MEVKUF ARAZİ, AKARAT VE NÜKUD HAKKINDA UMUMİ
Müessesatı Hayriyeden Mesc İdler :
Müessesatı Hayriyyeden Zaviyeler, Kâr Vans Ar Aylar
Çeşmeler :
Müessesat1
Hayriyeden Makbereler :
Vakıf Yeklerin Kiraya Verilmesi :
İcareteynli Vakıf Akarların Ferağ Ve Tefvizi
Marizlerin Ve Kas1rın1n Ferağları :
Vefa Ve İstiğlâl
Tarikiyle Ferağ :
Ferağlarda İtiyaz Ve Hiyari Ayb İle Hiyari Rü'yet Vesaire
:
Vakıfların
Taksimi Ve Mühayee
İle İfrazı
VAKIFLARA AİD
TAMİRAT VE İNŞAATA,
SARFİYATA, İSTİDANEYE, CİHETLERE, VAZİFELERE MAHSUS UMUMİ
MALÛMATI HAVİDİR.
Vakıflara Aid Tamirat Ve
İnşaat
Bir Vakfa Aid Varidatın Başka Bir Vakfa Sarf Ve Naklinin
Caiz Olub Olmaması :
Vakıflar İçin İstidanenin Caiz Olub Olmaması
Cihetlerde İstinabenin Ve Ferağın Cereyanı :
Cihetlerin Muattal
Birakilmasi
Vazifelerin.Aksamı Ve Mürtezikaya Vakfın Gallesinden
Vazifelerinin Nasıl Verileceği :
MÜTEVELLİLERE VE VAKIFLARA MÜTEALLİK DÂVALARA AİD UMUM!
MALÛMATI HAVİDİR.
Mütevelli Olabilecek Kimseler :
Mütevellilerin Ücrete İstihkakları
Mütevellilerin
Ellerindeki Vakıf Mallarda Tasarruf-Ları
Mütevellilerin Sulh Ve İbraları
Mütevellilerin Zamin Ve Yeminleriyle Musaddak Olub
Olmadıkları Hususlar :
Mütevellilerin İkrarları Ve Kendilerine Yemin Teveccüh
Edib Etmeyen Hususlar
Mütevellilerin Azillerini
İcab Edib Etmeyen Şeyler :
Vakıflarda Mesmu Olub Olmayan Dâvalar
Vakıf Davalarında Hasım Olub Olamayanlar
Vakıflarda Makbul Olub Olmayan Şahadetler
Vakıflarda
Hisbe Veya Tesamü' Tarikiyle
Şahadet:
Vakıflarda
Beyylnelerin Tercihi
VASİYETLERE, VASİLERE DAİR HÜKÜMLERİ CAMİ OLUP BİR
MUKADDİME İLE İKİ BÖLÜMDEN
İBARETTİR.
Vasiyetlere Ait Bazı
Istılahlar
Vasiyetlerin
Rüknü, Sebebi, Kısımları, Hükmü
Vasiyetlerin
Meşruiyetindeki Hikmet Ve
Maslahat
Vasiyetlerin Ait Şartları : Müsilere, Musa
Lehlere, Musa Bihlere
Musa Leh Olup Olamayacak Ve Musa Bihin Tamamını Alıp
Alamayacak Kimseler
Menfâatlere Müteallik Vasiyetler
Vasiyetlerin Cevazına, Butlanına Ait Bazı Meseleler
:
Vasiyetlerden
Rucua Dair Bazı Meseleler :
Vârislepin Vasiyetlere İcazetleri :
Müteaddit Vasiyetlerden Hangilerinin Takdim Edileceğine
Dair Meseleler
Hayır Cihetlerine Ait Vasiyetlerin Tenfiz Suretler
Kariplere, Ehli Beyte, Cirane Vesaire Namına Yapılacak
Vasiyetler
Terikenin Sülüsiyle Yapılan Vasiyetler
Terikeden Cüz' Sehm, Nasip Gibi Bir Şey Verilmesiyle
Yapılan Vasiyetler1:
Borç İkrarı Suretiyle Yapılan Vasiyetler
Marizlerin Vasiyyetlerine Dair Bazı Meseleler
Gayri Müslimlere Ait Vasiyyetler
Vesayet Akdine Müteallik Bazi Meseleler :
Vasilerin Evsafı Ve Azil Ve Tebdilleri
Münferit Vasilerin Tasarruf Atı
Müteaddit Vasilerin Tasarrufatı
Çocuklar Hakkinda Velayeti Tasarrufa Müteallik Bazı
Meseleler :
Vasiler İle Vârislerin Ter Ike* Ye Rücua Müstahik Olup
Olmadıklarına Dair Bazı
Meseleler
Vasilerin Sözleriyle Tasdik Olunup Olunmadıkları:
Vasilerin Tazmini Ve Butlanı İcap Edip Etmeyen'baz!
Tasarrufları
Vasilerin İkrar Ve
Şahadetleri
Hâkim Tarafından Vasi Nasb Edilmesini Mucip Sebepler:
Vasiyyi Muhtar İle Vasiyyi Mansub Arasl'ndaki Farklar:
VERASETE VE İNTİKALE AİD BAZI ISTILAHLAR
TERİKELERE VE TERİKELERİN MEVRUS VE MÜNTAKİL
OLDUĞU ŞAHISLARA VE SAİREYE MÜTEALLİKDİR.
Terikeye Tekfini Eden
Haklar : Meyyitin Teçhiz Ve
Meyyitin Borçlarının Ödenmesi = Kazai Deyun :
Meyyitin Vasiyetlerinin Tenfizi
Terîkenin Vârisler Arasında Taksîmî :
Vârislere İntikal
Edib Etmeyen Haklar :
«Hukuki Islamiyye ve
Istilâhatı Fıkhıyye» nin işbu beşinci cildi, islâm hukukunun müteşekkil olduğu
kitaplardan meçhas-i fıkhiyeden üç kitab-dan müteşekkildir.
Bu cildi teşkil eden
kitaplar ikinci kitabın 3, 4, 5 inci bölümleri iie on-üçüncü ve ondördüncüden
ibarettir.
Bu kitaplar arasında
mündericat itibarile büyük bir münasebet vardır. Çünkü bunlar, teberrüat
mânasını muhtevidir. Bunlarda meccanen devr, temlik ve temellük gibi içtimaî
hayâtın levazımından olan hükümler mün-demişdir.
Binaenaleyh aynı
gayeleri müteveccih meseleleri, hükümleri ihtiva eden, bu cihetle aralarında
büyük bir münasebet bulunan mezkûr bu üç kitap eserimizin işbu beşinci cildini
teşkil etmekte bulunmuştur.
Tevfik, Allah Tealâ
Hazretlerindendir.[1]
İÇİNDEKİLER
: Mevkuf arazinin aksamı. Mevkuf akaratın aksamı. Müesses at ı hayrlyeden m esc
İdi er. Müessesatı hayriyyeden zaviyeler, kâr* vansaraylar, çeımfrler.
Müessesatı hayriyeden mahbereler, İcarei vahidelt vakıflar. Mukataalı vakıflar.
Icareteynlİ vakıflar. Vakıf yerlerin kiraya yerilmesi, leareteynli vakıf
akarların ferağ' ve tefvizi. Marizlerin ve kasırların ferağları. Vefaen
istiğlâl tarikiyle ferağ. Ferağ ve teferruga vekâlet. Ferağlarda İ'tlyaz ve
hıyarı ayb İle hıyarı riiyet. Vakıfların taksimi ve mîi-hayee ile ifrazı.
Vakıfların gasb edilmesi. Nükudı
mevkufentn tenmlyesi. [2]
396 - :
Vakıf arazi iki kısımdır. Bir kısmı, evkafı sahihadan olan ara-zii vakfiyedir
ki, arazii memlûkeden iken şer'i şerife tevfikan bir cihete vakf edilmiş olan
arazidir. Bu arazinin rakabesi ve bütün hukuki tasarru-fiyesi vakıf canibine
aiddir. Bunlar da vâkıflarının şeraiti veçhile amel olunur.
îkinci kısmı da evkafı gayri sahihadan
olan arazii vakfiyedir ki, bunlara tahsisat, irsadat da denir. Bunlar, esasen
arazii emîriyeden, başka bir tabir ile arazii milliyeden, arazii memleketten
iken bilâhare ifraz edilerek veliyyül'emr tarafından veya anın izniyle
başkaları tarafından birer» cihete vakıf ve tahsis edilmiş olan araziden
ibaretdir.
(Birinci cild Düsturda
münderic olan 7 Şaban 1274 tarihli Arazi Kanununa müracaat!)
397 - : Bir
veliyyül'emr, beytülmale aid araziden bir parçayı kimseye temlik etmeksizin
âmme mesalihi için, meselâ bir medresenin levazımı için vakıf etse tahsisat
kabilinden olarak caiz olur.
Kezalik : ahaliden bir
zat, araziyi milliyeden bir çiftliğiilemellük etmeden veliyyüT emrin izniyle
beytülmalin masarifinden bir ciheti hayrîyyeye, meselâ bir mescidi şerifin
mesalihine vakf etse tahsisat kabilinden olarak caiz olur.
Bir çok salâtin ve
ümeranın vakıfları bu kabildendir.
398 - :
Tahsisat kabilinden olan vakıflar da meşrutun lehleri bakımından iki
kısımdır. Birinci kısım, sahih tahsislerdir ki, beytülmâle aid bir kısım varidatı, meselâ
bir araziyi milliyenin rüsumunu, mahlûlâtın bedellerini beytülmaün maarifinden
olan bir cihete, meselâ âmmeye aid bir has-tahanenin levazımına veliyyül'emrin
tahsis etmesi gibi.
Bir yerdeki çeki ve
kantar rüsumunun böyle bir cihete vakfı da bu kabildendir. Istanbulda bunun
emsali vardır. Üçüncü Sultan Ahmedin Bebekteki camii şerifinin böyle bir vakfı
vardır.
Bu varidat, muhassasün
lehası olan cihete sarf olunur. Bu, bir sahih ve lâzım vakıf hükmündendir. Bunu
nakz ve ibtal, caiz olmaz.
îkinci kısım gayri
sahih tahsislerdir ki bunlar da beytül'mâle aid bir takım varidatı, beytüîmâlin
masarifinden olmayan bir cihete vakf ve tayinden ibaretdir. Bu kısım vakıflar,
veliyyiil'emrin reyîle nakz ve ibtal edilebilir. Bunların şeraitine riayet
lâzım gelmez, Tenkihi Hâmidî, îbni Nüceym risaleti, AH Efendi fetvası.
Beytülmalin masarifi
için vergiler bahsine müracaat!.
399 - :
Araziyi milliyeden iken tahsisat
kabilinden olarak bir cihete
vakıf ve tayin edilmiş olan yerler üç nevidir.
Birinci nevi; gerek
rekabesi ve gerek hukuki tasarruf İyesi beytülmâle aid olub yalnız aşar ve
rüsumu veliyyülemr canibinden bir cihete vakf edilmiş olan arazidir. Bu nev'in
yalnız aşarı ve ferağ, intikal ve mahlûlât bedelleri vakıfları canibine aid
olur. Bunlar yine sırf arazi gibi beytülmal ta--atından tapu ile ekincilere
tefviz olunur. Bunlarda Arazi kanunnamesi hükümleri cereyan eder. Türkiyedeki
arazü mevkufenin ekserisi bu kabildendir.
ikinci nevi; rakabesi
ve aşariyle rüsumu beytülmâle aid olub yalnız hukuku tasarrufiyesi veliyyüTemr
tarafından bir cihete vakıf ve tahsis edilmiş arazidir. Bunun aşar ve rüsumu
beytülmâle verilir.
Üçüncü nevi; rakabesi
beytülmâle aid olmakla beraber hem hukuku tasarrufiyesi, hem de aşar. ve
rüsumu veliyyül'emr tarafından bir cihete tahsis edilmiş bulunan arazidir.
Bunun aşar ve rüsumu vakfı canibine aiddir.
Bu son iki nevi» ya
bizzat vakıfları namına ziraat edilir veya başkasına icareye verilir. Varidatı
meşrutun lehlerine sarf olunur. Bunlarda Arazi Kanunu hükümleri cereyan etmez.
Binaenaleyh bunlarda ferağ ve intikal misiilû kanunî ^hükümler carî değildir.
Arazi Kanunnamesine müracaat!..
400 - : Bir
mahalde vakfı sahih ile tahsisat kabilinden olan vakıf, içtima edebilir.
Meselâ : bir kimse
mâlik olduğu araziyi öşriye veya haraciyeyi veya sureti meşruada temellük etmiş
olduğu arazii milliyeden bir parçayı bir cihete vakf etdiği gibi bu arazinin
beytülmâle aid olan öşür veya haracı da veliyyülemr
tarafından diğer bir cihete vakıf ve tahsis edilse bunda bu iki kısım vakıf
toplanmış olur.
Bir arazinin böyle
vakıf, edilmiş olmasiyle öşrü veya haracı sakıt olmuş olmaz. Çünkü öşür ile
haraç için şer"i şerif, bir vecih tayin etmiştir. Vakıf edilmekle bu
tegayyür etmez. Binaenaleyh bu öşür ve haraç da başka bir cihete tahsis
edilebilir. Fetavayı Hayriyye.
401 - :
Araziyi Öşriyye ve haraciyyedeu bir
yerin mâliki tarafından meşru suretde vuku bulan
vakfı, evkafı sahihadandır.
Kezalik araziyi
mevattan bir mahallin veliyyül'emrin izniyle mülkiyet üzere ihya edilerek bir
cihete vakf edilmesi de evkafı sahihadandır. Is'af, Ibni Nüceymin Mısır arazisi
hakkındaki altıncı risaleti.
402 - :
Araziyi öşriyye veya haraciyyeden olan bir memlekette kadim-denberi vakf
edilmiş bir çiftlik hakkında : «İhtimal ki bu, mâliki vâris bırakmaksızın
vefat etmekle beytülmâle aid olarak araziyi memleket hükmüne girmiştir de
ondan sonra temellük edilmeksizin vakf
edilmişdir» diye onun evkafı gayri sahihadan
olduğuna hükm edilemez.
Çünkü tevehhüme itibar yokdur.
Kadim kıdemi üzere bırakılır ve müslümanların haklarındaki galebei zanna mebnl
bunun vechi şer'i üzere yapılmış olduğuna kail olmak lâzımdır. Haniyye,
Fetavayi Hayriye.
403 - :
Arazii milliyyeden ifraz edilerek bir zata sahih suretde temlik edilen
çiftliklerin ve sair arazi parçalarının o zat tarafından bir ciheti hayra
yapılan vakfı, evkafı sahihadandır. Şeraitine riayet lâzım gelir. O zat,
vc-liyüTemr olabileceği gibi ümeradan biri veya başkası da olabilir. Risalei Ibni Nüceym.
NetİcetüTfetâva.
404 - :
Arazii milliyyeden bir mahallin eşhasa temlik edilmesinin sıhhati,
beytülmalden satın alınmasına mütcvakkıfdır. Şöyle ki beytülmâlde müzayaka bulunduğu bir zamanda
arazii miliyeden bir paranın semen-i misille satın alınması sahihdir. Fakat semeni mislinden
noksan fahiş İle satın alınması temlikin sıhhatine
manidir. Velev ki tağyir bulunmasın.
Beytülmâlde müzayaka
bulunmadığı takdirde ise böyle bir parçanın bey-tülmâlden ancak iki kat
kıymetiyle satın alınması sahihdir. Bu takdirde iki kat kıymetinden noksanı
fahiş ile satın alınsa sahih bir temlik hâsıl olmuş olmaz. Nitekim yetimlerin
mallan hakkında da müteahhirîni fukahanın kavileri böyıedir. Müfta bir? olan da
budur. Veliyyül'emr, müslümanların mesalihinin nazırı olduğundan yetimlerin
vasisi gibidir. Beytülmal de mali yetim hükmündedir. Aliyyi Maksidînin Eşbah
haşiyesi.
405 - :
Kadimdenberi vakf edilen ve aslı araziyi milliyeden iken bey-' tülmâlden satın
alındığı malûm bulunmuş olan arazinin,
evkafı sahihadan olduğuna hükm edilir. Bu satış muamelesinin yukarıdaki mesele veçhile meşru suretde yapılmış
olduğu malûm olsun olmasın müsavidir. Çünkü as}
olan, sıhhatdir. Kadîm
olan da hilâfına bir hüccet üzere terk edilir.
Fakat bu arazinin vakf
edilmeden evvel, beytülmâl canibinden satın alınmış olduğu asla bilinemezse
evkafı sahihadan olduğuna hükmedilemez. Bunun beytülmâl için bekası asidir.
Dürri Muhtar, Reddi Muhtar.
406 - : Bir
kimse arazii milUyyeden tapu ile tasarrufunda bulunan bir parçayı, meselâ bir
çiftliği usulen temellük etmeden veya veliyyül'emrin iznini istihsal eylemeden
bir cihete vakf etse bu, ne sahih evkafdan, ne do tahsisat kabilinden olmuş
olmaz. Belki yine sırf arazii milliyeden bulunur.' Ve ayni hükümlere tabi olur.
Bunlarda alım satırrî, hibe, vakıf ve sair temlik ve temellük vecihleri cari
olmaz. Fetavâyi Feyziyye, Mülteka şerhi feraid.
407 - : Arazii milliyyenin bir şahsa temlik
edilebilmesi âmme masla-hatiyle mukayyetdir.
Binaenaleyh bir belde kenarında
bulunub kimsenin âlâkai şeriyesi bulunmayan bir mikdar millî mahalli
usulü dairesinde bir şahsa parasiyle temlik caiz ise de âmme maslahatını ihlâl
etdiği takdirde caiz olmaz. Bu hususda hacete değil, maslahata bakılır.
Maslahat tahak-.kuk edince bir ihtiyaç bulunmasa da bu temlik, meşru olur.
Müteahhirinin müfta.bih olan kavileri de bu veçhiledir. Eşbah.
408 - : Brazn"
milliyyenin bir kimseye meccanen temliki sahih değildir.
Binaenaleyh böyle bir
arazinin vakf edilmesi sahih- olmaz. Velev ki o kimsenin elinde bir temlikname
bulunmuş olsun. Bu cihetledir ki beytülmâ-le aid araziden iktaât voliyle bazı
ümeraya meccanen verilmiş olan yerlerin vakıfları evkafı sahihadan sayılamaz,
bunların şeraitine her halde riaL yet icab etmez. Şu kadar var ki bunların
yukarıdaki meseleler veçhile âmme mesalihine, birer ciheti hayra vakıf ve
tayin edilmiş olanları tahsisat kabilinden olarak caiz bulunmuşdur. Bahri Raik,
Dürri Muhtar,
409 - : Bir beldenin arazisinden bir
kısmını' akar ittihaz ederek,
meselâ : bir mescidi şerife vakf etmek veya bir kısmının ilâvesiyle bir mescidi
şerifi genişletmek için veliyyül'emr tarafından izin verilse bakılır. Eğer o
belde anveten fetih edilmiş ve arazisi gânimler arasında taksim edilmemiş İse
bu izin, nafiz olur. Fakat o belde sulhan alınıp arazisi ahalisinin mülkünde
ibka edilmiş veya anveten alınıp gânimler arasında mülkiyet üzere taksim olunise
bu izin, nafiz olmaz. Çünkü başkasının mülkü vakf edilmiş olur. Reddi Muhtar.
410 - : Arzı
havsın vakf edilmesi caiz değildir.
Arzı havz, sahibinin
ekip biçmekden, ve haracını ödemekten âciz kal-masiyle_jnejia£ü>- fearacına
mukabil olmak üzere veliyyül'emre def ve teslim ettiği arazi parçasıdır.
Veliyyülemr, bu parçaya bunla mâlik olmayacağından bunu bir cihete vakf etmesi
caiz olamaz. Bahri Raik. [3]
411 - :
Vakıf akarlar, iki kısımdır. Birinci kısım, kiraya verilmek için değil, belki ayni ile istifade olunmak
üzere vakıf edilmiş olan yerlerdir. Bunlara (müessesatı hayriye) adı verilir.
Mâbedler, medreseler, mektepler, çeşmeler, kütüphaneler, imarethaneler, hademei hayratın süknasma mahsus haneler,
makbereler bu cümledendir.
İkinci kısım, icareye
veriiib varidatının bir hayır cihetine sarf edilmesi meşrut bulunan akarlardır,
ki bunlar da (icarei vâhideli vakıf akarât) (mu-kataah vakıf akarât),-
(icareteynli vakıf akarât) nâmı ile üç kısma ay-nlmışdır.
412 - : Müessesatı hayriye iki nevidir. Birinci
nevi, kendisinden fakirlerin de, zenginlerin de intifa etmeleri caiz olan
hayır müesseselerdir. Mes-cidier, kütüphaneler, misafirhaneler, köprüler, umumî
makbereler gibi.
ikinci nevi,
kendisinden yalnız fakirlerin intifâı caiz olup zenginlerin istifadeleri caiz.
olmayan hayır müesseseleridir. Velev ki fukaraya mahsus oldukları vâkıfları
tarafından tasrih edilmiş bulunmasın, imarethaneler, hastaların yiyecekleri ve
ilâçları vakıf tarafından verilmek üzere tesis edilmiş olan vakıf hastahaneler
gibi.
Şu kadar, var ki bu
müesseselerden fakirler ile beraber zenginlerin de istifade edebilmeleri
vâkıfları tarafından meşrut bulunursa bunlardan zenginler de intifa edebilirler.
Fakat bunlardan yalnız
zenginlerin istifade etmeleri meşrut olursa vakıf, sahih olmuş olmaz. (153)
üncü meseleye müracat!. [4]
413 - :
Mescidler (küçük büyük cevamii şerife) ; en mühim, dinî müesseselerden
bulunm&kdadır. Bir mescidi şerif, tamire muhtaç olub da vakfı müsaid
bulunmasa beytülmâl tarafından tamir edilmek lâzım gelir. Çünkü, burası,
müslümanların muhtaç oldukları bir ibadethanedir, bunun mamu riyeti âmme menafü
icablarındandır. Böyle bir mescidi tamiri için kısmen icareye vermek sahih
olmaz. T-ahtavî.
414 - : Bir
mescidi şerifi tamir için ânın
evkafından olan bir şeyi, mahalle ahalisinin satmaları, hâkimin reyine
mukarim "İsa da caiz olmaz. Hindiyye.
415 - : Mamur
bir mescidi haricden bir zatın yıkıb yerine andan daha muhkem bir mescid
yapmaya salâhiyeti yokdur. Fakat bir mahallenin veya karyenin kadim mescidi dar
olmakla o mahalle veya karye ahâlisi, o mescidi yıkıb yerine kendi mallariyle
geniş, evvelkisinden metin bir mescid yapmaları caizdir.
Bu takdirde burada
cuma ve bayram namazlarını kılmak için veliyyül-emreden tekrar izin almak lâzım
gelir. Behcetülfetâva. Ceridei iîmiyye.
416 - : Bir
mescid dar olub cemaate kifayet etmese mütevelli, o mescidin bitişiğinde
bulunub anın müstegallâtmdan ulan bir vakıf akarın ilâvesiyle o mescidi tevsi
edebilir. Fakat bir hacet görülmediği takdirde bu ilâve edilen kısım, mescid
olamaz. Bezzazİyye.
417 - : Bir
mescidi tevsi etmeğe lüzum görüldüğü takdirde anın'yanında bulunup başkasının
mülkü olan bir yer, sahibi razı olmasa
bile parasiyle alınıb mescide ilâve edilebilir.
Kezalik böyle bir
mescidin yanında lüzumundan fazla geniş olub âmmeye mahsus bulunan bir meydan
veya''yoldan bir mikdarı da âmmeye mahsus bulunan bir meydan veya yoldan bir
miktarı da âmmeye zarar vermediği takdirde hâkimin re'yile mescide ilâve
edilebilir.- Bazı fukahaya güre bu mescidin bulunduğu belde anveten alınmış İse
bu ilâve caizdir. Sul-hen feth olunmuş ise caiz değildir. Reddi Muhtar,
Hindiyye. (409) uncu meseleye müracaat
418 - :
Yıkılmış oian bir mescidi şerifin yeniden yapılması için birikmiş olan gailesi
kâfi bulunsa bu gaile ile omescidi yeniden inşa etmek caiz olur. Fetva bu
veçhiledir. Fakat Hassafa göre bu gaile, vâkıfı tarafından mescidin tamirine
meşrutdur, yeniden İmarına meşrut değildir. Binaenaleyh bununla o mescidi
yeniden bina etmek caiz olmaz. Hindiyye.
419 - : Bir
mescid, harab ve ahalisi müstağni olub içinde namaz kılınmaz bir hale gelse o
mescid, imam Muhammede göre vâkıfının veya vârisinin mülküne avdet eder. Fakat
İmam Ebu Yusüfe göre avdet etmez, ebediyen mescid kalır: Bunun satıhb
semeninin ve varidatının başka bir mescide sarfı da caiz olmaz.
Esah ve müfta bin olan da budur.
imam Muhammede göre bu halde mescidin
vâkıfı veya vârisi malûm olmazsa o mescid lukata hükmünde
bulunur.
(imam Mâlik Üe îmam
Şafiî ve bir rivayete göre imam Azam da mes-cidlerin asla satılamayacağına kail olmuşdur. Bir mescid harab olmak veya başka bir sebeble
satılamaz. Mescİdler, menafii baki oldukça satılamayacağı gibi,
menafii muattal bulundukça da satılamaz.
Nitekim ıtk hâdisesi hiç bir sebeble muattal olmadığı gibi mu'taka her
şeyden daha ziyade benzeyen mescidlerde de muattal olarak satılamaz. Çünkü bunlar, insanla rın mülkünden ebediyyen
çıkmışlardır. Elmuğni.)
(Şafiilere göre böyle
harab, muattal bir mescidin enkazı yasaklanır veya hâkimin je'yile başka bir
mescidin tamirine sarf edilir. Evlâ olan kendisine en yakın olan mescidin
tamirine -sarf edilmesidir. Bununla vâkıfın garazına mümkün
olduğu kadar müraat edilmiş olur. TahfetüT muhtaç
haşiyesi.)
(Hanbeli fukahasma
göre muattal bir hâle gelen veya hırsızlardan dolayı içinde namaz kılınmadan
korkulan bir mescid, başka yere tahvil edilebilir. Ve bir rivayete nazaran bir
mescid ile hiç intifa kabil olmayınca satılması ciz olur. Kısmen satıhb
semeniyle mütebaki kısmını tamire ihtiyaç görüldüğü, başka suretle de imareti-
kabil olmadığı takdirde ise mütebakisini tamir için kısmen satılır. Eîmuğnî.)
420 - : İki
mescidden biri kadimden beri harabe yüz tutmakla mahalle ahalisi, bunu satıb
diğer yeni ^jan mescide sarf etmek isteseler bu, ne imam Muhammede ve ne de
îmam' Ebu Yusüfe göre caiz olmaz. Çünkü
imam Muhammede göre harab - olan bir mescid,
vâkıfının mülküne avdet
eder, mahalle ahalisine intikal etmez ki anda bu veçhile tasarrufları
caiz olsun, imam Ebu Yusüfe göre ise bir mescid harab olsa da yine ebediyen
mescid olarak kalır, vâkıfının mülküne avdet etmediği cihetle başkasının
mülküne evlâ bittarik avdet etmiş olamaz. Artık bunda böyle tasarrufları nasıl
caiz olabilir. Hindiyye, Bezzazİyye, Vâkıat.
Maamafih banisi malûm
olmayan bir mescid harab olmakla ahali, yeni bir mescid bina etseler, o harab
mescidi, hâkimin izniyle satarak semeninden bu yeni cami için istifadede
bulunmaları, bir kavle göre caiz btflun-muşdur. Bu halde evvelki mescidin
evkafı, bu yeni mescide sarf olunabilir. Hayriyye fetâvası.
Velhâsıl : mescidlerin
âlât ve enkazı hususunda fetva îmamı Muham-medin kavline göredir ki bunlar
müstağna anha olunca sahihlerine avdet eder. Asü mescidlerde ise müfta bih olan
imam Ebu Yusüfün kavlidir ki vâkıflarının mülküne avdet etmezler. Bahri Raik.
421 - : Bir
mahalle veya karye ahalisi dağılıb oradaki mescidi şerif, muattal ve müstağna
anh bir hale gelse bunun ankaziyle o mahalle veya karyenin yakınında bulunub
mescidi mevcud bulunmayan diğer bir mahallede
veya karyede bir mescidi
şerif inşa edilmesi caiz olur. Bu
takdirde birinci mescidin
gailesi, hâkimin reyile ikinci mescidin masarifine sarf olunur. Yoksa birinci
mescidin yıkılmasiyle yeri, ankazı, veya gailesi vakıfın mülkiyetine avdet
etmez, imam Âzam ile îmam Ebu Yusüfün kavileri bu veçhiledir. Nitekim evvelce
de işaret olunmuşdur.
Kezalik bu harab ve
müstağna anh mescidin mühimmatı için evvelce bir zat tarafından vakf edilmiş
bulunan bir mikdar nükud da buna yakın olub varidatı az bulunan diğer bir
mescidin levazımına hâkimin reyile sarf edilebilir. Yoksa bu nükud, vâkıfının
mülküne avdet etmez.
Böyle harab bir
mescidin ankazını, ve akaratınm varidatını, başka bir mçscide sarf ve nakl caiz
olmasa bundan bir takım mütegaİlibenin gayri meşru suretde istifade etmeleri
melhuzdur. Binaenaleyh bir çok zevat, bu sarf ve naklin cevazına fetva
vermişlerdir. Reddi Muhtar.
422 - :
Bayram ve cenaze musallaları da bazı fukahaya göre mescid hükmünde olarak
ebediyen musalla olarak kalır. Binaenaleyh vâkıfının vefatında vârislerine
mevrus olmaz. Bu gibi mahallerde mücerred namaz kılınmağa müsaade edildikde
ebediyeti zikr edilmese de vâkıfının mülkü zail olur. Mecmaül'enhür.
423 - : Bir
kimse hanesinin orta yerinde bir mescid ittihaz edib içinde namaz kılınmasına
izin vermiş olsa da burası mescid
hükmünde bulunmuş olmaz. Belki
burası yine mülVünde kalmış olur.
Burasını dilerse satabilir, vefatinaa da vârislerine intikal eder. Meğer
ki bu mescide cemaatin gelebilmesi için hususî bir yol ifraz etsin. Dürer.
424 - : Bir
mescidi fevkani olarak yapıb altında da o mescidin mesalihi için bazı akarat,
ve meselâ serdab vücude getirmek caizdir. Ve bilâkis tahtanı olmak üzere
mescid yapıb üstünde o mescidin mesûlihi için bazı akarat yapmak, veya medrese
yapmak veya hademeasine mahsus oda yapmak da caizdir.
Fakat mescidin
masalihinin gayrisi için vücude getirilmesi caiz değildir.
Binaenaleyh bir kimse
mescid olarak yapdığı bir binanın fevkinde veya tahtında kendi mülkü olmak
üzere bir hane, bir bodrum, veya bir dükkân gibi bir şey yapsa o bina, mescid
halini alamaz. O kimsenin vefatında vârislerine mevrus olur. Çünkü bunda hakkı
abd baki kalmakla tam hâlisen lü'lâh olmaz. Mecmaül'enhar, Dürri Münteka, Tenkih.
425 - :
Bidayeten tahtanı olarak yapılmış bir mescidi yıkıb da yerine akar yapmak, anın
üstünde de mescidi bina etmek caiz olmaz. Çünkü evvelce secdegâh ittihaz
edilmiş olan bir mahallin şerefi ihlâl edilmiş olur. Kenz şerhi, Dürri Muhtar,
Tenkih.
426 - : Bir
malı bir mahalie mescidinin lâalettayin imam veya müezzinine vakf etmek sahih
olmaz. Çünkü meçhul bir şahsa vakf edilmiş olur. Bunun sahih olması için şöyle
vakf etmelidir : « Bu malımı şu mahalle mescidinde imam veya müezzin olacak
her fakir zata vakf etdim, şu şart ile ki o mescid harab olunca vakfımın
gailesi müslümanîann fakirlerine verilsin. Haniyye.
427 - : Bir
malı bir mescidin tamiratı için veya kandillerinin yağı için vakf etmek
caizdir. Bir mescidin yağı için vakf edilen bir gaile, o mescidin tamiratına
sarf edilemez. Muhiti Burhanı.
428 - : Bir
malı bir mescide tesadduk etmek, bir kavle göre caiz değildir. Çünkü mescidier
tesadduka mahal olamaz. Fakat muhtar olan" diğer bir kavle göre bu
tesadduk caizdir. Muhiti Bürhanî.
429 - : Bir
camii şerifin kandilleri için vakf edilen bir yağ, bir kandil, sabaha kadar
yaküamaz. Yalnız namaz kılınmasmdaki ihtiyaca göre gecenin üçde birisine veya
yarısına kadar yaküabüir. Sabaha kadar yakılması caiz olmaz. Meğer ki böyle bir âdet cari
olan bir mevzide
bulunsun. Mescidi Haram, Mescidi
Nebevî,, Mescidi Beytü'kuds gibi.
430 - :
Kâbei muazzamanm dibacmı, mübaret örtüsünü eskiyince onun bunun ahvermesi caiz
olmaz. Belki bu örtü, Kâbei Muazzamamn umuruna bir yardım olarak sarf edilmek
üzere veîiyyül'emr tarafıandVn
satılabilir. Hindiyye.
431 - : Bir
mescidi şerifde ramazanı şerif gecelerinde yakılmak' üzere verilen mumun, yağın
bir mikdarı artsa bunu, verenin evvelce sarih izni bulunmadıkça o mescidin
imam, kayyım gibi hademesi aralarında taksim ede mezler. Meğer ki o mescidin
bulunduğu beldede bunların bu veçhile taksimi hakkında bir Örf bulunsun. Reddi
Muhtar.
432 - : Bir
kimse kendi malından bir mescide hasır, kilim gibi bir şey alıb. tefriş etmiş
olduğu halde mescid harab olub kendisinden istiğna hâsıl olsa bu sergi, imam
Muhammede göre hayatda ise o kimseye, değilse vârislerine aid olur. Müfta bih
olan da budur. îmam Ebu Yusüfe göre ise bu, satılır, bedeli mescidin ihtiyacına
sarf edilir, bu mescid bundan müstağni, olunca da başka bir mescidin levazımına
sarf olunur.
Bir mescide kimin
tarafından serilmiş olduğu bilinmeyen bir sergi ise eski olub müstağna anh bir
hâle gelince - muhtar olan kavle göre - hâkimin reyi olmadıkça fakirlere
verilemez, veya satılıb semeni ile mescid için başka bir sergi alınamaz. Muhiti
Serahsî, Hindiyye.
(Şafiilerce de bir
mescidin eskiyen veya kırılan veya
kırılmaya yüzı tutan ve yakılmayan başka bir şeye yaramıyan hasırları
satılarak bedeli vakfa aid olur.)
433 - : Bir cemaat tarafından yapılan
bir mescidi şerifin malzemci inşaiyesinden bazı şeyler, meselâ : bir mikdar kereste artmakla bunu mescidin
binası için mütevelliye teslim etseler bunlar o mescidin lüzum görülecek
binasına sarf edilir. Yoksa anın hasırlarına, kandillerinin yağlarına sarf
edilemez.
Fakat böyle bir teslim
bulunmayınca o artan şeyler o cemaate aid olur, onlar da diledikleri veçhile
tasarrufda bulunabilirler. Hindiyye.
434 - :
Mescidlerde bulunan teneşirler, tabutlar cürüyüb istimal edilemez bir hâle
gelse hâkimin reyile satılırlar. Fakat
bunları mescid ehlinin rıtması - sahih olan kavle göre - caiz değildir.
Haniyye.
435 - :
Mescidlerin avlularında bulunan meyva
ağaçlarının meyvaları satılarak semeni o mescidlerin imaretine sarf edilir.
Halkın bu mevvalardan yemeleri mubah olmaz. Meğer ki bu ağaçlar âmme için
dikilmiş olsun. O halde her müslüman bu.meyvalardan yiyebilir. Reddi Muhtar.
436 - : Muhtelif evkafı
bulunan bir mescidin
mütevellisi, bunların
gailelerini, birbirine karıştırabilir. Bunda bir beis yokdur. Ve bu mescidin
...JstegaHâtından biri harab olsa diğer müstagallâtının gailesinden tamir olunabilir.
Vâkıfları gerek müttehid olsun ve gerek olmasın. Çünkü bunların hepsi ayni mescid için mevkuf bulunmuşdur. Vâkıât.
Bezzaziyye. [5]
437 - :
Yolcuların, veya hudud bekçilerinin veya bir gısım tarikat eh linin içinde
oturmaları için, veya içinde fakirlere
yemek yedirilmesi için bina edilen ve
«ribat» denilen vakıf hanlar,
kışlalar, tekyeler, imarethanelerde
müessesatı hayriyyedendir.
Ribatlara vakf edilen
akaraîann galleri bunlardaki fakirlere sarf edilir, ribatın tamirine veya
müezzin gibi hademesine sarf edilmez. Meğer ki bunlar da fakir bulunsunlar, o
halde bunlara da sair fakirler gibi zekât nisabından noksan mikdar verilebilir.
Haniyye.-
438 - :
Ribatlardaki ağaçların meyvalan. buraya misafir olacak kimselere meşrut ise
bunlar zengin de olsalar o meralardan istifade edebilirler. Fakat fakirlere
meşrut olduğu malûm olunca zenginler istifade
edemezler. Meğer ki dut gibi kıymetsiz şeylerden olsun. O halde bundan
zengin olan misafirlerin de yemelerinde beis ypkdur. Kimlere meşrut olduğu
malûm olma takdirde de kıymetli olan meyvalardan zengin yolcular ihtiyaten yememelidirler.
Çünkü fakirlere meşrut olması melhuzdur. îs'af, Hindiyye.
439 - :
Ribata vasiyet edilen bir mal, anın tamiratına sarf edilir. Meğer ki bu malın
ribatdaki fakirlere sarf edilmesini musînin dilemiş olduğuna bir delil
bulunsun. O halde bu mal o fakirlere verilir. Haniyye.
440 - :
Ribata vakf edilmiş hayvanlar, arttığı ve masrafları çoğaldığı halde içlerinden
bazıları yaşlanmak gibi bir sebeble intifa edilemez bir hâle gelince bunlar
satılır, kendilerinden intifa
olunabileceklerden kâfi mikdar ribata bırakılarak fazlası buna en
yakm olan diğer bir ribata nakl edilir. Hindiyye, Bahri Raik.
441 - : Bir
ribatda vakf edilmiş bulunan bir hayvan veya bir silâh o ribatın harab ve
müstağna anh olması üzerine ana en yakın olan diğer bir vakıf ribata nakl ve
rabtedilir.
Kezalik böyle müstağna
anh bulunan bir ribatın gailesi de ana en ka-rib bulunan diğer bir ribatın
ihtiyacına sarf olunur. Binası ve arsası da îmam Muhammede göre vâkıfının
mülküne avdet eder. Yine imam. Muham-mede göre anın civarında böyle bir ribat
bulunmazsa o ribatın enkazı, arsası, ve gailesi anı vakf eden zatın hayatda
ise kendisine, değilse vârislerine aid olur. Fakat bu aidiyet. îmam Ebu
Yusüfün kavline muhalifdir. Bununla fetva verilemez. Fethül'kadir, Hindiyye,
Haniyye.
Bu gibi muattal,
münderis vakıflar satıhb yerine mümkün mertebe diğer vakıflar tedarik
edilmelidir. Velev ki tedarik edilecek vakıfların gaileleri evvelki vakıfların
gailelerinden az olsun. Fethül'kadir.
442 - : Bir
ribat, viran oldukdân sonra tekrar yeniden yapılmakla evvelce içinde
oturanlar, yine oturmak isteseler bakılır.
Eğer hiç bir odası kalmamak üzere
yıkılmış ise evvelce oturanların
başkaları üzerine hakkı rüchanlan
olamaz. Fakat tertibi bozulmayıb yalnız bazı şeyler ilâve veya tenkis edilmiş olunca evvelce
oturanların rüchan hakları bulunur, Haniyye.
443 - :
Büyük bir ırmağın kenarındaki bir ribatın kapısından o ırmak üzerine kurulmuş
olan köprü, harab oiub da bu köprü olmaksızın içine girmek mümkün olamayacağı
cihetle ribatın muattal ve harab olacağı muhakkak bulunsa ribatın mesalihine
mevkuf galleleuen bu köprünün inşa edilmesinde bir beis bulunamaz. Fakat
ribatın mesalihine vakf edilmemiş olan gaileler ile köprü inşa edilemez.
Haniyye. Hindiyye.
444 - :
Hacıların süknalarına meşrut haneler, hac mevsiminden sonra kiraya verilerek
bedellerinden tamirleri yapılır. Fazla bir şey kalınca o da fakirlere
dağıtılır.
Kezalik gazilerin
ikametlerine mahsus vakıf hanelerin bazı kısımları boş kalsa bu kısımlar
mütevelli tarafından kiraya verilerek bedellerinden tamirleri yapılır, artan
mikdan da fakirlere verilir, Hindiyye.
445 - :
Vakıf çeşmelerden, sebillerden fakirler de, zenginler de su içebilirler.
Bunlardaki su içmeğe mahsus vakıf bardaklar, su içenin elinden teaddisi
olmaksızın düşüb kırılsa kendisine
tazmini lâzım gelmez. Fakat teaddisi bulunursa, yani vakıf edildiği hususun
gayrisinde kullanmakla düşüb
kırılsa tazmini lâzım gelir. Cevhere.
Sebiller gibi suları
yalnız içmeğe mahsus olan vakıf yerlerin sulariylo abdest alınması caiz olmaz.
Muhiti Burhanı. [6]
446 - :
Malcberler de pek mühim hayır müesseselerinden maduddur.
Müslümanların
makbereîeri, hiç bir sebeble ilga veya başka bir müesseseye veya mezrea haline
kalb edilemez. Velev ki beldenin ortasında ka-lıb kendisine ölülerin defn
edilmesi terk edilsin, ve kendisi münderis olub içinde mevta asarından bir şey
kalmamış bulunsun. Çünkü bu makberelere .evvelce ölüler defn edilmekle bunların
vakfiyyetindeki gaye taayyün ve te-karrür etmişdir. Bundan başka ölülerin hakları
da dirilerin hakları gibi muhterem ve mahfuzdur. Bunların medfenlerine taarruz,
haklarına tecavüzdür. Bunların hatıratına hakaretdir. Eba ve ecdadının
hukukuna, hatıratına riayet etmeyen bir nesil, kendi evlâd ve ahfadından nasıl
hürmet bekliye-bilir?. Kabirleri tarumar edilen âbâ ve ecdad ; temessül ederek
: «Bizleri bu hale getirmek için
mi bu kıymetli toprakları kanımızla, canımızla müdafaa ederek sizlere bergüzar
bıraktık?.» diye hitab edecek olsalar, bilmem ne cevap verebiliriz?. Bunun
uhrevî mesuliyeti ise her veçhile düşünülme be sezadır!.
447 - :
Gayri müslimlere aid makberelere de tecavüz olunamaz. Bunlar münderiz olub
mevta eseri kalmayınca müslümanlar için makbere ittihaz edilebilir. Ve
umumî vakıf makberelere fakirler defn edileceği gibi zenginler de
defn edilebilir. Haniyye.
448 - : Bir
kimse bir darını = arsasını makbere
olmak üzere vakıf edince bunun üzerindeki binalar ile ağaçlar vakfa dahil
olmazlar. Binaenaleyh bunların müstakar bulunduğu yerlerde - bina veya ağaç
ile meşgul olduğu için vakıf dan hariç kâlıb vâkıfın mülkü bulunur. Muhiti
Burhanı.
449 - : Bir
arsa makbere olmak üzere vakf edildikden sonra üzerinde ağaçlar vücude gelse
bakılır, eğer bunları diken malûm ise bunlar anın mülkü olur, malûm değilse
hâkim, bunları dilerse satarak bedelini makbe-renin imaretine sarf eder.
Arazii mevatdan bîr yer, ahali
tarafından, makbere ittihaz edilse bunun üzerindeki ağaçlar, yine âmme için
mubah olarak kalır. Haniyye, Bezzaziyye.
450 - : Bir
kimse bir vakıf makberede kendi nefsi için bir kabir kazmış olsa bakılır. Eğer
o makbere geniş ise başkasının bu kabirc taarruz etmemesi müstahabdır. Fakat
geniş değilse başkası oraya Ölü defn edebilir. Şu kadar var ki bu halde o
kimsenin kazıma ücreti mikdanni tazmin
etmesi lâzım gelir. Haniyye.
451 - : Bir
kimse arsasını makbere ittihaz etdikten sonra arsa, su basarak ve ziyade
bozularak makbereye elverişli olmakdân çıkmakla nâs oraya ölülerini defn
etmekden imtina etseler o arsa makbere hâlini iktisab etmiş olamaz.
Binaenaleyh o kimse, o
arsayı mülkü olmak üzere satabilir. Hattâ kendi oğlunu burada defn etmiş
bulunsa bile müşteri bunu buradan çıkar?
Fakat az bozulması
dolayısiyle nâs ölülerini defn etmekden bilkülliyc imtine etmeseler,
vakfiyetden çıkarak satılabilmesi caiz olmaz. Hindiyye.
452 - :
Arazü öşriyye veya haraciyyeden bir yerin makbere ittihaz edilmesiyle öşrü ve
haracı - bir kavle göre - sakıt olmaz. Bunun yine bey-tülmâle verilmesi lâzım
gelir. Fakat sahih görülen bir kavle göçe sakıt olur. Haniyye, Hayriyye.
453 - : Köy ahalisinden bir kimse, başkalarının rızaları
olmaksızın makberelerinin bir tarafında kabirler için lüzumlu bulunan
tuğla ve kerpiç gibi şeyleri koymak üzere bir oda vücude getirse bakılır. Eğer
kabristanda genişlik yok ise bu, caiz olmaz. Fakat genişlik olub da bu oda
yerine ihtiyaç yok ise caiz olur. Bilâhare ihtiyaç görülünce bunun, yerine de
cenaze defn olunur, Haniyye. [7]
454 - :
Icarei vâhideh vakıflar, ay ve sene gibi bir müddetle ve ecri . misilleriyle
mütevellileri tarafından kiraya verilir,
alınacak kira bedelleri
de vakfiyelerindeki
muayyen yerlere sarf edilir.
Bu misillû vakıf
yerlerin kira müddetlen nihayet bulunca tekrar' ayni müstecirlerine veya
başkalarına kiraya verilir. Bu vakıflarda müstecirle-rin ber hayat bulundukça
tasarrufa istihkakları yokdur. Bunlarda ferağ ve intikal muamelesi de cereyan
etmez. Kira müddeti nihayet bulunca raüste-cirin vakıfdan keffi yed ederek anı
boş bir halde mütevellisine teslim etmesi veya mütevellisinin muvafakatiyle
kirayı tecdit eylemesi lâzım gelir. Hi-daye. Tenkihi Hâmidî.
455- :
îcarei vâhideli vakıfların kira müddetleri hususunda vâkıflarının şartlarına
riayet edilir. Böyle bir şart bulunmayınca arazi, çiftlik gibi vakıf yerler,
üçer seneden, sair vakıf yerler de birer seneden ziyade müddetle icareye
verilemez. Meğer ki daha ziyade müddetlerle kiraya verilmelerinde bir menfaat
ve maslahat bulunsun. O halde daha uzun müddtlerle kiraya verilmeleri hâkimin
reyile caiz olabilir. Bilâkis müddetin uzun olması, maslahata muhalif olduğu
takdirde vakıf bir çiftlik bile üç sene müddetle kiraya verilemez. Hindiyye,
Eşbah.
456 - :
Îcarei vâhideli bir vakfın müsteciri, icare müddeti hitam bulunca başkasına
icareye verilmesine mani olamaz. Yani ; «Ben bu vakıf yerin şimdiye kadar müsteciri
bulunduğum cihetle başkasının vereceği kirayı vererek onu yine ben isticar
edeceğim» diyemez. Çünkü müddetin bitmesiyle akdi icare sona ermiş, artık
müstecirin bir hakkı kalmamışdır. Müs-te'cirlerin arasında ise vakfın faidesi
bakımından fark bulunabilir. Artık sabık icare, müste'cire şer'an böyle bir
rüchâniyyet bahş edemez.
Binaenaleyh adedi
beyan edilmeksizin ayda şu kadar meblâğ ile kiraya verilmiş bir vakıf yerin
mütevellisi, bir kaç ay geçtikden sonra o yeri başkasına kiraya verebilir.
Buna müste'cir mani olamaz. NeticetüTfetâvâ.
457 - :
îcarei vâhideli vakıf bir yeri, mütevellisi, haker = yani muka--' taa suretiyle
kiraya veremez. Verirse sahih olmaz. Çünkü bu, bir icarei taviledir. Şu kadar
var ki, böyle bir akar, yanar .veya yıkılır da yeniden yapılmasına vakfın
gailesi müsaid olmadığı gibi kirasına mahsuben yapdır-mak üzere icarei vahide
ile kiralayacak bir talîb de bulunmaz, istibdali de mümkün olmazsa o akarın
arsası hâkimin reyile, veüyyüTemrin izniyle mu-kataaya rabt edilerek o suretle
kiraya verilebilir.
458 - :
îcarei vâhideli bir vakıf akarı,
mütevellisi vâkıfının şartına
muhalif olarak icareteyn suretiyle kiraya veremez, verirse sahih ve mute ber
olmaz. Velev ki bu huşusda müste'cire
bir sened de verilmiş olsun. Bfchcetül'fetâva.
Şu kadar var ki böyle
bir va£&,' harab olub tamirine kâfi gailesi mev-cud olmadığı gibi kirası
mukabilinde tamirini deruhde edecek bir müste'eir de bulunmasa,, mütevellisi
hâkimin re'yi ve veliyyüTemrin izniyle bunu icareteyn suretiyle kiraya verebilir.
Çünkü vakıflar hakkında enfa' ve eslâh olan cihet, iltizam edilir.
Ahiren Türkiyede
mukataalı ve icareteynli vakıf usulü menedilmişdir. (114) üncü meseleye
müracaat!.
459 - : Bir
müddet tayin edilmeksizin bir çahsa İcar ve ferağ ile intikali tecviz edilmiş
bir kısım vakıf akarlar da vardır ki bunlara, muayyt-n müddetlerle icareye
verilen vakıflardan tefrik için «icarei vahidei kadimeli adı verilmişdir. Bu
yoldaki muamele, esasen fıkha muhalifdir,
Bunlar bir nevi mukataalı vakıf emekdir. [8]
460 - :
Mukataalı vakıf. bir akarm arsası vakıf olub üzerinde bulunan binalar, ağaçlar,
veya asmalar = bağ kütükleri bu arsanın mutsamfınm mülkü
bulunur.
Binaenaleyh bu arsada
da mülk gibi veraset hükmü cereyan eder. Yani bu arsa, mutasarrıfının vefatiyle
asabadan veya zevil'erhamdan vesaireden olan vârislerinin tasarruflarına
meselei mirasiyyeleri nisbetinde meccanen dahil olur. Yoksa mutasarrıfının bilâ
veled vefatiyle üzerindeki ebniye ve saire vakıf namına zabt edilemez.
Maamafih bazan
mukataalı vakıf bir arsa üzerindeki binalar, ağaçlar, veya asmalar da mâlikleri
tarafından bir cihete vakf edilebilir. Bu hakir o arsanın mukataası, bu binalar
ve saire vakfı tarafından verilmek lâzım gelir. Hayrüddinirremlî,
NeticetüTfetâva.
461 - :
Mukataalı vakıf yerler, üzerlerindeki binalara ve saire tabidirler. Binaenaleyh
bu binalar ve saire her kimin mülküne girerse bunlara tebean o vakıf yerler de
anın uhdei tasarrufuna girmiç
Meselâ : mukataalı
vakıf bir arsa üzerindeki bina, mâliki tarafından satılınca bu, arsa da
müşterinin tasarrufuna girer, mütevellinin iznine ve ayrıca ferağ muamelesine
hacet yoktur.
Şu kadar var ki : bu
binanın sahibi bunu satarken vakıf arsasını kendi tasarrufunda ibka eylediğini
sarahaten dermeyan etmiş bulunursa bu arsa müşterinin tasarrufuna geçmiş olmaz,
Kezalik bu arsanın
mutasarıfı, bunu mütevellinin izniyle başkasına ferağ edib de üzerindeki mülk
binasını veya ağaçlarını sattığını tasrih etmese rnücerred bu ferağ ile o bina
veya ağaçlar mefruğun lehe satılmış olmaz.
462 - : Mukataalı vakıfların ferağlarında mütevellinin izni şartdır. Aksi takdirde ferağ, sahih olmaz.
Binaenaleyh bir kimse,
tasarrufunda bulunub üzreinde ebniye, eşcar ve saire bulunmayan veya üzerindeki
ebniye ve saire başkasına aid bulunan mukataalı vakıf bir arsayı mütevellinin
izni olmaksızın âhara ferağ edemez.
Kezalik bir kimse,
tasarrufunda bulunan mukataalı vakıf bir arsa üzerindeki mülk ebniye ve
sairesinin satmayıb yalnız o arsayı başkasına ferağ etmek istese bu ferağ, mütevellinin
iznine mütevakkıf bulunur. Bu izin istihsal edilmedikçe ferağ, muteber olmaz.
Çünkü mütevellinin izni, ferağı mütemmim ve musahhihdir. Camiül-icareteyn.
463 - :
Mukataah vakıf bir arsa üzerindeki hane, dükkân, bağ, bahçe gibi bir akar
başkasına hibe edilmek istenilse bu hibeden evvel mütevellinin izniyle o
arsanın mevhubün lehe ferağ edilmesi lâzım' gelir. Mütevellinin İzni şarttır,
bu izin bulunmadıkça hibe sahih olmaz. Meğer ki vâhib, henüz çocuk bulunan
mevhubün lehin velisi bulunsun. Bu takdirde bu arsayı bu çocuğa işhad ederek
hibe eylemesi kâfidir. Bu hibenin sıhhati, arsanın ferağ edilmesine tevakkuf
etmez,
Kezalik bir kimse,
yeri arzı miri, ağaçları kendi mülkü olan bahçesinin arsasını veliyyüTemrİn
İzniyle bir şahsa ferağ etdikden: sonra o ağaçları da o şahsa hibe ve teslim
etse bu hibe. sahih olmuş olur. Fetavayi Ali Efendi.
464 - :
Mukataah vakıf arsa üzerindeki mülk binalar, ağaçlar, veya kütükler, müştereken
mutasarrıfları arasında taksim edilince bunlara tebean üisa mütevellinin iznine mütevakkıf olmaksızın taksim edilmiş olur. Amma ebniye ve
saireden hâli olan mukataah vakıf bir arsanın hissedarlar anısında taksim
edilebilmesi için mütevellisinin izni şartdır.
465 - :
Mukataah vakıf bir arsa üzerinde binadan, ağâcdan .veya üzüm çubuklarından eser
bulundukça o arsaya, bu bina ve sairenin mâliki mutasarrıf olur.
-
Kezalik böyle bir arsa
hâli kaldığı halde mutasarrıfı, mukataai kadime-sir.i "akü. ve zamaniyle
eda etdikce bu arsa, mukataasının feshiyle elinden a ti namaz.
Fakat arsa hâli
kaldığı ve mukataai kadimesi de vakfı tarafından verilmediği takdirde
mütevelli, mukataayı fesh ile o arsayı mutasarrıfının elinden a'jrak başkasına
icra ve tevfiz edebilir. Neticetül'fetâvâ, Fetevâyı Ali Efendi.
466 - :
Üzerinde mülk bina, ağaç veya asma bulunan mukataah \ukıV arsanın kadimen
tahsis edilmiş olan mukataası, hal ve
zaman nazarun <> arsanın ecri mislinden noksan bulunsa bu mukataa, ecri
misline muâdil bir mikdarda arttırılabilir.
(3 Zilkade 1295
tarihli Tevsii İntikal Kanununa göre de böyle bir mukataa, satış, ferağ ve
intikal zamanlarında haddi lâyıkına iblâğ edilir.)
467 - :
Mukataah vakıf bir arsa üzerindeki binalar, ağaçlar menkulât-dan sayılır,
haklarında emvali menkule muamelesi cari olur. Binaenaleyah bunlarda şuf*a
cereyan edemez. Nitekim sırf vakıflarda da r>uf'a cari değildir. Yahya
Efendi.
468 - :
Evkafı sahihadan olan mukataah bir arsa, ebniyeden, eşeardan, gürûmdan hali
olunca mutasarrıfının vefatında yalnız erkek v kız evlâdına müsavat üzere intikal eder. Sair
vârislerine intikal etmez. MecmaüTenhîir.
Arsasiyle beraber
üzerindeki ebniyesi ve sairesi de vakıf olan mukataah yerler hakkında da hüküm
böyledir. Mutasarrıfları bilâ veled vefat edince bunlar vakfına avdet eder,
yoksa mutasarrıfının, meselâ pederine veya validesine intikal etmez. Fetavayı
Ali Efendi.
Bilâhare Türkiyede
intikal kanunîariyle bu gibi vakıfların intikali tevsi edilmişdir. Feraiz
bahsine müracaat!,..
469 - : Mukataah vakıf bir arsa, tahsisat kabilinden,
bulunursa arazii milİiyeden madud- olacağı cihetle intikali Arazi Kanununa
fcabi bulunur.
470 - :
Arsası mukataah olarak bir zatın, binası da başka Bir zatın vakfı olan bir
akar, üzerindeki bina yanıb sırf arsa halinde kalsa bina .mütevellisinin
binayı tekrar yapabilmesi, arsa mütevellisinin iznine tevakkuf eder;
Neticetül'fetâvâ.
471 - : Bir
vakıf arsa üzerinde birisinin mülkü olan bina yanıp sırf arsa kalmakla bu arsayı mütevellisine teslim etmek
istese kendisine kelevvçî mukataa ile
mutasarrıf ol diye cebr olunamaz. Feyziyye.
472 - :
Kadimen icareteynli vakıf bir mahal mekteb veya hastahanc gibi umumi bir
müessese ittihaz edilse mütevellinin reyi ve veiiyyül'eınrin izniyle mukataaya
rabt ve tahvili lâzım gelir.
(Böyle umumi bir müessese
haline ifrağ edilen icareteynli vakıf bir' mahalde ferağ, intikal, mahlûliyct
gibi muameleler cereyan ecSemiyeceği cihetle bu yüzden vakfı mutazarrır olur.
Bu zararı telâfi için o mahallin tahriri emlâk defterinde yazılı bulunan
muhammen bedeli, her kaç kuruş ise her bin kuruşda senevi on kuruş hesabiyle
mukataa tahsis edilmesi 16 ramazan 1299 tarihli bir irade ile evkafça usul
ittihaz edümişdir.
Binaenaleyh muhammen
bedeli meselâ : on bin kuruş olsa senevi- yüz kuruş mukataa tahsis edilmesi
lâzım gelir.)
473 - :
Mukataah vakıfların bir kısmına mukataai kadimeli evkaf de-nilmekdedir ki bu,
fıkhî bir tabir oîmayıb vakfa ve intikale aıd bazı'ia-nunlarda, ve
nizamnamelerde müstamel bulunmuşdur. Bunun mahiyeti, ya mutlaka mukataah
vakıflardan ibaretdir. Yahut arsası muktaaaya merbut vakıf olduğu
gibi'üzerindeki bina ve saire de bir cihete meşrut ve icareteyn suretiyle
tasarruf olunan bir vakıf dan ibaretdir.
Türkiyede bu kabil
vakıflarda ferağ ve intikal muamelesi kabul edilmişdir. Feraiz bahsine
müracaat!. [9]
474 - Bir
vakıf akar, icareteynli bir hâle
getirilmek için tâlib olan kimseden icar ve tefviz olunacağı zaman evvelâ
(icarei muaccele) adiyle o
akarın kıymetine yakın
bir meblâğ peşin olarak vakıf iijn alınarak bununla o akar imar edilir. Ve bu
muaccele, vakfın sair masarifine de, meselâ mütezikasımn vazifelerine de sarf
olunabilir. Mütevelli, ben bununla vakıf namına akar iştira edeceğim diyemez.
Çünkü bu muaccele, asıl vakıfdan sayılmaz. Belki vakfın gailesinden sayılır.
Badehu her sene
nihayetinde de (icarei müeccele) namiyle cüz'î bir meblâğ alınmak üzere o
talibe tefviz ve teslim olunur .Netictülftâva, Ebül' hayr. (90, 113) üncü
meselelere- müracaat!.
475 - :
tcareteynli vakıf yerlerin rakabesi vakfı canibine; yalnız tasar. rufu da
bil'icareteyn müstecirine aiddir. Bu müstecir, ber hayat oldukça bunda dilediği
gibi tasarrufda bulunur, meselâ : bunu başkasına ferağ edebilir, veya bunu
kendi hesabına başkasına kiraya verebilir. Vefat edince de erkek ve kız
evlâdına bilâ bedel müsavat üzere intikal eder. Bilâ veled vefat edince de
mahlûl olarak vakfına avdet eder.
Şu kadar var ki
Türkiyede muhtelif tarihlerde neşredilen intikal kanun lariyle bu gibi vakıf
yerlerin sair bir kısım vârislere intikali de kabul edil-mişdir. Bu intikal
ashabından hiç bir kimse bulunmadığı takdirde mahiui olarak vakfı tarafından
peşin bir bedel mukabilinde başkasına ferağ edilir ve her sene icarei
müecce de istifa olunur. Feraiz
bahsine müracaat!..
476 - : Bir
müteveffanın borcu, uhdei tasarrufundaki icareteynli vakıfdan istifa edilemez.
Çünkü dainlerin haklan mülk terikeye teallûk* eder, bu vakıf ise medyunun mülkü
değildir, o bunun müste'cipidir. Mecmua! Cedide.
477 - :
Mefkudlam vefatları hakikaten veya hükmen sabit olmadıkça uhdei tasarruflarmdaki
icareteynii vakıf akarlar, ashabı intikalden olan vârislerine intikal etmez.
(553) i\ncü meseleye müracaat!
478 - :
Biribirine vâris olabilecek kimseler bir gemi içinde bulunarak gark olsalar,
veya bir bina içinde bulunarak yıkılmasiyle
ankaz altında kalsalar, veya bir bina içinde yansalar da
hangisinin evvel vefat etdiği
bilinmece biribirine vâris olamayacakları gibi uhdei tasarruflarındaki icareteynli
vakıflar da birinden diğerine intikal etmez. Belki her birinin uhdesindeki
icareteynii vakıf, kendisinin ber hayat olub intkal eshabmdan bulunan sair
vârislerine intikal eder.
479 - :
îcareteynli bir vakıf akarın mutasarrıfı o akan kiraya verib başka bir beldeye
gitdikde vakfın cabisi o akarın müterakim müeccelesini müste'cirden isteyemez.
Çünkü bu müste'cir .bunun edasını iltizam etmiş değildir. Dürer.
480 - :
îcareteynli bir vakıf akarın mutasarrıfı, başka bir beldeye gidib orada vefatı
şayi olduğu ve eshabı intikalden kimsesi bulunmadığı veya
bulunduğu bilinemediği cihetle mütevellisi
o akarı mahlûl oldu zanniyle başkasına muaccele) misliyyesiyle tefviz etdikden
sonra mutasarrıfın ber hayat olduğu veya kendisi Ölmüş ise de intikal
ashabından vârisi bulunduğu tebeyyün etse bunlar o akarı tev.fiz eden şahısdan
geri alabilirler. O şahıs da vermiş olduğu muacceleyi mütevelliden istirdad
eder. Bununla beraber mutasarrıfın veya vârislerinin bu tevfize icazet vererek
o muacceleyi kendileri için artmaları da eaizdir.
481 - :
Îcareteynli vakıf bir akarın
hissedarlarından bazıları vefat
edib de hissesi rnahlûl kalınca bakılır. Eğer bu hisseyi diğer hissedarlar, muaccelei misliyyesiyle
tefevvuz ederlerse o veçhile muamele yapılır.
Ve eğer hissedarlar, bunu tefevvuzdan imtina edip kendi hisseleriyle.
beraber satılmasına da razı olmaz ve bu hissenin ifrazı kabil ve başkasına tefvizi vakıf hakkında nafi bulunursa
mütevelli, bu hisseyi ifraz edip
muaccelei misüyesiyle bilmüyazede talibine tefviz edebilir. Fakat
itirazı kabil olmazsa mûhâyee usuîü cereyan eder.
(Bu meseleyi üçüncü
cilt Düsturan 440 inci sahifesinde mahlûl vakıf meskenlere ve menzillere dair 19 Zilhicce
1288 tarihli bir nizamname nâtıkür.)
482 - :
îcareteynli bir vakıf akarın
mutasarrıfı, o akarın binasını yıkıb .enkazını satamaz, istihlâk edemez,
şayed satar veya istihlâk ederse o binanın mebniye kıymetini vakıf için
mütevelliye zamin olur. Çünkü bu mutasarrıf, bu vakfın yalnız menfaatine
mâlikdir, rakabesine mâlik değildir. [10]
483 - :
Vakıf yerlerin kiraya verilmesi hususunda vakfiyelerdeki şeraite mümkün oldukça riayet lâzım gelir.
Binaenaleyh §u kadar
müddetle kiraya verilmesi meşrut olan bir vakıf akarı o nıüddetden ziyade
noksan bir müddetle kiraya vermek caiz değildir. Meğer ki bu şarta riayet,
vakıf için muzip olsun. (455) inci meseleye müracaat!.
484 - : Bir
vakfın mütevellisi mevcud iken anın akarını hâkim, kiraya veremez. Velev ki o
mütevelli hâkim tarafından nasb edilmiş olsun. Çünkü mütevellinin velayeti
hassası vardır. Velayeti hassa ise hâkimin velayeti âmmesinden daha
kuvvetlidir.
485 - :
Vakıf yerler, ecri misilleriyle kiraya verilirler. Binaenaleyh mütevelli, vakıf
bir yeri ecri mislinden fazlaya veya tam ecri misliyle kiraya verirse kira,
sahih olur. Ecri mislinden noksan bir ücretle kiraya verirse bakılır. Eğer bu
bir noksanı yesir ise kira yine sahih olur, amma.bir noksanı fahiş ise sahih
olmaz.
Kira hususunda noksanı
yesir, beşde bir mikdarından aşağı olan noksandır. Noksanı fahiş de beşde
bir.mikdarından ziyade bulunan noksandır.
Meselâ : bir vakıf hanenin
ecri misli ayda on beş Ura olduğu hâlde on liraya giraya verilse sahih olmaz.
Bu halde mütevelli, bu vakıf haneyi ya evvelki müste'cirine veya başkasına ecri
misliyle tekrar kiraya verebilir. Feyziyye, Haniyye.
486 - :
Mütevelli bedeli icarenin ecri misilden dûn olduğunu, müste'cir de ecri misi
olduğunu iddia etse ziyadeyi inkâr etdiği için söz maalyemîn müste'cirin olur,
mütevelli iddiasını' beyyine ile isbat-etmek lâzım gelir. Tenkih.,
487- :
Mütevelli, vakfın akarını ecri mislinden noksanı fahiş ile kiraya verse ecri
mislin ikmali lâzım gelir. Bu halde kiracı bunu ikmalden kaçınırsa
mütevelli, kirayı fesih ile o akarı ecri
misliyle başkasına kiraya verir. Kiracı
o akarı bu
fesihden mukaddem bir müddet
istimal etmiş olunca kendisinden bu müddet için ecri misi
ahmr.
Bu mesele, Hassaf'a
göredir. Bununla da fetva verilmişdir. Fakal-Mu-hammed îbnül'fadla göre bu
kiracı gâsıb hükmündedir, kendisine "ecri misi lâzım gelmez, belki
hakkında gâsıb hükmü cereyan eder.
Ahkâmüssıgar.
488 - :
Vakıf için kiralanacak şey de ecri misliyle kiralanır. Binaenaleyh bir kimseğ
mütevellisi olduğu bir vakıf için lâzım gelen bir
şeyi ziyadei yesir ile
isticar etse sahih olur. Fakat ziyadei fahişe ile isticar etse sahih olmaz.
Kira hususunda ziyadei
yesire beşde bir mikdarından az olan ziyadedir. Ziyadei fahişe de beşde bir
mikdan ve daha ziyade olan mikdardır.
Meselâ : bir
mütevelli, vakfı namına ecri misli ayda on lira olan bir yeri, on iki liraya
isticar etse sahih olmaz. Behcetül'fetâvâ.
489 - : Bir
vakıf akar, bir müddet için ecri misline müsavi bir bedel ile kiraya verildiği
halde bazı kîmseler, ligarazin bu bedelden ziyade ile kiraya talib olsalar,
meselâ : vakıf bir hamam ecri misli olan şehri elli lira ile meşru suretde
kiraya verilmiş iken bir kimse altmış beg liraya talib çıksa buna itibar
olunamaz. Bu teannüt ve izrar kasdine mukarin olduğundan makbul değildir.
Fakat bu müddet
esnasında nâsın rağbeti artıb o akarın ecri misli pek ziyade (ziyadei fühişe
ile) artsa mütebaki müddet için kiracı üzerine bu artan ecri misli ikmal lâzım
geiir. Bunu ikmale razı olmazsa mütevelli, kirayı fesih ile'o akarı başkasına
ecri misliyle kiraya verir. Çünkü vakfı zarardan siyanet lâzımdır. Müfta bih
olan budur. Fakat diğer bir kavle nazaran ecri mislin artmasından dolayı mütevelli,
icareyi nakz edemez. Çünkü ecri misi, ancak akdi icare vaktinde itibare alınır.
Maamafih mütevelli,
kirayı fesh etmeyib de müddet nihayet bulursa müstecirden fazla bir şey .
istenilemez, yalnız vaktiyle tesmiye edilen kira bedelini vermekle mükellef
olur.
Bu hususda ziyadi
fahişeden maksad, tesmiye edilen bedelin yarısı kadar olan ziyadedir. Haniyye,
Hidaye, Tenkihi Hâmidî, Fetavayı Hayriyye.
Şafiîlerce de
mütevelli, vakfın akarım, bir muayyen şahsa veya bir cihete icarei sahihe ile
icar etdikten sonra müddet içinde kira bedelleri artsa veya ziyade ile kiraya
talibler zuhur etse - asah olan kavle göre - akdi icare münfesih olmaz. Nitekim
satılan bir şeyin bilâhare kıymeti artmakla satış muamelesi mürtefi olmaz.
Tuhfetülmuhtac.)
490 - Bir
vakıf yer, meselâ üç sene müddetle ve ecri misline muadil bir bedel ile kiraya
verildikden bir müddet sonra kira bedelleri tenezzül etse bundan dolayı bu
vakfın icaresi fesih edilemez. Hindiyye.
491 - :
Vakıf bir yerin tahakkuk edecek bir zarurete mebni ecri mislinden noksan bir
bedel ile, gabni fahiş bile olsa kiraya verilmesi caiz olur. Tamire muhtaç olub
gailesi bulunmayan vakıf bir yerin müste'ciri tarafından tamir edilmek üzere
kiraya verilmesi gibi. Ki buna mersadh akar denir.
492 - : Vakıflarda da icarei müzafa caizdir.
Binaenaleyh vakıf bir
akar, meselâ gelecek ayın ihtidasından itibaren icareye verilebilir. Bunu artık
âkidîerden biri, henüz vakti gelmedi diye fesh edemez. Tenkihi Hâmidî.
493 - : Bir
mütevelli, kiraya vermiş olduğu bir vakıf akarın akdi ica-resini, vakıf
hakkında enfa' olmadıkça fesh ve ikale edemez, ederse sahih olmaz.
Fakat bir vakfın
müstecirinden vakfa zarar vuku bulacağı tebeyyün ederse icare fesh edilir.
Meselâ : müstecir, isticar etdiği akarı tahrib ettiği halde mütevelli, men'ine
kadir olmasa hâkime müracaatîe icareyi fesh etdirir.
494 - Vakıf
hakkındaki icare, sahih olsun, fâsid olsun, menfaati istifa ile veya menfaati
istifaya temekkün ve iktidar bulunmakla ücreti' müstelzim olur.
Meselâ : bir kimse
sahihen isticar etmiş olduğu vakıf bir mez'reayı ekmeyib muattal bıraksa
kirasını vermekle mükellef bulunur. Yoksa bundan bilfi'l istifayı mehfaatde
bulunması şart değildir.
Kezalik bir vakıf
akarda akdi icare fâsiden vuku bulsa da kiracı üzerine, menfaati istifa edince
baligan mâ beleğ ecri misi lâzım gelir. Yoksa sırf emîâkae olduğu gibi ecri
mislin tesmiye edilen bedeli tecavüz etmemesi şart değildir.
Bu fesad, gerek
bedelin meçhul veya tesmiye edilmemiş olmasından ve
gerek sair sıhhat şeraitinin bulunmamasından neşet
etsin müsavidir. Hindiyye, Reddi Muhtar.
495 - : Bir
vakıf akar, icarei bâtıla ile kiraya verilmiş olsa bile yine kiracı üzerine
istimal etmekle ecri misi lâzım gelir.
496 - : Bir
vakıf akar, harab olub mütevellisi imaretinden âciz kalınca bunu hâkim, icareye
verib kirasından tamiratını yapar, mamur bir hâle gel-dikden sonra
mütevellisine iade eder. Hindiyye,
497 - : Bir kimse mütevellisi bulunduğu
vakıf bir yeri kiraya
verib tamiratını müsteciri üzerine şart etse icare bâtıl olur. Çünkü
tamirat mik-darı meçhuldür. Fakat tamirata sarf edilecek meblâğın mikdarını
tayin ve bunun tamirata sarf edilmesi için kiracıya emr ederse icare sahih
olmuş olur. Hindiyye.
498 - : Bir
kimse vakıf etdiği bir akarın şehrî şu kadar kuruşdan ziyade bedel ile kiraya
verilmesini şart etmiş olsa da
mütevelli, o akan bundan ziyade olan ecri misliyle kiraya verebilir. Çünkü
vakfın menfaatini müstelzimdir,
409 - :
Vakıf bir yerin kira bedeli, müstecirin zengin olan medyunu üzerine havale
edilebilir. Mütevellinin bu haveleyi kabulü caizdir. Maama-fih bu halde kira
bedeli için ayrıca bir kefil alınması evlâdır.
Hindiyye.
500 - : Vakıf bir yer, borç mukabilinde terhin
edilemez. Binaenaleyh bir vakıf yeri mütevellisi, birisine terhin edib de
mürtehin
o yerde ikamet etse
üzerine ecri misi lâzım gelir. O yer, gerek ist.iğlâl için hazırlanmış olsun ve
gerek olmasın. Fetvaca muhtar olan budur. Hindiyye.
501 - : Bir
vakıf akarın mütevellisi, başka bir
beldede bulunmakla müsteciri, onun tamire muhtaç olan yerlerini hâkimin emriyle
vakfa rücu etmek üzere kendi malinden kaderi maruf meblâğ sarf ederek tamir
etse masrufunu kirasına mahsub edebilir. Ali Efendi Fetâvâsı.
502 - : Bir
vakfın arazisini mütevellisi, mevkufun
aleyhim hakkında enf a ve eslâh olmak
şartiyle * muayyen müddetlerle, meselâ üç sene müddetle müzareaya verebilir,
bu caizdir. Şu hadar var ki bu müzareada nâsın aldanamayacağı kadar muhabat
bulunmamalıdır. Hindiyle.
503 - :
Vakıf bir mezrea, ziraat İçin kiraya verilmiş olduğu halde henüz ekinler
yetişmeden kira müddeti nihayet bulsa ekin yetişinceye kadar mezrea müstecirin
elinde ecri'misliye ibka edilir.
504 - : Bir
vakıf arazinin müstciri, o araziye zarar vermemek şartiyle mütevellisinin
iznini almaksızın ağaç ve kürüm dikebilir. Fakat mütevellisinin izni olmaksızın
orada havz yapamaz, hafriyatda bulunamaz. Bunların yapılmasında bir zarar yok
ise mütevelli izin verebilir. Meğer ki mûs-tecirin o arazide « meşeddi müske
> denilen bir hakkı kararı bulunsun, o takdirde vakfa muzir olmamak üzere
müstecir, havız ve saire vücude getirebilir.
Dikilecek ağaçların
müstecir ile vakıf arasında müşterek olmak Üzere dikilmesi, vakfa daha faydalı
olacağından bazı yerlerde mutad bulunmusdur. Reddi* Muhtra.
505 - : Bir
vakıf akarın müsteciri, o akarda «kirdar» veya «müşeddi müske» .gibi bir hak ki
karara mâlik bulunsa, meselâ orası mülk ağaç-lariyle tamamen meşgul bulunsa
icarenin hitamında o akarı ecri misliyle kiraya başkalarından evlâ olur, o yerin başkasına kiraya verilmesi caiz olmaz. .Çünkü bu suretle hem
vakfın hukuku korunmuş, hem de müstecir
zarardan vikaye edilmiş olur. Hindiyye, Tenkihi Hâmidi.
506 - : Bir
kimse fukaraya meşrut vakıf bir araziyi mütevellisinden kiralayarak üzerine
gübre atdıkdan ve kendisi için ağaç dikdikden sonra vefat etse ağaçlar vârislerine
intikal eder, bunları kal' etmeleri lâzım gelir. Gübrenin araziye vermiş olduğu
kuvvetden dolayı vârislerin vakıfdan bir şey istemeye hakları olmaz. Hindiyye.
507 - : Bir
kimsenin mukataa ile uhdesinde
bulunan vakıf bir yer üzerindeki bağı timar edilmemek
yüzünden harab olub asla çubuk ve kütükleri kalmadığı gibi vakfı canibine üç
sene kadar mukataası da verümese mütevelli,
o yeri başkasına tapu ile tefviz edebilir. Camiüi'icareteyn.
508 - : Bir
kimse, bir vakıf arsayı muayyen mikdar ücreti muaccele ve müeccele ile
mütevellisinden isticar etdikden sonra bir kaç sene zabt edib de müeccelesini
inad ederek mütevellisine vermese, bu arsadan verdiği muaccele mikdarı intifa
etmiş olduğu takdirde mütevelli, bunu kendisinden alıp başkasına icar edebilir.
Camiül'icareteyn.
509 - : Bir
kimse,, icarei muaccele ve müeccele ile mutasarrıf olduğu bir vakıf haneyi
yandıkdan sonra tekrar yapdırmadığı gibi arsasının sekiz on senedenberi
müeccelesini de inad edib vakfına vermese mütevelli, bu arsayı andan ahb başkasına kiraya
verebilir. Camiüricareteyn.
510 - : Bir
kimse başka bir beldeye gidib icarei muaccele ve müeccele ile tasarrufunda
bulunan bir vakıf yerin, meselâ dükkânın müeccelesini üç dört sene vakfı
canibine göndermese mütevellisi, onu başkasına icar edebilir. Camiüricareteyn.
Hattâ böyle bir müstecir, üç sene icarei müecceleyi vakfa vermese mütevelli ;
bu üç sene için vakfın ecri mislini kendisinden istifaya müstahik olur. Ceridei
ilmiyye.
511 - : Nâsın
intifa ve istimaliyle mütefavit olmayan bir vakıf akarı
müsteciri, müddet içinde başkasına
icareye verebilir. Mütevelli, kira bedelini kendi müstecirinden ister, yoksa
ikinci müstecirden isteyemez. Birinci müstecir, bu akarı evvelki bedele muhalif
bir cins bedel ile kiraya vermiş, veya bu akarda bina ihdas etmek gibi bazı
tasarruflar yapmış ise vereceği kira bedelinden fazla alacağı bedel, kendisine
tîyb olur, ve illâ olmaz. Bu ziyadeyi fakirlere tesadduü etmesi vâcib olur.
Tenkihi ifâm idi, Fetavâyı Hayriyye.
512 - : Vakıf
gediklerin bir kısmı icarei vahidelidir
ki bunların mutasarrıflarından seneden seneye muayyen bir mikdar K'ra bedeli
alınır, ve bu gedikler temessük ile tasarruf olunur. Bir kısırn vak.F gedikler
de hem icarei muacceleye, hem de icarei vâhideli adiyle bir icarei müeCceleye
tabi bulunmuşdur. Bunların bir şahsa tefvizi zamanında .kendisinden peşin bir ücret alındığı gibi
seneden seneye de müeccele diye bir mikdar ücret alına gelmişdir. Bunlar
icareteynli vakıflar gibi tedavül etmekde bulunmuş, ve bu' gedikler de ferağ ve
intikal muamelâtı kabul edilmişdir.
(Birinci Sultan
Hamidin vakfından han odaları ile İkinci Sultan Mahmud vakfından bakkal, hallâc
ve arpacı ve keseci gibi bazı esnafa aid gedikler, icarei vâhideli
bulunmuşlardır.
Bezmi Âlem Valide
Sultan vakfından bahçe ve gömlekhane ve'su değirmeni gedikleri de hem icarei
muaccele, hem de icarei müeccele suretiyle tasarruf olunan gediklerdendir.
TavzihüTmüşkilât fî ahlkâmil'intikalât. (Ül. 92) nci meseleye müracaat.)
513 - :
Fukaranın bilâ ücret ikametleri için vakıf ve şart edilen yerierde hâkimin
tevcihiyle oturan fakirlerden
mütevelli, ücret isteyemez. Şayed
ücret isteyib onlar da lâzım
gelir zanniyle bir
mü,ddet mütevelliye kira bedeli verecek olsalar, bunu
bilâhare mütevelliden islirdad
edebilirler. Çünkü vâkıfın şartı, şariin nassı gibi vacibürriayedir
514 - : Süknasi
mevrut olan birvakıf yeri, ne mütevellisi ve ne de meşrutun lehi başkasına
kiraya veremez. Çünkü bu akarın ayninde tasarrufa salâhiyetleri yokdur. Fakat vakıfça
bir zaruret veya maslahat
tahakkuk ederse kiraya verilebilir. Harab olub da meşrutun
lehin tamir etmemesi gibi.
Maamafih böyle bir
yeri meşrutun lehi başkasına iare edebilir. Çünkü ariyet, müsteir için bir hak
îcab etmez, müsteîr, bir misafir mesabesindedir, îcare ise böyle değildir.
Müstecir için bir hak icab eder, şartı vâkıf ise buna muhalifdir. Dürer,
Tenkihi Hâmidî.
515 - :
Süknası meşrut bir haneyi, münhasıran
meşrutun lehi olan kimse, şartı vâkıfa muhalif olarak bir
müddet başkasına kiraya verib ücretini
almış bulunsa bu ücret kendisinin olur.
Mütevelli bu ücreti vâkıf
için taleb edemez. Çünkü men lehhüsükna, gâsib hükmünde olacağmdan bu ücret
kendisinin olur. Şu kadar var ki bu, tenaısirie tiyb olmaz. Bazı ulemaya göre
bunu tesadduk etmelidir. Bazı ulemaya göre de bunu vakfına red eylemelidir.
Tenkihi Hâmidî.
516 - : Bir
mütevelli, bir vakıf akan birine ecri misliyle kiraya vermek
istedjkde gailesinin
meşrutun lehi olan kimse, «bu akarın gailesi bana meşrut olmakla bunu ben
istimal ederim başkasına kiraya verdirmem» diye müte velliyi kiraya vermekden
men edemez.
517 - : Bir
vakıf akarı, gailesinin meşrutun lehi olan kimseye kiraya vermek şahindir.
Meselâ : bir vakıf hanenin gailesi, kısmen bir camii şerifin imamına meşrut
bulunsa bu haneyi o imama kiraya vermek ve kira bedelini gaileden müstahik
olduğu fhikdara mahsub etmek sahih olur. Elveciz.
518 - : Bir
kimse mütevellisi bulunduğu bir vakfın akarını, ecri misliyle de olsa nefsi
için bizzat isticar edemez. Çünkü bir şahıs akdi icarenin iki tarafına
tevellide bulunamaz. Fakat müracaat edeceği hâkim tarafından ecri misliyle
kendisine icar edilebilir, bu sahihdir. Haniyye.
Bahri Raikde deniliyor
ki : bu icar, vakıf hakkında hayırlı bulunmak şartiyle sahihdir. Fetva da bu veçhiledir.
519 - : Mütevelli,
vakıf aakn lehine
şahadetleri kabul olunmayan akribasma, meselâ
evlâdına veya zevcesine
icar edemez. Böyle
bir icar, ecri misliyle de olsa
sahih olmaz. Çünkü bunda töhmet vardır.
Bu mesele, İmamı Azama
göredir. Müfta bin olan da budur. Imameyne göre ise bu' icar. caizdir. Fakat bu
gibi akribaya ecri mislinden ziyade ile icar, îmamı Azama göre de caizdir.
Hindiyye, Mecmaül'enhür. Behcetül'fe-tâvâ.
520 - : Mütevellinin veya
hâkimin vefa', etmesiyle
veya azl
olunr.ıa-sîyle vakıf namına yapmış olduğu akdi icar.e münfesih olmaz.
Çünkü icarc vakıf namına
yapılmışdır. Akidin vefaliyle butlanı 'âzın:
gelme Nitekim kiraya vekil olanın vefatiyle de kira bâtıl olmaz. Tenkihi
Hânvdi.
Bizzat vâkıfın yapmış
olduğu böyle bir akdi icarede vefatiyle istihsa-nen münfesih olmaz. Fakat
kıyasa nazarim münfesih olur. IŞ'ou Bckril'iskâf. bunu ahz etmişdir. Hindiyye.
521 - : Bir
mütevelli, vakfın akarâtını kiraya verib de henüz kira bedellerini toplamadan
vefat etmekle veya azl utanmakla yerine başkası mütevelli tayin edilse bunları
toplamak salâhiyeti bu yeni mütevelliye aid olur. Çünkü sâbik mütevellinin
velayeti vefatiyle veya azliyle münkati oîmusdur ve bu akarât, vakıf namına
kiraya verümişdir. Kinye, Nakdül'vesâil, Beh-cetül'fetâva.
522 - : Bir
mütevelli, muayyen bir müddetle kiraya vermiş olduğu vaki'
akaratm o müddete aid kira bedellerini
tamamen kabz etmiş oldukdan sonra vefat etmek veya azl olunmakla yerine başkası
mütevelli tayin edilse bu yeni mütevellinin zamanına müsadif müddet için tekrar
kira bedeli istemeğe hakkı olamaz. Çünkü sabık mütevellinin kabziyle kiracının
zimmeti beri ol-muşdur. Şu kadar var ki sabık mütevellinin bu bedelleri kabz
etmiş olması sabit olmak lâzımdır. Tenkihi Hâmidî.
523 - : Bir
vakfın mütevellisi o vakfı kiraya verse veya onda başka bir tasarrufda bulunsa
da bunu bir sâkke - mukaveleye rabt etmek istese kimin tarafından, yani :
vâkıf tarafından mı, yoksa hâkim tarafından mı müteevlli olduğunu
mukavelenamede yazması lâzım gelir. Eğer
bunu yazmazsa mukavelename fâsid, yani ihticaca gayri salih olmuş
olur. Vasi do böyledir. Hangi cihetden
vasi olduğunu tasrih etmesi lâzımdır. Çünkü vasilerin hükümleri, kendilerini
vasi tayin edenlere nazaran ihtilâf eder.
Fakat bir mütevelli
veya vasi, hâkim tarafından mütevelli veya vasi layin edilmiş olduğunu yazdığı
halde hâkimin adını yazması mukavelenamenin sıhhatine halel vermez. Çünkü
bununla tevliyet veya vesayet ciheti bilinmiş olur. Hâkimin kim olduğu da o
vesikanın tarihine müracaatla anlaşılır. Haniyye.
524 - : Bir
kimse bir mütevelliden malûm zevata mevkuf bir akarı isticar edib de
senedinde «Fülân oğlu fülân, şöyle
demekle meşhur olan fülân zata mensuz evkafın mütevellisi fülân ibni
fülândan şu akarı isticar etdi» diye yâzıb da vâkıfın asıl adını tahrir ve
tarif etmese bu sahih olmuş olur.
Nitekim : «Malûm
zevata meşrut bulunan fülân vakfın mütevellisi fülân ibni fülândan şu vakıf
akarı kiraladım» tarzında yazdığı takdirde de sahih olur. Haniyye. [11]
525 - :
Icareteynli vakıf yerlerin mutasarrıfları, bu yerleri gerek bir bedel
mukabilinde ve gerek diğer bir mal ile mübadeleten ve gerek meccanen başkasına
ferağ edebelirler.
Binanaleyh bir kimse,
tasarrufundaki icareteynli vakıf bir haneyi mütevellisinin İzniyle birisine
meccanen ve bilâ şart ferağ etse bilâhare meccanen ferağa pişman olub mefruğun
lehden bedel istemeğe veya o haneyi istirdad kadir olamaz. NeticetüTfetâvâ.
526 - :
Ferağ, icab ve kabul ile münakid, mütevellinin izniyle tamam olur.
Binaenaleyh
icareteynli bir vakıf yerin mutasarrıfı, o yeri mütevellisinin izniyle bir
kimseye ferağ o kimse de kabul etse ferağ muamelesi tamam
olmuş olur. Fakat böyle bir muamele, o
vakfın mütevellisinin izni lâhik olmasa sahih olmaz, yapılmamış gibi sayılır.
Bu halde bu muameleden fariğ de, mefruğun leh de dönebilir.
Kezalik bu halde
mefruğun leh vefat etse mefruğun bihe fariğ muta sarrıf olur. Bilâkis fariğ
vefat eylese mefruğun bin. eshabı intikalden olan vârislerine intikal eder,
vârisleri bulunmazsa vakfı canibine aid olur.
527 - : Mütevellisinin izni bulunmaksızın bir
vakıf hakkında yapılan ferağ
muamelesi, bir hâkim huzurunda
mütevellisinin izni bulunmaksızın bir hücrede rabt edilmiş olsa da sahih
olmaz. Şu kadar var ki bir muhakeme neticesinde iki hasım tarafından birinin
tasarrufunda bulunan icareteynli bir vakıf akarın diğerine ferağı lâzım
geldiği takdirde bu ferağ, usulüne tevfikan hâkim tarafından liechTmaslaha
(meselâ mütevellinin gaybubetine mebni vakfın gailesini ziyamdan siyanet için)
muvakkaten bir kaimma-kam mütevelli nasb olunacak kimsenin izniyle sahih ve
muteber olur. Netice. Fetavâyı Hayriyye.
528 - :
Fariğin âkil, baliğ, ve ferağa razı olması şartdır. Binaenaleyh
çocukların, mecnunların, matuhların
ferağları muteber
olamayacağı gibi
ikrahı muteber ile yapılan ferağlar da sahih olmaz. Mük-reh; ikrahın zevalinden
sonra dilerse ferağı imza eder, ve dilerse fesh eyler. Çünkü ikrah, rızayı
izale eder. Rıza ise bu gibi ,akidlerin sıhhatinde şartdır. Dürer, Netice,
Behcetül'fetâvâ.
529 - :
Mücerred taahhüdle ferağa mecburiyet hâsıl olmaz. Binaenaleyh bir kimse
tasarrufundaki icareteynli
bir. vakıf yeri bir
şahsa ferağ edeceğini
taahhüd etmiş olduğu halde mütevelli huzurunda ferağdan imtina etse ferağa
cebr olunamaz. Çünkü mücerred vaid ile lüzum tahakkuk etmez. Hattâ bu hususdaki
taahhüd ve mukaveleden dönecek tarafın pişmanlık adiyle bir mikdar-meblâğ
vermeyi taahhüd etmesi de hüküm süzdür. Rücu takdirinde böyle bir meblâğın
verilmesine hükm olunamaz.
530 - : İcareteynli
bir vakıf bir muayyen bedel mukabilinde ve mütevellisinin izniyle bir şahsa
bilâ şart kat'iyyen ferağ edildikden sonra o şahıs : «her ne zaman ferağ
bedelini bana ödersen bu yeri sana iade ederim» diye fariğe vâd etse bu vadini
ifaya mecbur olmaz, velev ki fariğe bu vadini nâtık bir sened vermiş olsun.
Böyle lâhik bir şart, sabık akde iltihak etmez, Feyziyye.
Fakat ferağdan evvel,
fariğ ile mefruğun leh arasında böyle bir mukavele cereyan edib de anın
üzerine ferağ yapılmış olursa fariğ, fjgrağ bedelini mefruğun lehe eda edinç
mefruğun leh, o yeri mukavele mucebince fariğe red ve ferağa mecbur olur. Çünkü
bu, bir vefaen ferağ kabilinden sayılır.
(Üçüncü cild Düsturun
447 nci sahifesindeki 1291 tarihine müsadif emlâki sırfa nizamnamesinin on
dokuzuncu maddesi şöyledir : «Senedde
münderic olmayan rehin ve şart ve vefaen iştiğlâl dâvası istima olunmaz. Şöyle
ki : bayi bir mülkü katiyyen satıb müşteri yedine usulü veçhile senedi mubayaa
verilmişken rehin vermişdim, yahud vefa veya iştiğlâl tarikiyle yahut şöyle bir
şart ile satmış idim diye dâva etmek mes-mu olmaz.»
531 - :
îcareteynli vakıf bir akarın ölünceye kadar beslemek sartiyle ferağ edilmesi
muteberdir.
Bu, halde bir kimse,
uhdei tasarrufundaki, icareteynli bir vakıf akan, ölünceye kadar kendisini
beslemek sartiyle bir şahsa mütevellisinin izniyle ferağ, o şahıs da teferrüğ
ederek tapu senedine dere edildikden sonra mef-ruğün leh, ashabı intikalden
asla-vâris bırakmaksızın vefat etse o akar, ber hayat bulunan fariğin uhdesine
mütevellinin reyile iade olunur.
Fakat mefruğun lehin
intikale müstahik varisi bulunub da fariği şart mucebince beslemeyi deruhde
ederse iade cihetine gidilemez.
532 - : Bir
kimse, uhdei tasarrufundaki icarteynli vakıf akarı, kendisini beslemek sartiyle
ve mütevellisinin izniyle bir şahsa ferağ etdikden sonra mefruğun leh olan o
şahıs, beslemeğe razı. iken bu &imse, ferağdan rücu ederek mefruğün bih
olan akan o şahısdan istirdad edemez. Fakat mefruğun leh, şarta riayet etmeyib
de fariği beslemese fariğ, ferağından dönerek mefruğün bihi mütevellinin
reyile mefruğün lehden istirdad edebilir.
(Ferağlar ,ewelce
bey'e kıyas olunarak beslemek sartiyle yapılması caiz görülmemiş idi. Bilâhare
meccanen vukubulan ferağların hibeye kıyas edilmesi daha muvafık görüldüğünden
Mecellenin1 (850) inci maddesi mantu-kunca beslemek şartiyie hibe fâsid
olmadığından meccanen ferağın fâsid olmayacağı nazara alınmış, bu şart ile
vukubulacak ferağların senedat idaresince kabul olunarak o veçhile senetlerde
yazılması 1296 tarihinde iradeye iktiran etmişdir.
Böyle tapu
senedlerinde münderic olmayan şart dâvalarını dinlemekden hâkimlerin men'i
hakkında da meşihat makamının iş'arı üzerine meclisi mahsusı vükelâ karariyle
bij'istizan bir irade sâdır olmuşdur.
Dördüncü cild Düsturun
372 nci sahifesiyle beş numaralı Ceridei Meha-kimin 32 nci sahifesine
müracaat!.)
533 - : Bir
kimse,, uhdei tasarruf undaki'icareteynli bir yeri mütevellisinin izniyle bir
şahsa meccanen ve bilâ şart ferağ etdikden sonra ashabı intikalden vâris
bırakmaksızın vefat etse bu yere mütevelli müdahale edemez, ve bunun için
mefruğün leh olan o -şahisdan icarei muaccele istemeğe hakkı olamaz.
534 - : Bir
kimse tasarrufundaki icareteynli bir vakıf akarı, başkasının tasarrufundaki
icareteynli bir vakıf akar mukabilinde ferağ edebilir. Şu kadar var ki bu
akarlar, başka başka vakıflardan ise bu ferağa o vakıflardan her birinin
mütevellisi izin vermek lâzımdır.
535 - : Akdi
bey'i ifsad eden şartlar, akdi ferağı da ifsad eder. Binaenaleyh bir kimse
bil'icareteyn uhdesinde bulunan vakıf bir yeri,
mütevellisinin
hıuurunda bir şartı müfsit ile bir şahsa ferağ, o şahıs da bu vekile- kabul
edip mütevelli de bu şarta mukarin olarak ferağa izin verse ferağ fâsid ttlur.
Çünkü ferağlar, icar kabilindendir. İcar ise menfaati bey' demek olduğundan
bey'in fâsid olduğu şey ile icar muamelesi de fâsid olur.
Amma fariğ ile
mefruğun lehin kendi aralarındaki mukaveleleri hükümsüz olduğu cihetle bunlar
kendi aralarında bir şartı müfsid ile ferağ hakkında bir mukavele yapıp da
sonra mütevellinin huzurunda bu şartdan bahsetmiyerek kat'î suretde ferağ
yapsalar, mütevelli de böyle kat'î olarak izin verse ferağ muamelesi fâsid
olmaz.
536 - :
îcareteynli bir vakıf akarın hissedarlarından hiç biri : «hissemi teferrüğ
eb> veya «hisseni bana ferağ et»
diye şeriklerine cebr. edemez.
Bunlardan. her biri kendi hissesini dilediğine ferağ edebilir. Buna diğerleri
mâni olamazlar.
537 - :
Vakıflarda ne mütevelli için, ne de mevkufun aleyhim için şüf:a hakkı sabit
olamaz. Binaenaleyh icareteynli bir vakıf akarın hissedarlarından her biri
kendi hissesini dilerse şerikine ve dilerse şerikinn iznini istihsale muhtaç
olmaksızın haricden birine ferağ edebilir. Nitekim yukarıdaki mesele buna
natıkdır.
Kezalik mahlûl kalan
bir hisseyi mütevelli, muaccelei misliyesîyle dilerse diğer hissedarlara ve
dilerse başka birine tefviz edebilir. Şu kadar var ki îrad nevinden olmayan
icareteynli vakıf meskenler ve menzillerde mahlûl hisseye ber hayat olan
hissedar talib olunca başkasına tefviz edilmemesi ve hattâ bu hissedar
hakkında bazı tenzilât yapılması için vaktiyle Türkiyede bir nizamname mevcud
bulunmuşdur.
(Üçüncü ciîd Düsturun
445 inci sahifesinde yazılı ve 19 zilhicce 1288 tarihli nizamnamenin ikinci
maddesi şöyledir : «Hisseli hanelerin mahlûlâtı nısıf raddesinde veya nısıfdan
ziyade olur ise bunu alacak hisseler için kıymeti muhammenesinden yüzde yirmisi
ve nısıfdan az olduğu suretde sü-düs raddesine kadar kıymetli muhammenesinden
yüzde otuzu, ve eğer sü-düsden dahi az ise yüzde ellisi tenzil ile hissedarlara
mahsus muamelei ta-tadiliyye icra
538 - :
Borçlu olarak vefat eden kimsenin uhdei tasarrufundaki icareteynli vakıf akar,
borcu için başkasına ferağ olunmaz. Fakat borcu vakfın karesine aid olunca ferağ olunabilir.
Fetâvayı Abdurrahim. [12]
539 - : Bir
kimse uhdei tasarrufundaki icareteyrtli bir vakıf yeri, marazı mevtinde
mütevellinin izniyle gerek ashabı ihtikalden olan bir vârisir ne, meselâ
evlâdına veya zevcesine ve gerek bir yabancı şahsa ferağ edebilir, bu ferağa
sair vârisleri itiraz edemezler. Çünkü bu, bir nevi teberrü-dür, vakıfdan nüzul
demekdir. Marizin bu gibi teberrüü ise bütün malından muteberdir. Mecmuai Cedide.
540 - :
Eshabı intikalden vârisi olmayan kimsenin marazı mevtindeki
ferağı muteber
değildir. Binaenaleyh vefat edince uhdesindeki icareteynli vakıf, mahlûl olarak
vakfı tarafına aid olur, hakkındaki ferağ, sahih olmaz.
Bu halde mefruğun leh,
vermiş olduğu bedeli o kimsenin terikesinden istifa eder. Ataiyye, Fetâvayı Ali
Efendi.
Bir seneyi mütecaviz
bir müddettenberi hasta olan kimsenin hali müte-gayyir ve hastalığı müşted
olmadan yapmış olduğu ferağ, her halde muteberdir. Marazı mevt için münakehat
ve vasiyet bahislerine müracaat!..-
541 - : Bir
kimse marazı mevtinde eshabi intikalden varisi bulunmadığı halde
tasarrufundaki icareteynli vakıf bir yeri, başkasına ferağ etmek istedikde
mütevelli : «bunun hastalığı belki marazı mevtdir» diyerek bu ferağa mani
olamaz. Çünkü bir hastalığın marazı mevt clduğu mevt vuku bulmayınca
bilinemez, tevehhüme itibar olunamaz. Şu kadar var ki o kimsenin vefatiyle
hastalığının marazı mevt olduğu tebeyyün edince ferağ muamelesi sahih olmamış
olur. Bu takdirde mütevelli, mefruğun bihi mahlûl olmak üze re mefruğun lehden
istirdad eder, velev ki ferağa izni havi sened vermiş olsun.
Mefruğun leh de vermiş
olduğu bedeli fariğin terikesinden istifa eder. Ahkâmül'evkaf.
542 - :
Kasnının icareteynli vakıf akarlarını velileri veya vasileri mü-sevvigatı
şer'iyyeye mebni ahara ferağ edebilirler.
Binaenaleyh bir
çocuğun, veya bir mecnunun veya bir matuhun uhdei tasarrufundaki icareteynli
bir akar, haraba yüz tutub da varidatı masrafına kifayet etmese veya bunların
nafakalarım başka suretle temin kabil olmasa bu akarı hâkimin izniyle ve
hâkimin huzurunda erbabı vukufun haber verecekleri bedeli mişl'ile
mahımıdül'hal olan velîsinin veya muhtar veya mansub vasisinin başkasına ferağ
etmesi sahihdir. Artık bu ferağa müdahale edilemez.
Fakat müsevvigatı
şer'iyyeden böyle bir şey bulunmaksızın yapılacak.
bir ferağ, sahih olmaz. Bilâhare çocuk
baliğ olunca veya mecnun ifakat bulunca bu akarı mütevellinin reyile mefruğun
lehden geri alabilir. Netice-tül'fetâvâ.
543 - : Bir
çocuğun velisi veya vasisi, anın uhdesindeki icareteynli bir vakıf akarı kendi
nefsi için teferruğ edemez. Fakat mesağı şer'îye binaen hâkimin reyi ve
mütevellinin izni ve bedeli misjli ile başka bir şahsa ferağ etdikden sonra o
akarı o şahısdan kendi nefsi için teferruğ edebilir. Ahkâmüt evkaf.
544 - :
Hasırının velîleri veya vasileri, bunların haklarında hayır ve menfaati
mucib olmak üzere icareteynli vakıf bir yeri hâkimin izni, mütevellinin reyi
ve bedeli misli ile bunlar için teferruğ edebilirler. Çünkü kasirîn hakkında
hayırlı olan şeyleri yapmaya
velîlerinin, vasilerinin
salâhieytleri vardır. Edebül'evsiya. [13]
545 - : îcareteynli bir vakıf akarın taksimi
kabil olsun olmasın, tamamını veya nısıf, rubu gibi bir hissei şayiasını bir
borç mukabilinde alacaklıya vefa veya istiğlâl yoliyle ve mütevellinin izniyle
ferağ etmek caizdir. Mütevellinin izni şart olduğundan, bulunmazsa bu ferağ
sahih olmaz.
îştirâk üzere tasarruf
olunan bir vakıf akarın hissei şayiası hakkında da hüküm böyledir.
546 - : îstiğlâl yoliyle ferağ olunmuş olan
icareteynli bir vakıf akar, fariğ tarafından tahliye ve mefruğun lehe teslim
edilmelidir ki vefaen mefruğun lehin o akarı fariğe icar eylemesi sahih olsun.
Dürri Muhtar fî ba-bissarf.
Binaenaleyh böyle
tahliye ve teslim bulunmaksızın yapılan bir icar muamelesi bâtıldır. Bu halde
mefruğun leh, böyle bir icara mebni fariğden kira namiyle bir mikdar meblağ
almış olsa fariğ, bu meblâğı asıl borcuna* mahsub edebilir. Fetavâyı Ali
Efendi.
Şayed tahliye ve
teslim bulunduğuna dair fariğin ikrarı sabit olsa ücreti vermekden imtina
edemez. İkrarında kâzib olduğunu iddia etse bu ikrarında kâzib olmadığına dair
mefruğun lehe yemin verdirebilir. Mecmuai Cedide.
547 - :
Alacaklıya vefa veya istiğlâl yoliyle ferağ olunmuş olan bir vakıf akarın
icarei müeccelesi yine fariğ üzerine lâzım gelir, mefruğun lehe lâzım gelmez.
Çünkü bunun asıl mutasarrıfı, fariğdir.
548 - :
Vefaen ferağ edilmiş bir vakıf akarın menfaati yine fariğe aid-dir. Binaenaleyh
fariğ, anı âhara kiraya verib bedelini kendisi için alabilir. Bu kiraya
mefruğun leh müdahale edemez.
549 - : Vefa
veya istiğlâî suretiyle ferağ edilmiş olan bir vakıf akar, mefruğün lehin bilâ
veled vefatiyle mahîûl olmaz. Belki fariğ, borcunu mefruğun lehin vârislerine
ödeyerek mütevellinin reyile ferağ muamelesini fek ctdirir, o akara yine
mutasarrıf olur. Yoksa mütevelli, bu akarı mefruğün lehin mahlûlünden olmak
üzere başkasına icar edemez, Neticetül'fet&vâ.
550 - : Vefa
veya istiğlâî yoliyle ferağ olunmuş alan icareteynli bir hane, bilâ teaddin
yanıb sırf arsa halinde kalsa mefruğün lehin alacağı sakıt olmaz. Velev ki bu
hane, kendi elinde bulunmuş olsun. Binaenaleyh alacağını fariğden istiyebilir.
Behcetül'fetâvâ.
551 - :
îcareteynli bir vakıf akar, muayyen bir zamana kadar borç öde-nilmediği
takdirde yapılan ferağın kat'iyet kesb etmesi şartiyle bir alacaklıya vefaen
ferağ edilmiş bulunsa bu şarta itibar olunamaz.
Binaenaleyh fariğ, bu
müddet içinde borcunu ödememekle ferağ, kat'iyet kesbetmiş olmaz. Belki bilâhare
borcunu mefruğun lehe ödeyince o akarı mütevellinin izniyle geri alabilir.
552 - :
Vefaen ferağ edilen vakıf akarın mutasarrıfı, borcunu ödeyince mütevellinin
izniyle ferağı fek ettirip o akarı mefruğun lehden geri alır.
Şayed fariğ, borcunu
ödemeden vefat ederek ashabı intikalden vâris bırakırsa mefruğun leh, alacağını
İstifa edinceye kadar bu akan elinde tutabilir, vârisin buna müdahaleye
salâhiyeti olamaz.
553 - : Vefaen
ferağ edilen veya rehin olarak.alacaklıya teslim olu-$ıan bir vakıf akarın mutasarrıfı
borcunu ödemeden bilâ veled vefat etse
bu akar borcu temin,
belki mahlûl olarak vakfa aid olur. Ali Efendi.
Fakat tevsii intikali
yapılmış vakıflardan ise vakfı tarafından muacce-lei misliyyesiyle başkasına
tefviz olunur da vefaen mefruğün leh de alacağını bu muacceleden istifa
edebilir.
îcareteynle tasaruf
olunan nizamh vakıf, gediklerde de bu istifa salâhiyeti vardır.
(Arazii emirîye ve
mevkute ve müsakkafat ve müstagaliâtı vakfîyyenin badelmevt temini deyn
etmesini gösteren ve birinci cilt Düsturun 242 net sa-hifesinde yazılı bulunan
nizamnamenin üç maddesi :
îkinci madde - : Bir
kimse mutasarrıf olduğu arazii emir iye ve mev-kufeyi deyni mukabilesinde
memuru marifetiyle dayinine vefaen ferağ ve tefviz edib kablel'eda fevt oldukda
deyni mezkûr, duyum saire gibi medyunun terikoi vâfiyyesinden istifa olunur.
Eğer asla terikesi yok ise veya hut terikei mevcudesi düyununa vefa etmez ise
medyunun gerek hakkı intikale nail olan veresesi ve hakkı tapu sahibi bulunsun
ve gerek bulunmasın ol araziden deyne vefa edecek mikdarı bilmüzayede bedeli
misliyle talibine tefviz olunarak deyni mezkûr tediye kıhnacakdır.
Üçüncü madde - : Bin
iki yüz seksen dört senesi şehri seferinin on üçü tarihiyle müverrah kanun
mucebince usuli intikaliyyesi tevsi ile icarei müeccelesi ecri misline iblâğ
kılınmış olan müsakkafat ve müstagaliâtı mev-kufede dahî ikinci madde ahkâmı
icra kıhnacakdır.
Dördüncü madde - :
Vefaen ferağ olunan arazi ve müsakkafat ve müsta-gallâtm bedeli, medyun
müteveffanın deyyine vefa etmezse dain olan kimse ne bakiyyei matlûbu için
medyunun tasarrufunda olub da" vefaen ferağ olunmamış olan diğer arazi ve
müsakkafat ve müstegallâtına dahi ve taarruz edemez. Fi 24 ramazan 1286). [14]
554 - : Ferağa, teferruga tevkil caizdir,
İcareteynli bir vakıf
akarın ferağına vekil olan kimse, o akarı kendi nefsi için teferruğ edemiyeceği
gibi evlâdı, ebeveyni, zevcesi gibi lehlerine şahadeti muteber olmayan
şahıslara da ferağ edemez.
Fakat müvekkil,
bunlardan birine ferağ etmek dilediğine ferağda bulunmak üzere mezuniyet
verirse vekil, bunlara da ferağ edebilir.
555 - : îcareteynli
bir vakıf akarı ferağa vekil olan, bu akan gabni fahiş ile ferağ edemez, ederse
ferağ müvekkilinin icazetine mevkuf olarak münakid olur. Bu halde müvekkil,
ferağı red ederse ferağ bâtıl olur, mef-ruğun bihi mütevellinin reyüe mefruğun
lehden istirdad eder, velev ki tag-rir bulunmasın.
Bu mesele, imameynin
bu hususda müfta bih olan kavillerine göredir, imamı Azama göre bey'a mutlak
surette vekil olan kimse, aza da çoğa da satabilir. Bezzaziyye,
Camiül'icareteyn.
556 - : Vefaen ferağ edilmiş bir vakıf akarın
muayyen zamanda. borç Ödenemediği takdirde başkasına kat'iyyen ferağ
edilib bedelinden borcun ödenmesi için
gerek vefaen mefruğün lehe ve gerek başka bir şahsa vefaen ferağ esnasında
vekâlet vermek caizdir.
Binaenaleyh o müddetde
borç ödenmezse vekil, vefaen mefruğün bihi bedeli misliyle başkasına kat'iyyen
ferağ ederek bedelinden borcu ödeyebilir. Bu bedelden fazla bir şey kalırsa o
da müvekkile verilir.
Sayed muayyen müddet
hitam bulduğu halde vekil, o akarı katiyyen ferağ ile borcu ödemekten imtina
ederse hâkim, ferağ ile borcu eda etmek üzere vekile emr ve tenbihde bulunur.
557 - :
icareteynli vakıf bir akarı bir şahıs namma bilvekâle şu kadar meblâğ
mukabilinde teferrüğa vekil olan kimse, o akan o kadar meblâğ ile kendi nefsi
için mütevellisinin izniyle teferruğ ve namma sened istihsal edemez, ederse
müvekkil, o akarı mütevellisinin
izniyle o vekilin uhdesinden nez"
ve senedini ibtal etdirib kendi namına sened istihsal edebilir. Çünkü böyle bir
muamele, müvekkili tağrire müedddî olur. Ve bu halde vekil, mü vekkilinin
haberi olmaksızın nefsini vekâletden azl etmiş olur, bu azle ise müfta bih olan
kavle nazaran kadir olamaz. Hidaye, Camiül'icareteyn.
558 - : Azli hakikîde vekilin azlinden haberdar
olması şartdır. Azli hükmîde ise şart değildir.
Binaenaleyh
icareteynli bir vakıf akarı ferağa vekil olan kimse, müvekkilinin kendisini
gıyabında vekâletden vuku bulan azline vâkıf olmaksızın o akarı mütevellinin
izniyle bir şahsa ferağ etse ferağı sahih olur. Amma azline muttali oldukdan
sonra ferağda bulunması muteber olmaz.
Kezalik : müvekkili
vefat etdiği halde bundan haberdar, olmaksızın o akarı "bir şahsa ferağ
etse bu ferağ, sahih olmaz. Çünkü vefatdan itibaren hükmen azl vuku bulmuş
olur.
Binaenaleyh müvekkilin
ashabı intikalden olan vârisleri mevcud iseler bu ferağa icazet vermeyib
mefruğun bihi, mefruğun lehden istirdad edebilirler. Vârisleri mevcud olmadığı
takdirde de mefruğun. bih, mahlûlen vakfı tarafına aid olur. Mefruğun leh de
vermiş olduğu ferağ bedelini istirdad eder.
Vekâlet bahsine de
müracaat!. [15]
559 - : İcareteynli vakıf yerlerin ferağları
mukabilinde i'tiyaz, yani : bir bedeî alınması caizdir.
Binaenaleyh bir kimse
tasarrufundaki vakıf bir yeri, bir bedel mukabilinde birine ferağ etse bu
bedeli andan taleb ve dâva edebilir. Bu bedeli vermeden vefat etse teriksinden
taleb ve ahz olunur.
Bu gibi tasarruf
haklarının ferağında i'tiyazın caiz olub olmayacağı fu-kahai kiram arasında
ihtilaflı bir meseledir. Bazı fukahat bu gibi hukuki mücerrede mukabilinde
bedel alınmasının ademi cevazına kail olmuşdur. Bu cihetle bedeli ferağ
dâvalarını dinlememek lâzım gelir. Fakat diğer fu-kaha, bunun cevazına kail
olmuşlardır. Bunların bu babdaki kavileri nâ-sın maslahat ve menfaatine daha
uygun görüldüğü cihetle bu kavi, vaktiyle meşihatı islâmiyye tarafından tercih
edilmiş ve bu hususda bir irade sâdır olarak Türkiyede buna göre amel oluna
gelmiş, bunun hilâfına olan bir hüküm, gayri nafiz bulunmuşdur. Hamevî
Alel'eşbah.
560 - :
Ferağ bedelleri, sair mülk mallar gibi mevrus olur. Binaenaleyh bir kimse
tasarrufundaki bir vakıf yerini başkasına ferağ
edib henüz bedeli
ferağı mefruğun lehden almadan vefat etse bu bedel, vârislerine feraiz veçhile
mevrus olur. Yoksa bu vakıf yerde carî olan intikal
hükümleri nazara alınamaz. Nitekim bu
gibi vakıf akarların müstecirlerine aid kira bedelleri de anların sırf malları
mesabesindedir. Hamevî, Ataiyye.
561 - :
İcareteynli vakıf akarların ferağlarında hıyarı ayb ve hıyarı rü-yet cereyan
eder.
Binaenaleyh bir kimse
başkasından teferrüğ etdiği bir vakıf akarın şer'en reddi müstelzim kadîm bir
aybına bilâhare muttali olsa o akarı mütevellinin reyile fariğe reddedebilir.
Kezalik : bir kimse
görmeksizin teferrüğ eylediği bir vakıf akan görünce muhayyerdir, dilerse o
ferağı mütevellinin re'yile fesh etdirib ferağ bedelini istirdad edebilir.
Behcetül'fetâvâ.
562 - :
tcareteynli vakıf bir akarın ferağında tağrir bulunmaksızın gab-ni fahiş
bulunsa, mağbun olan tarafın bu ferağı feshe salâhiyeti olamaz.
Fakat sagîr, mecnun
gibi kasırîn hakkında velîlerinin veya vasilerinin noksanı fahiş ile olan
ferağları sahih değildir, velev ki tağrir bulunmasın.
Binaenaleyh bunlar
baliğ olunca veya ifakat bulunca mefruğun bihi istirdad edebilirler.
Kezalik : vakıf bir
akan mütevtllisi de bir şahsa noksanı fahiş İle tefviz edemez, velev ki tağrir
bulunmasın.
563 - :
Fariğ ile mefruğun lehden biri diğerini tağrir edib de ferağda gabni fahiş
bulunduğu tahakkuk etse magbun olan taraf, mütevellinin reyile ferağı fesh
edebili"
Meselâ : bir kimse
icareteyn ile mutasarrıf olduğu vakıf odaları her gün için birer liraya icar
olunur, her birinin gailesi yevmiye bir liradır diyerek şu kadar bin kuruş
bedel mukabilinde ve mütevellinin izniyle bir şahsa ferağ ve teslim o şahıs da
bu söze itimaden bunu kabul ve kabz İle bedelini tediye etdikden sonra
odaların yevmî yetmişer kuruşa kiraya verildiği ve binaenaleyh gabni fahiş
bulunduğu zahir olsa bu odaları red ederek verdiği ferağ bedelini istirdad
edebilir.
Kezalik : bir kimse
sadedil bir şahsın tasarrufundaki bir vakıf Hanenin aydan aya nihayet bin kuruş
kira getirebileceğini ve buna binaen bedeli mislinin on bin kuruşdan ibaret
bulunacağım söyliyerek o şahsı ikna etmekle o haneyi on bin kuruş mukabilinde
ve mütevellisinin izniyle teferrüğ etdikden sonra o hanenin ferağ zamanında
bedeli mislinin, meselâ onbeş bin kuruş olduğu bigarez vukuf erbabının mevsuk
şahadetleriyle tebeyyün etse fariğ, mütevellinin reyile bu ferağı fesh ve
bedeli reddederek o yeri istirdad edebilir. Behcetüle'fetâva, Ahkâmül'vakf.
564 - :
Mefruğun bihin bir mikdarma, meselâ rubu hissesine bir müs-tahik zuhur edib de
badel'isbat o mikdar müstahik için hükm olunsa mefruğun leh, anı mütevellinin
reyile fariğe reddederek ferağ bedelini istirdad edebilir.
Binaenaleyh bir kimse şu
akarın tamamı icareteyn ile benim tasarru-fumdadır» diyerek bir şahsa fariğ
oldukdan sonra o akarın bir kısmına başkasının icareteyn ile mutasarrıf olduğu
sabit olsa bu ferağ muamelesi fcsh edilebilir. Behce.
Kezalik : bir kimse
bir akarı mütevellisi bulunduğu vakfın müstegallâ-tından olmak üzere icarei muaccele
ve müeccele ile bir şahsa tefviz etdik-den sonra birisi çıkıb da «bu akar benim
mülkümdür» diye dâva ve b'ımu bil'isbat istizharen yemin etdikden sonra lehine
hükm olunsa o şahıs, verdiği muacceleyi mütevelliden istirdad eder. [16]
565 - : îki
vakıf arasında ifraz suretiyle taksim caizdir.
Meselâ : Bir kimse,
mülk arazisinin yarısını muayyen bir cihete vakf, sonra diğer yarısını da başka
muayyen bir cihete vakıf ve her biri için ayrı mütevelli tayin etse bu iki
mütevelli, o vakfı taksim ederek her biri anın yarısında tasarruf edebilir.
Çünkü her nısıf, ayrıca vakıf edilmekle iki vakıf bulunmu§ olur.
Nitekim iki kimse
tarafından müştereken mâlik oldukları bir akar hakkında ayrı ayrı olarak
yapdıkları vakıf hakkında da hüküm böyledir.
Fakat bunların vakfı
müttehid olsa, masraflarının İttihadından dolayı kısmete hacet kalmaz. Reddi
Muhtar, Tahtavî,
566 -: Bir
kimse,bir akarının meselâ yansını vakf etse bu akarı kendi kendine.taksime
kalkışamaz, belki bunu hâkim taksim eder, yahut mülkünde tuttuğu kısmı bir
şahsa satar, o şahıs bu mukasemeyi yapar, sonra bu kısmı o şahısdan birrıza
satın alır. Hindiyye.
567 - :
Müşterek, taksimi kabil bir akardaki hissesini bîr kimse vakf edib bunun
sıhhatine bir hâkim hükm edecek olsa da bu akar, imamı Azama göre taksim
olunamaz. Bunda mühayee = nöbetleşmek cari olur. Ima-meyne göre ise taksim
olunabilir. Hindiyle.
568 - :
Müşterek bir akarın tamamı hissedarlar tarafından, (bir cihete) vakıf edilmiş
olsa bunda kısmet ve mühayee icrası caiz olmaz. Nitekim (565) inci meselede
de. işaret olunmuşdur. Fethül'kadir.
569 - :
Vakıflarda kısmeti cem, îmamı Azama göre caiz değildir, ima-meyne göre ise bir
beldede bulunmak şartiyle caizdir.
Şöyle ki : bir kimse
bir beldede başkaşiyle müştereken mâlik olduğu müteaddid arazi ve müsakkafatdan
kendi hissesine aid olanları vakf etdikden sonra vakfı ayırarak bu arazi ve
müsakkafatdaki hisselerini bir yere toplamak istese îmameyne, ve Hilâli îbn
Yahyaya göre caiz olursa da Imamı Azama göre caiz olmaz. Her birini kısmeti
ferd suretiyle taksim etmek lâzım gelir.
Şu kadar var ki hâkim,
bunların kısmeti cem suretiyle taksimini vakf için faideli görürse bu veçhile
taksim eder.
Şayed bu mükaseme
neticesinde bir tarafa bir az da muayyen mikdar para verilmesi lâzım gelirse
bakılır : eğer bu parayı verecek olan vâkıf ise caiz olur. Çünkü bu halde kendi
vakfım ayırmış, ortağının vakıf olmayan hissesinden bir kısmını da parasiyle
satın almış olur ki, bu kısım, vâkıfın mülkü olmuş olur. Fakat bu parayı
alacak olan vâkıf ise caiz olmaz. Çünkü bu takdirde vakfının bir kısmını para
ile satmış olur. Hindiyye, Ha-niyye, îs'af.
570 - :
Müştereken tasarruf olunan icareteynli vakıf akarların şerikler arasında
taksimi caizdir. Bu halde hissedarlardan biri, hâkime müracaatla kısmet ve
hissesini ifraz etdirib başkasına ferağ etmek istese buna diğer hissedarlar
mani olamazlar. Şu kadar var ki akar, taksime kabiliyetli olmalı, ve her
şerike isabet edecek kısım ile .intifa mümkün bulunmalıdır. Bununla beraber taksim,
vakıf hakkında da daha faideli olmalı, sonra da bu taksime mütevelli izin
vermelidir.
Binaenaleyh bu dört
şart bulunmadıkça taksim, sahih ve muteber olmaz. Neticeüü'fetâvâ,
Ahkâmül'evkaf.
571 - :
Vakıf hakkında muzir olan bir taksim, caiz değildir.
Bir taksimin muzir
olması, vakıfdaki bir mikdar mahallin yolsuz kalması, veya küçük parçalara
ayrıldığı takdirde şerefi zail olarak eski vâri datına noksan ânz olması gibi
şeylerdir. Binaenaleyh hamam gibi, küçük
haneler gibi vakıf yerlerde taksim cereyan etmez.
572 - :
Taksimi kabil ve nafi olan icareteynli müşterek vakıf yerlerde cebren kısmet
cereyan eder. Şöyle ki ; böyle bir akarın hissedarlarından bir kaçı
taksimine talib, diğerleri de bundan müctenib olunca hâkim, binaların ahvaline
vâkıf kimseler marifetiyle hissedarların ve mütevellinin huzurlarında o akarın
ebniyesiyle arsasını keşf ve takvim
etdirerek kabili kısmet olduğu ve vakıf hakkında nafi bulunduğu o
kimselerin şahadetleriy-le tahakkuk ederse diğer hissedarların rızalarına
bakmaksızın hepsinin arasında mütevellinin reyi ve kur'a keşidesiyle taksim ve
her birinin hissesini fasıla vaz'ile tayin ve tefrik eder.
573 - :
icareteynli vakıf bir akarın hissederlarından bazıları çocuk, mecnun veya matuh bulunursa
velilerinin veya vasilerinin marifetleriyle taksim yapılır. Şu
kadar var ki bu taksim, hem vakıf, hem de bu kasirîn hakkında enfa' olmak
lâzımdır.
574 - : Müşterek vakıf bir yerin bırrıza veya
bil'kaza taksiminde adalete riayet şartdir. Yani her hissedara verilecek kısım,
kendisinin maksum-daki istihkakına muadil olmalı, bundan noksanı fahiş ile
noksan bulunmamalıdır. Aksi takdirde hissedarlardan her hangi biri, taksimde
gabni fahiş bulunduğunu bil'iddia isbat ederse taksim bozulur.
Bu halde kısmeti
kazanın nakz edileceği hususunda ittifak vardır. Bir-rıza, vuku bulan kısmetin
nakz edilmesi de sahih görülen kavle göredir. Vâfî şerhi.
575 - : Müşterek bir yerin taksiminden sonra
hissedarlar, biribirini kısmete
müteallik dâvadan ibra edecek olurlarsa artık hisselerinde noksan vukundan
dolayı kısmeti nakz etdiremezler. Fakat
hissedarların arasında kasırindan kimse bulunursa velîsi veya vasisi
marifetiyle yapılan taksimden dolayı bu velinin veya vasinin ibrası muteber
olmaz. Binaenaleyh bun larm hakkında gabn dâvası dinlenmesine mani olamaz.
576 - :
îcareteynli bir müşterek vakıf
akarın hissedarları arasında kısmeti
âdile İle taksim edilebilmesi için bazı hisselere nakid ilâvesine lüzum
görülse bu kısmet, mütevellinin izniyle bitterazi caiz olur. Fakat hissedarlardan
bazılarının imtinaı takdirinde hâkim tarafından cebren caiz olmaz. Çünkü ne
akarın, ne de menkulün kısmetine ortakların rızaları bulunmadıkça nakd, dahil
olamaz. Dürri Muhtar.
577 - :
Müteaddid ve müşterek icareteynli vakıf akarlarda cebren kısmeti cem carî
olmaz.
Binaenaleyh
icareteynli iki parça vakıf akarın, müsavat üzere ortaklarından biri, bu iki
parçadan birinin kendisine, diğerinin de ortağına verilmek üzere kısmeti cem
ile taksim edilmesini, diğerinin imtinaına mükarin taleb etse hâkim, böyle bir
taksim için hissedara cebr edemez. Belki böyle bir taksim, hissedarların kendi
ri2alariyle yapılabilir.
578 - :
îcareteyn suretiyle müştereken tasarruf olunan vakıf gediklerin taksimi,
Türkiyede vaktiyle nizamen gayri kabil bulunmuştu.
Kezalik : icareteynli bir vakıf akar içerisinde müstakar vakıf gedik,1 veliyyül'emrin
iradesi ve mütevellinin marifeti ile
lâğv edilmedikçe veya hissedarlarından birinin hissesine birrıza kasr
edilmedikçe o gediğin müsta-karrün fihi olan akarın taksimi nizamen memnu
bulunmuşdur. AhkâmüTev-kaf.
579 - : îcareteynli bir vakıf akar, taksimi kabul
etmez veya taksimi vakıf hakkında muzir olur da müşterek mutasarrıfları
arasında şayian ta-saruf hususunda dâva ve niza vuku bularak bazıları mühayee
ister, bazıları da bundan imtina ederse hâkim, mütevellinin reyile bu akarın mühayee
suretiyle tasarruf edilmesine hükm eder.
580 - :
Vakıflarda mühayee, birrıza carî olursa da lâzım olmaz.
Binaenaleyh mevkufun
aleyhim bitterazî mevkufu aralarında mühayee suretiyle taksim edebilirler.
Meselâ : bir cemaat,
kendilerine mevkuf bulunan bir hanede muayyen müddetlerle ikamet edebilirler.
Kezalik : kendilerine meşrut bir vakıf mez-reayı da aralarında taksim ederek
her biri kendi hissedini kendi namına ekib biçebilir.
Fakat bu bir kısmeti
hakikiye değildir. Bunlardan her hangi biri, bu kısmeti ibtal edebilir.
Maahaza böyle bir
kısmet ve mühayeenin pek uzun müddetle olmaması lâzımdır. Çünkü hisselerdeki
vakfiyetin unutulmasına ve her hissedarın kendi elindeki hissenin hassaten
kendisine mevkuf bulunduğunu iddia etmesine müeddî olabilir. Fethül'muin,
Bahri Raik, Reddi Muhtar.
581 - : Mühayeeden evvel geçen müddet, mühayye nevbetine mahsub edilemez. Çünkü
mühayee, husumetden sonra başlar.
Binanaîeyh icareteynli
bir vakıf akarın hissedarlarından bazıları o akarda bilâ mühayee'bir müddet
müstakiîlen oturdukdan sonra birrıza veya hâkimin ve mütevellinin reyile
mühayee icra etdirseler, bu mühayee icrası tarihinden itibaren her biri o
akarda muayyen müddetlerle oturmaya müs-tahik olur. Evvelce müstakiîlen oturan
hissedarların. oturmuş oldukları müddeti hesaba katarak o kadar da kendileri
oturmak talebinde bulunamazlar. Kinye.
582 - :
Mütevellinin reyine mukarin olmayan bir mühayee ve ifraz lüzum ifade etmez.
Şöyle ki - : bir kimse uhdei tasarrufunda bulunan icareteynli bir vakıf akarın
bir mikdanm ayırarak kendi
tasarrufunda ibka, mütebakisini de başkasına ferağ edebilir. Fakat bu
ifraz hususunda mütevellinin izni şartdir. Nasıl ki ifraz edilecek mahallerden
her biriyle ayrıca intifa kabil olması ve bu ifrazın vakıf hakkında daha
faideli bulunması da-şartdır.
Binaenaleyh bu şartlar
bulunmayınca ifraz lâzım, ferağ sahih olmaz.
583 - : Süknaya meşrut vakıf bir hanede mühayee
bil'ittifak caizdir. Vâkıfı tarafından süknaya meşrut olmayan vakıf
bir hanede mühayeenin cevazı ise muhteîefün findir. Vecizi Serahsî.
(Türkiyede evvelce
icareteynli müşterek vakıflarda mühayee cereyan etmezdi. Mühayee cereyan
etmemesi, şerikler arasında dâva ve niza vukuuna bâis olduğundan Mecelle
cemiyeti ilmiyyesince mühayee icrası muvafık görülerek o vecMe amel ve hükm
olunması hakkında irade istihsali için meşihatı islâmiyye makamına müracaat
edilmiş, meşihat makamının arzı üzerine de fî gurrei şaban 1296 tarahinde bir
irade sâdir olmuşdur.) [17]
584 - :
Vakıfların menfaatleri, ecri misüleriyle mazmundur. Binaenaleyh bir kimse vakıf
bir yeri, muaddün lilistiğlâl olsun olmasın
bir müddet tegallüben
zabt ve tasarruf edecek olsa o müddet için üzerine vakıf namına ecri misi lâzım
gelir. Vakıf bir dükkânı veya medreseyi tegallüben işgal gibi. Tenkihi Hâmidî.
585 - :
Vakıflarda te'vili akd veya te'vili mülk ile tasarruf, ecri mislin lüzumuna
mani olmaz.
Binaenaleyh bir kimse,
«fülândan satın aldım» diye bir dükkâna mâli-kiyet iddiasiyle vaz'ı yed edib
üzerinde bina içerisinde kuyu gibi şeyler tesis- ederek bunlardan bir kaç sene
müstefid oldukdan sonra bir vakfın mütevellisi, bu dükkânın vakfına aidiyetini
mahkemede usulen isbat ve hüküm istihsal etse bu müddet için o kimse üzerine
ecri misi lâzım gelir, Bezza-ziyye, Fetavayı Hayriyye.
586 - :
Vakıf bir malın gasb edilmesi, kendisinden intifa edilmiş olmasa da ecri misli
müstelzim olur.
Binaenaleyh-bir kimse,
gasb etdiği bir vakıf arsayı ekmeyib bir müddet muattal bir halde bıraksa veya
gasb etdiği vakıf bir hanede ikamet et-meyib anı boş bırakmış olsa da bunun
gasb müddetine aid ecri mislini za-min olur. Neticetül'fetâvâ.
587 - :
Vakıflarda iare caiz değildir.
Binaenaleyh vakıf bir
akar, bir kimseye ariyet olarak verilemez. Şayed-bir vakıf yerin mütevellisi, o
yerde bir kimseyi bir müddet ücretsiz oturt-sa Hilâle göre o kimseye bir şey
lâzım gelmezse de müteahhir fukahanm kâffesine göre o kimse gâsıb hükmünde
olacağından üzerine o müddetde vakıf için ecri misil lâzım gelir. O yer, gerek
istiğlâl için hazırlanmış olsun ve gerek olmasın müsavidir. Çünkü bu suretle
vakfı siyanet ,mevkufün aleyhimin haklarına riayet lâzımdır. Fetva da bu
veçhiledir.
Nitekim mütevellinin
izni olmaksızın vakıf bir yerde fuzulen ikamet eden kimse üzerine de bâligen mâ
beleg ecri misi lâzım gelir. Hindiyye, pürer.
Süknaya meşrut bir
hanenin meşrutun lehi tarafından birisine iare edil--mesi ise bundan müstesnada.
588 - : Bir
kimse yarısı vakıf, yansı da kendi mülkü olan bir akarın tamamını bir müddet
tegallüben zabt etse bu müddet için vakfın hissesine düşen ecri misli zamin
olur.
589 - : Bir
kimse süknası veya gailesi kendisiyle beraber başkalarına da megrut olan valuf
bir hanenin tamamında tegaîlüben ikamet etse diğer meşrutun lehlerin hisseleri
için ecri misi vermesi lâzım gelir. Kinye.
590 - : Bir
kimse bir vakıf bahçeyi meyva ağaçlariyle beraber bir kaç sene tegallüben işgal
edib de badehu bunları vakfa red etmek istese bu müddet içindeki gailesini de
mevcud ise beraber reddetmesi lâzım gelir. Bu gaile, müstehlek olunca da
mislini tazmin etmesi icab eder,
591 - : Bir
kimse, ma'bed ve medrese gibi hayır müesseselerinden birini haksız yere
tegallüben yıkacak olsa mütevelli, bunu o kimseye kel'ev-vel bina etdirebilir,
o kimse, buna mecburdur, yalnız noksanı zamin olması kifayet etmez.
Amma vakıf
müstegallâtdan birini böyle tegallüben yıkacak olsa mütevelli, yıkılan binanın
mebniyyen kıymetini tazmin etdirebilir, onu kema-fissâbık bina için cebr
edemez. - Cebr edebileceğine kail olanlar da vardır - Tenkihi Hâmidî, Reddi
Muhtar, AH Efendi Fetâvası.
592 - : Bir
vakıf gasb eden kimse, ona kendi malından bazı şeyler ziyade ve ilâve etmiş
bulunsa bakılır: eğer bu ziyade ilâve edilen şeyler, gübre vermek, yeri
aktarmak, ırmağı kazımak, badana yapmak gibi mali müte-kavvîm olmayan şeyler
kabilinde ise bunlardan dolayı gâşıb bir şey isteyemez. Ve eğer bu ilâve
edilen şeyler, bina ve ağaç gibi mali mütekavvim ise gâsıb, bunları kaldırmakla
mükellef olur. Meğer ki kaldırılması vakfa zarar versin.O halde mütevelli,
binanın merfuan, ağaçların da makluen kıymetini, (diğer bir kavle göre bunların
maklu, ve müstehikkul.kah olarak kıymetlerinde hangisi az ise anı) gâsıba
vererek bunları vakıf için zabt eder. Velev ki gâsıb razı olmasın.
Mütünı fıkhiyyeye göre
mesele böyledir. Mecellede de böyle temellüki cebri kabul edilmiştir. Ahiren
mülka fetvahanei âlice de böyle fetva verilmiş-dir. Fakat fetva kitablarına
nazaran bunları satmaya sahibi razı olmazsa mütevelli, bunların kıymetlerini
vakfın gailesinden vererek vakıf için cebren-temellük edemez. Belki bunların
sahibleri, bunların münhedim. münkali olacağı zamana kadar bekler, o zaman
ankazlannı alır.
Nitekim bu gibi muhdes
şeylerin kaî'ı.vakfa muzır, mütevelli de bunlan vakıf için temellükden mümteni
oldukda bunların kendi kendilerine münkali olacakları zamana kadar sahihleri
intizarda bulunmaya mecbur olurlar, şey'en feşey'en münkali oldukda enkazlarım
ahz ederler. Hindiyye. Tahtavi. Reddi Muhtar.
593 - : Bir
vakıf yeri vâkıfının, veya mütevellisinin elinden gasb eden kimse, gasbı sabit
olduğu halde o yeri red etmekden imtina
etse hâkim, red edinceye kadar kendisini habs eder. Şayed gasb müddetinde vakfa
bir noksan arıza olmuş ise anı da zamin olur. Bununla vakıf tamir edilir. Hindiyye.
594 - : Gasb
edilen vakıf bir yerine istirdadı mümkün olmamakla bilmuhakeme bedeli alınmış
bulunsa bu bedel ile o vakıf için başka bir yer sa-tın alınır. Fakat bilâhre bu
vakıf yer, red edilecek olsa âlâ hâlini vakıf ola-arak kalır, alınmış olan yer,
vakfiyetden çıkar, bu halde mütevelli, bunu satarak semeninden gâsıbın verdiği
bedeli öder. Bir mikdar noksan kalırsa bunu da mütevelli, kendi malından
verir, bununla vakfın gailesine rücu edemez. Hindiyye.
595 - : Bir mütevelli, kendisine vâkıf tarafından
teslim edilen vakıf bir akan benimsiyerek vakfiyetini inkâr etse gâsıb olmuş
olur. Bu halde vâkıfın dâva ve isbatiyle
o akar elinden alınır. Vâkıf vefat etmiş ise mevkufun aleyhimin müracaatları
üzerine hâkim tarafından bir hasım - davacı
nasb olunur.
Şayed bu inkâr
tarihinden itibaren bu akara bir noksan arız.olmuş olursa mütevelli bunu da
zamîn olur. Bununla o akarın noksanı tamir edilir. Hindiyye.
596 - : Gasb
edilen bir vakıf hakkında hâkimin izni lâhik olmadıkça mevkufun aleyhimden hiç
birinin husumete dâva ikamesine hakkı
olamaz. Hindiyye.
597 - : Bir kimse kendisinden gasb edilen bir
vakıf yer hakkında gâsib aleyhine beyyine ikame edecek olsa bu beyyine bil'icma
kabul edilerek o yer kendisine reddedilir. Hindiyye.
598 - :
Evkafı sahihadan bir tarla, bir müddet gazben zabt ve ziraat edilmekle o
tarlaya noksanı arz, tereddüb etse bakılır: eğer o tarlanın noksanı arzı ecri
mislinden daha az ise gâzib üzerine ecri misi ile hükm olunur. Ve eğer noksanı
arzı, ecri mislinden daha ziyade ise bu noksan ile hükm edilir. Ahkâmüssigar.
Fakat Türkiyede
tahsisat kabilinden olan araziyi mevkuf ede gâsıb üze rine.ne ecri misi ve ne
de noksanı arz lâzım gelir. Çünkü bu arazi, araziyi memleket hükmündedir. Araziyi memlekette ise gâsıb üzerine bunların lâzım gelmiyeceği
vaktiyle Arazi Kanuniyle kabul edilmişti.
(Düsturun birinci
cildinde münderic 7 şaban 1274 Arazi Kanununun yirmi birinci maddesinde şöyle
deniliyor :
21 Madde - Fuzulen
veyahut tegallüben zabt ve ziraat olunub sâl be-sal hukuki arazi alınmış olan
arazi, badeîmuhakeme memuru marifetiyle istirdad ve za.bt olundukdan sonra
gerek memurunun ve gerek arazisini istirdad eden kimsenin ol araziyi fuzulî ve
yahut tegallüben zabt ve ziraat eyliyen şahısdan noksanı arz veyahut ecri misi
almağa salâhiyeti yok-dur. -Sağır ve sagîre, mecnun ve mecmme ve matuh ve
matuhenin arazisinde dahi hüküm bu veçhiledir.
Bu kanunun dördüncü
maddesinde de şöyle denilmişdir :
«Memaliki mahrusede
kâin araziyi mevkufenin ekserisi bu kabilden-. dir. Ve böyle tahsisat
kabilinden olan araziyi mevkufenin araziyi emiriy-yei sirfe-gibi rakabesi
beytülmâle aid olmasiyle bunlar hakkında bundan sonra zikr ve tafsil olunacak
muamelâtı kanuniyye cari olur.) [18]
599 - : Nükudun
vakfı müteamil olarak
tecviz edilmişdir. Nükudun
vakfiyetini esasen îmam Züfer de tecviz etmişdir. Vakıf paralara aid bir kısım
müseccel vakfiyeler de Jmamı
müşarünileyhin kavline binaen bu
vakıfların sıhhat ve lüzumuna hüküm verildiği görülmektedir.
Vakıf paralar, iki
kısımdır : bir kısmı muhtaç olanlara bilâ ribh, yani: bir nema, bir faiz
alınmaksızın ödüne verilmesi meşrut olan vakıf nükud-dur. Mütevelli, bu kısım
vakıf paraları istirbah edemez, yani : bunun için bir muameîei şer'iyye
suretiyle faiz = küzeşte alamaz. Çünkü vâkıfın şeraitine ittiba vacibdir.
ikinci kısmı, bir
ciheti hayra sarf edilecek bir ribh mukabilinde talihlerine birrıza ikraz,
edilmesi meşrut olan vakıf nükuddur. Mütevelli, bunları da ribh - küzeşte
ilzam edilmek suretiyle ikraz eder. Başka türlü edemez.
600 - : Muameîei şeriyesiz alınan bir nbh, mutlaka
haramı mahzdır. Fakat muameîei şeriyye suretinde îmam Ebu Yusüfe göre riba,
mürtefi, nbh caiz olur.
Şöyle ki meselâ
mütevelli, borç alacak
kimsenin bir malını
vakıf namına peşin para ile yüz liraya satın alır, sonra bu malı
parasını bir sene v sonra almak üzere o kimseye vakıf namına yüz on liraya
satarsa bu bir mumelei meşruadan ibnret olmuş olur.
Bu nbh ilzamı
muamelesi şöyle de yapılabilir : Meselâ mütevelli, vakfın malından bir kimseye
bir sene müddetle yüz lira ikraz ve teslim eder, sonra bir malı da vakıf
namına bir sene müddetle o kimseye müeccelen on liraya satıb teslim eder. O
kimse de bu malı kabz ve tesellüm etdikdeh sonra bir şahsa hibe ve teslim
eder, o şahıs da bu malı vakıf için mütevelliye hibe ve teslim eder. Bu suretle
o kimse de vakfın yüz lira asıî mali vakıfdan, on lira da satılan mal
bedelinden bir ribhi mülzem olarak alacağı sabit olur.
Bu, bir mahlası
şer'îdir, bununla haramdan ihtiraz edilmiş olur. Yetimin veya vakfın malını
veli veya mütevelli, bir kimseye rıbıhsiz ikraz edemez, faiz alması ise
haramdır, o halde meşru bir beyi ve şira vasıtasiyle bunların menfaatleri temin
edilmiş, riba suretiyle bir muamele yapılmamış olur. Bu, dîni hikmet karinde
gösterilen bir vüsat, bir suhulet, bir müsaade demekdir.
Resulü Ekrem,
sallâîahü aleyhi vesellem efendimizden Dunun bir mialı mervîdir. Bununla emir
buyurmuş oldukları rivayet ediîmişdir. Kadîhan.
Artık bu muameleyi,
gayri meşru bir hiyîe telâkki etmek doğru değildir. Ümmeti merhume, bir
muamelenin meşru olub olmadığını ancsak Resuli Ekrem hazretlerinden bizzat
veya bilvasıta telâkki etmekle bilebilir. Bir muamelenin meşruiyeti tarafı
risaletden haber verildiği takdird artık anın gayri meşruiyetine kim kail
olabilir?.
601 - :
Mâtevelli, istirbahi meşrut olan vakıf nükudu, ribh ilzam etmeden bir şahsa
ikraz etse o şahisdan rıbh namına bir şey alamaz. Şayed alacak olursa
müstakriz, bunu asıl borca mahsub
edebilir. Çünkü bu ribh, haramı
mahzdır. Maamafih bir kimse kendisine vacib olmayan bir şeyi verince istirdad
edebilir. Hamevî.
Fakat müstakriz : «şu
meblâğ rıbıhdır, al vakfın masarifine sarf et» diye mütevelliye bir mikdar para
verir, mütevelli de bunu vakfın umuruna sarf ederse artık müstakriz, bunu asıl
borca mahsub edemez. Ali Efendi Fetavâsı.
602 - : îlzam edilen rıbh, borcun müddetine tevzi
edilir.
Binaenaleyh bir kimse
meselâ : bir senelik ilzamı nbh suretiyle bir vakıf parayı bir sene müddetle
istikraz etdiği halde altı ay sonra bu borcunu ödese, veya altı ay sonra vefat
edib bu borç terikesinden hemen ödense altı aylık ribh sakıt olur. Yalnız altı
aya isabet eden mikdarın vakfa verilmesi lâzım gelir. Yoksa bir senelik rıbh
lâzım gelmez. Kınye, Zekeriyya Efendi Fetâvası.
603 - : Borç
istifa edilmedikçe mülzem nbh, devam eder.
Şöyle ki : bir vakıf
para, meselâ üç sene müddetle ilzamı rıbh edilerek ikraz edildikden sonra
müstakriz, bir sene sonunda vefat edib de terikesinden üç sene nihayetine
kadar bu borç Ödenmese mütevelli, bu üç senelik rıbhi bu terikeden almaya
salâhiyetdar olur, yoksa müstekrrizin vefatiyle rıbhi müizem sakıt olmaz. Çünkü
aksi takdirde vakıf mutazarrır olur. Sur-retüylfetâvâ Hamişi, îmadiyyeden.
Maahaza medyunun
vefatiyle zimmetindeki borç. terikesîne raci olub bu tarihden itibaren mülzem
rıbhın bâtıl olacağına dair mülga fetvahanei, âli tarafından fetva verilmişdir.
604 - :
Vakıf bir para, ilzam edilen müddetin geçmesinden sonra bir müddet daha
müstakrizin zimmetinde nbıh ilzam edilmeksizin kalacak olsa bu müddet için nbıh
lâzım gelmez.
Meselâ : bir sene
müddetle ve mülzem bir rıbh ile istidane edilen bir vakıf meblâğ, bu müddetten
sonra bir sene daha medyunun zimmetinde ribh ilzam edilmeksizin kalsa bu
ikinci.sene için ribh lâzım gelmez. Aksi takdirde riba tahakkuk eder. Çünkü bu
borçlu, rıbhı iltizam etmiş değildir. Sürre-Löl'fetâvâ.
605 - : Bir
muamelei şeriyye ile ilzam edilmeyen; bir rıbh, mücerred taahhüd edilmekle
lâzım gelmez. Binaenaleyh bir vakfın nükudundan borç alan kimse, kendisine
usulen bir nbıh ilzam edilmediği halde : « ben geçen her sene için vakfa şu
kadar nbh veririm» demiş olsa mücerred bu va'dine mebni kendisinden mütevelli
nbh almaya kadir olamaz. Abdurrahİm Fetâ-vas,
606 - : Bir
mütevelli, vakıf paralardan ödünç alan
kimselere kendi malını «atmak suretiyle rıbıh ilzam etse bu nbıh, kendisinin
olur. Şu kadar var ki kendisine tîyb olmaz.
Vakıf namına hiyanotde bulunmuş
olmakla azle müstahik olur. Abdurrahİm Fetâvası.
607 - : Bir
mütevelli, vakıf paralan vâkıfının şart ve tayin etdiği mik-dardan ziyade
hâkimin izniyle istirbah edebilir. Onu on bir hisabiyle ikrazı meşrut olan bir
vakıf pjrrayr onu on bir buçuk hesabiyle ikraz gibi.
Fakat vakıfda müzayaka
yok iken ziyadeye istirbah edilmesi caiz değildir. Ali Efendi Fetâvası.
608 - : Bir
mütevelli, vakıf paraları bir müdet istirbah edemeyib muattal bir halde
bıraksa bundan dolayı kendisine zaman lâzım gelmez.
609 - : Bir
mütevelli, rehni kavi ile ikraz edilmesi meşrut bir vakıf parayı rehinsiz
oîarak veya kıymeti noksan bir rehin ile İkraz edip de bilâhare bu borcun
tahsili mümkün olmasa mütevelli, noksanı zamin olur. Ali Efen di Fetâvası.
610 - : Bir
mütevellinin istirbah kasdiyle ikraz etmiş olduğu vakıf paralan azli veya
vefatı halinde yerine mütevelli olan zat. borçlulardan kabz eder. bunları
tahsil selâhiyeti. esah olan kavle göre mütevelliye aid olur.
611 - : Bir
mütevelli, vakıf paraları kendi umuruna sarf İle istihlâk etdikten sonra azl edilse bu
paraları zamin olur, fakat aradan geçen müdet için kendisine bir rıbh tazmin
etdirilemez. Çünkü bu rıbhı iltizam etmiş değildir. Abdurrahİm Fetâvası.
612 - :
Vakfa aid borçlar, emsaliyle kaza olunur.
Binaenaleyh bir kimse,
vakfın her hangi cins nükudundan istikra etmiş ise borcunu o cins nükud ile
ödemesi icab eder.
Meselâ : altın akçe
istikraz" etmiş ise yine altın akçe vermesi lâzım e-lir. bunun yerine
gümüş para veririm diyemez.
Maamafih bir kimse,
meselâ şu kadar gümüş paradan ibaret olan borcunu buna muadil şu kadar altın
ile birraz ödese. bilâhere pişman olub : «brn gümüş para ile borcumu
ödeyeceğim» diye vermiş, olduğu altını istirdada kıyam edemez.
613 - :
Vakfa olan borç, mümtaz düyundan değildir.
Binaenaleyh bir kimse,
vakfa olan borcunu ödemeden vefat etse bu borcu, sair bordan üzerine takdim
edilemez. Terikesi borçlarına kifayet etmezse mütevelli, sair alacaklılar gibi
guremaya dahil olur.
614 - :
Mütevelli, vakıf paralan istirbah etmediği veya vechi şer'î üzere nbh uzam
eylemediği cihetle gaile hâsıl olmasa mürtezika vakıfdan vazifelerini
alamazlar. $âyed mütevelli, asıl vakıf maldan verirse zamin ve ilzamı rıbh
etmediğinden dolayı azle müstahik olur.
Maamafih mütevelli :
cVakfın gailesindendir» diye mürtezikaya vazifelerini verse bilâhare :
«vakıfda gaile yok idi, asıl maldan verdim» diyerek verdiği paraları
mürtezikadan istirdad edemez. Fetâvayr Ali Efendi, Neticetül-fetâva. [19]
İÇİNDEKİLER :
Vakıflara aid tamirat ve inşaat. Bir vakfa aid varidatın başka bir vakfa sarf
ve naklinin caiz olub olmaması. Vakıflar İçin istida-ne. Cihetlerin tevcihi.
Cihetlerde istinabenin ve ferağın cereyanı. Cihetlerin muattal bırakılması.
Vazifelerin aksamı ve mürtezikaya vakfın gailesinden vazifelerinin nasıl
verileceği. [20]
615 - :
Vakıfların tamiratı vazifelerden mukaddemdir.
Binaenaleyh tamire
muhtaç bulunan bir vakfın gailesi, evvelâ tamirine sarf edilir. Tamir
yapılmadıkça vazifelere bîr şey verilmez. Vâkıf tarafından bu husus, şart
edilmiş olsun olmasın müsavidir. Şayed mütevelli, gaileyi vazifelere sarf edib
de tamir için bir şey kalmazsa vazifelere sarf ettiği meblâğı zamin olur.
Çünkü vâkıfın maksadı, vakfının devamiyle gailesinin müeb-beden sarf
edilmesidir. Bu maksadı ise tamir İle kabil olabilir. Bu halde imaret ciheti
iktizaen meşrut bulunmuş olur. Artık mütevelli, tamiri takdim etmeyince
vâkıfın iktizaen olsun şartına muhalefet etmiş, kendisine mevdu olan emanete
teaddîde bulunmuş, âdeta müvekkilinin enirine muhalefet eden bir vekil hükmünde
bulunuvermişdir. Hidaye, Ankaravî HâmişJ.
616 - : Bir
vakfın gailesi bir camii şerifin yalnız imam ve hatibine meşrut bulunsa bu
gaile, o camiin tamirine sarf olunamaz. Feyziyye.
Bir de imam, müezzin,
ferraş, medrese müderrisi gibi hizmetlerinin mu-attaliyyetî zararı beyyini
müsteizim olan hademei hayrat, imarete mülhaktırlar, ki bunlara «erbabı şeair»
denir.. Binaenaleyh bir mescid. tamire muhtaç olub gailesi hepsine kifayet
etmediği gibi bu hademeye vazifeleri verilmediği takdirde mescidin tatili
lâzım gelecek olsa galiden bunların vazifeleri kesilemez. Belki gaile, tamirat
ile beraber bunların vazifelerine - imkân nisbetinde - sarf edilir. Fakat
hizmetlerinin devam etmemesinde zararı beyyin olmayan sair bir kısım hademeye
bu tamir esnasında bir şey verilmez. Tenkihi Hâmiüı.
617 - : Gailesi
fukaraya veya vâkıfın evlâdına meşrut olan bir vakıf haraba yüz tutunca
mütevelli gailesinden evvelâ tamiratım yapar, sonra bir şey kalırsa anı da
fukaraya veya evlâdı vâkıfa sarf eder, yoksa fukara veya vâkıfın evlâdı, buna
muhalefet ederek gailenin tamamını aramızda ikti-sam ederiz diyemezler.
Mülteka, Damad.
618 - :
Medrese, mekteb gibi vakıf bir mahal, tamire
muhtaç olduğu halde gailesi bulunmasa tamirine kâfi bîr mikdarının
kiraya verilerek bedeliyle tamirini yapmak caiz olur, Mecmuai Cedide.
619 - :
Süknası meşrut olan bir vakıf akar, tamire muhtaç oldukda bakılır. Eğer bu
akarın gailesi vakıf dan tamir edilmesi vâkıf tarafından şart kılınmış ise bu akar,
vakfın gailesinden tamir edilir, çünkü vâkıfların bu gibi şartlarına riayet
icab eder. Ve eğer vâkıf tarafından böyle şart edilmemiş veya cart edilmiş ise
de vakıfda gaile bulunmamış olursa bu akarı onun meşrutun îehi kendi malından
teberrüan tamir eder.
Şayed meşrutun lehin
tamire iktidarı olmaz, veya olur da tamirden kaçınırsa hâkim, o akarı
mütevellisinin marifetiyle kirasına mahsuben tamir etmek ü-zeıc başkasına
kiraya verir, tamir masraf 'kiradan ödenince bu akar yine meşrutun lehine iade
edilir. Şerhi Vatı
620 - :
Süknası meşrut bir vakıf akarda meşrutun lehi kendi mâlinden badana ve saire
gibi meremmeti müstehleke kabilinden bazı tamirler yapsa bunlar her halde vakfa
teberru olmuş olur. Çünkü bu gibi aynini ahz etmek mümkün veya vakfa zarardan
hali olmayan şeyler, helak olmuş sayılır.
Fakat bir oda1 ilâvesi
gibi meremmcü gayri müstehleke
kabilinden bir şey ise bu kendisinin malı olur. vefatında da vârislerine
mevrus olur.
Bu hr.ide o akar, bu
meşrutun lehin vefatından sonra başka bir zata tevcih edilince o zat, bu ilâve
edilen binanın kıymetini müteveffanın vârislerine vurı'î d binaya mâlik olur.
Fakal bunu vermekden imtina etdiği takdirde o akar, ücretinden o binanın
kıymeti temin ve tamamen vârislere ita edilinceye kadar hâkim tarafından
başkasına kiraya verilir, badehu o zata iade ve tesüm olunur. Yoksa bu zat, o
binanın hedm ve kal'ına razı olamaz. Is'af, Bahri Raik. C4ÛH) inci meseleye
müracaat!.
621 - : Süknası iki kimse arasında müşterek bir vakıf
hane harab olmakla bunların biri tamirden imtina edib diğeri hâkimin emriyle
kendi ma-iından tamir eylese bu masrafını istifa etmedikçe diğeri bu hanede sakin olamaz.
Abdurrahim fetâvası.
622 - : Bîr vakfın müsteciri, mütevellinin
emriyle vakıfda tamirat ya-
pınca bakılır: Bu
tamirat, damın kiremitlerini aktarmak, mecurun ıslahına ve halelden vikayesine
aid şeyler ise masrafını vakfın gailesinden olmak üzere mütevelliden alabilir.
Velev ki mütevelliden alması şart edilmiş olmasın. Fakat me'cur hanenin fırını
tamir etmek, pislik çukurunu boşaltmak gibi mü-cerred müstecirin menafiine aid
ise masrafını vakıfdan alamaz. Meğer ki alması şart edilmiş olsun. Tenkihi
Hamîdi, Hayriyye.
623 - :
îcareteynli bir vakıf yerin taksimi mümkün olmadığı veya vakıf hakkında muzir
bulunduğu halde haraba yüz tutmakla hissedarlardan biri kirasına mahsuben
malından tamir etmek, isteyib de diğer hissedarlar buna razı olmasalar, tamir
etmek isteyen hissedar, hâkime müracaat eder. Hâkim rîe mütevellinin re'yile bu
tamire ve masrafının kirasından istifasına izin verirse o hissedar, yapacağı
tamir masrafından sair hissedarlara isabet eden mikdarı istif edinceye kadar bu
akarı kiraya verib bedelini alabilir.
624 - :
îcareteynli bir vakıf akarı,
hissedarlarından biri diğerlerinin emri hâkimin izni olmaksızın kendi
malından para sarf ederek tamir etse' müteberri olmuş olur.
Binaenaleyh diğer
hissedarların hisselerine isabet eden masrafı anlardan isteyemez. Fakat
hissedarların emirleri ve kendilrine rücua muvafaket-leri ile veya görülen
lüzumuna mebni hâkimin izniyle tamir etdiği takdirde anların hisselerine isabet
eden masrafı kendilerinden isteyebilir. Nefakatü''-hüiâsa.
625 - : Bir
vakfın bizzat ayninden vücude gelen hâsılat, meselâ : mür:-hedim bir vakfın
ankazı, o vakfın imaretine sarf edilir, m ür tezi kasın a sarf çdilemez. Çünkü
bu, gaile kabilinden değil, mevkufun rakabesi cümlesindendir.
626 - :
Vakıf müsakkafatın kadim vaziyetini tağyir caiz değildir. Meğer ki tağyir için
bir zaruret ve vakıfça bir menfaat tahakkuk etsin. O takdirde hâkimin re'yi ve
mütevellinin izniyle tağyiri caiz olur.
Meselâ : îcareteynli
bir vakıf han, pek büyük olub zaman itibariyle kendisinin hali hâzırından kira
ile istifade kabil olmasa da küçük kısımlara ayrılması ve bazı odalarının
dükkân ittihaz edilmesi, maslahata muvafık, vakfı için faideli olduğu tahakkuk
eylese bu hanın kadim vaziyetini bu veçhile ıslah etmesi için mutasarrıfına
mütevellisi tarafından hâkimin reyüe izin verebilir.
627 - :
Vakıf bir mezreayı mezreahkdan çıkararak üzerinde binalar, dükkânlar ve saire
inşasiyle kiraya vermek caiz olmaz. Belki mezrea olarak istiğlâl olunması
lâzım gelir. Fakat böyle vakıf arazi, beldenin hanelerine bitişik olub da
üzerinde bina veya dükkân inşa edilmekle intifa edilmesi, vakıf ve fukara
hakkında ekin ekmek, ağaç dikmek suretiyle intifadan
daha faideli bulunsa mütevelli, vakfın
maliyle onda ebniye inşa ve icar edebilir. Bezzaziyye.
628 - : Bir
kimse mütevellisi bulunduğu bir vakıf arşa üzerine bir bina yapınca veya
dikince bakılır : eğer vakfın malından yapmış ise bu bina veya ağaç da vakıf
olmuş olur. Gerek nefsi için veya vakıf için yapdığım söy-liyerek işhadda
bulunmuş olsun olmasın müsavidir. Ve eğer kendi malından yapmış ve binaya veya
ağaç diğmeğe başlıyacağı zaman kendi nefsi için yapdığım söyliyerek işhadda
bulunmuş ise bina veya ağaç kendisinin olur. Fakat bina veya ağaç dikme
zamanında işhad etmeyib sükût eylemiş ise bina ve ağaç vakfın olur.
Bir de bu hususda
mescidler müstesna bir halde bulunur. Şöyle ki : bir mescidin harimine
dikilecek ağaçlar, işhad bulunsun bulunmasın her halde mescide aid olur. Çünkü
hiç bir kimse kendi nefsi için mescide ağaç dikemez. Rriüi Muhtar.
629 - : Bir
kimse kendi vakfının mütevellisi olduğu halde kendi malından o vakıf üzerinde
bir bina yapsa ağaç dikip yetiştirse bunlar, kendisinin malı olmuş olur,
vefatında vârislerine intikal eder. Velev ki bina ve dikme zamanında bunları
kendi nefsi için yapdığım söyliyerek işhadda bulunmuş olmasın. Kadıhan. [21]
630 - :
Cihetleriyle vâkıfları müttehid olan iki vakıf dan birinin fazla varidatını,
gailesine zaaf arız olan diğer vakfın masarifine sarf etmek caizdir.
Meselâ bir kimse vakf
etmiş olduğu bir medresenin tamiratı için bir akar, bu medresenin
müderrislerinin vazifeleri için de diğer bir akar vakıf ve şart etdiği halde
meşrut akarın gailesine bilâhare zaaf arız olub vazifelere kifayet edemez olsa
tamirata meşrut olan akarın gailesi fazlasından be vazifele; -arf edilebilir. Çünkü bunlar, .bir şey
gibidirler. Dürri Muhtar.
631 - :
Cihetleri muhtelif olan iki vakıfdan birinin bir cihete meşrut olan gailesini,
diğer vakfın masarifine sarfetmek caiz değildir. Velev ki vâkıfları müttehid
olsun. Şaye3 mütevelli, sarf edecek olursa zamin olur.
Meselâ : bir kimse
vakıf etdiği iki medreseden her birinin masrafı için bir akar vakf etmiş olsa
bu medreselerden birinin akarının gailesi, diğer medresenin masrafına sarf
edilemez.
Kezalik bir kimse bir
mescid ile bir mekteb yapmış olsa bunlardan birine vakıf etmiş olduğu akarın
gailesi, diğerine sarf edilemez.
Kezalik bir kimse biri
süknaya, diğeri istiğlâle mahsûs olmak üzere flri menzil vakf etmiş olsa
bunlardan birinin gailesi, diğerine sarf edilemez.
Kezalik iki kimseden
her biri bir mescid yapmış oîsa birine meşrut akarın fazla varidatı, diğerine
sarf edilemez. Dürri Muhtar, Reddi Muhtar.
632 - :
Hayır müesseselerinden biri harab ve kendisinden istiğna hâsıl olunca varidatı,
amn cinsinden olub varidatı az ve kendisine en yakın bulunan diğer bir hayır
müessesesine hâkimin reyile sarf olunabilir.
Meselâ : vakıf bir
imarethane harab olub müstağna anh bir hâle gelse vakıfakaratmın gailesi, amn
yakinindeki diğer bir imarethaneye sarf edilebilir.
Kezalik bir dere
üzerinde bulunan vakıf bir köprü, o vadideki sulann geçilib başka bir dereye
akmasiyle müstağna anh olub o diğer derenin köprüsü tamire muhtaç bulunsa
bakılır : Eğer bu ikinci köprü de âmmeye aid olub birinci köprüye kendisinden
daha yakın ve âmmeye aid bir köprü bulunmazsa o birinci köprünün varidatını,
bu ikinci köprüye sarf etmek caiz olur. Hindiyye.
633 - :
Kiraya verilib gailesi bir cihete sarf edilmek üzere vakf edilmiş olan bir
mahal, harab olsa, imamı Muhammede göre de vâkıfının mülküne avdet etmez, belki
bunun yalnız ankazı avdet eder. Fetva bu veçhiledir. Arsası yine vakıf olarak
kalır, çünkü bu arsadan velev az bir kira ile intifa edilmesi mümkündür. Reddi
Muhtar.
634 - :
İstiğlâle mahsus olmayan vakıf bir bina veya vakıf bir havz harab olub da
tamiri mümkün olmamakla müstağna anh bir hâle gelse bunların yerleriyle
nakazı, îmam Muhammede göre vâkıflarına veya vârislerine aid olur. Bunlar
Tnaîûm ve mevcud olmayınca o vakıf yerler; lûkata hükmünde olarak fakirlere
tesadduk edilir. Fakirler de bunları satarak seme-niyle intifa ederler.
Hindiyye. îmam Ebu Yusüfün muhtar olan kavli ise buna muhaliidir. [22]
635 - : Bir
vakıf namına istidanede bulunmak, yani ödünç para almak, veya veresiye bir mal
satın almak caiz değildir. Meğer ki vakfın maslahatı için bu istidaneye ihtiyaç
görülsün.
Söyle k: : bir vakfın
akarı tamire muhtaç olduğu halde gailesi filhal mevcud bulonmasa bakılır :.
eğer ihtiyaç halinde mütevellinin istidanede bulunması, vâkıf tarafından
vakfiyyesinde zikr edilmiş, ise mütevelli, kendi kendine istidanede bulunarak
vakfın tamiratına sarf edebilir. Fakat böyle bir şey zikr edilmemiş İse
istidane hâkimin iznine tevakkuf eder, Binaenaleyh mütevelli, hâkimin reyini
istihsal etmedikçe istidanede bulunamaz- Ten-kini Hâmidî, Reddi Muhtar.
Mezhebrie mutemed olan
budur. Fakat bazı ulemaya göre mütevelli, zaruret tahakkuk edince hâkimin izni
olmaksızın da istikrazda. bulunabilirbahusus hâkim, uzak bir mahalde bulunub da
kendisine müracaat müteazziı olursa. Haniyye, Hayriyye.
636 - :
Müstegaliâtı tamire muhtaç olub filhâl gailesi mevcut bulunmayan bir vakıf
için rıbıhsız = faizsiz olarak istidane mümkün oldukça rıbıh ile istidane
cihetine gidilemez. Fakat rıbıhsız istidane kabil olmayınca hâkimin emriyle ve
muamelei §eriyye veçhile istidane caiz olur.
Binaenaleyh mütevelli,
böylece istidane etdiği meblâğı vakfın tamirine kadri maruf olarak sarf edince
bu meblâğ ile muayyen rıbhını - mukrize vermek için - bu vakfın müstakbel
gailesinden istifa edebilir. Kendisi henüz istifa etmeden vefat edince
vârisleri bunu biTisbat istifaya müstahik olurlar. Çünkü istidane edilmediği
takdirde vakıf harab olub gidecekdir. Şerhi Vehbaniyye, Behcetül'fetâvâ.
637 - : Bir
vakfın mütevellisi, o vakfın filhal gailesi mevcud olmamakla lüzum görülen
tamirat ve mühimmatına hâkimin reyile ve vakfa rücu etmek şartiyle kendi
malından -kaderi maruf bir meblâğ sarf etmiş bulunsa bu meblâğı hayatında
kendisi, vefatından sonra da vârisleri vakfın gailesinden istifa edebilirler.
Şu kadar var ki hâkimin izniyle ve rücu şartiyle sarf edilmiş olduğu beyyine
ile sabit olmalıdır. Aksi takdirde
mütevelli, müteberri olacağından vakfa rücu edemez. Tenkihİ Hâmidi.
638 - :
Hademe ve mürtezikanın vazifelerini Ödemek için vakıf namına istidane caiz
değildir. Mütevelli, bunlar için istidanede bulunacak oisa bunu kendi malından
ödemesi lâzım gelir.
Fakat imam, hatib,
müezzin gibi mesalihi mescidden bulunan hademenin vazifeleri için hâkimin
reyile istidane tecviz edilm^şdr. Bu halde bununla vakfın gailesine rücu
edebilir. Aksi takdirde mescidin muatta! kalmasına sebebiyet verilmiş olur.
Tenkihi Hâmidî, Reddi Muhtar.
639 - : Bir mütevelli, vakfın imar ve ıslahı için
gailesi mevcud iken kendi malından bir mikdar meblâğ
sarf etse veya vakıf için bir şey satın alsa bu bir istidane sayılmaz. Bununla
vakfın gailesine dıyaneten rücu edebilir, velev ki hâkimin reyi munzam
bulunmasın. Şu kadar var ki vakfa rücu etmek niyyetiyle sarf etdiğine şahid
ikame etmedikçe hu: babdaki iddiası
hükmen kabul olunmaz. Reddi Muhtar.
640 - : Bir
vakfı bir kimse, meselâ o vakfın müüteciri, müteveHisinin emriyle vakfa rücu
etmek üzere kendi malından tamir edecek olsa bununla vakfa rücu edebilir. Fakat
gerek mütevellinin ve gerk mütvelli tarafından mezun olan kimsenin vakfa rücuu
şart etmeksizin kendi malından vakfın tamiratına sarf etdiği meblâğ, bir kavle
göre teberru sayılır, bununla vakfa rücu
edilemez. Diğer bir kavle göre de teberru sayılmaz. Bununla vakfa rücu
edilebilir. Reddi Muhtar
(Hanbelî fukahasına
göre bir mütevelli, hâkimin izni olmaksızın vakıf için bir maslahata mebni
istidanede bulunabilir. Nitekim sair tasarrufatı da böyledir. Çünkü mütevelli,
mütemendir. mutlakuttasarrufdur, hakkında izin ve i'timan sabitdir.
Keşşafül'kına.) [23]
641 - :
İmamet, hitabet, müderrislik, vaizlik, kurralık gibi ilmi cihetlerin ve
kayyımlık^ türbedarlık gibi bedenî cihetlerin ehil olmayanlara tevcihi caiz
değildir.
Binaenaleyh böyle bir
cihet, ehil olmayan bir kimseye tevcih olunsa uhdesinden ref ile ehline tevcih
edilmesi hâkim üzerin vâcib olur.
Bir cihetin nâ ehle
tevcihinde iki bakımdan zulm ve teaddî vardır: birisi, o cihetin ehil olmayana
verilmesi, diğeri de o cihetden ehil olanın mahrum bırakılmasıdır. Hayrüddin.
642 - :
Hademesinin azl ve nasbi'mütevellisine meşrut olan bir vakfın tevcihatma hâkim müdahale
edemez. Çünkü hâkimin velayeti meşrutun lehin velayetinden müteahhirdir.
ftİeğer ki mütevelli; cihetleri nâ ehle tevcih veya bir kimsenin uhdesindeki
bir ciheti haksız yere ref etsin, o takdirde hâkim müdahale edebilir. Bahri
Raik.
643 - : Bir
zata tevcih edilen bir cihet refini mucib bir sebeb bulunmaksızın bilâhare
başkasına da tevcih olunsa bu ikinci tevcih muteber olmaz. Fakat bir kimsenin
uhdesindeki bir cihet, refini icab eden bir sebebden dolayı ref edilerek
başkasına tevcih edilirse muteber olur. Artık o kimse, bu cihete müdahale
edemez. Ali Efendi Fetâvası.
644 - :
Cihetleri tevcih ve takrire memur olmayan bir hâkim, bir kimseye bir cihet
için takrir ve tevcih hücceti verdikden sonra o cihet, veliy-yül'emrin
beratiyle başkasına tevcih olunsa o kimse, mücerred hâkimin takririne mebni bu
ciheti zabta'kadir olamaz. Behcetül'fetâvâ.
(Berat : bir zata bir
cihetin tevcih veya bir vazifenin tahsis edildiğini veya bir rütbe ve imtiyazın
verildiğini tasdik eden ferman demekdir. îlmiyye-ye verilen müderrislik cihet
ve payesine «rüusi hümayun» denilmişdir.
Vaktiyle Türkiyede 2
Ramazanı şerif 1331 tarihli tevcihi cihat nizamnamesi muçebince imamet,
hitabet, müderrislik, meşihat, ve kürsü şeyhliği ve enbiyayı izam hazeratınuı
türbedarlığı ve haremeyni şerif eyn ve beytül'-makdis hademeliği ile tevliyet
ve zaviyedarlık ciheti beratı âli ile ve maada cihatı ilmiyye evkaf
nezaretince verilecek bir vesikai resmiyye ile ve berata muhtaç olmayan cihatı
bedeniyye de kezalik evkaf nezaretince veya nezaret namına mahallî evkaf
idarelerince verilecek vesaik ile tasarruf olunurdu.)
645 - :
Hidematmın ifası bir zamana müsadif olan iki cihetin bir zat uhdesinde cem'i
caiz değildir, iki camii şerifde hitabet gibi.
Binaenaleyh bir zata
böyle iki cihet tevcih edilse bunlardan dilediği uhdesinde ibka edilerek
diğeri elinden alınır.
(Düsturun üçüncü
cildinde yazılı 1290 tarihine müsadif tevcihi cihat ni-zamna;nesinin yedinci
maddesinde şöyle denümidir :
«Eda ve ifaıs bir
zamana tesadüf eyliyen ve. yahut birinin hizmeti diğerinin hizmetim hakkiyle
ifaya mani olan iki ciheti müstakille şahsı vahide t&vcih olunmaz.»)
646 - :
Cihetlerin meşrutun lehlerindeki vasıflar, birer sarih şart mesabesindedir.
Kendilerinde bu vasıfların bulunması aranır.
Binaenaleyh bir vasıf
ile m utta sı f, bir sınıfa mensub zatlara meşrut edan cihetler, o vasfı haiz,
o sınıfa dahil olmayan zatlara tevcih edilemez.
Meselâ : Hanefî
fukahasma veya nakşibendî meşayihine meşrut olan bir cihet, Şafiî fukahasma,
veya kadiri meşayihine tevcih edilemez. Tevcih edilecek olsa ref olunarak
vâkıfın şartına riayet edilir. Çünkü vâkıfın şartı, şariin nassı gibi
lâzurtürriayedir. Bahri Raik.
647 - :
İmamet, müezzinlik, müderrislik gibi bir cihet, vefat eden mutasarrıfının o
cihete ehl olan büyük evlâdına tevcih edilir. Başkasına. tevcih edilmesi lâik
olmaz. Çünkü bununla maksadı şer'î hâsıl olmuş, ve cihet sahibinin hukukuna
riayet edilmiş olur. Meğer ki o cihetin ayrıca bir meşrutun lehi bulunsun.
Feyziyye, Hızanatürrivâyat.
Ramazanı Şerif 1331
tarihli cihat nizamnamesinde şöyle denilmişdir.
6 - Madde :
Meşruta olan cihat, ehliyeti tahakkuk eden meşrutun lehine usuli şeriyyesine
tevfikan tevcih olunur.
7. - Madde :
Evkafı gayri sahihaya aid cihatin tevcihinde şartı vâkıfa riayet lâzım olmayıb
gayri meşruta cihat gibi tevcih olunur.
8 - Madde :
Meşrutiyet vech ile tasarruf olunmayan bir cihetin teVcihi lâzım geldikde
müsabaka imtihanı bil'icra en ziyade isbatı ehliyet edenlere tevcih
edilecekdir. Ancak babadan kalan postnişînliklerin evlâda tevcihi için
bil'imtihan isbatı ehliyet kâfidir.
9 - Madde :
Ciheti ilmiyye talibini meyanında icra kılınacak müsabaka imtihanında ehliyetde
müsavi olanlar zuhur eder ve bunlar arasında mutasarrıfı sabıkın evlâdı dahi
bulunursa tercih olunacaktır.
10.
Madde : Maddei sabıkada beyan olunan ehliyeti mütasaviye erbabı
meyanında mutasarrıfı sabıkın evlâdı
bulunmazsa birinci deredede müteveffaya karabeti olan, ikinci derecede
uhdesinde diğer cihet bulunmayan üçüncü derecede fakri hali bulunan tercih
kılınır, dördüncü derecede kura medarı tercih ittihaz edilir.
11 - Madde :
Büâ meşrutiyet tasarruf olunan ciheti İlmiyyeden birine tasarruf eden kimsenin
vefatında kebir evlâdı bulunmaz veya. imtihanda kazanamazsa ciheti mezkûre
sagîr oğlu "bulunduğu halde bilmüsabaka isbatı ehliyet eden şahsı ahar
niyabetiyle sağiri mezkûre ve sağîri
evlâdı müteaddid ise sinnen ekberine tevcih olunur.
12 - Madde :
Tasarrufu meşrutiyet vech ile olmayan müteaddid cihati ümiyyenin mutasarrıfı
kebir ve sagir evlâdım terk ederek vefat eyledikde cihati mezkûreden kebir
oğullarının bilmüsabaka istihsal edebilecekleri birer adedinden maad kalacak
cihet maddei sabıkaya tevfikan sagîr oğluna veya evlâdı sigarının sinnen ekberine tevcih edilir. Evlâdı kibarı
müsabakada kazanamaz veya fazla kalan cihet, müteaddid olur iseı evlâdı
sigarına e"h faidelilerinden birer adedi kura ile taksim olunur. Ve sagîr
oğlu bir dane ise cihati mezkûreden en faidelisi ana verilerek diğerleri
haricden bilmüsabaka ehliyet edenlere tevcih kılınır,
13 - Madde :
kayyımlık, ferraşhk, türbedarlık gibi ciheti bedeniyyenin inhüâlinde
mutasarrıfı sabıkın ehliyeti tahakkuk «den oğluna ve oğlu müteaddid olur ve
ehliyetde müsavi bulunurlarsa ekberine ve oğlu ehil olmadığı veya sagir
bulunduğu takdirde haricden ehil ve erbabına tevcih edilecekdir.
Madde : Sagîr iken
uhdelerine binniyabe cihati ilmiyye tevcih edilmiş olanlar tariki tahsilde
bulunmak şartiyle devr hanlık ve cüz' hanlık ve emsali için yirmi ve imamet ve
hitabet ve müezzinlik cihetleri için yirmi beş, ve müderrislik ve tevcih
müsabakaya muhtaç olan sair cihetler için otuz yaşma kadar müsabaka imtihanı
taleb edeceklerdir. On beş yaşına vâsıl oîub da tariki tahsilde bulunmayanların
veya tariki tahsilde buîunub da zikr olunan cihat için muayyen olan sinleri
tecavüz edinceye kadar a'zarı meşrua olmaksızın müsabakaya girmeyenlerin veya
imtihanda müsabıkîarıyle müsavi dererecede leyakat ibraz edemiyenlerin
uhdelerindeki cihat ref olunarak müsabakada kazananlara tevcih edilecekdir.) [24]
648 - :
Niyabete kabiliyeti olan cihetlerde hâkimin reyile istinabe, yani : naib,
vekil tayin etmek caizdir.
Binaenaleyh bir kimse,
velev ki ma'zur olmasın, uhdesinde bulunan imamet, ifta, tedris gibi bir
cihetin hizmetini eda için eh] olan bir zatı hâkimin reyile vekil tayin
edebilir. Hattâ sahih görülen bir kavle nazaran özrü şer'î mevcud olunca hâkimin
reyi bulunmaksızın da istinabe
caizdir.
Fakat hizmetini bizzat
ifa etmesi vâkıf veya hâkim tarafından meşrut bulunan bir ciheti mutasarrıfı,
mazur olmadıkça yerine başkasını vekil tayin edemez. Niyabeti kabil olmayan
cihetlerde ise istinabe asla caiz değildir. Taallümi ilm gibi. Tahtavi. Tenkihi
Hâmidi.
(Hanbelîlere göre de
tedris, imamet, hitabet, ezan, bevvablık gibi hususlarda niyabet caizdir,
velev ki vâkıf bundan neh yetmiş oisun. Şu kadar var ki naib. bunları edaya ehl
olmalıdır. Keşşafül'kına.)
649 - : Bîr
Özrden dolayı yapılan istinabe, cihet sahibinin muayyen vazifeyi almasına mani
değildir. Bu halde vekâlet için bir ücret dermeyan edilmiş olunca vekil de
vekâleti müddetince bu ücreti müvekkili olan cihet sahibinden alabilir. Çünkü
bu vekâlet, bir nevi icare demekdir. Müteahhirini fukaha ise imamet, tedris,
talimi kur'an gibi hususlar isticarı caiz görmüşlerdir.
Fakat istinabe özre
müstenid olmaz veya cihet sahibinin bizzat hizmetde bulunması meşrut bulunursa
bu cihet sahibi vekâlet müddetince muayyen vazifeye müstahik olmaz.
Şayed vâkıf, imamet ve
tedris gibi bir cihetin vazifesini o cihetin hizmetini biifi'l ifa edene şart
etmiş olursa o hizmeti gören vekil, bu vazifeye müstahik olarak bunu vakîfdan
alabilir. Tahtavi, Reddi Muhtar. Tenkih.
650 - : Okumaya mübaşeret edecekleri ezanlar veya
dualar mukabilinde bir camii şerifin müezzinlerine meşrut, müretteb olan
vazifeye bu ezan ve duayı o müezzinler namına niyabeten ifa eden kimseler
müstahik olurlar. Yoksa asıl olmaları itibariyle o müezzinler müstahik
olmazlar. Çünkü bu vazife o hizmetlerin mübaşirlerine meşrut bulunmuşdur.
Tenkihi Hâmidi. -
651 - : Bir
cihet sahibinin ademi ehliyeti, istinabe için bir Özür teşkil etmez. Çünkü
ehliyeti olmayan kimseye bir cihetin tevcihi esasen sahih değildir.
Binaenaleyh uhdesine meselâ müderrislik tevcih edilen bir kimse, cahil
bulunursa yerine bir âlim zatı vekil tayin etmekle tedris vazifesine müstahik
olamaz. Tenkihi Hâmidî.
652 - : Bir kimse uhdesindeki bir ciheti hâkimin
tevcihine iktiran etmek şartiyle başkasına ferağ ve o cihetden kasrı yed
edebilir.
Fakat mefruğün îehin
bu cihete ehliyeti hâkimin yanında tebeyyün etmeli, ve bu cihet mefruğün lehe
hâkim tarafından tevcih edilmelidir. Böyle olmayınca ferağın hükmü olamaz.
Çünkü böyle mücerred bîr ferağ, bir sebebi zayıfdır, hâkimin takriri inzimam
etmedikçe sahih olamaz. Tenkih.
453 - :
Cihetlerden, vazifelerden bîr mal mukabilinde nüzul caizdir.
Meselâ : bir kimse
uhdesindeki bir imamet veya hitabet cihetini malûm bir bedel mukabilinde ve
hâkimin huzurunda her veçhile ehil olan bir zata ferağ, hâkim de o ferağı
takrir edebilir. Bu halde fariğ, bedeli ferağa müstahik olur.
Bu hususda fukahayı
kiramın ihtilâfı vardır. Bazı fukahaya göre bu, şüfa-cİ3 olduğu gibi hukuki
mücerrede kabilindendir, bundan bir bedel mukabilinde feragat, caiz değildir.
Binaenaleyh mefruğün leh, bedeli ferağdan fariği ibrâi âm ile ibra etmese
bilâhare bu bedeli andan istirdad edebilir. Şeyhül'islâm Ali Efendi merhum bu
veçhile fetva vermisdir. Tenkihi Hâmidi.
Fakat diğer bazı
fukahaya göre bu i'tiyaz. caizdir. Bu zevatın kavli, as-ph maslahatına daha
muvafık görüldüğü cihetle bu kavil üzere amel olunması için Şurayı Devlet ve
mülga Mecelle Cemiyeti ve Meclisi Tedkikatı Şer'iyye tarafından verilen karar
üzerine 1295 recebi şerifinde bir irade sâ-dir olmuş, ve andan sonra bu kavi
üzere fetva verilmişdir.
654 - : Bir cihet, bir bedel mukabilinde ve
hâkimin huzurunda ferağ cdiidikden
sonra mefruğün leh. ferağ bedeli kendisine geri verildiği takdirde ciheti
fariğe iade edeceğine söz vermiş bulunsa bu sözü ifası lâzım gelmez. Çünkü
böyle mücerred bir va'din ifasına - hukukan - mecburiyet yokdur. Fetavâyj
Hayriyye. [25]
655 - :
Evkaf hizmetlerinde bîlâ Özrin terk ve lekâsüiü vuku bulan c; hat sahihlerinin
cihetleri hâkim tarafından ref edilir.
Çünkü bu hizmetleri çıuattal bırakmak vâkıfların şeraitine muhalifdir.
Vâkıfların bu gibi şeraitine ademi riayet ise azli müstelzimdir. Tenkih.
656 - : Bir
cihet sahibi başka beldeye gidib o ciheti üç aydan ziyade muattal bıraksa
bakılır : Eğer o beldeye gitmesi hac Tarizesini ifa veya sıla' rahme riayet
gibi vâcib bir sefer sebebiyle ise azle müstnhik <".ltrsa:'.. Şu kadar
var ki bu tatil müddetince vazivesi kesilir, vazife alması helâl olmaz. Fakat
böyle vâcib bir sefer sebebiyle değime azle müstahik olur. Bahri Ra-ik. Behce.
657 - : Bir
müderris, haftada bazı günler ders okutmasa bakılırı : Eğer ücret, her gün ders
okutmak üzere tahsis edilmiş ise ders okutmadığı Sün-'?re isabet eden ücrete
müstahik olmaz. O günlerin ücreti medresenin tamiratı gibi mesalihine sarf
edilir. Fakat her gün için tasrih ve tahsis edilmemiş ise haftada cuma ve sah
günleri tedrisde bulunmasa da o günlere isabet eden' ücreti de alabilir. Çünkü
bu takdirde bugünler örfen tedrisden müstesnadır. Bu halde ramazanı şerif ile
bayram günleri de tedrisden müstesna bulunur.
658 - : Bir
mescidi şerifin imamı, hor beş vakitdc ifa edeceği imamet"mukabil şu kadar
meblâğ meşrut olduğu halde bazı vakitlerde imametde bulunmasa o vakitlere
isabet eden mikdara müstahik olamaz, bunu almış vakfa red etmesi lâzım gelir.
Su kadar var ki böyle bir imamın senede bir hafta kadar istirahatden veya
köylerde akribasını ziyaretden veya musibet gibi bir sebebden dolayı imametini
ifa edememesi şer'an ve âdeten me'fuddur. Reddi Muhtar.
659 - : Bir
mescidi şerifin imamı, bir senelik gaileyi peşin olarak aldık dan sonra sene henüz
tamam olmadan hizmetini terk etse, bazı fukahaya göre imametde bulunmadığı
günlere isabet eden gaile mikdarı kendisinden geri alınır ki, vâkıfın gayesine
yakın olan da budur. Diğer bazı fukahaya gö-
.re de eğer imam fakir
ise bu gaile kendisine helâl olur.
Kezalik bir medresede
oturan bir talibi ilm, bir senelik gaileyi peşin olarak aldıkdan sonra sene
tamam olmadan o medreseyi bırakıb başka yere nakl eylese almış olduğu gaile,
bir kavle göre kendisinden istirdad olunamaz. Hindiyye, Reddi Muhtar.
660 - : Bir medrese ehline meşrut olan bir gaile,
o medresede talebi ilm için sakin olanlara verilir. Bu medresede bir müddet
sakin ölub daha uzun bir müddet hanelerine ikamet edenlere veya bu medresede
ders ahb mütemadiyen hanelerinde sakin olanlara verilemez.
Böyle bir medrese
sakinleri, bulundukları kasabadan çıkarak en az üç günlük bir mesafeye
giderlerse veya bundan az bir mesafeye gidib de orada lâakal on beş gün
kalırlarsa vazifelerini alamazlar. On beş günden az kaldıkları takdirde de
eğer maişetlerini temin gibi zarurî bir iş için çıkmış bulunurlarsa
vazifelerini alabilirler. Fakat tenezzüh gibi zaruri olmayan bir iş için çıkıp
kalmışlar ise vazifelerini yine alamazlar. Haniyye; Ankaravİ.
661 - : Bir
mescidi şerif harab olub orada namaz kılınması kabil olmasa vazife sahihleri
vazifelerine müstahik olurlar. Zira bu muattaliyet kendi taraflarından vaki
olmamışdır.
Kezalik : bir îmam
kendisine iktida edecek cemaat bulamayib mescidde münferiden namaz kılsa
muayyen ücrete müstahik olur.
Kezalik : bir müderris,
tedrise müheyya iken okutacak talebe bulamasa muayyen ücrete müstahik olur.
Kezalik : bir
münderris, tedrisi meşrut olan talebenin gayrisine tedrisde bulunsa veya içinde
tedris meşrut olan medresede tedris müteazzir olmakla başka bir medresede tedrise
devam etse vazifesin müstahik olur. Yoksa bu halde vakfın gailesi fukaraya
verilmez. Tahtavî, Reddi Muhtar. [26]
662 - :
Vakıfların gailelerinden verilen vazifeler, hizmet mukabilinde olub olmamak
itibariyle iki kısımdır : Hizmet mukabilinde olan vazifeler, sılaya müşabih
olmakla beraber ücret kabilindendir. Binaenaleyh buna istihkak, hizmet iledir.
Hizmet mukabilinde olmayan vazifeler ise meşrutun lehleri ağniyadan ise sıla,
atiyye sayılır, fukaradan ise sadakadan madud bulunur.
663 - :
imamlık, müderrislik gibi bir hizmet, mukabilinde vakıf dan bir vazifeye sahib
olan zat, bu hizmeti bir müddet mazeretsiz olarak terk etse bu müddet aid
vazifeye müstahik olamaz. Çünkü bu vazifenin tamamına istihkak, meşrutun aleyh
olan hizmetin tamamını ifa iledir.
664 - : Bir
zat bir cihetin hizmetini bir kaç sene bil'ifa mukabilinde meşrut vazifeyi
.aldıktan sonra bir kimse çıkıp o cihetin kendisine meşrut olduğunu dâva ve
isbat etmekle bu cihet.kendisine tevcih olunsa o geçmiş seneler aid vazifeyi o
zatdan istirdad edemez. Çünkü onların mukabilindeki hizmeti ifa etmiş değildir.
Kezalik bir kimse,
uhdesindeki cihetin, meselâ imametin tefinden bir müddet haberdar olmamakla
hizmetini ifa etse haberdar oluncaya kadar vazifeye müstahik olur. Zira bu
hizmet, bir vazife mukabilidir.
665 - :
Hizmet mukabili olmayan vazifelerin meşrutun lehlerine verilebilmesi için
gailenin zuhuruna, tabiri aharla gailenin tulûuna itibar olunur. Şöyle ki :
meşrutun lehler, gailenin zuhuru ânında ber hayat iseler bu gaileye müstahik
olurlar. Ve gailenin zuhurundan sonra vefat etseler bu gaileye vârisleri
müstahik olur.
Fakat daha gaile zuhur
etmeden vefat etseler ileride zuhur edecek gaileye müstahik olamazlar. Çünkü
bu vazifeler, anların hakkında ya atiye veya sadakadır. Bunlarda ise kabz
bulunmadıkça mülkiyet sabit olamaz ve bu gibi sıla kabilinden olan şeyler, kabz
edilmemiş olunca mevt ile sakıt olur.
Bir gailenin zuhuru, o
gailenin salâhından, kabiliyeti intifaiyyesinden başkadır. Bu vazifelere
istihkak için gailenin yalnız zuhuru kâfidir. Ekinlerin başak haline gelmesi
gibi. Vakıf müstegallâtm kira.müddetleri de gailenin zuhuru mesabesindedir.
Meselâ : bir akar,
şehrî bin kuruşa kiraya verilmiş olsa her ayın hıta-miyle o ayın gailesi olan
bin kuruş zuhur etmiş sayılır. (33) üncü meseleye bak!
666 - :
Hizmet mukabilinde olmayan bir vazifenin, meselâ: bir seneli
ğini mutasarrıfı,
peşin olarak kabz etdikden sonra henüz sene tamam olmadan vefat etse senenin
baki kısmına isabet eden rnikdar, terikesinden istir-dad olunamaz. Çünkü bu
vazife, sıla kabilinden olduğu cihetle kabz ile mülkiyet ifade eder. Tenkih,
Reddi Muhtar.
667 - :
Gaile, mürtezikaya istibatlarının
zamanı hulul edince verilir. Bunların gaileden hisselerini daha evvel
isteyib almaya hakları olamaz.
Binaenaleyh mütevelli,
istihkak zamanı hulul etmeden vazife sahiblerine vazifelerini vermemelidir,
efdal olan budur. Çünkü bu zamandan evvel vefat, etmeleri muhtemeldir. Tenkihi
Hâmidî, Ankaravi.
668 - : Her
senenin vazifeleri yalnız o senenin gailesinden verilir. Meğer ki bir senenin
vazifelerinin diğer senenin gailesinden verilebilmesi hakkında vâkıf
tarafından bi? şart, zikr edilmiş olsun.
Binaenaleyh bir vakfın
bir sene gailesi hâsıl olmadığı halde ikinci sene hâsıl olsa vazife sahibleri
evvelki seneye aid vazifelerini, bu ikinci senenin gailesinden alamazlar.
Mütevelli, verecek olsa kendilerinden istirdad eder..
Fakat ikinci senenin
gailesinden de verilebihresi meşrut olunca mütevelli vazifeleri bu gaileden de
verebilir. Tenkihi Hâmidî.
(Hanbelilerden şeyh
Nakİyyüddine göre bir mes'ftidin gailesi, bir sene muattal bulunsa gailesi
muattal olmayan diğer senenin ücreti, bu iki seneye taksit Ve taksim olunur. Tâ
ki her iki senede hizmet ifa edilmiş olsun. Çünkü böyle bir taksim, tatilden
hayırlıdır. Keşşafülkına".)
669 - :
Mahsulü senevi olan vakıflarda sene ibtidasi, mahsulün yetişdi-ği zamandır.
îkinci senenin iptidası da evvelki senenin nihayetinden muteberdir. :
Böyle bir vakıfdan
vazife alan kimse, sene esnasında azl edilse veya vefat etse sene ihtidasından
azli veya vefatı tarihine kadar olan müddete isabet eden vazife, kendisine
veya vârislerine verilir. Behcetül'fetâva.
670 - :
Mahsulü senevi olub gailesi vâkıfın evlâdına meşrut bulunan bir vakıfda senenin
yarısı geçdikden sonra vâkıfın doğacak
çocuğu o senenin gailesine müstahik olmaz. Fakat daha senenin yansı olmadan
doğacak çocuğu, doğduğu tarihden itibaren kendisine isabet edecek gaileye
müstahik olur.
Evlâdı evlâd hakkında da
hüküm böyledir. Eşbah. Diğer bir kavle nazaran çocuk, gailenin tulûundan
itibaren daha altı ay geçmeden doğarsa hisseye müstahik olur. Fakat en az altı
ay sonra doğarsa , o senenin galîerine
müstahik olmaz, ondan sonraki senelerin gailelerine müstahik olur.
Hassaf.
671 - :
Gailenin bazı kimselere tevzii hususunda vâkıfın şartı mevcud ise ona riayet
edilir. Mevcud değilse bakılır : eğer meşrutun lehler, mahsur bir cemaat ise
adetlerine göre taksim
edilir. Fakat gayrı mahsur bir bir
kavim iseler mütevelli, bazısına çok. bazısına az verib bazılarına da bir
şey vermeyebilir. Bir beldenin fukarasına
meşrut gaile gibi. Fetâvayı Hayriyye.
(Hanbelî fukiıhasına
göre bir vâkıfın gaile hakkındaki şeraiti malûm olunca o veçhile amel olunur.
Mufassalan malûm olmayınca bakılır : Eğer gaile bir vakfın İmaret ve ıslahına
meşrut ise bunlara hacet mikdarı sarf edilir. Ve eğer bir cemaate meşrut olub
bu hususda - yani : emsali vakıflarda ne nisbetde vazife verilmesi hakkında -
müstemir, carî bir âdet var ise ana göre amel olunur,'böyle bir örf ve âdet
bulunmayınca da müsavat üzere sarf edilir. Çünkü bunların arasında teşrik
sabittir, tafzil ise sabit değildir.
Erbabı vakıf, malûm
olmadığı takdirde ise masrafı zikr edilmemiş mutlak vakıflar kabilinden olmuş
olur. Bu vakıflar hakkında ise Hanbelî fuka-hasının ihtilâfı vardır.
Şöyle ki : masrafı
zikredilmemiş, veya zikr edilmekle beraber meçhul bulunas vakıflar, bir kavle
göre bâtıldır. Bir kavle göre de şahindir. Sahih olduğuna nazaran bu vakfın
gailesi nereye sarf edilecekdir?..
Neylül'meâribde beyan
olunduğuna nazaran vâkıf, ciheti vakfı beyan etmeyib sükût etmiş bulunsa vakıf
sahih olub mevkuf, vâkıfın neseben vârislerine aid olur, bunu aralarında
irsleri nisbetinde iktisam ederler ve aralarında mirasda olduğu gibi hacb de
cereyan eder.
Nitekim Hanbelîlere
göre bir, vâkıf, bir malını yalnız evlâdına vakıf edib başka bir şey söylememiş bulunsa evlâdı
münkariz olunca vakfın gailesi neseben akribasına sarf edilir. Çünkü vakfın
masrafı, gayesi birr ve ihsandır. Vâkıfın akribası ise birr ve ihsanına
başkalarından daha lâikdir. Ak-riba bulunmadığı veya bulunduğu halde bilâhare
münkariz olduğu takdirde de gaile fukaraya sarf edilir. Zira vakıfdan asıl
maksad, aleddevam cari olacak bir sevabdır. Keşşafül'kına.
Neylül'meâribde de
diniliyor ki : bir vakıf, münkatiül'âhır olub da vâkıfı her hayat bulunsa o
vakıf, yine vakıf olarak vâkıfına rücu eder. Böyle bir vakfın ciheti münkati
olmakla beraber vâkıfı da vefat etmiş bulunsa o zaman bu vakıf, vâkıfın
akribasına ve bir kavle göre beytül'mâle, veya rne-sakine rücu eder.)
672 - :
Vâkıf, vakfın masraflarını mikdar ve mahalli itibariyle tayin etmiş ise vakfın
gailesi, imaretinden sonra o muayyen masraflraa şartı vâkıf mucebince sarf
olunur. Fakat vâkıf, masrafın mikdarmi tayin etmemiş ise, meselâ mescidin
imamına ve müezzinine senevi kaçar kuruş verileceğini tasrif edilememiş ise
vakfın gailesinden evvelâ imaretine sarf edilir, saniyen imam, medrese
müderrisi gibi vakfın imaretine daha yakın olan cihat sahiblerine vazifeleri
verilir, sâlisen tenvir ve tefriş gibi masraflara sarf edilir. Hindiyye.
673 - : îmaretden sonra mühim ve sair
müstahiklerin haklarından mukaddem olan vazifeler; imâma,
hatibe şart mucibince medresede tetrise, müdavime, müderrise, müezzine,
kandil yakıcıya, ferraşa,
mütevelliye, kandil ve zeytinyağına, abdest suyuna, ve buna abdest
alınacak yere getirenlere, ve mescidlerde içilecek suları kablanna dolduranlara
verilecek vazifelerdir. Bunlara «şeairi vakıf» denir.
Mescidlerin nezafetini
murakabeye memur olanlar, kütübhanecüer, meocidlerde müderrislik edenler,
şeairden sayılmazlar. Tahtavî, Reddi Muhtar. :
674 - : Vâkıf,
gallei vakıfdan mevkufun aleyhimden birinin hissesini beyan edib diğerlerinin
hisselerinden sükût etmiş bulunsa beyan edilen hisse, sahibine verilir,
bakisini de diğerleri alırlar.
Meselâ :
vâkıf, vakfımın gailesini Zeyd
ile Amre vakf etdim, Zeyde gailenin sülüsü verilsin» dese baki sülsani
Amre verilir. Hindiyye, Ankaravı.
675 - : Vâkıfın beyan etdiği nisbî hisseler,
mahreci tecavüz efee avl tarikiyle taksim olunur.
676 - :
Vâkıf, gaileden muayyen bir cemaat olan mevkufun aleyhimden her birinin
hisselerini tayin edip de^ bir mikdar baki kaldığı halde bu baki için masraf
tayin etmese bu baki, mevkufun aleyhime ale.sseviyye verilir.
677 - :
Vâkıf, muayyen mevkufun aleyhimden her biri için bir maktu mikdar tayin edip de
gaile noksan zuhur etse, nisbet kaidesine göre tevzi yapılır, ziyade.zuhur
edince bu ziyade kendilerine müsavat üzere taksim edilir.
678 - :
Mütevelli vakfın gailesini ne veçhile alırsa o veçhile vazife
sahihlerine verir. Meselâ: bir beldede
bir Türk lirası yüz. kuruşa rayiç
olmakla mütevelli, vakfın varidatını yüz kuruş hesabiyle alsa, mürtezikaya da
yüz kuruş hesabiyle verir. Mütevelli, bunu yüz on kuruş hesabiyle ver-miyeceği
gibi mürtezika da bunu doksan kuruş hesabiyle alırız diyemezler. Ali Efendi
Fetâvası.
679 - : Bir
vakıf paraların vâkıfı, bu paralara noksan ânz olursa nb-hından tekmil
edilmedikçe mürtezikaya vazifeleri verilmemesini şart etmiş bulunsa buna riayet
lâzım gelir. Binaenaleyh asıl vakıf paralar noksanlaş-diğı halde mütevelli,
bunları ikmal etmeden vazifeleri verecek olsa zamin olur. Çünkü şartı vâkıfa
muhalefet, zamanı müstelzimdir.
680 - :
Vakfın nemaları, gaileleri ve sair müteallikleri, vakıfların şer'i masraflarına
sarf edilmek lâzım gelir. Mütevelli, kendisine tayin edilmiş üp-rctden ve ez
kadîm, kendilerine avaid namiyle verilegelen şeylerden başka bir şey alamaz.
Reddi Muhtar.
Kezalik bir vakfın
müftekizası vakfın gailesinden vâkıfın tayin etdiği mikdardan fazla bir şey
almak itiyadında bulunsalar, bunları zamin olurlar. Hayriyye.
681 - : Bir
vakfın gailesi, muayyen masraflarından fazla olunca bununla vakıf için
müstagallât alınır. Bu fazla başka bir vakfa
veya fukaraya sarf edilemez. Ankaravî, Hayriyye.
682 - : Bir
vâkıf, mürtezikanın vazifelerini arttırıb eksiltmesini ve istediği kimseleri
vazife sahihleri arasına idhal veya anların arasından ihraç etmesini şart etse
caiz olur. Ve bu salâhiyeti bir defa istimal etmekle nihayet bulur.
Fakat bu salâhiyetini
merreten bade uhrâ veya her dilediği zaman istimal edebilmesini şart etmiş
olursa ber hayat oldukça vazifeleri arttırıb eksiltebilir, veya dilediği kimseleri
idhal ve ihraç edebilir. Ancak vefatı günündeki hal, müstakar olub kalır, artık
bu salâhiyet, istimal edilemez. Meğer ki vâkıf, bu salâhiyeti, vakfı akd ve
tesis etdiği zaman, mütevelliye tamamen veya kısmen vermiş olsun. O takdirde
mütevelli de bu salâhiyeti haiz olub istimal edebilir.
683 - :
Vazife sahihleri arasına idhal edilecek kimse, tayin ile taayyün eder, artık
andan başkası idhal edilemez. Ve idhal ve ihraç salâhiyeti, ibtal ile bâtıl
olur, badel'ibtal bu salâhiyet, artık istimal edilemez.
Bu salâhiyet bir
kimseye, meselâ : mütevelliye bir zaman ile, meselâ : vâkıfın hayatda
bulunmasile mukayyed olarak verilmesi de caizdir ki, bu zamandan sonra bu
salâhiyet, zail olub istimal edilemez. ^ Bir de vâkıf tarafından bir kimseye
meşrut olan bu salâhiyeti, o kimse başkasına, meselâ : vasisine veremez. Çünkü
bu şart. yalnız kendisine maksurdur. Is'af, Hindiyye.
684 - : Bîr
vakıf hademesinin vazifeleri, bazı sebeblerden dolayı hâkimin reyile gallei
vakfın fazlasından arttırılarak
kifayet mikdarına iblâğ edilebilir.
Şöyle ki : evvelâ :
fakir olan hademenin vazifelerine zam yapılabilir. Saniyen : salâhı hal ile muttasıf vazife sahihlerinin
vazifeleri arttırılabilir.
Salisen : vakfın
hizmetlerine müdavim hademesi i^i ı muayyen vazi" \ vakit ve hâle n^znran
idarelerine gayri kâfi olduğu ve bu vazife arttınl-madığı takdirde hizmetlerini
terk edecekleri ve bu vazife ile o hizmetime başka ehil kimselerin rağbet
göstermeyib bunlann muattal '. alncaih muhakk k bulunursa vazifeleri tezyid
edilebilir. Reddi Muhtar.
685 - : Zaruret yüz göstermedikçe hâkim, vâkıfın :
u1' eînrjdi&i vr/i-fcleri ihdas edemez. Böyle bir vazifeyi
almak helâl olın; :. Fakat bir zarıı-:^i yüz gösterirce <« /.uman vazife
ihdası caiz olur. Bu -urt-Ulc u vazifeyi
hâkim, ehline tevcih
eder veya bu tevcih ve takriri mütevelliye havale eder. Cibayet vazifesi gibi.
Nitekim vâkıf, vazife
ihdasını hâkim veya mütevelli için şart etmiş olunca da bunların vazife ihdas
ve takriri caiz olur.
686 - :
Mütevelli, vazife sahihlerinin hizmetlerini ifa etdiklerini inkâr etse vazife
sahihleri maalyemîn sözleriyle tasdik olunurlar. Çünkü emin sayılırlar.
Kezalik : bir vazife
sahibi vefat etse vârislerinin sözleri maalyemîn kabul olunur. Bu yemin ;
ademi ilme, yani : «murislerinin hizmeti ifa etmemiş olduğunu bilmediklerine»
dair yapılır.
Kezaîik : bir vakıfdan
vazife sahibi olan bir zat, vefat etmekle vârisleri bu vazifeyi o zatın almamış
olduğunu iddia etseler, bu sözleri yeminleriyle kabul olunur. Tenkihi Hâmidî.
687 - : Bir
vakfın fazla gailesi bazı kimselere, meselâ : vâkıfın evL\d ve ahfadına meşrut
bulunduğu takdirde bu fazladan bir mikdan vakfın müstakbel tamiratı için
ihtiyat akçesi olarak tasarruf edilir, mütebakisi de meşrutun lehlere tevzi
edilir. Tasarruf edilen mikdar, bunlara sarf edilemez. Velev ki vâkıf, vakfın
imareti için böyle bir tasarrufda bulunulmasını şart etmiş olmasın. Tenkih.
688 - :
Gailesinin fazlası, bazı kimselere,
meselâ : vâkıfın evlâdına meşrut olan bir vakfın mütevellisi, «gailenin fazlasıdır» diye o kimselere bir
mikdar para verdikden sonra :
«bu parayı vakfın fazlai gailesinden istifa etmek üzere kendi malımdan
vermişdim, halbuki, fazla hâsıl olmadıı diyerek o paraları İstirdada
kalkışamaz. Çünkü ikrardan dönmek, sahih de ğildir. Tenakuz ise dâvanın
sıhhatine manidir. Ali Efendi Fetavâsi.
689 - : Bir
vakfın gailesi, vâkıfın veya başkasının fukaradan olan evlâdına veya
zürriyetine meşrut bulunsa gaile, zuhuru zamanında fukaradan bulunanlara sarf
olunur. Bu zamandan evvelki veya sonraki zengin olraalan nazara alınmaz. Zenginliğin tareyanı, sabit olan bir hakkı
iskat edemez. Nitekim gailenin zuhurundan sonra Ölmekle de bu hak, sakıt olmaz.
Bu vakfın gailesi, bir
arızaya mebni bir kaç sene taksim olunamayıh badehu taksim olunacak olsa,
gaile, zuhuru zamanındaki fakirlere Verilir, yoksa taksimi zamanında fakir
bulunanlara verilemez. Müfta bih olan budur. Fakat Hassafa göre bu halde
kısmet zamanı nazara alınır Gaile bu zamanda fakir bulunanlara verilir, başkalarına verilmez. Reddi
Muhtar. [27]
İÇİNDEKİLER
: Mütevelli olabilecek kimseler. Mütevellilerin ücrete istihkakları. Kaİmmakam
mütevelli nasbi. Mütevellilerin ellerindeki vakıf mallarda tasarrufları. Mütevellilerin
sulh ve ibraları. Mütevellilerin zamin ve yeminerlyle musaddak olub olmadıkları
hususlar. Mütevellilerin İkrarları ve tesamü tarikiyle şahadet. Vakıflarda
beyyineelrin tercihi. Vakıflara müte-sebeleri.
Mütevellilerin azillerini icab
«dib etmeyen şeyler.
Vakıflarda mesmu olub
olmayan dâvalar. Vakıf dâvalarında hasım olub olamayanlar. Vakıflarda makbul
olub olmayan şahadetler. Vakıflarda hisbe ve tesamü tarikiyle şahadet.
Vakıflarda beyyinelerin tercihi. Vakıflara müteallik ikrarlar. Vakıflarda
mürurı zaman. [28]
690 - :
Mütevellinin âkil, emin, fisk ile gayri maruf, vakfı bizzat veya najbi
vasıtasiyle idareye muktedir olması şartdır.
Binaenaleyh bu
vasıfları cami olmıyanlar, mütevelli nasb edilemezler. Çünkü o takdirde vakfın
menfaatleri muhtel olur. Tevliyet, velayet kabilin-dendir. Bu evsafı cami
olmayanlar ise velayeti haiz olamazlar.
691 - : Mütevellinin
hür, müslim, erkek, basir olması şart değildir. Binaenaleyh evvelki meseledeki
vasıfları cami olan bir köle, bir kadın,
veya bir âma bir vakfe
mütevelli alabileceği gibi bir müslim de bir gayri müslimin vakfına mütevelli
olabilir. Tenkih, Fetavâyı Hayriyye.
692 - : Tevliyetde bulûğ, şart değildir.
Binaenaleyh mümeyyiz,
vakfı hıfza muktedir, âkil bir çocuğa da tevliyet, tevcih olunabilir. Nitekim
hâkim tarafından mümeyyiz çocukları, ticarete de mezun olabilirler.
693 - : Bir
kimse müteaddit vakıflara mütevelli olabileceği gibi mütead-did kimseler de bir
vakfa bil'iştirâk mütevelli olabilirler. Çünkü bir şahsın
müteaddid vazifeleri uhdesinde cem etmesi
caiz olduğu gibi bir vazifenin de müteaddid kimseleree biliştirâk tevcihi
caizdir. Eşbah.
694 - : Tevliyete
talib olan kimselerin mütevelli nasb edilmeleri lâik değildir. Meşrutun leh
olanlar ile tevliyetden haksız yere azl edilmiş bulunanlar bundan müstesnadır.
Bunların tevliyet talebinde bulunmaları, mütevelli tayin edilmelerine engel
olamaz.
695 - :
Mütevelli nasb etmek salâhiyeti evvelâ vâkıfa, saniyen vâkıfın vasiyyi
muhtarına, salisen meşrutun leh
mütevellinin vasisine, rabian da salâhiyetdar olan hâkime aiddir. Mütevelli
nasbına mezun olmayan bir hâkim ise mütevelli tayin edemez.
696 - :
Vâkıfın hayatında tayin etdiği mütevelli vefat etse bakılır ; Eğer tevliyeti
andan sonra başkasına şart etmiş ise o mütevelli olur. Şart etmemiş ise
yeniden mütevelli tayin etmek salâhiyeti vâkıfa aid bulunur. Hâkim, buna
müdahale edemez.
(Hanbelî mezhebine
göre vâkıf, tevliyet ve nezareti bir kimseye şart etmediği veya etdiği kimse
vefat eylediği takdird artık vâkıfın mütevelli veya nazır nasbına velayeti
kalmaz. Çünkü kendi mâlikiyeti müntefi olmuşdur. Bu halde mevkufürf aleyh,
muayyen bir insan veya mahsur bir cemaat ise her biri kendi hissesinde velayeti
Hazarı haiz olur .Mevkufun aleyh, fukara gibi gayri mahsur veya mescid,
medrese, makbere gibi bir şey ise tevliyet ve nezaret salâhiyeti hâkime veya
naibine aid bulunur.
696 - : Hârisiye
göre de mevkufun aleyh, mahsur bir cemaat
olunca bunlar mü§terek bir nezaret hakkını haiz olurlar.
Hanbelîlere göre
meşrutun leh olan nazır - mütevelli, kendisine vâkıf tarafından şart edilmiş
olmayınca yerine başkasını nazır tayin edemez ve başkasına vasiyetde bulunamaz.
Çünkü onun nezareti şartdan müstefadır. Böyle bir nazır, kendisine vasiy tayini
şart edilmedikçe bunları yapmaya saîâhiyetdar olamaz. Keşşafül'kına.)
697 - : Bir
vasıf ile meşrut olan tevliyet, o vasıfdan mahrum kimselere tevcih edilemez. Ve
bu vasfın zevaliyle tevliyete istihkak zail olur.
Binaenaleyh meselâ :
Istanbulda ikamet etmesi şartiyle mütevelli tayin edilen kimse, îstanbuldan
başka bir yerde tevattun etse tevliyetden çıkar.
Kzalik : Başkasiyle
izdivaç etmemesi şartiyle mütevelli olan bir kadın, izdivaç edince tevliyetden
mahrum kalır, Hindiyye.
698 - : Bir
mütevelli, kendi yerine başkasını mütevelli tayin etmek isteyince bakılır :
Eğer kendisine tevliyet, sureti âmmede tefviz edilmiş ise yerine başkasını
tayin edebilir. Sonra bunu azl edemez. Meğer ki vâktf, tevliyeti başkasına
tevfiz ve anı azl etmek hakkını mütevelliye şart etmiş olsun,
Fakat tevliyet, sureti
âmmede tevfiz edilmemiş ise mütevelli yerine baş-
kasını mütevelli tayin
edemez. Bundan marazı mevt hali müstesnadır. Bu halde mütevelli, yerine
bavkasını mütevelli tayin etse bu bir vasiyet mahiyetinde olarak sahih
olabilir.
Şu kadar var ki vâkıf,
mütevellinin tevliyet için başkasını vasi tayin etmemesini şart etmiş olursa
mütevelli, bu hususda vasi tayin edemez. Haniyye.
699 - : Bir
mütevelli, tevliyet için bir vekil veya vasi tayin etdikden sonra cünûnı
muttuk ile mecnun olsa vekâlet ve vesayet bâtıl, mütevelli tayini salâhiyeti
hâkime aid olur. Hindiyye.
700 - : Bir
vâkıfın bir vakfına mütevelli tayin edilmiş olan kimse, o vakıfın diğer bir
vakfına da mütevelli tayin edilmiş olmaz. Çünkü tevliyet, vekâlet kabilinden
olduğu cihetle muayyen şeyler ile tekayyüd eder.
Binaenaleyh bu ikinci
vakfa vâkıf, badehu hâkim tarafından istenilen münasib bir zat, mütevelli tayin
edilebilir.
701 - :
Vâkıfa muhalif ifade ve inha üzerine vuku bulan tevliyet tevcihi muteber
değildir. Velev ki berat etdirilmiş olsun.
Binaenaleyh bir vâkfın
tevliyeti evlâda meşrut iken bir kimse zuhur edib de vâkıfın evlâdı münkariz
olduğunu iddia etmekle hâkim, tevliyeti kendisine tevcih etse de bilâhare bir
zat zuhur ederek vâkıfın evlâdından olduğunu dâva ve beyyine ile isbat eylese tevliyeti
kendisin tevcih etdirebüir. Ali Efendi Fetâvası.
702 - : Bir
vakfa bir belde hâkimi bir mütevelli, diğer bir belde hâkimi de başka bir
mütevelli tayin etle ikisi de vakfın işlerini görebilir. Maamafih 'bu
hâkimlerden biri, diğer hâkimin tayin etdiği mütevelliyi bir maslahat bulunduğu
takdirde azl edebilir. Ankaravî.
703 - : Bir
vâkıf, vakfına mütevelli nasb etmeden vefat edib bazı vasiyetlerinin
tenfizine, velev marazı mevtinde bir zatı vasi tayin etmiş olsa bu zat, anın
vakfına da mütevelli olmuş olur. Vasiyetinde bu ciheti zikr etmiş olması lâzım
değildir..
Kezalik : bir meşrutun
leh mütevelli, vefat edib de vasiyyi muhtarı bulunsa tevliyet, zu vasiye aid
olur. Haniyye, Tahtavî, Tenkihi Hâmidî.
704 - : Bir
vâkıf, mütevelli tayin etmeyib bir şahsı kendisine vasiyyi muhtar nasb etmiş
olunca bu vasi, anın hem emvaline, hem de vakfına nezaret eder. Bunda ittifak
vardır. Fakat vesayeti yalnız emvaline hasr etmiş olsa vasi, imamı Azama göre
yine tevliyeti de haiz olursa da İmam Ebu Yusüfe ve bir rivayete nazaran îmam
Muhammede göre tevliyeti haiz olamaz.
Belki vesayet, musinin tahsis
eylediği şey ile mukayyed bulunur. Bezzaziyye, Tahtavî.
705 - :
Yalnız vakıf iğlerini rüyet için vasi tayin edilen kimse, her hu-susda vasi
olmuş olur.
Binaenaleyh musînin
hem vakıflarına, hem de terikesine vesayetde bulunur. Hattâ vâkıf, bir vakfına
bir zattı, diğer vakfına da başka bir zatı vasi tayin etmiş olsa bu iki zat,
her iki vakıf için bü'iştirâk mütevelli tayin edilmiş olur. Vasinin vasisi de
vâkıfın vâsisi hükmündedir.
706 - :Bir
vâkıf, hem hayatında hem de öldükten sonra vakfına mütevelli olmak üzere bir
zatı tayin ettiği halde bir zatı da
marazı mevtinde kendisine vasi tayin eylese bu vasi de vakfa mütevelli olur.
Fakat bundan sonra diğer bir zatı da vasi tayin etse artık bu zat, yalnız vasî
olmuş olur, vakfa mütevelli olmuş olamaz. Hindiyye.
707 - : Bir
vâkıf; bir kimseyi mütevelli, diğer bir kimseyi de yalnız vaai tayin etdiğini
tahsis etse bu vasi, mütevelliye müşareket edemez. Hindiyye, Reddi Muhtar.
708 - :
Tevliyet, zaman ile mukayyed olabilir.
Binaenaleyh muayyen
bir müddet için mütevelli tayin edilen kimsenin tevliyeti o müddetin hitamiyle
nihayet bulur.
709 - :
Tevliyeti kimseye meşrut olmayan bir vakfın ilk mütevellisi, îmam Ebu Yusuf e
göre bizzat vâkıf olmuş olur. Çünkü vâkıf, vakfına başkalarından ehakdır. Bu
halde vâkıf, vasisi olmaksızın vefat edince tevliyetin tevcihi hâkimin reyine
mütevakkıf bulunur. Şu var ki böyle meşrutür leh mütevellisi olmayan bir vakfın
tevliyetine vâkıfın evlâdından, ehli beytinden mümkün mertebe münasib bir zat
bulundukça hâkim, haricden kimseyi mütevelli nasb edemez, şayed ederse veya
sonradan münasibi yetişirse tevliyet o kimseden nez'edilerek evlâddan veya ehli
beytden münasib olana tevcih edilir. Çünkü bunlar vakıf hakkında yabancılardan
daha ziyade alâka gösterir. Müşfik bulunurlar. Meğer ki evlâda ve ehli beyte
tevliyetin tevcih edilmemesi vâkıf tarafından şart edilmiş olsun. Ö takdirde
bunlara tevcihi caiz olmaz. Muhiti
Burhanı.
710 - : Bir
vakfın mütevellisi vefat eder veya azl olunur veya gaib bulunur da vâkıfı veya
vâkıfının vasisi mevcud bulunmazsa o
vakfa derhal hâkim tarafından mütevelli nasb olunur. Yoksa sabık mütevellinin
hisabah görülünceye kadar mütevelli tayini tehire bırakılmaz. Vakıf işlerinin
muattal, gailenin ziyaa maruz bir halde bırakılması caiz değildir.
711 - : Bir vakfın meşrutun leh mütevellisi, büâ
müzahim teayyün ederse meşrutun leh, hâkimin tevcihine muhtaç olmaksızın
mütevelli olmuş olur. Fakat bilâ
müzahim teayyün etmezse tevliyet, hâkimin tevcihine müte vakkıf bulunur.
Meselâ : Bir vakfın
tevliyesi, vâkıfın ekberi evlâdına meşrut olup da vâkıfın evlâdından biri
diğerlerinden yaşça büyük bulunsa bu. hâkimin tevcihine muhtaç olmaksızın
mütevelli olur.
Kezalik : bir vakfın tevliyeti
bir camii şerifin imamına veya resmî bir makama meşrut olsa o vakfa o camii
şerifin imamı veya o makamın reisi hâkimin tevcihine muhtaç olmaksızın
mütevelli olur.
Fakat bir vakfın
tevliyeti, evlâdın erşedine meşrut olub da evlâd arasında erşediyyet
iddiasında bulunan müteaddid kimseler bulunsa bunlardan hiç biri, erşediyetine
hâkim tarafından hükm olunub uhdesine tevliyet tevcih edilmedikçe mütevelli
olamaz.
712 - : Bir
vakfın tevliyeti, vâkıfın ekberi evlâdına meşrut olduğu halde evlâdı arasında yaşları
müsavi müteaddid kimseler bulunsa bakılır : bunlar vakfın umuruna vukuf
itibariyle de müsavi iseler, tevliyet, hepsine müsa-" vat üzere tevcih
olunur. Fakat biri diğerlerinden daha vukuflu bulunursa tevliye, tercihan buna
tevcih edilir. Çünkü daha âlim, daha yaşlı olmak ter-ciha sebebdir. Tenkih.
713 - : Bir
"vakfın tevliyeti vâkıfın «el'erşedü fel'erşed» evlâdına meşrut olsa buna
vâkıfın erkek olsun, kadın olsun evlâdının en ziyade reşid olanı müstahik olur.
Vâkıfın evlâdından müteaddid kimseler, erşediyet iddiasında bulunsalar
erşedîyeti beyyine ile sabit olan, mütevelli nasb olunur. Her bikrinin
erşediyetde müsavatı beyyine üe sabit olsa tevliyet, kendilerine müsavat üzere tevcih edilir. Erkeklik tercihe medar
olmaz.
Rüşdden maksad, salâhı
hal ve hüsni tasarrufdan ibaretdir. Tenkih, Reddi Muhtar.
714 - :
Erşediyete şahadetde evlâdın hasr edilmesi, yani şâhidlerin bütün evlâdı
vâkıfı tâdad ederek bunların arasında -müddeînin erşed bulunduğunu tasrih
ederek şahadetde bulunmaları şartdır.
715 - :
Vâkıfın evladından birinin erşediyetine beyyine ile hükm edildik-den sonra
diğer biri çıkarak daha erşed olduğunu iddiada bulunsa bakılır: Eğer aradan
geçen müddet, az ise bu iddia kabul olunmaz. Evvelki iddia, hükmün lehukiyle
tercih etmiş olur. Fakat ikinci müddeinin birnici beyyine ikamesinden sonra
erşed olabilmesi mümkün olan bir müddetden sonra vuku bulacak erşediyyet
iddiası, makbul, beyyinesi mesmu olur. Bu takdirde şâ-hidler, ikinci müddeinin
birinci müddeiden ela'n daha reşîd olduğuna şahadet ederlerse tevliyet,
evvelkisinden nez' edilerek ikinciye
tevcih olunur. Çünkü böyle bir müddet içinde erşediyyet kesb edilmesi
kabildir. Bu hâdisede mutlaka erşediyyete şahadet, yani ikinci müddeinin
mutlaka erşerf oluğuna şahadet edilib birinci müddetden daha reşid olduğuna
taarruz edilmemesi kifayet etmez. Reddi Muhtar.
716 - :
Erşed, efdal, a'lem, esen gibi ismi tafdil sigalan bire de birden ziyadeye de
tenavül eder.
Binaenaleyh bir vakfın
tevliyeti, evlâdın efdaline meşrut olduğu halde evlâd arasında dlyanetde, sedad
ve reşadda müsavi iki erkek veya iki kadın, veya bir erkek ile bir kadın
bulunsa tevliyet, bunların ikisine tevcih olunur. Fakat bunlardan biri, vakfın
işlerine daha âlim olursa o tercih olunur.
717 - :
Tevliyeti evlâdın efdaline meşrut olan bir vakfın tevliyetini hâkim, evlâcbn
efdaline tevcih etdikden bir müddet sonra daha efdali zuhur etse tevliyet, bu
zuhur edene aid olur. MecmaüTenhür.
Şayed evlâdın efdaline
meşrut olan bir tevliyeti evlâdın efdali kabul etmese bu tevliyet, ehdaliyetde
ani takib eden evlâda tevcih olunarak bu veçhile vâkıfın şartına mümkün1
mertebe riayet edilir. Tahtavî.
Vâkıflarda efdal ;
vera' ve tekvasi daha ziyade, daha salih, vakfm işlerine daha vâkıf olan
kimsedir. Ankaravî.
718 - Bir
vakıf da tevliyetle nezaret vazifeleri bir şahsın uhdesinde cem edilemez.
Binaenaleyh bir vakfın mütevellisi, anın nezaretini de kendi uhdesine tevcih ve
berat etdiremez. Çünkü bunların cem'i, vâkıfın garezine, murakabe gayesine
münafidü*. Ancak bazı yerlerde nazır, kayyım tabirleri mütevelli mânasında
mütearefdir. O gibi yerlerde bir vakfın nazırı,
mütevellisini demek olacağından ayrıca bir mütevelli tayinine mahal
kalmaz. Tayin edilecek olsa azle müstahik olur: Fetâvâyı Hayriyye,
BehcetüTfetâvâ. [29]
719 - : Bir
vâkıf, mütevelli için ücret şart ve tayin etmiş olunca mütevelli, btı ücrete
mevkufun aleyhim gibi müstahik olur. Vâkıf, bu ücreti mütevelliye ameli
mukabilinde şart etmiş olmayınca müteveli, amelde bulunsun bulunmasın bu ücreti
alabilir. Tenkih.
720 - :
Hâkim, mütevelli için ecri misi mikdan ücret tayin edebilir. Velev ki vâkıf,
vart etmiş olmasın. Fakat ecri mislinden ziyade ücret tayin edemez, edecek olsa
mütevelliye helâl olmaz, Risalei îbni Nûceym.
Maamafih vâkıf
tarafından tayin edilen ücret, ecri miskten noksan olunca hâkim, mütevellinin
talebiyle bunu ecri misle iblâğ edebilir. Ve mütevelli çalışınca bu ücrete
müstahik olur. Tahtavî.
721 - :
Vâkıf veya hâkim, mütevelli için ücret şart ve tayin etmemiş olunca mütevelli,
ancak hizmet mukabilinde ecri misle müstahik olur. Bundan ziyadesini alamab.
Tevliyet, bihasebizzahir, ecri misi ile kabul edilir. Bu, mahud olduğundan
meşrut gibidir. Hindiyye.
722 - :
Vâkıfın akribasmdan olanlar, tevliyeti ücretsiz olarak kabul etmedikleri halde
başkası ücretsiz kabul edecek olsa hâkim,
ehli vakf hakkında enfa' ve aslâh olan ciheti nazara alır. Hindiyye.
723 - : Mütevelli, ücretini almak hususunda sair
mevkufun aleyhimden mukaddemdir.
Binaenaleyh gallei
vakıfdan evvelâ mütevelli ücretini tamamen alır, badehu gailenin bakiyesi sair
mevkufun aleyhime verilir. Gaileye noksan tari olsa bu noksana mütevelli
iştirak etmez. Fetâvâyı Hayriyye.
724 - : Bir
mütevelli, başkasını kendi yerine vekil tayin ve kendisine aid tevliyet
ücretinden bir kısmını vekile ita ve bu vekili dilediği zaman azl edebilir.
725 - : Bir
mütevellinin vasisi, mütevelli olunca mütevelliye meşrut tevliyet ücretini
almaya müstahik olmaz. Belki hâkim tarafından tayin edi-lecek ecri misle
müstahik olur. Meğer ki vâkıf, tevliyet için tayin etmiş olduğu ücretin her
mütevelliye verilmesini şart etmiş bulunsun. Hindiyye. [30]
726 - :
Mütevellisi mevcud olan bir vakfa ihtiyaç mes etmedikçe hâkim, kaimmekam
mütevelli nasb edemez. Ederse tasarrufaü sahih, nafiz olmaz. Fakat şu bir kısım
vakıflar için kaimmekam mütevelli nasb edilmesi caizdir:
(1) : Mütevellileri aramb da bulunamayan vakıflar.
(2) :
Mütevellileri yerlerine vekil
bırakmaksızın sefer müddeti uzak bir beldeye gıdib tegayyüb etmiş olan vakıflar.
(3) : Meşrutun leh mütevellileri henüz doğmamış
veya çocuk bulunmuş olan. vakıflar.
(4) :
Mütevellileri bir, mutasarnflan başka başka olan vakıflar ki, böyle iki vakfa
dair mutasarnflan arasında tecvüz dâvsı ve muhakemesi tahaddüs edince bu
vakıflardan birine hâkim tarafından muhakeme için ayrıca muvakkaten bir
mütevelli nasb olunur.
(5) :
Tevliyet cihetleri münhal olub meşrutun lehleri taayyün etmediği ve kimseye
tevcih edimediği halde bir kaç kimse tarafından tevliyetinin meşrutun lehi
oldukları iddia edilen vakıflardır ki, bunların arasında muhakemenin hitamına
kadar hâkim tarafından bir kaimmekam mütevelli tayin edilir, anın
muvacehesinde dâvaları dinlenilerek hüküm verilir.
(6) : Mütevellileri hıyanetle ittiham edilen vakıflar ki
mütevelli aleyhine dâva ikamesi için hâkim tarafından bir kaimmekam mütevelli
nasb olunur.
(7) :
Mütevellilerinin uhdei tasarruflarında bulunan icareteynli vakıflar ki,
mütevellileri bu vakıfları başkalarına ferağ etmek isteyince birer kaimmekam
mütevelli nasb olunur.
(8) : Mütevellileri
tarafından teferruğ edilecek icareteynli vakıflar ki, bir mütevelli böyle bir
vakfı mutasarrıfından bir bedel mukabilinde kendisi için teferrüğ edecek olunca
ferağa izin vermesi için bir kaimmekam mütevelli nasb olunur.
(9) : Mütevellilerin
borç almak istedikleri vakıf paralardır ki, mütevellinin müracaatı üzerine
hâkim, mütevelliye o vakıfdan ödünç verilmesi için muvakkaten bir kaimmekam
mütevelli nasb eder.
(10) :
Mütevellileri müstakimülhal oldukları halde vakıf İşlerini idareden âciz
bulunan vakıflardır ki hâkim, bu gibi mütevelliere yardım için birer kaimmekam
müteveli nasb edebilir.
727 - : Bir vakfın tevliyeti bütün evlâda meşrut
olduğu halde bunların içinde birisi gayri mümeyyiz bir çocuk bulunsa hâkim, bu
çocuğun yerine dilerse haricden birini ve dilerse büyük kardeşlerini kaimmekam
nasb eder. Enfeül'vesail, Reddi Muhtar.
728 - : Bir
tevliyetin meşrutun lehi çocuk olunca baliğ olub vakfı idareye kadir olacağı
zamaha kadar hâkim tarafından bir kaimmekam mütevelli nasb olunur. Bilâhare bu
çocuk baliğ olub vakfı idareye kadir olunca hâkimin emriyle kaimmekamlığa
nihayet verilerek tevliyet umurunu kendisi idareye başlar. Fakat hâkimin emri
olmaksızın bu kaimmekam mütevelliyi telviyatden çıkaramaz. Hindiyye, Tenkihi
Hâmidî.
729 - : Bir
kimse mütevellisi olduğu vakıf akarların
müstecirlerinden yalnız icare bedellerini toplayıb mürtezikaya vermek
üzere bir şahsı kaimmekam mütevelli tayin etdiği halde o şahıs, mezun olmadığı
halde bu akarlardan mahlûl düşenleri taliblerine icarei muaccele ve müeccele
ile icar etse nafiz olmaz. Mütevelli bunları başkalarına icar edebilir. Çünkü
bir vekâlet, müvekkilin takyid etdiği şey ile tekayyüd eder. Müvekkilinin
takyid-lerine riayet etmeyen bir vekil ise fuzulî sayılır, CamiüTicaretevn.
730 - : Bir
vakfa kaimmekam mütevelli tayin edebilmesi için hâkimin hükümet tarafından
kaimmekam nasbına mezun olması şartdır. Bu mezuniyeti haiz olmayan bir hâkimin
kaimmekam mütevelli nasb etmesi sahih olmaz.
(Vaktiyle Derseadetle
bilâdı seîâsedeki vakıf müsakkafat ve müstegallât için kaimmekam mütevelli
nasbi evkaf müfettişliği makamına mahsus bulunmugdu.
(1287) tarihli evkaf
nizamnamesinin 17 ve 31 inci maddelerinde kaimmekam mütevelliler hakkında bazı
hükümler yazılıdır. (1299) tarihinde Şurayı Devlet Dahiliye Dairesinin kararı
ve encümeni mahsust vükelânın tensibi mucebin-ce bümeşruta mütevellisi mevcut
veya malûm olmayan veya ahar diyarda gaib bulunan evkafı mülhak amüsakkafat ve
müstegallâtının senedat idaresinde ferağ ve intikali vuku buldukda izin
itasiyle ferağ ve intikal muamelesinin tashihi zımnında liecelilmaslaha mezkûr
vakıflar için muvakkaten kaimmekam mütevelli tayinine işbu senedat idaresi umun
şer'iyye memuriyetine irade ile
mezuniyet verilmişdi.
Türkiyede bilâhare
mer'i bulunan emvali gayri menkulenin tasarrufuna dair 30 Mart 1329 tarihli
muvakkat kanunun ikinci maddesinde : «Müsakkafat ve müstegallâtı vakfiyyeye
aid bilcümle muamelâtda mütevelli hazır olmadığı takdirde Defteri Hâkani müdür
ve memur ve kâtibleri kaimmekam mütevelli sıfatını haiz olarak doğrudan
doğruya ifayı muameleye mezundurlar» diye musarrahdır. Bu halde bunlar ferağ
muamelelerinde kaimmekam mütevelli sıfatını haizdirler.) [31]
731 - : Mütevelliler, vakıfları tamir eder. korur,
vakıfların bir kısım akaratını kiraya verir, kira paralarını toplar veya
toplatır, bir kısım vakıfların ferağ ve tefviz muamelelerine izin verir,
vakıfların hukukunu siyanel için icabında dâva ikame eder, vakıfların gailelerini
meşrutun lehlerine sari'
v ve tevzi eder. Fakat
mütevelliler, vâkıflar tarafından meşrut olmadıkça vazifeleri tevcih edemez,
ederlerse muteber olmaz. Bu tevcih salâhiyeti hâkime aid bulunmuş olur.
Tcnkİhi Hâmidi.
732 - : Mütevelliler, kendi salâhiyetleri dahilinde bulunan peyleri
bizzat yaparlar. Vakıfların
lüzumlu tamirlerini yapmak, akarlarını
ecri misi leriyle kiraya vermek
gibi. Fak:;t kendi salâhiyet ve mezuniyetlerinde bu lunmayıb hâkimin reyine
mütevakkıf bulunan şeylerde de hâkime müracaat ederler. Hâkim de o şeyleri ya
bizzat yapehnr veya bunların yapılması için mütevellilere izin verir. Aksi takdirde mütevellilerin
tasarrufları sahih oi-maz. Vakıf bir akarı
vâkıfın şart etdiği müddetden ziyade bir müddetle kiraya vermek gibi.
733 - : Bir
vakfın iki mütevellisi bulunsa bunlardan birisi diğerinin n-yi olmaksızın o
vakfın işlerini kendi başına göremez. Görecek olsa diğerinin icazetine mevkuf
bulunur. İcazet vermeyib reddederse bâtıl olur.
Mütevelliler, daha
ziyade olduğu takdirde de hepsinin muvafakati, inzi mamı reyi lâzımdır.
Minehül'gaffar, NelicctüTfetâva.
734 - :
Hâkim, mütevelliye sikadan bir zatı mütevelli olarak zam ve üâve etse bakılır :
eğer bu ilâve asıl mütevellide hissedilen bir hiyanetden dolayı ise bu
mütevelli, yalnız başına tasarrufda bulunamaz. Fakat mücer-red mütevelliye bir
yardım maksadına müstenid İse asıl mütevelli, müsta-kilîen tasarrufda
bulunabilir, munzam mütevellinin her. halde reyini almaya muhtaç olmaz. Dürri
Münteka, Dürri Muhtar.
735 - : Bir
vâkıf, vefatından sonra İki zatın mütevelli olmasını şart etmiş olmakla
bilâhare bu iki zatdan biri vakfın işlerini diğer zata vasiyet ve badehu vefat
etse ber hayat kalan zat, vakıfda müstakillen tasarrufat-da bulunbilir. Fakat
îmamı Azamdan bir rivayete göre müstakillen tasarruf atda bulunamaz. Haniyye.
736 - : Bir
vakfın hem mütevellisi, hem de nâzın bulunsa nazırın reyi olmadıkça
mütevellinin tasarrufatı nafiz olmaz.
Çünkü bunlar, vâkıfın vekilleri mesabesindedirler. Vâkıf, bunların
ikisinin reyine itmad etmiş bulunduğundan infiradları caiz değildir. Tenkihi
Hâmidî.
737 - : Bir
mütevellinin elinde mescidin malinden meselâ bin lira bu-îunub da bununla vakıf
için alınacak akarın senevi kirası yüz lira tutmadığı halde bununla şer'î bir
veçhile yapılacak istirbah neticesinde senevi yüz liradan fazla faide temin
edilecek olsa mütevelli, bununla akar satın alamaz. Vâkıât.'
738 - :
Bir vâkıf, vakfının fazla
gailesini «füîân mescidin
kapısında tese'üî eden kimselere verilsin, diye şart etmiş olsa
mütevelli, bu gaile fazlasını sair mescidlerde veya mescidlerin haricinde tese'ül eden fakirlere
verebileceği gibi tese'ülde bulunmayan sair fakirlere de verebilir. Bu şarta
riayet lâzım gelmez. Maamafih riayet edilmesi evlâdır. Bahri Raik.
739 - :
Mütevelli, vakfın meyve ağaçlarını kesemez, başkasına satan.az. fakat vakfm
çınar, söğüt gibi meyvasız ağaçlarını veya meyvah ağaçların kurumuş kısımlarını kesdikden, kopardıkdan sonra
veya evvel satabilir. Çünkü bu
ağaçlar, gaile kabilindendir. Nitekim vakıf dut ağaçlarının yaprakları da
gaile kabilinden olub satılabilir.
Vakfın bu kabil
ağaçlarını satın alan kimse, bunları tekrar sürecek yerlerinden kesebilir,
yoksa kaimeleı inden kesemez. Mütevelli buna mani olmazsa vakfa hıyanet etmiş
olur. iîindiyyc.
740 - :
Harab olan vakıf bir hanede ceiz ağacı gibi meyvah- ağaçlar bulunsa mütevelli,
o haneyi tamı. için bu akaçları satamaz. Belki hanenin arsasını kiraya verir,
ağaçların mevvn'av=nı satar, bunla1 m bedelleriyle1 haneyi tamir etdirir. Çünkü
ağaç1 ir sauhncii v.ikfiyeti kalmı-z. Arsanın kiraya verilmesi ise vakfiyetine
mini cimaz. Bezznziyyc. Hindiyye, Reddi Muhtar.
741 - : Bir vakıf üzüm bağındaki bir ağacın gölgesi,
üzümlere iarar
verince bakılır eğer ağacın hâsılatı, meyvaları, üzüm
mahsulünden ,eksi-len mikdardan ziyade ise ağaç kesilmez ve illâ kesilir.
Nitekim rneyvasız bir
ağacın gölgesi muzir olmakla beraber kesilib satılması, vakfa daha faideli.
bulunsa kesilib satılır. Bedeli gaile kabilinden olmuş olur.
742 - : Bir
mütevelli, vakfı kurtarmak için açdığı dâvadan dolayı ilâm harcı gibi zarurî
olan masrafları vakfm malından yapabilir. Ve mütevelli vakfa musallat olan bir
zalimin elinden vakfı kurtarmak için - sahih görülen kavle nazaran - vakfın
malından bir mikdar şey verebilir. Hindiyye. Ahkâmül'evkaf. [32]
743 - : Bir
müvevellinin vakıf hakkında yapacağı sulh, vakıf için muzir ise sahih
değildir.-Muzır değilse sahihdir.
Meselâ : bîr kirnse
bir vakıf aleyhine şu kadar meblâğ veya bir akar dâva edince bakılır : Eğer o
kimsenin beyyinesi yok ise kendisiyle bir şey üzerine sulh yapılması sahih
olmaz. Çünkü bu sulh bedeli, teberrüan verilmiş olur. Mütevelli ise vakıf
aleyhine teberrüde bulunamaz. Fakat o kimsenin beyyinesi mevcud İse
müddeasmdan az bir mikdar üzerine sulh yapılması sahihdir. Zira bu sulh,
vakfın nefine hadimdir.
Kezalik : bir
mütevelli, bir kimseden vakıf namına bir şey dâva edib de müddeasım isbat için
beyyinesi bulunsa veya o kimsenin yeminden nükûl v edeceği malûm olsa anınla
bir şey üzerine sulh yapması sahih olmaz. Fakat mütevellinin beyyinesi
olmadığı gibi o kimsenin de yemin edeceği müte-hakkik bulunsa anınla
mütevellinin müddeadan ziyade olmamak üzere az çok bir bedel üzerine sulh
yapması sahih olur. Artık busulhden o kimseye yemin tevcih edemez. Meğer ki
sulhden sonra beyyineye zafer bulsun, o takdirde sulh bozulur. Kinye.
744 - : Bir mütevellinin ve yabancı bir şahsın
kendi parasiyle bir kimsenin vakıf aleyhine açmış olduğu dâvadan sulh olması
sahihdir. Velev* ki o kimsenin beyyinesi mevcud bulunmasın. Çünkü bu bedeli
müddeiye teberrüan "vermiş, bununla vakfa müracaate hakkı bulunmamış
olacağından bu halde vakıf mutazarrır olmayacakdir.
745 - : Bir
mütevelli, vakfa borçlu olan bir kimse ile borcun bir mik-dari üzerine sulh ve
maadasından zimmetini İbra etdikde bakılır
: Eğer & kimse bu borcu mukir değilse, mütevellinin de bi/yyint^i
movcud bulunmuyorsa sulh, sahih olmuş olur.
Fakat bu kimse borcunu' nmkir ise v> a, mütt
vellinin bey yinesi mevruft
ise bakılır : Eğer o
borç, mütevellinin yapmış olduğu bir akid sebebiyle hâ sil olmuş ise. sulh ve
ibra, îmam Ebu Yusuf e göre sahih olmazsa da İmamı Âzam ile îmam Muhammede göre
sahih olur. Bu. halde bedeli sulhden maadasını, mütevellinin vakıf için zamin
olması lâzım gelir. Ve eğer mütevellinin yapmış olduğu bir akid sebebiyle
hâsıl olmamış ise bu sulh ve ibra. bü'ittifak sahih olmaz.
Binaenaleyh mütevelli,
o borcun tamamını bu sulh ve ibradan sonra da borçludan isteyib alabilir.
Camiürfüsuleyn.
746 - : Bir mütevelli, vakıf namına dâva
etd'iği bir akarı müddea-leyhe
terk ederek bir bedel mukabilinde sulh olsa bakılır : eğer mütevellinin
beyyinesi var ise veya müddeaaleyhin yemin etmeyeceği muhakkak ise bu sulh, bir
bey'e ve istibdal kabilinden olacağı cihetle sahih olmaz. Amma mütevellinin
beyyinesi olmadığı gibi müddeaaleyhin yemin edeceği de malûm bulunursa sulh,
sahih olur. Bu halde mütevelli, dâvasında muhik ise bedeli sulhu alması helâl
olur. Bu bedel ile vakıf için bir akar satın alması lâzım gelir. Ankaravî.
747 - :
Ekkâr, yani : bir vakıf mezreanm ekincisi, vakfın mahsûlünü istihlâk etmekle
mütevelli, bir bedel üzerine sulh olsa bakılır
: Eğer mü' '.evcilinin müddeasma
mutabık beyyinesi mevcud veya ekkâr, mukir ise kendisiyle hat ve tenzil ile
sulh, sahih olmaz. Meğer ki ekkâr, fakir bulunsun. Bu takdirde fahiş olmamak
üzere hat ve tenzil ile sulh, sahih olur. Haniyye.
748 - : Bir
mütevellinin tevliyet hususunda müşterekile sulh olması caiz değildir.
Abdurrahim Fetâvası. [33]
749 - : Bir
mütevellinin mesağı şer'î bulunmaksızın vâkıfın şartına muhalefet edib de bu
yüzden vakfa zarar vermesi, hakkında zanarm müstel-zimdir.
Meselâ : rehn veya
kefil ile istirbahı meşrut olan vakıf paralan.mütevellisi, rehinsiz ve
kefilsiz olarak bir kimseye ikraz edib de o kimsenin if-lâsiyie bu paraların
tahsili kabil olmasa bunlan mütevelli zamin olur.
Kezalik : rehni kavi
veya kefili meli, yani : borca maa ziyade kâfi bir rehn ile veya servet sahibi
bir kefil ile istirbahı meşrut vakıf paralan mütevellisi kıymeti borç
mikdanndan dûn bir rehn mukabilinde veya gayri melî bir kefil ile ikraz edib de
bilâhare rehnin kıymeti borca kifayet etmese veya kefilden borcu tahsil kabil
olmasa mütevelli borcun tahsil edilemeyen mikdarım zamin olur.
Fakat rehn, kavi
uiıâhare mürurı zaman ile kıymetine noksan arız olsa veya kefil servet sahibi
iken muahharan fakir düşse mütevelliye zaman lâzım gelmez. Ali Efendi
Fetâvası.
750 - :
Mahkeme marifetiyle istirbahı meşrut vakıf paraları mütevellisi bizzat edib de
bilâhare borçlu bunu inkâr've borcu olmadığına yemin etmekle isbatı mümkün
olmasa bunu mütevelli zamin olur.
Kezalik : müstahkem
bir yerde saklanması meşrut bulunan bir vakıf malı, mütevelli kendi evinde
saklayıb çaldırsa bedelini zamin olur.
751 - : Bir
mütevellinin şartı vâkıfa muhalif
bulunan sarfiyatı kabul olunmıyacağı gibi kadri marufdan zaid pîup
zahiri hâlin mükezzib olacağı derecedeki sarfiyatı da kabul olunmaz.
Meselâ ; müstegallâtı,
eykafi sahihadan olan bir vakfın gailesinden bazı kimselere şartı vâkıfa
muhalif olarak vazife ihdas ve berat ita edilmekle, mütevelli, mücerred bu
berata mebni p vazifeyi vakfın gailesinden ita etse bunu tazmin etmesi lâzım
gelir. Feyziyye.
752 - : Bir
vakfın mütevellisi, o vakfın maliyle irad olmak üzere ara-ziyi'memleket veya
mevkufeden bir yer ve icareteynli bir vakıf akar tefev-vuz edemez. Ederse bedel
olarak vermiş olduğu vakıf malını zamin ve azie müstahik olur.
753 - : Bir
mütevelli, mevkuf bulunan bir şeyin ayninde taksir ederse zamin olur. Meselâ :
mütevelli, vakfa aid kerestece ahşabı veya yıkılan bir mescidin ankazını veya
bir mescidin mefruşatını muhafaza etmemekle ^unlar zayi olsa bunlan tazmin
etmesi lâzım gelir.
754 - : Bir
mütevelli, vakfın nükudunu kendisinin ayni cinsinden olan nükudiyle veya başka
vakıfların nükudiyle fark ve temyiz olunamayacak su-retde karışdırmış olsa
vakfın nükudunu zamin olur. Fakat bir vakfın nükudunu yine bu vakfın başka
nükudiyle karışdırmış olsa zamın olmaz. Haniyye, Ankaravî.
755 - : Bir
mütevelli, vakfı icarei muaccele ve müeccele ile taîib olanlara vermez de
vakfın menafii fevt olursa vakfa gadr etmiş olur. Fakat bundan dolayı kendisine
zaman lâzım gelmez. Camiüricareteyn.
756 - : Mütevelli,
vakfın alacaklarını tahsildeki taksirinden- dolayı zar min olmaz.
Meselâ : mütevelli,
kiraya verdiği vakıf akarın bedeli icaresini vaktiyle taleb etmediğinden dolayı
bu bedel, tahsil edilemez bir hale gelse bundan mütevelliye zaman lâzım gelmez.
Ankaravî, Reddi Muhtar.
757 - : Bir
vakfın mütevellisi, o vakfın
gailesinden meselâ Medinei Münevvere fukarasına verilmesi meşrut olan şu
kadar meblâğı kendisi gö-türmeyib başkasiyle göndermekle zayi olsa o meblâğı
zamin olmaz.
758 - :
Mütevellinin vakıf mallardaki eli, bir yedi emanetdir, bir yedi zaman değildir.
Binaenaleyh
mütevellinin elinde bulunan bir vakıf mal, kendisinin tead-disi, taksiri
bulunmaksızın telef olsa üzerine zaman lâzım gelmez.
759 - : Bir
mütevelli, «vakfın gailesini kabz etmişdim, elimde zayi oldu» dese, yahut
«mevkufun aleyhime taksim etdim» deyib de onlar inkârda bulunsa söz, nefsinin
beraeti hususunda mütevellinin olur. Binaenaleyh kendisine artık zaman lâzım
gelmez.
Fakat bununla mevkufun
aleyhimin kendi haklarım almış olduklan sabit olmaz. Bunların vazifelerini
aldıkları beyyine ile sabit olmadığı takdirde vakfın malından bunların tekrar
verilmesi lâzım gelir. Haniyye, Vâ-kıat, Tahtavî, Tenkih.
760 - :
Mütevellinin sözü, ekseri ulemaya göre kendisinin beraeti için hem sıla, hem de
ücret kabilinden olan şeylerde kabul olunur.
Fakat Ebussuud merhuma
göre mütevellinin sözü ; meselâ : vâkıfın zürriyetine verilmesi meşrut bir
gailenin bu zürriyete verilmesi gibi sıla kabilinden bir hususa aid ise
maalyemîn makbul olub kendisinin beraetini müstelzim bulunur. Fakat imam,
hatib, müderris ücretleri gibi bir şeye aid ise makbul olmaz. Mütevellinin bunu
isbat etmesi lâzımdır. Tenkih, Tah-taşî, Ankaravî Hamişi.
761 - : Bir
mütevelli, vakfın gailesini vakfın masarifine sarf etdim» dedikde bakılır :
Eğer emin ise kadri maruf masraflar hakkında yemini ile tasdik olunur. Fakat
emin değilse, yani müfsid, mübzir ise yemini ile tasdik olunmaz, iddiasını
beyyine ile isbat etmesi lâzım gelir. Bu hususda vakfın nâzın da mütevelli
hükmündedir. Tenkihi Hâmidî.
762 - : Bir
mütevelli, vakfın işlerini görmek için başkasını tevkiî edib de bu yüzden vakfa
bir zarar gelse bu zararı zamin olmaz. Çünkü vekil tayin etmesi şer'an caizdir.
Cevazı şer'i İse zamana manidir. Şu kadar var ki vekil, mütevellinin emini
bulunmuş olmalıdır. Emini olmayan bir şahsa vakfın malını tevdi, teslim ve
ikraz edemez. Eder de zayi olursa mütevelli, zamin olur. Emini hakkında ise
hüküm böyle değildir.
Meselâ : mütevelli,
vakfın. matlûbatını borçlulardan toplamak üzere emini olan bir kimseyi vekil
edib o kimse de bunları toplayarak kendi umuruna sarf ile istihlâk etse
mütevelli, bunu zamin olmaz. Belki zaman yalnız o kimseye teveccüh eder.
CamiüTfüsuleyn.
763 - : Bir
mütevelli, vakfın emvalini kendi umuruna sarf edemez ve
kendisinin ayni
cinsden olan mallarına karışdıramaz, bundan kaçınması lâzımdır. Maamafih sarf
etmiş veya kanşdırmış oldukdan sonra bedelini vakfa veya hâkime red ve teslim
etse zamandan beri olur. Bu malları tekrar elde edince yine eli bir yedi emanet
sayılır. Bezzaziye, Ankaravî.
764 - : Bir
mütevelli, vakfa rücu etmek üzere kendi malından mürtezi-kaya sarf
etdiğini iddia etdiği meblâğ
hususunda yeminiyle tasdik olunmaz. Bunu beyyine ile isbat etmesi lâzımdır.
Meselâ : bir.
mütevelli, azl edildikten sonra lâhik mütevelli muvacehesinde : «ben kendi
malımdan vakfa rücu etmek üzere vakfın işlerine reyi hâkim ile kadri maruf
olarak şu mikdar meblâğ sarf etmişdim, onu bana vakfın gailesinden ver» diye
dâva etse bunu beyyine ile isbat etmedikçe alamaz. Ankaravî.
765 - : Bir
mütevelli, vakfın gailesini müstahik olanlara hâkimin kaza-siyle tevzi etdikden
sonra bir zat çıkarak gailede
kendisinin de istihkakı olduğunu isbat etse mütevelliye tazmin
etdiremez. Hissesini diğer müstahik-lerden alabilir. Fakat o mütevelli, hâkimin
hükmü olmaksızın tevzi etmiş olursa o zatın hissesini zaniin olur. Tenkihi
Hâmidî.
766 - : Bir
mütevelli, vakfın gailesini kabz ettiği halde bundan mevkufun aleyhime
istedikleri vazifelerini vermese yedi emaneti yedi zamana münkalib olurv
Binaenaleyh bu gaile, bilâhare teaddî ve taksiri olmaksızın telef olsa veya
kendisi mücehhilen vefat etse bunu zamin olmuş olur. Tenkihi Hâmidî.
767 - :
Bilfi'l mütevellilerin sözleri makbul olan
hususlarda sikadan bulunan mâzul mütevellilerin, nazırların sözleri de
teviiyet ve nezaretleri zamanına aid olmak üzere kabul olunur. Çünkü bunlar azî
edilmekle emin olmakdan çıkmış olmazlar. Tenkihi Hâmidî, Reddî Muhtar.
768 - : Bir
vakfın cabisi, «vakfın gallelernii müteveffa mütevellisine teslim etmişdim» diye iddiada bulunsa yeminiyle tasdik olunur.
Çünkü zamanı münkirdir.
769 - :
Mütevellinin,- cabinin sözleri kabul olunacak hususlarda «üzerlerine red ve
zaman lâzım gelmediğine» yemin
etmeleri-lâzımdır. Yemin etmedikçe zamandan beri olamazlar. Müfta bih olan
kavi; budur.
Bazı ulemaya göre ise
yemin lâzım gelmez, emin olduklan için mücerred sözleriyle tasdik olunurlar.
Hayriyye, Tenkihi Hâmidî.
Maamafih bunların
böyle yemînleriyle kabul edilmesi, îmamı Azama göredir. îmameyne göre ise
sözleri mücerred yeminîeriyle kabul edilmez, iddialarına beyyine ikame etmeleri
lâzımdır. Çünkü bunlar eciri müşterektirler. Eçiri müşterek ise mücerred
yeminiyle kabul olunur. Mecellede îmamı Azamın kavli kabul edilmisdir.
770 - : Mütevellinin vakıf işleri için vekil tayin etdiği
kimse hakkında da mütevelli hakkındaki hükümler carîdir.
Binaenaleyh
mütevellinin yedi, bir yedi emanet olduğu gibi vekilinin. yedi de bir yedi
emanetdir. Mütevellinin sözünün makbul olduğu, üzerine zaman lâzım gelmediği
hususlarda vekilinin de sözü makbul olur, kendisine zaman lâzım gelmez.
Hayriyye, Tenkili. .
771 - : Bir
mütevelli, marazı mevtinde:, «vakfın gailesinden mütevellisi olduğum sırada şu
kadar meblâğ istihlâk etdim, onu malımdan verini» de-dikde vârisleri tasdik
ederlerse bu meblâğ, anın bütün terikesinden verilir' Tekzib ederlerse hâkim,
vârislere yemin tevcih eder, yani : o marizin bu ikrarının hakikate mukarin-
olduğunu bilmediklerine yemin verdirir. Yeminden nükûl ederlerse bu meblâğ,
terikenin tamamından alınır. Fakat yemin
ederlerse yalnız
sülüsünden istifa olunur. Hindİyye.' _
772 - : Bir
mütevelli vefat edince kendisinde bulunan vakıf paralar, lâ-' hik mütevelliye
teslim olunur. Fakat mütevellinin hali hayatında : «Ben o
paralar ile vakıf için
fülân akan satm aldım» veya «O paraları fülâne borç verdim* veya «O paralar
teaddî ve taksirim olmaksızın elimde zayi oldu» demesi gibi bir suretle o
paraların halini beyan etmiş olduğu teayyün etse. terikesinden zaman lâzım
gelmez.
773 - : Bir
mütevellinin hali hayatında makbuzu olan vakıf paralar, nükudı mevkuf e gibi
veya istibdal edilen .vakıf akarların bedelleri gibi asıl vakıf olmayıb da
vakıf akarların icare, bedelleri gibi gallâtı vakfiyyeden ibaret bulunduğu
halde o mütevelli, mücehhiîen vefat etse terikesinden tazmini lâzım gelmez.
Çünkü bunları masarifi vakfa sarf etmiş olması melhuzdur. Fakat mütevellinin
makbuzu asıl vakıf mal olduğu takdirde mü-cehhilen vefat edince terikesinden
zaman lâzım gelir. Zira bunların masarifi vakfa sarfı caiz değildir. Ankaravî,
Tenkih.
774 - :
Lâhik mütevelli, sabık mütevellinin mücehhiîen vefatından ba hisle terikesinden
tazminat dâvasında bulunmakla vârisleri : «Müteveffanın mah vakfı beyan etmiş
olmakla mücehhiîen vefat etmediğini» veya «Bu malı hayatında icab eden
cihetlere sarf etmiş olduğunu» dermeyan etseler söz lâhik mütevellinin, beyyine
de vârislerin olur. Çünkü lâhik
mütevelli; zahirî, vârisler ise hilafı zahirî iddia etmektedir. Söz ise
zahiri iddia edenen, yemin ise hilafı zahiri iddia edenindir. Hayriyye. [34]
775 - : Bir
mütevellinin vakıf aleyhine ikrarı muteber değildir. Bmnenaleyh bir mütevelli,
vakıf namına elinde bulunan bir akar hakkın-
da bir kimsenin
mülkiyet iddiasını tasdik ve itiraf etse caiz ve muteber olmaz.
776 - : Bir
mütevelli, zürriyete meşrut vakıf bir gailede bir' ecnebinin de istihkakı
olduğunu meşrutun aleyhimin inkârlarına mükarin ikrar etse sahih olmaz. Çünkü
başkasının aleyhine ikrar, muteber değildir.
777 - : Bir
mütevelli, diğer bir mütevelliye hitaben : «Senin mütevellisi bulunduğun
vakfın gailesi, benim
mütevellisi olduğum vakfın aid olduğu cihatı birre mevkufdur» diye
dâva, bu mütevelli xle bunu ikrar ve tasdik etse sahih oîmaz,
778 - :
Mütevellinin şartı vâkıfa muvafık olan ikrarı ^muteberdir. Bandan artık rücu
edemez.
Meselâ : bir^kıf,
vakfının gailesini batnen bade batnin zürriyetine ve bu zürriyetin'den fecinin
vefatında hissesinin evlâdına verilmesini ş«rt etmiş olub bu şartı-mütevelli de
ikrar eylese muteber olur. Artık bu §artı bilâhare inkâ tetûıesi hükümsüzdür. Tenkihi Hâmidî.
779 - : Bir
vakfın meşrutun leh mütevellisi, meşrutun leh olduğu sabit olmayan bir kimse
hakkında : «Bu da vakfın meşrutun îeh mütevellisidir»
dese bu ikrarı vakfiyyeye muhalif olsa bile kendi hakkında muteber olur.
Binaenaleyh o kimse de kendisiyle beraber mütevelli olur. Ve o kimse vefat etse
hâkim, anın yerine başka bir mütevelli tayin eder. Çünkü meşrutun leh olan
mütevelli, kendisinin müstakillen
tevliyete müstahik olmadığını itiraf etmiş bulunmakdadır.
Fakat bu mukir olan
mütevelli vefat edince ikrarı bâtıl olur, kendisinden sonra meşrutun leh olan
kim'ise tevliyet ana teveccüh eder. Tenkihi Hâmidî.
780 - : Bir
mütevelli, vakıf akarın tamiratı için müsteciri tarafından kadri maruf olarak sarf edildiği
iddia edilen şu mikdar meblâğ alacağı ikrar etse muteber olmaz. Bu sarfiyatın
beyyine ile isbatı lâzımdır. Tenkih, Reddi Muhtar.
781 - : Bir
kimse : «Bu akar, sadakai mevkufedir, hâkim babamı buna mütevelli tayin
etmişti, babam da tevliyeti bana vasiyet ederek vefat etmiş-din> dese
tevliyet hakkındaki sözü kabul olunmaz.
Kezalİk : bu vakıf
akar, fülân şahsın elinde idi, vefat etti, tevliyeti ba-t.z vasiyet etmişti»
dese sözü kabul olunmaz. Belki bu akarı o şahsın vâris-leVinc rcd etmesine emr
olunur. Hindİyye.
782 - : Bir
kimse elindeki bir akar için : 4Bu vakıfdır, tevliyeti fülân hâkim bana tevcih
etmişdi» diye iddia etse hâkim, bir zaman intizar eder, başka müstahiki
çıkmazsa tevliyeti o kimsenin elinde ibka eder. Haniyye,
783 - : Bir
kimse elinde bulunan bir akar için : «Bu akan bir müsîii-man vücuhi hayra ve
fukaraya vakıf ve bana teslim, tevliyetini de bana tefviz etdi» dedikden sonra
bir şahıs gelip : «Bu akarı ben vakf ederek bu kimseye teslim ve tevliyetini
tefviz etmişdim» diyerek andan istirdad etmek is-tedikde o kimse, bu şahsı
tasdik eylese bu şahıs, o akarı o kimseden alabilir.
Fakat o şahıs : «Ben
bu akarı vakf etmedim, ana vedia tarikiyle teslim etdim» deyib o kimse de : «Bu
akar, bu şahsın mülkü idi, mezkûr vücuhi hayra vs fukaraya vakf etdb dese
hâkim, o kimsenin : «Bu akar o şahsın mülkü idi» tarzındaki ikrarım kabul
etmez. Hindiyye.
784 - :
Vakfa mütevellik dâvalarda vakfa aid bir akidde bulunduğu iddia edilmeyen bir
mütevelliye yemin teveccüh etmez.
Binaenaleyh bir
mütevellinin elinde vakıf olmak üzere bulunan bir malı bir kimse : «Benim
mülkümdür» diye biiâ beyyine dâva etse mütevelliye yemin verdiremez.
Kezalik : lâhik
mütevelli, bir kimsenin sabık, mütevelliden ve vakfın parasından şu kadar
istikraz etmiş olduğu dâva o kimse de «Ben bu borcu mütevelliye tamamen teslim
etmişdim» diye bilâ beyine defa tesaddi etse bu lâhik mütevelliye yemin tevcih
edemez.
Kezalik ; Bir kimse;
«§u vakfa şu kadar kuruş borcum vardır» diye ikrar, badehu : «Hayır borcum
yokdur, ben yalan yere ikrar etdim» diye iddia etse ikrarında yalancı olmadığına
dair mütevelliye yemin verdiremez. Çünkü mütevellinin bu yeminden nükûlü, vakif
aleyhine bir ikrar mahiyetinde bulunur. Mütevellinin vakıf aleyhine ikrarı ise
sahih değildir. Binaenaleyh kendisine yemin tevcihinde bir faide yokdur.
785 - :
Vakfa müteallik dâvalarda vakfa aid bir akidde bulunduğu iddia edilen
mütevelliye yemin tevcih edilebilir.
Binaenaleyh bir kimse,
bir vakfın akarını mütevellisinden isticar etmiş olduğunu beyan ile akarın
kendisine teslim edilmesini bilâ beyyine dâva, mütevelli de bu icare akdini
inkâr etse o kimse : «Bu akarı kendisine icar etmediğine» dair mütevelliye
yemin verdirebilir.
Kezalik : Bir kimse :
«Vakfın levazımı için benden şu kadar eşya satın almışdın, semenini ver» diye
mütevelliden inkârına mukarin dâva v&-teeyyi-ne ikamesinden izharı acz etse
mütevelliye yemin tevcih edebilir,
Kezalik : Bir
mütevelli, vakfın müstecirinden toplanmış kira bedellerini taleb etmekle
müstecir : «Ben bu kira bedellerini tamamen sana verdim» diye bilâ beyyine
iddia, mütevelli de inkâr etse bu bedelleri almadığına dair mütevelliye yemin
verdirebüir. Hindiyye, Ahkâmüi'evkat. [35]
786 - : Bir
vakfın muhasebesini her sene görmek icab etmez. Bir kaç senede bir görülmesi de
kifayet eder. Tahtavî, Dürri Münteka.
787 - : Bazı
vakfiyelerde mütevellilerin her sene veya bir kaç senede bir hâkim marifetiyle
muhasebelerinin yapılması meşrut bulunmuşdur. Binaenaleyh bu gibi vakıfların
varidatını, sarfiyatını tedkik ve bir muhasebe cedveü tanzim ve imza etmek
hâkimlere aiddir. Böyle bir şart bulunmayınca hâkim, mütevellinin
tasarrufatına müdahale edemez.
Fakat bir mütevellinin
vakıf hakkında hiyaneti, suiistimali bazı emarelerden anlaşıldığı takdirde
hâkim, vakfı siyanet için mütevellinin vakıf .hakkındaki tasarrufatını teftiş
ile muhasebesini rüyet edebilir. Hıyaneti, suiistimali tahakkuk eden bir
mütevelliyi tevliyetden azl eder, velev ki o mütevelli, bizzat vâkıf bulunsun.
(Türkiyede mülhak
vakıflar mütevellilerinin muhasebeleri her yerde evkaf müdürleri vasıtasiyle yapılarak
kaleme alman musabe cedvelleri vakıflar umum müdürlüğünce tasdik
edilmektedir.)
788 - :
Emanet ve istikametle maruf bir mütevellinin vakfa aid sarfiyatı hususunda
bitarikiFicmal olan sözü kabul olunur. Bunların müfredatını muhasebe esnasında
birer birer tefsir ve beyan etmesi için hâkim, kendisine cebir etmez. Fakat
hiyanetle müttehem olan bir mütevellinin bu gibi sarfiyatını birer birer
b'eyan etmesi lâzımdır. Aksi takdirde hâkim, habs etmeksizin iki üç gün tehdid
suretiyle cebr eder. Buna rağmen yine alettefsir masraflarmı beyân
etmez veya muhasebeden imtina
ederse kendisine ;
«Vakfın mallarına hıyanet etmediğine» dair yemin vermekle ikti-' fada
bulunur. Kinye, Tenkihi Hâmidî, BehcetüTfetâva.
789 - : Bir
vakfın vakfiyesinde mütevellilerin tasarrufatına hâkimlerin müdahale etmemeleri
şart edilmiş olsa bile buna riayet lâzım gelmez. İcabında mütevellinin
tasarrufatı hâkim tarafından teftiş edilebilir.
(Şeyhâ!1 islâm
Ebussuud Efendinin beyanına göre bu hususa dair 942 tarihinde bir irade de
sâdir olmuşdur.)
790 - : Bir
mütevellinin geçmiş senelere aid, görülmüş olan hisabatı tekrar görülemez.
Muhasebe defteriyle amel olunur. Meğer ki hisabatında bir şüphe mahalli
bulunsun. O takdirde istizah maksadile tekrar hisabı görülebilir. Tenkihi
Hâmidî.
791 - : Kendi
tevliyet zamanının nisabım veren bir mütevelliden hâkim, evvelki mütevellinin
nisabım da istiyemez. Sabık mütevellinin zarnapı-na aid muhasebe, hayatda iken
kendisiyle, vefatından-sonra da vârisleriy-Ie görülür. Behcetül'fetâva.
792 - : Hademei vakfın reyile görülmesi meşrut bir
muhasebe, bizzat hâkim ile mütevelli arasında görülemez. Görülürse muteber
olmaz. Hademenin reyife tekrar görülmesi icab eder. Çünkü vâkıfın şartı
hilâfına hüküm, nassın hilâfına hüküm gibidir ki caiz olamaz, Eş ban. [36]
793 - : Hain
olan her mütevellinin ve her nazırın azli vâcibdir. Velev ki mütevelli, bizzat
vâkıf, bulunmuş olsun. Şu kadar var ki hiyanetin sübu-tü lâzımdır.
794 - : .Meşrutun
leh bir mütevelliyi meşru bir sebeb olmadıkça ne vâkıf, ne de hâkim azl
edemez. Şayet azl ederek yerine başkasını tayin etseler muteber olmaz.
Haniyye, Reddi Muhtar.
Fakat bazı fukahaya
göre mütevellinin azli vakf için faideli olunca caiz olur. Çünkü vakıf için
enfa' ve esjâh olan ihtiyar olunur. Tenkih.
795 - : Bir
vâkıf, kadının tayin ve tevliyetine hükm etdiği bir mütevelliyi haksız yere
azl edemiyeceği gibi kendisinin tayin, kadının tevliyetine hüküm etdiği bir
mütevelliyi de haksız yere azl edemez. Çünkü kadının hükmünü ibtale salâhiyeti
yokdur. Reddi Muhtar.
796 - : Bir
hâkim, bir vakfa nesb etdiği mütevelliyi hiyaneti tebeyyün etmedikçe azl
edemez. Mensuse muvakıf olan ^budur. Fakat diğer bir kavle göre hâkim, mensub
olan mütevelliyi sebebsiz1 yere de azl ve yerine başkasını tayin deebilir.
Artık- lâhik hâkim, sabık mütevelliye tevliyeti iade demez. Çünkü sabık
hâkimin azl hükmü, bir maslahata hami olunur. Tahtavİ.
797 - : Bir
vâkıf, tayin etmiş olduğu nâzın bir azil sebebi mevcud olsa da olmasa da ve
nefsi için azil salâhiyetini şart etmiş bulunsa da bulunmasa da azl edebilir.
Bu, imam Ebu Yusüfün kavlidir, müfta bih olan da budur. Fakat imam Muhammede
göre azil şartı bulunmadıkça azl edemez. Bazı zevata göre de müfta bih olan
budur.
Nitekim hâkimin tayin
etmiş olduğu bir nazırı» da vâkıf azl
edemez, Tecnîs, Tahtavî.
798 - : Yalnız
vakfın tescil edilmesi için vâkıf
tarafından mütevelli nasb edilmiş olan bir zatın tevliyeti, tescilin hitamiyle
nihayet bulur. Çünkü bu tevliyet, tevkil mesabesindedir. Vekil ise
müvekkilün fihin nihayet bulmasiyle
bilâ azl münazil olur. Binaenaleyh böyle bir mütevelli, vâkıfın işlerine
bilâhare müdahale .edemez. Ve münhal bulunan tevliyetin kendisine tevcihim iddiaya
hakkı olamaz. Dürri Muhtar, Ali Efendi Fetâvası.
799 - : Vâkıfın vefatiyle tayin etmiş olduğu mütevelli, münazil olur. Meğer ki vâkıf,
hem hayatında hem de vefatından sonra mütevelli olmak üzere tayin etmiş olsun,
imam Muhammede göre vâkıfın tayin etdiği mütevelli, vef atiyle her halde
münazil olmaz. Reddi Muhtar.
800 - :
Hâkimin vefatiyle veya azl edilmesiyle nasb etmiş olduğu mütevelli, münazil
olmaz.' Çünkü hâkim, anîme namına velayeti haizdir. Âmme ise berdevamdır. Reddi
Muhtar.
801 - : Bîr
müetevellinin vakıf hakında meşağı şer'iye mükarin olmayan her hangi bir
tasarruf da kasden bulunması, vakfa hiyanet olub azlini mucibdir. Vakfın
akarını bir zaruret olmaksızın bile bile noksanı fahiş ile kiraya vermek,
vakfın akarım kendi mülkü olmak üzere başkasına satmak, vakfın gailesini vâkıfın
şartına muhalif olarak kendi umuruna sarf etmek gij?i.
Böyle bir hareketde
bulunan bir mütevellinin azli vâcibdir. Velev ki vâkıf, «mütevelli hain olsa
bile azl edilmesin» diye şart etmiş bulunsun. Aksi takdirde şer'i şerife ve
menafii vakfa muhalefet edilmiş olur. Hindiyye, MecmaüTenhür, Reddi
Muhtar.
,
802 - : Bir mütevellinin vakıf arazide kendi
nefsi için ekin ekmesi ağaç ' dikmesi veya bina yapması hiyanet olduğu gibi
vakıf hanede velev ecri misi ile olsun
ikamet etmesi de bir. hiyânetdir. Binaenaleyh bundan dolayı azle müstahik olur.
803 - : Bir
mütevellinin vakıf akar hakında : «Bu benim mülkümdür» diye vuku bulan
İddiasını isbat edememesi, bir hiyanet olacağından azlini
icab eder.
Kezalik : bir
mütevellinin elinde bulunan bir- akarın vakfiyeti dâva, ve mütevellinin
mülkiyet iddiasiyle vakfiyeti inkârına mukarin bu akarın vakıf olduğuna
beyyine ile hükm olunsa mütevellinin tevliyetden azli lâzım gelir.
804 - : Bir
mütevelli, vakıf bir şeyi gerek vakfın ve gerek başkasının borcundan dolayı bir
kimseye rehn etse hiyanetde bulunmuş olur. Binaenaleyh bu halde ya azl olunur,
veya kendisine başka bir mütevelli zam edilir. Bindiyye. .
805 - : Bir
kaç vakfın mütevellisi bulunan bir şahsın, yalnız bir vakıf hakkında hiyaneti
sabit olsa bu vakıfların hepsinin tevliyetinden azl olunur. Çünkü hiyanet,
tecezzi kabul etmez.
806 - : Vakıf işlerinde ihmal, tekâsül gösteren
bir mütevelli azle müstahik olur.
807 - : Bir
mütevelli, hiyanetile, taksiriyle azle müstahik olursa da hâkimin hükmü
olmadan münazil olmaz. Tenkihi Hâmidî.
Binaenaleyh vakfa
hiyanet etdiği halde hâkim tarafından azl edilmemiş bulunan bir mütevellinin bu
hıyanetinden sonra vuku bulacak meşru tasar-rufatı nafiz ve muteber olur. Fakat
azline hükümden sonra vakıf namına vuku bulacak tasarrufları asla nafiz ve
muteber olmaz.
808 - : Bir mütevelli, vakfın işlerini idareye kadir
oldukça mücered kendisine arız olan, körlükden dolayı azl edilmez. Fakat mütevelli;
körlük, sağırlık, felç gibi bir âfetden dolayı vakfın umurunu görmekden âciz
bir halde bulunsa hâkim tarafından azl edilerek yerine başkası tayin edilir ve
bu aczi zamanından itibaren tevliyet ücreti, sakıt olur. Ankaravî, Tenkih,
Reddi Muhtar.
809 - : Bir
mütevelli, mecnunı mutbak olunca, yani : bir seneden ziyade imiidad eden bir
cinnete tutulunca hükme muhtaç olmaksızın tevliyetden münazil olur. Sonra
ifakat bulunca bakılır : eğer meşrutiyet üzere mütevelli ise tevliyet
kendisine avdet eder,' ve illâ etmez. Tenkihi Hamidî.
810 - :
Fişka, sefahate münhemik olan bir mütevelli, azle müstahik olur. Binaenaleyh
böyle bir mütevelli, hiyaneti görülmese de hâkim tarafından azledilebilir.
Çünkü vakfın malım itlaf etmesi melhuzdur.
811 - : Fisk
ve sefahate inhimakinden veya vakf hakkında, hıyanetinden veya vakıf işlerine
vukufsuzluğundan dolayı azl edilen bir mütevellinin, aradan hayli bir müddet
geçib de ıslâhı nefs etdiği veya vakıf umuruna vukuf peyda eylediği tahakkuk
etse kendisine yemden tevliyet tevcih edilebilir. Fakat bunlar tahakkuk
etmedikçe bu tevcih caiz olmaz.
812 - :
Mücerred şikâyet ve ta'n, mütevellinin azlini icab etmez. Binaenaleyh bir
vakfın hademesi, mürtezikası
mütevellisinden hâkime
şikâyet etdikleri
halde bu şikâyetlerinde mütevellinin azlini mucib, meşru bir sebeb beyan
edemezlerse, veya beyan edib de isbatına kadir olamaz-larsa bununla mütevelli
azl edilemez. Böyle bi şikâyete mebni bir hâkim tarafından azl edilen bir
mütevelli, lâhik hâkime müracaatla haksız yere azl edilmiş olduğunu isbat
ederse kendisine tevliyet iade edilir.-
813 - : Bir
mütevelli, vâkıfa veya hâlume bildirilmek şartiyle kendisini tevliyetden azl
edebilir. Fakat azlini bunlara bildirmedikçe tevliyetden mü* nazil olmaz. Vakıf
hakkındaki tasamıfatı nafiz olur.
814 - :
Tevliyeti bir kimseye meşrut olmayan bir vakfın mütevellisi, uhdesindeki
tevliyeti hâkimin huzurunda başkasına ferağ ve kasrı yed edib hâkim de tahakkuk
eden ehliyet ve kifayetine mebni tevliyeti mefrugun lehe tevcih ve takrir etse
artık o mütevellinin bu yapdığı ferağdan rücua salâhiyeti kalmaz. Çünkü bu
ferağ, fariğin azlini, mefruğun lehin nasbim mu-tazammmdır.
815 - : Bir vakfın meşrut üzere mütevellisi bulunan kimse, tevliyet hususundaki hakkı
tasarrufunu tevliyete ehil olan, yani : bu hususda adalet ve kifayeti müsellem
bulunan bir zata ferağ ve tefviz ile
tevliyetden kasrı yed edebilir. Şöyle ki : bu babda hâkim, muhayyer
bulunur, dilerse bu ferağı kabul ve takrir eder, dilerse red Fakat ehil olmayan
kimseye yapılacak bir ferağı kabul etmez.
Maamafih bu ferağ, bir
akdi lâzım değildir. Belki tevliyete başkasını tevkil demekdir. Binaenaleyh
meşurtün leh. olan mütevelli, bu ferağdan bilâhare rücu edebilir. Bu
tevliyetden bilkülliyye nüzulü, nefsini azl etmesi sahih değildir. Hattâ
meşrutun leh mütevelli, vefat edince yapmış olduğu ferağ ~ bâtıl olub mefruğun
lehin vakıf da tasarrufa salâhiyeti kalmaz, tevliyet diğer meşrutun lehe
teveccüh etmiş olur. Tenkihi Hamidî, Reddi Muhtar.
Meşrutun lehleri
bulunan sair ciheüerdeki ferağlar da işbu tevliyetden ferağ mesabesindedir.
Meselâ : bir vakfın
fazlai gailesine meşrutiyet üzere vâkıfın evlâdından biri mutasarrıf iken bu
fazlayı nzasiyle bir şahsa ferağ ve hüccet ita edebilir. Fakat bilâhare nadim
olunca bu fazlayı yine kendisi alabilir, yoksa o şahıs : «Bu fazla, mücered
ferağ sebebiyle benim olmuşdur» diye anı men'e kadir olamaz. Behcetül'fetâva. [37]
816 - : Bir
malın vakfiyetine hüküm, âmme hakkında hüküm değildir. Binaenaleyh bir akarın
vakfiyetine hükm edüdikden sonra bir kimse çı-
kıb o akarın kendi
mülkü olduğunu usulen isbat etse vakfiyeti zail olur. Mutemed görülen kavi
böyledir. Diğer bir kavle göre ise bir şeyin vakfiyetine hüküm, kâffei nâs
aleyhine hükümdür. Binaberin bu hükümden sonra bir kimse çıkıb da bu şeyin
kendi mülkü olduğunu veya başka bir vakfa aid bulunduğunu iddia etse dâvası
mesmu olmaz. Ebussuud Efendi bu veçhile fetva vermişdir.
817 - : Bir
şeyin kadim bir vakıf olduğunu dâvada
vâkıfın adı zikredilmese de dâva mesmu olur. Hindiyye.
818 - : Bir
şeyin vakfiyetini dâvada q şeye vâkıfın malikiyetini söylemek lâzımdır. Şöyle
ki : bir mütevelli, bir şahsın elinde bulunan bir akar için «Bu akar fülânm
vakfıdır, fülân cihete vakf etmişdir» diye dâva etse sahih olmaz. Belki :
«Fülân kimse bu akara mâlik iken bunu fülân cihete vakf etmişdir» demelidir ki,
dâvası sahih olsun. Çünkü insan bazan mâlik olmadığı bîr şeyi de vakf etmiş
olabilir ki bu, gayri lâzım bir vakıf olmuş olur. Bezzaziye.
819 - : Bir
kimse bir vâkıfın zürriyetinden veya karabetinden olduğunu beyan ile vakıfdan
bir hak istese, meselâ tevliyet
iddiasında bulunsa vâkıf ile kendi arasındaki vasıtaları beyan etmesi lâzırn
gelir. Silsilei nesebini bu veçhile vâkıfa kavuşturmadıkça dâvası dinlenemez.
Meselâ : «Ben fülânm
oğluyum, o da fülâmn oğludur, o da vâkıf fülâ-
nın oğludur demesi
icab eder.
Fakat bir kimse, bir
vâkıfın zürriyetinden veya karabetinden olduğu evvelce sabit bulunan bir şahsın
neslinden veya f ir aşından bulunduğunu dâva ederse inkâr halinde yalnız o
şahsın neslinden olduğunu isbat etmesi kifayet eder. Vâkıfa kadar olan
vasıtaları beyan etmesi lâzım gelmez.
Meselâ : Bir kimse bir
vâkıfın zürriyetinden olduğu müsbet bulunan bir müteveffanın oğlu olduğunu ve
bu cihetle vâkıfın zürriyetinden olub meşrutiyet üzere babasından münhal olan
tevliyetin kendisine tevcih edilmesini dâva etse yalnız o müteveffanın oğlu
olduğunu isbat edince tevliyeti zabt edebilir. Vâkıf ile aralarındaki
vasıtaları beyan etmesi icab etmez.
820 - :
Tevliyeti veya gailesi vâkıfın batnen bade batnin evlâdına müştereken meşrut
olan bir vakfın tevliyetine veya gallesene vâkıfın meselâ : üçüncü batında
evlâdından olduğu sabit bulunan bir zat mutasarrıf iken bir şahıs zuhur ederek
«Ben de vâkıfın üçüncü batında avlâdından olub da zatın amcazadesiyim» diye
dâva ve bu zatın amcazadesi olduğunu beyyine ile isbat etse tevliyet veya gaile
de ana müşarik olur, kendisiyle vâkıf arasındaki vasıtaları ayrıca isbata
muhtaç olmaz.
821 - :
Tenakuzu müstelzim olan bir dâva vakıfda mesmu olamaz. Binaenaleyh bir kimse
bir akarı bir şahsa satdıkdan sonra :
«Ben bu.
akarı vakf etmişdim»
veya «Bu^akar bana mevkufdur» gibi bir dâvada bulunsa mücerred bu dâvası
dinlenemez. Fakat böyle bir dâva beyyineye İktiran ederse kabul olunur. Çünkü
vakıflarda dâva bulunmasa bile mücerred beyyine, yani ; şahadeti hisbe de
makbuldür. Bu halde bu "kimsenin dâvası iki şahidin şahadetiyle sabit olsa
vakfiyete hükm edilerek satış muamelesi bâtıl olmuş olur.
Bu takdirde o şahıs,
vermiş olduğu semeni istirdad edebilir. Ve bu satış akdine aklanarak üzerinde
bina yapmış ise bunu da satana teslim ederek bu binanın kaimen kıymetini tazmin
etdirebilir. Çünkü akdi muavezede aldatmak, zararın zamanını mucibdir.
Maamafih o şahıs,
vermiş olduğu semeni istirdad edinceye kadar o akarı habs edemez. Çünkü bu
habs, bir rehn mesabesindedir. Vakıf ise rehn edilemez. Hindiyye, Tahtavî,
Hayriyye.
822 - : Bir
kimse bir akarın vakıf olduğuna kail olarak tevliyetini kabul etdikden sonra
bu akarın kendi mülkü olduğunu dâva etse mesmu olmaz.
Kezalik : bir kimse
bir akarın evvelâ vakıf olduğunu, badehu kendisine mevrus bulunduğunu dâva etse
bu irs dâvası mesmu olmaz. Meğer ki : «Bunu babam gayri lâzım olarak vakf
etmişdi, yefatiyle bana miras kal-mışdır» diye iki iddiası arasını telif edebilsin.
823 - : Bir
kimse bir arsayı bir şahısdan satın aldıkdan sonra : «Bu şahsın bu arsayı
mescid veya makbere kılmış olduğunu beyyine ile isbat etse kabul olunur. Çünkü
vakfiyetine sonradan muttali olmuş olması muhtemeldir. Ve bu hususda şahadeti
hisbe de kâfidir."
824 - : Bir
kimse : «şu akar fülân sahsa mevkufdur» dedikden sonra kendisine mevkuf
olduğunu dâva etse mesmu olmaz.
Kezalik : bir kimse
tasarrufunda olan bir akar için : «£ülâmn vakfıdır» diye o vakfın mütevellisine
bu akar içindir müddet ücret verdikden sonra : «Bu akar benim mülkümdür» diye
dâva etse mesmu olmaz.
825 - : Bir
kimse bir akarı bir şahısdan satın aîdıkdan sonra bir zat. mütevelli sıfatiyle
çıkıb : «Bu akar fülâmn evlâdına mevkufdur» diye vuku bulan dâvasını beyyine
ile isbat ve hüküm istihsal etmekle o kimse verdiği semeni istirdad etmek
istedikde o şahıs, «Evet., bu akar Öylece vakıf, edil-mişdi, fakat vâkıf vefat
edince vârisleri hâkime müracaatla bu vakfın but-Iaânına hüküm aldığından bu
akar terikeye red olunmuş ve terikenin taksi-miyle irsen bana isabetetmiş
olmakla sattım» diye defi dermeyan ederek müddeasını isbat etse vakfiyet,
mündefi olub bu akar o kimsenin elinde kalır. Hindiyye.
826 - : Bazı
kimseler, bir akarı babalarından kendilerine mevrus mülkleri olduğunu biliddia
muayyen bir bedel mukabilinde bir şahsa sattıkdan sonra : «Bu akar fülân vakfın
müstegallâtmdandır, babamızın bil'icareteyn tasarrufunda idi, vefatiyîe bize
âdiyen intikal etti, bunu mülkümüz olmak üzere satışımız sahih değildir» diye
dâva etseler mesmu olmaz. Çünkü sa-tışda bulunnıalariyle bu iddiaları arasında
tenakuz vardır. Bu gibi dâvalarda müddeaaleyhe yemin verdirilemez. Çünkü
tahlif dâvanın sıhhatinden sonra cereyan eder. Haniyye, Tenkihi Hamidî,
Neticetülfetâva.
827 - : Bir kimse mütevellisinden icareteyn ile
isticar etmiş olduğu bir vakıf akarın bir müddet müecpelesinİ verdikden sonra
mütevelliye hitaben : «Bu akarın vakfiyetini isbat et. ve illâ badema ücret
vermem» dese bu dâvası mesmu olmaz.
828 - : Bir
kimse bir akarı icareteyn ile mütevellisinden isticar ve tc-fevvuz etdikden
sonra : «Bu akar isticardan evvel benim mülküm idi» diye dâva etse mesmu olmaz.
Çünkü bu ak?n isticar etmesi, p.na mâlik
olmadığını ikrar demekdir. Bezzaziyyc.
829 - : Bir
kimse tasarrufunda bulunan icareteynli bir vakıf akarı mütevellisinin izniyle
bir şatisa ferağ edib o akara müteallik dâvadan o şahsın zimmetini ibra
etdikden sonra : «Ben o akarı ferağı bilveFa ile feraf;
etmişdim» dese dâvası mesmu oîmaz. Çünkü bir şahsı bir aynden ibra etmek, anın
mülkiyetinden ve anda olan her hakdan ibra demekdir. Ankarâvî.
830 - : Bir'
kimse tasarrufunda bulunan icareteynli bir akan mütevellisinin izniyle bir
sahsa fariğ oldukdan sonra : «Ben o akarı namı müstear
oîarak muvazaaten fariğ olmuşdum» diye o
şahsın inkârına mukarin dâva ve muvazaayı nâtık ve o şahsın imza ve mührünü
havi bir sened ibraz etse dâvası mesmu olur. Kendisi vefat etmiş olunca
vârislerinin bu veçhile muvazaa iddiaları da dinlenir.
Bilâkis o şahıs vefat
edib vârisleri bulunduğu takdirde de kendilerine karşı bu veçhile muvazaa
dâvası dinlenir.
Fakat mefruğün leh
olan o şahıs da asla ashabi intikalden kimse bırakmaksızın vefat edib o akar
mahlûlen vakfı tarafına aid olsa artık muvazaa senedi mevcud olsa 'da bu
muvazaa dâvsi mesmu olamaz.
831 - : Bir
kimse tasarrufunda bulunan İca."eteynli bir akarı mütevellisinin izniyle
bir şahsa kat'î surette ferağ etdikden sonra : «Bu ferağın bir istiğlâlden
ibaret olduğunu ve bu hususda o şahıs ile muvazaa akd etdikle-rini ve badehu
mütevellinin huzurunda kat'î suretde ferağ yapıldığını «O şahsın inkârına
mukarin dâva ve o şahsın imza ve mührünü havi bir muvaza senedi ibraz eylediği
takdirde böyle bir dâvayı dinlemekden vaktiyle Tür-kiyede hâkimler bir irade
ile memnu bulunmuşlardı.
832 - : Bir
kimse mutasarrıf bulunduğu icareteynli bir akarı mütevellisinin izniyle bir
şahsa ferağ edib badehu hâkimin huzurunda bu akarı mütevellisinin izniyle ve
ferağı sahih ile o şahsa fariğ olduğunu ikrar ederek o şahsın eline bir kıt'a
hüccet verdikden sonra : «Ben o akan şöyle bir şartı fâsid ile fariğ olmuşdum»
diye dâva etse mesmu olmaz. Çünkü sabık ikrarından rücu ile tenakuza düşmüş ve
kendi ikrariyle tamam olan bir şeyi nakza sa'y etmiş olur ki, bu caiz değildir.
833 - : Bir
kimse tasarrufundaki icareteynli bir
akarı mütevellisinin izniyle bir şahsa kat'î olarak fariğ oldukdan sonra : «Ben
bu akarı ölünceye kadar görüb gözetmek şartiyle bu şahsa meccanen fariğ
olmuşdum, bu şarta riayet etmediği cihetle bu akann bana reddini dilerim» diye
o şahsın inkârına mukarin dâvada bulunsa dâvası dinlenemez. Çünkü bu takdirde tenakuzda
bulunmuş olur. Ve kişi ikrariyle muaheze olunur.
(Bunun içindir ki
böyle bir dâvanın istima) olunmayacağına dair 18 Recep 1296 tarihinde bir
irade sadir olmuşdur.)
834 - : Bir
kimse bir akarın evvelâ kendi mülkü olduğunu dâva, badehu bu akarın, fülân zat
tarafından fülân mescide vakf edilmiş olduğunu iddia etse bu vakfiyet iddiası
mesrr.u olmaz. Eindiyye.
835 - : Bir
mütevelli, vakfın asıl malinden şu kadar meblağ makbuzu olduğunu ikrar edib
badehu muhasebesi görüldüğünde : «Makbuzum o kadar değildir, evvelce yalan
yere ikrar etmişdim» diye dâva etse mesmu olmaz. Ali Efendi Fetâvası.
836 - : Bir
zat, vakf etmiş olduğu araziyi bazı masraflar ihtiyar ederek ekdikden ve
ekinler hâsıl oldukdan sonra : «Kendi tohumiyîe kendi nefsi için ekmiş
olduğunu», ehli vakıf da vakıf için ekilmiş olduğunu iddia etseler söz, o
zatın olub ekinler kendisine aid olur. Şu kadar var ki bundan sonra vakıf
namına ekmesine emr olunur.
Ayni iddiada bulunacak
bir mütevelil de vâkıf hükmündedir. Hindiyye. [38]
837 - : İcareteynli
vakıf akarların gerek rakabelerine ve gerek âdîyen tasarruflarına aid dâvalarda
mütevellinin huzuru şartd.ır. O akarların müs-tecirleri gerek müddeî ve gerek
müddeaaleyh bulunsunlar müsavidir.
Meselâ : Bir kimsenin
tasarrufunda bulunan icareteynli bir hane için bir şahıs : «Bu benim mülkümdür
veya bu icareteyn ile benim tasarrufum-dadır» diye dâva etse mütevellinin hazır
bulunması icab .eder, bulunmazsa dâva sahih olmaz.
Kezalik : bir vakfın
müstegallâtından olmak üzere bir kimsenin icare ile tasarrufunda bulunan bir
arsayı bir kaç kimseler : «Bizim tariki hassı-mızdır» diye dâva etseler
mütevellinin huzuru lâzım gelir. Ali Efendi Fe
tavası.
Fakat bir kimsenin
icaresi altında bulunan bir akarı bîr şahıs gasb edecek olsa o kimse, müstecir
sıfatiyle bunu gâsıbdan dâva edebilir. Mütevellinin huzuru lâzım gelmez.
Behcetül'fetavâ.
838 - : Bir kimse başkasının tasarrufunda
bulunan icareteynli vakıf bir akarı
bir müddet gasben zabt etse o müddet için üzerine lâzım gelen
ecri misli dâvada hasmı mütevellidir,
yoksa bil'icareteyn müstecir değildir. Meğer ki mütevelli, bu dâvaya müsteciri
tevkil etmiş olsun.
Meselâ : bir kimse,
bîr şahıs ile müştereken mutasarrıf oldukları icareteynli vakıf bir hanede bir
müddet tegallüb tarikiyle "müstakillen ikamet etse o şahıs, bu müddetde
haneden hissesinin ecri mislini mütevellinin tev-kiliyle vakıf için o kimseden
dâva edib almaya kadir olur. Neticetülfetâva.
839 - : Bir
kimse tasarrufundaki icareteynli vakıf bir akarı bir şahsa kiraya vermiş olsa
toplanmış kira bedellerini, mütevelli hazır bulunmaksszın1 o şahısdan dâva
edebilir. Çünkü bu kira bedelleri kendisine aiddir, bunların hakkında bizzat
husumete salâhiyeti vardır.
Nitekim bedeli ferağ
dâvasında da mütevellinin huzuru şart değildir.
Binaenaleyh bir kimse,
tasarrufundaki icareteynli bir vakıf akarı mütevellisinin izniyle başkasına
peşin olmayan bir bedel mukabilinde ferağ etmiş olsa bu bedeli bilâhare o
şahısdan bizzat dâva edebilir.
840 - : Arsası mukataah vakıf, binalar ve ağaçlar gibi müştemelâtı mülk
olan bir akann orsasına müteallik dâvada mütevellisinin huzuru şartdır. Fakat
müştemelâtına aid dâvada mütevellisinin
huzuru şart değildir. Çünkü, bu müştemelâtda mütevellinin hakkı yokdur.
841 - : Bir
kaç vakıf ile mahlut bulunan bir vakıf hakkındaki dâvada bütün bu vakıfların
mütevellileri hazır bulunmak lâzımdır. Bazısının huzuru kifayet etmez.
842 - :
Birbirine muttasıl, başka başka vakıflara aid iki bab icareteyn-li vakıf
haneden birinin mutasarrıfı, bu haneye diğer hane mutasarrıfının tecavüz
etdiğini dâva etse her iki vakfın mütevellisi hazır bulunmak lâzım gelir. (726)
ncı meseledeki (4) üncü fıkraya bak!
843 - : Bir
vakfın meşrutiyet üzere müştereken mütevellileri bulunan bir kaç kimseye karşı
bir şahıs tevliyete istihkak dâvasında bulunsa bu mütevellilerden her hangi
biri bu müddeiye hasım olabilir,
hepsinin huzuru lâzım gelmez. .
Meselâ : bir vakfın
tevliyetine vâkıfın evlâdından üçüncü batında bulunan bir kaç kişi, meşrutiyet
üzere mutasarrıflar iken bir şahıs zuhur edib de : «Ben vâkıfın ikinci batında
evlâdındarum, tevliyet de batneri bade bat-nin evlâda meşrutdur. Binaenaleyh
ben tevliyet hakkında sizden mukaddemim» diye dâva ve bunu mütevellilerden
yalnız birinin huzurunda beyyine ile isbat etse tevliyet, onlardan naz'
edilerek bu müddeiye tevcih edilir.
844 - : Bir
vakfın münhal bulunan tevliyetinin
meşrutun lehi henüz müteayyen bulunmamakla iki kişiden her biri
tevliyete istihkak dâvasında bulunsa bu iki kişiden biri diğerine hasım olamaz.
Belki anlara hasım olub muvacehesinde dâva olunmak üzere hâkim tarafından o
Vakfa bir kaimme-kam mütevelli nasb olunur. (726) ncı meseledeki (5) inci
fıkraya bak!..
845 - :
Fukarayı karabete meşrut bir vakıfda fukarayı karabetden bulunmak dâvası, ya
vâkıfa veya vasisine veya mütevelliye karşı açılır. Bununla beraber
mürtezikada vakfın gayesinden vazifelerini almışlar ise anlar da hasım olabilirler.
Bunlardan biri mevcud olmayınca hâkim, birini muvakkaten mütevelli tayin ederek
'.uıın muvacehesinde dâva görülür, An-karavî. .
846 - :
Süknaları veya gaileleri meşrut olan vakıf akarlara müteallik dâvalarda hasım
mütevellilerdir. Mürtezikanın, mevkufun aleyhimin hasım olub olamayacakları
hususunda iki kavil vardır : Bir kavle göre bunlar da hasım olabilirler.
Meselâ : bir kimsenin
mülkiyet üzere tasarrufunda bulunan bir hane. için bir şahıs : «Bu hane bana
meşrut vakıf bir evdir, bunu sen fuzulî olarak işgal ediyorsun» diye inkâra
mukarin daya etse bu dâvası mesmu olur. Çünkü kendisine aid bir hakkı iddia
etmiş sayılır. Bu kavi, esah görülüyor. Mecellenin (1661) inci maddesi de bu
kavle .müstenid bulunmuşdur.
Fakat müfta bih
görülen diğer bir kavle göre de bu gibi dâvalarda yalnız mütevelli, hasım
olur, mürtezika hasım olamaz. Çünkü mürtezikanın hiikUtrı süknada veya
gailededir, asıl vakıfda değildir.
Binaenaleyh bir
kimsenin elinde bulunan bîr akar için bir şahıs çıkıp da : «Bu akar filân
vakıfdan olub süknası veya gailesi bana meşrutdur/> diye inkâra muk&rin
dâvn etse bakılır ; Eğer bu şahıs, iddia etdiği vakfın mütevellisi ise dâvası
-biriHifak sahih olur, ve illâ sahih olmaz. Meğer ki hâkim, mçşruüin leh olan
bir şahsı dâvaya mezun kılıb husumetini rey etmiş olsun, o takdirde bu
meşrutun leh de hasım olabilir. CamiüTfüsuieyn,-HülâsaUirfctavâ, Fctavâyı
Hayriyye.
847 - : Bir
zat tarafından yapılmış bir vakfm meşrutun lehlerinden her biıi veya her birinin
vekili, meşrut menfaata müteallik dâvalarda
gerek nıüddei ve .ucrek
müddealeyh sıfatiyle diğerleri tarafından hasım olabilir. Kinye.
848 - :
Menfaatleri umuma aid ve meşrut bulunan cami. makbere, has-tahane'gibi va'kıf
müessesatı hayriyeyi dâvada âmmeden
her hangi biri. umum iKimına hasını olabilir.
Çünkü hakkullahı, âmmenin hukukunu istifa hususunda bir zat. umumun
makamına kaim olabilir. Haniyye,
Mecellenin ' fî4-31 üncü maddesine müracaat. [39]
849 - : Bir mahallin kadim vakıf olduğuna şahadet edenler, vâkıfın .ismini zikr
etmeseler de şahadetleri kabul olunur.
Binaenaleyh kadim bir
vakfın mütevellisi, bir şahsın elinde bulunan- bir hane-için : «Bu. mütevellisi
bulunduğum vakfın müstegallâtındandır» diye inkâvr* mukarin dâva etmekle ikame
etdiği şahidler, vâkıfın ismini beyan etmeksizin o hanenin kadim bir vakıf
olduğuna şahadetdc bulunsalar şahadetleri --îmam Eb.u Yusüfün vakıflarda müfta
bih olan kavline nazaran - caiz olur.
Vakıf kadim olmadığı
takdirde ise bir kavle göre vâkıfın ismini zikr etmek lâzımdır. Tahtavî,
Neiicetülfetâva.
850 - : Kadim olmayan
bir vakfa şahadetde vâkıfın vakf
etdiği şeye vakfı zamanında mâlik
olduğunu söylemek lâzımdır. Fakat vakıf, kadim isr sâhidlcrin vakıf edilen oyo
vâkıfın hini vakifda mâlik bulunmuş
olduğunu söylemeleri lâzım gelmez.
851 - :
Vâkıfın ikrarın;! ş.ıhadetde de vakf etdiği şeye ikrtırı zamanında mâlik
bulunduğunu şahidlerin beyan etmeleri lâzımdır.
Binaenaleyh
sahiciler «Vâkıf bu akan vaki1 etdiğini
ikrar etti ve bu akar
o zamana kadar elinde bulunuyordu» diye şahadet etseler makbul olmaz. Fakat :
«Vâkıf bu akarı vakf etdiğini ikrar etdi ve bu ikrarı zamanında o akara mâlik
bulunuyordu» diye şahadetde bulunsalar makbul olur. Ankara vî.
852 - : Bir
mahallin vakfiyetine şahadetde cihet ite masrafını beyan lâzımdır. Meğer ki
kadim bir vakıf olsun.
Binaenaleyh şahidler,
bir akarın kadim bir vakıf olduğuna şahadet edib de gailesinin nereye meşrut
olduğunu beyan etmeseler şahadetleri kabul olunub gailesi fukaraya sarf
edilir.
Fakat kadîm olmayan
bir vakıfda «Bunun gailesi, meselâ : fülân mescide veya hastahaneye veya
vâkıfın zürriyetine mevkuföur» denilmezse şahadet makbul olmaz. Bezaziye,
Hindiye, Ankaravî.
853 - : Bir
mahallin vakfiyetine şahadetde anın dört ve nihayet üç haddini = sınırını beyan etmek lâzımdır.
Binaenaleyh şahidler,
bir vakıf yerin hududunu beyan edemeseler ve yahut yalnız bir iki haddini beyan
etseler şahadetleri makbul olmaz. Çünkü olabilir ki vakf edilmiş olan yer,
şahidlerin bildikleri yerden başka bulunmuş olur.
Şahitler, vakfın üç
haddini'beyan edince dördüncü haddi, üçüncü had-din mebdeinden birinci had de
müntehi oluncaya kadar olan had itibar edilir. Haniyye, Bezzaziye, Hindiyye.
854 - :
Vakıf edildiği zamanda şahidlerce malûm ve muayyen bulunan bir mahallin
vakfiyetine şahadetde hududunu başkaca beyan lâzım gelmez.
Binaenaleyh şahidler,
fülân zat, ikametgâhı olduğunu bildiğimiz mülk konağını fülân cihete vakf
etdiğine bizi şahid tuttu, fakat hududunu bize bildirmedi» diye şahadetde
bulunsalar şahadetleri kabul olunur. Haniyye, Hindiyye.
855 - :
Şahidler, vakf edilen bir mahallin hududunu beyan etdikleri halde bulunduğu
mekânı tayin edemeseler şahadetlerinin
kabulüne mani olmaz. Bu halde iddia edilen mahallin vakfiyeti sabit olar.
Bulunduğu mekânı tayin için de başka şahidler ikamesine mecburiyet görülür.
Haniyye, Be-zaziyye.
856 - :
Şahidlerin vakfiyetde ittifakları kâfidir.
Mevkufun aleyhimde ihtilâfları şahadetlerinin kabulüne mani değildir.
Binaenaleyh iki şahid,
bir akann vakfiyetinde ittifak etdikleri halde bunların biri akarın Zeyde,
diğeri de Amr'e mevkuf olduğuna şahadetde bulunsalar bununla yalnız vakfiyet
sabit olub gailesi fukaraya sarf edilir.
Kezalik : şahidlerden
biri gailenin Zeyde, ve andan sonra evlâdına, diğer şahit de yalnız Zeyde
mevkuf olduğuna şahadetde bulunsa yalnız Zeyde vakf edilmiş olduğu sabit olur.
Çünkü onda şahidlerin ittifakları bulun-muşdur.
Kezalik ; şahidlerden
biri Zeyd ile Amr, diğerleri de yalnız Zeyde mevkuf olduğuna şahadet etse
gailenin nısfı Zeyde, diğer nısfı da fukaraya aid olur. Hindiyye.
857 - : Bir
vakfın zaman veya mekânında şahidlerin ihtilâf etmeleri, şahadetlerinin
kabulüne mani değildir.
Meselâ : şahidlerden
biri cuma günü Istanbulda vakıf yapıldığına, diğeri de cumartesi günü Edirnede
vakf edildiğine şahadet etse şahadetleri caiz olur. Çünkü akdi vakf, tekerrür
edebilir. Fakat şahitler, vakf edilen şeyin asıl mekânında ihtilâf etseler
şahadetleri makbul olmaz. Hindiyye.
858 - :
Şahidler, mevkufun mikdarını bümeseler de şahadetleri caiz olur. Şöyle ki :
şahidler vâkıfın bir akardaki hissesini yahut murisinden
mevrus mikdarını vakıf
-etdiğine şahadet edib de o hissenin ve mikdarın ne kadar olduğunu bümeseler
şahadetleri yine kabul olunur. Hindiyye.
859 - :
Vakıf edilen şeyin mikdannda şahidlerin ihtilâf etmeleri şahadetlerinin
kabulüne mani olmaz.
Meselâ : iki şahidden
biri ; «Fülân zat mâlik olduğu şu akarının tamamını, diğeri de : bunun nısfım
fülân cihete vakfetti» diye şahadetde bulunsa şahadetleri o akarın yarısı
hakkında muteber olur. Çünkü bunda ittifak-.ları vardır. Bu mesele, Müşam
vakfım tecviz eden imam Ebu Yusüfe göredir. Haniyye, Bezaziye.
860 - : iki şahidden biri, bir vakıf
gailesinin bir cihete, meselâ sülüsü meşruttur diye' şahadet etdiği halde
diğeri yarısının meşrut olduğuna şahadette bulunsa sülüs hakkında şahadetleri
kabul olunur. Çünkü bunda ittifakları vardır. Hindiyye.
861 - :
Şâhidlerden bîri vâkıfın : «Şu akarını vakf etdiğine» diğeri de «o akar ile
beraber fülân akarını da vakf etdiğine» şahadetde buluca İttifak etdikleri
akar hakkında şahadetleri kabul olunur. Çünkü ekalle şahadet makbuldür.
Hindiyye.
862 - :
Sâhidler, bir zatın vakıf yapmış olduğunu ikrar eylediğine şahadetde bulunup
da vakf edilen şeyin ne olduğunu bilmeseler hâkim, o zata vakf etmiş olduğu
şeyi beyan için cebr eder. Beyan edeceği mikdar hakkında sözü muteber olur.
Şayed beyan etmeden vefat etmiş olursa vârisleri anın makamına kaim olur.
Hindiyye.
863 - : iki
şahitten biri vâkıfın şu akarım fukara ve mesakine vakf
ettiğine, diğeri de fukara ve mesâkin ile
fukarayı karabetine de vakf ettiğine şahadette bulunsa şahadetleri makbul
olmaz. Çünkü fukarayi karabete şahadet eden, bütün gailenin fukara ve mesâkine
aidiyetine şahadet etmemiş olur. Hindiyye.
864 - : Bir
vâkıfın akribasmdan bulunan kimseler, anın vakfının fukarayı karabetine meşrut
olduğuna şahadet etseler şahadetleri makbul olmaz. Velev ki kendileri filhal
zengin bulunsunlar. Çünkü ilende fakir düşünce bundan hisse almaya müstahik
olacaklardır. Hindiye.
865 - :
Şâhidlerin kendi lehlerine şahadetlerini tazammun eden sebeb, zail olmayacak
bir sebep ise şahadetleri kabul edilmez, fakat zaiî olacak bir sebep ise kabul
edilir.
Meselâ ; bir vâkıfın
zürriyetinden bulunan iki şahid, anın vakfının zür-riyetine meşrut olduğuna
şahadet etseler makbul olmaz. Zira zürriyetden bulunmak sebebi zaiî olmaz.
Fakat bir vâkıfın komşularından olan iki şâhid, anın vakfının ciranına ~
komşularına meşrut olduğuna şahadet etseler kabul olunur. Çünkü komşuluk zail
olabilir.
Bir medresenin vakfına
medrese ehlinin ve bir mahalle vakfına o mahalle ahalisinin şahadetleri de bu
kabilden olduğu cihetle makbuldür.
866 - : Asıl
vakıf hakkında mütevellinin ve sair mürtezikanm şahadetleri makbuldür.
Meselâ : bir kimse
mütevellisi bulunduğu bir vakfın müstegallâtından olmak üzere bir akarın
vakfiyetine başka bîr kimse ile beraber şahadette bulunsa şahadeti kabul
olunur.
Kezalik : bir vakfın
mütevellisi, başkasının elinde bulunan bir akar için : «Bu, mütevellisi bulunduğum
vakfın müstegallâtındandır» diye dâva etdikde bu vakfın mürtezikasından bazı
kimseler bu dâvaya şahadetde bulunsalar şahadetleri kabul olunur.
Kezalik : bir vakıf
nükudun mütevellisi, bir şahsın zimmetinde asıl malı vakıfdan şu kadar meblâğ
alacağı bulunduğunu inkâra mukarin dâva etmekle buna o vakfın mürtezikasından
bazıları şahadette bulunsalar şahadetleri muteber olur. Tahtavî, Dürri Muhtar,
Ali Efendi fetâvası.
867 - : Bir vakfın rıbhı veya gailesi hususunda
lehine mürtezikasının şahadetleri makbul değildir.
Binaenaleyh bir vakıf
nükudun mütevellisi, bir şahısdan ana ikraz etmiş olduğu şu kadar vakıf para
için vechi şer'i üzere ilzam etmiş olduğu şu mikdar nbhdâva etmekle buna bu
vakfın mürtezikası şahadetde bulunsalar makbul olmaz.
Kezalik : bir vakıf
akarın mütevellisi, bir kimseden kira bedeli olarak
şu mikdar meblâğ dâva etmekle buna bu
vakfın mürtezikası şahadetde bulunsalar şahadetleri kabul edilmez. Çünkü
mürtezikanm meşhudun bihde haklan vardır, kendi lehlerine şahadetde bulunmuş gibi
olurlar. Bahri Raik, Ali Efendi Fetâvası.
868 - : Müvellinin
şahidleri hasr etmesi veya şahidim
yoktur demesi bilâhare başka şahid
ikamesine mani değildir. Çünkü bir mütevellinin böyle yapması, vakıf aleyhine
ikrar olacağından bâtıldır.
Binaenaleyh, vakfa aid
bir dâvada «hiç şahidim yoktur» dese veya «fü-lân ve fülândan başka şahidim
yokdur» dese de badehu başka şahid ikame edebilir.
869 - : Bir
kimsenin zürriyeti vakıfdan olduğuna şahadet eden şahitler, o kimse ile vâkıf
arasındaki vasıtaları beyan etmeleri lâzımdır. O kimsenin yalnız zürriyeti
vâkıftan olduğuna şahadet etmeleri
makbul olmaz. Fakat o kimse vâkıfın zürriyetinden olduğu evvelce sabit olan bir zatın zürriyet veya
akribasmdan olduğunu dâva ettiği takdirde şahitlerin bu veçhile şahadetleri
kifayet eder. Vasıtaları beyana hacet kalmaz.
Meselâ : hâkim,
vâkıfının karabetine meşrut bir vakifda bir kimsenin karabetine hükm etse de
bilâhare bir şahıs çıkıp o kimsenin oğlu olduğuna beyyine ikame eylese bu vakfa
istihkakı için kifayet eder. îs'af.
870 - : Bir
kimse bir şahsın elinde bulunan bir akar için:
«Bu benini mülkümdür, bunu bana ver» diye dâva o şahıs da «Hayır bu
vakıfdır» diye def dermeyan etse de o kimsenin beyyinesi bulunmayıb yemin
tevcih istese bakılır : Eğer bu kimse, o şahsın yemininden nükûlü
takdirinde o akarın kıymetini almak isterse o şahsa yemin verdirebilir. Fakat o
akarın aynini almak isterse yemin verdiremez.
Çünkü, yeminden nükûl, ikrar
demekdir. Vakıf aleyhine ikrar ise sahih değildir. Haniyye, Bezaziyye.
871 - : Menfaati kendisine meşrut bir hâkimin
huzurunda bir vakfın gerek aslı ve gerek gailesi dâva ve şahadet ikame
edilemez. .
Binaenaleyh gailesi
bir beldenin hâkimine meşrut olan bir vakfın mütevellisi, o beldede bir şahsın
mülkiyet üzere tasarrufunda bulunan bir akar hakkında vakfın müstegallâtından
olmak üzere bu hâkimin huzurunda inkâra mukarin dâva ve beyyine ikame etmekle
hüküm ve hüccet istihsal eylese bunlar muteber olmaz. Çünkü bir hâkim, kendi
lehine ve lehlerine şahadet edemiyeceği kimselerin lehlerine hükm edemez.
Belki o beldede bu gibi dâvalara bakacak başka hâkim var ise anın huzurunda
dâva açılır, yok ise Mecellenin (1809) uncu maddesine göre hareket olunur.
Eşbah, Behce-tül'fetâva. [40]
872 - : Bir şeyin asü vakfiyetini isbat için
dâvayı hisbe kabul olunduğu gibi şahadeti hisbe de kabul olunur.
Fakat bir vakfın
varidatı hakkında şahadeti hisbe kabul olunmaz. Dâvayı hisbede müddeî,
müddeasını isbat edemezse müddeaaleyhe yemin teklif edemez. Reddi Muhtar.
873 - : Bir
vakfiyetin sübutü için vuku bulan şahadeti hisbe de özürsüz yere tehir
bulunmamalıdır, bulunursa kabul olunmaz.
Binaenaleyh mülkiyet
üzere satılan bir akarın vakfiyetine şahadetde bulunan kimseler, satış ve
teslim muamelelerine vâkıf oldukları halde özürleri bulunmaksızın
şahadetlerini bir müadet tehir etmiş bulunsalar fâsik sayılacaklarından artık
şahadetleri kabul edilemez. Tenkih, Reddi Muhtar.
874 - :
Vakıflarda şahadet üzerine şahadet ve erkekler ile beraber kadınların
şahadetleri makbul olduğu gibi asıl vakıf hakkında şöhretle, yani: tesamü' ile
şahadet de caiz olur. Velev ki şahidler tesamü* ile şahadet ettiklerini
hâkimin huzurunda tasrih etsinler. Çünkü bu sayede kadim vakıflar, ziyadan
siyanet edilmiş olur. Müfta bih olan budur. Mecellenin (1688) inci maddesinde
bu, kabul edilmişdir.
Fakat bazı fukahaya
göre tesamü ile şahadet edildiği beyan edilirse şahadet muteber olmaz.
Hindiyye', Damad, Ankaravî.
(Tesamü ile şahadet,
şahidlerin gördüklerine değil, işitmiş olduklarına şahadet etmeleri demektir.
Şahadet bahsine müracaat.)
875 - : Kadim
olsun olmasın, âmmeye aid bulunsun bulunmasın asıl vakıf hakkında te'samü' ile
şahadet muteber ise de vakfiyetine şahadet edilecek şeye zilyedin tasarrufu,
esbabı mülkden şer'î bir sebebe müstenit olmamak lâzımdır. Aksi takdirde
tesamü' ile şahadet kabul olunamaz.
Meselâ : bir
mütevelli, bir kimsenin elinde bulunan bir akar için : «Bu mütevellisi
bulunduğunu vakfın müstegallâtındandır» diye dâva etmekle o kimse; bey', hibe,
irs gibi esbabı mülkden bir sebeb beyan etmiyerek : «Hayır bu benim
mülkümdür> diye vakfiyeti inkar etse bu vakfa şahitlerin tesamü' ile
şahadetleri kabul edilir. Fakat : «Ben bu akarı fülândan satın aldım, o sebeple
benim mülkümdür» diye bir sebebi şer'î dermeyan ederek vakfiyeti inkâr etse
şahitlerin sema' ile şahadetleri kifayet etmez, belki vakfın tescil edilmiş
olduğutiu isbat lâzım gelir. Çünkü tescil edilmemiş bir vakfın bilâhare ibtal
edilerek satılmış, olması melhuzdur. Tescil hususunda ise sema' ile şahadet
kabul olunmaz. Feyziyye, Ali Efendi Fet&vasi, Mec-muai Cedide.
876 - : Bir
vakfın yalnız şurutu hakkında tesamü' ile şahadet, müfta bih olan kavle nazaran
kabul olunmaz.
Meselâ bir vakfın
gailesi fülân cihete meşruttur diye dâva edilmekle bazı kimseler buna sema' ile
şahadetde bulunsalar şahadetleri muteber olmaz.
Şu kadar var ki bir
vakfın.aslı hasım tarafından inkâr edilmekle gâhid-ler onun asıl vakfiyetine
sema' ile şahadet zımnında şurutuna da veya tevliyetine de sema' ile şahadetde
bulunsalar kabul olunur. Çünkü bizzat tecviz olunmayan bir şey, bittaba'
tecviz olunabilir. Hülâsa, Fetâvayı Ali Efendi.
877 - :
Mücerred sâkk ile, münkatiüssübut vakfiyye ile vakfiyyet sabit olmaz. Çünkü
yazı yazıya benziyeceği gibi bü gibi yazılar da tezvir ihtifali de mevcuddur.
Binaenaleyh geçmiş hâkimlerden birinin hükmünü ve şahidlerin imzalarım havi
olarak ibraz edilen bir ilâm ile, bir vakfiyye ile hükm edilemez.
Fakat mahakimden
birinin sicilâtında mukayyed bulunan bir vakfiye ile amel olunur. Zira bu
takdirde vakfiyenin sıhhati kuvvet bulmuş olur.
Kezalik : Defteri
Hâkani kadim kuyudunda mevcut bulunan vakfiyye ka-yitleri de muteberdir.
Bununla beyyineye muhtaç olmaksızın amel olunur. Tahtavî, Reddi Muhtar,
Mecelle.
Kezalik : kadîmden,
meselâ yüz seneden beri mazmuniyle amel oluna-gelenatik, mamulün bina
vakfiyenin mündericatı da muteberdir, bununla amel olur,
bunu mazmununu isbata lüzum yokdur. Camiül'icareteyn. (163, 262) nci
meselelere müracaat!.
878 - : Bir
vakfın şeraiti bir mahkemenin sicillâtında mevcud ve müs-bet ise ana mütabeat
lâzım gelir. Mevcud değilse kadim zamanlardan beri mer'î ve mamul olan ve
müstefîz bulunan muameleye devam olunur. Bunlardan biri bulunmayınca vakıf
hakkında bir şey iddia eden kimsenin bunu şahadetle isbat etmesi lâzım gelir.
Böyle bir isbat da bulunmadığı takdirde gailesi fukaraya sarf edilir. Meğer ki
vakfın bir vechi şer'î ile butlanı zahir oisun, o takdirde vakıf, vâkıfının
veya vârisinin mülküne ve bunlar yok ise beytül'mâle avdet eder. Dürri Muhtar. [41]
879 - : Bir
vakfın hali sıhatde vukuuna dair olan beyyine, marazı mevt halinde vukuuna dair
olan beyyineden evlâdır.
Binaenaleyh tescil ve
mütevelliye teslim edilmiş bir vakıf hakkında vâkıfın sülüsi emvali müsaid olmamakla
vârisleri : «Vâkıf bunu marazı mevtinde vakf etmigdir» diye dâva, mâtevelli de
hali sıhhatinde vakf etmişdir? dîye
iddia ve her iki taraf iddiasına beyyine ikame etse mütevellinin bey-raaesi
tercih olunur. Ali Efendi Fetâvası.
Kezalik : intikal eshabından
kimsesi bulunmayan bir zat, uhdei tasarrufundaki icareteynlİ vakıf akarı bir
şahsa fariğ oldukdan sonra vefat et-csekle vakfm mütevellisi, ferağın. marazı
mevtde vukuiyle sahih olrnayıb aiarın mahlûlen vakfı tarafına aidiyetini dâva,
mefruğun leh ise ferağın hali *sıhatde vuku bulduğunu iddia etse mefruğun lehin
beyyinesi takdim
880 - :
Zahiri iddia edenin sözü, hilafı zahiri iddia edenin de beyyinesi evlâdır.
Binaenaleyh bir kimse
tasarrufunda bulunan icareteynlİ vakıf bir arsa üzsrinde kendi maliyle bir bina
yapdıkdan sonra mütevelli : «Sen bu binayı masrafını kirasına mahsub etmek
üzere benim emrimle vakıf için yapdm» dfye dâva, o kimse de : «Hayır bunu kendi
nefsim için yapdım» diye iddia ese söz, o kimsenin olubmütevellinin beyyinesi
tercih olunur. Çünkü mütevellinin iddiası, hilafı zahirdir. Beyyineler ise
hilafı zahiri isbat içindr. Aiaiyye.
881 - :
Vakıflarda takyid ve tahsis beyyinesi, ıtlak ve umum beyyine-s±Dden evlâdır.
Binaenaleyh bir vakfın gailesi hakkında ihtilâf vuku bulub &* vâkıfın
evlâdından bazıları gailenin alel'ıltak umum evlâda meşrut oî-dciğunu,
diğerleri de batnen bade batnin evlâda meşrut bulunduğunu iddia enseler, bu
ikinci kısmın beyyüıeleri tercih olunur. Çünkü mukayyedi isbat, h-Iâfı zahiri
ve bu cihetle ziyadeyi isbat demek olduğundan mutlakı isbatdan mrjkadderndir.
Kezalik : bir taraf
gailenin mutlaka evlâda meşrut olduğunu, diğer taraf da yalnız erkek evlâda
meşrut ve mahsus bulunduğunu iddia etse erkek evlâda tahsis beyyinesi müreccah
bulunur. Attabiyye, Tenkihi Hamidî.
882 - :
Şöhreti şayiaya iktiran eden beyyine, buna mukterin olmayandan e-siâchr.
Binaenaleyh bir vakfın mütevellisi, bir arazi hakkında : «Bu benim mütevellisi
bulunduğum vakfın arazisidir» diye dâva, beytülmâl memuru : «Bu arazii
milliyyedendir» diye iddia edib ikisi de beyyine ikame etmek istese bakıhr :
Eğer bu arazinin vakfiyeti hakkında bir şöhreti şayia var ise mütevellinin
beyyinesi, bilâkis araziyi memleketden olduğuna dair bir şöhreti şayia var ise
beytüimal memurunun beyyinesi tercih olunur. Böyle bir S^iret bulunmayınca o
arazi, mütevellinin elinde ise beytülmâl memurunun, bilâkis beytülmal memurunun
elinde ise mütevellisinin beyyinesi tercih olu-nrsr. Çünkü haricin beyyinesi,
zilyedin beyyinesinden mukaddemdr. Zira hariç, müddeîdir, beyyine ise müddeîye
aiddir.
Böyle bir dâva
neticeisnde mütevelli, müddeasını şöhreti şayia ile isbat
edib hâkim tarafından mucebince hüküm ve
hüccet verüdikden sonra diğer taraf da müddeasını şöhreti şayia ile isbat
edeceğini söylese artık buna iltifat olunmaz. Behcetül'fetâva.
883 - : Mukaddem tarihli vakıf hakkındaki beyyine,
muahyar tarihli vakıf hakkındaki
beyyineden evlâdır.
Şöyle ki : iki
mütevelliden her biri bir mahallin vakıf edildiği tarihi beyan ile bunun kendi
vakfına aidiyetini iddia etse tarihi mukaddem olan mütevellinin beyyinesi
tercih olunur. Velev ki bu mütevelli, züyed bulunsun. Kınye/ Mecmaüle'nhür.
884 - : Bir
kimsenin elinde bulunan bir akar hakkında iki mütevelliden her biri kendi
vakfına, aid olmak üzere dâva ve tarih beyan etmeksizin beyyine ikame etse o
akarın yarısı bir vakıfdan; diğer yarısı da öbür va-kıfdan olmuş olur. Çünkü
mütevellilerin ikisi de zilyed değildir. îkisi de tarih beyan etmemişdir.
Binaenaleyh birinin beyyinesi, diğerinin beyyinesine tercih edilemez. Bahri
Raik, îbni Abidin.
885 - : Bir
kimse elinde bulunan bir mal hakkında
: bunu fülân vâkıfın sabık bir
tarih ile satmış olduğunu, hariç bir şahıs da : bunu o vâkıfın lâhik bir tarih
ile vakf etmiş bulunduğunu iddia etse zilyed bulunan o kimsenin beyyinesi tercih olunur.
Ganimi Bağdadî.
886 - :
Hariç bir kimse, bir vakfın arsasında bulunan bir imaretin kendi mülkü
olduğunu iddia, mütevelli de bu imaretin vakfa aidiyetini dermeyan etse o
haricin beyyinesi müreccah olur. Tenkihi Hâ-midî.
887 - : Bir
vakfın fesadı hakkındaki beyyine, sıhhati hakkındaki beyyineden1 evlâdır.
Binaenaleyh bir müteveffanın vârisi elinde bulunan bir akar hakkında bir zat,
mütevelli sıfatiyle : «Bu akar müteveffa tarafından fülân cihete vakfı sahih
ile vakf edilmişdir.» diye dâva, vâris de : «Müf-sid bir şarta mebni vakfın
fâsid bulunmuş» olduğunu iddia etse vârisin fesad beyyinesi tercih olunur.
Çünkü bu beysine, ziyadeyi veya hilafı zahiri müsbitdir. Müeyyid zade.
888 - :
Beyyine hususunda vakıf dâvasiyle mutlak mülk dâvası müsavidir.
Binaenaleyh bir
mütevelli, bir mahallin vakıf olduğunu dâva edib müd-deaaleyh de «Bu mahal
benim mülkümdür» diye mülki mutlak iddiasında bulunsa bunlardan hangisi zilyed
ise diğerinin beyyinesi tercih olunur.
Bir kavle göre burada
vakıf beyyinesi müreccahdır. Bu, îmam Ebu Yusüfün kavlidir. Ettarikatülvâzıha.
Kezalik : iki
mütevelliden her biri bir mahallin kendi vakfından olduğunu iddia etdiği
takdirde o mahal, bunlardan hangisinin elinde ise diğerinin beyyinesi müreccah
bulunur.
889 - :
Vakıflarda bir kira bedelinin ecri misi olduğuna dair oîan beyyine. o bedelin
ecri mislden dûn bulunduğuna dair olan beyyine üzerine tercih olunur. Tenkİhi
Hâmidî.
890 - : Bir
mütevelli, vakfın ağaçlarını satdikdan sonra bunları kurumuş, telef olmaya yüz
tutmuş olduğundan dolayı saldığını
iddia, ehli vakıf da bunların
müsmir bulunduğunu dâva etse mütevellinin beyyinesi tercih olunur. Tenkihi
Hamidî. [42]
891 - : Bir kimse elinde bulunan bir akar
için,, «Bu akar vakıfdır» dese bu
sözü o akarın vakıfedümiş olduğunu ikrara hami edilir, yoksa yeniden inşai
vakfa hami edilmez. Binaenaleyh bunda inşayı vakf için lâzım gelen vakıf
şeraiti aranmaz. Tatar Haniyye, Reddi Muhtar.
892 - : Bir müteveffanın vârisleri ellerinde bulunan
bir akar için : «Bunu müverrisimiz
fülân vakf etmişdir» diye ikrar etmekle beraber her biri vakf için başka bir
cihet beyan etse ikrarları muteber olub her varisin hissesi, beyan etdiği
cihete -sarf edilir. Bu vârisler
arasında çocuk veya gaib bulunursa. anların
hisseleri hakkında baliğ ve hâzır olacakları zamana kadar bir hüküm verilemez.
Hâkim bu vakıf için dilediğini mütevelli tayin edebilir. Haniyye, Bezaziyye.
893 - : Bir
kimse elindeki bir akar için :
«Bu müteveffa babamın veya
ceddimin sadakai mevkufesidir » diye ikrar etse yalnız kendi hakkında sahih
olur. Hattâ başka vâris bulunmadığı halde tevliyetini de İddia etse istihsanen
kabul olunur. Tevliyet iddiasında
bulunmazsa hâkim, dilediğini mütevelli
tayin edebilir. Hindiyye.
894 - : Bir
müteveffanın münhasıran vârisi bulunan iki oğlundan biri, elinde bulunan bir
akar için : «Bu, babamın bana vakfıdır»
diye ikrarda bulunduğu halde diğer oğlu :
«Hayır bu akar ikimize mevkufdur» diye iddiada bulunsa söz bunun olur.
Yalnız kendisine mevkuf bulunduğunu söyliyen oğlun bu iddiasını isbat etmesi
lâzım gelir. Hindiyye.
895 - : Bir
vakfın gailesi hakkında mevkufun
aleyhin ikrarı yalnız kendi hakkında muteberdir. Velev ki vakfiyeye muhalif
olsun, diğer mevkufun aleyhlere sirayet Binaenaleyh
bir vâkıfın oğullarından bir zat : «Bu vakfın gailesi vâkıfın
evlâdiyle fülânın zürriyetine mevkufdur»
diye ikrar, diğerleri de: « Gailenin yalnız evlâdı vâkıfa aidiyetini iddia
etseler, o sakın'bu ikrarı yalnız kendi hissesinde
muteber olur. Hindiyye.
896 - : Bir kimse elindeki bir akar için : «Bu
fülân zatındır, bursı vakf etmişdir» diye ikrar edince bakılır : o zat, ber
hayat ve hâzır ise kendisine müracaat edilir, vakfiyeti tasdik ederse vakıf
sabit olur. Vakfiyesi tasdik etmeyib yalnız kendisinin mülkü olduğunu tasdik ederse mülkiyeti sabit olub vakfiyet
sabit olmaz. O zat ber hayat değilse tasdik ve tekzü hakkı vârislerine aid
olur. Vârislerinin bazısı tasdik, bazısı da tekzib ederse yalnız tasdik
edenlerin hisseleri vakf olur, diğerlerinin hisseleri kendi mülkleri bulunur.
Hindiyye.
897 - : Bir
kimse elindeki bir akar için vâkıfını ve mevkufun aleyhini söylemeksizin «Bu
vakıfdır» veya «Bu sadakai mevkufedir» diye ikrar etse ikrarı caiz oiub bu akar
fakirlere vakf edilmiş sayılır, ve o kimsenin elinde bırakılır. Gailesini
fakirlere kendisi taksim eder.
Bu kimse bu ikrarından
sonra : «Bu akarın vâkıfı benim» dese bu sözü de kabul edilir. Fakat : «Bunun vâkıfı fülân zatdır» derse kabul
olunmaz.
Şayed bir şahıs çıkıb
da bu akarın vâkıfı bulunduğunu dâva etmekle o kimse : «Hayır bunun vâkıfı
benim» diye iddia ve bunu beyyine ile isbsî etse o şahsın husumeti bertaraf
olur. Haniyye, Bezaziyye, Hindiyye.
898 - : Bir
kimse elindeki bir akar için marazı mevtinde : «Bu akan mâliki bulunan bir
zat, fülânvefülân şahıslar da fakirlere ve miskinlere vakf
etmişdir» dese bu ikrarı malının tamamından muteber olarak o akar vakıf olmuş
olur. Bu takdirde gailesinin iki sülüsü , o muayyen şahıslara, bir sülüsü de
fakirler ile miskinlere verilir.
899 - : 'Bir
kimse elinde bulunan bir akar için :
«Bu, Zeyd Üe Amre vakifdır» diye ikrar etdikden sonra : «Bu yalnız
Zeyde» veya «Zeyd ve Anrr ile beraber Bişre» veya «bunlara değil, başkalarına
mevkufdur» dese bu ikinci ikrarı muteber olmaz. Çünkü sabık ikrarından rücu
etmiş olur. İkrardan rücu ise caiz değildir.
900 - : Bir
kimse başkasının elindeki bir akar için : «Bu vakifdır» diye ikrar etdikden
sonra o akar» irs veya iştira ve
ittihab gibi cebrî veya ihtiyari bir sebeble mâlik olsa o akar, bu ikrarını
mebni vakıf olmuş olar. Hindiyye, Tahtavi.
901 - : Bir
vakıf hakkındaki ilk ikrara şahadet muteberdir, muahhar ikrara şahadet muteber
değildir. Söyle ki : bir kimsenin elindeki bir için iki şahid, «Bu akarın fülân zat ile anın nesline
mevkuf bulund bu kimse ikrar etti»
diye şahadet etdikleri gibi diğer iki sâhid de : «Bu
akarın başka bir zat Üe nesline mevkuf
olduğunu bu kimse ikrar etti» diye
şahadette bulunsalar bakılır : Bu iki ikrardan hangisinin tarihi mukaddem ise
o muteber olup diğeri bâtıl olur. Şayet bu iki ikrardan hangisinin mukaddem
olduğu bilinemezse o akarın gailesinin bu iki zümreye münasafaten aidiyetine
hükrn olunur. Haniyye, Bezaziyye.
902 - : Bir
vakfın meşrutun lehi olan kimse, meşrutun leh olduğu sabit olmayan bir şahsın
da meşrutun leh olduğunu ikrar etse bu ikrarı yalnız kendi hakkında muteber
olur. O şahıs yalnız bu mukırrin hissesine iştirak" eder. Çünkü ikrar bir
hücceti kasıradır. Binaenaleyh bu ikrar,
sair meşrutun lehler hakkında
muteber olmaz. Ve bu ikrar ile mukırrin evlâdı da ilzam edilemez.
Meselâ : gailesi
vâkıfının evlâdına ve evlâdı evlâdına meşrut olan bir vakfın gailesine vâkıfın
evlâdından Zeyd ile Amr vâkıfın şartı mucebince mutasarrıf iken Zeyd, Bişr için
«Vâkıfın evlâdındandır» diye İkrar etse kendi hissesine sülüs nisbetinde Bişr
iştirak eder. Fakat Amrin hissesine iştirak edemiyeceği gibi Zeyd vefat etse
Bişr, Zeydin evlâdına aid olacak hisseye de iştirak edemez. Meğer ki kendisinin
de evlâdı vâkıfdan olduğu ayrıca beyyine i-Ie sabit olsun. Behcetül'fetâva,
vesaire.
903 - : Icareteynli bir vakfın rikabesi aleyhine
mutasarrıfının ikrarı muteber değildir.
Meselâ : Bir kimse
uhdei tasarrufundaki ıcareteynli bir akarın başkasına aid bir mülk olduğunu
veya başka bir vakfın müstegallâtında bulunduğunu bir dâva neticesinde ikrar etse
muteber olmaz. Çünkü bu, başkası aleyhine ikrardır. Bir de bu kimse, bir
müstecirdir, isticar etmiş olduğu şeyin rakabesinde tasarrufa salâhiyeti
olamaz. Zahire.
904 - : Bir gayri müslim, elinde bulunan bir akar
için :
«Bunu bir müsüm fakirlere veya hacce veya gazaya veya müslümanlarca
tekarrüb ve ibadet kabilinden olan diğer cihetlere vakf eylemişdir» diye ikrar
etse bu ikrarı caiz olur. O akarın
gailesinin bu beyan etdiği hususa sarfı iktiza eder.
Fakat : «Bunu bir
müslim kiliseye veya müslümanlarca ibadetden sayılmayan sair her hangi bir
cihete vakf etmişdir» diye ikrar etse bu ikrarı bâtıl olur. O akar elinden
alınarak beytülmâle verilir. Hindiyye.
905 - :
Va'di mücerred, ikrar olmadığından ilzamı icab etmez.
Binaenaleyh bir vakıf
nükudun lâhik mütevellisi, bir kimseden sabık mütevellisinin ödünç vermesiyle
vakfın nükudundan zimmetinde şu kadar meblâğ borı bulunduğunu dâva etmekle o
kimse bunu inkâr etmekle beraber : «Eğer sabık mütevelli böyle bir iddiada
bulunursa bu meblâğı vakfa öderim» diye va'd, sabık mütevelli de : «Evet., ben bu kimseye o kadar
meblâğ Ödünç vermişdim» diye inkâra
mukarin beyan etse o kimsenin mücerred va'dine mebni bu meblâğı vakfa vermesi
lâzım gelmez.
Fakat sabık
mütevellinin bu ifadesini tasdik ederse bu, bir ikrar olacağından o meblâğı
vakfa ödemesi lâzım gelir. Haniyye, Ahkâmülevkaf. [43]
906 - : Akar
olsun, nükud ve saire olsun asıl vakıflara ve tahsisat kabilinden olan vakıf
arazinin rakabesine ve akarlara mahsus tariki hâs, mesîl ve hakki şirbe
müteallik dâvalarda mürurı zaman müddeti otuz altı senedir. Vakıf akarların
tasarruflarına, gailelerine, mukataalarına, vakıf paraların rıbhına ve
tevliyetine müteallik dâvalarda mürurı zaman müddeti on beş
senedir.
Tahsisat kabiln en olan
vakıf arazinin tasarrufuna müteallik dâvalarda da on senedir.
Müddeabihin mahiyetine
göre bilâ özrin böyle bir müddetle terk edilmiş olan bir dâva, artık mesmu
olmaz. Çünkü bir dâvanın bu kadar uzun bir müddet bilâ özür terk edilmesi,
ademi hakka delâler eder. Hiyleye, tez-virata meydan verilmemesi için bu
müddetlerden sonra dâvayı dinlemekden hâkimler memnu bulunmuşlardır.
Otuz altı seneden
ibaret olan pıüruri zaman, bir hükmi ictihadîdir, fukahaca müsellem^
bulunmakdadır. Bunun dûnündeki mürurı zaman müd-deüeri de veliyyüremrin
iradesine, kanunlara müstenid olduğundan bunlar tebeddül edebilir.
Maamafih mürurı zamana
mebni bir dâvanın dinlenilmemesi. bir hakkın sukutunu icab eder. Eğer müddei
haklı ise müddealeyhe manevî mesuliyet teveccüh eder, müddeinin hakkını
vermedikçe veya kendisinden istihlâlde bulunmadıkça bu mesuliyetden
kurtulamaz. Nitekim «tekadümi zaman ile hak sakıt olmaz» kaidesi islâm
hukukunca bir esasdır.
907 - :
Yukarıdaki mesele mucebince bir kimse bir akarı bir vakfın mütevellisi muvacehesinde
otuz altı sene mülkiyet üzere elinde tuttuğu halde mütevelli, bu müddet içinde
özürsüz yere sükût etmiş iken bilâhare : «Bu akar mütevellisi bulunduğum vakfın
otuz altı seneden mukaddem zamandım beri müstegallâtmdan bulunmuşdur» diye dâva
etse dinlenilemez.
Kezalik : bir vakfın
mütevellisi, bir akan o vakfın müstegallâtmdan olmak üzere diğer bir vakfın
mütevellisi muvacehesinde otuz altı sene kiraya verib durmuş iken bu ikinci
mütevelli, bu müddet içinde bilâ özrin sükût etmiş bulunduğu halde bilâhare o
akarın kendi vakfına aidiyetini dâva etse dinlenilemez.
Kezalik : bir
kimse, bir şahıs ile
bir beldede otuz. altı sene beraber
oturmuş, kendisinden bir şey dâva etmemiş
iken muahharan mütevellisi bulunduğu vakıf paraların aslından o şahsın
zimmetinde şu kadar meblâğ alacağı olduğunu inkârına mukarin dâva etse mesmu
olmaz.
908 - :
(906) ncı mesele mucebince bir kimse icareteynli vakıf bir akara bir şahsın
muvacehesinde on beş sene bü'icareteyn mutasarrıf bulunmuş, o şahıs da bilâ
özür sükût etmiş iken bilâhare o.şahıs : «Bu akar bu müd-detden daha
mukaddemden beri icareteyn ile benim tasarrufumda bulun-muşdur» diye inkâra
mukarin dâva etse dinlenilemez.
Kezalik : Bir
mütevelli, bir şahıs ile bir yerde on beş sene oturub kendisinden bilâ özrin
bir şey dâva etmemiş iken bilâhare : «Mütevellisi bulunduğum vakıf paralardan
almış olduğun ödünç neticesinde rıbhı şer'î olarak zimmetinde şu kadar meblâğ
kalmışdır, onu vakfa ver» diye inkâra mukarin dâva etse mesmu olmaz.
909 - :
Fariğ ile mefruğun lehin ve müntekalün minh ile müntekalün ileyhin
tasarruf müddetleri biribirine zam
olunur, tamamı mürurı
saman müddetini doldurunca dâva dinlenilemez.
Meselâ : Bir kimse
icareteynli bir vakıf akara bir şahsın muvacehesinde on sene mutasarrıf olub
badehu başkasına ferağ etmekle o da beş sene mutasarrıf oldukdan sonra o şahıs,
bu müddet içinde bilâ özrin sükût etmiş iken bilâhare : «Bu akar o tarihden
mukaddem bir zamandanberi icareteyn ile benim tasarrufumdadır» diye dâva etse
mesmu olmaz.
910 - : Bir
mütevelli bir kimsenin otuz altı senedenberi tasarrufunda bulunan bir akar için
: «Bu akar mütevellisi bulunduğum vakfın
müstegal-lâtındandır, o müddette sana kiraya vermiştim» diye dâva, o kimse de : «Bu akar benim mülkümdür» diye
mütevellinin dâvasını inkâr etse bakılır: Eğer bu akarın bu
müddetde vakıf namına o kimseye kiraya verilmiş olduğu nâs arasında maruf ve meşhur ise
mütevellinin dâvası dinlenilir, değilse dinlenilemez.
911 - :
Mütevellisi mevcud bulunmayan bir vakıfdaki tasarruf müddeti, ne olursa
olsun mürurı zamanı vücude getiremez.
Binaenaleyh tevliyeti
münhal bulunan bir vakfa bir kimse mürurı zaman mikdanna baliğ bir müddetle ve
mülkiyet iddiasiyle mutasarrıf olsa da bilâhare tayin edilecek mütevellinin
açacağı vakfiyet dâvası mesmu olur.
912 - :
Tevliyet ve gailesi batnen bade batnin vâkıfın evlâdına meşrut olan bir vakıf
akarı batni evveldeki evlâddan biri bir şahsa satıp teslim etmekle o şahıs bu akara otuz beş sene mikdarı vaz'i
yed ve tasarruf ettikten sonra batni evvel, münkariz
olmakla batni sanideki evlâdı mütevelli olub bir iki sene mürurunda : «O akan
vakıf olmak üzere o şahısdan dâva etseler
dâvaları mesmu olur. Çünkü evvelki batnin inkırazından sonra henüz iki sene
geçmiş, dâvaya henüz salahiyetli bulunmuşlardır.
Binaenaleyh bundan
evvel geçen müddet, mürurı zaman müddetine mahsub edilmez, ikinci batnin
zamanında da otuz altı sene geçmelidir ki mürurı zaman vücude gelmiş olsun.
Kezalik : bir vâkıfın
batnen bade batnin evlâdına ve evlâdı evlâdına meşrut olan bir tevliyeti
haneden bir şahıs, vâkıfın. mukaddem batında buluna evlâdı muvacehesinde meselâ
on dört sene zabt edip sonra bu batn münkariz olmakla bundan sonraki batında
bulunan evlâd, bir iki sene mürurunu müteakib tevliyet dâvasında bulunsalar
dâvaları mesmu olur. Mü-cerred iki batın arasında on beş sene geçmekle mürurı
zaman teşekkül etmiş etemaz. Başka bir tabir ile bu iki müddet biribirine zam.
edilemez, yeniden bilâ özür dâvasız on beş sene geçmesi lâzımdır.
Fakat bir batın
zamanında mürun zaman müddeti tamam olsa artık andan sonraki batınların dâvaya
salâhiyetleri kalır mı kalmaz mı?. Bu, halle muhtaç bir meseledir. Bu hususda
bir sarahat yokdur. Merhum fetva emini Ali Haydar Efendinin beyanına nazaran
«batnı evvel zamanında mürurı zaman müddeti tamam olsa dahi batnı saninin hakkı
dâvası olsa gerekdir.» Çünkü anlar için dâvaya salâhiyet, batnı evvelden sonra
gelmiş bulunacaktır,
Tertibüssunuf fî
ahkâmilvukuf.
913 - :
Mücerret mürurı zaman iddiası, müddeinin dâvasını def etmez, Melki mürurı zaman
iddiasiyle beraber müddeînin dâvasını inkâr veya müd-deabihe malikiyet
iddiasında bulunmak da lâzımdır.
Binaenaleyh bir
kimsenin kendisinden bir hak talebinde bulunan şahsa karşı «Dâvada mürurı zaman
vardır» demesi kifayet etmez. Müddeabİh deyn ise «Benim borcum yokdur, dâvada
mürurı zaman vardır» denilmelidir. Müd-deabih ayn ise : «Bu benim mülkümdür
veya bu bana miras kalmışdır veya ben bunu satın almışımdır, bununla beraber
hâdisede mürurı zaman vardır» gibi bir şey denilmelidir ki defi, sahih olsun.
Maahaza mücerred
mürurı zaman iddiası kabul edilemez. Bunu inkâr vukuunda beyyine ile isbat da
lâzımdır,
914 - :
Müddeinin dâvasını, ikrar etmesi muteber olan bîr müddeaaley hin sarahaten veya
zımnen ikrarda bulunması, mürurı zamanı bertaraf eder.
Meselâ : Bir mütevelli
«Hu akar mütevellisi bulunduğum vakfın müste-galie^ındandır, ^sen bunu otuz
altı senedenberi haksız yere zabt etmiş bulunuyorsun» diye bir şahısdan dâva,
o şahıs da «Evet bu vakfın müstagallâ-tındandır, fakat mürurı zaman vaki
olmuşdur, artık dâvaya salâhiyetin ka! mamışttr& diye vakfiyeti sarahaten
ikrarda bulunsa bu mürun zaman müdafaası dinlenilemez, akarın mütevelliye
reddi lâzım gelir.
Kezalik : bir kimse
kendi muvacehesinde icareteynli bir vakıf akara on
beş seneden ziyade mutasarrıf olan bir
şahsa : «Bu akar, icareteyn ile benim tahtı tasarrufumda idi, sen bunu gasb ettin»
diye dâva, o şahıs da : Sen bu akarı mütevellisinin izniyle bana ferağ
etmiştin» diye müdafaada bulunsa vakfiyeti zımnen ikrar etmiş olacağından bu
ferağ müdafaasını is-bat etmesi lâzım gelir, İsbat edemediği, müddei de teklif
edilen yeminden nükûl etmediği takdirde
o akarı müddeiye
red etmesi iktiza
eder.
Merhum fetva emini Ali
Haydar Efendi. Mecelle şerhinde ve (Terti-b'üssünuf fi ahkâmilvukuf) adlı
eserinin (1640) inci maddesinde bu kavli iltizam etmekdedir. Sevab olan da bu
olsa gerektir.
Fakat merhum fetva
emini Ömer Hilmi Efendinin (İthafül'ahlâf fi ah-kâmil'evkaf) unvanlı eserinin
(4Î0) inci meselesine nazaran bu hâdisede müddeaaleyh, ferağı beyyine ile
isbata mecbur olmayıb mücerred mürun zamana mebni akar elinde ibka olunur.
915 - :
Mütevellinin ikrariyle vakıf hakkındaki mürun zaman bertaraf Dlmaz. Çünkü
mütevellilerin vakıf aleyhine ikrarları muteber değildir.
Binaenaleyh bir
mütevelli, bir akara vakfın müstegallâtından olmak üzere otuz altı sene vaz'ı
yed etdiği halde bir kimse çıkıb o akann kendi mülkü olduğunu dâva, mütevellide
onun mülkü olduğunu ikrar etse bu ikrar mu-;ebcr olmadığından bu dâvadaki mürun
zaman müddeti zail olmayıb o akar vakfiyetini muhafaza eder.
916 - :
Cami, mescid, namazgah, çeşme, sebil, ribat, makbere gibi me-.lafii âmmeye aid
olan müessesatı hayriye dâvalarında mürun zaman carî eğildir.
Bilûmum vakıflarda
mürun zamanın asla cari olmadığına kail olan 'ukaha da vardır. Bu hususa dair
(Tertibüssünuf fi ahkâmil'vukuf) da güzel 3ir mütalâa vardır. [44]
Mürun zaman için dâva
bahsine de müraenat edilmeli! Mahkemei Evkaf Reisi ve Mecelle sarihi meşhur
Muhammed Atıf Efendi nerhumun
tescil clmiş olduğu bir vakfiyye suretini bir numune olmak üzere
curaya kaydediyoruz : kitabı
sıhhat nisabın tahrir ve inşa ye testir ve imlâsına bâis ve badi oldu ki
medinei Mardin ahalisinden olup Dersaadette Boğaziçinde esbak Buldur
mutasarrıfı saadetlû Abdülganî Paşa Hazretlerinin sakin olduğu sahilhanede
müsafereten sakin liebeveyn büraderi medinei mezkûre nakibül' eşrafı Esseyid
Muhammed Hindî Efendi ibni Esseyyid Osman M vakfı âtübe-yana lieicelittescili
vel'itmam veîvakfi vettekmil mütevelli nasb ve tayin eylediği Bağdat
ahalisinden Geylânî zade Esseyyid Muhammed Reşid ibni Seyyid Said mahzarında
ikrarı sahihi şer'î ve itirafı sarihi mer'î edip yedimde olan üç yüz üç senesi
kânunusaninin yirminci günü tarihiyle müverre-ha senedi hâkanî mantukunca
Mardinde tekye mahallesinde vaki iki tarafdan tariki âm ve iki tarafdan
Muhammed Zemzem Hibni Abdillah ve Muhammed Ali ibni Abdurrahman menzilleri ile
mahdud fevkani iki oda ve bir eyvan ve bir abdesthane ve tahtanı iki oda ve iki
sof fa ve bir abdesthane ve bir ahır ve bir rnutbah ve bir bi'ri ma1 ve iki
serayı müştemil bir bab mülk hanem ile yine yedimde olup iki yüz doksan bir
senesi cümadel'ûllâsınm üçüncü günü tarihile muverreha ve ol tarihde Mardin
naibi Elhac Hüseyin Hilmi Efendinin imza ve hatmini haviye bir kıt'a hücceti
.şer'iyye natıka olduğu üzere Mardin haricinde Makirkatla nam mevkide vaki
kibleten ali Sibran bağı ve Ahmet Bektaşi bağı ve garben Elhac Ahmed Efendi
bağı ve şimaien tariki âm ile mahdut vemüştemilâtı malûme ve gürüm ve eşca-n
müsmire ve mai carîyi havi bir bab mülk köşkden altı sehim itibariyle dört
sehim hissesi benim ve iki sehim hissesi aharın uhdesinde olup mezkûr uhdemde
olan dört sehim hisseden bir sehmini uhdemde bil'ibka maada üç sehim hissei
şayiamı hasbeten Hlîâhi tealâ ve taleben limerzati rabbihiî'âlâ vakfı sahihi
şer'î ve habsi sarihi mer'î ile vakf ve habs edib şöyle şart eyledim ki hanei
mezkûr tarikatı aliyei rüfaiyyeye mensub dergâhı şerif olarak derununda şeyh
olanlar müridâniyle beraber sakin olup haftada iki gün, yani : cuma günü ve
pazartesi gecesi tarikati aliyyei mezkûre âyini icra oluna. Ve zikr olunan üç
sehim hisse köşk ve bahçei mezkûrun gürüm ve eşcarı bâ yedi mütevelli müştereki
bulunan ile alâ ma emken İslah ve terbiye oîunub hâsıl olan menafi ve semeratı
ve yahut müştereki ile maan ahara icar olunub hâsıl olan ücretinin nıfsı ve
mezkûr meşihat vakfının tevliyet ihayatta oldukça nefsime ve badel'memat evlâdı
zükûrumun ve evlâdı evlâdı zükûrumun ve evlâdı evlâdı evlâdı zükûrumun ekber
ve erşedine ve maazallâhi tealâ evlâdı evlâdı evlâdı zükûr münkariz olur ise
evlâdı inasjmm ve evlâdı evlâdı inasımın ve evlâdı evlâdı evlâdı inasımın
ekber ve erşedine meşrut olub evlâdı inas taraflarından bir mürşidi kâmili
tevkil ile meşihati mezkûre hizme tini ifa ettireler ve neuzûbillâh bade
inkırazÜ'kül tarikati aliyei mefkureden müstahlef irşadi sâlikine kadir
sülehadan bir zat şeyh ve mütevelli ola ve hâsılat ve galleî merkufhenin nısfı
diğeri tekye ve bağı mezkûsün tamir ve imarlarına
sarf oluna ve vakfı mezkûrun tebdil ve tağyir ve teksir ve tev-kiri merreten
bade uhra yed ve meşiyyetimde ola ve mürurı eyyam ile şeraiti mezkûreye
riayeti müteazzire olur ise menafii vakıf mutlaka fukafayı müslimine sarf oluna
ve bu tayini şürut ve tebyini kuyud birle mevkuf mezkûrları bundan bir sene
mukaddem mütevelli mumaileyhe teslim eylediğimde oldahi vakfiyet üzere
tesellüm ve kabz ve kabul ve sair mütevellilerin evkafda tasarrufları misillû
tasarruf eyledi dedikde gıbbettasdik vâkıfı mumaileyh bazı eimei izam aleyhim
rahmetülmelikil'allâm kavullerine teşebbüs ile vakfı mezburdan rücu ve mevkufı
mezkûri mülküne istirdad ve mü-tevelüi mezbur dahi vâkıfın1 mücerred vakfiyyet
kavliyle ve teslim ilelmü-tevelli ile vakf sahih ve lâzım olduğuna dair olan
kavli müfta hibe temes-sük birle red ve teslimden imtina ederek hâkimi muvakkıi
sadrı kitab vef-fekahüllahü tealâ bissıdkı vessevab Efendi huzurunda kema hüvel
mestur fîlkütübilfıkhiyye müterafian ve her biri mübtegasmca fasl ve hasme
ta-liban olduklarında hâkimi mumaileyh dahi canibi vakfı evlâ ve teşyidi
me-bani hayn ahra görüp âlimen bilhilâf velcari beyneîeimmetireslâf alâ kavli
menyerahü mineîeimmeülmüctehidin ndvanullahi tealâ aleyhim ecmain vakfı
mezkûrun sıhhatine ve lüzumuna ve şürutunun cevazına hükmi sahihi şer'î ve
kazai sarihi mer'î etmeğin vakfı mezkûr min bad sahih ve lâzım olup nakz ve
ibtali muhal ve tebdil ve tağyiri vâkıfı mumaileyhden gayre adimüTihtimaroldu.
Cerâ zâlike ve hurrire fi
Dâva vekillerinden
İbrahim Hakkı Bey îbni Ali Riza Hoca
zade Muhammet Ziyaüddin Efendi îbni İbrahim
ve gayrihim
îşbu vakfiyye, mülga Meşihatı' îslâmiyye
dairesi sicülâtı şer'iyye mahzenindeki defteri mahsusda mukayyeddir. [45]
1 - : Vasiyet, lûgatde -emir, bir işi birisine
ısmarlama demekdir. Cc-m'i : vesâyadır. istilanda : «bir malı veya menfaati mâ
badelmevte = ölümden sonraya izafetle bir şahsa, veya bir hayır
cihetine.teberru yoliyle. yani meccanen temlik etmektir.
izah : «BâdelmevU kaydiyle
hibe gibi filhal vaki olan teberrüler hariç kaldığı gibi. «teberru yoliyle»
kaydiyle de bir malı satmak veya kiraya vermek gibi muayezat hariç kalmışdır.
2 - : Musa bih;
kendisiyle vasiyet olunan, yani ölümden sonraya izafetle teberrüan
temlik edilen mal veya menfaatdir.
3 - : Musa leh; kendisine vasiyet olunan şahıs
veya bir hayır cihetidir.
4 - :
Vasiyeti mürsele; mûsa binin mikdan malûm olup da sülüs, rubu gibi bir kesir
ile mukayyet olmayan vasiyettir. Bir şahsa meselâ on bin kuruş vasiyet
edilmesi gibi.
5 - :
Vasiyeti gayri mürsele; mûsa binin
mikdan malûm olmayib sülüs, rubu, südüs gibi bir kesir ile mukayyet olan
vasiyettir. Bir şahsa teri-kenin üçte birini vasiyet gibi.
6 - :
Vasiyyeti mutlaka; muayyen bir hâdise ile, bir vakit veya mekân ile takyid
edilmeyen vasiyettir. «Malımın dörtte birini şu cihete vasiyet ettim»
denilmesi gibi.
7 - :
Vasiyyeti mukayyede; muayyen bir hadise ile veya bir vakit ile veya bir mekân
ile takyit edilen vasiyettir : «Şu yolculuğumda veya şu beldede ölürsem
terikemin sülüsü şu cihete vasiyet olsun» denilmesi gibi.
8 - :
Vasiyyeti muallâka; bir şartn rabt edilmiş olan vasiyettir ki va-siyyeti
mukayyede kabilindendir. «Şu hastalığımdan ölürsem şu malım fü-lana vasiyet olsun» denilmesi -gitti.
9 - : Müsi;
bir malı veya menfaati vefatından sonraya izafetle bir şuh sa veya bir hayır
cihetine teberru yoliyle tahsis ve temlik eden kimsedir.
10 - : îsâ;
vasiyet mânasına geldiği gibi vasi nasb etmek mânasına (\i[ gelir. Buna
«tavsiye» de denir ki : «bir şeyin yapılmasını
birine sipariş etmek, ısmarlamak demektir.
11 - : Vasiy;
bir kimsenin mallarında veya çocuklarının işlerinde tasarruf etmek üzere nasb edilen kimsedir.
Kendisine «muşa ileyh» denildiği gibi haiz olduğu sıfata da «vesayet» denilir.
12 - : Vasiyyi
muhatr; bir kimse tarafından vefatını müteakip teriko-sinde veya sair işlerinde
tasarruf etmek üzere tayin olunan vasidir.
Buna «vasiyyülmeyyit» denildiği gibi vârislerin hallerine nazaran «vasiyyüleb», «vasiyyül'ah» veya
«vasiyyi zevil'erham-» da denilir.
13 - :
Vasiyyi mansub; bir kimsenin her hangi
bir hususu için hâkini tarafından nasb ve tayin olunan vasidir. Buna :
cvasiyyül'kâdı» da denilir.
14 - :
Nazır; vasinin yapacağı tasarruflara
nezarette bulunmak üzere müsi veya hâkim tarafından tayin olunan zattır. Buna
«-müsrif» de denilir. [46]
İÇİNDEKLER :Vasiyetlerin
rüknü, sebebi, kısımları, hükmü. Vasiyetlerin meşruiyelindeki hikmet ve
maslahat. Vasiyetlerin mûsilere, mûsa lehlere, mûsâ bihiere ait şartları. Mûsâ
leh olup"olamayacak, ve mûsa bihin tamamını alıp alamayacak kimseler.
Menfaatlere müteallik vasiyetler. Vasiyetlerin cevazına, butlanına ait bazı
meseleler. Vasiyetlerden rücua dair meseleler. Vârislerin vasiyetlere
icazetleri. Müteaddit vasiyetlerden hangilerinin takdim edileceğine dair
meseleler. Hayır çinilerine ait vasiyetlerin lenfiz suretleri. Kariblere, ehli
beyte, cîrana, vesaire namına yapılacak vasiyetler. Terikenin sütüsiyle
yapılan vasiyetler. Terİkeden cüz' senim, nasip gibi bir şey verilmesiyle
yapılan vasiyetler. Borç ikrarı suretiyle yapılan vasiyetler. Marizlerin
vasiyetlerine müteallik bazt meseleler. Gayri müslimlere ait vasiyetler. [47]
15 - :
Vasiyetin rüknü, mûsîden icap ve muayyen olan mûsâ lehden sarahaten veya
delâleten kabuldür.
Vasiyette icap, «Şu
malımın sülüsünü fülân cihete vasiyet ettim, veya şu malımı şu kimseye vasiyet
ettim, veya benden sonra terikemin sülüsü fülân şahsa verilsin» gibi bir
tabirdir. Kabul de : «Yapılan vasiyeti kabul ettim* demekten veya mûsînin
vefatından sonra mûsâ bihte kabulü gösterir bir tasarrufta bulunmaktan
ibarettir.
Binaenaleyh bir kimse
: malımın üçte birini fülân şahsa vasiyet ettim, deyip o şahıs da o kimsenin
vefatından sonra bu vasiyeti kabul etse vasiyet münakit olmu§ olur.
Fakat mûsâ leh,
fakirler, hac, gaza, mescitlerin maslahatları gibi gayri muayyen bulunursa
vasiyet, kabule muhtaç olmaksızın yalnız icap ile münakit olur.
Kabulün lüzumu, imamı
Âzam ile îmameyne göredir, imam Züfere göre kabule lüzum yoktur. Çünkü mûsâ
leh, vâris mesabesindedir. Vâr;sin kabulüne ihtiyaç görülmediği gibi mûsâ
lehin kabulüne de ihtiyaç görülmez. Buna cevap olarak deniliyor ki ; bir âyeti
kerime mantukunca insan için sa'-yinden başka bir şey yoktur, kabul ise bîr
sa'y demektir, ademi kabul ise sa'yde'n mahrumiyettir. Vârislerin istihkakları
ise başka bir delil ile sabittir.
Bir de kabulün ademi
lüzumu, mûsâ ileyhi mutazarrır edebilir: Olabilir ki mûsâ ileyh, minnet altında
kalmak istemez, ve olabilir ki vasiyet edilen şey, işe yaramaz bir şey bulunur.
Artık mûsâ ileyh, iltizam etmediği bir şey ile neden ilzam edilsin. (Bedaİ).
(Eimmei selâseye göre
de kabul, lâzımdır. Nitekim aşağıdaki meselelerden de anlaşılacaktır.)
16 - : Mûsâ
lehin kabulü, mûsînin vefatından sonra olmak lâzımdır. Çünkü vasiyetin hükmü,
mûsînin vefatından sonra sabit olur. Binaenaleyh mûsînin hayatında mûsâ lehin
vaki olacak kabulü muteber değildir.
17 - : Kabul, sarahaten olacağı gibi delâleten dahi
olabilir. Sarahaten kabul malûmdur. Delâleten kabul de mûsâ lehin icabı red
etmesi ihtimalinin zevaliyle, diğer bir tabir ile «icabı red etmekten yeis
husuliyle sabit olur.
Meselâ : mûsînin
vefatından sonra mûsâ lehin vasiyeti kabul veya red etmeden vefat eylemesi
delâleten kabul hükmündedir.
18 - : Musa lehin kabllekabul vefatiyle vasiyet zail
olmaz.
Şöyle ki : mûsî, vefat
ettikten sonra mûsâ leh, red ve kabul etmeyip do sükût eylese mûsâ bih, ne
vârislerin, ne demûsâ lehin mülkü olmayıp mûsâ lehin sarahaten- veya delâleten
kabulüne mevkuf bulunur. Binaenaleyh müsînin vefatından sonra mûsâ leh de red
ve kabul etmeden vefat etse vasiyet, istihsanen sahih olarak mûsâ bih, mûsâ
lehin vârislerine verilir. Çünkü artık red edilmekten yeis hâsıl olmakla
vasiyetin rükünleri tamam olmuş bulunur. Hindiyye.
(Malikîlere göre de
mûsînin vefatından sonra muayyen olan mûsâ iehin kabulü şarttır. Şayet kendisi
de kabul etmeden vefat ederse yerine vârisleri kaim olur. Meğer ki mûsî,
vaktiyle vasiyetinin bizzat mûsâ lehe aidiyetini kasd etmiş olsun. O halde
vârislerinin kabule haklan olamaz. Fakirler gibi gayri muayyen olan mûsâ
lehlerin kabulleri ise şart değildir. Çünkü bu, müteazzirdir. Gayri reşit olan
bir mûsâ lehin yerine de kabul hususunda velîsi kaim olur. Şerhi Ebil'berekât,
Hâşiyei Düsukî.)
(Şafiilerce de kabulün
fevri olması şart değildir. Mûsînin vefatından sonra vasiyeti henüz kabul
etmeden mûsâ leh de vefat etse kabul hakkı vârislerine intikal eder, velev ki
vârisi Imamülmüslimîin olsun. Şu kadar var ki mûsâ leh, kasırînden olunca
velîsinin maslahata göre fevren kabulü veya reddi lâzımdır. Maslahata muhalif
-olarak kabulden teannüden imtina ederse mün'azil olur, yerine hâkim, kaim
olarak vasiyeti kabul eder. Tuh-fetüi'muhtaç.) :
(Hanbelîlere .göre de mûsâ leh, kabulden evvel
ölünce kabul hakkı vârislerine intikal eder. Bunların hepsi kabul ederse mûsâ
bihe müstahik olurlar. Bazıları kabul, bazıları da red ederse yalnız kabul
edenler, hisselerini alırlar. Vârisler arasında kasırlar, meselâ mecnunlar
bulunursa kabul hakkı velîlerine ait olur. Meğer ki kabul takdirinde bir faide
buîunmayıb zarar bulunsun, o zaman velînin red etmesi lâzım gelir.
KeşşafüTkına.)
19 - :
Kabul, mûsînin vefatından bir müddet sonra da vuku bulsa, mûsâ bih ve ânın
menafü, mûsînin vefatından itibaren mûsâ lehe ait bulunmuş olur.
(Şafiîlerce de ezber
olan kavle nazaran mûsâ bih, her.ne zaman kabul edilirse edilsin mûsînin
vefatından itibaren mûsâ lehin mülküne girrriiş olur. Ve her ne zaman red
edilirse yine mûsînin vefatından itibaren vârislerinin mülküne girer. Kabul
veya red vukuuna kadar mevkuf bulunur. TuhfetüT-muhtac.)
(Kanbelîlere göre de
mûsinin vefatiyle mûsâ İehin kabulü arasında husule gelen döl, semere gibi
münfasil nema, menafi, 'mûsînin vârislerine aid bulunur. Neylül'meârib.)
20 - : Mûsâ
lehin, mûsâ bihte daha kabz etmeden tasarrufu caizdir. Çünkü bu tasarruf,
kabule delildir. Binaenaleyh mûsâ leh, kendisine vasiyet edilmiş olan bir
haneyi mûsînin vefatından sonra henüz kabz etmeden başkasına satma sahih olur.
(Hanbeli mezhebine
göre de mûsa leh, mûsâ binde badelkabul. kablel-kabz tasarrufda bulunabilir.
Velev ki mûsâ bih. mekilât ve emsali kabilinden olsun. Çünkü kabul ile
mülkiyet istikrar bulmuştur, artık infisahından kurtulamaz, mebî ise böyle
değildir, çünkü onda satışın bozulmasından korkulur. Keşşaf ül'kına.)
21 - :
Vasiyyetin sıhhati için Kabulün icaba muvafakati şarttır.
Binaenaleyh bir kimse,
iki şahsa : «Şu hanemi size vasiyet ettim» dedikten sonra vefat etmekle o iki
şahıstan yalnız birisi bu vasiyeti kabul edip diğeri red etse vasiyet bâtıl
olur. Çünkü şart, yani her ikisinin kabulü bulunmamış o'ur. Fakat böyle bir
hane evvelâ bir şahsa, sonra da rücu bulunmaksızın diğer bir şahsa vasiyet
edilip- de bilâhare bunlardan yalnız birisi kabul etse, bu hanenin yarısına
mâlik olur, diğer yarısı da müsinin vârislerine intikal eder. Çünkü bu, ayrı
ayrı iki vasiyet demektir, bunu kabulde mûsâ lehlerin içtimaları şart değildir.
Bedai.
22 - Bir
kimse, «vefatımdan sonra malının sülüsünü fülân mahallenin fakirlerine veriniz»
diye vesiyet ve bedahu vefat etmekle bu sülüs, o fakirlere verilmek
istenildikte onlar : «Biz bunu istemeyiz bizim bu mala ihtiyacımız yoktur»
derseler bu ma! vârislere red olunur. Velev ki bu mal, vârislere
varmadan bu sözlerden rüca etsinler.
Çünkü bu söz İle, haklarını iptal etmiş olurlar.
Kezalik bu fakirler, o
malı kabul ettikten sonra vârislere red, onlar da kabul etseler bu fakirlerin
mülkleri münfesih olur. Ama varisler kabul etmezlerse kabul cebr olunmazlar.
23 - :
Vesiyetlerin sebebi, hac,
zekât gibi vecibelerde bunları odaya müteallik olan mukaddes
kitabı ilâhîdir. Müstahab olan
hususlarda ise nihai hayır ile yâd edilmek, ahirette de yüksek derecelere ermek
arzusudur. Nitekir.". bu
husus, vasiyetlerin meşruiyetindeki hikmet
ve maslahattan daha güzel
anlaşılacaktır.
24 - :
Vasiyetler beş kısma ayrılır :
Birincisi : vacip olan vasiyetlerdir. Vediaları, meçhul
borçları redde ve hac ile zekâta ve kefaretlere ait vesiyetler gibi. ikincisi
: müstahap vasiyetlerdir. Borcu ve
vârisleri olmayan bir müslümanın bütün emvalini vesiyete eylemesi gibi. Üçüncüsü : mendup olan
vasiyetlerdir. Ağniyadan f bulunan ilm ve
salâh sahiplerine iane için yapılan
vasiyetler gibi. Dördüncüsü : mubah olan vasiyetlerdir. Kariplerden
.yabancılardan olan zengin kimselere vesiyet gibi. Beşincisi : mekruh olan vasiyetlerdir. Fâsik,
ma'siyetkâr kimselere vesiyet gibi.
Bununla beraber şunu
da ilâve edelim ki : vârisler fakir olup da kendilerine mevrus olacak miktar
ile istiğna hâsıl edemiyecekleri anlaşılırsa - vacip olmayan - vasiyetleri
yapmamak evlâdir. Çünkü bu suretle hem karabet hakkına riayet, hem de ihtiyaç
erbabına tesadduk ve muavenet edilmiş olur.
Fakat vârisler, zaten
zengin, bulunur, veya kendilerine düşecek mal ile istiğna hâsıl edecekleri
anlaşılırsa bu halde vasiyet yapılması evlâ olur. Zira bu vasiyetin yapılması,
yabancılara bir tesadduktur, terk edilmesi de kariplere bir hibe kabilindedir.
Tesadduk ise hibeden evlâdır.
(Eimmei selâseye göre
bazı vasiyetler, vacip, baiaları da müstahap veya mekruh bulunur. Ezcümle îmam
Ahmet ibni Harbele göre zengin zengin bir kimsenin vârisi olmayan fakir bir
karbine malının beşte birini vesiyet etmesi müstahaptır. Karibi zengin ise
âlim, mütedeyyin veya mücahit bir zata veya sair bir fakire vasiyet etmesi de
müstahaptır. Zengin bulunmayan bir kimse vârisi mevcut olduğu halde vesiyet
etmesi ise mekruhtur.)
(Zührîye göre vâris
olmayan kariplere vasiyet yapılması her halde farzdır, bunlar ister asabeden,
ister zevil'erhamdan olsunlar müsavidir. Zahiriy-yeye göre de böyledir.
ElmîzanüTkübra.)
Zahirilere göre her
müslim üzerine farzdır ki, kendisine vâris olmayan kariplerine bir mal vesiyet
etsin. Şayet anasiyle babası veya bunlardan biri gayri müslim veya memlûk bulunursa bunlara veya
bunlardan birine vasiyet etmesi bir farizadır. Karipîerden üç kişiye vasiyet
edilmesi kifayet eder. Kariplere gelince baba cihetinden o kimselerdir ki, ölü
ile onun mensubiye-tiyle maruf olduğu babasında toplanan şahıslardır. Ana
cihetinden de o kimselerdir ki, ölünün anasiyle onun nisbet edilmekle
bilineceği baba da içtim? eden şahıslardır. Çünkü lügatçe karip sayılan
bunlardır.)
(Hasane, Tavus ile
îshaka göre de vasiyetler, her halde vâris olmayan, kariplere yapılmalıdır.
Yabancılara yapılan vasiyetler, akriba-ya red olunur. Çünkü Kur'amkerimde :
buyrulmuştur. Buna
karşı cumhur tarafından deniliyor ki bu âyeti kerime, hars ifade etmez, asrı
saadette başkalarına vasiyet yapılmış olduğu da sabittir.)
Zahiriyeye göre mal
bıraktığı halde karibine vasiyet yapmamış olan bir ölünün vârisleri veya
vasisi, kolaylarına gelen miktarda bir mal tesadduk ederler bu da bir farzdır.
Elmuhalİâ, Bidayetül'müctehid.)
25 - :
Vasiyetlerin hükmü, mûsirün vefatından itibaren mûsâlehin vasiyet olunan şeye
yeni bir mülk ile mâlik olmasından ibarettir. Vasiyet edilen şey; ayn
kabilinden bir mal olunca mûsâ leh, bundan her türlü mâlikiyet hakkına mâlik
olur, menfaatten ibaret olunca müsâleh, bunu muvakkaten mâlik olur, bundan
tayin edilen müddet içinde müstefit olur. Sonra bu menfaat, mûsînin vârislerine
avdet eder. Nitekim aşağıdaki meselelerden tavazzuh edecektir. [48]
26 - :
Vasiyetlerin meşruiyeti, müteaddit âyetler Üe, hadisler ile ve ümmetin icmaı ile
sabittir. Bu meşruiyette şüphe yok ki, bir nice hikmetler ve maslahatlar
vardır. Hele zengm olan kimselerin - vârislerini mutazarrır etmemek suretiye -
yapacakları vasiyetler, yardımlaşma esaslarına dayanan birer mali ibadettir,
insan çok kerre sevdiği, hallerine acıdığı, veya kendisine karabetleri olduğu
halde vâris olamayacaklarını bildiği kimselere yardımda bulunmak ihtiyacım
duyar, bu gibi kimselere muavenette bulunmayı insanî bir vazife sayar,
kendisinin hayır ile yâd edilmesini ister, bahusus nail olduğu bir çok
nimeterin bir şükrânesi olmak için bundan bazı münasip kimselere bir hisse
ayrılmasını manevî bir borç bilir. Bütün servetini 'başkalarına bırakıp
ahirete eli boş olarak gideceğini düşünen bir insan; fakirlere zaillere
servetinden bir hisse ayrılmasını uhrevî bir kazanç telâkki eder. Bu bir
sadakai cariye olabilir. Bundan dolayı amel defterlerine sevap yazılabilir.
Hele dinî vazifelerinden bazılarını her nasılsa yerine
getirememiş olan bir müslüman için böyle
bir vasiyet, bir vecibe hükmünde bulunur. Nitekim (24) üncü meselede
bildirilmiştir, bir hadisi şerif de :
buyurulmustur. Kütübi
sittede münderiç bulunan bu hadisi nebevi, bizleri vasiyyete teşvik etmektedir.
Bunda buyurulmuş oluyor ki : kendisinde va-siyyet edecek bir şey bulunan bir
müslüman için muvafık değildir ki, yanında vasiyetnamesi yazılmış
bulunmaksızın iki gecesi bile geçsin.
Velhâsıl : hava ile,
hevesat ile geçen hayat günlerinin zararlarını telâfi için bazı vasiyetler
birer çare hükmünde bulunur. însan, hayratının böyle hayırlı bir işle nihayet
bulmasını arzu eder, bu arzuyu tatmin etmek bir ihtiyaç demektir. Binaenaleyh
insanın bu ihtiyacını istifaya salahiyetli bulunması îâzim gelir. Nitekim bir
ölünün terkesndep muhtaç olduğu teçhiz ve tekfini yapılır, borçları ödenir, bu
ihtiyaçları yerine getirilmedikçe vârislerine bir şey verilmez. îşte vasiyet
de çok kere böyle bir ihtiyaç mahiyetinde bulunur.
Bununla beraber (24)
üncümeselede de işaret olunduğu üzere vasiyetlere de riayet edilmesi icap eden
bazı hususlar vardır. Ezcümle malı az, vârisleri ise çok ve fakir bulunan bir
kimse için vasiyet etmemesi efdaldir. Bir hadisi şerifde : «Vârislerini zengin
bir halde bırakman, senin için, onları başkalarına el açacak bir halde fakir
bırakmandan daha hayırlıdır.» buyu-rulmuştur.
Bir de vâris olmayan
münasip kariplere yapılan vasiyetler, yabancılara yapılacak vasiyetlerden
efdaldir. Hattâ böyle bir vasiyetin farziyetine kail olanlar da vardır. [49]
27 - : Mûsînin
vasiyet zamanında teberrüa ehil olması şarttır.
Binaenaleyh mecnun ve
mümeyyiz ve gayri mümeyyiz bulunan çocuk gibi teberrüa ehil olmayanların
vasiyetleri caiz olmaz. Velev ki çocuk, vasiyet ettikten sonra baliğ olup da
badehu vefat etsin veya vasiyetini bulûğu vaktine muzaf kılsın, meselâ : «Ben
baliğ olduktan sonra ölünce malımın sülüsü fülân cihete vasiyetim olsun» demiş
bulunsun. Çünkü bir çocuk ne tenciz ve ne de talik suretiyle temlike ehil
değildir.
Şu kadar var ki
mümeyyiz olan çocuğunUechiz ve tedfinine 'ait vasiyeti maslahata muvafık olunca
sahih olur.
Meselâ : mümeyyiz bir
çocuk, beş altı parça sevp ile kefenlenmesini vasiyet etse buna riayet
edileceği gibi, «Beni fülân makberede fülân zahidin yakınında defn edin» diye
vaki olan vasiyeti de terikeden yüklenip götürme masrafı lâzım gelmediği
takdirde muteber olur.
Fakat iki übas ile
veya şu kadar liralık kefen ile kefenlenmesini veya fülân ile bir kabre defn
edilmesini vasiyet etse bu sahih olmayacağından orta halli bir kefen ile tekfin
ve başka bir kabre defn edilmesi lâzım gelir.
(Malikîlere göre
mümeyyiz çocuğun vasiyeti sahihtir. îmam Şafiîye göre de âkil olan çocuğun
kurubet kabilinden olan vasiyetleri sahihtir. Çünkü bununla sevaba nail olur.
imam Ahmede göre' de sabiyyi mümeyyizin bilcümle vasiyetleri sahihtir. Çünkü
bunlar, hakkında nef'i mahzdır. Hanefiyece vasiyet, dünyevî bakımdan bir
zarardır, çocuğun böyle bir zararı iltizam etmesi ise muteber değildir.)
28 - :
Mûsînin ikrahtan beri olmaması ve hata ile veya hezl tarikile vaziyet etmemiş
bulunması şarttır. Binaenaleyh cebre, ikrahi mulciye veya hataya veya hezle
mukarin olan bir vasiyet sahih olmaz.
29 - :
Mûsînin hür olması şarttır.
Binaenaleyh kölenin,
cariyenin, mükâtep olsalar da vasiyetleri caiz değildir. Velev ki mükâtep, kitabet
bedeline kifayet edecek kadar mal bıraksın. Şu kadar var ki bunlar,
.vasiyetlerini azat edilmelerinden sonraya talik ettikleri takdirde - manianın
irtifama, yani mevlâlannın haklarının zevaline mebni - vasiyetleri sahih olur.
Meselâ bir mükâtep :
«Ben azat olursam malımın sülüsü fülân kimseye vasiyetimdir» veya : «malımın
sülüsünü vasiyet ettim» dedikten sonra kitabet bedelini eda etmek veya başka
bir suretle kablelmevt azat olup da bilâhare vefat etse malının sülüsü mûsa
lehe ait olur.
Fakat kitabet bedeline
kâfi mal bıraktığı halde henüz azat olmadan vefat etse vasiyeti bâtıl olur.
Çünkü bu surette kendisi için hakikaten mülk sabit olmamıştır.
30 - :
Mûsînin terikesi borcüe müştağrak bulunmamış olması şarttır. Binaenaleyh
mûsînin borçları terikesinden zait veya ana müsavi olunca
vasiyeti sahih olmaz.
Çünkü borç, vacibüleda olduğundan teberrüat kabilinden olan vasiyet üzerine
mukaddemdir. Meğer ki alacaklılar, ölüyü alacaklarından ibra etsinler. Terike
borç miktarından fazla olursa vasiyet, bu fazla miktarda carî olur. Mûsâ leb,
baki terikenin sülüsünden ziyadesine yine müstahik olamaz. Meğer ki vârisler
icazet versinler.
31 - : Mûsa
lehni vasiyet zamanında hakikaten veya takdiren berhayat bulunması şarttır.
Binaenaleyh ölüye
vasiyet bâtıl olduğu gibi bir adamm eli, ayağı gibi
cüzlerine vasiyet de bâtıldır. Hakikaten
berhayat ulnıak malûmdur. Takdi-ren ber hayat olmak ise mûsa lehin vasiyet
zamanında henüz ruhu nefh edilmemiş bir cenin bulunmasından ibarettir. Anasının
rahminde canlanmış bulunan bir cenin ise hakikaten berhayattır.
(imam Şafiî ile îmam
Ahmede göre de Ölüye vasiyet bâtıldır. Fakul Malikîlere göre bir kimsenin ölü
olduğunu bildiği bîr şahsa vasiyet etmesi muteberdir. Bu halde vasiyet edilen
mal, o şahsın borcuna, borcu yuk ise vârislerine verilir, vârisleri de
bulunmayınca vasiyet bâtıl olur. Nitekim ölü olduğu bilinmeyen ölmüş bir şahsa
da vasiyet bâtıldır. Elmizanülkübra, Haşiyei Ebil Berekât.)
32 - : Mûsâ
lehin münazaaya müncer olacak surette meçhul bulunmamış olması şarttır.
Binaenaleyh bir kimse;
: «Malımın sülüsünü Zeyde veya Amre veya şu iki kişiden birine vasiyet ettim»
dese, veyahut «Malımı bir şahsa vasiyet ettim» diye alelıtlak bir söz söylese
bu vasiyeti sahih olmaz. Fakat «Mahmın üçte birini dilediğin bir adama ver»
diye birini tahyir ederek meçhule vasiyet eylese bu, sahih olur. Çünkü bu
cehalet muhayyer kılınan kimsenin tayin etmesiyle bertaraf olacağından
münazaaya sebebiyet vermez.
Bu meseleler, İmamı
Azama göredir. îmameyne göre bu vasiyetlerin birincisi de sahihtir. Şu kadar
var ki, o meselede mûsa bih her iki şahsa müştereken ait olur. îmam Muhammede
göre de mûsa bih bunlardan yalnız birine ait olup vârisler muhayyer olurlar,
bunu onlardan dilediklerine verirler. Bedaî.
33 - : Mûsa
lshin vasiyet eden şahsa vefatı ânında vâris bulunmamış olması şarttır. Meğer ki kendisinden başka vârisi bulunmasın.
Binaenaleyh bir kimse,
bir miktar malını oğlu bulunduğu halde kardeşime vasiyet ettikten sonra oğlu
ölüp kardeşi kendisine vâris olsa vasiyeti bâtıl olur. Meğer ki başka vâris
bulunmasın, veya bulunup da icazet versin.
Fakat bir kimse filhal
vârisi görülen kardeşine vasiyet ettikten sonra oğlu doğacak olsa kardeşine
yaptığı vasiyet aahih olmuş olur. Çünkü vasiyet, filhal temlik değil, mevt
halinde temliktir. Bu cihetle mevt vaktine itibar olunur.
(Eimmei selâseye göre
de vârisler hakkındaki vasiyetler, diğer vârislerin icazetlerine tevakkuf eder.
(34) üncü meseleye de bak! Şu kadar var ki Hanblî mezhebine göre bir kimse,
vârislerine terikeden muayyen şeyleri, hissei irsiyelerinden fazla olmamak
üzere vasiyet edebilir. Bu vasiyet diğer vârislerin icazetlerine tevakkuf
etmez. Meselâ : vârisleri bir oğlu ile
bir kızından ibaret
bulunan bir kimse, bin lira kıymetindeki bir hanesini oğluna, beş yüz Ura
kıymetindeki diğer bir hanesini de kızına vasiyet etse buna riayet edilmesi
lâzım gelir. Çünkü vârislerin haklan miktardadır, aynde değildir.
Bu vasiyetin sıhhati,
Şafiî mezhebince sahih görülen kavle göre vârislerin icazetine mütevakkıfdır.
Çünkü aynler hakkında garzler muhtelif olabilir. Her vârise bir ayndeki
hissesini muşa, bir surette vasiyet ise lâğuvdır. Şu haneden nısıf veya rubu
miktarında hisse al diye va?,iyet gibi. Çünkü her vâris, böyle bir vasiyete
muhtaç olmaksızın ohisseye zaten müstahlik bulunur. Keşşafüj'kına, Tahfetül'muhtaç.)
(Müzeni ile zahiriyye
göre ise vârislere vasiyet asla sahih değildir. İcazetle sıhhate münkalip
olmaz. Çünkü vasiyet, bir ibadet mahiyetinde olup vârise yapılması şer'an nehy
edilmiştir. Hattâ zahiriyyeye göre bir kimsenin vasiyet ettiği şahıs,
kendisinin hayatında vârisi görülmüyorken vefatında vârisi olsa vasiyet bâtıl
olacağı gibi bilâkis hayatında vârisi görülmüyorken vefatında vârisi olmasa
vasiyet yine caiz olmamış olur. Çünkü bu vasiyet ,akid zamanında bâtıl
bulunmuşdur. Vârisler icazet versinler,
vermesinler müsavidir.
Elmuhallâ.)
34 - :
Varislere yapılan vasiyetler, birer akdi lâzım olmayıp bunların muteber
olmaları için diğer vârislerin icazeteleri şarttır.
Vârislere yapılan
vasiyetlerin böyle muteber olmamaları ise bir Lakım hizmetlere müstenittir.
Müslümanlığın başlangıcında vâris olacak ana ile babnya ve sair kar iplere
vasiyet edilmesi, bir vecibe iken bu husustaki hükmi şer'i, bilâhare miras
âyetleriyle ve mütevatirülâmel olan hir hadisi serif ile Hhikmetİn nesh
edilmiştir. Filhakika vârisler, zaf.en muayyen hisselerini alacakları için
kendilerine ayrıca vasiyete hacet kalmamıştır. Gerek vârisler arasında ve gerek
vârisler ile müverriseri arasında bir muhabbet ve meveddetin, bir merbutiyetin
devamı pek matlûptur. Bunlardan bazılarını biüereih vasiyette bulunmak ise
diğerlerinin kalplerini kırar, aralarında bir adavetin uyanmasına sebebiyet
vererek kat'ı rahme müeddi olabilir. Binaenaleyh böyle bir hale
sebebiyet" verilmesi doğru olamaz.
Şu kadar var ki,
herhangi bir maslahat mülâhazasiyle vârislerden bazılarına yapılan bir
vasiyete diğer vârisler, icazet verirlerse kendi rızalariyle haklarını iskat
etmiş olacakları cihetle bu vaziyetin cevazına bir mani kal mamış olur.
Bununla beraber bir
kimse, vârislerinden bazılarına fazla bir şey verilmesini bir maslahat.
müiâhazasiyiesmuvafık görürse bunu hayatında iken derhal temlik suretiyle temin
edebilir. Elverir ki sair vârisleri arasında bir münaferet tevlit etmesin.
35 - : Musa
lehin mükellef olduğu halde mûsinin mübaşereten katili bulunmamış olması
şarttır. Kati, gerek amden ve gerek hataen oîsun müsavidir. Çünkü kati, haddi
zatında büyük bir cinayettir. Bundan dolayı zecr ve hırman lâzım gelir. Vasiyet
ise buna münafidir. Bir hadîsi şerifde
de buyurulmuştur.
Binaenaleyh katil,
vasiyetten evvel katle mübaşeret etmiş olursa vârislerin icazetleri
bulunmadıkça vasiyet caiz olmaz. Fakat vasiyetten sonra mübaşeret edecek oİUrsa
vârisler icazet verseler de vasiyyet caiz olmaz. Çünkü bu takdirde vasiyyet
bilkülliye fevt olur.
Bu meseie, Ziyadattaki
beyanata nazaran İmam Ebu Yusüfe göredir. îmam Âzam ile imam Muhammede göre
vârislerin icazetleri takdirinde bu vasiyet de sahih olmuş olur. Çünkü cevazın
imtinaı, kati hâdisesinden mü-teezzî olmuş olan vârislerin haklarından
dolayıdır, buna icazet verdikleri takdirde ise haklarını iskat ile mani zail
olmuş olur.
Kezalik bir kimse,
katiline badel!cerh vasiyette bulunduğu halde vârisi bulunmasa veyahut
vârisleri bulunup da icazet verseler vasiyet sahih olur.
Kezalik bir kimseyi
bir şahıs cerh edip diğer bir şahıs da kati etse, cerh eden şahsa vasiyeti
sahih olur. Çünkü cârin, katil değildir.
Kısasen kati,
vasiyetin sıhhatine mani olmadığı gibi mükellef olmayıp da çocuk vey? mecnun
olan kimselerin kati etmeleri haklarındaki vasiyetin sıhhatine mani olmaz.
Mütesebbiben katil olan kimseye de maktulün vasiyeti sahihtir. Zira
müteaebbip, hakikaten katil değildir. Cinayet bahsine müracaat« Bedaî,
Reddül'muhtar.
(Malikilere göre bir
kimse kendisinin katline amdcn veya hataen sebebiyet verdiğini bildiğiği bir
şahsa vasiyette bulunsa bu sahih olur. Fakat bunu bilmeksizin yaptığı vasiyetin
sıhhatinde iki kavi vardır.
Kezalik : vasiyet,
kati hâdisesinden evvel olduğu takdirde de maktul, bunu bile bile vasiyetini
tağyir etmezse yine bu vasiyeti sahih olarak kal mış olur. Bunu bilmediği halde
tağyir etmezse bunda da iki kavi mevcuttur. Şerhi Ebil'berekât.)
36 - :
Mûsinin vefatı zamanında mûsa binin şer'i akitlerden biriyle temliki kabil
bulunması şarttır. Mûsa bin, gerek mal ve gerek bir hanenin süknası gibi
menfaat olsun ve gerek filhal mevcut ve gerek madûm bulunsun müsavidir.
Binaenaleyh bir kimse,
malûm ağaçlarının gelecek seneye veya ilerideki bütün senelere ait meyvalarım
vasiyet etse sahih olur. Çünkü bu meyvalar, her ne kadar vasiyet ânında madum
ise de mûsînin hayatında akdi mü-sakat ile temliki kabil bulunmuştur.
Fakat malûm
koyunlarının ileride, yani : kendisinin vefatından sonra doğuracakları
kuzularını vasiyet etse bu sahih olmaz. Zira bu kuzuların bu vasiyet ânında hiç
bir akd ile başkasına temliki sahih değildir.
37 - :
Mûsînin vârisleri bulunup da ziyadeyi mücîz olmadıkları takdirde müşabihin
nihayet sülüs mikdarı olması şarttır.
Amma verese bulunmaz,
veya bulunur -da ziyadeye icazet verirse vasiyet mâlin tamamında bile sahih
olur.
(Evzâîye ve Malikilere
göre vârisler bulunup ziyadeye icazet verirlerse bu ziyade kendi taraflarından
bir atiyye mahiyetinde olup bunun lüzumu mûsa lehin hem kabulüne,.hem de
tesellümüne tevakkuf eder. Fakat vâris bulunmazsa sülüsten ziyade olan
vasiyet, nafiz olmaz, bu ziyade beytül'mâlin hakkıdır, buna Emirülmü'minîn de
icazet vermez. Şafii'lere göre de bu ziyadeye Emirülmü'minîn tarafından icazet
verilemez. EbüTberekât. Tuhfe, Bedaî.)
(Zahirîlere,göre
sülüsden fazla vasiyet asla caiz değildir. Vâris bulunsun, bulunmasın, icazet
versin vermesin müsavidir. Binaenaleyh bir kimse. malının üçte birinden fazla
bir vasiyette bulunduktan sonra başka mal da kazansa vasiyeti ancak vasiyet
zamanındaki malının sülüsünden caiz olur. Hattâ bu mal, bilâhare azalmış olsa
bu az miktarın sülüsünden vasiyeti lenfiz olunur, velev ki bilâhare başka mal
da kazanmış olsun. Elmuhallâ.)
33 - : Mûsa
bîh, muayyen, yani : işaretle malûm olursa vasiyet zamanında mevcut bulunması
şart olduğu gibi malin bazısında gayri muayyen surette şayi olunca da
indel'vasiyye mevcut olması şarttır. Fakat mâlin tamamında - hey'eti
umumiyesinde - şayi bulunduğu takdirde yalnız indcT-mevt vücudu şarttır.
Meselâ : bir kimse :
«Koyunlarımdan bir koyun vasiyet ettim» dese bu koyunun vasiyet ânında mevcut
bulunmuş olması lâzımdır. Amma «koyunlarımdan bir mal vasiyet ettim» dese
kendisinin vefatı zamanında o malın mevcudiyeti lâzım gelir. Hindiyye, Dürri
Muhtar. [50]
39 - :
Münferit vârisler, mûsa leh olabilirler.
Binaenaleyh
zevcesinden başka vârisi olmayan bir erkek, bütün malimi nı zevcesine vasiyet
edebilir. Zevcinden başka vârisi olmayan bir kadın da bütün terikesini kocasına
vasiyet edebilir.
Kezalik böyle bir kadın,
malının yarısını kocasına vasiyet etse, kocası anın terikesinin yarısına irsen,
yarısına da vasiyet yoliyle müstahik olur.
40 - :
Kocasından başka vârisi bulunmayan bir kadm, malının yansım bir yabancıya
vasiyet ettikten sonra ölünce terikesinin yarısı mûsâ lehe, sülüsü kocasına,
südüsü de beytülmâle ait olur. Demek, ki kocası hissesinin bir sülüsünü
kaybetmiş, binaenaleyh altıda üç sehi malacak iken iki senim olmaya müstahik
olmuştur.
41 - : Hami
için vasiyet sahihtir. Gerek kendisine ruh nefh edilmiş olsun ve gerek
olmasın. Bu vasiyet, kabule de muhtaç değildir. Çünkü cenin hakkında bir
kimsenin velayeti olmadığından anın namına binniyabe kabul mümkün- olamaz.
Binaenaleyh bir kimse,
malının sülüsünü bir kadının hamline vasiyet edebilir. Şu kadar var ki bu
hamlin vasiyet vaktinde mevcut bulunmuş olması malûm olmalıdır. Bu ise kadının
kocası berhayat ise vasiyet ânından itibaren altı ay tamam olmadan, kocası
ölmüş veya kendisi bâinen bozayıp da henüz iddet içinde vefat veya talâk
zamanından itibaren İki seneden az bir müddette hamlin diri olarak doğmasiyle
sabit olur.
Zahİrürrivayeye
nazaran altı aydan az olan müddet, mûsînin vefatından muteberdir. Çünkü
vasiyetin nüfuz vakti, ölüm zamanıdır. Binaenaleyh hamlin bu zamanda vücudu
aranılır, ve bu müddet içinde doğunca mûsa bihe müstahik olur. Bedaî,
Reddül'muhtar.
42 - : Cenin
için vasiyet edilmiş olan mal, hayvan veya telefinden kor-kuîur her hangi bir
şey ise, velîsi olacak kimse tarafından satılabilir. Amma cenine yapılan
vasiyetten onun babası veya anası sulh yapamaz. Çünkü cenîn hakkında bunların
böyle bir velayetleri yoktur.
43 - :
Mevcut bulunan bir hami ile vasiyet de sahihtir. Binaenaleyh bir kimse, meselâ
bir kısrağın hamlini bir şahsa vasiyet
edebilir. Şu kadar var
ki bu vasiyetin sıhhati için mûsihin vefatında itibaren hamlin en. az
müddetinde yavrunun doğması şarttır.
Hamlin ekalli müdeti
insanlarda altı. koyunlarda beş, sığırlarda dokuz, kedilerde iki, fillerde on
bir avdır. Atlarda, develerde, hımarlarda bir senedir, kelplerde kırk, kuşlarda
yirmi bir gündür. Dürri muhtar, Reddi Muhtar.
44 - : Hamt
ile vasiyet sahih olduğu gibi hamlin vasiyetten istisnası da sahihtir. Çünkü
münferiden akdi sahih olan bir şeyin akitten istisnası da sahih olur.
Binaenaleyh bir kimse,
«hamli = karnındaki yavrusu müstesna olmak üzere şu koyunumu, vasiyet ettim»
dese koyun hakkında vasiyet sahih, hamli ise bundaş müstesna olmuş olur.
45 - : Bir
kimse, verasetinden mahrum kaldığı şahsın'mûsâ lehi olabilir. Binaenaleyh bir
kimse , zevcesine vasiyet edip de bilâhare
bunu üç talâk ile boşadıktan
veya bir talâk ile boşadığı halde iddeti nihayet bulduktan sonra vefat etse
vasiyeti sahih olmuş olur.
Halbuki bir kimse,
vârisleri bulunduğu halde bir kadına vasiyette bulunup da badehu anınla
izdivaçta bulunsa vasiyeti bâtıl olur. Çünkü vasiyette vâris olup olmamak,
ciheti mûsînin vefatı ânına nisbetle aranlr, yoksa vasiyet vaktine nîsbetle
aranmaz.
Kezalik bir müşlirn,
gayri müslim olan babasına, veya anasına bir şey vasiyet ettiği halde
vefatından evvel bunlar müslüman olsalar. vâris olacakları cihetle - vasiyet
bâtıl olur. Bedaî, Reddi Muhtar.
46 - : Bir
kimsenin kendi memlûküne malının sülüsünü vasiyet etmesi sahihtir.
Binaenaleyh bir kimse,
malının sülüsünü kölesine veya cariyesine vasiyet ettikten sonra vefat etse
bakılır: Eğer bu memîûkim kıymeti malın sülüsüne müsavi ise meccanen azat
olur. Sülüsden noksan ise bu miktarı da alır. Amma sülüsten fazla ise sülüsün
müsait olduğu miktar, meccanen asat olup kıymetinin bakiyesi için sn'y etmesi
lâzım gelir.
Şu kadar var ki.
terikenin bakiyyesi altın ve gümüş olmayıp da uruz kabilinden bulunursa
memlûkün filhâl meccanen azat olması, iki tarafın rızalarına tevakkuf eder.
Alâkadarlar razı olmazlarsa memlûk kıymetinin sülü-sanı mukabilinde sa'y eder.
Mütebaki terikenin de sülüsünü alır. Vârisler bu sülüsü zapt edip memlûkün
sülüsanı kıymetine mahsup edebilirler. Bu mesele, İmamı Azama göredir.
îmameyne göre İse memlûk böyle bir vasiyetle tamamen müdebber olmuş olur.
Binaenaleyh mûsînin vefatında tamamen azar olur, bu ıtk, sair vasiyetlere
takdim edilir. Bu halde bakhır : eğer terikenin sülüsü memlûkün kıymetinden
ziyade ise bu ziyade miktarı da memlûke verilir. Eilâkİs memlûkün kıymeti
sülüsden ziyade ise memlûk, bunu borçlu olur, bunun için kazanç sahasına atılır,
fakat derhal hürriyetine kavuşmuş olacağı cihetle azat olması bu borcu
ödemesine tevakkuf etmez. Bedaî, Dürri Muhtar.
47 - : Bir
kimsenin kendi 'müdebberine, ümmi veledine ve bedeli kitabeti vermekten aczini
izhar etmeyen mükâtebine vasiyet etmesi sahihtir.
Amma mükâteb, aczini
izhar ederse memlûki mahz hükmünde olacağından hakkındaki vasiyet sahih olmaz.
Velev ki aczini, mûsî olan efendisinin vefatından sonra izhar etsin.
Kezalik : vârisin
memlûküne, müdebber veya ümmi veled bulunsa da sahih olmaz. Çünkü bu,
nefsül'emrde vârise vasiyet demekdir. Amma vârisin evlâdına vasiyet caizdir.
48 - : Bir
kimse, kendisinin meselâ yüz altın
kıymetinde bulunan ve kınm
muhz denilen, yani müde'bber, ümmi veled, mükâteb bulunmayan bir memiûküne
malının sülüsünü vasiyet ettiği gibi fakirlere de yüz altınının sü-lüsamm
vasiyet ettikten sonra bu memlûk ile beraber iki yüz altın daha terk ederek
vefat etse, memJükün sülüsü meccanen azad olur. Kıymetinin sülü-san mikdarı da
kendisiyle fakirlere yarı yarıya ait olacağından kıymetinin bir sülüs mikdanm
fakirlere vermesi lâzım gelir.
49 - : Bir
kimsenin kendi kmm 'mahz olan memiûküne mebaliği mür-seleyi, yani : şu kadar
muayyen parayı veya mallarından bir ayni vasiyet etmesi sahih değildir.
Meselâ : bir kimse:
«Fülân köleme şu kadar kuruş» veya «mallarımdan fülân haneyi vasiyet ettim»
dese caiz olmaz. Çünkü, sülüs, rubu gibi gayri mürsel surette vuku bulan bir
vasiyet, memlûkün nefsini kendisine temlik mânasına hami edilerek kabili tashih
bulunur. Amma diğer surette vasiyet, böyle bir şeye hami edilemiyeceğinden
tashihi kabil bulunmaz, âdeta mûsî kendi raahm kendisine vasiyet etmemiş gibi
olur.
(Şafülere göre bir
kimse başkasının memiûküne, mükâtep olsun olmasın vasiyet ettiği takdirde
bakılır. Eğer bu memlûk, o kimsenin vefatından evvel azat edilmiş olursa mûsâ
bihe bizzat müstahik olur. Amma azat edilmeyip de vaâiyeti bizzat kabul edecek
olursa mûsâ bihe kendisinin mâliki müstahik bulunur. Meğer ki o kimse, mûsâ
bihin bizzat o memîûke temlikini kasd etmiş olsun. Bu takdirde memlûk, o
kimsenin, vefatında azat edilmiş bulunmayınca vasiyet bâtıl olmuş olur.
TuhfetüFmuhtaç, Haşiyei Şebramel-lissî.)
50 - : Bir
kimse, bir şahsa meselâ yüz lira, diğer bir şahsa da yüz lira vasiyet ettikten
sonra üçüncü bir şahsa da : «Seni onlara teşrik ettim» dese bu üçüncü şahsa her
yüz liranın sülüsü verilir, yani : iki yüz lira bu üç şahsın arasında müsavat
üzere taksim edilir. Çünkü mûsâ binler arasında tefavüt bulunmadığından bu
suretle şerikler beyninde müsavat temin edilebilir. Fakat bir kimse, meselâ :
kırk altın birine, yüz altın da diğer birine vasiyet edip de badehu diğer
birine de «seni de onlara terşik ettim» dese bu üçüncü şahıs, her iki mûsâ
bihin yarısına müstahik olur. Zira bu surette mûsâ binler mütefavit bulunduğu
cihetle her mûsa bihin yarısı verilmedikçe müsavat temin edilemez.
Kezalik bir kimse, bir
şahsa bir hanesini (veya cariyesini) diğer bir şahsa da başka bir hanesini
vasiyet ettikten sonra üçüncü bir şahsa da : «Seni de onlara şerik kıldım» dese
bu şahıs, her iki hanenin yansını alır. Hanelerin kıymetleri gerek mütefavit
olsun ve.gerek olmasın. Bedaî, Reddi Muhtar.
51 - : Bir
hanede müşterek olan iki şerikten biri, o hanenin muayye bir odasını birine vasiyet edip de bilâhare o hane
taksim olundukta eğer bu oda, vasiyet yapan şerikin hissesine isabet ederse
mûsâ lehe verilir, amma hissesine
isabet etmezse isabet eden kısımdan arşın hesabiyle bu oda mikdarı yer
verilir.
Bu taksim,- gerek
vasiyet yapan ile şeriki arasında olsun, ve gerek vâ-risleriyle şeriki beyninde
olsun müsavidir. Şu kadar var ki jmûsînin vefatından sonra mûsâ leh, bu
vasiyeti kabul edince hanenin taksimi vacip olur.
Böyle bir hanenin
muayyen bir odası hakkındaki ikrar da mezkûr vasiyet hükmündedir.
52 - : Bir
kimse, bir hanesini birine vasiyet edip de sonra vefatından evvel o hanenin
gailesi, meselâ : kira bedeli hâsıl olsa bu gaile vârislerine ait olur. Fakat
gaile, kimsenin vefatından sonra hâsıl
olsa nazar olunur. Eğer hane ile gailesi, terikenin sülüsünden çıkarsa her
ikisi de mûsâ lehe verilir. Amma sülüsden çıkmadığı takdirde gaile, terikenin
taksiminden ve mûsâ lehin kabulünden evvel veya terikenin taksiminden evvel,
mûsâ lehin kabulünden sonra hâsıl olmuş ise mûsa leh terikenin sülüs mikdanm
evvelâ haneden, sonra da gailesinden alır. Çünkü tâbi, asla müzahame edemez.
Fakat gaile, taksimden ve mûsâ lehin kabulünden sonra hâsıl olursa tamamen
mûsâ lehe ait olur. Zira bu surette kendi mülkünün neması sayılır.
Meselâ : mûsî, yüz
lira kıymetli bir hanesiyle iki yüz elli liradan ibaret nükudunu terk edip de
vefatından sonra kısmetten evvel bu haneden on lira kira bedeli alınmış olsa bu
hane ileberaber bu bedel de mûsâ lehe ait olur.
Mûsâ bihin dölü,
kazancı, diyeti hakkında da hüküm bu veçhiledir.
53 - : Bir
kimse satın aldığı bir haneyi birine vasiyet ettikten sonra vefat etmekle mûsâ
leh, o haneyi kabz ettiğinde bir şüf'adar
zuhur ederek elinden alsa mûsâ leh bunun semenini mûsînin terikesinden
alır, vârisler de bununla şüf'adar üzerine müracaat ederler. Fakat bu hane
bil'istihkak zabt olunsa mûsâ leh, bir şey ile vârislere müracaat edemez. Çünkü
bu takdirde başkasına ait bir mülkî mûsînin vasiyet etmiş olduğu «âhir olur.
54 - : Bir
kimse, bir şahsa şu kadar meblâğ vasiyet ettikten sonra vefat etmekle terikesinin
bir kısmı ayn, bir kısmı da o meblâğ cinsinden olarak nâsm zimmetlerinde deyn
bulunsa bakılır : Eğer o aynin sülüsü vasiyet edilmiş olan meblâğa kâfi ise mûsâ bin olan bu meblâğ,
o aynden ifraz edilir; fakat kâfi değilse bu aynin üçte biri mûsâ lehe
verilmekle beraber vasiyetin mütebaki mikdarinı ikmal için o deyn tahsil
edildikçe onun sülüsü de verilir.
Şafiilerce mûsâ bin,
terikenin sülüsüne muadil bir ayn olup da terikenin sülüsam deyn veya
vârislerin elinde bulunmayıp gaip bulunsa o aynin tamamı mûsâ lehe filhal
teslim edilmez., Hattâ sahih olan kavle göre onun sülüsünde bile tasarrufuna
müsaade edilmeyebilir. Çünkü mütebaki sülüsanın tahsil edilememesi melhuzdur.
Tahfetül'muhtaç.)
55 - : Mutlak vasiyet, yani : zengine, fakire
aidiyeti söylenmiyen vasiyet, sadaka hükmündedir. Binaenaleyh bu vasiyet,
zengine helâl olmaz. Velev ki vasiyet eden tamim ederek bundan fakir de,
gani de yesin demiş olsun. Çünkü bu surette zenginin yemesi temlik yoliyle
olmak lâzım gelir. Halbuki zengin, muayyen ve mahsur olmadığından kendisine
temlik mümkün olamaz.
Meselâ bir kimse «Malımın
sülüsü veya malımdan şu kadar meblâz vasiyet olsun» dese bunu yalnız fakirlere
sarf lâzım gelir. Amma bir kimse, vasiyetini muayyen bir zengine veya ağniyadan
mahsur bir cemaate tahsis etse mûsâ bih bunlara helâl olur. Nitekim vakıfda da
hüküm böyledir. ..
56 - : Bazı
şeylerin mûsâ bihe tabî olup olmaması hususunda örf ve âdete bakılır.
Meselâ : bir kimse bir
hanesini vasiyet etse, o hanenin eşyası bu vasiyete dahil olmaz. Fakat bir küp
sirkeyi vasiyet etse küp de sirkeye tebean vasiyete dahil olur.
Kezalik : Gılafh
bulunan bir mushafı şerif, vasiyet edilse imamı Azam ile imam Ebu Yusüfe göre
gılaf, vasiyete dahil olmaz. îmam Züfere göre dahil olur. Çünkü imamı Azama
göre gılaf, mushafa tabi değildir. Eğer tabi olsa idi abdestsiz bir kimse,
mushafı şerifi gılaf içinde de mea edemezdi, imam Ebu Yusüfe göre de gılaf,
mushafdan munfasıldır, ayrıca tasrih edilmedikçe vasiyete dahil olmaz, imam
Züfere göre ise gılaf, mushafa tabidir, binaenaleyh ona tebean vasiyet edilmiş
olur. Bedayî, Hindiyye.
57 - :
Mûsînin sıhhati icabı, mûsâ leh muayyen olmazsa vefatı gününden, mûsâ leh
muayyen olup da istihkak ehlinden bulunursa vasiyeti gününden muteber olur.
Binaenaleyh bir kimse,
«malımın sülüsünü Zeyd ile Bekirin evlâdına vasiyet ettim» deyip de Bekirin
evlâdı o kimseden evvel vefat eylese bu sülüs, tamamen Zeyde ait olur.
Fakat bu veçhile
vasiyetten sonra Bekirin meselâ : on çocuğu dünyaya gelip de badehu mûsî vefat
etse bu sülüs, on bir sehme taksim edilerek Zeyd ile bu çocuklardan her birine
birer sehm verilir.
Nitekim bir kimse
«malımın sülüsünü Zeyd ile anın evlâdının fakirlerine veya evlâdından fakir
olacak şahıslara vasiyet ettim» deyip de vefatında Zeydin, böyle fakir evîâdı
bulunmasa bu sülüs, tamamen Zeyde ait olur.
Kezalik : «Zeydin
oğullarına vasiyet ettim» denilip de Zeydin oğulları vasiyet zamanında
bulunmayıp mûsînin vefatında dünyaya gelmiş bulunsalar, mûsâ bihe müstahik
olurlar. Hattâ vasiyet ânında Zeydin oğullan mevcut iken mûsi, bunların
adlarını zikr ve kendilerine işaret etmeksizin mücerret : «Zeydin oğullarına
vasiyet ettim» dese vasiyet edilen mal, mûsînin vefatı zamanında mevcut bulunan
oğullara ait olur. Velev ki bunlar vasiyet zamanında dünyaya gelmiş bulunmasınlar.
Amma mûsi, vasiyeti
ânında Zeydin mevcut olan oğullarının isimlerini zikr veya kendilerine işaret
etmiş olursa vasiyeti yalnız bunlara münhasır olur. Binaenaleyh bunlar mûsîden
evvel vefat edince vasiyet bâtıl olur. Çünkü bu takdirde mûsâ lehler muayyen
olduğundan icabın sıhhatinde vasiyet vakti muteber bulunmuştur.
58 - : iki
mûsâ lehden her biri vasiyet ânında ehliyeti haiz olarak vasiyete dahil
.olmuşken bilâhare birisi şartın .fıkdanına veya ehliyetin zevaline mebni
vasiyetten hariç kalsa anın kissesi diğer mûsâ lehin hissesine zam edilmez.
Meselâ : Bir kimse
«malımın sülüsünü Zeyd ile öldüğüm zaman fakir bulunursa Amr'e vasiyet ettim»
deyip de vefatı ânında Amr, zengin bulunsa bu sülüsün yalnız yarısı Zeyde ait
olur. Kezalik : «Malımın sülüsünü Zeyd ile şu hanede ise Amre vasiyet ettim»
deyip de Amr o hanede bulunmasa bu sülüsün yalnız yarısı Zeyde verilir.
Kezalik : «Malımın
sülüsünü Zeyd iîe Amre vasiyet ettim» deyip de kendisinden evvel bu iki mûsâ
lehden biri vefat etse diğeri bu sülüsün yalnız nıfsına müstahik olur.
59 - : İki
mûsa lehden biri ehliyetin fikdanına mebni bidayeten vasiyete dahil olmasa
anın hissesi de diğer mûsâ lehin hissesine zam edilir.
Meselâ : Bir kimse :
«malımın sülüsünü Zeyd ile Amre vasiyet ettim» dediği halde bu vasiyet ânında
Amr ölmüş veya gayri mevcut bulunmuş olsa bu sülüs, tamamen Zeyde ait olur.
Çünkü ölü ile mâdum bir şeye müstahik olamayacağından başkasına müzahim olamaz.
Kezalik : «malımın
rub'u Zeyd ile şu hanede, bulunan şahsa vasiyet olsun» denilip de o hanede
kimse bulunmasa bu rubu tamamen Zeyde verilir.
60 - : Bir kimse, «Zeyde vasiyet ettiğim mal Amr
içindir» dese ba«-kılır : Eğer vasiyet ânında Amr berhayat ise Zeyde olan
vasiyet bâtıl olur. Ve eğer berhayat değilse Zeyde olan vasiyet hâli üzere
sahih olarak kalır, Fakat Amr, vasiyet zamanında ber hayat iken bilâhare o
kimseden evvel vefat etse her iki vasiyet de bâtıl olur. Çünkü bu takdirde
birinci vasiyet rücua, ikinci vasiyet de mûsâ lehin vefatına mebni bâtıl olmuş
bulunur.
61- : Bir
kinişe bir şahsa bir malını vasiyet, sonra rücu ettiğini tasrih etmeksizin o
malı başka bir şahsa da vasiyet edecek olsa bu mal, o iki şahsa nısfiyet üzere
vasiyet edilmiş olur.
(Bu meselede dört
imamın ittifakı vardır. Fakat Hasan ile Ataya ve Tavusa göre bu bir rücudur.
Vasiyet ikinci şahsa ait olur. Davudi Zahiriye göre ise birinci şahsa aittir.
Çünkü bir kere birinci şahsa vasiyet edince omal. mülkünden çıkmış olur, artık bunda ayrıca tasarrufa hakkı kalmaz.
ElmizânüTkübrâ.)
62 - : Bir Kimse, bazı vasiyetlerde bulunduktan
sonra bakisi de fakirlere olsun» diye vasiyet edip bilâhare mûsâ lehlerden,
bazıları vefat eylese anların hisseleri de fakirlere sarf olunur.
Meselâ : bir kimse,
malının sülüsünden meselâ on bin kuruş Zeyde, on bin kuruş da Amr'e, lâalettayin
bakisini de fukaraya vasiyet edip kendisinden evvel An~ vefat etse veya
bunlardan, birine olan vasiyetinden rücu etse bunun hissesi de fakirlere ait
olur. Meğer ki bu hisse hakkındaki vasiyetinden rücu etsin. Jîindiyye.
Kezalik bir kimse :
«Şu bahçemden hâsıl olacak gailenin bir sülüsünü Zeyde, bir sülüsünü de Amre,
bakisini de fakirlere vasiyet ettim» deyip bu îsası üzerine musir olarak vefat
etmekle bahçenin gailesi bu veçhile sarf edilirken Zeyd de vefat eylese anın bu
sülüs hissesi de fakirlere sarf olunmak lâzım gelir. Fakat fukaraya da muayyen
bir hisse gösterilmiş olursa ölenin hissesi fûsînin vârislerine ait olur.
63 - : Bir
kimse, meselâ : «Malımın südüsü fülâne vasiyet olsun» sözünü tekrar eylese de
mûsâ lehe yainız bir südüs verilir. Bu tekrar gerek bir mecliste olsun ve gerek
olmasın. Çünkü ma'rife olarak iade edilince ikincisi birincisinin ayni olur.
Bedayî, Reddi Muhtar. [51]
64 - :
Mücerret menfaatleri vasiyet caizdir, bunlarda tevkit carî olduğu gibi te'bid
de carîdir. Nitekim aşağıdaki meselelerden anlaşılacaktır. Bu cumhura göredir.
(Hanbelî fukahası
diyorlar ki : menfaati müfredeyi, yani rakabesiz menfaati - zamanımızın
ıstılahınca mücerret intifa hakkını vasiyet sahihtir. Nitekim yalnız rakabeyi,
yani : çıplak mülkiyet hakkını vasiyet de caizdir. Çünkü bir menfaati akdi
muaveze ile, meselâ: icare ile başkasına temlik sahih olduğundan iareye kıyasen
meccani olarak temlik de sahihtir. Keşşa-fül'kma.)
(Fakat ibni Ebî
Leylâya, ibni Şübrümeye, ve Zahiriyyeye göre menafi üe vasiyet bâtıldır. Çünkü
mülkün rakabesi vârise ait olacağından onun menfaatini başkasına vasiyet
etmek, vârisin malında tasarruf etmek olacaktır. Bir de bu, iare
mesabesindedir. Ariyet ise muîrin vefatiyle bâtıl olur. Buna cevaben deniliyor
ki : bir kimse hayatta iken başkasına ariyet verebileceği bir mülkünü
badelmevte izafe suretiyle de ariyet verebilir. Ve menfaatler, vasiyet için
tahsis edilince ayne tabi sayılamaz, Bedaî, Bidayetül'müctehid.)
65 - : Bir
hanenin süknasını muayyen bir kimse için gerek müebbeden ve gerek muvakkat
olarak vasiyet caizdir. Bu halde bakılır i Eğer hanenin kıymeti terikenin
sülüsünden çıkarsa tamamen mûsâ lehe verilmesi lâzım gelir. Şayet mûsînin başka
malı bulunmazsa bu hane içinde sakin olmak için üç kısma ayrılır veya mühayee
suretiyle kullanılır. Bu halde vârisler sülü-san hisselerini satmaya imamı
Azama göre müstahik olamazlar, İmam Ebu Yusüfe göre müstahik olurlar.
Amma mûsînin bu hane
ile beraber bir miktar da başka malı bulunsa hanenin süknası, bütün terikenin
sülüsiyle mütenasip olur.
Meselâ : hanenin
kıymeti bütün terikenin yarısına muadil olsa süknası-nın sülüsanı mûsâ lehe,
sülüsü de vârislere ait olur. Çünkü hanenin sülü: sanı, bütün terikenin sülüsü
nisbetinde bulunur.
Memlûkün hizmetini
vasiyet de bu hükümdedir. Şu kadar var ki bunda taksim carî olamayacağından
yalnız mühayee yapılır, meselâ : memlûk, iki gün vârislere, bir gün de mûsâ
lehe hizmet eder.
66 - : Bir
hanenin süknası veya bir kölenin hizmeti veya bir hayvanın rükûbü fakirlere
vasiyet edilse, İmamı Azama göre sahih olmaz. Çünkü bunlar malûm, muayyen değildirler. İcabında hanenin tamirini,
kölenin, hayvanın nafakalarını
kim temin edecektir. Bunlar vârislere tahmil edilemez Bunların istiğlâli de
caiz olamaz, çünkü vasiyet bunların gaileleri hakkınds değildir. İmameyne göre
ise bu vasiyet, bir sadaka mesabesindedir. Bunda ki meehuliyet, ya hayatta iken
mûsî tarafından veya badehu vârisleri tara fından muayyen fakirlere tahsis ve
tevdi edilmek suretiyle izale edilebilir.
67 - : Bir hanenin süknası veya bir kölenin hizmeti
alelıtlak vasiyet edilince te'bide hami olunur. Amma bir kaç sene diye vasiyet
edilirse üç seneye masruf olur.
Hane veya kölenin
gailesini vasiyet suretinde de hüküm böyledir.
68 - : Bir
kaç kimseye vasiyet edilen bir bahçeyi o kimseler aralarında taksim etmekle
bunlardan yalnız bazılarına isabet eden hissenin gailesi hâsıl olsa, yapılan
taksimin butlanına mebni bütün o mûsâ lehler bu gailede müşterek olurlar.
69 - :
Gailesi vasiyet edilmiş olan üzüm asmalarının kaimleri, yaprakları,
üzümleriyle kurumuş odunları da gailesinden sayılır.
70 - : Gailesi vasiyet edilen bir arsa üzerinde
ağaç namına bir şey bulunmadığı gibi
mûsînin de bundan başka malı bulunmasa bu arsa kiraya verilip bedeli iearenin
üçte biri men lehül'galleye, yani : mûsâ lehe verilir.
Fakat arsa üzerinde
ağaçlar bulunsa yalnız bunlardan hâsıl olacak şeylerin sülüsü verilir. .
71 - : Bir
kimse, koyunlarının sütünü veya yünlerini veya karınlann-daki yavrularını
vasiyet etse, gerek ebediyen kaydiyle takyit etmiş olsun ve gerek olmasın, bu
vasiyeti yalnız vefatı zamanında mevcut olanlara münhasır olur. Binaenaleyh
mûsâ leh, yalnız bunlara müstahik olup ileride hâsıl olacakları talep edemez.
Çünkü bunlar, madum, ve şer'î akitlerden biriyle temellükü gayri meşru
olduğundan «ebediyen» denilip denilmemesi müsavidir.
Fakat gaile, semere
hakkında icare ve müsakat gibi şer'î akitler carî olduğundan bunların madumları
hakkında da vasiyet caiz bulunmuştur.
72 - : Bir
kimse bahçesinin meyvalarım birine vasiyet ettikten sonra vefat ettikte bakılır
: Eğer alelıtlak vasiyet etmiş ve öldüğü zaman bahçede meyve bulunmuş ise
terikesinin sülüsünden hariç olmak veya vârisleri icazet vermek şartiyle
yalnız bu meyvalar mûsâ lehe ait olur, Çünkü meyva tabiri hakikaten bu mevcut
olanlara münhasırdır. Fakat müebbeden vasiyet etmişse mûsâ leh, hem hâlen
mevcut olan, hem de âtiyen hâsıl olacak olan meyvalara müstahik olur.
Amma alel'itlak
vasiyet edip de vefatı ânında meyva mevcut bulunmasa vasiyeti ileride hâsıl
olacak meyvaların umumna şMnil olur. Çünkü bu takdirde meyva tabiri bunların
hepsine mecazen şâmil bulunmuştur. Binaenaleyh mûsâ leh, ber hayat oldukça o
bahçenin meyvalarma müstahik olur.
Nitekim bahçenin
gailesini vasiyet ettiği takdirde de gerek ebediyyen kaydini ziyade etsin ve
gerek etmesin o bahçenin gailesi ber hayat bulundukça mûsâ lehe ıait olur.
Çünkü alelıtlak gailenin mahsulâtı arzda istimali mütearef olduğundan mevcuda
da,' maduma da tenavüli dergârdır. Reddi Muhtar.
73 - : Bir
hanenin gailesi veya bir ağacın semeresi .vasiyet edilmiş olduğu halde mûsâ
leh vefat edip de hanenin gailesi hâsıl olmuş veya ağacın semeresi üzerinde
bulunmuş olsa bu gaile ile semere mûsâ lehin vârislerine ait olur. Çünkü mûsâ
leh, bunlara hayatında temellük etmiştir. Fakat mûsâ lehin vefatından sonra
vücude gelecek gaile veya semere mûsînin vârisle--rine intikal eder. Vasiyet,
gerek muvakat ve gerek müebbet olsun. Çünkü mûsî, bu menfaatleri yalnız mûsâ
lehe tahsis etmiştir. Nitekim üç senelik süknası vasiyet edilen bir hanede de
mûsâ leh ancak üç sene ikamet edebilir. Badehu hane, mûsînin vârislerine
intikal eder. Bedaî, Mebsut.
74 - : Bir
kimse, meyva ağaçlarının gailesini birine, rakabelerinl de diğer birine vasiyet
etse sahih olur. Bu halde o ağaçların terbiyesine, İskasına ait masraflar
gaile sahibine lâzım gelir. Velev ki bu ağaçlar alelade bir sene meyva
verdikleri halde bir sene meyva vermesinler.
Fakat bu ağaçlar
filhâl meyva vermediği gibi meyvayı hâmil de bulun* masalar bu takdirde
terbiyelerine, İskalarına ait masraflar rakabe sahibine
lâzım gelir. Çünkü bu surette ağaçlardan
gaile sahibi müstefit olarnıyacağı ve bunların terbiye ve iskasiyîe rakabe
sahibinin mülkü muhafaza edileceği cihetle bu masraflar gaile sahibine lâzım
gelmez.
.Şayet ağaçlar,
meyvayı hâmil bulunduğu halde gaile sahibi masariften kaçınıp da rakabe sahibi
bu masrafları ihtiyar etse bunu hâsıl olacak mey-valardan istifa ve bakisini
gaile sahibine red eder. Çünkü rakabe sahibi, mülkünün bekasını temin için bu
masrafları yapmaya mecbur olduğundan müteberri sayılamaz.
75 - : Bir
kimse, kölesinin rakabesini birine, hizmetini de başka birine vasiyet etse
sahih olur. Bu halde hizmetle mûsa leh olan vefat edince köle rakabesiyle müsâ
leh olana intikal eder.
Şayet köle, çocuk veya
şifası -umulmaz bir halde hasta olmakla hizmete muktedir bulunmasa nafakası
rakabe sahibine lâzım getfr. Fakat hizmete muktedir bulunur veya hasta olmakla
beraber şifa bulması umulursa nafakası hizmet sahibine teveccüh eder. Hattâ
bunu infâkdan kaçınırsa rakabe sahibine red etmesi icap eder.
Kezaîik : bu köle bir
cinayette bulunsa, diyetini vermek, hizmet sahibine lâzım gelir. şu kadar var
ki bu hizmet sahibi, o diyeti verdikten sonra vefat etse vârisleri bu diyet ile
rakabe sahibine rücu ederler. Hattâ men lehürrakabe, bunu vermekten imtina etse
köleyi satarak semeninden o diyeti istifa edebilirler.
Fakat bu cinayet
üzerine men lehülhizme diyeti vermekten imtina edip de men lehürrakabe bu
diyeti zamin olsa veya köleyi veliyyi cinayete def eylese birinci takdirde men
lehüFhizmenin köle üzerinde hizmet hakkı kalmaz, ikinci takdirde de vasiyet
bilkülliye bâtıl olmuş olur.
76 - : Bir kimse, kendisine hizmeti vasiyet olunan
köleyi, bulunduğu .beldeden çıkaramaz, meğer ki kendisiyle ailesi başka bir
mahalde ikamet eder bulunsunlar. Bu halde köleyi, terikenin sülüsünden hâriç
olursa o ma-, halle çıkarabilir.
Fakat mûsâ lehin iki
ailesi olup da bunlardan yalnız biri başka mahalde ikamet eder olsa köleyi
yine çıkaramaz. Meğer ki kölenin hizmeti, o mahaldeki ailesine şart edilmiş
olsun.
77 - : Bir
hanenin veya bir kölenin gailesi kendisine vasiyet edilmiş olan kimse, o hanede
ikamet, o köleyi istihdam edemez. Çünkü gaile île ikamet ve istihdam arasında
fark vardır. Şöyle ki : mûsinin bir garîmi = ala-calkısı zuhur etse mûsâ lehe
verilen gaile istirdat olunur. Amma ikamet ve istihdam halinde menfaatler aynen
istifa edilmiş olacağından istirdat edilecek bir şey bulunmaz. .
78 - :
Kendisine bir hanenin süknası veya bir kölenin hizmeti vasiyet
edilmiş olan kimse, bunları başkasına
icar edemez. Çünkü bir mûsâ leh, teberru yoliyle mâlik olduğu mücerret bir
menfaati, bir bedel mukabilinde başkasına kiraya verebilse kendisine temlik
edilen şeyden ziyadesine müs-tahik olmak iktiza eder.
79 - : Süknâsı vasiyet olunan bir hanenin ikamet
için taksimi takdirinde vârisler kendi ellerinde bulunan sülüsan hisseyi
satamazlar. Çünkü mûsî nin başka mah zuhuru halinde mûsâ leh, hanenin tamamına
müstahik olabileceği gibi kendi elindeki hissenin harabiyeti haHr.de de diğer hisselere müzahameye
müstahik olur. Binaenaleyh vârislerin bu satışları mûsâ lehin hakkını iptale
müeddî olabileceği cihetle caiz
değildir. Bu, îmamı Azama göredir, îmameyne göre satabilirler.
80 - : Bir
hanenin bir şahsa iare edilmesini vasiyet, sahih değildir, fakat gailesini
vasiyet sahihtir. Mûsâ leh gerek muayyen ve gerek gayr muayyen olsun.
Binaenaleyh bir kimse,
hanesinin gailesini fakirlere vasiyet etse bakılır : eğer bu gaile,
terikesinin sülüsüne müsavi veya andan noksan ise tamamen fakirlere
tes&dduk edilir, amma sülüs mikdanndan fazla ise yalnız sülüs mikdarı
tesadduk olunmak lâzım gelir. Hindiyye. Reddi Muhtar.
(Zahirîlere göre mûsînin
vefatı ânında tenfiz edilemiyeeek bir şey ile vasiyet sahih değildir. Meselâ :
bir. kimseye muayyen bir müddet nafaka verilmesiyle veya bir kölenin birine az
veya çok bir müddet hizmet ettikten sonra azat olmasiyle veya bir hanenin
gallesiyle veya bir bostanın âtiyen zuhur edecek mahsulâtîyle ve bunlara benzer
sair şeyler ile yapılan vasiyetlerin hükmü yoktur: Hiç biri tenfiz edilmez.
Elmühallâ.) [52]
81 - : Dilsizin malûm işaretiyle yapacağı
vasiyeti caizdir. Dil .tutukluğu devam edip maruf işareti bulunan kimse de
dilsiz hükmündedir.
82 - : Bir
kimsenin kendi yazısiyle caizdir. Amma başkasının yazısiyle caiz değildir.
Binaenaleyh bir kimse : «Kendi eliyle bir vasiyetname yazıp da iki şahsa : «$u
yazdığım vasiyetnamemdeki şeylere şahit olunuz» diye onları i§hat etse vasiyeti
muteber olmuş olur. Amma birisi namına başkası tarafından yazılmış bir
vasiyetname muteber olmaz.
83 - : Alâ
hatarilvücut olan, yani : vücude gelmesi mutad bulunan bir mâdûm ile vasiyet
caizdir. Binaenaleyh bir kimse, bağının semerelerinin bir zata yaşadığı
müddetçe vasiyet edebilir. Kezalik : bir kimse, malı bulunmadığı halde,
terikesinin sülüsünü birine vasiyet edip de bilâhare mal kazansa vefatmdaki
malının sülüsüne mûsâ leh müstahik olur.
Kezalik : bir kimsenin
hanesi veya bostanı olmadığı halde «Hanemi veya bostanımı fülân cihete vasiyet ettim» deyip de badehu
bir haneye veya bostana mâlik olsa vasiyeti sülüsünden olmak üzere muteber
olur.
Fakat bir kimse, bir
miktar nükudu mevcut olduğu halde ana işaretle «Bu malımın sülüsünü vasiyet
ettim» dese veya ayandan diğer bir malına işaret ederek : «Bu malı vasiyet
ettim» dese de badehu o nükut veya ayn helak olsa vasiyeti bâtıl olur. Bilâhare
kazanacağı mala şâmil olmaz. Çünkü vasiyeti bu mevcut mala müteveccihtir.
Bedaî.
84 - :
Mahcur olan sefihin, yani : malını beyhude yere sarftan ve is raf ile, tebzir
ile itlafından dolayı hâkim tarafından
hacr ve men edilen kimsenin vasiyetine bakılır
: Eğer hayırve salâh sahiplerinin vasiyetleri gibi ise caiz olur ve illâ caiz
olmaz.
Soyle ki : hac,
keffaret gibi bir hayır cihetine veya fakirlere vasiyet etmesi muteberdir,
tenfiz olunur. Bunu infazda kendisi için bir menfaat var dır. Böyle olmayan
vasiyeti ise tenfiz edilmez. Hindiyye, Reddi Muhtar.
(Böyle bîr mahcurun
vasiyeti eimmei selâseye göre de caizdir. Şafiî fukahasi diyorlar ki : Bunun
ibaresi sahih, sevaba ihtiyacı derkârdır. Bununla beraber bu vasiyet, borcu
edadan sonra tenfiz edileceği cihetle ga-rimlere de zarar vermez.
Nihayetül'muhtaç.)
85 - :
Vasiyetin şarta taliki veya bir kayit ile takyidi caizdir.
Binaenaleyh bir kimse
: medyununa «Ben ölürsem zimmetindeki alacağım sana helâl olsun» veya
«zimmetindeki alacağımdan birisin» dese vasiyet olarak sahih olur. Amma «Sen
ölürsen veya ben fülân yere gidersem üzerindeki alacağımdan berisin» dese sahih
olmaz. Çünkü bu bir ibra olduğundan muhataraya, yani: vücudı müterakkab olan
mûduma taliki caiz değildir. Fakat : «Eğer zimmetinde alacağım var ise seni
andan ibra ettim» dese bu bir ibra olur, borçlu da borcundan kurtulur. Zira bu
surette ibra, bir kâin şarta talik edilmekle caiz olur.
(Malikîlere göre bu
talik ve takyit caizdir. Muayyen bir şey ile mukayyet veya muayyen bir şeye
muallâk olan bir vasiyet, o şeyin zevaliyle bâtıl olur. Meselâ : «Şu
hastalığımdan veya şu yolculuğumda vefat edersem terikemden fülâna şu kadar
meblâğ verilsin» diye yapılan bir vasiyet, o hastalıktan ifakat bulmakla veya o
yolculukta vefat etmemekle bâtıl olup hükümsüz kalır. Ebülberekât.)
86 - : Bir
hayvan hamlinin infakı için vasiyet caizdir.
Şöyle ki bir kimse :
«Malının sülüsü fülân şahsın atının karnındaki yavrusuna infak edilsin» diye
vasiyet, o şahıs da mûsâ leh olacak kimselerden olmak şartiyle kabul etse
vasiyet, tamam olur. Amma red eder veya mûsî-den evvel ölürse vasiyet bâtıl
olur.
Kezalik : fülân
kimsenin hayvanına her ay şu kadar arpa infak edilsin, diye vasiyet sahih olup
o hayvanın satılmasiyle veya ölmesiyle bâtıl olur.
Fülân kimsenin hayvanlarına
alef parası olarak verilsin denilmesi de bu kabildendir. Bu suretlerde mûsâ
bine temellük edecek, hayvanların sahibi olur.
Amma : «Fülân şahsın
hayvanlarına şu kadar arpa veya saman verilsin» diye yapılan vasiyet bâtıldır.
Çünkü bu surette hayvan, müsâ leh olmuş olur. Onun ise buna salâhiyeti yoktur.
87 - : Bir
yabancının' memlûküne her ay şu kadar meblâğ infak edilmesi suretiyle vasiyet,
caizdir. Bu vasiyet, o memlûkün satılmasiyle veya azat edilmesiyle bâtıl olmaz.
Hattâ bu memlûkün efendisi bu.mûsâ bih olan' meblâğdan bir şey üzerine sulh
olup kendisi de icazet verse caiz olur. Fakat azat edildikten sonra icazet
verse bu icazeti bâtıl olur.
88 - : Bir
kimse, kendi namına bir cariye azat--ve o cariyeye malının sülüsünden şu kadar
meblâğ ita edilmesini vasiyet ettikte.cariye muayyen ise her iki vasiyeti caiz
olur. Amma muayyen değilse i'taka ait vasiyeti caiz olup mal itasına dâir
vasiyeti caiz olmaz. Şu kadar,var ki vasiyet tefviz ederek :
«Dilersen o cariyeye şu kadar meblâğ ver» derse bu vasiyet de caiz olur.
Çünkü böyle tahyir halinde meçhul için de vasiyet caizdir.
89 - :
Vasiyet ettim tabiriyle olduğu gibi sadaka kıldım tabiriyle de vasiyet
caizdir.
Meselâ : Bir kimse
şahitlere hitaben : «Siz şahit olunuz ki ben fülân için şu kadar meblâğ vasiyet
ettim, veya : benim hanemin südüs hissesi fülân kimse içindir» dese vasiyette
bulunmuş olur.
Kezalik : «fülân zat
için şu malımı ve fülân zat için de şu malımı vasiyet ettim» veya : «Fülân zat
için hanemin rubunu sadaka kıldım» dese bu sözleri vasiyet olarak caiz olur.
Amma «Vasiyet ettim ki
benim mahmda fülânm şu kadar alacağı vardır, veya : «Benim hanemde fülânın
südüs hissesi vardır.» dese bu ikrar sayılır, vasiyetten madut olmaz.
90 - :
Miktarda, adette hata edüse bile şayi surette zikr olunan veya kendisine işaret
edilen şey hakkındaki vasiyet caiz olur.
Şöyle ki : bir kimse,
şayian vasiyette bulunmakla veya vasiyet ettiği şeye işaret etmekle beraber
anın mikdannı da söylese şayian zikr veya işaret ettiği şey hakkında vasiyeti
sahih olur, bu şey o söylediği mikdara muvafık olsun olmasın müsavidir.
Meselâ : bir kimse
«Malımın sülüsü ki on bin kuruştur, fülâne vasiyet ettin» dediği halde bu sülüs
yirmi bin kuruş olsa tamamen mûsâ lehe verilir. Çünkü asıl müsemma «sülüsi
maldır» bu ise bir şayi isimdir. Bunun yanında işaret lâğvdur. Bununla beraber
«on bin kuruştur» sözü muhtaç ileyh olmadığından anın söylenilmesine itibar
olunmaz.
Kezalik : bir kimse
«Fülân zata on bin kuruş vasiyet ettim ki malımın öşrüdür» dese terikesinin sülüsünden fazla olmamak
şartiyle - müsâ lehe tam on bin kuruş verilir, velev ki malının onda birinden
noksan veya fazla olsun,
Kezalik : «Şu kese
içindeki nükudumu ki bin kuruştur, vasiyet ettim» dediği halde kesenin içinde
iki bin kuruş veya bir miktar altın veya mücevher bulunsa, terikenin
sülüsünden fazla olmamak şartiyle tamamen mûsa
lehe ait olur.
«Bütün koyunlarımı
vasiyet ettim ki yüz adettir, denildiği halde koyunlar yüzden fazla bulunsa
yine hüküm böyledir.
Kezalik : «Şu hanedeki
hisselerim ki üçte bir nisbetindedir, fülân "zata vasiyet ettim» denildiği
halde hisseler nısıf nisbetinde bulunsa, yine - terikenin sülüsünden fazla
olmamak üzere - tamamen mûsâ lehe ait olur. Velhâsıl, miktardaki bu hata,
vasiyetin sıhhatine mani değildir. Bedaî, Reddi Muhtar.
91 - : Cemi
sıgasiyle yapılan bir vasiyetin iki üç şahsa verilmesi caiz
olabilir.
Şöyle ki : bir kimse,
malının, sülüsünü. Amrin oğullarına veya beş oğlu-, na vasiyet ettiği halde
Amrin iki veya üç oğlu bulunsa bu sülüsün tamamına bunlar müstahik olurlar.
Adetâ mevcut ile maduma vasiyet edilmiş gibi olur.
Fakat .«Fülânın oğullarına vasiyet
edildiği halde anın bir oğiu bulunsa bu, mûsâ'bihin yalnız yarısına müstahik
olur. Çünkü cem'ın ekaîli ikidir. Vasiyet ise cemi hakkında yapılmıştır.
Vasiyet edilen şeyi yalnız bir şahsın almasına mûsînin rızası yoktur. Bedaî.
92 - : Bir
şeyin aynini bir şahsa, müştemelâtından birini de diğer bir şahsa vas^e't
caizdir.
Meselâ : boğazlanmış
bir koyunun eti bir şahsa, derisi de başka bir şahsa, yahut henüz başaklı
bulunan bir miktar buğday bir şahsa, bunun samanı da diğer bir şahsa vasiyet
edilebilir. Bu halde koyunu soymak ve buğdayı dökmek bu iki şahsa ait olur.
Fakat koyun boğazlanmamış bulunursa boğazlama ücreti et sahibine lâzım gelir.
Çünkü tezkiye, et içindir.
Kezalik bir miktar
susamın yağı birine, küsbesi de diğer birine ve yahut bir miktar sütün kaymağı
birine, ayranı da başka birine vasiyet edilebilir.
Bu takdirde çıkarma
yağ ve kaymak sahibine lâzım gelir.
93 - : Bir
vasiyet red olunmadıkça kabulün tehiriyle bâtıl olmaz. Binaenaleyh bir kimse,
bir akarını birine vasiyet ettikten sonra vefat
etmekle vârisleri
terikesini aralarında taksim ettikleri halde mûsâ leh o beldede hazır ve
taksime muttali olmakla beraber mûsâ bini talep etmeyip de aradan bir kaç sene
geçtikten sonra iddia etse dâvası dinlenir. Çünkü vasiyete bilâhare muttali
olmuş olabilir.
94 - :
Ma'siyete yardımı müstelzim olan vasiyetler bâtıldır.
Binaenaleyh bir kimse,
vefatından sonra nâyihalar için üç gün taam verilmesini vasiyet etse sahih
olmaz. Nitekim vefatından sonra nâsa ziyafet verilmesini vasiyet etmesi de
muteber değildir. Şu kadar var ki vefatında taam izhar edilerek teçhiz ve
tâziyetle, uğraşacak kariplerine, dostlarına it'am edilmesi hakkındaki vasiyeti
terikenin sülüsünden caiz olur. Bu halde haneleri uzak, yani : bir günde gidip
gelmesi gayri mümkün olan teçhiz ve fa'ziyet sahipleri için o taamdan yemek
helâl olur. Bunlar gerek fakir ve gerek zengin olsunlar.
Nitekim ölecek bir
hastanın akribası anın yanında bulunarak malından "yedikleri takdirde
bakılır : Eğer bunlar vârislerden iseler yemeleri caiz olmaz. Meğer ki bunların
hizmet ve muavenetlerine muhtaç bulunsun, o halde bunlar o hastanın malından
sair ailesi efradiyle beraber israf etmeksizin yiyebilirler. Amma bunlar
vârislerden olmadıkları takdirde hastanın emriyle malının sülüsünden yemeye
müstahik olurlar. Hindiyye, Hidaye, Dürri Muhtar.
(Sair imamlara göre de
ma'siyete müeddî olan vasiyetler bâtıldır. Mak-bere yerinde mescit yapmak,
nâmehremlerin ihtilâlim mucip olacak surette mevlidi şerif okutmak gibi.
Hâşİyei Düsuki.) /
95 - :
Cenaze namazını fülân zatın kıldırması,
veya cenazenin fülân beldeye nakl edilmesi veya ölünün şu çeşit veya şu
renk bir libas ile kefen-lenmesi hakkındaki vasiyetler sahih değildir. Hattâ
vasi, vârislerin icazetleri olmaksızın ölüyü vasiyet ettiği beldeye nakl
ederek masarifte bulunsa bunu zamin olur.
Kezalik bir kimsenin
kendi hanesine defn edilmesi veya kitaplarının kendisiyle beraber defn olunması
hakkındaki vasiyeti sahih değildir. Meğer ki bu kitaplar, kimselerin
anlayamayacağı veya nâsın ahlâkını ifsat edecek şeyler olsun.
Bir kabrin tatyin
edilmesi veya bir kabir üzerine kubbe yapılması veya bir kabir üzerinde kur'an
okuyacak zata şu kadar meblâğ verilmesi hususundaki vasiyetler de mekruhdur.
96 - :
Mûsînin mûsa bihi mûsâ lehe fühal temlikile vasiyet bâtıl olur. Binaenaleyh
mûsî, o mala bilâhare bir veçhile tekrar
mâlik ol'duktan
sonra vefat eylese
artık mûsâ leh bu malı alamaz. Çünkü bir şeyde temellük sebebinin tebeddülü o
şeyin tebeddülü hükmündedir.
97 - :
Mûsinin vefatından evvel mûsâ lehin vefatiyle veya mûsâ bihin helâkiyle de
vasiyet bâtıl olur. Çünkü
vasiyetin müstahikki, ve
mahalli kalmaz.
98 - : Vasiyet edilen malın hepsi de muttasıl surette istisna edilse, meselâ
: şu yüz liramı, yüzü de'müstesna olmak üzere vasiyet ettim denilse bu vasiyet
îmamı Âzam ile îmam Ebu Yusüfe göre caiz olup istisnanın hükmü kalmaz. Çünkü
bu, haddi zatında rücu olmadığı gibi bir istisna da değildir, istisnadan sonra
müstesna minh olan şeyden bir miktar kalmak lâzımdır, bunda ise hiç bİF şey
kalmamış oluyor. Fakat bu vasiyet, imam Muhammede göre bâtıldır. Çünkü bu
istisna sahih olup bir rücu demektir. Bedaî,
99 - : Mûsâ
bih ile mûsâ lehi temin mümkün olmayınca vasiyet bâtıl olur.
Meselâ : bir kimse
«bütün malı ile bir köle satın alınarak kendi tarafından azat edilmesini»
vasiyet ettikten sonra vefat edip vârisleri icazet vermeseler bu vasiyeti bâtıl
olur. Çünkü bütün mal ile alınacak bir köle, sü-lüsi mal ile alınacak köleden
başkadır. Terikenin sülüsiyle bu temin edilemez. Kezalik :.şu kadar meblâğ ile
bir köle alınarak azat edilmesi vasiyet edildiği halde terikenin sülüsü o
meblâğdan noksan bulunsa vârisler ziyadeyi müciz olmayınca vasiyet tenfİz
edilemez.
Kezalik «Şu kadar
meblâğ ile tarafımdan bir köle satın alınarak azat ediniz» diye yapılan
vasiyet, o meblâğın bir kısmı telef olsa tenfiz edilemez. Çünkü bu meblâğın bir
kısmı telef olunca mûsâ bih olan köleyi satın almak mümkün olamaz.
Amma bir kimse, bir
şahsa meselâ : yüz lira vasiyet ettiği halde bunun yirmi lirası zayi olsa o
şahsa mütebaki seksen lirayı vermek lâzım gelir. Çünkü bu takdirde mûsâ bihin
bir miktarı zayi olmakla mûsa leh tebeddül etmiş olmaz.
Nitekim hac için yapılan
vasiyet hakkında da hüküm böyledir. (143) üncü meseleye müracaat!
100 - :
Müstahikkin cehaletine mebni vasiyet bâtıl olur.
Meselâ : bir kimse
tarafından âlâsı birine, orta hallisi diğerine, âdisi de diğer birine vasiyet
edilmiş olan mütefavet üç libastan biri zayi olup da hangisinin libası olduğu
bilinmediği gibi vârisler dahi : «Birinizin libası zayi olduğu halde
hanginizin libası olduğu bilinmediğinden baki iki libası size teslim
edemiyeceğiz» deseler vasiyet bâtıl olur.
Nitekim tayin
edilmeksizin iki şahıstan birine yapılan ,vasiyet de bâtlı-, dır. Fakat mûsâ
lehler, tesnmühte bulunarak baki iki libası tesellüm ederlerse bu vasiyet
sıhhate avdet eder. Bu takdirde mevcut iki libastan âlâsının süîüsanı âlâ
sahibine, diğerinin sülüsanı da âdi libas sahibine ait olacağı gibi her iki
libasın birer sülüsü de orta halli libas sahibine ait olur.
101 - :
Cinayeti mukabilinde veli cinayete verilen veya borç mukabilinde satılan
memlûk hakkındaki vasiyet bâtıl olur.
Şöyle ki : bir kimse :
«Vefatımdan sonra vârislerim şu kölemi azat etsinler» diye vasiyet edip de
vefatmdansonra o köle cineyette bulunmakla veliyyi cinayete def edilse veya
borç mukabilinde satılsa vasiyet zail olur. Meğer ki vârisler fidyesini
versinler. Bu halde vasiyet bâtıl olmaz ve bu fidye İltizamlarına mebni
vârislerin mallarına ait olur. Amma böyle def ve feda bulunmadığı halde vasi,
bu köleyi azat etse bakılır: Eğer cinayete muttali olduğu halde azat ederse
diyeti = ersi. tamamen kendi üzerine lâzım gelir. Amma muttali olmaksızın azat
ederse o halde kölenin yalnız kıymetini zamin olur. Çünkü vasiyet cani olmayan
köle hakkında iken vasi, cani olan köleyi azat etmekle muhalefette
bulunmuştur.
102 - :
Mûsî, vasiyetinden sonra tecennün etse bakıhr : eğer cinneti, mutbik = bütün
zamanını müstev'ib olup da altı ay kadar devam ederse vasiyeti bâtıl olur. Bu
müddet, imam Ebu Yusüfe göre bir ay, İmam Muham-mede göre bir senedir. Böyle
olmazsa bâtıl olmaz. Çünkü vasiyet, vekâlet gibi bir akdi caizdir. Bunun bekası
için akde ehliyetin bekası muteberdir.
Kezalik : vasiyetten
sonra vesveseye tutularak matuhen vefat etse vasiyeti bâtıl olur.
103 - :
Mürteddin hali islâmındaki vasiyeti bâtıl olur. İmamı Azama göre bir mürtedin
hali riddetinde vuku bulup bir müslümana nazaran sahih olmayan vasiyeti de
bâtıldır. Fakat hali riddetinde yapılmakla beraber bir müslümana göre sahih
bulunan vasiyeti mevkuf bulunur. îslâma rücu ederse nafiz olur, rücu
etmeksizin ölür veya öldürülür veya darı harbs iltihakına hükm olunursa bâtıl
olur. îmameyne göre ise mürteddin tasarrufatı lühal sahihtir. Binaenaleyh
intikal ettiği mîllet hakkında sahih olan bir vasiyet mürted tarafından
yapılınca da sahih olur. Nitekim mürtedde hakkında da hüküm böyledir. Hindiyye,
Şürünbüîâlî, Reddi Muhtar.
fMalikilere göre
vasiyetler, mûsînin, mûsâ lehin riddetleriyle bâtıl olur. Fakat mûsâ bihin
riddetiyle bâtıl olmaz. Vasiyet edilen memlûkün irtadadı gibi.
Mûsi, islâma rücu
ederse ancak yazılı bulunmuş olan vasiyeti caiz olarak kalmış olur. Ebülberekât.)
227 nci meseleye müracaat!
104 - : Bir
müslümanın gayri mütekavvim bir mal hakkındaki vasiyeti bâtıldır. Hamr veya
hınzır gibi bir şeyi vasiyet etmek gibi.
105 - :
Muayyen olan mûsâ bih ile vasiyet tekayyüt edip heiâkiyie bâtıl olur.
Binaenaleyh vasiyet
olunan bir ayn veya muayyen bir nevî, mûsînin vefatından evvel helak olsa
vasiyetin hükmü kalmaz. Velev ki mûsî bilâhare bunların emsaline mâlik olsun.
Meselâ : bir kimse,
bir takım koyunları olduğu halde : «Şu koyunlarımın sülüsünü vasiyet ettin» dese
bu vasiyet zamanında mevcut bulunan koyunlar hakkında muteber olur. Bu halde
bu koyunlar o kimsenin vefatından evvel telef olsa veya tarafından satılsa
vasiyet bâtıl olur. Velev ki muah-haran başka koyunlar tedarük etsin.
106 - :
Gayri muayyen mûsâ bih ile vasiyet tekayyüt etmez.
Binaenaleyh böyle bir
mûsâ bih, vasiyet zamanında mevcut olmadığı halde mûsînin vefatı zamanında
mevcut bulunsa vasiyet, sahih olmuş olur.
Meselâ : bir kimse
hiçbir malı olmadığı halde malının sülüsünü vasiyet edip de vefatında bir
miktar malı bulunsa bunun sülüsü hakkında vasiyeti nafiz olur.
Kezalik koyunları
bulunmadığı halde : «koyunlarımın sülüsünü vasiyet ettim» deyip de badehu bir
miktar koyuna mâlik olduktan sonra vefat etse bu koyunlar hakkındaki vasiyeti
tenfiz ediîir.
107 - : Bir
kimse, meselâ : koyunları olmadığı veya
var iken helak olduğu halde : «Fülân şahsa malımdan bir koyun vasiyet ettim»
dese vefatında mûsâ lehe orta halli bir koyun kıymeti verilir. Fakat malları,
arasında koyun bulunursa vârisleri bu koyun ile bunun kıymetini vermek hususunda
muhayyer olurlar. Çünkü bu suretlerde mûsînin maksadı koyunun maliyeti
olacağından" her halde vasiyeti sahih olur. Amma koyunları olmadığı ve
yahut yalnız bir koyunu bulunduğu halde
: «Fülân için koyunlarımdan bir
koyun vasiyet ettim» dese bu vasiyeti bâtıl olur. Kezalik koyunları olmadığı halde anlara ve sair
mallarına izafe etmeksizin- «bir koyun vasiyet ettim» denildiği surette de
vasiyet bâtıl olur. Zira bü Suretlerde mûsînin maksadı koyunun ayni olacağından
ademine mebni vasiyeti muteber olamaz.
At, deve gibi
hayvanat, buğday, arpa gibi hububat ve saire hakkında da hüküm böyledir. (83)
üncü meseleye de müracaat!
108 - : Bir
kimse, kendisine meyvası vasiyet olunmuş olan bir bahçeyi mûsînin vârislerinden
satın alsa bey, caiz, vasiyet bâtıl olur. Fakat vasiyet edilmiş olan gaile,
süknâ ve hizmet gibi mücerret haklarda satış muamelesi caiz olmaz. Şu kadar
var ki vârisler, bu haklar kendilerine kalmak üzere mûsâ lehe bitterazi bir
miktar mal verseler veya bu haklar mukabilinde bir miktar mal üzerine müsalfeha
olsala* bu caiz olur. Hindiyye, Haniyye. [53]
109 - :
Vasiyetler, birer akdi caizdir, birer akdi lâzım olmadıkları cihetle
kendilerinden rücu = dönmek kabildir. Mûsînin mücerret icabiyle vasiyet tamam
olmadığından bu icabı iptale salâhiyeti vardır. Ancak «tedbiri mutlak»
kabilinden olan bir vasiyetten rücu sahih değildir. Nitekim ileride
bildirilecektir. (Sair müctehitlere göre de tedbir sureti müstesna olmak üzere
vasiyetlerden rücu, bil'ittifak caizdir. Tedbir suretinde ise ihtilâf vardır.
Bidaye-tül'müctehid.)
110 - :
Vasiyetlerden rücu, sarahaten veya delâlete» olacağı gibi bazı hallerde
zarureten de sabit olur.
111 - :
Sarahaten rücu, vasiyetten dönmeye açıkça delâlet eden lâfızlardan biriyle
sabit olur ki buna «rücuı kavi!» de denilir.
Meselâ : mûsî : «Ben
fülân kimseye yapmış olduğum vasiyetimden rücu ettim» veya «ben o vasiyeti
terk. ettim» veya «ettiğim her vasiyet bâtıldır» yahut «Zeyd için vasiyet
ettiğim mal, Amrindir» dese sarahaten rücu etmiş olur,
Kezalik : «Zeyde
yaptığım vasiyet, vârisim Amrindir» denilmesi de bir rücudur. Bu halde diğer
vârisler bilâhare mücîz olurlarsa Amr, mûsâ bihe müstahik olur, mücîz
olmazlarsa mâsâ bih, vârislere ait olur. Birinci mûsâ lehe aid olmaz. Çünkü
onun hakkında vasiyetten rücu edilmiştir. Bedaî, Dürri Muhtar.
112 - :
Delâleten rücu, üç suretle olur ki buna «rücuı fi'lî» de denilir. Birincisi :
mûsâ bibin'adı ve en büyük menfaatleri tebeddül edecek bir
veçhile değiştirilmesiyle
olur. Vasiyet edilmiş bir koyunu kesmek, kumaşı biçip dikmek, demiri kılıç veya
bakın leğen yapmak gibi.
İkincisi : mûsâ binde
teslime mani olacak bir şey ziyade etmekle olur. Vasiyet edilen arsa üzerine
bina yapmak, araziye ağaçlar, üzüm çubukları dikmek gibi. Mûsâ bih olan bir
hanenin binasını yıkmak, veya bu haneye badana vurmak, veya araziye yonca ekmek
rücu değildir.
Üçüncüsü : mûsînin
mülkünü izale edecek bir tasarruf ile olur. Mûsînin mûsa bihi başkasına satması
veya hibe ve teslim etmesi, veya ayrılması gayri mümkün veya mûteassir olacak
surette başka bir şeye karıştırması gibi.
Satma ve hibe
suretlerinde mûsî, bilâhare mûsâ bihe zira veya hibeden rücu misilli bir
sebeple tekrar mâlik olsa da artık vasiyet hükmü avdet etmez. Çünkü bu' avdet eden,
bir mülk sayılır. Meğer ki- vasiyet, tedbiri mü-kayyede müteallik olsun.
113 - :
Zarureten rücu, mûsâ bihin adının kendi kendine tegayyür et- mesi gibi bir
suretle sabit olur.
Meselâ : mûslnin
vefatından evvel mûsâ bih olan yas üzüm, kuruyup rezaki olsa veya mûsâ bih olan
yumurtalardan kuluçka neticesinde civcivler çıksa zarureten rücu meydana
gelir. Fakat mûsînin
vefatından sonra vuku bulacak tegayyür ile rücu sabit olamayacağından vasiyet
bâtıl olmaz, bu tegayyür, gerek .mûsâ lehin kabulünden evvel ve gerek sonra
olsun.
114 - :
Vasiyeti mürseleden, yani : muayyen bir mala müteallik vasiyetten hem kavlen
hem de fi'Ien rücu sahihtir.
Meselâ : bir kimse,
muayyen bir hanesini birine vasiyet ettikten sonra bu vasiyetinden kavlen
dönebileceği gibi bu haneyi satmak gibi bir veçhile fi'Ien de dönebilir.
115 - :
Vasiyeti gayri mürseleden, yani : sülüs, rubu, südüs gibi kesr ile vuku bulan
bir vasiyetten fi'Ien rücu sahih olmayıp yalnız'kavlen rücu sahihtir.
Meselâ : Bir kimse,
malının üçte birini veya yansını vasiyet ettikten sonra bundan kavlen dönebilir
Amma fi'Ien dönemez. Binaenaleyh mevcut mallarının bir kısmını satsa veya
başkasına hibe ve teslim etse de vasiyeti, vefatı anındaki mütebaki malının
sülüsünden tenfiz olunur.
Kezalik bu surette
mallarının bir kısmı helak olsa. veya bir kısmını istihlâk etse bakisinden
vasiyeti tenfiz edileceği gibi mallarının tamamı helak olsa veya tamamını
istihlâk etse de badehu bir miktar mal kazandıktan sor. ra vefat eylese
vasiyeti bu kazandığı malından tenfiz edilir. (106) ncı meseleye müracaat!..
116 - :
Tedbiri mukayyed kabilinden olan bir vasiyetten kavlen rücu sahhi olmayıp
yalnız fi'Ien rücu sahihtir.
Meselâ : bir kimse
«Ben şu hastalığımdan ölürsem fülân kölem azad olsun» diye vasiyet etse artık
bundan kavlen dönemez. Fakat bu köleyi satması sahih olduğundan bu veçhile
fi'Ien dönebilir. Maamafih bu köleyi tekrar satın alsa vasiyetin hükmü avdet
eder.
(Zahiriyye mezhebine
göre bir kimse, her hangi bîr vasiyetinden döne-bilir, ancak vasiyet ânında
mâlik olduğu memlûkünün azat olması hakkındaki vasiyetinden asla dönemez.
Meğer ki anı satmak, başkasına bağışlamak gibi temlik vecihlerinden biriyle
mülkünden çıkarsın. Kitabülmuhallâ.)
117 - :
Tedbiri mutlak kabilinden olan bir vasiyetten kavlen rücu sahih olmadığı gibi
fi'Ien rücu da sahih değildir.
Meselâ : bir kimse
«her ne zaman ölürsem şu kölem azat olsun» diye vasiyette bulunsa artık bundan
bilâhare ne kavlen, ne de fi'Ien dönemez.
118 - : Bir
kimsenin iki vasiyetinden biri diğerine münafi olmasa ikisi de usulü
dairesinde tenfiz olunu , fakat biri diğerine münafi olsa, bu bir rücu
mesabesinde olup muahhar olan vasiyet, mukaddem olan vasiyeti iptal etmiş olur.
Meselâ : bir kimse «kölesinin satılmasını
vasiyet ettikten sonra azat
edilmesini de vasiyet etse, birinci
vasiyetini bozmuş olur. Çünkü satmak ile azat etmek biribirine münafidir!
Bedaî,
119 - : Bir
kimse : «Fülân şahsa yaptığım vasiyet fülân zatadır» dese bakılır : Eğer bu
vasiyet ânında o zat berhayat ise birnici vasiyetinden rü-cu etmiş olur. Fakat o
zat berhayat değilse bu, rücu sayılmaz. Çünkü ölü vasiyete mahal değildir.
Fakat o zat, berhayat olup da sonra o kimseden evvel vefat etse vasiyet
bilkülliye bâtıl olup mûsâ bih vârislere ait olur.
120 - : Bir
kimse, yapmış olduğu vasiyeti inkâr etse veya «Ben böyle bir vasiyet
bilmiyorum» veya «ben böyle bir vasiyet yapmadım» dese bu bir rücu sayılır.
Çünkü bu inkâr, bir fesh, ve akde ademi rıza mânasındadır.
Fakat imamı Muhammede
göre bu inkâr, bir rücu değildir. Zira vaki olan bir vasiyeti inkâr, bir kizbi
mahz olduğundan bâtıldır, buna bir hüküm terettüp etmez, nikâhı vakn inkâr
gibi. Bedaî.
121 - : Mûsinin «yapmış olduğum vasiyeti tehir
ettim* demesi, veya mûsâ bih olan libası
yıkaması, veyahut mûsâ bih. olan kumaşı mücerred biçmesi vasiyetinden rücu
sayılmaz. Kezalik : «yaptığım her vasiyet haramdır, veya ribadır» demesi rucu
değildir. Çünkü hürmet, vasiyete münafi olmadığından rücua delil olamaz.
Elbedaî.
122 - :
Fuzulî olan bir vasiyet, teslim olunmadık bir hibeye müşabihtir. Binaenaleyh
mal sahibi bu vasiyete icazet verse de kabletteslim icazetinden rucu edebilir.
Şöyle ki : bir kimse,
kendi yanında vedia olarak bulunan muayyen şu kadar kuruşu veya bir haneyi
birine vasiyet edip o vedianın sahibi de o kimsenin hayatında veya vefatından
sonra bu vasiyete icazet vererek bunu mûsâ lehe teslim etse, bu bir hibe
olarak caiz olur.
Fakat icazet verdiği
halde henüz etmemiş bulunsa bu icazetinden dönerek teslimden imtina edebilir.
Çünkü bu hibeye müşabih olduğundan teslim bulunmadıkça lâzım olmaz.
Şayet bu vasiyete
icazet verip de mûsâ bihi henüz teslim etmeden vefat etse - bu icazet, kendi
tarafından yapılmış bir vasiyet gibi olacağından - terikesinin sülüsünden sahih
olur. Elbedaî, Reddülmuhtar, Hindiyye. [54]
123 - : Borç
gibi şer manialardan biri bulunmaksızın bir ecnebiye te-rikenin sülüsüne kadar
yapılmış olan vasiyetler, vârisler
mücîz olsunlar olmasınlar sahih olur. Fakat vârislerden birine yapılan vasiyet,
ne miktarda olursa olsun diğer vârisler icazet vermedikçe sahih olmaz.
124 - : Bir
yabancıya terikenin sülüsünden ziyade vasiyet edilmiş olunca bakılır : Eğer
vârisler, men yerüddü aleyh takımından olup da bu vasiyete icazet verirlerse
mûsâ leh, mûsâ binin, tamamına müstahik olur. Terikenin mütebakisi de
vârislere ait bulunur. Amma icazet vermezlerse mûsâ leh, sülüs mikdarından
fazlasına müstahik olamaz.
Meselâ : vârisi yalnız
bir kızından ibaret bulunan bir kimse, malının yansını bir şahsa vasiyet
ettikten sonra vefat edip de kızı bu vasiyete icazet verse terikesinin yarısı o
şahsa, yarısı da kızına ait olur. Amma icazet vermese terikesinin sülüsü mûsâ
lehe, sülüsanı da kızma ait olur.
Fakat vârisler men lâ
yüreddü aleyh takımından olup da bu vasiyete icazet verirlerse kendi hisseleri
mûsâ bihden baki kalan terike miktarından itibar olunur, mütebakisi de
beytülmâle ait olur. Amma icazet vermezlerse rnûsâ ieh, terikenin sülüs
mikdariyle beytülmâle düşecek hisseden mütebaki mikdarı alır, vâris, hissesinin
yalnız bir sülüsünü gaip etmiş olur.
Meselâ : Vârisi yalnız
zevcinden ibaret bulunan bir kadın malının yarısını bir ecnebiye vasiyet etmiş
olup zevci de bilâhare buna icazet verse terikesinin yarısı mûsâ lehe, diğer
yarısı da müsavat üzere zevç üe beytülmâle ait olur. Fakat zfivc icazet
vermezse terikenin on ikide altısı mûsâ lehe, dördü zevce, mütebaki ikisi de v
beytülmâle ait bulunur, demek ki sülüsten fazla olan vasiyet miktarı, yalnız
beytülmâlin hissesinden çıkmış oluyor.
(Vasiyetin
beytülmâldem olmadığına ve beytülmâle ait hisseler hakkında icazet
verilemiyeceğine kail olan müctehitlere göre bu meselede mûsâ leh,
terikenin-sülüsünden fazlasını asla alamaz.) (37) nci meseleye de müracaat.
125 - :
Terikenin sülüsünden ziyade miktarı hakkında vârislerin icazetleri sahih olmak
için vasiyetin mikdarına vâkıf olmaları şarttır.
Binaenaleyh vârisler,
müverrislerinin vasiyette bulunmuş- olduğunu bilip de ne miktar şey vasiyet
etmiş olduğunu bilmedikleri halde mûciz olsalar, icazetleri caiz olmaz. Amma
mûsâ binin mikdarını bildikleri halde İcazet verseler vasiyet tamam olur.
(Hanbelilere göre de
nısıf, süîüsan gibi terikeden şayi bir cüz' ile yapılan bir vasiyete, vâris
icazet verdikten sonra : «Ben malın az bir şey olduğunu zan ederek böyle
icazet verdim» dese sözü yeminiyle kabul olunur. Altı bin kuruşu üç bin kuruş
sanmak gibi. Çünkü aza razı olmak çoğa rızayı istilzam etmez. Fakat mal, zahir
veya bu mala vârisin vukufu beyyine ile sabit olursa sözü kabul edilmez.
Nitekim vasiyet edilen mal, muayyen bir mebiâğ veya muayyen bir hane gibi bir
şey bulunursa «terikenin bir çok şey olup vasiyete müsait olduğunu zan
etmiştim» diye vârisin icazetinden rücu etmek istemesi muteber değildir.
«Mûsînin borcu var imiş ben onu bilmiyordum» demesi de böyledir. Çünkü icazet
verilen şey malûmdur. Onda cehalet yoktur, artık rücu sahih olamaz.
Keşşafül'kına.)
126 - :
Vasiyetlerde sülüs mikdanndan ziyadeye icazet vereceklerin teberrüa ehil
olmaları şarttır. Binaenaleyh çocukların, mecnunların icazetleri muteber
değildir.
127 - :
Vârislerin ziyadeye icazetleri, mûsinin vefatından sonra olmak şarttır.
Binaenaleyh mûsi daha
hayatda İken vârislerinin icazetleri muteber olmaz. Çünkü muris vefat
etmedikçe vârisler için bir hak sabit olmaz ki ica-sçetleri muteber olsun. Bir
de vârisler, mûsinin hatırına riayet etmek veya haşmetinden müteessir olmak
sebebile icazet vermiş olabilirler. Mûsî vefat etmiş bulunmalıdır ki icazetleri
samimî, tesirden hâlî bulunsun Binaenaleyh vârisler, mûsinin hayatında icazet
verdikleri halde vefatından sonra bu icazeti red edebilirler. Şu kadar var ki
i'tak gibi filhal hüküm ifade eden bir tasarruf, marazı mevt ile marîz olan
kimseden sâdır olup da vefatından evvel vârisleri tarafından icazet verilmiş
bulunsa artık vefatından sonra bu icazet red edilemez. Bu halde a.zat edilmiş
memlûk, terikenin sülüsünden zait olan miktar için kazanç sahasına sevk
edilemez.
(tbni Ebî Leylâya göre
mûsînin hali hayatında da vârislerinin icazetleri muteberdir. Çünkü bu icazet,
kendi haklarına müsadiftir.)
128 - :
Malın sülüsünden zait miktar hakkındaki vasiyete, vârislerin bazıları icazet
verse yalnız anların hisseleri mikdarında caiz olur. Yani bütün vârislerin
icazetleri takdirindeki hisseleri miktarından muteber bulunur.
Meselâ : bir kimse,
malının yarısını bir şahsa vasiyet ettikten sonra iki oğlunu terk ederek vefat
etmekle bunlardan yalnız birisi icazet verse, terikenin tamamı on iki sehim
itibar olunur. Bundan üç sehim, müciz olana, dön sehim mûcîz olmayana, bunun
sülüsü ile beraber mucîzin hissesinden olan bir sehim de ki cem'an beş eder,
mûsâ lehe verilir,
129 - :
Vârisleri iki oğlundan ibaret bulunan bir kimse, malının yansını bunlardan
birine vasiyet edip de diğeri de icazet verse mûsâ leh olan oğlu, terikesinin
yarısını vasiyet cihetinden alır, yansını da İki kardeşe müsavat üzere mevrus
olur.
Şayet bu kimse,
malının yansını bir oğluna, yansımda bir ecnebiye vasiyet edip buna her iki
oğlu da icazet verse terikesinin yarısı mûsâ leh olan oğluna, yarısı da
ecnebiye ait olur, mirasa mahal kalmaz. Çünkü vasiyetin tenfizi hakkındaki
mania, vârislerin icazetleriyle zail olmuştur. Mebsutı Serahsî.
130 - : Bir
kimse, bütün emvalini bir yabancıya vasiyet ettikten sonra vâris olarak yalnız
zevcesini terk ederek vefat etmekle bu kadın bu vasiyete icazet vermese bütün
terikenin südüsüne müstahik olur, bakisi de mûsâ lehe verilir.
Zevce yerinde zevç
olup da bu vasiyeti mûcîz olmasa umum terikenin sülüsüne müstahik olur,
mütebaki sülüsanı da mûsâ lehe verilir. (114) üncü meseleye müracfeat!
131 - : Vârisler,
mâlin sülüsünden ziyade olan vasiyeti, mûsînin vefatından sonca mûcîü olunca
artık icazetlerinden rücu edemezler. Binaenaleyh mûsâ bihi mûsâ lehe teslimden kaçmsalar
kendilerine cebr olunur. Velev ki mûsâ leh, vâris veya katil bulunsun.
132 - :
Marbîn İcazeti, iptidaen vasiyet gibidir.
Binaenaleyh mûsînin vârisi
âkil ve baliğ olduğu halde marîz bulunsa da vasiyete icazet verse bakılır :
Eğer bu marazdan ifakat bulursa icazeti sahih olur. Amma o marazdan ölür, mûsâ
leh de kendisine vâris bulunmazsa bu icazeti, vârislerinin icazetlerine mevkuf
olmaksızın terikesinin sülüsünden sahih olur. Fakat mûsâ leh, kendisinin
vârisi bulunursa sair vârisleri mûcîz olmadıkça icazeti sahih olmaz.
133 - : Bir
kimse, kendi vârisinin nikâhında bulunan cariyesini birine vasiyet ettikten
sonra vefat edip de o vâris de bu vasiyete icazet verse bununla nikâhı bâtıl
olmaz.
134 - :
Terikesi borca müstağrak olan kimsenin vasiyeti garimîerin icazetlerine
mevkufdur. Çünkü vasiyet, borçtan muahhardır.
Binaenaleyh medyum
müstağrakm vasiyeti, alacaklıları icazet vermedikçe sahih olmaz. Gayri
müstağrak olan medyunun vasiyeti ise borç mik-.tan çıkarıldıktan sonra baki
terikesinin sülüsünden mutober olur. (30) uncu meseleye müracaat!
135 - : Bir
kimse, marazı mevtinde «kendisinden sonra başkasiyle evlenmemek üzere
zevcesine bir miktar mal vasiyet edip vefatında zevcesi, başkasiyle
evlenmiyeceğini söylemekle vârisleri vasiyti tecviz ederek o malı kendisine
teslim ettikten sonra başkasiyle evlense artık o malı, istirdat olunamaz.
Nitekim evlenmemek üzere kölesinin azat edilmesini vasiyet edip de o da
vefatından sonra evlenmeyeceğini söylese azat olur, velev ki bilâhare
evlensin. Çünkü bu şartta evlenmemenin devamı lâzım değildir. Aksi takdirde
evlenmemek şartı zevcenin ve kölenin Ölümleri
ânında tahakkuk etmiş olur, o anda ise vasiyetin tenfizine mahal kalmaz. Mebsuü
Serahsî, Dürri Muhtar, Abdurrahim Fetâvâsı. [55]
136 - :
Müteaddit vasiyetler içtima edince bakılır : eğer terikenin sülüsü bunların
hepsine kâfi ise veya kâfi olmadığı halde vârisler ziyadeye icazet verirlerse
hepsi de tenfiz olunur. Fakat bir kısmına kâfi olup vârisler. de mütîz
olmazlarsa aşağıdaki meseleler veçhile muamele olunur.
137 - :
Vasiyetlerde hukukullah ile muayyen hukuki ibad içtima edip
terikenin sülüsü hepsine kifayet
etmeyince bu sülüs bu iki kısım haklara taksim olunur. Yoksa hukukullaha veya
hukuki ibada müteallik vasiyetler takdim olunmaz. Bu surette hukukullaha ait
kurbet cihetlerinden her biri müstakillen kısmete girer, sonra bu kısmetler
toplanarak bu cihetlerin ehem-mi mühimmine takdimen tenfiz edilir.
Meselâ : bir kimse,
malının sülüsünü hac ile zekâtına ve fülân şahsa ve keffaretleri için vasiyet
etmiş bulunsa vefatında terikesinin sülüsü dört kısma ayrılır, sonra hac ile
zekâta ve keffaretlere ait kısımlar cem edilerek bunların eh^mmi mühimmine
takdimen tenfiz olunur. Yoksa haç ve zekât gibi feraizi ilâhiyye, hakkı âdemiye
takdim edilmez. Çünkü insanların ihtiyaçları derkârdır. Şu kadar var ki âdemi
gayri muayyen olursa o halde kısmet carî olmayıp aledderecat ekva olanlar
takdim olunur.
Meselâ : bir kimse
«malımın sülüsü haç ve zekâtım ile fakirlereAada-kadir» diye vasiyet etmiş
bulunsa evvelâ hac ile zekâta ait vasiyeti infaz edilir, sonra bir şey kalırsa
o da fakirlere tesadduk olunur.
138 - :
Hukukullaha müteallik muhtelif vasiyetler toplandıkta eri kuvvetlisi takdim
olunur. Velev ki mûsî, bunu tehir etmiş olsun.
Binaenaleyh evvelâ hac
ve zekât gibi feraize ait vasiyetler, sonra kef-Faretler, nezrler gibi
vâciblere ait vasiyetler, daha sonra da nafile hac, nafile sadaka gibi
tetavvuat kabilinden vasiyetler tenfiz edilir.
139 - : Vasiyetler
kuvvetçe mütesayi. olduğu halde
terikenin sülüsü hepsine müsait olmasa, vârisler de bunların hepsine veya
bazısına icazet vermese mûsînin takdim ettiği vasiyet takdim olunur. Çünkü bu
takdim, mû-sînin ana ihtimamına delâlet eder.
Binaenaleyh müteaddit
vasiyetlerin hepsi de farz veya hepsi de nafile olsa mûsînin takdim ettiğini
evvelce tenfiz lâzım gelir.
Meselâ : bir kimse
«malımın sülüsü ile üzerime farz olan hac eda ve §u kadar kuruş zekât tediye
olunsun» demiş bulunsa evvelâ hac bedeli çıka- • rılır,. sonra bakiyyesile
zekât verilir.
İmam Ebu Yusüften bir
rivayete göre hac zekâta takdim olunur, velev ki mûsî zekâtı takdim etmiş
olsun. Çünkü hac bir ibadeti bedeniye olduğundan bir ibadeti maliyye olan
zekâttan evlâdır, imam Muhammede ve imam Yusüften diğer bir rivayete göre de
zekât takdim olunur. Zira zekâta kulların hakları taallûk eder, kulların
hakları ise ihtiyaçlarından dolayı mukaddemdir.
(Şafiîlere göre farz
olan hac ile sıhhat halinde nezr edilen hac, mütevef- . fanın vasiyeti bulunsun
bulunmasın, sair borçları gibi bütın terikesinden ifa edilir ve bu hac için
bedel, mîkattan tutulur.)
140 - :
Vasiyet hususunda evvelâ : keffareti kati, saniyen : keffareti yemin, salisen :
keffareti zihar, rabian : keffareti iftar, hâmisen : nezr, sâdisen : fitre,
sâbian : uthiyye bittakdim tenfiz olunur. Çünkü bunlar bu tertip üzere biri
birinden kuvvetlidirler. Uthiyye de nafileler üzerine mukaddemdir.
Sadakai fıtır da
keffareti fıtırdan mukaddemdir. Çünkü sadakai fibrin vücubi haberi meşhur ile,
keffare*: fıtr ise haberi vahit: ile sabittir. Haberi meşhur ise daha kuvvetlidir.
Bedâî.
141 - :
Hukuki ibada müteallik vasiyetlerde takdim cari olmaz. Buhal-de müteaddit men
khülhak mütesavîdir.
Meselâ : bir kimse,
malının sülüsünü birine vasiyet ettikten sonra yine malının sülüsünü başka
birine vasiyet edip de vârisleri iki sülüsün verilmesine icazet vermeseler bir
sülüs bu iki mûsâ leh arasında münasafeten taksim olunur, yoksa evvelki
vasiyet takdim olunmaz. Meğer ki mûsî, birinin takdimini sarahaten beyan etsin.
142 - : Yukarıdaki
meselelerden müneccez ıtk ile tedbir ve muhabat halleri müstesnadır, bunlar her
halde takdim olunur.
Şöyle ki : bir kimse,
marazı mevtinde kölesini azat etse, veya bir kimse : «Ben öldüğüm zaman
şukölem hürdür, veya şu hastalığım neticesinde ölürsem şu cariyem azat olsun»
diye tedbir suretinde vasiyette bulunsa veya bir hasta, bir malı hakkında
birisi namına muhabatta bulunup o hastalıktan ölse evvelâ bu vasiyetleri infaz
edilir, sonra mûsâ .bihten bir şey kalırsa sair vasiyetlerine usulü veçhile
sarf edilr.
Şayet müneccez ıtk ile
muhabat içtima edip de terikenin sülüsü bunlara kifayet etmese İmamı Azama göre
bakılır âğer muhabat, ıtkdan evvel yapılmış ise muhabat takdim olunur. Ve illâ
ikisi müsavi olur. îmameyne göre ise evvelce yapılmış olsun olmasın, her halde
ıtk, muhabata takdim edilir, çünkü ıtk, muhabattan kuvvetlidir. îmamı Azama
göre ise muhabatta bir akdi zaman ile, yani : bir bedel ile istihkak hâsıl
olmuştur. Itk ise mücerret bir teberrüden ibarettir. Bu ıtk evvelce vaki
olmadıkça muhabata takdim edilemez. Bir malın değer fiyatından noksana
satılması bir muha-battır.
Böyle müneccez veya
muallâk bir surette olmayıp mutlak bir veçhile vasiyet edilen i'tak halinde ise
bakılır : eğer bu, keffaretten dolayı vâcib olan'bir i'tak ise keffaretler
hükmünde olur. Böyle değilse tetavvuan hac, fakirlere tesadduk gibi sair nafile
vasiyetler hükmünde bulunur. Bu gibi vasiyetlerde ise fesh ve rücu vaki
olabilir. Nitekim hükümleri evvelce beyan olunmuştur. Hindiyye, Reddi Muhtar,
Bahri Raik.
(Zahirilere göre bir
kimsenin sülüsi mali, vasiyet ettiği şeylere kifayet etmezse ilk evvel
söylediği şeyden başlanır, sülüs bitinceye kadar sarf edilir, bitince sair
vasiyetleri bâtıl olur. Vasiyetlerde icmal bulunup mukaddem ve muahharı tayin
edilmemiş olunca vasiyetlere hisse verilir. Elmuha Hâl.[56]
143 - : Farz
olan hacci ifa için bedel tutulması vasiyet edilmiş olunca bakılır : eğer nafaka, yani hac için vasiyet edilmiş
mal, kâfi ise mûsinin beldesinden ve kâfi değilse kifayet edeceği mahalden
itibaren bedelin râkib olarak hac etmesi lâzım gelir. Hattâ mûsînin beldesinden
râkiben hacce nafaka kifayet etmemekle bir kimse, «ben bu nafaka ile piyade
olarak hac ederim» dese caiz olmaz.
Şayet nafaka, râkiben
hacce kâfi iken bedel, mâşiyen hac ederek nafakanın bir mikdarım kendisi için
tasarruf ve istibka etse nafakayı zamin olur. Çünkü muhalefette bulunmakla mûsî
için matlûp olan sevap hâsıl olmamıştır.
Kezalik nafaka yetişir
olduğu halde vasi, mûsînin beldesinden başka bir yerden hac yaptırsa verdiği
nafakayı zamin olur. Meğer ki mûsinin beldesiyle o yere bir gün içinde daha
gece olmadan gidip gelmek mümkün bulunsun.
144 - :
Üzerine hac farz olduğu senede hacce gidip tle yolda vefat eden kimseye,
tarafından hac ettirilmesini vasiyet, vacip "olmaz. Fakat hac farz olduğu
halde tehir edip de sonra hacce azimet eden kimse, yolda vefat ede-cek olsa
tarafından hac ettirilmesini vasiyet etmesi üzerine vacip olur. Binaenaleyh
vasiyet edince nafaka kâfi ise beldesinden, değilse kifayet edecek mahalden
hac ettirilir.
Şayet muayyen vatanı
yok ise vefat ettiği mahalden ve müteaddit vatanı var ise Mekkei Mükerremeye
en yakın vatanından hacettirilmesi lâzım gelir.
145 - : Bir
kimse, kendi beldesinden başka bir mahalden hac ettirilmesini vasiyet etmiş
olsa, vasiyeti veçhile o mahalden bedel gönderilmesi lâzım olur. Bu mahal,
Mekkei Mükerremeye gerek yakın ve gerek uzak bulunsun. Şu kadar var ki üzerine
vâcib olan şeyi, yani : kendi yurdundan hac ettirilmesini terk etmekle âsim
olur. Nitekim nafaka kâfi olmadığı halde
kendi yurdundan hac ettirilmesini vasiyet etmiş olduğu takdirde de günahkâr
olur.
146 - :
Mûsi, Mekkei Mükerreme ahalisinden olduğu halde başka bir beldede iken vefat
etse namına Mekkei Mükerremeden hac ettirilir. Fakat Hacci kıran ile vasiyet
etmiş bulunsa vefat ettiği beldeden hac ettirilmek lâzım gelir.
147 - : Bir
kimse «malimin sülüsü ile veya malımdan şu kadar meblâğ ile hac ettiriniz» diye
vasiyet etmiş olup da o malın sülüsü veya o meblâğ müteaddit hacce kifayet eder
oldukta bakılır : eğer yalnız bir hac ettirilmesini tasrih etmiş, ise o
veçhile bir hac yaptırılıp geri kalan miktar, vârislerine verilir. Amma tasrih
etmemiş ise hepsi bir, senede olmak üzere müteaddit hac yaptırılır. Başka başka
senelerde yaptırılabileceğine kail olanlar da vardır. Fakat hayırlı bir işin
tehire bırakılmaması evlâdır.
148 - : Hac
için vasiyet edilmiş olan bir mal, mevlâsımn izniyle hac etmek üzere bir köleye
verilse sahih olur. Şu kadar var ki bu halelden halî olamıyacağı cihetle
müstahsen değildir.
149 - : Bir
kimse, bir miktar mal ile namına hac ettirilmesini vasiyet etrrfiş olunca
bakılır. Eğer yolda selâmet mevcut ise vasiyeti veçhile hac ettirilir. Fakat
yolda selâmet mevcut değilse o mal, din âlimlerinin münasip görecekleri bir
ciheti birre sarf olunur.
150 - : Bir
kimse, hac için malının bir kısmım vasiyet etmiş olmakla vefatında vasi,
terikesini vârisler ile taksim edip de hac için ifraz ettiği meblâğ, kendisinin
veya hacce gönderilecek bedelin elinde zayi olsa baki kalan terikenin
sülüsünden o kimse namına kifayet edecek mahalden hac yaptırılır. Hacce ait
malın defeat ile helaki takdirinde de hüküm böyledir. Fakat terikede sülüsü
hacce kifayet edecek miktar mal kalmazsa vasiyet bâtıl olur.
Nitekim mûsinin hacci
için bizzat ayırmış olduğu muayyen mal, vefatından sonra zayi olduğu takdirde
de vasiyeti bâtıl olup artık mütebaki terikenin sülüsünden hac ettirilmesi
lâzım gelmez. Çünkü mûsînin bittayin ifraz e'ttiği mal, helak olunca
vasiyetini tenfiz kabil olamaz.
151 - : Bir
kimse, malının sülüsünü keffareti salâtı için vasiyet etse, vasi, bu malı o
kimseden usul ve füruundan olmayıp da müslim ve muhtaç" bulunan sair
vârislerine sarf edebilir. Fakat muayyen bir şahıs için vasiyet edilmiş olan
bir keffareti salâtı, o şahıstan başkasına sarf etmek caiz değildir.
152 - : Bir kimse,
vârisi olmayan torunlarına kefareti salâti için şu kadar meblâğ verilmesini vasiyet etse
emri veçhile bunlara verilir. Şu kadar var ki bu, keffareti salât yerini
tutmaz.
153 - : Bir
kimse, keffareti salâtı için bir miktar meblâğ miskinlere vasiyet etmiş bulunsa
bu meblâğı kendisinin vârislerine veya vârislerinden birine sarf etmek caiz
olur. Şu kadar var ki vârislerin muhtaç, baliğ, hâzır ve razı olmaları
şarttır.
Binaenaleyh
vârislerden bazıları çocuk veya gaip bulunsa veya hâzır olduğu halde gayri razı
veya gayri muhtaç olsa bu veçhile sarf caiz olmaz. Çünkü bu. vârislere vasiyet
kabilinden olacağı cihetle icazetlerine tevakkuf eder.
154 - : Bir kimse, keffareti salât veya siyamı için
vasiyet edip de te-rikesinin sülüsü bir takım mu'sir kimselerin zimmetlerinde
bulunmakla va-sî, bu malı o kimselere fidyeî salât veya siyam olarak terk etse
caiz olmaz.
Belki bu malı onlardan
evvelâ alıp sonra fidye niyetiyle kendilerine tesacl duk etmesi lâzım gelir.
Fakat bir kimse,
malının sülüsü tesadduk edilsin diye emr ettikten son ra vefat edip de bir
şahıs bu sülüsü gasp ederek istihlâk etmekle vasi, bt sülüsü muîsir bulunduğu
halde o gâsıba sadaka olarak terk etse caiz olur sadaka yerine geçer. Çünkü bu
takdirde mûsinin vefatından sonra kabz bı lunmuştur.
155 - : Bir
kimse : «Mahram sülüsü vücuhi birre sarf edilsin» diye va siyet.etse bu mal,
vasisi veya vârisi tarafından hayır ve bir itlâk olunaı « her hangi bir mahalle
sarf edilebilir. Hattâ vasi böyle bir sarfta bulunduk tan sonra vârisler, «sarf
eylediğin vecihleri bize bildir» diye vasiyi muahezı edemezler.
Behcetül'fetâva.
156 - : Bir
kimse, malının sülüsünü amali birre =
hayır işleri için va siyet etse bu mal, mahpushane gibi imar ve ıslahı vücuhi
birden olduğu mütearef bulunmayan
müesseseler, yaptırılmasına sarf edilemez.
Fakat bir vakfın
imarına veya bir mescidin tenviratına sarf edilebilir. Amma bunların
tezyinatına da sarf edilemez.
157 - : Bir
kimse «Malımın sülüsü fî sebilillâh
vasiyet olsun» demiş bulunsa bu malın gaza işlerine sarfı lâzım gelir. Bununla
beraber haccı münkatıa, = yolda nafakası tükenmiş hacıya sarfı da caizdir
(Hanbelîlere göre
«Allah Tealâ» veya «Resuli Ekrem» namına vasiyet caizdir. Bu halde mûsâ bih,
âmmenin mesalihine sarf edilir. Neylülmeârib.)
158 - :
«Fülân gahsm zimmetinde olan şu kadar kuruşum alınıp fülân mahalde bir çeşme
yapılsın», diye vasiyet etmiş olduğu halde vefatından sonra o şahsın iflâsına
hükm edilse vasisi, müsait olduğu takdirde terikeden o miktar kuruş alarak o
mahalde çeşme bina ettirebilir. Bence. Demek ki bu vasiyet, o zimmetteki meblâğ
ile tekayüüt etmiş olmuyor.
159 - : Bir
kimse, marazı mevtinde malının sülüsünden fülân yerde bir çeşme yapılıp artık
miktarı fülân zatlann rey eyledikleri şâhıslara verilsin» diye vasiyet ve
tenfizine birini vasî nasp etmiş bulunsa vasi, çeşmeyi bina ettikten sonra
fazla kalan miktarı o kimsenin baliğ ve Eakir olan vârislerine o zatlann
reylerîyle verebilir. Behce.
160 - :
Muayyen bir cihete, meselâ bir çeşme
yaptırılmasına vasiyet edilmiş olan bir mal, fauna kifayet etmezse başka
cihete sarf edilmez. Belki çeşme yaptırılmaya yetişeceği miktara kadar istirbah
olunarak gailesi aslına ilâve edilir. Abdurahim Fetâvâsı.
161 - : Bir
kimse: «Malımın sülüsü ile fülân mevsimde veya fî sebilîl-lâh nâsa bu verilsin»
diye vasiyet etse caiz olup o sülüs, vücuhi birden birine sarf olunur. Bu, imam
Muhammede göredir ve müftabihtir. îmamı Azama göre böyle bir vasiyet muteber
değildir. Dürri Muhtar.
162 - :
Mekkei Mükerreme namına vaki olan bir vasiyet, Mekkei Mü-kerremenin fakirlerine
masruf olur. Binaenaleyh bir kimse «Malımın sülüsü Mekkei Mükerremeye vasiyet
olsun» dese bu mal, Mekkei Mükerrerne-nin fukarasına sarfedilir. Fakat muayyen
veya gayri muayyen bir mabet namına vuku bulan bir vasiyet, o mabedin
mesalihine sarf olunur.
Meselâ : Mûsî :
«Terikemin sülüsünü beytülmakdise vasiyet ettim» dese bu sülüsü, beyti
makdisin imaretine, kandillerine ve sair levazımına sarf etmek lâzım gelir.
Kezalik : «Bir kimse :
«Fülân mescide şu kadar kuruş sarf ve infak olunsun» diye vasiyette bulunsa bu,
caiz olup o meblâğ, bu mescidin mesalihine sarf edilir.
. .
Alelitlâk mescit için
vasiyetin cevazı îmamı Muhammede göredir. Ve anın kavline göre mûsâ bih olan
meblâğ, mescidin masarifine tahsis edilir. Bazı ulemaya göre ise mûsâ bih. o
mescidin fakirlerine sarf olunur. Meselâ : camiüTezher namına vuku bulan
vasiyet, bu camiin fakirlerine ait bulunur,
163 - : Bir
kimse, başka bir malı olmadığı halde hanesini mescit olmak üzere vasiyet edip
vârisleri de mücîz olsalar o hane tamamen mescit yapılır. Fakat vârisler mücîz
olmazlarsa yalnız üçte biri mescit ittihaz edilir.
164 - : Bir
kölenin muayyen bir mescidde hizmet ve müezzinlik etmesini vasiyet caizdir. Bu
halde kölenin hazancı, nafakası çıkarıldıktan sonra mûsînin vârislerine ait
olur.
165 - : Bir
hayvanın arkasını = rükûbünü bir kimse için tayin etmeksizin fî sebiîillâh
vasiyet etmek bâtıldır. Çünkü bu vasiyet, vakıf mânasına olduğundan caiz
değildir. Bu mesele, îmamı Azama göredir. îmameyne göre ise "böyle bir
vakıf hali hayatta caiz olduğu gibi ölümden sonraya bü'izafe vasiyet suretiyle
de caizdir. Bedaî.
166 - : Vasiyet edilen mahalde çeşme inşası mümkün
olmasa tenfizine vasi olan kimse o çeşmeyi mümkün olan bir yerde yaptırır, tayin edilen meblâğdan bir şey
artarsa onu da vârislere vermesi lâzım gelir. Behcet"l'-fetâvâ. [57]
167 - : Bir
kimse Akribama» veya «zevilkarabetime» veya erharm-ma» veya «zeviîerbamıma»
yahut «ensabıma şu malımı, veya malımın sülüsünü vasiyet ettim» dese mûsâ bih,
o kimsenin akrabiyet gözetilerek gerek erkek
ve gerek dişi olsun zi rahmi mahremlerinden en az iki şahsa verilmek lâzım
gelir. Çünkü vasiyette cemi sigası kullanıldığından bir şahıs, mûsâ bihe
tamamen müstahik olamaz.
Bu vasiyetine o
kimsenin her hangi vârisi dahil olamayacağı gibi ebe-veyniyle evlâdı da dahil
olamazlar, velev ki ebeveyniyle evlâdı, rık veya ademi islâmiyet gibi bir
sebeple irsden. ımahrum bulunmuş olsunlar. Çünkü bunlar örfen akribadan
sayılmazlar. Fakat o kimsenin vârislerinden olmayan ced ve ceddesiyle
evlâdının evlâdı dahil olurlar. Maamafih îmamı Azamdan bir rivayete göre bunlar
da vasiyete dahil olmazlar. îmamı Ebu Yusüfden de böyle bir rivayet vardır.
Sahih olan da. budur. Çünkü ced, baba menzilesinde, evlâdın evlâdı dâ evlât
mesabesindedirler. Bu halde o kimsenin vârislerinden olmayan iki amcasîyle iki
de dayısı bulunsa vasiyeti yalnız amcalanna ait olur. Çünkü amcaların karabeti
daha ziyadedir. Şayet bir amcasiyle iki dayısına bulunsa mûsâ bihin yarısı
amcasına diğer yarısı da iki dayısına verilir. Çünkü vasiyet cemi sıgasiyle
vuku bulmuştur, ekalli cemi ise ikidir, artık bir amca nısıftan başkasına
müstahik oîa,-maz. Binaenaleyh o kimsenin yalnız bir amcası bulunsa mûsâ bihin
yansı ana verilir, yarısı da vârislere red olunur. O kimsenin bir amcasiyle bir
de ammesi bulunsa mûsâ bin bunların arasında münasafaten taksim edilir. Fakat
böyle mahremlerinden hiç -bir kimse bulunmasa vasiyeti bâtıl olur.
Bu veçhile bir
vasiyet, başka birinin ekarip ve ensabı namına vuku bulursa vasiyete o şahsın
ebeveyni ile evlâdı müstesna olmak üzere vârisleri de dahil olurlar. Çünkü bu
vârisler, mûsînin vârisleri değildir, ebeveyn ile evlâda ise, dediğimiz veçhile
örfen karip adı verilmez.
168 - :
Yukarıdaki mesele îmamı Azama göredir. İmameyne göre ise böyle bir vasiyete,
islâmdaki ilk, babasına kadar müntehi olan her zî rahmi mahremi dahil olur,
bunda karip ile bait müsavi bulunur. Nitekim Aleviyye-ye veya Abbasiyye vasiyet
edilse mûsâ bin, Hazret i Aliye ve Hazreti Abba-sa ittisal eden her zata sarf
edilir. Maamafih baba ile oğul ve mûsâ bihe vâris olan karipler, îmameyne göre
de müstesnadır.
Şunu da ilâve edelim
ki îmameynin bu kavli kendi zamanlarına göredir. Bilâhare aradan asırlar geçmiş
olduğu için akribamn mikdarı artıp meçhul bir halde kalmıştır. Artık vasiyet,
meçhul bir kavme yapılmış olacağı cihetle sahih olmamak lâzım gelir. Bedayî.
Hindiyye, Dürri Muhtar.
169 - :
Yukarıdaki' tabirata : «Elakrebü fel'akreb» ibaresi ilâve edilirse bu
tabiratın cemiyetine itibar olunmaz.
Binaenaleyh mûsâ bihe kimsenin akribasından en karip olan müstahik
olur. Ve bu vasiyete akreb olmak şartiyle hem mahrem-, hem de gayri mahrem
dahil bulunur.
Meselâ : Bir kimse :
«Malımın sülsüünü el'akrebü fel'akreb akribama, veya zevil'erhamıma vasiyet
ettim» dese bu sülüsü, bunlardan en karip olan ihraz eder.
170 - :
Karabet veya zî karabet veya zî nesep namına yapılan bir vasiyette, mûsâ bihin
tamamını akrabiyet gözetilerek yalnız bir şahsa vermek iktiza eder.
Meselâ ; Bir kimse
«malımın sülüsünü sahibi karabetime, veya zi nesebime vasiyet ettim» deyip de
bir amcasiyle iki dayısı bulunsa bu sülüs, yalnız amcasına verilir.
«Fülânın karabetine,
veya zi karabetine veya zi nesebine vasiyet ettim» denildiği surette de hüküm
böyledir.
171 - : Bir
zatın, âl veya kabile veya ehli beyti namına vuku bulan bir vasiyet^ o zata
islâmiyet! İlk evel idrâk etmiş olan ceddi âlâsı canibinden karabeti
nesebiyyeleri olan kimselerin hepsine şâmil olur. Baba tarafından olan bu ceddi
âlânın islâmiyete yetişmiş olması şart ise de kendisinin müs-lim bulunması şart
değildir.
Bu vasiyette akreb ile
eb'ad,. erkek ile dişi,-müslim ile gayri müslim, çocuk ile büyük, zengin ile
yoksul müsavidir, aralarında fark yoktur. Yani : bunların ber hayat bulunanları
bu vasiyete alesseviye dahil olurlar, velev ki gayri mahsur olsunlar.
Bu vasiyete o zatın
babası, dedesi ve oğullan ve babası kavminden olan zevcesi de - mûsîye vâris
olmamaları veya vâris oldukları halde diğer vârislerinin icazet vermeleri
şartiyle dahil olurlar.
Fakat bu vasiyete o
zat ile ceddi âlâsı dahil olmayacağı gibi o zatın kizirim ve kız karındaşinin
evlâdı.ve anasının karipleri de dahil olmazlar.
Binaenaleyh bir kimse
: «Şu malımı fülân zatın âline veya ehli beytine vasiyet ettim» dese bu
vasiyeti, o zata.ceddi âlâsından itibaren münasebeti nesebîyeleri olan
kimselerin umumuna şâmil olur.
«Şu malımı kendi
âlime, veya kabileme, veya ehli beytime vasiyet ettim» denildiği surette de
hüküm böyledir.
171 - : Bir
zatın cinsi veya haseb ve nesebi adına yapılan bir vasiyet, âl ve kabile namına
yapılan vasiyetler hükmündedir.
Binaenaleyh bu
vasiyet, o zata babası tarafından karabeti nesebiyyeleri olan kimselerin
hepsine şâmil olur.
Meselâ : Bir kimse
«Malımın sülüsünü kendi emsime veya kendi hasebime vasiyet ettim» dese bu
sülüs, kendisine baba cihetinden karabeti olan şahıslara verilir. Fakat bu
vasiyet kendisinin kızlarının ve kız kardeşlerinin evlâdına şâmil olmaz. Çünkü
bunlar, kendi babalarına nisbet olunurlar. Meğer ki bunların babalan da o
kimsenin kavminden bulunsun, o halde bunlar da vasiyete girerler.
Nitekim bir kadın
«kendi cinsime vasiyet ettim» dediği surette evlâdı bu vasiyete girmezler.
Meğer ki bu evlâdın babalan da analarının kavminden bulunmuş olsun.
172 - :
«Ehli adına yapılan bir vasiyet, yalnız zevceye ait olur. Çünkü ehl lâfzının
zevceye ıtlaki, hem Örfen, hem de iûgaten sabittir.
Binaenaleyh bir kimse
«malımdan şu kadar şey ehlime vasiyet ettim» dese bu vasiyeti yalnız zevcesine
masruf olur. Bu takdirde başka vârisi bulunmaz veya bulunduğu halde icazet
verirse ve yahut kendisi .müslim oiup bu kadın kîtabiyye bulunursa rnûsâ bih
olan mal bu kadına verilir. ,
Bu mesele, imamı Azama
göredir. îmameyne göre bu vasiyet, mûsînin vârisi ve memlûkü olmamak"
üzere tahtı infakında bulunan her şahsa şâmildir. Çünkü bir kişinin ehli,
onun- infak ettiği kimselerdir. Şu kadar var ki «nemlûkler efendilerinin ehli
sayılmaz. Elbedâyi.
173 - : Bir
k-abilenin veya fahzuı oğulları adına
yapılan- bir vasiyet, hem erkeklere hem de kadınlara şâmil olur. Hattâ
bu vasiyete o kabilenin veya fahzın mevlel'ıtake ve mevlel'müvalâtı ile
hulefası da dahil olurlar. Çünkü bu surette ebna - oğullar ile mücerret o
kabileye veya fahza münte-sib olanlar kasd olunur. Şu kadar var kî, bunîann
kabili ihsa olmaları şarttır. Böyle olmazsa vasiyet bâtıl olur.
Bir kabileye yardım
edeceğine onları kendi nefsi gibi müdafaaya çalışacağına yemin ile söz vermiş
olan kimseye halîf denir. Cem'î : hulefadır.
174 - : Bir
kimsenin oğulları adına yapılan vasiyette bakılır': Eğer o kimseden maksat,
nâsdan bir şahıs1 olup ibnİ Şirin, ibni Ebî Leylâ gibi bir zatın babası olmakla
maruf ise bu vasiyet o kimsenin yalnız erkek evlâdına muhtes olur. Velev ki
ağniyadan olsunlar. Amma nâsdan bir şahıs olmayıp Benî Temim, Benî Zühre gibi
bir kabilenin veya bir fahzm babası ise bu vasiyet yukarıdaki mesele veçhile p
kabile veya fahz efradına şâmil olur.
Birinci takdire göre o
kimsenin hem oğullan, hem de kızları bulunss îmamı Âzam ile îmam Ebu Yusüfe
göre vasiyet yalnız oğullarına ait olur. kızlarına şâmil olmaz. îmam Muhammede
göre kızlara da şâmil olur. Çünkü oğul tabiri tağlip tarikiyle kızlara da
şâmildir. îmam Azamdan da böyle bir rivayet vardır.
Fakat o kimsenin
yalnız kızları bulunsa bu vasiyet, onlara şâmil olmaz. Çünkü oğul lâfzının
kızlara tenavülü yoktur.
O kimsenin yalnız bir
oğlu bulunsa mûsâ bihin nısfını alır, nısfı da vârislere kahr. Bir de oğlunun
oğlu bulunsa, îmamı Azama göre buna bir şey verilmez, îmameyne göre ise diğer
nısıf da buna verilir. Sahih olan îmamı Azamın kavlidir. Zira bir lâfz bir
zamanda hem hakikate, hem de mecaze hami edilemez. îmameyne göre ise hami
edilebilir.
Bu kimsenin kızlariyle
oğlunun oğullan bulunsa bunların hiç birine bir şey verilmez. Çünkü bu halde
sulbî evlât, oğlan değil kızdır. Oğlan tabiri ise kıza mütenavil değildir. Bu,
îmamı Azama göredir. îmameyne göre ise bunlar bu vasiyette müşterek olurlar. Bu
vasiyet, veledül'velede hami olunur. Bedaî.
175 - : Bir kabilenin veya fahzın evlâdı namına yapılan vasiyetler, evlât ile beraber
evlâdülevlâda da şâmildir. Çünkü bu surette evlât ile mücerret o kabileye veya
fahza mensup olanlar kasd edilir.
176 - :
Muayyen bir zatın evlâdı adına yapılan vasiyetler, o zatın' evlâdı var iken
ahfadına şâmil olmaz. Fakat evlâdı sulbiyyesi ber hayat bulunmazsa oğlunun
evlâdına şâmil olur, çünkü hakikat müteazzir olunca mecaza gidilir, amma
kızının evlâdına asla şâmil olmaz.
«Fülânın veledine
denildiği halde anın bir oğlu veya bir kızı bulunsa mûsâ bihin hepsine müstahik
olur. Çünkü veled tabiri bire de, birden ziyadeye . de şâmildir.
Binaenaleyh bir kimse
: «Malımın sülüsünü Zeydin evlâdına vasiyet ettim» dese bu vasiyeti Zeydin
erkek ve kız evlâdına şâmil olup bu sulüs-den bunların erkeklerine ikişer,
kızlarına birer sehm verilr. Hattâ bu va^ siyet, Zeydden olan hamle de şâmil
olduğundan vasiyet ânmdan itibaren altı aydan az bir müddet içinde doğacak
çocuk da bu vasiyete dahil olur.
Amma Zeydin evlâdı
suibiyesi var iken ahfadı vasiyete dahil olmaz. Meselâ hem kızları, hem de
oğlunun evlâdı bulunsa mûsâ bihe yalnız kızları müstahik olur. Çünkü bir lâfzı
hakikate hami mümkün oldukça mecaza hami caiz olmaz. Fakat sulbi kızları da
bulunmazsa mûsâ bih oğlunun evlâdına
verilir. Kızının evlâdına
verilemez.
Bu mesele, îmarm Azama
göredik îmam Muharnmedden bir rivayete göre kızının evlâdına da verilir. Çünkü
bir insanın kızının evlâdı da kendisine nisbet olunurlar. Nitekim Fâtımatüzzehra
hazretleri Resuli Ekrem Efendimize izafe olunmaktadır. Ve Nebiyyi Zîşan
Efendimiz Hazreti Hasan Hakkında
buyurmuşlardı.
Buna cevaben deniliyor
ki : neseblerin valideler tarafından sübutü âde-ten mahcurdur. Bu cihetle
kızların çocukları, kendi vasıtalariyle kızlarının babalarına nisbet
olunmazlar. Hazreti Fâümamn muhterem evlâdı ise bir teşriî ve ikram eseri
olarak kendilerine mahsus olmak üzere Resuli Ekrem Hasretlerine nisbet
olunmaktadır. Bu nisbet, bir hadisi şerü! mealine nazaran bir istisna teşkil
etmektedir.
177 - :
«Vârisler» namına yapılan vasiyetlerde müverrisin mûsîden mukaddem vefat
etmesi şarttır, tâ ki vârisler taayyün etsinler.
Meselâ : bir kimse :
malımın sülüsünü fülân zatın vârislerine vasiyet ettim» dedikten sonra evvelâ
o zat vefat edip badehu mûsî de vefat etse bu sülüs, o zatın vârisleri arasında
taksim olunur. Şöyle ki : vârislerden evlattan veya erkek ve kız kardeşlerden
ibaret iseler bu mûsâ bihten erkeklerine ikişer, kadınlarına da birer sehm
verilir. Amma sair ashabı feraizden iseler her birine hisse irsiyyesi
nisbetinde sehm verilir. Amma sair ashabı feraizden iseler her birine hissei
irsiyyesi nisbetinde sehm verilir.
Şayet bunlar ile
beraber sair ashabı vesâyada mevcut olursa mûsâ bih, evvelâ adedi rüüs üzerine
taksim edilir, sonra vârislere isabet eden sehimler aralarında mezkûr vech ile
iktisam olunur.
Bilâkis mûsî,
müverristen evvel vefat ederse vârislerin ademi taayyünlerine mebni vasiyet
bâtıl olur.
178 - : Bir
kimse, malının sülüsünü bir şahıs ile beraber onun vârislerine veya akabine
vasiyet etse, vasiyeti yalnız o şahsa ait olur. Çünkü .o şahıs ber hayat
oldukça, başkası onun vârisi veya akabi .adım alamayacağından âdeta o şahıs
ile beraber maduma vasiyet edilmiş gibi olur.
Akab : bir kimsenin
terk ettiği erkek ve kız evlâdiyle erkek evlâdının badel'vefat evlâdına ıtlak
olunur. Kız evlâdının evlâdına ıtlak olunma.
179 - :
Eshar = dünürler namına yapılan bir vasiyete, zevcenin dedesi, ve erkek, kız
karındaşları, amcaları gibi zî rahmi mahremleri umumen dahil olurlar. Şu kadar
var ki mûsînin vefatı zamanında beynezzevceyn nikâhın bekası veya zevcenin
ric'iyyen mu'tedde bulunması şarttır. Binaenaleyh nikâh zail olmuş veya zevce
bainen mu'tedde bulunmuş olursa zî rahmi mahremleri vasiyette müstahik
olmazlar. Velev ki zevce, vâris olsun.
Meselâ bir kimse, «şu
malımı eshanma vasiyet ettim» dese bu vasiyete menkûhe veya ric'iyyen mu'tedde
bulunan zevcesinin bütün zi rahmi mahremleri dahil olurlar.
Bir kimsenin kendi
zevcesinin veya babasının, veya oğlunun veya herhangi bir zî rahmi mahreminin
zevcesinin zî rahm olan mahremlerine (eshar)
denir. Kain pederler, katin biraderler bu cümbdendir. Bedaî.
180 - : Bir
zatın hatenleri damatları, enişteleri, dünürleri adına ya-pilan vasiyetler o
zatın, kızlarının, hemşirelerinin ve sair zatürrahm olan mahremlerinin
zevcleriyle beraber bu zevçlerin bilumum zî rahmi mahremlerine alesseViyye
şâmil olur. Ve bu huussta erkekler ile kadınlar ve zevçlerin valideleriyle
ceddeleri birbirine müsavi tutulur.
Meselâ : bir kimse
«malımın sülüsünü hatenlerime vasiyet ettim» deyip de vefatında kendi kız
kardeşlerinin ve bunların kızlarının ve ammesiyle halasının zevçleri bulunduğu
gibi bu zevçlerden her birinin de zî rahmi mah: remleri bulunsa bu ülüs,
bunsların arasında müsavat üzere takîsm olunur.
Maamafih bu surette de
mûs)nin vefatı anında mezkûr kadınlar ile kocaları arasında nikâhın kıyamı
şarttır.
Bir kimsenin kızının,
hemşiresinin, ' ammesiyle halasının ve herhangi bir zatı rahmi mahreminin
kocasına (haten) denri. Cem'i : ahtandır.
181 - :
İhtiyacı müş'ir bir lâfz ile yapılan vasiyetler, mûsâ lehler kabili ihsa, yani
mahsur olmasalar da sahih olur. Amma ihtiyacı iş'ar etmeyen lâfızlar ile
yapılan vasiyetler, mûsâ lehler kabili ihsa olmayınca bâtıl olur.
Meselâ : bir kimse
«fülân beldenin yetimlerine veya müslümanların fakirlerine şu kadar meblâğ
vasiyet ettim» dese vasiyeti sahih olur. Velev ki o beldenin yetimleri gayri
mahsur bulunsun.
Amma «müslümanîara
veya sülâlei tâhireye veya Hâşim oğullarına vasiyet ettim» dese bu, sahih
olmaz. Çünkü bu zatların ihsası mümkün olmadığı gibi bu lâfızlar da ihtiyacı
müş'ir değildir.
imam Ebu Yusüfe göre
kitap ve hisap bulunmadıkça sayılmaları kabiî olmayan bir cemaat, gayri mahsur,
kabili ihsa olmayan bir kavim demektir, imamı Muhammede göre adetleri yüzden
ziyade olunca gayri mahsur, gayri kabili ihsa sayılırlar.
182 - :
Yetimler, âmâlar, kötürümler, eramil namına yapılmış vasiyetlerde bakılır ;
eğer bunların ihsası kabil ise fakirleriyle zenginleri, erkekle-riyle kadınları
müsavat üzere vasiyete dahil olurlar. Fakat ihsası kabil değilse vasî, mûsâ
bihi bir sadaka mahiyetinde olarak bunların fakirlerinden dilediğine verir.
Çünkü kabili ihsa olmayınca
hepsine temlik müteazzir olur. Bu tabirler ise ihtiyaca
delâletten hâli değildir, artık vasiyet, böyle bir sadaka mâhiyetinde olmak
üzere tashih edilmiş olur.
Meselâ : bir kimse
«malımın sülüsünü Zeydin veya fülân sokağın yetimlerine vasiyet ettim» dese
bunlar sayılabilecek miktarda olduklarından bu sülüs aralarında müsavat üzere
olunur. Fakat «fülân memlettetin yetimlerine veya eramiline vasiyet ettim» dese
bunların sayılması kabil olmayacağı cihetle vasiyet edilen mal, bunların
fakirlerinden münasip görülenlerine dağıtılır.
imamı Âzam ile imam
Ebu Yusüfe göre bunlardan birine, ikisine vermek de caizdir. Çünkü bu mal,
mahza rızayı hak için vasiyet edilmiştir. Bir fakire verilmesiyle de bu maksat
hâsdolur. İmam Muhammede göre ise en az iki fakire verilmedikçe caiz, yani
vasiyet ifa edilmiş olmaz. Zira mûsâ lehler cemi olarak zikr edilmiştir, cem'in
ekalli ise ikidir. Bu halde mûsâ bi-hin bu iki fakire müsavat üzere verilmesi
lâzım gelir. Bedaî, Dürri Muhtar.
Eramil tabiri,
Hanefîlere göre dul kalmış kadınlara ıtlak olunur. Dul kalmış erkeklere şâmil
değildir. Bunun erkeklere ıtlakı ya müşakele veya letaifi şi'riyye
kabilindendir. Yoksa lügat itibariyle değildir. Fakat İmam Şafiîye göre
erkeklere de şâmildir. Elbedaî.
183 - :
Ulema, fukaha, kurrai kur'an, ve ehli hadis namlarına yapılan vasiyetler sahih
olup müşabih bunların fukarasına sarf olunur. Çünkü böyle, bir vasiyette her ne
kadar mûsâ lehler kabili ihsa değilse de bu isimler istimalen ihtiyacı iş'ar
eder, yüksek dinî ilimler ile uğraşanlar, kazanç yollarına sülük
edemiyecekleri cihetle ihtiyaç erbabından sayılırlar. Binaena-leyhböyle bir
vasiyet, sahih olmuş olur.
184 - :
Ulema namına yapılan bir vasiyet, tefsir, hadis, fıkıh âlimlerine şâmil olduğu
gibi itikadı vacip olan mesaili kelâmiyyeyi öğrenip öğreten zatlara da
şâmildir.
Fukaha namına yapılmış
bir vasiyet de şer'î olan mesaili feç'iyye ile uğraşan zatîara şâmil olacağı
gibi şer'î meselelerden velev üç meseleye edil-lei tafsiliyyesiyle infaz nazara
muvaffak olan zatlara da şâmil olur. Çünkü bu iki kısım zevattan her biri
fukahadan sayılır.
Ukalâ adına yapılan
bir vasiyet de zâhd ve tekva ile muttasıf olan âlimlere masruf olur.
185 - :
Fukara ve mesâkîn namına vasiyet olunan mal, (171) inci meselede beyan
olunduğu üzere yalnız bir fakire, bir yoksula sarf edilebilir. Müteaddit
fakirlere sarf edilmesi efdaldir. Fakat mûsî, bir cemaate işaret ederek
«Malımın sülüsünü şu fukaraya vasiyet ettim» demiş olsa bu sülüsü bir fakire
sarf etmek caiz olmaz. Kezalik muayyen bir beldenin fukarasına vasiyet edilmiş
bir malı, başka bir beldenin fakirlerine vermek de îmamı Azama göre caizdir.
Fetva dâ bu veçhiledir. Fakat mûsînin tayin ettiği beldenin fakirlerine vermek
efdaldir. tmam Muhammede göre ise başka belde Fakirlerine sarfı caiz, değildir.
Hindiyye,
Bir kimse, malının
meselâ sülüsünü fakirlere vasiyet ve tenfizine bir zatı vasî tayin edip
musırren alâ isaihi, yani : vasiyetinde sabit kadem olarak vefat ettikten sonra
vârisleri bu malı vasinin izni olmaksızın fukaraya tevzi etse vasî, bunu kabul
etmeyip terikenin sülüsünü-alarak fakirlere sarf edebilir. Netice Fetâvası.
186 - : Bir
zatın cîranr = komşuları namına yapılan vasiyet, o zâtin hanesine meskenleri
bitişik olan kimselerin hepsine alesseviyye şâmil olbr, bunların mâlik ile
müstecir, müslim ile. gayri müsüm, erkek ile dişi, çocuk ile büyük, hür ile
rakifc olmaları arasında fark yoktur.
Bu vasiyete dul
kadınlar da dahil olur. Çünkü bunların süknasi kendilerine nisbet olunur. Amma
zatüzzevc olan kadınlar dahil olmaz. Zira bunlar süknaca kocalarına tabidirler.
Binaenaleyh bir kimse
: «malımın sülüsünü komşularıma vasiyet ettim» dese bu sülüs, o kimsenin
ikametgâhına meskenleri bitişik- olan kimselerin umumuna seviyeten taksim
edilir. «Fülân zatın komşularına vasiyet ettim» denildiği surette de hüküm
böyledir.
Eu mesele, îmamı Azama
göredir. Çünkü mutlak civar = komşuluk, ikametgâhları biribirine bitişik olan
kimseler arasında tahakkuk eder. Nitekim şüf'a da bunların arasında carî olur.
îmameyne göre ise bu yasiyet, bunlar ile beraber sair komşulara da şâmil olur.
Şöyle ki : bir mahallede oturup bir mescitte toplanan, bir cemaat teşkil eden
kimselerin hepsi de nâs arasında ciran = komşu sayılır. Bedaî.
(Malikilere göre böyle bir vasiyete,
haneleri muttasıl olanlar Sahil olacakları gibi karşı taraftaki hanelerde
bulunanlar da dahil olur. Elverir ki arada pek geniş olmayan bir sokak, veya
cadde bulunup ırmak gibi, çarşı gibi bir şey bulunmasın.. Bu vasiyete komşu
olan erkekler ile beraber zevceleri de dahil olur. Ebülberekât.)
(Şafiîlerç göre de her
taraftan kırk hanede bulunan komşu
sayılır. Bir hadisi şerifde Duyurulmuştur. (îmam
ahmetten bir rivayete göre kırk diğer bir. rivayete göre de otuz hane dahil
olur. Mûsâ bih bu hanelere taksim edilir. Her hsineye isabet eden miktarda o
hanede oturanlara tevzi olunur, çünkü mutlak surette vuku bulan bir izafet,
müsavat iktiza eder. KeşşafüFkına'.)
187 - :
Muhtelif kardeşler, kendilerine yapılan vasiyete müsavat üzere müstahik
olurlar.
Meselâ bir kimse,
malının sülüsünü vârisi olmayan kardeşlerine vasiyet edip de kendisinin iki
liebeveyn, iki lieb, iki de liüm kardeşi bulunsa bu sülüs, altı hsseye ayrıhr.
Fakat o kimsenin babası veya evlâdı bulunmadığı cihetle liebeveyn ve liüm
kardeşleri vârisi bulunsalar lieb kardevşleri bu sülüsün yalnız üçte birine
müatahik olurlar. Elbedaî.
188 - : Marizler
namına yapılan bir vasiyet, mecnunlara da şâmil olur.
189 - : Bir
kimsenin hem mu'tikî, hem de mutekî bulunduğu halde ma-Iınan bir kısmını,
meselâ : sülüsünü mevalisi namına vasiyet etse muteber olmaz. Çünkü «neva!»
lâfzı müşterek olduğundan o kimsenin maksadına ıttıla' mümkün olmaz. Meğer ki
vefatından evvel tayin etsin. Bu surette manianın zevaline mebni vasiyet sahih
olur.
Bu vasiyete, mûsînin
gerek sıhhat ve gerek hastalık halinde azat etmiş olduğu memlükleriyle bunların
erkek ve dişi evlâtları dahil olurlar. Bu azat etme, ister vesiyetten evvel ve
ister sonra vuku bulmuş olsun.
Fakat bu vasiyete,
mûsînin müdebberleri, ümmehaü.evlâdı dahil olmayacağı gibi mevleratakası ve
bunun evlâdı bulundukça mevlelmüvalâtı da dahil olmaz.
îmam Ebu Yusuf e göre
bu vasiyet, müdebberler ile ümmehab evlâda da şâmil olur. Çünkü velâye
istihkakın sebebi bunlarda da mevcuttur, imamı Azama göre ise bunlar badel'mevjt raevalîden iseler de
indelmevt mevalîdeı değildirler. Hindiyye, Dürri Muhtar, Reddi Muhtar. [58]
190 - :
Vasiyetlerde terikenin sülüsünden ziyade olan miktar, vârisle rin ademi
icazetleri halinde bâtıl olur. Binaenaleyh bir kimse malının hepsim birine,
sülüsünü de diğer birine vasiyet etmiş olduğu halde/vefatında vârisleri bu
ziyadeyi mûcîz olmasalar terikenin yalnız sülüsü bu iki mâsâ leh arasında
münasafaten taksim olunur. Yoksa birincisi diğerinden ziyade hissd*1 alamaz.
Çünkü zaid mikdar, vârislerin icazet vermemelerine mebni bâtıl olduğundan her
iki mûsa lehe terikenin sülüsü vasiyet edilmiş olur. Bu, İmamı Azamın kavlidir.
Sahih olan da budur. îmameyne göre ise bu sülüs, dört hisseye ayrılır, birinci
mûsa lehe. bunun üç Behimi,, diğerine de bir sehimi verilir. Çünkü mûsî,
birinci mûsâ lehe, ikinci mûsâ lehin üç misli hisse verilmesini kasd etmiştir.
Fakat vârisler icazet
verirlerse terikenin tamamı bitarikilmünazaa dörde bölünerek bunun bir rub'u
mûsâ leh bissülüse, üç rub'u da mûsa leh bükülte verilir, imamı Azamdan esah
olan bir kavle göre bu halde terikenin sülüsam, mûsâ leh bilkülle ait olur,
sülüsü de bununla mûsâ leh bissülüse müsavat üzere verilir. Çünkü terikenin
sülüsünden fazla kısmında kimsenin münazaası yoktur. Sülüsünde ise bu iki mûsâ
lehin münazaaları müsavi olduğundan hisseleri de müsavi olmak iktiza eder.
Binaenaleyh mesele, altıdan tashih edilip bundan beş sebim mûsâ leh bilkülle,
bir sehira de mûsâ leh bissülüse verilir. Elbedaî.
Kezalik bir kimse, birine malının
sülüsünü, diğer birine de nısfını veya sülüsamnı vasiyet eylemiş olduğu surette
de vârislerin icazetleri lâhik olmazsa malın sülüsü bu iki mûsâ leh arasında
nısfiyet üzere taksim edilir, esah olan da budur.
191 - :
Müteaddit vasiyetler toplanıp da bunlardan hiç biri münferiden terikenin sülüsü
üzerine zaid olmadığı halde heyeti mecmuası zaid olunca bakihr : varisler
ziyadeye icazet verirlerse vasiyet olduğu gibi tenfiz olunur. Amma icazet
vermedikleri takdirde vesay asahipleri malın sülüsüne zarp olunarak her birine
hissesi nisbetinde bu sülüsden sehim verilir. Bu esas üzerine aşağıdaki
meseleler tDferrü' eder.
192 - : Bir
terilenin sülünü bir şahsa, südüsü de diğer bir şahsa vasiyet edilmiş olduğu
takdirde bakılar : eğer vârisler icazet verirlerse terike altı sehime ayrılır,
bundan iki sehim sülüs sahibine, bir sehim südüs sahibine, mütebaki üç sehim de
vârislere verilir. Fakat vârisler icazet vermezlerse terikenin sülüsü bu iki
şahıs arasında eslüsen = ikili birli taksim edilip iki sehim sülüs sahibine,
bir sehm de südüs salibine verilir. Bu halde mesele, dokuzdan tashih edilip üçü
bu iki şahsa, altısı da vârislere ait olur.
193 - : Bir
terikenin sülüsü bir şâhsa, rub'u da diğer bir şahsa vasiyyet edilmiş olunca
bakılır : Eğer vârisler icazet
verirlerse mesele, on ikiden tashih
edilerek dört sehim sülüs sahibine, üç sehm rubu sahibine, be§ sehm de
vârislere verilir, icazet vermedikleri takdirde İse dört sehm sülüs sahibine,
üç sehm de rubu sahibine verilir. Bu halde mesele, yirmi birden tashih edilip
yedisi bu iki şahsa, on dördü de vârislere ait olur.
194 - : Bir terikenin sülüsü bir şahsa, rub'u diğer
bir şahsa, südüsü üe başka bir şahsa vasiyet edilmiş olunca bakılır Eğer vârisler mûcîz olurlarsa mesele, on
ikiden tashih edilip bundan dört sehm sülüs sahibine, üç sehm rubu. sahibine, iki sehm südsü sahibine, mütebaki
üç sehm de ârislere ait olur.
Mûcîz olmadıkları takdirde ise mesele, yirmi yediden tashih edilip bundan dört
sehm sülüs sahibine, üç sehm rubu sahibine, iki sehm südüs sahibine, on sekz
sehm'de vârislere verilir.
195 - : Bir
terikenin sülüsü bir şahsa, nısfı da diğer bir şahsa vasiyet edilmiş olunca
bakılır ; Vârisler icazet verirlerse terikenin sülüsü sülüs sahibine, yarısı
da nısıf sahibine, baki bir sehm de vârislere verilip mesele altıdan tashih
edilir. Fakat icazet vermezlerse terikenin sülüsü o iki şahsa müsavat üzere ait
olur. Bu halde mesele, yine altıdan tashih edilerek, birer sehm bu şahıslara,
dört sehm de vârislere verilir. Çünkü vârisler mûcîz olmayınca sülüs
miktarından zaid olan mikdar lâğv olup yalnız terikenin sülüsü vasiyet edilmiş
gibi olur. Bu, İmamı Azama göredir. îmameyne göre ise bu takdirde terikenin
sülüsü beş sehm itibar olunup bundan üç sehm nısıf sahibine, iki sehim de sülüs
sahibine ait olur. Çünkü iki mûsâ lehden birinin fazla alması mucize matlûptur.
Bu halde mesele, on beşten tashih edilmek lâzım gelir gelir, beşi iki mûsâ
lehe, onu da vârislere verilir. (179)
uncu meseleye müracaat!.
196 - : Bir
terikenin rub'u bir şahsa, nısfı da .diğeı bir şahsa vasiyet edilince bakılır :
Eğer vârisler icazet verirlerse terikenin dörtte biri rubu sahibine, ikisi
nısıf sahibine, baki biri de vârislere ait olur. Fakat mûciz olmazlarsa
terikenin sülüsü, İmamı Azama göre yedi sehme ayrılıp bundan üç sehim rubu
sahibine, dört sehim nısıf sahibine verilir, mütebaki sülüsan da vârislere ait
olur. Bu halde meselenin yirmi birden tashih edilmesi lâzımdır. îmameyne göre
ise terikenin sülüsü bu iki şahıs arasınd eslâsen taksim olunup iki sehime
nısıf sahibine, bir sehim de rubu sahibine verilir, çünkü nısıf, rub'un iki
mislidir. Elbedaî, Elmebsut.
imamı Azama göre
müteaddit mûsâ lehlerden bazılarına terikenin nısfı, sülüsam veya tamamı gibi
sülüsünden zaid miktarı vasiyet edilmiş, vârisler de mûcîz bulunmamış olunca bu
mikdar sülüsden fazla itibar olunamaz, o veçhile mûsâ bihe zarp olunur. Binaenaleyh
böyle bir vasiyette nısıf ile rubu' cem olsa bu nısıf, sülüs itibar olunup
mesele, şu veçhile on ikiden tashih edilip yediye red edilir :
Bu halde terikenin yedi sehme ayrılıp
mütebaki sülüsam da on dört se-him itibar olunarak mesele yirmi dört senimden
tashih edilir.
197 - :
Yukarıdaki meseleler hükmünden muhabat, seaye, vasiyeti mür-sele .müstesnadır.
Yani vârisler, mûcîz olmadıkları halde mûsa leh bü'ek-serin, mûsa leh
bissülüsden ziyade hisse alması bu üç şeyde carîdir.
Meselâ : bir kimse üç
yüz lira kıymetinde olan dükkânının yüz lira mukabilinde Zeyde ve altı yüz
lira kıymetinde bulunan hanesinin de iki yüz lira mukabüinde Amre satılmasını
vasiyet edip de vefatında bunlardan başka malı olmadığı gibi vârisleri de
mucîz olmasalar terikesinin sülüsü olan üç yüz lira, bu iki mûsa leh arasında
eslâsen = ikili birli taksim olunur. Şöyle ki : o dükkan, Zeyde iki yüz liraya
satılıp kıymetinden yüz lira vasiyet olarak tenzil edilir. O hane de Amre dört
yüz liraya satılarak kıymetinden iki yüz lira tenzil olunur ki bu bir muhabat
meselesidir.
Kezalik bir kimse,
biri üç yüz lira, diğeri de altı yüz ura kıymetindeki iki memlûkünü marazı
mevtinde azad edip de bunlardan başka malı olmadığı gibi vârisleri de ziyadeye
icazet vermeseler malının sülüsü birinci mem-lûke, süîüsam da ikinci memlûke
vasiy.et edilmiş sayılarak terikenin sülüsü o veçhile aralarında eslâsen taksim
edilir. Bu halde birinci memlûkün mec-canen azad olup kıymetinin sülüsam olan
iki yüz lira için say' etmesi = kazanç sahasına atılması lâzım gelir. îkinci
memîûkün de sülüsü meccanen azat olup kıymetinin sülüsam olan dört yüz lira
için çahşması icap eder ki bu da bir seâye meselesidir.
Kezalik : bir kimse,
bütün malları dokuz yüz .liradan ibaret olduğu halde üç yüz lirasını Zeyde,
altı yüz lirasını da Amre vasiyet edip de vârisleri icazet vermeseler, bu
malların sülüsü Zeyd ile Amr arasında eslâsen taksim olunarak yüz lirası
Zeyde, iki yüz lirası da Amre verilir ki bu da bir vasiyeti mürsele
meselesidir.
198 - : Bir
kimse,, «malımın sülüsü Zeyd ile Amr ve Bekir arasında vasiyettir» dese bu
sülüs üç sehme ayrıhr.
Kezalik : «Sülüsi
malım, Zeyd ile Amr beyninde vasiyettir» dediği halde Amr vefat etmiş- bulunsa
Zeyde bu sülüsün nısfı verilir. Çünkü iki müf-ret arasındaki «beyne» kelimesi
tansifi icap eder. Hattâ mûsi, csülüsi malım
Zeydin beyniyle = arasiyle..» deyip de sükût etse yine bu
sülüsün yalnız nısfı Zeyde verilir.
Fakat «sülüsi malım
Zeydin evlâdiyle Amrin evlâdı beyninde vasiyettir» deyip de Amrin evlâdı
"bulunmasa bu sülüs tamamen Zeydin evlâdı arasında taksim olunur. Çünkü
iki cem arasında .«beyne» kelimesi tansifi icap etmez.
199 - : Bir
kimse, malının sülüsünü üç aded ümmi veîediyle fukara ve mesakin için vasiyet
etse bu sülüs beş sehme ifraz edilerek üç sehmi. bu ümmi veledlere, birer sehmi
de fukara ile mesâkine verilir. -
Nitekim malının
sülüsünü bir şahıs ile fukara ve mesâkine vasiyet eylediği surette de bu sülüs
eslâsen taksim olunur. Bu, imamı Azama göredir, îmam Ebu Yusuf e göre
nısfiyyet üzere taksim olunup yansı o şahsa, yarısı da fukara ile mesâkine
verilir. Çünkü bunlar bir zümredir. îmam Muhammede göre de beşe taksim olunup
bir hissesi o şahsa, dört hissesi de fukara İle mesâkine verilir. Çünkü fukara
ve mesâkin tabirleri cem olduğundan bunlar en az dört sayılırlar.
Bu hâdisede mûsînin
iki kısım ümmehati evlâdı bulunup bir kısmı hali hayatında iken azad edilmiş
bulunsa vasiyeti, vefatiyle azad olacak ümmehati evlâdına sarf olunur. Fakat
vefatiyle azad olacak ümmehati evlâdı bulunmazsa vasiyeti, hali hayatında iken
azad edilmiş olan ümmehati evlâdına sarf edilir. Dürrül'muhtar, Eîbedaî,
(Şafiîlerce muayyen
bir şahıs İle fukara namına yapılan bir vasiyette o şahıs bir fakir gibi
sayılır. Velev ki zengin bulunsun. Bir kavle göre bu şahıs, fukaraya mukabil
olarak mûsâ bihin yansına müstahik olur. Diğer bir kavle göre kendisine dört
fakir ilâve edilerek mûsa bibin beşde birini alır, "liğer bir. kavle göre
de dörtte birini alır. Çünkü «fukara» tabiri en az üe fakire ıtlak olunur.)
200 - : Vârisler,
terikeden şu kadarın, meselâ? sülüs mikdarımn fülân şahsa vasiyet edilmiş
olduğunu .ikrar ettikten sonra, «hayır şu diğer şahsa vasiyet edilmiştir» diye ikrarlarından rücu
etseler buna itibar olunmaz, vasiyet evvelki şahsa ait olmuş olur.
201 - :
Vârisler, sülüsün fülân şahsa ait olduğuna şahadet edip bunu kendisine
verdikten sonra bunun başka bir şahsa aidiyetine şahadette bulunsalar bu
rüculan muteber olmaz. Şu kadar var ki ikinci şahsın hakkını* zayi etmiş
olduklarını ikrar etmiş olacakları cihetle ana da o sülüs mikda-nnı zamin
olurlar. Çünkü kendi aleyhlerindeki ikrarları sahihtir.
Fakat bu sülüsü henüz
birinci şahsa teslim etmemişler ise şahadetleri ikinci şahıs hakkında kifayet
eder, evvelki vasiyet hakkındaki şahadetleri bâtıl olur. Bu takdirde töhmet,
mündefidir, kendilerinden zamanı iskat maksadiyle böyle şahadette bulunmuş
olduklarını sanmaya mahal yoktur. Meb-sutı Serahsî.
202 - : Bir
müteveffanın terikesi vârisleri arasında kısmet olunduktan sonra bunlardan biri
müverrisinin sülüsi malını fülân kimseye vasiyet etmiş olduğunu ikrar etse bu
ikrarı yalnız kendi hakkında sahih olur. Binaenaleyh yalnız kendi hissei
irsiyyesinjn bîr sülüsü ifraz olunarak o kimseye verilir.
Meselâ : Zeyd ile Amr,
müteveffa babalarının altı yüz liradan
ibareti olan terikesini aralarında böldükten sonra Zeyd, «Babam malının
sülüsünü fülân zata vasiyet etmişti» diye ikrar etse hissesi olan üç yüz
liradan yüz lirayı ayırarak o zata vermesi lâzım gelir.
gayet müteveffanın
oğullarından biri bu veçhile ikrarda bulunduğu halde diğer bir şahıs çıkıp da
: «Müteveffa malının sülüsünü bana vasiyet etmişti» diye dâva ve biîbeyyine
isbat etse bu oğul un ikrarı bâtıl olur. Çünkü bu sülüs, hâkimin hükmiyle
başkası için sabit olduğundan artık mukarrün lehe bir şey kalmamış olur.
Mebsut, Dürri Muhtar.
203 - : Bir kimse, cebren kısmet olunabilir bir
malının, meselâ.: şu kadar dirhem veya
dînar veya ağnamının sülüsünü vasiyet edip de badehu bunların sülüsanı telef
olduktan sonra vefat etse baki sülüs, terikeden hariç olduğu takdirde tamamen
mûsâ lehe verilir.
Meselâ : üçte biri
vasiyet olunan otuz koyunun yirmisi telef olup da mütebaki on koyun, mûsînin
terikesinin üçte birinden fazla bulunmasa tama-' miyle mûsâ lehe verilir.
Cinsleri müttehit olan
mekîlât,.mevzunat ve melbusatta da hüküm böyledir. Fakat cebren kısmet
olunamayan bir malının, meselâ nevileri müte-favit bulunan libaslarının veya
kölelerinin sülüsünü vasiyet edip de bunların sülüsanı telef olduktan sonra
vefat eylese mûsâ lehe yalnız mûsâ binden baki kalan kısmın sülüsü verilir.
Haniyye, Hindiyye, Dürri Muhtar, Reddi Muhtar.
[59]
204 - : Mûsâ bihin mechûliyeti, vasiyetin
sıhhatine mani değildir.
Binaenaleyh bir kimse
: «Mâlînden bir cüz* veya bir nasip, veya bir taife veya bir mikdar gibi gayri
muayyen bir şey vasiyet etse caiz olur. Bu halde o kimse, bununla ne mikdar şey
kasd ettiğini hayatında iken söylemiş bulunursa âna itibar olunur, 'söylememiş
-bulunursa vefatından sonra vârisleri diledikleri mikdar şey verirler. Çünkü bu
tabirlerin aza da, çoğa da ihtimali vardır. «Malımdan bir şey, veya mallarımın bazısını vasiyet
ettim» denilmesi de bu hükümdedir.
205 - : Bir
kimse, : «Malımın bir sehmini fülân zata vasiyet ettim» dese bu, terikenin
südüsünden fazla olmamak üzere vârislere ait sehimlerin en a2ina masruf olur.
Ve bu sehimlere ilâve edilir.
Meselâ bu veçhile
vasiyette bulunan kimsenin bir zevcesiyle bir oğlu bulunsa vefatında mûsâ lehe
bir sümün hisse verilir, ve bu hisse sekiz sehme ilâve edilir, terikenin
dokuzunda biri mûsâ lehe, biri de zevceye, mütebakisi de oğula verilir. Bu
îmamı Azama göredir. Diğer bir kavle göre bu halde mûsa lehin hissesi südüs
mikdarından az olamaz. Diğer bir kavle göre de böyle bir vasiyet vukuunda
vârislere denilir ki mûsâ lehe dilediğiniz mikdar bir şey veriniz. Adeta
terikeden lâalettayin bir cüz' vasiyyet edilmiş gibi
olur.
Imarneyne göre ise bu
halde mûsâ lehe terikenin sülüsünden ziyade olmamak üzere vârislerden en az
alanın sehmi kada'r bir şey verilir.
Şayet" sülüsden ziyade olursa vârislerin icazet vermemeleri takdirinde
sülüs niik-darına red olunur. Hindiyye, Bedaî, Dürri Muhtar.
206 - : Bir
kimse vârisi olmadığı halde malının bir sehmini vasiyet etse terikesinin
yarısı mûsâ lehe, diğer yarısı da beytülmâle ait olur. Çünkü bu surette vâris
bulunmadığından sülüsden ziyadeye mani yoktur.
Vârislerden birinin
nasibi misliyle yapılan vasiyette o misi, vârislerin isimleri üzerine ziyade
kılınır :
Meselâ : Bir kimse
«Oğlunun nasibi mislini birine vasiyet etse, oğlu bulunsun bulunmasın, bu
vasiyeti caiz olur. Binaenaleyh iki oğlu bulunsa mûsâ lehe terikenin üçte biri
verilir. Bir oğlu bulunup da mücîz olursa ya-riâi verilir, amma mûcîz olmazsa
üçte birinden fazla verilemez.
Kezalik : «Kızının
nasibi mislini». vasiyette bulunsa bakılır : Eğer bir kızı var ise icazeti
takdirinde mûsâ lehe terikenin yarısı verilir, ademi icazeti takdirinde üçde
biri verilir. Ve eğer iki kızı var ise mûsâ validesine, on sehim oğluna, beş
sehim de mûsâ lehe verilir.
207 - : Bir
kimse, validesiyle bir oğlu bulunduğu halde bir kız nasibi mislini vasiyet etse
terikesi on yediden tashih edilerek iki sehim validesine, on sehim oğluna, beş
sehim de mûsâ lehe verilir.
Çünkü evvelâ
farizaların mahreci tashih olunup sonra mûsa lehe tahsis edilen nasip bu
mahrece ilâve edilir, ve kesri mucip olduğu surette her bi^ rinin hissesi
ayrıca taz'if olunur. Bu meselede mahreç altıdır, iki buçuk kız nasibi ilâve
edilince sekiz buçuk olur, bu da taz'ıf edilince on yedi eder.
208 - : Bir
kimse, bir oğlu ile bir kızı bulunduğu halde bir şahsa kızının nasibi mislini
vasiyet etse terikesi dörtten tashih edilerek iki sehmi oğluna, birer sehmi de
kıziyle mûsâ lehe verilir.
Kezalik : Bir kimsenin
bir zevciyle üç müteferrik kız kardeşi bulunduğu halde bir liüm kız kardeşi
nasibi mislini vasiyet etse terikesinin onda biri mûsâ İehe ait olur. Şöyle ki
mesele, dokuzdan tashih edilir, bir liüm kız kardeş sehmi de ilâvesiyle ona
çıkarılır, bundan 3 sehim zevceye, 4 senim ana baba bir kardeşe, -birerden 3
sehim de baba bir kız kardeş ile ana bir kız kardeşe ve mûsâ lehe verilir.
209 - : Bir
kimse, bir kıziyle asabadan bir kız kardeşi bulunduğu halde bir şahsa bir kız
nasibi mislini vasiyet etse mûsâ lehe terikenin rub'u verilir. Bunlar gerek icazet
versinler ve gerek vermesinler. Bir kız nasibi vasiyet etse terikenin sülüsü
verilir. îcazet versinler vermesinler. Hindiyye Çünkü bir kız nasibi kardeşiyle
bulununca üçte birdir, bir misli ilâve edilince mesele dörtten olmuş olur.
Misi denilmeyince bu ilâve yapılmamış oluyor.
210 - :Bir
kimse, bir şahsa oğlunun veya kızının nasibini vasiyet etse bakılır : eğer oğlu
veya'kızı var ise bu vasiyet caiz olmaz. Çünkü bunların nasibi başkasına
verilemez. Fakat bunlar mevcut değilse bunların mirasları mikdarını vasiyet
etmiş olacağından caiz olur.
Nitekim oğlu veya kızı
bulunsun, bulunmasın, bunların nasipleri mislini vaâiyet etmesi de caizdir.
Çünkü bir şeyin misli o şeyin gayridir. O halde mûsâ lebe bu nasip verilir. Şu
kadar var ki terikenin sülüsünden zait olursa bu ziyade vârislerin
icazetlerine mevkuf bulunur.
Meselâ mûsînin iki
oğlu olsa da bir şahsa bir oğlunun nasibi kadar bir şey vasiyet etmiş bulunsa
terikesinin sülüsam iki oğluna, sülüsü de o şahsa ait olur. Bir oğlu bulunsa
terikesinin sülüsü rnûsâ lehe. ait olur, oğlunun icazeti takdirinde mûsâ lehe
bir südüs daha verilir. Yani : terikesi oğlu ile mûsâ leh arasında nısfiyet
üzere bölünür. Hindiyye, Reddi Muhtar. [60]
211 - : Bir
kimse, vârislerine hitaben «Fülân şahsa borcum vardır, anı tasdik ediniz» dese
o şahsın terikeden sülüs mikdarı hakkında tasdik edilmesi lâzım gelir. Çünkü
bu halde ası! borç, ikrar ile, mikdan da vasiyet tarikiyle sabit olmuş olur.
Şayet o kimse,
vârislerine karşı böyle emr etmekle beraber bir takım vasiyetlerde bulunmuş
olsa vefatından sonra terikesinin evvelâ sülüsü mûsâ lehler için,, sülüsani da
vârisleri için tefrik edilir. Çünkü malûm olmayan borç, vasiyet ve miras gibi
malûm olan haklara müzahim olamaz.
Sonra vârisler ile
müsâ lehlere : «Bildiğiniz miktar borç tasdik ediniz*-denilir. Bu halde
vârislerin ikrar edecekleri mikdar kendileri için tefrik olunan sülüsandan
alınıp baki bir şey kalırsa kendilerine verilir. Mûsâ lehlerin
ikrar edecekleri mikdarda kendileri için
ayrılan sülüsden alınıp geriye bir şey kalırsa kendilerine bırakılır.
Meselâ : terike yüz
yirmi lira olsa bunun kırk lirası vesâya sahiplerine, seksen lirası da vârisler
için ayrılır! Sonra vesâya sahipleri borç mikdan-nm yirmi lira olduğunu tasdik
etseler mezkûr kırk liranın yirmisi borç sahibi için alınıp mütebaki yirmi
lira kendilerine bırakılır. Veya vârisler, borç mikdarımn otuz lira olduğunu
tasdik etseler mezkûr seksen liradan otuzu alınıp baki elli lira kendilerine
terk edilir.
Şayet mûsa lehlerin
veya vârislerin ikrar ettikleri borç, kendilerine isabet eden mikdara müsavi
olsa o halde kendilerine hiç bîr şey terk olunmaz. Musa bihin mikdan terikenin
-sülüsünden noksan olduğu takdirde ise mûsa lehlerin ikrar edecekleri borç,
kendilerine isabet eden vasiyet hisseleri nisbetinde olarak kendilerinden
alınır.
212 - :
Yukarıdaki mesele mucebince kendisine terikenin sülüsü Vasiyet edilmiş olan
kimse, bir mikdar borç ikrar edip varisler de borcun bu mikdar olduğunu tasdik
etseler, o mikdarm bir sülüsü bu mûsa lehden, sülüsanı da vârislerden alınır.;
Fakat vârisler, mûsâ lehi tekzip edip de anın ikrar ettiği borçtan ekalli
itiraf etseler, bu surette ittifak ettikleri mikdarm sülüsü mûsâ lehden,
s,ülüsam da vârislerden alınıp zait miktar da ayrıca mûsâ lehden alınır.
Şayet alacak iddia
eden şahıs vârisler ile vesâya sahiplerinin ikrar ettikleri mikdardan ziyade
alacak iddiasında bulunsa vârisler ile mûsâ lehlerden her birinin ademi ilme.
yani : borcun iddia edilen mikdarda olduğunu bilmediklerine yemin ettirilmesi
lâzım gelir.
213 - : Br
kimse, vârislerine hitaben : «Her kini benden bir şey iddia ederse veriniz»
dese buna itibar olunmaz. Fakat «vasi verilmesini münasip görürse ı veriniz»
derse bu bir vasiyyet olarak malının sülüsünden muteber olur. Çünkü bu surette
de her ne kadar mûsâ leh meçhul ise de vasiyyet. tefviz suretiyle yapılmış
olduğundan sahih bulunmuştur.
Bir kimse, vârislerine
«Fülân şahıs benim malımdan ne iddia ederse sâdıkdır» demiş olunca bakılır :
Eğer o şahsın malûm bir mal hakkında dâvası sebk etmişse o mal, terikenin
hepsinden muteber olarak kendisine ve rilir. Fakat böyîe bir dâvası sebk
etmemiş ise - bilâhare vuku bulacak iddiasına mebni - kendisine bir şey
verilmesi lâzım gelmez.
214 - : Bir
kimse, bir yabancı şahıs ile vârisine veya katiline bir mal, meselâ:
terikesinin sülüsünü vasiyyet etmiş olsa vefatında o şahıs-bu sülüsün nısfını
alır, tamamını alamaz. Çünkü vâris ile katil de esasen vasiy-yete ehildirler.
Binaenaleyh diğer vârislerin icazeti takdirinde bunlar da diğer nısfı alırlar.
Bir kavle göre bu halde bu sülüsün tamamı o şahsa aitolur. Çünkü vâris ile
katil vasiyyete mahal değildirler. Maamafih, bu kavi, mercuhdur.
Fakat bir kimse, bir
yabancı ile beraber vârisine bir borç veya bir ayn ikrar etse bu ikrarı ne
vârisi hakkında,-ne de o yabancı hakkında sahih olmaz. Çünkü bu ikrar, yabancı
ile vâris arasında müşterek bir alacağı ihbardan ibaret olduğundan vâris
hakkında' bâtıl olunca şeriki hakkında da bâtıl olur. Vasiyyet ise iptidaen
temlik olduğu cihetle vâris ve katil hakkındaki temlikin butlanı, yabancı
hakkındaki temliki iptal etmez.
Şu kadar var ki
mukarrün leh olan vâris, o yabancıya borç olduğunu tasdik ederse terikeden
kendi hissesine düşen mikdardan bir nisbet dahilinde o itiraf ettiği borcu
ödemesi lâzım gelir, ikrar bahsine müracaat!..
Bu ikrarın böyle sahih
olmaması îmamı Âzam 'ile îmam Ebu Yusüfe göredir. îmam Muhammede göre yabancı
hakkında sahilidir. Binaenaleyh ikrar edilen borç veya aynin yarısını o
ecnebiye vermek lâzım gelir. Bcda-yî, Dürri Muhtar. [61]
215 - :
Hükmünü filhal icap edip teberru mânâsım mutazammın bulunan tasarruflarda akid
hali muteberdir. Binaenaleyh bu tasarruflar âkidin hali sıhhatinde vaki olursa
bütün emvalinden, marazı mevti halinde
vuku bulursa emvalinin sülüsünden tenfiz olunur.
Meselâ : bir kimsenin
memlükünü azat etmesi veya birisine muhabatta veya hibede bulunması veya bir
şeyi zamin olması hali sıhhatinde vaki olunca bütün emvalinden, hali marazında
vuku bulunca da emvalinin sülüsünden muteber olur. Bundan yalnız menfaatlere
ait teberruler müstesnadır. Nitekim beyan 'olunacaktır.
Fakat mâbadelmevte
muzaf olup hükmün.ü badelmevt icap eden tasarruflarda akit haline itibar
olunmaz. Binaenaleyh bu tasarruflar âkidin gerek sıhhat ve gerek marazı mevt
halinde vaki _olsun, yalnız emvalinin sülüsünden tenfiz olunur.
Meselâ : bir kimse,
mariz olsun olmasın : «Vefatımdan sonra kölem hürdür» veya «şu malım Zeyd
içindir» dese bu tasarrufu, yalnız emvalinin sülüsünden muteber olur. .
216 - :
Marazı mevt ile marîz olan kimse, kölesini azat etse veya bir malını muhabat
yoliyle satsa veya bir malını bir şahsa hibe ve teslim else veyahut birine
kefalette bulunsa bu tasarrufları malının sülüsünden muteber olur. Şayet bu
tasarruflariyle beraber bir takım vasiyetleri de bulunsa bakılır : eğer
terikesinin sülüsü bunların hepsine kâfi ise febiha, kâfi değilse i'tak,
muhabat, hibe, kefalet hakkındaki tasarrufları, vasiyetleri üzerine takdim
olunur. Fakat böyle bir marîz, bir malım birisine hibe edip de
mevhubün leh tarafından kabz bulunmadan
vefat etse hibe bâtıl olur. Çünkü böyle bir marizin hibesi her ne kadar
vasiyet mesabesinde ise de nefse! 'enir İtibariyle yine hibedir. Binaenaleyh
kabzdan evvel vâhibin vefatîyle bâtıl olur.
.
217 - :
Yukarıdaki mesele mucebince müneffez olan ıtk hali, vasiyet bilmâl üzerine
mukaddemdir. Binaenaleyh bir kimse, malının sülüsünü birine vasiyet ettikten
sonra bir kölesini terk ederek vefat etmekle vârisleri ile mûsâ lehden her
biri, o kimsenin bu köleyi azat etmiş olduğunda ittifak ettikleri halde bu
azat hâdisesinin zamanında ihtilâf ederek mûsâ leh, «müteveffa köleyi hali
sıhhatinde azat etmişti» deyip vârisler de : «Hayır marazı mevtinde azat
etmişti» diye iddiada bulunsalar söz maal'yemîn vârislerin olur. Bu halde
terikenin sülüsünden evvelâ köle çıkarılır, badehu bir şey kalırsa mûsâ lehe
verilir. Fakat mûsa leh müddeasmı beyyine ile isbat ederse köle terikenin
tamamından azat olmuş olur.
218 - : Mâbadelmevte muzaf olan ıtk, vasiyet üzerine
mukaddem değildir.
Binaenaleyh bir kimse
: «Vefatımdan sonra kölemi azat edin» veya «ve-vatımdan birgün veya bir ay
sonra şu cariyem hürdür» diye vasiyet etse, bu. sair vasiyetleri mesabesinde
olmuş olur.
219 - : I'takdan
evvel vuku bulan muhabat, terikenin
sülüsü müsait olmadığı surette i'taka takdim olunur. Amma ftakadan sonra
yapıldn mu-babat, i'taka müsavi .tutulur. Meselâ
:" Biri yüz, diğeri iki yüz lira kıymetli iki kölesinden başka malı
bulunmayan bir mariz, bunlardan evvelâ iki yüz lira kıymetli kölesini bir
kimseye yüz liraya satıp da sonra yüz lira kıymetli kölesini azat etse malının
sülüsü, yani bu iki kölesinin kıymetleri sülüsü yalnız muhabata sarf edilir,
azat edilen kölenin ise tamam kıymeti için say1 etmesi lâzım gelir.
Fakat evvelâ yüz lira
kıymetindeki kölesini azat edip de badehu iki yüz Hrn kıymetindeki kölesini yüz
liraya satsa malının sülüsü bu ikisi arasında münasafeten taksim olunur. Bu.
halde azat edilen kölenin yarısı meccanen azat olmuş, olup diğer yarısı için de
çalışması lâzım gelir. İkinci köleyi ise muhabat sahibinin yüz elli liraya
satın alması iktiza eder. (142) nci meseleye de müracaat!
220 - : Marizin menfaatlere ait teberrüati malının
tamamından muteberdir.
Binaenaleyh bîr kimse,
marazı mevtinde meselâ : hanesinin süknaslnı veya kölesinin hizmetini bir şahsa
filhal teberru etse, bu tasarrufu bütün emvalinden muteber olur. Kezalik
hanesini ecri mislinden noksana icar etse icare, malinin tamamından caiz olur.
Bir kimse, mariz iken
bazı vasiyetlerde bulunduktan, sonra o marazdan ifakat bulup da bir müddet daha yaşadıktan sonra
tekrar mariz olsa sabık vasiyetleri halleri üzere baki kalır. Meğer ki
vasiyetleri zamanında : «Eğer ben bu marazdan vefat edersem şöyle vasiyet
ettim» demiş olsun. Bu tak dirde o marazdan ifakat bulunca vasiyetleri
bâtıl'olur. (35) inci meseleye müracaat!..
Kezalik bir kimse, bir
takım vasiyetlerde bulunup bunlara dair bir vasiyetname yazdığı gibi Dâhare
hasta olup başka vasiyetlerde bulunarak bir vasiyetname daha yazsa bakılır,
eğer birinci vasiyetlerinden rücu ettiğini bu İkinci vasiyetnamede yazmış
bulunursa bu birincilerin hükmü kalmaz, fakat böyle bir şey yazmamış olunca
her.iki vasiyetnamesiyle de amel olunur. Hindiyye. [62]
221 - :
İhtilâfı dîn, vasiyete mani değildir.
Binaenaleyh bir
müslimin bir zimmîye vasiyeti sahih olduğu gibi bir zim-minin de bir müslime,
vasiyeti caizdir.
Meselâ bir müslümanın,
islâm tabiiyetinde bulunan bir museviye veyn îsevîye caiz olduğu gibi bir
Isevînin de islâm tebeasında bir müsevîyo vasiyeti caizdir.
Fakat bir müslimin
veya bir zimminin bir harbîye vasyeti sahih değildir. Çünkü muharip otan bir
düşmana bir malı temlik etmek, onun gayesine yardım demektir.
Müste'min bulunan bir
harbîye yapılacak vasiyet hakkında ise ihtilâf vardır. îmamı Azamdan bir
rivayete göre bu da caiz değildir. Çünkü bunda da muharip bir düşmana yardım
mahiyeti vardır. Diğer bir vasiyete göre ise caizdir. Bedaî, Dürri Muhtar.
222 - :
Zimmîlerin muammeiât kabilinden olan vasiyetleri bil'icma s;ı-hihdir. Sair
vasiyetlerinde dört hat mutasavverdir. Birincisi : bu hasiyetler, gerek
müsİimanlarca ve gerek kendilerince kürbetten madud bir cihete aiı bulunur. Bu
halde mûsâ leh gerek muayyen ofsun ve - gerek olmasın her halde sahih olur.
Sadaka ile i.tak ile Beytimakdiste kandil yakmak üe vasiyet gibi. İkincisi :
vasiyetler, müslimanlarca ma'siyet kendilerince kürbetten madid bulunur. Bu
takdirde bunlar îmamı Azama göre muteberdir, tenfizi icap eder, îmameyne göre
ise bunlar bâtıldır, tenfizi lâzım gelmez. Çünkü bunlarda hakikaten bir kurbet
mânası yoktur ki Allah için vasiyet edilmiş sayılsın. Kilise veya beytünnar
yapılmasiylc vasiyet gibi. Üçüncüsü' : bu vasiyetler, müslimanîarca kurbetten
madud olup kendi itikatlarınca ma'siyet bulunur. Dördüncüsü : bunlar hem
müslimanlarca, hem de kendilerince ma'siyet sayılır. Bu iki takdirde ise bunlar
bil'ittifak sahih olmazlar. Bir zimmînin hac için, müslümanlara mescid inşa
edilmesi için veya mukanniyeler, naihalar için vasiyet etmesi gibi.
Şu kadar var ki böyle
bir vasiyet, muayyen kimseler namına yapılırsa onlara temlik olmak üzere caiz
olur. Mebsut, Bedaî, Hindiyye, Dürri Muhtar.
223 - : Bir
zimmi, hali hayatında hanesini bîa veya kenîse veya ateş-kede ittihaz ettikten
sonra ölse bu hane miras olarak vârislerine intikal eder, bunda ittifak vardır Çünkü bu,
tescil olunmadık bir vakıf
hükmündedir, vahut bir ma'siyet olduğundan sahih bir vakıf hükmünde olamaz.
Fakat hanesini muayyen, yani mahsur kimseler için bîa veya kenîse ittihaz
edilmesini vasiyet etse bu vasiyeti o kimselere temlik olarak terikesinin
sülüsünden caiz olur. Bu halde o kimseler bu haneyi bîa veya kenîse yapmaya
mecbur olmazlar.
224 - : Bir
zimminin islâm beldelerinden birinde yeniden bir bia veya kenise inşası için
yapacağı vasiyet caiz olmaz. Şu kadar var ki islâm şeai-rinden hali, zimmîlere
tahsis edilmiş bir karyerde bunların
inşa edilmesi hakkındaki vasiyeti caiz olur. Bunlar, gerek muayyen ve gerek
gayrı muayyen kimseler için olsun.
225 - :
Zimmiierin vasiyetleri de vârislerinin icazetleri lâhik olmadıkça terikelerinin
yalnız sülüsünden muteber olur. Ve bunların kendi vârislerinden bazılarına
vasiyetleri diğer vârislerinin
icazetleri bulunmadıkça sahih olmaz.
226 - : Bir
müste'min = ecnebi tabiiyetinde olup me'zunen islâm beldelerinden birinde
bulunan bir gayri müsiim, islâm ülkesinde vârisleri bulunmadığı halde
emvalinin tamamını b'r reüslime veya bir zimmîye veya kendisi gibi bir
müste'mine vasiyet etse caiz olur. Fakat islâm ülkesinde vâris leri bulunursa
vasiyeti emsalinin yalnız sülüsü hakkında muteber olur.
Meselâ böyle bir
müste'minin dari isîâmda bir oğlu bulunsa terikesinin sülüsü mûsa lehe.
sülüsanı da bu oğluna ait olur.
Böyle bir müste'minin
ecnebi memleketlerindeki vârislerine itibar olunmaz. Şu kadar var ki malının
meselâ : yarısını vasiyet etmiş bulunsa bu nafiz olup terikesinin yansı mûsâ
lehe verilir, diğer yarısı da miras kabilinden olmayarak vârislerine
gönderilir. Müste'min bahsine müracaat!...
227 - :
itikadından dolayı tekfir olunmayan ehli
hevanm vasiyetleri, ehli sünnetten olan müslümanlarm vasiyetleri gibidir. Fakat tekfir olunan ehli hava, mürted
hükmünde olduklarından vasiyetleri mevkufdur. Ehli sünnet ve cemaat itikadına
rücu ederlerse vasiyetleri nafiz olur. Amma bu hal üzere ölürlerse diğer
tasarrufatlan gibi vasiyetleri de bâtıl olur. Lâkin mür-tedde, vasiyet
hususunda zimmiyye hükmündedir.
Binaenaleyh vasiyetleri bir zimmî veya zimmiyyenin vasiyetleri gibi
sahih olur. (103) üncü meseleye müracaat!. Müslimin mürtede vasiyeti de caiz
değildir. Hindiyye. (Emmei sclâseye göre zimmiye de. harbiye de
vasiyet caizdir. Çünkü bu. bir atiyye, hibe mesabesindedir. Fakat imam Ahmede
göre muayyen olmayandır gayri müslime vasiyet, sahih değildir. Yahuda,
Nesaraya, Mecûsa veya Yehûd fukarasına diye yapılacak vasiyetler gibi.
Keşgafüllanai Elmîzanülkübra.) [63]
İÇİNDEKİLER
: Vesayet akdine müteallik bazı meseleler. Vasilerin evsafı ve azil ve
tebdilleri. Vasiyyl münferidin tasarrufah, müteaddid vasilerin tasarrufatı.
Çocuklar hakkında velayeti tasarrufa müteallik bazı meseleler. Vasiler ile
vârislerin terikeye rücua müstahlk olup olmadıklarına dair bazı meseleler.
Vasilerin sözleriyle tasdik olunup olunmadıklarına dair bazı meseleler
Vasilerin tazmini ve butlanı İcap edip etmeyen bazı tasarrufları. Vasilerin
İkrar ve şahadetleri. Hakim tarafından vasi nasb edilmesini muclb hususlar.
Vasi yy i muhtar ile vaslyyi mansup arasındaki farklar. [64]
228 - : Vesayet, icap ve kabul île münakit olur.
Meselâ : bir kimse,
bir zata hitaben «Sen benim vasimsin» veya «Sen benim malımda vasisin» veya
«Sen benim vefatımdan sonra vekilimsin» veya «vefatımdan sonra evlâdımı sana
teslim ettim» veya «vefatımdan sonra evlâdımın işlerini deruhde et» veyahut
«vefatımdan sonra evlâdımın levazımını rüyet eyle» gibi tasarrufî tefvize
delâlet eden tabirlerden biriyle icapta bulunup o zat da kabul etse vesayet
tamam olur.
229 - :
Vesayette kavlen kabul caiz olduğu gibi fi'len kabul de caizdir.
Binaenaleyh bir kimse,
bir müteveffa tarafından vasî tayin edilmiş olduğunu bilmediği halde onun
terikesinden bir şey satsa akdi vesayet lâzım ve o satış muamelesi nâfîz olur.
Çünkü bu suretde vesayeti fi'len kabul etmiş olur, vasinin tasarrufundaki
sıhhat ise vesayete vukufuna mütevakkıf değildir.
Kezalik vârislere
yarayacak bir şey satın alsa veya müteveffanın bir borcunu odese veya bir
alacağını tahsil etse vesayeti'fi'len kabul etmiş olur.
230 - : Bir
kimse.mûsi tarafından teklif olunan vesayeti anın yanında haberi olarak kabul
etse vesayet, münakit, red etse merdu'd olur. Kabul ettiği takdirde bilâhare
mûsînin muvacehesinde veya ana ilâm etmek şar-tiyle kıyabında bu vesayetten
nefsini çıkarabilir. Çünkü vesayet, teberrüat kabilinden olduğu cihetle mûsînin
vasiye tasarrufu ilzama hakkı yoktur.
Fakat mûsînin haberi olmaksızın kıyabında veya vefatından sonra nefsini
vesayetten çıkaramaz. £ira bu takdirde mûsîyi tağrîr etmiş olur.
231 - : Bir
kimse, kendisine vasâyet teklif ve tevcih edildiği zaman sükût etmiş olsa
sonra mûsinin vefatından vesayeti dilerse kabul ve dilerse red edebilir. Çünkü
bu takdirde mûsiyi tagrir etmiş olmaz. Bununla beraber vesayeti reddettiği
halde henüz hâkim tarafından reddi infaz
edilmeden bilâhare kabul eylese sahih olur. Ama hâkim tarafından reddi
tenfiz, meselâ : yerine başkası vasi nasb edilse artık kabulü muteber olmaz.
imam Züfere göre bu
red caizdir, binaenaleyh mahalli ictihad olduğundan bu babda salâhiyeti haiz
olan hâkimin tenfizi sahih olmuş oluyor.
232 - : Bir
kimse, iki zatı vasr tayin ettiği halde vesayeti bunlardan biri kabul edip
diğeri rızasına ve ademi rızasına delâlet edecek bir şey südûr etmeksizin
sükût etse kabul eden zatin terikede münferiden tasarrufu caiz olmaz. Bu halde
sükût eden zat, vesayeti kabul etmezse kabul eden zata hâkim tarafından başka
bir vasi daha zam ve terfik edilerek terikede bunlar bir-likde tasarrufda
bulunurlar.
Kezaîik vasi tayin
edilen iki zattan biri mûsiden evvel vefat edip-de badehu diğeri kabul etse bu
zat terikede münferiden tasarrufa kadir olamaz.
233 - : Bir
mûsinin vasisi, o mûsînin ahfadı hakkında da vasidir.
Şöyle ki : bir kimse,
büyük ve küçük evlâdı bulunduğu halde bir zatı vasi nasb edip de bu evlâdından
bazıları da evlâdını terk ederek vefat eylese o zat, hem o mûsinin evlâdı, hem
de vefat eden evlâdının evlâdı hakkında vasi olmuş olur.
234 - : iki
ve daha ziyade vasi tayini sahih olduğu gibi vasî ile beraber nazır tayini de
sahih olur. Maamafih nazır, vasi olmadığından tasarrufa salâhiyeti yoktur. Ve
müteveffanın emvalini tutup muhafaza etmek hususunda vasî, nazırdan evlâdır. Şu
kadar var ki nazırın malûmatı
olmadıkça vasî, münferiden tasarrufda bulunamaz, şayet tasarrufta
bulunup da yetimin malı telef olsa bunu tazmin etmesi lâzım gelir.
Hâkim de bir çocuğun
vasisi üzerine başkasını, meselâ : validesini nazır nasb edebilir. Dürri
Muhtar. Ali Efendi Fotâvast.
235 - : Bir
kimse, vasi nasb ettiği zatı, vasiyyetini infaz için bir miktar meblâğ
mukabilinde isticar etse icare münakit olmaz. Çünkü o zat. bu mûsînin
vefatından sonra vesayette bulunacağından bununla icare bâtıl olur. Şu kadar
var ki bu meblâğ, o zata bir süa - atiye kabilinden olarak terikenin sülüsünden
verilir.
Kezalik bir kimse, bir
zata «Benim vasiyyi muhtarım olmak üzere sana şu kadar meblâğ ücret verdim»
dese bu şart bâtıl ve mezkûr meblâğ vesâ-' yeti kabul eden d zata bir vasiyet
olmuş olur. [65]
236 - :
Vasinin âkil, baliğ, hür, müstakim ve tasarrufunda ehliyeti kâ-mileyi haiz
olması lâzımdır.
Binaenaleyh bir
müslüman, bu evsafı haiz olmayan bir şahsı, meselâ : bir çocuğu veya bir köleyi
velev ki mevlâsımn izniyle olsun, veya bir gayri müslimi ve yahut malı itlaf
edeceğinden korkulan bir fâsıkı vasiy nasb etmiş olsa hâkim, bunu vesayetten
çıkararak yerine lüzumlu vasıfları haiz hür, müslim, salih bir zatı vasiy tayin
eder. Şu kadar var ki bu vesayet, bidayeten sahih olduğundan bunların
çıkarılmalarından evvelki tasarrufları caiz bulunmuş olur.
Bir de de vesayetten
sonra çocuk baliğ olsa, köle azat edilse, gayri müslim müslüman olsa, fâsik
tâib bulunsa artık hâkim bunları vesayetten çıkarmaz. Çünkü azli, çıkarmayı
icab eden. hal zail olmuş olur. Meğer ki gayri me'mun bulunsunlar.
237 - :
Zimmînin bir müslümanı vasî nasb etmesi caizdir. Nitekim bir hususa vekil tayin
etmesi de muteberdir. Şu kadar var ki zimminin terike-sinde şarap veya hınzır
gibi müslümanlarca gayri mütekavvim bulunan bir mal bulunursa müslüman olan
vasiye lâyık olan odur ki bunları satmaya emin olduğuna kani olduğu zimmîlerden
birini tevkif etsin, buna bizzat mübaşerette bulunmasın. Bu mesele Hanefiyyeye
göredir.
(imam Şafiîye göre bu
vesayet caiz değildir. Çünkü dîn ihtilâfı bir müs-limin miras hususunda zimmîye
halef olmasına mani olduğu gibi vasi sıfatiy-le malında tasarruf itibariyle
halef olmasına da manidir. Elmebsut.)
238 - :
Vasisi müslim bulunan bir. zimminin terikesinden bir borç hakkında zimmîlerin
şahadetleri caizdir. Çünkü bu şahadet, vasî aleyhine değil, müteveffa zimmî
ile vârisleri aleyhinedir. Böyle bir şahadet ise anların haklarında bir
hücettir. Fakat bu müslim olan vasinin bizzat tevelli etmiş olduğu akitler
hakkında zimmîler, şahadette bulunamazlar, zira bir müslümanın başkası için
bir akde mübaşereti, kendi nefsi için mübaşereti menzilesindedir. Bu akitten
dolayı icap ed,en borç, kendi - zimmetinde vâcibül-eda bir deyn gibi olmuş
olur. Binaenaleyh kendi hakkında hüccet olacak bir şahadet bulunmadıkça bu akd
sabit olmaz. Metjsut.
239 - : Bir
kimse, bütün evlâdı sagîr oldukları halde kendi kölesini vasi nasb etse vesayet
sahih olup köle vesayette ibka edilir.
Çünkü bu köle, ehliyetine mebni mÛBÎ yerine ikame edilmiş olacağından, mûsî
gibi tasarrufda müstakil olur. Binaenaleyh bu köle satılamaz. Nitekim
kendisinin veya başkasının mükâtebini vasiy nasb ettiği takdirde de
vesayet, sahih olur.
Fakat o kimsenin
evlâdından bir kısmı büyük bulunursa bu vesayet sahih olmaz. Zira bu takdirde
büyük evlât, o köleyi tamamen veya hissesi miktarı kısmen satabileceğinden
kölenin vesayeti ifadan âciz kalacağı bedi-hîdir.»
Bu mesele, îmnu Azama
göredir. îmameyne gora vârisler, büyük olsunlar olmasınlar bu vesayet sahih değildir, çünkü bu,
memlûkün mâlikine velayeti kabilinden olacağı cihetle kalbi meşru dernektir.
240 - :
HâKim, haizi ehliyet olan bir vasiyyi muhtarı azl etse azli nafiz olmaz. Fetva
bu veçhiledir. Azli nafiz olmakla beraber hâkimin günahkâr olacağı da beyan
olunmaktadır. Fakat vasinin hiyaneti tebeyyün ederse azli Jâzım gelir.
Kezalik vasiyyi
muhtar, mûsisi bulunan müteveffanın zimmetinde bir mikdar alacağı olduğunu
iddia etmekle hâkim tarafından itham olunsa mücerret bununla vesayetten
çıkarılmaz. Belki hâkim tarafından yalnız o mikdar borç hususunda diğer bir
vasi nasb olunur.
Fakat hâkim, vasiyyi
mansubu haizi ehliyet olsa da azl edebilir. Şu kadar var ki azli bir maslahata
müstenit olmalıdır.
241 - :
Vasiyyi muhtarın vesayet işlerini tek basma görmekten aczi beyyine ile zahir
olsa mûsî ile vârislerinin haklarını siyanet için hâkim tarafından ana başka
bir vasi daha terfik edilir. Fakat vasinin aczi hakkındaki mücerret ihbara
mebni bu terfik aciz olmaz.
Nitekim hâkim,
vârislerin veya içlerinden bazılarının şikâyetleri üzerine hiyaneti zahir
olmadıkça vas'yi azl edemez. Amma vasinin vesayeti ifadan aczi sabit olursa
hâkim tarafından münasip biri tayin olunur. Zira bu takdirde vasinin ibka
edilmesinde zarar mevcut, maksadın husulü gayri me'mul-dür.
242 - :
Hâkim, sabık mesele mucebince vasi tayin edeceği ikinci şahsa : «Seni vasi
nasb ettim» veya «seni birinci
vasiye terfik ettim» derse bununla birinci vasi münazil olmaz. Binaenaleyh bu vasi, bir müddet sonra «ben
vesayet umurunu ifaya kudret buldum» derse hali üzere vesayette ibka edilir.
Fakat hâkim ;
ikincivasîye «seni birinci vasinin yerine ikame ettim» demiş olursa birinci
vasi münazil olur. Reddi Muhtar.
243 - :
Hâkim,, vasiyyi muhtarın mevcudiyetine muttali olmamakla müteveffaya bir vasi
nasb edip de bilâhare vasiyyi muhtar, zuhur ederek vesayeti deruhde etmek
istese buna muktedir olur. Çünkü hâkimin vasi nasb etmesi, vasiyyi muhtarı
vesayetten çıkaramaz. Şu kadar var ki gaybeti mün-katıa ile gaib bulunan
vasiyyi muhtarın gaybubeti halinde vasiyyi rnansubun vuku bulan tasarrufları
nafiz olmuş olur.
244 - : iki vasiden birinin azli veya tecennün
etmesiyle vesayet bâtıl olmaz.
Binaenaleyh iki
vasiden biri azlini mucip bir hali tebeyyün etmekle azl olunsa veya bunlardan
biri cünûni mutbik ile mecnun olsa vesayet zail olmaz, belki hâkim, anın
yerine emin gördüğü kimseyi nasb eder.
245 - : iki
vasiden birinin vefatiyle de vesayet bâtıl olmaz.
Binaenaleyh iki
vasiyyi muhtardan biri vefat ettikte eğer berhayat Uı-lunan vasiyi istihlâf
ederse bu vasî, mûsînin terikesinde münferiden tasarruf eder, ve eğer başka
bir zatı vasî nasb ederse berhayat bulunan vasî, münferiden tasamıfda
bulunamayıp o zat İle birlikte tasarrufta bulunur.
Fakat kendi yerine ne
berhayat bulunan vasiyi, ne de başka birini tayin etmezse bu halde hâkim
tarafından berhayat bulunan vasiye diğer bir vasî zam ve terfik olunur. Çünkü
mûsinin maksadı, iki vasinin tasarrufa oldu-. ğ\mdan - istihlâf bulunmadıkça -
bir vasinin tasarrufu caiz olmaz.
246 - : Bir
kimse, İki zatı «malımın sülüsünü dilediğiniz yere sarf ediniz» diye vasi nasb
ettiği halde bunlardan biri vefat etse vasiyet bâtıl ve bu büiüs vârislere ait olur.
Çünkü bu sarf, iki kişinin meşiyyetine muallâk bulunduğundan birinin vefatından
sonra tasavvuru kabil olamaz.
Fakat «malımın
sülüsünü fakirlere tahsis ettim, vasiler bunu fukaradan dilediklerine sarf
etsinler» demiş olduğu surette vasilerden birinin vefatı üzerine vasiyet bâtıl
olmaz. Belki hâkim, berhayat bulunan vasiye o malı dilediğin fakirlere ver»
diye tasarrufu iÜ ak veyahut ana başka bir vasî terfik eder.
247 - :
Vasiyyi muhtar, haberi azl kendine vâsıl olmadan mün'azü olur.
Binaenaleyh bir kimse,
vasi tayin ettiği kimseyi kabulünden sonra haberi olmaksızın gıyabında azil,
yani : vesayetten ihraç etse sahih olur. Bu. İmamı Azama göredir, imam Ebu
Yusüfe göre sahih olmaz. Dürri Muhtar.
248 - : Bir
kimse, bir zatı «Her ne zaman dilerse nefsini vesayetten azl edebilmek üzere»
vasî nasb edebilir, bu caizdir.
Binaenaleyh böyle bir
vasi, dilediği zaman kendisini vesayetten çıkarabilir.
249 - : iki
hâkimden her biri, diğeri tarafından nasb olunan vasiyi azl etse nafiz olur.
Fakat bu azlin bir maslahata mübteni olması lâzımdır. [66]
250 - : Bir
müteveffanın borcu, vasiyeti bulunmadığı gibi vârisleri de büyük Ve hâzır
bulunsalar vasisi, terikesinden hiç bir şey satamaz. Fakat vârisler büyük
olmakla beraber gaib bulunsalar vasî, yalnız uruza müteallik terikeyi
satabilir,
Kezalik borç olup
vârislerden bazıları küçük, bazıları büyük olsalar, vasi, terikeden küçüklerin
hisselerine isabet eden hem uruzu, hem de akarı borç mikdannea satabilir. »Amma
büyük vârislerin hisselerini satamaz. Meğer ki gaip bulunsunlar, o halde
yalnız uruzdan olan hisselerini satabilir.
Bu mesele îmameyne
göredir, imamı Azama göre terikede borç veya vasiyet veya vârisler arasında
çocuk bulunursa vasî, ur uzuda, da, akarı da sa-
tabilir. Çünkü vasinin
velayeti terikenin bir kısmında sabit olunca diğer kısmında da sabit olmuş
olur. îmameyne göre ise vasinin velayeti çocukların hisseleri hakkındadır,
büyüklerin hisseleri hakkında değildir. Mebsutı Serahsî, Dürri Muhtar.
251 - :
Vasî, büyük vârislere isabet eden akan, onların gıyablannda mücerret helâ*c
korkusundan dolayı satamaz. Çünkü bu helak nâdirdir.
252 - :
Terikeye borç veya vasiyet taallûk ettiği halde vârisler mallarından borcu eda
veya vasiyeti tenfiz etmeseler vasî, vârisler büyük ve hazır bulunsalar da
borcun ödenmesine, vef vasiyetin sülüs mikdarından infaz edilmesine kifayet
edecek kadaE terikeden satabilir. Velev ki terike akardan ibaret olsun. Hattâ
borç terikeyi muhit olursa terikenin tamamını satar.
253 - :
Vasî, terikede bulunan bir mataı, meselâ bir köleyi tesviyei deyn için
garimlerin gıyablarında da satabilir. Bu satış sahihtir. Çünkü guremanın haklan
terikenin suretine değil, maliyetine teallûk eder.
254 - : Vasî, mûsînin akarını vefaen satabilir. Çünkü bu satış, rehn hükmünde olduğundn bununla akar
ibka edilmekle beraber
ihtiyaçta def edilmiş olur.
255 - :
Vasî, yetimin malını ecnebiye, yani : vârislerden ve lehlerinde şahadeti
caiz-olmayan kimselerden başka bir şahsa gabni yesîr ile satabileceği gibi
böyle bir ecnebinin malını da yetim için gabni yesîr ile satın alabilir. *
Meselâ vasî, yetimin
yüz kuruşluk bir malını doksan beş kuruşa satsa, ve bilâkis doksan beş kuruşluk
bir malı yetim için yüz kuruşa satın alsa sahih olur.
Kezalik yetimin'bir
malını kısa bir müddetle = eceli yesîr ile, veresiye satması da caizdir.
Fakat vasî, böyle bir
malı gabni fahiş ile alıp satamaz, bu sahih değildir. Çünkü vasinin velayeti
nazariyye olduğundan fahiş nazarı müstelzim tasarrufları caiz olamaz. Bu halde
vasinin satışı fasit olur. Ve bu.surette müşteri, satılan şeye kabz ile mâlik
olunca zararı vasi zamin olur.
256 - :
Vasî, yetimin bir malını vârislerden birine hakîkî kıymetiyle satsa veyahut
vârislerden bîr malı yetim için hakiki kıymetiyle satın alsa caiz olmaz.
Nitekim sıhhatde
bulunan bir vâris, marazı mevt ile hasta olan raüver-risine bir malı kıymeti
misliyyesiyle satsa veya anın bir malını kendi namına kıymeti misliyyesiyle
satın alsa caiz olmaz. Çünkü bu muamele, vâris hakkında bir vasiyet demektir.
257 - :
Vasiyyi mansup, yetimin malını kendisi için asla satın alamaz, kendi malını da
yetim için asla satamaz. Çünkü bu vasî, hâkimin vekili hükmündedir. Hâkimin
fi'-H ise kaza olduğundan vekilinin fi'li kaza demektir. Bir kimsenin kendi
hakkında kazası ise caiz değildr:
Lehine şahadeti caiz
olmayan kimselere satması veya onlardan satsn alması hakkında da hüküm
böyledir.
Fakat vasiyyül'eb,
çocuğun akar kabilinden olmayan bir malım, çocuk için menfaati zahireyi müfit
olmak şartiyle, yani : kıymetinin bir buçuk misliyle kendisi İçin alabilir.
Kendi malını da kıymetinin sülüsaniyle çocuğa satabilir.
Meselâ : yetimin yüz
kuruş değerindeki bir malını kendi namına yüz elli kuruşa alabilir, bilâkis
kendisinin yüz-elli kuruş kıymetlndeki bir malım-yetim namına yüz kuruşa
satabilir.
Amma yetimin akarım
kıymetinin iki mislinden aşağıya alamayacağı gibi kendi akarını da yetim için
kıymetinin yarısından ziyadeye satamaz
Bu mesele imamı Azama
göredir. îmameyne göre vasiyyül'ebin bu satıp alması mutlaka caiz değildir.
Dürri Muhtar, Reddi Muhtar.
(Malikîlere göre vasî,
yetimin malını değer kıymetiyle kendisine satın alabilir, imam Şafiîye göre ise
vasî, yetimin malını asla satın alamaz. îmanı Ahmedten de böyle bir kavi
mervidir. Elmizânülkübra.)
258 - :
Babası veya babasının babası tavafından veya hâkim canibinden nasb edilmiş olan
vasî, çocuğun akarım ancak aşağıdaki müsevvigatı şer'iyyeden = serî
mücevvizattan birine mebni satabilir.
Evvelâ : çocuğun
akarını kıymetini taz'if etmek şartiyle yabancıya satabilir. Ve kendisi
vasiyyül'eb ise yukarıdaki meselenin son fıkrası muce-bince nefsi için de satın
alabilir.
Saniyen : akarın gailesi masarifine muadil olur, veya
harap olmasın dan veya kıymetine noksan uruzundan korkulur veyahfut bir müteagllib
elinde bulunursa gerek kıymetiyle ve gerek kıymetinden noksanı yesîr ile satabilir.
Salisen : (252) nci
meselede beyan olunduğu veçhile müteveffanm borcunu ödemek veya vasiyyeti
mürselesini tenfiz etmek veyahut çocuğun nafakasını tedarik eylemek için lüzum
görüldüğü, yani : bunların başka suretle temin ve ifası gayri mümkün bulunduğu
takdirde gerek kıymetiyle ve ğ"erek gabni yesîr ile satabilir.
Meselâ : musînin -
terikesi sülüsünden zait olmamak üzere - on bin kuruş vasiyeti olduğu halde
menkul terikesi buna kifayet etmese, vârisleri de bunu temin etmek istemese bu
vasiyeti yerine getirmek için akarata müteallik terikesinden. kâfi mikdar
satılır.
Fakat çocukların
valideleri, karındaşları veya sair karipleri tarafından nasp olunan vasî,
onların akarım asla satamayacağı gibi onlar için taam ve kisveye ait şeylerden
başkasını da satın alamazlar. Belki böyle bir satıp almaya ihtiyaç görüldüğünde
hâkime müracaat etmeleri lâzım gelir.
259 - :
Vasî, yetimin akarını veya sair bir malını satıp da müşterinin müflis olduğu
tebeyyün etse hâkim tarafından müşteriye üç gün mühlet verilir, müşteri bu
müddet içinde semeni ödeyemezse hâkim, satı§ muamelesini fesh eder.
gayet müşteri satın
aldığı şeyi kabz etmiş veya henüz kabz etmemiş olduğu halde bu satın almayı
inkâr etse vasi, keyfiyeti hâkime bildirir. Bu halde hâkim, müşteriyi tahlif
ettikten sonra «Eğer aranızda beyi = satış muamelesi akd edilmiş ise fesh
ettim» diyerek aralarındaki m ün azayı fasl eder ve bunun üzerine satılan şey,
terikeye avdet eder.
Fakat vasi, müşterinin
inkârı üzerine husumeti = hâkime müracaatı terk etse, vâki olan satış
muamelesi, ikale kabilinden olarak münfesih olur. Bu suretle satılan şey,
vasi üzerine lâzım gelir.
260 - : Bir
yetimin malim bir müflis bilfarz on beş bin kuruşa satın almaya talip olduğu
halde mütemevvil 'bir kimse on bin kuruş mukabilinde satın almaya talip
buiunsa, vasi, on bin kuruş mukabilinde mütemevvüe satar, müflisin kıymeti
tezyidine iltifat etmez.
261 - : İki
yetimin vasilerinden hiç biri kendi vesayeti altında bulunan yetim için diğer
yetimin akarını satm alamaz. Çünkü bu alım satımda (258) inci mesele nıucebince
iki yetimden birinin mutazarrır olacağı zarurîdir,
262 - :
Vasi. yetimin maliyle ticarette bulunmaya, ve bu malı tasarruf etmeye mecbur
değildir.
Binaenaleyh
ticaretten, lasarrufdan imtina ederse cebr olunamaz, çünkü vasî, müteberri
olduğundan hakkında cebir carî olmaz. Bu halde yetimin nafaka ve iaşesi için
re'sülmali sarf edebilir.
Hattâ müteveffanın nâs
zimmetlcrindeki alacağını tahsil etmesi için vârisler, vasiyi muaheze
edemezler. Dürri Muhtar, Abdurrahim Fetâvası.
263 - : Vasi.
çocukların malını (255) inci mesele mucebince - kiymeîin-den noksanı fahiş ile
satamaz. Fakat terikede muhabat var ise mebîin kıymetinden sülüsi terike
mikdarı tenzil caiz olur.
Meselâ müteveffa : «şu
hanemi fülân zata satınız» diye vasiyet etmiş olsa vârisler bu haneyi o zata
satmaya mecbur olurlar. Şayet o zat, bu haneyi kıymetiyle satın almadan imtina
etse kıymetinden terikenin sülüsü müsait olduğu mikdar tenzil edilir.
Fakat hanenin tamamen
kıymeti terikenin sülüsünden noksan olsa bile nıeccanen verilmesi tecviz
olunamaz. Çünkü bu vasiyet, satmak suretiyle vuku bulduğundan semensiz olarak
infaz edilemez.
264 - :
Vaşînin yerine başkasını tevkili caizdir.
Binaenaleyh bir vasi,
yetim hakkında bizzat yapabileceği tasarruflar için diğer birini yerine vekil
tayin edebilir.
265 - :
Vasinin vasisi, her iki terikede vasidir.
Şöyle ki : bir vasi,
bir zata hitaben «Ben seni vasî kıldım» veya «Ben seni vefatımdan sonra vasî
nasb ettim» diye mübhem surette ve yahut :
«Seni benim terikeme
vasî kıldım» veya «Seni her iki terikeye vasî tayin ettim» diye sarili surette
vasî nasb etse o zat, hem evvelki mûsînin, hem de bu vasinin terikesinde
bilvesâye tasarrufa mâlik olur. Çünkü mûsînin terikesi de vasinin terikesi
demektir.
Şu kadar var ki «Seni
mûsînin terikesine vasi tayin ettim» derse yalnız mûsînin terikesi hakkında
vesayeti caiz olur, bu surette bu vâsinin terikesinde tasarrufa salâhiyeti
olmaz. Bu mesele imamı Azama göredir. «Benim terikeme vasî tayin ettim»
denildiği surette îmameynden ezher olan rivayete göre, vasiyyülvasî, iki
terikeye vasi olamaz. Yalnız vasinin terikesine vasi olur. îmami Azamdan da
böyle bir rivayet vard'T.
(imam Züfer ile imam
Şafiîye göre de vasinin vasinin her iki terikede vasî olamaz.) Vasiyyülvasînin
vasisi hakkında da hüküm, meşruh minvaî üzeredir.
266 - : En
kuvvetli vasilerin ezafül1 halindeki salâhiyetleri ne kadarsa en zaif vasilerin
akvel1 halindeki salâhiyetleri de o kadardır.
Vâsilerin en kavisi, babanın,
babasının veya hâkimin nasb ettiği vasidir. Vasilerin en zaifi de ananın,
kardeşin, amcanın veya sair zevirerhamın nasb ettiği vasidir.
-
iki halin en kavisi,
vârislerin en küçüklük halidir. En zaifi de vârislerin büyüklük halidir.
Binaenaleyh zaif olan
vasiler, mûsî cihetinden sağir olan vârislere intikal eden akan satamazlar.
Çünkü bunlar küçük vârislerin yalnız mallarını hıfza mâlik olurlar, yoksa
bunlara mevrus olan şeyleri alıp satmaya ve ticaret ve tasarrufa mâlik
olamazlar. Şu kadar var ki bu küçüklerin iaşelerine; kisvelerine ait şeyleri
satın alabilecekleri gibi mûsî cihetinden kendilerine intikal eden uruzu da
satabilirler. Çünkü bunların semenlerini hıfz, aynlerini hıfz demektir,
Reddül'muhtar.
Nitekim vasiyül'eb de
sagîr olan vârislerin gerek uruzunu ve gerek akarını satabildiği halde büyük
olan vârislerin akarını satamaz. (258) inci meseleye müracaat!,.
267 - :
Ananın vasisi, kardeşin vasisi, amcanın veya zevil'erhamdan birinin vasisi,
borcu eda veya vasiyeti infaz için (276) ncı meselede gösterilen velayet
sahiplerinden biri bulundukça Ölünün terikesini satamaz. Fakat bunlardan hiç
biri bulunmazsa satabilir.
(Hanbelîlere göre
birisi tarafından muayyen bir husus için vasi tayin edilen kimse, başka
hususlara vasî tayin edilmiş olmaz. Meselâ: bir müteveffanın sülüsünü tefrika
veya borçlarını edaya veya yetimlerine nezarete veya anları evermeğe vasî olan
kimse, anın islerine bakamaz. Bu hususlardan her biri ayrıca bir vasî tayin
edilebilir. Çünkü vasî, vekil gibi tasarruf salâhiyetini mûsîden almıştır.
Binaenaleyh yasinini tasarrufu, mûsînin iznine inhisar eder. Keşşafül'luna.)
(352) nci meseleye müracaat! [67]
268 - : Bir
müteveffa veya bir hâkim tarafından nasb olunan iki va-sîden birinin
alel'infirad tasarrufu bâtıldır. Bunların ikisi gerek bir akd ile ve gerek
aletteakub müstakil birer akd ile nasb edilmiş olsunlar.
Binaenaleyh bunlardan
biri münferiden tasarrufda bulunmakla yetimin malı zayi olsa bunu tazmin etmesi
lâzım gelir. Şu. kadar var ki bu iki vas'-den biri tasarrufda bulunduğu halde
diğeri icazet verse akdi tecdide muhtaç olmaksızın vaki olan tasarruf, caiz
olur.
Fakat iki vasiden biri
bir hâkim, diğeri de başka bir hâkim tarafından nasb olunduğu takdirde her biri
tek başına tasarrufa mâlik olur. Çünkü hâkimlerden her birinin münferiden
tasarrufu caiz olduğundan naibinin de o veçhile'tasarrufu caiz olur.
269 - :
Yukarıdaki mesele hükmünden azağıdaki hususlar müstesnadır. Şöyle ki : iki
vasiden her biri münferiden ölünün teçhiz ve tekfinini İfa
ve hukukunu muhafaza
için dâva ikame edebilir.
Kezalik iki vasiden
biri meccanen azad edilmesi vasiyet edilmiş olan muayyen memlûkü i'tak ve
muayyen vediayı, emaneti sahibine red ve sair muayyen vasiyeti tenfiz edebilir.
Kezalik iki vasiden
biri, telefinden korkulan eşyayı satabilir, zayi olan mallan toplayabilir, gasb
edilmiş bir malı sahibine iade ve ölünün fâsid olarak satın- almış olduğu bir
malı satana reddedebilir.
Kezaîik iki vasiden
biri, mûsînin başkasiyle müşterek bulunan mekilât ve mevzunatını taksim
edebilir, başkalarının zimmetlerinde olan alacağım isteyebilir, mûsînin
zimmetinde bulunan borcu kendi cinsiyle ödeyebilir. Ve vasî tarafından satın
alman malın semenini eda edebilir.
Kezalik vasî'lerden
biri çocuğun taam ve kisve gibi muhtaç olduğu şeyleri satın alabilir. Ve çocuk
için vuku bulacak hibeyi kabul ve yetimin mallarını muhafaza edebilir ve
yetimi münasip bir işe bir ücretle koyabilir.
270 - : Azat
edilmesi vasiyet edilen gayri muayyen bir memlûkü veya bîr bedel mukabilinde
azat edilmesi vasiyet edilmiş bulunan bir rakiki iki vasiden biri, diğerinin
reyi olmadıkça azat edemez. Çünkü bunlarda reyle-rn ictimaına ihtiyaç vardır.
271 - : Tenfizi
için terikeden bir şeyin satılmasına ihtiyaç görülen bir vasiyeti iki vasiden
biri, diğerinin izni olmadıkça tenfiz edemez.
Kezalik vasilerden
biri, mûsînin nâs zimmetlerinde olan alacağını münferiden kabz edemez. Çünkü
deyni kabz, mübadele mânasını mutazammındir.
Kezalik iki vasiden
biri* ölünün bir kimsede bulunan vediasını münferiden gabz edemez. Çünkü deyni
kabz, mânasını mutazammındır.
272 - :
Cenazeleri kaldırılmayan muayyen fakirlere şu kadar buğday
tesadduk edilmesini vasiyet etmiş olan
bir kimsenin iki vasisinden yalnız biri, bu vasiyet veçhile tesadduukta bulunsa
bakıhr : eğer bu buğday, o mûsinin terikesinde mevcut ise bu tesadduk caiz
olur. Fakat vasî satın alarak- tesadduk ederse satın aldığı buğday kendisine
ait ve tesaduk ve kendi
namına vaki olur.
Kezaîik o kimse,
fukarayı tayin etmeksizin «Malımdan şu kadar meblâğ fakirlere tesadduk ediniz»
demiş bulunsa vasilerinden yalnız biri, o meblâğı fakirlere tesadduk edemez.
273 - : Bir
kimse, vasi nasb ettiği şahsa «fülân zatın Tevile amel et» Öemiş olsa o zahıs
müstakilleri vasi olacağından o zatın reyini almaksızın
tasarruf edebilir.
Fakat ; «Fülân zatın
reyi olmadıkça tasarruf etme» demiş olursa her ikisini vasi tayin etmiş olur.
Bu takdirde o şahıs, bu zatın reyi olmadıkça tasarrufa muktedir olmaz. Çünkü
birinci takdir, müşavereye mahmul olduğu halde ikinci takdir münferiden
tasarruftan nehidir.
274 - : iki
vasiden birinin - müstesna olan hâdiselerin
gayrinde münferiden
tasarrufta bulunmaması îmamı Âzam
ile îmam Muhammede göredir. Çünkü bunlar vekil mesabesindedirier. Fakat
tmam Ebu Yusüfe göre her biri münferiden tasarrufta bulunabilir. Zira
bunlar birer veli men-zilesindedirler. Velîlerin haiz oldukları velayet ise
tecezzi kabul etmez. Velayet bahsine müracaat!..
275 - : Vasiler,
mûsînin emvalini muhaafza hususunda ihtilâf ettiklerinde bu emvali, kabili
kısmet ise münasafaten muhafaza ederler.
Kabili kısmet değilse ya zamanen mühayee suretiyle saklarlar veya emin bir kimsenin
yanına vedia olarak terk ederler. Dürrİ Muhtar, Reddi Muhtar, Meb-sutı Serahsî. [68]
276 - :
Çocukların mallarında tasarruf velayet ve salâhiyeti evvelâ babalarına, sonra babalarının vasilerine, sonra vasilerinin vasilerine
aittir. Bunlar bulunmayınca sahih cedlerine, badehu bunların vasilerine,
sonra bu vasilerin vasîleıine ait olur, bunlar da bulunmazsa hâkime ve hâkimin
nasb edeceği vasilere ait bulunur. Münakehat kısmına müracaat!
(Şafiilere göre ceddi
sahih ber hayat olunca başkasını vasî tayin etmek caiz olmaz. Şu kadar var ki,
vasiyet edenin vefatı tarihinde babası vefat etmiş bulunursa başkasına evvelce
yapmış olduğu îsâ muteber olur. Tuh-
fetül'muhtaç.)
(îmam Ahmede göre de
bir kimse, kendisinin âdil babası veya dedesi bulunduğu takdirde borcunu
Ödemek, vasiyetini tenfiz etmek, çocuklarının işlerini görmek için başkasını vasî nasb edemez. İmam
Mâlike göre ise nasb edebilir. Elmizanülkübra.)
277 - : Adil
veya mesturürhal olan bir kimse, sagîr evlâdının menkul mallarını gerek
kıymetiyle ve gerek kıymetinden noksanı yesîr ile kendisi için satın alabilir
ve başkasına satabilir. Amma noksanı fahiş ile alıp satamaz.
Kezalik : kendisinin
veya başka bir şahsın menkul bir malını sagîr evlâdı için kıymetiyle veya
kıymetinden ziyadei yesîr ile satın alabilir. Şu kadar var ki kendi malını
sagîr evlâdına satınca mücerret bu malı satmak-la evlâdı namına kabz etmiş
sayılmaz. Binaenaleyh hakikaten kabza temek-kün hâsıl olmadan satılan şey helak
olsa kendisi tarafından helak olmuş olur.
Ve bilâkis, sagir evlâdının
malını kendisi için satın alsa, semenini kabz edip de badehu kendisine teslim
etmek üzere hâkim canibinden vekil nasb olunmadıkça bu semenden beri olmaz.
Reddül'muhtar, (255, 257) inci meselelere müracaat!.
278 - :
Vasilerin mâlik olmadıkları bazı tasarrufata çocukların babaları mâlik olur.
Bienaenaleyh beynennas
mahmudül'hal olan biı kimse (258) inci meseledeki mösevvigatı şer'jyyeden berî
bulunmasa da sagir evlâdının akarını satabilir. Artık çocuk baliğ olunca bu
satışı bozmaya kadir olamaz. Çünkü babanın şefkati pek ziyade olduğundan
çocukları hakkında muzir tasarruflarda bulunmayacağı bedihîdir. Şu kadar var
ki müsevvigat aranması ihtiyata muvafık olduğundan daha güzeldir.
Fakat ahlâkı bozuk
olan bir kimse, sagir evlâdının akarını satsa caiz olmaz. Bu takdirde çocuk
baliğ -olunca bu satış muamelesini fesh edebilir. Meğer ki o akar kıymetinin
iki katiyle satılmış olsun, o surette feshe hakkı kalmaz. Reddül'muhtar.
279 - : Bir
kimse, sagîr evlâdının bir malını kendi namına satın alsa, veya kendi malini
sagîr evlâdına satsa mücerret icap İle bey' muamelesi münakit olur. Fakat bir
vasi, yetimin malını kendisj için satın alsa veya kendi malım yetime satsa «bu
malı sattım» dedikten sonra «kabul ettim» demedikçe bey" münakit olmaz.
280 - : İki
çocuğun babası, bunlardan birinin malım diğerine satsa caiz olacağı gibi bu
satış için tayin ettiği vekili de bu veçhile satışta bulunsa caiz olur.
Kezaiik ik; çocuğun
sahih dedeleri tarafından bu veçhile yapılacak bir satış muamelesi de caiz
olur.
Fakat bir vasi,
vesayeti altında bulunan iki çocuktan birinin malını diğerine satsa aiz olmaz.
Nitekim alel'ıtîak vekil olan kimse de müvekkilinin ikj sagîr evlâdından
birinin malını diğerine satsa caiz olmaz. Reddül'muhtar.
281 - : Bir
kimse, iki sagir evlâdı arasında müşteıek olan bir malı aralarında taksim
edebilir. Amma bir vasi, vesayeti altındaki çocukların mallarını aralarında
taksim edemez. Çünkü bu taksim, bir mübadele mânçsım mutazamrmn olduğundan buna
yukarıdaki mesele mucebmce baba, salâhi-yettar olduğu halde vasi salâhiyetar
değildir. Şu kadar var ki, vâıislerden bir kısmı büyük olmakla vasi anların
hisselerini def ve teslim ederek çocukların hisselerini beyinlerinde temyiz ve
taksim etmeksizin ifraz edebilir, 'Nitekim vasi, vârisler ile mûsâ lehin hisselerini
tefrik için de çocukların hisselerini bilâ temyiz ifraz edebilir.
Br de vasi,
çocuklardan birinin hissesini bir yabancıya satarak anınla mükasemede
bulunduktan sonra o hisseyi tekrar o çocuk için semeniyle satın alsa bu
suretle çocukların hisseleri arasında kısmet husule gelir. Reddül'muhtar.
282 - : Bir
kimse, kendisiyle sagir evlâdı arasında müşterek bulunan bir malı taksim
edebilir. Fakat sagirin dedesi taksim edemiyeceği gibi vasi de kendisiyle yetim
arasındaki müşterek bir malı taksim edemez, meğer ki yetim hakkında bir zahir
menfaati mutazammın olsun.
283 - :
Mahmudül'hal olan bir kimse, sagir evlâdının mallarını kıymeti misliyle
başkasına satabileceği gibi nıahmudül'hal ohın dede de satabilir. Çünkü
bunların şefkatleri fıtrî olduğundan çocuklar hakkında şefkate muhalif
hareketle müttehem olmazlar.
284 - ;
Çocukların mallarını babaları veya cedleri veya muhtar vasileri icareye
verebilirler. Babalan, kendi malını da onlara icar edebilir.
Kezalik : vasî,
çocuğun malını kendisi için isticar edebilir. Bu sahihtir. Fakat kendi malını
çocuğa icar etse sahih olmaz.
285 - : Bir
kimse, kendi borcunu sagîr evlâdının "malından tediye ve kendi borcu için
sagîr evlâdının bir malını bey veya terhin edebilir. Ve muhtaç olursa anın
malından ihtiyacı miktarı yiyebilir, bunu bilâhare za-min olmaz.
Ceddi sahih dahi kendi
borcu için sagir hafid veya hafidesinin malım bey* ve terhin edebilir. Fakat
vasî, kendi borcunu yetimin malından tediye edemiyeceği gibi ihtiyacından
dolayı yelimin malım da yiyemez. Meğer ki kendisi için bir ücret tayin edilmiş
olsun.
286 - : Bir
kimse, ceddi sahihi buîurduğu bir çocuğun müverrisine aid bîr borcu eda veya
bir vasiyeti infaz için anın terikesini, akar olsun, uruz olsun satamaz. Bu
halde garimlerin ve mûsâ lehlerin hâkime müracaatları lazım gelir. Bu, İmamı
Azama göredir, ve mufla bih olan da budur. Fakat vasiyyOTeb, (252) nci mesele
mucebince bunları satabilir.
Nitekim ceddi sahih
dahi sagîr ahfadının zimmetine terettüp eden borcu eda için terikeyi satmak
hakkına mâlik bulunur. İmam Muhammede göre bu
hususlarda ced, tamamen eb makammdadır. Reddül'muhtar. O halde ceddin vasisi
hakkında da bu ihtüâf carî olmak, lâzım gelir.
287 - :
Hâkim, yetimin malını kendisi için satın alamıyacağı gibi kendi malını da
yetime satamaz. Çünkü bu alım satım hüküm mesabesindedir. Halbuki hâkimin kendi
hakkında hükmü caiz değildir. Fakat hâkim, yetimin malım kendi tarafından
mahsup bulunan bir vasiden satın alabilir. Ve kendi malını yetim namına satıp
bu vasi de kabul etse bu alım satım muamelesi de caiz olur. Hindiyye, Haniyye,
Reddülmuhtar. (257) nci meseleye müracaat!.. [69]
288 - : Bir
vasî, kendi malından mûsinin şer'an sabit plan borcunu eda veya vasiyetini
tenfiz etse alel'ıtlak terikeye rücua müstahik olur. Yani : vasiyet, gerek namı ilâhiye ve gerek ibada
ait olsun, vasî de gerek vâris bulunsun ve gerek bulunmasın, her halde rücu
hakkına mâlikdir.
289 - : Bir
vasî, kendi malinden mûsinin sagîr evlâdının nafakasına, kisvesine bir şeyler
sarf etmiş olunca bakılır eğer terikeye
rücu edeceğine dair evvelce işhadda bulunmuş ise rücua müstahik olur. Ve illâ
müstahik olmaz..
Şunu ilâveten yazalım
ki : vasî, çocukların iaşeleri hususunda hallerine muvafık, servetleriyle
mütenasip olacak surette vüsat göstermeli, israfa müeddî olacak sarfiyattan
kaçınmalıdır. Hattâ vasi, yetimin ehliyet ve kabiliyetini görürse
kur'anıkerîmi talim, edeb ve irfan tahsil etmesi için malından sarf etmesi
caiz olur. Fakat ehliyet ve kabiliyeti haiz olmayan yetim hakkında yalnız
namazlarda okumaya mecbur olduğu mikdar Kur'amkerim talim etmesi için infakda
bulunması lâzım gelir.
290 - : Bir
vasî, yetimin malüe ticarette bulunup da bir mikdar rıbh = kazanç hâsıl oldukdan sonra mudarebe
tarikiyle ticarette bulunmuş olduğunu iddia etse bu rıbhdan hisse almaya
müstahik olmaz. Fakat bu mal ile mudarebe tarikiyle tasaırufda bulunacağına
ishadda bulunmuş olursa bu rıbhdan
meşrut olan mikdarda hisse alabilir.
291 - : Bir
vasi. yetimin maliyle yetim için mudarebe tarikiyle ticaret edebilir. Bu
halde hâsıl olan rıbh, yetimin olur. Fakat yetimin maliyle göreceği bir işden
hâsıl olacak kazancım yarısı kendisinin olmak üzere evvelâ işhad edip badehu o
işi görse elde edilecek kazancın yansı kendisinin olur. Behcetül'fetâvâ.
292 - : Bir
vasî, çocuğun malını birisine ikraz ve bilâhare bu malı rıb-hı ile beraber
tahsil edince bakılır: Bu mal çocuğa ait olduğu gibi bu rıbb da çocuğun
malından devri şer'İ ile usulen ilzam edilmiş ise çocuğa ait olur. Ve İllâ olmaz.
Abdurrahim fetâvası.
Vasilerin emvali eytam
ile muzarebede bulunmaları zamanımızda caiz görülmemektedir.
293 - : Bir" kimse, sagîr evlâdı için üzerine
vacip olan bir şeyi satın aldığından dolayı rücu hakkına mâlik olmaz. Fakat
üzerine vacip olmayan bir şeyi satın aldığında - işhadda bulunmak şartiyle -
rücu hakkına mâlik olur.
Binaenaleyh bir kimse,
fakir olan sagîr evlâdı için satın aldığı taam ve libas gibi şeylerin
bedelleriyle gerek işhadda bulunmuş olsun ve gerek olmasın bu sagîr evlâdına
rücu edemez. Fakat zengin olan sagîr çocukları için satın almış olduğu elbise
ve nafakanın esmaniyle işhadda bulunmuş olmak şarityle burların mallarına rücu
edebilir.
Vasiyye bulunan
valideler hakkında da hüküm böyledir. Dürri Muhtar, Reddi Muhtar.
Şunu da ilâve
edelim'ki bir knd- :tıf;'acı olmadığı halde vasisi bulunduğu çocuklarının
mallartnı kendi \htiu. -..a sarf etse azle müstahik olur. Abdurrahim fptâvası.
294 - : Bir kimse, sagîr evlâdı için hane veya
köle satın alsa, isnatta bulunmuş olmak şartiyle rücu hakkına mâlik olur, Bu
evlâdın gerek mallan bulunsun ve gerek bulunmasın. Çünkü bunların satın alınması
vacip işlerden değildir. Amma işhadda bulunmuş olmayınca rücu
hakkına mâlik olamaz.
295 - :
Büyük vâris, kendi malından küçük vâris için satm aldığı elbise ve etime
esmaniyîe, işhadda bulunmuş olmak şartiyle o" küçük vârisin" irs
hissesine rücua müstahik olur. Fakat işhad bulunmazsa mütetavvi* olacağından
rücu hakkına mâlik olmaz.
Şayet bu küçük vâris,
kendi hıcr ve terbiyesinde bulunduğu halde bunun nafakasına terikedeki
mebaliğden bir şey sarf etse veya terikedeki elbiseden, et'ımeden o çocuğa
giydirse, yedirse üzerine zaman lâzım gelmez. Amma bu küçük vâris, kendisinin
hıcr. ve terbiyesinde bulunmadığı halde terikedeki hissesinden iaşede, iksada
bulunsa, vasi olmadığı takdirde zamandan beri.olamaz. Çünkü büyük vâris, bu
takdirde müteberri sayılır.
296 - : Büyük vâris,
meyyitin şer'an sabit olan borcunu Ödese veya kefeni mislini satın alsa
bunların bedelleriyle terikeye rücua müstahik olur. Fakat şer'an sabit olmayan
borcu eda etse, bununla diğer vârislerin hisselerine rücu edemez, hattâ
terikeden tediye etmiş olduğu takdirde diğer vârisler hisseleri mikdarım
istirdad hakkına mâlik olurlar. Vasilerin
sabit olmayan borçları Ödemeleri, ve gayri sabit vediaları, sahiplerine teslim
etmeleri hakkında da hüküm böyledir.
297 - : Bir
kimse, vasileri bulunduğu çocukların mukadder nafakala-riyle satın aldığı
yiyilecek şeyleri, çocuklara daha faideli olmakla kendi pa-rasiyle kendisi,
için satın aldığı yiyilecek şeylere
karıştırıp birlikte yemiş bulunsalar, çocuklar baliğ olunca «sen bizi
teberrüan infak etmişdin» diyerek kendi nafakalarınt o vasilerine
tazmin ettiremezler. Behcetüî'fetâva. [70]
298 - : Bir vasi, kendi malinden ölünün kefeni
misli için şu kadar meblâğ sarf ettiğini iddia ettiği halde vârisler, o mikdan
tekzip etseler vasî, beyyine ikamesine muhtaç olmaksızın kavliyle tasdik
olunur. Feyziyye Fe-tâvâsındaki bir meseleye göre yeminiyle tasdik olunur.
299 - :
Vesayeti altındaki bir çocuğun nafakası için sarfını iddia ettiği mikdar,
nafakai misle muadil veya andan biraz.ziyade ise vasi, bilâ beyyine tasdik
olunur. Fakat bu mikdar, nafaki mislden daha ziyade ise vasi, mücerred kavliyle
tasdik olunmayıp zâmin olması lâzım gelir. Meğer ki sureti sarfını muhtemel
bir tefsir ile tefsir ve te'vil etsin,
bu halde zâmin olmaz.
Meselâ : ben çocuk
için şu kadar şey almıştım, çalınmakla tekrar satın aldım» demek gibi bir
tevcihde bulunsa yeminiyle tasdik olunur. Zira vasi, emindir. Reddül'muhtar.
300 - : Bir
kimse, vasisi bulunduğu yetimi kendi zimmetindeki malinden iaşe ettiğini iddia
etse bilâ beyyine kabul olunmaz.
Kezalik yetimin malı
hâzır olduğu veya hczır olmadığı halde kendi malinden iaşe eylediğini İddia
ederek yetimin malına rücu etmek istese beyyinesiz rücu a müstahik olmaz.
301 - : Bir
kimse, tahtı vesâyetindeki yetimin zevcesi veya köleleri veya at, koyun gibi
hayvanları için infak ve iaşe bedeli olarak muayyen bir müddet zarfında şu
kadar meblâğ sarf ettiğini iddia etse kadri maruf, yani : nafakai misi mikdan
olunca kavliyle tasdik olunur.
302 - :
Vasi, yetimin mahremlerinden birine veya hayatta bulunmayan kölesine şu kadar
şey infak ettiğini iddia etse bilâ beyyine kabul olunmaz.
Meselâ : vasi, yetime
hitaben : «Hâkim senin malından a'mâ bulunan kardeşine şehrî şu kadar kuruş
farz ve takdir etmekle on senedenberi o veçhile mezkûr meblâğı sarf ettim»,
diye iddia, yetim ise tekzip etse vasi, hâkimin o vech ile farz ve takdirini
ve kendisinin o nieblâgı o vech ile sarf ettiğini beyyine ile isbat edemese
mezkûr meblâğı zamin olur. Çünkü bu, yetimin havaicinden olmadığı cihetle
vasi, mücerret söziyle tasdik olunamaz.
Amma köleler ber hayat
olunca söz, vasinindir, binaenaleyh hiyaneti zahir olmayınca bilâ yemin
kavliyle tasdik olunur.
303 - : Bir
kimse, vesayeti altındaki bir yetime, bir kadım tezvic ve mehrini tediye etmiş
olduğunu iddia etse bakılır. Eğer bu kadın hayatta değilse o kimse mücerret
söziyle tasdik olunmaz. Amma hayatta bulunur veya ölmüş olduğu halde yetim,
hâdiseyi ikrar eder ise o kimse tasdik olunur, sarf etmiş olduğu şey ile rücu
hakkına mâlik olur.
304 - :
ÇoeukJar büyüdükten sonra vasilerini itham ederek : «Sen bizi malımızın ribhile
veya fülâmn bize teberru ettiği meblâğ ile iaşe ettin» diye iddia etseler,
vasî üzerine iddia ettiği nafakai misi hakkında yemin lâzım gelir. Meğer ki
çocuklar, zahiri halin tekzip edeceği bir şeyi iddia etsinler. O halde vasiye
yemin teveccüh etmez.
Meselâ : çocuklar, o
müddet içinde iaşelerine kifayet etmeyecek kadar ,bir ribh ile iaşe
edildiklerini iddia etseler, bu iddiaları dinlenilmez.
305 - : Vasi, yetimin istihlâk ettiği şeyi tazmin
ettiğini veya ticarete mezun olmakla zimmetine terettüp eden borcunu ödediğini
iddia etse beyyi-nesiz tasdik olunmaz.
Meselâ : vasî : «Sen
fülânın şu malım telef ettiğin cihetle bedelini kendi malinden tazmin ettim»
diye iddia, yetim de «Ben öyle bir şey telef etmedim» diye tekzip etse söz,
yetimin olur. Binaenaleyh vasî, iddiasını beyyine ile isbât edemezse zamin
olur.
306 - :
Vasî, yetime ait arazinin haracını = vergisini verdiğim bu arazinin ziraate
salih olmadığı bir vakitte iddia etse beyyinesiz tasdik olunmaz.
Kezalik vasî, «yetimin
babası on sene mukaddem vefat etmekle bu müddet içinde arazisinin vergisini
verdim» diye iddia, yetim de babasının yedi sene mukaddem vefat ettiğini» beyan
eylese vasî, mücerred kavliyle tasdik edilmez.
Fakat vasi ile yetim,
müteveffanın vefatı tarihinde ittifak ettikleri gibi mezkûr arazi de husumet
zamanında ziraate salih bulunsa söz yeminiyle vasinin olur. Çünkü bu takdirde
zahiri hal, vasiye şahittir.
307 - :
Vasî, yetimin abık bulunan kölesinin cu'lunu
= tutup getirme ücretini veya bizzat yetimin veya kölesinin irtikâp ettiği cinayetin diyetini eda
ettiğini iddia etse bilâ beyyine tasdik olunmaz.
Meselâ : vasî, yetime
«gasb etmiş olduğun şeyi kendi mâlinden tazmin ettim» veya «kaçmış olan kölene
ait cu'li bilâhare sana rücu etmek şartiyle kendi malimden ödedim» dese
mücerred bu söziyle tasdik olunmaz.
308 - :
Vasî, meyyitin borcunu terikesinden ödediğini veya terikeyi satmadan veya
satıp da semenini henüz kabz etmeden kendi malinden tediye eylediğini iddia
etse beyyinesiz tasdik olunmaz.
Binaenaleyh vasî, hâkimin
emri olmaksızın terikeden ölünün borcunu tediye edip de o ölünün oğlu
büyüdükten, sonra onun borcunu inkâr eylese vaşî, beyyine ikamesinden âciz kalınca borç namına
verdiği meblâğı zamin olur. Binaenaleyh başka bir alacaklı zuhuru takdirinde
bundan anın hissesini tazmin eder.
Amma vâris borcu ikrar
ettiği takdirde vasinin terikeden tediye ettiğine dair olan iddiası tasdik
olunur. Reddül'muhtar, Tahtavl. [71]
309 - :
Vasî, meyyit için kefeni mislin adedini ziyade olarak satın alsa bu ziyadeyi
zamin olur. Meğer ki meyyit, terikesinin sülüsünden hâriç olmak üzere bunu
vasiyet etmiş, olsun.
Fakat vasî, kefeni
kıymetinden ziyadeye satın almış olursa bu alış muamelesi kendi namına vaki ve
bu kefeni meyyite müteberri' olmuş olur. Bu halde yetimin malinden ödediği
semeni kendisi tamamen tazmin eder.
310 - : Bir
kimse, kendisi için şu kadar kuruş ile hac edilmesi için bir zatı vasî nasb
edip zahirde vârisi bulunmadığı halde vefat etmekle o zat, terikesinden o kadar
kuruş ile birisine hacc ettirdikten sonra bir vârisi zuhur edip hacce sarf
edilen meblâğın sülüsi terikeden ziyade olduğunu iddia etse bununla o zata
zaman lâzım gelmez. Ali Efendi fetâvası.
311 - :
Vasî, cnûsînin : «Fülân malımı satarak semenini fakirlere tesad-duk et» diye
vaki olan vasiyetine metini o malı satıp da parasını fukaraya tesadduk ettikten
veya daha tesadduk etmeden zayi eyledikten sonra o mala bir müstahik zuhur
etse vasî zamin olup bununla terikenin tamamına rü-cu eder. Çünkü vasî, mûsî
tarafından tagrîr edilmiş olur.
Nitekim vaşî,
terikeden sagîre isabet eden kısmı satıp da semeni yanında helak olduktan
sonra bu kısma bir müstahik zuhur etse bu sagîr, hisse-siyie sair vârislere
rücu eder. Zira kendi hissesine müstahik zuhur etmekle vaki olan taksim,
bozulmuş olur,
312 - :
Mûsînin vârisleri çocuk olduğu veya
büyük olup da mesafei sefer gaib bulunduğu takdirde terikes'ini vasinin
mûsâ leh ile beraber taksim etmesi sahih olur. Çünkü vasî, mûsînin naibi
olduğundan onun halefi bulunan vârislerin de naibi sayılır. Binaenaleyh
taksimden sonra vârislerin hisseleri vasinin elinde kazaen zayi olsa mûsâ lehin
sülüs hissesine rücu edemezler. Zira taksim, sahih, vasî de emindir.
Fakat mûsâleh gaib
bulunduğu veya hazır olup da izni bulunmadığı halde vasî, terikeyi vârisler
ile beraber taksim etseler, bu kısmet sahih olmaz. Velev ki vârisler çocuk
bulunsunlar. Zira mûsâleh, mûsînin halefi olmadığından bu hususda niyabet
mutasavver değildir. Binaenaleyh mûsâlehin his-
sesi vasinin elinde
zayi olsa mûsâleh, vârislerin
ellerinde terikeden baki kalan.kısmın sülüsünü alabilir.
Şayet vârislerin
ellerindeki kısım^ helak olmuş bulunsa, mûsâleh. vârislerin Ttabz etmiş
oldukları kısmın sülüsü mikdarım dilerse vârislere ve dilerse vasîye tazmin
ettirebilir. Çünkü vârisler kabz ile vasî de mah anlara def ve teslim ile
teaddîde bulunmuştur.
Şu kadar var ki bu
taksim, hâkimin emriyle yapılmış olursa mûsâlehin böyle rücua hakkı olamaz.
Nitekim hâkim, mekîlât ve mevzunattan ibaret olan bir terikeyi mûsâlehin
gaybubeti halinde taksim ve anın hissesini,kabz edebilir. Zira bu taksim ifraz
kabilinden olduğu cihetle caizdir. Binaenaleyh mûsâlehin hissesi hâkimin'
yanında bilâ teaddin helak olsa zaman .lâzım gelmez.
Fakat hâkim, akara,
araziye müteallik terikeyi taksim edemez. Çünkü bu taksim, bey' gibi mübadele
kabilindendir. Başkasının malım bey' ise caiz olamaz.
313 - :
Vasî, yolda selâmet mevcut olduğu halde yetimin malı ile ber-ren .ve bahren
müsaferette bulunabilir. Binaenaleyh bu mal, yolculuk esnasında helak olsa
üzerine zaman lâzım gelmez.
Kezalik bir terikeyi
başka beldede bulunan vârislere götürmek için vasi naşb edilmiş olan kimsenin
elinden o terikeyi mütegailibeden biri cebren alacak olsa kendisine zaman icap
etmez. Neticetül'fetâva.
314 - : Bir
kimse, vasisi olduğu çocuğun malım kendi eminlerinden bir şahsa vedia olarak
teslim edip badehu o şahıs, mal denilecek bir şey bırakmaksızın mücehhüen
vefat etse bu vasîye zaman lâzım gelmez. Abdurrahim Fetâvası.
Nitekim vasî de
çocuğun nükudunu ve sair menkul mallarını kabz edip mücehhilen vefat etse
terikesinden zaman lâzım gelmez. Fakat vasî, çocuğun bir miktar parasını kendi
parasına karıştırıp istihlâk ettikten sonra vefat etse terikesini kabz eden
vârislerine zaman lâzım gelir. Aîi Efendi Fetâvası. .
315 - : Mûsâ
bin, mûsînin veya vârisinin elinde vedia menzilesindedir. Binaenaleyh mûsâbih,
bunların elinde bilâ teaddin telef olsa üzerlerine
zaman lâzım gelmez.
İstihlâk takdirinde ise eğer mûsî, istihlâk ederse bu bir rücu sayılarak yine
zaman lâzım gelmez. Amma vârisler istihlâk ederse mûsînin vefatından sonra mûsâ
lehin kabulü şartiyle üzerlerine zaman lâzım gelir. Velev ki vârislerin
istihlâki mûsâlehin kabulünden evvel vuku bulmuş olsun.
Kezalik : hizmeti veya
şüknası vasiyet olunan köleyi veya hareyi mûsî-. nin vârisleri mahv ve telef
etseler, bunların yerine başkasını tedaruk etmek için kıymetlerini zamin
olurlar.
316 - :
Vasî, kendi nefsi için yetimin malı ile ticaret edemez. Ederse re'sülmâli zamin
ve hâsıl olan kazancı tesadduk etmesi lâzım gelir. Fakat bu' mal İle yetim için
ticarette bulunabilir.
Kezalik vasi, yetimin
malını gerek kendisine ve gerek başkasına ödünç veremez, verirse zamin olur. Bu
hususta baba da vasî hükmündedir.
Kezalik : hâkim de
yetimin malını, gaile verecek bir şey satın alabilirse veya müdarebede
bulunacak bir kimse bulursa ödünç veremez. Fakat böyle bir şey almaya zafer
bulamazsa veya müdarebede bulunacak kimse bulunmazsa başkasına ikraz edebilir.
Hâkim, yelimin malım icareye veya bir şirkete vermek için vasiye de emr
edebilir.
317 - : Bir
takım kimseler, vasî muvacehesinde müteveffanın kendilerine borçlu olduğunu
iddia ve beyyine ile isbat ederek terikesini aralarında garameten borçlu
olduğunu iddia ve beyyine ile isbat ederek terikesini aralarında garameten
taksim ettikten sonra başka birisi de zuhur edip : «Benim de müteveffada
alacağım vardır, ne için kendilerinden kefil almaksızın te-rikenin hepsini o
alacaklılara teslim ettin? Ya onları bul, ya benim alacağımı da kendi nfalinden
ver» diye dâvaya salâhiyettar olamaz. Abdurrahim Fetâvası.
318 - Vasî,
yetimin malım bulûğundan sonra henüz rücdü beyyine ile zahir olmadan kendisine
teslim etmekle o mal zayi olsa zamin olur.
319 - :
Vasî, yetimin malını bulûğundan sonra henüz rücdü beyyine ile ve infak ettiği
münasip mikdar malı zamin olmaz.
den dolayı ve yetimin
hitan cemiyeti için akriba ile komşular hakkında israfa müeddî olmayacak
surette verilen ziyafetten nâşi zaman lâzım gelmez.
320 - :
Vasî, meyitin akdi müdayenesiyle sabit olup da yetime, isabet-eden alacak bir
borcu, medyundan daha mütemevvil bir kimse üzerine havale edilebilir. Amma
medyunun misline havale edemez.
Vasi, kendi
müdayenisiyle sabit olan bir deyni ise dilediği kimse üzeri ne havale edebilir.
Gerek yetime faideli olsun ve gerek olmasın. Şu kadar var ki yetime muzir
olduğu takdirde lâhik olacak zararı' zamin olur.
321 - :
Vasî, çocukların müverrislerinden müntakil olup nâsın zimmet lerinde bulunan
alacaklarım tahsil etmeden çocuklar baliğ olsalar, bunları vasilerinin malinden
istemeye hakları olamaz. Feyziyye Fetâvası.
322 - :
Vasî, terikeden bir malı, borç için satıp da sonra gabni fahiş ile satılmış
olduğu tebeyyün etse vaki olan satış, hâkimin hükmüne muhtaç olmaksızın bâtıl
olur. Binaenaleyh muahharan semeni misliyle
satılsa bu ikinci satış sahih olur.
323 - :
Vasinin satmış olduğu yetimin bir malı hakkında daha ziyade semen ile satın
almaya bir talip zuhur etse, yahut o mal, müzayedede daha ziyade, pazarda ise
daha noksan bir fiyatla satılır olsa vaki olan satışın butlanına hükm olunmaz.
Belki hâkim, ehli vukufa müracaat eder. Bu halde onlardan îmam Muhammede göre
iki kişi, İmamı Âzam ile îmam Ebu Yusuf e göre bir kişi o malın hakikî
kıymetiyle satılmış olduğunu haber verirse hâkim, mezkûr ziyadeye iltifat ederek
bey'i fesh edemez. Zira semeni tezyit, bir hacete mebni olabileceğinden
kıymetin ziyade olmasına delâlet etmez. Fakat o malın hakikî kıymetinden
noksana satılmış olduğunu haber verirse vuku bulan bey'in butlanına hükm etmek
lâzım gelir.
324 - : Bir
kimse, küçük evlâdının bir malını sattıktan sonra gabni fahiş iddiasında
bulunsa bakılır : Eğer bu malı hakikî kıymetiyle satıp semenini kabz ettiğini
ikrar veya bunun üzerine işhad etmiş is^ bu iddiası mes-mu olmaz. Bu halde
hâkim, çocuk namına birini kayyım nasb ederek bu kayyım, müşteri aleyhine
dâva ikame eder. Fakat böyle ikrar ve İşhadda bulunmuş olmazsa veya «Ben gabni
fahiş bulunup bulunmadığını bilmiyerek sattım» yahut «Ben gabni fahiş
bulunduğunu bildim, amma bununla satışın caiz olmayacağını bilemedim» derse
dâvası mesmu olur.
325 - : Bir yetim, baliğ olduktan sonra babası veya
vasisi tarafından kendi namına vuku bulan satın almada gabni fahiş bulunduğunu
iddia, müşteri de bu gabni inkâr eylese bakılır : Eğer es'arın tebeddül
edebileceği kadar bir müddet geçmemiş ise hali hazır, hakem kılınır, ve illâ
müşteri tasdik olunur.
Şayet yetim ile
müşteriden her biri kendi iddiası üzerine beyyine ikamesinde bulunsa ziyadeyi
müsbit olan beyyinenin tercihi lâzım gelir.
326 - : Bir yetim, büyüdükten sonra malını vasiden
tesellüm edip de babasının terikesinden az çok alacağı bir şeyi kalmadığına
dair işhadda bulunduğu halde bilâhare vasinin elinde bulunan bir şey için
babasının terikesinden olduğunu iddia ve beyyine ikame etse dâvası mesmu olur.
Kezalik : «Vasinin
nezdinde az çok hiç bir şey kalmadı ki illâ istifa ettim» demiş olduğu surette
de hüküm böyledir.
Nitekim bir vâris de,
murisinin nâs zimmetlerinde bulunan bütün terikesini Jkabz ettiğini ikrar edip
bilâhare bir kimse aleyhinde babasının alacağı olduğuna dair dâva ikamesinde
bulunsa dâvası mesmu olur. Çünkü bu ikrar, mücerred bir ikrardan ibaret olduğu
cihetle ibrayı müstelzim olmaz. Binaenaleyh dâvanın sıhhatine mani değildir.
Tahtavî, Dürri Muhtar, Reddi Muhtar, [72]
327 - : Vasinin
meyit aleyhine borç ikrarı caiz değildir. Çünkü bu, başkası hakkında ikrar
olmuş olur. Binaenaleyh mukarrünleh
beyyine ikame ve istizharen yemin etmedikçe mükarrün bihi alamaz. Şayet vaşî,
mukar-rün bihi, mükarrün lehe teslim ederse zamin olur.
Fakat vârislerden
ehliyeti haiz olan biri, böyle bir ikrarda bulunursa bu ikran yalnız kendi
hissesi nisbetinde muteber olur.
328 - : Vasî,
meyyitin bir mikdar borcu olduğunu bir adiden istihbar ( ettikde eğer zamandan
korkmazsa bu borcu terikeden sahibine verebilir.
Nitekim vasî, meyyitin
borcu olduğunu bilip de alacaklının beyyinesi olmadığı takdirde onun hukukunun
izaasma meydan vermemek için terikede sâmit = yani meskûtün anh bir mal var ise
andan borç mikdarmı alacaklıya ida etse, ve sâmit yok ise terikeden borç
mikdarı bir şey alacaklıya satsa da alacaklı bilâhare bu îda' veya mubayaayı
itiraf etmese tekas hâsıl olmuş olur. Bu, bir mahlası şer'i dernektir.
329 - : Bir
vasî, kendi elinde bulunup terikeden bulunmayan bir aynin bir şahsa ait
olduğunu ikrar ettikden sonra o aynin vesayeti altında bulunan bir çocuğa
aidiyetini dâva etse, vaki olan tenakuza mebni bu dâvası dinlenmez. Hattâ bu
vasî, bir gün bu ayne mâlik olsa bunu mükarrün leh olan o şahsa vermesiyle emr
olunur.
330 - :
Vasinin, mûsi olan meyyit aleyhine şahadeti
sahihdir. Amma lehine şahadeti sahih değildir. Velev ki vasinin bu
şahadeti kableddâva azlinden sonra vaki olsun.
331 - :
Vasilerin sagîr vâris lehinde alel'ıtlak mal isbatma dair şahadetleri
bâtıldır. Yani : bu mal, o vârise gerek mûsînin terikesinden ve gerek başka
bir cihetten intikal etsin müsavidir. Çünkü vasiler, çocuğun alel'-ıtlak
emvalinde tasarruf edebileceklerinden bu şahadetleriyle kendileri için meşhudun
bihde tasarruf hakkı isbat etmiş olurlar. Bu ise cerri mağnem-den azada
olmayacağından töhmet mazannasıdır.
332 - :
Vasilerin büyük vâris lehinde terikeden bir şey isbatı hususunda şahadetleri
bâtıldır. Çünkü vasilerin terikeden olan mallar hakkında muhafaza ve menkul
eşyayı satmak gibi bazı velayetleri bulunduğundan bu şahadetleri töhmetten
hali olamaz. Fakat terikeden olmayan
malar hakında şahadetleri makbuldür. Çünkü terikeden olmayan malar hakkında
vasilerin velayetleri esasen münkati olduğundan bu surette töhmeti mucib bir
cihet yoktur.
333 - : îki
vasiden her biri : «Mûsî bizimle beraber füîân kimseyi de vasî nasbetmişti»
diye o kirtısenin inkârına mukarin şahadette bulunsalar bu şahadetleri muteber
olmaz. Çünkü bu şahadetlerinde müttehem bulunurlar.
Şu kadar var ki bu
ikrarlarına mebni hâkim tarafından kendilerine üçüncü bir vasinin zam ve
terfiki lâzım gelir. Bu halde bu üçüncü vasinin reyi munzam olmadıkça
kendileri müstakülen tasarrufa kadir olamazlar. Çünkü şahadetleri kendileriyle
beraber o kimsenin de vasî olduğu ikrarım mutazam-mındır. ikrarları ise kendi
aleyhlerine bir hüccettir. Artık yalnız ikisi tasarrufa muktedir olamaz.
Fakat o kimse de bu
veçhile vasî olduğunu iddia ederse mezkur şahadet kabul olunur. Bu kimse bu iki
vasiyi tasdik etmekle beraber vesayeti kabul etse, yine üçüncü bir vasî ilâvesi
icap eder.
334 - : Bir
müteveffanın iki oğlu : «Babamız fülân kimseyi vasî nasb etmişti» diye şahadet
ettikleri halde o kimse, vesayeti inkâr etse bu şahadet kabul olunmaz. Fakat o
kimse de vesayeti itiraf ve iddia ederse bu şahadet, töhmetten hali olacağı
için kabul edilir.
335 - : iki
mûsâleh, mûsînin fülân kimseyi vasî tayin etmiş olduğunu şahadette
bulunsalar, o kimsenin vesayeti iddiası takdirinde şahadetleri' muteber olur. Çünkü lehler,
vâris gibidirler. Onları talepleriyle vasî tayin edilebileceği cihetle bu
şahadetten dolayı müttehem bulunmazlar.
336 - : Bir
ölünün alacaklıları, bu ölünün fülân kimseyi vasî tayin etmiş olduğuna
şahadette bulunsalar, şahadetleri caiz olur. Çünkü bu, töhmetten halidir.
Âdeta borçlarını Ödemek için bir vasî tayin edilmesini istemiş gibi olurlar.
337 - : iki
kimse, diğer İki şahıs için fülân ölünün §u kadar şey vasiyeti olduğuna
şahadet etikleri gibi o iki şahıs da mezkûr iki kimse için bu ölünün o miktar
şey vasiyeti bulunduğuna şahadet etseler her iki zümrenin şahadeti de kabul
olunmaz. Çünkü bunlar mûsâbih olan
malda müşterek olacaklarından şahadetleri cerri mağnemden hali olamaz.
Fakat bir ölünün borcu
olduğuna dair bu veçhile şahadette bulunsalar her iki zümrenin şahadeti de kabul
olunur.
338 - : iki
kimse, diğer iki şahıs için «Fülân müteveffanın bir aynini, meselâ bir hanesini
vasiyet ettiğine şahadet ettikleri gibi o iki şahıs da bu müteveffanın o ki
kimse için malının sülüsünü veya derahimi mürselesini vasiyet etmiş olduğuna
şahadette bulunsalar, hiç birinin şahadeti kabul olunmaz. Zira bu şahadet,
şahidlerin, meşhudun bihde, yani : terikenin sülüsünde iştirakini müsbit
olacağından bâtıldır.
Fakat o iki kimse, bir
aynin vasiyeti hakkında şahadet ettikleri gibi o iki şahıs da diğer bir aynin
vasiyeti hususunda şahadette bulunsalar her iki kısmın şahadetleri de kabul
olunur. Çünkü bu takdirde iştirak bulunmayacağından töhmet bulunamaz- Mebsutı
Serahsî, Bahri Raik, Dürri Muhtar, Reddi Muhtar. [73]
339 - :
(232, 236, 240, 241, 244, 245, 246, 333) üncü meseleierdeki halîer-den
başka aşağıdaki hususlardan
dolayı da hâkim tarafından vasî
nasb olunur.
340 - : Bir
ölünün vasiyyi muhtarı bulunmadığı takdirde borcunu ödemek, vasiyyetini tenfiz
etmek, alacağını dâva, isbat ve istifa eylemek için namına bir vasi nasb
olunur. Bu hususlar için hâkim tarafından vârise izin de verilebilir.
341 - :
Mefkud hakkında vasi nasb olunacağı gibi babası gaybeti mün-katıa'' ile gaib
bulunan çocuk için bir mâlin isbat edilmesine hacet görüldüğü takdirde vasi
nasb olunur. Amma gaybeti münüatıa
ile gaib bulunmazsa vasi nasb
olunamaz.
Büyük vârisler,
gaybeti münkatia' ile gaib oldukları halde murislerinin zimmetinde borç
bulunduğu iddia olunsa husumet için vasi nasbi iktiza eder.
342 - :
Vârislerin bir kısmı çocuk, bir kısmı hâzır, bir kısmı da gaib, olup hâzır
bulunanlardan biri kendilerine mevrus olan maldaki hissesini bir kimseye
satmakla o kimse taksim talebinde bulunsa çocuk ile gaib vârisler namlaria vasi
nasb olunur,
343 - : Bir
kimse küçük evlâdından satın aldığı bir malın kadîm ay-bına muttali olmakla bu
mah bu evlâdına geri vermek istese bu hususa ait olmak üzere bir vasî nasb
olunur.
Kezalik bir çocuk,
babasından satın aldığı şeyi anın vefatından sonra kadîm aybma mebni terikesine
red etmek istese vasî nasbi icab eder.
344 - : Bir çocuğun babası müsrif, mübzir olduğu
takdirde bu çocuğun mallarını hıfz için vasî nasb olunur.
345 - : Vasiyyi muhtar, terikeden borç iddiasında
bulunan kimseyi tasdik ettikte (327) inci mesele mucebince bu tasdiki sahih
olamayacağından başka bir vasî nasb olunup anın muvacehesinde alacaklının
hakkını isbat etmesi lâzım gelir.
346 - :
Hâkim, vasiyyi muhtar mevcut ve ehliyeti kâmiieyi haiz iken diğer bir vasî daha
nasb edemez. Fakat bu vasî, geybeti münkatia ile gaib bulunursa diğer bir vasi
nasb edilebilir.
Meselâ : vasiyyi
muhtar gaib olduğu bir kimse müteveffanın zimmetinde bir mikdar alacağı
olduğunu iddia etse müteveffa namına hasım olacak bir vasî nasb edilir.
347 - :
Vasiyyi muhtar, çocuğun malinden bir şey sattıkdan sonra henüz semenini kabz
etmeden vefat etse bu semeni mütaîebede bulunmak bu
vasinin vârislerine veya vasisine ait
olur. Fakat bunlardan biri bulunmazsa bir vasî nasb edilmesi iktiza eder.
348 - :
Satılan bir şey, bil'istihkak zabt olunmakla müşteri semeniyle rücu etmek
istediği halde satan, vâris bırakmaksızın vefat etmiş bulunsa müşterinin bu
rücuu için vasi nasb olunur. Binaenaleyh müşteri o semen ile bu vasiye, bu vasî
de bununla terikeye rücu eder.
Kezalik satılan şeyin
hürrül'asl olduğu zahir olup da satan, vâris, vasî ve terike namına bir şey
bırakmaksızın vefat etmiş bulunsa vasî, nasb olunur.
349 - : Bir
kimse, bazı zatlara «vefatımdan sonra şöyle yapınız» demiş olsa o zatların
umumunu vasî tayin etmiş olur. Bu halde o zatlar sükût edip de o kimsenin
vefatından sonra bu vasiyeti içlerinden ikisi veya üçü veya daha ziyadesi kabul
etse bunlar vasî olmuş olurlar. Fakat içlerinden yalnız birisi kabul etse
kendisine hâkim tarafından başka birisi terfik veya vesayet yalnız kendisine
tevcih edilir. Binaenaleyh böyle bir terfik veya tevcih bulunmadıkça münferiden
tasarrufa mâlik olamaz.
350 - : Bir
müstakriz, aldığı parayı def ve teslim etmek istediği halde; mukriz intifa etse
bu parayı teslim için müstakrizin talebi üzerine bir kayyım nasb olunur.
351 - : «Bir
kimse : «Eğer şu borçlu borcunu yarın ödemezse ben za minim» diye bizzat kefil
olup da alacaklı o gün tegayyüp etse bu borcu kafez için anın namına bir vekil
nasb olunur. Bu halde borçlu, o borcu bu vekile teslim etse, kefil olan o kimse
zamandan berî olur.
352 - : Gayri müslim bir mecnunun babası ve anası
bulunmadığı halde zevcesi dini İslâmı kabul etse onun adına bir vasî nasb
olunarak aleyhine firkatle hükm olunur.
353 - : Bir
müddeaaleyh, sağır, dilsiz, kör bulunduğu halde velîsi mevcut olmasa hukukunu
müdafaa için namına bir vasî nasb olunur. Haniyye, Hindiyye, Dürri Muhtar,
Reddi Muhtar. [74]
354 - :
Hâkimin nasb ettiği vasî, vasiyyi muhtar, yani : meyyitin va sîsi hükmündedir.
Ancak (240, 247, 258) inci meseleierdeki hususlar ile aşağıdaki hallerden
dolayı aralarında fark vardır.
355 - :
Vasiyyi mansubun vesayeti hâkimin tahsisiyle tahassüs eder. Binaenaleyh hâkim,
nasb ettiği vasiyi bazı tasarruflardan
nehy etse nehy sahih olur.
Çünkü vasiyyülhâkim, hâkimin vekili hükmünde olduğundan vesayeti kabili
tahsisdir.
356 - :
Vasiyyi muhtarın vesayeti zaman, mekân ve bir nevi umur ile tahassüs etmez.
Binaenaleyh bir kimse,
bilfarz îstanbuldaki mallan için birini, Bursa-daki malları içinde başka birini
vasî tayin etse bu iki vasiden her biri o kimsenin bütün emvali hakkında
vesayeti haiz olur. Çünkü vasiyyi muhtar, mûsînin bir halefidir. Hattâ fülâm
hassaten şu yerdeki emvalim hakkında vasî tayin ettim» demiş olsa da hüküm
böyledir.
Nitekim : «Füîân zatı
yalnız alacaklılarımı istifa için vasî nasb ettim, başka hususlara vasî nasb
etmedim» deyip de diğer biri için de: «Anı bütün emvalim hakkında, vasi tayin
ettim» dese bu iki vasiden yine her biri onun hem alacaklarını istifa
hususunda, hem de sair işleri hakkında vasî olmuş olur.
Kezalik : bir kimsenin
sülüsi emvalini vücuhı hayre sarf ve tevzi etmek için nasb ettiği vasî,"
anın hem evlâdı ve hem de terikesi hakkında vesayeti âmmeyi haiz olur. Bu
mesele., îmamı Azama göredir, müfta bih olan da budur, îmam Ebu Yusüfe veya
îmam Muhammede göre bu vasilerden her biri yalnız tayin edildiği hususda
salâhiyeti haiz bulunur.
Meselâ : birini
alacaklarım tahsil için, diğerini de vasiyetlerini tenfiz için vasî nasb etse
bu iki vasîden her biri, îmamı Azama göre hem alacaklarım istifa, hem de
vasiyetlerini tenfiz hususunda vesayeti haiz olur.
Şayet bu hususlar için
birini vasî tayin ettiği gibi diğer birini de vasî ihtiyar etmiş bulunsa bu iki
vasîden hiç birinin münferiden tasarrufu nafiz olmaz.
Maahaza Haniyyedeki
bir meseleye nazaran bir kimse, birini oğlu için, diğer birini de kızı için
vasî nasb etse, yahut birini hazırdaki malları, diğerini de gaib bulunan
malları hakkında vasî tayin etmekle beraber bu vasilerden birinin vasi olduğu
hususda diğerinin vasî olmamasını şart koşsa bunlar bu şart veçhile vesayeti
haiz oiurlar, bunda ittifak vardır. (267) nci meseleye müracaat!. Hindiyye, Bahri
Raik, Reddi Muhtar.
357 - : Vasiyyi
muhtar, (245) inci mesele mucebince
başkasını vasî nasb edebilir. Fakat vasiyyi mansub, vesayeti âmmeyi haiz
bulunmadıkça başkasını vasî nasb
edemez. Fakat vesayeti ammeyi
hâiz bulunursa nasb edeceği vasî
de kendisi gibi vesayeti haiz olur.
358 - : Vasiyyi mansubun husumete mezuniyeti, kabza
mezuniyetini tazammun etmez.
Vasiyyi muhtar ise
hâkimin iznine muhtaç olmaksızın kabza mâlik olur. Çünkü vasiyyi mansup,
hâkimin vekili mesabesinde olduğu halde vaaiyyi muhtar meyyitin halefi
demektir.
Binaenaleyh vasiyyi
mansup husumete = dâva ikamesine tayin olunur-
ken ve yahut tayin
olunduktan sonra mûstakillen kabza mezun olmadıkça yetimin malını kabz edemez.
Meselâ bir yetimin
akarına haksız yere el koyan bir şahıs aleyhine dâva açmak.üzere vasî nasb
olunan kimse, kabsa mezun olmadıkça o akan kabza mâlik olmaz.
359 - :
Vasiyyi muhtar, (230) uncu mesele mucebince vesayeti kabul ettikten sonra artık
mûsînin vefatından sonra kendisini vesayetten çıkaramaz. Fakat vasiyyi mansup,
vesayeti kabul etlikten sonra - hâkimin haberi olmak şartiyle - kendisini
vesayetten azl ve ihraç edebilir. Şu kadar var ki hâkime malûmat vermedikçe
nefsini kendi kendine vesayetten çıkarmaya kadir olmaz.
360 - :
Vasiyyi muhtar, müteberri' olduğundan sahih olan kavle nazaran ücrete müstahik
olmaz. Binaenaleyh muhtaç olsa da yetimin mâlinden ihtiyacına sarf edemez. Ve
bu vesayet hizmeti mukabilinde kendisi için hâkime bir ücret takdir ettiremez.
Şu kadar.var ki, yetimin işlerini görmek için onun hayvanına binebilir ve bu
işleri rüyet esnasında yetimin malinden kadri maruf yiyebilir. Bunlar kıyasa
muhalif ise de istihsanen caiz görülmüştür.
Fakat vasiyyi mansub
için hâkim tarafından münasip görülürse ecri misi tayin olunabilir. Bu halde o
vasî tayin olunan ücreti yetimin emvalinden alabilir, yetim baliğ olunca bu
ücreti ı sûrda d edemez. ReddüT muhtar, Ali Efendi Fetâvası,
(îmam Mâlike göre vasî
zengin ise yetimin malından kaçınır, fakir ise yaptığı nezaret mukabilinde
maruf veçhile bir mikdar şey alabilir.)
(imam Şafiî ile îmam
Ahmedin birer kavilerine göre vasî, ihtiyacına mebni yetimin malinden yiyecek
olsa müstağni olduğu zaman bunun bedelini Öder. Elmizanülkübra.)
361 - :
Hâkim, vasîyyi mansuytan terikenin mikdannı sormak ve te-rike işlerine dair
anınla konuşmak hakkına mâlikdir. Fakat vasiyyi muhtara karşı bu hakkı mâlik
değildir.
362 - :
Hiyanetİ sabit olmayan bir vasiyi muhtar azl edilemez. Fakat hiyaneti görülmese
de bir vasiyyi mansub, hâkim tarafından azl edilerek yerine daha münasip
görülen bir başkası nasb edilebilir. Abdurrahim Petftyası.
363 - : Bir
çocuğun babası veya vasiyyi muhtarı var iken bunların üzerine hâkim tarafından
nazır tayin edilmesi caiz değildir. Binaenaleyh bunlar âdil ve kâfi iken
mücerred mal celbi için hâkim tarafından nasb edilen bir nazır, kendisine
takdir edilen ücreti alamaz. Abdurâhim Fetâvası.
364 - :
Vasîyyi mansup, çocuğu hiç bir iş için başkasına İcar edemez. Yalnız sanat
öğrenmek üzere üstaza tevdi edebilir. Bununla beraber çocuğun
babası âdi sanatler erbabından bulunmamış
olduğu takdirde çocuğu bu gibi hasis sanayi erbabına tevdi etmek lâik olmaz.
Nitekim bir kimse,
kendi çocuğunu da sanat öğrenmek üzere bir üstazın hizmetine tevdi edebilir. Şu
kadar var ki çocuğun malını ekserin kavline nazaran birine iare edemiyeceği
gibi kendisini de bir kavle nazaran bir şahsın nezdine iareten teslim edemez.
Vasiyyi muhtar ise çocuğun hem nefsini, hem de (284) üncü mesele mucebince
emvalini velev gabni yesîr ile olsun icareye verebilir. Bu emvali münasip
göreceği bir şahsa iare de edebilir.
365 - :
Vasiyyi mansuba hâkim tarafından vesayeti havi bir vesika ve-*11 rilmesi
münasiptir. Vasiyyi muhtara da mûsî tarafından bir vasiyetname tevdi edilmiş
olması müstahsendir, Bir vasiyetname mündericatım mûsîden işitmiş olanlar, veya
mûsî tarafından kendilerine bir vasiyetname okunarak mündericatı ikrar edilmiş
bulunanlar, o vasiyetname hakkında şahadette bulunabilirler. Hindiyye, Haniyye, Dürri Muhtar, Reddi
Muhtar.
(imam Şafiîye göre de
böyledir. Hanbelîlere göre bir kimsenin maruf el yazisiyle yazılı
vasiyetnamesiyle - rücuu bilinmedikçe - hükm olunur. Velev ki işhadda bulunmuş
olmasın. Fakat îmam Ahmetten bir kavle göre vasiyette yazı kabul edilmez, ve
mühürlü bir vasiyetnameye şahadet edilemez. Meğer ki şahitler bu vasiyeti
mûsîden işitmiş olsunlar, veya mûsî bu vasiyetnamesini şahitlere okumuş,
mündericatım ikrar etmiş bulunsun. El-muğnî.)
On üçüncü Kitabın Sonu[75]
Verasete ve İntikale
müteallik hükümlere dair olub bir
mukaddime ile iki bölümden ve bir zeylden müteşekkildir. [76]
1 - (İlmi fersiz) : îslâm hukukunun mühim bir kısmını teşkil eden ve irse müteallik
bulunan bir takım meselelerin, kaidelerin müdevven heyetidir. Bü, «Ölünün
terikesine teallûk eden haklardan ve terîkenin muayyen se-himler üzere
taksiminden bahseden bir ilimdir» diye de tarif olunur.
Bu haklardan maksad,
ölünün teçhiz ve tekfininden, borçlarım kazadan, vasiyetlerini tenfizden,
mütebaki terikesmi de vârisleri arasında taksimden ibarettir. Buna :
«ilmülmevaris, kitabülmevaris» de denilmişdir.
timi feraizi bilen
zata : (ferazî) ve (feraizî) denildiği gibi vârislerin hisselerini takdir ve
tayin eden hâkime de (farizî) denilir.
2 - (Feraiz) : Farz lâfzından müştak olan farizanın cem'idir.
Farz, lû-gatde takdir, beyan, cüz'üşşey
manasınadır. "Sünnet, kıraet mânâsında da müstameldir. Istıîahda : vâris
için mukadder nasib, ifası nas ile sarihan beyan olunan herhangi bir fariza
demekdir.
Farizada : takdir
olunmuş şey, mikdarı muayyen hissei irsiyye, tarafı ilâhîden ifası kat'iyyen
beyan buyurulan vazife manasınadır. Atiyye mânâsına da gelir.
Feraiz tabiri,
vârislerin hisselerini bildiren ilm mânâsında da müstameldir.
3 - (Ashabı feraiz) : Mirasdan hisseleri nassan muayyen olan vârislerdir ki, dördü erkek,
sekizi kadın olmak üzere on iki kimsedir.
4 - (Asaba) :
Lûgatde baba tarafından olan karibdir. Bir ve birden zi-vade erkeğe ve kadına
ıtlak olunur. Böyle bir karabete «usubet» denildiği
gibi bir kimseyi asaba kılmaya, bir şahsa
asaba mirası vermeğe de «ta'sîb» denilir.
Asaba tabiri esasen
kuvvet ve şiddet mânâsım mutazammındır. Baba tarafından olan bir takım akriba
arasında bir irtibat hâsıl; bir müdafaa kuvveti cari olacağından kendilerine
bu nam verilmişdir. Nitekim sinirlere «âsâb» denilmesi de ecza-i bedeniyyenin
rabt ve takviyesine hizmet etmeleri itibariyledir.
Asabanın kısmı âzamim
erkekler teşkil eder, çünkü şiddet ve nusret ehli olan erkeklerdir. Isaba lâfzı
da cemaat manasınadır.
Istılahda asaba :
«Eshabı feraiz ile beraber bulundukları halde onların sehimlerinden mütebaki
terikeye müstahik olan ve eshabı feraiz bulunmadığı takdirde terikenin
tamamını ihraz eden karibler» dir ki asabei neşebiyye ve sebebiyye kısımlarına
ayrılırlar.
5 - (Asabei
nesebiyye : ölüye neseben karabeti
olan kimselerdir ki bi-nefsihî asaba, bigayrihî asaba, maa gayrihî asaba
kısımlarına ayrılırlar.
6 - (Asaba binefsihi) : Ölüye nisbetinde kadınlar dahil olmayan erkek
kimselerdir. Baba, oğul ceddül'eb, Ibnül'ibn gibi.
7 - (Asaba bigayrihî) : Ölünün asabadan olan erkek kardeşleriyle beraber
bulunan kız kardeşleridir.
8 - (Asaba maa gayrihî) : Asabadan olmayan bir kadın ile beraber bulundukları
takdirde asabadan olan kadınlardır. Bunlar Ölünün kıziyle beraber bulunan
liebeveyn veya lieb kız kardeşleridir.
9 - (Asaba! sebebiyye) : Mevlel'ataka ile anın binefsihî asabasmdan olan erkeklerdir. Mevîel'ataka unvanını alan şahıs, erkek olabileceği gibi kadın da olabilir.
Çünkü bir rakikin mu'tiki, erkek olsun olmasın anın mev'-lel' atakesidir. Fakat
mevlel'atakenin erkek olmayan asabası, usubet teri-kiyle mu'teka vâris olamaz.
10 - (£habinfed) : Neseb cihetiyle eshabı feraizden olan ve kendilerinden başka asaba
bulunmadığı takdirde hem muayyen sehimleri alan, hem de mütebaki sehimlere
redden müstahik olan kimselerdir. Zevç veya Uc beraber bulunan kız gibi.
11 - (Zî rahm)
:
Lûgatde mutlaka karabet sahibi
demekdir. Istılahda : «Terikeden sülüs,
rubu gibi muayyen sehmi olmayan ve terikeyi asaba dan olmak sıfatiyle ihraz
etmeyen her hangi karib» demekdir. Cem'i : şfe-zü'erhamdır.
12 - (Sulbiyye)
: Bir kimsenin öz kız evlâdı.
13 - (îbnlyye) : Bir kimsenin
oğlunun öz kız evlâdı.
14 - (Ceddi sahih) : Ölüye nisbetinde kadınlar
dahil olmayan ceddir. Babanın babası, babanın babasının babası = ebüleb,
ebüebileb gibi k:. habı feraizdendii".
15 - (Ceddi fâsid) : Ölüye nisbetinde üm = ana dahil olan ceddir. Ananın babası, babanın
anasının babası = ebülüm, ebüümmileb gibi ki zevil'-erhamdandır.
16 - (Ceddei şahiha) : Ölüye nisbetinde ceddi fâsid dâhil olmayan ceddedir. Meyyite
nisbeti gerek kadınlar ve gerek erkekler ve gerek her ikisi vasıtasiyle olsun
müsavidir. Ananın anası = ümmül'üm, ananın anasının anası = ümmi ümmilüm,
babanın anası = ümmüleb, babanın babasının anası = ümmü ebil'eb gibi bunlar
ashabı feraizdendirler.
17 - (Şekik) : Ana baba bir erkek kardeştir ki ah lehüma,
liebeveyn
ah da denir.
18 - (Şekika) üht
da denilir. Ana baba bir kız
kardeşdir ki, uht lehüma,-liebeveyn
19 - (Bemil'âyân) : Ana baba bir erkek ve kız kardeşler ki her birine
ah îiebeveyn, uht
liebeveyn denir.
20 - (Benül'allât) : Baba bir erkek ve kız kacdeşler ki, her birine ah lieb, uht lieb
denilir.
21 - (Fenül'ahyaf) : Ana bir erkek ve kız kardeşdir ki, bunlara «ev-lâdül'üm» ve her
birine ah liüm, uht liüm denir"
22 - (Terîke)
: Lûgatde terk lâfzından me'huz olub metruk şey manasınadır. Istılahda * «Bir
müteveffanın kendisine aid olmak üzere terk etmiş olduğu mal» dan ibarettir.
Binaenaleyh bir meyyitin nezdinde emanet ola-, rak bulunmuş olan şey, anın
terikesinden sayılmaz.
23 - (İrs = miras) : Bir müteveffanın terikesinden
kanblerine intikal eden mal» demektir. Buna «tiras» da denir.
tfse müstahik olan
kimseye (vâris), vârise intikal eden mala (mevrus) vârisine malı intikal eden
meyyite (rnüverris) birini bir meyyite vâris kılmaya da (tevris)
denilir. Vârisin cem'i : «verese» dir.,
Bir meyyitin
terikesine hilâfet tarikiyle mâlik olmaya (veraset, tevarüs) denildiğini gibi
müteaddid kimselerin biribrinden miras yemesine de (müva-rese) deniiir.
24 - (Sehm) : Hisse, vârislerden her birinin terikeden müstahik
olduğu nısf,* sülüs, rubu' gibi mikdarı muayyen mal. Cem'i : sihamdır.
Nas ile sarih veya gayri sarih bir
surette mikdarları tayin edilmiş elan hisselere : (sihamı mefruza)
denilir.
25 - (Asli mesele) : Bir miras meselesinde selimlerin mahreci olan, sehimleri muhit
bulunan mikdardır. Meselâ : bir meyyitin bir zevcesi ile bir de oğlu bulunsa
meselei irsiyyesinin mahreci 8 olmuş olur ve bu mesele şu suretle tasvir
olunur.
26 - (Mahreci furuz) : Vârislere taksimi icab eden terikedir ki, bu bir vahidi kıyasîdir,
vârislere göre müsavi kısımlara ayrılmış bir aded halinde bulunur ve bu veçhile
tashihi mesele vücude gelmiş olur.
Meselâ : bir meyyitin
terikesi zevciyle üç oğluna münhasır olsa dört sehm itibar olunarak şöylece
gösterilir :
27 - (Tashihi mesele) : Vârislerin sehimlerini hiçbiri hakkında kesr vaki
olmiyacak surette ve mümkün mertebe enaz bir mikdardan göstererek terikeyi
kabili taksim bir hâle koymakdir.
Meselâ : bir meytin
zevcesiyle babası, iki de oğlu bulunsa meselei irsi-yesi şu veçhile tashih
edilir :
28 - (Nisebi a'dad) : Adetler .arasında temasül,
tedahül, tevafuk, veya tebayün
suretiyle olan mukayesedir. İki aded arasında mutlaka bu dört nis-betten biri
bulunur.
29 - (Temasül) müsavatı gibi. iki
adedin biri birine müsavi olmasıdır. Beşin beşe
30 - (Tedahül) : îki adedden birinin diğeriyle tamamen kabili taksim olmasıdır. Üç ile
dokuz adetleri gibi. Çünkü dokuz adedi üç ile kabili taksimdir. Bu küçük aded,
o büyük adedin kasımı ve eczasıdır. O büyük aded de bu küçük adedin ez'afı ve
emsalidir. .
31- (Tevafuk):
îki adedden birinin diğeriyle taksimi
kabil olmayıp üçüncü bir aded ile kabili taksim bulunmasıdır. Bu üçüncü aded, o
iki adedin kasımı müştereki bulunmuş olur. 4 ile 10 adedleri gibi ki, bunların
kasımı müştereki 2 adedidir. Şöyle ki : 10 adedi 4 adedine taksim edilir, sonra
da 4 adedi harici kısmet olan 2 adedine taksim edilir.
32 - (Tebayyün)
: iki adet arasında birden başka kasımı müşterek bulunmamaktadır. Dokuz ile on
adedleri gibi. Çünkü bu iki adedin büyüğü küçü güne taksim edilince kesr,
vahide müncer olur.
33 - (Adedlerin vafkı) : İki adedden her birinin kasımı müşterekleriyle
taksiminden hâsıl olan harici kısmet demekdir.
Meselâ : 15 ile 10
adetlerinin kasımı müşterekleri 5 adedidir. Bunlardan 15 adedi beş ile taksim
edilince harici kısmet 3 eder. Kezalik 10 adedi de beş ile taksim edilince
harici kısmet 2 eder. Bu halde 3 aded 15 in, 2 adedi de 10 un vafkı olmuş olur.
Bu iki aded arasında
cuvafakat bilhums = beşde bir nisbetinde tevafuk vardır. Çünkü on beşin1 humsu
3. onun humsu da 2 dir.
34 - (Âdile)
: Bir meselei irsiyyedir ki, eshabı feraizin
sehimleriyle mahreci mesele müsavi olur veya eshabı feraizin sehimleri
mahreci meseleden dûn olursa da aralarında asaba bulunarak bakiyi ihraz
etmekle yine sehimleriyle mahreç arasında müsavat bulunumuş olur. Misal : .
35 - : (Avliyye) : Bir meselei irsiyyedir ki, bunda eshabı feraizin mec-muı sihamı
meselenin mahrecinden ziyade olur. Bu tabir: lûgatde ref\ galebe, çevre meyi
mânâsına olan avl lâfzından alınmışdır. Böyle bir meseleye «aile, farizei
kâsıra» da denir. Misal :
36 - : (Reddiyye) : Bir meselei mırasiyyedir ki bunda eshabi feraizin seh'imlerinin
mecmuu meselenin mahrecinden tenakus eder, mahrecden baki kalan mikdarda yine
eshabı feraizden müstahik olanlara sehimleri nisbetin-de red olunur. Misaî
:
37 - : (Hacb) :
Lûgatde men manasınadır. Istilahda : «muayyen bir şahsın terikeden sehmini
diğer bir şahsın vücudüne mebni tamamen veya kısmen men etmek» demekdir. Bu
halde tamamen men'e : (Hacbi hırman), kısmen mene: (hacbi noksan) denildiği
gibi hacb eden şahsa : (hâcib), hacb
pîunan şahsa da : (mahcub) denir.
Rık, ihtilâfı dîn gibi
bir sebeble irsden memnu olan şahsa da : (mahrum) denilir.
38 - (Teharüc)
: «Vârislerden birinin veya bir
kaçının terikeden bir muayyen mikdar
mal aiarak mirasdan çekilmesi için diğer vârisler ile sulh olması» dır.
39 - (Münaseha)
: Lûgatde nakİ, tahvü manasınadır. Istılâhda : «bir meyyitin terikesi henüz
taksim edilmeden vârislerinden biri veya bir kaçı da vefat edib o terikeden seh
im Herinin kendi vârislerine intikal etmesi» demekdir ki, meomüunun meselei
mirasiyesi birden yapılır. Böyle bir hâdisede bir mal bir kimseden diğer
kimseye intikal ettiği veya vefat edenlerden her biri için yapılacak mesele,
kendisinden evvelki meyyitin meselesini tağyir edeceği için bu hususda
yapılacak ameliyyei fıkhiyye ve hisabiyyeye de mü-naseha namı veriîmişdir. [77]
İÇİNDEKİLER
: Terikeye teailûk eden haklar = meyyitin teçhiz ve tekfini, borçlarının
ödenmesi, vasiyetlerinin tenfîzi, mütebaki terikenin vârisler arasında
taksimi. Vârislere İntikal edib etmeyen haklar. İrse mani se-bebler = rık,
kati, ihtilâfı din, ihtilâfı dar, İrtidad, Han, cehaleti vâris, ölüm tarihinin
mechuliyeti ve hacb halleri.
Terikenin intikal
edeceği mahaller : Eshabı feraiz ve mukadder farzlar = sehimler Eshabı feraizin
tevarüsünde cari olan kırk hal: Babanın üç hali, ceddi sahihin dört hali,
evlâdı ümmün üç hali. Ananın üç hali, cedde! sa-hihanin iki hali. Sulbiyyenin
üç hali. Ebnİyyenin altı hali. Lahika: Tesbibi ben a t meselesi. Ana baba bir
kız kardeşin beş hali, baba bir kız kardeşin yedi haü. Zevcin iki hali,
zevcenin iki hali.
Asabai nesebiyyenin
tevarüsü. Bigayrihi asabadan olanlar. Maa gayrihî asabadan olanlar. Asabai
sebebiyenin tevarüsü.
Ashabı, feraizin red
suretiyle tevarüsü. Zevü'erhamtn tevarüsü. Zevil'-erhamın birinci sınıfı,
ikinci sınıfı, üçüncü sınıfı, dördüncü sınıfı.
Mevlel'müvalâtm
tevarüsü. Mukarrün leh binneseb olanların tevarüsü.
Terikeden sülüsü
mikdarını mütecaviz vasiyetlerin tenfizi. Beytülmâle vazolunacak terikeler. [78]
40 - :
Hakikaten vefat eden veya mefkudiyetine binaen vefatına alel'-usul hükm edilen
bir şahsın terikesine sırasiyle şu dört hak teveccüh eder : (1) Teçhiz ve
tekfin. (2) Kazai düyun. (3) Vasiyetlerin tenfizi. (4) Baki terikenin vârisler
arasında taksimi. dır:
Bunlardan meyyitin
teçhiz ve tekfini hususunda aşağıdaki, meseleler var-41 - : Bir ölünün terikesinden evvelâ anın teçhiz ve
tekfini, yani ke-
feniyle defn masarifi
çıkarılır, bu hususda taktir ve tebzirden ihtiraz ile adedce ve kıymetçe
itidale riayet lâzımdır. Adetçe i'tilâl, kefenin erkek için üç, kadın için beş
parça olmasıdır. Kıymetçe itidal de meyyitin hali hayatında giydiği
elbisesinin orta hallisine göre olmakla olur.
42 - : Bir
ölü, medyun olur da terikesinin bakiyesi borcuna kifayet ede-miyecek bir halde
bulunursa teçhiz ve tekfin hususunda kadri kifaye ile iktifa edilir, bunun
adedi erkek için iki, kadın İçin de üç parçadır. Bundan ziyadesine gaıımler
mani olabilirler.
43 - :
Kadınların teçhiz ve tekfini kocalarına aittir, velev ki kendileri zengin
olsunlar. Bu, imam ebu Yusüfün kavlidir, müfta bih olan dâ budur, imam
Muhammede göre kocalarına aid değildir, çünkü mevt ile zevciyet münkati
olmuşdur.
44 - :
Bir müteveffadan velev bir lâhza evvel vefat eden zeveesiyle fakir
evlâdının teçhiz ve tekfini de yine o müteveffanın terikesinden çıkarılır.
45 - :
Terikesi bulunmayan bir meyyitin teçhiz ve tekfini, hali hayatında nafakası
üzerine vâcib olan kimselere lâzım gelir. Şayed böyle kimse-ler bulunmazsa veya
bulunur da fakir olurlarsa bu teçhiz ve tekfin, beytül'-mâî .tarafından temin
edilir.
46 - : Bîr meyit, kefeni mislinden ziyadesini
vasiyet etse sülüsi mali kâfi olunca muteber olur.
47 - : Bir
ölünün kefeni zayi olsa, meselâ kabri bir nebbaş tarafından açılarak kefeni
soyulsa bakılır : eğer meyyit henüz terü taze bir halde ise terikesinden tekrar
tekfin olunur, velev ki böyle bir sirkat tekerrü etsin. Fakat meyyit tefessüh
etmiş ise bütün eczai bedeniyesi bir kefen içine sarılır, ve bu kefenler asıl
terikesinden tedarük edilir. Meğer ki dâyinler, t<-rikeyi almış bulunsunlar,
artık anlardan istirdaf olunmaz. Kezalik vasiyet edilmiş olan mal, mûsâlehe
verilmiş ise bu d& istirdad olunmaz. Amma te-rike vârislere taksim edilmiş
olursa her vârisden hissesi nisbetinde bir mik-dar şey alınır.
48 - : Bir
ölü için başkaları tarafından teberru edilecek bir kefeni vârisler kabule
mecbur değildirler, çünkü bu hal anlar için ârı mucib olabilir. Şu kadar var
ki, vârisler çocuk olur da hâkim, bunun alınmasını maslahata muvafık görürse
veya içlerinde büyük vâris bulunub da bunu ihtiyar ederse o vakit kabul olunur.
49 - :
Başkasının hakkı teallûk edib terike arasında bulunan her hangi bir ayn, teçhiz
ve tekfine sarf edilemez, müstahikkine verilmek lâzım gelir, çünkü bunlar haddi
zatında terikeden sayılmaz.
Meselâ : Bir
ölünün-hayatında bir borcuna mukabil terhin ve teslim etmiş olduğu bir malı
teçhiz ve tekfinine sarf edilemez. Belki bu malı satılarak bundan evvelâ
mürtehinin alacağı verilir, meğer ki borcu başka bir mal ile tediye edilsin,
Kezalik : bir meyyitin
hayatında satm ahb da semenini vermemiş olmakla bayiinin elinde mahbus bulunan
bir malı da, semeni tediye edilmedikçe terikeden sayılarak teçhiz ve tekfinine
sarf edilemez.
Kezalik : bir ölünün
âhara icar edib kirasını almış olduğu bir malı da kira mukabilinde müstecirin
elinde merhum bulunmuş olacağından hemen terikeye idhal ile teçhiz ve tekfine
sarf edilemez.
Kezalik : bir kimsenin
elinde zevcesine ayan kabilinden olarak vermiş olduğu bir mehr mevcud iken
yefat etse bu mehr, zevcesine verilir, bu teçhiz ve tekfine sarf edilemez.
Kezalik : bey'i fâsid
ile satılan bir mal, müşteriye teslim olunub da elinde iken bey'i fe^hden
evvel bayi vefat etse bu mal, semeni müşteriye rcd edilmedikçe bayiinin teçhiz
ve tekfinine sarf edilemez.
Kezaîik : bîr ölünün
ticarete me'zun olub medyun bulunan kölesinden başka bir malı bulunmasa bu
köle, alacaklılara aid ulur, ölünün teçhiz ve tekfini için satılamaz.
Bu meseleler
hanefiyyeye göredir.
(Malikîlere ve
Şafiîlere göre de terikede mevcud bir ayne başkasının hakkı teallûk etmiş ise
bu teçhiz ve tekfinden mukaddem çıkarılır. Merhun gibi,, kablelmevt vâcib olmuş
zekât gibi, kemale ermiş mahsulâtın, üzerinden birer sene geçmiş mevaşinin zekâtları
gibi. Fakat Hanbelî fukahasma göre sulbi terikeden evvelâ, teçhiz ve tekfin
ciheti temin edilir, velev ki bu teri-kedeki bir ayne hakkı rehn, hakkı erş
gibi bir hak teallûk etmiş olsun, sonra sair hukuk ve düyuna sıra gelir.) [79]
50 - : Bir
ölünün teçhiz ve tekfin masarifinden sonra terikesinden eşhasa aid borçları
tesviye edilir, bu hususda aşağıdaki hükümler caridir :
51 - :
Teçhiz ve tekfinden sonra kalan malın mecmuu deyne kâfi ise her dayının matlûbu
olduğu gibi tediye edilir, kâfi olmadığı takdirde dain bir şahıs ise terikenin
mecmuu kendisine verilir ve eğer müteaddid ise aşağıdaki meseleler veçhile
muamele olunur.
52 - : Bir
ölünün borçları üç türlü olabilir : Birincisi : hali sıhhatindeki borçlandır ki
bunlar ya beyyine ile veya hali sıhhatindeki ikrariyle sabit borçlardır.
ikincisi : deyni
sıhhat hükmünde olan borçlandır ki uhdesine maraz! mevtinde teveccüh etmiş
olmakla beraber sebebi vücubi hâkim veya şuhu: tarafından müşahede edilmiş
bulunan borçlardır. Bir müteveffanın marazı mevtinde temellük veya istihlâk
eylediği şeylerden dolayı olan borçları gibi. Üçüncüsü :
marazı mevtindeki ikrariyle lâzım gelen borçlandır.
Bu üçüncü kısım borçlar evvelki iki kısımdan sonra tediye edilir.
Binaenaleyh bir
ölünün, bütün borçları deyni sıhhat veya deyni sıhhat hükmünde ise veya cümlesi
deyni maraz ise terikesi dayinlerin hisselerine göre garameten tevzi olunur,
biri diğerine tercih edilemez. Fakat borçların bir kısmı deyni sıhhat veya o
hükümde olub da diğer bir kısmı deyni maraz olursa evvelâ. düyûnı sıhhat
tesviye edilir, badehu bir şey kalırsa duyum maraza sarf olunur.
Marazı mevtte ecnebiye
ikrar edilen şey, ayandan olduğu takdirde de hüküm böyledir, yani : deyni
sıhhat veya o hükümdeki deyn tediye edilmedikçe o şey mukarrün lehe verilmez.
53 - : Bir
ölünün borçları terikesinden ziyade olunca bu terikeyi hâkim, satarak semenini
dâyiniere taksim eder, bu salâhiyet hâkime müfavvezdir.
Binaenaleyh bir
müteveffanın vârisi veya vasisi terikesini satarak borçlarını dayinlerine
taksim ettikken sonra başka bir dâyin daha zuhur etse bakılır : eğer o vâris
veya vasî, hâkimin emri olmaksızın bu taksimi kendi kendine yapmış ise zuhur
eden dâyin, muhayyer olur, hissesi için dilerse o vârise veya vasiye müracaat
eder, dilerse sair dayinlere rücu eder, velev ki bunların alacakları hâkimin
huzurunda beyyine ile sabit bulunmuş olsun.
Fakat'vâris veya vâsî,
bu taksimi hâkimin emriyle yapmış ise zuhur eden dâyin. bunlara müracaat
edemez, hissesini sair dayinlerden taleb edebilir.
54 - : Bir
Ölünün hazır olan vârislerinden biri, hâkimin hükmü lâhik olmaksızın mücerred
kendi ikrarına müstenid olan bir borcu kendi kendine tediye etmiş olsa gaib
olan vârisler geldiklerinde bunu kabul etmeyib hisselerini andan taleb edebilirler.
Çünkü ikrar bir hücceti kasıradır, mukirrin şahsına inhisar eder. Amma
borç.beyyine ile sabit olub hâkimin hükmiyle tesviye edilmiş olursa artık gaib
ol*n vârislerin hisse mütalebesine salâhiyetleri kalmaz.
55 - : Bir
ölünün düyuna müstağrak olan terikesini hâkim satınca artık bu satış muamelesi
nakz edilemez.
Meselâ : bir
müteveffanın yalnız bir hanesi olub da vârisleri borcunu vermedikleri takdirde
hâkim, bu haneyi satarak borcunu tediye eder, badehu vârisler, «Biz borcu
verib haneyi geri alacağız» diye'bu muameleyi ibtal edemezler, bu muameleye
garimler de itiraz edemezler.
56 - : Bir
ölünün, borcunu tesviye için terikesini vasiyyi muhtarı veya hâkim tarafından
tayin edilen vasî, satacak olunca evvelâ meyyitin uruz
kabilinden olan terikesinden başlar, kâfi
gelmeyince akarım da semeni misliyle satar. Artık vârisler bu bey'i feshe
salâhiyettar olamazlar. Fakat bu akar noksanı fahiş ile satılmış olursa bey'i
olacağından vârisler mücîz olmayınca bu akarı istirdad edebilirler.
57 - :
Düyuna müstağrak olan bir terikeye vârisler temellük edemezler. Binaenaleyh
bunun hakkındaki bey' ve hibe gibi
muameleleri sahih olmaz. Meselâ : vârislerden biri, borcu ödeyerek terikeyi isihlâs etmeksizin
ve garimlerin izni ve
hâkimin emri olmaksızın terikeden bir malı bir kimseye satsa veya hibe etse
garimler o mah alıp taksime idhal ederek hâkim marifetiyle sattırabilirler.
Satılan veya
bağışlanan bu mal, bir hane olub da bunun arsasından müşteri veya mevhubün leh,
taş çıkarmış ve başkasına satarak istihlâk etmiş olsa garimler bunu müşteriye
veya mevhubün lehe tazmin ettirebilirler.
Kezaîik terikeye dahil
bulunan bir sefine, vereseden biri tarafından is-tihlâs edilmeksizin alınıb
ticaret için başka bir yere götürülürken fırtınadan parçalansa bunu dayinler o
vârise tazmin ettirebilirler.
58 - : Bir
ölünün vârisleri, içlerinden birine : «müverrisimizin şu kadar borcunu öde,
terikesinden fülân mal senin olsun» deyib o da bu borcu ödese bakılır : eğer
terike düyuna müstağrak değilse bu bir satış muamelesi gibi olarak muteber
olur, bilâhare vârisler bundan rücu edemezler. Fakat terike düyuna müstağrak
ise vârislerin böyle bir muameleye salâhiyetleri olamaz.
59 - :
Araziyi emiriye ve mevkuf e, terikeden madud değildir. Binaenaleyh bir
müteveffanın borçlan uhdei
tasarrufundaki araziyi
emiriyye ve mevkufeden
tesviye edilemez, bunlara o müteveffanın vârisleri usulen mutusarrıf olurlar.
Bundan dolayı dayinler alacaklarını bu -vârislerden taleb edemezler.
F.akat arsası
mukataalı vakıf ve binası mülk olan bir menzil, mülkiyyet veçhile tasarruf
olunur emvalden olmakla terikeye dahil bulunur. Binaena-' leyh dayinler hâkime
bilmüracaa bu binayı sattırarak semeninden alacaklarını istifa edebilirler,
arsanın vakıf olması buna mani alamaz.
60 - : Vârisler, terike mikdarından fazla bir şey,
dâyiniere vermeğe mecbur değildirler. Çünkü bir kimse vefat edince zimmetindeki
borcu sakıt olur, vârislerinden taleb olunamaz, meğer ki zimmeti bir malın
inzimamiyîe veya bir kefilin kefaletiyle teekküd etmiş olsun, o halde o mal veya
kefalet mikdarı olan deyn, sakıt olmaz.
61 - :
Terikesi düyuna müstağrak olan bir ölünün vârisleri bu düyunu kamilen tediye
ederek terikesini istihlâs edebilirler,
dayinler buna mani olamazlar.
Fakat vârisler düyunun
kâffesini eda etmeyib yalnız terikenin kıymetini eda etmek isteseler bununla terikeyi
istihlâs ve satılmakdan menede-mezler.
62 - :
Terikesi düyuna müstağrak bir Ölünün vârislerinden yalnız biri, terikesini
istihîâs etmek istese buna başkaları mani olamaz, ve bu istihlâs için diğer
vârislere cebir de olunamaz. Binaenaleyh
bu bir vâris düyunun mecmuunu Ödeyince terikeye temellük eder. Şu kadar var ki,
sair vârisler bu düyundan hisselerini o vârise eda ederlerse terikeden hisselerini taleb edebilirler.
63 - : Vârisler, terikeyi istihlâsa mecbur
değildirler.
Binaenaleyh dâyinler,
müverrisinizin borcunu ödeyerek terikesini kurtarınız» diye vârislere cebr
edemezler.
64 - : Başka
bir yerde vefat eden bir kimsenin vârisleri anın terikesi-ne vaz'ıyed etmedikçe
kendi mallarından borcunu ödemeye mecbur olmazlar.
Binaenaleyh dain, «siz
müverrisinizin borcunu ödeyiniz de sonra terike-sinden alınız» diyemez.
65 - : Terikeden alacak dâvasında vârislerden
her biri hasım olabilir, ve borcu kaza ile mütaleb olur.
Binaenaleyh bir vâris,
müverrisinin usulen bilbeyyine sabit olan borcunu kendi mâlinden ödeyecek olsa
müteberri' sayılmaz, bununla terikesine rü-cu edebilir, hattâ kendisi de-vefat
ederse bu hakkı vârislerine intikal eder.
66 - : Bir
müslim meyyitin zekât, hac, fidyei savm, keffarat gibi hukuki ilâhiyyeye
müteallik borçları vasiyet eylememiş ise terikesinden kaza edilmez. Meğer ki
teberrüa ehl olan vârisleri tarafından kaza edilsin.
Bu meseleler,
Hanefiyyeye göredir.
(Malikîlere göre bir
meyyitin teçhiz ve tekfiniden sonra gerek hukuki ilâhiyeden olan ve gerek
hukuki ibade müteallik bulunan borçları ihraç edilir. Şöyle ki : ölünün gerek
hal ve gerek müeccel olan borçlan ödeneceği gibi vakti hulul etmiş olan
zekâtlariyle sadakai fıtır, keffareti yemin, keffa-reti savm ve zıhar gibi
borçlan da işhad etmiş ise terikesinden bü'ihraç ödenir, gerek bu hususda bir
vasiyeti bulunsun ve gerek bulunmasın. Fakat bu gibi hukuki ilâhiyyeye
müteallik borçlan hakkında işhadda bulunmuş olmayıb yalnız vasiyette bulunmuş
olursa bunlar sülüsi malinden ihraç olunur, bütün terikesinden ihraç olunmaz.
(Hanbelî fukahasına
göre de ölünün teçhiz ve tekfinin den sonra gerek zekât, sadakai fıtır,
keffarat, haccı vâcib gibi borçları, ve gerek karz, ci-niyet, gasb, itlaf gibi
bir sebebden münbais borçlan kaza olunur.)
(Zahirilere göre
terikeden evvelâ hac, zekât gibi hukuki ilâhiyyeden olan borçlar ödenir, bir
şey kalırsa bundan da ibadullaha aid borçlar verilir, yine bir şey kalırsa
ölünün teçhiz ve tekfinine sarf edilir, bundan artacak birşey bulunursa,' onun
sülüsünden de vasiyeti tanfiz edilir, badehu bir şey
kalırsa o da vârislere aid olur. Ölünün
borcunu edadan sonra bir şey kalmazsa teçhiz ve tekfinini yanında hazır
bulunanlar temin ederler, bunlar gerek alacaklı kimseler olsunlar ve gerek
olmasınlar.)
(Şafiîlere göre de
düyüm ilâhiyye, duyum ibada takdim edilir, binaenaleyh bir ölünün terikesinden
evvelâ teçhizi ve tekfini temin edilir, sonra zekât, hac, keffarat gibi
borçları eda olunur, badehu eşhasa olan borçlarına1 sıra gelir.
Şafiiyyeye göre deyn,
irse mani olmaz, belki tasarrufa mani olur, vârisler deynin edasından sonra
terikede tasarrufa musallat olurlar.)
İmamı Azamdan bir
kavle göre de deyn, vârisin terikeye temellüküne mani değildir. Çünkü vâris,
müverrisine filhal halef olur, nasıl ki müteveffa, hali hayatında borçlu
olmakla beraber emvaline mâlik bulunuyordu, işte kendisinin vârisi de bu deyn
ile beraber o emvale mâlik bulunmuş olur. Bu reye muhalif olan zevat ise
diyorlar ki : borç, terikeyi muhit olsun olmasın, terikeye filhal temellüke
manidir. Çünkü mirasa nailiyet, nassa nazaran kazayı düyundan sonradır, bir
hüküm vaktini sebk edemez, maahaza deyn ödenmedikçe vaziyeti, müverrisin hali
hayatındaki vaziyeti mesabesinde bulunur, vâris, müverrisine hacetten fazla
kalan mikdar hakkında halef olur, deynin evvelce edası da müverrisinin
hacetleri cümlesindendir. thtiyata muvafık olan da budur. Çünkü deyn, mevt ile
teaccül etmiş ve terikeden tamamen veya kısmen istifası mümkün bulunmuşdur.
Vârisin buna temellükü ise bu istifa imkânını teahhüre uğratmış veya gayri
kabil bir hâle getirmiş olabilir. Binaenaleyh böyle bir hâlin tahaddüsüne
meydan vermemek ihtiyat muktezasıdır. [80]
67 - :
Ölünün terikesinden üçüncü mertebede de vasiyetleri tenfiz olunur, şöyle ki :
Bir ölünün teçhiz ve
tekfininden ve borçlarının edasından sonra sıra vasiyetlerine gelir, eğer
mütebaki terikenin sülüsü müsait ise veya müsait olmadığı halde teberrüa ehil
olan vârisler icazet vermezlerse vasiyetler terikeden tamamiyle derhal veya
bilâhare tenfiz edilir.
Fakat terikenin sülüsü
vasiyetlere müsait olmadığı gibi vârisler de icazet vermedikleri veya vermeye
ehil bulunmadıkları takdirde vasiyetler mütebaki terikeden yalnız sülüsü
nisbetinde tenfiz edilir.
Vasiyetler, bir ıvez
mukabilinde olmadığı halde düyun, bir ıvez muka-bilindedir. Bu cihetle düyunu
ödemek vârislere ağır gelmez, bu hususda nefisleri mutmain bulunur, vasiyet
ise böyle değildir. Maahâzâ düyunu eda her haîde bir vecibedir, vasiyetlerin
bir kısmı ise bir vecibe değildir, teber-rüat kabilindendir, vecibe olan kısmı
da hukuki ilâhiyye, cümlesindendir.
Hukuki ibad ise hukuki ilâhiyye ile
içtima edince ibadın ihtiyacına mebni - ekseri müctehidlerin beyanına nazaran -
takdim edilir.
68 - :
Tenfiz edilecek vasiyetler hakkında beynelfukaha ihtilâf vardır. Şöyle ki :
ekser fukahaya göre vasiyetler, ister birer vasiyeti mutlaka ve ister birer
vasiyeti muayyene suretinde olsun her halde mütebaki terikenin sülüsünden ifraz
edilir, geri kalan kısmı da vârislere sehimlerine göre ve-, rilir, esah olan
kavi de budur.
Fakat bazı fukahaya
göre vasiyyeti muayyene, irse tekaddüm
eder;^ sülüs, rubu gibi vasiyyeti mutlaka ise miras mesabesinde olub bu mikdar
da mûsâ leh olanlar, vârislere iştirak ederler, terike hepsine Muayyen
nis-beîler dahilinde taksim edilir.
Bu ihtilâfın semeresi,
avliyye halinde görülür. Meselâ : bir kadın mâlinin sülüsünü bir kimseye
vasiyet ettikten sonra1 zevci ile liebeveyn iki kız kardeşini bırakarak vefat
etse birinci kavle göre terikesinin evvelâ sülüsü, mûsâ leh namına ayrılır,
bakisi de zevci ile kız kardeşleri arasında şu veçhile taksim edilir :
Bu ikinci kavle göre
mûsâ lehe dokuzda iki sehim verilmek icab ediyor ki terikenin sülüsünden
ekaldir.
Vasiyet ahkâmı için
vasiyet,bahsine müracaat! [81]
69 - :
ölünün terikesinin sülüsünden-
mevcud ise - mûsâ bih olan
mikdarda çıkanldıkdan sonra mütebakisi
irsin esbab ve şeraitini haiz olan karibleri arasında taksim olunur.
70 - : İrsin
esbabı, karabet, nikâh, velâdan ibaret olmak üzere üçdür.
(îmam Şafiîye göre
bunlar ile beraber dördüncü sebeb de islâmdır. Binaenaleyh evvelki üç sebeb
bulunmayınca bir müslimin terikesi umum müs-lümanlara mevrus olub beyîüîmâle
vaz edilir. Nitekim ileride de beyan olunacaktır.)
71 - : îrsin
şeraiti, müverrisin hakikaten veya hükmen vefat etmiş olması, vârisin de bu
vefat zamanında hakikaten veya
takdiren ber hayat olub ne cihetle vâris olduğunun malûm bulunmasıdır.
Vefatına hükm edilen
bir mefkudun vefatı bir vefatı, hükmiyyedir. Rahmi mâderde bulunan bir çocuğun
hayatı da bir hayatı takdiriyyedir.
Binaenaleyh bir şahsın
vefatı hakikaten veya hükmen tahakkuk etmedikçe emvali üzerinde vâris olacak
kimselerin tasarrufları sahih olmaz.
Yalnız îmam Züfere
göre vâris, müverrisine vefatının kybeylinden itibaren vâris olmuş, hakkı
terikesine teallûk etmiş olur. Bu halde terike, sahibinin vefatından biraz
evvel, vârisin mülküne geçmiş olacağından bunda tasarrufu muteber ve sahih
olmak lâzım gelir.
72 - : Bir
şahsın hakikaten vefatı, ya alâkadarların ikrarlariyle veya iki şahidi âdilin
şahadetleriyle sabit olur.
73 - : Bir mütevveffamn vârisi, babası, oğlu veya km gibi
bir şahısdan ibaret olunca taksime mahal kalmaz, bu vâris, terikenin mecmuuna
müsta-hik olur. Fakat bir meyyitin müteâddid vârisleri bulunur veya vârisi
yalnız zevcinden veya zevcesinden ibaret olursa terikesi taksim edilir.
74 - :
Tevarüs, hakikaten veya hükmen ayam mâliyye hakkında carîdir. Binaenaleyh bir
meyyitin terk ettiği ayan kabilinden
emvali, vârisleri
arasında hisseleri
nisbetinde müşterek olacağı gibi âhann zimmetindeki alacakları da bunların
arasında müşterek bulunur. Şu kadar var ki bu aiacak-lar kablelkabz taksim
edilemez. Çünkü maksumun ayn olması şartdır. Bu halde bir meyyitin müteâddid kimseler
zimmetinde alacağı olüb da fülânda olan alacağı bu vârisin, fülânda olan
alacağı da şu vârisin olmak üzere taksim edilse sahih olmaz, ve bu halde
vârislerden biri ne tahsil ederse diğer vârisler ana müşârik olurlar. [82]
75 - : Şahsa
aid bir kısım haklar vardır ki, vefatında bunların bazıları vârislerine intikal
eder, bazıları intikal etmez, bunlar aid oldukları mebhaslerde mufassalan beyan
olunmuşdur. Hülâsası aşağıda yazıldığı veçhiledir:
76 - : Peşin
satışda mebîin hakkı habsi, bayiin vefatiyle veresesine intikal eder; vârisler
semeni almadıkça mebiî müşteriye teslim etmeyebilirler,
77 - : Rehni
habs etmek hakkı, mürtehinin vefatiyle vârislerine intikal eder.
78 - : Hıyarı vasf ile muhayyer olan müşteri vefat
edince bu hıyar hakkı vârislerine intikal eder.
79 - :
Hıyarı tayin, vârise intikal eder. Meselâ': bir cinsden olub kıymetleri
mütefavit bulunan üç top kumaşdan birini almak hususunda muhayyer olan bir
müşteri, henüz birini tayin etmeden vefat etse bunu tayin, hakkı vârisine aid
olur.
80 - :
Hıyarı ayb, vârise intika! eder. Meselâ : aybı kadimi zuhur eden bir mebii
müşteri redde müstahik, olduğu gibi vefatında vârisi de müstahik olur.
81 - :
Diyet, vârislere intikal eder. «
(îmam Mâlike göre diyetler, zevç ile zevceye
intikal etmez. Çünkü mevt ile zevciyet munkati olur, diyetin vücubü ise
badelmevtdir.)
82 - : Hakkı
kısas, men lehüTkısas olan vâris vefat edince vârislerine intikal eder ve her
vâris kısasın bir cüz'üne müstahik olur. Maahâza hakkı kısas, ibtidaen vârisler
için sabit olduğundan maktulün dayinleri ve mûsâ lehleri katil hakkında kısas
icrasını taleb edemezler, şu kadar var ki, kisas, sulh tarikiyle veya
veîiyyül'kısas olanlardan bazılarının afvından nâşi mala münkalib olursa bu mal,
ibtidaen meyyit için sabit olur, badehu meyyitden halefiyyet tarikiyle
vârislerine intikal eder, terikeden madud olur. Bu halde andan meyyitin düyunu
eda, vasiyetleri tenfiz olunur.
(îbni Ebi Leyîâya göre
zevç ile zevcenin kısasda hakları yok'dur.)
83
- : Şüf'a hakkı vârise
intikal etmez-.
84 - :
Hıyarı şart, hıyarı nakd, hiyarı rüyet vârise intikal etmez. Binaenaleyh
hiyarı şart ile muhayyer olan bayi ise vefatiyle müşteri mebia mâlik olur, ve
eğer müşteri ise vefatında vârisi muhayyer olmaksızın mebîe mâlik olmuş olur.
Hıyarı nakd suretinde
de muhayyer olan müşteri müddeti muayyene içinde vefat ederse bey' bâtıl olur.
Hıyarı rüyet takdirinde de müşteri almış olduğu mah görmeden vefat etse vârisi
muhayyer olmaksızın o mala mâlik olur.
85 - : Hıyarı tağrîr vârise intikal etmez.
Binaenaleyh gabni
fahiş ile mağbûn kimsenin vefatında vârisi tağrîr dâvasına müstahik olmaz.
86 - : Hıyarı kabul, vârise intikal etmez.
Meselâ : Meclisi bey
îde muhayyer olan taraf, vefat etse bey' münakid olmamış olur, bunu kabul hakkı
o mecîisde hâzır bulunan vârisine aid olmaz.
87 - :
tcare, vârise intikal etmez.
Binaenaleyh ecir ile
müstecirden birinin vefatında icare münfesih olur.
88 - : Bey'i
fuzulîde icazet hakkı, vârise intikal etmez. Binaenaleyh men lehül'icaze vefat
edince vârisi bu hakka müstahik olamaz.
89 - : Ecel
hakkı vârise intikal etmez. Meselâ : medyun veya müşteri kendisine verilen
müdetin hululünden evvel vefat etse bayi, mebîin semenini, dain de alacağını
terikeden hemen alabilir, vârisler bu ecele müstahik olmazlar.
90 - : Ariyet, vârise intikal etmez.
Binaenaleyh müsteîrin
vefatında vârisi müsteir olmaz, ariyetin sahibine hemen verilmesi lâzım gelir.
91 - :
Hibeden rücu hakkı, vârise İntikal etmez.Binaenaleyh vâhib, vefat edince
vârisleri rücua müstahik olmazlar.
92 - : Velayet, vârise intikal etmez.
Binaenaleyh bir
sagîrin velîsi, vefat edince hakkı
velayeti vârisine intikai etmez.
93 - : Vasiyet
haki, vasinin vârisine İntikal etmez.
94 - : Hakkı
velâ, vârise intikal etmez. Şöyle ki : bir mu'tik vefat edib iki oğlunu terk
etse hakkı velâsı bu oğullarına aid olur. sonra bunlardan biri de vefat edib
oğlunu terk etse hakkı velâsı bu oğluna intikal etmez, belki bu hak tamamen
mu'tikin hayattaki oğluna kalır. Şu kadar var ki, bu ikinci oğlu da vefat
ederek meselâ : İki oğluna terk ederse bu hak. mu'tikin üç
hafidine mütesaviyen müntekil olur, bunlar babalarından değil, dedelerinden
tevarüs etmiş gibi olurlar.
95 - : Haddi
kazf, vârise intikal etmez.
Binaenaleyh badelkazf
makzuf vefat ederse vârisleri kazf dâvası ikame edemezler.
Bu meseleler,
Hanefİlere göredir. Sair mezahib için de muayyen meh-haslerine müracaat!.. [83] .
[1] Ömer Nasuhi Bilmen, Hukukı İslamiye ve Istılahatı
Fıkhiyye KAMUSUBilmen Basım ve Yayınevi : 5/3.
[2] Ömer Nasuhi Bilmen, Hukukı İslamiye ve Istılahatı
Fıkhiyye KAMUSUBilmen Basım ve Yayınevi : 5/5.
[3] Ömer Nasuhi Bilmen, Hukukı İslamiye ve Istılahatı
Fıkhiyye KAMUSUBilmen Basım ve Yayınevi : 5/5-9.
[4] Ömer Nasuhi Bilmen, Hukukı İslamiye ve Istılahatı
Fıkhiyye KAMUSUBilmen Basım ve Yayınevi : 5/9.
[5] Ömer Nasuhi Bilmen, Hukukı İslamiye ve Istılahatı
Fıkhiyye KAMUSUBilmen Basım ve Yayınevi : 5/9-14.
[6] Ömer Nasuhi Bilmen, Hukukı İslamiye ve Istılahatı
Fıkhiyye KAMUSUBilmen Basım ve Yayınevi : 5/14-16.
[7] Ömer Nasuhi Bilmen, Hukukı İslamiye ve Istılahatı
Fıkhiyye KAMUSUBilmen Basım ve Yayınevi : 5/16-17.
[8] Ömer Nasuhi Bilmen, Hukukı İslamiye ve Istılahatı
Fıkhiyye KAMUSUBilmen Basım ve Yayınevi : 5/17-19.
[9] Ömer Nasuhi Bilmen, Hukukı İslamiye ve Istılahatı
Fıkhiyye KAMUSUBilmen Basım ve Yayınevi : 5/19-21.
[10] Ömer Nasuhi Bilmen, Hukukı İslamiye ve Istılahatı
Fıkhiyye KAMUSUBilmen Basım ve Yayınevi : 5/21-23.
[11] Ömer Nasuhi Bilmen, Hukukı İslamiye ve Istılahatı
Fıkhiyye KAMUSUBilmen Basım ve Yayınevi : 5/23-30.
[12] Ömer Nasuhi Bilmen, Hukukı İslamiye ve Istılahatı
Fıkhiyye KAMUSUBilmen Basım ve Yayınevi : 5/30-34.
[13] Ömer Nasuhi Bilmen, Hukukı İslamiye ve Istılahatı
Fıkhiyye KAMUSUBilmen Basım ve Yayınevi : 5/34-35.
[14] Ömer Nasuhi Bilmen, Hukukı İslamiye ve Istılahatı
Fıkhiyye KAMUSUBilmen Basım ve Yayınevi : 5/35-37.
[15] Ömer Nasuhi Bilmen, Hukukı İslamiye ve Istılahatı
Fıkhiyye KAMUSUBilmen Basım ve Yayınevi : 5/37-38.
[16] Ömer Nasuhi Bilmen, Hukukı İslamiye ve Istılahatı
Fıkhiyye KAMUSUBilmen Basım ve Yayınevi : 5/38-40.
[17] Ömer Nasuhi Bilmen, Hukukı İslamiye ve Istılahatı
Fıkhiyye KAMUSUBilmen Basım ve Yayınevi : 5/40-43.
[18] Ömer Nasuhi Bilmen, Hukukı İslamiye ve Istılahatı
Fıkhiyye KAMUSUBilmen Basım ve Yayınevi : 5/44-47.
[19] Ömer Nasuhi Bilmen, Hukukı İslamiye ve Istılahatı
Fıkhiyye KAMUSUBilmen Basım ve Yayınevi : 5/47-50.
[20] Ömer Nasuhi Bilmen, Hukukı İslamiye ve Istılahatı
Fıkhiyye KAMUSUBilmen Basım ve Yayınevi : 5/51.
[21] Ömer Nasuhi Bilmen, Hukukı İslamiye ve Istılahatı
Fıkhiyye KAMUSUBilmen Basım ve Yayınevi : 5/51-54.
[22] Ömer Nasuhi Bilmen, Hukukı İslamiye ve Istılahatı
Fıkhiyye KAMUSUBilmen Basım ve Yayınevi : 5/54-55.
[23] Ömer Nasuhi Bilmen, Hukukı İslamiye ve Istılahatı
Fıkhiyye KAMUSUBilmen Basım ve Yayınevi : 5/55-57.
[24] Ömer Nasuhi Bilmen, Hukukı İslamiye ve Istılahatı
Fıkhiyye KAMUSUBilmen Basım ve Yayınevi : 5/57-59.
[25] Ömer Nasuhi Bilmen, Hukukı İslamiye ve Istılahatı
Fıkhiyye KAMUSUBilmen Basım ve Yayınevi : 5/59-61.
[26] Ömer Nasuhi Bilmen, Hukukı İslamiye ve Istılahatı
Fıkhiyye KAMUSUBilmen Basım ve Yayınevi : 5/61-62.
[27] Ömer Nasuhi Bilmen, Hukukı İslamiye ve Istılahatı
Fıkhiyye KAMUSUBilmen Basım ve Yayınevi : 5/63-68.
[28] Ömer Nasuhi Bilmen, Hukukı İslamiye ve Istılahatı
Fıkhiyye KAMUSUBilmen Basım ve Yayınevi : 5/69.
[29] Ömer Nasuhi Bilmen, Hukukı İslamiye ve Istılahatı
Fıkhiyye KAMUSUBilmen Basım ve Yayınevi : 5/69-74.
[30] Ömer Nasuhi Bilmen, Hukukı İslamiye ve Istılahatı
Fıkhiyye KAMUSUBilmen Basım ve Yayınevi : 5/74-75.
[31] Ömer Nasuhi Bilmen, Hukukı İslamiye ve Istılahatı
Fıkhiyye KAMUSUBilmen Basım ve Yayınevi : 5/75-77.
[32] Ömer Nasuhi Bilmen, Hukukı İslamiye ve Istılahatı
Fıkhiyye KAMUSUBilmen Basım ve Yayınevi : 5/77-79.
[33] Ömer Nasuhi Bilmen, Hukukı İslamiye ve Istılahatı
Fıkhiyye KAMUSUBilmen Basım ve Yayınevi : 5/79-80.
[34] Ömer Nasuhi Bilmen, Hukukı İslamiye ve Istılahatı
Fıkhiyye KAMUSUBilmen Basım ve Yayınevi : 5/80-84.
[35] Ömer Nasuhi Bilmen, Hukukı İslamiye ve Istılahatı
Fıkhiyye KAMUSUBilmen Basım ve Yayınevi : 5/84-86.
[36] Ömer Nasuhi Bilmen, Hukukı İslamiye ve Istılahatı
Fıkhiyye KAMUSUBilmen Basım ve Yayınevi : 5/87-88.
[37] Ömer Nasuhi Bilmen, Hukukı İslamiye ve Istılahatı
Fıkhiyye KAMUSUBilmen Basım ve Yayınevi : 5/88-91.
[38] Ömer Nasuhi Bilmen, Hukukı İslamiye ve Istılahatı
Fıkhiyye KAMUSUBilmen Basım ve Yayınevi : 5/91-95.
[39] Ömer Nasuhi Bilmen, Hukukı İslamiye ve Istılahatı
Fıkhiyye KAMUSUBilmen Basım ve Yayınevi : 5/95-97.
[40] Ömer Nasuhi Bilmen, Hukukı İslamiye ve Istılahatı
Fıkhiyye KAMUSUBilmen Basım ve Yayınevi : 5/97-101.
[41] Ömer Nasuhi Bilmen, Hukukı İslamiye ve Istılahatı
Fıkhiyye KAMUSUBilmen Basım ve Yayınevi : 5/102-103.
[42] Ömer Nasuhi Bilmen, Hukukı İslamiye ve Istılahatı
Fıkhiyye KAMUSUBilmen Basım ve Yayınevi : 5/103-106.
[43] Ömer Nasuhi Bilmen, Hukukı İslamiye ve Istılahatı
Fıkhiyye KAMUSUBilmen Basım ve Yayınevi : 5/106-109.
[44] Ömer Nasuhi Bilmen, Hukukı İslamiye ve Istılahatı
Fıkhiyye KAMUSUBilmen Basım ve Yayınevi : 5/109-112.
[45] Ömer Nasuhi Bilmen, Hukukı İslamiye ve Istılahatı
Fıkhiyye KAMUSUBilmen Basım ve Yayınevi : 5/112-114.
[46] Ömer Nasuhi Bilmen, Hukukı İslamiye ve Istılahatı
Fıkhiyye KAMUSUBilmen Basım ve Yayınevi : 5/115-116.
[47] Ömer Nasuhi Bilmen, Hukukı İslamiye ve Istılahatı
Fıkhiyye KAMUSUBilmen Basım ve Yayınevi : 5/117.
[48] Ömer Nasuhi Bilmen, Hukukı İslamiye ve Istılahatı
Fıkhiyye KAMUSUBilmen Basım ve Yayınevi : 5/117-121.
[49] Ömer Nasuhi Bilmen, Hukukı İslamiye ve Istılahatı
Fıkhiyye KAMUSUBilmen Basım ve Yayınevi : 5/121-122.
[50] Ömer Nasuhi Bilmen, Hukukı İslamiye ve Istılahatı
Fıkhiyye KAMUSUBilmen Basım ve Yayınevi : 5/122-127.
[51] Ömer Nasuhi Bilmen, Hukukı İslamiye ve Istılahatı
Fıkhiyye KAMUSUBilmen Basım ve Yayınevi : 5/127-134.
[52] Ömer Nasuhi Bilmen, Hukukı İslamiye ve Istılahatı
Fıkhiyye KAMUSUBilmen Basım ve Yayınevi : 5/134-138.
[53] Ömer Nasuhi Bilmen, Hukukı İslamiye ve Istılahatı
Fıkhiyye KAMUSUBilmen Basım ve Yayınevi : 5/138-145.
[54] Ömer Nasuhi Bilmen, Hukukı İslamiye ve Istılahatı
Fıkhiyye KAMUSUBilmen Basım ve Yayınevi : 5/145-148.
[55] Ömer Nasuhi Bilmen, Hukukı İslamiye ve Istılahatı
Fıkhiyye KAMUSUBilmen Basım ve Yayınevi : 5/148-151.
[56] Ömer Nasuhi Bilmen, Hukukı İslamiye ve Istılahatı
Fıkhiyye KAMUSUBilmen Basım ve Yayınevi : 5/151-153.
[57] Ömer Nasuhi Bilmen, Hukukı İslamiye ve Istılahatı
Fıkhiyye KAMUSUBilmen Basım ve Yayınevi : 5/154-157.
[58] Ömer Nasuhi Bilmen, Hukukı İslamiye ve Istılahatı
Fıkhiyye KAMUSUBilmen Basım ve Yayınevi : 5/157-166.
[59] Ömer Nasuhi Bilmen, Hukukı İslamiye ve Istılahatı
Fıkhiyye KAMUSUBilmen Basım ve Yayınevi : 5/166-170.
[60] Ömer Nasuhi Bilmen, Hukukı İslamiye ve Istılahatı
Fıkhiyye KAMUSUBilmen Basım ve Yayınevi : 5/170-172.
[61] Ömer Nasuhi Bilmen, Hukukı İslamiye ve Istılahatı
Fıkhiyye KAMUSUBilmen Basım ve Yayınevi : 5/172-174.
[62] Ömer Nasuhi Bilmen, Hukukı İslamiye ve Istılahatı
Fıkhiyye KAMUSUBilmen Basım ve Yayınevi : 5/174-176.
[63] Ömer Nasuhi Bilmen, Hukukı İslamiye ve Istılahatı
Fıkhiyye KAMUSUBilmen Basım ve Yayınevi : 5/176-178.
[64] Ömer Nasuhi Bilmen, Hukukı İslamiye ve Istılahatı
Fıkhiyye KAMUSUBilmen Basım ve Yayınevi : 5/179.
[65] Ömer Nasuhi Bilmen, Hukukı İslamiye ve Istılahatı
Fıkhiyye KAMUSUBilmen Basım ve Yayınevi : 5/179-180.
[66] Ömer Nasuhi Bilmen, Hukukı İslamiye ve Istılahatı
Fıkhiyye KAMUSUBilmen Basım ve Yayınevi : 5/180-183.
[67] Ömer Nasuhi Bilmen, Hukukı İslamiye ve Istılahatı
Fıkhiyye KAMUSUBilmen Basım ve Yayınevi : 5/183-187.
[68] Ömer Nasuhi Bilmen, Hukukı İslamiye ve Istılahatı
Fıkhiyye KAMUSUBilmen Basım ve Yayınevi : 5/188-189.
[69] Ömer Nasuhi Bilmen, Hukukı İslamiye ve Istılahatı
Fıkhiyye KAMUSUBilmen Basım ve Yayınevi : 5/189-192.
[70] Ömer Nasuhi Bilmen, Hukukı İslamiye ve Istılahatı
Fıkhiyye KAMUSUBilmen Basım ve Yayınevi : 5/192-194.
[71] Ömer Nasuhi Bilmen, Hukukı İslamiye ve Istılahatı
Fıkhiyye KAMUSUBilmen Basım ve Yayınevi : 5/194-196.
[72] Ömer Nasuhi Bilmen, Hukukı İslamiye ve Istılahatı
Fıkhiyye KAMUSUBilmen Basım ve Yayınevi : 5/196-199.
[73] Ömer Nasuhi Bilmen, Hukukı İslamiye ve Istılahatı
Fıkhiyye KAMUSUBilmen Basım ve Yayınevi : 5/200-201.
[74] Ömer Nasuhi Bilmen, Hukukı İslamiye ve Istılahatı
Fıkhiyye KAMUSUBilmen Basım ve Yayınevi : 5/202-203.
[75] Ömer Nasuhi Bilmen, Hukukı İslamiye ve Istılahatı
Fıkhiyye KAMUSUBilmen Basım ve Yayınevi : 5/203-206.
[76] Ömer Nasuhi Bilmen, Hukukı İslamiye ve Istılahatı
Fıkhiyye KAMUSUBilmen Basım ve Yayınevi : 5/207.
[77] Ömer Nasuhi Bilmen, Hukukı İslamiye ve Istılahatı
Fıkhiyye KAMUSUBilmen Basım ve Yayınevi : 5/207-212.
[78] Ömer Nasuhi Bilmen, Hukukı İslamiye ve Istılahatı
Fıkhiyye KAMUSUBilmen Basım ve Yayınevi : 5/213.
[79] Ömer Nasuhi Bilmen, Hukukı İslamiye ve Istılahatı
Fıkhiyye KAMUSUBilmen Basım ve Yayınevi : 5/213-215.
[80] Ömer Nasuhi Bilmen, Hukukı İslamiye ve Istılahatı
Fıkhiyye KAMUSUBilmen Basım ve Yayınevi : 5/215-219.
[81] Ömer Nasuhi Bilmen, Hukukı İslamiye ve Istılahatı
Fıkhiyye KAMUSUBilmen Basım ve Yayınevi : 5/219-220.
[82] Ömer Nasuhi Bilmen, Hukukı İslamiye ve Istılahatı
Fıkhiyye KAMUSUBilmen Basım ve Yayınevi : 5/220-221.
[83] Ömer Nasuhi Bilmen, Hukukı İslamiye ve Istılahatı
Fıkhiyye KAMUSUBilmen Basım ve Yayınevi : 5/221-223.