Temizlik
Yapılacak Sular Ve Hükümleri:
Suların
Hükümleriyle İlgili Bazı Konular:
Hakkında
Nass Bulunan Necasetler:
6. Eti
Yenilmeyen Hayvanların Dışkısı:
10. Eti
Yenilmeyen Yırtıcı ve Diğer Hayvanların Artığı:
2. Elbisenin Hayız Kanından Temizlenmesi:
3. Emzikli Çocuğun İdrarın Bulaşan Elbisenin
Temizlenmesi:
4. Mezî
Bulaşan Elbisenin Temizlenmesi:
5. Etek Uçlarının Temizlenmesi:
6. Ayakkabının Altının Temizlenmesi:
7. Köpeğin
Yaladığı Kabın Temizlenmesi:
8. Leş
Derisinin Tabaklanmayla Temizlenmesi:
9. İdrardan ve Benzerlerinden Yerin
Temizlenmesi:
10. Necaset Düşen Kuyu veya Yağın Temizlenmesi:
11.
Necasetin Özelliklerini Kaybetmesi:
12. Göğsünden Elbisesine Süt Damlayan Hanım:
Namaz Ve
Benzeri İbadetler İçin Abdest Almak İstendiğinde Yapılması Gerekenler;
2. Ağzın Suyla Çalkalanması ve Burna Su Çekilip
Sümkürülmesi Mazmaza Ve İstinşak:
3.
Dirseklerle Birlikte Kolların Yıkanması:
4. Başın Tamamının Mesh Edilmesi:
5. Kulaklar Başın Mesh Edilmesine Dâhildir:
6. Ayakların
Topuklarla Birlikte Yıkanması:
1. Abdeste
Besmeleyle Başlanması:
3. Abdeste
Ellerin Yıkanarak Başlanması:
4. Bir Avuç Suyla, Ağza ve Burna Üç Defa Su
Alınıp Verilmesi:
5. Oruçlu Olmayan Kimsenin Ağzına ve Burnuna Su
Alıp Vermeyi Bol Suyla Yapması:
7. Abdest Âzalarının Üçer Defa Yıkanması:
8. Abdest Azalarının Ovulması:
9. El ve Ayak Parmaklarının Arasının Ovulması:
10. Abdest
Azalarının, Farz Olan Miktardan Daha Fazla Yıkanması:
11. Abdest
Suyunu Kullanmada İktisatlı Olunması:
12. Abdest
Aldıktan Sonra Dua Edilmesi:
13. Abdest
Aldıktan Sonra İki Rekât Namaz Kılınması:
1. İdrar ve
Dışkı Yollarından Çıkan Şeyler:
2. Meni,
Mezİ ve Vedî Çıkması:
Hanımların
Cinsel Organından Gelen Akıntılar Abdesti Bozar mı?
3. Bilincin
Kaybolduğu Derin Uyku:
4.
Sarhoşluk, Bayılma Veya Delirme Nedenleriyle İdrakin Kaybolması:
5. Şehvetle
veya Şehvctsiz Cinsel Organa Dokunulması:
1. Arada
Herhangi Bir Örtü Olmaksızın Kadının Erkeğe Dokunması:
2. Yara, Kan
Aldırma Gibi Nedenlerle, Olağan Bölgelerin Dışında Az veya Çok Kanamaların
Olması:
4. Abdestli
Kimsenin 'Abdestini Bozup-Bozmadığı Hakkında' Şüphe Etmesi:
Abdestin
Vacip Olduğu Durumlar
(Abdestsiz
Kimseye Haram Olan Durumlar)
İki Durumda
Abdest Almak Vacip Değildir.
Abdest
Almanın Müstehap Olduğu Durumlar:
1. Azîz ve
Celîl Allah'ı Zikrederken:
3. Cünüp
Kimse, Yemek, İçmek, Uyumak veya Yeniden İlişkiye Girmek İstediğinde:
4. Güsül
Abdestinden Önce Normal Abdest Almak:
5. Ateşte
Pişirilen Yemekten Sonra Abdest Almak:
6. Her Namaz
İçin Abdest Almak:
7. Abdest Bozulduğunda Yeniden Abdest Almak:
8. Kustuktan
Sonra Abdest Almak:
Abdest
Esnasında İhtiyaç Duyulan Bazı Bilgiler
Mestlerin
Üzerine Mesh Etmenin Meşruiyeti:
Çorapların
ve Ayakkabıların Üzerine Mesh Etmenin Meşruiyeti:
Mestlerin
Üzerine Mesh Etmenin Hükmü:
Mestlerin ve
Çorapların Üzerine Mesh Etmenin Şartları:
Mesh
Edilecek Yer Ve Nasıl Yapılacağı:
2. Mesh
Süresinin Dolması Halinde:
3. Mestlerin
Çıkması Durumuda:
Hanımlara
Gusül Abdestinin Farz Olduğu Durumlar
1. Uyku veya
Uyanıklık Halinde Şehvetle Meni Çıkması:
3. Hayız ve
Lohusa Kanının Kesilmesi:
4. Kâfir Bir
Hanım Müslüman Olduğunda:
6. Niyet, Guslün Sıhhat Şartıdır:
Hayız ve
Lohusalıktan Sonra Gusül Abdesti:
Hanımlara
Gusül Abdestinin Müstehap Olduğu Durumlar
1. Cinsel
İlişkide Bulunduktan Hemen Sonra Gusül Abdesti Almak:
2.
Bayıldıktan Sonra Gusül Abdesti Almak:
3. Hastalık
Kanaması Olanların Her Namaz İçin Gusül Abdesti Alması:
4. Ramazan
Ve Kurban Bayramlarında Ve Arefe Günü Gusül Abdesti Almak:
5. Cenaze Yıkandığı Zaman Gusül Abdesti Almak:
6. Umre Veya
Hac İçin İhrama Girildiğinde Gusül Abdesti Almak:
7. Mekke'ye
Girerken Gusül Abdesti Almak:
Teyemmüm
Yapılacak 'Temiz Toprak' Nedir?
Hayız
Kanının Başlaması ve Kesilmesi:
Hayızdan
Temizlendikten Sonra Görülen Sarılığın ve Bulanıklığın Hükmü:
Hayızlı ve
Lohusa Hanımlara Haram Olan Durumlar:
Hayızh
Hanımların Yapmasında Sakınca Olmayan Durumlar:
1. Allah'ı
Zikretmek ve Kuran Okumak:
2. Secde
Âyetini İşittiği Zaman Secde Yapmak:
4. Başını
Hayızlı Hanımının Göğsüne Koyarak Kişinin Kuran Okuması:
5. Bayram
Namazlarında Bulunmak:
7. Kişinin, Hayızlı Hanımıyla Birlikte Yiyip
İçmesi:
8. Hayızlı Hanımın Eşine Hizmet Etmesi:
9. Hayızlı
Hanımın Eşiyle Birlikte Aynı Pike Altında Uyuması:
İstihâze/Özür
Kanaması Olan Hanımlara Ait Hükümler:
Uyuya Kalmak
Veya Namazı Unutmak:
Şer'î Özrü
Olmadığı Halde, Vakti Çıkıncaya Kadar Namazı Kılmayan Kimsenin Durumu:
Yıllarca
Namaz Kılmayan Kimse Ne Yapmalıdır?
Mazeret
Sonucu Vakti Geçirilmiş Namazların Kazası:
Şer'î
Mazeretle Geçmiş Namazların Kazasında Sıra:
Geçmiş
Namazlar, 'Vaktinde Nasıl Kılmıyorsa, Kazası da Aynı Şekilde Kılınır:
Sünnet
Namazların Kazası Meşrudur:
Nafile
Namazların Yasaklandığı Vakitler:
Her Türlü
Namaz Kılmanın Yasaklandığı Vakitler:
1. Namaz
Vaktinin Girdiğini Bilmek:
2. Küçük ve
Büyük Abdestin Olması:
3. Elbise,
Vücut ve Namaz Kılınacak Yerin Temizliği:
Namaz
Kılmanın Yasaklandığı Mekânlar:
Hanımların
Namazda Kapalı Olması Gereken Yerleri:
Namazda
Kıbleye Yönelmek İki Durumda Terk Edilebilir:
Rasulullah'ın
(S.A.V.) Namazı Gibi Namaz Kılmak
2. Kıyam
-Farz Namazlarda Gücü Yerinde Olan Kişinin Ayakta Durması:
3. Her
Rekâtta Fatihâ'yı Okumak:
Fatihâ'yı
Ezberieyemeyen Kişinin Durumu:
4-5.
Rükû'yıi Tadili Erkân İle Yapmak:
6-7.
Rükû'dan Kalktıktan Sonra İtidal ve Mutmainlik:
8-9. Secdede
İtidal ve Mutmainlik:
10-11. İki
Secde Arasında Oturmak ve Oturuşta Mutmainlik:
14. Namaz
Rükûnlarının Sırası:
2. Kıraate
'Eûzu' Çekerek Başlamak:
3. Fâtihâ'yı
Okuduktan Sonra Amîn Demek:
5.
Semia'mâhu Limen Hamideh / Allah Hamd Edenin Hamdını Kabul Edendir':
6. Rabbena Leke'1-Hamd / Rabbimiz Hamd Sanadır':
2. Rükû'da
Yapılacak Zikirler:
3. Rükûdan
Kıyam'a Kalktıktan ve 'Rabbena Leke'1-Hamd' Dedikten Sonraki Zikirler:
4. Secdede
Yapılacak Zikirler:
6. Birinci
ve ikinci Oturuşta 'Ettehiyyâtu'den sonra Peygamberimize Salâvat Getirmek:
7. Birinci
ve ikinci Oturuşta Teşehhütten Sonra Dua:
Teşehhüt ile
Selam Arasında Başka Dualar da Rivayet Edilmiştir;
3. Göğüs Üzerinde Sağ Eli Sol Elin Üzerine
Koymak:
6. Secdeye
Giderken Dizlerden Önce İki Eli Yere Koymak:
8. İki Secde
Arası Oturuşta, Sağ Ayağı Dikerek, Sol Ayağın Üzerine Oturmak:
9. İki Secde Arasında Oturuşu Uzun Yapmak:
10.
Secdelerden Sonra İkinci veya Dördüncü Rekât'a Kalkmadan Önce Oturmak
(İstirahat Oturuşu) :
11. Secdeden
Sonra Yeni Rekât İçin Kıyama Kalkarken, Ellerle Yere Dayanarak Kalkmak:
12. İlk
Oturuşta 'İftirâş', Son Oturuşta Teverrük' Yaparak Oturmak:
13. Teşehhüt
Oturuşlarında, Şahadet Parmağını Açık Tutmak ve Şahadet Parmağına Bakmak:
a) Namazda
Mubah Olan Davranışlar:
1. Namazda Çocuğu Kucakta Tutmak:
2. İhtiyaç Durumunda Kısa Yürüyüş:
3. Çocuğu veya Herhangi Birini Düşmekten veya
Zarar Görmekten Kurtarmak İçin Hareket Etmek:
4. Namaz Esnasında Önünden Geçmek İsteyenleri
Engellemek:
5. Namazda
Yılan Akreb Gibi Zararlı Hayvanları Öldürmek:
6. Namazda
İken, İhtiyaç Durumunda Uyuyanın Ayağını Dürtmek:
7. İhtiyaç Durumunda Ayakkabı vb. Çıkarmak:
8. Elbiseye
veya Mendile Tükürmek:
9. Namazda Elbiseyi Düzeltmek veya Kaşınmak:
10. Namazda
Endişe ve Şüphe Durumunda Hanımların El Çırpması:
11. İhtiyaç
Durumunda Sağa veya Sola Meyletmek:
12. İhtiyaç Durumunda Elle veya Başla İşaret
Etmek:
13. Namaz Kılana Selam Verildiğinde, işaretle
Karşılık Vermesi:
14. imam
Secdeyi Uzun Yaptığında, Secdeden Başını Kaldırıp Durumu Araştırmak:
15. Nafile
Namazlarda İhtiyaç Durumunda Kurân'a Bakmak ve Kurân'dan Okumak:
b) Namazda
Mubah Olan Sözler Ve Söz Hükmündeki Davranışlar:
1.
Hanımların Kendi Aralarında Kıldıkları Namazda İmama Hatırlatması:
2. Nafile Namazlarda Ayetleri Tekrarlamak:
3. İhtiyaç Durumunda Namazda Üfürmek:
4. İhtiyaç
Durumunda Namazda Öksürmek:
5. Kılınan
Namazla Alâkalı Kısa Konuşmalar:
6. Namazda
Aksıran Kimsenin 'el-Hamdulillâh' Demesi:
7. Namazda Sevinç ve Mutluluk Veren Bir Durum
Olduğunda 'Hamd Etmek':
8. Namaz Kılanın Konuşması ve İhtiyacı İçin
İstekte Bulunması:
1. Namazda
Elleri Böğüre Koymak:
3. Namazda Zihni Meşgul Edecek Şeylere Bakmak:
4. İhtiyaç Olmaksızın Namazda Meyletmek:
5. İki Elin
Parmaklarını Birbirine Girdirmek:
7. Elleri Elbisenin İçine Sokup, Bürünerek Namaz
Kılmak, Rükû ve Secdeyi O Halde Yapmak:
9. Kıbleye Doğru veya Sağ Tarafa Tükürmek:
12. Rükûda İki Avucu Birleştirip, İki Bacağın
Arasına Koymak/Tatbîk Yapmak:
13. Rükû ve
Secdede Kuran Okumak:
16. KÖpek Oturuşu Gibi Oturmak -Makatıyla Yere
Oturup, Bacaklarını Dikerek, Ellerini Yere Koymak:
17. Mazeret Olmaksızın Namazda Eli Yere Koyarak
Oturmak:
18. Hastanın
Secdeleri, Yüksek Bir Şey Üzerine Yapması:
19. Secde
Yerinden Çakıl Taşlarını Düzeltmek ve Namazda Lüzumsuz Şeyler Yapmak:
20. Secdeye
Giderken Ellerden Önce İki Dizi Yere Koymak:
21. Selam Verirken Ellerle İki Yana İşaret Etmek:
23. Yemek
Hazırken Ya Da Büyük Veya Küçük Abdesti Sıkışmış Olarak Namaz Kılmak:
1. Abdestin
Bozulduğu Kanaatinin Kesinleşmesi:
2. Hiçbir Mazeret Olmaksızın Namazın
Şartlarından Veya Rükûnlanndan Birini Terk Etmek:
I. Beş Vakit
Namazın Sünnetleri –Revâtip Sünnetler-:
II. Beş
Vakit Namazla Alâkalı/Revâtip Olmayan Sünnetler
Vitir
Namazım Öncesinde Hiç Nafile Kılmadan Tek Rekât Olarak Kılmak Caiz Midir?
Vitir
Namazında Kunut Duası Okumak:
Vitir
Namazında Kunut Duasının Yeri:
Vitir
Namazından Sonra Tcsbihat ve Dua:
Bir Gecede İki
Vitir Namazı Kılınmaz:
2.
Gece/Teheccüt Namazı -Kıyâmul-Leyl:
Teravih
Namazını Cemaatle Kılmanın Meşruiyeti:
Sehiv
Secdesinin Yapılması Gereken Durumlar:
Nafile
Namazlarda Da 'Sehiv Secdesi' Yapılabilir.
İmama Uyarak
Namaz Kılan İçin, İmamın Arkasında Yanıldığı Zaman Hiçbir Şey Gerekmez.
Hamd Yüce Allah'adır, O'na hamd ederiz, O'ndan yardım isteriz ve
O'ndan mağfiret dileriz. Nefislerimizin şerrinden ve amellerimizin
kötülüklerinden Yüce Allah'a sığınırız. Yüce Allah, kime hidayet ederse kimi
doğruya eriştirirse, onu saptıracak yoktur. Kİmİ de saptırırsa, onu hidayete
erdirecek yoktur.
Allah'tan başka ilah olmadığına, O'nun tek
olduğuna, hiçbir ortağının bulunmadığına ve Muhammed'in O'nun kulu ve rasûlü
olduğuna şahadet ederim.
Hiç kuşkusuz en doğru söz, Yüce Allah'ın kitabıdır. En hayırlı
yol, Muhammed (sallallâhu aleyhi ve sellem)'in yoludur. (Dinî) İşlerin en
şerlisi, sonradan ortaya çıkarılandır. (Dinde) Sonradan ortaya çıkarılan her şey
bidattir. Her bidat sapıklıktır ve her sapıklık cehennemliktir.
Şüphesiz
Aziz ve Celîl Allah, mahlûkâtı kendisine kulluk etmeleri İçin yaratmıştır.
Şanı Yüce Allah bu konuda şöyle buyurmuştur; 'Ben cinleri ve insanları ancak
bana kulluk etmeleri için yarattım.[1]
Kulun ibadeti ancak iki şartla kabul edilir.
Birincisi, kulluğun Yüce Allah'a ihlâs ve samimiyetle yapılması; ikincisi,
Rasulullah (sallallâhu aleyhi ve sellem)'in sünnetine uygun sâlih amel olmasıdır.
Nitekim Yüce Allah şöyle buyurmuştur; 'Her kim Rabbine Kauuşmayı umuyorsa,
sâlih amel işiesin ve Rabbine ibadette hiçbir şeyi şirk/ortak koşmasm.[2]
Kulun dünya ve âhiret mutluluğunun esası,
hakla batılı ayırt edecek bilgiye sahip olması ve hakkı batıla tercih
etmesidir. Bu iki esas, faydalı ilimlerin öğrenilmesine ve sâlih amellerin
hayata geçirilmesine bağlıdır.
Günümüz olaylarına basiretle bakanlar, İslam düşmanlarının
kadınları hedef seçtiklerini görecektir. Öyle ki, kadınlar islam'ın hidayeti
ile medyanın sapıklığı arasında şaşırmış durumdadırlar. Özellikle genç kızların
büyük bir bölümü, İslam düşmanlarının tuzaklarına düşmüş, Kuran'ı okumaz,
İslam'ın hükümlerini bilmez hale gelmişlerdir. Allah'ın koruyup, lütfettiği
kimseler müstesna, hanımların çoğu namazlarının geçerli olması için gerekli olan
temizlik hükümlerini, hatta kelime-i şahadetten sonra, İslam'ın en büyük
ibadeti ve temel esası olan namazın hükümlerini dahi bilememektedirler.
Hanımlara örneklik yapacak kimseler bulunmamaktadır. Şer'î
ölçülere uygun olarak, emri bi'1-marûf nehy-i ani'I-münker/ iyiliği emretme,
kötülükten sakındırma görevi yerine getirilmemektedir. Bütün bu konulardaki
zaafiyet ve isteksizlikle birlikte, fitne ve fesadın, ahlaksız eğlence ve
şehvetlerin yaygınlaşması nedeniyle kadınlar, eğitime, vaaz ve nasihatlere erkeklerden
daha fazla muhtaçtırlar. Bu durum, hanımlara faydalı olacak, onlara yararlı
jlimleri sunacak, sâlih amelleri teşvik edecek, kendilerine özgü eserlerin
yazılmasını gerektirmektedir.
Hanımlarla ilgili hükümlerin kaleme alınmasında, birçok genç kızın
-fesadın ve medya sapkınlığının baskısına rağmen-, Kuran ve Sünnet esasına
bağlı dinî kitapları okuma arzulan etkili olmuştur. Hiç kuşkusuz bu durum ne
şaşılacak, ne de garipsene-cek bir durumdur. Çünkü üzeri gaflet tozlarıyla
kaplanmış olsa da, iman fıtratı ve din sevgisinin nuru kalplerde medfundur. Bu
tozlar silindikçe, kalplerdeki iman ışıltıları parlayacak ve bütün vücudu
etkisi aİtına alacaktır. Böylelikle bir Mümin, Rasulullah (saîlallâhu aleyhi ve
sellem)'in sahih bir sünnetini öğrendiği zaman hemen hayatına uygulamaya
çalışacak ve onu örnek alacaktır. Mümin hanım kardeşlerimizin ihtiyaç
duydukları ve sormak istedikleri konularda müracaat edecekleri bir kaynak
olması için bu kitabı yazmaya beni teşvik eden bu düşünce olmuştur.
Bu kitabın konularını sadece hanımlara özgü
kılmadım. Ay zamanda erkekleri de ilgilendiren ortak hükümleri de belirttim.
Hanımlara özgü olan yerler cüz'î konulardır. Bu kitabı hazırlarken esas aldığım
kural, Peygamberimiz (saîlallâhu aleyhi ve sellem)'İn «hanımlar erkeklerle
özdeştirler»
[3] buyruğu olmuştur.
Erkeklerle ilgili bütün hükümler, erkeklere özgü kılındığını bildiren bir delil
olmadığı veya hanımlarla ilgili farklı bîr hüküm bulunmadığı sürece, hanımları
da kapsar. Allah Teâlâ'nın fazlı keremiyle bu kitap, her iki tür hükümleri
içerdiği gibi, sadece hanımlara özgü hükümleri de kapsamaktadır.
Bütün konularda, Kuran ve Sünnete bağlı kalmaya özen
gösterdim. Kuran ve Sünneti işitmeye, onu dinlemeye ve maksadını anlamaya
çalıştım. Hiçbir görüş ve düşünceyi Kuran ve Sünnet'in önüne geçirmedim. Kuran
ve Sünnetin söylemediğini söylemedim ve onların kabullenmediğini kabullenmedim.
Nefsi arzulara ve insanların şehvetlerine boyun eğmedim. Aksi davranmam nasıl
beklenebilir kî? Şeriat hükümlerini yazmak dindir. Kişi, bundan hesaba
çekilecektir. Din, Allah ve Peygamberi tarafından şeriat kılınmıştır.
Rasulullah (saîlallâhu aleyhi ve sellem)'İn sünnetini öğrendikten sonra, kim
olursa olsun hiçbir insanın sözüyle amel edilemeyeceği konusunda İslam âlimleri
İcmâ etmiştir.
Kitaptaki konuları, günümüz insanının anlayabileceği
bir üslupta kaleme aldım. Basit ve anlaşılır cümleler kullandım. Fıkhı
derinliği koruyarak ve aslî ölçülere dikkat ederek, mümkün olduğu ölçüde
konulan izah etmeye çalıştım. Her meselede Kuran ve Sünnetten delillerle
yetindim. Birçok meselede, delil yönünden tercihi gerektiren görüşü belirttim
ve ihtilaflara yer vermedim. Delillerin tercihi gerektirdiği konularda
ihtilafların zikredilmesinde fayda görmedim. Bazı konularda ise, görüş
farklılıklarını belirttim. Bunların zikredilmesindeki gayeleri ilim talebeleri
fark edecektir. Ayrıca bu türden konularda tercih ettiğim, farklı bir görüşün
bulunduğunun bilinmesini İstedim. İnsanların genelinin yanında tercih edilen
görüşün meşhur olması ve yeterli ilmi birikime
sahip olmayan, Mümin hanım kardeşlerimin acele karar vererek yanlış tercihte
bulunmaması için bunu gerekli gördüm.
Bununla birlikte, hanımlarla ilgili bütün
hükümleri bu kitapta topladığım iddiasında değilim. Ancak şunu belirtmeliyim
ki, bu kitapta hanımların İhtiyaç duyabileceği konuların büyük bir bölümünü
zikrettim. Allah Teâlâ'dan dileğim, bir sonraki baskıda kitabın içeriğinin daha
da kapsamlı olmasıdır.
Kendimle ilgili olarak masumiyet ve hatasızlık
iddiasında da değilim. Allah Teâlâ, masumiyeti/hatasızlığı sadece kendi kitabı
Kurân'a nasip etmiştir. Dolayısıyla bu kitapta yer alan doğrular Allah'tan;
yanlış ve hatalar kendimden ve şeytandandır. Allah ve Peygamberi her türlü hata
ve yanlıştan münezzehtirler.
Allah Teâlâ'dan dileğim, bu çalışmanın Mümin
hanım kardeşlerime yararlı olması ve kendi katında hüsn-ü kabul görmesidir.
Yüce Allah'tan kıyamet günü bu çalışma nedeniyle beni mükâfatlandırmasını
arzuluyorum. Nitekim, 'O gün ne mal, ne de evlatlar fayda veremez. Anca/c selim
kalple
[4]
gelenler (kurtulur).[5]
Benim velim, Allah Teâlâ'dır. O, her şeye gücü yetendir. O, yardım eden ve
kendisine tevekkül edilendir.
Peygamberimiz Muhammed'e, ailesine ve bütün
sahabelerine salât ve selam olsun.
El-Mâlik olan Rabbinin affına muhtaç kul, Ebû Mâlik Kemâl bin Seyyid
Salim el-Mısrî
Perşembe günü, İkindi vakti, 12 Rebîu'l-Evvel 1421 /15 Haziran
2000
ikinci gözden geçirme ve bazı konuların
eklenmesi, 27
Receb 1422/13 Ekim 2001
Allah'a hamd, Resûl-i Ekrem'ine, âl ve ashabına salât
ve selâm olsun.
Bir Mümin oîarak İslam'a hissedilen aidiyet, bir varoluş bilincini
ve derinliğini gerektirir. Bu gereklilik, Kuran ve Sünnetin rehberliğinde fıkıh
ilmiyle oluşur.
Bireysel ve toplumsal sorunların tek tek
insanların gücünü aştığı; cehaletin bilgi; cahilliğin 'bilgelik' olarak
pazarlandığı bir dünyada, 'kulluk' bilinci ve 'halifelik' sorumluluğuyla yaşam
sürmek, fıkıh ilminin öğrenilmesine bağlıdır.
Elinizdeki bu eser, özelde hanımlara hitap
etmekle birlikte, kadınıyla erkeğiyle bütün Müminlerde, varoluş bilinç ve
derinliğini oluşturacak fıkıh bilgilerini, Kuran ve Sünnet'in rehberliğinde,
delilleriyle ve o dönemin algısıyia birlikte, kolay anlaşılır bir üslup
içerisinde sunmaktadır.
Bu eser, okuyucusuna sadece fıkıh
bilgilerini kazandırmakla kalmayacak, aynı zamanda onu, hz. Peygamberle,
sahabeleriyle ve o dönemin olaylarıyla hemhal edecek tarzda kaleme alınmıştır.
Bu yönüyle okuyucusunu Allah ve Peygamber sevgisiyle buluşturacak, Peygamber
asrının canlı tanığı haline getirecek bir içeriğe sahiptir.
İslam
coğrafyasını talan etmeyi en temel varlık amacı olarak algılayan, Müslümanların
inanç, amel ve düşünce birliğini yıkmayı ve ümmet şuurunu ortadan kaldırmayı
hedefleyen, sünnet aleyhindeki çalışmaların
yazılıp konuşulduğu bir dönemde, böyle bir eserin Türkçe'mize kazandırılmasını
bize nasip eden Allah Teâlâ'ya hamd olsun.
Tercümede genellikle lafzi çeviriyi öncelemekle birlikte,
gerektiği yerlerde cümlenin kolay anlaşılır olması için orijinal metne bağlı
kalarak mana çevirisini tercih ettim. Özellikle müellifin Arap kültürünü
yansıtan ifadelerini ve 'ey Mümin bacım!' tarzındaki hitap şeklini lafzi
tercümeden ziyade, Türkçe'deki deyimlerle ve mânâ çevirileriyle yapmaya özen
gösterdim. Çeviride aynı anlamı ifade eden tekrarlardan kaçındım. Fıkhı
kavramları korumak, aynı zamanda anlaşılır olmasını da sağlamak İçin kavramları
dipnotlarla açıkladım.
Müellifin, Hanefî fıkhının görüşünü belirtmediği ve farklı
tercihlerde bulunduğu konularda, kaynaklarını zikrederek Hanefî fıkhının ve
diğer üç mezhebin görüşünü belirttim. Bunu iki amaçla yaptım; birincisi
konuların mezhepler açısından mukayese edilmesini sağlamak, ikincisi ülkemizde
en yaygın mezhep olan Hanefî mezhebine göre o konunun hükmüyle okuyucuyu
bilgilendirmektir. Bu açıklamaları, konu aralarında daha küçük puntada ve
paragrafı sağa doğru biraz daha içeride yazarak, müellife ait olmadığını
belirtmek İstedim.
Bu nadide çalışmanın çevirisi, açıklama ve
dipnotlarının eklenmesi hususunda, okuma ve tashihleriyle yardımlarını esirgemeyen
değerli öğrencilerim Hatice Tekin, Özlem Yıldırım ve A. Seda Tatar'a;
evlendiğimiz günden beri evin ve çocukların bütün işlerini üstlenerek vaktimin
tümünü telif, tercüme ve eğitim çalışmalarına ayırmama imkân veren vefakar
eşim Nursel Zirek'e teşekkürlerimi arz ediyorum.
M. Metin Zirek
Şah in
bey/Gaziantep Ağustos 2006, Salı 29
Taharet sözlükte, pisliklerden temizlenme ve
arınma demektir. Terim anlamı ise, abdestsizlik hâlinin giderilmesidir. Yani,
namaz ve benzeri ibadetlerin yapılmasını önleyen abdestsizliğin, bedende,
elbisede ve ibadet mekânında bulunan necasetin/pisliklerin giderilmesidir.
Taharet konusu, 'temizlik nelerle yapılır, kimler
hangi temizliği yapmalıdır ve nelerde temizlik gerekir' konularını içerir.
Abdestsizlik halinden arınmayan namaz kılamaz. Çünkü
Peygamber (sallallâhu aleyhi ve sellem); 'Allah, temizlik olmaksızın/abdestsiz
kılman namazı kabul etmez
[6]
buyurmuştur. Bu temizlik, temizleyici olan su ve bazı durumlarda su yerine
geçen toprağın kullanımıyla gerçekleşir.
Sular İki Kısımdır:
1. Temiz Su: Doğal halini koruyan sudur. Bunlar,
yeraltı ve yağmur sularıdır. Kuranı Kerim'de; '... Temizlemek için size gökten
su indirildi
[7] buyrulmuştur.
Kar, dolu, nehir ve kuyu suları, uzun süre
beklemesi veya temiz bir şeyle karışmasıyla değişikliğe uğrasa dahi temiz sulardır.
Deniz suyu da temiz su hükmündedir. Rasulullah fsallallâhu aleyhi ve sellem)'e
deniz suyunun hükmü sorulduğunda; 'Onun suyu temiz, öiüsü helâldir
[8]
buyurmuştur.
Temiz su, kendisi temiz, başka şeyleri
de temizleyici olması özelliğiyle abdestsizlik hâlini ve necaseti giderir.
Temiz su, yine temiz olan farklı şeylerin
karışmasıyla, bazı özelliklerinin değişmesine rağmen, 'su' olarak
isimlendirildiği müddetçe 'temiz'dir. Ümmü Hâni hadisinde bu konuyla ilgili
olarak şöyle rivayet edilmiştir; Rasuluîhh (saliallâhu aleyhi ue sellem) ve
Meymûne, içerisinde hamur lekelen bulunan bir leğende susul abdesti
almışlardır.[9]
Fakat temiz su, içerisine temiz şeyler karıştıktan
sonra, 'su' olarak isimîendirilmiyorsa, onunla temizlik yapılamaz. Örneğin, su
ile çay karışırsa, karışım su olarak değil, çay olarak isimlendirilir. Aynı
şekilde gül suyu gibi temiz ama 'tabi su' olmayan sularla da temizlik
yapılamaz.
2. Necis/Pis Su: Necaset/pislik karışması
sonucu özelliklerinden biri değişen sudur.
1. Abdest azalarından dökülen sular 'temizdir'. Kokusu,
rengi ve tadı değişmediği veya herhangi bir necaset karışmadığı sürece bu
sularla, ikinci defa 'temizlik yapmak' caizdir. Nitekim sahabeler,
Peygamberimiz (saliallâhu aleyhi ve sellemj'in azalarına değen abdest suyunu
almak için birbirleriyle yarışırlardı.[10]
Abdest ve gusülde kullanılan suların, ibadet
amaçlı olmayan temizlik işlerinde, yiyecek ve içeceklerde kullanılması
caizdir. Ancak abdest ve gusülde kullanılmış su ile tekrar abdest ve gusül
almak caiz değildir.[11]
Buhâri'de nakledilen rivayette, 'Peygamber (saliallâhu aleyhi
ue sellem} hanımlarından biriyle tek kapta gusül abdesti alırdı
[12]
denilmektedir.
2. Şüpheden dolayı su 'temizlik' vasfını kaybetmez.
Çünkü asıl
olan 'temizliktir'. Şüphe halinde kesin bilgiyle amel edilir. Temizliği veya
necis olduğu tam olarak bilinmeyen sularla abdest alınması caizdir. Bu konuda
âlimler ittifak etmiştir.
Hanefî mezhebine göre, temiz su bulunamadığı durumlarda, şüpheli
sularla abdest almak caizdir. Ancak bu durumda ihtiyaten teyemmüm de
alınmalıdır. Şayet şüpheli su ile temizliği kesin olarak bilinen su birbirine
karışmış ise, fazla olduğu bilinen suyun durumuna göre amel edilir. Her iki su
da eşit miktarda ise, ihtiyaten teyemmüm de alınmalıdır.
[13]
Peygamberimiz (saliallâhu aleyhi ve seiem) 'biriniz
pisliğe bas-tığı zaman, kuşkusuz toprak onu temizler
[15]
buyurmuştur.
İdrarın
necaset olduğu ise, Enes {(radiyallâhu anh)) hadisinde bildirilmiştir. Bir
bedevi mescide idrarını yapar. Orada bulunan bazı kimseler onu engellemek için
kalkarlar. Bunun üzerine
Peygamberimiz (sallallâhu aleyhi ve sellem); 'onu
rahat bırakın, tamamlasın!' buyurur. Bedevi bitirdikten sonra da, bir kova su
getirilmesini emreder ve idrarın üzerine döker.[16]
İstincâ,[17]
gusül ve abdest almayı emreden hadis-i şerifler de, İnsan dışkısı ve İdrarının
necaset olduğunun delilleridir.
Oynaşma, cinsel temasın hatırlanması veya arzulanması sonucunda
şehvetle birlikte çıkan ince ve yapışkan bir sıvıdır. Fışkırma şeklinde
olmadığı gibi, sonucunda herhangi bir gevşeme ve sakinleşme de olmaz.
Genellikle çıkarken hissedilmez. Erkeklerde ve hanımlarda olur, ancak
hanımlarda daha fazladır.[18]
Alimlerin ittifakıyla mezî, necistir.[19]
Bu nedenle Peygamberimiz (sallallâhu aleyhi ve sellem) '(kişi) organını yıkar
ve abdest alır
[20] buyurarak, mezî çıkması
durumunda organın yıkanmasını emretmiştir.
İdrardan sonra çıkan koyu ve beyaz renkli bir
sıvıdır. Necis olduğu konusunda icmâ edilmiştir.
Ebû Bekir'in kızı Esma ((radiyallâhu anhâ)) anlatıyor; Peygamber
((sallallâhu aleyhi ve sellem)')e bir kadın geldi ve; 'bizden birisi
elbisesine hayız kanı bulaştığında, ne yapmalıdır?' dedi. Peygamber (s.a.);
'ovar, su İle gitiler, üzerine su dökerek yıkadıktan sonra da onunla namaz
kılar' buyurdu.[21]
Hayız kanı bulaşan elbisenin yıkanmasının emredilmesi, hayız
kanının necaset olduğuna delildir. Bu konuda icmâ edilmiş-tir.
Mutlak Kan: însan veya eti yenilen hayvanlardan
akan kanın 'necaset' olduğu konusunda, birçok âlimin icmâda buiundu-ğu
nakledilmiştir. Şayet bu konuda 'icmâ sabit ise', kan 'necistir' deriz ve
sonraki âlimlerin 'kanın necis olmadığıyla' ilgili muhtemel
[22]
delillerine itibar etmeyiz. Ancak bu konuda 'icmâ sabit değilse', asıl olan
'temiz hükmünde' olmasıdır. -En doğrusunu Allah bilir-
Abdullah İbni Abbâs ((radiyallâhu anh))
anlatıyor: Peygamber (sallallâhu aleyhi ve sellem) abdest bozmak için sahraya
çıkmak istedi. 'Bana üç taş getir' dedi. Ben iki taş ile bir tane eşek tersi
buldum. İki taşı aldı, tersi attı ve; 'bu pistir' buyurdu.[23]
Hadiste geçen 'pis/rics' lafzı, 'necaset' demektir.
Bu rivayet, eti yenilmeyen hayvanların
dışkılarının 'necaset' olduğuna delildir.
Eti Yenilen Hayvanların Tersleri; Eğer yemlerinin
çoğunluğu necaset değilse, idrarı, dışkısı, salyası, sütü ve diğer şeyleri,
doğası İtibariyle 'temizdir.
Atların ve eti yenen koyun, keçi, geyik gibi hayvanların
terslen, İmam Ebû Hanîfe'ye göre 'necâset-i galîza/ ağır pislik'; Ebû Yusuf ve
İmam Muhammed'e göre 'necâset-i hafife/hafif pislik'tir.
[24]
Peygamber (sallallâhu aleyhi ve sellem); 'birinizin
kabım köpek yaladığı zaman, onu temizlemek için, birincisi toprakla olmak
üzere yedi defa yıkasın1 buyurmuştur.[25]
Bu hadis, köpek salyasının 'necis' olduğuna
delildir.
Köpeğin ağzı hâriç, vücudu ve tüyleri doğası İtibariyle 'temizdir'.
Bu konuda İmam Buhârî, muallak bir hadis rivayet etmiştir. Aynı rivayeti Ebû
Dâvûd, İbni Ömer'den müsned olarak zikretmiştir. İbni Ömer (radiyallâhu anh)
anlatıyor; 'Rasulullah (sallallâhu aleyhi ve sellem) zamanında mescitte
geceliyordum. Köpekler geceleyin, mescide geiip-gidiyorlar ve idrarlarını yapıyorlardı.
Ama (mescide) bundan dolayı su dökülmüyordu.[26]
Köpeklerin kaldığı yerlere su dökmek, sadece müstehaptır. Bu
konuda Meymûne validemizin hadisi vardır. Meymûne (radiyallâhu anhâ)
anlatıyor; 'evimde köpek yavrusu vardı Peygamber (sallallâhu aleyhi ve sellem)
onu çıkarttı, sonra da onun kaldığı yere su döktü'.[27]
Allah Teâlâ'nın; 'De ki: 'Bana uahyolunanda,
leş, akıtılmış kan, domuz eti -ki o pistir- ve günah işlenerek Allah'tan başkası
adına kesilen hayvandan başkasını yemenin haram olduğuna dair bir emir
bulamıyorum
[28] âyet-i kerîmesinin açık
hükmü gereği, âlimlerin ittifakıyla domuz necistir'. Domuzun 'necis' olduğu,
etinin, yağının ve bütün parçalarının haramlığı konusunda âlimler arasında
ihtilaf yoktur.
İmam Ebû
Yûsuf'a göre, domuzun kılının düştüğü su, necis su hükmünü alır. İmam Muhammed
ise, domuz kılının zaruret durumunda kullanılabileceğini, suya düşmesiyle de
suyun, necis olmayacağını
söylemiştir.[29] Domuzun kıllarının
ayakkabı dikiminde ve badanada kullanılması zaruret durumunda caizdir. Nitekim
İmam Mâlik, domuz kılı da dahil olmak üzere bütün kıl, tüy ve yünlerin temiz
olduğunu belirtmiştir.[30]
Şer'î bir
boğazlama olmaksızın, yuvasında kendiliğinden ölen hayvanlardır. Bunların
'necis' olduğu konusunda icmâ edilmiştir. Ancak derileri tabaklandığında
temizdir. Çünkü Peygamberimiz (sallallâhu aleyhi ve selîem) 'leşin derisi
tabaklandığı zaman temizlenir' buyurmuştur.
[31]
Aşağıdaki Hayvanlar Leş Hükmünden İstisna Edilmiştir;
a) Balık ve Çekirge Ölüsü: Her ikisi de 'temizdir'. Buna İbni Ömer
(radiyallâhu anh)'in şu ifadesi delildir; 'iki ölü ve iki kan helal kılındı.
İki ölü, balık ve çekirgedir. îki kan ise, ciğer ve dalaktır.[32]
b) Akıcı Kanı Olmayanların Leşi: Sinek, arı, karınca, haşarat ve
benzerleri hakkında, Peygamber (sallallâhu aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur;
'birinizin kabına sinek düştüğü zaman, onu tamamen hatırsın sonra çıkarıp
atsın. Çünkü onun bir kanadında zehir, diğer kanadında panzehir bulunur.[33]
c) Leşin Kemiği, Boynuzu, Tırnağı, Yünü ve Tüyü:
Bunların tamamı doğası itibariyle 'temizdir'. İmam Buhârî bu konuda
ta'lîk'te bulunarak, Zuhrî'nin şöyle dediğini rivayet etmiştir; Fil ve benzeri
hayvanlara ait kemiklerden tarak yapıp kullanan ve onların yağlarını sürünen birçok selef âlimi gördüm. Onlar bunda
hiçbir sakınca görmüyorlardı.[34]
Artık: İçildikten sonra kapta geriye kalanlardır.
Peygamberimiz (saîlallâhu aleyhi ve sellemj'e, çölde
bulunan, yırtıcı ve diğer hayvanların ihtiyacını giderdiği su hakkında
sorulduğunda, 'Su iki külle
[35]
kadar olursa pislik taşımaz
[36]
buyurmuştur.
Kedi ve
benzerlerinin artığı 'temizdir1. Bu konuda Peygamberimiz (saîlallâhu aleyhi ve
sellem} 'kuşkusuz kedi 'necis' değildir. O sizlerin etrafında dolanıp durur'
buyurmuştur.
Bazı âlimler
fıkıh kitaplarında, 'necaset konusuyla' ilgili birçok başlık altında farklı
konular zikretmektedirler. Kusmuk, irin, yaradan sızan sarı sular, içki ve
benzerleri gibi... Fakat bunların 'necis' olduğuna dair sahih delil
bulunmamaktadır. Farklı bir hükmü ifade eden delil bulunmadığı sürece, asıl
olan temizliktir. Biz bu şeylerin temiz olduğuna hükmediyoruz. - En doğrusunu
Allah bilir.
Şârî/kanun
koyucu belirli necasetlerin temizlenmesi için berii hükümler koymuştur. Başka
şeyler bunların yerine geçemez.
Necasetlerin temizlenmesinde, su asıldır.
Şârî'nin izni olmaksızın hiçbir şey suyun yerine geçemez.
Elle ovup kazındıktan sonra, çözülmesi İçin
parmak uçlarıyla Çitilenir ve su ile yıkanır. Bu konuya, daha önce geçen Esma
validemizin rivayeti ve Aİşe validemizin şu hadisi delildir.
Aİşe (radiyallâhu anhâ) anlatıyor; 'Bizden biri hayız olduğunda,
elbisesinden kanı temizlemek için, elbisesini eliyle çitiler, yıkar ve diğer
kısımlarına su tutardı. Sonra da, o elbisesiyle namaz kılardı'.
[37]
Kanı gidermek için ûd veya başka şeyleri kullanmak, elbiseyi
su ve sabun gibi temizlik maddeleri kullanarak yıkamak daha da güzeldir. Buna
Ümmü Kays bint Mİhsan hadisi delildir.
Ümmü Kays
anlatıyor; 'elbiseye bulaşan hayız kanı hakkında, Peygamber (saîlallâhu aleyhi
ve sellem)'e sordum. Onu çubukla
[38]
kazı, sonra su ve sidr
[39]
ile yıka' buyurdu.
[40]
Bu konuda Rasulullah (sallalîâhu aleyhi
ve sellem) şöyle buyurmuştur; 'kız çocuğunun idrarı (bulaşan elbise) yıkanır,
erkek çocuğunun idrarı (bulaşan elbise) suyla ıslatılır.[41]
Mezînİn çok sık gelmesi ve birçok kişiyi etkilemesi nedeniyle,
temizlenmesi kanun koyucu tarafından hafiflettim iştir. Elbisede mezî bulunan
yere suyun serpilmesi yeterlidir. Sehl bin Huneyf-in hadisi bu konuya delildir.
Sehl bin Huneyf (radiyallâhu anh)
mezî nedeniyle çok zorluk ve sıkıntı çekiyordu. Bunun üzerine Peygamber
(sallallâhu aleyhi ve sellem)'e; 'elbisesine mezî bulaşan kimse ne yapmalıdır?'
diye sordu. Peygamber (sallallâhu aleyhi ve sellem)? 'bir avuç su alıp
elbisende mezî bulaşan yere serpmen yeterlidir1 buyurdu.
[42]
Etek uçlarına bulaşan necaset, temiz toprağa sürtünerek temizlenir.
Peygamberimizin hanımı Ümmü Seleme validemize, bir hanım; 'ben, uzun etek giyen
ve pislik bulunan yerlerde yürüyen bir kadınım, ne yapmalıyım?' diye sordu.
Ümmü Seleme de, Peygamber (sallallâhu aleyhi ve sellem)'in 'daha sonra sürtündüğü
temiz toprak onu temizler
[43]
hadisini söyledi.
Ebû Saîd el-Hudrî radiyallâhu anh anlatıyor; Peygamber
(sallallâhu aleyhi ve sellem) buyurdu ki; 'Herhangi biriniz mescide geldiği
zaman, ayakkabısını çevirip baksın. Eğer pislik görürse yere sürtsün. Sonra
onlarla namaz kılsın.[44]
Ebû Hureyre radiyallâhu anh anlatıyor; Rasulullah {sallallâhu
aleyhi ve sellem); 'birinizin kabını köpek yaladığı zaman, birincisi toprakla
olmak üzere yedi defa yıkasın' buyurdu.
[45]
Peygamberimiz (sallallâhu aleyhi ve sellem) 'leşin
derisi tabaklandığı zaman temizlenir' buyurmuştur.
[46]
Üzerlerine
su dökülmesiyle birlikte temizlenir. Nitekim Peygamber (sallallâhu aleyhi ve
sellem) mescitte, bedevinin idrar yaptığı yerin üzerine su dökülmesini
emretmiştir. Peygamber (sallallâhu aleyhi ve sellem) mescidin hemen
temizlenmesi için su dökülmesini emretmiştir. Çünkü kuruyuncaya kadar
beklenilse ve necasetin izi kaybolsaydı, zaten temizlenmiş olacaktı.
Necasetin ve bulaştığı kısmın çıkarılmasıyla,
necasetin giderilmesi sonucunda, geriye kalan kısım temizlenmiş olur. Yağa düşen
fare hakkında ne yapılması gerektiği sorulduğunda, Peygamber (sallallâhu
aleyhi ve sellem}; 'fareyi ue bulaştığı kısmı çıkarıp atın ve yağınızı yiyin
buyurmuştur.
[47]
Necaset, özelliklerini kaybetmesi ve başka
bir şeye dönüşmesi durumunda temizlenir. Dışkının toprağa dönüşmesi gibi.
Elbisesine göğsünden süt damlayan hanımın
herhangi bir temizlik yapması ve elbisesini yıkaması gerekmez. Çünkü süt necis
değildir, temizdir. İbrahim en-Nehaî de bu görüştedir. Ayrıca İbni Ebî
Şeybe'nin 'Musanne/'inde hasen dereceli bir hadis rivayet edilmiştir.
[48]
Fıtrî Sünnetler: Peygamberlerin sünnetleridir-onlara salât ve
selam olsun-. Fıtrî sünnetlerin 'din' olduğu da söylenmiştir.
Ebû Hureyre radiyallahu anh anlatıyor; Rasulullah (sallal-lâhu
aleyhi ve sellem); 'beş şey fıtrattandır; sünnet olmak, etek tıraşı olmak,
bıyıkları kısaltmak, tırnakları kesmek ve koltuk altı tüylerini almak' buyurdu.
[50]
Hanımların
Sünnet Olması: Cinsel organın Ü2erindeki deriden bir bölümün alınmasıdır.
Bundan amaç şehvetin normalleşmesidir.
Hanımların sünnet olması güzelliktir ve müstehaptır.
İbni Kudâme
der ki; Sünnet olmak erkekler için vacip, hanımlar için güzelliktir. Birçok
âlimin kanaati de bu yöndedir.
[51]
Hanımların sünnet olmasının meşruluğuna dair deliller;
Peygamber fsallallâhu aleyhi ve sellem) buyurdu ki;
'Erkek, hanımın dört uzvu
[52]
arasına oturduğu zaman, sünnet yerleri birbirine temas ederse gusülfarz olur
[53]
İki sünnet yeri, erkek ve kadının cinsel organlarından alınan parçaların
bulunduğu bölgedir. Bu hadiste, hanımların da sünnet olduğu belirtilmiştir.
Hanımların sünnet olmasıyla ilgili birçok hadis ve söz vardır.
Bunlardan biri Ümmü Atiyye (radiyallahu anhâ) hadisidir.
Ümmü Atiyye
(radiyallahu anhâ) anlatıyor; 'Medine'de hanımları sünnet eden bir kadın
vardı. Peygamber (sallallâhu aleyhi ve sellem) ona; 'çok derinden kesme. Çünkü
bu hanımlara daha fazla haz, eşlerine daha fazla mutluluk verir' buyurdu.
[54]
Bir başka rivayette, sünnet ettiğin zaman, kökünden ve derinden
kesme. Kuşkusuz o, yüz akıdır ve eş yanında haz duymasıdır
[55]
buyuruldu.
Bu rivayetin bütün senetleri zayıftır. Ancak
Albânî, 'Silsiletu-'s-Sahiha' isimli kitabında bu rivayeti sahih kabul
etmiştir.
[56]
Her halükarda hanımların sünnet olmasının
hükmü 'müs-tehap' olmanın ötesine geçmemektedir. -En doğrusunu Allah bilir.
Misvak kullanmak, Âişe (radiyallahu anhâ) hadisinde
belirtildiği gibi, fıtrî sünnetlerdendir.[57]
Misvak kullanmak her zaman müstehaptır.
Bazı zamanlar ise müekked müstehap olur;
a) Abdest Alırken: Ebû Hureyre radiyailahu anh anlatıyor; Peygamber
(sallallâhu aleyhi ve sellem) buyurdu ki; eğer ümmetime zorluk olmasaydı, her
abdestle birlikte misvak kullanmalarını emrederdim.[58]
b) Namaz Kılarken: Ebû Hureyre radiyallahu anh anlatıyor; Peygamber
(sallallâhu aleyhi ve sellem) buyurdu ki; eğer ümmetime zorluk olmasaydı, her
namazda misvak kullanmalarını emrederdim.[59]
c) Kuran Okurken:
Ali radiyallahu anh anlatıyor; 'Bize misvak kullanmamız emredildi. Bir kul namaz
kılmak için kalktığında, bir melek gelir ve arkasında durur. Okuduğu Kuranı
dinler ve yaklaşır. Dinlemeye ve yaklaşmaya devam eder ve nihayet
ağzını onun ağzının üzerine koyar. Böylece okuduğu her âyet,
meleğin karnında olur.[60]
d) Eve Girerken:
Mikdâm
bin Şureyh, babasından naklediyor; Âişe radiyallahu anha'ya, 'Peygamber
(salhllâhu aleyhi ve sellem) eve girdiğinde ilk ne yapardı' diye sordum; Bana
'misvak kullanırdı' dedi.[61]
e) Gece Namazına/teheccüde Kalkıldığında: Huzeyfe
radiyallahu anh anlatıyor; Rasulullah (sailallâhu aleyhi vesellem)
teheccüd/gece namazına kalktığında misvakla dişlerini ovalardı.[62]
Tuvalete girerken aşa.ğıdakîlerin yapılması
müstehaptır;
1. Tuvalet ihtiyacı açık alanlarda giderilecek ise,
gizliliğe dikkat edilmeli ve gözlerden uzak olunmalıdır. Câbİr radiyallahu anh
anlatıyor; 'Rasulullah (sailallâhu aleyhi ve sellem) ile birlikte bir yolculuğa
çıktık. Rasulullah (sailallâhu aleyhi ve sellem) tuvalet ihtiyacı için
uzaklaştı, görünmeyecek bir yere yaptı.'
Hiç kuşkusuz hanımların görülmemesi çok daha önemlidir.
2. Tuvalete girerken, 'bismillahi, Allâhumme innî
eûzu bike mine 1-hubusilAllah'in ismiyle, Allah'ım şeytanlardan sana sığınırım'
denir.
Rasulullah {sailallâhu aleyhi ve sellem); 'cinlerin
gözlerinden ve insanların gizliliklerinden korunmak için, tuvalete girerken
'bismillah' denilmelidir' buyurmuştur.
[63]
Enes radiyallahu anh anlatıyor;
Rasululiah (sailallâhu aleyhi vesellem) tuvalete girerken, "Allâhumme innî
eûzu bike mine'l-hubusi ve'1-habâisi Allah'ım dişi ve erkek şeytanlardan sana sığınırım'
derdi.
[64]
3. Tuvalete girerken sol ayakla girilmeli, sağ ayakla da
çıkılmalıdır. Çünkü değerli işlerde sağla, değersiz işlerde ise solla başlamak
gerektiğini ifade eden rivayetler vardır.
[65]
4. Tuvaletten çıktıktan sonra 'Gujrâneke/beni
bağışla' denir.
Âişe
(radiyallahu anhâ) anlatıyor; 'Peygamber (sallaîlâhu aleyhi ve sellem)
tuvaletten çıktığı zaman 'gufrâneke' derdi.[66]
5. Tuvalet, kıbleye doğru yapılmamalıdır.
Ebû Eyyûb el-Ensârî radiyallahu anh anlatıyor; Peygamber
(sailallâhu aleyhi ve sellem) 'tuvaletinizi yaparken kıbleye yönelmeyin,
arkanızı da dönmeyin. Doğuya veya batıya dönerek yapın' buyurdu.
Ebû Eyyûb radiyallahu anh der ki; 'Şam'a geldiğimiz zaman,
tuvaletlerin kıbleye doğru inşa edilmiş olduğunu gördük. Bu nedenle yönümüzü
değiştirerek oturuyor ve Allah Teâlâ'dan mağfiret diliyorduk?.[67]
6. Taş, yaprak ve kâğıtlarla temizlenmek caizdir. Ama su ile
temizlenmek daha faziletlidir.
Enes bin Mâlik radiyallahu anh anlatıyor;
Rasulullah (sailallâhu aleyhi ve sellem) tuvalete girdiğinde ben, benim
yaşımdaki bir çocukla birlikte su kabı ve ucunda keskin demir bulunan bir asa
taşırdım. Rasulullah (sallallâhu aleyhi ve sellem) su ile temizlenirdi.
[68]
Aişe (radiyallahu anhâ) anlatıyor; Rasulullah (saliallâhu
aleyhi ve sellem) buyurdu ki; 'Herhangi biriniz, tuvalete gitmek
istediğinde, temizlik için yanına üç taş alsın. Bu taşlar ona yeter.[69]
Kuru kâğıtların kullanılması, taşların kullanılması gibidir. Ancak
suyun kullanılması daha faziletlidir. Saîd bin el-Müseyyeb'e, büyük abdest
ihtiyacını giderdikten sonra su ile temizlenmenin hükmü soruldu. O da; 'bu
şekilde ancak hanımlar temizlenir' dedi.
[70]
7. Kemik veya hayvan tersiyle temizlenilmez.
Câbir radiyallahu anh, 'Peygamber (sallallâhu aleyhi ve
sel-lem) kemik ve hayvan tersiyle temizlenmeyi yasakladı' dedi.
[71]
8. Cinsel organa
sağ
elle dokunmamalı ve sağ elle temizle-nilmemeli.
Katâde radiyallahu anh anlatıyor; Rasuluilah (sallallâhu aleyhi
ve sellem) buyurdu ki, 'biriniz idrarını yaptığında organına sağ eliyle
dokunmasın ve sağ eliyle temizlenmesin.[72]
Hanımların sağ elleriyle organlarına dokunmalarının hükmü,
erkeklerin sağ elleriyle organlarına dokunmalarının hükmü gibidir. Nitekim hanımlar,
erkeklerle özdeştirler.[73]
9. İnsanların yol güzergâhı ile gölgelendikleri yerlerde tuvalet
ihtiyacı giderilmemelidir.
Ebû Hureyre radiyallahu anh anlatıyor; Peygamber (sallallâhu
aleyhi ve sellem) 'iki melundan sakınınız!' buyurdu. Sahabeler; 'ey Allah'ın
Rasulü! İki melun nedir?' dediler. İnsanların yol güzergâhıyla gölgelendikleri
yerlerde tuvalet ihtiyacını giderendir' buyurdu.[74]
10. Banyo yapılan yerde küçük abdest yapmak
mekruhtur.
Rasulullah (sallallâhu aleyhi ve sellem), kişinin banyo
yaptığı yerde küçük abdestini yapmasını yasaklamıştır.[75]
11. Durgun suya küçük abdest yapmak caiz değildir.
Câbir radiyallahu anh anlatıyor; 'Peygamber (sallallâhu
aleyhi ve sellem) 'durgun suya küçük abdest bozmayı yasaklamıştır.[76]
12. Yellenme nedeniyle temizlenmek gerekmez. Çünkü yellenmek
ve yellenmeyle birlikte çıkan hava kabarcıkları necis değildir.
İmam Ahmed
bin Hanbel, yellenme nedeniyle temizlenmenin gerektiği hususunda ne Allah'ın
kitabında, ne de Rasulünün sünnetinde bir hüküm yoktur' demiştir.
13. Tuvalette Allah zikredilmez.
Allah Teâlâ, 'kişinin Allah'ın nişanelerine
saygı göstermesi, kalplerin takvâsmdandır/Allah'a karşı gelmekten
sakınmasındandır
[77]
buyurmuştur.
14. Tuvalette konuşulmaz ve selam alınmaz.
15. Necasetin elbiseye sıçramasından korunmak için
küçük abdest yaparken, sert olmayan uygun mekânların tercih edilmesi m üste
haptır.
Abdest: Namaz ve benzeri ibadetlerin yapılması için
ab-destsizlik halinin giderilmesidir.
Peygamber (sallallâhu aleyhi ve sellem) 'Abdesti
bozulduğu zaman, abdest alıncaya kadar hiçbirinizin namazını Allah kabul etmez
[78]
buyurmuştur.
Yüce Allah şöyle buyurmuştur; 'Ey iman Edenler! Namaza
kalktığınızda yüzlerinizi, dirseklere kadar ellerinizi, başlarınızı mesh
ederek, topuk kemiklerine kadar ayaklarınızı yıkayın..[79]
Osman bin Affan radiyallahu anh abdest almak için su
istedi ve abdest aldı. Önce ellerini üç defa yıkadı. Sonra ağzını su ile
çalkaladı ve burnuna su çekti. Ardından yüzünü üç defa yıkadı. Sağ kolunu
dirsekleriyle beraber üç defa yıkadıktan sonra, sol kolunu yine aynı şekilde
yıkadı Başını mesh ettikten sonra sağ ayağını topukhrıyla beraber üç defa
yıkadı. Sol ayağını da aynı şekilde yıkadı ve; 'Rasuluilah (sallallâhu aleyhi
ve sellemj'i, benim abdest aldığım gibi abdest alırken gördüm' diyerek;
Ra-suîullah (sallallâhu aleyhi ve sellemj'in; 'her kim, benim aldığım gibi
abdest alır, sonra da kalkıp, aklından bir şey geçirmeden iki rekât namaz
kılarsa, geçmiş günahları bağışlanır' buyurduğunu söyledi.[80]
İbni Şihâb,
'âlimlerimizin bu abdest kişinin namaz kılmak için alabileceği en güzel abdest
şeklidir' dediklerini rivayet etmiştir.
[81]
1. Abdest için kalpten niyet edilir ve
'bismillah' denir.
2. Eller yıkanır ve üç defa mazmaza ve
istinşak
[82] yapılır.
3.Yüz üç defa yıkanır.
4. Sağdan başlanarak, dirseklerle birlikte kollar üç defa yıkanır.
5. Başın tamamı, kulaklarla birlikte mesh ediür. Başörtülü bir
hanım, başörtüsünün üzerine mesh yapabilir.
Yabancı erkeklerin saçını görme ihtimali veya zorluk olması
durumunda hanımlar, başörtülerinin altına ıslaklığı geçirecek şekilde,
başörtülerinin üzerine mesh yapabilirler.
[83]
6. Sağdan başlanarak, topuklarla birlikte ayaklar üç defa
yıkanır.
7. Abdest tamamlanınca, 'Eşhedu enlâ ilahe illallâhu
vah-dehu lâ şerike leh. Ve eşhedu enne Muhammeden abduhû ve rasuluh şehadet
ederim ki, Allah'tan başka ilah yoktur. O tektir, ortağı yoktur. Ve şehadet
ederim ki, Muhammed O'nun kulu ve rasulüdür' denir.
Niyet: Abdest için niyet şarttır. Çünkü Peygamber
(sallallâhu aleyhi ve sellem) 'ameller niyetlere göredir
[84]
buyurmuştur. Niyet kalpten yapıhr, dille söylenmez. Çünkü Peygamber (sallallâhu
aieyhi ve sellem) telaffuz etmemiştir.
Hanefî mezhebine göre, abdest alırken niyet edilmesi sünnettir.
Çünkü Kurân-ı Kerîm'de abdestin farzları arasında, niyet zikredilmemiştir.
[85]
Abdestin gerçekleşmesi bu rükûnlann yerine
getirilmesine bağlıdır. Rükûnlardan biri eksik olduğunda abdest sahih/geçerli
olmaz.
Alın
genişliğinin en üstünden, çene kemiğinin en altına kadar olan mesafe ile iki
kulak memesinin arasının yıkanmasıdır. Bu mesafenin farz olduğuna Kuran ve
Sünnet delildir.
Ağız ve
burun, yüz yıkama eyleminin içerisinde kabul edilmiştir. Çünkü Peygamber
(salİallâhu aleyhi ve sellem) her abdest alışında ağzını ve burnunu yıkardı.[86]
Peygamber (salİallâhu aleyhi ve sellem) ağız ve
burnun yıkanmasını emrederek, 'biriniz abdest aldığı zaman, burnuna su çeksin
ve sümkürsüri
[87] buyurmuştur. Bir başka
sahabeye de; 'abdest aldığın zaman ağzını suyla çalkala
[88]
demiştir.
Hanefi ve Şafiî mezhebinde mazmaza ve İstinşak
sünnet; Mâliki mezhebinde vaciptir.[89]
Dirsek, pazıyla bileğin ayrıştığı (mafsal)
yerdir. Dirseklerin yıkanması gerektiği hükmü, Peygamber (sallallâhu aleyhi ve
sel-lem)'in uygulamasıyla sabittir. Çünkü Peygamberimiz (salİallâhu aleyhi ve
sellem) her abdest aldığında dirseklerini yıkamıştır.
Yüce Allah, başınızı mesh ediniz. buyurmuştur. Hanımların
da, erkekier gibi başlarının tamamını mesh etmeleri gerekir.
Mâliki ve Hanbelîlere göre başın tamamının meshedilmesi
vaciptir. İmam Şafiî'ye göre en az bir parmakla meshetmek yeterlidir. Ebû
Hanife'ye göre başın en az dörtte biri meshedilmelidir.
[90]
Başörtü üzerine mesh, sarık üzerine mesh etmenin hükmü gibidir.[91]
Fıkhı ihtilaflardan kurtulmak İçin, başörtüyle birlikte, saçın ön kısmının mesh
edilmesi daha faziletlidir.
[92]
Kulakların mesh edilmesinin farz olması,
Rasulullah (sallallâ-hu aleyhi ve sellem)'in başıyla birlikte kulaklarını da
mesh ettiğini bildiren sahih hadislerle sabittir.
Peygamberimiz (salİallâhu aleyhi ve sellem) 'kulaklar,
başa dahildir
[93] buyurmuştur. Bu rivayetin
sahihliği konusunda İhtilaf edilmiştir. Ancak,
İbni Ömer radiyallahu anh ve selefi salihînden bazı âlimler bu rivayeti sahih
kabul etmiştir.
Ayakların topuklarla birlikte yıkanması
farzdır.
İbni Ömer
radiyallahu anh anlatıyor; Rasulullah (salîallâhu aleyhi ve seUem) bir
yolculukta geride kaldı. Bize ulaştığında, ikindi vakti çıkmak üzereydi. 0
esnada abdest alıyor ve ayaklarımızı mesh ediyorduk. Bunun üzerine sesini
yükselterek iki veya üç defa şöyle seslendi; 'Eyvanlar olsun! Ateşte yanacak o
ökçelerin haline!.[94]
Abdestîn farzları, şu ayeti kerimede belirtilmiştir; 'Ey îman
Edenler! Namaza kalktığınızda yüzlerinizi, dirseklere kadar ellerinizi,
başlarınızı mesh ederek, topuk kemiklerine kadar ayaklarınızı yıkayın.[95]
Abdest alırken sıraya dikkat etmek, abdestin
farzlarındandır. Çünkü Allah Teâlâ abdestin farzlarını sıralamıştır.
Sıralamanın gereği olarak, ayakları ellerden ayrı zikretmiştir. Zira ayakların
ve ellerin yıkanması, başın ise mesh edilmesi farzdır. Ayetteki bu ayırım,
sıralamanın farz olduğuna delildir. Ayrıca Peygamber fsalîallâhu aleyhi ve
sellem}'in abdest alış şeklini anlatan yirmiden fazla sahabe rivayetlerinin
tamamı, ayetteki sıralamaya uygun olarak nakledilmiş olup, bu hükmü teyit
etmektedir. Sadece iki rivayette, yüzün yıkanması, ağız ve burna su alıp vermeden
önce zikredilmiştir. Fakat her iki rivayette zayıftır.
[96]
Hanefî ve Mâlikilere göre abdestte sıraya riayet etmek, 'müekket
sünnettir'. Şafiî ve Hanbelîlere göre ise abdestte farz; güsulde 'sünnettir.[97]
Örfen abdest
almanın dışında sayılan bir şeyle meşgul olup, abdest almaya ara
verilmemelidir. Çünkü abdest azalarını peş peşe yıkamak farzdır. Hâlid bin
Mi'dân'ın bazı sahabelerden naklettiğine göre; 'Peygamber (salîallâhu aleyhi
veseîlem), ayağının üzerinde dirhem miktarı su değmemiş kuru bir yer bulunan
bir adamın namaz kıldığını gördü. Ona tekrar abdest almasını ve namazını iade
etmesini emretti.
[98]
Alimler, abdest azalarını yıkarken kısa aralar
vermenin bir sakıncasının olmadığı konusunda icmâ etmiştir.
Hanefî ve Şafiî mezheplerinde abdesti ara vermeden almak
'sünnettir1. Mâlikî ve Hanbelî mezheplerinde ise Vaciptir'.[99]
Sünnet: Rasulullah (sallaîlâhu aleyhi ve sellem)'in, söz,
fiil ve onaylarıdır. Bunların yapılması farz ve vacip, terk edilmesi de haram
hükmünde değildir.
Abdeste besmeleyle başlamakla ilgili hadisleri,
bazı âlimler sahih kabul etmişlerse de, zayıftır. Fakat her işe besmeleyle başlamak
meşru ve güzeldir.
Bu konu 'fitrİ sünnetler' bahsinde açıklandı.
Bu konuda Peygamber (sallallâhu aleyhi
ve sellem)'in ab-dest alışını anlatan Osman radiyallahu anh'in rivayet ettiği
hadis vardır, '...ellerini üç defa yıkadı.[100]
Peygamber (sallallâhu aleyhi ve sellem), Abdullah bin
Zeyd radiyallahu anh'a abdest almayı öğretirken'...bir auuç suyla ağzına ve
burnuna su ahp vermiş ue bunu üç defa tekrarîamıştır..[101]
Oruçlu kimse, burnuna çok fazla su çekmemelidir. Çünkü
Peygamber (sallallâhu aleyhi ve sellem) '... oruç tutmadığın zamanlarda,
burnuna suyu fazlaca çek buyurmuştur.
Peygamber {sallallâhu aleyhi ve seliem) 'ayakkabısını
giyerken, saçını tararken, temizlenirken ue bütün işlerinde sağla başlamaktan
hoşlanırdı.[102]
Peygamber (sallallâhu aleyhi ve seliem) abdest
azalarını birer defa veya ikişer defa yıkayarak abdest alırdı
[103]
denilmiştir.
Abdullah bin Zeyd radiyallahu anh anlatıyor;
'Peygamber (sallallâhu aleyhi ve sellemj'e yaklaşık 0,33 litre[104]
su getirildi ve onunla kollarını ovarak abdest aldı.[105]
Peygamber (sallallâhu aleyhi ve seİlem) şöyle
buyurmuştur; 'Abdest alırken suyu her âzâya gerektiği kadar kullan, parmaklarının
arasını ov, eğer oruç değilsen burnuna suyu fazlaca çek'.[106]
Yüzü yıkarken, başın Ön kısmını da yıkamak müstehaptır. Buna,
'alındaki parlaklığı' artırmak anlamında 'gurre' denir. Aynı şekilde iki dirsek
ve ayak topuklarının yukarı kısımlarını da yıkamak müstehaptır. Buna da,
'ayaklardaki parlaklığı' artırma anlamında 'tahrir denir.
Ebû Hureyre radiyallahu anh anlatıyor; Peygamber (sallallâhu
aleyhi ve sellem);'ümmetim kıyamet günü, abdest izleri olan, alanlarındaki ve
ayaklarmdakİ parlakhkîanyla gelirler' buyurdu. Bu hadisi rivayet ettikten sonra
Ebû Hureyre; 'O halde sizden her kim parlaklığını artırabilecekse, (abdest
azalarını farz olan miktardan daha fazla) yıkasın'dedi.[107]
Ebû Hureyre radiyallahu anh anlatıyor; 'Dostum (sallallâhu
aleyhi ve sellem)'den, 'Mümin'in nuru, abdest supunun ulaştığı yere kadar
ulaşır
[108] buyurduğunu işittim.
Enes radiyallahu anh anlatıyor;
'Peygamber (sallallâhu aleyhi ve sellem) yaklaşık iki litre
[109]
ile iki buçuk litre
[110]
kadar suyla gusül abdesti; yarım litre kadar suyla da abdest alırdı.[111]
Abdest alındıktan sonra şu dua okunmalıdır;
Eşhedu en lâ ilahe illallo.hu vahdehû la şerike leh ve
eşhe-du enne Muhammeden abduhu ve rasuluh / şehadet ederim ki, Allah'tan başka
ilah yoktur. O tektir, ortağı yoktur. Ve şehadet ederim ki, Muhammed O'nun kulu
ve rasulüdür'.[112]
Veya 'Subhâneke Allahumme ve bi-hamdike.
Eşhedu en lâ ilahe illâ ente. Esteğfİruke ve etûbu Heyke j Allah'ım! Senin
sânın yücedir ve hamd sanadır. Şehadet ederim ki, senden başka ilah yoktur.
Senden af dilerim ve sana tövbe ederim.
[113]
Osman radiyallahu anh anlatıyor; 'Benim
abdest aldığım gibi, Peygamber (sallallâhu aleyhi ve sellem)'i abdest alırken
gördüm. Peygamber (sallallâhu aleyhi ve sellem); 'kim benim abdest aldığım
gibi abdest alır, sonra da kalkıp içinden hiçbir şey
eçirmeden iki rekât namaz kılarsa, geçmiş günahları
bağışlanır' buyurdu.
[114]
Ebû Hureyre radiyallahu anh anlatıyor; Peygamber (sallallâhu
aleyhi ve sellem) sabah namazında Bilal'e; 'Ey Bilal!İslam'da, en fazla mükâfat
bekleyerek yaptığın ameli bana söyle. Ben Cennette ayakkabılarının sesini
işittim' buyurdu. Bilal de; 'benim en fazla mükâfat bekleyerek yaptığım amelim,
her abdest alıp temizlendikten sonra ister gece, ister gündüz olsun, mutlaka
aldığım abdestle nasip edildiği kadar namaz kılmamdır' dedi.
[115]
Bunlar,
idrar, dışkı veya yellenmektir. Yüce Allah '... veya biriniz tuvaletten
gelirse.[116] buyurmuştur. Âyet-i
kerimede kinayeli olarak, büyük abdesti bozmak ifade edilmiştir.
Peygamberimiz (sallallâhu aleyhi ve sellem) Abdesti
bozulduğu zaman, abdest alıncaya kadar hiçbirinizin namazım Allah kabul etmez'
buyurmuştur.
Hadramevt bölgesinden bir adam; 'Ey Ebû
Hureyre! Hadesl abdestsizük nedir?' diye sordu. Ebû Hureyre radiyallahu anh;
'sessiz veya sesli olarak yellenmektir' dedi.[117]
Sürekii idrarını veya gazını tutamayan kimselerin durumu bu
hükümden istisna edilmiştir. Bu durumda olan kimselerin hükmü, istihaze
[118]
kadının hükmü gibidir.
Peygamber (sallallâhu aleyhi ve sellem), 'mezî'
hakkında; 'abdest al ve organını yıka
[119]
buyurmuştur.
İbni Abbâs
radiyallahu anh anlatıyor; 'Meni, vedî ue mezî: Gusül abdesti meni çıkması
durumunda gerekir. Vedî ue mezî durumunda ise, organını yıkarsın ue namaz
abdesti gibi abdest alırsın.[120]
Bu konunun ayrıntıları şu şekildedir;
I. Bu akıntılardan, eşiyle oynaşması veya cinsel ilişkiyi arzulaması
nedeniyle gelen akıntılar kastedİliyorsa, buna 'mezî' denir. Mezînin hükmü ise,
sadece abdestin bozulmasıdır. Bu durumda organın yıkanması vacip olur.
II. Şayet bu akıntılar ile, birçok hanımda görülen ve çok sık
meydana gelen, özellikle hamilelik döneminde yoğunlaşan akıntılar
kastediliyorsa, bu durumda abdest bozulmaz. Bu hükmün nedenlerini şöyle
sıralayabiliriz;
a) Bu akıntıların birçok hanımda olduğu aşikârdır. Bunlar, hiç kuşkusuz
Peygamberimiz (sallallâhu aleyhi ve sellem}'İn dönemindeki hanımlarda da
olmaktaydı. Bu durumda olan hanımlara, Peygamberimiz (sallallâhu aleyhi ve
sellem)'in yeniden abdest almalarını emrettiğine dair herhangi bir rivayet
nakledümemiştir.
b) Bu akıntıların geldiği yol, necis idrar yolu değildir.
c) Bazı fıkıh âlimlerinin, 'idrar ve dışkı yollarından çıkan
şeyler abdesti bozar' ifadesi, Peygamber (sallallâhu aleyhi ve sel-lemj'den
nakledilmiş bir ifade değildir. Bu konuda İslam âlimlerinin icmâsı da yoktur. Aksine, idrar ve
dışkı yollarından çıkan bazı şeylerin, abdesti bozmadığına dair icmâ vardır.
îstihâze/özür kanı gibi.
Yukarıda yapılan açıklamalara göre, hanımların cinsel organından
gelen akıntılar, sürekli görülüyorsa ve aşırı yorgunluk, uzun yürüyüşler veya
hamilelik nedeniyle artıyorsa, bunlardan dolayı abdest bozulmaz. -En doğrusunu
Allah Teâlâ bili.
Hanefîler, sürekli kanama ve akıntısı olanların 'özür sahibi'
olduklarını ve her farz namaz vakti için bir abdest almalarının gerektiğini
belirtmişlerdir. Bu konuda Peygamberimiz (sallallâhu aleyhi ve sellem)'in
'istihâze kanaması olan, her namaz vakti için bir abdest alır
[121]
hadisini delil göstermişlerdir.
[122]
Safvân bin Assai radiyallahu anh anlatıyor; 'Seferî/yolcu olduğumuzda,
Rasulullah (sallallâhu aleyhi ve sellem) bize, gusül abdesti gerektiren haller
dışında mestlerimizi üç gün üç gece çıkarmamamızı emreder; Dışkı, idrar veya
uyku nedeniyle mestlerimizi çıkarmamızı emretmezdi.
[123]
Peygamber (sallallâhu aleyhi ve sellem) 'uyku, idrar
ve dışkıyı' aynı hüküm İçerisinde saymıştır. Mutlak anlamda uyku abdesti
bozmaz. Abdesti bozan uyku, idrak ve hissin kaybolduğu uykudur. Zaten bu
durumda, vücuttan bir şeyin çıktığı hissedilemez.
Rasulullah (sallallâhu aleyhi ue sellem)'in sahabeleri
yatsı namazını beklerken, uyuklar, başları öne düşerdi. Sonra da abdest
almadan namaz kılarlardı.[124]
Hanefî mezhebinde abdesti bozan uyku, yatarak veya dayanarak
bilincin kaybolduğu şekilde uyumak olarak tanımlanmıştır.
[125]
Sarhoşluk, bayılma ve delirme nedenleriyle abdestin bozu lacağı
konusunda 'icmâ' edilmiştir. Çünkü bu durumlarda run kaybolması uykudan çok
daha etkindir.
Peygamber (sallallâhu aleyhi ve sellem); 'kim cinsel
organına dokunursa abâest alsın. Hangi hanım cinsel organına dokunursa abdest
alsın
[126] buyurmuştur.
Hanefî mezhebine göre kişinin kendi organına do-kunmasıyla abdest
bozulmaz. Yahya bin Maîn ve bazı hadis imamları, yukarıdaki hadisi, senedi
itibariyle zayıf kabul etmişlerdir. Kişinin kendi organına dokunmasının
abdestini bozmayacağı konusunda, Talk bin Ali (radiyal-lâhu anh)'ın hadisini
delil göstermişlerdir. 'Kişinin kendi organına dokunması durumunda abdest
olması gerekir mi?' diye sorduğunda Rasulullah {sallallâhu aleyhi ve sellem);
«hayır, o senden bir parçadır»
[127]
buyurmuştur.
[128]
a) Örtü olmadan, cinsel organa dokunmak abdesti bozar. Şayet
mendil veya benzeri şeylerle dokunulursa abdest bozulmaz.
b) Hanımın, eşinin cinsel organına dokunması durumunda, âlimlerin
çoğunluğuna göre hanımın abdesti bozulur. Bazı âlimler ise abdesti bozulmaz
demişlerdir. İhtiyatlı olan, birinci görüştür.
c) Bir hanımın kendi makatına dokunmasıyla
abdesti bozulmaz. Çünkü abdestin bozulacağına dair herhangi bir delil yoktur.
Aksine delil olmadığı sürece, asıl olan mevcut halin devam etmesidir. Ayrıca
makat, cinsel organ olarak isimlendirilmez. Bu nedenle cinsel organla makat
bölgesinin birbirine kıyas edilmesi doğru değildir.
d) Çocuğun
penisine dokunmak abdesti bozmaz.
Berâ bin Azib radiyallahu anh anlatıyor; Rasulullah (sallallâhu
aleyhi ve sellem); 'deve eti (yediğinizde) abdest alınız; koyun eti
(y/ediğinizde) a/mayınız
[129]
buyurdu. Her ne kadar âlimlerin çoğunluğu, deve eti yendiğinde abdest
alınmasını sadece müste-hap kabul etmişlerse de, deve eti yenmesi durumunda
abdestin bozulduğu, dolayısıyla da abdest almanın vacip olduğu görüşü daha
kuvvetlidir. Bu nedenle imam Nevevî; 'her ne kadar âlimlerin çoğunluğu farklı
görüşlerde iseler de, deve eti yendiğinde abdest bozulur diyenlerin delili daha
kuvvetlidir' demiştir.
Deve eti yenilmesi durumunda, Hanbeli mezhebine göre abdest
bozulur. Hanefî, Şafiî ve Mâlikîlere göre abdest bozulmaz.
Birçok insan bazı durumlarda abdestlerinin bozulduğunu
düşünürler. Oysa hakikatte abdestleri bozulmamıştır. Bu durumlar şunlardır;
Kadının erkeğin
tenine dokunmasıyla abdestinin bozulduğunu savunanların en önemli delili '..,
veya hanımlara dokunduğunuzda, su bulamazsanız teyemmüm ediniz..[130]
âyetidir. Bu âyet-i kerîmede 'dokunmak' ifadesiyle kastedilen, ibni Abbâs
(radiyallahu anh)'ten sahih olarak nakledildiği gibi cinsel ilişkide
bulunmaktır. Ancak bu görüşe İbni Mesûd, İbni Ömer ve bazı âlimler muhalefet
etmişlerdir.
[131]
Kanaatime göre, aşağıdaki nedenlerden dolayı
hanımlara dokunmak, ne hanımların, ne de erkeklerin abdestini bozmaz. Bu nedenier;
a) Aişe (radiyallahu anhâ) anlatıyor; 'Bir gece yatakta
Ra-sulullah (sallallâhu aleyhi ve sellem)'i bulamadım. Elimle etrafa dokundum.
Nihayet elim, onun ayaklarının ortasına dokundu. O secde halindeydi ve
'Allah'ım! Gazabından rızana sığınırım,..' diyordu.
[132]
b) Aişe (radiyallahu anhâ) anlatıyor; 'ben Rasulullah (sallallâhu
aleyhi ve sellem)'in önünde uyuyordum, iki ayağım onun kıble tarafındaydı.
Secde ettiği zaman bana eliyle dokunur, bende ayaklarımı toplardım. Secdeden
kalktığında ise uzatırdım. O zaman evlerde çıra yoktu.[133]
Her iki hadis-i şerifte de, Peygamber (sallallâhu
aleyhi ve seîlem)'in, Aişe (radiyallahu anhâ)'ya dokunmasına rağmen namazını
tamamladığı bildirilmiştir. Dolayısıyla bu rivayetler, hanımlara dokunmayla
abdestin bozulmadığına delildir. Hanefî mezhebine
göre
de kadın ve erkeğin birbirlerine dokunmasıyla abdest bozulmaz.
c) Peygamber (sallallâhu aleyhi ve sellem)'in bazı hanımlarını
öptüğü, sonra da abdest almadan namaz kıldığı rivayet edilmiştir.[134]
Hanımların erkeklere dokunmasıyla abdestlerinin bozulmaması, yabancı erkeklerle
tokalaşmalarının veya onlara dokunmalarının caiz olduğu anlamına gelmez.
İleride açıklanacağı gibi bu tür davranışlar haramdır.
Hasan
el-Basrî anlatıyor; 'Müslümanlar yaralar içerisinde namaz kılmaya devam
ediyorlardı.[135] İmam Buhârî diyor ki;
'ibni Ömer (radiyallahu anh) sivilcesini sıktı. Ondan kan çıktı. Fakat abdest
almadı'. İmam Mâİik sahih senedle Muvattâ'da rivayet ediyor; 'Ömer, yarasından
kan aktığı halde namaz kıldı'; 'Ibâd bin Bişr namaz kılarken bir okla
yaralandı. Buna rağmen namazına devam etti.[136]
Hanefî mezhebinde vücuttan kan çıkıp akması durumunda abdest
bozulur.[137]
Kusma durumunda abdestin bozulacağıyla ilgili
hadisler rivayet edilmiştir. Ancak bu rivayetler zayıftır, delil olarak kullanılabilecek
nitelikte değildir. Bu nedenle âlimlerin çoğunluğu 'kusmayla abdest bozulmaz'
görüşünü tercih etmişlerdir. Bu görüş, İmam Şafii'nin görüşüdür. Şeyhu'l-İslam
İbni Teymiye Tete-vâ'smda bu görüşü tercih etmiştir.
Evet, Ebu'd-Derdâ (radiyallâhu anh)'ın rivayet
ettiği hadiste; 'Rasululîah (saliailâhu aleyhi ve seliem) kustu. Bu nedenle
orucunu bozdu ve abdest aldı
[138]
denilmiştir. Ancak bu hadis, kusma durumunda abdest almanın vacib olduğu
anlamına gelmez. Çünkü bu Rasuîullah (saliailâhu aleyhi ve seliem)1 in somut
bir davranışıdır. Abdestinin bozulduğuna delil değildir. -En doğrusunu Allah
bilir,
Hanefî mezhebinde bir avuç dolusu kusulması, kan, irin, su gibi
akıntıların olması durumunda abdest bozulur.[139]
Abdestimi bozdum mu, bozmadım mı, diye
şüphe ettiğinde, abdestin bozulmamıştır. Bu şüphenin namaz esnasında veya nama
dışında olması fark etmez, abdeste hiçbir zararı yoktur. Abdestini bozduğun
konusunda emin oluncaya kadar, abdest bozulmuş olmaz. Ibâd b. Temîm
(radıyallâhu anh) anlatıyor; 'Peygamber (salİaüâhu aleyhi ve sellem)'e7
Abdestinin bozulduğu vehmine kapılan bir adam şikayet edildi'. Peygamberimiz
(saliailâhu aleyhi ve seliem); 'Ses işitinceye veya koku hissedinceye kadar
(namazdan) ayrılmasın buyurdu.[140]
Bu konudaki rivayetin zayıf olması
nedeniyle,[141] namazda kahkahayla gülme
nedeniyle abdest bozulmaz. Bu konuda sabit
olan
rivayet, Câbir
(radıyallâhu anh)'ın 'mevkuf rivayetidir. Bu rivayette, 'namazda gülen bir
kimsenin durumu sorulduğunda Cabir (radıyallâhu anh) 'namazını iade eder,
yeniden abdest alması gerekmez' demiştir.[142]
Alimlerin çoğunluğunun görüşü budur.
Hanefî mezhebinde namaz esnasında kahkaha ile gülünmesi durumunda
abdest bozulur.[143]
Kahkaha, ergenlik çağındaki bir kimsenin namazda başkası İşitecek şekilde
gülmesi olarak tanımlanmıştır.[144]
Cenaze yıkayan kişinin abdestinin
bozulduğuna dair herhangi bir delil yoktur. İleride de zikredileceği gibi,
cenaze yıkayan kimsenin abdest alması ve gusletmesinin müstehap olduğuna dair
deliller vardır.
Bir Mümin, namaz kılmak istediği zaman İster farz, ister nafile
ya da cenaze namazı olsun abdest alması 'farzdır'. Çünkü Yüce Allah şöyle
buyurmuştur; 'Ey İman edenler! Namaza kalktığınız zaman ......yıkayınız.[145]
Peygamberimiz (saliailâhu aleyhi ve
seliem) de; 'abdestsiz kılınan namazı Allah kabul etmez
[146]
buyurmuştur.
Bazı âlimler, değerinin büyüklüğünden dolayı, iki durumda
abdest almayı 'vacip' kabul etmişlerdir. Bu görüş tartışmalıdır. Bu iki durum;
Kabe'yi tavaf edenlerin abdest almalarını zorunlu
kılan açık, sahih bir delile rastlamadık. Sayılarını ancak Azîz ve Celîl Allah'ın
bileceği birçok Müslüman, Rasulullah (sallallâhu aleyhi ve sellem) zamanında
Kabe'yi tavaf etmiştir. Bunlardan herhangi birine, Peygamber (sallallâhu aleyhi
ve sellem)'in abdest almasını emrettiğine dair hiçbir rivayet bize
ulaşmamıştır. Oysa tavaf esnasında birçoğunun abdestinin bozulması veya
birçoğunun abdestsiz tavaf yapması muhtemeldir. Özellikle de, hac zamanında
'kudüm ve ifâda7 tavaflarının yapıldığı günlerde oluşan izdihamlarda bu durum
çok daha muhtemeldir. O halde açıklanmasına ihtiyaç olmasına rağmen, tavaf
yapacak olanların abdest alması gerektiğini bildiren bir delilin ve âlimlerin
herhangi bir ic-mâsının bulunmayışı, tavaf esnasında abdestin 'farz' olmadığına
delildir.
[147]
Bazı âlimler tavafta abdestin farz olduğuna İbni Abbâs
(ra-diyallâhu anhj'ın şu rivayetini delil kabul etmişlerdir. İbni Abbâs
anlatıyor; 'Peygamber (sallallâhu aleyhi ve sellem); 'Kâbeyi tavaf etmek, namaz
kılmak gibidir. Ancak Allah, tavaf esnasında konuşmayı helal kılmıştır...'
buyurdu.
[148] Bu hadisi delil kabul
eden âlimler, şu yorumu yapmışlardır; 'Şayet tavaf, namaz kılmak gibiyse,
namaz için abdest almak farz olduğu gibi, tavaf için de abdest almak farzdır'.
Bu yoruma, birkaç şekilde reddiye verilmiştir;
Birincisi; hadis merfu olarak sahih değildir. İbni
Abbâs'ın kendi ifadesi olup 'mevkuf rivayettir. Tirmîzî, Beyhakî, İbni Teymiye, İbni Hacer ve diğer âlimler, rivayetin 'mevkuf olduğunu
tercih ermişlerdir.
İkincisi;
eğer rivayetin sahih olduğunu düşünürsek, 'tavafın, namaza benzemesinin her
hususta olduğu sonucu' çıkarılamaz. Dolayısıyla namaz için şart olan hususlar,
tavaf İçin şart olmaz.
[149]
Şeyhu'l-İslam
İbni Teymiye 'el-Feteuâ'da der ki; '...araştırmalarım sonucunda, Kabe'yi tavaf
için hadesten taharetin/abdest almanın şart olmadığını gördüm. Hiç şüphesiz
tavaf İçin abdest almak farz değildir. Ancak müstehapür. Şer'î deliller, tavaf
için abdest almanın farz olmadığını ifade etmektedir. Şeriatta tavaf için
abdest almanın farz olduğuna dair bir delil yoktur...' İbni Hazm 'Muhallâ'
isimli kitabında (7/179) '... abdestsiz Kabe'yi tavaf etmek caizdir...' der.
Hanefî mezhebinde asıl olan görüşe göre, Kabe'yi tavafta temizlik
vaciptir. Bu hem gusüi, hem de abdesti içermektedir. Bu nedenle abdestsiz tavaf
yapan hacının ceza olarak kurban kesmesi gerekir.[150]
Uyarı:
Abdestsiz tavafı caiz kabul etmekle birlikte,
abdestli olarak yapılan tavafın daha faziletli ve müstehap olduğunu unutmamak
gerekir. -Bu konu ileride daha kapsamlı olarak açıklanacaktır. -
Bir çok âlim, Kuranı Kerîm'e dokunmak için abdestin vacip
olduğunu belirtmişlerdir. Buna delil olarak şunları zikretmişlerdir;
1. Yüce Allah; 'Ona temizlenenlerden başkası dokunamaz
[151]
buyurmuştur.
Âyetten
yapılan çıkarıma yanıt: Âyet-i kerîmedeki zamir {'ona' ifadesi), levhi mahfuzu
işaret etmektedir, 'temizlenenler' ifadesi ise, melekleri nitelemektedir.
Müfessirlerin çoğunluğu bu iki kelimeyi böyle açıklamıştır. Aynı zamanda âyet-i
kerîmenin öncesi de bu mânâyı teyit eder mahiyettedir. 'O elbette şerefli bir
Kur'âridır. Korunmuş bir Kitâp'tadır.
[152]
Bu anlamı şu âyetler de teyit etmektedir; 'O, kutsal kılınmış, yüceltilmiş,
arınmış sahifeler üzerindedir. Değerli, çok iyi (elçilerin ellerindedir).[153]
2. Kurana sadece temiz olanlar dokunsun
[154]
hadisini delil olarak zikretmişlerdir. Bu hadisin farklı senetleri bulunmaktadır.
Senetlerinin tamamı tartışmalıdır. Senetlerinin tamamıyla 'hasen' derecesine
yükseltilmesi konusunda farklı görüşler oluşmuştur. Tercih edilen görüş,
hadisin 'zayıf olduğudur. Şayet rivayetin sahih olduğu farz edilirse, bu
durumda denir ki; 'abdestli olmayan veya cünüp olan Mümin için necis/pis
kelimesinin kullanılması doğru değildir. Ne gerçek anlamda, ne mecazî, ne de
lügat anlamıyla bu ifade kullanılamaz. Çünkü, Peygamber (saliallâhu aleyhi ve
seliem); 'Mümin necis olmaz' buyurmuştur. Dolayısıyla ne âyetten, ne de
hadisten, Kurân'a dokunmak için abdestin şart olduğunun anlaşılması mümkün
değildir. Bu durumda, 'temiz olanlar' ifadesiyle, müşrik olmayanların
kastedildiği ortaya çıkmış olmaktadır. Nitekim Yüce Allah, 'Ey îman edenler!
Hiç kuşkusuz müşrikler nedstiri pistir
[155]
buyurmuştur. Bu nedenle ha-dis-i şerifte düşman topraklarına Kurân'la birlikte
yolculuk etmek yasaklanmıştır.
Sonuç olarak; abdestsiz Kurân'a dokunmaya herhangi bir mani
yoktur. Hatta cünüp veya hayız gören kimseler de dokunabilir. İbni Hazm'm
'el-Muhallâ'daki görüşü de budur. -Yeri geldiğinde bu konu izah edilecektir
inşaaliah-.
Hanefi mezhebine göre, abdestsiz Kurân'a dokunmak
caiz değildir.
[156]
Mutlak
anlamda zikretmek, Kuran okumak, Kabe'yi tavaf etmek gibi
amelleri yaparken
abdestli olmak müstehaptır.
Bu amelleri yaparken abdestli olmanın müstehap
olduğuna delil Muhacir bin Kunfuz hadisidir. Muhacir bin Kunfuz (radîyallâ-hu
anh), Peygamber (saliallâhu aleyhi ve sellem)'e abdest alırken selam verir.
Abdest almayı tamamlayıncaya kadar onun selamını almaz. Abdestini aldıktan
sonra selamını yanıtlar ve; 'Abdestsiz iken Allah'ın ismini zikretmeyi hoş
görmediğim için, senin selamına karşılık vermedim' buyurur.[157]
Âişe validemizin naklettiği hadisin de de belirtildiği gibi, bu gibi durumlarda
abdestli olmak şart değildir. Nitekim Âişe validemiz 'Peygamber (saliallâhu
aleyhi ve seliem) her ânında Allah'ı zikrederdi' demiştir.
[158]
Berâ bin âzib (radiyallâhu anh) anlatıyor; Peygamber
(saliallâhu aleyhi ve seliem) buyurdu ki; Yatacağın zaman, namaz için abdest
alır gibi abdest al. Sonra sağ yanın üzerine uzan. Sonra 'Allahumme eslemtu
nefsî ileyke.../Allah'ım! Kendimi sana teslim ettim...' duasını oku.
[159]
Âişe
(radiyallâhu anhâ) anlatıyor; 'Peygamber (saliallâhu aleyhi ve seliem) cünüp
iken yemek yemek veya uyumak istediğinde namaz abdesti gibi abdest alırdı'.
[160]
Ebû Saîd el-Hudrî anlatıyor; Peygamber (saliallâhu
aleyhi ve sellem) buyurdu ki; 'herhangi biriniz hanımımla
ilişkide bulunduktan sonra tekrarlamak isterse, abdest alsın.[161]
Hadisteki emir cümlesi {'abdest alsın ifadesi), Ebû Râfî' hadisiyle birlikte
müstehap olarak yorumlanmıştır. Bu konu 'güsül abdestinin müstehap olduğu yerler'
bahsinde anlatılacaktır.
Aişe (radiyallâhu anhâ) anlatıyor; 'Rasulullah (sallallâhu
aleyhi ve sellem) cünüplükten dolayı güsül abdesti almaya başladığında, önce
iki elini yıkar, sonra sağ eliyle sol eline su döker ve organını yıkardı.
Sonra da, namaz abdesti gibi abdest alırdı'.
[162]
Peygamber (sallallâhu aleyhi ve sellem); 'Ateşte
pişirilen yemek yediğinizde abdest alınız' buyurmuştur.[163]
Hadisteki emir lafzı, Amr bin Umeyye ed-Damrî hadisi nedeniyle müstehap ifade
eder. Peygamber (sallallâhu aleyhi ve sellem)'i koyun budundan koparıp yerken
gördüm. Bu esnada namaza çağrıldı. Hemen kalktı ve bıçağı attı. Namaz kıldı ve
abdest almadı'.
[164]
Büreyde
(radiyallâhu anh) anlatıyor; 'Peygamber (sallallâhu aleyhi ve sellem) her
namaz için abdest alırdı. Fetih günü abdest aldı, mestlerini mesh etti ve bütün
namazları tek abdestle kıldı.[165]
Daha önce zikrettiğimiz, Bilal (radiyallâhu anh)'in hadisinde,
Peygamber (sallallâhu aleyhi ve sellem) Bilal'e; 'Cennette ayakkabılarının
sesini işittiğini bildirerek, amelini sormuştu. Bilâl (radiyallâhu anh)'te;
'her ezan okuyuşumdan sonra iki rekat namaz kılarım ve ne zaman abdestim
bozulsa, hemen abdest alırım' cevabıni
vermişti. Bunun üzerine, Peygamber (sallallâhu aleyhi ve sellem) 'işte bundan
dolayı' buyurmuştu.
[166]
Mi'dân bin Ebî Tal-ha, Ebu'd-Derdâ (radiyallâhu anh)'dan
naklediyor; 'Rasulullah (sallallâhu aleyhi ve sellem) kustu. Bu nedenle orucunu
bozdu ve abdest aldı. Dimeşk mescidinde Sevbân'la karşılaştım. Bunu ona
anlattım. O; 'doğru, ben ona abdest suyunu döktüm' dedi.
[167]
1. Abdest alırken konuşmak mubahtır, herhangi
bir sakınca yoktur. Sünnette bunu yasaklayan herhangi bir delil yoktur.
2.Abdest alırken okunacak herhangi bir dua ve
zikir yoktur. Daha önce de belirtildiği gibi, zikir abdest aldıktan sonra yapılır.
3. Tırnaklar
ojeli olarak abdest almak caiz değildir. Çünkü ojeler suyun tırnağa temasını
önler. Her ne kadar abdest ve namazdan önce gidermek daha faziletli ise de,
kına ve benzeri renk-lendiricilerin abdest için bir sakıncası yoktur.
Bu konuda İbni Ebî Şeybe'nin sahih senetle
rivayet ettiği (1/120) hadiste, İbni Abbâs (radiyallâhu anh) şöyle diyor; 'Hanımlarımız
en güzel boyalarıyla makyaj yaparlardı. Yatsı namazından sonra yapar, sabah
namazından önce çıkarırlardı'.
Beyhakî, (1/77-78} sahih senetle rivayet ettiği hadiste, İbrahim
en-Nehâî, abdestsiz olarak ellerini boyayan, sonra da namaza gelen kadın
hakkında şöyle diyor; 'namaz kılmak istediği zaman ellerinde bulunanı giderir,'
4. Abdest aldıktan sonra havlu veya benzeri
şeylerle abdest azalarını kurulamak mubahtır. Peygamber {sallallâhu aleyhi ve
sellem)'in sahabelerinden ve daha sonraki âlimlerden bir grup, abdest aldıktan
sonra kurulanmaya ruhsat vermişlerdir. Bunu mekruh görenler ise, daha öncesinde
mekruh görmüşlerdir. Bu konuda 'abdest suyu da mizanda tartılır' denmiştir.
Kurulanmayla ilgili olarak Peygamber fsaliallâhu aleyhi
ve sellem)'den rivayetler bulunmaktadır. Peygamber (saihilâhu aleyhi ve seîlem)
'Abdest aldı ve üzerinde bulunan yün cübbesini çevirip onunla kurulandı.[168]
Abdest
alırken ayakları yıkamak yerine, mestler üzerine mesh etmeye Yüce Allah müsaade
etmiştir ve bu kuüan için bir kolaylıktır.
Yolculuk zamanında da, mukim/yerleşik iken de
mestler üzerine mesh etmek caizdir. Meshetmeye İhtiyaç duyulması ya da başka
sebeplerden dolayı olması arasında bir fark yoktur. Hatta sürekli evde
kalındığı zamanlarda da meshetmek caizdir. Bu konuda âlimler İcmâ etmiştir.
Mestler üzerine mesh etmek, Rasu-lullah (sallallâhu aleyhi ve sellem)'den
mütevatir sahih sünnetle sabittir.
Hemmâm anlatıyor; 'Cerîr idrarını yaptı. Sonra abdest aldı ve
mestlerinin üzerini mesh etti. Ona; 'böyle mi yapıyorsun' denildi. O da;
'evet, ben Rasulullah (sallallâhu aleyhi ve sellemj'i idrarını yaptıktan sonra
abdest aldığını ve mestlerinin üzerine mesh ettiğini gördüm' dedi.' El-A'meş,
İbrahim'in şöyle dediğini söylemiştir; 'Onlar bu rivayetten çok
hoşlanıyorlardı. Çünkü Cerîr, Mâide sûresi nazil olduktan sonra İslam'a
girmiştir'.
[169]
Çorapların
ve ayakkabının üzerinden mesh ermek de caizdir. Bu konuda el-Muğire bin
Şu'be'nin hadisi delildir, el-Muğire bin Şu'be anlatıyor; Peygamber (sallallâhu
aleyhi ve sellem) abdest aldı; çoraplarının ve ayakkabılarının üzerinden mesh
[170]
İbni Ömer'e;
'Bu tabaklanmış deriden ayakkabı giydiğini oördük' denildi. O da; 'ben
Rasulullah (sallallâhu aleyhi ve sel-leffl)'İ onu giyerken ve onun üzerinden
mesh ederek abdest alırken gördüm' dedi.[171]
Zeyd bin Vehb anlatıyor; AH (radiyallâhu anh) ayakta
idrarını yaptı. Sonra abdest aldı ve ayakkabılarının üzerinden mesh etti.[172]
Mestler üzerine
mesh etmek caizdir. Meshedilecek faziletli miktar, her kişinin kendi ayağının
ölçüsüne göre mesh etmesidir. Mest giyen kişinin, mestlerin üzerinden mesh
etmesi ve her iki ayağından da onları çıkarmaması, bu konuda Peygamber
(sallallâhu aleyhi ve selle-m)'e ve sahabelerine uyması en faziletli olandır.
Mestlerin
her ikisini de abdestli İken giymiş olmak şarttır. El-Muğîre bin Şu'be
(radiyallâhu anh) anlatıyor; 'Bir gece yürüyüşünde Peygamber (sallallâhu
aleyhi ve sellem)'le birlikteydim. Bir kaptan ona su döktüm. Yüzünü ve
kollarını yıkadı. Başını mesh etti. Sonra mesVerini çıkarmak için eğildiğimde;
'bırak onları! Her ikisini de abdestli iken giydim' dedi ve mestlerinin üzerini
mesh etti'.
[173]
Üzerini mesh
edeceğin çorabın kalın olması şart değildir. ince çorabın üzerinden de mesh
etmek caizdir. Şeyhu'l-İslam'ın da tercih ettiği gibi, hatta açıklık bulunsa
dahi caizdir. Yani mestin, farz mahallinin tamamını kaplaması şart değildir.
Bunların Şart koşulması, Sâri'in/kanun koyucunun zorluğu ve sıkıntıyı hafifletmesi
maksadına aykırıdır. -Allah en doğrusunu bilendir.[174]
Hanefî mezhebine göre, mestler ayakta durabilecek kalınlıkta
olmalı, her taraftan ayaklan ve topukları kapatmalı, küçük ayak parmağıyla üç
parmak ve üzerinde yırtık, sökük ve delik olmamalıdır.
[175]
Mesh edilmesi gereken yer, mestin
üzendir, alt
taban kısmı değildir. Bu konuda hz. Ali (radiyallâhu anh) şöyle demiştir; 'Şayet
din, kişisel görüşlerle olsaydı; mestin altını mesh etmek, üzerini mesh
etmekten evlâ olurdu. Fakat ben Rasuluîîah (sallallâhu aleyhi ve sellem)'i
mestlerinin üzerini mesh ederken gördüm',
[176]
Meshin nasıl yapılacağı ise kısaca şöyle;
abdest tamamlandıktan sonra mestler veya çorap giyilir. Daha sonrasında her abdest
tazelendiğinde, ayakları yıkamak yerine, el su ile ıslatılır ve mestlerin ya da
çorapların üzeri mesh edilir.
Mukim/yerleşik İken, ilk abdest bozulduğu andan
itibaren bir gün ve gece (24 saat) süresince mestlere veya çoraba mesh etmek
caizdir. Seferi/yolcu iken, ilk abdest bozulduğu andan itibaren meshin süresi
üç gün üç gecedir. Hz. Ali (radiyallâhu anh)'ın rivayet ettiği hadiste; 'Mesh
süresini, Rasuluîlah {sallallâhu aleyhi vesellem) yolcu için üç gün üç gece,
mukîm için bir gün bir gece olarak belirledi'.
[177]
İhtilam veya
cinsel ilişki nedeniyle cünüp olunduğunda, gusül abdesti için mestlerin veya
çorapların çıkarılması farz olur. Bu konuda hiçbir ihtilaf yoktur
Mesh süresi
dolduğu zaman, abdest alınmak istendiğinde mest veya çorapların çıkarılması
gerekir.
Abdest
bozulduktan sonra mestleri veya çorapları çıkardığın zaman, onların üzerine
tekrar mesh etmen caiz değildir. Ancak yeniden abdest alıp, ab-destli olarak
mestleri giydikten sonra caiz olur.
1. Mesh süresi bittiğinde veya abdestli iken
mesti veya çorabı çıkardığında, var olan abdestinle dilediğin kadar namaz
kılabilirsin, bu caizdir. Çünkü abdestli iken mestin veya çorabın çıkması
abdesti bozmaz. Şeyhu'l-Islam'ın 'el-Ihüyârât'ta belirttiği gibi. Mestin veya
çorabın çıkması durumunda namaz öncesi ayakların yeniden yıkanması gerekmez.
Hanefî mezhebine göre, mestlerin birinin veya her ikisinin
ayaktan çıkması durumunda, ayakların yıkanması gerekir. Nitekim meshin caiz
olması, necasetin ayaklara bulaşmasını Önleyen mestlerin giyilmiş olması
nedeniyledir.
[178]
2. Abdestli olarak iki çorap giyip sonra da üzerine
mesh ettiğin zaman, üstte olan çorabı çıkardığında, mesh süresini alttaki
çoraba meshi dikkate alarak tamamlaman caizdir. Çünkü bu durumda sen, iki
ayağın temiz olarak çorapları giymiş olmaktasın. Abdest aldıktan sonra, tek
çorap giyip üzerini mesh ettiğinde, hiç konuşmadan üzerine bir çorap daha
giydiğinde hangisini arzu edersen onun üzerini mesh etmen caizdir. Ancak
İkinciyi abdes-tin bozulduktan sonra giymişsen, alttaki çorabın üzerine mesh etmek
gerekir. Sonradan abdestsiz İken ilk çorabın üstüne giydiğin ikinci çoraba mesh
etmen caiz olmaz.
3. Abdest azalarından herhangi biri sargılı olduğu
zaman, i mesh edilir.[179]
Sargının abdestli iken sarılmış olması şart değildir. Sargı üzerine yapılan
mesh, sargının çıkmasıyla, düşmesiyle veya yerinden uzaklaşmasıyla birlikte
geçersiz olur. Bu konuda bazı âlimler, sargıii yer olduğu haliyle bırakılır, ne
yıkanır, ne de mesh edilir, demişlerdir.
4. Hanımların başörtülerinin üzerine mesh etmesi: Bu konuda
Şeyhu'l-İslam (21/218) der ki; 'Bir hanım soğuktan vb. şeylerden korktuğu
zaman başörtüsünün üzerinden mesh edebilir. Nitekim Ümmü Seleme (radiyailâhu
anhâ) başörtüsünün üzerinden mesh ediyordu. Bununla birlikte saçlarından bir
kısmını da mesh etmesi gerekir. Buna ihtiyaç duymadığı
[180]
zamanlardaki durumu ise, âlimler arasında tartışma konusu olmuştur.[181]
Âlimlerin geneli bu şekildeki meshi caiz görmemiştir. Hasan Basrî ise caiz
görmüştür. Bu aynı zamanda Hanbelî mezhebinin görüşüdür. Sadece başörtüsünün
üzerine yapılan meshi yeterli kabul etmeyişin herhangi bir delili yoktur. Sarık
üzerine meshe kıyas edildiğinde, asıl olan caiz olmasıdır. Fakat ihtiyatlı
hareket etmek için, başörtüsüyle birlikte, saçın ön kısmı da mesh edilmelidir. Allah
en doğrusunu bilendir.
Yabancı erkeklerin kadının saçını görme ihtimali durumunda,
başörtünün altına ıslaklığın erişebileceği şekilde, başörtünün üzerinden mesh
caizdir.[182]
5. Başörtüsüne
yapılan meshin geçerlilik süresinde sınır yoktur. Bu mestleri mesh etmeye kıyas
ediiemez. Çünkü Peygamber (sallallâhu aleyhi ve sellem) sarık üzerine ve
başörtüsüne mesh etmiştir. Bu mesh etmeyle ilgili herhangi bir zaman sınırı
koymamıştır.
Gusül: Temiz suyu belirli şekillerde vücudun tamamına dökmektir.
Hanımların
menisi, ince sarı sıvıdır. Şehvetinin fazla olması halinde bazen beyaz da
olur. Hanımların menisinin anlaşılmasını sağlayan iki özellik vardır.
Birincisi, kokusu erkeklerin menisinin kokusu gibidir. İkincisi, meni çıkarken
haz duyması, çıktıktan sonra da şehvetinin kesilmesidir.[183]
Yüce Allah; cünüp olduğunuzda temizlenin.[184]
buyurmuştur. Peygamber de (sallallâhu aleyhi ve sellem}; erkeğin suyu koyu
beyazdır; hanımların suyu ince sarıdır...' buyurmuştur.[185]
Meninin çıkmasıyla birlikte gusül farz olur.
Meninin çıkma nedenleri arasında cinsel ilişki, ihtilam olunması veya kişinin
tatmin olması arasında fark yoktur. Âlimlerin geneli bu görüştedir.
[186]
Peygamberimiz (sallallâhu aleyhi ve sellem); 'Sudan
dolayı su gerekir
[187]
buyurmuştur. Yani, meninin gelmesinden dolayı gusüî suyu da gerekir.
Ümmü Seleme
(radiyailâhu anhâ) anlatıyor; Ebû Talha'nm hanımı Ümmü Selim, Rasulullah
(sallallâhu aleyhi ve sellem)'e geldi ve; 'Ey Allah'ın Rasülül Kuşkusuz Allah,
hakkın söylenmesinden haya etmez. Bir hanım ihtilam olduğu zaman gusül abdesti
alması gerekir mi?' dedi. Rasuluilah (sallallâhu aleyhi ve sellem); 'suyu
[188]
gördüğü zaman evet' buyurdu.
[189]
Bu hadis
hanımların da, erkekler gibi ihtilam
olduklarına delildir. Bunun anlamı rüyasında cinsel ilişkide bulunduğunu
görmesi, uyandığında da elbisesine meni bulaşmış olmasıdır. Bu durumda gusül
abdesti almak farz olur.
a) Hastalık vb. sebeplerle, hanımlardan
şehvetsiz olarak meni çıktığı zaman, gusül abdesti almaları 'farz olmaz'. Bu
Hanefî, Şafiî ve Mâliki âlimleri bu görüştedir. İmam Şafii ve İbni Hazm ise bu
görüşe muhaliftirler. Ancak, Peygamber (sallaliâhu aleyhi ve sellemj'in, hz.
Ali'ye hitaben, 'Meni atarak çıktığı zaman gusül abdesti al
[190]
emri, âlimlerin çoğunluğunun görüşünü teyit etmektedir.
Meninin atarak çıkması, ancak şehvetle olması
durumunda gerçekleşir. Yüce Allah; İnsan, atarak çıkan bir sudan yaratıldı'
buyurmuştur.
[191]
b) Rüyasında cinsel ilişkide bulunduğunu gören, ancak uyandığı zaman meni bulamayan kimseye
gusül abdesti gerekmez.
İmam
Muhammed'e göre, bu durumdaki bir kadının ihtiyaten gusül abdesti alması
gerekir. Çünkü kadından çıkacak bir sıvının, rahime akması muhtemeldir.
[192]
c) Uykudan kalktığında meni ıslaklığı bulan, ancak
rüyasında İhtilam olduğunu hatırlamayan kimseye gusül abdesti almak farzdır.
Bu konuda Âişe validemizin naklettiği hadiste;
Peygamber (sallaliâhu aleyhi ve sellem)'e, 'ihtilam olduğunu hatırlamayan ama
meni ıslaklığı bulan kimsenin durumu soruldu'. Peygamberimiz (sallaliâhu
aleyhi ve sellem) gusül abdesti alır' buyurdu. 'Rüyasında ihtilam olduğunu
gören ama meni ıslaklığı bulamayan
kimsenin durumu soruldu'. Peygamberimiz {sallaliâhu aleyhi ve sellem) 'ona
gusül abdesti gerekmez' buyurdu.
[193]
d) Elbisesinde meni gören, fakat ne zaman bulaştığını bilmeyen
kimse, eğer o haliyle namaz kılmış ise, en son uykudan kalktığı vakitten
itibaren namazlarını iade etmesi gerekir.
Ebû Hureyre (radiyallâhu anh) anlatıyor; Peygamber {sallaliâhu
aleyhi ve sellem) buyurdu ki; 'Erkek, hanımın dört uzvu arasına oturduğu ve
ilişkide bulunduğu zaman, gusül farz olur.[194]
Âişe
(radiyallâhu anhâ) anlatıyor; 'Rasulullah (sallaliâhu aleyhi ve seilemj'e; 'bir
adam hammıyİa cinsel ilişkide bulunsa ancak boşalmasa, her ikisine de gusül
farz olur mu?' diye soruldu. Âişe (radiyallâhu anhâ) da, orada oturuyordu.
Rasulullah (sallaliâhu aleyhi ve sellem); 'ben ve işte bu öyle yapıyoruz, sonra
da gusül abdesti alıyoruz' dedi.
[195]
Âlimlerin
çoğunluğunun görüşünün dayanağı olan bu hadisler ve diğer rivayetler, erkeğin
penisi, kadının cinsel organıyla birleştiği zaman, her iki tarafta da boşalma
olsun veya olmasın guslün farz olacağını ifade etmiştir.[196]
imam Nevevî, Müslim Şerhinde (1/650) der ki;
'Bu gün arük bu hükümde farklı bir görüş yoktur. Bu görüşe muhalif bazı sahabeler
vardı.[197] Ancak onlardan sonra
bahsettiğimiz hükümde icmâ gerçekleşmiştir.'
1. Erkeğin penisi, kadının cinsel organına değse ama girmese, meni
inmediği sürece gusül gerekmez. İbrahim en-Nehaî'ye, 'hammıyla cinsel
organların birleşmesi olmaksızın ilişkide bulunan ve boşalan adamın durumu'
sorulduğunda; 'erkeğe gusül gerekir ama hanıma gerekmez. Kadın sadece meni
bulaşan yeri yıkar' demiştir.[198]
2. Erkek hammıyla
ilişkide bulunduğunda, penisinin sadece sünnet olan kısmının girmesi ve çıkan
meninin eşinin cinsel organına akması nedeniyle, şayet hanımından da meni gelmemiş
ise, hanımına gusül abdesti gerekmez.
İmam Nevevi
'ei-Mecmû'da (2/151) der ki; 'Meni
[199]
kadının cinsel organına veya makadma girdikten sonra tekrar dışarı aksa
kadına gusül gerekmez. Alimlerin çoğunluğunun görüşü budur.
Hanefi mezhebine göre, cinsel ilişki halinde, sünnet
yeri kadar bir kısmın, kadının cinsel organına girmesiyle boşalma olsun veya
olmasın- gusül abdesti gerekir.
[200]
3. Erkek hammıyla ilişkide bulunduktan sonra
kadın gusül abdesti alır, daha sonra da kadının cinsel organından erkeğin
menisi çıkarsa, kadına yeniden gusül gerekmez. Ancak namaz abdesti alması
gerekir.
[201]
İbni Ebî
Şeybe (1/139), sahih senetle Zuhrî'den nakletmiştir. İmam Zuhrî, 'Gusül abdesti
aldıktan sonra, önceden kalan meni akıntısı çıkan erkek ve kadın hakkında
'cinsel organlarım yıkar ve namaz abdesti alırlar' demiştir.
4. Henüz hayız görmeyen küçük yaştaki hammıyla ilişkide bulunan
erkeğe veya henüz akıl-bâliğ olmamış kocasıyla ilişkide bulunan kadına 'gusül
farz' olur.
5. Erkek, hanımını cinsel ilişki için
çağırdığında, hanımının gusül abdesti alacak su bulunmadığı gerekçesiyle onu
engelleme hakkı yoktur. Peygamber (sallallâhu aleyhi ve sellem); 'Bir adam,
hanımını yatağına çağırdığında, hanımı gelmeyi kabul etmezse; sabaha kadar
melekler ona lanet eder.[202]
Şeyhu'I-İsSam
'Mecmûu'l-Feteuâ'da. (21/454) der ki; 'Kadının, cinsel ilişkide bulunmak
İsteyen kocasına engel olma hakkı yoktur. Onunla ilişkide bulunmalıdır. Eğer
gusül alma imkanı olursa, gusül alır; gusül alamazsa teyemmüm eder ve namaz kılar.
Aişe
(radiyal-lâhu anhâ) anlatıyor; Peygamber (sallaliâhu aleyhi ve sellem), Fatıma
bint. Ebî Hubeyş'e; 'Adet olduğun zaman namaz kılmayı bırak. Adetten
kesildiğinde gusül abdesti al ve namaz kıl
[203]
buyurdu. Lohusahğm, hayız kam gibi olduğu konusunda icmâ edilmiştir.
Kays bin
Asım (radiyallâhu anh), 'Müslüman olduğunda, Peygamber (sallallâhu aleyhi ve
sellem) ona su ve sidr
[204]
ile yıkanmasını' emretti.
[205]
Bir kadın
vefat ettiğinde, orada bulunan Müslüman hanımlara onu yıkamak/gusül farz olur.
Bu konunun izahı, 'cenazeler' bahsinde gelecek -İnşallah.
Çünkü gusül
abdesti almak, şeriatın emriyle bilinen bir ibadettir. Dolayısıyla gusül abdesti
için niyet şarttır. Hanefi mezhebine göre, gusül
abdesti alırken niyet etmek sünnettir.[206]
Suyu vücudun
tamamına yaymaktır'. Gusül abdestinin almışı, suyun bütün vücuda dökülmesi,
saça ve tenin tamamına ulaşmasıdır. Bunun dışında gusül abdestinde başka vacip
yoktur.
Hanefi mezhebine göre, ağza ve buruna su vermek guslün
farzlanndandır.[207]
Cünüplük nedeniyle gusüi alırken saç örgüsünün açılması
hakkında soran kimseye Peygamber (sallallâhu aleyhi ve sellem); 'başmm
üzerinden üç avuç su döküp, sonra da her tarafına su dökerek temizlenmen
yeterlidir
[208] buyurdu.
Cünüplük dolayısıyla gusül abdesti alınışını anlatan birçok
rivayet bulunmaktadır. Bunlardan biri, Âişe validemizin rivayetidir;
'Peygamber (sallallâhu aleyhi ve sellem) cünüplükten dolayı gusül abdesti
aldığı zaman, iki elini yıkayarak başlar, sonra namaz abdesti gibi abdest
alırdı. Sonra parmaklarını suya sokar, onunla saç diplerini ovardı. Sonra da
iki eliyle üç avuç su alır başına dökerdi. Ardından bütün tenine su dökerdi.
[209]
Meymûne (radiyallahu anhâ) anlatıyor; 'Peygamber (sallallâhu
aleyhi ve sellem)'e gusül abdesti için su döktüm. İki veya üç defa ellerini
yıkadı. Sonra sağ eliyle, sol eline su döktü ve cinsel organını yıkadı. Sonra
elini yere veya duvara sürttü, sonra da yıkadı. Daha sonra ağzını çalkaladı ve
burnuna su çekti, yüzünü, iki elini ve başını yıkadı. Sonra vücuduna su döktü.
Sonra yerinden uzaklaştı ve ayaklarını yıkadı. Ona havlu getirdim. Eliyle
(gerek yok) işareti yaptı ve istemedi.[210]
1. İki elini üç defa yıkar.
2. Sol eliyle cinsel organını yıkar. Organın içine su
tutması gerekmez. Şayet gerekli olsaydı bunu Peygamber (sallallâhu aleyhi ve
sellem) açıklardı.
3. Namaz abdesti gibi abdest alır. Bunu
güzelce ve eksiksiz olarak yapar. Eğer leğen vb. bir şeyde yıkanıyorsa
ayaklarını yıkamayı en sona bırakabilir.
4. Üç defa başına su döker ve suyun saç köklerine kadar
ulaştırır. Saçı örgülü ise, saç örgüsünü açması gerekmez. Ümmü Seleme
anlatıyor; 'Ey Allah'ın Rasülü! Ben saç örgüsü kalın bir kadınım. Cünüplükten
dolayı gusül abdesti alırken açmalı mıyım?' dedim. 'Hayır, başının üzerinden
üç avuç su döküp, sonra da her tarafına su dökerek temizlenmen yeterlidir'
dedi.
[211] Abdullah bin Amr,
hanımlara gusül abdesti alırken saç örgülerini çözmelerini emredince, buna Âişe
validemiz karşı çıkmıştır.
[212]
5. Önce sağ, sonra sol tarafından başlayarak vücuduna su döker.
a) Yukarıda anlatılan gusül abdestinin alınış şekli müstehap-tır.
Tamamı Rasuiullah (sallallâhu aleyhi ve sellem)'in hadislerinden alınmıştır.
Şayet, hadiste belirtilenlerin bir kısmıyla yetinmek istenirse, suyu bütün
vücuduna iletmiş olmak şartıyla caizdir. Sadece duş almış olmakla veya suya
daimakla da gusül abdesti alınmış olur. İmrân- bin Husayn hadisinde anlatılan 'devesi
üzerinde iki tulum su arasında oturan kadın' kıssasında
[213]
Peygamber fsallallâhu aleyhi
ve sellem) '.. .en son cünüp olan kişiye bir kap su verdi ve; 'git üstüne dök'
buyurdu.[214]
b) Cünüplükten dolayı gusül abdesti alan bir kadın, cinsel
organına sadece örtü üzerinden dokunmalıdır. Daha önce de belirtildiği gibi,
örtüsüz dokunduğu takdirde (namaz) abdesti bozulur.
Hanefi mezhebine göre, kadın veya erkeğin kendi
organına dokunmasıyla abdest bozulmaz.
[215]
Hayız ve loğusalık nedeniyle gusül abdesti almak, cünüplükten
dolayı gusül abdesti almak gibidir. Ancak fazlalık olarak şunlar yapılır;
1. Su ile birlikte sabun vb. temizlik maddeleri
kullanmak. Nitekim 'hayızı biten kadının guslü hakkında' soran Esma (radi-yallâhu
anhâj'ya, Peygamber (sallallâhu aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur; 'su ve
sidr
[216] alırsınız ve
temizlenirsiniz..
[217]
2. Hayız nedeniyle gusül abdesti alan kadının saç örgüsünü açması
müstehaptır. Böylelikle suyun saç diplerine ulaştığı konusunda emin olur. Âişe
(radiyallahu anhâ) anlatıyor; Peygamber (sallallâhu aleyhi ve seîlem) ona hayızdan
dolayı- 'saçını çöz ve yıkan' buyurdu.[218]
3. Gusül abdestini tamamladıktan sonra hayız kanının bulaştığı
yerlere bir kumaş parçasıyla misk veya koku sürmesi ve kan kokusunu gidermesi
müstehaptır.
Aişe (radiyallahu anhâ) anlatıyor; 'Peygamber (sallallâhu
aleyhi ve sellem)'e bir kadın hayızdan dolayı nasıl gusül abdesti alacağını
sordu. Peygamber (sallallâhu aleyhi ve sellem) 'ona nasıl yıkanması
gerektiğini anlattı ve 'misk kokusuna bandırılmış bir yün veya pamuk parçası al
ve onunla temizleri buyurdu. Kadın; 'nasıl temizleneyim?' dedi. Peygamber
(sallallâhu aleyhi ve sellem) 'onunla temizleri buyurdu. Kadın; 'nasıl?' dedi.
Peygamber (sallallâhu aleyhi ve sellem) 'Subhanallah! Temizlen iştel' buyurdu.
Bunun üzerine ben onu kendime doğru çektim ve 'kokulu bir parçayı kan izinin
bulunduğu yere sürmesini' söyledim.
[219]
Eşinin veya bir yakınının vefatı nedeniyle matem döneminde
yas tutuyor olsa da, hanımların hayız kanından temizlenirken koku
kullanmalarına ruhsat verilmiştir. -İnşaallah yeri geldiğinde bu konu daha
geniş izah edilecektir.
1. Cinsel ilişki sonucu cünüp olan hanım,
gusletmeden önce hayız olur ise, ayrıca cünüplükten dolayı gusül abdesti alması
gerekmez. Hayızı tamamlandıktan sonra cünüplük ve hayızdan dolayı, her ikisi
için de niyet ederek, bir gusül abdesti alır.[220]
Ancak isterse, cinsel organını yıkamayla yetinebileceği gibi, müstehap olduğu
için gusül abdesti de alabilir. Ya da, hayızdan temizlendiği zaman gusleder.
Hanefî mezhebine göre, bir kadın ihtilam olduktan sonra veya
eşiyle ilişkide bulunduktan sonra gusül abdesti almadan önce âdet görmesi
durumunda, gusül abdesti alıp-almamakta serbesttir. Ancak gusül abdesti alması
daha evlâdır.
[221]
2. Gusül abdestini gerektiren iki durum bir arada olduğu zaman,
her ikisine de niyet ederek tek gusül abdesti alınması yeterlidir. Alimlerin
çoğunluğunun görüşü budur.
[222]
3. Cünüplükten dolayı gusül abdesti alan kadın, abdest almadan
önce gusül abdesti almış ise, gusül abdesti normal abdest yerine de geçer.
Gusül abdesti aldıktan sonra tekrar abdest alması gerekmez. Çünkü cünüplükten
arınmak, küçük hadesten/ abdestsizlikten de arınmaktır. Âişe (radiyaîlahu anhâ)
anlatıyor; 'Rasulullah (saiiallâhu aleyhi ve seüem) gusül abdesti alır ve iki
rekat namaz kılardı. Gusü! abdestinden sonra abdest aldığını görmedim.[223]
4. Cünüplükten dolayı gusül abdesti almayı geciktirmekte
kadınlar için bir sakınca yoktur. Gusül abdestini bir an önce almak için acele
etmek, hiç kuşkusuz birinci derecede namaz için olur. Nitekim Âişe validemizin
bildirdiğine göre, Peygamber (sal-lallâhu aieyhi ve sellem) bazen gusül abdesti
almadan uyuduğu oluyormuş.
[224]
5. Cünüp iken, tüyleri gidermek, saçı ve tırnakları kısaltmak,
çarşıya çıkmak vb. şeyler hanımlara da, erkeklere de mubahtır, hiçbir sakıncası
yoktur.
Hanefî mezhebinde, cünüp kimsenin etek traşı olması veya tırnak
kesmesi mekruhtur.
[225]
6. Hanımların eşleriyle birlikte banyo yapmaları -âlimlerin
icmâsıyla caizdir, birbirlerinin avret mahalline bakmaları caizdir. Mekruh
değildir. Aişe (radiyaîlahu anhâ) anlatıyor; 'ben ve Peygamber (salhiîâhu
aleyhi ve sellem) bir kapta yıkanırdık. O benden önce davranırdı, ben de;
'bana bırak, bana bırak' derdim'.
[226]
7. Kadın olsun, erkek olsun bir başkasından artan gusül abdesti
suyunu kullanması caizdir. Çünkü İbni Abbâs radiyaîlahu anh, 'Rasuluiîah
(sallallâhu aleyhi ve sellem), Meymûne'den artan su ile gusül abdesti
alıyordu' demiştir.
[227]
8. Mümin kadının, eşi dışında hiç kimsenin yanında tamamen
çıplak yıkanması caiz değildir. Ancak yalnız olarak veya eşinin yanında
yıkandığı zaman tamamen çıplak olmasında bir sakınca yoktur. Mûsâ ve Eyyûb
aleyhisselam'm tamamen çıplak olarak yıkandığı sabittir. Tabi bu hiç kimsenin
bulunmadığı yerde olmuştur.
9. Gusül abdesti alırken, henüz tamamlamadan normal abdesti bozan
bir durum olduğunda, gusül abdestini iade etmesi gerekmez, kaldığı yerden
tamamlar. Bu durumda yapması gereken sadece namaz abdesti almasıdır. Alimlerin
çoğunluğunun görüşü budur. Çünkü namaz abdestinin bozulması, gusül abdes-tine
mâni değildir. Abdestli olması guslü etkilemeyeceği gibi, olmayışı da
etkilemez.
10. Namaz abdesti alındığı takdirde, cünüp olarak uyumak
caizdir. Ömer bin Hattâb (radiyaîlahu anh), gece cünüp olma hakkında, Peygamber
(sallallâhu aleyhi ve sellem)'e sordu. Peygamber 'Abdest, organını yıka sonra
uyu' buyurdu.
[228]
Gusül abdestinin farz olduğu durumlar anlatıldı. Bu bölümde
gusül abdesti almanın müstehap olduğu durumlara dikkat çekilecektir. Bunlar;
Ebû Râfî'nİn
rivayet ettiği hadiste şöyle anlatılmakta; 'Peygamber (sallallâhu aleyhi ve
sellem) bir gece hanımlarını dolaştı ve tek tek hepsinin yanında gusül abdesti
aldı. Ben; Ey Allah'ın Rasülü! Tamamı için bir defa abdest alman yeterli
olmaz mı?' dedim. 'Bu daha güzel, daha hoş
ve daha temiz' buyurdu.
[229]
Çünkü
Peygamber (sailallâhu aleyhi ve sellem) baygınlıktan sonra gusül abdesti
almıştır.[230]
Her ne kadar
bu konuda birçok zayıf rivayetler olsa dahi, Ümmü Habîbe'nin rivayet ettiği
hadiste şöyle buyrulmuştur; 'Ümmü Habîbe yedi yıl hastalık kanaması geçirmişti.
Ra-suîuüah (sallallâhu aleyhi ve sellem)'e bu durumunu sorduğunda, ona
gusletmesini emretmiş ve 'bu bir damardır' buyurmuştur. Bu nedenle Ümmü Habıbe
her namaz için gusül abdesti alırdı.
[231]
Hanefî mezhebine göre bu durumdaki hanımlar 'özür sahibi' kabul
edilirler. Bunların her farz namaz vakti için bir abdest alması gerekir. Bu
konuyla ilgili açıklama ve kaynaklan daha önce zikredilmişti. (Çev.)
Bir adam Ali
radiyallahu anh'a gusül abdesti hakkında sordu. Alı radiyallahu anh; 'İstersen,
her gün yıkan dedi. O; 'hayır, gusül abdesti olan gusül!' dedi. Ali radiyallahu
anh; 'Cuma günü, Arefe günü, Kurban ve Ramazan bayramı günü' dedi.
[232]
Nâfi' anlatıyor; İbni Ömer radiyallahu anh 'Ramazan bayramı
günü, namaza gitmeden önce gusüi abdesti alıyordu.[233]
Hadişte, 'kim cenaze yıkarsa, gusül abdesti alsın
[234]
buyrulmuştur. Hadisin sıhhat derecesinde farklı görüşler ileri sürülmüştür.
Zeyd bin
Sabit radiyallahu anh, 'Peygamber (sallallâhu aleyhi ve seüemj'i ihrama girmek
için dikişli elbiselerden soyunduğunu ve guslettiğini görmüştür.[235]
ibni Ömer
radiyallahu anh Mekke'ye gireceği zaman, 'Zî Tuvâ' denilen yerde geceyi
geçirir, sabahleyin gusül abdesti alır ve gündüz vakti Mekke'ye girerdi.
Peygamber (sallallâhu aleyhi ve sellem)'in de böyle yaptığını söylerdi.
[236]
Suyun bulunmadığı zamanlarda veya -hastalık ve
şiddetli soğuk gibi durumlarda- su kullanıldığı takdirde zarar görüleceğinden
endişe edildiğinde temiz toprakla teyemmüm ediİmesi mubahtır. Nitekim Yüce
Allah, '...ve su bulamamışsanız temiz bir toprağa teyemmüm edin, yüzlerinizi,
ellerinizi onunla mesh edin.[237] buyurmuştur.
Rasulullah (sallailâhu aleyhi ve sellem) 'hiç kuşkusuz
temiz toprak, on yıl su bulamasa da, Müslüman'ı arındırır
[238]
Yer yüzü tamamen bana ve ümmetime mescit ve temiz kılındı. Ümmetimden her kim bir namaz vaktine erişirse,
mescidi de, taharet yeri de yanındadır
[239]
buyurmuştur.
Amr b. el-As radiyallahu anh anlatıyor;
'Zâtü's-Selâsil' gazvesinde, soğuk bir gecede İhtilâm oldum. Gusül abdesti
aldığım takdirde öleceğimden korkup teyemmüm ettim ve arkadaşlarıma sabah
namazını kıldırdım. Rasululîah (sallallâhu aleyhi ve selle-m)'in yanına
geldiğimizde bu durumu Rasululîah (sallallâhu aleyhi ve sellem)'e anlattılar.
Rasululîah (salîallâhu aleyhi ve sellem); 'Ey Amr! Sen arkadaşlarına cünüp
olarak, namaz mı kıldırdın? dedi. Ben de; 'Kendinizi öldürmeyiniz, hiç şüphesiz
Allah size karşı merhametlidir
[240]
âyetini okudum. Sonra teyemmüm edip, namaz kıldırdığımı söyledim. Rasulullah
(sallallâhu aleyhi ve sellem) güldü ve hiçbir şey demedi.[241]
Teyemmüm Ne Zaman Meşru Olur? Teyemmüm iki halde meşru olur.
Bunlar;
1. İster yolcu, İster yerleşik -seferi veya mukîm- olsun, su
bulumadığı zaman 'teyemmüm' meşru olur.
2. Hastalık veya benzeri sebeplerden dolayı
su kullanmak zararlı olduğu zaman 'teyemmüm' meşru olur. Çünkü Yüce Allah şöyle
buyurmuştur;'.. .eğer hasta veya yoku iseniz ya da ayakyo-İundan gelmişseniz
veya kadınlara yaklaşmışsanız ve su bulama-mışsanız temiz bir toprağa teyemmüm
edin.[242]
1. Teyemmüm, küçük ve büyük abdestin her ikisi
için de mubahtır. İmrân bin Husayn radiyallahu anh anlatıyor; Rasululîah
(sallallâhu aleyhi ve sellemj'le birlikte bir yolculuktaydık. Rasulullah
{sallallâhu aleyhi ve sellem) insanlara namaz kıldırdı. O
an bir adam ayrılmıştı. Ona; 'seni namazdan ne
alıkoydu' dedi. Adam; 'cünüp oldum ve su yok!' dedi. Rasulullah (sallallâhu
aleyhi ve sellem) 'temiz toprağı kullan, o sana yeter' buyurdu.
[243]
2. Vücudunun
bazı yerlerinde rahatsızlık olması nedeniyle, suyu kullanamayacak durumda isen,
teyemmüm yapıp, namazı vaktinde kılmalısın. Bazı âlimlerin görüşü budur. Bazı
âlimler ise, 'gücü yettiği kadarıyla abdest alır, alamadığı kısımlar için
teyemmüm eder' demişlerdir. Fakat tercih edilen görüş sadece teyemmüm etmektir.
Çünkü bu görüşün delili daha kuvvetlidir. Zira asıl ile bedel birleştirilemez.
Burada asıl ile 'abdest', bedei ile 'teyemmüm' kastedilmiştir. Sahih olan
budur.
Hanefî mezhebine göre, abdest âzalarının yarısında veya çoğunda
yara bulunanlar, teyemmüm ederler. Abdest azalarında bulunan yaralar, yandan
daha az ise, sağlam yerler yıkanır; yara bulunan yerlerin üzeri mes-hedilir. Bu
durumda teyemmüm yapılmaz. Aynı durum gusül abdesti için de geçerlidir.
[244]
3. Abdest veya gusül alman gerektiğinde, yanında
sadece yemek yapacak, içecek veya necaseti temizleyecek kadar su bulunuyorsa
teyemmüm edip, suyu muhafaza etmelisin.
4. Namaz vakti
daralmış
ve su kullanılacak olduğu takdirde vakit çıkacak ise, teyemmüm
edebilirsin.Alimlerin iki görüşü arasında tercih edileni budur. Bu, Ebû Hanîfe,
Mâlik, İbni Hazm ve Şeyhu'l-İslam'ın görüşüdür. Bu görüşün delili, Ebû Cuheym
el-Ensârî'nin rivayet ettiği hadistir. Ebû Cuheym radiyallahu anh anlatıyor; Rasulullah
(sallallâhu aleyhi ve sellem) Cemeî kuyusu tarafından geliyordu. Bir adamla
karşılaştı, adam selam verdi. Rasulullah (sallallâhu aleyhi ve sellem) adamın
selamını almadı. Bir duvara kadar gitti, yüzünü ve iki elini mesh etti. Sonra
da adamın selamını aldı.
[245]
Farzların geçmesinden endişe
edildiğinde 'teyemmümün
caizliği konusundaki asıl budur. Ancak, uykudan uyandığında cünüp
halde isen ve namaz vakti çok dar İse, doğru olan bu durumda gusül abdesti
alınması, sonra namaz kılınmasıdır. Namaz vakti çıkacak olsa dahi böyle
yapılmalıdır. Çünkü vakit uyuya kalan hakkında uzatılmıştır. Bu konudaki delil,
Rasulullah (sal-lallâhu aleyhi ve sellem)'in şu hadisidir; '...uyku halinde
kusur yoktur; kusur, bir sonraki namazın vakti girinceye kadar namazı kılmayan
kimse içindir. Kim bunu yaparsa,[246]
onu hatırladığı zaman namazı kılsın.[247]
Âlimlerin çoğunluğunun görüşü budur.
6. Teyemmüm abdest ve gusül yerine geçer.
Abdest ve gu-sülle he!a! olan her şey, teyemmümle de helal olur.
Yer yüzünde bulunan temiz toprak, kum, taş vb. şeylerle teyemmüm
caizdir. Burada 'temiz toprak' İfadesiyle kastedilen, ister toprak İster başka
bir şey olsun yeryüzüdür. Alimlerin iki görüşü arasından tercih edileni budur.
Hanefî mezhebinde temiz toprak, kum, taş vb. şeylerle teyemmüm
yapılabilir. Ancak Ahmed bin Hanbel, Ebû Yûsuf ve Şafiî, teyemmümün yalnızca
temiz toprakla yapılacağını söylemişlerdir. İmam Mâlik ise, toprak, kum, ot,
ağaç ve karla yapılabileceğini belirtmiştir.[248]
1.
Abdestsizlikten veya cünüplükten temizlenmeye kalbinden niyet edersin.
2. İki elini
temiz toprağa vurur ve her iki eline de üfürürsün. Sonra yüzünü ve iki elini
bileklere kadar mesh edersin. Böylece teyemmüm almış olursun. Çünkü Peygamber
{sallallâhu aleyhi ve sellem) '...böyle yapmak sana yeter' buyurdu sonra, iki
elini
yere vurdu, ellerine
üfürdü, daha
sonra da iki auucu ile yüzünü ve iki elini mesh etti.
[249]
1. Abdesti bozan durumlar, teyemmümü de
bozar. Bunlara suyun bulunması ve suyu kullanmaktan aciz olan kişinin, güç
yetirebilecek duruma gelmesi de eklenmiştir.
2. Namazı kıldıktan sonra su bulunduğu zaman, namaz vakti çıkmamış
olsa dahi, namazın İadesi gerekmez. Fakat iade etmesi müstehaptır. Ebû Saîd
El-Hudrî radiyallahu anh anlatıyor; 'İki adam yolculuğa çıktı. Namaz vakti
olduğunda beraberlerinde su yoktu. Temiz toprakla teyemmüm yaptılar ve namazı
kıldılar. Sonra henüz vakit çıkmamışken su buldular. İkisinden biri abdesti ve
namazı iade etti, diğeri etmedi. Daha sonra Rasulullah (saliallâ-hu aleyhi ve
sellemj'e geldiklerinde bu durumu anlattılar. Bunun üzerine Rasulullah
(sallallâhu aleyhi ve sellem) iade etmeyene; 'sünnet olanı yaptın, namazın
yerine gelmiştir' dedi. Abdest alıp iade edene de; 'senin için iki sevap
vardır' buyurdu.
[250]
Hanımlarda görülen kanamalar üç kısma ayrılır;
1. Hayız/ âdet kanı;
2. Lohusalık kanı;
3. İstihaze/özür kanı.
Koyu siyah
renkli, kötü kokulu, belirli bölgeden, belirli zamanlarda akan kandır.
Hayız, Âdem aleyhisselam'ın kızlarına, Yüce Allah'ın takdir
ettiği bir durumdur. Peygamber (sallallâhu aleyhi ve sellem) Aişe
(radiyallahu
anhâ)'ya; 'Kuskusuz bu durum, Allah Teâlâ'nın,
Âdem'in
kızlarına takdiridir.[251]
buyurmuştur.
İlk hayız
gören Havva aleyhesselam'dır. İbni Abbâs radiyallahu anh anlatıyor; 'İlk hayız
olan, Cennet'ten indirildikten sonra Havva'dır.[252]
En az veya en fazla olarak, hayız süresinde
bir sınırlama yoktur. Bunun ölçüsü hanımların kendi âdetleridir. Çünkü en az
ve en fazİa hayız süresini açıklayan sahih bir delil Peygamber (sallallâhu
aleyhi ve sellemj'den nakledilmem iştir.
Şeyhu'l-İslam
el-Fetevâ'da (21/623) der ki; 'İmam Şâfîî ve İmam Ahmed gibi âlimler en fazla
hayız süresinin 15 gün, en az sürenin de bir gün olduğunu söylemişlerdir. İmam
Malik gibi bazı âlimler de hiçbir sınırlamanın olmadığını söylemişlerdir.
Bunlar bu konuda ne Peygamber (sallallâhu aleyhi ve sellem)'den, ne de
sahabelerinden herhangi bir rivayet nakledÜmemiştİr' demektedirler. Bu konuda
hanımların kendi âdet günleri esas alınır. Daha önce de söylediğimiz gibi.
-Allah en iyi bilendir-
Hanefî mezhebine göre, en az hayız süresi üç gün üç gece -72
saat-, ortalama süresi beş gün beş gece, en fazla süresi on gün on gece -240
saattir.[253]
1. Hayız Kanının
Başlaması: Hayız görmenin mümkün olduğu zamanda, siyah renkli, koyu ve pis
kokulu ilk kanın çıkmasıyla anlaşılır.
2. Hayız Kanının
Kesilmesi: Hayzın bitmesidir. Bu, kanın, sarı ve bulanıklığın kesilmesiyle
anlaşılır. Bu iki şekilde gerçekleşir;
a) Kuruluk: Rahîme konan hayız bezinin veya petin
kuru çıkmasıdır.
b) Beyaz Kireç Gibi Lekesizlik: Hayzın
kesilmesiyle birlikte rahimden çıkan beyaz sudur.
Aişe (radiyallahu anhâ)'nın mevlâsı/azatlısı anlatıyor; 'Hanımlar,
Müminlerin annesi Aişe ye, hayız kanından sarılık bulunan durulmuş pamuk
gönderir ve 'o halde iken namaz hakkında sorarlardı. Aişe (radiyallahu anhâ)
onlara; 'hayız bezinizi kireç gibi lekesiz görünceye kadar acele etmeyiniz'
derdi. Bu sözüyle hayızdan temizlenmeye kastederdi.[254]
Sarılık ve bulanıklık, kadının gördüğü akıntıdır. İrin gibi sarılık
üzerine çıkmıştır. Hayız kanının kesilmesinden veya kuruluktan sonra görülen
sarı veya bulanık akıntı hayız sayılmaz. Bu durumda kadın temizlenmiştir, namaz
kılabilir, oruç tutabilir ve eşiyle ilişkiye girebilir. Ümmü Atiye (radiyallahu
anhâ) anlatıyor; '(temizlendikten sonraki) bulanıklığı ve sarılığı hayızdan
saymazdık.[255]
1. Hayızdan kesildiğinde gusletmek İçin su bulamayan kadın,
teyemmüm eder ve eşiyle ilişkide bulunur. Âlimlerin çoğu bu görüştedir.
[256]
İmam Ebû
Hanîfe'ye Söre, âdeti biten kadının, gusül abdesti almadan eşiyle cinsei
ilişkide bulunması caizdir.[257]
2. Kanaması, normal adet süresinden daha fazla
devam eden hanım ne yapmalıdır? örneğin genelde her ay altı gün hayız gören bir
hanımın kanaması, yedi, sekiz veya on gün olursa ne yapmalıdır?
Bu haldeki bir hanım için, iki durumdan biri söz
konusudur;
a) Hayız kanıyla, diğer kanları ayırt edebilecek durumdadır.
Dolayısıyla bu kana bakar. Eğer, rengi, kokusu ve vasfı hayız kanı gibiyse,
normal hayız günlerinde olduğu gibi namaz, oruç ve cinsel ilişkiden uzak durur.
Çünkü daha önce de belirtildiği gibi- hayız süresiyle ilgili bir sınırlandırma
yoktur. Şayet kanamasının, normal hayız kanından daha farklı olduğunu görürse,
gusül abdesti alır ve namaz kılar.
b) Hayız kanıyla, diğer kanlan ayırt edemeyecek durumdadır. -Bu
durum bazı hanımlarda bulunmaktadır-. Bu durumdaki hanımlar, temizleninceye
kadar, namaz kılamaz, oruç tutamaz ve eşiyle cinsel ilişkide bulunamaz. Çünkü
hayzın en fazla süresini sınırlayan bir nas yoktur.[258]
Hanefî mezhebine göre, en fazla hayız süresi on gün on gecedir.
On günden fazla devam eden kanamalar 'özür kanı' hükmündedir. Bu durumda özür
kanı hükümleri uygulanır.[259]
3. Normal hayız günlerinde, kanama iki gün olup,
üçüncü gün kesiliyor, dördüncü günü tekrar başlıyor ve bu şekilde devam
ediyorsa ne yapmalıdır?
Doğrusu, bilinen hayız günlerinde kanamanın kesilmesi de
hayızdan sayılır. Burada dikkate alınacak husus, temizlik alâmetinin
görülmesidir. Temizlik alameti, hanımlar tarafından bilinen 'kireç gibi
lekesizlik' halidir.[260]
4. Hamile Hanımlar Hayız Olur mu? Bu konuda âlimler
İki farklı görüş belirtmişlerdir. Bunlar;
a) Alimlerin çoğunluğu, 'hamile kadın hayız
olmaz' demişlerdir. Bu görüşlerine Ebû Saîd el-Hudrî radiyallahu anh'ın rivayet
ettiği hadisi delil göstermişlerdir.
Ebû Said el-Hudrî radiyallahu anh'den merfu' olarak rivayet
olunduğuna göre, Rasûlullah (saliallâhu aleyhi ve sellem) 'Evtas esirleri7
hakkında şöyle buyurmuştur: 'Hamile (olarak esir düşen) kadınlarla,[261]
doğum yapıncaya kadar cinsel ilişkide bulunulmaz. Hamile olmayan kadınla da bir
defa hayız görünceye kadar cinsel ilişkide bulunulmaz.[262]
Âlimler,
'erkeklerin, hayız gören hanımlarla cinsel ilişkide bulunmamaları, rahimierinin
temizlenmesi içindir. Şayet hamile hanımlar hayız görseydi, hayızlı kadınla
cinse! temastan uzak kalmak nasıl olabilirdi?' demişlerdir.
b) İmam Şâfî'nin de aralarında bulunduğu bazı âiimler ise,
'hamile hanımlar da, hayız görebilirler' demişlerdir.
Bu iki görüş arasında isabetli olan, asıl ve
ağırlıkh genel kural olarak 'hamile hanımların hayız olmayacakları' görüşüdür.
Fakat istisnaî bir durum olarak, kanaması olan hamile hanımlar, bu kanamaya
bakarlar. Eğer hayız kanının rengini, kokusunu ve özelliklerini taşıyorsa; bu
kanamayı hayız kanı olarak niteler ve namazı, orucu ve eşiyle ilişkiye girmeyi
bırakırlar. Ancak bu hayız, iddet meselesinde hesaba alınmaz. Çünkü Yüce Allah;
'...hamile hanımların iddeti, yüklerini bırakıncaya kadardır..[263]buyurmuştur. Hamile hanımlarda görülen
kanama, hayız kanından farklılık arz ediyorsa ve hayız görme zamanında
değilse, söz konusu kanama 'hayız kanı' sayılmaz ve itibara alınmaz. Bu
isti-haze/özür kanı hükmündedir.
Hanefî mezhebine göre hamile hanımlarda görülen kanamalar, hangi
vasıfta olursa olsun hayız kanı sayılmaz. Bu durumda İstihâze kanamaları'
hükümleri uygulanır.[264]
Hayızlı ve
lohusa hanımların, ister farz, ister nafile olsun namaz kılmalarının 'haram'
olduğu konusunda âlimler icmâ etmiştir. Nama2in onlara 'farz olmadığı' ve temizlendikleri
zaman da 'kaza etmeyecekleri' konusunda da icmâ etmişlerdir.
[265]
Ebû Saîd radiyallahu anh anlatıyor; Peygamber (sallallâhu
aleyhi ve sellem) buyurdu ki; '...hayız olduğu zaman namaz kılmıyor ve oruç
tutmuyor, değil mi? İşte bu dininin eksikliğidir.[266]
Muâz radiyailahu anh anlatıyor; 'bir kadın Âişe (radiyallahu
anhâ)'ya; 'herhangi birimiz (hayızdan) temizlendiğinde namazlarını kaza etmeli
mi?' diye sordu. Aişe; 'sen uhrevîlerden
[267]
misin?! Biz Peygamber (sallallâhu aleyhi ve sellem)'in yanında hayız olurduk,
bizlere bunu (namazları kaza etmemizi) emretmedi' dedi. Veya o kadına; 'yapma'
dedi.
[268]
a) Örneğin ikindi namazından biraz önce hayız kanı gelen bir
hanım, öğle namazını kılmamış İse, temizlendiğinde öğle namazını kaza etmesi
gerekir mi?
İkindi
namazından biraz önce hayız kanı gelen bir hanım, öğle namazını kılmamış İse,
temizlendiğinde öğle namazını kaza etmesi gerekir.[269] Çünkü
hayzı başlamadan önce, öğle namazı, vaktin girmesiyle birlikte kendisine farz
olmuştur. Dolayısıyla namazını kılması, kılmamış ise kaza etmesi gerekir. Namaz
vakti girdikten sonra bir rekat kılacak kadar vakit geçmiş ve sonrasında hayız
olmuş ise, o namazı hayzı bittikten sonra kaza etmesi gerekir. Çünkü Yüce
Allah; '...Hiç şüphesiz namaz, iman edenlere belirli vakitlere göre farz
kılınmıştır.[270]
Hanefî ve Mâliki mezhebine göre, hayız olunan vakitte, o vaktin
farz nama2i kılınmamış ise, temizlendikien sonra kazası gerekmez.
b) Meselâ, ikindi namazından biraz önce hayzı biten hanım, gusül
abdestini aldığında ikindi vakti girmişse, öğle namazını kılması gerekir mi?
Güneş batmadan önce hayız veya lohusalıktan
temizlenil-diğinde, o günün öğle ve ikindi namazlarının kılınması gerekir. Aynı
şekilde, fecir doğmadan önce tem izlen ildiğinde de, o gecenin akşam ve yatsı
namazlarının kılınması gerekir. Çünkü özürlü olunduğu durumlarda, ikinci namazın vakti, ilk namazın vaktidir.
Şeyhu'İ-İslam,
'el-Fetâuâ'da (2/434) der ki; Bu nedenle âlimlerin çoğunluğuna Mâliki, Şafiî ve
Hanbelî mezheplerine-göre, gündüzün son vaktinde hayızdan temizlenenler, o
günün öğle ve ikindi namazlarını birükte kılar. Gecenin son vaktinde
temizlenenler, o gecenin akşam ve yatsı namazlarını birlikte kılar. Bu,
Abdurrahman bin Avf, Ebû Hureyre ve İbni Abbâs'tan (radiyallâhu anhum)
nakledilmiştir. Çünkü özürlü olunduğu durumlarda vakit, iki namaz arasında
ortaktır. Bu nedenle gündüzün son vaktinde temizlenenler için, öğle namazının
vakti devam etmektedir. Önce öğle namazını sonra ikindi namazını kılması
gerekir. Gecenin son vaktinde temizlenenler için, özür halinden dolayı akşam
namazının vakti devam etmektedir. Önce akşam namazını, sonra yatsı namazını
kılması gerekir...' -En doğrusunu Allah bilir.
Hanefî mezhebine göre, güneş batmadan önce hayız veya
lohusalıktan temizlenen kadın, sadece temizlendiği vakit namazını kılar.
Hayız ve
lohusalık durumunda oruç tutulmaz. Ancak temizlendikten sonra Ramazan orucunun
kaza edilmesi gerekir. Bu konuda icmâ edilmiştir.
Aişe (radiyallahu anhâ) anlatıyor; 'her hangi birimiz hayız
olduğunda, ona orucu kaza etmesi emredilir ama namazı kaza etmesi emredilmezdi.[271]
a) Sabah namazından önce hayızdan temizlenen ancak
gu-sül abdesti almayan, oruç tutabilir mi?
Sabah namazından önce hayızdan temizlenen bir
hanım, oruca niyet ettiği takdirde, orucu sahih olur. Orucun sahihliği için,
namazdan farklı olarak gusül abdesti alması
gerekmez. Âlimlerin çoğunluğunun görüşü budur.[272]
b) Güneş batmadan önce hayızdan temizlenen günün kalan kısmı
için oruç tutabilir mi?
O günün kalan kısmı için oruç tutması gerekmez. Çünkü günün
başlangıcında oruçlu değildi. Bîr gün kaza etmesi gerekir. Dolayısıyla günün
geriye kalan kısmında oruç tutmasına gerek yoktur.
İbni Cerîr
anlatıyor; Atâ'ya; 'hayızh olarak sabahlayan bir hanım, daha sonra gün
içerisinde temizlendiğinde, günün kalan kısmında oruç tutar mı?' diye sordum.
'Hayır, kaza eder' dedi.
[273]
Hayızh hanımların cinsel organlarından, cinsel ilişkiye girmek,
İslam âlimlerinin ittifakıyla 'caiz değildir'. Yüce Allah, '... hayızh iken hanımlara(cinsel)
teması bırakın.[274]
âyetiyle, hayız -h kadınlarla cinsel ilişkide bulunmayı 'haram' kılmıştır.
Hayızh hanımlarla ilişki hakkında, Peygamberimiz (sallallâ-hu
aleyhi ve sellem) 'cinsel organların birleşmesi hariç, her şeyi yapabilirsiniz'
buyurmuştur.
[275]
Şeyhu'l-İslam
'el-Fetâuâ'da (21/624) der ki; 'lohusa hanımlarla cinsel ilişkinin hükmü,
hayızh hanımlarla cinsel ilişkinin hükmü gibidir. İmamların ittifakıyla 'haramdır'.
1. Hayızh olduğu halde, hanımların cinsel organından temasta
bulunmayı helal kabul eden, 'kâfir ve rnürted' olur. Helâl görmediği halde,
hayız gören hanımıyla ilişkiye girenin durumu; eğer hayızh olduğunu unutarak
veya haram olduğunu bilmeyerek, ya da
bunu yapmaya zorlanmış/ikrah oluşmuş İse, günah olmadığı gibi, herhangi bir
kefaret de gerekmez.
Haram olduğunu bilerek ve kabul ederek,
hayızlı olduğu halde hanımıyla cinsel ilişkiye giren büyük günah işlemiş olur.[276]
Tövbe etmesi vaciptir.
Bu durumdaki bir kimseye kefaret gerekir mi, sorusuna,
âlimlerin
çoğunluğu gerekmez, demiştir. Bu görüşe Ahmed bin Hanbel muhaliftir. Ben, 'bu
konudaki delil zayıf olduğu için, isabetli olan görüş, 'kefaretin
gerekmediğidir' diyorum.
2. Hayızlı hanımla ilişkide, haram olan sadece cinsel organıdır.
Cinsel organıyla temasta bulunmamak şartıyla, kişi hanımıyla her şeyi
yapabilir. Buna delil Enes (radiyallâhu anh)'ın rivayet ettiği hadistir. Bu
rivayette, '...hayızh iken hanımhra(c'msel) teması bırakın.[277]
âyeti nazil olduğunda Peygamber (sallallâhu aleyhi ve sellem) 'cinsel
organların birleşmesi hariç, her şeyi yapabilirsiniz' buyurmuştur.
[278]
Peygamber (sallallâhu aleyhi ve sellem)'in
hanımlarından bazıları, Peygamber (sallallâhu aleyhi ve sellem)'in; 'hayızh
ha-nımıyla olmak istediğinde, hanımının cinsel organının üzerini bir elbiseyle
örterdi.[279]
Bu görüşü teyit eden en kuvvetli delil, Mesrûk'un rivayet ettiği
hadistir. Mesrûk, Âişe (radiyallâhu anhâ)'ya; 'Sana bir şey hakkında sormak
İstiyorum, fakat utanıyorum' der. Âişe (radiyallâhu anhâ)'; 'ben senin
annenim, sen de benim oğlumsun' der. Bunun üzerine Mesrûk; 'kişi, hayızlı
hanımıyla ne yapabilir?' diye sorar. Âişe (radiyallâhu anhâ); 'cinsel organına
dokunmak hariç her şeyi' der.
[280]
Hiç kuşkusuz Âişe (radiyallâhu anhâ), Peygamber hanımı olması
nedeniyle, bu konuda insanların en bilgiHsİdir.
Bazı âlimler, 'hayız gören hanımla ilişkide haram olan yerin,
sadece cinsel organı değil, göbekle diz kapağı arası olduğunu' söylemiştir. Bu
görüşe ait deliller de vardır. Ancak ilk görüş, tercih edilen görüştür. -Allah
en doğrusunu bilendir-.
3. Kişinin, hayızdan temizlenmiş ancak, henüz gusül abdesti
almamış durumdaki hanımıyla cinsel ilişkiye girmesi helal değildir. Cinsel
ilişki ancak gusül abdesti aldıktan sonra helal olur. Nitekim Yüce Allah;
'...hayızlı iken hanımlara (cinsel) teması bırakın. Temizlenmelerine kadar
onlara yaklaşmayın. Temizlendikleri zaman, Allah'ın size emrettiği yerden
yaklaşın. Hiç kuşkusuz, Allah daima tövbe edenleri sever, temizlenenleri de
sever
[281] buyurmuştur.
Mücâhid der ki; 'Hanımların iki türlü temizlenmesi vardır.
Birinci temizlenme Yüce Allah'ın şu âyetinde ifade edilmiştir; '...
temizlenmelerine kadar onlara yaklaşmayın...' yani gusül abdesti aldıkları
zamana kadar.
[282]Hayızdan
temizlenen hanım, gusül abdesti alana kadar eşine helal olmaz. İkincisi, '..
.temizlendikleri zaman, Allah'ın size emrettiği yerden yaklaşın...' yani hayız
kanının çıktığı yerden. Allah'ın emrettiği yerden yaklaşmazsanız, tövbe
edenlerden ve temizlenenlerden olmazsınız.[283]
Âlimler ittifakla, 'hayzı sona eren hanım, gusüi abdesti alana kadar eşi
onunla cinsel ilişkiye giremez1 demişlerdir. Buna İbni Hazım muhaliftir.
Ebû Hanîfe'ye göre, âdet bitiminden sonra gusül abdesti
alınmadan da cinsel İlişki caizdir. Nitekim âyet-i kerîmedeki temizlenmeden
kasıt, hayızın bitmesidir. Gusül abdesti alınması değildir.[284]
Soru: Müslüman'ın hanımı ehli kitap ise,
gusül abdesti almaya zorlanabilir mi?
Cevap: Müslüman erkekle evli olan ehli kitap
hanım, gusül abdesti almak zorundadır. Gusül abdesti almadığı sürece eşi,
onunla cinsel ilişki de bulunamaz. Çünkü âyet-i kerîme
[285]
genel ifade etmiştir. Müslüman hanımlarla, gayrimüslim arasında fark
gözetmemiştir.[286]
4. Tavaf: Hayız halinde
tavaf etmek haramdır. Bu konuda icmâ vardır. Aişe (radiyallâhu anh) hac
esnasında hayız olduğunda, Peygamber (sallallâhu aleyhi ve setlem); 'Kabe'yi
tavaf haricinde temizleninceye kadar hacıların yaptığı her şeyi yap 'buyurdu.[287]
Bu konuyla ilgili açıklamalar 'hac konularında' zikredilecektir.
Hayızh halde Kabe'yi tavaf etmek haram olmakla birlikte, tavaf
geçerlidir. Ancak bu durumda ceza olarak sığır veya deve kurban etmesi gerekir.[288]
Hayızh ve cü-nüp
hanımların Allah'ı zikretmeleri ve Kuran okumaları caizdir. Tercih edilen görüş
budur. Bu Ebû Hanife'nin görüşüdür. Şafiî ve Hanbeiî mezheplerinden meşhur
görüş de budur.[289]
Ümmü
Atiyye'nin rivayet ettiği hadis de bunu teyit etmektedir. Ümmü Atiyye (radiyallâhu
anhâ) anlatıyor; bayram günleri (namazgaha) çıkmamız, hatta bekâr kızları da
mahfillerinden çıkarmamız emredildi, Hayızh olanları dahi çıkarmamız emredildi.
Hayızh olanların insanların en arka safında durmaların da emredildi. En arkada
insanların tekbirleriyle birlikte tekbir getiriyor, onların dualarıyla birlikte
dua ediyorlardı. Bu günün bereketini ve temizliğini umuyorlardı.
[290]
Bu hadiste, hayızh hanımların tekbir getirdikleri ve Allah'ı zikrettikleri
belirtilmektedir.
Peygamber (sallallâhu aleyhi ve sellem)'in, Aişe
validemize '...hacı/arın yaptığı her şeyi yap...' buyurması da bunu teyit etmektedir.
Hacıların Allah'ı zikrettiği ve Kuran okuduğu malumdur. Bu nedenle hayızh
olanlarında, Allah Teâla'yı zikretmeleri ve Kuran okumaları caizdir.
İbni Hazm
'el-Muhallâ'da (1/77-78) der ki; 'Kuran okumak, secde âyetlerinde secde etmek,
Kurân'a dokunmak, hayırlı amellerdir, menduptur, yapanlar sevap alır. Her kim
bazı hallerde bunların yapılamayacağını iddia ederse, delil getirmekle sorumlu
tutulur'.
Hanefî, Şafiî ve Mâlikilere göre, Kuranı Kerîm'e dokunmak ve
dokunarak okumak için gusül ve abdest şarttır.[291]
Hayızh
hanımların secde âyetlerini işittikleri zaman secde yapmalarına bir mâni
yoktur. Tilavet secdesi namaz değildir. Bu nedenle taharet şart olmaz.
Peygamber (sallallâhu aleyhi ve sellem) Necm Suresini
okudu ve secde etti. Beraberinde bulunan Müslümanlar, Müşrikler, cinler ve
insanlar da onunla birlikte secde ettiler.[292]
Orada bulunanların tamamının abdestli olduğunu söylemek hakikatten uzak olur.
Ayrıca tilâvet secdesi namaz değildir. Dolayısıyla namazın
şartları,
tilâvet secdesi için aranmaz. Abdurrezzâk'ın 'Musanne-j'inde (1/321), Zuhrî ve
Katâde'nin de böyle söylediği rivayet edilmiştir.
Hayız veya lohusa hanımların secde âyeti okumaları veya
işitmeleri durumunda 'secde yapmaları vacip değildir.[293]
Her ne kadar âlimlerin çoğu, ha-yızlı hanımların
Kurân'a dokunması caiz değildir, demişlerse de, biz hay izli hanımların Kurân'a
dokunmasını yasaklayan hükmü açık ve sahih bir delil olarak bilmiyoruz. Bu
konuda 'caiz değildir' diyenlerin ileri sürdükleri delillerden bu hükmü
çıkarmak eksik kalmaktadır. Bununla ilgili bazı açıklamaları 'abdestin farz
olmadığı durumlar' bahsinde yapmıştık. Ibni Hazm 'el-Muh a ilâ 'da (1/77),
hayızh hanımların Kurân'a dokunmalarının caiz olduğu görüşünü tercih etmiştir.
Hanefî, Şafiî ve Mâlikilere göre, Kuranı Kerîm'e dokunmak ve
dokunarak okumak için gusül ve abdest şarttır.[294]
Aişe
(radiyallâhu anhâ) anlatıyor; 'Peygamber (sallallâhu aleyhi ve sellem), ben
hay\zh iken başını göğsüme dayar ve Kuran okurdu.[295]
Bayram
namazlarında namazgahta bulunmanın bir sakıncası yoktur. Bilâkis hayızlı
hanımların bayram namazını görmek için namazgaha gitmeleri müstehaptır. Ancak
namaza katılmayıp geride durmaları gerekir.
Peygamber (sallallâhu aleyhi ve sellem); 'Genç kızlar,
perde arkasında yaşayan hanımlar ve hayızh hanımlar, hayra şahit olsunlar,
Müminlerin davetine katılsınlar. Ancak hayızh hanımlar namazgahın gerisinde
dursunlar' buyurmuştur.[296]
Hayızlı hanımların mescide girmeleri konusunda âlimler farklı
görüşler bildirmişlerdir. Her görüşün delillerini zikretmeye bu çalışma imkân
vermemektedir. Ancak sonuç olarak şunu söyleyebiliriz; 'hayızh hanımların
mescide girmelerini yasaklayan sahih açık bir delil bulamadık. Dolayısıyla bir
yasaklama bulununcaya kadar asıl olan helal olmasıdır.[297]
Hayızh hanımların mescide girmesini helal görenlerin en
kuvvetli delili, Aişe validemizin hayızh halde olmasına rağmen Mescidi Haram'a
girmesine, Peygamber (sallallâhu aleyhi ve sellem) izin vermiş, sadece Kabe'yi
tavaf etmemesini istemişti. Bu hadis daha önceki konularda birkaç defa
zikredilmişti.
Aynı şekilde, Peygamber (sallallâhu aleyhi ve sellem} mescitte
geceleyen hanımların, hayızlı oldukları zamanlarda mescitten ayrılmalarını
emretmemişür. Bu konuyla ilgili daha birçok delil bulunmaktadır. Bununla
birlikte, bu meseleyle ilgili oiarak kişi istihare yapmaya devam etmektedir.
Âişe
(radiyallâhu anhâ) anlatıyor; 'Ben hayızlı olduğum halde, bir şey içer sonra
Peygamber (sallallâhu aleyhi ve sellem)'e verirdim. O da, benim ağzımın
değdiği yerden içerdi. Ben hayızh olduğum halde, kemiğin etini ısırır, sonra
Peygamber (sallallâhu aleyhi ve selîemj'e verirdim. O da, benim ağzımın değdiği
yerden ısırırdı'.
Eşinin başını
yıkaması, saçlarını taraması ve düzeltmesi gibi hizmetlerinde bulunabilir.
Âişe
(radiyallâhu anhâ) anlatıyor; 'Ben hayızlı iken, Rasulul-lah (sallallâhu aleyhi
vesellem)'in saçlarını tarardım.[298]
Ümmü Seleme
fradiyallâhu anhâ) anlatıyor; 'ben, Peygamber (sallallâhu aleyhi ve sellem) ile
birlikte kadife bir pike altında yatarken, hayız oldum. Sessizce kalktım ve
hayız elbisemi giydim. Bana; 'hayız mı, oldun?' dedi. Ben; 'evet' dedim. Bunun
üzerine beni yanına çağırdı ve aynı pikenin altında onunla birlikte yattım.[299]
İmam Nevevî,
'Müslim Şerh'inde (1/594); 'Bu hadisten, kişinin hayızlı hanımıyîa birlikte,
tek örtü altında yatmasının caiz olduğu anlaşılmaktadır' der.
Lohusalık: Doğum nedeniyle görülen
kanamalardır.
1. Lohusalık Süresi: Lohusalığın en az
süresinde bir sınır yoktur. Lohusa hanım, temizlendiğini gördüğü zaman, bu kırk
günden daha az bir süre içerisinde olsa dahi gusül abdesti alır, namazını kıİar
ve eşiyle cinsel ilişkide bulunabilir. Alimler bu konuda icmâ etmişlerdir.
Lohusalığın en fazla süresi kırk gündür.
Kanaması devam ettiği takdirde, loğusa hanımın beklemesi gereken en fazla süre
kırk gündür. Alimlerin çoğunluğu, loğusalık süresinin en fazla kırk gün olduğu
görüşündedir. Kırk gün sonrasında, kanaması sürse dahi, gusül abdesti alıp,
namaz kılmalıdır. Buna Ümmü Seleme'-nin rivayet ettiği hadisi delil
göstermişlerdir. Ümmü Seleme (radî-yallâhu anhâ) anlatıyor; 'Rasulullah
(sallallâhu aleyhi ve sellem) zamanında loğusa hanımlar, doğumdan sonra kırk
gün kırk gece otururlardı.
[300]
2. Haram, helâl, mekruh ve mendup olan durumların
tamamında loğusa hanımların, hayızlı
hanımlar gibi oldukları konusunda âlimler icmâ etmiştir.
[301]
3. Lohusalık iddet bekleme konusunda,
hayız'dan farklıdır: Hayız sonrası iddet sona ermez. Ancak doğum sonrası
loğusalığın tamamlanmasıyla birlikte iddet sona erer.[302]
Hayız ve
loğusalık zamanları dışında veya hayız ve loğusalık sonrasında görülen
kanamalardır. Bu kanamalar, hanımların yaratılışları gereği normal kanamalar
değildir. Bir hastalık veya yapısal bozukluk sebebiyle gelen kanamalardır.
Kırmızı renkte akan, İyileşmediği sürece kanaması devam eden bir damardır.
[303]
Hanımlar bu
durumda 'temizlenmiş' kabul edilir. Bu kanamalar namaz ve oruca engel değildir.
Bu konuda âlimler icmâ etmiştir.
Bu
kanamalar, hayız veya loğusalık dönemlerinin dışında, hayız ve loğusalığın
hemen akabinde olmamış ise, bir sorun yoktur.
Ancak bu kanamaların başlaması, hayız döneminin hemen
akabinde veya onunla birlikte olmuş ise, ne yapılması gerekir?
Bu durumda dört ihtimal vardır;
1. Bu durumdaki hanım, normal hayız süresini biliyor
ise, hayız süresini dikkate alır, süresi dolduğunda gusül abdestini alarak
namazını kılar. Hayız süresinin üzerindeki kanamaları ise, istihâze/özür kanı
kabul eder.
Aişe {radiyallâhu anhâ) anlatıyor; Ümmü Habîbe (radiyal-lâhu
anhâ), Rasulullah (sallallâhu aleyhi ve sellem)'e (istihâze)
kanı hakkında sordu. Âişe (radiyallâhu anhâ) der ki; 'onun leğenini
kanla dolu halde gördüm'. Rasulullah (saİlallâhu aleyhi ve sellem); 'hayztn
nedeniyle beklediğin süre kadar bekle. Daha sonra gusül abdesti a! ve namaz kıl.[304]
2. Bu durumdaki hanım, norma! hayız süresini bilmiyor,
ancak hayız kanıyla istihâze kanını birbirinden ayırt edebiliyor ise;
kanamasına bakar hayız kanı ise, namaz kılmaz. Hayız kanı sona erdiğinde ise
gusüi abdesti alır ve namaz kılar.
Hanefî mezhebine göre, bu durumda hayız süresi on günü aşmamalıdır.
Aşması halinde kanaması nitelik olarak hayız kanına benzese dahi 'özür kanı'
hükümlerine tabi olur.
[305]
Âişe
(radiyallâhu anhâ) anlatıyor; Fatıma bint. Ebî Hubeyş, Peygamber (saİlallâhu
aleyhi ve seliem)'e geldi ve; 'ben istihâze kanaması olan bir hanımım ve
temizlenemiyorum; namazı bırakayım mı?' diye sordu. Peygamber (saİlallâhu
aleyhi ve sellem); 'Hayır, bu bir damardır. Hayız kanı değildir. Hayzm
başladığı zaman namaz kılmayı bırak. Hayzın bittiği zaman da, kanı yıka, gusül
abdesti al ve namaz kıl.[306]
3. ilk defa hayız olan ve istihâze olarak kanaması
devam eden bir hanım, bu durumda hayız kanını, istihâze kanından ayırt edemez.
Dolayısıyla hanımların genelinde görülen ortalama hayız süresini
[307]
esas alır. Çevresindeki hanımların hayız süresi, eğer ayda 6 veya 7 gün ise,
kendisi de hayzının başladığı günden itibaren 6 veya 7 gün olarak hayzını
takdir eder. O süre dolduğunda gusül abdesti alır. Sonrasında devam eden
kanamaları ise, istihâze/özür kanı olarak değerlendirir.
Peygamber (saİlallâhu aleyhi ve sellem)'in, Hamne bint Cahş
(radiyallâhu anhâ)'ya Şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir; '...(kanamanın
sürekli olması) ancak şeytanın darbelerinden bir darbedir.[308]
Hayız süreni 6 veya 7 gün olarak (takdir et ve) Allah'ın ilmine bırak. Sonra
gusül abdesti al Temizlendiğine kanaat getirdiğinde, 24 gece veya 23 gün namaz
kıl ve oruç tut. Kuşkusuz bu süre senin için yeterlidir. Hanımların normal
hayız sürelerinde, hayız olup, temizlendikleri gibi sen de, her ay aynı şekilde
hareket et.[309]
4. Daha önceki hayız süresini ve miktarını hatırlamıyor ve hayız
kanını, istihâze kanından ayırt edemiyor İse; âlimler bu konuda farklı
görüşler belirtmişlerdir. Bu görüşler arasında en isabetlisi, 'ilk defa hayız
olan ve hayız kanıyla istihâze kanını ayırt edemeyen hanımın hükmü gibi' diyen
görüştür. Bu hüküm 3'ncü sırada açıklandı. Allah en iyi bilendir.
Hanefî mezhebine göre bu durumdaki bir kadın, ihtiyatlı olanı
tercih etmelidir. Hayız süresini ihtiyatlı davranarak tespit ettikten sonra, o
süreyi aşan günlerde 'isti-haze kanamaları hükmüne göre amel eder.[310]
1. İstihâze
kanaması olan hanımlar, temizlenmiş hanımlar hükmündedir. Hayızlı hanımlara
haram olanlar, istihâze kanaması olan hanımlara haram değildir.
2. İstihâze kanaması olan hanımlar, oruç tutabilir, namaz kilabilir, Kurân'a dokunabilir ve onu okuyabilir,
tilâvet ve şükür secdesi yapabilir. Temizlenmiş hanımların yaptığı her şeyi
yapabilir. Temizlenmiş hanımlar gibi olduğu konusunda icmâ edilmiştir.
3. İstihâze kanaması olan hanımların, her namaz vakti için
yeniden abdest almaları şart değildir. Çünkü bu konudaki rivayetler zayıftır.
Dolayısıyla temizlenmiş hanımlar gibi abdesti bozulmadığı sürece, bir abdestle
dilediği kadar namaz kılabilir. Ancak Âişe (radiyaüâhu anhâ)'nm hadisinden
dolayı, faziletli ve evlâ olan her namaz için abdest veya gusül almasıdır. Âişe
(ra-diyallâhu anhâ) anlatıyor; Ummü Habîbe yedi yıl istihâze kanaması geçirdi.
Bu durumunu Rasulullah {sallallâhu aleyhi ve selle-m)'e sorduğunda, ona 'gusül
abdesti' almasını emretti ve; 'bu bir damardır' buyurdu. Bu nedenle Ümmü Habîbe
her namaz için gusül abdesti alırdı.
[311]
4. Istihâze kanaması
olan hanım, hayız zamanının dışında kanaması devam etmesine rağmen eşiyle
cinsel ilişkide bulunabilir. Alimlerin çoğunun görüşü budur.
[312]
5.
İstihâze
kanaması olan hanımın mescitte itikâfa girmesi caizdir. Âişe (radiyaîlâhu anhâ)
anlatıyor; 'Rasulullah (sallallâhu aleyhi ve sellem)'in hanımlarından bir
hanımla birlikte itikafa girdim. O hanım, kan ve san lekeler görüyor ve leğen
altında olduğu halde namaz kılıyordu'.
[313]
İmam Nevevî,
Müslim Şerh 'inde (1/631), istihâze kanaması olan hanımların İtikâfa
girebileceği konusunda, temiz hanımlar gibi olduklarına dair icmâ olduğunu
nakletmiştir.
Salâtın sözlük anlamı 'dua'dır. Bu şer'î ibadet, duayı kapsadığından
dolayı, dua olarak isimlendirilmiştir.
[314]
Namaz, islam'ın esaslarından ikincisidir.
Namazları İlk vaktinde kılmak, amellerin en faziletlisidir. Namazları edâ
etmek imandandır. Namazlarda gevşeklik göstermek, Rahmân'ın gazabına neden
olur. Namazlara özen göstermek ve beş vakit olarak vaktinde edâ etmek cenneti
kazanmaya vesile olur.
Bilinmeli ki, farz olduğunu inkâr ederek, namaz kılmayan
kâfir olur. Müslümanlık vasfını kaybeder. Bu konuda âlimler icmâ etmiştir.
Farz olduğunu inkâr etmeyip, gevşeklik ve
tembellik göstererek namaz kılmayan hakkında;
1. Ahmed bin Hanbel
ve bazı
âlimler; "Kâfir olur. Müslümanlık vasfını kaybeder" demişlerdir. Bu
konuda Peygamber (salial-iâhu aleyhi ve sellemj'in; 'Kişi ile şirk ve küfür
arasında namazın terki vardır'; 'Bizimle onlar arasındaki ahid, namazdır.
Namazı terk küfürdür' hadislerinin zahirini esas almışlardır.
II. Ebû Hanîfe, Mâlik, Şâfîî ve bazı âlimler: "Gevşeklik ve
tembellik göstererek namaz kılmayan kimse, -farz olduğunu inkâr etmediği
sürece- Müslümanlık vasfını kaybetmez" demişlerdir. Hadisi şerifte geçen
'küfr' lafzı, küfrü esgar/küçük küfür'dür.[315]
Bu nedenle Yüce Allah'ın dilemesine bağlıdır; dilerse azap eder, dilerse
affeder.
Ancak her iki görüşteki âlimler şu konuda ittifak
etmişlerdir; 'Namaz kılmamak, Yüce Allah'a şirk koşmaktan sonra gelen en büyük
günah ve haramdır. Hiçbir Müslüman, Müslümanlığının âlimler arasında ihtilaf
konusu olmasına razı olabilir mi?
Farzların Sayısı: Yüce Allah, her gün beş
vakit namazı farz kılmıştır. Bunlar; sabah, öğle, ikindi, akşam ve yatsıdır.
Talha bin Ubeydulîah (radiyallâhu anh) anlatıyor; 'bir gün saçı başı dağınık
bir bedevi, Rasulullah (saüallâhu aleyhi ve sellem)'e geldi ve; 'Ey Allah'ın
Rasülül Bana Allah'ın farz kıldığı namazları bildir' dedi Rasulullah
(sallallâhu aleyhi ve sellem); '...günde beş vakit namaz. Ancak nafile kılman
hariç' buyurdu.
[316]
Namaz Vakitleri: Namaz vakitlerinin belirli zamanlan
vardır.
Namazlar bu süre içerisinde edâ edilmelidir. Çünkü Yüce Allah; '...Hiç
şüphesiz namaz, iman edenlere belirli vakitlere göre farz kılınmıştır
[317]
buyurmaktadır. Yani Kurân'la sabit olmuş ve teyit edilmiş bir farzdır.
Sünnette, bu vakitler belirtilmiş ve açıklanmıştır. Abdullah bin Ömer
{radiyallâhu anh) anlatıyor; Rasulullah (sallallâhu aleyhi ve sellem) şöyle
buyurmuştur; 'Öğle vakti, güneşin meyletmesinle
[318]
başlar. Kişinin gölgesi kendi boyunca olup, ikindi vakti girinceye kadar devam
eder. İkindi namazının vakti, güneş İyice sararmadığı sürece devam eder. Akşam
namazının vakti, şafak kayboluncaya kadardır. Yatsı namazının vakti, gecenin
orta yansına kadardır. Sabah namazının vakti ise, fecrin doğusuyla başlar ve güneş
doğuncaya kadar devam eder.[319]
Bu hadis-i şerif ve konuyla ilgili diğer
rivayetler şu hususlara delildir;
Güneşin tam
tepeden meyİetme-siyle başlayan ve her şeyin gölgesi, kendi boyunca olana kadar
devam eden vakittir. Bu vakit, ikindi vaktinin başlangıcıdır.
Öğle
namazını ilk vaktinde kılmak müstehaptır. Câbir bin Semura (radiyallâhu anh)
anlatıyor; 'Peygamber (sallallâhu aleyhi ve sellem) öğle namazını, güneş
meylettiğinde kılardı
[320]
Yani, güneş tam tepeden batıya doğru meylettiğinde kılardı.
Ancak hava sıcaklığı çok fazla olduğunda, öğle
namazını geciktirmek ve serinliğe bırakmak müstehaptır. Çünkü Peygamber
(sallallâhu aleyhi ve sellem); 'Sıcaklar arttığında, namazı serinliğe
bırakınız. Kuşkusuz sıcaklığın şiddeti, Cehennem kayna-masmdandır.[321]
Ebû Hanîfe'ye göre, Öğle namazının vakti her şeyin gölgesinin
iki misli oluncaya kadar devam eder. Bir misli oluncaya kadar olduğu da
söylenmiştir. Ancak ilk görüş Ebû Hanîfe, Ebû Yûsuf ve Muhammed'in görüşüdür.[322]
Her şeyin
gölgesi kendi boyu kadar olduğunda başlar ve güneş sararıncaya kadar devam
eder. Bu süre, zikri geçen hadisin ifadesinin tercih edilmesi halinde
böyledir. Çünkü ikindi namazının, güneş sararıncaya kadar geciktirilmesi caiz
değildir. Nitekim Peygamber (sallallâhu aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur;
'(geciktirilerek kılınan) namaz, münafığın namazıdır. Oturup güneşi gözetler,
güneş şeytanın iki boynuzu arasında olduğu zaman da kalkar ve kuşun gagalaması
gibi hızlıca dört rekât namaz kılar ve Allah'ı az zikreder.[323]
Fakat herhangi bir özür ve zaruret bulunması halinde,
namazın güneş batımı öncesine kadar geciktirilmesinde bir sakınca
olmaz. Zira Ebû Hureyre (radiyallâhu anh)'ın
rivayet ettiği hadiste Peygamber (sallalîâhu aleyhi ve sellem) şöyle
buyurmuştur; 'İkindi namazının bir rekâtım, güneş batmadan önce yetiştiren,
ikindi namazını yetiştirmiş olur.[324]
Bu hüküm yalnızca zaruret halinde söz konusudur. Böylelikle delillerin arası
cem edilmiş olur.
ikindi namazını ilk vaktinde kılmak müstehaptır.
Enes (radiyallâhu anh) anlatıyor; 'Rasuluîlah (sallallâhu aleyhi ve sellem)
ikindi namazını kıldığında, güneş yüksekte ve dipdiri olurdu. Avâlî bölgesine
gidecek olanlar, gider, Avâli'ye ulaşırlardı ve güneş hala yüksekte olurdu.[325]
İkindi
namazının vaktini geçirmekten son derece sakı-nıîmahdır. Çünkü Peygamber
(sallallâhu aleyhi ve sellem); 'kim ikindi namazını terk ederse, ameli boşa
gider7 buyurmuştur.[326]
Nasıl böyle olmasın ki! ikindi namazı, Yüce Allah'ın özellikle korunmasını/devam
edilmesini teyit ettiği 'orta namazdır'. Nitekim Yüce Allah 'Namazları ve orta
namazı koruyun/devam edin; gönülden boyun eğerek Allah için namaza durun
[327]
buyurmuştur.
Güneşin
batışıyla başlayan ve şafak kayboiuncaya kadar devam eden süredir. Akşam namazını
ilk vaktinde kılmak müstehap, geciktirmek mekruhtur. Çünkü Peygamber
{sallallâhu aleyhi ve seliem); 'Akşam namazını yıldızlar birbirine kanşmcaya
[328]
kadar geciktirmediği sürece ümmetim, hayır üzere veya fıtrat üzere devam eder
[329]
buyurmuştur.
Râff bin Hadîc (radiyallâhu anh) anlatıyor; Rasuluîlah (sallallâhu
aleyhi ve sellem) ile birlikte akşam namazını kılardık. Sonra herhangi birimiz
çıktığında attığı okun düştüğü yeri görürdü.
[330]
İmam
Muhammed ve İmam Ebû Yusuf'a göre, kızıllığın kaybolmasıyla akşam namazı vakti
çıkar. Ebû Ha-nîfe'ye göre ise, akşam namazının vakti, kızıllıktan sonra ortaya
çıkan beyazlığın kaybolmasına kadardır.[331]
Şafağın
kayboluşundan gece yarısına
[332]
kadardır. Çünkü bu konuda daha önce zikredilen Ab-duliah bin Amr'nın rivayet
ettiği hadis vardır.
Akşam vaktinin çıkmasıyla birlikte yatsının vakti girer ve
fecir/şafak doğuncaya kadar devam eder. Hanefî-lerîn bu konudaki delili,
Peygamberimiz (sallallâhu aleyhi ve sellem)'in; "Yatsı vaktinin sonu,
fecrin doğmasıdır" buyruğudur.
[333]
Zorluk olmadığı sürece yatsı namazını
geciktirmek müstehaptır. Aişe (radiyallâhu anhâ) anlatıyor; 'Bir gece
Rasuluîlah (sallallâhu aleyhi ve sellem) namazı geciktirdi. Hatta mescitte
bulunanlar uyudu. Daha sonra Rasuluîlah (sallallâhu aleyhi ve sellem) çıkageldi
namazı kıldırdı ve; 'Kuşkusuz namazın vakti, bu vakittir. Anca/c ümmetime
zorluk olmasaydı!' buyurdu.[334]
Yatsı namazını kılmadan önce uyumak mekruhtur. Aynı zamanda
yatsı namazından sonra konuşmak da, maslahat haricinde mekruhtur. Ebû Berze
(radiyaliâhu anh) anlatıyor; 'Rasulullah (sallallâhu aleyhi ve sellem) yatsı
namazından önce uyumayı; yatsı namazından sonra da konuşmayı mekruh görürdü.[335]
Ancak, yatsı namazından sonra sohbet etmek, bir maslahat gereği ise caizdir.
Kişinin ailesiyle vb. gece sohbeti yapması gibi. İbni Abbâs (radiyallâhu anh)
anlatıyor; 'Peygamber (sallallâhu aleyhi ve sellem) ailesi -Meymûne- ile gece
bir süre sohbet etti. Sonra uyudu..[336]
Fecrin
doğusuyla başlar, güneş doğuncaya kadar devam eder. Çünkü Peygamber
{sallallâhu aleyhi ve sellem); Sabah namazının vakti, fecrin doğusuyla başlar
ve güneş doğuncaya kadar devam eder' buyurmuştur.[337]
Sabah namazının ilk tekbirini, 'gecenin son
karanlığı/alaca karanlık' olarak isimlendirilen sabah namazının İlk vaktinde almak
müstehaptır. Âİşe (radiyallâhu anhâ) anlatıyor; 'Mümin hanımlar örtülerine
bürünmüş olarak, Rasulullah (saliallâhu aleyhi ve sellem) ile birlikte sabah
namazında bulunur; namaz bittikten sonra da evlerine dönerlerdi. Gecenin alaca
karanlığında kimse onları tanımazdı.[338]
Ebû Mesûd el-Ensârî (radiyallâhu anh) anlatıyor; 'Rasululhh
{sallallâhu aleyhi ve sellem) bir defa sabah namazını alaca karanlıkta kıldı.
Sonra ortalık ağarmca kıldı. Daha sonra da vefatına kadar alaca karanlıkta
kıldı, bir daha ortalık ağarıncaya kadar beklemedi.[339]
Namaz vakti çıkmadan önce bir rekât kılınmış
ise, o namaz vaktinde kılınmış olur. Çünkü Peygamber (sallallâhu aleyhi ve
sellem); 'Sabah namazının bir rekâtını güneş doğmadan önce yetiştiren, sabah
namazına yetişmiş olur. İkindi namazının bir rekâtını, güneş batmadan önce
yetiştiren, ikindi namazına yetişmiş olur
[340]
Bu hüküm diğer vakit namazlarını da kapsar. Nitekim Peygamber {sallallâhu
aleyhi ve sellem); 'Kim namazın bir rekâtına yetişirse, namaza yetişmiş olur
[341]
buyurmuştur.
Uyuya
kaldığın İçin veya unuttuğun için herhangi bir namazın vaktini geçirdiğinde,
uyandığın veya hatırladığın zaman o namazın vakti olur. Bunun dışında vakti
geçirilmiş namazların bir kefareti yoktur. Peygamber (sallallâhu aleyhi ve
sellem); 'kim, namazı unutursa veya uyuya kalırsa, onun kefareti hatırladığında
kılmasıdır
[342] buyurmuştur. Peygamber
{sallallâhu aleyhi ve sellem) ve sahabeleri bir yolculuk esnasında uyuya kalmışlardı.
Güneşin sıcaklığı onları uyandırmıştı. Bunun üzerine Peygamber (sallallâhu
aleyhi ve sellem); '...uyku halinde kusur yoktur; kusur, bir sonraki namazın
vakti girinceye kadar namazı kılmayan kimse içindir. Kim bunu yaparsa, onu
hatırladığı zaman namazı kılsın
[343]
buyurmuştur.
Âlimlerin
iki görüşünden tercih edileni şudur; 'bu durumdaki kimse, vaktini geçirdiği
namazı kaza edemez. Hatta sonradan kıl-sa dahi namazı sahih/geçerli olmaz.
Çünkü namaz, başı ve sonu belirli vakitlerle sınırlı bir ibadettir. Dolayısıyla
bu vakitten önce kılınması caiz olmadığı gibi, vakit çıktıktan sonra da
kılınması caiz olmaz. Bunun caiz olması İçin, uyuyan veya unutan kimse hakkında
olduğu gibi bir nassın
[344]
olması gerekir. Çünkü Yüce Allah; Hiç şüphesiz namaz, iman edenlere belirli vakitlere
göre farz kılınmıştır
[345]
buyurmuştur.
Peygamber {sallallâhu aleyhi ve sellem) namazların
kazası konusunda sadece uy uy akalan lara ve unutanlara ruhsat vermiştir.
Dolayısıyla bu iki durumda olmayanlar namazları kaza yapamazlar.
Birçok sahabenin ve bir grup selef-i sâlihîn âlimlerin görüşü,
İbni Hazm ve
İbni Teymiye'nin görüşü, İbni Useymîn ve Aibânf-nin tercihi budur. Cumhur-u
ulemâ ise bu görüşe muhaliftir.
Ebu Hanife ve âlimlerin çoğunluğu, kılınmamış namazların
kaza edilebileceğini belirtmişlerdir.
[346]
Uyarı: Hiçbir şer'î mazereti olmaksızın, bilinçli olarak namazı
terk eden kimse 'namazı kaza edemez1 demek, o kimseye kolaylık oluşturmak
amacıyla değildir. Bilakis bu hüküm, namazları kaza etmesini istemekten çok
daha ağırdır. Çünkü bu sonuç, işîemiş olduğu günahın ve cürümün, bin defa kusa
da, kaza ile kefaret olunamayacak kadar büyük olduğunu göstermektedir. Bu
durumda namazları kasıtlı olarak kılmayanın yapacağı tek şey, Azîz ve Cebbar
olan Sânı Yüce Allah'a tövbe ve istiğfarı ar-tırmasidır. Belki Allah, onu
bağışlar!
Daha önce de ifade ettiğimiz gibi, bu durumdaki kimsenin,
kılmadığı namazları kaza etmesi Vacip1 değildir.[347]
Ancak bunlardan dolayı nasûh tövbesi/bir daha kesinlikle işlememek üzere tövbe
etmesi, Yüce Allah'ın dinini dosdoğru yaşaması ve namazlarına özen göstermesi
gerekir.
Tembellik veya gevşeklik nedeniyle değil de, şer'î
mazereti nedeniyle namaz vaktini geçiren kimsenin, mazereti sona erer ermez, o
namazı kaza etmesi 'farzdır'. Çünkü Peygamber (sallal-lâhu aleyhi ve sellem)
uyuyakalan kimse hakkında; hatırladığı
zaman kılsın. Bunun dışında onun bir kefareti yoktur' buyurmuştur. -Hadis daha
önce geçmişti-. Hanefî, Mâlikî ve Hanbelî mezheplerinin görüşü budur.
Uyandığında güneşin doğmuş olduğunu gören kimse, uykuyu
alışkanlık haline getirip, vaktin geçmesine uykuyu hüccet edinmesi caiz değildir.
Bilakis, yapması gereken uyanır uyanmaz namazı kılmasıdır. Çünkü uyandığı an, o
namazın vakti hükmündedir.
Şer'î
mazeretli olarak vakti geçirilen namazlar, sırasına uygun olarak kaza edilir.
Câbir (radiyallâhu anh) anlatıyor; Hendek günü, Ömer bin Hattâb güneş battıktan
sonra geldi Kureyş kâfirlerine beddua etmeye başladı ve; 'Ey Allah'ın Rasulü!
ikindi namazım neredeyse güneş batmadan önce kılamayacaktım' dedi. Rasuiullah
(sallaüâhu aleyhi ve sellem) Vallahi, ben de kılamadım!' buyurdu. Sonra abdest
aldı, bizler de abdest aldık. Güneş battıktan sonra, Önce ikindi namazını,
sonra da akşam namazını kıldırdı.[348]
Ancak sıraya riayet edildiğinde, en son
namazın vakti çıkacak ise, önce o vakte ait namaz kılınır, sonra da vakti
geçmiş namazlar kılınır. Sıraya uyulmadan kılınan vakte ait namazın kazası
gerekmez. Çünkü bunu gerektiren herhangi bir delil yoktur.
Meselâ, yatsı
namazını kılmayı unutan birisi, gündüz vakti hatırladığında, yatsı namazını
gündüz vakti cehri/kıraati sesli yaparak kılar.
Ebû Saîd (radiyallâhu anh) hadisinde Hendek anlatılırken, '..
.Peygamber (sallallâhu aleyhi ve sellem), Bilâl'e 'kamet getirmesini' emretti.
O da, öğle namazı için kamet getirdi. Hasulullah (sallallâhu aleyhi ve sellem)
bu namazı vaktinde kılıyor gibi kıldı.[349]
Bu namazı, güneş battıktan sonra kılmışlardı. Alimlerin tercih edilen görüşü
budur.
Bu konu yeri
geldiğinde açıklanacaktır.
1. Sabah namazından sonra güneş doğana kadar.
2. Güneşin doğuşundan itibaren bir mızrak boyu kadar yükselinceye
kadar.
3. Güneş tam tepede iken, batıya doğru meyledinceye kadar.
4. ikindi namazından sonra, güneş batana kadar.
Peygamber (sallallâhu aleyhi ve sellem), Amr bin
Abese'ye; '...sabah namazını kıl Sonra güneş doğup yükselinceye kadar namaz
kılmayı bırak. Çünkü güneş şeytanın iki boynuzu arasında doğar ue o zaman kâfirler
ona secde ederler. Sonra mızrağın gölgesi hiçbir tarafa meyletmeyinceye kadar
namaz kıl.[350] Kuşkusuz namaza
(melekler) şahit olur ve hazır bulunurlar. Sonra namaz kılmayı bırak. Çünkü o
vakit cehennem iyice alevlenir. Gölge meylettiğinde namaz kıl. Kuşkusuz namaza
(melekler) şahit olur ve hazır bulunurlar. Sonra ikindi namazını kıl. Sonra güneş
batana kadar namaz kılmayı bırak. Çünkü güneş şeytanın iki boynuzu arasında
batar ue o zaman kâfirler ona secde ederler'.
[351]
Nafile namazların mekruh olduğu vakitlerden
istisnalar:
1. Güneş tam tepede -istiva vakti- olsa dahi, Cuma namazından
önce nafile namaz kılmak caizdir. Bu konu 'Cuma Namazı' bahsinde izah
edilecektir.
2. Mekke'de nafile namaz hiçbir vakitte
mekruh olmaz. -Allah oranın şerefini ziyadeleştirsin-. Peygamber (sallallâhu
aleyhi ve sellem); 'Ey Abdumenâf oğulları! Bu Kabe'yi tavaf eden ve namaz kılan
kimseyi gece veya gündüz hiçbir zaman engellemeyin'.
[352]
3. Bu zamanlarda da diğer zamanlarda, farz
namazların ve sünnetlerin kaza edilmesi caizdir. Çünkü Peygamber (sallallâhu
aleyhi ve sellem)'in ifadesi geneîdir. '...namaz kılmayı unutan kimse,
hatırladığı zaman kılsın. Bunun dışında onun bir kefareti yoktur.[353]
Hanefî mezhebine göre, kaza namazlar üç kerahet vaktinin dışında,
günün bütün vakitlerinde kıhnabilir.
[354]
4. Bir nedene dayanan nafile namazlar da bütün
vakitlerde caizdir. Tahiyyetü'l-mescit, abdest namazı vb. gibi.
Sonuç itibariyle, kerahet vakitlerinde kılınması mekruh olan
nafile namazlar, herhangi bir sebebi olmayan namazlardır.
5. Cemaatle namaz İçin kamet getirildiğinde nafile
namaz kılınamaz.
Ezan: Belirli lafızlarla namaz vaktinin girdiğini
ilan etmektir.
Ezan, yalnızca erkekler için vaciptir.
Hanımlar İçin ezan ve kamet vacip değildir. Beyhakî'den (1/408) zayıf senetle
rivayet edildiğine göre, Peygamber (sallallâhu aleyhi ve selİem); 'Hanımlar
için ezan, kamet, Cuma namazı ve Cuma günü gusül abdesti almak (zorunlu)
değildir. Hanımlarla cemaatte kadın öne çıkmaz, ancak ortalarında durur'
buyurmuştur.
Bununla birlikte seslerini erkeklerin işitmeyeceği
şekilde, hanımların kendi aralarında ezan okuyup, kamet getirerek namaz
kılmalarına bir engel yoktur. İbnİ Ömer (radiyallâhu anh)'e, 'hanımlara ezan
gerekir mi?' diye soruldu. İbnİ Ömer kızdı ve; Allah'ı zikretmeyi yasaklayayım
mı?' dedi.
Ezanı ve kameti işittiklerinde hanımların müezzinin sözlerini
tekrarlaması müstehaptır. Çünkü Peygamber (sallallâhu aleyhi ve
sellem) 'çağrıyı işittiğinizde, müezzinin
söylediklerini söyleyiniz' buyurmuştur. Ancak müezzin 'hayye ala's-salâh' ve
'hayye ale'l-felâh' dediğinde, 'Lâ havle velâ kuvvete illâ billâh
[355]
denir.
Müezzin ezanı okumayı bitirdiği zaman, Peygamber {sallallâhu
aleyhi ve sellem)'e salavat getirip, sonra da; Allahumme Rabbe hezihVd-da'veti't-tâmmeti
ve'ssalâti'l-kâimetı. Âti Mu-hammedeni'l-uesîîete ve'l-fadîlete veb'as'hu
makâmen mahmû-deni'İ-lezî vaaddeh/Ey bu üstün davetin ve hazır namazın Rabbi
olan Allah'ım! Muhammed'e cennette en yüksek ve en faziletli dereceleri ver ve
onu, kendisine vaat ettiğin makam-ı Mahmud'a eriştir' demesi müstehaptır.
Ezan ve Kamet arasında duayı daha fazla yapmak müstehaptır.
Çünkü ezan ve kamet arasında yapılan dualara icabet olunur. Peygamber
(sallallâhu aleyhi ve sellem) 'ezan ve kamet arasında yapılan dualar geri
çevrilmez.[356] buyrulmuştur.
Ezan okunduktan sonra mescitte bulunan kimse, zaruret
olmadıkça
çıkmamalıdır. Ebu'ş-Şa'şâ anlatıyor, mescitte Ebû Hureyre (radiyallâhu anh) ile
birlikte oturuyorduk. Müezzin ezan okudu. Mescitten bir adam kalktı, yürüdü.
Mescitten çıkana kadar Ebû Hureyre gözüyle onu takip etti. Sonra da; 'işte bu,
Ebu'l-Kâsım (sallallâhu aleyhi ve seUem)'e asi olmuştur' dedi.
[357]
Bunlar, namaza başlamadan oluşturulması gereken
şartlardır. Bu şartlardan herhangi biri bulunmadığı zaman namaz batıl olur. Bu
şartlar;
Namaz vakti
gir meden namaz geçerli olmaz. Mazeret olmaksızın namaz vakti çıktıktan sonra
da geçerli olmaz. Çünkü Yüce Allah; '...Hiç şüphesiz namaz, iman edenlere
belirli vakitlere göre farz kılınmıştır.[358]
buyurmuştur. Namaz vaktinin girdiği
hususunda ağırlıklı kanaatin oluşmasıyla namaz mubah oiur/kılınabilir. Bu
konuda âlimler irtifak etmiştir.
Çünkü,
Peygamber (sallallâhu aleyhi ve sellem) 'Allah, abdestsiz kılman namazı kabul
etmez' buyurmuştur. Daha önce de zikredilmişti.
Ebû Hureyre (radiyallâhu anh} anlatıyor; Peygamber (sallallâhu
aleyhi ve sellem); Abdestsiz olduğunuz sürece hiç birinizin namazını, abdest alıncaya
kadar Allah kabul etmez' buyurmuştur.[359]
Elbise
temizliğiyle ilgili olarak Yüce Allah; 'Elbiseni temizle
[360]
buyurmuştur.
Beden temizliğiyle ilgili olarak, mezi hakkında
soran kimseye Peygamber (sallallâhu aleyhi ve sellem) Abdest al ve organını
yıka'; istihâze kanaması olan kadına da; 'üzerinde bulunan kanı yıka ve namaz
kıl' buyurmuştur.
Mekân temizliğiyle ilgili olarak, bedevi mescide idrarını yaptığında,
Peygamber (sallallâhu aleyhi ve sellem) üzerine bir kova su dökülmesini
emretmiştir.
Bu deliller, elbise, vücut ve mekân temizliğinin
namazdan önce gerekliliğini ifade etmektedir. Ancak bu gereklilik şart' anlamında
değiîdir. Örneğin, üzerinde necaset bulunduğunu bilen ve bu necaseti temizleme
imkânına sahip olan kişinin, necaseti temizlemeden kıldığı namaz
'sahih/geçerli', ancak kendisi günahkârdır.
Namaz kılanın üzerinde bulunan ve ağır
necaset sayılan herhangi bir şeyin, katı ise üç gramdan, sıvı ise el ayasından
daha fazla olan miktarı, giderilmesi mümkün ise, namazın sıhhatine engel olur
ve namaz sahih olmaz. Söz konusu necaset namaz kılınan yerde bulunuyor ise,
Ebû Hanîfe'ye göre sahih olmaz; Ebû Yusuf'a göre İse sahih
olur. Hafif necaset kabul edilen herhangi bir şeyin namaz kılanın üzerinde
bulunması -elbisenin dörtte birinden az olduğu sürece- namaza engel olmaz.[361]
Üzerinde
necaset olduğunu bilmeden namaza duran ve namazını bu haliyle tamamlayan
kimsenin, namazı 'sahihtir', iade etmesi gerekmez.
Üzerinde
necaset olduğunu bilmeden namaza duran ve namaz esnasında bunu fark eden
kimse, eğer namazda iken necaseti gidermesi mümkünse giderir; mümkün değilse, o
haliyle namazını tamamlar, bunda bir sakınca yoktur. Peygamber (salhliâhu
aleyhi ve seüem) namazda iken, Cebrail geldi ve ayakkabısında necaset bulunduğunu
bildirdi Bunun üzerine Peygamberimiz (salhliâhu aleyhi ve selîem)
ayakkabılarını çıkardı ve namazını tamamladı'.
[362]
Bütün yeryüzü mescittir ve yeryüzünün her tarafında namaz
kılmak caizdir. Bu aslî bir ilkedir. Çünkü Peygamber (sallallâhu aleyhi ve
selîem) 'Altı şeyle diğer Peygamberlerden faziletli kılındım... Benim için
yeryüzü temizleyici ve mescit kılındı.[363]
buyurmuştur.
Bu genel ilkeden şunlar istisna edilmiştir;
Develerin
durdukian, çöktükleri ve geceleri kaldıkları yerlerdir. Peygamber (sallallâhu
aleyhi ve selîem); 'deve yataklarında namaz kılmayınız. Çünkü onlar
şeytanlardandır.[364]
Şeytanların onlarla birlikte bulunması, develerin kaldıkları
yerler, şeytanların da konak yerleri olması
uzak bir ihtimal değildir. Bundan dolayı oralarda namaz kılmak yasaklanmıştır.
Bu konuda
Ebû Saîd el-Hudrî (radiyallâ-hu anh)'ın rivayet ettiği hadiste, Peygamber
(sallallâhu aleyhi ve selîem) şöyle buyurmuştur; 'Yeryüzünün tamamı mescittir
ancak mezarlıklar ve hamamlar hariçtir.[365]
Allah, Yahudilere ve Hıris-tiyanlara lanet etsin; onlar Peygamberlerinin
kabirlerini mescitler edinmişlerdir.[366]
Bu hükümden 'cenaze namazlarının mezarlıklarda kılınması' istisna edilmiştir.
Bu konuyla ilgili açıklamalar ileride gelecektir.
Hamamlar yıkanma yerlerdir. Yukarıda
zikredilen Ebû Sâİd el-Hudrî (radiyallâhu anh)'ın rivayet ettiği hadiste
'hamamları mescit edinmek' yasaklanmıştır. Aynı şekilde tuvalet ihtiyacının
giderildiği yerler de bu yasak kapsamındadır. Çünkü buralar şeytanların sığınak
yerleridir. Zeyd bin Erkam (radiyallâhu anh) anlatıyor; Peygamber (sallallâhu
aleyhi ve selîem) 'Kuşkusuz bu tuvaletler şeytanların bulundukları yerlerdir.
Her-hangi biriniz tuvalete gireceği zaman 'dişi ve erkek şeytanlardan Allah'a
sığınırım' desin
[367]
buyurdu.
Çalınan
elbiseyle veya gasp edilen toprakta kılınan namaz 'sahihtir', ancak bu kişi
-hırsızlık ve gasp nedeniyle- günahkârdır. Alimlerin çoğunluğunun görüş budur.
Yüce Allah, 'Ey Ademogullanl Her mescide ziynetlerinizi
kuşanarak gidin.[368]
Âyet-i kerîmede geçen 'ziynet' lafzı, avret mahallini örten şeyleri'; 'mescit'
lafzı ise, namazı ifade eder. Bu durumda
âyet,
'her namazda avret mahallinizi örtün' anlamındadır.
I. Hanımlar namaz kıldıklarında -yabancıların bulunduğu yerler
dahi olsa- elleri ve yüzleri hariç bütün vücutları kapalı olmalıdır.
[369]
II. Örtülmesi gereken yerlerden bir kısmının, yabancıların
bulunduğu bir yerde, görünmesi durumunda, namaz batıl olmaz, ancak günahkâr
olunur. Çünkü bu durumda namazın iptal olduğunu belirten bir delil yoktur.
Alimlerin tercih edilen sahih görüşü budur.
III. Yalnız namaz kılan veya eşinin yanında namaz kılan hanımların
durumu;
a) Yüzünün ve iki elinin namazda görünmesi caizdir. Alimlerin
çoğunluğunun görüşü budur.
b) Namazda saçlarının görünmesi halinde; bu
konuyla ilgili rivayet edilen bir hadiste, Alhh, hayız görenin (akü-bâliğ
yaşına girmiş olanın) namazını, ancak baş örtüsüyle kabul eder
[370]
buyrulmuştur. Bu hadis her ne kadar zayıf ise de, Tirmîzî bu hadisin akabinde
şu değerlendirmeyi yapmıştır; 'ilim ehli bu rivayetle amel etmiştir. Saçının
bir kısmının açık kaldığını bilerek, namaz kılan hanımın namazı caiz değildir.
İmam Şafiî, vücudundan herhangi bir yeri görünen hanımın namazı caiz değildir,
demiştir'.
Ancak, âlimlerin çoğunluğuna göre, saçından
ve vücudundan az bir şey görünen kadının namazı 'sahihtir', iade etmesi gerekmez.
Hanifî ve Mâliki mezheplerinin görüşü budur. Saçından veya vücudundan görünen
kısım çok olursa, dört mezhebe göre, 'namazını iade etmesi gerekir.[371]
Ümmü Seleme
(radiyallâhu anhâ) Peygamber (sallallâhu aleyhi ve sellem)'e; 'kadın yalnız başörtüsü
ve gömleğiyle, etek-siz olarak namaz kılabilir mi? diye sordum; 'Gömlek
ayaklarının üstünü örtecek şekilde uzun olursa namaz kılabilir' buyurdu.[372]
İmam
Şafiîel-Ümm'de (1/77) derki; 'Hanımların namazda, yüzü, iki eli, ve ayaklarının
üzeri hariç bütün vücudu avrettir/kapanması gerekir'.
Tirmîzî, İmam Şafiî'nin şöyle dediğini nakleder; '...her ne
kadar ayaklarının üzeri açık olsa da namazı caizdir, denilmiştir'. İbnİ
Teymİye, ei-Fetâvâ'da, Ebû Hanİfe'nin de bu görüşte olduğunu kaydeder.
[373]
İmam Malik
ve İmam Ahmed bin Hanbel ise, 'kadının bütün vücudunu avret' kabul
etmişlerdir. Hatta Ahmed bin Hanbel, 'tırnakları da dahil, namaz kılarken
kadının hiçbir yeri görünme-melidir' demiştir.
Benim tercihim ise, her ne kadar örtülmesi
daha ihtiyatlı olsa da, yabancıların bulunmadığı ortamlarda hanımların ayakları
açık namaz kılmasının caiz olduğudur. -Allah en doğrusunu bilir.
IV Hanımların bütün vücutlarını örten elbiseyle namaz kılmaları
müstehaptır. Örtünmedeki fazlalık daha faziletlidir. Bu nedenle imam Şafiî der
ki; 'hanımların ayaklarına kadar uzanan gömlek ve başörtüsüyle kıldıkları
namazın caiz olduğunda ittifak edilmiştir. Örtünün fazla olması ise, daha
hayırlı ve daha korumalıdır. Çünkü elbisenin üzerinde cilbâb/pardösü olması,
rükû ve secde halinde, kalça ve avret bölgesinin açığa çıkmasını ve elbisenin
vücudunu vasfetmesini önler.
[374]
V. Hür olmayan cariyeler namazları, hür kadınların namazlan gibi kılarlar. Ancak cariyelerin başı açık
namaz kliması âlimlerin ittifakıyla
[375]
caizdir.
VI. Henüz hayız olmamış, küçük kızlara
namaz esnasında başörtüsü vacip değildir. İbni Cüreyc anlatıyor; Atâ'ya; 'henüz
hayız olmamış, küçük kızın namaz kılmasını' sordum; 'elbiseli olması yeterli'
dedi.
[376]
Yüce Allah, 'Her nereden çtkarsan, yüzünü Mescid-i Haram
semtine çevir, insanların zulmedenlerinden başkalarının size karşı
gösterecekleri bir hüccet olmaması için, her nerede olursanız, yüzlerinizi
oranın semtine çevirin.[377]
buyurmuştur.
Namazı özen göstermeden kılan kişiye, Peygamber (sallal-lâhu aleyhi
ve sellem); 'Namaza kalktığın zaman, güzelce abdest al Sonra kıbleye dön
[378]
buyurmuştur.
Kıbleyi şaşıran kimse, kıble olduğunu zannederek namaz
kıldıktan sonra, yöneldiği tarafın kıble olmadığını öğrendiğinde namazı iade
etmesi gerekmez. Âmir bin Rebîa anlatıyor; 'Karanlık bir gece yolculuğunda biz
Peygamber (sallallâhu aleyhi ve sellem) ile birlikteydik. Kıblenin hangi taraf
olduğunu tespit edemedik. Her birimiz kendi düşüncesine göre yönelerek namaz
kıldı. Sabah olduğunda durumu Rasulullah (sallallâhu aleyhi ve sellemj'e arz
ettik. Bunun üzerine 'Doğu da batı da Allah'ındır, nereye dönerseniz Allah'ın
yönü orasıdır.[379]
âyeti nazil oldu.[380]
a) Binek üzerinde kılınan nafile namazlarda.
Arabada vb. binek üzerinde iken, kıîmak istenen nafile namazlarda kıbleye yönelmek zorunlu değildir. İbni Ömer (radiyallâhu anh)
anlatıyor; 'Peygamber (sallallâhu aleyhi ve sellem), hangi tarafa dönerse
dönsün bineğinin üzerinde namaz kılardı. Vitir namazını binek üzerinde kılardı
ancak farz namazları kılmazdı
[381]
Kafasıyla îmâ ile secdede rükudan daha fazla yaparak (nafile) namaz kılınır.
b) Aşırı korku durumunda. Çünkü Yüce Allah '...Eğer
kor-karsanız, yaya yahut binekte iken kılın.[382]
Bu âyeti, ibni Ömer (radiyallâhu anh} 'kıbleye dönerek veya dönmeyerek' tefsir
etmiştir. Nâfî; 'bunu İbni Ömer ancak Peygamber (sallallâhu aleyhi ve
sellemj'den duyduğu için söylemiştir' der.
[383]
Öğle
namazını kıldıktan sonra uçağa binen kişi, ikindi namazını ancak akşam
vaktinden sonra kılabileceğini anladığında, ikindi namazını kıbleye yönelemese
dahi, vakti içerisinde uçakta kılması gerekir. Çünkü vakit, namazın farz
oluşunun şartıdır. Bu nedenle namazı vaktinde kılmak, kıbleye yönelmeye tercih
edilir. -Allah daha iyi bilir.
İster farz,
ister sünnet olsun bütün namazlara başlanırken, kalpten niyet edilmesi ve
kııınan namazın belirtilmesi, 'namazın sıhhat/geçerlilik şartiarındandır'.
Burada bazı şeylere dikkat çekilmesi gerekmektedir;
I. Namaz dahil
olmak üzere,
bütün ibadetlerde niyetin mahallinin dil değil, kalp olduğu konusunda âlimler
ittifak etmiştir.
II. Kalbinden niyet ettiği şeyi, diliyle farklı
söyleyen kimsenin, kalbinden ettiği niyet geçerlidir. Bu konuda âlimler
arasında hiçbir ihtilaf yoktur. Örneğin, öğle namazına niyet edip, diliyle
yanılarak ikindi olarak söyleyen kimsenin durumu gibi.
III. Niyeti açıktan sesli söyleyerek yapmanın
bidat olduğu konusunda da ihtilaf yoktur. Şeyhu'l-İslam, el-Fetâu&da
(22/233)
der ki; 'Namazda niyeti sesli olarak
yapmak kötü
bidatlerdendir. Bu konuda âlimler ittifak etmişlerdir. Hiç kimse, niyeti
aşikâr yapmanın müstehap ya da bidat-ı hasene/güze! bidat olduğunu
söylememiştir. Kim bu davranışa güzel bidattir derse, Rasulullah (sallallâhu
aieyhi ve sellem)'in sünnetine ve dört mezhep İmamının icmâsma ve diğer
âlimlere muhalefet etmiş olur. Böyle bir şey iddia edenler tövbe etmeye davet
edilirler, tövbe etmezlerse hak ettikleri ceza verilir.'
IV Niyeti
içinden
telaffuz ederek yapmak, bidattir. Çünkü Peygamber (sallallâhu aleyhi ve
sellem)'den ve hiçbir sahabeden 'gizli veya açıktan niyeti telaffuz ettikleri'
nakledilmemiştir. 'Allah için namaza, yöneldim kıbleye, dört rekat namaza, imam
olmaya veya uydum imama, farz namazı edaya, kaza kılmaya' gibi sözler
söylememişlerdir. Bu tür şeylerin tamamı bidattir.
Dört mezhepte, niyettin kalpten yapılması esastır. Niyetin
sadece dille söylenmiş olmasına itibar edilmez. Çünkü niyet, kalbin
amellerindendir. Mâlikilerin dışında üç mezhebe göre 'niyetin kalpten yapılması
ve dille telaffuz edilmesi menduptur. Mâîikî mezhebine göre, niyetin kalple
birlikte dille telafuzu caizdir, ancak sadece kalple yetinilmesi daha evladır.[384]
İmam Ebû Hanîfe ve İmam Mâlik, niyetin dille yapılmasını bidat saymakla
birlikte; sadece kalpten yapılması durumunda vesveseye düşenler için kalple
birlikte dille telaffuzu müstehap kabul etmişlerdir. İmam Muhammed, Şafiî ve
Ahmed bin Hanbel, 'niyetin kalple yapılması farz; dille telaffuz edilmesi
sünnettir; kalple birlikte dille telaffuzu daha evladır' demişlerdir.[385]
Hanbelî mezhebine göre, niyetin kalple yapılması vacip; dilİe söylenmesi
müstehaptır.
[386]
V. Namaza başlamadan hemen önce tekbirle
birlikte niyet edilmelidir. Eğer ilk tekbirden sonra niyet kalpten geçirilirse
caiz olmaz.
Hanefî mezhebine göre, niyetle ihram tekbiri arasında yeme,
İçme, konuşma gibi namaza aykırı davranışların olmaması şarttır. Buna göre
niyetin ihram tekbirinden hemen önce yapılması evlâ olmakla birlikte zorunlu
değildir. Ancak vaktin girmiş olması zorunludur. Yani kişi öğle namazının vakti
girmeden önce öğle namazının farzı İçin niyet edemez. Ancak, vakit girdikten
sonra evinden öğle namazı kılmak için camiye çıkarken niyet etmiş olması veya
beş vakit farz namazdan birini kılmak için niyet ettikten sonra abdest alması
caizdir.
[387]
VI. Namazda
İmam ve
İmama uyan kişinin aynı niyeti taşıması vacip/şart değildir. Nafile namaz
kılan, farz namaz kılana uyabilir. Aynı şekilde farz namaz kılan da, nafile
namaz kılana uyabilir. Farz kılan, farz kılana; nafile kılan nafile kılana
uyabilir. Burada tek şart, imamın kıldığı namazın rekât sayısı, imama
uyanların rekât sayısından fazla olmasıdır. Bu konu yeri geldiğinde İzah
edilecektir-. Peygamber (sallallâhu aleyhi ve sellem) 'Ameller, niyetlere
göredir. Her kişi için, ancak niyet ettiği şeyin karşılığı vardır.[388]
Ibni Hazm (4/225) der ki; 'Peygamber (sallallâhu aleyhi
ve sellem) nass/gayet açık ve net olarak 'kişiye ancak niyet ettiği şeyin
karşılığı olduğunu' belirtmiştir. Dolayısıyla, 'imam İçin kendi niyeti, imama
uyanlar içinde kendi niyetlerinin geçerli olduğu, birinin diğerini bağlamadığı'
kesin oiarak anlaşılmış olmaktadır.
Hanefî mezhebine göre, imam ve imama uyan kişinin aynı niyeti
taşıması şarttır.[389]
VII. Kasr/kısaltarak kılınacak
[390]
namazlar için 'kısaltmaya niyet etmek' şart değildir. Selef-i salîhinden olan
âlimlerin geneli °u görüştedir. Bu konu yeri geldiğinde izah edilecektir.
İnşallah.
(sallallâhu aleyhi ve sellem)
Hiç kuşkusuz her Mümin kıldığı namazların, Rasuiullah
(sal-lallâhu aleyhi ve sellem)'in namazlarına benzemesini arzular ve bunun için
özen gösterir. Çünkü Rasuiullah (sallallâhu aleyhi ve sellem) 'beni namazda gördüğünüz
gibi namaz kılınız
[391]
buyurmuştur. Nitekim bu arzu, kılman namazların, Allah'ın kabulüne mazhar
olması için edilir. Bu nedenİe önce Peygamber (sallallâhu aleyhi ve sellem)'in
namazını; sonra da, namazın erkânını, vaciplerini ve menduplarını, delilleriyle
birlikte zikredeceğiz.
Namaza durulduğu zaman;
1. Sütreye yakın durulmalı ve Kabe'ye dönülmelidir.
2. Kılınacak namaza kalpten niyet edilmelidir.
3. Eller omuzların hizasına kadar kaldırılmalı ve
'Allâhu Ek-ber' denilmelidir.
Hanefî mezhebine göre ihram tekbirinde ellerin baş parmakları
kulak memelerine değecek şekilde eller kaldırılır. Bu konuda Hanefîler şu
hadisi delil almışlardır; Peygamberimiz (sallallâhu aleyhi ve sellem), Vâil
bin Hucr (radiyallâhu anh)'a; «Namaza başladığında iki elini, iki kulakların
hizasında kaldır» buyurmuştur.
[392]
4. Göğsün üzerinde, sağ el, sol elin üzerine konur ve yere bakılır.
Hanefî, Şafiî ve Hanbeli mezhebine göre sağ elin sol el üzerine
konularak göbeğin altında veya üstünde bağlanması sünnettir. Mâlikî mezhebine
göre İse ellerin bağlanması menduptur.[393]
Hanefî mezhebine göre eller, sağ el, sol
elin üzerinde göbeğin altına konur. Nitekim Peygamberimiz (sallallâhu aleyhi ve
sellem); «Üç şey Peygamberlerin hasletierindendir. Bunlar; iftarda acele etmek;
sahuru geciktirmek, (namazda) sağ eli sol elin üzerinde göbeğin altına
koymaktır» buyurmuştur. Kadınlar ise ellerini, sağ elin avucu sol elin bileği
üzerinde olacak şekilde göğüslerinin üzerine koyarlar. Bu kadınların tesettürüne
daha uygun alması nedeniyledir.
[394]
5. Peygamber {sallallâhu aleyhi ve sellem)'den
nakledilen, Yüce Allah'a hamd, sena ve övgü ifadelerinin yer aldığı iftitah
dualarıyla namaza başlanır. İleride bu duaları zikredeceğiz.
6. Eûzu billahi mine'ş-şeytânirracîm' denir.
7. Bismillâhirrahmânirrahim' denir. Besmele
sesli söylenmez.
Besmele okunması, Hanefî ve Hanbelî mezhebine göre
sünnet; Şâfî mezhebine göre farzdır.
[395]
8. Fatiha suresi âyet âyet
-kelimeler ağır ağır ve tane tane telaffuz edilerek- okunur. Fatiha tamamen
okunduğunda 'âmîn' denir.
9. Fatiha'dan sonra farklı bir sûre veya herhangi bir
sûrenin bir bölümü okunur. Sabah, akşam ve yatsı namazlarının İlk iki
rekâtında, kıraat cehri/sesli yapılır. Bu yalnız kılındığında da, hanımlara
imamlık yapıldığında da böyle yapılır. Öğle, ikindi, akşam namazının son rekâtı
ve yatsının son iki rekâtında kıraat sessiz yapılır. Son iki rekâttaki kıraat,
İlk İki rekâttaki kıraatin yarısı kadar kısa tutulmalıdır. Son iki rekâtta
sadece Fatiha ile de yetinilebilir.
10. Kıraat tamamlandığında, biraz susulur, sonra iki el kaldırılarak,
tekbir getirilir ve rükû yapılır.
Hanefî mezhebine göre, ilk tekbirin dışında rukû'ya giderken,
rûkû'dan ve secdeden kalkarken eller kaldırılmaz.[396]
11. Rükû'da iki el dizlerin üzerine konur. Parmaklar açık tutulur.
İki elle dizler kavranır. Dirsekler yanlardan ayrı, bel yaygın ve düz tutulur.
Baş ne aşağı eğilir, ne de yukarı kaldırılır; tabi şekilde bırakılır.
12. Rükû itminan/rahatça yapılır. Üç defa 'subhâne rabbiyel azîm'
denir. Rukû'da okunan başka dualar da vardır. Yeri geldiğinde bu dualar
anlatılacaktır-. Rükû'da Kuran okunmaz.
13. Semia'1-lâhu'li-men hamiden1 denilerek
rûkû'dan kalkılır. İtidal üzere iki el kaldırılır ve 'Rabbena veleke'1-hamd'
denir. Burada okunan, rivayet edilmiş dualardır. Bunlar yeri geldiğinde
açıklanacaktır.
14. Daha sonra tekbir getirilerek secdeye gidilir.
Dizlerden önce
iki el yere konur. Avuçlar açık, parmaklar birleşik olarak kıbleye doğru yere
konur. Eller omuzların veya iki kulağın hizasında tutulur. Secdede burun ve
alın birlikte yere değmelidir. İki ayak parmak uçları üzerinde dik tutulurak
secde yapılır. Secde halinde ayak parmak uçları kıbleye doğru olmalıdır.
Hanefî ve Hanbelî mezhebine göre, secdeye gidilirken önce
dizler, sonra eller konur. Şafiî ve Mâliki mezhebine göre önce eller, sonra
dizler konur. Her iki görüşün de delil aldığı hadisler bulunmaktadır. Hasta,
zayıf ve güçsüz olanlar nasıl rahatça yapabiliyorlarsa, o şekilde yapabilirler.
Bu konuda dört mezhepte icma oluşmuştur.
[397]
15. Secde itminan/rahatça yapılır. Üç defa 'subhâne
rabbi-ye'1-a'lâ' denir. Secdede okunan başka dualar ve zikirler de vardır.
Secdede Kuran okunmaz. Ancak çok dua okumaya gayret etmelidir.
16. Tekbir getirilerek secdeden kalkılır. Sol
ayak yere yayılıp, üzerine oturulur. Sağ ayak, sol ayaktan ayrı ve parmak
uçları kıbleye doğru gelecek şekilde dik tutulur. 'A!lâhumme'ğ-fir-rî,
ver-hamnî, vecburnî, verfa'nî, vehdinî ve âfinî, verzuknî' denir.
17. Sonra tekbir getirilerek, tamamen birinci secde gibi,
ikinci secde yapılır.
18. Daha sonra tekbir getirilerek secdeden kalkılır. Sol
ayak üzerine -iki secde arasında oturulduğu gibi oturulur.[398]
Sonra yere dayanarak ikinci rekâta kalkılır.
Şafiî ve
Hanbelî mezhebine göre yere dayanarak kalkmak sünnet; Hanefî ve Mâliki
mezhebine göre, hasta, zayıf ve güçsüzlerin dışında yere dayanarak kalkmak
mekruhtur.[399]
19. İkinci rekâtta da birinci rekatta yapılanların aynısı
yapılır. Ancak ikinci rekât, birinciden daha kısa tutulur.
20. ikinci rekât da tamamlandıktan sonra, sol
ayak, sağ ayağın yanına yayılarak teşehhüt için oturulur. Sağ avuç sağ dizin,
sol avuç da sol dizin üzerine konur. Sol el parmaklar, açık tutulur. Sağ el
parmakları yumruk yapılarak, şahadet parmağı düz bırakılır ve teşehhütte
şahadet parmağına bakılır.
Hanefî mezhebine göre, 'lâ ilahe' denirken şahadet parmağı
kaldırılır, 'illallah' denirken indirilir.
[400]
21. Teşehhütte 'ettehiyyâtü' okunur, Peygamber (sallaîlj-ihu
aleyhi ve sellemj'e 'salavat' getirilir. Eğer bu son oturuş ise, sala-vat
getirildikten sonra kişi, istediği kadar dua okuyabilir.
22. Eğer namaz üç veya dört rekâtlı ise, İkinci rekattan sonra
kalkılır ve namazın kalan rekâtları, önceki rekâtlar gibi kılınır.
23. Önce sağa, sonra da sola 'es-Selâmu aleykum ve rah-metullah'
denilerek selam verilir.
24. Namazdan sonra -rivayet edilmiş sahih
zikirlerle- çokça zikir yapmak müstehaptır. Kabul edileceği ümit edilerek,
çokça dua yapılmalıdır. Ancak zikir esnasında eller kaldırılmaz.
Bu anlatılanlar, Peygamberimiz fsaüallâhu
aleyhi ve sellem)-'in namazı gibi namaz kılmanın tarifidir. Bunlar, rükün,
vacip, mendup, mubah ve mekruh gibi kısımlara ayrılmaktadır.
Namaz, farzlardan ve rükünlerden oluşur. Bunlardan
biri eksik kaldığı zaman namaz gerçekleşmiş olmaz ve şer'î namaz sayılmaz.
Namazda bir rüknü terk eden kimse;
a) Bilerek terk etmiş ise, namazı ittifakla bâtıl olur.
b) Yanilarak veya bilmeyerek terk ederse: Eğer bu
kimse, terk ettiği rüknü yapma imkânına sahip İse, onu yapması ittifakla-
vaciptir/şarttır. Yapma imkânına sahip değilse, sadece rüknü terk ettiği rekâtı
geçersiz olur. O rekâtı yeniden kılar. Sonra da sehv/yanılgı secdesi yapar. Bu
konu 'sehv secdeleri' bahsinde açıklanacaktır.
Peygamber (sallallâhu aleyhi ve seilem); 'Namazın
anahtarı abdesttir, girişi tekbirdir, çıkışı selam'dır.[401]
buyurmuştur.
Namazını yanlış kılan adama, Peygamber (sallallâ-hu aleyhi ve
seilem); 'namaza kalktığın zaman tekbir getir.[402]
buyurmuştur.
Tekbir: İslam ümmetinin nesiller boyunca
Peygamberimiz (sallallâhu aleyhi ve sellem)'den naklettiği 'Allahu Ekber'
lafzıdır. Peygamberimiz (sallallâhu aleyhi ve seilem) her namazda bunu söyler,
farklı lâfızlarla başka tekbir getirmezdi. Peygamberimiz (sallallâhu aleyhi ve
seilem) bir defa bile farklı lafızlarla tekbir söylememiştir.
Yüce Allah; gönülden boyun eğerek Allah için namaza kalkın
[403]
buyurmuştur. Peygamber (sallallâhu aleyhi ve seliem), İmrân bin Husayn'e
'ayakta durarak namaz kıl. Eğer buna gücün yetmezse, oturarak kıl; oturmaya da
gücün yetmezse yan üstü uzanarak fa
[404]
buyurmuştur.
1. Sağlıklı bir kişinin yalnız veya imam olarak namaz kıldığında,
oturarak farz namaz kılmasının caiz olmadığı konusunda âlimler icmâ etmiştir.
2. Ayakta durmaya takati olmayan hastadan 'kıyam'
şartının kalktığı, dolayısıyla oturarak kılabileceği hususunda da âlimler icmâ
etmiştir. Aynı şekilde, ayakta durmaya gücü yeten, ancak ayakta durduğu
takdirde şiddetli zorlukla karşılaşan, hastalığının artması veya iyileşmesinin
yavaşlaması endişesi taşıyan kişiden de 'kıyam' şartı kalkar.
Enes (radiyallâhu anh) anlatıyor; Peygamber
(sallallâhu aleyhi ve seilem) yatağından düştü ve sağ tarafı yaralandı Ona
hasta ziyaretinde bulunduk. Namaz vakti geldiğinde, bize oturarak namaz
kıldırdı. Biz de onun arkasında oturarak namaz kıldık.[405]
İbni Kudâme
el-Muğnîde (2/571) der ki; 'Görünen o ki, Peygamber {salialiâhu aleyhi ve
sellem) tamamen ayağa kalkmaktan aciz değildi. Fakat ayakta durmakta zorlandığı
için 'kıyam' şartı ondan kalkmıştı. Aynı şekilde -imama uydukları için-
diğerlerinden de kalkmıştır'.
3. Uçakta, veya gemide olduğun zaman, namazları ayakta kılmak
vaciptir. Ancak ayakta durmaya güç yetirilemiyorsa, oturarak kılınabilir.
Gemide namaz kılmak, Peygamberimiz (salialiâhu aleyhi ve sellem)'e soruldu;
'Boğulmaktan korkmadığın sürece, gemide namazı ayakta kıl
[406]
buyurdu.
4. Bütün nafile
namazlar binek üzerinde kılınabilir. Bu uzun veya kısa yolculukta olabileceği
gibi, mukîm/yerleşik iken de olabilir.
5. Hiçbir mazeret bulunmadığı halde nafile namazlar, oturarak
kılınabilir. Ancak ayakta kılmak çok daha sevaphdır. Oturarak kılınan namazın
sevabı, ayakta kılınan namazın sevabının yarısıdır.
Imrân bin Husayn (radiyallâhu anh) anlatıyor; Rasulullah
(salialiâhu aleyhi ve seîlem)'e, kişinin oturarak namaz kılmasını sordum;
'ayakta kılarsa daha faziletlidir. Kim namazı oturarak kılarsa, ayakta kılanın
yarısı kadar sevap ahr. Kim namazı yatarak kılarsa, oturarak kılanın yansı
kadar sevap alır' buyurdu.[407]
Mazeretinden dolayı namazı oturarak kılan kimsenin
sevabından hiçbir şey eksilmez. Çünkü Peygamber (salialiâhu aleyhi ve sellem);
'Kim hastalanırsa veya yolculuk yaparsa, sağlıklı ve mukim/yerleşik halinde
yaptığı gibi yazılır
[408]
buyurmuştur.
6. Nafile namaza oturarak başladıktan
sonra, devamını ayakta kılmak -âlimlerin ittifakıyla- caizdir. Çünkü Âişe
(radiyallâhu anhâ)'mn rivayet ettiği hadiste şöyle buyrulmuştur; 'Rasulullah
(salialiâhu aleyhi ve sellem) oturarak namaz kıldırıyor ve
oturarak okuyordu. Okuyacağı miktar,
otuz veya kırk âyet kaldığında, ayağa kalkıp okuyor, sonra da rükû ue secde
yapıyordu. Daha sonra ikinci rekâtı da bunun gibi yapıyordu.[409]
7. Nafile namaza ayakta başladıktan sonra, devamını
oturarak kılmak da caizdir. Bir önceki hadisi şerif buna delildir.
8. Namaz, oturularak kılındığında, teşehhütte
oturur gibi oturulmalıdır. Her ne kadar bağdaş kurarak oturmak özellikte
mazeret halinde- caiz ise de, en faziletli olan budur. Bu Peygamberimiz
{salialiâhu aieyhi ve sellem)'den
[410]
ve bazı sahabelerden nakledilmiştir.[411]
9. Hiçbir mazeret olmadan, namazda ayaklan uzatarak oturmak caiz
değildir.
10. Oturmaya gücü yetmeyenin, farz olsun, nafile
olsun namazları yatarak kılması caizdir. Mazeret bulunmadığında ise -tercih
edilen görüşe göre-, farz namazlarda da, nafile namazlarda da yatarak kılmak
caiz değildir.
11. Yatarak namaz kılındığında, sağ yan üzerine yatarak
kılmak müstehaptır. Çünkü yatarken sünnet olan, sağ yan üzerine yatmaktır. Bu
konuyla ilgili olarak Âişe (radiyallâhu anhâ)'nın rivayet ettiği hadiste;
'Rasulullah (salialiâhu aleyhi ve sellem), ayakkabısını giyerken, saçını
tararken, temizlenirken ve her işinde sağla başlamaktan hoşlanırdı
[412]
denilmiştir.
Peygamber (salialiâhu aleyhi ve sellem) 'Fatihâ'yı okumayan
kimsenin namazı olmaz
[413]
buyurmuştur.
Peygamber (sallallâhu aleyhi ve sellem) 'Fatihâ'yı
ezberleye-meyen kişi; 'SubhânaHâhi, vel-hamdu HHâhî, ve lâ ilahe illallâhu.
Va'llâhu Ekber, ve lâ havle ve lâ kuvvete illâ billâh /Allah'ın Sânı Yücedir,
Hamd Allah içindir. Allah'tan başka ilah yoktur. Allah en büyüktür. Allah 'tan
başka güç ve kuvvet sahibi yoktur' desin
[414]
buyurmuştur. Ancak bu, Fatihâ'yı ezberlemek için her türlü gayreti
göstermesine rağmen bir türlü ezberleyemeyen ve tamamen âciz kalanlarla, acem
vb. kimseler içindir.
Rükû yapmak, namazın erkân in dandır. Bu icmâ ile sabittir.
Çünkü Yüce Allah, 'Ey îman Edenler! Rükû ediniz ve secde yapınız
[415]
buyurmuştur.
Peygamberimiz (sallallâhu aleyhi ve sellem),
namazını yanlış kılan kişiye; '...sonra rükû yap ve rüku da mutmaini tam olarak
dur.[416]
Rükû'da caiz olan en az miktar, eğilip iki elle dize tutunmaktır. Rükû'da
mutmainlik ise, vücut mafsallarının tam olarak yerli yerince oturması ve
sakinleşmesidir. Rükû'da mutmainlik, 'rükû'da söylenmesi vacip olan zikirleri
söyleyecek miktar' olarak da ifade edilmiştir.
Peygamber (sallallâhu aleyhi ve sellem); 'Rükû ve
secdede, belini düzgün tutmayan adamın namazı yeterli olmaz
[417]
buyurmuştur. Namazını yanlış kılan
kişiye; '...sonra başını kaldır ve mutmain oluncaya kadar dur.[418]
buyurmuştur.
Yüce Allah, '... Rükû ediniz ve secde yapınız
[419]
buyurmuştur. Peygamberimiz (sallallâhu aleyhi ve sellem), namazını yanlış
kıian kişiye; '...sonra secde yap, secdede mutmain oluncaya kadar kal. Sonra
başını kaldır ve mutmain oluncaya kadar otur. Sonra tekrar secde yap ve mutmain
oluncaya kadar kal
[420]
demiştir.
İbni Abbâs
(radiyallâhu anh) anlatıyor; 'Burnu ve alnı secdede yere değmeyen kişinin
namazı yoktur.[421]
Peygamberimiz (sallallâhu aleyhi ve seilem)
'...sonra başını kaldır ve mutmain oluncaya kadar otur...'; 'Rükû ve secdede,
belini düzgün tutmayan adamın namazı yeterli olmaz' buyurmuştur.
İbni Mesûd
(radiyallâhu anh) anlatıyor; 'Peygamber (sallallâhu aleyhi ve sellem}'in
arkasında namaz kıldığımızda, Esselâmu alâ Cibrîle ve MikâîVe [Cebrail'e ve
MikâîVe selam olsun]' veya 'Esselâmu alâ Fulân ve Fulân [Falan, Falan kişilere
selam olsun]' derdik. Bunun üzerine Rasulullah (sallallâhu aleyhi ve sellem)
bize döndü ve şöyle buyurdu; 'Hiç kuşkusuz Allah, es-Selâm'dır. Her hangi
biriniz namaz kıldığı zaman, şöyle desin;
Ettehiyyâtu
uessalauâtu uettayyîbât. Es-Selâmu aley-ke Eyyuhe'n-Nebiyyu ve rahmetulhhi ve
berekâtuh. Es-Selâmu aleynâ ve ala ibâdillâhi's-sâlihîn»
"Bütün selamlar, namazlar ve
güzellikler Allah'a aittir. Ey Peygamber! Selam sana. Allah'ın rahmeti ve
bereketi senin üzerine olsun. Selam bizlere ve Allah'ın Salih kullarına"
Sizden biriniz böyle dediği zaman, (selamı) gökte ve
yerde bulunan bütün Salih kullara ulaşır.
(Daha sonra da şöyle desin) «Eşhedu enlâ ilahe
illallah ve eşhedu enne Muhammeden abduhu ve rasuluhu I Şahadet ederim ki,
Allah'tan başka ilah yoktur; ve şahadet ederim ki Muham-med O'nun kulu ve
rasulüdür.[422]
Teşehhüt dualarının en sahih ifadeleri budur. Ancak 'Es-Selâmu
aleyke Eyyuhe'n-Nebî I selam sana ey Peygamber' ifadesinin yerine, 'es-Selâmu
ala'n-Nebî j Peygambere selam olsun' denilmesi daha evlâdır. Çünkü Peygamber
(sallallâhu aleyhi ve sellem) hayatta iken sahabeler böyle söylüyorlardı.
Vefatından sonra ise, 'es-Selâmu ala'n-Nebîyy' olarak söylemeye başlamışlardı.
Peygamberimiz (sallallâhu aleyhi ve sellem)
'Namazın anahtarı abdesttir, girişi tekbirdir, çıkışı se/am'dır.[423]
buyurmuştur.
I. Namazda selam
verirken yeterli olan en az ifade 'es-Selâmu Aleykum' sözüdür.
II. Sağa ve sola selam verirken, en güzel ve en faziletli selam
lafızları 'es-Selâmu Aleykum ve rahmetuliâh' sözüdür. Rasulullah
(sallallâhu aleyhi ve sellem)'den sabit olan
selam lafızları budur. Selam verirken 've berakâtuhû' lafzını eklemek,
Rasulullah (sallallâhu aleyhi ve sellem)'den nakledilmemiştir.
Peygamber (sallallâhu aleyhi ve sellem)'İn namazları
bir tertip ve sıraya uygun olarak kıldığı nakledilmiştir. Nitekim Peygamberimiz
(sallallâhu aleyhi ve sellem) 'beni namazda gördüğünüz gibi namaz kılınız'
buyurmuştur. Namazı yanhş kılana, namazı öğretirken de, (... sonra... sonra
...' ifadeleriyle sıraya uygun olarak öğretmiştir.
Namaz için tekbir aldıktan sonra iftitah
duasını, ister farz, ister nafile olsun bütün namazlarda okumak -tercih edilen
görüşe göre- vaciptir. Çünkü Peygamber (sallallâhu aleyhi ve sellem) namazını
yanlış kılan kişiye; 'Hiçbir insanın namazı, abdest azalarını güzelce yıkayarak
abdest alıp; sonra tekbir getirip, Celîl ve Azız Allah'a hamd ederek, O'na
senâ/övgüde bulununcaya ve Kurâ-n'dan kolayına geleni okuyuncaya kadar ....
Namazı tamamlanmış olmaz. ... Ancak bunları yaptığı zaman namazı tamamlanmış
olur.[425] Peygamberimiz
(sallallâhu aleyhi ve sellem)'in hadisinde geçen '... Celîl ve Azız Allah 'a
hamd ederek, O'na senâ/övgüde bulununcaya...' ifadesi, iftitah duasıdır. Bu
hadisten, namazda İlk tekbirden sonra mutlak hamd ve senâ'da bulunmanın vacip
olduğu' anlaşılmaktadır.[426]
Bazı âlimler, hadisteki ifadeden 'Fâtiha'nın
kastedildiğini, dolayısıyla iftitah duasının sadece müste-hap olduğunu
söylemişlerdir. Bu konu oldukça geniştir.
İftitah
duası, cenaze namazlarında okunmaz. Talha bin Ubeydullah İbni Avf anlatıyor;
'Abbâs (radiyallâhu anh)'m arkasında cenaze namazı kıldım. Fatihayı okudu ve
'bilsinler ki, bu sünnettir
[427]
dedi.
Hanefî ve Mâliki mezhebine göre cenaze namazında 'iftitah duası'
okunur. Şafiî ve Hanbelî mezhebine göre ise okunmaz.
[428]
Bu rivayette, iftitah duasını cenaze
namazlarında okumanın meşru olmadığına işaret edilmektedir. Çünkü İbni Abbâs
(radiyallâhu anh) 'Fatihâ'yı cehrî/sesli olarak okumuş ve bunu insanların
öğrenmesi için yapmıştır. İftitah duâsıyla başlamamıştır ve açıktan onu
okumamıştır.
İftitah
duasının vacip oluşunun istisnası: İmamın cehrî/sesli okuduğu namazlarda, imama
uyanların okuması vacip değildir. İftitah duasında asıl olan gizli okumaktır.
Çünkü Peygamber (sallallâhu aleyhi ve sellem) sesli okumamıştır. Ancak İmamın
bazı zamanlarda, insanlara öğretmek için sesli okuması caizdir.
Peygamberimiz (sallallâhu aleyhi ve seİlem)'den
'sahih' farklı iftitah duaları nakledilmiştir. Bunlardan bazıları;
Ey Allah'ım!
Uzaklaştır benimle günahlarımın arasını, uzaklaştırdığın gibi doğuyla batının
arasını. Ey Allah'ım! Arındır beni günahlarımdan, arındığı gibi beyaz elbisenin
kirden. Ey Allah'ım! Kar, su, dolu ile tertemiz kıl beni günahlarımdan.
[429]
Ey Allah'ım!
Senin sânının yüceliğini, sana hamd ederek zikrederim. Adın kutsaldır. Azametin
yücedir. Senden başka ilâh yoktur.[430]
Hiç şüphesin
ben, coşmayan birMüs/üman olarak yüzümü, gökleri ve yeri yoktan var edene
çevirdim. Ben müşriklerden değilim. Hiç şüphesiz benim namazım, ibâdetlerim,
yaşamım ve ölümüm hepsi âlemlerin rabbi Allah içindir. O'nun ortağı yoktur.
Bana böyle emir olundu ve ben Müslümanlardanım.[431]
Ey Allah'ım! Her şeyin sahibi ve yöneticisi sensin. Senden başka ilah yoktur.
Sen benim Rabbimsin. Ben senin kulunum. Nefsime zulmettim. Günahlarımı itiraf
ediyorum, bütün günahlarımı bağışla. Hiç şüphesiz günahları yalnızca sen
bağışlarsın. Beni en güzel ahlaka erdir. En güzel ahlaka yalnızca sen
erdirirsin. Kötü ahlakı benden uzaklaştır. Kötü ahlaktan ancak sen uzaklaştırırsın.
Sana teslim oldum. Sana amadeyim. Hayır tamamen senin elindedir. Şer sana
ulaşmaz. Ben seninleyim ve sana döneceğim. Sen kutsalsın. Sen yücesin. Senden
af diler, sana tövbe ederim.[432]
Namazda kıraate başlarken 'eûzu' okumak
-ittifakla- vaciptir.[433]
Her rekâtta vacip olduğu konusunda ise farklı görüşler oluşmuştur. Yüce Allah
'Kuran okuduğun zaman, kovulmuş şeytandan Allah'a sığın
[434]
buyurmuştur. Ayette 'istiâze/eûzu' okumak emredilmiştir. Hakikatte emir,
vaciplik ifade eder. Çünkü 'istiâze/eûzu', okumak, şeytanın şerrini önler.
Vacibi, tamamlayan her şey vaciptir.
Asıl olan, 'istiâze/eûzu'yi gizli okumaktır. Çünkü ne
Rasulul-lah (sallallâhu aleyhi ve seliem)'den, ne de Râşit halifelerden is-tiâze'nin sesli okunduğu nakledilmemişim Ancak imam, cemaate
öğretmek için bazen sesli okuyabilir.
İstiâze şu
ifadelerden biriyle yapılabilir;
Eûzu billahi mine'ş-şeytâni'r-racîm / Allah'a sığınırım, kovulmuş
şeytandan
Eûzu billâhi's-sernîİ'l-alîmi mine'ş-şeytâni'r-racîm / Her şeyi
işiten ve bilen Allah'a sığınırım, kovulmuş şeytandan
Eûzu billâhi's-semîi'l-alîmi mine'ş-şeytâni'r-racîm min
hemzihî ve nefhihî ve nefşihî / Her şeyi işiten ve bilen Allah'a sığınırım,
kovulmuş şeytanın kışkırtmasından, şişirmesinden ve üflemesinden"
İbni Kudâme,
e!-Muğnîde (2/146) der ki; 'Bu istiâzelerin tamamı birer genişliktir.
Hangisiyle sığınılırsa sığınılsın, güzeldir'.
Peygamber (sallallâhu aleyhi ve sellem); İmam 'âmîn'
dediği zaman, sizler de 'âmîn deyiniz. Hiç kuşkusuz, kimin âmin deyişi,
meleklerin âmîn deyişine denk gelirse, geçmiş günahları bağışlanır
[435]
buyurmuştur.
imama da, imama uyanlara da, namazı yalnız
kılanlara da Fâtihâ'dan sonra 'âmîn' demek vaciptir.[436]
Açıktan okunan namazİarda
açıktan, sessiz okunan namazlarda sessizce 'âmîn' denir.
Peygamberimiz (sallailâhu aleyhi ve sellem)
namazını yanlış kılana şöyle emretmiştir;
Hiçbir insanın namazı;
Abdest azalarını güzelce yıkayarak abdest
alıncaya;
Sonra tekbir getirip, Celîl ve Azız
Allah'a hamd ederek, O'na övgüde bulununcaya ve Kurân'dan kolayına geleni
oku-yuncaya;
Sonra Allâhu Ekber' diyerek rükû edip,
azaları rukûda yerli yerinde duruncaya;
Sonra da 'semiallâhulimenhamideh' diyerek doğruluncaya;
Sonra 'Allâhu Ekber' deyip, secde edip,
azaları secdede yerli yerinde duruncaya,
Sonra 'Allâhu Ekber' deyip, başını kaldırarak
tamamen otu-runcaya,
Sonra Allâhu Ekber' deyip secde edip, azaları
secdede yerli yerinde duruncaya,..
Sonra başını kaldırıp tekbir getirinceye
kadar namazı tamamlanmış olmaz. Ancak bunları yaptığı zaman namazı tamamlanmış
olur'.
Peygamberimiz {sallailâhu aleyhi ve sellem) 'imam
«semiallâhulimenhamideh» dediği
zaman, «Allâhumme Rabbena Leke'l-Hamd» deyiniz' buyurmuştur.[438]
Peygamberimiz {sallailâhu aleyhi ve sellem) 'her
iki rekatta bir oturduğunuzda «ettehiyyâtu lillâhi»'yi okuyunuz' buyurmuştur.[440]
Namazını yanlış kılana, 'namazın yarısında oturduğun zaman, sol ayağının uyluk
kemiği üzerine tamamen otur. Sonra da «teşehhüt» oku' buyurmuştur.
Ukbe bin Âmir (radiyallâhu anh) anlatıyor;
'Çok büyük olan Rabbinin adını teşbih et!
[441]
âyeti nazil olduğunda, Rasulullah (sallailâhu aleyhi ve sellem) bize; 'bunu
[442]
rükûtarınızda söyleyiniz' buyurdu. 'Yüce Rabbinin adını teşbih et
[443] âyeti
nazil olduğunda, 'bunu
[444]
secdelerinizde söyleyiniz' buyurdu.
[445]
Bu emir ifadeleri, vaciplik ifade eder.
Çünkü Yüce
Allah'ın emriyle, Rasulü'nün (sallailâhu aleyhi ve sellem)'İn emri bir arada
varit olduğu gibi, bizatihi Peygamberimiz (sallailâhu aleyhi ve sellem)'in
uygulamasıyla da sabit olmuştur.
[446]
Rükû ve secdede Yüce Allah'ı teşbih etmenin vacip olduğunu,
Rasulullah (sallailâhu aleyhi ve sellem)'in şu buyruğu da teyit etmektedir;
'...Dikkat ediniz! Hiç kuşkusuz, rükûda ve secdede
Kurân okumam yasaklandı. Bu nedenle rükûda Aziz ve Celtl Rabbi
tazimle anınız. Secdede ise, çokça dua yapmaya gayret ediniz. Çünkü size icabet
olunmaya en lâyık yerdir.[447]
Huzeyfe (radiyaliâhu anh), aniatıyor; Rasuhllah
(sallaHâhu aleyhi ve sellemj'in rükû yaptığı zaman üç defa 'Subhâne
Rabbi-ye'l-Azîm7; secde yaptığı zaman da üç defa 'Subhâne Rabbiye'l-A'lâ'
dediğini işittim.[448]
Rükû ve secdede okunacak başka tesbihat ve zikirler de bulunmaktadır.
Bunlar 'kavlî sünnetler' bahsinde zikredilecektir.
Namazın sünnetleri 'kavİî/sözlü ve fiilî/uygulamalı' olarak İki
kısımdır.
İlk iki
rekâtta Fatiha'yı okuduktan sonra bir sûre okumak -âlimlerin icmâsıyla-
sünnettir. Aynı şekilde üçüncü ve dördüncü rekâtlarda da -bazen- okumak
sünnettir.
Hanefî mezhebine göre, farz namazların ilk iki rekâtında, vitir
ve nafile namazların her rekâtında Fâtiha'dan sonra bir küçük sûre, ya da üç
kısa veya bir uzun âyet okumak vaciptir.
[449]
Ebû Katâde (radiyaliâhu anh) anlatıyor; 'Peygamber
(sallal-lâhu aleyhi ve seîlem) öğle ve ikindi namazının ilk iki rekâtında
fatiha ve bir sûre okurdu. Bazen ayetleri bize
işitürirdi. Son iki rekâtta ise Fatiha okurdu.[450]
Üçüncü ve
dördüncü rekâtlarda kıraatle ilgiii olarak, Ebû Sâîd (radiyaliâhu anh)'den
şöyle rivayet edilmiştir; 'Peygamber (sallaliâhu aleyhi ve sellem) öğle
namazının ilk iki rekâtının her rekâtında otuz ayet kadar okuyordu. Son iki
rekâtında ise on beş ayet kadar okuyordu .[451]
Bu hadisten, ilk iki rekâttaki kıraatin, son iki
rekâttaki kıraatten daha fazla olmasının müstehap olduğu anlaşılmaktadır.
Aynı zamanda
bu hadisten, namazdaki kıraati, tertii
[452]
İle manasını düşünerek yapmanın müstehap; acele ve hızlı okumanın mekruh
olduğu anlaşılmaktadır. Bu konuda âîimîer icmâ etmiştir. Çünkü Yüce Allah
'Kuranı tertii ile yavaş yavaş oku
[453]
buyurmuştur.
Rahmet ve
azap ayetleri okunduğunda; rahmet ayetlerinde istekte bulunmak, azap ayetlerinde
sığınmada bulunmak müstehaptır.
Huzeyfe (radiyaliâhu anh) anlatıyor; 'Peygamber
(sallaliâhu aleyhi ve sellem) ile birlikte bir gece namaz kıldım. Bakara ile
başladı. ... yavaş yavaş okuyordu. Teşbih âyeti geçtiği zaman, teşbih ediyor;
istek ayetleri geçtiği zaman istekte bulunuyor; sığınma ayetleri geçtiği zaman
da sığınıyordu. Daha sonra da rükû yaptı.[454]
Namazda
'Sebbih İsme Rabbike'l-A'lâ I Yüce Rabbinin adını teşbih et'
[455]
âyeti okunduğu zaman 'subhânallah' demek müstehaptır.
Eleyse
zâlike bi kadirin alâ en yuh'yiyel-meutâ Bunları yapan ölüleri diriltmeğe gücü yetmez rni?
[456]
ayetini okuduğun zaman 'Subhaneke belâ / Evet, Senin Sânın Yücedir' demek m
üste haptır.
Bu iki âyet-i kerime okunduktan sonra böyle
söylenmesini bildiren deliller vardır.
Eleyse'llâhu
bi ahkemi'l-hâkimîn /Allah, hakimler hakimi değil midir?
[457]
ayeti okunduğunda 'belâ ve ene ala zâlike mine'ş-şâhidîn / evet, ben buna
şahitlik edenlerdenim' demek meşru değildir.
Müellif her ne kadar bu konuda hadis bulunmadığını gerekçe
göstererek, 'belâ ve ene ala zâlike mine'ş-şâhidîri denilmesinin meşru
olmadığın: ileri sürmüş ise de, imam Kurtubî, tefsirinde İbn Abbâs ve Ali bin
Ebî Tâlîb (radi-yallâhu anhumâ)'nın Eleyse'llâhu bi ahkemi'l-hâkimîn' âyetini
okuduktan sonra 'belâ ve ene alâ zâîike mine'ş-şâhidîn' dediklerini
zikretmektedir. Ayrıca İmam Tirmîzî, Ebû Hureyre (radiyallâhu anh)'ten şu
rivayeti naklet-miştir; 'Her kim, «Ve't-Tîni ve'z-Zeytûn» sûresini okuyup
Eleyse'llâhu bi ahkemi'l-hâkimîn' âyetini söylerse, 'belâ ve ene alâ zâlike
mine'ş-şâhidîn efesin.[458]
Fe bi eyyi
hadîsin ba'dehû yu'minûn / Kufân'dan başka hangi söze inanacaklar
[459]
âyetini okunduğu zaman 'âmenna biüâh / Allah'a iman ettik' demek meşru
değildir.
İmam,
'lyyâke na'budu ve iyyâke nes'taîn / yalnız sana kulluk eder, yalnız senden
yardım dileriz' ayeti okunduğu zaman "ısteantu billah /Allah'tan yardım
dilerim' demek meşru değildir.
Çünkü bu
ayetler okunduğu zaman, böyle denilmesini bildiren her hangi bir hadis sabit
değildir.
I. Allâhumme leke reka'tu. Ve leke eslemtu. Ve bike âmen-tu.
Hg§e'a leke sem'î ve basarı ve muhM ve azmi ve asabı'
"Ey Allah'ım sana rükû yaptım. Sana teslim
oldum. Sana iman ettim. Kulağım, gözüm, zihnim, kemiklerim ve damarlarım sana
hûşû ile gönülden bağlandı".
[460]
II. 'Subhâneke Allâhumme Rabbena ve bi hamdike. Allâhumme'ğ-firlf
"Allah'ım! Senin şanın yücedir. Rabbimiz
hamd sanadır. Allah'ım! Beni bağışla".[461]
III. Subbühun, Kuddûsun, Rabbu'l-Melâiketi ue'r-Rûh' 'Münezzehsin,[462] Kutsalsın,
Meleklerin ve Ruhun Rabbisın
[463]
IV. 'Subhâne Zi'l-Ceberût, ve'1-Melekût,
ue'l-Kibriyâi ve'l-Azame'
Mutlak otorite, hükümranlık, büyüklük ve azamet
sahibinin sânı yücedir.
[464]
I. Allahumme Rabbena lekel-hamd, MU'u's-semâuâti ve miVu'l-erdı
ve miİ'u mâ beynehuma ve mil'u mâ şi'te min şeyin ba'd. Ehlu's-Senâi
ve'l-mecdi. Ehakku mâ kâle'1-abdu. Ve kulluna leke abdun. AMhumme lâ mania
limâ A'tayte. Ve lâ mu'tiye l'ımâ mena'te. Ve lâ yenjeu ze'i-ceddi
minke'l-ceddu'
"Allah'ım! Rabbİmİz hamd sanadır. Gökler ve
yer dolusu ve daha başka diiediğin şeyler dolusu hamd sana! Ey Övgünün, güç ve
şerefin sahibi! Kulun söyleyeceği en haklı söz; Hepimiz senin kulunuz! Ey
Allah'ım! Verdiğini engelleyecek yok! Vermediğini verecek yok! Senin kudret ve
gücüne rağmen hiçbir güce itaatin faydası yok".[465]
II. 'Rabbena ve leke'l-hamdu hamden kesîran
tayyiben mu-bâreken fîhi'
Rabbimiz! Hamd sanadır. Temiz ve mübarek hamdler
sanadır".
[466]
I. Allâhumme leke secedtu ve bike âmentu ve leke eslemtu. Secede
vechî lillezî halakahu ve savverahu ve şakka sem'ahu ve basarahu.
Tebâreke'llâhu ehsenu'l-hâlikîn'.
"Ey Allah'ım! Sana secde ettim. Sana inandım.
Sana teslim oldum. Yüzüm, kendisini yaratana, şekil, kulak ve göz verene secde
etti. Yaratanların en güzeli Allah kutsaldır.
[467]
II. 'Subhâneke Allâhumme Rabbena ve bi hamdike. Allâ-humme'ğ-firfî'
"Allah'ım! Senin şanın yücedir. Rabbimiz
hamd sanadır. Allah'ım! Beni bağışla".
[468]
III. Subbûhun, Kuddûsun, Rabbu'l-Meîâiketi ve'r-Rûh' 'Münezzehsin, Kutsalsın, Meleklerin
ve Ruhun Rabbisin.[469]
IV. Subhâne Zi'l-Ceberût, ve'l-Melekût, ve'l-Kibriyâi ve'l-Azame'
"Mutlak otorite, hükümranlık, büyüklük ve azâmet sahibinin sânı yücedir.
[470]
V. Secdede Duaları Çokça
Yapmak: Çünkü Peygamberimiz (sallallâhu aleyhi ve sellem), 'Secdede ise, çokça
dua yapmaya gayret ediniz. Çünkü size icabet olunmaya en lâyık zamandır.[471]
buyurmuştur.
Peygamberimiz (sallallâhu aleyhi ve sellem), secde yaptığında
şöyie dua ediyordu;
Allâhumme'ğ-firlîzenbtkullehu, dikkahu ve cillehu ve evve-lehu
ve âhirahu ve alâniyetehu ve sırrahu'
Ey Allah'ım! Bütün günahlarımı; küçüğünü,
büyüğünü, İlkini, sonunu, açığını ve gizlisini bağışla.
[472]
I. Allâhumme'ğ-firlî ve'rhamnî vecburnî vehdinî verzuknî'
"Ey Allah'ım! Beni bağışla. Bana merhamet et.
Bana ihsanda bulun. Beni dosdoğru yola ilet. Bana afiyet ver. Beni rızıklandır.
[473]
II. Rabbi'ğ-firlî, Rabbi'ğ-firlî'
"Rabbim! Beni bağışla. Rab-bim! Beni bağışla.
[474]
Aişe (radiyallâhu anhâ) anlatıyor; '... Biz onun misvağmı ve
abdest suyunu hazırlardık. Allah onu geceleyin uyandırmayı dilediği zaman
uyandırırdı. Kalktığında dişlerini misvaklar ve abdest alırdı. Sonra dokuz
rekât namaz kılardı. Bu dokuz rekatın sadece sekizinci rekatında otururdu.
Rabbine dua eder, Allah'ın Peygamberine salavat getirirdi. Sonra selam vermeden
kalkar ve dokuzuncu rekâtı kılıp otururdu. Sonra Rabbine hamd eder, Allah'ın
Peygamberine salavat getirir ve dua ederdi. Sonra selam verirdi.
[475]
Peygamberimiz
(sallallâhu aleyhi ve sellem)'e en faziletli salavat ifadesi;
Allâhumme salli alâ Muhammedin ve alâ âli Muhammedin, kemâ
salleyte alâ İbrahim'e ve alâ âli İbrahim'e inneke hamîdun mecîd.
Allâhumme bârik alâ Muhammedin ve alâ âli Muhammedin, kemâ
bârekte alâ ibrahim'e ve alâ âli ibrahim'e inneke hamîdun mecîd.
Ey Allah'ım! Muhammed'e ve Muhammed'in
ailesine salât
eyle! İbrahim'e ve İbrahim'in ailesine salât ettiğin gibi! Hiç şüphesiz
sen, övülen, şân ve şeref sahibi olansın.
Ey Allah'ım! Muhammed'i ve Muhammed'in
ailesini mübarek kıl! İbrahim'i ve İbrahim'in ailesini mübarek kıldığın
gibi..! Hiç şüphesiz sen, övülen, şân ve şeref sahibi olansın.[476]
Birinci Oturuşta: Peygamber (sallallâhu aleyhi ve
sel-İem) buyuruyor ki, 'her iki rekatta oturduğunuzda; «Ettehiyyâtu lillâhi,
uessalauâtu vettayyîbât Es-Selâmu aleyke Eyyuhe'n-Ne-biyyu ve rahmetuîlahi ve
berekâtuh. Es-Selâmu aleynâ ve alâ ibâdiHâhi's-sâlihîn. Eşhedu enlâ ilahe
illallah ve eşhedu enne Muhammeden abduhu ue rasuluhu» deyiniz. Daha sonra her
biriniz hoşlandığı duaları seçerek, onlarla Aziz ve Celîl Rabbine dua etsin.[477]
Selamlar, dualar ve bütün güzellikler Allah'adır.
Ey Peygamber! Selam sana! Allah'ın rahmeti ve bereketi senin üzerine olsun.
Selam bize ve Allah'ın salih kullarına! Şahadet ederim ki, Allah'tan başka ilah
yoktur; Şahadet ederim ki, Muhammed 0'-nun kulu ve resulüdür.
İkinci Oturuşta: Peygamber (sallallâhu aleyhi ve
sellem) buyuruyor ki, ıson teşehhüdü/ettehiyyâtu'yu bitirdiğiniz zaman, dört
şeyden Allah'a sığman; Cehennem azabından, kabir azabmdan, dirilerin ve ölülerin fitnesinden ve Mesih
deccalin fitnesinden
[478]bir
başka rivayette ise 'Günahtan ve borçtan
[479]
ifadesi geçmektedir.
I. "Ey Allah'ım! Şüphesiz ben kendime çok
zulmettim/yazık ettim. Günahları ancak sen bağışlarsın, senden başka hiç kimse
bağışlayamaz. Kendi katından bir mağfiretle beni bağışla ve bana merhamet et.
Muhakkak ki sen, Gafur ve Rahîm olansın.[480]
II. "Ey Allah'ım! Beni bağışla! Yaptıklarımda...
Yapacaklarımda... Gizli ve açıktan işlediğim günahlarımda..! Taşkınlıklarımda
ve benden daha iyi bildiğin şeylerde...! Mukaddim ve Muah-hir
[481]
sensin. Senden başka ilah yoktur.[482]
Peygamber (sallallâhu aleyhi ve sellem) iki tarafa
selam veriyordu. Âmir bin Sa'd babasından naklederek anlatıyor; 'Rasulul-lah
(sallallâhu aleyhi ve sellem)'i, sağma ve soluna selam verirken görürdüm. Hatta (selam verirken) yanaklarının beyazlığına
kadar görürdüm.[483]
İlk selam
(sağ tarafa), daha önce de belirtildiği gibi 'rükündür'. İkinci selam (sol
tarafa) İse, 'sünnettir'. Çünkü Peygamber (sallallâhu aleyhi ve sellem) sadece
sağ tarafa selam vererek yetindiği sabittir. Âişe Âişe (radiyallâhu anhâ)
anlatıyor; 'Rasûlullah (sallallâhu aleyhi ue sellem) (namazım bitireceği zaman)
önüne doğru bir kere selam uerirdi ue sağ tarafına biraz meyîederdi.[484]
Namazdan çıkılacağı zaman her iki tarafa da
selam vermek en faziletli olandır. Ancak bazen sünnetle amel için tek tarafa selam
verilerek namazdan çıkılabilir.
Namazdan sonraki zikirlerle ilgili bir çok hadis-i
şerif vardır. Bunlardan bazıları;
I. Kim, her namazın peşine
otuz üç defa Allah'ı tesbîh eder
[485]
otuz üç defa Allah'a hamd eder
[486]
ue otuz üç defa Allah'ı tekbir eder
[487]
ue bu doksan dokuzu, yüze tamamlamak için, 'Lâ ilahe illallâhu uahdehû lâ
şerike leh. Lehul mulku ve İehul hamdu ue huue ala külli şey'in kadir
[488]
derse, günahları deniz köpükleri kadar dahi olsa bağışlanır.[489]
II. Lâ ilahe illallâhu uahdehû lâ şerike leh. Lehul mulku ue
lehul hamdu ue huve ala külli şeyin kadîr. Lâ havle uelâ kuvuete illâ billâh.
Lâ na'budu illâ iyyâh. Lehu'n-ni'metu ve lehu'l-fadlu ve lehu's-Senâu'l-hasenu.
Lâ ilahe illallah. Muhlisine lehu'd-dîn. Veleu kerihe'1-kâfirûn
Allah'tan başka ilah yoktur. O tektir. Ortağı
yoktur. Mülk O'nundur. Hamd O'nadır. O, her şeye gücü yetendir. Allah'tan başka
güç ve kuvvet sahibi yoktur. Biz yalnızca O'na kulluk ederiz. Nimet O'nundur.
Fazilet O'nundur. Güzel övgüler O'nadır. Allah'tan başka ilah yoktur. Kâfirler
hoşlanmasa da, dini yalnız Aliah'a has kılarız.
[490]
III. Lâ ilahe illallâhu vahdehû lâ şerike leh. Lehul mulku ve
İehul hamdu ue huve ala külli şey'in kadîr. Aiiâhumme lâ mania Hmâ A'tayte. Ve
lâ mu'tiye limâ mena'te. Ve lâ yenfeu ze'l-ceddi minke'l-ceddu
Allah'tan başka ilah yoktur. O tekdir. Ortağı
yoktur. Mülk O'nundur. Hamd O'nadır. O, her şeye gücü yetendir. Ey Allah'ım!
Verdiğini engelleyecek yok! Vermediğini verecek yokî Senin kudret ve gücüne
rağmen hiçbir güce itaatin faydası yok".
[491]
IV. Peygamberimiz (sallallâhu aleyhi ve selîem)
namazını bitirdikten sonra üç defa istiğfarda bulunur
[492]
ve; Allâhumme en-te's-seiâm ve minke's-selâm. Tebârekte ya zelcelâli uelikrâm I
Ey Allah'ım! Sen Selamsın. Kurtuluş sendendir. Ey Şeref ve Kerem sahibi sen
kutsalsın!' derdi.
[493]
V. Ukbe bin âmir (radiyallâhu anh) anlatıyor;
'Rasûlullah (sallallâhu aleyhi ue sellem) her namazdan sonra bana muâue-zeteyn'i
I nas ue felak sûrelerini' okumamı emretti'.
[494]
Birçok dualar Peygamberimiz (sallallâhu aleyhi ve sellem)'-den
sahih olarak nakledilmiştir. Bunlardan bazıları;
I. Allâhumme eınnî alâ zikrike ve şukrike ve husni ibâdetike.
"Ey Allah'ım! Seni zikretmek, sana şükretmek
ve sana güzel kulluk etmek için bana yardım et"[495]
II. Allâhumme innî eûzu bike mıne'l-cubni, ve eûzu bike en
uradde ilâ erzehl umri ue eûzu bike min fitneti't-dünya ve eûzu bike min
azâbi'l-kabri'.
"Ey Allah'ım! Korkaklıktan sana sığınırım.
Başkalarına muhtaç olacak derecede aşırı ihtiyarlıktan sana sığınırım. Dünya
fitnesinden sana sığınırım. Kabir azabından sana sığınırım.[496]
III. Rabbi kim azâbeke yevme teb'asu ibâdeke "Rabbimi
Kullarını dirilttiğin gün beni azabından koru.[497]
IV. Ey Allah'ım! Beni
bağışla! Yaptıklarımda...Yapacakla rımda... Gizli ve açıktan işlediğim
günahlarımda..! Taşkınlıklarımda ve benden daha iyi bildiğin şeylerde...!
Mukaddim ve Muahhir
[498]
sensin. Senden başka ilah yoktur.[499]
V. Allâhumme innî es'eluke Ümen nâfiâ ve rızkan tayyibâ ve amelen
mutekabbilâ'
"Ey Allah'ım! Senden faydalı ilmi, temiz rızkı
ve makbul ameli istiyorum",
VI. Allâhumme innî eûzu bi/ce mine/ kufri vel fakri ve azabil
kabri' "Ey Allah'ım! Küfürden, fakirlikten ve kabir azabından
sana sığınırım.[500]
Namazdan sonra yapılan dualara inşallah icabet olunur.
'Ey Allah'ın Rasulü! Duaların hangisi daha makbuldür?' diye soruldu.
Rasuiullah (sallallâhu aleyhi ve sellem); 'Gecenin son yarısında ve farz
namazlardan sonra yapılan dualar' buyurdu.
Namaz esnasında önünden geçilmesini önlemek
için sütre yapmak ve sütrenin gerisine bakmamak sünnettir. Çünkü Peygamberimiz
(sallallâhu aleyhi ve sellem); 'Herhangi biriniz namaz kıldığı zaman sütreye
doğru kılsın ve ona yakın dursun. Böylelikle namazında, şeytan ona vesuese
veremez
[501] buyurdu.
Bu sütre, bir duvar olabileceği gibi bir direk veya dikili bir
asa vb. olabilir. Sütrenin en azı, binek üzerinde olanın dayandığı semerin arka
kaşı (yüksekliği) gibi olmalıdır. Çünkü Peygamber (sallallâhu aleyhi ve sellem)
'Her hangi biriniz önüne semerin arka
kaşı
(yüksekliği) gibi bir şey koyduğu zaman namazı kılsın. (Sütrenin) arkasından
geçenlere aldırış etmesin'.
[502]
Önüne sütre
koyan kişi, namazda önünden
[503]
geçmek isteyenlere müsaade etmemelidir. Çünkü Peygamber (sallaliâhu aleyhi ve
sellem) 'herhangi biriniz namaz kıldığında önünden geçmek isteyenlere müsaade
etmesin. Gücü nispetinde onu engellesin. Eğer ısrar ederse onunla sauaşsm.
Çünkü o şeytandır
[504]
buyurmuştur.
iki nedenle, namaz kılanın önünden geçilmez;
I. Namaz kılanın önünden geçilmesi günahtır.
Nitekim Rasu-lullah (sallaliâhu aleyhi ve sellem) 'Eğer namaz kılanın önünden
geçen kimse işlediği günahı bilseydi, onun önünden geçmekten-se kırk yıl
beklemenin daha hayırlı olduğunu anlardı
[505]
buyurmuştur.
II. Namaz kılan bir erkeğin önünden, bir kadın
geçmesi durumunda -sahabe ve tabiînden bazı âlimlere göre-namazı bozulur.
Çünkü Ebû Hureyre (radiyallâhu anh)'ın rivayet ettiği hadiste, Rasuiullah
(sallaliâhu aleyhi ve sellem); 'kadın, eşek ve köpek namazı keser. Bu durumdan,
semerin arka kaşı (yüksekliği) gibi bir şey (sütre) korur
[506]
buyurmuştur.
Her ne kadar bazı âlimler, sahih olanı, sarih
[507]
olmayan; sarih olanı da sahih olmayan delillerle bu görüşe muhalefet etmişler
ve 'namazı hiçbir şey kesmez' demişlerdir. Ebû Hureyre hadisinde geçen
'...namazı keser' ifadesini, 'huşûyu keser' olarak yorumlamışlardır. Sadece
önünden geçilmesiyle namazın batıl olmayacağını belirtmişlerdir.
[508]
Dört mezheb imamı, namaz kılanın önünden kim ve ne geçerse
geçsin, namazın bozulmayacağı konusunda ittifak etmişlerdir. Ancak Ahmed bin
Hanbel, 'tamamen siyah olan köpeği istisna' tutmuştur. Dört mezhep, Rasuiullah
(sallaliâhu aleyhi ve sellemj'in; 'Kişinin namazmı (kendi dışındaki) hiçbir şey
bozmaz.[509] hadisini bu konuda
delil almışlardır.
[510]
I. Henüz adet görmeyen küçük kızların, namaz kılan erkeğin
önünden geçmesiyle namaz bozulmaz. Çünkü onlar 'kadın' olarak
isimlendirilmezler. Rivayet edildiğine göre Katâde; 'kadınların namazını
kadınlar bozmaz' demiştir. Henüz adet görmeyen küçük kızların geçmesi namazı
bozar mı?1 diye sorulduğunda ise, 'hayır' demiştir.
[511]
II. Namaz kılan erkeğin sağından ve solundan
kadınların geçmesiyle namazı bozulmaz.
III. Erkeğin yanında kadınların durmasıyla erkeğin namazı bozulmaz.
Âişe (radiyallâhu anhâ) anlatıyor; 'Ben hayızh ve yanında olduğum halde,
Peygamber (sallaliâhu aleyhi ve sellem) gece namazı kılardı. Üzerimdeki
nevresimin bir kısmı Resülulla-h'm üzerine (sarkmış) bir vaziyette olurdu.[512]
Cemaatle namaz kılan kişinin, saflar arasında namaz
kılanların önünden geçmesinde bir sakınca yoktur. Çünkü imamın önündeki sütre,
imama uyanlar için de sütre hükmündedir. îbni Abbâs (radiyallâhu anh)
anlatıyor; Rasulullah (sallaliâhu aleyhi ve sellem) insanlara Mina'da namaz
kıldırırken, ben dişi bir eşeğin üzerinde karşıdan geldim. O zaman ahl-bâliğ
yaşına yaklaşmıştım. Safın önünden geçtim. Eşekten indim ve otlasın diye
sahuerdim. Safa katıldım. Bu yaptığıma kimse itirazda
bulunmadı.[513]
Nâfi' anlatıyor; İbni Ömer fradiyallâhu anh), 'Namaza başlarken
tekbir alır ve iki elini kaldırırdı. Rükû yaptığı zaman iki elini kaldırırdı.
'Semiallâhulimenhamideh' dediğinde İki elini kaldırırdı. İki rekattan sonra
kalktığında iki elini kaldırırdı. İbni Ömer, bunu Allah'ın Peygamberine isnat
etmiştir.
[514]
Namazda dört yerde elleri kaldırmak teyit
edilmiştir. Ancak her inip kalkmada bazen iki eli kaldırmak sünnettir. Mâlik
bin el-Huveyris (radiyallâhu anh); 'Peygamber (sallallâhu aleyhi ve sellemj'i
namaz kılarken, rükû'ya giderken ve rükû'dan kalkarken, secde yaparken ve
secdelerden başını kaldırırken iki elini kulak memelerinin hizasına kadar
kaldırdığını gördüğünü' söylemiştir.[515]
Hanefî ve Mâlikî mezheplerine göre, ihram tekbirinin dışındaki tekbirlerde
eller kaldırılmaz.[516]
Her iki mezhep de bu konuda, İbn Ömer ve İbn Mesûd (radiyallâhu anhumâ)'dan
nakledilen hadisleri delil almışlardır. İbn Mesûd (radiyallâhu anh)'ten
naklediliyor; 'ibn Mesûd, size Rasulullah salallâhu aleyhi ve sellam'ın namazı
gibi namaz kıldırayım mı? dedi ve namaz kıldırdı. Ellerini sadece ilk tekbirde
kaldırdı; başka kaldırmadı.[517]
Sehl bin Sa'd (radiyallâhu anh) anlatıyor; İnsanlara
namazda sağ ellerini sol ellerinin üzerine koymaları emredildi.[518]
Vâil bin Hucr {radiyallâhu anh) anlatıyor; 'Rasulullah
(sallal-lâhu aleyhi ve sellem) ile birlikte namaz kıldım. Göğsünün üzerinde
sağ elini, sol elinin üzerine koydu.[519]
Hanefî ve Hanbelî mezheblerine göre, eller göbek altına konur.
Her iki mezhep de bu konuda, Ali (radiyallâhu anh)'ten nakledilen hadisi delil
almışlardır. Ali (radiyallâhu anh) anlatıyor; 'Sağ eli, sol e! üzerinde göbeğin
altına koymak sünnettendir.[520]
Âİşe
(radiyallâhu anhâ) anlatıyor; 'Rasulullah (sallallâhu aleyhi ve sellem) Kabe'ye
girdiği zaman, oradan çıkıncaya kadar gözünü secde yerinden ayırmazdı.[521]
Ebû Humeyd {radiyallâhu anh), Peygamber (sallallâhu aleyhi ve
sellem)'in namazını anlattığı rivayette '...rükû yaptığı zaman iki eliyle
dizlerini tutar, belini eğer ve düz tutardı. Hiçbir kamburluk ve çıkıntı
kalmazdı.[522]
Âişe (radiyallâhu anhâ) anlatıyor;
'Rasulullah (sallallâhu
aleyhi ve sellem) rükû yaptığı zaman başını yukarı
kaldırmaz, aşağı da eğmezdi. Bu ikisinin ortasında düz tutardı.[523]
Ebû Humeyd (radiyaîlâhu anh) anlatıyor; sonra rükû yapar ve
iki eliyle diz kapaklarını tutar gibi ellerini diz kapaklarının üzerine koyardı
Ve ellerini gererek koltuklarından aralardı.[524]
Vâil bin Hucr (radiyaliâhu anh) anlatıyor; 'Peygamber (sallallâhu
aleyhi ve sellem) rükû yaptığı zaman parmak aralarını açık tutardı.[525]
Hanefî mezhebine göre kadınlar, rükûda tam düz değil, biraz
meyilli dururlar. Parmaklarını açık tutmaz ve dizlerini kavramazlar. Ellerini
dizlerinin üzerine koyarlar. Bu konuda kadınlarla erkekler arasındaki fark,
kadınların tesettürle emroİunmalarından kaynaklanmaktadır. Tesettüre uygun
olan duruş şekilleriyle erkeklerden ayrılmaktadırlar.
[526]
Ebû Hureyre (radiyailâhu anh) anlatıyor; 'Rasulullah
(sal-lallâhu aleyhi ve sellem), herhangi biriniz secde yaptığı zaman devenin
çöktüğü gibi çökmesin, dizlerinden önce iki elini yere koysun buyurdu.
[527]
Secdeye giderken önce ellerin sonra dizlerin yere
konması Mâliki mezhebinin tercihidir. Hanefî, Şafiî ve Hanbelî mezhebine göre
önce dizlerin, sonra ellerin, son-ra alnın ve burnun
yere konması sünnettir.[528]
Bu konudaki delilleri, Vâil bin Hucr (radiyaliâhu anh)'ten nakledilen §u
rivayettir; 'Rasulullah (sallallâhu aleyhi ve sellem)'i secde ederken gördüm.
Önce dizlerini, sonra ellerini yere koydu. Secdeden kalkarken de, önce
ellerini, sonra dizlerini yerden kaldırdı.[529]
Ebû Humeyd {radiyaliâhu anh) anlatıyor; secde yaptığı zaman,
e! parmaklarını ayrı tutmadan ve yumruk yapmadan koyardı. İki ayak parmak
uçlarını kıbleye yöneltirdi.[530]
Abdullah bin Buheyne (radiyailâhu anh)
anlatıyor; Veygam-ber (sallallâhu aleyhi ve sellem) namaz kıldığı zaman
(secdede) kollarım yanlarından ayrı tutardı. Öyle ki, koltuk altının beyazlığı
görünürdü.[531]
Peygamber (sailallâhu aleyhi ve sellem) 'secde
yaptığın zaman iki avucunu yere koy. İki dirseğini kaldır' buyurmuştur.[532]
Ebû Humeyd (radiyailâhu anh) anlatıyor; secde yaptığı zaman,
burnunu ve alnını yere yerleştirirdi. İki kolunu yanlarından uzaklaştırır ve
iki avucunu omuz hizasına koyardı.[533]
Âişe
(radiyalîâhu anhâ) anlatıyor; onu secdede iki topuğunu birbirine yapıştırmış ve
parmak uçlarını kıbleye yöneltmiş halde buldum.[534]
Bazı
âlimler, hanımların rükû ve secde halinin, erkeklerden farklı olduğunu
belirtmiş ve; 'hanımlar rükû ve secdede kendilerini toparlar, dağıtmazlar,
dizlerini vs. birleştirirler. Çünkü bu onlar için tesettüre daha uygundur'
demişlerdir.[535]
Fakat, hanımlarla erkeklerin namaz
kılışlarının farklı olduğunu ifade eden, sahih senetle Peygamberimize
atfedilen hiçbir delil bulunmamaktadır. Aynı şekilde Peygamberimiz (sallallâhu
aleyhi ve sellem)'in sahabelerinden de bu konuyla İlgili hiçbir sahih nakil
bulunmamaktadır. Bu nedenle, Rasuİullah (sallallâhu aleyhi ve sellem}'in
'namazı, benim namazımı gördüğünüz gibi kılınız' emrine uyarak, erkek ve kadın
arasında hiçbir fark gözetmeden aynı şekilde yapmak, asla tutunmaktır, daha
doğru ve daha kuvvetlidir. Özellikle kadın yainız kıldığı namazlarda böyle
yapmalıdır. Erkeklerle hanımların namaz kılışlarının farklı olduğunu söyleyen,
hanımların tesettüre en uygun olanı yapmakla emrolunduklarını belirten
âlimlerin de haklılık yönleri vardır. Bunu selef-İ sâlihîn âlimlerden birçoğu
söylemiştir. -Allah en iyi bilendir-.
Âişe
(radiyallâhu anhâ) anlatıyor; 'sol ayağının üzerine oturur, sağ ayağını dik
tutardı.[536]
İki secde
arasında, bazen her iki ayağı da dik tutarak, topuklann üzerine oturmak da caizdir. Bu oturuş "ik'â"
olarak isimlen-dirilmektedir.
Tavus anlatıyor; İbni Abbâs {radiyallâhu
anh)'a, "ik'âliki ayakları dik tutarak, topuklar üzerine oturmak"
hakkında sorduk, 'sünnettir' dedi. Biz, 'kişiye bir cefa olarak görüyoruz'
dedik. O, 'hayır, bu Peygamberimiz (sallallâhu aleyhi ve selîem)'in sünnetidir
dedi.[537]
İki secde
arasında oturuşu uzun yapmak, Peygamber (sallallâhu aleytıj-ve sellem)'in
sünnetidir. Enes (radiyallâhu anh) anlatıyor; 'Rasuİullah (sallallâhu aleyhi ve
sellem), iki secde arasında o kadar otururdu ki, biz (İkinci secdeyi) 'terk
etti' herhalde derdik.[538]
Sahabe asrının geçmesiyle birlikte insanlar bu
sünneti terk etmişlerdir. Bu nedenle Sabit
[539]
derki; 'Enes'in yaptığı şeyi, sizlerin yapmadığını görüyorum, iki secde
arasında o kadar otururdu ki, biz 'unuttu1 veya 'terk etti' derdik.[540]
Birinci ve üçüncü rekâtların ikinci secdesinden
sonra, ikinci veya dördüncü rekâta kalkmadan önce kısa süreli oturmak sünnettir.
Bu konuyla ilgili olarak Enes bin Mâlik (radiyallâhu an-h)'ten şöyle rivayet
edilmiştir; 'Peygamber (sallallâhu aleyhi ve sellemj'i namaz kılarken gördüm.
Namazda tekli rekâtta ise,[541]
tam olarak oturup doğrulmadıkça kıyama kalkmıyordu.[542]
Şâfiî
mezhebine göre istirahat oturuşu sünnettir.[543]
Hanefî, Mâliki ve Hanbelî mezhebine göre birinci ve üçüncü rekâtların
secdesinden sonra doğrudan ikinci ve dördüncü rekâtlara kalkılır. Arada kısa
süreli de olsa oturulmaz. Ancak hastalık, zayıflık ve yaşlılık gibi durumlarda
buna cevaz verilmiştir.[544]
Mâlik bin el-Huveyris (radiyallâhu anh) anlatıyor; 'Dikkat
edin! Size, Rasulullah (saliailâhu aleyhi ve sellemj'in namazını anlatayım mı?
... ikinci secdeden başını kaldırdığı zaman oturur, sonra da yere dayanarak
kalkardı.[545]
Hanefî mezhebine göre secdeden kalkarken ellerle yere dayanılmaz.
Bu konuda, Ebû Hureyre (radiyallâhu anh)'ın rivayetini esas almışlardır.
[546]
İftirâş: Sağ
ayağı dik tutup, sol ayağı yatırarak üzerine oturmaktır.
Teverrük: Sağ ayağı dik tutup, sol ayağı öne doğru çekip, makatı
yere koyarak oturmaktır.
Ebû Humeyd (radiyallâhu anh) anlatıyor; '... ikinci rekâtta
oturduğu zaman, sol ayağı üzerine oturur, sağ ayağını dik tutardı. Son rekâtta
oturduğu zaman, sol ayağını öne alır, diğerini dik tutar ve makatı üzerine
otururdu.[547]
Hanefi mezhebine göre iki oturuşla kılınan namazların
tamamında İftirâş yaparak oturulur. Şafiî, Mâliki ve Hanbelî mezhebine göre ilk
oturuşta iftirâş, son oturuşta teverrük yapılarak oturulur.
[548]
Tek oturuşla kılınan iki rekâtlı namazlarda,
sünnet olan, ifti-râştır/sağ ayağı dik tutup, sol ayağı yatırarak üzerine
oturmaktır. Peygamberimizin namazını anlattığı hadiste, âişe (radiyallâhu anhâ)
şöyle demiştir; '...her iki rekâtta 'tayihhât' okurdu. Sol ayağını yatırır, sağ
ayağını dik tutardı.[549]
İbni Ömer
(radiyallâhu anh) anlatıyor; 'Peygamber (sallallâ-hu aleyhi ve sellem) namazda
oturduğu zaman, iki elini dizlerinin üzerine koyar ve sağ elin başparmağından
sonraki (şahadet) parmağını kaldırırdı. [Gözüyle de o parmağına bakardı] Sol
elini ise, sol dizinin üzerinde açık tutardı.[550]
Hanefî mezhebine göre, teşehhüt oturuşunda «Lâ İlahe illallah»
denirken, sağ elin işaret parmağı kaldırılır, «illallah» denirken indirilir.
Eğer sağ parmak kopmuş veya kullanılamaz durumda ise, farklı parmaklarla işaret
edilmez.
[551]
Sağ elin şahadet parmağının dışındaki parmaklarla işaret etmek
caiz değildir. Saîd bin Ebî Vakkâs (radiyallâhu anh) anlatıyor; 'Peygamber
(saliailâhu aleyhi ve sellem) bana uğradı. O esnada ben iki parmağımla işaret ederek dua ediyordum. Bana 'bir olanı 'birle'
buyurdu ue şahadet parmağıyla İşaret etti.[552]
Sağ şahadet parmağı kesilmiş olan kişiden -tercih edilen görüşe
göre- 'parmakla işaret sorumluluğu' kalkar. Bu kişinin başka parmağıyla işaret
etmesi meşru olmaz. -Allah en iyi bilendir.
Ebû Katâde
[553]
{radiyallâhu anh) anlatıyor; 'Rasululiah (saihUâhu aleyhi ve sel-letn) namaz kılarken
Ömârne bintu Zeyneb'i
[554] kucağında tutuyordu. Secde ettiği zaman
bırakıyor, kıyama kalktığı zaman kucağına alıyordu.[555]
Hanefî mezhebinde zaruret oluşmadığı sürece, çocuğu kucakta
tutarak namaz kılmak mekruhtur.
Aişe
(radiyallâhu anhâ) anlatıyor; 'Rasulullah (saihllâhu aleyhi vesellem) evde
namaz kılıyordu. Kapı kapalıydı. Ben geldim ue kapıyı açmasını istedim. Yürüyüp
bana kapıyı açtı. Sonra namaz kıldığı yere döndü. Kapı kıble tarafındaydı.[556]
Hanefî mezhebinde bu yürüyüç üç adımla sınırlandırılmıştır.
Erzak bin
Kays anlatıyor; 'Ehvâz'da, Harûriyye
fırkasıyla savaşıyorduk. Bu sırada ben nehir kenarında bulunuyordum. O esnada,
bir adam elinde bineğinin yularını tutarak namaz kılıyordu. [Bu kişi Ebû Berze
el-Eslemî idi] Derken, bineği bu kimseyi çekip asılmaya başladı. Adam bineğini
peşinden takip etmeye başladı. ... (namazını bitirdikten sonra bize); 'ben
Rasulullah (sallallâhu aleyhi vesellem) ile birlikte altı, yedi veya sekiz
savaşta bulundum. Kendisinin daima (bu gibi durumlarda) kolaylık gösterdiğine
şahit oldum. Benim hayvanımla yürümem, onu bırakmamdan ve onun yemliğine dönüp
bana sıkıntı vermesinden daha iyidir' dedi.[557]
El-Hâfız, el-FetWde (3/82) der ki; 'Olayın anlatımına bakıldığında,
Ebû Berze'nin namazım bozmadığı anlaşılmakta. Bu ifadeyi, Amr bin Merzûk'un
rivayeti de '... onu tuttu ve geri geri döndü' lafzıyla teyit etmekte. Şayet
namazını bozsaydı, gerisin geri dönmesinin bir anlamı olmazdı, 'geri geri
döndü' ifadesi, bu yürüyüşünün çok uzun mesafe olmadığını hissettirmekte.
Namaz
kılanın önünden geçenlerle savaşmakla' ilgili Ebû Saîd (radiyallâhu anh)'in
rivayet ettiği hadis daha önce zikredildi.
Ebû Hureyre
(radiyallâhu anh) anlatıyor; 'Rasulullah (sallallâhu aleyhi ve sellem) namazda
iki siyahın: akrep ve yılanın, öldürülmesini emretti.[558]
Hanefî mezhebine göre, namaz esnasında yılan ve akrebin
öldürülmesinde bir sakınca yoktur. Ancak yemek, içmek, konuşmak gibi durumlarda
namaz bozulur.
[559]
Aişe
(radiyallâhu anhâ) anlatıyor; Peygamber (sallallâhu aleyhi ve sellem) namaz kılarken
ben onun kıblesine gelecek şekilde ayaklarımı uzatırdım. Secde edeceği zaman,
bana işaret ederdi. Kıyama kalktığı zaman tekrar uzatırdım.[560]
Ebû
Saîd el-Hudrî {radiyallâhu anh) anlatıyor; 'Rasulullâh
(saliallâhu aleyhi ve sellem) sahabelerine namaz kıldırdığı esnada, ayakkabılarını
çıkardı ve soluna koydu. Bunu görünce herkes ayakkabısını çıkardı.
[561]
Câbir
(radiyallâhu anh) anlatıyor; 'Rasulullâh (sallallâhu aleyhi ve sellem), «herhangi
biriniz namaza durduğu zaman, Sânı Yüce Allah(ın kıblesi) onun karşısmdadır.
Kesinlikle önüne ve sağma tükürmesin. Sol ayağının altına tükürsün. Eğer
acelesi varsa
[562]
elbisesine (mendiline) tükürsün ve tükürdüğü yeri birbiri üzerine katlasın.[563]
Hastalık ve benzeri zorunluluklar dışında tükürmek mekruhtur.
Cerîr ed-Dabbî anlatıyor; 'Ali (radiyallâhu anh), namaza
durduğu zaman, sağ elini sol bileğinin üzerine koyardı. Elbisesini düzeltmesi
veya vücudunu kaşıması dışında, rükû edinceye kadar böyle dururdu.[564]
İbni Abbâs
(radiyallâhu anh) 'kişi namazda, vücudundan dilediği gibi yararlanır'
demiştir.
[565]
Bir zorunluluk olmaksızın, kişinin elbisesiyle,
saçıyla, sakalıyla veya vücuduyla meşgul olması, gerinmesi, esnemesi,
parmaklarını çıtlatması mekruhtur.
[566]
Peygamberimiz
(sallallâhu aleyhi ve sellem) Namazda farklı bir şey olduğunu gören kişi,
'subhânallah' desin. Kuşkusuz, bu durumda dikkate alınır. El çırpmak ise, hanımlara
özgüdür.[567]
Hatırlatma: Namazda farklı bir durum olduğunda hanımların
'subhânaîlah' demesi, meşru değildir. Ancak, erkeklerin bulunmadığı ortamda,
'subhânallah' demelerini gerektiren bir durum olduğunda caizdir. Esmâ«bint. Ebû
Bekr (radiyallâhu anh) anlatıyor; 'Güneş tutulduğu zaman Âişe'nin yanma geldim.
İnsanlar namaz kılıyordu. O da, namazda kıyam halindeydi. 'İnsanlara ne oldu?'
dedim. Eliyle gökyüzünü İşaret etti ve 'subhânallah'dedi.[568]
Câbir (radiyallâhu anh) anlatıyor; 'Rasuîullah (sallallâhu
aleyhi ve sellem) rahatsızlandı ve oturarak namaz kıldı. Biz de arkasında
namaz kılıyorduk. Tekbir sesini Ebû Bekir işittiriyordu. Bir ara bize meyletti
ve ayakta durduğumuzu gördü. Bunun üzerine bize işaret etti ve oturduk. Onun
namazına uyup oturarak namaz kıldık.[569]
Sehl bin Sa'd (radiyallâhu anh) anlatıyor; İnsanlar
namaz kılarken, Rasulullâh (sallallâhu aleyhi ve sellem) çıka geldi ve safları
yararak ilk safa varıp durdu. İnsanlar el çırpmaya başladılar. Ebû Bekr
namazda hiçbir tarafa meyietmezdi. İnsanlar el çırpmayı fazlalaştırınca
meyletti ve Rasulullâh (sallallâhu aleyhi ve sellem) 'i gördü.[570]
Câbir
(radiyallâhu anh) anlatıyor; 'Rasulullâh
(sallallâhu aleyhi ve sellem), Mustalıkoğulları'na giderken, beni bir işe
gönderdi. (Döndüğümde) devesinin üzerinde namaz kılıyordu. Ona bir şeyler
söyledim. Bana eliyle işaret etti. Sonra yine bir şeyler söyledim. Yine bana
eliyle işaret etti. Bu arada okuduğunu işitiyordum, başıyla imâ ediyordu.
(Namazını) bitirince; 'seni gönderdiğim konuda ne yaptın? Namaz kıldığım için
sana yanıt veremedim' dedi.[571]
Rasuîullah (sallallâhu aleyhi ve setlem)'in ikindi namazından
sonra İki rekât namaz kıldığını gören, Ummü Seleme (radiyallâhu anhâ) bunun ne
namazı olduğunu sorması için ona bir kız çocuğu gönderir. Peygamberimiz
(saîlallâhu aleyhi ve sellem) eliyle işaret eder ve kız geri çekilir.
[572]
Namaz
kılmakta olan birine selam verildiğinde, namaz kılanın sesli olarak selam
alması caiz olmaz. Ancak, eliyle işaret etmesi caizdir. İbni Ömer (radiyallâhu
anh) anlatıyor; 'Rasulullah (sallallâhu aleyhi ve sellem) Küba'ya gitmişti.
Orada namaz ^kılarken Enâr geldi ve ona selam verdiler'. Ben Bilal'e;
'Rasulullah (sallallâhu aleyhi ve sellem) namazda iken kendisine selam
verildiğinde nasıl karşılık verirdi?1 dedim. 'Şöyle yapardı' dedi, [avucunu
açtı, elinin içini, aşağıya, dışını da yukarıya getirdi]'dedi.[573]
Hanefî mezhebine göre namaz kılana selam verilmez. Namaz kılanın
selam alması ise mekruhtur.
[574]
Cemaatle
namaz kılan kişinin, imamın secdeyi uzun tutması, tekbiri işitmemesi vb.
durumlarda başını secdeden kaldırıp durum tespiti yapması caizdir.
Abdullah bin Şeddâd babasından naklediyor;
'Ra-sûluliah (salhllâhu aleyhi ve sellem) bir yatsı namazında Hasan ve
Hüseyin'i kucağında taşıyarak mescide geldi ve öne geçti. Çocuğu bırakıp tekbir
alarak namaza durdu. Secdeyi çok uzattı. Babam diyor ki; 'Bunun üzerine başımı
kaldırdım, Rasuhllah (sallallâhu aleyhi ve sellem) "m sırtında bir çocuk
vardı ve kendisi de secde halindeydi. Tekrar secdeye döndüm. Rasulullah
(sallallâhu aleyhi ve sellem} namazı bitirince, insanlar; 'Ey Allah'ın Rasûlü!
Sen namazdaki secdelerden birini o kadar uzattın ki, bir şey oldu veya vahiy
geliyor zannettik" dediler. Rasulullah (sallallâhu aleyhi ve sellem);
'Dediklerinizden hiç biri olmadı fakat torunum sırtıma çıkmıştı o inmeden
secdeden kalkmak istemedim' buyurdu.
[575]
İhtiyaç
durumunda, Örneğin hafız olmayan kişi, kıyamda uzun okumak arzu ettiğinde, Kurân'dan
okumasında bir sakınca yoktur.
El-Kâsım anlatıyor; 'Âişe (radiyallâhu anhâ) Ramazan ayında Kurân'dan
okuyarak namaz kılıyordu.[576]
El-Kâsım anlatıyor; 'Bir köle
[577]
Âişe'ye imamlık yapıyor ve Kurandan okuyordu.[578]
Ancak, Kurân'dan okuyarak farz namaz kılmak
caiz değildir. Aynı şekilde ihtiyaç olmadığı takdirde nafilelerde de caiz
olmaz.
İmam Ebû
Hanîfe'ye göre, namaz esnasında Kıraati, Kuranî Kerim'den okuyarak yapmak,
namazın bozulmasına neden olur. İmam Muhammed ve İmam Yusuf'a göre namaz
bozulmaz, ancak mekruhtur.[579]
Yabancı
erkeklerin bulunmadığı bir ortamda, hanımların, bir hanım arkasında kıldıkları
namazda, kıraati karıştıran imama hatırlatmada bulunması meşrudur. Ancak bu
meşruluk, hatırlatmaması durumunda imam Yüce Allah'ın kelâmını yanlış telaffuz
edecek ise söz konusudur.
Abdullah bin Ömer (radiyallâhu anh) anlatıyor;
Peygamber (saJîallâhu aleyhi ve selleın) namaz kıldı. Namazdaki kıraatinde
karıştırdı. Namazı bitirdiği zaman Öbey'e; 'bizimle birlikte namaz kıldın mı?'
dedi. O, 'evet' dedi. Bunun üzerine 'O halde (hatırlatmaktan) seni alıkoyan
ne?' buyurdu.[580]
I. İmam kıraatini tekrarlamaya devam ettiği sürece, hatırlatmada
bulunulmamalıdır. Çünkü kendiliğinden de hatırlayabilir. Nitekim kendiliğinden
hatırlaması daha evlâdır.
II. İmam kıraatini tekrarlamayıp sustuğu zaman hemen hatırlatmada
bulunulmamalıdır. Ancak uzun süre sustuğu zaman hatırlatılmalıdır. Çünkü biraz
düşünmeyle kıraatini hatırlaması mümkündür.
III. İmam kıraatinde hata ettiğinde, hatası manayı değiştirmediği
sürece hatırlatmada bulunulmaz.
Ubey İbni Ka'b (radiyallâhu anh) anlatıyor; Peygamber
fsal-lallâhu aleyhi ve sellem); 'Hiç kuşkusuz Kuran, bana yedi harf üzere nazil
olmuştur. Her biri şifadır ve kâfidir. Eğer, 'Gafüran Rahîma dersem veya
'Semian Alıma dersem ya da, 'Alîmen Semîa dersem,
Hiçbir azap ayeti, rahmetle; rahmet ayeti azapla son bulmadığı sürece, Allah'a
yemin olsun ki, (o ayet) Öyledir.[581]
Ebû Zer (radiyallâhu anh) anlatıyor;
'Peygamber (sallallâhu aleyhi ve sellem) şu ayeti okudu ve sabaha kadar
tekrarladı; «Eğer onlara azap edersen, doğrusu onlar senin kullarındır; eğer
affedersen, muhakkak ki sen, Azız ve Hakîm olansın.[582]/[583]
Mesrûk anlatıyor; 'Temim ed-Dârî, şu âyeti tekrarladı; «Yoksa,
kötülük İşleyen kimseler, ölümlerinde ve diriliklerinde kendilerini, inanıp
yararlı iş işleyen kimseler ile bir mi tutacağımızı sandılar? Ne kötü hüküm
veriyorlar![584]/[585]
Saîd bin Ubeyd anlatıyor; 'Saîd bin Cübeyr'i, Ramazanda onlara
imamlık yaparken gördüm. Şu âyeti tekrarlıyordu; Boyunlarında demir halkalar
ve zincirler olduğu halde sürükleneceklerdir
[586]
«Ey insan, seni engin kerem sahibi Rabbine karşı ne aldatıp isyan ettirdi? 0
(Rab) ki seni yarattı, sana düzen verdi, ölçülü bir biçim verdi»
[587]
bu ayetleri iki veya üç defa tekrarlardı.[588]
Farz namazlarda bazı âyetleri tekrarlayarak okuma konusunda
her hangi bir rivayet nakledilmediği için yapmamak daha evlâdır. -Allah en iyi
bilendir-.
Namazda
ağlamak, eğer Allah Teâlâ'nın korkusu, Cennet, Cehennem vb. nedenlerle oluyor
ise, bu methedilmiştir. Bu nedenlerle namazda ağlamak, bazı kimselerin zannettiği gibi namazı bozmaz. Aynı şekilde
her hangi bir ağrıdan veya karşılaşılan musibetten dolayı, duygulara hâkim olunamayıp
ağlanması durumunda da namaz bozulmaz.
Ağlama nedeniyle namazın bozulmadığına dair deliller:
1. Yüce Allah, şu âyet-i kerîme'de ağlayanları methetmiştir;
'Rahmanın âyetleri onlara okunduğunda, secdeye kapanır, ağlarlar
[589] Ağlayarak
yüz üstü yere kapanırlar; bu, onların huşu'yu/gönüllerindeki saygıyı artırır.[590]
Bu iki âyet-i kerîme, namazda olanları da, olmayanları da kapsamaktadır.
2. Abdullah bin eş-Şehîr (radiyallâhu anh) anlatıyor;
'Rasu-lullah (sallaliâhu aleyhi ve sellemj'e geldim. Namaz kılıyordu ve
göğsünde tencerede kaynayan suyun sesi gibi ses vardı.[591]
3. Ali (radiyallâhu anh) anlatıyor; 'Bedir günü,
aramızda Mikdâd'tan başka süvari yoktu. Aramızda bulunan herkesin uyuduğunu
gördüm. Sadece Rasulullah (sallaliâhu aleyhi ve sellem) sabaha kadar bir ağacın
altında namaz kıldı ve ağladı.[592]
4. İbni Ömer (radiyallâhu anh) anlatıyor; 'Rasulullah. (sallaliâhu
aleyhi ve sellemj'in ağrıları arttığında, namaza çağrılınca; 'Ebû Bekr'e
söyleyin, insanlara namaz kıldırsın' buyurdu. Âişe (radiyallâhu anhâ); 'Ebü
Bekr yufka yürekli biridir. Kuran okuduğunda ağıt sesinden insanlara
işittiremez dedi. 'Ona emrediniz namaz kıldırsın' buyurdu. Âişe sözünü
tekrarladı Bunun üzerine; ona emrediniz namaz kıldırsın; siz kadınlar, Yusuf'un
(başına iş açan hanımların) arkadaşları değil misiniz?
[593]
5. Abdullah bin Şeddâd anlatıyor; 'ben namazın en
arka safındaydım, Ömer'Ben üzüntü vetasamı yalnız Allah'a açarım
[594]
âyetini okuyor, içini çeke çeke sessizce ağlıyordu.[595]
Namazda, âh, ûh gibi sesler çıkarmak namazı
bozmaz. Ancak mecbur kalınmadıkça bu tür sesleri çıkarmak mekruhtur.
Hanefî mezhebine göre, namaz esnasında -zaruret olmaksızın-
farklı sesler çıkarılması halinde namaz bozulur.[596]
Abdullah
İbni Ömer (radiyallâhu anh) anlatıyor; 'Rasulullah (sallaliâhu aleyhi ve
sellem) zamanında güneş tutuldu. ... son secdesinde üfürdü ve 'üf, üf dedi.
Daha sonra, 'Rabbiml Ben aralarında olduğum sürece onlara azap etmeyeceğini
bana vaat etmedin mi? Onlar mağfiret diledikleri sürece onlara azap
etmeyeceğini bana vaat etmedin mi?' dedi.
[597]
Eymen bin Nâbil anlatıyor; Rasululîah
(sallaliâhu aleyhi ue sellem)'in sahabesi Kudâme bin Ammâr el-Kilâbi'ye;
'Mescidi haramda, secde ettiğim zaman güvercinlerin tüylerinden rahatsız
oluyorum' dedim; 'üfürün dedi.[598]
Namazda
öksürmenin bir sakıncası yoktur. Çünkü Peygamber (sallaliâhu aleyhi ve sellem)
konuşmayı yasaklamış ve 'namazda insanların sözlerinden hiçbir şey doğru olmaz'
buyurmuştur. Öksürmek ise, söz olarak isimlendirilmez. Öksürmek söz olmadığı
gibi, başka lafızlarla birlikte de bir manası da olmaz. Öksüren kimse, konuşan
olarak da isimlendirilmez. Ancak öksürmeyle kastedilen şey, işaret gibi bir
karineyle anlaşılır.[599]
Kılınan
namazla alakalı imamın veya imama uyanların kısa konuşmalarıyla ve anlaşılması
için beklemeieriyle namaz bozulmaz. Ancak burada konuşmaların uzun olmaması
şarttır. Rasuluîlah (sallallâhu aleyhi ve sellem)'in, insanlara ikindi namazı
kıldırdığı Zu'l-Yedeyn kıssası olarak meşhurolan hadis, bu konuya delildir. O
olayda, '... ikinci rekâtta selam verdi. Bunun üzerine Zu'lYedeyn kalktı ve;
'Ey Allah'ın Rasülü! Namaz kısaldı mı, yoksa unuttunuz mu?' dedi. Rasuluîlah
(sallallâhu aleyhi ve sellem) 'bunların hiçbiri olmadı' buyurdu. Zu'lYedeyn;
'kesinlikle bunların biri oldu, Ey Allah'ın Rasülü!' dedi. Rasuluîlah insanlara
yöneldi ve; 'Zu'lYedeyn doğru mu, söylüyor' dedi. İnsanlar 'evet, Ey Allah'ın
Rasülü!' dediler. Bunun üzerine Rasuluîlah (sallallâhu aleyhi ve sellem)
namazın kalan kısmını tamamladı. Sonra oturduğu yerde, selam verdikten sonra
iki secde yaptı.[600]
Bu rivayette açıkça görüldüğü gibi, namazla ilgili olarak İmam ve cemaat konuşmuşlardır.
Ve bu davranışları nedeniyle de namazlarını iade etmemişlerdir.
Dört mezhebe göre, namaz esnasında veya namaza ara
verildikten sonra bilinçli olarak konuşulması durumunda 'namaz bozulur'.
Unutularak konuşulması durumunda ise, Hanefî ve Hanbelî mezhebine göre
bozulur; Şafiî ve Mâlikî mezhebine göre bozulmaz.
[601]
Namazda
aksıran kimsenin içinden 'el-Hamdulillâh' demesi caizdir. Ancak onu duyanlar
'Yerhamukellâh' diyemezler.
Rifâa bin Mâlik (radiyallâhu anh) anlatıyor; 'Rasuluîlah (sallallâhu
aleyhi ve sellem) 'in arkasında namaz kılarken aksırdım ve 'elhamdülillah
hamden kesîran tayyiben mubâreken fîhi mubâ-reken aleyhi kemâ yuhibbu Rabbunâ
ve yerdâ I Rabbimizin hoşnut ve razı olduğu şekilde, içindeki ve üzerindeki
bereketleriyle eksiksiz Övgü ve hamdler Allah'adır' dedim. Rasuluîlah (sallallâhu
aleyhi ve sellem) namazı tamamlayıp ayrıldıktan sonra; 'Narnazda konuşan kimdi?' buyurdu. 'Ben idim, Ey
Allah'ın Rasülü' dedim; 'Canımı elinde bulundurana yemin olsun ki, otuzdan
fazla melek o söylediğin sözü Allah'ın huzuruna yükseltmek için harekete
geçtiler...' buyurdu.
[602]
Şevkânî der
ki; 'bu rivayet, namazda aksıran kimsenin 'el-Hamdulillah' demesinin
meşruluğunu ifade eder. Bu konudaki rivayetlerin genel muhtevası bunun
meşruluğunu teyit eder. Çünkü rivayetlerde namazda ve namaz dışında olarak
herhangi bir ayırım söz konusu olmamıştır'.
Muâviye bin el-Hakem (radiyallâhu anh) hadisi de bu konuyu
teyit etmektedir. Muâviye bin el-Hakem anlatıyor; 'Peygamber (sallallâhu aleyhi
ve sellem) ile birlikte namaz kılıyordum. Orada bulunanlardan bir adam aksırdî
ve 'elhamdülillah' dedi. Ben de, 'yerhamukellâh' dedim..[603]
Bu hadiste Peygamber (sallallâhu aleyhi
ve sellem) aksırıp 'elhamdülillah' diyen kişiye, namazda 'yerhamukellâh'
denilmesini yasaklamış; ancak, aksırdığı İçin 'elhamdülillah' diyen kişiyi
engellememiştir. Dolayısıyla bu hadis, namazda aksıranm 'elhamdülillah'
demesinin meşruluğuna delildir. -Allah en iyi bilendir-.
Sehl bin
Sa'd (radiyallâhu anh) anlatıyor; Peygamber {sallallâhu aleyhi ve sellem)
aralarını barıştırmak için Amr bin Avf oğullarına gitmişti. Peygamber
(sallallâhu aleyhi ve sellem} geldiğinde, Ebû Bekr onlara namaz kıldırıyordu.
Ebû Bekr geri çekilmek istediğinde, Rasuluîlah (sallallâhu aleyhi ve sellem)
ona yerinde kalmasını işaret etti. Bunun üzerine Ebû Bekr ellerini kaldırdı ve
tyasulullah'ın emrinden dolayı Aziz ve Celîl Allah'a hamd etti.[604]
Câbir
(radiyallâhu anh)'m kıssasında bu konuyla ilgili
rivayet zikredilmişti.[605]
Peygamberimiz (sallaliâhu aİeyhi ve sellem), Câbir (radiyallâhu anh)'ı bir işle
ilgili olarak göndermişti. Câbir {radiyallâhu anh) döndüğünde Peygamberimizi
namaz kılarken görmüş ve ona bir şeyler söylemişti. Peygamberimiz (sallaliâhu
aleyhi ve sellem) ise ona cevap vermeyip, eliyle İşaret etmişti.[606]
Daha önce zikredilen Esma (r.a)'nın naklettiği hadisi de bu
konuyu teyit etmektedir. Esma (radiyallâhu anhâ) anlatıyor; 'Güneş tutulmuştu,
Âişe'ye geldiğimde insanlar da, o da namaz kılıyordu. O kıyamda iken,
'insanlara ne oluyor' dedim. Eliyle gökyüzünü işaret etti.[607]
Daha önce de belirtildiği gibi, dört mezheb imamı 'namaz
esnasında' hiçbir surette konuşulamayacağı, bilinçli konuşulması durumunda
namazın bozulacağı konusunda ittifak etmişlerdir.[608]
Namazda yasaklanan durumlar, namazda mekruh veya haram
olduğu
nassla beiirtüen durumlardır. Bu yasaklara uyulmaması, namazı bozmaz. Ancak,
namaz kılanın sevabını azaltır. Bunlar;
Namazda
elleri böğüre koymak caiz değildir. Ebû Hureyre (radiyallâhu anh) anlatıyor;
'Peygamber (sallaliâhu aleyhi ve sellem) namazda elleri böğre koymayı
yasaklamıştır.[609]
Âişe
(radiyallâhu anhâ) namaz kılarken elini böğrüne koyan
kimseden hoşlanmaz ve 'kuşkusuz Yahudiler böyle
yapar' derdi.[610]
Ziyâd bin Subeyh anlatıyor; Ibni Ömer (radiyallâhu anh)-'m
yanında namaz kıldım. (Namaz kılarken) ellerimi böğrüme koydum. Namazı
bitirince; 'Namazda bu duruş, çarmıha geriliştir/hac işaretidir. Rasulullah
(sallaliâhu aleyhi ue sellem) bunu yasaklamıştır.[611]
Es-Sindî; 'Namazda çarmıha geriliş/hac
işareti, kıyamda iken iki elini böğrüne koyup, pazuları yanlardan ayrı
tutmaktır' der.
Namaz kılarken havaya bakmak caiz değildir.
Çünkü Peygamberimiz (sallaliâhu aleyhi ve sellem) 'Bazı kimseler, namaz
kılarken dua esnasında gözlerini gökyüzüne çevirmekten ya vazgeçerler; ya da gözleri
kör olur' buyurmuştur.[612]
Âişe
(radiyallâhu anhâ) anlatıyor; Peygamber (sallaliâhu aleyhi ve sellem) üzerinde
şekiller bulunan bir âbâ ile namaz kıldı. (Namazı bitirince;) 'bundaki şekiller
beni meşgul etti. Bunu Ebû Cehm'e götürün. Bana şekilsiz âbâ getirin buyurdu.[613]
İhtiyaç
durumunda namazda meyletmenin caiz oiduğu, daha önce geçmişti. Ancak ihtiyaç
olmadığı durumlarda meyletmek caiz değildir.
Âişe
(radiyailâhu anhâ) anlatıyor; 'Rasulullah (sallaliâhu aleyhi ve sellem)'e
namazda meyletmeyi sordum; 'Kulun namazından,[614]
şeytanın kapıp kaçtığı hareketlerdir.[615]
Namazda iki
eiin parmaklarını birbirine girdirmek mekruhtur. Ebû Hu-reyre (radiyallâhu anh)
anlatıyor; 'Rasulullah (sallaîlâhu aleyhi ve sellem), 'herhangi biriniz evinde
abdest alıp mescide geldiği zaman, dönünceye kadar namazdadır. O halde şöyle
yapmasın, buyurdu ve parmaklarım birbirine girdirdi.[616]
İsmail bin
Umeyye anlatıyor; 'Namaz kılarken el parmaklarını birbirine girdiren kişi
hakkında Nâfî'ye sordum. Nâfî; 'İbni Ömer'in bu 'mağdûbu aleyhim/kendilerine
gazap edilenlerin namazıdır' dediğini söyledi.
[617]
Namazda çok
nâdir yapılması mekruhtur. Çünkü namazdan meşgul eder. Sık yapılması ise haramdır.
Çünkü namazla oynamak gibidir.
İbnİ Abbâs
(radiyalîâhu anh)'ın azatlısı Şu'be anlatıyor; 'ibni Abbâs'm yanında namaz
kılarken, parmaklarımı çıtlattım. Namazı bitirdiği zaman bana; 'Anasız
kalasın! Hiç namaz kılarken parmak çıtlatılır mı?!' dedi.
Ebû Hurey-re
(radiyallâhu anh) anlatıyor; 'Rasulullah (sallaîlâhu aleyhi ve sellem) namazda
sedl'ijelbiseyi sarkıtıp bürünmeyi yasakladı.[618]
Namazda sedl, elbiseye bürünüp, elleri içine çekerek rükû ve secde yapmaktır.
Esnemeyi sürdürmek caiz değildir. EH ağza
koyarak, esnemeyi önlemek gerekir. Ebû Hureyre (radiyallâhu anh) anlatıyor;
'[Namazda] esnemek, şeytandandır. Herhangi biriniz esneyeceği zaman gücü
nispetinde yutkunmaya çalışsın.[619]
Câbir (radiyallâhu anh) anlatıyor; 'Rasulullah
(sallaîlâhu aleyhi ve sellem), «herhangi biriniz namaza durduğu zaman, Sânı
Yüce Allah(\n kıblesi) onun karşısındadır. Kesinlikle önüne ve sağına
tükürmesin. Sol ayağının altına tükürsün. Eğer acelesi varsa,[620]
elbisesine tükürsün ve tükürdüğü yeri birbiri üzerine katlasın.[621]
Allah'a
yakınlaştığını düşünerek, namazda gözleri kapamak haramdır. Çünkü bu bidat
konusuna girer. Ancak Allah'a yakınlık amacı olmaksızın gözlerini kaparsa
mekruh olur. Çünkü bu davranışla sünnete muhalefet edilmiş olur.
İbniu'l-Kayyim
der ki; 'Namazda gözleri kapamak, Rasulullah (sallaîlâhu aleyhi ve sellem)'in
sünnetinden değildir. Bu konuya, kusûf namazı kılarken Rasulullah (sallaîlâhu
aleyhi ve sellem} «ileri atıldığımı gördüğünüzde cennetten bir salkım üzüm
almak arzu ettim. Geri çekildiğimi gördüğünüzde ise cehennemdekile-rin birbiri
üzerine yığıldığım gördüm» buyurması, önünden geçmek İsteyen kişiyi
engelleyişi delildir'. Bu arada birçok konuyla ilgili hadisler zikrettikten
sonra da der ki; 'Bu hadislerden ve bu konuyla ilgili diğer rivayetlerden,
Rasulullah (sallaîlâhu aleyhi ve sellem)'in namaz kılarken gözlerini
kapatmadığı gerçeği ortaya çıkmaktadır.[622]
Namazda gerinmek mekruhtur. Ancak zaruret durumunda kısa olarak
yapılması mekruh olmaz. Çünkü namazdaki huşûya aykırıdır.
İbni
EbîŞeybe, Musanne/'inde (1/349), Sâid bin Cübeyr'in 'gerinmek namazı eksiltir'
dediğini nakletmiştir.
Tatbik
Yapmak: Bir avucu, diğer avuçla birleştirip, iki dizin üzerinde bacak arasına
koymaktır. Rü-kûyu bu şekilde yapmak, İslam'ın ilk dönemlerinde meşru idi. Daha
sonra yasaklandı.
Mus'ab bin Sa'd anlatıyor; 'Babamın yanında namaz
kıldım. Rükû'da, ellerimi dizlerimin arasına koydum. Bunun üzerine babam;
'avuçlarını diz kapaklarının üzerine koy' dedi. Başka zaman aynı hareketi bir
daha yaptım, babam yine elime vurdu ve; 'böyle yapmamız yasaklandı; avuçları
diz kapaklarının üzerine koymamız emredildi' dedi.[623]
Peygamberimiz
(sallallâhu aleyhi ve sellem); 'Dikkat edin! Rükûda ve secdede Kuran okumaktan
nehyolundum
[624] buyurmuştur.
Peygamberimiz
(sallallâhu aleyhi ve sellem); 'Secdede tadil-i erkâna dikkat ediniz. Hiç
biriniz (secdede) kollarını, köpeğin kolunu yayışı gibi yaymasın
[625]
buyurmuştur. Daha önce de belirtildiği gibi, secdede kollan yere yapıştırmak,
caiz değildir. Dirseklerin yerden yukarıda durması gerekir.
ibni Abbâs
(radiyallâhu anh) anlatıyor; 'Peygamber (sallallâhu aleyhi ve sellem) yedi şey
üzerine secde yapmakla emrolundu. Saçını ve elbisesini toplamaktan da ney
holündü.[626]
Namazda bu şekilde oturmak caiz değildir. Çünkü
Âişe (radiyallâhu anhâ) Peygamberimizin namaz kılışını tarif ederken şöyle
demiştir; '...Peygamber (sallallâhu aleyhi ve sellem) şeytan oturuşundan
[627]
nehyederdi
[628] demiştir. Şeytan
oturuşu, yukarıda tarif edildiği şekilde oturmaktır.
Ebû Hureyre (radiyaüâhu anhâ) anlatıyor; '...kuşun gagalaması gibi hızlıca (secde) yapmaktan ve köpek oturuşu gibi oturmaktan
beni nehyetti.[629]
Yukaftda anlatılan oturma şekli, Arapçada
"ik'â" olarak isimlendirilir. İki tür oturma için kullanılır.
Zikrettiğimiz delillerden dolayı, yukarıda açıklanan anlamıyla bu oturuş caiz
değildir. Ancak "ik'â" kelimesinin ikinci aniamı olan, [parmak
uçlarını kıbleye çevirerek
[630]
ayakları yerdevdik tutup topuklar üzerine oturmak -daha önce de belirtildiği
gibi- meşrudur.
Ibni Ömer
{radiyallâhu anh) anlatıyor; 'Namazda oturan kişinin sol eliyle yere
dayanmasını Peygamber (sallallâhu aleyhi ve sellem) nehyetti.[631]
Bir rivayette, İbni Ömer {radiyallâhu anh) 'böyle
oturma! Çünkü bu şekilde azap görenler oturur' demiştir.
Hastanın
yere secde etmeye gücü yetiyorsa, secdeyi yere yapması vaciptir. Ancak buna
sıhhati elverişli değilse, başıyia îmâ ederek namaz kılar. Secde yapmak için
yastık vb. şeyleri kullanması şart değildir.
İbni Ömer
(radiyallâhu anh) anlatıyor; "Rasulullah (sallallâhu aleyhi ve sellem)
sahabelerinden hasta bir adamı, ziyaret etti, ben de onunla birlikteydim.
Hastanın yanma girdiğinde, bir tahtanın üzerinde namaz kılıyordu. Secde yerine
de tahta koymuştu ve ona îmâ ediyordu. Rasulullah (sallallâhu aleyhi ve
sellem) tahtayı attı, yastığı aldı ve 'bunları bırak. Eğer gücün yetiyorsa
secdeyi yerde yap, gücün yetmiyorsa îmâ et. Secdeni, rükû'dan daha fazla
eğilerek yap' buyurdu.[632]
İhtiyaç
durumunda bir defa yapmak caizdir. Ancak secde mahallinde çakıl taşlarının olması,
huşunun azalmasına yol açmıyor ise hiç yapmamak daha evlâdır.
Muaykıb (radiyallâhu anh) anlatıyor; 'Secde yapacağı toprağı
düzelten adama, Rasulullah (sallallâhu aleyhi ve sellem) «eğer yapacaksan, bir
defa yap» buyurdu.[633]
Bir başka rivayette Rasulullah (sallallâhu aleyhi ve sellem) şöyle
buyurmuştur; 'namaz kılarken böyle yapma. Eğer mutlaka yapman gerekiyorsa,
çakıl taşlarını düzeltmek için bir defa yap.[634]
Hatırlatma: Secdeden kalkarken alnına toprak veya çakıl taşı
yapıştığında, bunları gidermek -özellikle de tekrarlandığında-mekruhtur. Çünkü
namaz esnasında bu tür şeylerle uğraşmak kişiyi meşgul eder.
Ebû Sâîd (radiyallâhu anh) anlatıyor; 'Rasulullah (sallallâhu
aleyhi ve sellem)'i, su ve çamur içinde secde ederken gördüm. Hatta çamur
izlerini alnında gördüm.[635]
İbni Mesûd
(radiyallâhu anh} anlatıyor; 'dörtşey cefâdır. .... [bunlardan biri de] namaz
esnasında kişinin alnındaki toprağı te-mizlemesidir.[636]
Şayet
secdede alna yapışan şeyler, namaz kılana ezâ veriyorsa, bunları giderebilir.
-Allah en iyi bilendir-.
Ebû Hureyre
(radiyallâhu anh) anlatıyor; 'Rasulullah (sallallâhu aleyhi ve sellem),
herhangi biriniz secde yaptığı zaman
devenin
çöktüğü
gibi çökmesin, dizlerinden önce iki elini yere koysun buyurdu.
[637]
Daha önce de belirtildiği gibi, Hanefî ve Hanbelî mezhebine göre,
secdeye gidilirken önce dizler, sonra eller konur. Şafiî ve Mâliki mezhebine
göre önce eller, sonra dizler konur. Her iki görüşün de delil aldığı hadisler
bulunmaktadır. (Çev.)
Selam verirken İki yana elle işaret etmek, cahil
hanımîar ve erkekler arasında oldukça yaygındır. Oysa namazda bu davranış
yasaklanmıştır.
Câbir bin Semure (radiyaîlâhu anh) anlatıyor;
"Rasulullah (sallallâhu aleyhi ve sellem) ile birlikte namaz kıldığımızda,
«es-selâmu aleykum ve rahmetullâh, es-seiâmu aleykum ve rahme-tulîâh» dedik ve
iki yana ellerimizle İşaret ettik. Bunun üzerine Rasulullah (sallallâhu aleyhi
ve sellem); «güneşte kalmış atların kuyruklarını salladıkları] gibi, ne diye
ellerinizle işaret ediyorsunuz?! Herhangi birinizin ellerini dizi üzerine
koyduktan sonra, kardeşine, sağında ve solunda bulunanlara selam vermesi yeterlidir»
buyurdu.[638]
Peygamber
(sallallâhu aleyhi ve seİlem) 'imamdan önce başını (secdeden) kaldıran,
Allah'ın onun başını eşeğin başına ueya suretini eşek suretine dönüştürmesinden
korkmaz mı?'buyurmuştur.[639]
Aişe (radiyallâhu
anhâ) anlatıyor; 'Peygamber (sallallâhu aleyhi ve seîlem)'i şöyle derken
işittim; 'yemek hazır olduğunda ve küçük veya büyük abdesti sıkıştığında namaz
olmaz.[640]
Aşağıda sayılan durumlardan birisi gerçekleştiğinde namaz
bozulur ve iade edilmesi gerekir. Bunlar;
Namazda
abdestiyle ilgili endişelendiğini şikâyet eden kişiye, Rasu-lullah (sallallâhu
aleyhi ve sellem); 'bir ses veya koku hissetmediğin sürece namazdan ayrılma
[641]
buyurmuştur.
Namazını
yanlış kılan kişiye; 'dön ve namazım (yeniden) kıl Çünkü sen namaz kılmadın
buyurmuştur. Namazın şartları ve rükûnları daha önce zikredilmişti.
İbniu'I-Munzir;
'Farz namazda bilerek bir şey yiyen veya içen kimsenin namazının bozulacağı ve
onu iade etmesi gerektiği konusunda ilim ehli icmâ etmiştir' der.
Alimlerin çoğu, nafile namazların da bu gibi
durumlarda bozulacağını söylemişlerdir. Çünkü farzı bozan her şey, nafilenin
de bozulmasına neden olur.
Zeyd bin
Erkam (radiyallâhu anh) anlatıyor; 'Bizler namazda konuşurduk. Bizden herkes
yanında bulunan arkadaşıyla namaz esnasında konuşurdu. Daha sonra «...gönülden
boyun eğerek Allah için namaza durun» âyeti nazil oldu ve 'susmamız emredildi;
[konuşmamız yasaklandı.[642]
Namazda unutarak veya namazda konuşmanın
hükmünü bilmeden konuşmak, namazı bozmaz. Muâviye bin el-Hakem (radiyallâhu anh)'m,
Peygamber (sallallâhu aleyhi ve sellem) ile birlikte namaz kılarken aksıran ve
«elhamdülillah» diyen kişiye, «yerhamukellâh» demesi; orada bulunanların
kendisine bakması üzerine, kendisinin de; «eyvanlar, anam! Neden bana
bakıyorsunuz?» deyişiyle İlgili rivayet, bu konuda delildir. Çünkü namazda
konuşmasına rağmen, Peygamber (sallallâhu aleyhi ve sellem) onun namazının
bozulduğunu söylememiş, iade etmesi gerektiğini emretmem iştir. Çünkü Muâviye
bu hükmü bilmiyordu. Peygamberimiz (sallallâhu aleyhi ve sellem) ona; «hiç
kuşkusuz bu namazda, insanların sözlerinden hiçbir şey uygun düşmez. Namazda
sadece teşbih, tekbir ve Kuran kıraati olur» buyurmuştur.
[643]
Namazda
sesli gülmenin, namazı bozduğu konusunda, İbniu'l-Munzir 'âlimlerin icmâ
ettiğini' naklet-miştir. Namazda gülmek, konuşmaktan daha çirkindir. Çünkü
gülmek, namazı hafife almayı, namazı oyun ve eğlence edinmeyi beraberinde
getirir.
Gülmenin namazı bozduğu hususunda, birçok sahabeden -Allah
onlardan razı olsun- rivayetler nakledilmiştir.
Namazda gülümsemekle 'namaz bozulmaz'. Ancak
mazeretsiz olarak namazda gülümsemek 'mekruhtur'. Câbir (radiyallâhu anh);
Tebessüm etmeyle namaz bozulmaz. Ancak sesli gülmek namazı bozar.[644]
Kıyamet günü, farz namazları eksik çıkanların, nafiie namazlarına
bakılır. Farzlardakî eksikler, nafile namazlardan tamamlanır.
Ebû Hureyre (radiyallâhu anh) anlatıyor; 'Kıyamet günü kulun
ilk hesaba çekileceği şey, namazdır. Eğer namazı düzgün olursa, kurtulur ve
kazanır. Eğer fasit/kötü olursa perişan olur ve hüsrana
uğrar. Eğer farzından bir şey eksik olursa; Rab Tebâreke ve Teâlâ «bakın,
kulumun nafilesi var mı?» buyurur. Farzm eksik kalanı, nafilesinden tamamlanır.
Sonra aynı şekilde diğer amellerine geçilir.[645]
O halde, nafile namazları ve m üste haplarını
öğrenmek gerekir.
Bunlar, beş vakit farz namazlardan önce ve
sonra kılınan nafile namazlardır. Müekked ve gayri müekked olmak üzere iki
kısma ayrılırlar.
Sabah Namazının Farzından Önce: İki rekat
müekked namaz kılınır. Müekked sünnet olan namazlar arasında en fazla teyit
edilen namaz budur.
Âişe
fradiyallâhu anhâ) anlatıyor; 'Peygamber (sallallâhu aleyhi ve sellem) hiçbir
nafileye, sabah namazının sünnetine olan şiddetli bağlılığı kadar bağlı
olmamıştır.
[647]
Peygamberimiz (sallallâhu aleyhi ve sellem), 'sabah
namazının iki rekâtı dünya ve içindeki her şeyden daha hayırlıdır
[648]
buyurmuştur.
Bu nedenle Peygamberimiz (sallallâhu aleyhi
ve sellem) yerleşik iken de, yolcu iken de asla sabah namazının sünnetini terk
etmemiştir. Bu sünneti herhangi bir şer'î mazereti nedeniyle kaçıran
kimsenin, mazeret hali kalktıktan sonra kaza etmesi cai2dir. Çünkü
Peygamberimiz (sallallâhu aleyhi ve sellem) ve sahabeleri uyuya kalıp, sabah
namazını geçirdiklerinde, «...abdest aldı, iki secde yaptı (iki rekât sünnet
namaz kıldı) sonra (farz) namaz için kamet getirildi ve sabah namazı kıldı»
[649]
denilmiştir. Peygamberimiz (sallallâhu aleyhi ve sellem)'in yaptığı gibi,
birinci rekâtta, «Kul Yâ Eyyuhe'l-Kâfirûn» ikinci rekâtta, «Kul Huvallâhu Ahad»
okunması müstehaptır.[650]
Öğle
Namazının Farzından Önce: Dört rekât.
Âişe
(radiyallâhu anhâ) anlatıyor; 'Peygamber (sallallâhu aleyhi ve sellem) öğle
namazından önce dört, sabah namazından Önce iki rekât namazı terk etmezdi.[651]
Öğle
Namazının Farzından Sonra: İki rekât.
Âişe
(radiyallâhu anhâ) anlatıyor; 'Rasulullah (sallallâhu aleyhi ve sellem) öğle
namazı öncesinde dört, sonrasında iki rekât namaz kılardı.[652]
ikindi Namazının Farzından Önce: İki veya dört
rekât.
Peygamberimiz (sallallâhu aleyhi ve setlem) 'her
iki ezan arasında
[653]
namaz vardır... dileyen kimse için
[654]
buyurmuştur.
Peygamberimiz (sallallâhu aleyhi ve sellem) 'İkindi
namazindan önce dört rekât namaz kılan kişiye
Allah merhamet etsin'
[655]
buyurmuştur.
İkindi
Namazının Farzından Sonra: İki rekât.
Aişe (radiyallâhu anhâ) anlatıyor; 'Peygamber (saliallâhu
aleyhi ve sellem) ikindi namazından sonra iki secdeyi (rekât namaz kılmayı)
benim yanımda hiç terk etmedi.
[656]
Bazı âlimler, ikindi namazından sonra iki rekât namazın
Ra-sulullah fsallallâhu aleyhi ve sellem)'e özgü olduğunu söylemişlerdir.
Ancak bunu ifade eden herhangi bir delil yoktur. Aksine delil olmadığı sürece,
Peygamberimiz (saliallâhu aleyhi ve selle-m)'i bütün fiillerinde örnek almak
asıldır.
Hanefî, Şafiî ve Mâliki mezhebine göre, ikindi namazından sonra
nafile namaz kılmak mekruhtur.
[657]
Akşam Namazının Farzından Önce: İki rekât.
Peygamberimiz (sallailâhu aleyhi ve sellem)
'dileyen kimse akşam namazından önce (iki rekât sünnet) kılsın.[658]
buyurmuştur.
Hanefî ve Mâlikî mezhebine göre akşam namazının farzından önce
nafile kılmak mekruhtur. Şafiî mezhebine göre müstehap, Hanbelî mezhebine göre
caizdir.
[659]
Akşam Namazının Farzından Sonra: İki rekât.
Mahmûd bin Lubeyd fradiyallâhu anh) anlatıyor; 'Peygamber
(saliallâhu aleyhi ve sellem) onlara namaz kıldırıp selam
verdikten sonra «bu iki rekâtı evlerinizde kılınız»[660] buyurmuştur. Yani akşam namazından sonraki iki
rekât namazı evlerinizde kılınız buyurmuştur.
Bu iki rekât namazda «Kul Yâ Eyyuhe'i-Kâfirûn»
ve «Kul Hu-valiâhu Ahad» okunması müstehaptır.[661]
Yatsı namazının farzından önce ve sonra ikişer rekât kılmak
sünnettir.
Hanefî mezhebine göre yatsı namazının farzından önce dört,
farzından sonra iki rekât kılmak sünnettir. Bunların ikişer rekât olarak
kılınması da caizdir.
[662]
Müekked revâtıp sünnetler -beş vakit namazın sünnetleri-on
tanedir. Bunlar İbni Ömer (radiyallâhu anh)'ın rivayet ettiği hadiste
belirtilmiştir. İbni Ömer (radiyallâhu anh) anlatıyor; 'Peygamber (saliallâhu
aleyhi ve se!lem)'den on rekât ezberledim. Öğleden önce iki rekât, sonrasında
iki rekât; akşamdan sonra iki rekât; yatsıdan sonra iki rekât ve sabah namazından
önce iki rekât.[663]
Hanefî mezhebine göre, öğle ve yatsı namazının farzından önce
dört rekât sünnet kılınır. İkindi namazının farzından sonra, akşam namazının
farzından önce sünnet namaz kılınmaz.
[664]
Farz namazlarla alakalı olmayan nafile namazlara
'revâtip olmayan sünnetler' denir. Bunlar;
Her gece vitir namazı kılmak 'müekked sünnettir'.
Rasulul-lah (sallallâhu aleyhi ve sellem) 'Muhakkak ki Allah tektir; teki sever
[665]
buyurmuştur. Bu nedenle Rasulullah (sallallâhu aleyhi ve sellem) 'gece son
namazınız vitr olsun
[666]
buyurmuştur.
Hanefî mezhebine göre vitir namazının hükmü 'vacip'tir.
[667]
Vitir namazının, yatsı namazından sonra fecir
doğuncaya kadar olan süre içerisinde kılınması caizdir. Ancak, gecenin son
3/1'inde kılınması daha faziletlidir.
Aişe (radiyallâhu anhâ) anlatıyor; 'Rasulullah (sallallâhu
aleyhi ve sellem) gecenin ilk, orta ve son vakitlerinde olmak üzere, gecenin
bütün vakitlerinde vitir namazı kılmıştır. Vitir namazını seher vaktine kadar
geciktirdiği olmuştur.[668]
Vitir namazını gecenin son vaktine
bıraktığında, uyanama-mak korkusu taşıyanlar, gecenin ilk vaktinde vitri kılıp
daha sonra yatmalıdır. Ebû Katâde (radiyallâhu anh) anlatıyor; 'Peygamber
(sallallâhu aleyhi ve sellem), Ebû Bekr'e «vitri ne zaman kılıyorsun?» diye
sordu. O; «yatmadan önce vitri kılıyorum» dedi. Ömer'e «vitri ne zaman
kılıyorsun?» diye sordu. O; «yatıyorum, daha sonra kalkıp kılıyorum» dedi.
Bunun üzerine Ebû Bekr'e; «sen ihtiyatlı olana tutunmuşsun»; Ömer'e de; «sen
kuvvetli olana tutunmuşsun» buyurdu.[669]
Gece teheccüt namazından sonra, bir, üç, beş,
yedi veya dokuz rekât olarak vitir namazı kılmak caizdir.
Aşağıda belirtilen şekillerden birine uygun olarak vitir namazını
kılmak caizdir. Bunlar;
1. Vitir namazını, gece namazını ikişer rekât
halinde kıldıktan sonra tek oturuş ve selam'la bir rekât olarak kılmak
caizdir.
Abdullah İbni Ömer fradiyallâhu anh)
anlatıyor; 'Gece namazı ikişer ikişerdir. Biriniz sabah namazı vaktinin
girmesinden endişelendiği zaman, bir rekât namaz kılar. Böylece kılmış olduğu
namazları vitir/tekli yapmış olur.[670]
2. Bütün rekâtları, en son rekâttan Önce oturup, sonra tek rekât
kılıp tekrar oturup, selam vererek kılmak caizdir. Yani, namazları beş, yedi
veya dokuz rekât olarak kılıp, en son rekâttan önceki rekâtta teşehhüd için
oturup, sonra kıyama kalkıp bir rekât daha kılıp teşehhüd için oturmak ve
selam vermektir.
Âişe
(radiyallâhu anhâ) anlatıyor; '... Sonra dokuz rekât namaz kılardı. Bu dokuz
rekatın sadece sekizinci rekatında otururdu. Rabbine dua eder, Allah 'in
Peygamberine salavat getirirdi. Sonra selam vermeden kalkar ve dokuzuncu rekâtı
kılıp otururdu. Sonra Rabbine hamd eder, Allah'ın Peygamberine salavat getirir
ve dua ederdi. Sonra bize işittirerek selam verirdi. Selam verdikten sonra
oturduğu yerde iki rekât namaz daha kılardı. Evladım! işte böylece on bir rekât
olurdu. Allah'ın Peygamberi yaşlanıp, kilo alınca, vitri yedi rekât kıldı. Her
iki rekâtı, önceki yaptığı gibi yaptı, işte böylece dokuz rekât kıldı,
evladım!.[671]
3. Bütün rekâtları, son rekâttaki tek oturuş ve selâmla kılmak
caizdir.
Aişe fradiyallâhu anhâ) anlatıyor; 'Rasulullah (saîlallâhu
aleyhi ve sellem) on üç rekât namaz kılardı. En son beş rekât kılarak bu
namazları vitir/tekli yapar ve bu beş rekâtta oturmaz, sadece son rekâtta oturur
ve selam verirdi.[672]
Hanefî mezhebine göre vitir namazı, akşam namazı gibi üç
rekâttır. Bu konuda Âişe validemizin -(radiyallâhu anhâ)- rivayet ettiği hadisi
delil almışlardır. "Rasulullah (saîlallâhu aleyhi ve sellem), vitri üç
rekât olarak kılar, sadece son rekatta
sefam verirdi.[673] Bu
konuyla İlgili
olarak İbn Abbâs ve İbn Mesûd (radiyallâhu anhumâ)'dan rivayetler
bulunmaktadır. Önce niyet edilir, ihram tekbiri getirilir. İlk rekâtta
Subhaneke, eûzu besmele, fatiha ve bir sûre veya kısa üç ayet okunur. İkinci
rekâtta, fatiha ve bir sûre veya kısa üç ayet okunur. İkinci rekâtın sonunda
teşehhüde oturulur ve 'ettehiyyâtu' okunur. Sonra üçüncü rekâta kalkılır,
fâtîha ve bir sûre veya kısa üç ayet okunur. Kıraatten sonra, rükûya gitmeden
önce eller kaldırılarak tekbir getirilir ve kunut duaları okunur. Sonra üçüncü
rekât rükû ve iki secde yapılarak tamamlanır ve ikinci teşehhüde oturulur.
Ettehiyyâtu, salli, bârik, Rabbena Atina ve Rabbena' ğ-firlî duaları
okunduktan sonra selam verilir. (Çev.)
Zahir olan, böyle bir şartın bulunmadığıdır.
Yani, öncesinde nafile namaz kümaksızm vitir namazını, bir rekât olarak
kısaltmak caizdir. Âişe {radiyallâhu anhâ) anlatıyor;'... Peygamber (saîlallâhu
aleyhi ve sellem) (gece) namaz kılarken, ben yatakta uzanır uyurdum. Vitir
kılmak istediği zaman beni uyandırırdı ve ben vitir kılardım.[674]
Bu ifadenin zahirinden, Âişe validemizin vitir namazından önce namaz kılmadığı
anlaşılmaktadır.
Vitir
namazında, Fatiha okunduktan sonra Kurandan herhangi bir sûre okunabilir.
Ancak vitir namazı üç rekât olarak kılındığında, «Sebbih isme Rabbike'l-A'lâ»;
«Kul Yâ Eyyuhe'l-Kâfirûn» ve «Kul Huve'llâhu Ahad» okunması müstehaptır.
Peygamber (saîlallâhu aleyhi ve sellem)'İn bu sûreleri okuduğu rivayet
edilmiştir.
[675]
Müstehaptır.
El-Hasen bin Ali (radiyallâhu anhumâ)
anlatıyor; 'Rasukıliah (salîallâhu aleyhi ve sellem) bana vitirde söylediğim
kelimeleri öğretti:
Allâhumme'hdinî fîmen hedeyt ve âfinî fîmen âfeyt ve teveilenî
fîmen tevelleyt ve bârik lî fîmâ a'tayt ve kını şerra mâ kadeyt. Fe inneke takdî
velâ yukdâ aleyk. İnne-hû lâ yezillu men vâleyt ve lâ yaizzu men âdeyt.
Tebârek-te Rabbena ve teâleyt'
«Ey
Allah'ım! Bana hidayet et, hidayet ettiğin kimseler arasında. Bana afiyet ver,
afiyet verdiğin kimseler arasında. Beni dost edin, dost edindiğin kimseler
arasında. Bereketli kıl, bana verdiğin şeyleri. Beni koru, hükmettiğin şeylerin
şerrinden. Şüphesiz sen hükmedersin, hiç kimse sana hükmedemez. Asla zillete
düşmez, senin dost edindiğin. Asla izzetli olamaz, senin düşman olduğun.
Rabbimiz sen kutsalsın, sen yücesin.[676]
Kunut duasının,
kıraati bitirdikten sonra rükû'ya gitmeden önce okunması sünnettir.
Asım anlatıyor; Enes bin Mâlik'e kunût hakkında sordum; 'kunut
vardır' dedi. 'Kunut rükûdan önce mi, sonra mı?' dedim. 'Rükûdan önce' dedi.
'Falan kişi senin, rükûdan sonra dediğini söylüyor' dedim; 'yalan' dedi.[677]
Ubey bin Ka'b (radiyallâhu anh) anlatıyor;
'Rasulullah (sallallâhu aleyhi
ue sellem) vitir namazı kılıyor ve rükûdan önce kunut okuyordu.[678]
1. Vitir namazında kunut
duasının yerine Kuran okumak meşru değildir. Çünkü bu konuda bir delil yoktur.
Ancak dua niyetiyle dua ayetlerini okumak, kıraat niyetiyle olmadığı sürece
caizdir.
2. Kunut duasında
Peygamberimiz (salîallâhu aleyhi ve sel-lem)'e salavat okumak caizdir. Çünkü
bazı sahabelerin Allah onlardan razı olsun- böyle yaptığı sabittir.
3. Kunut duasını uzunca yapmak mekruhtur. Çünkü
bu davranış sünnete aykırıdır. Nitekim Peygamberimiz (salîallâhu aleyhi ve
sellem)'in el-Hasen (radiyallâhu anh)'a öğrettiği kunut kısadır.
4. Kunut duasında elleri kaldırmak müstehaptır.
Hanefî mezhebine göre kunut duası okunurken eller kaldırılmaz.
(Çev.)
5. Kunut duasından sonra elleri yüze veya göğse
sürmek meşru değildir. Çünkü namaz içerisinde böyle bir hareketin yapılabileceğine
dair bir delil yoktur. El-Beyhâkî, Sünen'de (2/212); 'kunut duasını bitirdikten
sonra iki elle yüzün mesh edileceğine dair, selef-i sâlihînden hiçbir şey
duymadım' der.
Ubey bin
Ka'b (radiyallâhu anh) anlatıyor; 'Peygamber (salîallâhu aleyhi ve sellem)
vitir namazında, «Sebbih isme Rabbike'l-A'lâ» ve «Kul Yâ Eyyuhe'l-Kâfirûn»
okur, selam verdiği zaman da üç defa «Su-bane el-Melik el-Kuddûs» derdi.[679]
Ali (radiyallâhu anh) anlatıyor; Rasulullah
(salîallâhu aleyhi ve seliem) vitrin
sonunda
şöyle
derdi; 'Allah'ım! Gazabından rızana; cezandan affına, senden sana sığınırım.
Seni hakkıyla övmekten âcizim. Sen kendini nasıl övdü/senâ isen öylesin.[680]
Farz namazlarda normal zamanlarda kunut okumak meşru
değildir. Ancak musibet zamanlarında, herhangi bir namaza özgü kılınmadan
okunabilir. Okunma zamanı rükûdan sonradır.
Ebû Hureyre (radiyallâhu anh) anlatıyor; 'Rasulullah
(sallal-lâhıt aleyhi ve seliem) birine beddua edeceği veya dua edeceği zaman
rükûdan sonra kunut okurdu.[681]
İbni Abbâs
(radiyallâhu anhumâ} anlatıyor; 'Rasulullah (sal-lallâhu aleyhi ve seliem) bir
ay sürekli, öğle, ikindi, akşam, yatsı ve sabah namazlarında, bir ay süresince
her namazın son rekâtında «semiallahu limenhamideh» dedikten sonra kunut
yaptı. (Bu kunutta) Benû Süleym kabilesine, Ri'l, Zekvân ve Usayya beddua eder,
arkasındakiler de "âmin" derdi.[682]
Kunut
duasını belirli bir vakit ve namaza özgü kılmak meşru değildir. Daha önce de
belirtildiği gibi musibet zamanında okunabilir.
Mâlik el-Eşcaî anlatıyor; 'Babama, «ey babacığım! Sen
Ra-suiuHah (sallallâhu aleyhi ve sellem)'in, Ebû Bekr, Ömer, Osman ve Ali'nin
arkasında namaz kıldın. İşte burası Küfe ve burada yaklaşık beş yıldan beri
sabah namazlarında kunut okuyorlar' dedim. 'Yavrum! Bu sonradan
çıkarılmıştır/bidattir' dedi.[683]
Yani daha öncekilerin zamanında yoktu.
Sabah namazında kunut duası okumak, Mâliki mezhebine
göre müstehap, Şafiî mezhebine göre sünnettir.
Hanefî mezhibine göre sabah namazında kunut duası okunmaz. (Çev.)
Gecenin ilk
vaktinde -örneğin yatmadan önce- vitir namazını kılan, gece uyandığı zaman
nafile namaz kılabilir ancak vitri İade etmez. Çünkü Peygamberimiz (sallallâhu
aleyhi ve seliem) 'bir gecede iki vitir olmaz
[684]
buyurmuştur.
Âişe
(radiyallâhu anhâ) Sonra bize
işittirerek selam verirdi. Selam verdikten sonra oturduğu yerde iki rekât namaz
daha kılardı' İfadesi, vitir kıldıktan sonra nafile kılmanın meşruluğuna
delildir. Allah daha iyi bilir-.
Uyuyakalma
veya unutma nedeniyle vitir namazı kıhnamadığı zaman, uyandığında veya hatırladığında
kılınır. Ancak tek rekâth olarak değil, çift rekâttı olarak kılınır. Ebû Saîd
(radiyallâhu anh) anlatıyor; 'Peygamber (sallallâhu aleyhi ve sellem), vitir
namazında uyuyakalan veya unutan kişi sabah uyandığı zaman veya hatırladığı
zaman kılsın' buyurmuştur.
[685]
Hanefî mezhebine göre, vitir namazının kazası da üç rekât olarak
kılınır. (Çev.)
Âişe
(radiyallâhu anhâ) anlatıyor; 'Peygamber (sallallâhu aleyhi ve sellem) gece
uyuduğu zaman veya hasta olduğu zaman gündüz on iki rekât kılardı.[686]
Peygamberimiz (sallallâhu aleyhi ve seîlem)'in gece, namaz kıldığı zaman on bir
rekât kıldığı malumdur. Bu nedenle gece, vitir namazını bir rekât kılmayı adet
edinenler, sabah kalktıklarında iki; üç kılmayı adet edinenler, sabah
kalktıklarında dört rekât olarak, yani bir rekât artırarak kılmalıdırlar.
Vitir namazının kazasını, gece namazı sevabını
almak için,
öğle
vakti girmeden önce yapmaya özen gösterilmelidir. İbni Ömer fradiyallâhu anh)
anlatıyor; 'gece adet edindiği Kuran kıraatini okuyamayan veya bir kısmını
yapamayan, onu sabah namazı ile Öğle namazı arasında okusun. Bu durumda sanki
gece okumuş gibi yazılır.[687]
Gece namazı sünnettir, sâlihlerîn şiarıdır.
Müttakİlerİn en önemli özelüklerindendir. Yüce Allah şöyle buyurmuştur;
'Mütta-kîler, cennetlerde, pınar başlarmdadırlar; Rablerinin kendilerine
verdiğini almaktadırlar; Çünkü onlar bundan önce güze! davranırlardı; Onlar,
geceleri az uyurlardı; Seher vakitlerinde bağışlanma dilerlerdi; Onların
mallarında muhtaç ve yoksullar için bir hak vardı, onu verirlerdi.[688]
Peygamberimiz (sailallâhu aleyhi ve sellem) 'Hiç
kuşkusuz cennette odalar vardır. Dışından içi, içinden dışı görünür. Allah
Teâlâ bu odaları, yemek yediren, yumuşak söz söyleyen, oruca devam eden ve
insanlar uyurken gece namazı kılan kimseler için hazırlamıştır.[689]
Gece namazı,
gecenin ilk, orta ve son vakitlerinde caizdir. Bu vakitlerin tamamında Peygamber
(sailallâhu aleyhi ve sellem)'in gece namazı kıldığı rivayet edilmiştir. Ancak
faziletli olan gece namazını, gecenin son üçte birinde kılmaktır. Bu vakitte,
Rab Subhânehu dünya semasına iner ve; 'kim, bana dua ederse icabet ederim; kim
benden isterse ona veririm; kim benden bağışlanmak dilerse, onu bağışlarım'
buyurur.
[690]
Gece namazı
en az bir rekâttır. Üst sınırı yoktur. Ancak müstehap olan on bir veya on üç
rekât kılmaktır.
Âişe
(radiyallâhu anhâ) anlatıyor; 'Rasulullah (sailallâhu aleyhi ve sellem) ne
Ramazanda ne de, başka bir zamanda on bir rekâttan fazla kılmazdı.[691]
Daha önce zikredilen rivayette Aişe (radiyallâhu anhâ) anlatıyor;
'Rasulullah (sailallâhu aleyhi ve sellem) gece on üç rekât namaz kılardı'.
Yukarıda zikredilenlere uygun olarak, gece namazını ikişer rekât
kılıp, en sonunu tek rekât olarak edâ etmek müstehaptır.
Gece
namazına kalkmak isteyenlerin şunlara dikkat etmesi sünnettir;
1. Yatağa girildiğinde, gece namazına kalkmak için niyet etmek.
Böylelikle uyuya kalırsa dahi niyetten dolayı sevap kazanır.
2. Gece namazı için uykudan uyanan, yüzünü mesh
etmeli, misvak kullanmalı ve Âli İmrân sûresinin son on âyetini okumalıdır.
Sonra da şöyle dua etmelidir;
Allah'im/ Hamd sanadır. Sen, göklerin, yerin ve
onlarda bulunanların nurusun. Hamd sanadır. Sen, göklerin, perin ve onlarda
bulunanların yöneticisisin. Hamd sanadır. Göklerin, yerin ve onlarda
bulunanların mülkü senindir. Hamd sanadır; sen göklerin, yerin ve onlarda
bulunanların Melikisin. Hamd sanadır. Sen el-Hak'sm. Vadin haktır. Senle
buluşmak haktır. Sözün haktır. Cennet haktır. Cehennem haktır. Peygamberler
haktır. Muhammed (sallallâhu aleyhi ve sellem) haktır. Kıyamet haktır. Ey
Allah'ım! Sana teslim oldum. Sana inandım. Sana tevekkül ettim. Sana yöneldim.
Mücadelemde
[692] senden güç aldım. Senin
hakemliğini kabul ettim. Ey Allah'ım! Beni bağışla! Önceden yaptıklarımda...
Sonradan yaptıklarımda... Açıktan ve gizli işlediğim günahlarımda..! Mukaddim
[693]
ve Muahhir
[694] sensin. Senden başka
ilah yoktur. Güç ve kuvvet yalnızca Allah'a aittir.[695]
3. Gece namazının ilk iki rekâtı kısa tutulmalı.
Daha sonraki rekâtlar ise istenilen uzunlukta kılınabilir. Çünkü (sallallâhu
aleyhi ve sellem) 'Biriniz gece namazına kalktığında, namazına, hafif iki
rekâtla başlasın'.
[696]
4. Gece namazına uyanan hanım, namaz kılması için
eşini uyandır malıdır. Peygamberimiz (sallallâhu aleyhi ve sellem); '... Gece
namaza kalkıp, namaz kılıp eşini de uyandıran kadına Allah rahmet etsin. Eğer
eşi uyanmazsa yüzüne su serpsin
[697]
buyurmuştur.
5. Namaz esnasında uykusu ağır basan, uykusu
gidinceye
kadar uyumalıdır. Daha
sonra kendisini zinde hissettiğinde kalkıp namaz kılınabilir. Peygamberimiz
(sallallâhu aieyhi ve sellem); 'Biriniz gece namaza durduğu zaman, Kuran diline
ağır gelip takıldığında ve ne söylediğini anlayamayacak hale geldiğinde hemen
patsın
[698] buyurmuştur.
Peygamberimiz (sallallâhu aleyhi ve sellem)
'Biriniz namaz kılacağı zaman zinde ise (ayakta) kılsın; tembelleştiği veya
yorulduğu zaman otursun
[699]
buyurmuştur.
6. Kıyamda duruşu uzatmak müstehaptır. Ancak bu, kişinin
kendisine eziyete dönüşmemelidir.
Câbir (radiyallâhu anh) anlatıyor; 'Rasulullah (sallallâhu
aleyhi ve sellem}, namazın en faziletlisi kıyamı uzun olandır
[700]
buyurmuştur.
Âişe
(radiyallâhu anhâ) anlatıyor; 'Rasulullah (sallallâhu aleyhi ve sellem) gece
namazında kıyamda o kadar dururdu ki, ayakları yarılırdı.[701]
Gece namazmdaki uzutma sadece kıraat ve
kıyama özgü değildir. Aynı şekilde rükû ve secdeleri, teşehhüd oturuşunu, zikir
ve duaları, kısaca namazın her ânını uzun yapmak müstehaptır.
Peygamber (sallallâhu aleyhi ve sellem)'in Bakara,
Nisa ve Âli İmrân surelerini okuyarak kıldığı namazı anlatan Huzeyfe (radiyallâhu
anh) bu hadiste, \.. sonra rükû yaptı ve «subhâne rab-biye'l-azîm» dedi; rükûsu
kıyamı kadar sürdü. Sonra «semiallâ-hulimen hamideh» dedi, doğruldu ve yaklaşık
rükûsunda kaldığı kadar durdu. Sonra secde yaptı ve «subhâne rabbiye'l-a'lâ»
dedi. Secdesi de yaklaşık kıyamı kadar oldu.[702]
Ancak bu anlatılanlar şart değildir. Bunların
tamamı daha
faziletli olması içindir.
Kuşkusuz namazı uzun tutmak, kişinin tâ-kâü oranında olmalıdır.
7. Gece namazı ayakta da,
oturarak da kılınabilir. Peygamber (sallallâhu aleyhi ve sellem)'İn gece
namazını üç farklı şekilde kıldığı sahih olarak rivayet edilmiştir. Buna göre;
a) Gece namazının tamamını ayakta kılıyordu.
b) Gece namazını oturarak kılıyor ve oturarak
rükû ediyordu.
c) Gece namazında kıraatini oturarak okuyor,
kıraati az kalınca ayağa kalkıp tamamlıyor ve rükû yapıyordu.
Gece namazının bu üç şekilde kılınması
caizdir. -Allah en iyi biîendir.
8. Gece namazında kıraati sesli okumak da, sessiz
okumak da caizdir. Âİşe (radiyalİâhu anhâ)'ya> Peygamber (sallallâhu aleyhi
ve sellemj'in gece namazlarında sesli mi, sessiz mi okuduğu sorulduğunda;
'bazen sesli, bazen sessiz okurdu' demiştir. Bu soruyu soran Abduliah İbni Ebî
Kays; 'Alîahu ekber! İşlerde genişlik yaratan Allah'a hamd olsun demiştir.
[703]
9. Namazda âyetleri düşünerek okumak, İstiâzede
bulunmak, teşbih etmek ve ağlamak müstehaptır. Huzeyfe (radiyallâ-hu anh)
Peygamberimizle birlikte kıldığı namazı anlatırken, '... Kuranı tertil üzere
[704]
okuyordu. İçerisinde teşbih olan bir âyete geldiğinde teşbih ediyor; istek
âyetine geldiğinde istekte bulunuyor; sığınma âyetine geldiğinde sığmıyordu.[705]
Ebû Zer (radiyalİâhu anh) anlatıyor; 'Peygamber (sallallâ-hu
aleyhi ue sellem) şu ayeti okudu ve sabaha kadar tekrarladı;
«Eğer onlara
azap edersen, doğrusu onlar senin kullarındır; eğer affedersen, muhakkak ki
sen, Azız ve Hakîm olansın.[706]/[707]
10. Namaz içinde ve namaz dışında seher
vakitleri duayı artırmak gerekir. Daha önce de belirtildiği gibi bu vakit
icabet vaktidir.
11. Gece namazını kıldıktan sonra, sabah
namazından Önce uzanmak/uyumak müstehaptır. Çünkü bu durumda sabah namazı daha
zinde ve huşu içerisinde eda edilir.
12. Gece namazı alışkanlık
edinildikten sonra terk edilmemelidir. Çünkü Rasulullah (sallallâhu aleyhi ve
sellem), Abdullah İbni Ömer (radiyalİâhu anh)'e 'Ey Abdullah! Falan kişi gibi
olma! Gece namazına kalkıyordu, fakat gece namazını bıraktı' buyurmuştur.
[708]
Âİşe
(radiyalİâhu anhâ) anlatıyor; 'Rasulullah (sallallâhu aleyhi ve sellem)
rahatsızlığı veya başka nedenlerden dolayı gece namazını kılamadığında gündüz
on İki rekât kılardı.[709]
Rasulullah (sallallâhu aleyhi ve seîlem)'in gece
namazını on bir rekât olarak kıldığı bilinmektedir. Bu namazı, gündüz kaza
etmek istediğinde ise, on iki rekât oİarak kaza ettiği anlaşılmaktadır.
Gece namazını, sabah ile öğle vakti arasında
kaza eden, gece vaktinde kılmış gibi olur. Çünkü Peygamberimiz (sallallâhu
aleyhi ve sellem} 'gece adet edindiği Kuran kıraatini okuyamayan veya bir
kısmını yapamayan, onu sabah namazı ile öğle namazı
arasında okusun. Bu durumda sanki gece okumuş gibi yazılır
[710]
buyurmuştur.
Kaza kavramı genellikle "farz
ibadetlerde" kullanılır. Bu nedenle, Hanefî mezhebinde, gece namazı veya
diğer nafile ibadetler için 'kaza' kavramı kullanılmaz. (Çev.)
Hiç kuşkusuz gece namazının müstehaplığı, Ramazan ayında
müekked olmaktadır. Nitekim Peygamberimiz (sallalîâhu aleyhi ve sellem) 'Kim
inanarak ve mükâfatını bekleyerek Ramazanda namaz (teravih) kılarsa, geçmiş
günahları bağışlanır
[711]
buyurmuştur.
Hanımların teravih namazını erkek cemaatinin arkasında
kılmaları meşrudur. Evlerinde kılmaları ise daha faziletlidir. Bu konu 'Cemaat
Bölümünde' izah edilecektir.
Duhâ namazı, müstehap ibadetlerdendir. Bu evvâbîn/tövbe
edenlerin, Allah'a çokça yönelenlerin namazıdır. Bu namaz, vücuttaki bütün âzâ
ve eklem yerlerinin sadakasıdir.
Peygamberimiz {sallalîâhu aleyhi ve sellem) şöyle
buyurmuştur; 'Her bir âzâ ve eklem yeriniz için, sabahladığınızda sadaka
vermeniz gerekir. Her tesbîh sadakadır. Her hamd sadakadır. Her tehlîl sadakadır.
Her tekbir sadakadır.[712]
İyiliği emretmek sadakadır.
Kötülükten alıkoymak sadakadır. Bunların tamamı için duhal kuşluk vaktinde
kılman iki rekât yeterlidir.
[713]
Duhâ namazının vakti, güneş doğup bir mızrak boyu yükseldikten
sonra başlar, öğle namazı vaktinin biraz öncesine kadar devam eder.
Duhâ namazını, güneş iyice yükselip, sıcak artınca kılmak daha
faziletlidir. Çünkü Peygamberimiz (sallalîâhu aleyhi ve sellem) 'Evvâbîn
namazı günün aydınlığında, deve yavrularının ayaklan yandığı vakittir.[714]
Yani, kumların sıcaklığı artıp, deve yavrularının ayaklarını yaktığı vakittir.
Burada sıcaklığın şiddeti kastedilmektedir.
Duhâ namazı en az iki rekâttır. Müstehap olan sekiz rekât veya
daha fazla kılmaktır.
Ümmü Hânî
(radiyallâhu anhâ) anlatıyor; 'Peygamber (sallalîâhu aleyhi ve sellem)
Mekke'nin fetih günü, evinde gusül abdesti aldı ve sekiz rekât namaz kıldı.[715]
Sekiz rekâttan daha fazla kılmak da meşrudur.
Muâze anlatıyor; Âişe (radiyallâhu anhâ)'ya 'Peygamber
(sallalîâhu aleyhi ve sellem) Duhâ namazı kılıyor muydu?' diye sordum; 'evet,
dört rekât kılıyordu ve dilediği kadar da artırıyordu' dedi.
[716]
Mubah işlerde neyin hayırlı olup
olmadığının bilinmediği durumlarda, farz ve sünnet namazların dışında, iki
rekât İstihare namazı kılıp, şu duayı yapmak sünnettir.[717]
£y Allah'ıml
Senin ilmine müracaat ediyorum. Senin kudretinle senden güç istiyorum. Yüce
ihsanından istiyorum. Şüphesiz sen kudretlisin, bense güçsüzüm; sen bilirsin,
bense bilmem; sen gaybı
[718]
en iyi bilensin; Ey Allah'ım! Senin ilminde eğer bu iş,[719]
benim dinim, yaşantım, geçmiş ve gelecek işlerimin sonucu için hayırlı İse o
işi bana nasip et ve onu bana kolaylaştır. Onu benim için bereketli kıl. Şayet
senin ilminde bu iş, benim dinim, yaşantım, geçmiş ve gelecek İşlerimin sonucu
için şerh ise o işi benden uzaklaştır; beni de o işten uzaklaştır. Nerede
olursa olsun bana hayırlı olanı nasip et. Sonra beni nasip ettiğine razı kıl.[720]
1. İstihare, mubah işlerde endişe edilmesi durumunda meşru
kılınmıştır. Vaciplerde, haramlarda ve müstehaplarda istihare yapılamaz.
2. Birçok insanın zannettiği gibi, istihare yapan kişinin rüya
görmesi, istiharenin şartlarından değildir. Bu, Yüce Allah'ın takdir ettiği
şekilde, gönülde isteğin uyanması veya yapılacak işin tabiatına uygun olarak
yorumlanmasından ibarettir.
3. Yüce Allah'ın takdirinin, arzu edilenin dışında ya da istenilmeyen
şekilde gerçekleşmesi de mümkündür. Bu durumda Müslüman, Yüce Allah'ın
takdirine teslimiyet göstermelidir. Çünkü Yüce Allah; 'Hoşlanmadığınız şey
sizin için hayır; hoşlandığınız şey sizin için şer olabilir. Allah bilir,
sizler bilemezsiniz.[721]
4. İstihare duadan ibarettir. Birden fazla tekrarlanmasında
hiçbir sakınca yoktur.
Abdest alan kişinin, iki rekât veya daha fazla
namaz kılması müstehaptır.
Ebû Hureyre radiyallâhu anh anlatıyor; Peygamber (sallallâhu
aleyhi ve seİlem) sabah namazında Biİal'e; 'Ey Bilal! islam'da en fazla mükâfat
bekleyerek yaptığın ameli bana söyle. Ben Cennette ayakkabılarının sesini
işittim' dedi. Bilal; 'benim en fazla mükâfat bekleyerek yaptığım amelim, her
abdest alıp temizlendikten sonra ister gece, ister gündüz olsun mutlaka
aldığım ab-destle nasip edildiği kadarıyla namaz kılıyor oluşumdur.
[722]
Mescide ilk girildiğinde oturmadan önce iki rekât namaz
kılmak müstehaptır. Ebû Katâde radiyallâhu anh anlatıyor; 'Peygamber (saHalîâhu aleyhi ve sellem), biriniz
mescide girdiği zaman, iki rekât namaz kılmadan önce oturmasın
[723]
buyurmuştur.
Nefsine uyup günah işleyen kimse, hemen tövbe
etmeli, Yüce Allah'a sığınmahdır. Bu konuda acele davranmalıdır. Nitekim
hiçbir insan günah işlemekten tamamen kurtulamaz. Sânı Yüce Allah günahları
bağışlayan, tövbeleri kabul edendir.
Ebû Bekr radiyallahu anh anlatıyor; 'Rasuîullah (sallallâhu
aleyhi ve sellem); «Günah işleyen bir kişi, abdest alıp namaz kıldıktan sonra
Allah'tan bağışlanmak dilerse, Allah onu bağışlar» buyurdu ve; «Onlar çirkin
bir şey yaptıklarında veya kendilerine zulmettiklerinde Allah'ı anarlar,
günahlarının bağışlanmasını dilerler
[724]
ayetini okudu.
[725]
Dört mezhep imamı, tövbe namazının müstehap olduğu konusunda
ittifak etmiştir.
Peygamber (sallallâhu aleyhi ve sellem)'in haccmı
anlatan Câbir radiyalİahu anh, Peygamberimizin tavaftan sonra Makamı İbrahim'in
arkasında «Kul Huuallâhu Ahad» ve «Kul Yâ Eyyuhel Kâfirûn» sûrelerini okuyarak
iki rekât namaz kıldığını söylemiştir.
[726]
Bu iki rekâtın bütün vakitlerde -kerahet
vakitleri de dahil-kılınabileceği daha önce belirtilmişti.
Güneş ve Ay tutulması, Yüce Allah'ın âyetlerinden bir âyettir.
Güneş veya Ay tutulmasına tanık olanlar, hemen Allah'ı zikre yönelmeli, dua ve
istiğfarda bulunmalıdır. Tekbir getirmeli ve sadaka vermelidir. Âişe
(radiyallahu anhâ) anlatıyor; 'Güneş ve Ay tutulması durumunda, Peygamber
(sallallâhu aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur; bunu gördüğünüz zaman Allah'a
dua ediniz, tekbir getiriniz, namaz kılınız ve sadaka veriniz.[728]
Erkekler için olduğu gibi, hanımlar için de
'küsûf namazı' mükekked sünnettir. Faziletli olan bu namazın cemaat halinde
kılınmasıdır. Ancak yalnız kılınması da caizdir.
Hanımların, erkeklerin arkasında 'küsûf namazı' kılması
caizdir. Esma (radiyallahu anhâ) anlatıyor; 'Güneş tutulmuştu, Aişe'ye
geldiğimde insanlar da, o da namaz kılıyordu. O kıyamda iken, 'insanlara ne
oluyor' dedim. Eliyle gökyüzünü işaret etti.[729]
Aişe (radiyallahu anhâ), 'küsûf namazını' anlatırken '... odaları
arasında hanımlarla birlikte mescide çıktım.
[730] demiştir.
Küsûf namazı iki rekâttır. Her rekâtında iki rükû ve iki
secde yapılır. Bu namızm kılmışını şöylece sıralayabiliriz;
1. Tekbir getirilir ve Fatiha okunur. Sonra da uzun bir
kıraat
yapılır.
2. Tekbir getirilir ve uzunca bir rükû yapılır.
3. Rükûdan «semia'1-îâhu limen hamideh Rabbena leke'l-hamd
denilerek kalkılır.
4. Rükûdan kalktıktan sonra secdeye gidilmez. Fatiha okunur,
uzun bir kıraat yapılır. Ama bu kıraat birinciden daha az tutulur.
5. Tekbir getirilir ve uzunca ikinci rükû yapılır.
İkinci rükû birinciden daha kısa tutulur.
6. Rükûdan «semia'1-lâhu limen hamideh Rabbena leke'l-hamd»
denilerek kalkılır.
lanır.
7. Daha sonra -normal namazlardaki gibi- secdeye gidilir.
8. İkinci rekâtta da, birinci rekâtta yapılanların aynısı
tekrar.
Hanefî mezhebine göre kusûf namazı, tek rükû ve iki secde ile
kılınır. (Çev.)
Küsûf namazı kılıp, selam verdikten sonra imamın hutbe
okuması, insanlara vaaz etmesi, hatırlatmalarda bulunması ve sâlih amellere
teşvik etmesi sünnettir. Peygamberimiz (sailallâhu aleyhi ve sellem) böyle
yapmıştır.
Hanefî ue Mâlikî mezhebine göre Kusûf namazından sonra hutbe
okunmaz. Şafiî mezhebine göre Kusûf namazından sonra hutbe okunması müstehapür.
(Çev.)
Yağmur yağmayıp kuraklığın olduğu zamanlarda, istîskâ namazı
için namazgaha çıkılır, cemaat olarak iki rekât namaz kılınır. Çokça dua ve
istiğfarda bulunulur.
Abdullah bin Zeyd radiyallahu anh anlatıyor;
'yağmur duası için [namazgaha] çıktığında Rasulullah (sallallâhu aleyhi ve
sel-lem)'i gördüm, insanlara arkasını çevirip, kıbleye döndü ue dua
etti. Sonra cüppesini ters çevirdi Sonra da bizi
iki rekât namaz kıldırdı ue kıraati sesli yaptı.[732]
1. İnsanların namazgaha İmamla birlikte toplu halde, eski
elbiseler içerisinde mütevazı ve boyun büküp yalvarır halde çıkmaları.
Ibni Abbâs radiyallahu anh anlatıyor;
'Rasulullah (sailallâhu aleyhi ve sellem) eski elbisesini giymiş, mütevazı ue boynu
bükük bir vaziyette musallaya kadar geldi. Minbere çıktı fakat sizin hutbeniz
gibi hutbe okumadı. Ancak dua, yakarış ue tekbire devam etti. Sonra bayramda
kıldığı gibi iki rekât namaz kıldı.[733]
2. İmamın namazdan önce veya sonra minbere çıkarak hutbe
okuması.
3. İmamın cüppesini ters giyip, kıbleye dönerek, ellerini İyice
kaldırıp, ellerinin tersini semâya çevirerek, ayakta dua etmesi, insanların da
ellerini kaldırması sünnettir. Daha önce zikredilen Abdullah bin Zeyd'in
rivayet ettiği hadis İle Enes radiyallahu an-humâ'nın rivayet ettiği şu hadis
bu konuya delildir. 'Rasulullah (sailallâhu aleyhi ue sellem) yağmur duası
yaptı ue elinin tersiyle gökyüzüne işaret etti.[734]
imamın cüppesini ters çeuirmesinîn anlamı: Cüppenin sağ tarafı
sol omuza, sol tarafı da sağ omuza konur. Bunun, cüppeyi içini dışına, dışını
da içine çevirip giymek olduğu da söylenmiştir.
Böyle Yapmanın Hikmeti: Yaşanılan kuraklık halinin tersine
dönmesi konusunda iyimser olmaktır.
Cüppeyi Ters Çeuİrmenin Zamanı: Hutbe okunduktan sonradır.
4. İmamın bayram namazı gibi, iki rekât namaz kıldırması ve
kıraati açıktan yapması. -İbni Abbâs hadisinde belirtildiği gibi.
5. İmamın Cuma
namazında minberin üzerinde yağmur duası yapması veya Cuma günü dışında namaz
kılmadan, namazgaha çıkmadan mescitte dua etmesi caizdir. Çünkü bunların
tamamı Peygamberimiz (sallallâhu aleyhi ve sellem) tarafından da yapılmıştır.
1. Namazda veya namaz dışında secde âyetini okuyan
kimsenin, secde yapması sünnettir. Tilavet secdesi, tek secdeyle yapılır. Bu
secdede teşehhüt oturuşu olmadığı gibi selam da verilmez.
Hanefî mezhebine göre tilâvet secdesi 'vacip'tir (Çev.)
2. Tilavet secdesi için abdestli olmak şart olmadığı
gibi, Kıbleye doğru yapılması da şart değildir. Çünkü bu secde, namaz anlamına
gelmez.
3. Tilavet secdesinde şu duayı okumak müstehaptır;
Allahumme leke secedtu ve bike âmentu ue
leke eslemtu secede vechî li'l-lezî halekahu ue savvarahu ve şakka sem'ahu ve
basarahu, Tebârekellâhu ahsenu'l-Hâlikîn
'Ey Allah'ım! Sana secde ettim. Sana inandım.
Sana teslim oldum. Yüzüm, kendisim yaratana, şekil, kulak ve göz verene secde
etti. Yaratanların en güzeli Allah kutsaldır.
[736]
4. Secde ayetini okuyan veya işiten kişinin
secde yapmaması da caizdir.[737]
Çünkü Zeyd bin Sabit radiyallahu anh, Peygamberimiz (sallallâhu aleyhi ve
sellem)'e secde ayeti okuduğunda, caiz olduğunu açıklamak için Peygamberimiz
(sallallâhu aleyhi ve sellem) secde yapmamıştır.[738]
Fakat -daha önce de belirtildiği gibi- secde ayeti okunduğunda, secde yapmak
daha faziletlidir. Nitekim Peygamberimiz (sallallâhu aleyhi ve sellem) Âdemoğlu
secde ayetini okuyup, secde yaptığı zaman, şeytan ayrılır ue ağlayarak;
'eyvahlar olsun! Secdeyle emrolundu, hemen secde yaptı. Onun için Cennet var.
Ben ise, secdeyle emrolundum ama isyan ettim, benim için Cehennem var!' der,
buyurmuştur.[739]
Secede vechî li'l-lezî halekahu ue şakka
sem'ahu ve basara-hu bi havlihi ve kuvvetihi'
O'nun gücü ue kuvvetiyle, yüzüm, kendisim
yaratana, kulak ve göz verene secde etti.[740]
Sevinçli bir haber alındığında, bir nimetle karşılaşıldığında
veya bir kötülükten korunulduğunda, Yüce Allah'a secde yapmak müstehaptır.
Ebû Bekra radiyallahu anh anlatıyor; 'Peygamber (sallallâhu
aleyhi ve sellem) "ı sevindiren bir şey
olduğunda veya sevindiği bir şey olduğunda hemen secdeye kapanırdı. Allah
Tebâreke ve Teâla'ya şükür secdesi yapardı.[741]
Ka'b bin Mâlik radiyallahu anh'ın Yüce Allah
tarafından tövbesinin kabul edildiğine dair müjde geldiğinde secdeye kapandığı'
rivayet edilmiştir.[742]
Şükür secdesi için abdestli olmak ve kıbleye yönelmek şart değildir.
Uyarı: Sevinçli bir haber alındığında ve benzeri durumlarda
meşru olan sadece şükür secdesi yapmaktır. Bu nedenlerle namaz kılmak meşru
değildir.
Namazda yanılan, namazını eksik veya fazla
yapan kişinin, selam vermeden önce veya sonra İki secde yapması gerekir.
Hanefî mezhebine göre sehiv secdesi vaciptir. Mâlikî ve Şafiî
mezhebine göre sünnettir. (Çev.)
1. Bir rekât veya daha fazîa rekâtın kılınması
unutulup, namaz tamamlanmadan selam verildiğinde, eksik rekâtlar kılınır,
selam verilir, sonra da iki secde yapılır.
Ebû Hureyre radiyallahu anh anlatıyor; '...Rasulullah
(sal-laîlâhu aleyhi ve sellem) ikinci rekâtta selam verdi. Bunun üzerine
Zu'l-Yedeyn kalktı ve; 'Ey Allah'ın Rasülü! Namaz kısaldı mı, yoksa unuttunuz
mu?' dedi. ... Rasulullah insanlara yöneldi ve; 'Zu'l-Yedeyn doğru mu,
söylüyor' dedi. insanlar 'evet, Ey Allah'ın Rasülü!' dediler. Bunun üzerine
Rasulullah (sallallâhu aleyhi ve sellem) namazın kalan
kısmını tamamladı. Sonra oturduğu yerde, selam verdikten sonra iki secde yaptı.[744]
2. Namaz bir rekât fazla kılındığında, selamdan
sonra iki secde yapılır. Abdullah İbni Abbas radiyallahu anh anlatıyor; 'Rasulullah
(salhüâhu aleyhi ve sellem) öğle namazını beş rekât olarak kılınca; 'namaz
arttı mı?' diye soruldu; 'neden (sordunuz)?' buyurdu. Beş rekât kıldınız,
dediler. Bunun üzerine selamdan sonra iki secde yaptı
[745]
3. İlk teşehhüt
oturuşu unutulduğunda, ikinci teşehhüt oturuşundan sonra selam verilmeden önce
iki secde yapılır, sonra da selam verilir.
Hanefî mezhebine göre, ikinci rekâttan sonra teşehhüt için
oturmayıp, üçüncü rekâta kalkmaya yeltenen kişi, eğer kıyama yakın ise
oturmaz, şayet oturmaya yakın ise oturur. Oturması durumunda sehiv secdesi gerekmez.
Ancak kıyama yakın olduğu için kalkması durumunda namazını tamamladıktan sonra
sehiv secdesi yapar. (Çev.)
Abdullah bin Buhayne radiyallahu anh anlatıyor;
'Rasulullah (sallallâhu aleyhi ve sellem) namazlardan birinde, bize iki rekât
kıldırdıktan sonra oturmadan (üçüncü rekâta) kalktı insanlar da onunla birlikte
kalktılar. Namazını tamamladıktan sonra biz selam vermesini beklerken, tekbir
getirdi ve oturduğu yerde iki secde yaptı; sonra da selam verdi'.
[746]
İlk
teşehhüde oturmayı unutup, kalktığı esnada hatırlayan -tamamen kalkmamış ise-
hemen oturmalıdır. Tamamen kıyama kalkmış ise, namazı tamamladıktan sonra sehiv
secdesi yapmalıdır.
Muğîre bin Şu'be radiyallahu anh anlatıyor; 'Biriniz ikinci
rekâtta oturmayıp kalktığı zaman, tamamen kalmamışsa hemen otursun. Şayet
tamamen kıyama kalkmış ise, oturmasın. (Namazın sonunda) sehiv secdesi olarak
iki secde yapsın.[747]
4. Namazını kaç rekât kıldığı hususunda şüpheye düşen kişi, kaç
rekât kıldığını hatırlamaya çalışır. Kanaat getirdiği şekilde namazını
tamamlar. Kaç rekât kıldığıyla ilgili kanaatini oluşturamazsa", en az
rekâttan başlar, namazını tamamlar ve selam vermeden önce iki secde yapar.
Çünkü Rasulullah {sallallâhu aleyhi ve sellem) 'biriniz namazından şüphe ettiği
zaman, kanaat getirdiği doğruya göre namazı tamamlasın. Sonra da iki secde
yapsın
[748] buyurmuştur.
Rasulullah (sallallâhu aleyhi ve sellem); 'biriniz, üç
müydü, dört müydü, diye kaç rekât kıldığı konusunda namazında şüpheye düşerse,
şüpheyi (zihninden) uzaklaştırsm ve kesin bildiği rakam üzerine namazını
tamamlasın. Sonra selam vermeden önce iki secde yapsın. Böylelikle eğer beş
rekât kılmışsa, namazını çift rakamlı yapmış olur. Eğer tamam kılmışsa şeytanı
zelil düşürmüş olur.[749]
5. Fatiha okunmadığı veya bir rekât eksik kılındığı
ya da secde yapılmadığı bir sonraki rekâtta hatırlandığında namaza devam
edilir, geri dönülmez. Namaz tamamlandıktan sonra sehiv secdesi yapılır ve
selam verilir. Namazın rükûnlarından biri unutulduğu zaman da böyle yapılır.
En son rekâtın bir secde eksik kılındığı
teşehhütte otururken hatırlanırsa, unutulan secde hemen yapılır. Daha sonra
teşehhüt oturuşu ve selamla namaz bitirilir.
6. Namazın
vaciplerinden biri terk edildiği zaman, selam vermeden önce sehiv secdesi yapılır.
Hanefî mezhebine göre
sehiv secdesi, selamdan sonra yapılır.[750]
Yukarıda zikredilen hadis-i şeriflerde yer alan 'namaz' lafzı,
bütün namazları kapsayacak mahiyette genel olarak zikredilmiştir. Ayrıca bu
konuda, farz ve nafile namazları bir birinden ayırt eden bir delil
bulunmamaktadır.
İbn Abbâs
radiyallahu anh, 'nafile namazlarda yanıldığın zaman, iki secde yap
[751]
demiştir. Alimlerin çoğunluğu bu kanaattedir.
Kuşkusuz, Peygamberimizin imamlığında namaz kılarken sahabelerin,
sehiv secdesini gerektiren yanılgıları olmaktaydı. Buna rağmen sahabelerin,
Peygamber {sallallâhu aleyhi ve sellem)'in arkasında namaz kılarken
yanıldıkları zaman, sehiv secdesi yaptıklarına dair hiçbir rivayet nakle
dilmem iştir. Dolayısıyla imama uyarak namaz kılanların, münferit hatalarında
sehiv secdesi yapmaları meşru olmaz.
[752]
Sehiv secdesi, iki secdeden ibarettir. Bu, bir rekât
içerisinde yapılan iki secde gibidir. Her iki secde de, secdeye giderken ve
kalkarken tekbir getirilir; sonra da selam verilir. Namazdaki selamdan ister
önce, ister sonra yapılsın, sehiv secdesinden sonra selam verilmesi gerekir. Bu
konu, Ebû Hureyre ve İbn Buhayne radiyallahu
anhumâ-
hadislerinde geçti. Sehiv secdesinden sonra teşehhüt yapılmaz. Bunu ifade eden
rivayetler, sahih değildir.
Hanefî mezhebine göre sehiv secdesi, iki secde, te-şehhüd,
salavât ve sallı, bârik ve Rabenâ Âtinâ dualarından ibarettir.[753]
[1] Zâriyât, 56.
[2] Kehf, 110.
[3] Yani, ''hanımlar genel açıdan erkeklerle
benzeşirler" (Çev.); Bkz. Ebû Dâ-vûd, 236; Tirmîzî, 1Î3; Ahmed bin Hanbel,
6/256-377.
[4] Selîm kalp, şirk ve şüphelerden arınmış, Allah'a ve Rasülüne inanıp,
emirlerine teslim olmuş kalptir. (Çev.)
[5] Şuarâ, 88-89.
[6] Müslim, 224; Tirmîzî, 1; Nesâî, 139; Ebû Dâvûd, 59; İbni
Mâce, 273,
[7] Enfâl, 11.
[8] Sahih hadis. Ahmed b. Hanbel, 'Müsned',
2/237; Ebû Dâvûd, 83; Tirmîzî 69; Nesâî, 1/176; İbni Mâce, 386.
[9] Sahih hadis. Nesâî, 240; İbni Mâce, 378.
[10] Buharı, 189.
[11] Bkz. Abdurrahmân el-Cezîrî, el-Mezâhibu'l-Erba'a,
1/30; el-Mûsilî, el-İhü-yâr, 20. (Çev.)
[12] Buhârî, 264; Benzer lafızlarla bkz. Müslim, 296.
[13] Daha fazla olan suyun hükmüyle amel edileceği hk.
Bkz. el-Mûsilî, el-lh-tiyâr, 16; İhtiyaten teyemmüm alınmasıyla ilgili olarak
bkz. Bilmen, 58. (Çev.)
[14] Kurâni Kerîm âyetleri ve hadislere 'nass' denir. (Çev.)
[15] Sahih hadis. Ebû Dâvûd, 381.
[16] Buhârî, 6025; Müslim, 284.
[17] Dışkı ve idrar yollarında yapılacak temizliğe
'istincâ/taharetlenme' denir. (Çev.)
[18] Fethu'l-Bârî,l/379; Müslim, Nevevî Şerhi,
1/599.
[19] Nevevî, el-Mecmu, 2/6; İbni Kudâme, el-Muğnî, 1/168.
[20] Buhârî, 269; Müslim, 303.
[21] Buhârî, 227; Müslim, 291.
[22] Muhtemel ifadesiyle, açık hüküm ifade etmeyen deliller
kast edilmiştir. (Çev.)
[23] Buhârî ve diğer hadis kitaplarında rivayet edilmiştir.
Fakat Buhârî'de 'eşek' lafzı olmaksızın rivayet edilmiştir.
[24] Bkz. El-Merginânî, el-Hidâye, 1/206; el-Mûsitî,
el-İhtiyâr, 32-34; Bilmen, 65. {Çev.)
[25] Müslim.
[26] Yani köpeklerin İdrarlarını yaptığı yerleri yıkamıyorlardı. (Çev.)
[27] Sahih hadistir. Nesâî rivayet etmiştir.
[28] Enam, 6/145.
[29] Bkz. Zuhaylî, Fıkhu'i-İslâmî, 1/156; Bilmen,
58, 62. (Çev.)
[30] Bkz. Zuhaylî, Fıkhu'l-İslâmİ, 1/144
[31] Müslim.
[32] Ahmed b. Hanbel rivayet etmiştir, sahih
hadistir. Bkz. 'es-Silsiletıt's-Sahîdi
[33] Buhârî.
[34] Buhârî, 1/342.
[35] İki külle, 192,857 kğ'dır.
[36] Ebû Dâvûd, 13; Tirmîzî. 67; Nesâî, 1/46; Sahthu'l-CâmVde de
belirtildiği gibi sahih hadistir.
[37] Buhârî, 308; İbni Mâce 630.
[38] Hadiste geçen 'dılai' kelimesi kaburga kemiği
veya ona benzeyen eğri çubuk anlamına gelmektedir. Bu kelimeyi 'taş' olarak
açıklayan muhaddisler olmuş ise de, bu açıklama başka âlimler tarafından
eleştirilmiştir. (Çev.)
[39] Suyun temizleyicilik özelliğini artıran bîr ağaç parçası.
(Çev.)
[40] Hasen hadistir. Ebû Davûd, 363; Nesâî, 1/195; İbni Mâce,
628.
[41] Sahih hadistir. Ebû Dâvûd, 386; Nesâî, 1/158; İbni
Mâce, 526.
[42] Hasen hadistir. Ebû Dâvûd, 215; Tirmîzî, 115; İbni
Mâce, 506.
[43] Sahih hadistir. Ebû Dâvûd, 383; Tirmîzî, 143; İbni Mâce,
531.
[44] Sahih hadistir. Ebû Dâvûd, 646.
[45] Müslim, 279; Ebû Dâvûd, 71.
[46] Müslim, 366; Ebû Dâvûd, 4123; Muvattâ, 1079.
[47] Buhâri, Zebâih, Bab 24.
[48] İbni Ebî Şeybe, el-Musannej, 1/172.
[49] Yaratılışla ilgili, tabi, doğal. (Çev.)
[50] Buharı, 5891; Müslim, 257.
[51] İbni Kudâme, el-Muğnî, 1/85.
[52] hanımın dört uzvu...' ifadesi, hanımın e! ve ayaktan, bacakları
ve ayakları, baldır ve bacakları gibi farklı şekillerde yorumlanmıştır. (Çev.)
[53] Sahihi Müslim, 349.
[54] Ebû Dâvûd, 5271 nolu hadis olarak rivayet etmiş ve
'zayıf olduğunu belirtmiştir.
[55] Münker hadistir. El-Hatîb, Tarih, 5/327.
[56] Bkz. Albânî, 'Silsiietu's-Sahiha', 722 noiu hadis.
[57] Bkz. Sahihi Müslim. 261 nolu hadis.
[58] Ahmed b. Hanbel, Müsned'de rivayet etmiştir.
Sahîhu'1-Câmi, 5316 nolu hadis.
[59] Buhârî,887; Müslim, 252.
[60] Beyhakî, 1/37; Albânî, bu hadisi 'sahih' olarak
tanımlamış ve 'es-Sahîha' da, 1213 nofu hadis olarak zikretmiştir.
[61] Müslim, 253; vdğ.
[62] Buharı, 246; Müslim. 255.
[63] Tirmîzî, 606; İbni Mâce, 297; Sahihu'l-Câmi, 3611.
[64] Buhârî, 142; Müslim, 375; vdğ.
[65] Şevkânî, 'es-Seylu'i-Cerâr', 1/64.
[66] Tirmîzî, 7; Ebû Dâvûd, 30; İbni Mâce, 300.
[67] Buhârî, 144; Müslim, 264; vdğ.
[68] Buhâri, 152; Müslim, 271; vdğ.
[69] Sahih hadistir. Nesâî, 44; Ebû Dâvûd, 40.
[70] Sahih senetle rivayet edilmiştir. İmam
Mâlik, Muuattâ, 66.
[71] Müslim, 263; Ebû Dâvûd, 38.
[72] Buhârî, 153; Müslim, 267; Benzer lafızlarla İbni Mâce, 310.
[73] Müellif burada, Peygamberimizin hadisinden alıntı yapmıştır.
Hadiste, hanımların hüküm konusunda erkeklerle aynı oldukları ifade
edilmektedir. Hadisin metni için bkz. Ebû Dâvûd, 236; Tirmîzî, 113; Ahmed,
6/256-377 (Çeu)
[74] Müslim, 269: Ebû Dâvûd, 25; Sahîhu'1-Câmi. 110.
[75] Sahih hadistir. Nesâî, 238; Ebû Dâvûd, 28.
[76] Müslim, 281; Nesâî, 35.
[77] Hac, 32.
[78] Buhârî, 135; Müslim, 225.
[79] Mâide, 6.
[80] Buhâri ve Müslim.
[81] Buhârî, 159; Müslim, 226.
[82] Ağza ve burna su alıp vermek. (Çev.)
[83] Bkz. Fetavâi Hindiye, 1/9
[84] Buhârî, 160; Müslim, 226.
[85] Bkz. Bkz. Abdurrahmân el-Cezîrî, el-Mezâhibu'l-Erba'a,
î/47; el-Mergi-nânî, et-Hidâye, 1/14; el-Mûstfî, el-İhtiyâr, 1/7-8; Zuhaylî,
Fıkhu'i-İslâmî, 1/214.. (Çev.)
[86] Fethu'l-BârV ve 'es-Sey/'u/-Cerâr, 1/81;
er-Raudatu'n-Nediyye' 35.
[87] Buhârî, 161; Müslim, 237; vdğ.
[88] Ebû Dâvûd, 140; Tirmîzî, 38; Nesâî, 1/66; İbni Mâce 448.
Alfaânî bu rivayetin sahih olduğunu belirtmiştir.
[89] Bkz. Zuhayiî, Ftkhu'l-İslâmî, 1/243-245.
[90] Zuhaylî, Fıkhu'i-İsSâmî, 1/247-248; Abdurrahmân el-Cezîrî,
el-Mezâhibu'l-Erba'a, 1/55; el-Mûsilî, ei-İhtiyâr, 7-8; Bilmen, 80.. (Çev.)
[91] Buhârî, Müslim ve diğer hadis kaynaklarında, Peygamber
salİallâhu aleyhi ve seîlem'in sarığın üzerinden mesh ettiği rivayet
edilmiştir.
[92] Alimlerin çoğunluğu, başın meshinin sadece sarığın
üzerinden yapılmaması gerektiği görüşündedir. Başörtüsü de burada sarıkla aynı
durumdadır. Bkz. El-Hâfız, 'el-Feîh', 1/309.
[93] Ibni Mâce, 443. İmam Nevevî, 'el-Mecmû'da bu rivayetin
zayıf olduğunu belirtmiştir. Albânî ise, 'es-Sahtha'da (36) bu rivayeti,
'sahih' kabul etmiştir. Ancak hocamız, 'en-Nazarât' isimli eserinde Albânî'nin
bu kanaatini eleştirmiştir.
[94] Buhârî, 60; Müslim, 240.
[95] Mâide, 6.
[96] Bu İki rivayetten birini nakleden, Ahmed b. Hanbel ile Ebû
Davud'un ravi-leri arasında bulunan el-Mikdâm bin Ma'dîkerb meçhul'dür. Diğer
rivayet ise, er-Rebî' bint. Muavviz hadisidir. Bunu Ebû Dâvûd ile İbni Mâce
rivayet etmiştir. Senedi 'leyyin'dir. Ayrıca her iki rivayet, sahih senetle
yapılmış rivayetlere muhaliftir. Bununla birlikte her iki rivayeti Albânî sahih
kabul etmiştir, ancak bu görüşü kabul edilemez.
[97] Ed-Durru'1-Muhtâr, 1/113; Meraki'I-Felâh, 12;
Fethu'l-Kadîr, 1/23; el-Be-dâi'i, 1/120.
[98] Ebû Dâvûd, 175; Albânî, 'Sahîhu Ebî Dâuûd'da 161 nolu hadis
olarak zikretmiştir. 'el-İrüâ', 86.
[99] Zuhaylî, Ftkhu'l-İstâml 1/233/234.
[100] Buharı, 159; Müslim, 226.
[101] Müslim. 235; Tirmîzî, 28; İbni Mâce, 405.
[102] Ebû Dâvûd, 142; Nesâî, 1/66; İbni Mâce, 407.
[103] Buhârî, 167; Müslim, 268.
[104] Buhârî, 23, 24, 25; Buhârî, Abdullah bin Zeyd'den; Ebû
Dâvûd ve Tirmîzî, Ebû Hureyre'den rivayet etmiştir.
[105] Hadiste 'bir mudun üçte ikisi kadar' denilmekte. 'Mud'
çok eski bir ölçü birimidir. Fıkıh âlimleri farklı ağırlıklarla tanımlamışlardır.
Bir mud, yaklaşık 0,5 litredir. (Bkz. El-Mu'cemu'1-Vasît, 858. çev.)
[106] Ebû Dâvûd, 140; vdğ. Sahih senetle rivayet edilmiştir.
[107] Buhârî 136; Müslim, 246; Ahmed bin Hanbel. 2/400; vdğ.
[108] Müslim, 250.
[109] Hadisin metninde '1 sa'/ölçek' denilmekte. Kitabın
müellifi 1 sa'yı, 4 mud olarak; 1 mud'u da, yaklaşık yarım litre olarak
açıklamakta, (çev.)
[110] Hadisin metninde '5 mud' denilmekte, (çev.)
[111] Buharı, 198; Müslim, 325.'
[112] Müslim, 234.
[113] Nesâİ, 'el-Kübrâ', 9609; el-Hâkim, 1/564; Albâni bu hadis için
'sahihtir' demiştir.
[114] Buharı, 6433; Müslim, 226.
[115] Buhârî, 1149; Müsİim, 2458.
[116] Mâide, 6.
[117] Buhârî, 135; Müslim, 225.
[118] Hanımların âdet görme veya loğusalık halleri dışında,
hastalık veya ya-P'sal bozukluk nedeniyle olan rahim kanamalarına
'istihâze/özür kanı' aenir. (çev.)
[119] Buharı, 269; Müslim, 303; Nesâî, 1/98.
[120] Sahih hadistir. Beyhakî, 1/115.
[121] Nasbu'r-Râye, 1/204.
[122] Ed-Duvru'1-Muhtâr, 1/139. 281-283; Fethu'I-Kadîr,
1/124-128; Zuhaylî, FAhuV-İs/âmf, 1/288-289.
[123] Ahmed bin Hanbel, 4/239; Nesâî, 1/32; Tirmîzî,
96; İbni Mâcc, 478; vdg. Hasen Ligayrîhi' bir senedle rivayet edilmiştir.
[124] Müslim, 376; Ebû Dâvûd. 197; Tirmîzî, 78: Ahmed.
2/199.
[125] Bkz. el-Mûsilî, et-îhtiyâr, 10; Zuhaylî,
Fıkhu'î-İslâmî, 1/283-284. (Çev.)
[126] Ahmed bin Hanbel. 2/223; Beyhakî, 'el-Kübrâ'
1/132. 'Sahih Li-Gayrihi' bir senetle rivayet edilmiştir.
[127] Bu hadisi Ibn Hibbân, Sahihinde rivayet etmiştir. İmam
Tirmîzî, 'bu konuyla İlgili rivayetler arasında en güzeli budur' demiştir.
Bkz. Abdurrah-mân el-Cezîrî, el-Mezahibu'UErba'a, 1/76. (Çev.)
[128] Bkz. Abdurrahmân el-Cezîrî, el-Mezûhibu'l-Erba'a,
1/76; el-Mûsilî, el-İh-tiyâr, 20; Tahtâvî, 51. (Çev.)
el-Mûsilî. ei-İhtiyâr, 11^. (Çev.)
[129] Ebû Dâvûd, 184; Tirmîzî, 81; İbni Mâce, 494; vdğ.
[130] Mâide, 6.
[131] İbni Cerîr, et-Taberî, bu konudaki rivayetleri sahih senetle
tefsirinde zikretmiştir. 1/502.
[132] Müslim, 222; Ebû Dâvûd, 865; Tirmîzî, 3819; vdğ.
[133] Buhârî, 382; Müslim, 272; vdğ.
[134] Ebû Dâvûd, 178; Nesâî, 1/104. Bazı imamlar bu rivayeti zayıf
kabul etmişlerdir. Bkz. Dârekutnî, Sünen, 1/ 135-142.
[135] imam Buhârî'nin muallak hadis olarak
zikrettiği bu rivayeti, îbni Ebî Şey-be, sahih senedle el-Hasen el-Basrî' den
mevsul olarak nakletmiştir.
[136] Ebû Dâvûd, 198; İbni Huzeyme 36. Hasen hadistir.
[137] Bkz. Abdurrahmân el-Cezîrî, elMezâhibu'l-Erba'a,
1/30; el-Mûsilî, el-İh-tiyâr, 10. (Çev.)
[138] eş-Şevkânî, 'Es-Seylu'1-Cerâr', 1/99.
[139] Bkz. Abdurrahmân el-Cezîrî, el-Mezâhibu'I-Erba'a,
1/71-73; el-Mûsilî, el-İhtiyâr, 10; Fetavâi Hindiye, 1/9. {Çev.)
[140] Buhârî, 1/191; Müslim, 1/189; Ebû Dâvûd,174; Nesâî, 1/37; İbni
Mâce, 1/185; Ahmed bin Hanbel, 4/44; vdğ.
[141] Câbir radıyallâhu anh'ten merfu olarak nakledilen hadiste;
'Gülmeyle namaz bozulur, ancak abdest bozulmaz' buyurulmuştur. Ancak bu
rivayet 'münkerdir. İmam Ahmet bin Hanbel; 'namazda gülmeyle abdestin bozulacağı
konusunda sahih hadis yoktur' der. Bkz. El-İlel ei-Mütenâhiye, 367-373.
[142] Buhârî, muallak hadis olarak zikretmiştir, 1/280; Aynı
rivayeti, Beyhakî (1/144] ve Dârekutnî (1/172) sahih senetle mevsul olarak
nakletmelerdir.
[143] Bkz. Abdurrahmân el-Cezîrî, el-Mezâhibu'l-Erba'a,
1/78; el-Mûsilî, el-İh-tiyâr, 11. (Çev.)
[144] Bkz. Fetavâi Hindiye, 1/9. (Çev.)
[145] Mâide, 6.
[146] Müslim, 1/140; Tirmîzî, 1; İbni Mâce, 272.
[147] El-Adevî, 'Câıniu Ahkâmi'n-Nisâ' 2/515.
[148] Tirmîzî, Nesâî, ei-Hâkim vdğ. Bu hadîsin, merfu kabul edilmesi
'sahih' değildir. Doğru olan, bunun İbni Abbâs'ta 'mevkuf olmasıdır. El-Adevî,
'Câmiu Ahkâmi'n-Nisa 2/515-521.
[149] Hocamız -Allah, onu korusun- El-Adevî, 'Câmiu Ahkâmi'n-Ni$â'
isimli kitabında 'namaz ile tavaf arasında on bir fark zikretmiştir. 2/522.
[150] Merginânî, e/-Hidâye, 1/165.
[151] Vakıa, 79.
[152] Vakıa, 77-78.
[153] Abese, 13-16.
[154] Hadisin farklı senetleri bulunmaktadır.
Senetlerinin tamamı tartışmalıdır. Senetlerinin tamamıyla 'hasen' derecesine
yükseltilmesi konusunda farklı görüşler oluşmuştur. Albânî, İrvâ'âa, 'sahih'
olarak derecelendirmiştir. 1/158.
[155] Tevbe, 28.
[156] Bkz. Umdetu'l-Kârî, 2/84; Tahtâvî; 82; Merginânî,
el-Hidâye, 1/31
[157] Sahih hadistir. Ebû Dâvûd, 17; Nesâî, 1/16; İbni Mâce, 350;
Dârimî, 2/287; Ahmed bin Hanbel, 5/80; Albânî, 'es-SiIsiletu's-Sahîha' 834.
[158] Müslim, 373; Buhâri bu hadisi muallak olarak zikretmiştir,
68.
[159] Buhârî, 247; Müslim, 2710; vdğ.
[160] Buhârî, 288; Müslim, 305; Ebû Dâvûd, 222; Tirmîzî, 118;
Nesâî, 1/138; vdğ.
[161] Müslim, 3/217; Ebû Dâvûd, 217; Tirmîzî, 141; Nesâî, 1/42.
[162] Buhârî, 248; Müslim, 316; vdğ.
[163] Müslim, 351; Ebû Dâvûd, 192; Tirmîzî, 79: Nesâî. 1/105; İbni
Mâce, 485.
[164] Müslim, 277; Ebû Dâvûd, 171; Tirmîzî, 61; Nesâî, 1/89; İbni
Mâce, 510.
[165] Buhârî, 1/50; Müslim, Neueuî Şerhi, 4/45; İbni Mâce, 490.
[166] Buhârî, 1149; Müslim, 2458.
[167] Tirmîzî ve Ebû Dâvûd. sahih senetle rivayet
etmişlerdir.
[168] İbni Mâce, 468, 3564. Hasen derecesine yakın İsnadı vardır.
[169] Buhârî, 387; Müslim, 1568.
[170] Ahmed bin Hanbel, 4/252; Tahâvî, 1/58;
Beyhakî, 1/283; Albânî, 'el-İr-uâ'da sahih olarak zikretmiştir. İbni Mehdî ve
diğer imamlar, 'el-Feth'te de belirtildiği gibi 'zayıf olarak
derecelendirmişlerdir. 1/322.
[171] Buhârî, 166; Müslim, 1187.
[172] Beyhâki rivayet etmiştir. Albânî rivayetin sahih olduğunu
söylemiştir.
[173] Buhârî, 166; Müslim, 1187.
[174] Bkz. ibni Teymiye, 'el-Mesâil eJ-Mardinıyye', 85;
Şenkıti, 'Edvâu'1-Beyâ-n'da, bu konuyla ilgili çok güzel açıklamalarda
bulunmakta, 2/18-19.
[175] Bkz. el-Mûsilî, el-îhüyar, 23-25. (Çev.)
[176] Ebû Dâvûd, 162; Dârekutnî, 73; Beyhakî, 2/111; el-Hâfız,
'et-Telhîs'te 'sahih' olduğunu belirtmiştir. 2/392.
[177] Müslim, 232/276; Nesâî, 1/84.
[178] Bkz. el-Mûsilî, etihtiyâr, 25; Bilmen, 90. (Çev)
[179] Mecmuu'I-Fetâvâ', 21/196 ve sonrası.
[180] Başörtüsünü mesh ettikten sonra, bir miktar saçını da mesh
etmeye gerek duymadığında, (çev.)
[181] Keşşâfu't-Kmâ', 1/158.
[182] Fetevâi Hindiye, 1/9. (Çev.)
[183] İmam Nevevî, 'Şerhu Müslim', 1/607; 'el-Mecmu, 1/141.
[184] Mâide, 6.
[185] Müslim, 311; Nesâİ, 1/112; İbni Mâce, 601.
[186] el-Mecmû', 1/139; 'e!-Muğnî', 1/199; 'el-Feth', 1/389;
'Neylul-Evtâr',1/221.
[187] Müslim, 343: Ebû Dâvûd, 214.
[188] Meni gördüğü zaman, {çev.)
[189] Buhâri, 282; Müslim, Nevevî Şerhi, 1/608; Tirmîzî,
122.
[190] Ebû Dâvûd, 206; Nesâî, 193; Ahmed b. Hanbel, 1/247.
[191] Târik, 6.
[192] El-Merginânî, el-Hidâye, 62-65.
[193] Ebû Dâvûd, 233; Tirmîzî, 113; İbni Mâce, 612; Ahmed
bin Hanbel, 6/256. Sahih senetle
rivayet edilmiştir.
[194] Sahihi Müslim, 349.
[195] Müslim, 350.
[196] el-Muhaliâ', 2/2; 'Muhtasaru'l-HirakV, 1/198.
[197] Şu muhalif sabelerin görüşlerini değiştirdikleri
nakledilmiştir. Bkz. 'el-Câmiu Ahkâtni'n-Nisâ', 1/89/90.
[198] Abdurrezzak 'Musonne/'İnde, sahih senetle İbrahim
en-Nehaf den nakletmiştir. 971.
[199] Erkeğin penisinin sadece sünnet olan kısmının girmesi sonucunda
çıkan meni. (çev.)
[200] Merginânî, el-Hıdâye, 63.
[201] İmam Nevcvİ 'el-Mecmu, 1/151; İbni Hazm'ın 'el-Muhallâ'daki
görüşü de 'gusül abdesti gerekmediği' yönündedir. Ancak İbni Hazm, kadının bu
durumda abdest almasını da gerekli görmemiştir. Ancak abdest alması evlâdır,
demiştir. 1/6.
[202] Buhâri, 9/293 (Feth); Müslim, s. 1060.
[203] Buhârî, 320; Müslim, 262, 333; vdğ.
[204] Suyun temizleyicilik özelliğini artıran bir ağaç
parçası. (Çev.)
[205] Nesâî, 1/109; Tirmîzî, 602; Ebû Dâvûd, 351; Albânî,
'e/-/rırâ'da sahihtir demiştir. 128.
[206] Zuhaytt, Fıkhu'l-İslâmî, 1/373.
[207] el-Mûsilî, e\4htiyâr, 11; Zuhaylî, FılcfıuV-lslâmî, 1/374.
(Çev.)
[208] Müslim, 330; vdğ.
[209] Buhârî, 248; Müslim, 316.
[210] Buhârî, 266; Müslim, 317.
[211] Müslim, 330; Ebû Dâvûd, .251; Nesâî, 1/131; Tirmîzî,
105; İbni Mâce. 603.
[212] Müslim, 331; vdğ.
[213] Bkz. Buhârî, Kitöbu't-Teyemmüm, bab 5, hadis no 10.
(çev.)
[214] Buhârî, Fethu'I-Bârt, 1/448.
[215] Bkz. Abdurrahmân el-Cezîrî, el-Mezâhıbul-Erbo'a,
1/76; el-Mûsilî, et~İh-tiyâr, 20; Tahtâvî, 51. (Çev.)
el-Mûsilî, el-İhüyâr, lla. {Çev.)
[216] Suyun temizleyicilik özelliğini artıran bir ağaç
parçası. (Çev.)
[217] Buhârî, 314; Müslim, 332.
[218] İbni Mâce, 641; Sahih senetle rivayet edilmiştir. Buhârî,
317 ve Müslim, 1211'deki hadisler de bu hadisi teyit eder mahiyettedir
-'şâhid'dir.
[219] Buhârî, 314; Müslim, 332.
[220] Bazı âlimler, 'hayzının bitmesini beklemeden, cünüplük
nedeniyle gusül abdesti alması gerekir. Hayızı tamamlandıktan sonra da
'hayızdan dolayı gusül abdesti alır' demişlerdir. Atâ, ei-Hasen, en-Nehâî gibi
âlimler bu görüştedir. Bazı âlimler de, 'cünüplükten dolayı sadece cinsel
organını yıkaması yeterlidir' demişlerdir. Sonuçta her iki görüşün de delili
yoktur. Doğrusu yukarıda zikrettiğimiz görüştür. Bu görüş, 'e/-Mugnî'de de
(1/210) belirtildiği gibi, İmam Ahmed bin Hanbel'İn mezhebidir.
[221] E!-Mebsût, 1/70
[222] İbni Kudâme.'ef-Muğnî', 1/221.
[223] Ebû Dâvûd, 250; Ahmed bin Hanbel, 119; Rivayet 'sahih
ligayrihi'dir.
[224] Câmiu Ahkâmi'n-Nisâ, 1/124.
[225] Fetevâi Hindiye, 5/357-358. (Çev).
[226] Buhârî, 299; Müslim, 321; vdğ.
[227] Buhârî, 295; Müslim, 323; vdğ.
[228] Buhârî, 290; Müslim, 306.
[229] Ebû Dâvûd, 216; İbni Mâce, 560; Albâni bu rivayeti 'hasen'
olarak derecelendirin iştir.
[230] Buhârî, 687; Müslim 418, Aişe (radiyallahu anhâ)'nın rivayet
ettiği uzun hadiste belirtilmiştir.
[231] Buhârî, 327; Müslim, 334.
[232] İmam Şafii, 'Müsned', 114. Beyhakî, 3/278.
[233] Mâlik, Muvattâ, 426; Şafii, 'ei-Umm', 1/231; Sahih hadistir.
[234] ibni Mâce, 1463; Tirmîzî, İbni Hacer ve Aibânî 'hasen' olarak
dereceİen-dirmiştir. Zahiren 'Ma'lûT hadistir, dikkat edilmelidir.
[235] Tirmîzî, 831; Aibânî 'e/-/rı;â'da (149) 'hasen' olarak
derecelendirin iştir.
[236] Buhârî, 1573; Müslim, 1259; Hadis lafzı Müslim'e aittir.
[237] Mâide, 6.
[238] Tirmîzî, 124; Ebû Dâvûd, 329; Nesâî, 1/171; Zayıf
senedle rivayet edilmiştir. 'Hasen' olduğu konusunda farklı görüşler vardır.
[239] Ahmed bin Hanbel 'Müsned', 2/222. Hasen senetle rivayet
etmiştir.
[240] Nisa, 29.
[241] Ebû Dâvûd, 334; Ahmed bin Hanbel, 4/203; Dârekutnî, 1/178;
el-Hâ-kim, 1/177: Beyhakî, 1/225; Beyhakî'nin rivayeti, metin ve senet olarak
en kuvvetli rivayettir. Bkz. Câmiu Ahkâmı'n-Nisâ, 1/99.
[242] Mâide, 6.
[243] Buhârî, 344; Müslim, 682; vdğ.
[244] el-Mûsilî, el-İhtiyâr, 23. (Çev.)
[245] Buhârî, 337; Müslim, 800.
[246] Namazı unutursa. (Çev.)
[247] Müslim, 1532; Ebû Dâvûd, 437.
[248] Bkz. el-Mûsilî, e/-/fı£iyâr, 20; Zuhaylî,
Fıkhu'l-İslâmî, 1/443-448. (Çev.;
[249] Buhâri, 347; Müslim, 368. vdğ.
[250] Ebû Dâvûd, 334; Nesâî, 1/213; Albânî 'sahih' olarak
derecelendirin iştir. Mürsel olduğu gerekçesiyle 'ma'lûl' kabul edenler de
vardır.
[251] Buhârî, 294; Müslim, 1211.
[252] Hafız İbni Hacer 'Fethu'i-Bâri'de (1/400), el-Hakim ve
İbniu'l-Munzir'e nispet ederek, sahih senetle İbni Abbâs radiyallahu anh'ten
nakletmiştir.
[253] İbn Abidîn, 2/226; Zuhaylî, Fikhu'l-îslâmî, 1/459-460.
[254] Mâlik, 59; Buhârî, tâ'lik yaparak rivayet etmiştir
Feth, 1/420; Abdurrez-zâk, 1/302; senedinde zayıflık vardır. Ancak Dâremî'de
şahid'İ vardır. 1/214; Beyhakî, 1/337. Böylelikle sahih derecesine
ulaşmaktadır. -Allah en İyi bilendir-.
[255] Ebû Dâvûd, 307; Nesâî, 1/186; İbni Mâce, 647; vdğ.
Hadiste parantez arasında zikredilen fazlalık, hadisin metnine ait değildir.
Bilakis hadisin içeriğinden anlaşılan manadır. Bu fazlalık olmadığı halde İmam
Buhâri rahimehullah bab/konu başlığı olarak zikretmiştir. 326.
[256] Mecmuu'İ-Fetâvâ, 1/625; e!-Muhallâ, 2/171; Şerhu
Müslim, 1/593; Câ-miu Ahkâmı'n-Nisâ, 1/152.
[257] Bkz. Abdurrahmân el-Cezîrî, el-Mezâhibu'1-Erba'a,
1/134.
[258] 'Câmiu' Ahkâmı'n-Nisâ\ 1/215; İbni Useymin, 'Fetâuâ'l-Mer'e'.
[259] Bu konuda Hanefîler, Dârekutnî ve Taberânî'nİn
rivayet ettiği Ebû Umâ-me hadisini; Ibn Adiy'in Muâz bin Cebel ve Enes bin
Mâlik'ten; ibnu'l-Cevzî'nin Ebû Saîd el-Hudrî ve Âişe validemizden nakledilen
hadisleri delil almışlardır. Bkz. Nasbu'r-Râye, 1/191; Fethu'i-Kadîr, 1/161.
(Çev.)
[260] Fetâuâ'l-Mer'e', Derleyen, Muhammed el-Müsned, s. 26.
[261] Mücahitlere ganimet olarak dağıtıldıktan sonra, (çev.]
[262] Ebû Dâvûd, 2157; Ahmed bin Hanbel, Müsned, 3/62; vdğ. Hadisin
bütün rivayetleri 'hasen derecesindedir.
[263] Yani 'doğum yapmalanyla tamamlanır' (Çev.);
Talak. 4.
[264] Bkz. El-Merginânî, el-Hıdâye, 186-189 (Çev.).
[265] Nevevî, el-Mecmû', 2/351; İbni Hazm, el-Muhallâ, 2/175.
[266] Buhârî, 1951; Müslim, 80; vdğ.
[267] Haricilerin inancını mı, taşıyorsun?' (çev.)
[268] Buhârî, 325; Müslim, 265.
[269] Kaza etmesi gerekmez diyen âlimler de
vardır. Bu âlimler şunu delil göstermişlerdir. Rasulullah (sallallâhu aleyhi
ve selem) zamanında hanımlar namaz vakitlerinin tamamında hayız olurlardı. Buna
rağmen, Rasulullah sallallâhu aleyhi ve sellem'in onlara, en son kılamadıkları
namazı, temizlendiklerinde kaza etmelerini emrettiğine dair hiçbir rivayet
yoktur. Şeyhu'l-İslam, 'e/-Fe£oua'da der kî; 'bu konuda en kuvvetli delil Ebû
Ha-nîfe ve Malik'in mezhebidir. Her ikisi de, kaza etmelerinin gerekmediğini
söylemişlerdir. Zira aksi halde yeni bir emrin bulunması gerekirdi. Oysa kaza
etmelerinin gerektiğine dair herhangi bir emir yoktur. Çünkü en son kıhnamayan
namaz, gecikmesi caiz olan bir vakitte gecikmiş olması (ve söz konusu vakitte
hayzın başlaması) nedeniyle herhangi bir kusur söz konusu değildir. Uyuyan veya
unutan kimse, kusurlu sayılmadığı gibi, uyandığı veya hatırladığı zaman namazı
kılması da 'kaza değildir'. Çünkü namaz, uyuyana uyandığı; unutana hatırladığı
zaman farz olur...' el-Fe-tâvâ, 33/335. Fakat ben; 'kaza yapılmasını vacip
görmek daha ihtiyatlıdır' derim. -En doğrusunu Allah bilir-,
[270] Nisa, 103.
[271] Müslim, 265; Ebû Dâvûd, 263.
[272] Fethu'UBörî, 1/192.
[273] Abdurrezzak, el-Musannef, 1292: Sahih senetle rivayet
etmiştir.
[274] Bakara, 222.
[275] Müslim, 302; Ebû Davûd, Nesâî, Tirmîzî, İbni Mâce.
[276] imam Şafiî'ye göre kebâir'den değildir. Bkz. ZuhayÜ,
el-Fıkhu'l'İslârnî, 1/475. (Çev.)
[277] Bakara, 222.
[278] Müslim, 302; Ebû Davûd, Nesâî, Tirmîzî, İbni Mâce.
[279] Ebû Dâvûd, 272; sahih senetle rivayet edilmiştir.
[280] Taberî, Tefsir, 4/378; sahih senetle rivayet etmiştir. Rivayetin
farklı varyantları da bulunmaktadır.
[281] Bakara, 222.
[282] Sabûnî, Tefsiru Ayâti'l-Ahkâm'da,, Ebû Hanîfe'ye göre, bu
ayette kastedilen temizliğin, hayızdan kesilmek olduğunu zikretmektedir.
1/129. (Çev.)
[283] Abdurrezzak, el-Musannef, 1272; Beyhakî, 1/310;
Sahih senetle rivayet edilmiştir.
[284] El-Cezîrî, Mezâhibu'l-Erbaa, 1/134. (Çev.)
[285] Bakara, 222.
[286] Kurtubî, Tefsir', 3/90.
[287] Buhârî, 1650.
[288] Bkz. El-Aynî, Umdetu'1-Kârî, 2/81. (Çev.)
[289] Şeyhu'l-İslâm, 'el-Fetöuâ', 21/459.
[290] Buhârî, 971; Müslim, 606; Ebû Dâvûcl, 1138.
[291] Merginânî, e/-Hidâye, 1/31; İbn Hümâm, Fethu'İ-Kadîr, 1/149.
(Çev.)
[292] Buhârî, 4862.
[293] Tahtâvİ, Merâki'I-Felâh, 280. (Çev.)
[294] Merginânî, e!-Hidâye, 1/31; İbn Hümâm, Fethu'l-Kadîr, 1/149.
(Çev.;
[295] Buhârû 7549; Müslim 246; vdğ.
[296] Buharı, birçok defa zikretmiştir. Kitâbu'i-Hayz, Bab 24; h.no:
29.
[297] Müellifin görüşünü, Dinayet İşleri Başkanlığının 18 Mayıs
2002 tarihli, 'güncel dini misileler istişare toplantısını'de alınan karar da
teyit etmektedir. Söz konusu karara göre, hayızlı ve loğusa kadınların
mescitlere girebilecekleri ittifakla kabul edilmiştir. Bkz. Sonuç bildirgesi
mad. 20. (Çev.)
[298] Buhârî, 295; Müslim, 297.
[299] Buhârî, 298; Müslim, 296; vdğ.
[300] Ebû Dâvûd, 207; Tirmîzî, 139; İbni Mâce, 648; Bu hadisin 'haseri
olduğu konusunda fark görüşler oluşmuştur. Tercih edilen görüş ise 'zayıf olduğudur.
Ancak amel edilebilir. -Allah daha iyi büir-
[301] Eş-Şevkânî, 'Neylu'I-Eutâr', 1/286.
[302] İbni Kudâme, 'el-Muğm, 1/350.
[303] Buna 'nezîf/kansızhk' ismi verilir. Sürekli
kanamalar sonucu oluşan dermansızlıktır.
[304] Buhârî, 228; Müslim, 262; vdğ.
[305] Konuyla ilgili gerekli açıklamalar ve kaynaklar daha
önce zikredilmiştir (Çev.)
[306] Buhârî, 320; Müslim, 262, 333; vdğ.
[307] Daha önce de belirtildiği gibi, Hanefî mezhebine göre bu süre on
günden fazla olamaz. (Çev.}
[308] Hadisin metnindeki rekda' kelimesi, ayakla vurmak ve
tepmek anlamındadır.
Bu ifade ile zarara uğratmak, bozmak ve şaşırtmak kastedilir. Hat-tâbî,
hadisteki 'şeytanın darbelerinden bir darbedir' ifadesini şöyle şerh etmiştir;
'Şeytanın, herhangi bir rahatsızlık nedeniyle hayız kanı dinmeyen bir hanımı
ibadetlerinden soğutmaya, huşu duymasını engellemeye ve şaşırtmaya
çalışmasıdır'. (Çev.)
[309] Ebû Dâvûd, 287; Şafiî, el-Ümm, 1/51; İbni Mâce, 622; Tirmîzî,
Taharet, bab, 95; senedi 'leyyin'dir. Albânî, el-İruâ'dö 'hasen' olarak
derecelendir-miştir.
[310] Fethu'l-Kadîr, 1/122; el-Lübâb, 1/132. (Çev.)
[311] Buharı, 327; Müslim, 262; vdğ.
[312] el-MecmÛ\ 2/372; el-Muğnî, 1/339.
[313] Buhârî, 310; Ebû Davûd, 2476.
[314] Subulu's-Selâm, 1/174.
[315] Küçük küfür; kâfir olmak anlamını ifade etmeyen, sadece büyük
günahı karşılayan bir kavramdır. (Çev.)
[316] Buhârî, 46; Müslim, 11; vdğ.
[317] Nisa, 103.
[318] Güneşin tam tepeden, batıya doğru kaymasıyla.
[319] Müslim, 612.
[320] Müslim, 432, 618.
[321] Buhârî, 579; Müslim 608.
[322] El-Mûsilî, e/-/htiydr,38; Konuyla ilgil hadisi şerif için bkz.
Müslim, Mesâ-Cfet 180. fÇev.)
[323] Müslim, 434, 622; Ebû Dâvûd, 409; Tirmîzî, 160; Nesâî, 1/254.
[324] Buhârî, 579; Müslim, 608.
[325] Buhârî, 550; Müslim, 621; vdğ.
[326] Buhârî, 553; Nesâî, 1/236.
[327] Bakara, 238.
[328] Vaktin ilerlemesiyle birlikte gökyüzündeki
yıldızların daha fazla belirginleşmesi kastedilmektedir. (Çev.)
[329] Ebû Dâvûd, 418. Sahih senette rivayet edilmiştir.
[330] Buhârî, 559; Müslim, 637.
[331] el-Mûsilî, el-İhtiyâr, 1/39.
[332] Gece yansı, güneşin battığı andan fecir doğuncaya
kadar olan sürenin yansıdır.
Burada kastedilen gece saat 24:00 değildir. (Çev.)
[333] El-Mûsiiî, ei-İhtiyâr, 1/39.
[334] Müslim, 219. 638.
[335] Buhârî, 568; Müslim,237, 647; vdğ.
[336] Müslim, 190.
[337] Müslim, 612; Ebû Dâvûd. 392; Nesâî, 1/260.
[338] Buhârî, 578; Müslim, 645.
[339] Buhâri, Meuâkit, 1; İbni Mâce, Sdât, 1; Ebû Dâvud, 394; Ebû
Davûd'taki rivayet 'hasen senetle' rivayet edilmiştir. Ancak Buhârî ve Müslim
tarafından 'sahih senetle'de rivayet edilmiştir.
[340] Buhârî, 579; Müslim, 608; Nesâî, 273.
[341] Buhârî, 580; Müslim. 607; vdğ.
[342] Buhârî, 598; Müslim, 684.
[343] Müslim, 1532; Ebû Dâvûd, 437.
[344] Âyet veya hadis. (Çev.)
[345] Nisa, 103.
[346] Bkz. El-MûsiİÎ, el-İhtiyâr, 1/64-65.
[347] Hanefî mezhebi de dahil olmak üzere âlimlerin çoğunluğuna göre
kaza etmesi gerekir. (Çeu.)
[348] Buharı, 598; Müslim, 209.
[349] Nesâî, 1/297; Ahmed bin Hanbel, Müsned, 3/25. Sahih hadistir.
[350] Güne§ tam tepeye ulaşana kadar. (Çev.)
[351] Müslim, 570; 832.
[352] Tirmîzî, 869; Nesâî, 5/223; İbni Mâce, 1254; Sahih senetle
rivayet edilmiştir.
[353] Buhârî, 597; Müslim, 684.
[354] El-Mûsilî, eUhtiyâr, 63-65. (Çev.)
[355] Müslim, 385; Ebû Dâvûd, 523.
[356] Tirmîzî, 212; Ebû Dâvûd, 517; Sahih hadistir.
[357] Müslim, 655; Nesâî, 2/29; vdğ.
[358] Nisa, 103.
[359] Buhârî, 135; Müslim, 225.
[360] Müddessir, 4.
[361] Zuhaylî, el-Fıkhu'1-IsIamî, 571-576.
[362] Ebû Dâvûd, 636.
[363] Müslim, 523; Buhâri'de bu rivayetin şahidi vardır, bkz. 335.
[364] Ebû Dâvûd, 493; İbni Mâce, 769; Sahih senetle rivayet
edilmiştir.
[365] Ebû Dâvûd, 492; Tirmîzî, 236; İbni Mâce, 745. /ruâ'da
da (1/320) belirtildiği gibi 'sahih hadistir'.
[366] Buhârî, 435; Müslim, 529.
[367] Ebû Dâvûd, 6: İbnİ Mâce, 296; Sahih senetle rivayet
edilmiştir.
[368] Araf, 7/31.
[369] Bkz. MecmûuTFetâuâ, 22/113-120.
[370] Ebû Dâvûd, 641; Tirmîzî, 377; vdğ. Birçok ilim ehli, bu hadisi
illetli kabul etmiştir. Bkz. Câmiu Ahkâmı'n-Nisö, 1/310.
[371] Bkz. Mecmûu'I'Fetâvâ, 22/123; İbni Kudâme,
ei-Muğnî, 1/601.
[372] Ebû Dâvûd, 640; Beyhakî, 2/232; Mevkuf ve merfu olarak riyavet
edilmiştir, 'zayıf hadistir'.
[373] Fetâva, 22/123.
[374] El-Muğnî, 1/602; el-Mühezzeb, 3/172; Câmiu Ahkamı'n-Nisâ, 1/335.
[375] El-Hasen ve Atâ hariç.
[376] Abdurrezzak, ei-Musannef, 3/113; Sahih senetle rivayet
edilmiştir.
[377] Bakara, 150.
[378] Buharı, 6251; Müslim, 397; vdğ.
[379] Bakara, 2/115.
[380] Tirmîzî, 343; İbni Mâce, 1020; Albânî, 'hasendir' demiştir.
[381] Buhâri, Ta'lîk, yaparak zikretmiştir. 1098; Müslim, 39/700.
[382] Bakara, 2/239.
[383] Buhârî, 4535.
[384] Bkz. Zühaylî, el-Fıkhu'l-İsiâmî, 1/613. (Çev.)
[385] Bkz. el-Cezîrî, el-Mezâbibu'1-Erbaa, 1/ 190; el-Merginânî. e/-Hidâye, 1/266;
Ei-Mûsilî, el-İhtiyâr, 1/47-48. (Çev.)
[386] Bkz. el-Muğnî, i/464-469; 2/231; Keşşâfu'!-Kinâ\
1/364-370. (Çev.}
[387] Bkz. el-Cezîrî, el-Mezâhibu'l-Erbaa, 1/ 191; el-Merginânî, el-H'ıdâye,
1/265. {Çev.)
[388] Buhârî ve Müslim
[389] el-Merginânî, el-Hidâye, 1/265-267; El-Mûsilî,
el-İhtiyâr, 1/60. (Çev.)
[390] Dört rekâth namazların, iki rekât oiarak kılınması.
(Çev.)
[391] Buhârî, 631.
[392] Bkz. El-Mûsilî, e/-/htiyâr,l/49 (Çev.)
[393] el-Cezîrî, ei-Mezâhibu'1-Erbaa, 1/223. {Çev.]
[394] el-Cezîrî,
el-Mezâhibu'l-Erbao,
1/199-201; El-Mûsilî, el-İhüyâr, 1/49. (Çev.)
[395] el-Cezîrî, el-Mezâhibu'l-Erbaa, 1/228. (Çev.)
[396] el-Cezîrî,
el-Mezâhibu'1-Erbaa, 1/ 199-201;
El-Mûsilî el-İhtivâr 1/49 (Çev.)
[397] ei-Cezîri7 el-Mezâhibu'l-Erbaa, 1/231. (Çev.)
[398] Sünnette bu oturuş 'istirahat oturuşu' olarak
isimlendirilmiştir. -İleride bu konuya değinilecektir-.
[399] Bkz. Zuhaylî, el-Fıkhu'l-!sIomî, 1/711. (Çev.)
[400] el-Cezîrî, el-Mezâhibu'1-Erbaa, 1/ 235.
[401] Tirmîzî, 3; Ebû Dâvûd, 61; İbni Mâce, 275; Ahmed, 1/123; Ahmecl
bin Bflnbei'in rivayetinde 'leyyin bir ravi bulunmaktadır. Ancak hadisin varyantları
vardır.
[402] Kaynağı daha önce zikredilmişti.
[403] Bakara, 2/238.
[404] Buhârî, 1117; Ebû Dâvûd, 939; Tirmîzî, 369.
[405] Buhârî, 1/1000; Müslim, 1/308.
[406] El-Bezzâr, 68; vdğ.; Albânî, Sıfattı's-Salâh'da 'sahih' olarak
derecelendirin iştir.
[407] Buhârî, 2/40-41.
[408] Buhârî, 2996.
[409] Buhârî. 2/41; Müslim, 1/505; vdğ.
[410] Nesâî, 3/224; İbni Huzeyme, 2/236; Beyhakî, 2/305.
[411] İbni Ebî Şeybe, e/-Muscmne/,de İbni Ömer radiyallâhu anh'ten
rivayet etmiştir. 2/220.
[412] Buhârî. 1/50; Müslim, 1/226.
[413] Buhârî, 756; Müslim, 394; vdğ.
[414] Ebû Dâvûd, 832; Bkz. El-İruâ, 303.
[415] Hac, 77.
[416] Buhârî, 757; Müslim, 397.
[417] Nesâî, 2/183; Tirmîzî, 264; Ebû Dâvûd, 840; İbni Mâce, 870;
Sahih senetle rivayet edilmiştir.
[418] Buhârî, 757; Müslim, 397.
[419] Hac, 77.
[420] Buhârî, 757: Müslim, 397.
[421] Dârekutnî, 1-3/348. Albânî, Stfatu's-Salâh'da 'sahih' olarak
derecelendir-miştir.
[422] Buharı, 6265; Müslim, 402; vdğ.
[423] Tirmîzî, 3; Ebû Dâvûd, 61; İbni Mâce, 275; Ahmed. 1/123; Ahmed
bin Hanbel'in rivayetinde 'leyyin' bir ravi bulunmaktadır. Ancak hadisin varyantları
vardır.
[424] iftitah, açış anlamında olup, namaza
durulduğunda ilk okunan duaya verilen addır. (Çev.)
[425] Buharı, 757; Müslim, 397.
[426] Es-San'ânî, Subulu's-Selâm, 1/312. Alimlerin çoğunluğu
'iftitah duasının' müstehap olduğunu, vacip olmadığını söylemişlerdir. Vacip
olmadığı, 'Ebû Hureyre radiyallâhu anh hadisinin mefhumundan-anlaşılmaktadır'
demişlerdir. Muttefakun aleyh olan bu rivayette, Ebû Hureyre radiyallâhu anh,
'tekbir ile kıraat arasında susulmasma ne dersin diye Peygamberimiz sallallâhu
aleyhi ve sellem'e sormuştur. Bu rivayetten Ebû Hureyre'nin İslam dinine
Önceden girmiş olmasına rağmen, iftitah duasını bilmediği anlaşılmaktadır. Eğer
iftitah duası 'vacip olsaydı', hiç kuşkusuz Peygamber sallallâhu aleyhi ve
sellem bunu onlara öğretirdi. Her halükarda bu konu oldukça geniştir. -Allah en
iyi bilendir-.
[427] Buhârî, 2/91; Nesâî, 4/74-75.
[428] el-Cezîrî. el-Mezâhibu'1-Erbaa, 1/ 458.
[429] Buhârî, 744; Müslim, 598.
[430] Ebû Dâvûd, 776; Tirmîzî, 243; Nesâî, 2/32; İbni Mâce, 806.
[431] Başka bir rivayette, 'ben Müslümanların ilkiyim' denilmekte.
Bu lafızla Peygamber sallallâhu aleyhi ve sellem'e uyulmasında bir sakınca
yoktur.
[432] Müslim. 771.
[433] Hanefi mezhebine göre sünnettir. (Çev.)
[434] Nahl, 98.
[435] Buhârî, 1/190; Müslim, 1/307.
[436] Hanefî mezhebine göre sünnettir. {Çev.)
[437] Hanefî mezhebine göre sünnettir. (Çev
[438] Buhârî, 796; Müslim, 49; vdğ.
[439] Hanefî mezhebine göre «ettehiyyâtu» okumak vacip, sessiz okumak
sünnettir. (Çev.)
[440] Buhârî ve Müslim. Lafız Nesâî'ye aittir. 2/238.
[441] Vakıa, 74.
[442] Subhane Rabbiye'l-AzînYi. (Çev.)
[443] A'lâ, 1.
[444] Subhâne Rabbiye'l-A'lâ'yi- (Çev.)
[445] Ebû Dâvûd, 869; İbni Mâce, 887; Ahmed, 16773.
[446] Bunun vacip olduğu görüşünü savunanlar arasında,
Ishâk ve Ahmed bin Hanbel vardır. Bkz. Aunu'l-Ma'bCıd, 3/85.
[447] Müslim, 479; Ebû Dâvûd, 876.
[448] Tirmîzî, 262; Ebû Dâvûd, 871; Nesâî, 3/226; İbni Mâce, 888.
Varyantla-rıyla birlikte 'sahih'tir.
[449] El-Mûsilî, el-İhtiyâr, 1/56-57.
[450] Müslim, 421; Bu rivayete benzer bir rivayet için bkz. Buhârî,
759.
[451] Müslim, 452.
[452] Tertîl: Harfleri ve kelimeleri güzel telaffuz ederek, ağır ağır
ve tane tane okumaktır. (Çev.)
[453] Müzemmil, 4.
[454] Müslim, 1/536.
[455] A'lâ, 1.
[456] Kıyâme, 40.
[457] Tîn, 8.
[458] Bkz. el-Câmi'Li Ahkâmi'l-Kurân, 20/79.
[459] MüTselât, 50.
[460] Müslim, 771; Tirmîzî, 4317; Ebû DâvÛt, 760; Nesâî, 2/130.
[461] Buhârî, 2/247; Müslim, 484: vdğ.
[462] Çokça zikredilensin, sânı yüce olansın, her türlü eksiklik
ve kusurdan münezzeh/an olansın. (Çcv.)
[463] Müslim, 487; Ebû Dâvûd. 872.
[464] Ebû Dâvûd, 873; Nesâî, 2/191. Hascn senetle rivayet
edilmiştir. Bu duayı şu ifadelerle de tercüme edebiliriz; 'Kahr ue kudret
sahibi, izzet ve saltanat sahibi, Yücelik ve Azamet sahibi her şeyden
münezzehtir, sânı yücedir' (Çeu.)
[465] Müslim, 477; Ebû Dâvûd, 747; Nesâî, 2/198.
[466] Buharı, 2/237; Ebû Dâvûd, 770; Nesâî, 2/196; Tirmîzî, 404.
[467] Müslim, 771.
[468] Buhârî, 2/247; Müslim, 484; vdğ.
[469] Müslim, 487; Ebû Dâvûd, 872.
[470] Ebû Dâvûd, 873; Nesâî, 2/191. Hasen senetle rivayet
edilmiştir. Bu duayı ŞU ifadelerle de tercüme edebiliriz; 'Kahr ve kudret
sahibi, izzet ve saltanat sahibi. Yücelik ve Azamet sahibi her şeyden
münezzehtir, sânı yücedir' (Çea)
[471] Müslim, 479; Ebû Dâvûd, 876.
[472] Müslim, 483.
[473] Ebû Dâvûd. 850; Tirmîzî, 284; Albânî, 'sahihtir' demiştir.
[474] Ebû Davûd, 874; Nesâî, 3/226; Bkz. B-İrvâ, 335.
[475] Müslim, 746.
[476] Buhârî, 6357; Müslim, 406; vdğ.
[477] Buhârî, 6265; Müslim, 402; vdğ.
[478] Buhârî, 3/192; Müslim, 588; vdğ.
[479] Buhârî, 2/102; Müslim, 1/412.
[480] Buhârî, 2/265; Müslim 2705; vdğ.
[481] Önceden yaptıklarımı ve sonra yapacaklarımı bilen sensin.
(Çev.,
[482] Müslim, 771; vdğ.
[483] Müslim, 582.
[484] Tirmîzî, 296. Sahih senetle rivayet edilmiştir.
[485] Subhânallah derse.
[486] Elhamdülillah derse.
[487] Allahu Ekber derse.
[488] Allah'tan başka ilah yoktur. O tekdir. Ortağı
yoktur. Mülk O'nundur. Hamd O'nadır. O, her şeye gücü yetendir.
[489] Müslim, 597.
[490] Müslim, 594.
[491] Müslim, 477; Ebû Dâvûd, 747; Nesâî, 2/198.
[492] Estağfırullah der
[493] Müslim, 491.
[494] Ebû Dâvûd, 1523; Tirmîzî, 2903; Nesâî, 1336; Hasen senetle
rivayet edilmiştir.
[495] Ebû Dâvûd, 1508; Nesâî, 3/53; Sahih senetle rivayet
edilmiştir.
[496] Buhârî, 2822; Tirmîzî, 3562; Nesâî, 8/266.
[497] Müslim, 709.
[498] Önceden yaptıklarımı ve sonra yapacaklarımı bilen sensin.
(Çev.]
[499] Müslim, 771; vdğ.
[500] Nesâî, 8/262; İbniu's-Sunnî, 111; Hasen senetle rivayet
edilmiştir.
[501] Ebû Dâvûd, 691; Nesâî, 2/62; Hâkim, 1/251. Sahih hadistir.
[502] Müslim, 499; Tirmîzî, 334; Ebû Dâvûd, 671.
[503] Kendisiyle sütrenin arasından geçmek isteyenleri
engellemelidir. Ancak sütrenin arkasından geçilmesine karışmamalıdır. Çünkü
namazda önünde sütre bulunan kişilerin sütre arkasından geçilmesi caizdir.
(Çev.)
[504] Buhârî, 487; Müslim 505; vdğ.
[505] Buhârî, 510; Müslim, 507; vdğ.
[506] Müslim, 511.
[507] Açık ifadelerle, net olarak bildirilmiş.
[508] Zâdu'i-Meâd, 1/306; Câmiu Ahkâmı'n-Nisâ, 1/424.
[509] Hadisi Ebû Dâvûd, Ebû Sâî el-Hudrî
radiyallâhu anh'ten nakletmiştir. İsnadında zayıf bir râvi yer almaktadır.
El-Mecmû, 3/227; Na$bu'r-Râye, 2/76. (Çev.)
[510] Konuyla ilgili geniş açıklamalar için bkz. E!-Cezîrî,
el-Mezâhibu'1-Erbaa, 1/239-242; Zuhaylî, el-Fıkhul4slömî, 1/764. (Çev.)
[511] Câmiu Ahk&mi'n-Nisâ, 1/414.
[512] Müslim, 2/148; Ebû Dâvûd, 370; İbni Mâce, 652; Nesâî.
[513] Buhârî, 493; Müslim, 504; vdğ.
[514] Buhâri, 739; Ebû Dâvûd, 727; Ve benzer lafızlarla,
Müslim, 390.
[515] Nesâî, 2/206; Ahmed bin Hanbel, el-Müsned, 493. Sahih
hadistir.
[516] el-Cezîrî, ei-Mezâhibul-Erbaa, 1/243; eî-Mûsilî,
el-İhtiyar, 1/48; Zuhayiî, 1/687. (Çev.)
[517] Ebû Dâvûd, Nesâî, Tirmîzî, Nasbu'r-Râye, 1/394. (Çev.)
[518] Buhârî, 740; Mâlik, Muuatta, 376.
[519] İbni Huzeyme, 479; Albânî, 'etiruâ'da 'sahih' olarak
derecelendirmiştir.
[520] Ahmed ve Ebû Dâvûd; Bkz. el-Cezîrî,
et-Mezâhibu'l-Erbaa, 1/243; el-Mûsiiî, el-İhtiyâr, 1/48; Zuhayiî, 1/687. (Çev.)
[521] El-Hâkim, 1/479; Albânî, 'sahih' olarak derecelendirmiştir.
[522] Buhârî, 828; Ebû Dâvûd, 717.
[523] Müslim, 498; Ebû Dâvûd, 768.
[524] Ebû Dâvûd, 720; Tirmîzî, 259; Sahih hadistir.
[525] İbni Huzeyme, 594; Albânî, 'sahih' olarak derecelendirmişim
[526] Bkz. Fethu'UKadîr, 1/193-208; ed-Durrul-Muhtâr,
1/416: Şerhu's-Sağîr, 1/313; el-Kavânmu'1-Fıkhiyye, 62; Muğni'l-Muhtâc, 1/163; el-Muğnî, 1/499; Keşşafu'l-Kına,
1/452; eUMuhezzeb, 1114:. (Çev.)
[527] Ebû Dâvûd, Nesâî ve Ahmed. Hasen senetle rivayet edilmiştir.
[İmam Tirmizîbu hadis hakkında 'garip hadis' değerlendirmesini yapmıştır. Bkz.
Şevkânî, Ney/ü 1-Eutâr, 2/255 (Çev.)
[528] El-Cezîri, el-Mezâhibu'l-Erbaa, 1/231; El-Mûsîlî, el-lhtiyâr,
1/51-52; Zu-haylî,e/-FıWıu7-/s/âmî, 1/663. (Çev.)
[529] Buhâri, Müslim, Ebû Dâvûd, Tirmîzî, İbn Mâce. Bkz. İmam
Şevkânî, Ney-lü'l-Euîâr, 2/253. {Çev.)
[530] Buharı ve Ebû Dâvûd.
[531] Buhârî, 807; Müslim, 495; vdğ.
[532] Müslim, 494.
[533] İbni Huzeyme ve Tirmîzî.
[534] İbrıi Huzeyme, 654; Beyhakî, 2/116; Albânî 'sahih' olarak
derecelendir-mistir.
[535] Bkz. Beyhakî, Sünen, 2/22Ö; $I-Muğnî, 1/562;
Sübütü's-Selâm, 1/308; İbni Hazm, bu mezhebe reddiyede bulunmuş, hanımlarla
erkekler arasında namaz kılarken herhangi bir farklılık olmadığını
belirtmiştir. Bkz. el-Muhallâ, 4/124.
[536] Câmİu Ahkûmi'n-Nisâ, 1/378.
[537] Müslim. 536; Ebû Dâvûd, 830; Tirmîzî, 282.
[538] Müslim, 473.
[539] Sabit bin Eşlem el-Bunânî, tabündendir. (Çev.)
[540] Buhârî, 2/249; Müslim, 473.
[541] Yani, bir ve üçüncü rekâtların son secdesinden
sonra. (Çev.
[542] Buhâri, 2/249; Müslim, 829.
[543] Muğni'l-Muhtâc, 1/171. (Çev.)
[544] Ei-Mûsilî, el-İhtiyâr, 1/52; Zuhaylî, el-Fıkhu'1-İsIâmî, 1/712.
(Çev)
[545] Buhârî, 824.
[546] Bkz. el-Mûsilî, el-İhüyâr, 52.
[547] Buhârî, 1/201; Ebû Dâvûd, 194; Tirmîzî, 2/105.
[548] Bkz. el-Mûsilî, el-İhtiyâr, 53; Zuhaylî,
el-Fıkhu'1-İsiâmî, 1/667. (Çev.)
[549] Müslim, 1/357.
[550] Müslim, 580.
[551] El-Cezîrî, el-Mezâhibu't-Erbaa, 1/235. (Çev.)
[552] Ebû Dâvûd, 2/80; Nesâî, 3/38.
[553] Haris bin Reb'iy el-Ensârî radiyallâhu anh. Ebû
Katâde künyesiyle meşhur olmuştur, (Çev.)
[554] Rasulullah sallallâhu aleyhi ve sellem'in torunu.
(Çev.)
[555] Buhârî, 516; Müslim, 543; vdğ.
[556] Tirmîzî, 598; Ebû Dâvûd, 922; Nesâî, 3/11; Albâni, 'hasen1
olarak dere-celendirmiştir.
[557] Buhârî, 1211.
[558] Ebû Dâvûd, 921; Nesâî, 1202; Tirmîzî, 390; İbni Mâce, 1245.
Lafız İbni Mâce'ye aittir. Sahih hadistir.
[559] Bkz. el-Mûsilî, et-İhtiyar, 62. (Çev.)
[560] Buhârî. 1209; Müslim, 512; vdğ.
[561] Ebû Dâvûd, 636.
[562] Ve tükürecek yer bulamazsa.
[563] Müslim, 3008; Ebû Dâvûd, 477.
[564] İbni Ebî Şeybe, 1/391; Buhârî, cezm sigasıyla 'muallak'
olarak zikretmiştir. 2/85.
[565] Buhârî, cezm sigasıyla 'muallak' olarak zikretmiştir. 2/85.
[566] Bkz. el-Mûsilî, ei-İhöyâr, 61. (Çev.)
[567] Buhârî, 1201; Müslim, 421; Lafız, Müslim'e aittir.
[568] Muttefekun Aleyh.
[569] Müslim, 413; Nesâî, 9/3; Ebû Dâvûd, 588.
[570] Buhârî, 684; Müslim, 421.
[571] Müslim, 540; Ebû Dâvûd, 926.
[572] Buhârî, 4370; Müslim, 834.
[573] Ebû Dâvûd. 927; Sahih senetle rivayet edilmiştir.
[574] Bkz. el-Mûsilî, el-İhtiyâr, 62. (Çev.)
[575] Nesâî, 2/230. Hasen senetle rivayet edilmiştir.
[576] Abdurrezzâk, el-Musannef 2/240; İbni Ebû Dâvûd, el-Meöhif,
192.
[577] Bu, Aişe validemizin kölesi Ebû Amir Zekvân'dır. O
zamanlar çocuktu. Ramazan ayında Âişe validemiz, onun imamlığında nafile namaz
kılmıştır. (Çev.]
[578] Buhârİ. Ezan Bölümü, Kölenin İmameti Konusunda, 'muallak' olarak zikretmiştir. İbni Ebî Şeybe
'mevsul' olarak nakletmiştir. 2/338; îbni Ebû Dâvûd, el-Meöhif, 192.
[579] Bkz. el-Mûsilî, el-İhtiyâr, 62. (Çev.)
[580] Ebû Dâvûd, 894; İbni Hibbân, 1/316 edilmiştir.
İhsan;
'ceyyid' senetle rivayet
[581] Ahmed, Müsned, 20646. Sahih senetle rivayet
edilmiştir.
[582] Mâide, 118.
[583] Nesâî, 1010; Ahmed, Müsned,20831; el-Hâkim'de rivayet etmiştir,
ancak senedinde 'leyyîri ravi bulunmaktadır.
[584] Câsiye, 21.
[585] İbni EbîŞeybe, el-Musannef, 2/477.
[586] Mümin, 71.
[587] İnfitâr, 6, 7.
[588] Abdurrezzâk, el-Musannef, 2/492.
[589] Meryem, 58.
[590] İsrâ, 109.
[591] Nesâî, 1214; Ebû DâvÛd, 1/328; Ahmed, 4/25. Sahih senetle
rivayet edilmiştir.
[592] Ahmed, 1026; İbnİ Huzeyme, 2/53; Sahih senetler
rivayet edilmiştir.
[593] Buhârî, 682.
[594] Yûsuf, 86.
[595] Buhârî, Ezan Bölümünde, 'muallak' olarak zikretmiştir.
Bkz. Fethu'i-Bân, 2/206; İbni Teymiye, bu rivayeti e!-Fetâvâ'da zikretmiştir.
22/623; Bu rivayet İbnİ Ömer'den mahfuzdur.
[596] Bkz. el-Mûsilî, eÜhüyâr, 1/62. (Çev.)
[597] Ebû Dâvûd, 1194; Nesâî, 3/137; Ahmed, 2/159. Ravileri
'sika'dır.
[598] Beyhakî, 2/253; İbni Hacer, ei-Feth'te 'sahihtir' demiştir. 3/85.
[599] İbni Teymiye, Mecmuu'I-Fetâuâ, 22/617.
[600] Buharı, 714; Müslim, 573; udg.
[601] El-Cezîrî, el-Mezâhibu'l-Erbaa, 1/264. (Çev.)
[602] Tirmîzî, 404; Nesâî, 2/245; Buhârî, 799. Buhârî'dekİ rivayette
'aksıran' lafzı geçmemektedir.
[603] Müslim, 537; Ebû Dâvûd, 930.
[604] Buhârî, 684; Müslim, 431.
[605] İhtiyaç Durumunda Elle veya Başla İşaret Etmek» ara başlığı
altında zikredilmişti.
[606] Müslim, 540; Ebû Dâvûd, 926.
[607] Buharı, 1053; Müslim, 905.
[608] El-Cezîrî, el-Mezâhibu'I-Erbaa, 1/264. (Çev.)
[609] Buharı, 1220; Müslim, 545.
[610] Buhârî, 3458.
[611] EbÛ Dâvûd, 903; Nesâî, 2/127; Ahmed, 2/30
[612] Müslim, 429; Nesâî, 3/39.
[613] Buhârî, 752; Müslim, 556.
[614] Yani namazın sevabını eksiltmek için
[615] Buhârî, 751; Ebû Dâvûd. 897: Nesâî
[616] El-Hâkim, 1/206; Sahîhu'1-Câmî, 445; Ahmed bin Hanbel,
Müsned'de bu rivayetin varyantı bulunmaktadır.
[617] Ebû Dâvûd, 2/261; Albânî, el-İruâ'da sahih olduğunu
belirtmiştir.
[618] Ebû Dâvûd, 629; Tirmîzî, 376; Hasen senetle rivayet
edilmiştir.
[619] Buharı, 3289; Müslim, 2994; Tirmîzî, 367.
[620] Ve tükürecek yer bulamazsa.
[621] Müslim, 3008; Ebû Dâvûd, 477.
[622] Zâdu'l-Meâd, 1/294.
[623] Buhârî, 790; Müslim, 535. Lafız Müslim'e aittir.
[624] Müslim, 479.
[625] Buhârî, 823; Müslim, 493; vdğ.
[626] Buhârî, 809; Müslim, 490; Lafız Müslim'e aittir.
[627] Yani, Peygamber sallallâhu aleyhi ve sellem 'Kaba
etleri yere koyup, bacakları dikerek oturmayı yasaklardı'. (Çev.)
[628] Müslim, 498.
[629] Ahmed, 2/265. Senedi zayıftır.
[630] Çev.
[631] Ebû Dâvûd, 1/260; Ahmed, 2/116; el-Hâkim, 1/230; Beyhakî,
2/136.
[632] Taberânî, ei-Kebîr, 12/270; Bu rivayetin varyantını, el-Bezzâr,
Câbir radiyallâhu anh'ten rivayet etmiştir. 1/270.
[633] Buharı, 1207; Müslim, 546.
[634] Ebû Dâvûd, 1/249; İmam Nevevî, 'bu rivayetin isnadı, Buharı ve
Müslim'in şartına uygundur' demiştir.
[635] Buhârî, 669; Müslim, 1167.
[636] Beyhakî, 2/285; Albânî, el-İruâ'da sahih olarak
derecele ndirmiştir. 1/97.
[637] Ebû Dâvûd, Nesâî ve Ahmed. Hasen senetle rivayet edilmiştir.
[638] Müslim, 431; Nesâî, 1185; Ebû Dâvûd, 998.
[639] Buhârî, 691; Müslim, 427; vdğ.
[640] Müslim, 560; Ebû Dâvûd, 89.
[641] Buhârî, 137; Müslim, 361.
[642] Buhârî, 1200; Müslim, 539. [konuşmamız yasaklandı] ifadesi
Müslim'de geçmektedir.
[643] Müslim, 537.
[644] İbni Ebî Şeybe, 1/387; Abdurrezzâk, 2/378; Hasen senetle
rivayet edilmiştir.
[645] Tirmîzî, 409; Nesâî, 1/232; vdğ.
[646] Revâtİp, belirli bir düzen ve tertip İçinde devamlı yapılan'
demektir. (Ç)
[647] Buhârî, 1093; Müslim, 1191.
[648] Müslim, 725; Tirrnîzî, 416.
[649] Müslim, 1098.
[650] Müslim, 726; vdğ.
[651] Buhârî, 1182; Ebû Dâvûd, 1240; Nesâî, 2/251.
[652] Müslim, 730; Ahmed, 6/30.
[653] Ezan ve kamet arasında. (Çev.)
[654] Buhârî, 627; Müslim, 838.
[655] Tirmîzî, 428; Ebû Dâvûd, 1257; Albânî, 'hasen' olarak
derecelendirmiştir.
[656] Buharı, 591.
[657] Zuhaylî, et-Fıkhu'l-İslâmî,l/522-52&. (Çev)
[658] Buhârî, 1128.
[659] Zuhaylî, el-Fıkhu'!-İslâmî, 1/529. (Çev.)
[660] İbni Mâce, 1165. Hasen hadistir.
[661] Tirmîzî, 429. Hasen hadistir.
[662] Bz. El-Mûsilî, el-İhttyâr, 66. (Çev.)
[663] Buhârî, 80; Tirmîzî, 431; vdğ.
[664] Hadisin metninde Vitr' kelimesi, sonu tek rakamla
biten 1, 3, 5, 7 gibi her şeyi ifade etmektedir. (Çev.)
[665] Buhârî, 6410; Müslim, 2677.
[666] Buhârî, 998; Müslim, 751.
[667] Bkz. et-Fıkhu'l-İsiâmî, 1/818. (Çev.)
[668] Buhârî, Muhtasar olarak zikretmiştir. 996; Müslim, 745. Lafız
Müslim'e aittir.
[669] Ebû Dâvûd. 1421; İbni Mâce, 1202; İbni Huzeyme, 1084.
Sahih hadistir.
[670] Buhârî, 990; Müslim, 749.
[671] Müslim, 746.
[672] Müslim, 737; Ebû Dâvûd, 1324; Tirmîzî, 457.
[673] Hâkim, el-Müstedrek'te, hadisin Buhârî ve Müslim'in
şartlarına uygun olduğunu söyleyerek nakletmişür. Nasbu'r-Râye, 2/118. {Çev.)
[674] Buhârî, 512; Müslim. 512.
[675] Tirmîzî, 461; Nesâî, 3/236; Sahih senetle rivayet edilmiştir.
[676] Ebû Dâvûd, 1412; Tirmîzî, 463; Nesâî, 3/248; İbni Mâce,
1178.
[677] Buharı, 957; Müslim. 677.
[678] Ebû Dâvûd, 1414; Nesâî, î/248; İbni Mâce, 1182; Albânî,
e/-/ruâ'da sahih olarak derecelendirmiştir.
[679] Ebû Dâvûd, 1423; Nesâî, 3/244; İbni Mâce, 1171.
[680] Ebû Dâuûd, 1427; Tirmtzî, 3566; Nesâî, 1/252; İbni Mâce, 1179;
Sahih senetle rivayet etmiştir.
[681] Buhârî, 4560.
[682] Ebû Dâvûd, 1443; Ahmed, 1/301; el-Hâkim, 1/225.
[683] Tirmîzî, 400; Nesâî, 2/204; İbni Mâce, 1241; Ahmed, 3/472; Sahih
senetle rivayet edilmiştir.
[684] Tirmîzî, 468; Nesâî, 3/229; Ebû Dâvûd, 1439; 'ceyyid' senetle
rivayet edilmiştir.
[685] Tirmîzî, 465; Ebû Dâvûd, 1431; İbnî Mâce, 1188; Bz. El-İruâ,
2/153.
[686] Müslim, 746.
[687] Müslim, 747; vdğ.
[688] Zârîyât, 15-19.
[689] Sahîhu'i-Câmî', 2123. Albânî 'hasen' olarak derecelendirmiştir.
[690] Buhârî ve Müslim.
[691] Buhârî, 1147; Müslim, 738.
[692] Veya hasmıma karşı senden güç aldım. (Çev.)
[693] Onceleyen.
[694] Geciktiren.
[695] Buhârî, 1069; Müslim, 769.
[696] Müslim, 767.
[697] Ebû Dâvûd, 1308; Ahmed, 2/436; İbni Mâce, 1336; Hasen senetle
rivayet edilmiştir.
[698] Müslim,787
[699] Buhârî 1099; Müslim,784
[700] Müslim 756
[701] Buhârî 3748 Müslim, 2820
[702] Müslim, 772
[703] Müslim, 307; vdğ.
[704] Ağır ağır ve tane tane okumak. (Çev.)
[705] Müslim. 772.
[706] Mâide, 118.
[707] Nesâî, 1010; Ahmed, Müsned.20831; el-Hâkirn'de rivayet
etmiştir, ancak senedinde 'leyyiri ravi bulunmaktadır.
[708] Buhârî, 1101; Müslim, 1159.
[709] Müslim, 746.
[710] Müslim, 747; Tirmîzî, 578; Ebû Dâvûd, 1299; Nesâî, 3/259;
İbni Mâce, 1343.
[711] Buhârî, 2009; Müslim, 759.
[712] Teşbih, «subhânallah»; Hamd, «elhamdülillah»; Tehlîl, «Lâ
İlahe İllallah»; Tekbir, «Allahıı Ekber» demektir. (Çev.)
[713] Müslim, 720; Ebû DâvÛd, 1271.
[714] Müslim, 748.
[715] Buhârî, 1176; Müslim, 336.
[716] Müslim, 719.
[717] Câbir b. Abdillah radiyallâhu anhu diyor ki; 'Rasulullah
sallallâhu aleyhi ve sellem bize, Kurân'dan bir sûre öğretir gibi bütün
işlerimizde bize istihare etmeyi öğretirdi. 'Herhangi biriniz bir işi yapmayı
düşündüğü zaman iki rekat namaz kılsın sonra bu duayı okusun' derdi. (Buhârî,
7/162. (Çev.))
[718] Bilinmeyen geçmiş ve gelecek her şeyi.
[719] istihare yapan kişi burada istek, ihtiyaç ve İşini
belirtir.
[720] Buhârî, 6382; Ebû Dâvûd, 1524; vdğ.
[721] Bakara, 216.
[722] Buhârî, 1149; Müslim, 2458.
[723] Buhârî, 444; Müslim 714.
[724] Âli İmrân, 135.
[725] Tirmîzî, 406; Ebû Dâvûd, 1251; İbni Mâce, 1395. Senedinde
'leyyiri râvi bulunmaktadır. Ancak ayet-i kerîme, hadisi teyit etmektedir.
[726] Müslim, 1218.
[727] Güneş ve Ay tutulması esnasında kılınan namaza 'küsûf namazı'
denir. (Çev.)
[728] Buhârî, 1044; Müslim, 901.
[729] Buhârî, 1053; Müslim, 905.
[730] Buhârî, 1056; Müslim, 903.
[731] İstİskâ, su istemek anlamındadır. (Çev.)
[732] Buhârî, 1025; Ebû Dâvûd, 11250.
[733] Ebû Dâvûd, 1165; vdğ. Albânî, el-İrua da 'hasen' olarak derecelendirmiş-tir.
[734] Müslim, 896; Ebû Dâvûd, 1171; Ahmed, 3/153.
[735] Kuranı Kerîm'de secde ayetleri okunduğu zaman yapılması gereken
secdedir. (Çev.)
[736] Müslim, 771; Ebû Dâvûd, 746; Tirmîzî, 3481: İbni Mâce, 1054.
[737] Hanefî mezhebine göre tilâvet secdesi vacip olduğu için,
yapılmaması caiz değildir. (Çev.)
[738] Buhârî, 1073; Müslim, 577.
[739] Müslim, 81.
[740] Ebû Dâvûd, 1401; Tirmîzî, 577; Nesâî, 2/222; Sahih senetle
rivayet edilmiştir.
[741] Ebû Dâvûd, Tirmîzî, İbni Mâce. Bu rivayetin senedinde zayıflık
bulunmaktadır. Ancak bu konuyla ilgili on ikiden fazla sahabiden rivayetler bulunmaktadır.
Bu rivayetlerin bir arada değerlendirildiğinde hüküm sabit olmaktadır. -En
doğrusunu Allah bilir-.
[742] Buhârî, 4418; Müslim, 2769.
[743] Yanılgı. {Çev.)
[744] Buhârî, 714; Müslim, 573; vdğ.
[745] Buhârî, 1226; Müslim, 572.
[746] Buharı, 1224; Müslim, 570.
[747] Ebû Dâuûd, 1023; ibn Mâce, 1208; Albânî, el-İrua da sahih
olarak dere-celendirmiştir. 2/109.
[748] Buhârî, 401; Müslim, 572.
[749] Buhârî, 571; Ebû Dâvûd, 1011; Nesâî, 3/27.
[750] El-Mûsitî, e/-/htiyâr, 1/72. (Çev.)
[751] Buhârî, 'muallak' hadis olarak zikretmiştir. 3/125; îbn Ebî
Şeybe, 'sahih' senetle 'mevsul' olarak naklctmiştir.
[752] Bkz. İruâu'l-Galîl, 2/132.
[753] Bkz. el-MÛsilî, el-İhtiyâr, 1/72. (Çev.)