Zina Île Haddi Zinanın Mahîyyetleri;
İhsanın Mahîyyet
Ve Nevileri :
Recm İle Celdîn Mahtyyetler Ve Meşruîyyetlertndekî Hikmet :
Zina Fatihasından Dolayı Had İcka Edilebilmesi İçin Vücudu
İktiza Eden Şaktlak :
Zina Fazihasının Surett Sübutü :
İkrar Ve Şahadetdkn Kücua Ve Şahadetin Butlanına Müteallik
Hükümler
Haddi Zinada Tedahül Cereyanı Ve Had Île Zamanın
Ictlmaı :
Haddi Zinayı Tskat Eden Bazı Şebekler :
Celi. İle Kecm Cezalarının Suueti İfası :
Kazfin Ve Haddi Kazfin Mahiyetleri Ve Haddi Kazfin Sebebi
:
Makzufün Fih İle Nefsî Kazfe Aid Şaktlau :
Haddi Kazf İcrası İçin Husumete - Şahsî Dâvaya Lüzum
Bulunduğu :
Razfden Dolayı Afüv, İbra Ve Müsaleha Muteber Mîdir?..
İÇİNDEKİLER : Zina ile haddi zinanın mahiyetleri. İhsanın ma-HIyyeti ve nevileri. Reom ile celdin mahiyetleri ve meşruiyetlerindekî hikmet. Zina fazihasından dolayı had icrası için imik şartlar. Zina fazihasının sübutu. Zinaya müteallik ikrar ve şahadetden rücu. Haddi zinada tedahül cereyanı ve had ile zamanın içtimai, Haddi zinayı ıskat eden şeyler. Celd ve recm cezalarının sureti ifası. [1]
530 - : Zina, ıstılah kısmında da beyan olunduğu üzere bir şer'î akde mübtenî olmaksızın bü'ihtiyar yapılan haram bir mücameatdir. Bunu irtikâb eden erkeğe «zani», kadına da «zaniye» denir.
Zina fazihasını kendi ihtiyariyle olmaksızın yapan erkeğe «mezniyyün bih», kadına da «mezniyye», «mezniyyün bina» denilmesi şayidir.
531 - : Zina fazihası, haddi şer'îyi icab edib etmemek itibariyle iki kısma ayrılır.
Bir kısmı, haddi icab eden gayri meşru mukarenetdir ki bu, dari islâmda mükellef, yani : islâm ahkâmım mültezim bir şahsın halen veya sabıkan müştehat bulunan berhayat bir kadınla niülkden, nikâhdan ve mülk ile nikâh şübhelerinden hali olarak bü'ihtiyar irtikâb etdiği mücameatdir.
Bu faziha, o şahıs hakkında haddi müstelzim olduğu gibi bu mü-cameate nefsini birrıza temkin eden kadın hakkında da haddi müstelzim olur.
Diğer kısmı da haddi icab etmeyen gayri meşru mukarenetdir ki, bu da gayri mükellef bir şahsın bir kadınla gayri meşru suretde yapmış olduğu mücameatdir. ,
Erkek ile kadının her ikisi de mükreh olarak yapdıkları mücameat, haklarında haddi icab etmiyeceği gibi, mükellef oldukları halde biri mükreh, diğeri gayri mükreh bulunsa mükreh olan hakkında da haddi icab etmea.
Mülk şübhesine, nikâh şübhesine, iştibah mevziinde iştibah şubesine mukarin olan mücameatler de haddi müstelzim olmaz. Şu kadar var ki, bu şübhelere müstenid mücameatler, haddi icab etmezse de haddi zatında dikkatsizlik den münbais birer ma'siyet olduğundan ta'ziri müstelzim olur. Bedayî, Hindiyye.
532 - : Şübhe, sabit olmadığı halde sabite benzeyen şeydir. Haram mı, helâl mı olduğu yakinen bilinmeyen şeye de şübhe, irmhalh şübhe denilir. Ve şübheler, şübhei mülk, şübhei akd, şübhei iştıbah nevilerine ayrılır.
533 - : Şübhei mülk, mahalde sabit olan şiibhedir ki, bir şeyin halâl olmasına mani bir delil bulunduğu halde bundan katı nazar edilerek mücerred haram olmasına münafi görülen bir delîHn mevcud bulunmasından neşet eder. Buna, «şübhei mahal» de denir. Mahallin halâl olduğuna dair bir hükmi şer'î şübhesi sabit olduğu cihetle buna «şüp-hei hükmiyye» de deniimişdir.
Meselâ : bir kimse, oğlunun cariyesine tekarrübde bulunsa bir haramı irükâb etmiş olur, bununla beraber hakkında had lâzım gelmez. Çünkü evlâdın malı üzerinde babasının büyük bir alâkası vardır. nefsin de, malın da babana aiddir) hadisi şerifi, bu husuada bir delil teşkil ediyor. Bu delile nazaran evlâdın malı, babasına aid olmuş oluyor. Binaenaleyh bu cihetle bir şübhei mülk vücude gelmişdir. Bu şübhe ise haddin sukutu için kâfidir. Bedayi.
534 - : Şübhei akd, sureten. mevcud olan bir akdi nikâhdan husule gelen şübhedir ki, buna «şübhei nikâh» da denir. Bu şübhe ile de İmamı Azama göre had, sakıt olur.
Meselâ : bir kimse, şahidsiz olarak tezevvüc etdiği bir kadına tekarrübde bulunsa hakkında had lâzım gelmez. Fakat bunun haram olduğuna vâkıf ise ta'zir suretiyle ağırca cezalandırılır. Bedayî, Fethül-kadîr.
535 - : Şübhei iştibah, bazı hakların ve hükümlerin cereyanından neşet eden şübhe demekdır ki, bazan şübhei akd ile içtima eder.
Meselâ : bir kimse, üç talâk ile boşadığı zevcesine iddeti içinde halâl zanniyle tekarrüb etse hakkında had lâzım gelmez. Çünkü aralarında evvelce vuku bulmuş bir akd vardır ki, bundan şübhei akd neşet etmiş olur. Sonra iddet içinde kadının nafakası, zevci mutallıkına aiddir, bunların biri biri lehine şahadetleri gayri makbuldür, aralarında daha bazı hukuk vardır. Bu cihet ise bir şübhei iştibah vücude getirmiş bulunur. Binaenaleyh bu takdirde had sakıt olacağı gibi min vec-hin mevcud olan şübhei akde mebni dı've indinde neseb de sabit olur.
Maahaza böyle bir tekarrüb, haddi zatında haram olduğundar, mürtekibi ta'zirden, uhrevî mesuliyetden azade olamaz. Mebsutı Serahî, Bedayî.
536 - : Haddi zinaya gelince bu da şartları mevcud olduğu halde vaki ve sabit olan zina fazihasından dolayı bunu mürtekib olan şahıs hakkında tertib edilecek bir ukubetden ibaretdir. Bu ukubet ise mutisan ve muhsane olanlar hakkında reemden, muhsan ve muhsane olmayanlar hakkında da celdeden - usulü dairesinde dayak cezasından ibaretdir. Nitekim aşağıda izah edilecekdir.(Malikîlere göre zina, hür olsun olmasın mükellef bir kimsenin bir şahsa gayri meşru surette mukarenetde bulunmasıdır.
Binaenaleyh mükellef ve müslüman olan bir kimsenin mülki nikâh veya rakabe ile mukarenete şer'an mezun olmadığı bir insana Ön veya arka cihetinden bilâ şübhe teammüden vatiyde bulunsa hadde müs-tahik olur.
Vatıy ise haşefenin ve .haşefe mevcud değilse o mikdarm mezkûr iki uzuvdan birinde tegayyüb etmesidir, velev ki lezzete mani olmayacak derecede hafif bir hâil ile beraber bulunsun, velev ki intişar etmiş bulunmasın.
Müsahaka ^ tenasül uzuvlarının biri birine temas etdirilmesi, aralarında nikâh veya mülki rakabe ile cariyelik bulunmayan kimseler hakkında haramdır. Maahaza bu, zina değildir. Çünkü bunda îlâc = idhal yokdur, bunu irtikâb eden kadınlar veya erkekler hâkimin içtihadına göre te'dib edilirler.
Nefsini sabiye veya behîmeye teslim eden bir kadın da bu te'dibe müstahik olur.
Bu faziha, ya mükellef şahsın ikrariyle veya iki adlin şahadetiyle sabit olur.
Hayz, nifas veya itikâf veya nüsüki hac sebebiyle tekarrübü haram olan bir kadına kocasının bu halde tekarrüb etmesi de hakkında ietihaden te'dibi müstelzim olur. Şerhi Ebil'berekât.) [2]
537 - : ihsan, fıkıh ıstılahınca: had icra edilebilmesi için vücudi şer'an lâzım gelen bazı evsafın bir şahisda içtima etmesidir ki, ihsanı kazf ile ihsanı recm nevilerine ayrılır.
İhsanı kazf, bir kimsede akü, bulûğ, hürriyet, islâm, zinadan iffet vasıflarının içtimaiyle husule gelir.
İhsanı recm de bir kimsede şu yedi vasfın içtimaiyle tahakkuk eder ;
Akıl, bulûğ, hürriyet, islâm, nikâhı sahih ile teehhül, zevcesinin de bu evsaf ile itsafı, bu evsafın^ictimamdan sonra aralarında muka-renetin vuku bulmuş olması.
Binaenaleyh âkil, baliğ, hür, müslim olan ve nikâhı sahih ile evlenmiş ve zevcesi de bu vasıfları cami bulunmuş olduğu halde aralann-,da mukarenet vukua gelmiş bulunan bir erkek bu ihsanı haiz olacağı gibi o kadın da bu ihsanı haiz bulunur. îhsan hasletini haiz olan erkeğe «muhsen», kadına da «muhsane» denilir. Merbut, Bedayî.
538 - : Yukarıda yazılı vasıfları nefsinde cem etmiş, refikasında da ayni vasıflar mev.cud bulunmuş olan bir kimse, fena mukarenetler-den nefsini vikaye edebilecek manevî bir hısne istinat etmiş olacağı cihetle kendisinin iffet ve ismetini koruyacak olan bu hale «ihsan» adı verilmişdir. Şöyle ki: .
(1) : Akıl, insanın harekâtını tanzim, kendisini zina gibi âkibeti pek vahim olan fazihalardan men ve tahzir eden fıtrî bir kuvvetdir.
(2) : Bulûğ, insanda aklın tecellî etmesine, teemmül ve tefekkür hassalarının tebarüz eylemesine sebeb olacak bîr haldir. Baliğ olmayan kimseler, akıllarının henüz inkişafa başlamadığı, kendilerinde te-emül ve tefekkür kuvvetinin kâfi derecede münbasit bulunamadığı cihetle nefislerini lehv ve lâabe inhimâkden menedemezler. işlerin âki-betlerini düşünmeğe, güzel hareketler ile çirkin hareketlerin aralarınj ayırmaay kadir olamazlar.
(3) : Hürriyet, büyük bir nimetdir. İnsanlar bu sayede izzeti nefse, şahsî hâkimiyete mâlik olarak kendilerini zina gibi çirkin, behimî hareketlerle lekelenmekden, korumaya müstaid bulunurlar.
(4) : islâm, bir nimeti kâmiledir, nezahet ve fazileti âmir, mün-tesiblerinin selâmetini, saadetini kâfidir. Binaenaleyh her veçhile şükrü mucjb olduğundan sahibinin küfranı nimetden, isaeti edebden ibaret olan zina fazihasından kaçınması lâzım gelir.
(5) : Nikâhı sahih, bu da bir nimetdir, iki tarafın temayülünü ha-lâl bir suretde tatmine vesile olduğundan bununla haramdan istiğna hâsıl ölmüş olur. Nikâhı fâsid ise bu temayülün tatmini için meşru bir tarik olmadığından bununla nikâh hakkında izdivaç nimeti tamam olmuş, haramdan istiğna husule gelmiş olamaz.
(6) : Zevç ile zevce de ayni vasıfların içtimai, bu da onların mü-nasebetlerindeki kemale, temayüllerinin en güzel bir suretde tatmin edilmesine hadimdir. Bu evsafdan birinin bir tarafda noksan bulunması ise aralarında içtimaî hayatın lâyıkı veçhile inkişafına mani, tabiat-lerin bir dereceye kadar teneffürüne bais olabilir.
Filhakika ihsan vasıflarım tamamen cami bir kimsenin, kendisi gibi ayni evsafı cami bir kadınla izdivacı, bu vasıflardan mahrum bir kadınla, meselâ bir cariye ile veya bir sabiyye ile izdivacı gibi olamaz.
(7) : Bu vasıfların iki tarafda ictimaından sonra mukarenetin vukuu, bu da gayri meşru temayüllerden tamamen istiğna husulüne hadim bir keyfiyetdir. Bu vasıfları haiz olanlar ile olmayanlar arasındaki mukarenet ise bu matlûb gayeyi lâyıkiyle temin etmiş olamaz. Mebsut, Bedayî, Hidaye.
539 - Yukarıdaki izahatden de anlaşıldığı ihsanı temin eden vasıflardan her biri, sahibi hakkında bir nimetdir. Bu nimetlerden her biri, insanı nezahate sevk, gayri meşru temayüllerden men edecek bir mahiyettedir. Buna rağmen küfranı nimetde bulunarak en çirkin bir cinayet olan zina fazihasını irtikâb eden bir şahıs, bu cinayetinin şenaatini tahfif edecek ma'zeret esbabından mahrum bulunmuş' olacağı cihetle hakkında recm cezası lâzım gelir. Bu vasıflardan mahrum olan bir şahıs ise bu derecelerde nimete nail bulunmamış demekdir. Binaenaleyh bunun irtikâb edeceği aynî cinayetden dolayı cezası nisbeten hafif olarak celdeden ibaret bulunur. Muhit, Bedayî.
540 - : ihsanın bakası için zevciyyetin bekası, şart değildir. Binaenaleyh ömründe bir defa tezevvüc ve mukarenet edıb de badehu dul kalmış olan bir şahıs da muhsen olabilir.
İhsanın yukarıda gösterilen yedi vâsfın içtimaiyle tahakkuk edeceği Hanefiyyeye göredir. Maahaza İmam Ebu Yusüfden bir rivayete nazaran bu hususda islâm, şart değildir. Binaenaleyh sair vasıflan haiz olan bir zimmî veya zimmiyye de muhsan olarak recm cezasına tabi olabilir. Çünkü zina, bütün edyanca haramdır. Mebsut, Bedayî, Fethül1-kadir.
«(imam Mâlike göre de ihsan hususunda islâmiyyet, şarttır.
Binaenaleyh bir gayri müslim, muhsan sayılarak zinasından dolayı hakkında recm cesazı verilemez. Maamafih livate fazihasından dolayı ihsan aranılmaz. Mükellef, muhtar olan bir şahıs, gayri muhsan olsa da, meselâ : köle veya gayri müslim bulunsa da irtikâb edeceği livata cinayetinden dolayı hakkında mutlaka recm cezası tatbik edilir. Şerhi Ebil'berekât.)
(imam Şafiîye ve Hanbelî mezhebinde esah olan kavle nazaran ihsan hususunda islâmiyet, şart değildir. Binaenaleyh sair vasıflan cami olan bir zimmî veya zimmiyye de muhsan olabilir. Resuli Ekrem Hazretleri, bir Yahudi ile bir Yahudiyye hakkında recm cezasını emir buyurmuşlardır. Keşşafül'kına.)
(Zevceynden birinin muhsan olması için diğerinin de her halde muhsan bulunması, eimmei Haneffiyye ile Hanbelîlere göre şart ise de imam Mâlike ve imam Safiye göre şart değildir. Binaenaleyh sair ihsan vasıflarım cami bir müslim, yalnız bir cariye ile veya bir zimmiyye ile evlenmiş bulunsa da yine muhsan sayılır. Bedayi.) [3]
541 - : Kati, tard, nefrin gibi mânaları ifade eden recm tabiri ıstılahı şer'îde : «Muhsan olan zani ile muhsane bulunan zaniyeyi vechi mahsus üzere taşlayarak öldürmek» den ibaretdir.
Lûgatde deri üzerine vurmak mânâsına olan celct tabiri de ıstaiâh-da : «Muhsan olmayan mükellef zani veya zaniycnin. muayyen uzuvlarına vechi mahsus üzere değnek veya kamçı İle vurmak* dan ibaretdir. Her bir vuruşa «celde» denir.
542 - : Recm ve celd cezalarının meşruiyetindeki hikmet ve maslahat, bedihîdir. Şarii hakîm, bu cezalar ile beşeriyetin nezahetim,' şerefi insanîsini, behimiyet haline düşmekden siyaneüni temin edecek en ku.ş-vetli bir müeyyide! adalet vücüde getirmişdir.
Malûmdur ki, zina fazihası en büyük bir günahdır, pek fena bir
cinayetdir. Nitekim bir âyeti kerîmede buyurulmugdur. Yani ; zinaya, zinanın mukaddimatma yaklaşmayınız, şübhe yok ki, zina bir çirkin cinayetdir, pek kütü bir yoldur.
Evet. zina fazihası neseblerin ziyama, aileler arasında hıyanet vo denaetin zuhuruna, cemiyet hayatında iffet ve nezahetin zevaline ve Çok kerre muhasemat ve mukatelâtın tekevvününe sebebiyet verir.
Zina fazihası, nice aileleri mahv eder, nice namuslu kimseleri ebe-diyyen bir mahcubiyet altında bırakır, nice şahsiyetlerin neseblerini ijübheli gösterir. Bu cihetle bir zina hâdisesi, herhangi bir tehevvür vo adavet neticesi olarak meydana gelen bir kati hâdisesinden pek çok meşum, hicabâver bir cinayetdir.
Zinadan mütevelli d çocukların nasiyei hallerinde bir nikbet vardır, bunların bulundukları yerlere bağlılıkları pek gevşekdir, bunların çoğaldığı yerlerde fakr ve meskenetin artmasından, azabı ilâhînin yüz göstermesinden korkulur. Nitekim bir hadisi şerifde buyurulmuşdur.. Yani : ümmetimden hayır ve bereket zail olmaz, ara larında zinadan mütevellid çocuklar zuhur etmedikçe. Aralarında zinadan hasıl olan çocuklar zuhur edince Allah Tealânın hepsine birden azab etmesi yaklaşmış olur.
îşte zina hâdiseleri, bir cemiyet için bu kadar korkunç, çirkin, şeametti bîr cinayetdir. Hele muhsan olan erkekler ile kadınların bu cinayeti irtikâb etmeleri ise her türlü tasavvurun fevkinde bir faziha teşkil eder.
Binaenaleyh cemiyet arasında bu gibi cinayetlerin vücüde gelmemesini ve hiç olmazsa azalmasını temin için bu cinayet'ari mürtekib olanlar hakkında pek ağır ceza verilmesine lüzum vardır. Tâ ki, bu cezalar, hem mücrimler hakkında bir ukubet olsun, hem de âmmeye karşı mühim, müessir bir ibret teşkil etsin.
İşte bu gibi hikmetlere mebııi muhsan olan zanîler ile zaniyeler hakkında recin, muhsan ve muhsaııe olmayanlar hakkında da celd dayak cezası meşru bulunmuşudur. Bu mücrimler, muvakkat, gayri meşru, mezmum, bütün azaya şâmil bir zevki behimîye karşı böyle tesiri yi no bütün azaya müteveccih, elem âver bir cezaya kendi ihtiyar-laıiyle istihkak kesbe t mislerdir.
Bidayeti islâmda zina edenler, habs edilir ve söz ile tekdir ve tev-bılı olunurlardı. Sonra bir hadisi şerif ile recm ve celd cezaları teşri bu-vuruldu, bir âyeti kerime ile de celd cezası ayrıca tasrih buyuruldu.
Vakıa beşeriyet, bir takım temayülâtın zebunudur, insanlardan vakit vakit bazı ma'siyyetler zuhur edebilir. Fakat insanlara lâzımdır ki, bu temayülâta mukavemet etsinler, böyle bir ma siy ete mübtelâ oldukları takdirde derhal mütenebbih olub tevbekâr olsunlar.
İslâm hukuki cezaiyyesi, beşeriyetin bu vazıyetini pek güzel nazara almış, insanların tevbekâr olarak m a'si yellerden ictinab etmelerini pek ziyade iltizam etmişdir. Bu cihetledir kî, buhususda pek re'fetkârâne hükümleri muhtevi bulunmaktadır. Şöyle ki :
Bu gibi günahkârlardan tevbekâr olarak hali nezahate avdet edebilmeleri için haklarında müsamaha gösterilmesi tecviz edilmiş, bu cinayetin sübutü, âdeta muhal denilecek şartlara rabt olunmuş, bu cinayete aid cezaların bir şübhe ile sakıt olacağı hadisi şerifiyle tensîs buyurulmuşdur. Nitekim aşağıdaki meselelerden im hakikat daha ziyade tavazzuh edecekdir.
Maahaza bu cezalar, hatdizatmda matlûb tesiri haiz olduğundan bunların pek nadir hâdiseler hakkında tatbik edilmesi de takib edilen gayei hikmetin tahakkuku için kâfidir. [4]
543 - : Gayri meşru mukarenetde bulunanların âkil, baliğ olmaları şartdır.
Binaenaleyh âkil ve baliğ olmayanlar arasında vuku bulacak bir zina vakası, haddi müstelzim olmaz. Matuhlar da sabi hükmündedirler.
Kezalik : Baliğ ve âkil bir erkek, bir sabiyye ile veya bir meçnune ile gayri meşru mücameatde bulunsa yalnız kendisi hakkında had lâzım gelir. Çünkü kendisi, mükellef ve mübaşir olmakla bu fazahati, hem lûgaten ve hem de şer'an zinadan madud bulunmuş olur. Fakat sabiyye ile mecnune hakkında had lâzım gelmez.
Kezalik : bir sabî veya mecnun, âkil ve baliğ olan bir kadınla böyle bir mukarenetde bulunsa hiç biri hakkmda had lâzım gelmez. Çünkü bunların bu nıukarencti, tam bir zina fazihası sayılmaz. Çocuk ile deli esasen ukubete ehil değildirler. Bunların hakkında had icra edilemeyeceği cihetle bunlara zina hususunda tabi sayılan kadın hakkında da had
İcra edilemez.
Bu mesele, imamı Âzam ile Imameyne göredir. İmam Züfere ve imam Ebu Yusüfden bir rivayet ve imam Şafiîye göre bu takdirde kadın hakkında had icra edilir. Zira o, mükeliefdir, onun nefsini temkin etmesi zinadan maduddur. Mebsut, Bedayi.
544 - : Gayri meşru mukarenetin ikraha gayri mukarin olması şarttır.
Binaenaleyh bir erkek veya kadın, vuku bulan bir ikraha mebni zinada bulunsa hakkında had icra edilemez. Şu kadar var ki, bu ikrahın bir ikrahı mülci olması lâzımdır. Bedayi.
545 - : Gayri meşru mukareneun mülk şübhesinden, ışubana, mahaı olan yerlerde işübah şübnesınden hali buıunmaaı şarttır.
Binaenaleyh bir kimse, oğiunun cariyesine veya kemusınm baineu mutallâkai mu'teddesine mukarenetde bulunsa hakkındata'zir lâzım gelirse de - had lâzım gelmez.
Kezalik: refikası olacak kadını görmeden teehhül eden bir kimse, kadınların; «işte refikan budur» diye vuku bulan ifadelerine binaen başka bir kadınla zifafa girmiş bulunsa - bu suretle vüeude gelen bir şübheden dolayı - hakkında had lâzım gelmez. Ü kadın da mehre müstahik olur.
Kezalik : bir âma, evlendiği birkadını yatağına davet etdiği halde; «İşte kendisile evlendiğin kadın benim» diyerek bu davete icabet eden başka birkadınla mücameatde bulunsa - bu veçhile tahaddüs eden bir şübheye mebni - bu ama hakkında had icab etmez. Bedayi.
546 - : Gayri meşru mukarenetdeki şübhenin bir delile müstenid olması şarttır. Delile müstenid olmayan şübhelere itibar olunmaz.
Binaenaleyh bir kimse, yabancı bir kadınla mukarenetde bulunub da : «Ben onu kendi zevcem veya cariyem sandım veya zevceme, cariyeme benzettim» diye iddiada bulunsa buna itibar olunmayarak hakkında had lâzım gelir.
Kezalik : bir kimse, velev âma olsun kendi meclisinde veya kend yatağında uyumakda bulduğu bir kadına zevcesi sanarak tekarrübde bulunsa hakkında had lâzım gelir. Çünkü bu gibi zanlar, şübheler, birer delile istinad etmediği cihetle ademe mülhak bulunur.
Bu mesele, tmamı Âzam ile Imameyne göredir İmam Züfere gön bu hususda âma mazur sayılır. Zira bir kimsenin hususî odasında, yatağında ecnebi bir kadının uyumaması, bir emri zahirdir. Bu cihetle va ki olan zan, mahalli zanda vuku buimug olur.
«Eimmei selâseye göre de bu zan, bir mazeret teşkil etdiğinden âm hakkında had icrasına mani olur.» Bedayî,
547 - : Gayri meşru mukarenetin akdi nikâh şübhesinden hali ol ması şarttır.
Binaenaleyh bir şahıs, kendisine nikâhı neseben veya rezaen veya sıhriyyeten haram olan her hangi bir kadınla teehhül edib de mücameatde bulunsa hakkında - bu gayri meşru hareketinden dolayı - had cezası lâzım gelmez. Gerek bu teehhülün ademi cevazına vakıf bulunmuş olsun ve gerek olmasın. Çünkü böyle sureten .vaki olan bit' akdi nikâh, her ne kadar bâtıl ise de bununla bir şübhei akd, vücude gelmekle had sakıt olmuş olur.
Maahaza herhangi bir akde mukarin olan bir mukarenet, lügatçe zina sayılmaz. Bazı milletler arasında bu gibi nikâhlar cereyan etmektedir ki, bunlardan dolayı kendilerine müdahale edilmemektedir. Şu kadar var ki, o şahıs, bu hususdaki hürmete vakıf ise ta'zir suretiyle cezalandırılır.
Bu mesele, İmamı Azama göredir. îmameyne göre mehariminden biriyle veya başkasının zevcesiyle veya kendisine müebbeden haram olan sair her hangi bir kadınla bilerek teehhül ve mücameatde bulunan şahıs hakkında had cezası tatbik edilir. Çünkü onun bu fiili, zinadan başka değildir. Fetva da bu veçhiledir. Şu kadar var ki, bunun hürmetine vâkıf bulunmayıb halâl olduğunu zan etmiş olursa hakkında yalnız tn'zir ile iktifa olunur. Mebsut, Bedayî.
548 - : Gayri meşru mukarenetin isticare mukarin olmaması şartdır.
Binaenaleyh bir kimse, zina için bir bedel mukabilinde isticar etdiği bir kadınla mücameatde bulunsa bu gayri meşru hareketinden dolayı her ikisi hakkında da had cezası lâzım gelmez. Çünkü bu isticar, bir nevi mehr mukabilinde akdi nikâha müşabihdir. Böyle bir akde müstenid bir mukarenete ahli lügatçe zina adı da verilmektedir. Bu cihetle hâdisede bir şüphe vücude gelmiş olacağından had sakıt olur. Fakat hâdise, haddi zatında haram olduğundan bundan dolayı ta'zir suretiyle cezaya müstahik olurlar.
Bu mesele de îmamı Azama göredir. Imameyne göre bu mücameat da haddi icab eder. Mebsut, Bedayî.
549 - : Gayri meşru mukarenetde bulunan şahsın dilsiz olmaması şartdır.
Binaenaleyh dilsiz bir şahıs hakkında yapdığı gayri me§ru müca-moatden dolayı haddi zina tatbik edilemez. Çünkü dilsizliği bir şübhb uyandırmakdadır. Eğer söylemeğe kadir olsaydı belki yapdığı mukare netin haddi mucib, olmayacak bir şeye mukarin olduğunu dermeyan ederdi, işte temekkün eden bu şübhe, haddin sukutu için kâfidir. derecede İskata çalığınız. Zira imamın - haddi ikame edecek hâkimin afüvde hata etmesi, ukubetde hata etmesinden hayırlıdır. Bir müslü-man hakkında bir mahreç buldunuz mu, hemen ondan haddi iskat ediniz.» Mebsut, Bedayf.
550 - : Gayri meşru mukarenetin dari adilde vuku bulması şartdır.
Binaenaleyh dari harbde veya dari bağîde gayri meşru bir muka-renete cüret etmiş olan bir müslüman veya bir zimmî, dari adle gelince hakkında haddi zina cezası tatbik edilemez. Çünkü hâdise, veliyyü!1 emrin dairei velayeti haricinde vuku bulmuijdur.
Kezalik : bir islâm seriyyesine veya bir islâm fırkai askeriyyesine mensub bir nefer, dahil oldukları bir dari harbde zina şeniasını irtikâb edecek olsa hakkında had cezası tatbik edilemez. Çünkü sertyye ve fırka kumandanları uhdelerine yalnız umun harbiyyeyi idare ciheti müfevvaz-dır, hududı ikame vazifesi müfevvaz değildir.
Fakat veliyytiî'emr veya hududı ikameye mezun büyük bir emîr, kendi ordusu efradından birinin ordugâhda irtikâb edeceği böyle bir se-niadan dolayı hakkında had cezasını tatbik edebilir. Zira bunların maiy^ yetlerindeki efrad, kendilerinin veîâvetleri altında bulunur.
Şu kadar var ki, bir nefer, dari harbde ordugâhdan ayrılarak böyle bir hareketde bulunmaya cüret gösterecek olsa hakkında had icra edilmez. Çünkü bu takdirde hâdise, velayet harici bir mahalde vuku bulmuş olur. Mebsutı Serahsî, Bedayî, Hindiyye.
551 - : Dari islâmda gayri meşru mukarenetde bulunan bir gayri müslimin, islâm ahkâmını iltizam etmiş bulunması şartdır.
Binaenaleyh harbîlerden bir müs'temin, dari islâmda bir kadınla veya bir müslim veya bir iiınrnî, dari isiâmda bir müste'mine ile gayri meşru 'mücameatde bulunsa bu müste'min ile müste'mine hakkında had icra edilemez. Çünkü bunlar, bazı muamelât zımnında muvakkaten dari islâmda ikamet etmekle islâm ahkâmını iltizam etmiş sayılamazlar.
Bu mesele, imamı Âzam ile îmam Muhammede göredir, imam Ebu Yusüfe göre bunların haklarında had lâzım gelir. Zira bunlar, dari islâmda bulundukça zimmî mesabesinde olarak islâm ahkâmını iltizam etmiş sayılırlar.
Kendisine müste'min tarafından mukarenet vuku bulan kadına gelince bunun hakkında imamı Âzam ile îmam Ebu Yusüfe göre had lâzım gelir. Çünkü bu, dari islâm ahalisinden hulunmuşdur. İmam Muhammede göre bunun hakkında da had icra edilemez. Zira müste'min hakkında had sakıt olunca ona tebean bu kadın hakkında da aakıt olur. Bu halde o kadının ta'zir suretiyle cezalandırılması icab eder.
Fakat müste'min bulunan bir harbiyye ile bu fazihayı irtikâb eden bir müslim veya bir zimmî hakkında bil'ittifak had cezası lâzım gelir. Mebsut, Bedayî, Reddi Muhtar.
552 - : Gayri meşru mukarenetde bulunanların bu mukarenetde-ki hürmete vâkıf olacak bir halde bulunmaları şartdır.
Binaenaleyh zinanın haram olduğuna vâkıf bulunmayan bir millet arasında yaşamış olub da henüz islâmiyyeti kabul ederek ahkâmına daha muttali bulunmamış olan bir şahsın irtikâb edeceği bir zina' hâdisesi, hakkında haddi müstelzim olmaz.
Fakat dari islâmda veya zinanın haram olduğuna kail bulunan herhangi bir millet arasında yaşamış olan bir şahsın bu hususdaki cehaleti ,bir mazeret teşkil etmez.
Binaenaleyh zinada bulunan bir zimmî : «Ben bunun haram olduğuna vâkıf değildim» veya : «Bu, benim itikadımca halâldır» diyecek olsa bu iddiasına itibar olunmaz. Çünkü bu iddiasında yalancı olduğu Uûmdur ve böyle bir cinayeti istihsal etsin diye zimmete = islâm ta-büyyetine kabul edilmiş değildir.
553 - : Gayri meşru mukarenin ber hayat bir kadın hakkında vuku bulması şartdır.
Binaenaleyh bir meyyit hakkında vuku bulan gayri meşru bir mukarenet, ta'ziri icab ederse de haddi müstelzim olmaz. Çünkü tabiat, ölüden teneffür edeceği cihetle böyle bir mukarenet, tam mânasiyle bir zina mahiyetinde sayılamaz.
Nitekim1 "behîmelerden birine tekarrübde veya nefsini temkinde bulunan bir şahıs hakkında da bu veçhile muamele yapılır. Zira tab'ı beşeri, behaime karşı esasen bir iştiha ve temayül hissetmiyeceği cihetle böyle bir fazihadan zecr ve men' için had eczası tayin edilmiş değildir. Şu kadar var ki, bu denaeti irtikâb edecek bir şahıs hakkında ağır bir ta'zir cezası verilir. Hattâ bazı fukahaya ve imamı Şafiîden rivayet olunan üçüncü bir kavle göre böyle bir şahsın, muhsan olsun olmasın kılıç ile katli icab eder.
Kendisine tekarrüb edilen behîmeye gelince bu da kesilib yakılır. Bu behîmeden diri veya ölü olarak intifa edilmesi mekrukdur. Böyle bir muamele, hâdisenin kapanması, bu behîme yüzünden o şahsın daima ta'yir ve takbir edilmemesi mülâhazasına müsteniddir.
Maahaza bu behîmenin her halde kesilmesi lâzım değildir. Başkasına aid ise kendisinden kıymetiyle satın alınıb kesilmesi mendubdur. Bu behîme, yeyilmesi halâl olan hayvanlardan ise kesildiği zaman etini yemek, İmamı Azama göre caizrtir. İmamcvne göre bu et, her halde ya-kılmalıdır. Bedayî, Hindiyye.
554 - : Gayri meşru mukarenetin cihazı tenasül yoliyle vuku bulmuş olması şartdır. .
Binaenaleyh maJcûs bir tarik ile vuku bulan bir mukarenet, en ağır ta'zir cezasını müstelzim olursa da haddi zina cezasını müstelzim olmaz. Çünkü bu suretle mukarenet zinadan başka bir fazihadır.
Bu mesele, imamı Azama göredir. Imameyne göre ecanib hakkında irtikâb edilecek bu faziha da haddi icab eder.
İmamı Azama göre bunu irtikâb eden şahsın hakkında muayyen bir had cezası bulunmadığı cihetle ta'zir suretiyle ceza verilir: Bundan başka veliyyül'emr, aiyaseten lüzum görürse bu fazihanın mürtekibini kati de edebilir.
Kendi refikası veya cariyesi veya kölesi hakkında böyle bîr şena-atde bulunan kimse İse bil'ittifak şiddetli ta'zire müstahik olur. Bu .fazihayı itiyad eden bir şahıs hakkında habs, darb veya kati suretiyle ceza tayini veliyyüremre aiddir. Mebsut, Bedayi, Fethül'kadir.
555 - : Gayri meşru mukarenetde bulunduğu usulen sabit olan bir şahsın mücerred tövbe etmesiyle hakkındaki had cezası sakıt olmaz Cumhurı fukaha buna kaildir.
«(Mâlikîlere göre de bu hususda şu gibi meseleler vardır :
(1) : Şübheİ nikâh, hadde manr değildir Binaenaleyh müebbeden haram olan bir kadınla yapılan bir akdi nikâha mebni mücameatde bulunmak, haddi icab eder. Bu hususda cehl, bir ma'zeret teşkil etmez.
Bile bile başkasının zevcesini veya kendisinin kablettahlil mutai-lâkai selâsesini veya nikâhı altında dört kadın var iken bir beşinci kadını alıb tekarrübde bulunan şahıs hakkında da hüküm böyledir. Hattâ bu halde bir çocuk dünyaya gelecek olsa nesebi o şahısdan sabit olmaz. Çünkü tmam Mâlike göre had ile neseb içtima edemez.
(2) : Bir kimse, gayri medhulün biha' olan zevcesi üzerine onur. kızını tezevvüc ederek tekarrübde bulunsa hakkında ta'zir cezası lâzım gelir. Fakat medhulün biha olsun olmasın zevcesinin üzerine anasını te-^evvüc ederek mukarenetde bulunsa hakkında had lâzım. gelir.
Kezaiik: medhulün biha olan zevcesi üzerine kızını tezevvüc edib tekarrübde bulunsa hakkında bil'ittifak had lâzım gelir.
(3) : Bir kimse, zevcesinin üzerine onun neseben kız kardeşini alarak mukarenetde bulunsa hakkında ictihaden. te'dib lâzım olur. Zevcenin süt kız kardeşihakkmda ise iki kavi vardır.
(4) : İsticar, haddi iskat etmez: Binaenaleyh bir şahıs bir bedet mukabilinde isticar etdiği bir kadınla mücameatde bulunsa hakkında had lâzım gelir. Çünkü vaki olan isticar, istibahe suretiyle mahallinde vaki olmadığından bâtıl ve binaenaleyh mücameatı vâkıâ, zinadan ihanet olmakla haddi müstelzim olur. İmam Şafiî ile îmam Ahmede gürele böyledir.
(5) : Mükereheten zinada bulunmuş o!an bir kadın hakkında had-ve te'dib lâzım gelmez. Mükreh olan erkek hakkında ise ihtilâf vardır. Meşhure göre bunun hakkında had lâzım gelir. Çünkü bundan kuvvei bahiyyenin uyanması, bir nevi 'ihtiyar eseridir.
(6) : Gayri meşru mukarenetin makûs tarikden vukuı da haddi müstelzimdir. Çünkü bu fazihada gayri meşru bir mukarenet olmak itibariyle zinaya müşarik, onun gibi behimî bir gayeye müteveccih, ayni hürmeti mutazammım olduğundan zina ile ayni hükümdedir. îmam -Şafiî ile îmam Ahmed de buna kaildirler. Hattâ îmam Şafiîden diğer bir rivayete göre böyle şeni bir filde bulunan şahsın, muhsan olsun olmasın kıhc ile katli lâzım gelir. Bu şeniaya nefsini temkin eden şahsa gelince eğer mükreh veya gayri mükellef ise hakkında bir şey yapılmaz. Fakat mükellef ve muhtar ise teclid olunarak tağrib edilir, yani : başka bir yere nefy olunur, gerek muhsan olsun ve gerek olmasın, gerek erkek bulunsun ve gerek bulunmasın. Bu fazihayı kendi zevcesi veya cariyesi hakkında irtikâb eden bir şahıs da ta'zir cezasına müstahik olur.
(7) : Bir müste'min veya müste'mine, dâri islâmda gayri meşru bir mukarenetde bulunsa, mensub olduğu din müntesiblerine def edilir. Tâ ki, hakkında kendi itikadlarına göre muamele yapsınlar.
(8) : Bir müslim, dari islâmda bir müste'mine ile veya' dari harb-de müste'min bulunan bir müslim, orada bir harbiye ile zinada bulunsa da bilâhare bu hareketi dari islâmda kendisinin ikrariyle veya beyyine ile sabit olsa hakkında had lâzım gelir.
(9) : Mecnuneye, nâimeye, âdete nazaran vat'ı mümkün olan sa-gîreye veya meyyiteye zevci olmayan bir şahsın mücameatde bulunması da hakkında haddi müstelzim olur.
Bainen veya selâsen. mu'teddeye zevci mutalhkınin tekarrübü de bu hükümdedir. Elmüdevvene, Şerhi Ebil'berekât, Mebsutı Serahsİ.)
(Şafiîlere göre de nefsini zina için ibahe eden veya kiraya veren kadın ile buna tekarrüb eden erkek hakkında had lâzım gelir. Çünkü bu hususda ibahe lâğuvdur, icare ise bâtıl olduğundan buna itibar yoktur. Musahere veya beynuneti kübra veya Han veya ridde tarikiyle haram olan bir kadına tekarrüb de bu hükümdedir. Velev ki aralarında bir akdi nikâh bulunsun. Zira böyle fâsid akd muteber değildir.
Behîmeye tekarrüb ezher olan kavle göre haddi müstelzim değildir. Çünkü bu, müştehat değildir. Bu hayvanın katli caiz olmaz. Eti yeyilir takımdan ise kesilmesi icab etmez, kesilirse eti yeyilir. Mezheb olan budur. Tunfetül'muhtaç.)
(Hanbelîîere göre de zinadan dolayı had icra edilebilmesi için şöylece dört şart vardır :
(1) : Zina hâdisesi, ber hayat bir insanın Ön ve arka tarafından Haşefenin veya o mikdannın tegayyüb etmesi suretiyle vukubulmuş olmalıdır.
Binaenaleyh başka uzuvlara veya behaime mukarenet haddi değil, la'ziri müstelzim olur.
Behîmeye tekarrüb eden şahıs hakkında şiddetli ta'zir yapıl'r. Be 'lîme de kendisinin mülkü olsun olmasın, eti yeyilir takımdan bulunsun ^ulunmasın öldürülür, etini yemek haram olur. Bohîme başkasına aid ıae mücrim, kıymetini sahibine tazmin eder. Bu faziha ikrar' ile sabit olacakı gibi iki erkemin şahadetiyle de sabit olur. Şu kadar var ki, hayvan başkasının mülkü ise mücrimin bu İkrariyle öldürülmesi caiz olmaz. Ciğer bir kavle göre nefsini hayvana temkin eden bir kadının katli icab eder.
(2) : Zinada bulunan şahıs mükellei bulunmuş olmalıdır. Binaenaleyh çocukların, n-dcnunlann, uyumakda bulunanların gayri meşru mukarenetleri haklarında had cezasını müstelzim olmaz. Sek-ran İse mükellef sayılır. Fakat mükellef bir şahıs, emsali mukarenelc mütehammil bir sagîre ile veya mecnune ile veya bilâhare tezevvüc edeceği bir kadınla zinada bulunsa o şahıs hakkında had lâzım gelir.
(3) : Zina hâdisesi şübheden hali bulunmuş olmalıdır. Çünkü bir hadisi şerifde: «hadleri muktedir olduğunuz kadar şübheler ile iskat ediniz» buyurulmuşdur.
Binaenaleyh bir hür müslim, oğluna veya kısmen veya tamamen beytülmale aid bulunan bir cariyeye tekarrübde bulunsa hakkında had lâzım gelmez. Çünkü bunda şübhe vardır. Bir insan, oğlunun mâline mâlik gibidir. Bir müslümanm ise beytüîmalin malinde hakkı vardır.
(4) : Zina hâdisesi usulü dairesinde sabit olmalıdır. Nitekim ileride beyan olunacaktır. Keşşafül'kına, Müntehel'iradat.) [5]
555 - : Zina cinayeti iki tarikden biriyle sabitolur: İkrar, şaha-iet. Bu hususda hâkimin malûmatı kâfi değildir. Çünkü hâkimin ilmi, ıudud hususunda - sahabei kiramın icmaliylc - hüccet olamaz. Elkâfi.
556 - : Zinaya dair ikrar, zinayı irtikâb eden şahsın bu cinayeti huzurı hâkimde müteferrik dört meclisde dört defa itiraf etmesinden ibaretdiç,
Binaenaleyh bir kimse, hâkimin huzurunda bir defa veya bir meclisde dört defa ikrar etmekle hakkında haddi zina icra edilemez. Çünkü bu haddin şübhe ile,iskat edilmesi mültezem olduğundan bu veçhile dört defa ikrara lüzum vardır.
557 - : Hâkim, bir nedamet duygusiyle mahkemeye müracaat ederek yapmış olduğu gayri meşru bir mukareneti itirafda bulunan kimsenin birinci, ikinci, üçüncü itiraflarını hakimane bir suretde red eder. Buna rağmen o kimse dördüncü defa olarak hükm meclisine gelerek ik-iarını tekrar edince hâkim: «Zina nedir?. Nasıl ve kim ile ve nerede vaki oldu?.» diye kendisinden sorar ve muKarin derecei akl ve şuurunu da tedkik eder, bu hususda mensub olduğu aileden tahkikatda bulunur. Çünkü mecnunların,, matuhların ikrarları hederdir.
558 - : Gayri meşru mukarenetde bulunduğunu itiraf eden kimsenin bu fazthayı haddi icab edecek tarzda irtikâb etmiş bulunduğu anlaşılınca hâkim: «Belki aranızda bir nikâh var idi» veya «Bu hâdise bir şübhçye binaen vuku bulmuş olmasın» veya «Rüya görmüş olmayasın?.» gibi -bir veçhile kendisine bazı telkinatda bulunur ki, buna «telkini rü-cuv- denir.
Bu telkindeki hikmet, pek müstehcen bir hâdisenin tescil edilmemesi, bu yüzden bir çok kimselerin ebedî bir hicab altında kalmaması, fahiş bir hareketin halk arasında şüyuuna meydan verilmemesi gibi şeyle- r di r.
Maahaza böyle bir ikrarda bulunan bir şahıs, büyük bir nedamet izhar etmiş, halini ıslah yoluna yönelmiş, nezahet dairesinde yaşamaya avdet uylemiş bir kimse demektir. Esasen bir mücrim hakkında ceza vermekden maksad da bu cihetleri teminden başka bir şey değildir. Artık bu cihetler vücude gelince ayrıca cezaya o kadar hacet kalmaz.
559 - : Hâkimin - yukarıda yazılı olduğu veçhile - bütün irşa-datına rağmen muterif, uhrevî mesuliyet endişesiyle titreyerek cezasını dünyada görmek suretiyle günahdan kurtulmak gayesini takib eder, hakkında şer'î cezanın tatbik edilmesini samimî bir nedamet hissiyle ta-leb ederek ikrarında İsrar gösterirse artık hakkında - muhsan olub olmadığına göre - hâkim, had cezasiyle hükm eder. Bahri Raik, Mebsu-tı Serahsî, Hindiyye.
560 - : İkrar ile sabit olan zina hadiselerinde tekadümi zamane - mürurı zamana itibar olunmaz.
Binaenaleyh bir mücrim, her ne zaman bu günahını usuli dairesinde itirafda bulunsa hakkında had icra edilebilir. Çünkü ikrar suretinde tekadümi zaman; bir şübhe, bir töhmet teşkil etmez.
561 - : Bir şahıs, bir kadınla zinada bulunmuş olduğunu o kadının gıyabında iddia ve ikrar etse hakkında had icra edilebilir. O kadının mahkemede hazır bulunmasına lüzum yokdur. Hattâ had icra edil-dikden sonra gelerek zevciyyet iddiasiyle mehr.talebinde bulunsa buna itibar olunmaz. Çünkü bu iddia ile hâkimin hükmü ibtal edilemez. Hâkim, zinaya hükm etmişdir. Zina ise mehri icab etmez.
Bilâkis bir kadın, bir erkekle zinada bulunduğunu o erkeğin giyabında ikrar etdiği takdirde de hüküm böyledir, yani: o kadın hakkında had icra edilebilir. Mebsut, Hindiyye.
562 - : Bir şahıs, mahkemede bir kadının huzurunda onunla zinada bulunmuş olduğunu ikrar etdiği halde kadın, bunu inkâr ederek: «Hayır, bu benimle zinada bulunmadı ve ben bunu tanımam» diyecek olsa o şahıs hakkında had icra edilemez. Çünkü zina hâdisesi, mahalsiz mutasavver değildir. Kadının inkâriyîe bu mahalliyyet, mürtefi olmuş ve bu suretle kadının zina şaibesinden masuniyeti de temin edilmiş olur.
Bu hüküm, İmamı Âzam'a göredir. İmameyne göre -mu'terif hakkında had icrası lâzım gelir. Zira zina fazîhası iki tarafdan her birine müstakillen aid bir fi'ldir. Her birinin fi'li ise kendi hakkında haddi mu-cib olacak suretde ikrariyle zahir olur. Artık bunlardan birinin inkârı, diğerinin ikrarına tesir edemez. Mebsut, Muhit.
563 - : Sekrarun zina hakkındaki ikrarı muteber değildir.
Binaenaleyh gayri meşru mukarenetde bulunan bir sarhoş hakkında had lâzım gelirse de böyle bir mukarenetde bulunduğunu sarhoşluk halinde ikrar eden şahıs hakkında bu ikrariyle had icra edilemez. Bahri Raik.
564 - : Zina hakkındaki ikrar, beyyine ile sabit olmaz.
Binaenaleyh bir şahsın gayri meşru nıukarenetde bulunduğunu ha-ricde ikrar ve itiraf etmiş olduğuna mahkemede şahadetde bulunsalar bu şahadet kabul edilemez. Çünkü hududu ikameye velayeti olmayan kimselerin huzurunda vaki olan zinaya müteallik-ikrarlar, muteber değildir.
565 - : Sarih olmayan ve hilafı zahir bulunan ikrarlar da muteber değildir.
Binaenaleyh bir dilsiz, kendisinin gayri meşru mukarenetde bulunduğunu İşaretle veya kitabetiyle ikrar edecek oba buna itibar olunmaz. Zira bu ikrar, sarih değildir.
Kezalik: ikrarda bulunan şahsın mecbubiyeti veya retka olduğu anlaşılsa hakkında had icra edilemez. Çünkü zahiri hal, kendisini mükez-zibdir. Mebsut, Haniyye.
566 - : Zina hakkındaki şahadete şelince, bu da mahkemede hâkimin huzurunda toplanan mükellef, hür, âdil, basîr dört erkeğin görmelerine müstenid bir suretde zinanın vukuuna müttefikan şahadet etmelerinden ibaretdir. Bu şahadet, zina lâfziyle veya başka bir lisanda ayni mânâyı ifade eden diğer bir lâfz ile yapılır.
Demek oluyor ki, bu hususda bir şahadetin kabulü için şu beş şartın bulunması lâzımdır:
(1) : Şahidler, lâakal dört mükellef, hür, basir kimse olmalıdır.
(2) : Şahidlerin dördü de erkek olmalıdır.
(3) :
Şahidlerin hepsi de mesturülhal olmayıb âdil bulunmalıdır.
(4) : Şahidlerin hepsi de müttefikan bir meclisde içtima ederek şahadet etmelidirler.
(5) : Şahidler, zinayı vazıhan beyan etmeli, yani: mükhüle içinde sürmedanlıkda sürme bulunuşu gibi tenasül cihazlarının iltika halinde bulunmuş olduğunu tasrih eylemelidirler.
Maahaza meşhudun aleyh veya aleyha müslüman olduğu takdirde şahidlerin de müslim bulunmaları lâzımdır. Hattâ bir zimmî veya zim-miyye aleyhine dört zimmî gahadetde bükınub da hüküm lâhık olduk-dan sonra henüz hüküm infaz edilmeden bu meşhudun aleyh veya aleyha islâmiyyeti kabul etse vaki olan şahadet ve hüküm sakıt olur. Çünkü hududda imzai kaza, tetümmei kazadandır. Kablel'imza vel'infaz ihtida Vuku bulunca hüküm, keen lem yekûn olmuş olur. Mebşutı Serahsî, Fethül'kadir, Hindiyye.
567 - : Yukarıdaki şerait veçhile şahadet vuku bulunca hâkim, zinanın mahiyyetini ve nerede ve ne zaman ve kim ile vuku bulduğunu şahidlerden sual eder.
Bu sualdeki ve şahidlerin teaddüdündeki hikmet ise pek çirkin olan bir hâdisenin hakikaten vaki olub olmadığını araşdırmakdan ve pek iğrenç bulunan bu hadisenin şüyuuna, tesciline meydan verrneyib fuhş ile ittiham edilen bir insanı bu fazihadan kurtarmağa vesile aramakdan vesaireden ibaretdir.
Maahaza zina tabiri, ihtimalli bir lâfz olduğundan şahidlerden bu lâfz ile ne kasd etdikle'nni arandırmak ihtiyat icablarmdandır. Çünkü bazı kimseler, bir takım mukarenetleri zina sanâriar ki bu mukarenet-lerj haddi zatında zina mahiyetinde bulunmaz.
Sonra iddia edilen zinanın vuku bulduğu mekândan suai edilmesi. bu hâdisenin haddi icab etmeyecek bir mahalde, .meselâ: dari harbde vuku bulmuş olması ihtimaline mebnîdir.
Bu hâdisenin vuku bulduğu vakitden suale gelince bu da hâdisenin sebavet halinde vuku bulub bulmadığını ve hâdisede tekadümi ahd bulu-nub bulunmadığını anlamak içindir. Çünkü sabavetle tekadümi ahd, bu hususda şahadetin kabulüne manidir.
Bu tekfcdüm, müddeti ise esah olan kavle nazaran bir aydır. Meğer ki bu tekadüm, mesafenin uzaklığı, şahidlerin hastalığı veya yolların korkunç bir halde bulunması gibi bir sebebe müstenid olsun, o takdirde tekadümi zaman, şahadetin kabulüne mani olmaz. Bunun tayini hâkimin reyine muhavveldir.
Tekadimü ahdin şahadete mani olmasına gelince şahidler, muttali oldukları zina fazihasını setr edib etmemek hususunda muhayyerdirler. Bir müddet tevakkuf edib de şahadetde bulunmayınca setr cihetini iltizam etdikleri anlaşılmış olur. Bilâhare şahadete kıyam etmeleri, artık bir şahadeti hisbe mahiyyetini gaib eder, bir adavet saikasiyle vuku bulduğuna delâlet eyler. Böyle bir şübhe ile de had icra edilemez.
Mezniyyiin bihadan suale gelince bu da zina ile ittiham edilen şahıs iie bunun arasında zevciyyet gibi, şübhei nikâh gibi hadde mani olacak bir münasebetin mevcud olub olmadığını anlamak maksadına müstenid-dir.
Hâsılı hadleri iskat için ihtiyalde bulunmak, bunları şübhelere binaen def ve men etmek hâkimler için mendubdur.
568 - : Şahidlerin adaletleri hâkimce malûm değilse kendilerini sirren ve alenen tezkiyeye havale eder. Bu müddet içinde zina ile müt-tehem olan şahıs, tevkif edilir. Çünkü aksi takdirde firar etmesi melhuzdur.
Hadlerde kefalet carî olmadığından bu şahıs, kefalete rabt edilemez. Muahharan şahidler tadil edilince hâkim, mücrim hakkında muh-san ise recm ile, değilse celde icrasiylo hükm eder.
569 - : Mücrimin ihsanı, kendi ikrariyle sabit olacağı gibi iki erkek veya bir erkekle iki kadın, şahidin şahadetleriyle de sabit olabilir. Çünkü ihsan, haddi zatında memduh hasletlerden olub ukubeti mucib bir sebeb olmadığı cihetle bunu isbat hususunda şahidlerin tamamen erkek olmaları lâzım gelmez.
Bu, imamı Âzam ile imameynegöredir. İmam Züfere göre bu hu-susda kadınların şahadetleri kabul edilemez.
570 - : Hâkim, ihsanı ikrar eden sahısdan veya ihsana şahadet eden kimselerden bunun mahiyyetini istifsar eder. Çünkü- ihsan lâfzı, mübhem bir kelime olduğundan yanlış telâkki edilmiş olabilir.
571 - : ihsana şahadet eden şahidier, meşhudun aleyhin yalnız tezevvüc etdiğine veya teehhül etdiği kadınla halvetde bulunduğuna şahadet etseler ihsan sabit olmaz. Fakat tezevvüc etdiği kadınla zifaf olduğuna veya tezevvüc etdiği kadından çocuğu dünyaya gelmiş bulunduğuna şahadet etseler bununla ihsan sabit olur. Hattâ yalnız tezevvüce şahadet edib de çocuk dünyaya gelmiş bulunsa yine şahadetleri muteber olur, Mebsut, Haniyye.
572 - : Zina hususunda kadınların erkekler ile beraber şahadet-de bulunmaları, muteber olmadığı gibi şahadet aleşşahade de muteber olmaz. Bu hususda dörtden noksan veya âma olmak gibi şahadete ehli-yetden mahrum olarak şahadetde bulunan kimseler, kazif hükmünde olacakları cihetle haklarında haddi kazf lâzım gelir. Hindiyye, Hidaye.
573 - : Zinaya şahadet edenlerden biri, meşhudun aleyhin babası veya oğlu olsa şahadetleri caiz olur. Çünkü bu şahadetde bir töhmet yokdur ve bu şahadet, meşhudun aleyhe şahidlerin tevarüs etmesine mani olmaz. Şu k".dar-var ki gahid, meşhudun aleyhin oğlu olunca recm taktir »ide hayatına kasd etmek suretiyie recmde bulunmaz. Çünkü übüv-vet hakkı, böyle bir kasde manidir.
574 - : Zina hususunda zevç de şahid olabilir. Şu kadar var ki, aleyhine şahadet edeceği zevcesine evvelce kazfde bulunmamış ve bu zina hâdisesi, kendi oğlu ile vuku bulmamış olmalıdır. Çünkü bu iki takdirde yapacağı şahadet, kendisini liandan ve mehr ile nafaka itası gibi külfetlerden kurtarmak töhmetinden hali değildir.
575 - : Zinaya şahadet edenler, mezniyyün bihada veya zinanın mekân veya zamanında ihtilâf etseler şahadetleri bâtıl olur. Fakat bundan dolayı haklarında haddi kazf icra edilemez. Çünkü asıl zinaya şahadetde müttefik bulunmuşlardır. Mezniyyün bihayı veya zinanın mekân ve zamanım beyandan imtina etdikleri takdirde de hüküm böyledir.
Fakat imam Züfere göre şahidler, böyle ihtilâf edince haklarında haddi kazf lâzım gelir. Zira her biri bir zinaya şahadetde bulunmuş olur.
Küçük bir hane içerisinde vuku bulan gamanın mekânında ihtilâf, yani: şu canibinde veya bu canibinde vuku buldu denilmesi, şahadetin kabulüne mani olmaz. Çünkü bu takdirde şahadetleri arasını te'lif ve tevcih kabildir.
576 - : Dört şahidden meselâ: ikisi, kadımn mutavaatına, diğer ikisi de istikrahına şahadetde bulunsalar bununla had icra edilemez. Çünkü aralarında ittifak husule gelmemiş olur.
Bu, imamı Âzam'a göredir. îmarneyne göre bu takdirde yalnız erkek hakkında had icra edilir. Zira onun hakkında had icra edilmesi için hüccet, tamam olmuşdur.
577 - : Adaletli olmayan dört şahid, bir zina hâdisesi hakkında şahadetde bulunsalar bununla zina sabit' olmaz, Maahaza bu şahidlar hakkında da haddi kazf icra edilemez. Çünkü bunlar, filcümle şahadete ehildirler. Bu hususdaki ifadeleri, bir şahadet mahiyetinde olacağından haklarında haddi kazf icrasına mani olur.
578 - : Zinaya şahadet edecek kimselerin huzurı hâkimde bir mec-lisde içtima edib biri birini müteakib müttefik bir suretde şahadetde bulunmaları lâzımdır. Şayed şahidler, başka başka meclislerde şahadetde bulunsalar şahadetleri muteber olmaz. Bilâkis haklarında haddi kazf, lâzım gelir. Çünkü zina, bir emri mühim olduğundan dört şahidin şahadetlerinde bu veçhile bir vahdet tebarüz etmedikçe bir şübhe şaibesi bulunmuş olur.
579 - : Kocası ve seyyidi bulunmayan *bir kadın, gebe bulunsa hakkında bir şey yapılmaz. Kimden gebe kaldiğını sormak icab etmez. Çünkü bu sual, fahiş bir hareketi işaaya müeddîdir. Bu ise menhiyyün ;ınhdir.
580 - : Livata cinayeti de bir çok eimmeye göre - zinada olduğu gibi - dört şahidin şahadetleriyle sabit olur. imamı Âzam'a göre bu fazihanın sübutü için iki şahidin şahadeti kâfidir. Bedayî, Hidaye.
« (Maiikîlere göre zina, şu üç şeyden biriyle sabit olur:
(1) : Zina, bir defa ikrar ile sabit olur. Nitekim şübhe ile sakıt olub olmayan sair haklarda da birer defa ikrar kâfi bulunmakdadır. Meğer ki bu ikrardan rücu edilsin veya had esnasında firar ediliversin. 0 zaman had ikame ve ikmal edilemez.
(2) : Zina, beyyinei âdile ile, yani: dört âdil erkeğin şahadetleriyle de sabit olur ki bunlar, hâdiseyi bir mekânda tamamiyle müşahade etmiş bulunurlar. Artık dört kadın, mezhiyyün bihanm bekâretine veya retka olduğuna şahadet etseler de had sakıt olmaz. Çünkü ricalin şahadetleri, nisanın şahadetlerine takdim edilir.
(3) : Zina, hamlin zuhuriyle de sabit olur. Yani: evli olmayan veya kocası çocuk bulunan, kendisine tekarüb etdiğini mukir olan bir sey-yidi de bulunmayan bir kadın, garibe olmayıB mukime bulunduğu halde, çocuk doğursa bununla zinası sabit olub hakkında had icra edilir. Bir karine bulunmadıkça gasb, ikrah, veya şübhe iddiası, kabul olunmaz. Muhtasarı Ebiz'ziya, Şerhi Ebü'berekât.)
(Şafiîlere göre de zina, ya ikrar ile veya şahadet ile sabit olur, Şöyle ki: zinanın sübutü için bir defa ikrar kifayet eder. îkrar eden şahıs, hadde başlanmadan veya başlandıkdan sonra ikrarından rücu etse had sakıt olur. Fakat firar etse esah olan kavle nazaran bu, rücu sayılmaz, çünkü bununla rücuunu tasrihan beyan etmiş olmaz. Dilsizin herkesçe anlaşılacak olan işaretiyle de zinasei sabit olur.
Zinanın şahadetle sübutüne gelince bu da dört âdil erkeğin şahade-tiyle vücude gelir. Şahidîerin müteferrik suretde geüb başka başka meclislerde şahadet etmeleri de makbuldür. Nitekim sair hususlarda da bu veçhile şahadet, muteberdir.
Zinaya şahadet edenler, âdil kimseler olmasalar haklarında haddi kazf lâzım gelir. Çünkü âdil olmayan kimse, şahadete asla ehil değildirler.
Bir kadının dört erkek zinasına şahadet etmekle beraber dört kadın veya iki erkek veya bir erkek ile iki kadın da onun bikr olduğuna şahadetde bulunsalar had icra edilemez. Çünkü bekâreti zahire onun zina etmediği hususunda bir şübhe teşkil eder. Zinaya şahadet edenler ve kendisine zina isnad edenler hakkında da haddi kazf lâzım gelmez. Zira i'lâc hususunda mübalâğa terk edildiği cihetle bekâretin avdet etmiş olması ihtimal dahilinde bulunur.
İmam Şafiîye göre ihsan hakkında kadınların şahadetleri kabul edilmez. Çünkü bunun sübutü, ukubetle alâkadardır. Ukubet hususunda ise kadınların şahadetleri kâfi değildir. Kitabül'üm, Tuhfetüİ'muhtac.)
(Hanbelîlere göre de zina, ya ikrar ile veya şahadetle sabit olur. Şöyle ki: bir şahsın zinası, bir meclisde veya başka başka meclislerde dört defa ikrar etmesiyle sabit olur. Bir şahıs, kendi aleyhine böyle dört defa ikrarda bulundu mu hakkında had lâzım gelir. Çünkü zinası, bir beyyinei tamme ile sabit olmuş olur. Bu ikrar, dört erkeğin şahadetleriyle. de sabit olabilir.
Şahadete gelince bu da dört âdü, müslim kimsenin şahadetinden iba-retdir. Bunların hür -olub olmamaları müsavidir. Zam, zimmî olsa da şahidîerin müslim olması lâzımdır.
Şahidler, zinayı tavsif ederek bunu tenasül uzvunun veya haşefenin tenasül cihazı içinde gaib bir halde olarak görmüş olduklarını söylemeleri icab eder.
Zani aleyhine şahadetde mezniyyün binanın ve mezniyyün biha aleyhine şahadetde zaninin hüviyetini tasrih lâzım değildir.
Şahidîerin bir meclisde müctemian gahadetde bulunmaları şart değildir.
Şahidîerin adaletleri sabit olmadıkça had icra edilemez. Zevç, sahici olamaz. Şayed dört şahidin biri zevç bulunursa bu üç şahid hakkında haddi kazf ikame edilir. Çünkü zevcin zevcesi aleyhine şahadeti mesmu değildir. Bu şahadetiyle ona karşı adavetde bulunduğunu ikrar etmiş olur. Bu halde zevç, mülâanede bulunursa hakkında had lâzım gelmez ve illâ lâzım gelir.
Zevci ve seyyidi bulunmayan bir kadın, gebe bulunsa bakılır: eğer zina ile maruf değilse veya ikrah ile veya şübhe ile vatıy edilmiş olduğunu iddia ederse hakkında had icra edilemez. İmam Şafiînin kavli de bu veçhiledir. Keşşafül'kına," Neylülmeârib.)
(Zahirîlere göre de zina, ya ikrar ile veya şahadet ile sabit olur. İbni Hazm diyor ki: kaç defa ikrar ile had icrası vacib olur?. Meselesinde ihtilâf vardır. Bir taifeye göre bir kerre ikrar kâfidir. îmam Mâlikin, îmam Şafiînin, Ebu Sevrin ve Hammad Ibni Ebî Süleymanın kavileri böyledir. Bir taifeye göre zinadan dolayı dört, sirkatden ve şürbi hamrden dolayı iki, kazfden dolayı da bir defa ikrar lâzımdır. Zahirîlere göre ise bu hususlarda bir kerre ikrar ile bin defa ikrar birdir. Bir defa ikrar, sahih oldu mu haddi ikame vacib olur. Resuli Ekrem Efendimizin Mâız îbni Mâlik gibi bazı kimseleri mükerreren ikrara tabi tut-.muş olması, onların akıllarını imtihan için idi, kendilerinde cinnet veya şürbi hamrdan dolayı muvakkaten mecnuniyet olub olmamasını anlamak maslahatına müstenid idi. Yoksa haddi zatında mutlak bir itiraf kâfidir. Elmuhallâ.)
Buna cevaben Hanefiyye tarafından deniliyor ki : Resuü Ekrem, sallâllahü aleyhi vesellem efendimizin Mâızi defeat ile ikrara tabi tutması, onun aklında şübhe ekliğinden dolayı değildi. Çünkü o zatın huzuru nebeviye varıb Öyle ikrar etmesi, onun kemali aklına delâdet ediyordu. Evet... o ikrar, bir tövbe haleti idi, Allah korkusundan münbais bir itiraf idi, yoksa bir cinnet eseri değildi. Hattâ Ebu Bekrissıddik Hazretleri, Mâıze üç defa ikrarından sonra demindi ki: eğer sen dördüncü defa da itirafda bulunur isen Resuli Ekrem Hazretleri senin hakkında recin cezasını tatbik eder. Bu bir delildir ki dört defa ikrar, ashabı kiram arasında maruf bulunmuşdu. O halde Nebiyyi Zîşan efendimizin ikinci ve Üçüncü ikrarları kabul buyurmaması, zinanın vaki olub olmadığını ihkâm, setr cihetim tahkik, haddi iskat edecek hususî telkin gibi hikmetlere müstenid bulunmuşdur. Tebyİnül'hakayik. [6]
581 - : Zina hakkındaki ikrardan rücu, muteberdir. Binaenaleyh bu hususdaki ikrarından rücu eden şahıs hakkında had
icra edilemez. Çünkü bu gibi hâlis hukuki ilâhiyyeden olan hususlarda rücuu tekzib edecek muayyen bir hak sahibi mevcud değildir. İhsan hakkındaki ikrardan rücu da bu hükümdedir.
582 - : Zinaya şahadet edenlerin dördü de veya içlerinden bir ikisi vaki olan şahadetlerinden rücu edecek olmalar bakılır: Eğer bu rücu, kablel'kaza vuku bulursa hepsinin hakkında haddi kazf lâzım gelir. Çünkü bu şahadetleri, henüz kazaya iktiran ederek bir hüccet olmak üzere tekemmül etmediği cihetle kazf mahiyetinde kaimışdır.
îmanı Züfere göre bu takdirde haddi kazf yalnız şahadetinden rücu eden şahıs,hakkında lâzım gelir. Zira evvelce dördünün birden şaha-detde bulunmalarıle hüccet tamam olmuş, şahadeti vakıa, kazf olmak-dan çıkmışdır. Bilâhare içlerinden birisinin rücuu, yalnız kendi hakkında müessir olur.
Ve eğer bu rücu, kazadan sonra, hadden evvel vuku bulursa artık meşhudun aleyh hakkında had icra edilemez, Şahidlere gelince bunların hepsi hakkında İmamı Âzam iie îmanı Ebu Yûsüf'e göre haddi kazf lâ-lâzım gelir. İmam Muhammed ile İmam Züfere göre ise yalmz rücu eden şahid hakkında haddi kazf lâzım gelir.
Bu rücu, had icrası tamam olmadan vuku bulduğu takdirde de hüküm böyledir.
583 - : Zina hakkındaki şahadetden had tamamen icra edildik-den aonra rücu vuku bulsa bakılır: eğer had, celd suretiyle yapılmış ise şahadetinden rücu eden şahid hakkında bü'ittifak haddi kazf lâzım gelir. Diğerleri hakkında ise bir şey lâzım gelmez. Çünkü had icra edilmekle hüccet ve şahadet tamam olmuş, hükmi vaki, teekküd etmiş bulunur.
Fakat had, recm suretiyle icra edilmiş ise yeni eimmei Hanefiyyeye göre yalmz şahadetinden rücu etmiş olan şahid hakkında haddi kazf lâzım gelir, diğerleri hakkında lâzım gelmez. Yalnız İmam Züfere göre o şahid hakkında da haddi kazf, lâzım gelmez. Zira bu şahid, bu rücu-iyle meşhudun aleyhe zina isnad etmiş olmayıb belki iffetine kail olmuş, hakkında hayr ile senada bulunmuş olur. Vakıa şahadetinden rücu edince şahadeti Vakıası, bir kazf mahiyetinde bulunmuşdur. Şu kadar ki bu kazf, meşhudun aleyhin hayatında vaki olmuşdur. Makzufün aleyhin badelkazf vefatı ise kazife müteveccih olan haddi iskat eder.
Diğer Hanefî İmamlarının noktai nazarlarına göre bu şahid, filhal kazfde- -bulunmuş sayılır. Çünkü evvelce şahadet suretiyle vuku bulan zina isnadı, şahadet mefhumuna iktiran etmekle kazf mahiyetinde bu-lunmamışdı. Bilâhare rücu edince bu isnadı, şahadet mahiyetinden soyularak kazf halinde kaimışdır. Müteveffa hakkındaki kazf ise haddi kazfi müstelzimdir. Mebsut, Zeyleî, Dürri Muhtar. Kazf mebhaaine de müracaat!..
584 - : Zina hakkındaki şahadetlerinden rücu eden şahidler, recm edilen şahsın diyetini zamin olurlar. Şöyle ki: rücu eden her şahid, diyetin dÖrtde birini tazmin eder, dördü de rücu etmiş ise diyetin tamamını tazmin ederler."
«îbni Ebî Leylâya göre rücu eden şahidlerin katli lâzım gelir. Çünkü bunlar, bu şahadetlerile bî günah bir insanın katline sebebiyet vermişlerdir.»
Hanefîlerden Hasan îbni Ziyadın içtihadı da böyledir. Sair Hanefî imamları ise diyorlar ki: filvaki bunlar katîl mesabesindedirler. Fakat mütîaşereten değil, mütesebbiben katîl mesabesindedirler. Mütesebbibler hakkında İse kısas lâzım, gelmez.
Hâkimin recm hakkındaki hükmü de kısas icrasına mani bir şübhe vücude getirmek dedir. Maahaza recm, ufak taş parçalariyle yapılır. Bu şekildeki bir kati hâdisesi ise* indelhanefiyye mübaşiren katil hakkında bile kısası müstelzim olmaz. Mebsut, Haniyye, Zeyleî.
585 - : Vaki olan şahadete binaen recm edilen şahsın macbub olduğu bilâhare tebarüz etse diyetini vermeğe şahidler, mecbur olurlar. Çünkü mecbubun tenasül âleti mevcud olmadığı cihetle hakkında isn-ad edilen zinanın kizbi mahz olduğu meydana çıkmış olur.
586 - : Vuku bulan şahadete mebni haddi zina icra edildikden sonra şahidlerden birinin köle veya âmâ, veya kazfden dolayı mahdud bulunduğu anlaşılsa bakılır: eğer had, celde suretiyle yapılmış ise şa-t-idler hakkında haddi kazf lâzım gelir. Çünkü şahadete ehl olmadıkları cihetle vaki olan şahadetleri, kazf mahiyetinde bulunmuşdur. Ve eğer had, recm tarikiyle yapılmış ise recm edilen şahsın diyetini beytülmal, zamin olur. Zira bu hâdise; hakimin hatasından, şahidlerin evsafını tedkikde-ki kusurundan neşet etmişdir. Hâkim ise bu gibi hususlarda islâm he-yetiiçtimaiyyesi namına hareket eder. Çünkü dari islâmı fuhşiyyata mü-casir eşhasdan temizlemek maksadiyle hareket ederek âmmeye hizmet-de bulunur. Binaenaleyh hâkimin bu hususdaki hatasından dolayı icab eden zaman, cemiyeti müslimıne müteveccih olub beytülmal canibinden' tesviye edilmek lâzım gelir.
Bu zamanı bizzat hâkim deruhde edemez, buna âdcten imkân yok-dur. Maahaza bu diyeti hâkim, zanün olacak olsa kendisine sair efrad gibi husumet teveccüh etmiş olacakdır. Bir hâdisede hasım olan kimse ise o hâdisede icrayı hâkimiyetde bulunamaz. Mebsut, Bedayî, Fethül-ka'dir.
587 - : Bir hâkim, zina ile müvtehem bir şahıs hakkında'üç erkeğin veya bir erkek ile iki kadının şahadetlerine binaen recmde bulunsa bakılır: eğer böyle bir şahadetle recm icra edilebileceği zannında bulunmuş ise mercunıun diyeti beytülmal tarafından verilir. Fakat bunun ademi cevazını bildiği halde böyle recm etmiş olduğunu itiraf ederse bu diyeti kendi malinden vermek lâzım gelir.
Fakat bir hâkim, mücerred bir kerre vuku bulan ikrar ve itirafa' binaen recm etmiş olursa zaman lâzım gelmez. Çünkü bu cihet, mahalli ictihaddır, müctehidlerden bazıları - evvelce de beyan olunduğu üzere - bir ikrar ile de zinanın sabit olacağına kaildirler.
588 - : ihsana şahadet eden şahıslar, recm icra edildikden sonra bu şahadetlerinden rücu etseler kendilerine zaman lâzım gelmez. Çünkü onlar, bizzat ukubeti icab eden zina hâdisesine şahadet etmiş değildirler. Asıl ukubeti calib olan zina hâdisesi, buna şahadet eden diğer şahısların şahadetleriyle sabit olmuştur. Yalnız îmam Züfere göre bu rücu, zamanı müstelzjmdir. Zira recmin şartı, ihsandır. Bu ihsan ise o şahitlerin şahadetleriyle sabit olmuşdur. Bilâhare bundan rüculari, haklarında mesuliyeti celb eder.
«(Eimmei selâseye göre de zina hakkındaki ikrardan rücu, muteberdir. Nitekim yukarıda işaret olunmuşdur.
Fıkhı Hanbelîde deniliyor ki haddi zinayı, haddi sirkati veya haddi şürbi ikrar eden kimse, daha had icra edilmeden veya haddin icrası esnasında bu ikrarından rücu etse, meselâ:«ikrarımdan rücu etdlm» veya «ben ikrar etdiğim şeyi yapmadım» dese had sakıt olur. Had icra edilirken kaçması da böyledir. Fakat zinası beyyine ile sabit olan bir şahıs, had esnasında kaçınmakla bu hadden kurtulamaz. Çünkü bunda rü-cuu müessir değildir. Kcşgafülkına.)
(İmam Mâlike göre veliyyijl'emrin haddi zina gibi, kısas gibi bir hususda hata etmesi, beytülmal tarafından diyet vesaire verilmesini müstelzim olmaz. Bunlar heder olur. îmam Şafiîye ve imam Ahmedin bir kavline göre veliyyül'emrin hu-dud ve kısas hususundaki hatasından münbais diyetler, tazminat, beytülmal tarafından tediye edilir. İmam Ahmedin bir kavline göre de bunları te'diye, veliyyülıemrin âkilesine lâzım gelir.) [7]
589 - : Haddi zinada tedahül caridir.
Binaenaleyh bir şahıs, müteaddid defalar zinada bulundukdan sonra nihayet bu fazihayı irtikâb etdiği usulen sabit olsa hakkında yalnız bir had cezası verilir. Çünkü~ hadlerden beklenilen zecr ve te'dib, bu bir had icrasiyle temin edilmiş olabilir.
Fakat celd suretiyle had yapıldıkdan sonra zinada bulunacak olsa hakkında tekrar had icra edilebilir. Zira bu takdirde birinci hadden mü-tenebbih, münzecir olmadığı anlaşılmış olur.
590 - : Bir cinayetden dolayı had ile zaman içtima etmez. Fakat bu cinayete müterafik olarak vücude gelen diğer bir zararın tazmini lâzım gelebilir. Şöyle ki:
Bir kimse, bir kadınla gayri meşru mukarenetde bulunmakla hakkında had cezası tertib" edilse bu mukarenetden dolayı o kadına tazminat vermesi lâzım gelmez. Izalei bikr takdirinde de hüküm böyledir. Çünkü bu mukarenetle izalei bikr, bir zina cinayetinden ibaretdir.
Fakat bir şahıs, gayri meşru sm-etde mukarenet etdiği bir kadının bu mukarenetle mevtine sebebiyet verse hakkında zinadan dolayı had, katli nefsden dolayı da diyet lâzım gelir. Velev ki kadın bu mukarenete razı bulunmuş olsun. Zira bu halde iki mühim cinayet bulunmuş olur.
591 - : Bir şahıs, bir kadına cebren mukarenetde bulunmakla tenasül cihazını ifza edecek olsa hakkında hem had, hem de zaman lâzım gelir. Şöyle ki: Kadın, eğer bevlini tutabilecek bir halde ise diyetin üç-de biri, tutamayacak bir hale gelmiş ise tamamı nisbetinde tazminat alabilir. Fakat kadın, bu cinayete kendi rızasiyle muvafakat etmiş olursa her ikisi hakkında da had lazım gelir, tazminat itasına da mahal kalmaz. Zira böyle bir muvafakat, mâdunennefs olan cinayetlerden dolayı lâzım gelen zamanı iskatda muteberdir. Şu kadar var ki bu cinayet, mücame-ate kabiliyetli bir sabiyye hakkmda yapılacak olsa onun rızasiyle tazminat hakkı sakıt olmaz. Çünkü baliğ olmayanlar, kendi diyet haklarını İskata ehil değildirler.
592 - : Bir şahıs, emsaliyle nmcameat olunamayacak bir sabiyye İle zinada bulunub da tenasül uzvunu ifza edecek olsa hakkında had icra edilmez. Çünkü böyle bir çocuk, zinaya mahal değildir. İfza vukuu ile bu cihet, tebeyyün etmiş olur. fcöyle müştehat ve cimaa mütehammil
olmayan bir sagireye ukalanın tab'ı temayül etmeyeceğinden bundan zecr için had cezası vaz edilmiş değildir. Belki bu derveti yapan şahıs, şer'an haram olan bir ma siy yeti irtikâb etmiş olacağından hakkında şiddetli bir ta'zir- cezası tatbik edilir. Sonra o sabiyyeyc bevlini tutabilecek bir halde diyetinin üçte biriyle inehri mislini vermeğe mecbur olur. Sülüsi diyet, vukua gelen cerihanın zamanıdır. Mehr itası da haddi müs-telzim olmayan gayri meşru bir mücameatden dolayı icab eden bir ga--rametdir. Ve eğer bevlini tutamayacak bir hâle gelmiş ise diyetinin tamamını vermekle mükellef olur. Bu halde mehr lâzım gelmez. Çünkü bu bir cinavetden dolayı bedeli nefs olan tam diyet itası lâzım gelince bunun dûnundeki tazminat, buna dahil bulunmuş olur.
Bu mesele. İmamı Âzam ili1 İmam Ebu Yûsüf'e göredir. İmam Mu-lıammede göre bu halde de mehr itası lâzım gelir. Mehr, diyete dahil olmaz. Diyeti, carünin âkilesi mukassatan verir. Mehri ise kendisi hâlen vermekle mükellef bulunur. Artık bunların arasında tedahül cari olamaz. Mebsut, Muhit, Hindiyye, Reddî Muhtar. [8]
593 - : Vaki olan ikrarlarına binaen hakkında celd ve"ya recm suretiyle had icra edilen şahıs, bu esnada firar etse takib edilmeyib bu firarı, ikrarından rücu mahiyetinde telâkki olunur.
Fakat şahadetle sabit olan bir zinadan dolayı hakkında celd veya recm suretiyle had icra edilen şahıs, bu esnada firar edib de derhal derdest edilse bu had cezası ikmal edilir. Şu kadar var ki, aradan bir müddet geçerse tekadümi ahde binaen artık haddin bakıyyesi sakıt olur. Mebsut, Hindiyye.
594 - : Gayri meşru mukarenete şahadet vuku bulduğu halde kadın, erkeğin inkârına mukarin zevciyyet iddiasında bulunsa her ikisinden de had aakıt olur. Çünkü bu suretde kadın, mehr gibi bir zevciyyet hakkı iddiasında bulunmuş, erkek ise,bunun lüzumunu inkâr etmiş gibi olarak hâdisede bir şübhe vücude gelmiş olur.
Bilâkis kadın, zinada bulundukları dört defa ikrar etdiği halde erkek, tezevvüc iddiasında bulunsa yine haklarında had lâzım gelmez. Zira bu iddia ile bir husumet, bir şübhe tahassül etmiş olur. Kadın da meh-re müstahik olur.
595 - : Bir erkek ile bir kadın aleyhine zina hususunda şahadet vuku buldukdan sonra kadın, bilâ beyyine ikrah iddiasında bulunsa buna iltifat olunmaz. Çünkü isnad edilen zina fi'lini esasen inkâr etmesi, icrayı hadde mani olmadığı gibi ikrah iddiası da mani olamaz.
Fakat kadının mükrehe olduğu, beyyine ile sabit olursa kendisinden had sakıt olub yalnız erkek hakkında had icra edilir. Bu takdirde erkek, o kadına mehr namiyle tazminat vermekle mükellef olmaz. Zira - evvelce de beyan olunduğu üzere - indel'hanefiyye bir hadisede had ile zaman içtima etmez.
(İmam Şafiîye göre bu halde mehr lâzım gelir. Çünkü müşarünileyhe göre had İle zaman içtima eder.)
596 - ; Kendisine isnad edilen zinadan dolayı hakkında bilbeyyi-ne had icra edilecek kadının henüz bikr veya retka veya karna olduğu, kendisini muayene edecek kadınların ifadelerinden anlatılsa, artık hakkında had icra edilemez. Çünkü bu gibi bir vaziyet, zina hâdisesinin tahakkukuna manidir. Kadınların bu hıısusdaki ifadeleri ise şübhe tevlid etmek için kâfidir. Bu halde şahidler hakkında da haddi kazf lâzım gelmez. 'Zira bunların şahadetiyle şübhei zina hâsıl olur, şahadetleri kazf mahiyetinde bulunmuş olmaz.
597 - : Hâkimin huzurunda dört defa ikrarda bulunan bir günahkâr, hakkında had icrasına hükm olunduğu halde bu ikrarını inkâr ederek «ben böyle bir ikrarda bulunmadım» diyecek olsa had sakıt olur Çünkü bu inkâr, ikrardan rücu demekdİr.
598 - : Gayri meşru mukarenetde. bulunduğu şahadetle sabit olan bir kimse, kablelhükm bir, iki veya üç kerre ikrarda bulunsa artık hakkında had icra edilemez. Çünkü şahadet, inkâr halinde rnesmudur, ikrar vuku bulunca şahadet zail olmuş, bu ikrar ise had icrası için kâfi bu-lunmamışdir. .
Bâdelhükm bu veçhile ikrarda bulunduğu takdirde de imam Ebu Yûsuf e göre had sakıt olur. Esah olan da budur. Fakat İmanı Muh amin e de göre sakıt olmaz.
Fakat hükümden evvel veya .sonra dört defa ikrarda bulunduğu takdirde şahadet, bil'icma bâtıl olub bu ikrarların mucebince muamele olunur.
599 - : Bir şahıs, kendisiyle zinada bulunduğu kadını bilâhare tezevvüc etse - esah olan kavle nazaran - had cezası sakıt olmaz. Çünkü hâdise zamanında bir şübhe meveud bulunmamışdir. [9]
600 - : Celd, vücudi cerh etmeyib yalnız müteellim edecek bir suretde mütevassıt bir değnek ile yapılır. Bu değneğin pek ince ve pek kalın olmaması, budaksız, kenarsız ve düğümsüz bulunması lâzımdır.
Celdelerin adedi, hür ile hürre hakkında, yüt, rakik hakkında ellidir. Bunların bir günde vurulması, behemehal icab etmez, yarısının bir * günde, diğer yarısının da ikinci günde vurulması caizdir.
601 - : Celd edilecek şahıs, erkek ise setri avretini temin için yaliz izari - baldan ayağa kadar vücudunu bürüyen entari, don gömlek _ i libası üzerinde bırakılır, diğer elbisesi çıkarılır, ayakta bulunduğu aide celdeler, bedeninin muhtelif yerlerine mütevaliyen vurulur, yalnız aşına, yüzüne, tenasül uzvuna vurulmaz. Çünkü bunların, bu uzuvlara eya bedenin yalnız bir noktasına vurulması, bu uzuvların bozulmasına eya sahibinin helak olmasına müeddî olabilir. Bu hadden maksad ise ;ecrdir, te'dibdir, ihîâk ve itlaf değildir.
602 - : Hakkında celd yapılacak şahıs, kadın ise kendisine otur-uğu halde bu ceza tatbik edilir, üzerinden kürk gibi kalın libasından arkası çıkarılmaz.
603 - : Hakkında haddi zina icra edilecek kadın, hâmile olduğu-ıu" iddia ederse kadınlara gösterilir, gebe olduğunu ifade etdikleri tak-iîrde hamlini vaz edinceye kadar habs olunur. Çünkü bu halde had ic-
ası, çocuğun telefine sebebiyet verir. Çocuk ise cinayetden be'rî, sair lüfusı beşeriyye gibi muhterem, tearruzdan masun bulunmakdadır.
Bu kadın, bilâhare hamlini vaz eder veya vaz etmeksizin aradan ki sene geçerse hakkında had icra edilir. Şu kadar var ki, çocuk do-şurduğu takdirde yapılacak had, celde suretiyle olacak ise derhal yapılmaz, belki nifas vaktinin bitmesine intizar olunur. Zira nifas hali, marazdan sayılır. Mariz hakkında bu haddin icrası ise telefine müeddi alabileceğinden caiz olmaz. Meğer ki marizin şifa bulmasından tamamen yeis hâsıl olsun. O takdirde kendisine pek hafif bir tarzda celde :ezası tatbik edilir.
Fakat yapılacak had, recm suretiyle olacak ise vaz'ı hamli mütea-kib derhal yapılabilir. Çünkü bu halde te'hirde faide yokdur. Meğer ki çocuğun başka bir mürebbîsi bulunmasın. O takdirde validesinin terbiyesinden müstağni oluncaya kadar had icrası te'hir edilir.
604 - : Recme gelince bu da bir meydanda mahkûm olan şahıs, erkek ise ayakda bulunduğu, kadm ise - evlâ olan göğse kadar bir çukura sokulduğu halde kendisine ölünceye kadar ufak taşlar atılmak üzere yapılır. Şöyle ki: hâdise, ikrar ile sabit olmuş ise recm yalmz hükmü veren hâkim ile halkdan bir taife tarafından yapılır. Hâkim, evvelâ recme mübaşeret eder, Hakkullahı yerine getirdiğini göstererek halkın kendisine ittiba ederek bu vecibeyi ifa etmelerine İşaretde bulunmuş olur. Maahaza halkın bu haddi icradan imtina etmeleri, bunun sukutunu icab etmez.
Fakat hâdise, beyyine ile sabit olmuş ise recme evvelâ şahidler, sonra hâkim, daha sonra halk mübaşeret eder.
605 - : Beyyine ile sabit olan zina hâdisesinden dolayı recme ilk ve şahidlerin mübaşeretle mükellef olmalarındaki hikmet, hadleri iskat hususunda bir ihtiyalden ibaretdir. Çünkü bazı kimseler, yalan yeiv şahadete cüret et dikleri halde katle sıra gelince buna mübaşeretden imtina ederler. Binaenaleyh bu recm hâdisesinde de şahidlerin reemden imtina etmeleri ve bu suretle bir insanın Ölümden kurtulması melhuzdur. Hattâ şahidlerden yalnız birinin bile recme iştirâkden imtinaı takdirinde repm icrası caiz olmaz ve bu imtina sebebiyle şahidler hakkında haddi kazf de icra edilemez. Zira bu imtina, şahadetden sarahaten rücu sayılmaz.
606 - : Şahidlor, hazır bulunmadıkça recm icra edilemez. Hattâ henüz had ikame edilmeden şahidlerin hepsi veya bir ikisi ölse veya te-gayyüb etse veya başka bir suretle şahadete ehliyetdei. mahrum kalsa artık - zahirürrivayeye nazaran - had sakıt olur.. Yalnız Ebu Yû-süf'den bir kavle göre şahidlerin mevtine veya gaybubetine binaen hazır bulunmaları müteazzir olunca recm, icra edilebilir. Nitekim şahidler, .hasta olmak gibi bir özre rnebni taş atamaz bir halde oldukları takdirde de hâkim, onların huzurunda recme mübaşeret eder.
607 - : Zina hâdisesi hakkında ikame edilen beyyineye nıebni recm ile hükm eden hâkim, henüz recm istifa edilmeden Ölse veya azl edilse halefi olan hâkim, o beyyineye binaen recm cezasını istifa edemez. Belki yeniden beyyine ikamesi lâzım gelir. Çünkü hududda imzai kaza tetümmei kazadandır. Daha imza - infazı hükm bulunmadan hâkimin vefatiyle veya azl edilmesiyle hükmi vakıi, natamam kalmış olur.
608 - : Recm hususunda kitabülkazî ilelkazî = bir hâkimin diğer bir hâkime hükmünü havi olmak üzere gönderdiği mektub, ilâm, muteber değildir. Bu ilâma mebni ikinci hâkim, recmi istifa edemez.
Hâkimi evvelin recme hüküm vermiş olduğuna dair diğer bir hâkim huzurunda yapılacak şahadet de muteber olmaz.
609 - : Recm cezasının icra edilmesi için hem zaninin, hem" de zaniyenin muhsan bulunmuş olması şart değildir. Belki bunlardan hangisi muhsan ise onun hakkında recm, diğeri hakkında da celd cezası tatbik edilir ve bu celd suretiyle haddin icrasına şahidlerin ölmüş veya tegayyüb etmiş olmaları mani olmaz.
610 - : Celd ile recm veya celd ile tağ'rib cezası içtima etmez. Binaenaleyh bir zant veya zaniye hakkında recm cezası verileceği
takdirde onun hakkında ayni zina hâdisesinden veya kablcl'ihsan yapmış olduğu diğer bir zina fazihasından dolayı ayrıca celd cezası da verilemez. Çünkü recm, kâfi derecede müessir bir ceza olduğundan artık celde mahal kalmaz.
Kezalik: bir zam veya zaniye hakkında celd cezası verildi mi. artık onun habs edilmesi, veya başka bir yere nefy edilmesi lâzım gelmez.
Zira terüb edilecek ceza, yapılan cinayete tekabül etmekdedir, başka cezaya lüzum yokdur.
Maahaza bir zanîyi veya zaniyeyi nefy etmek, onları tekrar gayri meşru hareketlere maruz bırakmak demekdir. Çünkü bunlar, kendi beldelerinden, kendi kavm ve kabilelerinden aynbb yabancı bir muhite düşünce bu gibi fazihalara daha ziyade cüret gösterebilirler. Şu kadar var ki habs de bir nevi tağrib demek olduğundan veliyyül'emr, bir maslahat görürse bunları siyaseten habs edebilir.
611 - : Recm icrası, mercum hakkında merasimi diniyye ifasına mani değildir.
Binaenaleyh recm edilen bir müslüman, usulü dairesinde gasl edl-îiv. tekfin edilir, cenaze namazı kılındıktan sonra islâm' makberesine defn edilir. Çünkü İrtikâb etmiş olduğu günahdan dolayı dairei islâm-dan çıkmış değildir, hakkında tatbik edilen ceza İse bir keffareti zü-nub mahiyyetindedir. Bu cihetledir ki, zamanı nebevide ikrarına bîna-cn recm edilen Mâız nammdaki bir zat hakkında Resuli Ekrem Hasretleri: «Ölüleriniz hakkında yaptığınız şeyleri onun hakkında da yapınız. O, muhakkak öyle bir tövbe ile tövbekar oldu ki, eğer onun tövbesi bütün Hicaz ehline - diğer bir rivayetde bütün cihan halkına - taksim edilecek olsa idi hepsine de kifayet ederdi, ben onu cennet ırmaklarına dahb çıkar bir Halde gördüm» diye buyurmuşdur.
«Malikîlere göre zina hususunda haddin nevileri ügcUr: ya rsemdir veya maa tagrîb celddir veya bilâ tağrib ceklüîr. Şöyle ki: zinası sabit olan mükellef, muhsan bir şahıs hakkında recm cezası tertib edi-Ur. Muhsan olmayan mükellef, hür bir zani veya zaniye hakkında yüz celde mükellef bir rakik hakkında da elli celde ile had cezası yapılır,
Maahaza muhsan olmayan mükellef erkek bir nene müddotle nefy olunur. Böyle tağrib edildiği beldede bu sene sarfında habs edilir. Nafakası ve gidib gelmek ücreti kendi malinden verilir. Mali bulunmazsa beytülmalden verilir, beytülmalde de vüsat yok ise müsîünıanlarm üzerine teveccüh eder.
Fakat rakik ile hür olan kadın, tağrib edilmez, velev ki rakikin mevlâsı, hurrenin kocası bu tağribe razı olsun. Bunlar kendi beldelerinde de habs edilmezler.
Hür erkek, haricde gezib dolaşacağından beldesi ahalisinin gözün-. den bir müddet uzak düşerek onların takbih ve t a'yi derinden kurtulması hakkında hayırlıdır. Rakik ise mevlâsımn hizmetinde bulunacağından rakabesine mevlâsımn hakkı telîûk etmisdir. Kadın ise alelek-ser hanesi içinde oturacağı ve kendisini tanıyanlar az bulunacağı cihetle onun hakkında bu takbih ciheti nisbeten noksandır. Şerhi 'EbiPberekât, Haşiyei Düsukî.)
TTinhaanp recm edilir. Bikr olan, yani: muhsan veya muhsane bulunmayan mükellef, hür erkek veya kadın da yüz cjlde ile cezalandırılır ve bir seneİ hilâliyye-de mesafei sefer sayılan veya daha uzak bulunan bir beldeye tağrib edilir. O beldeyi tayin hâkime aiddir,
Zaniye, esah olan kavle göre yalnız başına tağrib cdilmoyib kendisine kocası veya başka bir mahremi veya emin bir kadın tefrik edilir. Velev ki bir ücret mukabilinde olsun bu ücreti zaniye. fakri haline binaen veremezse beytülmal veya müslümanların zenginleri verir, bu da olamazsa zaniyenin hali yüsrine intizaren tağribi te'hir olunur.
Maahaza böyle bîr kadının kocası veya mahremlerinden biri kon dişine refakat için icbar edilemez. Bunlar, bu refakatden imtina edince tağrib, yine tehir edilir. Çünkü icbar takdirinde mücrim olmayan kimse, ta'zib edilmiş olur. Bu ise caiz değildir. Bu hususda Şafiî fuka-hasının başka kavileri de vardır.
Güzel, genç bir erkek de yanında mahremi veya mevlâsı bulunmadıkça tağrib edilmez. Yolda emniyet bulunmak da lâzımdır.
Rakikin haddi elli celde' ile altı ay tağribdir. Bir kavle göre rakîk-ler tağrib edilmez. Kitabül.'üm, Tuhfetül'muhtac.)
(Hanbelî fukahasma göre de bu hususda şu gibi hükümler vardır:
(1) : Bir nıuhsan veya muhsane zinada bulununca hicare ile vesaire ile ölünceye kadar recm edilir. Recm, yüze karşı yapılmaz ve mercum, reemden evvel bir yere nefv edilmez, kendisine atılacak taşlar, el içine sığacak kadar orta hacimde bulunur. Mereumu daha büyük taşlar ite cerihadar etmek, lâyık değildir.
(2) : Haddi zina. beyyine ile sabit olub recm sureüyje yapılacak ise mahdııd ve mahdude çukur içinde bulundurulmaz. Bunların etrafında nâsın dairevarî dolaşması mesnundur.
Fakat zina, ikrar ile sabit olursa nasın bövle dolaşması mesnun olmaz. Çünkü mücrimin knçm bu hadden kurtulması muhtemel olduğundan çevresinde nâsin bulunmaması münasibdir.
(3) : Had icrası, alelfevr vacib olur. Binaenaleyh mücrimin marazından dolayı hakkında icah eden haddi zina, te'hir edilmez. Bu had, sıcak havada, soğuk havada da ikame edilir.
Ancak gebe olan kadı nhakkında çocuğunu doğuruneaya kadar ne recm. ne de had cezasv tatbik edilemez. Recm cezası, çocuka flüt verdik-dftn sonra ona süt verecek başka kadın bulunursa veya bir kimse onun südünü tekeffül ederse tatbik edilir. Ve illâ çocuğun sütden kesileceği vakte kadar intizar olunur. Celd suretinde ise bu ceza, nifas müddeti nihavet buldukdan ve blinvesi kuvvetli olub telefinden korkulmaz bir halde bulundukdan sonra celd cezası, tertib edilir.
(4) : Gayri muhsan olan bir hür veya hürre zinada bulunsa kendisine yüz celde vurulur ve bir sene müddetle mesafei kasr bulunan muayyen bir beldeye nefy edilir. Çünkü Resuli Ekrem Efendimiz böyle buyurmuşdur. Bu mesafenin maduni ise ikamet - hazer hükmündedir. Nefy edilecek yeri veliyyül'emr tayin eder. Fakat nefy edildiği beldede habs edilmez. Şayed arada bir kaçamakhk ederek beldesine gelirse nefy 'müddetini ikmal* için yine menfasına gönderilir.
(5) : Nefy edilecek kadına kolaylıkla mümkün olursa bir mahremi tefrik edilir. Mahremi, onu menfasında iskân eder, vaziyetini iyi görürse kendisi geri döner. Ve dilerse onunla beraber bir sene nihayetine kadar orada İkamet eder. Mahremi ücretsiz gitmekden imtina ederse bu ücreti kadın kendi mâlinden verir. Kadının mali müteazzir olursa beytülmalden verilir.
Nefy edilecek kadının mahremi, beraber gitmekden imtina eder veya* mevcud bulunmazsa yolda emniyet bulunduğu takdirde yalnızca nefy edilir. Diğer bîr kavle göre kendisine refakatde bulunmak için emin bir kadın isticar edilir.
(6) : Muhsan olmayan garibüddiyar bir kimse, zinada bulunsa vatanından başka bir beldeye tağrib edilir, bu beldede bu fazihayi irti-kâb etse buradan da başka bir beldeye nefv edilir, bu müddetler arasında tedahül carî olur. Bu müddetleri son teb'id edildiği beldede ikmal eder. Çünkü bu iki had bir cinsden olduğu cihetle bunlarda tedahül carîdir.
(7) : Zani, rakik bulunsa haddi elli ceîdedir. Rakik. orkek olsun olmasın tağrib edilmez, hakkında re cm cezası da tertib edilemez. Kes-şafül'kına, Şerhül'münteha.)
(Zinadan dolayı recm cezası, hadisi nebevi ile sabitdir, bu husus-çja bütün eimmei kiramın ittifakı vardır. Yalnız havaric taifesi, tevatür derecesinde bulunmayan haberleri inkâr etdikleri için recm cezasını kabul etmemekdedirler. Halbuki bu recm hâdisesi, zamanı nebevide bir iki defa vuku bulmuşdur, bu hususdaki haberler, pek ziyade kuvvetlidir.)
(Zinadan dolayı nefye kail olan zevat diyorlar ki: zamanı saadet-de ve Hulefai Raşidîn devrinde celd ile nefy cezası cem edilmişdir. Zina hâdiseleri; sohbet, ülfet, ünsiyet gibi. sebeblerden neşet eder, tağrib ise bu gibi sebebleri ortadan kaldırır.)
Buna cevaben, hanefî fukahası diyorlar ki: bu tağrib cezası, asrı saadetde ve Hülefai Raşidîn devirlerinde muttarid bir suretde devam etmemişdir. Bazı hâdiselerden dolavı tağrib vukua gelmiş ise de bu. haddi ikmal için değil, belki bir maslahat ve siyasete müstenid bulun-muşdur. îmam Ali Hazretlerinin: fitne için nefy kâfidir) dediği malûmdur. Şu kadar var ki veliyyül'emr', bir maslahat görürse bir ta'zir olmak üzere mücrimi nefy edebilir. [10]
İÇİNDEKİLER: Kazfin ve haddi kazfin mahiyetleri ve tjaddi kaz-İin sebebi: Kazife, makzufe aid şartlar. Makzufün bihe aid şartlar. Mak-zufün fin ile nefsi kazfe aid şartlar. Haddi kazf icrası için husumete şahsî dâvaya lüzum bulunduğu. Kazf den dolayı afüv, ibra ve müsaleha muteber midir. Hadid kazfi dâvaya salâhiyetdar olub olmayanlar. Kazfin ne suretle sabit olacağı. Haddi kazfin sureti icrası. Hazfların içtimaiyle haddi kazfde tedahül cereyanı. Haddi kazfi iskat eden bazı sebepler. [11]
612 - : Kazf, ıstılah kısmında da yazıldığı üzere lûgatda mutlaka remy = atmak manasınadır. Remyi hicare gibi. Bilâhare başkasına mekârihden olan şeyleri isnad etmek mânâsında kullamlmışdır. Kazfe «firye» de denir, iftiradan alınmış gibidir.
Kazf, fıkıh istüahınca: «bir kimseye tayir ve şetm ma'ksadiyle zina isnad etmek» den ibaretdir. Şehadet tarikiyle olan isnad, kazf değildir.
Başkasına zina isnad eden şahsa «kazif», kendisine zina isnad edilen kimseye «makzuf», zina isnad::ıda kullanılan söze de «makzufün denir. Kazfin vuku bulduğu yere de «makzufün fin» denilir.
613 - : Haddi kazf, bir muhsan veya muhsanaya dari adide taT-yir ve şetm kasdiylc zina isnad eden mükellef bir şahıs hakkında tatbik edilecek bir ukubet demekdir ki, bunun mikdarı, hür ve hurre hakkında seksen, rakik hakkında da kırk celdeden - kırk değnek darbesinden ibaretdir.
Bu babda muhsan ile muhsanadan maksad ise mükellef, yani: âkil, baliğ, hür, müslim, zinadan afif - zinadan nefsini siyanet etmekle maruf kimse demekdir.
614 - : Haddi kazfin sebebine, bunun yapılmasındaki hikmeti teş-rüyyeye gelince bu sebeb, yukarıda yazıldığı veçhile kazfin vuku bulmasından ve bu kazf ile makzufe âr lâhik olmasından ibaretdir. Bundan dolayı haddin meşruiyetindeki hikmet ve maslahat ise nâsın haysiyetini korumakdan, hukukunu siyanet «tmekden ve saireden ibaretdir. Şöyle ki: kazf, haddi zatında gayri meşru bir tecavüz demekdir. Bu kazf yüzünden ihsan şeraitini cami olan bir mak-zuf, arlanır, (müteessir ve mu-, tazarrır olur. Binaenaleyh kendisinden bu ân, bu teessür ve zararı def için kazif hakkında bir ceza verilmesi icab eder ki bu ceza, hem bir ukubet, hem de manevî tazminat kabilinden bulunmuş olur. Bu sayede mak-zuf' teşeffii sadr etmiş, şahsına isnad edilen lekeden kurtulmuş, ruhî elemleri teskin edilmiş olur, cemiyet arasında da bu gibi hürmet ve şerefe münafi isnadların vukuu tahdid edilerek umumî âdaba riayet ciheti tahtı temine alınmış bulunur.
«(Maliki fukahası, kazfi şu suretle tarif etmekdedirler: Mükellef bir insanın hür, afif, müalim, baliğ veya sagîre olub va-te mütehammil bulunan bir kimseye zina isnad etmesinden veya onun nesebini babasından veya baba cihetinden olan dedesinden kat ve inkâr eylemesinden ibaretdir.
Haddi kazf, hür ve hurre hakkında seksen celde, rakik hakkında kırk celdedir. Sair eimme de buna kaildir. Yalnız Evzaî'ye göre rakikir. haddi de hürrin haddi gibidir. Şerhi Ebil'berekât, Elmizanül'kübra.) [12]
615 - : Bir şahıs hakkında haddi kazf in tatbik edilebilmesi için bir takım şartlar vardır ki, bunlar kazife, makzufe nıakzufün bihe, mak-zufün fihe, nefsi kazfe aid olmak üzere beş neve ayrılır. Bunlardan kazife aid olan şartlar, aşağıdaki üç meselede gösterilmiştir.
616 - : Kazifin âkil, baliğ olması, şartdır.
Binaenaleyh çocukların, mecnunların yapacakları kazfden dolayı haklarında haddi kazf, lâzım gelmez. Çünkü bunlar ukubete ehil değildirler, bunların bu kazfleri cinayetden sayılmaz.
617 - : Kazifin ,muhtar olması şartdır.
Binaenaleyh mükrehin veya naimin yapacakları kazf, haklarında haddi müstelzim olmaz.
618 - : Kazifin isnad etdiği fazihayı dâva vukuunda dört şahid ile isbatdan âciz olması şartdır.
Binaenaleyh kazif, iddiasını isbat edebilirse hakkında had icra edilemez.
619 - : Kazifin hür, muslini, zinadan afif, hali kazfde gayri sek-ran olması şart değildir.
Binaenaleyh kazfde bulunan bir rakik, bir zimmî, bir müste'men, bir zam veya bir sekran hakkında da haddi kazf, icra edilebiliri Meb-sut, Hidaye, Hindiyye.
" ( Malikîlcre göre de kazifin âkil, baliğ olması şartdır. Gayri müs-lim v.ya sekran olması hakkında haddi kazf, icrasına mani değildir, Ştnhi Ebil'berekât.)
(Şafiilere göre de henüz baliğ olmayıb mümeyyiz bulunan bir ka-zıt uakkmda zfccı* ve le'dib için ta'zir ile iktifa olunur. Tuhfe.)
(Hanbelilcre göre de kazifin baliğ, âkil muhtar - gayri rnükreh, bulunması, makzufun babası veya dedesi olmaması şartdır. Aksi takdirdo had icra edilemez. Neylülmeâreb.) [13]
620 - : Makzufun muhsan, makzufenin muhsana olması şartdır.
Binaenaleyh akl, buluğ, hürriyet, islâm, iffet vasıflarını cami olmayan bir şahıs hakkındaki kazf, ta'ziri müstelzim olursa da haddi müstelzim olmaz. .
İffetden maksad, bir şahsın nefsini zinadan vikaye eder olmakla maruf bulunması halidir, gerek nikâhı sahih ile nıütcehhü bulunsun v? gurek bulunmasın.
Bir kimsenin ömründe velev bir kerre olsun liaynihî haram bir su-reme birisiyle mücameatde bulunmuş olması, bu iffetden mahrumiyetini ıntacder. O mücameat, gerek haddi zinayı müstelzim olsun ve g'jıvi; olmasın. Şübhe ile veya fâsid nikâh ile vuku bulan mukarenetler, bu kabildendir.
Kezalik: başkasının menkuhesiyîe veya muteddesiyle veya kendisinin süt kardeşi ile tezevvüc ederek mukarenetde bulunmuş olan kimsinin de iffeti sakıt olmuş olur.
Bu, imamı Azama göredir. îmameyne göre bu tezevvüc ve muku-renet, eğer bilerek vuku bulmamış ise iffeti izale etmez.
Ligayrihi haram bir suretle vuku bulan mukarenetlerde bu iffete münafi değildir, bir şahsın kendi refikasına âdeti esnasında veya oruçlu bulunduğu bir zamanda tekarrüb etmesi gibi. Çünkü bu hürmet leı. bir arızaya mebni olmakla zevale müteveccih bulunur.
Maahaza hâkim, ihsan hususunda zahiri hale nazarla iktifa eder. bu ciheti fazla teftişe lüzum görmez. Mebsut, Bedayi.
621 - : Makzufun malûm olması şartdır.
Binaenaleyh meçhul bir şahıs hakkındaki kazf, haddi müstelzim olmaz.
Meselâ: iki şahsa hitaben «Biriniz zanidir» denilmesi, haddi icab etmez.
Kezahk: bir cemaate hitaben: «Bîriniz müstesna olmak üzere hepiniz zanidir» .veya «içinizde bir şahısdan başka zani ypkdur» denilmesi, haddi müstelzim olmaz.
Fakat Fetavayi Hindiyyede mezkur bir meşe buna muhalif bulun-makdadır. Şöyle ki: bir cemaate hitaben «Biri müstesna olmak üzere hepiniz zanisiniz» denilmesi, haddi müatelzim olur, o cemaatden her bi-ri, müstesna tayin edilmedikçe bu haddi dâva edebilir.
Kezalik: bir şahsa hitaben «Senin ceddin zanidir» denilmesi veya müteaddid kardeşleri olan bir kimseye hitaben «Senin kardasın zanidir» denilmesi, haddi İcab. etmez. Çünkü ced mefhumu, âlâya da esfele de şâmildir. Kendisine zina isnad edilen kardeş ise gayri muayyendir. Bedayî, Mebsut.
622 - : Makzuf, kazifin füruundan bulunmamak şartdır.
Binaenaleyh bir kimse hakkında babası veya dedesi veya anası veya ceddesi tarafından vukubulacak kâzf, haddi müstelzim olmaz. Çünkü bu kimsenin kendi babasına, dedesine, anasına veya büyük validesine karşı haddi kazf dâvasında bulunması, bunlara karşı mükellef olduğu ta'zim ve tevki vecibesine muhalifdir.
Fakat bir kimse, kendi babasına, dedesine veya anasına veya kardeşine yahut amcasına kazfde bulunsa hadde müstahik olur. Mebsut, Be-dayi.
623 - : Makzufun nâtık bulunması şartdır.
Binaenaleyh bir dilsiz şahıs hakkında vukubulacak kazf, haddi müstelzim olmaz. Çünkü had icrası için dâva( gartdır. Dilsiz ise maksadım sarahaten ifadeye kadir olmadığından onun bu hususdaki ifadesi, husumeti, şübheden hali olamayacağı cihetle onunla had ikame edilemez.
624 - : Makzufun mecbub, hünsai müşkil, makzufenin retka, karna bulunmaması şartdır.
Binaenaleyh bunlardan biri hakkındaki kazf, ta'ziri müstelzim olursa da haddi müstelzim olmaz. Çünkü bunlar, zinaya mahal olmadıkları cihetle bunların hakkındaki kazfin kizbi mahz olduğu aşikârdır. Bedayî, Hidaye.
625 - : Makzufun her halde sabitünneseb olması şart değildir. Binaenaleyh zinadan veya mülâane suretiyle kocasından ayrılmış
olan bir kadından doğmuş, muhsan bir kimsenin şahsı hakkındaki kazf, haddi müstelzim olur. Çünkü bunların şahısları masumdur, bunlar validelerinin günahlarından mesul değildirler. Fakat bunların valideleri hakkındaki kazf, haddi müstelzim olmaz..Zira bu kadınlar, ihsan hakkından mahrum bulunmuşlardır. Mebsut.
626 - : Makzufun kazf vaktinde hazır veya ber hayat olması, şart değildir. Binaenaleyh gaib veya ölü hakkındaki kazflerde - ileride beyan olunacağı veçhile - haddi müstelzim olur. Hindiyye, Bedayi.
«(Malikîlere göre de kazif hakkında haddi kazf icra edilebilmesi için makzufun baliğ, âkil, hür, müslim, afif, âleti tenasüle sahib olması şartdır. Binaenaleyh kablel'kazf zinada veya livatade bulunmuş veya uzvu tenasülü kesilmiş bir kimseye zina isnadı, haddi kazfi müstelzim olmaz.
Babası, anası bilinmeyen menbuz -= lâkit aian bir şahsın nesebi nefy edildikde bakılır: eğer muayyen bir kimseden nefy edilerek meselâ «Sen fülânın oğlu değilsin» denilse bununla kazifi hakkında had lâzım gelmez. Bunda ittifak vardır. Fakat mutlak suretde nefy edilerek «Ey veledi zina» denilse bunda iki kavi vardır. Lahmî'ye göre had lâzım gelmez. Çünkü böyle atılmış çocuklarda galib olan, veledi zina olmakdır. îbni Rüşde göre ise had lâzım gelir. Zira sahih bir nikâhdan mütevellid olmakla beraber sokağa atılmış olması ihtimal dahilindedir,, racih olan da bu kavidir.
Fakat bir lâkite «Ey zani oğlu» veya «Ey zaniye oğlu» denilse bununla nesebi nefy edilmiş olmaz, belki onun babasına veya anasına kazf edilmiş olur. Bu halde kazife bil'ittifak had lâzım gelmez. Zira onun ebeveyni meçhuldür.
Şayed bu lâkiti bir kimse İstilhak eder, yani: kendisinin oğlu olduğunu ikrar ve itiraf da bulunmuş olursa nesebi ondan sabit olacağından kazifi hakkında had lâzım gelir. Şerhi Ebü'berekât, Haşiyei Düsukî.)
(Şafİîlere göre de makzufun muhsan olması şartdır. Maamafih ihsan hususunda zahiri hale nazar ile iktifa olunur. Hâkim, bu hususda setri vacîb olan bir fazihanın mevcudiyetini izhara müeddî olacak bir teftiş ile meşgul olmaz, belki kazife isnad etdiği zinadan dolayı haddi icra eder. Tuhfetül'muhtaç, Muhtasarı Müzeni.)
(Hanbelîlere göre makzufun bah'ğ ve baliğe olması herhalde lâzım değildir. Mukarenete kabiliyetli olması kâfidir ki bu, erkeklerde on bir, kızlarda dokuz yaş ile tahdid edilmiştir. Şu kadar var ki, böyle baliğ olmayanlar hakkındaki kazfden dolayı derhal had icra edilmez, belki onun bulûğuna intizar olunur, 'çünkü taleb hakkı ona aiddir, bu hakkı velîsi dâva edemez. Keşşafül'kına.)
(Ibni-Ebi Leylâya göre bir zaniye yapmış olduğu muayyen bir zina ile kazfden dolayı kazif hakkında had lâzım gelmezsede ona mübhem suretde veya başka bir zina isnadı suretiyle vuku bulacak kazf, haddi müstelzim olur. İbrahim Nahaiiîin içtihadı da böyİedir. Demek oluyor ki bu iki zata göre her halde ihsan şart değildir.) [14]
627 - : Kazfin sarih veya sarih mecrasına cari bir lâfz ile vuku bulması şartdır.
Binaenaleyh kinaye ile, ta'riz ile, ahresin işaretiyle vuku bulan kazfler - şübhe ihtimalinden hali olmayacağı cihetle - haddi müstelzim olmaz.
Zinayı sarahaten ifade eden bir. lâfz ile yapılan kazf, bir kazfi sarih-dir. «Fülân zanidir» denilmesi gibi.
Bir kimsenin nesebini nefy etmek suretiyle yapılan kazf de sarih mec rasina caridir.
Bir kimseye kinaî bir tabir üe zina ianad etmek de kazf bilkinayedir. Bir kadına hitaben «Ey fâcire!.» veya «Zevcini risva etdin» denilmesi gibi.
Birisine zina isnad eden şahsa hitaben «Sen doğrusun» denilmesi de tariz kabilindendirJ Fakat «Sen doğrusun, o dediğin gibidir» denilmesi sarih hükmündedir.
628 - : Kazfin kitabetle vuku bulmayıb lisan ile vuku bulması şartadır.
Binaenaleyh yazı ile yapılan bir kazf, haddi rnüstelzim olmaz. Çünkü kitabet şübheden, ihtimalden hali değildir. Had ise gübhe ile, ihtimal ile icra edilemez.
629 - : Makzufün bihin makzufdan suduru mutasavver bulunmak şartdır. Eğer mutasavver olmazsa kazf tahakkuk etmiş olmaz.
Meselâ: Bir kimseye hitaben «Sen daha doğmadan» veya «Sen daha yaradılmadan zina etdin» denilmesi, haddi müstelzim değildir. Çünkü bu hallerde zina tasavvur olunamaz.
Kezalik: bir kimseye hitaben «Senin elin, veya gözün,- veya arkan zina etdi» denilmesi kazf değildir. Zira bu uzuvlardan zina sadır olamaz. Bunlara zina isnadı bir mecazdan ibaretdir.
Kezalik: bir kadına hitaben «Sen mükrehe, veya matuhe, veya mec-nune, yahut uykuda olarak zina etdin» denilmesi kazf sayılmaz. Çünkü bu hallerde mesuliyeti müstelzim olacak veçhile bir zina cinayetinin vücudu mutasavver değildir.
Kezalik: bir kimseye «Sen validenin oğlu değilsin» denilmesi, bir kiz-bi mahz olacağı cihetle kazfden madud değildir. Zira valideden riefyi ne-seb, mutasavver değildir, her insanın bir valideden tevellüdü, hakikaten sabit bir keyfiyetdir.
«Sen ananın ve babamn oğlu değilsin» denilmesi de bu hükümdedir. Çünkü bu söz de kizbden halî değildir. Mebsut, Bedayi.
Yukarıdaki üç şart üzerine aşağıdaki meseleler de tefemi eder:
630 - : Bir kimse, bir şahsa hitaben «Ey zani» deyib, o da «Hayır zani sensin» veya «Belki sensin» dese ikisinin hakkında da haddi kazf, lâzım gelir. Çünkü bu suretle her bin diğerine sarih bir lâfz ile kazf etmiş olur. Böyle biri birine kazf etmekle aralarında takas vücude gelmiş olmaz. Zira bu hadde âmme hukuku teallûk etmiadir.
631 - : Bir erkek, zevcesine «zaniye» demekle kadın da «hayır zani sensin» dese erkeğe lian, zevceye de haddi kazf, lâzım gelir. Şu kadar var ki, bu kazfden dolayı kadın hakkında evvelâ haddi kazf icra edilince kocasından lian sakıt olur. Çünkü kazf, mahdud bir kadın hakkında vuku bulmuş olur. Mahdudun ise şahadete ehliyeti yokdur ki lian icras» kabil olsun. Bedayi.
632 - : Bir kimse, kendi refikasının doğurduğu çocuğun kendisinden olduğunu ikrar, badehu nefy edecek olsa hakkında lian lâzım gelir. Bilâkis evvelâ nefy edib badehu tasdik else hakkında haddi kazf icab eder. .Çünkü badennefy ikrar edince nefsini tekzib etmiş olur. Her iki sııret-de de çocuğun nesebi - sabıkan veya lahikan vuku bulan ikrarına binaen - kendisinden sabit olur.
633 - : «Ey zani oğlu» ve *ey zaniye oğlu*, «ey zani ve zaniye oğlu» gibi tabirler, bütün sarih tabirlerdir. Birinci tabir ile muhatabın babasına, ikinci tabir ile anasına, üçüncü tabir ile de her ikisine kazf edilmiş olur.
Kezalik: «veledi zina*, «ibni zina» tabirleri de sarih olub bunlar ile muhatabın validesine kazf edilmiş olur.
Fakat kahbe, habise, muhannes gibi tabirler, sarahaten kazfden madud değildirler.
634 - ; Bir kimse, bir şahsa tarizen «benim babam zani değildir;* veya «benim anam zaniye değildir» dese bununla haddi kazfe müstahik olmaz. Çünkü bu suretde muhatabın sahihünneseb olmadığına bir tariz var ise de bu; sarahaten değil, kinaye tarikiyledir.
Kezalik: bir kimseye hitaben «Sen nâsın en zanisisin» denilmesi, haddi müstelzim olmaz. Zira bu tabirden maksad, «Sen insanlar arasında pek ziyade zina edici bir insansın» demek olabileceği gibi «.Sen her-kesden ziyade zinaya kadir bir kimsesin» demek de olabilir. Böyle bir ihtimal ise had icrasına manidir.
«Sen fülândan daha. zanîsin» denilmesi de bu hükümdedir. Yalnre İmam Ebu Yûsüf'e göre bu söz, haddi müstelzim olur.
«Sen zina edersin» sözü de haddi icab etmez. Çünkü bu tâbirin hâle de istikbale de ihtimali vardır, bununla her halde zinanın vukuu iddia edilmiş olmaz. Bedayi.
635 - : Bir kimseye «Sen babanın oğlu değilsin» denilmeyi o kimsenin validesi hakkında bir kazfdir. Bu söz gerek gazab halinde söylensin ve gerek söylenmesin. Çünkü bu söz, nefyi neseb için söylenir.
Fakat bir kimseye «fülân senin baban değildir» veya «sen fülâmn oğlusun» denilse bakılır: eğer bu söz gazab ve müşateme halinde söylenmiş ise kazf sayılır. Çünkü gazab hali buna bir karine teşkil eder. Fakat gazab halinde söylenmemiş ise kazf sayılmaz. Zira bu sözler, hem nesebi nefy ve hem de ahlâk ve etvarda müşabeheti nefy maksadiyle söylenir. Böyle bir ihtimal ise kazfe münafidir. Bedayi.
636 - : Bir kimseye hitaben «senin zani olduğunu haber aldım* denilmesi, haddi müstelzim bir kazf değildir. Çünkü bu, bir hikâyeden ibaretdir. Bizzat zinaya nisbet değildir.
Bir kimseye «lûtî» denilmesi de kazf sayılmaz. Zira bu, müeerred lût kavmine bir nisbetden ibaretdir, her haide fi'li şeni icrasını iktiza etmez. Hattâ «Sen Lût kavminin yapdığını yapmışsın» denilmesi biLr İmamı Âzam'a göre kazfden madud değildir. Fakat bu isnad, İma mey ne göre kazf sayılır. Bedayî.
637 - : Bir şahsı, mensub olduğu ırkın veya kabilenin gayrisin, nisbet etmek, kazf midir, değil midir, meselesinde ihtilâf vardır. Meselâ: bir Araba nebetî, bir Aceme rumî, bir Türke Habeşî, Kureygden bir zata Bahilî denilse bu, Hanefî fukahasınca kazf sayılmaz. Bu, bir şahsı mensub olmadığı bir kabileye nisbet olduğundan bir yalan söz sayılır. Nitekim babası beyaz veya şehirli olan bir şahsa «Ey ibni esved, ey köylü oğlu» denilmesi de böyledir. Bedayî.
638 - : Bir erkeğe hitaben «Ey zaniye» denilmesi, kazf sayılmaz. Bu, bir erkek hakkında mutasavver olmayan bir şey ile kazf demekdir. Bu cihetle bu söz, lâğuvdur. ÇünKü bir erkeğe, kadınlara mahsus bir fi' lile, yani mücameat için nefsini temkin ile kazf edilmiş olur.
Bu mesele, îmamı Âzam ile imam Ebu Yûsuf'e göredir.-îmanı Mu-hammed'e göre bu, kazf sayılır. Te'nis harfi olan ha, mübalâğa için ilâve edilmiş olabilir. Allâme, mekkâre tabirlerinde olduğu gibi veyahut b;ı harf, bir silei zaide bulunmuşdur, bu hazf edilince «ey zani» denilmiş olur.
Fakat bir kadına «Ey zani» diye kazf edilmesi, bil'ittifak haddi icab eder. Zira tenis alâmeti olan harf, bazan hazf edilir. Nitekim kadınlara haiz, hâmil denilir. Bedayî.
639 - : Kazf hususunda zina lâfziyle ayni mânâyı ifade edib başka lisanlara aid bulunan lâfızlar arasında fark yokdur, onlar da haddi icab eder. Türkçede «rusbi» tabiri «zaniye» tabiri hükmündedir. «Sen piçsin» tabiri de haddi kazfi müstelzimdir. Bedayî, Abdurrahim, İbnı Nüceynı fetvaları.
«(Malikîlere göre de kazfe mahsus tabirler, sarih ile tariz kısımlarına ayrılır. Zanî, zaniye tabirleri sarihdir. «Ben zani değilim», «gözün, veya elin, veya ayağın zina etdi» gibi tabirler de ta'riz kabilinden-dir.
İmam Malikden bir kavle nazaran ta'rizler, mutlaka haddi müstel-zim olur. Binaenaleyh birisine hitaben «fakat ben zani değilim» denilse kaili hakkında had lâzım gelir.
İmam Malike göre «Ey Lûtî» tabiri, sarahaten kazfden maduddur. «Lût kavminin yapdığını yapan» tabiri de böyledir. İmam Ahmede göre de böyledir. Bu zevata göre livata fazihası da zinadan maduddur.
Bir erkeğe âhir, bir kadına kahbe, fâcire denilmesi de haddi icab eder.
Birisine muhannes denilmesi de kaili hakkında haddi müstelzimdir. Meğer ki bunu söyleyen şahıs, bununla kazf kasdinde bulunmamış oldu- ğuna dair yeniin etsin.
Hür, müslim bir Arabîye «Sen hür değilsin» denilmesi veya ona «Ru-%!. farisî, veya nebetî denilmesi kazf sayıhb haddi icab eder. Çünkü bununla onun nesebi inkâr edilmiş olur. Halbuki Arabların enşabı mahfuzdur, onlardan birini kabilesinden, ırkından başkasına nisbet etmek, onun hakkında kazfde bulunmak demekdir. Fakat başka ırklardan bir kimseyi cinsinin gayrisine nisbet etmek, meselâ bir Rumîye zenci veya*bir eb-yaza esved demek haddi icab etmez.
Bir kimseye fâsik, fâcir; kâfir, yahudi veya ehli riba, hinzir, eşek, kelb, kelb oğlu veya fâsikanm veya facirenin oğlu diye hitab edilmesi, kaili hakkında tedibi icab eder. Fâsik veya fâcir söziyle zina kasd edildiğine karîne bulunursa, meselâ «ey fülâne ile fücurda bulunan» denilirse bu söz, hadi müstelzim olur. Şerhi Ebil'berekât, Haşiyei Düsukî.)
(Şafiîlere göre de kazfdeki tâbirler, sarih ile ta'riz kısımlarına ayrılır. İmam Şafuye göre ta'riz ile kazfe niyet edildiği ve bir ta'riz, kazf, ile tefsir olunduğu takdirde haddi icab eder ve illâ etmez.
îmanı Ahmed İbni Hanbelin bir kavli de bu veçhiledir. Mebsut.) {Hanbelîlere göre de kazfe aid lâfızlar sarih ile kinaye kısımlarına münkasimdir.
«Ya zani, ya âhir, ya lûtî, sen. fülânın veledi değilsin» sözleri sarihdir. «Ey muhannes, ey kahbe, ey fâcire, ey habise» sözleri de kinayedir.
Bir kimsenin zevcesine hitaben «kocam risva etdin, kocanın fİrasını ifsad etdin, kocanın başını aşağı indirdin, kocanı boynuzlu yapdın» denilmesi de kinayeden maduddur.
Bir Arabîye ey nebetî veya ey fürsî veya ey rumî veya bunlardan birine ey arabî denilmesi de kinaye kabilindendir. Binaenaleyh bu gibi kinaî tâbirler ile hakikati zina kasd edilirse haddi müstelzim olur. Kasd edilmezse kaili yalnız ta'zir olunur. Neylülmeârib.) [15]
640 - : Kazf in dari adilde vukuu şartdır.
Binaenaleyh dari bağîde veya dari harbde vuku bulan kazfler, haddi müstelzim olmaz. Çünkü hadleri ikame edecek olan, veliyyüPemrdir. Veliyyüi'emrin ise bu yerlerde velayeti carî değildir. Bedayî.
641 - : Kazfin mutlak olması, yani bir şarta muallâk veya bir vakte muzaf bulunmaması şartdır.
Binaenaleyh kazfi muallak ile kazfi muzaf, haddi müstelzim olmaz. Velev ki bilâhare şart, tahakkuk etsin ve izafe edilen vakit gelib çatsın. Çünkü bu iki takdirde bir şahsın zinakâr olduğu kafi suretde iddia ve ifade edilmiş olmaz.
642 - : Kazfi muallâk, bir şarta talik suretiyle yapılan kazfdir. eŞu yere gidersen zanîsin» denilmesi gibi.
Kazfi muzaf bir vakte izafe suretiyle vuku bulan kazfdir. «Sen şu haneye gidecek gün zanisin» veya «sen fülân ay girince zanisin» denilmesi gibi. işte bu gibi kazflerden dolayı had lâzım gelmez. Bedayî, Hindiyye. [16]
643 - : Hâlisen hakkullah olan, yani: yalnız âmme mesalih ve menafiinden bulunan hadlerde dâva ve husumet şart değildir. Bu husus-da «şahadeti hısbe» de kâfidir. Bu şahadet ile had icra edilebilir. Haddi zina, haddi şürb gibi. Fakat haddi kazf böyle değildir. Bu hususda hem hakkullah, hem de hakkı şahsî mevcuddur. Şöyle ki:
Kazf yüzünden bir ma'siyet irtikâb edilmiş, cemiyet hayatında bir sarsıntı zuhura gelmiş, bazı masum kimseler töhmet altında kalmış, aralarında tesanüt ve teavün carî olması lâzım gelen cemiyet efradından bazılarına lâhik olacak ardan bütün cemiyet, az çok müteessir bulunmuş olacakdir. Bu cihetle bu isnad, âmme hukukuna dokunmuş olur. Fakat diğer cihetden bu isnad,* doğrudan doğruya muayyen bir şahsa müte-veccihdir. Bu yüzden asıl kendilerine âr lâhik olacak şahıslar, müteay-yendir. Bu itibar ile de bu isnad, şahsî haklara aid bulunmakdadır. Şahsî haklar ise şahsî dâvalar neticesinde istifa olunur.
Binaenaleyh sair şahsî haklarda olduğu gibi haddi kazf hususunda da şahsî dâva lâzımdır.
644 - : Makzuf olanlar, her ne kadar husumet hakkına mâlik, haddi kazfin istifasını taleb etmeğe salâhivetdar iseler de bu babda husumeti tefaddulen terk, haddi mütalebeden tevakki etmeleri evlâ görülmek-dedir. Çünkü böyle bir husumet neticesinde çirkin bir isnad, işaa edilmiş olacakdir. Bu gibi şeylerin işaa ve tescil edilmemesi ise şer'an mendub-dur. Fenalık yapanlara karşı afüv ve fazl le mukabelede bulunmak ise
tekvadan, âlicenabhkdan maduddur. Nitekim bir âyeti Kerîmede buyuruîduğu gibi diğer bir âyeti celîlede de buyurulmuşdur.
645 - : Makzuf, kazifi afüv etmeyerek hakkında dâva açdığı takdirde hâkim, bu dâvadan sarfı nazar etmesmi makzufe tavsiye etmelidir. Çünkü bir cemiyet efradı arasında bu gibi hususlardan dolayı afüv ve setr ile muamele yapılması, müstahsen bir hareketdir, Mebsut, Bedayi. [17]
646 - : Kazfden dolayı bir dâva kapısı açmamak evlâdır. Buna rağmen böyle bir dâva vuku bulunca hâdise usulü dairesinde takib edilir. Hattâ kazf vukuu, beyyine ile sabit oldukdan sonra veya kablel'mü-rafa makzuf, kazifi afüv ve ibra etse veya onunla bir bedel mukabilinde sulh olsa bunlar sahih olmaz.
Binaenaleyh bu takdirde makzuf, bir bedeli sulh almışsa bunu reddederek haddi kazf mütalebesine devam edebilir. Şu kadar var ki makzuf, dâvayı takib etmedikçe hâkim, haddi kazfe hüküm vermez.
647 - : Yukarıdaki mesele, eimmei hanefiyyeye göredir. Bu zevatın noktai nazarları şudur: Haddi kazf, âmme mesalihi icablarmdan-dır. Çünkü bu sayede âmmenin şahısları, şerefleri siyanet edilir, âmmeye müteveccih olan bir fesad, def edilmiş olur. Fesadı âmmeye müteveccih olan herhangi bir cinayetden dolayı tertib edilecek cezanın menfaati de âmmeye aiddir. Menfaati âmmeye raci bir cezayı ise eşhasın afüv ve İskata hakkı olamaz.
Maahaza îmam Ebu Yûsüf'den bir rivayete göre kazfden afüv, ibra ve bir bedel mukabilinde müsaleha caizdir. Bedayi. Bu halde bu bedel, bir zararı manevîyi tazmin mahiyetinde bulunmuş gibi olur.
«(imam Mâlik'e göre de haddi kazf, makzufun hakkıdır, bunu afüv ve iskat edebilir. Şu kadar var ki makzuf, keyfiyeti veliyyül'emre veya naibine ref etdikden sonra artık İskata salâhiyeti kalmaz. Tvleğer ki makzuf, kendisine isnad edilen şeyin beyyine ile isbatından korkarak nefsinin mestur kalmasını arzu etsin, bu takdirde afüv ile muamelesi yine caiz olur. Şerhi Ebü'berekât, Düsukî.)
(İmam Şafiîye göre de kazfden afüv, ibra ve bir bedel mukabilinde müsaleha caizdir. Çünkü, kazf, makzufun ırzına, şerefine karşı bir cina-yetdir. Bir şahsın ırzı, haysiyet ve şerefi ise kendi hakkı olducu gibi bunu ihlâl edenlere terettüb edecek ceza da kendi hakkı olmak lâzım gelir. Nitekim bir şahsın nefsinin bedeli olan kısasda kendisinin bir hakkı bulu nmakdadır.
Binaenalevh haddi kazf de makzufun hakkı olduğu cihetle bunu afüv etmesi, bundan kazifi ibra evlemesi veya bunun mukabilinde bir bedel üzerine sulh olması caizdir. Mebsut, Bidavetül'müctehid.)
(Hanbelîlere göre de haddi kazf, makzufun hakkı olduğundan bunu afüv ve .iskat. etmesi caizdir. Velev kî bu hususda bir dâva acmıs bulunsun. Fakat bir cemaate bir söz ile kazf eden şahsı o cemaatden bazıları afüv etseter de ditrer afüv etmeyenler için hakkında tanı olarak haddi icra edilir. Keşşafül'kına.) [18]
[1] Ömer Nasuhi Bilmen, Hukukı İslamiye ve Istılahatı
Fıkhiyye KAMUSUBilmen Basım ve Yayınevi :3/197.
[2] Ömer Nasuhi Bilmen, Hukukı İslamiye ve Istılahatı
Fıkhiyye KAMUSUBilmen Basım ve Yayınevi :3/197-199.
[3] Ömer Nasuhi Bilmen, Hukukı İslamiye ve Istılahatı
Fıkhiyye KAMUSUBilmen Basım ve Yayınevi :3/199-201.
[4] Ömer Nasuhi Bilmen, Hukukı İslamiye ve Istılahatı
Fıkhiyye KAMUSUBilmen Basım ve Yayınevi :3/201-203.
[5] Ömer Nasuhi Bilmen, Hukukı İslamiye ve Istılahatı
Fıkhiyye KAMUSUBilmen Basım ve Yayınevi :3/203-210.
[6] Ömer Nasuhi Bilmen, Hukukı İslamiye ve Istılahatı
Fıkhiyye KAMUSUBilmen Basım ve Yayınevi :3/210-218.
[7] Ömer Nasuhi Bilmen, Hukukı İslamiye ve Istılahatı
Fıkhiyye KAMUSUBilmen Basım ve Yayınevi :3/218-221.
[8] Ömer Nasuhi Bilmen, Hukukı İslamiye ve Istılahatı
Fıkhiyye KAMUSUBilmen Basım ve Yayınevi :3/221-222.
[9] Ömer Nasuhi Bilmen, Hukukı İslamiye ve Istılahatı
Fıkhiyye KAMUSUBilmen Basım ve Yayınevi :3/222-223.
[10] Ömer Nasuhi Bilmen, Hukukı İslamiye ve Istılahatı
Fıkhiyye KAMUSUBilmen Basım ve Yayınevi :3/223-228.
[11] Ömer Nasuhi Bilmen, Hukukı İslamiye ve Istılahatı
Fıkhiyye KAMUSUBilmen Basım ve Yayınevi :3/229.
[12] Ömer Nasuhi Bilmen, Hukukı İslamiye ve Istılahatı
Fıkhiyye KAMUSUBilmen Basım ve Yayınevi :3/229-230.
[13] Ömer Nasuhi Bilmen, Hukukı İslamiye ve Istılahatı
Fıkhiyye KAMUSUBilmen Basım ve Yayınevi :3/230-231.
[14] Ömer Nasuhi Bilmen, Hukukı İslamiye ve Istılahatı
Fıkhiyye KAMUSUBilmen Basım ve Yayınevi :3/231-233.
[15] Ömer Nasuhi Bilmen, Hukukı İslamiye ve Istılahatı
Fıkhiyye KAMUSUBilmen Basım ve Yayınevi :3/233-237.
[16] Ömer Nasuhi Bilmen, Hukukı İslamiye ve Istılahatı
Fıkhiyye KAMUSUBilmen Basım ve Yayınevi :3/237-238.
[17] Ömer Nasuhi Bilmen, Hukukı İslamiye ve Istılahatı
Fıkhiyye KAMUSUBilmen Basım ve Yayınevi :3/238.
[18] Ömer Nasuhi Bilmen, Hukukı İslamiye ve Istılahatı
Fıkhiyye KAMUSUBilmen Basım ve Yayınevi :3/239.