Terikemin İntikal
Edeceği Mahaller :
Eshabı Feraiz Ve Mukadder Farzlar = Sehimler
Eshabı Ferazin
Tevarüsünde Cari Olan Kırk Hal
(Lahika) : Tesbibi
Ben At Meselesi :
Ehli Fer A İzin Red Suretiyle Tevarüsü
Mukarrun Leh Binnesebolanların Tevarüsü
Terikeden Sülüs Mikdarını Mütecaviz Vasiyetlerin Tenfizi
Beytül'mâle Va2' Olunacak Terikeler
TERİKELERİN SURETİ TAKSİMİNE VE BAZI KİMSELERİN VÂRİS OLUP OLAMAYACAĞINA
MÜTEALLİKDİR.
Miras Meselelernde Sehimlerin Mahreçlerini Tayin
Adedler Arasında Nisbetleri Tayin
Terikelerden
Mefkudlar Namına Hisse Tevkifi
Esirlerin Vâris Ve Mevrus Olup Olamamaları
Haml İçin Terikeden
Hisse İfrazı
Ceddi Sahihin Liebeveyn Veya Lieb Kardeşler İle Muka Sem
Esi
Terîkelerîn Varisler Arasında Taksimi
Terikelenin Garimler Arasında Taksimi
ARAZİ I EMİRİYYE
VE MEVKUFENİN İNTİKALATI HAKKINDADIR.
İcareteynü Müsakkafat Ve Müstagallatın İntikali
1331 - Tarihli
İntikal Kararnamesi Sureti
HUKUKU İSLAMİYYE
KAMUSUNUN İŞBU DÖRT VE BEŞİNCİ CİLDİNDEKİ MESAtLE AİD BAŞLICA ME'HAZLER
96 -
Bir kimsenin bir
müteveffaya vâris olabilmesi için
müteveffanın zamanı mevtinde şeraiti irsi cami, mevanii irsden hâli
bulunması lâzımdır, Bu şeraiti muahharan ihraz eden kimsenin irse istihkakı
yokdur. Bu şeraitin bilâhare zevali de mirasdan mahrumiyeti ihtaç etmez.
Binaenaleyh bir ölünün
hîni vefatında meselâ : bir validesiyle liebeveyn bir kardeşi var iken bir sene
sonra bir liüm kardeşi de tevellüd edecek olsa bu, vâris olamaz,
Kezalik bir müslimin vefatında gayri
müslim bulunan babası vâris olamaz. Fakat bir müslimin vefatında müslim olan
vârisi bilâhare irtidad etse, veya bir zimmînin zimmî olan vârisi vefatından
sonra darı harbe iltihak etse mirasına müstahik olur.
97 - :
Mevaniî irs ise bir şahsın sebebi irs meycud olduğu halde vâris olmasına mani
olan kati, ihtilâfı dîn, ihtilâfı dar
halleridir. Kendisinde bu hallerden birisi bulunan şahsa ; (mahrum) denir.
Maahaza irtidad. lian,
cehaleti vâris, tarihi mevtin cehaleti, hacb halleri de mevanii irsden
maduddur. Bunları sırasiyle takip edelim :
98 - (Rik hâli) Rakik olan kimseler başkasına vâris olamazlar.
Gerek rıkları vâfir ve gerek nakıs olsun.
Rıkkı vâfir eshabı,
kendilerine asla ıtk ciheti teveccüh etmemiş olan kölelerin ve cariyelerin
halidir. Bunlara «kın» da denir. Rıkkı nakıs erbabı da kendilerine nev'ammâ
ıtk ciheti teallûk etmiş olan kölelerin ve cariyelerin halidir, ki mükâteb,
müdebber, ümmi veled, mu'takulba'z kısımlarına ayrılırlar.
Bunların hiç birisi
karible vâris olamaz, çünkü rakikler, esasen esbabı temellükden bir şeye mâiik
aeğildirler, eğer vâris olsalar, kendilerine intikal edecek mallar mevlâlarına
aid olmuş olacakdır. Bu halde mevlâlan bir sebeb yok iken yabancı meyyitlere
vâris olmuş olurlar ki bu caiz değildir.
Bu, imamı Azama
göredir. îmameyne göre mu'takülba'z kamilen hür olduğundan vâris olur ve
ledelhâce başkasını da hacb. edebilir.
(îmam Mâlike göre rik,
nakıs, olsa da tevarüse manidir. İmanı Şafiîye göre de mutakulba'z vâris olmaz,
amma müverris olur. İmam Ah: mede göre mutakulba'z, ıtk edilmiş olduğu kısmı
nisbetinde vâris, müverris ve hâcib olur. Çünkü hür olan cüz'î ile kesb etdiği
mal kendisine mahsus-dur, bunda mevlâsının hakkı yokdur. Müdebber, mükâteb,
ümmi veled ne vâris ne de müverris olabilir.)
99 - (Kat!
hâli) : Kati de irse manidir. Şöyle ki : bir kimse kendi ka-ribini kati- etse
anın irsinden mahrum kalır, kati, gerek amd veya şibih amd tarikiyle olsun ve
gerek hata veya hata mecrasına cari bir kati suretiyle olsun. Fakat tesebbüben
vaki olan kati irse mani değildir.
Meselâ : bir kimsenin
tariki âmda veîiyyüremrin izni olmaksızın birik-dirrniş olduğu taşlar,
keresteler üzerine akribasmdan biri düşerek telef olsa
irsinden mahrumiyeti intaç etmez. Çünkü
mütesebbiben, katil, hakikaten katil değildir. Muini katil de katil
hükmündedir.
Maamafih bir katlin
mirası mani olması için gayri meşru surette vukuu ve ikrahı muteberden hâli
bulunması, katilin de âkil ve baliğ olması şartdır.
Binaenaleyh müdafaai
meşrua ve ikrahı mülcî halindeki kati, irse mani olmadığı gibi çocukların,
mecnunların, matuhların yaptıkları katiller de vâris olmasına mani olmaz.
Kezalik katil makdulden evvel vefat ederse kati hâdisesi maktulün katile, vâris
olmasına mân! Olmaz Cinayet bahsine de müracaat!..
100 - (İhtilâfı
din hali) : ihtilâfı din, her iki taraf
için irse manidir.
Binaenaleyh bir
müslim, bir gayri müslime ve bir gayri müslim de bir müslime vâris olamaz.
Meselâ : bir müslim
ile zevcesi bulunan bir kitabiyye arasında veraset cari olmayacağı gibi
bunlardan doğan çocuklar da babalarına dînen tabi olarak müslim
bulunacaklarından onlar ile valideleri olan kitabiyye arasında da tevarüs carî
olmaz.
Kezalik bir müslim,
azad etmiş olduğu gayri müslim köle veya cariyesine vefatında velâ itibariyle
vâris olamaz.
Kezalik : bir müslim,
ehli zimmetden mechulünneseb bir şahıs ile yapmış olduğu akdi müvalâtdan
dolayı o şahsa vefatında vâris olamaz.
Müslümanlar arasında
ihtilâfı mezahib, tevarüse mani değildir. Çünkü hepsinin esası itikadı birdir,
hepsi de enbiyayı ve kütübi ilâhiyyeyi mu-saddikdirler. Aralarındaki kitab ile
sünnetin te'vilinden münbais ihtilâf, milliyetlerinin ihtilâfım mucib değldir.
Kezalik : kitabî olan
mileli muhtelife erbabı arasında tevarüs carî olduğu gibi kitabîler ile gayri
kitabîler arasında da tevarüs cereyan eder. Çünkü hepsi de bir millet
mesabesindedir.
Binaenaleyh bir isevi
bir Yahudiye vâris olabileceği gibi bir îsevi veya bir Yahudi bir Mecusîye de
vâris olabilir.
Bir müteveffanın biri
müslim, diğeri gayri müslim iki evlâdından her biri o müteveffanın kendi
dinnide olarak vefat ettiğini bil'iddia veraset talebinde bulunsa söz müslim
olanındır. Her ikisi de iddiasına beyyine ikame edecek olsa müslim olanın
beyyinesi tercih edilir.
Bu meseleler,
Hanefîlere göredir.
(Eshabı kiramdan Muaz
İbni Cebel ve Muaviye ibni Ebî Süfyan ile Mu-hammed ibnül'hanefiyyeye, Mesruka
göre müslürnanlar, gayri müslimlere vâris olabilirler.)
(îbni Ebî Leylâya göre
IsevUer ile Museviler arasında tevarüs carî olursa da bunlar ile Mecusîler
arasında carî olmaz. Zira Mecus'Ier vahdaniyeti ilâhiyyeye kail değildirler.)
(Bazı fukahaya göre Isevîler ile Museviler
arasında da tevarüs carî olamaz. Zira milletleri muhtelifdir.)
(Malikîlerce mutemed
olan kavle nazaran da Yahudi, İsevî, Mecusî gibi gayri müslimler birer başka
başka milletlerdir, binaenaleyh birbirine vâris olamazlar. Yalnız Abdüsselâma
göre Yahudiler ile Nesrânîler arasındaki ihtilâfi din, tevarüse manidir,
Mecûsîler ve sair gayri müslimîer ise bir millet sayılarak aralarında tevarüs
carî olur.)
(Şafiîlere göre de
gayri müsîimler, milletleri muhtelif olsa
da biribi rine vâris olurlar.
Çünkü bunların milletleri butlan itibariyle milleti vahide* hükmündedirler. Şu
kadar var ki meşhur olan kavle göre zimmî ile harbî arasında tevarüs cari
olmaz. Çünkü aralarında müvalât müntefîdir.)
(Hanbelî fukahasına
gelince bunlara göre bir müslim bir gayri müslime ve bir gayri müsîim de bir
müslime yalnız velâ tarikiyle vâris olabilirse de ba.>ka sebeble vâris
olamaz.
Bir de vefat eden bir
müslimin henüz terikesi taksim edilmeden gayri müs'.im olan karibi, meselâ :
babası Ölse kendisine vâris olur, velev ki bu müslüman olan bir mürted veya
henüz mu'tedde bulunan bir zevce olsun. Bu tevrisdeki hikmet, islâmiyeti kabule
bir tergîb ve teşvikdir.
Gayri müslimler ise
bunların milletleri müttehid olunca biri birine vâris olurlar. Velev ki biri
zimmî, diğeri harbî olsun. Milletleri müttehid olunca ihlilâfı dar irse mani
olmaz. Fakat milletleri muhtelif olursa arakırınd.ı irs carî olmaz, Yahudiler
ile Nesrânîler gibi.)
(Zahirilere göre de
müslümanlar ile gayri müslimler arasında tevarüs carî değildir. Fakat gayri
müslimin bilâhare müslüman olması, gayri müsl lim karibine vâris olmasına mani
değildir. Vefat zamanına itibar olunur.)
101 - (İhtilâfı
dâr hali) : İhtilâfı dâr, müverris ile vârisden her birinin başka başka
memleket ahalisinden olmasıdır ki, gayri müslimler arasında tevarüse manidir.
Binaenaleyh islâm
tabiiyetinde bulunan gayri müsîimler ile ecnebi tabiiyetinde bulunan gayri
müslimler arasında tevarüs carî olmadığı gibi iki gayri müslim devlet
tebeasından bulunan gayri müslimler arasında da carî olmaz. Meselâ : bir
Rusyalı bir Prusyalı gayri müslime vâris damaz.
İhtilâfı dâr,
hükümdarların, menea denilen orduların ihtilâfiyle vücude gelir. Aralarında
teavün ve tenasur carî, tedafüi muahede mevcud olmayan iki gayri müslim
milletin darları muhtelif bulunmuş olur. Meselâ ; bugün Çin ile Japon memleketleri
başka başka birer dardır. Bu gibi muhtelif memleketler ahalisi biribirinin
katlini istihlâl eder, biribirini düşman tanır. Halbuki bir vâris, mücerrisinin
terikesine mülk, yedi tasarruf cihetleriyle halef olur, bu ise masuniyet ve
velayete mütevakkıfdır, bu gibi yerlerde ise bu velayet ve masuniyyet
münkatidir.
Fakat iki memleket
arasında tecavüzî ve tedafüi muahede mevcut tenasur ve teavün carî olub
bilcümle düşmanlarına karşı aralarında bir ittihad mevcud bulunursa o zaman o
iki memleket bir dâr sayılır. Gayri müslim ahalisi arasında tevarüs -cari olur.
102 - : İki
gayri müsli mmillet arasında ihtilâfı dâr şu üç suretle mutasavverdir :
(1) inci
suret : Hakikaten ve hükmen ihtilâf dır. Bu, dari islâmda islârri tabiiyetini
haiz bulunan bir gayri müslim ile ecnebi bir memlekette ecnebi tabiiyetini haiz
bir gayri müslim arasındaki ihtilâfdır. Ki bunlardan hiç biri diğerine vâris
olamaz.
(2) inci
suret : Yalnız hükmen ihtilâfdır. Bu, dari islâmda tebai Isîâmiy-yeden bulunan bir gayri müslim
ile yine dari İslâmda müste'min olarak bulunan bir gayri müslim
arasındaki ihtilâfdır. Ki, bunların arasında da irs caıi olamaz.
Bir ecnebi
memleketinde o memleket tebeasından olarak bulunan bir gayri müslim ile yine o
memlekette müste'min olarak bulunan bir gayri müs-lim hakkında da hüküm
böyledir. Nitekim üçüncü bir devlet memleketinde .müste'min olarak bulunub
başka başka devletler tabiiyetini haiz olan İki gayri müslim de bu hükümdedir.
(3) üncü
suret : Yalnız hakikaten ihtilâfdır. Bu, başka başka memleketlerde müste'min
olarak bulunan ve ayni devlet tabiiyetini haiz olan gayri müslimler arasındaki
ihtilâfdır, ki vâris olmalarına mani değildiri.
Meselâ : Franse
tebeasından gayri müslim iki kardeşin biri İngiltere'de, diğeri de Almanyada
bulunsa bunların arasında tevarüs carî olur. Çünkü •bunların arasında hükmen
ihtilâfı dâr yokdur.
Netekim ayni devlet
tabiiyetini haiz olub müste'min sıfatiyle başka bir devlet memleketinde beraber
bulunan gayri müslimler arasında da ne hakikaten ve ne de hükmen ihtilâfı dâr
mevcut olmadığından bunlar da birbirine v.üris Olurlar.
103 - : İslâm
tabiiyetinde bulunan bir gayri müslim, bu tabiiyeti terk, yani nakzı ahd ederse veya mumaîiki eenebiyeden birine iltihak ederse
lebeai islâmiyeden olan karibleriyle aralarında tevarüs münkati olur. Fakat
ticaret gibi bir maksadla muvakkaten ecnebi bir memlekete.gidib orada vefat
ederse terikesine islâm tabiiyetindeki vârisleri müstahi korurlar.
104 - :
Çocuklar, ittihadı dâr şartiyîe dinen hayrülebeveyne tâbirdirler.
Meselâ : gayri müslim
bulunan zevç ile zevceden biri, aralarında çocukları olduğu halde islâmiyeti
kabul etse nazar olunur ? Eğer Müslüman olan,
çocuğiyle beraber dari islâmda veya darî harbde bulunursa aralarında hakikaten
ve hükmen ittihadı dar bulunmakla çocuk dahi müslim sayılır. Kezalik kendisi
dari harbde kahb da çocuğu dari islâmla bulunursa aralarında hükmen ittihadı
dâr bulunacağından yine çocuk müslim sayılır, binaenaleyh aralarında tevarüs
cereyan eder. Amam kendisi dari islâmda bulunduğu halde çocuğu dari harbde
bulunursa aralarında ne hakikaten ne de hükmen ittihadı dâr bulunmamış olacağından
çccuk müslim sayılmaz. Bu takdirde
aralarında tevarüs de cari oîmaz.
105 - :
ihtilâfı dâr, müslümanlar arasında verasete mani değildir. Çünkü
müslümanlann beynindeki islâm hükmü, bir
ciheti camiadır, bu hal, vahdeti isîâmiyyeyi kâfil, ihtilâfı dâr hükmüne
manidir, hükümdarların, askerlerin İhtilâfı bu vahdeti ihlâl edemez.
Binaenaleyh bir islâm
nükûmef'. tabiiyetindeki bir müslim ile diğer bir islâm hükümetinin
tabiiyetindeki diğer bir müslim arasında tevarüs carî olacağı gibi bir islâm
hükümetinin tâbiiyetinde bulunan bir müslim ile bir ecnebi hükümet
tabiiyetindeki bir müslim arr.smda da tevarüs carî olur.
Kezaîik : jşka başka
iki gayri müslim hükümet tabiiyetinde bulunan müslümanlar arasında da tevarüs
cari olur. Nitekim bir gayri müslim hükümet baiiyetindeki müslümanlar arasında
da hüküm böyledir.
(îmanı Şafiîye göre
ihtilâfı dar, gayri müslimler arasında da irse rnans değildir.)
106 -
(Irfidsd hali) : Mürted ve mürtedde hiç bir kimseye vâris olamazlar, îrtidad edenler, milliyetden mahrum
olduklarından bunların
irtidadı, ihtilâfı dinden madud olmayıb verasetden mahrumiyet için başkaca bir
sebeb sayılmışdır.
Mürted ve mürteddeye
başkalarının vâris olub clamıyacağı ise tafsilâta tâbidir. Binaenaleyk irtidad
bahsine müracaat edilmelidir.
107 - (Lian
hali) : Lian verasete manidir.
Binaenaleyh lian
sebebiyle nesebi kat'edilmiş olan çocuklar İle valide-leriyle Ünn yapan şahıs
arasında tevarüs cari olmaz. Çünkü irse sebeb olan neseb, mefkud bulunmuş olur.
Hanefiyyeye, İmam
Şafiî ile îmam Ahmede ve .cumhurı fukahaya göre tev'em olan evlâdı mülâane,
biribirinin mirasına yalnız evlâdı üm sıfatiyle müstahik olurlar.
Meselâ : Tev'em olan
iki çocuğun nesebi nefy olundukdan sonra anlardan biri vefat ederek validesini
ve diğer erkek tev'emini ve ana bir oğlan kardşini terk etse tev'emi dahi ana
bir kardeş sayılır, babalarından nesebin nefy edilmesi anı asabelikden çıkarır,
bu halde' terikesi, farz ve red tarikiyle validesine ve İki liüm oğlan
kardeşine eslâsen taksim olunur. Sureti mesele :Filvaki veledi zina ile veledi
mülâanenin babaları meçhul olduğundan bunların asabaları yalnız vilâd ve velâ
tarikiye mütesavverdir. Yani : bunların iki türlü asabaları vardır, biri
oğulları ve oğullarının ilânihaye oğullarıdır, diğeri de kendilerini veya
vaîâdilerini azad etmiş olan kimselerdir.
Binaenaleyh iki tev'em
veledi mülâane arasında usubet bulunmamış olur.
(Yalnız İmam Mâlike
göre bunlar biribirine liebeveyn ah veya uht olarak vâris olurlar. Bu halde
bunların arasında bu cihetle bi usubet bulunmuş olur.
Fakat zaviyenin veya
mağsubenin gayri rneşru mukarenetden dolayı doğuracağı tev'emler, Mâlikiyyenİn
kavli meşhuruna göre de yalnız tüm kardeş sayılırlar. Ibnül'kasımın mezhebi
böyledir.) Lian mebhasine de müracaat!
108 - (Cehaleti
vâris hâli) manidir. Şöyle ki :
Vârisin mechu'.iyeti şu beş meselede irse
(1) - : Bir
kadın, kendi çocugiyle başkasının çocuğuna süt verirken vefat edib de
hangisinin kendisine aid olduğu bilinmese hiç biri kendisine vâris olamaz.
(2) - : Bir
kadın, bir müsiimin çocuğiyle bir gayri müslimin çocuğuna süt verirken ikisi
birlikde büyüyüb biribirinden tefrik edilemez olsa bu çocuklar müslim sayılır,
fakat hiç biri babasına vâris olamaz, çünkü babası yakinen muayyen bulunmamış
olur.
(3) - : Bir
kimse çocuğunu lâkit olarak bir yere bırakıb da badehu o yerde İki çocuk bulsa
da hangisinin kendisine aid olduğunu kesdiremese bu haide bu çocuklardan hiç
biri kendisine ve biribirine vâris olamazlar.
(4) -: Hür
bir kadın ile bir cariye, meselâ : karanlık bir odada birer çocuk doğurub da
hangi çocuğun kendilerine aidiyetini bilemezlerse vefatlarında bu çocuklar
kendilerine vâris olamazlar. Bu halde her iki çocuk hür sayılır, cariyenin
mevlâsı için kıymetlerinin nısfı nisbetinde sa'y ederler.
(5) - : Bir
kadın, bir cariyenin çocuğiyle bir kimsenin hür olan bir zevcesinden mütevellid
çocuğuna beraber süt verir de büyüdüklerinde hür olan kadının çocuğu tefrik
edilemezse ikisi de hür sayılır, her biri kıymetinin nısTı nisbetinde cariyenin
mevlâsı için sa'y eder, fakat bunlar ile o valideler ve o kimse arasında carî
olmaz. Çünkü hangisinin valide ve peder olduğu meçhuldür.
109 - (Tarihi
mevtin cehaleti halt) : Tarihi mevtin meçhuîiyeti de irse manidir. Şöyle ki ;
bir anda vefat eden, meselâ : birlikde boğulan, birlikde yanan ve yıkılan bir
bina altında birlikde kahb ölen, bir vak'ada birlikde öldürülen veya. bir
hanede birlikde ölü bulunan ve hangisinin evvelce veftft etdiği anlaşılamıyan
iki veya daha ziyade karib, biribirine vâris olamaz. Belki her birinin terikesi
hayatta bulunan sair karblerine intikal eder. Çünkü bunların müteakiben
vefatları muhtemel olduğu gibi bir anda vefatları da ihtimal dairesmdedir. Bu
halde biribirinin mâlinden mirasa müstahik olmasında şek vardır, şair
kariblerin bu mirasa istihkakları ise yakinen malûmdur. Binaenaleyh şek,
yakine tekabül edemez, bu suretle vefat edenlere sırasiyle : garka, harka,
hedma, katla denilir.
Meselâ : bir sefinede
bulunub birlikde gark olan zevç ile zevceden hiç biri diğerine vâris olmaz. Her
birinin mâline kendi karibi tevarüs eder. îki suret :Maahâzâ vârislerden hangi
biri kendi müverrisinin muahharan vefat ettiğim beyyine ile isbat edebilirse
kabul olunur. Fakat iki tarafın vârisleri de birer beyyine ikame edecek
olurlarsa beyyineleri sakıt olur. Her iki taraf iddiasını isbatdan âciz olunca
ikisi de tahlif olunur. Her hangisi yeminden nükûl ederse nükûliyle ilzam
olunur, ikisi de yemin ederse hiç biri tasdik olunmaz.
"Bu hususda
müstesna bir mesele vardır, ki iki şahıs bir vakîtde vefat etdikleri halde
bunlardan biri diğerine vâris olur. Şöyle ki : Biri birine vâris olabilecek iki
karibden, meselâ.: iki kardeşden biri şarkda diğeri de garbda bir günde ve ayni
vakitde, meselâ : zeval, tulü veya gurub ânında vefat edecek mağribdeki
meşrikdekine vâris olur. Fakat meşrikdeki mağribdekine vâris olamaz. Çünkü
güneş ile yıldızlar, memaliki şarkiyyede daha evvel tulü ve gurup etdiği için
mağribdeki karib daha sonra vefat etmiş olur.
Yukarıdaki mesele,
Eimmei Hanefiyye ile Mâlikiyyeye ve
Şafi'ler ile-cumhurı fukahaya göredir. Muhtar olan da budur.
(İbni Ebî Leyiâya göre
ise hangisinin mukaddem vefat etdigi malûm olmayan bu gibi karibler biri
birinin asıl terikesine vâris olurlar, şu kadar var ki hiç biri kendi terkesinden
karibine intikal eden hisseye tevarüs ede mez ; bu hisse, o karibin 'diğer
vârislerine aid bulunur. Çünkü aksi tekdirde bir kimse kendi terikesine
tevarüs etmiş olur ki, bu mutasavver değildir. Böyle bir kavi, imamı Ali
Hazretleriyle ibni Mesud Hazretlerinden -e mervîdir. Bu kavle göre iki misal :
(1) : Farz
edelim ki yıkılan bir hanenin ankazı altında kalıp bî'âhare öiü bir halde
bulunan bir zevç ile bir zevceden hangisinin daha evvel vefat ettiği tebeyyün
etmesin. Ve zevcin bir babasiyle bir oğlu, bir de kızı bulunub asıl terikesi
(1440) liradan ibaret olsun. Zevcenin de bir vaüdesiyle bir Hebeveyn erkek
kardeşi, bir de liebeveyn bir kız kardeşi mevcud olub asıl terikesi (1880)
liradan ibaret bulunsun.
Görülüyor ki, zevç
meselesinde zevcin asıl terikesi olan (1440) lira hem zevcesine, hwn de diğer
vârislerine -âtiyen beyan olunacak taksim terike usulü dairesinde taksim
edilmiş, bundan (180) lira zevceye, (240) lira eb'e. (680) lira ibn'e, (340)
lira da binfe düşmüştür. Fakat zevcesinden kendisine intikal eden (900) liradan
zevcesine hisse verilmemiş, belki bu meblâğ, zevceden maada vârislerine zevce
bulunmadığı haldeki meselei mirasiyelerine göre tevzi edilmekle bundan (150)
lira eb'e, (500) lira ibn'e (250) lira da bint'e isabet etmiştir.
Zevce meselesinde de
ayni veçhile muamele yapılmış, zevcenin (1800) liradan ibaret olan asıl
terikesinden hem zevcine, hem de sair vârislerine hisse verilmiş, fakat
zevcinden kendisine intikal eden (180) liradan zevcine bir şey verilmemiş, bu
mikdar, diğer vârislerine meselei irsiyeleri veçhile taksim edilmiştir.
(2) - :
Gayri muhtar ilan ibni Ebî Leylâ'nın kavline nazaran ikinci bir misal olarak da
farz edelim ki : iki Hebeveyn kardeş, bir anda vefat etmiş, bunlardan büyük
kardeşin asıl terikesi (90) lira, küçük kardeşin asıl terikesi de (180) lira
bulunmuştur. Sair vârisleri de valideleriyle birer kızlarından ve bir de
nıevlel'atakaden ibarettir. Şimdi
bunların meseleleri de şu veçhile yapılmak icab eder. Büyük kardeş
meselesiGörülüyor ki, bu misalde de büyük kardasın asıl terikesî olan (90) liradan
(10) lira validesine, (45) lira kızına, (30) lira da kendisiyle beraber vefat
eden küçük kardaşına verilmiş, ve asabai nesebiyyeden olan bu kardaş mevcud
sayılmakla mevlel'atake sakıt olmuştur. Sonra bu küçük kardasın-dan kendisine
isabet eden (60) liradan (10) lira validesine, (30) lira kızın* (20) lira da
mevîel'atakasına verilip küçük kardeş gayri mevcud sayılmıştır,
Kezalik küçük kardasın
asıl terikesi olan (180) liradan validesine (30), kızma (90), büyük kardaşına
(60) lira verilmiş, fakat büyük kardaşmdan kendisine isabet eden (30) liradan
validesine (5). kızma (15). mevleralakasına da (10) lira verilip büyük
kardaşına bir şey verilmemiştir.
Ibni Ebi Leylâ'ya göre
bu gibi müteveffalardan her birinin mirasa müs-tahik olmasının sebibi,
diğerinin mevtinden sonra ber hayat bulunmuş olması ihtimalidir. Çünkü her
birinin hayatı evvelce istishaben mütehakkak-dır, birinin diğerinden evvel
vefat etmiş olması ise meşkûkdür, artık böyle bir şey ile mirasdan mahrumiyet
sabit olmaz. Şu kadar var ki bunlar, biribi-rinden tevarüs ettikleri mikdar
hakkında biribirine vâris olamazlar. Çünkü bu halde bir şahsın ayni zamanda hem
ber hayat hem de ölü sayılması, ka-ribinden hem evvel, hem de sonra ölmüş farz
edilmesi ve bu veçhile kendi mâline kendisinin vâris olması lâzım gelir ki bu
bizzarure bâtıldır.
Binaenaleyh bunun
maadasında böyle zarurî bir butlan bulunmadığından tevarüse mani yoktur.
Bu tarzı istidlal,
zaif olduğundan cumhurun kabulüne mazhar olmamıştır. Hattâ Hazreti Ebu Bekir,
Yemâme muharebesinde birlikte şehid olanları biribirine vâris kılmamış, belki
bunlara ber hayat olan kariblerini vâris kılmışdır. Hazreti Ömer de Imvas
mevziinde zuhur eden tâûn yüzünden bir-likde vefat eden kabile efradını
biribirine vâris kılmayıb ber hayat kalan karibleri biribirine vâris kılmışdır.
Hazreti Ali de -rivayete
nazaran -Cemel ve Sıffeyn vakıalarında kati edilmiş olanlar hakkında böylece
bir muamelede bulunmuştur.
Bu hususda Fukahayı
Hanbeliyyenin kavileri de Ibni Ebi Leylânm kavline tevafuk etmekdedir.
Şöyle ki : bu zevata
göre vefatları hafi kalan kimseler biribirinin asıl mâline vâris olurlar, fakat
biribirinden irsen alacağı mâle vâris olamaz. Şayet bunların tarihi vefatları
meçhul olmakla beraber vârisleri ihtilâf ederek her biri diğerinin mukaddem
vefat etmiş olduğunu iddia ederse bakılır. Eğer beyyineleri bulunmaz, veya
bulunur da tearuz eder, kendileri de tehalüfde bulunurlarsa bu müteveffalardan
hiç biri diğerine asla vâris olamaz. Çünkü verasetin şartı bulunmamış olur, bu
şart îse müverrisin vefatında vârisin ber hayat bulunmuş olmasının
tahakkukudur.)
110 - (Hacb
hâli) : Hacb de bir nevi mevanii irsden
madudur. Şöyle ki: bir ölünün
kariblerinden birinin vücudu bazan diğerlerinin hisseı yelerini azaltır veya
hissei irsiyye almalarına tamamen mani olur. Bu ıkı
halden birincisine
(hacbi noksan) diğerine de (hacbi hırman) namı verilir.
1 - : Hacbi
noksan; zevç, zevce, üm, ibniyye ve uht liebden ibaret olmak üzere beş vâris
hakkında varîdir. Şöyle ki : zevç, vefat eden zevcesinden nısıf hisse alır.
Fakat zevcenin evlâdı veya oğlunun evlâdı mevcud olursa bu hissesi rub'a
tenezzül eder.
Zevce de zevcinden
rub' hisse alırken zevcinin evlâdı veya oğlunun ev-!âdı mevcud olunca sümün
hisseye müstahik olur.
Ana dahi terikenin
sülüsünü alırken ölünün evlâdı veya oğlunun evlâdı veya lâakal iki kardeşi
mevcut olduğu takdirde bu hissesi südüşe tenezzül eder.
Bintül'ibn bir ise
nısıf, ziyade ise sülüsan alır, fakat bir sulbiyye ile beraber bulunduğu
takdirde bir südüs alarak hissesi azalır.
Uht Üeb dahi bir ise
nısıf» ziyade ise sülüsan alır, fakat bir uht liebeveyn ile beraber bulunursa
hissesi sülüsanı tekmil için südüse tenezzül eder. Nitekim bunlar âtiyen izah
edilecektir.
2 - : Hacbi
hııuane gelince bu hususda vârisler iki fırkaya ayrjhr, birinci fırka, bazan
hacbi noksan ile machur olsa da hiç bir halde hacbi hır-man ile mahcub olmayan
vârislerdir. Bunların üçü erkek, üçü de kadın olmak üzere altı kimsedir.
Erkekler: Eb, ibn, zevcdir, kadınlar da bint, üm, zevcedir.
ikinci fırka, bir hâle
nazaran vâris olup diğer bir hâle nazaran hacbi hırman ile mahcup olan
kimselerdir. Bunlar da mezkûr altı vârisden maada asabâtdan, veya
zevil'erhamdan olan sair kariblerdir.
Meselâ : Bir ölünün
yalnız amcası bulunsa terikesine tamamen müstahik olur. Fakat ölünün oğlu veya
liebeveyn veya lieb erkek kardeşi bulunsa amcası hiç bir hisse alamaz.
Binaenaleyh Ölünün oğlu veya kardeşi amcasını hacbi hırman ile hacb etmiş olur.
111 - : Bir
ölünün kariblerinden bir kısmının diğer bir kısmını hacbi hırman ile hacb
etmesi, iki esasa müsteniddir: Birinci esas, bir vâris meyyite bir şahsın
vasıtasiyle intisab ettikde bakılır : eğer o şahıs yalnız olunca terikenin
tamamına asabahk, zevil'erhamhk gibi bir cihetden müstahik ise kendisi mevcud
iken o vâris bir şey alamaz, hacbi hırman ile mahcub olur, veraset sebebinde
gerek müttehid olsunlar, gerek olmasınlar.
Meselâ : eb var,iken
ced vâris olamaz. Halbuki sebebi verasette müttehittirler, her ikisi de
usulden olmak üzere vâris olurlar.
Kezalik eb mevcut iken
erkek ve kız kardeşler vâris olamazlar, bunların sebebi veraseti ise
muhtelîfdir, çünkü eb usulden olmak, kardeşler ise cüz'i eb olmak sebebiyle
vâris olurlar.
Ve eğer o vasıta olan
şahıs, terikenin tamamına bir cihetten müstahik değilse iki ihtimalden hali
olamaz. Şöyle ki eğer o şahıs ile o vâris irs se-. bebinde müttehid iseler
vasıta olan o şahıs, o vârisi hacbi hırman ile hac
eder. Um ile ümmül'üm gibi. Çünkü
ikisinin de vâris olmasına sebeb vâlide-likdir, binaenaleyh üm vâlidelik
sebebiyle ve meyyite ekrebiyyeti itibariyle nasibini alınca ümmül'üm için bu
sebeple müstahik olacağı bir nasib kalmaz. Ve eğer irs sebebinde mütehid
olmazlarsa vasıta olan şahıs, .o vârisi hacb edemez, üm ile. evlâdı üm gibi.
Çünkü üm terikenin tamamına müstahik değildir, vâkıâ üm yalnız bulunduğu
takdirde terikenin mecmuuna müstahik clur, fakat bu istihkak bir cihetten
değil, belki evvelâ sahibei farz ol-mâk, sonra da men yerüddü aleyha olmak
cihctleriyledir. Bununla beraber üm, evlâdı üm ile sebebi irsde de, müttehid
değildir, binaenaleyh üm vâlidelik sebebiyle hissesini alır, evlâdı üm de
diğer bir sebeb ile hisse alırlar, mahcup olmazlar. Bir misal :
İkinci esas, kurbi
derece ve kuvveti karabet kaideleridir. Şöyle ki : asa-batta evvelâ: kurbi
dereceye itibar olunur, hangi şahıs meyyite daha karib ise o tercih olunur.
Saniyet: dereceleri müsavi olanlar için kuvveti karabete itibar olunur,
meyyite iki cihetden karib olan, kuvvei karabeti haiz olacağından bir cihetden
karib olana tercih edilir, her iki takdirde de diğer asaba mahcup olur. Gerek
sebebi verasetleri müttehid olsun eb ile ced, ibn ile ibnül'ibn gibi, ve gerek
müttehid olmasın ibn ile ah lehüma, ibnül'ibn- ile am lehüma gibi.
112 - :
Asabâtdan başka vârislerde de bakılır: eğer sebebi verasetleri müttehid ise
evvelâ : kurbi derece ile tercih olunur. Üm ile beraber bulunan ceddeler, iki
bint ile beraber bulunan bintüî'ibn gibi. Saniyen: dereceleri müsavi olunca
kuvveti karabet itibariyle tercih olunur. îki uht liebeveyn ile beraber bulunan
uht lieb gibi ki, bu halde asla vâris olamaz. Fakat sebebi verasetleri müttehid değilse hiç biri
diğerini hacb edemez. eb ile ümmül'üm gibi. Bir misal :
Görülüyor ki bu misalde ah liüm,
dereceden karib olduğu halde irs se-bebleri müttehit olmadığından liebeveyn
ibnül'ahi hacb edememiştir.
113 - :
Hâcibİn bilfi'l vâris olması şart değildir.
Binaenaleyh bir kimse
hacbi noksan ile ve hacbi hırman i!e mahcub olsa da başkasını her iki suretle
hacb edebilir.
Meselâ : bir ölünün
babasiyle lâakai iki kardeşi, bir de validesi cem olsa kardeşleri babasiyle
tamamen mahcub olurlar. Fakat kendileri de meyyitin validesini hacbi noksan
ile hacb ederler, çünkü bu halde validenin sülüs hissesi südüse tenezzül etmiş
olur.
Kezalİk: bir meyyitin
babasiyle babasının anası ve anasının anası cem olsa ümmül'eb, eb ile
bilkülliye sakıt olur, fakat bu ümmül'eb de kurbi derecesi sebebiyle ümmü
ümmil'ümmü hacbi hırman ile hacb eder. Çünkü mahcub olan şahıs, meyyit
hükmünde olmayıb verasete min cihetin ehildir, min cihetin ehil değildir, eğer
kendisini hacb edecek kimse olmasa hem vâris olur, hem de hacb edeceği şahsı
yine hacb eder. Binaenaleyh kendi veraseti hakkında gayri mevcud, başkasının
veraseti hakkında mevcud sayılır. Bir misa! :
114 - : Hâcibin verasete salih ve bilkuvve vâris
olmaması lâzımdır.
Binaenaleyh rık. kati,
küfür gibi mevanii irsiyeden birinin vücudiyle verasetten mahrum olanlar
tamamen meyyit hükmünde olduklarından başkalarını asla hacb edemezler.
Meselâ : bir ölünün
rakik veya katili olan bir oğlu ile bir zevcesi, bir de liebeveyn kardeşi
bulunsa terikesinin rub'u zevcesine, bakisi de kardeşine aid olur. bu oğlu
bunları ne hacbi noksan ile ne de hacbi hırman ile hacb etmiş olamaz.
Bu, cumhurı fukahaya
göredir.
(tbni Mesud
Hazretlerine göre mahrum olan şahıs, başkalarını hacbi hırman ile hacb edemezse
de hacbi noksan ile hacb eder. Meselâ: bir Ölünün bir zevcesiyle liebeveyn bir
kardeşi, bir de rakik bir oğlu bulunsa teri-kesinden zevcesi sümün alıp bakisi
kardeşine verilir. Bu halde mahrum olan oğul, zevcenin hissesini rubudan sümüne
tenzil etmiş olur.)[1]
115 – : Bir
ölünün terikesi, aşağıdaki dokuz derece erbabına sırasiyle intikal eder:
Eshabı feraiz Asabai
nesebiyye Asabei sebebiyye Neseben eshabı feraize redden Zevil'erham
Mevlel'müvalât
Mukarrün leh binneseb
alel'gayr Mûsâ leh bima zade alessülüs Beytül'mâ!.
Şöyle ki Bir ölünün
terikesinden evvelâ : birinci derecede bulunan eshabı feraizin sehimlcri
verilir, saniyen : eshabı feraizden kimse bulunmayınca veya bulunub da sehmini
aldıkdan sonra terikede İ'azla bir şey kalınca sıra ibtida asabai
r.escbiyyeye, o bulunmayınca da asabai sebebiyyeye gelir. Terikede fazla kalan
Vnikdar. asa bat dan kimse bulunmadığı takdirde neseben ashabı feraizden olanlcıra
redden rtiokinur. Neseben ashabı fersizden ve asabaldan kimse bulunmayınca
sıra zevil'erhama, zevil'erhamdan kimse bulunmayınca, mevlerım.uılâta. bu ti
bulunmayınca mukarrün leh binnesebe gelmiş olur. terike kendilerine irsen
intikal eder. Bu da bulunmazsa terikenin tamamı sülüs mikdar imlan zaid olan
vasiyete sarf edilir. Böy'e bir vasiyet de bulunmaz, veya bulunur, da
ba'dettenfiz bir şey artar sa terikenin tamamı veya baki kalan kısmı bir irs
mahiyetinde olmaksızın limaslahatin beytül'mâle tevdi olunur. Nitekim bunlar
sırasiyle izah olunacaktır.
Bu veçhile intikal
Hanefiyyeye göredir.
(Mâlikîlere göre
asabai sebebiyyeden sonra sıra beytül'mâle gelmiş olur, ashabı feraize redden
bir şey verilmeyib red edilecek mikdar da beytülmâie aid bulunur. Eshabı
feraizden fazla kalan mikdar, kavli meşhura nazaran zevil'erhama da red
edilmez.
Şu kadar var ki,
cizyesini veren hür bir gayri müslimin vârisi bulunmazsa terikesi, -meşhur
kavle göre bulunduğu beldedeki dindaşlarına verilir, diğer bir kavle göre de bu
terike beytülmâie konulur. Kitabî bulunan bir rakikin terikesi de mevlâsına
aiddir, mevîâsı gerek müslim olsun ve' gerek olmasın.)
(Şafiîlere göre de
eshabı feraizden baki kalan mikdar, asaba bulunmazsa kendilerine red edilmeyib
beytülmâie irsen intikal eder, velev ki beytül-mâlde intizam bulunmasın, çünkü
islâm da esbabı verasettendir, çünkü ak-ribası bulunmayan bir müslimin âkilesi
umum müslümanlardır, binaenaleyh beytülmâie terikenin intikali islâmiyyet
cihetiyledir, beytülmâldeki bir intizamsızlık ise müslümanlâr tarafından
değildir, veliyyül'emnn çevriyle müs-lümanların hakları bâtıl olmaz. Hâsılı
terike beytülmâie irsen intikal etmiş olur, bundan gayri müslimlere, rakiklere
sarf edilemez. Mezhebde asıl olan da budur. Fakat diğer bir kavle göre bu
terike beytülmâie limaslahatin vaz edilir, bir zayi mal mesabesinde bulunur,
lûkata gibi edilir. Maahaza Şafi-İyyenin mütekaddimlrrinden bir çoklariyle
müte'ahhirlerinin ekserisine göre beytülmâlde intizam bulunmazsa eshabı
feraizden baki kalan mikdar, asaba bulunmayınca zevç ve zevceden maada eshabı
feraize red edilir. Zevü'füruz-dan. asabadan kimse bulunmayınca da terike
zevü'erhama usubet veçhile irsen sarf olunur, bunlar münferid bulundukları
takdirde bütün terikeyi ahz ederler.)
(Hanbelî fukahasına göre
de baki kalan mal. asaba bulunmayınca nese-ben eshabı feraize ^ed edilir.
Eshabı feraiz ve asaba bulunmayınca terike vezil'erhama aid olur. Bunlar
beytülmâlden mukaddemdirler. Çünkü karib, ecanibden ehakdır. Beytülmâl vâris
değildir, o yalnız zayi elan malları, feyi" ve saire gibi şeyleri hıfza
memurdur, bu bir maslahatı âmmeden ibarettir. Maîikîlerin bazı müteahhirleri de
bu re'ye meyil göstermişlerdir) Vergiler bahsine de müracaat. [2]
116 - : Eshabı feraiz denilen vâisler on ikidir,
bunların on adedi ne-sebî, ikisi de sebebidir.. Nesebi olanların üçü erkek,
yedisi de kadındır ki:
1 -: Eb =
Baba.
2 - : Ceddi
sahih = Babanın babası ilâ nihaye. 3 -: Ah liüm = Ana bir kardeş.
4 - : Um = Ana.
5 - : Ceddei sahiha -Ananın anası, babanın anası, ceddi fâsidden
hâli olmak üzere bunların ilâ nihaye
anaları.
6 - : Bint = Sulbiyye = öz kız.
7 - : Bintül'ibn = îbniyye = oğulun kızı ilâ
nihaye,
8 - : Uht lehüma = Şekîka = Ana baba bir kız
kardeş.
9 - : Uht_
Heb = ana bir kız kardeş.
10 - : Uht
liüm e= Ana bir kız kardeş. Sebebi olanlar da şunlardır :
1 - : Zevç = Koca.
2 - : Zevce = kan!
117 - :
Füruzı mukaddere, yani : nassen muayyen
sehimler de şu altıdan ibarettir :
Rubu = Dörtte bir. nisfünnisf.
Sümün = Sekizde bir
nisfünnısfın nısfı.
Sülüsan = Üçde iki sülüsün müzaafı.
Sülüs « üçde bir Sülüsanm
nısfı. 6 -: Südüs = Altıda bir Sülüsanm nısfının nısfı. Bunların müstahikleri
aşağıda gösterilecektir. [3]
118 - : Eshabı feraizin vâris olmalarında kırk hal
caridir. Bunlar şu veçhile hülâsa edilebilir :
3 : Ebin üç
hali vardır : Biri farzı mutlakdır ki terikeden yalnız südüs se-him alır.
Diğeri farz maattâsibdir ki, südüs ile beraber bakiyi alır, üçüncüsü de tasîbi
mahzdır ki yalnız bakiye müstahik olur.
4 : Ceddi sahihin dört hali vardır : Bunlar
farzı mutlak, farzı maattâsib,
tasîbi mahz ve sukut
halleridir.
3 : Evlâdı
ümmün üç hali vardır : Bunlar terikeden südüs, sülüs sehim almak haîeriyle
sukut halidir.
3 : Ümmün üç
hali vardır : Bunlar südüs, sülüsi kül, sülüsi mâ yebka halleridir.
2 -Ceddei sahihanın iki hali vardır : Südüs ve
sukut halleridir.
3 : Bintin üç hali vardır : Bunlar nısf,
süiüsan ve ibn ile usubeti müşte-
tereke halidir.
6 : BintüTibnin altı hâli vardır : Bunlar nısf, süiüsan, südüs, ademüFirs,
usubeti müştereke,
sukut halleridir.
5 ; Uht liebeveynin beş hali vardır : Bunlar
nısf, süiüsan, usubeti müşte-
tereke, usubeti mahza,
sukut halleridir.
7 : Uht liebin yedi hali vardır : Bunlar nısf,
süiüsan. südüs, ademüTirs.
usubeti müştereke,
usubeti mahza, sukut halleridir.
2 : Zevcin
iki hali vardır : Nısf, rubu halleridir.
2 : Zevcenin
de iki hali vardır : Rubu, sümün halleridir.
40 Yekûn
Bu haller sirasiyle
yazılacaktır. [4]
119 - :
Babanın vâris olmasında üç hal mutasavverdir :
(1) Birinci
hal : Farzı mutlakdır ki eb, asabahkdan hâli olarak yalnız bir südüs- ahr.
Şöyle ki : bir meyyitin babasiyle beraber bir veya rmiteari-did oğlu veya ilâ
nihayet oğlunun oğlu bulunsa babası yalnız bir südüs hisseye müstahik olur.
Misal :
(2) ikinci hal, farz maattasîbdir ki eb, hem eshabı
feraizden olarak muayyen sehmi olan südüsü ahr, hem de eshabı feraizden baki
kalan mala asaba sıfatiyle müstahik olur. Bu bir meyyitin babasiyle beraber bir
veya müteaddid kızı veya oğlunun kızı veya ilâ nihaye oğlunun oğlunun kızı bulunduğu
surettedir. Misal :
(3) Üçüncü hal, tasîbi mahzdır ki ebt eshabı feraizden olmak
sı-fatiyle değil, yalnız asabadnn ohvıak sıfatiyle eshabı feraizden baîğ kaian
terikeye müstahik oİur. Bu da meyyitin evlâdı ve oğlunun evlâdı bulunmadığı
takdirdedir. Misal :
120 - :
Ceddi sahihin vâris olmasında dört hal mutasavverdir
(1) Birinci
hal, farzı mutlakdır ki yalnız bir südüs alır, bu meyyitin babası bulunmayib
bîr veya müteaddit oğlu veya ilâ nihnye oğlunun oğlu bulunduğu takdirdedir.
Misal : :
(2) Ütinci
hal, farz matta idir ki ced, hem südüs-jslır. hem de 'eshabı feraizden artan
mal: müstahik olur. Bu, ölünün ceddile beraber bir veya müteaddid kızı veya
oğlunun kızı veya İlâ nihaye oğlunun oğlunun kızı bulunduğu takdirdedir. Misal
:
(3) Üçüncü
hal, tasibi mahzdır ki eshabi feraizden artan terikeye asabadan olmak sıfatiyle
müstahik olur. Bu da ölünün babası ve evlâdı ve oğlunun evlâdj bulunmadığı
takdirdedir. Misal :
(4) Dördüncü
Jıal, sukuttur ki ced mirasa nail
olamaz, ölünün babası bulunduğu takdirdedir. Misal :
121 - : Yukarıdaki
misallerden, de anlaşıldığı üzere bir ölünün babası bulunmadığı takdirde
babasının babası veya babasının babasının babası miras hususunda babası
hükmünde bulunur. Bundan ancak şu dört mesele müstesnadır :
1 - :
Ümmül'eb, eb iÜ beraber vâris olamaz, fakat ced ile beraber vâris olub südüs
hisseye nail blur. Sureti :
el'malü küllünü
leh
2 - : Bir
öîünün anasiyle babası, zevci veya zevcesiyle içtima etse anası zevç veya
zevcenin hissesinden sonra baki kalan terikenin sülüsünü alır, fakat babasının
yerinde - babasmm babası bulunsa anası bütün terikenin sülüsünü alır.
Bu, imamı Azam ile
imam Munammede göredir, imam Ebu Yusüfe göre bu suretde de anası terikeden
baki kalanın sülüsünü alır, eb ile ced arasında fark yoktur. Sureti :
3 - : Bir
ölünün babasiyle beraber liebeveyn veya lieb kardeşleri cem' olsa bu kardeşleri
bil'ittifak sakıt olurlar. Ced ile cem' oldukları takdirde de imamı Azama göre
hüküm böyledir, müftâ bih olan da budur. Fakat îma-meyne ve sair etmmeye göre
sakıt olmazlar. Nitekim bu hususdaki hilaf, (mükasemei ced) unvanı ile ileride
beyan olunacaktır, imamı Azama göre sureti :
el'malü küllünü leh
sakıt ebül'eb ah
lehüma uht lehüma :
4 - : Bir
Ölü, mevlel'atakasinin babasiyle oğlunu terk etse imam Ebu Yusüfe göre hakkı
velânm südüsü babasına, bakisi de oğluna aid olur. Fakat mevlel'atakasının
babasının babasiyle oğlunu terk etse hakkı velâ, tamamen oğluna aid olur,
cedde aid olmaz. Eimmei saireye göre ise bu halde eb ile ceddin farkı yokdur,
ikisi de oğul var iken hakkı velâya nail olamaz, imam Ebu Yusüfe göre sureti : [5]
122 - : Ana
bir erkek ve kız kardeşlerin vâris olmalarında üç hal mutasavverdir :
(1) Birinci
hal, südüsdür. Şöyle ki: bir Ölünün babası ve babasının ilâ nihayet babaları ve
oğlu ile ilâ nihaye oğlunun oğlu bulunmadığı takdirde liüm erkek veya kız
kardeşi terikesinden bir südüs hisseye müstahik olur.
(2) İkinci
hal» sülüsdür. Şöyle ki : bir ölünün babası ve babasının babası ve evlâdiyle
oğlunun evlâdı bulunmayıb da bîrden ziyade liüm erkek veya lus veya muhtelit kardeşleri
bulunsa bunlar terikesİndej&,, müsavi surette bir sülüs hisseye müstahik
olurlar. Misal :
sülüsuht liüm 6 uht
liüm ah lehüma 12 uht lehüma
(3) Üçüncü hal, sukuttur W evlâdı üm, ölünün babası veya
ceddi sahihi veya evlâdı zükûr ve inr'.sı veya evlâdı zükûrünun evlâdı zükûr ve
»naşı ile beraber bulundukları takdirdedir. Misal :
el ma lü küllühü leh[6]
123 - : Anaların
vâris olmalarında üç hal mutasavverdir :
(1) Birinci
hal, südüsdüf. Bu, ölünün anası ölünün oğlu veya kası veya oğlunun evlâdı veya
ilâ nihaye oğlunun, oğlunun evlâdı ile veya Ölünün alel'ıtlak iki veya daha
ziyade erkek veya kız, kardeşile beraber bulunduğu takdirdedir, velev ki bu
kardeşler bilfi'l vâris bulunmasınlar. Bu. âmmei fukahaya göredir, lbni Abbas
hazretlerine göre iki kardeş anayı sülüsden südüse haeb etmez.
Ammei fukahaya göre
tasvir :
(2) îkinci
hal, sülüsi küldür. Bu, ölünün anası bulunup evlâdı vo oğlunun veya oğlunun
oğlunun evlâdı ve erkek kız iki veya daha ziyade kardeşi ve yalnız ana baba ile
beraber zevç ile zevceden biri bulunmadığı takdirdedir.
(3) Üçüncü
hal, sülüsü mâ yebkadir Bu. ölünüiı anası. Ölünün babasiyle ve zevci veya
zevcesiyle içtima ottıgı takdirdedir ki, ana. zevç veya zevcenin hissesinden
sonra baki kalan terüconin sülüsüne. baba da mütebakisine müatahik olur. Misal
: bu, âmmei fukahaya
göredir, tbni Abbasa göre ana bu surette de sülüsü külle müstahik olur. Bu
takdirde ananınsekmi, babanın sehmİ-nin iki misli olmak lâzım gelir. Sureti :
Ananın bu üçüncü
halinde babanın yerinde ceddi sahih bulunsa imamı Âzam île îmam Muhammede göre
ana cemü terikenin sülüsüne müstahik olur. îbni Abbas ile Malikiyyenin ve sair
zevatın mezhebleri de böyledir. Müfta bih olan da budur. Fakat İmamı Ebu Yusüfe
göre ana bu takdirde de sülüsü mâ yebkaya müstahik olur. [7]
124 - : Sahih ceddelerin vâris olmalarında'iki halıdir;
(1) Birinci
hal, südüsdür. Şöyle ki : bir ceddei sahiha bir südüs hisseye mâlik olacağı
gibi biribirine muvazi müteaddid sahih ceddeier de yine bir südüs hisseye
müstahik olurlar. Bu âmmei fukahaya göredir.
Ibni Abbasa göre
ebül'eb olan ced, eb makamına kaim olduğu gibi üm-mülüm de -üm bulunmayınca -anın
makamına kaim olur; binaenaleyh ölünün evlâdı ve lâakaliki kardeşi bulunmayınca
sülüse müstahik olur, ölünün evlâdı veya kardeşleri bulunduğu takdirde de
südüse müstahik olur. Ammei fukahaya göre misal :
(2) ikinci hal sukuttur. Şöyle ki : bir kerre ceddelerin
kâffesi, yani : gerek ebeviyyat denilen baba tarafından ceddeier ve gerek
ümmiyyat denilen ana tarafından ceddeier üm ile sakıt olurlar. Çünkü üm,
bunlara nisbet-le kuvvei karabeti haizdir.
Sonra ebeviyyat. eb
ile, ced ile sakıt olurlar. Yalnız ebeviyyattan ünv mül'cb, ve ümmü ümmil'cb
ced ile sakıt olmazlar, çünkü bunların karabetleri ced vasıtasiyle değildir.
Nitekim ümmiyyat da eb ile ced ile sakıt olmazlar.
125 - :
Ceddelerin dereceleri muhazi olmazsa karib olan cedde, her hangi tarafından
olursa olsun baid olan ceddeyi iskat eder, velev ki kendisi de bir sebeble
sakıt olsun. Bu, âmmeye göredir. îbni Ömerden, îbni Mesuddan ve Ebİ
Mûsel'aşariden nakl olunduğuna göre ümmül'eb, eb ile beraber vâris olur, sukut
etmez. Şüreyh, Hasan. îbni Şirin de bunu ihtiyar etmişlerdir.
Müfta bih olan âmmei
fukahanın kavline göre bir kac misal :
Bu son meselede
ümmül'eb. cb ile sakıt olduğu halde kurbiyyetine meb-ni ümmü ümmü'ümmi İskat
etmiştir. Çünkü eb bulunnı;ısaych ümmüreb vâris olacağından;ümmü ümmil'ümmü
yine iskat edcctkıi.
126 - :
(Tenbih) : Bazan ceddelerin bir kısmı ölünün iki. üç cihetten bir kısmı da
yalnız bir cihetten ceddesi bulunur. Bu halde dereceleri müsa vî olunca îmam
Ebu Yusüfe göre bir südüs hisseye müsavat üzere müsUıhit olurlar, ebdana itibar
olunur, cihata itibar olunmaz, çünkü cihatm tcadcKUli bunların isimlerinin
teaddüdünü icab etmez, binaenaleyh bunlar cihcit v;ı hide hükmünde bulunmuş
olur. Ebu SûTyanm kavli de böyledir. [8]
128 - : Oğul
kızlarının ir&de altı halleri mutasavverdir:
(1) Birinci
hal, nısıfdir. Şöyle ki :bîr ölünün oğlunun bir kızı veya İlâ nihaye oğlunun
oğlunun bir kızr olup, kızı bulunmadığı takdirde terikesinin nısfına müstahik
olur. Misal :
(2) ikinci
hal, sülüsandir. Şöyle ki : bir ölünün oğlu ve kızı bulunmayıp da iki veya
daha ziyade oğlununkızı bulunduğu takdirde terikesinin sülusanını müsavaten
ihraz ederler. Misal :
(3) Üçüncü
hal, südüsdür, bu Ölünün oğlu olmayıp oğlunun bir veya müteaddit kızı veya ilâ
nihaye oğlunun oğlunun kızı, ölünün yalnız bir kıziyle içtima ettikleri
takdirdedir, bu südüsle bintin nısıf hissesi, sülüsanı ikmal etmiş olur. Misal
:
(4) Dördüncü
hal, usubeti müşterekedir. Şöyle ki bir ölünün oğlu, bulunmayıp ilâ nihaye
evlâdı zükûrunun bir veya müteaddid ogul-lariyle kızları bulunduğu takdirde
eshabı feraizden kalan terike aralarında ikili birli taksim olunur. Velev ki
ölünün oğlunun oğulları, oğlunun kızlarından aşağı derecede bulunsun. Misal :
1
(îbni Mesud
Hazretlerine göre bu halde yalnız ibnül'ibn vâris olur, bin-tül'ibn vâris
olmaz.)
(5) Beşinci
hai, ademül'irsdir. Şöyle ki: bir ölünün oğlunun kızları, iki veya daha ziyade
sulbiyye ile beraber bulundukları takdirde irse nail olamazlar. Çünkü bu
surette benate aid olan sülüsan, kurbi derecelerine binaen sulbiyelere
verilecektir, artık bintiyet sebebiyle istihkak kesb edilecek sehm kalmaz ki,
bintûl'ibne verilsin. Meğer ki dördüncü halde beyan olunduğa üzere ibniyyenin
hizasında veya esfelinde ibnül'ibn bulunsun, o takdirde mütebaki terikeyi farz
tarikiyle değil, ta'sîb suretiyle ikili birii olarak alırlar. Misal :
Bu meseleler, âmmei
sahabeye göredir, ibni Abbasa göre iki sulbiyye bir sulbiyye hükmünde
olduğundan bunlar ile beraber ibniyye her halde vâris olur,
.
(6) Altıncı
hal sukuttur. Bu da ölünün oğlunun kızları ölünün oğlu üc içtima etikleri
takdirdedir, bu kızlar ister bu oğîun kızları olsun ve ister müteveffa oğulun
kızları olsun müsavidir. [9]
129 - : Bir
ölünün sulbiyye kızları bulunmayıb da mütefavit derecelerde bir takım
ibniyyeleri içtima ettiği vaziyete : (tesbibi benat) meselesi denilmiştir.
Tesbib, esasen tezyin
demektir. Şairin kasidesini tezyin için ilâve ettiği âşikâne parçaya tesbîb
denildiği malûmdur. Bu meselede dikkat ve letafeti haiz, hatırları teşhiz,
kulakları istimaına imale ettiği için teşbih tarikiyle bu unvanı almıştır.
Şöyle ki :
Bir öiünün evlâdı
zükûr ve inası oimayıb da bir oğlunun dereceleri biri birinden aşağı üç kızı,
diğer bir oğlunun oğlunun da yine dereceleri biribi-rinden aşağı üç kızı
bulunduğu gibi diğer bir oğlunun oğlunun oğlunun da dereceleri mütefavit .üç
kızı, yani : kız evlâd ve ahfadı bulunsa bunlar üç ferik farz olunur. En yukarı
derecede bulunan ibniyye, sulbiyye makamına kaim olub tek ise nısıf, lâakal iki
ise sülüsan hisse alır, andan dûn derecede olanlar hakkında da ibniyye
muamelesi yapılır, yukarıda görülen südüs, usu-bet, ademi irs, ve sukut halleri
cereyan eder..Bu, mesele, şu suretle tasvir olunur:
Bu tasvirde görülüyor
ki, birinci ferikden birinci derecedeki kız, ölüye en yakın olup ona muvazi
başka kız yoktur. Birinci ferikden ikinci derecedeki kız ise ikinci ferikten
birinci derecedeki kıza muvazidir. Kezalik birinci ferikten üçüncü derecedeki
kız da ikinci ferikden ikinci derecedeki ve üçüncü ferikden birinci derecedeki
kıza muvazidir.
ikinci ferikden üçüncü
derecedeki kız ise üçüncü ferikin ikinci derecesindeki kıza muvazidir. Üçüncü
ferikden üçüncü derecedeki kız ise hepsinden aşağı olup hiç birine muvazi
değildir. Bunların ne veçhile vâris olacakları aşağıdaki tahlîlâttan
anlaşılacaktır.
130 -: Bu
tesbîb meselesinde üç ferik farz edilen kızlar ile beraber y,?, erkek
kardeşleri bulunur veya bulunmaz. Bulunmadığı takdirde birinci ferikden
birinci derecede bulunan kız, sulbiyye makamına kaim olur, nısıf alır, bu
birinci ferikden ikinci derecedeki kız ile ikinci ferikden birinci derecedeki
kız da biribirine muvazi, ayni dereceyi haiz olacağından sülüsam tekmil için
siidüs alırlar, bununla benat hakkında olan sülüsan tamam olur. Artık daha
aşağı derecelerdeki kızlara bir şey kalmaz. Tasviri :
131 - : Uç
ferik sayılan kızlar ile beraber erkek kardeş bulunduğu takdirde ise vaziyet
aşağıdaki beş halden hâli olamaz.
(1) Birinci
hal : Bu kardeş, birinci ferikin birinci derecesindeki kıza muvazi olur. Bu halde
ikisi asaba sifatiyle baki terikeyi ikili birli alırlar, kendilerinden aşağı
derecede bulunan kızlar kardeşleriyle beraber sukut ederler.
(2) İkinci
hal : erkek kardeş, birinci ferikden ikinci ve ikinci ferikden birinci
derecedeki kızlar ile ayni derecede bulunur. Bu halde birinci ferikden birinci
derecedeki kız, nısıf alır, baki de o erkek kardeş ile anın derecesindeki
kızlara ikili birli olarak inhisar eder. daha aşağıdakiler sakıt olurlar.
Misal :
(3) Üçüncü
hal, erkek kardeş, birinci ferikin üçüncü derecesindeki ve ikinci ferikin
ikinci derecesindeki, ve üçüncü ferikin birinci derecesindeki kızlar ile muvazi
bulunur. Bu halde birinci ferikden birinci derecedeki kız, nısıf, ikinci
derecedeki kız ile ikinci. ferikden birinci derecede olan kız, sü-düs alırlar,
baki kalacak iki sehim de diğer üç kız İle bir erkek arasında ikili birli
taksim olunur, bunlardan daha aşağı olanlar sukut eder. Misal : ,
(4) Dördüncü
hal, erkek kardeş, ikinci ferikden üçüncü derecedeki, ve feriki sâlisden ikinci
derecedeki kız ile beraber bulunur. Bu halde birinci ferikden birinci
derecedeki kız nısıf, ikinci derecedeki kız ile ikinci ferkaen birinci
derecedeki kız südüs, alırlar, baki kalan kısım da yed! hisse ıtıöar
olunup birinci ferikden üçüncü derecedeki
ve ikinci ferikden ikin ve üçüncü derecedeki, feriki sâlisden de birinci ve
ikinci derecedeki kızlar ile bir erkek kardeş ararında taksim olunur, üçüncü
ferikin üçüncü derecesindeki kız ve erkek sakıt olurlar. Misal :
(5) Beşinci hal, erkek kardeş üçüncü ferikin üçüncü
derecesindeki kız ile beraber bulunur. Bu halde birinci derecedeki kız nısıf,
İkinci derecedeki kız südüs hisselerini alırlar, baki terike de sekiz hisseye
ayrılıp altı kız ile bir erkek arasında İkili birli taksim olunur. Çünkü bu
erkek, hem kendisine muvazi olan ve hem de kendisinden mukaddem olup sehmi
muayyeni bulunmayan kızları tasîb etmiş olur. Misal : [10]
132 - : Ana
baba bir kız kardeşin vâris olmasında beş hal mutasavverdir.
(1) Birinci
hal, nısıftır. Bu, Ölünün yalnız bir ana baba bir kız kardeşi olup evlâdı ve
babasiyle ceddi sahihi olmadığı takdirdedir. Misal :
(2) İkinci
hal, sülüsandır. Bu, ölünün lâakal iki uht
liebeveyniv olup evlâdı ve babasiyle oeddi sahihi bulunmadığı
takdirdedir. Misal : (Şafiî fukahasımn tasrihine nazaran biri birine yapışık
olarak doğan iki kardeşin her biri müstakil bir başa,_ müstakil bir
hayata'mâlik olunca iki kardeş hissesi alırlar, ve her hususda iki şahsiyeti
haiz sayılırlar, ayaklarının başka başka olması şart değildir.)
(3) Üçüncü hal,
usubeti müşterekedir. Bu, ölünün bir veya müteaddid uht lehüması ah Iehümasiyle
beraber bulunup evlâdı ve babasile ceddi sahihi bulunmadığı takdirdedir ki
baki terikeye ikili birli müstahik olurlar.
(4) Dördüncü
hal, usubeli mahzadır. Bu, ölünün bir veya müteaddid uht lehüması, meyyitin
bir veya müteaddit k:zîyle veya oğlunun kıziyle veya ilâ nihaye oğlunun oğlunun
kıziyle bulunduğu takdirdedir ki, asaba olarak terikenin bakisine müstahik
olur. Misal :
(5) Beşinci
hal, sukuttur. Bu da ölünün bir.veya müteaddid uhl lehti ması, ölünün oğlu veya
oğlunun ilâ nihayet oğlu ile veya babasile veya ba-basının ilâ nihaye babasile
beraber bulunduğu takdirdedir.
Bu mesele, îmamı Azama
göredir. Müfta bih olan da budur, -İmameynt-ve sair eimmeye göre ise uht lehüma,
ceddi sahih İle sakıt olma* Mukase-mei ced meselesine müracaat! Misal :
133 - : Baba
bir kız kardeşin tevarüsünde yedi hal mutasavverdir.
(1) Birinci
hal, msıfdır ki, ölünün bir tane baba bir kız kardeşi olup evlâdı, babasîyle
ceddi sahihi ve ana baba bir erkek ve kız kardeşleri bulunmadığı takdirdedir.
Misal :
(2) ikinci
hal, sülüsandır ki, ölünün baba bir iki veya daha ziyade kız tardeşi olup
evlâdı, babasiyle ceddi sahihi ve liebeveyn erkek ve kız kar-leşleri
bulunmadığı takdirdedir. Bu sülüsana müsavat üzere mustahık olurlar.
(3) Üçüncü
hal, südüsdür ki, ölünün baba bir kız kardeşleri liebeveyn bir kız
kardeşleriyle beraber bulundukları takdirdedir. Bununla kız kardeşlerin
siilüsan hissesi ikmal edilmiş olur. Misal :
(4) Dördüncü
hal, usubeti müşterekedir. Bu, ölünün lieb erkek ve kız kardeşleri bulunuv da
evlâdı, babasiyle ceddi sahihi bulunmadığı takdirdedir. Bunlar bu halde
müştereken asaba olup eshabı feraizden baki kalan terikeye ikili birli olarak
müstahik olurlar. Misal :
(5) Beşinci
hal, usubeti mahzajkr. ki, ölünün lieb kız kardeşi meyyiti kızile veya oğlunun
ilâ nihaye kıziyîg bulunub meyyitin oğlu, babası ced< sahihi ve liebeveyn
erkek ve kız kardeşleri bulunmadığı takdirdedir. Bu ha de lieb kız kardeş,
eshabı feraizden baki kalan terikeye müstahik olur. Misa
(6) Altıncı
hal, ademül'irsdir. Bu, ölünün lieb kız kardeşleri, birden ziyade liebeveyn
kız kardeşleriyle beraber bulunduğu takdirdedir. Bu halde şekikalar, sülüsan
hisselerini alırlar, asabadan başka vâris yok ise -kuv-vei karabetleri
sebebiyle -mütebaki terikeye de. redden müstahik olurlar, baba bir kız kardeşe,
sülüsanı ikmal için alacak bir hisse kalmamış olur. Bu ademi irs, hukuki
irsiyyeden 'mahrumiyet demek değildir, belki tevarüse sebeb kalmamasından
münbaisdir. Misal :
(7) Yedinci hal, sukuttur. Bu, ölünün baba bir kız
kardeşi, ölünün oğlu ile veya oğlunun ilâ nihaye oğlu İle veya babasiyle veya
babasının İlâ nihaye babasiyle veya liebeveyn erkek kardeşleriyle veyahut bint
veya ilâ nihaye bintül'ibn ile beraber asabai mahza olan liebeveyn kız kardeşi
ile beraber bulunduğu takdirdedir. Bu da îmamı Azama göredir, tmameyne ve
saireye göre baba bir kız kardeş ceddi sahih ile sakıt olmaz. Misal :
134 - :
Zevçlerin vâris olmalarında iki hal mutasavverdir :
(1) Eirinci
hal, nısıfdır ki, zevcesinin evlâdı ve Uâ nİhaye evlâdı
zükûrunun cvlûdi bulunmadığı takdirdedir.
Zevç, gerek sagîr ve gerekkebir olsun müsavidir. Misal :
1 nısıf
(2) ikinci
hal, rubu'dur ki zevcenin evlâdı zükûr ve inası ve ili* nihayc evlâdı zükûrunun
evlâdı bulunduğu takdirdedir. Misal : [11]
134 - :
Zevcelerin vâris olmalarında iki hal mutasavverdir :
(1) Birinci
hal, rubudur ki, bir veya müteaddid zevceler, zevcin evlâdı ve ilâ nihaye
evlâdı zükûrunun evlâdı bulunmadığı takdirde terikenin rubuna müstahik olur.
Misal :
(2) ikinci hal. sümündür ki, biz veya müteaddit zevceler,
zevcin evlâ-diyle veya ilâ nihaye evlâdı zükûrunun evlâdiyle bulunduğu takdirde
terikesinin sümününe müstahik olur. Misal :. [12]
135 - : Asabat,
evvelâ asabai nesebiyye ile asabai sebebiyye kısımlarına ayrıldığı gibi asabai
nesebiyye de binefsihî asaba, bigayrihi asaba, maa gayrihi asaba kısımlarına
ayrılır. Nitekim bunların tarifleri yukarıda yazıl -mıştır. Şimdi bunların ne
veçhile vâris olacaklarım sırsiyle izah edelim :[13]
1 - :
Binefsihi asaba denilen kimseler, bir takım erkeklerden ibaret olup dört sınıfa
ayrılırlar ve ashabı fer a izden baki kalan terikenin tamamına müstahik
olurlar. Birinci sınıf
:*Cuz'.ü meyyittir, bunlar ölünün oğullan, oğullarının oğulları ve ilâ nihaye
oğullarının oğullarıdır.
İkinci sınıf ; asli
meyyittir, bunlar ölünün babası, babasının babası ve ilâ" nihaye babasının
babasının babasıdır.
Üçüncü sınıf : cüz'ü
ebdir, bunlar ölünün Hebeveyn veya lieb erkek kardeşleri ve bu kardeşlerinin
oğullan ve oğullarının ilâ nihaye oğullandır.
Dördüncü sınıf : cüz'i
ceddir. Bunlar da ölünün liebeveyn veya lieb am-calan ve bunların oğullan ve
oğullarının ilâ nihaye oğullandır.
137 - Yukarıdaki dört sınıfın mirasa istihkakı
hususunda esbabı ter-cih üçdür :
Birincisi : kurbi
cihettir ki bu sınıflar itibariyledir.
İkincisi : kurbi
derecedir ki bir sınıf dan olan vârislerin meyyite akreb olmaları
itibariyledir.
Üçüncüsü :
kuvveti karabettir ki bu da- vârislerin liebeveyn veya lieb
olmalanjtibariyledir.
Binaenaleyh binefsihi
asabatm tevarüsünde evvelâ : kurbi cihete bakılır, dört sınıf asabadan
müteaddit kimseler içtima etse ibtida birinci sınıf erbabı, bunlardan kimse
bulunmazsa ikinci sınıf. erbabı, bunlar da bulunmazsa üçüncü sınıf erbabı,
daha sonra da dördüncü sınıf erbabı asaba sı-fatiyle mirasa nail olurlar. Şöyle
ki : evvelâ : meyyitin kendi cüz'ryle usulünden biri. meselâ : ölünün oğlu ile
babası içtima etse asabalık bakımından oğlu tercih olunur. Babası eshabı
feraizden olmak üzere südüs hissesini alır, bakisi oğluna kalır, çünkü fer'in.
asla ittisali, aslın fer'e ittisalinden daha zahirdir.
Ölünün oğlunun oğlu
ile babası veya ceddi hakkında da hüküm böyledir. Misal Saniyen :
ölünün usuliyle usulünün cüzüleri, meselâ :
meyyitin babasiyle veya babasının babasiyle babasının cüzüleri,
yani : kendisinin tiebeveyn veya lieb kardeşleri içtima etse
aslı tercih olunur, bu cüzüler mirasa müs-tahik olmazlar. Meselâ :
Mukasemei ced bahsine de müracaat!..
Sâlisen : ölünün
babasının cüzüleriyle ceddi sahihinin cüzüleri, yani : meyyitin liebeveyn veya
lieb kardeşleriyle liebeveyn veya lieb amcaları içtima etse babasının cüzüleri
tercih olunur. Misal :
Rabian : Ölünün
birinci, ikinci ve üçüncü sınıf asabatından kimse bulunmayınca dördüncü sınıf
âsabata, yani : ceddi sahihinin cüzülerine sıra gelir, kurbi derece ve kuvveti
karabetlerine göre vâris olurlar. Misil :
138 - : Bir
sınıfa mensub asaba takımından müteaddit kimseler içtima -ünce meyyite olan
kurbi dereceleri itibariyle tercih olunurlar. Şöyle ki : rnsr hangisi meyyite
daha karib ise o vâris olur, diğerleri olamaz. îbn ile gibi. Misal :
139 - :
Binefsihi asabatın üçüncü veya dördüncü sınıfına mensup ayni dereceı kurbi haiz
olan kimseler içtima edince kuvveti karabet itibariyle tercih olunurlar. Söyle
ki: iki karabet sahibi olan, yani : ölüye hem baba hem de ana'cihetinden karib
bulunan kimseler bîr cihetten karabet sahibi auanlara tercih edilir. Meselâ :
ölünün ana baba bir erkek karde$i, baba bir er-kek kardeşine müraccah olur.
Misal :
(Tenbih) : Mirasda kurbi cihet, kurbi derece
gibi kuvveti karabet de esbabı tercihden olmak hususunda bir kaidei umumiyedir.
Bununla miras meselesi muntazam bir dairede cereyan eder, terîkeler fazla
taksime uğra-maktah kurtulur, uzağın yakına müsavi tutulması gibi teadüle mani
bir hâle meydan verilmemiş olur. Bu kuvveti karabet cihetiyle tercih, erkeklere
mahsus değildir, maa gayrini asaba olanlar arasında da carîdir. Meselâ : ölünün
kıziyle ana baba bir kız kardaşı, bir de baba bir erkek kardaşı içtima etse
terikenin nısfı kıza, diğer nısfı da ana baba bir kız kardaşa verilir, baba bir
kardaş, kuvveti karabetçe dûn olduğundan vâris olamaz.)
Bigayrihi «sabadan
olanlar :
140 - :
Bunlar, ashabı feraizden oldukları-takdirde muayyen sehimleri nısıf ve
müteaddit iseler sülüsandan ibaret olan ve kendi erkek kardeşleriyle beraber
bulundukları takdirde asaba bigayrihi namını alan dört kısım kadınlardır :
Birincisi : ölünün
kızlarıdır ki, erkek kardaşlariyle beraber bulununca asaba bigayrihi olup baki
terikeye ikili birli müstahik olurlar.
İkincisi : ölünün
oğlunun kızlarıdır ki. bunlar da ölünün kızı bulunmadığı takdirde onun yerine
kaim olarak erkek kardaşlariyle veya erkek kardaş-larının oğuîlariyle beraber
asaba olarak ikili birli mirasa nail olurlar.
Üçüncüsü : ölünün ana
baba bir kız kardaşlarıdır ki, ölünün kızları ve oğullarının kızları
bulunmadığı takdirde erkek kardaşlariyle beraber asaba olarak ikili birli
mirasa müstahik olurlar.
Dördüncüsü : ölünün
baba bir kız kardaşlandır ki bunlar da evvelki üç kısım kadınlar bulunmayınca
erkek kardaşlariyle beraber terikenin bakisini ikili birli iktisam ederler.
Dört misal :
141 - :
Eshabı feraize dahil buiunmıyan, yani : kendileri için mukadder sehm olmıyan
kadınların kardaşları asaba olsa da kendileri onlar ile beraber asaba
olamazlar. Bu kadınlar zevilıerhamdandır. Amca ile amme, kardeş oğJu ile kardeş
kızı gibi. Misal :Kezalik ana bir kız kardaş, yalnız iken hissesi südüs,
müteaddit iken sülüs olduğundan erkek kardaşiyle beraber bulundukda asabadan
olmaz.
Eshiıbı feraizderi
olduğu cihetle başka vâris bulunmayınca terikenin tama mina bu'itibar ile
müstahik olur. Nitekim evvelce de beyan olunmuştur. İkr Misal :
142 - :
Asaba maa gayrini denilen kadınlar, asabadan olmayan bir kadın ile beraber
bulundukları takdirde re'sen asaba sayılan kadınlardır ki, iki sınıfa
ayrılırlar.
Birinci sınıf : ölünün
ana baba bir kız kardeşleridir ki sulbiyye ile veya ibniyye ile beraber
bulundukları surette kendileri asaba olmuş olurlar.
îkinci simi : ölünün
baba bir kız kardaşlarıdıv ki bunlar da sulbiyye veya ibniyye ile beraber
bulundukları takdirde asaba olurlar. Bu iki sınıf içtima ederse birinci sınıf
kuvveti karabet itibariyle tercih olunur. "Misal :
Asaba bigayrihi ile
asaba maa gayrihi arasındaki fark şudur ki, asaba bigayrihideki gayr, binefsihi
asaba takımından erkek bir kimsedir; o, kadını tasîb eder, yani : Kadın o
erkek sebebiyle anın gibi asaba olmuş olur. Asaba maa gayrihi de ise gayr da
kadındır, yani : ölünün kızıdır, veya oğlunun kızıdır, asabadan değildir. [14]
143 - :
Asabai sebebiyye, mevlel'ataka ile anın vefatı halinde binefsihi asabasından
olan kariblerdir. Şöyle ki : bir şahıs, mâlik olduğu köle veya cariyeyi
bil'ihtiyar veya bil'iztırar bir mal mukabilinde veya büâ ıvez azad etmiş olsa
anın velâsını haiz olur. Binaenaleyh azad edilen köle veya cariyenin asabai
nesebîyye takımından karibi bulunmadığı takdirde eshabı feraizden baki kalan
terikesine kendisini azad etmiş olan şahıs müstahik olur, bu şahıs, gerek erkek
olsun ve gerek olmasın.
Fakat bu şahıs, o köle
veya cariyenin hini vefatında bcr hayat bulunmazsa anın yerine binefsihi
asabasından olan kariblerî -asabai nesebiy-yede beyan edildiği1 tertib dairesinde
-vâris olurlar. Nisa taifesinden olan evlâdı ve sair kariblerî vâris olmazlar.
Misal :
144 - : Mu'tıkın oğliyle babası
içtima edince velâsı tamamen,
oğluna ait olur, babasına ait olmaz. Ced hakkında da hüküm böyledir.
Bu, imamı Azama
göredir, fakat İmam Ebu Yusüfe göre
velâ, eseri mülk olduğundan mal gibi anın da südüsü mu'tikın babasına, bakisi
de oğluna ait olur. Buna cevaben deniliyor ki
: velâ, her ne kadar eseri mülk
ise de hakikaten mülk değildir, hakkı velâ mukabilinde itiyaz caiz olmaz
binaenaleyh velâ, mülke kıyas olunamaz.
145 - :
Mu'tikin ceddi, imamı Azama göre velâ hususunda mu'tikin kardeşlerine tercih
olunur, Imameyne göre ise hakkı velâ. ced ile kardeşler arasında münasafaten
taksim olunur. Misal :
144 - : Mevlel'atake, müteaddit olunca her biri kendi
hissesi mikdarı velâyı haiz, hakkı tevarüse mâlik olur.
147 - :
Velâi ataka, bilâ vâsıta olduğu gibi bilvasıta da olabilir. Şöyle ki : bir
rakikin mu'tiki. kendisinin mevlel'atakası olduğu £ibi mu'tikinin mu'tiki de
kendisinin mevlel'atakası sayılır.
Binaenaleyh mu'tikin
kendisi ve binefsihi asabai nesebiyye takımından karibi bulunmadığı takdirde
asabai sebebiyyesi, yani : mevlel'atakası o azad edilmiş olan rakika vâris
olur. Misal :
148 - : Bîr
kimse, zi rahmi mahremi olan bir rakika mâlik olsa bıl'ız-tırar ıtk vaki
olacağından anın mevlel'atakası olmuş olur. Bu halde anın mirasına asabai
sebebiyye suretiyle de istihkak kesb eder, velev ki o kimse kadın.olsun. Bu
esas üzerine (meselei dinariyye) denilen şu mesele tefemi eder :
Bilfarz Zeyd adında
bir kölenin hür zevcesinden mütevellid Hind, Selime, Şerife adlı üç kızı olsa
bunlar da analarına tebean hür bulunmuş olurlar. Şayed bu kızlardan Hind 30 ve
Selime 20 ki cem'an 50 lira vererek babaları olan Zeydi efendisinden satn*
alsalar Zeyd azad olmuş, bu iki kız da kendisinin mevlâsı-sayılmış olur.
Binaenaleyh muahharan
Zeyd vefat edib bu üç kızını terk etse terike-sinin sülüs anı bu üç kız
arasında müsavat üzere taksim edilir, baki bir sülüsüne de Hind ile Selime
vermiş oldukları para nisbetinde velâ cihetiyle müstahik olurlar. Bu halde bu
iki kız, verdikleri paraya göre beş asaba sa*" yılır, mezkûr sülüsün üç
humsu Hinde, iki humsu-da Selîmeye aid olur, irs meseleleri kesirli olmamak
için şu veçhile yapılır.
Görülüyor ki, mesele
kırk beşden yapılmış, bunun sülüsam olan 30 senim üç kıza farz tarikiyle
verilmiş, sülüsü olan 15 de bunlardan mutik olan iki kıza bir nisbet dahilinde
tevzi edilmiş, binaenaleyh Şerifenin sehimi yalnız 10, Hindin sehimi 19,
Selimenin sehimi de 16 etmiştir ki mecmuu 45 dir.
149 - :
Mu'tikin bizzat asabasından olmayıb da mu'tikin asabasımn asa-basından olan
kimseye hakkı velâ intikal etmez.
Meselâ : bir kölenin
mu'tiki olan bir kadın, bir oğlu ile zevcini terk ede rek vefat, badehu bu
oğlan da vefat edib de daha sonra o köle de vefat edecek olsa velâsı mezkûr
zevce intikal etmez. Çünkü bu zevç. mu'tik olan kadının asabasmdan değildir.
Belki anın asabası olan oğlunun asabasmdandır. Binaenaleyh bu zevç, o 'kölenin
terikesine müstahik olamaz. Velâ bahsine de müracaat!.. [15]
150 - : irse nailiyyet silsilesinin dördüncü1
derecesini neseben ehli fe-raizden olup redden hisseye müstahik olan kimseler
teşkil ederler. Şöyle ki:
Eshabi feraiz
hisselerini aldıktan sonra meselenin mahrecinde (terike-de) bir mikdar mal
kalır da buna asabai nesebiyye ve sebebiyyeden bir müslahik bulunmazsa bu
mikdar da meyyite neseben muttasıl olan ashabı fe-raize sehimleri nisbetinde
red edilir ve bunlara : (men yüreddü aleyh) denilir. Zevç ile zevceye red
edilmez, çünkü bunlar zevciyet itibariyle ehli feraizden bulunmaktadırlar,
neseb itibariyle değil. Binaenaleyh bunlara da: (men lâ yüreddü aleyh) denilir.
Nitekim ileride (reddiyye) bahsinde izah edilecektir.
Meselâ : bir ölünün
vârisleri zevcesiyle iki kızından ibaret olsa terike-sinin sümünü zevcesine,
sülüsam iki kızına farzen verilip mütebakisi de yine bu iki kızına redden ait
olur. Tasviri :
beynehüma tebayün. mrn
!â yüreddü deyh baki : 7 men yüreddü aleyh Görülüyor
ki : mesele, bidayeten sekizden tashih edilip bundan bir senim zevceye
verilmiş, mütebaki yedi senim de farz ve red suretiyle iki kıza ait
bulunmuştur. Bu yedi, iki kıza kesirsiz kabili taksim olmadığından iki ile
sekiz darp edilmiş ve bu iki ile zevcenin sehimi olan bir de darp edilmekle
hâsılı iki olmuş, yine bu iki ile baki kalan yedi de darp edilerek hâsıl olan
on dörtten iki kıza yedişer sehim verilmiştir ki mecmuu 16 etmiş olur.
(Eshabı feraize bu
veçhile redden sehim verilmesi, sahabei kiram ile tabiinin cumhuruna göredir.
Eshabı kiramdan Zeyd ibni Sabite göre eshabı feraizden artan hisse, asaba
bulunmadığı takdirde beytülmale ait olur. tbni Abbasa göre de zevç ile zevceye
redden hisse verilmediği gibi ceddelere de redden hisse verilmez, Hazreti
Osmana göre ise sair eshabı feraiz gibi zevç ile zevceye de red tarikiyle hisse
verilir, Müçtehidini kiramın bu hususda-ki mezheblerini de evvelce beyan etmiş
bulunuyoruz.) [16]
151 - :
Mirasa müstahik olacak zümrelerin beşinci derecesini de te-v il'er ham denilen
karibler teşkil etmektedirler. Şöyle ki :
Bir Ölünün eshabı
feraizden ve asabatı nesebiyye ve sebebiyye takımından vârisi bulunmadığı
takdirde terekesine zevU'erhamdan olan karibleri sınıflarına göre müstahik
olurlar.
152 - :
Zevil'ertiam da binefsihi asabattan olanlar gibi dört sınıfa ayrılır ve anlar
gibi tevarüs ederler, aralarında sırasiyle kurbi cihet, kurbi derece, ve
kuvvei karabet hususları tercihe sebep olur. Şöyle ki :
Zevirerhamın birinci
sınıfı, bizzat Ölüye cüz'iyyet itibariyle müntesib olanlardır. Bunlar evlâdı
benat ile benatı ibnin evlâdıdır.
ikinci sınıfı, ölüye
asliyyet itibariyle münsetib olanlardır ki, fâsid cedler ile fâsid ceddelerden
ibarettir. Anasının babası, anasının babasının babası, babanın anasının babası,
ananın babasının anası gibi.
Üçüncü sınıfı, ölünün
babasına cüz'iyyet itibariyle müntesib olanlardır. Bunlar da ölünün ana baba
bir veya baba bir veya ana bir kız kardeşlerinin ilâ nihaye erkek ve kız evlâdı
ile liebeveyn veya lieb veya liüm erkek kardeşlerin ilâ nihaye kızları ve ana
bir erkek kardeşin erkek oğullarıdır.
Dördüncü sınıfı,
Ölünün alel'ıtlak ced ve ceddelerine cüz'iyyet itibariyle müntesib olan
kimselerdir. Bunlar da liebeveyn, lieb ve liüm ammeler ile amcalar ve
liebeveyn, lieb, ve liüm haller ile halalar ve bunlarm evlâdıdır ve amca
kızlariyle bu kızların evlâdıdır.
153 - : Yukarıdaki dört sınıf, mebsutı serahsîde
yedi zümre olmak üzere şu veçhile kayd edilmektedir:
(1) Evlâdı
bcnat.
(2) Benatül'ihve
ve evlâdül'ehavat,
(3) Fâsid
eed ve ceddeier,
(4) Liüm
amcalar, liebeveyn, lieb ve liüm ammeler ve hal ile halalar,
(5) Dördüncü
zümrenin evlâdı,
(6) Babanın
liüm amcaları ve babanın alel'ıtlak ammeleri, hal ve halaları,
(7) Altıncı
zümrenin evlâdı.
154 - : Kurbi cihet itibariyle tercih, zevil'erhamm
dört sınıfı arasında aranır. Meselâ : Birinci sınıf erbabı var iken ikinci
sınıf erbabı vâris olamaz. Bu bir kaidei umumiyedir Lâkin tarzı taksim itibariyle her sınıf başka
bir usule tabidir. Binaenaleyh her sınıf ahkâmı ayrıca bildirilecektir.
155 - :
Kurbi derece, bir sınıf erbabı arasında aranır, bir sınıfa men-sub müteaddit
kimselerden ölüye en karib olan, diğerlerine takdim olunur.
Meselâ : Birinci
sımfda meyyitin kızının kızı, meyyitin kızının kızının kuına müreccahtır,
ikinci sımfda da ananın babası, ananın anasının babasından mukaddemdir.
Bu mesele, (ehli
karabet) denilen Hanefiyyeye göredir, muhtar olan da budur.
Fakat zevirerhamın
tevarüsünde başkaca iki kavi daha vardır. Birincisi : (ehli tenzil) denilen
Alkarna ile Şa'bînin ve Mesruk ile Hasan îbni Zi-yadm ve tabilerinin kavlidir
ki, bunlara göre her zi rahm. kendisini meyyite isal eden vasıta
menziiesindedir. O vasıta mevcut olduğu takdirde ne kadar sehme müstahik olursa
o zî rahm de o kadar sehme müstahik olur. Yani : o vasıtayı temsil eder. Meselâ
: bir ölünün kızının kıziyle liebeveyn veya lieb kız kardeşinin kızı içtima
etse terikesi bunlar arasında münase-feten taksim edilir. Çünkü yalnız kıziyle
kız kardeşi bulunduğu takdirde de böyle taksim edilecekti. Sureti :
ikincisi : (ehli
rahim) denilen-Hasan ibni Meysere ve Nuh ibni Zirah ve tabilerinin kavlidir ki,
bunlara göre İrse istihkak rahim vasfı umumisine göre olduğundan zevü'erham
terikeye müsavat üzere müstahik olurlar; dere çeleri gerek müsavi olsun ve
gerek olmasın. Bir misal :
156 - :
Kuvvei karabet itibariyle tercih; birinci, üçüncü ve dördüncü sınıf erbabından
bir derecede bulunan kimseler arasında aranır, ikinci sınıf erbabı arasında
aranmaz, bunlar bir derecede bulununca umumen vâris olurlar, ölüye gerek vâris
ve gerek zî rahm vasıtasiyle müntesib olsunlar, muhtar olan budur. Bir misal :
157 - :
Kuvveti karabet, ölüye ana ve baba cihetinden müntesib olmak, ?e zî rahmin ehli
heraizden veya asabadan birinin evlâdı bulunmak suretiyle tahakkuk eder, ye
tercihe medar olur.
Şöyle ki :
•zevil'erhamm birinci sınıfından müteaddid kimseler cem olup da bazıları ehli
feraizden vâris evlâdı, diğerleri de zevilerham evlâdı bulunsa vâris evlâdı
tercih olunur. Misal :
olmolü kulluhü leha
Zevil'erhamın üçüncü
sınıfından da müteaddit kimseler cen olsa asaba evlâd, zevil, erham evlâdı
üzerine tercih olunur. Misal :
Bu üçüncü sınıfa
mensub dereceleri müsavi kimselerin hepsi de asaba evlâdı, veya hepsi de
zevil'erham evlâdı veya bazıları asaba, bazıları da sahibi farz evlâdı bulunsa
usulün sıfatı, irse istihkak ve ademî istihkakı füruda da muteber olacağından vâris olabilecek aslın
for'İ de vâris olur, sakıt olacak asim fer'i de sakıt olur. Misal :
Görülüyor ki : üçüncü
meselede ah liümün kızı. kendisine düşen senimi almıştır. Kendisi vâris ve
sahibi farz olduğundan kızı da vâris olmuştur. Dördüncü meselede ise ah liebin
oğlunun kıziyle uht lehümamn oğlunun oğ lu, ve uht liümmün oğlunun kızı vâris
olamamışlardır. Çünkü ah liebin oğlunun kızı veledi gayrî vârisdir, diğerleri
ise veledi zî rahmdır. Binaenaleyh terikenin tamamı hem kuvveti karabeti haiz,
hem de veledi asaba bulunan ah lehümamn oğlunun kızına aid bulunmuştur.
Bu mesele, îmamı
Muhammede göredir ki, İmamı Azamdan da vârid olan meşhur rivayete muvafıkdır.
îmam Ebu Yusüfe göre
aslı liebeveyn olan, aslı îieb veya liüm olandan mukaddemdir, keza aslı îieb
olan da aslı liüm olandan evlâdır. Bu kavle göre liebeveyn kız kardeşin evlâdı
var iken Îieb veya liüm kardeşin evlâdı vâris olamaz. îkî misal :
158 - :
Zevü'erhamm dördüncü sınılma mensup olanlar, hayyûı karabetleri müttehit, yani
: cümlesi baba veya ana cihetinden ölüye mensup olan kimselerden müteşekkil
olunca kuvveti karabetle tercih olunörlar. Fakat hayyizı karabetleri muhtelif
olur ise bunlar iki ferik sakıhr. bu iki ferik arasında kuvveti karabetle
tercih aranmaz, iki ferik de vâris olur. Yalnız her ferikin kendi efradı
arasında kuvveti karabete itibar olunur.
Binaenaleyh liebeveyn
ammeler, îieb veya liüm ammeler üzerine ve Îieb amemîer, liüm am ve ammeler
üzerine tercih olunur. Kezalik : liebeveyn hal ve hala, Îieb veya liüm hal ve
hala üzerine müreccahtır. Lieb hal vu hala da liüm hal ve haladan mukaddemdir.
Bunlar da erkekler ile kadınlar arasında bu takdim itibariyle fark yoktur.
Fakat liebeveyn ammeler ile lieb hal veya halalar cem olsa her iki ferik de
vâris oiur.
işte bunlar
zevü'erhama ait kavaidi umumiyyedendir. Nitekim ileride tatbikatı mufassalan
görülecektir. Üç misal [17]
159 - :
Zevil'erhamın birinci sınıfına dahil müteaddit kimseler toplanıp da hiç biri
vâris evlâdı bulunmaz veya hepsi de vâris evlâdı bulunursa bakılır : Eğer
asılları sıfatta, yani : zükûret ve ünüsette müttefik iseler terı-ke, füruun
ebdamna göre taksim olunur, ve daima erkeklere kadınların iki misli hisse
verilir, iki misal :
160 - :
Birinci sınıf erbabından bir derecede müteaddit kimseler toplanıp da asılları
sıfatça muhtelif olursa üç halden hali olamaz.
Birincisi. : cihatta
ve füruda. teaddüt bulunmaz.
İkincisi : cihatta teaddüt bulunmayıp yalnız füruda
teaddüt bulunur.
Üçüncüsü : cihatta
teaddüt bulunur, yani : bir şahıs, müteaddit cihetten karabet sahibi olur.
İşbu üç halde kaidei
esasiyye şudur : «Usulden sıfat, fürudan adet alınır ve cihatın teaddüdü
suretinde bu teaddüt usulde itibar olunur.»
Bu, İmamı Muhammede
göredir, müftâ bih olan da budur. Fakat İmam Ebu Yusüfe göre usulün zükûret ve
ünuset itibariyle ihtilâfı nazara .alınmaz, cihatta teaddüt olmadığı takdirde
terike füruun ebdanı (adedi rüüs) üzerine ikili birli taksim olunur, cihatta
teaddüt bulunduğu takdirde ise bu teaddüt, usulde değil, füruda itibar edilir,
her fer'a kaç cihetten karabeti haiz ise ona göre hisse verilir.
İmamı Azamdan bu
hususta iki rivayet vardır, İmam Ebu Yusüfün mezhebi ameliyyat itibariyle
suhuleti haizdir, fakat İmamı Muhammedİn mezhebi, imamı Azamdan meşhur olan
rivayete mutabık ve muhtardır. Nitekim bunlar aşağıdaki meselelerden de
tevazzuh edecektir.
161 - :
Birinci halde, yani : usulde zükûret ve ünuset itibariyle ihtilâf
bulunup da gerek cihatta ve gerek füruda teaddüd bulunmadığı takdirde iki
suret melhuzdur. Birincisi, yalnız iki vâris bulunmaktır. İkincisi de muhtelif
batınlar bulunmaktır.
Evvelâ : iki vâris
bulunduğu takdirde terike, asılların ihtilâf ettiği batında ikili birli taksim
olunur, sonra asılların mirası ferilere verilir.
Meselâ : bir Ölünün
kızının oğlunun kiziyle, kızının kızının oğlu bulunsa terîkesi, asılların
ihtilâf ettiği ikinci batında taksim edilir, sülüsanı kızının oğluna verilip
andan kızına intikal eder, sülüsü de kızının kızına verilip andan oğluna
intikal eder.
Bu, İmamı Muhammede
göredir. İmam Ebu Yusüfe göre ise terike doğrudan doğruya ber hayat bulunan
feriler üzerine ikili birli taksim edilir, sülüsanı oğula, sülüsü de kıza
verilir. Misal :
Saniyen : muhtelif
batınlar bulunduğu takdirde terike, asılların ilk ihtilâf ettiği batında
sıfatlarına göre ikili birli taksim olunur, sonra zükûr bir taifei, inas da bir
taife kılınarak bakılır : eğer kendileriyle ferileri arasındaki vasıtalarda
erkeklik ve kadınlık itibariyle ihtilâf bulunmazsa her taifenin hissesi
kendisinin son ferilerine, sıfatlarına göre ikili birli olarak verilir. Fakat
her hangi bir taife üe son ferilerin arasındaki vasıtalarda erkeklik ve
kadınlık itibariyle ihtilâf vaki olursa o teifenin elinde bulunan sehimîer,
kendisinden sonra en evvel ihtilâf vaki olan batında sıfatlarına göre ikili
birli taksim olunur, yine erkekler bir taife, kadınlar da diğer bir taife kılınır,
bu taifelerden her birine isabet eden hisse, kendisinden sonraki batınlarda
ihtilâf yok ise son ferilere sıfatlarına göre verilir. Amma diğer batınlarda
da ihtilâf var ise yine bu ihtilâf vuku bulan batında sabıkı veçhile muamele
yapılarak nihayet son ferilerin sehimlerî tayin edilmiş olur.
Bu, imam Muhammede
göredir. İmam Ebu Yusüfe göre ise zükûra ikişer, inasa birer senin* verilmek
üzere terike doğrudan doğruya son füru arasında taksim edilir. Misal :
Görülüyor ki : bu
misalde terike, İmamı Muhammede göre ilk ihtilâf vaki olan üçüncü tabaka
arasında taksim edilmiş, her birinin sehimi kendi fer "ine verilmiştir.
İmama Ebu Yusüfe göre ise dördüncü tabaka erbabı arasında müsavat üzere taksim
olunmuştur.
Bu tasvir, imam
Muhammede göredir. îmam Ebu Yusüfe göre bu mesele 8 den tashih edilir,
ikişerden altı sehimi üç oğula, birerden iki sehimi de iki kıza verilir.
162 - :
Yukarıdaki meselenin imam Muhammede göre tahlili şöyledir : Bu meselede evvelâ,
birinci batında ihtilâf vaki olup iki ibn ile üç bint
bulunduğundan ve her
iki ibn, iki binte muadil olduğundan mesele 7 den tashih edilmiş, bundan iki
oğula ikişerden A, üç kıza da birerden 3 hisse verilmiştir. Bu iki oğul, bir
taife sayılıp bunların üçüncü batında yine ihtilâf vuku bulmuş, bir oğul ile
bir kız bulunmakla elde bulunan 4 bunlara ikili birli taksim edilmek iktiza
etmiş, kesre meydan vermemek için 3 adedi tashihi mesele olan 7 ile darb
edilerek hâsılı 21 olmuş, bu üç ile iki oğula ait 4 darb edilerek 12 ve üç kıza
ait 3 de darb edilerek 9 adedi husule gelmiştir.
Keza üç kıza ait inas
tabakanın dördüncü batnında da ihtilâf vaki olarak iki oğul ile bir kız
bulunduğundan elde olan 9 bunlara kesirsiz kabili taksim olmadığı cihetle
binnetice adedi rüûsleri olan 5 ile 21 darbedilerek meselenin tashihi (105) den
olmuş, sonra bu beş adedi zükûr taifesine ait 12 ile darb edilerek 60 ve inas
taifesine ait 9 ile de darb edilerek 45 vücude gelmiştir.
Daha sonra mezkûr 60
dan kırk sehim aslinin hissesi olmak üzere son bir oğula, yirmi sehim de yine
aslının hissesi olmak üzere diğer bir oğula verilmiştir.- inas tabakasındaki
(45) den on sekizer sehim asıllarının hisseleri olmak üzere son iki kıza.
dokuz sehim de yine aslının hissesi olmak üzere son bir oğula verilmiştir.
Emsalinde de bu veçhile muamele cereyan eder.
163 - :
ikinci halde, yani : cihatta teaddüt olmayıb füruda teaddüd ve sıfatta ihtilâf
bulunduğu surette usulden sıfat, fürudan aded alınır, yani : bir aslın ferileri
kaç kimse ise kendisi o kadar erkek veya dişi itibar edilir. Misal :
Bu meselede evvelâ ikinci
batında ihtilâf vaki olmakla bir kız, iki fer'ine nazaran iki, diğer bir kız da
fer'ine nazaran bir kız sayılmış, oğul da iki fer'ine nazaran dört kıza muadil
bulunmuş olmakla mecmuu olan (7) meselenin mahrecini teşkil etmiştir.
Bu (7) den dört sehim
oğula, iki sehim de iki fer'i oîan bir kıza, bir senim de bir fer'i bulunan
diğer bir kıza verilmiş, oğul bir taife, iki kız da bir taife itibar edilmiş,
oğulun elindeki 4 sehim iki son fer'ine ikişer olarak^ verilmiştir. Kız
taifesinin üçüncü batmnda da ihtilâf vaki olup bir kız ferilerine nazaran iki
kız sayılmış, bir oğul da bir feri olduğundan iki kıza muadil bulunmuş olmakla
adedi rüüsleri olan 4 ile ellerinde bulunan 3 sehim arasında istikamet
bulunmadığından bu dört adedi, asi meseleye dar-bedilerek (28) hâsı! olmuştur.
Binaenaleyh mazrub
olan bu dört adedi, oğulun ferileri bulunan iki kızın ellerindeki ikişer ile
darb edilerek bunların hisseleri sekizer olmuş, ikinci batındaki iki kızın
elindeki üç sehim ile de darbedilerek hâsıl olan on İkiden altısı üçüncü
tabakadaki oğula verilip andan fer'ine intikal etmiş, diğer altısı da yine
üçüncü tabakadaki kıza verilip andan iki oğluna üçer sehim isabet eylemiştir.
Bu mesele, îmamı
Muhammede göredir. îrham Ebu Yusuf e göre ise mesele yine yediden tashih edilip
bundan ikişer sehim iki oğula, birerden üç sehim de üç kıza verilir.
164 - :
üçüncü hâle, yani : cihatta teaddüd bulunması suretine gelince bunda da îmam
Muhammede göre usulden sıfat, fürudan aded alınır. Misal:
Bu meselede ikinci
batında ihtilâf vukubulmuştur. Şöyle ki : ikinci batında bir oğul vardır ki
fer'indeki teaddüde nazaran iki oğul sayılır, iki de kız vardır, ki, birisi
fer'indeki teaddüde nazaran iki kız, diğeri de fer'inde teaddüd bulunmadığından
bir kız sayılır. Bu halde iki oğul ile üç kız bulunmuş demek olmakla meselenin
mahreci yedi bulunmuştur. Bunun dörder sehimi oğula verilip ferileri olan iki
kıza ikişer hisse intikal etmiş, üç se-himi de iki kıza verilip ferileri olan
bir oğul ile iki kıza müntekil olmuştur. Fakat bunlar dört adet itibar
edileceğinden eldeki üç sehim kendilerine ke sirsiz kabili taksim değildir.
Binaenaleyh bu dört, asıl meseleye darb edil mekle (28) hâsıl olmuştur.
Fürudaki iki kızın evvelce ellerinde bulunan iki şer sehim, mezkûr adedi rüus
olan dört ile darp olunmakla h'er~birine (8) hisse isabet etmiş, sonra ikinci
batındaki kızların hissesi olan üç de mezkur dört ile zarbedilerek hâsıl olan
on ikiden (6) sehim bu kız taifesinin füruıin-dan bulunan bir, oğula, üçer
senimden (6) sehim de iki kıza ait bulunmuştur.
Bu iki kızın baba ve
ana cihetlerinden mezkûr sehimleri cem edilince mecmuu (22) olup bundan her
birine, sekizi baba ve üçü de ana cihetine olmak üzere on bir sehim isabet
etmiştir.
Bu mesele, îmam Ebu
Yusuf e göre altıdan tashih edilir. Şöyle ki: müşarünileyhe göre teaddüd ve
cihat yalnız füruda itibar edileceğinden bu meselede kızlar ikişer cihetten
vâris olmak hasebiyle her biri iki kız sayılır, bir de bir oğlan bulunduğundan
terike aralarında eslâsen taksim edilir, bir sülüsü bir oğlana, iki sülüsü de
kızlara ait olur, yani : altıdan iki sehim oğula. ikişer sehimden dört sehim de
dört farzedilen iki kıza verilir.
165 - :
îmamı Muhammede göre zevil'erhama aid yukarıdaki gibi meselelerde (usulü
hamse) üzerine tashih yapılır. Şöyle ki :
(1) Terike, ilk ihtilâf vaki olan batna göre
taksim edilir.
(2) İhtilâf vaki olan batınlardaki erkekler bir taife, kadınlar da bir taife
itibar olunur.
(3) îlk batınlarda ebdam ihtisar mümkün ise
ihtisar etmek lâzım gelir.
(4) Sehimleri ihtisar mümkün ise ihtisar etmek
iktiza eder.
(5) Son batında sehimler' mümkün ise ihtisar
edilir. Fakat ebdan, mümkün olsa da ihtisar edilmez. [18] .
166 - :
Zevil'erhamın ikinci sınıfım teşkil edip ölünün usulünden bulunan kimselerin
mirasına gelince, eğer bu ikinci smıfda karabetleri
ölüye nazaran müsavi derecede müteaddid kimseler içtima eder de ölüye gerek zî
rahm ve gerek vâris vasıtasiyle veya bazıları zi rahm, bazıları da vâris
vasıtasiyle müntesib'bulunurlarsa bakılır
: eğer bu vasıtalar, zükûret ve ünûsette müttehit iseler terike ebdan üzerine
sıfatlarına göre ikili birli tak sim olunur, bu hususta Hanefiyye arasında
ittifak vardır. Misal :
Ve eğer bu vasıtalar,
zükûret ve ünüset itibariyle muhtelif iseler teri ke, kavli muhtara göre evvelâ
ihtilâf vaki olan batında sıfatlarına göre ikili birli taksim olunur, her biri
bir ferik itibariyle hissesi kendi usulüne verilir.
Bu meselede, gayri
muhtar kavle nazaran terikenin üç rub'u, tamamen ölünün anasının anasının
babasına verilir, diğer cedde bir şey verilmez. Çünkü Ölüye vâris ile müntesib
olan, zî rahm ile müntesib olandan mukaddemdir.
167 - :
Zevil'erhamın ikinci sınıfı erbabından usulde ikinci ve üçüncü defa yine
ihtilâf mevcud olsa birinci taksimden her ferikin elinde bulunan hisse, kendi
usulü arasında vaki olan ihtilâfa ve sıfatlarına göre ikili birli taksim
olunarak bu veçhile nihayete kadar devam ile mesele intaç edilir, tki misal :
Bu meselede evvelâ,
birinci batında ihtilâf bulunmakla sıfatlarına göre terike ikili birli taksim
ile mesele (3) den tashih edilmiştir. Sonra ikinci batında ihtilâf vaki olmuş,
baba ferikine elde bulunan iki kabili taksim olmadığından asli mesele üç ile
zarb edilntis, hâsıl olan (9) dan altı baba, üç de ana ferikine verilip bunlar
asıllarına intikal etmiştir. Daha sonra üçüncü batında da ihtilâf vuku
bulduğundan bu hisselerin kendilerine kesirsiz taksimini temin için adedi
rüûsleri alınmış, aralarında' mümaselet bulunduğundan yalnız birinin adedi
rüüsü olan üç, mahreci mesele olan dokuz ile zarp edilerek (27) hâsıl olmuş, ve
mezkûr üç ile baba ferikinin elindeki altı ve ana ferikinin elindeki üç de zarp
edilerek hâsıl olan sehimler kendi asıllarına verilmiştir. [19]
168 - :
Zevil'erhamm üçüncü sınıfım teşkil eden yani : ölünün usûlüne müntesib bulunan
kimseler hakkında da birinci sınıftaki ahkâm caridir.
Binaenaleyh bunların
ölüye en karib olanları mirasına müstahik olurlar, diğerleri olamazlar. Meselâ
kız kardasın kızı, erkek kardasın
kızının oğlundan evlâdır. Çünkü ondan ölüye daha yakındır. Diğer bir misal :
169 - :
ZeviJf'erhamın üçüncü sınıfından olanların dereceleri müsavi olduğu surette
bakılır : Eğer bir kısmı asaba evlâdı, diğer bir kısmı da ze-vil'erham evlâdı
ise asaba evlâdı tercih olunur.
Meselâ ana baba bîr veya baba bir kız kardeşin
kızının oğlu ile baba ana bir veya baba bir erkek kardasın oğlunun kızı cem
olsa bu kız tercih olunur, çünkü veledi asabadır. Diğer bir misal :
Kezalik ana baba bir
ile baba bir kardaşların ferileri arasında kuvveti karabet itibariyle de tercih
cari olur. Bir misal :Bu misalde ah lehümanın oğlunun kızı. asaba evlâdından
ölüp iki cihetten ölüye karabeti haiz olduğundan hem ah liebin oğlunun kızma,
hem de ah liümmün evlâdı asabadan bulunan oğlunun kızma bil'ittifak takdim olunmuştur.
170 - :
Zevil'erhamın üçüncü sınıfından olan ana bir kardeşlerin bir derecede bulunan
evlâdı içtima edince, sıfatları muhtelif olsa da kendilerine ait terike
aralarında müsavat üzere taksim edilir.
Bu, İmam Muhammede
göredir, fetva da bu veçhiledir. Çünkü ana bir kardeşlerin mirasa istihkakları
validelerinin karabeti itibariyledir, bu itibar ile müzekkerin müennes üzerine
rüchanı yoktur, hattâ bazan müennes, müzekker üzerine müreccah olur. Nitekim
ananın anası, sahibei farz olduğu halde ananın babası zî rahim olup sukut
eder.
Fakat imam Ebu Yusüfe
göre ana bir kardeşlere fülrüuîi(fe. da sıfatları nazara alınarak terike
kendilerine ikili birli olarak taksim edilir, çünkü mirasda asi olan, zükûrun
inas üzerine tercih edilmesidir. Evlâdı umde bu asi. alâ hüâfil'kıyas nas ile
terk edilmiştir. Alâ hilâfilkıyas terk edilen bir şey ise makisün aleyh olamaz.
Misal :
171 - :
Zevii'erhamın üçüncü sınıfından dereceleri müsavi, müteaddit kimseleri içtima
edip de hiç biri asaba evlâdı olmasa, yahut hepsi de asaba evlâdı olsa yahut
bazısı asaba evlâdı, bazısı da eshabı feraiz evlâdı bulunsa, birinci sınıf
hakkındaki kaîdei umumiyyeye tevfikan muamele yapılır. Şöyle ki : usulden
sıfat, fürudan aded alınır, füru ile cihatta teaddüd vaki olunca bu teaddüd
usulde itibar olunur. Binaenaleyh terike, evvelâ : füru-daki adede göre erkek,
ve kız kardeşler arasında taksim edilir, sonra her ferika isabet eden sehim,
kendi ferileri arasında taksim olunur. Bu taksim, ana baba bir veya baba bir
kardeşler arasında sıfatlarına göre ikili olur. Ana bir kardeşlerin terikeden
sülüs sehimleri ise kendi ferilerine müsavat üzere intikal eder. Misal :
172 - :
Yukarıdaki misalin tahlili
Görülüyor ki : bu
meselede liebeveynlieb ve İnim olmak üzere öç kısım kardeşlerin evlâdı toplanmıştır.
Bunlardan üç kız, erkek kardeşlerin, üç kız ile üç oğlan da kız kardeşlerin
evlâdıdır.
Mcseîei irsiyyeleri
(3) den tashih edilmiş, bunun bir sülüsü ana bir kardeş çocuklarına, sülüsanı
da ana baba bir kardeş çocuklarına verilmiş, baba bir kardeş çocukları sakıt
olmuştur. Şöyle ki : ana bir kardeşlerden kız kardeş, fer'indeki teaddüde
nazaran iki sayılmış olduğundan erkek kardeşiyle beraber üç sayılmışlardır.
Hisseleri olan (1) ile adedi rüûsleri arasında mübayenet bulunmakla adedi
rüûsleri olan üç zapt edilmiştri.
Ana baba bir
kardeşlerin elindeki (2) hisseden biri erkek kardeşe verilip andan kızına
intikal etmiş. Kız kardeşi de fer'indeki teaddüde mebni iki sayıldığından diğer
bir hisse de kendisine verilip ikili birli olmak üzere ferilerine ait
bulunmuştur. Fakat bu feriler bir oğlan ile bir kızdan ibaret olmakla bu hisse
kendilerine bilâ kesir kabili taksim olmadığından bunların adedi rüüsi olan üç
de zapt olunmuştur. Şu kadar var ki bu mahfuz üçler arasında mümaselet
bulunduğundan asıl mesele, yalnız bir üç ile zarp edilerek (9) ile tashih
edilmiştir.
Binaenaleyh ana bir
kardeşlerin hissesi olan bir, bu üç ile zarp edilerek ferilerine alesseviyye
birer sehim isabet etmiş, ana baba bir kardeşlerin hisseleri olan iki de mezkûr
üç ile zarp edilerek hâsıl olan altıdan üçü ana baba bir erkek kardeşin kızına,
üçü de ana baba bir kız kardeşin oğliyle kızma ikili olarak verilmiştir.
Benüî'allât olan baba bir kardeşler ise bt-nül'âyan olan ana baba bir kardeşler
ile sakıt olmuştur. Çünkü kuvveti karabet itibariyle aralarında müsavat
yoktur.
Bu. îmam Muhammede
göredir, müfta bih oian da budur.
173 - : îmam Ebu Yusüfe göre yukarıdaki üç sınıf
kardeşlerin heps1' arasında kuvveti karabete itibar olunur, liebeveyn kardeş
evlâdı, lieb ve l'üm kardeş evlâdına tercih olunur. Lieb kardeş evlâdı da liüm
kardeş evlâdından mukaddemdir.
Binaenaleyh mezkûr
misalde mesele (4) den tashih edilip bundan (2) hisse ana baba bir kız kardeşin
oğluna, birerden (2) hisse de ana baba bir erkek kardeşin kiriyle-ana baba bir kız
kardeşin kızma verilir, diğerleri sakıt olur.
Bu mesele, îmam
Muhammede göredir. îmam Ebu Yusüfe göre mesele (3) den tashih edilip ikisi uht
lehümamn oğlunun oğluna, biri de ah ie-hümanın kızının kızına verilir, ah
liebin oğlunun kızı sakıt olur.
Bu mesele, îmam
Muhammede göredir. îmam. Ebu Yusüfe göre mesele (7) den tashih edilip bundan
birer sehim ah liebin iki kızma, bir sehim do uht liebin bir kızına, ikişer
sehim de uht liebin iki oğluna verilir.
Bu mesele de îmam
Muhammede göredir. Uht lieb. bu misalde ah lieb ile asaba olduğundan bunların
torunlarına da baki suretiyle hisse verilmiş, meselei mirasiyyeleri on sekizden
tashih edilmiştir.
İmam Ebu Yusüfe göre
ise ana baba bir kız kardeşin oğlunun kızı, kuvveti karabet itibariyle
diğerlerini iskat eder. [20]
174 - :
Erham (rahiplerinin dördüncü sınıfına dahil, yani : ölünün ced ve ceddelerine
müntesib olan kimselere gelince bunlar da münferid olunca terikenin tamamını
ihraz ederler, müteaddid oldukları surette bakılır : eğer hayyizi karabetleri
ile kuvveti karabetleri müttehid ise, yani : hepsi de ölüye yalnız baba veya
yalnız ana cihetinden müntesib ve hepsi de liebeveyn veya lieb veya liüm ise
terikeden erkekler ikişer, kadınlar da birer hisse alırlar. Fakat hayyizi
karabetleri müttehid olduğu halde kuvveti karabetleri mütefavit bulunursa
terikeye, karabetleri akva olanlar, sıfatlarına göre ikili birli müstahik
olurlar, diğerleri olmazlar. Amma hayyizi karabetleri muhtelif olup karabeti eb
ile karabeti üm muhtelit olursa bu iki muhtelif ferik arasında kuvveti karabete
itibar olunmaz, terikenin sülüsanı baba cihetinden karib olanlara, sülüsü de
ana cihetinden karib olanlara verilir, sonra her ferike isabet.eden sehimler,
aralarında hayyizi karabetleri müttehit olduğu veçhile taksim edilir, kuvveti
karabet de nazara alınır. Bir misal :
Görülüyor ki : son
meselede aviiyye tarikine gidilmemiş, zevceden baki kalan terike zevil'erhama
sülüs ve sülüsan nisbetinde tevzi edilmiştir. Çünkü zevce bir sahibei farzdır,
diğerleri ise zevÜ'erhamdandır, eshabi feraiz ise zevil'erhamdan kuvvetli ve
binaenaleyh anlardan mukaddemdir.
175 - :
Dördüncü sınıfın evlâdına gelince bunların arasında da birinci sınıfın hükmü
cereyan eder, yani : bunlardan ölüye herhangi cihetle ekreb olanlar vâris
olurlar, eb'ad olanlar vâris olamazlar. Meselâ : ammenin oğlu veya kızı,
ammenin oğlunun oğlundan, veya kızının kızından mukaddemdir. Çünkü cihetleri
müttehit olmakla beraber ammenin oğlu veya kızı ölüye rahim itibariyle
diğerlerinden karibdir.
Kezalik : halenin oğlu
veya kızı, halenin oğlunun oğlundan veya kızının kızından mukaddemdir.
Kezalik : ammenin
evlâdiyle halenin evlâdı arasında da karabet itibariyle takdim cari olur.
Meselâ : halenin kızı. ammenin kızının kızına tekad-düm eder, diğerlerinde de
hüküm böyledir. Bir misal :
176 - :
Dördüncü sınıf evlâdı ölüye kurbi derece itibariyle müsavi ve hayyizi
karabetleri müttehid olunca kuvveti karabeti haiz olanları olmayanlarına
bilittifak tercih olunurlar.
Meselâ : bir ölünün
terikesi, müteferrik üç ammesinin evlâdı bulunsa bunlardan liebeveyn ammesinin
evlâdına aid olur, liebeveyn ammesinin evlâdı bulunmasa lieb ammesinin
evlâdına, bunlar da bulunmayınca liüm ammesinin evlâdına intikal eder.
Müteferrik hal ve
haleler evlâdı arasında da hüküm böyledir. Çünkü ölüye ittisal derecesinde
tesavi hâsıl olunca iki cihetten karabet sahibi olmak, bir cihetten karabet
sahibi olmaya nazaran elbette daha kuvvetli bir istihkak sebebi teşkil eder.
îki misal :
177 - :
Dördüncü smıf evlâdı, ölüye kurbi derece ve kuvveti karabet itibariyle müsavi
ve hayyizi karabetleri müttehid olunca asaba evlâdı olanlar, zî rahim evlâdı
olanlara tercih olunur. Ana baba bir veya baba bir amcanın kıziyle ammenin
oğlu gibi ki, terikenin kâffesini amcanın kızı alır. ammenin oğlu mahcub kalır.
Misal :
1 nisıf
(Tenbih) : Ölünün ana baba bir ammesinin
evlâdiyle baba bir amce-sinin evlâdı toplansa terikesinin mecmuu üçüncü mesele
veçhile ammesinin evlâdına aid olur. Çünkü Jtuvveti karabeti haizdir. Bu,
zahirürrivayeye göredir. Fakat bazı zevatagöre bu halde terikenin mecmuu baba
bir amcenin kızına aid olur. Çünkü o. veledi asabedir.
178 - :
Dördüncü sınıf evlâdı, Ölüye kurbi derece itibariyle müsavi, fakat hayyizi
karabetleri muhtelif olursa bu iki ferik arasında kuvveti karabete itibar
olunmaz, ve zahiri rivayete göre veledi asabe olup olmadıklarına bakılmaz, her
iki ferik de vâris olur. Şu kadar var ki terikenin sü-lüsam ölüye baba
cihetinden mensub olanlara, sülüsü de ana cihetinden mensub bulunanlara
verilir, sonra baba cihetinden olanlar arasında evvelâ, kuvveti karabet
eshabı, badehu asabe evlâdı tercih edilir, ana cihetinden olanlar arasında da
kuvveti karabet tercihe sebeb olur.
îmam Muhammede göre
her ferike isabet eden hisse, -birinci sınıf -da olduğu gibi -füru' ve cîhatm
adedi usulde itibar edilerek ilk ihtilâf vuku bulan batında taksim.ile intaç
edilir. îmam Ebu Yusüfe göre ise her ferika isabet eden hisse- ferilerinde aded
ve cihat itibar edilerek bunların ebdanı üzerine taksim edilir. Bir misal :
Bu mesele, imamı Ebu
Yusöfe göre de böyledir.
Bu misalde görülüyor
ki, am iehümamn evlâdiyle hale lehümanm evlâdı, hayyizi karabetleri müttehid
olmayıb kurbi derece itibarile müsavidirler. Binaenaleyh her ikis de vâris
olmuştur. Fakat am İehümamn evlâdı kuvveti karabeti haiz olduğundan ayni
cihettne bulunan am lieb evlâdını hacb etmiştir. Hale İehümamn evlâdı da ayni
sebeble hale liebin evlâdını hacb eylemiştir.
179 - : Bu
yukarıdaki mesele, evvelâ, üçden tashih edilip sülüsanı ölünün baba cihetine,
sülüsü de ana cihetine verilmiş ve hisseler vârislere kabili taksim olmak için
meselenin tashihi binnetice (36) ya baliğ olmuştur. Şöyle ki :
Terike ilk ihtilâf
vuku bulan birinci batında taksim edilmiş ve bu batında füruun ve cihatın
adedine itibar olunmuştur. Binaenaleyh baba cihetinden olan ferikde baba bir
am, iki fer'i bulunduğundan dört ammeye muadil bulunmuş, iki baba bir amme de
ferilerine nazaran dört amme sayılmıştır. Bunların adedi rüüsleri ihtisar
edilmekle baba bir am, bir am. iki amme de bir am farz edilip kendilerine asıl
meselenin sülüsanı olan ikiden birer senim verilmiştir. (1).
(1) Feraiz usulünde
bazı vârislerin adedierlnde ihtisar için ve kesre meydan vermemek için bast ve
kabz muamelesi yapılır. Şöyle ki : bir oğul, iki kıza müsavi olduğu yerlerde
İki kızın bir oğul sayılması bir kabz, bilâkis bir oğulun iki kız sayılması da
bir bast muamelesidir. Kezalİk bir meselede meselâ iki oğul ile dört kız
İçtima etse dört kız İki oğul a muadil olmakla bunların İki oğul sayılması b*r
kabz mu-
Ana cihetinden olan
ferike gelince baba bir hal. ferilerine nazaran iki hal (veya dört hale)
sayıldığından dört hale gibi olmuş, halelerin her biri de ferilerine nazaran
ikişer hale (veya birer hal) sayıldığından dört hale gibi olup mecmuu sekiz
hale itibar edilmiştir. Bunların da adedi rüüsleri ihtisar edilerek dört hale
sayılan baba bir hal, bir hal, diğer dört hale sayılan iki hale de bir hal
mesabesinde kılınmış, asıl meseleden kendilerine isabet eden (1). sehim ile
aralarında m übayenet bulunmakla adedi rüüsleri olan iki asli meseleye zarp
edilmekle (6) hâsıl olmuştur.
Binaberin bu altıdan
baba cihetinden olan ferike (4), ana cihetinden oian ferike de (2) sehim
verilmiştir. Badehu mezkûr dördün ikisi baba bir amme verilmiş ve müstakillen
bir taife sayılıp bu iki sehim son ferileri olan kızının iki kızına birre hisse
olarak tevzi edilmiştir. Bu dörtten baki iki sehim de baba bir ammelere
verilmiş, bunlar da müstakillen bir taife' kılınmış, fakat bu taifenin ikinci
batmnda bir oğul ile bir kız bulunduğundan ihtilâf vaki olmuş, ve ferilerine
nazaran bir oğul iki oğul sayıldığı gibi bir kız da ferilerine nazaran iki kız
sayılıp bil'ihtisar bir oğul farz edilmekle mecmuu üç oğul olmuştur. Fakat
ammelerin hisseleri olan iki ile bu adedi rüüsleri olan üç arasında istikamet bulunmadığından
üç hıfz edilmiştir.
Ana cihetinden olan
ferike gelince, bunların elinde bulunan ikiden biri baba bir hale verilerek bu
bir taife sayılmış, baki bir de iki haleye verilerek onlar da bir taife
sayılmıştır. Halin hissesi, ferileri olan iki oğuîa müs takim olmadığından
adedi rüüsleri olan iki hıfz olunmuş ve bunların ikinci batındaki ferileri
arasında da ihtilâf bulunup bir halenin bir oğlu, ferilerine nazaran iki oğul,
dîğer bir halenin bir kızı da ferileri itibariyle iki kız olup bu da bir oğul
itibar edilmekle 3 oğul olmuş ve hisseleri müstakim olmadığından adedi
rüüsleri olan üç hıfz edilmiştir.
Bu veçhile hıfz
adedleri biribirine müsavi olmakla bunlardan yalnız biri, mahfuz iki adedile
darp edilip hâsıl olan altı, meselenin mahreci olan altı ile zarp edilmekle
meselenin tashihi (36) ya baliğ olmuştur.
Binaenaleyh
"eriküTebden liüm amcanın kızının iki kızı elinde bulunan iki adedi altı
ile zarp edilmekle (12). olmuştur. Ammelerin ellerindeki iki de altı ile zarp
edildikte hâsıl olan (12) den dördü kıza ve andan iki oğluna
amelesidir. Bu hal, am
ile ammelerde, hal ile halelerde de caridir. Meselâ bir vezil'efham meselesinde
bir am, İki ammeye, veya bîr hal iki haleye müsavi tutulur, bu halde iki
ammenin bir am, veya iki halenin bir hal sayılması bir kabz muamelesi olmuş
olur. verilmiş, her birine
ikişer düşmüştür. Sekizi de oğula verilmiş, andan iki kıza dörder hisse intikal
etmiştir. Bu iki kızın elinde (12) daha bulunmakla mecmuu (20) ederek her
birine (10) hisse1 isabet etmiştir. Bu halde feriküT-ebin hisseleri mecmuu (24)
bulunmuştur ki, zaten ellerinde bulunan dördün altı ile hâsılı zarbından
ibarettir.
Ferikül'ümden
bintül'hâlin iki oğlu elinde bulunan bir senim, altı ile zarp edilmekle altı
olmuş, halelerin füruu ellerindeki bir sehim de altı ile zarp edilip halenin
oğlunun iki oğluna (4) hisse verilmiş, ve evvelki altı ile*0 cem edilmekle (10)
olup her birine (5) hisse isabet etmiştir. Halenin kızının iki kızına da (2)
hisse verilip her birine (1) hisse düşmüş ve bu suretle feri-küTümmün sehimleri'mecmuu
da (12) den ibaret bulunmuştur ki ellerindeki ikinin altı ile zarbının
hâsılıdır.
180 - :
Yukarıdaki mesele, imam Ebu Yusüfe göre de şu veçhile tasvir olunur :
Bu mesele, evvelâ
üçten tashih edilmiş, sonra on ile zarp edilerek (30) a çıkarılmıştır. Şöyle ki
: üç senimden ikisi baba cihetinden olan ferike, bir senim de ana cihetinden
olan ferike verilmiş, baba ferikinin ferilerinden bulunan iki kız, iki
cihetten karabet sahibesi bulunmakla dört kız sayılmış ve ihtisar için iki
oğlan farz edilmiş, bu ferikin füruundan iki de oğlan bulunduğundan mecmuu
dört oğul olmuştur. Ve sehimleri olan iki ile aralarında muvafakat binnısıf
bulunmakla dördün nısfı hıfz edilmiştir.
Ana cihetinden olan
ferikin ferilerinde dahi iki cihetten karabet sahibi olan iki oğlan bulunmakla
bunlar dört oğul sayümış,iki kız da ihtisar için bir oğul farz edilmiş olmakla
mecmuu (5) -olmuştur. Sehimleri olan altı ile adedi rüüsleri beyninde mübayenet
olduğundan (5) hıfz edilmiştir. Mahfuz bulunan (2) adediyle işbu (5) arasında
da mübayenet bulunmakla hâsılı zarpları olan (10) adedi asıl meseleye zarp
edilip (30) hâsıl olmuştur.
Bu halde baba
ferikinin elinde bulunan (2) hisse mezkûr (10) ile zarp edilerek hâsıl olan
(20) den beşer hisse heb ammenin kızının iki oğluna, beşer hisse de lieb amme
üe lieb ammin hefideleri olan iki kıza verilmiştir.
Âna ferikinin elinde
bulunan (1) hisse dahi mezkûr (10) ile zarp edilerek bundan iki hisse, lisb
halenin kızının iki kızına, sekiz hisse de lieb halenin oğlunun iki oğuliyle
lieb halin kızının iki oğluna' verilmiştir.
Görülüyor ki, bu
meselelerde vârislerden bir kısmı yalnız bir cihetten, diğer bir kısmı da iki
cihetten irse nail olmuştur.
Meselâ : aşağıdaki iki
meseleden birinde bir şahıs, hem zevç hem de zevil'erhamdan olmak üzere mirasa
müstahik olduğu gibi diğerinde de hem sahibi farz, hem de asabadan olmak üzere
irse nail olup terikenin mecmuunu ihraz etmişlerdir.
181 - :
Zevü'erhamdan yukarıda yazılı dört sınıf erbabı bulunmayınca
ölünün babasıyla
anasının ve cedleriyle ceridelerinin amcaları, ammeleri, halleriyle haleleri ve
bedefau bunların evlâdı -dördüncü sınıf hakkında beyan olunan ahkâm dairesinde -irse
müstahik olurlar. Üç misal :
Bu mesele, İmam
Muhammede göredir. Muhtar olan da budur. İmam Ebu Yusuf ün mezhebi ise evvelce
beyan olunmuştur.
(Hanbelî fukahasma
göre zevil'erhama ait meselelerde
vârislerin zü-küriyle inası müsavat üzere hisse alırlar, velev ki bunlar hal ve
hale = dayı, teyze olsunlar. Çünkü bunlar mücerred rahim itibariyle vâris
bulunmaktadırlar. Binaenaleyh
bunların erkekleriyle kadınları, evlâdı
um gibi müsavi dirler.) [21]
182 - :
Mevlel'müvalât namını alan kimseler? velâ sebebiyle altıncı derecede birer
vârisdirler.
Şöyle ki : (velâ)
bahsinde mufassalan yazıldığı üzere iki kimse arasında şeraitine tevfikan velâi
müvalât münâkid olursa mevlâyi âlâ namım alan şahıs, mevlâyi esfel namını alan
şahısın vefatında dereceten mukaddem hiç bir
vârisi bulunmazsa terikesinin tamamına irsen müstahik olur. Yalnız zevci veya
zevcesi bulunursa bunların muayyen hislerinden baki kalan terikeyi ahz eder.misal
[22]
183 - : Bir
kimse, bir şahsın nesebini veya zevç veya zevce olduğunu ikrar etmiş olsa
bakılır: eğer bu ikrarı kendi hakkında ise -şeraitine mu-karin olduğu takdirde -sahih
olur, mukarrün leh olan şahsın nesebi veya zevciyyeti kendisinden sabit olarak
o vech ile aralarında tevarüs cereyan eder. Fakat bu ikrarı başkası hakkında
ise mücerred bununla ne neseb, ne de zevciyyet sabit olmaz. Şu kadar var ki bu
ikrar, mal hususuna münhasır olmak üzere mukir hakkında muteber ve sahih olur.
Meselâ : bir kimse
mechulünneseb bir şahıs hakkında, tasdikine muka-rin olarak : «Bu benim
oğlumdur» diye ikrar edip zahiri hal de kendisini mükezzib bulunmasa vefatında
o şahıs kendisine diğer vârisleri gibi tevarüs eder.
Kezalik bir kadın
hakkında : «Bu benim zevcenidir» diye tasdikine mu-karin ikrarda bulunsa
vefatında o kadın kendisine vâris olur.
Amma : «Fülân şahıs
benim kardaşımdır, veya amcamdır» diye ikrar etse bu ikrarı babası ve ceddi
hakkında sahih olmayacağından bununla o şahsın nesebi sabit olmaz. Şu kadar var
ki bu mukirre babasından veya ceddinden intikal edecek bir mala, iştirak eder,
ve mukirrin kendisi de vefat eder de yukarıda beyan olunan altı sınıf
vârislerden hiç birini bırakmazsa terikesinin tamamına bu mukarrün leh nail
olur. Yalnız zevcesini veya
zevcini terk etmiş olduğu takdirde de bunların muayyen hisselerinden mütebaki
terikesi mukarrün lehe aid olur. İşte bu itibar ile mukarrün leh binneseb
alel'gayr, vârislerin yedinci mertebesinde bulunmaktadır.
Mukarrün leh binneseb.
nefsinden tabire gayri kadir, yani : gayri mümeyyiz, nesebin mahiyetini gayri
müdrik ise vaki olan ikrarı tasdik etmesi lâzım gelmez, ikrar ve neseb bahislerine
de müracaat!
(Hanbelî fukahası
diyorlar ki : mukarrün leh gayri mükellef ise mükellef oldukdan sonra ikrar
edilmiş olan nesebi inkâr etse de mesmu olmaz, ikrar zamanına itibar olunur,
hattâ mukarrün leh, mukirre yemin teklif edemez, mukir için istihlâf lâzım
gelmez. Çünkü mukir, nükûl etse nükûliyle hükm olunamaz. Fakat mukarün leh
mükellef ise mukirri tasdik etmesi lâzım gelir.)
184 - : Bir
müteveffanın vârislerinden bir kısmı, bir şahsın neseb veya zevciyyet
itibariyle vereseden olduğunu ikrar ettiği halde diğer bir kısmı bunu inkâr
eylese terike, evvelâ bu iki kısım verese arasında taksim edilir, sonra mukir
olan vârise isabet eden sehimler kendisiyle mukarrün leh arasında muayyen
hisselerine göre taksim edilir.
Meselâ : bir
müteveffanın iki oğlundan yalnız biri, bir şahıs hakkında : tbu da bizim lieb
kardaşımızdır» diye ikrar etse bununla o şahsın nesebi müteveffadan sabit
olmaz, fakat o şahıs, mukirrin sehimlerine müna-safaten iştirak eder. Bir misal
:
Görülüyor ki : bu
misalde evvelâ iki ibn için mesele ikiden tashih edilmiş, bundan her birine
bir sehim verilmiştir. Sonra üç ibn farz edilmekle mesele üçten tashih edilerek
her birine bir sehim düşmüştür. Bu üç ile birinci meselenin tashihi arasında
mübayneet bulunduğundan biribirine zarp edilerek hâsılı zarp, altı olmuştur.
Fakat sabitünneseb iki ibinden yalnız biri, üçüncü ibnin vücudunu ikrar e4ip
diğeri inkâr etmekle mesele yine ikiden tashih edilerek bundan bir senimi
münkire, diğer bir senimi de münkir ile mukarrün lehe verilmiş, fakat bu bir
sehim. bu ikisine kabili kısmet olmadığından adedi rüûsleri olan iki, mezkûr
meseleye zarp edilerek hâsıl olan dörtten ikisi münkire, birerden ikisi de
mukir ile mukarrün lehe verilmiş ve muvazeneyi temin için yukarıdaki meseledeki
(6) ile bu son meseledeki (4) arasında muvafakati binnisıf bulunduğundan dördün
nısfı mezkûr altı ile ve altının nısfı da bu dört ile zarp edilerek hâsıl olan
(12) iki ibnin ellerindeki hisselere göre mezkûr üç adedinin zarbı suretiyle
taksim edilmiş, bunun (6) sehimi münkire, üçerden altı senimi de mukir ile
mukarrün lehe isabet etmiştir. Eğer münkir de mukir bulunsa idi, her üçü, on
iki sehimden yalnız dörder senime müstahik olacaktı. Nitekim ikinci mesele bunu
göstermektedir.
Buna (mukaseme) tariki denilmektedir, budur.
Hanefiyyece muhtar
olan da
(îbni Ebî Leylâya,
Malikiyyeye göre mukir, terikeden yalnız fazla almış olduğu mikdarı mukarrün
lehe verir, bundan fazlasını vermeğe mecbur olmaz, tabiri diğerle mukarrün leh,
mukirrin hissesine tamamen iştirak edemez. Bu halde mesele şöyle tasvir olunur
:
Mecellenin ikrara dair
(1642) inci maddesinde de bu hazıl tariki kabul edilmiştir. Bazı fükahaya göre
de diğer vârisler mukirri tasdik etmeyince mukarrün lehe hiç bir hisse
verilmesi lâzım gelmez. Fakat bu kavi, kabule şayan görülmemiştir.)
185 - : Bir
müteveffa, hali hayatında müteaddit kimselerin nesebini ikrar etmiş olduğu
takdirde bakılır : Eğer bu ikrarı bunların cümlesi hakkında -sübuti neseb
bakımından -sahih ve muteber ise veya hiç biri hakkında sahih ve muteber değilse
terikesi bunların arasında usulen taksim olunur.
Meselâ : «Fülân ve
fülân benim oğullanmdır, veya şu ve şu kimseler benim ana baba bir
kardeşlerimdir» diye ikrar etmiş olsa vefatında terikesi bunların arasında
taksim olunur.
Fakat haklarında
neseb' itibarile ikrar, sahih olanlar ile olmayanlar cem edilmiş olsa bakılır :
eğer hakkında ikrar sahih olan şahıs, terikenin tamamım ihraz eden vârislerden
ise hakkında ikrar sahih olmayan şahıs sakıt olur, Böyle bir ikrara meÖhi vâris
olamaz.
Meselâ : bir kimse :
«Fülân benim kızımdır, fülân dî. oğlumun kızıdır» diye ikrar edip başka vâris
terk etmeden vefat etse terikenin tamamı farz ve red tarikiyle «kızımdır» diye
ikrar ettiği kadına ait olur. Çünkü bu ikrarı sübuti neseb itibariyle
sahihdir. Diğeri ise vâris olamaz, zira anın hakkındaki bu ikrar sahih
değildir, anın nasebi bu ikrar ile müteveffanın oğ lundan sabit olamaz.
Fakat hakkında ikrar
sahih olan şahıs, terikenin yalnız muayyen bir kısmını ihraz eden takımdan
bulunursa, yani yalnız zevç veya zevceden İha? ret olursa bu muayyen hissesini
alır, terikenin mütebakimi başka vâris bulunmayınca haklarında ikrar sahih
olmayan sair mukarrün lehlere ait olur.
Meselâ : Bir kimse :
«Fülân benim zevcemdir, füîân ile fülân da benim ana baba bir kardeşlerimdir» diye ikrar etmiş, başka
da vâris bırakmamış olunca terikesinni rub'u, «zevcenidir» diye ikrar etmiş
olduğu kadına verilir, mütebaki üç rub'u da «kardeşlerimdir» diye itiraf
ettiği iki şahsa mü-nasafeten ait olur. Sureti :
mukarrün leha bi
ikrarin Görülüyor ki, bu
meselede zevce hakkındaki ikrar sahih olduğundan rubu, hisseye nail olmuş,
diğerleri hakkındaki ikrar ise gayri sahih olmakla beraber başka vâris
bulunmadığından bunlara da alesseviye mütebaki üç rubu' verilmiş ve kesre
meydan verilmemesi için mesele sekize çıkarılmıştır.
186 - :
Kaklarında ikrar sahih olanlar ile olmıyanlar içtima edip de sehimleri muhtelif
bulunduğu takdirde mesele bir kere ikrarın sadık, bir kerre de kâzib olduğuna
göre tasvir edilir, haklarında ikrar sahih olmayan eşhasın kâzib meselesinden
ellerinde bulunan - baki ile sâdık meselesinden aldıkları hisselerinin mecmuu
arasında muvafakat var ise işbu hisselerin vafkı- ve mübayenet var ise bu
hisselerin mecmuu kâzib meselesinin tashihine zarp olunur, sonra ikinci
meseledeki bu mazrup ile hakkında ikrar sahih olan varisin elindeki sehim zarp
edilir, haklarında ikrar sahih olmayan şahısların birinci meseleden ellerinde
bulunan sehimlerde ikinci meseleden baki kalan aded ile zarp edilerek bu
veçhile hisseleri tayin edilir. Bir misal:
Görülüyor ki, birinci
meseleden bintüTibnin elinde (4), uht liebeveynin elinde de (3) vardır ki
mecmuu (7) dir. îkinci meseleden bunlara ait olan baki ise (3) dür. Bu üç ile
yedi arasında mübayenet bulunduğundan yedi adedi ikinci meselenin tashihine
zarp edilerek (28) hâsıl olmuştur. Bilâhare bu yedi ile zevcenin elindeki bir
zarp edilmiş, sonra da birinci meseleden bintül'ibnin elindeki dört, ikinci
meselenin bakisi olan üç ile zarp edilerek hâsılı (12) olmuş, ve uhti
liebeveynin elindeki üç de mezkûr baki ile zarp edilerek (9) bulunmuştur.
Müteveffanın ikrarı,
zevcesine ait sümün hisseden baki kalan kısmın bunlara ait olması hakkında
olduğundan bunlar bu nisbet dahilinde baki terikeye müstahik bulunmuşlardır.
Böyle olmasaydı ikinci meseledeki üç-den ibaret olan bakinin ikisi bintül'ibne,
biri de uht liebeveyne verilirdi, yahut bu bakinin nısfı bintül'ibne. diğer
nısfı da usubet tarikiyle uht liebeveyne verilmek lâzım gelirdi.
187 - :
Vereseden bazısı bir vâris, diğer bazısı da başka bir vâris ikrar edip her
biri diğerinin ikrar ettiğini inkâr eylese, meselâ : bir ölünün iki oğlundan
biri Ölünün bir oğlu daha olduğunu, diğeri de ölünün bir zevcesi bulunduğunu
ikrar etse yine evvelce beyan ettiğimiz veçhile muamele yapılır, her mukarrün
lehe, mukirrinin hissesinden senim ifraz edilir, teri-ke hisselerine göre
usulen taksim olunur.
Mukaseme tarikiyle bir
misal :
Görülüyor ki, zevceyi
ikrar eden oğul, kendi hissesi olan 24 sehimin sekizde birini zevceye vermiş,
bir cgulu ikrar eden diğer oğul da, kendi hissesi olan 24 sehimin nısfını,
ikrar eylediği oğula vermiştir.
Bu meselenin fazl
tarikiyle tasviri :
Görülüyor ki, bu
tarika nazaran iki oğuldan birinin (24) hissesinden, ikrar ettiği zevceye
sekizde bir olarak yine üç sehim veriliyor, diğer oğuîun (24) hissesinden de
ikrar ettiği oğula sekiz sehim veriliyor ki bu, üçüncü bir oğul bulunmadığı
takdirde alacağı ziyade sehimden ibarettir. Nitekim birinci meseledeki
sehimleriyle üçüncü meseledeki sehimleri bunu göstermektedir.
188 - : Bir
müteveffanın meselâ : bir zevcesiyle ana baba bir erkek iki kardeşi bulunduğu
halde zevcesi müteveffanın bir oğulu olduğunu ikrar eylese terikfcden hissesi
rubu' iken sümiin olur, aradaki farkı ikrar eylediği oğuîa vermesi lâzım gelir,
fakat müteveffanın diğer bir kardeşi daha bulunduğunu ikrar eylese bu ikrarın,
hiç bir kıymeti olamaz. Çünkü bu halde zevcenin hissesi rubu' olacağından
ikrariyle bu hisse artıp eksilmiyeceği gibi bu ikrarı başkalarının hisselerine
de tesir edemez.
Bu meseîe, şu suretle
tasvir olunur :
Görülüyor ki, neticede
münkirlere inkâr meselesindeki hisseleri tamamen verilmiş, mukarrün lehe de
mukirre olan zevcenin iki meselede olan hisseleri arasındaki fazla mikdar ita
olunmuştur ki sekizden ibarettir. [23]
189 - :
Terike taksim edilmeden evvel sülüs mikdanna kadar olan vasiyetlerin tenfiz
edileceği evvelce zikr edilmiştir. Sülüs mikdarından zaid olan vasiyetlere
gelince vârisler icazet verirlerse bunlar da terikenin taksiminden evvel ifraz
edilir, fakat jcazet vermezlerse bu zaid mikdarın hükmi! olamaz.
Fakat bir ölünün
vârisi bulunmadığı takdirde terikesinden vasiyetleri tamamen tenfiz edilir,
velev ki terikeyi muhit olsun.
Kezalik : ölünün
yalnız zevci veya yalnız zevcesi bulunup da zaid olan
mikdara icazet vermediği takdirde de
terikeden evvelâ: sülüs mikdan vasiyet tenfiz edilir, saniyen : zevç veya
zevcenin sehimleri ifraz olunur, soo-ra da mikdarından zaid olan vasiyetler -imkân
dairesinde -tenfiz edilir.
190 - :
Gerek sülüs mikdanna kadar olsun ve gerek sülüs mikdam-dan zaid bulunsun
vasiyetlerin tesviyesi, meselâ : muayyen bir hanenin bir kısmına ait bir
vasiyette mûsâ leh ile vârislerin hisselerinin kesirsiz tayin edilmesi
hususunda ilmi feraiz bakımından bir takım kavaid ve ameliyata hesabiyye mevcut
olduğundan aşağıdaki fıkralarda bu kavaid ve ameliyat nümuneleriyle
gösterilecektir.
191 - :
Vasiyyet, terikenin sülüs mikdarı veya sülüs mikdarından noksan olunca evvelâ
: vasiyete göre bir mesele tashih edilip andan mûsâ bih ifraz edilip bakisi de
vârislere ait olur. Bu halde vârisler için de bir mesele vaz olunur, eğer işbu
baki mikdar ile saniyen vaz edilen vârisler meselesinin tashihi arasında
istikamet bulunur da baki vârislerin sehimlerine müstakim olursa zarba hacet
kalmaz. Ve eğer bu baki mikdar ile vârislerin sehimleri arasında
muvafakat'bulunursa vârisleri meselesi tashihinin vafb, vasiyyet meselesine
zarp edilir, hâsılı iki meselenin mahreci olur. Bakinin vafkı da vârisler
meselesine zarp edilir.
Fakat baki ile
vârislerin sehimleri arasında mübayenet bulunursa vere-, se meselesinin mecmuu
vasiyet meselesine baki de vârisler meselesine zarp edilir, bundan hem mûsâ
bih, hem de vârislere ait sehimler tayin edilmiş olur. Üç misal :
Görülüyor ki, bu
misalde ilk mesele üçdendir. Bundan biri mûsâ lebe verilmiş, baki ile iki nısfa
müstahik olan vârisler meselesi arasında istikamet bulunduğundan bu da
vârislere tevzi edilmiştir.
Bu meselede de mûsâ
leh meselesi dörttendir. Bunun bakisi olan üç ile vârisler meselesi olan altı
arasında muvafakat bissülüs bulunmuştur. Binaenaleyh bu altının vafkı olan (2)
mezkûr (4) ile zarp edilmiş, hâsıl olari (8) iki meselenin tashihi olmuştur.
Bakinin vafkı ise bir olduğundan bunun zarbında bir faide bulunmamıştır.
Görülüyor ki, bu
misalde mûsâ leh meselesinin bakisi olan (3) ile ve rese meselesinin mahreci
olan (4) arasında mübayenet bulunduğundan bı dört. mûsâ leh meselesinin tashihi
olan dört ile zarp edilerek hâsıl olan (16 iki meselenin tashihi olmuştur.
Binaenaleyh mûsâ lehin elindeki (1) kûr
dört ile zarp edilerek (4) e çıkmış, vârislerin elindeki baki de bu dört ile
zarp edilerek veya vârislerin meselesi, mezkûr üç. ile zarp olunarak hâsıl
olan (12) den üçer sehim zevce ile anaya, altı sehim^de babaya verilmiştir ki
mecmuu (16) eder.
Bu meseleler ihtisar
edilerek şu veçhile de tasvir edilir : beynehüma tebayün
192 - : Mûsâ
bih, sülüs veya süîüsden ekal olup da vâris men yüreddü aleyh takımından bir
şahıs olduğu takdirde terikeden evvelâ mûsâ bih ifraz olunur, mütebakisi
münhasıran o şahsa ait olur. Fakat vâris, men îâ yüreddü aleyh takımından, yani
: zevç veya zevceden ibaret olduğu takdirde terikeden evvelâ mûsâ bih ifraz
olunur, sonra bu vârisin hissesi verilir, mütebakisi de beytüînıâle tevdi
edilir. Dört misal :
193 -: Mûsii bih, terikenin sülüsünden ziyade,
meselâ :
nısfı derecesinde veya terikenin
tamamından ibaret olduğu takdirde şu dört suretten
hâli olamaz :
(1) - Mûsâ
lehden başka terikeye müstahik hiç bir vâris bulunmaz.
(2) - Vârisler
mevcut olup süîüsden ziyade vasiyeti tecviz ederler.
(3) - Vârisler
süîüsden ziyade mikdan tecviz etmezler.
(4) - Vârislerin
bazısı süîüsden ziyade mikdarı tecviz eder, bazısı etmez.
Bu dört suret hakkında
aşağıdaki veçhile muamele yapılır.
194 - : .Bir
ölünün vârisleri bulunmadığı takdirde yapmış olduğu vasiyet, sülüs mikdarından
zaid. hattâ bütün terikeyi muhit olsa da tenfiz edilir, bu vasiyet tenfiz
edilmedikçe beytülmâle bir şey tevdi olunmaz. Bu, hakkı mülkiyet ve tasarrufun
bir neticesidir, bütün Hanefîler buna kaildirler.
(İmam Mâlik ile îmam
Şafiiye göre başka vâris bulunmayınca sülüs mikdarından zaid olan vasiyet,
muteber olmaz, terikenin, sülüsünden zaid olan kısmı beytülmâle vaz olunur.)
195 - : Bir
ölünürf vârisleri* anın sülüs mikdarından zaid bulunan va^ siyetini tecviz
ederse —üçüncü fıkrada da beyan olunduğu veçhile-evvelâ mûsâ bih olan mikdar
ifraz edilir, badehu vârislerin meselesine nisbet edilerek ana göre taksim
muamelesi yapılır. Bir misal
196 - : Bir
ölünün vârisleri, sülüs mikdarından zaid vasiyeti tecviz etmedikleri surette
bakılır. : Eğer bu vârisler, men yüreddü aleyh takımından
ise -birinci nkrada da beyan olunduğu
üzere -mûsâ lehe terikenin sülüsü verilip bakisi -üçüncü fıkra veçhile -vârislere
taksim edilir. Fakat vâris, men lâ yüreddü aleyh takımından ise terikeden evvelâ
mûsâ lehe sülüs mikdarı ifraz edilir, sonra o vârisin hissesi çıkarılır, daha
scnra da mezkûr vasiyet ikmal edilip fazla bir şey kalırsa o da beytülmâle
edilir. Üç misal :
Görülüyor ki, ikinci
meselede zevcenin hissesi, terikenin sülüsü ifraz edildikten, sonra bakisinden
rubu' nisbetinde verilmiş, beytülmâle aid üç hisseden biri de vasiyeti nisfa
iblâğ için mûsâ lehe ifraz edilip beytülmâle altıda iki hisse kalmıştır.
Üçüncü meselede ise
vasiyet bulunmadığı takdirde beytülmâle vaz'ı lâzım gelen dörtte üç hisse,
vasiyete mebni tamamen mûsâ lehe verilmiştir.
197 - : Bir
ölünün sülüs mikdarından zaid olan vasiyetini vârislerden bir kısmı tecviz
ettiği halde diğer bir kısmı tecviz etmese birisi- icazete, di-ğeFİ de ademi
icazete göre iki mesele tanzim edilir, badettashih mücîz olan vârislerin iki
meseleden aldıkları sehimler beynindeki fazla mikdar, mûsâ lehin ademi icazet
meselesinden olan sülüs hissesine zam ile kendisine verilir, bu da netice
namiyîe üçüncü bir mesele olarak gösterilir. Bir misal :
Görülüyor ki,
vârisler, vasiyet binnisfı kabul edince (30) dan (9) senim ana baba bir kız
kardeşe, üçerden (6) sehim baba bir ve ana bir kız kardeşlere, (15) sehim de
mûsâ lehe isabet ediyor. Hiç biri mûcîz olmadığı takdirde (30) dan (12) senim
ana baba bir kız kardeşe, dörderden (8) sehim baba bir ve ana bir kız
kardeşlere, (10) sehim de mûsâ lehe ait oluyor. Fakat bu vasiyete ana baba bir
kız kardeş icazet vermeyip diğerleri icazet verince (30) dan (12) sehim
liebeveyn uhte, üçerden (6) sehim lieb ve liüm uhtlere (12) sehim de mûsâ lehe
isabet ediyor ki bu on iki sehimden ikisi müciz olan iki kız fcardeşin
hisselerindeki birer fazla farkdan neş'et etmiştir ki, bu iki de mûsâ lehe
verilmekle mecram siham (12) olmuştur.
198 - : Bir
ölünün, meselâ -: iki kimseye yapmış olduğu vasiyetin mecmuu sülüs mikdannı
tecavüz edip de buna vârislerden bazısı icazet verdiği halde diğer bazısı
icazet vermese yine yukarıdaki veçhile iki mesele yapılır, mucîz olan
vârislerin iki meseleden aldıkları Behimler arasındaki fazla mikdar, mûsâ
lehlerin ademi icazet meselesinde olan sülüs, hisselerine muayyen nöbetler
dahilinde zam ile kendilerine yerilir. Bir misal :
Görülüyor ki : bu
misalde birinci mesele, icazete göre (12) den, ikinci mesele de ademi icazete
göre (9) dan tashih edilmiştir. Bu iki tashih arasında muvafakat bissülüs
bulunduğundan birinci meselenin vafkı olan (4) ikinci meseleye ve ikinci
meselenin vafkı olan (3) de birinci meseleye zarp edilmekle (36) hâsıl olmuş,
bu mazruplar, istihkak sahiplerinin ellerindeki sehimlere de zarp olunarak
hisseleri tayin edilmiştir. Sonra bir de netice meselesi yazılıp mûciz olan
vârislere icazet meselesindeki sehimleri, mûciz olmayan vârisler ile mûsâ
lehlere de ademi icazet meselesindeki sehimleri verilip badehu mûciz olan
vârislerin iki meseleden aldıkları sehimler arasındaki fazla bulunan üç sehim,
mûsâ lehlerin hisselerine göre tevzi ve se-himlerine zam edilmiş, bu suretle
mûciz olan oğula (6) kıza (3) ve mûciz olmayan oğula (8) kıza da (4) isabet
etmiş, mûsâ leh bissülüsün istihkakı iki
sehim zammiyle (10) mûsâ leh bissülüsün istihkakı iki sehim zammiyle (5) olarak
tesbit edilmiştir ki mecmuu (36) sehim eder.
(Malikîlere e'nre de
terikeden rubu', sülüs gibi bir cüz'i şayi vasiyet edilmiş olunca evvelâ
vasiyyet meselesi bu cüz'e göre tashih edilir, bakisi de ikinci bir mesele
dairesinde vârislere taksim edilir, yoksa mûsâ leh, vârisler gibi ber tashihi
meseleye dahil olmaz.) [24]
199 - : Yukarıdan beri beyan olunan sekiz sınıf
istihkak erbabı bulunmadığı takdirde ölünün terikesi beytül'mâle tevdi olunur.
Ölünün yalnız zevci veya yalnız zevcesi veya terike mikdarından noksan vasiyyeti mevcut olunca da terikeden
bunların muayyen hisseleri ifraz olunduktan sonra baki kalan mikdar beytülmâle
vaz' edilir. c
200 - : Beytülmalin bu" gibi terikelere vaz'ıyed
etmesi -evvelce de yazıldığı üzere -veraset cihetiyle değildir. Belki bunların
sahipsiz, zayi mal hükmünde bulunmasına müstenittir. Bunun içindir ki vârisleri, vasiy-yetleri bulunmayan zimmîlerin terikesi
de beytül'mâle tevdi olunur. Halbuki müslümanlar ile gayri müslimler arasında
tevarüs carî değildir.
201 -:
Zahirde müstehihhi bulunmayan bir terikeyi beytül'mâl emini semeni
mislinden noksanı fahiş ile başkalarına satıp teslim ile istihlâk ettikten
sonra bir vâris zuhur etse bu terikeyi beytül'mâl eminine tazmin ettirebilir.
202 - :
BeytüFmâl emini, zahirde maruf vârisi bulunmayan bir gayri menkul terikeyi bir
kimseye satıp teslim ettikten sonra bir vâris zuhur etse bakılır : eğer o gayri
menkul, hâkimin emriyle ve semeni misliyle satılmış ise zuhur eden vâris bunu
istirdad edemez, belki yalnız semenini beytül'-mâl emininden talep eder, fakat
semeni mislinden noksanı fahiş ile satılmış ise vârisin bu gayri menkulü
istirdada salâhiyeti vardır. Vergiler mebhasine de müracaat'[25]
İÇİNDEKİLER :
Miras meselelerinde sehîmierin mahreçlerini tayin. Adetler arasındaki
nisbefleri tayin. Miras meselelerinin tashihi. Reddiyye, âdile ve avliyye
meseleleri. Teharüce aid meseleler. Terİkelerden mefkutlar namına hisse
tevkifi. Esirlerin vâris ve müverrîs olup olamamaları. Hami için terikeden
hisse ifrazı. Hünsai müşkilin tevarüsü. Ceddi sahihin tevarüsü hakkındaki
mezhebler. Münaseha mes'eleleri. Terikeierin vârisler ve ga-rimler arasında
taksimi. [26]
203 - : Bir
ölünün terikesi, vârisler arasında muayyen sehimîere (farzlara) göre taksim
edilir, bu sehimler birer kesri âdidir, terike ise bir vahidi kıyasi sayılıp
bu kesirlerin ilk mahrecini teşkil eder.
Meselâ : bir
müteveffanın vârisleri zevcesiyle kızından, bir de liebe-veyn amcasından ibaret
olsa zevcenin sehimi sümün 1/8 kızın senimi nısıf 1/2 amcanın sehimi bakiden
ibaret olmuş olur.
Bu muamelei hisabiyyeyi
göstermek için mesele unvanı ile ufkî bir hat yazılır, bu hattın altına
vârislerin isimleri, üstüne de her vârisin sehimleri yazılıp bu hattın sol
tarafına da (yeni yazıya nazaran sağ tarafına) sehim-lerin mecmuunu ihtiva eden
mahreç tahrir edilir. Bir misal :
204 - :
Füruzı mukaddere denilen sehimler. iki nevidir: Birinci nevi, nısıf 1/2, rubu'
1/4, sümün 1/8 dir. ikinci nevi de sülüsan 2/3, sülüs 1/3 südüs 1/6 dır.
Bu sehimlarin bir kaçı
bir meselede bazan içtima eder, bazan etmez, bu cihetle meselelerin mahreçleri
tebeddül eder.
205 - : Bir
meselede bu iki neviden her hangi bir farz = sehim, mün-ferid olarak bulunursa
anın mahreci isminin gösterdiği adeddir. Meselâ rub'un mahreci 4, sümünün
mahreci 8, sülüsün mahreci 3 dür. Nısıfın mahreci ise 2 dir.
Fakat bir meselede bir
neviden iki veya üç farz bulunursa en az olan farzın mahreci kendisinden büyük
olan farzın da mahreci olur.
Meselâ : birinci
neviden nısıf ile rubu ve sümün içtima etse sümün hepsinden ekal olduğundan
anın mahreci olan (8) nısfın da, rub'un
mahreci olmuş olur.
Kezaîik ikinci neviden
sülüsan ile sülüs' ve südüs içtima etse südüsün mahreci olan (6) sülüsün de.
sülüsanın da mahreci olur. îki misal :
206 - : Bir
meselede iki nevi farzlardan bir kaçı toplanınca üç halden hali olamaz :
Birinci hal, birinci
neviden nısıf ile ikinci neviden herhangi bir farz ih tilât eder, bu suretde
meselenin mahreci [27]
208 - :
Miras meselelerinde çok kere ölüye ayni .-h'-k-ijU T.nifsib ı:;i< teaddid vârisler bulunur :
Uç, dört zevce, üç
dört evlâd, dört beş kardeş vesaire gibi. Bu halde meselenin mahrecinden
müstahik oldukları sehimler, kendilerine bazan bilâ kesir kabili taksim olur,
bazan olmaz. Bir misal:
Görülüyor ki. bu
meselede (24) mahrecinden üç zevceye verilen sümün hisse, yani (3) senim,
kendilerine kabili taksimdir, fakat üç kıza sülüsan olarak verilen (16) ile iki
kardeşe baki olarak verilen (5) kendilerine bilâ kesir kabili taksim değildir.
işte sehimlerde böyle
kesir vukuuna meydan vermemek veya ihtisar tarikini iltizam etmek için aşağıda
beyan edileceği veçhile -bir ameliyyei hisabiyyeye lüzum görülür. Bu ameliyye
ise adedler arasındaki nisbetleri bilmeğe mütevakkıftır. Bu nisbetler, -mukaddimede
de beyan olunduğu üzere -tebayün, temasül, tedahül ve tevafuk namiyle dört
kısma ayrılır. Şöyle ki :
(1) Birden
başka üçüncü bir aded ile ifna edilemiyen, yani : taksimleri vahide müncer
olup kasımı müşterekleri vâhidden başka bulunmayan herhangi iki aded arasında
tebayün = mübayenet bulunmuş olur : 9 ile 10 ve 20 ile 3 adedleri gibi.
(2) Biribirine müsavi iki aded arasında da temasü! - mümaselet vardır ki, biribirinin ayni
demekdir : 10 adedinin 10 adedine müsavatı gibi.
(3) Biribiriyie
tamamen kabili taksim olan iki aded arasında da tedahül vardır. 15 adediyle 5
adedi gibi. Çünkü on beşde beş üç defa dahildir, on beş adedi, beş adediyle
taksimi tamamen kabul eder :
(4)
Biribiriyie tamamen kabili taksim olmayıp her ikisi üçüncü bir aded ile tamamen
kabili taksim olan herhangi iki aded arasında da tevafuk = muvafakat vardır. Bu
üçüncü aded, kasımı müşterek namını alır, bu ki adedden her birinin kasımı
müştereki ile taksimi neticesinde vücude gelen harici kısmete de o adedin vafkı
namı verilir ve (kıf) işaretiyle gösterilir.
Meselâ : (4) adediyle
(10) adedi arasında tevafuk vardır. Çünkü her ikisi de (2) adediyle Kabili
taksimdir. Şöyle ki : evvelâ on adedi dörde taksim olunur, harici kısmet iki
eder. sonra dört de ikiye taksim edilir, harici kısmet yine iki eder.
Binaenaleyh iki adedi, hem on adedinin, hem de dürt adedinin vafkı olmuş olur.
Bu halde bunların arasında muvafakat binmsıl' bulunmuş o!ur.
Kezalik (100) adediyle
(40) adedi arasında tevafuk vardır. Çünkü kasımı müşterekleri (20) dir. Bu
cihetle aralarında yirmi cüzde bir muvafakat vardır. (Muvafakat bicüzin min
ışrîn) denir. Bu halde yüz adedinin vafkı beş, kırk adedinin vakfı da iki olmuş
olur.
Hâsılı iki adedin
kasımı müştereki meselâ : (3) ise aralarında «muvafakat bissülüs» (4) ise
«muvafakat birrubu'» (5) ise «muvafakat bilhumus» (6) ise muvafakat bissudüs»
(7) ise «muvafakat bissubu'» (8) ise «muvafakat bissümün» (9) ise «muvafakat
bittüsu'» (10) ise «muvafakat biluşur» (11) ise «muvafakat bicüzin min ihda
aşer» (12) ise «muvafakat bicüz'in min isna aşer» bulunmuş olur.
(TENBÎH) : Tedahül de
tevafukun bir nev'i demekdir. Çünkü iki adedin asgari her ikisinin kasımıdır.
Meselâ : (4) ile (12) adedlerindetı (4) adedi hem kendisinin hem de on ikinin
kasımı bulunur, bu cihetle aralarında muvafakat birrubu' bulunmuş olur.
Binaenaleyh aralarında tedahül bulunan iki aded
arasında çok kere tevafuk muamelesi cereyan eder. Dördün vafkı (11 on ikinin
vafkı da (3) dür : [28]
209 - : Vârislerin
sehimleri kesir^bulunmaksızın asgarî bir mahrecden tayin edilir, her birinin
hissesi, bir adedi sahih ile taayyün etmiş olur. Bu muameleye «tashihi mesele»
namı verilir. * *"
Miras meselelerinin
tashihinde yedi hal mutasavverdir. Bunlardan üçü (beynessihami verrüus =
sehimler ile reisler arasında), dördü de (beyner-rüusi verrüus = re'sler
ilere'sler arasında) muteberdir. Yani üçü vârislerin adedleriyle kendi
sehimleri beyninde, dördü de müteaddid fariklere ayrılan vârislerin,
biribirine nazaran adedleri beyninde carîdir, goyle ki:
(1) Birinci
hal : vârislerden her ferikin sehimi kendilerine müstakim olup tamamiyle
taksimi kabil olur. Bu halde herkesin hissesi taayyün etmiş olacağından başka
muameleye lüzum kalmaz. Misal :
(2) ikinci
hal : Vârislerden yalnız bir ferikin sehimleri münkesir olup bu vehimler ile
rüus arasında muvafakat bulunur veya rüusün adedi ziyade olarak aralarında
tedahül cereyan eder. Bu halde evvelâ haklarında kesir vaki olan ferikin adedi
rüüsünün vakfı, asıl meseleye ve aile ise av-lüne zarp olunur, hâsılı zarp,
meselenin mahrecini teşkil eder, sonra vârislerin asıl meseleden sehimleri her
ne ise mezkûr vafk ile zarp edilir. Misal:
Görülüyor ki, bu
mesele evvelâ (12) den tashih edilmiş, vârislerin mu ayyen sehimleri ziyade
olduğundan (15) e avl eylemiştir. Sonra altı kız ue sehimleri olan sekiz
arasında muvafakat binnısif bulunup sekizin kendilerine kesirsiz taksimi kabil
olmadığından adedi rüüsleri olan altının vafkı, yani : üç alınarak on beş ile
zarp edilmiş- meselenin mahreci (45) olmuş, tur. Daha sonra her vârisin sehimi
mezkûr üç Üe zarp edilerek 45 den (9) hisse zevce, altışardan (12) hisse üm ile
eb'e, (24) hisse de altı kıza isabet edib her kıza (4) hisse düşmüştür.
(3) Üçüncü
hal : Vârislerden yalnız bir ferikin sehimi münkesir olup bu sehim ile adedi
rüüsleri arasında mübayenet bulunur. Bu halde adedi rüüsleri asü meseleye ve
mesele, reddiyye veya avliyye ise bunun red veya avlüne zarp edilir ve bu adedi
rüüs ile vârislerin sehimleri de ayrıca* zarp olunur, iki misal :
(4) Dördüncü hal : Beynerruusi verrüus temasül bulunur.
Yani : sehimleri kendilerine kesirsiz taksim olunamayan feriklerin sehimleri
ile adedi rüüsleri mütebayin ise adedi rüüsleri arasında ve eğer mütevafık
veya mütedahil ise adedi rüüslerinin vafklan beyninde mümaseîet. bulunur. Bu
surette evvelâ bu feriklerden birinin adedi rüüsi veya vafkı asıl meseleye zaro
olunur, sonra bu mazrub ile her ferikin sehimleri de zarp edilir. Misal:
Görülüyor ki, bu mesele,
evvelâ (6- dan tashih edilmiş, bundan altı kıza isabet eden (4) sehim adedi
rüüsleri arasında muvafakat binnisıf bulunduğundan (3) aded. kıf diye hıfz
edilmiş, üç cedde ile üç amcanın se-himleriyle adedi rüüsleri arasında ise
mübayenet olduğundan bunların ade di rüüsleri olan (3) ler de hıfz edilib
biribirihe mümasil olduğundan bunlardan yalnız biri tashihi meseleye zarp
edilmekle mahreci (18) olmuştur. Sonra bu üç ile her ferikin asıl meseleden
almış olduğu sehimler de zarp edilerek altı kıza ikişerden (12), üç cedde ile
üç amcaya da birerden (6) sehim isabet etmiştir.
Vârislerden yalnız iki
taife arasında kesir bulunduğu takdirde de yine bu veçhile muamele yapılır. Bu
meselede üç âm yerinde bir âm bulunması gibi.
(5) Besinci
hal. beynerrüûsi verrüûs tedahül bulunur. Yani : sehim lerinde kesir vaki olan
fariklerin adedi rüûslerile sehimleri mütebayin ise adedi rüûsleri arasında, ve
eğer mütevafik veya mütedahihise adedi rüûs-lerinin vafkleri beyninde tedahül
bulunur. Bu surette hangi ferikin adedi rüûsü ziyade ise o, evvelâ asıl
meseleye, sonra da her ferikin asıl meseleden olan sehimlerine zarp edilir.
Misal :
Görülüyor ki bu mesele
bidayeten (12) den tashih edilmiş, bundan dört zevceye verilen üç sehim ile adeid rüûsleri arasında
mübayenet bulunmakla adedi rüûsleri olan (4) hıfz edilmiş, ceddelere verilen
iki ile adedi rüûs-teri olan üç arasında mübayenet bulunmakla bu (3) de hıfz
edilmiş, amcalara verilen yedi ile bunların adedi rüûsleri olan on iki
arasında da mübayenet bulunmakla bu (12) de hıfz edilmiştir. Bu mahfuz üç
kısım adedden on iki ile üç ve dört arasında ise tedahül bulunduğundan bunların
en büyüğü olan (12)'alınarak asıl meseleye, sonra da her ferikin sehmine zarp
edilmiş, bu veçhile meselenin mahreci (144) den olmuş ve her ferikin hissesi
teayyün eylemiştir. Meselâ : bu misalde dört zevcenin (144) mahrecinden
hisseleri cem*an (36) bulunmuş ve bu aded dörde taksim edilmekle her zevceye
(9) sehim düşmüştür.
(6) Altıncı
hal, beynerrüûsi verrüûs muvafakat bulunur. Yani : sehim-ieri ile rüûsleri
mütebayin tee adedi rüûsleri arasında, ve eğer mütevafik veya mütedahil ise
adedi rüûslerin vafkleri beyninde muvafakat bulunur. Bu surette adedi
rüûslerden kıfdaki birincinin vafkı. ikinci kıfdaki adedin mecmuuna zarp
olunur, hâsılı zarp, üçüncü adedin vafkma zarp olunur, sonra bu ikinci hâsılı
zarp da dördüncü adedin vafkına zarp edilir, bu veçhile vücude gelen üçüncü
hâsılı zarp da evvelâ asıl meseleye, sonra da her ferikin asıl meseleden olan
sehimlerine zarp edilir.
Görülüyor ki, bu mesele
esasen (24) den tashih edilmiştir. Bundan zevcelerin hisseleri olan (3) ile
adedi rüüsleri qlan (4) arasında mübayenet bulunmakla bu dört hıfz edilmiştir.
Amcaların hisseleri olan (1) ile adedi rüüsleri olan (6) arasında da mübayenet
bulunmakla bu altı da aynen hıfz olunmuştur. Kızların hisseleri olan (16) ile
adedi rüüsleri olan (18) arasında da muvafakat binnisıf olduğundan on sekizin
vafkı olan dokuz da hıfz edilmiştir. Ceddelerin hisseleri olan (4) ile adedi
rüüsleri olan (15) arasında da mübayenet olmakla bu on beş de hıfz olunmuştur.
Badehu bu hıfz edilen
4, 6, 9, 15 adedlerı arasında nisbet aranmış, (4) ile (6) beyninde muvafakat
binnisıf bulunduğundan dördün vafkı olan iki adedi, altının mecmuuna zarp edilerek (12)
hâsıl olmuştur. Bu on iki ile
dokuz arasında da
muvafakat bissülüs bulunmakla on iki, dokuzun vafkı olan üç ile zarp edilerek
(36) hâsıl olmuştur. İşbu otuz altı ile on beş arasında da muvafakat bissülüs
bulunmakla otuz altı, on beşin vafkı olan beş üe zarp edilerek (180) husule gelmiştir.
îşte bu yüz seksen
adedi de asıl meseleye zarp edilmekle mahreci (4320) ye baliğ olmuş, ve bu
(180) ile her ferikin asıl meseleden olan se-himleri de zarp edilerek hâsılları
kendilerine taksim olunmuştur.
(7) Yedinci
hal.beynerrüûsi verrüûs mübayenet bulunur. Yani: sehim-lerinde kesir vaki olan
feriklerin sehimJerile adedi rüûsleri mübayin ise adedi rüûsleri arasında ve
eğer muvafık veya mütedahil ise adedi rüûsle-rin vafkleri beyninde mübayenet
bulunur. Bu surette birinci ferikin tamamen adedi rüûsi, ikinci ferikin adedi
rüûsüne zarp olunur, hasılı zarp, üçüncü ferikin sdedi rüûsüne zarp edilir,
bunun hâsılı da dördüncü ferikin adedi rüûsüne zarp olunur, işbu son hâsılı
zarp da asıl meseleye ve her ferikin elindeki sehimlere zarp olunur.
Görülüyor ki, bu
meselede de evvelki mesele gibi vârislerin, ya adedi rüûsleri veya adedi
rüûslerinin vafkleri hıfz edilmiştir ki bunlar 2, 3, 5, 7 adedleridir. Bu
adetler ise biribirine mübayin olduğundan sırasiyîe. biribiri-ne zarp edilmiş,
hâsıl olan (210) de hem asıî meseleye, hem de vârislerin asıl meseleden olan
sehimlerine zarp edilmiştir. Bunun neticesinde iki zevceye (310) den (630),
altı ceddeye de (140) dan (840), on kıza da (336) şar-dan (3360) ve yedi amcaya
da (30) ardan (210) sehim isabet etmiştir ki mecmuu (5040) dır.
Bu suretle her ferika
isabet eden hisse o ferikin adedi rüûsüne taksim edilmiş oluyor. Meselâ :
zevceler ferikine isabet eden (630) hisse, iki zevceye taksim edilmekle her
birine (310) hisse düşmüştür. Bu hususta en basit olan usul de budur.[29]
210 - :
Vârislerin farizeleri = sehimleri üç kısma ayrılır : Birincisi:
farizai âdiledir ki, eshabı feraizin
sehimleriyle. sihamı mâl, yani : mahn ci mesele müsavi bulunur, veyahut eshabı
feraizin sehimleri, sihamı ma den dûn olursa da aralarında asaba bulunarak
bakiyi ihraz etmekle sehirr leriyle mahreç arasında bir müsavat bulunmuş olur.
Bu kısma dair iki misal
îkinci kısım,
reddiyyedir ki bunu ayrıca izah edeceğiz. Üçüncü kismz gelince bu da farizai
ailedir ki eshabı feraizin sehimleri, mahreci meseleder ekser olur, yani :
vârislerin sehimleri cem edilince kendileri için yapılar meselenin mahrecinden
artar, mahreç bunları İhata edemez, meselâ meşe lenin mahreci (6) iken
sehimlerin mecmuu (8) e baliğ olur.
Bu haide meselenin
mahrecini, o sehimlerin mecmuu teşkil eder, yani : vahidi kıyası itibar olunan
terike. bu ikinci mahreç kadar mütesavi kısımlara ayrılır, bundan vârislerin
sehimleri verilir, her vârisin sehimi ayni niabet dahilinde eksilmiş,
aralarında bir teadül muhafaza edilmiş olur.
211 - : A'le
ve avliyye denilen mesele ile ilk hükm eden zat, Hazreti ömerdir. Zamanında
böyle bir meseie tahaddüs etmiş, eshabı kiram ile yaptığı ilmî bir müşaverede
Resuli Ekremin amcası bulunan HazTeti Ab-bas, avliyye tarikine işaret etmekle
bu cihet cümlesinin tasvibine iktiran eylemiştir. Yalnız Hazreti Ömerin
irtihalinden sonra Ibni Abbas hazretleri bu reye muhalefet ederek böyle bir
hâdise zuhurunda eshabı feraizden kuvveti karabet sahibi olanların tercih
edilmesini, noksanın hâlen esve' olan benat ile ahevata tahsis olunmasını,
diğer bir tabir ile noksanın muayyen hisseleri gayri muayyen hisseye tebeddül
edebilecek fariza sahiplerine in-
hisar etmesini
dermeyan etmiştir. Fakat bu rey, kabuli âmmeye mazhar olamamıştır. Çünkü eshabı
feraizin birer nisbet dahilinde irse istihkakları nas ile sabittir, bu cihetle
istihkakda müsavi olduklarından birinin diğerine tercihine medar yoktur, asabat
da ayni derecede kuvveti haizdirler.
Binaenaleyh meselenin
mahreci kâfi olmayınca taksimi gurema gibi te-rike anlara hisselerine göre
garameten tevzi edilmek lâzım gelir.
Şöyle ki : miras
meselelerinde müstamel mahreçler, 2, 3, 4, 6, 8, 12, 24 den ibaret olmak üzere
yedidir, bu yedi mahreçden dördü, yani: 2, 3, 4,^8 mahreçleri asla avl etmezleri
mütebaki üçü, yani : 6, 12 ,24 mahreçleri avl ederler. Bunlar, berveçhi âtidir
:
(1) - : Mahreci
2 olan bir meselede avl cari olmaz. Çünkü mahrecin iki olması, meselede ya iki
nısıf veya bir nısıf ile baki cem olmak suretiyle' mutasavverdir, bu iki surette
ise avl mümkün değildir. Misal :
(3) - :
Mahreci 4 olan bir meselede avl etmez. Çünkü mahrecin 4 olması meselede ya
rubu' ile bakinin cem olması veya bir rubu' ile nısfın cem olması, yahut rubu'
ile sülüsü ma yebka bulunması suretlerinde mutasavverdir. Bu üç surette ise
avl kabil değildir. Misal :
(4) -
Mahreci 8 olan meselelerde de avl yoktur. Çünkü mahrecin 8 olması meselede ya
sümün ile baki bulunmak veya sümün ile bir nısıf ve baki bulunmak suretiyle
mutasavverdir, bu iki surette ise avl cari olamaz. Misal:
(5) - : Mahreci 6 olan bir mesele ona kadar vitren ve şef
an = tek ve çift olarak avledebilir. Şöyle ki : evvelâ : altının yediye avl
etmesi iki suretle olur. Birincisi, meselede nısıf ile sülüsanın cem
olmasıdır. İkincisi de nısıf ile südüsün cem olmasıdır. Misal :
Saniyen : altının
sekize avl etmesi de iki suretle olur. Birincisi : nısıf ile sülüsan ve südüsün
cem olmasıdır, ikincisi de iki nısıf ile bir sülüsan cem olmasıdır. Misal :
Salisen : altının
dokuza avli iki suretle mutasavverdir. Birincisi, nısıf ile sülüsan ve sülüs
cem olmasıdır, ikincisi de iki nısıf ile bir sülüs ve bir südüs cem olmasıdır.
Misal :
(Beni Ümiyye zamanında Beni Mervandan bir zevç
hakkında bu mesele veçhile hükm edildiğinden buna «Meselei Mervaniyye» namı verilmiştir.)
Rabian : altının ona
avl etmesi bir suretle mutasavverdir, bu da meselede nısıf, sülüsan, sülüs ve
südüs cem olması halidir. Misal :
(Bu meseleye, «Meseîei
Şüreyhiyye» denir. Çünkü bununla ilk hükm eden Kadı Şüreyhdir. Bunun üzerine
zevç, her tarafa baş vurarak : «Bilâ veled zevcesi Ölen bir erkeğin hissei
irsiyyesi nedir?» diye istifta etmiş, herkesten «nısıfdır» cevabını alınca :
«Ya bana Kadı Şüreyh ne için sülüsden de az hisse verdi» diye söylenmiş idi.
Bundan haberdar olan kadı, zevci hu-, zuruna celb edip ta'zîr etmiş. «Âdil bir
hâkim, benden evVel böyle hükm etmiştir» diyerek Hazreti Ömerin avliyye ile
hükm ettiğine işarette bulunmuştur.)
(6) - :
Mahreci 12 olan bir mesele, on yediye kadar vitren avl eder, sefan avl etmez.
Şöyle ki uevvelâ : on ikinin on üçe avl etmesi bir surette mutasavverdir, o da
meselede rubu' ile sülüsan ve südüsün cem olmasıdır. Misal :
Saniyen : on ikinin on
beşe avl etmesi iki suretle olur, birincisi : rubu' ile sülüsan ve sülüsün cem
olmasıdır, ikincisi de rubu ile sülüsan ve iki südüsün cem olmasıdır.
Misal :
(7) - : Mahreci 24 olan bir mesele, yalnız yirmi yediye
avl eder. Bu da sümün ile sülüsanın ve iki südüsün içtimai takdirindedir. Misal
:
(Bu meseleye cMeselei minberiyye» denir. Çünkü
imam Ali Hazretleri Küfede minber üzerinde hutbe irad ederken kendisinden bu
mesele sorulmuş olmakla o yolda bilbedahe cevap vermiş, sail. «zevcenin
hissesi sekizr de bir değil midir?» diye tekrar sual edince : «Anın sekizde
biri dokuzda bir oldu» deyip hutbesine devam ile fetanetine cemaati hayran
bırakmışdır.
(ibni Mesud
Hazretlerine göre mafereci (24) olan bir mesele (31) e kadar avl edebilir. Bu
da meselede sümün, sülüsan, sülüs ve südüs cem olmak suretiyle vuku bulur.
Misal :
Bu veçhile avl vukuu,
mahrum olan ibnin zevceyi rubu'dan sümüne hacb etmesi sebebiyledir. Cumhurı
fukaha ise bu hacbe kail olmadığından onlara göre bu mesele (12) den olup (17)
ye avl eder. Sureti : [30]
212 - :
Miras meselelerinin bir kısmı da reddiyy veya ferizai kasıra namiyle yâd olunur
ki eshabı feraizin sehimleri, mahreci meseleden dûn bulunur, bakiyi ihraz
edecek asaba da bulunmaz, bu halde baki terikede yine eshabı feraizin neseben
vâris olan takımına redden ita olunur. Şöyle ki:
Esasen reddiyye
meseleleri dört kısımdır :
(a) Men lâ yüreddü aleyh bulunmaz, yalnız bir sınıf men yüreddü aleyh bulunur.
(b) Men lâ yüreddü aleyh bulunmaz, iki ve en
nihayet üç sınıf men yüreddü aleyh bulunur.
(c) Men lâyüreddü aleyh ile beraber bir sımf men
yüreddü aleyh bulunur.
(d) Men lâ yüreddü aleyh ile beraber iki sınıf
men yüreddü aleyh
bulunur.
Bunların hükümleri
aşağıdaki meselelerden anlaşılacaktır.
213 - : Bir
meselede men lâ yüreddü aleyh, yani : zevç veya zevce bulunmayıp yalnız bir
sınıf men yüreddü aleyh bulunursa terike anların adedlerine göre taksim olunur,
terikenin kâffesini evvelâ farz, sonra da red tarikiyle almış olurlar, ayrıca
iki mesele tahririne hacet kalmaz. Misal:
214 - : Bir
meselede men lâ yüreddü aleyh bulunmayıb iki veya üç sı-nıf men yüreddü aleyh
bulunursa tashihi meseleden anlara isabet eden se-himlerin mecmuu ne mikdara
baliğ ise meselenin mahreci .o itibar olunur.
Bu kısımda asıl mesele
esasen altıdan olur, sonra altıdan ekal olan adedlere reddedilir. Dört misal :
215 - : Bir
meselede men lâ yüreddü aleyh ile beraber yalnız bir sınıf men yüreddü aleyh
bulunursa bu bir mesele, iki mesele şekline konur bunların biri, -men lâ
yüreddü aleyh meselesi, diğeri de men yureddu aleyh meselesidir. Evvelâ men lâ
yüreddü aleyh meselesinden anın hisses. veri-lir bakisi demen yüreddü aleyh
olan vârislere - yaln« bulundukları ü,k-Jir veçhile- taksim olunur. Bu halde
baki terike. bu vârislerin adedi ruu-süne.ya müstakim ya muvafık veya mübayin
bulunur. Binaenaleyh, bu hususda üç suret mutasavverdir :
Birinci suret : Men lâ
yüreddü aleyhden baki kalan roikdar. men yu-roddü aleyh olan vârislerin adedi
rüûsüne müstakim olur, bu suretle z£r-ba, taksime hacet kalmaz. Misal :
Görülüyor ki,
bu'misalde men lâ yüreddü aleyh meselesi (4) den olup bunun rub u zevce
verilmiş, mütebaki rub'u da üç hzın adedi ruûsune kabili taksim olmakla bundan
her birine bir sehim düşmüştür. Bu suretle zevc için bir mesele, kızlar için de
bir mesele yapılmış oluyor. Bu mesele eğer reddiyye olmasaydı on ikiden
yapılmak lâzım gelirdi. Çünkü meselede zevcin hissesi olan rubu' ile kızların
hisseleri olan sülüsan cem olmuştur.
İkinci suret : men lâ
yüreddü aleyhden baki mikdar, men yureddu aleyh olan vârislerin adedi rüûsüne
müstakim olmayıp aralarında tevafuk veya tedahül bulunur. Bu surette men
yüreddü aleyh rüûsünun vafkı, men lâ yüreddü aleyh meselesinin mahrecine zarp
olunur, zarbın hâsılı ıkı meselesinin mahreci olur. Misal :
Bu misalde de men lâ
yüreddü aleyhden baki mikdar, yani : ( üç, men yüreddü aleyh olan vârislerin
adedlerine müstakim olmayıb aralarında tevafuk bulunmuştur. Binaenaleyh men
yüreddü aleyh rüûsünün vafkı, yani : iki adedi, men lâ yüreddü aleyh
meselesinin mahreci olan dörde zarp olunmuş, hâsıl olan (8) iki meselenin
müşterek mahreci olmuş, sonra zevcin elindeki (1 sehmi mezkûr vakf olan mazrub
iki ile zarp edilmekle (2) olmuş, altı kızın adedi rüûsünün vafkı olan mezkûr
iki de men lâ yüreddü aleyh meselesinin bakisi olan üç ile zarp edilmekle
husule gelen altıdan her kıza (1) hisse düşmüştür.
*
Üçüncü suret : Men lâ
yüreddü aieyhden baki kalan mikdar, men yüreddü aleyh olan vârislerin adedi
rüûsüne mübayin bulunur. Bu surette men yüreddü aleyh olanların adedi rüûsi.
men lâ yüreddü aleyh meselesinin mahrecine zarp edilir, hâsılı zarp iki
meselenin mahreci olur. Misal :
Görülüyor ki, bu
misalde de men lâ yüreddü aleyh meselesinin mahreci dörttür. Bundan bir sehim
zevce verilip baki üç sehim ile men yüreddü aleyh olanların adedi rüûsü olan
beş arasında mübayenet bulunduğundan bu beş adedi mezkûr mahreç ile zarp
edilerek hâsıl olan (20) iki meselenin mahrecini teşkil etmiştir. Sonra zevcin
(I) sehimi beşe, kızların adedi rüûsi olan beş de men lâ yüreddü aleyh
meselesinin bakisi olan üçe zarp edilip zevcin hissesi (5), kızların hisseleri
de (15) olup her kıza (3) hisse isabet etmiştir.
216 - : Bir
meselede men lâ yüreddü aleyh ile beraber men yüreddü aleyh olan vârislerden
iki sınıf toplanınca yine iki mesele yapılır, ilk meseleden men lâ yüreddü
aleyhin hissesi verilir, bakisi de men yüreddü aleyh meselesine nisbet olunur,
bu iki aded arasında muvafakat bulunmaz, ya istikamet veya mübayenet bulunur,
bu cihetle bu kısımda da iki suret mutasavverdir.
Birinci suret : men lâ
yüreddü aleyh meselesinin bakisi, men yüreddü aleyh meselesine müstakim olur.
Bu surette zarba hacet kalmaz, baki men yüreddü
aleyh meselesine taksim olunur. Bunlardan bir sınıfa bir sehim, diğerine de
iki sehim verilir, her sınıfa isabet eden sehim, adedi rüûsleriyle müstakim
olmaz ise usulüne göre muamele yapılır.
Bu suret, bil'istikrar
bir meseleye münhasırdır ki o da zevcenin hissesi rubu* olmak suretidir. Misal
:
Görülüyor ki, bu
misalde evvelâ zevcenin meselesi dörtten olup bundan (1) sehim zevceye verilmiş
baki (3) sehim de men yüreddü aleyh meselesine müstakim bulunmakla bundan bir
sehim ceddelere, iki sehim de kız kardeşlere verilmiş, ayrıca zarp
yapılmamıştır. Fakat ceddelerin hissesi olan (1) ile adedi rüûsleri arasında
mübayenet olduğundan adedi rüûsleri oîan (4) hıfz edilmiş, kız kardeşlerin
hisseleri olan (2) ile adedi rüûsleri arasında muvafakat binnisıf
bulunduğundan bu adedi rüûsün vafkı olan (3) de hıfz edilmiş, bu iki mahfuz
adedler arasında da mübayenet bulunmakla biri diğerine zarp edilmiş, hâsıl olan
(12) den men lâ yüreddü aleyh meselesinin mahreci olan (4) ile zarp edilmekle
iki meselenin mahreci (48) olmuştur. Binaenaleyh zevcenin elinde bulunan (1)
sehim, mezkûr on iki ile zarp edilmekle
(12) ye baliğ olmuştur, ceddelerin
ellerindeki (1) de on iki ifc zarp
edilip bundan her birine (3) hisse düşmüştür.
Liüm kız kardeşlerir. ellerindeki
(2) de bu on iki ile zarp edilerek hâsıl olan yirmi dörtten hei
birine (4) sehim isabet etmiştir ki
mecmuu (48) eder.
İkinci suret : men lâ
yüreddü aleyh meselesinin bakisi, men
yüreddü aleyh meselesine
mübayin bulunur. Bu halde men yüreddü aleyh meselesi
nin mecmuu, men lâyüreddü aleyh
meselesinin mahrecine zarp edilir, hâsıl
zarp, iki meselenin
mahreci olur. Misal :
Bu meselenin tashihi
esasen yirmi dörtten olmak üzere iktiza ederdi, çünkü sümün ile sülüsan ve
südüs içtima etmiştir. Fakat hâdisede reddiyye bulunmakla iki meseleye
ayrılmış bulunuyor. Biri men lâ yüreddü aleyh meselesidir ki. sekizden olup
bunun biri zevceye verilmiş, yedisi kalmıştır. Diğeri de men yüreddü aleyh
meselesidir ki altıdan olup beşe reddedilmiştir. Bu beş ile mezkûr yedi
arasında ise mübayenet bulunduğundan men yüreddü aleyh meselesinin mahreci
olan bu beş, men lâ yüreddü aleyh meselesinin mahreci bulunan sekize zarp
olunmuş, hâsıl olan (40) iki meselenin mahreci bulunmuştur.
Bundan her varisin
sehinıi bulmak için zevcelerin kendi meselelerinden ellerinde bulunan (1)
mezkûr (5) İle zarp edilmekle beş olmuştur. Kızların se-himleri olan (4) de
mezkûr birinci meselenin mahrecinden baki olan (7) ile zar edilmekle (28) ve
ceddelerin ellerindki (1) de yine bu (7) il zarp edilmekle yedi olmuştur ki
mecmuu (35) dir.
Binaenaleyh zevcelere
ait (5) ile kızlara ve ceddelere cem'an ait (35), iki meselenin mahreci olan
(40) dan bu ü; ferikin hissesi bulunmuştur.
Şu kadar var ki bu
sehimler, kendi feriklerine müstakim bulunmamıştır. Çünkü zevcelerin sehimleri
olan beş, kızların sehimleri olan yirmi sekiz, ve ceddelerin sehimleri olan
yedi ile bunların adedi rüûsleri arasında hep mübayenet vardır.
Binaeanaleyh bunların
adedi rüûsleri olan 4, 9, 7 hıfz olunmuş- bunlardan 4 ile 6 arasında muvafakat
binntsıf bulunduğundan dördün vakfı olan (2), (6) ile zarp edilmiş, hâsıl olan
(12) ile (9) arasında da muvafakat bissülüs bu Umduğundan (12) dokuzun sülüsü
olan (3) ile zarp olunarak (36) hâsıl olmuştur, bu (36) da iki meselenin
mahreci olan (40) ile zarp olunmakla meselenin müşterek mahreci (1440) adedine
baliğ olmuştur.
Bu halde, zevcelere
ait (5) işbu (36) ile zarp olundukta (180) olup bundan her birine (45) sehim
verilmiştir. Kızlara ait olan (28) de mezkûr (36) ile zarp olunup hâsıl olan
(1008) den her birine (112, düşmüştür, Ceddelere ait bulunan (7) de yine (36)
ile zarp olunmakla hâsıl olan (252) den her birine (42) sehim isabet etmiştir. [31]
217 - : Vereseden biri veya bir kaçı terikeden
hisselerine mukabil bir mal üzerine diğer vârisler ile veya anlardan biri veya
bir kaçı ile sulh olarak mirasdan hariç kalabilir.
Teharüç denilen bu
muamele, bunu aralarında yapan vârislerin muvafakati ve âkil, mümeyyiz
olmaları, ve sair sulh şartlarının mevcudiyeti halinde caiz olur.
Bu teharüç. dâyinler
ile ve mûsâ leh ile de yapılabilir.
218 - :
Vârislerden biri, şeraiti dairesinde terikeden bir mikdar malûm mal üzerine
sulh olunca o vârisin vücudu farziyle mesele tashih edilir .badehu onun
sehimleri meselenin tashihinden tarh' edilerek sair vârislerin sehimleri
mecmuu, meselenin mahreci kılınır, bedeli sulhden mütebaki terike, sair vârislere
sehimlerine göre verilir, yani : sair vârisler, müsalehün aleyh olan maldaki
hissei irsiyyelerine göre hariç kalan vârisin hisselerine müştereken müstahik
olurlar. Çünkü müsalehün aleyh olan maî
mukabilinde baki terike mubayaa edilmiş oluyor, bu halde her vâris,
müslaehün aleyhdeki his: sesi nisbetinde hariç kalan vârisin hissesini iştira
etmiş sayılır.
Meselâ : bir meyyitin
vârisleri zevciyle anasından ve bir de amcasından ibaret olup zevci terikeden
bir mikdar mal üzerine müsalehada bulunsa miras meseleleri şu veçhile olmuş
olur.
Görülüyor ki: bu
mes'ele- iptida (6) dan tashih edilmiş, sonra bundan' müsalih olan zevcin nısıf
hissesi olan (3) tarh edilmekle baki (3) mes'elenin mahreci olarak kalmış,
bundan (2) sehim ümme, (1) sehim de amma verilmiştir. Binaenaleyh mütebaki
terike um ile am arasında böyle ikili birli oîarak taksim edilecektir. Eğer
teharüç sahibi olan zevç, mes'elede mevcut gösterilmeyecek olsa idi vârislerin
hisseleri tebeddül der, irs ahkâmı hilâfına hareket edilmiş olurdu. Çünkü o takdirde
.mes'ele, üçden edilip bundan bir ümme. iki de amma verilmek lâzım gelirdi ki
tamamen makus bir harekettir.
Kezalik bu meselede
üm, terikeden bir mikdar mal üzerine sulh olacak olsa diğerlerinin mes'eleleri
şu veçhile olur :
Bu meselede üm gösterilmiyecek
olsa, mesele, dörtten yapılarak ikisi vez-ce, ikisi de amma verilmek lâzım
gelir ki iki vârisden birinin hissesini tenkis, diğerini tezyid demektir.
Kezalk bu meselede am,
müsalehada bulunacak olsa mesele şu vaziyete girmiş olur.
Bu meselede de am
gösterilmiyecek olsa idi, üm farzen ve redden altının nısfını alır, binaenaleyh
hissesi artar, zevcin hitsesi tenakus ederdi.
219 - :
Teharüç vukuunda terikenin taksimi için müttehaz kaide şudur1 ki, müsalih vâris
bir kere mevcut, bir kere de madûm farziyle iki mesele tanzim edilir, birinci
meselede müsalih vârisin sehimleri mahreçten tarh edilip baki ile ikinci
mes'elenin mahreci arasında nisbet aranır, mübayenet bulunursa her bri
diğerine zarp edilir, muvafakat bulunursa her birinin vakfı diğerinin vakfına
zarp edilir, ve her iki takdirde de mazrup ile sıralarındaki vârisleri
sehimleri de zarp olunur, bu sehimlere göre baki terikeden hisseleri tayin
edilmiş olur. Üç misal:
Görülüyor ki müsalih
olan zevce mevcud farz edilince (14) den binte (8), ah hebeveyne de (6) sehim
düşüyor. Halbuki zevce madum farz edilince (14) den bint ile ah Hebeveyne
yedişer isabet ediyor, binaenaleyh böyle bir hakkın ziyama meydan vermemek için
müsalih olan vârisin mevcud farz edilmesi icab etmektedir.
Görülüyor ki bu
misalde müsalih olan vâris, mevcud farz edilse de edilmese de diğer vârislerin
hisselerinde bir tebeddül vukua gelmiş oluyor.
Görülüyor ki, bu
meselede sahibei teharücün mevcud gösterilip gösterilmemesi üzerine kısmet
tebeddül ediyor, çünkü mevcud gösterilince (3-den ümme (2), amme de (1) sehim
düşüyor. Mevcud gösterilmediği takdirde ise iş ber aks oluyor. Binaenaleyh
mevcud gösterilmesi icab etmektedir.
220 - :
Teharüç, bazanda terikeye dahil olmayan bir mal üzerine vaki olur, bu halde
bakılır : eğer bu teharücü, yalnız bir vâris kabul ederse hariç kalan vârisin
hissesine tamamen temellük eder, ve eğer bunu hisseleri müsavi vârisler kabul
ederlerse müsalihin hissesine de müsavat üzere müs-tahik olurlar. Bilâkis
hisseleri mütefavit vârisler kabul ederlerse verecekleri mal nisbetinde sulh
yapan vârisin hissesine müstahik olmuş bulunurlar. Bir misal :
Bu misale nazaran
teharüç meselesi yalnız zevce ile bir ibn arasında vuku bulduğundan zevcenin
(24) den hissesi olan (3) sehim de bu ibnin hissesi olan (7) ye ilâve
edilmiştir.
Kezalik bir meyyitin
vârisleri bir zevcesiyle bir oğlundan bir ae kızından ibaret olup da o&İu
ile kızı, aralarında münasafeten müşterek olan bir mal mukabilinde zevceyi
mirasdan hâriç bıraksalar, anın terikeden olan sümün hissesine münasafeten
mâlik olurlar, yoksa terikeden alacakları hisseleri gi bi ikili birli olarak
mâlik olmazla-. Çünkü bu bir iştira muamelesidir, müsa lehün aleyh olan mal
nasıl ki aralarında münasafeten müşterektir, hariç ka lan vârisin hissesi de
aralarında o veçhile münasafeten müşterek olur. Sureti :
Bu misalde terike,
kesre meydan vermemek için (48) den tashih edili yor, bundan ikili birli olarak
(28) sehim ibn'e (14) sehim de bint'e verili yor, zevceye isabet eden (6) sehim
de münasefeten ibn ile bint'e verilerek ibn'in sehimi (31), bintin senimi de
(17) olmuş oluyor. Zevcenin yirmi dört senimden üç sehimi bu iki vârise böyle
münasameten kabili taksim olmadığı için iki ile zarp edilmiş ve bu iki mezkûr
yirmi dört ile de zarp edildiği için mecmuu 48 olmuştur.
221 - : Yukarıdaki
meselelerden anlaşıldığı üzere teharüç, terikeye dahil olup olmayan bir mal
mukabilinde yapılmak itibariyle iki kısma ayrılmıştır. Bir de müsalehün aleyh
olan malın cins ve mâhiyeti itibariyle teharüçte şu suretler mutasavverdir :
(1) :
Terikenin mecmuu uruzdan ve akarattan veya her ikisinden ibaret bulunur. Eu
halde vârislerden biri, kablelkısme kendi hissesi mukabilinde az olsun çok
olsun bir mikdar uruz veya akar veya uruz ile akar üzerine sulh olarak mirasdan
çekilebilir. Bu, bir nevi beyi muamelesidir.
(2) : Terikenin'mecmuu nükuddan, yani : altın ile
gümüşden ibaret bulunur. Bu halde vârislerden biri kendi hissesi mukabilinde
bir mikdar altın ile gümüş üzerine sulh yapabilir, alacağı mikdar gerek hissei
irsiyyesinden az olsun ve gerek olmasın. Çünkü bu iki cinsten her biri
diğerine masruf olacağından riba tahakkuk etmez, şu kadar var ki bedeli sulhun
meclisi sulhde kabzı lâzımdır.
(3) :
Terikenin mecmuu nükud ile akar ve uruzdan ibaret bulunur. Bu halde yalnız bir
mikdar akar ve uruz üzerine veya yalnız akar veya uruz
gerek hissesi irsiyyeden az alınacak bedel, üzerine teharüç
şahindir, ı olsun ve gerek çok olsun müsavidir. Mecüsde bedelin kabzı da
lâzım değildir.
(4) :
Terikenin tamamı altından ibaret bulunur. Bu halde gümüş mukabilinde teharüç
sahih d ir, mikdar a bakılmaz, yalnız bedeli sulhun rneclisde kabzı icab eder.
Terikenin tamamı gümüş
olup bir mikdar altın üzerine sulh yapıldığı takdirde de hüküm böyledir. Bu
suretle olan sulh de beyi hükmündedir, ribaya meydan verilmemesi için bedelin
meclisde kabzı lâzım gelir.
(5) :
Terikenin bir mikdarı uruz veya akar veya uruz ile akar* bir mık dan dş altın
bulunur. Bu halde altın üzerine teharüç yapılacak olursa be deli sulh olan
altın, bu sulhu yapan vârise terikeden
isabet edecek alta» mikdarından fazla olmalı, ve bu bedel meclisi
müsalehada kabz edilmelidir. Çünkü bu bedel, sulhun bir kısmı altın olan
hisseye muadil otur, fazla bir kısmı da uruz ve saireden lâzım gelen hisseye
tekabül eder, bu suretle riba tahakkuk etmez.
Binaenaleyh bu bedel,
sulhu yapan vârisin terikedeki altın hissei irsi-yesine müsavi vey# andan az
olursa teharüç, sahih olmaz, bu surette altın yerine gümüş bulunup gümüş
mukabilinde teharüç yapıldığı takdirde de hüküm böyledir.
(6) :
Terikenin mecmuu altından ibaret
bulunur. Bu halde vereseden biri kendi hissesinden fazla veya noksan altın
mukabilinde teharüçte bulu namaz. Çünkü aksi takdirde riba vücude gelir, belki
kendi hissesine tam ve müsavi bir mikdar altın üzerine meclisde kabz etmek
şartiyle sulh yaparak mirasdan çekilebilir.
Terikenin tamamı gümüş
olup gümüş mukabilinde teharüç yapıldığı tak dirde de hüküm böyledir.
(7) :
Terikenin mecmuu veya bir kısmı düyundan, yani : müteveffanın alacağından
ibaret bulunur. Bu halde teharüç, sahih
değildir. Çünkü bu takdirde vârislerden biri deynden hissesini medyunun
gayri olan diğer vâ-
rislere temlik etmiş
olur, bunu gerek sarahaten şart etmiş olsun ve gerek olmasın. Bir deyni
medyundan başkasına temlik ise caiz değildir.
(8) : Terike
düyuna müstağrak bulunur. Bu halde teharüç sahih olamaz. Çünkü terike tamamen
medyunlara ait bulunmuş olur.
Terikeye bir mikdar
deyn taallûk etse yine o deynin edasından evvel teharüç. sahih değildir. Zira
deynin vücudu, terikede tasarrufun cevazına manidir. Bu, imamı Azama göredir.
Fakafc bazı fulcahaya göre bu halde deyn mikdarı ifraz olunur, badehu mütebaki
kısımda teharüç caiz olur. Şu kadar var ki evlâ olan deyn bilfi'I eda olunup
badehu mütebaki terike hakkında teharüç tarikine gidilmelidir. [32]
222 - : Mefkudlara dair bahsi mahsusunda icab eden tafsilât verilmiştir. Bir mefkudun
vefatı zahir veya vefatına usulen hüküm lâhik olmadıkça malı mirasa konulamaz,
kendisi de mefkud bulundukça kimseye vâris olamaz. Fakat ber hayat olduğu
takdirde vâris olacağı bir karibi vefat ederse kendisine aidiyeti muhtemel
hisse ihtiyaten tevkif edilir,
bilâhare zuhur ederse kendisine verilir, amma karibinden evvel vefat ettiği
tebey-yün eder veya zuhur etmez de vefatına bilâhare hükm edilir ise namına
tevkif edilen hisse, karibinin vefatı zamanındaki vârislerine hisselerine göre
reddedilir. Ancak bu tevkif hususî ikni feraiz bakımından bir kaidei hi-
sabiyyeye tabi
olduğundan bu kaide nümuneleriyle gösterilecektir.
223 - : Bir
mefkudun karibîerinderi- birisi vefat edince bakılır : eğer
o mefkud ber hayat olduğu takdirde o karibine münhasıran vâris olup sairlerini
hacbi hırman ile hacb edecek bir halde ise müteveffanın terikesi kamilen
mefkud namına tevkif edilir, vaziyeti teayyün edinceye kadar başkalarına bir
şey verilmez. Fakat müteveffanın diğer kariblerini hacbi noksan ile hacb edecek
bir halde ise anlara ekal olan hisseleri derhal verilir, mütebakisi mefkud
namına hıfz edilir.
Meselâ bir ölünün ana
baba bir kardeşiyle bir de mefkud bir oğlu bulunsa terikesi kamilen oğlu
namına tevkif, edilir, kardeşine derhal bir şey verilmez.
Fakat bir ölünün iki
oğlundan ,biri mevcud, diğeri mefkud bulunsa teri-kesinin yarısı mefkud oğlu namına
tevkif edilir, diğer yarısı mevcud olan oğluna derhal verilir.
224 - :
Vârisler müteaddid olup içlerinde mefkud bulunduğu takdirde mefkud ber hayat
sayılarak diğer vârislere ana göre istihkakları verdir.
bilâhare mefkud zuhur etmezse namına
tevkif edilen sehimlerden de hisselerini alırlar. Üç misal :
Görülüyor ki, bu
misalde zevce ile ana baba bir kız kardeşin hisseleri tegayyür etmemektedir.
Binaenaleyh bu hisseler kendilerine tamamen filhal verilir. Fakat ananın
hissesi mefkudun ber hayat olduğuna göre tegayyür ettiğinden 'kendisine iki
ekalli olan (2) sehirn filhal verilir, diğer iki sehim de mefkud için tevkif
edilir, bilâhare mefkud zuhur ederse bu iki senimi alır, zuhur etmezse bu iki
sehim de anaya verilir.
Görülüyor ki. bu
misalde de vârislerden her birinin hissesi mefkudun ber hayat olmasına nazaran
eksilmiş bulunuyor ve birinci mesele ile ikinci mesele arasında muvafakat
bissüdüs bulunduğundan birinci meselenin südü su olan (4) ikinci meselenin
tashihi olan (6) ile zarp edilmekle her iki meselenin mahreci (24) olmuştur.
Birinci meselede mefkud ber hayat sayıldığından kendisine rubu' hisse ifraz
edilmiş, mütebaki vârislerin hisseleri birer ikişer nisbetinde azalmıştır,
ikinci meselede İse mefkud ber hayat sayılmadığından kendisine hisse ayrılmamış,
sair vârislerin hisseleri artmıştır. Aradaki fark ise (6) sehimdir, işte
tevkif olunacak mikdar da bundan ibarettir. Mefkudun vefatı tahakkuk edince bu
altıdan ikişer seh'im iki oğu-la, birer sehim de iki kıza reddedilir.
Görülüyor ki, bu
misalde de iki mesele yapılmış ve aralarında müba-yenet olduğundan biribirine
zarp edilerek ikisinin de mahreci (56) olmuştur. Bu elli altıdan mefkud ber
hayat farz edildiğine nazaran zevce (28), ana baba bir iki kız kardeşe (14)
sehim İsabet etmiştir. Mefkud, Ölü farz edildiği takdire göre de elli altıdan
(24) sehim zevce, on altışardan (32) sehim de ana baba bir iki kız kardeşe aid
bulunmuş, bu vârislere az olan hisseleri verilerek mefkud namına da binnetice
(18) sehim tevkif edilmiştir ki dördü, zevcin (28) hissesindendir. Binaenaleyh
mefkud eğer ölü zuhur ederse zevce (24) hissesini zaten tamam almış
olacağından tevkif edilen (18) hisse tamame niki kız kardeşe verilerek
sehimleri (32) ye iblâğ edilir. Fakat mefkud, ber hayat olarak zuhur ederse
mevkuf bulunan on sekiz senimden dördü zevce verilerek hissesi (28) e iblâğ
edilir, baki (14) de mef-kuda verilir. [33]
225 - : Esir
olan bir müslim, hayatı malûm olup islâmiyette devam ettikçe hem vâris hem de
mevrus olur, hakkında her veçhile islâm ahkâmı cereyan eder, zevcesi boş olmaz.
Amma müslim bir esirin
hayat ve mematı, dininde sebat edip etmediği meçhul olursa hakkında tamamiyle
mefkud ahkâmı cereyan eder, hali hakikaten veya hükmen teayyün edinceye kadar
ne malı taksim edilir, ne de zevcesi boş olur.
226 - : Esir olan bir müslim, dini islâmdan
ayrılırsa hakkında mür-ted hükmü cari olur, dari islâmda mürted olup da dari
harbe iltihak eden bir şahıs ile dari harbde irtidad eden bir şahıs arasında
fark yoktur.
Binaenaleyh irtidad
eden erkek bir esirin müslim iken kazanmış olduğu nah, müslim olan vârislerine
aid olur, mürted iken dari islâmda kazanmış jlduğu malı da beytülmâle vaz
olunur. Bu, İmamı Azama göredir. îmamey-ıe göre ise mürted, İslama rücua mecbur
olacağından vârisleri hakkında lükmen müslim farz edilir, irtidadından evvel
veya sonra dari islâmda kazanmış olduğu malı müslim olan vârislerine taksim
edilir, fakat bir mür-teddin memaliki ecnebiyyeye iltihakından sonra kazanmış
olduğu mallar, feyi' ve ganaimden^ madud olmakla bilittifak vârislerine ait
olmaz, elde edilirse beytülmâle vaz olunur.
îrtidad eden esir, bir
müslüman kadını olduğu takdirde ise gerek hali riddetindeki ve gerek hali
islâmındaki malı, eimmei hanefiyyeye göre bilâ hilaf müslim olan vârislerine
aid bulunur. Çünkü mürteddenin irtidadiyle ismeti nefsi zail olmadığı gibi
malının ismeti de zail olmaz. Şu kadar var ki irtidadiyle zevcinden bainen
jmutallâka olunca zevci kendisine vâris olamaz. Nitekim mürted ve mürtedde de
hiç bir kimseye vâris olamazlar.
227 - : Bir
müslim esirin dari harbde irtidad etmiş olduğunu vârisleri İddia ve iki âdil
şahid ile isbat ederlerse hâkim, zevcesinin tefrikine ve malının taksimine
hükm eder: Bilâhare gelib de riddetim inkâr etse bu, rücu sayılırsa da bununla
sabık hüküm, nakz edilmez ve akid tecdid edilmedikçe zevcesi kendisine iade
edilemez. Şu kadar var ki vârislerinin ellerinde aynen mevcud olan malını
istirdad edebilir.
Şayed şahidler
dinlenip de henüz hüküm verilmeden gelerek riddetini inkâr eylese malı
kendisine tamamen iade edilir, gerek
hakikaten riddet etmiş olsun ve gerek olmasın.
Bu halde müdebbirlerinin veya ümmehatı evlâdının ıtklarına da hükm
edilemez. Çünkü bu ıtk, mevt ile sabit olur. rid det ise hâkimin kazasma
iktiran etmedikçe mevt hükmünde değildir. Fakat hâkim, şahitleri tezkiye edip de adaletleri zahir
olunca zevcesinin tefrikine hükm eder, çünkü bu tefrik, nefsi riddet ile sabit
olan bir hükümdür. Mefkud ve irtidad bahislerine de müracaat!.. [34]
228 - : Hami, yani : rahmi maderde bulunan çocuk,
hayatı takdiriyye ile ber hayat sayılır.
Binaenaleyh vâris
olmak salâhiyetini haizdir.
229 - : Bir hamlin mirasa istihkakı için iki şart vardır :
Birincisi, mü-verrisinin mevti zamanında rahmi mâderde mevcut bulunmuş olmalıdır. ikincisi de velâdeti
zamanında ber hayat bulunmalıdır.
Bir hamlin zamanı
velâdetinde ber hayat olduğu, bağırması, ağlaması, aksırması, gülmesi, bir
uzvunu kımıldatması gibi hayat alâmetlerinden bir şeyin zuhuriyle malûm olur.
(imam Şafiîye ve imam
Mâlikden bir rivayete göre de sukut eden bir hami, harekette, teneffüsde
bulunsa veya aksırsa hem vâris, hem de mü-verris olabilir, imam Ahmede göre ise
bunlar kâfi değildir, istihlâl ile ne vâris ve ne de müverris olabilir, -bir
kerre olsun -süt emmesi lâzımdır.)
230 - : Bir
hami, tevellüdü ânında hayat alâmeti ibraz eder de badehu vefat eylerse
bakılır : Eğer vücudunun kısmı ekalli çıkıp kısmı âzami içeride iken ölmüş
bulunursa tamamen ölü sayılır, vâris olamaz. Çünkü ekser için hükmü kül
vardır.
Fakat vücudunun kısmı
âzami çıktıktan sonra ölecek olursa tamamen ber hayat doğmuş sayılarak vâris
olur.
231 - : Hamlin vücudunun kısmı ekalliyle kısmı âzamim tayin hususunda bir kaide
vardır. Şöyle ki : eğer kocuk müstakim olarak evvelâ başı çıkarsa göğsüne
itibar olunur. Hayatta iken göğsü tamamen çıkmış olunca diri olarak doğmuş
sayılır, bundan ekalle itibar olunmaz. Ve eğer makûs olarak evvelâ ayaklan
gelirse göbeğine itibar olunur, daha ber hayat iken göbeği dışarı çıkmış olunca
tamamen diri doğmuş hükmünde olur, amma daha göbeği tamamen çıkmadan ölürse
meyyit sayılır.
232 - :
Hamlin vâris olması için ber hayat bulunması, binefsihi infisal etmesine
göredir. Başka bir sebeple infisal ederse her halde vâris olur, velev ki meyyit
olarak sukut etsin. Binaenaleyh gebe bir kadının döğüîmesi sebebiyle ölü olarak
düşüreceği bir hami, vâris olur. Çünkü bu hamlinden dolayı dâribe «gurre»
namiyle bir zaman lâzım gelecektir, cinayetten dolayı zamanın şer'an vücubi
ise o cinayetin bir zî hayat hakkında işlenmiş olmasına göredir, bu halde
cenin, zi hayat hükmünde bulunmuş olduğundan vâris olması icab eder.
233 - : Hami
müddetine dair tafsilât, neseb bahsinde geçmiştir. Ancak vâris olabilecek
hamiler hakkında burada şunu kayd edelim ki, iki ihtimal vardır : Birincisi,
hami, ölmüş bir kimseden olur, yani : vefatında ya zevcesi veya ümmi veledi
gebe bulunur. İkincisi de hami, ölmüş bir kimsenin kariblerinden birinden,
meselâ : babasından, kardeşinden veya amcasından olur. Bunların müddet
itibariyle hükümleri mütefevittir.
Şöyle ki : hami,
ölüden olursa tarihi vefatı- m itibaren müddeti hamlin 'haddi âzami geçmeden
tevellüd ederse bakılır : eğer zevce veya ümmi' veled. iddetin, inkızasını -bu
inkızaya müsaid bir zaman geçdikten sonra -ikrar etmemiş ise bu hami. Ölüye ve
ölünün kariblerine vâris olur. Çünkü mevt zamanında bu hamlin mevcud olduğuna
hükm edilir.
Fakat zevce veya ümmi
veled, hami müddeti içinde iddetin inkızası tasavvur olunabilecek bir- zaman
geçtikten sonra iddetin inkızasını ikrar etmiş de badehu vaz'ı hami eylemiş
olursa hamlin nesebi ölüden sabit olamı-yacağından ana ve anın kariblerine
vâris olamaz.
Kezalik hami, meyyitin
zevcesinden veya ümmi veledinden olub da tarihi mevtten itibaren hami
müddetinin haddi âzami geçtikten sonra tevellüd ederse yine meyyitten nesebi
sabit olamacağmdan meyyite ve akrıbasma vâris olamaz. Bu haddi âzamin
hanefiyyece iki sene olduğu evvelce beyan olunmuşdur.
Maahaza bu hüküm,
baliğ olan kadınlar hakkındadır. Müteveffa anha olan bir zevce, mürahika olduğu
takdirde on ay ile on günden az bir müddette doğuracağı çocuğun nesebi ve
veraseti sabit olursa da bu müddetten sonra doğuracağı çocuğun nesebi müteveffa
zevcinden sabit olmayacağından irse istihkakı da sabit olmaz.
Hami, meyyitin
gayrisinden olduğu surete gelince bunda da bakılır, eğer vefat tarihinden
itibaren altı ayda daha az bir müddette tevellüd ederse yine vâris olur, çünkü
bu müddete göre mevt zamanında rahmi mâder-de mevcudiyeti muhakkakdır.
Fakat hâmil olan kadın
ile zevci arasında nikâh kaim iken hami. altı aydan ziyade bir müddette
tevellüd ederse vâris olamaz. Zira bu takdire . nazaran mevt zamanmda rahmi
mâderde mevcut olduğu katiyyetle malûm değildir, ulukun badelvefat vaki olmuş
olması muhtemeldir, nesebi her halde sabit olacağından vefat zamanında mevcud
addedilmesi için bir zaruret de yoktur.
Halbuki gebe olan
kadın ile zevci arasında nikâh kaim olmavm veya
talâk sebebiyle iftirak vuku bulur da bu. iftirakdan itibaren iki sene geçmeden
hami tevellüd ederse vâris olur. Çünkü nesebinin sübutü için bu müddet,
muteberdir, bu bir zarurete müstenittir, neseb sabit olunca ana te-bean irse
istihkak da sabit olmuş olur.
234 - : Bir
kimse vefat edib de kendisine vâris olacak bir hami terk edince bakılır : eğer
bu hami, ber hayat doğduğu takdirde kendisinin teri-kesine kamilen müstahik
olacak ise terike kamilen anın namına tevkif edilir, bundan başkalarına bir
şey verilmez.
Kezalik hami, gerek
erkek olsun ve gerek olmasın anınla beraber hissesi tebeddül etmiyecek bir
vâris bulunursa terikeden o vârisin hissesi derhal verilip mütebakisi hami
namına tevkif olunur. Fakat hami, ber hayat doğduğu halde kendisiyle beraber
başkaları da vâris olup hisseleri hamlin zü-kûret ve ünusetine göre tebedül
edecek olursa bu hami namına bir erkek ile bir kız hissesinden hangisi daha
ziyade olacak olsa o kadar hisse hıfz olunur, bakisi sair vârisler arasında
taksim edilir, şu kadar var ki hamlin birden ziyade olması ihtimaline mebni bu
vârislerden hâkim, kefil alır.
Meselâ : bir ölünün
vârisi dayisiyle lieb erkek veya kız kardeşi olacak bir hamiden ibaret bulunsa
bütün terikesi bu hami namına tevkif edilir, bundan dayısına filhal bir şey
verilmez. Çünkü hami, diri olarak doğunca teri-keye kamilen müstahik olacaktır.
Kezalik : ölünün
vârisleri bir zevcesiyle bir de zevcesinin hamlinden ibaret bulunsa zevcesine
terikesinin sekizde biri verilir, mütebakisi hami namına hıfz olunur. Çünkü
doğunca terikenin sekizde yedisine müstahik olacaktır, gerek erkek olsun ve
gerek olmasın.
Fakat ölünün vârisleri
böyle bir hami ile zevcesinden ve iki oğlundan ibaret bulunsa terikesi usulen
(24) den tashih edilip bundan (3) senim zevceye, yedişerden (14) senim iki
oğuİa verilir. (7) sehim de hami namına tevkif edilir. İleride erkek olarak
hayyen doğarsa bu yedi sehimi alır, kız olarak doğarsa aradaki fark iki oğula
reddedilir, ölü olarak doğarsa bu yedi sehim de münasafeten iki oğula aid olur.
Bu mesele, îmam Ebu
Yusüfden muhtar olan rivayete göredir, müfta bih olan da budur. Çünkü galibi
ahvale nazaran bir batında bir hamiden fazla bulunmaz.
Fakat imamı Azama göre
hami namına dört erkek nasibi ile dört kız nasibinden hangisi ziyade ise
ihtiyaten o mikdar tevkif olunur. îmam Mu-hammedden bir rivayette üç erkek
nasibi ile üç kız nasibinden hangisi daha ziyade ise o kadar tevkif edilir.
İmam Ebu Yusuf ile
îmam Muhammedden diğer bir rivayete göre de iki erkek ile iki kız hissesinden hangisi ziyade ise o
hıfz olunur. Çünkü bir batında iki çocuğun bulunması nâdir değildir.
(îbnül'mübarek ile
imam Mâlikin ve îmam Şafiînin bu hususda mezheb-Ieri, imamı Azama kavli
veçhiledir.
îmam Ahmede göre iki
erkek ile iki kadından hangisinin hissesi ziyade ise o ziyade mikdar tevkif
edilir.)
235 - :
Hamlin tevellüd müdeti karib olsun olmasın, sabık beyanat veçhile terikenin
taksim ve tevkifi iltizam olunur. Ancak Semerkand ulemasının fetvalarına
nazaran eğer hamlin velâdeti karib ise terike hiç taksim edilmez, velâdete
intizar olunur, fakat karib değilse sair vârisleri mutazarrır etmemek için
terike taksim edilir.
Velâdetin karib
sayılıp sayılmaması hususunda da âdeta itibar olunur, bazı zevata göre bir
aydan az bir müddet, karib sayılır.
(Malikilerin bir
kavline nazaran hami bulunursa terikenin taksimi tehir edilir, çünkü hamlin
vâris olup olmayacağı meşkûkdür, meşhur olan kavi de budur. Fakat ezher olan
kavle göre vârisler talib olursa terike taksim edilir, kendilerine az olan
sehimleri verilir, Eşheb de buna kaildir.)
(îmam Şafiîye göre de
hamlin teaddüdü ile hisseleri tebeddül etmiye-cek olan vârislerin hisseleri
verilir, diğer vârislerin hisseleri velâdet zamanına kadar tevkif edilip
kendilerine verilmez, ölünün zevcesiyle oğulları ve kardeşleri, gibi.)
(Hanbelî fukahasma
göre de vâris olacak bir hami bulunursa terikenin taksimi tevkif olunur, meğer
ki sair vârisler taksim talebinde bulunsunlar.)
236 - : Vârisler
arasında hami bulunduğu takdirde sehimlerini tayin için biri müzekker, biri
müennes, biri de meyyit farziyle üç mesele tanzim edilir, bu üç meselenin
tashihleri arasında muvafakat bulunursa birinci ile ikinci birbirinin vafkiyle,
üçüncü ile ikinci de yine biribirinin vafkiyle zarp . olunur. Ve eğermübayenet
bulunursa biri diğerinin mecmuiyle zarp olunur, badehu müzekker farziyle
yapılan meseledeki vârislerin hisseleri, müennes farziyle yapılan meselenin
vafkma veya mecmuuna zarb edilir, müennes farziyle yapılan meseledeki
vârislerin hisseleri de müzekker farziyle yapılan meselenin vafkına veya
mecmuuna zarp olunur.
Kezalik meyyit
farziyle yapılan meseledeki vârislerin hisseleri ikinci meselenin vafkma veya
mecmuuna zarp edilir, diğer iki meseledeki hisseler de üçüncü meselenin vafkına
veya mecmuuna zarp olunur, bu üç meselede her vârisin aldığı hisselerin ekalli,
kat'iyyen malûm olduğundan kendilerine bu ekal hisseler verilir, üç meseledeki
hisseler arasındaki fazla mikdar "ise ve-îâdetin vukuiyle iştibahın
zevaline kadar tevkif edilir, velâdetin mahiyetine
göre hareket edilir, hami namına fazla
bir şey tevkif edilmiş olunca bu da sair vârislere muayyen nisbetler dairesinde
tekrar tevzi olunur. Bir misal :
Görülüyor ki bu
misalde hami mevcud ve müzekker farz edilsin, edilmesin zevcenin hissesi (72)
de (9) dan ibarettir. Binaenaleyh bu hisse kendisine derhal verilir. Baba ile
kıza gelince hami müzekker farz edilince babanın hissesi (72) de (12), kızın
hissesi de (17) dir. Mütebaki (34) de hamie aitir.
Bilâkis hami müennes
farz edilince babanın hissesi (15), kızın hisssesi (24). hamle ait olan da (24)
dür.
Hami, meyyit farz
edildiği takdirde ise babanın hissesi (27), kızın hissesi de (36) dır. Bu
halde bu hisselerin ekalli olmak üzere filhaî babaya (12), kıza da (17) hisse
verilir, mütebaki hisseler tevkif olunur. Bilâhare hami erkek zuhur ederse her
vâris hakkını tamamen almış olur. Dişi zuhur ederse baba ile kıza ikinci
meselede görülen farzlar verilir. Yani : evvelce almış oldukları sehimler bu mikdarda
iblâğ edilir. Meyyit zuhur ettiği takdirde ise mevkuf hisseler üçüncü mesele
veçhile baba üe kıza tevzi olunur.
Bu meselede mevkuf
bulunan sehimler ile teslim edilen» sehimler şu veçhile hülâsa edilir :
Görülüyor ki, bu
misalde hamlin, dişi. farz edilmesi hissesinin daha ziyade olmasını icab
edecektir. Çünkü hami, erkek farz edilince asabadan olarak (24) den (4) sehime
müstahik olacaktır, zevç ile ananın hisseleri ise artacaktır. Dişi farz
edildiği takdirde ise terikeden nısıf hisseye müstahik olup (24) den avliyye
tarikiyle (9) sehim alacak, zevç ile ananın hisseleir azalacaktır. Binaenaleyh
bu meselede zevce (9), anaya (6) se him verilip hami için de (9) sehim tevkif
etmek icap eder. Bilâhare meyyit olarak zuhur ederse bu dokuzun üçü zevce,
altısı da anaya reddedilerek hisseleri (12) ye iblâğ olunur.
Bu misale nazaran da
hamlin erkek farz edilmesi, fazla sehim. tevkifini icab ettiğinden ona göre
hami namına (24) den (14) sehim tevkif edilir. Bu halde ah lehüma sakıt
olacağından ona filhal sehim verilmez. Bilâhare hami kız olarak zuhur ederse
kendisine (8) sehim. ah lehâmaya da (5) sehim, (1) sehim de kıza reddedilir.
Bilâkis hami, meyyit
olarak infisal ederse namına tevkif edilen on dört senimin dokuzu ah lehümaya,
beşi de kıza reddedilir. Zevcenin üç sehimi ise her üç ihtimale göre sabit
olduğundan kendisine filhal verilir.
237 - : Aşağıdaki
meselede hami. gayri muhtar olan kavle göre bir kerre dört oğul, bir kerre de dört kız farz edilerek
ana göre tashih edilmiştir.
Görülüyor ki, bu
misalde de meseleler (21600) den tashih edilmiş, bundan her üç meselede zevceye
(2700) sehim isabet etmiş olmakla bunun kendisine filhal verilmesi icab eder.
Ana ile kıza gelince hami dört ibn farz edilince namlarına (13600) sehim tevkif
edilmek lâzım gelmiştir. Bu halde anaya (3600), kıza da (1700) sehim isabet
eder ki bunların müstahik oldukları en az hisse olduğundan kendilerine filhal
verilmesi icap eder. Bilâhare hami dört kız zuhur ederse kendilerine tevkif
edilen sehimlerden cem'an (12096) sehim verilip mütebaki (1504) sehimden (180)
sehim anaya, (1324) sehim de kıza reddedilmek iktiza eder.
Hami, ölü zuhur ettiği
takdirde ise mevkuf bulunan (13600) sehimden (1125) sehim' anaya (12475) sehim
de kıza reddedilmek lâzım gelir.
Bu misalde dört oğul
farz edilen hami, bir oğul olarak doğarsa zevce ile ana zaten sehimlerini almış
olacaklarından mütebaki kıza verilen (1700) sehim ile dört oğul namına tevkif
edilen (13600) sehim ki cem'an- (15300) eder, ikili birli olarak kız ile oğlan
arasında taksim edilir, kız evvelce (1700) sehim almış olduğundan kendisine
(34Ö0) sehim daha reddedilir, baki (10200) sehim de oğlana aid olur.
Bilâkis hami. bir kız
olarak tevellüd ederse zevce sehimlerini yine tamamen almış olacağı cihetle
hami namına tevkif edilen (13600) sehimden anaya (180), kıza da (5860) sehim
daha verilir, baki (7560) sehim de hamle aid olmuş olur. [35]
238 - :
İnsanlar, ya erkek veya dişi olmak üzere iki. sınıf dır, bunların üçüncü bir
sınıfı yoktur, ancak bazı insanlarda hem erkek hem de kadın âleti bulunur, bazı
insanlarda da bunların ikisi de bulunmayıp göbeklerinden galiz bevle benzer bir
şey ifraz ederler, işte bu gibi insanlar hüsnâ namını alırlar, bunların erkek veya dişi oldukları taayyün
ederse ana göre irse müstahik olurlar, fakat teayyün etmezse «hünsayı müşkil»
namiyle haklarında aşağıdaki hükümler cereyan eder.
239 - : Bir
insanın hünsâ olması, ya iki âletinin içtimamdan veya her iki âletin fikdamndan
ileri geldiğine nazaran hünsalarda iki hal mutasavverdir. Şöyle ki : bir hünsâda iki âlet de mefkud olunca
kendisinde sakal veya memenin zuhuriyle iştibah zail olarak vaziyeti teayyün
eder. îki âlet de mevcut olunca bevl mahalli hakem kılınır, eğer erkeklik
aletiyle bevl ediyorsa erkek sayılır, kadınlık aletiyle bevl ediyorsa kadın
olduğuna hükm edilir, diğer âlet, zaid bir uzuv bulunmuş olur. Ve eğer İki
âletten de bevl ediyor ise bevlin ilk çıktığı âlete itibar olunur, diğerine
itibar olunmaz. İki âlette bir anda t
evi ediyor ise kendisinden ziyade bevl çıkan âlete göre hüküm verilir. Bu
Imameyne göredir, imamı Âzam bu son hal hakkında sükûtu ihtiyar etmiştir.
iki âletten müsavi
miktarda bevl çıktığı takdirde ise
İmamı Azama göre diğer
alâmetlerin zuhuruna intizar edilir. Şöyle ki : bulûğ çağında erkekleri gibi
ihtilâm olursa veya erkekler gibi mücameat ederse veya sakalı çıkarsa erkek
olduğuna hükm edilir. Bilâkis kadınlar gibi hayiz görürse, kadınlar gibi
memesi kabarıp zuhur ederse, memesinden süt inerse veya kadınlar gibi gebe
kahrsa, kadınlar gibi mücameat olunursa kadın olduğuna hükm olunur. Bu son
hususda da îmameyn sükûtu iltizam etmişlerdir.
240 - :
Hünsanın ricale veya nisa'ya meyletmesi veya ihtilâm olması veya hayiz görmesi
gibi hafî olan hususlarda sözü muteberdir, bununla da vaziyeti teayyün eder.
Hattâ bilâhare bu sözünden dönse de muteber olmaz, meğer ki sözünün hilafı
zahir olsun, erkek olduğunu iddia ettiği halde çocuk doğurması gibi.
241 - : Hünsayı
müşkil olup hali tebeyyün etmeyen bir şahıs, müverri-sinin vefatından
kendisinden mukaddem başka vâris
bulunmazsa terikesi müstakillen kendisineait olur, fakat kendisiyle beraber
başka vâris de bulunursa Esveül'haleyne göre mirasa müstahik olur, yani : bir kere erkek, bir
kere de kadın farz olunur, hangi farza göre az miras alması lâzım gelirse ana
göre kendisini hisse verilir, şayet iki halden birine nazaran vâris olmayacak ise kendisine hiç
bir şey verilmez.-
Meselâ : bir
müteveffanın vârisleri bir oğliyle bir kızından bir de hün-saâyı müşkil bulunan
bir çoğundan ibret bulunsa bu hünsaya bir kız sehimi verilir, çünkü bundan
ziyade istihakı meşkûk, bu sehime istihakı İse müte-yakkendir.
Kezalik bir
müteveffanın vârisleri zevciyle ana baba bir kız kardeşi ve baba bir kardeşi
bulunan bir hünsayı müşkilden ibaret olsa bu hünsaya erkek farziyle hisse
verilmez. Çünkü anın hakkında esveül'haleyn erkek farz edilmesidir, eğer kız
farz edilse hisseye müshahik olacaktır, halbuki kız olduğu meşkûkdür, hisseye
-naüiyet ise irse istihakm yakinen malûm olmasına vabestedir.
Bu gibi meseleler, şu
suretle tasvir edilir :
Görülüyor ki, birinci
surette iki mesele tashihleri arasında rnübayenet bulunmakla aralarındaki
nisbet malûm olmak İçin her biri diğerine tamamen zarp edilmiştir. Eğer
aralarında muvafakat bulunsa idi, vafkleri zarp edilirdi. Bu zarp neticesinde
erkek farz edilen hünsaya (42) hisseden (12) hisse, kız farz edilince de (7)
hisse isabet etmektedir. Binaenaleyh kendisine ekallünnasibeyn (7) hisse
verilir.
İkinci surette ise
hünsâ, erkek farz edilince hiç bir hisseye müstahik olmuyor, yani : asabadan
olacakları için mahreci meselede kendisiyle hizasındaki kıza verilecek baki
bir- şey kalmıyor, kız farz edilince (195) hisseden (13) hisseye müstahik
oluyor, sülüsam tekmil için südüs hisseye hizasındaki kız ile beraber müstahik
oluyor. Halbuki kız olması meşkûkdür. Şek ise tevarüse manidir. Binaenaleyh
kendilerine bir şey verilmez.
Bu meseleler,
Hanefiyyenin muhtar olan kavline göredir, müfta bin olan da budur.
242 - :
Şa'bîye göre hünsayı müşkile erkek ve kadın farz edilmelerine göre müstahik
olacağı iki nasibin nısfı verilir. Şöyle ki : böyle bir hünsâ kendisine çok
kere erkek sehimi verilmesini, sair vârisler de kadın senimi verilmesini arzu
edeceğinden aralarında münazaa zuhur edebilir, bir tarafı tercihe ise medar
yokdur. Binaenaleyh münazaaya meydan vermemek için hünsâ bir kere erkek, bir
kere de kadın farz edilir, bu iki hâle göre alacaSı sehimler cem edilir,
kendisine bunların yansı verilir.
Maahazâ Şa'bînin bu
kavlini tahriç hususunda imameyn ihtilâf etmişlerdir.
Şöyle ki : bir
meyyitin veraseti meselâ : bir oğlu ile bir kızına bir 4e hünsâ bulunan bir
çocuğuna münhasır olsa İmam Ebu Vusüfe göre oğula iki, kıza bir sehim verilir,
hünsâya da üç sehimin yansı olan bir buçuk senim verilir ki. mecmuu dört buçuk
sehim eder, kesre meydan vermemek için bu sehimîer iki ile zarp edilerek hâsıl
olan (9) dan (4) sehim oğula, (2) sehim kıza, (3) sehim de hünsaya isabet eder.
Sureti : îmam Muhammede göre ise bu meselede hünsâ, erkek farziyle terikenin
beşte ikisi 2/5, kız farziyle de dörtte biri 1/4 isabet eder. Bu iki nasib kendisine
verilir, bu nısıf, iki hâle nazaran beşde bir ile, sekizde bir eder.
Binaenaleyh
"mesele, kırkdan tashih edilir, sonra bu tashih ile zükûret ve önûsetten
ibaret olan iki hali zarp edilerek hâsıl olan kırkdan vârislerin sehimleri
alel'usul zarp ile tayin edilir. Sureti :
Görülüyor ki, bu
meselede hünsaya erkek farziyle (16), kız farziyle (10) sehim düşüyor, sonra
bunlar cem edilerek kendisine nısfı olan (13) sehim veriliyor.
îki tahriç arasındaki fark da isabet eden
sehimlerin mukayesesinden anlaşılmaktadır, imam Ebu Yusüfe göre hünsâ, bu
meselede terikenin sülüsünü, îmam Muhammede göre ise sülüsden biraz noksanını
almış oluyor.
Şa'bînin bu kavli, bir
şahisda. iki zıd sıfatın içtimai gibi bir mehali mu-tazammın olduğundan kabul
edilmemişdir.
243 - :
Hünsayı müşkil henüz sagir ise kendisine ehassi nasibeyn verilip terikenin
bakisi diğer vârislere derhal tevzi edilirse de bu vârislerden ihtiyaten kefil
alınır, bilâhare bulûğ ile hali tebeyyün eder de aldığı sehim haline muvafık
bulunursa febiha, muvafık bulunmadığı takdirde noksan almış olduğu mikdarı
diğer vârislerden veya kefillerinden ahz eder. Fakat bazı fukahaya göre aradaki
fark mikdarı mal, hamide olduğu gibi tevkif edilir, filhal hiç birine verilmez,
muahharan tebeyyün edecek hâle göre hareket olunur.
N
(Malikîlere göre de
hünsayı müşkil iki muhtelif bakımdan irs alacağı takdirde kendisine bir erkek
nasibiyle bir kadın nasibinin nısıfları verilir, yani bu iki nasib cem edilerek
mecmuunun yarısı ita olunur.)
(İmam Safi iye göre de
hünsâ ile sair vârisler hakkında mefkud ile hamide olduğu gibi hal münkeşif
oluncaya kadar ehassi takdireyne göre muamele yapılır.
Binaenaleyh bir
müteveffa meselâ : liebeveyn bir erkek kardeşiyle bir de hünsâ bulunan bir
çocuğunu terk etse bu erkek kardeşe bir şey verilmez, hünsaya da terikenin
yalnız nısfı verilir, çünkü onun için ehassi tak-direyn kız olmasıdır.
Terikenin mütebaki nısfı da hâlin tavazzuhuna kadar tevkif olunur. Bilâhare hünsânm
erkek olduğu tebeyyün ederse bu nısıf da kendisine verilir, fakat kız olduğu
anlaşılırsa bu nısıf, asabadan olmak üzere iiebeveyn erkek kardeşe ait olur.) [36]
244 - : Ced ile benül'ahyafm, yani ana bir erkek ve
kız kardeşlerin sukut edeceğinde ve ced hissesinin südüsden noksan
olmayacağında müçtc-hidlerin ittifakı vardır. Ancak ced ile benül'âyan ve
benül'allât, yani beveyn veya lieb kardeşler içtima edince bu kardeşlerin
mirasa müstahik olup olmayacaklarında ve müstahik oldukları takdirde ceddin
alacağı sehim-ler medarında beyne'müçtehidin ihtilâf vaki olmuştur.
Mezhebi muhtara göre
ced ile içtima eden bilûmum kardeşler sakıt olurîar, mirasa müstahik olmazlar,
çünkü ced, baba bulunmadığı takdirde alel'ekser baba makanuna kaim olur,
hakkında baba ahkâmı cereyan eder.
Hazreti Ebu Bekir ile
ana tabi olan îbni Abbas, îbni Zübeyr, îbni Ömer. Huzeyfe, Ebu Seidil'hudrî
gibi eshabı kiramın ve Hazreti Aişenİn mezheb-leri bu veçhiledir, imamı Âzam
İle Şüreyh, Ata, Urvetübnüz'zübeyr, Ömer ibni Abdil'aziz, Hasan, îbni Şîrîn bu
mezhebi ihtiyar etmişlerdir. Müftâ bih olan da budur, nitekim evvelce de beyan
olunmuştur.
Fakat Hazreti Ali ile
ibni Mesuda ve Zeyd ibni Sabite göre benül'â'yan veya benül'allât veya her
ikisi ced ile içtima edince ced ile sakıt olmazlar, çünkü ced, min cihetin
babaya müşabih ise de min cihetin kardeşe müşabihtir, hakkında bazan kardeş
ahkâmı cari olur, îmameyn ile İmam Mâlik ve imam Şafiî de bu mezhebi ihtiyar
etmişlerdir. Şu kadar var ki, bu haî-lerde ceddin alacağı sehimîerin mikdarında
ihtilâf vardır. Bu cihetle bu hu-susda Hazreti Ebu Bekirin mezhebinden başka
başlıca üç rnezheb daha vardır, bu üç mezheb sırasiyîe yazılmıştır.
245 - :
Birinci mezheb, Hazreti Aliye aiddir. Bu mezheb şöylece hülâsa edilmektedir :
Evvelâ : ceddin
hissesi südüsden noksan olmaz ise erkek kardeşler ile mukasemede bulunurlar,
yani : ced de bir erkek kardeş sayılarak alacakları sehimîeri aralarında
müsavat üzere taksim ederler. Fakat südüsden tenakus ederse kendisine südüs
verilir. Velhâsıl ceddin hakkında hangisi hayırlısı ise o iltizam olunur,
nasibi südüsden noksan olamaz. Uç misal :
Görülüyor ki. bu
misalde ced için mukaseme, südüsden hayırlıdır, çünkü mukaseme suretinde (12)
de (4) sehim, südüs suretinde ise (12) de (2) sehim almış oluyor. Bu nisbeti
gösterme için iki mesele yapılmış, birinin vafkı olan dört diğerine zarp
edilmiş, diğerinin vafkı ise bir olup zarbından bir eser hâsıl olamiyacağı
cihetle anın zarbı terk olunmuş, her İki mes'ele-nin müşterek mahreci on iki
olmuş, ve mezkûr 4 vafkiyle hizasındaki vârislerin sehimîeri de ayrıca zarp
edilmiştir.
Bu misalde ced için
südüs ile mukaseme müsavidir. Çünkü her iki hal, de de terikenin altıda birine
müstahik olacaktır.
Bu üçüncü misalde de
ced için südüs, mukasemeden hayırlıdır. Çünkü mukaseme suretinde yedide bir
hisse alacaktır.
Saniyen : ced ile
benül'âyan ve benüTallât içtima edince mukasemede benüTallâta itibar olunmaz,
onlar sakıt bulunurlar. İki misal :
Görülüyor ki, bu iki
meselede lieb kardeşlerin hiç tesirleri ve hisseleri yoktur. Ced hakkında
birinci meselede mukaseme, ikinci meselede de südüs hayırlı bulunmuştur.
Binaenaleyh kendisine o veçhile hisse verilir.
Sâlisen : ced ile
beraber yalnız liebeveyn veya kız kardeşler bulunursa bunlar asaba olmayıp
sahibei farz olurlar. Bir misal :
246 - :
îkinci mezheb, Ibni Mesud Hazretlerine aittir. Bu mezhep. de şu veçhiledir.
Evvelâ : ceddin
hissesi sülüsden noksan olmadığı takdirde kardeşler ile beraber mukaseme
ederler, mukaseme halinde sülüsden tenakus ederse kendisine sülüs verilir,
bakisi de kardeşlere aid olur. İki misal :
Saniyen - : Ced ile
beraber benül'âyan ve benül'allât içtima edince benürallâta itibar olunmaz.
Nitekim Hazretİ Alinin mezhebi de böyledir. Bir
Salken - : CtKİ ile
beraber yalnız kız kardeşler bulunursa bunlar asaba olmayıp sahibei farz olarak
vâris olurlar. Bu husus da Hazreti Alinin mezhebi gibidir. Bir misal :
247 - : Üçüncü mezheb, Zeyd ibni Sabit Hazretlerine
aittir. Bu mez-hebde şu veçhile telhis edilmektedir :
Evvelâ : Ced,
benül'âyan ,ve benül'allât ile içtima edince mukaseme ile terikenin sülüsünden
hangisi daha hayırlı ise kendisine o verilir. Mukaseme hayırlı olunca kız
kardeşler ile beraber ikili birli, erkek kardeşler ile de müsavat üzere mirasa
müstahik olurlar.
Meselâ : ced ile
beraber bir erkek kardeş bulunsa ced hakkında mukaseme hayırlı olur. Ced ile
beraber iki kardeş bulunsa hakkında mukaseme iîe sülüs müsavidir. Fakat daha
ziyade erkek kardeş bulunursa ced hakkında sülüs hayırlı olur. Bir misal :
Kezalik : ced ile
beraber iki veya üç kiz kardeş içtima edince hakkında mukaseme hayırlıdır, dört
kız kardeş bulunursa mukaseme ile sülüs müsavidir, daha ziyade bulunursa sülüa
hayırlı olur. Üç misal :
Görülüyor ki- birinci
meselede cedde sülüs verilseydi hissesi altıda bir olur ve binaenaleyh tenakus
ederdi. Üçüncü meselede de mükaseme tariki ne gidilseydi ceddin hissesi sekizde
iki olur, dokuzda üçden noksan bulunurdu,
(Malikîler İle
Hanbelilerin mezhebleri de bu veçhiledir.)
Saniyen - : Benül'ayan,
benüTaüat ile beraber içtima edince ceddin hissesini taklil için benül'allât
da kısmete dahil olur, ced naşİDini alınca be-nuTallât bir şey almaksızın
aradan çıkar, baki bütün benülayana ikili birli olarak verilir. Çünkü
benül'allât, benül'ayan bulunmayınca ced ile beraber vâris olurlar, benî ayana
karşı sukut etmeleri cedde karşı da sukut etmelerini icab etmez, iki misal :
Görülüyor ki, birinci
meselede ced için sülüs ile mükaseme müsavidir. Ah lieb bulunduğu için âdeta üç
kardeş içtima etmiş, her birine bir sülüs isabet eylemiştir. Sonra lieb kardeş
Üebeveyn kardeş ile sakıt olduğundan anın hissesi de liebeveyn kardeşe
verilmiştir. Eğer baba bir kardeş olmasaydı ced için mükaseme daha faidîli
olur. terıkenin nısfına müstahik' bulu nurdu.
Binaenaleyh baba bir kardeş v^ris olmadığı halde ceddin hissesini azaltmıştır.
ikinci meselede ise
ced için mükaseme hayırlı olduğundan kendisi de bir erkek kardeş sayılarak
kendisine beşde iki senim verilmiştir. Eğer baba bir kız kardeş' olmasaydı
hakkında yine mükaseme hayırlı olacağından te-rikenin nısfına müstahik
bulunacaktı.
Bu meselede de baba
bir kız kardeş, baba ana bir erkek kardeş İle sakıt olduğundan mefruz hissesi
ana baba bir erkek kardeşin sehimlerine zam edilmiştir.
Sâlisen - : Ced ile
beraber benül'ayandan yalnız bir kız kardeş ile be-nül'allâttan da bazı
kimseler bulunsalar ced, hakkında hayırlı olan hisseyi, liebeveyn kız kardeş de
terikenin nısfını, alır, baki bir şey kalırsa o da be-nül'allâttan olanlara
verilir. Bir misal :
Görülüyor ki, bu misalde
ced hakkında mükaseme hayırlı olduğundan kendisine o veçhile hisse verilmesi
icab eder. Şöyle ki : birinci meselede mükaseme tariki iltizam edilerek cedde
iki kız kardeş hissesi verilmiş, binaenaleyh meselenin mahreci olan (60) dan
(24) sehim almıştır. Halbuki kendisine ikinci mesele veçhile sülüs verilecek
olsa idi (60) dan (20) sehim atması lâzım gelirdi, o halde tebeyyün ediyor ki,
ced hakkında mükaseme hayırlı bulunmuştur.
Bu meselelerde kesir
bulunduğundan alel'usul meselelerin mahreçleri iki defa (2) adediyle zarp olunmuş ve iki meselenin
mahreçleri arasında mu-1 vafakat birrubu' bulunduğundan her birinin vafkı
diğerine zarp edilmekle müşterek mahreç (60) olmuştur.
Bu mesele de baba bir
iki kız kardeş yerine bir baba bir kız kardeş bulunsa idi kendisine hiç bir
şey kalmazdı, vücud ve ademi müsavi olurdu. Çünkü bu takdirde ced, kendisine
hayırlı, olmak üzere terîkenin yine mükaseme tarikiyle nısfını alır, diğer
nısfı da ana baba bir kız kardeşe verilir. Baba bir kız kardeşe bir şey
kalmazdı.
Benül'âyandan iki kız
bulunduğu takdirde de hüküm böyledir. Sureti :
Rabİan : benî a'yan
İle veya beni allat ile veya her ikisiyle beraber bir zî sehim de bulunursa ced
için mükaseme ile südüsden ve sülüsü mâ yeb-kadan her hangisi hayırlı ise o
verilir. Uç misal.:
Görülüyor ki. cedde
birinci meselede mükaseme tarikiyle terikeden zevcin sehimi çıktıktan sonra
kalan bakini nısfı verilmiştir. Eğer südüs veya bakinin sülüsâ verilse idi
istihkakı tenakus etmiş olurdu.
îkinci meselede de
hakkında hayırlı olduğundan terikenin südüsü verilmiştir, zira ced, aheveyn
ile mükasemede bulunsa idi kendisine iki sehimin sülüsü düşerdi ki bir sehimin
iki sülüsüne muadildir. Bilâkis cedde mâ yeb-kanın sülüsü verilse idi kendisine
bir sehimin iki sülüsü düşerdi ki iki sehimin bîr sülüsü demekdir. Halbuki
terikenin südüsü verilince (6) da tam bir sehim almış oluyor.
Üçüncü meselede de
sülüsü mâ yebka hayırlı olduğundan o verilmiştir. Şöyle ki : mesele bidayeten
altıdan olup ceddeye südüs sehimi verüdikden sonra baki beşin sülüsü cedde aid
bulunmuşdur, fakat beşin sülüsü kesirsiz bulunmadığından sülüsün mahreci olan
(3) altıya zarp edilmekle (18) hâsıl olmuştur. Bundan ceddeye üç hisse verilip
baki on beşden (5) sehim cedde. (8) sehim iki erkek kardeşe, (2) sehim de kız
kardeşe verilmiştir.
Şayed cedde mükaseme
tarikiyle sehim verilecek olsa idi mesele (42) den tashih edilir, kendisine
bundan on sehim düşerdi. Bilâkis südüs suretiyle hisse verilecek olsa idi
mesele (30)) dan tashih edilir, kendisine bundan beş sehim isabet ederdi. Şüphe
yok ki on sekizde beş, kırk ikide ondan ve otuzda beşden daha ziyadedir.
Hâmisen : bazı ahvalde
ced için südüs hayırlı olur da ana baba bir veya baba bir erkek ve kız
kardeşler için bir şey kalmaz. Bir misal :
Görülüyor ki, bu
meselede ced. eshabı feraizden olmak üzere südüs almış, liebeveyn ah ile uht
ise asabadan bulunmuşlar ise de meselenin mahrecinden kendilerine bir şey
kaîmamışttr. Eğer ced, uht ile beraber asaba olarak rnükaseme tarikiyle hisse
alsa idi on ikide bir hissenin sülüşanma müstahik olacak idi. Bilâkis mâ
yebkanın sülüsünü alsa idi kendisine on ikide bir hissenin sülüsü isabet
edecek idi.
Sâdisen : îiebeveyn ve
îieb uht ced ile beraber daima asabadır. Yalnız bundan «meselei ekderiyye»
müstesnadır, o meselede uht, sahibei farz olurda alacağı sehimler ceddin
sehimîerine zam edilerek aralarında ikili birli taksim dilir. Çünkü ced
hakkında mükaseme hayırlı bulunur. Mesele şudur:
Görülüyor ki, bu
mesele de ceddin südüs hissesi uhtün nısıf hissesiyie cem edilerek (4)
olmuştur. Fakat bu dört anlara müstakim olmadığından adedi rüüsleri olan üç,
asıl meseleye zarp edilmiş, hâsıl olan (27) den zevce (9) ümme (6) ced ile uhte
de (12) verilip bu on iki aralarında ikili hirli olarak taksim edilmiştir.
Bu meseleye
«Ekderiyye» denilmesi, ya Ekder kabilesinden bir kadın hakkında tatbik edilmiş
olduğundan veya sair bir münasebetten münbaisdir.
Bu meselede uht yerine
bir ah veya iki uht bulunsa idi mesele ne Ekderiyye. ne de avliyye olurdu.
Çünkü bir ah bulunduğu takdirde mesele altıdan tashih edilir, nısfı zevce,
sülüsü ümme, südüsü cede verilir, ah ise asaba olup sahibi farz kılınamayacağı
cihetle kendisine altıdan bir hisse kalmazdı.
Kezalik : iki uht
bulunsaydı ümmün istihkakı sülüsden südüse intikal eder, mesele (12) den tashih
edilir, bunun nısfı zevce, südüsü ümme, bir südüs de cedde, mütebaki iki de iki
uhte verilir, avliyyeye mahal kalmazdı, iki suret :[37]
248 - : Bir
ölünün terikesi henüz taksim edilmeden vârisleri arasından bir kaçının vefatı
vukubulabileceği gibi vârislerinin vârislerinden de vefat edenler bulunabilir,
bu halde birinci ölünün terikesinden ber hayat olan vârislerine ve
vârislerinin vârislerine ne kadar sehim
düşdüğünü, meselâ : bir akrdan bütün bu vârislere ne kadar
hisse isabet edeceğini tayine hacet görülür.
işte bu halde
yapılacak olan ve «münaseha» namını alan irs meselesi hakkında aşağıdaki
ihtimallere göre muamele yapılır.
249 - :
ikinci Ölünün vârisleri birinci ölünün vârislerinden ibaret olup terikenin
taksiminde tağyir bulunmazsa münaseha tarikine gidilmez, terike-nin kâffesİ
mevcut vârisler arasında hissei irsiyyelerine göre taksim edilir.
Meselâ : bir ölünün
vârisleri bir zevcesinden mütevellit iki oğlu ile iki kızından ibaret iken
henüz terikesi taksim edilmeden bu kızlardan biri bunlardan başka vâris
bırakmaksızın vefat etse bu kız hiç yok imiş gibi sayılır, terike mütebaki iki
oğlan ile bir kız arasında taksim edilir, bu halde mesele, beşden tashih
edilmiş olacağından ikişerden dört sehim iki oğlana, bir sehim de bir kıza
isabet olur.
250 - :
İkinci ölünün vârisleri birinci ölünün vârislerinden ibaret olmakla beraber
kısmette tegayyür vaki olur, yahut ikinci ölünün vârisleri kısmen veya tamamen
başka bulunursa her ölü için ayrıca bir mes'ele tanzim edilir. Bu ölüler birer
batan sayılır, ve bu batınlar pek çok teaddüd edebilir.
Bu halde evvelâ :
birinci ölünün meselesi yapılarak terikesinden vârislerinin sehimleri
gösterilir, saniyen : ikinci ölünün meselesi yapılıp birinci meseleden
kendisine isabet eden ve mâ filyed namını alan sehimden vârislerine isabet
eden mikdar tesbit edilir.
Şöyle ki : mâ filyede
bakılır : eğer bununla ikinci meselenin tashihi ara-sında istikamet var ise bu
ma filyed ikinci ölünün vârislerine istihkaklarına göre taksim edilir, başka
muameleye hacet kalmaz. Fakat mâ filyed ile mezkûr tashih arasında muvafakat
bulunursa buikinci tashihin vafkı birinci tashihin mecmuuna zarp edilir, hâsılı
zarp iki meselenin müşterek mahreci olmuş olur. Böyle olmayıp da mâ filyed ile
ikinci tashih arasında mübayenet bulunursa ikinci tashihin tamamı birinci
tashihin mecmuuna zarp olunur, hâsılı zarp, iki meselenin müşterek mahreci
olur.
Bu muvafakat veya
mübayenet suretinde iki ölünün mahreci meseleden sehimlerini tayin için
yapılacak muamele şudur :
Evvelâ : birinci
ölünün vârislerinin sehimleri kendi meselelerinin tashihine zarp edilen aded
ile -ki muvafakat suretinde ikinci tashihin vafkı ve mübayenet suretinde
tamamıdır -zarp olunur, sonra da ikinci ölünün vârislerinin sehimîeri de
muvafakat suretinde mâ filyedin vafkı ile- mübayenet suretinde tamamiyle zarp
olunur, hâsıl olan mikdar kendilerinin sehimleri olmuş olur.
Bir mes'elenin veya mâ
filyedin vafkı birden ibaret olursa -bir tesiri olmayacağından -zarba lüzum
görülmez.
Münasehaya bir misal :
Görülüyor ki, bu
misalde evvelâ : ilk vefat eden Hindin terikesi (36) dan tashih edilip bundan
(9) senim Halide. sehim Zeynebe, (14) sehim Zey-de, (7) sehim de Haticeye
isabet etmiş, daha terike taksim edilmeden Zeyneb de vefat etmekle onun
meselesi de (8) den tashih edilmiş, mâ filyedi olan (6) ile bu (8) arasında
muvafakat binmsıf bulunduğundan sekizin vafkı olan (4) birinci meselenin
tashihine zarp edilerek hâsılı jjarp (144) olmuştur.
Saniyen : her ölünün
vârislerinin bu (144) den sehimlerinin tayin,için birinci meselenin tashihine
zarp edilen mezkûr dört ile birinci Ölünün vârislerine aid sehimler zarp
edilmiş, ikinci ölünün mâ filyedi olan altının vafiu, yani : nısfı olan üç İle
de bu ikinci Ölünün vârislerinin sehimleri zarp olunmuştur ki. bütün bu
sehimlerin mecmuu (144) den ibarettir.
251 - :
Birinci ölüye ait terike henüz taksim edilmeden, vârisler arasından ikinci,
üçüncü, dördüncü... bir şahıs dahi vefat edip kendi vârislerini terk eyleseler
birinci ile ikinci mesele arasında yapılan muamele, tekrar birinci ile bu üçüncü,
dördüncü meseleler arasında yapılır. Şöyle ki : Ölüler, tarihi vefatlarına göre
biribirini müteakip yazılıp her birinin meselesi ayrıca tanzim edilir, birinci
ile ikinci meselenin tashihi müşterekleri, birinci meselenin tashihi makamında
sayılıp üçüncü mesele dahi ikinci makamına ikame olunur, mâ filyed ile bu
meselenin tashihi arasında nisbet aranır.mesele dahi ikinci mesele makamına
ikame edilir, daha ziyade vefat vukuunda daima son ölünün meselesine nazaran
evvelki meseleler, birinci mesele mesabesinde sayılır.
Binaenaleyh bu
meseleden ya vafkları veya tamamlan, birinci meselenin mecmuuna zarp edilerek
hâsılı, bütün meselelerin müşterek mahreci bulunmuş olur. Ve bu meselelerin
vafklerile veya tamamlariyel evvelki mesele-lerdeki vârislerin sehimleri zarp
edilir ve her mâ filyedin tamamiyle veya vafkiyle de bunun ait olduğu ölünün
vârislerine mahsus sehimler zarp edilir. Hasılı zarpların mecmuu, birinci
meseledeki tashihin mecmuuna müsavi 252 -
: Münaseha meselelerine dair yazılacak bir fetva veya karar sureti, yukarıdaki
münasehaya nazaran şu veçhile olur :
Müteveffa Zeydin
terikei emlâki bitarikil'münaseha (4608) sehim itibar olunarak (1376) şar
sehimden (2752) senimi Amr ile Bekre, (96) senimi Aliye (384) sehimi Afifeye,
(172) senimi Salihaya, (602) sehimi Reşide ve üç yüz birer sehimden (602)
sehimi de Saide ile Müfideye şer'an mevrus olduğu beyan olunur. [38]
253 - : Bir ölünün terikesini vârisleri arasında
muayyen hisselerine göre taksim etmek için aşağıdaki kaidelere riayet
olunur.
1 - : Terike
iîe vârislerin sehimleri arasında mümaselet mevcud olursa, zarp ve taksim gibi
bir ameliyyeye hacet kalmaz, meselei mirasiyyele-rinden her vârise veya her
fırkaya ne isabet ederse, terikeden de o kadar hisse isabet eder.
Meselenin (24) den- terikenin dahi (24) liradan ibaret olması gibi.
2 - : Terike
ile vârislerin sehimleri arasında muvafakat, tedahül veya mübayenet bulunursa
terikenin mecmuu meselenin tashihine taksim edilmeli, sonra hâsılı kısmet ile
her vârisin veya her ferikin sehimleri de zarp edilmelidir. Bu suretle her
birinin terikeden müstahik olduğu mikdar teayyün etmiş olur. En kolay olan
kaide budur. Vafk ve saire teharrisine
lüzum yokdur.
Meselâ : Bir
müteveffanın vârisleri bir zevcesiyle validesinden bir de bir oğlundan ibaret
olsa meselei irsiyyeleri (24) den olup bundan zevcesine (3), validesine (4),
oğluna da (17) sehim isabet eder. Şimdi bu müteveffanırr terikesi (600) lira
bulunsa bundan bu vârislere kaçar lira düşecektir?.. Bunu tayin için evvelâ bu
altı yüz lirayı yirmi dörde taksim ederiz, hâsılı kısmet yirmi beş olur. Sonra
zevcenin (3) sehimini bu (25) ile zarp ederiz, hâsıl olan (75) onun terikeden
hissesi olur. Kezalik : ananın (4) sehimini de (25) ile zarp ederiz. Hâsıl olan
(100) de onun hissesini teşkil eder. Oğulun (17) sehimini de (25) ile zarp
ederiz (425) hâsıl olur ki bu da oğulun hissesinden ibarettir. Bunların mecmuu
ise (600) dür.
Maahaza tashihi mesele
ile terike arasında muvafakat bulunduğu takdirde terikenin vafkı vârislerin
ellerindeki sehimlere zarp, badehu meselenin vafkına zarp edilirse harici
kısmet yine her vârisin hissesini göstermiş olur. Bu usul, hisabca ihtisarı
müstelzim olduğundan daha .muvafık görülmüştür.
3 - : Bilâ
kesir tam adedli veya maalkesir tam adedli, meselâ beş yüz liradan veya beş yüz
lira elli kuruştan ibaret bir terikenin vârislere taksimi neticesinde bir
mikdar kabili taksim olmayan kesir kalırsa bu kesir kabili taksim bir meblâğa
tahvil edilir.
Meselâ : terike bir
mikdar liradan ibaret ise küsur kalan mikdar kuru.§a tahvil edilir, kuruşdan
küsur kalırsa paraya, paradan küsur kalırsa akçeye, akçeden küsur kalırsa pula
tahvil edilir.
Şöyle ki : bir lira
yüz kuruş, kırk para, bir para üç akçe, bir akçe de üç veya dört pul sayılır,
her vârisin istihkakı bunlardan verilerek ikmal edilir. Bir misal :
Bir ölünün vârisleri
bir zevcesiyle validesinden bir de ana baba bir erkek kardeşinden ibaret
bulunsa meselei mirasiyyeleri on iki den olup bundan üç hisse zevcesine, dört
hisse validesine, beş hisse de kardeşine isabet eder.
Şimdi bu ölünün
terikesi de (445) lira (50) kuruştan ibaret farz edelim: Evvelâ : bu meblâğı
meselenin mahreci olan (12) ye taksim edersek harici kısmet (37) lira, (12)
kuruş, (20) para eder. Şimdi her-vârisin hissesi bunlara zarp edilince zevceye
(îîl) lira. (37) kuruş, (20) para düşer, anaya da (148) lira (50) kuruş düşer,
öz erkek kardeşe de (185) lira, (62) kuruş, (20) para isabet eder ki mecmuu
(445) lira, (50) kuruştur. Hülâsası : [39]
254 - : Bir
ölünün terikesi borca müstağrak olunca evvelâ : teçhiz ve tekfinine aid masarif
çıkacağından mütebaki kısmı dayinlere verilir. Bu halde dört ihtimal vardır.
Şöyle ki :
1 - : Mütebaki terikenin mecmuu borcun mecmuuna tamamen tekabül eder, fazla ve
noksan bir şey bulunmaz. Bu halde fcer dain, alacağını tamamen alır, nîzaa
mahal kalmaz, terikenin de borcun da
yüz liradan ibaret olması gibi.
2 - :
Terikenin mikdan, borcun mikdârından
noksan olmakla beraber borç yalnız bir daine aid olur- bu halde de nizaa
mahal yokdur, mevcud terike tamamen bu daine verilir, terikenin mikdan yüz, (
borcun mikdan yüz elli lira olmak gibi.
3 - :
Terikenîn mikdan, borcun mikdârından noksan olur, fakat dayin-lerin alacakları
biribirine müsavi bulunur. Bu halde de nizaa mahal yokdur. Terikeyi aralarında
müsavat üzere taksim ederler, terikenin mikdan yüz lira, iki dainden her
birinin alacağı da yetmiş beşer lira olması gibi ki her birine elli lira isabet
eder.
4 - : Terikenin mikdan
borcun mikdârından noksan olmakla beraber dayinlerin alacakları da
mütefavit bulunur. îşte bu surette sehimleri muhtelif vârisler hakkında
yapılan muamele veçhile hareket olunur. Yani : her dayinin alacağı bir vârisin
hissesi menzilesine, borcun mecmuu da meselenin tashihi menzilesine tenzil
edilir, bunların aralannda tevafuk,
tedahül veya tebayün bulunduğuna göre muayyen ameîiyyei hisabiyye yapılır. Fakat
bu hususda da en basit bir ameliyye olmak üzere tevafuk ve sarie nis-betleri
araştırılmaksızın evvelâ : terikenin
mecmuu, deynlerin mecmuuna taksim
edilir, sonra da her dayinin alacağı harici kısmete zarp olunur, hâsılı zarp
kendisine terikeden düşen mikdardan ibaret olmuş, olur.
Meselâ : bir
müteveffanın terikesi (500) lira olduğu halde borcunun mecmuu (750) .liradan
ibaret olup bunun (350) lirası Zeyde, (250) lirası Am-re, (150) lirası da Bişre
aid bulunsa bunların mecmuu olan (750) lira, tasnihi mesele mesabesinde telâkki
edilir, terikeyi teşkil eden (500) lira kuruşa tahvil edilerek bu (750) liraya
taksim edilir, sonra da bu dayinlerden her birinin alacağı harici kısmete zarp
olunur, hasılı zarp kendisine verilir.
Bu misalde beyan
olunduğu veçhile hisab ameliyyesi yapılınca harici kısmet (66) kuruş (26) para
(2) akçe olur. Zeydin matlûbu olan (350) bunlara zarp edilince hasılı zarp
(233) lira (33) kuruş (13) para' (1) akçe eder. Diğerleri hakkında da bu
veçhile zarp muamelesi yapılır, bunun neticesinde (500) liradan Zeyd ile
arkadaşlarına isabet edecek mikdar şöyle olmuş olur: [40]
İÇİNDEKİLER
: Arazinin aksam ve envai. Arazinin sureti intikali. Ica-reteynli müsakkafat ve
müstagallâttn intikali (1331) tarihli İntikal kararnamesi sureti.
İntikale mani olan sebepler. [41]
255 - :
«Emvali gayri menkule» denilen şeyler başlıca iki kısımdır. Birinci,
kısım, eşhas tarafında» mülkiyet üzere
tasarruf olunan arsalar haneler,
hanlar, dükkânlar, ve mülk arazidir. Arazii Öşriyye ve hariciyye de bu
kabildendir/Bunların vârislere intikali hakkında ahkâmı şer'iyyemize nazaran
tamamen feraiz ahkâmı cereyan eder. İkinci kısım, hükümete veya ciheti vakfa
ait olup bir bedel mukabilinde tasarrufu ahaliye ihale ve tefviz olunan
arsalar, haneler, hanlar, bir takım arazi ve sairedir. Bunlarda tevarüs cari
olmaz, yalnız (intikali âdi) denilen bir intikal carî olur ki bunu tayin etmek
hakkı veliyyül"emre veya vâkıfa aiddir.
256 - :
Türkiyede arazi beş kısma ayrılmıştır : Arazii memlûke, araziyi emiriyye, araziyi
mevkufe, araziyi metruke, araziyi mevat.
257 - : Araziyi memlûke, dört nevidir. Birinci nevi,
kura ve kasabat derûnunda bulunan arsalar ve kenarlarında bulunup mütemmimi
sükna itibar olunan nihayet nısıf dönüm mikdarı yerlerdir.
Mamafih bu arsaların
karyeler ve kasabalar içinde bulunması her halde mülk olması için kâfi
değildir, belki bunlar araziyi Öşriyye ve haraciyye vejyst ihya edilmiş
mevatdan veya usulen hükümetten temellük edilmiş yerlerden olmalıdırlar.
Nitekim muhacirlere verilen yerler mülk değildirler.
İkinci nevi, araziyî
emiriyyeden bil'ifraz mesağı şer'îye mebni mülkiyet veçhile tasarruf olunmak
üzere temlik edilmiş olan arazidir.
Üçüncü nevi, araziyi
öşriyyedir.
Dördüncü nevi, araziyi
haraciyyedir. îşte bu dört nevi arazinin intikali feraiz ahkâmına
tabidir.
258 - :
Araziyi emiriyye, rakabesi beytül'mâle aid olarak ihale ve tefvizi, hükûfet
tarafından' icra oluna gelen tarla, çayır, yayla, kışlak, korular ve emsali
yerlerdir ki, mukaddeme ferağ ve
mahlûlât vukuunda sahibi
arz itibar olunan timar ve zeamet eshabımn ve bir aralık mültezim ve
muhas-siîlerin izin ve tefviziyle tasarruf olunur iken muahharan bunların
ilgasiyle, elhaletü hâzik
hükümet tarafından bu hususa memur olan zevatın izin ve tefvizîeriyle tasarruf
olunup mutasarrıflarının yedlerine tapu senedi verilir, bu nevi arazi,
mutasarrıflarının vefatında vârislerine kanunun tayinine göre intikal eder.
259 - :
Araziyi mevkume, iki kısımdır, birinci kısım, sahihan araziyi memlûkeden iken
şer'i şerife tevfikan vakf olunmuş arazidir. Bu kısım araziyi mevkufenin
rakabesi ve bilcümle hukuki tasarrufiyesi vakfı canibine aiddir, bunlarda şartı
vâkıf her ne ise o veçhile amel olunur. İkinci kısım, araziyi emiriyyeden biFifraz bizzat ûlülemr veya anın izniyle başkaları tarafından bir ciheti hayriyyeye
vakf edilmiş arazidir. Bunlara : (irsad ve tahsisat, kabilinden vakıf) ve
(gayri sahih vakıf) namı verilir ve üç nev'e ayrılır :
Birinci nevi, rakabesi
beytülmâle aid olduğu gibi hukuki tasarrufiyesi de beytülmâle aid olup yalnız
aşar ve rüsumatı bir cihete vakıf ve tahsis kılınmış olan arazidir. Bu arazinin
aşarı, ve harcı ferağ ve intikali ve bedeli rnahlülâtı tarafı vakfa aid İse
hukuki tasarrufiyesi yine hükümete aiddir. îşte bu nevi araziyi mevkufe
hakkında kanunen intikal ahkâmı cereyan eder, aşağıda beyan edilecek araziyi
mevkufeden maksad da budur.
İkinci nevi, a'şar
rüsumatı beytülmâle âit olup yalnız hukuki tasarrufiyesi, meselâ : bir
zaviyenin zaviyedânna veya bir medresenin müderrisine veya gazilerden birine
vakıf ve tahsis edilmiş arazidir.
Üçüncü nevi, hem
hukuki tasarrufiyesi ve hem de a'şar ve rüsumu cami ve medrese gibi bir cihete
vakıf ve tahsis edilmiş arazidir. Bu iki nevi araziyi mevkufede ise ferağ ve
intikal gibi kanunî hükümler carî olmaz. Bunların hukuki tasarrufiyesi yalnız
tarafı vakfa aid bulunur, vâkıflarının tayinleri veçhile tasarruf olunur.
260 - :
Araziyi metruke iki kısımdır. Biri umum nâs için terk edilmiş yerlerdir. Tariki
âm gibi. Diğeri de bir kasaba, bir karye veya mücavir karyeler ahalisine terk
ve tahsis edilen yerlerdir. Mer'alar
gibi. Bunlara âmme hukuku taallûk .ettiğinden bunlar, eşhasa intikal etmez,
bunlar da ne feraiz ve ne de intikal kanunu hükmü carî değildir.
261 - :
Araziyi mevat, müşevviği şer'îye mebni bir kimseye temlik edilirse hakkında
ferâiz hükümleri carî olur, arazi kanunu mucebince birinin tasarrufuna izin
verilirse hakkında arazi kanunu hükümleri cereyan eder. ana göre intikali icra
edilir, şöyle ki
Arazi kanununun (103)
üncü maddesi mucebince bâ tapu kimsenin olmayan ve minelkadim kasabalar ve
karyeler ahalisine tahsis kılınmayan ve aksayı ümrandan cehirüssavt olan
kimsenin sayhası istima olunmaycak derecede kasabalara ve karyelere uzak
bulunan kûhi, taşlık, kıraç, pırnahk ve otlak gibi hali mahaller araziyi mevat
olup bu makule yerlerden birine zarureti olan kimseler rakabesi beytülmâle ait
olmak üzere meccanen memurunun izniyle müceddeden yer açıp tarla ittihaz
edebilir, ve sair hakkında mer'iyyül'icra oîan ahkâmı kanuniye tamamiyle bu
misillû yerlerde de carî olur. [42]
262 - : Türkiye'de
bidayeten araziyi emiriye ve mevkufe mutasarrıflarının vefatları halinde
evlâdına intikal etmeyip mahlûl. olur, hükümet tarafından başkalarına ihale ve
tefviz olunurdu. Bu hal, ziraatın tevessüü ve arazinin imarı bakımından muvafık
görülmediğinden (975) tarihinde araziyi emiriyenin mutasarrıfları vefatında
erkek evlâdlarına meccanen ve kız ev-lâdlanna tâpuyı misi ile intikali usul
ittihaz edilmiştir.
Bilâhare (1010) ve
(1018) ve (1264) tarihlerinde intikal dairesi biraz daha tevsi edilmiş,
nihayet (1274) tarihinde Arazi Kanunu
neşrolunmuşdur.
263 - :
(1274) tarihli Arazi Kanununun intikale aid maddeleri şunlardır: (54 : Madde)
Araziyi emiriye ve mevkufe mutasarrıf ve mutasarrıf elerinden biri fevt oldukda
uhdesinde olan arazi erkek ve kız evlâdına, gerek arazinin olduğu mahalde
bulunsunlar ve gerek diyarı aharda olsunlar meccanen bilâ bedel mütesaviyen
intikal eder. Yalnız erkek yahut yalnız kız evlâdı olur ise kezalik biîâ bedel
müstakülen intikal eder.
(Arazi
mutasarrıflarından biri fevt olub da zevcesi hâmil bulunduğu halde ol arazi
hamlin zuhuruna kadar tevkif olunur.)
(55 Madde) : Araziyi
emiriye ve mevkufe mutasarrıf ve mutasarrıf elerinden bilâ veled vefat
edenlerin arazisi babası var ise ana yokise validesine. . ber minvali sabık
meccanen intikal eder.
(56 : Madde) :
Müteveffa veya müteveffatın bazı evlâdı hâzır ve mev-cud ve bazı evlâdı gaybeti
münakatıa ile gaib ve mefkud olduğu halde arazisi hazır ve mevcud olanlara
verilir. Ancak gaib olan evlâd babasının vefatı tarihinden itibaren üç sene
müddet zarfında zuhur eder ise yahut hayatta olduğu mütehak«k olur ise ol
araziden hissesini alır.
Baba ve ana hakkında
da hüküm bu veçhiledir.
57 : Madde} Üç sene
gaybeti münkatıa ile gaib olub hayat ve mematı malûm olmayan kimsenin arazisi
maddei sabıkada beyan olunduğu veçhile evlâdına
ve evlâdı yokise babasına ve babası yokise anasına intikal eder, ve bunlardan
biri olmadığı halde müstahikki tapu olur, yani : berveçhi âti hakkı tapu
eshftbı var ise tapuyu misliyle anlara ve eğer yokise bilmüza-yede talibine
tefviz olunur.
(58 : Madde) : Asakiri
şahaneden olup diyarı aharda bilfi'l hizmeti askeriyede bulunmakda olan
kimseye gerek hayatı malûm olsun ve gerek gay-beti münkatıa ile gaib bulunsun
babası ve anası ve evlâdı arazisi kendisine intikal ederek mevti şer'an
tahakkuk eylemedikce ol arazi bir kimseye tef-g viz olunamaz. Şayed tefviz
olunmuş ise ol kimse, her ne zaman zuhur eder ise kendisine intikal etmiş olan
araziyi her kimin yedinde bulur.ise andan zapt ve tasarrufa salâhiyeti
vardır,
.
Fakat hukuki araziyi
siyaneten bu misillû asakiri şahanenin arazileri emval ve eşyalarını hıfz eden
akriba ve ümenalarına, yokise ahar bir kimseye ziraat ettirilip hukuki arazi
tahsil ve istifa olunur. Sahipleri avdet edince bedeli icare, hissei hâsılat
alamazlar.
(59 : Madde) : Bu
maddeye nazaran mahlûî kalan arazide hakkı tapusu olanlar şunlardır :
Evvelâ : vefat eden
mutasarrıfın liebeveyn ve lieb er kardeşleri. Saniyen : liebeveyn veya îieb
kız kardeşleri. Salisen : oğlunun oğlu ile oğlunun kızı. Rabian : zevçler veya
zevceler. Hâmisen : liüm er ve'kız kardeşleri. Sâdisen : kızının oğlu ile
kızının kızı. Sâbian : arazi üzerinde mülk eşcarı ve yahut mülk ebniyesi bulunduğu
halde kendilerine bu eşcar ve ebniyenin intikal edeceği vârisleri. Sâminen :
ol arazide şerik ve halit bulunanlar. Tâ-sian : bunlar da yok ise o arazinin
bulunduğu karye, ahalisinden yere zaruret ve ihtiyacı olanlar.
264 - : işte mahlûî arazi yukarda yazılan
kimselere sırasiyle ve tapuyu misliyle verilir. Bu hakkı tapu eshabından kimse
bulunmadığı veya bulunduğu halde araziyi tapuyı misliyle kabul etmediği
takdirde o arazi sırf mahlûî olarak bilmüzayede talibine tefviz olunur.
(Tapu) : Hakkı tasarruf
mukabilinde verilen ücreti muacceledir ki ha kûmet için memuru tarafından ahz
ve istifa olunur. Araziyi emiriyyenin tasarrufunu nâtık yazılan sened
mânasında da müstameldir. Buna : «Senedi Hâkanî» de denilir.
(Hakkı tapu) : Araziyi
emirîye ve mevkufeyi tapuyi misi ile ,teı"viz etmek salâhiyetidir.
(Tapuyu misi) :
Arazinin mikdar ve dönümü ve hududunu ve hasbel'mev-ki kuvvei nabitesine göre
şeref ve itibarını bilir bîgarz erbabı vukufun tayin edecekleri bedeli
muayyendir.
(Hakkı tapu eshabı) : Araziyi emiriyye ve
i'evvuz etmek hakkına malik olan kimselerdir ki, me^1 59 uncu maddeye nazaran
dokuz zümredir.
265 - : (17 muharrem 1284) tarahinde intikal
daj. . rfaha ziyade tevsi
edilerek hakkı tapu eshabı
dokuzdan üçe münhasır k*n A bu cihetle (1274) tarihli kanunun intikale
aid maddeleri şu suretle tâdij
Jgfamışdır :
(55 : Madde) Bâ tapu
tasarruf olunan araziyi emi^ ve mevkufenin evlâdı zükûr ve inasa mütesaviyen
intikali hakkında anunnamei Hümayununun tayin eylediği ahkâm ve müsaadat
kemakân ^ ^ olup fakat araziyi emiriyye ve mevkufenin evlâdı zükûr ve inası
mevçU(j oirnadığı halde uhdesinde bulunan arazi saniyen ahfadına, yani :
evlâdı z^ûr v& masının oğlu ve kızına sâlisen ; baba ve anasına râbian ;
liebeveyn ve Heer' karındaşına hâmisen : liebeveyn ve lieb kız karındaşına
sâdisen : Uum er karındaşına, sâbian : liüm kız karındaşına bilâ bedel
mütesaviyen intikal edeceği ve tâdad olunan vereseden biri bulunmadığı takdirde
sâminen zevcden zevceye ve zevceden zevce intikal eyîiyeceği .ve ikinci maddede
derecatı tâyin olunan hakkı intikal eshabından birinci derecede itibar olunan
verese mevcud iken ikinci derecede bulunan verese hakkı intikale nail
oimayacakdır. Meselâ : ev-lâd var iken ahfada ve ahfad mevcud iken ebeveyne
arazi intikal etmeyip fakat baba ve anasının hayatında vefat eden evlâdı zükûr
ve inasın evlâdı ev-Eâd makamına kaim olarak ced ve ceddelerinden baba ve
analarına intikal edecek hisse kendilerine intikal edeceği misillû yalnız
ebeveynden liüm kız ka nndaşma kadar hakkı intikal eshabından bulunan vereseye
intikal edecek araziden dahi zevç veya zevceye birer rubu' hisse intikal
edecektir. Evlâd ve ahfad var iken zevç ve zevcenin araziden hisse almağa
salâhiyeti olmı-yacağı.
(56 : Madde) :
Müteveffa ve müteveffatm intikaline nail olan veresesinden bazısı hazır ve
mevcud ve bazısı gaybeti münkatıa üe gajb ve mef. kud olduğu halde arazisi
hazır ve mevcud olanlara ver"**. Ancak gaib olan müteveffa ve müteveffatm
vefatı tarihinden itibaren ÜÇ sene müddet zarfında zuhur eder ise yahut
hayatta olduğu mütehakkik olıir ıse ol araziden hissesini ahr.
(57 : Madde) : Üç sene
gaybeti münkatıa ile gaib °'ub hayat ve mema-tı malûm olmayan kimsenin arazisi
elli beşinci madd^e dereceleri beyan olunan veresesine tertibi mezkûr üzere
intikal eder. Ve °Ur*lardan biri olmadığı halde müstahikki tapu olur, yani :
berveçhiâti Hakkı tapu eshabı var ise tapuyu misliyle anlara ve eğer yokise
bilmüzayede talibine tefviz olunur.
(58 :
Madde) Asakiri şahaneden olup diyarı âh3fda °ilfi'l hizmeti as-*
bulunmakda olan kimse, gerek hayatı malûm °*sun ve gerek gaybemünkatia ile gaib
bulunsun babası ve anası ve ced ve ceddesi veya evlâdı veya karındaşları veya
zevcesi arazisi kendisine intikal ederek mevti Şer'an tahakkuk eylemedikce ol
arazi bir kimseye tefviz olunamaz. Şayed tefviz olunmuş ise ol kimse her ne
zaman zuhur eder ise kendûsine intikal etmiş olan araziyi her kimin yedinde
bulunur ise andan alarak zabt ve tasarrufa salâhiyeti vardır. Fakat hukuki
araziyi siyaneten bu misillû asakiri şahanenin arazileri emval ve eşyalarını
hıfz eden akriba ve ümenalarma, yo-ğise ahar bir kimseye ziraat ettirilip
hukuki arazi tahsil ve istifa olunur.
(59 : Madde) : Arazi
mutasarrıf ve mutasarrıfelerinden elli beşinci maddede derecatı beyan olunan
eshabı. intikalden kimsesi olmadığı halde vefat edenlerin arazisi, evvelâ : ol
arazi üzerinde mülk eşcar veyahut mülk ebni-yesi bulunduğu halde eşcar veya
ebniye intikal eden veresesine kezalik : seviyen tapuyı misliyle, yani : ol
yerlerin mikdar dönümü ve hududunu ve hasbel'mevki kuvvei nabîtesine göre şeref
ve itibarını bilir bigarz erbabı vukufun takdir ettikleri bedel üe verilir, Ve
on seneye kadar taleb ve dâvaya salâhiyeti vardır. Ve bu suretin maadasında
akribadan olarak hakkı tapu eshabı yokdur.
Bir minvali meşrun
veresesi dahi olmadığı halde saniyen : ol arazide şerik ve halît bulunanlara
kezalik tapuyı misliyle verilir ve beş seneye kadar taleb ve dâvaya salâhiyeti
vardır. Sâlisen : şerik ve haliti yoğise ol arazinin bulunduğu karye
ahalisinden yere zarureti ve ihtiyacı olanlara kezalik tapuyu misliyle verilir
ve bir sene kadar talep ve dâvaya salâhiyeti vardır. Ve ehli karyeden yere
zarureti olanlar müteaddid olup da cümlesi birden ber minvali muharrer müstahikki
tapu olan araziyi almağa talip olurlar ise ol arazinin taksiminde bir gûna
mahzur ve mazarrat olmadığı haide bit-taksim herkese parça parça tefviz kılınır
ve kabili taksim olmadığı halde veyahut taksiminde bazı mertebe mazarrat
bulunduğu surette bilfi'l hizmeti askeriyede bulunub da tekmili memuriyet
ederek vatanına gelmiş olan var ise ana, yoğise beyinlerde kur'a atılarak
ismine isabet eden kimseye verilir. Ve bunlardan birine verildikden sonra
diğerinin muahharan bir veçhile taleb ve dâvaya salâhiyeti yokdur.
(60 : Madde) : Arazî
mutasarrıf ve mutasarrıfelerinden biri hakkı intikale nail olan vârisleri,
yani : evlâd ve ahfadı ve babası ve anası ve karındaşları ve zevç ve zevceleri
olmayarak fevt oldukda ber minvali muharrer hakkı tapu eshabı dahi olmadığı ve
yahut olub da hakkı tapuları olan araziyi tapuyı misliyle almakdan istinkâf
ile ıskatı hak eyledikleri halde o! araziyi sarf mahlûl olarak bilmüzayede
talibine tefviz olunur.
266 - :
Yukarıda yazdığımız (17 muharrem 1284) tarihli kanuna nazaran arazinin
intikaline dair bir kaç mesele sureti :
267 - : Arazi Kanununun (29 rebiülâhır 1289)
tarihinde neşrolunan zeylinde şöyle denilmiştir :
«Bjr kimse zevcesini
tılâkı ric'î ile tatlik edib de zevcenin iddeti mün-kaziye-olmaksızın
zevceynden biri ve yahut bir kimse bir hatunu nikâh edib de duhul ve halveti
sahiha bulunmaksızın kezalik zevceynden biri vefat et-tikde uhdesinden münhal
olan araziden şer'an veraseti sabit olan zevç ve ezvcenin hakkı intikali olduğu
misillû bir adem marazı mevtinde zevcesini talâkı bain ile tatlik etdikden
sonra zevcesinin iddeti tekmil olmaksızın zevç fevt olsa arazisinde kezalik
veraseti sabit olan zevcenin hakkı intikali bu-lunacakdır.».
Bu madde, ihtilâfı
dinin intikale mani olacağını göstermektedir. (7 rebiülevvel 1292 tarihli bir
zeylde de şöyle denilmişdir :
«Muini katil olanlara
maktullerin arazisi intikal etmez. Ve kezalik maktulün arazisinden muini
katilin hakkı tapusu olamaz-»[43]
268 - :
Vakıflara aid mebhasde mufassalan beyan olunduğu üzere ica-reteynli vakıf bir
akar, vakfı tarafından talib olan bir kimseye ibtidaen icar ve tefviz edilince
icarei muaccele namiyle o akarın kıymetine karib bir meblâğ peşin olarak vakıf
için alınır, her sene hitamında da icarei müeccele namiyle cüz'î bir meblâğ
tahsil olunur, artık bu akarın rakabesi vakfı tarafına, hakkı tasarrufu da bu
müste'cirine aid bulunmuş olur. Bu müste'cir vefat edinceye kadar o akarın
mutasarrıfıdır. Vefat edince icare münfesih olmak lâzım gelirdi, bu müste'cirin
hakkı tasarrufu vârislerine intikal etmemek icab ederdi. (Icare mebhasine müracaat!) Fakat kanun, bu
tasar rufun intikalini kabul etmiştir. Bu intikal ise irs gibi ser'a değil,
belki ka nuna, örf ve âdete
müstednid olduğundan «intikali âdi» namını almıştır. Nitekim araziyi emiriyye
ve mefkufedekî intikal de bu kabildendir.
Maahaza bu intikal
sahası bidayeten mahdud bulunmuş, bilâhare tevsi edilmiştir. Şöyle ki
Icareteynli müsakkafat ve müstegallâtın mutasarrıfı vefat edince bunların
tasarrufu bidayeten yalnız evlâdı zükûr ve inasına bilâ bedel seviyyen intikal
ederdi. Fakat bu mutasarrıf bilâ veled vefat edince bunlar mahlûl olub vakfına
aid olurdu. Şu kadar var ki, vâkıf vakfiyesinde bu akarın sırf emlâk gibi
müste*cirlerinin vârislerine İntikal etmesini şart kılmış ise bunlar
mutasarrıflarının vefatlarında vârislerine meselei mira-siyelerİ veçhile
intikal eder. Nitekim Sadrı esbak Koca Yusuf Paşanın Aynalı Kavakda ve Kapdanı
Derya esbak Cezayirli Gazi Hasan Paşanın Ka-sımpaşadaki icarei vahide namiyle
mukayyed bulunan müsakafat ve müste-gallâtı vakfiyyeleri bu kabildendir.
269 - :
Bilâhare (2 zilkade İ285) tarahinde neşredilen Tevsii İntifa Kanununa tevfikan
mutasarrıflarının talepleriyle tevsii intikali icra kılınmış olan icareteynli
vakıflar hakkında şu maddelere göre muamele olunmaya başlanmıştır.
(1 inci madde) :
îcareteyn suretiyle tasarruf olunan müsakkafat ve müstegallâtı mevkuf e kemakân
evlâdı zükûr ve inasa. mütesaviyen intikal edib evlâdı zükûr ve inas mevcud
olmadığı halde saniyen : ahfada, yani : evlâdı zükûr ye inasm evlâdına, salisen
: ebeveyne, rabian : liebeveyn er ve kız kann-d aşına, hâmisen Heb er ve kız
karındaşına, sâdisen : liüm er ve kız karındaşına, sâbian : zevcden zevceye ve
zevceden zevce mütesavi-yen intikal edecektir.
'2 nci madde) : Bâlâda
derecati tayin olunan hakkı intikal eshabından birinci derecede itibar olunan
verese mevcud iken İkinci derecede bulunan verese hakkı intikale nail
olmayacakdır. Meselâ :, evlâd var iken ahfada ve ahfad mevcud .iken ebeveyn
müsakkafat ve müstagallâtı vakfiyye intikal etmeyib baba ve anasının hayatında
vefat eden evlâdı zükûr ve inasm evlâdı evlâd makamına kaim olarak ced ve
ceddelerinden baba ve analarına intikal edecek hisse kendilerine intikal
edeceği rnisillu yalnız ebeveynden !i-üm er ve kız karındaşına kadar hakkı
intikal eshabından bulunan vereseye intikal edecek müsakkafat ve müstegallâttan
dahi zevç ve zevceye bir rubu' hisse intikal edecekdir. Evlâd ve ahfad var iken
zevç ve zevcenin müsakkafat ve müstegallâtdan hisse almağa salâhiyeti
olmıyacakdır.»
Şunu da ilâve edelim
ki, Tevsii intikal Kanununda ahfad lâfzı evlâdı zükür ve masın evlâdı zükûr ve
inası diye tefsir edilerek bir derece ahfada hasr edilmişdir. Binaenaleyh
ikinci derecede bulunan ahfad intikale
nail[44]
271 - :
Türkiyede bilâhare (3 rebiülâhır 1331 ve 27 şubat 1328) tarihinde Takvimi
Vekayi ile neşredilen ve kararname ile araziyi emiriyye ve mev-kufe ile
icareteynlu ve icarei kadimelu, ve mukataai kadimeîû vakıfların intikali daha
ziyade tevsi edilmiş, zevil'erham denilen akriba da eshabı intikal meyamna
idhal olunmuş ve bu kararnamenin hükmü mezkûr tarihden itibaren Kanunu
Medenînin tatbika başlandığı (26 rebiülevvel 1345 ve 4 teşrinievvel 1342/
1926) tarihine kadar devam etmiştir.
Bu intikal
kararnamesi, şu maddelerden müteşekkil" bulurfrnuştur.
(1 İnci made) : «Bir
kimse vefat ettikte uhdesinde bulunan arazii emiriyye ve mevkufe atizzikr
derecat üzerine bir veya müteaddid eşhasa intikal eder ve onlara da «eshabı
intikal» denir.»
(2 nci madde) :
«Eshabı intikalin birinci derecesi müteveffanın füruû, yani : evlâd ve
ahfadıdır. Bu derecede hakkı intikal evvel emirde evlâda ve badehu anlara halef
olmak üzere ahfada ve evlâdının ahfadına aiddir.-
Binaenaleyh müteveffanın
hini vefatında berhayat bulunan her nevi evlâdı kendi vasıtasiyle müteveffaya
ittisal kesb eden fer'leri hakkı intikalden ıskat eder. Müteveffadan evvel
vefat etmiş olan fer'İn fürûu kendi makamına kaim olurlar, yani ana intikal
edecek hisseyi ahz ederler. Müteveffanın müteaddid evlâdları olub da cümlesi
evvelce vefat etmiş bulunur ise her birinin hissesi kendi vasıtasiyle
müteveffaya ittisal kesb eden fürua intikal eder, evlâddan bazısı bilâ feri'
vefat ettiği takdirde hakkı intikal münhasıran diğer evlâda veya anların
füruûna kalır.
Batınlar teaddüd
ettikçe hep bu usul üzere muamele olunur, evlâd ve ahfadın zükûr ve inası hakki
intikalde müsavidir.»
(3 üncü madde) : Eshabı intikalin ikinci
derecesi müteveffanın ebeveyni ile anların füruudür. Ebeveynin ikisi de
müsavat üzere hakkı intikale nail olurlar, bunlardan biri evvelce vefat etmiş
bulunur ise anın füruu birinci derecede muharrer ahkâma tevfikan aledderecat
makamına kaim olurlar. Füruu bulunmadığı surette hayatta bulunan peder veya valide
münhasıran hakkı intikale nail olur.
Ebeveynin ikisi de
evvelce vefat etmiş bulunur ise pederin hissesi kendi füruuna ve validenin
hissesi de kendi füruuna aledderecat intikal eder, şayed birinin füruu yoğise
anın hissesi de diğerin füruuna kalır.» Bir kaç misal:
(4 üncü madde) : Eshabı intikalin üçüncü
derecesi müteveffanın ced ve ceddeleriyîe anların füruudür. Ana ve baba
tarafından ced ve ceddeler hep berhayat iseler müsavat üzere hakkı intikale naP
olurlar. Bunlardan biri evvelce vefat etmiş bulunur ise füruu aledderecat anın
makamına kaim olur, füru yoğise berhayat-bulunub anın zevci veya zevcesi olan
ced veya cedt deye intikal eder, bu da berhayat değilse anın füruuna intikal
eder. Ana veya baba cihetinden olan ecdad ve ceddet hayatta olmadıkları gibi
feri'leri
(5 inci madde) : Birinci ve ikinci ve üçüncü
derecedeki fürudan hangisi müteaddid cihetlerden hakkı intikale nail olur ise
cümlesini ahz eder. Bir misal :
(6 ncı madde) : Mevaddı sabıkada muharrer
derecattan mukaddemi mevcud iken muahharı hakkı intikale nail olamaz. Şu kadar
ki müteveffanın evlâd ve ahfadı olduğu halde anası ve babası veya bunlardan
biri mevcud ise südüs hisse bunlara intikal eder. îki misal :
(7 nci madde) : müteveffanın zevç veya zevcesi
birinci derecedeki hakkı intikal eshabiyle içtima ettikte rubu* hisseye ve
ikinci derecedeki hakkı intikal eshabiyle veya ced ve cedde ile içtima etdikde
nısıf hisseye nail olur. Ve eğer dördüncü madde mucebince ced ve cedde ile
beraber anların füruu da hakkı intikale nail olmak icab ediyorsa işbu fürua
isabet edecek hisseyi dahi seve veya zevce ahz eder.
Birinci ve ikinci
derecedeki eshabı intikalden veya ced ve ceddeden hiç biri bulunmaz ise zevç
veya zevce münhasıran hakkı intikale nail olur. Bir kaç misal :
ve icarei vâhidei -kadimeli müsakkafat ve
müstagaliâtı vakfiyye iîc mukataaı kadimeli müs-legallât hakkında dahi
caridir.»
272 - :
(TENBÎH) : icarei vâhidei kadimdi vakıflar, vaktiyle müddet tayin edilmeksizin
icar ve ferağ ve intikali iltizam edilmiş bir kısım vakıf akarlardır ki.
bu.hareket haddi zatında gayri meşru olmakla beraber her nasılsa vuku
bulmUşdur.
Mukataai kadimeli
evkafa gelince bu da tahlile muhtaçtır. Şöyle ki ; Mukatalı müMcgallâtı
vakfiyye iki kısımdır : Birinci kısım, icareteynli bir vakıf yerin vakıf ebniyest
münhedim veya muhterik olmakla arsası üzerinde yine vakıf namına mutasarrıfı
veya saire tarafından vücude getirilmiş olan rbniyedon. eşçar ve kurumdan
ibarettir. Bu halde hu bina ve saire vakıf arsaya tabi olur. arsada intikal
cari olunca bunlarda da cereyan eder.
İkinci kısım,
icareteynli bir vakfın binası münhedim veya muhterik olub da üzerinde
mutasarrıfı tarafından kendi müîkü olmak üzere veya bu cihet meskûtün anh
bırakılarak vücude getirilmiş olan bina veya eşçar ve kü-rûmdur. Bu surette
arsa "her ne kadar kelevvel icareteyn ile tasarruf olunacak ise de
üzerindeki ebniye ve saire banisinin mülki sarihi bulunur, bunlar ve bunlara
tebean arsa, irsi şer'î veçhile mutasarrıfının vârislerine in
tikal eder, yoksa ebniye ve saire arsaya
tabi olarak haklarında bu intikaı kararnamesi hükmü cereyan etmez. Mülga
Fetvahane! âlice dâima bu veçhile fetva verile gelmişdir. Hattâ bu gibi
arsalara aid tasarruf senedlerinde bunların üzerinde bina edilecek şeylerin
vakfa teberru olacağı yazılmış olsa bile bunlar vakfa teberru edilmiş olmaz.
Çünkü teberru etmek, müteberri' olan kimsenin hakkıdır, yoksa müteberreün lehe
aid bir hak değildir ki, onun namına yazılan böyle bir söz, nıüfid olsun.
273 - :
intikal kararnamesinin dokuzuncu
maddesi alınacak mukataa yergi mikdaruıa aid olup onuncu maddesinde de
şöyle denilmekdedir :
«Şartı vâkıf mucebince
hududı intikaliyyesi dahfe vasi olan vakıflarda ke-makân şarta riayet olunacak
ve icarâtı mahsusa haliyle ibka edilecekdir.»
Velhâsıl teberdir.
şartı vâkıfa riayet
lâzımdır, şartı vâkıf, nassı sari Binaenaleyh
bazı icareteynli vakıfların sureti intikalini vâkıfları tayin etmiş olunca ana
riayet olunur, bu intikal sahası gerek intikal kararnamesinin tayin etiği
hududdan geniş olsun ve gerek dar olsun müsavidir, bu gibi vakıflar hakkında
bu intikal kararnamesi hükümleri cari olamaz. [45]
274 -:
Araziyi emiriyye ve mevkufenin ve vakıf müsakkafat ve müs-tegallâtın intikaline
mani olacak esbab, esbak intikal kanunlarının ve intikal kararnamesinin
meriyyeti zamanlarına nazaran şu veçhile hülâs edilebilir:
1 - :
ihtilâfı tabiiyet, intikale manidir. Şöyle ki : Türkiye tebeasından bulunan
gayri müslim bir kimsenin uhdei tasarrufundaki arazi ve vakıf akarı ecnebi
tebeasından olan kariblerine intikal etmez. Be bu ecnebi tabiiyetindeki şahıs,
başkalarını hacb de edemez. Binaenaleyh kendisi ecnebi tabi-yetinde bulunduğu
halde oğlu Türkiye tabiiyetinde bulunsa bunun intikale nailiyetine bir mania
teşkil etmez.
Fakat tebeai
ecnebiyyeden bulunduğu halde Türkiyede araziyi milliyye veya vakfiyyesi veya
vakıf müstegallâtı bulunan bir gayri müslimin vefatında Türkiye tabiiyetinde
bulunan gayri müslim karibteri derecelerine göre hakki intikale ail
olabilirler (1).Kezalik : Türkiyede bir ecnebi tebeasından diğer bir ecnebi
tebeasına emvali gayri menkule intikal eyler. Emlâki sırfe dahi bir ecnebiden
diğer bir ecnebiye mevrus olur.
Bu veçhile intikal ve
tevarüs Türkiyede teamül iktizasından bulunmuş ve bu teamül (21 cümadel'ûlâ
1326 ve 7 haziran 1324) tarihinde Jrade ile te-yid edilmiştir ki kısmen Hanefî
mezhebine muhalif d ir.
Tebeai islâmiyeden bir
gayri müslim, icareteynli bir akara mutasarrıf iken resmî me'zuniyet istihsal
etmeksizin bir devleu ecnebiye tabiiyetine girse uhdesinde bulunan akar
mahlûlen vakfı canibine aid olur, eshabı intikalden olan evlâdına, akribasına
intikal etmez. Amma resmî me'zuniyet istihsal ederek bir ecnebi devlet
tabiiyetine girmiş olunca bakılır. Eğer tabiiyetine girdiği devleti ecnebiye,
istimlâki emlâk mazbatasını kabul ve imza etmiş ise uhdesinde bulunan
icareteynli vakıf akar mahlûl olmayıb yine uhdesinde kalır. Ve eğer bu
mazbatayı kabul ve imza etmemiş ise o takdirde mahlûl olur. (Ahkâmûl'evkaf -Hilmi
Efendi).
2 - : ihtilâfı
din, intikale manidir. Şöyle ki : müslümanlar ile gayri müslimler arasında
intikal cari olamaz. Meselâ : bir müslimin arazisi bir gayri müslim zevcesine
veya gayri müslim babasına intikal etmez.
Fakat gayri müslimler arasında intikal cari olur, velev ki milletleri
başka başka olsun.
3 - : Kati,
intikale manidir. Şöyle ki : karibini bigayri hakkin kati eden veya katiline
muin olan kimseye maktulün arazisi ve vakıf akan intikal etmez. Fakat katilin
arazisi ve vakıf akan maktule intikal eder.
4 - : Rık hali, intikale manidir. Çünkü rakik
kendi namına bizzat bîr şeye temellük edemez.
Binaenaleyh irse nazaran araziye ve vakıf akara aid intikale de nail
olamaz.
Her ne kadar İntikal
kanunlarında ve karar namesinde kariblerin hür olmaları tasrih edilmemiş ise de
bu gibi meskûtün anh bırakılan hususlarda ahkâmı umumiyyeye ittiba' edilmesi
ötedenberi kabul edilmiş bir esastır.
İntikal sahiplerinden
biri yukarıda bildirilen manialardan biriyle intikalden mahrum kalsa -o mani
bulunmadığı takdirde -müstahik olacağı hisse, mahîûl olmayıp diğer vârislere
intikal eder. Meselâ icareteynli bir vakıf akarın mutasarrıfını üç oğlundan
biri amden kati edip başka kimsesi de bulunmasa o akarın tamamı diğer iki
oğluna intikal eder, yoksa katil olanın hissesi mahlûl olmaz.
(1) Hilmi
Efendinin Ahkâmül'evkafında (İstimlâki Emlâk Kanununa tevfikan icareteynli
vakıf akara mutasarrıf olan gayri müslim bir ecnebi vefat ettikte ol akar
tebeai devleti a I iyeden olan vârisine intikal etmez) demesi fıkıh
bakımındandır. [46]
Tahtavî, Mebsutı
Serahsî, Muhiti Bürhani. Bedayİ, Hassaf, Is'af, Hida-ye, Inaye, Fethül'kadir,
Dürer ve Gurer, Efbahrür'ralk, Tahtavî, Dürrİ Muhtar, Reddi Muhtar ve tekmilesi, Mecmaîü'enhür. Tenkİht
Hâmidî.
Kadıhan, Taiar
Haniyye, Hindi yy e, Mecmaüzzamanât, Fetâvayt Anka-ravî, Fetavâyı Cedide. AEi
Efendi, Feyziyye, Bence, Netice. Abdürrahİm Fetvaları.
Mecelle, Mir'atı
Mecelle, Kitabül'vedia : Mecelle heyeti tarafından evvelce tertib ve tanzim
edilib İradeye iktiran eden, fakat Mecelleye ilâve edilmemiş olan risale.
Dürerül'hükkâm: Mecelle şerhi, Ali Haydar Efendi merhumun. Mecelle şerhi :
Mehmet Atıf Efendi merhumun. Ahkâmül'evkaf, Ahkâmül'arazi, Ömer Hilmi Efendi
merhumun Siraciyye şerhi : Seyyidi şerifin. Salih Efendi ceridesi-
Feraİdülferaiz : Mahmud Esad Efendi merhumun Teshitül'feraiz,
Tavzihülmüşkilât, fi ahkâmil'intikalât. Şerhi Cedi d Lika-, nunıl'arzi.
Elmüdcvvenetüİ'kübra.
Muhtasarı Eblzziya şerhi kebiri. Şerhi Muham-medtl'hırşî. Haşiyei Düsuki,
Kitabiît'üm. Nihayetül'muhtac ilâ şerhifmin-hac. Elmünteha, Keşşafüt'kına'.
Neyİülmearİb. Kitabiil'muhallâ, Bjdayetül'mücte-hîd, Elmİzanül'kübra. [47]
(255) nci sahifedeki
üçüncü mes'elede zevcenin sehmi (9), am lehümanın sehmi de (15) olarak
gösterilecektir.
(267) nci sahifede
ikinci mes'elede sâk'ıt olduğu yazıh uht lîüm, uht lieb olacaktır.
(279) ncu sahifedeki
ikinci mes'ele, (4) den tashih edilerek biri zevceye, geri kalan üç senimden
biri mu'tik bissülüse, ikisi de mu'tik bissülüsana verilecektir.
(299) ncu sahifedeki
ikinci mes'elede (7) ve (2) beş ile zarp edilecek ve üç sehim alan, ibn değil,
bint olacaktır.
(321) nci sahifedeki
İkinci mes'elede zevç yerine zevce yazılacaktır. [48]
[1] Ömer Nasuhi Bilmen, Hukukı İslamiye ve Istılahatı
Fıkhiyye KAMUSUBilmen Basım ve Yayınevi : 5/223-238.
[2] Ömer Nasuhi Bilmen, Hukukı İslamiye ve Istılahatı
Fıkhiyye KAMUSUBilmen Basım ve Yayınevi : 5/239-240.
[3] Ömer Nasuhi Bilmen, Hukukı İslamiye ve Istılahatı
Fıkhiyye KAMUSUBilmen Basım ve Yayınevi : 5/240-241.
[4] Ömer Nasuhi Bilmen, Hukukı İslamiye ve Istılahatı
Fıkhiyye KAMUSUBilmen Basım ve Yayınevi : 5/241-242.
[5] Ömer Nasuhi Bilmen, Hukukı İslamiye ve Istılahatı
Fıkhiyye KAMUSUBilmen Basım ve Yayınevi : 5/242-247.
[6] Ömer Nasuhi Bilmen, Hukukı İslamiye ve Istılahatı
Fıkhiyye KAMUSUBilmen Basım ve Yayınevi : 5/247-249.
[7] Ömer Nasuhi Bilmen, Hukukı İslamiye ve Istılahatı
Fıkhiyye KAMUSUBilmen Basım ve Yayınevi : 5/249-251.
[8] Ömer Nasuhi Bilmen, Hukukı İslamiye ve Istılahatı
Fıkhiyye KAMUSUBilmen Basım ve Yayınevi : 5/252-254.
[9] Ömer Nasuhi Bilmen, Hukukı İslamiye ve Istılahatı
Fıkhiyye KAMUSUBilmen Basım ve Yayınevi : 5/256-259.
[10] Ömer Nasuhi Bilmen, Hukukı İslamiye ve Istılahatı
Fıkhiyye KAMUSUBilmen Basım ve Yayınevi : 5/259-262.
[11] Ömer Nasuhi Bilmen, Hukukı İslamiye ve Istılahatı
Fıkhiyye KAMUSUBilmen Basım ve Yayınevi : 5/263263-269.
[12] Ömer Nasuhi Bilmen, Hukukı İslamiye ve Istılahatı
Fıkhiyye KAMUSUBilmen Basım ve Yayınevi : 5/270.
[13] Ömer Nasuhi Bilmen, Hukukı İslamiye ve Istılahatı
Fıkhiyye KAMUSUBilmen Basım ve Yayınevi : 5/270.
[14] Ömer Nasuhi Bilmen, Hukukı İslamiye ve Istılahatı
Fıkhiyye KAMUSUBilmen Basım ve Yayınevi : 5/270-277.
[15] Ömer Nasuhi Bilmen, Hukukı İslamiye ve Istılahatı
Fıkhiyye KAMUSUBilmen Basım ve Yayınevi : 5/277-280.
[16] Ömer Nasuhi Bilmen, Hukukı İslamiye ve Istılahatı
Fıkhiyye KAMUSUBilmen Basım ve Yayınevi : 5/280-281.
[17] Ömer Nasuhi Bilmen, Hukukı İslamiye ve Istılahatı
Fıkhiyye KAMUSUBilmen Basım ve Yayınevi : 5/281-287.
[18] Ömer Nasuhi Bilmen, Hukukı İslamiye ve Istılahatı Fıkhiyye
KAMUSUBilmen Basım ve Yayınevi : 5/287-293.
[19] Ömer Nasuhi Bilmen, Hukukı İslamiye ve Istılahatı
Fıkhiyye KAMUSUBilmen Basım ve Yayınevi : 5/293-295.
[20] Ömer Nasuhi Bilmen, Hukukı İslamiye ve Istılahatı
Fıkhiyye KAMUSUBilmen Basım ve Yayınevi : 5/295-300.
[21] Ömer Nasuhi Bilmen, Hukukı İslamiye ve Istılahatı
Fıkhiyye KAMUSUBilmen Basım ve Yayınevi : 5/300-308.
[22] Ömer Nasuhi Bilmen, Hukukı İslamiye ve Istılahatı
Fıkhiyye KAMUSUBilmen Basım ve Yayınevi : 5/308-309.
[23] Ömer Nasuhi Bilmen, Hukukı İslamiye ve Istılahatı
Fıkhiyye KAMUSUBilmen Basım ve Yayınevi : 5/309-317.
[24] Ömer Nasuhi Bilmen, Hukukı İslamiye ve Istılahatı
Fıkhiyye KAMUSUBilmen Basım ve Yayınevi : 5/317-326.
[25] Ömer Nasuhi Bilmen, Hukukı İslamiye ve Istılahatı
Fıkhiyye KAMUSUBilmen Basım ve Yayınevi : 5/326.
[26] Ömer Nasuhi Bilmen, Hukukı İslamiye ve Istılahatı
Fıkhiyye KAMUSUBilmen Basım ve Yayınevi : 5/327.
[27] Ömer Nasuhi Bilmen, Hukukı İslamiye ve Istılahatı
Fıkhiyye KAMUSUBilmen Basım ve Yayınevi : 5/327-330.
[28] Ömer Nasuhi Bilmen, Hukukı İslamiye ve Istılahatı
Fıkhiyye KAMUSUBilmen Basım ve Yayınevi : 5/330-332.
[29] Ömer Nasuhi Bilmen, Hukukı İslamiye ve Istılahatı
Fıkhiyye KAMUSUBilmen Basım ve Yayınevi : 5/332-336.
[30] Ömer Nasuhi Bilmen, Hukukı İslamiye ve Istılahatı
Fıkhiyye KAMUSUBilmen Basım ve Yayınevi : 5/336-343.
[31] Ömer Nasuhi Bilmen, Hukukı İslamiye ve Istılahatı
Fıkhiyye KAMUSUBilmen Basım ve Yayınevi : 5/343-349.
[32] Ömer Nasuhi Bilmen, Hukukı İslamiye ve Istılahatı
Fıkhiyye KAMUSUBilmen Basım ve Yayınevi : 5/349-355.
[33] Ömer Nasuhi Bilmen, Hukukı İslamiye ve Istılahatı
Fıkhiyye KAMUSUBilmen Basım ve Yayınevi : 5/355-357.
[34] Ömer Nasuhi Bilmen, Hukukı İslamiye ve Istılahatı
Fıkhiyye KAMUSUBilmen Basım ve Yayınevi : 5/358-359.
[35] Ömer Nasuhi Bilmen, Hukukı İslamiye ve Istılahatı
Fıkhiyye KAMUSUBilmen Basım ve Yayınevi : 5/359-367.
[36] Ömer Nasuhi Bilmen, Hukukı İslamiye ve Istılahatı
Fıkhiyye KAMUSUBilmen Basım ve Yayınevi : 5/367-372.
[37] Ömer Nasuhi Bilmen, Hukukı İslamiye ve Istılahatı
Fıkhiyye KAMUSUBilmen Basım ve Yayınevi : 5/372-381.
[38] Ömer Nasuhi Bilmen, Hukukı İslamiye ve Istılahatı
Fıkhiyye KAMUSUBilmen Basım ve Yayınevi : 5/381-385.
[39] Ömer Nasuhi Bilmen, Hukukı İslamiye ve Istılahatı
Fıkhiyye KAMUSUBilmen Basım ve Yayınevi : 5/385-386.
[40] Ömer Nasuhi Bilmen, Hukukı İslamiye ve Istılahatı Fıkhiyye
KAMUSUBilmen Basım ve Yayınevi : 5/387-388.
[41] Ömer Nasuhi Bilmen, Hukukı İslamiye ve Istılahatı
Fıkhiyye KAMUSUBilmen Basım ve Yayınevi : 5/389.
[42] Ömer Nasuhi Bilmen, Hukukı İslamiye ve Istılahatı
Fıkhiyye KAMUSUBilmen Basım ve Yayınevi : 5/389-391.
[43] Ömer Nasuhi Bilmen, Hukukı İslamiye ve Istılahatı
Fıkhiyye KAMUSUBilmen Basım ve Yayınevi : 5/391-396
[44] Ömer Nasuhi Bilmen, Hukukı İslamiye ve Istılahatı
Fıkhiyye KAMUSUBilmen Basım ve Yayınevi : 5/396-399.
[45] Ömer Nasuhi Bilmen, Hukukı İslamiye ve Istılahatı
Fıkhiyye KAMUSUBilmen Basım ve Yayınevi : 5/399-405.
[46] Ömer Nasuhi Bilmen, Hukukı İslamiye ve Istılahatı
Fıkhiyye KAMUSUBilmen Basım ve Yayınevi : 5/405-406.
[47] Ömer Nasuhi Bilmen, Hukukı İslamiye ve Istılahatı
Fıkhiyye KAMUSUBilmen Basım ve Yayınevi : 5/407.
[48] Ömer Nasuhi Bilmen, Hukukı İslamiye ve Istılahatı
Fıkhiyye KAMUSUBilmen Basım ve Yayınevi : 5/408.