ÖNSÖZ.. 4

(ÜÇÜNCÜ BÖLÜM) 4

MEVKUF ARAZİ, AKARAT VE NÜKUD HAKKINDA UMUMİ. 4

MALÂMATI HAVİDİR. 4

Mevkuf Arazinin Aksamı  : 4

Mevkuf Akar Atı M Akşamı   : 6

Müessesatı Hayriyeden Mesc İdler : 6

Müessesatı Hayriyyeden Zaviyeler, Kâr Vans Ar Aylar Çeşmeler : 8

Müessesat1  Hayriyeden  Makbereler : 9

İcarei  Vahideli Vakıflar 10

Mukataalı  Vakıflar  : 10

İcareteynli Vakiflar : 12

Vakıf Yeklerin Kiraya Verilmesi : 12

İcareteynli Vakıf Akarların Ferağ Ve Tefvizi 16

Marizlerin Ve Kas1rın1n Ferağları  : 17

Vefa Ve  İstiğlâl Tarikiyle Ferağ  : 18

Ferağ Ve Teferruga Vekâlet : 19

Ferağlarda İtiyaz Ve Hiyari Ayb İle Hiyari Rü'yet Vesaire : 19

Vakıfların  Taksimi  Ve  Mühayee  İle  İfrazı 20

Vakıfların Gasb Edilmesi 22

Nükudı   Mevkufenin Tenmiyesi 24

(DÖRDÜNCÜ BÖLÜM) 25

VAKIFLARA AİD   TAMİRAT VE İNŞAATA, 25

SARFİYATA, İSTİDANEYE, CİHETLERE, VAZİFELERE MAHSUS UMUMİ MALÛMATI HAVİDİR. 25

Vakıflara Aid Tamirat Ve  İnşaat 25

Bir Vakfa Aid Varidatın Başka Bir Vakfa Sarf Ve Naklinin Caiz Olub Olmaması  : 27

Vakıflar İçin İstidanenin Caiz Olub Olmaması 27

Cihetlerin Tevcihi  : 28

Cihetlerde İstinabenin Ve Ferağın Cereyanı : 29

Cihetlerin  Muattal Birakilmasi 30

Vazifelerin.Aksamı Ve Mürtezikaya Vakfın Gallesinden Vazifelerinin Nasıl Verileceği : 31

(BEŞİNCİ  BÖLÜM) 34

MÜTEVELLİLERE VE VAKIFLARA MÜTEALLİK DÂVALARA AİD UMUM! MALÛMATI HAVİDİR. 34

Mütevelli Olabilecek Kimseler  : 34

Mütevellilerin Ücrete İstihkakları 36

Kaimmekam   Mütevelli   Nasbi 37

Mütevellilerin   Ellerindeki  Vakıf  Mallarda Tasarruf-Ları 37

Mütevellilerin Sulh Ve İbraları 38

Mütevellilerin Zamin Ve Yeminleriyle Musaddak Olub Olmadıkları Hususlar : 39

Mütevellilerin İkrarları Ve Kendilerine Yemin Teveccüh Edib Etmeyen Hususlar 41

Mütevellilerin Muhasebeleri 42

Mütevellilerin Azillerini  İcab Edib Etmeyen Şeyler : 43

Vakıflarda Mesmu Olub Olmayan  Dâvalar 44

Vakıf Davalarında Hasım Olub Olamayanlar 46

Vakıflarda Makbul Olub Olmayan Şahadetler 47

Vakıflarda  Hisbe   Veya Tesamü'  Tarikiyle  Şahadet: 49

Vakıflarda  Beyylnelerin  Tercihi 50

Vakıflara Müteallik İkrarlar 51

Vakıflarda Müruru Zaman. 53

Bir Vakviye Sureti 54

On  üçüncü Kitap. 55

VASİYETLERE, VASİLERE DAİR HÜKÜMLERİ CAMİ OLUP BİR MUKADDİME İLE  İKİ  BÖLÜMDEN  İBARETTİR. 55

MUKADDİME.. 55

Vasiyetlere Ait Bazı  Istılahlar 55

(BİRİNCİ BÖLÜM) 56

VASİYETLERE DAİRDİR.. 56

Vasiyetlerin   Rüknü, Sebebi,  Kısımları, Hükmü. 56

Vasiyetlerin  Meşruiyetindeki  Hikmet Ve Maslahat 58

Vasiyetlerin Ait Şartları : Müsilere,   Musa   Lehlere, Musa  Bihlere. 58

Musa Leh Olup Olamayacak Ve Musa Bihin Tamamını Alıp Alamayacak Kimseler 61

Menfâatlere Müteallik Vasiyetler 64

Vasiyetlerin Cevazına, Butlanına Ait Bazı  Meseleler  : 66

Vasiyetlerden  Rucua Dair Bazı  Meseleler : 69

Vârislepin Vasiyetlere İcazetleri  : 71

Müteaddit Vasiyetlerden Hangilerinin Takdim Edileceğine Dair  Meseleler 72

Hayır Cihetlerine Ait Vasiyetlerin Tenfiz Suretler 73

Kariplere, Ehli Beyte, Cirane Vesaire Namına Yapılacak Vasiyetler 75

Terikenin Sülüsiyle Yapılan Vasiyetler 79

Terikeden Cüz' Sehm, Nasip Gibi Bir Şey Verilmesiyle Yapılan Vasiyetler1: 81

Borç İkrarı Suretiyle Yapılan Vasiyetler 82

Marizlerin Vasiyyetlerine Dair Bazı  Meseleler 82

Gayri Müslimlere Ait Vasiyyetler 83

(İKİNCİ BÖLÜM) 84

VESAYETLERE DAİRDİR. 84

Vesayet Akdine Müteallik Bazi Meseleler : 84

Vasilerin Evsafı Ve Azil Ve Tebdilleri 85

Münferit Vasilerin Tasarruf Atı 87

Müteaddit Vasilerin Tasarrufatı 89

Çocuklar Hakkinda Velayeti Tasarrufa Müteallik Bazı Meseleler  : 90

Vasiler İle Vârislerin Ter Ike* Ye Rücua Müstahik Olup Olmadıklarına  Dair   Bazı   Meseleler 91

Vasilerin Sözleriyle Tasdik Olunup Olunmadıkları: 92

Vasilerin Tazmini Ve Butlanı İcap Edip Etmeyen'baz! Tasarrufları 93

Vasilerin  İkrar Ve Şahadetleri 95

Hâkim Tarafından Vasi Nasb Edilmesini Mucip Sebepler: 96

Vasiyyi Muhtar İle Vasiyyi Mansub Arasl'ndaki Farklar: 97

ON DÖRDÜNCÜ K I TAB.. 98

MUKADDİME.. 98

VERASETE VE İNTİKALE AİD BAZI  ISTILAHLAR.. 98

VERASETE AİD ISTILAHLAR : 98

(BİRİNCİ BÖLÜM) 100

TERİKELERE VE TERİKELERİN MEVRUS VE MÜNTAKİL.. 100

OLDUĞU ŞAHISLARA VE SAİREYE MÜTEALLİKDİR. 100

Terikeye Tekfini Eden   Haklar   :   Meyyitin Teçhiz Ve. 100

Meyyitin Borçlarının Ödenmesi =  Kazai Deyun : 101

Meyyitin Vasiyetlerinin Tenfizi 103

Terîkenin Vârisler Arasında Taksîmî : 104

Vârislere  İntikal Edib Etmeyen  Haklar : 104


ÖNSÖZ

«Hukuki Islamiyye ve Istilâhatı Fıkhıyye» nin işbu beşinci cildi, islâm hukukunun müteşekkil olduğu kitaplardan meçhas-i fıkhiyeden üç kitab-dan müteşekkildir.

Bu cildi teşkil eden kitaplar ikinci kitabın 3, 4, 5 inci bölümleri iie on-üçüncü ve ondördüncüden ibarettir.

Bu kitaplar arasında mündericat itibarile büyük bir münasebet vardır. Çünkü bunlar, teberrüat mânasını muhtevidir. Bunlarda meccanen devr, temlik ve temellük gibi içtimaî hayâtın levazımından olan hükümler mün-demişdir.

Binaenaleyh aynı gayeleri müteveccih meseleleri, hükümleri ihtiva eden, bu cihetle aralarında büyük bir münasebet bulunan mezkûr bu üç kitap eserimizin işbu beşinci cildini teşkil etmekte bulunmuştur.

Tevfik, Allah Tealâ Hazretlerindendir.[1]

 

(ÜÇÜNCÜ BÖLÜM)

 

MEVKUF ARAZİ, AKARAT VE NÜKUD HAKKINDA UMUMİ

MALÂMATI HAVİDİR.

 

İÇİNDEKİLER : Mevkuf arazinin aksamı. Mevkuf akaratın aksamı. Müesses at ı hayrlyeden m esc İdi er. Müessesatı hayriyyeden zaviyeler, kâr* vansaraylar, çeımfrler. Müessesatı hayriyeden mahbereler, İcarei vahidelt vakıflar. Mukataalı vakıflar. Icareteynlİ vakıflar. Vakıf yerlerin kiraya ye­rilmesi, leareteynli vakıf akarların ferağ' ve tefvizi. Marizlerin ve kasırla­rın ferağları. Vefaen istiğlâl tarikiyle ferağ. Ferağ ve teferruga vekâlet. Ferağlarda İ'tlyaz ve hıyarı ayb İle hıyarı riiyet. Vakıfların taksimi ve mîi-hayee ile ifrazı. Vakıfların gasb edilmesi.  Nükudı mevkufentn tenmlyesi. [2]

 

Mevkuf Arazinin Aksamı  :

 

396 - : Vakıf arazi iki kısımdır. Bir kısmı, evkafı sahihadan olan ara-zii vakfiyedir ki, arazii memlûkeden iken şer'i şerife tevfikan bir cihete vakf edilmiş olan arazidir. Bu arazinin rakabesi ve bütün hukuki tasarru-fiyesi vakıf canibine aiddir. Bunlar da vâkıflarının şeraiti veçhile amel olu­nur. îkinci kısmı da evkafı gayri sahihadan olan arazii vakfiyedir ki, bun­lara tahsisat, irsadat da denir. Bunlar, esasen arazii emîriyeden, başka bir tabir ile arazii milliyeden, arazii memleketten iken bilâhare ifraz edilerek veliyyül'emr tarafından veya anın izniyle başkaları tarafından birer» cihe­te vakıf ve tahsis edilmiş olan araziden ibaretdir.

(Birinci cild Düsturda münderic olan 7 Şaban 1274 tarihli Arazi Kanu­nuna müracaat!)

397 - : Bir veliyyül'emr, beytülmale aid araziden bir parçayı kimseye temlik etmeksizin âmme mesalihi için, meselâ bir medresenin levazımı için vakıf etse tahsisat kabilinden olarak caiz olur.

Kezalik : ahaliden bir zat, araziyi milliyeden bir çiftliğiilemellük etme­den veliyyüT emrin izniyle beytülmalin masarifinden bir ciheti hayrîyyeye, meselâ bir mescidi şerifin mesalihine vakf etse tahsisat kabilinden olarak caiz olur.

Bir çok salâtin ve ümeranın vakıfları bu kabildendir.

398 - : Tahsisat kabilinden olan vakıflar da meşrutun lehleri bakımın­dan iki kısımdır.   Birinci kısım,   sahih tahsislerdir ki,   beytülmâle aid bir kısım varidatı, meselâ bir araziyi milliyenin rüsumunu, mahlûlâtın bedelle­rini beytülmaün maarifinden olan bir cihete, meselâ âmmeye aid bir has-tahanenin levazımına veliyyül'emrin tahsis etmesi gibi.

Bir yerdeki çeki ve kantar rüsumunun böyle bir cihete vakfı da bu ka­bildendir. Istanbulda bunun emsali vardır. Üçüncü Sultan Ahmedin Bebek­teki camii şerifinin böyle bir vakfı vardır.

Bu varidat, muhassasün lehası olan cihete sarf olunur. Bu, bir sahih ve lâzım vakıf hükmündendir. Bunu nakz ve ibtal, caiz olmaz.

îkinci kısım gayri sahih tahsislerdir ki bunlar da beytül'mâle aid bir takım varidatı, beytüîmâlin masarifinden olmayan bir cihete vakf ve tayin­den ibaretdir. Bu kısım vakıflar, veliyyiil'emrin reyîle nakz ve ibtal edile­bilir. Bunların şeraitine riayet lâzım gelmez, Tenkihi Hâmidî, îbni Nüceym risaleti, AH Efendi fetvası.

Beytülmalin masarifi için vergiler bahsine müracaat!.

399 - : Araziyi milliyeden iken tahsisat   kabilinden   olarak bir cihete vakıf ve tayin edilmiş olan yerler üç nevidir.

Birinci nevi; gerek rekabesi ve gerek hukuki tasarruf İyesi beytülmâle aid olub yalnız aşar ve rüsumu veliyyülemr canibinden bir cihete vakf edil­miş olan arazidir. Bu nev'in yalnız aşarı ve ferağ, intikal ve mahlûlât be­delleri vakıfları canibine aid olur. Bunlar yine sırf arazi gibi beytülmal ta--atından tapu ile ekincilere tefviz olunur. Bunlarda Arazi kanunnamesi hü­kümleri cereyan eder. Türkiyedeki arazü mevkufenin ekserisi bu kabildendir.

ikinci nevi; rakabesi ve aşariyle rüsumu beytülmâle aid olub yalnız hu­kuku tasarrufiyesi veliyyüTemr tarafından bir cihete vakıf ve tahsis edil­miş arazidir. Bunun aşar ve rüsumu beytülmâle verilir.

Üçüncü nevi; rakabesi beytülmâle aid olmakla beraber hem hukuku ta­sarrufiyesi, hem de aşar. ve rüsumu veliyyül'emr tarafından bir cihete tah­sis edilmiş bulunan arazidir. Bunun aşar ve rüsumu vakfı canibine aiddir.

Bu son iki nevi» ya bizzat vakıfları namına ziraat edilir veya başkasına icareye verilir. Varidatı meşrutun lehlerine sarf olunur. Bunlarda Arazi Kanunu hükümleri cereyan etmez. Binaenaleyh bunlarda ferağ ve intikal misiilû kanunî ^hükümler carî değildir. Arazi Kanunnamesine müracaat!..

400 - : Bir mahalde vakfı sahih ile tahsisat kabilinden olan vakıf, iç­tima edebilir.

Meselâ : bir kimse mâlik olduğu araziyi öşriye veya haraciyeyi veya sureti meşruada temellük etmiş olduğu arazii milliyeden bir parçayı bir cihete vakf etdiği gibi bu arazinin beytülmâle aid olan öşür veya haracı da veliyyülemr tarafından diğer bir cihete vakıf ve tahsis edilse bunda bu iki kısım vakıf toplanmış olur.

Bir arazinin böyle vakıf, edilmiş olmasiyle öşrü veya haracı sakıt olmuş olmaz. Çünkü öşür ile haraç için şer"i şerif, bir vecih tayin etmiştir. Vakıf edilmekle bu tegayyür etmez. Binaenaleyh bu öşür ve haraç da başka bir cihete tahsis edilebilir. Fetavayı Hayriyye.

401 - : Araziyi Öşriyye ve haraciyyedeu  bir yerin  mâliki    tarafından meşru suretde vuku bulan vakfı,  evkafı sahihadandır.

Kezalik araziyi mevattan bir mahallin veliyyül'emrin izniyle mülkiyet üzere ihya edilerek bir cihete vakf edilmesi de evkafı sahihadandır. Is'af, Ibni Nüceymin Mısır arazisi hakkındaki altıncı risaleti.

402 - : Araziyi öşriyye veya haraciyyeden olan bir memlekette kadim-denberi vakf edilmiş bir çiftlik hakkında  :  «İhtimal ki bu, mâliki vâris bı­rakmaksızın vefat etmekle beytülmâle aid olarak araziyi memleket hükmü­ne girmiştir de ondan sonra temellük    edilmeksizin vakf edilmişdir» diye onun  evkafı gayri  sahihadan  olduğuna  hükm  edilemez.   Çünkü  tevehhüme itibar yokdur. Kadim kıdemi üzere bırakılır ve müslümanların haklarındaki galebei zanna mebnl bunun vechi şer'i üzere yapılmış olduğuna kail olmak lâzımdır. Haniyye, Fetavayi Hayriye.

403 - : Arazii milliyyeden ifraz edilerek bir zata sahih suretde temlik edilen çiftliklerin ve sair arazi parçalarının o zat tarafından bir ciheti hay­ra yapılan vakfı, evkafı sahihadandır. Şeraitine riayet lâzım gelir. O zat, vc-liyüTemr olabileceği gibi ümeradan biri veya    başkası da olabilir. Risalei Ibni Nüceym. NetİcetüTfetâva.

404 - : Arazii milliyyeden bir mahallin eşhasa temlik edilmesinin sıh­hati, beytülmalden satın alınmasına mütcvakkıfdır. Şöyle ki  beytülmâlde müzayaka bulunduğu bir zamanda arazii miliyeden bir paranın semen-i mis­ille satın alınması sahihdir.     Fakat semeni  mislinden     noksan  fahiş     İle satın alınması temlikin sıhhatine manidir.  Velev ki tağyir bulunmasın.

Beytülmâlde müzayaka bulunmadığı takdirde ise böyle bir parçanın bey-tülmâlden ancak iki kat kıymetiyle satın alınması sahihdir. Bu takdirde iki kat kıymetinden noksanı fahiş ile satın alınsa sahih bir temlik hâsıl olmuş olmaz. Nitekim yetimlerin mallan hakkında da müteahhirîni fukahanın kavileri böyıedir. Müfta bir? olan da budur. Veliyyül'emr, müslümanların mesalihinin nazırı olduğundan yetimlerin vasisi gibidir. Beytülmal de mali yetim hükmündedir. Aliyyi Maksidînin Eşbah haşiyesi.

405 - : Kadimdenberi vakf edilen ve aslı araziyi milliyeden iken bey-' tülmâlden satın alındığı malûm bulunmuş olan arazinin,  evkafı sahihadan olduğuna hükm edilir. Bu satış    muamelesinin yukarıdaki    mesele veçhile meşru suretde yapılmış olduğu malûm olsun olmasın müsavidir. Çünkü as}

olan, sıhhatdir. Kadîm olan da hilâfına bir hüccet üzere terk edilir.

Fakat bu arazinin vakf edilmeden evvel, beytülmâl canibinden satın alınmış olduğu asla bilinemezse evkafı sahihadan olduğuna hükmedilemez. Bunun beytülmâl için bekası asidir. Dürri Muhtar, Reddi Muhtar.

406 - : Bir kimse arazii milUyyeden tapu ile tasarrufunda bulunan bir parçayı, meselâ bir çiftliği usulen temellük etmeden veya veliyyül'emrin iznini istihsal eylemeden bir cihete vakf etse bu, ne sahih evkafdan, ne do tahsisat kabilinden olmuş olmaz. Belki yine sırf arazii milliyeden bulunur.' Ve ayni hükümlere tabi olur. Bunlarda alım satırrî, hibe, vakıf ve sair tem­lik ve temellük vecihleri cari olmaz. Fetavâyi Feyziyye, Mülteka şerhi feraid.

407 - :  Arazii milliyyenin bir şahsa temlik edilebilmesi âmme masla-hatiyle mukayyetdir.    Binaenaleyh bir belde kenarında    bulunub kimsenin âlâkai şeriyesi bulunmayan bir mikdar millî mahalli usulü dairesinde bir şahsa parasiyle temlik caiz ise de âmme maslahatını ihlâl etdiği takdirde caiz olmaz. Bu hususda hacete değil, maslahata bakılır. Maslahat tahak-.kuk edince bir ihtiyaç bulunmasa da bu temlik, meşru olur. Müteahhirinin müfta.bih olan kavileri de bu veçhiledir. Eşbah.

408 - : Brazn" milliyyenin bir kimseye meccanen temliki sahih değildir.

Binaenaleyh böyle bir arazinin vakf edilmesi sahih- olmaz. Velev ki o kimsenin elinde bir temlikname bulunmuş olsun. Bu cihetledir ki beytülmâ-le aid araziden iktaât voliyle bazı ümeraya meccanen verilmiş olan yerle­rin vakıfları evkafı sahihadan sayılamaz, bunların şeraitine her halde riaL yet icab etmez. Şu kadar var ki bunların yukarıdaki meseleler veçhile âm­me mesalihine, birer ciheti hayra vakıf ve tayin edilmiş olanları tahsisat kabilinden olarak caiz bulunmuşdur. Bahri Raik, Dürri Muhtar,

409 - : Bir  beldenin arazisinden    bir    kısmını'   akar ittihaz ederek, meselâ : bir mescidi şerife vakf etmek veya bir kısmının ilâvesiyle bir mes­cidi şerifi genişletmek için veliyyül'emr tarafından izin verilse bakılır. Eğer o belde anveten fetih edilmiş ve arazisi gânimler arasında taksim edilmemiş İse bu izin, nafiz olur. Fakat o belde sulhan alınıp arazisi ahalisinin mülkünde ibka edilmiş veya anveten alınıp gânimler arasında mülkiyet üzere taksim olunise bu izin, nafiz olmaz. Çünkü başkasının mülkü vakf edilmiş olur. Reddi Muhtar.

410 - : Arzı havsın vakf edilmesi caiz değildir.

Arzı havz, sahibinin ekip biçmekden, ve haracını ödemekten âciz kal-masiyle_jnejia£ü>- fearacına mukabil olmak üzere veliyyül'emre def ve teslim ettiği arazi parçasıdır. Veliyyülemr, bu parçaya bunla mâlik olmayaca­ğından bunu bir cihete vakf etmesi caiz olamaz. Bahri Raik. [3]

 

Mevkuf Akar Atı M Akşamı   :

 

411 - : Vakıf akarlar, iki kısımdır. Birinci kısım, kiraya verilmek   için değil, belki ayni ile istifade olunmak üzere vakıf edilmiş olan yerlerdir. Bun­lara (müessesatı hayriye) adı verilir. Mâbedler, medreseler, mektepler, çeş­meler, kütüphaneler, imarethaneler,  hademei hayratın süknasma mahsus haneler, makbereler bu cümledendir.

İkinci kısım, icareye veriiib varidatının bir hayır cihetine sarf edilmesi meşrut bulunan akarlardır, ki bunlar da (icarei vâhideli vakıf akarât) (mu-kataah vakıf akarât),- (icareteynli vakıf akarât) nâmı ile üç kısma ay-nlmışdır.

412  - : Müessesatı hayriye iki nevidir. Birinci nevi, kendisinden fakir­lerin de, zenginlerin de intifa etmeleri caiz olan hayır müesseselerdir. Mes-cidier, kütüphaneler, misafirhaneler, köprüler, umumî makbereler gibi.

ikinci nevi, kendisinden yalnız fakirlerin intifâı caiz olup zenginlerin is­tifadeleri caiz. olmayan hayır müesseseleridir. Velev ki fukaraya mahsus ol­dukları vâkıfları tarafından tasrih edilmiş bulunmasın, imarethaneler, hastaların yiyecekleri ve ilâçları vakıf tarafından verilmek üzere tesis edilmiş olan vakıf hastahaneler gibi.

Şu kadar, var ki bu müesseselerden fakirler ile beraber zenginlerin de istifade edebilmeleri vâkıfları tarafından meşrut bulunursa bunlardan zenginler de intifa edebilirler.

Fakat bunlardan yalnız zenginlerin istifade etmeleri meşrut olursa va­kıf, sahih olmuş olmaz. (153) üncü meseleye müracat!. [4]

 

Müessesatı Hayriyeden Mesc İdler :

 

413 - : Mescidler (küçük büyük cevamii şerife) ; en mühim, dinî mües­seselerden bulunm&kdadır. Bir mescidi şerif, tamire muhtaç olub da vakfı müsaid bulunmasa beytülmâl tarafından tamir edilmek lâzım gelir. Çünkü, burası, müslümanların muhtaç oldukları bir ibadethanedir, bunun mamu riyeti âmme menafü icablarındandır. Böyle bir mescidi tamiri için kısmen icareye vermek sahih olmaz. T-ahtavî.

414 -  :  Bir mescidi şerifi tamir için ânın    evkafından olan bir şeyi, mahalle ahalisinin satmaları, hâkimin reyine mukarim "İsa da caiz olmaz. Hindiyye.

415 - : Mamur bir mescidi haricden bir zatın yıkıb yerine andan daha muhkem bir mescid yapmaya salâhiyeti yokdur. Fakat bir mahallenin veya karyenin kadim mescidi dar olmakla o mahalle veya karye ahâlisi, o mescidi yıkıb yerine kendi mallariyle geniş, evvelkisinden metin bir mescid yapmaları caizdir.

Bu takdirde burada cuma ve bayram namazlarını kılmak için veliyyül-emreden tekrar izin almak lâzım gelir. Behcetülfetâva. Ceridei iîmiyye.

416 - : Bir mescid dar olub cemaate kifayet etmese mütevelli, o mes­cidin bitişiğinde bulunub anın müstegallâtmdan ulan bir vakıf akarın ilâve­siyle o mescidi tevsi edebilir. Fakat bir hacet görülmediği takdirde bu ilâve edilen kısım, mescid olamaz. Bezzazİyye.

417 - : Bir mescidi tevsi etmeğe lüzum görüldüğü takdirde anın'yanında bulunup başkasının mülkü olan bir yer,  sahibi razı olmasa bile parasiyle alınıb mescide ilâve edilebilir.

Kezalik böyle bir mescidin yanında lüzumundan fazla geniş olub âmmeye mahsus bulunan bir meydan veya''yoldan bir mikdarı da âmmeye mahsus bulunan bir meydan veya yoldan bir miktarı da âmmeye zarar ver­mediği takdirde hâkimin re'yile mescide ilâve edilebilir.- Bazı fukahaya güre bu mescidin bulunduğu belde anveten alınmış İse bu ilâve caizdir. Sul-hen feth olunmuş ise caiz değildir. Reddi Muhtar, Hindiyye. (409) uncu meseleye müracaat

418 - : Yıkılmış oian bir mescidi şerifin yeniden yapılması için birik­miş olan gailesi kâfi bulunsa bu gaile ile omescidi yeniden inşa etmek caiz olur. Fetva bu veçhiledir. Fakat Hassafa göre bu gaile, vâkıfı tarafından mescidin tamirine meşrutdur, yeniden İmarına meşrut değildir. Binaenaleyh bununla o mescidi yeniden bina etmek caiz olmaz. Hindiyye.

419 - : Bir mescid, harab ve ahalisi müstağni olub içinde namaz kılın­maz bir hale gelse o mescid, imam Muhammede göre vâkıfının veya vârisi­nin mülküne avdet eder. Fakat İmam Ebu Yusüfe göre avdet etmez, ebe­diyen mescid kalır: Bunun satıhb semeninin ve varidatının başka bir mes­cide sarfı da  caiz olmaz.  Esah  ve müfta  bin olan da budur. imam Muhammede göre bu halde  mescidin  vâkıfı  veya  vârisi malûm olmazsa o mescid lukata hükmünde bulunur.

(imam Mâlik Üe îmam Şafiî ve bir rivayete göre imam Azam da mes-cidlerin asla satılamayacağına    kail olmuşdur.  Bir mescid harab olmak veya başka bir sebeble satılamaz.  Mescİdler,  menafii baki oldukça satıla­mayacağı gibi, menafii muattal bulundukça da satılamaz.  Nitekim ıtk hâ­disesi hiç bir sebeble muattal olmadığı gibi mu'taka her şeyden daha ziyade benzeyen mescidlerde de muattal olarak satılamaz.  Çünkü bunlar, insanla rın mülkünden ebediyyen çıkmışlardır. Elmuğni.)

(Şafiilere göre böyle harab, muattal bir mescidin enkazı yasaklanır veya hâkimin je'yile başka bir mescidin tamirine sarf edilir. Evlâ olan ken­disine en yakın olan mescidin tamirine -sarf edilmesidir. Bununla vâkıfın garazına    mümkün    olduğu kadar müraat    edilmiş olur.    TahfetüT muhtaç haşiyesi.)

(Hanbeli fukahasma göre muattal bir hâle gelen veya hırsızlardan dolayı içinde namaz kılınmadan korkulan bir mescid, başka yere tahvil edilebilir. Ve bir rivayete nazaran bir mescid ile hiç intifa kabil olmayınca satılması ciz olur. Kısmen satıhb semeniyle mütebaki kısmını tamire ihtiyaç görüldüğü, başka suretle de imareti- kabil olmadığı takdirde ise mütebakisini tamir için kısmen satılır. Eîmuğnî.)

420 - : İki mescidden biri kadimden beri harabe yüz tutmakla mahalle ahalisi, bunu satıb diğer yeni ^jan mescide sarf etmek isteseler bu, ne imam Muhammede ve ne de îmam' Ebu Yusüfe göre caiz olmaz.  Çünkü imam Muhammede göre harab - olan  bir   mescid,   vâkıfının  mülküne  avdet   eder, mahalle ahalisine intikal etmez ki anda bu veçhile tasarrufları caiz olsun, imam Ebu Yusüfe göre ise bir mescid harab olsa da yine ebediyen mescid olarak kalır, vâkıfının mülküne avdet etmediği cihetle başkasının mülküne evlâ bittarik avdet etmiş olamaz. Artık bunda böyle tasarrufları nasıl caiz olabilir. Hindiyye, Bezzazİyye, Vâkıat.

Maamafih banisi malûm olmayan bir mescid harab olmakla ahali, yeni bir mescid bina etseler, o harab mescidi, hâkimin izniyle satarak semenin­den bu yeni cami için istifadede bulunmaları, bir kavle göre caiz btflun-muşdur. Bu halde evvelki mescidin evkafı, bu yeni mescide sarf olunabilir. Hayriyye fetâvası.

Velhâsıl : mescidlerin âlât ve enkazı hususunda fetva îmamı Muham-medin kavline göredir ki bunlar müstağna anha olunca sahihlerine avdet eder. Asü mescidlerde ise müfta bih olan imam Ebu Yusüfün kavlidir ki vâkıflarının mülküne avdet etmezler. Bahri Raik.

421 - : Bir mahalle veya karye ahalisi dağılıb oradaki mescidi şerif, muattal ve müstağna anh bir hale gelse bunun ankaziyle o mahalle veya karyenin yakınında bulunub mescidi mevcud bulunmayan diğer bir mahalle­de  veya  karyede bir  mescidi  şerif  inşa  edilmesi caiz olur.  Bu  takdirde birinci mescidin gailesi, hâkimin reyile ikinci mescidin masarifine sarf olu­nur. Yoksa birinci mescidin yıkılmasiyle yeri, ankazı, veya gailesi vakıfın mülkiyetine avdet etmez, imam Âzam ile îmam Ebu Yusüfün kavileri bu veçhiledir. Nitekim evvelce de işaret olunmuşdur.

Kezalik bu harab ve müstağna anh mescidin mühimmatı için evvelce bir zat tarafından vakf edilmiş bulunan bir mikdar nükud da buna yakın olub varidatı az bulunan diğer bir mescidin levazımına hâkimin reyile sarf edile­bilir. Yoksa bu nükud, vâkıfının mülküne avdet etmez.

Böyle harab bir mescidin ankazını, ve akaratınm varidatını, başka bir mçscide sarf ve nakl caiz olmasa bundan bir takım mütegaİlibenin gayri meşru suretde istifade etmeleri melhuzdur. Binaenaleyh bir çok zevat, bu sarf ve naklin cevazına fetva vermişlerdir. Reddi Muhtar.

422 - : Bayram ve cenaze musallaları da bazı fukahaya göre mescid hükmünde olarak ebediyen musalla olarak kalır. Binaenaleyh vâkıfının vefa­tında vârislerine mevrus olmaz. Bu gibi mahallerde mücerred namaz kılın­mağa müsaade edildikde ebediyeti zikr edilmese de vâkıfının mülkü zail olur. Mecmaül'enhür.

423 - : Bir kimse hanesinin orta yerinde bir mescid ittihaz edib içinde namaz kılınmasına izin vermiş olsa da burası mescid   hükmünde   bulunmuş olmaz. Belki burası yine mülVünde kalmış olur.  Burasını dilerse satabilir, vefatinaa da vârislerine intikal eder. Meğer ki bu mescide cemaatin gele­bilmesi için hususî bir yol ifraz etsin. Dürer.

424 - : Bir mescidi fevkani olarak yapıb altında da o mescidin mesalihi için bazı akarat, ve meselâ serdab vücude getirmek caizdir. Ve bilâkis tah­tanı olmak üzere mescid yapıb üstünde o mescidin mesûlihi için bazı akarat yapmak, veya medrese yapmak veya hademeasine mahsus oda yapmak da caizdir.

Fakat mescidin masalihinin gayrisi için vücude getirilmesi caiz değildir.

Binaenaleyh bir kimse mescid olarak yapdığı bir binanın fevkinde veya tahtında kendi mülkü olmak üzere bir hane, bir bodrum, veya bir dükkân gibi bir şey yapsa o bina, mescid halini alamaz. O kimsenin vefatında vârislerine mevrus olur. Çünkü bunda hakkı abd baki kalmakla tam hâlisen lü'lâh olmaz. Mecmaül'enhar, Dürri Münteka, Tenkih.

425 - : Bidayeten tahtanı olarak yapılmış bir mescidi yıkıb da yerine akar yapmak, anın üstünde de mescidi bina etmek caiz olmaz. Çünkü ev­velce secdegâh ittihaz edilmiş olan bir mahallin şerefi ihlâl edilmiş olur. Kenz şerhi, Dürri Muhtar, Tenkih.

426 - : Bir malı bir mahalie mescidinin lâalettayin imam veya müezzi­nine vakf etmek sahih olmaz. Çünkü meçhul bir şahsa vakf edilmiş olur. Bunun sahih olması için şöyle vakf etmelidir : « Bu malımı şu mahalle mes­cidinde imam veya müezzin olacak her fakir zata vakf etdim, şu şart ile ki o mescid harab olunca vakfımın gailesi müslümanîann fakirlerine verilsin. Haniyye.

427 - : Bir malı bir mescidin tamiratı için veya kandillerinin yağı için vakf etmek caizdir. Bir mescidin yağı için vakf edilen bir gaile, o mescidin tamiratına sarf edilemez. Muhiti Burhanı.

428 - : Bir malı bir mescide tesadduk etmek, bir kavle göre caiz değil­dir. Çünkü mescidier tesadduka mahal olamaz. Fakat muhtar olan" diğer bir kavle göre bu tesadduk caizdir. Muhiti Bürhanî.

429 - : Bir camii şerifin kandilleri için vakf edilen bir yağ, bir kandil, sabaha kadar yaküamaz. Yalnız namaz kılınmasmdaki ihtiyaca göre gecenin üçde birisine veya yarısına kadar yaküabüir. Sabaha kadar yakılması caiz ol­maz.  Meğer ki böyle bir  âdet cari  olan  bir  mevzide  bulunsun.   Mescidi Haram, Mescidi Nebevî,, Mescidi Beytü'kuds gibi.

430 - : Kâbei muazzamanm dibacmı, mübaret örtüsünü eskiyince onun bunun ahvermesi caiz olmaz. Belki bu örtü, Kâbei Muazzamamn umuruna bir yardım olarak sarf edilmek üzere veîiyyül'emr    tarafıandVn satılabilir. Hindiyye.

431 - : Bir mescidi şerifde ramazanı şerif gecelerinde yakılmak' üzere verilen mumun, yağın bir mikdarı artsa bunu, verenin evvelce sarih izni bu­lunmadıkça o mescidin imam, kayyım gibi hademesi aralarında taksim ede mezler. Meğer ki o mescidin bulunduğu beldede bunların bu veçhile taksimi hakkında bir Örf bulunsun. Reddi Muhtar.

432 - : Bir kimse kendi malından bir mescide hasır, kilim gibi bir şey alıb. tefriş etmiş olduğu halde mescid harab olub kendisinden istiğna hâsıl olsa bu sergi, imam Muhammede göre hayatda ise o kimseye, değilse vâris­lerine aid olur. Müfta bih olan da budur. îmam Ebu Yusüfe göre ise bu, satılır, bedeli mescidin ihtiyacına sarf edilir, bu mescid bundan müstağni, olunca da başka bir mescidin levazımına sarf olunur.

Bir mescide kimin tarafından serilmiş olduğu bilinmeyen bir sergi ise eski olub müstağna anh bir hâle gelince - muhtar olan kavle göre - hâ­kimin reyi olmadıkça fakirlere verilemez, veya satılıb semeni ile mescid için başka bir sergi alınamaz. Muhiti Serahsî, Hindiyye.

(Şafiilerce de bir mescidin eskiyen veya kırılan veya    kırılmaya yüzı tutan ve yakılmayan başka bir şeye yaramıyan hasırları satılarak bedeli vak­fa aid olur.)

433 - :  Bir cemaat tarafından    yapılan    bir mescidi şerifin malzemci inşaiyesinden bazı şeyler, meselâ  : bir mikdar kereste artmakla bunu mes­cidin binası için mütevelliye teslim etseler bunlar o mescidin lüzum görüle­cek binasına sarf edilir. Yoksa anın hasırlarına, kandillerinin yağlarına sarf edilemez.

Fakat böyle bir teslim bulunmayınca o artan şeyler o cemaate aid olur, onlar da diledikleri veçhile tasarrufda bulunabilirler. Hindiyye.

434 - : Mescidlerde bulunan teneşirler, tabutlar cürüyüb istimal edile­mez bir hâle gelse hâkimin reyile satılırlar.    Fakat bunları mescid ehlinin rıtması - sahih olan kavle göre - caiz değildir. Haniyye.

435 - : Mescidlerin avlularında bulunan   meyva ağaçlarının meyvaları satılarak semeni o mescidlerin imaretine sarf edilir. Halkın bu mevvalar­dan yemeleri mubah olmaz. Meğer ki bu ağaçlar âmme için dikilmiş olsun. O halde her müslüman bu.meyvalardan yiyebilir. Reddi Muhtar.

436 - : Muhtelif  evkafı  bulunan  bir  mescidin     mütevellisi,  bunların gailelerini, birbirine karıştırabilir. Bunda bir beis yokdur. Ve bu mescidin ...JstegaHâtından biri harab olsa diğer müstagallâtının gailesinden tamir olu­nabilir. Vâkıfları  gerek müttehid olsun  ve gerek olmasın.  Çünkü bunların hepsi ayni  mescid için mevkuf bulunmuşdur. Vâkıât. Bezzaziyye. [5]

 

Müessesatı Hayriyyeden Zaviyeler, Kâr Vans Ar Aylar Çeşmeler :

 

437 - : Yolcuların, veya hudud bekçilerinin veya bir gısım tarikat eh linin içinde oturmaları için,  veya içinde fakirlere yemek yedirilmesi  için bina edilen ve «ribat» denilen vakıf hanlar,   kışlalar,   tekyeler, imarethane­lerde müessesatı hayriyyedendir.

Ribatlara vakf edilen akaraîann galleri bunlardaki fakirlere sarf edilir, ribatın tamirine veya müezzin gibi hademesine sarf edilmez. Meğer ki bunlar da fakir bulunsunlar, o halde bunlara da sair fakirler gibi zekât nisabından noksan mikdar verilebilir. Haniyye.-

438 - : Ribatlardaki ağaçların meyvalan. buraya misafir olacak kim­selere meşrut ise bunlar zengin de olsalar o meralardan istifade edebilirler. Fakat fakirlere meşrut olduğu malûm olunca zenginler istifade   edemezler. Meğer ki dut gibi kıymetsiz şeylerden olsun. O halde bundan zengin olan mi­safirlerin de yemelerinde beis ypkdur. Kimlere meşrut olduğu malûm olma takdirde de kıymetli olan meyvalardan zengin yolcular ihtiyaten yeme­melidirler. Çünkü fakirlere meşrut olması melhuzdur. îs'af, Hindiyye.

439 - : Ribata vasiyet edilen bir mal, anın tamiratına sarf edilir. Me­ğer ki bu malın ribatdaki fakirlere sarf edilmesini musînin dilemiş olduğu­na bir delil bulunsun. O halde bu mal o fakirlere verilir. Haniyye.

440 - : Ribata vakf edilmiş hayvanlar, arttığı ve masrafları çoğaldığı halde içlerinden bazıları yaşlanmak gibi bir sebeble intifa edilemez bir hâ­le gelince bunlar satılır,  kendilerinden   intifa  olunabileceklerden  kâfi  mik­dar ribata bırakılarak fazlası buna en yakm olan diğer bir ribata nakl edi­lir. Hindiyye, Bahri   Raik.

441 - : Bir ribatda vakf edilmiş bulunan bir hayvan veya bir silâh o ribatın harab ve müstağna anh olması üzerine ana en yakın olan diğer bir vakıf ribata nakl ve rabtedilir.

Kezalik böyle müstağna anh bulunan bir ribatın gailesi de ana en ka-rib bulunan diğer bir ribatın ihtiyacına sarf olunur. Binası ve arsası da îmam Muhammede göre vâkıfının mülküne avdet eder. Yine imam. Muham-mede göre anın civarında böyle bir ribat bulunmazsa o ribatın enkazı, ar­sası, ve gailesi anı vakf eden zatın hayatda ise kendisine, değilse vârisle­rine aid olur. Fakat bu aidiyet. îmam Ebu Yusüfün kavline muhalifdir. Bu­nunla fetva verilemez. Fethül'kadir, Hindiyye, Haniyye.

Bu gibi muattal, münderis vakıflar satıhb yerine mümkün mertebe di­ğer vakıflar tedarik edilmelidir. Velev ki tedarik edilecek vakıfların gaile­leri evvelki vakıfların gailelerinden az olsun. Fethül'kadir.

442 - : Bir ribat, viran oldukdân sonra tekrar yeniden yapılmakla ev­velce içinde oturanlar,  yine oturmak isteseler  bakılır.  Eğer  hiç bir odası kalmamak üzere yıkılmış  ise evvelce oturanların başkaları  üzerine hakkı rüchanlan olamaz. Fakat tertibi bozulmayıb yalnız bazı şeyler  ilâve veya tenkis edilmiş olunca evvelce oturanların rüchan hakları bulunur, Haniyye.

443 - : Büyük bir ırmağın kenarındaki bir ribatın kapısından o ırmak üzerine kurulmuş olan köprü, harab oiub da bu köprü olmaksızın içine gir­mek mümkün olamayacağı cihetle ribatın muattal ve harab olacağı muhak­kak bulunsa ribatın mesalihine mevkuf galleleuen bu köprünün inşa edil­mesinde bir beis bulunamaz. Fakat ribatın mesalihine vakf edilmemiş olan gaileler ile köprü inşa edilemez. Haniyye. Hindiyye.

444 - : Hacıların süknalarına meşrut haneler, hac mevsiminden sonra kiraya verilerek bedellerinden tamirleri yapılır. Fazla bir şey kalınca o da fakirlere dağıtılır.

Kezalik gazilerin ikametlerine mahsus vakıf hanelerin bazı kısımları boş kalsa bu kısımlar mütevelli tarafından kiraya verilerek bedellerinden tamirleri yapılır, artan mikdan da fakirlere verilir, Hindiyye.

445 - : Vakıf çeşmelerden, sebillerden fakirler de, zenginler de su içe­bilirler. Bunlardaki su içmeğe mahsus vakıf bardaklar, su içenin elinden teaddisi olmaksızın düşüb kırılsa kendisine    tazmini lâzım gelmez. Fakat teaddisi bulunursa,    yani vakıf edildiği   hususun    gayrisinde    kullanmakla düşüb kırılsa tazmini lâzım gelir. Cevhere.

Sebiller gibi suları yalnız içmeğe mahsus olan vakıf yerlerin sulariylo abdest alınması caiz olmaz. Muhiti Burhanı. [6]

 

Müessesat1  Hayriyeden  Makbereler :

 

446 - : Malcberler de pek mühim hayır müesseselerinden maduddur.

Müslümanların makbereîeri, hiç bir sebeble ilga veya başka bir mües­seseye veya mezrea haline kalb edilemez. Velev ki beldenin ortasında ka-lıb kendisine ölülerin defn edilmesi terk edilsin, ve kendisi münderis olub içinde mevta asarından bir şey kalmamış bulunsun. Çünkü bu makberelere .evvelce ölüler defn edilmekle bunların vakfiyyetindeki gaye taayyün ve te-karrür etmişdir. Bundan başka ölülerin hakları da dirilerin hakları gibi muhterem ve mahfuzdur. Bunların medfenlerine taarruz, haklarına tecavüz­dür. Bunların hatıratına hakaretdir. Eba ve ecdadının hukukuna, hatıratına riayet etmeyen bir nesil, kendi evlâd ve ahfadından nasıl hürmet bekliye-bilir?. Kabirleri tarumar edilen âbâ ve ecdad ; temessül ederek : «Bizleri bu hale getirmek için mi bu kıymetli toprakları kanımızla, canımızla mü­dafaa ederek sizlere bergüzar bıraktık?.» diye hitab edecek olsalar, bilmem ne cevap verebiliriz?. Bunun uhrevî mesuliyeti ise her veçhile düşünülme be sezadır!.

447 - : Gayri müslimlere aid makberelere de tecavüz olunamaz. Bun­lar münderiz olub mevta eseri kalmayınca müslümanlar için makbere itti­haz edilebilir. Ve umumî  vakıf makberelere    fakirler defn edileceği gibi zenginler de defn edilebilir. Haniyye.

448 - : Bir kimse bir darını  = arsasını makbere olmak üzere vakıf edince bunun üzerindeki binalar ile ağaçlar vakfa dahil olmazlar. Binaena­leyh bunların müstakar bulunduğu yerlerde - bina veya ağaç ile meşgul olduğu için vakıf dan hariç kâlıb vâkıfın mülkü bulunur. Muhiti Burhanı.

449 - : Bir arsa makbere olmak üzere vakf edildikden sonra üzerinde ağaçlar vücude gelse bakılır, eğer bunları diken malûm ise bunlar anın mülkü olur, malûm değilse hâkim, bunları dilerse satarak bedelini makbe-renin imaretine sarf eder. Arazii mevatdan bîr yer, ahali tarafından, makbere ittihaz edilse bunun üzerindeki ağaçlar, yine âmme için mubah olarak kalır. Haniyye, Bezzaziyye.

450 - : Bir kimse bir vakıf makberede kendi nefsi için bir kabir kaz­mış olsa bakılır. Eğer o makbere geniş ise başkasının bu kabirc taarruz etmemesi müstahabdır. Fakat geniş değilse başkası oraya Ölü defn edebi­lir. Şu kadar var ki bu halde o kimsenin kazıma ücreti  mikdanni tazmin etmesi lâzım gelir. Haniyye.

451 - : Bir kimse arsasını makbere ittihaz etdikten sonra arsa, su ba­sarak ve ziyade bozularak makbereye elverişli olmakdân çıkmakla nâs ora­ya ölülerini defn etmekden imtina etseler o arsa makbere hâlini iktisab et­miş olamaz.

Binaenaleyh o kimse, o arsayı mülkü olmak üzere satabilir. Hattâ kendi oğlunu burada defn etmiş bulunsa bile müşteri bunu buradan çıkar?

Fakat az bozulması dolayısiyle nâs ölülerini defn etmekden bilkülliyc imtine etmeseler, vakfiyetden çıkarak satılabilmesi caiz olmaz. Hindiyye.

452 - : Arazü öşriyye veya haraciyyeden bir yerin makbere ittihaz edil­mesiyle öşrü ve haracı - bir kavle göre - sakıt olmaz. Bunun yine bey-tülmâle verilmesi lâzım gelir. Fakat sahih görülen bir kavle göçe sakıt olur. Haniyye, Hayriyye.

453 - :   Köy ahalisinden bir kimse,  başkalarının     rızaları  olmaksızın makberelerinin bir tarafında kabirler için lüzumlu bulunan tuğla ve kerpiç gibi şeyleri koymak üzere bir oda vücude getirse bakılır. Eğer kabristanda genişlik yok ise bu, caiz olmaz. Fakat genişlik olub da bu oda yerine ihti­yaç yok ise caiz olur. Bilâhare ihtiyaç görülünce bunun, yerine de cenaze defn olunur, Haniyye. [7]

 

İcarei  Vahideli Vakıflar 

 

454 - : Icarei vâhideh vakıflar, ay ve sene gibi bir müddetle ve ecri . misilleriyle mütevellileri tarafından kiraya verilir,  alınacak kira bedelleri

de vakfiyelerindeki muayyen yerlere sarf edilir.

Bu misillû vakıf yerlerin kira müddetlen nihayet bulunca tekrar' ayni müstecirlerine veya başkalarına kiraya verilir. Bu vakıflarda müstecirle-rin ber hayat bulundukça tasarrufa istihkakları yokdur. Bunlarda ferağ ve intikal muamelesi de cereyan etmez. Kira müddeti nihayet bulunca raüste-cirin vakıfdan keffi yed ederek anı boş bir halde mütevellisine teslim etme­si veya mütevellisinin muvafakatiyle kirayı tecdit eylemesi lâzım gelir. Hi-daye. Tenkihi Hâmidî.

455- : îcarei vâhideli vakıfların kira müddetleri hususunda vâkıfla­rının şartlarına riayet edilir. Böyle bir şart bulunmayınca arazi, çiftlik gibi vakıf yerler, üçer seneden, sair vakıf yerler de birer seneden ziyade müd­detle icareye verilemez. Meğer ki daha ziyade müddetlerle kiraya verilme­lerinde bir menfaat ve maslahat bulunsun. O halde daha uzun müddtlerle kiraya verilmeleri hâkimin reyile caiz olabilir. Bilâkis müddetin uzun ol­ması, maslahata muhalif olduğu takdirde vakıf bir çiftlik bile üç sene müd­detle kiraya verilemez. Hindiyye, Eşbah.

456 - : Îcarei vâhideli bir vakfın müsteciri, icare müddeti hitam bu­lunca başkasına icareye verilmesine mani olamaz. Yani ; «Ben bu vakıf yerin şimdiye kadar müsteciri bulunduğum cihetle başkasının vereceği ki­rayı vererek onu yine ben isticar edeceğim» diyemez. Çünkü müddetin bit­mesiyle akdi icare sona ermiş, artık müstecirin bir hakkı kalmamışdır. Müs-te'cirlerin arasında ise vakfın faidesi bakımından fark bulunabilir. Artık sabık icare, müste'cire şer'an böyle bir rüchâniyyet bahş edemez.

Binaenaleyh adedi beyan edilmeksizin ayda şu kadar meblâğ ile kiraya verilmiş bir vakıf yerin mütevellisi, bir kaç ay geçtikden sonra o yeri baş­kasına kiraya verebilir. Buna müste'cir mani olamaz. NeticetüTfetâvâ.

457 - : îcarei vâhideli vakıf bir yeri, mütevellisi, haker = yani muka--' taa suretiyle kiraya veremez. Verirse sahih olmaz. Çünkü bu, bir icarei taviledir. Şu kadar var ki, böyle bir akar, yanar .veya yıkılır da yeniden ya­pılmasına vakfın gailesi müsaid olmadığı gibi kirasına mahsuben yapdır-mak üzere icarei vahide ile kiralayacak bir talîb de bulunmaz, istibdali de mümkün olmazsa o akarın arsası hâkimin reyile, veüyyüTemrin izniyle mu-kataaya rabt edilerek o suretle kiraya verilebilir.

458 - : îcarei vâhideli bir vakıf akarı,    mütevellisi    vâkıfının şartına muhalif olarak icareteyn suretiyle kiraya veremez, verirse sahih ve mute ber olmaz. Velev ki bu huşusda    müste'cire bir    sened de verilmiş olsun. Bfchcetül'fetâva.

Şu kadar var ki böyle bir va£&,' harab olub tamirine kâfi gailesi mev-cud olmadığı gibi kirası mukabilinde tamirini deruhde edecek bir müste'eir de bulunmasa,, mütevellisi hâkimin re'yi ve veliyyüTemrin izniyle bunu ica­reteyn suretiyle kiraya verebilir. Çünkü vakıflar hakkında enfa' ve eslâh olan cihet, iltizam edilir.

Ahiren Türkiyede mukataalı ve icareteynli vakıf usulü menedilmişdir. (114) üncü meseleye müracaat!.

459 - : Bir müddet tayin edilmeksizin bir çahsa İcar ve ferağ ile inti­kali tecviz edilmiş bir kısım vakıf akarlar da vardır ki bunlara, muayyt-n müddetlerle icareye verilen vakıflardan tefrik için «icarei vahidei kadimeli adı verilmişdir. Bu yoldaki muamele, esasen fıkha muhalifdir,  Bunlar bir nevi mukataalı vakıf emekdir. [8]       

 

Mukataalı  Vakıflar  :

 

460 - : Mukataalı vakıf. bir akarm arsası vakıf olub üzerinde bulunan binalar, ağaçlar, veya asmalar  =  bağ kütükleri bu arsanın mutsamfınm mülkü bulunur.

Binaenaleyh bu arsada da mülk gibi veraset hükmü cereyan eder. Yani bu arsa, mutasarrıfının vefatiyle asabadan veya zevil'erhamdan vesaireden olan vârislerinin tasarruflarına meselei mirasiyyeleri nisbetinde meccanen dahil olur. Yoksa mutasarrıfının bilâ veled vefatiyle üzerindeki ebniye ve saire vakıf namına zabt edilemez.

Maamafih bazan mukataalı vakıf bir arsa üzerindeki binalar, ağaçlar, veya asmalar da mâlikleri tarafından bir cihete vakf edilebilir. Bu hakir o arsanın mukataası, bu binalar ve saire vakfı tarafından verilmek lâzım ge­lir. Hayrüddinirremlî, NeticetüTfetâva.

461 - : Mukataalı vakıf yerler, üzerlerindeki binalara ve saire tabidirler. Binaenaleyh bu binalar ve saire her kimin mülküne girerse bunlara tebean o vakıf yerler de anın uhdei tasarrufuna girmiç

Meselâ : mukataalı vakıf bir arsa üzerindeki bina, mâliki tarafından satılınca bu, arsa da müşterinin tasarrufuna girer, mütevellinin iznine ve ayrıca ferağ muamelesine hacet yoktur.

Şu kadar var ki : bu binanın sahibi bunu satarken vakıf arsasını kendi tasarrufunda ibka eylediğini sarahaten dermeyan etmiş bulunursa bu arsa müşterinin tasarrufuna geçmiş olmaz,

Kezalik bu arsanın mutasarıfı, bunu mütevellinin izniyle başkasına ferağ edib de üzerindeki mülk binasını veya ağaçlarını sattığını tasrih et­mese rnücerred bu ferağ ile o bina veya ağaçlar mefruğun lehe satılmış olmaz.

462 - :  Mukataalı vakıfların    ferağlarında    mütevellinin izni  şartdır. Aksi takdirde ferağ, sahih olmaz.

Binaenaleyh bir kimse, tasarrufunda bulunub üzreinde ebniye, eşcar ve saire bulunmayan veya üzerindeki ebniye ve saire başkasına aid bulunan mukataalı vakıf bir arsayı mütevellinin izni olmaksızın âhara ferağ edemez.

Kezalik bir kimse, tasarrufunda bulunan mukataalı vakıf bir arsa üze­rindeki mülk ebniye ve sairesinin satmayıb yalnız o arsayı başkasına ferağ etmek istese bu ferağ, mütevellinin iznine mütevakkıf bulunur. Bu izin istihsal edilmedikçe ferağ, muteber olmaz. Çünkü mütevellinin izni, ferağı mütemmim ve musahhihdir. Camiül-icareteyn.

463 - : Mukataah vakıf bir arsa üzerindeki hane, dükkân, bağ, bahçe gibi bir akar başkasına hibe edilmek istenilse bu hibeden evvel mütevellinin izniyle o arsanın mevhubün lehe ferağ edilmesi lâzım' gelir. Mütevellinin İzni şarttır, bu izin bulunmadıkça hibe sahih olmaz. Meğer ki vâhib, henüz çocuk bulunan mevhubün lehin velisi bulunsun. Bu takdirde bu arsayı bu çocuğa işhad ederek hibe eylemesi kâfidir. Bu hibenin sıhhati, arsanın ferağ edilmesine tevakkuf etmez,

Kezalik bir kimse, yeri arzı miri, ağaçları kendi mülkü olan bahçesinin arsasını veliyyüTemrİn İzniyle bir şahsa ferağ etdikden: sonra o ağaçları da o şahsa hibe ve teslim etse bu hibe. sahih olmuş olur. Fetavayi Ali Efendi.

464 - : Mukataah vakıf arsa üzerindeki mülk binalar, ağaçlar, veya kütükler, müştereken mutasarrıfları arasında taksim edilince bunlara tebean üisa  mütevellinin    iznine mütevakkıf olmaksızın    taksim edilmiş olur. Amma ebniye ve saireden hâli olan mukataah vakıf bir arsanın hissedarlar anısında taksim edilebilmesi için mütevellisinin izni şartdır.

465 - : Mukataah vakıf bir arsa üzerinde binadan, ağâcdan .veya üzüm çubuklarından eser bulundukça o arsaya, bu bina ve sairenin mâliki muta­sarrıf olur.                                                                  -

Kezalik böyle bir arsa hâli kaldığı halde mutasarrıfı, mukataai kadime-sir.i "akü. ve zamaniyle eda etdikce bu arsa, mukataasının feshiyle elinden a ti namaz.

Fakat arsa hâli kaldığı ve mukataai kadimesi de vakfı tarafından veril­mediği takdirde mütevelli, mukataayı fesh ile o arsayı mutasarrıfının elinden a'jrak başkasına icra ve tevfiz edebilir. Neticetül'fetâvâ, Fetevâyı Ali Efendi.

466 - : Üzerinde mülk bina, ağaç veya asma bulunan mukataah \ukıV arsanın kadimen tahsis edilmiş olan mukataası,  hal ve zaman nazarun <> arsanın ecri mislinden noksan bulunsa bu mukataa, ecri misline muâdil bir mikdarda arttırılabilir.

(3 Zilkade 1295 tarihli Tevsii İntikal Kanununa göre de böyle bir mukataa, satış, ferağ ve intikal zamanlarında haddi lâyıkına iblâğ edilir.)

467 - : Mukataah vakıf bir arsa üzerindeki binalar, ağaçlar menkulât-dan sayılır, haklarında emvali menkule muamelesi cari olur. Binaenaleyah bunlarda şuf*a cereyan edemez. Nitekim sırf vakıflarda da r>uf'a cari değil­dir. Yahya Efendi.

468 - : Evkafı sahihadan olan mukataah bir arsa, ebniyeden, eşeardan, gürûmdan hali olunca mutasarrıfının vefatında yalnız erkek v kız  evlâ­dına müsavat üzere intikal eder. Sair vârislerine intikal etmez. MecmaüTenhîir.

Arsasiyle beraber üzerindeki ebniyesi ve sairesi de vakıf olan muka­taah yerler hakkında da hüküm böyledir. Mutasarrıfları bilâ veled vefat edince bunlar vakfına avdet eder, yoksa mutasarrıfının, meselâ pederine veya validesine intikal etmez. Fetavayı Ali Efendi.

Bilâhare Türkiyede intikal kanunîariyle bu gibi vakıfların intikali tevsi edilmişdir. Feraiz bahsine müracaat!,..

469 - :  Mukataah vakıf bir arsa, tahsisat kabilinden, bulunursa arazii milİiyeden madud- olacağı cihetle intikali Arazi Kanununa fcabi bulunur.

470 - : Arsası mukataah olarak bir zatın, binası da başka Bir zatın vakfı olan bir akar, üzerindeki bina yanıb sırf arsa halinde kalsa bina .mütevelli­sinin binayı tekrar yapabilmesi, arsa mütevellisinin iznine tevakkuf eder; Neticetül'fetâvâ.

471 - : Bir vakıf arsa üzerinde birisinin mülkü olan bina yanıp sırf arsa kalmakla  bu arsayı mütevellisine teslim etmek istese    kendisine kelevvçî mukataa ile mutasarrıf ol diye cebr olunamaz. Feyziyye.

472 - : Kadimen icareteynli vakıf bir mahal mekteb veya hastahanc gibi umumi bir müessese ittihaz edilse mütevellinin reyi ve veiiyyül'eınrin izniyle mukataaya rabt ve tahvili lâzım gelir.

(Böyle umumi bir müessese haline ifrağ edilen icareteynli vakıf bir' mahalde ferağ, intikal, mahlûliyct gibi muameleler cereyan ecSemiyeceği cihetle bu yüzden vakfı mutazarrır olur. Bu zararı telâfi için o mahallin tahriri emlâk defterinde yazılı bulunan muhammen bedeli, her kaç kuruş ise her bin kuruşda senevi on kuruş hesabiyle mukataa tahsis edilmesi 16 ramazan 1299 tarihli bir irade ile evkafça usul ittihaz edümişdir.

Binaenaleyh muhammen bedeli meselâ : on bin kuruş olsa senevi- yüz kuruş mukataa tahsis edilmesi lâzım gelir.)

473 - : Mukataah vakıfların bir kısmına mukataai kadimeli evkaf de-nilmekdedir ki bu, fıkhî bir tabir oîmayıb vakfa ve intikale aıd bazı'ia-nunlarda, ve nizamnamelerde müstamel bulunmuşdur. Bunun mahiyeti, ya mutlaka mukataah vakıflardan ibaretdir. Yahut arsası muktaaaya merbut vakıf olduğu gibi'üzerindeki bina ve saire de bir cihete meşrut ve icareteyn suretiyle tasarruf olunan bir vakıf dan ibaretdir.

Türkiyede bu kabil vakıflarda ferağ ve intikal muamelesi kabul edil­mişdir. Feraiz bahsine müracaat!. [9]

 

İcareteynli Vakiflar :

 

474 - Bir vakıf  akar, icareteynli bir hâle getirilmek için tâlib olan kimseden icar ve tefviz olunacağı zaman evvelâ (icarei muaccele) adiyle o

akarın kıymetine yakın bir meblâğ peşin olarak vakıf iijn alınarak bununla o akar imar edilir. Ve bu muaccele, vakfın sair masarifine de, meselâ mütezikasımn vazifelerine de sarf olunabilir. Mütevelli, ben bununla vakıf na­mına akar iştira edeceğim diyemez. Çünkü bu muaccele, asıl vakıfdan sa­yılmaz. Belki vakfın gailesinden sayılır.

Badehu her sene nihayetinde de (icarei müeccele) namiyle cüz'î bir meblâğ alınmak üzere o talibe tefviz ve teslim olunur .Netictülftâva, Ebül' hayr. (90, 113) üncü meselelere- müracaat!.

475 - : tcareteynli vakıf yerlerin rakabesi vakfı canibine; yalnız tasar. rufu da bil'icareteyn müstecirine aiddir. Bu müstecir, ber hayat oldukça bunda dilediği gibi tasarrufda bulunur, meselâ : bunu başkasına ferağ ede­bilir, veya bunu kendi hesabına başkasına kiraya verebilir. Vefat edince de erkek ve kız evlâdına bilâ bedel müsavat üzere intikal eder. Bilâ veled vefat edince de mahlûl olarak vakfına avdet eder.

Şu kadar var ki Türkiyede muhtelif tarihlerde neşredilen intikal kanun lariyle bu gibi vakıf yerlerin sair bir kısım vârislere intikali de kabul edil-mişdir. Bu intikal ashabından hiç bir kimse bulunmadığı takdirde mahiui olarak vakfı tarafından peşin bir bedel mukabilinde başkasına ferağ edilir ve her sene icarei müecce       de istifa olunur. Feraiz bahsine müracaat!..

476 - : Bir müteveffanın borcu, uhdei tasarrufundaki icareteynli vakıf­dan istifa edilemez. Çünkü dainlerin haklan mülk terikeye teallûk* eder, bu vakıf ise medyunun mülkü değildir, o bunun müste'cipidir. Mecmua! Cedide.

477 - : Mefkudlam vefatları hakikaten veya hükmen sabit olmadıkça uhdei tasarruflarmdaki icareteynii vakıf akarlar,    ashabı    intikalden olan vârislerine intikal etmez. (553) i\ncü meseleye müracaat!

478 - : Biribirine vâris olabilecek kimseler bir gemi içinde bulunarak gark olsalar, veya bir bina içinde bulunarak yıkılmasiyle    ankaz altında kalsalar, veya bir bina içinde yansalar  da  hangisinin  evvel vefat etdiği bilinmece biribirine vâris olamayacakları gibi uhdei tasarruflarındaki ica­reteynli vakıflar da birinden diğerine intikal etmez. Belki her birinin uhde­sindeki icareteynii vakıf, kendisinin ber hayat olub intkal eshabmdan bulunan sair vârislerine intikal eder.

479 - : îcareteynli bir vakıf akarın mutasarrıfı o akan kiraya verib başka bir beldeye gitdikde vakfın cabisi o akarın müterakim müeccelesini müste'cirden isteyemez. Çünkü bu müste'cir    .bunun edasını    iltizam etmiş değildir. Dürer.

480 - : îcareteynli bir vakıf akarın mutasarrıfı, başka bir beldeye gidib orada vefatı şayi olduğu ve  eshabı  intikalden kimsesi  bulunmadığı veya bulunduğu bilinemediği cihetle mütevellisi o akarı mahlûl oldu zanniyle başkasına muaccele) misliyyesiyle tefviz etdikden sonra mutasarrıfın ber hayat olduğu veya kendisi Ölmüş ise de intikal ashabından vârisi bulunduğu tebeyyün etse bunlar o akarı tev.fiz eden şahısdan geri alabilirler. O şahıs da vermiş olduğu muacceleyi mütevelliden istirdad eder. Bununla beraber mutasarrıfın veya vârislerinin bu tevfize icazet vererek o muacceleyi ken­dileri için artmaları da eaizdir.

481 - : Îcareteynli vakıf bir akarın    hissedarlarından    bazıları vefat edib de hissesi rnahlûl kalınca bakılır. Eğer bu   hisseyi diğer   hissedarlar, muaccelei misliyyesiyle tefevvuz ederlerse o veçhile muamele yapılır.    Ve eğer hissedarlar, bunu tefevvuzdan imtina edip kendi hisseleriyle. beraber satılmasına da razı olmaz ve bu hissenin ifrazı kabil ve başkasına    tefvizi vakıf hakkında nafi bulunursa mütevelli, bu hisseyi ifraz edip    muaccelei misüyesiyle bilmüyazede talibine tefviz edebilir. Fakat itirazı kabil olmazsa mûhâyee usuîü cereyan eder.

(Bu meseleyi üçüncü cilt Düsturan 440 inci sahifesinde mahlûl  vakıf meskenlere ve menzillere dair 19 Zilhicce 1288 tarihli bir nizamname nâtıkür.)

482 - : îcareteynli bir vakıf akarın   mutasarrıfı, o akarın binasını yıkıb .enkazını satamaz, istihlâk edemez, şayed satar veya istihlâk ederse o binanın mebniye kıymetini vakıf için mütevelliye zamin olur. Çünkü bu mutasarrıf, bu vakfın yalnız menfaatine mâlikdir, rakabesine mâlik değildir. [10]

 

Vakıf Yeklerin Kiraya Verilmesi :

 

483 - : Vakıf  yerlerin  kiraya verilmesi hususunda  vakfiyelerdeki  şe­raite mümkün oldukça riayet lâzım gelir.

Binaenaleyh §u kadar müddetle kiraya verilmesi meşrut olan bir vakıf akarı o nıüddetden ziyade noksan bir müddetle kiraya vermek caiz değildir. Meğer ki bu şarta riayet, vakıf için muzip olsun. (455) inci meseleye mü­racaat!.

484 - : Bir vakfın mütevellisi mevcud iken anın akarını hâkim, kiraya veremez. Velev ki o mütevelli hâkim tarafından nasb edilmiş olsun. Çünkü mütevellinin velayeti hassası vardır. Velayeti hassa ise hâkimin velayeti âmmesinden daha kuvvetlidir.

485 - : Vakıf yerler, ecri misilleriyle kiraya verilirler. Binaenaleyh mütevelli, vakıf bir yeri ecri mislinden fazlaya veya tam ecri misliyle kiraya verirse kira, sahih olur. Ecri mislinden noksan bir üc­retle kiraya verirse bakılır. Eğer bu bir noksanı yesir ise kira yine sahih olur, amma.bir noksanı fahiş ise sahih olmaz.

Kira hususunda noksanı yesir, beşde bir mikdarından aşağı olan nok­sandır. Noksanı fahiş de beşde bir.mikdarından ziyade bulunan noksandır.

Meselâ : bir vakıf hanenin ecri misli ayda on beş Ura olduğu hâlde on liraya giraya verilse sahih olmaz. Bu halde mütevelli, bu vakıf haneyi ya evvelki müste'cirine veya başkasına ecri misliyle tekrar kiraya verebilir. Feyziyye, Haniyye.

486 - : Mütevelli bedeli icarenin ecri misilden dûn olduğunu, müste'cir de ecri misi olduğunu iddia etse ziyadeyi inkâr etdiği için söz maalyemîn müste'cirin olur, mütevelli iddiasını' beyyine ile isbat-etmek lâzım gelir. Tenkih.,

487- : Mütevelli, vakfın akarını ecri mislinden noksanı fahiş ile kiraya verse ecri mislin ikmali lâzım gelir. Bu halde kiracı bunu ikmalden kaçınırsa mütevelli,  kirayı fesih ile o akarı ecri misliyle başkasına kiraya verir. Kiracı  o  akarı  bu  fesihden mukaddem  bir  müddet  istimal  etmiş  olunca kendisinden bu müddet için ecri misi ahmr.

Bu mesele, Hassaf'a göredir. Bununla da fetva verilmişdir. Fakal-Mu-hammed îbnül'fadla göre bu kiracı gâsıb hükmündedir, kendisine "ecri misi lâzım gelmez, belki hakkında gâsıb hükmü cereyan eder.  Ahkâmüssıgar.

488 - : Vakıf için kiralanacak şey de ecri misliyle kiralanır. Binaenaleyh bir kimseğ mütevellisi olduğu bir vakıf için lâzım gelen bir

şeyi ziyadei yesir ile isticar etse sahih olur. Fakat ziyadei fahişe ile isticar etse sahih olmaz.

Kira hususunda ziyadei yesire beşde bir mikdarından az olan ziyadedir. Ziyadei fahişe de beşde bir mikdan ve daha ziyade olan mikdardır.

Meselâ : bir mütevelli, vakfı namına ecri misli ayda on lira olan bir yeri, on iki liraya isticar etse sahih olmaz. Behcetül'fetâvâ.

489 - : Bir vakıf akar, bir müddet için ecri misline müsavi bir bedel ile kiraya verildiği halde bazı kîmseler, ligarazin bu bedelden ziyade ile kiraya talib olsalar, meselâ : vakıf bir hamam ecri misli olan şehri elli lira ile meşru suretde kiraya verilmiş iken bir kimse altmış beg liraya talib çıksa buna itibar olunamaz. Bu teannüt ve izrar kasdine mukarin olduğundan makbul değildir.

Fakat bu müddet esnasında nâsın rağbeti artıb o akarın ecri misli pek ziyade (ziyadei fühişe ile) artsa mütebaki müddet için kiracı üzerine bu artan ecri misli ikmal lâzım geiir. Bunu ikmale razı olmazsa mütevelli, ki­rayı fesih ile'o akarı başkasına ecri misliyle kiraya verir. Çünkü vakfı za­rardan siyanet lâzımdır. Müfta bih olan budur. Fakat diğer bir kavle na­zaran ecri mislin artmasından dolayı mütevelli, icareyi nakz edemez. Çünkü ecri misi, ancak akdi icare vaktinde itibare alınır.

Maamafih mütevelli, kirayı fesh etmeyib de müddet nihayet bulursa müstecirden fazla bir şey . istenilemez, yalnız vaktiyle tesmiye edilen kira bedelini vermekle mükellef olur.

Bu hususda ziyadi fahişeden maksad, tesmiye edilen bedelin yarısı kadar olan ziyadedir. Haniyye, Hidaye, Tenkihi Hâmidî, Fetavayı Hayriyye.

Şafiîlerce de mütevelli, vakfın akarım, bir muayyen şahsa veya bir cihete icarei sahihe ile icar etdikten sonra müddet içinde kira bedelleri artsa veya ziyade ile kiraya talibler zuhur etse - asah olan kavle göre - akdi icare münfesih olmaz. Nitekim satılan bir şeyin bilâhare kıymeti artmakla satış muamelesi mürtefi olmaz. Tuhfetülmuhtac.)

490 - Bir vakıf yer, meselâ üç sene müddetle ve ecri misline muadil bir bedel ile kiraya verildikden bir müddet sonra kira bedelleri tenezzül etse bundan dolayı bu vakfın icaresi fesih edilemez. Hindiyye.

491 - : Vakıf bir yerin tahakkuk edecek bir zarurete mebni ecri mislin­den noksan bir bedel ile, gabni fahiş bile olsa kiraya verilmesi caiz olur. Tamire muhtaç olub gailesi bulunmayan vakıf bir yerin müste'ciri tarafın­dan tamir edilmek üzere kiraya verilmesi gibi. Ki buna mersadh akar denir.

492  - : Vakıflarda da icarei müzafa caizdir.

Binaenaleyh vakıf bir akar, meselâ gelecek ayın ihtidasından itibaren icareye verilebilir. Bunu artık âkidîerden biri, henüz vakti gelmedi diye fesh edemez. Tenkihi Hâmidî.

493 - : Bir mütevelli, kiraya vermiş olduğu bir vakıf akarın akdi ica-resini, vakıf hakkında enfa' olmadıkça fesh ve ikale edemez, ederse sahih olmaz.

Fakat bir vakfın müstecirinden vakfa zarar vuku bulacağı tebeyyün ederse icare fesh edilir. Meselâ : müstecir, isticar etdiği akarı tahrib ettiği halde mütevelli, men'ine kadir olmasa hâkime müracaatîe icareyi fesh etdirir.

494 - Vakıf hakkındaki icare, sahih olsun, fâsid olsun, menfaati istifa ile veya menfaati istifaya temekkün ve iktidar bulunmakla ücreti' müstelzim olur.

Meselâ : bir kimse sahihen isticar etmiş olduğu vakıf bir mez'reayı ekmeyib muattal bıraksa kirasını vermekle mükellef bulunur. Yoksa bundan bilfi'l istifayı mehfaatde bulunması şart değildir.

Kezalik bir vakıf akarda akdi icare fâsiden vuku bulsa da kiracı üze­rine, menfaati istifa edince baligan mâ beleğ ecri misi lâzım gelir. Yoksa sırf emîâkae olduğu gibi ecri mislin tesmiye edilen bedeli tecavüz etmemesi şart değildir.

Bu fesad, gerek bedelin meçhul veya tesmiye edilmemiş olmasından ve gerek sair sıhhat şeraitinin  bulunmamasından  neşet  etsin  müsavidir.  Hin­diyye, Reddi Muhtar.

495 - : Bir vakıf akar, icarei bâtıla ile kiraya verilmiş olsa bile yine kiracı üzerine istimal etmekle ecri  misi lâzım  gelir.

496 - : Bir vakıf akar, harab olub mütevellisi imaretinden âciz kalınca bunu hâkim, icareye verib kirasından tamiratını yapar, mamur bir hâle gel-dikden sonra mütevellisine iade eder. Hindiyye,

497 -  : Bir kimse mütevellisi  bulunduğu  vakıf  bir yeri  kiraya  verib tamiratını müsteciri üzerine şart etse icare bâtıl olur. Çünkü tamirat mik-darı meçhuldür. Fakat tamirata sarf edilecek meblâğın mikdarını tayin ve bunun tamirata sarf edilmesi için kiracıya emr ederse icare sahih olmuş olur. Hindiyye.

498 - : Bir kimse vakıf etdiği bir akarın şehrî şu kadar kuruşdan ziyade bedel ile kiraya verilmesini şart etmiş  olsa da mütevelli, o akan bundan ziyade olan ecri misliyle kiraya verebilir. Çünkü vakfın menfaatini müstelzimdir,                       

409 - : Vakıf bir yerin kira bedeli, müstecirin zengin olan medyunu üzerine havale edilebilir. Mütevellinin bu haveleyi kabulü caizdir. Maama-fih bu halde kira bedeli için ayrıca bir kefil alınması evlâdır.  Hindiyye.

500  - : Vakıf bir yer, borç mukabilinde terhin edilemez. Binaenaleyh bir vakıf yeri mütevellisi, birisine terhin edib de mürtehin

o yerde ikamet etse üzerine ecri misi lâzım gelir. O yer, gerek ist.iğlâl için hazırlanmış olsun ve gerek olmasın. Fetvaca muhtar olan budur. Hindiyye.

501 - : Bir vakıf akarın mütevellisi,    başka bir beldede bulunmakla müsteciri, onun tamire muhtaç olan yerlerini hâkimin emriyle vakfa rücu etmek üzere kendi malinden kaderi maruf meblâğ sarf ederek tamir etse masrufunu kirasına mahsub edebilir. Ali Efendi Fetâvâsı.

502 - : Bir vakfın arazisini mütevellisi,  mevkufun aleyhim hakkında enf a   ve eslâh olmak şartiyle * muayyen müddetlerle, meselâ üç sene müd­detle müzareaya verebilir, bu caizdir. Şu hadar var ki bu müzareada nâsın aldanamayacağı kadar muhabat bulunmamalıdır. Hindiyle.

503 - : Vakıf bir mezrea, ziraat İçin kiraya verilmiş olduğu halde henüz ekinler yetişmeden kira müddeti nihayet bulsa ekin yetişinceye kadar mez­rea müstecirin elinde ecri'misliye ibka edilir.

504 - : Bir vakıf arazinin müstciri, o araziye zarar vermemek şartiyle mütevellisinin iznini almaksızın ağaç ve kürüm dikebilir. Fakat mütevellisinin izni olmaksızın orada havz yapamaz, hafriyatda bulunamaz. Bunların yapılmasında bir zarar yok ise mütevelli izin verebilir. Meğer ki mûs-tecirin o arazide « meşeddi müske > denilen bir hakkı kararı bulunsun, o takdirde vakfa muzir olmamak üzere müstecir, havız ve saire vücude getirebilir.

Dikilecek ağaçların müstecir ile vakıf arasında müşterek olmak Üzere dikilmesi, vakfa daha faydalı olacağından bazı yerlerde mutad bulunmusdur. Reddi* Muhtra.

505 - : Bir vakıf akarın müsteciri, o akarda «kirdar» veya «müşeddi müske» .gibi bir hak ki karara mâlik bulunsa, meselâ orası mülk ağaç-lariyle tamamen meşgul bulunsa icarenin hitamında o akarı ecri misliyle kiraya başkalarından evlâ olur,  o yerin başkasına kiraya  verilmesi caiz olmaz. .Çünkü bu suretle hem vakfın hukuku korunmuş,  hem de müstecir zarardan vikaye edilmiş olur. Hindiyye, Tenkihi Hâmidi.

506 - : Bir kimse fukaraya meşrut vakıf bir araziyi mütevellisinden kiralayarak üzerine gübre atdıkdan ve kendisi için ağaç dikdikden sonra vefat etse ağaçlar vârislerine intikal eder, bunları kal' etmeleri lâzım gelir. Gübrenin araziye vermiş olduğu kuvvetden dolayı vârislerin vakıfdan bir şey istemeye hakları olmaz. Hindiyye.

507 -  : Bir  kimsenin  mukataa ile uhdesinde bulunan  vakıf  bir yer üzerindeki bağı timar edilmemek yüzünden harab olub asla çubuk ve kütük­leri kalmadığı gibi vakfı canibine üç sene kadar mukataası da verümese mütevelli,  o yeri  başkasına  tapu ile tefviz edebilir.  Camiüi'icareteyn.

508 - : Bir kimse, bir vakıf arsayı muayyen mikdar ücreti muaccele ve müeccele ile mütevellisinden isticar etdikden sonra bir kaç sene zabt edib de müeccelesini inad ederek mütevellisine vermese, bu arsadan verdiği muaccele mikdarı intifa etmiş olduğu takdirde mütevelli, bunu kendisinden alıp başkasına icar edebilir. Camiül'icareteyn.

509 - : Bir kimse,, icarei muaccele ve müeccele ile mutasarrıf olduğu bir vakıf haneyi yandıkdan sonra tekrar yapdırmadığı gibi arsasının sekiz on senedenberi müeccelesini de inad edib vakfına vermese mütevelli,  bu arsayı andan ahb başkasına kiraya verebilir. Camiüricareteyn.

510 - : Bir kimse başka bir beldeye gidib icarei muaccele ve müeccele ile tasarrufunda bulunan bir vakıf yerin, meselâ dükkânın müeccelesini üç dört sene vakfı canibine göndermese mütevellisi, onu başkasına icar ede­bilir. Camiüricareteyn. Hattâ böyle bir müstecir, üç sene icarei müecceleyi vakfa vermese mütevelli ; bu üç sene için vakfın ecri mislini kendisinden istifaya müstahik olur. Ceridei ilmiyye.

511 - : Nâsın intifa ve istimaliyle mütefavit olmayan bir vakıf akarı müsteciri, müddet içinde başkasına icareye verebilir. Mütevelli, kira bede­lini kendi müstecirinden ister, yoksa ikinci müstecirden isteyemez. Birinci müstecir, bu akarı evvelki bedele muhalif bir cins bedel ile kiraya vermiş, veya bu akarda bina ihdas etmek gibi bazı tasarruflar yapmış ise vereceği kira bedelinden fazla alacağı bedel, kendisine tîyb olur, ve illâ olmaz. Bu ziyadeyi fakirlere tesadduü etmesi vâcib olur. Tenkihi ifâm idi, Fetavâyı Hayriyye.

512 - : Vakıf gediklerin bir kısmı  icarei vahidelidir ki bunların mu­tasarrıflarından seneden seneye muayyen bir mikdar K'ra bedeli alınır, ve bu gedikler temessük ile tasarruf olunur. Bir kısırn vak.F gedikler de hem icarei muacceleye, hem de icarei vâhideli adiyle bir icarei müeCceleye tabi bulunmuşdur. Bunların bir şahsa tefvizi zamanında   .kendisinden peşin bir ücret alındığı gibi seneden seneye de müeccele diye bir mikdar ücret alına gelmişdir. Bunlar icareteynli vakıflar gibi tedavül etmekde bulunmuş, ve bu' gedikler de ferağ ve intikal muamelâtı kabul edilmişdir.

(Birinci Sultan Hamidin vakfından han odaları ile İkinci Sultan Mahmud vakfından bakkal, hallâc ve arpacı ve keseci gibi bazı esnafa aid gedikler, icarei vâhideli bulunmuşlardır.

Bezmi Âlem Valide Sultan vakfından bahçe ve gömlekhane ve'su değir­meni gedikleri de hem icarei muaccele, hem de icarei müeccele suretiyle tasarruf olunan gediklerdendir. TavzihüTmüşkilât fî ahlkâmil'intikalât. (Ül. 92) nci meseleye müracaat.)

513 - : Fukaranın bilâ ücret ikametleri için vakıf ve şart edilen yerierde hâkimin tevcihiyle oturan    fakirlerden mütevelli, ücret    isteyemez. Şayed ücret  isteyib onlar  da lâzım  gelir  zanniyle  bir   mü,ddet  mütevelliye  kira bedeli verecek olsalar, bunu bilâhare     mütevelliden  islirdad     edebilirler. Çünkü vâkıfın şartı, şariin nassı gibi vacibürriayedir

514 - : Süknasi mevrut olan birvakıf yeri,  ne  mütevellisi ve ne de meşrutun lehi başkasına kiraya veremez. Çünkü bu akarın ayninde tasarrufa salâhiyetleri yokdur.  Fakat vakıfça  bir zaruret  veya  maslahat  tahakkuk ederse kiraya verilebilir. Harab olub  da meşrutun  lehin  tamir etmemesi gibi.

Maamafih böyle bir yeri meşrutun lehi başkasına iare edebilir. Çünkü ariyet, müsteir için bir hak îcab etmez, müsteîr, bir misafir mesabesin­dedir, îcare ise böyle değildir. Müstecir için bir hak icab eder, şartı vâkıf ise buna muhalifdir. Dürer, Tenkihi Hâmidî.

515 - : Süknası meşrut bir  haneyi,  münhasıran  meşrutun  lehi  olan kimse, şartı vâkıfa muhalif olarak bir müddet başkasına kiraya verib ücre­tini  almış     bulunsa     bu ücret     kendisinin     olur.     Mütevelli     bu ücre­ti vâkıf için taleb edemez. Çünkü men lehhüsükna, gâsib hükmünde olacağmdan bu ücret kendisinin olur. Şu kadar var ki bu, tenaısirie tiyb olmaz. Bazı ulemaya göre bunu tesadduk etmelidir. Bazı ulemaya göre de bunu vakfına red eylemelidir. Tenkihi Hâmidî.

516 - : Bir mütevelli, bir vakıf akan birine ecri misliyle kiraya vermek

istedjkde gailesinin meşrutun lehi olan kimse, «bu akarın gailesi bana meşrut olmakla bunu ben istimal ederim başkasına kiraya verdirmem» diye müte velliyi kiraya vermekden men edemez.

517 - : Bir vakıf akarı, gailesinin meşrutun lehi olan kimseye kiraya vermek şahindir. Meselâ : bir vakıf hanenin gailesi, kısmen bir camii şerifin imamına meşrut bulunsa  bu haneyi o imama kiraya  vermek ve kira be­delini gaileden müstahik olduğu fhikdara mahsub etmek sahih olur. Elveciz.

518 - : Bir kimse mütevellisi bulunduğu bir vakfın akarını, ecri mis­liyle de olsa nefsi için bizzat isticar edemez. Çünkü bir şahıs akdi icarenin iki tarafına tevellide bulunamaz. Fakat müracaat edeceği hâkim tarafından ecri misliyle kendisine icar edilebilir, bu sahihdir. Haniyye.

Bahri Raikde deniliyor ki : bu icar, vakıf hakkında hayırlı bulunmak şartiyle sahihdir. Fetva  da bu veçhiledir.

519 -  : Mütevelli,   vakıf  aakn   lehine     şahadetleri  kabul  olunmayan akribasma,  meselâ  evlâdına  veya  zevcesine  icar  edemez.  Böyle  bir  icar, ecri misliyle de olsa sahih olmaz. Çünkü bunda töhmet vardır.

Bu mesele, İmamı Azama göredir. Müfta bin olan da budur. Imameyne göre ise bu' icar. caizdir. Fakat bu gibi akribaya ecri mislinden ziyade ile icar, îmamı Azama göre de caizdir. Hindiyye, Mecmaül'enhür. Behcetül'fe-tâvâ.

520 -  :  Mütevellinin  veya  hâkimin  vefa', etmesiyle veya  azl  olunr.ıa-sîyle vakıf namına yapmış olduğu akdi icar.e münfesih olmaz. Çünkü icarc vakıf  namına yapılmışdır.   Akidin  vefaliyle butlanı   'âzın:  gelme Nitekim kiraya vekil olanın vefatiyle de kira bâtıl olmaz. Tenkihi Hânvdi.

Bizzat vâkıfın yapmış olduğu böyle bir akdi icarede vefatiyle istihsa-nen münfesih olmaz. Fakat kıyasa nazarim münfesih olur. IŞ'ou Bckril'iskâf. bunu ahz etmişdir.  Hindiyye.

521 - : Bir mütevelli, vakfın akarâtını kiraya verib de henüz kira be­dellerini toplamadan vefat etmekle veya azl utanmakla yerine başkası mü­tevelli tayin edilse bunları toplamak salâhiyeti bu yeni mütevelliye aid olur. Çünkü sâbik mütevellinin velayeti vefatiyle veya azliyle münkati oîmusdur ve bu akarât, vakıf namına kiraya verümişdir. Kinye, Nakdül'vesâil, Beh-cetül'fetâva.

522 - : Bir mütevelli, muayyen bir müddetle kiraya vermiş olduğu vaki' akaratm o müddete aid kira bedellerini tamamen kabz etmiş oldukdan sonra vefat etmek veya azl olunmakla yerine başkası mütevelli tayin edilse bu yeni mütevellinin zamanına müsadif müddet için tekrar kira bedeli istemeğe hakkı olamaz. Çünkü sabık mütevellinin kabziyle kiracının zimmeti beri ol-muşdur. Şu kadar var ki sabık mütevellinin bu bedelleri kabz etmiş olması sabit olmak lâzımdır. Tenkihi Hâmidî.

523 - : Bir vakfın mütevellisi o vakfı kiraya verse veya onda başka bir tasarrufda bulunsa da bunu bir sâkke - mukaveleye rabt etmek istese kimin tarafından, yani  :  vâkıf tarafından mı, yoksa hâkim tarafından mı müteevlli olduğunu mukavelenamede yazması lâzım  gelir.  Eğer  bunu yaz­mazsa mukavelename fâsid, yani ihticaca gayri salih olmuş olur.  Vasi do böyledir. Hangi cihetden vasi olduğunu tasrih etmesi lâzımdır. Çünkü vasi­lerin hükümleri, kendilerini vasi tayin edenlere nazaran ihtilâf eder.

Fakat bir mütevelli veya vasi, hâkim tarafından mütevelli veya vasi layin edilmiş olduğunu yazdığı halde hâkimin adını yazması mukavelename­nin sıhhatine halel vermez. Çünkü bununla tevliyet veya vesayet ciheti bi­linmiş olur. Hâkimin kim olduğu da o vesikanın tarihine müracaatla anla­şılır. Haniyye.

524 - : Bir kimse bir mütevelliden malûm zevata mevkuf bir akarı isti­car edib de senedinde  «Fülân oğlu fülân,  şöyle  demekle meşhur olan fülân zata mensuz evkafın mütevellisi fülân ibni fülândan şu akarı isticar etdi» diye yâzıb da vâkıfın asıl adını tahrir ve tarif etmese bu sahih olmuş olur.

Nitekim : «Malûm zevata meşrut bulunan fülân vakfın mütevellisi fülân ibni fülândan şu vakıf akarı kiraladım» tarzında yazdığı takdirde de sahih olur. Haniyye. [11]                                                                                                       

 

İcareteynli Vakıf Akarların Ferağ Ve Tefvizi  

 

525 - : Icareteynli vakıf yerlerin mutasarrıfları, bu yerleri gerek bir bedel mukabilinde ve gerek diğer bir mal ile mübadeleten ve gerek meccanen başkasına ferağ edebelirler.

Binanaleyh bir kimse, tasarrufundaki icareteynli vakıf bir haneyi mü­tevellisinin İzniyle birisine meccanen ve bilâ şart ferağ etse bilâhare mec­canen ferağa pişman olub mefruğun lehden bedel istemeğe veya o haneyi istir­dad kadir olamaz. NeticetüTfetâvâ.

526 - : Ferağ, icab ve kabul ile münakid, mütevellinin izniyle tamam olur.

Binaenaleyh icareteynli bir vakıf yerin mutasarrıfı, o yeri mütevellisinin izniyle bir kimseye ferağ o kimse de kabul etse ferağ muamelesi tamam olmuş olur. Fakat böyle bir muamele, o vakfın mütevellisinin izni lâhik olmasa sahih olmaz, yapılmamış gibi sayılır. Bu halde bu muameleden fariğ de, mefruğun leh de dönebilir.

Kezalik bu halde mefruğun leh vefat etse mefruğun bihe fariğ muta sarrıf olur. Bilâkis fariğ vefat eylese mefruğun bin. eshabı intikalden olan vârislerine intikal eder, vârisleri bulunmazsa vakfı canibine aid olur.

527 - :  Mütevellisinin izni bulunmaksızın bir vakıf    hakkında yapılan ferağ muamelesi, bir hâkim huzurunda    mütevellisinin izni bulunmaksızın bir hücrede rabt edilmiş olsa da sahih olmaz. Şu kadar var ki bir muha­keme neticesinde iki hasım tarafından birinin tasarrufunda bulunan icare­teynli bir vakıf akarın diğerine ferağı lâzım geldiği takdirde bu ferağ, usu­lüne tevfikan hâkim tarafından liechTmaslaha (meselâ mütevellinin gaybube­tine mebni vakfın gailesini ziyamdan siyanet için) muvakkaten bir kaimma-kam mütevelli nasb olunacak kimsenin izniyle sahih ve muteber olur. Netice. Fetavâyı Hayriyye.

528 - : Fariğin âkil, baliğ, ve ferağa razı olması şartdır. Binaenaleyh çocukların,     mecnunların,  matuhların     ferağları  muteber

olamayacağı gibi ikrahı muteber ile yapılan ferağlar da sahih olmaz. Mük-reh; ikrahın zevalinden sonra dilerse ferağı imza eder, ve dilerse fesh ey­ler. Çünkü ikrah, rızayı izale eder. Rıza ise bu gibi ,akidlerin sıhhatinde şartdır. Dürer, Netice, Behcetül'fetâvâ.     

529 - : Mücerred taahhüdle ferağa mecburiyet hâsıl olmaz. Binaenaleyh bir  kimse  tasarrufundaki     icareteynli bir. vakıf yeri  bir

şahsa ferağ edeceğini taahhüd etmiş olduğu halde mütevelli huzurunda fe­rağdan imtina etse ferağa cebr olunamaz. Çünkü mücerred vaid ile lüzum tahakkuk etmez. Hattâ bu hususdaki taahhüd ve mukaveleden dönecek tara­fın pişmanlık adiyle bir mikdar-meblâğ vermeyi taahhüd etmesi de hüküm süzdür. Rücu takdirinde böyle bir meblâğın verilmesine hükm olunamaz.

530 - : İcareteynli bir vakıf bir muayyen bedel mukabilinde ve müte­vellisinin izniyle bir şahsa bilâ şart kat'iyyen ferağ edildikden sonra o şa­hıs : «her ne zaman ferağ bedelini bana ödersen bu yeri sana iade ederim» diye fariğe vâd etse bu vadini ifaya mecbur olmaz, velev ki fariğe bu vadini nâtık bir sened vermiş olsun. Böyle lâhik bir şart, sabık akde iltihak etmez, Feyziyye.

Fakat ferağdan evvel, fariğ ile mefruğun leh arasında böyle bir muka­vele cereyan edib de anın üzerine ferağ yapılmış olursa fariğ, fjgrağ bedelini mefruğun lehe eda edinç mefruğun leh, o yeri mukavele mucebince fariğe red ve ferağa mecbur olur. Çünkü bu, bir vefaen ferağ kabilinden sayılır.

(Üçüncü cild Düsturun 447 nci sahifesindeki 1291 tarihine müsadif em­lâki sırfa nizamnamesinin on dokuzuncu maddesi şöyledir : «Senedde münderic olmayan rehin ve şart ve vefaen iştiğlâl dâvası istima olunmaz. Şöyle ki : bayi bir mülkü katiyyen satıb müşteri yedine usulü veçhile senedi mubayaa verilmişken rehin vermişdim, yahud vefa veya iştiğlâl tarikiyle yahut şöyle bir şart ile satmış idim diye dâva etmek mes-mu olmaz.»

531 - : îcareteynli vakıf bir akarın ölünceye kadar beslemek sartiyle ferağ edilmesi muteberdir.

Bu, halde bir kimse, uhdei tasarrufundaki, icareteynli bir vakıf akan, ölünceye kadar kendisini beslemek sartiyle bir şahsa mütevellisinin izniyle ferağ, o şahıs da teferrüğ ederek tapu senedine dere edildikden sonra mef-ruğün leh, ashabı intikalden asla-vâris bırakmaksızın vefat etse o akar, ber hayat bulunan fariğin uhdesine mütevellinin reyile iade olunur.

Fakat mefruğun lehin intikale müstahik varisi bulunub da fariği şart mucebince beslemeyi deruhde ederse iade cihetine gidilemez.

532 - : Bir kimse, uhdei tasarrufundaki icarteynli vakıf akarı, kendisini beslemek sartiyle ve mütevellisinin izniyle bir şahsa ferağ etdikden sonra mefruğun leh olan o şahıs, beslemeğe razı. iken bu &imse, ferağdan rücu ederek mefruğün bih olan akan o şahısdan istirdad edemez. Fakat mefru­ğun leh, şarta riayet etmeyib de fariği beslemese fariğ, ferağından döne­rek mefruğün bihi mütevellinin reyile mefruğün lehden istirdad edebilir.

(Ferağlar ,ewelce bey'e kıyas olunarak beslemek sartiyle yapılması caiz görülmemiş idi. Bilâhare meccanen vukubulan ferağların hibeye kıyas edilmesi daha muvafık görüldüğünden Mecellenin1 (850) inci maddesi mantu-kunca beslemek şartiyie hibe fâsid olmadığından meccanen ferağın fâsid ol­mayacağı nazara alınmış, bu şart ile vukubulacak ferağların senedat idare­since kabul olunarak o veçhile senetlerde yazılması 1296 tarihinde iradeye iktiran etmişdir.

Böyle tapu senedlerinde münderic olmayan şart dâvalarını dinlemekden hâkimlerin men'i hakkında da meşihat makamının iş'arı üzerine meclisi mahsusı vükelâ karariyle bij'istizan bir irade sâdır olmuşdur.

Dördüncü cild Düsturun 372 nci sahifesiyle beş numaralı Ceridei Meha-kimin 32 nci sahifesine müracaat!.)

533 - : Bir kimse,, uhdei tasarruf undaki'icareteynli bir yeri mütevelli­sinin izniyle bir şahsa meccanen ve bilâ şart ferağ etdikden sonra ashabı intikalden vâris bırakmaksızın vefat etse bu yere mütevelli müdahale ede­mez, ve bunun için mefruğün leh olan o -şahisdan icarei muaccele istemeğe hakkı  olamaz.

534 - : Bir kimse tasarrufundaki icareteynli bir vakıf akarı, başkasının tasarrufundaki icareteynli bir vakıf akar mukabilinde ferağ edebilir. Şu ka­dar var ki bu akarlar, başka başka vakıflardan ise bu ferağa o vakıflardan her birinin mütevellisi izin vermek lâzımdır.

535 - : Akdi bey'i ifsad eden şartlar, akdi ferağı da ifsad eder. Binaenaleyh bir kimse bil'icareteyn uhdesinde bulunan vakıf bir yeri,

mütevellisinin hıuurunda bir şartı müfsit ile bir şahsa ferağ, o şahıs da bu vekile- kabul edip mütevelli de bu şarta mukarin olarak ferağa izin verse ferağ fâsid ttlur. Çünkü ferağlar, icar kabilindendir. İcar ise menfaati bey' demek olduğundan bey'in fâsid olduğu şey ile icar muamelesi de fâsid olur.

Amma fariğ ile mefruğun lehin kendi aralarındaki mukaveleleri hüküm­süz olduğu cihetle bunlar kendi aralarında bir şartı müfsid ile ferağ hak­kında bir mukavele yapıp da sonra mütevellinin huzurunda bu şartdan bahsetmiyerek kat'î suretde ferağ yapsalar, mütevelli de böyle kat'î olarak izin verse ferağ muamelesi fâsid olmaz.

536 - : îcareteynli bir vakıf akarın hissedarlarından hiç biri : «hissemi teferrüğ eb>  veya  «hisseni bana ferağ  et»  diye şeriklerine  cebr. edemez. Bunlardan. her biri kendi hissesini dilediğine ferağ edebilir. Buna diğerleri mâni olamazlar.

537 - : Vakıflarda ne mütevelli için, ne de mevkufun aleyhim için şüf:a hakkı sabit olamaz. Binaenaleyh icareteynli bir vakıf akarın hissedarların­dan her biri kendi hissesini dilerse şerikine ve dilerse şerikinn iznini istihsale muhtaç olmaksızın haricden birine ferağ edebilir. Nitekim yukarıdaki me­sele buna natıkdır.

Kezalik mahlûl kalan bir hisseyi mütevelli, muaccelei misliyesîyle di­lerse diğer hissedarlara ve dilerse başka birine tefviz edebilir. Şu kadar var ki îrad nevinden olmayan icareteynli vakıf meskenler ve menzillerde mahlûl hisseye ber hayat olan hissedar talib olunca başkasına tefviz edil­memesi ve hattâ bu hissedar hakkında bazı tenzilât yapılması için vaktiyle Türkiyede bir nizamname mevcud bulunmuşdur.

(Üçüncü ciîd Düsturun 445 inci sahifesinde yazılı ve 19 zilhicce 1288 ta­rihli nizamnamenin ikinci maddesi şöyledir : «Hisseli hanelerin mahlûlâtı nısıf raddesinde veya nısıfdan ziyade olur ise bunu alacak hisseler için kıymeti muhammenesinden yüzde yirmisi ve nısıfdan az olduğu suretde sü-düs raddesine kadar kıymetli muhammenesinden yüzde otuzu, ve eğer sü-düsden dahi az ise yüzde ellisi tenzil ile hissedarlara mahsus muamelei ta-tadiliyye icra

538 - : Borçlu olarak vefat eden kimsenin uhdei tasarrufundaki icareteynli vakıf akar, borcu için başkasına ferağ olunmaz. Fakat borcu   vakfın karesine aid olunca ferağ olunabilir. Fetâvayı Abdurrahim. [12]

 

Marizlerin Ve Kas1rın1n Ferağları  :

 

539 - : Bir kimse uhdei tasarrufundaki icareteyrtli bir vakıf yeri, ma­razı mevtinde mütevellinin izniyle gerek ashabı ihtikalden olan bir vârisir ne, meselâ evlâdına veya zevcesine ve gerek bir yabancı şahsa ferağ ede­bilir, bu ferağa sair vârisleri itiraz edemezler. Çünkü bu, bir nevi teberrü-dür, vakıfdan nüzul demekdir. Marizin bu gibi teberrüü ise bütün malından muteberdir. Mecmuai Cedide.

540 - : Eshabı intikalden vârisi olmayan kimsenin marazı mevtindeki

ferağı muteber değildir. Binaenaleyh vefat edince uhdesindeki icareteynli vakıf, mahlûl olarak vakfı tarafına aid olur, hakkındaki ferağ, sahih olmaz.

Bu halde mefruğun leh, vermiş olduğu bedeli o kimsenin terikesinden istifa eder. Ataiyye, Fetâvayı Ali Efendi.

Bir seneyi mütecaviz bir müddettenberi hasta olan kimsenin hali müte-gayyir ve hastalığı müşted olmadan yapmış olduğu ferağ, her halde mute­berdir. Marazı mevt için münakehat ve vasiyet bahislerine müracaat!..-

541 - : Bir kimse marazı mevtinde eshabi intikalden varisi bulunmadı­ğı halde tasarrufundaki icareteynli vakıf bir yeri, başkasına ferağ etmek istedikde mütevelli : «bunun hastalığı belki marazı mevtdir» diyerek bu fe­rağa mani olamaz. Çünkü bir hastalığın marazı mevt clduğu mevt vuku bul­mayınca bilinemez, tevehhüme itibar olunamaz. Şu kadar var ki o kimsenin vefatiyle hastalığının marazı mevt olduğu tebeyyün edince ferağ muamelesi sahih olmamış olur. Bu takdirde mütevelli, mefruğun bihi mahlûl olmak üze re mefruğun lehden istirdad eder, velev ki ferağa izni havi sened vermiş olsun.

Mefruğun leh de vermiş olduğu bedeli fariğin terikesinden istifa eder. Ahkâmül'evkaf.

542 - : Kasnının icareteynli vakıf akarlarını velileri veya vasileri mü-sevvigatı şer'iyyeye mebni ahara ferağ edebilirler.

Binaenaleyh bir çocuğun, veya bir mecnunun veya bir matuhun uhdei tasarrufundaki icareteynli bir akar, haraba yüz tutub da varidatı masrafına kifayet etmese veya bunların nafakalarım başka suretle temin kabil olma­sa bu akarı hâkimin izniyle ve hâkimin huzurunda erbabı vukufun haber verecekleri bedeli mişl'ile mahımıdül'hal olan velîsinin veya muhtar veya mansub vasisinin başkasına ferağ etmesi sahihdir. Artık bu ferağa müda­hale edilemez.

Fakat müsevvigatı şer'iyyeden böyle bir şey bulunmaksızın yapılacak. bir ferağ, sahih olmaz. Bilâhare çocuk baliğ olunca veya mecnun ifakat bu­lunca bu akarı mütevellinin reyile mefruğun lehden geri alabilir. Netice-tül'fetâvâ.

543 - : Bir çocuğun velisi veya vasisi, anın uhdesindeki icareteynli bir vakıf akarı kendi nefsi için teferruğ edemez. Fakat mesağı şer'îye binaen hâkimin reyi ve mütevellinin izni ve bedeli misjli ile başka bir şahsa ferağ etdikden sonra o akarı o şahısdan kendi nefsi için teferruğ edebilir. Ahkâmüt evkaf.

544  - :  Hasırının velîleri veya vasileri, bunların haklarında hayır ve menfaati mucib olmak üzere icareteynli vakıf bir yeri hâkimin izni, müte­vellinin reyi ve bedeli misli ile bunlar için teferruğ edebilirler. Çünkü kasirîn hakkında hayırlı olan şeyleri yapmaya  velîlerinin,  vasilerinin salâhieytleri vardır. Edebül'evsiya. [13]

 

Vefa Ve  İstiğlâl Tarikiyle Ferağ  :

 

545  - : îcareteynli bir vakıf akarın taksimi kabil olsun olmasın, tama­mını veya nısıf, rubu gibi bir hissei şayiasını bir borç mukabilinde alacak­lıya vefa veya istiğlâl yoliyle ve mütevellinin izniyle ferağ etmek caizdir. Mütevellinin izni şart olduğundan, bulunmazsa bu ferağ sahih olmaz.

îştirâk üzere tasarruf olunan bir vakıf akarın hissei şayiası hakkında da hüküm böyledir.

546 - :  îstiğlâl yoliyle ferağ olunmuş olan icareteynli bir vakıf akar, fariğ tarafından tahliye ve mefruğun lehe teslim edilmelidir ki vefaen mef­ruğun lehin o akarı fariğe icar eylemesi sahih olsun. Dürri Muhtar fî ba-bissarf.

Binaenaleyh böyle tahliye ve teslim bulunmaksızın yapılan bir icar mu­amelesi bâtıldır. Bu halde mefruğun leh, böyle bir icara mebni fariğden ki­ra namiyle bir mikdar meblağ almış olsa fariğ, bu meblâğı asıl borcuna* mahsub edebilir. Fetavâyı Ali Efendi.

Şayed tahliye ve teslim bulunduğuna dair fariğin ikrarı sabit olsa üc­reti vermekden imtina edemez. İkrarında kâzib olduğunu iddia etse bu ik­rarında kâzib olmadığına dair mefruğun lehe yemin verdirebilir. Mecmuai Cedide.

547 - : Alacaklıya vefa veya istiğlâl yoliyle ferağ olunmuş olan bir va­kıf akarın icarei müeccelesi yine fariğ üzerine lâzım gelir, mefruğun lehe lâzım gelmez. Çünkü bunun asıl mutasarrıfı, fariğdir.

548 - : Vefaen ferağ edilmiş bir vakıf akarın menfaati yine fariğe aid-dir. Binaenaleyh fariğ, anı âhara kiraya verib bedelini kendisi için alabilir. Bu kiraya mefruğun leh müdahale edemez.

549 - : Vefa veya istiğlâî suretiyle ferağ edilmiş olan bir vakıf akar, mefruğün lehin bilâ veled vefatiyle mahîûl olmaz. Belki fariğ, borcunu mef­ruğun lehin vârislerine ödeyerek mütevellinin reyile ferağ muamelesini fek ctdirir, o akara yine mutasarrıf olur. Yoksa mütevelli, bu akarı mefruğün lehin mahlûlünden olmak üzere başkasına icar edemez, Neticetül'fet&vâ.

550 - : Vefa veya istiğlâî yoliyle ferağ olunmuş alan icareteynli bir ha­ne, bilâ teaddin yanıb sırf arsa halinde kalsa mefruğün lehin alacağı sa­kıt olmaz. Velev ki bu hane, kendi elinde bulunmuş olsun. Binaenaleyh ala­cağını fariğden istiyebilir. Behcetül'fetâvâ.

551 - : îcareteynli bir vakıf akar, muayyen bir zamana kadar borç öde-nilmediği takdirde yapılan ferağın kat'iyet kesb etmesi şartiyle bir alacak­lıya vefaen ferağ edilmiş bulunsa bu şarta itibar olunamaz.

Binaenaleyh fariğ, bu müddet içinde borcunu ödememekle ferağ, kat'i­yet kesbetmiş olmaz. Belki bilâhare borcunu mefruğun lehe ödeyince o aka­rı mütevellinin izniyle geri alabilir.

552 - : Vefaen ferağ edilen vakıf akarın mutasarrıfı, borcunu ödeyin­ce mütevellinin izniyle ferağı fek ettirip o akarı mefruğun lehden geri alır.

Şayed fariğ, borcunu ödemeden vefat ederek ashabı intikalden vâris bırakırsa mefruğun leh, alacağını İstifa edinceye kadar bu akan elinde tu­tabilir, vârisin buna müdahaleye salâhiyeti olamaz.

553 - : Vefaen ferağ edilen veya rehin olarak.alacaklıya teslim olu-$ıan bir vakıf akarın mutasarrıfı borcunu ödemeden bilâ veled vefat etse

bu akar borcu temin, belki mahlûl olarak vakfa aid olur. Ali Efendi.

Fakat tevsii intikali yapılmış vakıflardan ise vakfı tarafından muacce-lei misliyyesiyle başkasına tefviz olunur da vefaen mefruğün leh de alaca­ğını bu muacceleden istifa edebilir.

îcareteynle tasaruf olunan nizamh vakıf, gediklerde de bu istifa salâ­hiyeti vardır.

(Arazii emirîye ve mevkute ve müsakkafat ve müstagaliâtı vakfîyyenin badelmevt temini deyn etmesini gösteren ve birinci cilt Düsturun 242 net sa-hifesinde yazılı bulunan nizamnamenin üç maddesi :

îkinci madde - : Bir kimse mutasarrıf olduğu arazii emir iye ve mev-kufeyi deyni mukabilesinde memuru marifetiyle dayinine vefaen ferağ ve tefviz edib kablel'eda fevt oldukda deyni mezkûr, duyum saire gibi medyu­nun terikoi vâfiyyesinden istifa olunur. Eğer asla terikesi yok ise veya hut terikei mevcudesi düyununa vefa etmez ise medyunun gerek hakkı intikale nail olan veresesi ve hakkı tapu sahibi bulunsun ve gerek bulunmasın ol araziden deyne vefa edecek mikdarı bilmüzayede bedeli misliyle talibine tefviz olunarak deyni mezkûr tediye kıhnacakdır.

Üçüncü madde - : Bin iki yüz seksen dört senesi şehri seferinin on üçü tarihiyle müverrah kanun mucebince usuli intikaliyyesi tevsi ile icarei müeccelesi ecri misline iblâğ kılınmış olan müsakkafat ve müstagaliâtı mev-kufede dahî ikinci madde ahkâmı icra kıhnacakdır.

Dördüncü madde - : Vefaen ferağ olunan arazi ve müsakkafat ve müsta-gallâtm bedeli, medyun müteveffanın deyyine vefa etmezse dain olan kimse ne bakiyyei matlûbu için medyunun tasarrufunda olub da" vefaen ferağ olun­mamış olan diğer arazi ve müsakkafat ve müstegallâtına dahi ve taarruz edemez. Fi 24 ramazan 1286). [14]

 

Ferağ Ve Teferruga Vekâlet :      

 

554  - : Ferağa, teferruga tevkil caizdir,

İcareteynli bir vakıf akarın ferağına vekil olan kimse, o akarı kendi nefsi için teferruğ edemiyeceği gibi evlâdı, ebeveyni, zevcesi gibi lehlerine şahadeti muteber olmayan şahıslara da ferağ edemez.

Fakat müvekkil, bunlardan birine ferağ etmek dilediğine ferağda bulun­mak üzere mezuniyet verirse vekil, bunlara da ferağ edebilir.

555 - : îcareteynli bir vakıf akarı ferağa vekil olan, bu akan gabni fahiş ile ferağ edemez, ederse ferağ müvekkilinin icazetine mevkuf olarak münakid olur. Bu halde müvekkil, ferağı red ederse ferağ bâtıl olur, mef-ruğun bihi mütevellinin reyüe mefruğun lehden istirdad eder, velev ki tag-rir bulunmasın.

Bu mesele, imameynin bu hususda müfta bih olan kavillerine göredir, imamı Azama göre bey'a mutlak surette vekil olan kimse, aza da çoğa da satabilir. Bezzaziyye, Camiül'icareteyn.

556  - : Vefaen ferağ edilmiş bir vakıf akarın muayyen zamanda. borç Ödenemediği takdirde başkasına kat'iyyen ferağ edilib    bedelinden borcun ödenmesi için gerek vefaen mefruğün lehe ve gerek başka bir şahsa vefaen ferağ esnasında vekâlet vermek caizdir.

Binaenaleyh o müddetde borç ödenmezse vekil, vefaen mefruğün bihi bedeli misliyle başkasına kat'iyyen ferağ ederek bedelinden borcu ödeyebi­lir. Bu bedelden fazla bir şey kalırsa o da müvekkile verilir.

Sayed muayyen müddet hitam bulduğu halde vekil, o akarı katiyyen fe­rağ ile borcu ödemekten imtina ederse hâkim, ferağ ile borcu eda etmek üzere vekile emr ve tenbihde bulunur.

557 - : icareteynli vakıf bir akarı bir şahıs namma bilvekâle şu kadar meblâğ mukabilinde teferrüğa vekil olan kimse, o akan o kadar meblâğ ile kendi nefsi için mütevellisinin izniyle teferruğ ve namma sened istihsal ede­mez, ederse müvekkil, o akarı mütevellisinin    izniyle o vekilin uhdesinden nez" ve senedini ibtal etdirib kendi namına sened istihsal edebilir. Çünkü böyle bir muamele, müvekkili tağrire müedddî olur. Ve bu halde vekil, mü vekkilinin haberi olmaksızın nefsini vekâletden azl etmiş olur, bu azle ise müfta bih olan kavle nazaran kadir olamaz. Hidaye, Camiül'icareteyn.

558  - : Azli hakikîde vekilin azlinden haberdar olması şartdır. Azli hük­mîde ise şart değildir.

Binaenaleyh icareteynli bir vakıf akarı ferağa vekil olan kimse, müvek­kilinin kendisini gıyabında vekâletden vuku bulan azline vâkıf olmaksızın o akarı mütevellinin izniyle bir şahsa ferağ etse ferağı sahih olur. Amma azline muttali oldukdan sonra ferağda bulunması muteber olmaz.

Kezalik : müvekkili vefat etdiği halde bundan haberdar, olmaksızın o akarı "bir şahsa ferağ etse bu ferağ, sahih olmaz. Çünkü vefatdan itibaren hükmen azl vuku bulmuş olur.  

Binaenaleyh müvekkilin ashabı intikalden olan vârisleri mevcud iseler bu ferağa icazet vermeyib mefruğun bihi, mefruğun lehden istirdad ede­bilirler. Vârisleri mevcud olmadığı takdirde de mefruğun. bih, mahlûlen vak­fı tarafına aid olur. Mefruğun leh de vermiş olduğu ferağ bedelini istirdad eder.

Vekâlet bahsine de müracaat!. [15]

 

Ferağlarda İtiyaz Ve Hiyari Ayb İle Hiyari Rü'yet Ve­saire :

 

559 - :  İcareteynli vakıf yerlerin ferağları mukabilinde i'tiyaz, yani : bir bedeî alınması caizdir.

Binaenaleyh bir kimse tasarrufundaki vakıf bir yeri, bir bedel mukabi­linde birine ferağ etse bu bedeli andan taleb ve dâva edebilir. Bu bedeli vermeden vefat etse teriksinden taleb ve ahz olunur.

Bu gibi tasarruf haklarının ferağında i'tiyazın caiz olub olmayacağı fu-kahai kiram arasında ihtilaflı bir meseledir. Bazı fukahat bu gibi hukuki mücerrede mukabilinde bedel alınmasının ademi cevazına kail olmuşdur. Bu cihetle bedeli ferağ dâvalarını dinlememek lâzım gelir. Fakat diğer fu-kaha, bunun cevazına kail olmuşlardır. Bunların bu babdaki kavileri nâ-sın maslahat ve menfaatine daha uygun görüldüğü cihetle bu kavi, vaktiyle meşihatı islâmiyye tarafından tercih edilmiş ve bu hususda bir irade sâdır olarak Türkiyede buna göre amel oluna gelmiş, bunun hilâfına olan bir hü­küm, gayri nafiz bulunmuşdur. Hamevî Alel'eşbah.

560 - : Ferağ bedelleri, sair mülk mallar gibi mevrus olur. Binaenaleyh bir kimse tasarrufundaki bir vakıf yerini başkasına ferağ

edib henüz bedeli ferağı mefruğun lehden almadan vefat etse bu bedel, vâ­rislerine feraiz veçhile mevrus olur. Yoksa bu vakıf yerde carî olan intikal hükümleri nazara alınamaz. Nitekim bu gibi vakıf akarların müstecirlerine aid kira bedelleri de anların sırf malları mesabesindedir. Hamevî, Ataiyye.

561 - : İcareteynli vakıf akarların ferağlarında hıyarı ayb ve hıyarı rü-yet cereyan eder.

Binaenaleyh bir kimse başkasından teferrüğ etdiği bir vakıf akarın şer'en reddi müstelzim kadîm bir aybına bilâhare muttali olsa o akarı mü­tevellinin reyile fariğe reddedebilir.

Kezalik : bir kimse görmeksizin teferrüğ eylediği bir vakıf akan görün­ce muhayyerdir, dilerse o ferağı mütevellinin re'yile fesh etdirib ferağ be­delini istirdad edebilir. Behcetül'fetâvâ.

562 - : tcareteynli vakıf bir akarın ferağında tağrir bulunmaksızın gab-ni fahiş bulunsa, mağbun olan tarafın bu ferağı feshe salâhiyeti olamaz.

Fakat sagîr, mecnun gibi kasırîn hakkında velîlerinin veya vasilerinin noksanı fahiş ile olan ferağları sahih değildir, velev ki tağrir bulunmasın.

Binaenaleyh bunlar baliğ olunca veya ifakat bulunca mefruğun bihi is­tirdad edebilirler.                                           

Kezalik : vakıf bir akan mütevtllisi de bir şahsa noksanı fahiş İle tef­viz edemez, velev ki tağrir bulunmasın.                                 

563 - : Fariğ ile mefruğun lehden biri diğerini tağrir edib de ferağda gabni fahiş bulunduğu tahakkuk etse magbun olan taraf, mütevellinin reyi­le ferağı fesh edebili"

Meselâ : bir kimse icareteyn ile mutasarrıf olduğu vakıf odaları her gün için birer liraya icar olunur, her birinin gailesi yevmiye bir liradır di­yerek şu kadar bin kuruş bedel mukabilinde ve mütevellinin izniyle bir şah­sa ferağ ve teslim o şahıs da bu söze itimaden bunu kabul ve kabz İle be­delini tediye etdikden sonra odaların yevmî yetmişer kuruşa kiraya verildi­ği ve binaenaleyh gabni fahiş bulunduğu zahir olsa bu odaları red ederek verdiği ferağ bedelini istirdad edebilir.

Kezalik : bir kimse sadedil bir şahsın tasarrufundaki bir vakıf Hanenin aydan aya nihayet bin kuruş kira getirebileceğini ve buna binaen bedeli mislinin on bin kuruşdan ibaret bulunacağım söyliyerek o şahsı ikna etmek­le o haneyi on bin kuruş mukabilinde ve mütevellisinin izniyle teferrüğ et­dikden sonra o hanenin ferağ zamanında bedeli mislinin, meselâ onbeş bin kuruş olduğu bigarez vukuf erbabının mevsuk şahadetleriyle tebeyyün etse fariğ, mütevellinin reyile bu ferağı fesh ve bedeli reddederek o yeri istirdad edebilir. Behcetüle'fetâva, Ahkâmül'vakf.

564 - : Mefruğun bihin bir mikdarma, meselâ rubu hissesine bir müs-tahik zuhur edib de badel'isbat o mikdar müstahik için hükm olunsa mefru­ğun leh, anı mütevellinin reyile fariğe reddederek ferağ bedelini istirdad edebilir.

Binaenaleyh bir kimse şu akarın tamamı icareteyn ile benim tasarru-fumdadır» diyerek bir şahsa fariğ oldukdan sonra o akarın bir kısmına baş­kasının icareteyn ile mutasarrıf olduğu sabit olsa bu ferağ muamelesi fcsh edilebilir. Behce.

Kezalik : bir kimse bir akarı mütevellisi bulunduğu vakfın müstegallâ-tından olmak üzere icarei muaccele ve müeccele ile bir şahsa tefviz etdik-den sonra birisi çıkıb da «bu akar benim mülkümdür» diye dâva ve b'ımu bil'isbat istizharen yemin etdikden sonra lehine hükm olunsa o şahıs, ver­diği muacceleyi mütevelliden istirdad eder. [16]

 

Vakıfların  Taksimi  Ve  Mühayee  İle  İfrazı  

 

565 - : îki vakıf arasında ifraz suretiyle taksim caizdir.

Meselâ : Bir kimse, mülk arazisinin yarısını muayyen bir cihete vakf, sonra diğer yarısını da başka muayyen bir cihete vakıf ve her biri için ay­rı mütevelli tayin etse bu iki mütevelli, o vakfı taksim ederek her biri anın yarısında tasarruf edebilir. Çünkü her nısıf, ayrıca vakıf edilmekle iki va­kıf bulunmu§ olur.

Nitekim iki kimse tarafından müştereken mâlik oldukları bir akar hak­kında ayrı ayrı olarak yapdıkları vakıf hakkında da hüküm böyledir.

Fakat bunların vakfı müttehid olsa, masraflarının İttihadından dolayı kısmete hacet kalmaz. Reddi Muhtar, Tahtavî,

566 -: Bir kimse,bir akarının meselâ yansını vakf etse bu akarı ken­di kendine.taksime kalkışamaz, belki bunu hâkim taksim eder, yahut mül­künde tuttuğu kısmı bir şahsa satar, o şahıs bu mukasemeyi yapar, sonra bu kısmı o şahısdan birrıza satın alır. Hindiyye.

567 - : Müşterek, taksimi kabil bir akardaki hissesini bîr kimse vakf edib bunun sıhhatine bir hâkim hükm edecek olsa da bu akar, imamı Aza­ma göre taksim olunamaz. Bunda mühayee = nöbetleşmek cari olur. Ima-meyne göre ise taksim olunabilir. Hindiyle.

568 - : Müşterek bir akarın tamamı hissedarlar tarafından, (bir cihe­te) vakıf edilmiş olsa bunda kısmet ve mühayee icrası caiz olmaz. Nite­kim (565) inci meselede de. işaret olunmuşdur. Fethül'kadir.

569 - : Vakıflarda kısmeti cem, îmamı Azama göre caiz değildir, ima-meyne göre ise bir beldede bulunmak şartiyle caizdir.

Şöyle ki : bir kimse bir beldede başkaşiyle müştereken mâlik olduğu müteaddid arazi ve müsakkafatdan kendi hissesine aid olanları vakf etdik­den sonra vakfı ayırarak bu arazi ve müsakkafatdaki hisselerini bir yere toplamak istese îmameyne, ve Hilâli îbn Yahyaya göre caiz olursa da Imamı Azama göre caiz olmaz. Her birini kısmeti ferd suretiyle taksim etmek lâzım gelir.

Şu kadar var ki hâkim, bunların kısmeti cem suretiyle taksimini vakf için faideli görürse bu veçhile taksim eder.

Şayed bu mükaseme neticesinde bir tarafa bir az da muayyen mikdar para verilmesi lâzım gelirse bakılır : eğer bu parayı verecek olan vâkıf ise caiz olur. Çünkü bu halde kendi vakfım ayırmış, ortağının vakıf olma­yan hissesinden bir kısmını da parasiyle satın almış olur ki, bu kısım, vâ­kıfın mülkü olmuş olur. Fakat bu parayı alacak olan vâkıf ise caiz olmaz. Çünkü bu takdirde vakfının bir kısmını para ile satmış olur. Hindiyye, Ha-niyye, îs'af.

570 - : Müştereken tasarruf olunan icareteynli vakıf akarların şerikler arasında taksimi caizdir. Bu halde hissedarlardan biri, hâkime müracaatla kısmet ve hissesini ifraz etdirib başkasına ferağ etmek istese buna diğer hissedarlar mani olamazlar. Şu kadar var ki akar, taksime kabiliyetli ol­malı, ve her şerike isabet edecek kısım ile .intifa mümkün bulunmalıdır. Bununla beraber taksim, vakıf hakkında da daha faideli olmalı, sonra da bu taksime mütevelli izin vermelidir.

Binaenaleyh bu dört şart bulunmadıkça taksim, sahih ve muteber ol­maz. Neticeüü'fetâvâ, Ahkâmül'evkaf.

571 - : Vakıf hakkında muzir olan bir taksim, caiz değildir.

Bir taksimin muzir olması, vakıfdaki bir mikdar mahallin yolsuz kal­ması, veya küçük parçalara ayrıldığı takdirde şerefi zail olarak eski vâri datına noksan ânz olması gibi şeylerdir. Binaenaleyh hamam gibi, küçük  haneler gibi vakıf yerlerde taksim cereyan etmez.

572 - : Taksimi kabil ve nafi olan icareteynli müşterek vakıf yerlerde cebren kısmet cereyan eder. Şöyle ki  ;  böyle bir akarın hissedarlarından bir kaçı taksimine talib, diğerleri de bundan müctenib olunca hâkim, bina­ların ahvaline vâkıf kimseler marifetiyle hissedarların ve mütevellinin hu­zurlarında o akarın ebniyesiyle arsasını keşf ve takvim    etdirerek kabili kısmet olduğu ve vakıf hakkında nafi bulunduğu o kimselerin şahadetleriy-le tahakkuk ederse diğer hissedarların rızalarına bakmaksızın hepsinin ara­sında mütevellinin reyi ve kur'a keşidesiyle taksim ve her birinin hissesini fasıla vaz'ile tayin ve tefrik eder.

573 - : icareteynli vakıf bir akarın hissederlarından  bazıları çocuk, mecnun veya matuh bulunursa velilerinin veya   vasilerinin marifetleriyle taksim yapılır. Şu kadar var ki bu taksim, hem vakıf, hem de bu kasirîn hakkında enfa' olmak lâzımdır.

574  - : Müşterek vakıf bir yerin bırrıza veya bil'kaza taksiminde adalete riayet şartdir. Yani her hissedara verilecek kısım, kendisinin maksum-daki istihkakına muadil olmalı, bundan noksanı fahiş ile noksan bulunma­malıdır. Aksi takdirde hissedarlardan her hangi biri, taksimde gabni fahiş bulunduğunu bil'iddia isbat ederse taksim bozulur.

Bu halde kısmeti kazanın nakz edileceği hususunda ittifak vardır. Bir-rıza, vuku bulan kısmetin nakz edilmesi de sahih görülen kavle göredir. Vâfî şerhi.

575 - :   Müşterek bir yerin taksiminden sonra hissedarlar,     biribirini kısmete müteallik dâvadan ibra edecek olurlarsa artık hisselerinde noksan vukundan dolayı kısmeti nakz etdiremezler. Fakat    hissedarların arasında kasırindan kimse bulunursa velîsi veya vasisi marifetiyle yapılan taksim­den dolayı bu velinin veya vasinin ibrası muteber olmaz. Binaenaleyh bun larm hakkında gabn dâvası dinlenmesine mani olamaz.

576  - :  îcareteynli bir müşterek    vakıf akarın hissedarları    arasında kısmeti âdile İle taksim edilebilmesi için bazı hisselere nakid ilâvesine lü­zum görülse bu kısmet, mütevellinin izniyle bitterazi caiz olur. Fakat his­sedarlardan bazılarının imtinaı takdirinde hâkim tarafından cebren caiz ol­maz. Çünkü ne akarın, ne de menkulün kısmetine ortakların rızaları bulun­madıkça nakd, dahil olamaz. Dürri Muhtar.

577 - : Müteaddid ve müşterek icareteynli vakıf akarlarda cebren kıs­meti cem carî olmaz.

Binaenaleyh icareteynli iki parça vakıf akarın, müsavat üzere ortakla­rından biri, bu iki parçadan birinin kendisine, diğerinin de ortağına veril­mek üzere kısmeti cem ile taksim edilmesini, diğerinin imtinaına mükarin taleb etse hâkim, böyle bir taksim için hissedara cebr edemez. Belki böyle bir taksim, hissedarların kendi ri2alariyle yapılabilir.

578 - : îcareteyn suretiyle müştereken tasarruf olunan vakıf gedikle­rin taksimi, Türkiyede vaktiyle nizamen gayri kabil bulunmuştu.

Kezalik :  icareteynli bir vakıf akar içerisinde    müstakar vakıf gedik,1 veliyyül'emrin iradesi ve mütevellinin    marifeti ile lâğv edilmedikçe veya hissedarlarından birinin hissesine birrıza kasr edilmedikçe o gediğin müsta-karrün fihi olan akarın taksimi nizamen memnu bulunmuşdur. AhkâmüTev-kaf.

579 - :  îcareteynli bir vakıf akar, taksimi kabul etmez veya taksimi vakıf hakkında muzir olur da müşterek mutasarrıfları arasında şayian ta-saruf hususunda dâva ve niza vuku bularak bazıları mühayee ister, bazıları da bundan imtina ederse hâkim,    mütevellinin reyile bu akarın mühayee suretiyle tasarruf edilmesine hükm eder.

580 - : Vakıflarda mühayee, birrıza carî olursa da lâzım olmaz.

Binaenaleyh mevkufun aleyhim bitterazî mevkufu aralarında mühayee suretiyle taksim edebilirler.

Meselâ : bir cemaat, kendilerine mevkuf bulunan bir hanede muayyen müddetlerle ikamet edebilirler. Kezalik : kendilerine meşrut bir vakıf mez-reayı da aralarında taksim ederek her biri kendi hissedini kendi namına ekib biçebilir.

Fakat bu bir kısmeti hakikiye değildir. Bunlardan her hangi biri, bu kısmeti ibtal edebilir.

Maahaza böyle bir kısmet ve mühayeenin pek uzun müddetle olmaması lâzımdır. Çünkü hisselerdeki vakfiyetin unutulmasına ve her hissedarın kendi elindeki hissenin hassaten kendisine mevkuf bulunduğunu iddia etme­sine müeddî olabilir. Fethül'muin, Bahri Raik, Reddi Muhtar.

581 - :  Mühayeeden evvel geçen müddet,  mühayye nevbetine mahsub edilemez. Çünkü mühayee, husumetden sonra başlar.

Binanaîeyh icareteynli bir vakıf akarın hissedarlarından bazıları o akar­da bilâ mühayee'bir müddet müstakiîlen oturdukdan sonra birrıza veya hâ­kimin ve mütevellinin reyile mühayee icra etdirseler, bu mühayee icrası tarihinden itibaren her biri o akarda muayyen müddetlerle oturmaya müs-tahik olur. Evvelce müstakiîlen oturan hissedarların. oturmuş oldukları müddeti hesaba katarak o kadar da kendileri oturmak talebinde bulunamaz­lar. Kinye.

582 - : Mütevellinin reyine mukarin olmayan bir mühayee ve ifraz lü­zum ifade etmez. Şöyle ki - : bir kimse uhdei tasarrufunda bulunan ica­reteynli bir vakıf akarın bir mikdanm ayırarak kendi    tasarrufunda ibka, mütebakisini de başkasına ferağ edebilir. Fakat bu ifraz hususunda müte­vellinin izni şartdir. Nasıl ki ifraz edilecek mahallerden her biriyle ayrıca intifa kabil olması ve bu ifrazın vakıf hakkında daha faideli bulunması da-şartdır.

Binaenaleyh bu şartlar bulunmayınca ifraz lâzım, ferağ sahih olmaz.

583 - :  Süknaya meşrut vakıf bir hanede mühayee bil'ittifak caizdir. Vâkıfı tarafından süknaya meşrut olmayan    vakıf bir hanede mühayeenin cevazı ise muhteîefün findir. Vecizi Serahsî.

(Türkiyede evvelce icareteynli müşterek vakıflarda mühayee cereyan etmezdi. Mühayee cereyan etmemesi, şerikler arasında dâva ve niza vukuu­na bâis olduğundan Mecelle cemiyeti ilmiyyesince mühayee icrası muvafık görülerek o vecMe amel ve hükm olunması hakkında irade istihsali için meşihatı islâmiyye makamına müracaat edilmiş, meşihat makamının arzı üzerine de fî gurrei şaban 1296 tarahinde bir irade sâdir olmuşdur.) [17]

 

Vakıfların Gasb Edilmesi  

 

584 - : Vakıfların menfaatleri, ecri misüleriyle mazmundur. Binaenaleyh bir kimse vakıf bir yeri, muaddün lilistiğlâl olsun olmasın

bir müddet tegallüben zabt ve tasarruf edecek olsa o müddet için üzerine vakıf namına ecri misi lâzım gelir. Vakıf bir dükkânı veya medreseyi te­gallüben işgal gibi. Tenkihi Hâmidî.

585 - : Vakıflarda te'vili akd veya te'vili mülk ile tasarruf, ecri mis­lin lüzumuna mani olmaz.

Binaenaleyh bir kimse, «fülândan satın aldım» diye bir dükkâna mâli-kiyet iddiasiyle vaz'ı yed edib üzerinde bina içerisinde kuyu gibi şeyler te­sis- ederek bunlardan bir kaç sene müstefid oldukdan sonra bir vakfın mü­tevellisi, bu dükkânın vakfına aidiyetini mahkemede usulen isbat ve hüküm istihsal etse bu müddet için o kimse üzerine ecri misi lâzım gelir, Bezza-ziyye, Fetavayı Hayriyye.

586 - : Vakıf bir malın gasb edilmesi, kendisinden intifa edilmiş olma­sa da ecri misli müstelzim olur.

Binaenaleyh-bir kimse, gasb etdiği bir vakıf arsayı ekmeyib bir müd­det muattal bir halde bıraksa veya gasb etdiği vakıf bir hanede ikamet et-meyib anı boş bırakmış olsa da bunun gasb müddetine aid ecri mislini za-min olur. Neticetül'fetâvâ.

587 - : Vakıflarda iare caiz değildir.

Binaenaleyh vakıf bir akar, bir kimseye ariyet olarak verilemez. Şayed-bir vakıf yerin mütevellisi, o yerde bir kimseyi bir müddet ücretsiz oturt-sa Hilâle göre o kimseye bir şey lâzım gelmezse de müteahhir fukahanm kâffesine göre o kimse gâsıb hükmünde olacağından üzerine o müddetde va­kıf için ecri misil lâzım gelir. O yer, gerek istiğlâl için hazırlanmış olsun ve gerek olmasın müsavidir. Çünkü bu suretle vakfı siyanet ,mevkufün aley­himin haklarına riayet lâzımdır. Fetva da bu veçhiledir.

Nitekim mütevellinin izni olmaksızın vakıf bir yerde fuzulen ikamet eden kimse üzerine de bâligen mâ beleg ecri misi lâzım gelir. Hindiyye, pürer.

Süknaya meşrut bir hanenin meşrutun lehi tarafından birisine iare edil--mesi ise bundan müstesnada.

588 - : Bir kimse yarısı vakıf, yansı da kendi mülkü olan bir akarın tamamını bir müddet tegallüben zabt etse bu müddet için vakfın hissesine düşen ecri misli zamin olur.

589 - : Bir kimse süknası veya gailesi kendisiyle beraber başkalarına da megrut olan valuf bir hanenin tamamında tegaîlüben ikamet etse diğer meşrutun lehlerin hisseleri için ecri misi vermesi lâzım gelir. Kinye.

590 - : Bir kimse bir vakıf bahçeyi meyva ağaçlariyle beraber bir kaç sene tegallüben işgal edib de badehu bunları vakfa red etmek istese bu müddet içindeki gailesini de mevcud ise beraber reddetmesi lâzım gelir. Bu gaile, müstehlek olunca da mislini tazmin etmesi icab eder,

591 - : Bir kimse, ma'bed ve medrese gibi hayır müesseselerinden bi­rini haksız yere tegallüben yıkacak olsa mütevelli, bunu o kimseye kel'ev-vel bina etdirebilir, o kimse, buna mecburdur, yalnız noksanı zamin olması kifayet etmez.

Amma vakıf müstegallâtdan birini böyle tegallüben yıkacak olsa mü­tevelli, yıkılan binanın mebniyyen kıymetini tazmin etdirebilir, onu kema-fissâbık bina için cebr edemez. - Cebr edebileceğine kail olanlar da var­dır - Tenkihi Hâmidî, Reddi Muhtar, AH Efendi Fetâvası.

592 - : Bir vakıf gasb eden kimse, ona kendi malından bazı şeyler zi­yade ve ilâve etmiş bulunsa bakılır: eğer bu ziyade ilâve edilen şeyler, güb­re vermek, yeri aktarmak, ırmağı kazımak, badana yapmak gibi mali müte-kavvîm olmayan şeyler kabilinde ise bunlardan dolayı gâşıb bir şey isteye­mez. Ve eğer bu ilâve edilen şeyler, bina ve ağaç gibi mali mütekavvim ise gâsıb, bunları kaldırmakla mükellef olur. Meğer ki kaldırılması vakfa zarar versin.O halde mütevelli, binanın merfuan, ağaçların da makluen kıymetini, (diğer bir kavle göre bunların maklu, ve müstehikkul.kah olarak kıymetle­rinde hangisi az ise anı) gâsıba vererek bunları vakıf için zabt eder. Velev ki gâsıb razı olmasın.

Mütünı fıkhiyyeye göre mesele böyledir. Mecellede de böyle temellüki cebri kabul edilmiştir. Ahiren mülka fetvahanei âlice de böyle fetva verilmiş-dir. Fakat fetva kitablarına nazaran bunları satmaya sahibi razı olmazsa mütevelli, bunların kıymetlerini vakfın gailesinden vererek vakıf için ceb­ren-temellük edemez. Belki bunların sahibleri, bunların münhedim. münkali olacağı zamana kadar bekler, o zaman ankazlannı alır.

Nitekim bu gibi muhdes şeylerin kaî'ı.vakfa muzır, mütevelli de bunlan vakıf için temellükden mümteni oldukda bunların kendi kendilerine münkali olacakları zamana kadar sahihleri intizarda bulunmaya mecbur olurlar, şey'en feşey'en münkali oldukda enkazlarım ahz ederler. Hindiyye. Tahtavi. Reddi Muhtar.

593 - : Bir vakıf yeri vâkıfının, veya mütevellisinin elinden gasb eden kimse, gasbı sabit olduğu halde o yeri red etmekden  imtina etse hâkim, red edinceye kadar kendisini habs eder. Şayed gasb müddetinde vakfa bir noksan arıza olmuş ise anı da zamin olur. Bununla vakıf tamir edilir. Hin­diyye.

594 - : Gasb edilen vakıf bir yerine istirdadı mümkün olmamakla bilmuhakeme bedeli alınmış bulunsa bu bedel ile o vakıf için başka bir yer sa-tın alınır. Fakat bilâhre bu vakıf yer, red edilecek olsa âlâ hâlini vakıf ola-arak kalır, alınmış olan yer, vakfiyetden çıkar, bu halde mütevelli, bunu satarak semeninden gâsıbın verdiği bedeli öder. Bir mikdar noksan ka­lırsa bunu da mütevelli, kendi malından verir, bununla vakfın gailesine rücu edemez. Hindiyye.

595 - :  Bir mütevelli, kendisine vâkıf tarafından teslim edilen vakıf bir akan benimsiyerek vakfiyetini inkâr etse gâsıb olmuş olur.  Bu halde vâkıfın dâva ve isbatiyle o akar elinden alınır. Vâkıf vefat etmiş ise mev­kufun aleyhimin müracaatları üzerine hâkim tarafından bir hasım - davacı

nasb olunur.

Şayed bu inkâr tarihinden itibaren bu akara bir noksan arız.olmuş olur­sa mütevelli bunu da zamîn olur. Bununla o akarın noksanı tamir edilir. Hindiyye.

596 - : Gasb edilen bir vakıf hakkında hâkimin izni lâhik olmadıkça mevkufun aleyhimden hiç birinin husumete dâva  ikamesine hakkı ola­maz. Hindiyye.

597  - : Bir kimse kendisinden gasb edilen bir vakıf yer hakkında gâsib aleyhine beyyine ikame edecek olsa bu beyyine bil'icma kabul edilerek o yer kendisine reddedilir. Hindiyye.

598 - : Evkafı sahihadan bir tarla, bir müddet gazben zabt ve ziraat edilmekle o tarlaya noksanı arz, tereddüb etse bakılır: eğer o tarlanın nok­sanı arzı ecri mislinden daha az ise gâzib üzerine ecri misi ile hükm olu­nur. Ve eğer noksanı arzı, ecri mislinden daha ziyade ise bu noksan ile hükm edilir. Ahkâmüssigar.

Fakat Türkiyede tahsisat kabilinden olan araziyi mevkuf ede gâsıb üze rine.ne ecri misi ve ne de noksanı arz lâzım gelir. Çünkü bu arazi, ara­ziyi memleket hükmündedir.  Araziyi memlekette ise  gâsıb üzerine bunla­rın lâzım gelmiyeceği vaktiyle Arazi Kanuniyle kabul edilmişti.

(Düsturun birinci cildinde münderic 7 şaban 1274 Arazi Kanununun yir­mi birinci maddesinde şöyle deniliyor  :

21 Madde - Fuzulen veyahut tegallüben zabt ve ziraat olunub sâl be-sal hukuki arazi alınmış olan arazi, badeîmuhakeme memuru marifetiyle istirdad ve za.bt olundukdan sonra gerek memurunun ve gerek arazisini istirdad eden kimsenin ol araziyi fuzulî ve yahut tegallüben zabt ve zi­raat eyliyen şahısdan noksanı arz veyahut ecri misi almağa salâhiyeti yok-dur. -Sağır ve sagîre, mecnun ve mecmme ve matuh ve matuhenin arazi­sinde dahi hüküm bu veçhiledir.

Bu kanunun dördüncü maddesinde de şöyle denilmişdir :

«Memaliki mahrusede kâin araziyi mevkufenin ekserisi bu kabilden-. dir. Ve böyle tahsisat kabilinden olan araziyi mevkufenin araziyi emiriy-yei sirfe-gibi rakabesi beytülmâle aid olmasiyle bunlar hakkında bundan sonra zikr ve tafsil olunacak muamelâtı kanuniyye cari olur.) [18]

 

Nükudı   Mevkufenin Tenmiyesi  

 

599 - :  Nükudun  vakfı  müteamil  olarak  tecviz edilmişdir.  Nükudun vakfiyetini esasen îmam Züfer de tecviz etmişdir. Vakıf paralara aid bir kısım müseccel  vakfiyeler de Jmamı müşarünileyhin    kavline binaen bu vakıfların sıhhat ve lüzumuna hüküm verildiği görülmektedir.

Vakıf paralar, iki kısımdır : bir kısmı muhtaç olanlara bilâ ribh, yani: bir nema, bir faiz alınmaksızın ödüne verilmesi meşrut olan vakıf nükud-dur. Mütevelli, bu kısım vakıf paraları istirbah edemez, yani : bunun için bir muameîei şer'iyye suretiyle faiz = küzeşte alamaz. Çünkü vâkıfın şe­raitine ittiba vacibdir.                                                    

ikinci kısmı, bir ciheti hayra sarf edilecek bir ribh mukabilinde talih­lerine birrıza ikraz, edilmesi meşrut olan vakıf nükuddur. Mütevelli, bun­ları da ribh - küzeşte ilzam edilmek suretiyle ikraz eder. Başka türlü edemez.                                       

600 - :  Muameîei şeriyesiz alınan bir nbh, mutlaka haramı mahzdır. Fakat muameîei şeriyye suretinde îmam Ebu Yusüfe göre riba, mürtefi, nbh caiz olur.

Şöyle  ki   meselâ  mütevelli,  borç  alacak  kimsenin  bir  malını  vakıf namına peşin para ile yüz liraya satın alır, sonra bu malı parasını bir sene v sonra almak üzere o kimseye vakıf namına yüz on liraya satarsa bu bir mumelei meşruadan ibnret olmuş olur.

Bu nbh ilzamı muamelesi şöyle de yapılabilir : Meselâ mütevelli, vakfın malından bir kimseye bir sene müddetle yüz lira ikraz ve teslim eder, son­ra bir malı da vakıf namına bir sene müddetle o kimseye müeccelen on liraya satıb teslim eder. O kimse de bu malı kabz ve tesellüm etdikdeh son­ra bir şahsa hibe ve teslim eder, o şahıs da bu malı vakıf için mütevelliye hibe ve teslim eder. Bu suretle o kimse de vakfın yüz lira asıî mali vakıfdan, on lira da satılan mal bedelinden bir ribhi mülzem olarak alacağı sabit olur.

Bu, bir mahlası şer'îdir, bununla haramdan ihtiraz edilmiş olur. Yeti­min veya vakfın malını veli veya mütevelli, bir kimseye rıbıhsiz ikraz ede­mez, faiz alması ise haramdır, o halde meşru bir beyi ve şira vasıtasiyle bunların menfaatleri temin edilmiş, riba suretiyle bir muamele yapılmamış olur. Bu, dîni hikmet karinde gösterilen bir vüsat, bir suhulet, bir müsaade demekdir.

Resulü Ekrem, sallâîahü aleyhi vesellem efendimizden Dunun bir mialı mervîdir. Bununla emir buyurmuş oldukları rivayet ediîmişdir. Kadîhan.

Artık bu muameleyi, gayri meşru bir hiyîe telâkki etmek doğru değildir. Ümmeti merhume, bir muamelenin meşru olub olmadığını ancsak Resuli Ek­rem hazretlerinden bizzat veya bilvasıta telâkki etmekle bilebilir. Bir mua­melenin meşruiyeti tarafı risaletden haber verildiği takdird artık anın gayri meşruiyetine kim kail olabilir?.

601 - : Mâtevelli, istirbahi meşrut olan vakıf nükudu, ribh ilzam etme­den bir şahsa ikraz etse o şahisdan rıbh namına bir şey alamaz. Şayed ala­cak olursa müstakriz, bunu asıl borca mahsub     edebilir.  Çünkü bu ribh, haramı mahzdır. Maamafih bir kimse kendisine vacib olmayan bir şeyi ve­rince istirdad edebilir. Hamevî.

Fakat müstakriz : «şu meblâğ rıbıhdır, al vakfın masarifine sarf et» diye mütevelliye bir mikdar para verir, mütevelli de bunu vakfın umuruna sarf ederse artık müstakriz, bunu asıl borca mahsub edemez. Ali Efendi Fetavâsı.

602  - : îlzam edilen rıbh, borcun müddetine tevzi edilir.

Binaenaleyh bir kimse meselâ : bir senelik ilzamı nbh suretiyle bir va­kıf parayı bir sene müddetle istikraz etdiği halde altı ay sonra bu borcunu ödese, veya altı ay sonra vefat edib bu borç terikesinden hemen ödense altı aylık ribh sakıt olur. Yalnız altı aya isabet eden mikdarın vakfa veril­mesi lâzım gelir. Yoksa bir senelik rıbh lâzım gelmez. Kınye, Zekeriyya Efendi Fetâvası.

603 - : Borç istifa edilmedikçe mülzem nbh, devam eder.

Şöyle ki : bir vakıf para, meselâ üç sene müddetle ilzamı rıbh edilerek ikraz edildikden sonra müstakriz, bir sene sonunda vefat edib de terikesin­den üç sene nihayetine kadar bu borç Ödenmese mütevelli, bu üç senelik rıbhi bu terikeden almaya salâhiyetdar olur, yoksa müstekrrizin vefatiyle rıbhi müizem sakıt olmaz. Çünkü aksi takdirde vakıf mutazarrır olur. Sur-retüylfetâvâ Hamişi, îmadiyyeden.

Maahaza medyunun vefatiyle zimmetindeki borç. terikesîne raci olub bu tarihden itibaren mülzem rıbhın bâtıl olacağına dair mülga fetvahanei, âli tarafından fetva verilmişdir.

604 - : Vakıf bir para, ilzam edilen müddetin geçmesinden sonra bir müddet daha müstakrizin zimmetinde nbıh ilzam edilmeksizin kalacak olsa bu müddet için nbıh lâzım gelmez.

Meselâ : bir sene müddetle ve mülzem bir rıbh ile istidane edilen bir vakıf meblâğ, bu müddetten sonra bir sene daha medyunun zimmetinde ribh ilzam edilmeksizin kalsa bu ikinci.sene için ribh lâzım gelmez. Aksi takdirde riba tahakkuk eder. Çünkü bu borçlu, rıbhı iltizam etmiş değildir. Sürre-Löl'fetâvâ.

605 - : Bir muamelei şeriyye ile ilzam edilmeyen; bir rıbh, mücerred taahhüd edilmekle lâzım gelmez. Binaenaleyh bir vakfın nükudundan borç alan kimse, kendisine usulen bir nbıh ilzam edilmediği halde : « ben geçen her sene için vakfa şu kadar nbh veririm» demiş olsa mücerred bu va'dine mebni kendisinden mütevelli nbh almaya kadir olamaz. Abdurrahİm Fetâ-vas,

606 -  :  Bir mütevelli,  vakıf paralardan ödünç alan kimselere kendi malını «atmak suretiyle rıbıh ilzam etse bu nbıh, kendisinin olur. Şu kadar var ki kendisine tîyb olmaz.  Vakıf namına hiyanotde bulunmuş     olmakla azle müstahik olur. Abdurrahİm Fetâvası.

607 - : Bir mütevelli, vakıf paralan vâkıfının şart ve tayin etdiği mik-dardan ziyade hâkimin izniyle istirbah edebilir. Onu on bir hisabiyle ikrazı meşrut olan bir vakıf pjrrayr onu on bir buçuk hesabiyle ikraz gibi.

Fakat vakıfda müzayaka yok iken ziyadeye istirbah edilmesi caiz değil­dir. Ali Efendi Fetâvası.

608 - : Bir mütevelli, vakıf paraları bir müdet istirbah edemeyib mu­attal bir halde bıraksa bundan dolayı kendisine zaman lâzım gelmez.

609 - : Bir mütevelli, rehni kavi ile ikraz edilmesi meşrut bir vakıf pa­rayı rehinsiz oîarak veya kıymeti noksan bir rehin ile İkraz edip de bilâhare bu borcun tahsili mümkün olmasa mütevelli, noksanı zamin olur. Ali Efen di Fetâvası.

610 - : Bir mütevellinin istirbah kasdiyle ikraz etmiş olduğu vakıf pa­ralan azli veya vefatı halinde yerine mütevelli olan zat. borçlulardan kabz eder. bunları tahsil selâhiyeti. esah olan kavle göre mütevelliye aid olur.

611 - : Bir mütevelli, vakıf paraları kendi umuruna sarf İle    istihlâk etdikten sonra azl edilse bu paraları zamin olur, fakat aradan geçen müdet için kendisine bir rıbh tazmin etdirilemez. Çünkü bu rıbhı iltizam etmiş de­ğildir. Abdurrahİm Fetâvası.

612 - : Vakfa aid borçlar, emsaliyle kaza olunur.

Binaenaleyh bir kimse, vakfın her hangi cins nükudundan istikra etmiş ise borcunu o cins nükud ile ödemesi icab eder.

Meselâ : altın akçe istikraz" etmiş ise yine altın akçe vermesi lâzım e-lir. bunun yerine gümüş para veririm diyemez.

Maamafih bir kimse, meselâ şu kadar gümüş paradan ibaret olan borcu­nu buna muadil şu kadar altın ile birraz ödese. bilâhere pişman olub : «brn gümüş para ile borcumu ödeyeceğim» diye vermiş, olduğu altını istirdada kıyam edemez.

613 - : Vakfa olan borç, mümtaz düyundan değildir.

Binaenaleyh bir kimse, vakfa olan borcunu ödemeden vefat etse bu borcu, sair bordan üzerine takdim edilemez. Terikesi borçlarına kifayet etmezse mütevelli, sair alacaklılar gibi guremaya dahil olur.

614 - : Mütevelli, vakıf paralan istirbah etmediği veya vechi şer'î üze­re nbh uzam eylemediği cihetle gaile hâsıl olmasa mürtezika vakıfdan va­zifelerini alamazlar. $âyed mütevelli, asıl vakıf maldan verirse zamin ve il­zamı rıbh etmediğinden dolayı azle müstahik olur.

Maamafih mütevelli : cVakfın gailesindendir» diye mürtezikaya vazifele­rini verse bilâhare : «vakıfda gaile yok idi, asıl maldan verdim» diyerek ver­diği paraları mürtezikadan istirdad edemez. Fetâvayr Ali Efendi, Neticetül-fetâva. [19]

 

 (DÖRDÜNCÜ BÖLÜM)

 

VAKIFLARA AİD   TAMİRAT VE İNŞAATA,

SARFİYATA, İSTİDANEYE, CİHETLERE, VAZİFELERE MAHSUS UMUMİ MALÛMATI HAVİDİR.

 

İÇİNDEKİLER : Vakıflara aid tamirat ve inşaat. Bir vakfa aid varida­tın başka bir vakfa sarf ve naklinin caiz olub olmaması. Vakıflar İçin istida-ne. Cihetlerin tevcihi. Cihetlerde istinabenin ve ferağın cereyanı. Cihetlerin muattal bırakılması. Vazifelerin aksamı ve mürtezikaya vakfın gailesinden vazifelerinin nasıl verileceği. [20]

 

Vakıflara Aid Tamirat Ve  İnşaat  

 

615 - : Vakıfların tamiratı vazifelerden mukaddemdir.

Binaenaleyh tamire muhtaç bulunan bir vakfın gailesi, evvelâ tamirine sarf edilir. Tamir yapılmadıkça vazifelere bîr şey verilmez. Vâkıf tarafından bu husus, şart edilmiş olsun olmasın müsavidir. Şayed mütevelli, gaileyi va­zifelere sarf edib de tamir için bir şey kalmazsa vazifelere sarf ettiği meb­lâğı zamin olur. Çünkü vâkıfın maksadı, vakfının devamiyle gailesinin müeb-beden sarf edilmesidir. Bu maksadı ise tamir İle kabil olabilir. Bu halde ima­ret ciheti iktizaen meşrut bulunmuş olur. Artık mütevelli, tamiri takdim et­meyince vâkıfın iktizaen olsun şartına muhalefet etmiş, kendisine mevdu olan emanete teaddîde bulunmuş, âdeta müvekkilinin enirine muhalefet eden bir vekil hükmünde bulunuvermişdir. Hidaye, Ankaravî HâmişJ.

616 - : Bir vakfın gailesi bir camii şerifin yalnız imam ve hatibine meş­rut bulunsa bu gaile, o camiin tamirine sarf olunamaz. Feyziyye.

Bir de imam, müezzin, ferraş, medrese müderrisi gibi hizmetlerinin mu-attaliyyetî zararı beyyini müsteizim olan hademei hayrat, imarete mülhak­tırlar, ki bunlara «erbabı şeair» denir.. Binaenaleyh bir mescid. tamire muh­taç olub gailesi hepsine kifayet etmediği gibi bu hademeye vazifeleri veril­mediği takdirde mescidin tatili lâzım gelecek olsa galiden bunların vazifeleri kesilemez. Belki gaile, tamirat ile beraber bunların vazifelerine - imkân nisbetinde - sarf edilir. Fakat hizmetlerinin devam etmemesinde zararı beyyin olmayan sair bir kısım hademeye bu tamir esnasında bir şey verilmez. Tenkihi Hâmiüı.

617 - : Gailesi fukaraya veya vâkıfın evlâdına meşrut olan bir vakıf haraba yüz tutunca mütevelli gailesinden evvelâ tamiratım yapar, sonra bir şey kalırsa anı da fukaraya veya evlâdı vâkıfa sarf eder, yoksa fukara ve­ya vâkıfın evlâdı, buna muhalefet ederek gailenin tamamını aramızda ikti-sam ederiz diyemezler. Mülteka, Damad.

618 - : Medrese, mekteb gibi vakıf bir mahal, tamire    muhtaç olduğu halde gailesi bulunmasa tamirine kâfi bîr mikdarının kiraya verilerek bede­liyle tamirini yapmak caiz olur, Mecmuai Cedide.

619 - : Süknası meşrut olan bir vakıf akar, tamire muhtaç oldukda bakı­lır. Eğer bu akarın gailesi vakıf dan tamir edilmesi vâkıf tarafından şart kılın­mış ise bu akar, vakfın gailesinden tamir edilir, çünkü vâkıfların bu gibi şartlarına riayet icab eder. Ve eğer vâkıf tarafından böyle şart edilmemiş veya cart edilmiş ise de vakıfda gaile bulunmamış olursa bu akarı onun meş­rutun îehi kendi malından teberrüan tamir eder.

Şayed meşrutun lehin tamire iktidarı olmaz, veya olur da tamirden kaçı­nırsa hâkim, o akarı mütevellisinin marifetiyle kirasına mahsuben tamir et­mek ü-zeıc başkasına kiraya verir, tamir masraf 'kiradan ödenince bu akar yine meşrutun lehine iade edilir. Şerhi Vatı

620 - : Süknası meşrut bir vakıf akarda meşrutun lehi kendi mâlinden badana ve saire gibi meremmeti müstehleke kabilinden bazı tamirler yapsa bunlar her halde vakfa teberru olmuş olur. Çünkü bu gibi aynini ahz etmek mümkün veya vakfa zarardan hali olmayan şeyler, helak olmuş sayılır.

Fakat bir oda1 ilâvesi gibi meremmcü gayri müstehleke   kabilinden bir şey ise bu kendisinin malı olur. vefatında da vârislerine mevrus olur.

Bu hr.ide o akar, bu meşrutun lehin vefatından sonra başka bir zata tev­cih edilince o zat, bu ilâve edilen binanın kıymetini müteveffanın vârisleri­ne vurı'î d binaya mâlik olur. Fakal bunu vermekden imtina etdiği takdirde o akar, ücretinden o binanın kıymeti temin ve tamamen vârislere ita edilin­ceye kadar hâkim tarafından başkasına kiraya verilir, badehu o zata iade ve tesüm olunur. Yoksa bu zat, o binanın hedm ve kal'ına razı olamaz. Is'af, Bahri Raik. C4ÛH) inci meseleye müracaat!.

621 - :  Süknası iki kimse arasında müşterek bir vakıf hane harab ol­makla bunların biri tamirden imtina edib diğeri hâkimin emriyle kendi ma-iından tamir eylese bu masrafını istifa    etmedikçe diğeri bu hanede sakin olamaz. Abdurrahim fetâvası.

622  - : Bîr vakfın müsteciri, mütevellinin emriyle vakıfda tamirat ya-

pınca bakılır: Bu tamirat, damın kiremitlerini aktarmak, mecurun ıslahına ve halelden vikayesine aid şeyler ise masrafını vakfın gailesinden olmak üze­re mütevelliden alabilir. Velev ki mütevelliden alması şart edilmiş olmasın. Fakat me'cur hanenin fırını tamir etmek, pislik çukurunu boşaltmak gibi mü-cerred müstecirin menafiine aid ise masrafını vakıfdan alamaz. Meğer ki al­ması şart edilmiş olsun. Tenkihi Hamîdi, Hayriyye.

623 - : îcareteynli bir vakıf yerin taksimi mümkün olmadığı veya vakıf hakkında muzir bulunduğu halde haraba yüz tutmakla hissedarlardan biri kirasına mahsuben malından tamir etmek, isteyib de diğer hissedarlar buna razı olmasalar, tamir etmek isteyen hissedar, hâkime müracaat eder. Hâkim rîe mütevellinin re'yile bu tamire ve masrafının kirasından istifasına izin ve­rirse o hissedar, yapacağı tamir masrafından sair hissedarlara isabet eden mikdarı istif edinceye kadar bu akarı kiraya verib bedelini alabilir.

624 - : îcareteynli bir vakıf akarı,  hissedarlarından biri diğerlerinin emri hâkimin izni olmaksızın kendi malından para sarf ederek tamir etse' müteberri olmuş olur.

Binaenaleyh diğer hissedarların hisselerine isabet eden masrafı anlar­dan isteyemez. Fakat hissedarların emirleri ve kendilrine rücua muvafaket-leri ile veya görülen lüzumuna mebni hâkimin izniyle tamir etdiği takdirde anların hisselerine isabet eden masrafı kendilerinden isteyebilir. Nefakatü''-hüiâsa.

625 - : Bir vakfın bizzat ayninden vücude gelen hâsılat, meselâ : mür:-hedim bir vakfın ankazı, o vakfın imaretine sarf edilir, m ür tezi kasın a sarf çdilemez. Çünkü bu, gaile kabilinden değil, mevkufun rakabesi cümlesindendir.

626 - : Vakıf müsakkafatın kadim vaziyetini tağyir caiz değildir. Me­ğer ki tağyir için bir zaruret ve vakıfça bir menfaat tahakkuk etsin. O tak­dirde hâkimin re'yi ve mütevellinin izniyle tağyiri caiz olur.

Meselâ : îcareteynli bir vakıf han, pek büyük olub zaman itibariyle ken­disinin hali hâzırından kira ile istifade kabil olmasa da küçük kısımlara ay­rılması ve bazı odalarının dükkân ittihaz edilmesi, maslahata muvafık, vak­fı için faideli olduğu tahakkuk eylese bu hanın kadim vaziyetini bu veçhile ıslah etmesi için mutasarrıfına mütevellisi tarafından hâkimin reyüe izin ve­rebilir.

627 - : Vakıf bir mezreayı mezreahkdan çıkararak üzerinde binalar, dükkânlar ve saire inşasiyle kiraya vermek caiz olmaz. Belki mezrea ola­rak istiğlâl olunması lâzım gelir. Fakat böyle vakıf arazi, beldenin hanele­rine bitişik olub da üzerinde bina veya dükkân inşa edilmekle intifa edilme­si, vakıf ve fukara hakkında ekin ekmek, ağaç dikmek suretiyle intifadan daha faideli bulunsa mütevelli, vakfın maliyle onda ebniye inşa ve icar ede­bilir. Bezzaziyye.

628 - : Bir kimse mütevellisi bulunduğu bir vakıf arşa üzerine bir bina yapınca veya dikince bakılır : eğer vakfın malından yapmış ise bu bina ve­ya ağaç da vakıf olmuş olur. Gerek nefsi için veya vakıf için yapdığım söy-liyerek işhadda bulunmuş olsun olmasın müsavidir. Ve eğer kendi malından yapmış ve binaya veya ağaç diğmeğe başlıyacağı zaman kendi nefsi için yapdığım söyliyerek işhadda bulunmuş ise bina veya ağaç kendisinin olur. Fakat bina veya ağaç dikme zamanında işhad etmeyib sükût eylemiş ise bi­na ve ağaç vakfın olur.

Bir de bu hususda mescidler müstesna bir halde bulunur. Şöyle ki : bir mescidin harimine dikilecek ağaçlar, işhad bulunsun bulunmasın her halde mescide aid olur. Çünkü hiç bir kimse kendi nefsi için mescide ağaç dike­mez. Rriüi Muhtar.

629 - : Bir kimse kendi vakfının mütevellisi olduğu halde kendi malın­dan o vakıf üzerinde bir bina yapsa ağaç dikip yetiştirse bunlar, kendisinin malı olmuş olur, vefatında vârislerine intikal eder. Velev ki bina ve dikme zamanında bunları kendi nefsi için yapdığım söyliyerek işhadda bulunmuş olmasın. Kadıhan. [21]

 

Bir Vakfa Aid Varidatın Başka Bir Vakfa Sarf Ve Nakli­nin Caiz Olub Olmaması  :

 

630 - : Cihetleriyle vâkıfları müttehid olan iki vakıf dan birinin fazla varidatını, gailesine zaaf arız olan diğer vakfın masarifine sarf etmek caizdir.

Meselâ bir kimse vakf etmiş olduğu bir medresenin tamiratı için bir akar, bu medresenin müderrislerinin vazifeleri için de diğer bir akar vakıf ve şart etdiği halde meşrut akarın gailesine bilâhare zaaf arız olub vazife­lere kifayet edemez olsa tamirata meşrut olan akarın gailesi fazlasından be vazifele;  -arf edilebilir. Çünkü bunlar, .bir şey gibidirler. Dürri Muhtar.

631 - : Cihetleri muhtelif olan iki vakıfdan birinin bir cihete meşrut olan gailesini, diğer vakfın masarifine sarfetmek caiz değildir. Velev ki vâ­kıfları müttehid olsun. Şaye3 mütevelli, sarf edecek olursa zamin olur.

Meselâ : bir kimse vakıf etdiği iki medreseden her birinin masrafı için bir akar vakf etmiş olsa bu medreselerden birinin akarının gailesi, diğer medresenin masrafına sarf edilemez.

Kezalik bir kimse bir mescid ile bir mekteb yapmış olsa bunlardan bi­rine vakıf etmiş olduğu akarın gailesi, diğerine sarf edilemez.  

Kezalik bir kimse biri süknaya, diğeri istiğlâle mahsûs olmak üzere flri menzil vakf etmiş olsa bunlardan birinin gailesi, diğerine sarf edilemez.

Kezalik iki kimseden her biri bir mescid yapmış oîsa birine meşrut aka­rın fazla varidatı, diğerine sarf edilemez. Dürri Muhtar, Reddi Muhtar.

632 - : Hayır müesseselerinden biri harab ve kendisinden istiğna hâsıl olunca varidatı, amn cinsinden olub varidatı az ve kendisine en yakın bulu­nan diğer bir hayır müessesesine hâkimin reyile sarf olunabilir.

Meselâ : vakıf bir imarethane harab olub müstağna anh bir hâle gelse vakıfakaratmın gailesi, amn yakinindeki diğer bir imarethaneye sarf edile­bilir.

Kezalik bir dere üzerinde bulunan vakıf bir köprü, o vadideki sulann geçilib başka bir dereye akmasiyle müstağna anh olub o diğer derenin köp­rüsü tamire muhtaç bulunsa bakılır : Eğer bu ikinci köprü de âmmeye aid olub birinci köprüye kendisinden daha yakın ve âmmeye aid bir köprü bu­lunmazsa o birinci köprünün varidatını, bu ikinci köprüye sarf etmek caiz olur. Hindiyye.

633 - : Kiraya verilib gailesi bir cihete sarf edilmek üzere vakf edilmiş olan bir mahal, harab olsa, imamı Muhammede göre de vâkıfının mülküne avdet etmez, belki bunun yalnız ankazı avdet eder. Fetva bu veçhiledir. Ar­sası yine vakıf olarak kalır, çünkü bu arsadan velev az bir kira ile intifa edilmesi mümkündür. Reddi Muhtar.

634 - : İstiğlâle mahsus olmayan vakıf bir bina veya vakıf bir havz ha­rab olub da tamiri mümkün olmamakla müstağna anh bir hâle gelse bunla­rın yerleriyle nakazı, îmam Muhammede göre vâkıflarına veya vârislerine aid olur. Bunlar Tnaîûm ve mevcud olmayınca o vakıf yerler; lûkata hük­münde olarak fakirlere tesadduk edilir. Fakirler de bunları satarak seme-niyle intifa ederler. Hindiyye. îmam Ebu Yusüfün muhtar olan kavli ise bu­na muhaliidir. [22]

 

Vakıflar İçin İstidanenin Caiz Olub Olmaması

 

635 - : Bir vakıf namına istidanede bulunmak, yani ödünç para almak, veya veresiye bir mal satın almak caiz değildir. Meğer ki vakfın maslahatı için bu istidaneye ihtiyaç görülsün.

Söyle k: : bir vakfın akarı tamire muhtaç olduğu halde gailesi filhal mevcud bulonmasa bakılır :. eğer ihtiyaç halinde mütevellinin istidanede bu­lunması, vâkıf tarafından vakfiyyesinde zikr edilmiş, ise mütevelli, kendi kendine istidanede bulunarak vakfın tamiratına sarf edebilir. Fakat böyle bir şey zikr edilmemiş İse istidane hâkimin iznine tevakkuf eder, Binaena­leyh mütevelli, hâkimin reyini istihsal etmedikçe istidanede bulunamaz- Ten-kini Hâmidî, Reddi Muhtar.

Mezhebrie mutemed olan budur. Fakat bazı ulemaya göre mütevelli, zaruret tahakkuk edince hâkimin izni olmaksızın da istikrazda. bulunabilirbahusus hâkim, uzak bir mahalde bulunub da kendisine müracaat müteazziı olursa. Haniyye, Hayriyye.

636 - : Müstegaliâtı tamire muhtaç olub filhâl gailesi mevcut bulunma­yan bir vakıf için rıbıhsız = faizsiz olarak istidane mümkün oldukça rıbıh ile istidane cihetine gidilemez. Fakat rıbıhsız istidane kabil olmayınca hâki­min emriyle ve muamelei §eriyye veçhile istidane caiz olur.

Binaenaleyh mütevelli, böylece istidane etdiği meblâğı vakfın tamirine kadri maruf olarak sarf edince bu meblâğ ile muayyen rıbhını - mukrize vermek için - bu vakfın müstakbel gailesinden istifa edebilir. Kendisi he­nüz istifa etmeden vefat edince vârisleri bunu biTisbat istifaya müstahik olurlar. Çünkü istidane edilmediği takdirde vakıf harab olub gidecekdir. Şer­hi Vehbaniyye, Behcetül'fetâvâ.

637 - : Bir vakfın mütevellisi, o vakfın filhal gailesi mevcud olmamak­la lüzum görülen tamirat ve mühimmatına hâkimin reyile ve vakfa rücu et­mek şartiyle kendi malından -kaderi maruf bir meblâğ sarf etmiş bulunsa bu meblâğı hayatında kendisi, vefatından sonra da vârisleri vakfın gailesinden istifa edebilirler. Şu kadar var ki hâkimin izniyle ve rücu şartiyle sarf edil­miş olduğu beyyine ile sabit olmalıdır. Aksi takdirde    mütevelli, müteberri olacağından vakfa rücu edemez. Tenkihİ Hâmidi.

638 - : Hademe ve mürtezikanın vazifelerini Ödemek için vakıf namına istidane caiz değildir. Mütevelli, bunlar için istidanede bulunacak oisa bunu kendi malından ödemesi lâzım gelir.

Fakat imam, hatib, müezzin gibi mesalihi mescidden bulunan hademenin vazifeleri için hâkimin reyile istidane tecviz edilm^şdr. Bu halde bununla vakfın gailesine rücu edebilir. Aksi takdirde mescidin muatta! kalmasına sebebiyet verilmiş olur. Tenkihi Hâmidî, Reddi Muhtar.

639 - :  Bir mütevelli, vakfın imar ve ıslahı için gailesi   mevcud iken kendi malından bir mikdar meblâğ sarf etse veya vakıf için bir şey satın alsa bu bir istidane sayılmaz. Bununla vakfın gailesine dıyaneten rücu ede­bilir, velev ki hâkimin reyi munzam bulunmasın. Şu kadar var ki vakfa rücu etmek niyyetiyle sarf etdiğine şahid ikame    etmedikçe hu: babdaki iddiası hükmen kabul olunmaz. Reddi Muhtar.

640 - : Bir vakfı bir kimse, meselâ o vakfın müüteciri, müteveHisinin emriyle vakfa rücu etmek üzere kendi malından tamir edecek olsa bununla vakfa rücu edebilir. Fakat gerek mütevellinin ve gerk mütvelli tarafından mezun olan kimsenin vakfa rücuu şart etmeksizin kendi malından vakfın ta­miratına sarf etdiği meblâğ, bir kavle göre teberru sayılır, bununla vakfa rücu edilemez. Diğer bir kavle göre de teberru sayılmaz. Bununla vakfa rü­cu edilebilir. Reddi Muhtar

(Hanbelî fukahasına göre bir mütevelli, hâkimin izni olmaksızın vakıf için bir maslahata mebni istidanede bulunabilir. Nitekim sair tasarrufatı da böyledir. Çünkü mütevelli, mütemendir. mutlakuttasarrufdur, hakkında izin ve i'timan sabitdir. Keşşafül'kına.) [23]

 

Cihetlerin Tevcihi  :

 

641 - : İmamet, hitabet, müderrislik, vaizlik, kurralık gibi ilmi cihet­lerin ve kayyımlık^ türbedarlık gibi bedenî cihetlerin ehil olmayanlara tev­cihi caiz değildir.

Binaenaleyh böyle bir cihet, ehil olmayan bir kimseye tevcih olunsa uh­desinden ref ile ehline tevcih edilmesi hâkim üzerin vâcib olur.

Bir cihetin nâ ehle tevcihinde iki bakımdan zulm ve teaddî vardır: biri­si, o cihetin ehil olmayana verilmesi, diğeri de o cihetden ehil olanın mah­rum bırakılmasıdır. Hayrüddin.

642 - : Hademesinin azl ve nasbi'mütevellisine meşrut olan bir vakfın tevcihatma hâkim müdahale edemez. Çünkü hâkimin velayeti meşrutun lehin velayetinden müteahhirdir. ftİeğer ki mütevelli; cihetleri nâ ehle tevcih ve­ya bir kimsenin uhdesindeki bir ciheti haksız yere ref etsin, o takdirde hâkim müdahale edebilir. Bahri Raik.

643 - : Bir zata tevcih edilen bir cihet refini mucib bir sebeb bulunmak­sızın bilâhare başkasına da tevcih olunsa bu ikinci tevcih muteber olmaz. Fakat bir kimsenin uhdesindeki bir cihet, refini icab eden bir sebebden do­layı ref edilerek başkasına tevcih edilirse muteber olur. Artık o kimse, bu cihete müdahale edemez. Ali Efendi Fetâvası.

644 - : Cihetleri tevcih ve takrire memur olmayan bir hâkim, bir kim­seye bir cihet için takrir ve tevcih hücceti verdikden sonra o cihet, veliy-yül'emrin beratiyle başkasına tevcih olunsa o kimse, mücerred hâkimin tak­ririne mebni bu ciheti zabta'kadir olamaz. Behcetül'fetâvâ.

(Berat : bir zata bir cihetin tevcih veya bir vazifenin tahsis edildiğini veya bir rütbe ve imtiyazın verildiğini tasdik eden ferman demekdir. îlmiyye-ye verilen müderrislik cihet ve payesine «rüusi hümayun» denilmişdir.

Vaktiyle Türkiyede 2 Ramazanı şerif 1331 tarihli tevcihi cihat nizamna­mesi muçebince imamet, hitabet, müderrislik, meşihat, ve kürsü şeyhliği ve enbiyayı izam hazeratınuı türbedarlığı ve haremeyni şerif eyn ve beytül'-makdis hademeliği ile tevliyet ve zaviyedarlık ciheti beratı âli ile ve maa­da cihatı ilmiyye evkaf nezaretince verilecek bir vesikai resmiyye ile ve be­rata muhtaç olmayan cihatı bedeniyye de kezalik evkaf nezaretince veya nezaret namına mahallî evkaf idarelerince verilecek vesaik ile tasarruf olu­nurdu.)                   

645 - : Hidematmın ifası bir zamana müsadif olan iki cihetin bir zat uhdesinde cem'i caiz değildir, iki camii şerifde hitabet gibi.

Binaenaleyh bir zata böyle iki cihet tevcih edilse bunlardan dilediği uh­desinde ibka edilerek diğeri elinden alınır.

(Düsturun üçüncü cildinde yazılı 1290 tarihine müsadif tevcihi cihat ni-zamna;nesinin yedinci maddesinde şöyle denümidir :

«Eda ve ifaıs bir zamana tesadüf eyliyen ve. yahut birinin hizmeti di­ğerinin hizmetim hakkiyle ifaya mani olan iki ciheti müstakille şahsı vahide t&vcih olunmaz.»)

646 - : Cihetlerin meşrutun lehlerindeki vasıflar, birer sarih şart me­sabesindedir. Kendilerinde bu vasıfların bulunması aranır.

Binaenaleyh bir vasıf ile m utta sı f, bir sınıfa mensub zatlara meşrut edan cihetler, o vasfı haiz, o sınıfa dahil olmayan zatlara tevcih edilemez.

Meselâ : Hanefî fukahasma veya nakşibendî meşayihine meşrut olan bir cihet, Şafiî fukahasma, veya kadiri meşayihine tevcih edilemez. Tevcih edilecek olsa ref olunarak vâkıfın şartına riayet edilir. Çünkü vâkıfın şar­tı, şariin nassı gibi lâzurtürriayedir. Bahri Raik.

647 - : İmamet, müezzinlik, müderrislik gibi bir cihet, vefat eden mu­tasarrıfının o cihete ehl olan büyük evlâdına tevcih edilir. Başkasına. tevcih edilmesi lâik olmaz. Çünkü bununla maksadı şer'î hâsıl olmuş, ve cihet sa­hibinin hukukuna riayet edilmiş olur. Meğer ki o cihetin ayrıca bir meşru­tun lehi bulunsun. Feyziyye, Hızanatürrivâyat.

Ramazanı Şerif 1331 tarihli cihat nizamnamesinde şöyle denilmişdir.

6 - Madde : Meşruta olan cihat, ehliyeti tahakkuk eden meşrutun le­hine usuli şeriyyesine tevfikan tevcih olunur.

7. - Madde : Evkafı gayri sahihaya aid cihatin tevcihinde şartı vâkıfa riayet lâzım olmayıb gayri meşruta cihat gibi tevcih olunur.

8 - Madde : Meşrutiyet vech ile tasarruf olunmayan bir cihetin teVcihi lâzım geldikde müsabaka imtihanı bil'icra en ziyade isbatı ehliyet edenlere tevcih edilecekdir. Ancak babadan kalan postnişînliklerin evlâda tevcihi için bil'imtihan isbatı ehliyet kâfidir.

9 - Madde : Ciheti ilmiyye talibini meyanında icra kılınacak müsabaka imtihanında ehliyetde müsavi olanlar zuhur eder ve bunlar arasında mutasar­rıfı sabıkın evlâdı dahi bulunursa tercih olunacaktır.

10. Madde : Maddei sabıkada beyan olunan ehliyeti mütasaviye erbabı meyanında mutasarrıfı sabıkın evlâdı bulunmazsa birinci deredede mütevef­faya karabeti olan, ikinci derecede uhdesinde diğer cihet bulunmayan üçüncü derecede fakri hali bulunan tercih kılınır, dördüncü derecede kura medarı tercih ittihaz edilir.

11 - Madde : Büâ meşrutiyet tasarruf olunan ciheti İlmiyyeden birine tasarruf eden  kimsenin  vefatında  kebir  evlâdı bulunmaz  veya. imtihanda kazanamazsa ciheti mezkûre sagîr oğlu "bulunduğu halde bilmüsabaka isbatı ehliyet eden şahsı ahar niyabetiyle    sağiri mezkûre ve sağîri evlâdı mü­teaddid ise sinnen ekberine tevcih olunur.

12 - Madde : Tasarrufu meşrutiyet vech ile olmayan müteaddid cihati ümiyyenin mutasarrıfı kebir ve sagir evlâdım terk ederek vefat eyledikde cihati mezkûreden kebir oğullarının bilmüsabaka istihsal edebilecekleri birer adedinden maad kalacak cihet maddei sabıkaya tevfikan sagîr oğluna veya evlâdı sigarının sinnen  ekberine tevcih edilir.  Evlâdı kibarı  müsabakada kazanamaz veya fazla kalan cihet, müteaddid olur iseı evlâdı sigarına e"h faidelilerinden birer adedi kura ile taksim olunur. Ve sagîr oğlu bir dane ise cihati mezkûreden en faidelisi ana verilerek diğerleri haricden bilmüsa­baka ehliyet edenlere tevcih kılınır,

13 - Madde : kayyımlık, ferraşhk, türbedarlık gibi ciheti bedeniyyenin inhüâlinde mutasarrıfı sabıkın ehliyeti tahakkuk «den oğluna ve oğlu müte­addid olur ve ehliyetde müsavi bulunurlarsa ekberine ve oğlu ehil olmadığı veya sagir bulunduğu takdirde haricden ehil ve erbabına tevcih edilecekdir.

Madde : Sagîr iken uhdelerine binniyabe cihati ilmiyye tevcih edil­miş olanlar tariki tahsilde bulunmak şartiyle devr hanlık ve cüz' hanlık ve emsali için yirmi ve imamet ve hitabet ve müezzinlik cihetleri için yirmi beş, ve müderrislik ve tevcih müsabakaya muhtaç olan sair cihetler için otuz ya­şma kadar müsabaka imtihanı taleb edeceklerdir. On beş yaşına vâsıl oîub da tariki tahsilde bulunmayanların veya tariki tahsilde buîunub da zikr olu­nan cihat için muayyen olan sinleri tecavüz edinceye kadar a'zarı meşrua olmaksızın müsabakaya girmeyenlerin veya imtihanda müsabıkîarıyle müsavi dererecede leyakat ibraz edemiyenlerin uhdelerindeki cihat ref olunarak mü­sabakada kazananlara tevcih edilecekdir.) [24]

 

Cihetlerde İstinabenin Ve Ferağın Cereyanı :

 

648 - : Niyabete kabiliyeti olan cihetlerde hâkimin reyile istinabe, ya­ni : naib, vekil tayin etmek caizdir.

Binaenaleyh bir kimse, velev ki ma'zur olmasın, uhdesinde bulunan imamet, ifta, tedris gibi bir cihetin hizmetini eda için eh] olan bir zatı hâkimin reyile vekil tayin edebilir. Hattâ sahih görülen bir kavle nazaran özrü şer'î mevcud olunca  hâkimin  reyi bulunmaksızın da  istinabe caizdir.

Fakat hizmetini bizzat ifa etmesi vâkıf veya hâkim tarafından meşrut bulunan bir ciheti mutasarrıfı, mazur olmadıkça yerine başkasını vekil ta­yin edemez. Niyabeti kabil olmayan cihetlerde ise istinabe asla caiz değildir. Taallümi ilm gibi. Tahtavi. Tenkihi Hâmidi.

(Hanbelîlere göre de tedris, imamet, hitabet, ezan, bevvablık gibi husus­larda niyabet caizdir, velev ki vâkıf bundan neh yetmiş oisun. Şu kadar var ki naib. bunları edaya ehl olmalıdır.  Keşşafül'kına.)

649 - : Bîr Özrden dolayı yapılan istinabe, cihet sahibinin muayyen va­zifeyi almasına mani değildir. Bu halde vekâlet için bir ücret dermeyan edil­miş olunca vekil de vekâleti müddetince bu ücreti müvekkili olan cihet sa­hibinden alabilir. Çünkü bu vekâlet, bir nevi icare demekdir. Müteahhirini fukaha ise imamet, tedris, talimi kur'an gibi hususlar isticarı caiz görmüş­lerdir.

Fakat istinabe özre müstenid olmaz veya cihet sahibinin bizzat hizmetde bulunması meşrut bulunursa bu cihet sahibi vekâlet müddetince muayyen vazifeye müstahik olmaz.

Şayed vâkıf, imamet ve tedris gibi bir cihetin vazifesini o cihetin hizme­tini biifi'l ifa edene şart etmiş olursa o hizmeti gören vekil, bu vazifeye müs­tahik olarak bunu vakîfdan alabilir. Tahtavi, Reddi Muhtar. Tenkih.

650 - :  Okumaya mübaşeret edecekleri ezanlar veya dualar mukabilin­de bir camii şerifin müezzinlerine meşrut, müretteb olan vazifeye bu ezan ve duayı o müezzinler namına niyabeten ifa eden kimseler müstahik olurlar. Yoksa asıl olmaları itibariyle o müezzinler müstahik olmazlar. Çünkü bu va­zife o hizmetlerin mübaşirlerine meşrut bulunmuşdur. Tenkihi Hâmidi. -

651 - : Bir cihet sahibinin ademi ehliyeti, istinabe için bir Özür teşkil etmez. Çünkü ehliyeti olmayan kimseye bir cihetin tevcihi esasen sahih de­ğildir. Binaenaleyh uhdesine meselâ müderrislik tevcih edilen bir kimse, ca­hil bulunursa yerine bir âlim zatı vekil tayin etmekle tedris vazifesine müs­tahik olamaz. Tenkihi Hâmidî.

652 - :  Bir kimse uhdesindeki bir ciheti hâkimin tevcihine iktiran et­mek şartiyle başkasına ferağ ve o cihetden kasrı yed edebilir.

Fakat mefruğün îehin bu cihete ehliyeti hâkimin yanında tebeyyün et­meli, ve bu cihet mefruğün lehe hâkim tarafından tevcih edilmelidir. Böyle olmayınca ferağın hükmü olamaz. Çünkü böyle mücerred bîr ferağ, bir se­bebi zayıfdır, hâkimin takriri inzimam etmedikçe sahih olamaz. Tenkih.

453 - : Cihetlerden, vazifelerden bîr mal mukabilinde nüzul caizdir.

Meselâ : bir kimse uhdesindeki bir imamet veya hitabet cihetini malûm bir bedel mukabilinde ve hâkimin huzurunda her veçhile ehil olan bir zata ferağ, hâkim de o ferağı takrir edebilir. Bu halde fariğ, bedeli ferağa müs­tahik olur.

Bu hususda fukahayı kiramın ihtilâfı vardır. Bazı fukahaya göre bu, şüfa-cİ3 olduğu gibi hukuki mücerrede kabilindendir, bundan bir bedel mukabilinde feragat, caiz değildir. Binaenaleyh mefruğün leh, bedeli ferağdan fariği ibrâi âm ile ibra etmese bilâhare bu bedeli andan istirdad edebilir. Şeyhül'islâm Ali Efendi merhum bu veçhile fetva vermisdir. Tenkihi Hâmidi.

Fakat diğer bazı fukahaya göre bu i'tiyaz. caizdir. Bu zevatın kavli, as-ph maslahatına daha muvafık görüldüğü cihetle bu kavil üzere amel olun­ması için Şurayı Devlet ve mülga Mecelle Cemiyeti ve Meclisi Tedkikatı Şer'iyye tarafından verilen karar üzerine 1295 recebi şerifinde bir irade sâ-dir olmuş, ve andan sonra bu kavi üzere fetva verilmişdir.

654 - :  Bir cihet, bir bedel mukabilinde ve hâkimin    huzurunda ferağ cdiidikden sonra mefruğün leh. ferağ bedeli kendisine geri verildiği takdir­de ciheti fariğe iade edeceğine söz vermiş bulunsa bu sözü ifası lâzım gelmez. Çünkü böyle mücerred bir va'din ifasına - hukukan - mecburiyet yokdur. Fetavâyj Hayriyye. [25]

 

Cihetlerin  Muattal Birakilmasi  

 

655 - : Evkaf hizmetlerinde bîlâ Özrin terk ve lekâsüiü vuku bulan c; hat sahihlerinin cihetleri hâkim    tarafından ref edilir. Çünkü bu hizmetleri çıuattal bırakmak vâkıfların şeraitine muhalifdir. Vâkıfların bu gibi şeraiti­ne ademi riayet ise azli müstelzimdir. Tenkih.

656 - : Bir cihet sahibi başka beldeye gidib o ciheti üç aydan ziyade muattal bıraksa bakılır : Eğer o beldeye gitmesi hac Tarizesini ifa veya sıla' rahme riayet gibi vâcib bir sefer sebebiyle ise azle müstnhik <".ltrsa:'.. Şu ka­dar var ki bu tatil müddetince vazivesi kesilir, vazife alması helâl olmaz. Fakat böyle vâcib bir sefer sebebiyle değime azle müstahik olur. Bahri Ra-ik. Behce.

657 - : Bir müderris, haftada bazı günler ders okutmasa bakılırı : Eğer ücret, her gün ders okutmak üzere tahsis edilmiş ise ders okutmadığı Sün-'?re isabet eden ücrete müstahik olmaz. O günlerin ücreti medresenin tami­ratı gibi mesalihine sarf edilir. Fakat her gün için tasrih ve tahsis edilmemiş ise haftada cuma ve sah günleri tedrisde bulunmasa da o günlere isabet eden' ücreti de alabilir. Çünkü bu takdirde bugünler örfen tedrisden müstesnadır. Bu halde ramazanı şerif ile bayram günleri de tedrisden müstesna bulunur.

658 - : Bir mescidi şerifin imamı, hor beş vakitdc ifa edeceği imamet"mukabil şu kadar meblâğ meşrut olduğu halde bazı vakitlerde imametde bu­lunmasa o vakitlere isabet eden mikdara müstahik olamaz, bunu almış vak­fa red etmesi lâzım gelir. Su kadar var ki böyle bir imamın senede bir haf­ta kadar istirahatden veya köylerde akribasını ziyaretden veya musibet gibi bir sebebden dolayı imametini ifa edememesi şer'an ve âdeten me'fuddur. Reddi Muhtar.

659 - : Bir mescidi şerifin imamı, bir senelik gaileyi peşin olarak aldık dan sonra sene henüz tamam olmadan hizmetini terk etse, bazı fukahaya göre imametde bulunmadığı günlere isabet eden gaile mikdarı kendisinden geri alınır ki, vâkıfın gayesine yakın olan da budur. Diğer bazı fukahaya gö-

.re de eğer imam fakir ise bu gaile kendisine helâl olur.

Kezalik bir medresede oturan bir talibi ilm, bir senelik gaileyi peşin ola­rak aldıkdan sonra sene tamam olmadan o medreseyi bırakıb başka yere nakl eylese almış olduğu gaile, bir kavle göre kendisinden istirdad oluna­maz. Hindiyye, Reddi Muhtar.

660  - : Bir medrese ehline meşrut olan bir gaile, o medresede talebi ilm için sakin olanlara verilir. Bu medresede bir müddet sakin ölub daha uzun bir müddet hanelerine ikamet edenlere veya bu medresede ders ahb müte­madiyen hanelerinde sakin olanlara verilemez.

Böyle bir medrese sakinleri, bulundukları kasabadan çıkarak en az üç günlük bir mesafeye giderlerse veya bundan az bir mesafeye gidib de orada lâakal on beş gün kalırlarsa vazifelerini alamazlar. On beş günden az kal­dıkları takdirde de eğer maişetlerini temin gibi zarurî bir iş için çıkmış bu­lunurlarsa vazifelerini alabilirler. Fakat tenezzüh gibi zaruri olmayan bir iş için çıkıp kalmışlar ise vazifelerini yine alamazlar. Haniyye; Ankaravİ.

661 - : Bir mescidi şerif harab olub orada namaz kılınması kabil olma­sa vazife sahihleri vazifelerine müstahik olurlar. Zira bu muattaliyet kendi taraflarından vaki olmamışdır.

Kezalik : bir îmam kendisine iktida edecek cemaat bulamayib mescidde münferiden namaz kılsa muayyen ücrete müstahik olur.

Kezalik : bir müderris, tedrise müheyya iken okutacak talebe bulamasa muayyen ücrete müstahik olur.

Kezalik : bir münderris, tedrisi meşrut olan talebenin gayrisine tedrisde bulunsa veya içinde tedris meşrut olan medresede tedris müteazzir olmakla başka bir medresede tedrise devam etse vazifesin müstahik olur. Yoksa bu halde vakfın gailesi fukaraya verilmez. Tahtavî, Reddi Muhtar. [26]

 

Vazifelerin.Aksamı Ve Mürtezikaya Vakfın Gallesinden Vazifelerinin Nasıl Verileceği :

 

662 - : Vakıfların gailelerinden verilen vazifeler, hizmet mukabilinde olub olmamak itibariyle iki kısımdır : Hizmet mukabilinde olan vazifeler, sı­laya müşabih olmakla beraber ücret kabilindendir. Binaenaleyh buna istih­kak, hizmet iledir. Hizmet mukabilinde olmayan vazifeler ise meşrutun leh­leri ağniyadan ise sıla, atiyye sayılır, fukaradan ise sadakadan madud bu­lunur.

663 - : imamlık, müderrislik gibi bir hizmet, mukabilinde vakıf dan bir vazifeye sahib olan zat, bu hizmeti bir müddet mazeretsiz olarak terk etse bu müddet aid vazifeye müstahik olamaz. Çünkü bu vazifenin tamamına istihkak, meşrutun aleyh olan hizmetin tamamını ifa iledir.

664 - : Bir zat bir cihetin hizmetini bir kaç sene bil'ifa mukabilinde meş­rut vazifeyi .aldıktan sonra bir kimse çıkıp o cihetin kendisine meşrut olduğunu dâva ve isbat etmekle bu cihet.kendisine tevcih olunsa o geçmiş seneler aid vazifeyi o zatdan istirdad edemez. Çünkü onların mukabilindeki hizmeti ifa etmiş değildir.

Kezalik bir kimse, uhdesindeki cihetin, meselâ imametin tefinden bir müddet haberdar olmamakla hizmetini ifa etse haberdar oluncaya kadar va­zifeye müstahik olur. Zira bu hizmet, bir vazife mukabilidir.

665 - : Hizmet mukabili olmayan vazifelerin meşrutun lehlerine verile­bilmesi için gailenin zuhuruna, tabiri aharla gailenin tulûuna itibar olunur. Şöyle ki : meşrutun lehler, gailenin zuhuru ânında ber hayat iseler bu gai­leye müstahik olurlar. Ve gailenin zuhurundan sonra vefat etseler bu gaile­ye vârisleri müstahik olur.

Fakat daha gaile zuhur etmeden vefat etseler ileride zuhur edecek gai­leye müstahik olamazlar. Çünkü bu vazifeler, anların hakkında ya atiye ve­ya sadakadır. Bunlarda ise kabz bulunmadıkça mülkiyet sabit olamaz ve bu gibi sıla kabilinden olan şeyler, kabz edilmemiş olunca mevt ile sakıt olur.

Bir gailenin zuhuru, o gailenin salâhından, kabiliyeti intifaiyyesinden başkadır. Bu vazifelere istihkak için gailenin yalnız zuhuru kâfidir. Ekinle­rin başak haline gelmesi gibi. Vakıf müstegallâtm kira.müddetleri de gaile­nin zuhuru mesabesindedir.

Meselâ : bir akar, şehrî bin kuruşa kiraya verilmiş olsa her ayın hıta-miyle o ayın gailesi olan bin kuruş zuhur etmiş sayılır. (33) üncü meseleye bak!

666 - : Hizmet mukabilinde olmayan bir vazifenin, meselâ: bir seneli

ğini mutasarrıfı, peşin olarak kabz etdikden sonra henüz sene tamam olma­dan vefat etse senenin baki kısmına isabet eden rnikdar, terikesinden istir-dad olunamaz. Çünkü bu vazife, sıla kabilinden olduğu cihetle kabz ile mül­kiyet ifade eder. Tenkih, Reddi Muhtar.

667 - : Gaile, mürtezikaya istibatlarının    zamanı hulul edince verilir. Bunların gaileden hisselerini daha evvel isteyib almaya hakları olamaz.

Binaenaleyh mütevelli, istihkak zamanı hulul etmeden vazife sahiblerine vazifelerini vermemelidir, efdal olan budur. Çünkü bu zamandan evvel vefat, etmeleri muhtemeldir. Tenkihi Hâmidî, Ankaravi.

668 - : Her senenin vazifeleri yalnız o senenin gailesinden verilir. Me­ğer ki bir senenin vazifelerinin diğer senenin gailesinden verilebilmesi hak­kında vâkıf tarafından bi? şart, zikr edilmiş olsun.

Binaenaleyh bir vakfın bir sene gailesi hâsıl olmadığı halde ikinci sene hâsıl olsa vazife sahibleri evvelki seneye aid vazifelerini, bu ikinci senenin gailesinden alamazlar. Mütevelli, verecek olsa kendilerinden istirdad eder..

Fakat ikinci senenin gailesinden de verilebihresi meşrut olunca mütevelli vazifeleri bu gaileden de verebilir. Tenkihi Hâmidî.

(Hanbelilerden şeyh Nakİyyüddine göre bir mes'ftidin gailesi, bir sene muattal bulunsa gailesi muattal olmayan diğer senenin ücreti, bu iki seneye taksit Ve taksim olunur. Tâ ki her iki senede hizmet ifa edilmiş olsun. Çün­kü böyle bir taksim, tatilden hayırlıdır. Keşşafülkına".)

669 - : Mahsulü senevi olan vakıflarda sene ibtidasi, mahsulün yetişdi-ği zamandır. îkinci senenin iptidası da evvelki senenin nihayetinden mute­berdir. :

Böyle bir vakıfdan vazife alan kimse, sene esnasında azl edilse veya ve­fat etse sene ihtidasından azli veya vefatı tarihine kadar olan müddete isa­bet eden vazife, kendisine veya vârislerine verilir. Behcetül'fetâva.

670 - : Mahsulü senevi olub gailesi vâkıfın evlâdına meşrut bulunan bir vakıfda senenin yarısı geçdikden sonra vâkıfın    doğacak çocuğu o senenin gailesine müstahik olmaz. Fakat daha senenin yansı olmadan doğacak çocu­ğu, doğduğu tarihden itibaren kendisine isabet edecek gaileye müstahik olur.

Evlâdı evlâd hakkında da hüküm böyledir. Eşbah. Diğer bir kavle nazaran çocuk, gailenin tulûundan itibaren daha altı ay geçmeden doğarsa hisseye müstahik olur. Fakat en az altı ay sonra doğarsa , o senenin galîerine     müstahik olmaz,  ondan  sonraki senelerin gailelerine müstahik olur. Hassaf.

671 - : Gailenin bazı kimselere tevzii hususunda vâkıfın şartı mevcud ise ona riayet edilir. Mevcud değilse bakılır : eğer meşrutun lehler, mahsur bir cemaat    ise    adetlerine    göre taksim edilir.     Fakat gayrı mahsur bir bir kavim iseler mütevelli, bazısına çok. bazısına az verib bazılarına da bir şey vermeyebilir. Bir beldenin fukarasına meşrut gaile gibi. Fetâvayı Hayriyye.

(Hanbelî fukiıhasına göre bir vâkıfın gaile hakkındaki şeraiti malûm olunca o veçhile amel olunur. Mufassalan malûm olmayınca bakılır : Eğer gaile bir vakfın İmaret ve ıslahına meşrut ise bunlara hacet mikdarı sarf edilir. Ve eğer bir cemaate meşrut olub bu hususda - yani : emsali vakıf­larda ne nisbetde vazife verilmesi hakkında - müstemir, carî bir âdet var ise ana göre amel olunur,'böyle bir örf ve âdet bulunmayınca da müsavat üzere sarf edilir. Çünkü bunların arasında teşrik sabittir, tafzil ise sabit de­ğildir.

Erbabı vakıf, malûm olmadığı takdirde ise masrafı zikr edilmemiş mut­lak vakıflar kabilinden olmuş olur. Bu vakıflar hakkında ise Hanbelî fuka-hasının ihtilâfı vardır.

Şöyle ki : masrafı zikredilmemiş, veya zikr edilmekle beraber meçhul bulunas vakıflar, bir kavle göre bâtıldır. Bir kavle göre de şahindir. Sahih olduğuna nazaran bu vakfın gailesi nereye sarf edilecekdir?..

Neylül'meâribde beyan olunduğuna nazaran vâkıf, ciheti vakfı beyan etmeyib sükût etmiş bulunsa vakıf sahih olub mevkuf, vâkıfın neseben vâ­rislerine aid olur, bunu aralarında irsleri nisbetinde iktisam ederler ve ara­larında mirasda olduğu gibi hacb de cereyan eder.

Nitekim Hanbelîlere göre bir, vâkıf, bir malını yalnız evlâdına vakıf edib  başka bir şey söylememiş bulunsa evlâdı münkariz olunca vakfın gailesi neseben akribasına sarf edilir. Çünkü vakfın masrafı, gayesi birr ve ihsan­dır. Vâkıfın akribası ise birr ve ihsanına başkalarından daha lâikdir. Ak-riba bulunmadığı veya bulunduğu halde bilâhare münkariz olduğu takdirde de gaile fukaraya sarf edilir. Zira vakıfdan asıl maksad, aleddevam cari olacak bir sevabdır. Keşşafül'kına.

Neylül'meâribde de diniliyor ki : bir vakıf, münkatiül'âhır olub da vâ­kıfı her hayat bulunsa o vakıf, yine vakıf olarak vâkıfına rücu eder. Böyle bir vakfın ciheti münkati olmakla beraber vâkıfı da vefat etmiş bulunsa o zaman bu vakıf, vâkıfın akribasına ve bir kavle göre beytül'mâle, veya rne-sakine rücu eder.)

672 - : Vâkıf, vakfın masraflarını mikdar ve mahalli itibariyle tayin etmiş ise vakfın gailesi, imaretinden sonra o muayyen masraflraa şartı vâkıf mucebince sarf olunur. Fakat vâkıf, masrafın mikdarmi tayin etme­miş ise, meselâ mescidin imamına ve müezzinine senevi kaçar kuruş ve­rileceğini tasrif edilememiş ise vakfın gailesinden evvelâ imaretine sarf edilir, saniyen imam, medrese müderrisi gibi vakfın imaretine daha yakın olan cihat sahiblerine vazifeleri verilir, sâlisen tenvir ve tefriş gibi masraflara sarf edilir. Hindiyye.

673  - : îmaretden sonra mühim ve sair müstahiklerin haklarından mu­kaddem olan vazifeler;   imâma,  hatibe şart mucibince medresede tetrise, müdavime,    müderrise,    müezzine,    kandil    yakıcıya,    ferraşa,    mütevel­liye, kandil ve zeytinyağına, abdest suyuna, ve buna abdest alınacak yere getirenlere, ve mescidlerde içilecek suları kablanna dolduranlara verilecek vazifelerdir. Bunlara «şeairi vakıf» denir.

Mescidlerin nezafetini murakabeye memur olanlar, kütübhanecüer, meocidlerde müderrislik edenler, şeairden sayılmazlar. Tahtavî, Reddi Muhtar.            :

674 - : Vâkıf, gallei vakıfdan mevkufun aleyhimden birinin hissesini beyan edib diğerlerinin hisselerinden sükût etmiş bulunsa beyan edilen hisse, sahibine verilir, bakisini de diğerleri alırlar.

Meselâ   :   vâkıf, vakfımın gailesini Zeyd  ile Amre vakf etdim, Zeyde gailenin sülüsü verilsin» dese baki sülsani Amre verilir. Hindiyye, Ankaravı.

675  - : Vâkıfın beyan etdiği nisbî hisseler, mahreci tecavüz efee avl tarikiyle taksim olunur.

676 - : Vâkıf, gaileden muayyen bir cemaat olan mevkufun aleyhimden her birinin hisselerini tayin edip de^ bir mikdar baki kaldığı halde bu ba­ki için masraf tayin etmese bu baki, mevkufun aleyhime ale.sseviyye ve­rilir.

677 - : Vâkıf, muayyen mevkufun aleyhimden her biri için bir maktu mikdar tayin edip de gaile noksan zuhur etse, nisbet kaidesine göre tevzi yapılır, ziyade.zuhur edince bu ziyade kendilerine müsavat üzere taksim edilir.                                          

678 -  :  Mütevelli vakfın gailesini ne veçhile alırsa o veçhile vazife sahihlerine verir. Meselâ:  bir beldede bir Türk lirası yüz. kuruşa    rayiç olmakla mütevelli, vakfın varidatını yüz kuruş hesabiyle alsa, mürtezikaya da yüz kuruş hesabiyle verir. Mütevelli, bunu yüz on kuruş hesabiyle ver-miyeceği gibi mürtezika da bunu doksan kuruş hesabiyle alırız diyemezler. Ali Efendi Fetâvası.

679 - : Bir vakıf paraların vâkıfı, bu paralara noksan ânz olursa nb-hından tekmil edilmedikçe mürtezikaya vazifeleri verilmemesini şart etmiş bulunsa buna riayet lâzım gelir. Binaenaleyh asıl vakıf paralar noksanlaş-diğı halde mütevelli, bunları ikmal etmeden vazifeleri verecek olsa zamin olur. Çünkü şartı vâkıfa muhalefet, zamanı müstelzimdir.

680 - : Vakfın nemaları, gaileleri ve sair müteallikleri, vakıfların şer'i masraflarına sarf edilmek lâzım gelir. Mütevelli, kendisine tayin edilmiş üp-rctden ve ez kadîm, kendilerine avaid namiyle verilegelen şeylerden başka bir şey alamaz. Reddi Muhtar.

Kezalik bir vakfın müftekizası vakfın gailesinden vâkıfın tayin etdiği mikdardan fazla bir şey almak itiyadında bulunsalar, bunları zamin olur­lar. Hayriyye.

681 - : Bir vakfın gailesi, muayyen masraflarından fazla olunca bunun­la vakıf için müstagallât alınır. Bu fazla başka bir vakfa    veya fukaraya sarf edilemez. Ankaravî, Hayriyye.

682 - : Bir vâkıf, mürtezikanın vazifelerini arttırıb eksiltmesini ve is­tediği kimseleri vazife sahihleri arasına idhal veya anların arasından ihraç etmesini şart etse caiz olur. Ve bu salâhiyeti bir defa istimal etmekle ni­hayet bulur.

Fakat bu salâhiyetini merreten bade uhrâ veya her dilediği zaman is­timal edebilmesini şart etmiş olursa ber hayat oldukça vazifeleri arttırıb eksiltebilir, veya dilediği kimseleri idhal ve ihraç edebilir. Ancak vefatı günündeki hal, müstakar olub kalır, artık bu salâhiyet, istimal edilemez. Meğer ki vâkıf, bu salâhiyeti, vakfı akd ve tesis etdiği zaman, mütevelliye tamamen veya kısmen vermiş olsun. O takdirde mütevelli de bu salâhiyeti haiz olub istimal edebilir.

683 - : Vazife sahihleri arasına idhal edilecek kimse, tayin ile taay­yün eder, artık andan başkası idhal edilemez. Ve idhal ve ihraç salâhiyeti, ibtal ile bâtıl olur, badel'ibtal bu salâhiyet, artık istimal edilemez.

Bu salâhiyet bir kimseye, meselâ : mütevelliye bir zaman ile, meselâ : vâkıfın hayatda bulunmasile mukayyed olarak verilmesi de caizdir ki, bu zamandan sonra bu salâhiyet, zail olub istimal edilemez. ^ Bir de vâkıf tarafından bir kimseye meşrut olan bu salâhiyeti, o kimse başkasına, meselâ : vasisine veremez. Çünkü bu şart. yalnız kendisine maksurdur. Is'af, Hindiyye.

684 - : Bîr vakıf hademesinin vazifeleri, bazı sebeblerden dolayı hâki­min reyile  gallei  vakfın  fazlasından  arttırılarak  kifayet  mikdarına  iblâğ edilebilir.

Şöyle ki : evvelâ : fakir olan hademenin vazifelerine zam yapılabilir. Saniyen  : salâhı hal ile muttasıf vazife sahihlerinin vazifeleri arttırılabilir.

Salisen : vakfın hizmetlerine müdavim hademesi i^i ı muayyen vazi" \ vakit ve hâle n^znran idarelerine gayri kâfi olduğu ve bu vazife arttınl-madığı takdirde hizmetlerini terk edecekleri ve bu vazife ile o hizmetime başka ehil kimselerin rağbet göstermeyib bunlann muattal '. alncaih muhakk k bulunursa vazifeleri tezyid edilebilir.  Reddi Muhtar.

685 - :  Zaruret yüz göstermedikçe hâkim, vâkıfın : u1'   eînrjdi&i  vr/i-fcleri ihdas edemez. Böyle bir vazifeyi almak helâl olın; :. Fakat bir zarıı-:^i yüz gösterirce <« /.uman vazife ihdası caiz olur.    Bu  -urt-Ulc u vazifeyi

hâkim, ehline tevcih eder veya bu tevcih ve takriri mütevelliye havale eder. Cibayet vazifesi gibi.

Nitekim vâkıf, vazife ihdasını hâkim veya mütevelli için şart etmiş olunca da bunların vazife ihdas ve takriri caiz olur.

686 - : Mütevelli, vazife sahihlerinin hizmetlerini ifa etdiklerini inkâr etse vazife sahihleri maalyemîn sözleriyle tasdik olunurlar. Çünkü emin sa­yılırlar.

Kezalik : bir vazife sahibi vefat etse vârislerinin sözleri maalyemîn ka­bul olunur. Bu yemin ; ademi ilme, yani : «murislerinin hizmeti ifa etmemiş olduğunu bilmediklerine» dair yapılır.

Kezaîik : bir vakıfdan vazife sahibi olan bir zat, vefat etmekle vârisleri bu vazifeyi o zatın almamış olduğunu iddia etseler, bu sözleri yeminleriyle kabul olunur. Tenkihi Hâmidî.

687 - : Bir vakfın fazla gailesi bazı kimselere, meselâ : vâkıfın evL\d ve ahfadına meşrut bulunduğu takdirde bu  fazladan    bir mikdan vakfın müstakbel tamiratı için ihtiyat akçesi olarak tasarruf edilir, mütebakisi de meşrutun lehlere tevzi edilir. Tasarruf edilen mikdar, bunlara sarf edilemez. Velev ki vâkıf, vakfın imareti için böyle bir tasarrufda bulunulmasını şart etmiş olmasın. Tenkih.

688 - : Gailesinin fazlası, bazı    kimselere, meselâ : vâkıfın evlâdına meşrut olan bir vakfın mütevellisi,  «gailenin fazlasıdır» diye o kimselere bir mikdar para verdikden  sonra   :   «bu parayı vakfın fazlai gailesinden istifa etmek üzere kendi malımdan vermişdim, halbuki, fazla hâsıl olmadıı diyerek o paraları İstirdada kalkışamaz. Çünkü ikrardan dönmek, sahih de ğildir. Tenakuz ise dâvanın sıhhatine manidir. Ali Efendi Fetavâsi.

689 - : Bir vakfın gailesi, vâkıfın veya başkasının fukaradan olan ev­lâdına veya zürriyetine meşrut bulunsa gaile, zuhuru zamanında fukaradan bulunanlara sarf olunur. Bu zamandan evvelki veya sonraki zengin olraalan nazara alınmaz.  Zenginliğin tareyanı, sabit olan bir hakkı iskat edemez. Nitekim gailenin zuhurundan sonra Ölmekle de bu hak, sakıt olmaz.

Bu vakfın gailesi, bir arızaya mebni bir kaç sene taksim olunamayıh badehu taksim olunacak olsa, gaile, zuhuru zamanındaki fakirlere Verilir, yoksa taksimi zamanında fakir bulunanlara verilemez. Müfta bih olan bu­dur. Fakat Hassafa göre bu halde kısmet zamanı nazara alınır Gaile bu zamanda fakir bulunanlara    verilir, başkalarına verilmez. Reddi Muhtar. [27]

 

(BEŞİNCİ  BÖLÜM)

 

MÜTEVELLİLERE VE VAKIFLARA MÜTEALLİK DÂVALARA AİD UMUM! MALÛMATI HAVİDİR.

 

İÇİNDEKİLER : Mütevelli olabilecek kimseler. Mütevellilerin ücrete is­tihkakları. Kaİmmakam mütevelli nasbi. Mütevellilerin ellerindeki vakıf mallarda tasarrufları. Mütevellilerin sulh ve ibraları. Mütevellilerin zamin ve yeminerlyle musaddak olub olmadıkları hususlar. Mütevellilerin İkrarları ve tesamü tarikiyle şahadet. Vakıflarda beyyineelrin tercihi. Vakıflara müte-sebeleri.  Mütevellilerin azillerini  icab «dib etmeyen şeyler.

Vakıflarda mesmu olub olmayan dâvalar. Vakıf dâvalarında hasım olub olamayanlar. Vakıflarda makbul olub olmayan şahadetler. Vakıflarda hisbe ve tesamü tarikiyle şahadet. Vakıflarda beyyinelerin tercihi. Vakıflara müte­allik ikrarlar.  Vakıflarda  mürurı  zaman. [28]

 

Mütevelli Olabilecek Kimseler  :

 

690 - : Mütevellinin âkil, emin, fisk ile gayri maruf, vakfı bizzat veya najbi vasıtasiyle idareye muktedir olması şartdır.

Binaenaleyh bu vasıfları cami olmıyanlar, mütevelli nasb edilemezler. Çünkü o takdirde vakfın menfaatleri muhtel olur. Tevliyet, velayet kabilin-dendir. Bu evsafı cami olmayanlar ise velayeti haiz olamazlar.

691 - : Mütevellinin hür, müslim, erkek, basir olması şart değildir. Binaenaleyh evvelki meseledeki vasıfları cami olan bir köle, bir kadın,

veya bir âma bir vakfe mütevelli alabileceği gibi bir müslim de bir gayri müslimin vakfına mütevelli olabilir. Tenkih, Fetavâyı Hayriyye.

692  - : Tevliyetde bulûğ, şart değildir.

Binaenaleyh mümeyyiz, vakfı hıfza muktedir, âkil bir çocuğa da tevliyet, tevcih olunabilir. Nitekim hâkim tarafından mümeyyiz çocukları, ticarete de mezun olabilirler.

693 - : Bir kimse müteaddit vakıflara mütevelli olabileceği gibi mütead-did kimseler de bir vakfa bil'iştirâk mütevelli olabilirler. Çünkü bir şahsın müteaddid vazifeleri uhdesinde cem etmesi caiz olduğu gibi bir vazifenin de müteaddid kimseleree biliştirâk tevcihi caizdir. Eşbah.

694 - : Tevliyete talib olan kimselerin mütevelli nasb edilmeleri lâik değildir. Meşrutun leh olanlar ile tevliyetden haksız yere azl edilmiş bulunan­lar bundan müstesnadır. Bunların tevliyet talebinde bulunmaları, mütevelli tayin edilmelerine engel olamaz.

695 - : Mütevelli nasb etmek salâhiyeti evvelâ vâkıfa, saniyen vâkıfın vasiyyi muhtarına,  salisen meşrutun leh mütevellinin vasisine, rabian da salâhiyetdar olan hâkime aiddir. Mütevelli nasbına mezun olmayan bir hâ­kim ise mütevelli tayin edemez.

696 - : Vâkıfın hayatında tayin etdiği mütevelli vefat etse bakılır ; Eğer tevliyeti andan sonra başkasına şart etmiş ise o mütevelli olur. Şart etme­miş ise yeniden mütevelli tayin etmek salâhiyeti vâkıfa aid bulunur. Hâkim, buna müdahale edemez.

(Hanbelî mezhebine göre vâkıf, tevliyet ve nezareti bir kimseye şart etmediği veya etdiği kimse vefat eylediği takdird artık vâkıfın mütevelli veya nazır nasbına velayeti kalmaz. Çünkü kendi mâlikiyeti müntefi olmuşdur. Bu halde mevkufürf aleyh, muayyen bir insan veya mahsur bir cemaat ise her biri kendi hissesinde velayeti Hazarı haiz olur .Mevkufun aleyh, fu­kara gibi gayri mahsur veya mescid, medrese, makbere gibi bir şey ise tevliyet ve nezaret salâhiyeti hâkime veya naibine aid bulunur.

696 - : Hârisiye göre de mevkufun aleyh, mahsur bir cemaat    olunca bunlar mü§terek bir nezaret hakkını haiz olurlar.

Hanbelîlere göre meşrutun leh olan nazır - mütevelli, kendisine vâkıf tarafından şart edilmiş olmayınca yerine başkasını nazır tayin edemez ve başkasına vasiyetde bulunamaz. Çünkü onun nezareti şartdan müstefadır. Böyle bir nazır, kendisine vasiy tayini şart edilmedikçe bunları yapmaya saîâhiyetdar olamaz.  Keşşafül'kına.)

697 - : Bir vasıf ile meşrut olan tevliyet, o vasıfdan mahrum kimselere tevcih edilemez. Ve bu vasfın zevaliyle tevliyete istihkak zail olur.

Binaenaleyh meselâ : Istanbulda ikamet etmesi şartiyle mütevelli tayin edilen kimse, îstanbuldan başka bir yerde tevattun etse tevliyetden çıkar.

Kzalik : Başkasiyle izdivaç etmemesi şartiyle mütevelli olan bir kadın, izdivaç edince tevliyetden mahrum kalır, Hindiyye.

698 - : Bir mütevelli, kendi yerine başkasını mütevelli tayin etmek is­teyince bakılır : Eğer kendisine tevliyet, sureti âmmede tefviz edilmiş ise yerine başkasını tayin edebilir. Sonra bunu azl edemez. Meğer ki vâktf, tev­liyeti başkasına tevfiz ve anı azl etmek hakkını mütevelliye şart etmiş olsun,

Fakat tevliyet, sureti âmmede tevfiz edilmemiş ise mütevelli yerine baş-

kasını mütevelli tayin edemez. Bundan marazı mevt hali müstesnadır. Bu halde mütevelli, yerine bavkasını mütevelli tayin etse bu bir vasiyet mahi­yetinde olarak sahih olabilir.

Şu kadar var ki vâkıf, mütevellinin tevliyet için başkasını vasi tayin etmemesini şart etmiş olursa mütevelli, bu hususda vasi tayin edemez. Haniyye.

699 - : Bir mütevelli, tevliyet için bir vekil veya vasi tayin etdikden son­ra cünûnı muttuk ile mecnun olsa vekâlet ve vesayet bâtıl, mütevelli tayini salâhiyeti hâkime aid olur. Hindiyye.

700 - : Bir vâkıfın bir vakfına mütevelli tayin edilmiş olan kimse, o vakıfın diğer bir vakfına da mütevelli tayin edilmiş olmaz. Çünkü tevliyet, vekâlet kabilinden olduğu cihetle muayyen şeyler ile tekayyüd eder.

Binaenaleyh bu ikinci vakfa vâkıf, badehu hâkim tarafından istenilen münasib bir zat, mütevelli tayin edilebilir.

701 - : Vâkıfa muhalif ifade ve inha üzerine vuku bulan tevliyet tevcihi muteber değildir. Velev ki berat etdirilmiş olsun.

Binaenaleyh bir vâkfın tevliyeti evlâda meşrut iken bir kimse zuhur edib de vâkıfın evlâdı münkariz olduğunu iddia etmekle hâkim, tevliyeti kendi­sine tevcih etse de bilâhare bir zat zuhur ederek vâkıfın evlâdından oldu­ğunu dâva ve beyyine ile isbat eylese tevliyeti kendisin tevcih etdirebüir. Ali Efendi Fetâvası.

702 - : Bir vakfa bir belde hâkimi bir mütevelli, diğer bir belde hâkimi de başka bir mütevelli tayin etle ikisi de vakfın işlerini görebilir. Maamafih 'bu hâkimlerden biri, diğer hâkimin tayin etdiği mütevelliyi bir maslahat bu­lunduğu takdirde azl edebilir. Ankaravî.

703 - : Bir vâkıf, vakfına mütevelli nasb etmeden vefat edib bazı va­siyetlerinin tenfizine, velev marazı mevtinde bir zatı vasi tayin etmiş olsa bu zat, anın vakfına da mütevelli olmuş olur. Vasiyetinde bu ciheti zikr etmiş olması lâzım değildir..

Kezalik : bir meşrutun leh mütevelli, vefat edib de vasiyyi muhtarı bu­lunsa tevliyet, zu vasiye aid olur. Haniyye, Tahtavî, Tenkihi Hâmidî.

704 - : Bir vâkıf, mütevelli tayin etmeyib bir şahsı kendisine vasiyyi muhtar nasb etmiş olunca bu vasi, anın hem emvaline, hem de vakfına nezaret eder. Bunda ittifak vardır. Fakat vesayeti yalnız emvaline hasr et­miş olsa vasi, imamı Azama göre yine tevliyeti de haiz olursa da İmam Ebu Yusüfe ve bir rivayete nazaran îmam Muhammede göre tevliyeti haiz ola­maz.  Belki vesayet, musinin tahsis     eylediği şey ile mukayyed bulunur. Bezzaziyye, Tahtavî.

705 - : Yalnız vakıf iğlerini rüyet için vasi tayin edilen kimse, her hu-susda vasi olmuş olur.

Binaenaleyh musînin hem vakıflarına, hem de terikesine vesayetde bulu­nur. Hattâ vâkıf, bir vakfına bir zattı, diğer vakfına da başka bir zatı vasi tayin etmiş olsa bu iki zat, her iki vakıf için bü'iştirâk mütevelli tayin edilmiş olur. Vasinin vasisi de vâkıfın vâsisi hükmündedir.

706 - :Bir vâkıf, hem hayatında hem de öldükten sonra vakfına mü­tevelli olmak üzere bir zatı tayin ettiği   halde bir zatı da marazı mevtinde kendisine vasi tayin eylese bu vasi de vakfa mütevelli olur. Fakat bundan sonra diğer bir zatı da vasi tayin etse artık bu zat, yalnız vasî olmuş olur, vakfa mütevelli olmuş olamaz. Hindiyye.

707 - : Bir vâkıf; bir kimseyi mütevelli, diğer bir kimseyi de yalnız vaai tayin etdiğini tahsis etse bu vasi, mütevelliye müşareket edemez. Hindiyye, Reddi Muhtar.

708 - : Tevliyet, zaman ile mukayyed olabilir.

Binaenaleyh muayyen bir müddet için mütevelli tayin edilen kimsenin tevliyeti o müddetin hitamiyle nihayet bulur.

709 - : Tevliyeti kimseye meşrut olmayan bir vakfın ilk mütevellisi, îmam Ebu Yusuf e göre bizzat vâkıf olmuş olur. Çünkü vâkıf, vakfına baş­kalarından ehakdır. Bu halde vâkıf, vasisi olmaksızın vefat edince tevliye­tin tevcihi hâkimin reyine mütevakkıf bulunur. Şu var ki böyle meşrutür leh mütevellisi olmayan bir vakfın tevliyetine vâkıfın evlâdından, ehli bey­tinden mümkün mertebe münasib bir zat bulundukça hâkim, haricden kim­seyi mütevelli nasb edemez, şayed ederse veya sonradan münasibi yetişirse tevliyet o kimseden nez'edilerek evlâddan veya ehli beytden münasib olana tevcih edilir. Çünkü bunlar vakıf hakkında yabancılardan daha ziyade alâka gösterir. Müşfik bulunurlar. Meğer ki evlâda ve ehli beyte tevliyetin tevcih edilmemesi vâkıf tarafından şart edilmiş olsun. Ö takdirde bunlara tevcihi caiz olmaz.  Muhiti Burhanı.

710 - : Bir vakfın mütevellisi vefat eder veya azl olunur veya gaib bu­lunur da vâkıfı veya vâkıfının vasisi mevcud   bulunmazsa o vakfa derhal hâkim tarafından mütevelli nasb olunur. Yoksa sabık mütevellinin hisabah görülünceye kadar mütevelli tayini tehire bırakılmaz. Vakıf işlerinin muattal, gailenin ziyaa maruz bir halde bırakılması caiz değildir.

711 - :  Bir vakfın meşrutun leh mütevellisi, büâ müzahim teayyün ederse meşrutun leh, hâkimin tevcihine muhtaç olmaksızın mütevelli olmuş olur. Fakat bilâ müzahim teayyün etmezse tevliyet, hâkimin tevcihine müte vakkıf bulunur.

Meselâ : Bir vakfın tevliyesi, vâkıfın ekberi evlâdına meşrut olup da vâkıfın evlâdından biri diğerlerinden yaşça büyük bulunsa bu. hâkimin tev­cihine muhtaç olmaksızın mütevelli olur.

Kezalik : bir vakfın tevliyeti bir camii şerifin imamına veya resmî bir makama meşrut olsa o vakfa o camii şerifin imamı veya o makamın reisi hâkimin tevcihine muhtaç olmaksızın mütevelli olur.

Fakat bir vakfın tevliyeti, evlâdın erşedine meşrut olub da evlâd ara­sında erşediyyet iddiasında bulunan müteaddid kimseler bulunsa bunlardan hiç biri, erşediyetine hâkim tarafından hükm olunub uhdesine tevliyet tevcih edilmedikçe mütevelli olamaz.

712 - : Bir vakfın tevliyeti, vâkıfın ekberi evlâdına meşrut olduğu halde evlâdı arasında yaşları müsavi müteaddid kimseler bulunsa bakılır : bunlar vakfın umuruna vukuf itibariyle de müsavi iseler, tevliyet, hepsine müsa-" vat üzere tevcih olunur. Fakat biri diğerlerinden daha vukuflu bulunursa tevliye, tercihan buna tevcih edilir. Çünkü daha âlim, daha yaşlı olmak ter-ciha sebebdir. Tenkih.

713 - : Bir "vakfın tevliyeti vâkıfın «el'erşedü fel'erşed» evlâdına meş­rut olsa buna vâkıfın erkek olsun, kadın olsun evlâdının en ziyade reşid olanı müstahik olur. Vâkıfın evlâdından müteaddid kimseler, erşediyet iddiasında bulunsalar erşedîyeti beyyine ile sabit olan, mütevelli nasb olunur. Her bi­krinin erşediyetde müsavatı beyyine üe sabit olsa tevliyet, kendilerine mü­savat  üzere tevcih edilir. Erkeklik tercihe medar olmaz.

Rüşdden maksad, salâhı hal ve hüsni tasarrufdan ibaretdir. Tenkih, Reddi Muhtar.

714 - : Erşediyete şahadetde evlâdın hasr edilmesi, yani şâhidlerin bü­tün evlâdı vâkıfı tâdad ederek bunların arasında -müddeînin erşed bulundu­ğunu tasrih ederek şahadetde bulunmaları şartdır.

715 - : Vâkıfın evladından birinin erşediyetine beyyine ile hükm edildik-den sonra diğer biri çıkarak daha erşed olduğunu iddiada bulunsa bakılır: Eğer aradan geçen müddet, az ise bu iddia kabul olunmaz. Evvelki iddia, hükmün lehukiyle tercih etmiş olur. Fakat ikinci müddeinin birnici beyyine ikamesinden sonra erşed olabilmesi mümkün olan bir müddetden sonra vuku bulacak erşediyyet iddiası, makbul, beyyinesi mesmu olur. Bu takdirde şâ-hidler, ikinci müddeinin birinci müddeiden ela'n daha reşîd olduğuna şaha­det ederlerse tevliyet, evvelkisinden nez' edilerek ikinciye    tevcih olunur. Çünkü böyle bir müddet içinde erşediyyet kesb edilmesi kabildir. Bu hâ­disede mutlaka erşediyyete şahadet, yani ikinci müddeinin mutlaka erşerf oluğuna şahadet edilib birinci müddetden daha reşid olduğuna taarruz edil­memesi kifayet etmez. Reddi Muhtar.

716 - : Erşed, efdal, a'lem, esen gibi ismi tafdil sigalan bire de birden ziyadeye de tenavül eder.

Binaenaleyh bir vakfın tevliyeti, evlâdın efdaline meşrut olduğu halde evlâd arasında dlyanetde, sedad ve reşadda müsavi iki erkek veya iki ka­dın, veya bir erkek ile bir kadın bulunsa tevliyet, bunların ikisine tevcih olu­nur. Fakat bunlardan biri, vakfın işlerine daha âlim olursa o tercih olunur.

717 - : Tevliyeti evlâdın efdaline meşrut olan bir vakfın tevliyetini hâ­kim, evlâcbn efdaline tevcih etdikden bir müddet sonra daha efdali zuhur etse tevliyet, bu zuhur edene aid olur. MecmaüTenhür.

Şayed evlâdın efdaline meşrut olan bir tevliyeti evlâdın efdali kabul et­mese bu tevliyet, ehdaliyetde ani takib eden evlâda tevcih olunarak bu veçhile vâkıfın şartına mümkün1 mertebe riayet edilir. Tahtavî.

Vâkıflarda efdal ; vera' ve tekvasi daha ziyade, daha salih, vakfm iş­lerine daha vâkıf olan kimsedir. Ankaravî.

718 - Bir vakıf da tevliyetle nezaret vazifeleri bir şahsın uhdesinde cem edilemez. Binaenaleyh bir vakfın mütevellisi, anın nezaretini de kendi uhdesine tevcih ve berat etdiremez. Çünkü bunların cem'i, vâkıfın garezine, murakabe gayesine münafidü*. Ancak bazı yerlerde nazır, kayyım tabirleri mütevelli mânasında mütearefdir. O gibi yerlerde bir vakfın nazırı,  mü­tevellisini demek olacağından ayrıca bir mütevelli tayinine mahal kalmaz. Tayin edilecek olsa azle müstahik olur: Fetâvâyı Hayriyye, BehcetüTfetâvâ. [29]

 

Mütevellilerin Ücrete İstihkakları 

 

719 - : Bir vâkıf, mütevelli için ücret şart ve tayin etmiş olunca müte­velli, btı ücrete mevkufun aleyhim gibi müstahik olur. Vâkıf, bu ücreti mü­tevelliye ameli mukabilinde şart etmiş olmayınca müteveli, amelde bulunsun bulunmasın bu ücreti alabilir. Tenkih.

720 - : Hâkim, mütevelli için ecri misi mikdan ücret tayin edebilir. Velev ki vâkıf, vart etmiş olmasın. Fakat ecri mislinden ziyade ücret tayin edemez, edecek olsa mütevelliye helâl olmaz, Risalei îbni Nûceym.

Maamafih vâkıf tarafından tayin edilen ücret, ecri miskten noksan olun­ca hâkim, mütevellinin talebiyle bunu ecri misle iblâğ edebilir. Ve müte­velli çalışınca bu ücrete müstahik olur. Tahtavî.

721 - : Vâkıf veya hâkim, mütevelli için ücret şart ve tayin etmemiş olunca mütevelli, ancak hizmet mukabilinde ecri misle müstahik olur. Bundan ziyadesini alamab. Tevliyet, bihasebizzahir, ecri misi ile kabul edilir. Bu, mahud olduğundan meşrut gibidir. Hindiyye.

722 - : Vâkıfın akribasmdan olanlar, tevliyeti ücretsiz olarak kabul et­medikleri halde başkası ücretsiz kabul edecek olsa hâkim,  ehli vakf hak­kında enfa' ve aslâh olan ciheti nazara alır. Hindiyye.

723  - : Mütevelli, ücretini almak hususunda sair mevkufun aleyhimden mukaddemdir.

Binaenaleyh gallei vakıfdan evvelâ mütevelli ücretini tamamen alır, ba­dehu gailenin bakiyesi sair mevkufun aleyhime verilir. Gaileye noksan tari olsa bu noksana mütevelli iştirak etmez. Fetâvâyı Hayriyye.

724 - : Bir mütevelli, başkasını kendi yerine vekil tayin ve kendisine aid tevliyet ücretinden bir kısmını vekile ita ve bu vekili dilediği zaman azl edebilir.

725 - : Bir mütevellinin vasisi, mütevelli olunca mütevelliye meşrut tevliyet ücretini almaya müstahik olmaz. Belki hâkim tarafından tayin edi-lecek ecri misle müstahik olur. Meğer ki vâkıf, tevliyet için tayin etmiş olduğu ücretin her mütevelliye verilmesini şart etmiş bulunsun. Hindiyye. [30]

 

Kaimmekam   Mütevelli   Nasbi  

 

726 - : Mütevellisi mevcud olan bir vakfa ihtiyaç mes etmedikçe hâkim, kaimmekam mütevelli nasb edemez. Ederse tasarrufaü sahih, nafiz olmaz. Fakat şu bir kısım vakıflar için kaimmekam mütevelli nasb edilmesi caizdir:

(1)  : Mütevellileri aramb da bulunamayan vakıflar.

(2) : Mütevellileri  yerlerine vekil bırakmaksızın sefer müddeti uzak bir beldeye gıdib tegayyüb etmiş olan vakıflar.

(3)  : Meşrutun leh mütevellileri henüz doğmamış veya çocuk bulunmuş olan. vakıflar.

(4) : Mütevellileri bir, mutasarnflan başka başka olan vakıflar ki, böyle iki vakfa dair mutasarnflan arasında tecvüz dâvsı ve muhakemesi tahaddüs edince bu vakıflardan birine hâkim tarafından muhakeme için ayrıca mu­vakkaten bir mütevelli nasb olunur.

(5) : Tevliyet cihetleri münhal olub meşrutun lehleri taayyün etmediği ve kimseye tevcih edimediği halde bir kaç kimse tarafından tevliyetinin meş­rutun lehi oldukları iddia edilen vakıflardır ki, bunların arasında muhake­menin hitamına kadar hâkim tarafından bir kaimmekam mütevelli tayin edi­lir, anın muvacehesinde dâvaları dinlenilerek hüküm verilir.

 (6) : Mütevellileri hıyanetle ittiham edilen vakıflar ki mütevelli aleyhine dâva ikamesi için hâkim tarafından bir kaimmekam mütevelli nasb olunur.

(7) : Mütevellilerinin uhdei tasarruflarında bulunan icareteynli vakıflar ki, mütevellileri bu vakıfları başkalarına ferağ etmek isteyince birer kaimme­kam mütevelli nasb olunur.

(8) : Mütevellileri tarafından teferruğ edilecek icareteynli vakıflar ki, bir mütevelli böyle bir vakfı mutasarrıfından bir bedel mukabilinde kendisi için teferrüğ edecek olunca ferağa izin vermesi için bir kaimmekam müte­velli nasb olunur.   

(9) : Mütevellilerin borç almak istedikleri vakıf paralardır ki, müte­vellinin müracaatı üzerine hâkim, mütevelliye o vakıfdan ödünç verilmesi için muvakkaten bir kaimmekam mütevelli nasb eder.

(10) : Mütevellileri müstakimülhal oldukları halde vakıf İşlerini idare­den âciz bulunan vakıflardır ki hâkim, bu gibi mütevelliere yardım için birer kaimmekam müteveli nasb edebilir.

727 - :  Bir vakfın tevliyeti bütün evlâda meşrut olduğu halde bunla­rın içinde birisi gayri mümeyyiz bir çocuk bulunsa hâkim, bu çocuğun ye­rine dilerse haricden birini ve dilerse büyük kardeşlerini kaimmekam nasb eder. Enfeül'vesail, Reddi Muhtar.

728 - : Bir tevliyetin meşrutun lehi çocuk olunca baliğ olub vakfı ida­reye kadir olacağı zamaha kadar hâkim tarafından bir kaimmekam müte­velli nasb olunur. Bilâhare bu çocuk baliğ olub vakfı idareye kadir olunca hâkimin emriyle kaimmekamlığa nihayet verilerek tevliyet umurunu kendi­si idareye başlar. Fakat hâkimin emri olmaksızın bu kaimmekam mütevel­liyi telviyatden çıkaramaz. Hindiyye, Tenkihi Hâmidî.

729 - : Bir kimse mütevellisi olduğu vakıf akarların    müstecirlerinden yalnız icare bedellerini toplayıb mürtezikaya vermek üzere bir şahsı kaim­mekam mütevelli tayin etdiği halde o şahıs, mezun olmadığı halde bu akar­lardan mahlûl düşenleri taliblerine icarei muaccele ve müeccele ile icar et­se nafiz olmaz. Mütevelli bunları başkalarına icar edebilir. Çünkü bir ve­kâlet, müvekkilin takyid etdiği şey ile tekayyüd eder. Müvekkilinin takyid-lerine riayet etmeyen bir vekil ise fuzulî sayılır, CamiüTicaretevn.

730 - : Bir vakfa kaimmekam mütevelli tayin edebilmesi için hâkimin hükümet tarafından kaimmekam nasbına mezun olması şartdır. Bu mezuni­yeti haiz olmayan bir hâkimin kaimmekam mütevelli nasb etmesi sahih olmaz.

(Vaktiyle Derseadetle bilâdı seîâsedeki vakıf müsakkafat ve müstegallât için kaimmekam mütevelli nasbi evkaf müfettişliği makamına mahsus bulunmugdu.

(1287) tarihli evkaf nizamnamesinin 17 ve 31 inci maddelerinde kaimmekam mütevelliler hakkında bazı hükümler yazılıdır. (1299) tarihinde Şurayı Devlet Dahiliye Dairesinin kararı ve encümeni mahsust vükelânın tensibi mucebin-ce bümeşruta mütevellisi mevcut veya malûm olmayan veya ahar diyarda gaib bulunan evkafı mülhak amüsakkafat ve müstegallâtının senedat ida­resinde ferağ ve intikali vuku buldukda izin itasiyle ferağ ve intikal mua­melesinin tashihi zımnında liecelilmaslaha mezkûr vakıflar için muvakkaten kaimmekam mütevelli tayinine işbu senedat idaresi umun  şer'iyye memu­riyetine irade ile mezuniyet verilmişdi.

Türkiyede bilâhare mer'i bulunan emvali gayri menkulenin tasarrufuna dair 30 Mart 1329 tarihli muvakkat kanunun ikinci maddesinde : «Müsak­kafat ve müstegallâtı vakfiyyeye aid bilcümle muamelâtda mütevelli hazır olmadığı takdirde Defteri Hâkani müdür ve memur ve kâtibleri kaimme­kam mütevelli sıfatını haiz olarak doğrudan doğruya ifayı muameleye me­zundurlar» diye musarrahdır. Bu halde bunlar ferağ muamelelerinde kaim­mekam mütevelli sıfatını haizdirler.) [31]

 

Mütevellilerin   Ellerindeki  Vakıf  Mallarda Tasarruf-Ları  

 

731 - :  Mütevelliler, vakıfları tamir eder. korur, vakıfların bir kısım akaratını kiraya verir, kira paralarını toplar veya toplatır, bir kısım vakıf­ların ferağ ve tefviz muamelelerine izin verir, vakıfların hukukunu siyanel için icabında dâva ikame eder, vakıfların gailelerini meşrutun lehlerine sari'

v ve tevzi eder. Fakat mütevelliler, vâkıflar tarafından meşrut olmadıkça vazifeleri tevcih edemez, ederlerse muteber olmaz. Bu tevcih salâhiyeti hâ­kime aid bulunmuş olur. Tcnkİhi Hâmidi.

732 - : Mütevelliler,  kendi salâhiyetleri dahilinde bulunan  peyleri  biz­zat yaparlar. Vakıfların  lüzumlu tamirlerini yapmak, akarlarını  ecri  misi leriyle kiraya vermek gibi. Fak:;t kendi salâhiyet ve mezuniyetlerinde bu lunmayıb hâkimin reyine mütevakkıf bulunan şeylerde de hâkime müracaat ederler. Hâkim de o şeyleri ya bizzat yapehnr veya bunların yapılması için mütevellilere izin verir.  Aksi takdirde mütevellilerin tasarrufları  sahih oi-maz. Vakıf bir akarı vâkıfın şart etdiği müddetden ziyade bir müddetle ki­raya vermek gibi.

733 - : Bir vakfın iki mütevellisi bulunsa bunlardan birisi diğerinin n-yi olmaksızın o vakfın işlerini kendi başına göremez. Görecek olsa diğerinin icazetine mevkuf bulunur. İcazet vermeyib reddederse bâtıl olur.

Mütevelliler, daha ziyade olduğu takdirde de hepsinin muvafakati, inzi mamı reyi lâzımdır. Minehül'gaffar, NelicctüTfetâva.

734 - : Hâkim, mütevelliye sikadan bir zatı mütevelli olarak zam ve üâve etse bakılır : eğer bu ilâve asıl mütevellide hissedilen bir hiyanetden dolayı ise bu mütevelli, yalnız başına tasarrufda bulunamaz. Fakat mücer-red mütevelliye bir yardım maksadına müstenid İse asıl mütevelli, müsta-kilîen tasarrufda bulunabilir, munzam mütevellinin her. halde reyini alma­ya muhtaç olmaz. Dürri Münteka, Dürri Muhtar.

735 - : Bir vâkıf, vefatından sonra İki zatın mütevelli olmasını şart et­miş olmakla bilâhare bu iki zatdan biri vakfın işlerini diğer zata vasiyet ve badehu vefat etse ber hayat kalan zat, vakıfda müstakillen tasarrufat-da bulunbilir. Fakat îmamı Azamdan bir rivayete göre müstakillen tasar­ruf atda bulunamaz. Haniyye.

736 - : Bir vakfın hem mütevellisi, hem de nâzın bulunsa nazırın reyi olmadıkça mütevellinin tasarrufatı nafiz olmaz.  Çünkü bunlar, vâkıfın ve­killeri mesabesindedirler. Vâkıf, bunların ikisinin reyine itmad etmiş bulun­duğundan infiradları caiz değildir. Tenkihi Hâmidî.

737 - : Bir mütevellinin elinde mescidin malinden meselâ bin lira bu-îunub da bununla vakıf için alınacak akarın senevi kirası yüz lira tutmadı­ğı halde bununla şer'î bir veçhile yapılacak istirbah neticesinde senevi yüz liradan fazla faide temin edilecek olsa mütevelli, bununla akar satın ala­maz. Vâkıât.'

738  - :  Bir vâkıf,  vakfının  fazla  gailesini  «füîân  mescidin  kapısında tese'üî eden kimselere verilsin, diye şart etmiş olsa mütevelli, bu gaile faz­lasını sair mescidlerde veya mescidlerin    haricinde tese'ül eden fakirlere verebileceği gibi tese'ülde bulunmayan sair fakirlere de verebilir. Bu şarta riayet lâzım gelmez. Maamafih riayet edilmesi evlâdır. Bahri Raik.

739 - : Mütevelli, vakfın meyve ağaçlarını kesemez, başkasına satan.az. fakat vakfm çınar, söğüt gibi meyvasız ağaçlarını veya meyvah ağaçların kurumuş  kısımlarını kesdikden,     kopardıkdan  sonra  veya  evvel satabilir. Çünkü bu ağaçlar, gaile kabilindendir. Nitekim vakıf dut ağaçlarının yap­rakları da gaile kabilinden olub satılabilir.

Vakfın bu kabil ağaçlarını satın alan kimse, bunları tekrar sürecek yer­lerinden kesebilir, yoksa kaimeleı inden kesemez. Mütevelli buna mani ol­mazsa vakfa hıyanet etmiş olur. iîindiyyc.

740 - : Harab olan vakıf bir hanede ceiz ağacı gibi meyvah- ağaçlar bulunsa mütevelli, o haneyi tamı. için bu akaçları satamaz. Belki hanenin arsasını kiraya verir, ağaçların mevvn'av=nı satar, bunla1 m bedelleriyle1 haneyi tamir etdirir. Çünkü ağaç1 ir sauhncii v.ikfiyeti kalmı-z. Arsanın ki­raya verilmesi ise vakfiyetine mini cimaz. Bezznziyyc. Hindiyye, Reddi Muhtar.

741 - :  Bir vakıf üzüm bağındaki bir ağacın gölgesi, üzümlere iarar

verince bakılır  eğer ağacın hâsılatı, meyvaları, üzüm mahsulünden ,eksi-len mikdardan ziyade ise ağaç kesilmez ve illâ kesilir.

Nitekim rneyvasız bir ağacın gölgesi muzir olmakla beraber kesilib sa­tılması, vakfa daha faideli. bulunsa kesilib satılır. Bedeli gaile kabilinden olmuş olur.

742 - : Bir mütevelli, vakfı kurtarmak için açdığı dâvadan dolayı ilâm harcı gibi zarurî olan masrafları vakfm malından yapabilir. Ve mütevelli vakfa musallat olan bir zalimin elinden vakfı kurtarmak için - sahih gö­rülen kavle nazaran - vakfın malından bir mikdar şey verebilir. Hindiyye. Ahkâmül'evkaf. [32]

 

Mütevellilerin Sulh Ve İbraları  

 

743 - : Bir müvevellinin vakıf hakkında yapacağı sulh, vakıf için muzir ise sahih değildir.-Muzır değilse sahihdir.

Meselâ : bîr kirnse bir vakıf aleyhine şu kadar meblâğ veya bir akar dâva edince bakılır : Eğer o kimsenin beyyinesi yok ise kendisiyle bir şey üzerine sulh yapılması sahih olmaz. Çünkü bu sulh bedeli, teberrüan veril­miş olur. Mütevelli ise vakıf aleyhine teberrüde bulunamaz. Fakat o kimse­nin beyyinesi mevcud İse müddeasmdan az bir mikdar üzerine sulh yapıl­ması sahihdir. Zira bu sulh, vakfın nefine hadimdir.

Kezalik : bir mütevelli, bir kimseden vakıf namına bir şey dâva edib de müddeasım isbat için beyyinesi bulunsa veya o kimsenin yeminden nükûl v edeceği malûm olsa anınla bir şey üzerine sulh yapması sahih olmaz. Fa­kat mütevellinin beyyinesi olmadığı gibi o kimsenin de yemin edeceği müte-hakkik bulunsa anınla mütevellinin müddeadan ziyade olmamak üzere az çok bir bedel üzerine sulh yapması sahih olur. Artık busulhden o kimseye yemin tevcih edemez. Meğer ki sulhden sonra beyyineye zafer bulsun, o takdirde sulh bozulur. Kinye.

744  - : Bir mütevellinin ve yabancı bir şahsın kendi parasiyle bir kim­senin vakıf aleyhine açmış olduğu dâvadan sulh olması sahihdir. Velev* ki o kimsenin beyyinesi mevcud bulunmasın. Çünkü bu bedeli müddeiye teber­rüan "vermiş, bununla vakfa müracaate hakkı bulunmamış olacağından bu halde vakıf mutazarrır olmayacakdir.

745 - : Bir mütevelli, vakfa borçlu olan bir kimse ile borcun bir mik-dari üzerine sulh ve maadasından zimmetini İbra etdikde bakılır  : Eğer & kimse bu borcu mukir değilse, mütevellinin de bi/yyint^i movcud bulunmu­yorsa sulh, sahih olmuş olur.

Fakat  bu kimse borcunu' nmkir ise v> a, mütt vellinin bey yinesi mevruft

ise bakılır : Eğer o borç, mütevellinin yapmış olduğu bir akid sebebiyle hâ sil olmuş ise. sulh ve ibra, îmam Ebu Yusuf e göre sahih olmazsa da İmamı Âzam ile îmam Muhammede göre sahih olur. Bu. halde bedeli sulhden maa­dasını, mütevellinin vakıf için zamin olması lâzım gelir. Ve eğer mütevelli­nin yapmış olduğu bir akid sebebiyle hâsıl olmamış ise bu sulh ve ibra. bü'ittifak sahih olmaz.

Binaenaleyh mütevelli, o borcun tamamını bu sulh ve ibradan sonra da borçludan isteyib alabilir. Camiürfüsuleyn.

746 - :  Bir mütevelli, vakıf    namına dâva    etd'iği bir akarı müddea-leyhe terk ederek bir bedel mukabilinde sulh olsa bakılır : eğer mütevelli­nin beyyinesi var ise veya müddeaaleyhin yemin etmeyeceği muhakkak ise bu sulh, bir bey'e ve istibdal kabilinden olacağı cihetle sahih olmaz. Amma mütevellinin beyyinesi olmadığı gibi müddeaaleyhin yemin edeceği de ma­lûm bulunursa sulh, sahih olur. Bu halde mütevelli, dâvasında muhik ise bedeli sulhu alması helâl olur. Bu bedel ile vakıf için bir akar satın alması lâzım gelir. Ankaravî.

747 - : Ekkâr, yani : bir vakıf mezreanm ekincisi, vakfın mahsûlünü istihlâk etmekle mütevelli, bir bedel üzerine sulh olsa bakılır   :  Eğer mü' '.evcilinin müddeasma mutabık beyyinesi mevcud veya ekkâr, mukir ise ken­disiyle hat ve tenzil ile sulh, sahih olmaz. Meğer ki ekkâr, fakir bulunsun. Bu takdirde fahiş olmamak üzere hat ve tenzil ile sulh, sahih olur. Haniyye.

748 - : Bir mütevellinin tevliyet hususunda müşterekile sulh olması caiz değildir. Abdurrahim Fetâvası. [33]

 

Mütevellilerin Zamin Ve Yeminleriyle Musaddak Olub Olmadıkları Hususlar :

 

749 - : Bir mütevellinin mesağı şer'î bulunmaksızın vâkıfın şartına mu­halefet edib de bu yüzden vakfa zarar vermesi, hakkında zanarm müstel-zimdir.

Meselâ : rehn veya kefil ile istirbahı meşrut olan vakıf paralan.müte­vellisi, rehinsiz ve kefilsiz olarak bir kimseye ikraz edib de o kimsenin if-lâsiyie bu paraların tahsili kabil olmasa bunlan mütevelli zamin olur.

Kezalik : rehni kavi veya kefili meli, yani : borca maa ziyade kâfi bir rehn ile veya servet sahibi bir kefil ile istirbahı meşrut vakıf paralan mü­tevellisi kıymeti borç mikdanndan dûn bir rehn mukabilinde veya gayri melî bir kefil ile ikraz edib de bilâhare rehnin kıymeti borca kifayet etme­se veya kefilden borcu tahsil kabil olmasa mütevelli borcun tahsil edileme­yen mikdarım zamin olur.

Fakat rehn, kavi uiıâhare mürurı zaman ile kıymetine noksan arız olsa veya kefil servet sahibi iken muahharan fakir düşse mütevelliye zaman lâ­zım gelmez. Ali Efendi Fetâvası.

750 - : Mahkeme marifetiyle istirbahı meşrut vakıf paraları mütevel­lisi bizzat edib de bilâhare borçlu bunu inkâr've borcu olmadığına yemin etmekle isbatı mümkün olmasa bunu mütevelli zamin olur.

Kezalik : müstahkem bir yerde saklanması meşrut bulunan bir vakıf malı, mütevelli kendi evinde saklayıb çaldırsa bedelini zamin olur.

751 - : Bir mütevellinin şartı vâkıfa muhalif   bulunan sarfiyatı kabul olunmıyacağı gibi kadri marufdan zaid pîup zahiri hâlin mükezzib olacağı derecedeki sarfiyatı da kabul olunmaz.

Meselâ ; müstegallâtı, eykafi sahihadan olan bir vakfın gailesinden ba­zı kimselere şartı vâkıfa muhalif olarak vazife ihdas ve berat ita edilmekle, mütevelli, mücerred bu berata mebni p vazifeyi vakfın gailesinden ita etse bunu tazmin etmesi lâzım gelir. Feyziyye.

752 - : Bir vakfın mütevellisi, o vakfın maliyle irad olmak üzere ara-ziyi'memleket veya mevkufeden bir yer ve icareteynli bir vakıf akar tefev-vuz edemez. Ederse bedel olarak vermiş olduğu vakıf malını zamin ve azie müstahik olur.

753 - : Bir mütevelli, mevkuf bulunan bir şeyin ayninde taksir ederse zamin olur. Meselâ : mütevelli, vakfa aid kerestece ahşabı veya yıkılan bir mescidin ankazını veya bir mescidin mefruşatını muhafaza etmemekle ^un­lar zayi olsa bunlan tazmin etmesi lâzım gelir.

754 - : Bir mütevelli, vakfın nükudunu kendisinin ayni cinsinden olan nükudiyle veya başka vakıfların nükudiyle fark ve temyiz olunamayacak su-retde karışdırmış olsa vakfın nükudunu zamin olur. Fakat bir vakfın nüku­dunu yine bu vakfın başka nükudiyle karışdırmış olsa zamın olmaz. Haniy­ye, Ankaravî.

755 - : Bir mütevelli, vakfı icarei muaccele ve müeccele ile taîib olan­lara vermez de vakfın menafii fevt olursa vakfa gadr etmiş olur. Fakat bundan dolayı kendisine zaman lâzım gelmez. Camiüricareteyn.

756 - : Mütevelli, vakfın alacaklarını tahsildeki taksirinden- dolayı zar min olmaz.

Meselâ : mütevelli, kiraya verdiği vakıf akarın bedeli icaresini vaktiyle taleb etmediğinden dolayı bu bedel, tahsil edilemez bir hale gelse bundan mütevelliye zaman lâzım gelmez. Ankaravî, Reddi Muhtar.

757 - : Bir vakfın mütevellisi, o vakfın    gailesinden meselâ Medinei Münevvere fukarasına verilmesi meşrut olan şu kadar meblâğı kendisi gö-türmeyib başkasiyle göndermekle zayi olsa o meblâğı zamin olmaz.

758 - : Mütevellinin vakıf mallardaki eli, bir yedi emanetdir, bir yedi zaman değildir.

Binaenaleyh mütevellinin elinde bulunan bir vakıf mal, kendisinin tead-disi, taksiri bulunmaksızın telef olsa üzerine zaman lâzım gelmez.

759 - : Bir mütevelli, «vakfın gailesini kabz etmişdim, elimde zayi ol­du» dese, yahut «mevkufun aleyhime taksim etdim» deyib de onlar inkârda bulunsa söz, nefsinin beraeti hususunda mütevellinin olur. Binaenaleyh ken­disine artık zaman lâzım gelmez.

Fakat bununla mevkufun aleyhimin kendi haklarım almış olduklan sabit olmaz. Bunların vazifelerini aldıkları beyyine ile sabit olmadığı tak­dirde vakfın malından bunların tekrar verilmesi lâzım gelir. Haniyye, Vâ-kıat, Tahtavî, Tenkih.

760 - : Mütevellinin sözü, ekseri ulemaya göre kendisinin beraeti için hem sıla, hem de ücret kabilinden olan şeylerde kabul olunur.

Fakat Ebussuud merhuma göre mütevellinin sözü ; meselâ : vâkıfın zürriyetine verilmesi meşrut bir gailenin bu zürriyete verilmesi gibi sıla kabilinden bir hususa aid ise maalyemîn makbul olub kendisinin beraetini müstelzim bulunur. Fakat imam, hatib, müderris ücretleri gibi bir şeye aid ise makbul olmaz. Mütevellinin bunu isbat etmesi lâzımdır. Tenkih, Tah-taşî, Ankaravî Hamişi.

761 - : Bir mütevelli, vakfın gailesini vakfın masarifine sarf etdim» dedikde bakılır : Eğer emin ise kadri maruf masraflar hakkında yemini ile tasdik olunur. Fakat emin değilse, yani müfsid, mübzir ise yemini ile tasdik olunmaz, iddiasını beyyine ile isbat etmesi lâzım gelir. Bu hususda vakfın nâzın da mütevelli hükmündedir. Tenkihi Hâmidî.

762 - : Bir mütevelli, vakfın işlerini görmek için başkasını tevkiî edib de bu yüzden vakfa bir zarar gelse bu zararı zamin olmaz. Çünkü vekil tayin etmesi şer'an caizdir. Cevazı şer'i İse zamana manidir. Şu kadar var ki vekil, mütevellinin emini bulunmuş olmalıdır. Emini olmayan bir şahsa vakfın malını tevdi, teslim ve ikraz edemez. Eder de zayi olursa mütevelli, zamin olur. Emini hakkında ise hüküm böyle değildir.

Meselâ : mütevelli, vakfın. matlûbatını borçlulardan toplamak üzere emini olan bir kimseyi vekil edib o kimse de bunları toplayarak kendi umuruna sarf ile istihlâk etse mütevelli, bunu zamin olmaz. Belki zaman yalnız o kimseye teveccüh eder. CamiüTfüsuleyn.

763 - : Bir mütevelli, vakfın emvalini kendi umuruna sarf edemez ve

kendisinin ayni cinsden olan mallarına karışdıramaz, bundan kaçınması lâzımdır. Maamafih sarf etmiş veya kanşdırmış oldukdan sonra bedelini vakfa veya hâkime red ve teslim etse zamandan beri olur. Bu malları tekrar elde edince yine eli bir yedi emanet sayılır. Bezzaziye, Ankaravî.

764 - : Bir mütevelli, vakfa rücu etmek üzere kendi malından mürtezi-kaya  sarf  etdiğini  iddia etdiği meblâğ hususunda yeminiyle tasdik olun­maz. Bunu beyyine ile isbat etmesi lâzımdır.

Meselâ : bir. mütevelli, azl edildikten sonra lâhik mütevelli muvacehe­sinde : «ben kendi malımdan vakfa rücu etmek üzere vakfın işlerine reyi hâkim ile kadri maruf olarak şu mikdar meblâğ sarf etmişdim, onu bana vakfın gailesinden ver» diye dâva etse bunu beyyine ile isbat etmedikçe alamaz. Ankaravî.

765 - : Bir mütevelli, vakfın gailesini müstahik olanlara hâkimin kaza-siyle tevzi etdikden sonra bir zat çıkarak gailede    kendisinin de istihkakı olduğunu isbat etse mütevelliye tazmin etdiremez. Hissesini diğer müstahik-lerden alabilir. Fakat o mütevelli, hâkimin hükmü olmaksızın tevzi etmiş olursa o zatın hissesini zaniin olur. Tenkihi Hâmidî.

766 - : Bir mütevelli, vakfın gailesini kabz ettiği halde bundan mevkufun aleyhime istedikleri vazifelerini vermese yedi emaneti yedi zamana münkalib olurv Binaenaleyh bu gaile, bilâhare teaddî ve taksiri olmaksızın telef olsa veya kendisi mücehhilen vefat etse bunu zamin olmuş olur. Tenkihi Hâmidî.

767 - : Bilfi'l mütevellilerin sözleri makbul olan    hususlarda sikadan bulunan mâzul mütevellilerin, nazırların sözleri de teviiyet ve nezaretleri zamanına aid olmak üzere kabul olunur. Çünkü bunlar azî edilmekle emin olmakdan çıkmış olmazlar. Tenkihi Hâmidî, Reddî Muhtar.

768 - : Bir vakfın cabisi, «vakfın gallelernii müteveffa mütevellisine teslim  etmişdim» diye iddiada bulunsa    yeminiyle tasdik    olunur.  Çünkü zamanı münkirdir.

769 - : Mütevellinin,- cabinin sözleri kabul olunacak hususlarda «üzer­lerine red ve zaman lâzım  gelmediğine» yemin etmeleri-lâzımdır. Yemin etmedikçe zamandan beri olamazlar. Müfta bih olan kavi; budur.

Bazı ulemaya göre ise yemin lâzım gelmez, emin olduklan için mücerred sözleriyle tasdik olunurlar. Hayriyye, Tenkihi Hâmidî.

Maamafih bunların böyle yemînleriyle kabul edilmesi, îmamı Azama göredir. îmameyne göre ise sözleri mücerred yeminîeriyle kabul edilmez, iddialarına beyyine ikame etmeleri lâzımdır. Çünkü bunlar eciri müşterek­tirler. Eçiri müşterek ise mücerred yeminiyle kabul olunur. Mecellede îmamı Azamın kavli kabul edilmisdir.

770  - : Mütevellinin vakıf işleri için vekil tayin etdiği kimse hakkında da mütevelli hakkındaki hükümler carîdir.

Binaenaleyh mütevellinin yedi, bir yedi emanet olduğu gibi vekilinin. yedi de bir yedi emanetdir. Mütevellinin sözünün makbul olduğu, üzerine zaman lâzım gelmediği hususlarda vekilinin de sözü makbul olur, kendisine zaman lâzım gelmez. Hayriyye, Tenkili.    .

771 - : Bir mütevelli, marazı mevtinde:, «vakfın gailesinden mütevellisi olduğum sırada şu kadar meblâğ istihlâk etdim, onu malımdan verini» de-dikde vârisleri tasdik ederlerse bu meblâğ, anın bütün terikesinden verilir' Tekzib ederlerse hâkim, vârislere yemin tevcih eder, yani : o marizin bu ikrarının hakikate mukarin- olduğunu bilmediklerine yemin verdirir. Yemin­den nükûl ederlerse bu meblâğ, terikenin tamamından alınır. Fakat yemin

ederlerse yalnız sülüsünden istifa olunur. Hindİyye.' _

772 - : Bir mütevelli vefat edince kendisinde bulunan vakıf paralar, lâ-' hik mütevelliye teslim olunur. Fakat mütevellinin hali hayatında : «Ben o

paralar ile vakıf için fülân akan satm aldım» veya «O paraları fülâne borç verdim* veya «O paralar teaddî ve taksirim olmaksızın elimde zayi oldu» demesi gibi bir suretle o paraların halini beyan etmiş olduğu teayyün etse. terikesinden zaman lâzım gelmez.

773 - : Bir mütevellinin hali hayatında makbuzu olan vakıf paralar, nükudı mevkuf e gibi veya istibdal edilen .vakıf akarların bedelleri gibi asıl vakıf olmayıb da vakıf akarların icare, bedelleri gibi gallâtı vakfiyyeden ibaret bulunduğu halde o mütevelli, mücehhiîen vefat etse terikesinden taz­mini lâzım gelmez. Çünkü bunları masarifi vakfa sarf etmiş olması mel­huzdur. Fakat mütevellinin makbuzu asıl vakıf mal olduğu takdirde mü-cehhilen vefat edince terikesinden zaman lâzım gelir. Zira bunların masa­rifi vakfa sarfı caiz değildir. Ankaravî, Tenkih.

774 - : Lâhik mütevelli, sabık mütevellinin mücehhiîen vefatından ba hisle terikesinden tazminat dâvasında bulunmakla vârisleri : «Müteveffanın mah vakfı beyan etmiş olmakla mücehhiîen vefat etmediğini» veya «Bu malı hayatında icab eden cihetlere sarf etmiş olduğunu» dermeyan etseler söz lâhik mütevellinin, beyyine de vârislerin olur. Çünkü lâhik    mütevelli; zahirî, vârisler ise hilafı zahirî iddia etmektedir. Söz ise zahiri iddia edenen, yemin ise hilafı zahiri iddia edenindir. Hayriyye. [34]

 

Mütevellilerin İkrarları Ve Kendilerine Yemin Tevec­cüh Edib Etmeyen Hususlar

 

775 - : Bir mütevellinin vakıf aleyhine ikrarı muteber değildir. Bmnenaleyh bir mütevelli, vakıf namına elinde bulunan bir akar hakkın-

da bir kimsenin mülkiyet iddiasını tasdik ve itiraf etse caiz ve muteber olmaz.

776 - : Bir mütevelli, zürriyete meşrut vakıf bir gailede bir' ecnebinin de istihkakı olduğunu meşrutun aleyhimin inkârlarına mükarin ikrar etse sahih olmaz. Çünkü başkasının aleyhine ikrar, muteber değildir.

777 - : Bir mütevelli, diğer bir mütevelliye hitaben : «Senin mütevel­lisi bulunduğun vakfın  gailesi,  benim  mütevellisi olduğum vakfın aid ol­duğu cihatı birre mevkufdur»  diye  dâva, bu mütevelli xle bunu ikrar ve tasdik etse sahih oîmaz,

778 - : Mütevellinin şartı vâkıfa muvafık olan ikrarı ^muteberdir. Ban­dan artık rücu edemez.

Meselâ : bir^kıf, vakfının gailesini batnen bade batnin zürriyetine ve bu zürriyetin'den fecinin vefatında hissesinin evlâdına verilmesini ş«rt etmiş olub bu şartı-mütevelli de ikrar eylese muteber olur. Artık bu §artı bilâha­re inkâ  tetûıesi hükümsüzdür. Tenkihi Hâmidî.

779 - : Bir vakfın meşrutun leh mütevellisi, meşrutun leh olduğu sabit olmayan bir kimse hakkında  :  «Bu da vakfın meşrutun îeh mütevellisidir» dese bu ikrarı vakfiyyeye muhalif olsa bile kendi hakkında muteber olur. Binaenaleyh o kimse de kendisiyle beraber mütevelli olur. Ve o kimse vefat etse hâkim, anın yerine başka bir mütevelli tayin eder. Çünkü meşrutun leh olan mütevelli, kendisinin  müstakillen tevliyete müstahik olmadığını itiraf etmiş bulunmakdadır.

Fakat bu mukir olan mütevelli vefat edince ikrarı bâtıl olur, kendisin­den sonra meşrutun leh olan kim'ise tevliyet ana teveccüh eder. Tenkihi Hâmidî.

780 - : Bir mütevelli, vakıf akarın tamiratı için müsteciri    tarafından kadri maruf olarak sarf edildiği iddia edilen şu mikdar meblâğ alacağı ik­rar etse muteber olmaz. Bu sarfiyatın beyyine ile isbatı lâzımdır. Tenkih, Reddi Muhtar.

781 - : Bir kimse : «Bu akar, sadakai mevkufedir, hâkim babamı buna mütevelli tayin etmişti, babam da tevliyeti bana vasiyet ederek vefat etmiş-din> dese tevliyet hakkındaki sözü kabul olunmaz.

Kezalİk : bu vakıf akar, fülân şahsın elinde idi, vefat etti, tevliyeti ba-t.z vasiyet etmişti» dese sözü kabul olunmaz. Belki bu akarı o şahsın vâris-leVinc rcd etmesine emr olunur. Hindİyye.

782 - : Bir kimse elindeki bir akar için : 4Bu vakıfdır, tevliyeti fülân hâkim bana tevcih etmişdi» diye iddia etse hâkim, bir zaman intizar eder, başka müstahiki çıkmazsa tevliyeti o kimsenin elinde ibka eder. Haniyye,

783 - : Bir kimse elinde bulunan bir akar için : «Bu akan bir müsîii-man vücuhi hayra ve fukaraya vakıf ve bana teslim, tevliyetini de bana tef­viz etdi» dedikden sonra bir şahıs gelip : «Bu akarı ben vakf ederek bu kim­seye teslim ve tevliyetini tefviz etmişdim» diyerek andan istirdad etmek is-tedikde o kimse, bu şahsı tasdik eylese bu şahıs, o akarı o kimseden alabilir.

Fakat o şahıs : «Ben bu akarı vakf etmedim, ana vedia tarikiyle teslim etdim» deyib o kimse de : «Bu akar, bu şahsın mülkü idi, mezkûr vücuhi hay­ra vs fukaraya vakf etdb dese hâkim, o kimsenin : «Bu akar o şahsın mül­kü idi» tarzındaki ikrarım kabul etmez. Hindiyye.

784 - : Vakfa mütevellik dâvalarda vakfa aid bir akidde bulunduğu id­dia edilmeyen bir mütevelliye yemin teveccüh etmez.

Binaenaleyh bir mütevellinin elinde vakıf olmak üzere bulunan bir malı bir kimse : «Benim mülkümdür» diye biiâ beyyine dâva etse mütevelliye yemin verdiremez.

Kezalik : lâhik mütevelli, bir kimsenin sabık, mütevelliden ve vakfın pa­rasından şu kadar istikraz etmiş olduğu dâva o kimse de «Ben bu borcu mütevelliye tamamen teslim etmişdim» diye bilâ beyine defa tesaddi etse bu lâhik mütevelliye yemin tevcih edemez.

Kezalik ; Bir kimse; «§u vakfa şu kadar kuruş borcum vardır» diye ik­rar, badehu : «Hayır borcum yokdur, ben yalan yere ikrar etdim» diye id­dia etse ikrarında yalancı olmadığına dair mütevelliye yemin verdiremez. Çünkü mütevellinin bu yeminden nükûlü, vakif aleyhine bir ikrar mahiye­tinde bulunur. Mütevellinin vakıf aleyhine ikrarı ise sahih değildir. Binae­naleyh kendisine yemin tevcihinde bir faide yokdur.

785 - : Vakfa müteallik dâvalarda vakfa aid bir akidde bulunduğu id­dia edilen mütevelliye yemin tevcih edilebilir.

Binaenaleyh bir kimse, bir vakfın akarını mütevellisinden isticar etmiş olduğunu beyan ile akarın kendisine teslim edilmesini bilâ beyyine dâva, mütevelli de bu icare akdini inkâr etse o kimse : «Bu akarı kendisine icar etmediğine» dair mütevelliye yemin verdirebilir.

Kezalik : Bir kimse : «Vakfın levazımı için benden şu kadar eşya satın almışdın, semenini ver» diye mütevelliden inkârına mukarin dâva v&-teeyyi-ne ikamesinden izharı acz etse mütevelliye yemin tevcih edebilir,

Kezalik : Bir mütevelli, vakfın müstecirinden toplanmış kira bedellerini taleb etmekle müstecir : «Ben bu kira bedellerini tamamen sana verdim» diye bilâ beyyine iddia, mütevelli de inkâr etse bu bedelleri almadığına dair mütevelliye yemin verdirebüir. Hindiyye, Ahkâmüi'evkat. [35]

 

Mütevellilerin Muhasebeleri

 

786 - : Bir vakfın muhasebesini her sene görmek icab etmez. Bir kaç senede bir görülmesi de kifayet eder. Tahtavî, Dürri Münteka.

787 - : Bazı vakfiyelerde mütevellilerin her sene veya bir kaç senede bir hâkim marifetiyle muhasebelerinin yapılması meşrut bulunmuşdur. Bi­naenaleyh bu gibi vakıfların varidatını, sarfiyatını tedkik ve bir muhasebe cedveü tanzim ve imza etmek hâkimlere aiddir. Böyle bir şart bulunmayın­ca hâkim, mütevellinin tasarrufatına müdahale edemez.

Fakat bir mütevellinin vakıf hakkında hiyaneti, suiistimali bazı emare­lerden anlaşıldığı takdirde hâkim, vakfı siyanet için mütevellinin vakıf .hak­kındaki tasarrufatını teftiş ile muhasebesini rüyet edebilir. Hıyaneti, suiis­timali tahakkuk eden bir mütevelliyi tevliyetden azl eder, velev ki o müte­velli, bizzat vâkıf bulunsun.

(Türkiyede mülhak vakıflar mütevellilerinin muhasebeleri her yerde evkaf müdürleri vasıtasiyle yapılarak kaleme alman musabe cedvelleri va­kıflar umum müdürlüğünce tasdik edilmektedir.)

788 - : Emanet ve istikametle maruf bir mütevellinin vakfa aid sarfi­yatı hususunda bitarikiFicmal olan sözü kabul olunur. Bunların müfredatını muhasebe esnasında birer birer tefsir ve beyan etmesi için hâkim, kendisi­ne cebir etmez. Fakat hiyanetle müttehem olan bir mütevellinin bu gibi sar­fiyatını birer birer b'eyan etmesi lâzımdır. Aksi takdirde hâkim, habs et­meksizin iki üç gün tehdid suretiyle cebr eder. Buna rağmen yine alettefsir masraflarmı    beyân    etmez    veya      muhasebeden    imtina    ederse    ken­disine  ;  «Vakfın mallarına hıyanet etmediğine» dair yemin vermekle ikti-' fada bulunur. Kinye, Tenkihi Hâmidî, BehcetüTfetâva.

789 - : Bir vakfın vakfiyesinde mütevellilerin tasarrufatına hâkimlerin müdahale etmemeleri şart edilmiş olsa bile buna riayet lâzım gelmez. İca­bında mütevellinin tasarrufatı hâkim tarafından teftiş edilebilir.

(Şeyhâ!1 islâm Ebussuud Efendinin beyanına göre bu hususa dair 942 ta­rihinde bir irade de sâdir olmuşdur.)

790 - : Bir mütevellinin geçmiş senelere aid, görülmüş olan hisabatı tek­rar görülemez. Muhasebe defteriyle amel olunur. Meğer ki hisabatında bir şüphe mahalli bulunsun. O takdirde istizah maksadile tekrar hisabı görü­lebilir. Tenkihi Hâmidî.

791 - : Kendi tevliyet zamanının nisabım veren bir mütevelliden hâ­kim, evvelki mütevellinin nisabım da istiyemez. Sabık mütevellinin zarnapı-na aid muhasebe, hayatda iken kendisiyle, vefatından-sonra da vârisleriy-Ie görülür. Behcetül'fetâva.

792 - :  Hademei vakfın reyile görülmesi meşrut bir muhasebe, bizzat hâkim ile mütevelli arasında görülemez. Görülürse muteber olmaz. Hademenin reyife tekrar görülmesi icab eder. Çünkü vâkıfın şartı hilâfına hü­küm, nassın hilâfına hüküm gibidir ki caiz olamaz, Eş ban. [36]

 

Mütevellilerin Azillerini  İcab Edib Etmeyen Şeyler :

 

793 - : Hain olan her mütevellinin ve her nazırın azli vâcibdir. Velev ki mütevelli, bizzat vâkıf, bulunmuş olsun. Şu kadar var ki hiyanetin sübu-tü lâzımdır.

794 - : .Meşrutun leh bir mütevelliyi meşru bir sebeb olmadıkça ne vâ­kıf, ne de hâkim azl edemez. Şayet azl ederek yerine başkasını tayin et­seler muteber olmaz. Haniyye, Reddi Muhtar.

Fakat bazı fukahaya göre mütevellinin azli vakf için faideli olunca caiz olur. Çünkü vakıf için enfa' ve esjâh olan ihtiyar olunur. Tenkih.

795 - : Bir vâkıf, kadının tayin ve tevliyetine hükm etdiği bir mütevel­liyi haksız yere azl edemiyeceği gibi kendisinin tayin, kadının tevliyetine hüküm etdiği bir mütevelliyi de haksız yere azl edemez. Çünkü kadının hük­münü ibtale salâhiyeti yokdur. Reddi Muhtar.

796 - : Bir hâkim, bir vakfa nesb etdiği mütevelliyi hiyaneti tebeyyün etmedikçe azl edemez. Mensuse muvakıf olan ^budur. Fakat diğer bir kavle göre hâkim, mensub olan mütevelliyi sebebsiz1 yere de azl ve yerine başka­sını tayin deebilir. Artık- lâhik hâkim, sabık mütevelliye tevliyeti iade de­mez. Çünkü sabık hâkimin azl hükmü, bir maslahata hami olunur. Tahtavİ.

797 - : Bir vâkıf, tayin etmiş olduğu nâzın bir azil sebebi mevcud ol­sa da olmasa da ve nefsi için azil salâhiyetini şart etmiş bulunsa da bulun­masa da azl edebilir. Bu, imam Ebu Yusüfün kavlidir, müfta bih olan da budur. Fakat imam Muhammede göre azil şartı bulunmadıkça azl edemez. Bazı zevata göre de müfta bih olan budur.

Nitekim hâkimin tayin etmiş     olduğu bir nazırı» da vâkıf azl edemez, Tecnîs, Tahtavî.

798 - : Yalnız vakfın tescil edilmesi için  vâkıf tarafından mütevelli nasb edilmiş olan bir zatın tevliyeti, tescilin hitamiyle nihayet bulur. Çün­kü bu tevliyet, tevkil mesabesindedir. Vekil ise müvekkilün    fihin nihayet bulmasiyle bilâ azl münazil olur. Binaenaleyh böyle bir mütevelli, vâkıfın işlerine bilâhare müdahale .edemez. Ve münhal bulunan tevliyetin kendisine tevcihim iddiaya hakkı olamaz. Dürri Muhtar, Ali Efendi Fetâvası.

799  - : Vâkıfın vefatiyle tayin etmiş olduğu    mütevelli, münazil olur. Meğer ki vâkıf, hem hayatında hem de vefatından sonra mütevelli olmak üzere tayin etmiş olsun, imam Muhammede göre vâkıfın tayin etdiği müte­velli, vef atiyle her halde münazil olmaz. Reddi Muhtar.

800 - : Hâkimin vefatiyle veya azl edilmesiyle nasb etmiş olduğu mü­tevelli, münazil olmaz.' Çünkü hâkim, anîme namına velayeti haizdir. Âmme ise berdevamdır. Reddi Muhtar.

801 - : Bîr müetevellinin vakıf hakında meşağı şer'iye mükarin olma­yan her hangi bir tasarruf da kasden bulunması, vakfa hiyanet olub azlini mucibdir. Vakfın akarını bir zaruret olmaksızın bile bile noksanı fahiş ile kiraya vermek, vakfın akarım kendi mülkü olmak üzere başkasına satmak, vakfın gailesini vâkıfın şartına muhalif olarak kendi umuruna sarf etmek gij?i.

Böyle bir hareketde bulunan bir mütevellinin azli vâcibdir. Velev ki vâ­kıf, «mütevelli hain olsa bile azl edilmesin» diye şart etmiş bulunsun. Aksi takdirde şer'i şerife ve menafii vakfa muhalefet edilmiş olur. Hindiyye, MecmaüTenhür, Reddi Muhtar.                                                              ,

802  - : Bir mütevellinin vakıf arazide kendi nefsi için ekin ekmesi ağaç ' dikmesi veya bina yapması hiyanet olduğu gibi vakıf    hanede velev ecri misi ile olsun ikamet etmesi de bir. hiyânetdir. Binaenaleyh bundan dolayı azle müstahik olur.

803 - : Bir mütevellinin vakıf akar hakında : «Bu benim mülkümdür» diye vuku bulan İddiasını isbat edememesi, bir hiyanet olacağından azlini

icab eder.

Kezalik : bir mütevellinin elinde bulunan bir- akarın vakfiyeti dâva, ve mütevellinin mülkiyet iddiasiyle vakfiyeti inkârına mukarin bu akarın va­kıf olduğuna beyyine ile hükm olunsa mütevellinin tevliyetden azli lâzım gelir.

804 - : Bir mütevelli, vakıf bir şeyi gerek vakfın ve gerek başkasının borcundan dolayı bir kimseye rehn etse hiyanetde bulunmuş olur. Binaena­leyh bu halde ya azl olunur, veya kendisine başka bir mütevelli zam edilir. Bindiyye.                                 .

805 - : Bir kaç vakfın mütevellisi bulunan bir şahsın, yalnız bir vakıf hakkında hiyaneti sabit olsa bu vakıfların hepsinin tevliyetinden azl olunur. Çünkü hiyanet, tecezzi kabul etmez.

806  - : Vakıf işlerinde ihmal, tekâsül gösteren bir mütevelli azle müs­tahik olur.

807 - : Bir mütevelli, hiyanetile, taksiriyle azle müstahik olursa da hâ­kimin hükmü olmadan münazil olmaz. Tenkihi Hâmidî.

Binaenaleyh vakfa hiyanet etdiği halde hâkim tarafından azl edilmemiş bulunan bir mütevellinin bu hıyanetinden sonra vuku bulacak meşru tasar-rufatı nafiz ve muteber olur. Fakat azline hükümden sonra vakıf namına vuku bulacak tasarrufları asla nafiz ve muteber olmaz.

808 - :  Bir mütevelli, vakfın işlerini idareye kadir oldukça mücered kendisine arız olan, körlükden dolayı azl edilmez. Fakat mütevelli; körlük, sağırlık, felç gibi bir âfetden dolayı vakfın umurunu görmekden âciz bir halde bulunsa hâkim tarafından azl edilerek yerine başkası tayin edilir ve bu aczi zamanından itibaren tevliyet ücreti, sakıt olur. Ankaravî, Tenkih, Reddi Muhtar.

809 - : Bir mütevelli, mecnunı mutbak olunca, yani : bir seneden ziya­de imiidad eden bir cinnete tutulunca hükme muhtaç olmaksızın tevliyetden münazil olur. Sonra ifakat bulunca bakılır  :  eğer meşrutiyet üzere müte­velli ise tevliyet kendisine avdet eder,' ve illâ etmez. Tenkihi Hamidî.

810 - : Fişka, sefahate münhemik olan bir mütevelli, azle müstahik olur. Binaenaleyh böyle bir mütevelli, hiyaneti görülmese de hâkim tarafın­dan azledilebilir. Çünkü vakfın malım itlaf etmesi melhuzdur.

811 - : Fisk ve sefahate inhimakinden veya vakf hakkında, hıyanetin­den veya vakıf işlerine vukufsuzluğundan dolayı azl edilen bir mütevellinin, aradan hayli bir müddet geçib de ıslâhı nefs etdiği veya vakıf umuruna vu­kuf peyda eylediği tahakkuk etse kendisine yemden tevliyet tevcih edilebi­lir. Fakat bunlar tahakkuk etmedikçe bu tevcih caiz olmaz.

812 - : Mücerred şikâyet ve ta'n, mütevellinin azlini icab etmez. Binaenaleyh bir vakfın hademesi, mürtezikası    mütevellisinden hâkime

şikâyet etdikleri halde bu şikâyetlerinde mütevellinin azlini mucib, meşru bir sebeb beyan edemezlerse, veya beyan edib de isbatına kadir olamaz-larsa bununla mütevelli azl edilemez. Böyle bi şikâyete mebni bir hâkim tarafından azl edilen bir mütevelli, lâhik hâkime müracaatla haksız yere azl edilmiş olduğunu isbat ederse kendisine tevliyet iade edilir.-

813 - : Bir mütevelli, vâkıfa veya hâlume bildirilmek şartiyle kendisini tevliyetden azl edebilir. Fakat azlini bunlara bildirmedikçe tevliyetden mü* nazil olmaz. Vakıf hakkındaki tasamıfatı nafiz olur.

814 - : Tevliyeti bir kimseye meşrut olmayan bir vakfın mütevellisi, uhdesindeki tevliyeti hâkimin huzurunda başkasına ferağ ve kasrı yed edib hâkim de tahakkuk eden ehliyet ve kifayetine mebni tevliyeti mefrugun lehe tevcih ve takrir etse artık o mütevellinin bu yapdığı ferağdan rücua salâ­hiyeti kalmaz. Çünkü bu ferağ, fariğin azlini, mefruğun lehin nasbim mu-tazammmdır.

815 - :  Bir vakfın meşrut üzere mütevellisi    bulunan kimse, tevliyet hususundaki hakkı tasarrufunu tevliyete ehil olan, yani : bu hususda ada­let ve kifayeti müsellem bulunan bir zata ferağ ve tefviz ile    tevliyetden kasrı yed edebilir. Şöyle ki : bu babda hâkim, muhayyer bulunur, dilerse bu ferağı kabul ve takrir eder, dilerse red Fakat ehil olmayan kimseye yapılacak bir ferağı kabul etmez.

Maamafih bu ferağ, bir akdi lâzım değildir. Belki tevliyete başkasını tevkil demekdir. Binaenaleyh meşurtün leh. olan mütevelli, bu ferağdan bi­lâhare rücu edebilir. Bu tevliyetden bilkülliyye nüzulü, nefsini azl etmesi sahih değildir. Hattâ meşrutun leh mütevelli, vefat edince yapmış olduğu ferağ ~ bâtıl olub mefruğun lehin vakıf da tasarrufa salâhiyeti kalmaz, tev­liyet diğer meşrutun lehe teveccüh etmiş olur. Tenkihi Hamidî, Reddi Muhtar.

Meşrutun lehleri bulunan sair ciheüerdeki ferağlar da işbu tevliyetden ferağ mesabesindedir.

Meselâ : bir vakfın fazlai gailesine meşrutiyet üzere vâkıfın evlâdından biri mutasarrıf iken bu fazlayı nzasiyle bir şahsa ferağ ve hüccet ita ede­bilir. Fakat bilâhare nadim olunca bu fazlayı yine kendisi alabilir, yoksa o şahıs : «Bu fazla, mücered ferağ sebebiyle benim olmuşdur» diye anı men'e kadir olamaz. Behcetül'fetâva. [37]

 

Vakıflarda Mesmu Olub Olmayan  Dâvalar  

 

816 - : Bir malın vakfiyetine hüküm, âmme hakkında hüküm değildir. Binaenaleyh bir akarın vakfiyetine hükm edüdikden sonra bir kimse çı-

kıb o akarın kendi mülkü olduğunu usulen isbat etse vakfiyeti zail olur. Mutemed görülen kavi böyledir. Diğer bir kavle göre ise bir şeyin vakfiye­tine hüküm, kâffei nâs aleyhine hükümdür. Binaberin bu hükümden sonra bir kimse çıkıb da bu şeyin kendi mülkü olduğunu veya başka bir vakfa aid bulunduğunu iddia etse dâvası mesmu olmaz. Ebussuud Efendi bu veçhile fetva vermişdir.

817 - : Bir şeyin kadim bir vakıf olduğunu dâvada   vâkıfın adı zikre­dilmese de dâva mesmu olur. Hindiyye.

818 - : Bir şeyin vakfiyetini dâvada q şeye vâkıfın malikiyetini söyle­mek lâzımdır. Şöyle ki : bir mütevelli, bir şahsın elinde bulunan bir akar için «Bu akar fülânm vakfıdır, fülân cihete vakf etmişdir» diye dâva etse sahih olmaz. Belki : «Fülân kimse bu akara mâlik iken bunu fülân cihete vakf etmişdir» demelidir ki, dâvası sahih olsun. Çünkü insan bazan mâlik olmadığı bîr şeyi de vakf etmiş olabilir ki bu, gayri lâzım bir vakıf olmuş olur. Bezzaziye.

819 - : Bir kimse bir vâkıfın zürriyetinden veya karabetinden olduğu­nu beyan ile vakıfdan bir hak istese, meselâ  tevliyet iddiasında bulunsa vâkıf ile kendi arasındaki vasıtaları beyan etmesi lâzırn gelir. Silsilei nese­bini bu veçhile vâkıfa kavuşturmadıkça dâvası dinlenemez.

Meselâ : «Ben fülânm oğluyum, o da fülâmn oğludur, o da vâkıf fülâ-

nın oğludur demesi icab eder.

Fakat bir kimse, bir vâkıfın zürriyetinden veya karabetinden olduğu evvelce sabit bulunan bir şahsın neslinden veya f ir aşından bulunduğunu dâ­va ederse inkâr halinde yalnız o şahsın neslinden olduğunu isbat etmesi ki­fayet eder. Vâkıfa kadar olan vasıtaları beyan etmesi lâzım gelmez.

Meselâ : Bir kimse bir vâkıfın zürriyetinden olduğu müsbet bulunan bir müteveffanın oğlu olduğunu ve bu cihetle vâkıfın zürriyetinden olub meşru­tiyet üzere babasından münhal olan tevliyetin kendisine tevcih edilmesini dâva etse yalnız o müteveffanın oğlu olduğunu isbat edince tevliyeti zabt edebilir. Vâkıf ile aralarındaki vasıtaları beyan etmesi icab etmez.

820 - : Tevliyeti veya gailesi vâkıfın batnen bade batnin evlâdına müş­tereken meşrut olan bir vakfın tevliyetine veya gallesene vâkıfın meselâ : üçüncü batında evlâdından olduğu sabit bulunan bir zat mutasarrıf iken bir şahıs zuhur ederek «Ben de vâkıfın üçüncü batında avlâdından olub da za­tın amcazadesiyim» diye dâva ve bu zatın amcazadesi olduğunu beyyine ile isbat etse tevliyet veya gaile de ana müşarik olur, kendisiyle vâkıf arasın­daki vasıtaları ayrıca isbata muhtaç olmaz.

821 - : Tenakuzu müstelzim olan bir dâva vakıfda mesmu olamaz. Binaenaleyh bir kimse bir akarı bir şahsa satdıkdan sonra :  «Ben bu.

akarı vakf etmişdim» veya «Bu^akar bana mevkufdur» gibi bir dâvada bu­lunsa mücerred bu dâvası dinlenemez. Fakat böyle bir dâva beyyineye İk­tiran ederse kabul olunur. Çünkü vakıflarda dâva bulunmasa bile mücerred beyyine, yani ; şahadeti hisbe de makbuldür. Bu halde bu "kimsenin dâvası iki şahidin şahadetiyle sabit olsa vakfiyete hükm edilerek satış muamelesi bâtıl olmuş olur.

Bu takdirde o şahıs, vermiş olduğu semeni istirdad edebilir. Ve bu sa­tış akdine aklanarak üzerinde bina yapmış ise bunu da satana teslim ederek bu binanın kaimen kıymetini tazmin etdirebilir. Çünkü akdi muavezede al­datmak, zararın zamanını mucibdir.

Maamafih o şahıs, vermiş olduğu semeni istirdad edinceye kadar o akarı habs edemez. Çünkü bu habs, bir rehn mesabesindedir. Vakıf ise rehn edile­mez. Hindiyye, Tahtavî, Hayriyye.

822 - : Bir kimse bir akarın vakıf olduğuna kail olarak tevliyetini ka­bul etdikden sonra bu akarın kendi mülkü olduğunu dâva etse mesmu ol­maz.

Kezalik : bir kimse bir akarın evvelâ vakıf olduğunu, badehu kendisine mevrus bulunduğunu dâva etse bu irs dâvası mesmu olmaz. Meğer ki : «Bunu babam gayri lâzım olarak vakf etmişdi, yefatiyle bana miras kal-mışdır» diye iki iddiası arasını telif edebilsin.

823 - : Bir kimse bir arsayı bir şahısdan satın aldıkdan sonra : «Bu şahsın bu arsayı mescid veya makbere kılmış olduğunu beyyine ile isbat etse kabul olunur. Çünkü vakfiyetine sonradan muttali olmuş olması muhte­meldir. Ve bu hususda şahadeti hisbe de kâfidir."

824 - : Bir kimse : «şu akar fülân sahsa mevkufdur» dedikden sonra kendisine mevkuf olduğunu dâva etse mesmu olmaz.

Kezalik : bir kimse tasarrufunda olan bir akar için : «£ülâmn vakfıdır» diye o vakfın mütevellisine bu akar içindir müddet ücret verdikden sonra : «Bu akar benim mülkümdür» diye dâva etse mesmu olmaz.

825 - : Bir kimse bir akarı bir şahısdan satın aîdıkdan sonra bir zat. mütevelli sıfatiyle çıkıb : «Bu akar fülâmn evlâdına mevkufdur» diye vuku bulan dâvasını beyyine ile isbat ve hüküm istihsal etmekle o kimse verdiği semeni istirdad etmek istedikde o şahıs, «Evet., bu akar Öylece vakıf, edil-mişdi, fakat vâkıf vefat edince vârisleri hâkime müracaatla bu vakfın but-Iaânına hüküm aldığından bu akar terikeye red olunmuş ve terikenin taksi-miyle irsen bana isabetetmiş olmakla sattım» diye defi dermeyan ederek müddeasını isbat etse vakfiyet, mündefi olub bu akar o kimsenin elinde ka­lır. Hindiyye.

826 - : Bazı kimseler, bir akarı babalarından kendilerine mevrus mülk­leri olduğunu biliddia muayyen bir bedel mukabilinde bir şahsa sattıkdan sonra : «Bu akar fülân vakfın müstegallâtmdandır, babamızın bil'icareteyn tasarrufunda idi, vefatiyîe bize âdiyen intikal etti, bunu mülkümüz olmak üzere satışımız sahih değildir» diye dâva etseler mesmu olmaz. Çünkü sa-tışda bulunnıalariyle bu iddiaları arasında tenakuz vardır. Bu gibi dâvalar­da müddeaaleyhe yemin verdirilemez. Çünkü tahlif dâvanın sıhhatinden son­ra cereyan eder. Haniyye, Tenkihi Hamidî, Neticetülfetâva.

827  - : Bir kimse mütevellisinden icareteyn ile isticar etmiş olduğu bir vakıf akarın bir müddet müecpelesinİ verdikden sonra mütevelliye hitaben : «Bu akarın vakfiyetini isbat et. ve illâ badema ücret vermem» dese bu dâ­vası mesmu olmaz.

828 - : Bir kimse bir akarı icareteyn ile mütevellisinden isticar ve tc-fevvuz etdikden sonra : «Bu akar isticardan evvel benim mülküm idi» diye dâva etse mesmu olmaz. Çünkü bu ak?n isticar etmesi, p.na  mâlik olma­dığını ikrar demekdir. Bezzaziyyc.

829 - : Bir kimse tasarrufunda bulunan icareteynli bir vakıf akarı mü­tevellisinin izniyle bir şatisa ferağ edib o akara müteallik dâvadan o şah­sın zimmetini ibra etdikden sonra  :  «Ben o akarı ferağı bilveFa ile feraf; etmişdim» dese dâvası mesmu oîmaz. Çünkü bir şahsı bir aynden ibra et­mek, anın mülkiyetinden ve anda olan her hakdan ibra demekdir. Ankarâvî.

830 - : Bir' kimse tasarrufunda bulunan icareteynli bir akan mütevel­lisinin izniyle bir sahsa fariğ oldukdan sonra : «Ben o akarı namı müstear oîarak muvazaaten fariğ olmuşdum» diye o şahsın inkârına mukarin dâva ve muvazaayı nâtık ve o şahsın imza ve mührünü havi bir sened ibraz etse dâvası mesmu olur. Kendisi vefat etmiş olunca vârislerinin bu veçhile mu­vazaa iddiaları da dinlenir.

Bilâkis o şahıs vefat edib vârisleri bulunduğu takdirde de kendilerine karşı bu veçhile muvazaa dâvası dinlenir.

Fakat mefruğün leh olan o şahıs da asla ashabi intikalden kimse bırak­maksızın vefat edib o akar mahlûlen vakfı tarafına aid olsa artık muvazaa senedi mevcud olsa 'da bu muvazaa dâvsi mesmu olamaz.

831 - : Bir kimse tasarrufunda bulunan İca."eteynli bir akarı mütevel­lisinin izniyle bir şahsa kat'î surette ferağ etdikden sonra : «Bu ferağın bir istiğlâlden ibaret olduğunu ve bu hususda o şahıs ile muvazaa akd etdikle-rini ve badehu mütevellinin huzurunda kat'î suretde ferağ yapıldığını «O şah­sın inkârına mukarin dâva ve o şahsın imza ve mührünü havi bir muvaza senedi ibraz eylediği takdirde böyle bir dâvayı dinlemekden vaktiyle Tür-kiyede hâkimler bir irade ile memnu bulunmuşlardı.

832 - : Bir kimse mutasarrıf bulunduğu icareteynli bir akarı mütevel­lisinin izniyle bir şahsa ferağ edib badehu hâkimin huzurunda bu akarı mü­tevellisinin izniyle ve ferağı sahih ile o şahsa fariğ olduğunu ikrar ederek o şahsın eline bir kıt'a hüccet verdikden sonra : «Ben o akan şöyle bir şar­tı fâsid ile fariğ olmuşdum» diye dâva etse mesmu olmaz. Çünkü sabık ik­rarından rücu ile tenakuza düşmüş ve kendi ikrariyle tamam olan bir şeyi nakza sa'y etmiş olur ki, bu caiz değildir.

833 - : Bir kimse tasarrufundaki    icareteynli bir akarı mütevellisinin izniyle bir şahsa kat'î olarak fariğ oldukdan sonra : «Ben bu akarı ölünce­ye kadar görüb gözetmek şartiyle bu şahsa meccanen fariğ olmuşdum, bu şarta riayet etmediği cihetle bu akann bana reddini dilerim» diye o şahsın inkârına mukarin dâvada bulunsa dâvası    dinlenemez. Çünkü bu takdirde tenakuzda bulunmuş olur. Ve kişi ikrariyle muaheze olunur.

(Bunun içindir ki böyle bir dâvanın istima) olunmayacağına dair 18 Re­cep 1296 tarihinde bir irade sadir olmuşdur.)

834 - : Bir kimse bir akarın evvelâ kendi mülkü olduğunu dâva, bade­hu bu akarın, fülân zat tarafından fülân mescide vakf edilmiş olduğunu id­dia etse bu vakfiyet iddiası mesrr.u olmaz. Eindiyye.

835 - : Bir mütevelli, vakfın asıl malinden şu kadar meblağ makbuzu olduğunu ikrar edib badehu muhasebesi görüldüğünde : «Makbuzum o ka­dar değildir, evvelce yalan yere ikrar etmişdim» diye dâva etse mesmu ol­maz. Ali Efendi Fetâvası.

836 - : Bir zat, vakf etmiş olduğu araziyi bazı masraflar ihtiyar ederek ekdikden ve ekinler hâsıl oldukdan sonra : «Kendi tohumiyîe kendi nef­si için ekmiş olduğunu», ehli vakıf da vakıf için ekilmiş olduğunu iddia et­seler söz, o zatın olub ekinler kendisine aid olur. Şu kadar var ki bundan sonra vakıf namına ekmesine emr olunur.

Ayni iddiada bulunacak bir mütevelil de vâkıf hükmündedir. Hindiyye. [38]

 

Vakıf Davalarında Hasım Olub Olamayanlar  

 

837 - : İcareteynli vakıf akarların gerek rakabelerine ve gerek âdîyen tasarruflarına aid dâvalarda mütevellinin huzuru şartd.ır. O akarların müs-tecirleri gerek müddeî ve gerek müddeaaleyh bulunsunlar müsavidir.

Meselâ : Bir kimsenin tasarrufunda bulunan icareteynli bir hane için bir şahıs : «Bu benim mülkümdür veya bu icareteyn ile benim tasarrufum-dadır» diye dâva etse mütevellinin hazır bulunması icab .eder, bulunmazsa dâva sahih olmaz.

Kezalik : bir vakfın müstegallâtından olmak üzere bir kimsenin icare ile tasarrufunda bulunan bir arsayı bir kaç kimseler : «Bizim tariki hassı-mızdır» diye dâva etseler mütevellinin huzuru lâzım gelir. Ali Efendi Fe

tavası.

Fakat bir kimsenin icaresi altında bulunan bir akarı bîr şahıs gasb ede­cek olsa o kimse, müstecir sıfatiyle bunu gâsıbdan dâva edebilir. Mütevel­linin huzuru lâzım gelmez. Behcetül'fetavâ.

838 - :  Bir kimse başkasının tasarrufunda bulunan    icareteynli vakıf bir akarı bir müddet gasben zabt etse o müddet için üzerine lâzım gelen ecri misli dâvada hasmı mütevellidir, yoksa bil'icareteyn müstecir değildir. Meğer ki mütevelli, bu dâvaya müsteciri tevkil etmiş olsun.

Meselâ : bir kimse, bîr şahıs ile müştereken mutasarrıf oldukları ica­reteynli vakıf bir hanede bir müddet tegallüb tarikiyle "müstakillen ikamet etse o şahıs, bu müddetde haneden hissesinin ecri mislini mütevellinin tev-kiliyle vakıf için o kimseden dâva edib almaya kadir olur. Neticetülfetâva.

839 - : Bir kimse tasarrufundaki icareteynli vakıf bir akarı bir şahsa kiraya vermiş olsa toplanmış kira bedellerini, mütevelli hazır bulunmaksszın1 o şahısdan dâva edebilir. Çünkü bu kira bedelleri kendisine aiddir, bunların hakkında bizzat husumete salâhiyeti vardır.

Nitekim bedeli ferağ dâvasında da mütevellinin huzuru şart değildir.

Binaenaleyh bir kimse, tasarrufundaki icareteynli bir vakıf akarı mü­tevellisinin izniyle başkasına peşin olmayan bir bedel mukabilinde ferağ etmiş olsa bu bedeli bilâhare o şahısdan bizzat dâva edebilir.

840 - :  Arsası mukataah vakıf,    binalar ve ağaçlar gibi müştemelâtı mülk olan bir akann orsasına müteallik dâvada mütevellisinin huzuru şartdır. Fakat müştemelâtına aid dâvada mütevellisinin    huzuru şart değildir. Çünkü, bu müştemelâtda mütevellinin hakkı yokdur.

841 - : Bir kaç vakıf ile mahlut bulunan bir vakıf hakkındaki dâvada bütün bu vakıfların mütevellileri hazır bulunmak lâzımdır. Bazısının huzu­ru kifayet etmez.

842 - : Birbirine muttasıl, başka başka vakıflara aid iki bab icareteyn-li vakıf haneden birinin mutasarrıfı, bu haneye diğer hane mutasarrıfının tecavüz etdiğini dâva etse her iki vakfın mütevellisi hazır bulunmak lâzım gelir. (726) ncı meseledeki (4) üncü fıkraya bak!

843 - : Bir vakfın meşrutiyet üzere müştereken mütevellileri bulunan bir kaç kimseye karşı bir şahıs tevliyete istihkak dâvasında bulunsa bu mü­tevellilerden her hangi biri bu müddeiye hasım olabilir,    hepsinin huzuru lâzım gelmez.                        .                                

Meselâ : bir vakfın tevliyetine vâkıfın evlâdından üçüncü batında bu­lunan bir kaç kişi, meşrutiyet üzere mutasarrıflar iken bir şahıs zuhur edib de : «Ben vâkıfın ikinci batında evlâdındarum, tevliyet de batneri bade bat-nin evlâda meşrutdur. Binaenaleyh ben tevliyet hakkında sizden mukadde­mim» diye dâva ve bunu mütevellilerden yalnız birinin huzurunda beyyine ile isbat etse tevliyet, onlardan naz' edilerek bu müddeiye tevcih edilir.  

844  - :  Bir vakfın münhal bulunan tevliyetinin    meşrutun lehi henüz müteayyen bulunmamakla iki kişiden her biri tevliyete istihkak dâvasında bulunsa bu iki kişiden biri diğerine hasım olamaz. Belki anlara hasım olub muvacehesinde dâva olunmak üzere hâkim tarafından o Vakfa bir kaimme-kam mütevelli nasb olunur. (726) ncı meseledeki (5) inci fıkraya bak!..

845 - : Fukarayı karabete meşrut bir vakıfda fukarayı karabetden bu­lunmak dâvası, ya vâkıfa veya vasisine veya mütevelliye karşı açılır. Bu­nunla beraber mürtezikada vakfın gayesinden vazifelerini almışlar ise an­lar da hasım olabilirler. Bunlardan biri mevcud olmayınca hâkim, birini muvakkaten mütevelli tayin ederek '.uıın muvacehesinde dâva görülür, An-karavî.                                                .

846 - : Süknaları veya gaileleri meşrut olan vakıf akarlara müteallik dâvalarda hasım mütevellilerdir. Mürtezikanın, mevkufun aleyhimin hasım olub olamayacakları hususunda iki kavil vardır : Bir kavle göre bunlar da hasım olabilirler.

Meselâ : bir kimsenin mülkiyet üzere tasarrufunda bulunan bir hane. için bir şahıs : «Bu hane bana meşrut vakıf bir evdir, bunu sen fuzulî ola­rak işgal ediyorsun» diye inkâra mukarin daya etse bu dâvası mesmu olur. Çünkü kendisine aid bir hakkı iddia etmiş sayılır. Bu kavi, esah görülüyor. Mecellenin (1661) inci maddesi de bu kavle .müstenid bulunmuşdur.

Fakat müfta bih görülen diğer bir kavle göre de bu gibi dâvalarda yal­nız mütevelli, hasım olur, mürtezika hasım olamaz. Çünkü mürtezikanın hiikUtrı süknada veya gailededir, asıl vakıfda değildir.

Binaenaleyh bir kimsenin elinde bulunan bîr akar için bir şahıs çıkıp da : «Bu akar filân vakıfdan olub süknası veya gailesi bana meşrutdur/> diye inkâra muk&rin dâvn etse bakılır ; Eğer bu şahıs, iddia etdiği vakfın mütevellisi ise dâvası -biriHifak sahih olur, ve illâ sahih olmaz. Meğer ki hâkim, mçşruüin leh olan bir şahsı dâvaya mezun kılıb husumetini rey et­miş olsun, o takdirde bu meşrutun leh de hasım olabilir. CamiüTfüsuieyn,-HülâsaUirfctavâ, Fctavâyı Hayriyye.

847 - : Bir zat tarafından yapılmış bir vakfm meşrutun lehlerinden her biıi veya her birinin vekili,  meşrut  menfaata müteallik     dâvalarda  gerek nıüddei  ve .ucrek müddealeyh sıfatiyle diğerleri tarafından hasım olabilir. Kinye.

848 - : Menfaatleri umuma aid ve meşrut bulunan cami. makbere, has-tahane'gibi va'kıf müessesatı hayriyeyi dâvada    âmmeden her hangi biri. umum iKimına hasını olabilir.  Çünkü hakkullahı, âmmenin hukukunu istifa hususunda bir zat.  umumun  makamına  kaim olabilir.  Haniyye,  Mecellenin ' fî4-31 üncü maddesine müracaat. [39]

 

Vakıflarda Makbul Olub Olmayan Şahadetler  

 

849 - :  Bir mahallin kadim vakıf olduğuna    şahadet edenler, vâkıfın .ismini zikr etmeseler de şahadetleri kabul olunur.

Binaenaleyh kadim bir vakfın mütevellisi, bir şahsın elinde bulunan- bir hane-için : «Bu. mütevellisi bulunduğum vakfın müstegallâtındandır» diye inkâvr* mukarin dâva etmekle ikame etdiği şahidler, vâkıfın ismini beyan etmeksizin o hanenin kadim bir vakıf olduğuna şahadetdc bulunsalar şaha­detleri --îmam Eb.u Yusüfün vakıflarda müfta bih olan kavline nazaran -    caiz olur.

Vakıf kadim olmadığı takdirde ise bir kavle göre vâkıfın ismini zikr et­mek lâzımdır. Tahtavî, Neiicetülfetâva.

850 - :  Kadim olmayan  bir vakfa şahadetde vâkıfın vakf  etdiği  şeye vakfı zamanında mâlik olduğunu söylemek lâzımdır. Fakat vakıf, kadim isr sâhidlcrin vakıf edilen oyo vâkıfın hini  vakifda mâlik bulunmuş olduğunu söylemeleri lâzım gelmez.

851 - : Vâkıfın ikrarın;! ş.ıhadetde de vakf etdiği şeye ikrtırı zamanın­da mâlik bulunduğunu şahidlerin beyan etmeleri lâzımdır.

Binaenaleyh sahiciler  «Vâkıf bu akan vaki1 etdiğini ikrar etti ve bu akar o zamana kadar elinde bulunuyordu» diye şahadet etseler makbul ol­maz. Fakat : «Vâkıf bu akarı vakf etdiğini ikrar etdi ve bu ikrarı zama­nında o akara mâlik bulunuyordu» diye şahadetde bulunsalar makbul olur. Ankara vî.

852 - : Bir mahallin vakfiyetine şahadetde cihet ite masrafını beyan lâzımdır. Meğer ki kadim bir vakıf olsun.

Binaenaleyh şahidler, bir akarın kadim bir vakıf olduğuna şahadet edib de gailesinin nereye meşrut olduğunu beyan etmeseler şahadetleri ka­bul olunub gailesi fukaraya sarf edilir.

Fakat kadîm olmayan bir vakıfda «Bunun gailesi, meselâ : fülân mesci­de veya hastahaneye veya vâkıfın zürriyetine mevkuföur» denilmezse şa­hadet makbul olmaz. Bezaziye, Hindiye, Ankaravî.

853 - : Bir mahallin vakfiyetine şahadetde anın dört ve nihayet üç haddini  = sınırını beyan etmek lâzımdır.

Binaenaleyh şahidler, bir vakıf yerin hududunu beyan edemeseler ve yahut yalnız bir iki haddini beyan etseler şahadetleri makbul olmaz. Çün­kü olabilir ki vakf edilmiş olan yer, şahidlerin bildikleri yerden başka bu­lunmuş olur.

Şahitler, vakfın üç haddini'beyan edince dördüncü haddi, üçüncü had-din mebdeinden birinci had de müntehi oluncaya kadar olan had itibar edi­lir. Haniyye, Bezzaziye, Hindiyye.

854 - : Vakıf edildiği zamanda şahidlerce malûm ve muayyen bulunan bir mahallin vakfiyetine şahadetde hududunu başkaca beyan lâzım gelmez.

Binaenaleyh şahidler, fülân zat, ikametgâhı olduğunu bildiğimiz mülk konağını fülân cihete vakf etdiğine bizi şahid tuttu, fakat hududunu bize bildirmedi» diye şahadetde bulunsalar şahadetleri kabul olunur. Haniyye, Hindiyye.

855 - : Şahidler, vakf edilen bir mahallin hududunu beyan etdikleri hal­de bulunduğu mekânı tayin edemeseler    şahadetlerinin kabulüne mani ol­maz. Bu halde iddia edilen mahallin vakfiyeti sabit olar. Bulunduğu mekânı tayin için de başka şahidler ikamesine mecburiyet görülür. Haniyye, Be-zaziyye.

856 - : Şahidlerin vakfiyetde ittifakları kâfidir.    Mevkufun aleyhimde ihtilâfları şahadetlerinin kabulüne mani değildir.

Binaenaleyh iki şahid, bir akann vakfiyetinde ittifak etdikleri halde bunların biri akarın Zeyde, diğeri de Amr'e mevkuf olduğuna şahadetde bulunsalar bununla yalnız vakfiyet sabit olub gailesi fukaraya sarf edilir.

Kezalik : şahidlerden biri gailenin Zeyde, ve andan sonra evlâdına, diğer şahit de yalnız Zeyde mevkuf olduğuna şahadetde bulunsa yalnız Zey­de vakf edilmiş olduğu sabit olur. Çünkü onda şahidlerin ittifakları bulun-muşdur.

Kezalik ; şahidlerden biri Zeyd ile Amr, diğerleri de yalnız Zeyde mev­kuf olduğuna şahadet etse gailenin nısfı Zeyde, diğer nısfı da fukaraya aid olur. Hindiyye.

857 - : Bir vakfın zaman veya mekânında şahidlerin ihtilâf etmeleri, şahadetlerinin kabulüne mani değildir.

Meselâ : şahidlerden biri cuma günü Istanbulda vakıf yapıldığına, di­ğeri de cumartesi günü Edirnede vakf edildiğine şahadet etse şahadetleri caiz olur. Çünkü akdi vakf, tekerrür edebilir. Fakat şahitler, vakf edilen şeyin asıl mekânında ihtilâf etseler şahadetleri makbul olmaz. Hindiyye.

858 - : Şahidler, mevkufun mikdarını bümeseler de şahadetleri caiz olur. Şöyle ki  :  şahidler    vâkıfın bir akardaki hissesini yahut    murisinden

mevrus mikdarını vakıf -etdiğine şahadet edib de o hissenin ve mikdarın ne kadar olduğunu bümeseler şahadetleri yine kabul olunur. Hindiyye.

859 - : Vakıf edilen şeyin mikdannda şahidlerin ihtilâf etmeleri şaha­detlerinin kabulüne mani olmaz.

Meselâ : iki şahidden biri ; «Fülân zat mâlik olduğu şu akarının tama­mını, diğeri de : bunun nısfım fülân cihete vakfetti» diye şahadetde bulun­sa şahadetleri o akarın yarısı hakkında muteber olur. Çünkü bunda ittifak-.ları vardır. Bu mesele, Müşam vakfım tecviz eden imam Ebu Yusüfe gö­redir. Haniyye, Bezaziye.

860 - : iki şahidden biri, bir vakıf gailesinin bir cihete, meselâ sülüsü meşruttur diye' şahadet etdiği halde diğeri yarısının meşrut olduğuna şa­hadette bulunsa sülüs hakkında şahadetleri kabul olunur. Çünkü bunda itti­fakları vardır. Hindiyye.

861 - : Şâhidlerden bîri vâkıfın : «Şu akarını vakf etdiğine» diğeri de «o akar ile beraber fülân akarını da vakf etdiğine» şahadetde buluca İtti­fak etdikleri akar hakkında şahadetleri kabul olunur. Çünkü ekalle şaha­det makbuldür. Hindiyye.

862 - : Sâhidler, bir zatın vakıf yapmış olduğunu ikrar eylediğine şa­hadetde bulunup da vakf edilen şeyin ne olduğunu bilmeseler hâkim, o za­ta vakf etmiş olduğu şeyi beyan için cebr eder. Beyan edeceği mikdar hak­kında sözü muteber olur. Şayed beyan etmeden vefat etmiş olursa vârisleri anın makamına kaim olur. Hindiyye.

863 - : iki şahitten biri vâkıfın şu akarım fukara ve mesakine vakf ettiğine, diğeri de fukara ve mesâkin ile fukarayı karabetine de vakf etti­ğine şahadette bulunsa şahadetleri makbul olmaz. Çünkü fukarayi karabe­te şahadet eden, bütün gailenin fukara ve mesâkine aidiyetine şahadet et­memiş olur. Hindiyye.

864 - : Bir vâkıfın akribasmdan bulunan kimseler, anın vakfının fu­karayı karabetine meşrut olduğuna şahadet etseler şahadetleri makbul ol­maz. Velev ki kendileri filhal zengin bulunsunlar. Çünkü ilende fakir düşün­ce bundan hisse almaya müstahik olacaklardır. Hindiye.

865 - : Şâhidlerin kendi lehlerine şahadetlerini tazammun eden sebeb, zail olmayacak bir sebep ise şahadetleri kabul edilmez, fakat zaiî olacak bir sebep ise kabul edilir.

Meselâ ; bir vâkıfın zürriyetinden bulunan iki şahid, anın vakfının zür-riyetine meşrut olduğuna şahadet etseler makbul olmaz. Zira zürriyetden bulunmak sebebi zaiî olmaz. Fakat bir vâkıfın komşularından olan iki şâhid, anın vakfının ciranına ~ komşularına meşrut olduğuna şahadet etseler ka­bul olunur. Çünkü komşuluk zail olabilir.

Bir medresenin vakfına medrese ehlinin ve bir mahalle vakfına o ma­halle ahalisinin şahadetleri de bu kabilden olduğu cihetle makbuldür.

866 - : Asıl vakıf hakkında mütevellinin ve sair mürtezikanm şahadet­leri makbuldür.

Meselâ : bir kimse mütevellisi bulunduğu bir vakfın müstegallâtından olmak üzere bir akarın vakfiyetine başka bîr kimse ile beraber şahadette bulunsa şahadeti kabul olunur.

Kezalik : bir vakfın mütevellisi, başkasının elinde bulunan bir akar için : «Bu, mütevellisi bulunduğum vakfın müstegallâtındandır» diye dâva etdikde bu vakfın mürtezikasından bazı kimseler bu dâvaya şahadetde bu­lunsalar şahadetleri kabul olunur.

Kezalik : bir vakıf nükudun mütevellisi, bir şahsın zimmetinde asıl ma­lı vakıfdan şu kadar meblâğ alacağı bulunduğunu inkâra mukarin dâva et­mekle buna o vakfın mürtezikasından bazıları şahadette bulunsalar şaha­detleri muteber olur. Tahtavî, Dürri Muhtar, Ali Efendi fetâvası.

867 - :  Bir vakfın rıbhı veya gailesi hususunda lehine mürtezikasının şahadetleri makbul değildir.

Binaenaleyh bir vakıf nükudun mütevellisi, bir şahısdan ana ikraz et­miş olduğu şu kadar vakıf para için vechi şer'i üzere ilzam etmiş olduğu şu mikdar nbhdâva etmekle buna bu vakfın mürtezikası şahadetde bulun­salar makbul olmaz.

Kezalik : bir vakıf akarın mütevellisi, bir kimseden kira bedeli olarak şu mikdar meblâğ dâva etmekle buna bu vakfın mürtezikası şahadetde bu­lunsalar şahadetleri kabul edilmez. Çünkü mürtezikanm meşhudun bihde haklan vardır, kendi lehlerine şahadetde bulunmuş gibi olurlar. Bahri Raik, Ali Efendi Fetâvası.

868 - : Müvellinin şahidleri hasr etmesi veya  şahidim yoktur  demesi bilâhare başka şahid ikamesine mani değildir. Çünkü bir mütevellinin böy­le yapması, vakıf aleyhine ikrar olacağından bâtıldır.

Binaenaleyh, vakfa aid bir dâvada «hiç şahidim yoktur» dese veya «fü-lân ve fülândan başka şahidim yokdur» dese de badehu başka şahid ikame edebilir.

869 - : Bir kimsenin zürriyeti vakıfdan olduğuna şahadet eden şahit­ler, o kimse ile vâkıf arasındaki vasıtaları beyan etmeleri lâzımdır. O kim­senin yalnız zürriyeti vâkıftan olduğuna şahadet    etmeleri makbul olmaz. Fakat o kimse vâkıfın zürriyetinden olduğu     evvelce sabit olan bir zatın zürriyet veya akribasmdan olduğunu dâva ettiği takdirde şahitlerin bu veç­hile şahadetleri kifayet eder. Vasıtaları beyana hacet kalmaz.

Meselâ : hâkim, vâkıfının karabetine meşrut bir vakifda bir kimsenin karabetine hükm etse de bilâhare bir şahıs çıkıp o kimsenin oğlu olduğuna beyyine ikame eylese bu vakfa istihkakı için kifayet eder. îs'af.

870 - : Bir kimse bir şahsın elinde bulunan bir akar için:  «Bu benini mülkümdür, bunu bana ver» diye dâva o şahıs da «Hayır bu vakıfdır» diye def dermeyan etse de o kimsenin beyyinesi bulunmayıb yemin tevcih istese bakılır   :   Eğer bu kimse, o şahsın yemininden nükûlü takdirinde o akarın kıymetini almak isterse o şahsa yemin verdirebilir. Fakat o akarın aynini almak  isterse yemin  verdiremez.  Çünkü, yeminden  nükûl,   ikrar  demekdir. Vakıf aleyhine ikrar ise sahih değildir. Haniyye, Bezaziyye.

871 - :   Menfaati kendisine meşrut bir hâkimin huzurunda bir vakfın gerek aslı ve gerek gailesi dâva ve şahadet ikame edilemez. .

Binaenaleyh gailesi bir beldenin hâkimine meşrut olan bir vakfın mü­tevellisi, o beldede bir şahsın mülkiyet üzere tasarrufunda bulunan bir akar hakkında vakfın müstegallâtından olmak üzere bu hâkimin huzurunda in­kâra mukarin dâva ve beyyine ikame etmekle hüküm ve hüccet istihsal ey­lese bunlar muteber olmaz. Çünkü bir hâkim, kendi lehine ve lehlerine şa­hadet edemiyeceği kimselerin lehlerine hükm edemez. Belki o beldede bu gibi dâvalara bakacak başka hâkim var ise anın huzurunda dâva açılır, yok ise Mecellenin (1809) uncu maddesine göre hareket olunur. Eşbah, Behce-tül'fetâva. [40]

 

Vakıflarda  Hisbe   Veya Tesamü'  Tarikiyle  Şahadet:

 

872  - : Bir şeyin asü vakfiyetini isbat için dâvayı hisbe kabul olunduğu gibi şahadeti hisbe de kabul olunur.

Fakat bir vakfın varidatı hakkında şahadeti hisbe kabul olunmaz. Dâvayı hisbede müddeî, müddeasını isbat edemezse müddeaaleyhe yemin teklif ede­mez. Reddi Muhtar.

873 - : Bir vakfiyetin sübutü için vuku bulan şahadeti hisbe de özürsüz yere tehir bulunmamalıdır, bulunursa kabul olunmaz.

Binaenaleyh mülkiyet üzere satılan bir akarın vakfiyetine şahadetde bulunan kimseler, satış ve teslim muamelelerine vâkıf oldukları halde özür­leri bulunmaksızın şahadetlerini bir müadet tehir etmiş bulunsalar fâsik sayılacaklarından artık şahadetleri kabul edilemez. Tenkih, Reddi Muhtar.

874 - : Vakıflarda şahadet üzerine şahadet ve erkekler ile beraber ka­dınların şahadetleri makbul olduğu gibi asıl vakıf hakkında şöhretle, yani: tesamü' ile şahadet de caiz olur. Velev ki şahidler tesamü* ile şahadet et­tiklerini hâkimin huzurunda tasrih etsinler. Çünkü bu sayede kadim vakıf­lar, ziyadan siyanet edilmiş olur. Müfta bih olan budur. Mecellenin (1688) inci maddesinde bu, kabul edilmişdir.

Fakat bazı fukahaya göre tesamü ile şahadet edildiği beyan edilirse şahadet muteber olmaz. Hindiyye', Damad, Ankaravî.

(Tesamü ile şahadet, şahidlerin gördüklerine değil, işitmiş olduklarına şahadet etmeleri demektir. Şahadet bahsine müracaat.)

875 - : Kadim olsun olmasın, âmmeye aid bulunsun bulunmasın asıl vakıf hakkında te'samü' ile şahadet muteber ise de vakfiyetine şahadet edi­lecek şeye zilyedin tasarrufu, esbabı mülkden şer'î bir sebebe müstenit ol­mamak lâzımdır. Aksi takdirde tesamü' ile şahadet kabul olunamaz.

Meselâ : bir mütevelli, bir kimsenin elinde bulunan bir akar için : «Bu mütevellisi bulunduğunu vakfın müstegallâtındandır» diye dâva etmekle o kimse; bey', hibe, irs gibi esbabı mülkden bir sebeb beyan etmiyerek : «Hayır bu benim mülkümdür> diye vakfiyeti inkar etse bu vakfa şahitlerin tesamü' ile şahadetleri kabul edilir. Fakat : «Ben bu akarı fülândan satın aldım, o sebeple benim mülkümdür» diye bir sebebi şer'î dermeyan ederek vakfiyeti inkâr etse şahitlerin sema' ile şahadetleri kifayet etmez, belki vak­fın tescil edilmiş olduğutiu isbat lâzım gelir. Çünkü tescil edilmemiş bir vakfın bilâhare ibtal edilerek satılmış, olması melhuzdur. Tescil hususunda ise sema' ile şahadet kabul olunmaz. Feyziyye, Ali Efendi Fet&vasi, Mec-muai Cedide.

876 - : Bir vakfın yalnız şurutu hakkında tesamü' ile şahadet, müfta bih olan kavle nazaran kabul olunmaz.

Meselâ bir vakfın gailesi fülân cihete meşruttur diye dâva edilmekle bazı kimseler buna sema' ile şahadetde bulunsalar şahadetleri muteber olmaz.

Şu kadar var ki bir vakfın.aslı hasım tarafından inkâr edilmekle gâhid-ler onun asıl vakfiyetine sema' ile şahadet zımnında şurutuna da veya tev­liyetine de sema' ile şahadetde bulunsalar kabul olunur. Çünkü bizzat tec­viz olunmayan bir şey, bittaba' tecviz olunabilir. Hülâsa, Fetâvayı Ali Efendi.

877 - : Mücerred sâkk ile, münkatiüssübut vakfiyye ile vakfiyyet sabit olmaz. Çünkü yazı yazıya benziyeceği gibi bü gibi yazılar da tezvir ihti­fali de mevcuddur. Binaenaleyh geçmiş hâkimlerden birinin hükmünü ve şahidlerin imzalarım havi olarak ibraz edilen bir ilâm ile, bir vakfiyye ile hükm edilemez.

Fakat mahakimden birinin sicilâtında mukayyed bulunan bir vakfiye ile amel olunur. Zira bu takdirde vakfiyenin sıhhati kuvvet bulmuş olur.

Kezalik : Defteri Hâkani kadim kuyudunda mevcut bulunan vakfiyye ka-yitleri de muteberdir. Bununla beyyineye muhtaç olmaksızın amel olunur. Tahtavî, Reddi Muhtar, Mecelle.

Kezalik : kadîmden, meselâ yüz seneden beri mazmuniyle amel oluna-gelenatik, mamulün bina vakfiyenin mündericatı da muteberdir, bununla amel  olur,  bunu     mazmununu     isbata lüzum yokdur.     Camiül'icareteyn. (163, 262) nci meselelere müracaat!.

878 - : Bir vakfın şeraiti bir mahkemenin sicillâtında mevcud ve müs-bet ise ana mütabeat lâzım gelir. Mevcud değilse kadim zamanlardan beri mer'î ve mamul olan ve müstefîz bulunan muameleye devam olunur. Bun­lardan biri bulunmayınca vakıf hakkında bir şey iddia eden kimsenin bunu şahadetle isbat etmesi lâzım gelir. Böyle bir isbat da bulunmadığı takdirde gailesi fukaraya sarf edilir. Meğer ki vakfın bir vechi şer'î ile butlanı zahir oisun, o takdirde vakıf, vâkıfının veya vârisinin mülküne ve bunlar yok ise beytül'mâle avdet eder. Dürri Muhtar. [41]

 

Vakıflarda  Beyylnelerin  Tercihi

 

879 - : Bir vakfın hali sıhatde vukuuna dair olan beyyine, marazı mevt halinde vukuuna dair olan beyyineden evlâdır.

Binaenaleyh tescil ve mütevelliye teslim edilmiş bir vakıf hakkında vâ­kıfın sülüsi emvali müsaid olmamakla vârisleri : «Vâkıf bunu marazı mev­tinde vakf etmigdir» diye dâva, mâtevelli de hali sıhhatinde vakf etmişdir? dîye iddia ve her iki taraf iddiasına beyyine ikame etse mütevellinin bey-raaesi tercih olunur. Ali Efendi Fetâvası.

Kezalik : intikal eshabından kimsesi bulunmayan bir zat, uhdei tasarru­fundaki icareteynlİ vakıf akarı bir şahsa fariğ oldukdan sonra vefat et-csekle vakfm mütevellisi, ferağın. marazı mevtde vukuiyle sahih olrnayıb aiarın mahlûlen vakfı tarafına aidiyetini dâva, mefruğun leh ise ferağın hali *sıhatde vuku bulduğunu iddia etse mefruğun lehin beyyinesi takdim

880 - : Zahiri iddia edenin sözü, hilafı zahiri iddia edenin de beyyinesi evlâdır.

Binaenaleyh bir kimse tasarrufunda bulunan icareteynlİ vakıf bir arsa üzsrinde kendi maliyle bir bina yapdıkdan sonra mütevelli : «Sen bu binayı masrafını kirasına mahsub etmek üzere benim emrimle vakıf için yapdm» dfye dâva, o kimse de : «Hayır bunu kendi nefsim için yapdım» diye iddia ese söz, o kimsenin olubmütevellinin beyyinesi tercih olunur. Çünkü müte­vellinin iddiası, hilafı zahirdir. Beyyineler ise hilafı zahiri isbat içindr. Aiaiyye.

881 - : Vakıflarda takyid ve tahsis beyyinesi, ıtlak ve umum beyyine-s±Dden evlâdır. Binaenaleyh bir vakfın gailesi hakkında ihtilâf vuku bulub &* vâkıfın evlâdından bazıları gailenin alel'ıltak umum evlâda meşrut oî-dciğunu, diğerleri de batnen bade batnin evlâda meşrut bulunduğunu iddia enseler, bu ikinci kısmın beyyüıeleri tercih olunur. Çünkü mukayyedi isbat, h-Iâfı zahiri ve bu cihetle ziyadeyi isbat demek olduğundan mutlakı isbatdan mrjkadderndir.

Kezalik : bir taraf gailenin mutlaka evlâda meşrut olduğunu, diğer taraf da yalnız erkek evlâda meşrut ve mahsus bulunduğunu iddia etse erkek ev­lâda tahsis beyyinesi müreccah bulunur. Attabiyye,  Tenkihi Hamidî.

882 - : Şöhreti şayiaya iktiran eden beyyine, buna mukterin olmayandan e-siâchr. Binaenaleyh bir vakfın mütevellisi, bir arazi hakkında : «Bu benim mütevellisi bulunduğum vakfın arazisidir» diye dâva, beytülmâl memuru : «Bu arazii milliyyedendir» diye iddia edib ikisi de beyyine ikame etmek istese bakıhr : Eğer bu arazinin vakfiyeti hakkında bir şöhreti şayia var ise mütevellinin beyyinesi, bilâkis araziyi memleketden olduğuna dair bir şöh­reti şayia var ise beytüimal memurunun beyyinesi tercih olunur. Böyle bir S^iret bulunmayınca o arazi, mütevellinin elinde ise beytülmâl memurunun, bilâkis beytülmal memurunun elinde ise mütevellisinin beyyinesi tercih olu-nrsr. Çünkü haricin beyyinesi, zilyedin beyyinesinden mukaddemdr. Zira ha­riç, müddeîdir, beyyine ise müddeîye aiddir.

Böyle bir dâva neticeisnde mütevelli, müddeasını şöhreti şayia ile isbat edib hâkim tarafından mucebince hüküm ve hüccet verüdikden sonra diğer taraf da müddeasını şöhreti şayia ile isbat edeceğini söylese artık buna iltifat olunmaz. Behcetül'fetâva.

883 - :  Mukaddem tarihli vakıf hakkındaki beyyine, muahyar tarihli vakıf hakkındaki beyyineden evlâdır.

Şöyle ki : iki mütevelliden her biri bir mahallin vakıf edildiği tarihi beyan ile bunun kendi vakfına aidiyetini iddia etse tarihi mukaddem olan mütevellinin beyyinesi tercih olunur. Velev ki bu mütevelli, züyed bulun­sun. Kınye/ Mecmaüle'nhür.

884 - : Bir kimsenin elinde bulunan bir akar hakkında iki mütevelli­den her biri kendi vakfına, aid olmak üzere dâva ve tarih beyan etmeksizin beyyine ikame etse o akarın yarısı bir vakıfdan; diğer yarısı da öbür va-kıfdan olmuş olur. Çünkü mütevellilerin ikisi de zilyed değildir. îkisi de ta­rih beyan etmemişdir. Binaenaleyh birinin beyyinesi, diğerinin beyyinesine tercih edilemez. Bahri Raik, îbni Abidin.

885 - : Bir kimse elinde bulunan bir mal hakkında  :  bunu fülân vâ­kıfın sabık bir tarih ile satmış olduğunu, hariç bir şahıs da : bunu o vâkıfın lâhik bir tarih ile vakf etmiş    bulunduğunu    iddia etse zilyed    bulunan o kimsenin beyyinesi tercih olunur. Ganimi Bağdadî.

886 - : Hariç bir kimse, bir vakfın arsasında bulunan bir imare­tin kendi mülkü olduğunu iddia, mütevelli de bu imaretin vakfa ai­diyetini dermeyan etse o haricin beyyinesi müreccah olur. Tenkihi Hâ-midî.

887 - : Bir vakfın fesadı hakkındaki beyyine, sıhhati hakkındaki beyyineden1 evlâdır. Binaenaleyh bir müteveffanın vârisi elinde bulunan bir akar hakkında bir zat, mütevelli sıfatiyle : «Bu akar müteveffa tarafından fülân cihete vakfı sahih ile vakf edilmişdir.» diye dâva, vâris de : «Müf-sid bir şarta mebni vakfın fâsid bulunmuş» olduğunu iddia etse vârisin fesad beyyinesi tercih olunur. Çünkü bu beysine, ziyadeyi veya hilafı zahiri müsbitdir. Müeyyid zade.

888 - : Beyyine hususunda vakıf dâvasiyle mutlak mülk dâvası müsa­vidir.

Binaenaleyh bir mütevelli, bir mahallin vakıf olduğunu dâva edib müd-deaaleyh de «Bu mahal benim mülkümdür» diye mülki mutlak iddiasında bulunsa bunlardan hangisi zilyed ise diğerinin beyyinesi tercih olunur.

Bir kavle göre burada vakıf beyyinesi müreccahdır. Bu, îmam Ebu Yusüfün kavlidir. Ettarikatülvâzıha.

Kezalik : iki mütevelliden her biri bir mahallin kendi vakfından olduğu­nu iddia etdiği takdirde o mahal, bunlardan hangisinin elinde ise diğerinin beyyinesi  müreccah  bulunur.

889 - : Vakıflarda bir kira bedelinin ecri misi olduğuna dair oîan bey­yine. o bedelin ecri mislden dûn bulunduğuna dair olan beyyine üzerine tercih olunur. Tenkİhi Hâmidî.

890 - : Bir mütevelli, vakfın ağaçlarını satdikdan sonra bunları kurumuş, telef olmaya yüz tutmuş olduğundan dolayı saldığını  iddia, ehli  vakıf da bunların müsmir bulunduğunu dâva etse mütevellinin beyyinesi tercih olu­nur. Tenkihi Hamidî. [42]

 

Vakıflara Müteallik İkrarlar 

 

891 - :  Bir kimse elinde bulunan  bir akar  için,, «Bu akar  vakıfdır» dese bu sözü o akarın vakıfedümiş olduğunu ikrara hami edilir, yoksa ye­niden inşai vakfa hami edilmez. Binaenaleyh bunda inşayı vakf için lâzım gelen vakıf şeraiti aranmaz. Tatar Haniyye, Reddi Muhtar.

892 - :  Bir müteveffanın vârisleri ellerinde bulunan bir akar için   : «Bunu müverrisimiz fülân vakf etmişdir» diye ikrar etmekle beraber her biri vakf için başka bir cihet beyan etse ikrarları muteber olub her varisin hissesi, beyan etdiği cihete -sarf edilir.  Bu vârisler arasında  çocuk veya gaib bulunursa. anların hisseleri hakkında baliğ ve hâzır olacakları zamana kadar bir hüküm verilemez. Hâkim bu vakıf için dilediğini mütevelli tayin edebilir. Haniyye, Bezaziyye.

893 -  :   Bir kimse elindeki bir akar  için   :   «Bu müteveffa  babamın veya ceddimin sadakai mevkufesidir » diye ikrar etse yalnız kendi hakkında sahih olur. Hattâ başka vâris bulunmadığı halde tevliyetini de İddia etse istihsanen kabul olunur.  Tevliyet iddiasında bulunmazsa hâkim,  dilediğini mütevelli tayin edebilir. Hindiyye.

894 - : Bir müteveffanın münhasıran vârisi bulunan iki oğlundan biri, elinde bulunan bir akar için  : «Bu, babamın bana vakfıdır» diye ikrarda bulunduğu halde diğer oğlu :  «Hayır bu akar ikimize mevkufdur» diye id­diada bulunsa söz bunun olur. Yalnız kendisine mevkuf bulunduğunu söyliyen oğlun bu iddiasını isbat etmesi lâzım gelir. Hindiyye.

895 - : Bir vakfın gailesi hakkında    mevkufun aleyhin ikrarı yalnız kendi hakkında muteberdir. Velev ki vakfiyeye muhalif olsun, diğer mevku­fun aleyhlere sirayet Binaenaleyh bir vâkıfın oğullarından bir zat : «Bu vakfın gailesi vâkıfın evlâdiyle fülânın zürriyetine mevkufdur» diye ikrar, diğerleri de: « Gailenin yalnız evlâdı vâkıfa aidiyetini iddia etseler, o sakın'bu ikrarı yalnız kendi hissesinde muteber olur. Hindiyye.

896 - :  Bir kimse elindeki bir akar için   :  «Bu fülân zatındır, bursı vakf etmişdir» diye ikrar edince bakılır : o zat, ber hayat ve hâzır ise ken­disine müracaat edilir, vakfiyeti tasdik ederse vakıf sabit olur. Vakfiyesi tasdik etmeyib yalnız kendisinin mülkü olduğunu    tasdik ederse mülkiyeti sabit olub vakfiyet sabit olmaz. O zat ber hayat değilse tasdik ve tekzü hakkı vârislerine aid olur. Vârislerinin bazısı tasdik, bazısı da tekzib ederse yalnız tasdik edenlerin hisseleri vakf olur, diğerlerinin hisseleri kendi mülk­leri bulunur. Hindiyye.

897 - : Bir kimse elindeki bir akar için vâkıfını ve mevkufun aleyhini söylemeksizin «Bu vakıfdır» veya «Bu sadakai mevkufedir» diye ikrar etse ikrarı caiz oiub bu akar fakirlere vakf edilmiş sayılır, ve o kimsenin elinde bırakılır. Gailesini fakirlere kendisi taksim eder.

Bu kimse bu ikrarından sonra : «Bu akarın vâkıfı benim» dese bu sözü de kabul edilir. Fakat :  «Bunun vâkıfı fülân zatdır» derse kabul olunmaz.

Şayed bir şahıs çıkıb da bu akarın vâkıfı bulunduğunu dâva etmekle o kimse : «Hayır bunun vâkıfı benim» diye iddia ve bunu beyyine ile isbsî etse o şahsın husumeti bertaraf olur. Haniyye, Bezaziyye, Hindiyye.

898 - : Bir kimse elindeki bir akar için marazı mevtinde : «Bu akan mâliki bulunan  bir  zat,  fülânvefülân  şahıslar da fakirlere ve miskinlere vakf etmişdir» dese bu ikrarı malının tamamından muteber olarak o akar vakıf olmuş olur. Bu takdirde gailesinin iki sülüsü , o muayyen şahıslara, bir sülüsü de fakirler ile miskinlere verilir.

899 - : 'Bir kimse elinde bulunan bir akar için :  «Bu, Zeyd Üe Amre vakifdır» diye ikrar etdikden sonra : «Bu yalnız Zeyde» veya «Zeyd ve Anrr ile beraber Bişre» veya «bunlara değil, başkalarına mevkufdur» dese bu ikinci ikrarı muteber olmaz. Çünkü sabık ikrarından rücu etmiş olur. İk­rardan rücu ise caiz değildir.

900 - : Bir kimse başkasının elindeki bir akar için : «Bu vakifdır» diye ikrar etdikden sonra o   akar» irs veya iştira ve ittihab gibi cebrî veya ih­tiyari bir sebeble mâlik olsa o akar, bu ikrarını mebni vakıf olmuş olar. Hindiyye, Tahtavi.

901 - : Bir vakıf hakkındaki ilk ikrara şahadet muteberdir, muahhar ikrara şahadet muteber değildir. Söyle ki : bir kimsenin elindeki bir için iki şahid, «Bu akarın fülân zat ile anın nesline mevkuf bulund bu kimse ikrar etti» diye şahadet etdikleri gibi diğer iki sâhid de : «Bu akarın başka bir zat Üe nesline mevkuf olduğunu bu kimse ikrar etti» diye şahadette bulunsalar bakılır : Bu iki ikrardan hangisinin tarihi mu­kaddem ise o muteber olup diğeri bâtıl olur. Şayet bu iki ikrardan han­gisinin mukaddem olduğu bilinemezse o akarın gailesinin bu iki zümreye münasafaten aidiyetine hükrn olunur. Haniyye, Bezaziyye.

902 - : Bir vakfın meşrutun lehi olan kimse, meşrutun leh olduğu sabit olmayan bir şahsın da meşrutun leh olduğunu ikrar etse bu ikrarı yalnız kendi hakkında muteber olur. O şahıs yalnız bu mukırrin hissesine iştirak" eder. Çünkü ikrar bir hücceti kasıradır.  Binaenaleyh  bu ikrar,  sair  meş­rutun lehler hakkında muteber olmaz. Ve bu ikrar ile mukırrin evlâdı da ilzam edilemez.

Meselâ : gailesi vâkıfının evlâdına ve evlâdı evlâdına meşrut olan bir vakfın gailesine vâkıfın evlâdından Zeyd ile Amr vâkıfın şartı mucebince mutasarrıf iken Zeyd, Bişr için «Vâkıfın evlâdındandır» diye İkrar etse ken­di hissesine sülüs nisbetinde Bişr iştirak eder. Fakat Amrin hissesine iştirak edemiyeceği gibi Zeyd vefat etse Bişr, Zeydin evlâdına aid olacak hisseye de iştirak edemez. Meğer ki kendisinin de evlâdı vâkıfdan olduğu ayrıca beyyine i-Ie sabit olsun. Behcetül'fetâva, vesaire.

903 - :  Icareteynli bir vakfın rikabesi aleyhine mutasarrıfının ikrarı muteber değildir.

Meselâ : Bir kimse uhdei tasarrufundaki ıcareteynli bir akarın başka­sına aid bir mülk olduğunu veya başka bir vakfın müstegallâtında bulun­duğunu bir dâva neticesinde ikrar etse muteber olmaz. Çünkü bu, başkası aleyhine ikrardır. Bir de bu kimse, bir müstecirdir, isticar etmiş olduğu şeyin rakabesinde tasarrufa salâhiyeti olamaz. Zahire.      

904 - :  Bir gayri müslim, elinde bulunan bir akar için  :   «Bunu bir müsüm fakirlere veya hacce veya gazaya veya müslümanlarca tekarrüb ve ibadet kabilinden olan diğer cihetlere vakf eylemişdir» diye ikrar etse bu ikrarı caiz olur.  O akarın gailesinin bu  beyan etdiği  hususa sarfı iktiza eder.

Fakat : «Bunu bir müslim kiliseye veya müslümanlarca ibadetden sayıl­mayan sair her hangi bir cihete vakf etmişdir» diye ikrar etse bu ikrarı bâtıl olur. O akar elinden alınarak beytülmâle verilir. Hindiyye.

905 - : Va'di mücerred, ikrar olmadığından ilzamı icab etmez.

Binaenaleyh bir vakıf nükudun lâhik mütevellisi, bir kimseden sabık mütevellisinin ödünç vermesiyle vakfın nükudundan zimmetinde şu kadar meblâğ borı bulunduğunu dâva etmekle o kimse bunu inkâr etmekle bera­ber : «Eğer sabık mütevelli böyle bir iddiada bulunursa bu meblâğı vakfa öderim» diye va'd, sabık mütevelli de :  «Evet., ben bu kimseye o kadar meblâğ Ödünç vermişdim» diye inkâra mukarin beyan etse o kimsenin mü­cerred va'dine mebni bu meblâğı vakfa vermesi lâzım gelmez.

Fakat sabık mütevellinin bu ifadesini tasdik ederse bu, bir ikrar olaca­ğından o meblâğı vakfa ödemesi lâzım gelir. Haniyye, Ahkâmülevkaf. [43]

 

Vakıflarda Müruru Zaman  

 

906 - : Akar olsun, nükud ve saire olsun asıl vakıflara ve tahsisat ka­bilinden olan vakıf arazinin rakabesine ve akarlara mahsus tariki hâs, mesîl ve hakki şirbe müteallik dâvalarda mürurı zaman müddeti otuz altı senedir. Vakıf akarların tasarruflarına, gailelerine, mukataalarına, vakıf paraların rıbhına ve tevliyetine müteallik dâvalarda mürurı zaman müddeti on beş senedir.

Tahsisat kabiln en olan vakıf arazinin tasarrufuna müteallik dâvalarda da on senedir.

Müddeabihin mahiyetine göre bilâ özrin böyle bir müddetle terk edilmiş olan bir dâva, artık mesmu olmaz. Çünkü bir dâvanın bu kadar uzun bir müddet bilâ özür terk edilmesi, ademi hakka delâler eder. Hiyleye, tez-virata meydan verilmemesi için bu müddetlerden sonra dâvayı dinlemekden hâkimler memnu bulunmuşlardır.

Otuz altı seneden ibaret olan pıüruri zaman, bir hükmi ictihadîdir, fukahaca müsellem^ bulunmakdadır. Bunun dûnündeki mürurı zaman müd-deüeri de veliyyüremrin iradesine, kanunlara müstenid olduğundan bunlar tebeddül edebilir.

Maamafih mürurı zamana mebni bir dâvanın dinlenilmemesi. bir hakkın sukutunu icab eder. Eğer müddei haklı ise müddealeyhe manevî mesuliyet teveccüh eder, müddeinin hakkını vermedikçe veya kendisinden istihlâlde bu­lunmadıkça bu mesuliyetden kurtulamaz. Nitekim «tekadümi zaman ile hak sakıt olmaz» kaidesi islâm hukukunca bir esasdır.

907 - : Yukarıdaki mesele mucebince bir kimse bir akarı bir vakfın mütevellisi muvacehesinde otuz altı sene mülkiyet üzere elinde tuttuğu halde mütevelli, bu müddet içinde özürsüz yere sükût etmiş iken bilâhare : «Bu akar mütevellisi bulunduğum vakfın otuz altı seneden mukaddem zamandım beri müstegallâtmdan bulunmuşdur» diye dâva etse dinlenilemez.

Kezalik : bir vakfın mütevellisi, bir akan o vakfın müstegallâtmdan olmak üzere diğer bir vakfın mütevellisi muvacehesinde otuz altı sene kiraya verib durmuş iken bu ikinci mütevelli, bu müddet içinde bilâ özrin sükût etmiş bulunduğu halde bilâhare o akarın kendi vakfına aidiyetini dâva etse dinlenilemez.

Kezalik   :  bir kimse,  bir  şahıs  ile  bir  beldede  otuz. altı sene beraber oturmuş, kendisinden bir şey dâva etmemiş iken muahharan mütevellisi bulunduğu vakıf paraların aslından o şahsın zimmetinde şu kadar meblâğ alacağı olduğunu inkârına mukarin dâva etse mesmu olmaz.

908 - : (906) ncı mesele mucebince bir kimse icareteynli vakıf bir akara bir şahsın muvacehesinde on beş sene bü'icareteyn mutasarrıf bulunmuş, o şahıs da bilâ özür sükût etmiş iken bilâhare o.şahıs : «Bu akar bu müd-detden daha mukaddemden beri icareteyn ile benim tasarrufumda bulun-muşdur» diye inkâra mukarin dâva etse dinlenilemez.

Kezalik : Bir mütevelli, bir şahıs ile bir yerde on beş sene oturub kendi­sinden bilâ özrin bir şey dâva etmemiş iken bilâhare : «Mütevellisi bulun­duğum vakıf paralardan almış olduğun ödünç neticesinde rıbhı şer'î olarak zimmetinde şu kadar meblâğ kalmışdır, onu vakfa ver» diye inkâra mukarin dâva etse mesmu olmaz.

909 - : Fariğ ile mefruğun lehin ve müntekalün minh ile müntekalün ileyhin tasarruf  müddetleri biribirine zam olunur,  tamamı  mürurı  saman müddetini doldurunca dâva dinlenilemez.

Meselâ : Bir kimse icareteynli bir vakıf akara bir şahsın muvacehe­sinde on sene mutasarrıf olub badehu başkasına ferağ etmekle o da beş sene mutasarrıf oldukdan sonra o şahıs, bu müddet içinde bilâ özrin sükût etmiş iken bilâhare : «Bu akar o tarihden mukaddem bir zamandanberi icareteyn ile benim tasarrufumdadır» diye dâva etse mesmu olmaz.

910 - : Bir mütevelli bir kimsenin otuz altı senedenberi tasarrufunda bulunan bir akar için :  «Bu akar mütevellisi bulunduğum vakfın müstegal-lâtındandır, o müddette sana kiraya vermiştim» diye dâva, o kimse de  : «Bu akar benim mülkümdür» diye mütevellinin   dâvasını   inkâr etse bakılır: Eğer bu akarın bu müddetde vakıf namına o kimseye kiraya verilmiş olduğu nâs  arasında maruf ve meşhur ise mütevellinin  dâvası dinlenilir,  değilse dinlenilemez.

911 -  :  Mütevellisi mevcud bulunmayan bir vakıfdaki tasarruf müd­deti, ne olursa olsun mürurı zamanı vücude getiremez.

Binaenaleyh tevliyeti münhal bulunan bir vakfa bir kimse mürurı za­man mikdanna baliğ bir müddetle ve mülkiyet iddiasiyle mutasarrıf olsa da bilâhare tayin edilecek mütevellinin açacağı vakfiyet dâvası mesmu olur.

912 - : Tevliyet ve gailesi batnen bade batnin vâkıfın evlâdına meşrut olan bir vakıf akarı batni evveldeki evlâddan biri bir şahsa satıp teslim etmekle o şahıs  bu akara otuz beş sene mikdarı  vaz'i  yed  ve  tasarruf ettikten sonra batni evvel, münkariz olmakla batni sanideki evlâdı mütevelli olub bir iki sene mürurunda : «O akan vakıf olmak üzere o şahısdan dâva etseler dâvaları mesmu olur. Çünkü evvelki batnin inkırazından sonra he­nüz iki sene geçmiş, dâvaya henüz salahiyetli bulunmuşlardır.

Binaenaleyh bundan evvel geçen müddet, mürurı zaman müddetine mahsub edilmez, ikinci batnin zamanında da otuz altı sene geçmelidir ki mürurı zaman vücude gelmiş olsun.

Kezalik : bir vâkıfın batnen bade batnin evlâdına ve evlâdı evlâdına meşrut olan bir tevliyeti haneden bir şahıs, vâkıfın. mukaddem batında buluna evlâdı muvacehesinde meselâ on dört sene zabt edip sonra bu batn münkariz olmakla bundan sonraki batında bulunan evlâd, bir iki sene mü­rurunu müteakib tevliyet dâvasında bulunsalar dâvaları mesmu olur. Mü-cerred iki batın arasında on beş sene geçmekle mürurı zaman teşekkül etmiş etemaz. Başka bir tabir ile bu iki müddet biribirine zam. edilemez, yeniden bilâ özür dâvasız on beş sene geçmesi lâzımdır.

Fakat bir batın zamanında mürun zaman müddeti tamam olsa artık andan sonraki batınların dâvaya salâhiyetleri kalır mı kalmaz mı?. Bu, halle muhtaç bir meseledir. Bu hususda bir sarahat yokdur. Merhum fetva emini Ali Haydar Efendinin beyanına nazaran «batnı evvel zamanında mürurı zaman müddeti tamam olsa dahi batnı saninin hakkı dâvası olsa gerekdir.» Çünkü anlar için dâvaya salâhiyet, batnı evvelden sonra gelmiş bulunacaktır,

Tertibüssunuf fî ahkâmilvukuf.

913 - : Mücerret mürurı zaman iddiası, müddeinin dâvasını def etmez, Melki mürurı zaman iddiasiyle beraber müddeînin dâvasını inkâr veya müd-deabihe malikiyet iddiasında bulunmak da lâzımdır.

Binaenaleyh bir kimsenin kendisinden bir hak talebinde bulunan şahsa karşı «Dâvada mürurı zaman vardır» demesi kifayet etmez. Müddeabİh deyn ise «Benim borcum yokdur, dâvada mürurı zaman vardır» denilmelidir. Müd-deabih ayn ise : «Bu benim mülkümdür veya bu bana miras kalmışdır veya ben bunu satın almışımdır, bununla beraber hâdisede mürurı zaman vardır» gibi bir şey denilmelidir ki defi, sahih olsun.

Maahaza mücerred mürurı zaman iddiası kabul edilemez. Bunu inkâr vukuunda beyyine ile isbat da lâzımdır,

914 - : Müddeinin dâvasını, ikrar etmesi muteber olan bîr müddeaaley hin sarahaten veya zımnen ikrarda bulunması, mürurı zamanı bertaraf eder.

Meselâ : Bir mütevelli «Hu akar mütevellisi bulunduğum vakfın müste-galie^ındandır, ^sen bunu otuz altı senedenberi haksız yere zabt etmiş bulu­nuyorsun» diye bir şahısdan dâva, o şahıs da «Evet bu vakfın müstagallâ-tındandır, fakat mürurı zaman vaki olmuşdur, artık dâvaya salâhiyetin ka! mamışttr& diye vakfiyeti sarahaten ikrarda bulunsa bu mürun zaman müda­faası dinlenilemez, akarın mütevelliye reddi lâzım gelir.

Kezalik : bir kimse kendi muvacehesinde icareteynli bir vakıf akara on beş seneden ziyade mutasarrıf olan bir şahsa : «Bu akar, icareteyn ile be­nim tahtı tasarrufumda idi, sen bunu gasb ettin» diye dâva, o şahıs da : Sen bu akarı mütevellisinin izniyle bana ferağ etmiştin» diye müdafaada bulunsa vakfiyeti zımnen ikrar etmiş olacağından bu ferağ müdafaasını is-bat etmesi lâzım gelir, İsbat edemediği, müddei de teklif edilen yeminden nükûl  etmediği  takdirde  o  akarı  müddeiye  red  etmesi  iktiza  eder.

Merhum fetva emini Ali Haydar Efendi. Mecelle şerhinde ve (Terti-b'üssünuf fi ahkâmilvukuf) adlı eserinin (1640) inci maddesinde bu kavli il­tizam etmekdedir. Sevab olan da bu olsa gerektir.

Fakat merhum fetva emini Ömer Hilmi Efendinin (İthafül'ahlâf fi ah-kâmil'evkaf) unvanlı eserinin (4Î0) inci meselesine nazaran bu hâdisede müddeaaleyh, ferağı beyyine ile isbata mecbur olmayıb mücerred mürun zamana mebni akar elinde ibka olunur.

915 - : Mütevellinin ikrariyle vakıf hakkındaki mürun zaman bertaraf Dlmaz. Çünkü mütevellilerin vakıf aleyhine ikrarları muteber değildir.

Binaenaleyh bir mütevelli, bir akara vakfın müstegallâtından olmak üze­re otuz altı sene vaz'ı yed etdiği halde bir kimse çıkıb o akann kendi mülkü olduğunu dâva, mütevellide onun mülkü olduğunu ikrar etse bu ikrar mu-;ebcr olmadığından bu dâvadaki mürun zaman müddeti zail olmayıb o akar vakfiyetini muhafaza eder.

916 - : Cami, mescid, namazgah, çeşme, sebil, ribat, makbere gibi me-.lafii âmmeye aid olan müessesatı hayriye dâvalarında mürun zaman carî eğildir.

Bilûmum vakıflarda mürun zamanın asla cari olmadığına kail olan 'ukaha da vardır. Bu hususa dair (Tertibüssünuf fi ahkâmil'vukuf) da güzel 3ir mütalâa vardır. [44]

 

Bir Vakviye Sureti

 

Mürun zaman için dâva bahsine de müraenat edilmeli! Mahkemei Evkaf Reisi ve Mecelle sarihi meşhur Muhammed Atıf Efendi nerhumun tescil clmiş olduğu bir vakfiyye suretini bir numune olmak üzere curaya kaydediyoruz  : kitabı sıhhat nisabın tahrir ve inşa ye testir ve imlâsına bâis ve badi oldu ki medinei Mardin ahalisinden olup Dersaadette Boğaziçinde esbak Buldur mutasarrıfı saadetlû Abdülganî Paşa Hazretlerinin sakin olduğu sahilhanede müsafereten sakin liebeveyn büraderi medinei mezkûre nakibül' eşrafı Esseyid Muhammed Hindî Efendi ibni Esseyyid Osman M vakfı âtübe-yana lieicelittescili vel'itmam veîvakfi vettekmil mütevelli nasb ve tayin eylediği Bağdat ahalisinden Geylânî zade Esseyyid Muhammed Reşid ibni Seyyid Said mahzarında ikrarı sahihi şer'î ve itirafı sarihi mer'î edip ye­dimde olan üç yüz üç senesi kânunusaninin yirminci günü tarihiyle müverre-ha senedi hâkanî mantukunca Mardinde tekye mahallesinde vaki iki tarafdan tariki âm ve iki tarafdan Muhammed Zemzem Hibni Abdillah ve Muhammed Ali ibni Abdurrahman menzilleri ile mahdud fevkani iki oda ve bir eyvan ve bir abdesthane ve tahtanı iki oda ve iki sof fa ve bir abdesthane ve bir ahır ve bir rnutbah ve bir bi'ri ma1 ve iki serayı müştemil bir bab mülk hanem ile yine yedimde olup iki yüz doksan bir senesi cümadel'ûllâsınm üçüncü günü tarihile muverreha ve ol tarihde Mardin naibi Elhac Hüseyin Hilmi Efendinin imza ve hatmini haviye bir kıt'a hücceti .şer'iyye natıka olduğu üzere Mardin haricinde Makirkatla nam mevkide vaki kibleten ali Sibran bağı ve Ahmet Bektaşi bağı ve garben Elhac Ahmed Efendi bağı ve şimaien tariki âm ile mahdut vemüştemilâtı malûme ve gürüm ve eşca-n müsmire ve mai carîyi havi bir bab mülk köşkden altı sehim itibariyle dört sehim hissesi benim ve iki sehim hissesi aharın uhdesinde olup mezkûr uhdemde olan dört sehim hisseden bir sehmini uhdemde bil'ibka maada üç sehim hissei şayiamı hasbeten Hlîâhi tealâ ve taleben limerzati rabbihiî'âlâ vakfı sahihi şer'î ve habsi sarihi mer'î ile vakf ve habs edib şöyle şart ey­ledim ki hanei mezkûr tarikatı aliyei rüfaiyyeye mensub dergâhı şerif ola­rak derununda şeyh olanlar müridâniyle beraber sakin olup haftada iki gün, yani : cuma günü ve pazartesi gecesi tarikati aliyyei mezkûre âyini icra oluna. Ve zikr olunan üç sehim hisse köşk ve bahçei mezkûrun gürüm ve eşcarı bâ yedi mütevelli müştereki bulunan ile alâ ma emken İslah ve ter­biye oîunub hâsıl olan menafi ve semeratı ve yahut müştereki ile maan aha­ra icar olunub hâsıl olan ücretinin nıfsı ve mezkûr meşihat vakfının tevliyet ihayatta oldukça nefsime ve badel'memat evlâdı zükûrumun ve ev­lâdı evlâdı zükûrumun ve evlâdı evlâdı evlâdı zükûrumun ekber ve erşedine ve maazallâhi tealâ evlâdı evlâdı evlâdı zükûr münkariz olur ise evlâdı inasjmm ve evlâdı evlâdı inasımın ve evlâdı ev­lâdı evlâdı inasımın ekber ve erşedine meşrut olub evlâdı inas ta­raflarından bir mürşidi kâmili tevkil ile meşihati mezkûre hizme tini ifa ettireler ve neuzûbillâh bade inkırazÜ'kül tarikati aliyei mefkureden müstahlef irşadi sâlikine kadir sülehadan bir zat şeyh ve mütevelli ola ve hâsılat ve galleî merkufhenin nısfı diğeri tekye ve bağı mezkûsün tamir ve imarlarına sarf oluna ve vakfı mezkûrun tebdil ve tağyir ve teksir ve tev-kiri merreten bade uhra yed ve meşiyyetimde ola ve mürurı eyyam ile şe­raiti mezkûreye riayeti müteazzire olur ise menafii vakıf mutlaka fukafayı müslimine sarf oluna ve bu tayini şürut ve tebyini kuyud birle mevkuf mez­kûrları bundan bir sene mukaddem mütevelli mumaileyhe teslim eylediğim­de oldahi vakfiyet üzere tesellüm ve kabz ve kabul ve sair mütevellilerin evkafda tasarrufları misillû tasarruf eyledi dedikde gıbbettasdik vâkıfı mu­maileyh bazı eimei izam aleyhim rahmetülmelikil'allâm kavullerine teşeb­büs ile vakfı mezburdan rücu ve mevkufı mezkûri mülküne istirdad ve mü-tevelüi mezbur dahi vâkıfın1 mücerred vakfiyyet kavliyle ve teslim ilelmü-tevelli ile vakf sahih ve lâzım olduğuna dair olan kavli müfta hibe temes-sük birle red ve teslimden imtina ederek hâkimi muvakkıi sadrı kitab vef-fekahüllahü tealâ bissıdkı vessevab Efendi huzurunda kema hüvel mestur fîlkütübilfıkhiyye müterafian ve her biri mübtegasmca fasl ve hasme ta-liban olduklarında hâkimi mumaileyh dahi canibi vakfı evlâ ve teşyidi me-bani hayn ahra görüp âlimen bilhilâf velcari beyneîeimmetireslâf alâ kav­li menyerahü mineîeimmeülmüctehidin ndvanullahi tealâ aleyhim ecmain vakfı mezkûrun sıhhatine ve lüzumuna ve şürutunun cevazına hükmi sahihi şer'î ve kazai sarihi mer'î etmeğin vakfı mezkûr min bad sahih ve lâzım olup nakz ve ibtali muhal ve tebdil ve tağyiri vâkıfı mumaileyhden gayre adimüTihtimaroldu. Cerâ zâlike ve hurrire fi

Dâva vekillerinden İbrahim Hakkı Bey îbni Ali Riza Hoca zade Muhammet Ziyaüddin Efendi îbni İbrahim

ve gayrihim îşbu vakfiyye, mülga Meşihatı' îslâmiyye dairesi sicülâtı şer'iyye mah­zenindeki defteri mahsusda mukayyeddir. [45]

On  üçüncü Kitap

 

VASİYETLERE, VASİLERE DAİR HÜKÜMLERİ CAMİ OLUP BİR MUKADDİME İLE  İKİ  BÖLÜMDEN  İBARETTİR.

 

MUKADDİME

 

Vasiyetlere Ait Bazı  Istılahlar 

 

1 - :  Vasiyet, lûgatde -emir, bir işi birisine ısmarlama demekdir. Cc-m'i : vesâyadır. istilanda : «bir malı veya menfaati mâ badelmevte = ölüm­den sonraya izafetle bir şahsa, veya bir hayır cihetine.teberru yoliyle. yani meccanen temlik etmektir.

izah : «BâdelmevU kaydiyle hibe gibi filhal vaki olan teberrüler hariç kaldığı gibi. «teberru yoliyle» kaydiyle de bir malı satmak veya kiraya ver­mek gibi muayezat hariç kalmışdır.

2 - :  Musa bih;   kendisiyle vasiyet olunan, yani ölümden sonraya iza­fetle teberrüan temlik edilen mal veya menfaatdir.

3  - : Musa leh; kendisine vasiyet olunan şahıs veya bir hayır cihetidir.

4 - : Vasiyeti mürsele; mûsa binin mikdan malûm olup da sülüs, rubu gibi bir kesir ile mukayyet olmayan vasiyettir. Bir şahsa meselâ on bin ku­ruş vasiyet edilmesi gibi.

5 - : Vasiyeti gayri mürsele;  mûsa binin mikdan malûm olmayib sü­lüs, rubu, südüs gibi bir kesir ile mukayyet olan vasiyettir. Bir şahsa teri-kenin üçte birini vasiyet gibi.

6 - : Vasiyyeti mutlaka; muayyen bir hâdise ile, bir vakit veya mekân ile takyid edilmeyen vasiyettir. «Malımın dörtte birini şu cihete vasiyet et­tim» denilmesi gibi.

7 - : Vasiyyeti mukayyede; muayyen bir hadise ile veya bir vakit ile veya bir mekân ile takyit edilen vasiyettir : «Şu yolculuğumda veya şu bel­dede ölürsem terikemin sülüsü şu cihete vasiyet olsun» denilmesi gibi.

8 - : Vasiyyeti muallâka; bir şartn rabt edilmiş olan vasiyettir ki va-siyyeti mukayyede kabilindendir. «Şu hastalığımdan ölürsem şu malım  fü-lana vasiyet olsun» denilmesi -gitti.

9 - : Müsi; bir malı veya menfaati vefatından sonraya izafetle bir şuh sa veya bir hayır cihetine teberru yoliyle tahsis ve temlik eden kimsedir.

10 - : îsâ; vasiyet mânasına geldiği gibi vasi nasb etmek mânasına (\i[ gelir. Buna «tavsiye» de denir ki :   «bir şeyin yapılmasını birine sipariş et­mek, ısmarlamak demektir.

11 - :  Vasiy;  bir kimsenin mallarında veya çocuklarının işlerinde  ta­sarruf etmek üzere nasb edilen kimsedir. Kendisine «muşa ileyh» denildiği gibi haiz olduğu sıfata da «vesayet» denilir.

12 - : Vasiyyi muhatr; bir kimse tarafından vefatını müteakip teriko-sinde veya sair işlerinde tasarruf etmek üzere tayin olunan vasidir.  Buna «vasiyyülmeyyit» denildiği gibi vârislerin hallerine     nazaran «vasiyyüleb», «vasiyyül'ah» veya «vasiyyi zevil'erham-» da denilir.

13 - : Vasiyyi mansub;  bir kimsenin her hangi bir hususu için hâkini tarafından nasb ve tayin olunan vasidir. Buna : cvasiyyül'kâdı» da denilir.

14 - : Nazır;  vasinin yapacağı tasarruflara nezarette bulunmak üzere müsi veya hâkim tarafından tayin olunan zattır. Buna «-müsrif» de denilir. [46]

 

(BİRİNCİ BÖLÜM)

 

VASİYETLERE DAİRDİR

 

İÇİNDEKLER :Vasiyetlerin rüknü, sebebi, kısımları, hükmü. Vasiyet­lerin meşruiyelindeki hikmet ve maslahat. Vasiyetlerin mûsilere, mûsa leh­lere, mûsâ bihiere ait şartları. Mûsâ leh olup"olamayacak, ve mûsa bihin tamamını alıp alamayacak kimseler. Menfaatlere müteallik vasiyetler. Va­siyetlerin cevazına, butlanına ait bazı meseleler. Vasiyetlerden rücua dair meseleler. Vârislerin vasiyetlere icazetleri. Müteaddit vasiyetlerden hangi­lerinin takdim edileceğine dair meseleler. Hayır çinilerine ait vasiyetlerin lenfiz suretleri. Kariblere, ehli beyte, cîrana, vesaire namına yapılacak vasi­yetler. Terikenin sütüsiyle yapılan vasiyetler. Terİkeden cüz' senim, nasip gibi bir şey verilmesiyle yapılan vasiyetler. Borç ikrarı suretiyle yapılan vasiyet­ler. Marizlerin vasiyetlerine müteallik bazt meseleler. Gayri müslimlere ait vasiyetler. [47]

 

Vasiyetlerin   Rüknü, Sebebi,  Kısımları, Hükmü  

 

15 - : Vasiyetin rüknü, mûsîden icap ve muayyen olan mûsâ lehden sarahaten veya delâleten kabuldür.

Vasiyette icap, «Şu malımın sülüsünü fülân cihete vasiyet ettim, veya şu malımı şu kimseye vasiyet ettim, veya benden sonra terikemin sülüsü fülân şahsa verilsin» gibi bir tabirdir. Kabul de : «Yapılan vasiyeti kabul ettim* demekten veya mûsînin vefatından sonra mûsâ bihte kabulü gösterir bir ta­sarrufta bulunmaktan ibarettir.

Binaenaleyh bir kimse : malımın üçte birini fülân şahsa vasiyet ettim, deyip o şahıs da o kimsenin vefatından sonra bu vasiyeti kabul etse vasiyet münakit olmu§ olur.

Fakat mûsâ leh, fakirler, hac, gaza, mescitlerin maslahatları gibi gayri muayyen bulunursa vasiyet, kabule muhtaç olmaksızın yalnız icap ile mü­nakit olur.

Kabulün lüzumu, imamı Âzam ile îmameyne göredir, imam Züfere göre kabule lüzum yoktur. Çünkü mûsâ leh, vâris mesabesindedir. Vâr;sin kabu­lüne ihtiyaç görülmediği gibi mûsâ lehin kabulüne de ihtiyaç görülmez. Buna cevap olarak deniliyor ki ; bir âyeti kerime mantukunca insan için sa'-yinden başka bir şey yoktur, kabul ise bîr sa'y demektir, ademi kabul ise sa'yde'n mahrumiyettir. Vârislerin istihkakları ise başka bir delil ile sabittir.

Bir de kabulün ademi lüzumu, mûsâ ileyhi mutazarrır edebilir: Olabilir ki mûsâ ileyh, minnet altında kalmak istemez, ve olabilir ki vasiyet edilen şey, işe yaramaz bir şey bulunur. Artık mûsâ ileyh, iltizam etmediği bir şey ile neden ilzam edilsin. (Bedaİ).

(Eimmei selâseye göre de kabul, lâzımdır. Nitekim aşağıdaki meseleler­den de anlaşılacaktır.)

16 - : Mûsâ lehin kabulü, mûsînin vefatından sonra olmak lâzımdır. Çünkü vasiyetin hükmü, mûsînin vefatından sonra sabit olur. Binaenaleyh mûsînin hayatında mûsâ lehin vaki olacak kabulü muteber değildir.

17 - :  Kabul, sarahaten olacağı gibi delâleten dahi olabilir. Sarahaten kabul malûmdur. Delâleten kabul de mûsâ lehin icabı red etmesi ihtimali­nin zevaliyle, diğer bir tabir ile «icabı red etmekten yeis husuliyle sabit olur.

Meselâ : mûsînin vefatından sonra mûsâ lehin vasiyeti kabul veya red etmeden vefat eylemesi delâleten kabul hükmündedir.

18 - :  Musa lehin kabllekabul vefatiyle vasiyet zail olmaz.

Şöyle ki : mûsî, vefat ettikten sonra mûsâ leh, red ve kabul etmeyip do sükût eylese mûsâ bih, ne vârislerin, ne demûsâ lehin mülkü olmayıp mûsâ lehin sarahaten- veya delâleten kabulüne mevkuf bulunur. Binaenaleyh müsînin vefatından sonra mûsâ leh de red ve kabul etmeden vefat etse vasi­yet, istihsanen sahih olarak mûsâ bih, mûsâ lehin vârislerine verilir. Çünkü artık red edilmekten yeis hâsıl olmakla vasiyetin rükünleri tamam olmuş bulunur. Hindiyye.

(Malikîlere göre de mûsînin vefatından sonra muayyen olan mûsâ iehin kabulü şarttır. Şayet kendisi de kabul etmeden vefat ederse yerine vârisle­ri kaim olur. Meğer ki mûsî, vaktiyle vasiyetinin bizzat mûsâ lehe aidiyetini kasd etmiş olsun. O halde vârislerinin kabule haklan olamaz. Fakirler gibi gayri muayyen olan mûsâ lehlerin kabulleri ise şart değildir. Çünkü bu, müteazzirdir. Gayri reşit olan bir mûsâ lehin yerine de kabul hususunda velîsi kaim olur. Şerhi Ebil'berekât, Hâşiyei Düsukî.)

(Şafiilerce de kabulün fevri olması şart değildir. Mûsînin vefatından sonra vasiyeti henüz kabul etmeden mûsâ leh de vefat etse kabul hakkı vâ­rislerine intikal eder, velev ki vârisi Imamülmüslimîin olsun. Şu kadar var ki mûsâ leh, kasırînden olunca velîsinin maslahata göre fevren kabulü ve­ya reddi lâzımdır. Maslahata muhalif -olarak kabulden teannüden imtina ederse mün'azil olur, yerine hâkim, kaim olarak vasiyeti kabul eder. Tuh-fetüi'muhtaç.)                                              :

 (Hanbelîlere .göre de mûsâ leh, kabulden evvel ölünce kabul hakkı vâ­rislerine intikal eder. Bunların hepsi kabul ederse mûsâ bihe müstahik olur­lar. Bazıları kabul, bazıları da red ederse yalnız kabul edenler, hisselerini alırlar. Vârisler arasında kasırlar, meselâ mecnunlar bulunursa kabul hak­kı velîlerine ait olur. Meğer ki kabul takdirinde bir faide buîunmayıb zarar bulunsun, o zaman velînin red etmesi lâzım gelir. KeşşafüTkına.)

19 - : Kabul, mûsînin vefatından bir müddet sonra da vuku bulsa, mû­sâ bih ve ânın menafü, mûsînin vefatından itibaren mûsâ lehe ait bulunmuş olur.

(Şafiîlerce de ezber olan kavle nazaran mûsâ bih, her.ne zaman kabul edilirse edilsin mûsînin vefatından itibaren mûsâ lehin mülküne girrriiş olur. Ve her ne zaman red edilirse yine mûsînin vefatından itibaren vârislerinin mülküne girer. Kabul veya red vukuuna kadar mevkuf bulunur. TuhfetüT-muhtac.)

(Kanbelîlere göre de mûsinin vefatiyle mûsâ İehin kabulü arasında hu­sule gelen döl, semere gibi münfasil nema, menafi, 'mûsînin vârislerine aid bulunur. Neylül'meârib.)

20 - : Mûsâ lehin, mûsâ bihte daha kabz etmeden tasarrufu caizdir. Çünkü bu tasarruf, kabule delildir. Binaenaleyh mûsâ leh, kendisine vasiyet edilmiş olan bir haneyi mûsînin vefatından sonra henüz kabz etmeden baş­kasına satma sahih olur.

(Hanbeli mezhebine göre de mûsa leh, mûsâ binde badelkabul. kablel-kabz tasarrufda bulunabilir. Velev ki mûsâ bih. mekilât ve emsali kabilin­den olsun. Çünkü kabul ile mülkiyet istikrar bulmuştur, artık infisahından kurtulamaz, mebî ise böyle değildir, çünkü onda satışın bozulmasından kor­kulur. Keşşaf ül'kına.)

21 - : Vasiyyetin sıhhati için Kabulün icaba muvafakati şarttır.

Binaenaleyh bir kimse, iki şahsa : «Şu hanemi size vasiyet ettim» dedik­ten sonra vefat etmekle o iki şahıstan yalnız birisi bu vasiyeti kabul edip diğeri red etse vasiyet bâtıl olur. Çünkü şart, yani her ikisinin kabulü bu­lunmamış o'ur. Fakat böyle bir hane evvelâ bir şahsa, sonra da rücu bulun­maksızın diğer bir şahsa vasiyet edilip- de bilâhare bunlardan yalnız birisi kabul etse, bu hanenin yarısına mâlik olur, diğer yarısı da müsinin vâris­lerine intikal eder. Çünkü bu, ayrı ayrı iki vasiyet demektir, bunu kabulde mûsâ lehlerin içtimaları şart değildir. Bedai.

22 - Bir kimse, «vefatımdan sonra malının sülüsünü fülân mahallenin fakirlerine veriniz» diye vesiyet ve bedahu vefat etmekle bu sülüs, o fakirle­re verilmek istenildikte onlar : «Biz bunu istemeyiz bizim bu mala ihtiyacı­mız yoktur» derseler bu ma! vârislere red olunur. Velev ki bu mal, vârislere varmadan bu sözlerden rüca etsinler. Çünkü bu söz İle, haklarını iptal etmiş olurlar.

Kezalik bu fakirler, o malı kabul ettikten sonra vârislere red, onlar da kabul etseler bu fakirlerin mülkleri münfesih olur. Ama varisler kabul et­mezlerse kabul cebr olunmazlar.

23 - : Vesiyetlerin    sebebi,    hac,    zekât    gibi    vecibelerde    bunları odaya müteallik olan mukaddes kitabı ilâhîdir.  Müstahab olan hususlarda ise nihai hayır ile yâd edilmek, ahirette de yüksek derecelere ermek arzu­sudur.  Nitekir.". bu husus,  vasiyetlerin  meşruiyetindeki  hikmet  ve  masla­hattan daha güzel anlaşılacaktır.

24 - : Vasiyetler beş kısma ayrılır  : Birincisi  :  vacip olan vasiyetler­dir. Vediaları, meçhul borçları redde ve hac ile zekâta ve kefaretlere ait vesiyetler gibi. ikincisi :  müstahap vasiyetlerdir. Borcu ve vârisleri olma­yan bir müslümanın bütün emvalini    vesiyete eylemesi    gibi. Üçüncüsü : mendup olan vasiyetlerdir.  Ağniyadan f bulunan  ilm  ve salâh    sahiplerine iane için yapılan vasiyetler gibi. Dördüncüsü  :   mubah olan vasiyetlerdir. Kariplerden .yabancılardan olan zengin kimselere vesiyet gibi. Beşincisi  : mekruh olan vasiyetlerdir. Fâsik, ma'siyetkâr kimselere vesiyet gibi.

Bununla beraber şunu da ilâve edelim ki : vârisler fakir olup da kendi­lerine mevrus olacak miktar ile istiğna hâsıl edemiyecekleri anlaşılırsa - vacip olmayan - vasiyetleri yapmamak evlâdir. Çünkü bu suretle hem karabet hakkına riayet, hem de ihtiyaç erbabına tesadduk ve muavenet edilmiş olur.

Fakat vârisler, zaten zengin, bulunur, veya kendilerine düşecek mal ile istiğna hâsıl edecekleri anlaşılırsa bu halde vasiyet yapılması evlâ olur. Zira bu vasiyetin yapılması, yabancılara bir tesadduktur, terk edil­mesi de kariplere bir hibe kabilindedir. Tesadduk    ise hibeden    evlâdır.

(Eimmei selâseye göre bazı vasiyetler, vacip, baiaları da müstahap veya mekruh bulunur. Ezcümle îmam Ahmet ibni Harbele göre zengin zengin bir kimsenin vârisi olmayan fakir bir karbine malının beşte birini vesiyet etmesi müstahaptır. Karibi zengin ise âlim, mütedeyyin veya mü­cahit bir zata veya sair bir fakire vasiyet etmesi de müstahaptır. Zengin bulunmayan bir kimse vârisi mevcut olduğu halde vesiyet etmesi ise mek­ruhtur.)

(Zührîye göre vâris olmayan kariplere vasiyet yapılması her halde farz­dır, bunlar ister asabeden, ister zevil'erhamdan olsunlar müsavidir. Zahiriy-yeye göre de böyledir. ElmîzanüTkübra.)

Zahirilere göre her müslim üzerine farzdır ki, kendisine vâris olmayan kariplerine bir mal vesiyet etsin. Şayet anasiyle babası veya bunlardan biri gayri müslim veya memlûk bulunursa bunlara veya bunlardan birine vasiyet etmesi bir farizadır. Karipîerden üç kişiye vasiyet edilmesi kifayet eder. Kariplere gelince baba cihetinden o kimselerdir ki, ölü ile onun mensubiye-tiyle maruf olduğu babasında toplanan şahıslardır. Ana cihetinden de o kimse­lerdir ki, ölünün anasiyle onun nisbet edilmekle bilineceği baba da içtim? eden şahıslardır. Çünkü lügatçe karip sayılan bunlardır.)

(Hasane, Tavus ile îshaka göre de vasiyetler, her halde vâris ol­mayan, kariplere yapılmalıdır. Yabancılara yapılan vasiyetler, akriba-ya red olunur. Çünkü Kur'amkerimde :

buyrulmuştur. Buna karşı cumhur tarafından deniliyor ki bu âyeti kerime, hars ifade etmez, asrı saadette başkalarına vasiyet yapılmış olduğu da sa­bittir.)

Zahiriyeye göre mal bıraktığı halde karibine vasiyet yapmamış olan bir ölünün vârisleri veya vasisi, kolaylarına gelen miktarda bir mal tesadduk ederler bu da bir farzdır. Elmuhalİâ, Bidayetül'müctehid.)

25 - : Vasiyetlerin hükmü, mûsirün vefatından itibaren mûsâlehin vasiyet olunan şeye yeni bir mülk ile mâlik olmasından ibarettir. Vasiyet edilen şey; ayn kabilinden bir mal olunca mûsâ leh, bundan her türlü mâlikiyet hakkına mâlik olur, menfaatten ibaret olunca müsâleh, bunu muvakkaten mâlik olur, bundan tayin edilen müddet içinde müstefit olur. Sonra bu menfaat, mûsînin vârislerine avdet eder. Nitekim aşağıdaki meselelerden tavazzuh edecektir. [48]

 

Vasiyetlerin  Meşruiyetindeki  Hikmet Ve Maslahat 

 

26 - : Vasiyetlerin meşruiyeti, müteaddit âyetler Üe, hadisler ile ve ümmetin icmaı ile sabittir. Bu meşruiyette şüphe yok ki, bir nice hikmetler ve maslahatlar vardır. Hele zengm olan kimselerin - vârislerini mutazar­rır etmemek suretiye - yapacakları vasiyetler, yardımlaşma esaslarına da­yanan birer mali ibadettir, insan çok kerre sevdiği, hallerine acıdığı, veya kendisine karabetleri olduğu halde vâris olamayacaklarını bildiği kimselere yardımda bulunmak ihtiyacım duyar, bu gibi kimselere muavenette bulun­mayı insanî bir vazife sayar, kendisinin hayır ile yâd edilmesini ister, ba­husus nail olduğu bir çok nimeterin bir şükrânesi olmak için bundan bazı münasip kimselere bir hisse ayrılmasını manevî bir borç bilir. Bütün ser­vetini 'başkalarına bırakıp ahirete eli boş olarak gideceğini düşünen bir in­san; fakirlere zaillere servetinden bir hisse ayrılmasını uhrevî bir kazanç telâkki eder. Bu bir sadakai cariye olabilir. Bundan dolayı amel defterle­rine sevap yazılabilir. Hele dinî vazifelerinden bazılarını her nasılsa yerine getirememiş olan bir müslüman için böyle bir vasiyet, bir vecibe hükmünde bulunur. Nitekim (24) üncü meselede bildirilmiştir, bir hadisi şerif de :

buyurulmustur. Kütübi sittede münderiç bulunan bu hadisi nebevi, bizleri vasiyyete teşvik etmektedir. Bunda buyurulmuş oluyor ki : kendisinde va-siyyet edecek bir şey bulunan bir müslüman için muvafık değildir ki, ya­nında vasiyetnamesi yazılmış bulunmaksızın iki gecesi bile geçsin.

Velhâsıl : hava ile, hevesat ile geçen hayat günlerinin zararlarını telâfi için bazı vasiyetler birer çare hükmünde bulunur. însan, hayratının böyle hayırlı bir işle nihayet bulmasını arzu eder, bu arzuyu tatmin etmek bir ihtiyaç demektir. Binaenaleyh insanın bu ihtiyacını istifaya salahiyetli bu­lunması îâzim gelir. Nitekim bir ölünün terkesndep muhtaç olduğu teçhiz ve tekfini yapılır, borçları ödenir, bu ihtiyaçları yerine getirilmedikçe vâ­rislerine bir şey verilmez. îşte vasiyet de çok kere böyle bir ihtiyaç mahi­yetinde bulunur.

Bununla beraber (24) üncümeselede de işaret olunduğu üzere vasiyetlere de riayet edilmesi icap eden bazı hususlar vardır. Ezcümle malı az, vârisleri ise çok ve fakir bulunan bir kimse için vasiyet etmemesi efdaldir. Bir hadisi şerifde : «Vârislerini zengin bir halde bırakman, senin için, onları başkalarına el açacak bir halde fakir bırakmandan daha hayırlıdır.» buyu-rulmuştur.

Bir de vâris olmayan münasip kariplere yapılan vasiyetler, yabancı­lara yapılacak vasiyetlerden efdaldir. Hattâ böyle bir vasiyetin farziyetine kail olanlar da vardır. [49]

 

Vasiyetlerin Ait Şartları : Müsilere,   Musa   Lehlere, Musa  Bihlere

 

27 - : Mûsînin vasiyet zamanında teberrüa ehil olması şarttır.

Binaenaleyh mecnun ve mümeyyiz ve gayri mümeyyiz bulunan çocuk gibi teberrüa ehil olmayanların vasiyetleri caiz olmaz. Velev ki çocuk, vasi­yet ettikten sonra baliğ olup da badehu vefat etsin veya vasiyetini bulûğu vaktine muzaf kılsın, meselâ : «Ben baliğ olduktan sonra ölünce malımın sülüsü fülân cihete vasiyetim olsun» demiş bulunsun. Çünkü bir çocuk ne tenciz ve ne de talik suretiyle temlike ehil değildir.

Şu kadar var ki mümeyyiz olan çocuğunUechiz ve tedfinine 'ait vasiyeti maslahata muvafık olunca sahih olur.

Meselâ : mümeyyiz bir çocuk, beş altı parça sevp ile kefenlenmesini vasiyet etse buna riayet edileceği gibi, «Beni fülân makberede fülân zahidin yakınında defn edin» diye vaki olan vasiyeti de terikeden yüklenip götürme masrafı lâzım gelmediği takdirde muteber olur.

Fakat iki übas ile veya şu kadar liralık kefen ile kefenlenmesini veya fülân ile bir kabre defn edilmesini vasiyet etse bu sahih olmayacağından orta halli bir kefen ile tekfin ve başka bir kabre defn edilmesi lâzım gelir.

(Malikîlere göre mümeyyiz çocuğun vasiyeti sahihtir. îmam Şafiîye göre de âkil olan çocuğun kurubet kabilinden olan vasiyetleri sahihtir. Çünkü bununla sevaba nail olur. imam Ahmede göre' de sabiyyi mümeyyizin bil­cümle vasiyetleri sahihtir. Çünkü bunlar, hakkında nef'i mahzdır. Hanefiyece vasiyet, dünyevî bakımdan bir zarardır, çocuğun böyle bir zararı iltizam etmesi ise muteber değildir.)

28 - : Mûsînin ikrahtan beri olmaması ve hata ile veya hezl tarikile vaziyet etmemiş bulunması şarttır. Binaenaleyh cebre, ikrahi mulciye veya hataya veya hezle mukarin olan bir vasiyet sahih olmaz.

29 - : Mûsînin hür olması şarttır.

Binaenaleyh kölenin, cariyenin, mükâtep olsalar da vasiyetleri caiz değildir. Velev ki mükâtep, kitabet bedeline kifayet edecek kadar mal bırak­sın. Şu kadar var ki bunlar, .vasiyetlerini azat edilmelerinden sonraya talik ettikleri takdirde - manianın irtifama, yani mevlâlannın haklarının zevaline mebni - vasiyetleri sahih olur.

Meselâ bir mükâtep : «Ben azat olursam malımın sülüsü fülân kimseye vasiyetimdir» veya : «malımın sülüsünü vasiyet ettim» dedikten sonra kitabet bedelini eda etmek veya başka bir suretle kablelmevt azat olup da bilâhare vefat etse malının sülüsü mûsa lehe ait olur.

Fakat kitabet bedeline kâfi mal bıraktığı halde henüz azat olmadan vefat etse vasiyeti bâtıl olur. Çünkü bu surette kendisi için hakikaten mülk sabit olmamıştır.

30 - : Mûsînin terikesi borcüe müştağrak bulunmamış olması şarttır. Binaenaleyh mûsînin borçları terikesinden zait veya ana müsavi olunca

vasiyeti sahih olmaz. Çünkü borç, vacibüleda olduğundan teberrüat kabilin­den olan vasiyet üzerine mukaddemdir. Meğer ki alacaklılar, ölüyü alacak­larından ibra etsinler. Terike borç miktarından fazla olursa vasiyet, bu fazla miktarda carî olur. Mûsâ leb, baki terikenin sülüsünden ziyadesine yine müstahik olamaz. Meğer ki vârisler icazet versinler.

31 - : Mûsa lehni vasiyet zamanında hakikaten veya takdiren berhayat bulunması şarttır.

Binaenaleyh ölüye vasiyet bâtıl olduğu gibi bir adamm eli, ayağı gibi cüzlerine vasiyet de bâtıldır. Hakikaten berhayat ulnıak malûmdur. Takdi-ren ber hayat olmak ise mûsa lehin vasiyet zamanında henüz ruhu nefh edilmemiş bir cenin bulunmasından ibarettir. Anasının rahminde canlanmış bulunan bir cenin ise hakikaten berhayattır.

(imam Şafiî ile îmam Ahmede göre de Ölüye vasiyet bâtıldır. Fakul Malikîlere göre bir kimsenin ölü olduğunu bildiği bîr şahsa vasiyet etmesi muteberdir. Bu halde vasiyet edilen mal, o şahsın borcuna, borcu yuk ise vârislerine verilir, vârisleri de bulunmayınca vasiyet bâtıl olur. Nitekim ölü olduğu bilinmeyen ölmüş bir şahsa da vasiyet bâtıldır. Elmizanülkübra, Haşiyei Ebil Berekât.)

32 - : Mûsâ lehin münazaaya müncer olacak surette meçhul bulunma­mış olması şarttır.

Binaenaleyh bir kimse; : «Malımın sülüsünü Zeyde veya Amre veya şu iki kişiden birine vasiyet ettim» dese, veyahut «Malımı bir şahsa vasiyet et­tim» diye alelıtlak bir söz söylese bu vasiyeti sahih olmaz. Fakat «Mahmın üçte birini dilediğin bir adama ver» diye birini tahyir ederek meçhule va­siyet eylese bu, sahih olur. Çünkü bu cehalet muhayyer kılınan kimsenin tayin etmesiyle bertaraf olacağından münazaaya sebebiyet vermez.

Bu meseleler, İmamı Azama göredir. îmameyne göre bu vasiyetlerin birincisi de sahihtir. Şu kadar var ki, o meselede mûsa bih her iki şahsa müştereken ait olur. îmam Muhammede göre de mûsa bih bunlardan yalnız birine ait olup vârisler muhayyer olurlar, bunu onlardan dilediklerine verir­ler. Bedaî.

33 - : Mûsa lshin vasiyet eden şahsa vefatı ânında vâris bulunmamış olması şarttır.  Meğer ki kendisinden başka vârisi bulunmasın.

Binaenaleyh bir kimse, bir miktar malını oğlu bulunduğu halde karde­şime vasiyet ettikten sonra oğlu ölüp kardeşi kendisine vâris olsa vasiyeti bâtıl olur. Meğer ki başka vâris bulunmasın, veya bulunup da icazet versin.

Fakat bir kimse filhal vârisi görülen kardeşine vasiyet ettikten sonra oğlu doğacak olsa kardeşine yaptığı vasiyet aahih olmuş olur. Çünkü vasi­yet, filhal temlik değil, mevt halinde temliktir. Bu cihetle mevt vaktine itibar olunur.

(Eimmei selâseye göre de vârisler hakkındaki vasiyetler, diğer vârislerin icazetlerine tevakkuf eder. (34) üncü meseleye de bak! Şu kadar var ki Hanblî mezhebine göre bir kimse, vârislerine terikeden muayyen şeyleri, hissei irsiyelerinden fazla olmamak üzere vasiyet edebilir. Bu vasiyet diğer vârislerin icazetlerine tevakkuf etmez. Meselâ  : vârisleri bir oğlu ile bir kızından ibaret bulunan bir kimse, bin lira kıymetindeki bir hanesini oğ­luna, beş yüz Ura kıymetindeki diğer bir hanesini de kızına vasiyet etse buna riayet edilmesi lâzım gelir. Çünkü vârislerin haklan miktardadır, aynde değildir.

Bu vasiyetin sıhhati, Şafiî mezhebince sahih görülen kavle göre vârislerin icazetine mütevakkıfdır. Çünkü aynler hakkında garzler muhtelif olabilir. Her vârise bir ayndeki hissesini muşa, bir surette vasiyet ise lâğuvdır. Şu haneden nısıf veya rubu miktarında hisse al diye va?,iyet gibi. Çünkü her vâris, böyle bir vasiyete muhtaç olmaksızın ohisseye zaten müstahlik bu­lunur. Keşşafüj'kına, Tahfetül'muhtaç.)

(Müzeni ile zahiriyye göre ise vârislere vasiyet asla sahih değildir. İcazetle sıhhate münkalip olmaz. Çünkü vasiyet, bir ibadet mahiyetinde olup vârise yapılması şer'an nehy edilmiştir. Hattâ zahiriyyeye göre bir kimse­nin vasiyet ettiği şahıs, kendisinin hayatında vârisi görülmüyorken vefa­tında vârisi olsa vasiyet bâtıl olacağı gibi bilâkis hayatında vârisi görül­müyorken vefatında vârisi olmasa vasiyet yine caiz olmamış olur. Çünkü bu vasiyet ,akid zamanında bâtıl bulunmuşdur. Vârisler icazet ver­sinler,  vermesinler müsavidir.  Elmuhallâ.)

34 - : Varislere yapılan vasiyetler, birer akdi lâzım olmayıp bunların muteber olmaları için diğer vârislerin icazeteleri şarttır.

Vârislere yapılan vasiyetlerin böyle muteber olmamaları ise bir Lakım hizmetlere müstenittir. Müslümanlığın başlangıcında vâris olacak ana ile babnya ve sair kar iplere vasiyet edilmesi, bir vecibe iken bu husustaki hükmi şer'i, bilâhare miras âyetleriyle ve mütevatirülâmel olan hir hadisi serif ile Hhikmetİn nesh edilmiştir. Filhakika vârisler, zaf.en muayyen his­selerini alacakları için kendilerine ayrıca vasiyete hacet kalmamıştır. Gerek vârisler arasında ve gerek vârisler ile müverriseri arasında bir muhabbet ve meveddetin, bir merbutiyetin devamı pek matlûptur. Bunlardan bazı­larını biüereih vasiyette bulunmak ise diğerlerinin kalplerini kırar, arala­rında bir adavetin uyanmasına sebebiyet vererek kat'ı rahme müeddi olabi­lir. Binaenaleyh böyle bir hale sebebiyet" verilmesi doğru olamaz.

Şu kadar var ki, herhangi bir maslahat mülâhazasiyle vârislerden bazı­larına yapılan bir vasiyete diğer vârisler, icazet verirlerse kendi rızalariyle haklarını iskat etmiş olacakları cihetle bu vaziyetin cevazına bir mani kal mamış olur.

Bununla beraber bir kimse, vârislerinden bazılarına fazla bir şey veril­mesini bir maslahat. müiâhazasiyiesmuvafık görürse bunu hayatında iken derhal temlik suretiyle temin edebilir. Elverir ki sair vârisleri arasında bir münaferet tevlit etmesin.                   

35 - : Musa lehin mükellef olduğu halde mûsinin mübaşereten katili bulunmamış olması şarttır. Kati, gerek amden ve gerek hataen oîsun müsa­vidir. Çünkü kati, haddi zatında büyük bir cinayettir. Bundan dolayı zecr ve hırman lâzım gelir. Vasiyet ise buna münafidir.    Bir hadîsi şerifde de buyurulmuştur.

Binaenaleyh katil, vasiyetten evvel katle mübaşeret etmiş olursa vâris­lerin icazetleri bulunmadıkça vasiyet caiz olmaz. Fakat vasiyetten sonra mübaşeret edecek oİUrsa vârisler icazet verseler de vasiyyet caiz olmaz. Çünkü bu takdirde vasiyyet bilkülliye fevt olur.

Bu meseie, Ziyadattaki beyanata nazaran İmam Ebu Yusüfe göredir. îmam Âzam ile imam Muhammede göre vârislerin icazetleri takdirinde bu vasiyet de sahih olmuş olur. Çünkü cevazın imtinaı, kati hâdisesinden mü-teezzî olmuş olan vârislerin haklarından dolayıdır, buna icazet verdikleri takdirde ise haklarını iskat ile mani zail olmuş olur.

Kezalik bir kimse, katiline badel!cerh vasiyette bulunduğu halde vârisi bulunmasa veyahut vârisleri bulunup da icazet verseler vasiyet sahih olur.

Kezalik bir kimseyi bir şahıs cerh edip diğer bir şahıs da kati etse, cerh eden şahsa vasiyeti sahih olur. Çünkü cârin, katil değildir.

Kısasen kati, vasiyetin sıhhatine mani olmadığı gibi mükellef olmayıp da çocuk vey? mecnun olan kimselerin kati etmeleri haklarındaki vasiyetin sıhhatine mani olmaz. Mütesebbiben katil olan kimseye de maktulün va­siyeti sahihtir. Zira müteaebbip, hakikaten katil değildir. Cinayet bahsine müracaat« Bedaî, Reddül'muhtar.

(Malikilere göre bir kimse kendisinin katline amdcn veya hataen sebe­biyet verdiğini bildiğiği bir şahsa vasiyette bulunsa bu sahih olur. Fakat bunu bilmeksizin yaptığı vasiyetin sıhhatinde iki kavi vardır.

Kezalik : vasiyet, kati hâdisesinden evvel olduğu takdirde de maktul, bunu bile bile vasiyetini tağyir etmezse yine bu vasiyeti sahih olarak kal mış olur. Bunu bilmediği halde tağyir etmezse bunda da iki kavi mevcuttur. Şerhi Ebil'berekât.)

36 - : Mûsinin vefatı zamanında mûsa binin şer'i akitlerden biriyle temliki kabil bulunması şarttır. Mûsa bin, gerek mal ve gerek bir hanenin süknası gibi menfaat olsun ve gerek filhal mevcut ve gerek madûm bulunsun müsavidir.

Binaenaleyh bir kimse, malûm ağaçlarının gelecek seneye veya ilerideki bütün senelere ait meyvalarım vasiyet etse sahih olur. Çünkü bu meyvalar, her ne kadar vasiyet ânında madum ise de mûsînin hayatında akdi mü-sakat ile temliki kabil bulunmuştur.

Fakat malûm koyunlarının ileride, yani : kendisinin vefatından sonra doğuracakları kuzularını vasiyet etse bu sahih olmaz. Zira bu kuzuların bu vasiyet ânında hiç bir akd ile başkasına temliki sahih değildir.

37 - : Mûsînin vârisleri bulunup da ziyadeyi mücîz olmadıkları takdir­de müşabihin nihayet sülüs mikdarı olması şarttır.

Amma verese bulunmaz, veya bulunur -da ziyadeye icazet verirse vasiyet mâlin tamamında bile sahih olur.

(Evzâîye ve Malikilere göre vârisler bulunup ziyadeye icazet verirlerse bu ziyade kendi taraflarından bir atiyye mahiyetinde olup bunun lüzumu mû­sa lehin hem kabulüne,.hem de tesellümüne tevakkuf eder. Fakat vâris bu­lunmazsa sülüsten ziyade olan vasiyet, nafiz olmaz, bu ziyade beytül'mâlin hakkıdır, buna Emirülmü'minîn de icazet vermez. Şafii'lere göre de bu zi­yadeye Emirülmü'minîn tarafından icazet verilemez. EbüTberekât. Tuhfe, Bedaî.)

(Zahirîlere,göre sülüsden fazla vasiyet asla caiz değildir. Vâris bulun­sun, bulunmasın, icazet versin vermesin müsavidir. Binaenaleyh bir kimse. malının üçte birinden fazla bir vasiyette bulunduktan sonra başka mal da kazansa vasiyeti ancak vasiyet zamanındaki malının sülüsünden caiz olur. Hattâ bu mal, bilâhare azalmış olsa bu az miktarın sülüsünden vasiyeti len­fiz olunur, velev ki bilâhare başka mal da kazanmış olsun. Elmuhallâ.)

33 - : Mûsa bîh, muayyen, yani : işaretle malûm olursa vasiyet zama­nında mevcut bulunması şart olduğu gibi malin bazısında gayri muayyen surette şayi olunca da indel'vasiyye mevcut olması şarttır. Fakat mâlin ta­mamında - hey'eti umumiyesinde - şayi bulunduğu takdirde yalnız indcT-mevt vücudu şarttır.

Meselâ : bir kimse : «Koyunlarımdan bir koyun vasiyet ettim» dese bu koyunun vasiyet ânında mevcut bulunmuş olması lâzımdır. Amma «koyunla­rımdan bir mal vasiyet ettim» dese kendisinin vefatı zamanında o malın mevcudiyeti lâzım gelir. Hindiyye, Dürri Muhtar. [50]

 

Musa Leh Olup Olamayacak Ve Musa Bihin Tamamını Alıp Alamayacak Kimseler  

 

39 - : Münferit vârisler, mûsa leh olabilirler.

Binaenaleyh zevcesinden başka vârisi olmayan bir erkek, bütün malimi nı zevcesine vasiyet edebilir. Zevcinden başka vârisi olmayan bir kadın da bütün terikesini kocasına vasiyet edebilir.

Kezalik böyle bir kadın, malının yarısını kocasına vasiyet etse, kocası anın terikesinin yarısına irsen, yarısına da vasiyet yoliyle müstahik olur.

40 - : Kocasından başka vârisi bulunmayan bir kadm, malının yansım bir yabancıya vasiyet ettikten sonra ölünce terikesinin yarısı mûsâ lehe, sü­lüsü kocasına, südüsü de beytülmâle ait olur. Demek, ki kocası hissesinin bir sülüsünü kaybetmiş, binaenaleyh altıda üç sehi malacak iken iki senim ol­maya müstahik olmuştur.

41 - : Hami için vasiyet sahihtir. Gerek kendisine ruh nefh edilmiş ol­sun ve gerek olmasın. Bu vasiyet, kabule de muhtaç değildir. Çünkü cenin hakkında bir kimsenin velayeti olmadığından anın namına binniyabe kabul mümkün- olamaz.

Binaenaleyh bir kimse, malının sülüsünü bir kadının hamline vasiyet ede­bilir. Şu kadar var ki bu hamlin vasiyet vaktinde mevcut bulunmuş olması malûm olmalıdır. Bu ise kadının kocası berhayat ise vasiyet ânından itiba­ren altı ay tamam olmadan, kocası ölmüş veya kendisi bâinen bozayıp da henüz iddet içinde vefat veya talâk zamanından itibaren İki seneden az bir müddette hamlin diri olarak doğmasiyle sabit olur.

Zahİrürrivayeye nazaran altı aydan az olan müddet, mûsînin vefatından muteberdir. Çünkü vasiyetin nüfuz vakti, ölüm zamanıdır. Binaenaleyh ham­lin bu zamanda vücudu aranılır, ve bu müddet içinde doğunca mûsa bihe müstahik olur. Bedaî, Reddül'muhtar.

42 - : Cenin için vasiyet edilmiş olan mal, hayvan veya telefinden kor-kuîur her hangi bir şey ise, velîsi olacak kimse tarafından satılabilir. Am­ma cenine yapılan vasiyetten onun babası veya anası sulh yapamaz. Çünkü cenîn hakkında bunların böyle bir velayetleri yoktur.

43 - : Mevcut bulunan bir hami ile vasiyet de sahihtir. Binaenaleyh bir kimse, meselâ bir kısrağın hamlini bir şahsa vasiyet

edebilir. Şu kadar var ki bu vasiyetin sıhhati için mûsihin vefatında itibaren hamlin en. az müddetinde yavrunun doğması şarttır.

Hamlin ekalli müdeti insanlarda altı. koyunlarda beş, sığırlarda dokuz, kedilerde iki, fillerde on bir avdır. Atlarda, develerde, hımarlarda bir sene­dir, kelplerde kırk, kuşlarda yirmi bir gündür. Dürri muhtar, Reddi Muhtar.

44 - : Hamt ile vasiyet sahih olduğu gibi hamlin vasiyetten istisnası da sahihtir. Çünkü münferiden akdi sahih olan bir şeyin akitten istisnası da sahih olur.

Binaenaleyh bir kimse, «hamli = karnındaki yavrusu müstesna olmak üzere şu koyunumu, vasiyet ettim» dese koyun hakkında vasiyet sahih, ham­li ise bundaş müstesna olmuş olur.

45 - : Bir kimse, verasetinden mahrum kaldığı şahsın'mûsâ lehi olabilir. Binaenaleyh bir kimse ,  zevcesine vasiyet edip de bilâhare bunu üç talâk ile boşadıktan veya bir talâk ile boşadığı halde iddeti nihayet bulduktan sonra vefat etse vasiyeti sahih olmuş olur.

Halbuki bir kimse, vârisleri bulunduğu halde bir kadına vasiyette bulu­nup da badehu anınla izdivaçta bulunsa vasiyeti bâtıl olur. Çünkü vasiyette vâris olup olmamak, ciheti mûsînin vefatı ânına nisbetle aranlr, yoksa va­siyet vaktine nîsbetle aranmaz.

Kezalik bir müşlirn, gayri müslim olan babasına, veya anasına bir şey vasiyet ettiği halde vefatından evvel bunlar müslüman olsalar. vâris ola­cakları cihetle - vasiyet bâtıl olur. Bedaî, Reddi Muhtar.   

46 - : Bir kimsenin kendi memlûküne malının sülüsünü vasiyet etmesi sahihtir.

Binaenaleyh bir kimse, malının sülüsünü kölesine veya cariyesine vasi­yet ettikten sonra vefat etse bakılır: Eğer bu memîûkim kıymeti malın sülüsü­ne müsavi ise meccanen azat olur. Sülüsden noksan ise bu miktarı da alır. Am­ma sülüsten fazla ise sülüsün müsait olduğu miktar, meccanen asat olup kıymetinin bakiyesi için sn'y etmesi lâzım gelir.

Şu kadar var ki. terikenin bakiyyesi altın ve gümüş olmayıp da uruz ka­bilinden bulunursa memlûkün filhâl meccanen azat olması, iki tarafın rıza­larına tevakkuf eder. Alâkadarlar razı olmazlarsa memlûk kıymetinin sülü-sanı mukabilinde sa'y eder. Mütebaki terikenin de sülüsünü alır. Vârisler bu sülüsü zapt edip memlûkün sülüsanı kıymetine mahsup edebilirler. Bu me­sele, İmamı Azama göredir. îmameyne göre İse memlûk böyle bir vasiyetle tamamen müdebber olmuş olur. Binaenaleyh mûsînin vefatında tamamen azar olur, bu ıtk, sair vasiyetlere takdim edilir. Bu halde bakhır : eğer terikenin sülüsü memlûkün kıymetinden ziyade ise bu ziyade miktarı da memlûke verilir. Eilâkİs memlûkün kıymeti sülüsden ziyade ise memlûk, bunu borçlu olur, bunun için kazanç sahasına atılır, fakat derhal hürriyetine kavuşmuş olacağı cihetle azat olması bu borcu ödemesine tevakkuf etmez. Bedaî, Dürri Muhtar.

47 - : Bir kimsenin kendi 'müdebberine, ümmi veledine ve bedeli kita­beti vermekten aczini izhar etmeyen mükâtebine vasiyet etmesi sahihtir.

Amma mükâteb, aczini izhar ederse memlûki mahz hükmünde olacağın­dan hakkındaki vasiyet sahih olmaz. Velev ki aczini, mûsî olan efendisinin vefatından sonra izhar etsin.

Kezalik : vârisin memlûküne, müdebber veya ümmi veled bulunsa da sahih olmaz. Çünkü bu, nefsül'emrde vârise vasiyet demekdir. Amma vâri­sin evlâdına vasiyet caizdir.

48 - : Bir kimse, kendisinin meselâ yüz altın    kıymetinde bulunan ve kınm muhz denilen, yani müde'bber, ümmi veled, mükâteb bulunmayan bir memiûküne malının sülüsünü vasiyet ettiği gibi fakirlere de yüz altınının sü-lüsamm vasiyet ettikten sonra bu memlûk ile beraber iki yüz altın daha terk ederek vefat etse, memJükün sülüsü meccanen azad olur. Kıymetinin sülü-san mikdarı da kendisiyle fakirlere yarı yarıya ait olacağından kıymetinin bir sülüs mikdanm fakirlere vermesi lâzım gelir.

49 - : Bir kimsenin kendi kmm 'mahz olan memiûküne mebaliği mür-seleyi, yani : şu kadar muayyen parayı veya mallarından bir ayni vasiyet etmesi sahih değildir.

Meselâ : bir kimse: «Fülân köleme şu kadar kuruş» veya «mallarımdan fülân haneyi vasiyet ettim» dese caiz olmaz. Çünkü, sülüs, rubu gibi gayri mürsel surette vuku bulan bir vasiyet, memlûkün nefsini kendisine temlik mânasına hami edilerek kabili tashih bulunur. Amma diğer surette vasiyet, böyle bir şeye hami edilemiyeceğinden tashihi kabil bulunmaz, âdeta mûsî kendi raahm kendisine vasiyet etmemiş gibi olur.

(Şafülere göre bir kimse başkasının memiûküne, mükâtep olsun olmasın vasiyet ettiği takdirde bakılır. Eğer bu memlûk, o kimsenin vefatından ev­vel azat edilmiş olursa mûsâ bihe bizzat müstahik olur. Amma azat edilme­yip de vaâiyeti bizzat kabul edecek olursa mûsâ bihe kendisinin mâliki müs­tahik bulunur. Meğer ki o kimse, mûsâ bihin bizzat o memîûke temlikini kasd etmiş olsun. Bu takdirde memlûk, o kimsenin, vefatında azat edilmiş bulunmayınca vasiyet bâtıl olmuş olur. TuhfetüFmuhtaç, Haşiyei Şebramel-lissî.)

50 - : Bir kimse, bir şahsa meselâ yüz lira, diğer bir şahsa da yüz li­ra vasiyet ettikten sonra üçüncü bir şahsa da : «Seni onlara teşrik ettim» dese bu üçüncü şahsa her yüz liranın sülüsü verilir, yani : iki yüz lira bu üç şahsın arasında müsavat üzere taksim edilir. Çünkü mûsâ binler arasın­da tefavüt bulunmadığından bu suretle şerikler beyninde müsavat temin edi­lebilir. Fakat bir kimse, meselâ : kırk altın birine, yüz altın da diğer birine vasiyet edip de badehu diğer birine de «seni de onlara terşik ettim» dese bu üçüncü şahıs, her iki mûsâ bihin yarısına müstahik olur. Zira bu surette mûsâ binler mütefavit bulunduğu cihetle her mûsa bihin yarısı verilmedik­çe müsavat temin edilemez.                                        

Kezalik bir kimse, bir şahsa bir hanesini (veya cariyesini) diğer bir şahsa da başka bir hanesini vasiyet ettikten sonra üçüncü bir şahsa da : «Seni de onlara şerik kıldım» dese bu şahıs, her iki hanenin yansını alır. Hanelerin kıymetleri gerek mütefavit olsun ve.gerek olmasın. Bedaî, Red­di Muhtar.

51 - : Bir hanede müşterek olan iki şerikten biri, o hanenin muayye  bir odasını birine vasiyet edip de bilâhare o hane taksim olundukta eğer bu oda, vasiyet yapan şerikin hissesine isabet ederse mûsâ lehe verilir, amma hissesine isabet etmezse isabet eden kısımdan arşın hesabiyle bu oda mik­darı yer verilir.

Bu taksim,- gerek vasiyet yapan ile şeriki arasında olsun, ve gerek vâ-risleriyle şeriki beyninde olsun müsavidir. Şu kadar var ki jmûsînin vefatın­dan sonra mûsâ leh, bu vasiyeti kabul edince hanenin taksimi vacip olur.

Böyle bir hanenin muayyen bir odası hakkındaki ikrar da mezkûr vasi­yet hükmündedir.

52 - : Bir kimse, bir hanesini birine vasiyet edip de sonra vefatından evvel o hanenin gailesi, meselâ : kira bedeli hâsıl olsa bu gaile vârislerine ait olur. Fakat gaile,  kimsenin vefatından sonra hâsıl olsa nazar olunur. Eğer hane ile gailesi, terikenin sülüsünden çıkarsa her ikisi de mûsâ lehe verilir. Amma sülüsden çıkmadığı takdirde gaile, terikenin taksiminden ve mûsâ lehin kabulünden evvel veya terikenin taksiminden evvel, mûsâ lehin kabulünden sonra hâsıl olmuş ise mûsa leh terikenin sülüs mikdanm evve­lâ haneden, sonra da gailesinden alır. Çünkü tâbi, asla müzahame edemez. Fakat gaile, taksimden ve mûsâ lehin kabulünden sonra hâsıl olursa tama­men mûsâ lehe ait olur. Zira bu surette kendi mülkünün neması sayılır.

Meselâ : mûsî, yüz lira kıymetli bir hanesiyle iki yüz elli liradan ibaret nükudunu terk edip de vefatından sonra kısmetten evvel bu haneden on lira kira bedeli alınmış olsa bu hane ileberaber bu bedel de mûsâ lehe ait olur.

Mûsâ bihin dölü, kazancı, diyeti hakkında da hüküm bu veçhiledir.

53 - : Bir kimse satın aldığı bir haneyi birine vasiyet ettikten sonra ve­fat etmekle mûsâ leh, o haneyi kabz ettiğinde bir şüf'adar    zuhur ederek elinden alsa mûsâ leh bunun semenini mûsînin terikesinden alır, vârisler de bununla şüf'adar üzerine müracaat ederler. Fakat bu hane bil'istihkak zabt olunsa mûsâ leh, bir şey ile vârislere müracaat edemez. Çünkü bu takdir­de başkasına ait bir mülkî mûsînin vasiyet etmiş olduğu «âhir olur.

54 - : Bir kimse, bir şahsa şu kadar meblâğ vasiyet ettikten sonra ve­fat etmekle terikesinin bir kısmı ayn, bir kısmı da o meblâğ cinsinden ola­rak nâsm zimmetlerinde deyn bulunsa bakılır : Eğer o aynin sülüsü vasiyet edilmiş olan meblâğa kâfi ise mûsâ bin olan bu meblâğ, o aynden ifraz edi­lir; fakat kâfi değilse bu aynin üçte biri mûsâ lehe verilmekle beraber va­siyetin mütebaki mikdarinı ikmal için o deyn tahsil edildikçe onun sülüsü de verilir.

Şafiilerce mûsâ bin, terikenin sülüsüne muadil bir ayn olup da terike­nin sülüsam deyn veya vârislerin elinde bulunmayıp gaip bulunsa o aynin tamamı mûsâ lehe filhal teslim edilmez., Hattâ sahih olan kavle göre onun sülüsünde bile tasarrufuna müsaade edilmeyebilir. Çünkü mütebaki sülüsanın tahsil edilememesi melhuzdur. Tahfetül'muhtaç.)

55 - :  Mutlak vasiyet, yani : zengine, fakire aidiyeti söylenmiyen va­siyet, sadaka hükmündedir.  Binaenaleyh bu  vasiyet,  zengine helâl olmaz. Velev ki vasiyet eden tamim ederek bundan fakir de, gani de yesin demiş olsun. Çünkü bu surette zenginin yemesi temlik yoliyle olmak lâzım gelir. Halbuki zengin, muayyen ve mahsur olmadığından kendisine temlik mümkün olamaz.

Meselâ bir kimse «Malımın sülüsü veya malımdan şu kadar meblâz vasiyet olsun» dese bunu yalnız fakirlere sarf lâzım gelir. Amma bir kimse, vasiyetini muayyen bir zengine veya ağniyadan mah­sur bir cemaate tahsis etse mûsâ bih bunlara helâl olur. Nitekim vakıfda da hüküm böyledir. ..

56 - : Bazı şeylerin mûsâ bihe tabî olup olmaması hususunda örf ve âdete bakılır.

Meselâ : bir kimse bir hanesini vasiyet etse, o hanenin eşyası bu vasi­yete dahil olmaz. Fakat bir küp sirkeyi vasiyet etse küp de sirkeye tebean vasiyete dahil olur.

Kezalik : Gılafh bulunan bir mushafı şerif, vasiyet edilse imamı Azam ile imam Ebu Yusüfe göre gılaf, vasiyete dahil olmaz. îmam Züfere göre dahil olur. Çünkü imamı Azama göre gılaf, mushafa tabi değildir. Eğer ta­bi olsa idi abdestsiz bir kimse, mushafı şerifi gılaf içinde de mea edemezdi, imam Ebu Yusüfe göre de gılaf, mushafdan munfasıldır, ayrıca tasrih edil­medikçe vasiyete dahil olmaz, imam Züfere göre ise gılaf, mushafa tabidir, binaenaleyh ona tebean vasiyet edilmiş olur. Bedayî, Hindiyye.

57 - : Mûsînin sıhhati icabı, mûsâ leh muayyen olmazsa vefatı günün­den, mûsâ leh muayyen olup da istihkak ehlinden bulunursa vasiyeti günün­den muteber olur.

Binaenaleyh bir kimse, «malımın sülüsünü Zeyd ile Bekirin evlâdına va­siyet ettim» deyip de Bekirin evlâdı o kimseden evvel vefat eylese bu sülüs, tamamen Zeyde ait olur.

Fakat bu veçhile vasiyetten sonra Bekirin meselâ : on çocuğu dünyaya gelip de badehu mûsî vefat etse bu sülüs, on bir sehme taksim edilerek Zeyd ile bu çocuklardan her birine birer sehm verilir.

Nitekim bir kimse «malımın sülüsünü Zeyd ile anın evlâdının fakirleri­ne veya evlâdından fakir olacak şahıslara vasiyet ettim» deyip de vefatın­da Zeydin, böyle fakir evîâdı bulunmasa bu sülüs, tamamen Zeyde ait olur.

Kezalik : «Zeydin oğullarına vasiyet ettim» denilip de Zeydin oğulları vasiyet zamanında bulunmayıp mûsînin vefatında dünyaya gelmiş bulunsa­lar, mûsâ bihe müstahik olurlar. Hattâ vasiyet ânında Zeydin oğullan mev­cut iken mûsi, bunların adlarını zikr ve kendilerine işaret etmeksizin mücerret : «Zeydin oğullarına vasiyet ettim» dese vasiyet edilen mal, mûsînin vefatı zamanında mevcut bulunan oğullara ait olur. Velev ki bunlar vasiyet zamanında dünyaya gelmiş bulunmasınlar.

Amma mûsi, vasiyeti ânında Zeydin mevcut olan oğullarının isimlerini zikr veya kendilerine işaret etmiş olursa vasiyeti yalnız bunlara münhasır olur. Binaenaleyh bunlar mûsîden evvel vefat edince vasiyet bâtıl olur. Çün­kü bu takdirde mûsâ lehler muayyen olduğundan icabın sıhhatinde vasiyet vakti muteber bulunmuştur.

58 - : iki mûsâ lehden her biri vasiyet ânında ehliyeti haiz olarak va­siyete dahil .olmuşken bilâhare birisi şartın .fıkdanına veya ehliyetin zevali­ne mebni vasiyetten hariç kalsa anın kissesi diğer mûsâ lehin hissesine zam edilmez.

Meselâ : Bir kimse «malımın sülüsünü Zeyd ile öldüğüm zaman fakir bu­lunursa Amr'e vasiyet ettim» deyip de vefatı ânında Amr, zengin bulunsa bu sülüsün yalnız yarısı Zeyde ait olur. Kezalik : «Malımın sülüsünü Zeyd ile şu hanede ise Amre vasiyet ettim» deyip de Amr o hanede bulunmasa bu sülüsün yalnız yarısı Zeyde verilir.

Kezalik : «Malımın sülüsünü Zeyd iîe Amre vasiyet ettim» deyip de ken­disinden evvel bu iki mûsâ lehden biri vefat etse diğeri bu sülüsün yalnız nıfsına müstahik olur.

59 - : İki mûsa lehden biri ehliyetin fikdanına mebni bidayeten vasiye­te dahil olmasa anın hissesi de diğer mûsâ lehin hissesine zam edilir.

Meselâ : Bir kimse : «malımın sülüsünü Zeyd ile Amre vasiyet ettim» dediği halde bu vasiyet ânında Amr ölmüş veya gayri mevcut bulunmuş olsa bu sülüs, tamamen Zeyde ait olur. Çünkü ölü ile mâdum bir şeye müstahik olamayacağından başkasına müzahim olamaz.

Kezalik : «malımın rub'u Zeyd ile şu hanede, bulunan şahsa vasiyet ol­sun» denilip de o hanede kimse bulunmasa bu rubu tamamen Zeyde verilir.

60 - :  Bir kimse, «Zeyde vasiyet ettiğim mal Amr içindir» dese ba«-kılır : Eğer vasiyet ânında Amr berhayat ise Zeyde olan vasiyet bâtıl olur. Ve eğer berhayat değilse Zeyde olan vasiyet hâli üzere sahih olarak kalır, Fakat Amr, vasiyet zamanında ber hayat iken bilâhare o kimseden evvel vefat etse her iki vasiyet de bâtıl olur. Çünkü bu takdirde birinci vasiyet rücua, ikinci vasiyet de mûsâ lehin vefatına mebni bâtıl olmuş bulunur.

61- : Bir kinişe bir şahsa bir malını vasiyet, sonra rücu ettiğini tas­rih etmeksizin o malı başka bir şahsa da vasiyet edecek olsa bu mal, o iki şahsa nısfiyet üzere vasiyet edilmiş olur.

(Bu meselede dört imamın ittifakı vardır. Fakat Hasan ile Ataya ve Tavusa göre bu bir rücudur. Vasiyet ikinci şahsa ait olur. Davudi Zahiriye göre ise birinci şahsa aittir. Çünkü bir kere birinci şahsa vasiyet edince omal. mülkünden çıkmış  olur, artık bunda  ayrıca tasarrufa hakkı kalmaz. ElmizânüTkübrâ.)

62 - :  Bir Kimse, bazı vasiyetlerde bulunduktan sonra bakisi de fakir­lere olsun» diye vasiyet edip bilâhare mûsâ lehlerden, bazıları vefat eylese anların hisseleri de fakirlere sarf olunur.

Meselâ : bir kimse, malının sülüsünden meselâ on bin kuruş Zeyde, on bin kuruş da Amr'e, lâalettayin bakisini de fukaraya vasiyet edip kendisin­den evvel An~ vefat etse veya bunlardan, birine olan vasiyetinden rücu etse bunun hissesi de fakirlere ait olur. Meğer ki bu hisse hakkındaki vasiyetin­den rücu etsin. Jîindiyye.

Kezalik bir kimse : «Şu bahçemden hâsıl olacak gailenin bir sülüsünü Zeyde, bir sülüsünü de Amre, bakisini de fakirlere vasiyet ettim» deyip bu îsası üzerine musir olarak vefat etmekle bahçenin gailesi bu veçhile sarf edilirken Zeyd de vefat eylese anın bu sülüs hissesi de fakirlere sarf olun­mak lâzım gelir. Fakat fukaraya da muayyen bir hisse gösterilmiş olursa ölenin hissesi fûsînin vârislerine ait olur.

63 - : Bir kimse, meselâ : «Malımın südüsü fülâne vasiyet olsun» sözü­nü tekrar eylese de mûsâ lehe yainız bir südüs verilir. Bu tekrar gerek bir mecliste olsun ve gerek olmasın. Çünkü ma'rife olarak iade edilince ikincisi birincisinin ayni olur. Bedayî, Reddi Muhtar. [51]

 

Menfâatlere Müteallik Vasiyetler

 

64 - : Mücerret menfaatleri vasiyet caizdir, bunlarda tevkit carî oldu­ğu gibi te'bid de carîdir. Nitekim aşağıdaki meselelerden anlaşılacaktır. Bu cumhura göredir.

(Hanbelî fukahası diyorlar ki : menfaati müfredeyi, yani rakabesiz men­faati - zamanımızın ıstılahınca mücerret intifa hakkını vasiyet sahihtir. Ni­tekim yalnız rakabeyi, yani : çıplak mülkiyet hakkını vasiyet de caizdir. Çünkü bir menfaati akdi muaveze ile, meselâ: icare ile başkasına temlik sahih olduğundan iareye kıyasen meccani olarak temlik de sahihtir. Keşşa-fül'kma.)                                                                        

(Fakat ibni Ebî Leylâya, ibni Şübrümeye, ve Zahiriyyeye göre menafi üe vasiyet bâtıldır. Çünkü mülkün rakabesi vârise ait olacağından onun men­faatini başkasına vasiyet etmek, vârisin malında tasarruf etmek olacaktır. Bir de bu, iare mesabesindedir. Ariyet ise muîrin vefatiyle bâtıl olur. Buna cevaben deniliyor ki : bir kimse hayatta iken başkasına ariyet verebileceği bir mülkünü badelmevte izafe suretiyle de ariyet verebilir. Ve menfaatler, vasiyet için tahsis edilince ayne tabi sayılamaz, Bedaî, Bidayetül'müctehid.)

65 - : Bir hanenin süknasını muayyen bir kimse için gerek müebbeden ve gerek muvakkat olarak vasiyet caizdir. Bu halde bakılır i Eğer hanenin kıymeti terikenin sülüsünden çıkarsa tamamen mûsâ lehe verilmesi lâzım gelir. Şayet mûsînin başka malı bulunmazsa bu hane içinde sakin olmak için üç kısma ayrılır veya mühayee suretiyle kullanılır. Bu halde vârisler sülü-san hisselerini satmaya imamı Azama göre müstahik olamazlar, İmam Ebu Yusüfe göre müstahik olurlar.

Amma mûsînin bu hane ile beraber bir miktar da başka malı bulunsa hanenin süknası, bütün terikenin sülüsiyle mütenasip olur.

Meselâ : hanenin kıymeti bütün terikenin yarısına muadil olsa süknası-nın sülüsanı mûsâ lehe, sülüsü de vârislere ait olur. Çünkü hanenin sülü: sanı, bütün terikenin sülüsü nisbetinde bulunur.

Memlûkün hizmetini vasiyet de bu hükümdedir. Şu kadar var ki bunda taksim carî olamayacağından yalnız mühayee yapılır, meselâ : memlûk, iki gün vârislere, bir gün de mûsâ lehe hizmet eder.

66 - : Bir hanenin süknası veya bir kölenin hizmeti veya bir hayvanın rükûbü fakirlere vasiyet edilse, İmamı Azama göre sahih olmaz. Çünkü bun­lar malûm,  muayyen değildirler. İcabında hanenin  tamirini,  kölenin,  hay­vanın nafakalarını kim temin edecektir. Bunlar vârislere tahmil edilemez Bunların istiğlâli de caiz olamaz, çünkü vasiyet bunların gaileleri hakkınds değildir. İmameyne göre ise bu vasiyet, bir sadaka mesabesindedir. Bunda ki meehuliyet, ya hayatta iken mûsî tarafından veya badehu vârisleri tara fından muayyen fakirlere tahsis ve tevdi edilmek suretiyle izale edilebilir.

67 - :  Bir hanenin süknası veya bir kölenin hizmeti alelıtlak vasiyet edilince te'bide hami olunur. Amma bir kaç sene diye vasiyet edilirse üç seneye masruf olur.

Hane veya kölenin gailesini vasiyet suretinde de hüküm böyledir.

68 - : Bir kaç kimseye vasiyet edilen bir bahçeyi o kimseler araların­da taksim etmekle bunlardan yalnız bazılarına isabet eden hissenin gailesi hâsıl olsa, yapılan taksimin butlanına mebni bütün o mûsâ lehler bu gaile­de müşterek olurlar.

69 - : Gailesi vasiyet edilmiş olan üzüm asmalarının kaimleri, yaprak­ları, üzümleriyle kurumuş odunları da gailesinden sayılır.

70 - :  Gailesi vasiyet edilen bir arsa üzerinde ağaç    namına bir şey bulunmadığı gibi mûsînin de bundan başka malı bulunmasa bu arsa kiraya verilip bedeli iearenin üçte biri men lehül'galleye, yani : mûsâ lehe verilir.

Fakat arsa üzerinde ağaçlar bulunsa yalnız bunlardan hâsıl olacak şey­lerin sülüsü verilir.                .

71 - : Bir kimse, koyunlarının sütünü veya yünlerini veya karınlann-daki yavrularını vasiyet etse, gerek ebediyen kaydiyle takyit etmiş olsun ve gerek olmasın, bu vasiyeti yalnız vefatı zamanında mevcut olanlara mün­hasır olur. Binaenaleyh mûsâ leh, yalnız bunlara müstahik olup ileride hâ­sıl olacakları talep edemez. Çünkü bunlar, madum, ve şer'î akitlerden bi­riyle temellükü gayri meşru olduğundan «ebediyen» denilip denilmemesi müsavidir.

Fakat gaile, semere hakkında icare ve müsakat gibi şer'î akitler carî olduğundan bunların madumları hakkında da vasiyet caiz bulunmuştur.    

72 - : Bir kimse bahçesinin meyvalarım birine vasiyet ettikten sonra vefat ettikte bakılır : Eğer alelıtlak vasiyet etmiş ve öldüğü zaman bahçede meyve bulunmuş ise terikesinin sülüsünden hariç olmak veya vârisleri ica­zet vermek şartiyle yalnız bu meyvalar mûsâ lehe ait olur, Çünkü meyva tabiri hakikaten bu mevcut olanlara münhasırdır. Fakat müebbeden vasiyet etmişse mûsâ leh, hem hâlen mevcut olan, hem de âtiyen hâsıl olacak olan meyvalara müstahik olur.

Amma alel'itlak vasiyet edip de vefatı ânında meyva mevcut bulunma­sa vasiyeti ileride hâsıl olacak meyvaların umumna şMnil olur. Çünkü bu takdirde meyva tabiri bunların hepsine mecazen şâmil bulunmuştur. Bina­enaleyh mûsâ leh, ber hayat oldukça o bahçenin meyvalarma müstahik olur.

Nitekim bahçenin gailesini vasiyet ettiği takdirde de gerek ebediyyen kaydini ziyade etsin ve gerek etmesin o bahçenin gailesi ber hayat bulun­dukça mûsâ lehe ıait olur. Çünkü alelıtlak gailenin mahsulâtı arzda istimali mütearef olduğundan mevcuda da,' maduma da tenavüli dergârdır. Reddi Muhtar.

73 - : Bir hanenin gailesi veya bir ağacın semeresi .vasiyet edilmiş ol­duğu halde mûsâ leh vefat edip de hanenin gailesi hâsıl olmuş veya ağacın semeresi üzerinde bulunmuş olsa bu gaile ile semere mûsâ lehin vârislerine ait olur. Çünkü mûsâ leh, bunlara hayatında temellük etmiştir. Fakat mûsâ lehin vefatından sonra vücude gelecek gaile veya semere mûsînin vârisle--rine intikal eder. Vasiyet, gerek muvakat ve gerek müebbet olsun. Çünkü mûsî, bu menfaatleri yalnız mûsâ lehe tahsis etmiştir. Nitekim üç senelik süknası vasiyet edilen bir hanede de mûsâ leh ancak üç sene ikamet ede­bilir. Badehu hane, mûsînin vârislerine intikal eder. Bedaî, Mebsut.

74 - : Bir kimse, meyva ağaçlarının gailesini birine, rakabelerinl de diğer birine vasiyet etse sahih olur. Bu halde o ağaçların terbiyesine, İska­sına ait masraflar gaile sahibine lâzım gelir. Velev ki bu ağaçlar alelade bir sene meyva verdikleri halde bir sene meyva vermesinler.

Fakat bu ağaçlar filhâl meyva vermediği gibi meyvayı hâmil de bulun* masalar bu takdirde terbiyelerine, İskalarına ait masraflar rakabe sahibine lâzım gelir. Çünkü bu surette ağaçlardan gaile sahibi müstefit olarnıyacağı ve bunların terbiye ve iskasiyîe rakabe sahibinin mülkü muhafaza edilece­ği cihetle bu masraflar gaile sahibine lâzım gelmez.

.Şayet ağaçlar, meyvayı hâmil bulunduğu halde gaile sahibi masariften kaçınıp da rakabe sahibi bu masrafları ihtiyar etse bunu hâsıl olacak mey-valardan istifa ve bakisini gaile sahibine red eder. Çünkü rakabe sahibi, mülkünün bekasını temin için bu masrafları yapmaya mecbur olduğundan müteberri sayılamaz.

75 - : Bir kimse, kölesinin rakabesini birine, hizmetini de başka birine vasiyet etse sahih olur. Bu halde hizmetle mûsa leh olan vefat edince köle rakabesiyle müsâ leh olana intikal eder.

Şayet köle, çocuk veya şifası -umulmaz bir halde hasta olmakla hizme­te muktedir bulunmasa nafakası rakabe sahibine lâzım getfr. Fakat hizmete muktedir bulunur veya hasta olmakla beraber şifa bulması umulursa nafa­kası hizmet sahibine teveccüh eder. Hattâ bunu infâkdan kaçınırsa rakabe sahibine red etmesi icap eder.

Kezaîik : bu köle bir cinayette bulunsa, diyetini vermek, hizmet sahibi­ne lâzım gelir. şu kadar var ki bu hizmet sahibi, o diyeti verdikten sonra vefat etse vârisleri bu diyet ile rakabe sahibine rücu ederler. Hattâ men lehürrakabe, bunu vermekten imtina etse köleyi satarak semeninden o di­yeti istifa edebilirler.                                          

Fakat bu cinayet üzerine men lehülhizme diyeti vermekten imtina edip de men lehürrakabe bu diyeti zamin olsa veya köleyi veliyyi cinayete def eylese birinci takdirde men lehüFhizmenin köle üzerinde hizmet hakkı kal­maz, ikinci takdirde de vasiyet bilkülliye bâtıl olmuş olur.

76 - :  Bir kimse, kendisine hizmeti vasiyet olunan köleyi, bulunduğu .beldeden çıkaramaz, meğer ki kendisiyle ailesi başka bir mahalde ikamet eder bulunsunlar. Bu halde köleyi, terikenin sülüsünden hâriç olursa o ma-, halle çıkarabilir.

Fakat mûsâ lehin iki ailesi olup da bunlardan yalnız biri başka mahal­de ikamet eder olsa köleyi yine çıkaramaz. Meğer ki kölenin hizmeti, o ma­haldeki ailesine şart edilmiş olsun.

77 - : Bir hanenin veya bir kölenin gailesi kendisine vasiyet edilmiş olan kimse, o hanede ikamet, o köleyi istihdam edemez. Çünkü gaile île ika­met ve istihdam arasında fark vardır. Şöyle ki : mûsinin bir garîmi = ala-calkısı zuhur etse mûsâ lehe verilen gaile istirdat olunur. Amma ikamet ve istihdam halinde menfaatler aynen istifa edilmiş olacağından istirdat edi­lecek bir şey bulunmaz.  .

78 - : Kendisine bir hanenin süknası veya bir kölenin hizmeti vasiyet edilmiş olan kimse, bunları başkasına icar edemez. Çünkü bir mûsâ leh, teberru yoliyle mâlik olduğu mücerret bir menfaati, bir bedel mukabilinde başkasına kiraya verebilse kendisine temlik edilen şeyden ziyadesine müs-tahik olmak iktiza eder.

79  - : Süknâsı vasiyet olunan bir hanenin ikamet için taksimi takdirin­de vârisler kendi ellerinde bulunan sülüsan hisseyi satamazlar. Çünkü mûsî nin başka mah zuhuru halinde mûsâ leh, hanenin tamamına müstahik ola­bileceği gibi kendi elindeki hissenin harabiyeti    haHr.de de diğer hisselere müzahameye müstahik olur. Binaenaleyh vârislerin bu satışları mûsâ lehin hakkını iptale müeddî olabileceği cihetle caiz    değildir. Bu, îmamı Azama göredir, îmameyne göre satabilirler.

80 - : Bir hanenin bir şahsa iare edilmesini vasiyet, sahih değildir, fa­kat gailesini vasiyet sahihtir. Mûsâ leh gerek muayyen ve gerek gayr mu­ayyen olsun.

Binaenaleyh bir kimse, hanesinin gailesini fakirlere vasiyet etse bakı­lır : eğer bu gaile, terikesinin sülüsüne müsavi veya andan noksan ise ta­mamen fakirlere tes&dduk edilir, amma sülüs mikdanndan fazla ise yalnız sülüs mikdarı tesadduk olunmak lâzım gelir. Hindiyye. Reddi Muhtar.

(Zahirîlere göre mûsînin vefatı ânında tenfiz edilemiyeeek bir şey ile vasiyet sahih değildir. Meselâ : bir. kimseye muayyen bir müddet nafaka verilmesiyle veya bir kölenin birine az veya çok bir müddet hizmet ettikten sonra azat olmasiyle veya bir hanenin gallesiyle veya bir bostanın âtiyen zuhur edecek mahsulâtîyle ve bunlara benzer sair şeyler ile yapılan vasi­yetlerin hükmü yoktur: Hiç biri tenfiz edilmez. Elmühallâ.) [52]      

 

Vasiyetlerin Cevazına, Butlanına Ait Bazı  Meseleler  :

 

81  - : Dilsizin malûm işaretiyle yapacağı vasiyeti caizdir. Dil .tutuklu­ğu devam edip maruf işareti bulunan kimse de dilsiz hükmündedir.

82 - : Bir kimsenin kendi yazısiyle caizdir. Amma başkasının yazısiyle caiz değildir. Binaenaleyh bir kimse : «Kendi eliyle bir vasiyetname yazıp da iki şahsa  :  «$u yazdığım vasiyetnamemdeki şeylere şahit olunuz» diye onları i§hat etse vasiyeti muteber olmuş olur. Amma birisi namına başkası tarafından yazılmış bir vasiyetname muteber olmaz.

83 - : Alâ hatarilvücut olan, yani : vücude gelmesi mutad bulunan bir mâdûm ile vasiyet caizdir. Binaenaleyh bir kimse, bağının semerelerinin bir zata yaşadığı müddetçe vasiyet edebilir. Kezalik : bir kimse, malı bulunma­dığı halde, terikesinin sülüsünü birine vasiyet edip de bilâhare mal kazansa vefatmdaki malının sülüsüne mûsâ leh müstahik olur.

Kezalik : bir kimsenin hanesi veya bostanı olmadığı halde «Hanemi veya bostanımı fülân cihete vasiyet ettim» deyip de badehu bir haneye veya bos­tana mâlik olsa vasiyeti sülüsünden olmak üzere muteber olur.

Fakat bir kimse, bir miktar nükudu mevcut olduğu halde ana işaretle «Bu malımın sülüsünü vasiyet ettim» dese veya ayandan diğer bir malına işaret ederek : «Bu malı vasiyet ettim» dese de badehu o nükut veya ayn helak olsa vasiyeti bâtıl olur. Bilâhare kazanacağı mala şâmil olmaz. Çün­kü vasiyeti bu mevcut mala müteveccihtir. Bedaî.

84 - : Mahcur olan sefihin, yani : malını beyhude yere sarftan ve is raf ile, tebzir ile itlafından dolayı hâkim    tarafından hacr ve men edilen kimsenin vasiyetine bakılır  :  Eğer hayırve salâh sahiplerinin    vasiyetleri gibi ise caiz olur ve illâ caiz olmaz.

Soyle ki : hac, keffaret gibi bir hayır cihetine veya fakirlere vasiyet etmesi muteberdir, tenfiz olunur. Bunu infazda kendisi için bir menfaat var dır. Böyle olmayan vasiyeti ise tenfiz edilmez. Hindiyye, Reddi Muhtar.

(Böyle bîr mahcurun vasiyeti eimmei selâseye göre de caizdir. Şafiî fukahasi diyorlar ki : Bunun ibaresi sahih, sevaba ihtiyacı derkârdır. Bu­nunla beraber bu vasiyet, borcu edadan sonra tenfiz edileceği cihetle ga-rimlere de zarar vermez. Nihayetül'muhtaç.)

85 - : Vasiyetin şarta taliki veya bir kayit ile takyidi caizdir.

Binaenaleyh bir kimse : medyununa «Ben ölürsem zimmetindeki alaca­ğım sana helâl olsun» veya «zimmetindeki alacağımdan birisin» dese vasi­yet olarak sahih olur. Amma «Sen ölürsen veya ben fülân yere gidersem üzerindeki alacağımdan berisin» dese sahih olmaz. Çünkü bu bir ibra oldu­ğundan muhataraya, yani: vücudı müterakkab olan mûduma taliki caiz de­ğildir. Fakat : «Eğer zimmetinde alacağım var ise seni andan ibra ettim» dese bu bir ibra olur, borçlu da borcundan kurtulur. Zira bu surette ibra, bir kâin şarta talik edilmekle caiz olur.

(Malikîlere göre bu talik ve takyit caizdir. Muayyen bir şey ile mukay­yet veya muayyen bir şeye muallâk olan bir vasiyet, o şeyin zevaliyle bâ­tıl olur. Meselâ : «Şu hastalığımdan veya şu yolculuğumda vefat edersem terikemden fülâna şu kadar meblâğ verilsin» diye yapılan bir vasiyet, o hastalıktan ifakat bulmakla veya o yolculukta vefat etmemekle bâtıl olup hükümsüz kalır. Ebülberekât.)                             

86 - : Bir hayvan hamlinin infakı için vasiyet caizdir.

Şöyle ki bir kimse : «Malının sülüsü fülân şahsın atının karnındaki yav­rusuna infak edilsin» diye vasiyet, o şahıs da mûsâ leh olacak kimselerden olmak şartiyle kabul etse vasiyet, tamam olur. Amma red eder veya mûsî-den evvel ölürse vasiyet bâtıl olur.

Kezalik : fülân kimsenin hayvanına her ay şu kadar arpa infak edilsin, diye vasiyet sahih olup o hayvanın satılmasiyle veya ölmesiyle bâtıl olur.

Fülân kimsenin hayvanlarına alef parası olarak verilsin denilmesi de bu kabildendir. Bu suretlerde mûsâ bine temellük edecek, hayvanların sa­hibi olur.                             

Amma : «Fülân şahsın hayvanlarına şu kadar arpa veya saman veril­sin» diye yapılan vasiyet bâtıldır. Çünkü bu surette hayvan, müsâ leh ol­muş olur. Onun ise buna salâhiyeti yoktur.

87 - : Bir yabancının' memlûküne her ay şu kadar meblâğ infak edil­mesi suretiyle vasiyet, caizdir. Bu vasiyet, o memlûkün satılmasiyle veya azat edilmesiyle bâtıl olmaz. Hattâ bu memlûkün efendisi bu.mûsâ bih olan' meblâğdan bir şey üzerine sulh olup kendisi de icazet verse caiz olur. Fa­kat azat edildikten sonra icazet verse bu icazeti bâtıl olur.

88 - : Bir kimse, kendi namına bir cariye azat--ve o cariyeye malının sülüsünden şu kadar meblâğ ita edilmesini vasiyet ettikte.cariye muayyen ise her iki vasiyeti caiz olur. Amma muayyen değilse i'taka ait vasiyeti caiz olup mal itasına dâir vasiyeti caiz olmaz. Şu kadar,var ki vasiyet tefviz ederek  :  «Dilersen o cariyeye şu kadar meblâğ ver» derse bu vasiyet de caiz olur. Çünkü böyle tahyir halinde meçhul için de vasiyet caizdir.

89 - : Vasiyet ettim tabiriyle olduğu gibi sadaka kıldım tabiriyle de vasiyet caizdir.   

Meselâ : Bir kimse şahitlere hitaben : «Siz şahit olunuz ki ben fülân için şu kadar meblâğ vasiyet ettim, veya : benim hanemin südüs hissesi fülân kimse içindir» dese vasiyette bulunmuş olur.

Kezalik : «fülân zat için şu malımı ve fülân zat için de şu malımı vasi­yet ettim» veya : «Fülân zat için hanemin rubunu sadaka kıldım» dese bu sözleri vasiyet olarak caiz olur.

Amma «Vasiyet ettim ki benim mahmda fülânm şu kadar alacağı vardır, veya : «Benim hanemde fülânın südüs hissesi vardır.» dese bu ikrar sayılır, vasiyetten madut olmaz.

90 - : Miktarda, adette hata edüse bile şayi surette zikr olunan veya kendisine işaret edilen şey hakkındaki vasiyet caiz olur.

Şöyle ki : bir kimse, şayian vasiyette bulunmakla veya vasiyet ettiği şeye işaret etmekle beraber anın mikdannı da söylese şayian zikr veya işa­ret ettiği şey hakkında vasiyeti sahih olur, bu şey o söylediği mikdara mu­vafık olsun olmasın müsavidir.

Meselâ : bir kimse «Malımın sülüsü ki on bin kuruştur, fülâne vasiyet ettin» dediği halde bu sülüs yirmi bin kuruş olsa tamamen mûsâ lehe ve­rilir. Çünkü asıl müsemma «sülüsi maldır» bu ise bir şayi isimdir. Bunun yanında işaret lâğvdur. Bununla beraber «on bin kuruştur» sözü muhtaç ileyh olmadığından anın söylenilmesine itibar olunmaz.

Kezalik : bir kimse «Fülân zata on bin kuruş vasiyet ettim ki malımın öşrüdür» dese terikesinin sülüsünden fazla olmamak şartiyle - müsâ le­he tam on bin kuruş verilir, velev ki malının onda birinden noksan veya fazla olsun,

Kezalik : «Şu kese içindeki nükudumu ki bin kuruştur, vasiyet ettim» dediği halde kesenin içinde iki bin kuruş veya bir miktar altın veya mücev­her bulunsa, terikenin sülüsünden fazla olmamak şartiyle tamamen mûsa

lehe ait olur.

«Bütün koyunlarımı vasiyet ettim ki yüz adettir, denildiği halde koyun­lar yüzden fazla bulunsa yine hüküm böyledir.

Kezalik : «Şu hanedeki hisselerim ki üçte bir nisbetindedir, fülân "zata vasiyet ettim» denildiği halde hisseler nısıf nisbetinde bulunsa, yine - te­rikenin sülüsünden fazla olmamak üzere - tamamen mûsâ lehe ait olur. Velhâsıl, miktardaki bu hata, vasiyetin sıhhatine mani değildir. Bedaî, Red­di Muhtar.

91 - : Cemi sıgasiyle yapılan bir vasiyetin iki üç şahsa verilmesi caiz olabilir.

Şöyle ki : bir kimse, malının, sülüsünü. Amrin oğullarına veya beş oğlu-, na vasiyet ettiği halde Amrin iki veya üç oğlu bulunsa bu sülüsün tamamı­na bunlar müstahik olurlar. Adetâ mevcut ile maduma vasiyet edilmiş gibi olur. Fakat .«Fülânın oğullarına vasiyet edildiği halde anın bir oğiu bulunsa bu, mûsâ'bihin yalnız yarısına müstahik olur. Çünkü cem'ın ekaîli ikidir. Vasiyet ise cemi hakkında yapılmıştır. Vasiyet edilen şeyi yalnız bir şahsın almasına mûsînin rızası yoktur. Bedaî.

92 - : Bir şeyin aynini bir şahsa, müştemelâtından birini de diğer bir şahsa vas^e't caizdir.

Meselâ : boğazlanmış bir koyunun eti bir şahsa, derisi de başka bir şahsa, yahut henüz başaklı bulunan bir miktar buğday bir şahsa, bunun sa­manı da diğer bir şahsa vasiyet edilebilir. Bu halde koyunu soymak ve buğ­dayı dökmek bu iki şahsa ait olur. Fakat koyun boğazlanmamış bulunursa boğazlama ücreti et sahibine lâzım gelir. Çünkü tezkiye, et içindir.

Kezalik bir miktar susamın yağı birine, küsbesi de diğer birine ve yahut bir miktar sütün kaymağı birine, ayranı da başka birine vasiyet edilebilir.

Bu takdirde çıkarma yağ ve kaymak sahibine lâzım gelir.

93 - : Bir vasiyet red olunmadıkça kabulün tehiriyle bâtıl olmaz. Binaenaleyh bir kimse, bir akarını birine vasiyet ettikten sonra vefat

etmekle vârisleri terikesini aralarında taksim ettikleri halde mûsâ leh o beldede hazır ve taksime muttali olmakla beraber mûsâ bini talep etmeyip de aradan bir kaç sene geçtikten sonra iddia etse dâvası dinlenir. Çünkü vasiyete bilâhare muttali olmuş olabilir.

94 - : Ma'siyete yardımı müstelzim olan vasiyetler bâtıldır.

Binaenaleyh bir kimse, vefatından sonra nâyihalar için üç gün taam ve­rilmesini vasiyet etse sahih olmaz. Nitekim vefatından sonra nâsa ziyafet verilmesini vasiyet etmesi de muteber değildir. Şu kadar var ki vefatında taam izhar edilerek teçhiz ve tâziyetle, uğraşacak kariplerine, dostlarına it'am edilmesi hakkındaki vasiyeti terikenin sülüsünden caiz olur. Bu halde haneleri uzak, yani : bir günde gidip gelmesi gayri mümkün olan teçhiz ve fa'ziyet sahipleri için o taamdan yemek helâl olur. Bunlar gerek fakir ve gerek zengin olsunlar.    

Nitekim ölecek bir hastanın akribası anın yanında bulunarak malından "yedikleri takdirde bakılır : Eğer bunlar vârislerden iseler yemeleri caiz olmaz. Meğer ki bunların hizmet ve muavenetlerine muhtaç bulunsun, o halde bunlar o hastanın malından sair ailesi efradiyle beraber israf etmek­sizin yiyebilirler. Amma bunlar vârislerden olmadıkları takdirde hastanın emriyle malının sülüsünden yemeye müstahik olurlar. Hindiyye, Hidaye, Dürri Muhtar.

(Sair imamlara göre de ma'siyete müeddî olan vasiyetler bâtıldır. Mak-bere yerinde mescit yapmak, nâmehremlerin ihtilâlim mucip olacak surette mevlidi şerif okutmak gibi. Hâşİyei Düsuki.)                        /

95 - : Cenaze namazını fülân zatın kıldırması,    veya cenazenin fülân beldeye nakl edilmesi veya ölünün şu çeşit veya şu renk bir libas ile kefen-lenmesi hakkındaki vasiyetler sahih değildir. Hattâ vasi, vârislerin icazet­leri olmaksızın ölüyü vasiyet ettiği beldeye nakl ederek masarifte bulunsa bunu zamin olur.

Kezalik bir kimsenin kendi hanesine defn edilmesi veya kitaplarının kendisiyle beraber defn olunması hakkındaki vasiyeti sahih değildir. Meğer ki bu kitaplar, kimselerin anlayamayacağı veya nâsın ahlâkını ifsat ede­cek şeyler olsun.

Bir kabrin tatyin edilmesi veya bir kabir üzerine kubbe yapılması veya bir kabir üzerinde kur'an okuyacak zata şu kadar meblâğ verilmesi husu­sundaki vasiyetler de mekruhdur.

96 - : Mûsînin mûsa bihi mûsâ lehe fühal temlikile vasiyet bâtıl olur. Binaenaleyh mûsî,  o mala bilâhare bir veçhile tekrar mâlik ol'duktan

sonra vefat eylese artık mûsâ leh bu malı alamaz. Çünkü bir şeyde temel­lük sebebinin tebeddülü o şeyin tebeddülü hükmündedir.

97 - : Mûsinin vefatından evvel mûsâ lehin vefatiyle veya mûsâ bihin helâkiyle de vasiyet bâtıl  olur.  Çünkü  vasiyetin     müstahikki,  ve  mahalli kalmaz.

98 - :  Vasiyet edilen  malın hepsi de muttasıl surette istisna  edilse, meselâ : şu yüz liramı, yüzü de'müstesna olmak üzere vasiyet ettim de­nilse bu vasiyet îmamı Âzam ile îmam Ebu Yusüfe göre caiz olup istisna­nın hükmü kalmaz. Çünkü bu, haddi zatında rücu olmadığı gibi bir istisna da değildir, istisnadan sonra müstesna minh olan şeyden bir miktar kalmak lâzımdır, bunda ise hiç bİF şey kalmamış oluyor. Fakat bu vasiyet, imam Muhammede göre bâtıldır. Çünkü bu istisna sahih olup bir rücu demektir. Bedaî,

99 - : Mûsâ bih ile mûsâ lehi temin mümkün olmayınca vasiyet bâtıl olur.

Meselâ : bir kimse «bütün malı ile bir köle satın alınarak kendi tara­fından azat edilmesini» vasiyet ettikten sonra vefat edip vârisleri icazet vermeseler bu vasiyeti bâtıl olur. Çünkü bütün mal ile alınacak bir köle, sü-lüsi mal ile alınacak köleden başkadır. Terikenin sülüsiyle bu temin edile­mez. Kezalik :.şu kadar meblâğ ile bir köle alınarak azat edilmesi vasiyet edildiği halde terikenin sülüsü o meblâğdan noksan bulunsa vârisler ziyade­yi müciz olmayınca vasiyet tenfİz edilemez.

Kezalik «Şu kadar meblâğ ile tarafımdan bir köle satın alınarak azat ediniz» diye yapılan vasiyet, o meblâğın bir kısmı telef olsa tenfiz edilemez. Çünkü bu meblâğın bir kısmı telef olunca mûsâ bih olan köleyi satın almak mümkün olamaz.

Amma bir kimse, bir şahsa meselâ : yüz lira vasiyet ettiği halde bunun yirmi lirası zayi olsa o şahsa mütebaki seksen lirayı vermek lâzım gelir. Çünkü bu takdirde mûsâ bihin bir miktarı zayi olmakla mûsa leh tebeddül etmiş olmaz.

Nitekim hac için yapılan vasiyet hakkında da hüküm böyledir. (143) üncü meseleye müracaat!

100 - : Müstahikkin cehaletine mebni vasiyet bâtıl olur.

Meselâ : bir kimse tarafından âlâsı birine, orta hallisi diğerine, âdisi de diğer birine vasiyet edilmiş olan mütefavet üç libastan biri zayi olup da hangisinin libası olduğu bilinmediği gibi vârisler dahi : «Birinizin libası za­yi olduğu halde hanginizin libası olduğu bilinmediğinden baki iki libası size teslim edemiyeceğiz» deseler vasiyet bâtıl olur.

Nitekim tayin edilmeksizin iki şahıstan birine yapılan ,vasiyet de bâtlı-, dır. Fakat mûsâ lehler, tesnmühte bulunarak baki iki libası tesellüm eder­lerse bu vasiyet sıhhate avdet eder. Bu takdirde mevcut iki libastan âlâsı­nın süîüsanı âlâ sahibine, diğerinin sülüsanı da âdi libas sahibine ait ola­cağı gibi her iki libasın birer sülüsü de orta halli libas sahibine ait olur.

101 - : Cinayeti mukabilinde veli cinayete verilen veya borç mukabi­linde satılan memlûk hakkındaki vasiyet bâtıl olur.

Şöyle ki : bir kimse : «Vefatımdan sonra vârislerim şu kölemi azat et­sinler» diye vasiyet edip de vefatmdansonra o köle cineyette bulunmakla veliyyi cinayete def edilse veya borç mukabilinde satılsa vasiyet zail olur. Meğer ki vârisler fidyesini versinler. Bu halde vasiyet bâtıl olmaz ve bu fidye İltizamlarına mebni vârislerin mallarına ait olur. Amma böyle def ve feda bulunmadığı halde vasi, bu köleyi azat etse bakılır: Eğer cinayete mut­tali olduğu halde azat ederse diyeti = ersi. tamamen kendi üzerine lâzım gelir. Amma muttali olmaksızın azat ederse o halde kölenin yalnız kıymeti­ni zamin olur. Çünkü vasiyet cani olmayan köle hakkında iken vasi, cani olan köleyi azat etmekle muhalefette bulunmuştur.                                         

102 - : Mûsî, vasiyetinden sonra tecennün etse bakıhr : eğer cinneti, mutbik = bütün zamanını müstev'ib olup da altı ay kadar devam ederse va­siyeti bâtıl olur. Bu müddet, imam Ebu Yusüfe göre bir ay, İmam Muham-mede göre bir senedir. Böyle olmazsa bâtıl olmaz. Çünkü vasiyet, vekâlet gibi bir akdi caizdir. Bunun bekası için akde ehliyetin bekası muteberdir.

Kezalik : vasiyetten sonra vesveseye tutularak matuhen vefat etse va­siyeti bâtıl olur.

103 - : Mürteddin hali islâmındaki vasiyeti bâtıl olur. İmamı Azama göre bir mürtedin hali riddetinde vuku bulup bir müslümana nazaran sahih olmayan vasiyeti de bâtıldır. Fakat hali riddetinde yapılmakla beraber bir müslümana göre sahih bulunan vasiyeti mevkuf bulunur. îslâma rücu eder­se nafiz olur, rücu etmeksizin ölür veya öldürülür veya darı harbs iltihakına hükm olunursa bâtıl olur. îmameyne göre ise mürteddin tasarrufatı lühal sahihtir. Binaenaleyh intikal ettiği mîllet hakkında sahih olan bir vasiyet mürted tarafından yapılınca da sahih olur. Nitekim mürtedde hakkında da hüküm böyledir. Hindiyye, Şürünbüîâlî, Reddi Muhtar.

fMalikilere göre vasiyetler, mûsînin, mûsâ lehin riddetleriyle bâtıl olur. Fakat mûsâ bihin riddetiyle bâtıl olmaz. Vasiyet edilen memlûkün irtadadı gibi.

Mûsi, islâma rücu ederse ancak yazılı bulunmuş olan vasiyeti caiz ola­rak kalmış olur. Ebülberekât.) 227 nci meseleye müracaat!

104 - : Bir müslümanın gayri mütekavvim bir mal hakkındaki vasiyeti bâtıldır. Hamr veya hınzır gibi bir şeyi vasiyet etmek gibi.

105 - : Muayyen olan mûsâ bih ile vasiyet tekayyüt edip heiâkiyie bâ­tıl olur.

Binaenaleyh vasiyet olunan bir ayn veya muayyen bir nevî, mûsînin ve­fatından evvel helak olsa vasiyetin hükmü kalmaz. Velev ki mûsî bilâhare bunların emsaline mâlik olsun.

Meselâ : bir kimse, bir takım koyunları olduğu halde : «Şu koyunları­mın sülüsünü vasiyet ettin» dese bu vasiyet zamanında mevcut bulunan ko­yunlar hakkında muteber olur. Bu halde bu koyunlar o kimsenin vefatından evvel telef olsa veya tarafından satılsa vasiyet bâtıl olur. Velev ki muah-haran başka koyunlar tedarük etsin.

106 - : Gayri muayyen mûsâ bih ile vasiyet tekayyüt etmez.

Binaenaleyh böyle bir mûsâ bih, vasiyet zamanında mevcut olmadığı halde mûsînin vefatı zamanında mevcut bulunsa vasiyet, sahih olmuş olur.

Meselâ : bir kimse hiçbir malı olmadığı halde malının sülüsünü vasiyet edip de vefatında bir miktar malı bulunsa bunun sülüsü hakkında vasiyeti nafiz olur.

Kezalik koyunları bulunmadığı halde : «koyunlarımın sülüsünü vasiyet ettim» deyip de badehu bir miktar koyuna mâlik olduktan sonra vefat etse bu koyunlar hakkındaki vasiyeti tenfiz ediîir.

107 - : Bir kimse, meselâ  : koyunları olmadığı veya var iken helak olduğu halde : «Fülân şahsa malımdan bir koyun vasiyet ettim» dese vefa­tında mûsâ lehe orta halli bir koyun kıymeti verilir. Fakat malları, arasın­da koyun bulunursa vârisleri bu koyun ile bunun kıymetini vermek hususun­da muhayyer olurlar. Çünkü bu suretlerde mûsînin maksadı koyunun mali­yeti olacağından" her halde vasiyeti sahih olur. Amma koyunları olmadığı ve yahut yalnız bir koyunu bulunduğu halde  :  «Fülân için koyunlarımdan bir koyun vasiyet ettim» dese bu vasiyeti bâtıl olur. Kezalik koyunları olmadığı halde anlara ve sair mallarına izafe etmek­sizin- «bir koyun vasiyet ettim» denildiği surette de vasiyet bâtıl olur. Zira bü Suretlerde mûsînin maksadı koyunun ayni olacağından ademine mebni vasiyeti muteber olamaz.

At, deve gibi hayvanat, buğday, arpa gibi hububat ve saire hakkında da hüküm böyledir. (83) üncü meseleye de müracaat!

108 - : Bir kimse, kendisine meyvası vasiyet olunmuş olan bir bahçeyi mûsînin vârislerinden satın alsa bey, caiz, vasiyet bâtıl olur. Fakat vasiyet edilmiş olan gaile, süknâ ve hizmet gibi mücerret haklarda satış muame­lesi caiz olmaz. Şu kadar var ki vârisler, bu haklar kendilerine kalmak üze­re mûsâ lehe bitterazi bir miktar mal verseler veya bu haklar mukabilinde bir miktar mal üzerine müsalfeha olsala* bu caiz olur. Hindiyye, Haniyye. [53]

 

Vasiyetlerden  Rucua Dair Bazı  Meseleler :

 

109 - : Vasiyetler, birer akdi caizdir, birer akdi lâzım olmadıkları ci­hetle kendilerinden rücu = dönmek kabildir. Mûsînin mücerret icabiyle vasiyet tamam olmadığından bu icabı iptale salâhiyeti vardır. Ancak «tedbiri mutlak» kabilinden olan bir vasiyetten rücu sahih değildir. Nitekim ileride bildirilecektir. (Sair müctehitlere göre de tedbir sureti müstesna olmak üzere vasiyet­lerden rücu, bil'ittifak caizdir. Tedbir suretinde ise ihtilâf vardır. Bidaye-tül'müctehid.)

110 - : Vasiyetlerden rücu, sarahaten veya delâlete» olacağı gibi bazı hallerde zarureten de sabit olur.

111 - : Sarahaten rücu, vasiyetten dönmeye açıkça delâlet eden lâfız­lardan biriyle sabit olur ki buna «rücuı kavi!» de denilir.

Meselâ : mûsî : «Ben fülân kimseye yapmış olduğum vasiyetimden rü­cu ettim» veya «ben o vasiyeti terk. ettim» veya «ettiğim her vasiyet bâtıl­dır» yahut «Zeyd için vasiyet ettiğim mal, Amrindir» dese sarahaten rücu etmiş olur,

Kezalik : «Zeyde yaptığım vasiyet, vârisim Amrindir» denilmesi de bir rücudur. Bu halde diğer vârisler bilâhare mücîz olurlarsa Amr, mûsâ bihe müstahik olur, mücîz olmazlarsa mâsâ bih, vârislere ait olur. Birinci mûsâ lehe aid olmaz. Çünkü onun hakkında vasiyetten rücu edilmiştir. Bedaî, Dürri Muhtar.

112 - : Delâleten rücu, üç suretle olur ki buna «rücuı fi'lî» de denilir. Birincisi : mûsâ bibin'adı ve en büyük menfaatleri tebeddül edecek bir

veçhile değiştirilmesiyle olur. Vasiyet edilmiş bir koyunu kesmek, kumaşı biçip dikmek, demiri kılıç veya bakın leğen yapmak gibi.

İkincisi : mûsâ binde teslime mani olacak bir şey ziyade etmekle olur. Vasiyet edilen arsa üzerine bina yapmak, araziye ağaçlar, üzüm çubukları dikmek gibi. Mûsâ bih olan bir hanenin binasını yıkmak, veya bu haneye badana vurmak, veya araziye yonca ekmek rücu değildir.

Üçüncüsü : mûsînin mülkünü izale edecek bir tasarruf ile olur. Mûsînin mûsa bihi başkasına satması veya hibe ve teslim etmesi, veya ayrılması gayri mümkün veya mûteassir olacak surette başka bir şeye karıştırması gibi.

Satma ve hibe suretlerinde mûsî, bilâhare mûsâ bihe zira veya hibe­den rücu misilli bir sebeple tekrar mâlik olsa da artık vasiyet hükmü avdet etmez. Çünkü bu' avdet eden, bir mülk sayılır. Meğer ki- vasiyet, tedbiri mü-kayyede müteallik olsun.

113 - : Zarureten rücu, mûsâ bihin adının kendi kendine tegayyür et- mesi gibi bir suretle sabit olur.

Meselâ : mûslnin vefatından evvel mûsâ bih olan yas üzüm, kuruyup rezaki olsa veya mûsâ bih olan yumurtalardan kuluçka neticesinde civciv­ler çıksa zarureten rücu meydana gelir. Fakat mûsînin vefatından sonra vuku bulacak tegayyür ile rücu sabit olamayacağından vasiyet bâtıl olmaz, bu tegayyür, gerek .mûsâ lehin kabu­lünden evvel ve gerek sonra olsun.

114 - : Vasiyeti mürseleden, yani : muayyen bir mala müteallik vasi­yetten hem kavlen hem de fi'Ien rücu sahihtir.

Meselâ : bir kimse, muayyen bir hanesini birine vasiyet ettikten sonra bu vasiyetinden kavlen dönebileceği gibi bu haneyi satmak gibi bir veçhile fi'Ien de dönebilir.

115 - : Vasiyeti gayri mürseleden, yani : sülüs, rubu, südüs gibi kesr ile vuku bulan bir vasiyetten fi'Ien rücu sahih olmayıp yalnız'kavlen rücu sahihtir.

Meselâ : Bir kimse, malının üçte birini veya yansını vasiyet ettikten sonra bundan kavlen dönebilir Amma fi'Ien dönemez. Binaenaleyh mevcut mallarının bir kısmını satsa veya başkasına hibe ve teslim etse de vasiye­ti, vefatı anındaki mütebaki malının sülüsünden tenfiz olunur.

Kezalik bu surette mallarının bir kısmı helak olsa. veya bir kısmını is­tihlâk etse bakisinden vasiyeti tenfiz edileceği gibi mallarının tamamı helak olsa veya tamamını istihlâk etse de badehu bir miktar mal kazandıktan sor. ra vefat eylese vasiyeti bu kazandığı malından tenfiz edilir. (106) ncı me­seleye müracaat!..

116 - : Tedbiri mukayyed kabilinden olan bir vasiyetten kavlen rücu sahhi olmayıp yalnız fi'Ien rücu sahihtir.

Meselâ : bir kimse «Ben şu hastalığımdan ölürsem fülân kölem azad ol­sun» diye vasiyet etse artık bundan kavlen dönemez. Fakat bu köleyi sat­ması sahih olduğundan bu veçhile fi'Ien dönebilir. Maamafih bu köleyi tek­rar satın alsa vasiyetin hükmü avdet eder.

(Zahiriyye mezhebine göre bir kimse, her hangi bîr vasiyetinden döne-bilir, ancak vasiyet ânında mâlik olduğu memlûkünün azat olması hakkında­ki vasiyetinden asla dönemez. Meğer ki anı satmak, başkasına bağışlamak gibi temlik vecihlerinden biriyle mülkünden çıkarsın. Kitabülmuhallâ.)

117 - : Tedbiri mutlak kabilinden olan bir vasiyetten kavlen rücu sahih olmadığı gibi fi'Ien rücu da sahih değildir.

Meselâ : bir kimse «her ne zaman ölürsem şu kölem azat olsun» diye vasiyette bulunsa artık bundan bilâhare ne kavlen, ne de fi'Ien dönemez.

118 - : Bir kimsenin iki vasiyetinden biri diğerine münafi olmasa iki­si de usulü dairesinde tenfiz olunu , fakat biri diğerine münafi olsa, bu bir rü­cu mesabesinde olup muahhar olan vasiyet, mukaddem olan vasiyeti iptal etmiş olur.

Meselâ  : bir kimse «kölesinin satılmasını vasiyet    ettikten sonra azat edilmesini de vasiyet etse, birinci vasiyetini bozmuş olur. Çünkü satmak ile azat etmek biribirine münafidir! Bedaî,

119 - : Bir kimse : «Fülân şahsa yaptığım vasiyet fülân zatadır» dese bakılır : Eğer bu vasiyet ânında o zat berhayat ise birnici vasiyetinden rü-cu etmiş olur. Fakat o zat berhayat değilse bu, rücu sayılmaz. Çünkü ölü vasiyete mahal değildir. Fakat o zat, berhayat olup da sonra o kimseden evvel vefat etse vasiyet bilkülliye bâtıl olup mûsâ bih vârislere ait olur.

120 - : Bir kimse, yapmış olduğu vasiyeti inkâr etse veya «Ben böyle bir vasiyet bilmiyorum» veya «ben böyle bir vasiyet yapmadım» dese bu bir rücu sayılır. Çünkü bu inkâr, bir fesh, ve akde ademi rıza mânasındadır.

Fakat imamı Muhammede göre bu inkâr, bir rücu değildir. Zira vaki olan bir vasiyeti inkâr, bir kizbi mahz olduğundan bâtıldır, buna bir hüküm terettüp etmez, nikâhı vakn inkâr gibi. Bedaî.

121 - :  Mûsinin «yapmış olduğum vasiyeti tehir ettim*  demesi, veya mûsâ bih olan libası yıkaması, veyahut mûsâ bih. olan kumaşı mücerred biç­mesi vasiyetinden rücu sayılmaz. Kezalik : «yaptığım her vasiyet haram­dır, veya ribadır» demesi rucu değildir. Çünkü hürmet, vasiyete münafi ol­madığından rücua delil olamaz. Elbedaî.

122 - : Fuzulî olan bir vasiyet, teslim olunmadık bir hibeye müşabih­tir. Binaenaleyh mal sahibi bu vasiyete icazet verse de kabletteslim icaze­tinden rucu edebilir.

Şöyle ki : bir kimse, kendi yanında vedia olarak bulunan muayyen şu kadar kuruşu veya bir haneyi birine vasiyet edip o vedianın sahibi de o kim­senin hayatında veya vefatından sonra bu vasiyete icazet vererek bunu mû­sâ lehe teslim etse, bu bir hibe olarak caiz olur.

Fakat icazet verdiği halde henüz etmemiş bulunsa bu icazetinden döne­rek teslimden imtina edebilir. Çünkü bu hibeye müşabih olduğundan teslim bulunmadıkça lâzım olmaz.

Şayet bu vasiyete icazet verip de mûsâ bihi henüz teslim etmeden ve­fat etse - bu icazet, kendi tarafından yapılmış bir vasiyet gibi olacağından - terikesinin sülüsünden sahih olur. Elbedaî, Reddülmuhtar, Hindiyye. [54]

 

Vârislepin Vasiyetlere İcazetleri  :

 

123 - : Borç gibi şer manialardan biri bulunmaksızın bir ecnebiye te-rikenin sülüsüne kadar yapılmış olan vasiyetler,    vârisler mücîz olsunlar olmasınlar sahih olur. Fakat vârislerden birine yapılan vasiyet, ne miktar­da olursa olsun diğer vârisler icazet vermedikçe sahih olmaz.

124 - : Bir yabancıya terikenin sülüsünden ziyade vasiyet edilmiş olunca bakılır : Eğer vârisler, men yerüddü aleyh takımından olup da bu va­siyete icazet verirlerse mûsâ leh, mûsâ binin, tamamına müstahik olur. Te­rikenin mütebakisi de vârislere ait bulunur. Amma icazet vermezlerse mûsâ leh, sülüs mikdarından fazlasına müstahik olamaz.

Meselâ : vârisi yalnız bir kızından ibaret bulunan bir kimse, malının ya­nsını bir şahsa vasiyet ettikten sonra vefat edip de kızı bu vasiyete icazet verse terikesinin yarısı o şahsa, yarısı da kızına ait olur. Amma icazet ver­mese terikesinin sülüsü mûsâ lehe, sülüsanı da kızma ait olur.

Fakat vârisler men lâ yüreddü aleyh takımından olup da bu vasiyete ica­zet verirlerse kendi hisseleri mûsâ bihden baki kalan terike miktarından iti­bar olunur, mütebakisi de beytülmâle ait olur. Amma icazet vermezlerse rnûsâ ieh, terikenin sülüs mikdariyle beytülmâle düşecek hisseden mütebaki mikdarı alır, vâris, hissesinin yalnız bir sülüsünü gaip etmiş olur.

Meselâ : Vârisi yalnız zevcinden ibaret bulunan bir kadın malının yarı­sını bir ecnebiye vasiyet etmiş olup zevci de bilâhare buna icazet verse te­rikesinin yarısı mûsâ lehe, diğer yarısı da müsavat üzere zevç üe beytülmâ­le ait olur. Fakat zfivc icazet vermezse terikenin on ikide altısı mûsâ lehe, dördü zevce, mütebaki ikisi de v beytülmâle ait bulunur, demek ki sülüsten fazla olan vasiyet miktarı, yalnız beytülmâlin hissesinden çıkmış oluyor.

(Vasiyetin beytülmâldem olmadığına ve beytülmâle ait hisseler hakkında icazet verilemiyeceğine kail olan müctehitlere göre bu meselede mûsâ leh, terikenin-sülüsünden fazlasını asla alamaz.) (37) nci meseleye de müracaat.

125 - : Terikenin sülüsünden ziyade miktarı hakkında vârislerin icazet­leri sahih olmak için vasiyetin mikdarına vâkıf olmaları şarttır.

Binaenaleyh vârisler, müverrislerinin vasiyette bulunmuş- olduğunu bi­lip de ne miktar şey vasiyet etmiş olduğunu bilmedikleri halde mûciz olsa­lar, icazetleri caiz olmaz. Amma mûsâ binin mikdarını bildikleri halde İca­zet verseler vasiyet tamam olur.

(Hanbelilere göre de nısıf, süîüsan gibi terikeden şayi bir cüz' ile yapı­lan bir vasiyete, vâris icazet verdikten sonra : «Ben malın az bir şey oldu­ğunu zan ederek böyle icazet verdim» dese sözü yeminiyle kabul olunur. Altı bin kuruşu üç bin kuruş sanmak gibi. Çünkü aza razı olmak çoğa rızayı is­tilzam etmez. Fakat mal, zahir veya bu mala vârisin vukufu beyyine ile sa­bit olursa sözü kabul edilmez. Nitekim vasiyet edilen mal, muayyen bir mebiâğ veya muayyen bir hane gibi bir şey bulunursa «terikenin bir çok şey olup vasiyete müsait olduğunu zan etmiştim» diye vârisin icazetinden rücu etmek istemesi muteber değildir. «Mûsînin borcu var imiş ben onu bilmiyor­dum» demesi de böyledir. Çünkü icazet verilen şey malûmdur. Onda cehalet yoktur, artık rücu sahih olamaz. Keşşafül'kına.)

126 - : Vasiyetlerde sülüs mikdanndan ziyadeye icazet vereceklerin teberrüa ehil olmaları şarttır. Binaenaleyh çocukların, mecnunların icazetleri muteber değildir.

127 - : Vârislerin ziyadeye icazetleri, mûsinin vefatından sonra olmak şarttır.

Binaenaleyh mûsi daha hayatda İken vârislerinin icazetleri muteber ol­maz. Çünkü muris vefat etmedikçe vârisler için bir hak sabit olmaz ki ica-sçetleri muteber olsun. Bir de vârisler, mûsinin hatırına riayet etmek ve­ya haşmetinden müteessir olmak sebebile icazet vermiş olabilirler. Mûsî vefat etmiş bulunmalıdır ki icazetleri samimî, tesirden hâlî bulunsun Binaenaleyh vârisler, mûsinin hayatında icazet verdikleri halde vefatından sonra bu icazeti red edebilirler. Şu kadar var ki i'tak gibi filhal hüküm ifade eden bir tasarruf, marazı mevt ile marîz olan kimseden sâdır olup da ve­fatından evvel vârisleri tarafından icazet verilmiş bulunsa artık vefatından sonra bu icazet red edilemez. Bu halde a.zat edilmiş memlûk, terikenin sülü­sünden zait olan miktar için kazanç sahasına sevk edilemez.

(tbni Ebî Leylâya göre mûsînin hali hayatında da vârislerinin icazetle­ri muteberdir. Çünkü bu icazet, kendi haklarına müsadiftir.)

128 - : Malın sülüsünden zait miktar hakkındaki vasiyete, vârislerin ba­zıları icazet verse yalnız anların hisseleri mikdarında caiz olur. Yani bütün vârislerin icazetleri takdirindeki hisseleri miktarından muteber bulunur.

Meselâ : bir kimse, malının yarısını bir şahsa vasiyet ettikten sonra iki oğlunu terk ederek vefat etmekle bunlardan yalnız birisi icazet verse, teri­kenin tamamı on iki sehim itibar olunur. Bundan üç sehim, müciz olana, dön sehim mûcîz olmayana, bunun sülüsü ile beraber mucîzin hissesinden olan bir sehim de ki cem'an beş eder, mûsâ lehe verilir,

129 - : Vârisleri iki oğlundan ibaret bulunan bir kimse, malının yansı­nı bunlardan birine vasiyet edip de diğeri de icazet verse mûsâ leh olan oğ­lu, terikesinin yarısını vasiyet cihetinden alır, yansını da İki kardeşe mü­savat üzere mevrus olur.

Şayet bu kimse, malının yansını bir oğluna, yansımda bir ecnebiye va­siyet edip buna her iki oğlu da icazet verse terikesinin yarısı mûsâ leh olan oğluna, yarısı da ecnebiye ait olur, mirasa mahal kalmaz. Çünkü vasiyetin tenfizi hakkındaki mania, vârislerin icazetleriyle zail olmuştur. Mebsutı Serahsî.

130 - : Bir kimse, bütün emvalini bir yabancıya vasiyet ettikten sonra vâris olarak yalnız zevcesini terk ederek vefat etmekle bu kadın bu vasiyete icazet vermese bütün terikenin südüsüne müstahik olur, bakisi de mûsâ lehe verilir.

Zevce yerinde zevç olup da bu vasiyeti mûcîz olmasa umum terikenin sülüsüne müstahik olur, mütebaki sülüsanı da mûsâ lehe verilir. (114) üncü meseleye müracfeat!

131 - : Vârisler, mâlin sülüsünden ziyade olan vasiyeti, mûsînin vefa­tından sonca mûcîü olunca artık icazetlerinden rücu edemezler. Binaenaleyh mûsâ bihi mûsâ lehe teslimden kaçmsalar kendilerine cebr olunur. Velev ki mûsâ leh, vâris veya katil bulunsun.

132 - : Marbîn İcazeti, iptidaen vasiyet gibidir.

Binaenaleyh mûsînin vârisi âkil ve baliğ olduğu halde marîz bulunsa da vasiyete icazet verse bakılır : Eğer bu marazdan ifakat bulursa icazeti sahih olur. Amma o marazdan ölür, mûsâ leh de kendisine vâris bulunmaz­sa bu icazeti, vârislerinin icazetlerine mevkuf olmaksızın terikesinin sülü­sünden sahih olur. Fakat mûsâ leh, kendisinin vârisi bulunursa sair vârisleri mûcîz olmadıkça icazeti sahih olmaz.

133 - : Bir kimse, kendi vârisinin nikâhında bulunan cariyesini birine vasiyet ettikten sonra vefat edip de o vâris de bu vasiyete icazet verse bu­nunla nikâhı bâtıl olmaz.

134 - : Terikesi borca müstağrak olan kimsenin vasiyeti garimîerin ica­zetlerine mevkufdur. Çünkü vasiyet, borçtan muahhardır.

Binaenaleyh medyum müstağrakm vasiyeti, alacaklıları icazet verme­dikçe sahih olmaz. Gayri müstağrak olan medyunun vasiyeti ise borç mik-.tan çıkarıldıktan sonra baki terikesinin sülüsünden mutober olur. (30) uncu meseleye müracaat!                                                                          

135 - : Bir kimse, marazı mevtinde «kendisinden sonra başkasiyle ev­lenmemek üzere zevcesine bir miktar mal vasiyet edip vefatında zevcesi, başkasiyle evlenmiyeceğini söylemekle vârisleri vasiyti tecviz ederek o ma­lı kendisine teslim ettikten sonra başkasiyle evlense artık o malı, istirdat olunamaz. Nitekim evlenmemek üzere kölesinin azat edilmesini vasiyet edip de o da vefatından sonra evlenmeyeceğini söylese azat olur, velev ki bilâ­hare evlensin. Çünkü bu şartta evlenmemenin devamı lâzım değildir. Aksi takdirde evlenmemek şartı zevcenin ve kölenin  Ölümleri ânında tahakkuk etmiş olur, o anda ise vasiyetin tenfizine mahal kalmaz. Mebsuü Serahsî, Dürri Muhtar, Abdurrahim Fetâvâsı. [55]

 

Müteaddit Vasiyetlerden Hangilerinin Takdim Edilece­ğine Dair  Meseleler 

 

136 - : Müteaddit vasiyetler içtima edince bakılır : eğer terikenin sü­lüsü bunların hepsine kâfi ise veya kâfi olmadığı halde vârisler ziyadeye icazet verirlerse hepsi de tenfiz olunur. Fakat bir kısmına kâfi olup vârisler. de mütîz olmazlarsa aşağıdaki meseleler veçhile muamele olunur.

137 - : Vasiyetlerde hukukullah ile muayyen hukuki ibad içtima edip terikenin sülüsü hepsine kifayet etmeyince bu sülüs bu iki kısım haklara taksim olunur. Yoksa hukukullaha veya hukuki ibada müteallik vasiyetler takdim olunmaz. Bu surette hukukullaha ait kurbet cihetlerinden her biri müstakillen kısmete girer, sonra bu kısmetler toplanarak bu cihetlerin ehem-mi mühimmine takdimen tenfiz edilir.

Meselâ : bir kimse, malının sülüsünü hac ile zekâtına ve fülân şahsa ve keffaretleri için vasiyet etmiş bulunsa vefatında terikesinin sülüsü dört kısma ayrılır, sonra hac ile zekâta ve keffaretlere ait kısımlar cem edilerek bunların eh^mmi mühimmine takdimen tenfiz olunur. Yoksa haç ve zekât gibi feraizi ilâhiyye, hakkı âdemiye takdim edilmez. Çünkü insanların ihti­yaçları derkârdır. Şu kadar var ki âdemi gayri muayyen olursa o halde kıs­met carî olmayıp aledderecat ekva olanlar takdim olunur.

Meselâ : bir kimse «malımın sülüsü haç ve zekâtım ile fakirlereAada-kadir» diye vasiyet etmiş bulunsa evvelâ hac ile zekâta ait vasiyeti infaz edilir, sonra bir şey kalırsa o da fakirlere tesadduk olunur.

138 - : Hukukullaha müteallik muhtelif vasiyetler toplandıkta eri kuv­vetlisi takdim olunur. Velev ki mûsî, bunu tehir etmiş olsun.

Binaenaleyh evvelâ hac ve zekât gibi feraize ait vasiyetler, sonra kef-Faretler, nezrler gibi vâciblere ait vasiyetler, daha sonra da nafile hac, na­file sadaka gibi tetavvuat kabilinden vasiyetler tenfiz edilir.

139 - : Vasiyetler kuvvetçe mütesayi.    olduğu halde terikenin sülüsü hepsine müsait olmasa, vârisler de bunların hepsine veya bazısına icazet vermese mûsînin takdim ettiği vasiyet takdim olunur. Çünkü bu takdim, mû-sînin ana ihtimamına delâlet eder.

Binaenaleyh müteaddit vasiyetlerin hepsi de farz veya hepsi de nafile olsa mûsînin takdim ettiğini evvelce tenfiz lâzım gelir.

Meselâ : bir kimse «malımın sülüsü ile üzerime farz olan hac eda ve §u kadar kuruş zekât tediye olunsun» demiş bulunsa evvelâ hac bedeli çıka- • rılır,. sonra bakiyyesile zekât verilir.

İmam Ebu Yusüften bir rivayete göre hac zekâta takdim olunur, velev ki mûsî zekâtı takdim etmiş olsun. Çünkü hac bir ibadeti bedeniye olduğun­dan bir ibadeti maliyye olan zekâttan evlâdır, imam Muhammede ve imam Yusüften diğer bir rivayete göre de zekât takdim olunur. Zira zekâta kulla­rın hakları taallûk eder, kulların hakları ise ihtiyaçlarından dolayı mukad­demdir.

(Şafiîlere göre farz olan hac ile sıhhat halinde nezr edilen hac, mütevef- . fanın vasiyeti bulunsun bulunmasın, sair borçları gibi bütın terikesinden ifa edilir ve bu hac için bedel, mîkattan tutulur.)

140 - : Vasiyet hususunda evvelâ : keffareti kati, saniyen : keffareti yemin, salisen : keffareti zihar, rabian : keffareti iftar, hâmisen : nezr, sâdisen : fitre, sâbian : uthiyye bittakdim tenfiz olunur. Çünkü bunlar bu ter­tip üzere biri birinden kuvvetlidirler. Uthiyye de nafileler üzerine mukad­demdir.

Sadakai fıtır da keffareti fıtırdan mukaddemdir. Çünkü sadakai fibrin vücubi haberi meşhur ile, keffare*: fıtr ise haberi vahit: ile sabittir. Haberi meşhur ise daha kuvvetlidir. Bedâî.

141 - : Hukuki ibada müteallik vasiyetlerde takdim cari olmaz. Buhal-de müteaddit men khülhak mütesavîdir.

Meselâ : bir kimse, malının sülüsünü birine vasiyet ettikten sonra yine malının sülüsünü başka birine vasiyet edip de vârisleri iki sülüsün verilme­sine icazet vermeseler bir sülüs bu iki mûsâ leh arasında münasafeten tak­sim olunur, yoksa evvelki vasiyet takdim olunmaz. Meğer ki mûsî, birinin takdimini sarahaten beyan etsin.

142 - : Yukarıdaki meselelerden müneccez ıtk ile tedbir ve muhabat halleri müstesnadır, bunlar her halde takdim olunur.

Şöyle ki : bir kimse, marazı mevtinde kölesini azat etse, veya bir kim­se : «Ben öldüğüm zaman şukölem hürdür, veya şu hastalığım neticesinde ölürsem şu cariyem azat olsun» diye tedbir suretinde vasiyette bulunsa ve­ya bir hasta, bir malı hakkında birisi namına muhabatta bulunup o hasta­lıktan ölse evvelâ bu vasiyetleri infaz edilir, sonra mûsâ .bihten bir şey ka­lırsa sair vasiyetlerine usulü veçhile sarf edilr.

Şayet müneccez ıtk ile muhabat içtima edip de terikenin sülüsü bunlara kifayet etmese İmamı Azama göre bakılır âğer muhabat, ıtkdan evvel ya­pılmış ise muhabat takdim olunur. Ve illâ ikisi müsavi olur. îmameyne gö­re ise evvelce yapılmış olsun olmasın, her halde ıtk, muhabata takdim edi­lir, çünkü ıtk, muhabattan kuvvetlidir. îmamı Azama göre ise muhabatta bir akdi zaman ile, yani : bir bedel ile istihkak hâsıl olmuştur. Itk ise mü­cerret bir teberrüden ibarettir. Bu ıtk evvelce vaki olmadıkça muhabata takdim edilemez. Bir malın değer fiyatından noksana satılması bir muha-battır.

Böyle müneccez veya muallâk bir surette olmayıp mutlak bir veçhile vasiyet edilen i'tak halinde ise bakılır : eğer bu, keffaretten dolayı vâcib olan'bir i'tak ise keffaretler hükmünde olur. Böyle değilse tetavvuan hac, fakirlere tesadduk gibi sair nafile vasiyetler hükmünde bulunur. Bu gibi vasiyetlerde ise fesh ve rücu vaki olabilir. Nitekim hükümleri evvelce be­yan olunmuştur. Hindiyye, Reddi Muhtar, Bahri Raik.

(Zahirilere göre bir kimsenin sülüsi mali, vasiyet ettiği şeylere kifayet etmezse ilk evvel söylediği şeyden başlanır, sülüs bitinceye kadar sarf edi­lir, bitince sair vasiyetleri bâtıl olur. Vasiyetlerde icmal bulunup mukaddem ve muahharı tayin edilmemiş olunca vasiyetlere hisse verilir. Elmuha Hâl.[56]

 

Hayır Cihetlerine Ait Vasiyetlerin Tenfiz Suretler

 

143 - : Farz olan hacci ifa için bedel tutulması vasiyet edilmiş olunca bakılır :  eğer nafaka, yani hac için vasiyet edilmiş mal, kâfi ise mûsinin beldesinden ve kâfi değilse kifayet edeceği mahalden itibaren bedelin râkib olarak hac etmesi lâzım gelir. Hattâ mûsînin beldesinden râkiben hacce na­faka kifayet etmemekle bir kimse, «ben bu nafaka ile piyade olarak hac ede­rim» dese caiz olmaz.

Şayet nafaka, râkiben hacce kâfi iken bedel, mâşiyen hac ederek nafa­kanın bir mikdarım kendisi için tasarruf ve istibka etse nafakayı zamin olur. Çünkü muhalefette bulunmakla mûsî için matlûp olan sevap hâsıl olmamıştır.

Kezalik nafaka yetişir olduğu halde vasi, mûsînin beldesinden başka bir yerden hac yaptırsa verdiği nafakayı zamin olur. Meğer ki mûsinin belde­siyle o yere bir gün içinde daha gece olmadan gidip gelmek mümkün bulun­sun.

144 - : Üzerine hac farz olduğu senede hacce gidip tle yolda vefat eden kimseye, tarafından hac ettirilmesini vasiyet, vacip "olmaz. Fakat hac farz olduğu halde tehir edip de sonra hacce azimet eden kimse, yolda vefat ede-cek olsa tarafından hac ettirilmesini vasiyet etmesi üzerine vacip olur. Bi­naenaleyh vasiyet edince nafaka kâfi ise beldesinden, değilse kifayet ede­cek mahalden hac ettirilir.

Şayet muayyen vatanı yok ise vefat ettiği mahalden ve müteaddit vata­nı var ise Mekkei Mükerremeye en yakın vatanından hacettirilmesi lâzım gelir.

145 - : Bir kimse, kendi beldesinden başka bir mahalden hac ettirilme­sini vasiyet etmiş olsa, vasiyeti veçhile o mahalden bedel gönderilmesi lâ­zım olur. Bu mahal, Mekkei Mükerremeye gerek yakın ve gerek uzak bulun­sun. Şu kadar var ki üzerine vâcib olan şeyi, yani : kendi yurdundan hac ettirilmesini terk etmekle âsim olur.  Nitekim nafaka kâfi olmadığı halde kendi yurdundan hac ettirilmesini vasiyet etmiş olduğu takdirde de günah­kâr olur.

146 - : Mûsi, Mekkei Mükerreme ahalisinden olduğu halde başka bir beldede iken vefat etse namına Mekkei Mükerremeden hac ettirilir. Fakat Hacci kıran ile vasiyet etmiş bulunsa vefat ettiği beldeden hac ettirilmek lâzım gelir.

147 - : Bir kimse «malimin sülüsü ile veya malımdan şu kadar meblâğ ile hac ettiriniz» diye vasiyet etmiş olup da o malın sülüsü veya o meblâğ müteaddit hacce kifayet eder oldukta bakılır : eğer yalnız bir hac ettiril­mesini tasrih etmiş, ise o veçhile bir hac yaptırılıp geri kalan miktar, vâris­lerine verilir. Amma tasrih etmemiş ise hepsi bir, senede olmak üzere müteaddit hac yaptırılır. Başka başka senelerde yaptırılabileceğine kail olan­lar da vardır. Fakat hayırlı bir işin tehire bırakılmaması evlâdır.

148 - : Hac için vasiyet edilmiş olan bir mal, mevlâsımn izniyle hac etmek üzere bir köleye verilse sahih olur. Şu kadar var ki bu halelden halî olamıyacağı cihetle müstahsen değildir.

149 - : Bir kimse, bir miktar mal ile namına hac ettirilmesini vasiyet etrrfiş olunca bakılır. Eğer yolda selâmet mevcut ise vasiyeti veçhile hac ettirilir. Fakat yolda selâmet mevcut değilse o mal, din âlimlerinin müna­sip görecekleri bir ciheti birre sarf olunur.

150 - : Bir kimse, hac için malının bir kısmım vasiyet etmiş olmakla vefatında vasi, terikesini vârisler ile taksim edip de hac için ifraz ettiği meblâğ, kendisinin veya hacce gönderilecek bedelin elinde zayi olsa baki kalan terikenin sülüsünden o kimse namına kifayet edecek mahalden hac yaptırılır. Hacce ait malın defeat ile helaki takdirinde de hüküm böyledir. Fakat terikede sülüsü hacce kifayet edecek miktar mal kalmazsa vasiyet bâtıl olur.

Nitekim mûsinin hacci için bizzat ayırmış olduğu muayyen mal, vefa­tından sonra zayi olduğu takdirde de vasiyeti bâtıl olup artık mütebaki te­rikenin sülüsünden hac ettirilmesi lâzım gelmez. Çünkü mûsînin bittayin if­raz e'ttiği mal, helak olunca vasiyetini tenfiz kabil olamaz.

151 - : Bir kimse, malının sülüsünü keffareti salâtı için vasiyet etse, vasi, bu malı o kimseden usul ve füruundan olmayıp da müslim ve muhtaç" bulunan sair vârislerine sarf edebilir. Fakat muayyen bir şahıs için vasiyet edilmiş olan bir keffareti salâtı, o şahıstan başkasına sarf etmek caiz de­ğildir.

152  - : Bir kimse,  vârisi olmayan torunlarına kefareti salâti  için şu kadar meblâğ verilmesini vasiyet etse emri veçhile bunlara verilir. Şu ka­dar var ki bu, keffareti salât yerini tutmaz.

153 - : Bir kimse, keffareti salâtı için bir miktar meblâğ miskinlere vasiyet etmiş bulunsa bu meblâğı kendisinin vârislerine veya vârislerinden birine sarf etmek caiz olur. Şu kadar var ki vârislerin muhtaç, baliğ, hâ­zır ve razı olmaları şarttır.

Binaenaleyh vârislerden bazıları çocuk veya gaip bulunsa veya hâzır olduğu halde gayri razı veya gayri muhtaç olsa bu veçhile sarf caiz olmaz. Çünkü bu. vârislere vasiyet kabilinden olacağı cihetle icazetlerine tevakkuf eder.

154  - : Bir kimse, keffareti salât veya siyamı için vasiyet edip de te-rikesinin sülüsü bir takım mu'sir kimselerin zimmetlerinde bulunmakla va-sî, bu malı o kimselere fidyeî salât veya siyam olarak terk etse caiz olmaz.

Belki bu malı onlardan evvelâ alıp sonra fidye niyetiyle kendilerine tesacl duk etmesi lâzım gelir.

Fakat bir kimse, malının sülüsü tesadduk edilsin diye emr ettikten son ra vefat edip de bir şahıs bu sülüsü gasp ederek istihlâk etmekle vasi, bt sülüsü muîsir bulunduğu halde o gâsıba sadaka olarak terk etse caiz olur sadaka yerine geçer. Çünkü bu takdirde mûsinin vefatından sonra kabz bı lunmuştur.

155 - : Bir kimse : «Mahram sülüsü vücuhi birre sarf edilsin» diye va siyet.etse bu mal, vasisi veya vârisi tarafından hayır ve bir itlâk olunaı « her hangi bir mahalle sarf edilebilir. Hattâ vasi böyle bir sarfta bulunduk tan sonra vârisler, «sarf eylediğin vecihleri bize bildir» diye vasiyi muahezı edemezler. Behcetül'fetâva.

156 - : Bir kimse, malının sülüsünü   amali birre = hayır işleri için va siyet etse bu mal, mahpushane gibi imar ve ıslahı vücuhi birden  olduğu mütearef bulunmayan müesseseler, yaptırılmasına sarf edilemez.

Fakat bir vakfın imarına veya bir mescidin tenviratına sarf edilebilir. Amma bunların tezyinatına da sarf edilemez.

157 - : Bir kimse  «Malımın sülüsü fî sebilillâh vasiyet olsun» demiş bulunsa bu malın gaza işlerine sarfı lâzım gelir. Bununla beraber haccı münkatıa, = yolda nafakası tükenmiş hacıya sarfı da caizdir

(Hanbelîlere göre «Allah Tealâ» veya «Resuli Ekrem» namına vasiyet caizdir. Bu halde mûsâ bih, âmmenin mesalihine sarf edilir. Neylülmeârib.)

158 - : «Fülân gahsm zimmetinde olan şu kadar kuruşum alınıp fülân mahalde bir çeşme yapılsın», diye vasiyet etmiş olduğu halde vefatından son­ra o şahsın iflâsına hükm edilse vasisi, müsait olduğu takdirde terikeden o miktar kuruş alarak o mahalde çeşme bina ettirebilir. Bence. Demek ki bu vasiyet, o zimmetteki meblâğ ile tekayüüt etmiş olmuyor.

159 - : Bir kimse, marazı mevtinde malının sülüsünden fülân yerde bir çeşme yapılıp artık miktarı fülân zatlann rey eyledikleri şâhıslara verilsin» diye vasiyet ve tenfizine birini vasî nasp etmiş bulunsa vasi, çeşmeyi bina ettikten sonra fazla kalan miktarı o kimsenin baliğ ve Eakir olan vârislerine o zatlann reylerîyle verebilir. Behce.

160 - : Muayyen bir cihete, meselâ bir çeşme   yaptırılmasına vasiyet edilmiş olan bir mal, fauna kifayet etmezse başka cihete sarf edilmez. Belki çeşme yaptırılmaya yetişeceği miktara kadar istirbah olunarak gailesi as­lına ilâve edilir. Abdurahim Fetâvâsı.

161 - : Bir kimse: «Malımın sülüsü ile fülân mevsimde veya fî sebilîl-lâh nâsa bu verilsin» diye vasiyet etse caiz olup o sülüs, vücuhi birden birine sarf olunur. Bu, imam Muhammede göredir ve müftabihtir. îmamı Aza­ma göre böyle bir vasiyet muteber değildir. Dürri Muhtar.

162 - : Mekkei Mükerreme namına vaki olan bir vasiyet, Mekkei Mü-kerremenin fakirlerine masruf olur. Binaenaleyh bir kimse «Malımın sü­lüsü Mekkei Mükerremeye vasiyet olsun» dese bu mal, Mekkei Mükerrerne-nin fukarasına sarfedilir. Fakat muayyen veya gayri muayyen bir mabet na­mına vuku bulan bir vasiyet, o mabedin mesalihine sarf olunur.

Meselâ : Mûsî : «Terikemin sülüsünü beytülmakdise vasiyet ettim» de­se bu sülüsü, beyti makdisin imaretine, kandillerine ve sair levazımına sarf etmek lâzım gelir.

Kezalik : «Bir kimse : «Fülân mescide şu kadar kuruş sarf ve infak olunsun» diye vasiyette bulunsa bu, caiz olup o meblâğ, bu mescidin mesa­lihine sarf edilir.                                                               .                  .

Alelitlâk mescit için vasiyetin cevazı îmamı Muhammede göredir. Ve anın kavline göre mûsâ bih olan meblâğ, mescidin masarifine tahsis edilir. Bazı ulemaya göre ise mûsâ bih. o mescidin fakirlerine sarf olunur. Mese­lâ : camiüTezher namına vuku bulan vasiyet, bu camiin fakirlerine ait bu­lunur,

163 - : Bir kimse, başka bir malı olmadığı halde hanesini mescit ol­mak üzere vasiyet edip vârisleri de mücîz olsalar o hane tamamen mescit yapılır. Fakat vârisler mücîz olmazlarsa yalnız üçte biri mescit ittihaz edilir.

164 - : Bir kölenin muayyen bir mescidde hizmet ve müezzinlik etme­sini vasiyet caizdir. Bu halde kölenin hazancı, nafakası çıkarıldıktan sonra mûsînin vârislerine ait olur.

165 - : Bir hayvanın arkasını = rükûbünü bir kimse için tayin etmek­sizin fî sebiîillâh vasiyet etmek bâtıldır. Çünkü bu vasiyet, vakıf mânasına olduğundan caiz değildir. Bu mesele, îmamı Azama göredir. îmameyne göre ise "böyle bir vakıf hali hayatta caiz olduğu gibi ölümden sonraya bü'izafe vasiyet suretiyle de caizdir. Bedaî.

166  - : Vasiyet edilen mahalde çeşme inşası mümkün olmasa tenfizine vasi olan kimse o çeşmeyi mümkün olan bir yerde    yaptırır, tayin edilen meblâğdan bir şey artarsa onu da vârislere vermesi lâzım gelir. Behcet"l'-fetâvâ. [57]

 

Kariplere, Ehli Beyte, Cirane Vesaire Namına Yapıla­cak Vasiyetler

 

167 - : Bir kimse Akribama» veya «zevilkarabetime» veya erharm-ma» veya «zeviîerbamıma» yahut «ensabıma şu malımı, veya malımın sü­lüsünü vasiyet ettim» dese mûsâ bih, o kimsenin akrabiyet gözetilerek gerek erkek ve gerek dişi olsun zi rahmi mahremlerinden en az iki şahsa verilmek lâzım gelir. Çünkü vasiyette cemi sigası kullanıldığından bir şahıs, mûsâ bihe tamamen müstahik olamaz.

Bu vasiyetine o kimsenin her hangi vârisi dahil olamayacağı gibi ebe-veyniyle evlâdı da dahil olamazlar, velev ki ebeveyniyle evlâdı, rık veya ademi islâmiyet gibi bir sebeple irsden. ımahrum bulunmuş olsunlar. Çünkü bunlar örfen akribadan sayılmazlar. Fakat o kimsenin vârislerinden olma­yan ced ve ceddesiyle evlâdının evlâdı dahil olurlar. Maamafih îmamı Azamdan bir rivayete göre bunlar da vasiyete dahil olmazlar. îmamı Ebu Yusüfden de böyle bir rivayet vardır. Sahih olan da. budur. Çünkü ced, ba­ba menzilesinde, evlâdın evlâdı dâ evlât mesabesindedirler. Bu halde o kim­senin vârislerinden olmayan iki amcasîyle iki de dayısı bulunsa vasiyeti yal­nız amcalanna ait olur. Çünkü amcaların karabeti daha ziyadedir. Şayet bir amcasiyle iki dayısına bulunsa mûsâ bihin yarısı amcasına diğer yarı­sı da iki dayısına verilir. Çünkü vasiyet cemi sıgasiyle vuku bulmuş­tur, ekalli cemi ise ikidir, artık bir amca nısıftan başkasına müstahik oîa,-maz. Binaenaleyh o kimsenin yalnız bir amcası bulunsa mûsâ bihin yansı ana verilir, yarısı da vârislere red olunur. O kimsenin bir amcasiyle bir de ammesi bulunsa mûsâ bin bunların arasında münasafaten taksim edilir. Fakat böyle mahremlerinden hiç -bir kimse bulunmasa vasiyeti bâtıl olur.

Bu veçhile bir vasiyet, başka birinin ekarip ve ensabı namına vuku bu­lursa vasiyete o şahsın ebeveyni ile evlâdı müstesna olmak üzere vârisleri de dahil olurlar. Çünkü bu vârisler, mûsînin vârisleri değildir, ebeveyn ile evlâda ise, dediğimiz veçhile örfen karip adı verilmez.

168 - : Yukarıdaki mesele îmamı Azama göredir. İmameyne göre ise böyle bir vasiyete, islâmdaki ilk, babasına kadar müntehi olan her zî rahmi mahremi dahil olur, bunda karip ile bait müsavi bulunur. Nitekim Aleviyye-ye veya Abbasiyye vasiyet edilse mûsâ bin, Hazret i Aliye ve Hazreti Abba-sa ittisal eden her zata sarf edilir. Maamafih baba ile oğul ve mûsâ bihe vâris olan karipler, îmameyne göre de müstesnadır.

Şunu da ilâve edelim ki îmameynin bu kavli kendi zamanlarına göredir. Bilâhare aradan asırlar geçmiş olduğu için akribamn mikdarı artıp meçhul bir halde kalmıştır. Artık vasiyet, meçhul bir kavme yapılmış olacağı ci­hetle sahih olmamak lâzım gelir. Bedayî. Hindiyye, Dürri Muhtar.

169 - : Yukarıdaki' tabirata : «Elakrebü fel'akreb» ibaresi ilâve edi­lirse bu tabiratın cemiyetine itibar olunmaz.

Binaenaleyh mûsâ bihe  kimsenin akribasından en karip olan müsta­hik olur. Ve bu vasiyete akreb olmak şartiyle hem mahrem-, hem de gayri mahrem dahil bulunur.

Meselâ : Bir kimse : «Malımın sülsüünü el'akrebü fel'akreb akribama, veya zevil'erhamıma vasiyet ettim» dese bu sülüsü, bunlardan en karip olan ihraz eder.

170 - : Karabet veya zî karabet veya zî nesep namına yapılan bir va­siyette, mûsâ bihin tamamını akrabiyet gözetilerek yalnız bir şahsa vermek iktiza eder.

Meselâ ; Bir kimse «malımın sülüsünü sahibi karabetime, veya zi nesebi­me vasiyet ettim» deyip de bir amcasiyle iki dayısı bulunsa bu sülüs, yal­nız amcasına verilir.

«Fülânın karabetine, veya zi karabetine veya zi nesebine vasiyet ettim» denildiği surette de hüküm böyledir.

171 - : Bir zatın, âl veya kabile veya ehli beyti namına vuku bulan bir vasiyet^ o zata islâmiyet! İlk evel idrâk etmiş olan ceddi âlâsı canibinden karabeti nesebiyyeleri olan kimselerin hepsine şâmil olur. Baba tarafından olan bu ceddi âlânın islâmiyete yetişmiş olması şart ise de kendisinin müs-lim bulunması şart değildir.

Bu vasiyette akreb ile eb'ad,. erkek ile dişi,-müslim ile gayri müslim, çocuk ile büyük, zengin ile yoksul müsavidir, aralarında fark yoktur. Yani : bunların ber hayat bulunanları bu vasiyete alesseviye dahil olurlar, velev ki gayri mahsur olsunlar.

Bu vasiyete o zatın babası, dedesi ve oğullan ve babası kavminden olan zevcesi de - mûsîye vâris olmamaları veya vâris oldukları halde diğer vâ­rislerinin icazet vermeleri şartiyle  dahil olurlar.

Fakat bu vasiyete o zat ile ceddi âlâsı dahil olmayacağı gibi o zatın kizirim ve kız karındaşinin evlâdı.ve anasının karipleri de dahil olmazlar.

Binaenaleyh bir kimse : «Şu malımı fülân zatın âline veya ehli beytine vasiyet ettim» dese bu vasiyeti, o zata.ceddi âlâsından itibaren münasebeti nesebîyeleri olan kimselerin umumuna şâmil olur.

«Şu malımı kendi âlime, veya kabileme, veya ehli beytime vasiyet et­tim» denildiği surette de hüküm böyledir.

171 - : Bir zatın cinsi veya haseb ve nesebi adına yapılan bir vasiyet, âl ve kabile namına yapılan vasiyetler hükmündedir.

Binaenaleyh bu vasiyet, o zata babası tarafından karabeti nesebiyyeleri olan kimselerin hepsine şâmil olur.

Meselâ : Bir kimse «Malımın sülüsünü kendi emsime veya kendi hase­bime vasiyet ettim» dese bu sülüs, kendisine baba cihetinden karabeti olan şahıslara verilir. Fakat bu vasiyet kendisinin kızlarının ve kız kardeşlerinin evlâdına şâmil olmaz. Çünkü bunlar, kendi babalarına nisbet olunurlar. Meğer ki bunların babalan da o kimsenin kavminden bulunsun, o halde bunlar da vasiyete girerler.

Nitekim bir kadın «kendi cinsime vasiyet ettim» dediği surette evlâdı bu vasiyete girmezler. Meğer ki bu evlâdın babalan da analarının kavmin­den bulunmuş olsun.

172 - : «Ehli adına yapılan bir vasiyet, yalnız zevceye ait olur. Çünkü ehl lâfzının zevceye ıtlaki, hem Örfen, hem de iûgaten sabittir.

Binaenaleyh bir kimse «malımdan şu kadar şey ehlime vasiyet ettim» dese bu vasiyeti yalnız zevcesine masruf olur. Bu takdirde başka vârisi bu­lunmaz veya bulunduğu halde icazet verirse ve yahut kendisi .müslim oiup bu kadın kîtabiyye bulunursa rnûsâ bih olan mal bu kadına verilir.             ,

Bu mesele, imamı Azama göredir. îmameyne göre bu vasiyet, mûsînin vârisi ve memlûkü olmamak" üzere tahtı infakında bulunan her şahsa şâmil­dir. Çünkü bir kişinin ehli, onun- infak ettiği kimselerdir. Şu kadar var ki «nemlûkler efendilerinin ehli sayılmaz. Elbedâyi.

173 - : Bir k-abilenin veya fahzuı oğulları adına    yapılan- bir vasiyet, hem erkeklere hem de kadınlara şâmil olur. Hattâ bu vasiyete o kabilenin veya fahzın mevlel'ıtake ve mevlel'müvalâtı ile hulefası da dahil olurlar. Çünkü bu surette ebna - oğullar ile mücerret o kabileye veya fahza münte-sib olanlar kasd olunur. Şu kadar var kî, bunîann kabili ihsa olmaları şart­tır. Böyle olmazsa vasiyet bâtıl olur.

Bir kabileye yardım edeceğine onları kendi nefsi gibi müdafaaya çalı­şacağına yemin ile söz vermiş olan kimseye halîf denir. Cem'î : hulefadır.

174 - : Bir kimsenin oğulları adına yapılan vasiyette bakılır': Eğer o kimseden maksat, nâsdan bir şahıs1 olup ibnİ Şirin, ibni Ebî Leylâ gibi bir zatın babası olmakla maruf ise bu vasiyet o kimsenin yalnız erkek evlâdı­na muhtes olur. Velev ki ağniyadan olsunlar. Amma nâsdan bir şahıs olma­yıp Benî Temim, Benî Zühre gibi bir kabilenin veya bir fahzm babası ise bu vasiyet yukarıdaki mesele veçhile p kabile veya fahz efradına şâmil olur.

Birinci takdire göre o kimsenin hem oğullan, hem de kızları bulunss îmamı Âzam ile îmam Ebu Yusüfe göre vasiyet yalnız oğullarına ait olur. kızlarına şâmil olmaz. îmam Muhammede göre kızlara da şâmil olur. Çün­kü oğul tabiri tağlip tarikiyle kızlara da şâmildir. îmam Azamdan da böy­le bir rivayet vardır.

Fakat o kimsenin yalnız kızları bulunsa bu vasiyet, onlara şâmil olmaz. Çünkü oğul lâfzının kızlara tenavülü yoktur.

O kimsenin yalnız bir oğlu bulunsa mûsâ bihin nısfını alır, nısfı da vâ­rislere kahr. Bir de oğlunun oğlu bulunsa, îmamı Azama göre buna bir şey verilmez, îmameyne göre ise diğer nısıf da buna verilir. Sahih olan îmamı Azamın kavlidir. Zira bir lâfz bir zamanda hem hakikate, hem de mecaze hami edilemez. îmameyne göre ise hami edilebilir.

Bu kimsenin kızlariyle oğlunun oğullan bulunsa bunların hiç birine bir şey verilmez. Çünkü bu halde sulbî evlât, oğlan değil kızdır. Oğlan tabiri ise kıza mütenavil değildir. Bu, îmamı Azama göredir. îmameyne göre ise bunlar bu vasiyette müşterek olurlar. Bu vasiyet, veledül'velede hami olu­nur. Bedaî.

175 - :  Bir kabilenin veya fahzın evlâdı namına     yapılan vasiyetler, evlât ile beraber evlâdülevlâda da şâmildir. Çünkü bu surette evlât ile mü­cerret o kabileye veya fahza mensup olanlar kasd edilir.

176 - : Muayyen bir zatın evlâdı adına yapılan vasiyetler, o zatın' ev­lâdı var iken ahfadına şâmil olmaz. Fakat evlâdı sulbiyyesi ber hayat bu­lunmazsa oğlunun evlâdına şâmil olur, çünkü hakikat müteazzir olunca me­caza gidilir, amma kızının evlâdına asla şâmil olmaz.

«Fülânın veledine denildiği halde anın bir oğlu veya bir kızı bulunsa mûsâ bihin hepsine müstahik olur. Çünkü veled tabiri bire de, birden ziya­deye . de şâmildir.

Binaenaleyh bir kimse : «Malımın sülüsünü Zeydin evlâdına vasiyet et­tim» dese bu vasiyeti Zeydin erkek ve kız evlâdına şâmil olup bu sulüs-den bunların erkeklerine ikişer, kızlarına birer sehm verilr. Hattâ bu va^ siyet, Zeydden olan hamle de şâmil olduğundan vasiyet ânmdan itibaren altı aydan az bir müddet içinde doğacak çocuk da bu vasiyete dahil olur.

Amma Zeydin evlâdı suibiyesi var iken ahfadı vasiyete dahil olmaz. Meselâ hem kızları, hem de oğlunun evlâdı bulunsa mûsâ bihe yalnız kız­ları müstahik olur. Çünkü bir lâfzı hakikate hami mümkün oldukça me­caza hami caiz olmaz. Fakat sulbi kızları da bulunmazsa mûsâ bih oğlunun evlâdına  verilir.  Kızının  evlâdına  verilemez.

Bu mesele, îmarm Azama göredik îmam Muharnmedden bir rivayete göre kızının evlâdına da verilir. Çünkü bir insanın kızının evlâdı da kendi­sine nisbet olunurlar. Nitekim Fâtımatüzzehra hazretleri Resuli Ekrem Efendimize izafe olunmaktadır. Ve Nebiyyi Zîşan Efendimiz Hazreti Hasan Hakkında buyurmuşlardı.

Buna cevaben deniliyor ki : neseblerin valideler tarafından sübutü âde-ten mahcurdur. Bu cihetle kızların çocukları, kendi vasıtalariyle kız­larının babalarına nisbet olunmazlar. Hazreti Fâümamn muhterem evlâdı ise bir teşriî ve ikram eseri olarak kendilerine mahsus olmak üzere Resuli Ekrem Hasretlerine nisbet olunmaktadır. Bu nisbet, bir hadisi şerü! mea­line nazaran bir istisna teşkil etmektedir.

177 - : «Vârisler» namına yapılan vasiyetlerde müverrisin mûsîden mu­kaddem vefat etmesi şarttır, tâ ki vârisler taayyün etsinler.

Meselâ : bir kimse : malımın sülüsünü fülân zatın vârislerine vasiyet et­tim» dedikten sonra evvelâ o zat vefat edip badehu mûsî de vefat etse bu sülüs, o zatın vârisleri arasında taksim olunur. Şöyle ki : vârislerden ev­lattan veya erkek ve kız kardeşlerden ibaret iseler bu mûsâ bihten erkekle­rine ikişer, kadınlarına da birer sehm verilir. Amma sair ashabı feraizden iseler her birine hisse irsiyyesi nisbetinde sehm verilir. Amma sair ashabı feraizden iseler her birine hissei irsiyyesi nisbetinde sehm verilir.

Şayet bunlar ile beraber sair ashabı vesâyada mevcut olursa mûsâ bih, evvelâ adedi rüüs üzerine taksim edilir, sonra vârislere isabet eden sehimler aralarında mezkûr vech ile iktisam olunur.

Bilâkis mûsî, müverristen evvel vefat ederse vârislerin ademi taayyün­lerine mebni vasiyet bâtıl olur.

178 - : Bir kimse, malının sülüsünü bir şahıs ile beraber onun vârisle­rine veya akabine vasiyet etse, vasiyeti yalnız o şahsa ait olur. Çünkü .o şa­hıs ber hayat oldukça, başkası onun vârisi veya akabi .adım alamayaca­ğından âdeta o şahıs ile beraber maduma vasiyet edilmiş gibi olur.

Akab : bir kimsenin terk ettiği erkek ve kız evlâdiyle erkek evlâdının badel'vefat evlâdına ıtlak olunur. Kız evlâdının evlâdına ıtlak olunma.

179 - : Eshar = dünürler namına yapılan bir vasiyete, zevcenin dedesi, ve erkek, kız karındaşları, amcaları gibi zî rahmi mahremleri umumen da­hil olurlar. Şu kadar var ki mûsînin vefatı zamanında beynezzevceyn nikâ­hın bekası veya zevcenin ric'iyyen mu'tedde bulunması şarttır. Binaenaleyh nikâh zail olmuş veya zevce bainen mu'tedde bulunmuş olursa zî rahmi mah­remleri vasiyette müstahik olmazlar. Velev ki zevce, vâris olsun.

Meselâ bir kimse, «şu malımı eshanma vasiyet ettim» dese bu vasiyete menkûhe veya ric'iyyen mu'tedde bulunan zevcesinin bütün zi rahmi mah­remleri dahil olurlar.

Bir kimsenin kendi zevcesinin veya babasının, veya oğlunun veya her­hangi bir zî rahmi mahreminin zevcesinin zî rahm olan mahremlerine (eshar)  denir. Kain pederler, katin biraderler bu cümbdendir. Bedaî.

180 - : Bir zatın hatenleri damatları, enişteleri, dünürleri adına ya-pilan vasiyetler o zatın, kızlarının, hemşirelerinin ve sair zatürrahm olan mahremlerinin zevcleriyle beraber bu zevçlerin bilumum zî rahmi mahrem­lerine alesseViyye şâmil olur. Ve bu huussta erkekler ile kadınlar ve zevç­lerin valideleriyle ceddeleri birbirine müsavi tutulur.

Meselâ : bir kimse «malımın sülüsünü hatenlerime vasiyet ettim» deyip de vefatında kendi kız kardeşlerinin ve bunların kızlarının ve ammesiyle halasının zevçleri bulunduğu gibi bu zevçlerden her birinin de zî rahmi mah: remleri bulunsa bu ülüs, bunsların arasında müsavat üzere takîsm olunur.

Maamafih bu surette de mûs)nin vefatı anında mezkûr kadınlar ile kocaları arasında nikâhın kıyamı şarttır.

Bir kimsenin kızının, hemşiresinin, ' ammesiyle halasının ve her­hangi bir zatı rahmi mahreminin kocasına (haten) denri. Cem'i : ahtandır.

181 - : İhtiyacı müş'ir bir lâfz ile yapılan vasiyetler, mûsâ lehler kabili ihsa, yani mahsur olmasalar da sahih olur. Amma ihtiyacı iş'ar etmeyen lâfızlar ile yapılan vasiyetler, mûsâ lehler kabili ihsa olmayınca bâtıl olur.

Meselâ : bir kimse «fülân beldenin yetimlerine veya müslümanların fa­kirlerine şu kadar meblâğ vasiyet ettim» dese vasiyeti sahih olur. Velev ki o beldenin yetimleri gayri mahsur bulunsun. 

Amma «müslümanîara veya sülâlei tâhireye veya Hâşim oğullarına va­siyet ettim» dese bu, sahih olmaz. Çünkü bu zatların ihsası mümkün olma­dığı gibi bu lâfızlar da ihtiyacı müş'ir değildir.

imam Ebu Yusüfe göre kitap ve hisap bulunmadıkça sayılmaları kabiî olmayan bir cemaat, gayri mahsur, kabili ihsa olmayan bir kavim demektir, imamı Muhammede göre adetleri yüzden ziyade olunca gayri mahsur, gayri kabili ihsa sayılırlar.

182 - : Yetimler, âmâlar, kötürümler, eramil namına yapılmış vasiyet­lerde bakılır ; eğer bunların ihsası kabil ise fakirleriyle zenginleri, erkekle-riyle kadınları müsavat üzere vasiyete dahil olurlar. Fakat ihsası kabil değil­se vasî, mûsâ bihi bir sadaka mahiyetinde olarak bunların fakirlerinden dilediğine verir. Çünkü kabili ihsa    olmayınca hepsine    temlik    müteazzir olur. Bu tabirler ise ihtiyaca delâletten hâli değildir, artık vasiyet, böyle bir sadaka mâhiyetinde olmak üzere tashih edilmiş olur.

Meselâ : bir kimse «malımın sülüsünü Zeydin veya fülân sokağın yetim­lerine vasiyet ettim» dese bunlar sayılabilecek miktarda olduklarından bu sülüs aralarında müsavat üzere olunur. Fakat «fülân memlettetin yetimlerine veya eramiline vasiyet ettim» dese bunların sayılması kabil olmayacağı cihetle vasiyet edilen mal, bunların fakirlerinden münasip görülenlerine dağıtılır.

imamı Âzam ile imam Ebu Yusüfe göre bunlardan birine, ikisine vermek de caizdir. Çünkü bu mal, mahza rızayı hak için vasiyet edilmiştir. Bir fakire verilmesiyle de bu maksat hâsdolur. İmam Muhammede göre ise en az iki fakire verilmedikçe caiz, yani vasiyet ifa edilmiş olmaz. Zira mûsâ lehler cemi olarak zikr edilmiştir, cem'in ekalli ise ikidir. Bu halde mûsâ bi-hin bu iki fakire müsavat üzere verilmesi lâzım gelir. Bedaî, Dürri Muhtar.

Eramil tabiri, Hanefîlere göre dul kalmış kadınlara ıtlak olunur. Dul kal­mış erkeklere şâmil değildir. Bunun erkeklere ıtlakı ya müşakele veya letaifi şi'riyye kabilindendir. Yoksa lügat itibariyle değildir. Fakat İmam Şafiîye göre erkeklere de şâmildir. Elbedaî.

183 - : Ulema, fukaha, kurrai kur'an, ve ehli hadis namlarına yapılan vasiyetler sahih olup müşabih bunların fukarasına sarf olunur. Çünkü böyle, bir vasiyette her ne kadar mûsâ lehler kabili ihsa değilse de bu isimler istimalen ihtiyacı iş'ar eder, yüksek dinî ilimler ile uğraşanlar, kazanç yol­larına sülük edemiyecekleri cihetle ihtiyaç erbabından sayılırlar. Binaena-leyhböyle bir vasiyet, sahih olmuş olur.

184 - : Ulema namına yapılan bir vasiyet, tefsir, hadis, fıkıh âlimlerine şâmil olduğu gibi itikadı vacip olan mesaili kelâmiyyeyi öğrenip öğreten zatlara da şâmildir.           

Fukaha namına yapılmış bir vasiyet de şer'î olan mesaili feç'iyye ile uğraşan zatîara şâmil olacağı gibi şer'î meselelerden velev üç meseleye edil-lei tafsiliyyesiyle infaz nazara muvaffak olan zatlara da şâmil olur. Çünkü bu iki kısım zevattan her biri fukahadan sayılır.

Ukalâ adına yapılan bir vasiyet de zâhd ve tekva ile muttasıf olan âlim­lere masruf olur.

185 - : Fukara ve mesâkîn namına vasiyet olunan mal, (171) inci mese­lede beyan olunduğu üzere yalnız bir fakire, bir yoksula sarf edilebilir. Müteaddit fakirlere sarf edilmesi efdaldir. Fakat mûsî, bir cemaate işaret ederek «Malımın sülüsünü şu fukaraya vasiyet ettim» demiş olsa bu sülüsü bir fakire sarf etmek caiz olmaz. Kezalik muayyen bir beldenin fukarasına vasiyet edilmiş bir malı, başka bir beldenin fakirlerine vermek de îmamı Azama göre caizdir. Fetva dâ bu veçhiledir. Fakat mûsînin tayin ettiği bel­denin fakirlerine vermek efdaldir. tmam Muhammede göre ise başka belde Fakirlerine sarfı caiz, değildir. Hindiyye,

Bir kimse, malının meselâ sülüsünü fakirlere vasiyet ve tenfizine bir zatı vasî tayin edip musırren alâ isaihi, yani : vasiyetinde sabit kadem olarak vefat ettikten sonra vârisleri bu malı vasinin izni olmaksızın fukaraya tevzi etse vasî, bunu kabul etmeyip terikenin sülüsünü-alarak fakirlere sarf ede­bilir. Netice Fetâvası.

186 - : Bir zatın cîranr = komşuları namına yapılan vasiyet, o zâtin hanesine meskenleri bitişik olan kimselerin hepsine alesseviyye şâmil olbr, bunların mâlik ile müstecir, müslim ile. gayri müsüm, erkek ile dişi, çocuk ile büyük, hür ile rakifc olmaları arasında fark yoktur.

Bu vasiyete dul kadınlar da dahil olur. Çünkü bunların süknasi kendi­lerine nisbet olunur. Amma zatüzzevc olan kadınlar dahil olmaz. Zira bunlar süknaca kocalarına tabidirler.

Binaenaleyh bir kimse : «malımın sülüsünü komşularıma vasiyet ettim» dese bu sülüs, o kimsenin ikametgâhına meskenleri bitişik- olan kimselerin umumuna seviyeten taksim edilir. «Fülân zatın komşularına vasiyet ettim» denildiği surette de hüküm böyledir.

Eu mesele, îmamı Azama göredir. Çünkü mutlak civar = komşuluk, ika­metgâhları biribirine bitişik olan kimseler arasında tahakkuk eder. Nitekim şüf'a da bunların arasında carî olur. îmameyne göre ise bu yasiyet, bunlar ile beraber sair komşulara da şâmil olur. Şöyle ki : bir mahallede oturup bir mescitte toplanan, bir cemaat teşkil eden kimselerin hepsi de nâs ara­sında ciran = komşu sayılır. Bedaî. (Malikilere göre böyle bir vasiyete, haneleri muttasıl olanlar Sahil ola­cakları gibi karşı taraftaki hanelerde bulunanlar da dahil olur. Elverir ki arada pek geniş olmayan bir sokak, veya cadde bulunup ırmak gibi, çarşı gibi bir şey bulunmasın.. Bu vasiyete komşu olan erkekler ile beraber zev­celeri de dahil olur. Ebülberekât.)                                           

(Şafiîlerç göre de her taraftan  kırk hanede bulunan komşu sayılır. Bir hadisi şerifde Duyurulmuştur. (îmam ahmetten bir rivayete göre kırk diğer bir. rivayete göre de otuz hane dahil olur. Mûsâ bih bu hanelere taksim edilir. Her hsineye isa­bet eden miktarda o hanede oturanlara tevzi olunur, çünkü mutlak surette vuku bulan bir izafet, müsavat iktiza eder. KeşşafüFkına'.)    

187 - : Muhtelif kardeşler, kendilerine yapılan vasiyete müsavat üzere müstahik olurlar.          

Meselâ bir kimse, malının sülüsünü vârisi olmayan kardeşlerine vasiyet edip de kendisinin iki liebeveyn, iki lieb, iki de liüm kardeşi bulunsa bu sülüs, altı hsseye ayrıhr. Fakat o kimsenin babası veya evlâdı bulunmadığı cihetle liebeveyn ve liüm kardeşleri vârisi bulunsalar lieb kardevşleri bu sülüsün yalnız üçte birine müatahik olurlar. Elbedaî.

188 - : Marizler namına yapılan bir vasiyet, mecnunlara da şâmil olur.                                                     

189 - : Bir kimsenin hem mu'tikî, hem de mutekî bulunduğu halde ma-Iınan bir kısmını, meselâ : sülüsünü mevalisi namına vasiyet etse muteber olmaz. Çünkü «neva!» lâfzı müşterek olduğundan o kimsenin maksadına ıttıla' mümkün olmaz. Meğer ki vefatından evvel tayin etsin. Bu surette ma­nianın zevaline mebni vasiyet sahih olur.

Bu vasiyete, mûsînin gerek sıhhat ve gerek hastalık halinde azat etmiş olduğu memlükleriyle bunların erkek ve dişi evlâtları dahil olurlar. Bu azat etme, ister vesiyetten evvel ve ister sonra vuku bulmuş olsun.

Fakat bu vasiyete, mûsînin müdebberleri, ümmehaü.evlâdı dahil olmaya­cağı gibi mevleratakası ve bunun evlâdı bulundukça mevlelmüvalâtı da dahil olmaz.

îmam Ebu Yusuf e göre bu vasiyet, müdebberler ile ümmehab evlâda da şâmil olur. Çünkü velâye istihkakın sebebi bunlarda da mevcuttur, imamı Azama göre ise bunlar badel'mevjt raevalîden iseler de indelmevt mevalîdeı değildirler. Hindiyye, Dürri Muhtar, Reddi Muhtar. [58]

 

Terikenin Sülüsiyle Yapılan Vasiyetler

 

190 - : Vasiyetlerde terikenin sülüsünden ziyade olan miktar, vârisle rin ademi icazetleri halinde bâtıl olur. Binaenaleyh bir kimse malının hepsim birine, sülüsünü de diğer birine vasiyet etmiş olduğu halde/vefatında vâris­leri bu ziyadeyi mûcîz olmasalar terikenin yalnız sülüsü bu iki mâsâ leh arasında münasafaten taksim olunur. Yoksa birincisi diğerinden ziyade hissd*1 alamaz. Çünkü zaid mikdar, vârislerin icazet vermemelerine mebni bâtıl ol­duğundan her iki mûsa lehe terikenin sülüsü vasiyet edilmiş olur. Bu, İmamı Azamın kavlidir. Sahih olan da budur. îmameyne göre ise bu sülüs, dört hisseye ayrılır, birinci mûsa lehe. bunun üç Behimi,, diğerine de bir sehimi verilir. Çünkü mûsî, birinci mûsâ lehe, ikinci mûsâ lehin üç misli hisse veril­mesini kasd etmiştir.

Fakat vârisler icazet verirlerse terikenin tamamı bitarikilmünazaa dörde bölünerek bunun bir rub'u mûsâ leh bissülüse, üç rub'u da mûsa leh bükülte verilir, imamı Azamdan esah olan bir kavle göre bu halde terikenin sülüsam, mûsâ leh bilkülle ait olur, sülüsü de bununla mûsâ leh bissülüse müsavat üzere verilir. Çünkü terikenin sülüsünden fazla kısmında kimsenin münazaası yoktur. Sülüsünde ise bu iki mûsâ lehin münazaaları müsavi olduğundan hisseleri de müsavi olmak iktiza eder. Binaenaleyh mesele, altıdan tashih edilip bundan beş sebim mûsâ leh bilkülle, bir sehira de mûsâ leh bissülüse verilir. Elbedaî. Kezalik bir kimse, birine malının sülüsünü, diğer birine de nısfını veya sülüsamnı vasiyet eylemiş olduğu surette de vârislerin icazetleri lâhik olmaz­sa malın sülüsü bu iki mûsâ leh arasında nısfiyet üzere taksim edilir, esah olan da budur.

191 - : Müteaddit vasiyetler toplanıp da bunlardan hiç biri münferiden terikenin sülüsü üzerine zaid olmadığı halde heyeti mecmuası zaid olunca bakihr : varisler ziyadeye icazet verirlerse vasiyet olduğu gibi tenfiz olunur. Amma icazet vermedikleri takdirde vesay asahipleri malın sülüsüne zarp olu­narak her birine hissesi nisbetinde bu sülüsden sehim verilir. Bu esas üze­rine aşağıdaki meseleler tDferrü' eder.

192 - : Bir terilenin sülünü bir şahsa, südüsü de diğer bir şahsa vasiyet edilmiş olduğu takdirde bakılar : eğer vârisler icazet verirlerse terike altı sehime ayrılır, bundan iki sehim sülüs sahibine, bir sehim südüs sahibine, mütebaki üç sehim de vârislere verilir. Fakat vârisler icazet vermezlerse terikenin sülüsü bu iki şahıs arasında eslüsen = ikili birli taksim edilip iki sehim sülüs sahibine, bir sehm de südüs salibine verilir. Bu halde mesele, dokuzdan tashih edilip üçü bu iki şahsa, altısı da vârislere ait olur.

193 - : Bir terikenin sülüsü bir şâhsa, rub'u da diğer bir şahsa vasiyyet edilmiş olunca bakılır  : Eğer vârisler icazet verirlerse mesele,  on ikiden tashih edilerek dört sehim sülüs sahibine, üç sehm rubu sahibine, be§ sehm de vârislere verilir, icazet vermedikleri takdirde İse dört sehm sülüs sahi­bine, üç sehm de rubu sahibine verilir. Bu halde mesele, yirmi birden tashih edilip yedisi bu iki şahsa, on dördü de vârislere ait olur.

194 - :  Bir terikenin sülüsü bir şahsa, rub'u diğer bir şahsa, südüsü üe başka bir şahsa vasiyet edilmiş olunca bakılır  Eğer vârisler mûcîz olurlarsa mesele, on ikiden tashih edilip bundan dört sehm sülüs sahibine, üç sehm rubu.  sahibine, iki sehm südsü sahibine, mütebaki üç sehm de ârislere ait olur. Mûcîz olmadıkları takdirde ise mesele, yirmi yediden tashih edilip bundan dört sehm sülüs sahibine, üç sehm rubu sahibine, iki sehm südüs sahibine, on sekz sehm'de vârislere verilir.

195 - : Bir terikenin sülüsü bir şahsa, nısfı da diğer bir şahsa vasiyet edilmiş olunca bakılır ; Vârisler icazet verirlerse terikenin sülüsü sülüs sa­hibine, yarısı da nısıf sahibine, baki bir sehm de vârislere verilip mesele altıdan tashih edilir. Fakat icazet vermezlerse terikenin sülüsü o iki şahsa müsavat üzere ait olur. Bu halde mesele, yine altıdan tashih edilerek, birer sehm bu şahıslara, dört sehm de vârislere verilir. Çünkü vârisler mûcîz ol­mayınca sülüs miktarından zaid olan mikdar lâğv olup yalnız terikenin sü­lüsü vasiyet edilmiş gibi olur. Bu, İmamı Azama göredir. îmameyne göre ise bu takdirde terikenin sülüsü beş sehm itibar olunup bundan üç sehm nısıf sahibine, iki sehim de sülüs sahibine ait olur. Çünkü iki mûsâ lehden birinin fazla alması mucize matlûptur. Bu halde mesele, on beşten tashih edilmek lâzım gelir gelir, beşi iki mûsâ lehe, onu da vârislere verilir.  (179) uncu meseleye müracaat!.

196 - : Bir terikenin rub'u bir şahsa, nısfı da .diğeı bir şahsa vasiyet edilince bakılır : Eğer vârisler icazet verirlerse terikenin dörtte biri rubu sahibine, ikisi nısıf sahibine, baki biri de vârislere ait olur. Fakat mûciz olmaz­larsa terikenin sülüsü, İmamı Azama göre yedi sehme ayrılıp bundan üç sehim rubu sahibine, dört sehim nısıf sahibine verilir, mütebaki sülüsan da vârislere ait olur. Bu halde meselenin yirmi birden tashih edilmesi lâzımdır. îmameyne göre ise terikenin sülüsü bu iki şahıs arasınd eslâsen taksim olunup iki sehime nısıf sahibine, bir sehim de rubu sahibine verilir, çünkü nısıf, rub'un iki mislidir. Elbedaî, Elmebsut.

imamı Azama göre müteaddit mûsâ lehlerden bazılarına terikenin nısfı, sülüsam veya tamamı gibi sülüsünden zaid miktarı vasiyet edilmiş, vârisler de mûcîz bulunmamış olunca bu mikdar sülüsden fazla itibar olunamaz, o veçhile mûsâ bihe zarp olunur. Binaenaleyh böyle bir vasiyette nısıf ile ru­bu' cem olsa bu nısıf, sülüs itibar olunup mesele, şu veçhile on ikiden tas­hih edilip yediye red edilir : Bu halde terikenin yedi sehme ayrılıp mütebaki sülüsam da on dört se-him itibar olunarak mesele yirmi dört senimden tashih edilir.                   

197 - : Yukarıdaki meseleler hükmünden muhabat, seaye, vasiyeti mür-sele .müstesnadır. Yani vârisler, mûcîz olmadıkları halde mûsa leh bü'ek-serin, mûsa leh bissülüsden ziyade hisse alması bu üç şeyde carîdir.

Meselâ : bir kimse üç yüz lira kıymetinde olan dükkânının yüz lira mu­kabilinde Zeyde ve altı yüz lira kıymetinde bulunan hanesinin de iki yüz lira mukabüinde Amre satılmasını vasiyet edip de vefatında bunlardan baş­ka malı olmadığı gibi vârisleri de mucîz olmasalar terikesinin sülüsü olan üç yüz lira, bu iki mûsa leh arasında eslâsen = ikili birli taksim olunur. Şöyle ki : o dükkan, Zeyde iki yüz liraya satılıp kıymetinden yüz lira va­siyet olarak tenzil edilir. O hane de Amre dört yüz liraya satılarak kıyme­tinden iki yüz lira tenzil olunur ki bu bir muhabat meselesidir.

Kezalik bir kimse, biri üç yüz lira, diğeri de altı yüz ura kıymetindeki iki memlûkünü marazı mevtinde azad edip de bunlardan başka malı olma­dığı gibi vârisleri de ziyadeye icazet vermeseler malının sülüsü birinci mem-lûke, süîüsam da ikinci memlûke vasiy.et edilmiş sayılarak terikenin sülüsü o veçhile aralarında eslâsen taksim edilir. Bu halde birinci memlûkün mec-canen azad olup kıymetinin sülüsam olan iki yüz lira için say' etmesi = kazanç sahasına atılması lâzım gelir. îkinci memîûkün de sülüsü meccanen azat olup kıymetinin sülüsam olan dört yüz lira için çahşması icap eder ki bu da bir seâye meselesidir.

Kezalik : bir kimse, bütün malları dokuz yüz .liradan ibaret olduğu hal­de üç yüz lirasını Zeyde, altı yüz lirasını da Amre vasiyet edip de vârisleri icazet vermeseler, bu malların sülüsü Zeyd ile Amr arasında eslâsen tak­sim olunarak yüz lirası Zeyde, iki yüz lirası da Amre verilir ki bu da bir vasiyeti mürsele meselesidir.

198 - : Bir kimse,, «malımın sülüsü Zeyd ile Amr ve Bekir arasında vasiyettir» dese bu sülüs üç sehme ayrıhr.

Kezalik : «Sülüsi malım, Zeyd ile Amr beyninde vasiyettir» dediği hal­de Amr vefat etmiş- bulunsa Zeyde bu sülüsün nısfı verilir. Çünkü iki müf-ret arasındaki «beyne» kelimesi tansifi icap eder. Hattâ mûsi, csülüsi malım

Zeydin beyniyle =  arasiyle..» deyip de sükût etse yine bu sülüsün yalnız nısfı Zeyde verilir.

Fakat «sülüsi malım Zeydin evlâdiyle Amrin evlâdı beyninde vasiyettir» deyip de Amrin evlâdı "bulunmasa bu sülüs tamamen Zeydin evlâdı arasın­da taksim olunur. Çünkü iki cem arasında .«beyne» kelimesi tansifi icap etmez.

199 - : Bir kimse, malının sülüsünü üç aded ümmi veîediyle fukara ve mesakin için vasiyet etse bu sülüs beş sehme ifraz edilerek üç sehmi. bu ümmi veledlere, birer sehmi de fukara ile mesâkine verilir.   -

Nitekim malının sülüsünü bir şahıs ile fukara ve mesâkine vasiyet ey­lediği surette de bu sülüs eslâsen taksim olunur. Bu, imamı Azama göre­dir, îmam Ebu Yusuf e göre nısfiyyet üzere taksim olunup yansı o şahsa, yarısı da fukara ile mesâkine verilir. Çünkü bunlar bir zümredir. îmam Muhammede göre de beşe taksim olunup bir hissesi o şahsa, dört hissesi de fukara İle mesâkine verilir. Çünkü fukara ve mesâkin tabirleri cem ol­duğundan bunlar en az dört sayılırlar.

Bu hâdisede mûsînin iki kısım ümmehati evlâdı bulunup bir kısmı hali hayatında iken azad edilmiş bulunsa vasiyeti, vefatiyle azad olacak ümme­hati evlâdına sarf olunur. Fakat vefatiyle azad olacak ümmehati evlâdı bu­lunmazsa vasiyeti, hali hayatında iken azad edilmiş olan ümmehati evlâdı­na sarf edilir. Dürrül'muhtar, Eîbedaî,

(Şafiîlerce muayyen bir şahıs İle fukara namına yapılan bir vasiyette o şahıs bir fakir gibi sayılır. Velev ki zengin bulunsun. Bir kavle göre bu şa­hıs, fukaraya mukabil olarak mûsâ bihin yansına müstahik olur. Diğer bir kavle göre kendisine dört fakir ilâve edilerek mûsa bibin beşde birini alır, "liğer bir. kavle göre de dörtte birini alır. Çünkü «fukara» tabiri en az üe  fakire ıtlak olunur.)

200 - : Vârisler, terikeden şu kadarın, meselâ? sülüs mikdarımn fülân şahsa vasiyet edilmiş olduğunu .ikrar ettikten sonra, «hayır şu diğer şahsa  vasiyet edilmiştir» diye ikrarlarından rücu etseler buna itibar olunmaz, va­siyet evvelki şahsa ait olmuş olur.

201 - : Vârisler, sülüsün fülân şahsa ait olduğuna şahadet edip bunu kendisine verdikten sonra bunun başka bir şahsa aidiyetine şahadette bu­lunsalar bu rüculan muteber olmaz. Şu kadar var ki ikinci şahsın hakkını* zayi etmiş olduklarını ikrar etmiş olacakları cihetle ana da o sülüs mikda-nnı zamin olurlar. Çünkü kendi aleyhlerindeki ikrarları sahihtir.

Fakat bu sülüsü henüz birinci şahsa teslim etmemişler ise şahadetleri ikinci şahıs hakkında kifayet eder, evvelki vasiyet hakkındaki şahadetleri bâtıl olur. Bu takdirde töhmet, mündefidir, kendilerinden zamanı iskat maksadiyle böyle şahadette bulunmuş olduklarını sanmaya mahal yoktur. Meb-sutı Serahsî.

202 - : Bir müteveffanın terikesi vârisleri arasında kısmet olunduktan sonra bunlardan biri müverrisinin sülüsi malını fülân kimseye vasiyet et­miş olduğunu ikrar etse bu ikrarı yalnız kendi hakkında sahih olur. Binae­naleyh yalnız kendi hissei irsiyyesinjn bîr sülüsü ifraz olunarak o kimseye verilir.          

Meselâ : Zeyd ile Amr, müteveffa   babalarının altı yüz liradan ibareti olan terikesini aralarında böldükten sonra Zeyd, «Babam malının sülüsünü fülân zata vasiyet etmişti» diye ikrar etse hissesi olan üç yüz liradan yüz lirayı ayırarak o zata vermesi lâzım gelir.

gayet müteveffanın oğullarından biri bu veçhile ikrarda bulunduğu hal­de diğer bir şahıs çıkıp da : «Müteveffa malının sülüsünü bana vasiyet et­mişti» diye dâva ve biîbeyyine isbat etse bu oğul un ikrarı bâtıl olur. Çünkü bu sülüs, hâkimin hükmiyle başkası için sabit olduğundan artık mukarrün lehe bir şey kalmamış olur. Mebsut, Dürri Muhtar.

203 - :  Bir kimse, cebren kısmet olunabilir bir malının, meselâ.:  şu kadar dirhem veya dînar veya ağnamının sülüsünü vasiyet edip de badehu bunların sülüsanı telef olduktan sonra vefat etse baki sülüs, terikeden ha­riç olduğu takdirde tamamen mûsâ lehe verilir.

Meselâ : üçte biri vasiyet olunan otuz koyunun yirmisi telef olup da mü­tebaki on koyun, mûsînin terikesinin üçte birinden fazla bulunmasa tama-' miyle mûsâ lehe verilir.

Cinsleri müttehit olan mekîlât,.mevzunat ve melbusatta da hüküm böy­ledir. Fakat cebren kısmet olunamayan bir malının, meselâ nevileri müte-favit bulunan libaslarının veya kölelerinin sülüsünü vasiyet edip de bunla­rın sülüsanı telef olduktan sonra vefat eylese mûsâ lehe yalnız mûsâ bin­den baki kalan kısmın sülüsü verilir. Haniyye, Hindiyye, Dürri Muhtar, Reddi Muhtar. [59]

 

Terikeden Cüz' Sehm, Nasip Gibi Bir Şey Verilmesiyle Yapılan Vasiyetler1:

 

204  - : Mûsâ bihin mechûliyeti, vasiyetin sıhhatine mani değildir.

Binaenaleyh bir kimse : «Mâlînden bir cüz* veya bir nasip, veya bir ta­ife veya bir mikdar gibi gayri muayyen bir şey vasiyet etse caiz olur. Bu halde o kimse, bununla ne mikdar şey kasd ettiğini hayatında iken söyle­miş bulunursa âna itibar olunur, 'söylememiş -bulunursa vefatından sonra vârisleri diledikleri mikdar şey verirler. Çünkü bu tabirlerin aza da, çoğa da ihtimali vardır. «Malımdan bir şey, veya mallarımın bazısını vasiyet ettim» denilmesi de bu hükümdedir.

205 - : Bir kimse, : «Malımın bir sehmini fülân zata vasiyet ettim» dese bu, terikenin südüsünden fazla olmamak üzere vârislere ait sehimlerin en a2ina masruf olur. Ve bu sehimlere ilâve edilir.

Meselâ bu veçhile vasiyette bulunan kimsenin bir zevcesiyle bir oğlu bu­lunsa vefatında mûsâ lehe bir sümün hisse verilir, ve bu hisse sekiz sehme ilâve edilir, terikenin dokuzunda biri mûsâ lehe, biri de zevceye, mütebaki­si de oğula verilir. Bu îmamı Azama göredir. Diğer bir kavle göre bu hal­de mûsa lehin hissesi südüs mikdarından az olamaz. Diğer bir kavle göre de böyle bir vasiyet vukuunda vârislere denilir ki mûsâ lehe dilediğiniz mik­dar bir şey veriniz. Adeta terikeden lâalettayin bir cüz' vasiyyet edilmiş gibi olur.

Imarneyne göre ise bu halde mûsâ lehe terikenin sülüsünden ziyade ol­mamak üzere vârislerden en az alanın sehmi    kada'r bir şey verilir. Şayet" sülüsden ziyade olursa vârislerin icazet vermemeleri takdirinde sülüs niik-darına red olunur. Hindiyye, Bedaî, Dürri Muhtar.

206 - : Bir kimse vârisi olmadığı halde malının bir sehmini vasiyet et­se terikesinin yarısı mûsâ lehe, diğer yarısı da beytülmâle ait olur. Çünkü bu surette vâris bulunmadığından sülüsden ziyadeye mani yoktur.

Vârislerden birinin nasibi misliyle yapılan vasiyette o misi, vârislerin isimleri üzerine ziyade kılınır :

Meselâ : Bir kimse «Oğlunun nasibi mislini birine vasiyet etse, oğlu bulunsun bulunmasın, bu vasiyeti caiz olur. Binaenaleyh iki oğlu bulunsa mûsâ lehe terikenin üçte biri verilir. Bir oğlu bulunup da mücîz olursa ya-riâi verilir, amma mûcîz olmazsa üçte birinden fazla verilemez.

Kezalik : «Kızının nasibi mislini». vasiyette bulunsa bakılır : Eğer bir kızı var ise icazeti takdirinde mûsâ lehe terikenin yarısı verilir, ademi ica­zeti takdirinde üçde biri verilir. Ve eğer iki kızı var ise mûsâ validesine, on sehim oğluna, beş sehim de mûsâ lehe verilir.

207 - : Bir kimse, validesiyle bir oğlu bulunduğu halde bir kız nasibi mislini vasiyet etse terikesi on yediden tashih edilerek iki sehim validesine, on sehim oğluna, beş sehim de mûsâ lehe verilir.

Çünkü evvelâ farizaların mahreci tashih olunup sonra mûsa lehe tahsis edilen nasip bu mahrece ilâve edilir, ve kesri mucip olduğu surette her bi^ rinin hissesi ayrıca taz'if olunur. Bu meselede mahreç altıdır, iki buçuk kız nasibi ilâve edilince sekiz buçuk olur, bu da taz'ıf edilince on yedi eder.

208 - : Bir kimse, bir oğlu ile bir kızı bulunduğu halde bir şahsa kızı­nın nasibi mislini vasiyet etse terikesi dörtten tashih edilerek iki sehmi oğ­luna, birer sehmi de kıziyle mûsâ lehe verilir.

Kezalik : Bir kimsenin bir zevciyle üç müteferrik kız kardeşi bulunduğu halde bir liüm kız kardeşi nasibi mislini vasiyet etse terikesinin onda biri mûsâ İehe ait olur. Şöyle ki mesele, dokuzdan tashih edilir, bir liüm kız kar­deş sehmi de ilâvesiyle ona çıkarılır, bundan 3 sehim zevceye, 4 senim ana baba bir kardeşe, -birerden 3 sehim de baba bir kız kardeş ile ana bir kız kardeşe ve mûsâ lehe verilir.

209 - : Bir kimse, bir kıziyle asabadan bir kız kardeşi bulunduğu hal­de bir şahsa bir kız nasibi mislini vasiyet etse mûsâ lehe terikenin rub'u verilir. Bunlar gerek icazet versinler ve gerek vermesinler. Bir kız nasibi vasiyet etse terikenin sülüsü verilir. îcazet versinler vermesinler. Hindiyye Çünkü bir kız nasibi kardeşiyle bulununca üçte birdir, bir misli ilâve edilin­ce mesele dörtten olmuş olur. Misi denilmeyince bu ilâve yapılmamış oluyor.

210 - :Bir kimse, bir şahsa oğlunun veya kızının nasibini vasiyet etse bakılır : eğer oğlu veya'kızı var ise bu vasiyet caiz olmaz. Çünkü bunların nasibi başkasına verilemez. Fakat bunlar mevcut değilse bunların mirasla­rı mikdarını vasiyet etmiş olacağından caiz olur.

Nitekim oğlu veya kızı bulunsun, bulunmasın, bunların nasipleri mislini vaâiyet etmesi de caizdir. Çünkü bir şeyin misli o şeyin gayridir. O halde mûsâ lebe bu nasip verilir. Şu kadar var ki terikenin sülüsünden zait olur­sa bu ziyade vârislerin icazetlerine mevkuf bulunur.

Meselâ mûsînin iki oğlu olsa da bir şahsa bir oğlunun nasibi kadar bir şey vasiyet etmiş bulunsa terikesinin sülüsam iki oğluna, sülüsü de o şahsa ait olur. Bir oğlu bulunsa terikesinin sülüsü rnûsâ lehe. ait olur, oğlunun ica­zeti takdirinde mûsâ lehe bir südüs daha verilir. Yani : terikesi oğlu ile mûsâ leh arasında nısfiyet üzere bölünür. Hindiyye, Reddi Muhtar. [60]

 

Borç İkrarı Suretiyle Yapılan Vasiyetler 

 

211 - : Bir kimse, vârislerine hitaben «Fülân şahsa borcum vardır, anı tasdik ediniz» dese o şahsın terikeden sülüs mikdarı hakkında tasdik edil­mesi lâzım gelir. Çünkü bu halde ası! borç, ikrar ile, mikdan da vasiyet tarikiyle sabit olmuş olur.

Şayet o kimse, vârislerine karşı böyle emr etmekle beraber bir takım vasiyetlerde bulunmuş olsa vefatından sonra terikesinin evvelâ sülüsü mû­sâ lehler için,, sülüsani da vârisleri için tefrik edilir. Çünkü malûm olma­yan borç, vasiyet ve miras gibi malûm olan haklara müzahim olamaz.

Sonra vârisler ile müsâ lehlere : «Bildiğiniz miktar borç tasdik ediniz*-denilir. Bu halde vârislerin ikrar edecekleri mikdar kendileri için tefrik olu­nan sülüsandan alınıp baki bir şey kalırsa kendilerine verilir. Mûsâ lehlerin ikrar edecekleri mikdarda kendileri için ayrılan sülüsden alınıp geriye bir şey kalırsa kendilerine bırakılır.

Meselâ : terike yüz yirmi lira olsa bunun kırk lirası vesâya sahiplerine, seksen lirası da vârisler için ayrılır! Sonra vesâya sahipleri borç mikdan-nm yirmi lira olduğunu tasdik etseler mezkûr kırk liranın yirmisi borç sa­hibi için alınıp mütebaki yirmi lira kendilerine bırakılır. Veya vârisler, borç mikdarımn otuz lira olduğunu tasdik etseler mezkûr seksen liradan otuzu alınıp baki elli lira kendilerine terk edilir.

Şayet mûsa lehlerin veya vârislerin ikrar ettikleri borç, kendilerine isa­bet eden mikdara müsavi olsa o halde kendilerine hiç bîr şey terk olunmaz. Musa bihin mikdan terikenin -sülüsünden noksan olduğu takdirde ise mû­sa lehlerin ikrar edecekleri borç, kendilerine isabet eden vasiyet hisseleri nisbetinde olarak kendilerinden alınır.

212 - : Yukarıdaki mesele mucebince kendisine terikenin sülüsü Vasiyet edilmiş olan kimse, bir mikdar borç ikrar edip varisler de borcun bu mik­dar olduğunu tasdik etseler, o mikdarm bir sülüsü bu mûsa lehden, sülüsanı da vârislerden alınır.; Fakat vârisler, mûsâ lehi tekzip edip de anın ikrar ettiği borçtan ekalli itiraf etseler, bu surette ittifak ettikleri mikdarm sülü­sü mûsâ lehden, s,ülüsam da vârislerden alınıp zait miktar da ayrıca mûsâ lehden alınır.

Şayet alacak iddia eden şahıs vârisler ile vesâya sahiplerinin ikrar et­tikleri mikdardan ziyade alacak iddiasında bulunsa vârisler ile mûsâ lehler­den her birinin ademi ilme. yani : borcun iddia edilen mikdarda olduğunu bilmediklerine yemin ettirilmesi lâzım gelir.

213 - : Br kimse, vârislerine hitaben : «Her kini benden bir şey iddia ederse veriniz» dese buna itibar olunmaz. Fakat «vasi verilmesini münasip görürse ı veriniz» derse bu bir vasiyyet olarak malının sülüsünden muteber olur. Çünkü bu surette de her ne kadar mûsâ leh meçhul ise de vasiyyet. tefviz suretiyle yapılmış olduğundan sahih bulunmuştur.

Bir kimse, vârislerine «Fülân şahıs benim malımdan ne iddia ederse sâdıkdır» demiş olunca bakılır : Eğer o şahsın malûm bir mal hakkında dâ­vası sebk etmişse o mal, terikenin hepsinden muteber olarak kendisine ve rilir. Fakat böyîe bir dâvası sebk etmemiş ise - bilâhare vuku bulacak id­diasına mebni - kendisine bir şey verilmesi lâzım gelmez.

214 - : Bir kimse, bir yabancı şahıs ile vârisine veya katiline bir mal, meselâ: terikesinin sülüsünü vasiyyet etmiş olsa vefatında o şahıs-bu sü­lüsün nısfını alır, tamamını alamaz. Çünkü vâris ile katil de esasen vasiy-yete ehildirler. Binaenaleyh diğer vârislerin icazeti takdirinde bunlar da diğer nısfı alırlar. Bir kavle göre bu halde bu sülüsün tamamı o şahsa aitolur. Çünkü vâris ile katil vasiyyete mahal değildirler. Maamafih, bu kavi, mercuhdur.

Fakat bir kimse, bir yabancı ile beraber vârisine bir borç veya bir ayn ikrar etse bu ikrarı ne vârisi hakkında,-ne de o yabancı hakkında sahih ol­maz. Çünkü bu ikrar, yabancı ile vâris arasında müşterek bir alacağı ih­bardan ibaret olduğundan vâris hakkında' bâtıl olunca şeriki hakkında da bâtıl olur. Vasiyyet ise iptidaen temlik olduğu cihetle vâris ve katil hakkın­daki temlikin butlanı, yabancı hakkındaki temliki iptal etmez.

Şu kadar var ki mukarrün leh olan vâris, o yabancıya borç olduğunu tasdik ederse terikeden kendi hissesine düşen mikdardan bir nisbet dahilin­de o itiraf ettiği borcu ödemesi lâzım gelir, ikrar bahsine müracaat!..

Bu ikrarın böyle sahih olmaması îmamı Âzam 'ile îmam Ebu Yusüfe göredir. îmam Muhammede göre yabancı hakkında sahilidir. Binaenaleyh ikrar edilen borç veya aynin yarısını o ecnebiye vermek lâzım gelir. Bcda-yî, Dürri Muhtar. [61]

 

Marizlerin Vasiyyetlerine Dair Bazı  Meseleler 

 

215 - : Hükmünü filhal icap edip teberru mânâsım mutazammın bulu­nan tasarruflarda akid hali muteberdir. Binaenaleyh bu tasarruflar âkidin hali sıhhatinde vaki olursa bütün emvalinden,  marazı mevti halinde vuku bulursa emvalinin sülüsünden tenfiz olunur.

Meselâ : bir kimsenin memlükünü azat etmesi veya birisine muhabatta veya hibede bulunması veya bir şeyi zamin olması hali sıhhatinde vaki olunca bütün emvalinden, hali marazında vuku bulunca da emvalinin sülü­sünden muteber olur. Bundan yalnız menfaatlere ait teberruler müstesna­dır. Nitekim beyan 'olunacaktır.

Fakat mâbadelmevte muzaf olup hükmün.ü badelmevt icap eden tasar­ruflarda akit haline itibar olunmaz. Binaenaleyh bu tasarruflar âkidin gerek sıhhat ve gerek marazı mevt halinde vaki _olsun, yalnız emvalinin sülüsün­den tenfiz olunur.

Meselâ : bir kimse, mariz olsun olmasın : «Vefatımdan sonra kölem hürdür» veya «şu malım Zeyd içindir» dese bu tasarrufu, yalnız emvalinin sülüsünden muteber olur.                                    .

216 - : Marazı mevt ile marîz olan kimse, kölesini azat etse veya bir malını muhabat yoliyle satsa veya bir malını bir şahsa hibe ve teslim else veyahut birine kefalette bulunsa bu tasarrufları malının sülüsünden mute­ber olur. Şayet bu tasarruflariyle beraber bir takım vasiyetleri de bulunsa bakılır  :  eğer terikesinin sülüsü bunların hepsine kâfi ise febiha, kâfi de­ğilse i'tak, muhabat, hibe, kefalet hakkındaki tasarrufları, vasiyetleri üze­rine takdim olunur. Fakat böyle bir marîz, bir malım birisine hibe edip de mevhubün leh tarafından kabz bulunmadan vefat etse hibe bâtıl olur. Çün­kü böyle bir marizin hibesi her ne kadar vasiyet mesabesinde ise de nef­se! 'enir İtibariyle yine hibedir. Binaenaleyh kabzdan evvel vâhibin vefatîy­le bâtıl olur.   .

217 - : Yukarıdaki mesele mucebince müneffez olan ıtk hali, vasiyet bilmâl üzerine mukaddemdir. Binaenaleyh bir kimse, malının sülüsünü biri­ne vasiyet ettikten sonra bir kölesini terk ederek vefat etmekle vârisleri ile mûsâ lehden her biri, o kimsenin bu köleyi azat etmiş olduğunda ittifak et­tikleri halde bu azat hâdisesinin zamanında ihtilâf ederek mûsâ leh, «mü­teveffa köleyi hali sıhhatinde azat etmişti» deyip vârisler de : «Hayır ma­razı mevtinde azat etmişti» diye iddiada bulunsalar söz maal'yemîn vâris­lerin olur. Bu halde terikenin sülüsünden evvelâ köle çıkarılır, badehu bir şey kalırsa mûsâ lehe verilir. Fakat mûsa leh müddeasmı beyyine ile isbat ederse köle terikenin tamamından azat olmuş olur.

218 - :  Mâbadelmevte muzaf olan ıtk, vasiyet üzerine mukaddem de­ğildir.               

Binaenaleyh bir kimse : «Vefatımdan sonra kölemi azat edin» veya «ve-vatımdan birgün veya bir ay sonra şu cariyem hürdür» diye vasiyet etse, bu. sair vasiyetleri mesabesinde olmuş olur.

219 - : I'takdan evvel  vuku bulan muhabat,  terikenin  sülüsü müsait olmadığı surette i'taka takdim olunur. Amma ftakadan sonra yapıldn mu-babat, i'taka müsavi .tutulur. Meselâ :" Biri yüz, diğeri iki yüz lira kıymetli iki kölesinden başka malı bulunmayan bir mariz, bunlardan evvelâ iki yüz lira kıymetli kölesini bir kimseye yüz liraya satıp da sonra yüz lira kıymetli kölesini azat etse ma­lının sülüsü, yani bu iki kölesinin kıymetleri sülüsü yalnız muhabata sarf edilir, azat edilen kölenin ise tamam kıymeti için say1 etmesi lâzım gelir.

Fakat evvelâ yüz lira kıymetindeki kölesini azat edip de badehu iki yüz Hrn kıymetindeki kölesini yüz liraya satsa malının sülüsü bu ikisi arasında münasafeten taksim olunur. Bu. halde azat edilen kölenin yarısı meccanen azat olmuş, olup diğer yarısı için de çalışması lâzım gelir. İkinci köleyi ise muhabat sahibinin yüz elli liraya satın alması iktiza eder. (142) nci mese­leye de müracaat!

220 - :  Marizin menfaatlere ait teberrüati malının tamamından mute­berdir.

Binaenaleyh bîr kimse, marazı mevtinde meselâ : hanesinin süknaslnı veya kölesinin hizmetini bir şahsa filhal teberru etse, bu tasarrufu bütün emvalinden muteber olur. Kezalik hanesini ecri mislinden noksana icar etse icare, malinin tamamından caiz olur.

Bir kimse, mariz iken bazı vasiyetlerde bulunduktan, sonra o marazdan ifakat bulup da bir müddet daha yaşadıktan sonra tekrar mariz olsa sabık vasiyetleri halleri üzere baki kalır. Meğer ki vasiyetleri zamanında : «Eğer ben bu marazdan vefat edersem şöyle vasiyet ettim» demiş olsun. Bu tak dirde o marazdan ifakat bulunca vasiyetleri bâtıl'olur. (35) inci meseleye müracaat!..

Kezalik bir kimse, bir takım vasiyetlerde bulunup bunlara dair bir va­siyetname yazdığı gibi Dâhare hasta olup başka vasiyetlerde bulunarak bir vasiyetname daha yazsa bakılır, eğer birinci vasiyetlerinden rücu ettiğini bu İkinci vasiyetnamede yazmış bulunursa bu birincilerin hükmü kalmaz, fa­kat böyle bir şey yazmamış olunca her.iki vasiyetnamesiyle de amel olunur. Hindiyye.    [62]                 

 

Gayri Müslimlere Ait Vasiyyetler 

 

221 - : İhtilâfı dîn, vasiyete mani değildir.

Binaenaleyh bir müslimin bir zimmîye vasiyeti sahih olduğu gibi bir zim-minin de bir müslime, vasiyeti caizdir.

Meselâ bir müslümanın, islâm tabiiyetinde bulunan bir museviye veyn îsevîye caiz olduğu gibi bir Isevînin de islâm tebeasında bir müsevîyo vasi­yeti caizdir.

Fakat bir müslimin veya bir zimminin bir harbîye vasyeti sahih değildir. Çünkü muharip otan bir düşmana bir malı temlik etmek, onun gayesine yardım demektir.

Müste'min bulunan bir harbîye yapılacak vasiyet hakkında ise ihtilâf vardır. îmamı Azamdan bir rivayete göre bu da caiz değildir. Çünkü bunda da muharip bir düşmana yardım mahiyeti vardır. Diğer bir vasiyete göre ise caizdir. Bedaî, Dürri Muhtar.

222 - : Zimmîlerin muammeiât kabilinden olan vasiyetleri bil'icma s;ı-hihdir. Sair vasiyetlerinde dört hat mutasavverdir. Birincisi : bu hasiyetler, gerek müsİimanlarca ve gerek kendilerince kürbetten madud bir cihete aiı bulunur. Bu halde mûsâ leh gerek muayyen ofsun ve - gerek olmasın her halde sahih olur. Sadaka ile i.tak ile Beytimakdiste kandil yakmak üe vasiyet gibi. İkincisi : vasiyetler, müslimanlarca ma'siyet kendilerince kürbetten madid bulunur. Bu takdirde bunlar îmamı Azama göre muteber­dir, tenfizi icap eder, îmameyne göre ise bunlar bâtıldır, tenfizi lâzım gelmez. Çünkü bunlarda hakikaten bir kurbet mânası yoktur ki Allah için vasiyet edilmiş sayılsın. Kilise veya beytünnar yapılmasiylc vasiyet gibi. Üçüncüsü' : bu vasiyetler, müslimanîarca kurbetten madud olup kendi itikatlarınca ma'siyet bulunur. Dördüncüsü : bunlar hem müslimanlarca, hem de kendilerince ma'siyet sayılır. Bu iki takdirde ise bunlar bil'ittifak sahih olmazlar. Bir zimmînin hac için, müslümanlara mescid inşa edilmesi için veya mukanniyeler, naihalar için vasiyet etmesi gibi.

Şu kadar var ki böyle bir vasiyet, muayyen kimseler namına yapılırsa onlara temlik olmak üzere caiz olur. Mebsut, Bedaî, Hindiyye, Dürri Muhtar.

223 - : Bir zimmi, hali hayatında hanesini bîa veya kenîse veya ateş-kede ittihaz ettikten sonra ölse bu hane miras olarak vârislerine intikal eder, bunda  ittifak vardır   Çünkü bu,  tescil olunmadık bir  vakıf hükmündedir, vahut bir ma'siyet olduğundan sahih bir vakıf hükmünde olamaz. Fakat ha­nesini muayyen, yani mahsur kimseler için bîa veya kenîse ittihaz edilme­sini vasiyet etse bu vasiyeti o kimselere temlik olarak terikesinin sülüsün­den caiz olur. Bu halde o kimseler bu haneyi bîa veya kenîse yapmaya mecbur olmazlar.

224 - : Bir zimminin islâm beldelerinden birinde yeniden bir bia veya kenise inşası için yapacağı vasiyet caiz olmaz. Şu kadar var ki islâm şeai-rinden hali, zimmîlere tahsis edilmiş bir  karyerde bunların inşa edilmesi hakkındaki vasiyeti caiz olur. Bunlar, gerek muayyen ve gerek gayrı muay­yen kimseler için olsun.

225 - : Zimmiierin vasiyetleri de vârislerinin icazetleri lâhik olmadıkça terikelerinin yalnız sülüsünden muteber olur. Ve bunların kendi vârislerin­den bazılarına vasiyetleri diğer vârislerinin  icazetleri  bulunmadıkça  sahih olmaz.

226 - : Bir müste'min = ecnebi tabiiyetinde olup me'zunen islâm belde­lerinden birinde bulunan bir gayri müsiim, islâm ülkesinde vârisleri bulun­madığı halde emvalinin tamamını b'r reüslime veya bir zimmîye veya ken­disi gibi bir müste'mine vasiyet etse caiz olur. Fakat islâm ülkesinde vâris leri bulunursa vasiyeti emsalinin yalnız sülüsü hakkında muteber olur.

Meselâ böyle bir müste'minin dari isîâmda bir oğlu bulunsa terikesinin sülüsü mûsa lehe. sülüsanı da bu oğluna ait olur.

Böyle bir müste'minin ecnebi memleketlerindeki vârislerine itibar olun­maz. Şu kadar var ki malının meselâ : yarısını vasiyet etmiş bulunsa bu nafiz olup terikesinin yansı mûsâ lehe verilir, diğer yarısı da miras kabilin­den olmayarak vârislerine gönderilir. Müste'min bahsine müracaat!...

227 - : itikadından dolayı  tekfir olunmayan ehli hevanm vasiyetleri, ehli sünnetten olan müslümanlarm vasiyetleri gibidir.    Fakat tekfir olunan ehli hava, mürted hükmünde olduklarından vasiyetleri mevkufdur. Ehli sün­net ve cemaat itikadına rücu ederlerse vasiyetleri nafiz olur. Amma bu hal üzere ölürlerse diğer tasarrufatlan gibi vasiyetleri de bâtıl olur. Lâkin mür-tedde, vasiyet hususunda zimmiyye hükmündedir.     Binaenaleyh vasiyetleri bir zimmî veya zimmiyyenin vasiyetleri gibi sahih olur. (103) üncü mesele­ye müracaat!. Müslimin mürtede vasiyeti de caiz değildir. Hindiyye.  (Emmei sclâseye göre zimmiye de. harbiye de vasiyet caizdir. Çünkü bu. bir atiyye, hibe mesabesindedir. Fakat imam Ahmede göre muayyen olmayandır gayri müslime vasiyet, sahih değildir. Yahuda, Nesaraya, Mecûsa veya Yehûd fukarasına diye yapılacak vasiyetler gibi. Keşgafüllanai Elmîzanülkübra.) [63]

 

(İKİNCİ BÖLÜM)

 

VESAYETLERE DAİRDİR.

 

İÇİNDEKİLER : Vesayet akdine müteallik bazı meseleler. Vasilerin evsafı ve azil ve tebdilleri. Vasiyyl münferidin tasarrufah, müteaddid vasi­lerin tasarrufatı. Çocuklar hakkında velayeti tasarrufa müteallik bazı me­seleler. Vasiler ile vârislerin terikeye rücua müstahlk olup olmadıklarına dair bazı meseleler. Vasilerin sözleriyle tasdik olunup olunmadıklarına dair bazı meseleler Vasilerin tazmini ve butlanı İcap edip etmeyen bazı tasar­rufları. Vasilerin İkrar ve şahadetleri. Hakim tarafından vasi nasb edilme­sini muclb hususlar. Vasi yy i muhtar ile vaslyyi mansup arasındaki farklar. [64]

 

Vesayet Akdine Müteallik Bazi Meseleler :

 

228  - : Vesayet, icap ve kabul île münakit olur.

Meselâ : bir kimse, bir zata hitaben «Sen benim vasimsin» veya «Sen benim malımda vasisin» veya «Sen benim vefatımdan sonra vekilimsin» veya «vefatımdan sonra evlâdımı sana teslim ettim» veya «vefatımdan sonra evlâdımın işlerini deruhde et» veyahut «vefatımdan sonra evlâdımın levazı­mını rüyet eyle» gibi tasarrufî tefvize delâlet eden tabirlerden biriyle icapta bulunup o zat da kabul etse vesayet tamam olur.

229 - : Vesayette kavlen kabul caiz olduğu gibi fi'len kabul de caizdir.

Binaenaleyh bir kimse, bir müteveffa tarafından vasî tayin edilmiş ol­duğunu bilmediği halde onun terikesinden bir şey satsa akdi vesayet lâzım ve o satış muamelesi nâfîz olur. Çünkü bu suretde vesayeti fi'len kabul etmiş olur, vasinin tasarrufundaki sıhhat ise vesayete vukufuna mütevakkıf değildir.

Kezalik vârislere yarayacak bir şey satın alsa veya müteveffanın bir bor­cunu odese veya bir alacağını tahsil etse vesayeti'fi'len kabul etmiş olur.

230 - : Bir kimse.mûsi tarafından teklif olunan vesayeti anın yanında haberi olarak kabul etse vesayet, münakit, red etse merdu'd olur. Kabul ettiği takdirde bilâhare mûsînin muvacehesinde veya ana ilâm etmek şar-tiyle kıyabında bu vesayetten nefsini çıkarabilir. Çünkü vesayet, teberrüat kabilinden olduğu cihetle mûsînin vasiye tasarrufu ilzama  hakkı yoktur. Fakat mûsînin haberi olmaksızın kıyabında veya vefatından sonra nefsini vesayetten çıkaramaz. £ira bu takdirde mûsîyi tağrîr etmiş olur.

231 - : Bir kimse, kendisine vasâyet teklif ve tevcih edildiği zaman sü­kût etmiş olsa sonra mûsinin vefatından vesayeti dilerse kabul ve dilerse red edebilir. Çünkü bu takdirde mûsiyi tagrir etmiş olmaz. Bununla beraber vesa­yeti reddettiği halde henüz hâkim tarafından reddi infaz   edilmeden bilâhare kabul eylese sahih olur. Ama hâkim tarafından reddi tenfiz, meselâ : yerine başkası vasi nasb edilse artık kabulü muteber olmaz.

imam Züfere göre bu red caizdir, binaenaleyh mahalli ictihad olduğundan bu babda salâhiyeti haiz olan hâkimin tenfizi sahih olmuş oluyor.

232 - : Bir kimse, iki zatı vasr tayin ettiği halde vesayeti bunlardan biri kabul edip diğeri rızasına ve ademi rızasına delâlet edecek bir şey südûr et­meksizin sükût etse kabul eden zatin terikede münferiden tasarrufu caiz ol­maz. Bu halde sükût eden zat, vesayeti kabul etmezse kabul eden zata hâkim tarafından başka bir vasi daha zam ve terfik edilerek terikede bunlar bir-likde tasarrufda bulunurlar.

Kezaîik vasi tayin edilen iki zattan biri mûsiden evvel vefat edip-de ba­dehu diğeri kabul etse bu zat terikede münferiden tasarrufa kadir olamaz.

233 - : Bir mûsinin vasisi, o mûsînin ahfadı hakkında da vasidir.

Şöyle ki : bir kimse, büyük ve küçük evlâdı bulunduğu halde bir zatı vasi nasb edip de bu evlâdından bazıları da evlâdını terk ederek vefat eylese o zat, hem o mûsinin evlâdı, hem de vefat eden evlâdının evlâdı hakkında vasi olmuş olur.

234 - : iki ve daha ziyade vasi tayini sahih olduğu gibi vasî ile beraber nazır tayini de sahih olur. Maamafih nazır, vasi olmadığından tasarrufa sa­lâhiyeti yoktur. Ve müteveffanın emvalini tutup muhafaza etmek hususunda vasî, nazırdan evlâdır. Şu kadar var ki nazırın malûmatı    olmadıkça vasî, münferiden tasarrufda bulunamaz, şayet tasarrufta bulunup da yetimin malı telef olsa bunu tazmin etmesi lâzım gelir.

Hâkim de bir çocuğun vasisi üzerine başkasını, meselâ : validesini nazır nasb edebilir. Dürri Muhtar. Ali Efendi Fotâvast.

235 - : Bir kimse, vasi nasb ettiği zatı, vasiyyetini infaz için bir miktar meblâğ mukabilinde isticar etse icare münakit olmaz. Çünkü o zat. bu mû­sînin vefatından sonra vesayette bulunacağından bununla icare bâtıl olur. Şu kadar var ki bu meblâğ, o zata bir süa - atiye kabilinden olarak terikenin sülüsünden verilir.

Kezalik bir kimse, bir zata «Benim vasiyyi muhtarım olmak üzere sana şu kadar meblâğ ücret verdim» dese bu şart bâtıl ve mezkûr meblâğ vesâ-' yeti kabul eden d zata bir vasiyet olmuş olur. [65]

 

Vasilerin Evsafı Ve Azil Ve Tebdilleri 

 

236 - : Vasinin âkil, baliğ, hür, müstakim ve tasarrufunda ehliyeti kâ-mileyi haiz olması lâzımdır.

Binaenaleyh bir müslüman, bu evsafı haiz olmayan bir şahsı, meselâ : bir çocuğu veya bir köleyi velev ki mevlâsımn izniyle olsun, veya bir gayri müslimi ve yahut malı itlaf edeceğinden korkulan bir fâsıkı vasiy nasb etmiş olsa hâkim, bunu vesayetten çıkararak yerine lüzumlu vasıfları haiz hür, müslim, salih bir zatı vasiy tayin eder. Şu kadar var ki bu vesayet, bidayeten sahih olduğundan bunların çıkarılmalarından evvelki tasarrufları caiz bulun­muş olur.

Bir de de vesayetten sonra çocuk baliğ olsa, köle azat edilse, gayri müs­lim müslüman olsa, fâsik tâib bulunsa artık hâkim bunları vesayetten çıkar­maz. Çünkü azli, çıkarmayı icab eden. hal zail olmuş olur. Meğer ki gayri me'mun bulunsunlar.

237 - : Zimmînin bir müslümanı vasî nasb etmesi caizdir. Nitekim bir hususa vekil tayin etmesi de muteberdir. Şu kadar var ki zimminin terike-sinde şarap veya hınzır gibi müslümanlarca gayri mütekavvim bulunan bir mal bulunursa müslüman olan vasiye lâyık olan odur ki bunları satmaya emin olduğuna kani olduğu zimmîlerden birini tevkif etsin, buna bizzat mübaşerette bulunmasın. Bu mesele Hanefiyyeye göredir.

(imam Şafiîye göre bu vesayet caiz değildir. Çünkü dîn ihtilâfı bir müs-limin miras hususunda zimmîye halef olmasına mani olduğu gibi vasi sıfatiy-le malında tasarruf itibariyle halef olmasına da manidir. Elmebsut.)

238 - : Vasisi müslim bulunan bir. zimminin terikesinden bir borç hakkın­da zimmîlerin şahadetleri caizdir. Çünkü bu şahadet, vasî aleyhine değil, mü­teveffa zimmî ile vârisleri aleyhinedir. Böyle bir şahadet ise anların hakla­rında bir hücettir. Fakat bu müslim olan vasinin bizzat tevelli etmiş olduğu akitler hakkında zimmîler, şahadette bulunamazlar, zira bir müslümanın baş­kası için bir akde mübaşereti, kendi nefsi için mübaşereti menzilesindedir. Bu akitten dolayı icap ed,en borç, kendi - zimmetinde vâcibül-eda bir deyn gibi olmuş olur. Binaenaleyh kendi hakkında hüccet olacak bir şahadet bu­lunmadıkça bu akd sabit olmaz. Metjsut.

239 - : Bir kimse, bütün evlâdı sagîr oldukları halde kendi kölesini vasi nasb etse vesayet sahih olup köle  vesayette ibka edilir. Çünkü bu köle, ehliyetine mebni mÛBÎ yerine ikame edilmiş olacağından, mûsî gibi ta­sarrufda müstakil olur. Binaenaleyh bu köle satılamaz. Nitekim kendisinin veya başkasının mükâtebini vasiy nasb ettiği takdirde de vesayet,  sahih olur.

Fakat o kimsenin evlâdından bir kısmı büyük bulunursa bu vesayet sahih olmaz. Zira bu takdirde büyük evlât, o köleyi tamamen veya hissesi miktarı kısmen satabileceğinden kölenin vesayeti ifadan âciz kalacağı bedi-hîdir.»

Bu mesele, îmnu Azama göredir. îmameyne gora vârisler, büyük olsunlar olmasınlar bu vesayet sahih değildir, çünkü bu, memlûkün mâlikine vela­yeti kabilinden olacağı cihetle kalbi meşru dernektir.

240 - : HâKim, haizi ehliyet olan bir vasiyyi muhtarı azl etse azli nafiz olmaz. Fetva bu veçhiledir. Azli nafiz olmakla beraber hâkimin günahkâr olacağı da beyan olunmaktadır. Fakat vasinin hiyaneti tebeyyün ederse azli Jâzım gelir.

Kezalik vasiyyi muhtar, mûsisi bulunan müteveffanın zimmetinde bir mikdar alacağı olduğunu iddia etmekle hâkim tarafından itham olunsa mü­cerret bununla vesayetten çıkarılmaz. Belki hâkim tarafından yalnız o mik­dar borç hususunda diğer bir vasi nasb olunur.

Fakat hâkim, vasiyyi mansubu haizi ehliyet olsa da azl edebilir. Şu kadar var ki azli bir maslahata müstenit olmalıdır.

241 - : Vasiyyi muhtarın vesayet işlerini tek basma görmekten aczi beyyine ile zahir olsa mûsî ile vârislerinin haklarını siyanet için hâkim tara­fından ana başka bir vasi daha terfik edilir. Fakat vasinin aczi hakkındaki mücerret ihbara mebni bu terfik aciz olmaz.

Nitekim hâkim, vârislerin veya içlerinden bazılarının şikâyetleri üzerine hiyaneti zahir olmadıkça vas'yi azl edemez. Amma vasinin vesayeti ifadan aczi sabit olursa hâkim tarafından münasip biri tayin olunur. Zira bu tak­dirde vasinin ibka edilmesinde zarar mevcut, maksadın husulü gayri me'mul-dür.

242 - : Hâkim, sabık mesele mucebince vasi tayin edeceği ikinci şahsa : «Seni vasi nasb  ettim» veya  «seni birinci  vasiye terfik ettim» derse bu­nunla birinci vasi münazil olmaz.    Binaenaleyh bu vasi, bir müddet sonra «ben vesayet umurunu ifaya kudret buldum» derse hali üzere vesayette ibka edilir.

Fakat hâkim ; ikincivasîye «seni birinci vasinin yerine ikame ettim» de­miş olursa birinci vasi münazil olur. Reddi Muhtar.

243 - : Hâkim,, vasiyyi muhtarın mevcudiyetine muttali olmamakla mü­teveffaya bir vasi nasb edip de bilâhare vasiyyi muhtar, zuhur ederek vesa­yeti deruhde etmek istese buna muktedir olur. Çünkü hâkimin vasi nasb et­mesi, vasiyyi muhtarı vesayetten çıkaramaz. Şu kadar var ki gaybeti mün-katıa ile gaib bulunan vasiyyi muhtarın gaybubeti halinde vasiyyi rnansubun vuku bulan tasarrufları nafiz olmuş olur.

244  - : iki vasiden birinin azli veya tecennün etmesiyle vesayet bâtıl olmaz.

Binaenaleyh iki vasiden biri azlini mucip bir hali tebeyyün etmekle azl olunsa veya bunlardan biri cünûni mutbik ile mecnun olsa vesayet zail ol­maz, belki hâkim, anın yerine emin gördüğü kimseyi nasb eder.

245 - : iki vasiden birinin vefatiyle de vesayet bâtıl olmaz.

Binaenaleyh iki vasiyyi muhtardan biri vefat ettikte eğer berhayat Uı-lunan vasiyi istihlâf ederse bu vasî, mûsînin terikesinde münferiden ta­sarruf eder, ve eğer başka bir zatı vasî nasb ederse berhayat bulunan vasî, münferiden tasamıfda bulunamayıp o zat İle birlikte tasarrufta bulunur.

Fakat kendi yerine ne berhayat bulunan vasiyi, ne de başka birini tayin etmezse bu halde hâkim tarafından berhayat bulunan vasiye diğer bir vasî zam ve terfik olunur. Çünkü mûsinin maksadı, iki vasinin tasarrufa oldu-. ğ\mdan - istihlâf bulunmadıkça - bir vasinin tasarrufu caiz olmaz.

246 - : Bir kimse, İki zatı «malımın sülüsünü dilediğiniz yere sarf ediniz» diye vasi nasb ettiği halde bunlardan biri vefat etse vasiyet bâtıl ve bu büiüs vârislere ait olur. Çünkü bu sarf, iki kişinin meşiyyetine muallâk bulunduğundan birinin vefatından sonra tasavvuru kabil olamaz.

Fakat «malımın sülüsünü fakirlere tahsis ettim, vasiler bunu fukaradan dilediklerine sarf etsinler» demiş olduğu surette vasilerden birinin vefatı üzerine vasiyet bâtıl olmaz. Belki hâkim, berhayat bulunan vasiye o malı di­lediğin fakirlere ver» diye tasarrufu iÜ ak veyahut ana başka bir vasî terfik eder.

247 - : Vasiyyi muhtar, haberi azl kendine vâsıl olmadan mün'azü olur.

Binaenaleyh bir kimse, vasi tayin ettiği kimseyi kabulünden sonra haberi olmaksızın gıyabında azil, yani : vesayetten ihraç etse sahih olur. Bu. İmamı Azama göredir, imam Ebu Yusüfe göre sahih olmaz. Dürri Muhtar.

248 - : Bir kimse, bir zatı «Her ne zaman dilerse nefsini vesayetten azl edebilmek üzere» vasî nasb edebilir, bu caizdir.

Binaenaleyh böyle bir vasi, dilediği zaman kendisini vesayetten çıkara­bilir.                                                    

249 - : iki hâkimden her biri, diğeri tarafından nasb olunan vasiyi azl etse nafiz olur. Fakat bu azlin bir maslahata mübteni olması lâzımdır. [66]

 

Münferit Vasilerin Tasarruf Atı

 

250 - : Bir müteveffanın borcu, vasiyeti bulunmadığı gibi vârisleri de büyük Ve hâzır bulunsalar vasisi, terikesinden hiç bir şey satamaz. Fakat vârisler büyük olmakla beraber gaib bulunsalar vasî, yalnız uruza müteallik terikeyi satabilir,

Kezalik borç olup vârislerden bazıları küçük, bazıları büyük olsalar, va­si, terikeden küçüklerin hisselerine isabet eden hem uruzu, hem de akarı borç mikdannea satabilir. »Amma büyük vârislerin hisselerini satamaz. Me­ğer ki gaip bulunsunlar, o halde yalnız uruzdan olan hisselerini satabilir.

Bu mesele îmameyne göredir, imamı Azama göre terikede borç veya va­siyet veya vârisler arasında çocuk bulunursa vasî, ur uzuda, da, akarı da sa-

tabilir. Çünkü vasinin velayeti terikenin bir kısmında sabit olunca diğer kıs­mında da sabit olmuş olur. îmameyne göre ise vasinin velayeti çocukların hisseleri hakkındadır, büyüklerin hisseleri hakkında değildir. Mebsutı Serahsî, Dürri Muhtar.

251 - : Vasî, büyük vârislere isabet eden akan, onların gıyablannda mücerret helâ*c korkusundan dolayı satamaz. Çünkü bu helak nâdirdir.  

252 - : Terikeye borç veya vasiyet taallûk ettiği halde vârisler malların­dan borcu eda veya vasiyeti tenfiz etmeseler vasî, vârisler büyük ve hazır bulunsalar da borcun ödenmesine, vef vasiyetin sülüs mikdarından infaz edil­mesine kifayet edecek kadaE terikeden satabilir. Velev ki terike akardan ibaret olsun. Hattâ borç terikeyi muhit olursa terikenin tamamını satar.

253 - : Vasî, terikede bulunan bir mataı, meselâ bir köleyi tesviyei deyn için garimlerin gıyablarında da satabilir. Bu satış sahihtir. Çünkü guremanın haklan terikenin suretine değil, maliyetine teallûk eder.

254  - : Vasî, mûsînin akarını   vefaen satabilir.    Çünkü bu satış, rehn hükmünde  olduğundn bununla  akar  ibka  edilmekle  beraber  ihtiyaçta def edilmiş olur.

255 - : Vasî, yetimin malını ecnebiye, yani : vârislerden ve lehlerinde şahadeti caiz-olmayan kimselerden başka bir şahsa gabni yesîr ile satabi­leceği gibi böyle bir ecnebinin malını da yetim için gabni yesîr ile satın alabilir. *

Meselâ vasî, yetimin yüz kuruşluk bir malını doksan beş kuruşa satsa, ve bilâkis doksan beş kuruşluk bir malı yetim için yüz kuruşa satın alsa sahih olur.

Kezalik yetimin'bir malını kısa bir müddetle = eceli yesîr ile, veresiye satması da caizdir.

Fakat vasî, böyle bir malı gabni fahiş ile alıp satamaz, bu sahih değil­dir. Çünkü vasinin velayeti nazariyye olduğundan fahiş nazarı müstelzim tasarrufları caiz olamaz. Bu halde vasinin satışı fasit olur. Ve bu.surette müşteri, satılan şeye kabz ile mâlik olunca zararı vasi zamin olur.

256 - : Vasî, yetimin bir malını vârislerden birine hakîkî kıymetiyle satsa veyahut vârislerden bîr malı yetim için hakiki kıymetiyle satın alsa caiz olmaz.

Nitekim sıhhatde bulunan bir vâris, marazı mevt ile hasta olan raüver-risine bir malı kıymeti misliyyesiyle satsa veya anın bir malını kendi na­mına kıymeti misliyyesiyle satın alsa caiz olmaz. Çünkü bu muamele, vâris hakkında bir vasiyet demektir.

257 - : Vasiyyi mansup, yetimin malını kendisi için asla satın alamaz, kendi malını da yetim için asla satamaz. Çünkü bu vasî, hâkimin vekili hükmündedir. Hâkimin fi'-H ise kaza olduğundan vekilinin fi'li kaza demek­tir. Bir kimsenin kendi hakkında kazası ise caiz değildr:

Lehine şahadeti caiz olmayan kimselere satması veya onlardan satsn alması hakkında da hüküm böyledir.

Fakat vasiyyül'eb, çocuğun akar kabilinden olmayan bir malım, çocuk için menfaati zahireyi müfit olmak şartiyle, yani : kıymetinin bir buçuk mis­liyle kendisi İçin alabilir. Kendi malını da kıymetinin sülüsaniyle çocuğa sata­bilir.

Meselâ : yetimin yüz kuruş değerindeki bir malını kendi namına yüz elli kuruşa alabilir, bilâkis kendisinin yüz-elli kuruş kıymetlndeki bir malım-ye­tim namına yüz kuruşa satabilir.

Amma yetimin akarım kıymetinin iki mislinden aşağıya alamayacağı gibi kendi akarını da yetim için kıymetinin yarısından ziyadeye satamaz

Bu mesele imamı Azama göredir. îmameyne göre vasiyyül'ebin bu satıp alması mutlaka caiz değildir. Dürri Muhtar, Reddi Muhtar.

(Malikîlere göre vasî, yetimin malını değer kıymetiyle kendisine satın alabilir, imam Şafiîye göre ise vasî, yetimin malını asla satın alamaz. îmanı Ahmedten de böyle bir kavi mervidir. Elmizânülkübra.)

258 - : Babası veya babasının babası tavafından veya hâkim canibinden nasb edilmiş olan vasî, çocuğun akarım ancak aşağıdaki müsevvigatı şer'iyyeden = serî mücevvizattan birine mebni satabilir.

Evvelâ : çocuğun akarını kıymetini taz'if etmek şartiyle yabancıya sa­tabilir. Ve kendisi vasiyyül'eb ise yukarıdaki meselenin son fıkrası muce-bince nefsi için de satın alabilir.

Saniyen :  akarın gailesi masarifine muadil olur, veya harap olmasın dan veya kıymetine noksan uruzundan korkulur veyahfut bir müteagllib elinde bulunursa gerek kıymetiyle ve gerek kıymetinden noksanı yesîr ile satabilir.

Salisen : (252) nci meselede beyan olunduğu veçhile müteveffanm bor­cunu ödemek veya vasiyyeti mürselesini tenfiz etmek veyahut çocuğun na­fakasını tedarik eylemek için lüzum görüldüğü, yani : bunların başka suretle temin ve ifası gayri mümkün bulunduğu takdirde gerek kıymetiyle ve ğ"erek gabni yesîr ile satabilir.

Meselâ : musînin - terikesi sülüsünden zait olmamak üzere - on bin kuruş vasiyeti olduğu halde menkul terikesi buna kifayet etmese, vârisleri de bunu temin etmek istemese bu vasiyeti yerine getirmek için akarata müteallik terikesinden. kâfi mikdar satılır.

Fakat çocukların valideleri, karındaşları veya sair karipleri tarafından nasp olunan vasî, onların akarım asla satamayacağı gibi onlar için taam ve kisveye ait şeylerden başkasını da satın alamazlar. Belki böyle bir satıp almaya ihtiyaç görüldüğünde hâkime müracaat etmeleri lâzım gelir.

259 - : Vasî, yetimin akarını veya sair bir malını satıp da müşterinin müflis olduğu tebeyyün etse hâkim tarafından müşteriye üç gün mühlet verilir, müşteri bu müddet içinde semeni ödeyemezse hâkim, satı§ muamelesini fesh eder.

gayet müşteri satın aldığı şeyi kabz etmiş veya henüz kabz etmemiş ol­duğu halde bu satın almayı inkâr etse vasi, keyfiyeti hâkime bildirir. Bu halde hâkim, müşteriyi tahlif ettikten sonra «Eğer aranızda beyi = satış muamelesi akd edilmiş ise fesh ettim» diyerek aralarındaki m ün azayı fasl eder ve bunun üzerine satılan şey, terikeye avdet eder.

Fakat vasi, müşterinin inkârı üzerine husumeti = hâkime müracaatı terk etse, vâki olan satış muamelesi, ikale kabilinden olarak münfesih olur. Bu suretle satılan  şey,  vasi  üzerine lâzım gelir.

260 - : Bir yetimin malim bir müflis bilfarz on beş bin kuruşa satın al­maya talip olduğu halde mütemevvil 'bir kimse on bin kuruş mukabilinde satın almaya talip buiunsa, vasi, on bin kuruş mukabilinde mütemevvüe sa­tar, müflisin kıymeti tezyidine iltifat etmez.

261 - : İki yetimin vasilerinden hiç biri kendi vesayeti altında bulunan yetim için diğer yetimin akarını satm alamaz. Çünkü bu alım satımda (258) inci mesele nıucebince iki yetimden birinin mutazarrır olacağı zarurîdir,

262 - : Vasi. yetimin maliyle ticarette bulunmaya, ve bu malı tasarruf etmeye mecbur değildir.

Binaenaleyh ticaretten, lasarrufdan imtina ederse cebr olunamaz, çünkü vasî, müteberri olduğundan hakkında cebir carî olmaz. Bu halde yetimin nafaka ve iaşesi için re'sülmali sarf edebilir.

Hattâ müteveffanın nâs zimmetlcrindeki alacağını tahsil etmesi için vâ­risler, vasiyi muaheze edemezler. Dürri Muhtar, Abdurrahim Fetâvası.

263 - : Vasi. çocukların malını (255) inci mesele mucebince - kiymeîin-den noksanı fahiş ile satamaz. Fakat terikede muhabat var ise mebîin kıy­metinden sülüsi terike mikdarı tenzil caiz olur.

Meselâ müteveffa : «şu hanemi fülân zata satınız» diye vasiyet etmiş olsa vârisler bu haneyi o zata satmaya mecbur olurlar. Şayet o zat, bu haneyi kıymetiyle satın almadan imtina etse kıymetinden terikenin sülüsü müsait olduğu mikdar tenzil edilir.

Fakat hanenin tamamen kıymeti terikenin sülüsünden noksan olsa bile nıeccanen verilmesi tecviz olunamaz. Çünkü bu vasiyet, satmak suretiyle vu­ku bulduğundan semensiz olarak infaz edilemez.

264 - : Vaşînin yerine başkasını tevkili caizdir.

Binaenaleyh bir vasi, yetim hakkında bizzat yapabileceği tasarruflar için diğer birini yerine vekil tayin edebilir.

265 - : Vasinin vasisi, her iki terikede vasidir.

Şöyle ki : bir vasi, bir zata hitaben «Ben seni vasî kıldım» veya «Ben seni vefatımdan sonra vasî nasb ettim» diye mübhem surette ve yahut :

«Seni benim terikeme vasî kıldım» veya «Seni her iki terikeye vasî tayin ettim» diye sarili surette vasî nasb etse o zat, hem evvelki mûsînin, hem de bu vasinin terikesinde bilvesâye tasarrufa mâlik olur. Çünkü mûsînin terikesi de vasinin terikesi demektir.

Şu kadar var ki «Seni mûsînin terikesine vasi tayin ettim» derse yalnız mûsînin terikesi hakkında vesayeti caiz olur, bu surette bu vâsinin terikesin­de tasarrufa salâhiyeti olmaz. Bu mesele imamı Azama göredir. «Benim teri­keme vasî tayin ettim» denildiği surette îmameynden ezher olan rivayete göre, vasiyyülvasî, iki terikeye vasi olamaz. Yalnız vasinin terikesine vasi olur. îmami Azamdan da böyle bir rivayet vard'T.

(imam Züfer ile imam Şafiîye göre de vasinin vasinin her iki terikede vasî olamaz.) Vasiyyülvasînin vasisi hakkında da hüküm, meşruh minvaî üzeredir.

266 - : En kuvvetli vasilerin ezafül1 halindeki salâhiyetleri ne kadarsa en zaif vasilerin akvel1 halindeki salâhiyetleri de o kadardır.

Vâsilerin en kavisi, babanın, babasının veya hâkimin nasb ettiği vasidir. Vasilerin en zaifi de ananın, kardeşin, amcanın veya sair zevirerhamın nasb ettiği vasidir.                                                                                       -

iki halin en kavisi, vârislerin en küçüklük halidir. En zaifi de vârislerin büyüklük halidir.

Binaenaleyh zaif olan vasiler, mûsî cihetinden sağir olan vârislere in­tikal eden akan satamazlar. Çünkü bunlar küçük vârislerin yalnız malları­nı hıfza mâlik olurlar, yoksa bunlara mevrus olan şeyleri alıp satmaya ve ticaret ve tasarrufa mâlik olamazlar. Şu kadar var ki bu küçüklerin iaşe­lerine; kisvelerine ait şeyleri satın alabilecekleri gibi mûsî cihetinden ken­dilerine intikal eden uruzu da satabilirler. Çünkü bunların semenlerini hıfz, aynlerini hıfz demektir, Reddül'muhtar.

Nitekim vasiyül'eb de sagîr olan vârislerin gerek uruzunu ve gerek aka­rını satabildiği halde büyük olan vârislerin akarını satamaz. (258) inci me­seleye müracaat!,.

267 - : Ananın vasisi, kardeşin vasisi, amcanın veya zevil'erhamdan birinin vasisi, borcu eda veya vasiyeti infaz için (276) ncı meselede göste­rilen velayet sahiplerinden biri bulundukça Ölünün terikesini satamaz. Fakat bunlardan hiç biri bulunmazsa satabilir.

(Hanbelîlere göre birisi tarafından muayyen bir husus için vasi tayin edilen kimse, başka hususlara vasî tayin edilmiş olmaz. Meselâ: bir müte­veffanın sülüsünü tefrika veya borçlarını edaya veya yetimlerine nezarete veya anları evermeğe vasî olan kimse, anın islerine bakamaz. Bu hususlar­dan her biri ayrıca bir vasî tayin edilebilir. Çünkü vasî, vekil gibi tasarruf salâhiyetini mûsîden almıştır. Binaenaleyh yasinini tasarrufu, mûsînin izni­ne inhisar eder. Keşşafül'luna.) (352) nci meseleye müracaat! [67]

 

Müteaddit Vasilerin Tasarrufatı  

 

268 - : Bir müteveffa veya bir hâkim tarafından nasb olunan iki va-sîden birinin alel'infirad tasarrufu bâtıldır. Bunların ikisi gerek bir akd ile ve gerek aletteakub müstakil birer akd ile nasb edilmiş olsunlar.

Binaenaleyh bunlardan biri münferiden tasarrufda bulunmakla yetimin malı zayi olsa bunu tazmin etmesi lâzım gelir. Şu. kadar var ki bu iki vas'-den biri tasarrufda bulunduğu halde diğeri icazet verse akdi tecdide muh­taç olmaksızın vaki olan tasarruf, caiz olur.

Fakat iki vasiden biri bir hâkim, diğeri de başka bir hâkim tarafından nasb olunduğu takdirde her biri tek başına tasarrufa mâlik olur. Çünkü hâ­kimlerden her birinin münferiden tasarrufu caiz olduğundan naibinin de o veçhile'tasarrufu caiz olur.

269 - : Yukarıdaki mesele hükmünden azağıdaki hususlar müstesnadır. Şöyle ki : iki vasiden her biri münferiden ölünün teçhiz ve tekfinini İfa

ve hukukunu muhafaza için dâva ikame edebilir.

Kezalik iki vasiden biri meccanen azad edilmesi vasiyet edilmiş olan muayyen memlûkü i'tak ve muayyen vediayı, emaneti sahibine red ve sair muayyen vasiyeti tenfiz edebilir.

Kezalik iki vasiden biri, telefinden korkulan eşyayı satabilir, zayi olan mallan toplayabilir, gasb edilmiş bir malı sahibine iade ve ölünün fâsid olarak satın- almış olduğu bir malı satana reddedebilir.

Kezaîik iki vasiden biri, mûsînin başkasiyle müşterek bulunan mekilât ve mevzunatını taksim edebilir, başkalarının zimmetlerinde olan alacağım isteyebilir, mûsînin zimmetinde bulunan borcu kendi cinsiyle ödeyebilir. Ve vasî tarafından satın alman malın semenini eda edebilir.

Kezalik vasî'lerden biri çocuğun taam ve kisve gibi muhtaç olduğu şey­leri satın alabilir. Ve çocuk için vuku bulacak hibeyi kabul ve yetimin mal­larını muhafaza edebilir ve yetimi münasip bir işe bir ücretle koyabilir.

270 - : Azat edilmesi vasiyet edilen gayri muayyen bir memlûkü veya bîr bedel mukabilinde azat edilmesi vasiyet edilmiş bulunan bir rakiki iki vasiden biri, diğerinin reyi olmadıkça azat edemez. Çünkü bunlarda reyle-rn ictimaına ihtiyaç vardır.

271 - : Tenfizi için terikeden bir şeyin satılmasına ihtiyaç görülen bir vasiyeti iki vasiden biri, diğerinin izni olmadıkça tenfiz edemez.

Kezalik vasilerden biri, mûsînin nâs zimmetlerinde olan alacağını mün­feriden kabz edemez. Çünkü deyni kabz, mübadele mânasını mutazammındir.

Kezalik iki vasiden biri* ölünün bir kimsede bulunan vediasını münfe­riden gabz edemez. Çünkü deyni kabz, mânasını mutazammındır.

272 - : Cenazeleri kaldırılmayan muayyen fakirlere şu kadar buğday tesadduk edilmesini vasiyet etmiş olan bir kimsenin iki vasisinden yalnız biri, bu vasiyet veçhile tesadduukta bulunsa bakıhr : eğer bu buğday, o mûsinin terikesinde mevcut ise bu tesadduk caiz olur. Fakat vasî satın ala­rak- tesadduk ederse satın aldığı buğday kendisine ait ve tesaduk ve kendi

namına vaki olur.

Kezaîik o kimse, fukarayı tayin etmeksizin «Malımdan şu kadar meb­lâğ fakirlere tesadduk ediniz» demiş bulunsa vasilerinden yalnız biri, o meblâğı fakirlere tesadduk edemez.

273 - : Bir kimse, vasi nasb ettiği şahsa «fülân zatın Tevile amel et» Öemiş olsa o zahıs müstakilleri vasi olacağından o zatın reyini almaksızın

tasarruf edebilir.

Fakat ; «Fülân zatın reyi olmadıkça tasarruf etme» demiş olursa her ikisini vasi tayin etmiş olur. Bu takdirde o şahıs, bu zatın reyi olmadıkça tasarrufa muktedir olmaz. Çünkü birinci takdir, müşavereye mahmul oldu­ğu halde ikinci takdir münferiden tasarruftan nehidir.

274 - : iki vasiden birinin - müstesna olan hâdiselerin    gayrinde münferiden  tasarrufta  bulunmaması îmamı  Âzam  ile  îmam  Muhammede göredir.  Çünkü bunlar vekil mesabesindedirier.  Fakat  tmam Ebu Yusüfe göre her biri münferiden tasarrufta bulunabilir. Zira bunlar birer veli men-zilesindedirler. Velîlerin haiz oldukları velayet ise tecezzi kabul etmez. Ve­layet bahsine müracaat!..

275 - : Vasiler, mûsînin emvalini muhaafza hususunda ihtilâf ettikle­rinde bu emvali, kabili kısmet ise münasafaten  muhafaza ederler. Kabili kısmet değilse ya zamanen mühayee suretiyle saklarlar veya emin bir kim­senin yanına vedia olarak terk ederler. Dürrİ Muhtar, Reddi Muhtar, Meb-sutı Serahsî. [68]

 

Çocuklar Hakkinda Velayeti Tasarrufa Müteallik Bazı Meseleler  :

 

276 - : Çocukların mallarında tasarruf velayet ve salâhiyeti evvelâ ba­balarına,  sonra babalarının vasilerine,  sonra vasilerinin  vasilerine  aittir. Bunlar bulunmayınca sahih cedlerine, badehu bunların vasilerine, sonra bu vasilerin vasîleıine ait olur, bunlar da bulunmazsa hâkime ve hâkimin nasb edeceği vasilere ait bulunur. Münakehat kısmına müracaat!

(Şafiilere göre ceddi sahih ber hayat olunca başkasını vasî tayin etmek caiz olmaz. Şu kadar var ki, vasiyet edenin vefatı tarihinde babası vefat etmiş bulunursa başkasına evvelce yapmış olduğu îsâ muteber olur. Tuh-

fetül'muhtaç.)

(îmam Ahmede göre de bir kimse, kendisinin âdil babası veya dedesi bulunduğu takdirde borcunu Ödemek, vasiyetini tenfiz etmek, çocuklarının işlerini görmek için başkasını vasî nasb edemez. İmam Mâlike göre ise nasb edebilir. Elmizanülkübra.)

277 - : Adil veya mesturürhal olan bir kimse, sagîr evlâdının menkul mallarını gerek kıymetiyle ve gerek kıymetinden noksanı yesîr ile kendisi için satın alabilir ve başkasına satabilir. Amma noksanı fahiş ile alıp satamaz.

Kezalik : kendisinin veya başka bir şahsın menkul bir malını sagîr ev­lâdı için kıymetiyle veya kıymetinden ziyadei yesîr ile satın alabilir. Şu kadar var ki kendi malını sagîr evlâdına satınca mücerret bu malı satmak-la evlâdı namına kabz etmiş sayılmaz. Binaenaleyh hakikaten kabza temek-kün hâsıl olmadan satılan şey helak olsa kendisi tarafından helak olmuş olur.

Ve bilâkis, sagir evlâdının malını kendisi için satın alsa, semenini kabz edip de badehu kendisine teslim etmek üzere hâkim canibinden vekil nasb olunmadıkça bu semenden beri olmaz. Reddül'muhtar, (255, 257) inci mese­lelere müracaat!.

278 - : Vasilerin mâlik olmadıkları bazı tasarrufata çocukların babala­rı mâlik olur.

Bienaenaleyh beynennas mahmudül'hal olan biı kimse (258) inci mese­ledeki mösevvigatı şer'jyyeden berî bulunmasa da sagir evlâdının akarını satabilir. Artık çocuk baliğ olunca bu satışı bozmaya kadir olamaz. Çünkü babanın şefkati pek ziyade olduğundan çocukları hakkında muzir tasarruf­larda bulunmayacağı bedihîdir. Şu kadar var ki müsevvigat aranması ih­tiyata muvafık olduğundan daha güzeldir.

Fakat ahlâkı bozuk olan bir kimse, sagir evlâdının akarını satsa caiz olmaz. Bu takdirde çocuk baliğ -olunca bu satış muamelesini fesh edebilir. Meğer ki o akar kıymetinin iki katiyle satılmış olsun, o surette feshe hakkı kalmaz. Reddül'muhtar.

279 - : Bir kimse, sagîr evlâdının bir malını kendi namına satın alsa, veya kendi malini sagîr evlâdına satsa mücerret icap İle bey' muamelesi münakit olur. Fakat bir vasi, yetimin malını kendisj için satın alsa veya kendi malım yetime satsa «bu malı sattım» dedikten sonra «kabul ettim» demedikçe bey" münakit olmaz.

280 - : İki çocuğun babası, bunlardan birinin malım diğerine satsa caiz olacağı gibi bu satış için tayin ettiği vekili de bu veçhile satışta bulun­sa caiz olur.

Kezaiik ik; çocuğun sahih dedeleri tarafından bu veçhile yapılacak bir satış muamelesi de caiz olur.

Fakat bir vasi, vesayeti altında bulunan iki çocuktan birinin malını di­ğerine satsa aiz olmaz. Nitekim alel'ıtîak vekil olan kimse de müvekkilinin ikj sagîr evlâdından birinin malını diğerine satsa caiz olmaz. Reddül'muhtar.

281 - : Bir kimse, iki sagir evlâdı arasında müşteıek olan bir malı ara­larında taksim edebilir. Amma bir vasi, vesayeti altındaki çocukların mal­larını aralarında taksim edemez. Çünkü bu taksim, bir mübadele mânçsım mutazamrmn olduğundan buna yukarıdaki mesele mucebmce baba, salâhi-yettar olduğu halde vasi salâhiyetar değildir. Şu kadar var ki, vâıislerden bir kısmı büyük olmakla vasi anların hisselerini def ve teslim ederek ço­cukların hisselerini beyinlerinde temyiz ve taksim etmeksizin ifraz edebilir, 'Nitekim vasi, vârisler ile mûsâ lehin hisselerini tefrik için de çocukla­rın hisselerini bilâ temyiz ifraz edebilir.

Br de vasi, çocuklardan birinin hissesini bir yabancıya satarak anınla mükasemede bulunduktan sonra o hisseyi tekrar o çocuk için semeniyle sa­tın alsa bu suretle çocukların hisseleri arasında kısmet husule gelir. Red­dül'muhtar.        

282 - : Bir kimse, kendisiyle sagir evlâdı arasında müşterek bulunan bir malı taksim edebilir. Fakat sagirin dedesi taksim edemiyeceği gibi vasi de kendisiyle yetim arasındaki müşterek bir malı taksim edemez, meğer ki yetim hakkında bir zahir menfaati mutazammın olsun.

283 - : Mahmudül'hal olan bir kimse, sagir evlâdının mallarını kıyme­ti misliyle başkasına satabileceği gibi nıahmudül'hal ohın dede de satabilir. Çünkü bunların şefkatleri fıtrî olduğundan çocuklar hakkında şefkate muha­lif hareketle müttehem olmazlar.

284 - ; Çocukların mallarını babaları veya cedleri veya muhtar vasi­leri icareye verebilirler. Babalan, kendi malını da onlara icar edebilir.

Kezalik : vasî, çocuğun malını kendisi için isticar edebilir. Bu sahihtir. Fakat kendi malını çocuğa icar etse sahih olmaz.

285 - : Bir kimse, kendi borcunu sagîr evlâdının "malından tediye ve kendi borcu için sagîr evlâdının bir malını bey veya terhin edebilir. Ve muhtaç olursa anın malından ihtiyacı miktarı yiyebilir, bunu bilâhare za-min olmaz.

Ceddi sahih dahi kendi borcu için sagir hafid veya hafidesinin malım bey* ve terhin edebilir. Fakat vasî, kendi borcunu yetimin malından tediye edemiyeceği gibi ihtiyacından dolayı yelimin malım da yiyemez. Meğer ki kendisi için bir ücret tayin edilmiş olsun.

286 - : Bir kimse, ceddi sahihi buîurduğu bir çocuğun müverrisine aid bîr borcu eda veya bir vasiyeti infaz için anın terikesini, akar olsun, uruz olsun satamaz. Bu halde garimlerin ve mûsâ lehlerin hâkime müracaatları lazım gelir. Bu, İmamı Azama göredir, ve mufla bih olan da budur. Fakat vasiyyOTeb, (252) nci mesele mucebince bunları satabilir.

Nitekim ceddi sahih dahi sagîr ahfadının zimmetine terettüp eden borcu eda için terikeyi satmak hakkına mâlik bulunur. İmam Muhammede göre bu hususlarda ced, tamamen eb makammdadır. Reddül'muhtar. O halde ced­din vasisi hakkında da bu ihtüâf carî olmak, lâzım gelir.

287 - : Hâkim, yetimin malını kendisi için satın alamıyacağı gibi ken­di malını da yetime satamaz. Çünkü bu alım satım hüküm mesabesindedir. Halbuki hâkimin kendi hakkında hükmü caiz değildir. Fakat hâkim, yetimin malım kendi tarafından mahsup bulunan bir vasiden satın alabilir. Ve ken­di malını yetim namına satıp bu vasi de kabul etse bu alım satım muame­lesi de caiz olur. Hindiyye,  Haniyye,     Reddülmuhtar.   (257)  nci meseleye müracaat!.. [69]

 

Vasiler İle Vârislerin Ter Ike* Ye Rücua Müstahik Olup Olmadıklarına  Dair   Bazı   Meseleler  

 

288 - : Bir vasî, kendi malından mûsinin şer'an sabit plan borcunu eda veya vasiyetini tenfiz etse alel'ıtlak terikeye rücua müstahik olur. Yani  : vasiyet, gerek namı ilâhiye ve gerek ibada ait olsun, vasî de gerek vâris bulunsun ve gerek bulunmasın, her halde rücu hakkına mâlikdir.

289 - : Bir vasî, kendi malinden mûsinin sagîr evlâdının nafakasına, kisvesine bir şeyler sarf etmiş olunca bakılır  eğer terikeye rücu edeceği­ne dair evvelce işhadda bulunmuş ise rücua müstahik olur. Ve illâ müsta­hik olmaz..

Şunu ilâveten yazalım ki : vasî, çocukların iaşeleri hususunda hallerine muvafık, servetleriyle mütenasip olacak surette vüsat göstermeli, israfa müeddî olacak sarfiyattan kaçınmalıdır. Hattâ vasi, yetimin ehliyet ve ka­biliyetini görürse kur'anıkerîmi talim, edeb ve irfan tahsil etmesi için malın­dan sarf etmesi caiz olur. Fakat ehliyet ve kabiliyeti haiz olmayan yetim hakkında yalnız namazlarda okumaya mecbur olduğu mikdar Kur'amkerim talim etmesi için infakda bulunması lâzım gelir.

290 - : Bir vasî, yetimin malüe ticarette bulunup da bir mikdar rıbh =  kazanç hâsıl oldukdan sonra mudarebe tarikiyle ticarette bulunmuş ol­duğunu iddia etse bu rıbhdan hisse almaya müstahik olmaz. Fakat bu mal ile mudarebe tarikiyle tasaırufda bulunacağına ishadda     bulunmuş olursa bu rıbhdan meşrut olan mikdarda hisse alabilir.

291 - : Bir vasi. yetimin maliyle yetim  için  mudarebe tarikiyle tica­ret edebilir. Bu halde hâsıl olan rıbh, yetimin olur. Fakat yetimin maliyle göreceği bir işden hâsıl olacak kazancım yarısı kendisinin olmak üzere ev­velâ işhad edip badehu o işi görse elde edilecek kazancın yansı kendisinin olur. Behcetül'fetâvâ.

292 - : Bir vasî, çocuğun malını birisine ikraz ve bilâhare bu malı rıb-hı ile beraber tahsil edince bakılır: Bu mal çocuğa ait olduğu gibi bu rıbb da çocuğun malından devri şer'İ ile usulen  ilzam  edilmiş ise çocuğa ait olur. Ve İllâ olmaz. Abdurrahim fetâvası.

Vasilerin emvali eytam ile muzarebede bulunmaları zamanımızda caiz görülmemektedir.

293 - :  Bir" kimse, sagîr evlâdı için üzerine vacip olan bir şeyi satın aldığından dolayı rücu hakkına mâlik olmaz. Fakat üzerine vacip olmayan bir şeyi satın aldığında - işhadda bulunmak şartiyle - rücu hakkına mâ­lik olur.

Binaenaleyh bir kimse, fakir olan sagîr evlâdı için satın aldığı taam ve libas gibi şeylerin bedelleriyle gerek işhadda bulunmuş olsun ve gerek olmasın bu sagîr evlâdına rücu edemez. Fakat zengin olan sagîr çocukları için satın almış olduğu elbise ve nafakanın esmaniyle işhadda bulunmuş olmak şarityle burların mallarına rücu edebilir.

Vasiyye bulunan valideler hakkında da hüküm böyledir. Dürri Muhtar, Reddi Muhtar.

Şunu da ilâve edelim'ki bir knd- :tıf;'acı olmadığı halde vasisi bulun­duğu çocuklarının mallartnı kendi \htiu. -..a sarf etse azle müstahik olur. Abdurrahim fptâvası.

294  - : Bir kimse, sagîr evlâdı için hane veya köle satın alsa, isnatta bulunmuş olmak şartiyle rücu hakkına mâlik olur, Bu evlâdın gerek mal­lan bulunsun ve gerek bulunmasın. Çünkü bunların satın  alınması  vacip işlerden değildir. Amma işhadda bulunmuş olmayınca rücu hakkına  mâlik olamaz.

295 - : Büyük vâris, kendi malından küçük vâris için satm aldığı elbise ve etime esmaniyîe, işhadda bulunmuş olmak şartiyle o" küçük vârisin" irs hissesine rücua müstahik olur. Fakat işhad bulunmazsa mütetavvi* olaca­ğından rücu hakkına mâlik olmaz.

Şayet bu küçük vâris, kendi hıcr ve terbiyesinde bulunduğu halde bunun nafakasına terikedeki mebaliğden bir şey sarf etse veya terikedeki elbise­den, et'ımeden o çocuğa giydirse, yedirse üzerine zaman lâzım gelmez. Am­ma bu küçük vâris, kendisinin hıcr. ve terbiyesinde bulunmadığı halde te­rikedeki hissesinden iaşede, iksada bulunsa, vasi olmadığı takdirde zaman­dan beri.olamaz. Çünkü büyük vâris, bu takdirde müteberri sayılır.

296 - :  Büyük vâris,  meyyitin şer'an sabit olan borcunu Ödese veya kefeni mislini satın alsa bunların bedelleriyle terikeye rücua müstahik olur. Fakat şer'an sabit olmayan borcu eda etse, bununla diğer vârislerin hisse­lerine rücu edemez, hattâ terikeden tediye etmiş olduğu takdirde diğer vâ­risler hisseleri mikdarım istirdad hakkına mâlik olurlar. Vasilerin sabit olmayan borçları Ödemeleri, ve gayri sabit vediaları, sa­hiplerine teslim etmeleri hakkında da hüküm böyledir.

297 - : Bir kimse, vasileri bulunduğu çocukların mukadder nafakala-riyle satın aldığı yiyilecek şeyleri, çocuklara daha faideli olmakla kendi pa-rasiyle kendisi, için satın aldığı yiyilecek şeylere  karıştırıp birlikte yemiş bulunsalar, çocuklar baliğ olunca «sen bizi teberrüan  infak etmişdin»  di­yerek kendi nafakalarınt o vasilerine tazmin ettiremezler. Behcetüî'fetâva. [70]

 

Vasilerin Sözleriyle Tasdik Olunup Olunmadıkları:

 

298  - : Bir vasi, kendi malinden ölünün kefeni misli için şu kadar meb­lâğ sarf ettiğini iddia ettiği halde vârisler, o mikdan tekzip etseler vasî, beyyine ikamesine muhtaç olmaksızın kavliyle tasdik olunur. Feyziyye Fe-tâvâsındaki bir meseleye göre yeminiyle tasdik olunur.

299 - : Vesayeti altındaki bir çocuğun nafakası için sarfını iddia ettiği mikdar, nafakai misle muadil veya andan biraz.ziyade ise vasi, bilâ bey­yine tasdik olunur. Fakat bu mikdar, nafaki mislden daha ziyade ise vasi, mücerred kavliyle tasdik olunmayıp zâmin olması lâzım gelir. Meğer ki su­reti sarfını muhtemel bir tefsir ile tefsir ve te'vil    etsin, bu halde zâmin olmaz.

Meselâ : ben çocuk için şu kadar şey almıştım, çalınmakla tekrar satın aldım» demek gibi bir tevcihde bulunsa yeminiyle tasdik olunur. Zira vasi, emindir. Reddül'muhtar.

300 - : Bir kimse, vasisi bulunduğu yetimi kendi zimmetindeki malin­den iaşe ettiğini iddia etse bilâ beyyine kabul olunmaz.

Kezalik yetimin malı hâzır olduğu veya hczır olmadığı halde kendi ma­linden iaşe eylediğini İddia ederek yetimin malına rücu etmek istese beyyi­nesiz rücu a müstahik olmaz.

301 - : Bir kimse, tahtı vesâyetindeki yetimin zevcesi veya köleleri ve­ya at, koyun gibi hayvanları için infak ve iaşe bedeli olarak muayyen bir müddet zarfında şu kadar meblâğ sarf ettiğini iddia etse kadri maruf, ya­ni : nafakai misi mikdan olunca kavliyle tasdik olunur.

302 - : Vasi, yetimin mahremlerinden birine veya hayatta bulunmayan kölesine şu kadar şey infak ettiğini iddia etse bilâ beyyine kabul olunmaz.

Meselâ : vasi, yetime hitaben : «Hâkim senin malından a'mâ bulunan kardeşine şehrî şu kadar kuruş farz ve takdir etmekle on senedenberi o veç­hile mezkûr meblâğı sarf ettim», diye iddia, yetim ise tekzip etse vasi, hâki­min o vech ile farz ve takdirini ve kendisinin o nieblâgı o vech ile sarf et­tiğini beyyine ile isbat edemese mezkûr meblâğı zamin olur. Çünkü bu, ye­timin havaicinden olmadığı cihetle vasi, mücerret söziyle tasdik olunamaz.

Amma köleler ber hayat olunca söz, vasinindir, binaenaleyh hiyaneti za­hir olmayınca bilâ yemin kavliyle tasdik olunur.

303 - : Bir kimse, vesayeti altındaki bir yetime, bir kadım tezvic ve mehrini tediye etmiş olduğunu iddia etse bakılır. Eğer bu kadın hayatta de­ğilse o kimse mücerret söziyle tasdik olunmaz. Amma hayatta bulunur ve­ya ölmüş olduğu halde yetim, hâdiseyi ikrar eder ise o kimse tasdik olunur, sarf etmiş olduğu şey ile rücu hakkına mâlik olur.

304 - : ÇoeukJar büyüdükten sonra vasilerini itham ederek : «Sen bizi malımızın ribhile veya fülâmn bize teberru ettiği meblâğ ile iaşe ettin» di­ye iddia etseler, vasî üzerine iddia ettiği nafakai misi hakkında yemin lâ­zım gelir. Meğer ki çocuklar, zahiri halin tekzip edeceği bir şeyi iddia et­sinler. O halde vasiye yemin teveccüh etmez.

Meselâ : çocuklar, o müddet içinde iaşelerine kifayet etmeyecek kadar ,bir ribh ile iaşe edildiklerini iddia etseler, bu iddiaları dinlenilmez.

305 - :  Vasi, yetimin istihlâk ettiği şeyi tazmin ettiğini veya ticarete mezun olmakla zimmetine terettüp eden borcunu ödediğini iddia etse beyyi-nesiz tasdik olunmaz.

Meselâ : vasî : «Sen fülânın şu malım telef ettiğin cihetle bedelini ken­di malinden tazmin ettim» diye iddia, yetim de «Ben öyle bir şey telef etme­dim» diye tekzip etse söz, yetimin olur. Binaenaleyh vasî, iddiasını beyyine ile isbât edemezse zamin olur.

306 - : Vasî, yetime ait arazinin haracını = vergisini verdiğim bu ara­zinin ziraate salih olmadığı bir vakitte iddia etse beyyinesiz tasdik olunmaz.

Kezalik vasî, «yetimin babası on sene mukaddem vefat etmekle bu müd­det içinde arazisinin vergisini verdim» diye iddia, yetim de babasının yedi sene mukaddem vefat ettiğini» beyan eylese vasî, mücerred kavliyle tasdik edilmez.

Fakat vasi ile yetim, müteveffanın vefatı tarihinde ittifak ettikleri gibi mezkûr arazi de husumet zamanında ziraate salih bulunsa söz yeminiyle va­sinin olur. Çünkü bu takdirde zahiri hal, vasiye şahittir.

307 - : Vasî, yetimin abık bulunan kölesinin cu'lunu  = tutup getirme ücretini veya bizzat yetimin veya kölesinin    irtikâp ettiği cinayetin diyetini eda ettiğini iddia etse bilâ beyyine tasdik olunmaz.

Meselâ : vasî, yetime «gasb etmiş olduğun şeyi kendi mâlinden tazmin ettim» veya «kaçmış olan kölene ait cu'li bilâhare sana rücu etmek şartiyle kendi malimden ödedim» dese mücerred bu söziyle tasdik olunmaz.

308 - : Vasî, meyyitin borcunu terikesinden ödediğini veya terikeyi sat­madan veya satıp da semenini henüz kabz etmeden kendi malinden tediye eylediğini iddia etse beyyinesiz tasdik olunmaz.

Binaenaleyh vasî, hâkimin emri olmaksızın terikeden ölünün borcunu tediye edip de o ölünün oğlu büyüdükten, sonra onun borcunu inkâr eylese vaşî, beyyine ikamesinden âciz kalınca borç namına verdiği meblâğı zamin olur. Binaenaleyh başka bir alacaklı zuhuru takdirinde bundan anın hissesi­ni tazmin eder.

Amma vâris borcu ikrar ettiği takdirde vasinin terikeden tediye ettiğine dair olan iddiası tasdik olunur. Reddül'muhtar, Tahtavl. [71]

 

Vasilerin Tazmini Ve Butlanı İcap Edip Etmeyen'baz! Ta­sarrufları

 

309 - : Vasî, meyyit için kefeni mislin adedini ziyade olarak satın alsa bu ziyadeyi zamin olur. Meğer ki meyyit, terikesinin sülüsünden hâriç olmak üzere bunu vasiyet etmiş, olsun.

Fakat vasî, kefeni kıymetinden ziyadeye satın almış olursa bu alış mua­melesi kendi namına vaki ve bu kefeni meyyite müteberri' olmuş olur. Bu halde yetimin malinden ödediği semeni kendisi tamamen tazmin eder.

310 - : Bir kimse, kendisi için şu kadar kuruş ile hac edilmesi için bir zatı vasî nasb edip zahirde vârisi bulunmadığı halde vefat etmekle o zat, terikesinden o kadar kuruş ile birisine hacc ettirdikten sonra bir vârisi zuhur edip hacce sarf edilen meblâğın sülüsi terikeden ziyade olduğunu iddia etse bununla o zata zaman lâzım gelmez. Ali Efendi fetâvası.

311 - : Vasî, cnûsînin : «Fülân malımı satarak semenini fakirlere tesad-duk et» diye vaki olan vasiyetine metini o malı satıp da parasını fukaraya tesadduk ettikten veya daha tesadduk etmeden zayi eyledikten sonra o ma­la bir müstahik zuhur etse vasî zamin olup bununla terikenin tamamına rü-cu eder. Çünkü vasî, mûsî tarafından tagrîr edilmiş olur.

Nitekim vaşî, terikeden sagîre isabet eden kısmı satıp da semeni yanın­da helak olduktan sonra bu kısma bir müstahik zuhur etse bu sagîr, hisse-siyie sair vârislere rücu eder. Zira kendi hissesine müstahik zuhur etmekle vaki olan taksim, bozulmuş olur,

312 - : Mûsînin vârisleri çocuk olduğu veya    büyük olup da mesafei sefer gaib bulunduğu takdirde terikes'ini vasinin mûsâ leh ile beraber tak­sim etmesi sahih olur. Çünkü vasî, mûsînin naibi olduğundan onun halefi bulunan vârislerin de naibi sayılır. Binaenaleyh taksimden sonra vârislerin hisseleri vasinin elinde kazaen zayi olsa mûsâ lehin sülüs hissesine rücu ede­mezler. Zira taksim, sahih, vasî de emindir.

Fakat mûsâleh gaib bulunduğu veya hazır olup da izni bulunmadığı hal­de vasî, terikeyi vârisler ile beraber taksim etseler, bu kısmet sahih olmaz. Velev ki vârisler çocuk bulunsunlar. Zira mûsâleh, mûsînin halefi olmadı­ğından bu hususda niyabet mutasavver değildir. Binaenaleyh mûsâlehin his-

sesi vasinin elinde zayi olsa mûsâleh, vârislerin    ellerinde terikeden baki kalan.kısmın sülüsünü alabilir.

Şayet vârislerin ellerindeki kısım^ helak olmuş bulunsa, mûsâleh. vâris­lerin Ttabz etmiş oldukları kısmın sülüsü mikdarım dilerse vârislere ve diler­se vasîye tazmin ettirebilir. Çünkü vârisler kabz ile vasî de mah anlara def ve teslim ile teaddîde bulunmuştur.

Şu kadar var ki bu taksim, hâkimin emriyle yapılmış olursa mûsâlehin böyle rücua hakkı olamaz. Nitekim hâkim, mekîlât ve mevzunattan ibaret olan bir terikeyi mûsâlehin gaybubeti halinde taksim ve anın hissesini,kabz edebilir. Zira bu taksim ifraz kabilinden olduğu cihetle caizdir. Binaenaleyh mûsâlehin hissesi hâkimin' yanında bilâ teaddin helak olsa zaman .lâzım gelmez.

Fakat hâkim, akara, araziye müteallik terikeyi taksim edemez. Çünkü bu taksim, bey' gibi mübadele kabilindendir. Başkasının malım bey' ise caiz olamaz.

313 - : Vasî, yolda selâmet mevcut olduğu halde yetimin malı ile ber-ren .ve bahren müsaferette bulunabilir. Binaenaleyh bu mal, yolculuk es­nasında helak olsa üzerine zaman lâzım gelmez.

Kezalik bir terikeyi başka beldede bulunan vârislere götürmek için vasi naşb edilmiş olan kimsenin elinden o terikeyi mütegailibeden biri cebren alacak olsa kendisine zaman icap etmez. Neticetül'fetâva.

314 - : Bir kimse, vasisi olduğu çocuğun malım kendi eminlerinden bir şahsa vedia olarak teslim edip badehu o şahıs, mal denilecek bir şey bırak­maksızın mücehhüen vefat etse bu vasîye zaman lâzım gelmez. Abdurrahim Fetâvası.

Nitekim vasî de çocuğun nükudunu ve sair menkul mallarını kabz edip mücehhilen vefat etse terikesinden zaman lâzım gelmez. Fakat vasî, çocu­ğun bir miktar parasını kendi parasına karıştırıp istihlâk ettikten sonra ve­fat etse terikesini kabz eden vârislerine zaman lâzım gelir. Aîi Efendi Fe­tâvası. .

315 - : Mûsâ bin, mûsînin veya vârisinin elinde vedia menzilesindedir. Binaenaleyh mûsâbih, bunların elinde bilâ teaddin telef olsa üzerlerine

zaman lâzım gelmez. İstihlâk takdirinde ise eğer mûsî, istihlâk ederse bu bir rücu sayılarak yine zaman lâzım gelmez. Amma vârisler istihlâk ederse mûsînin vefatından sonra mûsâ lehin kabulü şartiyle üzerlerine zaman lâ­zım gelir. Velev ki vârislerin istihlâki mûsâlehin kabulünden evvel vuku bulmuş olsun.

Kezalik : hizmeti veya şüknası vasiyet olunan köleyi veya hareyi mûsî-. nin vârisleri mahv ve telef etseler, bunların yerine başkasını tedaruk etmek için kıymetlerini zamin olurlar.

316 - : Vasî, kendi nefsi için yetimin malı ile ticaret edemez. Ederse re'sülmâli zamin ve hâsıl olan kazancı tesadduk etmesi lâzım gelir. Fakat bu' mal İle yetim için ticarette bulunabilir.

Kezalik vasi, yetimin malını gerek kendisine ve gerek başkasına ödünç veremez, verirse zamin olur. Bu hususta baba da vasî hükmündedir.

Kezalik : hâkim de yetimin malını, gaile verecek bir şey satın alabilir­se veya müdarebede bulunacak bir kimse bulursa ödünç veremez. Fakat böyle bir şey almaya zafer bulamazsa veya müdarebede bulunacak kimse bulunmazsa başkasına ikraz edebilir. Hâkim, yelimin malım icareye veya bir şirkete vermek için vasiye de emr edebilir.

317 - : Bir takım kimseler, vasî muvacehesinde müteveffanın kendile­rine borçlu olduğunu iddia ve beyyine ile isbat ederek terikesini aralarında garameten borçlu olduğunu iddia ve beyyine ile isbat ederek terikesini ara­larında garameten taksim ettikten sonra başka birisi de zuhur edip : «Benim de müteveffada alacağım vardır, ne için kendilerinden kefil almaksızın te-rikenin hepsini o alacaklılara teslim ettin? Ya onları bul, ya benim alacağımı da kendi nfalinden ver» diye dâvaya salâhiyettar olamaz. Abdurrahim Fetâvası.                       

318 - Vasî, yetimin malım bulûğundan sonra henüz rücdü beyyine ile zahir olmadan kendisine teslim etmekle o mal zayi olsa zamin olur.

319 - : Vasî, yetimin malını bulûğundan sonra henüz rücdü beyyine ile ve infak ettiği münasip mikdar malı zamin olmaz.

den dolayı ve yetimin hitan cemiyeti için akriba ile komşular hakkında israfa müeddî olmayacak surette verilen ziyafetten nâşi zaman lâ­zım gelmez.

320 - : Vasî, meyitin akdi müdayenesiyle sabit olup da yetime, isabet-eden alacak bir borcu, medyundan daha mütemevvil bir kimse üzerine ha­vale edilebilir. Amma medyunun misline havale edemez.

Vasi, kendi müdayenisiyle sabit olan bir deyni ise dilediği kimse üzeri ne havale edebilir. Gerek yetime faideli olsun ve gerek olmasın. Şu kadar var ki yetime muzir olduğu takdirde lâhik olacak zararı' zamin olur.

321 - : Vasî, çocukların müverrislerinden müntakil olup nâsın zimmet lerinde bulunan alacaklarım tahsil etmeden çocuklar baliğ olsalar, bunları vasilerinin malinden istemeye hakları olamaz. Feyziyye Fetâvası.

322 - : Vasî, terikeden bir malı, borç için satıp da sonra gabni fahiş ile satılmış olduğu tebeyyün etse vaki olan satış, hâkimin hükmüne muhtaç olmaksızın bâtıl olur. Binaenaleyh    muahharan semeni misliyle satılsa bu ikinci satış sahih olur.

323 - : Vasinin satmış olduğu yetimin bir malı hakkında daha ziyade semen ile satın almaya bir talip zuhur etse, yahut o mal, müzayedede daha ziyade, pazarda ise daha noksan bir fiyatla satılır olsa vaki olan satışın but­lanına hükm olunmaz. Belki hâkim, ehli vukufa müracaat eder. Bu halde onlardan îmam Muhammede göre iki kişi, İmamı Âzam ile îmam Ebu Yu­suf e göre bir kişi o malın hakikî kıymetiyle satılmış olduğunu haber verirse hâkim, mezkûr ziyadeye iltifat ederek bey'i fesh edemez. Zira semeni tez­yit, bir hacete mebni olabileceğinden kıymetin ziyade olmasına delâlet et­mez. Fakat o malın hakikî kıymetinden noksana satılmış olduğunu haber verirse vuku bulan bey'in butlanına hükm etmek lâzım gelir.

324 - : Bir kimse, küçük evlâdının bir malını sattıktan sonra gabni fa­hiş iddiasında bulunsa bakılır : Eğer bu malı hakikî kıymetiyle satıp seme­nini kabz ettiğini ikrar veya bunun üzerine işhad etmiş is^ bu iddiası mes-mu olmaz. Bu halde hâkim, çocuk namına birini    kayyım nasb ederek bu kayyım, müşteri aleyhine dâva ikame eder. Fakat böyle ikrar ve İşhadda bu­lunmuş olmazsa veya «Ben gabni fahiş bulunup bulunmadığını bilmiyerek sattım» yahut «Ben gabni fahiş bulunduğunu bildim, amma bununla satışın caiz olmayacağını bilemedim» derse dâvası mesmu olur.

325 - :  Bir yetim, baliğ olduktan sonra babası veya vasisi tarafından kendi namına vuku bulan satın almada gabni fahiş bulunduğunu iddia, müş­teri de bu gabni inkâr eylese bakılır : Eğer es'arın tebeddül edebileceği ka­dar bir müddet geçmemiş ise hali hazır, hakem kılınır, ve illâ müşteri tas­dik olunur.

Şayet yetim ile müşteriden her biri kendi iddiası üzerine beyyine ika­mesinde bulunsa ziyadeyi müsbit olan beyyinenin tercihi lâzım gelir.

326 - :  Bir yetim, büyüdükten sonra malını vasiden tesellüm edip de babasının terikesinden az çok alacağı bir şeyi kalmadığına dair işhadda bu­lunduğu halde bilâhare vasinin elinde bulunan bir şey için babasının teri­kesinden olduğunu iddia ve beyyine ikame etse dâvası mesmu olur.

Kezalik : «Vasinin nezdinde az çok hiç bir şey kalmadı ki illâ istifa et­tim» demiş olduğu surette de hüküm böyledir.

Nitekim bir vâris de, murisinin nâs zimmetlerinde bulunan bütün teri­kesini Jkabz ettiğini ikrar edip bilâhare bir kimse aleyhinde babasının ala­cağı olduğuna dair dâva ikamesinde bulunsa dâvası mesmu olur. Çünkü bu ikrar, mücerred bir ikrardan ibaret olduğu cihetle ibrayı müstelzim olmaz. Binaenaleyh dâvanın sıhhatine mani değildir. Tahtavî, Dürri Muhtar, Reddi Muhtar, [72]

 

Vasilerin  İkrar Ve Şahadetleri  

 

327 - : Vasinin meyit aleyhine borç ikrarı caiz değildir. Çünkü bu, baş­kası hakkında ikrar olmuş olur. Binaenaleyh    mukarrünleh beyyine ikame ve istizharen yemin etmedikçe mükarrün bihi alamaz. Şayet vaşî, mukar-rün bihi, mükarrün lehe teslim ederse zamin olur.

Fakat vârislerden ehliyeti haiz olan biri, böyle bir ikrarda bulunursa bu ikran yalnız kendi hissesi nisbetinde muteber olur.

328 - : Vasî, meyyitin bir mikdar borcu olduğunu bir adiden istihbar ( ettikde eğer zamandan korkmazsa bu borcu terikeden sahibine verebilir.

Nitekim vasî, meyyitin borcu olduğunu bilip de alacaklının beyyinesi ol­madığı takdirde onun hukukunun izaasma meydan vermemek için terikede sâmit = yani meskûtün anh bir mal var ise andan borç mikdarmı alacak­lıya ida etse, ve sâmit yok ise terikeden borç mikdarı bir şey alacaklıya satsa da alacaklı bilâhare bu îda' veya mubayaayı itiraf etmese tekas hâ­sıl olmuş olur. Bu, bir mahlası şer'i dernektir.

329 - : Bir vasî, kendi elinde bulunup terikeden bulunmayan bir aynin bir şahsa ait olduğunu ikrar ettikden sonra o aynin vesayeti altında bulunan bir çocuğa aidiyetini dâva etse, vaki olan tenakuza mebni bu dâvası dinlen­mez. Hattâ bu vasî, bir gün bu ayne mâlik olsa bunu mükarrün leh olan o şahsa vermesiyle emr olunur.

330 - : Vasinin, mûsi olan meyyit aleyhine şahadeti    sahihdir. Amma lehine şahadeti sahih değildir. Velev ki vasinin bu şahadeti kableddâva az­linden sonra vaki olsun.

331 - : Vasilerin sagîr vâris lehinde alel'ıtlak mal isbatma dair şaha­detleri bâtıldır. Yani : bu mal, o vârise gerek mûsînin terikesinden ve ge­rek başka bir cihetten intikal etsin müsavidir. Çünkü vasiler, çocuğun alel'-ıtlak emvalinde tasarruf edebileceklerinden bu şahadetleriyle kendileri için meşhudun bihde tasarruf hakkı isbat etmiş olurlar. Bu ise cerri mağnem-den azada olmayacağından töhmet mazannasıdır.

332 - : Vasilerin büyük vâris lehinde terikeden bir şey isbatı hususunda şahadetleri bâtıldır. Çünkü vasilerin terikeden olan mallar hakkında mu­hafaza ve menkul eşyayı satmak gibi bazı velayetleri bulunduğundan bu şa­hadetleri töhmetten hali olamaz. Fakat terikeden    olmayan malar hakında şahadetleri makbuldür. Çünkü terikeden olmayan malar hakkında vasilerin velayetleri esasen münkati olduğundan bu surette töhmeti mucib bir cihet yoktur.

333 - : îki vasiden her biri : «Mûsî bizimle beraber füîân kimseyi de vasî nasbetmişti» diye o kirtısenin inkârına mukarin şahadette bulunsalar bu şahadetleri muteber olmaz. Çünkü bu şahadetlerinde müttehem bulunurlar.

Şu kadar var ki bu ikrarlarına mebni hâkim tarafından kendilerine üçüncü bir vasinin zam ve terfiki lâzım gelir. Bu halde bu üçüncü vasinin reyi mun­zam olmadıkça kendileri müstakülen tasarrufa kadir olamazlar. Çünkü şa­hadetleri kendileriyle beraber o kimsenin de vasî olduğu ikrarım mutazam-mındır. ikrarları ise kendi aleyhlerine bir hüccettir. Artık yalnız ikisi ta­sarrufa muktedir olamaz.

Fakat o kimse de bu veçhile vasî olduğunu iddia ederse mezkur şahadet kabul olunur. Bu kimse bu iki vasiyi tasdik etmekle beraber vesayeti kabul etse, yine üçüncü bir vasî ilâvesi icap eder.

334 - : Bir müteveffanın iki oğlu : «Babamız fülân kimseyi vasî nasb etmişti» diye şahadet ettikleri halde o kimse, vesayeti inkâr etse bu şaha­det kabul olunmaz. Fakat o kimse de vesayeti itiraf ve iddia ederse bu şa­hadet, töhmetten hali olacağı için kabul edilir.

335 - : iki mûsâleh, mûsînin fülân kimseyi vasî tayin etmiş olduğunu şahadette bulunsalar,  o kimsenin vesayeti iddiası takdirinde  şahadetleri' muteber olur. Çünkü lehler, vâris gibidirler. Onları talepleriyle vasî tayin edilebileceği cihetle bu şahadetten dolayı müttehem bulunmazlar.

336 - : Bir ölünün alacaklıları, bu ölünün fülân kimseyi vasî tayin et­miş olduğuna şahadette bulunsalar, şahadetleri caiz olur. Çünkü bu, töhmet­ten halidir. Âdeta borçlarını Ödemek için bir vasî tayin edilmesini istemiş gibi olurlar.

337 - : iki kimse, diğer İki şahıs için fülân ölünün §u kadar şey vasi­yeti olduğuna şahadet etikleri gibi o iki şahıs da mezkûr iki kimse için bu ölünün o miktar şey vasiyeti bulunduğuna şahadet etseler her iki zümrenin şahadeti de kabul olunmaz. Çünkü bunlar mûsâbih olan    malda müşterek olacaklarından şahadetleri cerri mağnemden hali olamaz.

Fakat bir ölünün borcu olduğuna dair bu veçhile şahadette bulunsalar her iki zümrenin şahadeti de kabul olunur.

338 - : iki kimse, diğer iki şahıs için «Fülân müteveffanın bir aynini, meselâ bir hanesini vasiyet ettiğine şahadet ettikleri gibi o iki şahıs da bu müteveffanın o ki kimse için malının sülüsünü veya derahimi mürselesini vasiyet etmiş olduğuna şahadette bulunsalar, hiç birinin şahadeti kabul olun­maz. Zira bu şahadet, şahidlerin, meşhudun bihde, yani  :  terikenin sülü­sünde iştirakini müsbit olacağından bâtıldır.

Fakat o iki kimse, bir aynin vasiyeti hakkında şahadet ettikleri gibi o iki şahıs da diğer bir aynin vasiyeti hususunda şahadette bulunsalar her iki kısmın şahadetleri de kabul olunur. Çünkü bu takdirde iştirak bulunmaya­cağından töhmet bulunamaz- Mebsutı Serahsî, Bahri Raik, Dürri Muhtar, Reddi Muhtar. [73]

 

Hâkim Tarafından Vasi Nasb Edilmesini Mucip Sebepler:

 

339 - : (232, 236, 240, 241, 244, 245, 246, 333) üncü meseleierdeki halîer-den başka  aşağıdaki  hususlardan  dolayı  da  hâkim tarafından  vasî  nasb olunur.

340 - : Bir ölünün vasiyyi muhtarı bulunmadığı takdirde borcunu öde­mek, vasiyyetini tenfiz etmek, alacağını dâva, isbat ve istifa eylemek için namına bir vasi nasb olunur. Bu hususlar için hâkim tarafından vârise izin de verilebilir.

341 - : Mefkud hakkında vasi nasb olunacağı gibi babası gaybeti mün-katıa'' ile gaib bulunan çocuk için bir mâlin isbat edilmesine hacet görüldüğü takdirde vasi nasb olunur. Amma  gaybeti  münüatıa  ile gaib  bulunmazsa vasi nasb olunamaz.

Büyük vârisler, gaybeti münkatia' ile gaib oldukları halde murislerinin zimmetinde borç bulunduğu iddia olunsa husumet için vasi nasbi iktiza eder.

342 - : Vârislerin bir kısmı çocuk, bir kısmı hâzır, bir kısmı da gaib, olup hâzır bulunanlardan biri kendilerine mevrus olan maldaki hissesini bir kimseye satmakla o kimse taksim talebinde bulunsa çocuk ile gaib vârisler namlaria vasi nasb olunur,

343 - : Bir kimse küçük evlâdından satın aldığı bir malın kadîm ay-bına muttali olmakla bu mah bu evlâdına geri vermek istese bu hususa ait olmak üzere bir vasî nasb olunur.

Kezalik bir çocuk, babasından satın aldığı şeyi anın vefatından sonra kadîm aybma mebni terikesine red etmek istese vasî nasbi icab eder.

344  - : Bir çocuğun babası müsrif, mübzir olduğu takdirde bu çocuğun mallarını hıfz için vasî nasb olunur.

345  - : Vasiyyi muhtar, terikeden borç iddiasında bulunan kimseyi tas­dik ettikte (327) inci mesele mucebince bu tasdiki sahih olamayacağından başka bir vasî nasb olunup anın muvacehesinde alacaklının hakkını isbat etmesi lâzım gelir.

346 - : Hâkim, vasiyyi muhtar mevcut ve ehliyeti kâmiieyi haiz iken diğer bir vasî daha nasb edemez. Fakat bu vasî, geybeti münkatia ile gaib bulunursa diğer bir vasi nasb edilebilir.

Meselâ : vasiyyi muhtar gaib olduğu bir kimse müteveffanın zimmetin­de bir mikdar alacağı olduğunu iddia etse müteveffa namına hasım olacak bir vasî nasb edilir.

347 - : Vasiyyi muhtar, çocuğun malinden bir şey sattıkdan sonra he­nüz semenini kabz etmeden vefat etse bu semeni mütaîebede bulunmak bu vasinin vârislerine veya vasisine ait olur. Fakat bunlardan biri bulunmazsa bir vasî nasb edilmesi iktiza eder.

348 - : Satılan bir şey, bil'istihkak zabt olunmakla müşteri semeniyle rücu etmek istediği halde satan, vâris bırakmaksızın vefat etmiş bulunsa müşterinin bu rücuu için vasi nasb olunur. Binaenaleyh müşteri o semen ile bu vasiye, bu vasî de bununla terikeye rücu eder.

Kezalik satılan şeyin hürrül'asl olduğu zahir olup da satan, vâris, vasî ve terike namına bir şey bırakmaksızın vefat etmiş bulunsa vasî, nasb olu­nur.

349 - : Bir kimse, bazı zatlara «vefatımdan sonra şöyle yapınız» demiş olsa o zatların umumunu vasî tayin etmiş olur. Bu halde o zatlar sükût edip de o kimsenin vefatından sonra bu vasiyeti içlerinden ikisi veya üçü veya daha ziyadesi kabul etse bunlar vasî olmuş olurlar. Fakat içlerinden yalnız birisi kabul etse kendisine hâkim tarafından başka birisi terfik veya vesa­yet yalnız kendisine tevcih edilir. Binaenaleyh böyle bir terfik veya tevcih bulunmadıkça münferiden tasarrufa mâlik olamaz.

350 - : Bir müstakriz, aldığı parayı def ve teslim etmek istediği halde; mukriz intifa etse bu parayı teslim için müstakrizin talebi üzerine bir kay­yım nasb olunur.

351 - : «Bir kimse : «Eğer şu borçlu borcunu yarın ödemezse ben za minim» diye bizzat kefil olup da alacaklı o gün tegayyüp etse bu borcu kafez için anın namına bir vekil nasb olunur. Bu halde borçlu, o borcu bu vekile teslim etse, kefil olan o kimse zamandan berî olur.

352  - : Gayri müslim bir mecnunun babası ve anası bulunmadığı halde zevcesi dini İslâmı kabul etse onun adına bir vasî nasb olunarak aleyhine firkatle hükm olunur.

353 - : Bir müddeaaleyh, sağır, dilsiz, kör bulunduğu halde velîsi mev­cut olmasa hukukunu müdafaa için namına bir vasî nasb olunur. Haniyye, Hindiyye, Dürri Muhtar, Reddi Muhtar. [74]

 

Vasiyyi Muhtar İle Vasiyyi Mansub Arasl'ndaki Farklar:

 

354 - : Hâkimin nasb ettiği vasî, vasiyyi muhtar, yani : meyyitin va sîsi hükmündedir. Ancak (240, 247, 258) inci meseleierdeki hususlar ile aşa­ğıdaki hallerden dolayı aralarında fark vardır.

355 - : Vasiyyi mansubun vesayeti hâkimin tahsisiyle tahassüs eder. Binaenaleyh hâkim, nasb ettiği vasiyi bazı    tasarruflardan nehy etse nehy sahih olur. Çünkü vasiyyülhâkim, hâkimin vekili hükmünde olduğundan vesayeti kabili tahsisdir.

356 - : Vasiyyi muhtarın vesayeti zaman, mekân ve bir nevi umur ile tahassüs etmez.

Binaenaleyh bir kimse, bilfarz îstanbuldaki mallan için birini, Bursa-daki malları içinde başka birini vasî tayin etse bu iki vasiden her biri o kimsenin bütün emvali hakkında vesayeti haiz olur. Çünkü vasiyyi muhtar, mûsînin bir halefidir. Hattâ fülâm hassaten şu yerdeki emvalim hakkında vasî tayin ettim» demiş olsa da hüküm böyledir.                                              

Nitekim : «Füîân zatı yalnız alacaklılarımı istifa için vasî nasb ettim, başka hususlara vasî nasb etmedim» deyip de diğer biri için de: «Anı bü­tün emvalim hakkında, vasi tayin ettim» dese bu iki vasiden yine her biri onun hem alacaklarını istifa hususunda, hem de sair işleri hakkında vasî olmuş olur.

Kezalik : bir kimsenin sülüsi emvalini vücuhı hayre sarf ve tevzi etmek için nasb ettiği vasî," anın hem evlâdı ve hem de terikesi hakkında vesayeti âmmeyi haiz olur. Bu mesele., îmamı Azama göredir, müfta bih olan da bu­dur, îmam Ebu Yusüfe veya îmam Muhammede göre bu vasilerden her biri yalnız tayin edildiği hususda salâhiyeti haiz bulunur.

Meselâ : birini alacaklarım tahsil için, diğerini de vasiyetlerini tenfiz için vasî nasb etse bu iki vasîden her biri, îmamı Azama göre hem alacak­larım istifa, hem de vasiyetlerini tenfiz hususunda vesayeti haiz olur.

Şayet bu hususlar için birini vasî tayin ettiği gibi diğer birini de vasî ihtiyar etmiş bulunsa bu iki vasîden hiç birinin münferiden tasarrufu nafiz olmaz.

Maahaza Haniyyedeki bir meseleye nazaran bir kimse, birini oğlu için, diğer birini de kızı için vasî nasb etse, yahut birini hazırdaki malları, di­ğerini de gaib bulunan malları hakkında vasî tayin etmekle beraber bu va­silerden birinin vasi olduğu hususda diğerinin vasî olmamasını şart koşsa bunlar bu şart veçhile vesayeti haiz oiurlar, bunda ittifak vardır. (267) nci meseleye müracaat!. Hindiyye, Bahri Raik, Reddi Muhtar.

357 - : Vasiyyi muhtar, (245) inci mesele mucebince    başkasını vasî nasb edebilir. Fakat vasiyyi mansub, vesayeti âmmeyi haiz bulunmadıkça başkasını vasî nasb     edemez.  Fakat vesayeti     ammeyi  hâiz     bulunursa nasb edeceği vasî de kendisi gibi vesayeti haiz olur.

358 - :  Vasiyyi mansubun husumete     mezuniyeti,  kabza  mezuniyetini tazammun etmez.                                                                                           

Vasiyyi muhtar ise hâkimin iznine muhtaç olmaksızın kabza mâlik olur. Çünkü vasiyyi mansup, hâkimin vekili mesabesinde olduğu halde vaaiyyi muhtar meyyitin halefi demektir.

Binaenaleyh vasiyyi mansup husumete = dâva ikamesine tayin olunur-

ken ve yahut tayin olunduktan sonra mûstakillen kabza mezun olmadıkça yetimin malını kabz edemez.

Meselâ bir yetimin akarına haksız yere el koyan bir şahıs aleyhine dâva açmak.üzere vasî nasb olunan kimse, kabsa mezun olmadıkça o akan kabza mâlik olmaz.

359 - : Vasiyyi muhtar, (230) uncu mesele mucebince vesayeti kabul ettikten sonra artık mûsînin vefatından sonra kendisini vesayetten çıkara­maz. Fakat vasiyyi mansup, vesayeti kabul etlikten sonra - hâkimin haberi olmak şartiyle - kendisini vesayetten azl ve ihraç edebilir. Şu kadar var ki hâkime malûmat vermedikçe nefsini kendi kendine vesayetten çıkarmaya kadir olmaz.

360 - : Vasiyyi muhtar, müteberri' olduğundan sahih olan kavle naza­ran ücrete müstahik olmaz. Binaenaleyh muhtaç olsa da yetimin mâlinden ihtiyacına sarf edemez. Ve bu vesayet hizmeti mukabilinde kendisi için hâ­kime bir ücret takdir ettiremez. Şu kadar.var ki, yetimin işlerini görmek için onun hayvanına binebilir ve bu işleri rüyet esnasında yetimin malinden kad­ri maruf yiyebilir. Bunlar kıyasa muhalif ise de istihsanen caiz görülmüştür.

Fakat vasiyyi mansub için hâkim tarafından münasip görülürse ecri misi tayin olunabilir. Bu halde o vasî tayin olunan ücreti yetimin emvalinden ala­bilir, yetim baliğ olunca bu ücreti ı sûrda d edemez. ReddüT muhtar, Ali Efendi Fetâvası,

(îmam Mâlike göre vasî zengin ise yetimin malından kaçınır, fakir ise yaptığı nezaret mukabilinde maruf veçhile bir mikdar şey alabilir.)

(imam Şafiî ile îmam Ahmedin birer kavilerine göre vasî, ihtiyacına mebni yetimin malinden yiyecek olsa müstağni olduğu zaman bunun bede­lini Öder. Elmizanülkübra.)

361 - : Hâkim, vasîyyi mansuytan terikenin mikdannı sormak ve te-rike işlerine dair anınla konuşmak hakkına mâlikdir. Fakat vasiyyi muhtara karşı bu hakkı mâlik değildir.

362 - : Hiyanetİ sabit olmayan bir vasiyi muhtar azl edilemez. Fakat hiyaneti görülmese de bir vasiyyi mansub, hâkim tarafından azl edilerek ye­rine daha münasip görülen bir başkası nasb edilebilir. Abdurrahim Petftyası.

363 - : Bir çocuğun babası veya vasiyyi muhtarı var iken bunların üze­rine hâkim tarafından nazır tayin edilmesi caiz değildir. Binaenaleyh bun­lar âdil ve kâfi iken mücerred mal celbi için hâkim tarafından nasb edilen bir nazır, kendisine takdir edilen ücreti alamaz. Abdurâhim Fetâvası.

364 - : Vasîyyi mansup, çocuğu hiç bir iş için başkasına İcar edemez. Yalnız sanat öğrenmek üzere üstaza tevdi edebilir. Bununla beraber çocuğun babası âdi sanatler erbabından bulunmamış olduğu takdirde çocuğu bu gibi hasis sanayi erbabına tevdi etmek lâik olmaz.

Nitekim bir kimse, kendi çocuğunu da sanat öğrenmek üzere bir üstazın hizmetine tevdi edebilir. Şu kadar var ki çocuğun malını ekserin kavline na­zaran birine iare edemiyeceği gibi kendisini de bir kavle nazaran bir şahsın nezdine iareten teslim edemez. Vasiyyi muhtar ise çocuğun hem nefsini, hem de (284) üncü mesele mucebince emvalini velev gabni yesîr ile olsun icareye verebilir. Bu emvali münasip göreceği bir şahsa iare de edebilir.

365 - : Vasiyyi mansuba hâkim tarafından vesayeti havi bir vesika ve-*11 rilmesi münasiptir. Vasiyyi muhtara da mûsî tarafından bir vasiyetname tevdi edilmiş olması müstahsendir, Bir vasiyetname mündericatım mûsîden işitmiş olanlar, veya mûsî tarafından kendilerine bir vasiyetname okunarak mündericatı ikrar edilmiş bulunanlar, o vasiyetname hakkında şahadette bu­lunabilirler.  Hindiyye, Haniyye, Dürri Muhtar, Reddi Muhtar.

(imam Şafiîye göre de böyledir. Hanbelîlere göre bir kimsenin maruf el yazisiyle yazılı vasiyetnamesiyle - rücuu bilinmedikçe - hükm olunur. Velev ki işhadda bulunmuş olmasın. Fakat îmam Ahmetten bir kavle göre vasiyette yazı kabul edilmez, ve mühürlü bir vasiyetnameye şahadet edile­mez. Meğer ki şahitler bu vasiyeti mûsîden işitmiş olsunlar, veya mûsî bu vasiyetnamesini şahitlere okumuş, mündericatım ikrar etmiş bulunsun. El-muğnî.)

On üçüncü Kitabın Sonu[75]

 

ON DÖRDÜNCÜ K I TAB

 

Verasete ve İntikale müteallik hükümlere dair olub bir   mukaddime ile iki bölümden ve bir zeylden müteşekkildir. [76]

 

MUKADDİME

 

VERASETE VE İNTİKALE AİD BAZI  ISTILAHLAR

VERASETE AİD ISTILAHLAR :

 

1 - (İlmi fersiz) : îslâm hukukunun mühim bir kısmını teşkil eden ve irse müteallik bulunan bir takım meselelerin, kaidelerin müdevven heyeti­dir. Bü, «Ölünün terikesine teallûk eden haklardan ve terîkenin muayyen se-himler üzere taksiminden bahseden bir ilimdir» diye de tarif olunur.

Bu haklardan maksad, ölünün teçhiz ve tekfininden, borçlarım kazadan, vasiyetlerini tenfizden, mütebaki terikesmi de vârisleri arasında taksimden ibarettir. Buna : «ilmülmevaris, kitabülmevaris» de denilmişdir.

timi feraizi bilen zata : (ferazî) ve (feraizî) denildiği gibi vârislerin hisselerini takdir ve tayin eden hâkime de (farizî) denilir.

2  - (Feraiz) : Farz lâfzından müştak olan farizanın cem'idir. Farz, lû-gatde takdir,  beyan, cüz'üşşey manasınadır. "Sünnet, kıraet mânâsında da müstameldir. Istıîahda : vâris için mukadder nasib, ifası nas ile sarihan be­yan olunan herhangi bir fariza demekdir.

Farizada : takdir olunmuş şey, mikdarı muayyen hissei irsiyye, tarafı ilâhîden ifası kat'iyyen beyan buyurulan vazife manasınadır. Atiyye mânâ­sına da gelir.

Feraiz tabiri, vârislerin hisselerini bildiren ilm mânâsında da müsta­meldir.

3 - (Ashabı feraiz) : Mirasdan hisseleri nassan muayyen olan vârisler­dir ki, dördü erkek, sekizi kadın olmak üzere on iki kimsedir.

4 - (Asaba) : Lûgatde baba tarafından olan karibdir. Bir ve birden zi-vade erkeğe ve kadına ıtlak olunur. Böyle bir karabete «usubet» denildiği gibi bir kimseyi asaba kılmaya, bir şahsa asaba mirası vermeğe de «ta'sîb» denilir.

Asaba tabiri esasen kuvvet ve şiddet mânâsım mutazammındır. Baba tarafından olan bir takım akriba arasında bir irtibat hâsıl; bir müdafaa kuv­veti cari olacağından kendilerine bu nam verilmişdir. Nitekim sinirlere «âsâb» denilmesi de ecza-i bedeniyyenin rabt ve takviyesine hizmet etmeleri itibariyledir.

Asabanın kısmı âzamim erkekler teşkil eder, çünkü şiddet ve nusret ehli olan erkeklerdir. Isaba lâfzı da cemaat manasınadır.                                  

Istılahda asaba : «Eshabı feraiz ile beraber bulundukları halde onların sehimlerinden mütebaki terikeye müstahik olan ve eshabı feraiz bulunmadı­ğı takdirde terikenin tamamını ihraz eden karibler» dir ki asabei neşebiyye ve sebebiyye kısımlarına ayrılırlar.                                 

5  - (Asabei nesebiyye : ölüye neseben karabeti olan kimselerdir ki bi-nefsihî asaba, bigayrihî asaba, maa gayrihî asaba kısımlarına ayrılırlar.

6 - (Asaba binefsihi) : Ölüye nisbetinde kadınlar dahil olmayan erkek kimselerdir. Baba, oğul ceddül'eb, Ibnül'ibn gibi.

7 - (Asaba bigayrihî) : Ölünün asabadan olan erkek kardeşleriyle be­raber bulunan kız kardeşleridir.

8 - (Asaba maa gayrihî) : Asabadan olmayan bir kadın ile beraber bu­lundukları takdirde asabadan olan kadınlardır. Bunlar Ölünün kıziyle beraber bulunan liebeveyn veya lieb kız kardeşleridir.

9 - (Asaba! sebebiyye) : Mevlel'ataka ile anın binefsihî    asabasmdan olan erkeklerdir.  Mevîel'ataka unvanını alan şahıs,  erkek olabileceği gibi kadın da olabilir. Çünkü bir rakikin mu'tiki, erkek olsun olmasın anın mev'-lel' atakesidir. Fakat mevlel'atakenin erkek olmayan asabası, usubet teri-kiyle mu'teka vâris olamaz.

10 - (£habinfed) : Neseb cihetiyle eshabı feraizden olan ve kendile­rinden başka asaba bulunmadığı takdirde hem muayyen sehimleri alan, hem de mütebaki sehimlere redden müstahik olan kimselerdir. Zevç veya Uc be­raber bulunan kız gibi.

11 - (Zî  rahm) :  Lûgatde  mutlaka karabet sahibi demekdir.  Istılah­da : «Terikeden sülüs, rubu gibi muayyen sehmi olmayan ve terikeyi asaba dan olmak sıfatiyle ihraz etmeyen her hangi karib» demekdir. Cem'i : şfe-zü'erhamdır.                                                                         

12 - (Sulbiyye) : Bir kimsenin öz kız evlâdı.   

13  - (îbnlyye)  : Bir kimsenin oğlunun öz kız evlâdı.

14 - (Ceddi sahih)  : Ölüye nisbetinde kadınlar dahil olmayan ceddir. Babanın babası, babanın babasının babası = ebüleb, ebüebileb gibi k:. habı feraizdendii".

15 - (Ceddi fâsid) : Ölüye nisbetinde üm = ana dahil olan ceddir. Ana­nın babası, babanın anasının babası = ebülüm, ebüümmileb gibi ki zevil'-erhamdandır.

16 - (Ceddei şahiha) : Ölüye nisbetinde ceddi fâsid dâhil olmayan ced­dedir. Meyyite nisbeti gerek kadınlar ve gerek erkekler ve gerek her ikisi vasıtasiyle olsun müsavidir. Ananın anası =  ümmül'üm,     ananın anasının anası = ümmi ümmilüm, babanın anası = ümmüleb, babanın babasının ana­sı = ümmü ebil'eb gibi bunlar ashabı feraizdendirler.

17 - (Şekik) :  Ana baba bir erkek kardeştir ki ah lehüma, liebeveyn

ah da denir.

18 - (Şekika) üht da denilir. Ana baba bir kız kardeşdir ki, uht lehüma,-liebeveyn

19 - (Bemil'âyân) : Ana baba bir erkek ve kız kardeşler ki her birine

ah îiebeveyn, uht liebeveyn denir.                                                                 

20 - (Benül'allât) : Baba bir erkek ve kız kacdeşler ki, her birine ah lieb, uht lieb denilir.

21 - (Fenül'ahyaf) : Ana bir erkek ve kız kardeşdir ki, bunlara «ev-lâdül'üm» ve her birine ah liüm, uht liüm denir"

22 - (Terîke) : Lûgatde terk lâfzından me'huz olub metruk şey mana­sınadır. Istılahda * «Bir müteveffanın kendisine aid olmak üzere terk etmiş olduğu mal» dan ibarettir. Binaenaleyh bir meyyitin nezdinde emanet ola-, rak bulunmuş olan şey, anın terikesinden sayılmaz.

23 - (İrs = miras)  : Bir müteveffanın terikesinden kanblerine intikal eden mal» demektir. Buna «tiras» da denir.

tfse müstahik olan kimseye (vâris), vârise intikal eden mala (mevrus) vârisine malı intikal eden meyyite (rnüverris) birini bir meyyite vâris kıl­maya da  (tevris)  denilir. Vârisin cem'i  :  «verese» dir.,

Bir meyyitin terikesine hilâfet tarikiyle mâlik olmaya (veraset, tevarüs) denildiğini gibi müteaddid kimselerin biribrinden miras yemesine de (müva-rese) deniiir.

24  - (Sehm) : Hisse, vârislerden her birinin terikeden müstahik olduğu nısf,* sülüs, rubu' gibi mikdarı muayyen mal. Cem'i : sihamdır. Nas ile sarih veya gayri sarih bir surette mikdarları tayin edilmiş elan hisselere : (sihamı mefruza) denilir.       

25 - (Asli mesele) : Bir miras meselesinde selimlerin mahreci olan, sehimleri muhit bulunan mikdardır. Meselâ : bir meyyitin bir zevcesi ile bir de oğlu bulunsa meselei irsiyyesinin mahreci 8 olmuş olur ve bu mesele şu suretle tasvir olunur.

26 - (Mahreci furuz) : Vârislere taksimi icab eden terikedir ki, bu bir vahidi kıyasîdir, vârislere göre müsavi kısımlara ayrılmış bir aded halinde bulunur ve bu veçhile tashihi mesele vücude gelmiş olur.

Meselâ : bir meyyitin terikesi zevciyle üç oğluna münhasır olsa dört sehm itibar olunarak şöylece gösterilir :

27 - (Tashihi mesele) : Vârislerin sehimlerini hiçbiri hakkında kesr va­ki olmiyacak surette ve mümkün mertebe enaz bir mikdardan göstererek terikeyi kabili taksim bir hâle koymakdir.

Meselâ : bir meytin zevcesiyle babası, iki de oğlu bulunsa meselei irsi-yesi şu veçhile tashih edilir :

28 - (Nisebi a'dad)  : Adetler .arasında temasül, tedahül, tevafuk, veya tebayün suretiyle olan mukayesedir. İki aded arasında mutlaka bu dört nis-betten biri bulunur.

29 - (Temasül) müsavatı gibi. iki adedin biri birine müsavi olmasıdır. Beşin beşe

30 - (Tedahül) : îki adedden birinin diğeriyle tamamen kabili taksim olmasıdır. Üç ile dokuz adetleri gibi. Çünkü dokuz adedi üç ile kabili tak­simdir. Bu küçük aded, o büyük adedin kasımı ve eczasıdır. O büyük aded de bu küçük adedin ez'afı ve emsalidir. .

31- (Tevafuk): îki adedden birinin diğeriyle    taksimi kabil olmayıp üçüncü bir aded ile kabili taksim bulunmasıdır. Bu üçüncü aded, o iki adedin kasımı müştereki bulunmuş olur. 4 ile 10 adedleri gibi ki, bunların kasımı müştereki 2 adedidir. Şöyle ki : 10 adedi 4 adedine taksim edilir, sonra da 4 adedi harici kısmet olan 2 adedine taksim edilir.

32 - (Tebayyün) : iki adet arasında birden başka kasımı müşterek bulun­mamaktadır. Dokuz ile on adedleri gibi. Çünkü bu iki adedin büyüğü küçü güne taksim edilince kesr, vahide müncer olur.

33 - (Adedlerin vafkı) : İki adedden her birinin kasımı müşterekleriyle taksiminden hâsıl olan harici kısmet demekdir.

Meselâ : 15 ile 10 adetlerinin kasımı müşterekleri 5 adedidir. Bunlardan 15 adedi beş ile taksim edilince harici kısmet 3 eder. Kezalik 10 adedi de beş ile taksim edilince harici kısmet 2 eder. Bu halde 3 aded 15 in, 2 adedi de 10 un vafkı olmuş olur.

Bu iki aded arasında cuvafakat bilhums = beşde bir nisbetinde tevafuk vardır. Çünkü on beşin1 humsu 3. onun humsu da 2 dir.

34 - (Âdile) : Bir meselei irsiyyedir ki, eshabı feraizin    sehimleriyle mahreci mesele müsavi olur veya eshabı feraizin sehimleri mahreci mesele­den dûn olursa da aralarında asaba bulunarak bakiyi ihraz etmekle yine se­himleriyle mahreç arasında müsavat bulunumuş olur. Misal : .

35 - : (Avliyye) : Bir meselei irsiyyedir ki, bunda eshabı feraizin mec-muı sihamı meselenin mahrecinden ziyade olur. Bu tabir: lûgatde ref\ ga­lebe, çevre meyi mânâsına olan avl lâfzından alınmışdır. Böyle bir mese­leye «aile, farizei kâsıra» da denir. Misal :

36 - : (Reddiyye) : Bir meselei mırasiyyedir ki bunda eshabi feraizin seh'imlerinin mecmuu meselenin mahrecinden tenakus eder, mahrecden baki kalan mikdarda yine eshabı feraizden müstahik olanlara sehimleri nisbetin-de red olunur. Misaî :             

37 - : (Hacb) : Lûgatde men manasınadır. Istilahda : «muayyen bir şah­sın terikeden sehmini diğer bir şahsın vücudüne mebni tamamen veya kıs­men men etmek» demekdir. Bu halde tamamen men'e : (Hacbi hırman), kıs­men mene: (hacbi noksan) denildiği gibi hacb eden şahsa :  (hâcib), hacb pîunan şahsa da : (mahcub) denir.

Rık, ihtilâfı dîn gibi bir sebeble irsden memnu olan şahsa da : (mah­rum) denilir.

38 - (Teharüc) :  «Vârislerden birinin veya bir kaçının    terikeden bir muayyen mikdar mal aiarak mirasdan çekilmesi için diğer vârisler ile sulh olması» dır.

39 - (Münaseha) : Lûgatde nakİ, tahvü manasınadır. Istılâhda : «bir meyyitin terikesi henüz taksim edilmeden vârislerinden biri veya bir kaçı da vefat edib o terikeden seh im Herinin kendi vârislerine intikal etmesi» demek­dir ki, meomüunun meselei mirasiyesi birden yapılır. Böyle bir hâdisede bir mal bir kimseden diğer kimseye intikal ettiği veya vefat edenlerden her biri için yapılacak mesele, kendisinden evvelki meyyitin meselesini tağyir edeceği için bu hususda yapılacak ameliyyei fıkhiyye ve hisabiyyeye de mü-naseha namı veriîmişdir. [77]

 

(BİRİNCİ BÖLÜM)

 

TERİKELERE VE TERİKELERİN MEVRUS VE MÜNTAKİL

 

OLDUĞU ŞAHISLARA VE SAİREYE MÜTEALLİKDİR.

 

İÇİNDEKİLER : Terikeye teailûk eden haklar = meyyitin teçhiz ve tek­fini, borçlarının ödenmesi, vasiyetlerinin tenfîzi, mütebaki terikenin vâris­ler arasında taksimi. Vârislere İntikal edib etmeyen haklar. İrse mani se-bebler = rık, kati, ihtilâfı din, ihtilâfı dar, İrtidad, Han, cehaleti vâris, ölüm tarihinin mechuliyeti ve hacb halleri.

Terikenin intikal edeceği mahaller : Eshabı feraiz ve mukadder farzlar = sehimler Eshabı feraizin tevarüsünde cari olan kırk hal: Babanın üç ha­li, ceddi sahihin dört hali, evlâdı ümmün üç hali. Ananın üç hali, cedde! sa-hihanin iki hali. Sulbiyyenin üç hali. Ebnİyyenin altı hali. Lahika: Tesbibi ben a t meselesi. Ana baba bir kız kardeşin beş hali, baba bir kız kardeşin yedi haü. Zevcin iki hali, zevcenin iki hali.

Asabai nesebiyyenin tevarüsü. Bigayrihi asabadan olanlar. Maa gayrihî asabadan olanlar. Asabai sebebiyenin tevarüsü.

Ashabı, feraizin red suretiyle tevarüsü. Zevü'erhamtn tevarüsü. Zevil'-erhamın birinci sınıfı, ikinci sınıfı, üçüncü sınıfı, dördüncü sınıfı.

Mevlel'müvalâtm tevarüsü. Mukarrün leh binneseb olanların tevarüsü.

Terikeden sülüsü mikdarını mütecaviz vasiyetlerin tenfizi. Beytülmâle vazolunacak terikeler. [78]

 

Terikeye Tekfini Eden   Haklar   :   Meyyitin Teçhiz Ve

 

40 - : Hakikaten vefat eden veya mefkudiyetine binaen vefatına alel'-usul hükm edilen bir şahsın terikesine sırasiyle şu dört hak teveccüh eder : (1) Teçhiz ve tekfin. (2) Kazai düyun. (3) Vasiyetlerin tenfizi. (4) Baki te­rikenin vârisler arasında taksimi. dır:

Bunlardan meyyitin teçhiz ve tekfini hususunda aşağıdaki, meseleler var-41 - :  Bir ölünün terikesinden evvelâ anın teçhiz ve tekfini, yani ke-

feniyle defn masarifi çıkarılır, bu hususda taktir ve tebzirden ihtiraz ile adedce ve kıymetçe itidale riayet lâzımdır. Adetçe i'tilâl, kefenin erkek için üç, kadın için beş parça olmasıdır. Kıymetçe itidal de meyyitin hali hayatın­da giydiği elbisesinin orta hallisine göre olmakla olur.

42 - : Bir ölü, medyun olur da terikesinin bakiyesi borcuna kifayet ede-miyecek bir halde bulunursa teçhiz ve tekfin hususunda kadri kifaye ile ik­tifa edilir, bunun adedi erkek için iki, kadın İçin de üç parçadır. Bundan ziyadesine gaıımler mani olabilirler.

43 - : Kadınların teçhiz ve tekfini kocalarına aittir, velev ki kendileri zengin olsunlar. Bu, imam ebu Yusüfün kavlidir, müfta bih olan dâ budur, imam Muhammede göre kocalarına aid değildir, çünkü mevt ile zevciyet münkati olmuşdur.

44  - :  Bir müteveffadan velev bir lâhza evvel vefat eden zeveesiyle fakir evlâdının teçhiz ve tekfini de yine o müteveffanın terikesinden çıkarılır.

45 - : Terikesi bulunmayan bir meyyitin teçhiz ve tekfini, hali haya­tında nafakası üzerine vâcib olan kimselere lâzım gelir. Şayed böyle kimse-ler bulunmazsa veya bulunur da fakir olurlarsa bu teçhiz ve tekfin, beytül'-mâî .tarafından temin edilir.

46  - : Bîr meyit, kefeni mislinden ziyadesini vasiyet etse sülüsi mali kâfi olunca muteber olur.

47 - : Bir ölünün kefeni zayi olsa, meselâ kabri bir nebbaş tarafından açılarak kefeni soyulsa bakılır : eğer meyyit henüz terü taze bir halde ise terikesinden tekrar tekfin olunur, velev ki böyle bir sirkat tekerrü etsin. Fakat meyyit tefessüh etmiş ise bütün eczai bedeniyesi bir kefen içine sa­rılır, ve bu kefenler asıl terikesinden tedarük edilir. Meğer ki dâyinler, t<-rikeyi almış bulunsunlar, artık anlardan istirdaf olunmaz. Kezalik vasiyet edilmiş olan mal, mûsâlehe verilmiş ise bu d& istirdad olunmaz. Amma te-rike vârislere taksim edilmiş olursa her vârisden hissesi nisbetinde bir mik-dar şey alınır.

48 - : Bir ölü için başkaları tarafından teberru edilecek bir kefeni vâ­risler kabule mecbur değildirler, çünkü bu hal anlar için ârı mucib olabilir. Şu kadar var ki, vârisler çocuk olur da hâkim, bunun alınmasını maslahata muvafık görürse veya içlerinde büyük vâris bulunub da bunu ihtiyar ederse o vakit kabul olunur.

49 - : Başkasının hakkı teallûk edib terike arasında bulunan her hangi bir ayn, teçhiz ve tekfine sarf edilemez, müstahikkine verilmek lâzım gelir, çünkü bunlar haddi zatında terikeden sayılmaz.

Meselâ : Bir ölünün-hayatında bir borcuna mukabil terhin ve teslim etmiş olduğu bir malı teçhiz ve tekfinine sarf edilemez. Belki bu malı satıla­rak bundan evvelâ mürtehinin alacağı verilir, meğer ki borcu başka bir mal ile tediye edilsin,

Kezalik : bir meyyitin hayatında satm ahb da semenini vermemiş olmak­la bayiinin elinde mahbus bulunan bir malı da, semeni tediye edilmedikçe terikeden sayılarak teçhiz ve tekfinine sarf edilemez.

Kezalik : bir ölünün âhara icar edib kirasını almış olduğu bir malı da kira mukabilinde müstecirin elinde merhum bulunmuş olacağından hemen terikeye idhal ile teçhiz ve tekfine sarf edilemez.

Kezalik : bir kimsenin elinde zevcesine ayan kabilinden olarak vermiş olduğu bir mehr mevcud iken yefat etse bu mehr, zevcesine verilir, bu teç­hiz ve tekfine sarf edilemez.

Kezalik : bey'i fâsid ile satılan bir mal, müşteriye teslim olunub da elin­de iken bey'i fe^hden evvel bayi vefat etse bu mal, semeni müşteriye rcd edilmedikçe bayiinin teçhiz ve tekfinine sarf edilemez.

Kezaîik : bîr ölünün ticarete me'zun olub medyun bulunan kölesinden başka bir malı bulunmasa bu köle, alacaklılara aid ulur, ölünün teçhiz ve tekfini için satılamaz.

Bu meseleler hanefiyyeye göredir.

(Malikîlere ve Şafiîlere göre de terikede mevcud bir ayne başkasının hakkı teallûk etmiş ise bu teçhiz ve tekfinden mukaddem çıkarılır. Merhun gibi,, kablelmevt vâcib olmuş zekât gibi, kemale ermiş mahsulâtın, üzerinden birer sene geçmiş mevaşinin zekâtları gibi. Fakat Hanbelî fukahasma göre sulbi terikeden evvelâ, teçhiz ve tekfin ciheti temin edilir, velev ki bu teri-kedeki bir ayne hakkı rehn, hakkı erş gibi bir hak teallûk etmiş olsun, sonra sair hukuk ve düyuna sıra gelir.) [79]

 

Meyyitin Borçlarının Ödenmesi =  Kazai Deyun :

 

50 - : Bir ölünün teçhiz ve tekfin masarifinden sonra terikesinden eş­hasa aid borçları tesviye edilir, bu hususda aşağıdaki hükümler caridir :

51 - : Teçhiz ve tekfinden sonra kalan malın mecmuu deyne kâfi ise her dayının matlûbu olduğu gibi tediye edilir, kâfi olmadığı takdirde dain bir şahıs ise terikenin mecmuu kendisine verilir ve eğer müteaddid ise aşa­ğıdaki meseleler veçhile muamele olunur.

52 - : Bir ölünün borçları üç türlü olabilir : Birincisi : hali sıhhatindeki borçlandır ki bunlar ya beyyine ile veya hali sıhhatindeki ikrariyle sabit borçlardır.

ikincisi : deyni sıhhat hükmünde olan borçlandır ki uhdesine maraz! mevtinde teveccüh etmiş olmakla beraber sebebi vücubi hâkim veya şuhu: tarafından müşahede edilmiş bulunan borçlardır. Bir müteveffanın marazı mevtinde temellük veya istihlâk eylediği şeylerden dolayı olan borçları gibi. Üçüncüsü   :   marazı mevtindeki ikrariyle lâzım gelen    borçlandır.  Bu üçüncü kısım borçlar evvelki iki kısımdan sonra tediye edilir.

Binaenaleyh bir ölünün, bütün borçları deyni sıhhat veya deyni sıhhat hükmünde ise veya cümlesi deyni maraz ise terikesi dayinlerin hisselerine göre garameten tevzi olunur, biri diğerine tercih edilemez. Fakat borçların bir kısmı deyni sıhhat veya o hükümde olub da diğer bir kısmı deyni maraz olursa evvelâ. düyûnı sıhhat tesviye edilir, badehu bir şey kalırsa duyum maraza sarf olunur.

Marazı mevtte ecnebiye ikrar edilen şey, ayandan olduğu takdirde de hüküm böyledir, yani : deyni sıhhat veya o hükümdeki deyn tediye edilme­dikçe o şey mukarrün lehe verilmez.

53 - : Bir ölünün borçları terikesinden ziyade olunca bu terikeyi hâkim, satarak semenini dâyiniere taksim eder, bu salâhiyet hâkime müfavvezdir.

Binaenaleyh bir müteveffanın vârisi veya vasisi terikesini satarak borç­larını dayinlerine taksim ettikken sonra başka bir dâyin daha zuhur etse bakılır : eğer o vâris veya vasî, hâkimin emri olmaksızın bu taksimi kendi kendine yapmış ise zuhur eden dâyin, muhayyer olur, hissesi için dilerse o vârise veya vasiye müracaat eder, dilerse sair dayinlere rücu eder, velev ki bunların alacakları hâkimin huzurunda beyyine ile sabit bulunmuş olsun.

Fakat'vâris veya vâsî, bu taksimi hâkimin emriyle yapmış ise zuhur eden dâyin. bunlara müracaat edemez, hissesini sair dayinlerden taleb ede­bilir.

54 - : Bir Ölünün hazır olan vârislerinden biri, hâkimin hükmü lâhik olmaksızın mücerred kendi ikrarına müstenid olan bir borcu kendi kendine tediye etmiş olsa gaib olan vârisler geldiklerinde bunu kabul etmeyib his­selerini andan taleb edebilirler. Çünkü ikrar bir hücceti kasıradır, mukirrin şahsına inhisar eder. Amma borç.beyyine ile sabit olub hâkimin hükmiyle tesviye edilmiş olursa artık gaib ol*n vârislerin hisse mütalebesine salâhi­yetleri kalmaz.

55 - : Bir ölünün düyuna müstağrak olan terikesini hâkim satınca ar­tık bu satış muamelesi nakz edilemez.

Meselâ : bir müteveffanın yalnız bir hanesi olub da vârisleri borcunu vermedikleri takdirde hâkim, bu haneyi satarak borcunu tediye eder, ba­dehu vârisler, «Biz borcu verib haneyi geri alacağız» diye'bu muameleyi ibtal edemezler, bu muameleye garimler de itiraz edemezler.

56 - : Bir ölünün, borcunu tesviye için terikesini vasiyyi muhtarı veya hâkim tarafından tayin edilen vasî, satacak olunca evvelâ meyyitin uruz kabilinden olan terikesinden başlar, kâfi gelmeyince akarım da semeni mis­liyle satar. Artık vârisler bu bey'i feshe salâhiyettar olamazlar. Fakat bu akar noksanı fahiş ile satılmış olursa bey'i olacağından vârisler mücîz olmayınca bu akarı istirdad edebilirler.

57 - : Düyuna müstağrak olan bir terikeye vârisler temellük edemezler. Binaenaleyh bunun hakkındaki bey' ve hibe gibi muameleleri sahih olmaz. Meselâ   :   vârislerden biri,  borcu ödeyerek terikeyi isihlâs etmeksizin

ve garimlerin izni ve hâkimin emri olmaksızın terikeden bir malı bir kim­seye satsa veya hibe etse garimler o mah alıp taksime idhal ederek hâkim marifetiyle sattırabilirler.

Satılan veya bağışlanan bu mal, bir hane olub da bunun arsasından müşteri veya mevhubün leh, taş çıkarmış ve başkasına satarak istihlâk et­miş olsa garimler bunu müşteriye veya mevhubün lehe tazmin ettirebilirler.

Kezaîik terikeye dahil bulunan bir sefine, vereseden biri tarafından is-tihlâs edilmeksizin alınıb ticaret için başka bir yere götürülürken fırtınadan parçalansa bunu dayinler o vârise tazmin ettirebilirler.

58 - : Bir ölünün vârisleri, içlerinden birine : «müverrisimizin şu ka­dar borcunu öde, terikesinden fülân mal senin olsun» deyib o da bu borcu ödese bakılır : eğer terike düyuna müstağrak değilse bu bir satış muame­lesi gibi olarak muteber olur, bilâhare vârisler bundan rücu edemezler. Fa­kat terike düyuna müstağrak ise vârislerin böyle bir muameleye salâhiyet­leri olamaz.

59 - : Araziyi emiriye ve mevkuf e, terikeden madud değildir. Binaenaleyh bir müteveffanın    borçlan uhdei tasarrufundaki    araziyi

emiriyye ve mevkufeden tesviye edilemez, bunlara o müteveffanın vârisle­ri usulen mutusarrıf olurlar. Bundan dolayı dayinler alacaklarını bu -vâ­rislerden taleb edemezler.

F.akat arsası mukataalı vakıf ve binası mülk olan bir menzil, mülkiyyet veçhile tasarruf olunur emvalden olmakla terikeye dahil bulunur. Binaena-' leyh dayinler hâkime bilmüracaa bu binayı sattırarak semeninden alacak­larını istifa edebilirler, arsanın vakıf olması buna mani alamaz.

60 - :  Vârisler, terike mikdarından fazla bir şey, dâyiniere vermeğe mecbur değildirler. Çünkü bir kimse vefat edince zimmetindeki borcu sakıt olur, vârislerinden taleb olunamaz, meğer ki zimmeti bir malın inzimamiyîe veya bir kefilin kefaletiyle teekküd etmiş olsun, o halde o mal veya kefalet mikdarı olan deyn, sakıt olmaz.

61 - : Terikesi düyuna müstağrak olan bir ölünün vârisleri bu düyunu kamilen tediye ederek terikesini istihlâs edebilirler,    dayinler buna mani olamazlar.

Fakat vârisler düyunun kâffesini eda etmeyib yalnız terikenin kıymetini eda etmek  isteseler bununla  terikeyi     istihlâs  ve satılmakdan  menede-mezler.

62 - : Terikesi düyuna müstağrak bir Ölünün vârislerinden yalnız biri, terikesini istihîâs etmek istese buna başkaları mani olamaz, ve bu istihlâs için diğer vârislere cebir de olunamaz.  Binaenaleyh bu bir vâris düyunun mecmuunu Ödeyince terikeye temellük eder. Şu kadar var ki, sair vârisler bu düyundan hisselerini o vârise eda  ederlerse terikeden  hisselerini taleb edebilirler.

63  - : Vârisler, terikeyi istihlâsa mecbur değildirler.

Binaenaleyh dâyinler, müverrisinizin borcunu ödeyerek terikesini kur­tarınız» diye vârislere cebr edemezler.

64 - : Başka bir yerde vefat eden bir kimsenin vârisleri anın terikesi-ne vaz'ıyed etmedikçe kendi mallarından borcunu ödemeye mecbur olmazlar.

Binaenaleyh dain, «siz müverrisinizin borcunu ödeyiniz de sonra terike-sinden alınız» diyemez.

65  - : Terikeden alacak dâvasında vârislerden her biri hasım olabilir, ve borcu kaza ile mütaleb olur.

Binaenaleyh bir vâris, müverrisinin usulen bilbeyyine sabit olan borcu­nu kendi mâlinden ödeyecek olsa müteberri' sayılmaz, bununla terikesine rü-cu edebilir, hattâ kendisi de-vefat ederse bu hakkı vârislerine intikal eder.

66 - : Bir müslim meyyitin zekât, hac, fidyei savm, keffarat gibi hu­kuki ilâhiyyeye müteallik borçları vasiyet eylememiş ise terikesinden kaza edilmez. Meğer ki teberrüa ehl olan vârisleri tarafından kaza edilsin.

Bu meseleler, Hanefiyyeye göredir.     

(Malikîlere göre bir meyyitin teçhiz ve tekfiniden sonra gerek hukuki ilâhiyeden olan ve gerek hukuki ibade müteallik bulunan borçları ihraç edi­lir. Şöyle ki : ölünün gerek hal ve gerek müeccel olan borçlan ödeneceği gi­bi vakti hulul etmiş olan zekâtlariyle sadakai fıtır, keffareti yemin, keffa-reti savm ve zıhar gibi borçlan da işhad etmiş ise terikesinden bü'ihraç ödenir, gerek bu hususda bir vasiyeti bulunsun ve gerek bulunmasın. Fa­kat bu gibi hukuki ilâhiyyeye müteallik borçlan hakkında işhadda bulun­muş olmayıb yalnız vasiyette bulunmuş olursa bunlar sülüsi malinden ihraç olunur, bütün terikesinden ihraç olunmaz.

(Hanbelî fukahasına göre de ölünün teçhiz ve tekfinin den sonra gerek zekât, sadakai fıtır, keffarat, haccı vâcib gibi borçları, ve gerek karz, ci-niyet, gasb, itlaf gibi bir sebebden münbais borçlan kaza olunur.)

(Zahirilere göre terikeden evvelâ hac, zekât gibi hukuki ilâhiyyeden olan borçlar ödenir, bir şey kalırsa bundan da ibadullaha aid borçlar verilir, yine bir şey kalırsa ölünün teçhiz ve tekfinine sarf edilir, bundan artacak birşey bulunursa,' onun sülüsünden de vasiyeti tanfiz edilir, badehu bir şey kalırsa o da vârislere aid olur. Ölünün borcunu edadan sonra bir şey kal­mazsa teçhiz ve tekfinini yanında hazır bulunanlar temin ederler, bunlar gerek alacaklı kimseler olsunlar ve gerek olmasınlar.)

(Şafiîlere göre de düyüm ilâhiyye, duyum ibada takdim edilir, binaena­leyh bir ölünün terikesinden evvelâ teçhizi ve tekfini temin edilir, sonra zekât, hac, keffarat gibi borçları eda olunur, badehu eşhasa olan borçları­na1 sıra gelir.             

Şafiiyyeye göre deyn, irse mani olmaz, belki tasarrufa mani olur, vâ­risler deynin edasından sonra terikede tasarrufa musallat olurlar.)

İmamı Azamdan bir kavle göre de deyn, vârisin terikeye temellüküne mani değildir. Çünkü vâris, müverrisine filhal halef olur, nasıl ki mütevef­fa, hali hayatında borçlu olmakla beraber emvaline mâlik bulunuyordu, iş­te kendisinin vârisi de bu deyn ile beraber o emvale mâlik bulunmuş olur. Bu reye muhalif olan zevat ise diyorlar ki : borç, terikeyi muhit olsun ol­masın, terikeye filhal temellüke manidir. Çünkü mirasa nailiyet, nassa na­zaran kazayı düyundan sonradır, bir hüküm vaktini sebk edemez, maahaza deyn ödenmedikçe vaziyeti, müverrisin hali hayatındaki vaziyeti mesabe­sinde bulunur, vâris, müverrisine hacetten fazla kalan mikdar hakkında halef olur, deynin evvelce edası da müverrisinin hacetleri cümlesindendir. thtiyata muvafık olan da budur. Çünkü deyn, mevt ile teaccül etmiş ve te­rikeden tamamen veya kısmen istifası mümkün bulunmuşdur. Vârisin buna temellükü ise bu istifa imkânını teahhüre uğratmış veya gayri kabil bir hâ­le getirmiş olabilir. Binaenaleyh böyle bir hâlin tahaddüsüne meydan ver­memek ihtiyat muktezasıdır. [80]

 

Meyyitin Vasiyetlerinin Tenfizi  

 

67 - : Ölünün terikesinden üçüncü mertebede de vasiyetleri tenfiz olu­nur, şöyle ki :

Bir ölünün teçhiz ve tekfininden ve borçlarının edasından sonra sıra vasiyetlerine gelir, eğer mütebaki terikenin sülüsü müsait ise veya müsait olmadığı halde teberrüa ehil olan vârisler icazet vermezlerse vasiyetler te­rikeden tamamiyle derhal veya bilâhare tenfiz edilir.

Fakat terikenin sülüsü vasiyetlere müsait olmadığı gibi vârisler de ica­zet vermedikleri veya vermeye ehil bulunmadıkları takdirde vasiyetler mü­tebaki terikeden yalnız sülüsü nisbetinde tenfiz edilir.

Vasiyetler, bir ıvez mukabilinde olmadığı halde düyun, bir ıvez muka-bilindedir. Bu cihetle düyunu ödemek vârislere ağır gelmez, bu hususda ne­fisleri mutmain bulunur, vasiyet ise böyle değildir. Maahâzâ düyunu eda her haîde bir vecibedir, vasiyetlerin bir kısmı ise bir vecibe değildir, teber-rüat kabilindendir, vecibe olan kısmı da hukuki ilâhiyye,  cümlesindendir. Hukuki ibad ise hukuki ilâhiyye ile içtima edince ibadın ihtiyacına mebni - ekseri müctehidlerin beyanına nazaran - takdim edilir.

68 - : Tenfiz edilecek vasiyetler hakkında beynelfukaha ihtilâf vardır. Şöyle ki : ekser fukahaya göre vasiyetler, ister birer vasiyeti mutlaka ve ister birer vasiyeti muayyene suretinde olsun her halde mütebaki terikenin sülüsünden ifraz edilir, geri kalan kısmı da vârislere sehimlerine göre ve-, rilir, esah olan kavi de budur.

Fakat bazı fukahaya göre vasiyyeti    muayyene, irse tekaddüm eder;^ sülüs, rubu gibi vasiyyeti mutlaka ise miras mesabesinde olub bu mikdar da mûsâ leh olanlar, vârislere iştirak ederler, terike hepsine Muayyen nis-beîler dahilinde taksim edilir.

Bu ihtilâfın semeresi, avliyye halinde görülür. Meselâ : bir kadın mâ­linin sülüsünü bir kimseye vasiyet ettikten sonra1 zevci ile liebeveyn iki kız kardeşini bırakarak vefat etse birinci kavle göre terikesinin evvelâ sülüsü, mûsâ leh namına ayrılır, bakisi de zevci ile kız kardeşleri arasında şu veç­hile taksim edilir :

Bu ikinci kavle göre mûsâ lehe dokuzda iki sehim verilmek icab ediyor ki terikenin sülüsünden ekaldir.

Vasiyet ahkâmı için vasiyet,bahsine müracaat! [81]

 

Terîkenin Vârisler Arasında Taksîmî :

 

69 - : ölünün terikesinin sülüsünden-      mevcud   ise - mûsâ bih olan mikdarda çıkanldıkdan sonra mütebakisi irsin esbab ve şeraitini haiz olan karibleri arasında taksim olunur.

70 - : İrsin esbabı, karabet, nikâh, velâdan ibaret olmak üzere üçdür.

(îmam Şafiîye göre bunlar ile beraber dördüncü sebeb de islâmdır. Bi­naenaleyh evvelki üç sebeb bulunmayınca bir müslimin terikesi umum müs-lümanlara mevrus olub beyîüîmâle vaz edilir. Nitekim ileride de beyan olu­nacaktır.)

71 - : îrsin şeraiti, müverrisin hakikaten veya hükmen vefat etmiş ol­ması, vârisin de bu vefat zamanında hakikaten veya    takdiren ber hayat olub ne cihetle vâris olduğunun malûm bulunmasıdır.

Vefatına hükm edilen bir mefkudun vefatı bir vefatı, hükmiyyedir. Rah­mi mâderde bulunan bir çocuğun hayatı da bir hayatı takdiriyyedir.

Binaenaleyh bir şahsın vefatı hakikaten veya hükmen tahakkuk etmedik­çe emvali üzerinde vâris olacak kimselerin tasarrufları sahih olmaz.

Yalnız îmam Züfere göre vâris, müverrisine vefatının kybeylinden iti­baren vâris olmuş, hakkı terikesine teallûk etmiş olur. Bu halde terike, sa­hibinin vefatından biraz evvel, vârisin mülküne geçmiş olacağından bunda tasarrufu muteber ve sahih olmak lâzım gelir.

72 - : Bir şahsın hakikaten vefatı, ya alâkadarların ikrarlariyle veya iki şahidi âdilin şahadetleriyle sabit olur.

73  - : Bir mütevveffamn vârisi, babası, oğlu veya km gibi bir şahısdan ibaret olunca taksime mahal kalmaz, bu vâris, terikenin mecmuuna müsta-hik olur. Fakat bir meyyitin müteâddid vârisleri bulunur veya vârisi yalnız zevcinden veya zevcesinden ibaret olursa terikesi taksim edilir.

74 - : Tevarüs, hakikaten veya hükmen ayam mâliyye hakkında carîdir. Binaenaleyh bir meyyitin terk ettiği ayan kabilinden    emvali, vârisleri

arasında hisseleri nisbetinde müşterek olacağı gibi âhann zimmetindeki ala­cakları da bunların arasında müşterek bulunur. Şu kadar var ki bu aiacak-lar kablelkabz taksim edilemez. Çünkü maksumun ayn olması şartdır. Bu halde bir meyyitin müteâddid kimseler zimmetinde alacağı olüb da fülânda olan alacağı bu vârisin, fülânda olan alacağı da şu vârisin olmak üzere tak­sim edilse sahih olmaz, ve bu halde vârislerden biri ne tahsil ederse diğer vârisler ana müşârik olurlar. [82]

 

Vârislere  İntikal Edib Etmeyen  Haklar :

 

75 - : Şahsa aid bir kısım haklar vardır ki, vefatında bunların bazıları vârislerine intikal eder, bazıları intikal etmez, bunlar aid oldukları mebhaslerde mufassalan beyan olunmuşdur. Hülâsası aşağıda yazıldığı veçhiledir:

76 - : Peşin satışda mebîin hakkı habsi, bayiin vefatiyle veresesine in­tikal eder; vârisler semeni almadıkça mebiî müşteriye teslim etmeyebilirler,

77 - : Rehni habs etmek hakkı, mürtehinin vefatiyle vârislerine intikal eder.

78 - :  Hıyarı vasf ile muhayyer olan müşteri vefat edince bu hıyar hakkı vârislerine intikal eder.

79 - : Hıyarı tayin, vârise intikal eder. Meselâ': bir cinsden olub kıy­metleri mütefavit bulunan üç top kumaşdan birini almak hususunda muhay­yer olan bir müşteri, henüz birini tayin etmeden vefat etse bunu tayin, hak­kı vârisine aid olur.

80 - : Hıyarı ayb, vârise intika! eder. Meselâ : aybı kadimi zuhur eden bir mebii müşteri redde müstahik, olduğu gibi vefatında vârisi de müstahik olur.

81 - : Diyet, vârislere intikal eder. « (îmam Mâlike göre diyetler, zevç ile zevceye    intikal etmez. Çünkü mevt ile zevciyet munkati olur, diyetin vücubü ise badelmevtdir.)

82 - : Hakkı kısas, men lehüTkısas olan vâris vefat edince vârislerine intikal eder ve her vâris kısasın bir cüz'üne müstahik olur. Maahâza hakkı kısas, ibtidaen vârisler için sabit olduğundan maktulün dayinleri ve mûsâ lehleri katil hakkında kısas icrasını taleb edemezler, şu kadar var ki, kisas, sulh tarikiyle veya veîiyyül'kısas olanlardan bazılarının afvından nâşi mala münkalib olursa bu mal, ibtidaen meyyit için sabit olur, badehu meyyitden halefiyyet tarikiyle vârislerine intikal eder, terikeden madud olur. Bu halde andan meyyitin düyunu eda, vasiyetleri tenfiz olunur.

(îbni Ebi Leyîâya göre zevç ile zevcenin kısasda hakları yok'dur.)

83 - : Şüf'a hakkı vârise intikal etmez-.

84 - : Hıyarı şart, hıyarı nakd, hiyarı rüyet vârise intikal etmez. Bina­enaleyh hiyarı şart ile muhayyer olan bayi ise vefatiyle müşteri mebia mâ­lik olur, ve eğer müşteri ise vefatında vârisi muhayyer olmaksızın mebîe mâlik olmuş olur.

Hıyarı nakd suretinde de muhayyer olan müşteri müddeti muayyene içinde vefat ederse bey' bâtıl olur. Hıyarı rüyet takdirinde de müşteri al­mış olduğu mah görmeden vefat etse vârisi muhayyer olmaksızın o mala mâlik olur.

85  - : Hıyarı tağrîr vârise intikal etmez.

Binaenaleyh gabni fahiş ile mağbûn kimsenin vefatında vârisi tağrîr dâvasına müstahik olmaz.

86  - : Hıyarı kabul, vârise intikal etmez.

Meselâ : Meclisi bey îde muhayyer olan taraf, vefat etse bey' münakid olmamış olur, bunu kabul hakkı o mecîisde hâzır bulunan vârisine aid olmaz.

87 - : tcare, vârise intikal etmez.

Binaenaleyh ecir ile müstecirden birinin vefatında icare münfesih olur.

88 - : Bey'i fuzulîde icazet hakkı, vârise intikal etmez. Binaenaleyh men lehül'icaze vefat edince vârisi bu hakka müstahik ola­maz.

89 - : Ecel hakkı vârise intikal etmez. Meselâ : medyun veya müşteri kendisine verilen müdetin hululünden evvel vefat etse bayi, mebîin seme­nini, dain de alacağını terikeden hemen alabilir, vârisler bu ecele müsta­hik olmazlar.

90  - : Ariyet, vârise intikal etmez.

Binaenaleyh müsteîrin vefatında vârisi müsteir olmaz, ariyetin sahibi­ne hemen verilmesi lâzım gelir.

91 - : Hibeden rücu hakkı, vârise İntikal etmez.Binaenaleyh vâhib, vefat edince vârisleri rücua müstahik olmazlar.

92  - : Velayet, vârise intikal etmez.

Binaenaleyh bir sagîrin velîsi,  vefat edince hakkı velayeti vârisine intikai etmez.

93 - : Vasiyet haki, vasinin vârisine İntikal etmez.

94 - : Hakkı velâ, vârise intikal etmez. Şöyle ki : bir mu'tik vefat edib iki oğlunu terk etse hakkı velâsı bu oğullarına aid olur. sonra bunlardan biri de vefat edib oğlunu terk etse hakkı velâsı bu oğluna intikal etmez, belki bu hak tamamen mu'tikin hayattaki oğluna kalır. Şu kadar var ki, bu ikin­ci oğlu da vefat ederek meselâ  :  İki oğluna terk ederse bu hak. mu'tikin üç hafidine mütesaviyen müntekil olur, bunlar babalarından değil, dedele­rinden tevarüs etmiş gibi olurlar.

95 - : Haddi kazf, vârise intikal etmez.

Binaenaleyh badelkazf makzuf vefat ederse vârisleri kazf dâvası ikame edemezler.

Bu meseleler, Hanefİlere göredir. Sair mezahib için de muayyen meh-haslerine müracaat!..  [83]                 .

 



[1] Ömer Nasuhi Bilmen, Hukukı İslamiye ve Istılahatı Fıkhiyye KAMUSUBilmen Basım ve Yayınevi : 5/3.

[2] Ömer Nasuhi Bilmen, Hukukı İslamiye ve Istılahatı Fıkhiyye KAMUSUBilmen Basım ve Yayınevi : 5/5.

[3] Ömer Nasuhi Bilmen, Hukukı İslamiye ve Istılahatı Fıkhiyye KAMUSUBilmen Basım ve Yayınevi : 5/5-9.

[4] Ömer Nasuhi Bilmen, Hukukı İslamiye ve Istılahatı Fıkhiyye KAMUSUBilmen Basım ve Yayınevi : 5/9.

[5] Ömer Nasuhi Bilmen, Hukukı İslamiye ve Istılahatı Fıkhiyye KAMUSUBilmen Basım ve Yayınevi : 5/9-14.

[6] Ömer Nasuhi Bilmen, Hukukı İslamiye ve Istılahatı Fıkhiyye KAMUSUBilmen Basım ve Yayınevi : 5/14-16.

[7] Ömer Nasuhi Bilmen, Hukukı İslamiye ve Istılahatı Fıkhiyye KAMUSUBilmen Basım ve Yayınevi : 5/16-17.

[8] Ömer Nasuhi Bilmen, Hukukı İslamiye ve Istılahatı Fıkhiyye KAMUSUBilmen Basım ve Yayınevi : 5/17-19.

[9] Ömer Nasuhi Bilmen, Hukukı İslamiye ve Istılahatı Fıkhiyye KAMUSUBilmen Basım ve Yayınevi : 5/19-21.

[10] Ömer Nasuhi Bilmen, Hukukı İslamiye ve Istılahatı Fıkhiyye KAMUSUBilmen Basım ve Yayınevi : 5/21-23.

[11] Ömer Nasuhi Bilmen, Hukukı İslamiye ve Istılahatı Fıkhiyye KAMUSUBilmen Basım ve Yayınevi : 5/23-30.

[12] Ömer Nasuhi Bilmen, Hukukı İslamiye ve Istılahatı Fıkhiyye KAMUSUBilmen Basım ve Yayınevi : 5/30-34.

[13] Ömer Nasuhi Bilmen, Hukukı İslamiye ve Istılahatı Fıkhiyye KAMUSUBilmen Basım ve Yayınevi : 5/34-35.

[14] Ömer Nasuhi Bilmen, Hukukı İslamiye ve Istılahatı Fıkhiyye KAMUSUBilmen Basım ve Yayınevi : 5/35-37.

[15] Ömer Nasuhi Bilmen, Hukukı İslamiye ve Istılahatı Fıkhiyye KAMUSUBilmen Basım ve Yayınevi : 5/37-38.

[16] Ömer Nasuhi Bilmen, Hukukı İslamiye ve Istılahatı Fıkhiyye KAMUSUBilmen Basım ve Yayınevi : 5/38-40.

[17] Ömer Nasuhi Bilmen, Hukukı İslamiye ve Istılahatı Fıkhiyye KAMUSUBilmen Basım ve Yayınevi : 5/40-43.

[18] Ömer Nasuhi Bilmen, Hukukı İslamiye ve Istılahatı Fıkhiyye KAMUSUBilmen Basım ve Yayınevi : 5/44-47.

[19] Ömer Nasuhi Bilmen, Hukukı İslamiye ve Istılahatı Fıkhiyye KAMUSUBilmen Basım ve Yayınevi : 5/47-50.

[20] Ömer Nasuhi Bilmen, Hukukı İslamiye ve Istılahatı Fıkhiyye KAMUSUBilmen Basım ve Yayınevi : 5/51.

[21] Ömer Nasuhi Bilmen, Hukukı İslamiye ve Istılahatı Fıkhiyye KAMUSUBilmen Basım ve Yayınevi : 5/51-54.

[22] Ömer Nasuhi Bilmen, Hukukı İslamiye ve Istılahatı Fıkhiyye KAMUSUBilmen Basım ve Yayınevi : 5/54-55.

[23] Ömer Nasuhi Bilmen, Hukukı İslamiye ve Istılahatı Fıkhiyye KAMUSUBilmen Basım ve Yayınevi : 5/55-57.

[24] Ömer Nasuhi Bilmen, Hukukı İslamiye ve Istılahatı Fıkhiyye KAMUSUBilmen Basım ve Yayınevi : 5/57-59.

[25] Ömer Nasuhi Bilmen, Hukukı İslamiye ve Istılahatı Fıkhiyye KAMUSUBilmen Basım ve Yayınevi : 5/59-61.

[26] Ömer Nasuhi Bilmen, Hukukı İslamiye ve Istılahatı Fıkhiyye KAMUSUBilmen Basım ve Yayınevi : 5/61-62.

[27] Ömer Nasuhi Bilmen, Hukukı İslamiye ve Istılahatı Fıkhiyye KAMUSUBilmen Basım ve Yayınevi : 5/63-68.

[28] Ömer Nasuhi Bilmen, Hukukı İslamiye ve Istılahatı Fıkhiyye KAMUSUBilmen Basım ve Yayınevi : 5/69.

[29] Ömer Nasuhi Bilmen, Hukukı İslamiye ve Istılahatı Fıkhiyye KAMUSUBilmen Basım ve Yayınevi : 5/69-74.

[30] Ömer Nasuhi Bilmen, Hukukı İslamiye ve Istılahatı Fıkhiyye KAMUSUBilmen Basım ve Yayınevi : 5/74-75.

[31] Ömer Nasuhi Bilmen, Hukukı İslamiye ve Istılahatı Fıkhiyye KAMUSUBilmen Basım ve Yayınevi : 5/75-77.

[32] Ömer Nasuhi Bilmen, Hukukı İslamiye ve Istılahatı Fıkhiyye KAMUSUBilmen Basım ve Yayınevi : 5/77-79.

[33] Ömer Nasuhi Bilmen, Hukukı İslamiye ve Istılahatı Fıkhiyye KAMUSUBilmen Basım ve Yayınevi : 5/79-80.

[34] Ömer Nasuhi Bilmen, Hukukı İslamiye ve Istılahatı Fıkhiyye KAMUSUBilmen Basım ve Yayınevi : 5/80-84.

[35] Ömer Nasuhi Bilmen, Hukukı İslamiye ve Istılahatı Fıkhiyye KAMUSUBilmen Basım ve Yayınevi : 5/84-86.

[36] Ömer Nasuhi Bilmen, Hukukı İslamiye ve Istılahatı Fıkhiyye KAMUSUBilmen Basım ve Yayınevi : 5/87-88.

[37] Ömer Nasuhi Bilmen, Hukukı İslamiye ve Istılahatı Fıkhiyye KAMUSUBilmen Basım ve Yayınevi : 5/88-91.

[38] Ömer Nasuhi Bilmen, Hukukı İslamiye ve Istılahatı Fıkhiyye KAMUSUBilmen Basım ve Yayınevi : 5/91-95.

[39] Ömer Nasuhi Bilmen, Hukukı İslamiye ve Istılahatı Fıkhiyye KAMUSUBilmen Basım ve Yayınevi : 5/95-97.

[40] Ömer Nasuhi Bilmen, Hukukı İslamiye ve Istılahatı Fıkhiyye KAMUSUBilmen Basım ve Yayınevi : 5/97-101.

[41] Ömer Nasuhi Bilmen, Hukukı İslamiye ve Istılahatı Fıkhiyye KAMUSUBilmen Basım ve Yayınevi : 5/102-103.

[42] Ömer Nasuhi Bilmen, Hukukı İslamiye ve Istılahatı Fıkhiyye KAMUSUBilmen Basım ve Yayınevi : 5/103-106.

[43] Ömer Nasuhi Bilmen, Hukukı İslamiye ve Istılahatı Fıkhiyye KAMUSUBilmen Basım ve Yayınevi : 5/106-109.

[44] Ömer Nasuhi Bilmen, Hukukı İslamiye ve Istılahatı Fıkhiyye KAMUSUBilmen Basım ve Yayınevi : 5/109-112.

[45] Ömer Nasuhi Bilmen, Hukukı İslamiye ve Istılahatı Fıkhiyye KAMUSUBilmen Basım ve Yayınevi : 5/112-114.

[46] Ömer Nasuhi Bilmen, Hukukı İslamiye ve Istılahatı Fıkhiyye KAMUSUBilmen Basım ve Yayınevi : 5/115-116.

[47] Ömer Nasuhi Bilmen, Hukukı İslamiye ve Istılahatı Fıkhiyye KAMUSUBilmen Basım ve Yayınevi : 5/117.

[48] Ömer Nasuhi Bilmen, Hukukı İslamiye ve Istılahatı Fıkhiyye KAMUSUBilmen Basım ve Yayınevi : 5/117-121.

[49] Ömer Nasuhi Bilmen, Hukukı İslamiye ve Istılahatı Fıkhiyye KAMUSUBilmen Basım ve Yayınevi : 5/121-122.

[50] Ömer Nasuhi Bilmen, Hukukı İslamiye ve Istılahatı Fıkhiyye KAMUSUBilmen Basım ve Yayınevi : 5/122-127.

[51] Ömer Nasuhi Bilmen, Hukukı İslamiye ve Istılahatı Fıkhiyye KAMUSUBilmen Basım ve Yayınevi : 5/127-134.

[52] Ömer Nasuhi Bilmen, Hukukı İslamiye ve Istılahatı Fıkhiyye KAMUSUBilmen Basım ve Yayınevi : 5/134-138.

[53] Ömer Nasuhi Bilmen, Hukukı İslamiye ve Istılahatı Fıkhiyye KAMUSUBilmen Basım ve Yayınevi : 5/138-145.

[54] Ömer Nasuhi Bilmen, Hukukı İslamiye ve Istılahatı Fıkhiyye KAMUSUBilmen Basım ve Yayınevi : 5/145-148.

[55] Ömer Nasuhi Bilmen, Hukukı İslamiye ve Istılahatı Fıkhiyye KAMUSUBilmen Basım ve Yayınevi : 5/148-151.

[56] Ömer Nasuhi Bilmen, Hukukı İslamiye ve Istılahatı Fıkhiyye KAMUSUBilmen Basım ve Yayınevi : 5/151-153.

[57] Ömer Nasuhi Bilmen, Hukukı İslamiye ve Istılahatı Fıkhiyye KAMUSUBilmen Basım ve Yayınevi : 5/154-157.

[58] Ömer Nasuhi Bilmen, Hukukı İslamiye ve Istılahatı Fıkhiyye KAMUSUBilmen Basım ve Yayınevi : 5/157-166.

[59] Ömer Nasuhi Bilmen, Hukukı İslamiye ve Istılahatı Fıkhiyye KAMUSUBilmen Basım ve Yayınevi : 5/166-170.

[60] Ömer Nasuhi Bilmen, Hukukı İslamiye ve Istılahatı Fıkhiyye KAMUSUBilmen Basım ve Yayınevi : 5/170-172.

[61] Ömer Nasuhi Bilmen, Hukukı İslamiye ve Istılahatı Fıkhiyye KAMUSUBilmen Basım ve Yayınevi : 5/172-174.

[62] Ömer Nasuhi Bilmen, Hukukı İslamiye ve Istılahatı Fıkhiyye KAMUSUBilmen Basım ve Yayınevi : 5/174-176.

[63] Ömer Nasuhi Bilmen, Hukukı İslamiye ve Istılahatı Fıkhiyye KAMUSUBilmen Basım ve Yayınevi : 5/176-178.

[64] Ömer Nasuhi Bilmen, Hukukı İslamiye ve Istılahatı Fıkhiyye KAMUSUBilmen Basım ve Yayınevi : 5/179.

[65] Ömer Nasuhi Bilmen, Hukukı İslamiye ve Istılahatı Fıkhiyye KAMUSUBilmen Basım ve Yayınevi : 5/179-180.

[66] Ömer Nasuhi Bilmen, Hukukı İslamiye ve Istılahatı Fıkhiyye KAMUSUBilmen Basım ve Yayınevi : 5/180-183.

[67] Ömer Nasuhi Bilmen, Hukukı İslamiye ve Istılahatı Fıkhiyye KAMUSUBilmen Basım ve Yayınevi : 5/183-187.

[68] Ömer Nasuhi Bilmen, Hukukı İslamiye ve Istılahatı Fıkhiyye KAMUSUBilmen Basım ve Yayınevi : 5/188-189.

[69] Ömer Nasuhi Bilmen, Hukukı İslamiye ve Istılahatı Fıkhiyye KAMUSUBilmen Basım ve Yayınevi : 5/189-192.

[70] Ömer Nasuhi Bilmen, Hukukı İslamiye ve Istılahatı Fıkhiyye KAMUSUBilmen Basım ve Yayınevi : 5/192-194.

[71] Ömer Nasuhi Bilmen, Hukukı İslamiye ve Istılahatı Fıkhiyye KAMUSUBilmen Basım ve Yayınevi : 5/194-196.

[72] Ömer Nasuhi Bilmen, Hukukı İslamiye ve Istılahatı Fıkhiyye KAMUSUBilmen Basım ve Yayınevi : 5/196-199.

[73] Ömer Nasuhi Bilmen, Hukukı İslamiye ve Istılahatı Fıkhiyye KAMUSUBilmen Basım ve Yayınevi : 5/200-201.

[74] Ömer Nasuhi Bilmen, Hukukı İslamiye ve Istılahatı Fıkhiyye KAMUSUBilmen Basım ve Yayınevi : 5/202-203.

[75] Ömer Nasuhi Bilmen, Hukukı İslamiye ve Istılahatı Fıkhiyye KAMUSUBilmen Basım ve Yayınevi : 5/203-206.

[76] Ömer Nasuhi Bilmen, Hukukı İslamiye ve Istılahatı Fıkhiyye KAMUSUBilmen Basım ve Yayınevi : 5/207.

[77] Ömer Nasuhi Bilmen, Hukukı İslamiye ve Istılahatı Fıkhiyye KAMUSUBilmen Basım ve Yayınevi : 5/207-212.

[78] Ömer Nasuhi Bilmen, Hukukı İslamiye ve Istılahatı Fıkhiyye KAMUSUBilmen Basım ve Yayınevi : 5/213.

[79] Ömer Nasuhi Bilmen, Hukukı İslamiye ve Istılahatı Fıkhiyye KAMUSUBilmen Basım ve Yayınevi : 5/213-215.

[80] Ömer Nasuhi Bilmen, Hukukı İslamiye ve Istılahatı Fıkhiyye KAMUSUBilmen Basım ve Yayınevi : 5/215-219.

[81] Ömer Nasuhi Bilmen, Hukukı İslamiye ve Istılahatı Fıkhiyye KAMUSUBilmen Basım ve Yayınevi : 5/219-220.

[82] Ömer Nasuhi Bilmen, Hukukı İslamiye ve Istılahatı Fıkhiyye KAMUSUBilmen Basım ve Yayınevi : 5/220-221.

[83] Ömer Nasuhi Bilmen, Hukukı İslamiye ve Istılahatı Fıkhiyye KAMUSUBilmen Basım ve Yayınevi : 5/221-223.