İrse Mani Sebebler 3

Terikemin   İntikal Edeceği   Mahaller : 8

Eshabı Feraiz Ve Mukadder Farzlar  = Sehimler 8

Eshabı  Ferazin Tevarüsünde Cari Olan  Kırk Hal 9

Ebin Ahvali : 9

Evlâdı Ümmün Ahvali : 10

Ümmün Ahvali : 10

Ceodei  Sahihanın  Ahvali 10

İbniyyenin Ahvali : 11

(Lahika)  :  Tesbibi  Ben At Meselesi  : 11

Liebeveyn Uhtun Ahvali 12

Zevcelerin Halleri 13

Asabai Nesebıyyenin Tevarüsü. 13

Binefıthi asabadan olanlar : 13

Asabai Sebebiyyenin Tevarüsü. 14

Ehli Fer A İzin Red Suretiyle Tevarüsü. 15

Zevil'ekhamın Tevarüsü. 15

Zevil'erhamın   Birinci Sinifi 17

Zevil'erhamın  İkinci Sınıfı  : 18

Zevil'erhamın Üçüncü Sinifi 19

Zevil'erhamın  Dördüncü Sınıfı 20

Mevlel'müvalatın Tevarüsü. 22

Mukarrun   Leh  Binnesebolanların  Tevarüsü. 22

Terikeden Sülüs Mikdarını Mütecaviz Vasiyetlerin Tenfizi 24

Beytül'mâle Va2' Olunacak Terikeler 26

İKİNCİ BÖLÜM... 26

TERİKELERİN SURETİ TAKSİMİNE VE  BAZI KİMSELERİN VÂRİS OLUP OLAMAYACAĞINA MÜTEALLİKDİR. 26

Miras Meselelernde Sehimlerin  Mahreçlerini Tayin. 26

Adedler Arasında Nisbetleri Tayin. 26

Miras Meselelerinin Tashîhi 27

Adile ve avliyye meseleleri : 29

Reddiyye Meseleleri : 30

Teharüce Aid Mes'eleler 31

Terikelerden  Mefkudlar Namına Hisse Tevkifi 33

Esirlerin Vâris Ve Mevrus Olup Olamamaları 34

Haml İçin Terikeden  Hisse İfrazı 34

Hünsayı   Müşkilin Tevarüsü. 37

Ceddi Sahihin Liebeveyn Veya Lieb Kardeşler İle Muka Sem Esi 38

Münaseha Meseleleri 40

Terîkelerîn Varisler Arasında Taksimi 41

Terikelenin Garimler Arasında Taksimi 42

(   Z   E   Y   L   ) 42

ARAZİ I  EMİRİYYE VE MEVKUFENİN İNTİKALATI HAKKINDADIR. 42

Arazinin  Aksam Ve  Envai 42

Arazinin Sureti İntikali 43

İcareteynü Müsakkafat Ve Müstagallatın İntikali 45

1331 - Tarihli  İntikal Kararnamesi Sureti 46

İntikale Mani Olan Sebebler 47

ON DÖRDÜNCÜ KİTABIN SONU.. 48

HUKUKU  İSLAMİYYE KAMUSUNUN İŞBU DÖRT VE BEŞİNCİ CİLDİNDEKİ MESAtLE AİD BAŞLICA ME'HAZLER   48

Bazı   Tashihler : 48


İrse Mani Sebebler

 

96 - Bir  kimsenin  bir  müteveffaya  vâris olabilmesi  için  müteveffa­nın zamanı mevtinde şeraiti irsi cami, mevanii irsden hâli bulunması lâzımdır, Bu şeraiti muahharan ihraz eden kimsenin irse istihkakı yokdur. Bu şeraitin bilâhare zevali de mirasdan mahrumiyeti ihtaç etmez.

Binaenaleyh bir ölünün hîni vefatında meselâ : bir validesiyle liebeveyn bir kardeşi var iken bir sene sonra bir liüm kardeşi de tevellüd edecek ol­sa bu, vâris olamaz, Kezalik bir müslimin vefatında gayri müslim bulunan babası vâris ola­maz. Fakat bir müslimin vefatında müslim olan vârisi bilâhare irtidad et­se, veya bir zimmînin zimmî olan vârisi vefatından sonra darı harbe iltihak etse mirasına müstahik olur.

97 - : Mevaniî irs ise bir şahsın sebebi irs meycud olduğu halde vâris olmasına mani olan  kati, ihtilâfı dîn, ihtilâfı dar halleridir. Kendisinde bu hallerden birisi bulunan şahsa ; (mahrum) denir.                    

Maahaza irtidad. lian, cehaleti vâris, tarihi mevtin cehaleti, hacb halle­ri de mevanii irsden maduddur. Bunları sırasiyle takip edelim :

98 -  (Rik hâli)  Rakik olan kimseler başkasına vâris olamazlar. Ge­rek rıkları vâfir ve gerek nakıs olsun.

Rıkkı vâfir eshabı, kendilerine asla ıtk ciheti teveccüh etmemiş olan kölelerin ve cariyelerin halidir. Bunlara «kın» da denir. Rıkkı nakıs erba­bı da kendilerine nev'ammâ ıtk ciheti teallûk etmiş olan kölelerin ve ca­riyelerin halidir, ki mükâteb, müdebber, ümmi veled, mu'takulba'z kısım­larına ayrılırlar.

Bunların hiç birisi karible vâris olamaz, çünkü rakikler, esasen es­babı temellükden bir şeye mâiik aeğildirler, eğer vâris olsalar, kendilerine intikal edecek mallar mevlâlarına aid olmuş olacakdır. Bu halde mevlâlan bir sebeb yok iken yabancı meyyitlere vâris olmuş olurlar ki bu caiz değildir.

Bu, imamı Azama göredir. îmameyne göre mu'takülba'z kamilen hür olduğundan vâris olur ve ledelhâce başkasını da hacb. edebilir.

(îmam Mâlike göre rik, nakıs, olsa da tevarüse manidir. İmanı Şafiîye göre de mutakulba'z vâris olmaz, amma müverris olur. İmam Ah: mede göre mutakulba'z, ıtk edilmiş olduğu kısmı nisbetinde vâris, müverris ve hâcib olur. Çünkü hür olan cüz'î ile kesb etdiği mal kendisine mahsus-dur, bunda mevlâsının hakkı yokdur. Müdebber, mükâteb, ümmi veled ne vâris ne de müverris olabilir.)

99 - (Kat! hâli) : Kati de irse manidir. Şöyle ki : bir kimse kendi ka-ribini kati- etse anın irsinden mahrum kalır, kati, gerek amd veya şibih amd tarikiyle olsun ve gerek hata veya hata mecrasına cari bir kati sure­tiyle olsun. Fakat tesebbüben vaki olan kati irse mani değildir.

Meselâ : bir kimsenin tariki âmda veîiyyüremrin izni olmaksızın birik-dirrniş olduğu taşlar, keresteler üzerine akribasmdan biri düşerek telef olsa irsinden mahrumiyeti intaç etmez. Çünkü mütesebbiben, katil, hakikaten ka­til değildir. Muini katil de katil hükmündedir.

Maamafih bir katlin mirası mani olması için gayri meşru surette vukuu ve ikrahı muteberden hâli bulunması, katilin de âkil ve baliğ olması şartdır.

Binaenaleyh müdafaai meşrua ve ikrahı mülcî halindeki kati, irse mani olmadığı gibi çocukların, mecnunların, matuhların yaptıkları katiller de vâ­ris olmasına mani olmaz. Kezalik katil makdulden evvel vefat ederse kati hâdisesi maktulün katile, vâris olmasına mân! Olmaz Cinayet bahsine de müracaat!..                                                                                        

100 - (İhtilâfı din hali)   : ihtilâfı din, her iki taraf için irse manidir.

Binaenaleyh bir müslim, bir gayri müslime ve bir gayri müslim de bir müslime vâris olamaz.

Meselâ : bir müslim ile zevcesi bulunan bir kitabiyye arasında veraset cari olmayacağı gibi bunlardan doğan çocuklar da babalarına dînen tabi olarak müslim bulunacaklarından onlar ile valideleri olan kitabiyye arasın­da da tevarüs carî olmaz.

Kezalik bir müslim, azad etmiş olduğu gayri müslim köle veya cariye­sine vefatında velâ itibariyle vâris olamaz.

Kezalik : bir müslim, ehli zimmetden mechulünneseb bir şahıs ile yap­mış olduğu akdi müvalâtdan dolayı o şahsa vefatında vâris olamaz.

Müslümanlar arasında ihtilâfı mezahib, tevarüse mani değildir. Çünkü hepsinin esası itikadı birdir, hepsi de enbiyayı ve kütübi ilâhiyyeyi mu-saddikdirler. Aralarındaki kitab ile sünnetin te'vilinden münbais ihtilâf, milliyetlerinin ihtilâfım mucib değldir.

Kezalik : kitabî olan mileli muhtelife erbabı arasında tevarüs carî olduğu gibi kitabîler ile gayri kitabîler arasında da tevarüs cereyan eder. Çünkü hepsi de bir millet mesabesindedir.

Binaenaleyh bir isevi bir Yahudiye vâris olabileceği gibi bir îsevi veya bir Yahudi bir Mecusîye de vâris olabilir.

Bir müteveffanın biri müslim, diğeri gayri müslim iki evlâdından her biri o müteveffanın kendi dinnide olarak vefat ettiğini bil'iddia veraset ta­lebinde bulunsa söz müslim olanındır. Her ikisi de iddiasına beyyine ikame edecek olsa müslim olanın beyyinesi tercih edilir.

Bu meseleler, Hanefîlere göredir.

(Eshabı kiramdan Muaz İbni Cebel ve Muaviye ibni Ebî Süfyan ile Mu-hammed ibnül'hanefiyyeye, Mesruka göre müslürnanlar, gayri müslimlere vâris olabilirler.)

(îbni Ebî Leylâya göre IsevUer ile Museviler arasında tevarüs carî olur­sa da bunlar ile Mecusîler arasında carî olmaz. Zira Mecus'Ier vahdaniyeti ilâhiyyeye kail değildirler.)

 (Bazı fukahaya göre Isevîler ile Museviler arasında da tevarüs carî ola­maz. Zira milletleri muhtelifdir.)

(Malikîlerce mutemed olan kavle nazaran da Yahudi, İsevî, Mecusî gibi gayri müslimler birer başka başka milletlerdir, binaenaleyh birbirine vâris olamazlar. Yalnız Abdüsselâma göre Yahudiler ile Nesrânîler arasındaki ihtilâfi din, tevarüse manidir, Mecûsîler ve sair gayri müslimîer ise bir millet sayılarak aralarında tevarüs carî olur.)

(Şafiîlere göre de gayri müsîimler, milletleri muhtelif olsa  da  biribi rine vâris olurlar. Çünkü bunların milletleri butlan itibariyle milleti vahide* hükmündedirler. Şu kadar var ki meşhur olan kavle göre zimmî ile harbî arasında tevarüs cari olmaz. Çünkü aralarında müvalât müntefîdir.)

(Hanbelî fukahasına gelince bunlara göre bir müslim bir gayri müslime ve bir gayri müsîim de bir müslime yalnız velâ tarikiyle vâris olabilirse de ba.>ka sebeble vâris olamaz.

Bir de vefat eden bir müslimin henüz terikesi taksim edilmeden gayri müs'.im olan karibi, meselâ : babası Ölse kendisine vâris olur, velev ki bu müslüman olan bir mürted veya henüz mu'tedde bulunan bir zevce olsun. Bu tevrisdeki hikmet, islâmiyeti kabule bir tergîb ve teşvikdir.

Gayri müslimler ise bunların milletleri müttehid olunca biri birine vâris olurlar. Velev ki biri zimmî, diğeri harbî olsun. Milletleri müttehid olunca ihlilâfı dar irse mani olmaz. Fakat milletleri muhtelif olursa arakırınd.ı irs carî olmaz, Yahudiler ile Nesrânîler gibi.)

(Zahirilere göre de müslümanlar ile gayri müslimler arasında tevarüs carî değildir. Fakat gayri müslimin bilâhare müslüman olması, gayri müsl lim karibine vâris olmasına mani değildir. Vefat zamanına itibar olunur.)

101 - (İhtilâfı dâr hali) : İhtilâfı dâr, müverris ile vârisden her birinin başka başka memleket ahalisinden olmasıdır ki, gayri müslimler arasında tevarüse manidir.

Binaenaleyh islâm tabiiyetinde bulunan gayri müsîimler ile ecnebi tabii­yetinde bulunan gayri müslimler arasında tevarüs carî olmadığı gibi iki gayri müslim devlet tebeasından bulunan gayri müslimler arasında da carî olmaz. Meselâ : bir Rusyalı bir Prusyalı gayri müslime vâris damaz.

İhtilâfı dâr, hükümdarların, menea denilen orduların ihtilâfiyle vücude gelir. Aralarında teavün ve tenasur carî, tedafüi muahede mevcud olmayan iki gayri müslim milletin darları muhtelif bulunmuş olur. Meselâ ; bugün Çin ile Japon memleketleri başka başka birer dardır. Bu gibi muhtelif memleketler ahalisi biribirinin katlini istihlâl eder, biribirini düşman tanır. Halbuki bir vâris, mücerrisinin terikesine mülk, yedi tasarruf cihetleriyle halef olur, bu ise masuniyet ve velayete mütevakkıfdır, bu gibi yerlerde ise bu velayet ve masuniyyet münkatidir.

Fakat iki memleket arasında tecavüzî ve tedafüi muahede mevcut tenasur ve teavün carî olub bilcümle düşmanlarına karşı aralarında bir ittihad mevcud bulunursa o zaman o iki memleket bir dâr sayılır. Gayri müslim ahalisi arasında tevarüs -cari olur.

102 - : İki gayri müsli mmillet arasında ihtilâfı dâr şu üç suretle mu­tasavverdir  :

(1) inci suret : Hakikaten ve hükmen ihtilâf dır. Bu, dari islâmda islârri tabiiyetini haiz bulunan bir gayri müslim ile ecnebi bir memlekette ecnebi tabiiyetini haiz bir gayri müslim arasındaki ihtilâfdır. Ki bunlardan hiç biri diğerine vâris olamaz.

(2) inci suret : Yalnız hükmen ihtilâfdır. Bu, dari islâmda tebai Isîâmiy-yeden  bulunan bir gayri  müslim  ile yine dari İslâmda müste'min olarak bulunan bir gayri müslim arasındaki ihtilâfdır. Ki, bunların arasında da irs caıi olamaz.

Bir ecnebi memleketinde o memleket tebeasından olarak bulunan bir gayri müslim ile yine o memlekette müste'min olarak bulunan bir gayri müs-lim hakkında da hüküm böyledir. Nitekim üçüncü bir devlet memleketinde .müste'min olarak bulunub başka başka devletler tabiiyetini haiz olan İki gayri müslim de bu hükümdedir.

(3) üncü suret : Yalnız hakikaten ihtilâfdır. Bu, başka başka memleket­lerde müste'min olarak bulunan ve ayni devlet tabiiyetini haiz olan gayri müslimler arasındaki ihtilâfdır, ki vâris olmalarına mani değildiri.

Meselâ : Franse tebeasından gayri müslim iki kardeşin biri İngiltere'de, diğeri de Almanyada bulunsa bunların arasında tevarüs carî olur. Çünkü •bunların arasında hükmen ihtilâfı dâr yokdur.  

Netekim ayni devlet tabiiyetini haiz olub müste'min sıfatiyle başka bir devlet memleketinde beraber bulunan gayri müslimler arasında da ne ha­kikaten ve ne de hükmen ihtilâfı dâr mevcut olmadığından bunlar da birbi­rine v.üris Olurlar.

103 - : İslâm tabiiyetinde bulunan bir gayri müslim, bu tabiiyeti terk, yani  nakzı ahd ederse veya  mumaîiki eenebiyeden birine iltihak ederse lebeai islâmiyeden olan karibleriyle aralarında tevarüs münkati olur. Fakat ticaret gibi bir maksadla muvakkaten ecnebi bir memlekete.gidib orada ve­fat ederse terikesine islâm tabiiyetindeki vârisleri müstahi korurlar.

104 - : Çocuklar, ittihadı dâr şartiyîe dinen hayrülebeveyne tâbirdirler.

Meselâ : gayri müslim bulunan zevç ile zevceden biri, aralarında ço­cukları olduğu halde islâmiyeti kabul etse nazar olunur ? Eğer Müslüman olan, çocuğiyle beraber dari islâmda veya darî harbde bulunursa arala­rında hakikaten ve hükmen ittihadı dar bulunmakla çocuk dahi müslim sa­yılır. Kezalik kendisi dari harbde kahb da çocuğu dari islâmla bulunursa aralarında hükmen ittihadı dâr bulunacağından yine çocuk müslim sayılır, binaenaleyh aralarında tevarüs cereyan eder. Amam kendisi dari islâmda bulunduğu halde çocuğu dari harbde bulunursa aralarında ne hakikaten ne de hükmen ittihadı dâr bulunmamış  olacağından  çccuk müslim  sayılmaz.  Bu takdirde aralarında tevarüs de cari oîmaz.

105 - : ihtilâfı dâr, müslümanlar arasında verasete mani değildir. Çünkü müslümanlann beynindeki islâm hükmü, bir ciheti camiadır, bu hal, vah­deti isîâmiyyeyi kâfil, ihtilâfı dâr hükmüne manidir, hükümdarların, asker­lerin İhtilâfı bu vahdeti ihlâl edemez.

Binaenaleyh bir islâm nükûmef'. tabiiyetindeki bir müslim ile diğer bir islâm hükümetinin tabiiyetindeki diğer bir müslim arasında tevarüs carî olacağı gibi bir islâm hükümetinin tâbiiyetinde bulunan bir müslim ile bir ecnebi hükümet tabiiyetindeki bir müslim arr.smda da tevarüs carî olur.

Kezaîik : jşka başka iki gayri müslim hükümet tabiiyetinde bulunan müslümanlar arasında da tevarüs cari olur. Nitekim bir gayri müslim hü­kümet baiiyetindeki müslümanlar arasında da hüküm böyledir.

(îmanı Şafiîye göre ihtilâfı dar, gayri müslimler arasında da irse rnans değildir.)

106 - (Irfidsd hali) : Mürted ve mürtedde hiç bir kimseye vâris ola­mazlar,    îrtidad edenler,    milliyetden    mahrum    olduklarından    bunların irtidadı, ihtilâfı dinden madud olmayıb verasetden mahrumiyet için başkaca bir sebeb sayılmışdır.

Mürted ve mürteddeye başkalarının vâris olub clamıyacağı ise tafsilâta tâbidir. Binaenaleyk irtidad bahsine müracaat edilmelidir.

107 - (Lian hali) : Lian verasete manidir.

Binaenaleyh lian sebebiyle nesebi kat'edilmiş olan çocuklar İle valide-leriyle Ünn yapan şahıs arasında tevarüs cari olmaz. Çünkü irse sebeb olan neseb, mefkud bulunmuş olur.

Hanefiyyeye, İmam Şafiî ile îmam Ahmede ve .cumhurı fukahaya göre tev'em olan evlâdı mülâane, biribirinin mirasına yalnız evlâdı üm sıfatiyle müstahik olurlar.

Meselâ : Tev'em olan iki çocuğun nesebi nefy olundukdan sonra anlar­dan biri vefat ederek validesini ve diğer erkek tev'emini ve ana bir oğlan kardşini terk etse tev'emi dahi ana bir kardeş sayılır, babalarından nesebin nefy edilmesi anı asabelikden çıkarır, bu halde' terikesi, farz ve red tarikiyle validesine ve İki liüm oğlan kardeşine eslâsen taksim olunur. Sureti mesele :Filvaki veledi zina ile veledi mülâanenin babaları meçhul olduğundan bunların asabaları yalnız vilâd ve velâ tarikiye mütesavverdir. Yani : bun­ların iki türlü asabaları vardır, biri oğulları ve oğullarının ilânihaye oğulla­rıdır, diğeri de kendilerini veya vaîâdilerini azad etmiş olan kimselerdir.

Binaenaleyh iki tev'em veledi mülâane arasında usubet bulunmamış olur.

(Yalnız İmam Mâlike göre bunlar biribirine liebeveyn ah veya uht olarak vâris olurlar. Bu halde bunların arasında bu cihetle bi usubet bulunmuş olur.

Fakat zaviyenin veya mağsubenin gayri rneşru mukarenetden dolayı doğuracağı tev'emler, Mâlikiyyenİn kavli meşhuruna göre de yalnız tüm kardeş sayılırlar. Ibnül'kasımın mezhebi böyledir.) Lian mebhasine de müra­caat!

108 - (Cehaleti vâris hâli) manidir. Şöyle ki : Vârisin mechu'.iyeti şu beş meselede irse

(1) - : Bir kadın, kendi çocugiyle başkasının çocuğuna süt verirken vefat edib de hangisinin kendisine aid olduğu bilinmese hiç biri kendisine vâris olamaz.

(2) - : Bir kadın, bir müsiimin çocuğiyle bir gayri müslimin çocuğuna süt verirken ikisi birlikde büyüyüb biribirinden tefrik edilemez olsa bu ço­cuklar müslim sayılır, fakat hiç biri babasına vâris olamaz, çünkü babası yakinen muayyen bulunmamış olur.

(3) - : Bir kimse çocuğunu lâkit olarak bir yere bırakıb da badehu o yerde İki çocuk bulsa da hangisinin kendisine aid olduğunu kesdiremese bu haide bu çocuklardan hiç biri kendisine ve biribirine vâris olamazlar.

(4) -: Hür bir kadın ile bir cariye, meselâ : karanlık bir odada birer çocuk doğurub da hangi çocuğun kendilerine aidiyetini bilemezlerse vefatla­rında bu çocuklar kendilerine vâris olamazlar. Bu halde her iki çocuk hür sayılır, cariyenin mevlâsı için kıymetlerinin nısfı nisbetinde sa'y ederler.

(5) - : Bir kadın, bir cariyenin çocuğiyle bir kimsenin hür olan bir zevcesinden mütevellid çocuğuna beraber süt verir de büyüdüklerinde hür olan kadının çocuğu tefrik edilemezse ikisi de hür sayılır, her biri kıymetinin nısTı nisbetinde cariyenin mevlâsı için sa'y eder, fakat bunlar ile o valideler ve o kimse arasında carî olmaz. Çünkü hangisinin valide ve peder olduğu meç­huldür.

109 - (Tarihi mevtin cehaleti halt) : Tarihi mevtin meçhuîiyeti de irse manidir. Şöyle ki ; bir anda vefat eden, meselâ : birlikde boğulan, birlikde yanan ve yıkılan bir bina altında birlikde kahb ölen, bir vak'ada birlikde öldürülen veya. bir hanede birlikde ölü bulunan ve hangisinin evvelce veftft etdiği anlaşılamıyan iki veya daha ziyade karib, biribirine vâris olamaz. Belki her birinin terikesi hayatta bulunan sair karblerine intikal eder. Çünkü bun­ların müteakiben vefatları muhtemel olduğu gibi bir anda vefatları da ihti­mal dairesmdedir. Bu halde biribirinin mâlinden mirasa müstahik olmasında şek vardır, şair kariblerin bu mirasa istihkakları ise yakinen malûmdur. Bi­naenaleyh şek, yakine tekabül edemez, bu suretle vefat edenlere sırasiyle : garka, harka, hedma, katla denilir.

Meselâ : bir sefinede bulunub birlikde gark olan zevç ile zevceden hiç biri diğerine vâris olmaz. Her birinin mâline kendi karibi tevarüs eder. îki suret :Maahâzâ vârislerden hangi biri kendi müverrisinin muahharan vefat ettiğim beyyine ile isbat edebilirse kabul olunur. Fakat iki tarafın vârisleri de birer beyyine ikame edecek olurlarsa beyyineleri sakıt olur. Her iki taraf iddiasını isbatdan âciz olunca ikisi de tahlif olunur. Her hangisi yeminden nükûl ederse nükûliyle ilzam olunur, ikisi de yemin ederse hiç biri tasdik olunmaz.

"Bu hususda müstesna bir mesele vardır, ki iki şahıs bir vakîtde vefat etdikleri halde bunlardan biri diğerine vâris olur. Şöyle ki : Biri birine vâris olabilecek iki karibden, meselâ.: iki kardeşden biri şarkda diğeri de garbda bir günde ve ayni vakitde, meselâ : zeval, tulü veya gurub ânında vefat edecek mağribdeki meşrikdekine vâris olur. Fakat meşrikdeki mağribdekine vâris olamaz. Çünkü güneş ile yıldızlar, memaliki şarkiyyede daha evvel tulü ve gurup etdiği için mağribdeki karib daha sonra vefat etmiş olur.

Yukarıdaki mesele, Eimmei Hanefiyye ile    Mâlikiyyeye ve Şafi'ler ile-cumhurı fukahaya göredir. Muhtar olan da budur.

(İbni Ebî Leyiâya göre ise hangisinin mukaddem vefat etdigi malûm ol­mayan bu gibi karibler biri birinin asıl terikesine vâris olurlar, şu kadar var ki hiç biri kendi terkesinden karibine intikal eden hisseye tevarüs ede mez ; bu hisse, o karibin 'diğer vârislerine aid bulunur. Çünkü aksi tek­dirde bir kimse kendi terikesine tevarüs etmiş olur ki, bu mutasavver de­ğildir. Böyle bir kavi, imamı Ali Hazretleriyle ibni Mesud Hazretlerinden -e mervîdir. Bu kavle göre iki misal :

(1) : Farz edelim ki yıkılan bir hanenin ankazı altında kalıp bî'âhare öiü bir halde bulunan bir zevç ile bir zevceden hangisinin daha evvel vefat ettiği tebeyyün etmesin. Ve zevcin bir babasiyle bir oğlu, bir de kızı bu­lunub asıl terikesi (1440) liradan ibaret olsun. Zevcenin de bir vaüdesiyle bir Hebeveyn erkek kardeşi, bir de liebeveyn bir kız kardeşi mevcud olub asıl terikesi (1880) liradan ibaret bulunsun.

Görülüyor ki, zevç meselesinde zevcin asıl terikesi olan (1440) lira hem zevcesine, hwn de diğer vârislerine -âtiyen beyan olunacak taksim terike usulü dairesinde taksim edilmiş, bundan (180) lira zevceye, (240) lira eb'e. (680) lira ibn'e, (340) lira da binfe düşmüştür. Fakat zevcesinden kendisine intikal eden (900) liradan zevcesine hisse verilmemiş, belki bu meblâğ, zevceden maada vârislerine zevce bulunmadığı haldeki meselei mirasiyelerine göre tevzi edilmekle bundan (150) lira eb'e, (500) lira ibn'e (250) lira da bint'e isabet etmiştir.

Zevce meselesinde de ayni veçhile muamele yapılmış, zevcenin (1800) liradan ibaret olan asıl terikesinden hem zevcine, hem de sair vârislerine hisse verilmiş, fakat zevcinden kendisine intikal eden (180) liradan zevcine bir şey verilmemiş, bu mikdar, diğer vârislerine meselei irsiyeleri veçhile taksim edilmiştir.

(2) - : Gayri muhtar ilan ibni Ebî Leylâ'nın kavline nazaran ikinci bir misal olarak da farz edelim ki : iki Hebeveyn kardeş, bir anda vefat et­miş, bunlardan büyük kardeşin asıl terikesi (90) lira, küçük kardeşin asıl terikesi de (180) lira bulunmuştur. Sair vârisleri de valideleriyle birer kız­larından ve bir de nıevlel'atakaden ibarettir. Şimdi bunların meseleleri de şu veçhile yapılmak icab eder. Büyük kardeş meselesiGörülüyor ki, bu misalde de büyük kardasın asıl terikesî olan (90) lira­dan (10) lira validesine, (45) lira kızına, (30) lira da kendisiyle beraber ve­fat eden küçük kardaşına verilmiş, ve asabai nesebiyyeden olan bu kardaş mevcud sayılmakla mevlel'atake sakıt olmuştur. Sonra bu küçük kardasın-dan kendisine isabet eden (60) liradan (10) lira validesine, (30) lira kızın* (20) lira da mevîel'atakasına verilip küçük kardeş gayri mevcud sayılmıştır,

Kezalik küçük kardasın asıl terikesi olan (180) liradan validesine (30), kızma (90), büyük kardaşına (60) lira verilmiş, fakat büyük kardaşmdan kendisine isabet eden (30) liradan validesine (5). kızma (15). mevleralakası­na da (10) lira verilip büyük kardaşına bir şey verilmemiştir.

Ibni Ebi Leylâ'ya göre bu gibi müteveffalardan her birinin mirasa müs-tahik olmasının sebibi, diğerinin mevtinden sonra ber hayat bulunmuş ol­ması ihtimalidir. Çünkü her birinin hayatı evvelce istishaben mütehakkak-dır, birinin diğerinden evvel vefat etmiş olması ise meşkûkdür, artık böyle bir şey ile mirasdan mahrumiyet sabit olmaz. Şu kadar var ki bunlar, biribi-rinden tevarüs ettikleri mikdar hakkında biribirine vâris olamazlar. Çünkü bu halde bir şahsın ayni zamanda hem ber hayat hem de ölü sayılması, ka-ribinden hem evvel, hem de sonra ölmüş farz edilmesi ve bu veçhile kendi mâline kendisinin vâris olması lâzım gelir ki bu bizzarure bâtıldır.

Binaenaleyh bunun maadasında böyle zarurî bir butlan bulunmadığın­dan tevarüse mani yoktur.                                  

Bu tarzı istidlal, zaif olduğundan cumhurun kabulüne mazhar olmamış­tır. Hattâ Hazreti Ebu Bekir, Yemâme muharebesinde birlikte şehid olanla­rı biribirine vâris kılmamış, belki bunlara ber hayat olan kariblerini vâris kılmışdır. Hazreti Ömer de Imvas mevziinde zuhur eden tâûn yüzünden bir-likde vefat eden kabile efradını biribirine vâris kılmayıb ber hayat kalan karibleri biribirine vâris kılmışdır.

Hazreti Ali de -rivayete nazaran -Cemel ve Sıffeyn vakıalarında kati edilmiş olanlar hakkında böylece bir muamelede bulunmuştur.

Bu hususda Fukahayı Hanbeliyyenin kavileri de Ibni Ebi Leylânm kav­line tevafuk etmekdedir.

Şöyle ki : bu zevata göre vefatları hafi kalan kimseler biribirinin asıl mâline vâris olurlar, fakat biribirinden irsen alacağı mâle vâris olamaz. Şayet bunların tarihi vefatları meçhul olmakla beraber vârisleri ihtilâf ede­rek her biri diğerinin mukaddem vefat etmiş olduğunu iddia ederse bakı­lır. Eğer beyyineleri bulunmaz, veya bulunur da tearuz eder, kendileri de tehalüfde bulunurlarsa bu müteveffalardan hiç biri diğerine asla vâris ola­maz. Çünkü verasetin şartı bulunmamış olur, bu şart îse müverrisin vefa­tında vârisin ber hayat bulunmuş olmasının tahakkukudur.)

110 - (Hacb hâli)  : Hacb de bir nevi mevanii irsden madudur. Şöyle ki: bir ölünün kariblerinden birinin vücudu bazan diğerlerinin hisseı yelerini azaltır veya hissei irsiyye almalarına tamamen mani olur. Bu ıkı

halden birincisine (hacbi noksan) diğerine de (hacbi hırman) namı verilir.

1 - : Hacbi noksan; zevç, zevce, üm, ibniyye ve uht liebden ibaret olmak üzere beş vâris hakkında varîdir. Şöyle ki : zevç, vefat eden zevce­sinden nısıf hisse alır. Fakat zevcenin evlâdı veya oğlunun evlâdı mevcud olursa bu hissesi rub'a tenezzül eder.

Zevce de zevcinden rub' hisse alırken zevcinin evlâdı veya oğlunun ev-!âdı mevcud olunca sümün hisseye müstahik olur.

Ana dahi terikenin sülüsünü alırken ölünün evlâdı veya oğlunun evlâdı veya lâakal iki kardeşi mevcut olduğu takdirde bu hissesi südüşe tenezzül eder.

Bintül'ibn bir ise nısıf, ziyade ise sülüsan alır, fakat bir sulbiyye ile be­raber bulunduğu takdirde bir südüs alarak hissesi azalır.

Uht Üeb dahi bir ise nısıf» ziyade ise sülüsan alır, fakat bir uht liebeveyn ile beraber bulunursa hissesi sülüsanı tekmil için südüse tenezzül eder. Ni­tekim bunlar âtiyen izah edilecektir.

2 - : Hacbi hııuane gelince bu hususda vârisler iki fırkaya ayrjhr, bi­rinci fırka, bazan hacbi noksan ile machur olsa da hiç bir halde hacbi hır-man ile mahcub olmayan vârislerdir. Bunların üçü erkek, üçü de kadın ol­mak üzere altı kimsedir. Erkekler: Eb, ibn, zevcdir, kadınlar da bint, üm, zevcedir.

ikinci fırka, bir hâle nazaran vâris olup diğer bir hâle nazaran hacbi hırman ile mahcup olan kimselerdir. Bunlar da mezkûr altı vârisden maada asabâtdan, veya zevil'erhamdan olan sair kariblerdir.

Meselâ : Bir ölünün yalnız amcası bulunsa terikesine tamamen müsta­hik olur. Fakat ölünün oğlu veya liebeveyn veya lieb erkek kardeşi bulunsa amcası hiç bir hisse alamaz. Binaenaleyh Ölünün oğlu veya kardeşi amcasını hacbi hırman ile hacb etmiş olur.

111 - : Bir ölünün kariblerinden bir kısmının diğer bir kısmını hacbi hırman ile hacb etmesi, iki esasa müsteniddir: Birinci esas, bir vâris mey­yite bir şahsın vasıtasiyle intisab ettikde bakılır : eğer o şahıs yalnız olun­ca terikenin tamamına asabahk, zevil'erhamhk gibi bir cihetden müstahik ise kendisi mevcud iken o vâris bir şey alamaz, hacbi hırman ile mahcub olur, veraset sebebinde gerek müttehid olsunlar, gerek olmasınlar.

Meselâ : eb var,iken ced vâris olamaz. Halbuki sebebi verasette mütte­hittirler, her ikisi de usulden olmak üzere vâris olurlar.

Kezalik eb mevcut iken erkek ve kız kardeşler vâris olamazlar, bunla­rın sebebi veraseti ise muhtelîfdir, çünkü eb usulden olmak, kardeşler ise cüz'i eb olmak sebebiyle vâris olurlar.

Ve eğer o vasıta olan şahıs, terikenin tamamına bir cihetten müstahik değilse iki ihtimalden hali olamaz. Şöyle ki eğer o şahıs ile o vâris irs se-. bebinde müttehid iseler vasıta olan o şahıs, o vârisi hacbi hırman ile hac eder. Um ile ümmül'üm gibi. Çünkü ikisinin de vâris olmasına sebeb vâlide-likdir, binaenaleyh üm vâlidelik sebebiyle ve meyyite ekrebiyyeti itibariyle nasibini alınca ümmül'üm için bu sebeple müstahik olacağı bir nasib kalmaz. Ve eğer irs sebebinde mütehid olmazlarsa vasıta olan şahıs, .o vârisi hacb edemez, üm ile. evlâdı üm gibi. Çünkü üm terikenin tamamına müsta­hik değildir, vâkıâ üm yalnız bulunduğu takdirde terikenin mecmuuna müs­tahik clur, fakat bu istihkak bir cihetten değil, belki evvelâ sahibei farz ol-mâk, sonra da men yerüddü aleyha olmak cihctleriyledir. Bununla beraber üm, evlâdı üm ile sebebi irsde de, müttehid değildir, binaenaleyh üm vâli­delik sebebiyle hissesini alır, evlâdı üm de diğer bir sebeb ile hisse alırlar, mahcup olmazlar. Bir misal :

İkinci esas, kurbi derece ve kuvveti karabet kaideleridir. Şöyle ki : asa-batta evvelâ: kurbi dereceye itibar olunur, hangi şahıs meyyite daha karib ise o tercih olunur. Saniyet: dereceleri müsavi olanlar için kuvveti karabe­te itibar olunur, meyyite iki cihetden karib olan, kuvvei karabeti haiz ola­cağından bir cihetden karib olana tercih edilir, her iki takdirde de diğer asaba mahcup olur. Gerek sebebi verasetleri müttehid olsun eb ile ced, ibn ile ibnül'ibn gibi, ve gerek müttehid olmasın ibn ile ah lehüma, ibnül'ibn- ile am lehüma gibi.

112 - : Asabâtdan başka vârislerde de bakılır: eğer sebebi verasetleri müttehid ise evvelâ : kurbi derece ile tercih olunur. Üm ile beraber bulu­nan ceddeler, iki bint ile beraber bulunan bintüî'ibn gibi. Saniyen: derece­leri müsavi olunca kuvveti karabet itibariyle tercih olunur. îki uht liebeveyn ile beraber bulunan uht lieb gibi ki, bu halde asla vâris olamaz. Fakat sebebi verasetleri müttehid değilse hiç biri diğerini hacb edemez. eb ile ümmül'üm gibi. Bir misal : Görülüyor ki bu misalde ah liüm, dereceden karib olduğu halde irs se-bebleri müttehit olmadığından liebeveyn ibnül'ahi hacb edememiştir.

113 - : Hâcibİn bilfi'l vâris olması şart değildir.

Binaenaleyh bir kimse hacbi noksan ile ve hacbi hırman i!e mahcub ol­sa da başkasını her iki suretle hacb edebilir.

Meselâ : bir ölünün babasiyle lâakai iki kardeşi, bir de validesi cem ol­sa kardeşleri babasiyle tamamen mahcub olurlar. Fakat kendileri de mey­yitin validesini hacbi noksan ile hacb ederler, çünkü bu halde validenin sü­lüs hissesi südüse tenezzül etmiş olur.

Kezalİk: bir meyyitin babasiyle babasının anası ve anasının anası cem olsa ümmül'eb, eb ile bilkülliye sakıt olur, fakat bu ümmül'eb de kurbi de­recesi sebebiyle ümmü ümmil'ümmü hacbi hırman ile hacb eder. Çünkü mah­cub olan şahıs, meyyit hükmünde olmayıb verasete min cihetin ehildir, min cihetin ehil değildir, eğer kendisini hacb edecek kimse olmasa hem vâris olur, hem de hacb edeceği şahsı yine hacb eder. Binaenaleyh kendi vera­seti hakkında gayri mevcud, başkasının veraseti hakkında mevcud sayılır. Bir misa! :

114 - :  Hâcibin verasete salih ve bilkuvve vâris olmaması lâzımdır.

Binaenaleyh rık. kati, küfür gibi mevanii irsiyeden birinin vücudiyle ve­rasetten mahrum olanlar tamamen meyyit hükmünde olduklarından başka­larını asla hacb edemezler.

Meselâ : bir ölünün rakik veya katili olan bir oğlu ile bir zevcesi, bir de liebeveyn kardeşi bulunsa terikesinin rub'u zevcesine, bakisi de kardeşine aid olur. bu oğlu bunları ne hacbi noksan ile ne de hacbi hırman ile hacb etmiş olamaz.

Bu, cumhurı fukahaya göredir.

(tbni Mesud Hazretlerine göre mahrum olan şahıs, başkalarını hacbi hırman ile hacb edemezse de hacbi noksan ile hacb eder. Meselâ: bir Ölü­nün bir zevcesiyle liebeveyn bir kardeşi, bir de rakik bir oğlu bulunsa teri-kesinden zevcesi sümün alıp bakisi kardeşine verilir. Bu halde mahrum olan oğul, zevcenin hissesini rubudan sümüne tenzil etmiş olur.)[1]

 

Terikemin   İntikal Edeceği   Mahaller :

 

115 – : Bir ölünün terikesi, aşağıdaki dokuz derece erbabına sırasiyle intikal eder:

Eshabı feraiz Asabai nesebiyye Asabei sebebiyye Neseben eshabı feraize redden Zevil'erham Mevlel'müvalât

Mukarrün leh binneseb alel'gayr Mûsâ leh bima zade alessülüs Beytül'mâ!.

Şöyle ki Bir ölünün terikesinden evvelâ : birinci derecede bulunan es­habı feraizin sehimlcri verilir, saniyen : eshabı feraizden kimse bulunma­yınca veya bulunub da sehmini aldıkdan sonra terikede İ'azla bir şey kalın­ca sıra ibtida asabai r.escbiyyeye, o bulunmayınca da asabai sebebiyyeye gelir. Terikede fazla kalan Vnikdar. asa bat dan kimse bulunmadığı takdirde neseben ashabı feraizden olanlcıra redden rtiokinur. Neseben ashabı fersiz­den ve asabaldan kimse bulunmayınca sıra zevil'erhama, zevil'erhamdan kimse bulunmayınca, mevlerım.uılâta. bu ti bulunmayınca mukarrün leh binnesebe gelmiş olur. terike kendilerine irsen intikal eder. Bu da bulun­mazsa terikenin tamamı sülüs mikdar imlan zaid olan vasiyete sarf edilir. Böy'e bir vasiyet de bulunmaz, veya bulunur, da ba'dettenfiz bir şey artar sa terikenin tamamı veya baki kalan kısmı bir irs mahiyetinde olmaksızın limaslahatin beytül'mâle tevdi olunur. Nitekim bunlar sırasiyle izah oluna­caktır.

Bu veçhile intikal Hanefiyyeye göredir.

(Mâlikîlere göre asabai sebebiyyeden sonra sıra beytül'mâle gelmiş olur, ashabı feraize redden bir şey verilmeyib red edilecek mikdar da beytülmâie aid bulunur. Eshabı feraizden fazla kalan mikdar, kavli meşhura nazaran zevil'erhama da red edilmez.

Şu kadar var ki, cizyesini veren hür bir gayri müslimin vârisi bulunmaz­sa terikesi, -meşhur kavle göre bulunduğu beldedeki dindaşlarına ve­rilir, diğer bir kavle göre de bu terike beytülmâie konulur. Kitabî bulunan bir rakikin terikesi de mevlâsına aiddir,  mevîâsı gerek    müslim olsun ve' gerek olmasın.)

(Şafiîlere göre de eshabı feraizden baki kalan mikdar, asaba bulunmaz­sa kendilerine red edilmeyib beytülmâie irsen intikal eder, velev ki beytül-mâlde intizam bulunmasın, çünkü islâm da esbabı verasettendir, çünkü ak-ribası bulunmayan bir müslimin âkilesi umum müslümanlardır, binaenaleyh beytülmâie terikenin intikali islâmiyyet cihetiyledir, beytülmâldeki bir inti­zamsızlık ise müslümanlâr tarafından değildir, veliyyül'emnn çevriyle müs-lümanların hakları bâtıl olmaz. Hâsılı terike beytülmâie irsen intikal etmiş olur, bundan gayri müslimlere, rakiklere sarf edilemez. Mezhebde asıl olan da budur. Fakat diğer bir kavle göre bu terike beytülmâie limaslahatin vaz edilir, bir zayi mal mesabesinde bulunur, lûkata gibi edilir. Maahaza Şafi-İyyenin mütekaddimlrrinden bir çoklariyle müte'ahhirlerinin ekserisine göre beytülmâlde intizam bulunmazsa eshabı feraizden baki kalan mikdar, asaba bulunmayınca zevç ve zevceden maada eshabı feraize red edilir. Zevü'füruz-dan. asabadan kimse bulunmayınca da terike zevü'erhama usubet veçhile irsen sarf olunur, bunlar münferid bulundukları takdirde bütün terikeyi ahz ederler.)

(Hanbelî fukahasına göre de baki kalan mal. asaba bulunmayınca nese-ben eshabı feraize ^ed edilir. Eshabı feraiz ve asaba bulunmayınca terike vezil'erhama aid olur. Bunlar beytülmâlden mukaddemdirler. Çünkü karib, ecanibden ehakdır. Beytülmâl vâris değildir, o yalnız zayi elan malları, feyi" ve saire gibi şeyleri hıfza memurdur, bu bir maslahatı âmmeden ibarettir. Maîikîlerin bazı müteahhirleri de bu re'ye meyil göstermişlerdir) Vergiler bahsine de müracaat. [2]

 

Eshabı Feraiz Ve Mukadder Farzlar  = Sehimler

 

116 - :  Eshabı feraiz denilen vâisler on ikidir, bunların on adedi ne-sebî, ikisi de sebebidir.. Nesebi olanların üçü erkek, yedisi de kadındır ki:

1 -: Eb = Baba.

2 - : Ceddi sahih = Babanın babası ilâ nihaye. 3 -: Ah liüm = Ana bir kardeş.

4  - : Um = Ana.

5  - : Ceddei sahiha  -Ananın anası, babanın anası, ceddi fâsidden hâli olmak üzere bunların ilâ nihaye anaları.

6  - : Bint = Sulbiyye = öz kız.

7  - : Bintül'ibn = îbniyye = oğulun kızı ilâ nihaye,

8  - : Uht lehüma = Şekîka = Ana baba bir kız kardeş.

9 - : Uht_ Heb = ana bir kız kardeş.

10 - : Uht liüm e= Ana bir kız kardeş. Sebebi olanlar da şunlardır :

1  - : Zevç = Koca.

2  - : Zevce = kan!

117 - : Füruzı mukaddere, yani  : nassen muayyen sehimler de şu al­tıdan ibarettir :

Rubu  = Dörtte bir. nisfünnisf.

Sümün = Sekizde bir nisfünnısfın nısfı.

Sülüsan  = Üçde iki sülüsün müzaafı.

Sülüs « üçde bir Sülüsanm nısfı. 6 -: Südüs = Altıda bir Sülüsanm nısfının nısfı. Bunların müstahikleri aşağıda gösterilecektir. [3]

 

Eshabı  Ferazin Tevarüsünde Cari Olan  Kırk Hal

 

118 - :  Eshabı feraizin vâris olmalarında kırk hal caridir. Bunlar şu veçhile hülâsa edilebilir :

3 : Ebin üç hali vardır : Biri farzı mutlakdır ki terikeden yalnız südüs se-him alır. Diğeri farz maattâsibdir ki, südüs ile beraber bakiyi alır, üçüncüsü de tasîbi mahzdır ki yalnız bakiye müstahik olur.

4  : Ceddi sahihin dört hali vardır : Bunlar farzı mutlak, farzı maattâsib,

tasîbi mahz ve sukut halleridir.

3 : Evlâdı ümmün üç hali vardır : Bunlar terikeden südüs, sülüs sehim al­mak haîeriyle sukut halidir.

3 : Ümmün üç hali vardır  :  Bunlar südüs, sülüsi kül,    sülüsi mâ yebka halleridir.

2  -Ceddei sahihanın iki hali vardır : Südüs ve sukut halleridir.

3  : Bintin üç hali vardır : Bunlar nısf, süiüsan ve ibn ile usubeti müşte-

tereke halidir.

6  : BintüTibnin altı hâli vardır  : Bunlar nısf, süiüsan, südüs, ademüFirs,

usubeti müştereke, sukut halleridir.

5  ; Uht liebeveynin beş hali vardır : Bunlar nısf, süiüsan, usubeti müşte-

tereke, usubeti mahza, sukut halleridir.

7  : Uht liebin yedi hali vardır : Bunlar nısf, süiüsan. südüs,    ademüTirs.

usubeti müştereke, usubeti mahza, sukut halleridir.

2 : Zevcin iki hali vardır : Nısf, rubu halleridir.

2 : Zevcenin de iki hali vardır : Rubu, sümün halleridir.

40    Yekûn

Bu haller sirasiyle yazılacaktır. [4]

 

Ebin Ahvali :                                                                                 

 

119 - : Babanın vâris olmasında üç hal mutasavverdir :

(1) Birinci hal : Farzı mutlakdır ki eb, asabahkdan hâli olarak yalnız bir südüs- ahr. Şöyle ki : bir meyyitin babasiyle beraber bir veya rmiteari-did oğlu veya ilâ nihayet oğlunun oğlu bulunsa babası yalnız bir südüs his­seye müstahik olur. Misal :

 (2) ikinci hal, farz maattasîbdir ki eb, hem eshabı feraizden olarak muayyen sehmi olan südüsü ahr, hem de eshabı feraizden baki kalan mala asaba sıfatiyle müstahik olur. Bu bir meyyitin babasiyle beraber bir veya müteaddid kızı veya oğlunun kızı veya ilâ nihaye oğlunun oğlunun kızı bu­lunduğu surettedir. Misal :

 (3) Üçüncü hal, tasîbi mahzdır ki ebt eshabı feraizden olmak sı-fatiyle değil, yalnız asabadnn ohvıak sıfatiyle eshabı feraizden baîğ kaian terikeye müstahik oİur. Bu da meyyitin evlâdı ve oğlunun evlâdı bulunmadığı takdirdedir. Misal :

120 - : Ceddi sahihin vâris olmasında dört hal mutasavverdir

(1) Birinci hal, farzı mutlakdır ki yalnız bir südüs alır, bu mey­yitin babası bulunmayib bîr veya müteaddit oğlu veya ilâ nihnye oğlunun oğlu bulunduğu takdirdedir. Misal :               :

(2) Ütinci hal, farz matta idir ki ced, hem südüs-jslır. hem de 'eshabı feraizden artan mal: müstahik olur. Bu, ölünün ceddile beraber bir veya müteaddid kızı veya oğlunun kızı veya İlâ nihaye oğlunun oğlunun kızı bulunduğu takdirdedir. Misal :

(3) Üçüncü hal, tasibi mahzdır ki eshabi feraizden artan terikeye asabadan olmak sıfatiyle müstahik olur. Bu da ölünün babası ve ev­lâdı ve oğlunun evlâdj bulunmadığı takdirdedir. Misal :

(4) Dördüncü Jıal, sukuttur ki   ced mirasa nail olamaz, ölünün babası bulunduğu takdirdedir. Misal :

121 - : Yukarıdaki misallerden, de anlaşıldığı üzere bir ölünün babası bulunmadığı takdirde babasının babası veya babasının baba­sının babası miras hususunda babası hükmünde bulunur. Bundan an­cak şu dört mesele müstesnadır :

1 - : Ümmül'eb, eb iÜ beraber vâris olamaz, fakat ced ile bera­ber vâris olub südüs hisseye nail blur. Sureti :

el'malü küllünü leh                    

2 - : Bir öîünün anasiyle babası, zevci veya zevcesiyle içtima etse anası zevç veya zevcenin hissesinden sonra baki kalan terikenin sülü­sünü alır, fakat babasının yerinde - babasmm babası bulunsa anası bütün terikenin sülüsünü alır.

Bu, imamı Azam ile imam Munammede göredir, imam Ebu Yu­süfe göre bu suretde de anası terikeden baki kalanın sülüsünü alır, eb ile ced arasında fark yoktur. Sureti :

3 - : Bir ölünün babasiyle beraber liebeveyn veya lieb kardeşleri cem' olsa bu kardeşleri bil'ittifak sakıt olurlar. Ced ile cem' oldukları takdirde de imamı Azama göre hüküm böyledir, müftâ bih olan da budur. Fakat îma-meyne ve sair etmmeye göre sakıt olmazlar. Nitekim bu hususdaki hilaf, (mükasemei ced) unvanı ile ileride beyan olunacaktır, imamı Azama göre sureti :

el'malü küllünü leh sakıt ebül'eb  ah lehüma    uht lehüma    :

4 - : Bir Ölü, mevlel'atakasinin babasiyle oğlunu terk etse imam Ebu Yusüfe göre hakkı velânm südüsü babasına, bakisi de oğluna aid olur. Fa­kat mevlel'atakasının babasının babasiyle oğlunu terk etse hakkı velâ, ta­mamen oğluna aid olur, cedde aid olmaz. Eimmei saireye göre ise bu halde eb ile ceddin farkı yokdur, ikisi de oğul var iken hakkı velâya nail olamaz, imam Ebu Yusüfe göre sureti : [5]

 

Evlâdı Ümmün Ahvali :

 

122 - : Ana bir erkek ve kız kardeşlerin vâris olmalarında üç hal mu­tasavverdir :

(1) Birinci hal, südüsdür. Şöyle ki: bir Ölünün babası ve babasının ilâ nihayet babaları ve oğlu ile ilâ nihaye oğlunun oğlu bulunmadığı takdirde liüm erkek veya kız kardeşi terikesinden bir südüs hisseye müstahik olur.

(2) İkinci hal» sülüsdür. Şöyle ki : bir ölünün babası ve babasının babası ve evlâdiyle oğlunun evlâdı bulunmayıb da bîrden ziyade liüm erkek veya lus veya muhtelit kardeşleri bulunsa bunlar terikesİndej&,, müsavi surette bir sülüs hisseye müstahik olurlar. Misal :

sülüsuht liüm 6 uht liüm ah lehüma 12 uht lehüma  

 (3) Üçüncü hal, sukuttur W evlâdı üm, ölünün babası veya ceddi sahihi veya evlâdı zükûr ve inr'.sı veya evlâdı zükûrünun evlâdı zükûr ve »naşı ile beraber bulundukları takdirdedir. Misal : el ma lü küllühü leh[6]

 

Ümmün Ahvali :

 

123 - : Anaların vâris olmalarında üç hal mutasavverdir :

(1) Birinci hal, südüsdüf. Bu, ölünün anası ölünün oğlu veya kası veya oğlunun evlâdı veya ilâ nihaye oğlunun, oğlunun evlâdı ile veya Ölünün alel'ıtlak iki veya daha ziyade erkek veya kız, kardeşile beraber bulunduğu takdirdedir, velev ki bu kardeşler bilfi'l vâris bu­lunmasınlar. Bu. âmmei fukahaya göredir, lbni Abbas hazretlerine göre iki kardeş anayı sülüsden südüse haeb etmez.

Ammei fukahaya göre tasvir :

(2) îkinci hal, sülüsi küldür. Bu, ölünün anası bulunup evlâdı vo oğlunun veya oğlunun oğlunun evlâdı ve erkek kız iki veya daha ziyade kardeşi ve yalnız ana baba ile beraber zevç ile zevceden biri bulunmadığı takdirdedir.

(3) Üçüncü hal, sülüsü mâ yebkadir Bu. ölünüiı anası. Ölünün babasiyle ve zevci veya zevcesiyle içtima ottıgı takdirdedir ki, ana. zevç veya zevcenin hissesinden sonra baki kalan terüconin sülüsüne. baba da mütebakisine müatahik olur. Misal : bu, âmmei fukahaya göredir, tbni Abbasa göre ana bu surette de sülüsü külle müstahik olur. Bu takdirde ananınsekmi, babanın sehmİ-nin iki misli olmak lâzım gelir. Sureti :

Ananın bu üçüncü halinde babanın yerinde ceddi sahih bulunsa imamı Âzam île îmam Muhammede göre ana cemü terikenin sülüsüne müstahik olur. îbni Abbas ile Malikiyyenin ve sair zevatın mezhebleri de böyledir. Müfta bih olan da budur. Fakat İmamı Ebu Yusüfe göre ana bu takdirde de sülüsü mâ yebkaya müstahik olur. [7]

 

Ceodei  Sahihanın  Ahvali  

 

124 - :  Sahih ceddelerin vâris olmalarında'iki halıdir;

(1) Birinci hal, südüsdür. Şöyle ki : bir ceddei sahiha bir südüs hisse­ye mâlik olacağı gibi biribirine muvazi müteaddid sahih ceddeier de yine bir südüs hisseye müstahik olurlar. Bu âmmei fukahaya göredir.

Ibni Abbasa göre ebül'eb olan ced, eb makamına kaim olduğu gibi üm-mülüm de -üm bulunmayınca -anın makamına kaim olur; binaenaleyh ölünün evlâdı ve lâakaliki kardeşi bulunmayınca sülüse müstahik olur, ölü­nün evlâdı veya kardeşleri bulunduğu takdirde de südüse müstahik olur. Ammei fukahaya göre misal :

 (2) ikinci hal sukuttur. Şöyle ki : bir kerre ceddelerin kâffesi, yani : gerek ebeviyyat denilen baba tarafından ceddeier ve gerek ümmiyyat deni­len ana tarafından ceddeier üm ile sakıt olurlar. Çünkü üm, bunlara nisbet-le kuvvei karabeti haizdir.

Sonra ebeviyyat. eb ile, ced ile sakıt olurlar. Yalnız ebeviyyattan ünv mül'cb, ve ümmü ümmil'cb ced ile sakıt olmazlar, çünkü bunların karabet­leri ced vasıtasiyle değildir. Nitekim ümmiyyat da eb ile ced ile sakıt ol­mazlar.

125 - : Ceddelerin dereceleri muhazi olmazsa karib olan cedde, her han­gi tarafından olursa olsun baid olan ceddeyi iskat eder, velev ki kendisi de bir sebeble sakıt olsun. Bu, âmmeye göredir. îbni Ömerden, îbni Mesuddan ve Ebİ Mûsel'aşariden nakl olunduğuna göre ümmül'eb, eb ile beraber vâ­ris olur, sukut etmez. Şüreyh, Hasan. îbni Şirin de bunu ihtiyar etmişlerdir.

Müfta bih olan âmmei fukahanın kavline göre bir kac misal :

Bu son meselede ümmül'eb. cb ile sakıt olduğu halde kurbiyyetine meb-ni ümmü ümmü'ümmi İskat etmiştir. Çünkü eb bulunnı;ısaych ümmüreb vâ­ris olacağından;ümmü ümmil'ümmü yine iskat edcctkıi.

126 - : (Tenbih) : Bazan ceddelerin bir kısmı ölünün iki. üç cihetten bir kısmı da yalnız bir cihetten ceddesi bulunur. Bu halde dereceleri müsa vî olunca îmam Ebu Yusüfe göre bir südüs hisseye müsavat üzere müsUıhit olurlar, ebdana itibar olunur, cihata itibar olunmaz, çünkü cihatm tcadcKUli bunların isimlerinin teaddüdünü icab etmez, binaenaleyh bunlar cihcit v;ı hide hükmünde bulunmuş olur.  Ebu SûTyanm kavli de böyledir. [8]

 

İbniyyenin Ahvali :

 

128 - : Oğul kızlarının ir&de altı halleri mutasavverdir:

(1) Birinci hal, nısıfdir. Şöyle ki :bîr ölünün oğlunun bir kızı veya İlâ nihaye oğlunun oğlunun bir kızr olup, kızı bulunmadığı takdir­de terikesinin nısfına müstahik olur. Misal :

(2) ikinci hal, sülüsandir. Şöyle ki : bir ölünün oğlu ve kızı bu­lunmayıp da iki veya daha ziyade oğlununkızı bulunduğu takdirde te­rikesinin sülusanını müsavaten ihraz ederler. Misal :

(3) Üçüncü hal, südüsdür, bu Ölünün oğlu olmayıp oğlunun bir veya müteaddit kızı veya ilâ nihaye oğlunun oğlunun kızı, ölünün yal­nız bir kıziyle içtima ettikleri takdirdedir, bu südüsle bintin nısıf hissesi, sülüsanı ikmal etmiş olur. Misal :

(4) Dördüncü hal, usubeti müşterekedir. Şöyle ki bir ölünün oğ­lu, bulunmayıp ilâ nihaye evlâdı zükûrunun bir veya müteaddid ogul-lariyle kızları bulunduğu takdirde eshabı feraizden kalan terike ara­larında ikili birli taksim olunur. Velev ki ölünün oğlunun oğulları, oğlunun kızlarından aşağı derecede bulunsun. Misal : 1                                 

(îbni Mesud Hazretlerine göre bu halde yalnız ibnül'ibn vâris olur, bin-tül'ibn vâris olmaz.)

(5) Beşinci hai, ademül'irsdir. Şöyle ki: bir ölünün oğlunun kızları, iki veya daha ziyade sulbiyye ile beraber bulundukları takdirde irse nail ola­mazlar. Çünkü bu surette benate aid olan sülüsan, kurbi derecelerine binaen sulbiyelere verilecektir, artık bintiyet sebebiyle istihkak kesb edilecek sehm kalmaz ki, bintûl'ibne verilsin. Meğer ki dördüncü halde beyan olunduğa üzere ibniyyenin hizasında veya esfelinde ibnül'ibn bulunsun, o takdirde mü­tebaki terikeyi farz tarikiyle değil, ta'sîb suretiyle ikili birii olarak alırlar. Misal :

Bu meseleler, âmmei sahabeye göredir, ibni Abbasa göre iki sulbiyye bir sulbiyye hükmünde olduğundan bunlar ile beraber ibniyye her halde vâ­ris olur,                                                                          .

(6) Altıncı hal sukuttur. Bu da ölünün oğlunun kızları ölünün oğlu üc içtima etikleri takdirdedir, bu kızlar ister bu oğîun kızları olsun ve ister mü­teveffa oğulun kızları olsun müsavidir. [9]

 

 (Lahika)  :  Tesbibi  Ben At Meselesi  :

 

129 - : Bir ölünün sulbiyye kızları bulunmayıb da mütefavit dereceler­de bir takım ibniyyeleri içtima ettiği vaziyete : (tesbibi benat) meselesi de­nilmiştir.

Tesbib, esasen tezyin demektir. Şairin kasidesini tezyin için ilâve ettiği âşikâne parçaya tesbîb denildiği malûmdur. Bu meselede dikkat ve letafeti haiz, hatırları teşhiz, kulakları istimaına imale ettiği için teşbih tarikiyle bu unvanı almıştır. Şöyle ki :

Bir öiünün evlâdı zükûr ve inası oimayıb da bir oğlunun dereceleri biri birinden aşağı üç kızı, diğer bir oğlunun oğlunun da yine dereceleri biribi-rinden aşağı üç kızı bulunduğu gibi diğer bir oğlunun oğlunun oğlunun da dereceleri mütefavit .üç kızı, yani : kız evlâd ve ahfadı bulunsa bunlar üç ferik farz olunur. En yukarı derecede bulunan ibniyye, sulbiyye makamına kaim olub tek ise nısıf, lâakal iki ise sülüsan hisse alır, andan dûn derecede olanlar hakkında da ibniyye muamelesi yapılır, yukarıda görülen südüs, usu-bet, ademi irs, ve sukut halleri cereyan eder..Bu, mesele, şu suretle tasvir olunur:

Bu tasvirde görülüyor ki, birinci ferikden birinci derecedeki kız, ölüye en yakın olup ona muvazi başka kız yoktur. Birinci ferikden ikinci derecedeki kız ise ikinci ferikten birinci derecedeki kıza muvazidir. Kezalik birinci ferikten üçüncü derecedeki kız da ikinci ferikden ikinci derecedeki ve üçün­cü ferikden birinci derecedeki kıza muvazidir.

ikinci ferikden üçüncü derecedeki kız ise üçüncü ferikin ikinci derece­sindeki kıza muvazidir. Üçüncü ferikden üçüncü derecedeki kız ise hepsin­den aşağı olup hiç birine muvazi değildir. Bunların ne veçhile vâris olacak­ları aşağıdaki tahlîlâttan anlaşılacaktır.

130 -: Bu tesbîb meselesinde üç ferik farz edilen kızlar ile beraber y,?, erkek kardeşleri bulunur veya bulunmaz. Bulunmadığı takdirde birinci fe­rikden birinci derecede bulunan kız, sulbiyye makamına kaim olur, nısıf alır, bu birinci ferikden ikinci derecedeki kız ile ikinci ferikden birinci derecedeki kız da biribirine muvazi, ayni dereceyi haiz olacağından sülüsam tekmil için siidüs alırlar, bununla benat hakkında olan sülüsan tamam olur. Artık daha aşağı derecelerdeki kızlara bir şey kalmaz. Tasviri  :

131 - : Uç ferik sayılan kızlar ile beraber erkek kardeş bulunduğu tak­dirde ise vaziyet aşağıdaki beş halden hâli olamaz.

(1) Birinci hal : Bu kardeş, birinci ferikin birinci derecesindeki kıza muvazi olur. Bu halde ikisi asaba sifatiyle baki terikeyi ikili birli alırlar, kendilerinden aşağı derecede bulunan kızlar kardeşleriyle beraber sukut ederler.

(2) İkinci hal : erkek kardeş, birinci ferikden ikinci ve ikinci ferikden birinci derecedeki kızlar ile ayni derecede bulunur. Bu halde birinci ferik­den birinci derecedeki kız, nısıf alır, baki de o erkek kardeş ile anın dere­cesindeki kızlara ikili birli olarak inhisar eder. daha aşağıdakiler sakıt olur­lar. Misal :

(3) Üçüncü hal, erkek kardeş, birinci ferikin üçüncü derecesindeki ve ikinci ferikin ikinci derecesindeki, ve üçüncü ferikin birinci derecesindeki kızlar ile muvazi bulunur. Bu halde birinci ferikden birinci derecedeki kız, nısıf, ikinci derecedeki kız ile ikinci. ferikden birinci derecede olan kız, sü-düs alırlar, baki kalacak iki sehim de diğer üç kız İle bir erkek arasında ikili birli taksim olunur, bunlardan daha aşağı olanlar sukut eder. Misal : ,

(4) Dördüncü hal, erkek kardeş, ikinci ferikden üçüncü derecedeki, ve feriki sâlisden ikinci derecedeki kız ile beraber bulunur. Bu halde birinci ferikden birinci derecedeki kız nısıf, ikinci derecedeki kız ile ikinci ferkaen birinci derecedeki kız südüs, alırlar, baki kalan kısım da yed! hisse ıtıöar olunup birinci ferikden üçüncü derecedeki ve ikinci ferikden ikin ve üçün­cü derecedeki, feriki sâlisden de birinci ve ikinci derecedeki kızlar ile bir er­kek kardeş ararında taksim olunur, üçüncü ferikin üçüncü derecesindeki kız ve erkek sakıt olurlar. Misal :

 (5) Beşinci hal, erkek kardeş üçüncü ferikin üçüncü derecesindeki kız ile beraber bulunur. Bu halde birinci derecedeki kız nısıf, İkinci derecedeki kız südüs hisselerini alırlar, baki terike de sekiz hisseye ayrılıp altı kız ile bir erkek arasında İkili birli taksim olunur. Çünkü bu erkek, hem kendisine muvazi olan ve hem de kendisinden mukaddem olup sehmi muayyeni bulun­mayan kızları tasîb etmiş olur. Misal : [10]

 

 Liebeveyn Uhtun Ahvali

 

132 - : Ana baba bir kız kardeşin vâris olmasında beş hal mutasav­verdir.

(1) Birinci hal, nısıftır. Bu, Ölünün yalnız bir ana baba bir kız kardeşi olup evlâdı ve babasiyle ceddi sahihi olmadığı takdirdedir. Misal :

(2) İkinci hal, sülüsandır. Bu, ölünün lâakal iki uht   liebeveyniv olup evlâdı ve babasiyle oeddi sahihi bulunmadığı takdirdedir. Misal : (Şafiî fukahasımn tasrihine nazaran biri birine yapışık olarak doğan iki kardeşin her biri müstakil bir başa,_ müstakil bir hayata'mâlik olunca iki kardeş hissesi alırlar, ve her hususda iki şahsiyeti haiz sayılırlar, ayakları­nın başka başka olması şart değildir.)

(3) Üçüncü hal, usubeti müşterekedir. Bu, ölünün bir veya müteaddid uht lehüması ah Iehümasiyle beraber bulunup evlâdı ve babasile ceddi sa­hihi bulunmadığı takdirdedir ki baki terikeye ikili birli müstahik olurlar.

(4) Dördüncü hal, usubeli mahzadır. Bu, ölünün bir veya müte­addid uht lehüması, meyyitin bir veya müteaddit k:zîyle veya oğlunun kıziyle veya ilâ nihaye oğlunun oğlunun kıziyle bulunduğu takdirde­dir ki, asaba olarak terikenin bakisine müstahik olur. Misal :

(5) Beşinci hal, sukuttur. Bu da ölünün bir.veya müteaddid uhl lehti ması, ölünün oğlu veya oğlunun ilâ nihayet oğlu ile veya babasile veya ba-basının ilâ nihaye babasile beraber bulunduğu takdirdedir.

Bu mesele, îmamı Azama göredir. Müfta bih olan da budur, -İmameynt-ve sair eimmeye göre ise uht lehüma, ceddi sahih İle sakıt olma* Mukase-mei ced meselesine müracaat! Misal :

133 - : Baba bir kız kardeşin tevarüsünde yedi hal mutasavverdir.

(1) Birinci hal, msıfdır ki, ölünün bir tane baba bir kız kardeşi olup evlâdı, babasîyle ceddi sahihi ve ana baba bir erkek ve kız kardeşleri bu­lunmadığı takdirdedir. Misal :

(2) ikinci hal, sülüsandır ki, ölünün baba bir iki veya daha ziyade kız tardeşi olup evlâdı, babasiyle ceddi sahihi ve liebeveyn erkek ve kız kar-leşleri bulunmadığı takdirdedir. Bu sülüsana müsavat üzere mustahık olurlar.

(3) Üçüncü hal, südüsdür ki, ölünün baba bir kız kardeşleri liebeveyn bir kız kardeşleriyle beraber bulundukları takdirdedir. Bununla kız kardeş­lerin siilüsan hissesi ikmal edilmiş olur. Misal :

(4) Dördüncü hal, usubeti müşterekedir. Bu, ölünün lieb erkek ve kız kardeşleri bulunuv da evlâdı, babasiyle ceddi sahihi bulunmadığı takdirde­dir. Bunlar bu halde müştereken asaba olup eshabı feraizden baki kalan te­rikeye ikili birli olarak müstahik olurlar. Misal :

(5) Beşinci hal, usubeti mahzajkr. ki, ölünün lieb kız kardeşi meyyiti kızile veya oğlunun ilâ nihaye kıziyîg bulunub meyyitin oğlu, babası ced< sahihi ve liebeveyn erkek ve kız kardeşleri bulunmadığı takdirdedir. Bu ha de lieb kız kardeş, eshabı feraizden baki kalan terikeye müstahik olur. Misa

(6) Altıncı hal, ademül'irsdir. Bu, ölünün lieb kız kardeşleri, birden zi­yade liebeveyn kız kardeşleriyle beraber bulunduğu takdirdedir. Bu halde şekikalar, sülüsan hisselerini alırlar, asabadan başka vâris yok ise -kuv-vei karabetleri sebebiyle -mütebaki terikeye de. redden müstahik olurlar, baba bir kız kardeşe, sülüsanı ikmal için alacak bir hisse kalmamış olur. Bu ademi irs, hukuki irsiyyeden 'mahrumiyet demek değildir, belki tevarüse sebeb kalmamasından münbaisdir. Misal :

 (7) Yedinci hal, sukuttur. Bu, ölünün baba bir kız kardeşi, ölünün oğlu ile veya oğlunun ilâ nihaye oğlu İle veya babasiyle veya babasının İlâ ni­haye babasiyle veya liebeveyn erkek kardeşleriyle veyahut bint veya ilâ nihaye bintül'ibn ile beraber asabai mahza olan liebeveyn kız kardeşi ile beraber bulunduğu takdirdedir. Bu da îmamı Azama göredir, tmameyne ve saireye göre baba bir kız kardeş ceddi sahih ile sakıt olmaz. Misal :

134 - : Zevçlerin vâris olmalarında iki hal mutasavverdir :

(1) Eirinci hal, nısıfdır ki, zevcesinin evlâdı ve Uâ nİhaye evlâdı zükûrunun cvlûdi bulunmadığı takdirdedir. Zevç, gerek sagîr ve gerekkebir olsun müsavidir. Misal :

1 nısıf

(2) ikinci hal, rubu'dur ki zevcenin evlâdı zükûr ve inası ve ili* nihayc evlâdı zükûrunun evlâdı bulunduğu takdirdedir. Misal : [11]

 

Zevcelerin Halleri

 

134 - : Zevcelerin vâris olmalarında iki hal mutasavverdir :

(1) Birinci hal, rubudur ki, bir veya müteaddid zevceler, zevcin evlâdı ve ilâ nihaye evlâdı zükûrunun evlâdı bulunmadığı tak­dirde terikenin rubuna müstahik olur. Misal :

 (2) ikinci hal. sümündür ki, biz veya müteaddit zevceler, zevcin evlâ-diyle veya ilâ nihaye evlâdı zükûrunun evlâdiyle bulunduğu takdirde terikesinin sümününe müstahik olur. Misal :. [12]

 

Asabai Nesebıyyenin Tevarüsü

 

135 - : Asabat, evvelâ asabai nesebiyye ile asabai sebebiyye kısımla­rına ayrıldığı gibi asabai nesebiyye de binefsihî asaba, bigayrihi asaba, maa gayrihi asaba kısımlarına ayrılır. Nitekim bunların tarifleri yukarıda yazıl -mıştır. Şimdi bunların ne veçhile vâris olacaklarım sırsiyle izah edelim :[13]

 

Binefıthi asabadan olanlar :

 

1 - : Binefsihi asaba denilen kimseler, bir takım erkeklerden ibaret olup dört sınıfa ayrılırlar ve ashabı fer a izden baki kalan terikenin tamamına müstahik olurlar. Birinci sınıf :*Cuz'.ü meyyittir, bunlar ölünün oğullan, oğullarının oğul­ları ve ilâ nihaye oğullarının oğullarıdır.

İkinci sınıf ; asli meyyittir, bunlar ölünün babası, babasının babası ve ilâ" nihaye babasının babasının babasıdır.

Üçüncü sınıf : cüz'ü ebdir, bunlar ölünün Hebeveyn veya lieb erkek kar­deşleri ve bu kardeşlerinin oğullan ve oğullarının ilâ nihaye oğullandır.

Dördüncü sınıf : cüz'i ceddir. Bunlar da ölünün liebeveyn veya lieb am-calan ve bunların oğullan ve oğullarının ilâ nihaye oğullandır.

137 -  Yukarıdaki dört sınıfın mirasa istihkakı hususunda esbabı ter-cih üçdür :                                                                                

Birincisi : kurbi cihettir ki bu sınıflar itibariyledir.

İkincisi : kurbi derecedir ki bir sınıf dan olan vârislerin meyyite akreb olmaları itibariyledir.                                                   

Üçüncüsü  :  kuvveti karabettir ki bu da- vârislerin liebeveyn veya lieb olmalanjtibariyledir.

Binaenaleyh binefsihi asabatm tevarüsünde evvelâ : kurbi cihete bakı­lır, dört sınıf asabadan müteaddit kimseler içtima etse ibtida birinci sınıf erbabı, bunlardan kimse bulunmazsa ikinci sınıf. erbabı, bunlar da bulun­mazsa üçüncü sınıf erbabı, daha sonra da dördüncü sınıf erbabı asaba sı-fatiyle mirasa nail olurlar. Şöyle ki : evvelâ : meyyitin kendi cüz'ryle usu­lünden biri. meselâ : ölünün oğlu ile babası içtima etse asabalık bakımın­dan oğlu tercih olunur. Babası eshabı feraizden olmak üzere südüs hisse­sini alır, bakisi oğluna kalır, çünkü fer'in. asla ittisali, aslın fer'e ittisalin­den daha zahirdir.

Ölünün oğlunun oğlu ile babası veya ceddi hakkında da hüküm böyle­dir. Misal                                                                          Saniyen  :  ölünün usuliyle usulünün cüzüleri, meselâ  :  meyyitin babasiyle veya babasının babasiyle babasının cüzüleri, yani   : kendisinin    tiebeveyn veya lieb kardeşleri içtima etse aslı tercih olunur, bu cüzüler mirasa müs-tahik olmazlar. Meselâ : Mukasemei ced bahsine de müracaat!..

Sâlisen : ölünün babasının cüzüleriyle ceddi sahihinin cüzüleri, yani : meyyitin liebeveyn veya lieb kardeşleriyle liebeveyn veya lieb amcaları iç­tima etse babasının cüzüleri tercih olunur. Misal  :

Rabian : Ölünün birinci, ikinci ve üçüncü sınıf asabatından kimse bu­lunmayınca dördüncü sınıf âsabata, yani : ceddi sahihinin cüzülerine sıra gelir, kurbi derece ve kuvveti karabetlerine göre vâris olurlar. Misil :

138 - : Bir sınıfa mensub asaba takımından müteaddit kimseler içtima -ünce meyyite olan kurbi dereceleri itibariyle tercih olunurlar. Şöyle ki : rnsr hangisi meyyite daha karib ise o vâris olur, diğerleri olamaz. îbn ile  gibi. Misal :                                                                

139 - : Binefsihi asabatın üçüncü veya dördüncü sınıfına mensup ayni dereceı kurbi haiz olan kimseler içtima edince kuvveti karabet itibariyle tercih olunurlar. Söyle ki: iki karabet sahibi olan, yani : ölüye hem baba hem de ana'cihetinden karib bulunan kimseler bîr cihetten karabet sahibi auanlara tercih edilir. Meselâ : ölünün ana baba bir erkek karde$i, baba bir er-kek kardeşine müraccah olur. Misal :  

 (Tenbih) : Mirasda kurbi cihet, kurbi derece gibi kuvveti karabet de esbabı tercihden olmak hususunda bir kaidei umumiyedir. Bununla miras meselesi muntazam bir dairede cereyan eder, terîkeler fazla taksime uğra-maktah kurtulur, uzağın yakına müsavi tutulması gibi teadüle mani bir hâle meydan verilmemiş olur. Bu kuvveti karabet cihetiyle tercih, erkeklere mah­sus değildir, maa gayrini asaba olanlar arasında da carîdir. Meselâ : ölü­nün kıziyle ana baba bir kız kardaşı, bir de baba bir erkek kardaşı içtima etse terikenin nısfı kıza, diğer nısfı da ana baba bir kız kardaşa verilir, baba bir kardaş, kuvveti karabetçe dûn olduğundan vâris olamaz.)

Bigayrihi «sabadan olanlar   :

140 - : Bunlar, ashabı feraizden oldukları-takdirde muayyen sehimleri nısıf ve müteaddit iseler sülüsandan ibaret olan ve kendi erkek kardeşleriyle beraber bulundukları takdirde asaba bigayrihi namını alan dört kısım kadın­lardır  :

Birincisi : ölünün kızlarıdır ki, erkek kardaşlariyle beraber bulununca asaba bigayrihi olup baki terikeye ikili birli müstahik olurlar.

İkincisi : ölünün oğlunun kızlarıdır ki. bunlar da ölünün kızı bulunmadı­ğı takdirde onun yerine kaim olarak erkek kardaşlariyle veya erkek kardaş-larının oğuîlariyle beraber asaba olarak ikili birli mirasa nail olurlar.

Üçüncüsü : ölünün ana baba bir kız kardaşlarıdır ki, ölünün kızları ve oğullarının kızları bulunmadığı takdirde erkek kardaşlariyle beraber asaba olarak ikili birli mirasa müstahik olurlar.

Dördüncüsü : ölünün baba bir kız kardaşlandır ki bunlar da evvelki üç kısım kadınlar bulunmayınca erkek kardaşlariyle beraber terikenin bakisi­ni ikili birli iktisam ederler. Dört misal :

141 - : Eshabı feraize dahil buiunmıyan, yani : kendileri için mukad­der sehm olmıyan kadınların kardaşları asaba olsa da kendileri onlar ile be­raber asaba olamazlar. Bu kadınlar zevilıerhamdandır. Amca ile amme, kardeş oğJu ile kardeş kızı gibi. Misal :Kezalik ana bir kız kardaş, yalnız iken hissesi südüs, müteaddit iken sülüs olduğundan erkek kardaşiyle beraber bulundukda asabadan olmaz.

Eshiıbı feraizderi olduğu cihetle başka vâris bulunmayınca terikenin tama mina bu'itibar ile müstahik olur. Nitekim evvelce de beyan olunmuştur. İkr Misal :

142 - : Asaba maa gayrini denilen kadınlar, asabadan olmayan bir kadın ile beraber bulundukları takdirde re'sen asaba sayılan kadınlardır ki, iki sınıfa ayrılırlar.

Birinci sınıf : ölünün ana baba bir kız kardeşleridir ki sulbiyye ile ve­ya ibniyye ile beraber bulundukları surette kendileri asaba olmuş olurlar.

îkinci simi : ölünün baba bir kız kardaşlarıdıv ki bunlar da sulbiyye ve­ya ibniyye ile beraber bulundukları takdirde asaba olurlar. Bu iki sınıf iç­tima ederse birinci sınıf kuvveti karabet itibariyle tercih olunur. "Misal :

Asaba bigayrihi ile asaba maa gayrihi arasındaki fark şudur ki, asaba bigayrihideki gayr, binefsihi asaba takımından erkek bir kimsedir; o, kadı­nı tasîb eder, yani : Kadın o erkek sebebiyle anın gibi asaba olmuş olur. Asaba maa gayrihi de ise gayr da kadındır, yani : ölünün kızıdır, veya oğ­lunun kızıdır, asabadan değildir. [14]

 

Asabai Sebebiyyenin Tevarüsü  

 

143 - : Asabai sebebiyye, mevlel'ataka ile anın vefatı halinde binef­sihi asabasından olan kariblerdir. Şöyle ki : bir şahıs, mâlik olduğu köle veya cariyeyi bil'ihtiyar veya bil'iztırar bir mal mukabilinde veya büâ ıvez azad etmiş olsa anın velâsını haiz olur. Binaenaleyh azad edilen köle veya cariyenin asabai nesebîyye takımından karibi bulunmadığı takdirde eshabı feraizden baki kalan terikesine kendisini azad etmiş olan şahıs müstahik olur, bu şahıs, gerek erkek olsun ve gerek olmasın.

Fakat bu şahıs, o köle veya cariyenin hini vefatında bcr hayat bulun­mazsa anın yerine binefsihi asabasından olan kariblerî -asabai nesebiy-yede beyan edildiği1 tertib dairesinde -vâris olurlar. Nisa taifesinden olan evlâdı ve sair kariblerî vâris olmazlar. Misal :

144 - :   Mu'tıkın oğliyle  babası  içtima  edince velâsı tamamen, oğluna ait olur, babasına ait olmaz. Ced hakkında da hüküm böyledir.

Bu, imamı Azama göredir,  fakat İmam Ebu Yusüfe göre velâ, eseri mülk olduğundan mal gibi anın da südüsü mu'tikın babasına, bakisi de oğ­luna ait olur. Buna cevaben deniliyor ki  :  velâ, her ne kadar eseri mülk ise de hakikaten mülk değildir, hakkı velâ mukabilinde itiyaz caiz olmaz binaenaleyh velâ, mülke kıyas olunamaz.

145 - : Mu'tikin ceddi, imamı Azama göre velâ hususunda mu'tikin kardeşlerine tercih olunur, Imameyne göre ise hakkı velâ. ced ile kardeşler arasında münasafaten taksim olunur. Misal :

144 - :  Mevlel'atake, müteaddit olunca her biri kendi hissesi mikdarı velâyı haiz, hakkı tevarüse mâlik olur.

147 - : Velâi ataka, bilâ vâsıta olduğu gibi bilvasıta da olabilir. Şöy­le ki : bir rakikin mu'tiki. kendisinin mevlel'atakası olduğu £ibi mu'tikinin mu'tiki de kendisinin mevlel'atakası sayılır.

Binaenaleyh mu'tikin kendisi ve binefsihi asabai nesebiyye takımından karibi bulunmadığı takdirde asabai sebebiyyesi, yani : mevlel'atakası o azad edilmiş olan rakika vâris olur.  Misal  :

148 - : Bîr kimse, zi rahmi mahremi olan bir rakika mâlik olsa bıl'ız-tırar ıtk vaki olacağından anın mevlel'atakası olmuş olur. Bu halde anın mirasına asabai sebebiyye suretiyle de istihkak kesb eder, velev ki o kimse kadın.olsun. Bu esas üzerine (meselei dinariyye) denilen şu mesele tefemi eder :

Bilfarz Zeyd adında bir kölenin hür zevcesinden mütevellid Hind, Seli­me, Şerife adlı üç kızı olsa bunlar da analarına tebean hür bulunmuş olur­lar. Şayed bu kızlardan Hind 30 ve Selime 20 ki cem'an 50 lira vererek ba­baları olan Zeydi efendisinden satn* alsalar Zeyd azad olmuş, bu iki kız da kendisinin mevlâsı-sayılmış olur.

Binaenaleyh muahharan Zeyd vefat edib bu üç kızını terk etse terike-sinin sülüs anı bu üç kız arasında müsavat üzere taksim edilir, baki bir sü­lüsüne de Hind ile Selime vermiş oldukları para nisbetinde velâ cihetiyle müstahik olurlar. Bu halde bu iki kız, verdikleri paraya göre beş asaba sa*" yılır, mezkûr sülüsün üç humsu Hinde, iki humsu-da Selîmeye aid olur, irs meseleleri kesirli olmamak için şu veçhile yapılır.

Görülüyor ki, mesele kırk beşden yapılmış, bunun sülüsam olan 30 se­nim üç kıza farz tarikiyle verilmiş, sülüsü olan 15 de bunlardan mutik olan iki kıza bir nisbet dahilinde tevzi edilmiş, binaenaleyh Şerifenin sehimi yal­nız 10, Hindin sehimi 19, Selimenin sehimi de 16 etmiştir ki mecmuu 45 dir.

149 - : Mu'tikin bizzat asabasından olmayıb da mu'tikin asabasımn asa-basından olan kimseye hakkı velâ intikal etmez.

Meselâ : bir kölenin mu'tiki olan bir kadın, bir oğlu ile zevcini terk ede rek vefat, badehu bu oğlan da vefat edib de daha sonra o köle de vefat ede­cek olsa velâsı mezkûr zevce intikal etmez. Çünkü bu zevç. mu'tik olan ka­dının asabasmdan değildir. Belki anın asabası olan oğlunun asabasmdandır. Binaenaleyh bu zevç, o 'kölenin terikesine müstahik olamaz. Velâ bahsine de müracaat!.. [15]

 

Ehli Fer A İzin Red Suretiyle Tevarüsü 

 

150  - : irse nailiyyet silsilesinin dördüncü1 derecesini neseben ehli fe-raizden olup redden hisseye müstahik olan kimseler teşkil ederler. Şöyle ki:

Eshabi feraiz hisselerini aldıktan sonra meselenin mahrecinde (terike-de) bir mikdar mal kalır da buna asabai nesebiyye ve sebebiyyeden bir müslahik bulunmazsa bu mikdar da meyyite neseben muttasıl olan ashabı fe-raize sehimleri nisbetinde red edilir ve bunlara : (men yüreddü aleyh) de­nilir. Zevç ile zevceye red edilmez, çünkü bunlar zevciyet itibariyle ehli feraizden bulunmaktadırlar, neseb itibariyle değil. Binaenaleyh bunlara da: (men lâ yüreddü aleyh) denilir. Nitekim ileride (reddiyye) bahsinde izah edilecektir.

Meselâ : bir ölünün vârisleri zevcesiyle iki kızından ibaret olsa terike-sinin sümünü zevcesine, sülüsam iki kızına farzen verilip mütebakisi de yi­ne bu iki kızına redden ait olur. Tasviri :

beynehüma tebayün. mrn !â yüreddü deyh baki : 7 men yüreddü aleyh Görülüyor ki : mesele, bidayeten sekizden tashih edilip bundan bir se­nim zevceye verilmiş, mütebaki yedi senim de farz ve red suretiyle iki kıza ait bulunmuştur. Bu yedi, iki kıza kesirsiz kabili taksim olmadığından iki ile sekiz darp edilmiş ve bu iki ile zevcenin sehimi olan bir de darp edil­mekle hâsılı iki olmuş, yine bu iki ile baki kalan yedi de darp edilerek hâ­sıl olan on dörtten iki kıza yedişer sehim verilmiştir ki mecmuu 16 etmiş olur.

(Eshabı feraize bu veçhile redden sehim verilmesi, sahabei kiram ile tabiinin cumhuruna göredir. Eshabı kiramdan Zeyd ibni Sabite göre eshabı feraizden artan hisse, asaba bulunmadığı takdirde beytülmale ait olur. tbni Abbasa göre de zevç ile zevceye redden hisse verilmediği gibi ceddelere de redden hisse verilmez, Hazreti Osmana göre ise sair eshabı feraiz gibi zevç ile zevceye de red tarikiyle hisse verilir, Müçtehidini kiramın bu hususda-ki mezheblerini de evvelce beyan etmiş bulunuyoruz.) [16]

 

Zevil'ekhamın Tevarüsü

 

151 - : Mirasa müstahik olacak zümrelerin beşinci derecesini de te-v il'er ham denilen karibler teşkil etmektedirler. Şöyle ki :

Bir Ölünün eshabı feraizden ve asabatı nesebiyye ve sebebiyye takımın­dan vârisi bulunmadığı takdirde terekesine zevU'erhamdan olan karibleri sınıflarına göre müstahik olurlar.

152 - : Zevil'ertiam da binefsihi asabattan olanlar gibi dört sınıfa ay­rılır ve anlar gibi tevarüs ederler, aralarında sırasiyle kurbi cihet, kurbi de­rece, ve kuvvei karabet hususları tercihe sebep olur. Şöyle ki :

Zevirerhamın birinci sınıfı, bizzat Ölüye cüz'iyyet itibariyle müntesib olanlardır. Bunlar evlâdı benat ile benatı ibnin evlâdıdır.

ikinci sınıfı, ölüye asliyyet itibariyle münsetib olanlardır ki, fâsid cedler ile fâsid ceddelerden ibarettir. Anasının babası, anasının babasının babası, babanın anasının babası, ananın babasının anası gibi.

Üçüncü sınıfı, ölünün babasına cüz'iyyet itibariyle müntesib olanlardır. Bunlar da ölünün ana baba bir veya baba bir veya ana bir kız kardeşlerinin ilâ nihaye erkek ve kız evlâdı ile liebeveyn veya lieb veya liüm erkek kar­deşlerin ilâ nihaye kızları ve ana bir erkek kardeşin erkek oğullarıdır.

Dördüncü sınıfı, Ölünün alel'ıtlak ced ve ceddelerine cüz'iyyet itibariyle müntesib olan kimselerdir. Bunlar da liebeveyn, lieb ve liüm ammeler ile amcalar ve liebeveyn, lieb, ve liüm haller ile halalar ve bunlarm evlâdıdır ve amca kızlariyle bu kızların evlâdıdır.

153  - : Yukarıdaki dört sınıf, mebsutı serahsîde yedi zümre olmak üze­re şu veçhile kayd edilmektedir:

(1) Evlâdı bcnat.

(2) Benatül'ihve ve evlâdül'ehavat,

(3) Fâsid eed ve ceddeier,

(4) Liüm amcalar, liebeveyn, lieb ve liüm ammeler ve hal ile ha­lalar,

(5) Dördüncü zümrenin evlâdı,

(6) Babanın liüm amcaları ve baba­nın alel'ıtlak ammeleri, hal ve halaları,

(7) Altıncı zümrenin evlâdı.

154  - : Kurbi cihet itibariyle tercih, zevil'erhamm dört sınıfı arasında aranır. Meselâ : Birinci sınıf erbabı var iken ikinci sınıf erbabı vâris ola­maz. Bu bir kaidei umumiyedir   Lâkin tarzı taksim itibariyle her sınıf baş­ka bir usule tabidir. Binaenaleyh her sınıf ahkâmı ayrıca bildirilecektir.

155 - : Kurbi derece, bir sınıf erbabı arasında aranır, bir sınıfa men-sub müteaddit kimselerden ölüye en karib olan, diğerlerine takdim olunur.

Meselâ : Birinci sımfda meyyitin kızının kızı, meyyitin kızının kızının kuına müreccahtır, ikinci sımfda da ananın babası, ananın anasının ba­basından mukaddemdir.

Bu mesele, (ehli karabet) denilen Hanefiyyeye göredir, muhtar olan da budur.

Fakat zevirerhamın tevarüsünde başkaca iki kavi daha vardır. Birin­cisi : (ehli tenzil) denilen Alkarna ile Şa'bînin ve Mesruk ile Hasan îbni Zi-yadm ve tabilerinin kavlidir ki, bunlara göre her zi rahm. kendisini mey­yite isal eden vasıta menziiesindedir. O vasıta mevcut olduğu takdirde ne kadar sehme müstahik olursa o zî rahm de o kadar sehme müstahik olur. Yani : o vasıtayı temsil eder. Meselâ : bir ölünün kızının kıziyle liebeveyn veya lieb kız kardeşinin kızı içtima etse terikesi bunlar arasında münase-feten taksim edilir. Çünkü yalnız kıziyle kız kardeşi bulunduğu takdirde de böyle taksim edilecekti. Sureti :

ikincisi : (ehli rahim) denilen-Hasan ibni Meysere ve Nuh ibni Zirah ve tabilerinin kavlidir ki, bunlara göre İrse istihkak rahim vasfı umumisine gö­re olduğundan zevü'erham terikeye müsavat üzere müstahik olurlar; dere çeleri gerek müsavi olsun ve gerek olmasın. Bir misal :

156 - : Kuvvei karabet itibariyle tercih; birinci, üçüncü ve dördüncü sınıf erbabından bir derecede bulunan kimseler arasında aranır, ikinci sınıf erbabı arasında aranmaz, bunlar bir derecede bulununca umumen vâris olurlar, ölüye gerek vâris ve gerek zî rahm vasıtasiyle müntesib olsunlar, muhtar olan budur. Bir misal :

157 - : Kuvveti karabet, ölüye ana ve baba cihetinden müntesib olmak, ?e zî rahmin ehli heraizden veya asabadan birinin evlâdı bulunmak sure­tiyle tahakkuk eder, ye tercihe medar olur.

Şöyle ki : •zevil'erhamm birinci sınıfından müteaddid kimseler cem olup da bazıları ehli feraizden vâris evlâdı, diğerleri de zevilerham evlâdı bulun­sa vâris evlâdı tercih olunur. Misal :

olmolü kulluhü leha

Zevil'erhamın üçüncü sınıfından da müteaddit kimseler cen olsa asaba evlâd, zevil, erham evlâdı üzerine tercih olunur. Misal :

Bu üçüncü sınıfa mensub dereceleri müsavi kimselerin hepsi de asa­ba evlâdı, veya hepsi de zevil'erham evlâdı veya bazıları asaba, bazıları da sahibi farz evlâdı bulunsa usulün sıfatı, irse istihkak ve ademî istihkakı füruda da muteber olacağından vâris olabilecek aslın for'İ de vâris olur, sakıt olacak asim fer'i de sakıt olur. Misal :

Görülüyor ki : üçüncü meselede ah liümün kızı. kendisine düşen seni­mi almıştır. Kendisi vâris ve sahibi farz olduğundan kızı da vâris olmuştur. Dördüncü meselede ise ah liebin oğlunun kıziyle uht lehümamn oğlunun oğ lu, ve uht liümmün oğlunun kızı vâris olamamışlardır. Çünkü ah liebin oğ­lunun kızı veledi gayrî vârisdir, diğerleri ise veledi zî rahmdır. Binaenaleyh terikenin tamamı hem kuvveti karabeti haiz, hem de veledi asaba bulunan ah lehümamn oğlunun kızına aid bulunmuştur.

Bu mesele, îmamı Muhammede göredir ki, İmamı Azamdan da vârid olan meşhur rivayete muvafıkdır.

îmam Ebu Yusüfe göre aslı liebeveyn olan, aslı îieb veya liüm olandan mukaddemdir, keza aslı îieb olan da aslı liüm olandan evlâdır. Bu kavle gö­re liebeveyn kız kardeşin evlâdı var iken Îieb veya liüm kardeşin evlâdı vâris olamaz. îkî misal  :

158 - : Zevü'erhamm dördüncü sınılma mensup olanlar, hayyûı kara­betleri müttehit, yani : cümlesi baba veya ana cihetinden ölüye mensup olan kimselerden müteşekkil olunca kuvveti karabetle tercih olunörlar. Fa­kat hayyizı karabetleri muhtelif olur ise bunlar iki ferik sakıhr. bu iki fe­rik arasında kuvveti karabetle tercih aranmaz, iki ferik de vâris olur. Yal­nız her ferikin kendi efradı arasında kuvveti karabete itibar olunur.

Binaenaleyh liebeveyn ammeler, îieb veya liüm ammeler üzerine ve Îieb amemîer, liüm am ve ammeler üzerine tercih olunur. Kezalik : liebeveyn hal ve hala, Îieb veya liüm hal ve hala üzerine müreccahtır. Lieb hal vu hala da liüm hal ve haladan mukaddemdir. Bunlar da erkekler ile kadınlar arasında bu takdim itibariyle fark yoktur. Fakat liebeveyn ammeler ile lieb hal veya halalar cem olsa her iki ferik de vâris oiur.

işte bunlar zevü'erhama ait kavaidi umumiyyedendir. Nitekim ileride tatbikatı mufassalan görülecektir. Üç misal [17]

 

Zevil'erhamın   Birinci Sinifi  

 

159 - : Zevil'erhamın birinci sınıfına dahil müteaddit kimseler toplanıp da hiç biri vâris evlâdı bulunmaz veya hepsi de vâris evlâdı bulunursa ba­kılır : Eğer asılları sıfatta, yani : zükûret ve ünüsette müttefik iseler terı-ke, füruun ebdamna göre taksim olunur, ve daima erkeklere kadınların iki misli hisse verilir, iki misal :

160 - : Birinci sınıf erbabından bir derecede müteaddit kimseler top­lanıp da asılları sıfatça muhtelif olursa üç halden hali olamaz.                  

Birincisi. : cihatta ve füruda. teaddüt bulunmaz.

İkincisi  : cihatta teaddüt bulunmayıp yalnız füruda teaddüt bulunur.

Üçüncüsü : cihatta teaddüt bulunur, yani : bir şahıs, müteaddit cihetten karabet sahibi olur.                                                                       

İşbu üç halde kaidei esasiyye şudur : «Usulden sıfat, fürudan adet alı­nır ve cihatın teaddüdü suretinde bu teaddüt usulde itibar olunur.»

Bu, İmamı Muhammede göredir, müftâ bih olan da budur. Fakat İmam Ebu Yusüfe göre usulün zükûret ve ünuset itibariyle ihtilâfı nazara .alın­maz, cihatta teaddüt olmadığı takdirde terike füruun ebdanı (adedi rüüs) üzerine ikili birli taksim olunur, cihatta teaddüt bulunduğu takdirde ise bu teaddüt, usulde değil, füruda itibar edilir, her fer'a kaç cihetten karabeti haiz ise ona göre hisse verilir.

İmamı Azamdan bu hususta iki rivayet vardır, İmam Ebu Yusüfün mezhebi ameliyyat itibariyle suhuleti haizdir, fakat İmamı Muhammedİn mezhebi, imamı Azamdan meşhur olan rivayete mutabık ve muhtardır. Ni­tekim bunlar aşağıdaki meselelerden de tevazzuh edecektir.

161 - : Birinci halde, yani  :  usulde zükûret ve ünuset itibariyle ihti­lâf bulunup da gerek cihatta ve gerek füruda teaddüd bulunmadığı takdir­de iki suret melhuzdur. Birincisi, yalnız iki vâris bulunmaktır. İkincisi de muhtelif batınlar bulunmaktır.

Evvelâ : iki vâris bulunduğu takdirde terike, asılların ihtilâf ettiği ba­tında ikili birli taksim olunur, sonra asılların mirası ferilere verilir.

Meselâ : bir Ölünün kızının oğlunun kiziyle, kızının kızının oğlu bulunsa terîkesi, asılların ihtilâf ettiği ikinci batında taksim edilir, sülüsanı kızının oğluna verilip andan kızına intikal eder, sülüsü de kızının kızına verilip andan oğluna intikal eder.

Bu, İmamı Muhammede göredir. İmam Ebu Yusüfe göre ise terike doğrudan doğruya ber hayat bulunan feriler üzerine ikili birli taksim edilir, sü­lüsanı oğula, sülüsü de kıza verilir. Misal :

Saniyen : muhtelif batınlar bulunduğu takdirde terike, asılların ilk ih­tilâf ettiği batında sıfatlarına göre ikili birli taksim olunur, sonra zükûr bir taifei, inas da bir taife kılınarak bakılır : eğer kendileriyle ferileri arasın­daki vasıtalarda erkeklik ve kadınlık itibariyle ihtilâf bulunmazsa her taife­nin hissesi kendisinin son ferilerine, sıfatlarına göre ikili birli olarak verilir. Fakat her hangi bir taife üe son ferilerin arasındaki vasıtalarda erkeklik ve kadınlık itibariyle ihtilâf vaki olursa o teifenin elinde bulunan sehimîer, kendisinden sonra en evvel ihtilâf vaki olan batında sıfatlarına göre ikili birli taksim olunur, yine erkekler bir taife, kadınlar da diğer bir taife kılı­nır, bu taifelerden her birine isabet eden hisse, kendisinden sonraki batın­larda ihtilâf yok ise son ferilere sıfatlarına göre verilir. Amma diğer batın­larda da ihtilâf var ise yine bu ihtilâf vuku bulan batında sabıkı veçhile muamele yapılarak nihayet son ferilerin sehimlerî tayin edilmiş olur.

Bu, imam Muhammede göredir. İmam Ebu Yusüfe göre ise zükûra iki­şer, inasa birer senin* verilmek üzere terike doğrudan doğruya son füru ara­sında taksim edilir. Misal :

Görülüyor ki : bu misalde terike, İmamı Muhammede göre ilk ihtilâf vaki olan üçüncü tabaka arasında taksim edilmiş, her birinin sehimi kendi fer "ine verilmiştir. İmama Ebu Yusüfe göre ise dördüncü tabaka erbabı ara­sında müsavat üzere taksim olunmuştur.

Bu tasvir, imam Muhammede göredir. îmam Ebu Yusüfe göre bu mese­le 8 den tashih edilir, ikişerden altı sehimi üç oğula, birerden iki sehimi de iki kıza verilir.

162 - : Yukarıdaki meselenin imam Muhammede göre tahlili şöyledir : Bu meselede evvelâ, birinci batında ihtilâf vaki olup iki ibn ile üç bint

bulunduğundan ve her iki ibn, iki binte muadil olduğundan mesele 7 den tas­hih edilmiş, bundan iki oğula ikişerden A, üç kıza da birerden 3 hisse veril­miştir. Bu iki oğul, bir taife sayılıp bunların üçüncü batında yine ihtilâf vu­ku bulmuş, bir oğul ile bir kız bulunmakla elde bulunan 4 bunlara ikili birli taksim edilmek iktiza etmiş, kesre meydan vermemek için 3 adedi tashihi mesele olan 7 ile darb edilerek hâsılı 21 olmuş, bu üç ile iki oğula ait 4 darb edilerek 12 ve üç kıza ait 3 de darb edilerek 9 adedi husule gelmiştir.

Keza üç kıza ait inas tabakanın dördüncü batnında da ihtilâf vaki ola­rak iki oğul ile bir kız bulunduğundan elde olan 9 bunlara kesirsiz kabili taksim olmadığı cihetle binnetice adedi rüûsleri olan 5 ile 21 darbedilerek meselenin tashihi (105) den olmuş, sonra bu beş adedi zükûr taifesine ait 12 ile darb edilerek 60 ve inas taifesine ait 9 ile de darb edilerek 45 vücude gelmiştir.

Daha sonra mezkûr 60 dan kırk sehim aslinin hissesi olmak üzere son bir oğula, yirmi sehim de yine aslının hissesi olmak üzere diğer bir oğula verilmiştir.- inas tabakasındaki (45) den on sekizer sehim asıllarının hisse­leri olmak üzere son iki kıza. dokuz sehim de yine aslının hissesi olmak üze­re son bir oğula verilmiştir. Emsalinde de bu veçhile muamele cereyan eder.

163 - : ikinci halde, yani : cihatta teaddüt olmayıb füruda teaddüd ve sıfatta ihtilâf bulunduğu surette usulden sıfat, fürudan aded alınır, yani : bir aslın ferileri kaç kimse ise kendisi o kadar erkek veya dişi itibar edilir. Misal :

Bu meselede evvelâ ikinci batında ihtilâf vaki olmakla bir kız, iki fer'ine nazaran iki, diğer bir kız da fer'ine nazaran bir kız sayılmış, oğul da iki fer'ine nazaran dört kıza muadil bulunmuş olmakla mecmuu olan (7) me­selenin mahrecini teşkil etmiştir.

Bu (7) den dört sehim oğula, iki sehim de iki fer'i oîan bir kıza, bir se­nim de bir fer'i bulunan diğer bir kıza verilmiş, oğul bir taife, iki kız da bir taife itibar edilmiş, oğulun elindeki 4 sehim iki son fer'ine ikişer olarak^ verilmiştir. Kız taifesinin üçüncü batmnda da ihtilâf vaki olup bir kız fe­rilerine nazaran iki kız sayılmış, bir oğul da bir feri olduğundan iki kıza muadil bulunmuş olmakla adedi rüüsleri olan 4 ile ellerinde bulunan 3 se­him arasında istikamet bulunmadığından bu dört adedi, asi meseleye dar-bedilerek (28) hâsı! olmuştur.

Binaenaleyh mazrub olan bu dört adedi, oğulun ferileri bulunan iki kı­zın ellerindeki ikişer ile darb edilerek bunların hisseleri sekizer olmuş, ikinci batındaki iki kızın elindeki üç sehim ile de darbedilerek hâsıl olan on İkiden altısı üçüncü tabakadaki oğula verilip andan fer'ine intikal etmiş, diğer altısı da yine üçüncü tabakadaki kıza verilip andan iki oğluna üçer sehim isabet eylemiştir.

Bu mesele, îmamı Muhammede göredir. îrham Ebu Yusuf e göre ise mesele yine yediden tashih edilip bundan ikişer sehim iki oğula, birerden üç sehim de üç kıza verilir.

164 - : üçüncü hâle, yani : cihatta teaddüd bulunması suretine gelince bunda da îmam Muhammede göre usulden sıfat, fürudan aded alınır. Misal:

Bu meselede ikinci batında ihtilâf vukubulmuştur. Şöyle ki : ikinci ba­tında bir oğul vardır ki fer'indeki teaddüde nazaran iki oğul sayılır, iki de kız vardır, ki, birisi fer'indeki teaddüde nazaran iki kız, diğeri de fer'inde teaddüd bulunmadığından bir kız sayılır. Bu halde iki oğul ile üç kız bulun­muş demek olmakla meselenin mahreci yedi bulunmuştur. Bunun dörder sehimi oğula verilip ferileri olan iki kıza ikişer hisse intikal etmiş, üç se-himi de iki kıza verilip ferileri olan bir oğul ile iki kıza müntekil olmuştur. Fakat bunlar dört adet itibar edileceğinden eldeki üç sehim kendilerine ke sirsiz kabili taksim değildir. Binaenaleyh bu dört, asıl meseleye darb edil mekle (28) hâsıl olmuştur. Fürudaki iki kızın evvelce ellerinde bulunan iki şer sehim, mezkûr adedi rüus olan dört ile darp olunmakla h'er~birine (8) hisse isabet etmiş, sonra ikinci batındaki kızların hissesi olan üç de mezkur dört ile zarbedilerek hâsıl olan on ikiden (6) sehim bu kız taifesinin füruıin-dan bulunan bir, oğula, üçer senimden (6) sehim de iki kıza ait bulunmuştur.

Bu iki kızın baba ve ana cihetlerinden mezkûr sehimleri cem edilince mecmuu (22) olup bundan her birine, sekizi baba ve üçü de ana cihetine olmak üzere on bir sehim isabet etmiştir.

Bu mesele, îmam Ebu Yusuf e göre altıdan tashih edilir. Şöyle ki: mü­şarünileyhe göre teaddüd ve cihat yalnız füruda itibar edileceğinden bu meselede kızlar ikişer cihetten vâris olmak hasebiyle her biri iki kız sayılır, bir de bir oğlan bulunduğundan terike aralarında eslâsen taksim edilir, bir sü­lüsü bir oğlana, iki sülüsü de kızlara ait olur, yani : altıdan iki sehim oğula. ikişer sehimden dört sehim de dört farzedilen iki kıza verilir.

165 - : îmamı Muhammede göre zevil'erhama aid yukarıdaki gibi me­selelerde (usulü hamse) üzerine tashih yapılır. Şöyle ki :

(1)  Terike, ilk ihtilâf vaki olan batna göre taksim edilir.

(2)  İhtilâf vaki olan batınlardaki    erkekler bir taife, kadınlar da bir taife itibar olunur.

(3)  îlk batınlarda ebdam ihtisar mümkün ise ihtisar etmek lâzım gelir.

(4)  Sehimleri ihtisar mümkün ise ihtisar etmek iktiza eder.

(5)  Son batında sehimler' mümkün ise ihtisar edilir. Fakat ebdan, mümkün olsa da ihtisar edilmez.   [18]     .

 

Zevil'erhamın  İkinci Sınıfı  :

 

166 - : Zevil'erhamın ikinci sınıfım teşkil edip ölünün usulünden bulu­nan kimselerin mirasına gelince, eğer bu ikinci smıfda  karabetleri ölüye nazaran müsavi derecede müteaddid kimseler içtima eder de ölüye gerek zî rahm ve gerek vâris vasıtasiyle veya bazıları zi rahm, bazıları da vâris vasıtasiyle müntesib'bulunurlarsa bakılır : eğer bu vasıtalar, zükûret ve ünûsette müttehit iseler terike ebdan üzerine sıfatlarına göre ikili birli tak sim olunur, bu hususta Hanefiyye arasında ittifak vardır. Misal :

Ve eğer bu vasıtalar, zükûret ve ünüset itibariyle muhtelif iseler teri ke, kavli muhtara göre evvelâ ihtilâf vaki olan batında sıfatlarına göre ikili birli taksim olunur, her biri bir ferik itibariyle hissesi kendi usulüne verilir.

Bu meselede, gayri muhtar kavle nazaran terikenin üç rub'u, tamamen ölünün anasının anasının babasına verilir, diğer cedde bir şey verilmez. Çünkü Ölüye vâris ile müntesib olan, zî rahm ile müntesib olandan mukad­demdir.

167 - : Zevil'erhamın ikinci sınıfı erbabından usulde ikinci ve üçüncü defa yine ihtilâf mevcud olsa birinci taksimden her ferikin elinde bulunan hisse, kendi usulü arasında vaki olan ihtilâfa ve sıfatlarına göre ikili birli taksim olunarak bu veçhile nihayete kadar devam ile mesele intaç edilir, tki misal :

Bu meselede evvelâ, birinci batında ihtilâf bulunmakla sıfatlarına göre terike ikili birli taksim ile mesele (3) den tashih edilmiştir. Sonra ikinci ba­tında ihtilâf vaki olmuş, baba ferikine elde bulunan iki kabili taksim olma­dığından asli mesele üç ile zarb edilntis, hâsıl olan (9) dan altı baba, üç de ana ferikine verilip bunlar asıllarına intikal etmiştir. Daha sonra üçüncü batında da ihtilâf vuku bulduğundan bu hisselerin kendilerine kesirsiz tak­simini temin için adedi rüûsleri alınmış, aralarında' mümaselet bulunduğun­dan yalnız birinin adedi rüüsü olan üç, mahreci mesele olan dokuz ile zarp edilerek (27) hâsıl olmuş, ve mezkûr üç ile baba ferikinin elindeki altı ve ana ferikinin elindeki üç de zarp edilerek hâsıl olan sehimler kendi asılla­rına verilmiştir. [19]

 

Zevil'erhamın Üçüncü Sinifi 

 

168 - : Zevil'erhamm üçüncü sınıfım teşkil eden yani : ölünün usûlüne müntesib bulunan kimseler hakkında da birinci sınıftaki ahkâm caridir.

Binaenaleyh bunların ölüye en karib olanları mirasına müstahik olur­lar, diğerleri olamazlar. Meselâ  kız kardasın kızı, erkek kardasın kızının oğlundan evlâdır. Çünkü ondan ölüye daha yakındır. Diğer bir misal :

169 - : ZeviJf'erhamın üçüncü sınıfından olanların dereceleri müsavi ol­duğu surette bakılır : Eğer bir kısmı asaba evlâdı, diğer bir kısmı da ze-vil'erham evlâdı ise asaba evlâdı tercih olunur.

Meselâ  ana baba bîr veya baba bir kız kardeşin kızının oğlu ile baba ana bir veya baba bir erkek kardasın oğlunun kızı cem olsa bu kız tercih olunur, çünkü veledi asabadır. Diğer bir misal :

Kezalik ana baba bir ile baba bir kardaşların ferileri arasında kuvveti karabet itibariyle de tercih cari olur. Bir misal :Bu misalde ah lehümanın oğlunun kızı. asaba evlâdından ölüp iki cihet­ten ölüye karabeti haiz olduğundan hem ah liebin oğlunun kızma, hem de ah liümmün evlâdı asabadan bulunan oğlunun kızma bil'ittifak takdim olun­muştur.

170 - : Zevil'erhamın üçüncü sınıfından olan ana bir kardeşlerin bir derecede bulunan evlâdı içtima edince, sıfatları muhtelif olsa da kendileri­ne ait terike aralarında müsavat üzere taksim edilir.

Bu, İmam Muhammede göredir, fetva da bu veçhiledir. Çünkü ana bir kardeşlerin mirasa istihkakları validelerinin karabeti itibariyledir, bu iti­bar ile müzekkerin müennes üzerine rüchanı yoktur, hattâ bazan müennes, müzekker üzerine müreccah olur. Nitekim ananın anası, sahibei farz oldu­ğu halde ananın babası zî rahim olup sukut eder.

Fakat imam Ebu Yusüfe göre ana bir kardeşlere fülrüuîi(fe. da sıfatla­rı nazara alınarak terike kendilerine ikili birli olarak taksim edilir, çünkü mirasda asi olan, zükûrun inas üzerine tercih edilmesidir. Evlâdı umde bu asi. alâ hüâfil'kıyas nas ile terk edilmiştir. Alâ hilâfilkıyas terk edilen bir şey ise makisün aleyh olamaz. Misal :

171 - : Zevii'erhamın üçüncü sınıfından dereceleri müsavi, müteaddit kimseleri içtima edip de hiç biri asaba evlâdı olmasa, yahut hepsi de asaba evlâdı olsa yahut bazısı asaba evlâdı, bazısı da eshabı feraiz evlâdı bulun­sa, birinci sınıf hakkındaki kaîdei umumiyyeye tevfikan muamele yapılır. Şöyle ki : usulden sıfat, fürudan aded alınır, füru ile cihatta teaddüd vaki olunca bu teaddüd usulde itibar olunur. Binaenaleyh terike, evvelâ : füru-daki adede göre erkek, ve kız kardeşler arasında taksim edilir, sonra her ferika isabet eden sehim, kendi ferileri arasında taksim olunur. Bu taksim, ana baba bir veya baba bir kardeşler arasında sıfatlarına göre ikili olur. Ana bir kardeşlerin terikeden sülüs sehimleri ise kendi ferilerine müsavat üzere intikal eder. Misal :

172  - :  Yukarıdaki  misalin tahlili  

Görülüyor ki : bu meselede liebeveynlieb ve İnim olmak üzere öç kı­sım kardeşlerin evlâdı toplanmıştır. Bunlardan üç kız, erkek kardeşlerin, üç kız ile üç oğlan da kız kardeşlerin evlâdıdır.

Mcseîei irsiyyeleri (3) den tashih edilmiş, bunun bir sülüsü ana bir kardeş çocuklarına, sülüsanı da ana baba bir kardeş çocuklarına verilmiş, baba bir kardeş çocukları sakıt olmuştur. Şöyle ki : ana bir kardeşlerden kız kardeş, fer'indeki teaddüde nazaran iki sayılmış olduğundan erkek kar­deşiyle beraber üç sayılmışlardır. Hisseleri olan (1) ile adedi rüûsleri ara­sında mübayenet bulunmakla adedi rüûsleri olan üç zapt edilmiştri.

Ana baba bir kardeşlerin elindeki (2) hisseden biri erkek kardeşe veri­lip andan kızına intikal etmiş. Kız kardeşi de fer'indeki teaddüde mebni iki sayıldığından diğer bir hisse de kendisine verilip ikili birli olmak üzere fe­rilerine ait bulunmuştur. Fakat bu feriler bir oğlan ile bir kızdan ibaret ol­makla bu hisse kendilerine bilâ kesir kabili taksim olmadığından bunların adedi rüüsi olan üç de zapt olunmuştur. Şu kadar var ki bu mahfuz üçler arasında mümaselet bulunduğundan asıl mesele, yalnız bir üç ile zarp edi­lerek (9) ile tashih edilmiştir.

Binaenaleyh ana bir kardeşlerin hissesi olan bir, bu üç ile zarp edilerek ferilerine alesseviyye birer sehim isabet etmiş, ana baba bir kardeşlerin hisseleri olan iki de mezkûr üç ile zarp edilerek hâsıl olan altıdan üçü ana baba bir erkek kardeşin kızına, üçü de ana baba bir kız kardeşin oğliyle kızma ikili olarak verilmiştir. Benüî'allât olan baba bir kardeşler ise bt-nül'âyan olan ana baba bir kardeşler ile sakıt olmuştur. Çünkü kuvveti ka­rabet itibariyle aralarında müsavat yoktur.

Bu. îmam Muhammede göredir, müfta bih oian da budur.

173 - :  îmam Ebu Yusüfe göre yukarıdaki üç sınıf kardeşlerin heps1' arasında kuvveti karabete itibar olunur, liebeveyn kardeş evlâdı, lieb ve l'üm kardeş evlâdına tercih olunur. Lieb kardeş evlâdı da liüm kardeş ev­lâdından mukaddemdir.

Binaenaleyh mezkûr misalde mesele (4) den tashih edilip bundan (2) hisse ana baba bir kız kardeşin oğluna, birerden (2) hisse de ana baba bir erkek kardeşin kiriyle-ana baba bir kız kardeşin kızma verilir, diğerleri sakıt olur.

Bu mesele, îmam Muhammede göredir. îmam Ebu Yusüfe göre mese­le (3) den tashih edilip ikisi uht lehümamn oğlunun oğluna, biri de ah ie-hümanın kızının kızına verilir, ah liebin oğlunun kızı sakıt olur.

Bu mesele, îmam Muhammede göredir. îmam. Ebu Yusüfe göre mesele (7) den tashih edilip bundan birer sehim ah liebin iki kızma, bir sehim do uht liebin bir kızına, ikişer sehim de uht liebin iki oğluna verilir.

Bu mesele de îmam Muhammede göredir. Uht lieb. bu misalde ah lieb ile asaba olduğundan bunların torunlarına da baki suretiyle hisse verilmiş, meselei mirasiyyeleri on sekizden tashih edilmiştir.

İmam Ebu Yusüfe göre ise ana baba bir kız kardeşin oğlunun kızı, kuv­veti karabet itibariyle diğerlerini iskat eder. [20]

 

Zevil'erhamın  Dördüncü Sınıfı  

 

174 - : Erham (rahiplerinin dördüncü sınıfına dahil, yani : ölünün ced ve ceddelerine müntesib olan kimselere gelince bunlar da münferid olunca terikenin tamamını ihraz ederler, müteaddid oldukları surette bakılır : eğer hayyizi karabetleri ile kuvveti karabetleri müttehid ise, yani : hepsi de ölü­ye yalnız baba veya yalnız ana cihetinden müntesib ve hepsi de liebeveyn veya lieb veya liüm ise terikeden erkekler ikişer, kadınlar da birer hisse alırlar. Fakat hayyizi karabetleri müttehid olduğu halde kuvveti karabetle­ri mütefavit bulunursa terikeye, karabetleri akva olanlar, sıfatlarına göre ikili birli müstahik olurlar, diğerleri olmazlar. Amma hayyizi karabetleri muhtelif olup karabeti eb ile karabeti üm muhtelit olursa bu iki muhtelif ferik arasında kuvveti karabete itibar olunmaz, terikenin sülüsanı baba ci­hetinden karib olanlara, sülüsü de ana cihetinden karib olanlara verilir, sonra her ferike isabet.eden sehimler, aralarında hayyizi karabetleri müt­tehit olduğu veçhile taksim edilir, kuvveti karabet de nazara alınır. Bir misal :

Görülüyor ki : son meselede aviiyye tarikine gidilmemiş, zevceden ba­ki kalan terike zevil'erhama sülüs ve sülüsan nisbetinde tevzi edilmiştir. Çünkü zevce bir sahibei farzdır, diğerleri ise zevÜ'erhamdandır, eshabi feraiz ise zevil'erhamdan kuvvetli ve binaenaleyh anlardan mukaddemdir.

175 - : Dördüncü sınıfın evlâdına gelince bunların arasında da birinci sınıfın hükmü cereyan eder, yani : bunlardan ölüye herhangi cihetle ekreb olanlar vâris olurlar, eb'ad olanlar vâris olamazlar. Meselâ : ammenin oğ­lu veya kızı, ammenin oğlunun oğlundan, veya kızının kızından mukaddem­dir. Çünkü cihetleri müttehit olmakla beraber ammenin oğlu veya kızı ölü­ye rahim itibariyle diğerlerinden karibdir.

Kezalik : halenin oğlu veya kızı, halenin oğlunun oğlundan veya kızının kızından mukaddemdir.

Kezalik : ammenin evlâdiyle halenin evlâdı arasında da karabet itiba­riyle takdim cari olur. Meselâ : halenin kızı. ammenin kızının kızına tekad-düm eder, diğerlerinde de hüküm böyledir. Bir misal :

176 - : Dördüncü sınıf evlâdı ölüye kurbi derece itibariyle müsavi ve hayyizi karabetleri müttehid olunca kuvveti karabeti haiz olanları olma­yanlarına bilittifak tercih olunurlar.

Meselâ : bir ölünün terikesi, müteferrik üç ammesinin evlâdı bulunsa bunlardan liebeveyn ammesinin evlâdına aid olur, liebeveyn ammesinin ev­lâdı bulunmasa lieb ammesinin evlâdına, bunlar da bulunmayınca liüm am­mesinin evlâdına intikal eder.

Müteferrik hal ve haleler evlâdı arasında da hüküm böyledir. Çünkü ölüye ittisal derecesinde tesavi hâsıl olunca iki cihetten karabet sahibi ol­mak, bir cihetten karabet sahibi olmaya nazaran elbette daha kuvvetli bir istihkak sebebi teşkil eder. îki misal :

177 - : Dördüncü smıf evlâdı, ölüye kurbi derece ve kuvveti karabet itibariyle müsavi ve hayyizi karabetleri müttehid olunca asaba evlâdı olan­lar, zî rahim evlâdı olanlara tercih olunur. Ana baba bir veya baba bir am­canın kıziyle ammenin oğlu gibi ki, terikenin kâffesini amcanın kızı alır. ammenin oğlu mahcub kalır. Misal  :

1 nisıf

 (Tenbih) : Ölünün ana baba bir ammesinin evlâdiyle baba bir amce-sinin evlâdı toplansa terikesinin mecmuu üçüncü mesele veçhile ammesinin evlâdına aid olur. Çünkü Jtuvveti karabeti haizdir. Bu, zahirürrivayeye gö­redir. Fakat bazı zevatagöre bu halde terikenin mecmuu baba bir amcenin kızına aid olur. Çünkü o. veledi asabedir.

178 - : Dördüncü sınıf evlâdı, Ölüye kurbi derece itibariyle müsavi, fakat hayyizi karabetleri muhtelif olursa bu iki ferik arasında kuvveti ka­rabete itibar olunmaz, ve zahiri rivayete göre veledi asabe olup olmadık­larına bakılmaz, her iki ferik de vâris olur. Şu kadar var ki terikenin sü-lüsam ölüye baba cihetinden mensub olanlara, sülüsü de ana cihetinden mensub bulunanlara verilir, sonra baba cihetinden olanlar arasında evve­lâ, kuvveti karabet eshabı, badehu asabe evlâdı tercih edilir, ana cihetin­den olanlar arasında da kuvveti karabet tercihe sebeb olur.

îmam Muhammede göre her ferike isabet eden hisse, -birinci sınıf -da olduğu gibi -füru' ve cîhatm adedi usulde itibar edilerek ilk ihtilâf vuku bulan batında taksim.ile intaç edilir. îmam Ebu Yusüfe göre ise her ferika isabet eden hisse- ferilerinde aded ve cihat itibar edilerek bunların ebdanı üzerine taksim edilir. Bir misal  :

Bu mesele, imamı Ebu Yusöfe göre de böyledir.

Bu misalde görülüyor ki, am iehümamn evlâdiyle hale lehümanm ev­lâdı, hayyizi karabetleri müttehid olmayıb kurbi derece itibarile müsavi­dirler. Binaenaleyh her ikis de vâris olmuştur. Fakat am İehümamn evlâdı kuvveti karabeti haiz olduğundan ayni cihettne bulunan am lieb evlâdını hacb etmiştir. Hale İehümamn evlâdı da ayni sebeble hale liebin evlâdını hacb eylemiştir.

179 - : Bu yukarıdaki mesele, evvelâ, üçden tashih edilip sülüsanı ölü­nün baba cihetine, sülüsü de ana cihetine verilmiş ve hisseler vârislere ka­bili taksim olmak için meselenin tashihi binnetice (36) ya baliğ olmuştur. Şöyle ki  :

Terike ilk ihtilâf vuku bulan birinci batında taksim edilmiş ve bu ba­tında füruun ve cihatın adedine itibar olunmuştur. Binaenaleyh baba cihe­tinden olan ferikde baba bir am, iki fer'i bulunduğundan dört ammeye mu­adil bulunmuş, iki baba bir amme de ferilerine nazaran dört amme sayıl­mıştır. Bunların adedi rüüsleri ihtisar edilmekle baba bir am, bir am. iki amme de bir am farz edilip kendilerine asıl meselenin sülüsanı olan ikiden birer senim verilmiştir. (1).

(1) Feraiz usulünde bazı vârislerin adedierlnde ihtisar için ve kesre meydan vermemek için bast ve kabz muamelesi yapılır. Şöyle ki : bir oğul, iki kıza müsavi olduğu yerlerde İki kızın bir oğul sayılması bir kabz, bilâ­kis bir oğulun iki kız sayılması da bir bast muamelesidir. Kezalİk bir me­selede meselâ iki oğul ile dört kız İçtima etse dört kız İki oğul a muadil ol­makla bunların İki oğul sayılması b*r kabz mu-

Ana cihetinden olan ferike gelince baba bir hal. ferilerine nazaran iki hal (veya dört hale) sayıldığından dört hale gibi olmuş, halelerin her biri de ferilerine nazaran ikişer hale (veya birer hal) sayıldığından dört hale gibi olup mecmuu sekiz hale itibar edilmiştir. Bunların da adedi rüüsleri ihtisar edilerek dört hale sayılan baba bir hal, bir hal, diğer dört hale sa­yılan iki hale de bir hal mesabesinde kılınmış, asıl meseleden kendilerine isabet eden (1). sehim ile aralarında m übayenet bulunmakla adedi rüüsleri olan iki asli meseleye zarp edilmekle (6) hâsıl olmuştur.

Binaberin bu altıdan baba cihetinden olan ferike (4), ana cihetinden oian ferike de (2) sehim verilmiştir. Badehu mezkûr dördün ikisi baba bir am­me verilmiş ve müstakillen bir taife sayılıp bu iki sehim son ferileri olan kızının iki kızına birre hisse olarak tevzi edilmiştir. Bu dörtten baki iki se­him de baba bir ammelere verilmiş, bunlar da müstakillen bir taife' kılın­mış, fakat bu taifenin ikinci batmnda bir oğul ile bir kız bulunduğundan ihtilâf vaki olmuş, ve ferilerine nazaran bir oğul iki oğul sayıldığı gibi bir kız da ferilerine nazaran iki kız sayılıp bil'ihtisar bir oğul farz edilmekle mecmuu üç oğul olmuştur. Fakat ammelerin hisseleri olan iki ile bu adedi rüüsleri olan üç arasında istikamet bulunmadığından üç hıfz edilmiştir.

Ana cihetinden olan ferike gelince, bunların elinde bulunan ikiden biri baba bir hale verilerek bu bir taife sayılmış, baki bir de iki haleye verile­rek onlar da bir taife sayılmıştır. Halin hissesi, ferileri olan iki oğuîa müs takim olmadığından adedi rüüsleri olan iki hıfz olunmuş ve bunların ikinci batındaki ferileri arasında da ihtilâf bulunup bir halenin bir oğlu, ferilerine nazaran iki oğul, dîğer bir halenin bir kızı da ferileri itibariyle iki kız olup bu da bir oğul itibar edilmekle 3 oğul olmuş ve hisseleri müstakim olmadı­ğından adedi rüüsleri olan üç hıfz edilmiştir.

Bu veçhile hıfz adedleri biribirine müsavi olmakla bunlardan yalnız bi­ri, mahfuz iki adedile darp edilip hâsıl olan altı, meselenin mahreci olan altı ile zarp edilmekle meselenin tashihi (36) ya baliğ olmuştur.

Binaenaleyh "eriküTebden liüm amcanın kızının iki kızı elinde bulunan iki adedi altı ile zarp edilmekle (12). olmuştur. Ammelerin ellerindeki iki de altı ile zarp edildikte hâsıl olan (12) den dördü kıza ve andan iki oğluna

amelesidir. Bu hal, am ile ammelerde, hal ile halelerde de caridir. Meselâ bir vezil'efham meselesinde bir am, İki ammeye, veya bîr hal iki haleye müsavi tutulur, bu halde iki ammenin bir am, veya iki halenin bir hal sa­yılması bir kabz muamelesi olmuş olur. verilmiş, her birine ikişer düşmüştür. Sekizi de oğula verilmiş, andan iki kıza dörder hisse intikal etmiştir. Bu iki kızın elinde (12) daha bulunmakla mecmuu (20) ederek her birine (10) hisse1 isabet etmiştir. Bu halde feriküT-ebin hisseleri mecmuu (24) bulunmuştur ki, zaten ellerinde bulunan dördün altı ile hâsılı zarbından ibarettir.

Ferikül'ümden bintül'hâlin iki oğlu elinde bulunan bir senim, altı ile zarp edilmekle altı olmuş, halelerin füruu ellerindeki bir sehim de altı ile zarp edilip halenin oğlunun iki oğluna (4) hisse verilmiş, ve evvelki altı ile*0 cem edilmekle (10) olup her birine (5) hisse isabet etmiştir. Halenin kızının iki kızına da (2) hisse verilip her birine (1) hisse düşmüş ve bu suretle feri-küTümmün sehimleri'mecmuu da (12) den ibaret bulunmuştur ki ellerinde­ki ikinin altı ile zarbının hâsılıdır.

180 - : Yukarıdaki mesele, imam Ebu Yusüfe göre de şu veçhile tas­vir olunur :

Bu mesele, evvelâ üçten tashih edilmiş, sonra on ile zarp edilerek (30) a çıkarılmıştır. Şöyle ki : üç senimden ikisi baba cihetinden olan ferike, bir se­nim de ana cihetinden olan ferike verilmiş, baba ferikinin ferilerinden bu­lunan iki kız, iki cihetten karabet sahibesi bulunmakla dört kız sayılmış ve ihtisar için iki oğlan farz edilmiş, bu ferikin füruundan iki de oğlan bulundu­ğundan mecmuu dört oğul olmuştur. Ve sehimleri olan iki ile aralarında muvafakat binnısıf bulunmakla dördün nısfı hıfz edilmiştir.

Ana cihetinden olan ferikin ferilerinde dahi iki cihetten karabet sahibi olan iki oğlan bulunmakla bunlar dört oğul sayümış,iki kız da ihtisar için bir oğul farz edilmiş olmakla mecmuu (5) -olmuştur. Sehimleri olan altı ile adedi rüüsleri beyninde mübayenet olduğundan (5) hıfz edilmiştir. Mahfuz bulunan (2) adediyle işbu (5) arasında da mübayenet bulunmakla hâsılı zarpları olan (10) adedi asıl meseleye zarp edilip (30) hâsıl olmuştur.

Bu halde baba ferikinin elinde bulunan (2) hisse mezkûr (10) ile zarp edilerek hâsıl olan (20) den beşer hisse heb ammenin kızının iki oğluna, beşer hisse de lieb amme üe lieb ammin hefideleri olan iki kıza verilmiştir.

Âna ferikinin elinde bulunan (1) hisse dahi mezkûr (10) ile zarp edile­rek bundan iki hisse, lisb halenin kızının iki kızına, sekiz hisse de lieb ha­lenin oğlunun iki oğuliyle lieb halin kızının iki oğluna' verilmiştir.

Görülüyor ki, bu meselelerde vârislerden bir kısmı yalnız bir cihetten, di­ğer bir kısmı da iki cihetten irse nail olmuştur.

Meselâ : aşağıdaki iki meseleden birinde bir şahıs, hem zevç hem de zevil'erhamdan olmak üzere mirasa müstahik olduğu gibi diğerinde de hem sahibi farz, hem de asabadan olmak üzere irse nail olup terikenin mecmu­unu ihraz etmişlerdir.

181 - : Zevü'erhamdan yukarıda yazılı dört sınıf erbabı bulunmayınca

ölünün babasıyla anasının ve cedleriyle ceridelerinin amcaları, ammeleri, halleriyle haleleri ve bedefau bunların evlâdı -dördüncü sınıf hakkında beyan olunan ahkâm dairesinde -irse müstahik  olurlar. Üç misal :

Bu mesele, İmam Muhammede göredir. Muhtar olan da budur. İmam Ebu Yusuf ün mezhebi ise evvelce beyan olunmuştur.

(Hanbelî fukahasma göre zevil'erhama    ait meselelerde vârislerin zü-küriyle inası müsavat üzere hisse alırlar, velev ki bunlar hal ve hale = dayı, teyze olsunlar. Çünkü bunlar mücerred rahim itibariyle vâris bulunmaktadır­lar.  Binaenaleyh bunların  erkekleriyle kadınları,  evlâdı  um  gibi  müsavi dirler.) [21]

 

Mevlel'müvalatın Tevarüsü 

 

182 - : Mevlel'müvalât namını alan kimseler? velâ sebebiyle altıncı derecede birer vârisdirler.

Şöyle ki : (velâ) bahsinde mufassalan yazıldığı üzere iki kimse arasında şeraitine tevfikan velâi müvalât münâkid olursa mevlâyi âlâ namım alan şahıs, mevlâyi esfel namını alan şahısın vefatında dereceten mukaddem hiç bir vârisi bulunmazsa terikesinin tamamına irsen müstahik olur. Yalnız zevci veya zevcesi bulunursa bunların muayyen hislerinden baki kalan terikeyi ahz eder.misal [22]

 

Mukarrun   Leh  Binnesebolanların  Tevarüsü  

 

183 - : Bir kimse, bir şahsın nesebini veya zevç veya zevce olduğunu ikrar etmiş olsa bakılır: eğer bu ikrarı kendi hakkında ise -şeraitine mu-karin olduğu takdirde -sahih olur, mukarrün leh olan şahsın nesebi veya zevciyyeti kendisinden sabit olarak o vech ile aralarında tevarüs cereyan eder. Fakat bu ikrarı başkası hakkında ise mücerred bununla ne neseb, ne de zevciyyet sabit olmaz. Şu kadar var ki bu ikrar, mal hususuna münha­sır olmak üzere mukir hakkında muteber ve sahih olur.

Meselâ : bir kimse mechulünneseb bir şahıs hakkında, tasdikine muka-rin olarak : «Bu benim oğlumdur» diye ikrar edip zahiri hal de kendisini mükezzib bulunmasa vefatında o şahıs kendisine diğer vârisleri gibi tevarüs eder.

Kezalik bir kadın hakkında : «Bu benim zevcenidir» diye tasdikine mu-karin ikrarda bulunsa vefatında o kadın kendisine vâris olur.

Amma : «Fülân şahıs benim kardaşımdır, veya amcamdır» diye ikrar etse bu ikrarı babası ve ceddi hakkında sahih olmayacağından bununla o şahsın nesebi sabit olmaz. Şu kadar var ki bu mukirre babasından veya ceddinden intikal edecek bir mala, iştirak eder, ve mukirrin kendisi de ve­fat eder de yukarıda beyan olunan altı sınıf vârislerden hiç birini bırak­mazsa terikesinin tamamına bu mukarrün leh nail olur. Yalnız zevcesini veya zevcini terk etmiş olduğu takdirde de bunların muayyen hisselerinden mütebaki terikesi mukarrün lehe aid olur. İşte bu itibar ile mukarrün leh binneseb alel'gayr, vârislerin yedinci mertebesinde bulunmaktadır.

Mukarrün leh binneseb. nefsinden tabire gayri kadir, yani : gayri mü­meyyiz, nesebin mahiyetini gayri müdrik ise vaki olan ikrarı tasdik etme­si lâzım gelmez, ikrar ve neseb bahislerine de müracaat!

(Hanbelî fukahası diyorlar ki : mukarrün leh gayri mükellef ise mükel­lef oldukdan sonra ikrar edilmiş olan nesebi inkâr etse de mesmu olmaz, ikrar zamanına itibar olunur, hattâ mukarrün leh, mukirre yemin teklif edemez, mukir için istihlâf lâzım gelmez. Çünkü mukir, nükûl etse nükûliyle hükm olunamaz. Fakat mukarün leh mükellef ise mukirri tasdik etmesi lâzım gelir.)

184 - : Bir müteveffanın vârislerinden bir kısmı, bir şahsın neseb veya zevciyyet itibariyle vereseden olduğunu ikrar ettiği halde diğer bir kısmı bunu inkâr eylese terike, evvelâ bu iki kısım verese arasında taksim edilir, sonra mukir olan vârise isabet eden sehimler kendisiyle mukarrün leh ara­sında muayyen hisselerine göre taksim edilir.

Meselâ : bir müteveffanın iki oğlundan yalnız biri, bir şahıs hakkın­da : tbu da bizim lieb kardaşımızdır» diye ikrar etse bununla o şahsın ne­sebi müteveffadan sabit olmaz, fakat o şahıs, mukirrin sehimlerine müna-safaten iştirak eder. Bir misal :

Görülüyor ki : bu misalde evvelâ iki ibn için mesele ikiden tashih edil­miş, bundan her birine bir sehim verilmiştir. Sonra üç ibn farz edilmekle mesele üçten tashih edilerek her birine bir sehim düşmüştür. Bu üç ile bi­rinci meselenin tashihi arasında mübayneet bulunduğundan biribirine zarp edilerek hâsılı zarp, altı olmuştur. Fakat sabitünneseb iki ibinden yalnız bi­ri, üçüncü ibnin vücudunu ikrar e4ip diğeri inkâr etmekle mesele yine ikiden tashih edilerek bundan bir senimi münkire, diğer bir senimi de münkir ile mukarrün lehe verilmiş, fakat bu bir sehim. bu ikisine kabili kısmet olma­dığından adedi rüûsleri olan iki, mezkûr meseleye zarp edilerek hâsıl olan dörtten ikisi münkire, birerden ikisi de mukir ile mukarrün lehe verilmiş ve muvazeneyi temin için yukarıdaki meseledeki (6) ile bu son meseledeki (4) arasında muvafakati binnisıf bulunduğundan dördün nısfı mezkûr altı ile ve altının nısfı da bu dört ile zarp edilerek hâsıl olan (12) iki ibnin elle­rindeki hisselere göre mezkûr üç adedinin zarbı suretiyle taksim edilmiş, bunun (6) sehimi münkire, üçerden altı senimi de mukir ile mukarrün lehe isabet etmiştir. Eğer münkir de mukir bulunsa idi, her üçü, on iki sehimden yalnız dörder senime müstahik olacaktı. Nitekim ikinci mesele bunu göster­mektedir.

Buna  (mukaseme) tariki denilmektedir, budur.

Hanefiyyece muhtar olan da

(îbni Ebî Leylâya, Malikiyyeye göre mukir, terikeden yalnız fazla al­mış olduğu mikdarı mukarrün lehe verir, bundan fazlasını vermeğe mecbur olmaz, tabiri diğerle mukarrün leh, mukirrin hissesine tamamen iştirak edemez. Bu halde mesele şöyle tasvir olunur :

Mecellenin ikrara dair (1642) inci maddesinde de bu hazıl tariki kabul edilmiştir. Bazı fükahaya göre de diğer vârisler mukirri tasdik etmeyince mukarrün lehe hiç bir hisse verilmesi lâzım gelmez. Fakat bu kavi, kabule şayan görülmemiştir.)

185 - : Bir müteveffa, hali hayatında müteaddit kimselerin nesebini ik­rar etmiş olduğu takdirde bakılır : Eğer bu ikrarı bunların cümlesi hakkın­da -sübuti neseb bakımından -sahih ve muteber ise veya hiç biri hak­kında sahih ve muteber değilse terikesi bunların arasında usulen taksim olunur.

Meselâ : «Fülân ve fülân benim oğullanmdır, veya şu ve şu kimseler benim ana baba bir kardeşlerimdir» diye ikrar etmiş olsa vefatında terike­si bunların arasında taksim olunur.

Fakat haklarında neseb' itibarile ikrar, sahih olanlar ile olmayanlar cem edilmiş olsa bakılır : eğer hakkında ikrar sahih olan şahıs, terikenin tamamım ihraz eden vârislerden ise hakkında ikrar sahih olmayan şahıs sakıt olur, Böyle bir ikrara meÖhi vâris olamaz.

Meselâ : bir kimse : «Fülân benim kızımdır, fülân dî. oğlumun kızıdır» diye ikrar edip başka vâris terk etmeden vefat etse terikenin tamamı farz ve red tarikiyle «kızımdır» diye ikrar ettiği kadına ait olur. Çünkü bu ik­rarı sübuti neseb itibariyle sahihdir. Diğeri ise vâris olamaz, zira anın hak­kındaki bu ikrar sahih değildir, anın nasebi bu ikrar ile müteveffanın oğ lundan sabit olamaz.

Fakat hakkında ikrar sahih olan şahıs, terikenin yalnız muayyen bir kısmını ihraz eden takımdan bulunursa, yani yalnız zevç veya zevceden İha? ret olursa bu muayyen hissesini alır, terikenin mütebakimi başka vâris bu­lunmayınca haklarında ikrar sahih olmayan sair mukarrün lehlere ait olur.

Meselâ : Bir kimse : «Fülân benim zevcemdir, füîân ile fülân da benim ana baba bir kardeşlerimdir» diye ikrar etmiş, başka da vâris bırakmamış olunca terikesinni rub'u, «zevcenidir» diye ikrar etmiş olduğu kadına ve­rilir, mütebaki üç rub'u da «kardeşlerimdir» diye itiraf ettiği iki şahsa mü-nasafeten ait olur. Sureti :

mukarrün leha bi ikrarin Görülüyor ki, bu meselede zevce hakkındaki ikrar sahih olduğundan rubu, hisseye nail olmuş, diğerleri hakkındaki ikrar ise gayri sahih olmak­la beraber başka vâris bulunmadığından bunlara da alesseviye mütebaki üç rubu' verilmiş ve kesre meydan verilmemesi için mesele sekize çıkarıl­mıştır.

186 - : Kaklarında ikrar sahih olanlar ile olmıyanlar içtima edip de sehimleri muhtelif bulunduğu takdirde mesele bir kere ikrarın sadık, bir kerre de kâzib olduğuna göre tasvir edilir, haklarında ikrar sahih olmayan eşhasın kâzib meselesinden ellerinde bulunan - baki ile sâdık meselesinden aldıkları hisselerinin mecmuu arasında muvafakat var ise işbu hisselerin vafkı- ve mübayenet var ise bu hisselerin mecmuu kâzib meselesinin tashi­hine zarp olunur, sonra ikinci meseledeki bu mazrup ile hakkında ikrar sa­hih olan varisin elindeki sehim zarp edilir, haklarında ikrar sahih olmayan şahısların birinci meseleden ellerinde bulunan sehimlerde ikinci meseleden baki kalan aded ile zarp edilerek bu veçhile hisseleri tayin edilir. Bir misal:

Görülüyor ki, birinci meseleden bintüTibnin elinde (4), uht liebeveynin elinde de (3) vardır ki mecmuu (7) dir. îkinci meseleden bunlara ait olan baki ise (3) dür. Bu üç ile yedi arasında mübayenet bulunduğundan yedi adedi ikinci meselenin tashihine zarp edilerek (28) hâsıl olmuştur. Bilâhare bu yedi ile zevcenin elindeki bir zarp edilmiş, sonra da birinci meseleden bintül'ibnin elindeki dört, ikinci meselenin bakisi olan üç ile zarp edilerek hâsılı (12) olmuş, ve uhti liebeveynin elindeki üç de mezkûr baki ile zarp edilerek (9) bulunmuştur.

Müteveffanın ikrarı, zevcesine ait sümün hisseden baki kalan kısmın bunlara ait olması hakkında olduğundan bunlar bu nisbet dahilinde baki terikeye müstahik bulunmuşlardır. Böyle olmasaydı ikinci meseledeki üç-den ibaret olan bakinin ikisi bintül'ibne, biri de uht liebeveyne verilirdi, ya­hut bu bakinin nısfı bintül'ibne. diğer nısfı da usubet tarikiyle uht liebe­veyne verilmek lâzım gelirdi.

187 - : Vereseden bazısı bir vâris, diğer bazısı da başka bir vâris ik­rar edip her biri diğerinin ikrar ettiğini inkâr eylese, meselâ : bir ölünün iki oğlundan biri Ölünün bir oğlu daha olduğunu, diğeri de ölünün bir zev­cesi bulunduğunu ikrar etse yine evvelce beyan ettiğimiz veçhile muamele yapılır, her mukarrün lehe, mukirrinin hissesinden senim ifraz edilir, teri-ke hisselerine göre usulen taksim olunur.

Mukaseme tarikiyle bir misal :

Görülüyor ki, zevceyi ikrar eden oğul, kendi hissesi olan 24 sehimin se­kizde birini zevceye vermiş, bir cgulu ikrar eden diğer oğul da, kendi his­sesi olan 24 sehimin nısfını, ikrar eylediği oğula vermiştir.

Bu meselenin fazl tarikiyle tasviri :

Görülüyor ki, bu tarika nazaran iki oğuldan birinin (24) hissesinden, ik­rar ettiği zevceye sekizde bir olarak yine üç sehim veriliyor, diğer oğuîun (24) hissesinden de ikrar ettiği oğula sekiz sehim veriliyor ki bu, üçüncü bir oğul bulunmadığı takdirde alacağı ziyade sehimden ibarettir. Nitekim birinci meseledeki sehimleriyle üçüncü meseledeki sehimleri bunu göster­mektedir.

188 - : Bir müteveffanın meselâ : bir zevcesiyle ana baba bir erkek iki kardeşi bulunduğu halde zevcesi müteveffanın bir oğulu olduğunu ikrar eylese terikfcden hissesi rubu' iken sümiin olur, aradaki farkı ikrar eylediği oğuîa vermesi lâzım gelir, fakat müteveffanın diğer bir kardeşi daha bu­lunduğunu ikrar eylese bu ikrarın, hiç bir kıymeti olamaz. Çünkü bu halde zevcenin hissesi rubu' olacağından ikrariyle bu hisse artıp eksilmiyeceği gi­bi bu ikrarı başkalarının hisselerine de tesir edemez.

Bu meseîe, şu suretle tasvir olunur :

Görülüyor ki, neticede münkirlere inkâr meselesindeki hisseleri tama­men verilmiş, mukarrün lehe de mukirre olan zevcenin iki meselede olan hisseleri arasındaki fazla mikdar ita olunmuştur ki sekizden ibarettir. [23]

 

Terikeden Sülüs Mikdarını Mütecaviz Vasiyetlerin Tenfizi 

 

189 - : Terike taksim edilmeden evvel sülüs mikdanna kadar olan va­siyetlerin tenfiz edileceği evvelce zikr edilmiştir. Sülüs mikdarından zaid olan vasiyetlere gelince vârisler icazet verirlerse bunlar da terikenin taksi­minden evvel ifraz edilir, fakat jcazet vermezlerse bu zaid mikdarın hükmi! olamaz.

Fakat bir ölünün vârisi bulunmadığı takdirde terikesinden vasiyetleri tamamen tenfiz edilir, velev ki terikeyi muhit olsun.

Kezalik : ölünün yalnız zevci veya yalnız zevcesi bulunup da zaid olan mikdara icazet vermediği takdirde de terikeden evvelâ: sülüs mikdan va­siyet tenfiz edilir, saniyen : zevç veya zevcenin sehimleri ifraz olunur, soo-ra da mikdarından zaid olan vasiyetler -imkân dairesinde -tenfiz edilir.

190 - : Gerek sülüs mikdanna kadar olsun ve gerek sülüs mikdam-dan zaid bulunsun vasiyetlerin tesviyesi, meselâ : muayyen bir hanenin bir kısmına ait bir vasiyette mûsâ leh ile vârislerin hisselerinin kesirsiz tayin edilmesi hususunda ilmi feraiz bakımından bir takım kavaid ve ameliyata hesabiyye mevcut olduğundan aşağıdaki fıkralarda bu kavaid ve ameliyat nümuneleriyle gösterilecektir.

191 - : Vasiyyet, terikenin sülüs mikdarı veya sülüs mikdarından nok­san olunca evvelâ : vasiyete göre bir mesele tashih edilip andan mûsâ bih ifraz edilip bakisi de vârislere ait olur. Bu halde vârisler için de bir mesele vaz olunur, eğer işbu baki mikdar ile saniyen vaz edilen vârisler meselesi­nin tashihi arasında istikamet bulunur da baki vârislerin sehimlerine müs­takim olursa zarba hacet kalmaz. Ve eğer bu baki mikdar ile vârislerin se­himleri arasında muvafakat'bulunursa vârisleri meselesi tashihinin vafb, vasiyyet meselesine zarp edilir, hâsılı iki meselenin mahreci olur. Bakinin vafkı da vârisler meselesine zarp edilir.

Fakat baki ile vârislerin sehimleri arasında mübayenet bulunursa vere-, se meselesinin mecmuu vasiyet meselesine baki de vârisler meselesine zarp edilir, bundan hem mûsâ bih, hem de vârislere ait sehimler tayin edilmiş olur. Üç misal :

Görülüyor ki, bu misalde ilk mesele üçdendir. Bundan biri mûsâ lebe verilmiş, baki ile iki nısfa müstahik olan vârisler meselesi arasında istika­met bulunduğundan bu da vârislere tevzi edilmiştir.

Bu meselede de mûsâ leh meselesi dörttendir. Bunun bakisi olan üç ile vârisler meselesi olan altı arasında muvafakat bissülüs bulunmuştur. Bina­enaleyh bu altının vafkı olan (2) mezkûr (4) ile zarp edilmiş, hâsıl olari (8) iki meselenin tashihi olmuştur. Bakinin vafkı ise bir olduğundan bunun zar­bında bir faide bulunmamıştır.

Görülüyor ki, bu misalde mûsâ leh meselesinin bakisi olan (3) ile ve rese meselesinin mahreci olan (4) arasında mübayenet bulunduğundan bı dört. mûsâ leh meselesinin tashihi olan dört ile zarp edilerek hâsıl olan (16 iki meselenin tashihi olmuştur. Binaenaleyh mûsâ lehin elindeki (1) kûr dört ile zarp edilerek (4) e çıkmış, vârislerin elindeki baki de bu dört ile zarp edilerek veya vârislerin meselesi, mezkûr üç. ile zarp olunarak hâ­sıl olan (12) den üçer sehim zevce ile anaya, altı sehim^de babaya veril­miştir ki mecmuu (16) eder.

Bu meseleler ihtisar edilerek şu veçhile de tasvir edilir : beynehüma tebayün

192 - : Mûsâ bih, sülüs veya süîüsden ekal olup da vâris men yüred­dü aleyh takımından bir şahıs olduğu takdirde terikeden evvelâ mûsâ bih ifraz olunur, mütebakisi münhasıran o şahsa ait olur. Fakat vâris, men îâ yüreddü aleyh takımından, yani : zevç veya zevceden ibaret olduğu takdir­de terikeden evvelâ mûsâ bih ifraz olunur, sonra bu vârisin hissesi verilir, mütebakisi de beytüînıâle tevdi edilir. Dört misal :

193 -:  Mûsii bih, terikenin sülüsünden ziyade, meselâ  :  nısfı derece­sinde veya terikenin  tamamından ibaret olduğu takdirde şu dört suretten

hâli olamaz :

(1) - Mûsâ lehden başka terikeye müstahik hiç bir vâris bulunmaz.

(2) - Vârisler mevcut olup süîüsden ziyade vasiyeti tecviz ederler.

(3) - Vârisler süîüsden ziyade mikdan tecviz etmezler.

(4) - Vârislerin bazısı süîüsden ziyade mikdarı tecviz eder, bazısı et­mez.

Bu dört suret hakkında aşağıdaki veçhile muamele yapılır.

194 - : .Bir ölünün vârisleri bulunmadığı takdirde yapmış olduğu vasi­yet, sülüs mikdarından zaid. hattâ bütün terikeyi muhit olsa da tenfiz edi­lir, bu vasiyet tenfiz edilmedikçe beytülmâle bir şey tevdi olunmaz. Bu, hakkı mülkiyet ve tasarrufun bir neticesidir, bütün Hanefîler buna kaildir­ler.

(İmam Mâlik ile îmam Şafiiye göre başka vâris bulunmayınca sülüs mikdarından zaid olan vasiyet, muteber olmaz, terikenin, sülüsünden zaid olan kısmı beytülmâle vaz olunur.)

195 - : Bir ölünürf vârisleri* anın sülüs mikdarından zaid bulunan va^ siyetini tecviz ederse —üçüncü fıkrada da beyan olunduğu veçhile-evvelâ mûsâ bih olan mikdar ifraz edilir, badehu vârislerin meselesine nisbet edi­lerek ana göre taksim muamelesi yapılır. Bir misal

196 - : Bir ölünün vârisleri, sülüs mikdarından zaid vasiyeti tecviz et­medikleri surette bakılır. : Eğer bu vârisler, men yüreddü aleyh takımından ise -birinci nkrada da beyan olunduğu üzere -mûsâ lehe terikenin sülüsü verilip bakisi -üçüncü fıkra veçhile -vârislere taksim edilir. Fa­kat vâris, men lâ yüreddü aleyh takımından ise terikeden evvelâ mûsâ le­he sülüs mikdarı ifraz edilir, sonra o vârisin hissesi çıkarılır, daha scnra da mezkûr vasiyet ikmal edilip fazla bir şey kalırsa o da beytülmâle edilir. Üç misal :

Görülüyor ki, ikinci meselede zevcenin hissesi, terikenin sülüsü ifraz edildikten, sonra bakisinden rubu' nisbetinde verilmiş, beytülmâle aid üç hisseden biri de vasiyeti nisfa iblâğ için mûsâ lehe ifraz edilip beytülmâle altıda iki hisse kalmıştır.

Üçüncü meselede ise vasiyet bulunmadığı takdirde beytülmâle vaz'ı lâ­zım gelen dörtte üç hisse, vasiyete mebni tamamen mûsâ lehe verilmiştir.

197 - : Bir ölünün sülüs mikdarından zaid olan vasiyetini vârislerden bir kısmı tecviz ettiği halde diğer bir kısmı tecviz etmese birisi- icazete, di-ğeFİ de ademi icazete göre iki mesele tanzim edilir, badettashih mücîz olan vârislerin iki meseleden aldıkları sehimler beynindeki fazla mikdar, mûsâ lehin ademi icazet meselesinden olan sülüs hissesine zam ile kendisine ve­rilir, bu da netice namiyîe üçüncü bir mesele olarak gösterilir. Bir misal :

Görülüyor ki, vârisler, vasiyet binnisfı kabul edince (30) dan (9) se­nim ana baba bir kız kardeşe, üçerden (6) sehim baba bir ve ana bir kız kardeşlere, (15) sehim de mûsâ lehe isabet ediyor. Hiç biri mûcîz olmadığı takdirde (30) dan (12) senim ana baba bir kız kardeşe, dörderden (8) se­him baba bir ve ana bir kız kardeşlere, (10) sehim de mûsâ lehe ait oluyor. Fakat bu vasiyete ana baba bir kız kardeş icazet vermeyip diğerleri ica­zet verince (30) dan (12) sehim liebeveyn uhte, üçerden (6) sehim lieb ve liüm uhtlere (12) sehim de mûsâ lehe isabet ediyor ki bu on iki sehimden ikisi müciz olan iki kız fcardeşin hisselerindeki birer fazla farkdan neş'et etmiştir ki, bu iki de mûsâ lehe verilmekle mecram siham (12) olmuştur.

198 - : Bir ölünün, meselâ -: iki kimseye yapmış olduğu vasiyetin mec­muu sülüs mikdannı tecavüz edip de buna vârislerden bazısı icazet verdiği halde diğer bazısı icazet vermese yine yukarıdaki veçhile iki mesele yapı­lır, mucîz olan vârislerin iki meseleden aldıkları Behimler arasındaki fazla mikdar, mûsâ lehlerin ademi icazet meselesinde olan sülüs, hisselerine mu­ayyen nöbetler dahilinde zam ile kendilerine yerilir. Bir misal :

Görülüyor ki : bu misalde birinci mesele, icazete göre (12) den, ikinci mesele de ademi icazete göre (9) dan tashih edilmiştir. Bu iki tashih ara­sında muvafakat bissülüs bulunduğundan birinci meselenin vafkı olan (4) ikinci meseleye ve ikinci meselenin vafkı olan (3) de birinci meseleye zarp edilmekle (36) hâsıl olmuş, bu mazruplar, istihkak sahiplerinin ellerindeki sehimlere de zarp olunarak hisseleri tayin edilmiştir. Sonra bir de netice meselesi yazılıp mûciz olan vârislere icazet meselesindeki sehimleri, mûciz olmayan vârisler ile mûsâ lehlere de ademi icazet meselesindeki sehimleri verilip badehu mûciz olan vârislerin iki meseleden aldıkları sehimler ara­sındaki fazla bulunan üç sehim, mûsâ lehlerin hisselerine göre tevzi ve se-himlerine zam edilmiş, bu suretle mûciz olan oğula (6) kıza (3) ve mûciz olmayan oğula (8) kıza da (4) isabet etmiş, mûsâ leh bissülüsün istihkakı iki sehim zammiyle (10) mûsâ leh bissülüsün istihkakı iki sehim zammiyle (5) olarak tesbit edilmiştir ki mecmuu (36) sehim eder.

(Malikîlere e'nre de terikeden rubu', sülüs gibi bir cüz'i şayi vasiyet edilmiş olunca evvelâ vasiyyet meselesi bu cüz'e göre tashih edilir, bakisi de ikinci bir mesele dairesinde vârislere taksim edilir, yoksa mûsâ leh, vâ­risler gibi ber tashihi meseleye dahil olmaz.) [24]

 

Beytül'mâle Va2' Olunacak Terikeler 

 

199  - : Yukarıdan beri beyan olunan sekiz sınıf istihkak erbabı bulun­madığı takdirde ölünün terikesi beytül'mâle tevdi olunur. Ölünün yalnız zev­ci veya yalnız zevcesi veya terike mikdarından    noksan vasiyyeti mevcut olunca da terikeden bunların muayyen hisseleri ifraz olunduktan sonra baki kalan mikdar beytülmâle vaz' edilir.      c

200 - :  Beytülmalin bu" gibi terikelere vaz'ıyed etmesi -evvelce de yazıldığı üzere -veraset cihetiyle değildir. Belki bunların sahipsiz, zayi mal hükmünde bulunmasına müstenittir.  Bunun içindir ki vârisleri,  vasiy-yetleri bulunmayan zimmîlerin terikesi de beytül'mâle tevdi olunur. Halbuki müslümanlar ile gayri müslimler arasında tevarüs carî değildir.

201  -:  Zahirde müstehihhi bulunmayan bir terikeyi beytül'mâl emini semeni mislinden noksanı fahiş ile başkalarına satıp teslim ile istihlâk et­tikten sonra bir vâris zuhur etse bu terikeyi beytül'mâl eminine tazmin et­tirebilir.

202 - : BeytüFmâl emini, zahirde maruf vârisi bulunmayan bir gayri menkul terikeyi bir kimseye satıp teslim ettikten sonra bir vâris zuhur etse bakılır : eğer o gayri menkul, hâkimin emriyle ve semeni misliyle satılmış ise zuhur eden vâris bunu istirdad edemez, belki yalnız semenini beytül'-mâl emininden talep eder, fakat semeni mislinden noksanı fahiş ile satılmış ise vârisin bu gayri menkulü istirdada salâhiyeti vardır. Vergiler mebhasine de müracaat'[25]

 

İKİNCİ BÖLÜM

 

TERİKELERİN SURETİ TAKSİMİNE VE  BAZI KİMSELERİN VÂRİS OLUP OLAMAYACAĞINA MÜTEALLİKDİR.

 

İÇİNDEKİLER : Miras meselelerinde sehîmierin mahreçlerini tayin. Adetler arasındaki nisbefleri tayin. Miras meselelerinin tashihi. Reddiyye, âdile ve avliyye meseleleri. Teharüce aid meseleler. Terİkelerden mefkutlar namına hisse tevkifi. Esirlerin vâris ve müverrîs olup olamamaları. Hami için terikeden hisse ifrazı. Hünsai müşkilin tevarüsü. Ceddi sahihin tevarü­sü hakkındaki mezhebler. Münaseha mes'eleleri. Terikeierin vârisler ve ga-rimler arasında taksimi. [26]

 

Miras Meselelernde Sehimlerin  Mahreçlerini Tayin 

 

203 - : Bir ölünün terikesi, vârisler arasında muayyen sehimîere (farz­lara) göre taksim edilir, bu sehimler birer kesri âdidir, terike ise bir vahi­di kıyasi sayılıp bu kesirlerin ilk mahrecini teşkil eder.

Meselâ : bir müteveffanın vârisleri zevcesiyle kızından, bir de liebe-veyn amcasından ibaret olsa zevcenin sehimi sümün 1/8 kızın senimi nısıf 1/2 amcanın sehimi bakiden ibaret olmuş olur.

Bu muamelei hisabiyyeyi göstermek için mesele unvanı ile ufkî bir hat yazılır, bu hattın altına vârislerin isimleri, üstüne de her vârisin sehimleri yazılıp bu hattın sol tarafına da (yeni yazıya nazaran sağ tarafına) sehim-lerin mecmuunu ihtiva eden mahreç tahrir edilir. Bir misal :

204 - : Füruzı mukaddere denilen sehimler. iki nevidir: Birinci nevi, nısıf 1/2, rubu' 1/4, sümün 1/8 dir. ikinci nevi de sülüsan 2/3, sülüs 1/3 sü­düs 1/6 dır.

Bu sehimlarin bir kaçı bir meselede bazan içtima eder, bazan etmez, bu cihetle meselelerin mahreçleri tebeddül eder.

205 - : Bir meselede bu iki neviden her hangi bir farz = sehim, mün-ferid olarak bulunursa anın mahreci isminin gösterdiği adeddir. Meselâ rub'un mahreci 4, sümünün mahreci 8, sülüsün mahreci 3 dür. Nısıfın mah­reci ise 2 dir.

Fakat bir meselede bir neviden iki veya üç farz bulunursa en az olan farzın mahreci kendisinden büyük olan farzın da mahreci olur.

Meselâ : birinci neviden nısıf ile rubu ve sümün içtima etse sümün hep­sinden ekal olduğundan anın mahreci olan (8)  nısfın da, rub'un mahreci olmuş olur.                                                                                                

Kezaîik ikinci neviden sülüsan ile sülüs' ve südüs içtima etse südüsün mahreci olan (6) sülüsün de. sülüsanın da mahreci olur. îki misal :

206 - : Bir meselede iki nevi farzlardan bir kaçı toplanınca üç halden hali olamaz :

Birinci hal, birinci neviden nısıf ile ikinci neviden herhangi bir farz ih tilât eder, bu suretde meselenin mahreci [27]

 

Adedler Arasında Nisbetleri Tayin 

 

208 - : Miras meselelerinde çok kere ölüye ayni .-h'-k-ijU   T.nifsib ı:;i< teaddid vârisler bulunur :

Uç, dört zevce, üç dört evlâd, dört beş kardeş vesaire gibi. Bu halde meselenin mahrecinden müstahik oldukları sehimler, kendile­rine bazan bilâ kesir kabili taksim olur, bazan olmaz. Bir misal:

Görülüyor ki. bu meselede (24) mahrecinden üç zevceye verilen sümün hisse, yani (3) senim, kendilerine kabili taksimdir, fakat üç kıza sülüsan olarak verilen (16) ile iki kardeşe baki olarak verilen (5) kendilerine bilâ kesir kabili taksim değildir.

işte sehimlerde böyle kesir vukuuna meydan vermemek veya ihtisar ta­rikini iltizam etmek için aşağıda beyan edileceği veçhile -bir ameliyyei hisabiyyeye lüzum görülür. Bu ameliyye ise adedler arasındaki nisbetleri bilmeğe mütevakkıftır. Bu nisbetler, -mukaddimede de beyan olunduğu üzere -tebayün, temasül, tedahül ve tevafuk namiyle dört kısma ayrılır. Şöyle ki :

(1) Birden başka üçüncü bir aded ile ifna edilemiyen, yani : taksimle­ri vahide müncer olup kasımı müşterekleri vâhidden başka bulunmayan herhangi iki aded arasında tebayün = mübayenet bulunmuş olur : 9 ile 10 ve 20 ile 3 adedleri gibi.

 (2) Biribirine müsavi iki aded arasında da temasü!  - mümaselet var­dır ki, biribirinin ayni demekdir  :  10 adedinin 10 adedine müsavatı gibi.

(3) Biribiriyie tamamen kabili taksim olan iki aded arasında da teda­hül vardır. 15 adediyle 5 adedi gibi. Çünkü on beşde beş üç defa dahildir, on beş adedi, beş adediyle taksimi tamamen kabul eder :

(4) Biribiriyie tamamen kabili taksim olmayıp her ikisi üçüncü bir aded ile tamamen kabili taksim olan herhangi iki aded arasında da tevafuk = muvafakat vardır. Bu üçüncü aded, kasımı müşterek namını alır, bu ki adedden her birinin kasımı müştereki ile taksimi neticesinde vücude gelen harici kısmete de o adedin vafkı namı verilir ve (kıf) işaretiyle gösterilir.

Meselâ : (4) adediyle (10) adedi arasında tevafuk vardır. Çünkü her ikisi de (2) adediyle Kabili taksimdir. Şöyle ki : evvelâ on adedi dörde tak­sim olunur, harici kısmet iki eder. sonra dört de ikiye taksim edilir, harici kısmet yine iki eder. Binaenaleyh iki adedi, hem on adedinin, hem de dürt adedinin vafkı olmuş olur. Bu halde bunların arasında muvafakat binmsıl' bulunmuş o!ur.

Kezalik (100) adediyle (40) adedi arasında tevafuk vardır. Çünkü kası­mı müşterekleri (20) dir. Bu cihetle aralarında yirmi cüzde bir muvafakat vardır. (Muvafakat bicüzin min ışrîn) denir. Bu halde yüz adedinin vafkı beş, kırk adedinin vakfı da iki olmuş olur.

Hâsılı iki adedin kasımı müştereki meselâ : (3) ise aralarında «muva­fakat bissülüs» (4) ise «muvafakat birrubu'» (5) ise «muvafakat bilhumus» (6) ise muvafakat bissudüs» (7) ise «muvafakat bissubu'» (8) ise «muvafa­kat bissümün» (9) ise «muvafakat bittüsu'» (10) ise «muvafakat biluşur» (11) ise «muvafakat bicüzin min ihda aşer» (12) ise «muvafakat bicüz'in min isna aşer» bulunmuş olur.

(TENBÎH) : Tedahül de tevafukun bir nev'i demekdir. Çünkü iki adedin asgari her ikisinin kasımıdır. Meselâ : (4) ile (12) adedlerindetı (4) adedi hem kendisinin hem de on ikinin kasımı bulunur, bu cihetle aralarında muva­fakat birrubu' bulunmuş olur. Binaenaleyh aralarında tedahül bulunan iki aded arasında çok kere tevafuk muamelesi cereyan eder. Dördün vafkı (11 on ikinin vafkı da (3) dür : [28]

 

Miras Meselelerinin Tashîhi

 

209 - : Vârislerin sehimleri kesir^bulunmaksızın asgarî bir mahrecden tayin edilir, her birinin hissesi, bir adedi sahih ile taayyün etmiş olur. Bu muameleye «tashihi mesele» namı verilir.                   *                               *"

Miras meselelerinin tashihinde yedi hal mutasavverdir. Bunlardan üçü (beynessihami verrüus = sehimler ile reisler arasında), dördü de (beyner-rüusi verrüus = re'sler ilere'sler arasında) muteberdir. Yani üçü vârisle­rin adedleriyle kendi sehimleri beyninde, dördü de müteaddid fariklere ay­rılan vârislerin, biribirine nazaran adedleri beyninde carîdir, goyle ki:

(1) Birinci hal : vârislerden her ferikin sehimi kendilerine müstakim olup tamamiyle taksimi kabil olur. Bu halde herkesin hissesi taayyün etmiş olacağından başka muameleye lüzum kalmaz. Misal :

(2) ikinci hal : Vârislerden yalnız bir ferikin sehimleri münkesir olup bu vehimler ile rüus arasında muvafakat bulunur veya rüusün adedi ziya­de olarak aralarında tedahül cereyan eder. Bu halde evvelâ haklarında kesir vaki olan ferikin adedi rüüsünün vakfı, asıl meseleye ve aile ise av-lüne zarp olunur, hâsılı zarp, meselenin mahrecini teşkil eder, sonra vâris­lerin asıl meseleden sehimleri her ne ise mezkûr vafk ile zarp edilir. Misal:

Görülüyor ki, bu mesele evvelâ (12) den tashih edilmiş, vârislerin mu ayyen sehimleri ziyade olduğundan (15) e avl eylemiştir. Sonra altı kız ue sehimleri olan sekiz arasında muvafakat binnısif bulunup sekizin kendileri­ne kesirsiz taksimi kabil olmadığından adedi rüüsleri olan altının vafkı, yani : üç alınarak on beş ile zarp edilmiş- meselenin mahreci (45) olmuş, tur. Daha sonra her vârisin sehimi mezkûr üç Üe zarp edilerek 45 den (9) hisse zevce, altışardan (12) hisse üm ile eb'e, (24) hisse de altı kıza isabet edib her kıza (4) hisse düşmüştür.

(3) Üçüncü hal : Vârislerden yalnız bir ferikin sehimi münkesir olup bu sehim ile adedi rüüsleri arasında mübayenet bulunur. Bu halde adedi rüüsleri asü meseleye ve mesele, reddiyye veya avliyye ise bunun red veya avlüne zarp edilir ve bu adedi rüüs ile vârislerin sehimleri de ayrıca* zarp olunur, iki misal :

 (4) Dördüncü hal : Beynerruusi verrüus temasül bulunur. Yani : se­himleri kendilerine kesirsiz taksim olunamayan feriklerin sehimleri ile ade­di rüüsleri mütebayin ise adedi rüüsleri arasında ve eğer mütevafık veya mütedahil ise adedi rüüslerinin vafklan beyninde mümaseîet. bulunur. Bu surette evvelâ bu feriklerden birinin adedi rüüsi veya vafkı asıl meseleye zaro olunur, sonra bu mazrub ile her ferikin sehimleri de zarp edilir. Misal:

Görülüyor ki, bu mesele, evvelâ (6- dan tashih edilmiş, bundan altı kı­za isabet eden (4) sehim adedi rüüsleri arasında muvafakat binnisıf bu­lunduğundan (3) aded. kıf diye hıfz edilmiş, üç cedde ile üç amcanın se-himleriyle adedi rüüsleri arasında ise mübayenet olduğundan bunların ade di rüüsleri olan (3) ler de hıfz edilib biribirihe mümasil olduğundan bun­lardan yalnız biri tashihi meseleye zarp edilmekle mahreci (18) olmuştur. Sonra bu üç ile her ferikin asıl meseleden almış olduğu sehimler de zarp edilerek altı kıza ikişerden (12), üç cedde ile üç amcaya da birerden (6) sehim isabet etmiştir.

Vârislerden yalnız iki taife arasında kesir bulunduğu takdirde de yine bu veçhile muamele yapılır. Bu meselede üç âm yerinde bir âm bulunması gibi.

(5) Besinci hal. beynerrüûsi verrüûs tedahül bulunur. Yani : sehim lerinde kesir vaki olan fariklerin adedi rüûslerile sehimleri mütebayin ise adedi rüûsleri arasında, ve eğer mütevafik veya mütedahihise adedi rüûs-lerinin vafkleri beyninde tedahül bulunur. Bu surette hangi ferikin adedi rüûsü ziyade ise o, evvelâ asıl meseleye, sonra da her ferikin asıl mesele­den olan sehimlerine zarp edilir. Misal  :

Görülüyor ki bu mesele bidayeten (12) den tashih edilmiş, bundan dört zevceye verilen üç sehim ile adeid rüûsleri arasında mübayenet bulunmak­la adedi rüûsleri olan (4) hıfz edilmiş, ceddelere verilen iki ile adedi rüûs-teri olan üç arasında mübayenet bulunmakla bu (3) de hıfz edilmiş, amca­lara verilen yedi ile bunların adedi rüûsleri olan on iki arasında da müba­yenet bulunmakla bu (12) de hıfz edilmiştir. Bu mahfuz üç kısım adedden on iki ile üç ve dört arasında ise tedahül bulunduğundan bunların en büyü­ğü olan (12)'alınarak asıl meseleye, sonra da her ferikin sehmine zarp edil­miş, bu veçhile meselenin mahreci (144) den olmuş ve her ferikin hissesi teayyün eylemiştir. Meselâ : bu misalde dört zevcenin (144) mahrecinden hisseleri cem*an (36) bulunmuş ve bu aded dörde taksim edilmekle her zevceye (9) sehim düşmüştür.

(6) Altıncı hal, beynerrüûsi verrüûs muvafakat bulunur. Yani : sehim-ieri ile rüûsleri mütebayin tee adedi rüûsleri arasında, ve eğer mütevafik veya mütedahil ise adedi rüûslerin vafkleri beyninde muvafakat bulunur. Bu surette adedi rüûslerden kıfdaki birincinin vafkı. ikinci kıfdaki adedin mecmuuna zarp olunur, hâsılı zarp, üçüncü adedin vafkma zarp olunur, sonra bu ikinci hâsılı zarp da dördüncü adedin vafkına zarp edilir, bu veç­hile vücude gelen üçüncü hâsılı zarp da evvelâ asıl meseleye, sonra da her ferikin asıl meseleden olan sehimlerine zarp edilir. 

Görülüyor ki, bu mesele esasen (24) den tashih edilmiştir. Bundan zev­celerin hisseleri olan (3) ile adedi rüüsleri qlan (4) arasında mübayenet bulunmakla bu dört hıfz edilmiştir. Amcaların hisseleri olan (1) ile adedi rüüsleri olan (6) arasında da mübayenet bulunmakla bu altı da aynen hıfz olunmuştur. Kızların hisseleri olan (16) ile adedi rüüsleri olan (18) arasın­da da muvafakat binnisıf olduğundan on sekizin vafkı olan dokuz da hıfz edilmiştir. Ceddelerin hisseleri olan (4) ile adedi rüüsleri olan (15) arasın­da da mübayenet olmakla bu on beş de hıfz olunmuştur.

Badehu bu hıfz edilen 4, 6, 9, 15 adedlerı arasında nisbet aranmış, (4) ile (6) beyninde muvafakat binnisıf bulunduğundan dördün vafkı olan iki adedi,  altının mecmuuna zarp edilerek  (12)  hâsıl olmuştur. Bu on iki ile

dokuz arasında da muvafakat bissülüs bulunmakla on iki, dokuzun vafkı olan üç ile zarp edilerek (36) hâsıl olmuştur. İşbu otuz altı ile on beş arasında da muvafakat bissülüs bulunmakla otuz altı, on beşin vafkı olan beş üe zarp edilerek (180) husule gelmiştir.

îşte bu yüz seksen adedi de asıl meseleye zarp edilmekle mahreci (4320) ye baliğ olmuş, ve bu (180) ile her ferikin asıl meseleden olan se-himleri de zarp edilerek hâsılları kendilerine taksim olunmuştur.

(7) Yedinci hal.beynerrüûsi verrüûs mübayenet bulunur. Yani: sehim-lerinde kesir vaki olan feriklerin sehimJerile adedi rüûsleri mübayin ise adedi rüûsleri arasında ve eğer muvafık veya mütedahil ise adedi rüûsle-rin vafkleri beyninde mübayenet bulunur. Bu surette birinci ferikin tama­men adedi rüûsi, ikinci ferikin adedi rüûsüne zarp olunur, hasılı zarp, üçün­cü ferikin sdedi rüûsüne zarp edilir, bunun hâsılı da dördüncü ferikin ade­di rüûsüne zarp olunur, işbu son hâsılı zarp da asıl meseleye ve her feri­kin elindeki sehimlere zarp olunur.

Görülüyor ki, bu meselede de evvelki mesele gibi vârislerin, ya adedi rüûsleri veya adedi rüûslerinin vafkleri hıfz edilmiştir ki bunlar 2, 3, 5, 7 adedleridir. Bu adetler ise biribirine mübayin olduğundan sırasiyîe. biribiri-ne zarp edilmiş, hâsıl olan (210) de hem asıî meseleye, hem de vârislerin asıl meseleden olan sehimlerine zarp edilmiştir. Bunun neticesinde iki zev­ceye (310) den (630), altı ceddeye de (140) dan (840), on kıza da (336) şar-dan (3360) ve yedi amcaya da (30) ardan (210) sehim isabet etmiştir ki mecmuu (5040) dır.

Bu suretle her ferika isabet eden hisse o ferikin adedi rüûsüne taksim edilmiş oluyor. Meselâ : zevceler ferikine isabet eden (630) hisse, iki zev­ceye taksim edilmekle her birine (310) hisse düşmüştür. Bu hususta en ba­sit olan usul de budur.[29]

 

Adile ve avliyye meseleleri :

 

210 - : Vârislerin farizeleri = sehimleri üç kısma ayrılır : Birincisi: farizai âdiledir ki, eshabı feraizin sehimleriyle. sihamı mâl, yani : mahn ci mesele müsavi bulunur, veyahut eshabı feraizin sehimleri, sihamı ma den dûn olursa da aralarında asaba bulunarak bakiyi ihraz etmekle sehirr leriyle mahreç arasında bir müsavat bulunmuş olur. Bu kısma dair iki misal

îkinci kısım, reddiyyedir ki bunu ayrıca izah edeceğiz. Üçüncü kismz gelince bu da farizai ailedir ki eshabı feraizin sehimleri, mahreci meseleder ekser olur, yani : vârislerin sehimleri cem edilince kendileri için yapılar meselenin mahrecinden artar, mahreç bunları İhata edemez, meselâ meşe lenin mahreci (6) iken sehimlerin mecmuu (8) e baliğ olur.

Bu haide meselenin mahrecini, o sehimlerin mecmuu teşkil eder, yani : vahidi kıyası itibar olunan terike. bu ikinci mahreç kadar mütesavi kısım­lara ayrılır, bundan vârislerin sehimleri verilir, her vârisin sehimi ayni niabet dahilinde eksilmiş, aralarında bir teadül muhafaza edilmiş olur.

211 - : A'le ve avliyye denilen mesele ile ilk hükm eden zat, Hazreti ömerdir. Zamanında böyle bir meseie tahaddüs etmiş, eshabı kiram ile yaptığı ilmî bir müşaverede Resuli Ekremin amcası bulunan HazTeti Ab-bas, avliyye tarikine işaret etmekle bu cihet cümlesinin tasvibine iktiran eylemiştir. Yalnız Hazreti Ömerin irtihalinden sonra Ibni Abbas hazretleri bu reye muhalefet ederek böyle bir hâdise zuhurunda eshabı feraizden kuv­veti karabet sahibi olanların tercih edilmesini, noksanın hâlen esve' olan benat ile ahevata tahsis olunmasını, diğer bir tabir ile noksanın muayyen hisseleri gayri muayyen hisseye tebeddül edebilecek fariza sahiplerine in-

hisar etmesini dermeyan etmiştir. Fakat bu rey, kabuli âmmeye mazhar olamamıştır. Çünkü eshabı feraizin birer nisbet dahilinde irse istihkakları nas ile sabittir, bu cihetle istihkakda müsavi olduklarından birinin diğerine tercihine medar yoktur, asabat da ayni derecede kuvveti haizdirler.

Binaenaleyh meselenin mahreci kâfi olmayınca taksimi gurema gibi te-rike anlara hisselerine göre garameten tevzi edilmek lâzım gelir.

Şöyle ki : miras meselelerinde müstamel mahreçler, 2, 3, 4, 6, 8, 12, 24 den ibaret olmak üzere yedidir, bu yedi mahreçden dördü, yani: 2, 3, 4,^8 mahreçleri asla avl etmezleri mütebaki üçü, yani : 6, 12 ,24 mahreçleri avl ederler. Bunlar, berveçhi âtidir :

(1) - : Mahreci 2 olan bir meselede avl cari olmaz. Çünkü mahrecin iki olması, meselede ya iki nısıf veya bir nısıf ile baki cem olmak suretiyle' mutasavverdir, bu iki surette ise avl mümkün değildir. Misal :

(3) - : Mahreci 4 olan bir meselede avl etmez. Çünkü mahrecin 4 ol­ması meselede ya rubu' ile bakinin cem olması veya bir rubu' ile nısfın cem olması, yahut rubu' ile sülüsü ma yebka bulunması suretlerinde mutasav­verdir. Bu üç surette ise avl kabil değildir. Misal :

(4) - Mahreci 8 olan meselelerde de avl yoktur. Çünkü mahrecin 8 ol­ması meselede ya sümün ile baki bulunmak veya sümün ile bir nısıf ve baki bulunmak suretiyle mutasavverdir, bu iki surette ise avl cari olamaz. Misal:

 (5) - : Mahreci 6 olan bir mesele ona kadar vitren ve şef an = tek ve çift olarak avledebilir. Şöyle ki : evvelâ : altının yediye avl etmesi iki su­retle olur. Birincisi, meselede nısıf ile sülüsanın cem olmasıdır. İkincisi de nısıf ile südüsün cem olmasıdır. Misal :

Saniyen : altının sekize avl etmesi de iki suretle olur. Birincisi : nısıf ile sülüsan ve südüsün cem olmasıdır, ikincisi de iki nısıf ile bir sülüsan cem olmasıdır. Misal  :

Salisen : altının dokuza avli iki suretle mutasavverdir. Birincisi, nısıf ile sülüsan ve sülüs cem olmasıdır, ikincisi de iki nısıf ile bir sülüs ve bir südüs cem olmasıdır. Misal :

 (Beni Ümiyye zamanında Beni Mervandan bir zevç hakkında bu mese­le veçhile hükm edildiğinden buna «Meselei Mervaniyye» namı verilmiştir.)

Rabian : altının ona avl etmesi bir suretle mutasavverdir, bu da mese­lede nısıf, sülüsan, sülüs ve südüs cem olması halidir. Misal : 

(Bu meseleye, «Meseîei Şüreyhiyye» denir. Çünkü bununla ilk hükm eden Kadı Şüreyhdir. Bunun üzerine zevç, her tarafa baş vurarak : «Bilâ veled zevcesi Ölen bir erkeğin hissei irsiyyesi nedir?» diye istifta etmiş, herkes­ten «nısıfdır» cevabını alınca : «Ya bana Kadı Şüreyh ne için sülüsden de az hisse verdi» diye söylenmiş idi. Bundan haberdar olan kadı, zevci hu-, zuruna celb edip ta'zîr etmiş. «Âdil bir hâkim, benden evVel böyle hükm etmiştir» diyerek Hazreti Ömerin avliyye ile hükm ettiğine işarette bulun­muştur.)

(6) - : Mahreci 12 olan bir mesele, on yediye kadar vitren avl eder, sefan avl etmez. Şöyle ki uevvelâ : on ikinin on üçe avl etmesi bir surette mutasavverdir, o da meselede rubu' ile sülüsan ve südüsün cem olmasıdır. Misal :

Saniyen : on ikinin on beşe avl etmesi iki suretle olur, birincisi : rubu' ile sülüsan ve sülüsün cem olmasıdır, ikincisi de rubu ile sülüsan ve iki sü­düsün cem olmasıdır. Misal  :

 (7) - : Mahreci 24 olan bir mesele, yalnız yirmi yediye avl eder. Bu da sümün ile sülüsanın ve iki südüsün içtimai takdirindedir. Misal :

 (Bu meseleye cMeselei minberiyye» denir. Çünkü imam Ali Hazretleri Küfede minber üzerinde hutbe irad ederken kendisinden bu mesele sorul­muş olmakla o yolda bilbedahe cevap vermiş, sail. «zevcenin hissesi sekizr de bir değil midir?» diye tekrar sual edince : «Anın sekizde biri dokuzda bir oldu» deyip hutbesine devam ile fetanetine cemaati hayran bırakmışdır.

(ibni Mesud Hazretlerine göre mafereci (24) olan bir mesele (31) e ka­dar avl edebilir. Bu da meselede sümün, sülüsan, sülüs ve südüs cem ol­mak suretiyle vuku bulur. Misal :

Bu veçhile avl vukuu, mahrum olan ibnin zevceyi rubu'dan sümüne hacb etmesi sebebiyledir. Cumhurı fukaha ise bu hacbe kail olmadığından onlara göre bu mesele (12) den olup (17) ye avl eder. Sureti : [30]

 

Reddiyye Meseleleri :

 

212 - : Miras meselelerinin bir kısmı da reddiyy veya ferizai kasıra namiyle yâd olunur ki eshabı feraizin sehimleri, mahreci meseleden dûn bulunur, bakiyi ihraz edecek asaba da bulunmaz, bu halde baki terikede yine eshabı feraizin neseben vâris olan takımına redden ita olunur. Şöyle ki:

Esasen reddiyye meseleleri dört kısımdır :

(a)  Men lâ yüreddü aleyh    bulunmaz, yalnız bir sınıf men    yüreddü aleyh bulunur.

(b)  Men lâ yüreddü aleyh bulunmaz, iki ve en nihayet üç sınıf men yü­reddü aleyh bulunur.

(c)  Men lâyüreddü aleyh ile beraber bir sımf men yüreddü aleyh bu­lunur.

(d)  Men lâ yüreddü aleyh ile beraber iki sınıf men yüreddü aleyh

bulunur.

Bunların hükümleri aşağıdaki meselelerden anlaşılacaktır.

213 - : Bir meselede men lâ yüreddü aleyh, yani : zevç veya zevce bulunmayıp yalnız bir sınıf men yüreddü aleyh bulunursa terike anların adedlerine göre taksim olunur, terikenin kâffesini evvelâ farz, sonra da red tarikiyle almış olurlar, ayrıca iki mesele tahririne hacet kalmaz. Misal:

214 - : Bir meselede men lâ yüreddü aleyh bulunmayıb iki veya üç sı-nıf men yüreddü aleyh bulunursa tashihi meseleden anlara isabet eden se-himlerin mecmuu ne mikdara baliğ ise meselenin mahreci .o itibar olunur.

Bu kısımda asıl mesele esasen altıdan olur, sonra altıdan ekal olan adedlere reddedilir. Dört misal :

215 - : Bir meselede men lâ yüreddü aleyh ile beraber yalnız bir sı­nıf men yüreddü aleyh bulunursa bu bir mesele, iki mesele şekline konur bunların biri, -men lâ yüreddü aleyh meselesi, diğeri de men yureddu aleyh meselesidir. Evvelâ men lâ yüreddü aleyh meselesinden anın hisses. veri-lir bakisi demen yüreddü aleyh olan vârislere - yaln« bulundukları ü,k-Jir veçhile- taksim olunur. Bu halde baki terike. bu vârislerin adedi ruu-süne.ya müstakim ya muvafık veya mübayin bulunur. Binaenaleyh, bu hususda üç suret mutasavverdir :                                            

Birinci suret : Men lâ yüreddü aleyhden baki kalan roikdar. men yu-roddü aleyh olan vârislerin adedi rüûsüne müstakim olur, bu suretle z£r-ba, taksime hacet kalmaz. Misal :

Görülüyor ki, bu'misalde men lâ yüreddü aleyh meselesi (4) den olup bunun rub u zevce verilmiş, mütebaki rub'u da üç hzın adedi ruûsune ka­bili taksim olmakla bundan her birine bir sehim düşmüştür. Bu suretle zevc için bir mesele, kızlar için de bir mesele yapılmış oluyor. Bu mesele eğer reddiyye olmasaydı on ikiden yapılmak lâzım gelirdi. Çünkü meselede zev­cin hissesi olan rubu' ile kızların hisseleri olan sülüsan cem olmuştur.

İkinci suret : men lâ yüreddü aleyhden baki mikdar, men yureddu aleyh olan vârislerin adedi rüûsüne müstakim olmayıp aralarında tevafuk veya tedahül bulunur. Bu surette men yüreddü aleyh rüûsünun vafkı, men lâ yüreddü aleyh meselesinin mahrecine zarp olunur, zarbın hâsılı ıkı me­selesinin mahreci olur. Misal :

Bu misalde de men lâ yüreddü aleyhden baki mikdar, yani : ( üç, men yüreddü aleyh olan vârislerin adedlerine müstakim olmayıb aralarında te­vafuk bulunmuştur. Binaenaleyh men yüreddü aleyh rüûsünün vafkı, yani : iki adedi, men lâ yüreddü aleyh meselesinin mahreci olan dörde zarp olun­muş, hâsıl olan (8) iki meselenin müşterek mahreci olmuş, sonra zevcin elindeki (1 sehmi mezkûr vakf olan mazrub iki ile zarp edilmekle (2) ol­muş, altı kızın adedi rüûsünün vafkı olan mezkûr iki de men lâ yüreddü aleyh meselesinin bakisi olan üç ile zarp edilmekle husule gelen altıdan her kıza (1) hisse düşmüştür.                                                                            *

Üçüncü suret : Men lâ yüreddü aieyhden baki kalan mikdar, men yü­reddü aleyh olan vârislerin adedi rüûsüne mübayin bulunur. Bu surette men yüreddü aleyh olanların adedi rüûsi. men lâ yüreddü aleyh meselesinin mahrecine zarp edilir, hâsılı zarp iki meselenin mahreci olur. Misal :

Görülüyor ki, bu misalde de men lâ yüreddü aleyh meselesinin mahreci dörttür. Bundan bir sehim zevce verilip baki üç sehim ile men yüreddü aleyh olanların adedi rüûsü olan beş arasında mübayenet bulunduğundan bu beş adedi mezkûr mahreç ile zarp edilerek hâsıl olan (20) iki mesele­nin mahrecini teşkil etmiştir. Sonra zevcin (I) sehimi beşe, kızların ade­di rüûsi olan beş de men lâ yüreddü aleyh meselesinin bakisi olan üçe zarp edilip zevcin hissesi (5), kızların hisseleri de (15) olup her kıza (3) hisse isabet etmiştir.

216 - : Bir meselede men lâ yüreddü aleyh ile beraber men yüreddü aleyh olan vârislerden iki sınıf toplanınca yine iki mesele yapılır, ilk meseleden men lâ yüreddü aleyhin hissesi verilir, bakisi de men yüreddü aleyh meselesine nisbet olunur, bu iki aded arasında muvafakat bulun­maz, ya istikamet veya mübayenet bulunur, bu cihetle bu kısımda da iki suret mutasavverdir.

Birinci suret : men lâ yüreddü aleyh meselesinin bakisi, men yüreddü aleyh meselesine müstakim olur. Bu surette zarba hacet kalmaz, baki men yüreddü aleyh meselesine taksim olunur. Bunlardan bir sınıfa bir sehim, di­ğerine de iki sehim verilir, her sınıfa isabet eden sehim, adedi rüûsleriyle müstakim olmaz ise usulüne göre muamele yapılır.

Bu suret, bil'istikrar bir meseleye münhasırdır ki o da zevcenin hissesi rubu* olmak suretidir. Misal :

Görülüyor ki, bu misalde evvelâ zevcenin meselesi dörtten olup bundan (1) sehim zevceye verilmiş baki (3) sehim de men yüreddü aleyh meselesi­ne müstakim bulunmakla bundan bir sehim ceddelere, iki sehim de kız kar­deşlere verilmiş, ayrıca zarp yapılmamıştır. Fakat ceddelerin hissesi olan (1) ile adedi rüûsleri arasında mübayenet olduğundan adedi rüûsleri oîan (4) hıfz edilmiş, kız kardeşlerin hisseleri olan (2) ile adedi rüûsleri arasın­da muvafakat binnisıf bulunduğundan bu adedi rüûsün vafkı olan (3) de hıfz edilmiş, bu iki mahfuz adedler arasında da mübayenet bulunmakla biri diğerine zarp edilmiş, hâsıl olan (12) den men lâ yüreddü aleyh meselesinin mahreci olan (4) ile zarp edilmekle iki meselenin mahreci (48) olmuştur. Binaenaleyh zevcenin elinde bulunan (1) sehim, mezkûr on iki ile zarp edilmekle (12) ye baliğ olmuştur, ceddelerin   ellerindeki (1) de on iki ifc zarp edilip bundan her birine (3) hisse düşmüştür.    Liüm kız kardeşlerir. ellerindeki (2) de bu on iki ile zarp edilerek hâsıl olan yirmi dörtten hei birine (4) sehim isabet etmiştir ki mecmuu (48) eder.

İkinci suret : men lâ yüreddü aleyh meselesinin   bakisi, men yüreddü aleyh meselesine mübayin bulunur. Bu halde men yüreddü aleyh meselesi nin mecmuu, men lâyüreddü aleyh meselesinin mahrecine zarp edilir, hâsıl

zarp, iki meselenin mahreci olur. Misal :

Bu meselenin tashihi esasen yirmi dörtten olmak üzere iktiza ederdi, çünkü sümün ile sülüsan ve südüs içtima etmiştir. Fakat hâdisede reddiyye bulun­makla iki meseleye ayrılmış bulunuyor. Biri men lâ yüreddü aleyh meselesidir ki. sekizden olup bunun biri zevceye verilmiş, yedisi kalmıştır. Diğeri de men yüreddü aleyh meselesidir ki altıdan olup beşe reddedilmiştir. Bu beş ile mez­kûr yedi arasında ise mübayenet bulunduğundan men yüreddü aleyh meselesi­nin mahreci olan bu beş, men lâ yüreddü aleyh meselesinin mahreci bulunan sekize zarp olunmuş, hâsıl olan (40) iki meselenin mahreci bulunmuştur.

Bundan her varisin sehinıi bulmak için zevcelerin kendi meselelerinden el­lerinde bulunan (1) mezkûr (5) İle zarp edilmekle beş olmuştur. Kızların se-himleri olan (4) de mezkûr birinci meselenin mahrecinden baki olan (7) ile zar edilmekle (28) ve ceddelerin ellerindki (1) de yine bu (7) il zarp edilmekle yedi olmuştur ki mecmuu (35) dir.

Binaenaleyh zevcelere ait (5) ile kızlara ve ceddelere cem'an ait (35), iki meselenin mahreci olan (40) dan bu ü; ferikin hissesi bulunmuştur.

Şu kadar var ki bu sehimler, kendi feriklerine müstakim bulunmamıştır. Çünkü zevcelerin sehimleri olan beş, kızların sehimleri olan yirmi sekiz, ve ceddelerin sehimleri olan yedi ile bunların adedi rüûsleri arasında hep müba­yenet vardır.

Binaeanaleyh bunların adedi rüûsleri olan 4, 9, 7 hıfz olunmuş- bunlardan 4 ile 6 arasında muvafakat binntsıf bulunduğundan dördün vakfı olan (2), (6) ile zarp edilmiş, hâsıl olan (12) ile (9) arasında da muvafakat bissülüs bu Umduğundan (12) dokuzun sülüsü olan (3) ile zarp olunarak (36) hâsıl ol­muştur, bu (36) da iki meselenin mahreci olan (40) ile zarp olunmakla mese­lenin müşterek mahreci (1440) adedine baliğ olmuştur.

Bu halde, zevcelere ait (5) işbu (36) ile zarp olundukta (180) olup bundan her birine (45) sehim verilmiştir. Kızlara ait olan (28) de mezkûr (36) ile zarp olunup hâsıl olan (1008) den her birine (112, düşmüştür, Ceddelere ait bulunan (7) de yine (36) ile zarp olunmakla hâsıl olan (252) den her birine (42) sehim isabet etmiştir. [31]

 

Teharüce Aid Mes'eleler

 

217  - : Vereseden biri veya bir kaçı terikeden hisselerine mukabil bir mal üzerine diğer vârisler ile veya anlardan biri veya bir kaçı ile sulh olarak mirasdan hariç kalabilir.

Teharüç denilen bu muamele, bunu aralarında yapan vârislerin muvafa­kati ve âkil, mümeyyiz olmaları, ve sair sulh şartlarının mevcudiyeti halinde caiz olur.          

Bu teharüç. dâyinler ile ve mûsâ leh ile de yapılabilir.

218 - : Vârislerden biri, şeraiti dairesinde terikeden bir mikdar malûm mal üzerine sulh olunca o vârisin vücudu farziyle mesele tashih edilir .ba­dehu onun sehimleri meselenin tashihinden tarh' edilerek sair vârislerin se­himleri mecmuu, meselenin mahreci kılınır, bedeli sulhden mütebaki terike, sair vârislere sehimlerine göre verilir, yani : sair vârisler, müsalehün aleyh olan maldaki hissei irsiyyelerine göre hariç kalan vârisin hisselerine müştere­ken müstahik olurlar.  Çünkü müsalehün aleyh  olan maî  mukabilinde baki terike mubayaa edilmiş oluyor, bu halde her vâris, müslaehün aleyhdeki his: sesi nisbetinde hariç kalan vârisin hissesini iştira etmiş sayılır.

Meselâ : bir meyyitin vârisleri zevciyle anasından ve bir de amcasından ibaret olup zevci terikeden bir mikdar mal üzerine müsalehada bulunsa miras meseleleri şu veçhile olmuş olur.

Görülüyor ki: bu mes'ele- iptida (6) dan tashih edilmiş, sonra bundan' müsalih olan zevcin nısıf hissesi olan (3) tarh edilmekle baki (3) mes'elenin mahreci olarak kalmış, bundan (2) sehim ümme, (1) sehim de amma verilmiştir. Binaenaleyh mütebaki terike um ile am arasında böyle ikili birli oîarak taksim edilecektir. Eğer teharüç sahibi olan zevç, mes'elede mevcut gös­terilmeyecek olsa idi vârislerin hisseleri tebeddül der, irs ahkâmı hilâfına hareket edilmiş olurdu. Çünkü o takdirde .mes'ele, üçden edilip bundan bir ümme. iki de amma verilmek lâzım gelirdi ki tamamen makus bir harekettir.

Kezalik bu meselede üm, terikeden bir mikdar mal üzerine sulh olacak olsa diğerlerinin mes'eleleri şu veçhile olur :

Bu meselede üm gösterilmiyecek olsa, mesele, dörtten yapılarak ikisi vez-ce, ikisi de amma verilmek lâzım gelir ki iki vârisden birinin hissesini tenkis, diğerini tezyid demektir.

Kezalk bu meselede am, müsalehada bulunacak olsa mesele şu vaziyete girmiş olur.

Bu meselede de am gösterilmiyecek olsa idi, üm farzen ve redden altının nısfını alır, binaenaleyh hissesi artar, zevcin hitsesi tenakus ederdi.

219 - : Teharüç vukuunda terikenin taksimi için müttehaz kaide şudur1 ki, müsalih vâris bir kere mevcut, bir kere de madûm farziyle iki mesele tanzim edilir, birinci meselede müsalih vârisin sehimleri mahreçten tarh edi­lip baki ile ikinci mes'elenin mahreci arasında nisbet aranır, mübayenet bu­lunursa her bri diğerine zarp edilir, muvafakat bulunursa her birinin vakfı diğerinin vakfına zarp edilir, ve her iki takdirde de mazrup ile sıralarındaki vârisleri sehimleri de zarp olunur, bu sehimlere göre baki terikeden hisse­leri tayin edilmiş olur. Üç misal:

Görülüyor ki müsalih olan zevce mevcud farz edilince (14) den binte (8), ah hebeveyne de (6) sehim düşüyor. Halbuki zevce madum farz edilince (14) den bint ile ah Hebeveyne yedişer isabet ediyor, binaenaleyh böyle bir hakkın ziyama meydan vermemek için müsalih olan vârisin mevcud farz edil­mesi icab etmektedir.

Görülüyor ki bu misalde müsalih olan vâris, mevcud farz edilse de edil­mese de diğer vârislerin hisselerinde bir tebeddül vukua gelmiş oluyor.

Görülüyor ki, bu meselede sahibei teharücün mevcud gösterilip göste­rilmemesi üzerine kısmet tebeddül ediyor, çünkü mevcud gösterilince (3-den ümme (2), amme de (1) sehim düşüyor. Mevcud gösterilmediği takdir­de ise iş ber aks oluyor. Binaenaleyh mevcud gösterilmesi icab etmektedir.

220 - : Teharüç, bazanda terikeye dahil olmayan bir mal üzerine vaki olur, bu halde bakılır : eğer bu teharücü, yalnız bir vâris kabul ederse ha­riç kalan vârisin hissesine tamamen temellük eder, ve eğer bunu hisseleri müsavi vârisler kabul ederlerse müsalihin hissesine de müsavat üzere müs-tahik olurlar. Bilâkis hisseleri mütefavit vârisler kabul ederlerse verecekleri mal nisbetinde sulh yapan vârisin hissesine müstahik olmuş bulunurlar. Bir misal  :

Bu misale nazaran teharüç meselesi yalnız zevce ile bir ibn arasında vuku bulduğundan zevcenin (24) den hissesi olan (3) sehim de bu ibnin hissesi olan (7) ye ilâve edilmiştir.

Kezalik bir meyyitin vârisleri bir zevcesiyle bir oğlundan bir ae kızından ibaret olup da o&İu ile kızı, aralarında münasafeten müşterek olan bir mal mukabilinde zevceyi mirasdan hâriç bıraksalar, anın terikeden olan sümün hissesine münasafeten mâlik olurlar, yoksa terikeden alacakları hisseleri gi bi ikili birli olarak mâlik olmazla-. Çünkü bu bir iştira muamelesidir, müsa lehün aleyh olan mal nasıl ki aralarında münasafeten müşterektir, hariç ka lan vârisin hissesi de aralarında o veçhile münasafeten müşterek olur. Su­reti :

Bu misalde terike, kesre meydan vermemek için (48) den tashih edili yor, bundan ikili birli olarak (28) sehim ibn'e (14) sehim de bint'e verili yor, zevceye isabet eden (6) sehim de münasefeten ibn ile bint'e verilerek ibn'in sehimi (31), bintin senimi de (17) olmuş oluyor. Zevcenin yirmi dört senimden üç sehimi bu iki vârise böyle münasameten kabili taksim olma­dığı için iki ile zarp edilmiş ve bu iki mezkûr yirmi dört ile de zarp edildiği için mecmuu 48 olmuştur.

221 - : Yukarıdaki meselelerden anlaşıldığı üzere teharüç, terikeye dahil olup olmayan bir mal mukabilinde yapılmak itibariyle iki kısma ayrıl­mıştır. Bir de müsalehün aleyh olan malın cins ve mâhiyeti itibariyle teharüçte şu suretler mutasavverdir :

(1) : Terikenin mecmuu uruzdan ve akarattan veya her ikisinden ibaret bulunur. Eu halde vârislerden biri, kablelkısme kendi hissesi mukabilinde az olsun çok olsun bir mikdar uruz veya akar veya uruz ile akar üzerine sulh olarak mirasdan çekilebilir. Bu, bir nevi beyi muamelesidir.

 (2) : Terikenin'mecmuu nükuddan, yani : altın ile gümüşden ibaret bu­lunur. Bu halde vârislerden biri kendi hissesi mukabilinde bir mikdar altın ile gümüş üzerine sulh yapabilir, alacağı mikdar gerek   hissei   irsiyyesinden az olsun ve gerek olmasın. Çünkü bu iki cinsten her biri diğerine masruf olacağından riba tahakkuk etmez, şu kadar var ki bedeli sulhun meclisi sulhde kabzı lâzımdır.

(3) : Terikenin mecmuu nükud ile akar ve uruzdan ibaret bulunur. Bu halde yalnız bir mikdar akar ve uruz üzerine veya yalnız akar veya uruz

gerek hissesi    irsiyyeden az alınacak bedel, üzerine    teharüç    şahindir, ı olsun ve gerek çok olsun müsavidir. Mecüsde bedelin kabzı da lâzım de­ğildir.

(4) : Terikenin tamamı altından ibaret bulunur. Bu halde gümüş muka­bilinde teharüç sahih d ir, mikdar a bakılmaz, yalnız bedeli sulhun rneclisde kabzı icab eder.

Terikenin tamamı gümüş olup bir mikdar altın üzerine sulh yapıldığı tak­dirde de hüküm böyledir. Bu suretle olan sulh de beyi hükmündedir, ribaya meydan verilmemesi için bedelin meclisde kabzı lâzım gelir.

(5) : Terikenin bir mikdarı uruz veya akar veya uruz ile akar* bir mık dan dş altın bulunur. Bu halde altın üzerine teharüç yapılacak olursa be deli sulh olan altın, bu sulhu yapan vârise terikeden    isabet edecek alta» mikdarından fazla olmalı, ve bu bedel meclisi müsalehada kabz edilmelidir. Çünkü bu bedel, sulhun bir kısmı altın olan hisseye muadil otur, fazla bir kısmı da uruz ve saireden lâzım gelen hisseye tekabül eder, bu suretle riba tahakkuk etmez.

Binaenaleyh bu bedel, sulhu yapan vârisin terikedeki altın hissei irsi-yesine müsavi vey# andan az olursa teharüç, sahih olmaz, bu surette altın yerine gümüş bulunup gümüş mukabilinde teharüç yapıldığı takdirde de hü­küm böyledir.

(6) : Terikenin mecmuu  altından ibaret bulunur. Bu halde vereseden biri kendi hissesinden fazla veya noksan altın mukabilinde teharüçte bulu namaz. Çünkü aksi takdirde riba vücude gelir, belki kendi hissesine tam ve müsavi bir mikdar altın üzerine meclisde kabz etmek şartiyle sulh yaparak mirasdan çekilebilir.

Terikenin tamamı gümüş olup gümüş mukabilinde teharüç yapıldığı tak dirde de hüküm böyledir.

(7) : Terikenin mecmuu veya bir kısmı düyundan, yani : müteveffanın alacağından ibaret bulunur. Bu halde teharüç, sahih    değildir. Çünkü bu takdirde vârislerden biri deynden hissesini medyunun gayri olan diğer vâ-

rislere temlik etmiş olur, bunu gerek sarahaten şart etmiş olsun ve gerek olmasın. Bir deyni medyundan başkasına temlik ise caiz değildir.

(8) : Terike düyuna müstağrak bulunur. Bu halde teharüç sahih ola­maz. Çünkü terike tamamen medyunlara ait bulunmuş olur.

Terikeye bir mikdar deyn taallûk etse yine o deynin edasından evvel teharüç. sahih değildir. Zira deynin vücudu, terikede tasarrufun cevazına manidir. Bu, imamı Azama göredir. Fakafc bazı fulcahaya göre bu halde deyn mikdarı ifraz olunur, badehu mütebaki kısımda teharüç caiz olur. Şu kadar var ki evlâ olan deyn bilfi'I eda olunup badehu mütebaki terike hak­kında teharüç tarikine gidilmelidir.      [32]                                            

 

Terikelerden  Mefkudlar Namına Hisse Tevkifi 

 

222 - :  Mefkudlara dair bahsi mahsusunda icab    eden tafsilât veril­miştir. Bir mefkudun vefatı zahir veya vefatına usulen hüküm lâhik olma­dıkça malı mirasa konulamaz, kendisi de mefkud bulundukça kimseye vâ­ris olamaz. Fakat ber hayat olduğu takdirde vâris olacağı bir karibi vefat ederse kendisine aidiyeti muhtemel hisse ihtiyaten    tevkif edilir, bilâhare zuhur ederse kendisine verilir, amma karibinden evvel vefat ettiği tebey-yün eder veya zuhur etmez de vefatına bilâhare hükm edilir ise namına tevkif edilen hisse, karibinin vefatı zamanındaki vârislerine hisselerine gö­re reddedilir. Ancak bu tevkif hususî ikni feraiz bakımından bir kaidei hi-

sabiyyeye tabi olduğundan bu kaide nümuneleriyle gösterilecektir.

223 - : Bir mefkudun karibîerinderi- birisi vefat edince bakılır  :  eğer o mefkud ber hayat olduğu takdirde o karibine münhasıran vâris olup sair­lerini hacbi hırman ile hacb edecek bir halde ise müteveffanın terikesi ka­milen mefkud namına tevkif edilir, vaziyeti teayyün edinceye kadar başka­larına bir şey verilmez. Fakat müteveffanın diğer kariblerini hacbi noksan ile hacb edecek bir halde ise anlara ekal olan hisseleri derhal verilir, mü­tebakisi mefkud namına hıfz edilir.

Meselâ bir ölünün ana baba bir kardeşiyle bir de mefkud bir oğlu bu­lunsa terikesi kamilen oğlu namına tevkif, edilir, kardeşine derhal bir şey verilmez.

Fakat bir ölünün iki oğlundan ,biri mevcud, diğeri mefkud bulunsa teri-kesinin yarısı mefkud oğlu namına tevkif edilir, diğer yarısı mevcud olan oğluna derhal verilir.

224 - : Vârisler müteaddid olup içlerinde mefkud bulunduğu takdirde mefkud ber hayat sayılarak diğer vârislere ana göre istihkakları verdir. bilâhare mefkud zuhur etmezse namına tevkif edilen sehimlerden de hisse­lerini alırlar. Üç misal :

Görülüyor ki, bu misalde zevce ile ana baba bir kız kardeşin hisseleri tegayyür etmemektedir. Binaenaleyh bu hisseler kendilerine tamamen filhal verilir. Fakat ananın hissesi mefkudun ber hayat olduğuna göre tegayyür ettiğinden 'kendisine iki ekalli olan (2) sehirn filhal verilir, diğer iki sehim de mefkud için tevkif edilir, bilâhare mefkud zuhur ederse bu iki senimi alır, zuhur etmezse bu iki sehim de anaya verilir.

Görülüyor ki. bu misalde de vârislerden her birinin hissesi mefkudun ber hayat olmasına nazaran eksilmiş bulunuyor ve birinci mesele ile ikinci mesele arasında muvafakat bissüdüs bulunduğundan birinci meselenin südü su olan (4) ikinci meselenin tashihi olan (6) ile zarp edilmekle her iki me­selenin mahreci (24) olmuştur. Birinci meselede mefkud ber hayat sayıldı­ğından kendisine rubu' hisse ifraz edilmiş, mütebaki vârislerin hisseleri bi­rer ikişer nisbetinde azalmıştır, ikinci meselede İse mefkud ber hayat sa­yılmadığından kendisine hisse ayrılmamış, sair vârislerin hisseleri artmış­tır. Aradaki fark ise (6) sehimdir, işte tevkif olunacak mikdar da bundan ibarettir. Mefkudun vefatı tahakkuk edince bu altıdan ikişer seh'im iki oğu-la, birer sehim de iki kıza reddedilir.

Görülüyor ki, bu misalde de iki mesele yapılmış ve aralarında müba-yenet olduğundan biribirine zarp edilerek ikisinin de mahreci (56) olmuş­tur. Bu elli altıdan mefkud ber hayat farz edildiğine nazaran zevce (28), ana baba bir iki kız kardeşe (14) sehim İsabet etmiştir. Mefkud, Ölü farz edildiği takdire göre de elli altıdan (24) sehim zevce, on altışardan (32) se­him de ana baba bir iki kız kardeşe aid bulunmuş, bu vârislere az olan his­seleri verilerek mefkud namına da binnetice (18) sehim tevkif edilmiştir ki dördü, zevcin (28) hissesindendir. Binaenaleyh mefkud eğer ölü zuhur eder­se zevce (24) hissesini zaten tamam almış olacağından tevkif edilen (18) hisse tamame niki kız kardeşe verilerek sehimleri (32) ye iblâğ edilir. Fa­kat mefkud, ber hayat olarak zuhur ederse mevkuf bulunan on sekiz se­nimden dördü zevce verilerek hissesi (28) e iblâğ edilir, baki (14) de mef-kuda verilir. [33]

 

Esirlerin Vâris Ve Mevrus Olup Olamamaları 

 

225 - : Esir olan bir müslim, hayatı malûm olup islâmiyette devam et­tikçe hem vâris hem de mevrus olur, hakkında her veçhile islâm ahkâmı cereyan eder, zevcesi boş olmaz.

Amma müslim bir esirin hayat ve mematı, dininde sebat edip etmediği meçhul olursa hakkında tamamiyle mefkud ahkâmı cereyan eder, hali ha­kikaten veya hükmen teayyün edinceye kadar ne malı taksim edilir, ne de zevcesi boş olur.

226  - : Esir olan bir müslim, dini islâmdan ayrılırsa hakkında mür-ted hükmü cari olur, dari islâmda mürted olup da dari harbe iltihak eden bir şahıs ile dari harbde irtidad eden bir şahıs arasında fark yoktur.

Binaenaleyh irtidad eden erkek bir esirin müslim iken kazanmış olduğu nah, müslim olan vârislerine aid olur, mürted iken dari islâmda kazanmış jlduğu malı da beytülmâle vaz olunur. Bu, İmamı Azama göredir. îmamey-ıe göre ise mürted, İslama rücua mecbur olacağından vârisleri hakkında lükmen müslim farz edilir, irtidadından evvel veya sonra dari islâmda ka­zanmış olduğu malı müslim olan vârislerine taksim edilir, fakat bir mür-teddin memaliki ecnebiyyeye iltihakından sonra kazanmış olduğu mallar, feyi' ve ganaimden^ madud olmakla bilittifak vârislerine ait olmaz, elde edi­lirse beytülmâle vaz olunur.

îrtidad eden esir, bir müslüman kadını olduğu takdirde ise gerek hali riddetindeki ve gerek hali islâmındaki malı, eimmei hanefiyyeye göre bilâ hilaf müslim olan vârislerine aid bulunur. Çünkü mürteddenin irtidadiyle ismeti nefsi zail olmadığı gibi malının ismeti de zail olmaz. Şu kadar var ki irtidadiyle zevcinden bainen jmutallâka olunca zevci kendisine vâris ola­maz. Nitekim mürted ve mürtedde de hiç bir kimseye vâris olamazlar.

227 - : Bir müslim esirin dari harbde irtidad etmiş olduğunu vârisleri İddia ve iki âdil şahid ile isbat ederlerse hâkim, zevcesinin tefrikine ve ma­lının taksimine hükm eder: Bilâhare gelib de riddetim inkâr etse bu, rücu sayılırsa da bununla sabık hüküm, nakz edilmez ve akid tecdid edilmedikçe zevcesi kendisine iade edilemez. Şu kadar var ki vârislerinin ellerinde ay­nen mevcud olan malını istirdad edebilir.

Şayed şahidler dinlenip de henüz hüküm verilmeden gelerek riddetini inkâr eylese malı kendisine tamamen  iade edilir, gerek hakikaten riddet etmiş olsun ve gerek olmasın.  Bu halde müdebbirlerinin veya ümmehatı evlâdının ıtklarına da hükm edilemez. Çünkü bu ıtk, mevt ile sabit olur. rid det ise hâkimin kazasma iktiran etmedikçe mevt hükmünde değildir. Fakat hâkim, şahitleri tezkiye edip de adaletleri zahir olunca zevcesinin tefrikine hükm eder, çünkü bu tefrik, nefsi riddet ile sabit olan bir hükümdür. Mefkud ve irtidad bahislerine de müracaat!.. [34]

 

Haml İçin Terikeden  Hisse İfrazı 

 

228  - : Hami, yani : rahmi maderde bulunan çocuk, hayatı takdiriyye ile ber hayat sayılır.

Binaenaleyh vâris olmak salâhiyetini haizdir.

229  - : Bir hamlin mirasa istihkakı için iki şart vardır : Birincisi, mü-verrisinin mevti zamanında rahmi mâderde mevcut     bulunmuş olmalıdır. ikincisi de velâdeti zamanında ber hayat bulunmalıdır.

Bir hamlin zamanı velâdetinde ber hayat olduğu, bağırması, ağlaması, aksırması, gülmesi, bir uzvunu kımıldatması gibi hayat alâmetlerinden bir şeyin zuhuriyle malûm olur.

(imam Şafiîye ve imam Mâlikden bir rivayete göre de sukut eden bir hami, harekette, teneffüsde bulunsa veya aksırsa hem vâris, hem de mü-verris olabilir, imam Ahmede göre ise bunlar kâfi değildir, istihlâl ile ne vâris ve ne de müverris olabilir, -bir kerre olsun -süt emmesi lâzımdır.)

230 - : Bir hami, tevellüdü ânında hayat alâmeti ibraz eder de bade­hu vefat eylerse bakılır : Eğer vücudunun kısmı ekalli çıkıp kısmı âzami içeride iken ölmüş bulunursa tamamen ölü sayılır, vâris olamaz. Çünkü ek­ser için hükmü kül vardır.

Fakat vücudunun kısmı âzami çıktıktan sonra ölecek olursa tamamen ber hayat doğmuş sayılarak vâris olur.

231 - :  Hamlin vücudunun kısmı ekalliyle  kısmı âzamim tayin husu­sunda bir kaide vardır. Şöyle ki : eğer kocuk müstakim olarak evvelâ başı çıkarsa göğsüne itibar olunur. Hayatta iken göğsü tamamen çıkmış olunca diri olarak doğmuş sayılır, bundan ekalle itibar olunmaz. Ve eğer makûs olarak evvelâ ayaklan gelirse göbeğine itibar olunur, daha ber hayat iken göbeği dışarı çıkmış olunca tamamen diri doğmuş hükmünde olur, amma daha göbeği tamamen çıkmadan ölürse meyyit sayılır.

232 - : Hamlin vâris olması için ber hayat bulunması, binefsihi infisal etmesine göredir. Başka bir sebeple infisal ederse her halde vâris olur, velev ki meyyit olarak sukut etsin. Binaenaleyh gebe bir kadının döğüîmesi sebebiyle ölü olarak düşüreceği bir hami, vâris olur. Çünkü bu hamlinden dolayı dâribe «gurre» namiyle bir zaman lâzım gelecektir, cinayetten dola­yı zamanın şer'an vücubi ise o cinayetin bir zî hayat hakkında işlenmiş olmasına göredir, bu halde cenin, zi hayat hükmünde bulunmuş olduğundan vâris olması icab eder.

233 - : Hami müddetine dair tafsilât, neseb bahsinde geçmiştir. Ancak vâris olabilecek hamiler hakkında burada şunu kayd edelim ki, iki ihtimal vardır : Birincisi, hami, ölmüş bir kimseden olur, yani : vefatında ya zev­cesi veya ümmi veledi gebe bulunur. İkincisi de hami, ölmüş bir kimsenin kariblerinden birinden, meselâ : babasından, kardeşinden veya amcasından olur. Bunların müddet itibariyle hükümleri mütefevittir.

Şöyle ki : hami, ölüden olursa tarihi vefatı- m itibaren müddeti ham­lin 'haddi âzami geçmeden tevellüd ederse bakılır : eğer zevce veya ümmi' veled. iddetin, inkızasını -bu inkızaya müsaid bir zaman geçdikten sonra -ikrar etmemiş ise bu hami. Ölüye ve ölünün kariblerine vâris olur. Çün­kü mevt zamanında bu hamlin mevcud olduğuna hükm edilir.

Fakat zevce veya ümmi veled, hami müddeti içinde iddetin inkızası ta­savvur olunabilecek bir- zaman geçtikten sonra iddetin inkızasını ikrar et­miş de badehu vaz'ı hami eylemiş olursa hamlin nesebi ölüden sabit olamı-yacağından ana ve anın kariblerine vâris olamaz.

Kezalik hami, meyyitin zevcesinden veya ümmi veledinden olub da tari­hi mevtten itibaren hami müddetinin haddi âzami geçtikten sonra tevellüd ederse yine meyyitten nesebi sabit olamacağmdan meyyite ve akrıbasma vâris olamaz. Bu haddi âzamin hanefiyyece iki sene olduğu evvelce beyan olunmuşdur.

Maahaza bu hüküm, baliğ olan kadınlar hakkındadır. Müteveffa anha olan bir zevce, mürahika olduğu takdirde on ay ile on günden az bir müd­dette doğuracağı çocuğun nesebi ve veraseti sabit olursa da bu müddetten sonra doğuracağı çocuğun nesebi müteveffa zevcinden sabit olmayacağın­dan irse istihkakı da sabit olmaz.

Hami, meyyitin gayrisinden olduğu surete gelince bunda da bakılır, eğer vefat tarihinden itibaren altı ayda daha az bir müddette tevellüd eder­se yine vâris olur, çünkü bu müddete göre mevt zamanında rahmi mâder-de mevcudiyeti muhakkakdır.

Fakat hâmil olan kadın ile zevci arasında nikâh kaim iken hami. altı aydan ziyade bir müddette tevellüd ederse vâris olamaz. Zira bu takdire . nazaran mevt zamanmda rahmi mâderde mevcut olduğu katiyyetle malûm değildir, ulukun badelvefat vaki olmuş olması muhtemeldir, nesebi her halde sabit olacağından vefat zamanında mevcud addedilmesi için bir zaruret de yoktur.

Halbuki gebe olan kadın ile zevci arasında nikâh kaim olmavm veya talâk sebebiyle iftirak vuku bulur da bu. iftirakdan itibaren iki sene geçmeden hami tevellüd ederse vâris olur. Çünkü nesebinin sübutü için bu müddet, muteberdir, bu bir zarurete müstenittir, neseb sabit olunca ana te-bean irse istihkak da sabit olmuş olur.

234 - : Bir kimse vefat edib de kendisine vâris olacak bir hami terk edince bakılır : eğer bu hami, ber hayat doğduğu takdirde kendisinin teri-kesine kamilen müstahik olacak ise terike kamilen anın namına tevkif edi­lir, bundan başkalarına bir şey verilmez.

Kezalik hami, gerek erkek olsun ve gerek olmasın anınla beraber hissesi tebeddül etmiyecek bir vâris bulunursa terikeden o vârisin hissesi derhal verilip mütebakisi hami namına tevkif olunur. Fakat hami, ber hayat doğ­duğu halde kendisiyle beraber başkaları da vâris olup hisseleri hamlin zü-kûret ve ünusetine göre tebedül edecek olursa bu hami namına bir erkek ile bir kız hissesinden hangisi daha ziyade olacak olsa o kadar hisse hıfz olunur, bakisi sair vârisler arasında taksim edilir, şu kadar var ki hamlin birden ziyade olması ihtimaline mebni bu vârislerden hâkim, kefil alır.

Meselâ : bir ölünün vârisi dayisiyle lieb erkek veya kız kardeşi olacak bir hamiden ibaret bulunsa bütün terikesi bu hami namına tevkif edilir, bun­dan dayısına filhal bir şey verilmez. Çünkü hami, diri olarak doğunca teri-keye kamilen müstahik olacaktır.

Kezalik : ölünün vârisleri bir zevcesiyle bir de zevcesinin hamlinden ibaret bulunsa zevcesine terikesinin sekizde biri verilir, mütebakisi hami namına hıfz olunur. Çünkü doğunca terikenin sekizde yedisine müstahik ola­caktır, gerek erkek olsun ve gerek olmasın.

Fakat ölünün vârisleri böyle bir hami ile zevcesinden ve iki oğlundan ibaret bulunsa terikesi usulen (24) den tashih edilip bundan (3) senim zev­ceye, yedişerden (14) senim iki oğuİa verilir. (7) sehim de hami namına tevkif edilir. İleride erkek olarak hayyen doğarsa bu yedi sehimi alır, kız olarak doğarsa aradaki fark iki oğula reddedilir, ölü olarak doğarsa bu yedi sehim de münasafeten iki oğula aid olur.

Bu mesele, îmam Ebu Yusüfden muhtar olan rivayete göredir, müfta bih olan da budur. Çünkü galibi ahvale nazaran bir batında bir hamiden fazla bulunmaz.

Fakat imamı Azama göre hami namına dört erkek nasibi ile dört kız nasibinden hangisi ziyade ise ihtiyaten o mikdar tevkif olunur. îmam Mu-hammedden bir rivayette üç erkek nasibi ile üç kız nasibinden hangisi da­ha ziyade ise o kadar tevkif edilir.

İmam Ebu Yusuf ile îmam Muhammedden diğer bir rivayete göre de iki erkek ile iki kız hissesinden hangisi ziyade ise o hıfz olunur. Çünkü bir batında iki çocuğun bulunması nâdir değildir.

(îbnül'mübarek ile imam Mâlikin ve îmam Şafiînin bu hususda mezheb-Ieri, imamı Azama kavli veçhiledir.

îmam Ahmede göre iki erkek ile iki kadından hangisinin hissesi ziyade ise o ziyade mikdar tevkif edilir.)

235 - : Hamlin tevellüd müdeti karib olsun olmasın, sabık beyanat veçhile terikenin taksim ve tevkifi iltizam olunur. Ancak Semerkand ulemasının fetvalarına nazaran eğer hamlin velâdeti karib ise terike hiç taksim edil­mez, velâdete intizar olunur, fakat karib değilse sair vârisleri mutazarrır etmemek için terike taksim edilir.

Velâdetin karib sayılıp sayılmaması hususunda da âdeta itibar olunur, bazı zevata göre bir aydan az bir müddet, karib sayılır.

(Malikilerin bir kavline nazaran hami bulunursa terikenin taksimi tehir edilir, çünkü hamlin vâris olup olmayacağı meşkûkdür, meşhur olan kavi de budur. Fakat ezher olan kavle göre vârisler talib olursa terike taksim edilir, kendilerine az olan sehimleri verilir, Eşheb de buna kaildir.)

(îmam Şafiîye göre de hamlin teaddüdü ile hisseleri tebeddül etmiye-cek olan vârislerin hisseleri verilir, diğer vârislerin hisseleri velâdet zama­nına kadar tevkif edilip kendilerine verilmez, ölünün zevcesiyle oğulları ve kardeşleri, gibi.)   

(Hanbelî fukahasma göre de vâris olacak bir hami bulunursa terikenin taksimi tevkif olunur, meğer ki sair vârisler taksim talebinde bulunsunlar.)

236 - : Vârisler arasında hami bulunduğu takdirde sehimlerini tayin için biri müzekker, biri müennes, biri de meyyit farziyle üç mesele tanzim edilir, bu üç meselenin tashihleri arasında muvafakat bulunursa birinci ile ikinci birbirinin vafkiyle, üçüncü ile ikinci de yine biribirinin vafkiyle zarp . olunur. Ve eğermübayenet bulunursa biri diğerinin mecmuiyle zarp olunur, badehu müzekker farziyle yapılan meseledeki vârislerin hisseleri, müennes farziyle yapılan meselenin vafkma veya mecmuuna zarb edilir, müennes farziyle yapılan meseledeki vârislerin hisseleri de müzekker farziyle yapı­lan meselenin vafkına veya mecmuuna zarp olunur.

Kezalik meyyit farziyle yapılan meseledeki vârislerin hisseleri ikinci me­selenin vafkma veya mecmuuna zarp edilir, diğer iki meseledeki hisseler de üçüncü meselenin vafkına veya mecmuuna zarp olunur, bu üç meselede her vârisin aldığı hisselerin ekalli, kat'iyyen malûm olduğundan kendilerine bu ekal hisseler verilir, üç meseledeki hisseler arasındaki fazla mikdar "ise ve-îâdetin vukuiyle iştibahın zevaline kadar tevkif edilir, velâdetin mahiyetine göre hareket edilir, hami namına fazla bir şey tevkif edilmiş olunca bu da sair vârislere muayyen nisbetler dairesinde tekrar tevzi olunur. Bir misal :

Görülüyor ki bu misalde hami mevcud ve müzekker farz edilsin, edilme­sin zevcenin hissesi (72) de (9) dan ibarettir. Binaenaleyh bu hisse kendisi­ne derhal verilir. Baba ile kıza gelince hami müzekker farz edilince baba­nın hissesi (72) de (12), kızın hissesi de (17) dir. Mütebaki (34) de hamie aitir.

Bilâkis hami müennes farz edilince babanın hissesi (15), kızın hisssesi (24). hamle ait olan da (24) dür.

Hami, meyyit farz edildiği takdirde ise babanın hissesi (27), kızın his­sesi de (36) dır. Bu halde bu hisselerin ekalli olmak üzere filhaî babaya (12), kıza da (17) hisse verilir, mütebaki hisseler tevkif olunur. Bilâhare hami erkek zuhur ederse her vâris hakkını tamamen almış olur. Dişi zuhur ederse baba ile kıza ikinci meselede görülen farzlar verilir. Yani : evvelce almış oldukları sehimler bu mikdarda iblâğ edilir. Meyyit zuhur ettiği tak­dirde ise mevkuf hisseler üçüncü mesele veçhile baba üe kıza tevzi olunur.

Bu meselede mevkuf bulunan sehimler ile teslim edilen» sehimler şu veçhile hülâsa edilir :

Görülüyor ki, bu misalde hamlin, dişi. farz edilmesi hissesinin daha ziyade olmasını icab edecektir. Çünkü hami, erkek farz edilince asabadan olarak (24) den (4) sehime müstahik olacaktır, zevç ile ananın hisseleri ise artacaktır. Dişi farz edildiği takdirde ise terikeden nısıf hisseye müs­tahik olup (24) den avliyye tarikiyle (9) sehim alacak, zevç ile ananın hisseleir azalacaktır. Binaenaleyh bu meselede zevce (9), anaya (6) se him verilip hami için de (9) sehim tevkif etmek icap eder. Bilâhare mey­yit olarak zuhur ederse bu dokuzun üçü zevce, altısı da anaya reddedi­lerek hisseleri (12) ye iblâğ olunur.

Bu misale nazaran da hamlin erkek farz edilmesi, fazla sehim. tevkifini icab ettiğinden ona göre hami namına (24) den (14) sehim tevkif edilir. Bu halde ah lehüma sakıt olacağından ona filhal sehim verilmez. Bilâhare hami kız olarak zuhur ederse kendisine (8) sehim. ah lehâmaya da (5) sehim, (1) sehim de kıza reddedilir.

Bilâkis hami, meyyit olarak infisal ederse namına tevkif edilen on dört senimin dokuzu ah lehümaya, beşi de kıza reddedilir. Zevcenin üç sehimi ise her üç ihtimale göre sabit olduğundan kendisine filhal verilir.

237 - : Aşağıdaki meselede hami. gayri muhtar olan kavle göre bir kerre dört oğul, bir kerre de dört kız farz edilerek ana göre tashih edil­miştir.

Görülüyor ki, bu misalde de meseleler (21600) den tashih edilmiş, bundan her üç meselede zevceye (2700) sehim isabet etmiş olmakla bunun kendisine filhal verilmesi icab eder. Ana ile kıza gelince hami dört ibn farz edilince namlarına (13600) sehim tevkif edilmek lâzım gelmiştir. Bu halde anaya (3600), kıza da (1700) sehim isabet eder ki bunların müstahik ol­dukları en az hisse olduğundan kendilerine filhal verilmesi icap eder. Bilâ­hare hami dört kız zuhur ederse kendilerine tevkif edilen sehimlerden cem'an (12096) sehim verilip mütebaki (1504) sehimden (180) sehim anaya, (1324) sehim de kıza reddedilmek iktiza eder.

Hami, ölü zuhur ettiği takdirde ise mevkuf bulunan (13600) sehimden (1125) sehim' anaya (12475) sehim de kıza reddedilmek lâzım gelir.

Bu misalde dört oğul farz edilen hami, bir oğul olarak doğarsa zevce ile ana zaten sehimlerini almış olacaklarından mütebaki kıza verilen (1700) sehim ile dört oğul namına tevkif edilen (13600) sehim ki cem'an- (15300) eder, ikili birli olarak kız ile oğlan arasında taksim edilir, kız evvelce (1700) sehim almış olduğundan kendisine (34Ö0) sehim daha reddedilir, ba­ki (10200) sehim de oğlana aid olur.

Bilâkis hami. bir kız olarak tevellüd ederse zevce sehimlerini yine ta­mamen almış olacağı cihetle hami namına tevkif edilen (13600) sehimden anaya (180), kıza da (5860) sehim daha verilir, baki (7560) sehim de hamle aid olmuş olur. [35]

 

Hünsayı   Müşkilin Tevarüsü 

 

238 - : İnsanlar, ya erkek veya dişi olmak üzere iki. sınıf dır, bunların üçüncü bir sınıfı yoktur, ancak bazı insanlarda hem erkek hem de kadın âleti bulunur, bazı insanlarda da bunların ikisi de bulunmayıp göbeklerinden galiz bevle benzer bir şey ifraz ederler, işte bu gibi insanlar hüsnâ namını alırlar,  bunların erkek veya dişi oldukları taayyün ederse ana göre irse müstahik olurlar, fakat teayyün etmezse «hünsayı müşkil» namiyle haklarında aşağıdaki hükümler cereyan eder.

239 - : Bir insanın hünsâ olması, ya iki âletinin içtimamdan veya her iki âletin fikdamndan ileri geldiğine nazaran hünsalarda iki hal mutasav­verdir. Şöyle ki  : bir hünsâda iki âlet de mefkud olunca kendisinde sakal veya memenin zuhuriyle iştibah zail olarak vaziyeti teayyün eder. îki âlet de mevcut olunca bevl mahalli hakem kılınır, eğer erkeklik aletiyle bevl edi­yorsa erkek sayılır, kadınlık aletiyle bevl ediyorsa kadın olduğuna hükm edilir, diğer âlet, zaid bir uzuv bulunmuş olur. Ve eğer İki âletten de bevl ediyor ise bevlin ilk çıktığı âlete itibar olunur, diğerine itibar olunmaz. İki âlette bir anda t evi ediyor ise kendisinden ziyade bevl çıkan âlete göre hüküm verilir. Bu Imameyne göredir, imamı Âzam bu son hal hak­kında sükûtu ihtiyar etmiştir.

iki âletten müsavi miktarda bevl çıktığı    takdirde ise İmamı Azama göre diğer alâmetlerin zuhuruna intizar edilir. Şöyle ki : bulûğ çağında er­kekleri gibi ihtilâm olursa veya erkekler gibi mücameat ederse veya sa­kalı çıkarsa erkek olduğuna hükm edilir. Bilâkis kadınlar gibi hayiz görür­se, kadınlar gibi memesi kabarıp zuhur ederse, memesinden süt inerse veya kadınlar gibi gebe kahrsa, kadınlar gibi mücameat olunursa kadın oldu­ğuna hükm olunur. Bu son hususda da îmameyn sükûtu iltizam etmişlerdir.

240 - : Hünsanın ricale veya nisa'ya meyletmesi veya ihtilâm olması ve­ya hayiz görmesi gibi hafî olan hususlarda sözü muteberdir, bununla da vaziyeti teayyün eder. Hattâ bilâhare bu sözünden dönse de muteber olmaz, meğer ki sözünün hilafı zahir olsun, erkek olduğunu iddia ettiği halde çocuk doğurması gibi.

241 -  :  Hünsayı müşkil olup hali tebeyyün etmeyen bir şahıs, müverri-sinin vefatından kendisinden mukaddem    başka vâris bulunmazsa terikesi müstakillen kendisineait olur, fakat kendisiyle beraber başka vâris de bu­lunursa Esveül'haleyne göre mirasa   müstahik olur, yani : bir kere erkek, bir kere de kadın farz olunur, hangi farza göre az miras alması lâzım gelir­se ana göre kendisini hisse verilir, şayet iki halden birine    nazaran vâris olmayacak ise kendisine hiç bir şey verilmez.-

Meselâ : bir müteveffanın vârisleri bir oğliyle bir kızından bir de hün-saâyı müşkil bulunan bir çoğundan ibret bulunsa bu hünsaya bir kız sehimi verilir, çünkü bundan ziyade istihakı meşkûk, bu sehime istihakı İse müte-yakkendir.

Kezalik bir müteveffanın vârisleri zevciyle ana baba bir kız kardeşi ve baba bir kardeşi bulunan bir hünsayı müşkilden ibaret olsa bu hünsaya erkek farziyle hisse verilmez. Çünkü anın hakkında esveül'haleyn erkek farz edilmesidir, eğer kız farz edilse hisseye müshahik olacaktır, halbuki kız olduğu meşkûkdür, hisseye -naüiyet ise irse istihakm yakinen malûm olma­sına vabestedir.

Bu gibi meseleler, şu suretle tasvir edilir :

Görülüyor ki, birinci surette iki mesele tashihleri arasında rnübayenet bulunmakla aralarındaki nisbet malûm olmak İçin her biri diğerine tama­men zarp edilmiştir. Eğer aralarında muvafakat bulunsa idi, vafkleri zarp edilirdi. Bu zarp neticesinde erkek farz edilen hünsaya (42) hisseden (12) hisse, kız farz edilince de (7) hisse isabet etmektedir. Binaenaleyh kendisine ekallünnasibeyn (7) hisse verilir.

İkinci surette ise hünsâ, erkek farz edilince hiç bir hisseye müstahik ol­muyor, yani : asabadan olacakları için mahreci meselede kendisiyle hiza­sındaki kıza verilecek baki bir- şey kalmıyor, kız farz edilince (195) hisse­den (13) hisseye müstahik oluyor, sülüsam tekmil için südüs hisseye hiza­sındaki kız ile beraber müstahik oluyor. Halbuki kız olması meşkûkdür. Şek ise tevarüse manidir. Binaenaleyh kendilerine bir şey verilmez.

Bu meseleler, Hanefiyyenin muhtar olan kavline göredir, müfta bin olan da budur.

242 - : Şa'bîye göre hünsayı müşkile erkek ve kadın farz edilmeleri­ne göre müstahik olacağı iki nasibin nısfı verilir. Şöyle ki : böyle bir hünsâ kendisine çok kere erkek sehimi verilmesini, sair vârisler de kadın se­nimi verilmesini arzu edeceğinden aralarında münazaa zuhur edebilir, bir tarafı tercihe ise medar yokdur. Binaenaleyh münazaaya meydan vermemek için hünsâ bir kere erkek, bir kere de kadın farz edilir, bu iki hâle göre alacaSı sehimler cem edilir, kendisine bunların yansı verilir.

Maahazâ Şa'bînin bu kavlini tahriç hususunda imameyn ihtilâf etmiş­lerdir.

Şöyle ki : bir meyyitin veraseti meselâ : bir oğlu ile bir kızına bir 4e hünsâ bulunan bir çocuğuna münhasır olsa İmam Ebu Vusüfe göre oğula iki, kıza bir sehim verilir, hünsâya da üç sehimin yansı olan bir buçuk se­nim verilir ki. mecmuu dört buçuk sehim eder, kesre meydan vermemek için bu sehimîer iki ile zarp edilerek hâsıl olan (9) dan (4) sehim oğula, (2) sehim kıza, (3) sehim de hünsaya isabet eder. Sureti : îmam Muhammede göre ise bu meselede hünsâ, erkek farziyle terikenin beşte ikisi 2/5, kız farziyle de dörtte biri 1/4 isabet eder. Bu iki nasib ken­disine verilir, bu nısıf, iki hâle nazaran beşde bir ile, sekizde bir eder.

Binaenaleyh "mesele, kırkdan tashih edilir, sonra bu tashih ile zükûret ve önûsetten ibaret olan iki hali zarp edilerek hâsıl olan kırkdan vârislerin sehimleri alel'usul zarp ile tayin edilir. Sureti :

Görülüyor ki, bu meselede hünsaya erkek farziyle (16), kız farziyle (10) sehim düşüyor, sonra bunlar cem edilerek kendisine nısfı olan (13) sehim veriliyor. îki tahriç arasındaki fark da isabet eden sehimlerin mukayesesinden an­laşılmaktadır, imam Ebu Yusüfe göre hünsâ, bu meselede terikenin sülüsü­nü, îmam Muhammede göre ise sülüsden biraz noksanını almış oluyor.

Şa'bînin bu kavli, bir şahisda. iki zıd sıfatın içtimai gibi bir mehali mu-tazammın olduğundan kabul edilmemişdir.

243 - : Hünsayı müşkil henüz sagir ise kendisine ehassi nasibeyn ve­rilip terikenin bakisi diğer vârislere derhal tevzi edilirse de bu vârislerden ihtiyaten kefil alınır, bilâhare bulûğ ile hali tebeyyün eder de aldığı sehim haline muvafık bulunursa febiha, muvafık bulunmadığı takdirde noksan al­mış olduğu mikdarı diğer vârislerden veya kefillerinden ahz eder. Fakat bazı fukahaya göre aradaki fark mikdarı mal, hamide olduğu gibi tevkif edilir, filhal hiç birine verilmez, muahharan tebeyyün edecek hâle göre hareket olunur.                                                         N

(Malikîlere göre de hünsayı müşkil iki muhtelif bakımdan irs alacağı takdirde kendisine bir erkek nasibiyle bir kadın nasibinin nısıfları verilir, yani bu iki nasib cem edilerek mecmuunun yarısı ita olunur.)

(İmam Safi iye göre de hünsâ ile sair vârisler hakkında mefkud ile hamide olduğu gibi hal münkeşif oluncaya kadar ehassi takdireyne göre muamele yapılır.

Binaenaleyh bir müteveffa meselâ : liebeveyn bir erkek kardeşiyle bir de hünsâ bulunan bir çocuğunu terk etse bu erkek kardeşe bir şey verilmez, hünsaya da terikenin yalnız nısfı verilir, çünkü onun için ehassi tak-direyn kız olmasıdır. Terikenin mütebaki nısfı da hâlin tavazzuhuna kadar tevkif olunur. Bilâhare hünsânm erkek olduğu tebeyyün ederse bu nısıf da kendisine verilir, fakat kız olduğu anlaşılırsa bu nısıf, asabadan olmak üze­re iiebeveyn erkek kardeşe ait olur.) [36]

 

Ceddi Sahihin Liebeveyn Veya Lieb Kardeşler İle Muka Sem Esi 

 

244 - :  Ced ile benül'ahyafm, yani ana bir erkek ve kız kardeşlerin sukut edeceğinde ve ced hissesinin südüsden noksan olmayacağında müçtc-hidlerin ittifakı vardır. Ancak ced ile benül'âyan ve benül'allât, yani ­beveyn veya lieb kardeşler içtima edince bu kardeşlerin mirasa müstahik olup olmayacaklarında ve müstahik oldukları takdirde ceddin alacağı sehim-ler medarında beyne'müçtehidin ihtilâf vaki olmuştur.

Mezhebi muhtara göre ced ile içtima eden bilûmum kardeşler sakıt olurîar, mirasa müstahik olmazlar, çünkü ced, baba bulunmadığı takdirde alel'ekser baba makanuna kaim olur, hakkında baba ahkâmı cereyan eder.

Hazreti Ebu Bekir ile ana tabi olan îbni Abbas, îbni Zübeyr, îbni Ömer. Huzeyfe, Ebu Seidil'hudrî gibi eshabı kiramın ve Hazreti Aişenİn mezheb-leri bu veçhiledir, imamı Âzam İle Şüreyh, Ata, Urvetübnüz'zübeyr, Ömer ibni Abdil'aziz, Hasan, îbni Şîrîn bu mezhebi ihtiyar etmişlerdir. Müftâ bih olan da budur, nitekim evvelce de beyan olunmuştur.

Fakat Hazreti Ali ile ibni Mesuda ve Zeyd ibni Sabite göre benül'â'yan veya benül'allât veya her ikisi ced ile içtima edince ced ile sakıt olmazlar, çünkü ced, min cihetin babaya müşabih ise de min cihetin kardeşe müşa­bihtir, hakkında bazan kardeş ahkâmı cari olur, îmameyn ile İmam Mâlik ve imam Şafiî de bu mezhebi ihtiyar etmişlerdir. Şu kadar var ki, bu haî-lerde ceddin alacağı sehimîerin mikdarında ihtilâf vardır. Bu cihetle bu hu-susda Hazreti Ebu Bekirin mezhebinden başka başlıca üç rnezheb daha var­dır, bu üç mezheb sırasiyîe yazılmıştır.

245 - : Birinci mezheb, Hazreti Aliye aiddir. Bu mezheb şöylece hülâ­sa edilmektedir :

Evvelâ : ceddin hissesi südüsden noksan olmaz ise erkek kardeşler ile mukasemede bulunurlar, yani : ced de bir erkek kardeş sayılarak alacak­ları sehimîeri aralarında müsavat üzere taksim ederler. Fakat südüsden te­nakus ederse kendisine südüs verilir. Velhâsıl ceddin hakkında hangisi ha­yırlısı ise o iltizam olunur, nasibi südüsden noksan olamaz. Uç misal :

Görülüyor ki. bu misalde ced için mukaseme, südüsden hayırlıdır, çün­kü mukaseme suretinde (12) de (4) sehim, südüs suretinde ise (12) de (2) sehim almış oluyor. Bu nisbeti gösterme için iki mesele yapılmış, birinin vafkı olan dört diğerine zarp edilmiş, diğerinin vafkı ise bir olup zarbından bir eser hâsıl olamiyacağı cihetle anın zarbı terk olunmuş, her İki mes'ele-nin müşterek mahreci on iki olmuş, ve mezkûr 4 vafkiyle hizasındaki vâ­rislerin sehimîeri de ayrıca zarp edilmiştir.

Bu misalde ced için südüs ile mukaseme müsavidir. Çünkü her iki hal, de de terikenin altıda birine müstahik olacaktır.

Bu üçüncü misalde de ced için südüs, mukasemeden hayırlıdır. Çünkü mukaseme suretinde yedide bir hisse alacaktır.

Saniyen : ced ile benül'âyan ve benüTallât içtima edince mukasemede benüTallâta itibar olunmaz, onlar sakıt bulunurlar. İki misal :

Görülüyor ki, bu iki meselede lieb kardeşlerin hiç tesirleri ve hisseleri yoktur. Ced hakkında birinci meselede mukaseme, ikinci meselede de südüs hayırlı bulunmuştur. Binaenaleyh kendisine o veçhile hisse verilir.

Sâlisen : ced ile beraber yalnız liebeveyn veya kız kardeşler bulunursa bunlar asaba olmayıp sahibei farz olurlar. Bir misal :

246 - : îkinci mezheb, Ibni Mesud Hazretlerine aittir. Bu mezhep. de şu veçhiledir.

Evvelâ : ceddin hissesi sülüsden noksan olmadığı takdirde kardeşler ile beraber mukaseme ederler, mukaseme halinde sülüsden tenakus ederse kendisine sülüs verilir, bakisi de kardeşlere aid olur. İki misal :

Saniyen - : Ced ile beraber benül'âyan ve benül'allât içtima edince be­nürallâta itibar olunmaz. Nitekim Hazretİ Alinin mezhebi de böyledir. Bir

Salken - : CtKİ ile beraber yalnız kız kardeşler bulunursa bunlar asaba olmayıp sahibei farz olarak vâris olurlar. Bu husus da Hazreti Alinin mez­hebi gibidir. Bir misal :

 247 - : Üçüncü mezheb, Zeyd ibni Sabit Hazretlerine aittir. Bu mez-hebde şu veçhile telhis edilmektedir :

Evvelâ : Ced, benül'âyan ,ve benül'allât ile içtima edince mukaseme ile terikenin sülüsünden hangisi daha hayırlı ise kendisine o verilir. Mukaseme hayırlı olunca kız kardeşler ile beraber ikili birli, erkek kardeşler ile de müsavat üzere mirasa müstahik olurlar.

Meselâ : ced ile beraber bir erkek kardeş bulunsa ced hakkında muka­seme hayırlı olur. Ced ile beraber iki kardeş bulunsa hakkında mukaseme iîe sülüs müsavidir. Fakat daha ziyade erkek kardeş bulunursa ced hakkın­da sülüs hayırlı olur. Bir misal :

Kezalik : ced ile beraber iki veya üç kiz kardeş içtima edince hakkında mukaseme hayırlıdır, dört kız kardeş bulunursa mukaseme ile sülüs müsa­vidir, daha ziyade bulunursa sülüa hayırlı olur. Üç misal :

Görülüyor ki- birinci meselede cedde sülüs verilseydi hissesi altıda bir olur ve binaenaleyh tenakus ederdi. Üçüncü meselede de mükaseme tariki ne gidilseydi ceddin hissesi sekizde iki olur, dokuzda üçden noksan bulunurdu,

(Malikîler İle Hanbelilerin mezhebleri de bu veçhiledir.)

Saniyen - : Benül'ayan, benüTaüat ile beraber içtima edince ceddin his­sesini taklil için benül'allât da kısmete dahil olur, ced naşİDini alınca be-nuTallât bir şey almaksızın aradan çıkar, baki bütün benülayana ikili birli olarak verilir. Çünkü benül'allât, benül'ayan bulunmayınca ced ile beraber vâris olurlar, benî ayana karşı sukut etmeleri cedde karşı da sukut etme­lerini icab etmez, iki misal :

Görülüyor ki, birinci meselede ced için sülüs ile mükaseme müsavidir. Ah lieb bulunduğu için âdeta üç kardeş içtima etmiş, her birine bir sülüs isabet eylemiştir. Sonra lieb kardeş Üebeveyn kardeş ile sakıt olduğundan anın hissesi de liebeveyn kardeşe verilmiştir. Eğer baba bir kardeş olma­saydı ced için mükaseme daha faidîli olur. terıkenin nısfına müstahik' bulu nurdu. Binaenaleyh baba bir kardeş v^ris olmadığı halde ceddin hissesini azaltmıştır.

ikinci meselede ise ced için mükaseme hayırlı olduğundan kendisi de bir erkek kardeş sayılarak kendisine beşde iki senim verilmiştir. Eğer baba bir kız kardeş' olmasaydı hakkında yine mükaseme hayırlı olacağından te-rikenin nısfına müstahik bulunacaktı.

Bu meselede de baba bir kız kardeş, baba ana bir erkek kardeş İle sa­kıt olduğundan mefruz hissesi ana baba bir erkek kardeşin sehimlerine zam edilmiştir.

Sâlisen - : Ced ile beraber benül'ayandan yalnız bir kız kardeş ile be-nül'allâttan da bazı kimseler bulunsalar ced, hakkında hayırlı olan hisseyi, liebeveyn kız kardeş de terikenin nısfını, alır, baki bir şey kalırsa o da be-nül'allâttan olanlara verilir. Bir misal :

Görülüyor ki, bu misalde ced hakkında mükaseme hayırlı olduğundan kendisine o veçhile hisse verilmesi icab eder. Şöyle ki : birinci meselede mükaseme tariki iltizam edilerek cedde iki kız kardeş hissesi verilmiş, bi­naenaleyh meselenin mahreci olan (60) dan (24) sehim almıştır. Halbuki kendisine ikinci mesele veçhile sülüs verilecek olsa idi (60) dan (20) sehim atması lâzım gelirdi, o halde tebeyyün ediyor ki, ced hakkında mükaseme hayırlı bulunmuştur.

Bu meselelerde kesir bulunduğundan alel'usul meselelerin mahreçleri iki defa  (2) adediyle zarp olunmuş ve iki meselenin mahreçleri arasında mu-1 vafakat birrubu' bulunduğundan her birinin vafkı diğerine zarp edilmekle müşterek mahreç (60) olmuştur.

Bu mesele de baba bir iki kız kardeş yerine bir baba bir kız kardeş bu­lunsa idi kendisine hiç bir şey kalmazdı, vücud ve ademi müsavi olurdu. Çünkü bu takdirde ced, kendisine hayırlı, olmak üzere terîkenin yine müka­seme tarikiyle nısfını alır, diğer nısfı da ana baba bir kız kardeşe verilir. Baba bir kız kardeşe bir şey kalmazdı.

Benül'âyandan iki kız bulunduğu takdirde de hüküm böyledir. Sureti :

Rabİan : benî a'yan İle veya beni allat ile veya her ikisiyle beraber bir zî sehim de bulunursa ced için mükaseme ile südüsden ve sülüsü mâ yeb-kadan her hangisi hayırlı ise o verilir. Uç misal.:

Görülüyor ki. cedde birinci meselede mükaseme tarikiyle terikeden zev­cin sehimi çıktıktan sonra kalan bakini nısfı verilmiştir. Eğer südüs veya bakinin sülüsâ verilse idi istihkakı tenakus etmiş olurdu.

îkinci meselede de hakkında hayırlı olduğundan terikenin südüsü veril­miştir, zira ced, aheveyn ile mükasemede bulunsa idi kendisine iki sehimin sülüsü düşerdi ki bir sehimin iki sülüsüne muadildir. Bilâkis cedde mâ yeb-kanın sülüsü verilse idi kendisine bir sehimin iki sülüsü düşerdi ki iki sehi­min bîr sülüsü demekdir. Halbuki terikenin südüsü verilince (6) da tam bir sehim almış oluyor.

Üçüncü meselede de sülüsü mâ yebka hayırlı olduğundan o verilmiştir. Şöyle ki : mesele bidayeten altıdan olup ceddeye südüs sehimi verüdikden sonra baki beşin sülüsü cedde aid bulunmuşdur, fakat beşin sülüsü kesirsiz bulunmadığından sülüsün mahreci olan (3) altıya zarp edilmekle (18) hâsıl olmuştur. Bundan ceddeye üç hisse verilip baki on beşden (5) sehim cedde. (8) sehim iki erkek kardeşe, (2) sehim de kız kardeşe verilmiştir.

Şayed cedde mükaseme tarikiyle sehim verilecek olsa idi mesele (42) den tashih edilir, kendisine bundan on sehim düşerdi. Bilâkis südüs suretiyle hisse verilecek olsa idi mesele (30)) dan tashih edilir, kendisine bundan beş sehim isabet ederdi. Şüphe yok ki on sekizde beş, kırk ikide ondan ve otuz­da beşden daha ziyadedir.

Hâmisen : bazı ahvalde ced için südüs hayırlı olur da ana baba bir ve­ya baba bir erkek ve kız kardeşler için bir şey kalmaz. Bir misal :

Görülüyor ki, bu meselede ced. eshabı feraizden olmak üzere südüs al­mış, liebeveyn ah ile uht ise asabadan bulunmuşlar ise de meselenin mah­recinden kendilerine bir şey kaîmamışttr. Eğer ced, uht ile beraber asaba olarak rnükaseme tarikiyle hisse alsa idi on ikide bir hissenin sülüşanma müstahik olacak idi. Bilâkis mâ yebkanın sülüsünü alsa idi kendisine on iki­de bir hissenin sülüsü isabet edecek idi.

Sâdisen : îiebeveyn ve îieb uht ced ile beraber daima asabadır. Yalnız bundan «meselei ekderiyye» müstesnadır, o meselede uht, sahibei farz olur­da alacağı sehimler ceddin sehimîerine zam edilerek aralarında ikili birli taksim dilir. Çünkü ced hakkında mükaseme hayırlı bulunur. Mesele şudur:

Görülüyor ki, bu mesele de ceddin südüs hissesi uhtün nısıf hissesiyie cem edilerek (4) olmuştur. Fakat bu dört anlara müstakim olmadığından adedi rüüsleri olan üç, asıl meseleye zarp edilmiş, hâsıl olan (27) den zevce (9) ümme (6) ced ile uhte de (12) verilip bu on iki aralarında ikili hirli ola­rak taksim edilmiştir.

Bu meseleye «Ekderiyye» denilmesi, ya Ekder kabilesinden bir kadın hakkında tatbik edilmiş olduğundan veya sair bir münasebetten münbaisdir.

Bu meselede uht yerine bir ah veya iki uht bulunsa idi mesele ne Ekde­riyye. ne de avliyye olurdu. Çünkü bir ah bulunduğu takdirde mesele altı­dan tashih edilir, nısfı zevce, sülüsü ümme, südüsü cede verilir, ah ise asaba olup sahibi farz kılınamayacağı cihetle kendisine altıdan bir hisse kal­mazdı.

Kezalik : iki uht bulunsaydı ümmün istihkakı sülüsden südüse intikal eder, mesele (12) den tashih edilir, bunun nısfı zevce, südüsü ümme, bir südüs de cedde, mütebaki iki de iki uhte verilir, avliyyeye mahal kalmazdı, iki suret :[37]

 

Münaseha Meseleleri   

 

248 - : Bir ölünün terikesi henüz taksim edilmeden vârisleri arasından bir kaçının vefatı vukubulabileceği gibi vârislerinin vârislerinden de vefat edenler bulunabilir, bu halde birinci ölünün terikesinden ber hayat olan vâ­rislerine ve vârislerinin vârislerine ne kadar sehim  düşdüğünü,  meselâ  : bir akrdan bütün bu vârislere ne kadar hisse isabet edeceğini tayine hacet görülür.

işte bu halde yapılacak olan ve «münaseha» namını alan irs meselesi hakkında aşağıdaki ihtimallere göre muamele yapılır.

249 - : ikinci Ölünün vârisleri birinci ölünün vârislerinden ibaret olup terikenin taksiminde tağyir bulunmazsa münaseha tarikine gidilmez, terike-nin kâffesİ mevcut vârisler arasında hissei irsiyyelerine göre taksim edilir.

Meselâ : bir ölünün vârisleri bir zevcesinden mütevellit iki oğlu ile iki kızından ibaret iken henüz terikesi taksim edilmeden bu kızlardan biri bun­lardan başka vâris bırakmaksızın vefat etse bu kız hiç yok imiş gibi sayılır, terike mütebaki iki oğlan ile bir kız arasında taksim edilir, bu halde mese­le, beşden tashih edilmiş olacağından ikişerden dört sehim iki oğlana, bir sehim de bir kıza isabet olur.

250 - : İkinci ölünün vârisleri birinci ölünün vârislerinden ibaret ol­makla beraber kısmette tegayyür vaki olur, yahut ikinci ölünün vârisleri kısmen veya tamamen başka bulunursa her ölü için ayrıca bir mes'ele tan­zim edilir. Bu ölüler birer batan sayılır, ve bu batınlar pek çok teaddüd edebilir.

Bu halde evvelâ : birinci ölünün meselesi yapılarak terikesinden vâris­lerinin sehimleri gösterilir, saniyen : ikinci ölünün meselesi yapılıp birinci meseleden kendisine isabet eden ve mâ filyed namını alan sehimden vâris­lerine isabet eden mikdar tesbit edilir.

Şöyle ki : mâ filyede bakılır : eğer bununla ikinci meselenin tashihi ara-sında istikamet var ise bu ma filyed ikinci ölünün vârislerine istihkaklarına göre taksim edilir, başka muameleye hacet kalmaz. Fakat mâ filyed ile mezkûr tashih arasında muvafakat bulunursa buikinci tashihin vafkı birinci tashihin mecmuuna zarp edilir, hâsılı zarp iki meselenin müşterek mahreci olmuş olur. Böyle olmayıp da mâ filyed ile ikinci tashih arasında mübayenet bulunursa ikinci tashihin tamamı birinci tashihin mecmuuna zarp olunur, hâsılı zarp, iki meselenin müşterek mahreci olur.

Bu muvafakat veya mübayenet suretinde iki ölünün mahreci meseleden sehimlerini tayin için yapılacak muamele şudur :

Evvelâ : birinci ölünün vârislerinin sehimleri kendi meselelerinin tashi­hine zarp edilen aded ile -ki muvafakat suretinde ikinci tashihin vafkı ve mübayenet suretinde tamamıdır -zarp olunur, sonra da ikinci ölünün vâ­rislerinin sehimîeri de muvafakat suretinde mâ filyedin vafkı ile- mübaye­net suretinde tamamiyle zarp olunur, hâsıl olan mikdar kendilerinin sehim­leri olmuş olur.

Bir mes'elenin veya mâ filyedin vafkı birden ibaret olursa -bir tesiri olmayacağından -zarba lüzum görülmez.

Münasehaya bir misal :

Görülüyor ki, bu misalde evvelâ : ilk vefat eden Hindin terikesi (36) dan tashih edilip bundan (9) senim Halide. sehim Zeynebe, (14) sehim Zey-de, (7) sehim de Haticeye isabet etmiş, daha terike taksim edilmeden Zey­neb de vefat etmekle onun meselesi de (8) den tashih edilmiş, mâ filyedi olan (6) ile bu (8) arasında muvafakat binmsıf bulunduğundan sekizin vaf­kı olan (4) birinci meselenin tashihine zarp edilerek hâsılı jjarp (144) olmuştur.

Saniyen : her ölünün vârislerinin bu (144) den sehimlerinin tayin,için birinci meselenin tashihine zarp edilen mezkûr dört ile birinci Ölünün vâ­rislerine aid sehimler zarp edilmiş, ikinci ölünün mâ filyedi olan altının vafiu, yani : nısfı olan üç İle de bu ikinci Ölünün vârislerinin sehimleri zarp olunmuştur ki. bütün bu sehimlerin mecmuu (144) den ibarettir.

251 - : Birinci ölüye ait terike henüz taksim edilmeden, vârisler ara­sından ikinci, üçüncü, dördüncü... bir şahıs dahi vefat edip kendi vârisle­rini terk eyleseler birinci ile ikinci mesele arasında yapılan muamele, tek­rar birinci ile bu üçüncü, dördüncü meseleler arasında yapılır. Şöyle ki : Ölüler, tarihi vefatlarına göre biribirini müteakip yazılıp her birinin mese­lesi ayrıca tanzim edilir, birinci ile ikinci meselenin tashihi müşterekleri, birinci meselenin tashihi makamında sayılıp üçüncü mesele dahi ikinci ma­kamına ikame olunur, mâ filyed ile bu meselenin tashihi arasında nisbet aranır.mesele dahi ikinci mesele makamına ikame edilir, daha ziyade vefat vu­kuunda daima son ölünün meselesine nazaran evvelki meseleler, birinci me­sele mesabesinde sayılır.

Binaenaleyh bu meseleden ya vafkları veya tamamlan, birinci meselenin mecmuuna zarp edilerek hâsılı, bütün meselelerin müşterek mahreci bulun­muş olur. Ve bu meselelerin vafklerile veya tamamlariyel evvelki mesele-lerdeki vârislerin sehimleri zarp edilir ve her mâ filyedin tamamiyle veya vafkiyle de bunun ait olduğu ölünün vârislerine mahsus sehimler zarp edi­lir. Hasılı zarpların mecmuu, birinci meseledeki tashihin mecmuuna müsavi 252 - : Münaseha meselelerine dair yazılacak bir fetva veya karar su­reti, yukarıdaki münasehaya nazaran şu veçhile olur  :

Müteveffa Zeydin terikei emlâki bitarikil'münaseha (4608) sehim itibar olunarak (1376) şar sehimden (2752) senimi Amr ile Bekre, (96) senimi Ali­ye (384) sehimi Afifeye, (172) senimi Salihaya, (602) sehimi Reşide ve üç yüz birer sehimden (602) sehimi de Saide ile Müfideye şer'an mevrus oldu­ğu beyan olunur. [38]

 

Terîkelerîn Varisler Arasında Taksimi 

 

253 - :  Bir ölünün terikesini vârisleri  arasında    muayyen hisselerine göre taksim etmek için aşağıdaki kaidelere riayet olunur.

1 - : Terike iîe vârislerin sehimleri arasında mümaselet mevcud olur­sa, zarp ve taksim gibi bir ameliyyeye hacet kalmaz, meselei mirasiyyele-rinden her vârise veya her fırkaya ne isabet ederse, terikeden de o kadar hisse isabet eder. Meselenin  (24) den- terikenin    dahi (24) liradan ibaret olması gibi.

2 - : Terike ile vârislerin sehimleri arasında muvafakat, tedahül veya mübayenet bulunursa terikenin mecmuu meselenin tashihine taksim edilme­li, sonra hâsılı kısmet ile her vârisin veya her ferikin sehimleri de zarp edil­melidir. Bu suretle her birinin terikeden müstahik olduğu mikdar teayyün etmiş olur. En kolay olan kaide budur. Vafk ve saire    teharrisine lüzum yokdur.

Meselâ : Bir müteveffanın vârisleri bir zevcesiyle validesinden bir de bir oğlundan ibaret olsa meselei irsiyyeleri (24) den olup bundan zevcesine (3), validesine (4), oğluna da (17) sehim isabet eder. Şimdi bu müteveffanırr terikesi (600) lira bulunsa bundan bu vârislere kaçar lira düşecektir?.. Bunu tayin için evvelâ bu altı yüz lirayı yirmi dörde taksim ederiz, hâsılı kısmet yirmi beş olur. Sonra zevcenin (3) sehimini bu (25) ile zarp ederiz, hâsıl olan (75) onun terikeden hissesi olur. Kezalik : ananın (4) sehimini de (25) ile zarp ederiz. Hâsıl olan (100) de onun hissesini teşkil eder. Oğu­lun (17) sehimini de (25) ile zarp ederiz (425) hâsıl olur ki bu da oğulun his­sesinden ibarettir. Bunların mecmuu ise (600) dür.

Maahaza tashihi mesele ile terike arasında muvafakat bulunduğu tak­dirde terikenin vafkı vârislerin ellerindeki sehimlere zarp, badehu mesele­nin vafkına zarp edilirse harici kısmet yine her vârisin hissesini göstermiş olur. Bu usul, hisabca ihtisarı müstelzim olduğundan daha .muvafık görül­müştür.

3 - : Bilâ kesir tam adedli veya maalkesir tam adedli, meselâ beş yüz liradan veya beş yüz lira elli kuruştan ibaret bir terikenin vârislere taksi­mi neticesinde bir mikdar kabili taksim olmayan kesir kalırsa bu kesir ka­bili taksim bir meblâğa tahvil edilir.

Meselâ : terike bir mikdar liradan ibaret ise küsur kalan mikdar kuru.§a tahvil edilir, kuruşdan küsur kalırsa paraya, paradan küsur kalırsa akçe­ye, akçeden küsur kalırsa pula tahvil edilir.

Şöyle ki : bir lira yüz kuruş, kırk para, bir para üç akçe, bir akçe de üç veya dört pul sayılır, her vârisin istihkakı bunlardan verilerek ikmal edilir. Bir misal :

Bir ölünün vârisleri bir zevcesiyle validesinden bir de ana baba bir er­kek kardeşinden ibaret bulunsa meselei mirasiyyeleri on iki den olup bun­dan üç hisse zevcesine, dört hisse validesine, beş hisse de kardeşine isabet eder.

Şimdi bu ölünün terikesi de (445) lira (50) kuruştan ibaret farz edelim: Evvelâ : bu meblâğı meselenin mahreci olan (12) ye taksim edersek harici kısmet (37) lira, (12) kuruş, (20) para eder. Şimdi her-vârisin hissesi bun­lara zarp edilince zevceye (îîl) lira. (37) kuruş, (20) para düşer, anaya da (148) lira (50) kuruş düşer, öz erkek kardeşe de (185) lira, (62) kuruş, (20) para isabet eder ki mecmuu (445) lira, (50) kuruştur. Hülâsası : [39]

 

Terikelenin Garimler Arasında Taksimi

 

254 - : Bir ölünün terikesi borca müstağrak olunca evvelâ : teçhiz ve tekfinine aid masarif çıkacağından mütebaki kısmı dayinlere verilir. Bu halde dört ihtimal vardır. Şöyle ki :

1  - : Mütebaki terikenin mecmuu borcun    mecmuuna tamamen tekabül eder, fazla ve noksan bir şey bulunmaz. Bu halde fcer dain, alacağını tama­men alır, nîzaa mahal kalmaz, terikenin de    borcun da yüz liradan ibaret olması gibi.

2 - : Terikenin mikdan, borcun mikdârından    noksan olmakla beraber borç yalnız bir daine aid olur- bu halde de nizaa mahal yokdur, mevcud te­rike tamamen bu daine verilir, terikenin mikdan yüz, ( borcun mikdan yüz elli lira olmak gibi.

3 - : Terikenîn mikdan, borcun mikdârından noksan olur, fakat dayin-lerin alacakları biribirine müsavi bulunur. Bu halde de nizaa mahal yokdur. Terikeyi aralarında müsavat üzere taksim ederler, terikenin mikdan yüz lira, iki dainden her birinin alacağı da yetmiş beşer lira olması gibi ki her birine elli lira isabet eder.

4 - : Terikenin  mikdan  borcun  mikdârından noksan  olmakla beraber dayinlerin alacakları da mütefavit bulunur. îşte bu surette sehimleri muh­telif vârisler hakkında yapılan muamele veçhile hareket olunur. Yani : her dayinin alacağı bir vârisin hissesi menzilesine, borcun mecmuu da mesele­nin tashihi menzilesine tenzil edilir, bunların    aralannda tevafuk, tedahül veya tebayün bulunduğuna göre muayyen ameîiyyei hisabiyye yapılır. Fa­kat bu hususda da en basit bir ameliyye olmak üzere tevafuk ve sarie nis-betleri araştırılmaksızın evvelâ  : terikenin mecmuu,    deynlerin mecmuuna taksim edilir, sonra da her dayinin alacağı harici kısmete zarp olunur, hâsılı zarp kendisine terikeden düşen mikdardan ibaret olmuş, olur.

Meselâ : bir müteveffanın terikesi (500) lira olduğu halde borcunun mecmuu (750) .liradan ibaret olup bunun (350) lirası Zeyde, (250) lirası Am-re, (150) lirası da Bişre aid bulunsa bunların mecmuu olan (750) lira, tasnihi mesele mesabesinde telâkki edilir, terikeyi teşkil eden (500) lira kuruşa tahvil edilerek bu (750) liraya taksim edilir, sonra da bu dayinlerden her birinin alacağı harici kısmete zarp olunur, hasılı zarp kendisine verilir.

Bu misalde beyan olunduğu veçhile hisab ameliyyesi yapılınca harici kısmet (66) kuruş (26) para (2) akçe olur. Zeydin matlûbu olan (350) bun­lara zarp edilince hasılı zarp (233) lira (33) kuruş (13) para' (1) akçe eder. Diğerleri hakkında da bu veçhile zarp muamelesi yapılır, bunun neticesinde (500) liradan Zeyd ile arkadaşlarına isabet edecek mikdar şöyle olmuş olur: [40]

 

 (   Z   E   Y   L   )

 

ARAZİ I  EMİRİYYE VE MEVKUFENİN İNTİKALATI HAKKINDADIR.

 

İÇİNDEKİLER : Arazinin aksam ve envai. Arazinin sureti intikali. Ica-reteynli müsakkafat ve müstagallâttn intikali (1331) tarihli İntikal kararna­mesi  sureti.  İntikale  mani olan sebepler. [41]

 

Arazinin  Aksam Ve  Envai  

 

255 - : «Emvali gayri menkule» denilen şeyler başlıca iki kısımdır. Bi­rinci, kısım,  eşhas tarafında» mülkiyet üzere tasarruf olunan arsalar ha­neler,   hanlar,   dükkânlar,    ve mülk arazidir.    Arazii Öşriyye ve hariciyye de bu kabildendir/Bunların vârislere intikali hakkında ahkâmı şer'iyyemize nazaran tamamen feraiz ahkâmı cereyan eder. İkinci kısım, hükümete veya ciheti vakfa ait olup bir bedel mukabilinde tasarrufu ahaliye ihale ve tefviz olunan arsalar, haneler, hanlar, bir takım arazi ve sairedir. Bunlarda te­varüs cari olmaz, yalnız (intikali âdi) denilen bir intikal carî olur ki bunu tayin etmek hakkı veliyyül"emre veya vâkıfa aiddir.

256 - : Türkiyede arazi beş kısma ayrılmıştır : Arazii memlûke, araziyi emiriyye, araziyi mevkufe, araziyi metruke, araziyi mevat.

257 - :  Araziyi memlûke, dört nevidir. Birinci nevi, kura ve kasabat derûnunda bulunan arsalar ve kenarlarında bulunup mütemmimi sükna itibar olunan nihayet nısıf dönüm mikdarı yerlerdir.

Mamafih bu arsaların karyeler ve kasabalar içinde bulunması her halde mülk olması için kâfi değildir, belki bunlar araziyi Öşriyye ve haraciyye vejyst ihya edilmiş mevatdan veya usulen hükümetten temellük edilmiş yer­lerden olmalıdırlar. Nitekim muhacirlere verilen yerler mülk değildirler.

İkinci nevi, araziyî emiriyyeden bil'ifraz mesağı şer'îye mebni mülkiyet veçhile tasarruf olunmak üzere temlik edilmiş olan arazidir.

Üçüncü nevi, araziyi öşriyyedir.

Dördüncü nevi, araziyi haraciyyedir. îşte bu dört nevi arazinin intikali feraiz ahkâmına  tabidir.

258 - : Araziyi emiriyye, rakabesi beytül'mâle aid olarak ihale ve tefvizi, hükûfet tarafından' icra oluna gelen tarla, çayır, yayla, kışlak, korular ve emsali yerlerdir  ki, mukaddeme ferağ ve mahlûlât  vukuunda  sahibi  arz itibar olunan timar ve zeamet eshabımn ve bir aralık mültezim ve muhas-siîlerin izin ve tefviziyle tasarruf olunur iken muahharan bunların ilgasiyle, elhaletü hâzik hükümet tarafından bu hususa memur olan zevatın izin ve tefvizîeriyle tasarruf olunup mutasarrıflarının yedlerine tapu senedi verilir, bu nevi arazi, mutasarrıflarının vefatında vârislerine kanunun tayinine göre intikal eder.

259 - : Araziyi mevkume, iki kısımdır, birinci kısım, sahihan araziyi memlûkeden iken şer'i şerife tevfikan vakf olunmuş arazidir. Bu kısım ara­ziyi mevkufenin rakabesi ve bilcümle hukuki tasarrufiyesi vakfı canibine aiddir, bunlarda şartı vâkıf her ne ise o veçhile amel olunur. İkinci kısım, araziyi emiriyyeden    biFifraz bizzat ûlülemr veya anın izniyle    başkaları tarafından bir ciheti hayriyyeye vakf edilmiş arazidir. Bunlara  :  (irsad ve tahsisat, kabilinden vakıf) ve (gayri sahih vakıf) namı verilir ve üç nev'e ayrılır : 

Birinci nevi, rakabesi beytülmâle aid olduğu gibi hukuki tasarrufiyesi de beytülmâle aid olup yalnız aşar ve rüsumatı bir cihete vakıf ve tahsis kılınmış olan arazidir. Bu arazinin aşarı, ve harcı ferağ ve intikali ve be­deli rnahlülâtı tarafı vakfa aid İse hukuki tasarrufiyesi yine hükümete aid­dir. îşte bu nevi araziyi mevkufe hakkında kanunen intikal ahkâmı cereyan eder, aşağıda beyan edilecek araziyi mevkufeden maksad da budur.

İkinci nevi, a'şar rüsumatı beytülmâle âit olup yalnız hukuki tasarru­fiyesi, meselâ : bir zaviyenin zaviyedânna veya bir medresenin müderrisine veya gazilerden birine vakıf ve tahsis edilmiş arazidir.

Üçüncü nevi, hem hukuki tasarrufiyesi ve hem de a'şar ve rüsumu cami ve medrese gibi bir cihete vakıf ve tahsis edilmiş arazidir. Bu iki nevi araziyi mevkufede ise ferağ ve intikal gibi kanunî hükümler carî olmaz. Bunların hukuki tasarrufiyesi yalnız tarafı vakfa aid bulunur, vâkıflarının tayinleri veçhile tasarruf olunur.

260 - : Araziyi metruke iki kısımdır. Biri umum nâs için terk edilmiş yerlerdir. Tariki âm gibi. Diğeri de bir kasaba, bir karye veya mücavir karyeler ahalisine terk ve tahsis edilen yerlerdir.  Mer'alar gibi. Bunlara âmme hukuku taallûk .ettiğinden bunlar, eşhasa intikal etmez, bunlar da ne feraiz ve ne de intikal kanunu hükmü carî değildir.

261 - : Araziyi mevat, müşevviği şer'îye mebni bir kimseye temlik edi­lirse hakkında ferâiz hükümleri carî olur, arazi kanunu mucebince birinin tasarrufuna izin verilirse hakkında arazi kanunu hükümleri cereyan eder. ana göre intikali icra edilir, şöyle ki 

Arazi kanununun (103) üncü maddesi mucebince bâ tapu kimsenin ol­mayan ve minelkadim kasabalar ve karyeler ahalisine tahsis kılınmayan ve aksayı ümrandan cehirüssavt olan kimsenin sayhası istima olunmaycak de­recede kasabalara ve karyelere uzak bulunan kûhi, taşlık, kıraç, pırnahk ve otlak gibi hali mahaller araziyi mevat olup bu makule yerlerden birine zarureti olan kimseler rakabesi beytülmâle ait olmak üzere meccanen me­murunun izniyle müceddeden yer açıp tarla ittihaz edebilir, ve sair hakkında mer'iyyül'icra oîan ahkâmı kanuniye tamamiyle bu misillû yerlerde de carî olur. [42]

 

Arazinin Sureti İntikali  

 

262 - : Türkiye'de bidayeten araziyi emiriye ve mevkufe mutasarrıfla­rının vefatları halinde evlâdına intikal etmeyip mahlûl. olur, hükümet tara­fından başkalarına ihale ve tefviz olunurdu. Bu hal, ziraatın tevessüü ve arazinin imarı bakımından muvafık görülmediğinden (975) tarihinde araziyi emiriyenin mutasarrıfları vefatında erkek evlâdlarına meccanen ve kız ev-lâdlanna tâpuyı misi ile intikali usul ittihaz edilmiştir.

Bilâhare (1010) ve (1018) ve (1264) tarihlerinde intikal dairesi biraz daha tevsi edilmiş, nihayet  (1274) tarihinde Arazi Kanunu neşrolunmuşdur.

263 - : (1274) tarihli Arazi Kanununun intikale aid maddeleri şunlardır: (54 : Madde) Araziyi emiriye ve mevkufe mutasarrıf ve mutasarrıf ele­rinden biri fevt oldukda uhdesinde olan arazi erkek ve kız evlâdına, gerek arazinin olduğu mahalde bulunsunlar ve gerek diyarı aharda olsunlar mecca­nen bilâ bedel mütesaviyen intikal eder. Yalnız erkek yahut yalnız kız ev­lâdı olur ise kezalik biîâ bedel müstakülen intikal eder.

(Arazi mutasarrıflarından biri fevt olub da zevcesi hâmil bulunduğu hal­de ol arazi hamlin zuhuruna kadar tevkif olunur.)

(55 Madde) : Araziyi emiriye ve mevkufe mutasarrıf ve mutasarrıf ele­rinden bilâ veled vefat edenlerin arazisi babası var ise ana yokise validesine. . ber minvali sabık meccanen intikal eder.

(56 : Madde) : Müteveffa veya müteveffatın bazı evlâdı hâzır ve mev-cud ve bazı evlâdı gaybeti münakatıa ile gaib ve mefkud olduğu halde ara­zisi hazır ve mevcud olanlara verilir. Ancak gaib olan evlâd babasının vefatı tarihinden itibaren üç sene müddet zarfında zuhur eder ise yahut hayatta olduğu mütehak«k olur ise ol araziden hissesini alır.

Baba ve ana hakkında da hüküm bu veçhiledir.

57 : Madde} Üç sene gaybeti münkatıa ile gaib olub hayat ve mematı malûm olmayan kimsenin arazisi maddei sabıkada beyan olunduğu veçhile evlâdına ve evlâdı yokise babasına ve babası yokise anasına intikal eder, ve bunlardan biri olmadığı halde müstahikki tapu olur, yani : berveçhi âti hakkı tapu eshftbı var ise tapuyu misliyle anlara ve eğer yokise bilmüza-yede talibine tefviz olunur.

(58 : Madde) : Asakiri şahaneden olup diyarı aharda bilfi'l hizmeti as­keriyede bulunmakda olan kimseye gerek hayatı malûm olsun ve gerek gay-beti münkatıa ile gaib bulunsun babası ve anası ve evlâdı arazisi kendisine intikal ederek mevti şer'an tahakkuk eylemedikce ol arazi bir kimseye tef-g viz olunamaz. Şayed tefviz olunmuş ise ol kimse, her ne zaman zuhur eder ise kendisine intikal etmiş olan araziyi her kimin yedinde bulur.ise andan zapt ve tasarrufa salâhiyeti vardır,                                                 .

Fakat hukuki araziyi siyaneten bu misillû asakiri şahanenin arazileri em­val ve eşyalarını hıfz eden akriba ve ümenalarına, yokise ahar bir kimseye ziraat ettirilip hukuki arazi tahsil ve istifa olunur. Sahipleri avdet edince bedeli icare, hissei hâsılat alamazlar.

(59 : Madde) : Bu maddeye nazaran mahlûî kalan arazide hakkı tapusu olanlar şunlardır :

Evvelâ : vefat eden mutasarrıfın liebeveyn ve lieb er kardeşleri. Sani­yen : liebeveyn veya îieb kız kardeşleri. Salisen : oğlunun oğlu ile oğlunun kızı. Rabian : zevçler veya zevceler. Hâmisen : liüm er ve'kız kardeşleri. Sâdisen : kızının oğlu ile kızının kızı. Sâbian : arazi üzerinde mülk eşcarı ve yahut mülk ebniyesi bulunduğu halde kendilerine bu eşcar ve ebniyenin in­tikal edeceği vârisleri. Sâminen : ol arazide şerik ve halit bulunanlar. Tâ-sian : bunlar da yok ise o arazinin bulunduğu karye, ahalisinden yere zaru­ret ve ihtiyacı olanlar.

264  - : işte mahlûî arazi yukarda yazılan kimselere sırasiyle ve tapu­yu misliyle verilir. Bu hakkı tapu eshabından kimse bulunmadığı veya bu­lunduğu halde araziyi tapuyı misliyle kabul etmediği takdirde o arazi sırf mahlûî olarak bilmüzayede talibine tefviz olunur.

(Tapu) : Hakkı tasarruf mukabilinde verilen ücreti muacceledir ki ha kûmet için memuru tarafından ahz ve istifa olunur. Araziyi emiriyyenin ta­sarrufunu nâtık yazılan sened mânasında da müstameldir. Buna : «Senedi Hâkanî» de denilir.

(Hakkı tapu) : Araziyi emirîye ve mevkufeyi tapuyi misi ile ,teı"viz et­mek salâhiyetidir.

(Tapuyu misi) : Arazinin mikdar ve dönümü ve hududunu ve hasbel'mev-ki kuvvei nabitesine göre şeref ve itibarını bilir bîgarz erbabı vukufun ta­yin edecekleri bedeli muayyendir.

 (Hakkı tapu eshabı) : Araziyi emiriyye ve i'evvuz etmek hakkına malik olan kimselerdir ki, me^1 59 uncu maddeye nazaran dokuz zümredir.                                              

265 - :  (17 muharrem 1284) tarahinde intikal daj.   . rfaha ziyade tevsi

edilerek hakkı tapu eshabı dokuzdan üçe münhasır k*n    A   bu cihetle (1274) tarihli kanunun intikale aid maddeleri şu suretle tâdij   Jgfamışdır :

(55 : Madde) Bâ tapu tasarruf olunan araziyi emi^ ve mevkufenin ev­lâdı zükûr ve inasa mütesaviyen intikali hakkında anunnamei Hüma­yununun tayin eylediği ahkâm ve müsaadat kemakân ^ ^ olup fakat arazi­yi emiriyye ve mevkufenin evlâdı zükûr ve inası mevçU(j oirnadığı halde uh­desinde bulunan arazi saniyen ahfadına, yani : evlâdı z^ûr v& masının oğlu ve kızına sâlisen ; baba ve anasına râbian ; liebeveyn ve Heer' karındaşı­na hâmisen : liebeveyn ve lieb kız karındaşına sâdisen : Uum er karındaşı­na, sâbian : liüm kız karındaşına bilâ bedel mütesaviyen intikal edeceği ve tâdad olunan vereseden biri bulunmadığı takdirde sâminen zevcden zevceye ve zevceden zevce intikal eyîiyeceği .ve ikinci maddede derecatı tâyin olunan hakkı intikal eshabından birinci derecede itibar olunan verese mevcud iken ikinci derecede bulunan verese hakkı intikale nail oimayacakdır. Meselâ : ev-lâd var iken ahfada ve ahfad mevcud iken ebeveyne arazi intikal etmeyip fa­kat baba ve anasının hayatında vefat eden evlâdı zükûr ve inasın evlâdı ev-Eâd makamına kaim olarak ced ve ceddelerinden baba ve analarına intikal edecek hisse kendilerine intikal edeceği misillû yalnız ebeveynden liüm kız ka nndaşma kadar hakkı intikal eshabından bulunan vereseye intikal edecek araziden dahi zevç veya zevceye birer rubu' hisse intikal edecektir. Evlâd ve ahfad var iken zevç ve zevcenin araziden hisse almağa salâhiyeti olmı-yacağı.

(56 : Madde) : Müteveffa ve müteveffatm intikaline nail olan verese­sinden bazısı hazır ve mevcud ve bazısı gaybeti münkatıa üe gajb ve mef. kud olduğu halde arazisi hazır ve mevcud olanlara ver"**. Ancak gaib olan müteveffa ve müteveffatm vefatı tarihinden itibaren ÜÇ sene müddet zarfın­da zuhur eder ise yahut hayatta olduğu mütehakkik olıir ıse ol araziden his­sesini ahr.

(57 : Madde) : Üç sene gaybeti münkatıa ile gaib °'ub hayat ve mema-tı malûm olmayan kimsenin arazisi elli beşinci madd^e dereceleri beyan olunan veresesine tertibi mezkûr üzere intikal eder. Ve °Ur*lardan biri olma­dığı halde müstahikki tapu olur, yani : berveçhiâti Hakkı tapu eshabı var ise tapuyu misliyle anlara ve eğer yokise bilmüzayede talibine tefviz olunur.

(58  :  Madde) Asakiri şahaneden olup diyarı âh3fda °ilfi'l hizmeti as-* bulunmakda olan kimse, gerek hayatı malûm °*sun ve gerek gaybemünkatia ile gaib bulunsun babası ve anası ve ced ve ceddesi veya evlâ­dı veya karındaşları veya zevcesi arazisi kendisine intikal ederek mevti Şer'an tahakkuk eylemedikce ol arazi bir kimseye tefviz olunamaz. Şayed tefviz olunmuş ise ol kimse her ne zaman zuhur eder ise kendûsine intikal etmiş olan araziyi her kimin yedinde bulunur ise andan alarak zabt ve ta­sarrufa salâhiyeti vardır. Fakat hukuki araziyi siyaneten bu misillû asakiri şahanenin arazileri emval ve eşyalarını hıfz eden akriba ve ümenalarma, yo-ğise ahar bir kimseye ziraat ettirilip hukuki arazi tahsil ve istifa olunur.

(59 : Madde) : Arazi mutasarrıf ve mutasarrıfelerinden elli beşinci mad­dede derecatı beyan olunan eshabı. intikalden kimsesi olmadığı halde vefat edenlerin arazisi, evvelâ : ol arazi üzerinde mülk eşcar veyahut mülk ebni-yesi bulunduğu halde eşcar veya ebniye intikal eden veresesine kezalik : se­viyen tapuyı misliyle, yani : ol yerlerin mikdar dönümü ve hududunu ve hasbel'mevki kuvvei nabîtesine göre şeref ve itibarını bilir bigarz erbabı vukufun takdir ettikleri bedel üe verilir, Ve on seneye kadar taleb ve dâvaya salâhiyeti vardır. Ve bu suretin maadasında akribadan ola­rak hakkı tapu eshabı yokdur.

Bir minvali meşrun veresesi dahi olmadığı halde saniyen : ol arazide şerik ve halît bulunanlara kezalik tapuyı misliyle verilir ve beş seneye ka­dar taleb ve dâvaya salâhiyeti vardır. Sâlisen : şerik ve haliti yoğise ol ara­zinin bulunduğu karye ahalisinden yere zarureti ve ihtiyacı olanlara keza­lik tapuyu misliyle verilir ve bir sene kadar talep ve dâvaya salâhiyeti var­dır. Ve ehli karyeden yere zarureti olanlar müteaddid olup da cümlesi bir­den ber minvali muharrer müstahikki tapu olan araziyi almağa talip olurlar ise ol arazinin taksiminde bir gûna mahzur ve mazarrat olmadığı haide bit-taksim herkese parça parça tefviz kılınır ve kabili taksim olmadığı halde veyahut taksiminde bazı mertebe mazarrat bulunduğu surette bilfi'l hizmeti askeriyede bulunub da tekmili memuriyet ederek vatanına gelmiş olan var ise ana, yoğise beyinlerde kur'a atılarak ismine isabet eden kimseye veri­lir. Ve bunlardan birine verildikden sonra diğerinin muahharan bir veçhile taleb ve dâvaya salâhiyeti yokdur.

(60 : Madde) : Arazî mutasarrıf ve mutasarrıfelerinden biri hakkı inti­kale nail olan vârisleri, yani : evlâd ve ahfadı ve babası ve anası ve karın­daşları ve zevç ve zevceleri olmayarak fevt oldukda ber minvali muharrer hakkı tapu eshabı dahi olmadığı ve yahut olub da hakkı tapuları olan ara­ziyi tapuyı misliyle almakdan istinkâf ile ıskatı hak eyledikleri halde o! ara­ziyi sarf mahlûl olarak bilmüzayede talibine tefviz olunur.

266 - : Yukarıda yazdığımız (17 muharrem 1284) tarihli kanuna naza­ran arazinin intikaline dair bir kaç mesele sureti :

267  - : Arazi Kanununun (29 rebiülâhır 1289) tarihinde neşrolunan zey­linde şöyle denilmiştir :

«Bjr kimse zevcesini tılâkı ric'î ile tatlik edib de zevcenin iddeti mün-kaziye-olmaksızın zevceynden biri ve yahut bir kimse bir hatunu nikâh edib de duhul ve halveti sahiha bulunmaksızın kezalik zevceynden biri vefat et-tikde uhdesinden münhal olan araziden şer'an veraseti sabit olan zevç ve ezvcenin hakkı intikali olduğu misillû bir adem marazı mevtinde zevcesini talâkı bain ile tatlik etdikden sonra zevcesinin iddeti tekmil olmaksızın zevç fevt olsa arazisinde kezalik veraseti sabit olan zevcenin hakkı intikali bu-lunacakdır.».

Bu madde, ihtilâfı dinin intikale mani olacağını göstermektedir. (7 rebiülevvel 1292 tarihli bir zeylde de şöyle denilmişdir :

«Muini katil olanlara maktullerin arazisi intikal etmez. Ve kezalik mak­tulün arazisinden muini katilin hakkı tapusu olamaz-»[43]

 

İcareteynü Müsakkafat Ve Müstagallatın İntikali

 

268 - : Vakıflara aid mebhasde mufassalan beyan olunduğu üzere ica-reteynli vakıf bir akar, vakfı tarafından talib olan bir kimseye ibtidaen icar ve tefviz edilince icarei muaccele namiyle o akarın kıymetine karib bir meb­lâğ peşin olarak vakıf için alınır, her sene hitamında da icarei müeccele namiyle cüz'î bir meblâğ tahsil olunur, artık bu akarın rakabesi vakfı tara­fına, hakkı tasarrufu da bu müste'cirine aid bulunmuş olur. Bu müste'cir vefat edinceye kadar o akarın mutasarrıfıdır. Vefat edince icare münfesih olmak lâzım gelirdi, bu müste'cirin hakkı tasarrufu vârislerine intikal et­memek icab ederdi.  (Icare mebhasine müracaat!) Fakat kanun, bu tasar rufun intikalini kabul etmiştir. Bu intikal ise irs gibi ser'a değil, belki ka nuna, örf ve âdete müstednid olduğundan «intikali âdi» namını almıştır. Ni­tekim araziyi emiriyye ve mefkufedekî intikal de bu kabildendir.

Maahaza bu intikal sahası bidayeten mahdud bulunmuş, bilâhare tevsi edilmiştir. Şöyle ki Icareteynli müsakkafat ve müstegallâtın mutasarrıfı vefat edince bunların tasarrufu bidayeten yalnız evlâdı zükûr ve inasına bilâ bedel seviyyen intikal ederdi. Fakat bu mutasarrıf bilâ veled vefat edin­ce bunlar mahlûl olub vakfına aid olurdu. Şu kadar var ki, vâkıf vakfiyesinde bu akarın sırf emlâk gibi müste*cirlerinin vârislerine İntikal etmesini şart kılmış ise bunlar mutasarrıflarının vefatlarında vârislerine meselei mira-siyelerİ veçhile intikal eder. Nitekim Sadrı esbak Koca Yusuf Paşanın Ay­nalı Kavakda ve Kapdanı Derya esbak Cezayirli Gazi Hasan Paşanın Ka-sımpaşadaki icarei vahide namiyle mukayyed bulunan müsakafat ve müste-gallâtı vakfiyyeleri bu kabildendir.

269 - : Bilâhare (2 zilkade İ285) tarahinde neşredilen Tevsii İntifa Ka­nununa tevfikan mutasarrıflarının talepleriyle tevsii intikali icra kılınmış olan icareteynli vakıflar hakkında şu maddelere göre muamele olunmaya başlanmıştır.

(1 inci madde) : îcareteyn suretiyle tasarruf olunan müsakkafat ve müstegallâtı mevkuf e kemakân evlâdı zükûr ve inasa. mütesaviyen intikal edib evlâdı zükûr ve inas mevcud olmadığı halde saniyen : ahfada, yani : evlâdı zükûr ye inasm evlâdına, salisen : ebeveyne, rabian : liebeveyn er ve kız kann-d aşına, hâmisen Heb er ve kız karındaşına, sâdisen : liüm er ve kız karındaşına, sâbian : zevcden zevceye ve zevceden zevce mütesavi-yen intikal edecektir.

'2 nci madde) : Bâlâda derecati tayin olunan hakkı intikal eshabından birinci derecede itibar olunan verese mevcud iken İkinci derecede bulunan verese hakkı intikale nail olmayacakdır. Meselâ :, evlâd var iken ahfada ve ahfad mevcud .iken ebeveyn müsakkafat ve müstagallâtı vakfiyye intikal etmeyib baba ve anasının hayatında vefat eden evlâdı zükûr ve inasm ev­lâdı evlâd makamına kaim olarak ced ve ceddelerinden baba ve analarına intikal edecek hisse kendilerine intikal edeceği rnisillu yalnız ebeveynden !i-üm er ve kız karındaşına kadar hakkı intikal eshabından bulunan vereseye intikal edecek müsakkafat ve müstegallâttan dahi zevç ve zevceye bir rubu' hisse intikal edecekdir. Evlâd ve ahfad var iken zevç ve zevcenin müsak­kafat ve müstegallâtdan hisse almağa salâhiyeti olmıyacakdır.»

Şunu da ilâve edelim ki, Tevsii intikal Kanununda ahfad lâfzı evlâdı zükür ve masın evlâdı zükûr ve inası diye tefsir edilerek bir derece ahfada hasr edilmişdir. Binaenaleyh ikinci derecede    bulunan ahfad intikale nail[44]

 

1331 - Tarihli  İntikal Kararnamesi Sureti 

 

271 - : Türkiyede bilâhare (3 rebiülâhır 1331 ve 27 şubat 1328) tarihin­de Takvimi Vekayi ile neşredilen ve kararname ile araziyi emiriyye ve mev-kufe ile icareteynlu ve icarei kadimelu, ve mukataai kadimeîû vakıfların in­tikali daha ziyade tevsi edilmiş, zevil'erham denilen akriba da eshabı intikal meyamna idhal olunmuş ve bu kararnamenin hükmü mezkûr tarihden iti­baren Kanunu Medenînin tatbika başlandığı (26 rebiülevvel 1345 ve 4 teşrini­evvel 1342/ 1926) tarihine kadar devam etmiştir.

Bu intikal kararnamesi, şu maddelerden müteşekkil" bulurfrnuştur.

(1 İnci made) : «Bir kimse vefat ettikte uhdesinde bulunan arazii emi­riyye ve mevkufe atizzikr derecat üzerine bir veya müteaddid eşhasa inti­kal eder ve onlara da «eshabı intikal» denir.»

(2 nci madde) : «Eshabı intikalin birinci derecesi müteveffanın füruû, yani : evlâd ve ahfadıdır. Bu derecede hakkı intikal evvel emirde evlâda ve badehu anlara halef olmak üzere ahfada ve evlâdının ahfadına aiddir.-

Binaenaleyh müteveffanın hini vefatında berhayat bulunan her nevi ev­lâdı kendi vasıtasiyle müteveffaya ittisal kesb eden fer'leri hakkı intikal­den ıskat eder. Müteveffadan evvel vefat etmiş olan fer'İn fürûu kendi ma­kamına kaim olurlar, yani ana intikal edecek hisseyi ahz ederler. Müte­veffanın müteaddid evlâdları olub da cümlesi evvelce vefat etmiş bulunur ise her birinin hissesi kendi vasıtasiyle müteveffaya ittisal kesb eden fürua intikal eder, evlâddan bazısı bilâ feri' vefat ettiği takdirde hakkı intikal münhasıran diğer evlâda veya anların füruûna kalır.

Batınlar teaddüd ettikçe hep bu usul üzere muamele olunur, evlâd ve ahfadın zükûr ve inası hakki intikalde müsavidir.»

 (3 üncü madde) : Eshabı intikalin ikinci derecesi müteveffanın ebevey­ni ile anların füruudür. Ebeveynin ikisi de müsavat üzere hakkı intikale nail olurlar, bunlardan biri evvelce vefat etmiş bulunur ise anın füruu bi­rinci derecede muharrer ahkâma tevfikan aledderecat makamına kaim olur­lar. Füruu bulunmadığı surette hayatta bulunan peder veya valide mün­hasıran hakkı intikale nail olur.

Ebeveynin ikisi de evvelce vefat etmiş bulunur ise pederin hissesi ken­di füruuna ve validenin hissesi de kendi füruuna aledderecat intikal eder, şayed birinin füruu yoğise anın hissesi de diğerin füruuna kalır.» Bir kaç misal:

 (4 üncü madde) : Eshabı intikalin üçüncü derecesi müteveffanın ced ve ceddeleriyîe anların füruudür. Ana ve baba tarafından ced ve ceddeler hep berhayat iseler müsavat üzere hakkı intikale naP olurlar. Bunlardan biri ev­velce vefat etmiş bulunur ise füruu aledderecat anın makamına kaim olur, füru yoğise berhayat-bulunub anın zevci veya zevcesi olan ced veya cedt deye intikal eder, bu da berhayat değilse anın füruuna intikal eder. Ana ve­ya baba cihetinden olan ecdad ve ceddet hayatta olmadıkları gibi feri'leri

 (5 inci madde) : Birinci ve ikinci ve üçüncü derecedeki fürudan hangisi müteaddid cihetlerden hakkı intikale nail olur ise cümlesini ahz eder. Bir misal :

 (6 ncı madde) : Mevaddı sabıkada muharrer derecattan mukaddemi mevcud iken muahharı hakkı intikale nail olamaz. Şu kadar ki müteveffa­nın evlâd ve ahfadı olduğu halde anası ve babası veya bunlardan biri mev­cud ise südüs hisse bunlara intikal eder. îki misal :

 (7 nci madde) : müteveffanın zevç veya zevcesi birinci derecedeki hak­kı intikal eshabiyle içtima ettikte rubu* hisseye ve ikinci derecedeki hakkı intikal eshabiyle veya ced ve cedde ile içtima etdikde nısıf hisseye nail olur. Ve eğer dördüncü madde mucebince ced ve cedde ile beraber anların füruu da hakkı intikale nail olmak icab ediyorsa işbu fürua isabet edecek hisseyi dahi seve veya zevce ahz eder.

Birinci ve ikinci derecedeki eshabı intikalden veya ced ve ceddeden hiç biri bulunmaz ise zevç veya zevce münhasıran hakkı intikale nail olur. Bir kaç misal : ve icarei vâhidei -kadimeli müsakkafat ve müstagaliâtı vakfiyye iîc mukataaı kadimeli müs-legallât hakkında dahi caridir.»

272 - : (TENBÎH) : icarei vâhidei kadimdi vakıflar, vaktiyle müddet tayin edilmeksizin icar ve ferağ ve intikali iltizam edilmiş bir kısım vakıf akarlardır ki. bu.hareket haddi zatında gayri meşru olmakla beraber her nasılsa vuku bulmUşdur.

Mukataai kadimeli evkafa gelince bu da tahlile muhtaçtır. Şöyle ki ; Mukatalı müMcgallâtı vakfiyye iki kısımdır : Birinci kısım, icareteynli bir vakıf yerin vakıf ebniyest münhedim veya muhterik olmakla arsası üze­rinde yine vakıf namına mutasarrıfı veya saire tarafından vücude getiril­miş olan rbniyedon. eşçar ve kurumdan ibarettir. Bu halde hu bina ve saire vakıf arsaya tabi olur. arsada intikal cari olunca bunlarda da cereyan eder.

İkinci kısım, icareteynli bir vakfın binası münhedim veya muhterik olub da üzerinde mutasarrıfı tarafından kendi müîkü olmak üzere veya bu cihet meskûtün anh bırakılarak vücude getirilmiş olan bina veya eşçar ve kü-rûmdur. Bu surette arsa "her ne kadar kelevvel icareteyn ile tasarruf olu­nacak ise de üzerindeki ebniye ve saire banisinin mülki sarihi bulunur, bun­lar ve bunlara tebean arsa, irsi şer'î veçhile mutasarrıfının vârislerine in tikal eder, yoksa ebniye ve saire arsaya tabi olarak haklarında bu intikaı kararnamesi hükmü cereyan etmez. Mülga Fetvahane! âlice dâima bu veçhi­le fetva verile gelmişdir. Hattâ bu gibi arsalara aid tasarruf senedlerinde bunların üzerinde bina edilecek şeylerin vakfa teberru olacağı yazılmış olsa bile bunlar vakfa teberru edilmiş olmaz. Çünkü teberru etmek, müteberri' olan kimsenin hakkıdır, yoksa müteberreün lehe aid bir hak değildir ki, onun namına yazılan böyle bir söz, nıüfid olsun.

273 - : intikal kararnamesinin dokuzuncu    maddesi alınacak mukataa yergi mikdaruıa aid olup onuncu maddesinde de şöyle denilmekdedir :

«Şartı vâkıf mucebince hududı intikaliyyesi dahfe vasi olan vakıflarda ke-makân şarta riayet olunacak ve icarâtı mahsusa haliyle ibka edilecekdir.»

Velhâsıl teberdir.

şartı vâkıfa riayet lâzımdır, şartı vâkıf, nassı sari Binaenaleyh bazı icareteynli vakıfların sureti intikalini vâkıfları tayin etmiş olunca ana riayet olunur, bu intikal sahası gerek intikal kararname­sinin tayin etiği hududdan geniş olsun ve gerek dar olsun müsavidir, bu gi­bi vakıflar hakkında bu intikal kararnamesi hükümleri cari olamaz. [45]

 

İntikale Mani Olan Sebebler

 

274 -: Araziyi emiriyye ve mevkufenin ve vakıf müsakkafat ve müs-tegallâtın intikaline mani olacak esbab, esbak intikal kanunlarının ve inti­kal kararnamesinin meriyyeti zamanlarına nazaran şu veçhile hülâs edilebilir:

1 - : ihtilâfı tabiiyet, intikale manidir. Şöyle ki : Türkiye tebeasından bulunan gayri müslim bir kimsenin uhdei tasarrufundaki arazi ve vakıf aka­rı ecnebi tebeasından olan kariblerine intikal etmez. Be bu ecnebi tabiiye­tindeki şahıs, başkalarını hacb de edemez. Binaenaleyh kendisi ecnebi tabi-yetinde bulunduğu halde oğlu Türkiye tabiiyetinde bulunsa bunun intikale nailiyetine bir mania teşkil etmez.

Fakat tebeai ecnebiyyeden bulunduğu halde Türkiyede araziyi milliyye veya vakfiyyesi veya vakıf müstegallâtı bulunan bir gayri müslimin vefa­tında Türkiye tabiiyetinde bulunan gayri müslim karibteri derecelerine gö­re hakki intikale ail olabilirler (1).Kezalik : Türkiyede bir ecnebi tebeasından diğer bir ecnebi tebeasına emvali gayri menkule intikal eyler. Emlâki sırfe dahi bir ecnebiden diğer bir ecnebiye mevrus olur.

Bu veçhile intikal ve tevarüs Türkiyede teamül iktizasından bulunmuş ve bu teamül (21 cümadel'ûlâ 1326 ve 7 haziran 1324) tarihinde Jrade ile te-yid edilmiştir ki kısmen Hanefî mezhebine muhalif d ir.

Tebeai islâmiyeden bir gayri müslim, icareteynli bir akara mutasarrıf iken resmî me'zuniyet istihsal etmeksizin bir devleu ecnebiye tabiiyetine girse uhdesinde bulunan akar mahlûlen vakfı canibine aid olur, eshabı in­tikalden olan evlâdına, akribasına intikal etmez. Amma resmî me'zuniyet istihsal ederek bir ecnebi devlet tabiiyetine girmiş olunca bakılır. Eğer ta­biiyetine girdiği devleti ecnebiye, istimlâki emlâk mazbatasını kabul ve imza etmiş ise uhdesinde bulunan icareteynli vakıf akar mahlûl olmayıb yine uh­desinde kalır. Ve eğer bu mazbatayı kabul ve imza etmemiş ise o takdirde mahlûl olur. (Ahkâmûl'evkaf -Hilmi Efendi).

2 - : ihtilâfı din, intikale manidir.    Şöyle ki :  müslümanlar ile gayri müslimler arasında intikal cari olamaz. Meselâ : bir müslimin arazisi bir gayri müslim zevcesine veya gayri müslim babasına intikal etmez.  Fakat gayri müslimler arasında intikal cari olur, velev ki milletleri başka başka olsun.

3 - : Kati, intikale manidir. Şöyle ki : karibini bigayri hakkin kati eden veya katiline muin olan kimseye maktulün arazisi ve vakıf akan intikal et­mez. Fakat katilin arazisi ve vakıf akan maktule intikal eder.

4 -  : Rık hali, intikale manidir. Çünkü rakik kendi namına bizzat bîr şeye temellük edemez.  Binaenaleyh irse nazaran araziye ve vakıf akara aid intikale de nail olamaz.

Her ne kadar İntikal kanunlarında ve karar namesinde kariblerin hür olmaları tasrih edilmemiş ise de bu gibi meskûtün anh bırakılan hususlar­da ahkâmı umumiyyeye ittiba' edilmesi ötedenberi kabul edilmiş bir esastır.

İntikal sahiplerinden biri yukarıda bildirilen manialardan biriyle inti­kalden mahrum kalsa -o mani bulunmadığı takdirde -müstahik olacağı hisse, mahîûl olmayıp diğer vârislere intikal eder. Meselâ icareteynli bir vakıf akarın mutasarrıfını üç oğlundan biri amden kati edip başka kimsesi de bulunmasa o akarın tamamı diğer iki oğluna intikal eder, yoksa katil olanın hissesi mahlûl olmaz.

(1) Hilmi Efendinin Ahkâmül'evkafında (İstimlâki Emlâk Kanununa tev­fikan icareteynli vakıf akara mutasarrıf olan gayri müslim bir ecnebi ve­fat ettikte ol akar tebeai devleti a I iyeden olan vârisine intikal etmez) de­mesi fıkıh bakımındandır. [46]

 

ON DÖRDÜNCÜ KİTABIN SONU

 

HUKUKU  İSLAMİYYE KAMUSUNUN İŞBU DÖRT VE BEŞİNCİ CİLDİNDEKİ MESAtLE AİD BAŞLICA ME'HAZLER

 

Tahtavî, Mebsutı Serahsî, Muhiti Bürhani. Bedayİ, Hassaf, Is'af, Hida-ye, Inaye, Fethül'kadir, Dürer ve Gurer, Efbahrür'ralk, Tahtavî, Dürrİ Muhtar, Reddi  Muhtar ve tekmilesi, Mecmaîü'enhür. Tenkİht Hâmidî.

Kadıhan, Taiar Haniyye, Hindi yy e, Mecmaüzzamanât, Fetâvayt Anka-ravî, Fetavâyı Cedide. AEi Efendi, Feyziyye, Bence, Netice. Abdürrahİm Fetvaları.

Mecelle, Mir'atı Mecelle, Kitabül'vedia : Mecelle heyeti tarafından ev­velce tertib ve tanzim edilib İradeye iktiran eden, fakat Mecelleye ilâve edil­memiş olan risale. Dürerül'hükkâm: Mecelle şerhi, Ali Haydar Efendi merhumun. Mecelle şerhi : Mehmet Atıf Efendi merhumun. Ahkâmül'evkaf, Ahkâmül'arazi, Ömer Hilmi Efendi merhumun Siraciyye şerhi : Seyyidi şe­rifin. Salih Efendi ceridesi- Feraİdülferaiz : Mahmud Esad Efendi merhu­mun Teshitül'feraiz, Tavzihülmüşkilât, fi ahkâmil'intikalât. Şerhi Cedi d Lika-, nunıl'arzi.

Elmüdcvvenetüİ'kübra. Muhtasarı Eblzziya şerhi kebiri. Şerhi Muham-medtl'hırşî. Haşiyei Düsuki, Kitabiît'üm. Nihayetül'muhtac ilâ şerhifmin-hac. Elmünteha, Keşşafüt'kına'. Neyİülmearİb. Kitabiil'muhallâ, Bjdayetül'mücte-hîd, Elmİzanül'kübra. [47]

 

Bazı   Tashihler :

 

(255) nci sahifedeki üçüncü mes'elede zevcenin sehmi (9), am lehümanın sehmi de (15) olarak gösterilecektir.

(267) nci sahifede ikinci mes'elede sâk'ıt olduğu yazıh uht lîüm, uht lieb olacaktır.

(279) ncu sahifedeki ikinci mes'ele, (4) den tashih edilerek biri zevceye, geri kalan üç senimden biri mu'tik bissülüse, ikisi de mu'tik bissülüsana verilecektir.

(299) ncu sahifedeki ikinci mes'elede (7) ve (2) beş ile zarp edilecek ve üç sehim alan, ibn değil, bint olacaktır.

(321) nci sahifedeki İkinci mes'elede zevç yerine zevce yazılacaktır. [48]

 



[1] Ömer Nasuhi Bilmen, Hukukı İslamiye ve Istılahatı Fıkhiyye KAMUSUBilmen Basım ve Yayınevi : 5/223-238.

[2] Ömer Nasuhi Bilmen, Hukukı İslamiye ve Istılahatı Fıkhiyye KAMUSUBilmen Basım ve Yayınevi : 5/239-240.

[3] Ömer Nasuhi Bilmen, Hukukı İslamiye ve Istılahatı Fıkhiyye KAMUSUBilmen Basım ve Yayınevi : 5/240-241.

[4] Ömer Nasuhi Bilmen, Hukukı İslamiye ve Istılahatı Fıkhiyye KAMUSUBilmen Basım ve Yayınevi : 5/241-242.

[5] Ömer Nasuhi Bilmen, Hukukı İslamiye ve Istılahatı Fıkhiyye KAMUSUBilmen Basım ve Yayınevi : 5/242-247.

[6] Ömer Nasuhi Bilmen, Hukukı İslamiye ve Istılahatı Fıkhiyye KAMUSUBilmen Basım ve Yayınevi : 5/247-249.

[7] Ömer Nasuhi Bilmen, Hukukı İslamiye ve Istılahatı Fıkhiyye KAMUSUBilmen Basım ve Yayınevi : 5/249-251.

[8] Ömer Nasuhi Bilmen, Hukukı İslamiye ve Istılahatı Fıkhiyye KAMUSUBilmen Basım ve Yayınevi : 5/252-254.

[9] Ömer Nasuhi Bilmen, Hukukı İslamiye ve Istılahatı Fıkhiyye KAMUSUBilmen Basım ve Yayınevi : 5/256-259.

[10] Ömer Nasuhi Bilmen, Hukukı İslamiye ve Istılahatı Fıkhiyye KAMUSUBilmen Basım ve Yayınevi : 5/259-262.

[11] Ömer Nasuhi Bilmen, Hukukı İslamiye ve Istılahatı Fıkhiyye KAMUSUBilmen Basım ve Yayınevi : 5/263263-269.

[12] Ömer Nasuhi Bilmen, Hukukı İslamiye ve Istılahatı Fıkhiyye KAMUSUBilmen Basım ve Yayınevi : 5/270.

[13] Ömer Nasuhi Bilmen, Hukukı İslamiye ve Istılahatı Fıkhiyye KAMUSUBilmen Basım ve Yayınevi : 5/270.

[14] Ömer Nasuhi Bilmen, Hukukı İslamiye ve Istılahatı Fıkhiyye KAMUSUBilmen Basım ve Yayınevi : 5/270-277.

[15] Ömer Nasuhi Bilmen, Hukukı İslamiye ve Istılahatı Fıkhiyye KAMUSUBilmen Basım ve Yayınevi : 5/277-280.

[16] Ömer Nasuhi Bilmen, Hukukı İslamiye ve Istılahatı Fıkhiyye KAMUSUBilmen Basım ve Yayınevi : 5/280-281.

[17] Ömer Nasuhi Bilmen, Hukukı İslamiye ve Istılahatı Fıkhiyye KAMUSUBilmen Basım ve Yayınevi : 5/281-287.

[18] Ömer Nasuhi Bilmen, Hukukı İslamiye ve Istılahatı Fıkhiyye KAMUSUBilmen Basım ve Yayınevi : 5/287-293.

[19] Ömer Nasuhi Bilmen, Hukukı İslamiye ve Istılahatı Fıkhiyye KAMUSUBilmen Basım ve Yayınevi : 5/293-295.

[20] Ömer Nasuhi Bilmen, Hukukı İslamiye ve Istılahatı Fıkhiyye KAMUSUBilmen Basım ve Yayınevi : 5/295-300.

[21] Ömer Nasuhi Bilmen, Hukukı İslamiye ve Istılahatı Fıkhiyye KAMUSUBilmen Basım ve Yayınevi : 5/300-308.

[22] Ömer Nasuhi Bilmen, Hukukı İslamiye ve Istılahatı Fıkhiyye KAMUSUBilmen Basım ve Yayınevi : 5/308-309.

[23] Ömer Nasuhi Bilmen, Hukukı İslamiye ve Istılahatı Fıkhiyye KAMUSUBilmen Basım ve Yayınevi : 5/309-317.

[24] Ömer Nasuhi Bilmen, Hukukı İslamiye ve Istılahatı Fıkhiyye KAMUSUBilmen Basım ve Yayınevi : 5/317-326.

[25] Ömer Nasuhi Bilmen, Hukukı İslamiye ve Istılahatı Fıkhiyye KAMUSUBilmen Basım ve Yayınevi : 5/326.

[26] Ömer Nasuhi Bilmen, Hukukı İslamiye ve Istılahatı Fıkhiyye KAMUSUBilmen Basım ve Yayınevi : 5/327.

[27] Ömer Nasuhi Bilmen, Hukukı İslamiye ve Istılahatı Fıkhiyye KAMUSUBilmen Basım ve Yayınevi : 5/327-330.

[28] Ömer Nasuhi Bilmen, Hukukı İslamiye ve Istılahatı Fıkhiyye KAMUSUBilmen Basım ve Yayınevi : 5/330-332.

[29] Ömer Nasuhi Bilmen, Hukukı İslamiye ve Istılahatı Fıkhiyye KAMUSUBilmen Basım ve Yayınevi : 5/332-336.

[30] Ömer Nasuhi Bilmen, Hukukı İslamiye ve Istılahatı Fıkhiyye KAMUSUBilmen Basım ve Yayınevi : 5/336-343.

[31] Ömer Nasuhi Bilmen, Hukukı İslamiye ve Istılahatı Fıkhiyye KAMUSUBilmen Basım ve Yayınevi : 5/343-349.

[32] Ömer Nasuhi Bilmen, Hukukı İslamiye ve Istılahatı Fıkhiyye KAMUSUBilmen Basım ve Yayınevi : 5/349-355.

[33] Ömer Nasuhi Bilmen, Hukukı İslamiye ve Istılahatı Fıkhiyye KAMUSUBilmen Basım ve Yayınevi : 5/355-357.

[34] Ömer Nasuhi Bilmen, Hukukı İslamiye ve Istılahatı Fıkhiyye KAMUSUBilmen Basım ve Yayınevi : 5/358-359.

[35] Ömer Nasuhi Bilmen, Hukukı İslamiye ve Istılahatı Fıkhiyye KAMUSUBilmen Basım ve Yayınevi : 5/359-367.

[36] Ömer Nasuhi Bilmen, Hukukı İslamiye ve Istılahatı Fıkhiyye KAMUSUBilmen Basım ve Yayınevi : 5/367-372.

[37] Ömer Nasuhi Bilmen, Hukukı İslamiye ve Istılahatı Fıkhiyye KAMUSUBilmen Basım ve Yayınevi : 5/372-381.

[38] Ömer Nasuhi Bilmen, Hukukı İslamiye ve Istılahatı Fıkhiyye KAMUSUBilmen Basım ve Yayınevi : 5/381-385.

[39] Ömer Nasuhi Bilmen, Hukukı İslamiye ve Istılahatı Fıkhiyye KAMUSUBilmen Basım ve Yayınevi : 5/385-386.

[40] Ömer Nasuhi Bilmen, Hukukı İslamiye ve Istılahatı Fıkhiyye KAMUSUBilmen Basım ve Yayınevi : 5/387-388.

[41] Ömer Nasuhi Bilmen, Hukukı İslamiye ve Istılahatı Fıkhiyye KAMUSUBilmen Basım ve Yayınevi : 5/389.

[42] Ömer Nasuhi Bilmen, Hukukı İslamiye ve Istılahatı Fıkhiyye KAMUSUBilmen Basım ve Yayınevi : 5/389-391.

[43] Ömer Nasuhi Bilmen, Hukukı İslamiye ve Istılahatı Fıkhiyye KAMUSUBilmen Basım ve Yayınevi : 5/391-396

[44] Ömer Nasuhi Bilmen, Hukukı İslamiye ve Istılahatı Fıkhiyye KAMUSUBilmen Basım ve Yayınevi : 5/396-399.

[45] Ömer Nasuhi Bilmen, Hukukı İslamiye ve Istılahatı Fıkhiyye KAMUSUBilmen Basım ve Yayınevi : 5/399-405.

[46] Ömer Nasuhi Bilmen, Hukukı İslamiye ve Istılahatı Fıkhiyye KAMUSUBilmen Basım ve Yayınevi : 5/405-406.

[47] Ömer Nasuhi Bilmen, Hukukı İslamiye ve Istılahatı Fıkhiyye KAMUSUBilmen Basım ve Yayınevi : 5/407.

[48] Ömer Nasuhi Bilmen, Hukukı İslamiye ve Istılahatı Fıkhiyye KAMUSUBilmen Basım ve Yayınevi : 5/408.