlar:

 

1. Allah'ı Zikretmek ve Kuran Okumak:

 

Hayızh ve cü-nüp hanımların Allah'ı zikretmeleri ve Kuran okumaları caizdir. Tercih edilen görüş budur. Bu Ebû Hanife'nin görüşüdür. Şafiî ve Hanbeiî mezheplerinden meşhur görüş de budur.[289]

Ümmü Atiyye'nin rivayet ettiği hadis de bunu teyit etmekte­dir. Ümmü Atiyye (radiyallâhu anhâ) anlatıyor; bayram gün­leri (namazgaha) çıkmamız, hatta bekâr kızları da mahfillerinden çıkarmamız emredildi, Hayızh olanları dahi çıkarmamız emredil­di. Hayızh olanların insanların en arka safında durmaların da em­redildi. En arkada insanların tekbirleriyle birlikte tekbir getiriyor, onların dualarıyla birlikte dua ediyorlardı. Bu günün bereketini ve temizliğini umuyorlardı. [290] Bu hadiste, hayızh hanımların tek­bir getirdikleri ve Allah'ı zikrettikleri belirtilmektedir.

Peygamber (sallallâhu aleyhi ve sellem)'in, Aişe validemize '...hacı/arın yaptığı her şeyi yap...' buyurması da bunu teyit et­mektedir. Hacıların Allah'ı zikrettiği ve Kuran okuduğu malum­dur. Bu nedenle hayızh olanlarında, Allah Teâla'yı zikretmeleri ve Kuran okumaları caizdir.

İbni Hazm 'el-Muhallâ'da (1/77-78) der ki; 'Kuran okumak, secde âyetlerinde secde etmek, Kurân'a dokunmak, hayırlı amel­lerdir, menduptur, yapanlar sevap alır. Her kim bazı hallerde bunların yapılamayacağını iddia ederse, delil getirmekle sorumlu tutulur'.

Hanefî, Şafiî ve Mâlikilere göre, Kuranı Kerîm'e dokunmak ve dokunarak okumak için gusül ve abdest şarttır.[291]

 

2. Secde Âyetini İşittiği Zaman Secde Yapmak:

 

Ha­yızh hanımların secde âyetlerini işittikleri zaman secde yapmala­rına bir mâni yoktur. Tilavet secdesi namaz değildir. Bu nedenle taharet şart olmaz.

Peygamber (sallallâhu aleyhi ve sellem) Necm Suresini oku­du ve secde etti. Beraberinde bulunan Müslümanlar, Müşrikler, cinler ve insanlar da onunla birlikte secde ettiler.[292] Orada bulu­nanların tamamının abdestli olduğunu söylemek hakikatten uzak olur. Ayrıca tilâvet secdesi namaz değildir. Dolayısıyla namazın şartları, tilâvet secdesi için aranmaz. Abdurrezzâk'ın 'Musanne-j'inde (1/321), Zuhrî ve Katâde'nin de böyle söylediği rivayet edilmiştir.

Hayız veya lohusa hanımların secde âyeti okumaları veya işitmeleri durumunda 'secde yapmaları vacip değildir.[293]

 

3. Kurana Dokunmak:

 

Her ne kadar âlimlerin çoğu, ha-yızlı hanımların Kurân'a dokunması caiz değildir, demişlerse de, biz hay izli hanımların Kurân'a dokunmasını yasaklayan hükmü açık ve sahih bir delil olarak bilmiyoruz. Bu konuda 'caiz değildir' diyenlerin ileri sürdükleri delillerden bu hükmü çıkarmak eksik kalmaktadır. Bununla ilgili bazı açıklamaları 'abdestin farz olma­dığı durumlar' bahsinde yapmıştık. Ibni Hazm 'el-Muh a ilâ 'da (1/77), hayızh hanımların Kurân'a dokunmalarının caiz olduğu görüşünü tercih etmiştir.

Hanefî, Şafiî ve Mâlikilere göre, Kuranı Kerîm'e do­kunmak ve dokunarak okumak için gusül ve abdest şart­tır.[294]

 

4. Başını Hayızlı Hanımının Göğsüne Koyarak Kişinin Kuran Okuması:

 

Aişe (radiyallâhu anhâ) anlatıyor; 'Peygamber (sallallâhu aleyhi ve sellem), ben hay\zh iken başını göğsüme da­yar ve Kuran okurdu.[295]

 

5. Bayram Namazlarında Bulunmak:

 

Bayram namazla­rında namazgahta bulunmanın bir sakıncası yoktur. Bilâkis hayız­lı hanımların bayram namazını görmek için namazgaha gitmeleri müstehaptır. Ancak namaza katılmayıp geride durmaları gerekir.

Peygamber (sallallâhu aleyhi ve sellem); 'Genç kızlar, perde arkasında yaşayan hanımlar ve hayızh hanımlar, hayra şahit ol­sunlar, Müminlerin davetine katılsınlar. Ancak hayızh hanımlar namazgahın gerisinde dursunlar' buyurmuştur.[296]

 

6.  Mescide Girmek:

 

Hayızlı hanımların mescide girmele­ri konusunda âlimler farklı görüşler bildirmişlerdir. Her görüşün delillerini zikretmeye bu çalışma imkân vermemektedir. Ancak sonuç olarak şunu söyleyebiliriz; 'hayızh hanımların mescide gir­melerini yasaklayan sahih açık bir delil bulamadık. Dolayısıyla bir yasaklama bulununcaya kadar asıl olan helal olmasıdır.[297]

Hayızh hanımların mescide girmesini helal görenlerin en kuvvetli delili, Aişe validemizin hayızh halde olmasına rağmen Mescidi Haram'a girmesine, Peygamber (sallallâhu aleyhi ve sel­lem) izin vermiş, sadece Kabe'yi tavaf etmemesini istemişti. Bu hadis daha önceki konularda birkaç defa zikredilmişti.

Aynı şekilde, Peygamber (sallallâhu aleyhi ve sellem} mescit­te geceleyen hanımların, hayızlı oldukları zamanlarda mescitten ayrılmalarını emretmemişür. Bu konuyla ilgili daha birçok delil bulunmaktadır. Bununla birlikte, bu meseleyle ilgili oiarak kişi istihare yapmaya devam etmektedir.

 

7.  Kişinin, Hayızlı Hanımıyla Birlikte Yiyip İçmesi:

 

Âişe (radiyallâhu anhâ) anlatıyor; 'Ben hayızlı olduğum halde, bir şey içer sonra Peygamber (sallallâhu aleyhi ve sellem)'e ve­rirdim. O da, benim ağzımın değdiği yerden içerdi. Ben hayızh olduğum halde, kemiğin etini ısırır, sonra Peygamber (sallallâhu aleyhi ve selîemj'e verirdim. O da, benim ağzımın değdiği yer­den ısırırdı'.

 

8.  Hayızlı Hanımın Eşine Hizmet Etmesi:

 

Eşinin başı­nı yıkaması, saçlarını taraması ve düzeltmesi gibi hizmetlerinde bulunabilir.

Âişe (radiyallâhu anhâ) anlatıyor; 'Ben hayızlı iken, Rasulul-lah (sallallâhu aleyhi vesellem)'in saçlarını tarardım.[298]

 

9. Hayızlı Hanımın Eşiyle Birlikte Aynı Pike Altında Uyuması:

 

Ümmü Seleme fradiyallâhu anhâ) anlatıyor; 'ben, Peygamber (sallallâhu aleyhi ve sellem) ile birlikte kadife bir pike altında yatarken, hayız oldum. Sessizce kalktım ve hayız elbisemi giydim. Bana; 'hayız mı, oldun?' dedi. Ben; 'evet' dedim. Bunun üzerine beni yanına çağırdı ve aynı pikenin altında onunla birlik­te yattım.[299]

İmam Nevevî, 'Müslim Şerh'inde (1/594); 'Bu hadisten, ki­şinin hayızlı hanımıyîa birlikte, tek örtü altında yatmasının caiz olduğu anlaşılmaktadır' der.

 

Lohusalık Kanı

 

Lohusalık: Doğum nedeniyle görülen kanamalardır.

1. Lohusalık Süresi: Lohusalığın en az süresinde bir sınır yoktur. Lohusa hanım, temizlendiğini gördüğü zaman, bu kırk günden daha az bir süre içerisinde olsa dahi gusül abdesti alır, namazını kıİar ve eşiyle cinsel ilişkide bulunabilir. Alimler bu ko­nuda icmâ etmişlerdir.

Lohusalığın en fazla süresi kırk gündür. Kanaması devam ettiği takdirde, loğusa hanımın beklemesi gereken en fazla süre kırk gündür. Alimlerin çoğunluğu, loğusalık süresinin en fazla kırk gün olduğu görüşündedir. Kırk gün sonrasında, kanaması sürse dahi, gusül abdesti alıp, namaz kılmalıdır. Buna Ümmü Seleme'-nin rivayet ettiği hadisi delil göstermişlerdir. Ümmü Seleme (radî-yallâhu anhâ) anlatıyor; 'Rasulullah (sallallâhu aleyhi ve sellem) zamanında loğusa hanımlar, doğumdan sonra kırk gün kırk gece otururlardı. [300]

2. Haram, helâl, mekruh ve mendup olan durumların tamamında loğusa hanımların, hayızlı hanımlar gibi oldukları konu­sunda âlimler icmâ etmiştir. [301]

3. Lohusalık iddet bekleme konusunda, hayız'dan farklıdır: Hayız sonrası iddet sona ermez. Ancak doğum sonrası loğusalı­ğın tamamlanmasıyla birlikte iddet sona erer.[302]

 

İstihâze Kanı

 

Istihâze/Özür Kanı:

 

Hayız ve loğusalık zamanları dışında veya hayız ve loğusalık sonrasında görülen kanamalardır. Bu ka­namalar, hanımların yaratılışları gereği normal kanamalar değil­dir. Bir hastalık veya yapısal bozukluk sebebiyle gelen kanama­lardır. Kırmızı renkte akan, İyileşmediği sürece kanaması devam eden bir damardır. [303]

 

Îstihâzenin Hükmü:

 

Hanımlar bu durumda 'temizlenmiş' kabul edilir. Bu kanamalar namaz ve oruca engel değildir. Bu konuda âlimler icmâ etmiştir.

 

Istihâze Süresi:

 

Bu kanamalar, hayız veya loğusalık dö­nemlerinin dışında, hayız ve loğusalığın hemen akabinde olma­mış ise, bir sorun yoktur.

Ancak bu kanamaların başlaması, hayız döneminin hemen akabinde veya onunla birlikte olmuş ise, ne yapılması gerekir?

Bu durumda dört ihtimal vardır;

1. Bu durumdaki hanım, normal hayız süresini biliyor ise, hayız süresini dikkate alır, süresi dolduğunda gusül abdestini alarak namazını kılar. Hayız süresinin üzerindeki kanamaları ise, istihâze/özür kanı kabul eder.

Aişe {radiyallâhu anhâ) anlatıyor; Ümmü Habîbe (radiyal-lâhu anhâ), Rasulullah (sallallâhu aleyhi ve sellem)'e (istihâze) kanı hakkında sordu. Âişe (radiyallâhu anhâ) der ki; 'onun le­ğenini kanla dolu halde gördüm'. Rasulullah (saİlallâhu aleyhi ve sellem); 'hayztn nedeniyle beklediğin süre kadar bekle. Daha sonra gusül abdesti a! ve namaz kıl.[304]

2. Bu durumdaki hanım, norma! hayız süresini bilmiyor, an­cak hayız kanıyla istihâze kanını birbirinden ayırt edebiliyor ise; kanamasına bakar hayız kanı ise, namaz kılmaz. Hayız kanı sona erdiğinde ise gusüi abdesti alır ve namaz kılar.

Hanefî mezhebine göre, bu durumda hayız süresi on günü aşmamalıdır. Aşması halinde kanaması nitelik ola­rak hayız kanına benzese dahi 'özür kanı' hükümlerine tabi olur. [305]

Âişe (radiyallâhu anhâ) anlatıyor; Fatıma bint. Ebî Hubeyş, Peygamber (saİlallâhu aleyhi ve seliem)'e geldi ve; 'ben istihâze kanaması olan bir hanımım ve temizlenemiyorum; namazı bıra­kayım mı?' diye sordu. Peygamber (saİlallâhu aleyhi ve sellem); 'Hayır, bu bir damardır. Hayız kanı değildir. Hayzm başladığı za­man namaz kılmayı bırak. Hayzın bittiği zaman da, kanı yıka, gusül abdesti al ve namaz kıl.[306]

3. ilk defa hayız olan ve istihâze olarak kanaması devam eden bir hanım, bu durumda hayız kanını, istihâze kanından ayırt edemez. Dolayısıyla hanımların genelinde görülen ortalama hayız süresini [307] esas alır. Çevresindeki hanımların hayız süresi, eğer ayda 6 veya 7 gün ise, kendisi de hayzının başladığı gün­den itibaren 6 veya 7 gün olarak hayzını takdir eder. O süre dol­duğunda gusül abdesti alır. Sonrasında devam eden kanamaları ise, istihâze/özür kanı olarak değerlendirir.

Peygamber (saİlallâhu aleyhi ve sellem)'in,  Hamne bint Cahş (radiyallâhu anhâ)'ya Şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir; '...(kanamanın sürekli olması) ancak şeytanın darbelerinden bir darbedir.[308] Hayız süreni 6 veya 7 gün olarak (takdir et ve) Al­lah'ın ilmine bırak. Sonra gusül abdesti al Temizlendiğine ka­naat getirdiğinde, 24 gece veya 23 gün namaz kıl ve oruç tut. Kuşkusuz bu süre senin için yeterlidir. Hanımların normal hayız sürelerinde, hayız olup, temizlendikleri gibi sen de, her ay aynı şekilde hareket et.[309]

4. Daha önceki hayız süresini ve miktarını hatırlamıyor ve hayız kanını, istihâze kanından ayırt edemiyor İse; âlimler bu ko­nuda farklı görüşler belirtmişlerdir. Bu görüşler arasında en isa­betlisi, 'ilk defa hayız olan ve hayız kanıyla istihâze kanını ayırt edemeyen hanımın hükmü gibi' diyen görüştür. Bu hüküm 3'ncü sırada açıklandı. Allah en iyi bilendir.

Hanefî mezhebine göre bu durumdaki bir kadın, ihtiyatlı olanı tercih etmelidir. Hayız süresini ihtiyatlı dav­ranarak tespit ettikten sonra, o süreyi aşan günlerde 'isti-haze kanamaları hükmüne göre amel eder.[310]

 

İstihâze/Özür Kanaması Olan Hanımlara Ait Hükümler:

 

1.  İstihâze kanaması olan hanımlar, temizlenmiş hanımlar hükmündedir. Hayızlı hanımlara haram olanlar, istihâze kana­ması olan hanımlara haram değildir.

2. İstihâze kanaması olan hanımlar, oruç tutabilir, namaz kilabilir, Kurân'a dokunabilir ve onu okuyabilir, tilâvet ve şükür sec­desi yapabilir. Temizlenmiş hanımların yaptığı her şeyi yapabilir. Temizlenmiş hanımlar gibi olduğu konusunda icmâ edilmiştir.

3. İstihâze kanaması olan hanımların, her namaz vakti için yeniden abdest almaları şart değildir. Çünkü bu konudaki ri­vayetler zayıftır. Dolayısıyla temizlenmiş hanımlar gibi abdesti bozulmadığı sürece, bir abdestle dilediği kadar namaz kılabilir. Ancak Âişe (radiyaüâhu anhâ)'nm hadisinden dolayı, faziletli ve evlâ olan her namaz için abdest veya gusül almasıdır. Âişe (ra-diyallâhu anhâ) anlatıyor; Ummü Habîbe yedi yıl istihâze kana­ması geçirdi. Bu durumunu Rasulullah {sallallâhu aleyhi ve selle-m)'e sorduğunda, ona 'gusül abdesti' almasını emretti ve; 'bu bir damardır' buyurdu. Bu nedenle Ümmü Habîbe her namaz için gusül abdesti alırdı. [311]

4.  Istihâze kanaması olan hanım, hayız zamanının dışında kanaması devam etmesine rağmen eşiyle cinsel ilişkide buluna­bilir. Alimlerin çoğunun görüşü budur. [312]

5.  İstihâze kanaması olan hanımın mescitte itikâfa girmesi caizdir. Âişe (radiyaîlâhu anhâ) anlatıyor; 'Rasulullah (sallallâhu aleyhi ve sellem)'in hanımlarından bir hanımla birlikte itikafa gir­dim. O hanım, kan ve san lekeler görüyor ve leğen altında oldu­ğu halde namaz kılıyordu'. [313]

İmam Nevevî, Müslim Şerh 'inde (1/631), istihâze kanaması olan hanımların İtikâfa girebileceği konusunda, temiz hanımlar gibi olduklarına dair icmâ olduğunu nakletmiştir.

 

II. NAMAZ

 

Salât/Namazın Anlam Ve Önemi:

 

Salâtın sözlük anlamı 'dua'dır. Bu şer'î ibadet, duayı kapsa­dığından dolayı, dua olarak isimlendirilmiştir. [314]

Namaz, islam'ın esaslarından ikincisidir. Namazları İlk vak­tinde kılmak, amellerin en faziletlisidir. Namazları edâ etmek imandandır. Namazlarda gevşeklik göstermek, Rahmân'ın gaza­bına neden olur. Namazlara özen göstermek ve beş vakit olarak vaktinde edâ etmek cenneti kazanmaya vesile olur.

 

Namaz Kılmayanın Hükmü:

 

Bilinmeli ki, farz olduğunu inkâr ederek, namaz kılmayan kâfir olur. Müslümanlık vasfını kaybeder. Bu konuda âlimler icmâ etmiştir.

Farz olduğunu inkâr etmeyip, gevşeklik ve tembellik göste­rerek namaz kılmayan hakkında;

1. Ahmed bin Hanbel ve bazı âlimler; "Kâfir olur. Müslüman­lık vasfını kaybeder" demişlerdir. Bu konuda Peygamber (salial-iâhu aleyhi ve sellemj'in; 'Kişi ile şirk ve küfür arasında namazın terki vardır'; 'Bizimle onlar arasındaki ahid, namazdır. Namazı terk küfürdür' hadislerinin zahirini esas almışlardır.

II. Ebû Hanîfe, Mâlik, Şâfîî ve bazı âlimler: "Gevşeklik ve tembellik göstererek namaz kılmayan kimse, -farz olduğunu inkâr etmediği sürece- Müslümanlık vasfını kaybetmez" demişlerdir. Hadisi şerifte geçen 'küfr' lafzı, küfrü esgar/küçük küfür'dür.[315] Bu nedenle Yüce Allah'ın dilemesine bağlıdır; dilerse azap eder, dilerse affeder.

Ancak her iki görüşteki âlimler şu konuda ittifak etmişlerdir; 'Namaz kılmamak, Yüce Allah'a şirk koşmaktan sonra gelen en büyük günah ve haramdır. Hiçbir Müslüman, Müslümanlığının âlimler arasında ihtilaf konusu olmasına razı olabilir mi?

Farzların Sayısı: Yüce Allah, her gün beş vakit namazı farz kılmıştır. Bunlar; sabah, öğle, ikindi, akşam ve yatsıdır. Talha bin Ubeydulîah (radiyallâhu anh) anlatıyor; 'bir gün saçı başı dağınık bir bedevi, Rasulullah (saüallâhu aleyhi ve sellem)'e geldi ve; 'Ey Allah'ın Rasülül Bana Allah'ın farz kıldığı namazları bildir' dedi Rasulullah (sallallâhu aleyhi ve sellem); '...günde beş vakit na­maz. Ancak nafile kılman hariç' buyurdu. [316]

Namaz Vakitleri: Namaz vakitlerinin belirli zamanlan var­dır. Namazlar bu süre içerisinde edâ edilmelidir. Çünkü Yüce Al­lah; '...Hiç şüphesiz namaz, iman edenlere belirli vakitlere göre farz kılınmıştır [317] buyurmaktadır. Yani Kurân'la sabit olmuş ve teyit edilmiş bir farzdır. Sünnette, bu vakitler belirtilmiş ve açık­lanmıştır. Abdullah bin Ömer {radiyallâhu anh) anlatıyor; Rasu­lullah (sallallâhu aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur; 'Öğle vak­ti, güneşin meyletmesinle [318] başlar. Kişinin gölgesi kendi boyunca olup, ikindi vakti girinceye kadar devam eder. İkindi namazının vakti, güneş İyice sararmadığı sürece devam eder. Akşam nama­zının vakti, şafak kayboluncaya kadardır. Yatsı namazının vakti, gecenin orta yansına kadardır. Sabah namazının vakti ise, fecrin doğusuyla başlar ve güneş doğuncaya kadar devam eder.[319]

Bu hadis-i şerif ve konuyla ilgili diğer rivayetler şu hususlara delildir;

 

1. Öğle Namazı Vakti:

 

Güneşin tam tepeden meyİetme-siyle başlayan ve her şeyin gölgesi, kendi boyunca olana kadar devam eden vakittir. Bu vakit, ikindi vaktinin başlangıcıdır.

Öğle namazını ilk vaktinde kılmak müstehaptır. Câbir bin Semura (radiyallâhu anh) anlatıyor; 'Peygamber (sallallâhu aley­hi ve sellem) öğle namazını, güneş meylettiğinde kılardı [320] Yani, güneş tam tepeden batıya doğru meylettiğinde kılardı.

Ancak hava sıcaklığı çok fazla olduğunda, öğle namazını geciktirmek ve serinliğe bırakmak müstehaptır. Çünkü Peygam­ber (sallallâhu aleyhi ve sellem); 'Sıcaklar arttığında, namazı se­rinliğe bırakınız. Kuşkusuz sıcaklığın şiddeti, Cehennem kayna-masmdandır.[321]

Ebû Hanîfe'ye göre, Öğle namazının vakti her şeyin gölgesinin iki misli oluncaya kadar devam eder. Bir misli oluncaya kadar olduğu da söylenmiştir. Ancak ilk görüş Ebû Hanîfe, Ebû Yûsuf ve Muhammed'in görüşüdür.[322]

 

2.  İkindi Namazı Vakti:

 

Her şeyin gölgesi kendi boyu kadar olduğunda başlar ve güneş sararıncaya kadar devam eder. Bu süre, zikri geçen hadisin ifadesinin tercih edilmesi ha­linde böyledir. Çünkü ikindi namazının, güneş sararıncaya kadar geciktirilmesi caiz değildir. Nitekim Peygamber (sallallâhu aley­hi ve sellem) şöyle buyurmuştur; '(geciktirilerek kılınan) namaz, münafığın namazıdır. Oturup güneşi gözetler, güneş şeytanın iki boynuzu arasında olduğu zaman da kalkar ve kuşun gagalaması gibi hızlıca dört rekât namaz kılar ve Allah'ı az zikreder.[323]

Fakat herhangi bir özür ve zaruret bulunması halinde, na­mazın güneş batımı öncesine kadar geciktirilmesinde bir sakınca olmaz. Zira Ebû Hureyre (radiyallâhu anh)'ın rivayet ettiği ha­diste Peygamber (sallalîâhu aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur; 'İkindi namazının bir rekâtım, güneş batmadan önce yetiştiren, ikindi namazını yetiştirmiş olur.[324] Bu hüküm yalnızca zaruret halinde söz konusudur. Böylelikle delillerin arası cem edilmiş olur.

ikindi namazını ilk vaktinde kılmak müstehaptır. Enes (radiyallâhu anh) anlatıyor; 'Rasuluîlah (sallallâhu aleyhi ve sel­lem) ikindi namazını kıldığında, güneş yüksekte ve dipdiri olur­du. Avâlî bölgesine gidecek olanlar, gider, Avâli'ye ulaşırlardı ve güneş hala yüksekte olurdu.[325]

İkindi namazının vaktini geçirmekten son derece sakı-nıîmahdır. Çünkü Peygamber (sallallâhu aleyhi ve sellem); 'kim ikindi namazını terk ederse, ameli boşa gider7 buyurmuştur.[326] Nasıl böyle olmasın ki! ikindi namazı, Yüce Allah'ın özellikle ko­runmasını/devam edilmesini teyit ettiği 'orta namazdır'. Nitekim Yüce Allah 'Namazları ve orta namazı koruyun/devam edin; gö­nülden boyun eğerek Allah için namaza durun [327] buyurmuştur.

 

3. Akşam Namazının Vakti:

 

Güneşin batışıyla başlayan ve şafak kayboiuncaya kadar devam eden süredir. Akşam nama­zını ilk vaktinde kılmak müstehap, geciktirmek mekruhtur. Çünkü Peygamber {sallallâhu aleyhi ve seliem); 'Akşam namazını yıldız­lar birbirine kanşmcaya [328] kadar geciktirmediği sürece ümmetim, hayır üzere veya fıtrat üzere devam eder [329] buyurmuştur.

Râff bin Hadîc (radiyallâhu anh) anlatıyor; Rasuluîlah (sal­lallâhu aleyhi ve sellem) ile birlikte akşam namazını kılardık. Son­ra herhangi birimiz çıktığında attığı okun düştüğü yeri görürdü. [330]

İmam Muhammed ve İmam Ebû Yusuf'a göre, kı­zıllığın kaybolmasıyla akşam namazı vakti çıkar. Ebû Ha-nîfe'ye göre ise, akşam namazının vakti, kızıllıktan sonra ortaya çıkan beyazlığın kaybolmasına kadardır.[331]

 

4. Yatsı Namazının Vakti:

 

Şafağın kayboluşundan gece yarısına [332] kadardır. Çünkü bu konuda daha önce zikredilen Ab-duliah bin Amr'nın rivayet ettiği hadis vardır.

Akşam vaktinin çıkmasıyla birlikte yatsının vakti gi­rer ve fecir/şafak doğuncaya kadar devam eder. Hanefî-lerîn bu konudaki delili, Peygamberimiz (sallallâhu aleyhi ve sellem)'in; "Yatsı vaktinin sonu, fecrin doğmasıdır" buyruğudur. [333]

Zorluk olmadığı sürece yatsı namazını geciktirmek müste­haptır. Aişe (radiyallâhu anhâ) anlatıyor; 'Bir gece Rasuluîlah (sallallâhu aleyhi ve sellem) namazı geciktirdi. Hatta mescitte bulunanlar uyudu. Daha sonra Rasuluîlah (sallallâhu aleyhi ve sellem) çıkageldi namazı kıldırdı ve; 'Kuşkusuz namazın vakti, bu vakittir. Anca/c ümmetime zorluk olmasaydı!' buyurdu.[334]

Yatsı namazını kılmadan önce uyumak mekruhtur. Aynı za­manda yatsı namazından sonra konuşmak da, maslahat haricin­de mekruhtur. Ebû Berze (radiyaliâhu anh) anlatıyor; 'Rasulullah (sallallâhu aleyhi ve sellem) yatsı namazından önce uyumayı; yatsı namazından sonra da konuşmayı mekruh görürdü.[335] An­cak, yatsı namazından sonra sohbet etmek, bir maslahat gereği ise caizdir. Kişinin ailesiyle vb. gece sohbeti yapması gibi. İbni Abbâs (radiyallâhu anh) anlatıyor; 'Peygamber (sallallâhu aleyhi ve sellem) ailesi -Meymûne- ile gece bir süre sohbet etti. Sonra uyudu..[336]

 

5. Sabah Namazının Vakti:

 

Fecrin doğusuyla başlar, gü­neş doğuncaya kadar devam eder. Çünkü Peygamber {sallallâhu aleyhi ve sellem); Sabah namazının vakti, fecrin doğusuyla başlar ve güneş doğuncaya kadar devam eder' buyurmuştur.[337]

Sabah namazının ilk tekbirini, 'gecenin son karanlığı/alaca karanlık' olarak isimlendirilen sabah namazının İlk vaktinde al­mak müstehaptır. Âİşe (radiyallâhu anhâ) anlatıyor; 'Mümin ha­nımlar örtülerine bürünmüş olarak, Rasulullah (saliallâhu aleyhi ve sellem) ile birlikte sabah namazında bulunur; namaz bittikten sonra da evlerine dönerlerdi. Gecenin alaca karanlığında kimse onları tanımazdı.[338]

Ebû Mesûd el-Ensârî (radiyallâhu anh) anlatıyor; 'Rasululhh {sallallâhu aleyhi ve sellem) bir defa sabah namazını alaca karan­lıkta kıldı. Sonra ortalık ağarmca kıldı. Daha sonra da vefatına kadar alaca karanlıkta kıldı, bir daha ortalık ağarıncaya kadar beklemedi.[339]

 

Namaz Vaktine Yetişmek:

 

Namaz vakti çıkmadan önce bir rekât kılınmış ise, o namaz vaktinde kılınmış olur. Çünkü Peygamber (sallallâhu aleyhi ve sellem); 'Sabah namazının bir rekâtını güneş doğmadan önce yetiştiren, sabah namazına yetişmiş olur. İkindi namazının bir re­kâtını, güneş batmadan önce yetiştiren, ikindi namazına yetişmiş olur [340] Bu hüküm diğer vakit namazlarını da kapsar. Nitekim Peygamber {sallallâhu aleyhi ve sellem); 'Kim namazın bir rekâtı­na yetişirse, namaza yetişmiş olur [341] buyurmuştur.

 

Uyuya Kalmak Veya Namazı Unutmak:

 

Uyuya kaldığın İçin veya unuttuğun için herhangi bir na­mazın vaktini geçirdiğinde, uyandığın veya hatırladığın zaman o namazın vakti olur. Bunun dışında vakti geçirilmiş namazların bir kefareti yoktur. Peygamber (sallallâhu aleyhi ve sellem); 'kim, namazı unutursa veya uyuya kalırsa, onun kefareti hatırladığın­da kılmasıdır [342] buyurmuştur. Peygamber {sallallâhu aleyhi ve sellem) ve sahabeleri bir yolculuk esnasında uyuya kalmışlardı. Güneşin sıcaklığı onları uyandırmıştı. Bunun üzerine Peygamber (sallallâhu aleyhi ve sellem); '...uyku halinde kusur yoktur; ku­sur, bir sonraki namazın vakti girinceye kadar namazı kılmayan kimse içindir. Kim bunu yaparsa, onu hatırladığı zaman namazı kılsın [343] buyurmuştur.

 

Şer'î Özrü Olmadığı Halde, Vakti Çıkıncaya Kadar Namazı Kılmayan Kimsenin Durumu:

 

Âlimlerin iki görüşünden tercih edileni şudur; 'bu durumdaki kimse, vaktini geçirdiği namazı kaza edemez. Hatta sonradan kıl-sa dahi namazı sahih/geçerli olmaz. Çünkü namaz, başı ve sonu belirli vakitlerle sınırlı bir ibadettir. Dolayısıyla bu vakitten önce kılınması caiz olmadığı gibi, vakit çıktıktan sonra da kılınması caiz olmaz. Bunun caiz olması İçin, uyuyan veya unutan kimse hak­kında olduğu gibi bir nassın [344] olması gerekir. Çünkü Yüce Allah; Hiç şüphesiz namaz, iman edenlere belirli vakitlere göre farz kılınmıştır [345] buyurmuştur.

Peygamber {sallallâhu aleyhi ve sellem) namazların kazası konusunda sadece uy uy akalan lara ve unutanlara ruhsat vermiş­tir. Dolayısıyla bu iki durumda olmayanlar namazları kaza yapa­mazlar.

Birçok sahabenin ve bir grup selef-i sâlihîn âlimlerin görüşü, İbni Hazm ve İbni Teymiye'nin görüşü, İbni Useymîn ve Aibânf-nin tercihi budur. Cumhur-u ulemâ ise bu görüşe muhaliftir.

Ebu Hanife ve âlimlerin çoğunluğu, kılınmamış na­mazların kaza edilebileceğini belirtmişlerdir. [346]

Uyarı: Hiçbir şer'î mazereti olmaksızın, bilinçli olarak na­mazı terk eden kimse 'namazı kaza edemez1 demek, o kimseye kolaylık oluşturmak amacıyla değildir. Bilakis bu hüküm, namaz­ları kaza etmesini istemekten çok daha ağırdır. Çünkü bu sonuç, işîemiş olduğu günahın ve cürümün, bin defa kusa da, kaza ile kefaret olunamayacak kadar büyük olduğunu göstermektedir. Bu durumda namazları kasıtlı olarak kılmayanın yapacağı tek şey, Azîz ve Cebbar olan Sânı Yüce Allah'a tövbe ve istiğfarı ar-tırmasidır. Belki Allah, onu bağışlar!

 

Yıllarca Namaz Kılmayan Kimse Ne Yapmalıdır?

 

Daha önce de ifade ettiğimiz gibi, bu durumdaki kimsenin, kılmadığı namazları kaza etmesi Vacip1 değildir.[347] Ancak bun­lardan dolayı nasûh tövbesi/bir daha kesinlikle işlememek üzere tövbe etmesi, Yüce Allah'ın dinini dosdoğru yaşaması ve namaz­larına özen göstermesi gerekir.

 

Mazeret Sonucu Vakti Geçirilmiş Namazların Kazası:

 

Tembellik veya gevşeklik nedeniyle değil de, şer'î mazereti nedeniyle namaz vaktini geçiren kimsenin, mazereti sona erer ermez, o namazı kaza etmesi 'farzdır'. Çünkü Peygamber (sallal-lâhu aleyhi ve sellem) uyuyakalan kimse hakkında;  hatırladığı zaman kılsın. Bunun dışında onun bir kefareti yoktur' buyurmuş­tur. -Hadis daha önce geçmişti-. Hanefî, Mâlikî ve Hanbelî mez­heplerinin görüşü budur.

Uyandığında güneşin doğmuş olduğunu gören kimse, uy­kuyu alışkanlık haline getirip, vaktin geçmesine uykuyu hüccet edinmesi caiz değildir. Bilakis, yapması gereken uyanır uyanmaz namazı kılmasıdır. Çünkü uyandığı an, o namazın vakti hükmün­dedir.

 

Şer'î Mazeretle Geçmiş Namazların Kazasında Sıra:

 

Şer'î mazeretli olarak vakti geçirilen namazlar, sırasına uy­gun olarak kaza edilir. Câbir (radiyallâhu anh) anlatıyor; Hendek günü, Ömer bin Hattâb güneş battıktan sonra geldi Kureyş kâfir­lerine beddua etmeye başladı ve; 'Ey Allah'ın Rasulü! ikindi na­mazım neredeyse güneş batmadan önce kılamayacaktım' dedi. Rasuiullah (sallaüâhu aleyhi ve sellem) Vallahi, ben de kılama­dım!' buyurdu. Sonra abdest aldı, bizler de abdest aldık. Güneş battıktan sonra, Önce ikindi namazını, sonra da akşam namazını kıldırdı.[348]

Ancak sıraya riayet edildiğinde, en son namazın vakti çıka­cak ise, önce o vakte ait namaz kılınır, sonra da vakti geçmiş na­mazlar kılınır. Sıraya uyulmadan kılınan vakte ait namazın kazası gerekmez. Çünkü bunu gerektiren herhangi bir delil yoktur.

 

Geçmiş Namazlar, 'Vaktinde Nasıl Kılmıyorsa, Ka­zası da Aynı Şekilde Kılınır:

 

Meselâ, yatsı namazını kılmayı unutan birisi, gündüz vakti hatırladığında, yatsı namazını gündüz vakti cehri/kıraati sesli yaparak kılar.

Ebû Saîd (radiyallâhu anh) hadisinde Hendek anlatılırken, '.. .Peygamber (sallallâhu aleyhi ve sellem), Bilâl'e 'kamet getir­mesini' emretti. O da, öğle namazı için kamet getirdi. Hasulullah (sallallâhu aleyhi ve sellem) bu namazı vaktinde kılıyor gibi kıl­dı.[349] Bu namazı, güneş battıktan sonra kılmışlardı. Alimlerin tercih edilen görüşü budur.

 

Sünnet Namazların Kazası Meşrudur:

 

Bu konu yeri geldiğinde açıklanacaktır.

 

Nafile Namazların Yasaklandığı Vakitler:

 

1. Sabah namazından sonra güneş doğana kadar.

2. Güneşin doğuşundan itibaren bir mızrak boyu kadar yük­selinceye kadar.

3. Güneş tam tepede iken, batıya doğru meyledinceye ka­dar.

4. ikindi namazından sonra, güneş batana kadar.

Peygamber (sallallâhu aleyhi ve sellem), Amr bin Abese'ye; '...sabah namazını kıl Sonra güneş doğup yükselinceye kadar namaz kılmayı bırak. Çünkü güneş şeytanın iki boynuzu arasın­da doğar ue o zaman kâfirler ona secde ederler. Sonra mızrağın gölgesi hiçbir tarafa meyletmeyinceye kadar namaz kıl.[350] Kuş­kusuz namaza (melekler) şahit olur ve hazır bulunurlar. Sonra namaz kılmayı bırak. Çünkü o vakit cehennem iyice alevlenir. Gölge meylettiğinde namaz kıl. Kuşkusuz namaza (melekler) şa­hit olur ve hazır bulunurlar. Sonra ikindi namazını kıl. Sonra gü­neş batana kadar namaz kılmayı bırak. Çünkü güneş şeytanın iki boynuzu arasında batar ue o zaman kâfirler ona secde ederler'. [351]

 

Uyarılar:

 

Nafile namazların mekruh olduğu vakitlerden istisnalar:

1. Güneş tam tepede -istiva vakti- olsa dahi, Cuma nama­zından önce nafile namaz kılmak caizdir. Bu konu 'Cuma Nama­zı' bahsinde izah edilecektir.

2. Mekke'de nafile namaz hiçbir vakitte mekruh olmaz. -Al­lah oranın şerefini ziyadeleştirsin-. Peygamber (sallallâhu aleyhi ve sellem); 'Ey Abdumenâf oğulları! Bu Kabe'yi tavaf eden ve namaz kılan kimseyi gece veya gündüz hiçbir zaman engelleme­yin'. [352]

3. Bu zamanlarda da diğer zamanlarda, farz namazların ve sünnetlerin kaza edilmesi caizdir. Çünkü Peygamber (sallallâhu aleyhi ve sellem)'in ifadesi geneîdir. '...namaz kılmayı unutan kimse, hatırladığı zaman kılsın. Bunun dışında onun bir kefareti yoktur.[353]

Hanefî mezhebine göre, kaza namazlar üç kerahet vaktinin dışında, günün bütün vakitlerinde kıhnabilir. [354]

4. Bir nedene dayanan nafile namazlar da bütün vakitlerde caizdir. Tahiyyetü'l-mescit, abdest namazı vb. gibi.

Sonuç itibariyle, kerahet vakitlerinde kılınması mekruh olan nafile namazlar, herhangi bir sebebi olmayan namazlardır.

 

Her Türlü Namaz Kılmanın Yasaklandığı Vakitler:

 

5. Cemaatle namaz İçin kamet getirildiğinde nafile namaz kılınamaz.

Ezan: Belirli lafızlarla namaz vaktinin girdiğini ilan etmektir.

Ezan, yalnızca erkekler için vaciptir. Hanımlar İçin ezan ve kamet vacip değildir. Beyhakî'den (1/408) zayıf senetle rivayet edildiğine göre, Peygamber (sallallâhu aleyhi ve selİem); 'Hanım­lar için ezan, kamet, Cuma namazı ve Cuma günü gusül abdesti almak (zorunlu) değildir. Hanımlarla cemaatte kadın öne çıkmaz, ancak ortalarında durur' buyurmuştur.

Bununla birlikte seslerini erkeklerin işitmeyeceği şekilde, hanımların kendi aralarında ezan okuyup, kamet getirerek na­maz kılmalarına bir engel yoktur. İbnİ Ömer (radiyallâhu anh)'e, 'hanımlara ezan gerekir mi?' diye soruldu. İbnİ Ömer kızdı ve; Allah'ı zikretmeyi yasaklayayım mı?' dedi.

Ezanı ve kameti işittiklerinde hanımların müezzinin sözlerini tekrarlaması müstehaptır. Çünkü Peygamber (sallallâhu aleyhi ve sellem) 'çağrıyı işittiğinizde, müezzinin söylediklerini söyleyiniz' buyurmuştur. Ancak müezzin 'hayye ala's-salâh' ve 'hayye ale'l-felâh' dediğinde, 'Lâ havle velâ kuvvete illâ billâh [355] denir.

Müezzin ezanı okumayı bitirdiği zaman, Peygamber {sallal­lâhu aleyhi ve sellem)'e salavat getirip, sonra da; Allahumme Rabbe hezihVd-da'veti't-tâmmeti ve'ssalâti'l-kâimetı. Âti Mu-hammedeni'l-uesîîete ve'l-fadîlete veb'as'hu makâmen mahmû-deni'İ-lezî vaaddeh/Ey bu üstün davetin ve hazır namazın Rabbi olan Allah'ım! Muhammed'e cennette en yüksek ve en faziletli dereceleri ver ve onu, kendisine vaat ettiğin makam-ı Mahmud'a eriştir' demesi müstehaptır.

Ezan ve Kamet arasında duayı daha fazla yapmak müste­haptır. Çünkü ezan ve kamet arasında yapılan dualara icabet olunur. Peygamber (sallallâhu aleyhi ve sellem) 'ezan ve kamet arasında yapılan dualar geri çevrilmez.[356] buyrulmuştur.

Ezan okunduktan sonra mescitte bulunan kimse, zaruret olmadıkça çıkmamalıdır. Ebu'ş-Şa'şâ anlatıyor, mescitte Ebû Hureyre (radiyallâhu anh) ile birlikte oturuyorduk. Müezzin ezan okudu. Mescitten bir adam kalktı, yürüdü. Mescitten çıkana ka­dar Ebû Hureyre gözüyle onu takip etti. Sonra da; 'işte bu, Ebu'l-Kâsım (sallallâhu aleyhi ve seUem)'e asi olmuştur' dedi. [357]

 

Namazın Sıhhat Şartları:

 

Bunlar, namaza başlamadan oluşturulması gereken şartlar­dır. Bu şartlardan herhangi biri bulunmadığı zaman namaz batıl olur. Bu şartlar;

 

1. Namaz Vaktinin Girdiğini Bilmek:

 

Namaz vakti gir meden namaz geçerli olmaz. Mazeret olmaksızın namaz vakti çıktıktan sonra da geçerli olmaz. Çünkü Yüce Allah; '...Hiç şüp­hesiz namaz, iman edenlere belirli vakitlere göre farz kılınmıştır.[358] buyurmuştur. Namaz vaktinin girdiği hususunda ağırlıklı kanaa­tin oluşmasıyla namaz mubah oiur/kılınabilir. Bu konuda âlimler irtifak etmiştir.

 

2. Küçük ve Büyük Abdestin Olması:

 

Çünkü, Peygam­ber (sallallâhu aleyhi ve sellem) 'Allah, abdestsiz kılman namazı kabul etmez' buyurmuştur. Daha önce de zikredilmişti.

Ebû Hureyre (radiyallâhu anh} anlatıyor; Peygamber (sallal­lâhu aleyhi ve sellem); Abdestsiz olduğunuz sürece hiç birinizin namazını, abdest alıncaya kadar Allah kabul etmez' buyurmuş­tur.[359]

 

3. Elbise, Vücut ve Namaz Kılınacak Yerin Temizli­ği:

 

Elbise temizliğiyle ilgili olarak Yüce Allah; 'Elbiseni temizle [360] buyurmuştur.

Beden temizliğiyle ilgili olarak, mezi hakkında soran kimseye Peygamber (sallallâhu aleyhi ve sellem) Abdest al ve organını yıka'; istihâze kanaması olan kadına da; 'üzerinde bulunan kanı yıka ve namaz kıl' buyurmuştur.

Mekân temizliğiyle ilgili olarak, bedevi mescide idrarını yap­tığında, Peygamber (sallallâhu aleyhi ve sellem) üzerine bir kova su dökülmesini emretmiştir.

Bu deliller, elbise, vücut ve mekân temizliğinin namazdan önce gerekliliğini ifade etmektedir. Ancak bu gereklilik şart' an­lamında değiîdir. Örneğin, üzerinde necaset bulunduğunu bilen ve bu necaseti temizleme imkânına sahip olan kişinin, necaseti temizlemeden kıldığı namaz 'sahih/geçerli', ancak kendisi günah­kârdır.

Namaz kılanın üzerinde bulunan ve ağır necaset sa­yılan herhangi bir şeyin, katı ise üç gramdan, sıvı ise el ayasından daha fazla olan miktarı, giderilmesi mümkün ise, namazın sıhhatine engel olur ve namaz sahih olmaz. Söz konusu necaset namaz kılınan yerde bulunuyor ise, Ebû Hanîfe'ye göre sahih olmaz; Ebû Yusuf'a göre İse sahih olur. Hafif necaset kabul edilen herhangi bir şeyin namaz kılanın üzerinde bulunması -elbisenin dörtte bi­rinden az olduğu sürece- namaza engel olmaz.[361]

 

Hatırlatma:

 

Üzerinde necaset olduğunu bilmeden namaza duran ve na­mazını bu haliyle tamamlayan kimsenin, namazı 'sahihtir', iade etmesi gerekmez.

Üzerinde necaset olduğunu bilmeden namaza duran ve na­maz esnasında bunu fark eden kimse, eğer namazda iken necaseti gidermesi mümkünse giderir; mümkün değilse, o haliyle nama­zını tamamlar, bunda bir sakınca yoktur. Peygamber (salhliâhu aleyhi ve seüem) namazda iken, Cebrail geldi ve ayakkabısında necaset bulunduğunu bildirdi Bunun üzerine Peygamberimiz (salhliâhu aleyhi ve selîem) ayakkabılarını çıkardı ve namazını tamamladı'. [362]

 

Namaz Kılmanın Yasaklandığı Mekânlar:

 

Bütün yeryüzü mescittir ve yeryüzünün her tarafında namaz kılmak caizdir. Bu aslî bir ilkedir. Çünkü Peygamber (sallallâhu aleyhi ve selîem) 'Altı şeyle diğer Peygamberlerden faziletli kılın­dım... Benim için yeryüzü temizleyici ve mescit kılındı.[363] bu­yurmuştur.

Bu genel ilkeden şunlar istisna edilmiştir;

 

1. Deve Ahırları:

 

Develerin durdukian, çöktükleri ve gece­leri kaldıkları yerlerdir. Peygamber (sallallâhu aleyhi ve selîem); 'deve yataklarında namaz kılmayınız. Çünkü onlar şeytanlardan­dır.[364] Şeytanların onlarla birlikte bulunması, develerin kaldıkları yerler, şeytanların da konak yerleri olması uzak bir ihtimal değil­dir. Bundan dolayı oralarda namaz kılmak yasaklanmıştır.

 

2.  Mezarlıklar:

 

Bu konuda Ebû Saîd el-Hudrî (radiyallâ-hu anh)'ın rivayet ettiği hadiste, Peygamber (sallallâhu aleyhi ve selîem) şöyle buyurmuştur; 'Yeryüzünün tamamı mescittir ancak mezarlıklar ve hamamlar hariçtir.[365] Allah, Yahudilere ve Hıris-tiyanlara lanet etsin; onlar Peygamberlerinin kabirlerini mescitler edinmişlerdir.[366] Bu hükümden 'cenaze namazlarının mezarlık­larda kılınması' istisna edilmiştir. Bu konuyla ilgili açıklamalar ileride gelecektir.

 

3.  Hamamlar:  

 

Hamamlar yıkanma yerlerdir. Yukarıda zikredilen Ebû Sâİd el-Hudrî (radiyallâhu anh)'ın rivayet ettiği hadiste 'hamamları mescit edinmek' yasaklanmıştır. Aynı şekilde tuvalet ihtiyacının giderildiği yerler de bu yasak kapsamındadır. Çünkü buralar şeytanların sığınak yerleridir. Zeyd bin Erkam (ra­diyallâhu anh) anlatıyor; Peygamber (sallallâhu aleyhi ve selîem) 'Kuşkusuz bu tuvaletler şeytanların bulundukları yerlerdir. Her-hangi biriniz tuvalete gireceği zaman 'dişi ve erkek şeytanlardan Allah'a sığınırım' desin [367] buyurdu.

 

Hatırlatma:

 

Çalınan elbiseyle veya gasp edilen toprakta kılınan namaz 'sahihtir', ancak bu kişi -hırsızlık ve gasp nedeniyle- günahkârdır. Alimlerin çoğunluğunun görüş budur.

 

4. Avret Mahallini Örtmek:

 

Yüce Allah, 'Ey Ademogullanl Her mescide ziynetlerinizi kuşanarak gidin.[368] Âyet-i kerîmede geçen 'ziynet' lafzı, avret mahallini örten şeyleri'; 'mescit' lafzı ise, namazı ifade eder. Bu durumda âyet, 'her namazda avret mahallinizi örtün' anlamın­dadır.

 

Hanımların Namazda Kapalı Olması Gereken Yerleri:

 

I. Hanımlar namaz kıldıklarında -yabancıların bulunduğu yerler dahi olsa- elleri ve yüzleri hariç bütün vücutları kapalı ol­malıdır. [369]

II. Örtülmesi gereken yerlerden bir kısmının, yabancıların bulunduğu bir yerde, görünmesi durumunda, namaz batıl ol­maz, ancak günahkâr olunur. Çünkü bu durumda namazın iptal olduğunu belirten bir delil yoktur. Alimlerin tercih edilen sahih görüşü budur.

III. Yalnız namaz kılan veya eşinin yanında namaz kılan ha­nımların durumu;

a) Yüzünün ve iki elinin namazda görünmesi caizdir. Alim­lerin çoğunluğunun görüşü budur.

b) Namazda saçlarının görünmesi halinde; bu konuyla ilgili rivayet edilen bir hadiste, Alhh, hayız görenin (akü-bâliğ yaşına girmiş olanın) namazını, ancak baş örtüsüyle kabul eder [370] buyrulmuştur. Bu hadis her ne kadar zayıf ise de, Tirmîzî bu hadi­sin akabinde şu değerlendirmeyi yapmıştır; 'ilim ehli bu rivayetle amel etmiştir. Saçının bir kısmının açık kaldığını bilerek, namaz kılan hanımın namazı caiz değildir. İmam Şafiî, vücudundan her­hangi bir yeri görünen hanımın namazı caiz değildir, demiştir'.

Ancak, âlimlerin çoğunluğuna göre, saçından ve vücudun­dan az bir şey görünen kadının namazı 'sahihtir', iade etmesi ge­rekmez. Hanifî ve Mâliki mezheplerinin görüşü budur. Saçından veya vücudundan görünen kısım çok olursa, dört mezhebe göre, 'namazını iade etmesi gerekir.[371]

 

Namazda Hanımların Ayakları:

 

Ümmü Seleme (radiyallâhu anhâ) Peygamber (sallallâhu aleyhi ve sellem)'e; 'kadın yalnız başörtüsü ve gömleğiyle, etek-siz olarak namaz kılabilir mi? diye sordum; 'Gömlek ayaklarının üstünü örtecek şekilde uzun olursa namaz kılabilir' buyurdu.[372]

İmam Şafiîel-Ümm'de (1/77) derki; 'Hanımların namazda, yüzü, iki eli, ve ayaklarının üzeri hariç bütün vücudu avrettir/ka­panması gerekir'.

Tirmîzî, İmam Şafiî'nin şöyle dediğini nakleder; '...her ne kadar ayaklarının üzeri açık olsa da namazı caizdir, denilmiştir'. İbnİ Teymİye, ei-Fetâvâ'da, Ebû Hanİfe'nin de bu görüşte oldu­ğunu kaydeder. [373]

İmam Malik ve İmam Ahmed bin Hanbel ise, 'kadının bü­tün vücudunu avret' kabul etmişlerdir. Hatta Ahmed bin Hanbel, 'tırnakları da dahil, namaz kılarken kadının hiçbir yeri görünme-melidir' demiştir.

Benim tercihim ise, her ne kadar örtülmesi daha ihtiyatlı olsa da, yabancıların bulunmadığı ortamlarda hanımların ayak­ları açık namaz kılmasının caiz olduğudur. -Allah en doğrusunu bilir.

IV Hanımların bütün vücutlarını örten elbiseyle namaz kıl­maları müstehaptır. Örtünmedeki fazlalık daha faziletlidir. Bu ne­denle imam Şafiî der ki; 'hanımların ayaklarına kadar uzanan gömlek ve başörtüsüyle kıldıkları namazın caiz olduğunda ittifak edilmiştir. Örtünün fazla olması ise, daha hayırlı ve daha koru­malıdır. Çünkü elbisenin üzerinde cilbâb/pardösü olması, rükû ve secde halinde, kalça ve avret bölgesinin açığa çıkmasını ve elbisenin vücudunu vasfetmesini önler. [374]

V. Hür olmayan cariyeler namazları, hür kadınların namazlan gibi kılarlar. Ancak cariyelerin başı açık namaz kliması âlim­lerin ittifakıyla [375] caizdir.

VI. Henüz hayız olmamış, küçük kızlara namaz esnasında başörtüsü vacip değildir. İbni Cüreyc anlatıyor; Atâ'ya; 'henüz hayız olmamış, küçük kızın namaz kılmasını' sordum; 'elbiseli olması yeterli' dedi. [376]

 

5. Kıbleye Yönelmek:

 

Yüce Allah, 'Her nereden çtkarsan, yüzünü Mescid-i Haram semtine çevir, insanların zulmedenlerinden başkalarının size kar­şı gösterecekleri bir hüccet olmaması için, her nerede olursanız, yüzlerinizi oranın semtine çevirin.[377] buyurmuştur.

Namazı özen göstermeden kılan kişiye, Peygamber (sallal-lâhu aleyhi ve sellem); 'Namaza kalktığın zaman, güzelce abdest al Sonra kıbleye dön [378] buyurmuştur.

Kıbleyi şaşıran kimse, kıble olduğunu zannederek namaz kıldıktan sonra, yöneldiği tarafın kıble olmadığını öğrendiğinde namazı iade etmesi gerekmez. Âmir bin Rebîa anlatıyor; 'Ka­ranlık bir gece yolculuğunda biz Peygamber (sallallâhu aleyhi ve sellem) ile birlikteydik. Kıblenin hangi taraf olduğunu tespit edemedik. Her birimiz kendi düşüncesine göre yönelerek namaz kıldı. Sabah olduğunda durumu Rasulullah (sallallâhu aleyhi ve sellemj'e arz ettik. Bunun üzerine 'Doğu da batı da Allah'ındır, nereye dönerseniz Allah'ın yönü orasıdır.[379] âyeti nazil oldu.[380]

 

Namazda Kıbleye Yönelmek İki Durumda Terk Edilebilir:

 

a) Binek üzerinde kılınan nafile namazlarda. Arabada vb. bi­nek üzerinde iken, kıîmak istenen nafile namazlarda kıbleye yönelmek zorunlu değildir. İbni Ömer (radiyallâhu anh) anlatıyor; 'Peygamber (sallallâhu aleyhi ve sellem), hangi tarafa dönerse dönsün bineğinin üzerinde namaz kılardı. Vitir namazını binek üzerinde kılardı ancak farz namazları kılmazdı [381] Kafasıyla îmâ ile secdede rükudan daha fazla yaparak (nafile) namaz kılınır.

b) Aşırı korku durumunda. Çünkü Yüce Allah '...Eğer kor-karsanız, yaya yahut binekte iken kılın.[382] Bu âyeti, ibni Ömer (radiyallâhu anh} 'kıbleye dönerek veya dönmeyerek' tefsir et­miştir. Nâfî; 'bunu İbni Ömer ancak Peygamber (sallallâhu aleyhi ve sellemj'den duyduğu için söylemiştir' der. [383]

 

Hatırlatma:

 

Öğle namazını kıldıktan sonra uçağa binen kişi, ikindi na­mazını ancak akşam vaktinden sonra kılabileceğini anladığında, ikindi namazını kıbleye yönelemese dahi, vakti içerisinde uçakta kılması gerekir. Çünkü vakit, namazın farz oluşunun şartıdır. Bu nedenle namazı vaktinde kılmak, kıbleye yönelmeye tercih edilir. -Allah daha iyi bilir.

 

6. Niyet:

 

İster farz, ister sünnet olsun bütün namazlara baş­lanırken, kalpten niyet edilmesi ve kııınan namazın belirtilmesi, 'namazın sıhhat/geçerlilik şartiarındandır'. Burada bazı şeylere dikkat çekilmesi gerekmektedir;

I.  Namaz dahil olmak üzere, bütün ibadetlerde niyetin ma­hallinin dil değil, kalp olduğu konusunda âlimler ittifak etmiştir.

II. Kalbinden niyet ettiği şeyi, diliyle farklı söyleyen kimse­nin, kalbinden ettiği niyet geçerlidir. Bu konuda âlimler arasında hiçbir ihtilaf yoktur. Örneğin, öğle namazına niyet edip, diliyle yanılarak ikindi olarak söyleyen kimsenin durumu gibi.

III. Niyeti açıktan sesli söyleyerek yapmanın bidat olduğu konusunda da ihtilaf yoktur. Şeyhu'l-İslam, el-Fetâu&da (22/233) der ki; 'Namazda niyeti sesli olarak yapmak kötü bidatlerden­dir. Bu konuda âlimler ittifak etmişlerdir. Hiç kimse, niyeti aşikâr yapmanın müstehap ya da bidat-ı hasene/güze! bidat olduğunu söylememiştir. Kim bu davranışa güzel bidattir derse, Rasulullah (sallallâhu aieyhi ve sellem)'in sünnetine ve dört mezhep İmamı­nın icmâsma ve diğer âlimlere muhalefet etmiş olur. Böyle bir şey iddia edenler tövbe etmeye davet edilirler, tövbe etmezlerse hak ettikleri ceza verilir.'

IV  Niyeti içinden telaffuz ederek yapmak, bidattir. Çünkü Peygamber (sallallâhu aleyhi ve sellem)'den ve hiçbir sahabeden 'gizli veya açıktan niyeti telaffuz ettikleri' nakledilmemiştir. 'Allah için namaza, yöneldim kıbleye, dört rekat namaza, imam olmaya veya uydum imama, farz namazı edaya, kaza kılmaya' gibi sözler söylememişlerdir. Bu tür şeylerin tamamı bidattir.

Dört mezhepte, niyettin kalpten yapılması esastır. Niyetin sadece dille söylenmiş olmasına itibar edilmez. Çünkü niyet, kalbin amellerindendir. Mâlikilerin dışında üç mezhebe göre 'niyetin kalpten yapılması ve dille telaf­fuz edilmesi menduptur. Mâîikî mezhebine göre, niyetin kalple birlikte dille telafuzu caizdir, ancak sadece kalple yetinilmesi daha evladır.[384] İmam Ebû Hanîfe ve İmam Mâlik, niyetin dille yapılmasını bidat saymakla birlikte; sadece kalpten yapılması durumunda vesveseye düşenler için kalple birlikte dille telaffuzu müstehap kabul etmişler­dir. İmam Muhammed, Şafiî ve Ahmed bin Hanbel, 'ni­yetin kalple yapılması farz; dille telaffuz edilmesi sünnet­tir; kalple birlikte dille telaffuzu daha evladır' demişlerdir.[385] Hanbelî mezhebine göre, niyetin kalple yapılması vacip; dilİe söylenmesi müstehaptır. [386]

V. Namaza başlamadan hemen önce tekbirle birlikte niyet edilmelidir. Eğer ilk tekbirden sonra niyet kalpten geçirilirse caiz olmaz.

Hanefî mezhebine göre, niyetle ihram tekbiri arasın­da yeme, İçme, konuşma gibi namaza aykırı davranış­ların olmaması şarttır. Buna göre niyetin ihram tekbirin­den hemen önce yapılması evlâ olmakla birlikte zorunlu değildir. Ancak vaktin girmiş olması zorunludur. Yani kişi öğle namazının vakti girmeden önce öğle namazının farzı İçin niyet edemez. Ancak, vakit girdikten sonra evinden öğle namazı kılmak için camiye çıkarken niyet etmiş ol­ması veya beş vakit farz namazdan birini kılmak için niyet ettikten sonra abdest alması caizdir. [387]

VI.  Namazda İmam ve İmama uyan kişinin aynı niyeti ta­şıması vacip/şart değildir. Nafile namaz kılan, farz namaz kılana uyabilir. Aynı şekilde farz namaz kılan da, nafile namaz kılana uyabilir. Farz kılan, farz kılana; nafile kılan nafile kılana uyabi­lir. Burada tek şart, imamın kıldığı namazın rekât sayısı, imama uyanların rekât sayısından fazla olmasıdır. Bu konu yeri geldi­ğinde İzah edilecektir-. Peygamber (sallallâhu aleyhi ve sellem) 'Ameller, niyetlere göredir. Her kişi için, ancak niyet ettiği şeyin karşılığı vardır.[388]

Ibni Hazm (4/225) der ki; 'Peygamber (sallallâhu aleyhi ve sellem) nass/gayet açık ve net olarak 'kişiye ancak niyet ettiği şe­yin karşılığı olduğunu' belirtmiştir. Dolayısıyla, 'imam İçin kendi niyeti, imama uyanlar içinde kendi niyetlerinin geçerli olduğu, birinin diğerini bağlamadığı' kesin oiarak anlaşılmış olmaktadır.

Hanefî mezhebine göre, imam ve imama uyan kişi­nin aynı niyeti taşıması şarttır.[389]

VII. Kasr/kısaltarak kılınacak [390] namazlar için 'kısaltmaya ni­yet etmek' şart değildir. Selef-i salîhinden olan âlimlerin geneli °u görüştedir. Bu konu yeri geldiğinde izah edilecektir. İnşallah.

 

Rasulullah'ın (S.A.V.) Namazı Gibi Namaz Kılmak

 

(sallallâhu aleyhi ve sellem)

Hiç kuşkusuz her Mümin kıldığı namazların, Rasuiullah (sal-lallâhu aleyhi ve sellem)'in namazlarına benzemesini arzular ve bunun için özen gösterir. Çünkü Rasuiullah (sallallâhu aleyhi ve sellem) 'beni namazda gördüğünüz gibi namaz kılınız [391] buyur­muştur. Nitekim bu arzu, kılman namazların, Allah'ın kabulüne mazhar olması için edilir. Bu nedenİe önce Peygamber (sallallâ­hu aleyhi ve sellem)'in namazını; sonra da, namazın erkânını, vaciplerini ve menduplarını, delilleriyle birlikte zikredeceğiz.

Namaza durulduğu zaman;

1. Sütreye yakın durulmalı ve Kabe'ye dönülmelidir.

2. Kılınacak namaza kalpten niyet edilmelidir.

3. Eller omuzların hizasına kadar kaldırılmalı ve 'Allâhu Ek-ber' denilmelidir.

Hanefî mezhebine göre ihram tekbirinde ellerin baş parmakları kulak memelerine değecek şekilde eller kaldı­rılır. Bu konuda Hanefîler şu hadisi delil almışlardır; Pey­gamberimiz (sallallâhu aleyhi ve sellem), Vâil bin Hucr (radiyallâhu anh)'a; «Namaza başladığında iki elini, iki kulakların hizasında kaldır» buyurmuştur. [392]

4. Göğsün üzerinde, sağ el, sol elin üzerine konur ve yere bakılır.

Hanefî, Şafiî ve Hanbeli mezhebine göre sağ elin sol el üzerine konularak göbeğin altında veya üstünde bağlanması sünnettir. Mâlikî mezhebine göre İse ellerin bağlanması menduptur.[393] Hanefî mezhebine göre eller, sağ el, sol elin üzerinde göbeğin altına konur. Nitekim Peygamberimiz (sallallâhu aleyhi ve sellem); «Üç şey Pey­gamberlerin hasletierindendir. Bunlar; iftarda acele et­mek; sahuru geciktirmek, (namazda) sağ eli sol elin üze­rinde göbeğin altına koymaktır» buyurmuştur. Kadınlar ise ellerini, sağ elin avucu sol elin bileği üzerinde olacak şekilde göğüslerinin üzerine koyarlar. Bu kadınların teset­türüne daha uygun alması nedeniyledir. [394]

5. Peygamber {sallallâhu aleyhi ve sellem)'den nakledilen, Yüce Allah'a hamd, sena ve övgü ifadelerinin yer aldığı iftitah dualarıyla namaza başlanır. İleride bu duaları zikredeceğiz.

6. Eûzu billahi mine'ş-şeytânirracîm' denir.

7. Bismillâhirrahmânirrahim' denir. Besmele sesli söylen­mez.

Besmele okunması, Hanefî ve Hanbelî mezhebine göre sünnet; Şâfî mezhebine göre farzdır. [395]

8.  Fatiha suresi âyet âyet -kelimeler ağır ağır ve tane tane telaffuz edilerek- okunur. Fatiha tamamen okunduğunda 'âmîn' denir.

9. Fatiha'dan sonra farklı bir sûre veya herhangi bir sûre­nin bir bölümü okunur. Sabah, akşam ve yatsı namazlarının İlk iki rekâtında, kıraat cehri/sesli yapılır. Bu yalnız kılındığında da, hanımlara imamlık yapıldığında da böyle yapılır. Öğle, ikindi, akşam namazının son rekâtı ve yatsının son iki rekâtında kıra­at sessiz yapılır. Son iki rekâttaki kıraat, İlk İki rekâttaki kıraatin yarısı kadar kısa tutulmalıdır. Son iki rekâtta sadece Fatiha ile de yetinilebilir.

10. Kıraat tamamlandığında, biraz susulur, sonra iki el kaldı­rılarak, tekbir getirilir ve rükû yapılır.

Hanefî mezhebine göre, ilk tekbirin dışında rukû'ya giderken, rûkû'dan ve secdeden kalkarken eller kaldırılmaz.[396]

11. Rükû'da iki el dizlerin üzerine konur. Parmaklar açık tu­tulur. İki elle dizler kavranır. Dirsekler yanlardan ayrı, bel yaygın ve düz tutulur. Baş ne aşağı eğilir, ne de yukarı kaldırılır; tabi şekilde bırakılır.

12. Rükû itminan/rahatça yapılır. Üç defa 'subhâne rabbiyel azîm' denir. Rukû'da okunan başka dualar da vardır. Yeri geldi­ğinde bu dualar anlatılacaktır-. Rükû'da Kuran okunmaz.

13. Semia'1-lâhu'li-men hamiden1 denilerek rûkû'dan kalkı­lır. İtidal üzere iki el kaldırılır ve 'Rabbena veleke'1-hamd' denir. Burada okunan, rivayet edilmiş dualardır. Bunlar yeri geldiğinde açıklanacaktır.

14. Daha sonra tekbir getirilerek secdeye gidilir. Dizlerden önce iki el yere konur. Avuçlar açık, parmaklar birleşik olarak kıbleye doğru yere konur. Eller omuzların veya iki kulağın hiza­sında tutulur. Secdede burun ve alın birlikte yere değmelidir. İki ayak parmak uçları üzerinde dik tutulurak secde yapılır. Secde halinde ayak parmak uçları kıbleye doğru olmalıdır.

Hanefî ve Hanbelî mezhebine göre, secdeye gidilir­ken önce dizler, sonra eller konur. Şafiî ve Mâliki mezhebi­ne göre önce eller, sonra dizler konur. Her iki görüşün de delil aldığı hadisler bulunmaktadır. Hasta, zayıf ve güçsüz olanlar nasıl rahatça yapabiliyorlarsa, o şekilde yapabilir­ler. Bu konuda dört mezhepte icma oluşmuştur. [397]

15. Secde itminan/rahatça yapılır. Üç defa 'subhâne rabbi-ye'1-a'lâ' denir. Secdede okunan başka dualar ve zikirler de var­dır. Secdede Kuran okunmaz. Ancak çok dua okumaya gayret etmelidir.

16. Tekbir getirilerek secdeden kalkılır. Sol ayak yere yayılıp, üzerine oturulur. Sağ ayak, sol ayaktan ayrı ve parmak uçları kıbleye doğru gelecek şekilde dik tutulur. 'A!lâhumme'ğ-fir-rî, ver-hamnî, vecburnî, verfa'nî, vehdinî ve âfinî, verzuknî' denir.

17. Sonra tekbir getirilerek, tamamen birinci secde gibi, ikin­ci secde yapılır.

18. Daha sonra tekbir getirilerek secdeden kalkılır. Sol ayak üzerine -iki secde arasında oturulduğu gibi oturulur.[398] Sonra yere dayanarak ikinci rekâta kalkılır.

Şafiî ve Hanbelî mezhebine göre yere dayanarak kalkmak sünnet; Hanefî ve Mâliki mezhebine göre, has­ta, zayıf ve güçsüzlerin dışında yere dayanarak kalkmak mekruhtur.[399]

19. İkinci rekâtta da birinci rekatta yapılanların aynısı yapılır. Ancak ikinci rekât, birinciden daha kısa tutulur.

20. ikinci rekât da tamamlandıktan sonra, sol ayak, sağ aya­ğın yanına yayılarak teşehhüt için oturulur. Sağ avuç sağ dizin, sol avuç da sol dizin üzerine konur. Sol el parmaklar, açık tutulur. Sağ el parmakları yumruk yapılarak, şahadet parmağı düz bıra­kılır ve teşehhütte şahadet parmağına bakılır.

Hanefî mezhebine göre, 'lâ ilahe' denirken şahadet parmağı kaldırılır, 'illallah' denirken indirilir. [400]

21. Teşehhütte 'ettehiyyâtü' okunur, Peygamber (sallaîlj-ihu aleyhi ve sellemj'e 'salavat' getirilir. Eğer bu son oturuş ise, sala-vat getirildikten sonra kişi, istediği kadar dua okuyabilir.

22. Eğer namaz üç veya dört rekâtlı ise, İkinci rekattan sonra kalkılır ve namazın kalan rekâtları, önceki rekâtlar gibi kılınır.

23. Önce sağa, sonra da sola 'es-Selâmu aleykum ve rah-metullah' denilerek selam verilir.

24. Namazdan sonra -rivayet edilmiş sahih zikirlerle- çokça zikir yapmak müstehaptır. Kabul edileceği ümit edilerek, çokça dua yapılmalıdır. Ancak zikir esnasında eller kaldırılmaz.

Bu anlatılanlar, Peygamberimiz fsaüallâhu aleyhi ve sellem)-'in namazı gibi namaz kılmanın tarifidir. Bunlar, rükün, vacip, mendup, mubah ve mekruh gibi kısımlara ayrılmaktadır.

 

Namazın Rükünleri

 

Namaz, farzlardan ve rükünlerden oluşur. Bunlardan biri eksik kaldığı zaman namaz gerçekleşmiş olmaz ve şer'î namaz sayılmaz.

Namazda bir rüknü terk eden kimse;

a) Bilerek terk etmiş ise, namazı ittifakla bâtıl olur.

b) Yanilarak veya bilmeyerek terk ederse: Eğer bu kimse, terk ettiği rüknü yapma imkânına sahip İse, onu yapması ittifak­la- vaciptir/şarttır. Yapma imkânına sahip değilse, sadece rüknü terk ettiği rekâtı geçersiz olur. O rekâtı yeniden kılar. Sonra da sehv/yanılgı secdesi yapar. Bu konu 'sehv secdeleri' bahsinde açıklanacaktır.

 

1. İhram Tekbiri:

 

Peygamber (sallallâhu aleyhi ve seilem); 'Namazın anahtarı abdesttir, girişi tekbirdir, çıkışı selam'dır.[401] buyurmuştur.

Namazını yanlış kılan adama, Peygamber (sallallâ-hu aleyhi ve seilem); 'namaza kalktığın zaman tekbir getir.[402] buyurmuş­tur.

Tekbir: İslam ümmetinin nesiller boyunca Peygamberimiz (sallallâhu aleyhi ve sellem)'den naklettiği 'Allahu Ekber' lafzıdır. Peygamberimiz (sallallâhu aleyhi ve seilem) her namazda bunu söyler, farklı lâfızlarla başka tekbir getirmezdi. Peygamberimiz (sallallâhu aleyhi ve seilem) bir defa bile farklı lafızlarla tekbir söylememiştir.

 

2. Kıyam -Farz Namazlarda Gücü Yerinde Olan Kişinin Ayakta Durması:

 

Yüce Allah; gönülden boyun eğerek Allah için namaza kalkın [403] buyurmuştur. Peygamber (sallallâhu aleyhi ve seliem), İmrân bin Husayn'e 'ayakta durarak namaz kıl. Eğer buna gücün yetmezse, oturarak kıl; oturmaya da gücün yetmezse yan üstü uzanarak fa [404] buyurmuştur.

 

Hatırlatmalar:

 

1. Sağlıklı bir kişinin yalnız veya imam olarak namaz kıldı­ğında, oturarak farz namaz kılmasının caiz olmadığı konusunda âlimler icmâ etmiştir.

2. Ayakta durmaya takati olmayan hastadan 'kıyam' şartının kalktığı, dolayısıyla oturarak kılabileceği hususunda da âlimler icmâ etmiştir. Aynı şekilde, ayakta durmaya gücü yeten, ancak ayakta durduğu takdirde şiddetli zorlukla karşılaşan, hastalığının artması veya iyileşmesinin yavaşlaması endişesi taşıyan kişiden de 'kıyam' şartı kalkar.

Enes (radiyallâhu anh) anlatıyor; Peygamber (sallallâhu aleyhi ve seilem) yatağından düştü ve sağ tarafı yaralandı Ona hasta ziyaretinde bulunduk. Namaz vakti geldiğinde, bize otura­rak namaz kıldırdı. Biz de onun arkasında oturarak namaz kıl­dık.[405]

İbni Kudâme el-Muğnîde (2/571) der ki; 'Görünen o ki, Pey­gamber {salialiâhu aleyhi ve sellem) tamamen ayağa kalkmaktan aciz değildi. Fakat ayakta durmakta zorlandığı için 'kıyam' şartı ondan kalkmıştı. Aynı şekilde -imama uydukları için- diğerlerin­den de kalkmıştır'.

3. Uçakta, veya gemide olduğun zaman, namazları ayak­ta kılmak vaciptir. Ancak ayakta durmaya güç yetirilemiyorsa, oturarak kılınabilir. Gemide namaz kılmak, Peygamberimiz (sal­ialiâhu aleyhi ve sellem)'e soruldu; 'Boğulmaktan korkmadığın sürece, gemide namazı ayakta kıl [406] buyurdu.

4.  Bütün nafile namazlar binek üzerinde kılınabilir. Bu uzun veya kısa yolculukta olabileceği gibi, mukîm/yerleşik iken de ola­bilir.

5. Hiçbir mazeret bulunmadığı halde nafile namazlar, otu­rarak kılınabilir. Ancak ayakta kılmak çok daha sevaphdır. Otu­rarak kılınan namazın sevabı, ayakta kılınan namazın sevabının yarısıdır.

Imrân bin Husayn (radiyallâhu anh) anlatıyor; Rasulullah (salialiâhu aleyhi ve seîlem)'e, kişinin oturarak namaz kılmasını sordum; 'ayakta kılarsa daha faziletlidir. Kim namazı oturarak kı­larsa, ayakta kılanın yarısı kadar sevap ahr. Kim namazı yatarak kılarsa, oturarak kılanın yansı kadar sevap alır' buyurdu.[407]

Mazeretinden dolayı namazı oturarak kılan kimsenin seva­bından hiçbir şey eksilmez. Çünkü Peygamber (salialiâhu aleyhi ve sellem); 'Kim hastalanırsa veya yolculuk yaparsa, sağlıklı ve mukim/yerleşik halinde yaptığı gibi yazılır [408] buyurmuştur.

6. Nafile namaza oturarak başladıktan sonra, devamını ayakta kılmak -âlimlerin ittifakıyla- caizdir. Çünkü Âişe (radiyal­lâhu anhâ)'mn rivayet ettiği hadiste şöyle buyrulmuştur; 'Rasu­lullah (salialiâhu aleyhi ve sellem) oturarak namaz kıldırıyor ve oturarak okuyordu. Okuyacağı miktar, otuz veya kırk âyet kaldı­ğında, ayağa kalkıp okuyor, sonra da rükû ue secde yapıyordu. Daha sonra ikinci rekâtı da bunun gibi yapıyordu.[409]

7. Nafile namaza ayakta başladıktan sonra, devamını otura­rak kılmak da caizdir. Bir önceki hadisi şerif buna delildir.

8. Namaz, oturularak kılındığında, teşehhütte oturur gibi oturulmalıdır. Her ne kadar bağdaş kurarak oturmak özellikte mazeret halinde- caiz ise de, en faziletli olan budur. Bu Peygam­berimiz {salialiâhu aieyhi ve sellem)'den [410] ve bazı sahabelerden nakledilmiştir.[411]

9. Hiçbir mazeret olmadan, namazda ayaklan uzatarak otur­mak caiz değildir.

10. Oturmaya gücü yetmeyenin, farz olsun, nafile olsun na­mazları yatarak kılması caizdir. Mazeret bulunmadığında ise -ter­cih edilen görüşe göre-, farz namazlarda da, nafile namazlarda da yatarak kılmak caiz değildir.

11. Yatarak namaz kılındığında, sağ yan üzerine yatarak kıl­mak müstehaptır. Çünkü yatarken sünnet olan, sağ yan üzerine yatmaktır. Bu konuyla ilgili olarak Âişe (radiyallâhu anhâ)'nın rivayet ettiği hadiste; 'Rasulullah (salialiâhu aleyhi ve sellem), ayakkabısını giyerken, saçını tararken, temizlenirken ve her işin­de sağla başlamaktan hoşlanırdı [412] denilmiştir.

 

3. Her Rekâtta  Fatihâ'yı Okumak:

 

Peygamber (salialiâhu aleyhi ve sellem) 'Fatihâ'yı okumayan kimsenin namazı olmaz [413] buyurmuştur.

 

Fatihâ'yı Ezberieyemeyen Kişinin Durumu:

 

Peygamber (sallallâhu aleyhi ve sellem) 'Fatihâ'yı ezberleye-meyen kişi; 'SubhânaHâhi, vel-hamdu HHâhî, ve lâ ilahe illallâhu. Va'llâhu Ekber, ve lâ havle ve lâ kuvvete illâ billâh /Allah'ın Sânı Yücedir, Hamd Allah içindir. Allah'tan başka ilah yoktur. Allah en büyüktür. Allah 'tan başka güç ve kuvvet sahibi yoktur' desin [414] buyurmuştur. Ancak bu, Fatihâ'yı ezberlemek için her türlü gay­reti göstermesine rağmen bir türlü ezberleyemeyen ve tamamen âciz kalanlarla, acem vb. kimseler içindir.

 

4-5. Rükû'yıi Tadili Erkân İle Yapmak:

 

Rükû yapmak, namazın erkân in dandır. Bu icmâ ile sabittir. Çünkü Yüce Allah, 'Ey îman Edenler! Rükû ediniz ve secde ya­pınız [415] buyurmuştur.

Peygamberimiz (sallallâhu aleyhi ve sellem), namazını yanlış kılan kişiye; '...sonra rükû yap ve rüku da mutmaini tam olarak dur.[416] Rükû'da caiz olan en az miktar, eğilip iki elle dize tutun­maktır. Rükû'da mutmainlik ise, vücut mafsallarının tam olarak yerli yerince oturması ve sakinleşmesidir. Rükû'da mutmainlik, 'rükû'da söylenmesi vacip olan zikirleri söyleyecek miktar' olarak da ifade edilmiştir.

 

6-7. Rükû'dan Kalktıktan Sonra İtidal ve Mutmainlik:

 

Peygamber (sallallâhu aleyhi ve sellem); 'Rükû ve secdede, belini düzgün tutmayan adamın namazı yeterli olmaz [417] buyurmuştur. Namazını yanlış kılan kişiye; '...sonra başını kaldır ve mutmain oluncaya kadar dur.[418] buyurmuştur.

 

8-9. Secdede İtidal ve Mutmainlik:

 

Yüce Allah, '... Rükû ediniz ve secde yapınız [419] buyurmuş­tur. Peygamberimiz (sallallâhu aleyhi ve sellem), namazını yan­lış kıian kişiye; '...sonra secde yap, secdede mutmain oluncaya kadar kal. Sonra başını kaldır ve mutmain oluncaya kadar otur. Sonra tekrar secde yap ve mutmain oluncaya kadar kal [420] de­miştir.

İbni Abbâs (radiyallâhu anh) anlatıyor; 'Burnu ve alnı sec­dede yere değmeyen kişinin namazı yoktur.[421]

 

10-11. İki Secde Arasında Oturmak ve Oturuşta Mutmainlik:

 

Peygamberimiz (sallallâhu aleyhi ve seilem) '...sonra başını kaldır ve mutmain oluncaya kadar otur...'; 'Rükû ve secdede, belini düzgün tutmayan adamın namazı yeterli olmaz' buyur­muştur.

 

12. Son Teşehhüt Oturuşu:

 

İbni Mesûd (radiyallâhu anh) anlatıyor; 'Peygamber (sallallâ­hu aleyhi ve sellem}'in arkasında namaz kıldığımızda, Esselâmu alâ Cibrîle ve MikâîVe [Cebrail'e ve MikâîVe selam olsun]' veya 'Esselâmu alâ Fulân ve Fulân [Falan, Falan kişilere selam olsun]' derdik. Bunun üzerine Rasulullah (sallallâhu aleyhi ve sellem) bize döndü ve şöyle buyurdu; 'Hiç kuşkusuz Allah, es-Selâm'dır. Her hangi biriniz namaz kıldığı zaman, şöyle desin;

Ettehiyyâtu uessalauâtu uettayyîbât. Es-Selâmu aley-ke Eyyuhe'n-Nebiyyu ve rahmetulhhi ve berekâtuh. Es-Selâmu aleynâ ve ala ibâdillâhi's-sâlihîn»

"Bütün selamlar, namazlar ve güzellikler Allah'a aittir. Ey Peygamber! Selam sana. Allah'ın rahmeti ve bereketi senin üze­rine olsun. Selam bizlere ve Allah'ın Salih kullarına"

Sizden biriniz böyle dediği zaman, (selamı) gökte ve yerde bulunan bütün Salih kullara ulaşır.

(Daha sonra da şöyle desin) «Eşhedu enlâ ilahe illallah ve eşhedu enne Muhammeden abduhu ve rasuluhu I Şahadet ede­rim ki, Allah'tan başka ilah yoktur; ve şahadet ederim ki Muham-med O'nun kulu ve rasulüdür.[422]

Teşehhüt dualarının en sahih ifadeleri budur. Ancak 'Es-Se­lâmu aleyke Eyyuhe'n-Nebî I selam sana ey Peygamber' ifade­sinin yerine, 'es-Selâmu ala'n-Nebî j Peygambere selam olsun' denilmesi daha evlâdır. Çünkü Peygamber (sallallâhu aleyhi ve sellem) hayatta iken sahabeler böyle söylüyorlardı. Vefatından sonra ise, 'es-Selâmu ala'n-Nebîyy' olarak söylemeye başlamış­lardı.

 

13. Selam Vermek:

 

Peygamberimiz (sallallâhu aleyhi ve sellem) 'Namazın anah­tarı abdesttir, girişi tekbirdir, çıkışı se/am'dır.[423] buyurmuştur.

 

Hatırlatmalar:

 

I. Namazda selam verirken yeterli olan en az ifade 'es-Selâ­mu Aleykum' sözüdür.

II. Sağa ve sola selam verirken, en güzel ve en faziletli selam lafızları 'es-Selâmu Aleykum ve rahmetuliâh' sözüdür. Rasulullah (sallallâhu aleyhi ve sellem)'den sabit olan selam lafızları budur. Selam verirken 've berakâtuhû' lafzını eklemek, Rasulullah (sal­lallâhu aleyhi ve sellem)'den nakledilmemiştir.

 

14. Namaz Rükûnlarının Sırası:

 

Peygamber (sallallâhu aleyhi ve sellem)'İn namazları bir ter­tip ve sıraya uygun olarak kıldığı nakledilmiştir. Nitekim Peygam­berimiz (sallallâhu aleyhi ve sellem) 'beni namazda gördüğünüz gibi namaz kılınız' buyurmuştur. Namazı yanhş kılana, namazı öğretirken de, (... sonra... sonra ...' ifadeleriyle sıraya uygun ola­rak öğretmiştir.

 

Namazın Vacipleri

 

1. İftitah [424] Duası:

 

Namaz için tekbir aldıktan sonra iftitah duasını, ister farz, ister nafile olsun bütün namazlarda okumak -tercih edilen görüşe göre- vaciptir. Çünkü Peygamber (sallallâhu aleyhi ve sellem) na­mazını yanlış kılan kişiye; 'Hiçbir insanın namazı, abdest azalarını güzelce yıkayarak abdest alıp; sonra tekbir getirip, Celîl ve Azız Allah'a hamd ederek, O'na senâ/övgüde bulununcaya ve Kurâ-n'dan kolayına geleni okuyuncaya kadar .... Namazı tamamlan­mış olmaz. ... Ancak bunları yaptığı zaman namazı tamamlanmış olur.[425] Peygamberimiz (sallallâhu aleyhi ve sellem)'in hadisinde geçen '... Celîl ve Azız Allah 'a hamd ederek, O'na senâ/övgüde bulununcaya...' ifadesi, iftitah duasıdır. Bu hadisten, namazda İlk tekbirden sonra mutlak hamd ve senâ'da bulunmanın vacip olduğu' anlaşılmaktadır.[426] Bazı âlimler, hadisteki ifadeden 'Fâtiha'nın kastedildiğini, dolayısıyla iftitah duasının sadece müste-hap olduğunu söylemişlerdir. Bu konu oldukça geniştir.

İftitah duası, cenaze namazlarında okunmaz. Talha bin Ubeydullah İbni Avf anlatıyor; 'Abbâs (radiyallâhu anh)'m arka­sında cenaze namazı kıldım. Fatihayı okudu ve 'bilsinler ki, bu sünnettir [427] dedi.

Hanefî ve Mâliki mezhebine göre cenaze namazında 'iftitah duası' okunur. Şafiî ve Hanbelî mezhebine göre ise okunmaz. [428]

Bu rivayette, iftitah duasını cenaze namazlarında okumanın meşru olmadığına işaret edilmektedir. Çünkü İbni Abbâs (radi­yallâhu anh) 'Fatihâ'yı cehrî/sesli olarak okumuş ve bunu insan­ların öğrenmesi için yapmıştır. İftitah duâsıyla başlamamıştır ve açıktan onu okumamıştır.

İftitah duasının vacip oluşunun istisnası: İmamın cehrî/sesli okuduğu namazlarda, imama uyanların okuması vacip değildir. İftitah duasında asıl olan gizli okumaktır. Çünkü Peygamber (sal­lallâhu aleyhi ve sellem) sesli okumamıştır. Ancak İmamın bazı zamanlarda, insanlara öğretmek için sesli okuması caizdir.

 

İftitah Duaları:

 

Peygamberimiz (sallallâhu aleyhi ve seİlem)'den 'sahih' fark­lı iftitah duaları nakledilmiştir. Bunlardan bazıları;

Ey Allah'ım! Uzaklaştır benimle günahlarımın arasını, uzak­laştırdığın gibi doğuyla batının arasını. Ey Allah'ım! Arındır beni günahlarımdan, arındığı gibi beyaz elbisenin kirden. Ey Allah'ım! Kar, su, dolu ile tertemiz kıl beni günahlarımdan. [429]

Ey Allah'ım! Senin sânının yüceliğini, sana hamd ederek zikrederim. Adın kutsaldır. Azametin yücedir. Senden başka ilâh yoktur.[430]

Hiç şüphesin ben, coşmayan birMüs/üman olarak yüzü­mü, gökleri ve yeri yoktan var edene çevirdim. Ben müşriklerden değilim. Hiç şüphesiz benim namazım, ibâdetlerim, yaşamım ve ölümüm hepsi âlemlerin rabbi Allah içindir. O'nun ortağı yoktur. Bana böyle emir olundu ve ben Müslümanlardanım.[431] Ey Al­lah'ım! Her şeyin sahibi ve yöneticisi sensin. Senden başka ilah yoktur. Sen benim Rabbimsin. Ben senin kulunum. Nefsime zul­mettim. Günahlarımı itiraf ediyorum, bütün günahlarımı bağışla. Hiç şüphesiz günahları yalnızca sen bağışlarsın. Beni en güzel ahlaka erdir. En güzel ahlaka yalnızca sen erdirirsin. Kötü ahlakı benden uzaklaştır. Kötü ahlaktan ancak sen uzaklaştırırsın. Sana teslim oldum. Sana amadeyim. Hayır tamamen senin elindedir. Şer sana ulaşmaz. Ben seninleyim ve sana döneceğim. Sen kut­salsın. Sen yücesin. Senden af diler, sana tövbe ederim.[432]

 

2. Kıraate 'Eûzu' Çekerek Başlamak:

 

Namazda kıraate başlarken 'eûzu' okumak -ittifakla- va­ciptir.[433] Her rekâtta vacip olduğu konusunda ise farklı görüşler oluşmuştur. Yüce Allah 'Kuran okuduğun zaman, kovulmuş şey­tandan Allah'a sığın [434] buyurmuştur. Ayette 'istiâze/eûzu' oku­mak emredilmiştir. Hakikatte emir, vaciplik ifade eder. Çünkü 'is­tiâze/eûzu', okumak, şeytanın şerrini önler. Vacibi, tamamlayan her şey vaciptir.

Asıl olan, 'istiâze/eûzu'yi gizli okumaktır. Çünkü ne Rasulul-lah (sallallâhu aleyhi ve seliem)'den, ne de Râşit halifelerden is-tiâze'nin sesli okunduğu nakledilmemişim Ancak imam, cemaate öğretmek için bazen sesli okuyabilir.

İstiâze şu ifadelerden biriyle yapılabilir;

Eûzu billahi mine'ş-şeytâni'r-racîm / Allah'a sığınırım, ko­vulmuş şeytandan

Eûzu billâhi's-sernîİ'l-alîmi mine'ş-şeytâni'r-racîm / Her şeyi işiten ve bilen Allah'a sığınırım, kovulmuş şeytandan

Eûzu billâhi's-semîi'l-alîmi mine'ş-şeytâni'r-racîm min hemzihî ve nefhihî ve nefşihî / Her şeyi işiten ve bilen Allah'a sığınırım, kovulmuş şeytanın kışkırtmasından, şişirmesinden ve üflemesinden"

İbni Kudâme, e!-Muğnîde (2/146) der ki; 'Bu istiâzelerin ta­mamı birer genişliktir. Hangisiyle sığınılırsa sığınılsın, güzeldir'.

 

3. Fâtihâ'yı Okuduktan Sonra Amîn Demek:

 

Peygamber (sallallâhu aleyhi ve sellem); İmam 'âmîn' dediği zaman, sizler de 'âmîn deyiniz. Hiç kuşkusuz, kimin âmin deyişi, meleklerin âmîn deyişine denk gelirse, geçmiş günahları bağışla­nır [435] buyurmuştur.

imama da, imama uyanlara da, namazı yalnız kılanlara da Fâtihâ'dan sonra 'âmîn' demek vaciptir.[436] Açıktan okunan namazİarda açıktan, sessiz okunan namazlarda sessizce 'âmîn' de­nir.

 

4. Geçiş Tekbirleri:[437]

 

5. Semia'mâhu Limen Hamideh / Allah Hamd Ede­nin Hamdını Kabul Edendir':

 

Peygamberimiz (sallailâhu aleyhi ve sellem) namazını yanlış kılana şöyle emretmiştir;

Hiçbir insanın namazı;

Abdest azalarını güzelce yıkayarak abdest alıncaya;

Sonra tekbir getirip, Celîl ve Azız Allah'a hamd ederek, O'na övgüde bulununcaya ve Kurân'dan kolayına geleni oku-yuncaya;

Sonra Allâhu Ekber' diyerek rükû edip, azaları rukûda yer­li yerinde duruncaya;

Sonra da 'semiallâhulimenhamideh' diyerek doğruluncaya;

Sonra 'Allâhu Ekber' deyip, secde edip, azaları secdede yerli yerinde duruncaya,

Sonra 'Allâhu Ekber' deyip, başını kaldırarak tamamen otu-runcaya,

Sonra Allâhu Ekber' deyip secde edip, azaları secdede yer­li yerinde duruncaya,..

Sonra başını kaldırıp tekbir getirinceye kadar namazı ta­mamlanmış olmaz. Ancak bunları yaptığı zaman namazı tamam­lanmış olur'.

 

6.  Rabbena Leke'1-Hamd / Rabbimiz Hamd Sanadır':

 

Peygamberimiz {sallailâhu aleyhi ve sellem) 'imam «semiallâhulimenhamideh» dediği zaman, «Allâhumme Rabbena Leke'l-Hamd» deyiniz' buyurmuştur.[438]

 

7.  İlk Teşehhüt/Oturuş:[439]

 

Peygamberimiz {sallailâhu aleyhi ve sellem) 'her iki rekatta bir oturduğunuzda «ettehiyyâtu lillâhi»'yi okuyunuz' buyurmuş­tur.[440] Namazını yanlış kılana, 'namazın yarısında oturduğun za­man, sol ayağının uyluk kemiği üzerine tamamen otur. Sonra da «teşehhüt» oku' buyurmuştur.

 

8.  Rükû ve Secdelerde Teşbih:

 

Ukbe bin Âmir (radiyallâhu anh) anlatıyor; 'Çok büyük olan Rabbinin adını teşbih et! [441] âyeti nazil olduğunda, Rasulullah (sallailâhu aleyhi ve sellem) bize; 'bunu [442] rükûtarınızda söyleyi­niz' buyurdu. 'Yüce Rabbinin adını teşbih et [443] âyeti nazil oldu­ğunda, 'bunu [444] secdelerinizde söyleyiniz' buyurdu. [445]

Bu emir ifadeleri, vaciplik ifade eder. Çünkü Yüce Allah'ın emriyle, Rasulü'nün (sallailâhu aleyhi ve sellem)'İn emri bir ara­da varit olduğu gibi, bizatihi Peygamberimiz (sallailâhu aleyhi ve sellem)'in uygulamasıyla da sabit olmuştur. [446]

Rükû ve secdede Yüce Allah'ı teşbih etmenin vacip olduğu­nu, Rasulullah (sallailâhu aleyhi ve sellem)'in şu buyruğu da teyit etmektedir; '...Dikkat ediniz! Hiç kuşkusuz, rükûda ve secdede Kurân okumam yasaklandı. Bu nedenle rükûda Aziz ve Celtl Rabbi tazimle anınız. Secdede ise, çokça dua yapmaya gayret ediniz. Çünkü size icabet olunmaya en lâyık yerdir.[447]

Huzeyfe (radiyaliâhu anh), aniatıyor; Rasuhllah (sallaHâhu aleyhi ve sellemj'in rükû yaptığı zaman üç defa 'Subhâne Rabbi-ye'l-Azîm7; secde yaptığı zaman da üç defa 'Subhâne Rabbiye'l-A'lâ' dediğini işittim.[448]

Rükû ve secdede okunacak başka tesbihat ve zikirler de bu­lunmaktadır. Bunlar 'kavlî sünnetler' bahsinde zikredilecektir.

 

Namazın Sünnetleri

 

Namazın sünnetleri 'kavİî/sözlü ve fiilî/uygulamalı' olarak İki kısımdır.

 

Kavli / Sözlü Sünnetler

 

1. Fâtiha'dan Sonra Kıraat:

 

İlk iki rekâtta Fatiha'yı okuduktan sonra bir sûre okumak -âlimlerin icmâsıyla- sünnettir. Aynı şekilde üçüncü ve dördüncü rekâtlarda da -bazen- okumak sünnettir.

Hanefî mezhebine göre, farz namazların ilk iki rekâ­tında, vitir ve nafile namazların her rekâtında Fâtiha'dan sonra bir küçük sûre, ya da üç kısa veya bir uzun âyet okumak vaciptir. [449]

Ebû Katâde (radiyaliâhu anh) anlatıyor; 'Peygamber (sallal-lâhu aleyhi ve seîlem) öğle ve ikindi namazının ilk iki rekâtında fatiha ve bir sûre okurdu. Bazen ayetleri bize işitürirdi. Son iki rekâtta ise Fatiha okurdu.[450]

Üçüncü ve dördüncü rekâtlarda kıraatle ilgiii olarak, Ebû Sâîd (radiyaliâhu anh)'den şöyle rivayet edilmiştir; 'Peygamber (sallaliâhu aleyhi ve sellem) öğle namazının ilk iki rekâtının her rekâtında otuz ayet kadar okuyordu. Son iki rekâtında ise on beş ayet kadar okuyordu .[451]

Bu hadisten, ilk iki rekâttaki kıraatin, son iki rekâttaki kıraat­ten daha fazla olmasının müstehap olduğu anlaşılmaktadır.

Aynı zamanda bu hadisten, namazdaki kıraati, tertii [452] İle manasını düşünerek yapmanın müstehap; acele ve hızlı oku­manın mekruh olduğu anlaşılmaktadır. Bu konuda âîimîer icmâ etmiştir. Çünkü Yüce Allah 'Kuranı tertii ile yavaş yavaş oku [453] buyurmuştur.

Rahmet ve azap ayetleri okunduğunda; rahmet ayetle­rinde istekte bulunmak, azap ayetlerinde sığınmada bulunmak müstehaptır.

Huzeyfe (radiyaliâhu anh) anlatıyor; 'Peygamber (sallaliâhu aleyhi ve sellem) ile birlikte bir gece namaz kıldım. Bakara ile başladı. ... yavaş yavaş okuyordu. Teşbih âyeti geçtiği zaman, teşbih ediyor; istek ayetleri geçtiği zaman istekte bulunuyor; sı­ğınma ayetleri geçtiği zaman da sığınıyordu. Daha sonra da rükû yaptı.[454]

Namazda 'Sebbih İsme Rabbike'l-A'lâ I Yüce Rabbinin adını teşbih et' [455] âyeti okunduğu zaman 'subhânallah' demek müstehaptır.

Eleyse zâlike bi kadirin alâ en yuh'yiyel-meutâ Bunları yapan ölüleri diriltmeğe gücü yetmez rni? [456] ayetini okuduğun zaman 'Subhaneke belâ / Evet, Senin Sânın Yücedir' demek m üste haptır.

Bu iki âyet-i kerime okunduktan sonra böyle söylenmesini bildiren deliller vardır.

Eleyse'llâhu bi ahkemi'l-hâkimîn /Allah, hakimler haki­mi değil midir? [457] ayeti okunduğunda 'belâ ve ene ala zâlike mine'ş-şâhidîn / evet, ben buna şahitlik edenlerdenim' demek meşru değildir.

Müellif her ne kadar bu konuda hadis bulunmadığını gerekçe göstererek, 'belâ ve ene ala zâlike mine'ş-şâhidîri denilmesinin meşru olmadığın: ileri sürmüş ise de, imam Kurtubî, tefsirinde İbn Abbâs ve Ali bin Ebî Tâlîb (radi-yallâhu anhumâ)'nın Eleyse'llâhu bi ahkemi'l-hâkimîn' âyetini okuduktan sonra 'belâ ve ene alâ zâîike mine'ş-şâhidîn' dediklerini zikretmektedir. Ayrıca İmam Tirmîzî, Ebû Hureyre (radiyallâhu anh)'ten şu rivayeti naklet-miştir; 'Her kim, «Ve't-Tîni ve'z-Zeytûn» sûresini okuyup Eleyse'llâhu bi ahkemi'l-hâkimîn' âyetini söylerse, 'belâ ve ene alâ zâlike mine'ş-şâhidîn efesin.[458]

Fe bi eyyi hadîsin ba'dehû yu'minûn / Kufân'dan başka hangi söze inanacaklar [459] âyetini okunduğu zaman 'âmenna biüâh / Allah'a iman ettik' demek meşru değildir.

İmam, 'lyyâke na'budu ve iyyâke nes'taîn / yalnız sana kulluk eder, yalnız senden yardım dileriz' ayeti okunduğu zaman "ısteantu billah /Allah'tan yardım dilerim' demek meşru değil­dir.

Çünkü bu ayetler okunduğu zaman, böyle denilmesini bildi­ren her hangi bir hadis sabit değildir.

 

2. Rükû'da Yapılacak Zikirler:

 

I. Allâhumme leke reka'tu. Ve leke eslemtu. Ve bike âmen-tu. Hg§e'a leke sem'î ve basarı ve muhM ve azmi ve asabı'

"Ey Allah'ım sana rükû yaptım. Sana teslim oldum. Sana iman ettim. Kulağım, gözüm, zihnim, kemiklerim ve damarlarım sana hûşû ile gönülden bağlandı". [460]

II.  'Subhâneke Allâhumme Rabbena ve bi hamdike. Allâ­humme'ğ-firlf

"Allah'ım! Senin şanın yücedir. Rabbimiz hamd sanadır. Al­lah'ım! Beni bağışla".[461]

III. Subbühun, Kuddûsun, Rabbu'l-Melâiketi ue'r-Rûh' 'Münezzehsin,[462]  Kutsalsın,  Meleklerin ve  Ruhun Rabbisın [463]

IV. 'Subhâne Zi'l-Ceberût, ve'1-Melekût, ue'l-Kibriyâi ve'l-Azame'

Mutlak otorite, hükümranlık, büyüklük ve azamet sahibi­nin sânı yücedir. [464]

 

3. Rükûdan Kıyam'a Kalktıktan ve 'Rabbena Leke'1-Hamd' Dedikten Sonraki Zikirler:

 

I. Allahumme Rabbena lekel-hamd, MU'u's-semâuâti ve miVu'l-erdı ve miİ'u mâ beynehuma ve mil'u mâ şi'te min şeyin ba'd. Ehlu's-Senâi ve'l-mecdi. Ehakku mâ kâle'1-abdu. Ve kullu­na leke abdun. AMhumme lâ mania limâ A'tayte. Ve lâ mu'tiye l'ımâ mena'te. Ve lâ yenjeu ze'i-ceddi minke'l-ceddu'

"Allah'ım! Rabbİmİz hamd sanadır. Gökler ve yer dolusu ve daha başka diiediğin şeyler dolusu hamd sana! Ey Övgünün, güç ve şerefin sahibi! Kulun söyleyeceği en haklı söz; Hepimiz senin kulunuz! Ey Allah'ım! Verdiğini engelleyecek yok! Vermediğini verecek yok! Senin kudret ve gücüne rağmen hiçbir güce itaatin faydası yok".[465]

II. 'Rabbena ve leke'l-hamdu hamden kesîran tayyiben mu-bâreken fîhi'

Rabbimiz! Hamd sanadır. Temiz ve mübarek hamdler sa­nadır". [466]

 

4. Secdede Yapılacak Zikirler:

 

I. Allâhumme leke secedtu ve bike âmentu ve leke eslemtu. Secede vechî lillezî halakahu ve savverahu ve şakka sem'ahu ve basarahu. Tebâreke'llâhu ehsenu'l-hâlikîn'.

"Ey Allah'ım! Sana secde ettim. Sana inandım. Sana teslim oldum. Yüzüm, kendisini yaratana, şekil, kulak ve göz verene secde etti. Yaratanların en güzeli Allah kutsaldır. [467]

II. 'Subhâneke Allâhumme Rabbena ve bi hamdike. Allâ-humme'ğ-firfî'

"Allah'ım! Senin şanın yücedir. Rabbimiz hamd sanadır. Al­lah'ım! Beni bağışla". [468]

III. Subbûhun,  Kuddûsun,  Rabbu'l-Meîâiketi  ve'r-Rûh' 'Münezzehsin, Kutsalsın, Meleklerin ve Ruhun Rabbisin.[469]

IV. Subhâne Zi'l-Ceberût, ve'l-Melekût, ve'l-Kibriyâi ve'l-Azame' "Mutlak otorite, hükümranlık, büyüklük ve azâmet sahi­binin sânı yücedir. [470]

V.  Secdede Duaları Çokça Yapmak: Çünkü Peygamberimiz (sallallâhu aleyhi ve sellem), 'Secdede ise, çokça dua yapmaya gayret ediniz. Çünkü size icabet olunmaya en lâyık zamandır.[471] buyurmuştur.

Peygamberimiz (sallallâhu aleyhi ve sellem), secde yaptığın­da şöyie dua ediyordu;

Allâhumme'ğ-firlîzenbtkullehu, dikkahu ve cillehu ve evve-lehu ve âhirahu ve alâniyetehu ve sırrahu'

Ey Allah'ım! Bütün günahlarımı; küçüğünü, büyüğünü, İlki­ni, sonunu, açığını ve gizlisini bağışla. [472]

 

5. İki Secde Arasında Dualar:

 

I. Allâhumme'ğ-firlî ve'rhamnî vecburnî vehdinî verzuknî'

"Ey Allah'ım! Beni bağışla. Bana merhamet et. Bana ihsan­da bulun. Beni dosdoğru yola ilet. Bana afiyet ver. Beni rızıklandır. [473]

II. Rabbi'ğ-firlî, Rabbi'ğ-firlî' "Rabbim! Beni bağışla. Rab-bim! Beni bağışla. [474]

 

6. Birinci ve ikinci Oturuşta 'Ettehiyyâtu'den sonra Peygamberimize Salâvat Getirmek:

 

Aişe (radiyallâhu anhâ) anlatıyor; '... Biz onun misvağmı ve abdest suyunu hazırlardık. Allah onu geceleyin uyandırma­yı dilediği zaman uyandırırdı. Kalktığında dişlerini misvaklar ve abdest alırdı. Sonra dokuz rekât namaz kılardı. Bu dokuz rekatın sadece sekizinci rekatında otururdu. Rabbine dua eder, Allah'ın Peygamberine salavat getirirdi. Sonra selam vermeden kalkar ve dokuzuncu rekâtı kılıp otururdu. Sonra Rabbine hamd eder, Al­lah'ın Peygamberine salavat getirir ve dua ederdi. Sonra selam verirdi. [475]

Peygamberimiz (sallallâhu aleyhi ve sellem)'e en fazi­letli salavat ifadesi;

Allâhumme salli alâ Muhammedin ve alâ âli Muhammedin, kemâ salleyte alâ İbrahim'e ve alâ âli İbrahim'e inneke hamîdun mecîd.

Allâhumme bârik alâ Muhammedin ve alâ âli Muhamme­din, kemâ bârekte alâ ibrahim'e ve alâ âli ibrahim'e inneke ha­mîdun mecîd.

Ey Allah'ım! Muhammed'e ve Muhammed'in ailesine salât

eyle! İbrahim'e ve İbrahim'in ailesine salât ettiğin gibi! Hiç şüp­hesiz sen, övülen, şân ve şeref sahibi olansın.

Ey Allah'ım! Muhammed'i ve Muhammed'in ailesini müba­rek kıl! İbrahim'i ve İbrahim'in ailesini mübarek kıldığın gibi..! Hiç şüphesiz sen, övülen, şân ve şeref sahibi olansın.[476]

 

7. Birinci ve ikinci Oturuşta Teşehhütten Sonra Dua:

 

Birinci Oturuşta: Peygamber (sallallâhu aleyhi ve sel-İem) buyuruyor ki, 'her iki rekatta oturduğunuzda; «Ettehiyyâtu lillâhi, uessalauâtu vettayyîbât Es-Selâmu aleyke Eyyuhe'n-Ne-biyyu ve rahmetuîlahi ve berekâtuh. Es-Selâmu aleynâ ve alâ ibâdiHâhi's-sâlihîn. Eşhedu enlâ ilahe illallah ve eşhedu enne Muhammeden abduhu ue rasuluhu» deyiniz. Daha sonra her biriniz hoşlandığı duaları seçerek, onlarla Aziz ve Celîl Rabbine dua etsin.[477]

Selamlar, dualar ve bütün güzellikler Allah'adır. Ey Peygam­ber! Selam sana! Allah'ın rahmeti ve bereketi senin üzerine ol­sun. Selam bize ve Allah'ın salih kullarına! Şahadet ederim ki, Allah'tan başka ilah yoktur; Şahadet ederim ki, Muhammed 0'-nun kulu ve resulüdür.

İkinci Oturuşta: Peygamber (sallallâhu aleyhi ve sellem) buyuruyor ki, ıson teşehhüdü/ettehiyyâtu'yu bitirdiğiniz zaman, dört şeyden Allah'a sığman; Cehennem azabından, kabir azabmdan, dirilerin ve ölülerin fitnesinden ve Mesih deccalin fitne­sinden [478]bir başka rivayette ise 'Günahtan ve borçtan [479] ifadesi geçmektedir.

 

Teşehhüt ile Selam Arasında Başka Dualar da Rivayet Edilmiştir;

 

I. "Ey Allah'ım! Şüphesiz ben kendime çok zulmettim/yazık ettim. Günahları ancak sen bağışlarsın, senden başka hiç kimse bağışlayamaz. Kendi katından bir mağfiretle beni bağışla ve bana merhamet et. Muhakkak ki sen, Gafur ve Rahîm olansın.[480]

II. "Ey Allah'ım! Beni bağışla! Yaptıklarımda... Yapacakla­rımda... Gizli ve açıktan işlediğim günahlarımda..! Taşkınlıklarım­da ve benden daha iyi bildiğin şeylerde...! Mukaddim ve Muah-hir [481] sensin. Senden başka ilah yoktur.[482]

 

8. İkinci Selam Verme:

 

Peygamber (sallallâhu aleyhi ve sellem) iki tarafa selam veri­yordu. Âmir bin Sa'd babasından naklederek anlatıyor; 'Rasulul-lah (sallallâhu aleyhi ve sellem)'i, sağma ve soluna selam verirken görürdüm. Hatta (selam verirken) yanaklarının beyazlığına kadar görürdüm.[483]

İlk selam (sağ tarafa), daha önce de belirtildiği gibi 'rükün­dür'. İkinci selam (sol tarafa) İse, 'sünnettir'. Çünkü Peygamber (sallallâhu aleyhi ve sellem) sadece sağ tarafa selam vererek ye­tindiği sabittir. Âişe Âişe (radiyallâhu anhâ) anlatıyor; 'Rasûlullah (sallallâhu aleyhi ue sellem) (namazım bitireceği zaman) önüne doğru bir kere selam uerirdi ue sağ tarafına biraz meyîederdi.[484]

Namazdan çıkılacağı zaman her iki tarafa da selam vermek en faziletli olandır. Ancak bazen sünnetle amel için tek tarafa se­lam verilerek namazdan çıkılabilir.

 

9. Namazdan Sonra Zikirler:

 

Namazdan sonraki zikirlerle ilgili bir çok hadis-i şerif vardır. Bunlardan bazıları;

I.  Kim, her namazın peşine otuz üç defa Allah'ı tesbîh eder [485] otuz üç defa Allah'a hamd eder [486] ue otuz üç defa Alla­h'ı tekbir eder [487] ue bu doksan dokuzu, yüze tamamlamak için, 'Lâ ilahe illallâhu uahdehû lâ şerike leh. Lehul mulku ve İehul hamdu ue huue ala külli şey'in kadir [488] derse, günahları deniz köpükleri kadar dahi olsa bağışlanır.[489]

II. Lâ ilahe illallâhu uahdehû lâ şerike leh. Lehul mulku ue lehul hamdu ue huve ala külli şeyin kadîr. Lâ havle uelâ kuvuete illâ billâh. Lâ na'budu illâ iyyâh. Lehu'n-ni'metu ve lehu'l-fadlu ve lehu's-Senâu'l-hasenu. Lâ ilahe illallah. Muhlisine lehu'd-dîn. Veleu kerihe'1-kâfirûn

Allah'tan başka ilah yoktur. O tektir. Ortağı yoktur. Mülk O'nundur. Hamd O'nadır. O, her şeye gücü yetendir. Allah'tan başka güç ve kuvvet sahibi yoktur. Biz yalnızca O'na kulluk ede­riz. Nimet O'nundur. Fazilet O'nundur. Güzel övgüler O'nadır. Allah'tan başka ilah yoktur. Kâfirler hoşlanmasa da, dini yalnız Aliah'a has kılarız. [490]

III. Lâ ilahe illallâhu vahdehû lâ şerike leh. Lehul mulku ve İehul hamdu ue huve ala külli şey'in kadîr. Aiiâhumme lâ mania Hmâ A'tayte. Ve lâ mu'tiye limâ mena'te. Ve lâ yenfeu ze'l-ceddi minke'l-ceddu

Allah'tan başka ilah yoktur. O tekdir. Ortağı yoktur. Mülk O'nundur. Hamd O'nadır. O, her şeye gücü yetendir. Ey Allah'­ım! Verdiğini engelleyecek yok! Vermediğini verecek yokî Senin kudret ve gücüne rağmen hiçbir güce itaatin faydası yok". [491]

IV. Peygamberimiz (sallallâhu aleyhi ve selîem) namazını bi­tirdikten sonra üç defa istiğfarda bulunur [492] ve; Allâhumme en-te's-seiâm ve minke's-selâm. Tebârekte ya zelcelâli uelikrâm I Ey Allah'ım! Sen Selamsın. Kurtuluş sendendir. Ey Şeref ve Kerem sahibi sen kutsalsın!' derdi. [493]

V. Ukbe bin âmir (radiyallâhu anh) anlatıyor; 'Rasûlullah (sallallâhu aleyhi ue sellem) her namazdan sonra bana muâue-zeteyn'i I nas ue felak sûrelerini' okumamı emretti'. [494]

 

Namazdan Sonra Dualar:

 

Birçok dualar Peygamberimiz (sallallâhu aleyhi ve sellem)'-den sahih olarak nakledilmiştir. Bunlardan bazıları;

I. Allâhumme eınnî alâ zikrike ve şukrike ve husni ibâdetike.

"Ey Allah'ım! Seni zikretmek, sana şükretmek ve sana güzel kulluk etmek için bana yardım et"[495]

II. Allâhumme innî eûzu bike mıne'l-cubni, ve eûzu bike en uradde ilâ erzehl umri ue eûzu bike min fitneti't-dünya ve eûzu bike min azâbi'l-kabri'.

"Ey Allah'ım! Korkaklıktan sana sığınırım. Başkalarına muh­taç olacak derecede aşırı ihtiyarlıktan sana sığınırım. Dünya fit­nesinden sana sığınırım. Kabir azabından sana sığınırım.[496]

III. Rabbi kim azâbeke yevme teb'asu ibâdeke "Rabbimi Kullarını dirilttiğin gün beni azabından koru.[497]

IV. Ey Allah'ım! Beni bağışla! Yaptıklarımda...Yapacakla rımda... Gizli ve açıktan işlediğim günahlarımda..! Taşkınlıklarım­da ve benden daha iyi bildiğin şeylerde...! Mukaddim ve Muahhir [498] sensin. Senden başka ilah yoktur.[499]

V. Allâhumme innî es'eluke Ümen nâfiâ ve rızkan tayyibâ ve amelen mutekabbilâ'

"Ey Allah'ım! Senden faydalı ilmi, temiz rızkı ve makbul ameli istiyorum",

VI. Allâhumme innî eûzu bi/ce mine/ kufri vel fakri ve aza­bil kabri' "Ey Allah'ım! Küfürden, fakirlikten ve kabir azabından sana sığınırım.[500]

 

Hatırlatma:

 

Namazdan sonra yapılan dualara inşallah icabet olunur. 'Ey Allah'ın Rasulü! Duaların hangisi daha makbuldür?' diye sorul­du. Rasuiullah (sallallâhu aleyhi ve sellem); 'Gecenin son yarısın­da ve farz namazlardan sonra yapılan dualar' buyurdu.

 

Namazda Fıılı Sünnetler

 

1. Namazda Sütre Edinmek:

 

Namaz esnasında önünden geçilmesini önlemek için sütre yapmak ve sütrenin gerisine bakmamak sünnettir. Çünkü Pey­gamberimiz (sallallâhu aleyhi ve sellem); 'Herhangi biriniz namaz kıldığı zaman sütreye doğru kılsın ve ona yakın dursun. Böylelik­le namazında, şeytan ona vesuese veremez [501] buyurdu.

Bu sütre, bir duvar olabileceği gibi bir direk veya dikili bir asa vb. olabilir. Sütrenin en azı, binek üzerinde olanın dayandığı semerin arka kaşı (yüksekliği) gibi olmalıdır. Çünkü Peygamber (sallallâhu aleyhi ve sellem) 'Her hangi biriniz önüne semerin arka kaşı (yüksekliği) gibi bir şey koyduğu zaman namazı kılsın. (Sütrenin) arkasından geçenlere aldırış etmesin'. [502]

Önüne sütre koyan kişi, namazda önünden [503] geçmek is­teyenlere müsaade etmemelidir. Çünkü Peygamber (sallaliâhu aleyhi ve sellem) 'herhangi biriniz namaz kıldığında önünden geçmek isteyenlere müsaade etmesin. Gücü nispetinde onu en­gellesin. Eğer ısrar ederse onunla sauaşsm. Çünkü o şeytandır [504] buyurmuştur.

iki nedenle, namaz kılanın önünden geçilmez;

I. Namaz kılanın önünden geçilmesi günahtır. Nitekim Rasu-lullah (sallaliâhu aleyhi ve sellem) 'Eğer namaz kılanın önünden geçen kimse işlediği günahı bilseydi, onun önünden geçmekten-se kırk yıl beklemenin daha hayırlı olduğunu anlardı [505] buyur­muştur.

II. Namaz kılan bir erkeğin önünden, bir kadın geçmesi du­rumunda -sahabe ve tabiînden bazı âlimlere göre-namazı bozu­lur. Çünkü Ebû Hureyre (radiyallâhu anh)'ın rivayet ettiği hadis­te, Rasuiullah (sallaliâhu aleyhi ve sellem); 'kadın, eşek ve köpek namazı keser. Bu durumdan, semerin arka kaşı (yüksekliği) gibi bir şey (sütre) korur [506] buyurmuştur.

Her ne kadar bazı âlimler, sahih olanı, sarih [507] olmayan; sa­rih olanı da sahih olmayan delillerle bu görüşe muhalefet etmiş­ler ve 'namazı hiçbir şey kesmez' demişlerdir. Ebû Hureyre ha­disinde geçen '...namazı keser' ifadesini, 'huşûyu keser' olarak yorumlamışlardır. Sadece önünden geçilmesiyle namazın batıl olmayacağını belirtmişlerdir. [508]

Dört mezheb imamı, namaz kılanın önünden kim ve ne geçerse geçsin, namazın bozulmayacağı konusunda ittifak etmişlerdir. Ancak Ahmed bin Hanbel, 'tamamen siyah olan köpeği istisna' tutmuştur. Dört mezhep, Rasu­iullah (sallaliâhu aleyhi ve sellemj'in; 'Kişinin namazmı (kendi dışındaki) hiçbir şey bozmaz.[509] hadisini bu ko­nuda delil almışlardır. [510]

 

Hatırlatmalar:

 

I. Henüz adet görmeyen küçük kızların, namaz kılan erke­ğin önünden geçmesiyle namaz bozulmaz. Çünkü onlar 'kadın' olarak isimlendirilmezler. Rivayet edildiğine göre Katâde; 'kadın­ların namazını kadınlar bozmaz' demiştir. Henüz adet görmeyen küçük kızların geçmesi namazı bozar mı?1 diye sorulduğunda ise, 'hayır' demiştir. [511]

II. Namaz kılan erkeğin sağından ve solundan kadınların geçmesiyle namazı bozulmaz.

III. Erkeğin yanında kadınların durmasıyla erkeğin namazı bozulmaz. Âişe (radiyallâhu anhâ) anlatıyor; 'Ben hayızh ve ya­nında olduğum halde, Peygamber (sallaliâhu aleyhi ve sellem) gece namazı kılardı. Üzerimdeki nevresimin bir kısmı Resülulla-h'm üzerine (sarkmış) bir vaziyette olurdu.[512]

Cemaatle namaz kılan kişinin, saflar arasında namaz kılan­ların önünden geçmesinde bir sakınca yoktur. Çünkü imamın önündeki sütre, imama uyanlar için de sütre hükmündedir. îbni Abbâs (radiyallâhu anh) anlatıyor; Rasulullah (sallaliâhu aley­hi ve sellem) insanlara Mina'da namaz kıldırırken, ben dişi bir eşeğin üzerinde karşıdan geldim. O zaman ahl-bâliğ yaşına yak­laşmıştım. Safın önünden geçtim. Eşekten indim ve otlasın diye sahuerdim. Safa katıldım. Bu yaptığıma kimse itirazda bulunma­dı.[513]

 

2. İftitah Tekbirinde, Rükû'ya Giderken, Rükû'dan Kalkarken Ve İlk Teşehhütten Sonra Kıyama Kalkarken Elleri Kaldırmak:

 

Nâfi' anlatıyor; İbni Ömer fradiyallâhu anh), 'Namaza baş­larken tekbir alır ve iki elini kaldırırdı. Rükû yaptığı zaman iki elini kaldırırdı. 'Semiallâhulimenhamideh' dediğinde İki elini kaldırır­dı. İki rekattan sonra kalktığında iki elini kaldırırdı. İbni Ömer, bunu Allah'ın Peygamberine isnat etmiştir. [514]

Namazda dört yerde elleri kaldırmak teyit edilmiştir. Ancak her inip kalkmada bazen iki eli kaldırmak sünnettir. Mâlik bin el-Huveyris (radiyallâhu anh); 'Peygamber (sallallâhu aleyhi ve sellemj'i namaz kılarken, rükû'ya giderken ve rükû'dan kalkar­ken, secde yaparken ve secdelerden başını kaldırırken iki elini kulak memelerinin hizasına kadar kaldırdığını gördüğünü' söy­lemiştir.[515]

Hanefî ve Mâlikî mezheplerine göre, ihram tekbiri­nin dışındaki tekbirlerde eller kaldırılmaz.[516] Her iki mez­hep de bu konuda, İbn Ömer ve İbn Mesûd (radiyallâhu anhumâ)'dan nakledilen hadisleri delil almışlardır. İbn Mesûd (radiyallâhu anh)'ten naklediliyor; 'ibn Mesûd, size Rasulullah salallâhu aleyhi ve sellam'ın namazı gibi namaz kıldırayım mı? dedi ve namaz kıldırdı. Ellerini sa­dece ilk tekbirde kaldırdı; başka kaldırmadı.[517]

 

3.  Göğüs Üzerinde Sağ Eli Sol Elin Üzerine Koymak:

 

Sehl bin Sa'd (radiyallâhu anh) anlatıyor; İnsanlara namaz­da sağ ellerini sol ellerinin üzerine koymaları emredildi.[518]

Vâil bin Hucr {radiyallâhu anh) anlatıyor; 'Rasulullah (sallal-lâhu aleyhi ve sellem) ile birlikte namaz kıldım. Göğsünün üze­rinde sağ elini, sol elinin üzerine koydu.[519]

Hanefî ve Hanbelî mezheblerine göre, eller göbek altına konur. Her iki mezhep de bu konuda, Ali (radiyal­lâhu anh)'ten nakledilen hadisi delil almışlardır. Ali (radi­yallâhu anh) anlatıyor; 'Sağ eli, sol e! üzerinde göbeğin altına koymak sünnettendir.[520]

 

4.  Secde Mahalline Bakmak:

 

Âİşe (radiyallâhu anhâ) anlatıyor; 'Rasulullah (sallallâhu aleyhi ve sellem) Kabe'ye girdiği zaman, oradan çıkıncaya kadar gözünü secde yerinden ayırmazdı.[521]

 

5.  Rükû'da Beli Düz Yapmak, Başı Ne Yukarı, Ne Aşağı Tutmamak, Parmakları Ayrı Tutarak, Dizleri Avuçla Kavramak ve Pazulan İki Yandan Uzaklaştır­mak:

 

Ebû Humeyd {radiyallâhu anh), Peygamber (sallallâhu aley­hi ve sellem)'in namazını anlattığı rivayette '...rükû yaptığı za­man iki eliyle dizlerini tutar, belini eğer ve düz tutardı. Hiçbir kamburluk ve çıkıntı kalmazdı.[522]

Âişe  (radiyallâhu anhâ)  anlatıyor;  'Rasulullah  (sallallâhu aleyhi ve sellem) rükû yaptığı zaman başını yukarı kaldırmaz, aşağı da eğmezdi. Bu ikisinin ortasında düz tutardı.[523]

Ebû Humeyd (radiyaîlâhu anh) anlatıyor; sonra rükû ya­par ve iki eliyle diz kapaklarını tutar gibi ellerini diz kapaklarının üzerine koyardı Ve ellerini gererek koltuklarından aralardı.[524]

Vâil bin Hucr (radiyaliâhu anh) anlatıyor; 'Peygamber (sallallâhu aleyhi ve sellem) rükû yaptığı zaman parmak aralarını açık tutardı.[525]

Hanefî mezhebine göre kadınlar, rükûda tam düz değil, biraz meyilli dururlar. Parmaklarını açık tutmaz ve dizlerini kavramazlar. Ellerini dizlerinin üzerine koyarlar. Bu konuda kadınlarla erkekler arasındaki fark, kadınların tesettürle emroİunmalarından kaynaklanmaktadır. Teset­türe uygun olan duruş şekilleriyle erkeklerden ayrılmak­tadırlar. [526]

 

6. Secdeye Giderken Dizlerden Önce İki Eli Yere Koymak:

 

Ebû Hureyre (radiyailâhu anh) anlatıyor; 'Rasulullah (sal-lallâhu aleyhi ve sellem), herhangi biriniz secde yaptığı zaman devenin çöktüğü gibi çökmesin, dizlerinden önce iki elini yere koysun buyurdu. [527]

Secdeye giderken önce ellerin sonra dizlerin yere konması Mâliki mezhebinin tercihidir. Hanefî, Şafiî ve Hanbelî mezhebine göre önce dizlerin, sonra ellerin, son-ra alnın ve burnun yere konması sünnettir.[528] Bu konu­daki delilleri, Vâil bin Hucr (radiyaliâhu anh)'ten nakledi­len §u rivayettir; 'Rasulullah (sallallâhu aleyhi ve sellem)'i secde ederken gördüm. Önce dizlerini, sonra ellerini yere koydu. Secdeden kalkarken de, önce ellerini, sonra dizle­rini yerden kaldırdı.[529]

 

7. Alın, Burun ve İki Elin Yanlardan Uzak Tutularak Yere Konması. Avuçların Omuz veya İki Kulak Hizasında Olması. Dirseklerin Yerden Yukarıda Tutul­ması. İki Ayağın Dik Tutulması. Topukların Birbirine Yapıştırılması. El ve Ayak Parmaklarının Kıbleye Doğru Olması.

 

Ebû Humeyd {radiyaliâhu anh) anlatıyor; secde yaptığı zaman, e! parmaklarını ayrı tutmadan ve yumruk yapmadan ko­yardı. İki ayak parmak uçlarını kıbleye yöneltirdi.[530]

Abdullah bin Buheyne (radiyailâhu anh) anlatıyor; Veygam-ber (sallallâhu aleyhi ve sellem) namaz kıldığı zaman (secdede) kollarım yanlarından ayrı tutardı. Öyle ki, koltuk altının beyazlığı görünürdü.[531]

Peygamber (sailallâhu aleyhi ve sellem) 'secde yaptığın za­man iki avucunu yere koy. İki dirseğini kaldır' buyurmuştur.[532]

Ebû Humeyd (radiyailâhu anh) anlatıyor; secde yaptığı zaman, burnunu ve alnını yere yerleştirirdi. İki kolunu yanların­dan uzaklaştırır ve iki avucunu omuz hizasına koyardı.[533]

Âişe (radiyalîâhu anhâ) anlatıyor; onu secdede iki topuğunu birbirine yapıştırmış ve parmak uçlarını kıbleye yöneltmiş halde buldum.[534]

 

Hatırlatma:

 

Bazı âlimler, hanımların rükû ve secde halinin, erkekler­den farklı olduğunu belirtmiş ve; 'hanımlar rükû ve secdede ken­dilerini toparlar, dağıtmazlar, dizlerini vs. birleştirirler. Çünkü bu onlar için tesettüre daha uygundur' demişlerdir.[535]

Fakat, hanımlarla erkeklerin namaz kılışlarının farklı oldu­ğunu ifade eden, sahih senetle Peygamberimize atfedilen hiçbir delil bulunmamaktadır. Aynı şekilde Peygamberimiz (sallallâhu aleyhi ve sellem)'in sahabelerinden de bu konuyla İlgili hiçbir sahih nakil bulunmamaktadır. Bu nedenle, Rasuİullah (sallallâhu aleyhi ve sellem}'in 'namazı, benim namazımı gördüğünüz gibi kılınız' emrine uyarak, erkek ve kadın arasında hiçbir fark gö­zetmeden aynı şekilde yapmak, asla tutunmaktır, daha doğru ve daha kuvvetlidir. Özellikle kadın yainız kıldığı namazlarda böyle yapmalıdır. Erkeklerle hanımların namaz kılışlarının farklı oldu­ğunu söyleyen, hanımların tesettüre en uygun olanı yapmakla emrolunduklarını belirten âlimlerin de haklılık yönleri vardır. Bunu selef-İ sâlihîn âlimlerden birçoğu söylemiştir. -Allah en iyi bilendir-.

 

8. İki Secde Arası Oturuşta, Sağ Ayağı Dikerek, Sol Ayağın Üzerine Oturmak:

 

Âişe (radiyallâhu anhâ) anlatıyor; 'sol ayağının üzerine otu­rur, sağ ayağını dik tutardı.[536]

İki secde arasında, bazen her iki ayağı da dik tutarak, topuklann üzerine oturmak da caizdir. Bu oturuş "ik'â" olarak isimlen-dirilmektedir.

Tavus anlatıyor; İbni Abbâs {radiyallâhu anh)'a, "ik'âliki ayakları dik tutarak, topuklar üzerine oturmak" hakkında sorduk, 'sünnettir' dedi. Biz, 'kişiye bir cefa olarak görüyoruz' dedik. O, 'hayır, bu Peygamberimiz (sallallâhu aleyhi ve selîem)'in sünne­tidir dedi.[537]

 

9.  İki Secde Arasında Oturuşu Uzun Yapmak:

 

İki secde arasında oturuşu uzun yapmak, Peygamber (sal­lallâhu aleytıj-ve sellem)'in sünnetidir. Enes (radiyallâhu anh) anlatıyor; 'Rasuİullah (sallallâhu aleyhi ve sellem), iki secde ara­sında o kadar otururdu ki, biz (İkinci secdeyi) 'terk etti' herhalde derdik.[538]

Sahabe asrının geçmesiyle birlikte insanlar bu sünneti terk etmişlerdir. Bu nedenle Sabit [539] derki; 'Enes'in yaptığı şeyi, sizle­rin yapmadığını görüyorum, iki secde arasında o kadar otururdu ki, biz 'unuttu1 veya 'terk etti' derdik.[540]

 

10. Secdelerden Sonra İkinci veya Dördüncü Rekât'a Kalkmadan Önce Oturmak (İstirahat Oturuşu) :

 

Birinci ve üçüncü rekâtların ikinci secdesinden sonra, ikinci veya dördüncü rekâta kalkmadan önce kısa süreli oturmak sün­nettir. Bu konuyla ilgili olarak Enes bin Mâlik (radiyallâhu an-h)'ten şöyle rivayet edilmiştir; 'Peygamber (sallallâhu aleyhi ve sellemj'i namaz kılarken gördüm. Namazda tekli rekâtta ise,[541] tam olarak oturup doğrulmadıkça kıyama kalkmıyordu.[542]

Şâfiî mezhebine göre istirahat oturuşu sünnettir.[543] Hanefî, Mâliki ve Hanbelî mezhebine göre birinci ve üçüncü rekâtların secdesinden sonra doğrudan ikinci ve dördüncü rekâtlara kalkılır. Arada kısa süreli de olsa otu­rulmaz. Ancak hastalık, zayıflık ve yaşlılık gibi durumlar­da buna cevaz verilmiştir.[544]

 

11. Secdeden Sonra Yeni Rekât İçin Kıyama Kalkarken, Ellerle Yere Dayanarak Kalkmak:

 

Mâlik bin el-Huveyris (radiyallâhu anh) anlatıyor; 'Dikkat edin! Size, Rasulullah (saliailâhu aleyhi ve sellemj'in namazını anlatayım mı? ... ikinci secdeden başını kaldırdığı zaman oturur, sonra da yere dayanarak kalkardı.[545]

Hanefî mezhebine göre secdeden kalkarken ellerle yere dayanılmaz. Bu konuda, Ebû Hureyre (radiyallâhu anh)'ın rivayetini esas almışlardır. [546]

 

12. İlk Oturuşta 'İftirâş', Son Oturuşta Teverrük' Yaparak Oturmak:

 

İftirâş: Sağ ayağı dik tutup, sol ayağı yatırarak üzerine otur­maktır.

Teverrük: Sağ ayağı dik tutup, sol ayağı öne doğru çekip, makatı yere koyarak oturmaktır.

Ebû Humeyd (radiyallâhu anh) anlatıyor; '... ikinci rekâtta oturduğu zaman, sol ayağı üzerine oturur, sağ ayağını dik tutardı. Son rekâtta oturduğu zaman, sol ayağını öne alır, diğerini dik tutar ve makatı üzerine otururdu.[547]

Hanefi mezhebine göre iki oturuşla kılınan namaz­ların tamamında İftirâş yaparak oturulur. Şafiî, Mâliki ve Hanbelî mezhebine göre ilk oturuşta iftirâş, son oturuşta teverrük yapılarak oturulur. [548]

 

Hatırlatma:

 

Tek oturuşla kılınan iki rekâtlı namazlarda, sünnet olan, ifti-râştır/sağ ayağı dik tutup, sol ayağı yatırarak üzerine oturmaktır. Peygamberimizin namazını anlattığı hadiste, âişe (radiyallâhu anhâ) şöyle demiştir; '...her iki rekâtta 'tayihhât' okurdu. Sol ayağını yatırır, sağ ayağını dik tutardı.[549]

 

13. Teşehhüt Oturuşlarında, Şahadet Parmağını Açık Tutmak ve Şahadet Parmağına Bakmak:

 

İbni Ömer (radiyallâhu anh) anlatıyor; 'Peygamber (sallallâ-hu aleyhi ve sellem) namazda oturduğu zaman, iki elini dizlerinin üzerine koyar ve sağ elin başparmağından sonraki (şahadet) par­mağını kaldırırdı. [Gözüyle de o parmağına bakardı] Sol elini ise, sol dizinin üzerinde açık tutardı.[550]

Hanefî mezhebine göre, teşehhüt oturuşunda «Lâ İlahe illallah» denirken, sağ elin işaret parmağı kaldırılır, «illallah» denirken indirilir. Eğer sağ parmak kopmuş veya kullanılamaz durumda ise, farklı parmaklarla işaret edil­mez. [551]

 

Hatırlatma:

 

Sağ elin şahadet parmağının dışındaki parmaklarla işaret etmek caiz değildir. Saîd bin Ebî Vakkâs (radiyallâhu anh) an­latıyor; 'Peygamber (saliailâhu aleyhi ve sellem) bana uğradı. O esnada ben iki parmağımla işaret ederek dua ediyordum. Bana 'bir olanı 'birle' buyurdu ue şahadet parmağıyla İşaret etti.[552]

Sağ şahadet parmağı kesilmiş olan kişiden -tercih edilen gö­rüşe göre- 'parmakla işaret sorumluluğu' kalkar. Bu kişinin başka parmağıyla işaret etmesi meşru olmaz. -Allah en iyi bilendir.

 

Namazda Mubah Olan Durumlar

 

a) Namazda Mubah Olan Davranışlar:

 

1.  Namazda Çocuğu Kucakta Tutmak:

 

Ebû Katâde [553] {radiyallâhu anh) anlatıyor; 'Rasululiah (saihUâhu aleyhi ve sel-letn) namaz kılarken Ömârne bintu Zeyneb'i [554]  kucağında tutu­yordu. Secde ettiği zaman bırakıyor, kıyama kalktığı zaman ku­cağına alıyordu.[555]

Hanefî mezhebinde zaruret oluşmadığı sürece, ço­cuğu kucakta tutarak namaz kılmak mekruhtur.

 

2.  İhtiyaç Durumunda Kısa Yürüyüş:

 

Aişe (radiyallâ­hu anhâ) anlatıyor; 'Rasulullah (saihllâhu aleyhi vesellem) evde namaz kılıyordu. Kapı kapalıydı. Ben geldim ue kapıyı açmasını istedim. Yürüyüp bana kapıyı açtı. Sonra namaz kıldığı yere dön­dü. Kapı kıble tarafındaydı.[556]

Hanefî mezhebinde bu yürüyüç üç adımla sınırlan­dırılmıştır.

 

3.  Çocuğu veya Herhangi Birini Düşmekten veya Za­rar Görmekten Kurtarmak İçin Hareket Etmek:

 

Erzak bin Kays anlatıyor; 'Ehvâz'da, Harûriyye fırkasıyla savaşıyorduk. Bu sırada ben nehir kenarında bulunuyordum. O esnada, bir adam elinde bineğinin yularını tutarak namaz kılıyordu. [Bu kişi Ebû Berze el-Eslemî idi] Derken, bineği bu kimseyi çekip asılmaya başladı. Adam bineğini peşinden takip etmeye başladı. ... (na­mazını bitirdikten sonra bize); 'ben Rasulullah (sallallâhu aleyhi vesellem) ile birlikte altı, yedi veya sekiz savaşta bulundum. Ken­disinin daima (bu gibi durumlarda) kolaylık gösterdiğine şahit ol­dum. Benim hayvanımla yürümem, onu bırakmamdan ve onun yemliğine dönüp bana sıkıntı vermesinden daha iyidir' dedi.[557]

El-Hâfız, el-FetWde (3/82) der ki; 'Olayın anlatımına bakıl­dığında, Ebû Berze'nin namazım bozmadığı anlaşılmakta. Bu ifadeyi, Amr bin Merzûk'un rivayeti de '... onu tuttu ve geri geri döndü' lafzıyla teyit etmekte. Şayet namazını bozsaydı, gerisin geri dönmesinin bir anlamı olmazdı, 'geri geri döndü' ifadesi, bu yürüyüşünün çok uzun mesafe olmadığını hissettirmekte.

 

4.  Namaz Esnasında Önünden Geçmek İsteyenleri Engellemek:

 

Namaz kılanın önünden geçenlerle savaşmakla' ilgili Ebû Saîd (radiyallâhu anh)'in rivayet ettiği hadis daha önce zikredildi.

 

5. Namazda Yılan Akreb Gibi Zararlı Hayvanları Öl­dürmek:

 

Ebû Hureyre (radiyallâhu anh) anlatıyor; 'Rasulullah (sallallâhu aleyhi ve sellem) namazda iki siyahın: akrep ve yıla­nın, öldürülmesini emretti.[558]

Hanefî mezhebine göre, namaz esnasında yılan ve akrebin öldürülmesinde bir sakınca yoktur. Ancak yemek, içmek, konuşmak gibi durumlarda namaz bozulur. [559]

 

6. Namazda İken, İhtiyaç Durumunda Uyuyanın Aya­ğını Dürtmek:

 

Aişe (radiyallâhu anhâ) anlatıyor; Peygamber  (sallallâhu aleyhi ve sellem) namaz kılarken ben onun kıblesi­ne gelecek şekilde ayaklarımı uzatırdım. Secde edeceği zaman, bana işaret ederdi. Kıyama kalktığı zaman tekrar uzatırdım.[560]

 

7.  İhtiyaç Durumunda Ayakkabı vb. Çıkarmak:

 

Ebû Saîd el-Hudrî {radiyallâhu anh) anlatıyor; 'Rasulullâh (saliallâhu aleyhi ve sellem) sahabelerine namaz kıldırdığı esnada, ayakka­bılarını çıkardı ve soluna koydu. Bunu görünce herkes ayakkabı­sını çıkardı. [561]

 

8. Elbiseye veya Mendile Tükürmek:

 

Câbir (radiyallâhu anh) anlatıyor; 'Rasulullâh (sallallâhu aleyhi ve sellem), «herhan­gi biriniz namaza durduğu zaman, Sânı Yüce Allah(ın kıblesi) onun karşısmdadır. Kesinlikle önüne ve sağma tükürmesin. Sol ayağının altına tükürsün. Eğer acelesi varsa [562] elbisesine (mendi­line) tükürsün ve tükürdüğü yeri birbiri üzerine katlasın.[563]

Hastalık ve benzeri zorunluluklar dışında tükürmek mekruhtur.

 

9.  Namazda Elbiseyi Düzeltmek veya Kaşınmak:

 

Cerîr ed-Dabbî anlatıyor; 'Ali (radiyallâhu anh), namaza durduğu zaman, sağ elini sol bileğinin üzerine koyardı. Elbisesini düzelt­mesi veya vücudunu kaşıması dışında, rükû edinceye kadar böy­le dururdu.[564]

İbni Abbâs (radiyallâhu anh) 'kişi namazda, vücudundan di­lediği gibi yararlanır' demiştir. [565]

Bir zorunluluk olmaksızın, kişinin elbisesiyle, saçıyla, sakalıyla veya vücuduyla meşgul olması, gerinmesi, es­nemesi, parmaklarını çıtlatması mekruhtur. [566]

 

10. Namazda Endişe ve Şüphe Durumunda Hanım­ların El Çırpması:

 

Peygamberimiz (sallallâhu aleyhi ve sellem) Namazda farklı bir şey olduğunu gören kişi, 'subhânallah' desin. Kuşkusuz, bu durumda dikkate alınır. El çırpmak ise, ha­nımlara özgüdür.[567]

Hatırlatma: Namazda farklı bir durum olduğunda hanım­ların 'subhânaîlah' demesi, meşru değildir. Ancak, erkeklerin bulunmadığı ortamda, 'subhânallah' demelerini gerektiren bir durum olduğunda caizdir. Esmâ«bint. Ebû Bekr (radiyallâhu anh) anlatıyor; 'Güneş tutulduğu zaman Âişe'nin yanma geldim. İnsanlar namaz kılıyordu. O da, namazda kıyam halindeydi. 'İn­sanlara ne oldu?' dedim. Eliyle gökyüzünü İşaret etti ve 'subhâ­nallah'dedi.[568]

 

11. İhtiyaç Durumunda Sağa veya Sola Meyletmek:

 

Câbir (radiyallâhu anh) anlatıyor; 'Rasuîullah (sallallâhu aleyhi ve sellem) rahatsızlandı ve oturarak namaz kıldı. Biz de arka­sında namaz kılıyorduk. Tekbir sesini Ebû Bekir işittiriyordu. Bir ara bize meyletti ve ayakta durduğumuzu gördü. Bunun üzerine bize işaret etti ve oturduk. Onun namazına uyup oturarak namaz kıldık.[569]

Sehl bin Sa'd (radiyallâhu anh) anlatıyor; İnsanlar na­maz kılarken, Rasulullâh (sallallâhu aleyhi ve sellem) çıka geldi ve safları yararak ilk safa varıp durdu. İnsanlar el çırpmaya baş­ladılar. Ebû Bekr namazda hiçbir tarafa meyietmezdi. İnsanlar el çırpmayı fazlalaştırınca meyletti ve Rasulullâh (sallallâhu aleyhi ve sellem) 'i gördü.[570]

 

12.  İhtiyaç Durumunda Elle veya Başla İşaret Et­mek: 

 

Câbir (radiyallâhu anh) anlatıyor;  'Rasulullâh (sallallâ­hu aleyhi ve sellem), Mustalıkoğulları'na giderken, beni bir işe gönderdi. (Döndüğümde) devesinin üzerinde namaz kılıyordu. Ona bir şeyler söyledim. Bana eliyle işaret etti. Sonra yine bir şeyler söyledim. Yine bana eliyle işaret etti. Bu arada okuduğu­nu işitiyordum, başıyla imâ ediyordu. (Namazını) bitirince; 'seni gönderdiğim konuda ne yaptın? Namaz kıldığım için sana yanıt veremedim' dedi.[571]

Rasuîullah (sallallâhu aleyhi ve setlem)'in ikindi namazından sonra İki rekât namaz kıldığını gören, Ummü Seleme (radiyallâhu anhâ) bunun ne namazı olduğunu sorması için ona bir kız çocu­ğu gönderir. Peygamberimiz (saîlallâhu aleyhi ve sellem) eliyle işaret eder ve kız geri çekilir. [572]

 

13.  Namaz Kılana Selam Verildiğinde, işaretle Kar­şılık Vermesi:

 

Namaz kılmakta olan birine selam verildiğinde, namaz kılanın sesli olarak selam alması caiz olmaz. Ancak, eliy­le işaret etmesi caizdir. İbni Ömer (radiyallâhu anh) anlatıyor; 'Rasulullah (sallallâhu aleyhi ve sellem) Küba'ya gitmişti. Orada namaz ^kılarken Enâr geldi ve ona selam verdiler'. Ben Bilal'e; 'Rasulullah (sallallâhu aleyhi ve sellem) namazda iken kendisine selam verildiğinde nasıl karşılık verirdi?1 dedim. 'Şöyle yapardı' dedi, [avucunu açtı, elinin içini, aşağıya, dışını da yukarıya getir­di]'dedi.[573]

Hanefî mezhebine göre namaz kılana selam veril­mez. Namaz kılanın selam alması ise mekruhtur. [574]

 

14. imam Secdeyi Uzun Yaptığında, Secdeden Başını Kaldırıp Durumu Araştırmak:

 

Cemaatle namaz kılan kişinin, imamın secdeyi uzun tutması, tekbiri işitmemesi vb. durumlarda başını secdeden kaldırıp durum tespiti yapması caizdir.

Abdullah bin Şeddâd babasından naklediyor; 'Ra-sûluliah (salhllâhu aleyhi ve sellem) bir yatsı namazında Hasan ve Hüseyin'i kucağında taşıyarak mescide geldi ve öne geçti. Çocuğu bırakıp tekbir alarak namaza durdu. Secdeyi çok uzattı. Babam diyor ki; 'Bunun üzerine başımı kaldırdım, Rasuhllah (sallallâhu aleyhi ve sellem) "m sırtında bir çocuk vardı ve kendisi de secde halindeydi. Tekrar secdeye döndüm. Rasulullah (sallallâhu aleyhi ve sellem} namazı bitirince, insanlar; 'Ey Allah'ın Rasûlü! Sen namazdaki secdelerden birini o kadar uzattın ki, bir şey oldu veya vahiy geliyor zannettik" dediler. Rasulullah (sallallâhu aleyhi ve sellem); 'Dediklerinizden hiç biri ol­madı fakat torunum sırtıma çıkmıştı o inmeden secdeden kalkmak istemedim' buyurdu. [575]

 

15. Nafile Namazlarda İhtiyaç Durumunda Kurân'a Bakmak ve Kurân'dan Okumak:

 

İhtiyaç durumunda, Örne­ğin hafız olmayan kişi, kıyamda uzun okumak arzu ettiğinde, Ku­rân'dan okumasında bir sakınca yoktur.

El-Kâsım anlatıyor; 'Âişe (radiyallâhu anhâ) Ramazan ayın­da Kurân'dan okuyarak namaz kılıyordu.[576]

El-Kâsım anlatıyor; 'Bir köle [577] Âişe'ye imamlık yapıyor ve Kurandan okuyordu.[578]

Ancak, Kurân'dan okuyarak farz namaz kılmak caiz değildir. Aynı şekilde ihtiyaç olmadığı takdirde nafilelerde de caiz olmaz.

İmam Ebû Hanîfe'ye göre, namaz esnasında Kıraa­ti, Kuranî Kerim'den okuyarak yapmak, namazın bozul­masına neden olur. İmam Muhammed ve İmam Yusuf'a göre namaz bozulmaz, ancak mekruhtur.[579]

 

b) Namazda Mubah Olan Sözler Ve Söz Hükmündeki Davranışlar:

 

1. Hanımların Kendi Aralarında Kıldıkları Namazda İmama Hatırlatması:

 

Yabancı erkeklerin bulunmadığı bir or­tamda, hanımların, bir hanım arkasında kıldıkları namazda, kı­raati karıştıran imama hatırlatmada bulunması meşrudur. Ancak bu meşruluk, hatırlatmaması durumunda imam Yüce Allah'ın kelâmını yanlış telaffuz edecek ise söz konusudur.

Abdullah bin Ömer (radiyallâhu anh) anlatıyor; Peygamber (saJîallâhu aleyhi ve selleın) namaz kıldı. Namazdaki kıraatinde karıştırdı. Namazı bitirdiği zaman Öbey'e; 'bizimle birlikte namaz kıldın mı?' dedi. O, 'evet' dedi. Bunun üzerine 'O halde (hatırlat­maktan) seni alıkoyan ne?' buyurdu.[580]

 

Hatırlatmalar:

 

I. İmam kıraatini tekrarlamaya devam ettiği sürece, hatırlat­mada bulunulmamalıdır. Çünkü kendiliğinden de hatırlayabilir. Nitekim kendiliğinden hatırlaması daha evlâdır.

II. İmam kıraatini tekrarlamayıp sustuğu zaman hemen ha­tırlatmada bulunulmamalıdır. Ancak uzun süre sustuğu zaman hatırlatılmalıdır. Çünkü biraz düşünmeyle kıraatini hatırlaması mümkündür.

III. İmam kıraatinde hata ettiğinde, hatası manayı değiştir­mediği sürece hatırlatmada bulunulmaz.

Ubey İbni Ka'b (radiyallâhu anh) anlatıyor; Peygamber fsal-lallâhu aleyhi ve sellem); 'Hiç kuşkusuz Kuran, bana yedi harf üzere nazil olmuştur. Her biri şifadır ve kâfidir. Eğer, 'Gafüran Rahîma dersem veya 'Semian Alıma dersem ya da, 'Alîmen Semîa dersem, Hiçbir azap ayeti, rahmetle; rahmet ayeti azapla son bulmadığı sürece, Allah'a yemin olsun ki, (o ayet) Öyledir.[581]

 

2.  Nafile Namazlarda Ayetleri Tekrarlamak:

 

Ebû Zer (radiyallâhu anh) anlatıyor; 'Peygamber (sallallâhu aleyhi ve sel­lem) şu ayeti okudu ve sabaha kadar tekrarladı; «Eğer onlara azap edersen, doğrusu onlar senin kullarındır; eğer affedersen, muhakkak ki sen, Azız ve Hakîm olansın.[582]/[583]

Mesrûk anlatıyor; 'Temim ed-Dârî, şu âyeti tekrarladı; «Yok­sa, kötülük İşleyen kimseler, ölümlerinde ve diriliklerinde ken­dilerini, inanıp yararlı iş işleyen kimseler ile bir mi tutacağımızı sandılar? Ne kötü hüküm veriyorlar![584]/[585]

Saîd bin Ubeyd anlatıyor; 'Saîd bin Cübeyr'i, Ramazanda onlara imamlık yaparken gördüm. Şu âyeti tekrarlıyordu; Bo­yunlarında demir halkalar ve zincirler olduğu halde sürüklene­ceklerdir [586] «Ey insan, seni engin kerem sahibi Rabbine karşı ne aldatıp isyan ettirdi? 0 (Rab) ki seni yarattı, sana düzen verdi, ölçülü bir biçim verdi» [587] bu ayetleri iki veya üç defa tekrarlar­dı.[588]

Farz namazlarda bazı âyetleri tekrarlayarak okuma konu­sunda her hangi bir rivayet nakledilmediği için yapmamak daha evlâdır. -Allah en iyi bilendir-.

 

3. Namazda Ağıt ve inilti:

 

Namazda ağlamak, eğer Allah Teâlâ'nın korkusu, Cennet, Cehennem vb. nedenlerle oluyor ise, bu methedilmiştir. Bu nedenlerle namazda ağlamak, bazı kimselerin zannettiği gibi namazı bozmaz. Aynı şekilde her hangi bir ağrıdan veya karşılaşılan musibetten dolayı, duygulara hâkim olunamayıp ağlanması durumunda da namaz bozulmaz.

Ağlama nedeniyle namazın bozulmadığına dair deliller:

1. Yüce Allah, şu âyet-i kerîme'de ağlayanları methetmiştir; 'Rahmanın âyetleri onlara okunduğunda, secdeye kapanır, ağlarlar [589] Ağlayarak yüz üstü yere kapanırlar; bu, onların hu­şu'yu/gönüllerindeki saygıyı artırır.[590] Bu iki âyet-i kerîme, na­mazda olanları da, olmayanları da kapsamaktadır.

2. Abdullah bin eş-Şehîr (radiyallâhu anh) anlatıyor; 'Rasu-lullah (sallaliâhu aleyhi ve sellemj'e geldim. Namaz kılıyordu ve göğsünde tencerede kaynayan suyun sesi gibi ses vardı.[591]

3. Ali (radiyallâhu anh) anlatıyor; 'Bedir günü, aramızda Mikdâd'tan başka süvari yoktu. Aramızda bulunan herkesin uyu­duğunu gördüm. Sadece Rasulullah (sallaliâhu aleyhi ve sellem) sabaha kadar bir ağacın altında namaz kıldı ve ağladı.[592]

4. İbni Ömer (radiyallâhu anh) anlatıyor; 'Rasulullah. (sal­laliâhu aleyhi ve sellemj'in ağrıları arttığında, namaza çağrılınca; 'Ebû Bekr'e söyleyin, insanlara namaz kıldırsın' buyurdu. Âişe (radiyallâhu anhâ); 'Ebü Bekr yufka yürekli biridir. Kuran okudu­ğunda ağıt sesinden insanlara işittiremez dedi. 'Ona emrediniz namaz kıldırsın' buyurdu. Âişe sözünü tekrarladı Bunun üzerine; ona emrediniz namaz kıldırsın; siz kadınlar, Yusuf'un (başına iş açan hanımların) arkadaşları değil misiniz? [593]

5. Abdullah bin Şeddâd anlatıyor; 'ben namazın en arka safındaydım, Ömer'Ben üzüntü vetasamı yalnız Allah'a açarım [594] âyetini okuyor, içini çeke çeke sessizce ağlıyordu.[595]

 

Hatırlatma:

 

Namazda, âh, ûh gibi sesler çıkarmak namazı bozmaz. An­cak mecbur kalınmadıkça bu tür sesleri çıkarmak mekruhtur.

Hanefî mezhebine göre, namaz esnasında -zaruret olmaksızın- farklı sesler çıkarılması halinde namaz bozu­lur.[596]

 

3.  İhtiyaç Durumunda Namazda Üfürmek:

 

Abdullah İbni Ömer (radiyallâhu anh) anlatıyor; 'Rasulullah (sallaliâhu aleyhi ve sellem) zamanında güneş tutuldu. ... son secdesinde üfürdü ve 'üf, üf dedi. Daha sonra, 'Rabbiml Ben aralarında ol­duğum sürece onlara azap etmeyeceğini bana vaat etmedin mi? Onlar mağfiret diledikleri sürece onlara azap etmeyeceğini bana vaat etmedin mi?' dedi. [597]

Eymen bin Nâbil anlatıyor; Rasululîah (sallaliâhu aleyhi ue sellem)'in sahabesi Kudâme bin Ammâr el-Kilâbi'ye; 'Mescidi haramda, secde ettiğim zaman güvercinlerin tüylerinden rahatsız oluyorum' dedim; 'üfürün dedi.[598]

 

4. İhtiyaç Durumunda Namazda Öksürmek:

 

Namazda öksürmenin bir sakıncası yoktur. Çünkü Peygamber (sallaliâhu aleyhi ve sellem) konuşmayı yasaklamış ve 'namazda insanların sözlerinden hiçbir şey doğru olmaz' buyurmuştur. Öksürmek ise, söz olarak isimlendirilmez. Öksürmek söz olmadığı gibi, başka lafızlarla birlikte de bir manası da olmaz. Öksüren kimse, konu­şan olarak da isimlendirilmez. Ancak öksürmeyle kastedilen şey, işaret gibi bir karineyle anlaşılır.[599]

 

5. Kılınan Namazla Alâkalı Kısa Konuşmalar:

 

Kılınan namazla alakalı imamın veya imama uyanların kısa konuşmala­rıyla ve anlaşılması için beklemeieriyle namaz bozulmaz. Ancak burada konuşmaların uzun olmaması şarttır. Rasuluîlah (sallal­lâhu aleyhi ve sellem)'in, insanlara ikindi namazı kıldırdığı Zu'l-Yedeyn kıssası olarak meşhurolan hadis, bu konuya delildir. O olayda, '... ikinci rekâtta selam verdi. Bunun üzerine Zu'lYedeyn kalktı ve; 'Ey Allah'ın Rasülü! Namaz kısaldı mı, yoksa unuttu­nuz mu?' dedi. Rasuluîlah (sallallâhu aleyhi ve sellem) 'bunla­rın hiçbiri olmadı' buyurdu. Zu'lYedeyn; 'kesinlikle bunların biri oldu, Ey Allah'ın Rasülü!' dedi. Rasuluîlah insanlara yöneldi ve; 'Zu'lYedeyn doğru mu, söylüyor' dedi. İnsanlar 'evet, Ey Allah'­ın Rasülü!' dediler. Bunun üzerine Rasuluîlah (sallallâhu aleyhi ve sellem) namazın kalan kısmını tamamladı. Sonra oturduğu yerde, selam verdikten sonra iki secde yaptı.[600] Bu rivayette açıkça görüldüğü gibi, namazla ilgili olarak İmam ve cemaat ko­nuşmuşlardır. Ve bu davranışları nedeniyle de namazlarını iade etmemişlerdir.

Dört mezhebe göre, namaz esnasında veya namaza ara verildikten sonra bilinçli olarak konuşulması duru­munda 'namaz bozulur'. Unutularak konuşulması duru­munda ise, Hanefî ve Hanbelî mezhebine göre bozulur; Şafiî ve Mâlikî mezhebine göre bozulmaz. [601]

 

6. Namazda Aksıran Kimsenin 'el-Hamdulillâh' De­mesi:

 

Namazda aksıran kimsenin içinden 'el-Hamdulillâh' de­mesi caizdir. Ancak onu duyanlar 'Yerhamukellâh' diyemezler.

Rifâa bin Mâlik (radiyallâhu anh) anlatıyor; 'Rasuluîlah (sal­lallâhu aleyhi ve sellem) 'in arkasında namaz kılarken aksırdım ve 'elhamdülillah hamden kesîran tayyiben mubâreken fîhi mubâ-reken aleyhi kemâ yuhibbu Rabbunâ ve yerdâ I Rabbimizin hoş­nut ve razı olduğu şekilde, içindeki ve üzerindeki bereketleriyle eksiksiz Övgü ve hamdler Allah'adır' dedim. Rasuluîlah (sallallâ­hu aleyhi ve sellem) namazı tamamlayıp ayrıldıktan sonra; 'Narnazda konuşan kimdi?' buyurdu. 'Ben idim, Ey Allah'ın Rasü­lü' dedim; 'Canımı elinde bulundurana yemin olsun ki, otuzdan fazla melek o söylediğin sözü Allah'ın huzuruna yükseltmek için harekete geçtiler...' buyurdu. [602]

Şevkânî der ki; 'bu rivayet, namazda aksıran kimsenin 'el-Hamdulillah' demesinin meşruluğunu ifade eder. Bu konuda­ki rivayetlerin genel muhtevası bunun meşruluğunu teyit eder. Çünkü rivayetlerde namazda ve namaz dışında olarak herhangi bir ayırım söz konusu olmamıştır'.

Muâviye bin el-Hakem (radiyallâhu anh) hadisi de bu konu­yu teyit etmektedir. Muâviye bin el-Hakem anlatıyor; 'Peygamber (sallallâhu aleyhi ve sellem) ile birlikte namaz kılıyordum. Orada bulunanlardan bir adam aksırdî ve 'elhamdülillah' dedi. Ben de, 'yerhamukellâh' dedim..[603]

Bu hadiste Peygamber (sallallâhu aleyhi ve sellem) aksırıp 'elhamdülillah' diyen kişiye, namazda 'yerhamukellâh' denilme­sini yasaklamış; ancak, aksırdığı İçin 'elhamdülillah' diyen kişiyi engellememiştir. Dolayısıyla bu hadis, namazda aksıranm 'elham­dülillah' demesinin meşruluğuna delildir. -Allah en iyi bilendir-.

 

7.  Namazda Sevinç ve Mutluluk Veren Bir Durum Olduğunda 'Hamd Etmek':

 

Sehl bin Sa'd (radiyallâhu anh) anlatıyor; Peygamber {sallallâhu aleyhi ve sellem) aralarını barış­tırmak için Amr bin Avf oğullarına gitmişti. Peygamber (sallallâhu aleyhi ve sellem} geldiğinde, Ebû Bekr onlara namaz kıldırıyordu. Ebû Bekr geri çekilmek istediğinde, Rasuluîlah (sallallâhu aleyhi ve sellem) ona yerinde kalmasını işaret etti. Bunun üzerine Ebû Bekr ellerini kaldırdı ve tyasulullah'ın emrinden dolayı Aziz ve Celîl Allah'a hamd etti.[604]

 

8.  Namaz Kılanın Konuşması ve İhtiyacı İçin İstekte Bulunması:

 

Câbir (radiyallâhu anh)'m kıssasında bu konuyla ilgili rivayet zikredilmişti.[605] Peygamberimiz (sallaliâhu aİeyhi ve sellem), Câbir (radiyallâhu anh)'ı bir işle ilgili olarak göndermiş­ti. Câbir {radiyallâhu anh) döndüğünde Peygamberimizi namaz kılarken görmüş ve ona bir şeyler söylemişti. Peygamberimiz (sal­laliâhu aleyhi ve sellem) ise ona cevap vermeyip, eliyle İşaret etmişti.[606]

Daha önce zikredilen Esma (r.a)'nın naklettiği hadisi de bu konuyu teyit etmektedir. Esma (radiyallâhu anhâ) anlatıyor; 'Güneş tutulmuştu, Âişe'ye geldiğimde insanlar da, o da namaz kılıyordu. O kıyamda iken, 'insanlara ne oluyor' dedim. Eliyle gökyüzünü işaret etti.[607]

Daha önce de belirtildiği gibi, dört mezheb imamı 'namaz esnasında' hiçbir surette konuşulamayacağı, bi­linçli konuşulması durumunda namazın bozulacağı konu­sunda ittifak etmişlerdir.[608]

 

Namazda Yasaklanan Durumlar

 

Namazda yasaklanan durumlar, namazda mekruh veya haram olduğu nassla beiirtüen durumlardır. Bu yasaklara uyul­maması, namazı bozmaz. Ancak, namaz kılanın sevabını azaltır. Bunlar;

 

1. Namazda Elleri Böğüre Koymak:

 

Namazda elleri böğüre koymak caiz değildir. Ebû Hureyre (radiyallâhu anh) an­latıyor; 'Peygamber (sallaliâhu aleyhi ve sellem) namazda elleri böğre koymayı yasaklamıştır.[609]

Âişe (radiyallâhu anhâ) namaz kılarken elini böğrüne koyan

kimseden hoşlanmaz ve 'kuşkusuz Yahudiler böyle yapar' der­di.[610]

Ziyâd bin Subeyh anlatıyor; Ibni Ömer (radiyallâhu anh)-'m yanında namaz kıldım. (Namaz kılarken) ellerimi böğrüme koydum. Namazı bitirince; 'Namazda bu duruş, çarmıha geri­liştir/hac işaretidir. Rasulullah (sallaliâhu aleyhi ue sellem) bunu yasaklamıştır.[611]

Es-Sindî; 'Namazda çarmıha geriliş/hac işareti, kıyamda iken iki elini böğrüne koyup, pazuları yanlardan ayrı tutmaktır' der.

 

2.  Havaya Bakmak:

 

Namaz kılarken havaya bakmak caiz değildir. Çünkü Peygamberimiz (sallaliâhu aleyhi ve sellem) 'Bazı kimseler, namaz kılarken dua esnasında gözlerini gökyüzüne çevirmekten ya vazgeçerler; ya da gözleri kör olur' buyurmuş­tur.[612]

 

3.  Namazda Zihni Meşgul Edecek Şeylere Bakmak:

 

Âişe (radiyallâhu anhâ) anlatıyor; Peygamber (sallaliâhu aley­hi ve sellem) üzerinde şekiller bulunan bir âbâ ile namaz kıldı. (Namazı bitirince;) 'bundaki şekiller beni meşgul etti. Bunu Ebû Cehm'e götürün. Bana şekilsiz âbâ getirin buyurdu.[613]

 

4.  İhtiyaç Olmaksızın Namazda Meyletmek:

 

İhtiyaç durumunda namazda meyletmenin caiz oiduğu, daha önce geç­mişti. Ancak ihtiyaç olmadığı durumlarda meyletmek caiz değil­dir.

Âişe (radiyailâhu anhâ) anlatıyor; 'Rasulullah (sallaliâhu aley­hi ve sellem)'e namazda meyletmeyi sordum; 'Kulun namazın­dan,[614] şeytanın kapıp kaçtığı hareketlerdir.[615]

 

5. İki Elin Parmaklarını Birbirine Girdirmek:

 

Namaz­da iki eiin parmaklarını birbirine girdirmek mekruhtur. Ebû Hu-reyre (radiyallâhu anh) anlatıyor; 'Rasulullah (sallaîlâhu aleyhi ve sellem), 'herhangi biriniz evinde abdest alıp mescide geldiği zaman, dönünceye kadar namazdadır. O halde şöyle yapmasın, buyurdu ve parmaklarım birbirine girdirdi.[616]

İsmail bin Umeyye anlatıyor; 'Namaz kılarken el parmakla­rını birbirine girdiren kişi hakkında Nâfî'ye sordum. Nâfî; 'İbni Ömer'in bu 'mağdûbu aleyhim/kendilerine gazap edilenlerin na­mazıdır' dediğini söyledi. [617]

 

6.  Parmakları Çıtlatmak:

 

Namazda çok nâdir yapılması mekruhtur. Çünkü namazdan meşgul eder. Sık yapılması ise ha­ramdır. Çünkü namazla oynamak gibidir.

İbnİ Abbâs (radiyalîâhu anh)'ın azatlısı Şu'be anlatıyor; 'ibni Abbâs'm yanında namaz kılarken, parmaklarımı çıtlattım. Nama­zı bitirdiği zaman bana; 'Anasız kalasın! Hiç namaz kılarken par­mak çıtlatılır mı?!' dedi.

 

7.  Elleri Elbisenin İçine Sokup, Bürünerek Namaz Kılmak, Rükû ve Secdeyi O Halde Yapmak:

 

Ebû Hurey-re (radiyallâhu anh) anlatıyor; 'Rasulullah (sallaîlâhu aleyhi ve sellem) namazda sedl'ijelbiseyi sarkıtıp bürünmeyi yasakladı.[618] Namazda sedl, elbiseye bürünüp, elleri içine çekerek rükû ve sec­de yapmaktır.

 

8. Namazda Esnemek:

 

Esnemeyi sürdürmek caiz değil­dir. EH ağza koyarak, esnemeyi önlemek gerekir. Ebû Hureyre (radiyallâhu anh) anlatıyor; '[Namazda] esnemek, şeytandandır. Herhangi biriniz esneyeceği zaman gücü nispetinde yutkunmaya çalışsın.[619]

 

9.  Kıbleye Doğru veya Sağ Tarafa Tükürmek:

 

bir (radiyallâhu anh) anlatıyor; 'Rasulullah (sallaîlâhu aleyhi ve sellem), «herhangi biriniz namaza durduğu zaman, Sânı Yüce Allah(\n kıblesi) onun karşısındadır. Kesinlikle önüne ve sağına tükürmesin. Sol ayağının altına tükürsün. Eğer acelesi varsa,[620] elbisesine tükürsün ve tükürdüğü yeri birbiri üzerine katlasın.[621]

 

10.  Namazda Gözleri Kapamak:

 

Allah'a yakınlaştığını düşünerek, namazda gözleri kapamak haramdır. Çünkü bu bidat konusuna girer. Ancak Allah'a yakınlık amacı olmaksızın gözleri­ni kaparsa mekruh olur. Çünkü bu davranışla sünnete muhalefet edilmiş olur.

İbniu'l-Kayyim der ki; 'Namazda gözleri kapamak, Rasulul­lah (sallaîlâhu aleyhi ve sellem)'in sünnetinden değildir. Bu konu­ya, kusûf namazı kılarken Rasulullah (sallaîlâhu aleyhi ve sellem} «ileri atıldığımı gördüğünüzde cennetten bir salkım üzüm almak arzu ettim. Geri çekildiğimi gördüğünüzde ise cehennemdekile-rin birbiri üzerine yığıldığım gördüm» buyurması, önünden geç­mek İsteyen kişiyi engelleyişi delildir'. Bu arada birçok konuyla ilgili hadisler zikrettikten sonra da der ki; 'Bu hadislerden ve bu konuyla ilgili diğer rivayetlerden, Rasulullah (sallaîlâhu aleyhi ve sellem)'in namaz kılarken gözlerini kapatmadığı gerçeği ortaya çıkmaktadır.[622]

 

11.  Namazda Gerinmek:

 

Namazda gerinmek mekruhtur. Ancak zaruret durumunda kısa olarak yapılması mekruh olmaz. Çünkü namazdaki huşûya aykırıdır.

İbni EbîŞeybe, Musanne/'inde (1/349), Sâid bin Cübeyr'in 'gerinmek namazı eksiltir' dediğini nakletmiştir.

 

12.  Rükûda İki Avucu Birleştirip, İki Bacağın Arası­na Koymak/Tatbîk Yapmak:

 

Tatbik Yapmak: Bir avucu, diğer avuçla birleştirip, iki dizin üzerinde bacak arasına koymaktır. Rü-kûyu bu şekilde yapmak, İslam'ın ilk dönemlerinde meşru idi. Daha sonra yasaklandı.

Mus'ab bin Sa'd anlatıyor; 'Babamın yanında namaz kıldım. Rükû'da, ellerimi dizlerimin arasına koydum. Bunun üzerine ba­bam; 'avuçlarını diz kapaklarının üzerine koy' dedi. Başka za­man aynı hareketi bir daha yaptım, babam yine elime vurdu ve; 'böyle yapmamız yasaklandı; avuçları diz kapaklarının üzerine koymamız emredildi' dedi.[623]

 

13. Rükû ve Secdede Kuran Okumak:

 

Peygamberimiz (sallallâhu aleyhi ve sellem); 'Dikkat edin! Rükûda ve secdede Kuran okumaktan nehyolundum [624] buyurmuştur.

 

14.  Secdede Kolları Yaymak:

 

Peygamberimiz (sallallâ­hu aleyhi ve sellem); 'Secdede tadil-i erkâna dikkat ediniz. Hiç biriniz (secdede) kollarını, köpeğin kolunu yayışı gibi yaymasın [625] buyurmuştur. Daha önce de belirtildiği gibi, secdede kollan yere yapıştırmak, caiz değildir. Dirseklerin yerden yukarıda durması gerekir.

 

15. Secde Yaparken Elbiseyi Toplamak, Katlamak ve Yere Yayılmasını Engellemek -Kolları Katlamak da Buna Dâhildir:

 

ibni Abbâs (radiyallâhu anh) anlatıyor; 'Peygamber (sallallâhu aleyhi ve sellem) yedi şey üzerine secde yapmakla emrolundu. Saçını ve elbisesini toplamaktan da ney holündü.[626]

 

16.  KÖpek Oturuşu Gibi Oturmak -Makatıyla Yere Oturup, Bacaklarını Dikerek, Ellerini Yere Koymak:

 

Namazda bu şekilde oturmak caiz değildir. Çünkü Âişe (radiyal­lâhu anhâ) Peygamberimizin namaz kılışını tarif ederken şöyle demiştir; '...Peygamber (sallallâhu aleyhi ve sellem) şeytan otu­ruşundan [627] nehyederdi [628] demiştir. Şeytan oturuşu, yukarıda tarif edildiği şekilde oturmaktır.

Ebû Hureyre (radiyaüâhu anhâ) anlatıyor; '...kuşun gagalaması gibi hızlıca (secde) yapmaktan ve köpek oturuşu gibi otur­maktan beni nehyetti.[629]

 

Hatırlatma:

 

Yukaftda anlatılan oturma şekli, Arapçada "ik'â" olarak isim­lendirilir. İki tür oturma için kullanılır. Zikrettiğimiz delillerden do­layı, yukarıda açıklanan anlamıyla bu oturuş caiz değildir. Ancak "ik'â" kelimesinin ikinci aniamı olan, [parmak uçlarını kıbleye çevirerek [630] ayakları yerdevdik tutup topuklar üzerine oturmak -daha önce de belirtildiği gibi- meşrudur.

 

17.  Mazeret Olmaksızın Namazda Eli Yere Koyarak Oturmak:

 

Ibni Ömer {radiyallâhu anh) anlatıyor; 'Namazda oturan kişinin sol eliyle yere dayanmasını Peygamber (sallallâhu aleyhi ve sellem) nehyetti.[631]

Bir rivayette, İbni Ömer {radiyallâhu anh) 'böyle oturma! Çünkü bu şekilde azap görenler oturur' demiştir.

 

18. Hastanın Secdeleri, Yüksek Bir Şey Üzerine Yap­ması:

 

Hastanın yere secde etmeye gücü yetiyorsa, secdeyi yere yapması vaciptir. Ancak buna sıhhati elverişli değilse, başıyia îmâ ederek namaz kılar. Secde yapmak için yastık vb. şeyleri kullan­ması şart değildir.

İbni Ömer (radiyallâhu anh) anlatıyor; "Rasulullah (sallallâ­hu aleyhi ve sellem) sahabelerinden hasta bir adamı, ziyaret etti, ben de onunla birlikteydim. Hastanın yanma girdiğinde, bir tah­tanın üzerinde namaz kılıyordu. Secde yerine de tahta koymuş­tu ve ona îmâ ediyordu. Rasulullah (sallallâhu aleyhi ve sellem) tahtayı attı, yastığı aldı ve 'bunları bırak. Eğer gücün yetiyorsa secdeyi yerde yap, gücün yetmiyorsa îmâ et. Secdeni, rükû'dan daha fazla eğilerek yap' buyurdu.[632]

 

19. Secde Yerinden Çakıl Taşlarını Düzeltmek ve Namazda Lüzumsuz Şeyler Yapmak:

 

İhtiyaç durumunda bir defa yapmak caizdir. Ancak secde mahallinde çakıl taşlarının ol­ması, huşunun azalmasına yol açmıyor ise hiç yapmamak daha evlâdır.

Muaykıb (radiyallâhu anh) anlatıyor; 'Secde yapacağı topra­ğı düzelten adama, Rasulullah (sallallâhu aleyhi ve sellem) «eğer yapacaksan, bir defa yap» buyurdu.[633]

Bir başka rivayette Rasulullah (sallallâhu aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur; 'namaz kılarken böyle yapma. Eğer mutla­ka yapman gerekiyorsa, çakıl taşlarını düzeltmek için bir defa yap.[634]

Hatırlatma: Secdeden kalkarken alnına toprak veya çakıl taşı yapıştığında, bunları gidermek -özellikle de tekrarlandığında-mekruhtur. Çünkü namaz esnasında bu tür şeylerle uğraşmak kişiyi meşgul eder.

Ebû Sâîd (radiyallâhu anh) anlatıyor; 'Rasulullah (sallallâhu aleyhi ve sellem)'i, su ve çamur içinde secde ederken gördüm. Hatta çamur izlerini alnında gördüm.[635]

İbni Mesûd (radiyallâhu anh} anlatıyor; 'dörtşey cefâdır. .... [bunlardan biri de] namaz esnasında kişinin alnındaki toprağı te-mizlemesidir.[636]

Şayet secdede alna yapışan şeyler, namaz kılana ezâ veri­yorsa, bunları giderebilir. -Allah en iyi bilendir-.

 

20. Secdeye Giderken Ellerden Önce İki Dizi Yere Koymak:

 

Ebû Hureyre (radiyallâhu anh) anlatıyor; 'Rasulullah (sallallâhu aleyhi ve sellem), herhangi biriniz secde yaptığı zaman devenin çöktüğü gibi çökmesin, dizlerinden önce iki elini yere koysun buyurdu. [637]

Daha önce de belirtildiği gibi, Hanefî ve Hanbelî mezhebine göre, secdeye gidilirken önce dizler, sonra el­ler konur. Şafiî ve Mâliki mezhebine göre önce eller, sonra dizler konur. Her iki görüşün de delil aldığı hadisler bulunmaktadır. (Çev.)

 

21.  Selam Verirken Ellerle İki Yana İşaret Etmek:

 

Selam verirken İki yana elle işaret etmek, cahil hanımîar ve er­kekler arasında oldukça yaygındır. Oysa namazda bu davranış yasaklanmıştır.

Câbir bin Semure (radiyaîlâhu anh) anlatıyor; "Rasulullah (sallallâhu aleyhi ve sellem) ile birlikte namaz kıldığımızda, «es-selâmu aleykum ve rahmetullâh, es-seiâmu aleykum ve rahme-tulîâh» dedik ve iki yana ellerimizle İşaret ettik. Bunun üzerine Rasulullah (sallallâhu aleyhi ve sellem); «güneşte kalmış atların kuyruklarını salladıkları] gibi, ne diye ellerinizle işaret ediyor­sunuz?! Herhangi birinizin ellerini dizi üzerine koyduktan sonra, kardeşine, sağında ve solunda bulunanlara selam vermesi yeter­lidir» buyurdu.[638]

 

22. Namazda İmamla Yarışmak:

 

Peygamber (sallallâ­hu aleyhi ve seİlem) 'imamdan önce başını (secdeden) kaldıran, Allah'ın onun başını eşeğin başına ueya suretini eşek suretine dö­nüştürmesinden korkmaz mı?'buyurmuştur.[639]

 

23. Yemek Hazırken Ya Da Büyük Veya Küçük Abdesti Sıkışmış Olarak Namaz Kılmak:

 

Aişe (radiyallâhu anhâ) an­latıyor; 'Peygamber (sallallâhu aleyhi ve seîlem)'i şöyle derken işittim; 'yemek hazır olduğunda ve küçük veya büyük abdesti sı­kıştığında namaz olmaz.[640]

 

Namazı Bozan Durumlar

 

Aşağıda sayılan durumlardan birisi gerçekleştiğinde namaz bozulur ve iade edilmesi gerekir. Bunlar;

 

1. Abdestin Bozulduğu Kanaatinin Kesinleşmesi:

 

Na­mazda abdestiyle ilgili endişelendiğini şikâyet eden kişiye, Rasu-lullah (sallallâhu aleyhi ve sellem); 'bir ses veya koku hissetmedi­ğin sürece namazdan ayrılma [641] buyurmuştur.

 

2.  Hiçbir Mazeret Olmaksızın Namazın Şartlarından Veya Rükûnlanndan Birini Terk Etmek:

 

Namazını yanlış kı­lan kişiye; 'dön ve namazım (yeniden) kıl Çünkü sen namaz kıl­madın buyurmuştur. Namazın şartları ve rükûnları daha önce zikredilmişti.

 

3.  Bilerek Yiyip İçmek:

 

İbniu'I-Munzir; 'Farz namazda bi­lerek bir şey yiyen veya içen kimsenin namazının bozulacağı ve onu iade etmesi gerektiği konusunda ilim ehli icmâ etmiştir' der.

Alimlerin çoğu, nafile namazların da bu gibi durumlarda bo­zulacağını söylemişlerdir. Çünkü farzı bozan her şey, nafilenin de bozulmasına neden olur.

 

4.  Bilerek Konuşmak:

 

Zeyd bin Erkam (radiyallâhu anh) anlatıyor; 'Bizler namazda konuşurduk. Bizden herkes yanında bulunan arkadaşıyla namaz esnasında konuşurdu. Daha sonra «...gönülden boyun eğerek Allah için namaza durun» âyeti nazil oldu ve 'susmamız emredildi; [konuşmamız yasaklandı.[642]

 

Hatırlatma:

 

Namazda unutarak veya namazda konuşmanın hükmünü bilmeden konuşmak, namazı bozmaz. Muâviye bin el-Hakem (radiyallâhu anh)'m, Peygamber (sallallâhu aleyhi ve sellem) ile birlikte namaz kılarken aksıran ve «elhamdülillah» diyen kişiye, «yerhamukellâh» demesi; orada bulunanların kendisine bakması üzerine, kendisinin de; «eyvanlar, anam! Neden bana bakıyorsu­nuz?» deyişiyle İlgili rivayet, bu konuda delildir. Çünkü namazda konuşmasına rağmen, Peygamber (sallallâhu aleyhi ve sellem) onun namazının bozulduğunu söylememiş, iade etmesi gerek­tiğini emretmem iştir. Çünkü Muâviye bu hükmü bilmiyordu. Peygamberimiz (sallallâhu aleyhi ve sellem) ona; «hiç kuşkusuz bu namazda, insanların sözlerinden hiçbir şey uygun düşmez. Namazda sadece teşbih, tekbir ve Kuran kıraati olur» buyurmuştur. [643]

 

5. Sesli Gülmek:

 

Namazda sesli gülmenin, namazı boz­duğu konusunda, İbniu'l-Munzir 'âlimlerin icmâ ettiğini' naklet-miştir. Namazda gülmek, konuşmaktan daha çirkindir. Çünkü gülmek, namazı hafife almayı, namazı oyun ve eğlence edinmeyi beraberinde getirir.

Gülmenin namazı bozduğu hususunda, birçok sahabeden -Allah onlardan razı olsun- rivayetler nakledilmiştir.

 

Hatırlatma:

 

Namazda gülümsemekle 'namaz bozulmaz'. Ancak mazeret­siz olarak namazda gülümsemek 'mekruhtur'. Câbir (radiyallâhu anh); Tebessüm etmeyle namaz bozulmaz. Ancak sesli gülmek namazı bozar.[644]

 

Nafile Namazlar

 

Kıyamet günü, farz namazları eksik çıkanların, nafiie namaz­larına bakılır. Farzlardakî eksikler, nafile namazlardan tamamla­nır.

Ebû Hureyre (radiyallâhu anh) anlatıyor; 'Kıyamet günü kulun ilk hesaba çekileceği şey, namazdır. Eğer namazı düzgün olursa, kurtulur ve kazanır. Eğer fasit/kötü olursa perişan olur ve hüsrana uğrar. Eğer farzından bir şey eksik olursa; Rab Tebâreke ve Teâlâ «bakın, kulumun nafilesi var mı?» buyurur. Farzm eksik kalanı, nafilesinden tamamlanır. Sonra aynı şekilde diğer amel­lerine geçilir.[645]

O halde, nafile namazları ve m üste haplarını öğrenmek gerekir.

 

Nafile Namazların Kısımları

 

I. Beş Vakit Namazın Sünnetleri –Revâtip [646] Sünnetler-:

 

Bunlar, beş vakit farz namazlardan önce ve sonra kılınan nafile namazlardır. Müekked ve gayri müekked olmak üzere iki kısma ayrılırlar.

 

1. Sabah Namazı:

 

Sabah Namazının Farzından Önce: İki rekat müekked namaz kılınır. Müekked sünnet olan namazlar arasında en fazla teyit edilen namaz budur.

Âişe fradiyallâhu anhâ) anlatıyor; 'Peygamber (sallallâhu aleyhi ve sellem) hiçbir nafileye, sabah namazının sünnetine olan şiddetli bağlılığı kadar bağlı olmamıştır. [647]

Peygamberimiz (sallallâhu aleyhi ve sellem), 'sabah namazı­nın iki rekâtı dünya ve içindeki her şeyden daha hayırlıdır [648] bu­yurmuştur.

Bu nedenle Peygamberimiz (sallallâhu aleyhi ve sellem) yer­leşik iken de, yolcu iken de asla sabah namazının sünnetini terk etmemiştir. Bu sünneti herhangi bir şer'î mazereti nedeniyle ka­çıran kimsenin, mazeret hali kalktıktan sonra kaza etmesi cai2dir. Çünkü Peygamberimiz (sallallâhu aleyhi ve sellem) ve sahabeleri uyuya kalıp, sabah namazını geçirdiklerinde, «...abdest aldı, iki secde yaptı (iki rekât sünnet namaz kıldı) sonra (farz) namaz için kamet getirildi ve sabah namazı kıldı» [649] denilmiştir. Peygambe­rimiz (sallallâhu aleyhi ve sellem)'in yaptığı gibi, birinci rekâtta, «Kul Yâ Eyyuhe'l-Kâfirûn» ikinci rekâtta, «Kul Huvallâhu Ahad» okunması müstehaptır.[650]

 

2. Öğle Namazı:

 

Öğle Namazının Farzından Önce: Dört rekât.

Âişe (radiyallâhu anhâ) anlatıyor; 'Peygamber (sallallâhu aleyhi ve sellem) öğle namazından önce dört, sabah namazından Önce iki rekât namazı terk etmezdi.[651]

Öğle Namazının Farzından Sonra: İki rekât.

Âişe (radiyallâhu anhâ) anlatıyor; 'Rasulullah (sallallâhu aleyhi ve sellem) öğle namazı öncesinde dört, sonrasında iki re­kât namaz kılardı.[652]

 

3. İkindi Namazı:

 

ikindi Namazının Farzından Önce: İki veya dört rekât.

Peygamberimiz (sallallâhu aleyhi ve setlem) 'her iki ezan arasında [653] namaz vardır... dileyen kimse için [654] buyurmuştur.

Peygamberimiz (sallallâhu aleyhi ve sellem) 'İkindi namazindan önce dört rekât namaz kılan kişiye Allah merhamet etsin' [655] buyurmuştur.

İkindi Namazının Farzından Sonra: İki rekât.

Aişe (radiyallâhu anhâ) anlatıyor; 'Peygamber (saliallâhu aleyhi ve sellem) ikindi namazından sonra iki secdeyi (rekât na­maz kılmayı) benim yanımda hiç terk etmedi. [656]

Bazı âlimler, ikindi namazından sonra iki rekât namazın Ra-sulullah fsallallâhu aleyhi ve sellem)'e özgü olduğunu söylemiş­lerdir. Ancak bunu ifade eden herhangi bir delil yoktur. Aksine delil olmadığı sürece, Peygamberimiz (saliallâhu aleyhi ve selle-m)'i bütün fiillerinde örnek almak asıldır.

Hanefî, Şafiî ve Mâliki mezhebine göre, ikindi na­mazından sonra nafile namaz kılmak mekruhtur. [657]

 

4. Akşam Namazı:

 

Akşam Namazının Farzından Önce: İki rekât.

Peygamberimiz (sallailâhu aleyhi ve sellem) 'dileyen kimse akşam namazından önce (iki rekât sünnet) kılsın.[658] buyurmuş­tur.

Hanefî ve Mâlikî mezhebine göre akşam namazının farzından önce nafile kılmak mekruhtur. Şafiî mezhebine göre müstehap, Hanbelî mezhebine göre caizdir. [659]

Akşam Namazının Farzından Sonra: İki rekât.

Mahmûd bin Lubeyd fradiyallâhu anh) anlatıyor; 'Peygam­ber (saliallâhu aleyhi ve sellem) onlara namaz kıldırıp selam verdikten sonra «bu iki rekâtı evlerinizde kılınız»[660]  buyurmuştur. Yani akşam namazından sonraki iki rekât namazı evlerinizde kı­lınız buyurmuştur.

Bu iki rekât namazda «Kul Yâ Eyyuhe'i-Kâfirûn» ve «Kul Hu-valiâhu Ahad» okunması müstehaptır.[661]

 

5. Yatsı Namazı:

 

Yatsı namazının farzından önce ve sonra ikişer rekât kılmak sünnettir.

Hanefî mezhebine göre yatsı namazının farzından önce dört, farzından sonra iki rekât kılmak sünnettir. Bun­ların ikişer rekât olarak kılınması da caizdir. [662]

Müekked revâtıp sünnetler -beş vakit namazın sünnetleri-on tanedir. Bunlar İbni Ömer (radiyallâhu anh)'ın rivayet ettiği hadiste belirtilmiştir. İbni Ömer (radiyallâhu anh) anlatıyor; 'Pey­gamber (saliallâhu aleyhi ve se!lem)'den on rekât ezberledim. Öğleden önce iki rekât, sonrasında iki rekât; akşamdan sonra iki rekât; yatsıdan sonra iki rekât ve sabah namazından önce iki re­kât.[663]

Hanefî mezhebine göre, öğle ve yatsı namazının farzından önce dört rekât sünnet kılınır. İkindi namazının farzından sonra, akşam namazının farzından önce sünnet namaz kılınmaz. [664]

 

II. Beş Vakit Namazla Alâkalı/Revâtip Olmayan Sünnetler

 

Farz namazlarla alakalı olmayan nafile namazlara 'revâtip olmayan sünnetler' denir. Bunlar;

 

1. Vitir Namazı:

 

Her gece vitir namazı kılmak 'müekked sünnettir'. Rasulul-lah (sallallâhu aleyhi ve sellem) 'Muhakkak ki Allah tektir; teki sever [665] buyurmuştur. Bu nedenle Rasulullah (sallallâhu aleyhi ve sellem) 'gece son namazınız vitr olsun [666] buyurmuştur.

Hanefî mezhebine göre vitir namazının hükmü 'va­cip'tir. [667]

 

Vitir Namazının Vakti:

 

Vitir namazının, yatsı namazından sonra fecir doğuncaya kadar olan süre içerisinde kılınması caizdir. Ancak, gecenin son 3/1'inde kılınması daha faziletlidir.

Aişe (radiyallâhu anhâ) anlatıyor; 'Rasulullah (sallallâhu aley­hi ve sellem) gecenin ilk, orta ve son vakitlerinde olmak üzere, gecenin bütün vakitlerinde vitir namazı kılmıştır. Vitir namazını seher vaktine kadar geciktirdiği olmuştur.[668]

Vitir namazını gecenin son vaktine bıraktığında, uyanama-mak korkusu taşıyanlar, gecenin ilk vaktinde vitri kılıp daha sonra yatmalıdır. Ebû Katâde (radiyallâhu anh) anlatıyor; 'Peygamber (sallallâhu aleyhi ve sellem), Ebû Bekr'e «vitri ne zaman kılıyor­sun?» diye sordu. O; «yatmadan önce vitri kılıyorum» dedi. Öme­r'e «vitri ne zaman kılıyorsun?» diye sordu. O; «yatıyorum, daha sonra kalkıp kılıyorum» dedi. Bunun üzerine Ebû Bekr'e; «sen ihtiyatlı olana tutunmuşsun»; Ömer'e de; «sen kuvvetli olana tu­tunmuşsun» buyurdu.[669]

 

Vitir Namazının Rekâtları:

 

Gece teheccüt namazından sonra, bir, üç, beş, yedi veya dokuz rekât olarak vitir namazı kılmak caizdir.

Aşağıda belirtilen şekillerden birine uygun olarak vitir nama­zını kılmak caizdir. Bunlar;

1. Vitir namazını, gece namazını ikişer rekât halinde kıldık­tan sonra tek oturuş ve selam'la bir rekât olarak kılmak caizdir.

Abdullah İbni Ömer fradiyallâhu anh) anlatıyor; 'Gece na­mazı ikişer ikişerdir. Biriniz sabah namazı vaktinin girmesinden endişelendiği zaman, bir rekât namaz kılar. Böylece kılmış oldu­ğu namazları vitir/tekli yapmış olur.[670]

2. Bütün rekâtları, en son rekâttan Önce oturup, sonra tek rekât kılıp tekrar oturup, selam vererek kılmak caizdir. Yani, na­mazları beş, yedi veya dokuz rekât olarak kılıp, en son rekâttan önceki rekâtta teşehhüd için oturup, sonra kıyama kalkıp bir re­kât daha kılıp teşehhüd için oturmak ve selam vermektir.

Âişe (radiyallâhu anhâ) anlatıyor; '... Sonra dokuz rekât na­maz kılardı. Bu dokuz rekatın sadece sekizinci rekatında otururdu. Rabbine dua eder, Allah 'in Peygamberine salavat getirirdi. Sonra selam vermeden kalkar ve dokuzuncu rekâtı kılıp otururdu. Son­ra Rabbine hamd eder, Allah'ın Peygamberine salavat getirir ve dua ederdi. Sonra bize işittirerek selam verirdi. Selam verdikten sonra oturduğu yerde iki rekât namaz daha kılardı. Evladım! işte böylece on bir rekât olurdu. Allah'ın Peygamberi yaşlanıp, kilo alınca, vitri yedi rekât kıldı. Her iki rekâtı, önceki yaptığı gibi yap­tı, işte böylece dokuz rekât kıldı, evladım!.[671]

3. Bütün rekâtları, son rekâttaki tek oturuş ve selâmla kıl­mak caizdir.

Aişe fradiyallâhu anhâ) anlatıyor; 'Rasulullah (saîlallâhu aleyhi ve sellem) on üç rekât namaz kılardı. En son beş rekât kılarak bu namazları vitir/tekli yapar ve bu beş rekâtta oturmaz, sadece son rekâtta oturur ve selam verirdi.[672]

Hanefî mezhebine göre vitir namazı, akşam namazı gibi üç rekâttır. Bu konuda Âişe validemizin -(radiyallâhu anhâ)- rivayet ettiği hadisi delil almışlardır. "Rasulullah (saîlallâhu aleyhi ve sellem), vitri üç rekât olarak kılar, sadece son rekatta sefam verirdi.[673] Bu konuyla İlgili ola­rak İbn Abbâs ve İbn Mesûd (radiyallâhu anhumâ)'dan rivayetler bulunmaktadır. Önce niyet edilir, ihram tekbiri getirilir. İlk rekâtta Subhaneke, eûzu besmele, fatiha ve bir sûre veya kısa üç ayet okunur. İkinci rekâtta, fatiha ve bir sûre veya kısa üç ayet okunur. İkinci rekâtın so­nunda teşehhüde oturulur ve 'ettehiyyâtu' okunur. Son­ra üçüncü rekâta kalkılır, fâtîha ve bir sûre veya kısa üç ayet okunur. Kıraatten sonra, rükûya gitmeden önce eller kaldırılarak tekbir getirilir ve kunut duaları okunur. Sonra üçüncü rekât rükû ve iki secde yapılarak tamamlanır ve ikinci teşehhüde oturulur. Ettehiyyâtu, salli, bârik, Rab­bena Atina ve Rabbena' ğ-firlî duaları okunduktan sonra selam verilir. (Çev.)

 

Vitir Namazım Öncesinde Hiç Nafile Kılmadan Tek Rekât Olarak Kılmak Caiz Midir?

 

Zahir olan, böyle bir şartın bulunmadığıdır. Yani, öncesinde nafile namaz kümaksızm vitir namazını, bir rekât olarak kısaltmak caizdir. Âişe {radiyallâhu anhâ) anlatıyor;'... Peygamber (saîlal­lâhu aleyhi ve sellem) (gece) namaz kılarken, ben yatakta uzanır uyurdum. Vitir kılmak istediği zaman beni uyandırırdı ve ben vitir kılardım.[674] Bu ifadenin zahirinden, Âişe validemizin vitir nama­zından önce namaz kılmadığı anlaşılmaktadır.

 

Vitir Namazında Kıraat:

 

Vitir namazında, Fatiha okun­duktan sonra Kurandan herhangi bir sûre okunabilir. Ancak vitir namazı üç rekât olarak kılındığında, «Sebbih isme Rabbike'l-A'lâ»; «Kul Yâ Eyyuhe'l-Kâfirûn» ve «Kul Huve'llâhu Ahad» okunması müstehaptır. Peygamber (saîlallâhu aleyhi ve sellem)'İn bu sûre­leri okuduğu rivayet edilmiştir. [675]

 

Vitir Namazında Kunut Duası Okumak:

 

Müstehaptır. El-Hasen bin Ali (radiyallâhu anhumâ) anlatıyor; 'Rasukıliah (salîallâhu aleyhi ve sellem) bana vitirde söylediğim kelimeleri öğretti:

Allâhumme'hdinî fîmen hedeyt ve âfinî fîmen âfeyt ve teveilenî fîmen tevelleyt ve bârik lî fîmâ a'tayt ve kını şerra mâ kadeyt. Fe inneke takdî velâ yukdâ aleyk. İnne-hû lâ yezillu men vâleyt ve lâ yaizzu men âdeyt. Tebârek-te Rabbena ve teâleyt'

«Ey Allah'ım! Bana hidayet et, hidayet ettiğin kimseler ara­sında. Bana afiyet ver, afiyet verdiğin kimseler arasında. Beni dost edin, dost edindiğin kimseler arasında. Bereketli kıl, bana verdiğin şeyleri. Beni koru, hükmettiğin şeylerin şerrinden. Şüp­hesiz sen hükmedersin, hiç kimse sana hükmedemez. Asla zillete düşmez, senin dost edindiğin. Asla izzetli olamaz, senin düşman olduğun. Rabbimiz sen kutsalsın, sen yücesin.[676]

 

Vitir Namazında Kunut Duasının Yeri:

 

Kunut duası­nın, kıraati bitirdikten sonra rükû'ya gitmeden önce okunması sünnettir.

Asım anlatıyor; Enes bin Mâlik'e kunût hakkında sordum; 'kunut vardır' dedi. 'Kunut rükûdan önce mi, sonra mı?' dedim. 'Rükûdan önce' dedi. 'Falan kişi senin, rükûdan sonra dediğini söylüyor' dedim; 'yalan' dedi.[677]

Ubey bin Ka'b (radiyallâhu anh) anlatıyor; 'Rasulullah (sallallâhu aleyhi ue sellem) vitir namazı kılıyor ve rükûdan önce kunut okuyordu.[678]

 

Hatırlatmalar:

 

1.  Vitir namazında kunut duasının yerine Kuran okumak meşru değildir. Çünkü bu konuda bir delil yoktur. Ancak dua niyetiyle dua ayetlerini okumak, kıraat niyetiyle olmadığı sürece caizdir.

2.  Kunut duasında Peygamberimiz (salîallâhu aleyhi ve sel-lem)'e salavat okumak caizdir. Çünkü bazı sahabelerin Allah onlardan razı olsun- böyle yaptığı sabittir.

3. Kunut duasını uzunca yapmak mekruhtur. Çünkü bu dav­ranış sünnete aykırıdır. Nitekim Peygamberimiz (salîallâhu aleyhi ve sellem)'in el-Hasen (radiyallâhu anh)'a öğrettiği kunut kısa­dır.

4. Kunut duasında elleri kaldırmak müstehaptır.

Hanefî mezhebine göre kunut duası okunurken eller kaldırılmaz. (Çev.)

5. Kunut duasından sonra elleri yüze veya göğse sürmek meşru değildir. Çünkü namaz içerisinde böyle bir hareketin yapı­labileceğine dair bir delil yoktur. El-Beyhâkî, Sünen'de (2/212); 'kunut duasını bitirdikten sonra iki elle yüzün mesh edileceğine dair, selef-i sâlihînden hiçbir şey duymadım' der.

 

Vitir Namazından Sonra Tcsbihat ve Dua:

 

Ubey bin Ka'b (radiyallâhu anh) anlatıyor; 'Peygamber (salîallâhu aleyhi ve sellem) vitir namazında, «Sebbih isme Rabbike'l-A'lâ» ve «Kul Yâ Eyyuhe'l-Kâfirûn» okur, selam verdiği zaman da üç defa «Su-bane el-Melik el-Kuddûs» derdi.[679]

Ali (radiyallâhu anh) anlatıyor; Rasulullah (salîallâhu aleyhi ve seliem) vitrin sonunda şöyle derdi; 'Allah'ım! Gazabından rı­zana; cezandan affına, senden sana sığınırım. Seni hakkıyla öv­mekten âcizim. Sen kendini nasıl övdü/senâ isen öylesin.[680]

 

Farz Namazlarda Kunut Okumak:

 

Farz namazlarda nor­mal zamanlarda kunut okumak meşru değildir. Ancak musibet zamanlarında, herhangi bir namaza özgü kılınmadan okunabilir. Okunma zamanı rükûdan sonradır.

Ebû Hureyre (radiyallâhu anh) anlatıyor; 'Rasulullah (sallal-lâhıt aleyhi ve seliem) birine beddua edeceği veya dua edeceği zaman rükûdan sonra kunut okurdu.[681]

İbni Abbâs (radiyallâhu anhumâ} anlatıyor; 'Rasulullah (sal-lallâhu aleyhi ve seliem) bir ay sürekli, öğle, ikindi, akşam, yatsı ve sabah namazlarında, bir ay süresince her namazın son re­kâtında «semiallahu limenhamideh» dedikten sonra kunut yaptı. (Bu kunutta) Benû Süleym kabilesine, Ri'l, Zekvân ve Usayya beddua eder, arkasındakiler de "âmin" derdi.[682]

 

Sabah Namazında Kunut Okumak:

 

Kunut duasını belir­li bir vakit ve namaza özgü kılmak meşru değildir. Daha önce de belirtildiği gibi musibet zamanında okunabilir.

Mâlik el-Eşcaî anlatıyor; 'Babama, «ey babacığım! Sen Ra-suiuHah (sallallâhu aleyhi ve sellem)'in, Ebû Bekr, Ömer, Osman ve Ali'nin arkasında namaz kıldın. İşte burası Küfe ve burada yaklaşık beş yıldan beri sabah namazlarında kunut okuyorlar' dedim. 'Yavrum! Bu sonradan çıkarılmıştır/bidattir' dedi.[683] Yani daha öncekilerin zamanında yoktu.

Sabah namazında kunut duası okumak, Mâliki mez­hebine göre müstehap, Şafiî mezhebine göre sünnettir.

Hanefî mezhibine göre sabah namazında kunut duası okunmaz. (Çev.)

 

Bir Gecede İki Vitir Namazı Kılınmaz:

 

Gecenin ilk vak­tinde -örneğin yatmadan önce- vitir namazını kılan, gece uyan­dığı zaman nafile namaz kılabilir ancak vitri İade etmez. Çünkü Peygamberimiz (sallallâhu aleyhi ve seliem) 'bir gecede iki vitir olmaz [684] buyurmuştur.

Âişe (radiyallâhu anhâ)  Sonra bize işittirerek selam verirdi. Selam verdikten sonra oturduğu yerde iki rekât namaz daha kılardı' İfadesi, vitir kıldıktan sonra nafile kılmanın meşrulu­ğuna delildir. Allah daha iyi bilir-.

 

Vitir Namazının Kazası:

 

Uyuyakalma veya unutma ne­deniyle vitir namazı kıhnamadığı zaman, uyandığında veya hatır­ladığında kılınır. Ancak tek rekâth olarak değil, çift rekâttı olarak kılınır. Ebû Saîd (radiyallâhu anh) anlatıyor; 'Peygamber (sallal­lâhu aleyhi ve sellem), vitir namazında uyuyakalan veya unutan kişi sabah uyandığı zaman veya hatırladığı zaman kılsın' buyur­muştur. [685]

Hanefî mezhebine göre, vitir namazının kazası da üç rekât olarak kılınır. (Çev.)

Âişe (radiyallâhu anhâ) anlatıyor; 'Peygamber (sallallâhu aleyhi ve sellem) gece uyuduğu zaman veya hasta olduğu za­man gündüz on iki rekât kılardı.[686] Peygamberimiz (sallallâhu aleyhi ve seîlem)'in gece, namaz kıldığı zaman on bir rekât kıldığı malumdur. Bu nedenle gece, vitir namazını bir rekât kılmayı adet edinenler, sabah kalktıklarında iki; üç kılmayı adet edinenler, sa­bah kalktıklarında dört rekât olarak, yani bir rekât artırarak kıl­malıdırlar.

Vitir namazının kazasını, gece namazı sevabını almak için, öğle vakti girmeden önce yapmaya özen gösterilmelidir. İbni Ömer fradiyallâhu anh) anlatıyor; 'gece adet edindiği Kuran kı­raatini okuyamayan veya bir kısmını yapamayan, onu sabah na­mazı ile Öğle namazı arasında okusun. Bu durumda sanki gece okumuş gibi yazılır.[687]

 

2. Gece/Teheccüt Namazı -Kıyâmul-Leyl:

 

Gece namazı sünnettir, sâlihlerîn şiarıdır. Müttakİlerİn en önemli özelüklerindendir. Yüce Allah şöyle buyurmuştur; 'Mütta-kîler, cennetlerde, pınar başlarmdadırlar; Rablerinin kendilerine verdiğini almaktadırlar; Çünkü onlar bundan önce güze! davra­nırlardı; Onlar, geceleri az uyurlardı; Seher vakitlerinde bağış­lanma dilerlerdi; Onların mallarında muhtaç ve yoksullar için bir hak vardı, onu verirlerdi.[688]

Peygamberimiz (sailallâhu aleyhi ve sellem) 'Hiç kuşkusuz cennette odalar vardır. Dışından içi, içinden dışı görünür. Allah Teâlâ bu odaları, yemek yediren, yumuşak söz söyleyen, oruca devam eden ve insanlar uyurken gece namazı kılan kimseler için hazırlamıştır.[689]

 

Gece Namazının Vakti:

 

Gece namazı, gecenin ilk, orta ve son vakitlerinde caizdir. Bu vakitlerin tamamında Peygam­ber (sailallâhu aleyhi ve sellem)'in gece namazı kıldığı rivayet edilmiştir. Ancak faziletli olan gece namazını, gecenin son üçte birinde kılmaktır. Bu vakitte, Rab Subhânehu dünya semasına iner ve; 'kim, bana dua ederse icabet ederim; kim benden isterse ona veririm; kim benden bağışlanmak dilerse, onu bağışlarım' buyurur. [690]

 

Gece Namazının Rekâtları:

 

Gece namazı en az bir re­kâttır. Üst sınırı yoktur. Ancak müstehap olan on bir veya on üç rekât kılmaktır.

Âişe (radiyallâhu anhâ) anlatıyor; 'Rasulullah (sailallâhu aleyhi ve sellem) ne Ramazanda ne de, başka bir zamanda on bir rekâttan fazla kılmazdı.[691]

Daha önce zikredilen rivayette Aişe (radiyallâhu anhâ) an­latıyor; 'Rasulullah (sailallâhu aleyhi ve sellem) gece on üç rekât namaz kılardı'.

Yukarıda zikredilenlere uygun olarak, gece namazını ikişer rekât kılıp, en sonunu tek rekât olarak edâ etmek müstehaptır.

 

Gece Namazının Âdabı:

 

Gece namazına kalkmak iste­yenlerin şunlara dikkat etmesi sünnettir;

1. Yatağa girildiğinde, gece namazına kalkmak için niyet etmek. Böylelikle uyuya kalırsa dahi niyetten dolayı sevap ka­zanır.

2. Gece namazı için uykudan uyanan, yüzünü mesh etmeli, misvak kullanmalı ve Âli İmrân sûresinin son on âyetini okuma­lıdır. Sonra da şöyle dua etmelidir;

Allah'im/ Hamd sanadır. Sen, göklerin, yerin ve onlarda bulu­nanların nurusun. Hamd sanadır. Sen, göklerin, perin ve onlarda bulunanların yöneticisisin. Hamd sanadır. Göklerin, yerin ve on­larda bulunanların mülkü senindir. Hamd sanadır; sen göklerin, yerin ve onlarda bulunanların Melikisin. Hamd sanadır. Sen el-Hak'sm. Vadin haktır. Senle buluşmak haktır. Sözün haktır. Cen­net haktır. Cehennem haktır. Peygamberler haktır. Muhammed (sallallâhu aleyhi ve sellem) haktır. Kıyamet haktır. Ey Allah'ım! Sana teslim oldum. Sana inandım. Sana tevekkül ettim. Sana yöneldim. Mücadelemde [692] senden güç aldım. Senin hakemliğini kabul ettim. Ey Allah'ım! Beni bağışla! Önceden yaptıklarımda... Sonradan yaptıklarımda... Açıktan ve gizli işlediğim günahlarım­da..! Mukaddim [693] ve Muahhir [694] sensin. Senden başka ilah yok­tur. Güç ve kuvvet yalnızca Allah'a aittir.[695]

3. Gece namazının ilk iki rekâtı kısa tutulmalı. Daha sonraki rekâtlar ise istenilen uzunlukta kılınabilir. Çünkü (sallallâhu aley­hi ve sellem) 'Biriniz gece namazına kalktığında, namazına, hafif iki rekâtla başlasın'. [696]

4. Gece namazına uyanan hanım, namaz kılması için eşi­ni uyandır malıdır. Peygamberimiz (sallallâhu aleyhi ve sellem); '... Gece namaza kalkıp, namaz kılıp eşini de uyandıran kadına Allah rahmet etsin. Eğer eşi uyanmazsa yüzüne su serpsin [697] bu­yurmuştur.

5. Namaz esnasında uykusu ağır basan, uykusu gidinceye kadar uyumalıdır. Daha sonra kendisini zinde hissettiğinde kalkıp namaz kılınabilir. Peygamberimiz (sallallâhu aieyhi ve sellem); 'Biriniz gece namaza durduğu zaman, Kuran diline ağır gelip ta­kıldığında ve ne söylediğini anlayamayacak hale geldiğinde he­men patsın [698] buyurmuştur.

Peygamberimiz (sallallâhu aleyhi ve sellem) 'Biriniz namaz kılacağı zaman zinde ise (ayakta) kılsın; tembelleştiği veya yorul­duğu zaman otursun [699] buyurmuştur.

6. Kıyamda duruşu uzatmak müstehaptır. Ancak bu, kişinin kendisine eziyete dönüşmemelidir.

Câbir (radiyallâhu anh) anlatıyor; 'Rasulullah (sallallâhu aleyhi ve sellem}, namazın en faziletlisi kıyamı uzun olandır [700] buyur­muştur.

Âişe (radiyallâhu anhâ) anlatıyor; 'Rasulullah (sallallâhu aley­hi ve sellem) gece namazında kıyamda o kadar dururdu ki, ayak­ları yarılırdı.[701]

Gece namazmdaki uzutma sadece kıraat ve kıyama özgü değildir. Aynı şekilde rükû ve secdeleri, teşehhüd oturuşunu, zikir ve duaları, kısaca namazın her ânını uzun yapmak müstehaptır.

Peygamber (sallallâhu aleyhi ve sellem)'in Bakara, Nisa ve Âli İmrân surelerini okuyarak kıldığı namazı anlatan Huzeyfe (ra­diyallâhu anh) bu hadiste, \.. sonra rükû yaptı ve «subhâne rab-biye'l-azîm» dedi; rükûsu kıyamı kadar sürdü. Sonra «semiallâ-hulimen hamideh» dedi, doğruldu ve yaklaşık rükûsunda kaldığı kadar durdu. Sonra secde yaptı ve «subhâne rabbiye'l-a'lâ» dedi. Secdesi de yaklaşık kıyamı kadar oldu.[702]

Ancak bu anlatılanlar şart değildir. Bunların tamamı daha faziletli olması içindir. Kuşkusuz namazı uzun tutmak, kişinin tâ-kâü oranında olmalıdır.

7.  Gece namazı ayakta da, oturarak da kılınabilir. Peygam­ber (sallallâhu aleyhi ve sellem)'İn gece namazını üç farklı şekilde kıldığı sahih olarak rivayet edilmiştir. Buna göre;

a) Gece namazının tamamını ayakta kılıyordu.

b) Gece namazını oturarak kılıyor ve oturarak rükû ediyor­du.

c) Gece namazında kıraatini oturarak okuyor, kıraati az ka­lınca ayağa kalkıp tamamlıyor ve rükû yapıyordu.

Gece namazının bu üç şekilde kılınması caizdir. -Allah en iyi biîendir.

8. Gece namazında kıraati sesli okumak da, sessiz okumak da caizdir. Âİşe (radiyalİâhu anhâ)'ya> Peygamber (sallallâhu aleyhi ve sellemj'in gece namazlarında sesli mi, sessiz mi oku­duğu sorulduğunda; 'bazen sesli, bazen sessiz okurdu' demiştir. Bu soruyu soran Abduliah İbni Ebî Kays; 'Alîahu ekber! İşlerde genişlik yaratan Allah'a hamd olsun demiştir. [703]

9. Namazda âyetleri düşünerek okumak, İstiâzede bulun­mak, teşbih etmek ve ağlamak müstehaptır. Huzeyfe (radiyallâ-hu anh) Peygamberimizle birlikte kıldığı namazı anlatırken, '... Kuranı tertil üzere [704] okuyordu. İçerisinde teşbih olan bir âyete geldiğinde teşbih ediyor; istek âyetine geldiğinde istekte bulunu­yor; sığınma âyetine geldiğinde sığmıyordu.[705]

Ebû Zer (radiyalİâhu anh) anlatıyor; 'Peygamber (sallallâ-hu aleyhi ue sellem) şu ayeti okudu ve sabaha kadar tekrarladı;

«Eğer onlara azap edersen, doğrusu onlar senin kullarındır; eğer affedersen, muhakkak ki sen, Azız ve Hakîm olansın.[706]/[707]

10. Namaz içinde ve namaz dışında seher vakitleri duayı artırmak gerekir. Daha önce de belirtildiği gibi bu vakit icabet vaktidir.

11. Gece namazını kıldıktan sonra, sabah namazından Önce uzanmak/uyumak müstehaptır. Çünkü bu durumda sabah na­mazı daha zinde ve huşu içerisinde eda edilir.

12.  Gece namazı alışkanlık edinildikten sonra terk edilme­melidir. Çünkü Rasulullah (sallallâhu aleyhi ve sellem), Abdullah İbni Ömer (radiyalİâhu anh)'e 'Ey Abdullah! Falan kişi gibi olma! Gece namazına kalkıyordu, fakat gece namazını bıraktı' buyur­muştur. [708]

 

Gece Namazının Kazası:

 

Âİşe (radiyalİâhu anhâ) anlatıyor; 'Rasulullah (sallallâhu aleyhi ve sellem) rahatsızlığı veya başka nedenlerden dolayı gece namazını kılamadığında gündüz on İki rekât kılardı.[709]

Rasulullah (sallallâhu aleyhi ve seîlem)'in gece namazını on bir rekât olarak kıldığı bilinmektedir. Bu namazı, gündüz kaza etmek istediğinde ise, on iki rekât oİarak kaza ettiği anlaşılmak­tadır.

Gece namazını, sabah ile öğle vakti arasında kaza eden, gece vaktinde kılmış gibi olur. Çünkü Peygamberimiz (sallallâhu aleyhi ve sellem} 'gece adet edindiği Kuran kıraatini okuyamayan veya bir kısmını yapamayan, onu sabah namazı ile öğle namazı arasında okusun. Bu durumda sanki gece okumuş gibi yazılır [710] buyurmuştur.

Kaza kavramı genellikle "farz ibadetlerde" kullanılır. Bu nedenle, Hanefî mezhebinde, gece namazı veya diğer nafile ibadetler için 'kaza' kavramı kullanılmaz. (Çev.)

 

Teravih Namazı:

 

Hiç kuşkusuz gece namazının müstehaplığı, Ramazan ayın­da müekked olmaktadır. Nitekim Peygamberimiz (sallalîâhu aleyhi ve sellem) 'Kim inanarak ve mükâfatını bekleyerek Ra­mazanda namaz (teravih) kılarsa, geçmiş günahları bağışlanır [711] buyurmuştur.

 

Teravih Namazını Cemaatle Kılmanın Meşruiyeti:

 

Hanımların teravih namazını erkek cemaatinin arkasında kılmaları meşrudur. Evlerinde kılmaları ise daha faziletlidir. Bu konu 'Cemaat Bölümünde' izah edilecektir.

 

3. Duha Namazı:

 

Duhâ namazı, müstehap ibadetlerdendir. Bu evvâbîn/tövbe edenlerin, Allah'a çokça yönelenlerin namazıdır. Bu namaz, vü­cuttaki bütün âzâ ve eklem yerlerinin sadakasıdir.

Peygamberimiz {sallalîâhu aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuş­tur; 'Her bir âzâ ve eklem yeriniz için, sabahladığınızda sadaka vermeniz gerekir. Her tesbîh sadakadır. Her hamd sadakadır. Her tehlîl sadakadır. Her tekbir sadakadır.[712] İyiliği emretmek sadakadır. Kötülükten alıkoymak sadakadır. Bunların tamamı için duhal kuşluk vaktinde kılman iki rekât yeterlidir. [713]

 

Duhâ Namazının Vakti:

 

Duhâ namazının vakti, güneş doğup bir mızrak boyu yük­seldikten sonra başlar, öğle namazı vaktinin biraz öncesine kadar devam eder.

Duhâ namazını, güneş iyice yükselip, sıcak artınca kılmak daha faziletlidir. Çünkü Peygamberimiz (sallalîâhu aleyhi ve sel­lem) 'Evvâbîn namazı günün aydınlığında, deve yavrularının ayaklan yandığı vakittir.[714] Yani, kumların sıcaklığı artıp, deve yavrularının ayaklarını yaktığı vakittir. Burada sıcaklığın şiddeti kastedilmektedir.

 

Duhâ Namazının Rekâtı:

 

Duhâ namazı en az iki rekâttır. Müstehap olan sekiz rekât veya daha fazla kılmaktır.

Ümmü Hânî (radiyallâhu anhâ) anlatıyor; 'Peygamber (sal­lalîâhu aleyhi ve sellem) Mekke'nin fetih günü, evinde gusül abdesti aldı ve sekiz rekât namaz kıldı.[715] Sekiz rekâttan daha fazla kılmak da meşrudur.

Muâze anlatıyor; Âişe (radiyallâhu anhâ)'ya 'Peygamber (sallalîâhu aleyhi ve sellem) Duhâ namazı kılıyor muydu?' diye sordum; 'evet, dört rekât kılıyordu ve dilediği kadar da artırıyor­du' dedi. [716]

 

4. İstihare Namazı:

 

Mubah işlerde neyin hayırlı olup olmadığının bilinmediği durumlarda, farz ve sünnet namazların dışında, iki rekât İstihare namazı kılıp, şu duayı yapmak sünnettir.[717]

£y Allah'ıml Senin ilmine müracaat ediyorum. Senin kud­retinle senden güç istiyorum. Yüce ihsanından istiyorum. Şüphe­siz sen kudretlisin, bense güçsüzüm; sen bilirsin, bense bilmem; sen gaybı [718] en iyi bilensin; Ey Allah'ım! Senin ilminde eğer bu iş,[719] benim dinim, yaşantım, geçmiş ve gelecek işlerimin sonucu için hayırlı İse o işi bana nasip et ve onu bana kolaylaştır. Onu benim için bereketli kıl. Şayet senin ilminde bu iş, benim dinim, yaşantım, geçmiş ve gelecek İşlerimin sonucu için şerh ise o işi benden uzaklaştır; beni de o işten uzaklaştır. Nerede olursa olsun bana hayırlı olanı nasip et. Sonra beni nasip ettiğine razı kıl.[720]

 

Hatırlatmalar:

 

1. İstihare, mubah işlerde endişe edilmesi durumunda meş­ru kılınmıştır. Vaciplerde, haramlarda ve müstehaplarda istihare yapılamaz.

2. Birçok insanın zannettiği gibi, istihare yapan kişinin rüya görmesi, istiharenin şartlarından değildir. Bu, Yüce Allah'ın tak­dir ettiği şekilde, gönülde isteğin uyanması veya yapılacak işin tabiatına uygun olarak yorumlanmasından ibarettir.

3. Yüce Allah'ın takdirinin, arzu edilenin dışında ya da is­tenilmeyen şekilde gerçekleşmesi de mümkündür. Bu durumda Müslüman, Yüce Allah'ın takdirine teslimiyet göstermelidir. Çün­kü Yüce Allah; 'Hoşlanmadığınız şey sizin için hayır; hoşlandığı­nız şey sizin için şer olabilir. Allah bilir, sizler bilemezsiniz.[721]

4. İstihare duadan ibarettir. Birden fazla tekrarlanmasında hiçbir sakınca yoktur.

 

5.  Abdest Namazı:

 

Abdest alan kişinin, iki rekât veya daha fazla namaz kılması müstehaptır.

Ebû Hureyre radiyallâhu anh anlatıyor; Peygamber (sallallâ­hu aleyhi ve seİlem) sabah namazında Biİal'e; 'Ey Bilal! islam'da en fazla mükâfat bekleyerek yaptığın ameli bana söyle. Ben Cen­nette ayakkabılarının sesini işittim' dedi. Bilal; 'benim en fazla mükâfat bekleyerek yaptığım amelim, her abdest alıp temizlen­dikten sonra ister gece, ister gündüz olsun mutlaka aldığım ab-destle nasip edildiği kadarıyla namaz kılıyor oluşumdur. [722]

 

6. Tahiyyetüt-Mescit Namazı:

 

Mescide ilk girildiğinde oturmadan önce iki rekât namaz kıl­mak müstehaptır. Ebû Katâde radiyallâhu anh anlatıyor; 'Peygamber (saHalîâhu aleyhi ve sellem), biriniz mescide girdiği za­man, iki rekât namaz kılmadan önce oturmasın [723] buyurmuştur.

 

7. Tövbe Namazı:

 

Nefsine uyup günah işleyen kimse, hemen tövbe etmeli, Yüce Allah'a sığınmahdır. Bu konuda acele davranmalıdır. Ni­tekim hiçbir insan günah işlemekten tamamen kurtulamaz. Sânı Yüce Allah günahları bağışlayan, tövbeleri kabul edendir.

Ebû Bekr radiyallahu anh anlatıyor; 'Rasuîullah (sallallâhu aleyhi ve sellem); «Günah işleyen bir kişi, abdest alıp namaz kıl­dıktan sonra Allah'tan bağışlanmak dilerse, Allah onu bağışlar» buyurdu ve; «Onlar çirkin bir şey yaptıklarında veya kendilerine zulmettiklerinde Allah'ı anarlar, günahlarının bağışlanmasını di­lerler [724] ayetini okudu. [725]

Dört mezhep imamı, tövbe namazının müstehap olduğu ko­nusunda ittifak etmiştir.

 

8. Tavaf Namazı:

 

Peygamber (sallallâhu aleyhi ve sellem)'in haccmı anlatan Câbir radiyalİahu anh, Peygamberimizin tavaftan sonra Makamı İbrahim'in arkasında «Kul Huuallâhu Ahad» ve «Kul Yâ Eyyuhel Kâfirûn» sûrelerini okuyarak iki rekât namaz kıldığını söylemiş­tir. [726]

Bu iki rekâtın bütün vakitlerde -kerahet vakitleri de dahil-kılınabileceği daha önce belirtilmişti.

 

9. Küsûf Namazı:[727]

 

Güneş ve Ay tutulması, Yüce Allah'ın âyetlerinden bir âyet­tir. Güneş veya Ay tutulmasına tanık olanlar, hemen Allah'ı zikre yönelmeli, dua ve istiğfarda bulunmalıdır. Tekbir getirmeli ve sa­daka vermelidir. Âişe (radiyallahu anhâ) anlatıyor; 'Güneş ve Ay tutulması durumunda, Peygamber (sallallâhu aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur; bunu gördüğünüz zaman Allah'a dua edi­niz, tekbir getiriniz, namaz kılınız ve sadaka veriniz.[728]

Erkekler için olduğu gibi, hanımlar için de 'küsûf namazı' mükekked sünnettir. Faziletli olan bu namazın cemaat halinde kılınmasıdır. Ancak yalnız kılınması da caizdir.

Hanımların, erkeklerin arkasında 'küsûf namazı' kılması caizdir. Esma (radiyallahu anhâ) anlatıyor; 'Güneş tutulmuştu, Aişe'ye geldiğimde insanlar da, o da namaz kılıyordu. O kıyam­da iken, 'insanlara ne oluyor' dedim. Eliyle gökyüzünü işaret etti.[729]

Aişe (radiyallahu anhâ), 'küsûf namazını' anlatırken '... oda­ları arasında hanımlarla birlikte mescide çıktım. [730] demiştir.

 

Küsûf Namazının Kılınışı:

 

Küsûf namazı iki rekâttır. Her rekâtında iki rükû ve iki secde yapılır. Bu namızm kılmışını şöylece sıralayabiliriz;

1. Tekbir getirilir ve Fatiha okunur. Sonra da uzun bir kıraat yapılır.

2. Tekbir getirilir ve uzunca bir rükû yapılır.

3. Rükûdan «semia'1-îâhu limen hamideh Rabbena leke'l-hamd denilerek kalkılır.

4. Rükûdan kalktıktan sonra secdeye gidilmez. Fatiha oku­nur, uzun bir kıraat yapılır. Ama bu kıraat birinciden daha az tutulur.

5. Tekbir getirilir ve uzunca ikinci rükû yapılır. İkinci rükû birinciden daha kısa tutulur.

6. Rükûdan «semia'1-lâhu limen hamideh Rabbena leke'l-hamd» denilerek kalkılır.

lanır.

7. Daha sonra -normal namazlardaki gibi- secdeye gidilir.

8. İkinci rekâtta da, birinci rekâtta yapılanların aynısı tekrar.

Hanefî mezhebine göre kusûf namazı, tek rükû ve iki secde ile kılınır. (Çev.)

 

Hatırlatma:

 

Küsûf namazı kılıp, selam verdikten sonra imamın hutbe okuması, insanlara vaaz etmesi, hatırlatmalarda bulunması ve sâlih amellere teşvik etmesi sünnettir. Peygamberimiz (sailallâhu aleyhi ve sellem) böyle yapmıştır.

Hanefî ue Mâlikî mezhebine göre Kusûf namazından sonra hutbe okunmaz. Şafiî mezhebine göre Kusûf namazından sonra hutbe okunması müstehapür. (Çev.)

 

10. İstiskâ [731] Namazı:

 

Yağmur yağmayıp kuraklığın olduğu zamanlarda, istîskâ na­mazı için namazgaha çıkılır, cemaat olarak iki rekât namaz kılınır. Çokça dua ve istiğfarda bulunulur.

Abdullah bin Zeyd radiyallahu anh anlatıyor; 'yağmur duası için [namazgaha] çıktığında Rasulullah (sallallâhu aleyhi ve sel-lem)'i gördüm, insanlara arkasını çevirip, kıbleye döndü ue dua etti. Sonra cüppesini ters çevirdi Sonra da bizi iki rekât namaz kıldırdı ue kıraati sesli yaptı.[732]

 

İstiskâ Namazının Sünnetleri:

 

1. İnsanların namazgaha İmamla birlikte toplu halde, eski elbiseler içerisinde mütevazı ve boyun büküp yalvarır halde çık­maları.

Ibni Abbâs radiyallahu anh anlatıyor; 'Rasulullah (sailallâhu aleyhi ve sellem) eski elbisesini giymiş, mütevazı ue boynu bükük bir vaziyette musallaya kadar geldi. Minbere çıktı fakat sizin hut­beniz gibi hutbe okumadı. Ancak dua, yakarış ue tekbire devam etti. Sonra bayramda kıldığı gibi iki rekât namaz kıldı.[733]

2. İmamın namazdan önce veya sonra minbere çıkarak hut­be okuması.

3. İmamın cüppesini ters giyip, kıbleye dönerek, ellerini İyice kaldırıp, ellerinin tersini semâya çevirerek, ayakta dua etmesi, insanların da ellerini kaldırması sünnettir. Daha önce zikredilen Abdullah bin Zeyd'in rivayet ettiği hadis İle Enes radiyallahu an-humâ'nın rivayet ettiği şu hadis bu konuya delildir. 'Rasulullah (sailallâhu aleyhi ue sellem) yağmur duası yaptı ue elinin tersiyle gökyüzüne işaret etti.[734]

imamın cüppesini ters çeuirmesinîn anlamı: Cüppenin sağ tarafı sol omuza, sol tarafı da sağ omuza konur. Bunun, cüppeyi içini dışına, dışını da içine çevirip giymek olduğu da söylenmiş­tir.

Böyle Yapmanın Hikmeti: Yaşanılan kuraklık halinin tersine dönmesi konusunda iyimser olmaktır.

Cüppeyi Ters Çeuİrmenin Zamanı: Hutbe okunduktan sonradır.

4. İmamın bayram namazı gibi, iki rekât namaz kıldırması ve kıraati açıktan yapması. -İbni Abbâs hadisinde belirtildiği gibi.

5.  İmamın Cuma namazında minberin üzerinde yağmur duası yapması veya Cuma günü dışında namaz kılmadan, na­mazgaha çıkmadan mescitte dua etmesi caizdir. Çünkü bunların tamamı Peygamberimiz (sallallâhu aleyhi ve sellem) tarafından da yapılmıştır.

 

11. Tilavet Secdesi:[735]

 

1. Namazda veya namaz dışında secde âyetini okuyan kim­senin, secde yapması sünnettir. Tilavet secdesi, tek secdeyle ya­pılır. Bu secdede teşehhüt oturuşu olmadığı gibi selam da verilmez.

Hanefî mezhebine göre tilâvet secdesi  'vacip'tir (Çev.)

2. Tilavet secdesi için abdestli olmak şart olmadığı gibi, Kıb­leye doğru yapılması da şart değildir. Çünkü bu secde, namaz anlamına gelmez.

3. Tilavet secdesinde şu duayı okumak müstehaptır;

Allahumme leke secedtu ve bike âmentu ue leke eslemtu secede vechî li'l-lezî halekahu ue savvarahu ve şakka sem'ahu ve basarahu, Tebârekellâhu ahsenu'l-Hâlikîn

'Ey Allah'ım! Sana secde ettim. Sana inandım. Sana teslim oldum. Yüzüm, kendisim yaratana, şekil, kulak ve göz verene secde etti. Yaratanların en güzeli Allah kutsaldır. [736]

4. Secde ayetini okuyan veya işiten kişinin secde yapmama­sı da caizdir.[737] Çünkü Zeyd bin Sabit radiyallahu anh, Peygam­berimiz (sallallâhu aleyhi ve sellem)'e secde ayeti okuduğunda, caiz olduğunu açıklamak için Peygamberimiz (sallallâhu aleyhi ve sellem) secde yapmamıştır.[738] Fakat -daha önce de belirtildiği gibi- secde ayeti okunduğunda, secde yapmak daha faziletlidir. Nitekim Peygamberimiz (sallallâhu aleyhi ve sellem) Âdemoğlu secde ayetini okuyup, secde yaptığı zaman, şeytan ayrılır ue ağla­yarak; 'eyvahlar olsun! Secdeyle emrolundu, hemen secde yaptı. Onun için Cennet var. Ben ise, secdeyle emrolundum ama isyan ettim, benim için Cehennem var!' der, buyurmuştur.[739]

Secede vechî li'l-lezî halekahu ue şakka sem'ahu ve basara-hu bi havlihi ve kuvvetihi'

O'nun gücü ue kuvvetiyle, yüzüm, kendisim yaratana, kulak ve göz verene secde etti.[740]

 

12. Şükür Secdesi:

 

Sevinçli bir haber alındığında, bir nimetle karşılaşıldığında veya bir kötülükten korunulduğunda, Yüce Allah'a secde yap­mak müstehaptır.

Ebû Bekra radiyallahu anh anlatıyor; 'Peygamber (sallallâhu aleyhi ve sellem) "ı sevindiren bir şey olduğunda veya sevindiği bir şey olduğunda hemen secdeye kapanırdı. Allah Tebâreke ve Teâla'ya şükür secdesi yapardı.[741]

Ka'b bin Mâlik radiyallahu anh'ın Yüce Allah tarafından tövbesinin kabul edildiğine dair müjde geldiğinde secdeye ka­pandığı' rivayet edilmiştir.[742] Şükür secdesi için abdestli olmak ve kıbleye yönelmek şart değildir.

Uyarı: Sevinçli bir haber alındığında ve benzeri durumlarda meşru olan sadece şükür secdesi yapmaktır. Bu nedenlerle na­maz kılmak meşru değildir.

 

13. Sehiv [743] Secdesi:

 

Namazda yanılan, namazını eksik veya fazla yapan kişinin, selam vermeden önce veya sonra İki secde yapması gerekir.

Hanefî mezhebine göre sehiv secdesi vaciptir. Mâlikî ve Şafiî mezhebine göre sünnettir. (Çev.)

 

Sehiv Secdesinin Yapılması Gereken Durumlar:

 

1. Bir rekât veya daha fazîa rekâtın kılınması unutulup, na­maz tamamlanmadan selam verildiğinde, eksik rekâtlar kılınır, selam verilir, sonra da iki secde yapılır.

Ebû Hureyre radiyallahu anh anlatıyor; '...Rasulullah (sal-laîlâhu aleyhi ve sellem) ikinci rekâtta selam verdi. Bunun üzeri­ne Zu'l-Yedeyn kalktı ve; 'Ey Allah'ın Rasülü! Namaz kısaldı mı, yoksa unuttunuz mu?' dedi. ... Rasulullah insanlara yöneldi ve; 'Zu'l-Yedeyn doğru mu, söylüyor' dedi. insanlar 'evet, Ey Allah'­ın Rasülü!' dediler. Bunun üzerine Rasulullah (sallallâhu aleyhi ve sellem) namazın kalan kısmını tamamladı. Sonra oturduğu yerde, selam verdikten sonra iki secde yaptı.[744]

2. Namaz bir rekât fazla kılındığında, selamdan sonra iki sec­de yapılır. Abdullah İbni Abbas radiyallahu anh anlatıyor; 'Rasu­lullah (salhüâhu aleyhi ve sellem) öğle namazını beş rekât olarak kılınca; 'namaz arttı mı?' diye soruldu; 'neden (sordunuz)?' bu­yurdu. Beş rekât kıldınız, dediler. Bunun üzerine selamdan sonra iki secde yaptı [745]

3.  İlk teşehhüt oturuşu unutulduğunda, ikinci teşehhüt otu­ruşundan sonra selam verilmeden önce iki secde yapılır, sonra da selam verilir.

Hanefî mezhebine göre, ikinci rekâttan sonra te­şehhüt için oturmayıp, üçüncü rekâta kalkmaya yelte­nen kişi, eğer kıyama yakın ise oturmaz, şayet oturmaya yakın ise oturur. Oturması durumunda sehiv secdesi ge­rekmez. Ancak kıyama yakın olduğu için kalkması du­rumunda namazını tamamladıktan sonra sehiv secdesi yapar. (Çev.)

Abdullah bin Buhayne radiyallahu anh anlatıyor; 'Rasulul­lah (sallallâhu aleyhi ve sellem) namazlardan birinde, bize iki re­kât kıldırdıktan sonra oturmadan (üçüncü rekâta) kalktı insanlar da onunla birlikte kalktılar. Namazını tamamladıktan sonra biz selam vermesini beklerken, tekbir getirdi ve oturduğu yerde iki secde yaptı; sonra da selam verdi'. [746]

 

Hatırlatma:

 

İlk teşehhüde oturmayı unutup, kalktığı esnada hatırlayan -tamamen kalkmamış ise- hemen oturmalıdır. Tamamen kıyama kalkmış ise, namazı tamamladıktan sonra sehiv secdesi yapma­lıdır.

Muğîre bin Şu'be radiyallahu anh anlatıyor; 'Biriniz ikinci rekâtta oturmayıp kalktığı zaman, tamamen kalmamışsa hemen otursun. Şayet tamamen kıyama kalkmış ise, oturmasın. (Nama­zın sonunda) sehiv secdesi olarak iki secde yapsın.[747]

4. Namazını kaç rekât kıldığı hususunda şüpheye düşen kişi, kaç rekât kıldığını hatırlamaya çalışır. Kanaat getirdiği şekilde na­mazını tamamlar. Kaç rekât kıldığıyla ilgili kanaatini oluşturamaz­sa", en az rekâttan başlar, namazını tamamlar ve selam verme­den önce iki secde yapar. Çünkü Rasulullah {sallallâhu aleyhi ve sellem) 'biriniz namazından şüphe ettiği zaman, kanaat getirdiği doğruya göre namazı tamamlasın. Sonra da iki secde yapsın [748] buyurmuştur.

Rasulullah (sallallâhu aleyhi ve sellem); 'biriniz, üç müydü, dört müydü, diye kaç rekât kıldığı konusunda namazında şüphe­ye düşerse, şüpheyi (zihninden) uzaklaştırsm ve kesin bildiği ra­kam üzerine namazını tamamlasın. Sonra selam vermeden önce iki secde yapsın. Böylelikle eğer beş rekât kılmışsa, namazını çift rakamlı yapmış olur. Eğer tamam kılmışsa şeytanı zelil düşürmüş olur.[749]

5. Fatiha okunmadığı veya bir rekât eksik kılındığı ya da sec­de yapılmadığı bir sonraki rekâtta hatırlandığında namaza de­vam edilir, geri dönülmez. Namaz tamamlandıktan sonra sehiv secdesi yapılır ve selam verilir. Namazın rükûnlarından biri unu­tulduğu zaman da böyle yapılır.

En son rekâtın bir secde eksik kılındığı teşehhütte otururken hatırlanırsa, unutulan secde hemen yapılır. Daha sonra teşehhüt oturuşu ve selamla namaz bitirilir.

6.  Namazın vaciplerinden biri terk edildiği zaman, selam vermeden önce sehiv secdesi yapılır.

Hanefî mezhebine  göre sehiv secdesi,  selamdan sonra yapılır.[750]

 

Nafile Namazlarda Da 'Sehiv Secdesi' Yapılabilir.

 

Yukarıda zikredilen hadis-i şeriflerde yer alan 'namaz' lafzı, bütün namazları kapsayacak mahiyette genel olarak zikredilmiş­tir. Ayrıca bu konuda, farz ve nafile namazları bir birinden ayırt eden bir delil bulunmamaktadır.

İbn Abbâs radiyallahu anh, 'nafile namazlarda yanıldığın zaman, iki secde yap [751] demiştir. Alimlerin çoğunluğu bu kana­attedir.

 

İmama Uyarak Namaz Kılan İçin, İmamın Arkasında Yanıldığı Zaman Hiçbir Şey Gerekmez.

 

Kuşkusuz, Peygamberimizin imamlığında namaz kılarken sa­habelerin, sehiv secdesini gerektiren yanılgıları olmaktaydı. Buna rağmen sahabelerin, Peygamber {sallallâhu aleyhi ve sellem)'in arkasında namaz kılarken yanıldıkları zaman, sehiv secdesi yap­tıklarına dair hiçbir rivayet nakle dilmem iştir. Dolayısıyla imama uyarak namaz kılanların, münferit hatalarında sehiv secdesi yap­maları meşru olmaz. [752]

 

Sehiv Secdesinin Yapılışı:

 

Sehiv secdesi, iki secdeden ibarettir. Bu, bir rekât içerisinde yapılan iki secde gibidir. Her iki secde de, secdeye giderken ve kalkarken tekbir getirilir; sonra da selam verilir. Namazdaki se­lamdan ister önce, ister sonra yapılsın, sehiv secdesinden sonra selam verilmesi gerekir. Bu konu, Ebû Hureyre ve İbn Buhayne radiyallahu anhumâ- hadislerinde geçti. Sehiv secdesinden son­ra teşehhüt yapılmaz. Bunu ifade eden rivayetler, sahih değildir.

Hanefî mezhebine göre sehiv secdesi, iki secde, te-şehhüd, salavât ve sallı, bârik ve Rabenâ Âtinâ duaların­dan ibarettir.[753]



[1] Zâriyât, 56. 

[2] Kehf, 110.

[3] Yani, ''hanımlar genel açıdan erkeklerle benzeşirler" (Çev.); Bkz. Ebû Dâ-vûd, 236; Tirmîzî, 1Î3; Ahmed bin Hanbel, 6/256-377.

[4] Selîm kalp, şirk ve şüphelerden arınmış, Allah'a ve Rasülüne inanıp, emir­lerine teslim olmuş kalptir. (Çev.)

[5] Şuarâ, 88-89.

[6] Müslim, 224; Tirmîzî, 1; Nesâî, 139; Ebû Dâvûd, 59; İbni Mâce, 273,

[7] Enfâl, 11.

[8] Sahih hadis. Ahmed b. Hanbel, 'Müsned', 2/237; Ebû Dâvûd, 83; Tirmîzî 69; Nesâî, 1/176; İbni Mâce, 386.

[9] Sahih hadis. Nesâî, 240; İbni Mâce, 378.

[10] Buharı, 189.

[11] Bkz. Abdurrahmân el-Cezîrî, el-Mezâhibu'l-Erba'a, 1/30; el-Mûsilî, el-İhü-yâr, 20. (Çev.)

[12] Buhârî, 264; Benzer lafızlarla bkz. Müslim, 296.

[13] Daha fazla olan suyun hükmüyle amel edileceği hk. Bkz. el-Mûsilî, el-lh-tiyâr, 16; İhtiyaten teyemmüm alınmasıyla ilgili olarak bkz. Bilmen, 58. (Çev.)

[14] Kurâni Kerîm âyetleri ve hadislere 'nass' denir. (Çev.)

[15] Sahih hadis. Ebû Dâvûd, 381.

[16] Buhârî, 6025; Müslim, 284.

[17] Dışkı ve idrar yollarında yapılacak temizliğe 'istincâ/taharetlenme' denir. (Çev.)

[18] Fethu'l-Bârî,l/379; Müslim, Nevevî Şerhi, 1/599.

[19] Nevevî, el-Mecmu, 2/6; İbni Kudâme, el-Muğnî, 1/168.

[20] Buhârî, 269; Müslim, 303.

[21] Buhârî, 227; Müslim, 291.

[22] Muhtemel ifadesiyle, açık hüküm ifade etmeyen deliller kast edilmiştir. (Çev.)

[23] Buhârî ve diğer hadis kitaplarında rivayet edilmiştir. Fakat Buhârî'de 'eşek' lafzı olmaksızın rivayet edilmiştir.

[24] Bkz. El-Merginânî, el-Hidâye, 1/206; el-Mûsitî, el-İhtiyâr, 32-34; Bilmen, 65. {Çev.)

[25] Müslim.

[26] Yani köpeklerin İdrarlarını yaptığı yerleri yıkamıyorlardı. (Çev.)

[27] Sahih hadistir. Nesâî rivayet etmiştir.

[28] Enam, 6/145.

[29] Bkz. Zuhaylî, Fıkhu'i-İslâmî, 1/156; Bilmen, 58, 62. (Çev.)

[30] Bkz. Zuhaylî, Fıkhu'l-İslâmİ, 1/144

[31] Müslim.

[32] Ahmed b. Hanbel rivayet etmiştir, sahih hadistir. Bkz. 'es-Silsiletıt's-Sahîdi

[33] Buhârî.

[34] Buhârî, 1/342.

[35] İki külle, 192,857 kğ'dır.

[36] Ebû Dâvûd, 13; Tirmîzî. 67; Nesâî, 1/46; Sahthu'l-CâmVde de belirtildiği gibi sahih hadistir.

[37] Buhârî, 308; İbni Mâce 630.

[38] Hadiste geçen 'dılai' kelimesi kaburga kemiği veya ona benzeyen eğri çu­buk anlamına gelmektedir. Bu kelimeyi 'taş' olarak açıklayan muhaddisler olmuş ise de, bu açıklama başka âlimler tarafından eleştirilmiştir. (Çev.)

[39] Suyun temizleyicilik özelliğini artıran bîr ağaç parçası. (Çev.)

[40] Hasen hadistir. Ebû Davûd, 363; Nesâî, 1/195; İbni Mâce, 628.

[41] Sahih hadistir. Ebû Dâvûd, 386; Nesâî, 1/158; İbni Mâce, 526.

[42] Hasen hadistir. Ebû Dâvûd, 215; Tirmîzî, 115; İbni Mâce, 506.

[43] Sahih hadistir. Ebû Dâvûd, 383; Tirmîzî, 143; İbni Mâce, 531.

[44] Sahih hadistir. Ebû Dâvûd, 646.

[45] Müslim, 279; Ebû Dâvûd, 71.

[46] Müslim, 366; Ebû Dâvûd, 4123; Muvattâ, 1079.

[47] Buhâri, Zebâih, Bab 24.

[48] İbni Ebî Şeybe, el-Musannej, 1/172.

[49] Yaratılışla ilgili, tabi, doğal. (Çev.)

[50] Buharı, 5891; Müslim, 257.

[51] İbni Kudâme, el-Muğnî, 1/85.

[52] hanımın dört uzvu...' ifadesi, hanımın e! ve ayaktan, bacakları ve ayak­ları, baldır ve bacakları gibi farklı şekillerde yorumlanmıştır. (Çev.)

[53] Sahihi Müslim, 349.

[54] Ebû Dâvûd, 5271 nolu hadis olarak rivayet etmiş ve 'zayıf olduğunu be­lirtmiştir.

[55] Münker hadistir. El-Hatîb, Tarih, 5/327.

[56] Bkz. Albânî, 'Silsiietu's-Sahiha', 722 noiu hadis.

[57] Bkz. Sahihi Müslim. 261 nolu hadis.

[58] Ahmed b. Hanbel, Müsned'de rivayet etmiştir. Sahîhu'1-Câmi, 5316 nolu hadis.

[59] Buhârî,887; Müslim, 252.

[60] Beyhakî, 1/37; Albânî, bu hadisi 'sahih' olarak tanımlamış ve 'es-Sahîha' da, 1213 nofu hadis olarak zikretmiştir.

[61] Müslim, 253; vdğ.

[62] Buharı, 246; Müslim. 255.

[63] Tirmîzî, 606; İbni Mâce, 297; Sahihu'l-Câmi, 3611.

[64] Buhârî, 142; Müslim, 375; vdğ.

[65] Şevkânî, 'es-Seylu'i-Cerâr', 1/64.

[66] Tirmîzî, 7; Ebû Dâvûd, 30;  İbni Mâce, 300.

[67] Buhârî, 144; Müslim, 264; vdğ.

[68] Buhâri, 152; Müslim, 271; vdğ.

[69] Sahih hadistir. Nesâî, 44; Ebû Dâvûd, 40.

[70] Sahih senetle rivayet edilmiştir. İmam Mâlik, Muuattâ, 66.

[71] Müslim, 263; Ebû Dâvûd, 38.

[72] Buhârî, 153; Müslim, 267; Benzer lafızlarla İbni Mâce, 310.

[73] Müellif burada, Peygamberimizin hadisinden alıntı yapmıştır. Hadiste, ha­nımların hüküm konusunda erkeklerle aynı oldukları ifade edilmektedir. Hadisin metni için bkz. Ebû Dâvûd, 236; Tirmîzî, 113; Ahmed, 6/256-377 (Çeu)

[74] Müslim, 269: Ebû Dâvûd, 25; Sahîhu'1-Câmi. 110.

[75] Sahih hadistir. Nesâî, 238; Ebû Dâvûd, 28.

[76] Müslim, 281; Nesâî, 35.

[77] Hac, 32.

[78] Buhârî, 135; Müslim, 225.

[79] Mâide, 6.

[80] Buhâri ve Müslim.

[81] Buhârî, 159; Müslim, 226.

[82] Ağza ve burna su alıp vermek. (Çev.)

[83] Bkz. Fetavâi Hindiye, 1/9

[84] Buhârî, 160; Müslim, 226.

[85] Bkz. Bkz. Abdurrahmân el-Cezîrî, el-Mezâhibu'l-Erba'a, î/47; el-Mergi-nânî, et-Hidâye, 1/14; el-Mûstfî, el-İhtiyâr, 1/7-8; Zuhaylî, Fıkhu'i-İslâmî, 1/214.. (Çev.)

[86] Fethu'l-BârV ve 'es-Sey/'u/-Cerâr, 1/81; er-Raudatu'n-Nediyye' 35.

[87] Buhârî, 161; Müslim, 237; vdğ.

[88] Ebû Dâvûd, 140; Tirmîzî, 38; Nesâî, 1/66; İbni Mâce 448. Alfaânî bu riva­yetin sahih olduğunu belirtmiştir.

[89] Bkz. Zuhayiî, Ftkhu'l-İslâmî, 1/243-245.

[90] Zuhaylî, Fıkhu'i-İsSâmî, 1/247-248; Abdurrahmân el-Cezîrî, el-Mezâhibu'l-Erba'a, 1/55; el-Mûsilî, ei-İhtiyâr, 7-8; Bilmen, 80.. (Çev.)

[91] Buhârî, Müslim ve diğer hadis kaynaklarında, Peygamber salİallâhu aleyhi ve seîlem'in sarığın üzerinden mesh ettiği rivayet edilmiştir.

[92] Alimlerin çoğunluğu, başın meshinin sadece sarığın üzerinden yapılmama­sı gerektiği görüşündedir. Başörtüsü de burada sarıkla aynı durumdadır. Bkz. El-Hâfız, 'el-Feîh', 1/309.

[93] Ibni Mâce, 443. İmam Nevevî, 'el-Mecmû'da bu rivayetin zayıf olduğunu belirtmiştir. Albânî ise, 'es-Sahtha'da (36) bu rivayeti, 'sahih' kabul etmiş­tir. Ancak hocamız, 'en-Nazarât' isimli eserinde Albânî'nin bu kanaatini eleştirmiştir.

[94] Buhârî, 60; Müslim, 240.

[95] Mâide, 6.

[96] Bu İki rivayetten birini nakleden, Ahmed b. Hanbel ile Ebû Davud'un ravi-leri arasında bulunan el-Mikdâm bin Ma'dîkerb meçhul'dür. Diğer rivayet ise, er-Rebî' bint. Muavviz hadisidir. Bunu Ebû Dâvûd ile İbni Mâce rivayet etmiştir. Senedi 'leyyin'dir. Ayrıca her iki rivayet, sahih senetle yapılmış rivayetlere muhaliftir. Bununla birlikte her iki rivayeti Albânî sahih kabul etmiştir, ancak bu görüşü kabul edilemez.

[97] Ed-Durru'1-Muhtâr, 1/113; Meraki'I-Felâh, 12; Fethu'l-Kadîr, 1/23; el-Be-dâi'i, 1/120.

[98] Ebû Dâvûd, 175; Albânî, 'Sahîhu Ebî Dâuûd'da 161 nolu hadis olarak zikretmiştir. 'el-İrüâ', 86.

[99] Zuhaylî, Ftkhu'l-İstâml 1/233/234.

[100] Buharı, 159; Müslim, 226.

[101] Müslim. 235; Tirmîzî, 28; İbni Mâce, 405.

[102] Ebû Dâvûd, 142; Nesâî, 1/66; İbni Mâce, 407.

[103] Buhârî, 167; Müslim, 268.

[104] Buhârî, 23, 24, 25; Buhârî, Abdullah bin Zeyd'den; Ebû Dâvûd ve Tirmî­zî, Ebû Hureyre'den rivayet etmiştir.

[105] Hadiste 'bir mudun üçte ikisi kadar' denilmekte. 'Mud' çok eski bir ölçü birimidir. Fıkıh âlimleri farklı ağırlıklarla tanımlamışlardır. Bir mud, yakla­şık 0,5 litredir. (Bkz. El-Mu'cemu'1-Vasît, 858. çev.)

[106] Ebû Dâvûd, 140; vdğ. Sahih senetle rivayet edilmiştir.

[107] Buhârî 136; Müslim, 246; Ahmed bin Hanbel. 2/400; vdğ.

[108] Müslim, 250.

[109] Hadisin metninde '1 sa'/ölçek' denilmekte. Kitabın müellifi 1 sa'yı, 4 mud olarak; 1 mud'u da, yaklaşık yarım litre olarak açıklamakta, (çev.)

[110] Hadisin metninde '5 mud' denilmekte, (çev.)

[111] Buharı, 198; Müslim, 325.'

[112] Müslim, 234.

[113] Nesâİ, 'el-Kübrâ', 9609; el-Hâkim, 1/564; Albâni bu hadis için 'sahihtir' demiştir.

[114] Buharı, 6433; Müslim, 226.

[115] Buhârî, 1149; Müsİim, 2458.

[116] Mâide, 6.

[117] Buhârî, 135; Müslim, 225.

[118] Hanımların âdet görme veya loğusalık halleri dışında, hastalık veya ya-P'sal bozukluk nedeniyle olan rahim kanamalarına 'istihâze/özür kanı' aenir. (çev.)

[119] Buharı, 269; Müslim, 303; Nesâî, 1/98.

[120] Sahih hadistir. Beyhakî, 1/115.

[121] Nasbu'r-Râye, 1/204.

[122] Ed-Duvru'1-Muhtâr, 1/139. 281-283; Fethu'I-Kadîr, 1/124-128; Zuhaylî, FAhuV-İs/âmf, 1/288-289.

[123] Ahmed bin Hanbel, 4/239; Nesâî, 1/32; Tirmîzî, 96; İbni Mâcc, 478; vdg. Hasen Ligayrîhi' bir senedle rivayet edilmiştir.

[124] Müslim, 376; Ebû Dâvûd. 197; Tirmîzî, 78: Ahmed. 2/199.

[125] Bkz. el-Mûsilî, et-îhtiyâr, 10; Zuhaylî, Fıkhu'î-İslâmî, 1/283-284. (Çev.)

[126] Ahmed bin Hanbel. 2/223; Beyhakî, 'el-Kübrâ' 1/132. 'Sahih Li-Gayrihi' bir senetle rivayet edilmiştir.

[127] Bu hadisi Ibn Hibbân, Sahihinde rivayet etmiştir. İmam Tirmîzî, 'bu ko­nuyla İlgili rivayetler arasında en güzeli budur' demiştir. Bkz. Abdurrah-mân el-Cezîrî, el-Mezahibu'UErba'a, 1/76. (Çev.)

[128] Bkz. Abdurrahmân el-Cezîrî, el-Mezûhibu'l-Erba'a, 1/76; el-Mûsilî, el-İh-tiyâr, 20; Tahtâvî, 51. (Çev.)

el-Mûsilî. ei-İhtiyâr, 11^. (Çev.)

[129] Ebû Dâvûd, 184; Tirmîzî, 81; İbni Mâce, 494; vdğ.

[130] Mâide, 6.

[131] İbni Cerîr, et-Taberî, bu konudaki rivayetleri sahih senetle tefsirinde zikret­miştir. 1/502.

[132] Müslim, 222; Ebû Dâvûd, 865; Tirmîzî, 3819; vdğ.

[133] Buhârî, 382; Müslim, 272; vdğ.

[134] Ebû Dâvûd, 178; Nesâî, 1/104. Bazı imamlar bu rivayeti zayıf kabul et­mişlerdir. Bkz. Dârekutnî, Sünen, 1/ 135-142.

[135] imam Buhârî'nin muallak hadis olarak zikrettiği bu rivayeti, îbni Ebî Şey-be, sahih senedle el-Hasen el-Basrî' den mevsul olarak nakletmiştir.

[136] Ebû Dâvûd, 198; İbni Huzeyme 36. Hasen hadistir.

[137] Bkz. Abdurrahmân el-Cezîrî, elMezâhibu'l-Erba'a, 1/30; el-Mûsilî, el-İh-tiyâr, 10. (Çev.)

[138] eş-Şevkânî, 'Es-Seylu'1-Cerâr', 1/99.

[139] Bkz. Abdurrahmân el-Cezîrî, el-Mezâhibu'I-Erba'a, 1/71-73; el-Mûsilî, el-İhtiyâr, 10; Fetavâi Hindiye, 1/9. {Çev.)

[140] Buhârî, 1/191; Müslim, 1/189; Ebû Dâvûd,174; Nesâî, 1/37; İbni Mâce, 1/185; Ahmed bin Hanbel, 4/44; vdğ.

[141] Câbir radıyallâhu anh'ten merfu olarak nakledilen hadiste; 'Gülmeyle na­maz bozulur, ancak abdest bozulmaz' buyurulmuştur. Ancak bu rivayet 'münkerdir. İmam Ahmet bin Hanbel; 'namazda gülmeyle abdestin bo­zulacağı konusunda sahih hadis yoktur' der. Bkz. El-İlel ei-Mütenâhiye, 367-373.

[142] Buhârî, muallak hadis olarak zikretmiştir, 1/280; Aynı rivayeti, Beyhakî (1/144] ve Dârekutnî (1/172) sahih senetle mevsul olarak nakletmeler­dir.

[143] Bkz. Abdurrahmân el-Cezîrî, el-Mezâhibu'l-Erba'a, 1/78; el-Mûsilî, el-İh-tiyâr, 11. (Çev.)

[144] Bkz. Fetavâi Hindiye, 1/9. (Çev.)

[145] Mâide, 6.

[146] Müslim, 1/140; Tirmîzî, 1; İbni Mâce, 272.

[147] El-Adevî, 'Câıniu Ahkâmi'n-Nisâ' 2/515.

[148] Tirmîzî, Nesâî, ei-Hâkim vdğ. Bu hadîsin, merfu kabul edilmesi 'sahih' değildir. Doğru olan, bunun İbni Abbâs'ta 'mevkuf olmasıdır. El-Adevî, 'Câmiu Ahkâmi'n-Nisa 2/515-521.

[149] Hocamız -Allah, onu korusun- El-Adevî, 'Câmiu Ahkâmi'n-Ni$â' isimli kitabında 'namaz ile tavaf arasında on bir fark zikretmiştir. 2/522.

[150] Merginânî, e/-Hidâye, 1/165.

[151] Vakıa, 79.

[152] Vakıa, 77-78.

[153] Abese, 13-16.

[154] Hadisin farklı senetleri bulunmaktadır. Senetlerinin tamamı tartışmalıdır. Senetlerinin tamamıyla 'hasen' derecesine yükseltilmesi konusunda farklı görüşler oluşmuştur. Albânî, İrvâ'âa, 'sahih' olarak derecelendirmiştir. 1/158.

[155] Tevbe, 28.

[156] Bkz. Umdetu'l-Kârî, 2/84; Tahtâvî; 82; Merginânî, el-Hidâye, 1/31

[157] Sahih hadistir. Ebû Dâvûd, 17; Nesâî, 1/16; İbni Mâce, 350; Dârimî, 2/287; Ahmed bin Hanbel, 5/80; Albânî, 'es-SiIsiletu's-Sahîha' 834.

[158] Müslim, 373; Buhâri bu hadisi muallak olarak zikretmiştir, 68.

[159] Buhârî, 247; Müslim, 2710; vdğ.

[160] Buhârî, 288; Müslim, 305; Ebû Dâvûd, 222; Tirmîzî, 118; Nesâî, 1/138; vdğ.

[161] Müslim, 3/217; Ebû Dâvûd, 217; Tirmîzî, 141; Nesâî, 1/42.

[162] Buhârî, 248; Müslim, 316; vdğ.

[163] Müslim, 351; Ebû Dâvûd, 192; Tirmîzî, 79: Nesâî. 1/105; İbni Mâce, 485.

[164] Müslim, 277; Ebû Dâvûd, 171; Tirmîzî, 61; Nesâî, 1/89; İbni Mâce, 510.

[165] Buhârî, 1/50; Müslim, Neueuî Şerhi, 4/45; İbni Mâce, 490.

[166] Buhârî, 1149; Müslim, 2458.

[167] Tirmîzî ve Ebû Dâvûd. sahih senetle rivayet etmişlerdir.

[168] İbni Mâce, 468, 3564. Hasen derecesine yakın İsnadı vardır.

[169] Buhârî, 387; Müslim, 1568.

[170] Ahmed bin Hanbel, 4/252; Tahâvî, 1/58; Beyhakî, 1/283; Albânî, 'el-İr-uâ'da sahih olarak zikretmiştir. İbni Mehdî ve diğer imamlar, 'el-Feth'te de belirtildiği gibi 'zayıf olarak derecelendirmişlerdir. 1/322.

[171] Buhârî, 166; Müslim, 1187.

[172] Beyhâki rivayet etmiştir. Albânî rivayetin sahih olduğunu söylemiştir.

[173] Buhârî, 166; Müslim, 1187.

[174] Bkz. ibni Teymiye, 'el-Mesâil eJ-Mardinıyye', 85; Şenkıti, 'Edvâu'1-Beyâ-n'da, bu konuyla ilgili çok güzel açıklamalarda bulunmakta, 2/18-19.

[175] Bkz. el-Mûsilî, el-îhüyar, 23-25. (Çev.)

[176] Ebû Dâvûd, 162; Dârekutnî, 73; Beyhakî, 2/111; el-Hâfız, 'et-Telhîs'te 'sahih' olduğunu belirtmiştir. 2/392.

[177] Müslim, 232/276; Nesâî, 1/84.

[178] Bkz. el-Mûsilî, etihtiyâr, 25; Bilmen, 90. (Çev)

[179] Mecmuu'I-Fetâvâ', 21/196 ve sonrası.

[180] Başörtüsünü mesh ettikten sonra, bir miktar saçını da mesh etmeye gerek duymadığında, (çev.)

[181] Keşşâfu't-Kmâ', 1/158.

[182] Fetevâi Hindiye, 1/9. (Çev.)

[183] İmam Nevevî, 'Şerhu Müslim', 1/607; 'el-Mecmu, 1/141.

[184] Mâide, 6.

[185] Müslim, 311; Nesâİ, 1/112; İbni Mâce, 601.

[186] el-Mecmû', 1/139; 'e!-Muğnî', 1/199; 'el-Feth', 1/389; 'Neylul-Evtâr',1/221.

[187] Müslim, 343: Ebû Dâvûd, 214.

[188] Meni gördüğü zaman, {çev.)

[189] Buhâri, 282; Müslim, Nevevî Şerhi, 1/608; Tirmîzî, 122.

[190] Ebû Dâvûd, 206; Nesâî, 193; Ahmed b. Hanbel, 1/247.

[191] Târik, 6.

[192] El-Merginânî, el-Hidâye, 62-65.

[193] Ebû Dâvûd, 233; Tirmîzî, 113; İbni Mâce, 612; Ahmed bin Hanbel, 6/256. Sahih senetle rivayet edilmiştir.

[194] Sahihi Müslim, 349.

[195] Müslim, 350.

[196] el-Muhaliâ', 2/2; 'Muhtasaru'l-HirakV, 1/198.

[197] Şu muhalif sabelerin görüşlerini değiştirdikleri nakledilmiştir. Bkz. 'el-Câmiu Ahkâtni'n-Nisâ', 1/89/90.

[198] Abdurrezzak 'Musonne/'İnde, sahih senetle İbrahim en-Nehaf den naklet­miştir. 971.

[199] Erkeğin penisinin sadece sünnet olan kısmının girmesi sonucunda çıkan meni. (çev.)

[200] Merginânî, el-Hıdâye, 63.

[201] İmam Nevcvİ 'el-Mecmu, 1/151; İbni Hazm'ın 'el-Muhallâ'daki görüşü de 'gusül abdesti gerekmediği' yönündedir. Ancak İbni Hazm, kadının bu durumda abdest almasını da gerekli görmemiştir. Ancak abdest alması evlâdır, demiştir. 1/6.

[202] Buhâri, 9/293 (Feth); Müslim, s. 1060.

[203] Buhârî, 320; Müslim, 262, 333; vdğ.

[204] Suyun temizleyicilik özelliğini artıran bir ağaç parçası. (Çev.)

[205] Nesâî, 1/109; Tirmîzî, 602; Ebû Dâvûd, 351; Albânî, 'e/-/rırâ'da sahihtir demiştir. 128.

[206] Zuhaytt, Fıkhu'l-İslâmî, 1/373.

[207] el-Mûsilî, e\4htiyâr, 11; Zuhaylî, FılcfıuV-lslâmî, 1/374. (Çev.)

[208] Müslim, 330; vdğ.

[209] Buhârî, 248; Müslim, 316.

[210] Buhârî, 266; Müslim, 317.

[211] Müslim, 330; Ebû Dâvûd, .251; Nesâî, 1/131; Tirmîzî, 105; İbni Mâce. 603.

[212] Müslim, 331; vdğ.

[213] Bkz. Buhârî, Kitöbu't-Teyemmüm, bab 5, hadis no 10. (çev.)

[214] Buhârî, Fethu'I-Bârt, 1/448.

[215] Bkz. Abdurrahmân el-Cezîrî, el-Mezâhıbul-Erbo'a, 1/76; el-Mûsilî, et~İh-tiyâr, 20; Tahtâvî, 51. (Çev.)

el-Mûsilî, el-İhüyâr, lla. {Çev.)

[216] Suyun temizleyicilik özelliğini artıran bir ağaç parçası. (Çev.)

[217] Buhârî, 314; Müslim, 332.

[218] İbni Mâce, 641; Sahih senetle rivayet edilmiştir. Buhârî, 317 ve Müslim, 1211'deki hadisler de bu hadisi teyit eder mahiyettedir -'şâhid'dir.

[219] Buhârî, 314; Müslim, 332.

[220] Bazı âlimler, 'hayzının bitmesini beklemeden, cünüplük nedeniyle gusül abdesti alması gerekir. Hayızı tamamlandıktan sonra da 'hayızdan dolayı gusül abdesti alır' demişlerdir. Atâ, ei-Hasen, en-Nehâî gibi âlimler bu görüştedir. Bazı âlimler de, 'cünüplükten dolayı sadece cinsel organını yıkaması yeterlidir' demişlerdir. Sonuçta her iki görüşün de delili yok­tur. Doğrusu yukarıda zikrettiğimiz görüştür. Bu görüş, 'e/-Mugnî'de de (1/210) belirtildiği gibi, İmam Ahmed bin Hanbel'İn mezhebidir.

[221] E!-Mebsût, 1/70

[222] İbni Kudâme.'ef-Muğnî', 1/221.

[223] Ebû Dâvûd, 250; Ahmed bin Hanbel, 119; Rivayet 'sahih ligayrihi'dir.

[224] Câmiu Ahkâmi'n-Nisâ, 1/124.

[225] Fetevâi Hindiye, 5/357-358. (Çev).

[226] Buhârî, 299; Müslim, 321; vdğ.

[227] Buhârî, 295; Müslim, 323; vdğ.

[228] Buhârî, 290; Müslim, 306.

[229] Ebû Dâvûd, 216; İbni Mâce, 560; Albâni bu rivayeti 'hasen' olarak dere­celendirin iştir.

[230] Buhârî, 687; Müslim 418, Aişe (radiyallahu anhâ)'nın rivayet ettiği uzun hadiste belirtilmiştir.

[231] Buhârî, 327; Müslim, 334.

[232] İmam Şafii, 'Müsned', 114. Beyhakî, 3/278.

[233] Mâlik, Muvattâ, 426; Şafii, 'ei-Umm', 1/231; Sahih hadistir.

[234] ibni Mâce, 1463; Tirmîzî, İbni Hacer ve Aibânî 'hasen' olarak dereceİen-dirmiştir. Zahiren 'Ma'lûT hadistir, dikkat edilmelidir.

[235] Tirmîzî, 831; Aibânî 'e/-/rı;â'da (149) 'hasen' olarak derecelendirin iştir.

[236] Buhârî, 1573; Müslim, 1259; Hadis lafzı Müslim'e aittir.

[237] Mâide, 6.

[238] Tirmîzî, 124; Ebû Dâvûd, 329; Nesâî, 1/171; Zayıf senedle rivayet edil­miştir. 'Hasen' olduğu konusunda farklı görüşler vardır.

[239] Ahmed bin Hanbel 'Müsned', 2/222. Hasen senetle rivayet etmiştir.

[240] Nisa, 29.

[241] Ebû Dâvûd, 334; Ahmed bin Hanbel, 4/203; Dârekutnî, 1/178; el-Hâ-kim, 1/177: Beyhakî, 1/225; Beyhakî'nin rivayeti, metin ve senet olarak en kuvvetli rivayettir. Bkz. Câmiu Ahkâmı'n-Nisâ, 1/99.

[242] Mâide, 6.

[243] Buhârî, 344; Müslim, 682; vdğ.

[244] el-Mûsilî, el-İhtiyâr, 23. (Çev.)

[245] Buhârî, 337; Müslim, 800.

[246] Namazı unutursa. (Çev.)

[247] Müslim, 1532; Ebû Dâvûd, 437.

[248] Bkz. el-Mûsilî, e/-/fı£iyâr, 20; Zuhaylî, Fıkhu'l-İslâmî, 1/443-448. (Çev.;

[249] Buhâri, 347; Müslim, 368. vdğ.

[250] Ebû Dâvûd, 334; Nesâî, 1/213; Albânî 'sahih' olarak derecelendirin iştir. Mürsel olduğu gerekçesiyle 'ma'lûl' kabul edenler de vardır.

[251] Buhârî, 294; Müslim, 1211.

[252] Hafız İbni Hacer 'Fethu'i-Bâri'de (1/400), el-Hakim ve İbniu'l-Munzir'e nispet ederek, sahih senetle İbni Abbâs radiyallahu anh'ten nakletmiştir.

[253] İbn Abidîn, 2/226; Zuhaylî, Fikhu'l-îslâmî, 1/459-460.

[254] Mâlik, 59; Buhârî, tâ'lik yaparak rivayet etmiştir Feth, 1/420; Abdurrez-zâk, 1/302; senedinde zayıflık vardır. Ancak Dâremî'de şahid'İ vardır. 1/214; Beyhakî, 1/337. Böylelikle sahih derecesine ulaşmaktadır. -Allah en İyi bilendir-.

[255] Ebû Dâvûd, 307; Nesâî, 1/186; İbni Mâce, 647; vdğ. Hadiste parantez arasında zikredilen fazlalık, hadisin metnine ait değildir. Bilakis hadisin içeriğinden anlaşılan manadır. Bu fazlalık olmadığı halde İmam Buhâri rahimehullah bab/konu başlığı olarak zikretmiştir. 326.

[256] Mecmuu'İ-Fetâvâ, 1/625; e!-Muhallâ, 2/171; Şerhu Müslim, 1/593; Câ-miu Ahkâmı'n-Nisâ, 1/152.

[257] Bkz. Abdurrahmân el-Cezîrî, el-Mezâhibu'1-Erba'a, 1/134.

[258] 'Câmiu' Ahkâmı'n-Nisâ\ 1/215; İbni Useymin, 'Fetâuâ'l-Mer'e'.

[259] Bu konuda Hanefîler, Dârekutnî ve Taberânî'nİn rivayet ettiği Ebû Umâ-me hadisini; Ibn Adiy'in Muâz bin Cebel ve Enes bin Mâlik'ten; ibnu'l-Cevzî'nin Ebû Saîd el-Hudrî ve Âişe validemizden nakledilen hadisleri delil almışlardır. Bkz. Nasbu'r-Râye, 1/191; Fethu'i-Kadîr, 1/161. (Çev.)

[260] Fetâuâ'l-Mer'e', Derleyen, Muhammed el-Müsned, s. 26.

[261] Mücahitlere ganimet olarak dağıtıldıktan sonra, (çev.]

[262] Ebû Dâvûd, 2157; Ahmed bin Hanbel, Müsned, 3/62; vdğ. Hadisin bü­tün rivayetleri 'hasen derecesindedir.

[263] Yani 'doğum yapmalanyla tamamlanır' (Çev.); Talak. 4.

[264] Bkz. El-Merginânî, el-Hıdâye, 186-189 (Çev.).

[265] Nevevî, el-Mecmû', 2/351; İbni Hazm, el-Muhallâ, 2/175.

[266] Buhârî, 1951; Müslim, 80; vdğ.

[267] Haricilerin inancını mı, taşıyorsun?' (çev.)

[268] Buhârî, 325; Müslim, 265.

[269] Kaza etmesi gerekmez diyen âlimler de vardır. Bu âlimler şunu delil gös­termişlerdir. Rasulullah (sallallâhu aleyhi ve selem) zamanında hanımlar namaz vakitlerinin tamamında hayız olurlardı. Buna rağmen, Rasulul­lah sallallâhu aleyhi ve sellem'in onlara, en son kılamadıkları namazı, temizlendiklerinde kaza etmelerini emrettiğine dair hiçbir rivayet yoktur. Şeyhu'l-İslam, 'e/-Fe£oua'da der kî; 'bu konuda en kuvvetli delil Ebû Ha-nîfe ve Malik'in mezhebidir. Her ikisi de, kaza etmelerinin gerekmediğini söylemişlerdir. Zira aksi halde yeni bir emrin bulunması gerekirdi. Oysa kaza etmelerinin gerektiğine dair herhangi bir emir yoktur. Çünkü en son kıhnamayan namaz, gecikmesi caiz olan bir vakitte gecikmiş olması (ve söz konusu vakitte hayzın başlaması) nedeniyle herhangi bir kusur söz konusu değildir. Uyuyan veya unutan kimse, kusurlu sayılmadığı gibi, uyandığı veya hatırladığı zaman namazı kılması da 'kaza değildir'. Çünkü namaz, uyuyana uyandığı; unutana hatırladığı zaman farz olur...' el-Fe-tâvâ, 33/335. Fakat ben; 'kaza yapılmasını vacip görmek daha ihtiyatlıdır' derim. -En doğrusunu Allah bilir-,

[270] Nisa, 103.

[271] Müslim, 265; Ebû Dâvûd, 263.

[272] Fethu'UBörî, 1/192.

[273] Abdurrezzak, el-Musannef, 1292: Sahih senetle rivayet etmiştir.

[274] Bakara, 222.

[275] Müslim, 302; Ebû Davûd, Nesâî, Tirmîzî, İbni Mâce.

[276] imam Şafiî'ye göre kebâir'den değildir. Bkz. ZuhayÜ, el-Fıkhu'l'İslârnî, 1/475. (Çev.)

[277] Bakara, 222.

[278] Müslim, 302; Ebû Davûd, Nesâî, Tirmîzî, İbni Mâce.

[279] Ebû Dâvûd, 272; sahih senetle rivayet edilmiştir.

[280] Taberî, Tefsir, 4/378; sahih senetle rivayet etmiştir. Rivayetin farklı var­yantları da bulunmaktadır.

[281] Bakara, 222.

[282] Sabûnî, Tefsiru Ayâti'l-Ahkâm'da,, Ebû Hanîfe'ye göre, bu ayette kastedi­len temizliğin, hayızdan kesilmek olduğunu zikretmektedir. 1/129. (Çev.)

[283] Abdurrezzak, el-Musannef, 1272; Beyhakî, 1/310; Sahih senetle rivayet edilmiştir.

[284] El-Cezîrî, Mezâhibu'l-Erbaa, 1/134. (Çev.)

[285] Bakara, 222.

[286] Kurtubî, Tefsir', 3/90.

[287] Buhârî, 1650.

[288] Bkz. El-Aynî, Umdetu'1-Kârî, 2/81. (Çev.)

[289] Şeyhu'l-İslâm, 'el-Fetöuâ', 21/459.

[290] Buhârî, 971; Müslim, 606; Ebû Dâvûcl, 1138.

[291] Merginânî, e/-Hidâye, 1/31; İbn Hümâm, Fethu'İ-Kadîr, 1/149. (Çev.)

[292] Buhârî, 4862.

[293] Tahtâvİ, Merâki'I-Felâh, 280. (Çev.)

[294] Merginânî, e!-Hidâye, 1/31; İbn Hümâm, Fethu'l-Kadîr, 1/149. (Çev.;

[295] Buhârû 7549; Müslim 246; vdğ.

[296] Buharı, birçok defa zikretmiştir. Kitâbu'i-Hayz, Bab 24; h.no: 29.

[297] Müellifin görüşünü, Dinayet İşleri Başkanlığının 18 Mayıs 2002 tarihli, 'güncel dini misileler istişare toplantısını'de alınan karar da teyit etmek­tedir. Söz konusu karara göre, hayızlı ve loğusa kadınların mescitlere gire­bilecekleri ittifakla kabul edilmiştir. Bkz. Sonuç bildirgesi mad. 20. (Çev.)

[298] Buhârî, 295; Müslim, 297.

[299] Buhârî, 298; Müslim, 296; vdğ.

[300] Ebû Dâvûd, 207; Tirmîzî, 139; İbni Mâce, 648; Bu hadisin 'haseri olduğu konusunda fark görüşler oluşmuştur. Tercih edilen görüş ise 'zayıf oldu­ğudur. Ancak amel edilebilir. -Allah daha iyi büir-

[301] Eş-Şevkânî, 'Neylu'I-Eutâr', 1/286.

[302] İbni Kudâme, 'el-Muğm, 1/350.

[303] Buna 'nezîf/kansızhk' ismi verilir. Sürekli kanamalar sonucu oluşan der­mansızlıktır.

[304] Buhârî, 228; Müslim, 262; vdğ.

[305] Konuyla ilgili gerekli açıklamalar ve kaynaklar daha önce zikredilmiştir (Çev.)

[306] Buhârî, 320; Müslim, 262, 333; vdğ.

[307] Daha önce de belirtildiği gibi, Hanefî mezhebine göre bu süre on günden fazla olamaz. (Çev.}

[308] Hadisin metnindeki rekda' kelimesi, ayakla vurmak ve tepmek anlamın­dadır. Bu ifade ile zarara uğratmak, bozmak ve şaşırtmak kastedilir. Hat-tâbî, hadisteki 'şeytanın darbelerinden bir darbedir' ifadesini şöyle şerh etmiştir; 'Şeytanın, herhangi bir rahatsızlık nedeniyle hayız kanı dinme­yen bir hanımı ibadetlerinden soğutmaya, huşu duymasını engellemeye ve şaşırtmaya çalışmasıdır'. (Çev.)

[309] Ebû Dâvûd, 287; Şafiî, el-Ümm, 1/51; İbni Mâce, 622; Tirmîzî, Taharet, bab, 95; senedi 'leyyin'dir. Albânî, el-İruâ'dö 'hasen' olarak derecelendir-miştir.

[310] Fethu'l-Kadîr, 1/122; el-Lübâb, 1/132. (Çev.)

[311] Buharı, 327; Müslim, 262; vdğ.

[312] el-MecmÛ\ 2/372; el-Muğnî, 1/339.

[313] Buhârî, 310; Ebû Davûd, 2476.

[314] Subulu's-Selâm, 1/174.

[315] Küçük küfür; kâfir olmak anlamını ifade etmeyen, sadece büyük günahı karşılayan bir kavramdır. (Çev.)

[316] Buhârî, 46; Müslim, 11; vdğ.

[317] Nisa, 103.

[318] Güneşin tam tepeden, batıya doğru kaymasıyla.

[319] Müslim, 612.

[320] Müslim, 432, 618.

[321] Buhârî, 579; Müslim 608.

[322] El-Mûsilî, e/-/htiydr,38; Konuyla ilgil hadisi şerif için bkz. Müslim, Mesâ-Cfet 180. fÇev.)

[323] Müslim, 434, 622; Ebû Dâvûd, 409; Tirmîzî, 160; Nesâî, 1/254.

[324] Buhârî, 579; Müslim, 608.

[325] Buhârî, 550; Müslim, 621; vdğ.

[326] Buhârî, 553; Nesâî, 1/236.

[327] Bakara, 238.

[328] Vaktin ilerlemesiyle birlikte gökyüzündeki yıldızların daha fazla belirgin­leşmesi kastedilmektedir. (Çev.)

[329] Ebû Dâvûd, 418. Sahih senette rivayet edilmiştir.

[330] Buhârî, 559; Müslim, 637.

[331] el-Mûsilî, el-İhtiyâr, 1/39.

[332] Gece yansı, güneşin battığı andan fecir doğuncaya kadar olan sürenin yansıdır. Burada kastedilen gece saat 24:00 değildir. (Çev.)

[333] El-Mûsiiî, ei-İhtiyâr, 1/39.

[334] Müslim, 219. 638.

[335] Buhârî, 568; Müslim,237, 647; vdğ.

[336] Müslim, 190.

[337] Müslim, 612; Ebû Dâvûd. 392; Nesâî, 1/260.

[338] Buhârî, 578; Müslim, 645.

[339] Buhâri, Meuâkit, 1; İbni Mâce, Sdât, 1; Ebû Dâvud, 394; Ebû Davûd'taki rivayet 'hasen senetle' rivayet edilmiştir. Ancak Buhârî ve Müslim tarafın­dan 'sahih senetle'de rivayet edilmiştir.

[340] Buhârî, 579; Müslim, 608; Nesâî, 273.

[341] Buhârî, 580; Müslim. 607; vdğ.

[342] Buhârî, 598; Müslim, 684.

[343] Müslim, 1532; Ebû Dâvûd, 437.

[344] Âyet veya hadis. (Çev.)

[345] Nisa, 103.

[346] Bkz. El-MûsiİÎ, el-İhtiyâr, 1/64-65.

[347] Hanefî mezhebi de dahil olmak üzere âlimlerin çoğunluğuna göre kaza etmesi gerekir. (Çeu.)

[348] Buharı, 598; Müslim, 209.

[349] Nesâî, 1/297; Ahmed bin Hanbel, Müsned, 3/25. Sahih hadistir.

[350] Güne§ tam tepeye ulaşana kadar. (Çev.)

[351] Müslim, 570; 832.

[352] Tirmîzî, 869; Nesâî, 5/223; İbni Mâce, 1254; Sahih senetle rivayet edil­miştir.

[353] Buhârî, 597; Müslim, 684.

[354] El-Mûsilî, eUhtiyâr, 63-65. (Çev.)

[355] Müslim, 385; Ebû Dâvûd, 523.

[356] Tirmîzî, 212; Ebû Dâvûd, 517; Sahih hadistir.

[357] Müslim, 655; Nesâî, 2/29; vdğ.

[358] Nisa, 103.

[359] Buhârî, 135; Müslim, 225.

[360] Müddessir, 4.

[361] Zuhaylî, el-Fıkhu'1-IsIamî, 571-576.

[362] Ebû Dâvûd, 636.

[363] Müslim, 523; Buhâri'de bu rivayetin şahidi vardır, bkz. 335.

[364] Ebû Dâvûd, 493; İbni Mâce, 769; Sahih senetle rivayet edilmiştir.

[365] Ebû Dâvûd, 492; Tirmîzî, 236; İbni Mâce, 745. /ruâ'da da (1/320) belir­tildiği gibi 'sahih hadistir'.

[366] Buhârî, 435; Müslim, 529.

[367] Ebû Dâvûd, 6: İbnİ Mâce, 296; Sahih senetle rivayet edilmiştir.

[368] Araf, 7/31.

[369] Bkz. MecmûuTFetâuâ, 22/113-120.

[370] Ebû Dâvûd, 641; Tirmîzî, 377; vdğ. Birçok ilim ehli, bu hadisi illetli kabul etmiştir. Bkz. Câmiu Ahkâmı'n-Nisö, 1/310.

[371] Bkz. Mecmûu'I'Fetâvâ, 22/123; İbni Kudâme, ei-Muğnî, 1/601.

[372] Ebû Dâvûd, 640; Beyhakî, 2/232; Mevkuf ve merfu olarak riyavet edil­miştir, 'zayıf hadistir'.

[373] Fetâva, 22/123.

[374] El-Muğnî, 1/602; el-Mühezzeb, 3/172; Câmiu Ahkamı'n-Nisâ, 1/335.

[375] El-Hasen ve Atâ hariç.

[376] Abdurrezzak, ei-Musannef, 3/113; Sahih senetle rivayet edilmiştir.

[377] Bakara, 150.

[378] Buharı, 6251; Müslim, 397; vdğ.

[379] Bakara, 2/115.

[380] Tirmîzî, 343; İbni Mâce, 1020; Albânî, 'hasendir' demiştir.

[381] Buhâri, Ta'lîk, yaparak zikretmiştir. 1098; Müslim, 39/700.

[382] Bakara, 2/239.

[383] Buhârî, 4535.

[384] Bkz. Zühaylî, el-Fıkhu'l-İsiâmî, 1/613. (Çev.)

[385] Bkz. el-Cezîrî, el-Mezâbibu'1-Erbaa,  1/ 190; el-Merginânî. e/-Hidâye, 1/266; Ei-Mûsilî, el-İhtiyâr, 1/47-48. (Çev.)

[386] Bkz. el-Muğnî, i/464-469; 2/231; Keşşâfu'!-Kinâ\ 1/364-370. (Çev.}

[387] Bkz. el-Cezîrî, el-Mezâhibu'l-Erbaa,  1/ 191; el-Merginânî, el-H'ıdâye, 1/265. {Çev.)

[388] Buhârî ve Müslim

[389] el-Merginânî, el-Hidâye, 1/265-267; El-Mûsilî, el-İhtiyâr, 1/60. (Çev.)

[390] Dört rekâth namazların, iki rekât oiarak kılınması. (Çev.)

[391] Buhârî, 631.

[392] Bkz. El-Mûsilî, e/-/htiyâr,l/49 (Çev.)

[393] el-Cezîrî, ei-Mezâhibu'1-Erbaa, 1/223. {Çev.]

[394] el-Cezîrî,   el-Mezâhibu'l-Erbao,   1/199-201;   El-Mûsilî,   el-İhüyâr, 1/49. (Çev.)

[395] el-Cezîrî, el-Mezâhibu'l-Erbaa, 1/228. (Çev.)

[396] el-Cezîrî,  el-Mezâhibu'1-Erbaa,   1/  199-201;   El-Mûsilî   el-İhtivâr 1/49 (Çev.)

[397] ei-Cezîri7 el-Mezâhibu'l-Erbaa, 1/231. (Çev.)

[398] Sünnette bu oturuş 'istirahat oturuşu' olarak isimlendirilmiştir. -İleride bu konuya değinilecektir-.

[399] Bkz. Zuhaylî, el-Fıkhu'l-!sIomî, 1/711. (Çev.)

[400] el-Cezîrî, el-Mezâhibu'1-Erbaa, 1/ 235.

[401] Tirmîzî, 3; Ebû Dâvûd, 61; İbni Mâce, 275; Ahmed, 1/123; Ahmecl bin Bflnbei'in rivayetinde 'leyyin bir ravi bulunmaktadır. Ancak hadisin var­yantları vardır.

[402] Kaynağı daha önce zikredilmişti.

[403] Bakara, 2/238.

[404] Buhârî, 1117; Ebû Dâvûd, 939; Tirmîzî, 369.

[405] Buhârî, 1/1000; Müslim, 1/308.

[406] El-Bezzâr, 68; vdğ.; Albânî, Sıfattı's-Salâh'da 'sahih' olarak derecelendir­in iştir.

[407] Buhârî, 2/40-41.

[408] Buhârî, 2996.

[409] Buhârî. 2/41; Müslim, 1/505; vdğ.

[410] Nesâî, 3/224; İbni Huzeyme, 2/236; Beyhakî, 2/305.

[411] İbni Ebî Şeybe, e/-Muscmne/,de İbni Ömer radiyallâhu anh'ten rivayet etmiştir. 2/220.

[412] Buhârî. 1/50; Müslim, 1/226.

[413] Buhârî, 756; Müslim, 394; vdğ.

[414] Ebû Dâvûd, 832; Bkz. El-İruâ, 303.

[415] Hac, 77.

[416] Buhârî, 757; Müslim, 397.

[417] Nesâî, 2/183; Tirmîzî, 264; Ebû Dâvûd, 840; İbni Mâce, 870; Sahih se­netle rivayet edilmiştir.

[418] Buhârî, 757; Müslim, 397.

[419] Hac, 77.

[420] Buhârî, 757: Müslim, 397.

[421] Dârekutnî, 1-3/348. Albânî, Stfatu's-Salâh'da 'sahih' olarak derecelendir-miştir.

[422] Buharı, 6265; Müslim, 402; vdğ.

[423] Tirmîzî, 3; Ebû Dâvûd, 61; İbni Mâce, 275; Ahmed. 1/123; Ahmed bin Hanbel'in rivayetinde 'leyyin' bir ravi bulunmaktadır. Ancak hadisin var­yantları vardır.

[424] iftitah, açış anlamında olup, namaza durulduğunda ilk okunan duaya verilen addır. (Çev.)

[425] Buharı, 757; Müslim, 397.

[426] Es-San'ânî, Subulu's-Selâm, 1/312. Alimlerin çoğunluğu 'iftitah duası­nın' müstehap olduğunu, vacip olmadığını söylemişlerdir. Vacip olmadığı, 'Ebû Hureyre radiyallâhu anh hadisinin mefhumundan-anlaşılmaktadır' demişlerdir. Muttefakun aleyh olan bu rivayette, Ebû Hureyre radiyallâhu anh, 'tekbir ile kıraat arasında susulmasma ne dersin diye Peygamberimiz sallallâhu aleyhi ve sellem'e sormuştur. Bu rivayetten Ebû Hureyre'nin İslam dinine Önceden girmiş olmasına rağmen, iftitah duasını bilmediği anlaşılmaktadır. Eğer iftitah duası 'vacip olsaydı', hiç kuşkusuz Peygam­ber sallallâhu aleyhi ve sellem bunu onlara öğretirdi. Her halükarda bu konu oldukça geniştir. -Allah en iyi bilendir-.

[427] Buhârî, 2/91; Nesâî, 4/74-75.

[428] el-Cezîrî. el-Mezâhibu'1-Erbaa, 1/ 458.

[429] Buhârî, 744; Müslim, 598.

[430] Ebû Dâvûd, 776; Tirmîzî, 243; Nesâî, 2/32; İbni Mâce, 806.

[431] Başka bir rivayette, 'ben Müslümanların ilkiyim' denilmekte. Bu lafızla Peygamber sallallâhu aleyhi ve sellem'e uyulmasında bir sakınca yoktur.

[432] Müslim. 771.

[433] Hanefi mezhebine göre sünnettir. (Çev.)

[434] Nahl, 98.

[435] Buhârî, 1/190; Müslim, 1/307.

[436] Hanefî mezhebine göre sünnettir. {Çev.)

[437] Hanefî mezhebine göre sünnettir. (Çev

[438] Buhârî, 796; Müslim, 49; vdğ.

[439] Hanefî mezhebine göre «ettehiyyâtu» okumak vacip, sessiz okumak sün­nettir. (Çev.)

[440] Buhârî ve Müslim. Lafız Nesâî'ye aittir. 2/238.

[441] Vakıa, 74.

[442] Subhane Rabbiye'l-AzînYi. (Çev.)

[443] A'lâ, 1.

[444] Subhâne Rabbiye'l-A'lâ'yi- (Çev.)

[445] Ebû Dâvûd, 869; İbni Mâce, 887; Ahmed, 16773.

[446] Bunun vacip olduğu görüşünü savunanlar arasında, Ishâk ve Ahmed bin Hanbel vardır. Bkz. Aunu'l-Ma'bCıd, 3/85.

[447] Müslim, 479; Ebû Dâvûd, 876.

[448] Tirmîzî, 262; Ebû Dâvûd, 871; Nesâî, 3/226; İbni Mâce, 888. Varyantla-rıyla birlikte 'sahih'tir.

[449] El-Mûsilî, el-İhtiyâr, 1/56-57.

[450] Müslim, 421; Bu rivayete benzer bir rivayet için bkz. Buhârî, 759.

[451] Müslim, 452.

[452] Tertîl: Harfleri ve kelimeleri güzel telaffuz ederek, ağır ağır ve tane tane okumaktır. (Çev.)

[453] Müzemmil, 4.

[454] Müslim, 1/536.

[455] A'lâ, 1.

[456] Kıyâme, 40.

[457] Tîn, 8.

[458] Bkz. el-Câmi'Li Ahkâmi'l-Kurân, 20/79.

[459] MüTselât, 50.

[460] Müslim, 771; Tirmîzî, 4317; Ebû DâvÛt, 760; Nesâî, 2/130.

[461] Buhârî, 2/247; Müslim, 484: vdğ.

[462] Çokça zikredilensin, sânı yüce olansın, her türlü eksiklik ve kusurdan mü­nezzeh/an olansın. (Çcv.)

[463] Müslim, 487; Ebû Dâvûd. 872.

[464] Ebû Dâvûd, 873; Nesâî, 2/191. Hascn senetle rivayet edilmiştir. Bu duayı şu ifadelerle de tercüme edebiliriz; 'Kahr ue kudret sahibi, izzet ve saltanat sahibi, Yücelik ve Azamet sahibi her şeyden münezzehtir, sânı yücedir' (Çeu.)

[465] Müslim, 477; Ebû Dâvûd, 747; Nesâî, 2/198.

[466] Buharı, 2/237; Ebû Dâvûd, 770; Nesâî, 2/196; Tirmîzî, 404.

[467] Müslim, 771.

[468] Buhârî, 2/247; Müslim, 484; vdğ.

[469] Müslim, 487; Ebû Dâvûd, 872.

[470] Ebû Dâvûd, 873; Nesâî, 2/191. Hasen senetle rivayet edilmiştir. Bu duayı ŞU ifadelerle de tercüme edebiliriz; 'Kahr ve kudret sahibi, izzet ve saltanat sahibi. Yücelik ve Azamet sahibi her şeyden münezzehtir, sânı yücedir' (Çea)

[471] Müslim, 479; Ebû Dâvûd, 876.

[472] Müslim, 483.

[473] Ebû Dâvûd. 850; Tirmîzî, 284; Albânî, 'sahihtir' demiştir.

[474] Ebû Davûd, 874; Nesâî, 3/226; Bkz. B-İrvâ, 335.

[475] Müslim, 746.

[476] Buhârî, 6357; Müslim, 406; vdğ.

[477] Buhârî, 6265; Müslim, 402; vdğ.

[478] Buhârî, 3/192; Müslim, 588; vdğ.

[479] Buhârî, 2/102; Müslim, 1/412.

[480] Buhârî, 2/265; Müslim 2705; vdğ.

[481] Önceden yaptıklarımı ve sonra yapacaklarımı bilen sensin. (Çev.,

[482] Müslim, 771; vdğ.

[483] Müslim, 582.

[484] Tirmîzî, 296. Sahih senetle rivayet edilmiştir.

[485] Subhânallah derse.

[486] Elhamdülillah derse.

[487] Allahu Ekber derse.

[488] Allah'tan başka ilah yoktur. O tekdir. Ortağı yoktur. Mülk O'nundur. Hamd O'nadır. O, her şeye gücü yetendir.

[489] Müslim, 597.

[490] Müslim, 594.

[491] Müslim, 477; Ebû Dâvûd, 747; Nesâî, 2/198.

[492] Estağfırullah der

[493] Müslim, 491.

[494] Ebû Dâvûd, 1523; Tirmîzî, 2903; Nesâî, 1336; Hasen senetle rivayet edilmiştir.

[495] Ebû Dâvûd, 1508; Nesâî, 3/53; Sahih senetle rivayet edilmiştir.

[496] Buhârî, 2822; Tirmîzî, 3562; Nesâî, 8/266.

[497] Müslim, 709.

[498] Önceden yaptıklarımı ve sonra yapacaklarımı bilen sensin. (Çev.]

[499] Müslim, 771; vdğ.

[500] Nesâî, 8/262; İbniu's-Sunnî, 111; Hasen senetle rivayet edilmiştir.

[501] Ebû Dâvûd, 691; Nesâî, 2/62; Hâkim, 1/251. Sahih hadistir.

[502] Müslim, 499; Tirmîzî, 334; Ebû Dâvûd, 671.

[503] Kendisiyle sütrenin arasından geçmek isteyenleri engellemelidir. Ancak sütrenin arkasından geçilmesine karışmamalıdır. Çünkü namazda önün­de sütre bulunan kişilerin sütre arkasından geçilmesi caizdir. (Çev.)

[504] Buhârî, 487; Müslim 505; vdğ.

[505] Buhârî, 510; Müslim, 507; vdğ.

[506] Müslim, 511.

[507] Açık ifadelerle, net olarak bildirilmiş.

[508] Zâdu'i-Meâd, 1/306; Câmiu Ahkâmı'n-Nisâ, 1/424.

[509] Hadisi Ebû Dâvûd, Ebû Sâî el-Hudrî radiyallâhu anh'ten nakletmiştir. İsnadında zayıf bir râvi yer almaktadır. El-Mecmû, 3/227; Na$bu'r-Râye, 2/76. (Çev.)

[510] Konuyla ilgili geniş açıklamalar için bkz. E!-Cezîrî, el-Mezâhibu'1-Erbaa, 1/239-242; Zuhaylî, el-Fıkhul4slömî, 1/764. (Çev.)

[511] Câmiu Ahk&mi'n-Nisâ, 1/414.

[512] Müslim, 2/148; Ebû Dâvûd, 370; İbni Mâce, 652; Nesâî.

[513] Buhârî, 493; Müslim, 504; vdğ.

[514] Buhâri, 739; Ebû Dâvûd, 727; Ve benzer lafızlarla, Müslim, 390.

[515] Nesâî, 2/206; Ahmed bin Hanbel, el-Müsned, 493. Sahih hadistir.

[516] el-Cezîrî, ei-Mezâhibul-Erbaa, 1/243; eî-Mûsilî, el-İhtiyar, 1/48; Zuhayiî, 1/687. (Çev.)

[517] Ebû Dâvûd, Nesâî, Tirmîzî, Nasbu'r-Râye, 1/394. (Çev.)

[518] Buhârî, 740; Mâlik, Muuatta, 376.

[519] İbni Huzeyme, 479; Albânî, 'etiruâ'da 'sahih' olarak derecelendirmiştir.

[520] Ahmed ve Ebû Dâvûd; Bkz. el-Cezîrî, et-Mezâhibu'l-Erbaa, 1/243; el-Mûsiiî, el-İhtiyâr, 1/48; Zuhayiî, 1/687. (Çev.)

[521] El-Hâkim, 1/479; Albânî, 'sahih' olarak derecelendirmiştir.

[522] Buhârî, 828; Ebû Dâvûd, 717.

[523] Müslim, 498; Ebû Dâvûd, 768.

[524] Ebû Dâvûd, 720; Tirmîzî, 259; Sahih hadistir.

[525] İbni Huzeyme, 594; Albânî, 'sahih' olarak derecelendirmişim

[526] Bkz. Fethu'UKadîr, 1/193-208; ed-Durrul-Muhtâr, 1/416: Şerhu's-Sağîr, 1/313; el-Kavânmu'1-Fıkhiyye,  62; Muğni'l-Muhtâc,   1/163; el-Muğnî, 1/499; Keşşafu'l-Kına, 1/452; eUMuhezzeb, 1114:. (Çev.)

[527] Ebû Dâvûd, Nesâî ve Ahmed. Hasen senetle rivayet edilmiştir. [İmam Tirmizîbu hadis hakkında 'garip hadis' değerlendirmesini yapmıştır. Bkz. Şevkânî, Ney/ü 1-Eutâr, 2/255 (Çev.)

[528] El-Cezîri, el-Mezâhibu'l-Erbaa, 1/231; El-Mûsîlî, el-lhtiyâr, 1/51-52; Zu-haylî,e/-FıWıu7-/s/âmî, 1/663. (Çev.)

[529] Buhâri, Müslim, Ebû Dâvûd, Tirmîzî, İbn Mâce. Bkz. İmam Şevkânî, Ney-lü'l-Euîâr, 2/253. {Çev.)

[530] Buharı ve Ebû Dâvûd.

[531] Buhârî, 807; Müslim, 495; vdğ.

[532] Müslim, 494.

[533] İbni Huzeyme ve Tirmîzî.

[534] İbrıi Huzeyme, 654; Beyhakî, 2/116; Albânî 'sahih' olarak derecelendir-mistir.

[535] Bkz. Beyhakî, Sünen, 2/22Ö; $I-Muğnî, 1/562; Sübütü's-Selâm, 1/308; İbni Hazm, bu mezhebe reddiyede bulunmuş, hanımlarla erkekler ara­sında namaz kılarken herhangi bir farklılık olmadığını belirtmiştir. Bkz. el-Muhallâ, 4/124.

[536] Câmİu Ahkûmi'n-Nisâ, 1/378.

[537] Müslim. 536; Ebû Dâvûd, 830; Tirmîzî, 282.

[538] Müslim, 473.

[539] Sabit bin Eşlem el-Bunânî, tabündendir. (Çev.)

[540] Buhârî, 2/249; Müslim, 473.

[541] Yani, bir ve üçüncü rekâtların son secdesinden sonra. (Çev.

[542] Buhâri, 2/249; Müslim, 829.

[543] Muğni'l-Muhtâc, 1/171. (Çev.)

[544] Ei-Mûsilî, el-İhtiyâr, 1/52; Zuhaylî, el-Fıkhu'1-İsIâmî, 1/712. (Çev)

[545] Buhârî, 824.

[546] Bkz. el-Mûsilî, el-İhüyâr, 52.

[547] Buhârî, 1/201; Ebû Dâvûd, 194; Tirmîzî, 2/105.

[548] Bkz. el-Mûsilî, el-İhtiyâr, 53; Zuhaylî, el-Fıkhu'1-İsiâmî, 1/667. (Çev.)

[549] Müslim, 1/357.

[550] Müslim, 580.

[551] El-Cezîrî, el-Mezâhibu't-Erbaa, 1/235. (Çev.)

[552] Ebû Dâvûd, 2/80; Nesâî, 3/38.

[553] Haris bin Reb'iy el-Ensârî radiyallâhu anh. Ebû Katâde künyesiyle meş­hur olmuştur, (Çev.)

[554] Rasulullah sallallâhu aleyhi ve sellem'in torunu. (Çev.)

[555] Buhârî, 516; Müslim, 543; vdğ.

[556] Tirmîzî, 598; Ebû Dâvûd, 922; Nesâî, 3/11; Albâni, 'hasen1 olarak dere-celendirmiştir.

[557] Buhârî, 1211.

[558] Ebû Dâvûd, 921; Nesâî, 1202; Tirmîzî, 390; İbni Mâce, 1245. Lafız İbni Mâce'ye aittir. Sahih hadistir.

[559] Bkz. el-Mûsilî, et-İhtiyar, 62. (Çev.)

[560] Buhârî. 1209; Müslim, 512; vdğ.

[561] Ebû Dâvûd, 636.

[562] Ve tükürecek yer bulamazsa.

[563] Müslim, 3008; Ebû Dâvûd, 477.

[564] İbni Ebî Şeybe, 1/391; Buhârî, cezm sigasıyla 'muallak' olarak zikretmiş­tir. 2/85.

[565] Buhârî, cezm sigasıyla 'muallak' olarak zikretmiştir. 2/85.

[566] Bkz. el-Mûsilî, ei-İhöyâr, 61. (Çev.)

[567] Buhârî, 1201; Müslim, 421; Lafız, Müslim'e aittir.

[568] Muttefekun Aleyh.

[569] Müslim, 413; Nesâî, 9/3; Ebû Dâvûd, 588.

[570] Buhârî, 684; Müslim, 421.

[571] Müslim, 540; Ebû Dâvûd, 926.

[572] Buhârî, 4370; Müslim, 834.

[573] Ebû Dâvûd. 927; Sahih senetle rivayet edilmiştir.

[574] Bkz. el-Mûsilî, el-İhtiyâr, 62. (Çev.)

[575] Nesâî, 2/230. Hasen senetle rivayet edilmiştir.

[576] Abdurrezzâk, el-Musannef 2/240; İbni Ebû Dâvûd, el-Meöhif, 192.

[577] Bu, Aişe validemizin kölesi Ebû Amir Zekvân'dır. O zamanlar çocuktu. Ramazan ayında Âişe validemiz, onun imamlığında nafile namaz kılmış­tır. (Çev.]

[578] Buhârİ. Ezan Bölümü, Kölenin İmameti Konusunda,  'muallak' olarak zikretmiştir. İbni Ebî Şeybe 'mevsul' olarak nakletmiştir. 2/338; îbni Ebû Dâvûd, el-Meöhif, 192.

[579] Bkz. el-Mûsilî, el-İhtiyâr, 62. (Çev.)

[580] Ebû Dâvûd, 894; İbni Hibbân, 1/316 edilmiştir. İhsan; 'ceyyid' senetle rivayet

[581] Ahmed, Müsned, 20646. Sahih senetle rivayet edilmiştir.

[582] Mâide, 118.

[583] Nesâî, 1010; Ahmed, Müsned,20831; el-Hâkim'de rivayet etmiştir, ancak senedinde 'leyyîri ravi bulunmaktadır.

[584] Câsiye, 21.

[585] İbni EbîŞeybe, el-Musannef, 2/477.

[586] Mümin, 71.

[587] İnfitâr, 6, 7.

[588] Abdurrezzâk, el-Musannef, 2/492.

[589] Meryem, 58.

[590] İsrâ, 109.

[591] Nesâî, 1214; Ebû DâvÛd, 1/328; Ahmed, 4/25. Sahih senetle rivayet edil­miştir.

[592] Ahmed, 1026; İbnİ Huzeyme, 2/53; Sahih senetler rivayet edilmiştir.

[593] Buhârî, 682.

[594] Yûsuf, 86.

[595] Buhârî, Ezan Bölümünde, 'muallak' olarak zikretmiştir. Bkz. Fethu'i-Bân, 2/206; İbni Teymiye, bu rivayeti e!-Fetâvâ'da zikretmiştir. 22/623; Bu ri­vayet İbnİ Ömer'den mahfuzdur.

[596] Bkz. el-Mûsilî, eÜhüyâr, 1/62. (Çev.)

[597] Ebû Dâvûd, 1194; Nesâî, 3/137; Ahmed, 2/159. Ravileri 'sika'dır.

[598] Beyhakî, 2/253; İbni Hacer, ei-Feth'te 'sahihtir' demiştir. 3/85.

[599] İbni Teymiye, Mecmuu'I-Fetâuâ, 22/617.

[600] Buharı, 714; Müslim, 573; udg.

[601] El-Cezîrî, el-Mezâhibu'l-Erbaa, 1/264. (Çev.)

[602] Tirmîzî, 404; Nesâî, 2/245; Buhârî, 799. Buhârî'dekİ rivayette 'aksıran' lafzı geçmemektedir.

[603] Müslim, 537; Ebû Dâvûd, 930.

[604] Buhârî, 684; Müslim, 431.

[605] İhtiyaç Durumunda Elle veya Başla İşaret Etmek» ara başlığı altında zik­redilmişti.

[606] Müslim, 540; Ebû Dâvûd, 926.

[607] Buharı, 1053; Müslim, 905.

[608] El-Cezîrî, el-Mezâhibu'I-Erbaa, 1/264. (Çev.)

[609] Buharı, 1220; Müslim, 545.

[610] Buhârî, 3458.

[611] EbÛ Dâvûd, 903; Nesâî, 2/127; Ahmed, 2/30

[612] Müslim, 429; Nesâî, 3/39.

[613] Buhârî, 752; Müslim, 556.

[614] Yani namazın sevabını eksiltmek için

[615] Buhârî, 751; Ebû Dâvûd. 897: Nesâî

[616] El-Hâkim, 1/206; Sahîhu'1-Câmî, 445; Ahmed bin Hanbel, Müsned'de bu rivayetin varyantı bulunmaktadır.

[617] Ebû Dâvûd, 2/261; Albânî, el-İruâ'da sahih olduğunu belirtmiştir.

[618] Ebû Dâvûd, 629; Tirmîzî, 376; Hasen senetle rivayet edilmiştir.

[619] Buharı, 3289; Müslim, 2994; Tirmîzî, 367.

[620] Ve tükürecek yer bulamazsa.

[621] Müslim, 3008; Ebû Dâvûd, 477.

[622] Zâdu'l-Meâd, 1/294.

[623] Buhârî, 790; Müslim, 535. Lafız Müslim'e aittir.

[624] Müslim, 479.

[625] Buhârî, 823; Müslim, 493; vdğ.

[626] Buhârî, 809; Müslim, 490; Lafız Müslim'e aittir.

[627] Yani, Peygamber sallallâhu aleyhi ve sellem 'Kaba etleri yere koyup, ba­cakları dikerek oturmayı yasaklardı'. (Çev.)

[628] Müslim, 498.

[629] Ahmed, 2/265. Senedi zayıftır.

[630] Çev.

[631] Ebû Dâvûd, 1/260; Ahmed, 2/116; el-Hâkim, 1/230; Beyhakî, 2/136.

[632] Taberânî, ei-Kebîr, 12/270; Bu rivayetin varyantını, el-Bezzâr, Câbir radi­yallâhu anh'ten rivayet etmiştir. 1/270.

[633] Buharı, 1207; Müslim, 546.

[634] Ebû Dâvûd, 1/249; İmam Nevevî, 'bu rivayetin isnadı, Buharı ve Müsli­m'in şartına uygundur' demiştir.

[635] Buhârî, 669; Müslim, 1167.

[636] Beyhakî, 2/285; Albânî, el-İruâ'da sahih olarak derecele ndirmiştir. 1/97.

[637] Ebû Dâvûd, Nesâî ve Ahmed. Hasen senetle rivayet edilmiştir.

[638] Müslim, 431; Nesâî, 1185; Ebû Dâvûd, 998.

[639] Buhârî, 691; Müslim, 427; vdğ.

[640] Müslim, 560; Ebû Dâvûd, 89.

[641] Buhârî, 137; Müslim, 361.

[642] Buhârî, 1200; Müslim, 539. [konuşmamız yasaklandı] ifadesi Müslim'de geçmektedir.

[643] Müslim, 537.

[644] İbni Ebî Şeybe, 1/387; Abdurrezzâk, 2/378; Hasen senetle rivayet edil­miştir.

[645] Tirmîzî, 409; Nesâî, 1/232; vdğ.

[646] Revâtİp, belirli bir düzen ve tertip İçinde devamlı yapılan' demektir. (Ç)

[647] Buhârî, 1093; Müslim, 1191.

[648] Müslim, 725; Tirrnîzî, 416.

[649] Müslim, 1098.

[650] Müslim, 726; vdğ.

[651] Buhârî, 1182; Ebû Dâvûd, 1240; Nesâî, 2/251.

[652] Müslim, 730; Ahmed, 6/30.

[653] Ezan ve kamet arasında. (Çev.)

[654] Buhârî, 627; Müslim, 838.

[655] Tirmîzî, 428; Ebû Dâvûd, 1257; Albânî, 'hasen' olarak derecelendirmiş­tir.

[656] Buharı, 591.

[657] Zuhaylî, et-Fıkhu'l-İslâmî,l/522-52&. (Çev)

[658] Buhârî, 1128.

[659] Zuhaylî, el-Fıkhu'!-İslâmî, 1/529. (Çev.)

[660] İbni Mâce, 1165. Hasen hadistir.

[661] Tirmîzî, 429. Hasen hadistir.

[662] Bz. El-Mûsilî, el-İhttyâr, 66. (Çev.)

[663] Buhârî, 80; Tirmîzî, 431; vdğ.

[664] Hadisin metninde Vitr' kelimesi, sonu tek rakamla biten 1, 3, 5, 7 gibi her şeyi ifade etmektedir. (Çev.)

[665] Buhârî, 6410; Müslim, 2677.

[666] Buhârî, 998; Müslim, 751.

[667] Bkz. et-Fıkhu'l-İsiâmî, 1/818. (Çev.)

[668] Buhârî, Muhtasar olarak zikretmiştir. 996; Müslim, 745. Lafız Müslim'e aittir.

[669] Ebû Dâvûd. 1421; İbni Mâce, 1202; İbni Huzeyme, 1084. Sahih hadis­tir.

[670] Buhârî, 990; Müslim, 749.

[671] Müslim, 746.

[672] Müslim, 737; Ebû Dâvûd, 1324; Tirmîzî, 457.

[673] Hâkim, el-Müstedrek'te, hadisin Buhârî ve Müslim'in şartlarına uygun olduğunu söyleyerek nakletmişür. Nasbu'r-Râye, 2/118. {Çev.)

[674] Buhârî, 512; Müslim. 512.

[675] Tirmîzî, 461; Nesâî, 3/236; Sahih senetle rivayet edilmiştir.

[676] Ebû Dâvûd, 1412; Tirmîzî, 463; Nesâî, 3/248; İbni Mâce, 1178. 

[677] Buharı, 957; Müslim. 677.

[678] Ebû Dâvûd, 1414; Nesâî, î/248; İbni Mâce, 1182; Albânî, e/-/ruâ'da sa­hih olarak derecelendirmiştir.

[679] Ebû Dâvûd, 1423; Nesâî, 3/244; İbni Mâce, 1171.

[680] Ebû Dâuûd, 1427; Tirmtzî, 3566; Nesâî, 1/252; İbni Mâce, 1179; Sahih senetle rivayet etmiştir.

[681] Buhârî, 4560.

[682] Ebû Dâvûd, 1443; Ahmed, 1/301; el-Hâkim, 1/225.

[683] Tirmîzî, 400; Nesâî, 2/204; İbni Mâce, 1241; Ahmed, 3/472; Sahih senet­le rivayet edilmiştir.

[684] Tirmîzî, 468; Nesâî, 3/229; Ebû Dâvûd, 1439; 'ceyyid' senetle rivayet edilmiştir.

[685] Tirmîzî, 465; Ebû Dâvûd, 1431; İbnî Mâce, 1188; Bz. El-İruâ, 2/153.

[686] Müslim, 746.

[687] Müslim, 747; vdğ.

[688] Zârîyât, 15-19.

[689] Sahîhu'i-Câmî', 2123. Albânî 'hasen' olarak derecelendirmiştir.

[690] Buhârî ve Müslim.

[691] Buhârî, 1147; Müslim, 738.

[692] Veya hasmıma karşı senden güç aldım. (Çev.)

[693] Onceleyen.

[694] Geciktiren.

[695] Buhârî, 1069; Müslim, 769.

[696] Müslim, 767.

[697] Ebû Dâvûd, 1308; Ahmed, 2/436; İbni Mâce, 1336; Hasen senetle riva­yet edilmiştir.

[698] Müslim,787

[699] Buhârî 1099; Müslim,784

[700] Müslim 756

[701] Buhârî 3748 Müslim, 2820

[702] Müslim, 772

[703] Müslim, 307; vdğ.

[704] Ağır ağır ve tane tane okumak. (Çev.)

[705] Müslim. 772.

[706] Mâide, 118.

[707] Nesâî, 1010; Ahmed, Müsned.20831; el-Hâkirn'de rivayet etmiştir, ancak senedinde 'leyyiri ravi bulunmaktadır.

[708] Buhârî, 1101; Müslim, 1159.

[709] Müslim, 746.

[710] Müslim, 747; Tirmîzî, 578; Ebû Dâvûd, 1299; Nesâî, 3/259; İbni Mâce, 1343.

[711] Buhârî, 2009; Müslim, 759.

[712] Teşbih, «subhânallah»; Hamd, «elhamdülillah»; Tehlîl, «Lâ İlahe İllallah»; Tekbir, «Allahıı Ekber» demektir. (Çev.)

[713] Müslim, 720; Ebû DâvÛd, 1271.

[714] Müslim, 748.

[715] Buhârî, 1176; Müslim, 336.

[716] Müslim, 719.

[717] Câbir b. Abdillah radiyallâhu anhu diyor ki; 'Rasulullah sallallâhu aleyhi ve sellem bize, Kurân'dan bir sûre öğretir gibi bütün işlerimizde bize is­tihare etmeyi öğretirdi. 'Herhangi biriniz bir işi yapmayı düşündüğü za­man iki rekat namaz kılsın sonra bu duayı okusun' derdi. (Buhârî, 7/162. (Çev.))

[718] Bilinmeyen geçmiş ve gelecek her şeyi.

[719] istihare yapan kişi burada istek, ihtiyaç ve İşini belirtir.

[720] Buhârî, 6382; Ebû Dâvûd, 1524; vdğ.

[721] Bakara, 216.

[722] Buhârî, 1149; Müslim, 2458.

[723] Buhârî, 444; Müslim 714.

[724] Âli İmrân, 135.  

[725] Tirmîzî, 406; Ebû Dâvûd, 1251; İbni Mâce, 1395. Senedinde 'leyyiri râvi bulunmaktadır. Ancak ayet-i kerîme, hadisi teyit etmektedir.

[726] Müslim, 1218.

[727] Güneş ve Ay tutulması esnasında kılınan namaza 'küsûf namazı' denir. (Çev.)

[728] Buhârî, 1044; Müslim, 901.

[729] Buhârî, 1053; Müslim, 905.

[730] Buhârî, 1056; Müslim, 903.

[731] İstİskâ, su istemek anlamındadır. (Çev.)

[732] Buhârî, 1025; Ebû Dâvûd, 11250.

[733] Ebû Dâvûd, 1165; vdğ. Albânî, el-İrua da 'hasen' olarak derecelendirmiş-tir.

[734] Müslim, 896; Ebû Dâvûd, 1171; Ahmed, 3/153.

[735] Kuranı Kerîm'de secde ayetleri okunduğu zaman yapılması gereken sec­dedir. (Çev.)

[736] Müslim, 771; Ebû Dâvûd, 746; Tirmîzî, 3481: İbni Mâce, 1054.

[737] Hanefî mezhebine göre tilâvet secdesi vacip olduğu için, yapılmaması caiz değildir. (Çev.)

[738] Buhârî, 1073; Müslim, 577.

[739] Müslim, 81.

[740] Ebû Dâvûd, 1401; Tirmîzî, 577; Nesâî, 2/222; Sahih senetle rivayet edil­miştir.

[741] Ebû Dâvûd, Tirmîzî, İbni Mâce. Bu rivayetin senedinde zayıflık bulun­maktadır. Ancak bu konuyla ilgili on ikiden fazla sahabiden rivayetler bu­lunmaktadır. Bu rivayetlerin bir arada değerlendirildiğinde hüküm sabit olmaktadır. -En doğrusunu Allah bilir-.

[742] Buhârî, 4418; Müslim, 2769.

[743] Yanılgı. {Çev.)

[744] Buhârî, 714; Müslim, 573; vdğ.

[745] Buhârî, 1226; Müslim, 572.

[746] Buharı, 1224; Müslim, 570.

[747] Ebû Dâuûd, 1023; ibn Mâce, 1208; Albânî, el-İrua da sahih olarak dere-celendirmiştir. 2/109.

[748] Buhârî, 401; Müslim, 572.

[749] Buhârî, 571; Ebû Dâvûd, 1011; Nesâî, 3/27.

[750] El-Mûsitî, e/-/htiyâr, 1/72. (Çev.)

[751] Buhârî, 'muallak' hadis olarak zikretmiştir. 3/125; îbn Ebî Şeybe, 'sahih' senetle 'mevsul' olarak naklctmiştir.

[752] Bkz. İruâu'l-Galîl, 2/132.

[753] Bkz. el-MÛsilî, el-İhtiyâr, 1/72. (Çev.)