BEY'I
VE ŞİRAYE AİT OLUP BİR MUKADPİME İLE tKİ BÖLÜME AYRILMIŞTIR.
M U
K A D D İ M E BEY'İ VE ŞİRAYE MÜTEALLİK ISTILAHLAR :
BEYİ VE SİRA
HAKKINDAKİ UMUMÎ HÜKÜMLERİ MESELELELERİ HAVİDİR.
Bey'lın
Meşrutiyeti Ve Umumi Hükümleri :
Beyi'de Kabulün İcaba Muvafakatı ve Meclis-i Akdin
İttihadı :
Şarta
Mu Kar İn Olan Bey'ı Cer :
Satılmaları Caiz Olup Olmayan Şeyler:
Muhtelif
Mebi'lerin Satış Tarzları:
Bey'a
Sarahaten Zikredilmeksizin Dahil
Olup Olmayan Şeyler :
Bey'i
Aktedildlkten Sonra Bayi İle Müşterinin
Semende ve Mebi'de Tasarrufları:
Beyi
Aktedildikten Sonra Semenin Veya Mebi'in Artırılıp Eksiltilmesi
Mebi'in
Teslim Edileceği Mekan :
Mebi'i
Teslimin Meünet Ve Külfeti :
Mebi'in
Helakine Müterettib Hükümler :
Beyi'de
Cari Hıyarı Şarta Müteallik Hükümler:
Beyide
Hıyarı Vasfa Müteallik Hükümler :
Beyide Hıyarı
Nakde Müteallik Hükümler :
Beyide
Hıyarı Tayine Müteallik
Hükümler:
Beyide
Hıyarı Rü'yete Müteallik Hükümler :
Beyide
Hıyarı Ayba Müteallik Hükümler :
Hıyar-ı
Gabn ve Tagrire Müteallik Hükümler:
BEYİN
NEVİLERİNE, HÜKÜMLERİNE AİTTİR :
Bey'in Nevilerinin Hükümleri :
Bey'i
Sarfa Dair Bazi Meseleler :
Kar2a
= Borç Almaya Dair Baz! Meseleler:
Riban1n Hürmetindeki
Hükm I Şer'iyye :
İstisnaa Dair
Bazı Meseleler :
Müsaevme, Murabaha, Tevüye Ve Vazia Suretile Satişlar :
Bey'i Bilvefa
Hakkında Bazı Meseleler :
Meraların
Sevilerine Müteallik Hükümler
Şüf
anın Rüknü ve Esbabı Sübutiyesj :
Şüf'anın
Hikmet-I Teşriiyesi :
ICAREYE
AİT OLUP BİR MUKADDİME İLE İKİ BÖLÜME AYRILMIŞTIR
(MUKADDİME)
ICAREYE DAİR ISTILAHLAR ;
İCAREYE
DAİR UMUMİ HÜKÜMLERİ,
MESELELERİ
İcarenin Hükmü Ve Hikmeti Teşrîiyesi :
İcarenin
İnikadına, Sıhhatına, Nefazına ve Lüzumuna Ait Şartlar :
İcarelerin Butlanı
Ve Fesadı Hakkındaki
Meseleler
İcarelerin
Fesh Edilip Edilememesi :
Ücrete
= Bedeli İcareye Ait Meseleler :
İcarede
Ücretin Lüzumu Ve Ecirin Ücrete İstihkakı
:
Ecirin Ücreti
İstifa İçin Müstecerün Fihi Hapsedip Edememesi :
İcarelerim Müddetlerine Müteallik Meseleler :
(ÇARELERİN
ME'CUR İTİBAR İLE AKSAM VE AHKAMINA DAİRDİR :
Uruz
Kabilinden Olan Şeylerin İcaresine Müteallik Meseleler :
Hayvanatın
İcaresine Müteallik Meseleler :
İnsanların
İsticare Müteallik Meseleler :
Hukuki İslâmİyye ve
Istılâhafı ffk hiyye» unvanlı eserin işbu altıncı cildi muamelâtı hukukiyyeye
ait altı kitaptan müteşekkildir. Bu kitaplar, bu eserin on beşinci, on altıncı,
on yedinci, on sekizinci, on dokuzuncu, yirminci kitaplarını
teşkil etmektedir. Şöy!e
ki :
(15) nci
kitap, bey'İ ve
şiraye dair olup
bir mukaddime ile
iki bölüme
ayrılmıştır
(16) ncı kitap, şüfaya dairdir.
(17) nci kitap, icareye ait olup bir mukaddime iie
İki bölümden ibarettir.
(18) nci
kitap kefalete dair
olup bir mukaddime
ile iki bölümden müteşekkildir.
(19) ncu kitap, havale hakkında olup bîr mukaddime
İle iki bölümü havidir.
(20) nci
kitap vekâletlere dairdir.
Bu altıncı cildi
teşkil eden kitaplar, mecelte-İ ahkâm-ı adliyenin bu hu suslardaki maddelerini
kısmen aynen ve kısmen mealen havi olup daha bir çok mesaili ve kuyud ve şurutu
muhtevi bulunmuştur.
Bu kitaplarda bir
kısım mesailin hikmet-i teşriiyyesine işaret edilmiş bir takım hukuki meseleler
hakkındaki muhterem müctehitlerimizin yüksek ic-tihadiarı, nîkatı nazarları en
yüksek nazariyyatı hukuktyyeden olmak üzere kaydedilmiştir. Hak Taalâ
Hazretlerinden muvaffakiyetler niyaz eyleriz.[1]
1 - (Bey'i) :
Malı mala değişmektir ki, ya mün'akit veya gayri mün'akıt olur. Bcy'i ,gayri
mün'akit, bey'i batıl demektir. üçy'i mün'ukit du sahih, fâsid, nafiz, mevkuf
kısımlarına ayrılır. Bey'i nafiz de bcy'i lâzım ve gayr» lâzım kısınılarma
ayrılmıştır.
Bey'i mebi itîbarilc
du şu dürt kısma ayrılır. Boy't mutlak, bey'i sarf. bey'i mükayaza, bcy'i
selem. Nitekim bunlar sırasil'e izah edilecektir.
2 - (Rüknülbey'i) : Yani beyin
mahiyeti ki, malı
mala değişmekten ibarettir. Şu
kadar var ki, bu mübadeleye delâlet etmek hasebile satıştaki icah ve kabule ve
teatiye de«Rüknülbey'i« denilir.'
3- (Bayi) : Bir malı başkasına satan kimsedir.'
Bankasından qir mah satın alan şahsa da «Müşteri» denir. «Şirâ», «İştira» da satın
almaktan ibarettir.
-. - .
4- (Mutebayian)
: Bir mah satan ile alandır ki, bu ikisine «Âkidcyn» denir. Yaptıkları alım
satım muamelesine do &Mübayaa» denilir.
5 - (Mebi') :
Satılan şeydir. Yani : satışta taayyün eden bir ayindir ki, bey'iden asıl
maksut olan da budur. Çünkü întifa, ancak eyân ile ulur. Semen ise malların
mübadelesine vasıtadır. Bunun içindir ki bir insan me-
selâ : muayyen bir
kitabi yüz kuı .^a satsa u kitap, bu satış muamelesinde taayyün eder, onu
müşteriye veiü.jk lâzım gelir. Bunun semeni olan yüz kuruş ise taayyün etmoz,
her han^ bir yüz kuruş semen olarak verilebilir.
6 - (Bey'i
mün'akit) : în'ikad bulanbey'idîr ki,
hey'a mahsus İcab vu kabulün müteallikinde,
yani mebi' ile
semende esnri zahir
olacak veçhle birbirine irtibat
etmesile husule gelir.
Bu eserden inaksal da
satanın semene, satın alanın
da mebi'e malik olmalarından ibarettir.
7 - (Bey'İ gayri
mün'akit) : Kendisinde inikat Şartları tamamen vc»ya
kısmen bulunmamakla batıl ulan
bey'idir. Meselâ mecnunda
in'ikad şaftlarından olan
tasarruf ehliyeti bulunmadığından onun alım satımı mün'akit olmaz, batıl olur.
8 - (Bey'i sahih) ; Zâti ve vasfı itibarile meşrul olan bey'idir ki, buna «Bey'i Caiz»
de denir. Zaten meşruiyet, icab ile kabulün meşru surette birbirine
bağlanmasilu husule gelir. Vasfen meşruiyet de akitlerin nzalarile ve semenin m
al û m iy etile tahakkuk eder.
9 - (Bey'i fâsid)
: Esasen sahih olup vasfı itibaıilo sahih olmayan, yani : zaten mün'akit olup da bazı harici
vasıfları bakımından meşru' olmayan
bey'idir. Semenin gayri mütekavvim bir mal olması gibi.
10 - (Bey i Batıl) : Kendisinde in'ikad
şartları tamamen veya kısmen bulunmadığı t n.otle asla sahih olmayan bey'idir
ki, hiç bir hüküm ifade etmez. Lâşe t û
mütekavvim olmayan bir şeyi satmak gibi.
11 - (Bfc, i
mevkuf) : Başka şahsın hakkı taallûk edip nalız olması, o şalısın iznine mütevakkıf bulunan bey'idir. Bey.'i
fuzuli gibi, Fuzuli
ise başkasının hakkında bir ver'i izne dayanmaksızın tasarrufta bulunan
kimsedir.
12 - (Bey'î nafiz) : Başkasının hakkı taallûk etmeyen bey'idir ki, üzerine filhal
mülkiyyet terettüp eder.
Nefaz ise bir
şer'i tasarruf üzerine eserinin derhal terettüp
etmesidir. Binaenaleyh başkasının
hakkı taallûk etmeyen böyle mün'akit bir bey'i, hemen mülkiyyet ifade eder.
Yani : satan, semene, satın alan da satılan şeye hemen malik olur,
13 - (Bey'i lâz:ım) : Hıyarı şart, hıyarı rü'yet şibi hıyarattan
âri olan nafiz bey'idir ki, iki taraftan yalnız biri bunu feshedemez.
14 - (Bey'İ gayri lâzım) : Kendisinde hıyarattan
birisi bulunan nafiz bey'idir ki, yalnız; muhayyel olan
taraf, onu feshedebilir.
15 - (Hıyar)
: Muhayyerlik demektir ki, bir akdi tenfiz ile fesih arasında muhtar olmaktan
ibarettir. Kendisinde böyle muhayyerlik bulunan kimse yaptığı bir,
;;kdi diğer tarafın rızasına hacet
kalmaksızın bozabilir
Hıyar lâfzı esasen
ihtiyardan ismi masdar olup iki emrin hayırlısını talep, manasınadır. Bu
salâhiyeti haiz olan kimseye
«Muhayyer, menlehülhıyar»
denilir,
(16 - (Hıyar'ı şart) :
Akitlcrdcnbirinin veya her birinin akdi muayyen bir müddet içinde fesih veya
icazetle infaz edebilmek hususunda muhayyer olmasıdır.
Hıyarı şart, bey'i
icare, kısmet, kefalet, havale gibi feshi kabil olan lâzım akitlerde sahihtir.
Nikâh, talâk, ikrar, yemin, nezir gibi ki-bili fes-holmayan akidler de sahih
değildir. Vekâlet, vasiyet, hibe, vedia, â'-iyet gibi gayri lâzım akidlerde de
sahih değildir, rehinde mürtehin için h.'yarı şart da böyledir. Çünkü rehin,
mürtehin için lâzım değildir, dilerse bunu vahine iade edebilir.
17 - (Hıyarı vasıf) : Bir akitde vücude şart kılınan veya Örfen
meşrut bulunan mergub bir vasfın mevcut olmaması sebebile akitlerden biri için
sabit olan muhayyerliktir. Sağılır diye
satılan bir ineğin
sütten kesifmiş
olması gibi.
18 - (Hıyarı
nakîd) : Satılan bir şeyin semeni muayyen bir zamanda satana verilmek veya satın alacak
şahsa iade edilmek, semen satana verilmediği veya satın
alacağa iade edildiği takdirde satış
'muamelesi olmamak üzere yapılan pazarlıktan ileri gelen muhayyerliktir.
19 - (Hıyarı ta'yin) : Kiycmiyyaltan olan ve
pahaları ayrı ayrı boyan olunan iki
veya üç şeyden
dilediğini müşterinin almak
veya dilediğini bayi'invermek
üzere muhayyel olması demektir.
20 - (Hıyarı rü'yet) : Bir tjcy hakkında sürülmeden
yapılan bir aUid den dolayı âkitleden biri için görüldüğü zaman sabit ulan
muhayyerliktir. Meselâ : Bir malı görmeden satın alan
kimKcnin onu güldüğünde, yani, Onun satın alınmasındaki asıl maksadı
bildiren hal ve mahalline vâkıf olduğunda
muhayyer olmasıdır ki,
onu böyle görünce
dilerse kabul eder, dilerse red eyler.
21 - (Hıyarı ayb) : Bir şeyde mevcut olan bir kusurun badelakit
zuhurundan dolayı âkitlerden
biri için sabit
olan muhayyerliktir. Mutlak
surette saçılan bir malın zuhur eden kadim aybından dolayı müşteri için
-sabit olan muhayyerlik gibi.
22 - (Hıyarı tağrir) : Akitlerden birinin diğer taraftan
altlatılarak bir malı gabni fahiş ile satmasından veya satın almasından dolayı
satış muamelesini fesh hususunda muhayyer olmasıdır,
23 - (Bey'i hilvefai : Bir malı semenini red ettikte
geri vermek üzere bir kimseye şu kadar kuruşa satmaktır ki, satan o semeni
müşteriye reddedince müşteri de satın almış olduğu şeyi satana iade eder. Bu
muamele, müşterinin mebi' ile
intifa' etmesine nazaran
bey'i sahih hükmündedir. Ve iki tarafın bunu feshe muktedir olmasına nazaran da bey'i fâsid hük-
mündedir. Müşteri bu
vechle satın aldığı şeyi bankasına satamıyacağı ci hetle de bu, rehin
hükmündedir ve bu rehiniyyet ciheti galiptir.
Vefa, yapılan ahde,
verilen söze riayet etmek demektir. Bu bey'e «Beyi' bişr til'vefa» da denir.
24 - (Bey'i
Bilİstiğlâl) : Bir
kimsenin bir malı bizzat kendisi isticar etmek üzere
birisine vefaen satıvermesidir. ..leselâ : bir kimse hanesini bin liraya vefaen
satıp şehri on lira ücretle müşteriden isticar etse, bu, bir bey'i bilistiğlâl
muamelesi olmuş olur.
25 - (Bey'i mutlak) : Mutad veehle daima yapılan satış
muamelesidir, ki bir malı bir semen mukabilinde derhal satmakla vücuda gelir.
26 - (Bey'i
bat) : Bey'i kati demektir ki, bey'i
bilvefa ile bey'i bilistiğlâl' mukabilidir.
Hazan da «Bey'i bilhıyar» mukabili olarak kullanılır.
27 - (Bey'i
sarf) ; Nakdi nakde satmak, yani :
sikketi veya sikkesiz altını altma veya gümüşü gümüşe ve bil'akis gümüşü
altına ve altını gümüşe satmaktır
ki, buna «Akçe bozma*
denir.
Bir altını verip de
yüz kuruş gümüş para almak gibi. Sarf
kelimesi, lûgattu bozmak,
tahvil ve tağyir
etmek manasınadır. Bununla meşgul
olana sarraf ve sayrefi denir.
28 - (Bey'i mukayaza) :
Nakit kabilinden olmayan bir aynı diğer bir ayn ile, yani : altın ve gümüşten
başka birmalı, diğer bir mal ile mübadele etmektir ki. buna lisanımızda
(Tıranpa» denir. Bir kitabı diğer bir kitap ile değişmek gibi.
29 - (Bey'i selem) : Müecceli muaccele satmak,
yani : peşin para veya peşin verilen
başka bir mal ile veresiye bir mal satın almaktır.
Selem, lügatte takdim
manasınadır. Peşin para veya
mal veren müşteriye
«Sahi-büsseleir.» veya «.Rebüsselem» denir.
Veresiye mal verecek
olan satıcıya da MMüsiemün
ileyh* denir. Boylu
satın alman mala
«Müslemün fih» ve peşin verilen paraya ve mala da
<Jie'ssülmali selem» denir.
Seleme «Selef» de
denir. Maamafih selef tâbiri karzı hasen mânasında da müstameldir. Bu cihetle
selem tâbirinden eamdır ve Irak ehlinin lügatidir.
30 - (Bey'i
müsaveme) : Bir
kimsenin almış olduğu
malı kendisine kaça mal olduğunu
söylemeksizin bir bedel ile başkasına bitterazı satması-dır. Bir tacirin
elindeki bir malı kaç kuruşa almış olduğunu söylemeksizin başkasına şu kadar
kuruşa satması gibi. Satışlarda en ziyade cari olan budur.
31 - (Bey'i murabaha) : Bir kimsenin almış olduğu bir malı kendisine kaça
mal olduğunu söyliyerek ondan ziyade bir semen ile başkasına birriza
satmasıdır. Bir malı yüz kuruşa aldığını söyliyerek yüz on kuruşa satmak gibi
ki, on kuruş, kâr = rıbıh olmuş olur.
32 - (Eey'i teviiye) : Bir kimsenin almış olduğu bir malı
kendisine kaça mal olmuş ise onu süyliyerek tam o kadara satmasıdır. Yüz.
kuruşa aldığını söyliyerek yine yüz kuruşa satması gibi.
33 - (Bey'i vazia) : Bir kimsenin bir malı kendisine kaça mal
olduğunu söyliyerek ondan noksana satrriasıdır. Bir malı yüz kurusa almış
olduğunu .söyliyerek doksun kuruca .salması gibi.
34 - (İstisna') :
Lûgatla sanal ve ameli istemek manasınadır. İstılah-da. «Bir şeyi yapmak
üzere sanal ehlile mukavele akdetmektir ki, o şeyi yapana «Sam'» yaptırana
«Müstasni», yapılan geye-de «Masnu*» denir. Bir Ut-zi ile kumaşı vesair
levazımı terziden olmak üzere bir kal elbise
dikmesi için mukavele yapmak gibi.
İstisna', bir nevî
madumu satmak demektir. Fakat nâsın ihtiyacına meb-ni hilafı kıyas olarak caiz
görülmüştür.
35 - (Semen)
: Satılan şeyin bahası, bedelidir ki, zimmete taallûku sahih olur. Meselâ: Bir
kimse bir kitabı yüz kuruşu satın alsa bu yüz kuruş o kitabın semeni olur. Ve
bu, derhal verilmezse zimmete taalluk etmiş bir borç
olur.
36- (Semen-İ müsemma) : Satan ile alanın
akdi bey'i zamanında rıza larile ta'yin ve tesmiye etmiş oldukları bahadır ki,
satılan malın hakiki kıymetine müsavi olabileceği gibi ondan ziyade veya
noksan da olabilir.
37 - (Müsemmen)
: Semen mukabilinde satılmış veya semeni, bedeli tayin edilmiş olan şeydir.
38 - (Kıymet) : Bir
malın Um değeri, bahası demektir.
39 - (Kıyem)
: Çarşı ve pazarda misli bulunmayan, yahut bulunsa ti a fiyatça mütefavit olan
şeydir. Yazma kitaplar, masnu'
kublur, hayvanlar, karpuz ve
kavun gibi meyveler bu kabildendir. Cemi:
Kıyeıniyyallır.
40 - (Misli)
: Çarşı ve pazarda muteddün bih. yani:
bahanın ihtilâfım mucib bir lefavüt bulunmaksızın misli -
kendi gibisi bulunun şeydir. Kile. ile ölçülen terazi ile tartılan
şeyler, ceviz ve yumurta gibi udediyyatı nıüle-karibeden olan şeyler bu
kabildendir. Ancak başka bir cins ile karışmış, ulan mekilât misli değildir.
Vezni olan attın veya gümüşten yapılmış kaplarda misli olamaz.
Cemi :
mislıyyattır.
41 - (Mülk) : İnsanın ımtlik olduğu yani: kendisinde
ihtisas ve istiklâl veçhile tasarrufa
salâhiyetim* bulunduğu şuydu1.
Gerek ayandan ve gerek menafiden olsun. Meselâ. Bu- miktar
para bir mülk olduğu gibi bir menfaat de bir mülktür,
42 - (MaJ) :
İnsanın tabii kendisine mail olup da hacet vakti için iddi-har olunabilen,
yani. toplanıp saklanabilen şeydir ki. menkul ve gayri menkul, mütekuvvim
ve gayri mütekavvinı kısımlarına
ayrılır.
Lâşe gibi şeyler, tub-i
insanînin melyânına mahal olmadığından mal değildirler, menfaatler de iddihar
olunamıyaeakları cihetle Hanefiyyeye göre mal sayılamaz. Fakat Şâfiîlere göre
mal sayılır, teare ve gasp bahislerine müracaat!
43 - (Menkul) ; Bir mahalden diğer bir mahalle nakli mümkün
olan geydir ki, nakidlere, uruza, hayvanlara, kile ile Ölçülen ve tartılan
şeylere Şamildir.' Vakıl1
arsaların ve milli arazinin üzerindeki mülk binalar, ağaçlar ve asma çubukları
da menkul sayılır.
44 - (Gayri rtıenkul) : Akar denilen hane, dükkân, ai'sa misini başka
mahalo nakli mümkün olmıyan şeydir. Mülk arsa üzerindeki binalar, ağaçlar da o
arsaya tebcan gayri menkuldür.
Akar fıkıhta, gayri
menkul demektir. Nâs arasında ise kiraya verilip irad getiren şeylere denilir.
45- (Mali mütekavvim) : Şcr'an tenavül ve
intifai mubah şeydir. Ör-fen de muhrez ulun mal demektir. Binaenaleyh mali mütekavvim,
iki mânada müstameldir. Mütekavvim ise lûgatta zikıymel demektir.
Meselâ: besmele ile
kesilmiş bir. koyunun eti. şcr'an mubah olduğundan bir mütekavvim maldır.
Denizdeki balık, havadaki kus, ise gayri muhrez bulundukça gayri mütekavvim
olup bunlar avlanılmak, saydedilmek ile ıtıra?. olunduğu vakit birer mütekavvim
mal ulur.
İhraz, maliki olmayan
mubah bir şeyi meşru' surette c-Ie geçirmek manasınadır.
46 - (Nakit) : Altından ve gümüşten ibarettir.
Cemi: Nııkuklur. Allın ve gümüş, meşkûk utsun olmasın
semeniyyet için olduğundan nakildir. Bakır paralar, râyic oldukları vakit nakit
hükmündedirler. Kesada uğradıkları zaman da uruz. meta" kabilinden olarak
kıyemî bulunurlar.
47 - (Uruz : Arazın cemidir. Nukutdan, hayvanattan,
mekilât ile sair nıcvzunallan başka ulan kitap, meta, ve kumaş gibi peylerdir.
Uruz lûbiri, baza»
yaIn,-.h;ıyvan ve akar mukabili o;arak
kullanılır.
48 - (Mukadderat) keyl ile.
vezin iie. sayı ile veya zira' ile
lâyin ve takdir olunan şeylerdir ki, mekilâta. mevzunata adediyyat ile mez-ruata
şâmildir.
49 - (Keytİ) : Kile ile ölçülen şeydir. Buna
«Mekil» de denir. Cemileri: Keyîjyyul. mokilâttır. Htığday arpa gibi.
50 - (Vezni)
: Tartılan şeydir. Yag. bal, seker gibi. Buna «Mevzun» da denir. Cemileri
Ve/.niyyat, nıevzunntdır. Vezin, hem tartmak, hem de tartacak şey manasınadır.
Cemi, evzandır.
51- (Adedi)
: Sayılan şeydir. Cemi. Adadiyyattır. Buna «Madud» rla denir. Cemi: Madudaltır. Ceviz, yumurta, karpuz gibi.
52- (Adediyyatı müfekaribe) : Ahud.ve
efradı arasında kıymetçe mühim .tefavüt bulunmayan madudaldır ki hepsi de
misliyaltandır. Ceviz ve yumurta gibi,
53 -
(Adediyyatı mütefavite) : Ahad ve efradı arasında kıymetçe tefavüt bulunan
madudaldır ki, hepsi de kıyemiyattandır.
Karpuzlar kavunlar gibi.
54 - (Zeri') : Arsın ile ölçülen şeydir. Cemi; ZcriyyaUır. Buna «Mer-zu» da denir. Cemi:
MezruatLır. Bez, çuha, kuma.ş gibi.
55 - (Mahdud)
: Hadleri yani: sınırları kabili tayin olan akardır. Arsa, tarla gibi. Had: iki
şey arasında hail olan şeydir. Cemi: Hududdur.
56 - (Muşa)
; Şayi hisseleri ihtiva eden
müşterek şeydir. Meselâ: iki kimse
arasında msfiyet üzere müşterek olan bir mal bir muşadır. Başka bir tarif ile:
Müşterek bir maldaki nısıf, rubu, südüs gibi. Şayi hisselerden herhangi
biridir. Hisselerden her biri bu malın cüz'üne.yayılıp şâmil bulunmuştur.
57 - (Hissei
şayia) : Müşterek bir malın her cüz'üne sarî ve şâmil olan sehimdir. Hisse
senim, nasib'manasınadır: Cemi: hısastir.
58 - (Deyh).: istikraz, istihlâk, iştira,
kefalet gibi bir sebeple zimmet te, yani bir şahsın uhdesinde sabit olan
şeydir. Meselâ: borç alınan yüz ku* ruş, bir deyn olduğu gibi istihlâk edilen
herhangi bir vezni veya keyli de sahibine karşı müstehlikin zimmetinde sabit
bir deyndir.
Kezalik: Bir akdin
karşılığı olup meydanda mevcut olmayan şu kadar kuruş veya adediyyattan şu
kadar yumurta deyn olduğu gibi meydanda mevcut olan akçenin ve misliyyattan
bir şeyin, meselâ: Bir yığın buğdayın ifrazdan evvel muayyen bir miktarı da
deyn kabilindendir.
59- (Tecili deyn) : Borcun verilmesini muayyen bir vakte talik ve tehir etmektir. Böyle
olan borca «Deyni müeccel) denir. Mühletsiz, peşin olan borca «Deyni muaccel»
denir. Zaman-ı tediyesi hulul eden deyne de «Deyni hâl» denir.
Deynin cemi: Düyundur.
Ecel de muayyen vakit demektir.
60 - (Taksit) :
Borcu müteaddit ve muayyen
vakitlerde parça parça ödemektir. Cemi: Tekasittir.
61 - (Ayn) : Dışarıda mevcut, muayyen, müşehhas olan
şeydir. Cemi: Ayandır. Meselâ. Bir kitap, bir hane, bir at, meydanda mevcut
muayyen bir miktar akçe veya bir miktar buğday ve hane eşyası ayndir.
62 - (Cüzaf)-
: Götürü pazarlık, yani: Bir şeyi tartmaksızın ölçmeksi-zin tahmin ile
satıp almak demektir. Bir yığın buğdayı şu kadar kuruşa almak veya saymaksızın
gösterilen bir avuç para ile şu kadar buğdayı almak gibi. Buna «Mücazefe»
denir.
63 - (Gabn) :
Lügatte hud'a, aldatmak, bir
şeyin miktarım eksilmek mânasındadır. istilânda, iki kısma ayrılır. Biri, «Gabn-ı
fahişe» tir ki, uruz-da yirmide bir, hayvanatta onda bir, akarda beşte bir,
dirhemde kırkta bir veya daha ziyade aldanmaktır.
Meselâ: Bir hane
hakikî kıymeti bin lira olduğu halde bin iki yüz liraya veya daha ziyadeye
satılsa, veya yediyüz doksan beş liraya veya daha aşağı bir fiyetle alınsa bu muamelede fahiş bir gabn bulunmuş
olur.
Diğeri, «Gabn-ı yesir»
dir ki, gabn-ı fahişteki derecelerden noksan bir miktarda aldanmaktır. Meselâ:
Hakikî kıymeti bin kuruş olan bir hayvan bin elli kuruşa veya dokuz yüz elli
kuruşa satılıp alınsa bir gabn-ı yesir butunmuş olur. Böyle bir muamelede
aldanmış olan şahsa «Magbun» denir.
64 - (Tagrir) : Aldatmak demekür. Aldatana «Garr», aldanana
«Mağrur» denir. «Gurur» da bir kimsenin kendi kendine aldanmasıdır.
65 - flkale) : Lügatte ref1 ve iskat manasınadır. Istılahta
: bir akdi mahsustur ki «îkale ettim, kabul eyledim» gibi bir icap ve
kabul ile yapılır. Bununla bey'i ve icare gibi her hangi bir akid, ref ve izale
edilir
İkalei bey'i ise:
Sahih ve lâzım olan bir bey'i akdini fesh ve izale etmekten ibarettir. Söyle
ki: Satan «Ben bu satış muamelesini ikale ettim» deyip müşteri de «Kabul ettim»
dese aralarında bir ikale vücude gelmiş, satış muamelesi bozulmuş olur.
66 - (Sevm) : Taleb manasınadır. «Sevm-i şirâ» bir
kimsenin bir ma hm satılığa çıkarması, arzetmesi ve satılacak pahasını tayin
eylemesidir ki, Buna, «Sevmülbayi» denir. Bir malı şu kadar paha ile satın
almak istemek mânasına da gelir ki buna da «Sevmülmüşteri» denir.
«Sevm-i nazar» da satın
alınması istenilen bir malı görmek veya başkasına göstermek üzere satın alacak
kimsenin istemesi demektir. Böyle şirâ talebinde bulunana «Müsavim* bişşirâ»,
bakmak talebinde bulunan kimseye de «Müsavim- binnazar» denilir. Bunlara «Bayi
ve müşteri» denilmesi mecazdır.
67 - (Cins) : Lügatte eşyadan bir sınıf, bir kısım
demektir ki, «Nevi» den eamdır. Meselâ: Deve kısmı hayvanlardan bir cinstir.
Tüylü deve ise deve cinsinden bir nevidir. Fıkıhta ise cins. şâmil olduğu
efradı arasında garazca fahiş tefavüt olmayan şeydir, insan gibi ki bunun
nevileri erkekler ile kadınlardır. Bunların arasında ise fazla bir tevavüt
yoktur, insanlık mahiyetinde tamamen müşterektirler. Fakat insan, at, deve,
koyun vesair hayat sahibi mahlûklar ise aralarında garazca fahiş tefavüt bulunduğundan başka başka cinslerdir.
Mantıkta ise bunların hepsi bir cins sayılır. Her birisi ise zi hayat cinsinin
bir nevi bulunmuş olur.
68 - (Hakkı mürur) : Başkasının mülkünden bir kimsenin yalnız
geçmek hakkıdır. Bu, «Mücerred haklar» dandır, iskat ile sakit olur.
69 - (Hakkı şirb) : Umumî veya hususî bir ıhmaktan bir tarlayı,
bağı veya bahçeyi veya hayvanları sulamak için zamanı ve miktarı malûm muayyen
nasibtir.
70 - (Hakkı şefe) : Muhrez olmayan sulardan
herkesin haiz olduğu içebilmek hakkıdır.
71 - (Hakkı Mesil) : Bir hanenin veya başka bir mahallin, harice, yani: başkasının
mülküne suyu ve seli akmak ve damlalık hakkıdır. Bu da «Hukuku mücerrede»
dendir. Mesil, suyun aktığı, geçip gittiği yerdir. Tesbîl = akıtmak mânasında da kullanılır.
72- (Kadim) : Evvelini biiir kimse bulunmayan şeydir,
yani: fukaha-ca kadîm bir şeydir ki onun bulunduğu halin hilafını an
müşahedetin = görmek suretüe bilir kimse bulunmaz. Bir kadîm âmmeye muzır
olmadıkça bulunduğu hal üzere bırakılır. Netekim vakıflarda kadîm taamüle
riayet olunur.
73 - (Riba) : Lügatte mutlaka ziyade - demektir.
Istılahta. «Vezni veya keyli olan bir malı aynı cinsten miktarı ziyade bir
ı'vaza gayrî rrîukarin bir mal ile değişmektir. Veya cinsleri muhtelif olup
vezni keylî veya ziraî veya adedî olmak hususunda müttehit bulunan iki şeyden
birini diğeri mukabilinde veresiye olarak mübadele etmektir: Bu cihetle riba
«Ribai fazl ve ribai nesîe namile iki kısma ayrılır.
Meselâ, on yüzlük
altın, on bir yüzlük altın ile mübadele edilse ziyade olan bir altın, bir ı'vaz
mukabilinde olmadığından riba olmuş olur.
Kendisinde riba cari
olan mallara «Emvali ribeviye»
denilir; Buğday,
arpa, nukut gibi.
74 - (Ribai fazl) : Mevzunat veya mekilât
kabilinden olan şeyleri ken di cinsleriyle peşin olarak mütefazılan mübadele
etmektir. Bir dirhem gümüşü bir buçuk dirhem gümüş ile derhal değişmek gibi.
75- (Ribai nesîe) : Ya bir cinsten olan iki
şeyin birini diğeri mukabilinde veresiye alarak satmaktır. Veya başka başka
cinslerden olup vezni, keylî veya ziraî veya adedî olmak hususunda müttehit
bulunan iki şeyden birini diğeri mukabilinde veresiye olarak ^übadule etmektir
ki, miktarları müsavi de olsa yine caiz olmaz.
76- (Karz)
: Ödünç verilen ma! demektir. Bir
kimsenin nukut, mekilât gibi bir malım bilâhare mislini almak üzere bir şahsa
vermesine de karz ve ikraz denilir. Bu veçhile ödünç verene «Mukriz», ödünç
alana da «Müs-takriz» adı verilir, ödünç almaya «îktiraz» da denir. «Tekarüz»
de iki kimsenin birbirinden ödünç alması demektir. «Kiraz,
mükaraza» ise «Müzare be» manasınadır.
Bir Ödüne mukabilinde
alınan nemaya, ziyade miktara nbh, faiz
deni Ur. Faizsiz olarak verilen borca da «Karzı hasen» namı verilmiştir.
77 - (Ayne)
: Riba' muamelei ribeviyyedeki fazla miktar demektir. Bir kimsenin bir malı bir
şahsa bir bedel ile veresiye olarak satıp o malı o mecliste o şahıstan
obedelden noksan ile peşin olarak satın alması mânasına da gelir. [2]
İçindekiler: Bey'in
rükünleri, meşruiyeti ve umumî hükümleri, bey'de kabulün icaba muvafakati ve
meclisi akdin ittihadı. Şarta mukarin olan be-y'iler, bey'i ikaleye dair
hükümler. Bey'in şartları ve malûmiyet gibi vasıfları. Satılması caiz olup
olmayan şeyler. Muhtelif mebi'lerin satış tarzları. Sarahaten zikredilmcksizin
bey'a dahil olup olmayan şeyler. Semenin vasıfları ve halleri vâ'de ile satış
muamelesi. Bey'i aktedildikten sonra bayi ile müşterinin semende ve mebi'de
tasarrufları. Bcy'den sonra semenin veya rriebi'in artırılıp eksiltilmesi.
Mebi'in teslim ve tesellümü. Mebi'in hapsedi-Iebilmesi. Mebi'in teslim
edileceği mekân. Mebi'i teslim meûnet ve külfeti mebi'in helakine müterettib
hükümler, Scvmi şıra ve sevmi nazar, bey'de cari muhayyerlikler. [3]
78- (Bey'in rükünleri) : Bayi ve müşteriden,
mebi' ile semenden, icab ile kabulden ve teatiden ibarettir.
79 - (Bey'i) : Icab ve kabul ile veya teati ile
mün'akit olur şöyle ki bey'de «Icab ve
kabul» beldenin örf ve âdetinde İnşai bey' için kullanılan «Sattım, aldım, bey'
ettim, iştira ettim, temlik ettim, kabul ettim» gibi lâfz-lardır ki, bunlar ile pazarlık kesilir ve buna
lisanımızda «Hayırlaşmak» denilir.
Teatide mübadelei
filiyyeden ibarettir. Nitekim izah olunacaktır.
80 - : Bey'i
ve şirâ, icare, havale gibi akitlerde icab ve kabul için en ziyade mazi sigası
kullanılır ve bu yısadan geçmiş zamanı hikâye kastedilmez.
Meselâ: bir malı
satan. «Bu malımı sana bin kuruşa sattım veya temlik ettim» deyip, alan da
«Aldım, veya kabul ettim veya razı oldum» deseA satanın sözü, icab, alanın sözü
de kabul olup aralarında bey'i mün'akit olmuş, olur.
Bil'akis evvelâ alan:
«Şu malı bin kuruşa aldım veya iştira ettim» deyip mal sahibi de «Ben de
sattım veya verdini veya bey' ettim» dese alanın sözü, icab, mal sahibinin sözü
de kabul olmuş olur.
81 - :
«Satıyorum, alıyorum» gibi hale mahsus sigalarla bey'i mün'akit olur.
Kendilerinden zarnan-ı hâl kastedilen '«Safarim, alırım» gibi müzari' sigalarile de bey'i,
mün'akit olur. Fakat bunlar ile İstikbal kastedilirse bey'i, mün'akit olmaz.
Şöyle ki: Böyle hâl ile istikbale delâlet eden sığalar ile za-man-ı hâl
kastedildiğinde iki taraf ittifak ederse bey'i tam olmuş olur. Fakat ihtilâf
edince söz, hâl murâd edildiğini inkâr edenindir. Meğer ki hâi kastedildiğine
dair zahir bir delil bulunsun veya bu inkâr eden taraf, diğer tarafın teklifi
üzerine yeminden mükûl etsin. O takdirde hâl-'ınurâd edildi ği tahakkuk
eder.
82 - : «Alacağım, satacağım» .gibi mücerred vâdi mutazammın olan raüstakbel sigasile veya
«Satar mısın, alır mısın» gibi istifham sigasile bey'i mün'akit olmadığı gibi
«Sat, satın al» gibi emir sigasile de mün'akit olmaz. Fakat iktiza tarikile
hâle delâlet eden bir emir sigasile bey'i münakit olur.
Meselâ. Müşteri «Şu
malı bana şu kadar kuruşa sat» deyip bayi de «Sattım» dese bey'i münkati
olmaz. Amma bayi «Sattım» dedikten sonra müşteri de «Aldım» dese mün'akit olur.
Kezalik: Bayi «Bu malı
şu kadar kuruşa .al» deyip müşteri de aldım» dese yahut müşteri «Aldjm» deyip
bayi de «Al»,veya «Var hayırım gör» dese bey'i mün'akit olur. Çünkü bu makamda
«Al» veya «Var. hayırım gür» tâbirleri, «İşte sattım ab demektir.
83 - :
Bey'ide icab ve kabul, şifahen olduğu gibi mükâtebe ile de olabilir. Şöyle ki:
Bayi, mührünü veya imzasını havi, resim ve âdete muvafık yazdığı bir
mektupla: «Falan malımı şu kadar
kuruşu sana su LU m» deyip mürselünileyh de mektubu
afflığı mecliste'" okuyup veya okutup mealini anladıktan sonra ayni
mecliste şifahen kabul etse veya bir şey söylemeyip hemen muvafakat cevabı
yazıp bayie gönderse bey'i mün'akit olur.
84 - : Bey'i vekâlette olduğu gibi risaletle de'
aktedjlebilir. Şöyle ki. Bayi» bir
şahsa: «Ben falan malımı şu kadar kuruşa falan zata sattım git söyle» deyip o
şahıs ta giderek tebliğ eylediğinde o zât, o mecliste kabul etse bey'i mün'akit
olur.
85 - : Bey'i
dilsizin kitabetile olduğu gibi maruf işaretile de mün'akit olur. Dilsizin
bey'i, icare, hibe, nikâh gibi br akdi mahkemede takrir edecek olsa
hâkim, onun bu husustaki işaretini anlayamazsa
buna tercüman vasıtasile muttali olur. Tercümanın iki olması ihtiyata
muvafıktır.
86- : îcab
ve kabulden asıl maksat, iki tarafın nzasıdır. Rıza bir emri kalbî olduğundan
icab ve kabul buna delâlet eder. Binaenaleyh bu rızaya delâlet eden Teati =
Mübadelei fiiliye ile de
bey'i mün'akıt olur ki, bu bey'e «Bey'i betteati»
denilir. Dört misal.
(1) : Pazarlıksız ve Iâkırdısız olarak müşteri
akçeyi verip fırıncı da ona ekmeği verse her iki taraftan itiâ fiili tahakkuk
etmiş ve bey'i mün'akiL olmuş olur.
(2) :
Müşteri akçeyi verip karpuzu alsa, satıcı da görüp sussa yalnız bir
taraftan itâ fiili bulunmuş ve yine bey'i mün'akit olmuş olunur.
(3) : Müşteri, meselâ: Buğday almak için
satıcıya beş yüz kuruş verip ve «Şu buğdayı kaça satıyorsun» deyip o da
«Kilesini yüz kuruşa» demesi üzerine müşteri, sükût ettikten sonra buğdayı
istediğinde satıcı: «Yarın veririm»
dese ve bökece aralarında İcab ve kabul* bulunmayıp yalnız müşteri semeni
yermiş bulunsa yine bey'i mün'akit olur. Hattâ bilâhare buğdayın kilesi yüz
elli kuruşa çıksa veya yetmiş kuruşa düşse satıcı buğdayın kilesi yüz kuruşa
vermekten, müşteri de almaktan istinkâf edemez.
(4) : Müşteri, bir miktar etin «Şurasından bana şu kadar
kuruşluk kesip tartıver» deyip kasap da oradan kesip tartsa kasabın bu fili
ile de beyi mün'akit olur, artık bundan imtina edemezler.
87 - :
Teati,ile bey'i esab o'an kavle göre hem nefis şeylerde hem de hasis şeylerde
caizdir. Imami Kerhîye göre eşyai nefise hakkında teati ile bey'i mün'akit
olmaz.
(îmam Malik e göre de
Teati - Mutat ile bey'İ caizdir, imam Şafiinin erceh görülen bir kavline gö, e
ise teati ile bey'i mün'akit olmaz. Çünkü bir Hâdis-i Şerifde: {^]S jc *-'l^'1)
~ satış ancak iki tarafın rızalarından dolayı meşru olur» buyurulmuştur. Rıza
ise hafidir. Buna şifahen olan icab ve kabul delâlet eder, teati delâlet etmez,
teati takdirinde rıza inkâr edilirse ispatı kabil olamaz. îmam Âzam ile îmam
Ahmedin birer kavli de böyledir. Fakat îmam Malike ve onunla ayni kanaatta
bulunan zatlara göre ise bu gibi şeylerde karine kâfidir. Satıcı, semeni kabul
edip mebi'i müşteriye vermesi, onun rızasını göstermeğe kâfidir.
Eimme-i Selâseye göre
bey'i «Bu malı bana sat» bunu benden sâna al» gibi emir sigalarile de mi'n'akit
olur. Elmizanülkübrâ).
88: Bey'ide
kabule delâlet eden bir fiil de kabul sayılır.
Meselâ: Satıcının: «Bu
malımı yüz kuruşa sana sattım» demesi üzerine müşteri bir söz söylemiyerek
semeni satıcıya verip hemen o malı kabzetse bunun bu vechle kabzı kabul
makamına kaim olaıak bey'i tamam olmuş olur.
Bu meselede bir
taraftan icab bulunduğu için bu, teali kabilinden değildir.
89 - : Bey'i
aktedildikten sonra semenin değiştirilmesi veya artırılması veya eksiltilmesi
ile o mecliste veya başka bir mecliste tekrar pazarlık yapılacak olsa bu ikinci
akit muteber olur.
Meselâ bir malın bin
kuruşa pazarlığı kesildikten sonra şu kadar liraya veya bin yüz veya dokuz yüz
kuruşa tekrar pazarlığı yapılsa bu ikinci akit muteber olur.
Kezalik bir mal
hakkında peşin paraya pazarlık yapıldıktan sonra semeni müeccel olmak üzere
yeniden pazarlık yapılma ve bilâkis müe.ccj olmak üzere pazarlık kesUdikten
sonra peşin para ile olmak üzere tekrar pazarlık yapılsa evvelki akit bozulmuş,
ikinci akit muteber olmuş olur.
Fakat bir mal bir
kimseye meselâ Bin kuruşa satıldıktan sonra tekrar o kimseye bin kuruşa satılsa
ikinci akit muteber olmaz, birinci akit hali üzere kalır. Çünkü böyle yeniden
yapılan akitde bir faide mevcut değildir. [4]
90- : Alım
satım muamelesinin meşruiyeti, kitab ile, sünnet ile, ic-ma'i ümmet ile
sabittir. Nitekim Kur'anı mübinde: Hak Taalâ bey'i helâl, ribayı da haram
kılmıştır) buyurulmuştur.
Âyeti celüesi da alım
satımın meşruiyetini bildirmektedir. Bu âyeti kerimede buyurulmuş oluyor ki:
«Ey müminler!. Mallarınızı aranızda batıl yere yemeyiniz, meğer ki aranızda
rızadan husule gelmiş bir alım. satım olsun, - Bu suretle birbirinizin
mallarından istifade Edebilirsiniz. - Ve nefisle-riniz - birbirinizi
öldürmeyiniz. = birbirinizin hayatına, mabihilhayat olan servetine suikast
etmeyiniz. - Allah Taalâ sizlere rahimdir. Bu rahmetinden dolayıdır ki, sizin
için refah ve saadete vesile olacak şeyleri emrediyor. - Resuli Ekrem,
sallallâhü aleyhi vesellem efendimizden hangi kesbin = kazancın efdal, daha
hayırlı olduğu sorulmuş, Nebiyyi zişân Hazretleri de:buyurmuştur. Yani.
Kazancın en hayırbsı, insanın kendi ehle olan amelidir. Sanat ve hırfetidir.
Ve her bir mebrur -hiyleden. hıyanettenberi, iyiliğe mukarin olan satış
muamelesidir. «Tabe-ranî» bütün bunlar, bey'in meşruiyetini meriıduhiyetini
göstermektedir.
91 - : Bey'i
ve girâ'nın ehemmiyeti, lüzumu ictimaîyesi, hikmeti şer'i-yesi malûmdur. Malikî
Fukahasından Muhammed Hırşî «Muhtasarı Halil»' şerhinde diyor ki; (Bey'in meşruiyetindeki hikmet, başkasının
elindeki bir mala birriza kavuşmaktır. Bu suretle bir şeye malikiyet;
münazaaya, mu-kateleye, sirkate, hıyanete, hiyle ve benzerlerine sebebiyet
vermeksizin husule gelir: «Filhakika alım satım muamelesi, cemiyetlerin
ihtiyaçlarını giderir, intizamlarım korur, yükselmelerini temin eder. (Medhal:
212 nci sa hifeye de müracaat!)
92 - : Alım
satım muamelesi, esasen mubahtır. Fakat bazan vacib olur. Bir kimseye hayatını
kurtaracak bir şeyi satmak gibi. Bazan
da mendub oîur. Satılması
vadedilip satılmasında zarar bulunmıyan bir şeyi*satmak gibi. Bazan de mekruh
ve haram olur. Nitekim ileride izah olunacaktır.
93 - :
Ticaret muameleleri hakkında bir çok dinî tergibat vardır. Ezcümle bir hadisi
şerifde. Duyurulmuştur. Yani: Emin, doğru olan tacir, Peygamberler ile,
sıddıklar ile, şehitler iler, salih zatlar ile birlikte bulunur.
Fakat ticaretine hiyle
karıştıran, malının satılması için yalan söyleyen, yaîan yere yemin eden,
alınıp satılması caiz olup olmayan şeyleri bilmeyeu bir tacir de dinen büyük
bir mes'uliyet karşısında bulunmuş olur. Bunun içindir ki Ömer îbrolhatap
hazretleri: buyurmuştur. Yani: Din! hükümleri bilen, alınıp satılmalarının
dinen caiz olup olmadığına vâkıf bulunan kimselerden başkası bizim çarşı,
pazarımızda ss-tıcılık yapmasın. Binaenaleyh tacirler için bu hususta iktiza
eden şer'İ bilgilere sahip olmak bir vazifedir.
Alış veriş
muamelelerinde semahatte, âlicenabhkta bulunmak, bazan müsamaha göstermek de
bir meziyettir. Nitekim bir âyeti kerimede:-i iMij-i'aranızda fazl ve keremi
unutmayınız) Duyurulmuştur. Binaenaleyh bazan satanın, bazan da alanın bu fazl
ve ihsan, bu müsamaha umdesine riayet etmesi lâzım gelir. Hattâ Zahiriye
fukahasına göre tacirlerin yaptıkları alış verişler arasında fakirlere
gönüllerinden koptuğu miktarda birer sadaka vermeleri bir farzdır. «Ehnühallâ».
Bu sadakalar, alış veriş esnasında zuhuru melhuz olan bazı abes, zaid sözlerin
affına bir vesile olabilir. Bütün bunlar, islâm cemiyeti arasında, sadakatin,
uhuvvet ve mürüvvete riayetin lüzumuna birer nişanedir.
Yine Zahirîlere göre
bayi ile-müşteri üzerine farzdır ki, aktı bey'e âdil olmak üzere iki erkeği
veya bir erkek ile iki kadını işhad etsinler, İshad etmezlerse bey'i tam
olmakla beraber kendileri Allahü Taâlaya asî olmuş olurlar. Meğerki âdil şahid
ikamesine kadir olmasınlar, o halde bu farz sakıt olur.
Kezalik.: semeni
müeccel ise bu işhad ile beraber bunu yazdırmaları da her ikisine farz olur.
Yazdırmazlarsa âsi olurlar. Bey'i yine tamamdır. Kâtip bulamazlarsa bu fariza
kendilerinden saki t olur. (Elmühellâ) Zahiriler: âyetlerindeki emirlerin
vücubüne kail olmuşlardır. Diğer
müetehitlere göre ise bu emirler, nedb içindir. Binaenaleyh mubayaalarda işhad
ve kitabet, farz değil, mendub-dur. înkâr ihtimaline mani olacağından
müstahsendir, ihtiyata muvafıktır. [5]
94- :
Beyi'de kabulün icaba muvafakati lâzımdır. Bu muvafakat semenin cin inde, miktarında,
vasfında, müsemmende ve şartı hıyarda aranır. îkİ âkitten biri her ne ile neyi icab
ederse diğeri de - onu kabul edecek ise - o veçhile kabul etmek lâzım gelir.
Yoksa bunlara muhalefet ede mez, meselâ, semeni veya müsemmeni teb'iz, tefrik
veya tenkis etmeğe sa-lâhiyettar, olamaz. Çünkü safkayı tefrik etmek, yani,
vâki olan muhalefette bulunmak caiz değildir.
Binaenaleyh: «Şu malı
sana bin kuruşa sattım» deyip müşteri de o veçhile kabul etse o malı bin
kuruşa almış olur. Yoksa: «O malı veya onun yarısını beş yüz kuruşa aldım»
diyemez. Dese bununla bey'i mün'akit olmaz.
Kezalik: Bayi, «Şu İki
top kumaşı bin kuruşa sattım» deyüp müşteride öylece kabul etse o kumaşları bin
kuruşa almış olur. Fakat «Bunların bir topunu beş yüz kuruşa aldım» dese
bununla bey'i mün'akit olmaz. Çünkü bu surette safka tefrik edilmiş olur,
bayi'in maksadı hâsıl olmamış, kendisine zarar lâhik olmuş 'Olabilir.
95 - : Bir
kimse müstakiHen malik olduğu bir malım iki kimseye hitaben «Bunu ikinize şu
kadar kuruşa sattım» diye icabda bulunduğu halde bunlardan yalnız biri kabul
etfip diğeri kabul etmese bey'i münakit olmaz. Fakat her ikisi birden kabul
ederse mün'akit dur.
Bil'âkis ikj kimse
müştereken malik oldukları bir haneyi bir şahsa satmak için icabda
bulundukları halde o şahıs bunlardan yalnız birisinin hissesini kabul etmezse
bey'i mün'akit olmaz. Fakat her ikisinin hissesini 4e birden kabul etse
mün'akit olur.
: ^
96- : Bey'in
in'ikadında kabulün icabına zımnen muvafakati da kâfidir. Meselâ bayi: «Şu malı
sana bin kuruşa sattım» deyip müşteri de «Bin beş yüz kuruşa aldım» dese bey'i
bin kuruş üzerine mün'akit olur. Çünkü icab tarafındaki bin kuruşı kabul
tarafındaki bin beş yüz kuruş zımnında dahildir. Bu halde bayi, o ziyade
miktarı o mecliste kabul ederse bu ziyadeyi de müşterinin vermesi lâzım gelir.
Fakat bayi, bu ziyadeyi o mecliste kabul etmezse bu ziyade muteber olmaz. Bey'i
bin kuruş üzerine yapılmış olur.
Kezalik: müşteri «Şu
malı bin kuruşa aldım» deyip bayi de «sekiz yüz kuruşa verdim» dese bey'i sekiz
yüz kuruş üzerine mün'akit olup, iki yüz kuruşun tenzili lâzım gelir. Çünkü
tenzil, iskat olduğundan kabule tevakkuf etmez. Fakat sarahaten re^d. edilirse
bâtıl olur.
97 - : Bayi
ile müşteriden biri, müteaddit şeylerin bahalarını tafsil etse bile bir safka
ile, yani: toptan olarak bir icab ile icabda bulunmuş olunca diğeri de o
veehle kabul ed>rek semenin tamamile mebi'in tamamını alabilir. Yoksa
safkayı tefrik ederek o şeylerden dilediğini zikrolunan ba-hasile kabul edemez.
Meselâ, bayi «Şu iki
haneyi On bin kuruşa sattım, bu hane altı bin kuruşa, şu hane de dört bin
kuruşadır» veya «Her biri beş bin kuruşadır» de3e müşteri.bunların ikisini
dilerse on bin kuruşa alır, Yoksa bunlardan birini söylenilen bahasile alamaz.
Kezalik: müşteri: cŞu
iki haneyi her birinin pahası beş bin kuruş olmak üzere on bin kuruşa satın
aldım» deyip bayi de «birini beş bin kuruşa sattım» dese bey'i mün'akit olmaz.
Görülüyor ki, bu
misallerde semen, tafsil edilmiş ise de icabda tekerrür bulunmadığı cihetle
safka tekerrür etmeyip müttehit bulunmuştur. Böyle safkai vahidenin tefriki
ise iki taraftan birine muzir olacağında:, caiz değildir.
.
Bu meselet İmamı azama
göredir, İmameyne göre mücerred semenin tafsil edilmesile bey'i tekerrür eder,
aşağıdaki mesele hükmünde bulunur. Mecellede İmamı âzamin kavli kabul
edilmiştir.
98 - : Mütebayiandan biri müteaddit şeylerin bahalarını tafsil veya başka başka bey'i
icab ettiği surette safka taaddüt etmiş olacağından diğeri dilediğini tesmiye
edilen semenile kabul etse bunjın
hakkında bey'i mün'akit olup kabul ^rnediği şey hakkındaki icab, bâtıl
olur.
Meselâ: Bayi, iki
hanenin bahalarım tafsil ve tayin ile beraber sattım sözünü de tekrar ederek.
«Bu haneyi bin liraya sattım, şu haneyi de bin beş yüz liraya sattım» dese
müşteri bunlardan birini muayyen olan paha-sile kabul edebilir.
99 - : Bey'i
meclisine gelince bu, pazarlık için toplanılan mahaldir ki bunun hakikaten veya
hükmen müttehid olması, yani: icab ile kabulün ayni mecliste yapılması
lâzımdır.
Meselâ: Bayi, bir
dükkân içinde «Şu malı şu kadar kuruşa sattım» de yince müşterinin de o malı
alacak ise orada kabul etmesi lâzım gelir. Bu halde meclis, hakikaten müttehit
olmuş olur.
Bir satış muamelesi
için mektup veya resul gönderildiği takdirde de kendisine mektup yazılan veya
resul gönderilen kimsenin mektubu alıp mealine muttali olduğu veya resulün
icabı tebliğ ettiği mecliste kabul etmesi lâzım gelir. Bu halde de meclis,
hükmen müttehit bulunmuş olur.
100 - : Bayi
ile müşteriden her biri icabdan sonra bey'i meclisinin sonuna kadar
muhayyerdir. Meselâ: bayi, diterse icabında sebat eder, bu dilerse daha kabul
bulunmadan icabından rücû eder. Müşteri de dilerse icabı o mecliste kabul eder,
dilerse kabul etmeyip red eder.
Şöyle ki: Satan ile
alandan biri satıg meclisinde: «Bu malı şu kadar kuruşa sattım» yahut «Aldım»
diye bey'i icab eylese diğeri de derekab «Aldım» veya «Sattım» demeyip de bir
müddet arası geçtikten sonra yine o mecliste kabul etse bey*i mün'akit olur. Velevki
o mecliste icab İle kabulün arası hayli uzamış olsun, zarar vermez. Elverir ki
icabına münafi bir şey bulunmuş, olmasın. İki tarafın böyle muhayyer olmasına
«Hıyarı kabul» ve «Hıyarı meclis» denir.
«(tınam Şafiîye gpre
icabı derhal kabul şartır, bu kabul meclisin sonuna kadar uzanmaz. Şu kadar
vr.r ki imam Şafiî ile İmam Ahmede göre bayi ile n üşteriden her biri icab ve
kabulden sonra meclis henüz dağılmadan
bu satış muamelesini
dilerse feshedebilir, muhayyerdir. Bu veçhile her birisi için hıyarı meclis
vardır. Hangisi o mecliste kabul etse diğerinin yine o mecİisirt nihayetine
kadar muhayyerliği devam eder. Muhayyerliğini istimal etmeden meclis nihayet
bulunca bey'i lâzım olmuş olur. Şafiilere göre akitler, hıyarı meclisin
ademini şart koşsalar bey'i bâtıl olur. Çünkü bir şarttır ki bunu Sari-i Hakim:
(i>--f U jlU jLJı) hadisi şerifile isbat etmiştir. Bu, akdin muktezası olan
bir şarttır. Hanbelilere göre de .âkitlerden her birisi için hıyarı meclis
sabit olur. Velevki bunu gart etmesinler. Mubayaa meclisi devam ettikçe bey'i
imza veya feshedebilirler. Maamafih bunlar akidden evvel bu hıyarın ademini
şart veya akitten sonra bu hıyarı iskat edebilirler. Akitlerin meclisten
dağılmalarile veya birinin vefatile bu hıyar
sakıt olur.)
(Malikilere gpre asla
hjyarî meclis yoktur. Çünkü ehli Medinenin ameli bunun hilafı üzerinedir.
Hadisi şerif ise haberi ahad kabilinden olduğu cihetle zannîdir veya eşhebden
rivayet edildiğine göre mensuhtur. Ehli Medinenin bu ameli ise tevatün
hükmünde bulunmakla haberi ahad üzerine mukaddemdir.) Hanefilere göre de
akitler için hıyarı meclis yoktur. Meğer ki âkit esnasında şart edilsin. Şart
edilmeksizin icab ve kabul bulunursa bey'i lâzım olur. Hadisi şerif ise hıyarı
meclisin şart edildiğine nazarandır. Kitabülüm, Elmizanülkübra, Keşşafülkına.
Elmezahibülarbaa, Hâgiyei Düsukî.
101 - :
İcabdan sonra henüz kabul bulunmadan bayi ile müşteriden biri tarafından ıraza
delâlet eder bir kavi veya bir fiil bulunsa icab bâtıl olur, artık kabule mahal
kalmaz.
Meselâ: Satan ile alandan
biri sattım veya aldım dedikten sonra daha kabul bulunmadan ikisinden biri
başka bir işle yahut başka bir bahis ve müzakere ile meşgul olsa veya mebi'
tegayyür etse veya bayi ile müşteriden biri vefat etse veya icab tekrar edilse
veya satan semenin tamamım müşteriye bağışlasa icab bâtıl olur, ondan sonra
kabul^ ile bey'i mün'akit olmaz.
Vakıa icabdan sonra
müşteri için bir temellük, hakkı sabit olur, Bayi, icabından rücû edince bu
temellük hakkını ibtal etmiş olmaz mı? diye hatıra bir sual gelir. Buna
cevaben denilir ki: Bu mebi'de müşterinin hakkı temellükü var ise bayiin de
hakkı mülkü vardır. Hakkı mülk ise hakkı temellükten daha kuvvetlidir. Artık
temellük hakkı, hakikati mülke muarız olamaz.
Semenin tamamını
bayiin müşteriye bağışlaması ise nefyi semen ile olan bey'i gibi olur ki,
bununla bey'in rüknünde halel bulunmuş olacağından icab bâtıl olur. Meselâ:
Bayi, «Şu malı sana bin kuruşa sattım» deyip daha müşteri kabul etmeden «Bu bin
kuruşu sana hibe ettim» dese icabdan rücû etmiş olur, artık kabule mahal
kalmaz. Hulâsa, Dürerül'hükkâm.
102 - :
Bilmuvacehe = yüz yüze vuku bulan icabdan rücuûn sıhhati, diğer tarafın bu
rücuu işitmesile meşruttur. Eğer rücuu işitmeksizin kabul ederse rücuun hükmü
olmaz, kabul, muteber, ve bey'i mün'akit olur.
Fakat bir kimse
kitabetle veya risaletle vukubulan icabından kendisine mektup yazdığı veya
resul gönderdiği saham kabulünden evvel rücû ederse sahih olur, o şahıs bu
rücû'u gerek bilsin ve gerek bilmesin müsavidir. Hin-diyye Abdülhalim.
fetavası.
103 - : Bayi ile müşteri akit esnasında
birbirini görmekte oldukları halde
birbirinden uzakça bulunsalar bu hâl, meclisin ittihadına münafi olmaz. Meğerki biribirinden icab ve kabulde iştibah
edecek derecede uzak bulunsunlar, (Bezzaziyye. mecmaurenhür.)
104- : îki.
taraf piyade veya süvari veya İkisi bir hayvana veya bir arabaya râkib olarak
icab ve kabulde bulunsalar bakılır. Eğer kabul icaba muttasıl, hemen icabın
akabinde vâki olmuş ise bey'i mün'akit olur. Fakat kabri icabdan biraz sonra
vaki olmuş olursa bey'i mün'akit olmaz, meclis değişmiş olur.
Nitekim durdukları tir
yerde icab vaki olup da badehu ikisi veya birisi yürüdükten sonra kabulde
bulunsa bey'i yine mün'akit olmaz.
Amma iki taraf
yürümekte olan bir vapurda veya bir şimendüfer vagonunda otururken icab ve
kabulde bulunsalar bir oda İçinde oturarak yapılan icab ve kabul gibi olur.
Bununla meclis tebeddül etmiş sayılmaz. Çünkü vapur ile şimendüferin
yürüyüşleri bunlara izafe edilmez. Bunlar onları durdurmaya muktedir
değildirler. Tayyare de bu hükümde olmak lâzım gelir.
105 - :
Ayakta bulunan kimse icabdan sonra oturup badehu kabulde bulunsa bununla meclis
değilmiş olmaz.
Kezalik: bir kimse
icabda bulunduktan sonra diğeri elindeki lokmayı yedikten veya elindeki bu
bardağından suyu içtikten sonra kabulde bulunsa yine meclisin birliği bozulmuş
olmaz,
Kezalik. Mütebayiandan
biri icabdan sonra oturduğu yerde uyuşa da badehu kabulde bulunsa bey'i
mün'akit olur. Bununla meclis dağılmış sayılmaz. Amma icabdan sonra yan üstü
yatıp uyuşa ondan sonraki kabulü muteber olmaz. Bu, icabdan i'raza delâlet
etmiş olur. Mecelle şerhi Dü-rerül'hükkâm.
. «(Hanbelilere £jre
de icab ile kabul arasında tehir bulunsa bakılır. Eğer bayi ile müşteri ayni
mecliste bulunub mukaddem olan icabı veya kabulü Örf en katedecek bir şey ili;
meşgul bulunmuş olmazlarsa o mukaddem icab veya kabul ssMh olarak kalır,
lağvolmaz. Çünkü haleti meclis, haleti akit gibidir. Yani: meclisin vahdeti,
akdin vahdeti mesabesindedir. Keşşafülkuıa')»
(Zahirilere fiöıre mübaya meclisi devam
ettikçe bayi ile müşteri arasında bey'i sahih eoediyyen mün'akit olmuş olmaz.
Velevki bayi semeni, müşteri mebi'i kabzetmiş olsun. Meclisden bizzat
ayrılmadıkça her biri bey'i ibtal edebilir. Velevki c mecliste bir çok zaman
birlikte kalsınlar ancak bunlardan biri diğerine «Bey'i imza ile iptal
şıklarından birini ihtiyar eti deyip öteki de «Bey'i imza ettim» derse bey!i
tamam olmuş olur. Onu fes-hedemezler. Meğerki mebi'in bir ayıbı zuhur etsin.
Elmuheîlâ). [6]
106- :
Bey'ds şartı taliki caiz değildir. Binaenaleyh bir kimse meselâ: «Falan işim
yoluna girerse bu hanemi sana sattım» deyip müşteri de kabul etse bu satış
sahih olmaz. Velevki o kimsenin işi bil âhara yoluna girecek olsun. Çünkü bey'i
şarta taliki sahih olmayan tasarruflardandır.
Fakat bey'de .jartı
takyidi cari olabilir ve bu şart, aşağıdaki meselelerde görüleceği üzere caiz,
lagv ye müfsid olmak üzere üç kısma ayrılır. Birinci kısımda hem bey'i, hem de
şart, muteberdir, tkinci kısımda bey'i sa-hihdir, şart muteber değildir. Üçüncü
kısımda bey'i de şart da muteber değildir.
107 - : Akdi
bey'in muktezasından olan, yani: akit esnasında söylenmese bile nefsi akit
kendisini icab eden bir şartla bey'i, sahih ve şart, muteberdir. Meselâ: Bayi
semeni kabzedinceye kadar mebi'i elinde hapsetmek şartile satıp müşteri de
kabul etse bey'i caiz olup bu şarta riayet edilmesi lâzım gelir. Çünkü bu
şart, bey'e zarar vermez. Zaten bey'in muktezaaı-m beyandan ibarettir. Zira
peşin satışlarda satan semeni almadıkça mebi'i müşteriye teslim etmez.
108 - :
Akdin muktezasını teyit eden şart üe bey'i sahih ve şart muteberdir. Meselâ:
falan şeyi terhin etmek veya şu kimseyi kefil vermek şartile bir şeyi satmak
sahih ve bu şart muteberdir. Binaenaleyh o muayyen şeyin rehin verilmesi ve o
kimsenin daha beyi' meclisi dağılmadan bu kefaleti kabul etmesi lâzımdır.
Maamafih bu şartlara riayet etmesi için müşteriye cebir edilemez. Belki müşteri
bu şartlara riayet etmezse bayi, bey'i feshedebilir. Çünkü bu 3 ar t1 ar, akdin
muktezası olan semeni teslimi teyid ve telcid eder, Müşteri semeni derhal
teslim eder veya rehnin kıymetini terhin ederse bayi artık terhin şartile
yaptığı hey'i feshedemez. Çünkü rehinden maksat, ayn değil, kıymettir. Bununla
bayiin maksadı hâsü olmuş olur.
Satış muamelesini
şahitlerin huzurunda yapmak, semeni
falan şahsa vermek veya semeni almak için bay i1 i başka bir kimse
üzerine havale etmek şartlarite yapılan bir bey'i *de sahih ve şart,
muteberdir. , i 109 - : Mütearef,
yani: beldenin örf ve âdetinde cari olan bîr şart ile bey'i sahih ve şart
muteberdir.
Meselâ: Kürkü
kaplamak, kilidi yerine mıhlamak, yırtık elbiseyi yamamak veya ağaç üzerinde
bulunup da bazısı yenilmeğe elverişli ve bazısı da henüz elverişli olmayan
meyveyi tamamen erişinceye kadar ağaç üzerinde kalmak şartüe satmak sahih olup
bu şarta satanın riayet etmesi lazım gelir.
110 - :
Hıyarı §art, hıyarı ayıb, hıyarı nakit, hıyarı gabn ve tağrir ve semeni muayyen
bir müddetle tecil gibi roeSru olan şartlar ile yapılan bey'i-de sahih ve §art,
muteberdir.
Akit bey'in
muktezasından olmayan ve eıuktezayı akdi teyid etmeyen ve mütearef olmayıp
âkitlerden birine veya menuük gibi nef'a müstehık olan bir mebi'e faydası
bulunan bir şart ile bey'i ise sahih, bu şart lâğvdır
Meselâ: bir hayvanı
başkasına satmamak veya bu beldede satmayip başka beldede satmak Veya hibe
etmemek veya mer'aya salıvermek veya binmemek şartüe satmak sahihtir. Bu şart
ise lâğvdır.
Mebi'i muayyen bir
kimseye satmamak meşrut olursa İmamı Âzam ile İmam Muhammede göre bey'i fâsid
olur.
111- : Akdi
bey'in muktezasından olmayan ve muktazayi akdi teyid de etmeyen ve mütearef ve
meşru bulunmayan, fakat âkitlerden birine fay-dau bir şarta mukarin Olan bey'i
fâsiddir. Bu bey'iler haddizâtinde niza'a müeddi olacağı cihetle caiz
görülmemiştir. Bu gibi şartlar, aktı ifsad eder.
Mesela: Müşteri bayie
ödünç vermek veya malûm bir şeyi bağışlamak veya satmak veya kiraya vermek veya
bayi'i oluncaya kadar içinde oturtturmak şartüe bir hane satın alsa veya bir
kimse hanesini ölünceye kadar kendisini görüp gözetmek gartile bir şahsa satsa
bey'i fâsid olur.
Kezalik. bir kadın
kendisini veya kızım tezevvüc etmek şartile hanesini bîr şahsa satsa veya bri
kadın kendisini boşamamak şartile bir malını kocasına satsa bey'i fâsid1 olur.
Kezalik Müşteri ağaç
üzerinde bulunan meyveyi toplatması bayi üzerine olmak -şartile satın alsa
bey'i fasid o^r.
Kezalik: Bayi, mebi'i
bir aya kadar müşteriye teslim etmemek şartile satsa bey'i fâsid olur.
Kezalik: Bir hayvanı
gebe olmak, şartile almak da sahih değildir. Çünkü bu şartjn vücudunda garer
vardır. Yani: Bunun âkibeti kapalıdır. Bilinmiş değildir.
112 - : Bayi ile müşteri akit tamam olduktan sonra ona bir
fâsid şartı ilhak etseler bu şart müftabih olan kavle göre asıl akde iltihak
etmez. Binaenaleyh akit de fâsid olmaz.
Bilâkis akitten
mukaddem iki taraf bir şart dermiyen edip badehu şartı zikretmeksizin akitte
bulunsalar bakılır: Eğer akdi. o şarta bina eylediklerinde ittifak ederlerse
akit, o şart ile meşrut olur, ittifak edemezlerse meşrut olmaz. Hindiyye,
Bedayi, Mecelle. Dürerül'hükkâm.
«(Maltkilere görş
bey'ideki bu kabil şartla? şu üç kısma ayrılır:
(1) : Şartlar da bey'iler de bâtıl olur. Müşteriyi
mebi'de tasarruftan, meselâ: Onu başkasına satmaktan men şartile olan bey'i
gibi.
(2) :
Şartlar da beyciler de caiz olur. Bayün içinde bir ay veya bir sene gibi az
bir müddet oturmak şartile hanesini satması gibi.
(3) :
Şartlar batıl olduğu halde onlara mukarin olan bey'iler caiz olur. Bir kimsenin
memlûkünü ne vakit azâd ederse ve iâhsı kendisine ait olmak şartüe satması gibi
bu şart, batıl olduğu halde bu satış muamelesi sahihtir.
îbn-i Ebi Şübrümeye
göre şartlar da bey'iler de caizdir. Ib'ni Ebi Ley-lâya göre şartlar batıl,
bey'iler caizdir, imam Ahmede göre bir şarta mukarin olan bey'i caizdir, iki
şarta mukarin olan ise caiz değildir.
Fukahayi kiramın bu
babtaki ihtilâf), istinat ettikleri delillerin teney-' vüünden, ve umumiyet ve
hususiyetinden neşet etmiştir. Btdayetülmüctehit)».. [7]
113 - : Bayi ile müşteri, lâzım ve nafiz olarak akdettikleri
bir bey'i kendi rizalarile ikale edebilirler. Mevkuf, olan bey'i ile gayri
lâzım bulunan bir bey'ideki fesih ise ikale değildir.
Bey'i gibi ikale de
icab ve kabul ile olur. Maamafih ikale emir sigasi-1 le de m un'akit olabilir.
Meselâ: Akitlerden
biri «Bey'i ikale veya feshettim» deyip diğeri de kabul etse veya biri «Bey'i
ikale et veya feshet» deyip diğeri de- «Ettim» veya «Pekâlâ» veya «Öyle ise
paramı ver» dese ikale sahih, yani: bey'
muamelesi münfesih olur.
114 - : İkale, icap ve kabul makamlarına kaim olan teati
ile veya bir taraftan kabul, diğer taraftan fiil ile de sahih olur.
Meselâ: Müşteri,
mebi'de kadîm bir ayıp gördüğünü beyan ile onu bayie red, bayi de onu rızasile
kabul ederek semeni müşteriye iade etse aralarında iki bedelin teatisi
suretile bir ikale vücude gelmiş olur.
Kezalik. Müşteri
aldığı şeyin pahalı olduğundan bahisle ikalesini istediğinde bayi, semeni red
ile mebi'i geri alsa ikale tahakkuk etmiş. olur.
115 - :
Bey'i gibi ikalede de meclisin ittihadı lâzımdır. Yani: icab veya itâ ile
kabul ayni mecliste bulunmalıdır. Yoksa âkitlerden biri «Bey'i ikale ettim»
deyip de veya bedeli diğerine red edip de diğeri o mecliste ka bul etmeden
meclis bozulsa veya iki taraftan birinden itiraza delâlet eden bir şey sâdır
olsa bilâhara diğerinin kabulü ile ikale vücuda gelmiş olmaz. Nitekim' müşteri
satın aldığı bir malı ikale için bayi'in hanesine götürüp onu bulamamakla
hanesinde bıraksa, bayi de bilâhare gelip o malı istimal etse bununla ikale
mün'akit olmuş olmaz. Çünkü mecliste ittihat bulunmamıştır*.
ikale zamanında
müşterinin elinde mebi'in kaim ve mevcut, yani: hükmen ve hakikaten gayri halik
bulunması, ikalenin sıhhatinde jart-tır. Binaenaleyh ikale zamanında mebi'
telef olmuş veya kaybolup teslimi gayri mümkün bulunmuş olsa veya mebi, ismi
değişecek tarzda tegayyür etmiş bulunsa ikale sahih olmaz.
Kezalik: Ikaleden
sonra henüz iade edilmeden mebi', müşterinin elinde telef olsa veya elinden
firar etse ikale bâtıl olur.
117 - :
Mebi'de hâsıl olan gayri mütevellid ziyadei muttasıla veya mü-tevellid olan
ziyadeimunfasılâ ikalenin sıhhatine
mânidir. Satılmış kumaşın
boyanması, arsanın üzerinde bina yapılması, hayvanın doğurması, veya ağacın
meyve vermesi gibi.
İkale, sabık halin
iadesile olur. Böyle ziyade husulünde ise sabık hâli iade kabil değildir.
Velevki ziyadei munfasıla telef olmuş olsun.
Çünkü bu ziyade
müşterinin mülkünde hâsıl olmuş olduğundan bayi, ona ikale ile müstehık olamaz.
Kendisinde böyle bir ziyadelik vücude gelmiş olan bir mebi'in ise artık hali
sabıkı zail olmuş olacağından o veçhile iadesi müteazzir bulunmuştur, iki
taraf isterse" doğrudan doğruya bir satış mua-mleesi yapabilirler.
118 - :
îkale* zamanında akitlerin berhayat olmaları şart değildir. Vârisleri veya
vasileri tarafından da ikale yapılabilir. Şu kadar var ki bir vasinin
ikalesinde çocuk için veya tereke için bir fayda bulunmak lâzımdır.
Binaenaleyh bir vasi,
kıymetinden fazlaya satmış olduğu bir şey hakkında ikale yapamaz. Çünkü bunda
fayda değil, zarar vardır.
119 - :
Mebi' kısmen telef olsa mütebakisinde ikale caiz olur. Meselâ: Bayi, yetişmiş
olan ekinle beraber mülkü olan tarlasını satıp
da müşteri ekini
biçtiğinden sonra ikalede bulunsalar, tarla hakkında semenden hissesile ikale
sahih olur. Bu hissenin semeni evvelce tayin edilmemiş ise ikale zamanında
ehlivukuf tarafından tâyin edilir..
120 - :
Semenin ikaleden evvel veya ikaleden sonra kabzdan evvel kısmen veya tamamen
telef olması ikalenin sıhhatine mani değildir. Çünkü mubayaada- asıl olan
mebi'dir, semen ise bir mübadele vasıtasıdır.
121 - :
ikalede hıyarı şart, hıyarı ayıb caridir.
Binaenaleyh mebi1,
müşterinin yanında ayıblanmış veya bayi bu ayıbı bilmeksizin ikalede bulunmuş
olursa bu ayıba muttali olunca muhayyer olur. Dilerse ikaleyi reddeder, dilerse
kabul eder. Noksanı ayıbla müşteriye rücû edemez. İkalenin de mebi' gibi şarta
taliki caiz değildir.
Meselâ, müşteri «Ben
bu malı pahalıya aldım, ikale edelim» deyip bayi <*e «Eğer sen onu pahalıya
aldın ise ikaleyi kabul ettim» dese bununla ikale vücuda gelmiş olmaz.
122- : Ikalelerin
şöylece üç hükmü vardır:
(1). îkale,
imamı Azama göre bayi ile müşteri hakkında - akdin mu ceblerinde, yani mebi'in
taayyünü ve semenin cinsi, miktarı, vasfı gibi nefsi akit ile sabit olan
hususlarda - fesihtir. Binaenaleyh bir satış muamelesinde semen kabzedildikten
sonra ikale yapılsa mebi'in aynını bayi'e semenin de mevcut ise aynini,
değilse tam mislini müşteriye red etmek lâzım gelir, ikale de semenin
artırılması şart edilse de ona itibar olunmaz.
(2). İkalede
akdin - mucebelerinden olmayan, yani. akit sebebile sabit olmayıp icab ve
kabulden başka bir şey ile sabit olan şeyler hususunda akitler hakkında'yeni
bir satış muamelesi itibar olunur.
Binaenaleyh, bir şahsa
olan müeccel borcuna mukabil daha ecel hulul etmeden bir malını satsa da ba'dehu
onunla ikalede bulunsa ecel avdet etmez. Semen ittihaz edilen borç parayı
medyun olan bayiin dâin olan müş teriye peşin olarak vermesi lâzım gelir. Çünkü
bu ikale ile müşteri, mebi'i bayi'ine yeniden satmış sayılır.
(3). İkale,
meb'i kabzedildikten sonra yapılınca bazı meselelerde üçüncü bir şahsa nazaran
yeni bir bey'i hükmünde bulunur.
Meselâ: ikale adlen
bir akarı şüfedarı olan kimse bişşüfa talep edebilir. Bayi bu malı yeniden
satın almış gibi olacağından §üfadare bu talep hakkı sabit olur.
Kezalik: Mevhûb mal,
mevhûbünleh tarafından birisine satıldıktan sonra ikale edilerek mevhübülehe
avdet etse vahibin rücua hakkı olamaz. Çünkü mevhübüleh, onu müşteriden yeni
bir âkit ile satın almış sayılır. Hibe bahsine de müracaat!
ikalenin böyle üçüncü
bir şahıs hakkında yeni bir bey'i sayılması, mebi'in müşteri tarafından
kabzedilmiş olduğu takdirdedir. Ama kabz bulunmamış ise - Akarın gayrisinde -
Herkese nazaran fesih hükmünde bulunur.
ikaleyi ikalede
caizdir. Reddirnuhtar, DürerüThükkâm.
«(Hanbeli fukahasına
göre de ikale fesihtir. Binaenaleyh bey'i ve §i-râde bulunmayacağına dair yemin
ettiği halde evvelce yapmış olduğu bir bey'i ikalede bulunsa yeminim bozmuş
olmaz, ikalede muhayyerlik ve şüfa sabit olmaz, ikale mebi'i henüz kabzetmeden
de yapılabilir. Müdarib ve ticaret şeriki de zuhur eden maslahata mebni
diğerinin izni olmaksızın ikalede bulunabilir. Fakat vekil, müvekkilinin izni
olmadıkça ikalede bulunamaz. Çünkü o, feshe vekil değildir.
ikaleden sonra mebi'i
reddetmek masrafı, müşteriye lâzım gelmez.
Mebi' onun elinde
emanet olarak kalır. Semen telef olduktan sonra da ikale sahihtir. Fakat mebi'
telef olduktan sonra sahih değildir. Çünkü reddi müteax&İr olmuş bulunur.
Âkitlerden her birinin veya birinin mevtinden sonra İkale sahih olmaz. İkaleden
evvel mebi'de husule gelen kazanç ve
munfasıl nema müşeriye aittir. Çünkü o zamana
kadar mebi', müşterinin zamanında bulunmuştur. Haraç ise zaman mukabilidir.
Neylülmearib. Keşşaf ülkına.) îkaleye
bazan lüzum görülür. Meselâ: bir kimse bir şey alıp sattıktan veya icareye
verdikten sonra peşiman olabilir. Evvelce melhuz olmayan bir ihtiyaç karşısında
kalabilir. Binaenaleyh böyle bir kimse ile ikalede bulunmak, onu bir
ihtiyaçtan, bir zarardan kurtarmak demek olacağından inşa* m bir vazifedir.
Nitekim bir hadisi şerifde buyurulmuştur.
Yani: bir kimse
yaptığı bir pazarlığı bozmak isteyen bir m üs 1 uman a muvafakat ederse Allah
Taalâ onu kıyamet gününde düşmekten korur, affeder Ibni mace. [8]
123 - :
Madumu, mütekavvim olmayan malı, tesilimi mümkün ve muk-dur olmayan şeyi ve
beynennas mal olmayan şeyleri satmak bâtıl olduğu gibi mütekavvim olmayan mal
ile başka bir mal satın almak ve teslim ve tesellüme muhtaç olan meçhul bir
şeyi satmak da fasiddir. Nitekim izah olunacaktır.
124 - :
Kamilen belirmiş olan meyveyi yenilmeğe salih olsun olmasın ağacı üzerinde iken
satmak sahihtir. Çünkü mebi'in kendisile filhal intifa' edilecek bir halde
bulunması, şart değildir. Bu halde beldece bir örf var ise o meyve kemale erinceye
kadar ağaç üzerinde bırakılır. Amma böyle bir örf yoksa müşteri meyveleri
filhal düşürmeye mecburdur. Bu meyvelerin yenilmeğe elverişli oluncaya kadar
ağaçda bırakılması, şart edilse bey'i,
fâsid olur. Kemale gelip yeyilmeğe salih olan meyveleri bir müddet ağaç
üzerinde' bırakmak şartı ise bey'i ifsad etmez. Çünkü -bu şartda âkit-erden
biri için bir faide yoktur.
Kezalik: bir kimse
tarlasındaki buğdayı şu kadar kuruşa veya bir hayvan mukabilinde satsa bey'i
sahih olur. Bayi'in buğdayı biçmesi ve harman edip temizleyerek müşteriye
teslim etmesi lâzım gelir. Fakat buğday sa-manile beraber satılırsa biçihnesi,
temizlenmesi satanın üzerin lâzim gelmez. Hindiyye, Reddimuhtar.
125 - :
Efradı mütelâhık olan, yani: birden zuhur etmeyip de gide gide zuhur edegelen
meyve, şükûfe, yaprak ve sebzenin bir miktarı belirmiş olursa bunlara tebean
bunlarüe beraber henüz belirmemiş olanları da toplan satmak sahihtir.
Bu mesele, mam
Muhamrnedîn kavline, göredir. Mecelle de bunu kabul etmiştir. Mazbatasında
söyle deniliyor. «Madumun bey'i sahih değildir. Halbuki gül ve enginar gibi
şükûfe ve sebze ve meyve mahsulâtı mütelâ-
hıkuî'vürûd olarak
bazı efradı zuhur etmeden diğer bazı efradı husule gelip geçer olduğu',cihetle
ekseriya bu misillilerin zuhur etmiş ve edecek olan mahsullan toptan olarak
satılmak Örf ve âdet olmuştur. Ve bu misillû mahsulâtta mevcuda tebean madumun
dahi beraber olarak toptan satılmasını imam Muhammed Ibni Haseniş 3banî
Rahmetullahi aleyh hazretleri istih-sanen tecviz buyurmuş *ve îmam, Fazlî
Şemsüleimmetilhulüvanî ve Ebube-kir îbni Fazıl Rahmetullahi aleyhim onun
kavlile ifta etmiş olduklarından ve nâsi bu misillû örf ve âdetlerinden
geçirmek kabil olmayıp halbuki muamelâtı naşı fesada nisbetden ise mehma emken
sıhhate hamletmek evlâ olduğundan bu mecelle de dahi kavli Muhammed bitercih
iki yüz yedinci madde ona muvafık olarak yazılmıştır.»
«îmam Malik de kemale
ermiş meyveler ile beraber henüz kemale ermemiş mütelâhik meyvelerin birlikte
satılmasının sıhhatine zaruret mülâ-hazasile hail bulunmuştur.
Bidayetülmüctehit.)»
126 - :
Mütekavvim bir mal ile hür bir insan veya bir mamur vakıf mescit veya gayri
mütekavvim sâ*ir bir şey bir icab ile satılsa bey'i hiç biri hakkında sahih
olmaz. Velevki her birinin semeni ayrıca tafsil ve beyan edilmiş olsun. Bu,
imamı Azama göredir. îmameyne göre her birinin semenden hissesi ayrıca
söylenmiş ise akit, taaddüt etmiş gibi olarak mütekavvim olan mal hakkında
semenden hissesile bey'i, sahih olur.
127- : Mebi
teslim ve tesellüme muhtaç ise müşterice malûm olması lâzımdır. Çünkü mebi'in
mechuliyeti niza'a müeddi olur. Binaenaleyh teslim ve tesellüme muhtaç ve
müşteri indinde cehalet-i fahişe ile meçhul olan bir şeyi satmak, fasiddir.
Meselâ, bayi,
müşteriye «Malik olduğum kaffei eşyamı sana şu kadar kuruşa sattım» deyip
müşteri de «Aldım» dese, fakat bu eşyanın nelerden ibaret olduğu müşterice
meçhul bulunsa bey'i fâsid olur. Bir sürüden tayin edilmeksizin bir koyunu
satmak da böyledir.
128 - :
Teslim ve tesellüme muhtaç olmayan bir şeyi, cehaleti fahişe ile meçhul olsa da
satmak fâsid değildir.
Meselâ: Gâsıp veya
müstevde, elinde bulunup ikrar ettiği magsubu veya vediayı sahibinden satın
alsa bunlar satış ânında tesmiye ve tayin edilmese bile bey'i sahih olur.
Kezalik: cehalet-i
yesire de bey'in sıhhatine mani değildir.
Meselâ: bir kimse
yanındaki sandık içinde bulunan eşyasını başkasına satsa bu mebi'in bubabtaki
cehaleti bir cehaleti yesire olduğundan bey'in sıhhatine mani olmaz.
129 - : Mebi'in ihtilâfile malûmiyeti de muhtelif
olur. Şöyle ki Mebi' bey'i meclisinde hazır değilse malûmiyeti, sair
şeylerden temyiz edecek hâl ve vasfını
beyan ile hâsıl olur. Yani. cinsini ve mukadderattan ise miktarını ve vasfını,
akar ise hududunu veya mekân-ı hassını tayin ile tahakkuk eder. Meselâ. «Şu
kadar kile alâ kızılca buğdayı» veya «falan falan hu-dud ile mahdud arsa» diye
satılsa mebi' malûm ve beyi' sahih olmuş olur.
130 - :
Mebi' bey'i meclisinde hazır, müşteri de basir ise malûmiyeti-için işaret-i
hissiye kâfidir.
Meselâ: Bayi, «Şu
hayvanı bin kuruşa sattım» deyip müşteri de görerek kabul etse bey'i sahih
olur.
Kezalik: Bayi, mebi'i
nefsine izafe ederek meselâ: «Bu odanın içindeki bütün eşyamı sattım» diye
meb'i nefsine nispet ettiği takdirde de ma-lûmiyet hasıl olur.
131 - :
Mebi'in müşteri indinde zaten malûm olması kâfidir. Bey'i esnasında başka
suretle tarif ve, tavsife hacet yoktur. Velevki mebi' bayi'in malûmu olmasın.
Meselâ: bir kimse hududunu bildiği bir akan bey'i zamanında hududu zikredil m
eksizin malikinden satın alsa bey'i
sahih olur.
132- : Mebi'
akitteki tayin ile taayyün eder, artık onun yerine başkası verilemez. Meselâ:
Bayi, işaret-i hissiye veya tarif ve
tavsif gibi bir vechle tayin ederek «Şu saati veya şu buğdayı şu kadar kuruşa
sana sattım» deyip müşteri de o veçhile kabul etse bayiin o saati veya o
buğdayı müşteriye aynen vermesi lâzım gelir. Yoksa onu alıkoyup da yerine o
cins ten başkasını veremez.
133 - :
Cinsi beyan ve tayin olunarak satılan şey, başka cinsten çıksa bey'i bâtıl
olur. Velevki bey'i zamanında kendisine işaret edilmiş olsun. Sırçanın elmas ve
elmasın sırça diye satılması gibi.
134 - : Bir
mülk akarın veya sair mülk bir menkulün ifraz ve taksimden evvel bir malûm,
şayi hissesini, meselâ o akarın lâalettayin yansını veya üçte birini veya onda
birini satmak sahihtir. Elverirki müşteri o hissenin miktarını bilsin.
Fakat iki kimse
arasında böyle şayian müşterek bir malın muayyen bir kısmım, meselâ, muayyen
yarısını hissedarlardan birinin bir yabancıya satması sahih değildir. Çünkü bu
kısımda her iki şerikin şayi hissesi vardır.
135- : Bir
kimse gerek mülk akar ve gerek menkul bir maldaki his-sei şayiasını şerikine
satabileceği gibi şerikinden izin almaksızın başkasına da satabilir.
Şu kadar var ki,
yabancıya satılan akarda şerikin şüf'a hakkı vardır. Bu hakkını istimal
edebilir. Şüfa bahsine müracaat!.
136- : Arza
tebaan mürur hakkını,* §irb hakkını, mesil hakkını ve ka-nevatına, yani:
künküne ve gerizine tebean suyu satmak caizdir. Fakat yalnız mürur hakkını,
şirp hakkını satmak hususunda ihtilâf vardır. Bir kavle göre bunlar mücerred
haklardan oldukları cihetle müstakillen satılmaları caiz değildir. Fakat
fukananın ekseriyeti tarafından kabul edilen kavle
göre bunların müstakillen satılmaları da
caizdir. Amma hakkı mesilin ve muhrez olmayan bir suyun müstakillen satılması
bilittifak caiz değildir.
137 - :
Şeriatı îslâmiyede bir takım alış veriş muameleleri harici bi rer sebepten
dolayı nehyedilmiştir. O halde bunlar haram ve mekruh bulunmuş olurlar. Fakat
bununla beraber bu nehy, onların fesadını, feshini icab etmez. Cuma günü
hutbeden evvel okunan ezan vaktinde cuma namazı ile mükellef olanların
yapacaktan alış veriş gibi.
Kezalik: etraftan
gelen malları şehir haricinde karşılayıp bir an evvel satın almak, belde
ahalisine karşı bir nevi ihtikâra meydan vermek olacağından menhiyyürç-
anihdir. Maamafih bu satış, alış muamelesi de sahihtir.
Bir de bir kimsenin-
bir malı satın almak istemediği halde mücerred bayiin Fazla semen elde etmesi
için müzayede ile satılan bu matın müşterisi imiş gibi görünerek semenini artırması
nehyedilmiştir.
Kezalik: bir kimsenin
icab ve kabul ile akit,edilip âkitlerden birinin veya her ikisinin muhayyer
bulunduğu bir bey'i muamelesne karışarak me-bi'i kendisinin almaya kıyam etmesi
şer'an memnudur. Bunlar, başkalarını mutazarrır edecek hareketler olduğundan
ahiâkan de mezmumdur. Bunlar Hanefiyeye, göredir.
«(Mezahib-i saireye
mensub bir çok fukahaya göre böyle haricî bir sebepten dolayı vâki olan
nehiler, menhiyyün anhın fesadım tazammun eder, feshi müstelzim olur. Cuma günü
ezan esnasında yapılan bey'i gibi, Binaenaleyh bunlar sahih olarak mün'akit
olmazlar. BidayetüJmüctehid.)»
(Zahirîlere göre bir
kimse, sahihan malik olduğu âbık kölesini veya firar etmiş hayvanını veya
uçmuş kuşunu yerleri bilinsin, bilinmesin satabilir. Bunların bey'i caizdir.
Bunda garer yoktur. Garer, ancak hini akitte miktarı ve sıfatı meçhul olan bir
şey hakkında yapılacak akit ite vücuda gelir. Bunlarda ise bayiin malikiyeti
sahihtir. Bunlara müşteri de bu hal de mülki sahih ile malik olur. Bunları bulup
elde ederse febiha, bulunmazsa dünya ve mafıhadan hayırlı olan sevaba nail,
safkası rabih olmuş olur.
Çelebi - hariçten
satılmak için gelen malları, karşılamak, onun yakın olsun uzak olsun yolu
üzerinde oturmak helâl değildir. Velevki bu karşılamak nâse muzir olmasın..
Bir kimse çelebi karşılayarak satın alsa satan, çarşı, pazara gelince o satış
muamelesini red ve imza arasında muhayyer olur. Müşteri ölse de satanın
muhayyerliği baki olur. Fakat satan, red ve imzadan mukaddem vefat etse bey'i
tamam olmuş olur. Rcsuli Ekrem Efendimiz, hariçten satılmak için pazara gelen
eşyayı almak için karşılamadan nehy buyurmuştur. Bayiin veya müşterinin veya
her ikisinin bilmediği bir mal hakkındaki alım satım muamelesi caiz değildir.
Bayi ile muş teri, o malı görüp bilmeli veya kendilerine tavsif edilmelidir.
Meselâ: meçhul bir taş
yakut diye satıldığı halde zümrüt zuhur etse Veya şişe denildiği halde yakut
zuhur etse bey'i bâtıl olmuş olur.
Çünkü bunda aklen
bedüfaldir ki, terazi bulunmuş olama-. Başkasının malından istifade ise nazmı
k'iranlsi mvoebînce iki tarafın razısına bağlıdır. Elmuhellâ). [9]
138- :
Mekilâtın kile ile, mevzunatın
vezn ile, adediyyatın
sayı ile, mezruatın zira'ile
satılması sahih olduğu gibi bunların
cüzafen, yani : götürü suretile
satılması da caizdir.
Meselâ : bir kimse bir
yığın buğdayı veya bir dam dolusu samanı ve ya bir yığın tuğlayı veya bir denk
metaı bir şahsa şu kadar kuruşa götürü satsa, bunların ne miktar olduğunu
malûm olmasa da bey'i yine sahih olur. Ancak ribeviyyattan olan şeylerin kendi
cinslerile böyle götürü satılması caiz değildir- Ve böyle miktarı meçhul
şeyler resi mali selem de kılı namaz. Çünkü İcabında istirdadı kabil olamaz.
139 - :
Hububatı zenbil gibi genişleyip kapanır bir halde bulunmayan muayyen bir kab ve
ölçek ile ölçüp veya bir muayyen taş ile tartıp satı^ vermek de sahihtir. O
kabın, ve Ölçeğin ne miktar olduğu ve taşın kaç kıyc veya dirhem bulunduğu malûm bulunmasa da bu bey'in sıhhatine
zarar vermez. Şu kadar var ki böyle bir bey'i gayri lâzımdır, müşteri muhayyerdir.
Bunların ne miktar veya kaç kıye olduğuna
muttali olunca bey'i feshedebilir. Buna «Hıyarı keşfi hâl» denir. Ama zenbil gibi bir kap ile satılması caiz
değildir. Çünkü bu nizaa bâ'is olabilir.
140- :
Münferiden satılması caiz o!an şeyin bey'iden istisnası da caizdir. Meselâ,
bir kimse bir ağacın meyvesinden şu kadar kıyesi veya bir sürü koyundan
işaretle muayyen şu kadar adedi
kendisine kalmak üzere bakisin satsa bey'i sahih olur. Fakat münferiden
satılması caiz olmayan şeyin bey'den istisnası caiz değildir. Gebe bir hayvanat
yavrusu sahibine kalmak üzere satmak gibi. Bir sürü koyundan gayri, muayyen şu kadar adedi sahibine kalmak üzere
mütebakisini satmak da bu hükümdedir.
141 - : Mukadderatı
yalnız efrat ve aksamının fiyatlarını takdir ederek toptan satmak sahihtir.
Meselâ : bir yığın
buğday, bir kayık odun, bir sürü koyun ve bir pasta! çoka kilesi» veya çekisi
veya kıyesi veya her re'si veya her arşunu şu kadar kuruşa olmak üzere satılsa
sahih olur.
Bu mesele, îmameyne
göredir- Eimmei selâseye göre de böyledir. Müf-tabih olan da budur.
Dürrimuhtar. MüHeka.
Mecelle de nâse
kolaylık gösterilmek üzere bu meseleyi kabul etmiştir. Mecellenin mazbatasında
deniliyor ki : «Subre meselesinde, meselâ kilesi ŞU kadar kuruşa olmak üzere
bir yığın buğday satıldıkta înıamı Âzam Rah-Kietullahi aleyh hazretlerinin
indinde yalnız bir kilesi hakkihda bey'i sahih olur. Imameyn rahmetullahi aleyhima indlerinde ol
yığın tamamen satılmış olarak kaç kile çıkarsa ona göre semeni verilmek lâzım
gelip muamelâtı naşı teysir etmek hascbüe sahibi hidaye gibi nice fukaha dahi
bu hususta onların kavlini ihtiyar eylemiş olduklarından (220) nci madde ol
minval üzere tahrir kılınmıştır.»
Bir sürü koyun gibi
adediyyatı mütefavitenin böyle her bir re'sini satmak caiz ise de «Her iki
veya her üç re'sini şu kadar kuruşa» diye satmak bilittifak sahih değildir.
Velev ki bey'i meclisinde mecmuunun miktarındı müşteri vakıf ve topu tesmiye
edilen miktarda muvafık bulunsun. Çünkü hangi koyunun hangisine zam edileceği
meçhuldür. Hindiye. Bedayi.
142 - :
Mahdud olan akarları
hududunu beyan etmeksizin
zira' ile veya dönüm ile satmak
caiz olduğu gibi zıra'ını, dönümünü beyan etmeksizin hududunu tâyin ile satmak
da caizdir.
Bir akarın hem hududu,
hem de zirai' beyan edilmekle beraber «Beher zirai şu kadar kuruşadır» diye
satılsa zıra'a itibar olunur. Bil'akis hem hududu, hem zirai bildirilmekle
beraber huduoile satılsa, yani Bayi «Şu hudut ile mahdut olan akarımı şu kadar
kuruşa sattım» dese bunda da hududa itibar olunur.
143 - :
Satış ne miktar üzerine akit olunursa ancak ona itibar olunur, müşteri vâkıf ve topu tesmiye edilen miktarda
muvafık bulunsun. Çünkü ziyade
miktarı müşteriye" ait olmaz.
Mecellede sırasile yazılı
olan aşağıdaki altı mesele, bu asıl üzerine te-ferru eder.
144 - : Mekilât ve adediyyatı mütekaribe ile
teb'ızinde zarar olmayan mevzunattan bir mecmuun miktarı beyan
olunarak satıldıkta gerek yalnız o.mecmuun semeni zikr olunsun ve gerek
her kilesinin veya adedinin veya vezninin bahası beyan ve tafsil olunsun o
mecmu tam çıkarsa bey'i lâzım olur. Noksan çıkarsa müşteri muhayyer olup
dilerse semeninden hissesile alır. Ziyade bayia ait bulunur. Bu h?.ldc
muhayyerlik bulunmaz.
Meselâ : bayi,
mekilâttan olan bir yığın buğdayı toptan olarak elli kile ılmak üzere beş yüz
kuruşa veya elli kile olmak üzere her kilesini on ku-•usa sattıkta tamam
gelirse, bey'i lâzım olur. Kırk beş çıkarsa müşteri nuhayyer olup isterse bey'i
fesheder, isterse kırk .beş kileyi1 dört yüz elli ;uruşa alır. Elli beş kile
çıkarsa fazla olan beş kile bayia ait olur.
Ve keza: bir küfe
yumurta yüz adedtir diye elli kuruşa yahut yüz adet iye tanesi yirmişer paraya
satıldıkta indetteslim doksan adet çıkarsa müs-2ri muhayyer olup dilerse bey'i
fesheder, dilerse doksan yumurtayı kırk
beş kuruşa alır. Ve eğer yüz on ödet
çıkarsa fazla olan on yumurta bayiindir. Kezalik: Bir fıçı yağ yüz kıyye olmak Özere satılsa
hükmü minvali meşruti üzeredir,
145- : Teb'izinde zarar olan mevzunattan bir
mecmu un miktarı beyan ve yalnız o mecmuun pahası zikrolunarak
satıldıkta ledetteslim noksan çıkarsa -ayıb mesabesinde olacağından- müşteri
muhayyer olup dilerse bîy'i fesheder ve dilerse çıkan miktarı semen'i
müsemmanın mecmuile alır. Çünkü mecmuun miktarını beyan, bir vasıf kabilinden
olduğu cihetle bu vasfın semenden hissesi olamıyacağmdan noksan miktarınca
semeni tenkis etmeğe müşterinin salâhiyeti olamaz.
146 - : Teb'izinde
zarar olan mevzunatan bir mecmuun miktarile aksam ve eczasının bahası dahi
beyan ve tafsil olunarak satıldıkta lede .teslim gerek nakıs çıksın ve gerek
zait çıksın müşteri muhayyer olup dilerse bıin akram ve eczasından herbirinin
pahası beyan olunmak sebebile vezn ve zira' min vechin asıl sayılarak
semeninden hissesi bulunmuş olur.
Meselâ «Beş kıyedir»
diye her kıyesi kırkar kuruşa satılan bir bakır mangal dört buçuk yahut beş
buçuk kıye çıksa İki surette dahi müşteri muhayyer olup dilerse terk eder, ve
dilerse ol mangalı dört buçuk kıye ise yüz seksen kuruşa ve beş buçuk kıye ise
iki yüz yirmi kuruşa alır. Çünkü me-biin aksam ve eczasından herbirinin pahası
beyan olunmak sebebile vezn ve zira'min vechin asıl sayılarak semeninden
hissesi bulunmuş olur.
147 - : Gerek arsa olsun ve gerek emtia ve eşyai
saire olsun alelu-mûm mezruattan bir mecmuun miktarı ve yalnız ol mecmuun
bahası beyan, yahut zıramin dahi pahası tafsil olunarak satıldıkta iki surette
dahi hükmü, teb'izinde zarar olan mevzuatın hükmü gibidir. Fakat kirbas
ve çoka misillû katı, ve teb'izinae zarar olmayan emtia ve eşya, mekilât
hükmündedir.
Meselâ: yüz arşın
olmak üzere bin kuruşa satılan bir arsa doksan beş arşın çıksa müşteri muhayyer
olup dilerse terk eder, d.lerse ol arsayı bin kuruşa ahr, ve zait çıksa müşteri
tamamen ol arsayı hin kuruşa alır.
Ve keza: bir kat
robaîık olmak üzere yapılmış olan bîr top kumaş; «Se kîz arşındır» diye dört
yüz kuruşa satılsa, yedi arşın çıktığı takdirde mü> teri muhayyer olup
dilerse terk eder, ve' dilerse dört -yüz kuruşa ol topu ahr. Ve dokuz arşın
çıktığı surette müşteri tamamen ol topu dört yüz kuruşa alır.
Kezalik: Yüz arşın
olmak üzere «Her arşını onar kuruştan» diye satılan bir arsa.doksan beş yahut
yüz beş arşın çıktığı takdirde müşteri muhayyer olup terk eder, yahut doksan
beş arşın ise dokuz yüz elli kuruşa vı? yüz beş arşın ise bin elli kuruşa alır.
keza: bir kat robalıfc olmak üzere yapılmış
olan bir top kumaş, «Se ki/ ar.ımlıt > diye arşını ellişer kuruşa satılsa,
yedi yahut dokuz arşın çıktığı su'-ette-
müşteri muhayyer olup ya terkeder,
yahut yedi arşın ise üç
yüz elli kuruşa ve dokuz arşın ise dört yüz kuruşa alır. Amma bir bestal çoka
yüz elli zira' olmak üzere «yedi bin beş yüz kuruş:» diye yahut «Her zirai'
elliler kuruşa» diye satıldıkta yüz kırk zira* çıksa, müşteri muhny ver olup dilerse boy'i
fesheder, ve dilerse yüz kırk. zirai' yedi bin kuruşa alır. Ve eğer zait
çıkarsa, ziyadesi bayiindir.
148 - :
Adcdiyyatı mütefavitede yalnız mecmuanın miktarı pahası be yan olunarak
satıldıkta inc'jlteslim tamam gelirse bey'i, sahih ve lâzım olur. Ve Nakıs ve
yahut zait gelirse iki surette dahi bey'i fâsid ulur.
Meselâ: «Elli re'stir»
diye iki bin beş yüz kuruşa satılan bir sürü koyun ındellcslim k;rk beş yahut
elli beş re's çıksa bey'i fâsid oîur. Çiirkü tihûct ve i'frndınm pahası tafsil
olunmadığımdan ve me'bi' dahi kıyemi olduğundan eczayı semen, eczayı mebi'a
inkısam edemiyeceği cihetle noksan rtircMndc nakısın semeni müsemmadan hissesi
taayyün edemez ki semenden ol miktar tenkis olunabilsin. Bu halde semender
tenkis olunacak mik-ta <n cehaleti semenin cehaletine ve cehaleti semen dahi
fesadı bey'a mü ecldi olduğundan bey'i fâsid olur. Ziyade suretinde zait,
akitte dahil olma-uığı cihotlc bayia reddi lâzım geleceğinden ve red olunacak
zaidi bayi, kıymeti ziyade olanlardan almak ve müşteri dahi kıymeti az
olanlardan vermek isteyeceğinden beyinlerinde, münazayaa müeddi olacak surette
zait, meçhul olup bunun cehaleti mebi'in cehaletini mucir* olmakla yine bey'i
fâsid olur. Mecelle şerhi Atıf efendi.
149- :
Adcdiyyatı • mütefavitede mecmuun miktarile ahad ve efradının pahası beyan ve
tafsil olunarak satıldıkta indetteslim tamam gelirse bey'i l£zım olur ve nakıs
çıkarsa müşteri muhayyer o'up dilerse terk ecor ve dilerse ol miktarı semeni
müsemmadan hissesile alır. Ve zait gelirse bey'i fâsid olur. Çünkü ziyade
suretinde bayia reddi lâzım gelecek zait, bayi ile müşteri beyninde münazaaya
müeddi olacak surette meçhul olmakla mebi' meçhul ve bey'i fâsid olur. Atıf
efendi-
Meselâ: «Elli re'stir»
diye her biri ellişer kuruşa satılan bir sürü koyun kırk beş re's çıksa
müşteri muhayyer olup dilerse terk eder ve dilerse kn-k beş koyunu iki bin iki
yüz elli kuruşa ahr ve elli beş re's çıkarsa bey'i l'âr.id olur.
150 - :
Yukarıdaki meselelerden müşterinin muhayyer olduğu suretlerde müşteri »rebiVn
tesmiye edilen miktarı nakıs olduğunu bilerek mecmuunu kabzetse artık noksa'.
sebebile bey'in feshinde muhayyer olamaz. Çünkü müşteri, safkanın tefen . ;una
razı olmuştur.. Artık noksan çıkan miktarı
(144, 146, 149) uncu meselelerde semenden hissesile ve (145)
inci
meselede semeni
müsemmanın mecmuüe almaya mecburdur. Hani-
e, H.d dülnıuhtiT, Tahtavî, Mecelle.
(Malikilere göre bir
arsa üzerindeki halayı = fezayı vp bir bina üzerindeki havayı başkasına satmak
caizdir. Meselâ, bir kimse bir arsa sahi bine »ju yer üzerinde bina yapmak
üzere şu kadar vüs'at ve irtifadaki ha-vasini bana sat deyip o da .satsa bu
muamele sahih olur. Şu kadar var ki fevkani olacak binanın ne suretle
yapılacağını beyan etmek U^ımdır. Çünkü aşağıdaki bina
üzerine tazyik yapacağından
bunun bilinmesi icabetler.
'Yine Maliki' re göre
bernamicde - çuvullar içindeki satılık elbisenin evsafım bildiren, defterlerde
yazılan evsafına itimaden ahm satım caizdir. Buna ticaret hayatında zaruret
vardı-. Şu kadar var ki alınan mal, yazı lan evsaf üzere çıkarsa bey'i lâzım
olur ve illâ müşteri muhayyerdir. ŞnycJ alınan matın yazılan evkafına muvafık
olmadığını müşteri iddia edip defterlerde zayj olmuş bulunsa bayi tahlif
olunur. Nükül ederse müşteri lah-1-f olıuur, meb'i red eder. Şerhul'kebif
Liebilberekât.)
(Şafiilere göre salâhı
zahir olan meyveleri mutlak surette ve yerlerinde durmaları şartile veya kesip
düşürmek şartüe satmak caizdir. Hcııür salâhı belirmemiş olan meyveleri ise
ağacından münferid olarak salmak caiz değildir. Meğerki kesilip düşürülmeleri
meşrut bulunsun ve kesilme o.anlardan intifa kabil olsun. Minhacüttalibîn).
(Zahirilere göre bir
bostandaki mütenevvi meyvelerden yalnız bir iki sinin salâhı zahir olup
diğerleriniııki henüz zahir olmasa bunların hepsini bir safka ile satın almak
caiz olur. Fakat bunlar başka başka safkalar il. alınacak olsa yalnız salâhı
zair olan nevi hakkında bey'i caiz olup diğerleri hakkında caiz olmaz.
Kezalik: her hayvanın
yavrusunu doğduğu zaman satmak caizdir, li.1 yi ile müşteriden her biri o
yavruyu kendi kendine zararsız barınabilmiş bir vakta kadar anasının yanında
bırakmaya mecbur olur.
Toptan bir şeyi satıp
da ondan kile, vezin, aded veya zira' itibar ile ı;-i kadarını istisna etmek
helâl değildir. Bey'i bunlarda ebediyyen mefsuhun. Bu suretle kanzedilen mebi1
magsub hükmündedir. Ancak bir şeyin bir kimi şayiini istisna helâHır. Şu bir
yığın buğdayın onda birini şu hayvanın üçte bir cüz.'ünü bey'iden istisna gibi
Elmuhallâ). [10]
151 - :
Satış muamelesi yapıldığı beldenin örfünde satılan şeyin Vı mil olduğu her şey,
beraber satıldığı tasrih edilmese de satılan şeye da hil, onunki beraber
satılmış olur.
Mesel?: bir hane satılınca onun
mutbahı, kıları ve
zeytinlik salıli'ü-zeytin ağaçları, bir bağ satılınca üzüm
çubukları zekiredilnıeksizin beraber
satılmış olur. Çünkü Mutbah ve kilâr hanenin şâmil olduğu şeyleıdca dir.
Zeytinlik- bir takım zeytin ağaçlarını, bağ da bir kısım üzüm çubuklarını havi
olan yerden İbarettir, Bunlardan hâli olan
yere zeytinlik ve bag adı verilmez.
152 - :
Mebi'in cüz'ü hükmünde olan, yani: onu salın olmaktaki mak şada nazaran ondan
ayrılması kabil olmayan şeyler, zikrediimeksizin onunla beraber satılmış olur.
Meselâ: Bir kilit
satın alınsa anahtarı da beraber satın alınmış tflur, Ve sudunu sağıp almak
için satın alınan bir inekle beraber süd emen yavrusu da zikredilmeksizin
satın alınmış olur. Çünkü yavru olmasa bu inekten maksud olan isiifade kabil
olmaz. Halbuki dişi bir merkep satın alınsa bunun yavrusu bey'de tasrih
edilmedikçe anasile beraber satılmış ot nıaz. Kedd i muhtar.
153- :
Mebi'e ittisali kararile muttasıl olup yerinden ayrılmamak üzere konulmuş olan
şey, satış esnasında zikredümeksizin mebi'a tâbi olur.
Meselâ: satılan
bir konağa mıhlanmış kilitler,
yerli dolaplar ve miıv dedikler ve avlusunda döşenmiş taşlar ve
mıhlanmış merdivenler tâbi ola cağı gibi hududu içinde bulunan bahçesile tariki
âmme veya çıkmaz sokağa isal c(\^n yollan da tâbi olur.
İûy.aîik: satılan bir
bahçeye orada kalmak üzere dikilmiş ağaçlar dahil olup pazarlıkta tasrih edilmeksziin beraber satılmış bulunur.
154 - : Mebi'İn ismi
kendilerine şâmil ulmayan şeyler ve mebi'in muttasıl, müstekır tâbüerinden
olmayan şeyler ve mebi'in cüzü hükmünde ol mayan ve onunla satılması örf ve âdet
İktizasından bulunmayan şeyler, tasrih edilmedikçe mebi' ile beraber
satılmış olmazlar.
Meselâ; satılan bir
haneye* yerli ulmayan dolaplar, kanapeler, sandal yeler dahil olmazlar.
Kezalik. Satılan bahçeye oradaki çiçek saksıları ve başka mahalle
nakledilmek üzere dikilmiş fidanlar dahil olmazlar.
Kezalik: satılan
araziye üzerindeki ekinler ve satılan ağaçlara üzerle rindeki meyveler
zikredilmedikçe tâbi olarak beraber satılmış olmazlar. Keddimuhtar.
155 - :
Birlikte satılması Örf ve âdet iktizasından olan yerlerde binek atının gemi ve
yük beygirinin yuları zikredilmeksizin bey'de dahil olur. Fakat merkebin
bey'inde yuları ve atın beyinde üzerindeki
eğeri zikıedilmc-dikçe bey'a dahil olmaz. Çünkü merkep yularsız, at da
eğersiz- inkıyat eder.
156 - :
Yukarıdaki meseleler veçhile zikredümeksizin satışa dahil olan şvylerin
semenden hisseleri yoktur- Bunlar
vasıf kabilindendir. Binaenaleyh mebi' kabzedilmeden bunlar telef olsa mukabillerinde semenden bir miktarı tenzil edilemez. Anc^k
müşteri hıyarı vasıf ile muhayyer olur. Di-'erse bey'i fesheder, dilerse mebi'i
semenin tamamile alır.
Meselâ: yuları ile
birlikte satılması maruf olan bir beldede satın ah-nan yük beygirinin kabzından
evvel yuları çalınsa tesmiye ed'lmis olan se-uıcnİnden bir sey tenzil edilmesi lâzım gülmez.
Fakat nıebi'a tebean
dahil olacak bir şey bey'de .kasten zikir ve tasrih edilse kablelkabiz telefi
takdirinde semenden hissesi sakıt olur. Tahtavi.
157 - :
Satı§ esnasında ilâve edilen bazı umumî lâfzların şâmil oldu ğu şeyler, bey'de
dahil olurlar.
MeseJâ: bir. kim.su
«Şu hanemi veya
bahçemi bütün lıukukile
sattım;1» dese o hanenin veya bahçenin başkası mülkünde okm hakkı
müruru, hakkı girbi, ve hakkı mestti de bey'de dahil olmuş olur, Fakat böyle
demeyip de yalnız «Şu hanemi sattım, şu bahçemi sattım» dese bu haklar,
bey'de ' dahil olmazlar,
158 - :
Satış akdi yapıldıktan sonra rnebi'de hası} olan semeri.» ve zi yade henüz kabz
bulunmasada müşteriye ait olur.
Meselâ: bir bahçe
satıldıktan sonra müşteri daha kabzetmetien hasıl olan meyvesi ve bayi
tarafından ekilip badelbey'i müşteriye daha teslim edilmeden büyümüş olan
nebzesi müşteriye ait olur.
Kezalik: satılmış olan
ineğin kabzından evvel doğun yavrusuna da müşteri müstehık olur.
«(Malikilere göre de
bir şey üzerine yapılan bir akit, başka gcylerede bitteba' mütenavil olur.
Meselâ: bir bina veya yerinde sabit bir
ağaç satılsa yerîde satılmış ulur. Ve bilâkis bir arsa satılsa üzerindeki bina
da, sa bit ağaç da, ekilmiş olan tohum da bey'a dahil ulur. Meğer ki hilafı
şart edil sin veya hilâfına bir örf bulunsun. Fakat bir yer satılsa üzerindeki
belirmiş ekinler bu satışa dahil olmaz. Kezaîik bu satışa o yerde gömülü
bulunup b;r yice meçhul olan mermerler, direkler ve .benzerleri dahil olmazlar.
Ebül'be rekât.)
(Şafiilere göre de
satılan bir arsaya üzerindeki bina ve sabit ağaç di,1 hil olur. Fakat -içinde
medfi'n olan taşlar dahil olmaz. Müşteri
bunları bi-liyoi.,4 muhayyer olmaz, bilmemiş
olduğu, halde bunların nakli
kendisine muzır diîğüstî yine muhayyer olmaz ve iüâ olur. Minhâcüttalibîn)
(Hanbelilere. göre de
bir hane satılsa beyi arsasına da tonavül eder. Meğer ki arsası satılması caiz
olmayan yerlerden bulunsun Sevudı Irak gibi. Bu satış, oradaki camid madenlere
de şâmil olur. Çünkü bu madenler, bulundukları yerin bir cüz'i gibidir. Bu
satış muamelesi, oradaki ağaçlara, üzüm çubuklarına ve bu çubukların
dayanmaları için yapılmış çurdak-*ara da §âmil olur. Keşşafül'kına')
(Zahirilere göre bir
kimse, tohum ekmiş veya çekirdek gömmüş oldu ğu arazisini satsn ekin veya ağaç
belirmiş olsun olmasın bay m ait olur. Bunlar bey'a dahil olmaz Elmuhallâ), [11]
159 - :
Bey'İ akitpdilirken semeni tesmiye etmek, yani: neden ibaret olduğunu zikretmek
lâzımdır. Mebi'in pahası zikrolunmazsa semenin cehaletinden dolayı bey'i fâsid
olur. Mebi'in semeni nefyedildiği, meselâ: bir mal parasız olarak satıldığı
takdirde ise -akdi muavaza bulunmıyacag: cihetle- bey'i batıl olur.
160 - : Bey'in sahih
olması için semenin rnalûm bulunması lâzımdır. Binaenaleyh semen, meçhul olursa
- teslim ve tesellümde niza' husule geleceğinden- bey'i fâsid olur. Fakat semenin cehaleti nizaa' ba'is olacak surette olmazsa bey'i fâsid
olmaz. Bin kuruşluk bir borç paranın altı yüz kurugu mukabilinde bir malı,
mütebakisi hakkında da diğer bir malı sıt-mak gibi.
161 - :
Semenin malûm olması, meydanda ise müşahade ve işaret ile, meydanda değilse
miktarını ve vasfım beyan ile hâsıl olur.
Meselâ: «Şu malı
elimdeki para ile satın aldım» denilse semen, mj.lürn olacağı gibi «Bu .malt şu
kadar Türk yüzlük varakai nakdiyyesile aldım* denildiği takdirde de malûm olur.
Ancak emvali ribeviy yeden bir şey kendi cinsile satıldığı takdirde işaret
kâfi olmaz. Semenin miktarca mebi'a müsavi olması şart bulunduğundan bunu tâyin
lâzım gelir. Selem bahsine de müracaat.
162 - :
Mütenevvi altın tedavül eden bir beldede bir miktar altın üzerine satış,
muamelesi yapılınca bakılır: Eğer o beldede tedavül eden altınlar hem
maliyette hem de revacda müsavi ise bey'i, sahih olur. Müşteri bunlardan
dilediğini verir, muhayyerdir. Bunlar hem maliyette hem de rc-vacda muhtelif
olsa veya maliyette müsavi, revacda muhtelif bulunsa bey'i yine sahih olup
müşteri en revachsım verir. Fakat bunlar maliyette muhtelif, revacda müsavi
olsa bey'i fâsid olur. Gümüş sikke ile bir cinsten olan evrakı nakdiye hakkında
da bu hükümler cereyan eder.
163 - : Semenin vasfı beyan olunarak pazarlık
yapıldığı surette akıt, her hangi nevi nakit üzerine vaki olmuş ise ondan
verilmek lâzım gelir. Başka neviden
verilmez. Meselâ: Türk altım veya ingiliz altını veya Türk varakai nakdiyesi
üzerine pazarlık yapılsa bundan verilmesi
lâzım gelir. Bunlardan biri
üzerine akit yapılıp da büâhara kıymeti azalsa yine ayni nakit verilir. Fakat
böyle bir nakit, münkati olsa yani: tedavülden kaldırılsa imam Ebu Yusuf a göre
akt vaktinde o nevi semenin kıymeti
her ne ise müşteri onu bayia vermeğe mecbur olur. imam Muhammede göre ise in-Uka
vaktinde o nevi semenin kıymeti her ne ise müşteri onu bayia vermeğe
mecburdur. Bu iki kavil ile de fetva verilmiştir.
164 - :
Sikkeli paralardan ve kendisinde sanat eseri bulunmayan külçe atın ve gümüşten
İbaret bir semen, akıUeki tayin ile tyuyyün etmez.
Meselâ: '-ıüşteri
elindeki yüzlük TQrk lirasını göstererek «Bu Ura ile şu malı satın aldım» deyip
mal sahibi de «Sattım al» dese müşteri gösterdiği lirayı aynen vermeğe mecbur
olmaz, onu alıkoyup yerine mislini verebilir. Evrakı nakdiyede raiç bulundukça
nakit hükmündedir. Kesadından sonra sair uruz gibi taayyün eder..
Fakat altın veya
gümüşten yapılmış .''ablar ve zınet takımları semer. olduğu takdirde akitteki
tayin ile taayyün eder. Onto.ın mukabilinde ba< ka bir şey verilemez.
165 - :
Pazarlıkta tayin edilen bir nevi meskukâtın yerine onun eczas: dahi
verilebilir. Fakat bu hususta beldenin ör(" va âdetine riayet lâzımdır
Eğer beldenin örfünce bir nevi meskukâtın yerme onun eczası veriliyorsa müşteri de verebilir ve iilâ vereme-,
Meselâ: Türkiyede yü? kuruşluk varakai nakdije »liye
pazarlık yapılsa bunun yerine el'i kuruşluk iki ıarakai nakdiye de
verilebilir.
166 - : Bir
kimse meselâ: yüz kuruşa bir mal satın alsa bunun yerine raic olan nukudun her
hangi nev'inden verebilir. Her ne kadar kuruş, gümüşten kırk paranın ismi ise
de üiınunH örfte kendisin, muadil mutlak nakit kastedilir. Bu hususta bu1 teamül vardn.
«(imam Safîye güre her
hangi nakit, akitteki tayin ile taayyün edT, tebdili caiz olmaz. Kabletteslim
helak olsa veya badettcslim bilistihkak zaptedilsc satış muamelesi bululmuş
olur.)
(Zahirilere göre de
meçhul semen iîe veya meçhul ecel ile bey'i caiz değildir. Hasad vaktine, hurma
kesecek zamana kadar semeni müeccel ulan bey'i gibi. Çünkü hasad ve ecdad
vakitleri yağmurların mülevaliyen yaA-ması veya havanın sıcak, yağmur uz olması
seb'.-bile teahhur ve takaddüm edebilir. Binaenaleyh meçhul bulunmuş olur.
Ancak bir saat miktarı olsun takaddüm ve teahhur etnıiyecuk bir ecel ile beyi
ciiz olur. Güneşin, ka merin tulü vevi' gurup edeceği zaman gibi Elmuhclia). [12]
167 - : Bir
malı peşin bir semen ile satmak sahih olduğu gibi cinsinin hilâfına olarak
müeccel ve mukassat bir semen ile satmak da sahihtir. Bu halde salan,
semeni vaktinden evvel isteyemez.
168 - : Semenin
tecil ve taksitindo
müddetin ve taksitlerin
akitlere malûm ve muayyen oin^:: îâz;;;:ü:- Aksi takdirde bey'i fâsid olur.
Meselâ: lûulettnyiıı
bir müddet müeccel, olmak voja semeni îâülettayin mukussaterı verilmek üzere
yapılan bir satış muamelesi, niza'a müeddi ola cağı cihetle fâsiddir.
169 - : Şu
kadar gün veya hafta veya ay veya sene veyahut ru'zika sim gibi malûm ve
muayyen olan bir vakte kadar va'de ile pazarlık olunsa bey'i sahih ve tecile
riayet lâzım olur. Fakat yağmur yağuca&ı veya rüzgâr eseceği veya hacılar
haçtan geleceği veya ekinler biçileceği gibi bir vakte kadar müeccel olmak
üzere yapılan bir bey'i bu müddetin malûm olmamasına mebni fâsid olur.
Görürlüyor ki, müddet gerek «Cehaleti yesire» ile ve gerek Cehaleti fahişe»
ile mçchul olur da ecelin hulûlile fesad takarrür etmeden veya fesada mebni
bey'i feshedilmeden menlehül'ecel kendi rızasile eceli iptal edip müccel
semeni, borcu hal, yani: peşin kılarsa bey'i, sıhhate münkalib olur. Cehaleti
fahişede ise bayi ile müşteri meclisi akitten henüz ayrılmadan men lehül'ecel o
mecliste eceli iptal ederek semeni peşin kılarsa bey'i sahih olur. Fakat
meclis dağıldıktan sonra peşin kılsa sahih olmaz.
Cehaleti yesire,
vücudu muhakkak olup yalnız bazan erken ve bazan geç vücuda gelen eceldir.
Ekinlerin biçilme zamanı gibi, buna «Cehaleti mü-
tekaribe» de denir.
Cehaleti fahişe;
vücuda gelip gelmiyeceği bilinmeyen veya vücudu meçhul olup ne zaman zuhur
edeceği kestirilemiyen eceldir. Yağmur yağacağı zaman gibi. Buna «Cehaleti
mütefavite» de denilir.
170 - :
Veresiye pazarlık olunup da müddet tayin edilmese ecel, bir aya masruf olur.
Satan, bir ay geçmedikçe semeni isteyemez. Çünkü selem ve yemin hususlarında
indeşşeri' madûd olan müddet böyle bir aydan ibarettir. Meselâ: «Elbette
borcumu ödeyeceğim»' diye yemin eden kimse bir ay tecil olunur. Mecmaülenhür.
171 - : Peşin para ile satılan bir malın semeni bilâhara tecil edilse bey'i fasid
olmaz. Ecel gerek cehaleti yesire ile ve
gerek cehaleti fahişe ile meçhul olsun, Şu kadar var ki, cehaleti yesire ile
meçhul bulunursa tecile riayet lâzım olur. Bayi bundan evvel semeni isteyemez.
Fakat ece1, cehaleti fahişe ile meçhul olursa muteber olmaz bey'i sahih, tecil bâtıl olmuş olur.
Kira bedeli gibi sair alacakları tecil lıakkında da bu tafsilât caridir
172 - Semenin tecil ve taksitinde mukavele
olunan müddet, mebi'iı» müşteriye tesliminden itibar
olunur.
Meselâ: semen
lâaletteb'iz bir sene vâde ile müeccel olmak üzere sa tılmış, olan bir malı
müşteri tesellüm etmek istediği halde bayi teslim etmeyip bir sene elinde tutsa
bilâhara müşteriye teslim edeceği günden itiba ren semenini almak için bir sene
beklemesi lâzım gelir.
Bu mesele, İmamı Azama
göredir. Imameyne göre artık sene geçmiş tir. Bir sene daha beklemek lâzım
gelmez. Mecmaülenhür.
Amma müddet, muayyen bir
ay veya muayyen bir sene olursa müddet teslim vaktinden itibar olunmaz. Meselâ.
Bir kimse bir malını semeni 1927 senesi İptidasından itibaren bir sene müddetle
müecael olarak satsa 1928 sericaİ ipUduKiutlrt fmiddot bitmiş ulur. Velovki bu
müddet ivindo bayi o mu-h kendi elinde tevkif" etmiş olsun.
Bir de bayi, .mebi'i
teslim etmek istediği halde müşteri tesellüm etrru-se bayi, akıt zamanından
itibaren bir sene geçmekle semeni talebe müsü: hık olur. Bir senç ianü beklemesi lâzım gelmez.
173 - :
Peşin veya veresi olduğu söylenmeksizip mutlak surette satış muamelesi yapılsa
bey'i, peşin olmak üzere mün'akit olmuş olur. Çünkü se menin peşin, olması
akdin muktezasıdır. Fakat böyle mutlak bir bey'i, malûm bir jpıüddet ile
muvakkat ve mukassat olmak üzere yapılması, örf ve âdet carî olan bir yerde
vuku bulunca o müddete masruf olur. Binaenaleyh peSİn olup olmadığı
söylenmeksİzin çarşıda bir §ey satın alınsa, parasını peşin vermek lazım
gelir. Fakat bu misillû satışlarda semenin tamamını veya bir miktarını ay veya
hafta başında veya haftada muayyen bi' miktar vermek âdet olan bir beldede o
âdete riayet olunur. Zahiriyye.
174 - :
Semenin müeccel olup olmadığında ihtilâf edilse söz eceli inkâr eden
bayiindİr. Zira ecelde asıl olan ademdir. Bu halde beyyine eceli iddia eden
tarafa, yani: müşteriye düşer. Ecelin miktarında ihtilâf olunsa söz, ekalli
iddia edenindir. Ecelin mürur edip etmediğinde ihtilâf olunsa söz,
müşterinindir. Zira ecelin geçmiş olduğunu münkirdir. Hindiyye.
«(Malikîlere göre
satan ile alan, semenin veya nıüscmmenin cinsinde, meselâ: altın veya eşya
olduğunda veya nev'inde. meselâ: altın veya gü-muş yahut buğday veya arpa
olduğunda ihtilâf etseler evvelâ satan sonra alan sahibinin dâvasını nefy ve
kendi iddiasının muhik olduğunu beyan ile yemin eder. Bunun üzerine satış
muamelesi fesholunur. O halde nıü-sem men İle semen sahiplerine red olunur.
Telef olmuş ise satış günündeki kıymetleri ve misliyyattan ise misilleri red
edilir.
Semenin veya
müsemmenin veya ecelin miktarında veya bey'in rehin üzere vuku bulup
bulmadığında ihtilâf etseler. Mcbi' mevcut ise bey'i muamelesi feshedilir.
Zayi olmuş ise müşteriye yemin tevcih edilir. Bu fesihler ise bir kavle göre
hakimin hükmile olur.
Mebi'in teslim edilip
edilmediğinde veya meb'İ teslimden sonra semenin kabzedilip edilmediğinde
ihtilâf olunsa asıl olan mebi'in bayi yedinde, semenin de müşteri elinde
bakasidır. Meğerki hilâfında örf bulunsun. Ya ni. daha meclisi beyiden
ayrılmadan evvel semenin veya mebi'in kabzı hu susunda bir teamül cari olsun. O
takdirde söz, yeminile beraber iddiası ör-• e uygun olan tarafındır.
Meclisten müfarakaltan
sonra semeni kabz için bayiin sabredeniiyeceği uzun bir zamanın geçmiş olması
da Örfe dahildir. (Ebütberekât.)
(Şafiilere göre de
satan ile alan, bey'in sıhhatmda ittifak ettikten son ra keyfiyetinde, yani:
semenin mîkdarında veya vasfında veya müecce1 olup olmadığında, veya ecelin
miktarında veya mebi'in miktarında ihtilâf etseler
de beyyiheleri bulunmasa evvelâ bayi, sonra da müşteri yemin eder. Her biri
diğerinin davasını nefyedip sonra kendi iddiasının doğru olduğunu söyler.
Meselâ: müşteri «Vallahi ben şu malı yüz kuruşa almadım, elli kuruşa aldım»
der. Bunun üzerine hemen satış muamelesi münfesih olmaz. Meğer ki iki taraf
razı olsunlar, veya her ikisi veya biri veya hâkim bunu feshetsin. Bir kavle
göre bunu hâkimin feshetmesi lâzımdır. Artık mebi', mevcut ise bayia red
olunur. Müşterinin mülkünden çıkmış veya telef olmuş ise mülkünden yıktığı,
meselâ vakfedÜdiği veya telef olduğu zamandaki kıymetini vermek icabeder.
Mebİ'a ayıb ânz olmuş ise mebi" arız olan noksanın bedelile beraber red
edilir. Bayi ile müşterinin varislerinin bu veçhile ihtilâfı da onların
ihtilâfı hükmündedir. Minhacüttalibîn.) [13]
174 - :
Bayi' daha müşteriden kabzetmeden semende, bey'i hibe, vasiyet, havale gibi
tasarruflarda bulunabilir. Meselâ: bir kimseye satmış olduğu bir malın akçesini
ondan kabzetmeden borcuna havale edebilir.
Bu meselenin
umumiyeti, semenin ayn ve işaretle
taayyün eder bir şey olduğuna göredir. Semen zimmette deyn, meselâ:
gayri muayyen şu kadar nukut olduğu 'takdirde bunda her tasarruf cari olmaz.
Bunu kablelkabz yalnız müşteriye meccanen veya bir mal mukabilinde temlik caiz
olur. Baş kasma temlik caiz olmaz. Bundan yalnız şu üç mesele, müstesnadır:
(1) :
Bayi, müşteri zimmetindeki
alacağım birisine vasiyet edebilir. Bu sahihtir.
(2) : Bayi,
müşteri zimmetindeki matlubunu
başkasına havale edebilir. Bil da sahihtir.
(3) : Bayi,'
müşteri zimmetindeki alacağını başkasına hibe edip mevhu-bünlehi kabza tevkil
ve tesüt, mevhubünleh de onu kabzetse evvelâ vâhib için bjivekâle, sonra kendi
namına da bilasale kabzetmiş olacağından sahih olur.
175 - :
Müşteri akar kabilinden olan mebi'i daha kabzetmeden semeni bayia vermiş veya
onun iznini istihsal etmiş olduğu, takdirde başkasına satabilir. Ve bunda
.iare, hibe ve terhin gibi tasarruflarda bulunabilir. Çünkü akarda telef nadir
olduğundan telefi takdirinde akdin infisahından dolayı müşteriyi ve saireyi
tagrir ve ızrar ihtimali yok gibidir. Fakat müşteri bu akarı bayı'ma satamaz,
şayet bayİ'ma hibe o da kabul etse bey ı bozulmuş, bir ikale muamelesi vücuda
gelmiş olur. Fakat bayi, hibeyi ka^ bul etmezse bey'i alâhaiihi kalır.
Kezalik: müşteri akar
kabilinden alan mebi'i dalıa kabzetmeden ne bu yi'inc. ne cJc bankasına icar
edemez. Zira icar ecir makudun aleyh, mcnfaal tır. Menfaatlerin helaki ise
nâdir değildir.
176 - :
Müşteri menkulâttaa olan bir mebi'i kabzetnıuclikço ne bayiine ve ne de
başkasına satamaz ve icar edemez. Zira menkulde helak nâdir değildir. Hattâ
akıntıya ve sel hücumuna maruz ulan hane gibi mahv ve harap olmasından korkulan
bir akar dahi menkul hükmündedir. Mamafih müşteri eğersemeni bayiine vermemiş
veya onun iznini almış olursa menkul olan mebi'i başkasına kablelkabz rehin,
ikraz, hibe ve tasadduk ede bilir. Hindiyye- Mecelle.
«(Malikîlere göre
müşterinin kablelkabz mebi'de tasarrufu sahihtir. Onu başkasına satabilir.
Mebi' ister menkulûttan ulsun ve ister akar ve eşcar gibi sabit şeylerden
bulunsun müsavidir. Çünkü mebi' ınüccrrcd akitle müşterinin zamanında bulunmuş
olduğundan makbuz hükmündedir. Bundan buğday ve meyve gibi taam kabilinden olan
şeyler müstesnadır. Bir hadisi şerife nazaran bunların kablelkabz beyi'leri
sahih değildir. Meğer ki cüza-fen - keyl veya vezn ile olmaksızın loptan satın
alınmış olsun. Ü zaman kablelkabz satılabilir.) Kezalik muavaza tarikile değil,
kar/, hibe, miras yoliyle malki olduğu taamı da kalbelkabz satabilir).
(Şafiilere göre
müşteri kablelkabz mebi'de tasarruf edemez. Velevki bayi, semeni ahzetmiş ve
mebi'i kabz için müşteriye izin vermiş olsun. Binaenaleyh bir kimse menkul
veya gayri menkul bir şey satın alsa da onu kablelkabz satsa bu satış bâtıl
olur. Çünkü kablelkabz müşterinin mülki za yıftır. Artık mebi'de bey'i ile
tasarrufu sahih olmaz. Ancak bunu bayiine ayn-i semen ile satabilir ki bu,
haddizatında bir ikale demek olur.)
(Hanbelilere göre
mebi'de kabielkabz tasarruf sahihtir. Şu kadar var kî mebi', mekil, mevzun, mâdud
veya mezru' bulunmuş olmamalıdır. Böyle olursa kablelkabz satılamaz. Ama
mekilât ve emsalinden bir şey cüzafen alınmış bulunursa kablelkabz satılabilir.
Nasıl ki müşterinin kablelkabz karesi, hibesi rehini de caizdir. Şerhi
Muhammedi Hırsı, Elmezahibülerbaa.)
(Zahirilere göre bir
kimse her hangi veçhile malik olduğu buğdayı kab-zetmedikçe satamaz. Buğdaydan
başka satın aldığı her hangi bir şeyi de kabzetmedikçe satması helâl değildir.
Müşterinin mebi'a vaz'ıyed etmesine bir hail bulunmaması kabz sayılır.
Fakat bir kimse
buğdaydan başka satın aldığı bir §eyi daha kabz etmeden başkasına hibe, icar,
ikraz, tasadduk; mehr olarak ita edebilir. Ve bir kimse bey'i tarikile değil,
miras hibe, karz, mehr, sadaka, selem veya erş gibi bir tarikle malik olduğu bir
şeyi kabzetmeden satabilir ve onda sair ta sarruflarda bulunabilir. Elmuhellâ). [14]
177 - : Bayi
akitten sonra akit meclisinde veya başka bir mecliste makbuz oisun olmasın
mebi'in miktarını kendi cinsinden veya ahar bir cinsten olmak üzere
artırabilir, Velev ki mebi1 telef
olmuş olsun müşteri bu zı vadeyi o ziyade meclisinde kabul ederse bu ziyadeyi
talebe müstahık olur. 3ayün nedameti fayda vermez. Amma bu ziyadeyi o meclisten
sonra kabul ederse muteber olmaz. Meselâ : bir kimse yirmi liraya muayyen yirmi
kitabı sattıktan sonra beş kitap daha verdim, deyip müşteri de o mecliste kabul
etse yirmi liraya yirmi beş kitap almış olur. Fakat müşteri o mecliste kabul
etmeyip de badehu kabu! etse bayi, o ziyadeyi vermeğe mecbur olmaz.
178 - : Yukarıdaki meseleden «müslemünfih» müstesnadır. Şöyle ki müslemün ileyh, akitten sonra
müslemünfihin miktarını tezyid etse
sahih olmaz. Çünkü müslemünfih, hakikaten madûm olduğu halde müslemünileyhın
re'simali seleme ihtiyacından dolayı zimmetinde mevcut sayılmıştır- Musle-münfihi
tezyid ise müslemünileyhın ihtiyacını gidermez, belki artırır.
Bilâkis müşteri
badelakit müslemünfih gibi veya bir yığın buğdaydan şu kadar kile gibi deyn.
kabilinden olan mebi'in miktarını tenzil edebilir. Fakat ayniyyaLtan olan bir
mebi'i tenzil edemez, bu' sahih değildir. Çünkü hat ve tenzil, iskattır. Deyni.
ıskat ise sahihtir. Ayni iskai ise snhih değildir.
Meselâ müşteri yüz
liraya satın aldığı bir yığın buğdaydan lâalettayiı1-kırk kile buğdayın
kablelkabz on kilesini tenzil etse sahih olur. Fakat yüz liraya satın aldığı
muayyen kırk kile buğdaydan on kilesini tenzil etse sahih olmaz. Yani bunu
kabule mecbur tutulamaz. ^
179 - ;
Müşteri akitten sonra mebi' mevcut iken semen-i müsemmayı tezyid edebilir. Bu halde bayi, bu
ziyadeyi o tezyid meclisinde kabul ederse ona müstehık olur. Müşterinin pişman
olması fayda vermez. Fakat bayiin o meclisten sonraki kabulü muteber değildir.
Meselâ bir kimse bin
liraya bir hane pazarlık edip aldıktan sonra «iki yüz lira daha semenine zam
ettim» deyip bayi de hemen kabul etse ohane bin iki yüz liraya alınmış olur.
Ama bayi o meclisten sonra kabul etse bu iki yüz liraya müstehık olmaz.
Kezalik : Semenin,
artırılması, mebi'in hakikaten veya başkasına satılması gibi hükmen helakinden
sonra vukubulsa muteber olmaz. Çünkü mebi kalmamıştır ki, mukabilinde tezyide
mahal bulunsun, ziyade bedelsiz kalmış olur.
180- :
Mevcut olan bir mebiin semenini bir ecnebi veya müşterinin vefatından sonra
varisi tezyid edebilir. Ecnebi tezyid edince bakılır. Eğer müşterinin emri
veya icazulilu tezyid etmiş isu bu ziyudo müfteri üzerine lazım gelir. Ve eğer
bu ziyadeyi kendi malına müzaf kılmış veya onu müşteri namına zamin olmuş ise o
ziyade ecnebi üzerine lâzım gelir. Müşterinin emri varsa ona rücu eder, ve
illâ. kendi malından teberru' etmiş olur. Fakat ecnebi, semeni kendi kendine
ziyade etmiş de müşterinin rızası bulunmamış olursa bu ziyad bâtıl olur.
181 - :
Bayi, akitten .sonra mebi' mevcut olsun olmasın semeni müse-manın bir
miktarını, tenzil edebilir. Bu halde semeni kabzetmemiş ise tenzil ettiği
miktarı isteyip alamaz. Kabzetmiş ise bu miktarı müşteriye iade eder. Bu
tenzil, müşterinin kabulüne mütevakkıf değildir. Şu kadar var ki, müşteri bu
ziyadeyi sarahaten reddederse tenzil
bâtıl olur.
Bayiin vekili, bayiin
emri olmaksızın böyle bir tenzilde bulunursa müş teri hakkında muteber olur.
Müşteri semenin mütebakisini verir, vekil de tenzil ettiği miktarı bayıa zamin
olur. Vekilin bu tenzili şefi hakkında muteber değildir. Şufadar, mebi'i semeni
müsemmanın tamamile alabilir.
182 - :
Badelakit, bayiin miktarı mebi'i, müşterinin semeni müsemmayı tezyid etmeleri
veya bayiin semeni müsemmadan bir miktarını .tenzil etmesi, istinad
tarikile asıl akde mültehık
olur. Yani asıl
akit', o artırma veya eksiltme üzerine yapılmış
hükmünde tutulur.
Meselâ : bir kimse
muayyen on kitabı bin kuruşa sattıktan sonra iki kitap daha ilâve etse on iki
kitabı bin kuruca satmış olur.
Kezalik : bir kimse on
kitabı bin kuruşa aldıktan sonra iki yüz kuruş daha ziyade edip bayi de bunu
kabul etse bu on kitap, bin iki yüz kuruşa satmış olur.
Böyle asıl akde
iltihakın eseri, aşağıdaki meselelerde zahirdir.
183 - :
Akitten sonra bayi, mebi'i tezyid ettikte ziyadenin semeni mü semmadan hissesi
olur. Meselâ: bir kimse bin kuruşa
satmış olduğu sekiz kitap üzerine iki kitap daha ziyade, müşteri de kabul etse
bin kuruşa on kitap satılmış olur. Binaenaleyh ziyade edilen kitap, daha müşteriye
verilmeden bayiin elinde iken telef olsa bahası, semenden tenzil edilerek
bayi, mütebaki sekiz kitap için müşteriden anetfk sekiz yüz kuruş isteyebilir.
Bu kitapların fiyatları müsavi olduğuna göredir. Müsavi olmayınca ona göre hesap olunur.
Kezalik : bayi,
arsanın bin ziraim on bin liraya sattıktan sonra yüz zira' daha ilâve, müşteri
de kabul etse arsanın bin yüz zirai on bin liraya salı İmi!) olur. Bu halde
şüfadar çıksa on bin liraya bu bin yüz zirai' alabilir.
184 - :
Badelakit müşteri semeni müsemmayı tezyid ettikte bu tezyid, asıl akde multehik
olacağından semeni müsemmâ ile
ziyadenin mecmuu akitler hakkında tamam
mebi'a mukabil olur. Meselâ : on bin kuruşa bir
mülk akar satın alındıktan sonra
ttablelkabz müşteri beş yüz kuruş daha ziyade, bayi de kabul etse o akarın
bahası, akitler hakkında on b beş yüz kuruş olmuş olur. Hattâ bir müstehik
çıkarpk o akarı usulen istirdat etse müşteri bayiden on bin, beş yüz kuruş,
alabilir. Amma bu ziyade semen, süfadar hakkında muteber değildir. Binaenale; .ı
o akara bir şef:" zuhur etse onun hakkı asıl akitte tesmiye edilen semen
üzerine taallûk etmiş olduğundan sonraki ziyadenin akitlere göre asıl akdr
İltihakı, şefim hakkını İska t edemiyeceğinden şefi', o akan on bin kuruşa
alabilir. Şonçadan ziyade edilen beş yüz kuruşu bayi, şüfadardan isteyt.nez.
185 - :
Bayi, badelakit mebi'in semenini hat ve tenzil veya bir miktarını müşteriye
hibe veya bazısından müşteriyi ibrai iskat İle ibra etse mebi'in tamamı, semeni
müsemmanın bakisine mukabil olur.
eiâ : bir mülk akar,
bin liraya satın alındıktan sonra bayiğ yih lira sim tenzil veya müşteriye hibe
etse o akar dokuz yüz liraya mukabil olur. Binaenaleyh mebi'a bir şüfadar çıksa
onu dokuz yüz liraya alabilir.
186 - :
Bayi, mebi'i müşteriye teslim etmeden semenin tamamını hato-dcbilif. Bu hat, ibraı-
İskat kabilinden olduğu cihetle müşterinin kabulüne tevakkuf etmez. Şu kadar
var kî, sarahatan reddederse zimmetinde ala-alahalihi kalır.
Bu hat, akıl akde
mültehık olmaz. Çünkü asıl akde ütihak et«e satış muamelesi, semenin nefyile
yapılmış olur ki, bu, batıldır.
Binaenaleyh, bayi, bir
mülk akarını meselâ : bin liraya sattıktan sonra kabtelkabz bu bin liradan
tamamen vaz geçse bu, şüfadar hakkında muteber olmaz. Şefi', bunu bin liraya
alabilir. Yoksa parasız alırım diyemez.
187 - :
Bayi, semeni müsemmayı tamamen kabzettikten sonra cünih sinden vaz geçse
bakılır: eğer bu vaz geçmeyi «semeni hat
ettim» veyı «hibe ettim» veya ibrai iskat ile ibra ettim» gibi bir söz ile
yapmış olursa müşteri verdiği semeni bayiden geri alabilir. Ve eğer «Beraeti istifa ile ibra' ettim» diye
yapmış olursa bu semeni kabzetmiş olduğunu
ikrar ve
itiraf demek
olacağından müşteri, semeni istirdada kalkışamaz.
Bayi mutlak olarak
«semenin cümlesinden müşteriyi ibra ettim» demiş olursa müşterinin semeni gerip
alıp alamayacağı hakkında iki kavil vardır. Müşterinin semeni geri alamıyacağı
hakkındaki kavil, müreccahtır. Çünkü beraeti istifa, beraeti iskattan eka)-olduğu
cihetle indehtlak beraeti istifaya hamli evleviyette kalır. 'Hindiyye. Bedâyi. [15]
188 - : Bir
mutlak bey'in sıhhat ve tamamiyeti için mebi'i ile semenin mecVsi akit "3
kabzedilmeleri şart değildir. Fakat badelakit
evvelç müşteri semeni bayia,
sonra da bayi mebi'i müşteriye vermeğe borçlu olur. Çünkü müşterinin mebi'de
hakkı taayyün etmiş olduğu halde bayiin semende hakkı taayyün etmiş değildir.
Zira semen zimmette bir borçtur. Bi naennlcyh akitler arasında adlümüsav.ata
riayet için evvelâ semenin bayi'a, sonra da nıebi'in müşteriye teslimi lâzım
gelir. Şu kadar var ki müşteri semeni bayia vermeğe mecbur olmak için mebi\
mcnkulâttan İse bayi tarafından ihzar edilmiş olması, akarât kabilinden ise
bayiin veya vekilinin müşteri ile beraber satılan akarın bulunduğu mahalle
gitmesi lâzımdır. Bu esastan bey'i sarf ve bey* i' mükayaza, ile bey'i seleni
müstesnadır. Bey'i sarfla iki bedelden her biri gayri muayyen, beyi mukayazada
ise her iki
bedel, muayyen
okluğundan onlardan birini teslimde takdim lâzım gelmez. Bey*t selemde İse
semenin peşin verilmesi zaten akdin muktezasddır. ,
189 - :
Mebi'in müşteriye teslimi, müşterinin
mebi'i bıl;'mı;rni. yani: müfrez, ve başkasının hakkile gayri
meşgul bir halde kabzedebiK rk veçhile
teslimine bayiin İzin verrncsi'c hâsıl olur.
Meselâ : Bayi. satmış
olduğu bir kitabı müşterinin önüne bırakarak kabzına izin verse o kitabı
müşteriye teslim etmiş olur.
190 - : Mebi'in
teslimi hâsıl olunca müşteri onu kab/etmiş sayılır. BU Tül eline geçmesine
hacet yüktür. Binaenaleyh
bu hakle mebi', zayi olsa
zaruri müşteriye ait olur.
191 - : Satılan
şeylerin ihtilâf ve lenevvüünc mebni
teslimin keyfiyeti de müntehi
olur. Nitekim aşağıdaki
meseleler, bu esasa
dayanmaktadır.
192 - :
Müşteri aldığı arsanın veya arazinin içinde bulunduğu veyahut, bir taraftan o
arsayı veya araziyi görür olduğu hakle kabzına bayiin ruhsat vermesi teslim
sayılır. Müşteri bununla m eh "i
kabzetmiş olur.
Satılan akarın binle
görülecek derecede yakın olması imameyne göredir. İmamı Azama göre bu akar
uzak olsa da kabzına bayiin ruhsat vermesi teslimdir. Ancak sntıhn akar, başka
görülmez bir yerde olurs oraya varıp içine girebilecek kadar vakit geçmesile
kabz tahakkuk eder. Nitekim f 196) inci meselede de mezkûrdur.
193 - :
Üzerinde ekin bulunan bir yer. ekinsiz olarak satıldığı takdirde o
yerin'müşteriye tesliminde üzerindeki ekini biçip veya hayvanlara yedirip
orasını tahliyeye bayi. mecbur olur.
194 - : Üzerinde meyve bulunan bir ağaç. meyvesiz olarak satıldıkta ağacın müşteriye
tesliminde meyvesini devşirip ağacı tahliye etmeğe bayı, mecburdur. Tahliye
bulunmadıkça teslim muteber
olmaz. Meyvelerin ye-yilmeğc elverişli olup olmaması müsavidir.
195 - :
Ağaç üzerinde olarak mücazefeteıı -
götürü olarak toptan satılmış olan meyveyi
müşterinin devşirmesine bayiin ruhsat
vermesi teslimdir.
Başkasının malını mebi'in şagil olması bey'a ve teshine manı değildir.
Bu veçhile kabza ruhsat verildikten sonra müşteri meyveyi henüz düşürmeden bir
âfet yüzünden ağag üzerinrieki meyve teief olsa zararı müşteriye ait olur.
Fakat bir kimse
başakta bulunan buğdaylarını satıp heyetile tes'i.n etse bu teslim, sahih
olmaz. Belki buğdayı biçerek harman ve tathir edip sonra buğdayı müşteriye
teslim etmesi lâzım gelir.
196 - :
Hane, dükkân, bağ gibi kilitlenmesi
mutad olan akacın içinde iken bayiin müşteriye «Teslim ettim» demesi teslimdir.
Hariçte İken muş teri onu derhal kilitliyebilecek mertebe yakın ise
bayiin mücerred «Teslim ettim» demesi de teslimdir. Fakat o mertebe yakın
değilse bayiin «Teslim ettim» demesinden sonra müşterinin oraya varıp da içine
girebileceği kadar vakit geçmesile teslim tahakkuk eder. Hattâ bu kadar vakit
geçtikten sonra mebi' telef olsa zararı müşteriye ait oluı Amma bu kadar vakit geçmediği tak/lirde
teslim tahakkuk etmiş olmaz.
197 - : Kif'tli
bir akarın kapısını
başkasının yardımına muhtaç
ol maksızın külfetsizce açabilecek anahtarım müşteriye verip kabz«. ruhsat itası o akan
teslimdir.
198 - :
Satılan bir hayvan ya başından veya kulağından veya yularından tutulup
müşteriye teslim edilir. Fakat m "isterinin külfetsizce, teslime kudreti
o!an mahalde bayiin satılan hayvanı müşteriye göstererek kabzına ruhsat vermesi
de teslimdir.
Meselâ : bayı,
mer'adaki koyununu »atıp da müşteriye göstererek kabzına ruhsat verse teslim
vücuda gelmiş olur.
199 - :
Satılan muayyen mekilât veya mevzunat, müşterinin emrile huzurunda veya
gıyabında ölçülerek veya tartılarak müşterinin hazırlayıp hayıa vermiş olduğu
zart ve kap içerisine konulsa bu teslim sayılır. Ama müşterinin emrile bayiin
hazırladığı bir zarf ve kab içerisine konulmak teslim değildir.
200 - : Uruzun teslimi, müşterinin eline sunulmasile yahut yanma bırakılmasile veya meydanda
olup da gösterilerek müşteri için
kabzına ruhsat verilmesüe hâsıl olur. Maahaza eğer müşteri oturduğu yerden kalkmadan
onu kabz edebilecek derecede yakın değilse yalnız gösterilerek kab zina ruhsat
vrmekle kabz tahakkuk etmez,
201 - : Ambar, sandık, dükkân gibi kilitli bir mahal
içinde bulunan şeyler, toptan satıldıkta
külfetsizce açabilecek anahtarını müşteriye verip kabzına ruhsat itası
teslimdir.
Meselâ : bir ambar
buğday yahut bir sandık kitap veya bir dükkân dolusu emtia toptan satıldıkta
anahtarının müşteriye verilmesi ve kabzına ruhsat itası mebi'i teslim demektir.
202 - : Bir
çift ayakkabı ve bir kapının iki kanadı gibi bir şey hükmünde olan iki şeyden
yalnız birisini müşterinin kabzetmesine bayiin izin vermesi, diğerinin kabzına
dahi izindir. Artık bayi bunu istirdat edemez, ederse gasıp olur.
Kezalik : bir çift
ayakkabı gibi bir şey hükmünde olan iki mebiden yalnız birisini müşteri kabz
İle istihlâk veya tayib etse ikisini de kabz etmiş sayılır, Bu halde müşteri,
bayiin elinde kalanı istemiş iken bayi, menettikten sonra elinde telef olsa
yalnız bunun zararı bayia ait olur.
203 - :
Bayi, mebi'i müşterinin emrile başkasına hibe ve teslim veya icar ve teslim etse veya kendi
kendine başkasına iare veya hibe
veya rehin ve teslim edip de müşteri icazet verse müşteri mebi'İ
kabzetmiş oiur
204 - :
Yıkamak gibi mebi'i eksiltmeyecek bir şey yapmasını müşteri bayia emredip bayi
de kabletteslim mebi'de o şeyi yapsa müşteri, mebi'i kabzetmiş sayılmaz.
Kezalik : müşteri,
mebi'i kablelkabz bayiine iyda, veya iare veya icar etse veya semenin bir
kısmını bayia verip mütebakisini verinceye kadar mebi'i bayia rehin bıraksa
müşteri, bununla mebi'i, kabzetmiş olmaz. Ve bu icardan dolayı bayiden ücret
isteyemez. Şayed bayi' mebi'i kabletteslim başkasına icareye verse ücreti
kendisine ait olur. Çünkü bu halde mebi' telef olsa zararı bayia ait bulunur.
205 -
Müşteri, mebi'i kabzederken bayiin
hakkı bahsi olduğu halde müşterinin kabzını görüp de onu kabzetrnekten
menetmemesi. bu kabza de-lâleten izin ve ruhsattır. Binaenaleyh mabi'in
semenini istifa için mebi'i artık
istirdat edemez. Şu kadar var ki eğer bey'i fâsid bulunmuş olursa bu kabzın
akit meclisinde olması lâzımdır. BUâhara bayiin sarahaten iznr olmaksızın
vukubulacak bir kabz, muteber değildir.
206 - ;
Semeni peşin verilmek üzere yapılan bir satış muamelesinde bayiin sarahaten
veya delâleten izni olmaksızın müşterinin henüz semeni tediye etmeden mebi'i
kabzetmesi, muteber değildir. Binaenaleyk bayi, se meni alıncaya kadar
bahsetmek üzere mebi'i istirdat edebilir- Velev, ki mü!j teri, mebi'i başkasına
satmış veya kiraya vermiş veya rehin veya hibe etmiş olsun. Bu gibi nakz ve
feshe kabiliyetli olan bir tasarruf, bayiin hakkını iskat etmez. Bayi bu
tasarrufları bozarak mebi'i habis için istirdat adebilir.
Fakat müşteri, mebi'i
bilâizin kabzedip de elinde telef olsa veya sakat-lansa, kabz, muteber olup
zararı bayia değil, müşteriye ait olur.
Kezalik : semen peşin
değilse bayiin habse hakkı olamıyacağından müşterinin mebi'i bilâizin kabzı
muteberdir. Haniyye. Mecelle.
Hanbelüere göre
mekilâtın kabzı ölçülmekle, mevzunatın
kabzı tartıl makla. ma'dudatın kabzı sayılmakla, mezruatın kabzı da arşına
vurumakla hâsıi olur. Sübre,
siyab, hayvan gibi nakli kabil; şeylerin kabzı bunların nakli ile husule gelir.
Esman, cevahir gibi şeylerin kabzı da tenevül = elde edilmelerile vücuda gelir.
Çünkü bunlarda örf böyledir. Akar, arsa,, bina. ağaç, ağaç üzerindeki meyve
gibi geylerin kabzedilmeleri de bunların bir mani = hail bulunmaksızın tahliye
edilmelerile hâsıl olur. Satılan hanenin kapısı müşteriye açmak veya
anahtarım" ona vermek gib,i. ölçmek, tartmak, saymak, arşına vurmak
hususları, müstehık olan kimsenin veya naibinin huzurunda yapılmak şarttır.
Bundan sonra kabzeden taraf, ölçülen, tartılan, sayılan veya arşına vurulan
şeyin noksan olduğunu veya bunda galata düştüklerini söylese veya bayi, ziyade
bulunduğunu iddia eylese sözleri kabul olunmaz. Çünkü zahiri hal, bunun
hilâfınadir. Neylülmearib. Keşşaf ülkına . [16]
207 - :
Tamamen veya kısmen peşin olmak üzere satışta müşteri, pe şin olan semeni
tediye edinceye kadar bayiin meb'i tamamen hapis ve tevkife hakkı vardır.
Bayi, peşin semeni tamamen istifa etmedikçe meb'i müşteriye vermeyebilir.
Meselâ: bir hane
tamamı veya yansı peşin olmak üzere bin liraya satılsa, bayi, birinci takdirde
bin ve ikinci takdirde beş yüz lirayı tamamen kabzetmedikçe haneyi müşteriye
teslimden kaçınabilir.
208 - : Bayi, müteaddit eşyayı bîr safka ile =T bir
icab ve kabul ile peşin olarak sattıkta her birinin bahasını başka başka
beyan etmiş olsa bile
semeni tamamen kabzedinceye
kadar meb'in tamamını hapsedebilir. Fakat safkalar müteferrik
olursa her safkadaki mebi'in semeni verildikçe bayiin- ondaki hakkı habsi zail
olur.
Meselâ: Bayi: «Şu
kitabı yüz kuruşa sattım» «Su kalemi de on kuruşa sattım» deyip müşteri de o
veçhile kabul etmiş bulunsa bayi, kitabın parasını alınca onu teslim mecbur
olur. Yoksa kalemin parasını alıncaya kadar kitabı da hapsedemez. Çünkü
safkalar, müttehit olmadığından bunlar başka başka satışlardır.
209 - : Müşterinin semene mukabil bayia rehin ve kefil
vermesi ve ya semenin bir kısmını bayiin tecil ve iskat etmesi, bayiin hakkı
hapsini iskât etmez. Çünkü rehin ve kefil vermek; borcu tevsik içindir, bunlar
eda değildir. Bir kısmın tecil ve ıskatı ise diğer kısımdan dolayı hapis
hakkına mâni olmaz.
210 - :
Bayi, peşin olan semeni kabzetmeden mebi'i müşteriye teslim etse hakkı hapsini
iskat etmiş olur. Bu surette semeni kabzedinceye kadar tevkif etmek üzere
mebii1 istirdat edemez. Çünkü sakıt olan bir hak, avdet etmez.
Kezalik bir kimse, bir
akarını içinde sakin bulunan bir şahsa satsa bu mebi deki hakkı hapsi sakıt
olur.
211 - : Bayi, mebi'in semenini almak üzere bir
kimseyi müşteri üzerine havale, müşteri de kabul etse veya müşteri mebi'in
semeni olmak üzere bayi'i bir kimse üzerine havale, bayi de kabul etse bayiin
hakkı hapsi sakıt olur. Bu surette
mebi'i müşteriye hemen
teslim etmesi lâzım gelir.
212 -
.: Semeni tamamen veresiye olmak üzere
satılan malı bayiin hapse hakkı olamaz. Vadesi dolunca semeni kabzetmek
üzere mebi'i müşteriye hemen
teslim etmesi lâzım gelir.
Hattâ vâde hulul
ettiği takdirde de semeni almak
için mebi'i istirdat ile tevkif edemez. Belki semeni istemeye müstehik olur.
213 - : Bayi, semeni peşin olmak üzere sattıktan
sonra mebi'in semenini tamamen tecil etse hakkı hapsini iskat etmiş olur.
Binaenaleyh vâdesi hitamında semeni kabzetmek üzere mebi'i müşteriye hemen
teslim etmesi lâzım gelir. Dürrimuhtar. Mecelle. [17]
214 - : Akdi
mutlak, yani: mebi'in muayyen bir meclisde teslimi meşrut olmayan akit,
mebi'in akit esnasında nerede ise orada teslimini iktiza eder.
Meselâ; bir kimse,
Bursadaki ipeklerini îstanbulda satsa onları Bur-şada teslim eder, yoksa bayi
bunları mahalli akit olan tstanbulda teslime mecbur olmaz.
215 - : Muayyen
bir mahalde teslim olunmak şartile satılmış olan bir malın o mahalde teslimi
lâzım gelir. Velevki. hami ve mcûnete muhtaç olsun.
216 - :
Müşteri, mebi'in nerede olduğunu evvelce bilmeyip abitten sonra bulunduğu yere
muttali olsa «Hıyarı keşti hâl» ile muhayyer olur. Binaenaleyh dilerse bey'i
fesheder, dilerse mebi'i akit zamanında nerede bulunmuş ise orada kabzeder.
Mecelle. Bahr. [18]
217 - : Semene ait masraflar, müşteriye ait olduğu
gibi mebi'in teslimine ait masraflar da bayia aittir.
Meselâ: semen olan
paraların sayma ve tartma ücretleri müşteriye lâzım geldiği gibi mebi' olan
mekilât ve mevzunutın kileci ve kantarcı ücretleri de bayia lâzım gelir.
218 - :
Cüzafen = götürü satılan şeylerin teslim ve tesellüm meünolı müşteriye aittir.
Meselâ. Mücazefeten satılan bir bağın üzümlerini düşürüp toplamak masrafları
müşteri üzerine lâzım gelir. Kezalik: götürü satılın bir ambar buğdayı ambardan
çıkarıp nakletmek masrafı da müşteriye ait bulunur. Çünkü mücazefeten satılan
şeylerin teslimi, onları bir mani olmadığı halde müşterinin kabzına,
mücerred ruhsat vermekle
tahakkuk etk-Teslim hasıl olunca
artık düşürme, nakil ve saire masrafı bayie lâzım gelmez.
219 - : Odun, kömür, ut, saman gibi hayvan veya araba
üzerinde yüklü olarak satılan şeyleri müşıerinin hanesine nakletmek hususunda beldenin örf ve âdetine ittiba'
edilir. Amma akit zamanında teslim edilecek mekân tâyin edilirse o mekâna
kadar bayiin nakli lâzım gelir.
220 - : Mebia dair senet ve hüccet yazdırma
ücreti müşteri üzerine lâzımdır.
Müşteri bayiin bey'i takrir ve işhad etmesine lüzum görürse, bunu mahkeme
marifetle yapabilir. Şöyle ki: Bayi, mahkemeye gitmeğe mecbur değildir.
Müşteri mahkemeden bir memur celbile bayiin takririni ve isnadı
raptettirebilir. Kuküt bayi, takrir ve işhaddun imtina ederse müşteri bayii
mahkemeye celbettirir bayi, bey'i ikrar etmeyip müşteri müddeasım ispat ederse
hâkim, muktezusını ifa eder.
221 - ; Mebi'in eski senedi bu>Ün malıdır. Bayi
bunu müşteriye vermeğe mecbur değildir. Ancak müşteri ihticac eiuiek üzere bu
senedin bir muüaddak suretini edinmek isteyebilir. Bayi, senedi İstinsah için
göstermekten imtina ederse .müşterinin talebine hâkim, buna cebreder.
222 - : Dellâl, bir malı sahibinin iznile sattıkta
deUâliyyesini bayiden alır. Bayi dcllûliyyeden dolayı müşteriden bir şey
isteyemez. Mecelle, Dürer.
«(Hanbelîlere göre
semen ile mebia ait ölçme, tartma, sayma arşına vurma ücretleri baziie -
bunları diğer tarafa verecek olana lâzım gelir. Meselâ: Mcbi'in ölçme masrafı
bayia, semenin tartma masrafı da müşteriye ait bulunur.
Mebi'i nakil ücreti,
müşteriye aittir. Çünkü teslim tamam olmuş, mebi' müşterinin mülküne girmiştir.
Keşşafülkına".[19]
223 - : Mebi', müşteri tarafından daha
kabzedilmeden bayiin elinde veya iki tarafın ittifakile üçüncü bir
şahsm elinde iken telef olsa bakılır-Eğer mebi', bayiin filile veya kendi filüe
veya âfetisemaviye ile telef olmuş ise müşteri hakında bir şey terettüp etmeyip
zararı bayia ait olur Velevki zararın
müşteriye aidiyeti hakında bir mukavele
bulunmuş olsun. Müşteri semeni vermiş ise istirdat eder. Çünkü bu mebi'
semenile mazmundur, kıy-metile mazmun değildir. Ve eğer mebi', bir yabancının
filile telef olmuş ise müşteri muhayyerdir, dilerse bey'i fesheder, semeni
vermiş ise geri alı:" Ve dilerse bey'i imza eder, mebi'in misliyyattan ise
mislini, kıyemiyattan ise kıymetini o yabancıya tazmin ettirir. Fakat Mebi',
müşterinin filile telef olmuş ise zararı müşteriye ait olur. Şu kadar var ki
bey'i, fâsid bulunmuş ise veya beyi'de bayi için muhayyerlik olup telef bu
muhayyerliğin sukutundan evvel vukubulmuş ise bayi müşteriye mebi'in mislini ve
kıyemiyyattan is*1 kıymetini
tazmin ettirebilir. Bu halde müşteri
üzerine ayrıca semen lâzım kelmez. Bezazziyye. Eddürrülmuhtar.
224 - :
Mebi' badelkabz müşterinin elinde telef olsa bakılır: Eğer bey'i, sahih ve
bayia ait muhayyerlikten âri olup müşterinin filile telef olmuş ise zararı
müşteriye ait olur. Ve eğer bayiin veya bir yabancının filile telef olmuş ise
müşteri, mebi'in mislini ve kıyemiyyattan ise kıymetini müt-lifine tazmin
ettirebilir. Ve eğer bayiin mebi'i istirdada hakkı bulunmuş ise istihlâk etmesi
hasabile akd, münfesih ve müşteriden semen sakıt olur. Anıma bayi, muhayyer
veya bey'i fâsid bulunmuş ise badelkabz mebi' müşterinin filile telef olsa
semeni müsemma lâzım gelmez. .Belki mebi'in mislim veya kıymetini müşterinin
ödemesi lâzım geîir.
225 - :
Müşteri, mebi'i bayiin iznile kabzedip semenini tediye etmeden müflis olarak
vefat etse bayi, mebi istirdat edemez. Belki guremaya dahil olur. Çünkü hakkı
hapsini iskat etmiştir.
«(îmam Şafiiye göre bu
mebia bayi, guremadan ehaktır. Dürer.)
226 - :
Müşteri, mebi'i kabz ve semenini tediye etmeden müflisen vefat etse. bayi,
semeni müşterinin tereksinden istifa edinceye kadar mebi'i hapsedebilir. Sair
garimler = mebi'a müdahale edemezler. Bu surette müşterinin terekesinden
semeni verilerek mebi', terekeye ithal edilir. Tereke se meni vermeğe kifayet
etmezse hâkim, mebi'i satıp semeni kifayet ederse bayiin alacağını tamamen
verir, fazlasını da guremaya verir. Ve eğer mebi'in semeni bayiin alacağından
noksan olursa bayi, o semeni tamamen alır, mütbaki alacağım da müşterinin
terekesinden gurematen alır- Hu mütebaki alacağı hakkında müşterinin sair alacaklarına
müsavi olur, aralarında kısmeti gurema cereyan eder.
Kısmeti gurema,
alacaklılardan her birine borçlunun terekesinden ala cağı nisbetinde hisse
verilmektedir. Meselâ: bir müteveffanın Zeyd'e yüz, Amre elli lira borcu olduğu
halde terekesi -teçhiz ve tekfin masrafından başka- doksan lira olsa bundan
altmış lira Zeyd'e, otuz lira da Amre verilir.
Faraiz bahsine de
müracaat!
227 - : Bayi, semeni kabzetmiş olduğu halde mebi'i
müşteriye teslim etmeden müflis olarak vefat etse mebi, elinde emanet kalmış
olur. Binaenaleyh bu takdirde müşteri mebi'i alır, buna başkalarından ahaktır,
garimler, buna müdahale edemezler. Eddürrülmuhtar.
«( Bir bey'i sahih ve
tamam olarak mün'akit olduktan sonra mebi, da ha bayiin elinde iken helak olsa
zarraı müşteriye ait olur, bir :>ey ile bayia rücu, edemez. Ebu Süleymamn,
İmam Şafii ile ashabının kavilleri böyledir,
îmam Malik'e göre de böyledir.
Ancak rakik.ile simar müstesna Elmuhellâ.) [20]
228 - ;
Sevmi şira' tarikile, yani iki taraftan semen tesmiye olunarak satın alınmak
üz^re müsavimin = satın alacak kimsenin kabzedip götürdüğü mal, o kimsenin elinde taaddisi ve
taksiri olmaksızın telef veya
zayi olsa kıyemiyyattan İse kıymetini, misliyyattan ise mislini bayia
vermesi lâzım ge.lir. Yoksa tesmiye ettikleri semeni vermek lâzım gelmez.
Amma semen tesmiye
olunmamış ise o mal, bu alacak kimsenin elinde emanet hükmünde olur.
Binaenaleyh taaddisi ve taksiri olmaksızın" tvlef veya zayi olursa zaman
lâzım gelmez. Taaddisi veya taksiri bulunursa kıymetini ve misliyyattan ise
mislini o kimse, zaman olur.
Semeni yalnu mal
sahibinin tesmiye etmiş olması, racıh olan kavle gö "re kâfi değildir.
Alıcı da bu semeni sarahaten evya delâleten kabul etmiş olmalıdır.
Meselâ; bir kimse
satacağı bir kitabın «bahası yüz Kuruştur, götür bak, beğenirsen a!» deyip de
müşteri de beğenirse yüz kuruşa satın almak üzere alıp götürse de o kitap,
hanesinde telef veya zayi olsa kıymetini zamin olur. Velev ki kıymeti tesmiye
edilen meblâğdan fazla olsun .Fakat bu kitabın bahası beyan edilmeyerek satıcı
«al götür beğenirsen alırsın» deyip alacak şahıs da «beğenir ise badehu
pazarlığını yapıp a'mak üzere» götürdükte taaddisi ve taksiri olmaksızın telef
olsa kıymetini zamin olmaz.
229 - : Sevmi nazar yoluyla, yani görmek veya
başkasına göstermek üzere mal sahibinin iznile alacak kimse tarafından
kabzolunan bir mal, gerek bahası beyan olunsun ve gerek olunmasın, o kimsenin
eîinde emanet olmuş olur. Binaenaleyh taaddisi ve taksiri olmaksızu. telef
veya aayi olsa zaman İâzım gelmez. Çünkü görülmek için alınmıştır, mutlaka
satın alınmak için alınmış değildir.
230 - : Bir kimse yalnız Dirisini satın almak üzere
müteaddid şeyleri, meselâ, üç §eyi semenlerini tesmiye ederek Sevmi şira,
yoliyle alıp götürse de yanında hepsi birden telef olsa veya müteakiben telef
olup da hangisinin mukaddem telef olduğu bilinmese her üçünün bedellerinin üçte birini zamin olur.
Bu üç maldan
yalnız ikisi telef
olup hangisinin evvelce telef olduğu bilinmese ikisinin nısıf
beldelerini zamin olur. Diğeri emanet
olmakla sahibine iade edilir. Bu üç maldan ilk telef olan bilinse yalnız onun
bedelini'tazmin lâzım gelir, diğer ikisi emanet bulunmuş-olur. Bunların b'-lâhare ta£.ddi
ve taksir bulunmaksızın telefleri
takdirinue zaman lâzım gelmez. Reddühnuhtar. [21]
231 - :
Beyi'de hıyarı şart, caridir. Şoyleki: Bayi veya müşteri veya her ikisi birden
malum bir müddet içinde bey'i fesyetmek veya. icazet ve-
rerek infaz eylemek
hususunda muhayyer olmalarını şart edebilirler.
232 - : Hıyarı
şartta muhayyerlik müddetinin malum olması şarttır, imamı Azama göre
hıyarı şartın müddeti üç gündür, ziyade olamaz, Ima-meyne göre her kaç gün mukavele
olunursa muteber olur. Mecellede Ima-meynin kavli ihtiyar edilmiştir.
Hıyarı şartta müddet
tayin edilmezse bey'i bilhıyar, fâaid olur. Şu kadar var ki bir kaç gün
geçtikten sonra menlehülhıyar, muhayyerliğini is-kat etse bey'i imameyne göre
sıhhate nıünkalib olur.
233 - :
Hıyarı şartta bayi veya müşteri asıl olacakı gibi vasi veya vekil de
olabilir. Akitler, kendilerinin
muhayyer olmalarını şart
edebilecek leri gibi kendilerile beraber başkasının veya doğrudan doğruya başka
birinin muhayyer olmasını da şart edebilirler.
Meselâ: bayi, «Ben ve
kardaşırn falan üç gün muhayyer olmak üzere bu malımı sana sattım» deyip
müşteri de bu şart İle kabul etse bayi, kar destle beraber üç gün muhayyer
olmuş olur. Bu müddet içinde her ikisi icazet verirse bey'i nafiz olur. Evvelâ
birisi fesheder, sonra diğeri icaze1: verirse itibar olunur. Bir anda birisi
fesheder, diğeri icazet verirse fesih ciheti tercih olunur. Çünkü mani ile
muktazi tearuz edince muinin takdim olunacağı bir esastır.
234 - : Bayi ile müşteriden biri veya her ikisi mebi'iıı
biı cüz'ünde de kendisi için
muhayyerliği şart kılabilir.
Meselâ: Müşteri bir haneyi bin liraya satın alıp
ancak nısfım red ve ya kabul hususunda iki gün muhayyerliğini şart kılso caiz
olur. Bu müddet içinde dilerse
muhayyerliğini istimal edip hanenin yarısında
bey'i fes heder, diğer yarısını beş yüz liraya almış, bayi ile mebi'de
ortak olmuş bu lunur.
Kezalik: satın alman müteaddit şeylesin muayyen bazılarıı.du hıyarı §aıt kılmak caizdir.
Bu takdirde bu müteaddit şeylerden her bitinin balu sini aytıca beyan etmek
lâzımdır,
235 - : Akit esnasında hıyarı şart etmek caiz olduğu
gibi ; kittun bir
müddet sonra da şart
etmek caizdir. Fakat akitten evvel muhayyerliği şart edip akit, mutlak, surette
yapılırsa hıyar sabit olmaz.
236 - : Hıyarı şart ile muhayyer olan bayi ve müşteri veya ecnebi, muhayyerlik müddeti içinde dilerse
bey'i fesheder, dilerse bey'a icazet verir. Artık o muhayyer olan tarafın
hıyarı sakıt ve onun tarafından bey*1
lâzım olur.
237 - : Hıyarı
şartta bey'i fesih veya bey'a icazet
kavlen >ahih olacağı gibi fi'len de
sahih*olur.
Meselâ: «Bey'a icazet
verdim, razı oldum hıyarı ıskat ettim*
gibi rızaya delâlet eden sözler kavlen icazettir. «Üey'i feshettim, bey'den
vaz geç tim» gibi ademi rızaya delâlet eden sözler de kavlen fesihtir.
icazeti filiye, akde
rızaya delâlet eden herhangi bir fiil olduğu gibi feshi fi'lt de ademi rızaya
delâlet eyleyen herhangi bir fiildir.
Meselâ: Müşteri
muhayyer olduğu halde muhayyerliği müddetinde me bi'i satsa veya satılığa
çıkarsa veya kiraya verse veya birisine rehin ve teslim etse vuya mebi'iıı
içinde ikamete başlasa veya bu misillû temellükün lâzımlarından olan sair bir
veçhile tasarrufda bulunsa bey'a filen icazet vermiş olur. Bil'ak-ifi muhayyer
olan bayiin böyle bir suretle harekette bulunması da bir feshi fi'Üdir.
238 - : Muhayyer ulan taraf, bey'i veya infaz
etmeden muhayyerlik müddeti geçse
bey'i tamam ve lâzım olur. Velev ki müddetin
geçtiğine he-hangi bir sebeple, meselâ: Hastalığı yüzünden mutali
bulunmasın.
239 - : Hıyarı şart, muhayyer olan tarafın varisine intikal etmez. Çünkü hıyar, irade, mesiyyet ve
İhtiyardan ibaret bir vasıf olduğundan intikali kabil değildir. Tevarüs ise
kabili intikal olan şeylerde cereyan eder. Bu suretle muhayyer olan, bayi ise
vefatile hıyarı sakıt ve müşteri mebia malik
olur. Bil'akis müşteri
ise vefatında varisleri muhayer
olmaksızın mebia malik olurlar, Semeni tediye edilmemiş ise müşterinin
terekesinden istifa edilir.
Bayi ile müşteriden
ikisi de muhayyer bulunmuş ise vefat edenin muhayyerliği sakıt, diğerinin
muhayyerliği carî olur.
Kezalik muhayyer
olmayan taraf vefat etse muhayyer olan tarafın hıyarına halel gelmez. Cünun da
vefat gibidir,
240 - : Bayi
ile müfteriden her biri muhayyer olduğu takdirde her han gisi feshederse bey'i,
münfesih olur. Herhangisi icazet verirse, bey'i yalnız onun hakkında lâzım olup diğeri muhayyer kalır.
Bilâhara o da müddet içinde
icazet verirse bey'i, tamam olur. Feshederse münfesih olur.
241 - : Yalnız bayi muhayer olduğu takdirde mebi'
kendi mülkünden çıkmayıp yine kendisinin malı sayılır. Çünkü bayını
muhayerliği, bey'i hükmünün bayi hakkında sübutuna- manidir. Beyi'de rıza
lâzımdır. Muhayyerlik ise rızaya mimaridir.
Binaenaleyh mebi', badelkabz
müşterinin elinde telef olsa semeni müsemma lâzım gelmez. Belki müşteri
üzerine mebi'in kı-yemiyyattan ise kıymeti, misliyyattan ise misli lâzım gelir.
Mebi', müşteri elinde adetâ sevmi s İra, tariktle bulunmuş olur.
242 - : Yalnız müşteri
muhayyer olduğu surette
semen, müşterinin mülkünden
bilittifak çıkmış olur. Mebi' ise bayiin mülkünden çıkarsa da imamı Azarna
göre müşterinin mülküne girmez, imameyne göre ise müşterinin mülküne girmiş
sayılır. Mecelie de bunu kabul etmiştir. Binaenaleyh mebi', badelkabz hıyar
müddeti içinde müşterinin eiinde telef olsa semeni mûsemmanın verilmesi lâzım
gelir. Bu telef, bir ayıb sebebile olacağından bununla müşterinin hıyarı sakıt
ve bey'i, lâzım olmuş sayılır.
243 - :
Muhayyer olan tarafın kavlen feshine muhayyerlik müddeti içinde diğer tarafın
muttali olması lâzımdır. Muttali olmazsa fesih, muteber olmaz. Müddet geçince
bey'i, lâzım olur. Şayed iki taraf feshe vâkıf olmamak için tegayyüb ederse
muhayyer olan taraf, hâkime müracaat eder. Hâkim, tegayyüb eden şahıs için bir
vekili müsehher nasbeder. Onun muvacehesinde bey'i fesih ve muhayer olan
müşteri ise mebi'i bu vekile red eder.
Fiilen fesihte
muhayyer olmayan tarafın feshe
ıttılâı' şart değildir. Meselâ: bayi^- muhayyer olup da müddeti hıyarda
mebi'i başkasına satsa evvelki beV'i, münfesih olmuş olur. Velevki bu feshe
müşteri vâkıf bulun masın.
244 - :
Hıyarı şartta bey'a icazet verilebilmesi için bazı manialar zuhur edebilir.
Meselâ: Bayi, muhayyer olmak üzere sattığı iki şeyden biri telef olsa veya
bilistihkak zaptedüse artık icazete- mahal kalmaz.
Kezalik: bir çocuğun
malını vasisi muhayyer olmak üzere satsa da o malın kıymeti bu muhayyerlik
müddeti içinde artsa, meselâ: bin kuruş iken iki bin kuruş olsa artık vasi, bu
bey'a icazet veremez.
245 - : Bayi
ile müşteri, bey'ide hıyar, şart edilip edilmediğinde ihtilâf etseler söz,
hıyarın §art ediHiğini inkâr edenindir. İkisi de beyyine ikame edecek olsa
hıyarı iddia edenin beyyinesi tercih olunur.
246 - ; iki taraf,
hıyar müddetinin geçip geçmediğinde ihtilâf etseler, söz müddetin mürurunu
inkâr edenindir.
Kezalik: Hıyar
müudetinin ne kadar olduğunda ihtilâf, etseler, s Öz müddetin az olduğunu
iddia eden tarafındır. Çünkü ziyadeyi münkirdir. Beda-yi Mecelle.
BüreriU'hükkâm.
«(Hıyarı şart, eimmei
selâseye göre de muteberdir. Bu hıyar, satan ve alan için olabileceği gibi
başkaları namın" da olibilir.
Maiikilere güre hıyar
müddeti, mebî' bakımından dört kısımdır. Şöyle ki:1 bu müddet, akar da ve
eşcarda otuz altı veya otuş sekiz feüne kadar uzayabilir. Bundan ziyade olursa
akit, fâsid olur. Ticaret eşyasında, meselâ: elbisede üç günden beş güne
kadardır. Bundan fazla olursa akit fâsid olur. Hayvanatta ise bakılır. Lğer
rükübe mahsus olmayan hayvanlardan ise bu müddet, üç günden beş güne kadar,
rükûbe mahsus hayvanlardan olup muhayyerlik, kıymetini ve rükûbunu anlamak
içinse müddet, yine üç günden beş güne kadardır. Yalnız rüküb halini anlamak
için ise belde içinde iki gündür. Belde dışarısında ise iki berid
raesafesincedir.
(Maiikilere göre mebi', hıyarı şart zamanında
.-mutemed olan kavle göre-r- bayiin mülkünden çıkmış} olmaz. Muhayyerlik ise
ister buyiu, ister müşteriye ve ister her ikisine veya ecnebiye ait olsun.)
(Şafiilere göre selem
ve ribevi emval gibi semeni mecliste kabzetmek lâzım gelen bey'ilerin
maadasında şartı hıyar, üç günden zivade olmamak üzere malûm bir müddet için
caizdir. Bu müddet, akit anından \e bir kavle göre meclisten ayrıldıktan sonra
başlar. Muhayerlik bayia ait ise mebi' mülkünden çıkmaz, müşteriye ait ise
mebi1 mülküne girmiş, olur. Her ikisine ait ise mebi' bir mevkuf mülk olur.
Eğer h^y'i, tamam olursa meoiin akit zamanından itibaren müşteriye aidiyeti
zahir olur ve eğer bey'i fes-hedüirse mebi', bayiin mülkünden çıkmamış gibi
itibar olunur. Bu hususta hıyarı şart ile hıyarı meclis arasında fark yoktur.
Sonra muhayyerlik
zamanında mebiden hâsıl olan menfaatler, gerek süt gibi munfasıl ve gerekhaml
gibi muttasıl olsun muhayyer olan kimse ona ait olur. Her ikisi de muha'yer
olunca mevkuf bulunur. Bilâhare mebi' hangisinin mülküne girerse o menfaatler
de ona ait bulunmuş olur.
Muhayyer olan bayiin
mebi'i başkasına satması, kiraya vermesi veya tezvte etmesi fesihtir, muhayer
bulunan müşterinin böyle bir muamelede bulunması da icazettir.)
(Hanbelîlere göre de,
akit anında şart edilebileceği gibi bey'i henüz lâzım olmadan, yani: bayi ile
müşteri bey'i meclisinden ayrılmadan da şart edilebilir. Hıyar müddeti, malûm
olmak şartile mahdut değildir. Şu kadar var ki bayi ile müşterinin muhayyerlik
müddeti içinde semen ile müsem ; mende tasarrufları haramdır.
Hıyarı şart ve hıyarı
meclis zamanında mebi', müşterinin mülküne intikal etmiş olur. Muhayerlik
ister birisine ve ister ikisine ait bulunun. Binaenaleyh bu müddet esnasında
hasıl olacak ktsb ve ticaret gibi nemaı munfasıl, müşteriye ait olur. Bilâhara
bey'a icazet verilsin, verilmesin, ne-maı muttasıl ise mebia tâbidir. Bu
muhayyerlik esnasında mebi' telef o>sa veya bir ayab ile kıymeti eksilse
bakılır: Eğer kile, vezin, aded veya zira' ile satılmış bir şey olup onu
.nüşteri kabzetmiş ise semenini zamin olur.. Kabzetmemiş ise zamanı bayia ait
olur. Fakat böyle kile vesaire ile satılmış bir şey olmayıp da müşteri
tarafından bilfiil kabzedilmiş bir şey ise veya bayi, mani olmadığı halde
müşteri' kabzetmemiş. ise zamanı yine müşteri üzerine lâzım gelir. Bilâkis
bayi, kabza mani olmuş ise bundan bayi, mes'ul olur. Velhasıl: mebi'
müşterinin elinde telef olunca hıyarı batıl olup semeni zimmetinde tekarrur
eder. Hıyar müddeti, fesihedilmeksizîn mürur .itmekle de akit, lâzım olmuş
olur.)
(Eimmei selâseye göre
muhayyer olan tarafın vefatı nalinde muhayyerlik hakkı varisine intikal eder..
Maliki fukahası diyor ki: «Hıyarı şart ile muhayer olan vefat edip varisleri
müteaddit olarak bazıları akti bey'i nıücîz
olmasalar bakılır: Eğer muhayyer ulanlar, müşterinin varisleri is. bunlardan
biri müciz olup diğerleri red e>leseler, kıyas olan hepsinin re<
etmesidir. Çünkü mücîzin hissesi nisbetinde be"'i tecviz edilse bayi
onunlı müşterek kalmak lâzım gelir. Halbuki bayi, buna mecbur değildir. İstin
san ise mebiir hepsini müciz olanın ahzetmesidir. Çünkü mücîz, red edi lenlerin
de hisselerini alınca şikâyete mahal olacak iştirak ve teb'iz illet kalmaz,
bayi hakkında iştirak zararı bulunmaz. Bilâkis muhayyer olanlar bayiin varisleri
ise haklarında yukarıdaki gibi iki tevil vardır. Şöyle ki: .Kıyasa nazaran biri
bey'a icazet verdi mi diğeileri de vermeğe mec bur olurlar. Istihsane göre de
biri red etti mi, hem kendi sehmini hem ciı mücîz olanların sehimlerini alır,
müşterinin vermiş olduğu semenin tama mini müşteriye red eder. Şerh;
Muhammedilhırşı)
(Zahirilere göre bayi
veya müşteri veya her ikisi için şartı hıyar ik yapılan beyi, banidir. Velevki
müddeti hıyar, bir saat, bir gün veya üt, gün olsun. Bu halde müfteri mebiî
sahibinin iznile alıp da kendi fiille oi makstzın helak olsa üzerine birşey
lâzım gelmez. Fakat sahibinin izni ol maksızjn kabzetse helaki takdirinde
zamanı gaşb ile zamin olur. Ve ondı bir §ey ihdas etse zamanı teaddi ile tazmin
etmesi I&zun gelir, Lımuhella) [22]
247 - : Bir
kimse bir mâlını bir mergub vasıf ile muttasıf olmak ür.c re sattığı halde o mu
I bu vasıftan âri çıksa müfteri, hıyarı
vasıf ılc mu hayyer olur. Dilerse bey'i fesheder ve
dilerse mebi'i tesmiye edilen ser ;c nin tamamile kabzeyler. Yuksa mebi'i
alıkoyup da semeninden bir şey ten zil edemez. Çünkü vasıf, beyi'de tebean
dahil ve nıubiu tâbi olduğunduı
semenden hissesi yoktur.
Meselâ: sağılır diye
satılmış olan bir ineğin sütten kesilmiş olduğı zahir olsa veya gece vakti
kırmızı yakuttur diye satılan bir taşı, sarı ya kut bulunsa müşteri muhayyer
olur,
248 - :
Mebia tebean bey'a dahil olan şeyler dahi evsaf kabilindendir Binaenaleyh
bunlar zuhur etmeyince müşteri muhayyer olur.
Meselâ: «on odalıdır»
diye satılan bir hane dokuz odalı çıksa veya «biı kütüktün diye satılan bir bağ
dokuz yüz kütük zuhur etse müşteri hıyar vasıf iîe muhayyer olur.
249 - : Vasfı mergub, ya «247» nci meselede olduğu
gibi akit zamn nında şart olarak dermeyan edilir, \eya mibei'in mergub vasıf
ile ittisaf örfen meşrut bulunur.
Meselâ: bir kimse bir
ineği satın aldıktan sonra sağılmaz olduğu zahj olsa bakılır. Eğer bu misillû
ineğin süt için alınması maruf ise müşteri bu »u red edebilir. Amma et için
alınması mutad ise red edemez.- Çünkü tüc car arasında maruf olar! §ey,
beyinlerinde nıe$rut gibidir.
250 - : Mebi, akitte meşrut olan vasıftan daha alâ
bir vasıf ile mut tasif zuhur etse bakılır:
Eğer iki vasıf arasındaki fark, müşterinin garazını müfevvit, maksadına muhalif ise müşteriye hıyarı
vasıf, sabit olur ve Ülâ olmaz.
251 - :
Satın alınan bir malın nergub vasfı henüz müşteriye teslim edilmeden
bay.'njlînds zail olsa müşteri muhayyer olup bey'i fesih edebilir. Çünkü müşter;
mebi'i ak:*, esnasındaki vasfile tesellüme müstehıktır. Bu vasıf zail olunca mebi'
tegayyür etmiş, o va^ıf ile tesellüme imkân kal-
.ıamış olur.
252 - : Kendisinde
adem ihtimali bulunan
herhangi vasfın akitte
iş-tiratı caiz değildir. Bununla bey'i, fâsid olur. Bir hayvanı gebe olmak,
bir ineği $u kadar süt verir olmak, bir kölpyi şu kadar yazı yazar olmak üzere
satmak gibi. Bunlar vasıf değil, birer fâsid şautır. Dürrimuhtar.
253 - :
Hıyarı vasıf, halefiyyet yoliyle varise intikal, eder. Yani: Muhayyerlik
varise de ibtidaen sabit olur. Varis de mebia o vasıf ile muttasıf olmak üzere
müstehik bulunur. Binaenaleyh hıy..rı vasıf ile muhayyer olan müşteri vefat
edip mebiin o vasıftan âri olduğu zahir bulunsa varisi dahi bey'i feshedebilir,
Varsler müteaddid olup
bey'a bazısı icazet vc.diği halde bazısı fes-hetse mebide şirket hasıl olacağı
bu ise bayia muzir bulunacağı cihetle zahir olan şudur ki, bayi razı olmadıkça
müc'z olanın hissesinde dahi bey'i, nafiz olmaz. Mecelle cerhi: Dürerülhükkâm.
254 - : Hıyarı vasıf
ile muhayyer olan müşteri veya varisi mebide temellükün levazımından olan
bir veçhile tasarrufta bulunsa, meselâ:
Me-*ı»'i baş!:asına bağişlasa veya satsa hıyarım iskat etmiş olur.
255 - :
H:yarı vasıf, fevri değildir. Mergub vasfın mevcut olmadığına müşteri muttali
olduğu ânda feshetmeğe müsareat etmesi mecburi olmayıp bir müddet sonra ds
feshedebilir. Elverirki onda temellükün lâzımlarından olan bir veçhile
tasarrufta bulunmuş olirnsın.
256 - :
Akitte şart kılınan mergub vasıftan ân çıkan mebi'i meşru bir sebebe mebni
bayiine red mümkün olmazsa müşteri noksanı vasıf ile bayia rücu eder.
Noksan1 vasfı bulmak
için mebni, bir kerre mergub vasf İle mutasaf oldufu farzediler:k ona 3Öre
kıymet takdir edilir. Bir kere de o vasıftan âri olduğuna göre kıymet takdir
edilir. Aradaki fark, noksanı vasıf olmuş olur.
Noksanı vasfı bulmak
İçin mebi', bir kerre mergub vasf ile mutasıf olarak da sekiz yüz kuruş olsa
noksanı vasıf, iki yüz lçuruş olmuş olurki, bu ondaiki nisbetindedir.
Binaenaleyh aşağıdaki meselede izah edileceği üzere semenin onda ikisi tenzil
edilir.
257 - : Takdir edilen kıymet, semeni müsemmaya müsavi ise, meselâ: mebi'in kıymeti vasfı mergub ile
bin, onsuz sekiz yüz kuruş olduğu gibi semeni müsemma da bin kuruş olsa müşteri
vermiş olduğu iki yüz kuruşu bayiden geri alabilir- Vermemiş ise yalnız
sekizyüz kuruş vermesi lâzım gelir.
Takdir edile/ı kıymet,
semeni müsemmadan fazla veya noksan ise aralarında nisbet aranır. Şöyle ki:
mebi'in mergub vasf ile kıymeti meselâ: bin kuruş, o vasıftan âri olarak sekiz
yüz kuruş olduğu halde tesmiye edilmiş olan semen, sekiz yüz kuruş, olsa onda
iki nubetindr noksan bulunduğundan semeni müsemmanın onda ikisi, yani yüz
altmış kuruşu müşteri bayiden geri alabilir. Henüz semeni vermemiş ise bayia
yalnız altı yüz kırk kuruş verir.
Bilâkis mebün vajfı
mergub ile kıymeti sek;. yüz, o vasıftan âri olarak da altı yüz kuruş olduğu
halde semeni müsemma, bin kuruş olsa nok sanı vasıf, yine onda iki olacağından
semeni müsemmanın onda ikisi olan iki yüz kurugu müşteri vermiş ise istirdat
edebilir. Vermemiş ise yalnız sekiz yüz kuruş verir.
258 - : Bayi
ile müşteri arasında mergub vasfın şart edilip edilmediğinde ihtilâf vuku
bulsa söz, maalyemin bayim olur. Çünkü
fesih hakkını münkirdir. Beyyine ise müşteriye düşer.
«Hanbelilere göre
müşteri, mebi'i kendisine tavsif edildiği veçhile bul-masa, veya akitten -âdete
nazaran bozulmayacak kadar az bir müddet-evvel görmüş olduğu halinin' bilâhera
tagayyür ettiğini görse fesih hakkı na malik olur. Buna «Hıyarülhulf fissıfat»
denilir. '
Müşteri ile bayi,
tagayyürün vücudunda ihtilâf etseler müşteriye Uı-gayyürün vücudu gelmiş
olduğuna dair yemin verdirilir. Çünkü asıl olan zimmetinin semenden beraetidir.
Müşterinin rızasına delâlet edecek bir şey bulunmadıkça fesih hakkı sakıt
olmaz. Neylülmearib.)
(Zahiriyeye göre bayi
ile müşterinin görmedikleri ve sıf-tına muttali olmadıkları bir şey hakındaki
mubayaaları ebediyyeı^fâsiddir. mefsuhtur Bunun cevazında asla hıyar yoktur.
Fakat bir kimse, bayiin kendisine tavsif ettiği gaib bir malı satın alsa veya
bir adam. kendisine müşterinin tavsif eylediği, gaib bir malını satsa biri
diğerini tasdik etsin, etmesin beyi", lâzım olur. Şu kadar var ki metSi1
tavsife muhalif çıkarsa beyi, batıl olmuş olur. Elmuhallâ). [23]
259 - : Bayi
ile müşteri «falan vakte kadar semeni tediye olunmak vt o vakte kadar tediye
olunmazsa aralarındaki satış muamelesi Keenlem yeün olmak üzere» pazarlık etseler beyi, sahih
ve bu şart, muteber olur. Buna «Hıyarı nakid» denilir.
260 - :
Hıyarı nakidte müddetin malûmiyeti şarttır. Müddet tayin edilmez de «Eğer
semeni ,'ermessen aramızda beyi' yoktur» denilirse veya mec hul bir vakit tayin
edilirse beyi* fâsid olur» Bu müddetin üç günden ziyade olup olmaması hususunda
eimmei kiramın ihtilâfı vardır. îmam Muh^m-mede göre bu müddet üç günden ziyade
de olabilir. Mecelle de bunu kabul etmiştir. Bu hıyar sayesinde bayı, mumatala
zararından kurtulmuş olur.
261- :
Hıyarı nakid ile muhayyerlik müşteri için olduğu gibi bayi için de şart
edilebilir. Şöyle ki, mubayaa esnasında müşteri mebün semenini bayie verip de
bayi, «eğer falan güne kadar bu semeni sana red ve tediye edersem aramızda
beyi' bulunmamış olsun» diye pazarlık etse, müşteri de bunu kabul eylese beyi',
sahih ve bu şart muteber olur.
Bu surette müşteri
mebii kabzetmiş ise üzerine bedeîile maymun olur. -Yani telefi takdirinde bayie
misliyattan ise mislini, kıyemiyattan ise kıymetini zamin olur, semeni
istirdat öder.
Bayi, bu mebi'i müddet
içinde başkasına satsa sahih olur. Bilâkis müşteri bunda bu gibi bir
tasarrufta bulunsa sahih olmaz. Bahriraik.
262 - :
Muayyen müddette müşteri semeni bayie tediye ederse beyi' lâzım olur. Tediye
edemezse hıyarı nakit ile akit olunan beyi1 münfesih olmayıp fâsid olur.
Binaenaleyh hakkında beyi' fâsia hükmü cereyan ede-r. Meselâ: mebi' müşteri
elinde ise bunda müşterinin tasamı;u sahih olup bayiine bunun mislini veya
kıymetini vermesi lâzım gelir.
Mebi, bu müddet içinde
baki kalmayıp da müşteri tarafından başkasına satılmış bulunsa beyi' sahih
olur. Müşterinin semeni bayiine derhal vermesi icabeder.
263 - :
Hıyarı nakit, mücerred haklar kabilinden olduğu cihetle varise intikal etmez.
Binaenaleyh Hıyarı nakit ile muhayer olan nüşteri, muayyen müddet içinde
semeni vermeden vefat etse beyi' batıl olur. Artık varisi semeni verip mebi'e
malik olamaz. Mecelle-Dürer. [24]
264 - :
Kıyemiyyattan plan iki veya üç şeyin bahalarını başka başka beyan ederek bayi
bunlardan dilediğini vermek veya müşteri bunlardan dilediğini almak üzere beyi
akdi sahih değildir. Buna «Hıyarı ta'yin» denir. Fakat böyle «dilediğini
vermek» veya «almak» denilmeksizin lâalettayin iki veya üç şeyden birini satıp
almak -mebün mechuîiyeüne mebni- nizaa müeddi olacağından fâsiddir.
265 - :
Hıyarı tayin, -ıyemiyyatta cari olur, misliyatta car! olmaz. Çünkü misliliyat
bir cinsten olup aralarında tefavüt bulunmadığından hıyarı tayine hacet
yoktur.
Bir de hıyarı tayin,
ancak iki veya üç şey arasında cereyan eder. Dört, beş ve daha ziyade şeyler
arasında ceryan etmez. Zira hıyarı tayinir, istihsanen meşrui>*.ti bir
zarurete mebnidir. Bu zaruret ise böyle iki, üç §cy arasında muhayyerlikle
bertaraf olur. Bunlar aşağı, orta, yüksek bir halde bulunacağından muhayyer
olan taraf, ona göre muhayyerliğini istimal edebilir.
Hıyarı tayine bazan
hacet meseder. Meselâ, olabilir ki, bir kimse, görmediği bazı kıyemiyyata
varis olunup bunları vekili kabzetmiş. olur .Bunlardan hangisinin satılması,
münasip olacağını evvelden kestiremediği cihetle böyle bir muhayyerliğe lüzum
görür.
266 - :
Hıyarı tayinde müddeti tayin lâzımdır. Çünkü müddeti tayin edilmezse
m^nlehülhıyar, tayine cebir olunamaz, bundan diğer taraf mutazarrır olur. Bu
müddet imamı Azaraa göre üç gündür- Imameyne göre ise malûm olmak üzere bundan
ziyad, de olabilir. Bahri Raik.
267 - :
E.yarı tayin ile muhayyer olan kimse, muayyen müddet nihayet bulunca sattığı
veya aidığı şeyi tayine mecbur olur.
Meselâ: «Şu üç şeyden şunu sattım»
veyr «Şuuu satm «İdim» veya «ihtiyar
ettim» demek, ka-flen tayin olduğu gibi o şeylerden birinde temlik ve
temellüke delâlet eden bir tasarrufta
bulunmak da filen tayindir. Muhayyer olan müşterinin o seyirden birini başkasına bağışlaması gibi.
.Muhayyer taraf, böyle bir tayinde bulunmazsa diğer taraf mutazarr.. olur. Binaenaleyh buna müsaade M ilemez.
268 - :
Hıyarı tayin Üe satıştan sonra satanın elinde iki veya üç $ey-t-en her biri
birden telef olsa satış batıl olur. Birisi telef olsa batıl olmaz.
Menlchülhıyu1, bayi ise muhayyerdir. D;ıerse baki biri veya ikiden birini seme..ile müşteriye ilzam ed^r
ve dilerse beyi fesheder. Amma satmak istediğinin o telef olandan ibaret
olduğunu iddia edemez. Menlehülhıyar, müşteri ise o da muhayyer olur. Diıerse
baki biri veya ikiden birini semenile kabul eder ve dilerse terk eder.
269 - ;
Hıyarı tayinde daha bayün elinde iken iki veya üç şeyden birisi ayıblansa
bayi, bunu müşteriye ilzam edemez. Diğerlerinde Le yukarı daki mesele hükmü
cervan eder.
270 - ;
Hıyarı tayin ile satış suretinde meoi* iki veya üç .şeyden lâalet-tayin
birisidir. Müşteri muhayyer olduğu surette bunları bayiin iznile kabzetmiş olsa
bûi mebi' diğerleri emanet sayılır. Bu halde bunlardan bir» müşterinin elinde
telef olsa bu, mebi. olmakta teayyün eder, semenini ver mok lâzım gelir. Diğerleri
ise elinde emanet kalır. Binarlaleyh
bilâhara bunlardan biri veya her ikisi teaddi ve taksiri olmaksızın telef olsa
müşteriye bir şey lâzım gelmez.
271 - :,
Hıyarı tayin ile satılan iki veya üç şeyin hepsi müşterinin elinde iken
birlikte telef olsa müşteri, bunlar iki ise her birinin semeninin yansını ve
üç ise her,birinin semeninin üçte birini bayia verir. Çünkü bun-lardan birisini
mebi' sayıp, diğerini emanet saymak için bir tercih sebebi yoktur, beyi
ve emanet vasfı hepsine de şâmildir.
272 - : Muhayyer ola,, müşterinin elindeki iki veya üç şeyden
biri ayıplansa mebi olduğu teayyün eder.
Hepsi birden teayyûb etse müşteri
birini ihtiyar edip diğerlerini bayia red eder. Bunun ayıplanmasından dolayı,
bir şey vermesi 'âzım gelmez.
273 - :
Hıyarı taayyün ile muhayyer olan bayi veya müşteri vefat etse muhayyerlik varisirip intikaı eder. Yani:
varisin mülkü bankasının mülkü .le karışık bulunmuş olacağından bu
hakkı, hıyar, kendisine ibtidaen sabit
olur.
Meselâ: ala, evsat,
ecina, olmak üzere bir cinsten üç top kumaştan hangisi üç veya dört gün içinde
müşteri dilerse almak üzere bayı, lâalettayin satsa, müşteri de o veçhile kabul
etse beyi' mün'akit olur. Bu müddet mürurunda müşterinin bunlardan birini
tayin ile semeni müsemmasını vermesi icab eder. Müşteri bunlardan birini henüz
tayin etmeden vefat etse varisi de o veçhile birini tayine ve tesmiye edilmiş
olan semenini terekeden vermeğe mecbur nlur. Mecmaülenhür.
274 - : Hıyarı
tayin, hıyarı şart ile beraber bulunabilir mi? Bu husus ta fukaha arasında
ihtilâf vardır. Esah görülen bir kavle göre bunlar be-raher bulunamazlar. Diğer
bir kavle göre bunlar içtima edebilirler. Bu kavle göre meselâ : müşteri, hem
hıyarı tayin, hem de hıyarı şart ile muhayyer bulunsa hıyarı tayin ile satın
aldığı şeylerin hepsini de hıyarı §arî ile muhayyer olduğu müddet içirıde red
edebilir. Velev ki bu şeylerden birini mebi olmak üzere tayin etmiş olsun.
Fethülkadir. Dürerülhükkâm.
«(Malikilcre göre de
mubayaada hıyarı tayin caiz olduğu gibi hıyarı tayinin hıyarı şarta mukareneti
de caizdir. Meselâ: bir kimse ilci libas veya iki çift küpeden birini satın
alıp bunlardan dilediğini ihtiyar etmek için şu, kadar gün muhayyer olmasını
şart edebilir. Bununla beraber düerse hiçbirini almayıp iade edeceğini de şart
koşabilir. Bu suretle kabzetmiş olduğu şeylerin elinde zayi olduklarını
bilâhara iddia etse bunlardan yalnız birisini semenile tazmin eder. Diğerini
tazmin etmez. Çünkü emindir. Şayed bunlardan
birisinin zıyaını bilâ beyyine iddia etse yalnız o zayi olana ait semenin
yansım zamin olur. Zira zayi olanın mebi' olup olmadığı malûm defcildir. İki
ihtimal vardır- Bu iki ihtimale göre amel edilmiş olur. Attık elinde kalan
diğer şeyin tamamı ihtiyar edip etmemekte muhayyer bulunur. Yoksa bunun yansını
ihtiyar edemez. Çünkü bunda bayi için şirket zaran hâsıl olur. Şayed müşteri
«Ben bu baki sevbi veya küpeyi» ihiiyar ettim, sonra diğeri zayi oldu» dese
tasdik olunmaz, telef olanı zamin olur. Şerhi Muhammedilhırfcî.) [25]
275 - : Bir
kimse bir mah -mekânına işaretle veya vasfına vukuf ib fahiş bir cehalet zail
olacak derecede bildiği halde- görmeden satın alsa gördüğünde muhayyer olur.
Dilerse o mah kabul eder ve dilerse bej; fesheder. Buna «Hıyarı rü'yet» denir.
276 - : Hıyarı rüyet ile muhayyer olan Kimsenin mebii
gördüğünde be-ya rıza ve icazeti kavlen olacağı gibi filen de olabilir.
Meselâ: «Bu satış
muamelesini kabul ettim» demesi, bir icazeti kavliy-ye olduğu gibi mebfi
başkasına salıvermesi de bir icazeti filiyedir.
277 - : Hıyarı rü'yet ile muhayyer olanın mebii daha
görmeden feshetmesi caiz ise de bey'a kavlen icazet vermesi muteber değildir,
gördüğü zaman yine muhayer olur. Filen icazetine gelince bakılır: Eğer'bu
icazet filiyesi, başkasının hakinin taallukunu icab etmeyen bir tasarrufla vuku bulmuş işe yine muteber olmaz. Bilâ
teslim hibe ve hıyarı §art ile beyi'
gibi. Fakat başkasının hakkının taallukunu mucip olan bir tasarrufla vuku
bulmuş ise muteber olur. Mebi'i köle olup azad etmek veya hıyarı şartlan âri
olarak başkasına satmak veya hibe ve teslim etmek gibi. Bu takdirde o kimse
bilâhara mebi'i görünce artık hıyarı
rü'yet ile'muhayyel olmaz, beyi feshedemez.
278 - :
Hıyarı rü'yet ile muhayyer olan ,mebi'i gördüğünde kabul eder se bu kabulü
bayia bildirmesi .şart değildû*. Fakat beyî' feshederse bunu bayia bildirmesi
şarttır. Taki bayi, onun satın alındığına ilimad ile muta zarnr olmasın.
Müşterinin feshi, hâkimin hükmüne
mütevakkıf değiluir. Bayia ilâm etmesi
kâfidir.
279 - : Hıyarı rü'yet, bir müddetle mukayyed değildir. Müşteri mebii gördükte hemen kabul veya
feshe mecbur olmaz. Kendisinden kabul
veya feshe dair bir söz veya fiil sâdır olmadıkça muhayyerliği devam eder. kat
gördükten sonra talep edebilir. Bu takdirde müşteri beyi' ya fesih eder veya
krbul tüip mebij kabz ile semeni bayia verir.
281 - :
Hıyarı rü'yet, bey'de carî olduğu gibi icarede. misliyattan ola-ı muhtelif
şevlerin taksiminde ve mal dâvasından ayn üzerine sulhte de carı olur. Mesilâ:
bir kimse bir hususta bedeli sulhu görmeden sulh olsa bedeli gördüğünde hıyarı
rü'yet ile muhayyer olur. Fakat
deynde, nakilde, mehrde. kısas ve muhaleadan sulh bedellerinde hıyarı
rü'yet yoktur.
Meselâ: bir kadın bir
muayyen ayn, mehr olmak üzere o aynı görmeden birile evlense onu gördüğünde
hıyarı rü'yet ile muhayyer olmaz.
282 - :
Hıyarı rü'yetteki rü'yetten maksat, mebiin asıl maksadı bildiren hal ve
mahaUint vakuftur. Bu rü'yet - görme, böyle bir vukuftan kinayedir. Ru vukuf,
mebiin ihtilâfile muhtelif olur. Meselâ: göz ile.görülecek -seyirde göz ile,
el ile tutulacak şeylerde tutmak ile, tatılacak şeylerde tatmak ile,
koklanacak şeylerde koklamakla hâsıl olur.
Meselâ: müşteri, içi
dışı bir düziye olan sade bez ve kumaşın dışını ve çiçekli ve çubuklu kumaşın
çiçeklerini ve çubuklarını görüp ve döl için alınan koyunun memesini ve eti
için alınan koyunun arkasını yoklayıp ve me-kütât ve meşrubatın çeşnisini tatıp
da badehu iştira eyîese artık kendisi :çm hi"arı rü'yet kalmaz.
Bu halde bir kimse,
geceleyin karanlıkta tadını tatmış olduğu bal gibi bir şeyi satın alsa sonra
kendisini görünce muhayyer olmaz. Bilakis bir yağı şişe içinde görüp de
tatmadan satın alsa tatınca muhayyer olur.
283 - :
Numune gösterilerek satılan şeylerin numunelerini görmek kifayet eder. Mebi,
numuneye muvafık'veya numuneden alâ çıktığı takdirde mı "layyerlik
bulunmaz. Fakat müşteriye gösterilen numuneden dûn çıkarsa müşteri hıyarı vasıf
ile muhayyer olur, dilerse kabul ve dilerse red eder. Kabul edince semenden bir
şey tenzil edemez. Çdnkü vasıfların semenden hissesi yoktur. »
Meselâ: buğday, yağ ve
bir düziye yapılmış olan bez ve çuha ve emsali mamulâtın numunesine bakılarak
satın alınıp da sonr^ numuneden aşağ: zuhur etse müşteri muhayyer olur.
Numune zayi olup da
müşteri, mebiin numuneden dûn, bayi de numuneye mutabık olduğunu iddia etse
söz, maalyemin bayündir. Beyyine müşteriye düşer. Mebi, mevcut olduğu
haldenümuneye mutabık olup olmadığında ihtilâf edilse ehli hibreye gösterilir.
Onların kanaatlerile keyfiyet anlaşılır.
284 - : Han
ve hane gibi akarların satın alınmasında her odasını görmek lâzımdır. Meğer ki
odaları yeknasak olsun. O halde bir odasını görmek kifayet eder. Kadim
fukahaya göre böyle bir binanın* bir adasını görmek, kâfidir. Çünkü vaktile
odalar yeknasak yapılırmış. Muahharen bina: ların odaları muhtelif tarzlarda
yapılmak âdet olduğundan bir odasını görmek vukuf husulü için kâfi
olmayacağından her odasını görmeğe lüzum gösterilmiştir, imam Züferin kavli de
böyledir.
Kezalik: bostanı satın almakta dışarısını ve
içerisini görmek lâzımdır.
Bağın satın
alınmasında da Üzümlerinin her nevini görmek lâzımdır. Red
285 - :
Semenleri birden veya ayrı ayrı beyan olunan mütefavit şeyler, bir safka ile,
yani: toptan patın alındıkta her birini başka başka göm.ek lâzım gelir. Müşteri
hepsini görmedikçe muhayyerliği devam
eder, hattâ gördüğünde de muhayyer bu'unur. Çünkü hıyarı rü'yet tecezzi kabul
etmez.
Kezalik müşteri,
mütefavit şeylerin bazısını görüp <?? bazısını görmeden toptan olarak satın
alsa görmediğini gördüğünde muhayyer olur. Dikrso hepsini birden kabul eder ve
dilerse hepsini birden red eyler. Yoksa beğendiğini alıp beğenmediğini red
edemez. Çünkü hıyarı rüyet, kabzdan evvel de, sonra d^ akdin tamamına manidir.
Böyle beğenilen alınıp beğenilmeyen red edilse bey'in tamaıniyetinden evvel,
safka, tefrik edilmiş olur. Halbuki bu tefrik, caiz değildir.
286 - : Hıyarı rü'yet; yukarıdaki meselede olduğu veçhile mebia nis-betle
tecezzi kabul etmediği gibi müşteriye nisbetle de kabul etmez-
Binaenaleyh iki kimse,
bir malı müştereken satın ahnea her ikisi için de hıyarı rü'yet, sabit o!ur ve
mebii her biri red edebilir. Tlattâ iki kimse den biri, mebii satın almadan
evvel gömmüş olduğu halde diğeri görmemiş olsa yine onu safkai vahide üc satın
alınca her ikisi müttefikan. mebii red edebilecekleri gibi mebii görmüş olan
bey a razı olsa bile görmemiş olan şeriki, mebiin tamamını hıyarı rü'yet ile
red edebilir.
Kezalik: îki kimse,
görmedikleri bir malı birlikte satın aldıktan sonra biri razı olup diğeri
hıyarı rüyet ile red edecek olsa beyi' tamamında münfesih olur.
287 - : Bir
kimse satın" almak haslilc, yani alıcı gözile görrrrüş olduğu bîr malı bir
müddet sonra o mal olduğunu bilerek satın alsa hıyarı rüyet İle 'muhayyer
olmaz. Meğerki o malda bir tegayyür hâsıl olmuş olsun.
Tagayyür vukuunda
ihtilâf edilse bakılır: Eğer görüldüğünden sonra geçmiş müddet, galibi
hale nazaran o malın tegayyür edeceği mertebede ise söz, müşterinindir. Bu
mertebeden az ise süz. maalycmin baynn, beyyi ne müşterinindir. Hayvanlarda bir
ay kadar ulan müddet, az, bir aydan ziyadesi çoktur.
288 - :
Anıamn alım ve's:ıtım muamelesi suhihtir. Fakat mebei'nin vasfım Öğrendiğinde
dilerse kabul ve dilerse reddeder Alacağı şey kendisine tarif ve tavsif
edilmiş olursa artık aldığında hıyarı rü'yet ile muhayyer olamaz. Amma aldığı
soy kendisine almadan evvel değil de, aldıktan sonra tarif ve tavsif olunsa
yine hıyarı rüyet ile muhayyer olur. Mahaza mebi', yalnız vasıf ve tarif ile
b'linmcyip de yoklamaya muhtaç şeyleraen. bulunsa vasıl ve tarif ile beraber
amanın yoklaması da lâzım gcür. Meselâ: A'ma, kumaşı satın alacak olsa o
kumaşın eni, uzunluğu kendisine tarif ve tavsif edilmekle beraber o kumaşı
A'nıanın elle yoklaması da lâzım gelir:
289 - :
A'manın muhayyerliği, yoklamakla bilinen şeylerde elile tutup yoklamasile,
koklanacak şeylerde koktamasiie, latılaeak şeylerde tatmasile sakıt olur. Yani:
Bu misülû şeyleri ypklayıp ve koklayıp badehu satın alsa satış muamelesi sahih
ve lâzım olur. Fakat aldıktan sonra yoklasa veya koklasa veya t. tsa bununla
kendisine hıyarı rüyet sabit' olur, rızasına delâlet eden bir sözü veya
tasarrufu vuku bulmadıkça muhayyerliği sakıt olmaz. Buğday gibi şeylerde
yalnız yoklama kâfi değildir. Vasıf ve tarif lâzımdır. Vasıf ve tarif
bulunmadıkla a'manın hıyarı rüyeti sakıt olmaz. Hin-diyye.
290 - : Mebi'in iştirasına veya kabzına vekil olan
kimsenin badelve-kâ'e mebî'i görmesi, aslın görmesi gibidir. Binaenaleyh vekil,
mebi'i görerek satın alsa veya kabzetse ne kendisi, ne de müvekkili muhayyer
olmaz.
Bu mesele imamı Azama
göredir. Imameyne göre kabza vekil olanın görmesi, asılın muhayyerliğini İskat
etmez. Dürer. Vekilin kablelvekâle görmüş olması ise muteber değildir, bununla
hıyaır rüyeti sakıt olmaz.
Kezalik: Vekil, mebi'i
kapalı olarak kabzedip de badehu gördüğünde muhayyerliğini iskat etse bununla
hıyarı rüyeti sakıt olmaz. Çünkü mebi'i kabz ile vekâleti nihayet bulmuş olur.
Artık müvekkiline nisbetle yabancı vaziyetinde bulunacağından hıyarı iskat
etmesi muteber olmaz. ■
291 - :
Resulün, yani: Mücerret! mebi'i alıp
göndermeğe veya götürmeğe memur olan kimsenin görmesi, müşterinin hıyarı rüyetini iskat et mez. Çünkü resul,
mürsilinin yerine kaim değildir. Vekil, müvekkili namına uâva edebileceği
halde resul bu dâvaya asla salûhiyettar deği'dir.
292 - :
Hıyarı şartı ibtal eden şeyler, hıyarı rüyeti de ibtal eder. Müş terinin elinde
mebi'in ta'yib veya teayyübü gibi.
Kezalik: Müşterinin
mebide temellükün levazımından alan bir veçhile tasarrufta bulunması, mesela;
Mebi'i daha görmeden veya gördüğünden sonra başkasına satması, kiraya veımesi,
bağışlayıp teslim etmesi-veya rehin bırakması hıyarı rüyeti iskat eder:
293 - :
Hıyarı rüyet, varise intikal etmez. Üinaenaelyh bir kimse, almış olduğu malı
görmeden veya görüp de henüz kabul veya red etmeden vefat etse varisi, hıyarı
rüyet ile muhayyer olmaksızın o mala malik olur.
294 - : Bir
kimse, bir malını, meselâ; Kendisine irsen intikal eden bir haneyi görmeden
satsa gördüğünde hıyarı rüyet ile muhayyer olmaz. Fa kat bir kitabı bir saat
mukabilinde satmak gibi bey'i
mukayaza bundan müstesnadır. Bu beyîde
taraflardan her biri bir bakımdan bayi, diğer bakımdan müşteri olduğundan her
biri için hıyarı rüyet sabit olur.
Mecelle Bahr.
«(Mülikilere göre
müşterinin görmemiş olduğu gaib bir sel'a - meta' satılsa bunda iki hal
mutasavverdir. Birinci hal, müşterinin rüyetinden gaib olmakla beraber meclisi
akitde hazır bulunmaktır. Çuval içinös: :$-day, sandık içindeki şeker. gibi. Bu
halde rüyet bulunmadıkça be;.:^; olmaz, ikinci hal, mebi'in meclisi aktiden
gaib olmasıdır: îster :eceu: içinde veyahut haricinde olsun ve ister ihzarı
suhuletle kabil 0U31 zn&-sın: Bu halde bunu görmeden satın almak sahihtir.
Şu kadar var i: ap. bir bey "in sahih olması için ya mebi'in görülmesi
meşrut olmalı va m bi'in nev'ini, cinsini bildiren vasfı zikredilmelidir.
Bunlardan biri haıımur sa bty'i fâsid olur. Amma mebi'in böyle vasfı beyan
olunursa ht?". akic olur, artık müşteri için hıyarı rüyet sabit olmaz.
Mebi'i görünce onu !aja-rı rüyetle redde müstahık olamaz. Meğerki, mebi' ayıbh veya
be^n m-nan vasfa mugayir bulunmuş olsun.
Amma mebi'in vasfı
beyan edilmez de müşterinin inderrüye olması şart kılınmış bulunursa müşteri
için gördüğü zaman sabit olur.)
(Şafülere göre gaibi,
yani: akitlerce veya birince görülmemi- r k-yi, gerek akit meclisinde
bulunmasın ve gerek bulunup da üstü Uçaıi ^ makla görülmez bulunsun satmak
sahih değildir. Velevki o şeyic ryısnı bildiren vasfı zikredilsin. Azhar olan
kavi, budur. Diğer bir kavle gir: at-si tavsif edilen bir gaibi satmak
caizdir.)
(Hanbelîlere göre gaib
bir malı satmak iki şart üe sahihtir. Erncu Mebi', kendisinde selem cereyan
eden, yani; Vasıf ile taayyünü kani mu mekilât ve mevzunat gibi şeylerden
olmalıdır, efradı muhtelif ola ehx dat kabilinden olmamalıdır. lîrincisi: Mebi1
kendisini zabt ve tâyi1* arca. sıfatlarla tavsif edilrm lidir.
Meselâ: gaib mebi'in
cinsi, nev'i, miktarı, levni zikrolunm. ijct 3e enaleyh bir kimse, görmediği
bir şeyi sat. alsa da kendisine bi ısaıie tavsif edilmese akit, "sahih
olmaz. Görmediği bir malını satan kase,iak kında da hüküm böyledir.
Elmezahibül'arbaa.)
(Zahirilere göre de
gai^ bir malı, maruf veya mevsuf olduğu hai™.(ffl-di mislile veya dinar veya
dirhem mukabilinde'peşin,veya veresi;* nanfr satmak caizdir. Bilâhare, mebi,
tavsif olunduğu gibi zuhur ederse'«?. i zım olur. Müşteri için hıyarı rüyet
sabit olraz. Fakat mebi', bey&t nunan vasfın hilâfına zuhur ederse beyi'
mün'akit olmamış olur: Şu yeniden birrıza tecdidi safkada bulunabilirler.
Elmuhallâ.) [26]
295 - : Mutlak
bir beyi' ile satılan bir malın kadim ve büâ izalesi gayri mümkün bir ayıbı
zuhur edince müşteri muhayyer ok içse o malı red eder ve dilerse tesmiye
edilen semen ile kabul eyler Tası malı alıkoyup da ayıbı için bahasını
azaltamaz. Buna «Hıyarı ayin sar Bu halde bakılır: Eğer müşteri o malı henüz
kâbz etmemiş ise be?\wna huzurunda
olmak şartile feshedebilir. Hâkimin hükmüne muhtaç olmaz. Amma kabzetmis ise
fesih, ya bayiin kavlen veya filen rızasile veya hâkinin, kazasüe olabilir.
Başka türlü olamaz. Çünkü hıyarı ayıb, kabzdan sonra ak-din tamamına mani
olmaz. Tamam olan bir akit ise ya rıza veya kaza ile bertaraf edilebilir.
Binaenaleyh o mal,
fesihten evvel telef olsa zararı müşteriye ait olur.
296 - : Mutlak beyi, yani: ayblardatı beri olması şart edilmeksizin, sağlam ve çürük, kusurlu ve
kusursuz denilmc'-sizin yapılan bir mal satışı, malın sağlam, ayibsiz olmasını
iktiza eder. Çünkü eşyada selâmet asıldır. Bu selâmet, âdeten mergub, matlub,
bir vasıftır. Âdeten matlub olan bir şey ise nassen meşrut gibi-ir. Bu cihetle
mutiak bir satış, mebi'in kemaline, yani:
ayıblardan salim olmasına masruftur, aksi takdirde müşteri mutazarrır
olur.
297 - :
Müşteri, hıyarı ayıb ile mebi'i rea^ediace vermiş, olduğu seme ni istirdat
eder. Fakat müşteri meselâ: On adet yüklük altın ile o lalı satın alıp bedeline bayiin rızasile
gümüş para vermiş bulunsa o malı böyle
hıyarı ayıb ile reddedince bayiden on adet yüklük altını istirdat eder,
>uKsa bedeline verdiği gümüş parayı istirdat edemez. Çünkü asıl akit,
altın Üe yapılmıştır. Bunun bedeline gümüş para vermek ise ikinci
müstakil bir akit-iir- Birinci akdin bozuimasile bu ikinci akde bir halel
gelmez. Hıyarı rüyette .de hüküm böyledir. Ankaravi Dürerül'hükkâm.
298 - :
Hıyarı ayıb, satış muamelesinde şart edilmeksizin sabit olur. Ayıb se tüccar
veya sair ehil ve arabi arasında malın bahasına, yani ha kiki kıymetine noksan
getiren kusurdan ibarettir. Kusur ise asıl fıtratı selime kendisinden1 hâli
olan şeydir. Böyle bir kusurun mala verdiği noksan, gerek az ve gerek çok olsun
reddi mucib bir ayıb sayılır.
299 - :
Hilkat muktezası olan bir adilik, ayıb sayılmaz.
Meselâ: Buğday cinsi
âlâ, evsat, ednâ bir halde bulunur. Binaenaleyh satın alman bir buğdayın edna ~
redi bir halde bulunması, hıyarı ayıb ile, reddini icab etmez. Amma havanın
fena tesirinden dolayı tanesini dolduramamış ve tamam erişememiş veya rutubet
içinde kalmış bulunan bir buğdayı, ayıbh sayılarak red edilebilir.
300 - ;
Kadim ayıb, bayiin elinde iken mebi'de mevcud bulunmuş olan kusurdur. Beyiden
sonra, kabzından evvel bayiin elinde iken hadis olan ayıb da reddi muçib olacak
kadim bir ayıb hükmündedir. Kabzadan sonra hadis olan bir ayıb ise muhayyerliği
icab etmez.
301 - :
Mebide bir kadim ayıb bulunduğu iddia edilse bu ayıbın dava ve husumet
zamanında mevcut bulunması lâzım gelir. Aksi takdirde bayia husumet' teveccüh
etmez.
îddia edilen ayıb,
körlük, topallık gibi zakir, müşahed bir ayıb ise husumet teveccüh etmesi için
bunu hâkimin müşahede etmesi kâfidir. Bu ka bil ayıblardan değilse bayi de bunu
muterif bulunmuyorsa mebi' ehli hibre-ye gösterilir. Bir hibre sahibinin ihbarı
kâfi ise de iki olması ahvattır.
302 - : Mebi'in ayıblı olup olmamasında tüccar veya
sair ehli vuku; İhtilâf edip bazısı «ayıbadır» deyip, bazısı da «ayıblı
değildir» dese müşte ri bunu red edemez. Ayıb deru'len şey, redde sebep
olabilmesi için hepsinin yanında ayıb sayılmalıdır. Haniyye. '
303 - : Bayi, aybın
kıdemini, yani kendi elinde iken mevcut olduğunu inkâr ederse müşteri için
aybın kıdemini isbat etmek lâzım gelir. İspat edemezse talebine bayia yemin
teklif edilir. Aybını beyyine ile veya yeminden nükül ile sabit olunca hâkim,
müşteriye «Bu ayba muttali olunduktan son ra kavlen veya filen razı olmamış
olduğuna» dair istizharen yemin tevcir. eder.
Maamafih münkir olan
bayia yemin teklifi imameyne göredir. Mebidc filhal ayıbın vücudunu bilmediğine
dair tehlif edilir. Fakat îmam Azama göre bayia bu veçhile yemin tevcih
edilmez. Çünkü yemin, sahih bir dâva üzerine terettüp eder. Dâvanın sıhhati İse
ayıbın vücuduna mütevakkıftır Artık aybın mevcudiyeti evvelce sabit olmayınca
bayia karşı husumet sa hih olamas.
Bir de ayıbın beyi ve
teslim vaktinden evvel olmasına ihtimal buluu mazsa hâkim, müddeiden beyyine
talep ve red ile hükmetmez. Zira mahst; sun hilâfına ikame edilen beyyine
makbul değildir.
304 - :
Bayi, satış esnasında mebi'in bir ayıbını beyan, müşteri do ayıb ile kabul etse artık o
ayıbdan dolayı müşteri muhayyer olamaz.
Kezalik : müşteri
mebi'in ayıbını bildiği halde onu kabzetse buna razı olmuş sayılacağından yine
muhayyer olamaz. t
305 - :
Müşteri mebi'in ayıbına muttali olduktan sonra onda temellük
levazımından olan bir
veçhile tasarrufta bulunsa, meselâ,
onu satılığa çıkarsa veya tedavisine kıyam etse hıyarı ayıbını iskat etmiş olur. Çünkü bunlardan her biri mebi'i
istibkaya delildir. Fakat müşteri satın aldığı bay vana aybına muttali olduktan
sonra satana red için binse veya müşteri satın aldığı hayvanın ayıbına kırda
ve sefer halinde iken mutali olup da oro da yükünün ziyamdan korktuğundan
dolayı onu yükletse bunlar, redde ma ni olmaz. Çünkü bu halde müşteri mazurdur.
306 - :
Mebi'in müşteri yanında bir ayıbı hadis olduktan sonra kadi:n ayıbı meydana
çıksa müşterinin onu bayia red etmeğe salâhiyeti kalmaz Fakat bayi, mebi'i
hadis ayıbüe beraber geri almaya razı olmadığı veya razı olup da redde mani
bulunduğu takdirde -tevliyenin gayrisinde- noksanı semen, iddiasına selâhiyeti
olur.
Meselâ: Müşteri satın
aldığı bir top kumaşı kesip biçtikten sonra çürük yahut yangın olmak gibi bir
kadîm ayıbına muttali olsa bu ayıbından dOlayı noksanı semen alır. Çünkü kesip
biçmesile bir yeni ayıb hadis olmuş tur ki bununla red etmek, müteazzii'uiı.
Mecmaülenhür.
307 - : Mebide badeikabz uybın hudusi, bayiin veya bir
ecnebinin fi lile olursa müşteri, hem noksanı semen i!ü bayia rücu eder hem de
bu hadis ayıbdan dolayı arız ulan noksanı kıymeti bayia veya ecnebiye taznrwı
ettirir.
308 - :
Tevlİye tarikile satın alınan maîın badeikabz
müşteri elinde bir ayıbı hadis olduktan sonra kadim ayıbı meydana çıksa
müşteri bu malı bayia led edcnûyctcgi gibi noksanı semen ile de rüeu edemez.
Çünkü müşteri noksanı semen ile rücu edecek olsa mebi'in semeni, evvelki
semeninden noksan olur- Hâlbuki tevliye,
evvelki semerin mislilc olurdu. Heddi-muhtar, Bahriraik.
308 - :
Noksanı semen, laakal iki bigaraz ohli vukufun şehadet lâfzık vukubulacak
ihbarile bilinir.' Şüyle ki: Mebİa bir kerre saümen bir kürede ayıblı olarak
kıym t takdir olunur. Bu iki kıymet arasındaki tef avut, salimen olan
kıymetinin kaçta birine müsavi ise rerr.oni müsemmamn o'nisbet-te noksanı,
noksanı semen itibar olunur.
Meselâ: müşteri, aHmış
lîrava .-»Idiğı bir top kumaşı kesip biçtikten sun-ra kadim ayıbına muttali
oldukta eh'ivukuf o kumaşın salimen kıymeti altmış kadim ayıbile kıymeti kırk
beş lira olduğunu haber verseler noksanı kıymet, on beş lira olmuş, olur ki,,
spumen kıymetin dörtte biri nısbetindedir.
Ve eğer böyle altmış
liraya alınan bir malın salimen kıymeti seksen, ayıblı olarak kıymeti de altmış
Ura okluğu haber verilse bu iki kıymet arasındaki tafavüt ki, yirmi liradır,
seksen liranın dürUe birine müsavi olmuş olur. Binaenaleyh semeni müsemmamn
dörttü biri ulan on be1* lira. noks;. m semen olmuş olur.
Şayed bu malın salim
olarak kıymeti çili lira, ayıblı olarak da kırk lir:-; olduğu ihjar edilse iki
kıymet arasındaki laik, on Ura olup bu da elli liranın beşte biri olmakla
semeni müsemmanın beste biri olan on iki Hm, noksanı semen olmuş olur.
Binaenaleyh müşteri bunu dâva edebilir.
309 - -
Hadis olan ayıb, zail olsa kadim ayıb, yine reddi mucib olur Çüiıkü mâni zait
olunca memnu' avdet eder.
Meselâ: bir hayvan
satın alınıp da müşteri elinde hasta olduktan sonra kadim ayıbı meydana çıksa
müşteri onu bayia red edememeyip noksanı semen alır. Fakat o hastalık zail oha
müşteri o hayvanı kadim ayıbından do layı bayia red edebilir. Red etmeyip de
imsak etmek isterse -ayıbına razı olmuş sayılacağı cihetle- alm-ş olduğu
noksanı semeni bayia iade etmesi lâzım gelir.
310 - :
Bayi, eğer müşteri yanında hadis olan bir ayıbdan sonra kadim ayıbı
meyc"ina çıkau mebi'i, meselâ: kesilip biçilen ve badehu kadim ayıbı
anlaşılan sasımış bir kumaşı o hadis ayıb ile geri almaya razı olursa mi^ter-ün
noks;*u semen iddiasına salâhiyeti kalmaz. Ya mebi'i bayia red
eder, yahut tamam
bahasile kabule mecbui olur, Meğer ki mebii redde bir mani bulursun. Hattâ,
müşteri, o mr.h kadim ayıbına muttali olmadan vey«ı ~v*-tali olduk r .i sonra
tamamen veya kısmen başkasına satsa veya hibe ve testin: etse veya onu nlâ? ey
leşe e/tık noksanı semen iddiasına salâhiyeti kalmaz.
Meselâ: müşteri, bir
top bez alıp gömlek kestikten sonra çürük olduğu na muttali cldi"Vıj haldi
satsa bayiden noksanı semen isteyemez. Çünkü bayi «Be" jnu hadis ayıb ile,
yani: kesilmiş olduğu halde geri alırdım» di-ytbilir. Müşteri om satmakla hapis
ve imsak etmiş oiur.
Mebiin bayiine bu
reddi, müşterinin kendi sunile müteazzir olmuştur. Fak**., bu taazzür,
inüşterinin sunile olmazsa noksanı semen ile rücu ede bilir. .Müşterinin elinde
tae'ddisi ve taksiri olmaksızın telef olması gibi.
311 - :
Yukarıdaki ademi rücu hükmünden şu mesele müstesnadır, Müşteri, kadim ayıbına
muttaki olmadan satın aldığı elbiseyi giyip eskif.se veya taamı yeyip bilirse,
imameynin müftabih olan kavline göre noksan-semen ile rücu edebilir. Taamın bir
kısmını yemiş olduğu takdirde de ye-diğinir uoksaıı semenile rücu ve
mütebakisini bayia red edebilir. Düre.e. Şürünbilâh.
■
312 - ;
Mebide husule gelen ziyadelerin ûir kısmı. red-Je mani olduğu halde bir kısmı
mani değiîdİF. Şöyle ki: meoide husule
geien Ziyadei mut tasilai mütevellide» aybı kadimden dolayı redde mani
değildir. Gerek kabz dan evvel ve gerek sonra hâsıl olsun. litselâ: müşterinin
aldığı hayvan s m izlense kadim ayıbı sebebiie redde mani olmaz.
Ilezalik: «Ziyadei münfasııai gayri mütevellide» de redde mani değildir Meselâ:
müşteri, mebi'i başkasına kiraya verip ücretini aldıktan son ra kadim
ayıbına muttali olsa oayia reddedebilir. Bu ziyade meccanen müşteriye kalır.
Çünkü bu ziyada, menafi kabilinden olup mebiin cüz'ü değil dir. Müşteri ouna
zamanı muka! ilinde malik olur.
Kezalik: «Ziyadei
münfasılai mütevellide» badelkabz redde manî ise dt kable'tkabz mani değildir.
Haydanın yavrusu, ağacın meyvesi gibi. Badelkabz rededilemeyip müşteri,
ayıbdan dolayı noksanı semene müstahik olur. Amma «Ziyadei muttasıla» gayri
mütevellide» gerek kabızdan evvel ve gerek kabızdan sonra redde mani olur.
Müşterinin aldığı arsaya ağaç dikmesi, bina yapması, bezi boyatması veya
diktirmesi, unu ekmek yaptırması gibi.
I§bu gayri mütevellid
ziyadei ınuttasılada .-nebiin bayia red edilmesinin mümteni' olması, yalnız
müşterinin hakkından dolayı değildir. Belki hem müşterinin, hem de şec'i
şerifin bakından dolayıdır. Bu imtina sayesinde ribave veya şibhi ribaye meydan
verilmemiş oluyor. Reddmıuhtar. Düre-rülhükkâm.
313 - :
Redde mani bir hal bulunduğu takdird» bayi ve müşteri, razı olsalar da ayıbh
olan mebii bayi, geri alamayıp noksanı semen vermeğe
mecbur olur. Hattâ müşteri o malı kadim
ayıbına muttali olmadan veyn muttali olduktan sonra satsa veya sair suretle
mülkünden çıkarsa bile yi ne bayiden noksanı semen alabilir. Çünkü müşteri, bu
tasarrufile o malı hapsetmemiş, yani: bayiin istirdat hakkını izale eylemiş sayılamaz.
Vakıa ayıbına muttali olduktan sonra satmak gibi tasarrufları ayıba rıza ise de
ayrıca redde mani bulunduğu cihetle bu tasarruflardan evvel noksanı semen ile
rücu hakkı tekarrür etmiş olacağından mezkûr tasarruflar o ayıba rıza
sayılmaz.
Meselâ: müşteri satın
aldığı bezden gömlek .biçtirip diktirdikten sonra bezin çürük olduğuna vakıf
oldukta iki taraf razı olsalar dahi bayi, bu me-. bii istirdat edemeyip noksanı
semen vermesi lâzım gelir. Ve müşteri o gömleği ayıbını görmeden veya büâhara
gördükten sonra satsa bile bezin noksanı semenini bayiden alabilir. Zira bu
suretle müşterinin malı olan ipliğin mebia ilâvesi, yani: Böyle &ayri
mütevellid bir ziyade-i muttasıla hu-suıü, redde mani olmakla bayi «Ben onu
öyle kesimliş ve dikilmiş olduğu halde geri alırım» demeye salâhiyettar
olmıyacağından müşteri, onu, satmakla veya başkasına bağışlamakla hapis ve
imsak etmiş olmaz. ReddüJ-muhtar. Dürt^ülhükkâm.
314 - : Bir
saika ile yam: bir. akid ile satın
alınan şeylerin bazuı ayıbh çıktıkta
baküır; Eğer müşterinin bu ayıba ıttılâı kablelkabz ise muş teri mecmuunu red
eder veya semeni müsemma ile kabul eyler, yoksa ayıb hyı red edip de diğerini
alıkoymaya salahiyetli bulunamaz. Çünkü hıyarı ayıb, kablelkabz safkanın tamamına manidir. Eğer
mebi red edip salimi alıkoymak caiz olsa kablettamam safkanın tefriki-'lâzım
gelir ki bu, caiz değildir. Bu şeylerin hiç birini kabzetmemekle bazısını kabzedip bazısını kabzetmemek arasında fark
yoktur.
Ve eğer bunların ayıbh
çıkmasına ıttılaı, badelkabz ise müşteri, tefrikinde zarar olmadığı takdirde
yalnız ayıblı olanı semeni müsemmadan aali men hissesile red ile baki kalanı
kabul edebilir. Zira hıyarı ayıb, badelkabz safkanın tamamına mani olmadığından
kabz ile-safka ta&am olur. Bir saf-kayı tamam olduktan sonra tefrik ise
caizdir. Amma bayün rızası olmadıkça ikisini birden red edemez. Tefrikinde
zarar bulunduğu takdirde ise mecmuunu birden red eder, yahut jnecmuunu semeni
müsemma ile kabul eyler. Çünkü böyle tefrikinde zarar bulunan şeyler bir şey
hükmündedir.
Meselâ: kırk liraya
alınan iki pantoldan birisi kablelkabz kusurlu çıksa müşteri ikisini birden red
edebilir." Ve eğer badelkabz kusurlu çıksa yalnız onu salimen kıymeti ne
kadarsa - nisbet kaidesine tevfikan - kırk liradan tenzil ile red eder. Fakat
bir çift ayakkabı alınıp da bir teki badelkabz kusurlu çıksa ikisi birden red
ile akçesi tamamen geri alınabilir. Yoksa yalnız kusurlu olan red ile semenin
yansı tevkif veya istirdat edilemez. Aksi tak dırde bayı mutazarrır olur.
315 - : Bir
safka ile satın alman şeylerden her birine ayrı ayrı semen tayin edilmiş *se
ayıblt olamn semeni müsemmadan hissesi malûm bulunmuş olur. Hepsine bir semen
tayin edilmiş ise ayıblı olanın bu semenden
Ürn olduğu haldeki hissesini bulmak için evvelâ her biri ayıbdan salim olmak
üzere ayrı ayrı takvim eiunur. Yalnız ayıblı red edildiği surette ona güre
kendisine isabet eden semen, verilmiş ise bayiden geri alınır.
Meselâ: bir safka ile
iki bin dört yüz liraya satılıp semeni kabz ve kendileri müşteriye teslim
edilen bir hane ile bir arsadan hanenin ayıblı olduğu meydana çıksa da b
hanenin satış zamanında salim olarak kıymeti iki bin, arsanın kıymett de bin
lira olsa hanenin kıymeti olan iki bin lira bu hane ile arsanın mecmu kıymeti
olan üç bin liranın sülüsam olmakla emeni mülemma olan iki bin dört yüz liranın
'sulüsam bulunan bin altı yüz lirayı müşteri bayiden istirdat ederek haneyi
kendisine red eder.
Bayi üe müşteri bu
satılan şeylerin satış vaktindekî kıymetlerinde ihtilâf etseler hiç birinin
söV'ne bakılmaz. Mebil ^rin husumet vaktindeki kıymetleri nazara alınır. îki
taraf b -yyine İkame edecek olsa ziyade kıymeti iddia eden tarafın beyyinesİ
tercü* olunur.
316 - : Bir Jcimse, mekilât, mevzunat ve adediyyat-ı mütekaribe gibi bir cinsten olmak üzere bir
akit ile salın alıp kabzelmiş veya kabzetmemiş olduğu bir'muayen miktarın
bazısı çürük çıksa muhayyer olur. Dilerce hepsini birden kabul eder ve dilerse
hepsini birden red eyler. Çünkü bunlar, bir libas gibi bir §ey hükmündr
sayılır.
B: kavle güre bu red
meselesi, bunlar bir kab içinde bir arada bulundukları takdirdeüir. Başıta
başka kablar içinde bulunsalar hangi kabdaki ayıblı çıkarsa yalnız o red
olunur. Mecma>":lenhür.
317 - :
Buğday, susam, veemsali h1 bubat ve kömür gibi şefler alındıktan sonra
topraklı çıktığı takdirde bakılır: Eğer
bu taprak, âdeten ar sayılırsa beyi' sahih ve lâzım olur. Müşteri bir şey ile
bayia rücu eleme?. Ve eğer âdeten ve nâ" arasında ayıb sayılır derecede
ise müşteri muhayyer olur diterse küllisini red ve dilerse tam bahasÜe kabul eder.
Fakat bu toprağın ziyadeliği pek 'âhiş bulunursa müşteri, dilerse red ve
diltrse yalnız hububatı semeni müsemmadan hissesüe kabul eder. Reddülmuhtar.
Bir de bir kimse,
malûm bir semen ile oıiktan muayyen pamuk satın alıp da çör ;öp gibi ecnebi
maddelerile karışık bir halde bulunsa semeninden o miktarın tenzili, tüccar
arasında marul olunca o kimse de semeni tenzil edebilir. Söyle ki: bu pamuk bir
kere bu ecnebi maddelerile, bir kere de bunlardan tasfiye edilerek tartılır.
Tefavüt miktannea semen tenzil edilir. Bezzaziyye.
318 - : Yumurta, hıyar, ceviz makulesi şeylerin bazısı fena
ve çürük çıksa yüzde iki veya üç gibi örfen ve âdeten çok görülmiyecek derecesi
ma füv olur. Müşteri bundan dolayı mebii red edemez. Ve noks-u semen iddiasında
bulunamaz. Ve eğer kusurlu çıkan miktar, yüzde on gibi çok olurca
mafüv olmayıp beyi' fâsid olacağından
müşteri dilerse hepsini bayia red ı!e semeni vermiş ise tamamen geri alır. Bu
îmamı Azama göredir. Mecelle de bunu kabul etmiştir. Imameyne göre ise semenden
hissesile salim kıommdj oeyi, sahih olur.
Yüzde dörtten doku-a
kadar olan miktarda fukahanın ihtilâfı vardır. Bazı fufcahayiı göre yüzde üçten
ziyadesi kesirdir. Fakih Ebülleysc güre cc vizin yüzde beş altı nishetinde
çürük çıkması nvjfüvdür- Hahri raik, Reddi muhtar.
319 - : Mebün hepsi kendisinden asla istifade 'cdileır.iyucek bir halde fena,
bozuk çıksa mal olmadığı anU.^ılmış olacağı
cihetle beyi bntıl
olur-müşteri semenin tamamın5 vermişse istirdat eder.
Meselâ: satın ahna.ı
yumurtalar as?H işe yaramaz surette bozuk çıksa Müşteri vermiş olduğu parayı
tamamen geri alabilir. Bu takdirde mebi' müşterinin elinde ise bayia red
edilir, elinde değilse hiç bir şey lâzım gelmez. Çünkü bu takdirde mebi' mal
bulunamamış olur, bundan başka bev: batılda mebi, müşterinin elinde emanettir,
mazmun değildir.
Fakat mebi' ile
filcümlo intifa mümkün ise beyi' batıl olmaz. Cümlesi bozuk çıkan karpuzlardan
hayvanlara yediımck suretile istifade olunması gibi. Bu takdirde eğer
müştcrûıin elinde kırılmak ve eksiltmek gibi bir yeni ayıb hadis olmamış ise
müşteri,' mebii dilerse red eder ve dilerse kabul eyler. Ve eger müşteri ayıba
muttali olmadan evvel kırarak veya keserek bir yeni ayıb ihdas etmiş olursa o
nalde bayiin rızası olm lıkça mebii red edemez. Yalnız noksanı semen ile rücu
edebilir. Amma ayıbına vâkıf olduktan sonra rızasına delâlet eder bir fiilde
bulunsa, meselâ: ayıbım anladığı halde yumurtaları kırsa hıyarı sakıt olur,
artık red ve nuksr.ni semen ile rücu edemez. Reddülmuhtar. Dürerülhükkâm.
320 - :
Bayi, bir malı her ayıb davasından zimmeti beri olmak şartile veya bu mealde
bir Kbir ile satsa müşteri hıyarı ayıba müstchık olamaz.
Kezalik: müşteri biı
malı «her ayıbüe makbuiümdür» diye satın alsa artık o malda kadim ayıb dâvasına
kalkışamaz.
«(Eİmmei selâseye göre
üe mebide hıyarı ayıb caridir. Ayıbına utıla' hâsıl olan bir mebii bayiine
fevren reddin lüzum ve ademi lüzumu hakkında -ihtilâf .vardır. Söyle ki:
Malikilere göre ayıbını anladıktan sonra mebii fevren red etmek şarttır. Fevr
müddelî, iKi gün ile mukayyettir. Bundan ziyadesi terahi sayılır, hıyarı red
hakkını işkal eder. Meğerki redde mani bi'1 özür bulunsun. Müşterinin hastalığı
veya inrhbusiyeiı gibi.
Ma'ikÜere göre, bayi
gaib olup ua ayıbı zuhur vâtm me'ji'i kendisim-red etmek mümkün olmazsa müşteri
iki âdil kimseyi bey'a r:ızı olmadığın;! dair İşhad etmelidir. Bu, mendubdur.
Sonra mebi'i hazır olunca bayia veya veküi var ise vekiline red eder. Bayiin
gaybubiyuti uzayıp vekili de moveııd deği'se müşteri keyfiyeti hâkime bildirir.
Bayi, uzak bir yerde İ5e veya yeri meçhul ise hâkim, bir r-uddet televvümde-inti?
"da bulunur. Bu müddet için de
bayi zuhur etmez, müşteri de redde salâhiyetini isbat ederse hâkim, me-biin
bayii gaibe reddine hükmeder.
Bayi, hazır olup da
müşterinin bey'a razı olduğunu iddia ederse müşteriyi tahlifde bulunabilir.
Müşterinin işhadda bulunmuş olması bu tahlife mâni değildir.)
Şafiîlere göre de
mebiin ayıbından dolayı fevren reddi şarttır. Fevrden murad, âdete nazaran
terahi sayılmayan müddet demektir. Meselâ: vakti girmiş bir namaz ile, bîr
yemek yemekle iştigal terahi sayılmaz. Hastalık gibi, hırsız korkusu gibi
üzürlerden dolayı tehirde redde mani olmaz.
Şafülere göre esah
olan, ademi rızaya dair işhadda bulunmak lâzımdır. Bu işhad kabil olmazsa
müşteri, akdi lisanen fesheder, sonra mebii bayia veya vekiline red eder. Veya
keyfiyeti hâkime arz eder. Bayi gaib ise keyfiyeti her halde hâkime ref'eder. Minhac.
îmarn Şafiîy göre her
ayıbdan beraet şartı le satış, sahih değildir. Çünkü imam Şafİîye nazaran
hukuku meehuleden beraet, sahih değildir. Ha-nefîye indinde ise münazaaya müfzi
olrmyacağı cihetle sahihtir. Bir de bs beraet, akit zamanında mevcud ayıblara
şamil olduğu gibi badelakit, kab-lelkabz hadis olan ayıblara da şamildir. İmam
Malik ile tmam Muhamme-de göre ise yalnız akit zamanında mevcüd ayıblara
şamildir. Nehriraik.)
(Hanbelîlere gelince;
bunlara göre hıyarı ayıbda red için 'fevr şart değildir. Rızaya dalâlet eden
bir şeye mukarîn olmadıkça mücerred tehirden dolayı red hakkı sakıt olmaz.
Çünkü bu hak mütehakkik bir zararı def için meşru kılınmıştır. Mücerred tehir ile batıl olmaz.
Hanbe. "ukahasmın
beyanına nazaran ayıb, bir nakısadır ki örf, mebiin galibi ahvalde o nakiseden
selâmetini ikttea eder. Meselâ: Maraz, cu-nun, a'malık, şaşılık, sağırlık,
çukur gözlülük, beras cüzam hamakat, hün-sahk, sirkat, iffetten mahrumiyet,
âzânm noksanlığı birer nakisedir.
Hanbelîlere göre
hıyarı ayıbdan dolayı fesih bayiin huzuruna, rızasına ve hâkimin hükmüne muhtaç
değildir. Çünkü bu, teshe ınüstehık bir akdi kaldırmaktan ibarettir. Mebi,
fesihten sonra müşterinin elinde emanet olarak kalır. Fakat reddinde taksir
eder de telef olursa zâmin olur. Çünkü bu, müşterinin bir tefriti demektir.
Bayi ile müşteri kimin
yanında ayıbın hudusunda ihtilâf etseler bakılır: Eğer her birinin yanında
hudusü ihtimal dahilinde, ise ve hiç birinin beyyi-nesi de mevcud değilse söz,
maalyernin müşterinin olur. Çünkü asıl olan, o fevt olan cüz'ü kabzetmemiş.
olmaktır. Artık söz, bu kabzı nefyedenin olur, Fakat ayıbın hudusu böyle iki
ihtimal dahilinde olmayıp yalnız bayiin veya yalnız müşterinin yanında vücude
geldiği anlaşılırsa söz, bilâ yemin diğer tarafın olur. Meselâ: mebîde bir zaid
parmak bulunsa söz müşterinin olur. Bilâkis henüz terütaze bir yara bulunsa
sök, bayiin olur. Bu halde istihlâfa hacet kalmaz. Neylülmearib. Keşşafülkına',
Ehnezahibülarbaa.) [27]
321 - : Bir
alım satım muamelesinde togrir ~ aldatma bulunmaksızın gabn-i fahiş bulunsa
magbun olan taraf, gerek bayi ve gurek müşteri olsun beyi fesh edemez. Böyle
bir beyi' sahihtir. Şu kadar var ki bir kimsenin bir malını gabn-i fahiş ile
satması, meselâ: yüz kuruşluk bir malı bin kuruşa satması, imam Muhamim-de
göre .mekruhtur, imam Ebu Yusufa güre ise mekruh değildir. (Ankaravı)
Fakat bundan
yetimlerin, mecnunların, mati'Mann,
vakıfların ve bey tüîmalin
malları müstesnadır. Bunlarda gabn-i fahiş ile beyi' batıldır. Yani: Bir
yetimin malı, diğerinden gabn-i ile noksana
satılamaz. Mali yetimin gabn ı fahiş üe bey'inin fâsid olduğuna kail
olan fukahada da vardır.
Mahaza diğer bir kavle
göre tagrir bulunmasa bile mücerred gabn-i fahiş dolayısüe her hangi bey'i
magbun feshedebilir. Bazı zevat, nasa refk için bu veçhile fetva vermişlerdir.
322- : Bayi
ile müşteriden biri veya dellal, diğerini tagrir edip de boy'de gabn-i fahiş
bulunduğu tahakkuk etse magbun olan taraf, beyi feshedebilir. Buna «Hrvarı
gabn-i tagrir» denir.
Meselâ: Bayi «Bu mal
şu kadar kuruş eder, bunu al» deyip müşteriyi tagrir, müşteri de bu söze
kanarak o malı o kadar kuruşa satın nisa da bu satış muamelesinde gabn-ı fahiş
bulunduğu bayiin ikrarile veya yeminden nükülile veya h>yyine ile sabit olsa
müşteri bu muameleyi feshedebilir.
Bilâkis: müşteri,
bayii bu veçhile tagrir edip onun malım gabn-i fahiş ile satın alsa bayi, bu
muameleyi feshedebilir. Fakat ecnebi bir kimse, bayi ile müfteriden birini
tagrir etse magbun olan için muhayyerlik olmaz. Gabn-i fahiş için (63) üncü
meseleye müracaat!.
323 - : Gabn-i
fahiş ile magbun olan kimse, gerek bavi ve gerek müşteri olsun, vefat edince
tagrir dâvası, vârisine intikal etme?.. Çün*ü bu, hukuku mücerededen olduğu
cihetle mevrus olmaz.'Fakat- tagrir
eden vefnt etse varislerine karşı magbun .dâva açarak bey'i feshetti robi'ir.
324 - :
Tagrir olunan müşteri, beyidc gabn-i fahiş bulunduğuna muttali olduktan sonra
mebide, başkasına kafi surette satmak veya hibe ve teslim etmek gibi
temellükün levazımından ulan bir vech İle lasanuftı bulun sa feshe hakkı
kalmamış olur. Fakat tasarrufu emanetle tasarruf, fesh ve redde mâni değildir.
Havilkınye.)
325 - :
Tagrir.veya gabn i fahiş ile satın alman bir ma!, teiı?f rtlsa ve ya itlaf
edilse veya ayıblansa veya araş olup üzerinde bina yapılmak giK' bir keyfiyet
hudus etse magbun olan tarafın beyi feshe salâhiyeti kalma/ tmam Muhammcud^n
bir rivayete göre bu halde müşteri, mebiin kıymetini verip teslim etmiş olduğu
semenile bayia rücu edebilir. Kuhüstanî.
326 - : Beyitle tagrir olmadığı halde bayi, müşteriye
<-Bu n:alı sat, zı yan eder isen benim üzerime olsun = Ben zaminim» dese
müşteri de satıp ziyan etse bayia bir şey lazım gelmez. Bezzaziyye.
327 - ;
Tağrir, kavlen olacağı gibi filen de olabilir. Binaenaleyh bayi in müştekiye
filen tngrir ettiği sabit olursa Hanefi fukaha;;ından bazıların;) göre müşteri
muhayyer olur.
Meselâ: satılacak bir ineğin sütü çok zan cdiUin diye
bayi ineğin me meşini bağlayarak bir kaç gün sağmadığı cihetle müşteri, memenin
zahmetine, yani şişliğine aldanarak sülü çektuv zar.nilc sat:n alsa bayi bu
veçhile müşteriyi filen ta"gyir etmiş olur. Bu halden münbais muhayyerliğe
Eİmmei selâsenin -mezheblerinde' «îfıyarı lodlis» unvanı verilmektedir.
Bu halde îmam Azama
göre müşteri, ineği reci edemeyip tutar, noksanı semen ile bayia rücu eder.
Im;*m Ebu Yusufa göre müşteri muhayyerdir, îneği ve sağdığı sütün kıymetini
bayia red edip semenini İstirdat edebilir.
«(Malİkîlcre göre de
mebi' mücerred gabından dolayı bayia red olunamaz. Vclevki gabn, âdete muhalif
bir miktarda olsun. Bİr malın kıymetinden sülüs veya. sülüsünden biraz fazla
miktar» mutad !:ir gabn'dır. Bundan fazlası ise âdete, ukalânın mutadına
muhalif bir mugalebedir. Şu kadar var ki müşteri veya bayi, alıp satılacak şey
hakkında ma'ûmatı olmadığım der-miyan ederek diğerinin sözüne teslimiyet göstermiş,
buna rağmen mubayaada gabn bulunmuş olursa magbun olan tarafın redde
salâhiyeti olur-
Meselâ: müşteri bayia:
<.Ben bu alacağım ma İm kıymetini bilmiyorum bunu nâsın alıp satacağı
fiyatla bana sat» demiş veya bayi müşteriye «Ben bu malın değerini bilmiyorum,
bunu benden nâsın satın alacağı bir fiyatla ab demiş olduğu halde mubayaada
gabn bu'unmuj olursa mutemed olan kavle göre magbun için hakkı sabit olur.
Bir do vekil veya
vasinin alıp sattığı malda gabn bulunursa her halde red ie-a iv. jîclir. Bu gabn,
bir kavle göre satılan malın kıymetinden üçto bir n:ikl;'!i fazlalık veya
noksanlıktır. D'ğcr osah görülen bir kavle göre ise o malın kıymetinden zahir
bir surette fazla veya rfoksan görülen miktardır. Velcvîd üçle birinden dûn
olsun.
Ted is ve tasriye
denilen şey, bütün cimmece1 haramdır. Şöyle ki: Tedlis, zulmet mânasını iş'ar
eden dels kelimesinden müştaktır. Bir şeyin mahiyetini karanlıkta bırakmak,
gizlemek demektir. Satılan bir şeyin ayıbını gizlemek veya kıymetini arttıracak
muvakkat bir hab getirilmesi bir tedüs tir. Meselâ: satılacak bir malın
çürüklüğünü saklamak" bîr ledlistir. Satılacak mata muvakkat bir renk,
bir cila vurmak bir tedlistir. Satılacak bir değirmenin suyunu bir yerde
toplayıp sutıya arz sırasında açarak kuvvetli göstermek bir tedlistir. Bir
hayvani bir müddet sağmayıp bu suretle unu müşteriye çok sütlü göstermek de bir
tedlistir. Ve bu son muameleye «Tjs-i'iye» denilmektedir: Böyle gösterilen hayvana da «MusarraU
denilir.
Bir kimsenin aldığı
hayvan böyle mus«.rrat çıkınca bakılır. Eğer hu hah evvelci bilmemiş ise
muhayyer o'ur. Dilerse hayvanı bayia red eu-a\ Sü-di*nü sağmış ise bunu red
°tmez, be^i buna mukabil bayia bir sa' miktarı hurma verir. Şaf'-lere göre
hurma bulunmazsa hurmanın akdi beyi' zamanındaki kıymetini /erir. Şeyh
Takiyyüddinı, fcore ise her bebenin en ziyade kıtunu = erzakım teşkil eden ç
;yden bir sa' miktarı verilir. Südün az ve çok olduğuna bakılmaz. Bu muamele
bayii hoşnud etmek maslahatına m üst en id-lir. Bayi baş. «.a bir .jey almak
üzere müşteri ile mutabık kalırsa tayia s" e mukabil o şey verilir. TühfetüTmuhtac.
El'minhac.)
Şafiîlere göre tasriye
ile müşteriye alelfeyr muhayyerlik sabit olur. Diğer bir kavle göre bu mt
layyerlik üç gün imtidad eder, hayvanın sptlü olup olmadıkı ancak hu müddet
içinde anlaşılabilir.
Tasriye, bayiin
ik.?r'ıe veya ,ehadeti makbul olan kimsenin şehadeüle
sabit oîa: )
Hanbelîlere göre de
beyi muamelesinde hıyarı gabn, hıyarı tedlis caridir. Söyle ki: Bir mal adet
>n hariç olarak fazla bir baha ile satılsa, meselâ; en kuruşa müsavi olan
bir şey sekiz kuruşa satılsa veya sekiz kuruşa müsavi bir şey on kuruşa satılsa
magbun olan taraf için muhayyerlik .sabit olur, dilerse bey.'i fesheder ve
dilerse mebii imsak eder, başka bir şey alamaz. j3u muhayyerlik fevri değÜdir.
Rızaya dalâlet eden bir şey bulunmadıkça sakıt olmaz.
-
Tedlis, tasriye
halinde de müşteriye hıyar-i tedlisi "sabit olur. Tasriye-nin hıyarı üç
gün devam eder. Üç gün içinde mebi red edilmezse müşterinin muhayyerliği sakıt
olur.
Müşteri tedlise
evvelce vâkıf ise artık muhayyer olmaz. Nitekim mebiin ayıbına evvelce muttali
olduğu takdirde de hüküm böyledir. Neyiülmearib. Keşşafülkına'.)
Zahirîlere göre bir
mal, müsavisinden yani: hakikî değerinden fazlaya veya noksana satılınca
bakılır: bayi ile müşteri, bu ziyade veya noksan miktarını bilip buna birlikte
razı olmuşlar ise bu bey'i helâl olur. Fakat bunlar bu beyide selâmeti,
aldanmamayı şart koşmuşlar ise helâl olmaz. Bu selâmet şartını yalnız birisi
dermiyan edip de mebi değerinden fazlaya veya noksana satılsa da gabn'ın
miktarını bilmeseler veyahut yalnız magbun olan taraf bilse bey'i batıl ve
mefsuh bulunmuş olur. Mebi, kabzedenin alin-de zamanı gasb ile mazmun bulunur.
îki taraf buna icazet vermez. Meğer ki yeniden akdi beyide bulunsunlar.
Mubayaada iki
taraftan hiçbiri selâmeti şart
etmediği .ın'de birinin .takkında gabn
bulunduğu anlaşılsa o, muhayyer olur. Dilerse Ley i infaz ve dilerse red eder.
Mebi kısmen telef olmuş bulunsa magbun, buna ait rfabn rmktarüe rücu eder. Ebu
Sevrün kavli de böyledir: Fakat bayi ile müşte nden biri bilebüe, gönül
hoşluğile semenin miktarını eksiltir veya arttırırsa
bu, bir ihsan muamelesi olur. Bu, bir
tebzi'i isra, izaay i mal sayılmaz. Bu bir ruftur. Her maruf ise bir sadakadır.
Nitekim bir hadisi şerifte Duyurulmuştu., Ancak sahibini gınadan mahrum
bırakacak, fakru ihtiyaca düşürecek bir lütuf ve ihsan helâl olmaz.
Nitekim bir hadisi
şerifte Duyurulmuştur.
Yani: sadaka
zenginlikten dolayıdır. Asıl zengin olanlar sadaka vermelidirler. Klmuhallâ.) [28]
328 - : Bir
kimse, bir mahfaza, meselâ: bir çanta veya bir çekmece içinde buîunup miktarına
muttali olmadığı muayyen cînş bir para, meselâ;-yüzlük Türk liraları
mukabilinde bir malını satsa o paranın miktarına vâkıf olunca muhayyer olur.
Dilerse bey'i kabul eder ve dilerse fesheyler. Buna «Hıyarı kemmiyet» denir.
Fakat miktarı tahmin edilecek bir kese içindeki paralar, meselâ: gümüş
sikkeler mukabilinde yapılan bir satış muamelesinde bu hıyar carî olmaz.
329 - :
Mekilât, mevzunat* adediyyat ve mezruat kabilinden olan bir yığın şey, ne
miktar olduğu malûm olmıyan bir muayyen kab, veya ölçek İle ölçülüp veya
muayyen bir tas ile tartılıp satılsa müşteri, miktarına muattalı olunca
muhayyer olur, dilerse bey'i kabul eder, dilerse fesheder.
Bir çukur içinde
bulunan buğday cüzafen = toptan satıldığı takdirde de müşteri o çukurun
derinliğine muttali olunca muhayyer olur. Buna da «Hıyarı Keşfi Hal» denilir.
330 - : Bir
kimse «Bu malı resülmalile veya hakikî kıymetile veya muhamminlerin tahmin
edeceği fiyatla sattım» dese veya «bu malı herkes ka ça satın alıyorsa o kadara
sattım» dese müşteri de bu veçhile kabul etse beyi' fâsid olur. Meğerki mebi', ekmek gibi
kıymetçe mütefavit olma yan
bir şey olsun. Fakat
o mecliste velev ki icab ve kabulden sonra fiyat
takdir olunursa beyi
sahih olur. Şu kadar var ki bu halde müşteri muhayyer olur.
Dilerse bey'i fesheder, dilerse o
fiyat ile kabul eder. Çünkü müşteri üzerine lâzım gelen semen, bu halde zahir
ve münkegif olmuş olur. Bu muhayyerliğe de «Hıyarı teşekküf-i fal» denilir.
Hindiyye.
331 - : Bir
kimsenin bir akit ile satın aldığı bir malın bazısı, kablel-kabz helak, olsa
bakisini kabul edip etmemek hususunda muhayyer olur. Buna da «Hıyarı tefrik-i
safka» denir. (144) üncü meseledeki muhayyerlik de bu kabildendir.
332 - : Bir
kimsenin satın aldığı mal, başkasının elinde merhun olup da mürtehin bu bey'a.
icazet vermese müşteri muhayyer olur. Dilerse rehı nin fekkine intizaren bey'i
kabul eder ve dilerse fesheyler. Buna da «Hıyarı hey'i merhûn» denir.
333 - :
Çatın alınan bir mal, baskısının isticarı altında bulunup da müstecir, bey'i
mücîz olmasa müstprj muhayyer olur. Buna da «Hıyarı bey'i mecûr» denilir.
334 - : Bir
kimsenin mahra başkası .uzu'1 olarak satsa veya kiraya verse veya hakkınca
başku bir akidde^bulunsa o kimse.bu muameleye icazet verip vermemekle muhayyer
ulur. Buna da «AH-i fuzuliye icazet muhay
yerliği» denilir.
335 - : Bu-
kimse, misliyyattan veya kıyemiyyattan bir veya birkaç malı bir akit ile satın
alıp ta tamamını kahretmeden o mal, bilistihkak sapte-dilse, bu zabt, bakînin
ayıblanmasına sebep olsun olmasın zaptedilei. kısımda bey'i münfesih olu.\
Bakide de müşteri -o malın başkasına aidiyetini satın aldığı zaman bilememiş
ise- muı yyer b V-^ur, dilerse tamam bey'i fesheder ve dilerse bakîyi semeni
müsen.madan hissesile kabul eyler. Buna da «Hıyar-ı istihkak» adı verilir,
Fakat müşteri buna evvelce muttaii bulunmuş ise bey'i bakide semenden hissesile
lâzım olur. Hulâsa.
Bir de müstahık, bu
satışa icazet verirse artık Tiüşteri için muhayyerlik kalmaz.
336 - :.
Müşteri mebii tamamen kabzettikter sonr^ bir kısmı bü'islih-kak zaptedilse
bakılır: Eğer mebûn böyle kısmen zapt edilmesi, hakisine ayıb iras ederse
zaptedilen kısımda beyi1 münfesih ve bakisinde müşteri muhayyer olur. Bir
hanenin, bir bahçenin, bir hayvar*n, bir rubenin bir kısmına istihkak gibi.
Fakat bu zabt, mebiin müte^aki^kısmına ayıb iras etmezse müşteri muhayyer
olmaz. Bakisini semeni müîemmadan Mssesile kabule mecbur olı . iki hane, İki
hayvan gibi ve teb'izınde zarar bulunmı-yan rnevzunat, mekilât ve adediyyat
gibi. Reddülmuhtar.
337 - : İki
kimse bir malı, meselâ: bir haneyi müştereken satın aldıktan sonra yarısı
bilistihkak ^aptolunsa her ikisi, yukarıdaki mesele veçhile muhayyer olurlar.
Fakat bu iki şerikten biri, bu mebi'i kabul etse bunun dörtte birini semenin
dörtte birile almış olacağı gibi -imamı Azama göre- diğer şerik de artık
muhayyer olmayıp diğ.er dörtte birini semenin dörtte birile kabule mecbur olur
Hulâsa:
338 - :
Murabaha, tevliye, vazîa, yolile yapılan beyilerde bayiin hıyaneti zahir olsa
müşteri muhayyer olu». Buna da «Hıyarı hıyanet» denir.
Şöyle ki: murabaha da
bayi, meselâ: bin kuruşa almış olduğu bir inalı «bin iki yüz kuruşa aldım»
demiş olsa veya resimale zammı lâzım gelmeyen masrafları zam etmiş olduğu
anlaşılsa- müşteri, buna muttali olunca muhayyer olur. Dilerse bey'i. fesheder
ve dilerse mebi'i semeni müsemma ile kabul ey'er.
Tevliyede bayiin
hıyaneti zahir olsa müşteri, hıyanet miktarını semeni müsemmadan tenzil
edebilir. Meselâ: bayi, bir malı bin kuruşa almış olduğunu söyliyerek yine bin
kuruşa sattıktan sonra o malı sekiz yüz kuruşa almış olduğu tahakkuk etse
mügteri, o malı sekiz yüz kuruşa alır, bin kuruşu bayia vermiş ise İki yüz
kuruşunu istirdata rnüslahık olur. Çünkü aksi takdirde leyliye bulunmamış olur.
Vazîaya gelince;
bayiin bunda hıyaneti zahir olursa bakılır: Eğer hıyanet ile beraber vazîa
yine vazi'a olarak kalırsa müşteri muhayyer olur. Dilerse mebii terk eder ve
dilerse semeni nı" tamamite kabul eder.
Fakat vazîa olmaktan
çıkarsa müştri hıyanet miktarını tenzil ile nıcbıi zapteder.
Meselâ: bayi,
kendisine on liraya mal olduğunu söylediği bir şeyi sekiz liraya satıp ta o
şeyin kendisine dokuz liraya mal olduğu bilâhare anlaşılsa cazîa, yine vazîa
olmakta kalmış olur. Fakat yedi liraya mal olduğu anlaşılsa vazia olmaktan
çıkar.
339 - :
Hıyarı hıyanet, müşterinin vefatüe sakıt olacağı gibi nıebi'in telef ve itlaf
edilmesüe de sâkit olur. Bu halde müşteri semeni müsemma nın tamamını bayia
verir. Çünkü Uıyar-t hıyanet, bir hakkı mücerred oldu ğundan ona semenden bir
şey mukabil olmaz, varise intikal etmez.
«(gafillere göre
murabahada bayiin kizbi zahir olsa müfteri asıl semen den zaid olan miktar i'.e
onun mukabilindeki ribhı İskata müstuhık oluı*. Bayi, bir galat eseri olarak
kendisine mal olduğu miktarı yanlış sö/k-miş olduğunu iddia etse bu ziyadeye
muştanık olmaz. Ancak müşteri kendisini tasdik ederse bayi, akdi imza ile fesih
hususunda muhayyer olur: Müşteri tekzib eder, bayi de «defterime baktım semenin
fazla olduğunu giii'düm, yanlış söylemişim» gibi muhtemel bir vecih beyan
eylerse bayiin bey yinesi dinlenir. Bununla vakı'a iddia ettiği ziyade sabit olmaz.
Fakat yine muhayyer olur, dilerse beyi fesih edebilir.
(Hanbelî'ere göre de
murabahada ve tevliyede bayün semende kizbi zahir olsa müşteri, semenden fazla
söylenmiş olan miktarı ve bu mik*;u;\ isabet eden ııbhı tenzil edebilir.
Mütebakisinde beyi, lâzım olur, Artık müşterinin muhayyerliği bulunmaz: Bayi
«Ben semerim miktarında galat etmişim, yanlış söylemişim» diye iddia ederse
yeminle tasdik olunur. Bu İnilde müşteri muhayyerdir. Dilerse mebi'ı red eder,
dilerse bayiin iddia ettiği ziyadeyi veıir. Fakat diğer bir kavie göre bayiin
bu za/.ü .beyyinesi" b:ık'.<ul olmaz. Meğer ki doğru sözlü bir insan
olmakla maruf bulunsun. Mezahibı-arbaa).
(Zahirîlere göre beyde
akitten evvel veya sonra dcmıcyan cdjlcn şut ar, batıldır, bunlar bey'in
tamamiyetine mâni olmaz. Fakat akit esnasında zikredilen şartlar batıl olduğu
gibi bunlar ile beyi de batıl, mefsuh bulunmuş olur. Ancak bundan yedi şart
müstesnadır ki onlar, lâzım ve onlar Üe beyi sahihtir. Onlar da bir müddete
kadar rehin verilmesi, dirhem veya dinar kabilinden olan semenin tehir
edilmesi, semenin hali yüsürde verilmesi, mebiin sıfatlarının şart koşulması,
satılan rakıka ait malın tamamen
veya kısmen müşteriye
aidiyetinin megrutiyeti, hurma
ağaçlarının satışın da semeresinin tamamen veya kısmen müşteriye aidiyetinin
iştiratı ve beyi esnasında «Lâ hilâbete» denilerek bu veçhile muhayyerliğin
iştiratı, bunlnr, kitabta mezkûr şartlardır.
Kitabtâ, sünnette mezkûr olmayan sair şartlar ise batıldır.
Bir kimse, bir mal
sattığı veya satın aldığı esnada «Lâ hilâbete = al datmak, hudaf yok derse üç
gece gündüzüyle beraber muhayyer olur. Di-İerse bey'i red eder ve dilerse kabul
ve imsak eder. Bu müddet nihayet bulunca muhayyerliği kalmayıp beyi lâzım
olur. Artık mebi'in bir ayıbı zuhur etmedikçe reddi caiz olmaz. Bu müddet
içinde razı olunca da muhayyerliği sakıt, beyi, lâzım olur. Elmuhallâ.) [29]
İÇİNDEKİLER: Bey'in
nevileri. Bey'in nevilerinin hükümleri,' Bey ı sarfa dair bazı meseleler.
Ribaya, karza dair Dazı ırese'^Ier. Selem hakkında bazı meseleler. Isüsnaa'
dair bazı meseleler. Müsaveme, murabaha, tevliye, vazîa suretile satışlar,
ihtikâra dair bazı rreseleler. Beyi' bilvefa hakkında bazı meseleler.
Merızların bey'i ve şıralarına müteallik bazı me seleler. [30]
340 - . Bey'iW, mün'akit, gayri mün'akit, .lâzım, . gayri lâzım nâfi.î gayri nafiz,
batıl, fâsid, mevkuf nevilerine ayrılır.
341 - : Bir
bey'i, mün'akit olabilmesi için rüknü, yani: icab ve kabul, me^ru' surette
ehlinden, yani âkil mümeyyizden sudur etmeli ve bu rükün, bey'in hükmünü,
yani: mülkiyeti kabil Jan bir mahalle
sureti me$-ruada muzaf buljnmahdr Ve
illa mün'akit Qİnr Çünkü rüknünde halel bulunan bir satış muamelesi
batıldır. Mecnunun, g«yri mümeyyiz çocuğun
bey'i ve şirâsı gibi.
342 - : Bey'in
hükmünü kabil .nahal; mevcud, mütekavv:m, teslimi makdur -olan maldır. Satılan mal,
ı.:adum, veya teslimi gayri makdur veya gayri mütekavvi-n olursa beyi, br.tıl
oha.
343 - : Meşru' bir bey'İ hıyarattan beri bulunursa lâzım,
beri bulun mazsa gayri lâzım olur. Meselâ: hıyarı şart ile yapılan hir bey'i
muamelesi, gayri lâzımdır.
344 - : Bayi, sattığı mala malik veya o mal sahibinin
velisi veya vekili veya vasisi ise bey'i nafiz olur ve illâ gayri nafiz olur.
345 - : Başkasının hakkı taallûk eden bir bey'i c
gayrin iznine mevkuf bulunur, icazet
verirse nafiz, vermezse batıl olur.
Başkasının matını fuzul« olarak satmak gibi. Merhun veya me'cur olan bir
malı satmak ve mü meyyiz olan gayu mezun çocuğun bey'i de ou kabildendir.
346 - :
Bey'in in'ikadına ait şeraiti cr.ui oidıı*u halde bazı harici-vasıflar
itibarile meşru olmayan bir bey'ide fâsid bulunmuş olur.
Meselâ: mebi' müşteri yanında nizaa müeddi
olacak surette meçhul
hıılıınc
Kezalik: semen, mali mütekavvim olmazsa veya kamilen
veya kısmen meçhul bulunursa satış muamelesi yine fâsid olur.
347 - : Fâsid b.ir beyi, İle alınan mal, kabzediünce beyi, nafiz olur. Yani: o mebii bayiin sarahaten veya delaleten
iznile kabzeden müşterinin onda 'tasarrufu caiz olur. Fakat o malı -müşteri
kabzetmeden başkasına satsa veya
icareye verse bunlar sahih olmaz.
348 - : Bir fuzuli akdin mevkufen mün'akit
olması için iki şart vardır. Birisi: akn. halinde o akde
icazet verebilecek bir şahsın mevcut olmasıdır. Diğeri de o akit, imza ve
infazı kabil bulunmalıdır. Bu iki şart bulunmazsa akit, batıl olmuş olur.
«(Malikîlere göre bir
akdin v ucu de gelmesi için akitlerin mümeyyiz olmaları şarttır. Temyizden
maksad, akıl sahiplerinin maksatlarına ait bir şey söylendiği zaman onu
anlamak, ona göre güzelce cevap verebilmek halidir. Binaenaleyh temyizden
mahrum olan bir sarhoşun bey'i ve şirâsı mün'akit olmaz. Bir nevi temyize malik
olan bir sarhoşun alım satımı ise gayri lâzım olarak mün'akit olur.
.Akitlerin rızaları da
şarttır. Binaenaleyh cebri haram ile mükrehen vaki olan bir bey'i ve şira'
lâzım olmaz. Fakat cebri şer'î ile vuku bulan böyle bir muamele lâzım olur.
,Garimlerin alacaklarını veya müstahık olanların nafakalarını vermek için
hâkimin icbarite vuku bulan bir bey'i muamelesi gibi.
Kezaîik: Ammeye ait
bir yolu veya camii şerifi tevsi için cebran vuku-bclan bir bey'ide bu
kabildendir.
Nâsın şiddetle muhtaç
oldukları taam cinsinden şeyleri ihtikâra meydan vermemek üzere vukubulan
ikrah da bir ikrahi şer'idir.
Merhunun bey'i
mürtehinin, fuzulinin bey'i mülk sahibinin rozasına mevkufen mün'akit olur.
Bir mal-, fuzulen
satıldığı mecliste sahibi hazır bulunup da sukut etse hakkında bey'i lâzım ve
kendisi semene müstahik olur. Semeni almaksızın bir sene sükût etse semene ait
hakkı sakıt olur. Meclisi akitde hazır olma* yıp da bilâhare akdi fuzuliye
muttali olsa bey'i bir seneye kadar bozabilir. Bir sene geçince semene müstahık
olur. Meğerki «Hıyaze» müddeti olan on sene mürur etsin. Bu takdirde semen namına
bir şey taleb edemez.
A'mamn bey'i ve şırası
vesair muamelâtı -zarurete mebni- caizdir. Ancak bir şeyi mücazefeten = toptan
alıp satması caiz değildir. Bir de sağır olan a'mamn bu gibi muamelâtı caiz
olmaz. Çünkü kendisine bir şeyi ne işaretle ve ne de tavsif ile bildirmek
kabil olamaz- Şerhi Muhamme di Hırsı. Haşİyei Kasım. Haşiyei Âliyyiiadevî.)
Şafülerce de bey'i ve
şiranın sıhhati için şunlar şarttır: (1)
: Akitler, reşid olmalıdırlar. Binaenaleyh mahcur olanların bey'i ve şirâsı sahih
değildir.
(2) : Akitler, haksız yere mükreh bulunmamalıdırlar.
Binaenaleyh mük-rehin akdi sahih olmaz.
•
(3) : Mebiin
ve semenin aynileri şer'an tahir olmalıdırlar. Binaenaleyh müskiratın, hınzırların,
meytelerin, muallem olsalar da kelblcrin
satılma lan sahih olmaz.
(4) : Mebiden intifa', şer'an kabil olmalıdır.
Binaenaleyh haşeratı x? menfaatleri olmayan sair hayvanları satmak sahih
değildû'.
(5) : Bayi,
büyük bir Jsülfete düşmeksizin mebi'i teslime kadir bulunmalıdır. Binaenaleyh
âbik köleyi, gaspedilmiş bir malı, kaçmış olan bir ku şu satmak sahih değildir.
•
(6) :
Akitler, ma'kudu aleyhin maliki veya malikinin vekili veya velisi bulunmalıdır.
Binaenaleyh fuzulinin bey'i ve şirası batıldır. Maamafih bey'i fuzuli, İmam
Şafiînin kadîm kavline göre mevkuftur. Bu kavil, delil cihetinden daha
kuvvetlidir.
(7) :
Akitler, ma'kudu aleyhe ya aynini görmek veya vasfını, miktarım İşitmek
suretile âlim olmalıdırlar. Binaenaleyh semenlerini ayrı ayrı tayin etmeksizin
iki şeyden, meselâ: iki libastan birini
satmak batıldır. Velevkı kıymetleri müsavi olsun Tuhfetülmuhtac.)
(Hanbelîlere göre de
bir bey'i ve şıranın sıhhati için şöylece yedi şart vardır:
(1) :
Akitler reşid olmalıdır. Binaenaleyh mecnunun, sekramn, nainıin. velisi
tarafından mezun olmayan sefihin ve mümeyyiz çocuğun satışları sahih değildir.
(2) ; Akit;er, akde razı olmalıdırlar. Binaenaleyh haksız yere mükreh olanın bey'i
sahih olmaz.
(3) : Mebi'
mal olmalı, yani: menfaati her halde -hacet ve zaruret zamanında olsun olmasın-
mubah olan bir şey bulunmalıdır. Bu mal, ayan i-e menafiden camdır. Binaenaleyh
hamrın, kelbin, meytenin bey'i sahih
değildir.
(4) : Bayi,
akit zamanında mebia malik olmalı veya onu satmaya mu 2un bulunmaİKİır.
Binaenaleyh fuzulinin bey'i sahih
değildir. Velevki bu tasarrufta
bilâhare icazet verilsin.
(5) : Mebiî'
akit esnasında teslime kudret bulunmalıdır. Binaenaleyh âbıkı, şarid =* kaçmış deveyi,
denizde veya havada bulunup kolaylıkla elde edilemiyecek balığı ve kgşu satmak
sahih değlidir. Bunlar madum hük-mündedirler.
(6) : Semen
ile müsemmen, akit halinde veya akitten biraz evvel akitlerce ya müşahede veya
tavsif suretile malûm bulunmalıdır. Binaenaleyh meçhulü bey'i ve şira sahih
değildir.
(7) : Akit müneccez olmalıdır. Binaenaleyh muallak
olan bir beyi ve şîra sahih olmaz. «Bu malı sana gelecek ayın ihtidası olunca
sattım» veya «falan razı olursa
sattım» denilmesi gibi. Çünkü bey'i ve şira' bir akdi muavazadır.) Akdi
muavazanın muktezası ise mülkü akit ânında nakletmektir. Şart ise bu nakle
manidir.
«Inşaallah sattım»
veya «kabul ettim» denilmesi, mubayaanın sıhhatine mâni değildir.
Neylülmearib. Keşşafülkına'.)
«(Eimmei selâaeye göre
bey'i i'âsid İle bey'i batıl bir mânadadır. Her fâsid olan akdi bey.'i batıl,
her batıl olan akdi bey'i fâsiddir. .Velhasıl Şartlarından veya rükünlerinden
biri muhtel olan bey'i, fâsiddir, batıldır. Bunların hepsi de haramdır. Nasırı
bunlardan içtinabı vacibdir. Eunezahi-
bülarbaa.)
Fakat İbn-i Rüsdün
beyanına nazaran imam Malike göre fâsid bey'ile* rin bir kısmı haram değil,
mekruhtur. Nitekim ileride beyan olunacaktır.
(Zahirîlere göre de
her bey'i fâsid, batıldır. Bu halde mebi, bayiin mülkünde bakidir. Ona müşteri
malik olmaz. Onu kabzedecek olsa kendisine zamanı gasb ile mazmun olur. Semen
de kabzederse bayi üzerine mazmun olur. Bu bey'i zamanın uzaması, pazarların
tagayyürü, metaın bozulması, bayi ile müşterinin vefatı tashih edemez. Nitekim
Allahu Taalâ: buyurmuştur. Elmuhallâ.) [31]
349 - :
Bey'i mün'akidin hükmü, mülkiyettir. Yani: bu bey'i ile. müşteri mebia, bayi
de semene malik olur. Şöyle ki: bey'i mün'akıt, bir nafiz bey'i sahih ise fühal
mülkiyeti ifade eder. Bir bey'i fâsid ise indelkabz ve bir bey'i mevkuf ise
indelicaze mülkiyeti müfid olur.
350 - : Bey'
batıl, asla, yani: ne fÜhal ne de badelkabz velicaze hüküm ifade etmez.
Binaenaleyh müşteri, bayiin iznile mebü kabzetse ele ona malik olamaz. Belki
mebi' yanında emanet kabilinden bulurîmuş olur, taaddisi bulunmaksızın telef
olsa müşteriye zaman lâzım gelmez. Şayed müşteri böyle bey'i batıl ile satılmış
olan bir malı bayiin izni olmaksızın kabzederse gâsıb hükmünde bulunur.
351 - :
Bey'i fâsid, indulkabz hüküm ifade eder. Yuni: müşteri bjyiıı» sarahaten veya
delâleten iznile mebii .kabzedince ona malik olur. Bu halde mebi, müşteri
yanında telef olup aynının reddi müteazzir bulunsa müşteriye zaman lâzım
gelir. Velevki taaddisi ve taksiri bulunmamış olsun. Şöyle ki, Mebi'
misliyattari ise mislini ve kıyemiyattan ise yevmi kabzdaki kıymetini
müşterinin bayia vermesi icabeder. Kabz zamanına itibar olunur. Zira zaman ile
sabit olur. Şayed müşteri evvelce bu mebi için bir semen vermiş, ise onu
bayiden geri alır. Ve eğer semen, müstehlek ise mislini tazmin edebilir.
352 - :
Bey'i fâsidde feshe bir mâni bulunmadıkça bayi ile müşteriden her birinin bey'i
feshetmeğe hakkı vardır. Fakat feshe bir mâni tahakkuk ederse fesh olunmaz.
1 Meselâ: nebi'
müşterinin elinde telef olsa veya müfteri onu itlaf etse veya başkasına bey'i
sahih ile hıyarattan âri olarak satsa veya hibe ve teslim etse artık feshe
imkân kalmaz.
. Kezalik: mebi",
hane olup da tamir olunmak veya arsa olup da üzerine ağaç dikilmek gibi bir
suretle müşteri tarafından mebia -bir" şey ilâve edilse veyahut mebi,
buğday olup da öğüdülerek un edümek gibi mebiin ismi değişse fesih .hakkı
kalmaz. Bu suretlerin cümlesinde bayi, mebiin mislini ve kıyemiyyattan ise
yevmi kabzında ki kıymetini müşteriye tazmin ettirir.
353 - : Beyi
fâsid, fesh olundukta eğer bayi, semeni kabzetmiş ise onu müşteriye red
edinceye değin müşterinin mebii hapis etmeğe hakkı olur.
354 - :
Bey'i, nafiz, fithal, hükm ifade eder. Yani: bayiin semene müşterinin de
mebi'e malikiyetini müfid olur. Binaenaleyh badelakid v el kaba bayiin semende,
müşterinin de mebide tasarrufları sahih ve nafiz olur.
355 - :
Nafiz ve lâzım, yani hıyarattan âri olan bir
bey'de bayi ile müşteriden hiçbirisi diğerinin rızaaı olmadıkça bey'den
dönemez.
Fakat gayri lâzım olan
bir bey'de muhayyer oîan taraf, bey'i fesih edebilir. Bayi ile müşteriden her
ikisi birden muhayer olsalar bu fesih hakkı ikisine de sabit olur.
356 - :
Mevkuf olan bir bey'i kavlen veya filen icazet verilmekle hüküm, yani mülkiyet
ifade eder. Ve bunu akit vaktine müzaf olarak ifade etmiş olur. Binaenaleyh
mevkuf beyi'de akjtden sonra, icazetten evvel me bide husule gelen ziyade bayia
ait olmayıp müşteriye ait bulunur. Satılan bir kısrağın tayı gibi.
Bey'i fuzuliye
icazet,, yeni bir akit değildir. Belki sebk eden bir akdin nefazına engel olan
bir ilişiği kesmektir.
357 - :
Fuzuli bir bey'de mal sahibi veya vekili yahud velisi ve velisi yoksa vâsiyyi
muhtarı veya vasiyyi mensubu icazet verir ise beyi nafiz olur, vermezse
münfesih bulunur.
Eğer fuzuli, icazet
verecek şahıs için muhayyerliği şart etmiş olursa beyi, indelicaze nafiz olursa
da lâzım olmaz. Lâzım olması, muhayyerliği İskata bağlı bulunur. Maamafih bey'i
fuzulide icazetin sıhhati için dört §ey garttır. Onlar da icazet zamanında
bayii fuzuli il* müşterinin ve müclz olan mal sahibi ile mebiin kaim almasından
ibarettir. Bunlardan biri bulunmadı mı, meselâ mebi* telef olmuş bulundu mu
artık icazet caiz olmaz. Bey'i, münfesih olur. Fakat semenin bekası şart
değildir. Çünkü semen, malların mübadelesine vasıtadır, zimmete taallûku
sahihtir. Bundan muka^ yaza suretile yapılan bey'i fuzuli müstesnadır. Çünkü
bunda iki bedelden, yani mebi ile semenden her biri min cihetin semen, min
cihetin mebi'dir.
358 - : tiey'i mukayazada bedeleynin ikisi de
mebi hükmünde oldu ğundan bunlarda
mebiin şeraiti muteberdir. Birisi
telef olsa artık icazet caiz olmaz. Hattâ teslimleri hususunda münazaa' vuku
bulsa mütebayiatm ikisi birden teslim ve tesellüm ederler.
«(imam Malike göre
fâsid beyiler iki kısımdır. Bir kısmı haramdır. Me bi, meveud ise bayia
reddetmek icabeder. Ve eğer telef, olmuş ise veya kendisinde noksan veya ziyade
husule gelse veya müşteri başkasına satsa veya rehin verse »rtık reddi
icubetmez. Belki müşteri, mebiin kıymetini bayia verir. Bir kısmı da mekruhtur.
Bunlarda ziyade veya noksan veya telef veya başka bey'i terhin ve teslim
btılundu mu sahih olur, kıymetin: vermek icabetmez. Hattâ fâsid bey'ilerin
bazılarında kerahet pek hafif olduğundan bunlar, mücerred kabz ile sahih olur.
(îmam Şafiîye, göre
bey'i fâsidde mebi' meveud olunca bayia reddi icabeder. Başkasına satılması,
rehin verilmesi gibi tasarruflar, mebiin fevt olması sayılmaz, reddine mâni
olmaz. Bidayetülmüctehid. [32]
359 - :
Bey'i sarf, şeraiti dahilinde caizdir. Yani: semeniyet için ya radılmış olan
şeyleri biribirile satmak, başka tâbir ile semeni semen ile bey'i suretile mübadele etmek
sahih olur. Bunlardan her ikisi ya bir cinsten bulunur, altını altın ile
satmak gibi, veya başka cinslerden bulunur. Al tın ile gümüşü mübadele gibi.
360 - Altının ve gümüşün satışlarında hususî üç şart
vardır. Birincisi: Bayi ile müşterinin bir arada bulunarak icab ve kabulde bulunmalarıdır.
ikincisi: Bayi ile
müşteri, biribirinden bedenen ayrılmadan evvel bede-leyni, yani mebi ile semeni
el ile veya cebe bırakmak gibi bir suretle kab-zetmelidirler. Kabzetmeden
ayrıhrlarsa riba vücude geleceğinden bey'i, fâsid olur. Yalnız bedeleynin
tahliyesi kâfi değildir.
Üçüncüsü: bey'de
hıyarı şart ve tecil bulumamalıdır. Çünkü bunlar, kableliftirak kabza mânidir,
Bunlar ile akit fâsid olur. Binaenaleyh altın veya gümüş ile müzeyyen bir
kılıcı veya bir levhayı veresiye olarak ne altın, ile ve ne de gümüş ile satmak
caiz değildir. Çünkü bu satış, bunlardaki ziynet makamında bulunan aitın veya
gümüş hakkında bir bey'i sarf demektir. Sarfta ise tecil caiz değildir. Bu
tecil akdi ifsâd eder. Mebsut.
361 - :
Altın ile altın veya gümüş satıldığı zaman kableliftirak iki bedelin kabzı
lâzım ise de fülus denilen nukud, gümüş veya altın mukabilinde satılsa bu, sarf
kabilinden olmayacağı cihetle bedeleynin
iftiraktan evvel kabzı lâzım gelmez. Belki iki bedelden birinin kabzı
kifayet eder.
362 - : Bey'i sarfta bedeleyn, meşkûk nukud qlabileceği
gibi gayri meşkûk altın ve gümüş de olabilir.
Kezalik: biri meşkûk,
diğeri gayri meşkûk da olabilir. Nukud aitın ile altından masnu' bir bileziği almak gibi.
363 - :
Altın altın ile veya gümüş gümüş ile satıldığı zaman miktarlarının veznen
müsavi olması ve iftiraktan evvel tekabuz bulunması lâzımdır. Biri diğerinden
.adeden değü, veznen fazla olur veya kabz bulunmadan meclis duğıhrsa satış
muamelesi, lûsid olur.
364 - :
Allın ile'gümüş biri biri mukabilinde mücazcluten ve mutumu-laten satılabilir.
Meselâ: on dirhem sıkletindeki bu- altın, yüz dirhem ağırlığındaki bir gümüş
parçası mukabilinde satılabilir- Eıverirki kablelifliral; kabz bulunsun..-
Meselâ bir dinar ile
iki dirhem mukabilinde iki dinar ile iki dirhem satın almak caizdir. Çünkü
dirhemler dinarlara, dinarlar da diıhemlere mukabil bulunmuş olacağından
cinsiyet bulunmamış olur. Elverirki kableîifti-rak tekabuz bulunsun.
365 - :
Nakidler akid ile teayyün etmediği cihetle henüz mecüsi akid dağılmadan
gösterilmiş olan bir nakid yerine misli verilse yine akid sahih olmuş olur.
Kezalik: bh- kimse,
borcu olan meselâ: bin kuruş mukabilinde medyununa bir dinar satıp o dinarı
medyuna teslim etse sahih olur. Bununla takas vücuda gelir. Böyle sukut eden
bir deynde ise riba bulunmaz. Dürrülmuhtar.
366 - :
Gümüşle tezyin edilmiş bir kılıç veya gümüş kaplı bir kab, halis bir gümüş
mukabilinde satın alınsa bakılır: Eğer
bu gümüşün miktarı, o tezyinattan vezince ziyade ise bey'i caiz olur. Fakat bu
miktar, o tezyinata müsavi veya ondan az veya meçhul işe caiz olmaz, batıl
olur..
Kezalik; altından
mamul inci veya elmas ile murassa' olup da incilerin veya elmasların
kendisinden tecridi zararsız kabil olmayan bir ziynet malı hakkında da hüküm
böyledir. Fakat imam Züfere göre bunlardan hangisinin altını daha çok olduğu
bilinmese de yine bey'i sahih olur,
Bir de Imam-ı Züre ile
Safiîye göre muavazat kabilinden olan akitlerde nukud, tayin ile teayyün eder,
binaenaleyh bir bey'in semeni olarak tayin edilen nukıjd, zayi veya
bilistihkak zaptedilse bu iki zata göre bey'i batıl olur. Mebsuti Serehsî
Dürrümuhtar.
366 - :
Nukuddan sayılan bir şey, cinsinin gayri bir nakid ile satılınca yalnız
meclisde takabus icabeder, iki bedelin biribirine müsavi olması meşrut
bulunmaz.
Meselâ: bir aded
yüzlük altın ile on aded gümüş mecidiye satın alınsa akit meclisinde bunların
kabzedilmeleri lâzım gelir. Aralarındaki veznen ziyadeliğe bakılmaz.
Kezalik: Bir kimse,
meselâ: bir altını on beş dirhem gümüş mukabilinde satın alıp da bu altını bir
dirhem rıbh ile, yanı on altı dirhem gümüşe satacak olsa caiz olur.
367 - :
Altın ve gümüşten başka kendilerinde riba cari olan şeyler, te-kabuzun vücudu
itibarile değil, mümaseletin lüzumu itibarile altın ve gümüş
menzÜesindedirler.
Binaenaleyh muayyen^
bir demir kütlesi, kendi miktarında bulunan diğer muayyen bir demir kütlesi
mukabilinde filhal satılabilir. Eftiraktan evvel kabz edilmeleri lâzım gelmez.
Çünkü nukud, akit ile taayyün etmediği haldo bunlar teayyün ederler. Bunlarda
derhal kabza hacet yuktur. Fakat birinin miktarı diğerinden fazla olursa riba
tahakkuk edeceğinden bey'len caiz olmaz. Bir cinsten olan sair mevzunat
hakkında da hüküm böyledir. Amma demir i!e bakır veya buğday ile arpa gibi
cinsleri müttehit olmayan mevzu-naüan ve mekilâttan iki şey, biribiri
mukabilinde .satılsa yalnız kabz lâzım gelir. Miktarlarının müsavi olmaması, bu
bey'in sıhhatine mâni olmaz. Hin-diyye. Dürer.
368 - :
Demirden, • tunçtan mamul kablar = evanî, teamüle mebni âdeten adediy'yattan
sayılır. Bunlarda riba cereyan etmez. Binaenaleyh bunlar biribiri mukabilinde
keyfe mayeşâ, satılabilir. Fakat bu gibi kabların vezn ile satılmaları müteamil
bulunursa bunların kendi cinsleriie yalnız mü-tesavi vezinde bulunmak suretile
satılmaları caiz olur. Başka türlü
olmaz.
369 - :
Akitler, bedii sarfta kablelkabz tasarrufta bulunamazlar. Binaenaleyh
bunlardan biri bedeli sarfı daha kabzetmden başkasına satamaz, hibe veya
tasudduk edemez. Edecek olsa sarf muamelesi, batıl olur. Dürrüi muhtar.
«(Eimmei selâseye göre
de beyi sari", şeraiti dahilinde meşrudur. Maliki kitaplarında bu bey'a
«müratala» deniliyor ve «Bir nakdi kendi misii'e veznen satmaktır» diye tarif
olunuyor. Hanbelî kitaplarında da «Tesarüf» denilmekte ve «Cinsleri müttehit
olsun olmasın nakdi nakit ile satmaktır* diye tarif olunmaktadır.
'(Malikîlere göre
hey'i sarfta İki bedelin akit ânında kabzedümesi şarttır. Bu kabz, meclisi
akdiıı sonuna kadar devanı etmez, biraz tehire uğrarsa bey'i sarf, batıl olur.
Fakat böyle biri biriie mübadele edilecek altınlardan veya gümüşlerden birinin
diğerinden ccveci elması, bu muamelenin cevazına mâni değildir.
Bir de kılıç'gibi,
mushafı şerif gibi u'tmla veya gümüşle müzeyyen bir şey, altın ile veya gümüş
ile satıldığı takdirde mebideki altının veya gümüşün kıymeti semen olan
altının veya gümüşün üçte birinden ziyade olmamalıdır. Yani: mebideki altın,
semen olun altının nihayet sülüsüne müsavi olmalıdır. Ondan ziyade olmamalıdır!
Kezalik: mebideki gümüş, semen olan gümüşün üçte birinden fazla bulunmamalıdır.
Ziyade bulunursa sarf mua melesi caiz olmaz.
(Hanefîlere ve Şafiîler ile Hanbelîiere göre
bey'i sarfta "kabzın âhırı-meclise kadar tehiri, sarfın sıhhatine mâni
değildir. Hattâ akitler, biri orada bulundukça, velevki beraberce yürüsünler
meclis, tebeddül etmiş sayıl maz.
(imam Şafiîye göre
kılıç gibi, mushafı şerif gibi altın ile müzeyyen şeylerin altın ile ve gümüş
ile müzeyyen şeylerin gümüş ile mubayaası asla sahih olmaz. Çünkü altının veya
gümüşün satışlarında meşrut olan muma-selet, bunlarda meçhuldür.)
(iki kimseden her biri
diğerine karşı medyun bulunsa, meselâ: birisinin zimmetinde diğerine bin kuruş
borcu olduğu gibi diğerinin zimmetinde de ona iki yüzlük altın borcu bulunsa
bunların arasında sarf muamelesi caiz nudir?
Bu hususta eimmei
kiram arasında ihtilâf vardır. Şöyle ki: îmamı Azama göre bu sarf muamelesi
sahihtir. Borçların zamanları hulul etmiş ol1 sun olmasın, imam Malike göre
eğer borçların zamanı hulul etmiş ise bu sarf muamelesi sahih olur. ve illa
olmaz. îmam Şafiîye gelince; ona göre tediye zamanları hulul etmiş olsan
olmasın bu borçlar arasında sarf muamelesi caiz olmaz. Yani: bunlar biribirile
mübadele edilemezler. Çünkü gaib bir şey diğer bir gaib şey mukabiinde satılmış
olacaktır. Halbuki mevcud - nâçiz bir nakit, gaib bir nakid mukabilinde
satılmaz. Artık iki gaibin biri mukabilinde satılmıyacağı evleviyyette kalır.
Buna karşı Malikıler diyorlar ki: Tediye zamanları hulul eden borçlar, mevcud
sayılır. Artık borç, borç mukabilinde satılmış olmaz. (Bidayetülmüctehid.) [33]
370 - i'-Kârz
muamelesi meşrudur. Şöyle ki; misliyattan olan bir mali biiâhare mislini'almâk
üzere başkasına borç vermek caizdir, ve yerine masruf olan bir ikraz, bazı
zevata göre sadakadan efdaldir.
Binaenaleyh mevzunat,
ve mekilât ve adediyyaü mütekaribeden ibaret olan misliyyatta karz muamelesi
cereyan eder. Fakat kıyemiyyatta cereyan etmez. Çünkü Ödüne verilecek böyle bir
mâlın mislini red ve iade müteaz-zirdir.
371 - : Karz muamelesi: «Şu malı ikraz ettim, karz aldım,
istikraz et-' .tim, borç. verdim, borç aldım» gibi lâfzlar ile akid edilir.
Borç verene muk-
riz, borç alana
müstakriz, borç vermeğe ikraz, borç
almaya ve istemeye de istikraz denir.
Karz tâbiri is& lügatte katı = kesmek mânasındadır.
372 - : Karz
muamelesi, müdayene muamelesinden ahastır. Şöyle ki: Her karz "= ödüne,
bir deyndir, bir borçtur. Fakat her deyn, bir karz bir ödüne değildir. Meselâ:
bir kimseden bin kuruş^ ödüne almak, bir karz ve aynı zamanda bir deyndir. Fakat satılan veya icareye
verilen veya gasp edilen bir şeyin bedeli olup zimmete taallûk eden bir alacak
ise bir deyndir, bir borçtur, fakat karz değildir.
373 - : Her
deyn hakkındaki tecil, muteberdir, lâzimürriayedir. Fakat, karz hakkındaki
tecil, muteber değildir.
Me»elâ: bir kimse,
semeni bir ay müeccel olmak üzere sattığı bir malın semenini bir ay bitmedikçe
müşteriden almaya müstahık olamaz. Fakat bir ay müddetle ikraz ettiği bir
parayı daha ay dolmadan isteyebilir. Çünkü ,karz her ne kadar intihaen bir
muavaza ise de bidayeten iaredir, fahrî bir yardımda*. Mukrız, bir
müteberrı'dır. Artık mukrıza tecili ilzam etmek teberru mevzuuna münafidir.
Velhasıl bu tecile - vadedilmiş ise - riayet edilmesi mendub,, ahlâkan lâzım
ise de hukukan lâzım değildir. Mebsut. DümÜmuhtar.
374 - :
Kıyemiyyattan olan bir şey hakkındaki istikraz muamelesi, fâ siddir.
Binaenaleyh bir kimse, bir şeyi karzı fâsid ile istikraz ve kabz etse ona bey'i
fâsid ile satın almış olduğu bir şey gibi malik olur. Artık ondan intifaı1 *
halel olmaz, sahibine red etmesi lâzım gelir. Fakat bunu başkasına satacak olsa
bu satış muamelesi, helâl olmamakla beraber sahih olur. Bu halde müstakrizin
mukrize o malın kıymetini vermesi
icab^der. İstikraz edilen bir
hayvanın başkasına satılması gibi.
375 - : Bir
kimse karzı caiz ile kabzettiği şeye malik olur, mukrıza bunun mislini vermekle
mükellef bulunur. Bu istikraz edilen mal, mevcud bulunsa da bunun aynini
mukrıza iade etmek icabetmez.
Bu mesele, İmamı Azam
ile imam Muhammede göredir. Fakat imam Ebu Yusufa göre, bu mal, mevcud olunca
mukrıza bunun aynını vermek icabeder. Müstakriz, bunun yerine mislini veremez.
376 - : AUınmtgümüşün ve et, ekmek gibi sair
mevzunatm ödünç ve rilmeleri sahih olduğu gibi buğday, arpa, pirinç gibi mekilâtın ve."cev.|z, yumurta gibi
madudatı mütekaribenin ödüne verilmeleri de sahihtir.
imam Ebu Yusufa göre
ekmeği veznen, istikraz caizdir, adeden caiz değildir, îmam Muhammede göre ise
adeden istikrazı caizdir. Çünkü bunda teamül ve halka suhulet vardır. Her iki
kavilde müftabih görülmüştür.
Unun veznen istikrazı
mütearif olunca istihsanen caiz olur ve illâ
kıy metini ödemek üzere sulh olmak.gerektir. Eti de veznen ödüne almak
caizdir. Hindiyye.
377 - :
istikraz edilen râic fülus = karışığı galib akçe kâsid olup çarşı ve pazarda
tedavül etmez olursa imamı Azama göre yine misli red olunur. Kıymetini vermek
icabetmez. Fakat îmam Ebu Yusufa göre
yevmi kabızdaki kıymetini vermek lâzım gelir, imam Muhammede göre de son re-vacda
bulunduğu gündeki kıymetini vermek icabeder.
Fetva da bu veçhiledir. Çünkü kesad sebebile semeniyet vasfını
kaybetmiş olduğundan artık aynını, kabz edildiği veçhile red, müteazzir olmuş
olur. Reddülmuhtar.
378 - : istikraz edilmiş olan mevzunatın veya mekilâtın
kıymetleri, bilâhare esarın
galasına veya saireye mebni artsa veya eksilse imamı Azama göre yine
misillerini reddetmek icabeder. imam Ebu Yusufa göre ise yevmi kabzındaki
kıymetlerini vermek lâzım gelir. Fetva
da bu veçhiledir.
379 - : Bir
beldede buğday, arpa gibi matu'mattan bir miktar şey istikraz etmiş olan
kimseye mukriz başka bir beldede tesadüf edip de bu alacağını istese imam Ebu
Yusufa göre istikraz yapıldığı beldede istikraz günündeki kıymeti ne ise onu
ödemek lâzım gelir, imam Muhammede göre
de bu husumet gününde istikraz yapıldığı belde kıymeti ne ise onu vermek
icabeder.
Meselâ: Erzurumda
ikraz edilen yüz kile buğday, îstanbulda talep edilse imam Muhammede göre bu
talep günü Erzürumdaki kıymeti ne ise onu medyunun vermesi iktiza eder, Yoksa
mukriz, bu buğdayı almak için müs-takriziahp Erzuruma götüremez. Müstakriz buna mecbur değildir.
380 - ; Yukarıdaki mesele veçhile bir kimse, bir beldede ucuz bulunan matumattan bir
miktar şey istikraz edip de mukriz ile pahalı bulunan diğer bir beldede
buluşsalar, mukriz, imamı Azama göre bunu almak için müstakrizi tevkif edemez.
Belki o şeyi istikraz edilen beldede
İta' etmek üzere müstakrizden kefil alabilir. Reddülmuhtar-
381 - : Bir, kimse mevzunat veya mekilât kabilinden
olan bir miktar meyve Ödüne alıp da mukriza emsalini vermeden münkati olarak
nâsın ellerinde kalmasa mukriz, bu meyvelerin yeniden yetişeceği zamana kadar beklemeğe mecbur
olur. Meğer ki kıymetlerini vermek üzere iki taraf razı olsun:
382 - : Bir beldede meşkûk altın veya gümüşün adeden
tedavülü mıi tearef olunca orada bunların adeden istikrazı caiz olur. Çünkü vezinleri müsavidir. Hattâ imam
Muhammedden nakil olunduğuna göre dirhemlerin sülüsü gümüş sülüsani bakır* olup
nâs arasında adeden alınıp verilse bunları adeden ödüne vermekte bir be'is
bulunmaz. Fakat bunlar, nâs arasında vez nen mütedavil bulunsa adeden
istikrazları, caiz olmaz.
Kezaük: dirhemlerin
sülüsani gümüş, sülüsü bakır veya yansı gümüş, yarısı bakır olsa istikrazları
yalnız veznen caiz olur. Velevki nâs arasmda tedavülleri adeden müteamil
bulunsun, Hindiyye.
383 - : Bir
deyni, medyunun gayrisine satmak veya bu deyn mukabı Ünde medyundan başka bir
kimseden bir mal satın almak, batıldır.
Meselâ: bir kimse,
zeydin zimmetindeki bin kuruş alacağını Amra satamaz. Ve bu borç mukabilinde
Amrdan bir şey satın alamaz. Çünkü beyi mütekavvim mal üzerine varid o!ur. Bir
şahsın zimmetindeki bir alacak ise başkası hakında mütekavvim bir mal olamaz.
Ve dain alacağını ne zaman alıp müşterisine veya kendisinden mal aldığı şahsa
teslim edeceğini bilemez.
Fakat imam Züfere göre
nasıl ki dainin alacağı borç mukabilinde medyundan bir mal'satın alması
sahihtir. Medyunun gayrisinden alması da sahihtir. Çünkü bu iştira, o borca
taallûk etmez. Bu borç istifa
edilemezse s bayi, alacağını müşteriden alır. Bu borç, semeniyyette
taayyün etmiş bu: lunmaz. Şüreyh ile
ibrahim Nehaî'de bunun sıhhatine
kail olmuşlardır
Mebsutı Serehsi.
384 - : Bir kimse istikraz etmiş olduğu şeyi
mukrizden satın alabilir. Velevki o şey, elinde mevcud bulunsun. Eîverirki semen, meclisi ak idde
mukrize -verilsin.
Meselâ: bir kimse borç
almış olduğu on kile buğdayı peşin on liraya satın alsa bu, imamı Azam ile imam
Muhammede göre her halde sahih olur. O buğday ister mevcut olsun, ister
olmasın. Fakat imam Ebu Yusufa göre borç ahnan şey, mevcud değilse bu iştira
caiz olur. Mevcud olduğu takdirde ise lâyık olan, caiz olmamaktır. Çünkü
müstakriz o şeyi istihlâk etmedikçe ona malik olamaz ki misli zimmetinde sabit
olsun. Artık bu iştira, zimmetteki bir şeye, meselâ: buğdaya izafe edilince
maduma izafe edilmiş olur ki bu, caiz değildir. Bu meselenin aksi de
mervidir. Reddülmuhtar.
Hindiyye.
385 - : Bir vasi, yetimin malını ne kendi nefsi için
ve ne de başkası için borç veremez. Çünkü ikraz, bir teberrudur. Yetimin malı
ise teberrua mütehammil değildir. Mebsut.
386 - : Bir
kimse, mahcur, yani: ticarete gayri mezun bir çocuğa veya matuh bir şahsa bir
şey ikraz edip onlar da bunu istihlâk etseler zamin olmazlar. Çünkü bul bir
vedia mesabesindedir. Çocuğu istihlâke teslit sahih ise de üzerine zamanı şart
kılmak batıldır. Fakat imam Yusufa göre zamin o'urlar. Sahih görülen de budur.
Fakat, o şey, bunların elinde telef oîsa bilittifak zamin olmaziar. Mebsut. Dürrülmuhtar.
387 - :
ikraza ve karz alınan malı kabza tevkil, sahih ise de istikraza tevkil, sahih
değildir. Binaenaleyh vekil olan şahsı, kendisini bir resul mev-
.kiinde gösterecek
borcu müvekkili namına yaparsa müvekkili borçlu olmuş olur. Fakat borcu kendi
nefsine izafe ederek, meselâ «Bana şu kadar meblâğ ödüne ver» demiş bulunursa
borç kendi namına mün'akit olur. Artık aldığı meblağı müvekkiline vermeyebilir.
Şayed istikraza tevkil
ediien şahıs, istikraz ettiği malı kabz ve müvekkiline tealim ettiğini iddia,
müvekkili ise teslimi inkâr etse o malı bu vekil zamin olur. Böyle istikraza
memur olan şahıs, karz aldığı malı âmirine, teslim hususunda tasdik edilemez.
388 - : Müteaddit kimseler, bir zattan bir miktar mal istikraz edip bu malı içlerinden
falan şahsa vermesini teklif etmekle mukriz, o veçhile teslimde bulunsa bu
tesellüm eden şahıstan ancak hissesini isteyebilir. Mütebakisini diğer
medyunlardan talep eder: Bu şahıs ise burada karzı teba kişini diğer
medyunlardan talep eder. Bu şahıs ise burada karzı kabza vekil bulunmuş olur.
Hindiyye.
389 - : Bir
kimse, bir sahsa ikraz elmi§ olduğu meselâ:
bin dirheır. mukabilinde bir kefil alıp da sonra o kefil ile on dinar
üzerine musalahada bulunup bu dinarları kabzetse sulh, sahih olur. Bu halde
kefil, bu dinarlar mukabilinde medyunun
zimmetindeki bin dirheme malik
olmuş uîaca ğından bu dirhemleri ondan alabilir. Çünkü cinslerin
ihtilâfına mebni bu, bir mübadele
meselesidir.
Fakat o kimse, kefil
ile yüz dirhem üzerine musaîahada bulunsa kefil, medyuna - mekfulün anhe ancak bu
yüz dirhem ile müracaat eder. O kimse, ise mütebaki dokuz yüz dirhem ile
medyuna müracaat eyler. Çünkü bu muamele,, bir mübadele, değildir. Belki kefili
kefaletten ibradır. Kefilin beraet i ise asilin beraetini icabetmez. Mebsut.
390 - : Bir kimse, bir
zata mektup yazıp mekiııbu götüren
şahıs i!e kendisine borç olarak şu kadar meblâğ göndermesini teklif o zat da bu meblağı o
şahsa teslim etse imam Ebu Yusufa güre bakılır: Eğer o meblağ, bu kimseye isal
edilmiş İse kendisi borçlu olmuş olur. Ve illâ olmaz.
391 - : Bir
kimse, bir zata bir şahsı resul göndererek1 kendisi için borç olarak o resul
jle şu kadar meblağ göndermesini teklif, o zat da bu meb lağı irsal etse
bakılır: Eğer o kimse, bu meblağı resulünün kabz etmiş ole duğunu ikrar ederse
onu zamin olur. Hindİyye.
392 - :
Karzdan veşair düyundan sulh caizdir. Şöyle ki bir kmıse. baş kasının
zimmetinde olan bir malından o malın bir kısmı üzerine suih yapabilir. Bununla
hakkının bazısını ahz ve
mazısını ıskat etmiş
saydır. Artık bedeli sulhu kabz
şart olmaksızın musallana sahih olur.
Meselâ: bir kimse,
başkasının zimmetinde o!up halen verilmesi lâzım gelen bin kuruş alacağı
mukabilinde halen verilecek veya müeccel ota fak beş* yüz kuruş veya müeccel
bin kuruş üzerine sulh yapabilir. Bu bedeii sulhun derhal verilmesi icabeder.
Meğer ki müslakriz ulan şahıs, bu borcu münkir bulunsun. Ö halde tecil
müddetine riayet lâzım gelir, Hindiyye.
Fakat şu kadar dirhem
alacağı mukabilinde şu kada,- müm-e! dinar üzerine suih yapamaz. Çünkü bedelde
nesie bulunduğu cih:t:o rihn muamelesi olmuş olur. Bu bedeli mecliste kabz
lâzımdır.
Kezalik: şu kadar
dirhem müeccel bir deynden onun deıhal verilmek üzere yarısı mukabilinde sulh,
sahih değildir. Çünkü bunda da riba vardır. Ecelden i'tiyaz haramdır. Dürer.
Eddürülmuhtar.
393 - :
Düyundan tamamen veya kısmen ibra1 sahihtir.
Binaenaleyh dain, medyuna hitaben «Sen bana sendeki bin
kuruş ala -ağımdan beş yüz kuruşu
yarın eda et, mütebaki beş yüz kuruştan beri olmak üzere» deyip medyun da
kabul ve beş yüz kuruşu muayyen günde ed ı etse beş yüz kuruştan beraet husule
gelmiş olur. Fakat o günde eda bulun mazsa borç olduğu gibi kühr.
Şayed böyle yarın
tediye- edilmek gibi bir vakitle tevkıt bulunmazsa beş yüz kuruş, verilsin
verilmesin mütebaki borç sakıt olmuş olur. Çünkü bu, bir ibrâ-i mutlaktır.
Kezalik: ibra lâfzı
takdim edilerek «Sen zimmetindeki alacağımın yarısından berisin, yarın,
mütebakisini bana vermek üzere» denilse beraet hâsıl olur. Velev ki ertesi gün
o borcun yarısı daine verilmesin.
394 - : Düyundan
ibranın sarahaten şarta tâ'lıki. batıldır. Binaenaleyh bir
deyn, sarahaten şarta
tVlîk edilerek şajt ile takyid
edilmezse, meselâ:
«Bana şu kadar kuruş verirsen zimmetindeki alacağımdan beri ol» denilirse bu
ibra' sahih olmaz.
395 - : Bir
sebepten mün'bais bir deyn, bir kaç kimse arasında müşterek olsa bunlardan
biri bu deynden bir miktarını kabzedince diğer şerikler de dilerlerse buna
iştirak ederler ve dilerlerse hisselerüe borçluya mü racaatta bulunurlar.
Şeriklerden biri
hissesinin bir miktarından medyunu ibra etse, mütebaki deyn, hisselerine göre
taksim olunur.
Meselâ: iki şahsın bir
kimsede müsaviyen iki bin kuruş alacakları olduğu halde bunlardan biri medyuna
beş yüz kuruşunu bağışlasa mütebaki bin beş yüz kuruşun yalnız beş yüz kuruşu
kendisine ait olup bunu isteyebilir. Mütebaki bin kuruş ise diğer şerike ait
bulunur. Dürrümıjhtar.
396 - : Bir
kimsenin bir çok kimselere borcu olup malı bunlara kifayet etmediği halde
bunlardan ikisinin borcunu tamamen veya kısmen öde-se diğer alacaklılar buna
müdahale edemezler. Fakat vefatıhda veya gıyabında veya ilânı iflâs ettiğinde
hâkim marifetile borçlar* tesviye edilecek olursa malı borçlarına tir nisbet
dahilinde taksim ve tevzi olunur. Bezza-ziyye Ali Efendi fetvas*.
397 - : Karzda vesair düyunda havale caridir.
Binaenaleyh bir kimse
bir beldede .bir şahsa bir miktar nukud ikraz edip de sonra bu nukudu o şahsın
yazdığı mektup ile giderek bir beldede diğer bir şahıstan istifa etse caiz
olur. Veievki kendisine, p nukudun daha ciyadı verilsin. Elverir ki bu ciyadm
verileceği aralarında meşrut olmasın.
Maamafih böyle borç
verilecek şeyin başka bir beldedeki bir şahsa havale edilmesi akdi müdayene
esnasında meşrut olmamalıdır. Meşrut olursa keraheten1 hâli olmaz. Çünkü bunda
mukriz için faide vardır. Yoldaki muhatarayı bertaraf etmiş olur. Mebsut.
Havale bahsine müracaat.
398 - :
Mukriz için bir meşrut, nef'i
ealıb olan her
hangi bir karz muamelesi haramdır.
Meselâ: bir kimse
ikraz ettiği bin kuruş mukabilinde bin ikiyüz kuruş alacağını ş?rt koşsa bu
şart lağv olur. Buna riayet lâzım gelmez. O kimsenin bu ziyadeyi alması helâl
olmaz.
Kezalik: bir kimse bir
şahsa meselâ: bin kuruş verip bunun başka bei dede kendisine verilmesini şart
koşsa bu şarta riayet icabetmez. Çünkü bun da mukriz İçin karz edilen şeyin
nakli külfetinden kurtulmak veya mahfu-ayetini temin etmek gibi bir menfaat
melhuzdur.
Fakat mustakriz,
dilerse mukrize bir şey ikram edebilir. Elverir ki bu ikram meşrut olmasın ve
borç mukabilinde böyle bir ikram, meselâ bir hediye itaesı mütearef
bulunmasın. Yoksa iyiliğe karşı iyilik etmek insaniyet
şiarıdır. Bir hadisi
şerifte de sizin hayırlınız borcunu
en güzel ödeyen in
izdir) buyurulmuştur.
399 - : Bir
kimse bir şahsa hitaben «Bana şu kadar meblâğı borç ver, arazimi sana ariyet
vereyim, borcumu ödeyinceye kadar onu ekiver» dese de bu veçhile müdayene
muamelesi yapılsa, bu,
kerahatten hâli olma?:. Muhit.
400 - : Mustakriz üzerine bir muamelei şer'iye
zımmlnda bir rıbh ii-ramı sahih ise de cumhuru fukahaya göre kerahatten hâli
değildir.
Şöyle ki: bir borç
almayı temin için bir malı değerinden yüksek bir fiyatla almak caiz ise de
kerahatten hâli olmaz.
Meselâ: bir kimse,
çarşı ve pazarda bin kuruşa satılacak bir malı satmak için bir şahıstan
veresiye olarak bin iki yüz kuruşa aba bu bir satış muamelesi olarak sahih
olur. Fakat bu muamele, bu malı satıp semenim almak ve bu suretle borca girmek
maksadına müstenid olduğu cihetle ke-rahatten hâli değildir.
Kezalik: bir kimse,
bir şahsa meselâ bir sene müddetle bin kuruş ikraz ve ribh ilzamı maksadiyle
yüz kuruşluk bir kitabım da o şahsa bir sene veresiye olmak üzere iki yüz
kuruşa satsa beyi, sahih olur. Badehu o şahıs bu kitabı zeyde hibe ve teslim,
zeyd de mukriz olan kimseye hibe vs teslim etse bu hibe de sahih olur. Artık
mustakriz, bu hibeden dolayı kendisine evvelce ilzam edilen iki yüz kuruşu
vermekten imtina edemez. Ma-amafih bu muamelede âmmeye göre kerahatten nalı
görülemez.
Kezalik: bir kimse bir
şahsa meselâ: bin kuruş nakden ikraz edip yüı kuruşluk bir malını da ona üç yüz
kuruşa satsa o da bu malı yüz kuruşu zeyde satsa zeyd de yine yüz kuruşa o
kimseye satsa bu satışlar, sahih olur. Çünkü bunlar bir beyi ve şira'
mahiyetindedir. Bu maksatla olan bey'a, «Bey'i ıyne» denir. Bu suretle
müstakrize iki yüz kuruş ribh ilzam edilmiş olur. Maamafih bu muamelede
kerahatten hâli değildir. Hattâ bazı zevata göre bu muamele, haramdır, ber riba
meselesidir.
Fakat bu muameleler,
imam Ebu Yusufa göre caizdir. Ve bunlar bir emri hayra hizmet- için yapıldığı,
ve ayrıca bir bey'i ve şira mahiyetinde bulunduğu cihetle memduhtur. Ribadan
kurtulmak için bir mahlas-i şer'-İdir. Bunlar nef'i calib bir ikraz muamelesi
değil, belki menfaati celbeden birer bey'i meselesidir. Akitler, başka' başka
mahiyetleri haiz olduğundan bir
akdin ı&eşru olmamasından diğerinin de meşru olmaması iktiza etmez. Vakıa
karzı hasen, yani; mukrıza ait menfaatten âri, rızayı ilâhiye müstenit bir
karz muamelesi pek müstahsendir. Fakat her zaman bu yüksek insanî vazifeyi ifa
edecek zâtlar bulunamaz. Artık nâssın ihtiyacını tehvin için böyle bir mahlas-i
şer'îye müracaat, azimet tarikine münafi olsa da ruhsat tarikine muhalif olmaz.
Fethülkadirde
deniliyor ki: Böyle bir muamelede kerahat yoktur. Şu kadar varki, bu, hilâf-ı
evlâdır. Çünkü bunda karzı hasen suretile yapılacak bir birr-ü ihsandan i'raz
vardır.
Hattâ deniliyor ki:
mustakriz, mukrizden satın aldığı bîr mah hariçte başkasına noksan fiyatla
satsa da bu mal bilvasıta mukriza avdet etmese bu, bir «Bey'i ıyne» sayılmaz.
Bunda biiittifak kerahet yoktur, imam Ebi Yusufun sevab gördüğü de bu suretle
olan bir satış muamelesidir. Çünkü Mukrizin bu maldan fazla alacağı semen,
veresiye sattığı için bekliyecegi müddete tekabül eder. Müstakrize bu malı
karzı hasen suretile vermesi ise mendubdur.. Yoksa kendisine vâcib değildir.
Artık bu muamele, bir bey'i ıyne olmaz ve illâ her beyi muamelesi, bir bey'i
ıyne olup mekruh ulmak lâzım gelir.. Mebsut. Dürrülmuhtar. Ali Efendi fetvası.
401 - :
Usulü dairesinde ilzam edilmeyen bir ribh lâzım gelmez. Binaenaleyh bir kimse
bir şahsa ikraz etmiş olduğu meblağ mukabilinde ribh, ilzam etmemiş ise, o
şahıstan bilâhare ribh = faİ2 namile bir şey İsteyemez. Hattâ bir mütevelli,
vakfın parasından ribh, ilzam etmeksizin
ikraz etmiş olduğu meblağ için de müstakrizden ribh namına bir şey almaya kadir
olamaz. Ali Efendi.
402 - : Müdayene, hususunda kitabet ve işhad mendubdur.
Şöyle ki; bir müddet
için yapılan bir borç, bir kâtibi adil tarafından yazılmalıdır. Ve
ehemmiyetlice bir şey ise ona laâkal ile kimseyi şahit de tutmalıdır. Bu
kitabet ve ishad, ammei fukahaya güre mendubdur. Kur'an-ı mübinin bu husustaki
emri vücub için değil, nedb içindir, bu bir emr-i ihtiyatîdir, memduhdur.
Fakat bir kısım fukahaya göre bir borcu yazı ile tes-bit etmek vacibdir. Atâ,
ibn-i Nahaî, ibn-i Güreye, Muhammed ibni Ceriri taberî bu cümledendir.
«(Malikîlere göre de
karz, esasen mendubdur. Fakat bazan vâcib olur. ihtiyacından helak olacak bir
kimseyi bu ihtiyaçtan kurtarmak için yapılacak karz = ödüne verme gibi. Bazen
de mekruh olur. Malında şüphe bulunan veya alacağı parayı haram yere sarf
edeceğinden korkulan bir şahsa yapılacak karz gibi. Bazan da haram olur. Bir
cariyeyi kendisine nikâhı helâl olan bir kimseye ikraz gibi ki şeddi zeria'
bakımından bu ikraz,' caiz olmaz.
Malikîlere göre karz,
mekilâtta, mevzunatta sahih olduğu gibi uruzda, hayvanatta da sahih olur. Fakat
hanede, bostanda, nefis cevherde, maden topraklarında sahih olmaz.
Malikîlere göre karz
yoliyle olan bir borcu, kendisine müsavi veya ken dişinden vasfen efdal ve ayni
cinsten madud bir şey ile Ödemek caizdir. Bu borcun müddeti hulul etmiş ise -diğer
taraf razı olunca - kadren veya vasfen ekal olan ile ödemek de caizdir. Fakat
adeden ekal olan böyle bir borcu adeden ziyade olan ile ödemek caiz değildir.
Meselâ: adeden alınıp
verilmesi mütearef olan on mecidiye borç yerine on bir mecidiye verilemez.
Kezalik: veznen ekal
olan "bir borcu, zamanı hulul etmiş olsun olmasın, kendisinden veznen zaid
olan ile ödemek caiz'değildir.
Meselâ: yüz dirhem
ağırlığındaki bir miktar gümüş borç yerine ynv. dirhem ağırlığındaki bir gümüş
verilemez. Meğer ki ziyadeiik pek cüz'î olsun.
Kezalik: bir kimse,
zimmetinde meselâ; bir sene müddetle bin dirhem alacağı olduğu bir şahıs ile an
ikrarın peşin sekiz yüz kuruş üzerine sulh olsa bu caiz olmaz. Çünkü müddet
İçin iki yüz kuruş verilmiş olur. Halbuki eceller müddetler mukabilinde itiyaz
caiz değildir.
Malikîlere göre nukuda
ait iki deyn arasında takas İcrası caizdir. Şöyle ki; iki kimseden her biri
diğerine karşı karzdan veya mebi1 esmanından veya biri karzdan, diğeri mebi'
veya icare bedelinden veya başka bir şeyden .dolayı medyun bulunsa bakılır.
Eğer bunların borçları vezn veya adet itibarile. ve sıfat, yani; altın ve gümüş
gibi nev'îyet itibarile müttehid bu Umursa bu takas sahih olur. Bu iki borcun
tediye zamanlan ister hulul etmiş olsun ve ister olmasın.
Bu borçlar sıfaten
muhteiif oldukları, meselâ: Nevileri muhtelif olup biri altın diğeri gümüş,
olsa veya nevileri müttehid olduğu halde biri cey-yid, diğeri redi bulunsa
bakılır. Eğer her iki borcun tediye zamanı hulul etmiş ise takas yine caiz
olur. Fakat tediye zamanları hulûî etmemiş veya birininki hulul ettiği halde
diğerininki hulul eylememiş olsa bu takas caiz olmaz. Çünkü, bu bir sarf
muamelesi olur. Sarfın sıhhatinde ise her iki bedelin makbuz olması lâzımdır.
Şerhi Kebir. "Şerhi Muhammedi Hirşi.
imam Malike göre
karzda tecil muteberdir. Çünkü o, mecliste kabzı iktiza etmeyen bir semen, bir
ücret mahiyetindedir. Mebsutı Serehasi.
Şafiîlere göre ikraz;
bedelini reddetmek üzere bir şeyi bir kimseye temlik etmektir. Bu, satış gibi
icab ve kabul ile mün'akit olur. Ve kabulür icaba muvafakati lâzım gelir.
Binaenaleyh mukriz meselâ: «Bin kuruş ikraz ettim» dediği halde mustakriz beş
yüz "kuruş kabul etse sahih olmaz.
Kendisinde selem carî
olan her şeyde ikraz muamelesi de carî olabilir. Ancak bir şahsa nikâhı helâl
olacak bir cariyeyi ikraz caiz değildir.
Karzda kefalet ve
rehin caridir. Binaenaleyh mukriz,. mustakrizden kefil veya rehin alabilir. Bu
suretle alacak tahtı temine alınmış olur.
Medyun, kabz ile karz
aldığı şeye malik olur. Diğer bir kavle göre onda mülkü izale edecek bir
tasarrufta bulunmadıkça ona malik olmuş olmaz.
Maamafih o şey
müslakrızın mülkünde bulundukça mukriz bunu ondan ay nen istirdat edebilir.
Esah olan budur. Çünkü mukriz, o şeyin telefi takdirinde bedelini ister, artık
mevcud olan aynım evlâ bittank isteyebilir.
Mustakriz de bunu
mukrize istesin istemesin red edebilir.
Mukrize nef'i
celbedecek bir ikraz muamelesi haramdır. Meselâ: Mukriz, redi bir para yerine
ceyyid bir para vermek şartile ikrazda bulunsa
sahih olmaz.
Kezalik: mukriz, bir
müddet müeccel olmak şartile ikrazda bulunabi lir. Eğer bu tecüden dolayı
mukriz için bir faide, sahih bir maksat melhuz değilse ikraz, sahih olur. Tecil
şartına bakılmaz. Fakat mukriz için zengin olan mustakriz vasıtasile malını
muhafaza eitirmek gibi bir sahih garaz bu İunsa esah olan kavle göre bu ikraz
ukdi fâsid olur. Çüukü bunda mukrt/ için cerri menfaat vardır. Tuhfetülmuhtae.
(Hanbelilere güre de
karz, bir malı onunla intifa' edip bedelini red edecek kimseye irtifaken -
istifadesi için vermektir. Satılması sahih olun her şeyin borç verilmesi de
sahihtir. Bundan rakikier müstesnadır. Bunlar erkek olsunlar, olmasınlar
kimseye borç verilemez.
Mukriz teberrua' ehil
olmalı, borç verilecek mal da mikdaren ve vasfen malûm bulunmalıdır.
Karz akdi, kabul ile
tamam, kabz ile lâzım olur. Artık mukriz bunu istirdat hakkına malik olamaz,
kendisi için filhal bedel sabit olur. Çünkü mukriz kendi rızasiyle ondaki hakkı
mülkünü bir akdi lâzım İle izale etmiştir. Meğer ki müstakrizin iflâsına
hükmedilsin. O zaman elinde mevcut olan ödüne malı mukriz istirdat edebilir.
Mukriz, alacağını
tecile mecbur değildir. Fakat tecil etmiş ise bu bir -vaad mahiyetinde bulunur.
Artık lâyık olan buna vefa etmektir. Fakat bazı fukah'aya göre bir deyn, karz
olsun olmasın, tecil edilince ona riayet lâzım olur. Çünkü = müminler,
yaptıkları şartlara riayetkardırlar.) Hadisi şerifinin umumiyesi bunu gösterir.
İstikraz edilen şey,
kitap, libas gibi uruzdan mütekavvim bir şey ise bunun vakti kabzmdaki
kıymetini mukrize vermek lâzım gelir. Buğday ve dir hem gibi mekilâttan veya
mevzunattan olunca da mislini vermek icabeder.)
(Hanbeliîere göre
suların da keyl - ölçmek ile ikrazı sahihtir. Hattâ îmam Ahmetten rivayet
olunduğuna göre bir kavm arasında müşterek olan bir su menbaındaki nöbetleri
ödüne vermek caizdir. Elverir ki o menbalar-daki su niahdud, ne kadar çıktığı
malûm bulunsun.
Meselâ: bir kimse
diğer iki şahıs ile müştereken mutasarrıf oldukları bir menbadaki Çarşanba
gününe ait nöbetini, arazisini sulamak üzere bu ık: şahıstan birine ikraz, o
şahıs da kendisine ait Cuma nöbetini buna mukabil o kimseye itâ etse sahih
olur. Çünkü karz verilen suyun mislini red mümkün bulunmuştur. Fakat böyle bir
menbadan her gün ne kadar'su çıktığı bilinmezse bu ödüne verme kerahatten hali
olmaz.
Menafiin karzı sahih
değildir. Çünkü bu, mahud değildir. Maamafih ba z\ zâtlara göre caizdir, iki
insanın biribirine birer gün çalışmaları gibi ve iki insanın birbiri hanesinde birer
müddet oturmaları gibi.
Mukriz, müstakrize
hitaben: «Eğer ben ölürsem sendeki aiacağım sana helâl olsun» dese bu, bir
vasiyet olarak sahih olur. Fakat «Eğer sen ölür sen sendeki alacağım sana
helâldir» dese sahih olmaz. Çünkü bu, şarta muallak bir ibradır, ibranın şartı
ise muallâk değil, müneccez olmaktır.
Mukriz için menfaati
celbeden her.haramdır. Müstakrizin mukrizi hane sinde meccanen veya az bir
ücretle oturtması veya ona hayvanını ariyet vermesi, veya aldığı şeyden daha
hayırlısını tediye etmesi gibi. Fakat müs takriz, bir şart've teamül olmaksızın
mehaza iyiliğe karşı bir iyilik olmak üze re borcunu daha hayırlı, daha ziyade
bir halde Ödese caiz olur.
Müstakriz, borcunu
mukrize her hangi beldede olursa olsun Ödemek isteyince niukrizin kabulü lâzım
gelir. Çünkü bunda mukrize bir zarar yoktur. Meğer ki vereceği yerde emniyet
bulunmasın, veya borç ahnan şeyin nakli masrafa muhtaç bulunsun.
Neylülmearib. Keşşafülkına1)
Zahirîlere göre karz
muamelesi, eşyai ribeviyyenin hepsinde vesair temellük edilmesi ve mülkten
çıkarılması caiz olan şeylerde caridir. Bunla rın hiçbirine riba dahil olmaz.
Bir vecih müstesna ki, o da ikraz edilen şeyden ekseri veya ek,alli veya
ecvedi veya ednayı iştirat etmektir. Böyle bir iştirat, eşyai ribeviyye
hakkında ribadir, sair eşya hakkında da kitabullâh-ta bulunmayan bir şart
olduğu için batıldır. Karzın müeccel olup olmamasj caizdir. Fakat mukrizin bu
ecele riayeti lâzım gelmez. Bu zimmette hâldir, sahibi bunu ne vakit isterse
mukrizden alabilir. İmam Malike göre ise mus takriz, ikraz ettiği şey ile
intifa edebileceği kadar bir müddet geçmedikçe mukriz, bu şeyi isteyip alamaz.
Bir kimsenin bir şahıs yanında karz, beyi, selem cihetinden veya herhangi bir
cihetten bir miktar altın veya gümüş, veya sair ribevi eşyadan ve saireden bir
malı bulunsa, bu müeccel olsun, olmasın, o kimse için bu malın yerine başka
bir mal almak asiâ helâl olmaz. Bunu almak, merdud, mefsuh bir muameledir.
Bunda gasb hükmü cereyan eder. Elmuhaİla.) [34]
403 - : «iki
malın birbirile mübadelesinde bir taraftan ivaza mukabil olmaksızın verilen
fazla miktar bir ribadır. Bir muavaza ve mübadelede meşru' miktarı mütecaviz
olan fazlalığa riba denildiği gibi «lyne» de denilir
Med ile «Riba» nema
bulup artmak ve yüksek yere çıkmak manasınadır. Irba1 da bir şeyi'
nemalandırmak, arttırmak demektir.
Meselâ: bir kimse on mıskal ağırlığında bulunan bir
altını on buçuk miskal ağırlığındaki bir altınla peşin veya veresiye olarak
mübadele etse riba bulunmuş, olur.
404 - ; Ribâ şer'an haram olup iki kısma ayrılır. Biri -îlliba i fazi» dır ki, mevzunat veya
mekilât kabilinden olan şeyleri kendi cinslerile peşin olarak mütefazılan
mübadele etmektir. Ağırlıkları müsavi iki altını iki buçuk altına veya iki
altın ile şu kadar kuruşa fühal satıp tekabuzda bulunmak
gibi.
Kezalik: Bir .kile
buğdayı bir buçuk kile buğday ile peşin satıp kabzetmek gibi.
Diğeri, «Ribâ-i nesîe»
dir ki, ya bir cinsten iki şeyin birini diğeri mukabilinde veresiye olarak
satmaktır. Veya başka başka cinslerden olup vez-nî, keylî veya ziraî veya adedî
olmak hususunda müttehid bulunan iki şey den birini diğeri mukabilinde veresiye
olarak mübadele etmektir ki, miktarları müsavi olsa da yine caiz olmaz.
Meselâ: on dirhem
gümüşü, on dirhem veya on bir dirhem veya dokuz dirhem gümüş mukabilinde
veresiye olarak satmak -Bir riba-i nesîe- ola
cağından caiz
değildir.
Kezalik: iki kile
buğdayı bir veya iki veya üç kile buğday mukabilinde veresiye olarak satmak
caiz olmadığı gibi iki kile buğdayı bir veya iki ve ya üç kile arpa mukabilinde
veresiye olarak satmak da caiz olmaz.
Kezalik: bir metre Şam
kumaşını, yine aynı cinsten bir veya iki metre Şam kumaşı veya başka cinsten,
meselâ: o kadar Bursa kumaşı mukabilinde veresiye olarak satmak da caiz
değildir.
Kezalik: yüz yumurtayı,
yüz veya yüz yirmi yumurta mukabilinde veresiye satmak da bu kabildendir.
405 - : Ribayi fazlın hümetindeki illet, cins ile kadrdır. Yani:
vezni-yatta vezn, keyliyata keyldir. Rİbâ-i nesîe'nin İlleti de yalnız
cins, ve yal nız kadrdir. . ' , .
Binaenaleyh cinsleri
ve miktarları müttehid şeylerde ribayı fazl çere yan ettiği gibi yalnız
cinsleri veya yalnız vezni, keylî, ziraî veya adedi olmak itibarile miktarları
müttehid olan şeylerde de ribâi nesîe cereyan eder.
Meselâ bir altın aynı
vezinde bir altın ile veya bir kile buğday, bir kile buğday ile potjin olarak
satılsa bunda ribâ bulunmuş olmaz. Kezalik bir altın şu kadar gümüş para ile
veya bir kile buğday bir veya iki kile arpa ile peşin olarak satılsa yine riba
bulunmuş olmaz. Fakat bir altın bir altın ile şu kadar kuruş mukabilinde veya
bir kile buğday, bir buçuk kile buğday veya bir kile buğday ile şu kadar kuruş
mukabilinde satılsa cinsleri müttehid Şeyler arasında fazlalık bulunmuş
olacağından ribâyı fazl tahakkuk etmiş olur.
Kezalik: Bir altın bir
altın ile veya bir dirhem gümüşü bir dirhem gümüş ile, veya bir kile buğday
bir kile arpa ile veya btş metre kumaş, beş metre kumaş ile veya on beş adet yumurta
yine on beş aded yumurta ile veresiye olarak satılsa ribâyı nesîe vücude gelmiş
olur. Bu miktarlar mü-tefavit olduğu takdirde de ribâ-i nesîe tahakkuk eder.
Bir faiz mukabilinde yapılan
istikraz muamelesi de bu kabildendir.
406 - : Ribâ-i
fazl, mezruatta ve adediyyatta cereyanetmez. Binaena leyh şu kadar metre kumaş,
ondan ziyade kumaş ile veya §u kadar yumurta ondan ziyade yumurta ile peşin
olarak mübadele edilebilir
Bir de ribâ-i fazl,
iki üç avuç buğday gibi, bir iki elma veya ayva gibi cüz'iyatta cari olmaz.
Hattâ yarım sa'dan noksan olan miktara itibar olunmaz.. Ribâmn tahakkuku için'
mi'ayi şer'inin bulunması lâzımdır. Bu cüz'i yat ise mi'yari şer'ı
haricindedir.
407 - :
Resulü Ekrem Sallallahu Aleyhi Vesellem Efendimiz tarafından vezni olduğu bildirilmiş
olan şeyler ebediyyen veznidirler. Ve keyli olduğu bildirilmiş çeyier de daima
keylîdirler. Velevkİ bilâhare nâs, bunları başka türlü alıp versinler.
Hakkında nâs bulunmayan, asrı saadette vezni mi, keylî mi olduğu bilinmeyen
şeyler hakkında ise nâsm örfü mu tederdir. imamı Âzam i'e îmam Muhammed'in
kavilleri böyledir, imanı Ebu Yusufa göre her hangi bir şeyin, vezni veya keylî
sayılması için o zamanın örfüne bakılır.
Binaenaleyh
mevzunattan olan bir şey keyl ile ve bil'akis mekilâttan bulunan bir şey vezn
ile peşin olarak satılsa bunların haddizatında müsavi oldukları bilinmedikçe-
bu satış caiz olmaz. Velevki bu vezn ve keyl itibarilc müsavi olsunlar.
408 - : Ribevî malların ceyyidile redisi hükümde
müsavidirler.
Binaenaleyh âlâ bir
buğday âdi bir buğday mukabilinde peşin olarak satılsa yine biri birine keylce
müsavi olmaları lâzım gelir.
Kezalik: altın ile
altın ve .gümüş ile gümüş satıldığı takdirde de cevde-te, sanata itibar
olunamaz, bunlar için ayrıca bir kıymet takdir edilmez. Şu kadar var ki,
meselâ; beyaz ceyyid bir gümüş, siyah ve miktarı ziyade bir gümüş ile mübadele
edilip de beyaz gümüşde biraz altın veya bakır ve ya uruz bulunsa bu mübadele
helâl olur. Çünkü bu takdirde siyah gümüşten beyaz gümüşe veznen müsavi bir
miktar; tekabül eder. Siyah gümüşün zaid miktarı da beyaz gümüşteki zaid
şeylere karşılık bulunur. Bu cihetle akdi mübadelede cevaz ciheti fesad
cihetine tercih edilmiş olur.
«{Inıam Şafiîye göre
bu mübadele yine caiz değildir. Çünkü ona göre semen ile müsemmen arasındaki
inkisam, kıymet itibariledir. Bu takdirde siyah gümüşten beyaz gümüşe
kendisinden ziyade isabet etmiş olur. Meb-sut-ı Serehsî.)
409 - :
Altın ile gümüş daima veznidirler. Maamafih bunların kendi lerine mahsus bir
vezniyeti vardır. Bunların vezni daima kendilerine mahsus bir mikyas ve mi'yar
ile tayin edilir. Artık bunlar ile sair veznîler arasında veznen ittihad
mevcud sayılmaz. Bu cihetle bir nakid pafa mukabilinde, meselâ: bir miskal
altın veya bir. dirhem gümüş mukabilinde kendilerinden veznen fa2İa olan bir
mal, peşin veya veresiye olarak alınabilir-
410 - :
Demir, bakır, kireç gibi vezniyattan olan gayri mat'um şeyler-de kendi
cinslerile peşin oiarak mütefazılan veya veresiye olarak mütesavı yen veya
mütefazılan satılsa riba tahakkuk eder.
411 - : Buğday, arpa, hurma, tuz daima keylîdirler.
Bu gibi mekilât tan olduğu bilinen bir şey, para mukabilinde veznen satılsa
bey'i caiz olur.
Kezalik: Vezni olup
semen kabilinden bulunmayan bir şey de para ile keylen satılsa yine caiz olur.
Kezalik; buğdayı ekmek
ile ve ekmeği buğday ile, ekmeği un ile, unu ekmek ile mütesaviyen ve
mütefazılan peşin olarak satmak caizdir. Bunlu rı biri biri mukabilinde
veresiye olarak satmak, miftabih olan kavle göre caizdir. Hindiyye.
412 - :
Aralarında cinsen ittihad olmıyan şeyleri biri binle peşin ota rak mütefazılan
satmak caiz olduğu gibi aralarında ne cinsen ve nede kad ren -Yani: vezni,
keylî, zer'î ve adedi olmak itibariîe- ittihad bulunmayan şeyleri de biri biri
mukabilinde istenildiği veçhile peşin veya veresiye olarak satmak caizdir.
Meselâ: on miskal
altını kırk miskal'ağırlığındaki bir gümüş ile peşin olarak mübadele caiz
olduğu :gibi bir miskal altın mukabilinde şu kadar ku maşı veya şu kadar altın
veya kumaş veya buğday mukabilinde muayyen bir arsayı veya-haneyi veya bir
hayvanı peşin veya veresiye olarak satın almak da caizdir.
«(.Malikîlere göre
altın ile gümüşteki ziyadeliğin tahnmine illet, bunlardaki nakdiyet ve
semenîyeltir- Taama gelince; bunun hürmetindeki illet, riba-i fazl ile ribai
nesie'ye göre değişir. Şöyle ki: Riba-i fazlda illeti tah-rim, bir kerre taamın
kendi başına taayyüşü temine elverişli olması, ya,ni; bir insanın yalnız
bununla yaşayabümesidir. Sonra da o taamın iddihare örfen salih bulunmasıdır,
işte bu kabil matu'matta riba cereyan eder.
Riba-i nesîe'ye
gelince; bunda da illeti tanrım, mücerred matu'miyettir Bir şey tedavi veçhile
olmaksızın âdemi için taam olmaya salih bulundu mu onda riba-î nesîe cereyan
eder. iddihare elverişli olsun olmasın.)
(Şafiîlere göre de
ribanın illeti, semeniyet ile matu'miyettir. Yani: ga-İib ahvale nazaran
insanların taamlarına mahsus şeylerden bulunmaktır. Semenin, yani: altın ile
gümüşün madrup olup olmaması müsavidir- Meskukâttan olan altın ve gümüşde riba
cereyan edeceği gibi bunlardan yapılmış şeylerde de cereyan eder. Semen ve
nıatum olmayan şeylerde ise riba cereyan etmez.)
(Hanbelîlere göre de
ribanın tahrimine illet vezn ve keyldir. Bu husus ta matum ile gayri matum az
ile çok müsavidir. Binaenaleyh en az miktar altın veya gümüşte riba
bulunabileceği gibi iki üç avuç miktarı buğday ve ya arpa arasında da
bulunabilir. Ceviz, yumurta, hıyar,
karpuz, kavun. Portakal gibi
adediyyatta ise riba cari değildir.)
(Zahirîlere göre riba, yalnız bey'ide, selemde
ve karzda caridir. Bey i ile selemdeki riba yalnız buğday, arpa, hurma, tuz ile
altın ve gümüşten ibaret olan altı şeyde cereyan eder. Karzdaki riba ise her
şeye şâmildir. Şöyle ki: bîr şeyi ikraz helâl olmaz ki onun mukabilinde o
cinsten veya. başkasından daha çok veya daha az bir şey mukrıza red edilsin-
Belki ik raz edilen şeyin nevinden ve miktarından tam mislini red etmek lâzım
ge lir. Çünkü karz, yalnız ayni neviler arasında cari olur, fazla, noksanı riba
bulunur. Riba ise ekber-i kebairdendir. Eşyai ribeviyyeden her biri, kendi
nevile müsavi ve peşin olarak mübadele edilebilir. Ziyadesile veya veresi ye
olarak mübadele edilemez. Velevki aralarında nefaset itibarile fark bu lunsun.
Meselâ: bir kile buğday, yine bir kile buğday mukabilinde peşin olarak
satılabilir. Bunlardan birinin kabzı velev tarfetülayn teahhur etser riba
vücude gelir, ebediyyen mefsuh olur, gasb hükmünde bulunur. Fakat eşyai
ribeviyyeden her nevi diğer nevi mukabilinde peşin olmak şartile istenildiği
vech üzere toptan veya vezn ile satmak caizdir. Birinin diğerinden fazla bulunması
zarar vermez- Meselâ altını gümüş ile, buğdayı arpa ile yeden biyedin ~ peşin
olarak satmak caizdir. Velevki aralarında veznen fazlalık bulunsun. Fakat,
buğdayı, arpayı, hurmayı veya tuzu altın veya gümüş ile peşin veya veresiye
olarak satmak caizdir. Bunlarda veznen müsavat aranmaz. Çünkü bunların ibahası
hakkında nas varid olmuştur. Bir altın, gümüş ile veya başka bir şey ile
mahlut, memzuc bulunsa bunu veznen o miktar veya ondan ziyade veya noksan bir
altın ile satmak helâl olmaz. Meğer ki altını tahlis edilsin.
Gümüşü gümüş ile
satmak hususunda da hükm böyledir.
Kezalik: Bir atın,
gümüşten başka bir §ey ile beraber veya o şey ılu mahlut bulunsa bunu gümüş ile
peşin olarak satmak caizdir, veresiye sat mak caiz. değildir. .
Kezalik: bir gümüş
altından başka bir şey ile beraber veya mahlut bu lunsa bunu altın ile peşin
olarak satmak caizdir- Veresiye satmak caiz değildir.
Şâir eşyai ribeviyyede
de bu hükm caridir. Meselâ: buğdayı hurma ile beraber arpa mukabilinde peşin
olarak satmak caizdir, veresiye caiz değildir. Çünkü bir hadisi şerif de: - Bu
ribevi sınıflar muhtelif olunca bunları peşin olmak üzere dilediğiniz veçhile
satınız) buyurulmuştur.
Dinarlar, dirhemler
megşûş olunca bunların biribirile mübadeesinde veznen müsavat aranmaz. Meselâ
mağşuş olduğu zahir olan iki dirhemi yine mağşuş olduğu beliren bir altın ile
satın almak caizdir. Elverir ki akit, altındaki karışık bakırın gümüşe,
gümüşteki bakırın da altına karşılık olmak üzere yapılsın.
Riba, iki yabancı
kimse arasında cari olabileceği gibi köle ile seyyidi arasında da cari olur.
Çünkü köle de mala malik olabilir, lîbn-i Ömer de buna kaildir- Ibn-i Abbasa göre köle ile seyyidi
arasında riba cari olmaz Zira köle mala malik olamaz. -imamı Azam, imam Şafiî,
Süfyan-i Sevrİ de buna kaildirler. Müslim ile zimmi, müslim İle harbî iki zimmi
arasında da riba cari olur. Elmuhallâ.) [35]
413 - : Riba haramdır, kebairden maduddur. Hatta
bütün cdyan-ı ilâ hiyyede haram bulunmuştur. Bunun hürmeti, Dini islâmda Kur'an i'e, ha dis ile, icma'ı ümmet ile,
kıyası fukaha ile sabit bulunmaktadır. Şüphe yok ki bir dini ilâhînin haram
kıldığı her şeyde bir takım mahzrular vardır, bu haram kılınan şeyden kaçınmakta
da bir çok faideler mevcuddur. Binaenaleyh ribada da bir kısım mahzurlar
vardır, bundan dolayıdır ki haram kılınmıştır.
Ribanın haram
kılınmasındaki hikem-i şeriyyeye Fahri Razinin tefsiri-kebirinde ve sair
tefsirlerde ve kütübı fıkhıyemizde işaret olunmuştur, bunları hulasaten kaydedeceğiz.
Şöyle ki:
(î) : Riba,
başkasının malını i'vazsiz olarak almayı iktiza eder. Meşe la: bir kimse, bin
kuruşunu, bin yüz kuruş ile peşin veya veresiye olarak mübadelede bulunsa yüz
kuruşu, karşılıksız olarak alınmış olur. Halbuki insanların mallan muhteremdir,
ihtiyaçlarını temine vesiledir. Nitekim bir hadisi şerifte («-.jî.^S^jL-iVlJUÎ*^
- İnsanın maiının hürmeti kanının hürmeti gibidir.) buyurulmuştur. Artık bu
malı böyle i'vazsiz almak muvafık
olamaz.
Evet., denilebilir ki:
bir malın meselâ şu kadar paranın bir müddet başkasının zimmetinde durması, o
ziyade için bir i'vazdır- Medyun bu nıücl det içinde o para ile ticaret ederek
istifadede bulunabilir. Madem ki med yun, bundan müstefid olabiliyor, artık
bunun mukabilinde dayine resülmal den fazla bir şey vermesi çok görülmemelidir.
Buna cevaben deniliyor
ki: .Bu söylenilen istifade mevhumdur. Bazar hâsıl olur, bazan hâsıl olmaz.
Fakat fazla verilecek para müteyakkandır. Artık bu müteyakkan malı mevhum bir
menfaat uğrunda feda etmek zarardan hâli olamaz, iki bedel arasında teadd-'-'ü
temin kabil değildir.
Filhakika
medyunlardan, müstakrizlerden bir çokları kâr değil zarar etmektedirler. Çok
kere bu yüzden bir kısım malları ellerinden çıkmakta iır. Terhin edilen nice
akarların vesair maların elden çıktığı görülmektedir. Vakıa kâr edenleri de
vardır. Fakat hükm. ekseriyete göredir.
(2) : Riba
ile uğraşmak, bir çok insanları ziraatle, ticaretle, sanatl > ı§tigalden
menetmektedir." Çünkü ellerinde bulunan bir miktar serveti, rı ba suretile
tenmiye ederek başkalarının kazancıntian geçinmekte, kendılcn ^ı ticaret gibi,
hırfet gibi şeyler uğraşmaktan müstağni görmektedirler, iîu
ise memleketin ümranına, cemiyetin
iktisadî, hakikî menfaatlerine muha
liftir.
(3) : Riba,
nâs arasında lütuf ve ihsan, muavenet vazifelerinin inkitaı na sebep olur.
Çünkü riba haram olunca mutekit zevat,
muhtaç olanlara karzı hasen suretile ^muavenette bulunurlar. Fukal riba
tecviz edilecek olsa herkes elindeki paraları karz suretüe tenmiye etmek
hevesine düşer, mu rabahacılık çoğalır, bunun neticesinde de cemiyet hayatında
rnuavenat, mu-vasat münkati olur.
(4) : Ekseri mukrizler zengin, müstakrizler de
fakir bulunurlar. Eğer riba muamelesi
tecviz edilse zenginler, zayıf olan fakirlerden fazla mal elde ederler,
onların zararlarına olarak mal kazanmış olurlar. Bu hal ise rah meti ilâhiye
bakımından caiz olamaz.
(5) : Riba voliyle zengin olanlara âmmenin
nazarları teveccüh eder, . kendilerine
husumette bulunanlar çoğalır, bir kısım fakirlerin taam ve teş-
niine bir takım tamakârîarın
suikasdına hedef olabilirler Bu hal ise
öyle bir tarik ile elde edilen servetin zevaline sebebiyet verebilir.
(6) :
Ribanın hürmeti hakkındaki emri dinî, bir emri teabbüdidir. Bizim bu emri âliye
riayet etmemiz, diyanetimizin muktezasıdır. Velevkİ bu emir deki hikmetleri
tamamen bilmiş olmayalım.
Filhakika, evamiri
ilâhiyyedeki hikmetleri bizim tamamen bilmemiz icab etmez. Tekâlifi
ilâhiyedeki bütün hikmetlere halk,
İnfiazı nazar edemez. Şari'ı
mübiin ki bir hakîm-i zigândır. Elbette
onua her teklifinde bir çok hikmetler
vardır. Bizim vazifemiz ise onun emirlerine, nehiylorine İtaat, vr inkiyadda
bulunmaktan ibarettir. Maamafih Hak
Taalâ Hazretleri ribanın bir kısım
mazarratlarını lisanı kur'an ile beyan buyurmuştur- Ribaya nıüb telâ olanlar,
ya dünyada veya âhirette bir fakr ve ihtiyaca
giriftar ola caklardır. Bunlar, nûranî bir rehber olan akıldan mahrum
bir halde ba'&o lunacaklardır. Rızayı ilâhi için yapılan ihsanlar, verilen
sadakalar ise dün yada da âhirette de feyiz ve berekete yeşile olacaktır.
Nitekim Kur'anı mü binde:
(ouv^.^.J'OJ^^r = Allahu Taaiâ
ribayi mahveder, sadakaları tenmiye buyurur) b uyur ulm ustur.
(7) :
Ribadan kendini muhafaza edenler, zahiren bir mahrumiyete kat lanmış
görülebilir. Fakat bunlar, nefslerinih harisâne temayüllerine mukavemet ederek
bubabdaki emri ilâhiye imtisal ettiklerinden dolayı birer mü cahid sayılırlar,
şüphe yok ki bunun mükâfatına da nail olurlar.
Velhasıl: ribanın azı
da çoğu da* sarahati kur'aniye ile.haramdır. Bun dan Jturtulug için çare riba
yoliyle yapılmış bir muamelede resülmalden zaid olan kısmı, az olsun, çok olsun
medyuna terketmektir. Ribadan tövbe ancak bu suretle makbul olur. Nitekim =
Eğer mü'minler iseniz ribadan baki kalanı terk ediniz) nazmı kur'ânîsi bu haki
katı açıkça beyan etmektedir-
Binaenaleyh kazançiçin
me§ru' yollar, çareler vardır. O veçhile ha.e ket edilmesi ferdi ve içtimaî
refahiyete ve saadete vesiledir- Bu hususu daima nazarda tutmak lâzımdır. [36]
414 - :
Peşin bir para veya sair bir mal ile veresiye bir mal almaktan İbaret olan
selem dahi sair beyiler gibi icab ve kabul ile mün'akit olur, bunda selem tâbiri
kullanıldığı gibi bey'i tâbiri de kullanılabilir.
Meselâ: Rabbüsselem
denilen müşteri, müslemün ileyh denilen bayia «Tarlasını su vermekle husule
gelen bir buğdaydan yüz kilesi için falan vakit falan yerde teslim etmek üzere
on bin kuruş selem verdim» deyip bayi de bu veçhile kabul etse aralarında selem
muamelesi mün'akit olur. Bu halde böyle müeccel olarak satılan buğday, müslemün
fm. peşin verilmesi lâzım gelen on bin kuruş da resülmaii selem olmuş olur.
Selem, haddizatında
madumu satmak kabilindendir. Bu cihetle kıyasa muhaliftir. Fakat nâsıu
ihtiyacına mebni kitab ile sünnet ile, icma' Üc meşru' bulunmuştur.
415 - :
Selemin hükmü, mülkiyetin hüsulüdir- Şöyle ki: Selem akd edilince rabbüsselem,
müslemün fihe müeccelen malik olacağı gibi müslemü» İleyh de re'silmale derhal
malik olur. Maamafih müslemün ilen kabzetme dikçe re'silmalde, rabbüsselem
de kabzetmedikçe müsiemün fih'de bey'i. şirket, tevliye,
murabaha gibi bir suretle tasarrufta
bulunamaz. Reddü! muhtar.
416 - : Bir selem
muamelesinin sahih olması için bir
takım şartltu1 vardır. Şöyle ki:
(1) : Semenin yani re'sülmalin cinsi, nevi, vasfı
ve miktarı muayyen bulunmalıdır.
(2) :
Re'suİmal, nukud kabilinden olsun olmasın meclisi akidde müsle mün ileyhe
teslim edilmemelidir.
(3) : Altın
ve gümüş müstesna olmak üzere sair resümal ile müslemün fih, aralarında ribâyı
nesîe cereyan edecek şeylerden olmamalıdır.
Meselâ: Şu kadar
muayyen ve peşin para mukabilinde şu kadar vere siye buğday satın alınamaz.
(4) :
Müslemün fîh olan mebiin cinsi, meselâ: buğday veya pirinç ve-,ya hurma olduğu
malûm olmalıdır.
(5) : Mebiin
nevi, meselâ; yağmur ile veya soky ile hâsıl olduğu tayın edilmelidir-
(6) : Mebiin
sıfatı, meselâ : âlâ, edna, veya evsat olduğu teyin bulunmalıdır.
(7) : Mebiin vezn, keyl, aded veya zira1 itibarile miktarı muayyen bulunmalıdır.
(8) : Mebi,
müeccel olup onun teslim edileceği zaman ve mekân tayın
edilmelidir. Teslim edilecek mekânı tayin
imameyne göre şart değildir. Teslim mekanı tayin edilmemiş olunca teslim için
mekânı akd, taayyün eL-miş olur. Çünkü orası mevzii iltizamda*. Misk ve kâfur
gibi hamel ve meu net külfeti olmayan şeylerde mekânı teslimi tayin bılittifak
şart değildir.
(9) : Müslemün fih olan mebi, tayin ile taayyün
eden şeylerden olma lıdır. Binaenaleyh dirhemlerde, dinarlarda selem caiz
olmaz.
(10) : Mebi'
mevzunattan, mekilâttan, zeriyattan veya adediyyatı
mu tekaribeden olmalıdır- Binaenaleyh rakiklerde selem cereyan etmez,
çünkü bunlar akıl ve ahlâk itibarile muhtelif bulunurlar. Kezalik: hayvanatta ve onların ba§, paça gibi etrafında selem carî olmaz.
Çünkü bunlar ihtilâf ederler.
(11) : Müslemün fih, makdürüttahsil olmalıdır. Müddet içinde bazen bulunup bazan
bulunmayan şeyler hakkında selem
akdedilemez. Mebsut, Hindiyye.
Dürrümuhtar.
417 - ;
Yukarıdaki meseleden de anlaşıldığı üzere sıhhati selemin be kasında semenin
akit meclisinde teslimi şarttır. Binaenaleyh akitler kab'.el-fceslim, biri
diğerinin gözünden gaib olmak suretile ayrıürsa selem akdi bo zulmuş olur.
Çünkü selem, müecceli muaccel ile satmaktır
Bu ise resilma Un meclisi akitde verilmesüe olur.
418 - : Selem,
ancak miktarını, meselâ: kilesini
veya veznini ve sı falını, meselâ:
âlâ, veya edna olduğunu tayin etmek kabil olan şeylerde sahih olur.
Bununla beraber müslemün fihin akdi selemden ecelein nihayetine kadar olan
müddet içinde pazarlarda misli mevcut olmalıdır.
419 - :
Selem, hayvanatta cari olmadığı gibi karpuz, kabak gibi kıye miyyatta d.a carî
olmaz. Meğer ki karpuz,
kabak gibi adediyyat, adetlerinden başka bir suretle
de, meselâ tül ve arzlarını beyan etmek gibi bir veehle de tarif ve tavsif
edilsinler .Zeyleî. Molla Miskin.
Bir de taze ve
tuzlanmış balıklar hakkında selem muamelesi yapılabi Ur. Bu balıklar hakkında
selem akdi, veznen ve. nev'an yapılır- Adeden yapılamaz. Çünkü cüsseleri
mütefavittir. Küçük balıklar hakkında ise selem muamelesi, nevilerini de beyan
etmek şartile veznen yapılabileceği gibi keylen deyapılabilir. Müftabih olan
kavle göre sairetler hakkında da selem, sahihtir. Nizaa,. müeddi olmayacak
surette miktarı vesair evsafı ma lûm olan yeşil sebzelerde de selem, sahih
olur. Maamafih hayvanlar veya keylî, vezni olmayan şeyler resülmali selem
olabilirler. Çünkü Resilmal, muaccel olacağından bunların derha tayini kabidir.
Mebsut. Dürrümuhtar-Reddimuhtar.
420 - : Mekilâtın miktarı keyl ile, mevzunatın miktarı vezn İle, mez ruatın
miktarı zira' ile tayin olunur. Maamafih mekilâtın miktarı vezn ile de ve
mevzunatın miktarı keyl ile de tayin edilebilir. Meselâ şu neviden yüz kıyye
buğday için şu kadar kuruş selem verilmesi caizdir.
421 - : Adediyyatı mütekaribenin miktarım tayin, sayı
ile olduğu gibi keyl ile veya vezn ile de olabilir. Meselâ: kâğıt hakkında
selem, şu kadar top diye adet ile caiz olduğu gibi şu kadar kilo diye vezn ile
de caiz olur.
422 - : Tuğla, kerpiç, gibi adediyyatta selem, sahih olabilmek için buniarın kahbları muayyen
olmak lâzımdır. Bu kalıbların malûmiyeti bun ların tül, arz ve umkunun zirai
âmmeye nisbetile husule gelir. Meğer ki bu kaîıblar belde ahalisince başka
suretle de muayyen bulunsun.
423 - : Bez,
çuha, kumaş gibi zeıiyatın tülü, rikkati ve neden mamûî ve nerenin işi olduğu
tâyin olunmak" lâzımdır. Bezr iplikten dokunmuş olduğu takdirde vezninin
de beyanı lâzımdır.
424 - :
Selemde mebi, deyn kabilinden olduğu cihetle kendisinde hıyarı rü'yet cari
olmadığı gibi hıyan şart da cari oîmaz.
Binaenaleyh selemin
hıyarı şarttan âri olması lâzımdır. Şu kadar var ki müslemün fih, meşrut olan
evsafı haiz olmayınca rebbüsselem, onu kabule mecbur olmaz.
425 - : Müslemün fih hakkında havale ve kefalet
caizdir. Havale su relinde müslemün ileyh, beri olur. Rebbüsselem, havaleyi
kabul edene mü racaat edır. Kefalet suretinde ise müslemün iieh, beri oîmaz,
Rebbüsselerr.
(dilerse kefile ve
dikerse müslemün ileyhe müracaat eder.
Rebbüsselem de
resilmali müslemün ileyhe teslim etmek üzere bir vekil tayin veya bunu
başkasına havale edebilir. Elverir ki meclisi - akd dağılmadan bu mal müslemün
ileyhe teslim olunsun. Meclis teslimden evvel dağılırsa kefalet, havale ve
selem, batıl olur.
426 - : Selemde ikale caizdir. Müddet hulul etmiş olsun olmasın, ve
resilmal, müslemün ileyhin elinde kaim bulunsun bulunmasın. Bu halde bakılır :
Resilmal, tâyin ile taayyün etmeyen altın :veya gümüşten İbaret ise kaim olsun
olmasın mislini rebbüsseleme red etmek icab eder. Resülmal, ayan kabilinden
olup mevcud bulunmuş ise aynen reddi iktiza eder. Müs-tehlek ise, misliyyattan
olunca mislini, kıyemiyyattan olunca- kıymetini red etmek lâzım gelir.
Kezalik: Rabbüsselem,
müslemün fihi kabzettikten sonra ikalede bu lunsa müslemün fihi mevcud ise müslemün ileyhe iade
etmesi icab eder.
Seleni hakkında
yapılan ikalede resülmali hemen ikale meclisinde kab zetmek bu ikaîenîn sıhhati
için şart değildir. Bunda ittifak vardır- Hindiyye.
427 - : Seiemdeki ecelin = tayin
edilen müddetin bir aydan az olmaması lâzımdır, imam Muhammede göre müddet,
bundan kısa olursa selem, caiz olmaz. Fakat bir kavle göre bu ecelin en kısa
miktarı üç gündür. Di-fcer bir kavle göre de bu hususta örfe bakılır. Eddürrülmuhtar. Reddül-muhtar.
428 - :
Müslemün ileyhin vefatile ecel batıl olup müslemün fih derhal terikesinden
istifa olunur. Fakat rabb üs Selemin
vefatile ecel batıl olmaz. Hindiyye.
429 - : iki
taraf ecelin miktarında ihtilâf ey leşe, meselâ: Rabbüssc lem, «ecel bir aydır»
deyip müslemün ileyh de «iki aydır» dese bakılır, her hangisi beyyine ikame
ederse kabul olunur, İkisi de beyyine ikame ederse müslemün ileyhin beyyinesi
tercih olunur. Çünkü hakkında ziyadeı müsbit-tir. Hiç biri beyyine ikame
edemezse söz, maaiyemin rabbüsselemind'r. Çünkü ziyadei münkirdir. Mebsut.
430 - : İki taraf, ecelin geçip geçmediğinde ihtilâf
etseler, söz maal yemin, müslemün
üeyhindir. Çünkü müslemün
fîhi taleb zamanının
hu!û-liinü münkirdir. Her ikisi de beyyine ikame edecek olsa yine müslemün iJeyhin beyyinesi
tercih olunur. Zira bu beyyine, ecelin ziyadeliğini müsbit tir- Dür. Red.
431 - : îki taraf, müslemün finin cinsinde veya miktarında ihtilâf edip beyyineleri bulunmasa
tehalüfde bulunurlar. İmam Ebu Yusufta'n bir kav!e göre evvelâ müslemün ileyh,
diğer bir kavle göre de evvelâ rabbiis-selem yemin eder. Bu tehalüfden sonra
arzu ederlerse hâkim, akdi selemin feshine hükmeder, Hindiyye.
432 - ;
Tayin ile taayyün etmeyen bir resülmalin cinsinde ihtilâf olun &a, meselâ
rabbüsselem, bunun şu kadar gümüş para olduğunu, müsiemün iîeyh de.şu kadar
altın akçe olduğunu iddia etse bakılır: Eğer beyyineleri var ise sahih olan
kavle nazaran müslemün ileyhin beyyinesine göre hükra-olunur. Beyyinleri yoksa
kıyasa nazaran aralarında tehalüf
cari olmaz, Rabbüsseİemin sözü muteber olur. Fakat istihsan bakımından her
ikisi de tahlif olunur.
433 - : İki
taraf, müslemün fihin teslim edileceği mekânda ihtilâf edip beyyineleri
bulunmasa İmamı Azama göre aralarında tehalüf cereyan et mez. Söz, müslemün
ileyhin olur- ılmameyne göre ise tehalüfte bulunurlar. Hindiyye.
«(Malikîîere göre de
selem, bir bey'î muameîesidir ki bunda resülmal takdim, müsemmen = mebi ise bir
ecele kadar tehir olunur. Bu ecelin en az müddeti on beş gündür. Çünkü
pazarlarda ekseri fiyatların bu müddet içinde ihtilâf edecekleri zan olunur,
Resülmalin teslimi,
şart edilsin edilmesin üç gün kadar tehir edilebilir. Resülmal, hayvan olursa
şart edilmeksizin üç günden ziyade de tehir edilebilir, velevki selemin zamanı
hulul etsin. Teslimi üç gün müehhar olan bir resülmal, hükmen makbuz demektir.
Çünkü bir şey, kendisine karib olan şeyin hükmünü alır*
Resülmal, muayyen bir
menfaat olabilir. Bir hanenin muayyen bir müddet süknası veya bir hayvanın
muayyen bir müddet rükûbu mukabilinde şu kadar veresiye buğday alınması gibi.
Müslemün fîhin muayyen
müddet hululünde alelekser bulunur olması şarttır. Yoksa akdi selemden itibaren
ecelin hululüne kadar bulunur olma
sı §art değildir.
Vasıfları mümkün
olmayan, veya mahiyetlerine göre garazlar ihtilâf eden şeylerde selem cari
olmaz, maden toprakları, arsalar, haneier gibi. Meselâ: arsalar, haneler maksat
itibarile tebeddül eder. Bunların vasıfla' rmı zikretmek kâfi gelmez,
kendilerini tayin etmek iktiza eder. Bu takdirde ise selem, muayyen bir şey
hakkında aktedilmiş olur- Halbuki selemin şartlarından biri de müslemün fihin
akit zamanında hariçte muayyen surette mevcud olmayıp zimmete taallûk etmiş
bulunmasıdır.
Rakiklerde,
hayvanatta, müslemün fih olabilirler. Ancak bunların nevilerini, ceyadet ve
redaletlerini beyandan başka yağlarını, erkek mi, dişi mi olduklarını, ve semiz
olup olmadıkları beyan da şarttır.
Selemde hıyarı şart
caizdir. Rabbüsselem, veya müslemün iîey veya hariçten başkası muhayyer
kılınabilir. Şu şart ile'ki: Bu muhayyerlik müddeti üç günden ziyade
olmamalıdır. Ve bu müddet içinde reüslmal, müslemün ilfeyhe verilmiş
bulunamahdır. Çünkü verilmiş bulunsa selem tamam olmuş olur. Sonra muhayyerlik
istimal edilerek selem fesh edilse bir deynf diğer bir deyn mukabilinde fesh
edilmiş olur- Bu ise sahih değildir. Şerhi kebîr. Şerhi Muhammed Hırsı.)
(Şafiîlere göre selem,
zimmete sabit, ve mevsuf bulunan bir şeyi selem veya selef İâfzıyle satmaktır.
Resülmalİ mecliste kabzetmek şarttır. Resul mal, menfaat de olabilir. Bu menfaatin mahallini meclisi akitde kabz, o
menfaati kabz yerine kaim olur.
Selemde müslemün fihin
müeccel olması esas olduğu gibi hallolması da sahihtir. Elverirki hini akitte
mevcut bulunsun.
Müslemün fih, evvelce
mevcud iken ecelin hululü zamanında her nasıt sa münkati olup bulunmaz bir hale
gelse azher olan kavle göre akdi selem, münfesih olmaz- Rabbüsselem aletterahi
muhayyer olur. Dilerse selemi fesh eder, dilerse müslemün fihin bulunacağı
zamana kadar sabreyler.
Müslemün fihin zimmete
taallûk eden bir deyn mahiyetinde olması Azimdir. Yoksa meydanda mevcud malı,
meselâ bir libası selem tarikile atmak sahih olmaz. Azher olan bununla beyi'de
mün'akit olmuş, olmaz.
Müslemün fihin kendi
cinsinden ve nevinden baş.kasile istibdali caiz de ğildir. Bir kavle göre
nev'inin gayrisile istibdali caizdir. Nitekim nevide müttehid, vasıfta muhtelif
oldukları takdirde de istibdalleri caiz olur.
Selemde teslim
mahallini tayin şart değildir. Bu mahal, tayin edilme miş olunca teslim için
akd mahalli örfen taayyün etmiş olur. Meğer ki akdi selem, teslime sahih
olmayan bir yerde*,, meselâ denizde yürüyen sefine içerisinde veya müslemün
fihin nakli için masrafa muhtaç olacak bir yerde yapılmış olsun. O takdirde
teslim mahallini tayin şart olmuş olur.
Müslemün ileyh,
müslemün fîhi muayyen müddetten evvel götürüp teslim etmek isteyince
rabbüsselem, müslemün fini sahih bir garaza mebni kabulden imtina edebilir.
Müslemünu fih olan hayvanın nafakasından kaçınmak, veya müslemün fihin zaman
itibarile bir tehlikeye, bir gasbe uğramasından korkmak gibi.
Fakat bu imtina',
rabbüsselemce böyle sahih bîr maksada müstenid o! mayıp bilâkis müslemün
ileyhce sahih bir garaza istinad ederse kabul, mecburi olur. Rehini fekketmek,
kefilin zimmetini beri kılmak, veya müs lemüıı fihin inkitaından korkmak gibi.
Selemde ecelen bir
olması lâzımdır. Müteaddit olursa akit, fâsid olur. Meselâ: müslemün fin
bulunursa bir ay sonra, izhar edilemezse iki ay son-rs verilmek üzere selem
aktedilse bu akit, fâsid olmuş olur.
Bir akit ile yapılan
bir selemde eceller müteaddit olsa bakılır: Şöyle ki :
Meselâ:: bir kimse bir
şahsa hitaben : «Şu peşin iki bin kuruş, mukabilinde onkilesini şu bir ay
sonra, on kilesini de daha bir ay sonra vermek üzere senden şöyle yirmi kile
buğday satın aldım» deyip o şahıs da kabul etse başkalarına göre selem caiz
olur. Fakat imam Şafiîye göre caiz olmaz.Çünkü eceller, mütefavit olduğundan
iki bin kuruttan her on kile buğdaya ait semenin miktarı meçhul bulunmuş olur.
Fakat bu meblağdan her
on kileye no kadar ait oîduğu tasrih edilirse se'cm, imam Şafiîye göre caiz
olur-
Altın ile attın, gümüg
ile gümüşü, altın i\e gümü:} ve gümüş ile aUsn arasında selem, caiz değildir.
Fakat altın veya gümüş ile sair mevzunat ve mekilât arasında selem caizdir.
Bunlar gerek mekülât Ve mer.rubrltaıı o'sunlar ve gerek olmasınlar. Kitabülüm.
Tuhfetülmuhlac.)
(Henbelîlere göre de
selem, bey'i ve şırası caiz olan her şey hakkında cari ve selom, bey'i gibi
iâfz'ardan birile münakit olur. Şu kadar var ki. akit zamanında emsali madum
olan bir çey hakkında selem muamelesi ya pı!amaz.
£!u muameleye selem
denilmesi, resülmalir. müslemün lehe mecliste teslim edilmesinden dolayıdır.
Selef denilmesi de resülmalin müslemün fi-he lakdim edilmesi itibariledir.
Altın ve gümüş gibi
halis esman hakkında da" selem muamelesi yapıla bilir. Şu kadar var ki bu
takdirde riba bulunmamak için resülmalin esman kabilinden olmaması icabeder.
Müslemün fih, ecelin
hululü zamanında galiben mevcud olacak şeylerden olmalıdır. Akid zamanında
ister mevcut olsun ister olmasın. Kış mev siminde yaş üzüm ve hurma üzerine
yapılacak selem gibi.
Vasıflarını inzibat
altına almak kabil olmayan ;eylerde selem cari olmaz. Binaenaleyh sebzelerde,
hayvanat başlarında, paçalarında, derileriı.-de, ceviz, yumurta, rümman gibi
cüsseleri muhtelif adediyyatta miktarları muhtelif kafalarda selem cari
değildir-
Zimmette sabit olmayıp
hariçte mevcut, muayyen bir şeyde, meselâ: muayyen bir hane, sabit bir ağaç
hakkında selem cari olmaz. Çünkü bunların filhal satılmaları da kabildir,
seleme hacet yoktur.
Resülmal, müslemün
ileyhin zimmetindeki bir alacak oiamaz. Meselâ: bir kimse, medyununun
zimmetindeki şu kadar kuruş alacağı mukabilinde onunla bîr mal üzerine selem
muamelesi yapamaz. Çünkü bu, deyni deyn mukabilinde satmak demektir ki caiz
değildir.
Müslemün fihi,
kablelkabz başkasına hibe caiz olmadığı gibi ne müs ie;nün lehe ve ne de
başkasına satmak da caiz değildir.
Müslemün fih ile
havale de caiz değildir- Çünkü bu havale, müslernün fiti ile kabtelkabz nıuavyza
demektir. Binaenaleyh bey'i gibi caiz değildir.
iki taraf, resaimaim
kabz edilip edilmediğinde ihtilâf etseler, söz, ma-alyemin müslemün lehindir.
Çünkü kabzı münkirdir. Bilâkis müslemün fihin teslim edilip edilmediğinde
ihtilâf etseler, söz yeminüe rabbüsselemm ulur. Çünkü teslimi münkirdir. Neylüîmearib. Kessarülktııa1)
(Zahiriye mezhebine
göre selem, bey'i değildir- Çünkü buna Resulü Ekrem Hazretleri selem, teslif
veya selef tesmiye etmiştir. Bu gibi diyanet-ta tesmiye hakki ise Resulünün
lisanile Hak Taalâ Hazretlerine aittir.
Mahaz:; beyi, her
temellük' edilen şeyde caizdir. Selem ise yalnız me kilât ile mevzunatta
caizdir. Hayvanlarda, mezruatta madudatta ve saire-de -caiz değildir.
Dinarlar ve dirhem'er
müslemün fih olabilirler, elverirki resülmal, muzdan bir :jey olsun, çünkü
bunlar malûmülvezn şeylerdir. Bu cihetle bunlarda da se'em helâldir. Elmuhala) [37]
434 - : Bir
kimse, sanat sahiplerinden birine «Benim için şu kadar kuruşa şöyle bir şey
yap» deyip o da kabul etse aralarında istisna' sureUle bir satış muamelesi
münakit olur.
Meselâ: müşteri,
kunduracıya ayağını göstererek, «Bana falan nevi sahtiyandan 5u kadar kuruşa
bir çift kundura yap» deyip o da kabul else bir istisna' muamelesi vücuda
gelmiş olur.
Meselâ: müşteri,
kunduracıya ayağını göstererek, «Bana falan nevi sahtiyandan şu kadar kurusa
bir çift kundura yap» deyip o da kabul etse , bir istisna' muamelesi vücuda
gelmiş olur. ı
Kezalik: bir kimse,
uzunluğunu, enliliğini, vesair lâzım vasıflarım beyan ederek bir kayık yapmak
üzere bir İmalâtçı ile pazarlık yapsa arala-nnda istisna', mün'akit olur.
435 - : örf
ve âdete nazaran kendisinde istisna1 cari olan her hangi bir şeyde
istisna' sahihtir. Gerek müddet zikredilsin ve
gerek edilmesin Bu, imameyne
göredir- îmamı Azama göre bunda müddet zikredilirse selem olur, selem
şaraitine tâbi bulunur.
Fakat istisnai
hakkında teamül cari olmayan şeylerde müddet beyan olunursa bilitüfak selem
olup onda selem şeraiti muteber olur.
Şayed bunda müddet beyan
olunmazsa istisna', bir akdi fâsidden
iba ret olur. Sahih görülen kavi budur.
istisna1, esasen
madumu bey'i kabilinden olduğu cihetle kıyasa
muha liftir. Fakat ihtiyacı nâsa mebni miiteamil olan şeylerde
meşruiyeti sünnet İle, icma' ile sabit olmuştur.
436 - :
istisna', müddet tâyinle selem mahiyetini almadıkça ekseri fu-kahaya göre bir
vaid mahiyetindedir. Bir akdi lâzım değildir- iki taraftan her biri kablelamel
bundan vaz geçebilir.
Kezalik: sânı, ameli
vücuda gelirdik t en sonra, muştasına' göstermedik çe muhayyerdir, yaptığı şeyi
başkasına satabilir. Müstasnı' de muhayyerdir, bunu gördüğü zaman hıyarı
rü'yet ile kabul etmeyebilir.
Fakat bir kavle göre
sânı, muhayyer değildir.
Deruhte ettiği amele mecburdur.
Esah olan budur. Fakat imamı Azamdan rivayet edilip muh tar bulunan diğer bir
kavle güre ise sânî, için muhayyerlik vardır-
Bazı fukahaya göre ise
istisna', münakit olduktan sonra iki
taraftan biri, diğerinin rızası olmadıkça pazarlıktan dönemez. Çünkü
istisna1, bidu yeten bir icare olarak mün'akit olur. Imtihaen de teslimin hemen
az evvelinden itibaren bir bey'i mahiyetindedir. Yoksa bir vaadi mücerretden ibaret değildir. Aksi takdirde
iki taraftan birinin mutazarrır olması melhuz dur. Fakat masnu' eğer tarife
muvafık olmazsa müstasni muhayyerdir.
Bir de imam Ebu
Yusuftan rivayet olduğuna göre muştasın' için hıyarı rü'yet ile muhayyerlik
yoktur. Belki hıyarı ayb ve hıyarı vasıf ita muhayyerlik vardır- Mecellede de
istisnain bir akdi iâzım olduğu kabul edilmiştir. Reddülmuhtar. Hindiyye.
437 - : Istisna'da masnuun matluba muvafık
olacak veçhile tarif ve tavsifi
lâzımdır. Tâ ki ileride nizaa badi olmasın.
438 - : Istisna'da sama' peşin para vermek lâzım
değildir. Bu paranın tamamen veya kısmen müeccel olması caizdir.
439 - :
Sânı' ile müstasnı', yapılan şeyin matluba muvafık olup olmadığında İhtilâf
etseler, hiç birine yemin teveccüh etmez.
Kezalik: Sânı', bir
şahsın bir şey hakkında istisna'da bulunduğunu id dia, o §ahıs da inkâr etse
tahlif olunmaz. Bahri Raik.
440 - : Şam'ın
veya müstasnûn vefatile istisna'
bâtıi olur. Zeyeh' Ilamevi. [38]
441 - :
Satış muameleleri, semenin miktarı
bakımından müsaveme, murabaha,
tevliye, vazia namile dört nev'e ayrılır. Söyle ki: bir kimsenin bir maU
kendisine kaça mal olduğunu söylemeksizin aza, çoğa satması bir müsavemedir.
Bir malı kendisi kaça temellük etmiş ise
ondan ziyadesine satması da bir murabahadır- Bir malı, kendisine kaça
mal olmuş ise o miktar ile satması da bir tevliyedir. Bir malı kendisine mal
olduğu miktardan aşağıya satması da bir vazîadır. Bu dört nev'in dördü de
caizdir.
442 - : Alış
verişte en ziyade cari olan müsaveme nevidir. Çünkü bunda hata, yalan ihtimali
azdır.
Meselâ: bir kimse,
kendisine yüz liraya mal olan bir şeyi müşterisine karşı bu yüz liradan
bahsetmeksizin, «Ben bu malı yüz şu kadar liraya satıyorum» dese müsaveme
yoliyle satışta bulunmuş olur.
443 - :
Murabaha yoliyle satış (Ja> meşru'dur.
Elverir ki güzel hesap edilsin, istikametten ayrılmasın-
Meselâ: bir kimse,
kendisine on liraya mal olan bir şeyi satarken: «Bu mal bana on liraya mal
olmuştur, bunu on iki liraya satıyorum» dese murabaha yoliyle satış yapmak
istemiş olur.
Şarii' hakim, bey'i ve
şira'da nbhı nehiy etmemiş ve rıbh için bir mik tar tayin buyurmamıştır.
Ticaretle meşgul olan herkes, bîr
kazanç elde etmek ister. Elverir ki insan bu hususta insaftan
ayrılmasın. Başkalarının ihtiyacından istifadeye çalışmasın. Şeriatı islâmiye, ancak aldatmaktan, tedlisten, yanı: hiyleden,
satılan şeyin aybını gizlemekten, ve
satılan şeyi
kendisinde buJunmıyan
bir mergub vasıf ile tavsif etmekten
nehiy buyur muştur.
444 - ;
Tevliye ve vazîa suretile alış veriş de meşrudur. Ancak bir fakirin malını
onun ihtiyacından istifade ederek değerinden noksana olmaktan sakınmalıdır- Bu
mürüvvete münafidir.
Maamafih bir malın
sahibine kaça mal olduğu çok kere güzelce tayin edilemez. Murabaha, tevliye
ve>a vazîa tarikile satılması hataya, yalan söylenmesine sebebiyet
verebilir. Binaenaleyh bir malın müsaveme yoluyla satılması, ihtiyata daha
uygun bulunmaktadır.
445 - :
Murabaha, uruz kabilinden olan mebilerde cari olur. Altın ve gümüş arasında
cari olamaz. Meselâ: bir kimse, iki yüzlük altınını altmış gümüş liraya gümüş
liraya satın olsa bunu altmış gümüş liradan fazlasına satamaz.
446 - :
Murabaha da tevliye de ilk semenin misÜyatt'an olması şarttır, kıyemiyyattan
olursa, meselâ: bir elbisenin bedeli bir
levha bulunursa murabaha ve teviiye sahih
olmaz- Çünkü bu takdirde nbh
miktari meçhul olur.. Halbuki bunlarda rıbhm miktarı muayyen olmak
lâzımdır.
Meğer ki semen,
kıyemiyyattan olduğu halde buna müşteri evvelce temellük etmiş bulunsun. Bu
takdirde bu kıyemî olan semen ile de murabaha veya tevliye muamelesi
yapılabilir.
Meselâ: bir kimse, bir
haneyi bin lira ile bir arsa mukabilinde satın al mış, sonra bu arsayı bir
şahsa satmış, daha sonra da o haneyi bin yüz lira ile o arsa mukabilinde o
şahsa satacak olsa bir murabaha muamelesi vü cuae gelmiş olur. Eldürrülmuhtar.
447 - : Murabahada ve tevliyede rıbh, misliyyattan
olacağı gibi kıye miyyattan malûm, muayyen bir şey de olabilir.
Meselâ: bir kimse, yüz
liraya almış olduğu bir malı yüz lira ile muayyen bir libas mukabilinde
murabaha tarikile satabilir.
448 - :
Müteaddit kıyemî mallar, bir safka ile alınmış oldukları halde her birinin
semenden hissesi tâyin edilmiş bulunsa bunlardan her biri, kendisine mahsus
semen üzerine muayyen bir miktar rıbh ilâ vesile murabba haten satılabilir.
Meselâ: onar liraya alınan üç libastan her hangi birini on bir liraya satmak
caizdir. Yalnız îmam Muhammed, bunun cevazına kail olmamıştır.. Hindiyye.
449 - : Bir
kimse, veresiye aldığı bir malı, veresiye aldığım söylemek sizin murabaha veya
tevliye yoliyle satsa müşteri muttali olunca muhayyer olur. Dilerse red eder ve
dilerse deruhte ettiği semenin tamamile kabul eyler.
450 - :
Murabahada bayiin yalanı, hıyaneti kendi ikrarile veya beyyi-ne ile veya
beyyineden nüküiile sabit olsa müşteri muhayyer olur. Dilerse mebii bayna red
eder ve dilerse semenin tamamil kabul eyler, yoksa semeni tenzil edemez. Bu
imam Azama gördeir. imam Ebu Yusufa göre tenzil edebilir.
Meselâ: bir kimse,
sekiz liraya aldığı bir şeyi «On liraya aldım* de yip bir lira kâr ile satsa da
bilâhara müşteri buna muttali olsa iki lira asıl dan bir ara da kârdan tenzil
ederek o malı on liraya alır. Çünkü kâr, asıl semenin ikide biri nisbetindedir.
451 - : Tevliyede bayün kizbi tebeyyün etse
müşteri ziyade miktarı tenzil
edebilir. Buna îmamı Âzam da kaildir- Çünkü ziyade tenzil edilmez se tevliye
mahiyeti kalmaz. Murabaha ise böyle değildir. Zira onda fazla söylenilen
miktar, tenzil edilmese de yine onun murabaha mahiyeti mahfuz kalmıg olur.
Eldürrümuhtar. imam Muhammede göre ise
müşteri muhayyerdir, dilerse mebii
semeni tamamile alır ve dilerse terk eder.
Mebsut.
452 - : Bayiin hıyaneti, mebiin müşteri elinde telef
olmasından sonra tebeyyün etmiş veya mebide redde mâni bir ayb hadis olsa,
imamı Azam ile imam Muhammedin
meşhur kavline göre müfterinin muhayyerliği bu-kut eder- Semenin tamamını
vermesi lâzım gelir. Hindiyye. îmam Ebu Yusufa ve Ibni Ebi Leylâya göre ise
hıyanet miktarüe bu miktara rıbhtan isabet eden hisse tenzil edilir. Müşteri
muhayyer olmaz. Mebsutı Serahsî.
453 - ;
Mebiin kendisinde veya kıymetinde ziyadeyi mucib olan masraf resülmale veya
semen miktarına zam edilebilir. Mebiin boyatılması veya ahar mekâna nakli
masrafı gibi.
Kezalik: Mebiin dükkân
ücreti veya maruf miktarda iaşesi masrafı, timar, İska, tamir, tathir ücretleri
resülmale zam edilebilir.
Meselâ: bir kimse, bir
hayvanı on liraya satın alıp iki lira da iaşesine sarfetse onu on iki liradan
satarak ona göre rıbh alabilir.
Murabahada tablb
ücreti, bayiin çalışma ücreti, ve kendi nefsine sarf ettiği nafaka bedeli,
çoban ücret; ve başkasının teberruan vuku bulan hiz meti nazara alınmaz- Bazı
fukahaya göre resülmale veya semene zam edilip edilmiyecek şeyler hususunda
tüccarın âdetleri nazara alınır. Eldürrülmuhtar. Reddülmuhtar.
454 - : Bir
kimse, bir malı hâsın aldanmıyacakları derecede fazla bir semen İle satın
alınış olduğunu bilse bunu murabaha tarikile sutamaz. Meğerki aldanmış olduğun
müşteriye haber versin. Mebsut.
455 - : Bir
kimse, bir malı meselâ: on liraya satın alıp on beş liraya başkasına sattıktan
sonra tekrar on liraya satın alacak olsa bu kazanç oiüt beş lirayı resülmalden
tenzil etmedikçe o malı tekrar
murabaha suretile satamaz. Fakat tenzil ederek beş. lira üzerinden murabaha ile satabilir Bu, imamı Azama
göredir: Çünkü bey'i ve şira' sebebile o kimsenin kazan dığı beş lira kendisine
kalmış, o mal kendisine âdeta beş liraya mal olmuştur. Artık onu on liradan
değil, beş liradan olarak murabaha yoliyle satabilir. Imameyne göre ise o malı
tekrar on lira üzerinden murabaha ile sa tabilir. Zira bu satış da bir müstakil
satıştır. Sebeblerin ihtilâfı aynini ih tİIâfı menzilesindedir. O kimse bu mala
yeni .bir §ira' il emalik olunca baş ka bir mala malik olmuş gibi olur, artık
onu dilediği gibi satabilir. Nitekim bir kimse bir mala esasen hibe, miras,
veya vasiyet yoliyle malik olup da onu sattıktan sonra satın alacak olsa,
aldığı semen üzerine murabaha tarikile satabilir- Evvelki hale itibar olunmaz.
Mebsut.
456 - : Bir kimse, bir malı meselâ: bin kuruşa satın alıp başkasına bin iki yüz
kurusa murabaha tarikile sattığı halde ilk bayi, bin kuruşun bir miktarını,
bilfarz yüz kuruşunu tenzil etse de o kimsenin de bin iki yüz kuruştan
yüzyirmi kuruş tenzil etmesi icap eder. Bu yirmi kuruş asıldan olan yüz kuruş
semene binnisbe icabet eden rıbhdır.
Bu mesele, imamı Âzam
ile imameyne göredir. Çünkü semenin hat ve, tenzili, asıl ak'de iltihak eder.
Akdi bey'i adetâ tenzilden sonra kalan semen üzerine yapılmış olur.
Fakat imam Züfer ile
imam Şafiîye göre ikinci müşteri hakkında bu tenzili yapmak icabetmez. Zira bu
tenzil, birinci müşteri hakkında müstakil bir hibedir ki ancak tesellüm ile
tamam olur. Bunda ikinci müşterinin hakkı olamaz. Mebsut.
457 - : Bir
kimsenin almış olduğu malda kendi fîlile değil, o malın kendi harcketile veya
âfeti semaviyye ile bir ayb vücude gelse o malı, bu aybım beyan etmeksizin
semenin tamamı üzerine murabaha yoluyla satması caiz olur. Çünkü o kimse, bu
malda bir tasarrufta bulunmamış, ondan bir şey hapsetmemiştir. Bu adetâ
Hatların tagayyürüne benzer. Fevr olan §ey ise bir vasfdır ki, mebia tâbidir.
Bu vasıf için semenden bir' his se ifraz edilemez. Çünkü semen, asla
mukabildir. Asıl ise hâli üzere bakidir-
Fakat imam Züfere göre
bu halde o matı aybım beyan etmeksizin mu rabaha suretüe satmak caiz değildir.
Zira müşteri, onun ayıbsız alınmış olduğunu bilse Öyle murabaha suretile
alınmasını iltizam etmez.
imam Şafünin mezhebi
de böyledir. Çünkü onun içtihadına göre evsafın da semenden hissesi vardır.
Taayyüb ise sâfeü semaviyye ile veya sa ire ile olsun müsavidir.
imam Muhammedden bir
rivayete göre de bir malda hadis olan ayb eüz"İ bir §ey olup nûsın
tegabününîl iktiza etmiyecek lU-rccede ise o malı, bu aybım söylemeksizin
murabaha yoluyla satmak caiz olur- Mebsut.
«(Malikileıe göre
murabaha, hilafı evlâdır. Çünkü bunda bir çok şeyleri, meselâ; semeni, mebiin masraflarını nazara almak,
beyan etmek lâzımdır ki bu, amme için çok kere müteazzir olur. Bey'in fesadına
sebebi . yet verir.
Murabaha ile satılacak
bir malda mevcud olup müşterinin kerih görerek rağbetinin azalacağını müstelzim
olan her şeyi bayiin müşteriye haber vermesi icabeder. Binaenaleyh satılacak
malın aybım, Bayiin yamnda uzun bir müddet kalıp kalmadığını, bayiin o maîı
veresiye alıp almadığını, ai-mış ise müddetin ne kadar olduğunu, mebiin bir
beldeye mensubiyet, kıymeti Üzerinde tesir edecek İse mensup olduğu beldeyi ve
mebi' yavrulu bir hayvan ise yavrusunun iştiradan evvel mi, sonra mı doğmuş
olduğunu beyan etmek lâzımdır. Çünkü bu hallere göre mebi hakkındaki rağbet
artar veya eksilir. Müşteri aldanmış olmaz.
Murabahada bayi,
mebiin semenim yalan yere fazla göstermiş olsa bakılır: Eğer bayi, bu zaid
gösterilen semen ile ona isabet eden rıbhı tenzil ederse bey'i lâzım olarak
kalır- Tenzil etmezs müeşteri muhayyer olur, di lerse mebii red eder ve dilerse
semeninin tamamile imsak eder, semenden bir şey tenzil edemez. Şerhi Muhammedi
Harası. Muhtasarı Halil.)
gafillere göre
murabadada bir kerahet yoktur. Fakat müsaveme bundan evlâdır. Bir kimse, bir
mah «Ben bunu §u kadar semen üe satın aldım» deyip murabaha ile satacak olsa yalnız vermiş olduğu
semen üzerinden murabaha yapabilir. Fakat «Bu mal bana şu kadara mal olmuştur»
diye murabaha yöliyle satacak olsa -Tellâl, bekçi, küeci, boyacı ücretleri
gibi- is-tirbah için maksud olan masrafları da verdiği semen ile beraber nazara
alarak mecmuu üzerinden murabaha yapabilir.
Murabahada bayiin
kizbi zahir olsa müşteri, asıl semenden zaid olan miktar ile onun mukabilindeki
rıbhı İskata müstahık olur- Bayi, bir galet eseri olarak kendisine mal olduğu
miktarı yanlış söylemiş olduğunu iddia etse bu ziyadeye müstehı£ olmaz. Ancak
müşteri kendisini tasdik ederse bayi, akdi imza üe fesh hususunda muhayyer
olur. Müşleri, tekzib eder, bayi de «defterime baktım, semenin fazla olduğunu
gördüm, yanlış söylemişim» gibi muhteme bir vech beyan eylerse bayiin
beyyinesi dinlenir, bununla vakıa iddia ettiği ziyade sabit olmaz. Fakat yine
muhayyer olur.. Dilerse bey'i fesh edebilir. Minhac. Mezahibüerbaa.)
(Hanbelilere göre
murabahada, ve tevliyede, bayiin semene ait kizbi zahir olsa müşteri semenden
fazla söylenmiş olan miktarı ve bu miktara isabet eden rıbhı tenzil edebilir-
Mütebakisinde beyi, lâzım olur. Artık müşterini» muhuyyerliği kalmaz. Bayi,
«Bun semenin miktarımla galat etmişim, yanlış söylemişim» diye iddia ederse
yeminle tasdik olunur. Bu halde müşteri, muhayyerdir, dilerse mebii red eder
ve dilerse bayiin iddia ettiği ziyadeyi verir. Fakat diğer bir kavle göre
bayiin bu iddiası beyyinesiz kabul edilmez. Meğer ki bayi, doğru sözlü bir
insan olmakla maruf bulunsun. Mezahibierbaa.)
[39]
458 - : Taam kabilinden olan şeyleri veya herhangi
bir şeyi kaht ve gala zuhuruna intizaren
satmaktan kaçınmak bir ihtikâr
muamelesidir.. Şöyle ki, nâsın muhtaç oldukları erzaka dair şeyleri veya
sair eşyayı bir tacirin satın alıp fiyatlarının yükselmesine veya kaht vukuuna intizaren
satmaktan imtina etmesi, bir ihtikârekr- Bbye hareket eden şahsa muhtekir
denir. Buna «Hıker = Madrabaz da denilir. «Hükre» madrabazlıktır. Ağır pahaya çıksm diye
hapsedilen mala da «HakL'r ve mahkûr» denilir.
459 - : ihtikâr, imamı Muhammede göre ancak taamda,
yani: nâsın . ve hayvanatın yiyecekleri
şeylerde cari olur. Çünkü ihtikâr hususunda mü-
Itarei1 bir hapis ve
tevkif nazara alınmıştır. Bu ise tuanı kabilinden olan Şeylerin bir müddet
hapsedilmesüe husule gelir, imam Ebu Yusufa göro *se ihtikâr, satılmaması
âmmeye muzir olan her şeyde cereyan eder- Zira ihtikârın keı-ahatinde müessir'
ulun cihet, âmme hakkındaki zarardır. Bu zarar ise yalnız taamda değil, sair
şeylerin hapsi takdirinde de vücuda gelebilir. Bahriraik.
460 - : îhtikâr, satılacak şeyleri uzunca
bir müddet hapsedip satma
rnakla tahakkuk eder.
Şöyle ki; Bu müddet, bir kavle göre kırk
gecedir. Çünkü bir hadisi şerifte- Satılık bir taamı kırk gece saklayıp
satmayan kimse, AUahtan beridir, Allahu Taalâ da ondan beridir) buy ur ulustur.
Diğer bir kavle göre de bu müddet, lâu kal bir aydır. Bundan aşağısı az
sayılır, intikâr vücuda gelmiş olmaz-
461 - : Bir
tacirin bir beldeye yakın, o beldenin Cinasından madud olan yerlerden satın
almaş, olduğu şeyleri ahalisinin zararına olarak hapis ile o beldede satmaması,
muhtar olan kavle göre bir ihtikar olacağından mekruhtur. Fakat bir beldeden
veya civarından satın alman şeyleri orada sat-nıayıp saklamak, eğer o belde
ahalisine muzır değilse bunda bir beis yoktur. Hindiyye. Bahr.
462 - : Bir
tacir, uzak bir beldeden satın aldığı şeyleri kendi beldesine getirip saklasa
bununla muhtekir sayılmayabilir. İmamı Âzamin kavii bu veçhiledir- Çünkü böyle
uzak yerlerden eşya ve erzak cebine mecbur de fildir- -Bu faaliyete meydan
verilmezse daha ziyade buhranı iktisadî yüz gösterebilir- Fakat efdal oian,
nâsın ihtiyacı ziyade olduğu takdirde kendi hacetinden fazla ulam satmaktır-.
Hattâ İmam Ebu Yusufa göre bu su rette de ihtikâr vücuda gelmiş olur. Hindiyye.
Bahr.
463 - : Bir
beldeye hariçten gelen satılık erzak ve eşyayı bir takını kimselerin şehir
haricinde karşılayarak daha şehre gelmeden satın almn lan, eğer şehir ahalisine
mu2İr ise mekruhtur, muzır değilse mekruh de ğÜdir. Şu kadar var ki, hariçten
gelen ticaret kafilesi aldatılmamalıdır, kendilerine o maların şehirdeki
fiatları hakkında yanlış malûmat verilmemelidir.
464 - : Bir kimse için kendi arazisinin mahsulâtını
satmayıp hapis etmek mekruh değildir. Çünkü bu mahsulât, kendisinin halis
hakkıdır- Buna âmmenin hakkı taallûk etmez. Bir kimse, kendi arazisini dilerse
ekmeyebilir. Bahr.
465 - :
ihtikârın dünyevî ve uhrevî olan hükümleri, mahiyetine, dere efesine, sahibinin
niyetine göre tebeddül eder. Şöyle ki: ihtikâr esasen mez' mumdur. Şahsî menfaat
mülâhazasiîe nâsı mutazarrır eden bir
kimsenin bu hareketi pek az bir müddet devam etse de yine uhrevî mes'ûliyete se
bep olur.
Bir kısım eşyayı
mücerred gala için, yani fiyatlarının yükselmesi ni yetile hapsetmek, günahtır,
kerih bir harekettir. Bunları kant vukuuna in tizar edilmek suretile hapsetmek
İse daha günahtır, daha kerih bir hare
kettir.
Mahaza bir kısım
ihtikârlar, haramdır: yiyilecek şeyleri bir beldede ticaret için satın alıp
nâsın ihtiyacı bulunduğu halde hapsederek o belde de satmamak gibi. Bir kısım ihtikârlar da mekruhdur.
Başka yerlerden sa tın alınarak şehre getirilen yiyilecek şeyleri fiyatlarının
yükselmesine inıı-zaren hapsedip satmamak gibi. Bu, imam Ebu Yusufa göredir,
imam Mu hammede göre herhangi sahadan bir beldeye ticaret mallarının gelmesi mu
teamil ise o saha o beldenin finası = çevresi menzilesindedir. Binaenaleyh
oradan cetbediien taam hakkındaki ihtikâr, haramdır. Bu, ihtikârın sur.
derecesi demektir- Bahriraik.
Aşağıdaki meşeler de
ihtikârın dünyevi hükümlerim göstermektedir.
465 - : Velİyyülernir veya
salâhiyettar oları hâkim,
intikâv yapıldığı kendisine
arzedilince muhtekirlere 'karşı alelacele ceza
vermeğe veya mal tarım cebren sattırmaya kıyam etmemelidir. Belki
muhtekirlere evvelâ Öğüı vererek ihtikârdan vaz geçmelerini ihtaretmeüdir. Buna
rağmen muhtekir ler yine ihtikârda devam ederlerse bu ihtikârı terk edinceye
kadar onları hapis ve münasip göreceği veçhile tazir eylemelidir. Tâ ki nasa
zarar ver meleri mümteni' olsun. Bahr.
466 - :
Tacirler, y ey ilecek, şeyleri satmaktan kaçınsalar, İmamı Azama göre
veliyyülemr veya hâkim, bunları cebren satamaz. Çünkü âkil, bn-liğ hür olan
kimseler hacr edilemezler- îmameyne göre ise satabilir. Zira bu gibi kimselerin
hacrleri ledelliktiza caizdir.
Hattâ deniliyor ki,
ihtikâr vukuunda be!de ahilisiniu helakinden korku lursa veliyyülemr,
muhtekirleri ellerindeki mallan Tntmnyn mecbur eder. Muhtekirlere: «Bu mallan
nâsın sattığı bir bedel i'e veya nâsnı tegabünü ~-aldanışları cari olan biraz
fazla bir bedel ile satınız» diye emreder. Butı^ rağmen bir muhtekir, elindeki
yeyilecek şeyleri satmaktan imtina ederse ve îiyyülemr veya hâkim, bunları
elinden alıp muhtekir 'namına satabilir. Çünkü bu halde zararı hâs'ile zararı
âm işüma etmiş olur. Artık zarnn âi:iı def için zararı hâs iltizam olunur.
Bu mesele de bir kavle
nazaran ihtilâf, diğer bir kavle uyaran âa iı tifak vardır. Hindiyye. Bahriraik-
467 - : Veiiyyülemrin tes'trde
bulunmaması, yani: eşyaya
narh vazetmemesi, eşyanın
fiyatlarını tayin ve tesbit eylememeli
bir o;.ustır. Kuv da icnıa* vardır. Nitekim bir hadisi şerifte: -t-l.!- ^U'^-Ii .«ivV.^-V ) ( Jjijı
buyunalmustur. Yani: Eşyaya,
erzaka nai'h vazetmeyiniz. Çünkü narh vazeden, dürüp yayan' = ucuzluğu pahalılığı vücude
getiren, mahlu kunu merzuk
buyuran ancak Allah Taalâdır.
Filhakika Hak Taalâ
Hazretlerinin her işte hikmeti vardır- Eşyanın ti yatları bazan yükselir, bazan
alçalır. Ticaret hayatına daima müdahü'e edilmesi muvafık olamaz. Hattâ
deniliyor ki: semen, satıcının hakkıdır, bu nu takdir etmek kendisine aittir.
Artık bunun hakına taarruz etmek veiiyyül emre lâyık olmaz. Meğer ki erzak
tacirleri, vaki olan nush ve tenbihe ve.?. men bunları haddinden aşırı bir
fiyat ile satmaya devam edip duısunlar.
ve'iyyiiemr de müslümanlarm hukukunu
sıyanet için narh vaz'etmekten başka bir çare bulamasın. O takdirde rey ve
basire terbabüe bilmüşaveve narh vaz'edebilir, bunda bir be'is yoktur. Fetavayi
Hanİyye. Bahriraık-
468 - : Bir kimse, elindeki malı veliyyülemr tarafından tâyin edilen ' fiyat ile satınca, bey'İ sahih olur. Çünkü
veliyyülemr canibinden o mahn fi
yatı takdir
edilmiştir. Yoksa o inalı satmak için kendisine cebir edilmemiştir.
Binaenaleyh bu satış muamelesinde kendisi mükreh değildir. Şu kadar var ki bir
ceza korkusüe o malı istemeyerek bu fiyat ile satmakta ise o mah ondan bu fiyat
ile almak müşteriye helâl olmaz. Müşteri o mah sahibinin rızasile almayı temin
etmelidir. Bahriraik.
469 - :
İhtikârdan kaçınmak bir vazifedir. îhtikâr
âmmenin zararına müteveccih bir zulm olduğundan asla doğru görülemez.
Din-i islâmda meç ru" bîr ticaret ne kadar memduh ise gayri meşru bir ticaret de o kadar mezmumdur.
Emin, doğru sözlü, çalışkan bir tacir, takdire sezadır. Nitekim bir hadisi
şerifde = Sözü, muamelesi doğru olan tacir, kıyamet günü arşın gölgesi
altındadır.) Çünkü nâşın ihtiyacını
tehvine, rahatını temine çalışmıştır. Diğer bir hadisi şerif de
bir kimse yeyilecek şeyleri celbedip
günün piyasasına göre satsa onu tasadduk etmiş gibi olur.) buyurulmuştur.
Bil'akis yalancı,
muhteris, şahsî menfaati uğrunda başkalarını mutazarrır etmekten çekinmeyen
bir tacir de nefrete lâyıktır. Nitekim bir hadisi nebevide = ihtikârı ancak
günahkâr kimse yaparV buyurulmuştur. Diğer bir hadisi şeriftede: = Bir kimse
kırk gün madrabazlıkta bulunsa, sonra da bunu tasadduü etse bu sadakası, o
madrabazlığına kefaret olamaz) diye va-rid olmuştur.
îmam Ali Hazretleri de
Her kim kırk gün nâsın erzakına ait şeyler hakkında madrabazlık yapsa kalbi
kapkara kesilir) buyurmuştur.
İhyauü'uiûmda deniliyor
ki: «yenilecek şeyler hakkındaki ihtikâr, nâsın zararlarına bais olmasa bile
kerehatten hâli değildir. Çünkü bunda meba-dii zırare, yani, fiyatların
yükselmesine intizar vardır. Bu intizar ise ayn-i zırare, nâsa zararın
yetişmesine intizar gibi memnudur»
Velhasıl: insan daima
meşru' bir dairede hareket etmelidir. Meşru' bir kazanca kanaatte bulunmalıdır,
âmmenin menfaatine hizmeti bir gaye bilmelidir. Hayırlı, devamlı
menfaatler/ancak bu sayede temin edilir. [40]
470 - :
Bey'i bilevfa, caizdir. Şöyle ki: Bir kimse, bir malı semenini red edince geri
vermek üzere şu kadar peşin kuruşa veya şu kadar meblâğ
borcu mukabidinde bir şahsa satacak olsa
aralarında bir beyi büvefa vücuda gelmiş olur.
Beyi bilvefada bai,
semeni = uhdesindeki borcu müşteriye tamamen red ile mebii istirdat edebileceği
gibi müşteri de dilediği zaman mebii red üe semeni bayiden istirdat edebilir.
Çünkü beyi bilvefada rehin hükmü caridir. Bir müddet tayin edilmiş olsa da
buna riayet lâzım değildir- Medyun ne zaman borcunu Öderse rehini istihlâs
edebilir. Dain de rehini red ede rek alacağını talep edebilir.
471 - : Beyi
bilvefa, ribadan tevakki ve borcu tevsik için nıütearef bir hale gelmiştir. İki
taraf, semenin iadesi suretile mebiin bayia reddini deruhte etmiştir. Bu ahde
vefa lâzımdır. Bu cihetle bu akde «Beyi bilvefa» denilmiştir. Bu akde «Beyi
muamele» de denilmiştir- Zira muamele, borcun rıbhıdır. Borç mukabilinde bir
mal satılıp o malden müşteri istifade ettiği cihetle buna bu ad verilmiştir. Bu
akdeMısırda «Bey ula ma ne». Samda da
«Bey'üttaa'» namı verilmiştir. Çünkü bu rehin mesabesinde olup müşterinin
elinde emanettir, medyun, dainin emrine itaat ederek malım borcu muka-'bilinde
bir rehin olarak satmış bulunmuştur. Şafiîlerce de bu «Relini mu ad» diye
maruftur. Eddürrüîmuhtar.
472 - : Beyi bilvefamn bir beyi sahih veya bir beyi fâsid
olduğuna ka il olan fukaha da vardır- Fakat bunun bir rehin mahiyetinde
olduğuna ek seriyet kail olmuştur.
Binaenaleyh beyi
bilvefa ile satılan bir mah gerek satan ve gerek sa tın alan diğerinin izni
olmadıkça başkasına satamaz. Her hangisi satsa diğerinin iznine mevkufen
mün'akit olur. Nitekim sair rehinlerde de hüküm böyledir. Câmİülfusuleyn.
473 - : Beyi
bilvefa ile satılan bir akarın ittisaÜndeki akara dair şu-fa' hakkı bayia
aittir. Müşteriye ait değildir. Çünkü müşteri, müıtehin me sabesindedir- Şüfa'
hakkı ise rahîne aittir. Velevki akar, mürtehinin elinde bulunsun. Dür*.
Reddülmuhtar.
474 - : Bir kimse, beyi bilvefai ile satın aldığı
şeyi daha kabzetrne-den veya kabzettikten sonra bayiine icareye verip kirasını
alamaz. Çünkü, mebi, zaten bayia ait, müşterinin elinde rehinden maduddur,
müftabih olan budur.
Beyi bilvefamn rehin
değil de, sahih bir beyi olduğuna kail olanlara göre ise müşteri,- mebii
badeikabz bayiine de, başkasına da kiraya verip ücretini kendisi için alabilir.
Hattâ bir kimse bir
malını müşterisinden kendisi için isticar etmek şart-le vefaen satıp tahlye ve
teslimden sonra isticar etse buna «Beyi bilistig-lâl» denir ki caiz görülmüştür..
Bu muamele beyi büvefa ile isticardan mürekkep bulunmuş olur- Bu halde kiraya
müşteri müstehık oiur. Bayi, buiı-ühkakr kendi rızasüe kabul etmiştir.
Dürrülmuhtar, Fetavayı Ali Efendi. Camiiilfusuleyn.
475 - : Beyi büvefada mebüh menafiinden bir miktarı
müşteriye ait olmak üzere şart küınabilir. Bu halde şarta riayet olunur.
Meselâ: satılan bir
bağın üzümü hakkında satan ile satın alan, araîa-nnda yarıyarıya bölünmek üzere
rızalanle mukavelede bulunsalar, bu mu kavele mucebince amel olunmak lâzım
gelir. Amma bu menafiin müşteriye aidiyeti böylece şart kılınmazsa bundan
müşterinin İstifadesi caiz olmaz Bu menafü bilâizn istihlâk etse zamin oiur.
Çünkü rehinin menafii ruhine aittir, bu da rehin hükmündedir. Ali Efendi
Dürerülhükkâm.
476 - : Bir
kimse beyi bilvefa suretile almış olduğu bîr malı bayün iz-•ııile başkasına
icareye verse kirası bayia
ait olup rehiniyet ibtal edlimiş
otur. Bayün izni olmaksızın icareye
vermiş olsa kirası kendisine helâl ol maz. Bunu ya tasaduk eder veya bayiine redeyler.
Evîâ olan da bayiine ıed etmektir. Reddülmuhtar- Meğerki
kiranın müşteriye aidiyetine
bayi müsaade etmiş olsun, aksi takdirde müşteri gâsıb -mesabesinde bulunmuş olur. Bayi kira
bedelini kendisinden cebren alamaz. Ali Efendi.
477 - : Beyi bilvefa, bazı zevata göre yalnız gayir
menkulde caridir Menkulde sahih değildir.
Fakat rehin mahiyetinde olduğuna nazaren her ikisinde de sahihtir.
Müftabih olan da budur. Dürrümuhtar.
478 - : Beyi
vefada bayi ile müşteriden biri veya her ikisi vefat edince fesh hakkı
varisine intikal eder- Meselâ: Bayi vefat, ettikten sonra müşteri mebii bir
şahsa satacak olsa bayün varisi bu bey'i fesh edebilir. Bilâ kis müşteri
vefat ettikten sonra bayi, mebii satsa
müşterinin varisi bu bey'a icazet
vermeyip mebia vaziyed edebilir. Reddülmuhtar.
479 - : Müşteri alacağını tamamen istifa
etmedikçe vefaen satın almış
olduğu mala bayün diğer garimleri müdahale edemezler. Nitekim sair rehinlerde
de hükm böyledir. Şu kadar var ki müşteri o mau kabzetmis bulunmalıdır. Teslim
ve kabz bulunmamış ise sair garimter buna iştirak edebilirler. Çünkü kabz
bulunmadıkça rehiniyet tamam olmuş olamaz. Fetavayı Ali Efendi
480 - :
Vefaen satılan mal -kabz günündeki kıyrrieti borca müşterini*: verdiği semene
müsavi olduğu halde- müşterinin elinde telef olsa veya it lâf edilse mukabili
olan sakıt olur. Fakat o mal telef olmayıp belki kendisi ne arız olan bir ayb,
meselâ -harabhk sebebile kıymetine noksan gelse borç o maldan baki kaîanm
kıymetiyle helak olanm kıymetine taksim olunur. Bıv helak olanın hissesine
düşen borç sakıt, olur, helak olmayanın hissesine isabet eden borç baki kalır.
Fakat daha teslim ve kabzolunmadan bayün elinde telef olsa veya taayyüb etse
müşterinin alacağı sakıt olmaz. Hattâ bayi. bunu başkasına kati surette
satabilir. Medyunu buna müdahale edemez.
Velhasıl: Bu mal,
rehin ve emanet mesabesinde olduğundan kendisinde bunların hükmü cereyan
eder. Bezzaziyye Dürelhükkâm. Ali
Efendi.
481 - :
Vefaen satılan malın kabz günündeki kıymeti borcun mikdarm-dan noksan olduğu
halde müşterinin elinde telef olsa bu kabz
günündeki kıymeti mikdarı boredan sakıt olur. Borcun mütebakisini
müşteri bayiden abz ve istirdat edebilir. Zamanın sebbei kabz olduğu cihetle
kabz vaktinde-ki kıymetine itibar olunmaktadır.
482 - :
Vefaen satılan malın vakit kabzındaki kıymeti borçtan ziyade olduğu halde,
müfterinin elinde telef olsa kıymetinden borç mukabili olan miktarı sakıt olur.
Taaddi vuku bulmuş ise ziyadeyi de müşteri zamim olur. Amma bilâ teaddi telef
olmuş ise o ziyade emanet mahiyetinde clduğundan ontı müşterinin ödemesi lâzım
gelmez. Eddürrülmuhtar-
483 - :
Mevkuf müstegallâtta da ferağ bilvefa cari olur. Şöyle ki: bir kimse icareetyn
suretile tasarrufunda bulunan bir vakıf müstegalli, meşe lâ: haneyi
mütevellisinin iznile borcu mukabilinde bir şahsa vefaen ferağ edebilir. Şu
kadar var ki kendi kendine telefi takdirinde de borç sakıt olmaz.
Meselâ: vefaen veya
istiğîâlen ferağ olunmuş olan İcareteynÜ bir hane mefruğun Üeyhin elinde olduğu
halde harikta yansa fariğin mefruğun lehe olan deyni sakıt oimaz.
Arazii memleket
hakkında da hükümetin iznile ferağı bilvefa usulü, caridir, bunun telefi
takdirinde de, borç sakıt olmaz. Dürerülhükkâm. Çünkü gerek icareteynli vakfın
ve gerek bu arazinin mutasarrıfları, bunların malikleri değildir. Belki
mücerred mutasarrıflarıdır- Müstecirleridir.
484 - : Bir
bey'in vefaen yapılmış olmasîle bâten = kat'j surette yapılmış olması
hususunda ihtilâf vuku bulsa söz, bâten
yapılmış olduğunu iddia edenindir. Çünkü akitlerde asıl olan bâten
olmaktır. Meğer ki bayün mebii müşteriden istiğîâlen isticar etmesi gibi bey'in
vefaen yapılmış olduğunu bir karine bulunsun. Her iki taraf da beyyine ikame
etse vefa beyyi-nesi tercih olunur, Çünkü bu, hilafı zahirdir. Kefevî. [41]
485 - : Bir
kimse, merezı mevtinde vârislerinden birisine bir malım satsa diğeî varislerin
icazetlerine mevkuf bulunur. Onun vefatından sonra varisleri icazet verirlerse
nafiz, vermezlerse gayri nafiz olur- Çünkü diğer varislerden mal kaçırmak
ihtimali vardır.
486 - : Bir
kimse, merezı mevtinde bir malını kendisine vefatında varis olmayacak bir
şahsa semeni mislile satsa sahih ve ntüteber olur. Ve eğer muhabattar;, yani:
semeni mislinden noksan ile beyi ve teslimden sonra ve fatı vuku bulursa
bakılır: Müteveffanın sülüsü malı, bu muhabata müsait
ise beyi yine sahih ve muteber olur,
müsait olmadığı takdirde ise miktarı müşteri ikmale mecbur olur, ikmal etmezse varisleri
bey'i fesh edebilirler.
Meselâ: bir kimsenin
terekesi on beş, bin kuruş olduğu halde bundan on bin kuruş kıymetindeki bir
malını beş. bin kuruşa bir yabancı kimseye merazı mevtinde satmış bulunsa
vefatında vârisleri bu bey'i feshedenıez-ler. Çünkü muhabatta bulunmuş olduğu
beş bin kuruşa terekesinin sülüsü müsaittir. Fakat üç bin kuruşa satmış olsa
müşterinin bu semeni en az beş bin kuruşa iblâğ etmesi lâzım gelir. Aksi
takdirde varisler bey'i feshedebilirler- Zira muhabat yedi bin kuruştan,
ibaret olmuş olur. Bu miktar ısc terekenin sülüsünden iki bin kuruş fazladır.
487 - :
Satın alma hakkında da evvelki mesele hükmü cereyan edeı. Şöyle ki: Bir kimse,
merazı mevtinde bîr yabancıma malını semeni misille, satın alsa sahih ve
muteber olur..Semeni mislinden fazlasına satın aiaa bakılır: Eğer terekenin
sülüsü bu ziyade miktara müsait ise bey'i yine so-hin olur. Müsait olmadığı
takdirde ise vârislerinin İcazetlerine mevkuf olur. icazet verirlerse nafiz
olur, icazet vermezlerse bayi, sülüsü terikenin müsait olmadığı miktarı
varislere red eder. Red etmediği surette ise vârisler, beyi feshedebilirler.
Meselâ: tereke on bin
kuruş olduğu halde satın alınan mal üç bin ku~ ruş kıymetinde iken beş bin
kuruşa alınmış olsa bayiin bin kuruşu red etmesi lâzım gelir.
488 - : Bir kimse, merazı mevtinde bir malı semeni
mislüe veya semeni mislinden ziyadesile kendi varisinden satın alsa, îmamı
Azama göre diğer vârislerin icazetlerine mevkuf olur- îmameyne göre ise semeni
misli le satın almış olunca sahih olur. Fakat fıkıh kitablarımn bazısında beyan
olunduğuna nazaran böyle bir merîz, bir mah vârisinden şahidlerin muayene'erile
ve semeni misüle satın ahp semenini ilâ eylese büittifak sahih' olur. Ankaravî.
Tenkıh.
489 - :
Terekesi düyuna müstağrak olan kimse, merazı mevtinde b>r malını semeni
mislinden noksan ile satıp da badehu vefa; etse alacaklıları o malın semeni
mislini müşteriye ikmal ettirebilirler. Ikraal etmezse bey'i feshe
salâhiyetleri olur. Bunda terekenin sülüsüne itibar olunmaz
Borca müsavi veya
borçtan noksan olan bir tereke, düyuna müstağrak sayılır. Terekesi borca
müstağrak olan kimsenin merazı mevtindeki muha-batı vasiyet hükmündedir.
Halbuki böyle bir kimsenin sarahaten yapmış oi-duğu vasiyeti bile -alacaklılardan
mal kaçırmak ihtimali mevcud olduğundan- nafiz olamaz. Vasiyet mebhasine
müracaat. Hindiyye. Mecelle. Dü rerülhükkâm. [42]
İçindekiler: Şüf'aya
dair ıstılahlar, şüfanın rüknü ve esbabı sübutiyesl. Şüf anın şartları.
Şüf'anın taleb edilmesi. Şüfanın hükmü, şüfanın hikmeti teşriîyesi: [43]
1 - :
(Şüf'a) : şefi' kelimesinden me'huzdur. Şefi' kelimesi lügatte vitrin zıddıdır. Yani çift
manasınadır. Bu cihetle cemi ve zam mânasını du mutazammindir. Çünkü bir şeyin
diğer bir şeye zam ve ilâvesini müş'irdir. Şefaat kelimesi de bundandır- Çünkü
bununla bir müzaharet vücuda geîi yor, şefaat eden ile hakkında şefaat olunan
kimse birleşmiş oluyor. Nitekim şefaat-ı nebevviyye sayesinde müznibler,
âbidler ■ zümresine zam edilmiş, onlar ile çift bulunmuş olacaktır.
istilânda şüf'a : satılan
veya ı'vaz şartüe hibe edilen bir akarı veya o hükümde olan bir malı müşteriye
veya mevhübünlehe her kaça mal olmuş ise o miktar ile müşteriden veya bayiinden
veya mevhûbün lehten ce.bren alıp temellük etmektir. Bu cihetle şüf'a sahibi
kendi mülküne böyle şüf'a iîe aldığı mah zam etmiş olur. Şüf'a, meşfu' olan
malı temellük mânasında da müstameldir.
2 - = Şüf
adar) : satılan veya ivazla hibe edilen
akarda hakkı şüf ası olan' yani o akara temellüke salâhiyeti bulunan kimsedir.
Satılan akarda hissesi olan veya o akara akan müttesii bulunan kimse gibi.
3 -
(Meşfu') : satılmakla veya ivaz
şartiyle hibe edilmekle kendisine Şüfa hakkının taallûk ettiği akardır. Meselâ:-satılan
bir mülk dükkân his sesi, o dükkânda hissesi olan kimseye karşı bir mülkü meşfu'dur-
4 - (Meşfûunbih)
: Şefîin hakkı şüf aya
nailiyetine sebep olan mülktür. Kısmen satılan mülk bir hanedeki satılmayan
bir hissei şayia gibi ki, bu hisse sebebile sahibine o satılan kısma karşı
şüf'a hakkı vücude gelir.
5 - (Halit) : Su hissesi ve yol hissesi gibi bir mülke
ait haklarda ortak olan kimsedir. Meselâ:
bir ırmakta su hissesi bulunan iki kimse, bin birinin halitidir.
6 - (Şirbi hâs)
: madud şahısların mezraalarım suvarmak için bir mai carideki
şirb haklarıdır. Adedleri nihayet yüzden ibaret olan şahıslar madud itibar
olunur. Amma umumun istifade ettiği ırmaklardan su almak, şirbi hâs kabilinden
değildir. Esasen şirb, bir sudaki nasib, hisse demektir.
7 - (Tarik-İ hâs)
: madud kimselerin mülkü olan
müşterek sokaktır, bazı çıkmaz sokaklar = tarik-î gayir nafize tarik-i hâs
kabilindendir.
8 - (Cari
mülisık) : bir akara, mseelâ bir haneye muttasıl akarı, hanesi bulunan
komşudur. Bir akarın duvarı altındaki yere ortak olan komşu ise o akarın
nefsinde müşarik sayılarak birinci derecede şüf adar bulunur. Çünkü bir akarın
müşterek hissedarları, o akara muttasıl akarları olan lardan, ahaktırlar. Şüf'a
hakkı evvelâ o hissedarlara ait olur.
9 - (Talebi
müvasabe) : Bir akarın satıldığını haber
alan bir hisseda rın veya halitin veya cari mülâsıkın o haber aldığı mecliste
hemen şüf ayı talebe delâlet eder bir söz söylemesi, meselâ ben o satılan
akarın şüf' adarıyım* demesidir: Müvasabe, bir şeye hemen atılmak, kalkışmak
manasınadır. Şüf'a talebi de derhal olmak lâzım geldiğinden ona böyle
denilmiştir.
10 - (Teslimi şüf'a) : Şüfa
hakkım istimal etmeyip bundan feragat etmek, yapılan satış muamelesine razı
olmaktır ki bununla hakkı şüf'a sakıt olur. [44]
11 - :
Şüf'anın rüknü, şüf adann megfuu' bayi ile müşterinin veya o hükmünde olan
kimselerin herhangi birinden usulü dairesinde almasından ibarettir- Nitekim
ileride beyan olunacaktır. Şüf'anın esbabı sübutiyesi ise üçtür. Şöyle ki:
Şüf'anın birinci
sebebi, satılan şeyin nefsinde müşarik olmakta. îki kim senin bir akara şayian
nısfiyet üzere ortak olmaları gibi. Bunlardan biri hissesini satınca diğeri bu
hissenin şüf'adarı olur.
Şüf'anın ikinci
sebebi, satılan şeyin hukukundan birinde halit olmaktır Bir akarın tariki
hâssındaki iştirak gibi.
Meselâ: §irbi hasst
hakkında İştirakleri olan mülk'bahçelerden birisi sa tıldıkta diğer bahçelerin
malikleri hep şüf'adar olurlar. Satılan bahçeye bahçeleri gerek muttasıl olsun
ve gerek olmasın. Bir kısmının cari mülâsık olması hakkında bir imtiyaz teşkil
etmez.
Kezalik: kapısı tariki
hassa açılan bir akar satıldıkta o tariki hassa kapıları bulunan veya kapı
açmaya haklan olan diğer akar sahipleri o satılan akarın şüf'adarı bulunurlar.
Carimülâsık olsunlar, olmasınlar müsavidir.
Fakat umumun müntefi1
olduğu bir nehirden su alan veya kapıları tariki âmmeye açılan mülk
bahçelerden veya hanelerden biri- satıldıkta o nehirden su alan, yahut o
tariki âmme kapıları bulunan diğer bahçe veya hane sahiplerinin hakkı şüf alan
olamaz. Meğer ki böyle bir nehirden madud Kümelerin bahçelerini sulamak içjn
açılmış müşterek bir hark bulunsun. O halde. Su kimseler, o harktan dolayı biri
birine halit ve şefî olurlar.
Şüf'anın üçüncü
derecedeki sebebide satılan akara mülâsık komşu olmaktır. Bu akara bir
taraftan mülâsık olan komşu ile birkaç taraftan müt-tasü olan komşular arasında
fark yoktur, hepsi de mütesaviyen şüf'adar olurlar. Bedayi, Hindiyye.
12 - :
Satılan akarın nefsinde müşarik bulunmadığı veya bulunduğu halde gaib olduğu
veya hazır olup hakkı şüf asını istimal etmediği takdirde hakkı şüf'a o
akardaki halita ait olur- O akarın halifi de bulunmaz, veya bulunur da bu
hakkını terkederse şüf'a hakkı o akarın cari mülâsıkınate veccüh eder.
Meselâ: bir kimse
müstakilleri mülkü olan hanesini sattıkta yahut müşterek bir hanedeki hissei
şayiasını sattıkta müşariki hakkı şüf asından vaz geçerse bakılır. O hanenin
hakkı şirbi hassında veya tariki hasstnda haliti varsa hakkı şüfa onundur.
Yoksa veya olup da bu hakkından vazgeçerse Şüfa hakkı üçüncü derecede bulunan
cari mülâsıkındır. Dürrümuhtar. Bahriraık.
13 - : Bîr
binanın fevkanisi, yani: üst katı birinin, tahtanisi, yani: alı katı da
başkasının mülkü olup her birinin tariki âmme ayrı ayrı kapısı bulunduğu,
yani: fevkaninin yolu tahtaniden geçmediği takdirde bunlar birbi rihin cari
mülâsıkı sayılır.
Binaenaleyh bunların
birinci ve ikinci derecede şüf adarı bulunamayınca bu cari mülâsıkiar arasında
-şüfa cari olur.
14 - : Bir
hanenin duvarı ile o duvarın yerinde müşarik olan kimse, o hanenin '..imamında
müşarik sayılır- Bu cihetle o hanenin birinci derecede Şefii' olur.
.
Bazı fukahaya göre
yalnız duvarın binasında iştirak dahi, o hanede iştirak hükmündedir. Fakat
duvarda müşarik olmayıp da yalnız hanesinin kirişleri komşucunun duvarı
üzerine uzatılmış olan kimse, cari mülâsık sayılır. Yoksa bundan dolayı şerik
ve halit sayılmaz,
15 - :
Satılan bir akarın dereceleri müsavi, müteaddit şefî'leri bulunsa bunların
adedi rüûslarına itibar olunur,
sehimlerinin miktarına, yani
meşfu'unbihdeki hisselerinin derecesine itibar olunmaz. Çünkü istihkakın illeti, ittisali
mülktür, yoksa onun miktarı değildir.
Meselâ: Bir hanenin
nısıf hissesi bir kimsenin, sülüs ile südüs hisseleri de diğer iki kimsenin
olduğu halde msf hisse sahibi hissesini başkasına sattıkta o ki kimse şüfa ile
talip olsalar bilmünasafa aralarında taksim olunur, yoksa sülüs sahibi
hissesine göre ziyade hisse alamaz.
16 - : iki
veya üç dört sınıf halitler içtima ettikte bunların zararen ehassı e'ammı
üzerine takdim olunur. Zira ehassın tesiri kuvvetlidir- Bunların muhaletası
daha ziyadedir.
Meselâ : bir küçük
nehirden açılan harkta hakkı şirbi olan mülk bir bahçe hakkı şirbîle beraber satıldıkta
o harkta hakkı şirbî olanlar, o nehirde hakkı §irbi olanlar üzerine şüfadar
olmak cihetile takdim olunurlar. Am ma o nehirde hakkı şirbî olan mülk bir
bahçe hakkı şirbîle beraber satıldıkta gerek o nehirde ve gerek o harkta hakkı
sirbî olanlar hep müsavaı üzerine §üf'adar olurlar.
Nitekim bir çıkmaz
sokaktan münşeib diğer bir çıkmaz sokağa kapıcı açılan bir mülk hane satıldıkta
bu şubede kapısı olan veya olabilecek bulunan hanelerin sahipleri şüf'adar
olurlar, bunlar çıkmaz sokakta kapılan olanlara tercih olunurlar. Çünkü bu
şubedekilerin halit olmaları ehasdır. Amma o çıkmaz sokağa kapısı olan bir hane
satılınca gerek o sokakta ve gerek şubesinde hakkı müruru olanlar hep şefi'
olurlar. Zira çıkmaz sokak ta hepsinin hiltaları müsividir. Hindiyye-
17 - : Hakkı
şirbî hassi olan bir bahçe sahibi, bu bahçenin hakkı ş:r-bini satmayıp yalnız o
bahçeyi satsa hakkı şirbinde halit olanlar, bu bahçeye şefî' olamazlar. Çünkü
§üfanın sebebi olan hakkı şirb, satılmamıştır. Sebeb bulunmayınca müsebbeb de
bulunmaz.
Tariki hass hakkında
da hüküm böyledir, yani: bir hane satılıp da tariki hasdaki hakkı müruru
satılmasa o tariki hasda hakkı müruru olanlar için hakkı şüf a sabit olmaz.
18 - : Hakkı
şirb, şüfa bakımından hakkı tanka takdim olunur. Binaenaleyh bir bahçe, hem
hakkı şirbî hem de hakkı tariki ile birlikte satılıp da bir kimse, onun hakkı
şirbi hassında, diğer biri de tariki hassında halit bulunsa hakkı şirb sahibi,
hakkı tarik sahibi üzerine tercih edilir. Mecelle de de bu kabul edilmiştir-
Diğer bir kavle göre hakkı tarik, hakkı şirbden mukaddemdir. Bercendî de
demiştir ki: tarik mesüden akvâdır. Reddimuh-tar. Dürrimünteka.
«(Malikîîere göre
şüfa, kabili kısmet olan akar ile o kara tâbi, müttesil olan bina ve eşcar da
caridir. Ve bu hak, yalmz şerike münhasırdır. Men-kulâtta, kısmeti gayri kabil
akarda şüf a cari" değildir.
Fakat
müdevvenetülkübrâda beyan olunduğuna göre alelıtlak akarlarda §üf a caizdir,
kabili kısmet olsun olmasın müsavidir. Çünkü şirket zararını def için buna her
ikisinde de ihtiyaç vardır- imam Malikten böyle iki rivayet varsa da muavvelün
aleyh birinci rivayettir.
Cari mülâsık,
şüfadarolamaz. Hattâ bir akarın fevkanisi bir kimsenin, tahtanisi de başka bir
kimsenin olsa bunlardan biri satılınca diğerinin sahibi buna şefj' olamaz.. Çünkü
bunlar da cari mülâsıka müşabihtirler.
Hakkı mürur itibarile
de şüf a cari değildir. Bir kaç hane biribirinden hududlan tayin edilerek
ayrılmış olunca aralarında müşterek kalan yoldan veya arsadan dolayı hakkı şüf
a sabit olmaz. Çünkü bunlar, müstakil de ğildirler, belki kendilerinde şüf a
cari olmayan o hanelere tabidirler. Artık bunlar, müstakilen veya o hanelerden
birile satılacak olsa diğer hane sahipleri için bunda hakkı §üf a olamaz.
Velevki kabili kısmet olsunlar.
Hayvanatta şüfa cari
değildir. Meğer ki akara tâbi olsun.
Meselâ: müşterek bir bostanda çalıştırılan hayvanlar bulunsa bu bostandaki bir
his sei şayiayı sahibi satınca o hisseye tebe'an bu hayvanlardaki hissesinde de
şüf a cari olur.
îrs suretile mevrus
olan akarlarda şüf'a cari değildir. Meselâ: aralarında müşterek bir akar
bulunan iki kimseden biri vefat edip hissesi vârislerine mevrus olsa diğeri bu
hisseyi şüf a iddiasile alamaz. Çünkü bu hisse vârislerin mülküne bir bedel ile
değil, cebren = ister istemez dahil olur.
Büâ ivaz yapılan
hibede de şüf a câri değildir.
Hükümet de beytulmal
namına şüf'adar olup eşhasa ait hisseleri şüf a ile ahzedebiîir-
Meselâ: vefat eden bir
şahsın kabili kısmet olan akarının yarısı vârisine, yarısı da beytülmale
intikal etse de badehu vâris kendi nısıf hissesini satacak olsa bunu hükümet,
beytulmal namına şüfa ile alabilir.
Nâzın vakfın, mevkufun
aleyh olan kimsenin, bir hanenin, yolundan intifaa' malik oları şahsın, bitişik
komşunun şüf aya haklan yoktur. Ancak. vakıf, hissei m üş terekenin şüfa ile
alınmasını vakfiyesinde tasrih etmiş İse mütevelli, bıı hisseyi şüfa ile alır.
Meşfuûn binin
vakfedilmiş olması, hakkı' şüf aya mâni değildir. Meselâ: bir kimse bir,
müşterek arsadaki hissesini bir cihete vakfettikten sonra şeriki hissesini
satacak olsa bu hisseyi de vakfetmek üzere şefi' sıfaiile ahzedebüir.
Şül'adarlar müteaddit
olunca adedi rüûslarına göie değil, hisselerine güre meşfu' hisseye şüfa ile
temellük ederler. Muhtasarı Abızziyai., Şer-hikebir Haşiyei Düsukî.)
(Şafiilere göre de
§üfa, yalnız kabili taksim olan mülk yerde ve bu yere tâbi olan ebniye ile
sabit eşearda ve beyi zamanında henüz yetişme miş olan esmarda cari olur.
Mehkulâtta cari olmaz. Kezalik: taksim edil diği takdirde kendisinden asıl
matlub olan menfaat zail olacak akarlarda da §üf a cari değildir. Küçük
hamamla?, değirmenler gibi. Esah olan, budur,
Süf a yalnız şerik
için sabit olur. vâris için, cari mülâsık için sabit olmaz. Şüf adar olan
şerik, gayrı ademî de olabilir. Meselâ:
mescid olmak üzere vakfedilen bir arsanın bir hissei şayiası
vakfedilmemiş olsa bu hisse. satılınca buna vakıf namına vakfın nâzın şüf'adar
olur-
Bir hanenin memerri
hassındaki hisse satılsa o hanenin sahibi bu his şeyi müşteriden şüfa ile
alabilir. Sahih olan budur. Şu şart ile ki, müşte-rmin hanesi için başka bir
yol bulunsun veyahud tariki âmme veya emsaline külfetsizce kapı açması mümkün
olsun. Aksi takdirde müşteri mutazarrır olacağından şüfa sabit olmaz.
Bir hissei şayianın
müteaddid şefÜeri bulunsa bunlar, o hisseyi müşterek mülkteki hisseleri
nisheünde temellük eder ir. Bir kavi göre hisselerine bakılmaz, adedi
rü'üslerine göre temellük ederler. Çünkü gül'anın sebebi asıl şirkettir. Bu
şirkette ise müsavidirler- Müteehhirin bu kavle - müzahir olmuşlardır.
Ekseriyet ise evvelki kavidedir.
(Hanbelîlere göre de
şüf anın sübutu için beş §art vardır. Söyle ki:
(1) : Mebi
veya mebi hükmünde olan mal, muşa' = gayri müfrez olup şeriklerden bazılarının
talebile taksimi icabodecek akar ki bilinden olmalı dır.
Binaenaleyh müfrez
arsalarda, fiııaidariarda, bir nehirden bir kuşüf'a hakkı sabit olmaz. Çünkü
müşa'da hisse sahibinin hariçten hissedar olacak kimse yüzünden mutazarrır
olması melhuz olmakla şüfaya hakkı vardır. Maksum, hududu muayyen, yolları ayn
oian yerlerde ise bu zarar, melhuz değildir-
Binaenaleyh müfrez
arsalarda, finaidarda, bir nehirden bir kuyudan su almak hususunda şüf'a cari
değildir.
Kezah'k: kabili kısmet
olmayan akarlarda da, meselâ küçük hamamlarda, değirmenlerde §üf'a cereyan
etmez, akar sayılmıyan şeylerde, yerlerden munfrid binalarda, ağaçlarda da şu
fa yoktur.
(2) : Şerikin hissesi, bir semen mukabilinde
satılmak veya. bir borç ve ayn mukabilinde bedeli sulh olarak verilmeli veya ivaz şartile hibe
edilmelidir.
Binaenaleyh başkasına
bilâ ivaz intikal eden bir hissede şüf a cari olmaz. Meccanen hibe, irs, mehr,
bedeli hulu,' ücretiamei, demi«mddan sulh gibi bir sebeple' başkasına verilen
hisse gibi.
(3) : Şüf'a
hakkını bey'a ve emsaline ıttıla* ânında hemen talep etmelidir. Şöyle ki: şüf
adar, meşfûa' talip bulunduğuna hemen işhadda bulunur. Sonra müşteri ile
muhasamaya başlar. Muhassamamn velev senelerce tehire uğradüması şüfa hakkını
iskat etmez. Çünkü işhadda bulunmak, rağbete, güf'a hakkının istimal
edileceğine delildir.
Şefîin alelfevB
işhadma, talebi şüf'ada bulunmasına bir özürü bulunursa, meselâ: hâdiseyi
geceleyin haber ahrsa veya haber aldığında taharet icrasında bulunursa veya
bulunduğu yerin kapısı üzerine kilitli olursa bu talebi tehire bırakmasından
dolayı, şüfası sakıt olmaz. Meğer ki bu halde müşteri yanında hazır bulunmuş
olsun, o zaman bu talebi tehir edince şüf ası sakıt olur.
(4) :
Satılan hissenin tamamını şüf'a ile almalıdır. Tâki safkanın te-b'izile müşteri
mutazarrır olmasın. Binaenaleyh
satılan mâl, tamamen meveud iken şefi bir kısmını almak
istese hakkı şüfası sakıt olur-
Şüf adarlar, müteaddid
olurlarsa kendi hisseleri nisbetinde meşfû'dan bisse almaya istihkakları olur.
Meselâ: bir hane üç kimse arasında müşterek olup, birisi, hanenin yarısına,
diğer birisi de üçte birine, üçüncüsü de
altıda birine malik' bulunsa da üçte bir sahibi hissesini satacak olsa bu sülüs
hissenin dörtte üçüncü nısıf hisse suhlbi dörtte biri de uludu bir hisse
sahibi alır. Bu takdirde o hanenin on iki hissede dokuz hissesine nısıf hisse
sahibi, üç hissesine de südüs hisse sahibi malik olur.
Şefi'ler bazısı, şüf
asım terk etse,,diğerleri me&fû'un. ya tamamını alırlar veya tamamını terk
ederler. Yalnız kendi hisselerini almaya kalkışamazlar. Ve akıibadan olan
gefî'ler, yabancı olan şefîye tercih edilemez. Çünkü karabet, şüf aya sebep
değildir.
(5) : Şefî',
me§fuûnbihe malik bulunmalıdır. Binaenaleyh bir akarın mücerred menfaati icare
veya vasiyet sur etile kendisine ait olan kimse bununla şüf aya müstahık
olamaz- Vakıf olan arazi ve akarda da şüfa carı değildir. (Keşşaf ulkına')
(Zahirîlere göre
kabili kısmet olsun olmasın her hangi bir maldaki hisse-i şayiada şuf a
câridir. Bir şerik, kendi hisse-i şayiasını şerikine veya şürekâsına
arzetmedikçe başkasına satamaz, bu helâl değildir. Onun şerikleri bu hisseye
başkalarından ehaktırlar. Bunlar almak istemezlerse o zaman hakları sakıt olur.
Bir hissedar,
şeriklerini haberdar etmeden hissesini satsa şerikleri bu hisseyi almak
hakkını.her zaman haiz bulunurlar. Bunlar dilerlerse bey'a icazet verirler, ve
dilerlerse o hisseyi satıldığı semen üe kendileri için satın alırlar, velev ki
aradan seneler geçmiş olsun, şüfa haklarını terk ettiklerini lisan ile
söylemedikçe §üf a hakları devam eder. Şeriklerin bey'a evvelce muttali oiup
olmamaları, hazır bulunup bulunmamaları müsavidir.
Şüf adarların müşterek
malda hisseleri muhtelif olsa da meşfu' olan hisseye adedlerine göre iştirak
ederler, hisselerine göre değil- Meselâ: şeriklerden birinin hissesi yüz,
diğerinin hissesi yirmi, öbürünün hissesi cic on olsa meşfu' olan hisseyi
müsavat üzerinde ahzederler. İbni Ebi Leylâ, îbn-i Şübrüme, Süfyan-ı Sevrî ve
sairenin kavilleri de böyledir.
Müşterek bir maldaki
hiseler, şerikler arasında ifraz ve taksim edilmiş olunca bakılır: Eğer
hepsinin yolu bir olup kendilerinin mülkü bulunursa bunların arasında şüfa
sabit olur. Bu yol, çıkar bir yol olsun olmasın. Fakat bu yol da taksim
edilmiş veya kendi mülkleri olmadığı halde çıkar bir yol bulunmuş olursa şüfa
cari olmaz. Bunlar, mülâsık olsunlar olmasınlar müsavidir. Elmuhallâ.) [45]
19 - : Şüfa
hakkının sübutu için meşfuûn başkasına intikali, bir mu-avazai nıaliyye
suretile olmak şarttır.
Binaenaleyh bir kimse
müik hanesini muayyen bir bedel mukabilinde başkasına satsa veya ivaz şartile
başkasına hibe ve teslim ile ivaz'ı kab' zetse veya kıssası mucib olmayıp
diyeti müstelzim bir cinayetten dolayı birmülk akan üzerine sulh olsa bu
hanede, bu akarda, şüfa cari o!ur- Fakat
böyle bir akar biiâ İvaz birisine * hibe edilse veya vasiyet veya miras yolile
birine intikal etse veya madûneniiefs kıssaı mucib bircinayel-ten dolayı birine
musalahaten verilse bunda şüf'a cari olmaz.
Kezalik: başkasına
hibe edilen bir akarda ivaz meşrut olduğu halde iki taraftan tekabuz bulunmasa
şüf'a sabit olmaz. .
20 - :
Meşfuûn mülk ve gayri menkul veya o hükümde bulunması şarttır.
Binaenaleyh mülk
akarda, mülk arazi de şüf'a caridir. Bunların kabili kısmet olup olmaması
müsavidir. Kezalik: mülk arsa üzerindeki ebniyye ve egearda da şüf'a
caridir.'Çünkü bu ebniyye ve egcar gayrimenkul hükmündedir. Fakat vakıf
akarlarda, arazii emiriyyede ve bunların üzerindeki mülk ebniyye ve eşcarda
şüf'a cari değildir. Çünkü bunlar menkul hûk mündedirler- Nitekim sefine,
hayvanat, zahire, huliyyat vesaire gibi men-kulâtta da şüf'a cari değildir.
21- : Meşfuûr,
bihin de mülk akar olması şarttır. Binaenaleyh bir mülk akar satıldıkta
ittisalindeki mülk akar sahibi §e fî* olur. Fakat ittisalindeki vakıf akarın
mütevellisi veya mutasarrıfı veya arazii emiriyenin mutasarrıfı şüf'adar
olamaz.
22 - :
Şefiîn meşfuûn bih akara meşfu' akarın satıldığı zamanda malik bulunmuş olması
ve bu malikiyetin şüf'a ile alacağı zamana kadar bekası şarttır.
Binaenaleyh satılan
mülk bir akara onun ittisalindeki hanede icare ile veya iare ile sakin olan
kimse şefî olamaz.
Kezalik: bir kimse
hanesi ittisalindeki mülk akan şüf'a ile henüz almadan kendi hanesini satsa
artık şüTa Hakkı kalmaz. Nitekim hanesini o akardan evvel satmıg bulunduğu
takdirde de şüf'a iddiasına kalkışamaz
23 - : Satılan akardan sahibinin malikeyyet hakkının zevali şarttır.
Binaenaleyh akar
sahibi, şartı hıyar ile muhayyer oldukça o akardaki malikiyeti zail olmuş
bulunmıyacağından başkası için hakkı .şüf'a sabit olmaz.
Fakat müşterinin
hıyarı şart ile muhayyer olması, güf'anın sübutuna mâni değildir.,Çünkü: müşterinin
muhayyerliği, bayiin zevali mülküne mâni olmaz. Artık şefî, bunu şüf'aı ile
alınca hakkında beyi nafiz, hıyarı şart zail olmuş olur.
Kezalik: beyi fâsid
ile satılan bir akarda şüf'a cari olmaz. Meğer ki bayiin bu bey'i fesh ile
akarı istirdat etmek hakkı, müşterinin üzerinde bina yapması gibi bir mâni
zuhuruna binaen sakıt olsun.
Müşteri için sabit
olan hıyarı ayb ve hıyarı rü'yet ise şüf'amn sübutu na mani olmaz. Müşterinin
bu veçhile muhayyer olduğu bir sırada şefi, hakkı şüf asini istimal edebilir-
Hattâ şefî, akarı henüz almadan müşteri bu üd hıyarın birisile bey'i feshetse
şefiîn hakkı şüf'ası yine sakıt olmaz. Bu
fesh gerek kabzdan
evvel ve gerek sonra olsun, ve gerek hâkimin hükmiio ve gerek bayiin rızasüe
olsun müsavidir.
Bu, şefiiin bey'a
vukufu ânında şüf'a talebinde bulunduğuna göredir. Bu anda şüf'a talebinde
bulunmazsa hıyarı şartta» veya hıyarı aybdan dolayı beyi fesedilince şüfaya
mahal kalmaz. Ancak badelkabz hıyar» ayb sebebile beyi bitterazı feshedılse
veya. iki taraf badelakid bey'i ikalede bulunsa şef S, için yeniden hakkı
şüf'a sabit olur. Çünkü bu suretle bey'i fesli. şahsı sâlis hakkında yeni bir
beyi' sayılır. Behcetülfeteva. Dürrümuhtar. Dürerüîhükkâm
24 - Şefiîn
meşfuûnbih olan akara şüf'a talebinde bulunduğu zamana da malik olduğunun
indelinkâr hüccet İle sübutu şarttır.
Binaenaleyh şefiîn
meşfuûn bihe malikiyetini müşteri ikrar eder veya inkârına mebni bu malikiyet
beyyine ile sabit olursa şüf'a hakkı zahir olmuş olur.
25 - : Başkasına verilen akarın malumülmiktar bir
mal mukabilinde verilmesi şarttır. Binaenaleyh meçhul bir bedel ile veya mal
olmayan bir bedel ile temlik edilen akarda şüf'a cari olmaz. Meselâ: isticar
edilen bir çiftliğin kira bedeline mukabil bir hane verilse bu hanede §üf'a
cereyan etmez. Çünkü bu hanenin bedeli mal değildir, belki menafiden ibaret
olan kira ile istifadedir.
Mehr veya bedeli hul'
olarak verilen bir akarda da şüf'a cari değil dır. Kadıhan-
26 - :
Meşfu' olan akarın şefî'a ait o'ması şarttır.
Binaenaleyh bir
kims*e, bir büyük akarım iki kısma ayırıp bir kısmını bir şahsa sattıktan sonra
carimülâsık bulunmak iddiasile o sattığı kısmı u şahıstan şüf'a bahanesile
istirdada kıyam edemez. Hindiyye.
27 - : Şefiîn vâki olan satış muamelesine sarahaten veya delâlete» razı olmamış
şarttır. Razı olursa hakkı şüf'ası sakıt olur.
Meselâ: şefiî, akdi
bey'i haber aldıkta «Pekâlâ» dese veya satılan aka n müşteriden satın almak
istese hakkı şüf'ası kalmaz.
Kezalik:, bir kimse,
bir akarı sahibine vekâleten satsa bu akarda hakkı jüf'ası olamaz- Çünkü bir.
şahsın kendi tarafından tamam olan şeyi nakza sa'y etmesi merduddur. Fakat
müşterinin vekili olsa bundan dolayı şefîin hakkı sûf'ası sakıt olmaz. Bir de
meşfu* akar daha satılmadan şüf'a hakkını iskat muteber değildir. Çünkü meşfu'
satılmadıkça şefiin hakkı taayyün etmezki, bunu ıskatı muteber olsun.
Binaenaleyh §efî, bayia «Ben almam, var kime verirsen ver» demiş olsa da
bilâhare satıldığında şüf'a ile megfuû ahze müstahık olur. Hindiyye. Fetavayi
Ali Efendi.
28 - : Satılan
şeyin miktarı, müşterinin kim olduğu, semenin ne mık tar ve necins bulunduğu
şefi için malûm bulunmalıdır, malûm bulunmazsa rızasına itibar olunmaz.
Meselâ: bir kimse,
hanesinin ittisalindeki bir akarın on bin liraya satıldığını duyunca güf'a
hakkını İstimal etmese bilâhare onun sekzi bin li raya satılmış olduğuna
muttali olunca şül'a hakkını istimal edebûir- Fakat on iki bin liraya satılmış
olduğu tahakkuk etse hakkı şüTası avdet etme?. Çünkü on bin lirayı çok görüp
süf asını iskat eden bir kimsenin on iki bin lirayı daha çok göreceği
şüphesizdir. Hindiyye Bahr.
Kezalik: satılan bir
hanenin müşterisini hilafı hakikat olarak işiten bir 5 uf'adar m bu satışa razı
olması, hakikate muttali olduğunda şuf'a iddiası na kıyamına mâni olmaz. Zira
eşhasa göre muamele değişir, bir şahsm komşuluğuna, şerik olmasına, rıza,
diğerinin kamşuiuğuna da, şerik olma sına da rızayı müstelzim olmaz. Behce.
Ebussuüd.
29 - : §üf
anın sühutunda hürriyet züğürt, akıl, bulûğ, adalet, ittihadı din şart
değildir... Binaenaleyh bir köle de mezun olduğu ticaret dolayısile temellük
ettiği bir haneden dolayı şefi olabilir. Ve bir
çocuğun mülk akarından dolayı malında hakkı tasarrufu olan velisi
onun namına şüf'a hakkını istimal
edebilir*
Kezalik : bir müslim,
bir gayri müslime ve bilâkis bir gayri müslim bir müslime karşı şüf'adar
olabilir. Hindiyye.
30 - : Bir
§üf a hakkı şeraiti dairesinde sabit olunca müşterinin meş-f uda ki bütün
tasarrufalrını şefıin nakza hakkı olur. Meselâ: müşteri, meş-fuu başkasına
satmış veya hibe ve teslim etmiş veya vakfeylemiş olsa şefi bunları nakz
ettirebilir. Behçetülfeteva.
31 - : Bir
akarın müşarikleri arasında taksim edilmesinden dolayı şüf'a cari olmaz.
Binaenaleyh bu taksim bahanesile cari mülâsıkları şüf'a talebine kalkışamaz.
Bedayi. Hindiyye-
«(Malıkilere göre de
meşfu'ûn akar veya akar hükmünde olması şarttır. Nitekim buna dair evvelce
malûmat verilmiştir.
Kira hususunda şüf'a
cari değildir. Binaenaleyh bir akara malik oları iki kişiden biri hissesini
kiraya verse diğeri bu hisseyi şüf'a iddiasile kira ile tutmaya kalkışamaz.
Kezaiik : iki kimse
bir haneyi kiraladıktan sonra birisi hissesini başkasına kiraya verse diğeri
bu hisseyi şüf'a ile isticare kıyam edemez. Ancak bir kavle köre şeriklerden
biri kabili taksim müşterek hanedeki hissesini kiraya vermek istese diğer
şerik, kendisi oturmak şartile bu hisseyi şüf'a sebebile isticare müstahık
olur.
Bir kimse, hali
hayatında tamamına malik olduğu bir akarın şu kadar hissei şayiasının satılıp
semenini muayyen veya gayri muayyen kimselere verilmesini vasiyet etmiş, sülüsi
malı da buna müsait bulunmuş olsa, vefatından sonra satılan bu hisseyi
varisleri, şüf'adar olmak üzere kıymeti!e müşteriden ahzedemezler. Çünkü bu
hisseyi vasinin satması, müteveffanın hali hayatında satması gibidir. Bir
kimsenin hali hayatında satacağı şeyde ise müstakbel vârislerinin |üf'a
iddiasına hakları yoktur. Diğer bir kavle g6re
bunda şüf'a cari olur. Nitekim böyle bir akarda vârislerin de veya bir
ecnebinin de evvelce hissesi bulunmuş olsa bunlar bu şirket sebebile şüf'a
iddiasında bulunabilirler.
Mügteri, aldığı
müşterek hisseyi şüf'adar bulunduğunu bildiği halde vakfetmiş veya birisine
hibe veya sadaka olarak vermiş olsa şefî, bunları nakzedebilir. Bu halde şefiîn
vereceği semen, mevhubtin lehe, veya musad-daknn aleyhe ait olur. Vakıf suretinde
ise müşteriye miT vakfa rm ait olacağı hakkında iki kavi vardır. Muhtasarı
Ebizziya, Şerhi kebîr, Haşiyei Düsuki.)
(Şafiîlere göre de
şüf'a, muavazai mahza ve gayri mahza sureüîe temellük edilen mülk akarlarda
cari olur, muavaza kabilinden olmayan temel Kiklerde cari olmaz.
Meselâ : bir hane
birisine satılsa veya ivaz mukabilinde hibe edilse Veya bir kadına mehr olarak
veritse veya hul'a' bedel veya sulhu demden ivaz olarak verilse bunda şüf'a
cari olur. Fakat bir kimsenin irs veya bedelsiz olarak hibe veya vasiyet
yoliîe malik olacağı bir akarda şüf'a cari olmaz.
Şüf'anın sübutu için
şefiîn meşf ua' malikiyetinîn sebebi, me.huzun an-hin, meselâ : müşterinin
malikiyetinin sebebinden mukaddem olmak lâzımdır, îkisi müsavi olursa şüf'a
cari olmaz. Meselâ : iki kimse, müşterek oldukları bir haneyi birlikte tamamen
veya kısmen satsalar bunlardan bîri diğerine karşı şüf'adar olamaz- Çünkü
bunlar, malikiyyetin husulü vaktinde müsavidirler. Fakat bu iki kimseden biri
bu hanedeki hissei şayiasını başka bîr şahsa satsa değeri bunu şüf'adar olarak
alabilir. Zira bu şerikin sebebi malikeyeti olan şirket, bu müşterinin sebebi
maîikiyeti olan iştiradan mukaddemdir.
Bir mala şüf'a ile
temellük için hâkimin hükmü, semenin ihzarı ve müşterinin huzuru şart değildir.
Çünkü şüf'a nassen sabittir. Şefiîn, «Temellük ettim* veya «şüf'a île ahzettim»
gibi bir söz söylemesi şarttır. Ve semeni müşteriye tesiirn etmesi veya semenin
zimmette borç olmasına müşterinin razı olması şarttır. Müşteri semeni teslim
ederse veya mücceliyyetine razı olursa veya semeni tesellümden imtina etmekle
hâkim tarafından tesellüme ilzam olunursa şefî, hissei şayiaya malik olur-
Bir hissei müştereke
kendisinde şüf'a cari olmayan bir şey ile birlikte satılsa şefî, bu hisseyi
semenden kendisine isabet eden miktar ile ahz eder. Şöyle ki semen, bu iki
şeyin kıymetlerine tevzi olunur. Müşterek hissenin kıymetine isabeP eden
miktarı şefi, müşteriye verip o hisseyi ahzeder.
Bir hissei şayiayı iki
kimse satın alsa şefi bunların ikisinin hissesini ahzedebileceği gibi yalnız
birinin hissesini de şüf'a ile ahzedebilir. Çünkü bununla müşterinin mülkü
tefrik edilmiş olmaz.
Bil'akis bir kimse,
bir hissei şayiayı iki malikinden veya bunların vekilinden iştira etse esah
kavle göre şefî, bu iki malikten birinin hissesini şüf'a. ile ahzedebilir. Zira
bayilerin taaddüdile safka taaddüd etmiştir-
îki şefîden biri
hazır, diğeri gaib olunca hazır olan, meşfıT hissenin tamamını fühal ahzeder.
Gaib hazır olunca ona müşarik olur. Bu müddet es nasında evvelki şerikin istifade
etmiş olduğu ücrete, gaileye bu şerik iştirak edemez. Maamafüı hazır olan
şerik, gaib olan şerikin kudümüne kadar şüf'a ile ahzedmeği tehir edebilir.
Çünkü şerikin gaybubetine mebni kendisi mazurdur. Şüf'ayı aleffevr kabul etmesi
icabetmez.
Hissei meşfûada
müşterinin vakıf, icare. beyi gibi tasarrufları sahihtir. Şefî, vakıf veya
icare gibi kendisinde esasen şüf'a cari olmayan tasarrufları nakzedebilir. Beyi
gibi kendisinde şüf'a cari olan tasarruflarda ise muhayyer olur, bu meşfu'
hisseyi dilerse birinci .beyi ile ve dilerse ikinci beyi ile alır- Yani : hangi
bey'ideki semeni daha az veya daha sehlülita' görürse onunla hissei meşfu'ayi
müşteriden ahzedebilir.
Şefî, meşfuûn şu kadar
liraya satıldığım duyub da şüf'asını terk etse de ondan aza satılmış olduğu
zahir olsa hakkı şüf'asi baki olur.
Fakat ondan daha
ziyadeye satılmış olduğu tebeyyün etse hakkı şüf'ası yine sakıt bulunur. Çünkü
az iîe almaya rağbet etmeyen, daha çok ile al maya evvelâ biltarik rağbet
etmez. Tahafetüimuhtac.)
(Hanbelîlere göre
şüf'ada, müşterinin şefî'a müsavi veya ondan dûn bulunması şarttır. Şefi,
müşteriden dûn bulunursa şüf'a cari olmaz.
Meselâ : müşteri de
şefî de müshm veyo. gayri müsliim olsa. veya şefi müslim olduğu halde müşteri
gayri müslim bulunsa şüf'a cari olur. Fakat müşteri müslim olduğu halde bayiin
şeriki gayri müslim bulunsa' şüf'a cari olmaz- Merazı mevtüe merizın bey'i,
sahih kimsenin bey'i gibidir, bununla da şüf'a sabit olur.
Şefî, şerikinin
hissesini sattığına muttali olmadan kendi hissesini tamamen veya kısmen satmış
olsa da hakkı şüfası sakıt olmaz. Fakat muttali olduktan sonra satsa hakkı
şüf'ası sakıt olur.
Şefî, şüf'ayı talebde
bulunduktan veya şüf'aya talib olduğuna dair iş-hadda bulunduktan sonra vefat
etse hakkı şüf'ası vârislerine intikal eder. Fakat şefî, muktedir olduğu haîde
şüf'ayı taleb etmeden veya özrüne mebni işhadda bulunmadan vefat etse şüf'ası
batıl olur.
Mevrus olan şüf'adan
dolayı vârislerden bazısı hissel şayiayı almak iste-' meşe mütebaki vârislerin
o hisseyi ya tamamen almaları veya tamamen terk etmeleri lâzım gelir.
îmam Malike ve îmam
Şafiiye göre de hakkı şiif'a emvale kıyasen mevrus olur.
Müşteri, hissei
şayiayı daha şüf'a talebi vuka .bulmadan muayyen veya gayri muayyen kimselere
veya bir cihete vakfetse veya birine hibe veya sadaka olarak verse veya nikâh ve talak veya hul' için
ivaz kılsa şerikin şüf'ası sakıt olur- Çünkü bu şüf'a sabit olsa bundan
mevkufun aleyh, mev-hubünleh vesaire mutazarrır olur.
Fakat şüTadarın
talebinden sonra müşterinin hissei müşterekede tasarrufu sahih olmaz. Zira bu
taleb ile mülk, şefîa' intikal etmiş olur veya bu taleble müşteri tasarruftan
hecredilmiş bulunur.
Şayed müteri,
kableltaleb bu hisseyi başkasına satmış olursa şefî muhayyer olur. O hisseyi
dilerse müşterinin verdiği semen ile ve dilerse müşterinin sattığı semen ile
atızeder. Çünkü §üf aya sebeb olan iştira her iki surette de bulunmuştur.
Rehin ve icare ile de
şüf'a sakıt olmaz. Keşşafülkına Bidayetülmüc-tehid.)
(Zahirîlere göre şüf'a
ancak bey ide caridir. Icarede, hibede, mehrde vesairede cari değildir.
Binaenaleyh bir kimse, bir maldaki hissesini başkasına hibe etse veya mehr
olarak verse şeriki bu hisseyi şüf'a ile alamaz.
Şefî, meşfuû ahzedince
müşterinin yapmış olduğu hibe, vakıf ıtk gibi bütün tasarrufatı batıl olur.
Üzerinde.bina yapmıg ise söküp ankazım alır, başka bir §ey alajnaz. Müşteri,
meşfuûn gailesini almış ise onu red eder Meğer ki bayi, bir özürden veya
taazzürü tarikten dolayı şerikinden istizana muktedir bulunmamış olsun. O
takdirde müşterinin gaileyi red etmesi lâzırr gelmez-
Şüf'a medenî için de,
bedevi için de, müslim, zimmi, hâzır, gaib için de sabit olur. Kezalik : Çocuk
için baliğ olunca ve mecnun için, ifakat bulunca
sabit olur. Çünkü bir
hadisi şerifteki kavli şerifi, umumiyeti itibarile bunu göstermektedir. Elmuhallâ.)
(îbn-i Ebİ Leylâya
göre kabili kısmet olmayan mevhub bir maida di şüf'a cereyan eder. Şefî, bu
mali kıymetile alabilir. Çünkü şüf'a, bir hacet içindir, kötü mücavir, müşarik
yüzünden zuhuru melhuz bir zararı def içindir. Bu hal, hibe suretinde de
mutasavverdir. Bu hal, mülkün sebebin-deki ihtilâfla muhtelif olmaz. Buna karşı
deniliyor ki : Şefîa temellük hakkının sübutu, meşfuûn başkası tarafından bir
bedel ile temellük edildiği takdire mahsustur. Hibedeki temellük ise teberru'
tarikiledir. Bir kimse, bir malım dilediğine teberruan verebilir, onu şerikine
de ve komşusuna da teberrûan veya bir bedel mukabilinde temlike mecbur
edilemez. Mebsutı Serahst.) [46]
32 - :
Şüf'ada üç laleb vardır : birincisi talebi müvasebe, ikincisi, talebi takrir
ve ışbad, üçüncüsü de taleb-i husumet ve temellüktür. Şöyle ki' §efî, akdi
bey'i veya o hükümdeki bir muavaza-i maliyeyi duyduğu mecliste velevki yanında
kimse bulunmasın «Ben satılan o akarın §üf 'adarıyım» yahut «Ben o akarı
bişşüf'a isterim» demek gibi şüf'ayı talebe delâlet -eder. bir söz söyle. Bu
lâzımdır. Buna «Talebi müvasebe» denir ki, bir ka-'le göre bu taleb fevridir,
satış muamelesi haber alındığı ânda hemen yapılmak lâzım gelir. Diğer bir kavle
göre böyle fevrî değildir, i'raza delâlet eder bir kavi veya fiil bulunmadıkça
haber alındığı meclisin nihayetine kadar imtidat eder.
Şefi, bu talebi
müvasabeden sonra iki şahid hazır olduğu halde mebî'in yanında «bu akarı falan
kimse satın almış, ben ise onun şu cihetle şefiîyim, talebi güf'ada da
bulundum, şimdi de taleb ediyorum şahid olunuz» der. Yahut yine iki şahid
huzurunda ve müşterinin yanında «Sen falan akarı satm almışsın, ben onun
şüTadarıyım, talebi şüf'ada da bulunmuştum, şimdi de taleb ediyorum» der, o iki
şahide hitaben de «Şahid olunuz», der. Müşteri mebii kabzetmiş olsun olmasın.
Yahud mebi henüz bayiin yanında ise iki şahid huzurunda bayia hitaben «Sen
falan akarını falana satmışsın, ben ise §u cihetle onun şu f adarıyım» diye
mezkûr minval üzere taleb ve işhadda bulunur, işte bu da talebi takrir ve
işhaddır. Eğer şefi' uzak bir mahalde bulunup bu veçhile talebi takrir ve
işhada kadir olmazsa birini tevkil eder, vekil bulamazsa mektub gönderir.
Bu'takrirde iki şahidin bulunması, şart değildir, belki inkâr vukuuna meydan
vermemek mülâhazasına mebni bir emri ihtiyatîdir.
§efî, bu taleb ve
işhaddan sonra da hâkimin huzurunda şüf'a hakkım taleb ve dâva eder ki, bu da
talebi husumet ve temellükten ibarettir. Hidaye, Fethülmuîn, Bedayi Haniyye.
33 - : Şef!
satış muamelesini iki şahıstan veya âdil bir kişiden veya âdil olsun olmasın
müşteriden duyduğu halde talebi müvasebede bulunmazsa hakkı şüf'ası sakıt olur.
Fakat bu muameleye âdil olmıyan bir kişinin ih , barile muttali olsa bakılır :
Eğer bunun haberine inanmış ise talebi şüf'ada bulunması lâzımdır, bulunmazsa
hakkı sakıt olur. Fakat inanmamış ise taleb lâzım gelmez. Talebde
bulunmadığından dolayı bu hakkı sakıt olmaz, îmameyne göre adiî olsun olmasın
bir kişinin ihbariyle. de ilim sabit olur.
34 - :
Talebi ishad için mebi ile bayiden ve müşteriden hangisi şefî'a daha yakın ise
onun yanında bu talebi ifa etmek icabeder. Yoksa bunlardan biri şefiîn
bulunduğu beldede veya mahallede olup da diğeri başka bir beldede veya mahalde
bulunsa da şefî kendi beldesinde veya mahallesinde olanın yanında talebi
işhadı bırakıp da çıkıp uzaktakinin yanına gidecek olsa şüf'ası bâtıl olur.
35 - : Şefî,
talebi müvasegeyi satılan akarın veya müşterinin veya henüz mebi elinde
bulunan bayiin yanında yaparak bu anda taleb-i işhad ve takrirde de bulunsa
artık ayrıca talebi işhada lüzum kalmaz.
36 - : Şefî,
hâkimin huzurunda talebi husumette bulunurken" bakılır: Eğer meşfû,
müşteriye teslim edilmemiş ise mahkemede hasım olarak yal-
nız müşterinin
bulunması kâfidir. Fakat henüz teslim edilmemiş ise hem bayiin hem de
müşterinin hazır bulunmaları lâzımdır. Çünkü bu takdirde bayiin mebiden mülkü
zail olmuş ise de yedi zail olmamıştır. Bu cihetle meşfû ile ikisi de
alâkadardır.
37 - : Şefî,
meşfuûn kim tarafından sa'tuı alındığını ve semenin cinsi ve miktarını haber
aldığı mecliste talebi müvasebeyi terk ederse, meselâ : bu haberi müteakib
başka is ile veya başka mevzua dair bir söz ile meşgul olmak gibi i'raza
delâlet eder bir halde bulunursa veya talebi §üf ada bulunmadan o meslisten
kaîkıp giderse hakkı şüf'ası sakıt olur.
39 - :
Şüf'adar, talebi takrir ve işhadı, velevki mektup veya resul ile olsun icra
edecek kadar vakit geçtiği halde bilâ Özrin tehir etse hakkı güf'ası sakıt
olur. Çünkü bu tehiri, i'raza delâlet eder,
38 - :
Şüf'adar, talebi takrir ve işhaddan sonra hasta veya başka bir beldede bulunmak
gibi bir özr-i §er'îsi yok iken talebi husumeti bir ay tehir etse hakkkı
şüf'ası sakıt olur, Fakat bir özre meselâ: cebir ve ikrahe mebni talebi
husumette bulunmasa bununla hakkı şüf'ası sakıt olmaz. Meselâ şefî, talebi
müvasebe ev işhadda bulunduğu halde müşterinin mütegaîlibeden olmasına mebni
tagalîübi mijddetince dâvada bulunmamış olsa, badehu te-gailübi zail olunca
dâvaya ve ahze kadir olur. Behce. Netice...
40 - :
Talebi müvasebenin kav ten olması lâzımdır. Çünkü ien'ıınd-ı bu talebe dair
şef! yemin edecek olursa yalan yere yemin etmemesi için bu muyasebeyi yanında
kimse bulunmasa bile kalben yapmakla iktifa etmeyip kavlen yapma'lıdır.
Bu'talebde işhad şart. değildir. Fakat işhad, bu hakkı tevsik için ihtiyat
icabıdır. Çünkü müşteri bu talçbi müvasebeyi inkâr, şefî de iddia etse söz,
müşterinin olur. Şefî, bu talebde bulunduğunu isbata muhtaç bulunur.
41 - : Şefî,
akdi bey'i duyduğu mecliste yalnız bulunursa hemen" iki şahit bularak
«Ben falan akarın satıldığına şimdi muttali oldum, ona bişşüf'a talibim» dişe
talebi müvasebede bulunmuş olur. İleride vücudu melhuz inkâra kargı bu, bir
tedbir olmuş olur.
42 - :
S?.gir, ma'tîıh gibi mahcurların şüf'a haklarını velileri talob eder. Bir
çocuğun hakkı ?;üf'asını velîsi talep etmez İse bulûğundan sonra kendisinin
talebe salâhiyeti kalmaz. Fakat velîsi bulunmayan bir mahcurun hakkı şüf'ası
hacrinin zevaline kadar devam eder.
43 - : Uç
sınıf şüf adarlardan her biri, meşfuûn satıldığını haber aldığı mecliste hakkı
güf asını istimal edeceğini -söylemelidir. Eğer kendisinden ev velki gufadahn
hakkı şüf'adan vaz geçip geçmiyeceğine intizar ederek sükût ederse
Zahirürrivayeye nazaran haki şüf'asım iskat etmiş olur. Artık kendisinden
evvelki şüfadar, hakkı şüf'asmı terk etse de bu müahher olamn güf'a talebine
hakkı'kalmamış olur. İmam Ebu Yusuf tan bir rivayet» göre ise birinci mertebede
bulunan şerik mevcud olunca başka bir kimsenin güf'aya hakkı olamaz. Şerik
süi'a hakkını iskat etsin, is Lif» etsin müsuvi-dir. Çünktt başkaları şerikin
hakkından dolayı memnudurlar. Şerikin ise hak ki sabit olmuştur, ister istifa
etsin, ister etmesin. Fakat bu rivayet, Zahi-rürrivayeye muhaliftir. Mebsut.
Hindiyye.
(MalikÜere göre talebi
müvasebe vesaire fevri değildir. Şöyle ki: His-sei müştereke satıldığı mecliste
âkil, baliğ, reşid olan şefi, veya sağır, sefih olan sefiîn velîsi hazır
bulunduğu ve bu mubayaa muamelesinde hazır bulunduğunu bir vesikaya yazdığı
halde bilâ mani iki ay sükût etse hakkı şüf'ası sakıt olur. Fakat meclisi
akidde bulunup da böyle bir şey yazmadığı veya o mecliste bulunmayıp aynı
beldede bulunduğu halde bilâ mani sükût etmiş olsa bu akitten itibaren bir sene
mürurile hakkı şüf'ası sakıt olur. Ondan evvel olmaz.
Kezalik: şefi gaib
bulunmuş olsa meşfûun bulunduğu beldeye gelince bir sene müddetle hakkı şüf'
aya malik bulunur.
Kezalik: şefi aynı
belde de bulunduğu halde şerikinin bey'ine muttali olmasa veya muttali olduğu
halde bir maniaya mebm'şüfa hakini istimal edemese muttali olduğu veya manianın
zeval.bulduğu ândan itibaren bir sene müddetle şüf'a hakkına malik olur.
Şerhikebir. Haşiyei D üs ulu.
Şafiüere göre talebi
şüf'a fevridir, ezhar olan budur. Şöyle ki: Şefi, bey'a muttali oldu mu âdet
üzere hemen şüf'a talebine mübaderet eder. Bu hususta örfe müracaat edilir,
örfçe tüvanî, taksir sayılan bir tehir ile şüf'a hakkı sakıt olur.
Şefî, merîz, mahpus,
veya müşterinin beldesinden gaib veya düşmandan veya havanın ziyade soğuk veya
sıcak olmasından dolayı haif bulunur sa §üf'a talebi için birini tevkil eder.
Tevkile de kadir olmazsa iki erkeği, iki kadın ile bir erkeği talep üzerine
isnat eder. Kadir olduğu halde tevkili veya isnadı terk ederse eshar olan,
hakkının butlanıdır. Çünkü şüf *-anın sükûtuna rızasını gösterir bir taksirde
bulunmuş olur. Tuhafetülmuhtac
(Hanbe!ilere göre
şüf'a talebi, fevridir. Bu hak, bey'a ıttıla' ânında hemen taleb olunmalıdır.
Nitekim bu hususa dair yukarıda izahat verilmiştir.
Bazı fukahaya göre
müşteri, hakkı şüf'anın sukutu için bazı hıyel-ihu kukıyeye teşebbüs edebilir.
Kendisini zarardan vikaye için hu babda bir mahlas, bir hukuki çare bulması
caiz olabilir. Hattâ şefitn bu hakkını İs Mıhal etmemesi, memduh bir
harekettir. Fakat Hanbelî fukahası diyor ki: şüf'ayı ıskat için hiyle tarîkine
gitmek, yapılan muamelenin hilafını izharda bulunmak helâl değildir, bununla
şüf'a sakıt olmaz. Meselâ: bayi ile müşteri, bin liraya pazarlık ettikleri
halde şefi'a karşı bin beş yüz liraya alıp sattıklarını iddia etseler helâl
olmaz, şef! buna bin lira ile müstahık olur.
Kezalik: bayi ile
müşteri, şüf'ayı iskat maksadile aralarında uyuşup bayi, hissesini müşteriye
meccanen hibe etse, müşteri de
semen miktarını bayia hibe etse bu
muammele helâl olmaz. Şef!, bu muvazzayı isbat ederse o
hisseyi şüf'a ile
alabilir. Bir hadisi şerifde: buyurulmuştur. Yani: Yahudilerin irtikâb
ettiğini
siz irtikâb etmeyiniz.
Onlar, Allah Taal&nın 'haram kıldığı şeyleri en aşağı bir hiyle ile helâl
etmek isterler. Keşşafülkına'.)
Zahirîlere göre şüf'a
hususunda zaman ile mukayyedbir taleb yoktur. Şefî, hakkı şüf'asını lisaniJe
terk etmedikçe- daima taleb edebilir. Velevki aradan seneler geçsin. Nitekim bu
hususa dair yukarıda izahat verilmiştir, filmuhallâ.) [47]
44 - :
Sebebi tahakkuk edince şüf'a talebi caiz olur. Talebden sonra şüf'a hakkı
teekküd eder, şefî için ya kaza veya rıza ile meşfüûn mülkiyeti sabit olur.
Şöyle ki: şeraiti dairesinde şüf'a taleb edildikte müşterinin bir rıza
teslimile veya hâkimin bilmuhakeme şüf'a ile hükm eylemesiie şüf'adar, meşfua'
malik olur. Fakat böyle rıza veya hükm bulunmadıkça şefî, mü-cerred şüf'a
talebile meşfua' malik olamaz. Henüz şef ün mülküne intikal etmeyen bir meşfuûn
semeresi, bedeli icare gibi gailesi -intikal anına kadar- müşteriye ait
bulunur. Cevhere. Hindiyye.
45 - : Müşteri, meşfuû misliyyattan olan bir bedel
.tesmiyesile almış ise şefi, o bedelin misjini müşteriye vermekle mükelleftir.
Amma kıyemiy-yattan olan bir bedel ile aîmış ise şefi o bedelin kıymetini verir
akd anında tesmiye edilen bedele itibar olunur.
46 - : Bayi, mebiin semenini müşteri hakkında kısmen
hat ve tenzil etmiş olsa şefî hakkında da hat ve tenzil cari olur. Fakat bayi,
bu semeni müşteri hakkında tamamen hatt etmiş olsa bundan şefi istifade edemez.
Çünkü bu hat ve iskat,
aslı akde iltihak edemez, edecek olsa bey'i se mensiz olarak yapılmış olur ki,
bu caiz değildir.
Müşteri, mebii meselâ:
bin liraya aldığı halde bilâhare bu bin lira mukabilinde bayia rızasile yüz
lira kyımetindekı bir malını verecek olsa şefi, oıebii ancak bin lira
mukabilinde şüf'a ile alabilir. Çünkü bunun asıl seme ni bin liradır. O tenzil
ise müşteri hakkında bir ikram mesabesindedir.
Bilâkis müşteri
badelakd semeni tezyid etmiş olsa bu ziyade de şefi hakkında muteber olmaz.
Çünkü §efiin hakkı akdzamanındaki .semene taal lûk etmiştir. Müşteri semeni
artırmak suretile şef iki hakkım ibtal edemez. Mecmaülenhür. Tenvir.
47 - : Şüf'a
ile temellük, yeni bir beyi ve şira' ile temellük hükmünde-
Bu husus, güf'anın bir vasfı
mahsusudur Binaenaleyh bir mülkü gtif'a
alan kimse, ö mülkü bayiden veya müşteriden
yeni bir beyi ve gira' ile satın
almı§ gibi olacağından kendisi için hıyarı rü'yet ve hıyarı ayb gibv ibtidaen
iştira ile sabit olan hükümler, şüfa ile de sabit olur. Ve şart edilmedikçe
sabit olmayan tecili semen gibi hükümler, süf'a ile sabit olmaz.
Şu kadar var ki,
ibtidaen beyi'de zamanı gurur cari olduğu halde şüf'a ile iştirada bu zaman
cari olamaz. Çünkü şefî, meşfuû cebren temellük et tiğî cihetle bayi ile
müşteri tarafından aldatılmış değildir.
Blnaena'eyh şefi,
meşfu' arsayı alıp üzerine bina yaptıktan sonra bu arsa bir müstahık tarafından
zapt edilerek o bina yıktırılsa şefî, yalnız verdiği semeni geri alabilir.
Binanın kıymetine dair bir şey alamaz, müşteri ise alabilir. Çünkü müşteri
mağrurdur, şüf'adar ise mağrur değildir, arsayı müşteriden cebren almıştır.
Tahtavî.
48 - : Şefî'
müvasebe ve takrir ve işhad talebinden evvel veya sonra henüz birriza veya.
bilkaza meşfua' maiik olmadan kendisinin meşfuûubib olan mülkünü tamamen ve
katiyyen satsa veya vakfetse hakkı şüf'ası sakıt olur. Meşfuûn satıldığına
gerek vâkıf olmuş olsun ve gerek olmasın. Zira İstihkakın sebebi zail olmuş
olur. Fakat meşfuûnbihîn hissei şayiasını satsa veya ifraz edip meşfua muttasıl
olmayan kısmını satsa hakkı şüfası sakıt olmaz.
Kezalîk: şefi,
meşfuûnbihi kendisi hıyarı şart ile muhayyer olmak üzere satmış bulunsa bu
muhayyerliği esnasında hakkı güfası sâkıî olmaz. Haniyye. Hindiyye. Fethülmuin.
49 - : Şefî'
müşteri ile bir bedel üzerine sulh olsa veya hakkı şüfası-m bir i'vaz
mukabilinde müşteriye satsa hakkı sofasının sukutuna razı olmuş olur.
Binaenaleyh bu hakkı sakıt olur. Fakat o bedel ve i'vaza müstahık olamaz.
Çünkü kendisinin malı olmayan mücerred
bir hak mukabilinde bunları almış olur. Tesellüm etmiş ise reddi icab
eder.
50 - : Şefî
şerikinin rızası veya hâkimin kazasiie meşfua' henüz malik olmadan bu meşfuûn
ittisalinde başka bir mülk akar satılsa bu ikinci akara şuf'adar olamaz. Çünkü
bu ikinci akarın satıldığında birinci akara henüz malik bulunmamıştır. Hidaye.
51 - : Şüf'a
tecezzi kabul etmez. Çünkü bu tecezzi, müşteri hakkında tefriki safka ile
zararını müstelzim olur.
Binaenaleyh şefî, bir
kimsenin satın aldığı meşfû akarın bir miktarın) terk ile diğer bir miktarın
cebren almaya kalkışamaz, buna hakkı yoktur.
Fakat müşteri
müteaddid olursa bunlardan birinin hissesini bihakkışüf'u alıp diğerlerinin
hisselerini almayabilir. Zira bu takdirde diğer müşteriler hakkında yeniden bir
iştirak zararı husule gelmiş olmaz.
52 - :
Müşteri bir şahısolduğu halde meşfû akan müteaddid safkalar ile satın alacak olsa
şefP bu müteaddid safkalardan her hangisi hakkında şüf'a talebinde bulunabilir.
Çünkü bu takdirde müşteri bu müteaddid safkalar sebebile tefriki safkaya ve
§irket zararına kendisi razı olmuş olur.
.
53 - :
Müteaddid akarlar, bir safka - akd ile iştira edildiği takdirde bakılır: Eğer
şefî' bu müteaddid akarların hepsine de şüf'adar ise ya bun ların hepsin: hakkı
şüfasma binaen ahzeder veya hepsini terk eyler. Yok sa bir ikisini alıp
diğerlerini terk edemez. Bu akarlar gerek bir yerde bulunsunlar ve gerek
bulunmasınlar. Fakat şefî' bu akarlardan yalnız birisine şüf'adar ise sahih
görülen bir rivayete göre ancak şefiî bulunduğu akarı semenden hissesile bişşüf'a ahzedebilir. diğerlerini
ahzedemez. Diğer bir rivayete göre ise bunların hepsini de
şüf'a ile ahzedebilir. Hindiyye Fet hülman.
54 - : Şüf'a
sübuten tecezzi kabul etmediği gibi iskaten de kabul etmez,
Binaenaleyh satılan
bir akarın bir derece de bulunan şef ilerinden her hangi biri, o akarın tamamı
hakkında talebi şüf'ada bulunmayıp da yalnız bir hissei şayiası, meselâ: yarısı
hakkında bulunsa tamamından hakkı şüf'ası bâtıl olur.
Kezalik: Bir şefî'
bey'iden sonra şüf'amn yarısını teslim etse, yani: yarısı hakkında hakkı
süf'asını iskat etse bu hakkı tamamında bâtıl olur.
Fakat iki şenden biri
şüf'amn tamamını, diğeri ise şüf'anm yarısını, ia-!e.b etse bunun hakkı sakıt
olur, tamamını taleb eden şefî' meşfuûn tamamını alır. Tenkıb. Mecmaülenhür.
55 - :
Müşteri, akarın yansını başkasına sattıktan sonra şefiî zuhur etse bakılır:
Eğer şefî, o meşfû akarı ilk satılışından dolayı a'mak isterse tamamını alması
lâzım gelir, ikinci satış muamelesi
ibtal edilir. Yoksa o akarın mütebaki yarısını şüf'a ile alamaz. Nitekim
bu akarı bir kısmı tarafından bilifraz başkasına hibe ve teslim edilmiş olduğu
takdirde de hükm böyledir. Fakat şefi, bu akarın satılmış olan yarısını bu
ikinci satıştan dolayı almak isterse bu nısfı alabilir. Hindiyye.
56 - î Şef
Herden bazısı, şüf'adaki hissesini kablelhükm diğer şefîlere hibe veya beyi ile
terk edemez, terk ederse kendi hakkı şüf'asmı meccanen iskat etmiş olur. Meşfû,
diğer şüf'adarlar arasında yine
adedlerine göre taksim edilir. Fakat
bedeihükm şefîîerden biri kendi mülküne geçen hisseyi dilediği kimseye meccanen
hibe edebilir. Fetavayı îbn-i Nüceym.
57 - t Şef
İlerden biri, hâkimin hükmünden mukaddem hakkı şüf asını iskat etse diğer
şefîler, meşfuûn tamamını ahzederler. Yoksa yalnız kend; hisselerini alıp öbür
şefiin hissesini terk edemezler. Çünkü haki şüf'asım iskat eden §efî, yok
hükmünde kalacağından diğer şefîler, müstakil kalmış
Fakat hâkimin
hükmünden sonra şefîlerden birisi bişşüf'a aldığı hisseyi terk etse, meselâ:
hıyarı ayb ile müşteriye red eylese diğer şefîler, onun bu hissesini cebren
alamazlar ve almak mecburiytinde bulunmazlar. Çünkü hâkimin hükmile her gefiîn
hissesi takarrür etmiş, bunda diğerlerinin hak lan kalmamıştır.
58 - :
Müşteri, meşfu' binayı boyatmak veya sıvatmak gibi malından bir şey ziyade etse
gett, muhayyer olur, dilerse güf'ayı terk eder, dilerse binanın semenile
beraber o ziyadenin de kıymetini vererek o binayı alır. Bunda ittifak vardır.
Kezalik: Müşteri,
meşfu' arsa üzerine bina yapmış veya ağaç dikmiş olsa şefî, muhayyer olur.
Dilerse terk eder ve dilerse o arsanın semenile beraber binanın veya ağaçların
kıymetini de müşteriye verip o arsayı bunlar ile beraber alır. Yoksa binayı
veya ağaçları sökmesi için müşteriye cebredemez. Çünkü müşteri bunları hakkı
mülkiyetine istinaden yapmıştır. Bu hususta gâsıb gibi müteaddi değildir.
Ma ama f ih bu hükm,
İmam Ebu Yusufa göredir. İmamı Âzam ile îmanı Muhammede göre şefî' bina ile
ağaçları kal' ettirebilir. Bunların kal'ı su-va ve boya gibi müteazzir
değildir. Meğer ki kaÜ'leri arsaya muzır olsun. O, takdirde şefi' maklû'an
kıymetlerini vererek bunları da alabilir.
Fakat müşteri, meşfu'
üzerine ekin ekmiş bulunursa gen, bu ekinleri söktüremez. Çünkü ekinlerin bir
malûm, nihayeti vardır. Ebniyye ile eşcare benzemez. O halde şefi' bu ekinleri
hasad vaktine kadar bir ücret mukabilinde terk etmeğe mecbur olur. Hindiyye,
Fethulmuin.
59 - :
Müşterinin fiilile olmaksızın meşfu" akar yıkılsa veya yansa veya harab
olsa veya meşfu' bahçedeki ağaçlar kurusa da ankazından bir şey kalmayıp zayi
olsa §efî muhayyer olur. Dilerse arsasını semenin tama-mile alır, dilerse
şüf'ayı terk eder. Yoksa binanın ve ağaçların kıymetlerine mukabil semenden
bir şey tenzil edemez. Bunlar yere tâbidir, bunların semenden hususî hisseleri
yoktur.
Fakat yıkılan binanın
veya kuruyan ağaçların enkazı mevcud otursa semenden bu ankaza isabet eden
hisse, tenzil edilir. Bu ankaz müşteriye kahr, şefî' semenin mütebakisini
verir, Şöyle ki: semen, mebiin akd vak-tindeki kıymetile ankazın ahzedildiği
gündeki kıymetine taksim edilir, şefî meşfuû semenden hissesine düşenle
ahzeder. Hindiyye. Fethulmuin.
60 - :
Müşteri veya bir ecnebi, meşfu' akarı yıkacak olsa şefi muhayyer olur, dilerse
arsayı semenden hissesile alır, dilerse terk eder. Hindiyye.
61 - :
Satılan bir bahçede mevcud olup satışa sarahaten ithal edilmiş bulunan
yemişleri müşteri alıp istihlâk etse şefi, semenden bu yemişlere isabet eden
miktarı tenzil eder. Fakat bu yemişler bahçenin satıldığından sonra müşterinin
elinde hadis olmakla müşteri bunları 'istihlâk etse şefi' bunların bedelini
semenden tenzil edemez. Çünkü akdi beyi, bunların üzerine vârid olmamıştır,
bunların fevt olması, semenin kısmen sukutunu icabet-m ez. Fethulmuin,
62 - : Şahlan bir akarın şefl'a mülâsık olan kısmı ifraz
edilip mütebaki kısmı satıl aoak olsa cari mülâsık olan şefiîn bu satılan
kısımda hakkı şüf'ası olamaz.
63 - ;
Müşterinin vef atile güf'a batıl olmazsa da sefiln vefatile batıl olur.
Binaenaleyh müşteri vefat etse vârislerinden şüTa dâva edilebilir. Çünkü bu
takdirde müstahık bakidir ki, o da şefîdir. Hatta, vârisler meşfuû satmış
olsalar da jefî bu satış muamelesini ibtal edebilir.
Fakat sefl' mUva*sebe
ve takrir taleblerinden sonra müşterinin bilrız.H teslimile veya hâkinin
hükmîle meşfua' henüz mâlik olmadan vefat etse hakkı şüf'ası sakıt olur,
vârislerine intikal etmez. Çünkü şefiîn vefatile meşfuûnbih deki mülkü zail
olur, vârisleri ise- mesfuûn satıldığı, zaman meşfuûnbih« malik bulunmuş
değillerdir. Bu cihetle sefîa ait hak, olmasile zail olacağından bu hak
vârislerine intikal etmez. Hidaye. Mecmaulenhür. Dürerülhük-kâm.
c(Malikîlere görede
sefî, meşfuû satıldığı semen ile satın alır. Meşfu' hul'a bedel veya amden
cinayetten sulha ivaz olarak verilmiş olunca da şefi, bu mesfuûn kıymetini
vererek bunu alabilir.
Müteaddid kimseler,
müşterek oldukları bir akan bir safka ile bir veya müteaddid kimselere satsalar
ve bilâkis müteaddid kimseler, bir şahsın akarını bir safka ile müştereken
satan alsalar şefi, ya bu akarın tamamını alır veya tamamını bırakır, bir
kısmını alamaz. Meğer ki hissesini almak istediği müşteri razı olsun.
Kezalik : Şefîler
müteaddid olup da bir kısmı gaib olsa veya hazır olup Süf'asını iskat etse
diğer şefîler, mesfuûn ya tamamını alırlar veya tamamını bırakırlar. Yoksa
yalnız kendi hisselerini almaya kıyam edemezler Meğer ki müşteri razı olsun.
Şerhi E bil be rekât, Haşiyei Düsuki.)
(Şafiîlere göre de
mesfuûn semeni misliyyattan ise şefî'de onu bu semenin misille alır. Meselâ
semeni bin Ura ise Şefî de müşteriye bin lira verir. Fakat semeni kıyemiyyattan
ise şefî bu kıyemi olan semenin satış vak tindeki kıymetini verir, yoksa
alacağı hissei müşterekenin kıymetini vermesi lâzım gelmez.
Megfu' mehr olarak
verilmiş olunca da §efi', bunu kendisine mehr veri len kadının mehri misli
miktarile ahzeder.
Bir şefi' meşfu'daki
hakkının bir kısmını iskat etse tamamı sakıt otur.. Esah olan budur.
Tuhfetülmuhtac.)
(Hambelîlere göre
§efî' hissei müşterekeyi hâkimin hükmüne muhtaç olmaksızın müşterinin akdi beyi
ile vermiş olduğu semen ile alır. Bu semenlerin kairen, cinsen, sıfaten
müttehit olmaları lâzımdır. Şefî, bu semeni derhal vermeğe kadir olmazsa
kendisine talebine mebni iki veya üç gün mühlet verilir. Bu müddet geçer de
semeni ihzar edemezse müşteri bu hakkı ftüf'ayı hâkime muhtaç olmaksızın fesh
edebilir.
Mesfuûn semeni
misliyyattan olmayıp da kıyemiyyattan olunca şefî' bu nu akdi beyi zamanındaki
kıymetile alır. Müşteri vermiş olduğu semeni al madıkça me§fuû geft'a vernTeğe
mecbur olmaz.
Hissei müşterekenin
semeni müeccel İse gefi'de zengin ise unu müccei semen ile atabilir. Fakat şefi
fakir olunca bu müeccel semen için bir zengin kelli göstermesi lâzım gelir.
Hıyarı meclis veya
hıyarı şart iie satılan bir hissei şayia da muhayyerliğin inkizasından evvel
şüf'a hakkı sabit oimaz. Muhayyerlik, ister bayia ve ister müşteriye ve ister
her ikisine ait olsun müsavidir. Keşşafüikına'.) , (Zahirîlere göre de bir
şerik, hissei şayiasını bir akar veya bir araz mukabilinde satarsa şefî' olan
şerik de o hisseyi o akarın veya arazın mislile alır. Buna muktedir olmazsa
bayi olan şerik, ondan ya o akarın veya arazın kıymetini alır veya ona meşfu,
hisseyi vererek muktedir olduğu .zaman vermek üzere o akarın veya arazın
mislini ilzam eder.
Hissei şayia müeccel
bû' semen ile satılmış olunca §ei'î hakkında da semen, müeccel olur. Sefilin,
malı bulunmazsa -kendisine mühlet verilmesi icabetmez. Belki o hissei şayia,
şaf Ün namına satılır. Semeni, müşterinin verdiği semene tekabül ederse febiha,
fazla olursa bu fazla miktar şefîa veı-ilir. Noksan kalırsa şef ün hali yüsrüne
intizar olunur. Bu noksan miktar, onun hali yesarmda kendisinden alınır.,
Bir kimse, hangi bir
maldaki hissei şayiasını başka bir mal ile beraber satsa şefi' ya bunların
mecmuunu alır veya mecmuunu terk eder. Yalnız o hisseyi semenden hissesile
almaya kalkışamaz.
Şefi «Ben şüf'a ile
alaoağım» demeden vefat etse hakkı bâtıl olur, vâ "islerine intikal etmez.
Çünkü bu hak sefihidir, başkasının değildir. Mu hayyerlik ise mevrus olmaz.
Muhammed İbn-i Siyriniri kavli de böyledir-Eimuhaliâ.) [48]
64 - ı Şefî'
satış muamelesini haber alır aîmaz. Talebi şüfa'da bulunduğunu, dâva, müşteri
de bu talebin tehir edildiğini iddia etse şefiiin beyyi nesi racih olur.
65 - : Bayi
ile ziliyed olan müşteri, şefim şüf'ayı teslim ettiğini, yani ondan vaz
geçtiğini iddia, şefîde bayi ile müşterinin me$fu' akarını ken dişine tesüm
ettiklerftü dâva etse bakılır : Ziliyed şefî ise onun beyyinesi racih olur,
zÜiyet değilse bayi ile müşterinin beyyineleri müreccah olur.
66 - : Şefî'
müşterinin meşfu, akarı üzerinde bina olduğu halde satın aldığını dâva, müşteri
de binadan hâli olarak satın aldığını iddia eylese şefün beyyinesi racih olur.
67 - :
Şefti, akarın satıldığını, müddeaaleyh de akamı kendisine vedia olarak
bırakılmış olduğunu iddia etse şefî'in beyyinesi racih olur.
68 - : Satılan bir akarda bir binanın veya ağacın
ihdas edildiğini müşteri iddia, şefî'de inkâr etse söz, müşterinindir.
Meğer ki sözü, doğru olmak
ihtimalinden beri olsun. Bir ay evvel almış olduğu bir bahçedeki on senede
yetişenıiyecek bir ağacı «Ben dikip yetiştirdim» demesi gibi. Bu halde sözü
tasdik olunmaz. Hİndiyye. Ettarikatülvazıha,
69 - : Şefî, meşfuunbih olan mahallin
kendi.mülkü olduğunu iddia, müşteri de o mahallin başkasının mülkü
bulunduğunu iddia etse şefi'n beyyinesi racih olur.
70 - :
Şefi' ile mügteri, meşfuûn
semeninde ihtilâf etseler bakılır. Eğer
müşteri, meşfuû kabz
ile semenini bayia vermiş
ise söz, yeminle kendisinindir.
Çünkü müşteri, şefiîn semen hakkındaki iddiasını münkirdir. Bunda tehaluf cari
olmaz. Zira müşteri, şef İden bir şey
dûva çimiyor ki tehalüfe lüzum görülsün. Tehalüf ise iki taraftan dâva ve
inkâr bulunduğu yerde caridir. Amma ikisi de beyyîne ikame edecek olsa İmamı
Azam., üe itmam Muhammede güre şefin beyyinesi tercih olunur. Çünkü o,
müdduidir. Fethulmuin. Mecmaülenhür.
71 - :
Müşteri, meşfuû meselâ; bin liraya aldığım dâva, bayi de sekiz yüz liraya
sattığını iddia etse bakılır: Eğer bayi, semenin hiç bir miktarını kabzetmemis,
ise söz, bayin olur. Şofî onu sekiz
yüz liraya alır. Müşteri meşfuû gerek kabze etmiş olsun ve gerek olmasın.
Fakat, bayi, semenin tamamını kabz etmiş, bu kabz da beyyine ile veya yeminden
nükül ile sabit bulunmuş ise söz, müşterinin olur, şefi* onu müşterinin dediği
semen ile alır. Çünkü bayi, semeni almış olmakla aradan çıkmış, ihtilâf şefi'
ile müşteri arasında kalmıştır. Bu ihtilâfta ise söz müşterinindir. Fethulmuin.
72 - :
Müşteri, meşfuû meselâ; bin liraya aldığını, bayi de bin iki yüz liraya
sattığım iddia etse eğer bayi semeni kabz etmiş ise müşterinin sözü \ muteber
olur. Ve eğer bayi, semeni henüz kabz etmemiş ise aralarında teha lüf cereyan
eder. Hangisi yeminden nüküî ederse meşfuûn semeni diğerin iddiası veçhile
olduğu sabit olur, şefî* meşfuû o semen ile alır. îkisi de yemin ederse hâkim,
bey'ı fesheder. Fakat bu fesh, şefiin hakkını îbtal etmîyeee-Sinden şefi'
meşfu» bayiin iddia ettiği semen ile alır. Hidaye. Mecmaülenhür.
73 - :
Müşteri, yalnız arsayı meselâ : yirmi bin kuruşa aldığım iddia, şefî de arsayı
binası ile beraber yirmi bin kuruşa aldığım dâva etse müşterinin beyyinesi
tercih olunur. Ettarikatülvazıha. [49]
74 - :
ŞüTanın meşruiyeti, meşhur hadisler ile sabittir. Ve bu hususta bütün
müctehitlerin ittifakı da vardır. Vakıa şüTa, ilk nazarda kıyasa duhalif gibi
görünür. Çünkü şüf'adar, müşterinin temellük ettiği şeyi, onun mülkü sahihini
onun rızasını aramaksızın elinden alarak temellük ediyor, bu suretle kendi
zararım defetmek istiyor, halbuki bir zarar kendi mislile def edilemez.
Fakat bu husus tamik
edilince anlaşılır ki, asıl ilk önce zarara sebebiyet veren müşteridir. O,
kendisinden evvel başkasının alâkadar okluğu bir şeyi satın almakla o
alâkadarın zararına sebeb olacak bir muameleye vücud vermiştir. Bu cihetle
müşterinin menfaati için o alâkadarın mazaratına meydan vermek doğru olamaz.
Maaınafih
müctehidlcrin ekserine göre şüf'a dairesi pek geniş değildir. Yalnız kabili
kısmet olan akarlara ye o hükümdeki şeyiere münhasırdır. Ve yalnız şerikler
arasında caridir. Eimmei, selâsenin ictinndları bu merkt-z dedir. Çünkü en
ziyade zarar ihtimali bunlarda mevcuttur. Kabili kısmet olmayan akarlarda
kısmet masrafı, külfeti olmadığından onlarda şüf'a ca' ri değildir. Bunun
içindir ki menkulâtta da şüf'a yoktur. Zira bunlarda esasen daimi bir
müşareket mevzuu bahis değildir. Bunların istihlâki veya beyi ve şira ile elden
çıkarılması mutaddır. Bunlarda şerikler kendi hisselerini satarak kısmet
külfetini, meunetini kendilerinden def edebilirler. Ve bunlarda fena kimselerin
mukarin ve mücavir olmaları tehlikesi de yoktur. Kabili kısmet olan akarlar ise
böyle değildir. Bunlar alelekser evlâd ve ahfada katmak üzere tedarik edilir,
bunlarda fena, mahcul kimselerin müşareke tinden ihtiraz edilir. Bunlara
muvafık görülmiyecek kimselerin bilâhare his sedar olması, bu babdaki gayei
emele uygun görülmez. Bu babdaki melhuz zararlar ise en ziyade şeriklere
müteveccih bulunmaktadır. Binaenaleyh şüf'a ancak kabili kısmet ofan akaratta
caridir, bu şüf'aya da yalnız şerikler müstehıkUrlar,
Bu zevatı kiram: hadisi
şerif ile İstitlâ-de bulunmuştur. Yani; şüfa henüz taksim edilmemiş her şeyde
caridir Taksim edilipde sınırları ifraz ve beyan, yolları tayin ve tefrik
cdinilce artık şüf'a cari olmaz. Bu evsadı haiz olan şeyler ise şüphe yok ki,
kabili taksim olan müşterek akarlardan ibarettir, başka şeylerde hududu ifraza,
tarikleri tefrika mahal yoktur.
Ancak Zahirîlere göre
şüf'a böyle yanlız kabili taksim olan gayri men kulâta münhasır değildir.
Rakiklerde, hayvanatta, ve kabili taksim olmayan akaratta cari olduğu gibi
elbise, esliha, mekülât gibi sair menkulâtta da caridir. Çünkü bunlarda da
yabancıların gelip iştirak etmeleri hissedarların zararlarına sebebiyet
verebilir. .
Bu zatlar da hadisi şerife ile istidlalde bulunmuşlardır.
Yani; ortak, şüf'adardır, şüf'a ise her
şeyde sabittir,
Hanefî fukahası ise
şüf'ayı alelıtlak akarlara hasretmiş olmakla beri ber şüfa hakkım yalnız şeriklere
münhasır görmemişlerdir. Onlara göre ikinci ve üçüncü derecede olarak
hallilerde, mülâsık komşularda' süf'adnr olabilirler. Çünkü bunların da bu
yüzden mutazarrır olacakları melhuzdur.
Fukahayı Hanefiyye, bu
hususta bir çok ahadisi şerife istinad etmişlerdir. Bir kısmı şunlardır: yani:
şüfa, her ha nede veya her akarda caridir. vani k°mşu, -biyeti sebebile
şüfaya ehaktır.yani: komşu kurbi yetine
binaen satılan akarı şüf'a ile almaya müstehıktır, o akar, kabili kıs met olsun
olmasın komşu, komşusunun aûttığı hanesini şüf'a ile almaya pek haklıdır.
Bütün bu ahadisi şerife şeriklerin,
komşuların hukukuna riayet edilmesi lüzumunu göstermektedir. Bir şerik veya
kamşu için lâyık olan şudur ki, hissei şayiasını veya müstakil akarını Satacağı
zaman evvelâ şerikini, komşusunu haberdar etsin, onun alıp almı yacağım sorsun.
Bu bir cemiledir, bununla ortaklık veya komşuluk hakkına riayet edilmiş olur.
Hüsni muaşerete akreb olan budur. Bununla huşu mete. münazaaya meydan
verilmemiş olur.
Velhasıl eimmei
Hanefiyyeye göre §üf'a hakkının sübytundaki başlıca maslahat ve hikmet,
ortaklan halitleri, ve biri birine muttasıl komşuları mutazarrır olmaktan
korumaktır. Çünkü herkes, kendi müşterek veya müstakil akarında, hanesinde,
ikametgâhında ve bunların ittisalinde kendisine zararları dokunacak kimselerin
bulunmasını istemez. Meşfuû alacak bir yabancının hali ise pek bilinemez.
İhtimal ki bu'kimse, alacağı hissei şayia dan dolayı hemen taksime veya
tamirata kalkışacak, şerikini bir çok külfet tere. masraflara sokacaktır.
İhtimal ki alacağı yerde yüksek binalar yaparak şüf.adarı havadan, ziyadan
mhruin bırkacaktır. Veya alacağı yerde hayvanat ve saire saklıyarak
komşularının huzurlarım ihlâl edecektir. İhtimal ki alacağı yerde fazla ateş
yakmaya veya toz duman koparmaya sebep oîacak şeyler yaparak komşusunun
ikametgâhını tehlikeye veya müzehrefa-ta maruz bırakacaktır.
Ve yine melhuzdur ki
müşteri, haşin ve umumî âdabı ihlâl edecek hal lere mütasaddi olarak hem civar
olanların huzurlarını selbedecektir. Bunun içindir ki = evvelâ komşu, sonra ev»
denir. sözü de malûmdur.
Evet... zindanların en dan, biri birine
muhalif tabitatte,
terbiyede olanların bir arada karışıp yaşamıya mecbur olmalarıdır.
işte şeriklere,
halitlere, bitişik kofnşulara böyle nahoş bir hale maruı kalmamaları için bir
şüf'a hakkı verilmiş, bu suretle âmmenin huzurunu, selâmetini temin gayesi
istihdaf edilmiştir. [50]
1 - (Ücret) :
Menfaat bedelidir. Meselâ : bir hanenin içinde oturulması suretile oian
menfaati mukabilinde veya bir şahsın istihdam edilmesi suretile olan menfaati
mukabilinde verilen bedel, bir ücrettir. Buna «Kura* da denir.
2 - : (İcare) : Lügatte ücret mânasına olduğu gibi bir
şeyi kiraya ver rnek mânasında da kuHamiır. Istılahta «.Cinsen ve kaderen malûm
bir men faaü malûm bir bedel = ivaz mukabelesinde satmaktır. Yani:- O menfaat;
muayyen bir zaman için başkasına temlik veya ibaha kılmaktır. Bu bedel, bir ayn
olabileceği gibi bir menfaat de olabilir. Elverir ki kiralanan men faatin
cinsinden olmasın. Bir haneyi diğer bir hane mukabünde kiralamak
3 - : (îcar)
: Icareye vermektir. Meselâ : bir dükkânı bir sene müddetle şu kadar kiraya
vermek bir icar muamelesidir.
4 - :
î'stîcar) : kira ile tutmaktır. Meselâ: bir haneyi içinde bir sene oturmak veya
bir gahsı bir ay istihdam etmek üzere kiralamak bir isticar muamelesidir.
5 - : (Kira) : ücret mânasına olduğu gibi icare mânasında
da kullanılır. Buna «Mükârab» da denir, «lktira» da bir şeyi kira ile tutmak
demektir. Böyle'bir şeyi kira ile tutan sahsa «Mükri» denir, «Mükâri» de hane
ve hayvan gibi bir malı kiraya veren kimsedir.
Malikler alelekser
icare lâfzını insanların, libasların, avanî gibi bazı eşyanın menfaatleri
hakkındaki akidde kullanılırlar. Kira ve ikra tâbirleri de hayvan ve sefine
gibi bazı vesaitin icaresi hakkında istimal ederler.
6 - : (Müvacere) : insanlar hakkındaki icareye ıtlak
olunur. Ecir ile müstecir arasındaki akdi icare de bir müvacereden ibarettir.
7 - : (Acir)
: Bir şeyi kiraya 'eren kimsedir. Buna 'mucir) ve «Mükri» de
8 - ;
(Müste'cir) : İsticar eden bir şeyi kiralayan kimsedir. Buna «Müstekri»,
«MUkterl» de denilir.
9 - :
(Me'cur) : kiraya ,verilen şeydir. Buna «Mucer», «Müstacel** «Mükra»,
«Müktera», «Müstekra» da denir.
10 - : (Ecir) : bir igi yapmak için nefsini kiraya veren
kimsedir. İki
kısma ayrılır.
11 - : (Eciri has)
: Yalnız müstecirine işlemek üzere tutulan ecirdir.
Aylıklı hizmetkâr
gibi. Buna «Ecri vahd» de denir.
12 - : (Ecri müşterek) :
müstecirinden başkasına işlememek şartile mukayyed olmayan ecirdir.
Hammaİ, terzi, saatçi, iskele kayıkçısı, köy çobanı gibi. Böyle bir kimse,
başkasına bilfiil iş görmese de yine müşterek ecir sayılır. Çünkü bu işi
görmeğe salâhiyeti vardır.
13 - ; (Müstecerün fîh) :
ecirin akdi icare ile iltizam eylediği ister.
ibarettir.
14 - ;
(Ecr.) :, mükâfat. Ecire verilecek ücret ki iki kısma ayrılır: bi ri ecri
misildir ki: garazdan hali, yani: mucir ile müstecire ilgili olmayan vukuf
ehlinin takdir edecekleri ücrettir. Diğeri, ecri müfemmadır ki, akid zamanında
zikr ve tayin olunan ücrettir. Bir hanenin bir aylık kirası olan
elU lira gibi.
Ecri müsemma, ecri
misle müsavi veya ondan ziyade veya
noksan
olabilir.
15 - :
(îcarei şahiha) : in'ikad ve sıhhat şartlarını tamamen cami olan İcaredir ki,
şuyu'ı asilden ve şartı müfsidden hah olmak üzere malûm bii menfaati malûm bir
bedel mukabilinde temlik etmekten
ibarettir.
16 - : (îcarei mün'akide) : Bey'ide olduğu gibi in'ikad şartlarını ta
mamen cami olan icaredir.
17 - :
(Icarei gayri mün'akide) : in'ikad şartlarım -tamamen veya kısmen cami.
olmayan icaredir ki, buna «Icarei batıla» da denir.
18 - : (îcarei mevkufe) : başkasının hakkı taallûk edip icazeti lahık
olmadıkça nafiz olmayan icaredir. Fuzuli tarafından yapılan bir icare gibi.
19 - :
(îcarei lâzıme) : Hıyarı şarttan, hıyarı ayb ile hıyar rü'yetten âri olan sahih
bir icaredir ki, mucir île müstecriden biri, bir özre müstenid olmadıkça bunu
fesh edemez.
20 - :
(îcarei gayri lâzıme) : kendisinde hıyarı şart, hıyarı ayb, hıyarı rü'yet,
hıyarı gabn ve hıyarı vasf gibi hıyarattan biri bulunan icaredir.
21 - : (îcarei faside) :
in'ikad şartlarını cami olduğu
halde sıhhat şartlarını tamamen veya kısmen cami olmayan icaredir. Bu,'aslen
meşru' olduğu halde vasfen meşru' bulunmamış olur. Binaenaleyh böyle bir
icareyi mucir ile m üs t ecir den her hangi biri fesh edebilir.
22 - : (îcarei
münecceze) : Bir şeyi akdi icare ânından
itibaren ki raya vermektir,
akd zamanında kiranın başlangıcı
söylenmezse kira, bir jcarei müneccezeye hami olunur.
23 - : (îcarei müzafe) : Bir şeyi gelecek muayyen bir vakitten itiba
ren kiraya vermektir. Meselâ: bir haneyi gelecek falan ayın birinden itibaren
bir sene müddetle şu kadar kuruşa kiraya vermek, bir icarei mü
zafedir.
Bazan bir şeyde icarei
münecceze ile icarei müzafe cemedilmiş olur. Bir dükkânı akd zamanından
itibaren bir sene müddetle zcyde, o sene hitamından sonra da yine 5"
kadar müddetle Amr'a kiraya vermek gibi.
24 - :
(îcarei nafize) : şeraitini cami olup başkasının hakkı taallûk et meyen
icarepMr. Mukabili «îcarei gayri nafize» dir.
25 - : (îcarei tavile) :
uzun bir müddetle yapılan icaredir.
Vakıflar bahsine müracaat!
26 - :
(îcarei müşahere) : Aylık olarak yapılan icaredir. Bir haneyi bir aylığına
kiraya vermek gibi.
27 - :
(îcare-i müsanehe) : yıllık olacak yapılan icaredir. Bir hanenin bir sene
müddetle kiraya verUmeşi gibi.
28 - :
(îcare-i. zemin) : Bir arsa namına alınan bedeli icar. Mukataa1. Vakıflar
bahsine müracaat!
29 - :
(îcarei vahide) : Bir şeyin menfaati mukabilinde abnan muay yen bir ücret, bir
kiradır. îcare-i vahideli Evkaf meselelerine müracaat!
30 - :
(îcareteyn) ; Bir şeyin menfaati mukabilinde kısmen pe§in ve kısmen muayyen
zamanlarda verilmesi meşrut kira bedeli. îçareteynli vakıflara bak!.
31 - :
(Muaddün lil'istiglâl) : Kiraya verilmek üzere izhar ve tâyin edilmiş şeydir
Jci, filasl kiraya verilmek üzere yapılmış veya alınmış han, hane, dükkân,
hamam gibi akarat ile kira arabaları vesair nakliye vasıta lan gibi menkulâttan
ve* hayvanattan olan şeylerdir.
Bir şeyin lettevali
üç.sene kiraya verilmesi de onun muaddün!U'istiglâl olduğuna delildir.
Bir kimse, nefsi için
yaptırmış olduğu bir şeyin muaddün lil'istiglâl oi duğuna nâsa ihbar ve ilâm
ederse o şey de muaddün UTistiglâl olmuş olur.
32 - ;.
(Murzıa ) : Süd ana demektir. Ücret ite süd ana tutan kimseye de
^fü&terzi'» denir. Kendisi için Süd ana tutulan çocuğa da «rezı*» denilir.
33 - ;
(Mur'zf) : Çocuğa filhal süd veren
kadındır. Süd vermeğe de
«îrza'» denilir.
34 - : (Mühâyee) :
Lügatte bir kaç kimsenin bir ş*»y üzerinde birrıza ittifak etmeleridir, istilânda:
menfaatleri taksimden
ibarettir. Meselâ iki kimse,
müştereken malik oldukları araziden münavebeleri birer sene isti-ladeye
karar verseler mühâyee'de bulunmuş olurlar.
Mühâyee iki kısımdır.
Biri, zemanen mahâyeedir. Müşterek bir hanede bir sene şeriklerden biri, bir
sene de diğeri oturmak gibi. Diğeri de me kâtı en mühâyeldir. Müşterek bir
hanenin bir kısmında şeriklerden biri, diğer kısmında da öbürü muayyen
müddetle ikamet etmek gibj.
35 - :
(Zabıta) : Kaide manasınadır. Bir şeyin
rabt ve zabtına memur
veya hadim olan şeye
de zabıta denir. Cemi: zavabıtdır. [51]
İçindekiler : îcareye
ait umumi zabıtalar, lcarenin rüknü. Icarenin hiık »nü ve hikmeti tcşriîyesi.
lcarenin in'ikadma, sıhhatine, nefazma ait şartlar, îcarelerin butlanı ve
fesadı hakkındaki meseleler. îcarenin fesh edilip edilememesi. Ücrete = bedeli
icareye ait meseleler. Ücretin lüzumu ve eci-rio istihkakı. Ecirin ücreti,
istifa için müstecerün hapsedip edememesi. îca renin müddetine müteallik
meseleler. [52]
36 - ;
îcnredc makudun aleyh, yani: kiraya mevzu olan şey, menfaat tir. Şu kadar var
ki, menfaatler, gayri mahsus olup ân beân tahaddüs et tiği için icare akdi, ayn
üzerine vârid olur. Meselâ: şu haneyi kiraya ve: dim.» veya «gu şahsı §u iş
için açir tuttum» denilir.
Maa?rrafih fukahadan
bazılarına göre icare, doğrudan doğruya menfaate izafe edilir, meselâ: «Şu-dükkânın
bir aylık menfaatini şu kadar kuruya kiraya verdim» veya «kiraladım» denilir.
37 - :
Icarede makudun aîeyh menfaattir Binaenaleyh bir şeyin aynı nı istihlâk etmek
üzere isticar edilmesi caiz olmaz. Meselâ
: bir hayvanı südümlen istifade etmek için isticar etmek caiz değildir.
38 - :
îcareler, makudun aleyh îtibarile iki nevidir. Birinci nevi; â'ys-nın
menfaatleri üzerine yapılan icarelerdir ki, bu â'yandan her birine ayni me'cur,
ayn-i müstecer denir. Ve bu nevi, üç kısma ayrılır.
Birinci kısım; hane,
arazi gibi akan icaredir.
ikinci kısım; elbise,
avani, hutiyyet, vesaiti nakliyye gibi uruzu icaredir.
Üçüncü kısmr, hayvanat
hakkında caridir.
İkinci nevi insanların
çalışmalarından ibaret olan menfaatler üzerine yapılan icarelerdir. Bu halde
me'cur olan şahsa «Ecir» denir. Ücretle amele ve hademe tutmak bu kabildendir.
Sanat sahiplerini isticar etmek' de bu neve dahildir. Şöyle ki: kumaşı terziden
o>mak üzere elbise yaptırmak bir «istisna'» muamelesidir. Fakat terziye
kumaşı vererek bir ücret mukabilinde elbise diktirmek ise bir icare demektir.
San'ata, hırfet de
denir. San'atın cemi: sanayi, taraf etin cemi de hırsfdi".
39 - : Eciri
has, icare müddeti içinde başkası için iş yapamaz, Çünkü onun muayyen
müddetteki menfaatine yalnız müsteciri müstahık bulunmuştur.
Eciri hassı kiralayan,
bir şahıs olabileceği gibi bir şahıs hükmünde oJ mak üzere müteaddid şahıslar
da olabilir. Meselâ: bir köy ahalisi, yalnız kendi hayvanlarını
otlatmak üzere bir şahsı bir akd ile çoban tutsalar bu, bir eciri hass
sayılır. Fakat başkalarının da hayvanlarım otlatabümesine müsaade
etseler, eciri müşterek olmuş olur.
40 - : Eciri
hass, icare müddetinde amel için hazır bulunursa ücrete müstahık olur.. O ameli
bilfiil işlemesi şart değildir. Meğer ki o amelden kaçınsın. O takdirde ücrete
müstahık olamaz.
Meselâ: bina yapmak
üzere tutulan usta, yağmurdan dolayı binayı ya-pamasa ücrete müstahik olmaz.
Kezalik: yıllıklı bir
hizmetkâr, bir iki ay hastalanıp hizmette bulunmasa o aylarm ücretten
hissesini alamaz. Behce, Mecmaülenhür.
41 - : Eciri
müşterek; ücrete ancak amel ile müstehık
olur. Binaenaleyh bir teizi, düşeceği elbiseyi dikmedikçe mukavele olunan
ücreti isteyemez. Aradan ne kadar vakit geçerse geçsin. Çünkü icare, bir akdi
muva zaadır. Muvazaa akdinde ise iki bedelden biri bir âkide teslim olunmalı ki
diğer bedele de Öbür âkit müstahık olsun: Müsavat bunu icabeder.
42 - : îcare
akdile muayyen bir menfaate müstamk olan kimse, o men faati aynen istifa
edebileceği gibi onun mislini veya
madununu da istifa edebilir. Fakat onun mafevkini istifa edemez.
Meselâ: bir kimse,
içinde oturmak için kiraladığı hanede oturabileceği gibi oturmayıp içine
yalnız eşyasını da koyabilir.
Kezalik : bir kimse,
içinde demircilik yapmak üzere kiraya tuttuğu bir dükkânda demircilik
yapabileceği gibi mazaratta demirciliğe müsavi veya on dan dûn bir. şey de
yapabilir: Fakat attarlık için kiralanan bir dükkânda demircilik yapılamaz.
43 - :
Müstecir, müstahık olduğu menfaatin fevkma tecavüz ederse ga sıb olur.
Binaenaleyh .kendisine zaman teveccüh eder.
Meselâ: bir kimse
içinde bezazhk yapmak için kiraladığı bir dükkânda demircilik yapıp da bu
yüzden dükkân yansa bedelini zamin olur. Şu kadar var ki, mucir, bu tecavüzü
gördüğü halde buna razı bulunmuş olsa başka taaddi ve taksir bulunmadıkça
müstecire zaman lâzım gelmez. Çünkü bu babdaki rızaya mebni akdi icare,
demirciliğe ait bir menfaat üzerine ya Pilmı§ gibi olur.
44 - ; -Müstamilinin
ihtilâfile menfaat ve mazarratça muhtelif olan her bir şeyde takyid
muteberdir. Müstecirin o takyide riayeti lâzım gelir.
Meselâ : bir şahsın
binmesi için kiralanan bir ata başkası icare veya »aresuretile bindirilemez,
Çünkü bu binmek hususu, rakibe göre değişir. Fakat müstamilinin ihtilâfile
muhtelif olmayan bir şeyde takyid, lâğdır. Zira bu takyidde bir faide yok
demektir. Meselâ: bir kimsenin oturması için kiralanan bir hanede başkası
icare veya iare suretile oturtturulabilir. Çünkü oturmakta tefavüt yoktur.
Meğerki otutturulacak şahıs tarafından kasden ta ad di, tahrip vâki olsun.
45 - : Şuyu-ı aslî, şerikin gayrisine olan akdi
icareyi ifsad eder. Binaenaleyh bir kimse, taksimi kabil olsun olmasın
başkasile aralarında müş terek olan bir maldaki hissel şayiasını şerikine icar
edebilirse de başkasına icar edemez.
Çünkü hissei şayianın
yabancıya yalnız olarak teslimi kabil değildii'. Bu cihetle menfaat,
makdurütteslim bulunmamış olur. Fakat
şerike icar takdirinde bu menfaatin istifası makdur bulunur. Zira şerik,
me'curun bir kısmına mülkken, bir kısmına da icare ile malik olduğundan
menfaatin ta marnını istihsale muktedir bulunur.
Maamafih hissei
şayianın yabancıya icarının sahih olup olmadığı, imamı Azama göredir.
Mecellede de bu, kabul edilmiştir. îmarneyne, îmanı Malike, imam Safîye,
Zahirîlere göre ise bir kimse, hissei şayiasını kabili kısmet olsun olmasın
miktarını beyan etmek şartile şerikine de ecnebiye de kiraya verebilir. Zeyleî
imameynin bu kavlini tercih etmiştir. Zamanımın da da akarların şayian
tasarrufu daha şayidir. Şu kadar var ki, hissenin miktarı beyan edilmezse İcare
imameyne görede sahih olmaz.
46 - : Bir
kimse, başkasile müştereken malik olduğu bir akardaki nö betini badeîmuhayee
dilediğine kiraya verebilir. Bunda ittifak vardır. Çünkü bunda yabancı için de
menfaati İstifaye imkân vardır.
47 - : Bîr malın şerikleri müteaddid olursa
bunlardan biri kendi his sesini bu şeriklerden birine de icar edemez. Fakat
meselâ: üç şerikten iki si, hisselerini üçüncü şerike icar edebilirlr. Bu icar,
sahihtir,
48 - :
Hissei şayia, böyle başkasına icar edildiği takdirde icare, fâsid olur, mucir
ecri misfe müstahık olur. Fakat diğer bir kavle göre İcarei muşa', batıl
olduğundan bundan dolayı ücret lâzım gelmez.
49 - : Şuyu-ı
tarf, yani akdi icareden sonra arız olar şüyu evvelce ec nebiye yapılmış olan
İcareyi ifsad etmez. Çünkü beka, ihtidadan esheldir. Ve ibtidaen tecviz
olunmayan bir şey, bekaen tecviz olunabilir.
Meselâ: bir kimse,
hanesinin tamamını bir şahsa kiraya verdikten son ra o hane bir müstahık
tarafından zaptedilse icare, diğer yarım hissei şayia hakkında bedeli icarın
.yansile sahih olarak baki kalır. Bu halde bu hiss^e ile nrüstakillen istifade
kabil olmazsa müstahık ile müstecir arasında mühâyee icra edilir. Me'curun bir
değirmen, bir hamam olması gibi. Şu kadar var ki, bu takdirde müstecir,
muhayyerdir. Dilerse kira bedelinden isabet edeni vererek, baki hisse ile bu
veçhile istifade eder. Ve'dilerse ica-reyi fesh eyler. Buna «Hıyarı aybı
şirket» denilir.
50 - : îki
kimse, aralarında müşterek bir akarı bir şahsa icaredîp ele müddet içimle bu
şeriklerden bir vefat etse hissesinde icare münfesih olursa da hayatta
bulunanın hissesindeki icare münfesih olmaz. Binaenaleyh bu nalde de bedel'icab
mühâyee tarikine gidilebilir.
51 - : Bir kimse müstakilleri malik olduğu bir malın
hissei şayiasını kiraya veremez. Taksimi kabil olsun olmasın müsavidir. Şu
kadar var ki, taksimi kabil olmakla müstecir, icareyi bu şuyudan dolayı feshe
daha kıyam etmeden mucir, me'curu taksim ederek müfrez hisseyi müstecire teslim
etse icare sıhhate münkalib olmuş olur.
52 - : İki
veya daha ziyade kimse, müşterek mallarını bir şahsa veya müteaddid' şahıslara
birlikte, yani: bir akd ile kiraya
verebilirler. Fakat kendi hisselerini ayrı ayrı akidlerle kiraya verseler
hepsinin ki de -icarı muşa* kabilinden olarak- fâsid olur.
53 - : Bir
şeyi iki veya daha ziyade kimseye bir akd ile icar etmel: caizdir. Bu halde
mucirin de müteaddid olup olmaması müsavidir. Müstecir lerden her 6iı-i
ücretten kendi hissesine düşen miktarı verir, biri birine kefil olmadıkça
birinin hissesine düşen miktar, dğerinden istenilemez.
54 - : Bir
karenin ecri mislini tayine lüzum görülünce ehl hibre de nilen ehli vukufa
müracaat edilir. Bunların iki âdil kimse olması da kâfidir. Maamafih imam
Muhamnrede göre ehli vukufta nisabı şehactet şart işe de imamı Amamı ile Ebu
Yusufa göre şart değildir.
Bir ecri misil, nukud
cinsinden tayin edilir. Yoksa müsemma cinsinden tayin edilmez- Bu ecri takdir
için karenin zamanıma, mekânına, yapılacak işin emsaline bakılır. Mebsut.
Bedayi. Bahri Râik. Reddimuhlar. Mecelle. [53]
55 - : Icarenin
rüknü, bir menfaatin bir bedel mukabilinde muayyen bir müddet için temlikini
ifade eden icab ve kaviden ibarettir. îcare böylo bir icab ve kabul ile
mün'akit olur.
Meselâ: «Şu malı şu
kadar müddetle şu kadar bedel mukabilinde samı icar ettim» veya «Kiraya verdim»
sözü bir icabdır. «Ben de kabul ettim* veya «İsticar ettim» sözü de kabuldür.
Bilakis «Şu malı şu
kadar müctdetie şu kadar kuruş mukabilinde isti ^•ar ettim» veya «kiraladım»
sözü bir icabdır, sonra «Ben de onu o veçhile sana icar ettim» veya kiraya
verdim» sözü de kabuldür.
56 - : icare
de beyi gibi mazi sigasile aktedilir. Müstakbel veya emir sıgasile aktedilemez.
Binaenaleyh «icar edeceğim, isticar edeceğim» sözlo-nie kare mün'akit olmaz.
Kezalik: biri *Şu
haneyi bana kiraya ver» deyip diğeri do «kiraya verim» dest; icare mün'akit
olmaz. Belki «kiraya .verdim» sözünden sonra diterinin kabul etmesi lâzımdır.
müstakbel sigasile hal kastedilirse icare mün'akid olur.
57 - : îcare, şifahen yaplan icab ve kabul ile mün'akit
olduğu gibi ki tabet üe, risalet ile ve dilsizin maruf işaretile vuku bulacak
bir ieab ve kabul ile de mün'akit olur. Şu kadar var ki, mektubun vusulü ve
risaletin tebliği meclisinde icabı kabul etmek lâzımdır. Bilâhare vuku'oulacak
kabu1, kâfi değildir. Meclis değişince icab bâtıl olur.
58 - : îcare, teati yoli'e de mün.'akit olur.
Şifahen pazarlık olunmak sızın yolcu vapuruna, iskele kayığına, kira beygirine,
şimendüfer vagonun^ binmek, berbere tıraş olmak ve hamama girip yıkanmak gibi
ki ücret ma lûm ise verilir, icare, sahih olmuş olur. Malûm değilse ecri misi
verilmesi lâzım gelir. Zira bu takdirde
ücretin meehuliyeti sebebile
icare fâsid'M mün'akit bulunmuş olur.
Ke/alik: içlerinde
muayyen bir müddet için yemek pişirilmek üzere bü yüklüğü ve küçüklüğü beyan ve
işaretle tayin edilmeksizin bir ıniklar ton çere kiralansa me'curun
cehaletinden dolayı icare sahih olmaz. Fakat mal sahibi, o miktar tencere
müstecire teslim, o da kabul etse icare sıhhate münkalib olur. Çünkü bu, teati
tarikile yeni bir icar sayılır.
59 - :
tearede sükût, rıza vekabul sayılır.
Meselâ: bir kimse, dükkânım bir şahsa aylığı on liraya olmak 'üzere kiraya vermiş olduğu
halde bilâhare bir ay başında «Ben bu dükkânımı her aylığı en beş. liraya olmak
üzere kiraya vereceğimv bu bedele razı oîurpun otur, olmaz isen dükkânı bırak»
dedikte bakılır: Eğer müstecir. bir §ey de meyip sükût etmiş, dükkânı
bırakmamış olursa onu on beş îiraya isticcvı etmiş sayılır. Çünkü ma'razi
beyanda sükût rızadır. Fakat «Ben bu bedele razı olmam» dediği halde dükkânı
bırakmasa, dükkân sahibi de bu vaziyet karşısında sükût etse kira bedeli,
evvelki gibi yine on lira olmuş olur. Çün kü mucirin sükût etmesi, evvelki
bedele razı olduğunu gösterir.
BÜâkis dükkân sahibi
«On liraya razı olursan otur» dediği halde müs tecir «Ben sekiz liradan fazla
vermem» dese, dükkân sahibi de sükût edip gitmekle müstecir dükkânda otursa
kira bedeli sekiz lira olmuş oiur.
Fakat mucir ile
müstecirden her biri kendi sözünde ısrar ettiği halde müstecir dükkânı
bırakmasa ecri misi lâzım gelir. Çünkü icare müddeti bitmiş, yeniden icare
aktediîmemiş., dükkân ise muaddün 11113112131 bulunmuş olduğundan ecri misi,
tayyün etmi solur.
Şayed dükkân sahibi,
ay basında değil de, aradan bir kaç gün geçtikten sonra böyle bir teklifte
bulunsa, müstecir de bir şey demeyip dükkân da otursa o ay içinde evvelki
ücreteten başka bir şey lâzım gelmez. Çünkü her ay girince icare akdi, evvelki
bedel üzerine yenilenmiş olur.
60 - : îcare
aktedüdikten sonra iki taraf, birriza icare bedelini tebdil veya tezyid veya
tenzil ile tekrar pazarlıkta bulunsalar ikinci akd muteber olur. Ziyade edilen
bedel, kıyasa nazaran mütebaki müddete ait olur. Fakat imam mubammedin dermeyan
ettiği istihsane göre bu bedel, geçmiş müd det ile mütebaki müddete münkasim
bulunur.
İcare müddeti kamilen
bittikten sonra o müddete ait yapılan tezyid ise lâzım olmaz. Çünkü artık akdin
mahalli fevt olmuştur.
61 - : icare
muamelesi, hibe, sulh, iare, temlik, beyi lâfzlarile de akd edilebilir. Meselâ:
mucir «Ben bu malımı şu kadar müddetle şehrî bin ku-mg bedel ile sana hibe
ettim» veya «temlik ettim» deyip müstecir de o veçhile kabul etse aralarında
icare mün'akit olmuş olur.
Maatrrafih beyi
tâbiriîe yapılan bir icarenin fâsid olacağına
kail olan İar da vardır.
(Malikîlere göre icare
«Bir şeyin mubah olan menfaatini o menfaatten neşet etmeyen, bir ivaz
mukabilinde muayyen bir müddetle birisine temlik etmektir,» Bir takım meyve
ağaçlarının menafini o ağaçlardan hasıl olacak semere mukabilinde değil, belki
başka bir bedel mukabilinde kiraya vermek gibi. Bu ağaçların menfaatlerini
onlardan hâsıl olan semerelerin bir kısmı mukabilinde temlik etmek ise bir
mülakat, müdarebe muamelelidir. Bu tariften anlaşıldığı üzere icarenin rüknü
üçtür; Birincisi, akit.eıdir ya ni:' mucir ile müstecirdh'. ikincisi, makudun
aleyhtir, yani: ücret ile menfaattir. Üçüncüsü de sığadır, yani: menfaati
temlike delâlet eden lâfz vey» onun yerine kaim olan teatidir.)
(.Şafiîlerce icare
«Bezi ve ibahaya kabiliyetli olan malûm bir menfaat hakkında malûm bir ivazile
yapılan bir akitdir.
Malûm bir menfaat
kaydile ciale = cul hariç kalmıştır. Çünkü cialede akd, meçhul ve gayri
mütehakkık olan bir menfaat hakkında yapılmış olur. Gaib, bir malı, meselâ:
âbık bir köleyi bulup getiren şahsa şu kadar para verileceği hakkındaki
taahhüd, bir cialedir ki, o gaibin bulunup geti rileceği meçhuldür ve bir
müddetle, bir şahıs ile mukayyed değildir. Cu'Jc ayak kirası da denilir.
Şafiîlerce de icarenin
erkânı üçtür. Akitler makudun aleyh olan menfaat, sığa, yani: icab ve kabul.)
(Hanbelîlere göre de
icare «Şey'en feşey'en hâsıl olacak malûm bir menfaat hakkında malûm bir müddet
ve malûm bir ivaz ile yapılan akit-tir. işte icarenin mahiyeti bundan
ibarettir. Bu halde icarenin erkânı akitler ile makdunaleyh ve İcab ile
kabuldür.
tearede makudun aleyh,
menfaattir, yoksa ayn değildir. Ancak ayn, menfaatin mahalli, menşei olduğundan
akdi icare ayne izafe edilir. Meşe lâ: «§u haneyi icareye verdim» denilir.
Elmezahibüiarbaa.)
(Zahirilere göre de
menfaati olan her §ey hakkında icare caizdir. İcare, beyi değildir. Çünkü
bey'i caiz olmayan şeyler hakkında da icare cari olur. Hür kimseyi istihdam
için isticar gibi.
Aynı itlaf edilen
şeyler hakkında ise icare caiz değildir. Bunlar hakkın da bey'i caridir- Mumu
yakmak, taamı yemek, suyu içmek, araziyi sulamak. koyunun sudunu içmek için
isticar gibi ki, caiz olmaz. Elmuhallâ.) dan
İse mevcud bulunmuş olmalıdır. icare müddeti nihayet bulduktan sun ra artık men
lehüücazetin icazeti muteber olmaz. [54]
62 - :
İcarenin hükmü, müstecirin menfaate, mucirin de ücrete an be an malik
olmasıdır. Yani: müstecir, menfaati istifa ettikçe mucir de o nis-bette ücrete
tnüstehık olmuş olur. gu kadar var ki, ücretin bu nisbette an be'an verilmesi müşkül
olduğundan muayyen müddet nihayet
bulmadıkça ücretin verilmesi icabetmez. Meğer ki ücretin tamamen veya kısmen
tacili meşrut bulunmuş olsun.
63 - : icarenin hikmeti teşriîyesine gelince bu da nâsın
ihtiyacım bertaraf etmek maslahatına müsteniddir.
Icarelerin meşruiyeti;
kitabuilah ile, sünneti nebeviyye ile, teamülü-ka-dim ile sabittir. Kur'anı
mübin, Hazreti Musa ile Hazreti Şuayıb arasında amel üzerine bir icare
aktedilmiş olduğunu natıktır.
Bir hadisi şerifde de
=f Ecirin ücretini da ha
teri kurumadan veriniz.) diye buyurulmu§tur. Kadîm zamandanberi ümmetler arasında icare muamelesi
devam ede gelmiş, bunların gayri meşruiyeti iddia edilmemiştir.
Bazızevata göre icare,
kıyasa muhaliftir. Çünkü icare akdi, madum oluu vakit vücuda gelecek olan menfaat
üzerine vârid olmaktadır. Madum ise memlûk olmakla nıevsuf olmaz ki kendisine
bir akd izafe edilebilsin.
Fakat îmam Serahsî, bu
iddiayı kuvvetli bulmamaktadır. îcare de mak dun aleyh vakıa menfaattir.
Menfaatler ises araz kabil indendir. Bunların iki vakitte bekası mutasavver
değildir. Artık icarelerde menfaatlerin mahalli olan aynler, menfaatlerin
makamına kaim olur. onlar ise reevcud olup kendilerile intifa' kabil
bulunmaktadır.
Bir de deniliyor ki,
kareler .menfaatlerin vakit vakit vücuda geleceği zamanlara müzafen mün'akit
olur. Bu cihetle icare, müteferrik akitler demektir, menfaat tahaddüs edince
icarenin in'ikadı da teceddüt eder. Böyle bir akdin kabulü ise nâsın hacetinden
dolayıdır. Fakir, zenginin malına, zenginin malına, zengin de fakirin mesaisine
muhaçtır. Nâsm ihtiyacı ise akitlerin meşruiyeti hususunda bir asıldır, işte bu
sebeple icare, nâsın ıh tıyacım bertaraf edecek veçhile meşru' bulunmuştur.
Bunun içindir ki icare, usuH şer'a muvafıktır
Filhakika insanlar
için icare muamelesinden istiğna kabil değildir. Emlâk ve mesai sahipleri
ücretlerden, müstecirler de bunların menâfimden müstefid olmaktadırlar. Büyük
san'atlar, müesseseler bütün amele isticarı sayesinde vücuda gelmektedir.
Medenî, içtimaî hayatta bundan istiğnaya ihtimal yoktur. Binaenaleyh icarenin
meşruiyetinde*! hikmet ve maslahat. zahir bulunnraktadır.
müddeti tâyin lâzım değildir. Zira
bunlarda vakti ve ameli tayin ve takrir kabli değildir. Bunlar, nâsm ihtiyacına
binaen böylece caiz görülmüştür. [55]
64 - : İcarenin
in'ikadı için âkidlerin ehliyeti, yani;
âkil ve mümey yİz olmaları, icabın kabule muvafakati, icab ile kabulün
hakikaten veya hükmen bir mecliste vuku bulması şarttır.
Binaenaleyh mümeyyiz
olmayan bir çocuğun veya bir mecnunun yapacağı icare akdi muteber değildir.
Kezalik: bir beldenin
örf ve âdetinde icare akdi için kullanılmaya» lâfzlar üe icare akd edilemez ve
icaba muhalif olan bir kabul ile icare mün'akid olamaz.
Kezalik: şifahen
söylenilen bir icabın meclisinde kabul bulunmazsa ve ya mektup veya risalet ile
yapılan bir icab tebliğ edildiği mecliste kabule iktiran etmezse icare vücuda
gelmez.
65 - :
İcarenin in*ikadı için bedeli icarın mülk olması, me'curun icarı mütearef,
mutad bir mâl olması, icare ile me'curdan istihsali şer'an ve ak len jnaksud
olan bir menfaat bulunması da şarttır.
Binaenaleyh bedeli
icare lâ§e gibi veya hür bir insan gibi mal olmayan bir şey olsa icare
jKün'akid olmaz.
Kezalik: bir ağacı
mücerred üzerinde çamaşır kurutmak için icare et mek caiz değildir.
Kezalik: bir hayvanı
boş tutup mücerred mal sahibi görünmek için kiralamak veya bir kumaşı yalnız
süs için bir hanenin köşesine asmak gibi bir maksatla isticar etmek de muteber
olmaz.
66 - :
İcarenin sıhhati ve nefazı için âkidin malik veya vekil veya velayeti haiz
bulunması şarttır. Me'eure de mucirden başkasının hakkı taalluk etmemelidir.
Binaenaleyh fuzuUnin
yapacağı bir icare akdi, mal sahibinin icazetine mevkuf bulunur. Mal sahibi
çocuk veya mecnun ise fuzuli tarafından bede Ü mislile icare edilmiş olduğu
takdirde velisinin veya vasisinin icazetine mevkufen mün'akit olur.
Bir mal da evvelce
icareye verilmi§ise artık müddeti içinde onun başkasına icarı nafiz olmaz.
Çünkü ona birinca müstecirin hakkı taallûk etmiştir.
Kezalik: merhun olan
bir mal, icareye verilse mürtehinin icazetine mev1 küf bulunur.
67 - :
Fuzulen yapılan bir icareye icazet verÜmesi sahih olmak için dört §eyin
mevcudiyeti lâzımdır. Şöyle
ki: îcazet zamanında fuzuli
olan mucir ile müstecirin ve icazet verecek kimsenin bulunması şarttır.
Kezalik. owkudun aleyh olan menfaat, henüz istihsal edilmemiş, bedeli icarede
uruz-
Me'curan da kendisile
intifa1 kabil olmalıdır, teslimi de mümkün butun malıdır. Bunlar da şarttır.
68 - : Akdi fuzuliye icazet, kavlen olacağı gibi
filen ve hükmen ue olabilir. Şöyle ki:
icazete salahiyetli olan kimse, akdi fuzuliye muttali ol dukta «Ben bu
akdi müciz oldum» dese kavlen icazet vermiş oîur. Böyle bir şey demeksizin icare bedelini
kabzediverse -rızasına delâlet edeceği cihetle- filen icazet vermiş sayılır.
Kezalik: bir kimse,
gasb ederek icareye verdiği bir mala icare müddeti içinde malik olsa yapmış
olduğu icare hükmen nafiz bulunur.
69 - :
Gasben yapılmış olan bir icareye men lehülicaze, müddetin mürurundan sonra
icazet verse muteber olmaz. Ücret, gasıba ait olur. Çünkü âkit odur. Zamanı
mukabilinde bu bedele malik olmuş demektir.
Fakat müddetin bir
miktarı geçtikten sonra icazet verse sahih olur. Bu takdirde mal sahibi, imam
Ebu Yusufa göre icare bedelinin tamamına müs-tahık olur. imam Muhammede göre
ise icazetten sonraki müddete ait ica . rebedeline müstahık olur. icazetten
evvelki müddette ise makudun aleyh, madum bulunduğundan bu müddetin bedeli
gaSıba ait olur, mal sahibine ait olmaz. Kadıhan bu son kavli tercih etmiştir.
70 - : Yukarıdaki hükümden şu iki mese'e
müstesnadır. Şöyle kir bir vakfın akarını bir kimse gasben kiraya verse bedeli
icare vakıf namına istifa olunur, gasıba bırakılmaz. Çünkü vakıfların menafii
mazmundur.
Kezalik: bir akarı
şeriklerden biri diğerlerinin izinleri olmaksızın kira ya verip bedelini alarak
İstihlâk etse şeriklerinin hisselerini tazmin etme si icabeder.
71 - : İcar
enin sıhhat ve nefazında akitlerin rızaları, me'curun tayini, ücretin de kadren
ve nev'an malûmiyeti, menfaatin de münazaaya mani olacak veçhile malûm olması
dahi şarttır.
Binaenaleyh ikrah ile
yapılan bir icare nafiz değildir. İkrah, mülci ve ya gayri mülci olsun
müsavidir. Mükreh olan taraf, ikrahın zevalinden son ra muhayyerdir, dilerse
akdi icareyi feshedebilir.
Kezalik: tki maldan
bir tayin ve tahyîr edilmeksizin kiraya verilst akd, sahih olmaz.
Kezalik: bedeli icare,
gerek misliyyattan ve gerek kıyemiyyattan olsun akd anında tayin edilmezse
icare sahih olmaz, belki, fâsid olur. Bu halde müstecir, menfaati istifa etmiş
olunca kendisine tamamen ecri misil lâzım gelir.
72 - :
Icarede menfaatin malûmiyeti, me'curun
nev'ine göre değişir. Meselâ: hane, dükkân, süt ana gibi şeylerde icare
müddetinin beyanile men faat malûm olur. Bunların ne için isticar edildiğini
ayrıca beyan, §art âo. ğildir. Çünkü bunların ne için isticar edildiği örfen
malûmdur.
Bir de simsarlık, münadilik ve hamamda yıkanmak misilli
icarelerdc
73 - t
Hayvan isticar olundukta yük yükletmek
için mi, yoksa rükûb için mi kiraladığını söylemek ve ne
yükleneceğini veya kimin râkib olacağım tayin etmek veya dilediğini irkâb
etmek üzere tamimde bulunmak lâzımdır. Bununla beraber ibarenin müddetini
yahut mesafesini beyan da lâzımdır.
Bu suretle tayin ve beyan
olunmazsa menfaat meçhul
olacağı cihetle icare, fâsid olur.
74 - : Arazi
isticar edildikte müddeti tayin ile beraber ne is için olduğu beyan olunmak ve
ziraat için ise ne ekileceğini tayin etmek veya müs tecir her ne dilerse ekmek
üzere diye tamim kılmak lâzımdır. Çünkü
ara zide zarar ve menfaat, istimale göre tebeddül eder.'
75 - : Sanat
ehlinin isticarında da menfaatin
malûmiyeti, yapılacak işin beyanile,
yani: ne yapacağım venasıl yapacağını tayin ile kabil olur. Bunlar, birer eciri müşterektir.
Bunlarda Cehaleti" kaldıracak surette amel ile menfaati beyan etmek iktiza
eder. Meselâ: esvap boyatılacak ise esva bin boyacıya gösterilmesi veya
kalınlığının inceliğinin bildirilmesi .ve renginin beyanı lâzım gelir.
76 - : Eşya
naklinde de menfaatin malûmiyeti, eşyaya işaretle ve çs> yameydanda mevcud
değilse onun nevi ve miktarını beyan ile beraber nu* hallin tayinile olur.
Meselâ: «Bu yükü falan
yere nakledeceksin» denilince yük görülmekte ve mesafe bihnme.kte olduğu
cihetle menfaat de bilinmiş olur.
77 - :
Icarenin sıhati için menfaatin icare müddeti içinde hakikatten ve şer'an
istifası mümkün ve makdur bulunmalıdır.
Binaenaleyh bir firari
veya magsub hayvanı icareye vermek sahih de ğ ildir.
Kezalik: tayin edilen
müddet içinde ziraatı mümkün olmıyan arazîyi ziraat için kiraya vermek sahih
olmaz-
Kezalik: bir
müslümanın bir müslümana şer'an memnu' olan bir işi yapmak, mese'â: bir ölü
için nâyihalıkta bulunmak için isticar etmesi caiz ve sahih olmaz.
78 - :
tearede ücret ile makudun aleyh olan menfaatin bir cinsten olması şarttır.
Binaenaleyh bir hanenin süknası mukabilinde diğer bir hanenin süknası ve bir
şahsın hizmeti mukabilinde diğer bir şahsın hizmeti isticar edilmez. Bunda
ribâ şaibesi vardır. Bedayi Hindiyye. Bahri Râik. Reddimuh-tar. Mecelle.
Dürerülhükkâm.
«(Malikilere göre
icarenin in'ikadı için âkidlerin mümeyyiz olmaları şarttır. Binaenaleyh
mümeyyiz olmayan, yani: ukalânın sözlerinden mak satlannı anlayamıyacak bir
halde bulunan bîr çocuğun yapacağı icare, mün' akit olmaz.
Mümeyyiz bir çocuğun
yapacağı icare ise mün'akit oulr. Fakat lâzım olmaz. Velisinin iznine tevakkuf
eder. Lüzum için mükellefiyet şarttır.
Kiralanan menfaatin
de kıymetli bir
şey olması garttır. Binaenaleyh
kıymetsiz, tâfih bir menfaat hakkında icare sahih olmaz.
Menfaatin hissen veya
şer'an makdurütteslim olması da şarttır. Binaenaleyh ziraate salih olmayan
araziyi ziraat için kiraya vermek veya başkasına teaddide bulunmak için bir
şahsı isticar etmek veya hayız olan bir kadını bir mescidi silip süpürmek için
kira ile istihdam etmek caiz değildir. Menfaatin istifası, me'curun aynından
bir şeyin istihlâk edilmesi sure-iile olmamak da şarttır. Binaenaleyh bir
hayvanı mücerred südünü içmek İçin isticar sahih değildir.)
(Şafiîlere göre de
icarede âkidlerin bey'ide beyan olunduğu gibi mut-lakuttasarruf olmaları
şarttır. Binaenaleyh alelıtlak çocukların, mecnunların, sefehlerinden dolayı
mehcur olanların ve haksız yere mükreh bulunan ların yapacakları icareler sahih
olmaz.
Ayandan olmayıp deyn
kabilinden bulunan icare bedelinin kaderi, cinsi, nev'i vasfı malûm olmak
şarttır. Ayandan olan bir bedeli karenin ise-go rülm'esi ve akd vaktinde
makdurütteslim bulunması şarttır. Tâ ki İübs ve ibham bertaraf olsun, akitler
arasına nizaa' müeddi olmasın.
Kiralanan menfaatin de
malûm Ve kıymetli bir şey olması şarttır. BI naenaleyh bir dükkânı tezyin için
avaninin veya üzerinde çamaşır kurutmak için ağaçların kiralanması sahih
değildir.
Me'cur, bir menfaat
olmalıdır, istihlâk edilecek bir ayn bulunmamalı-dır. Binaenaleyh bir hayvanı
südünü almak için isticar sahih değildir. Çünkü süt, bir ayndır. Buna akdi
icare ile kasten temellük caiz olmaz. Çünkü a'yana icare ile kasten değil,
tebean temellük edebilir. Süt ana isticarı gibi ki, bundan maksat, iraz'dır,
süt ise irzaa'- tâbidir. Nitekim isticar edilen kâtibin sarfedeceği mürekkeb
veya terzinin sarf edeceği iplik hususunda da tesamüh caridir, bunların
sarfedilmesi, icareye mani olmaz.
Menfaatin taallûk
edeceği amel de hissen ve şer'an makdurütteslini olmalıdır. Binaenaleyh zayıf
bir kimseyi kadir olmadığı bir hizmet için isticar etmek veya başkasının
zevcesini kocasının izni olmaksızın bir hizmet için ücretle tutmak sahih olmaz,
Kezalik: menfaatin
taalûk ettiği amel, ec;r üzerine zaten vacibülifa bu iunmamâlıdır. Binaenaleyh
namaz, oruç gibi kendilerinde niyabet cari ol mayan her hangi bir ibadet için
isticar sahih değildir. Amma -vakıfların imamlar, müezzinler gibi zevata tahsis
ettikleri vazifeler, birer ücret mahiyetinde değildir. Belkr bunlar birer cu'l
kabilindendir, veya bu zatların mu ayyen vakitlerde hanelerinden gelip muayyen
bir mekânda hazır bulunmaları ve namazlar ile ilk vakitlerinde tekayyüd
etmeleri içindir. Yoksa namazların nefsi için değildir.
Fakat başkası namına
hac etmek için ve ölü yıkamak için veya Ölöyü taşımak veya kabrini kazıp
defnetmek için ücret alması caizdir. Çünkü bunlar, ecir hakkında taayyün
ibadetler kabilinden değildir.)
(Hanbelîlere göre de icaremn sıhhati için üç
şart vardır: Birincisi, ücret
malûm olmalıdır. Nitekim
bir hadisi gerifde
- Bir kimse, bir ecir
kiralayacak olursa ona vereceği ücretin neden ibaret olduğunu bildirsin»
buyurıılmuştur. Ücret, peşin bir şey olacağı gibi zim-metde sabit bir deyii de
olabilir.
Ancak bazı hususlarda
ücretin miktarı tasrih edilmese de âdetin cereyanına mebni icare yine sahih
olur. Hamamda yıkanmak, berbere tıraş olmak, elbiseyi yıkatmak, hamal ile bir
yere mal nakletmek gibi ki, bunlardan dolayı ecri misi lâzım gelir.
ikincisi: makudunaleyh
olan menfaat malûm olmalıdır. Bu malûmiyet, ya örfün ecreyanile olur, veya onun
vasfını beyan ile tahakkuk eder. Muayyen bir hanenin sükna için kiralanması
gibi ki bu, cihet, Örf en malûm olduğundan bunda menfaatin ayrıca tayinine,
tavsifine hacet yoktur. Bir malı bir yere nakil için yapılan kirada ise o malın
neden ibaret olduğunu, nereye kadar ve ne zaman götürüleseğini beyan lâzımdır.
Çünkü bunda menfaat bu suretle malûm olur.
Üçüncü şart ise
menfaat, zaruret halinin haricinde de mubah olmalı dır. Ve bizzat maksud
bulunmalıdır. Binaenaleyh bir şahsı dövmek için veya nihayat gibi haram, bir
fiil için yapılan isticar sahih değildir. Bir haneyi bağıyat için veya içinde
hamr satmak için veya kumar oynamak için veya bunların emsali sair menhiyyat
için isticar da sahih ve helâl değildir.
Altın veya gümüş
kabları veya kelbleri isticar da helâl değildir. Çünkü buniar zaruret
bulunmadıkça mubah olmaz.
Bir haneyi veyadükkâm
tezyin için menfaatleri maksud i asli
olmayan bir takım süs eşyasını isticar da helâl uoğildir. Çünkü bunlar
israi'aat kabı Ündendir. Elmugni. Elmezahibülarbaa.) [56]
78 - : Bîr
idarenin inikadına ait şartlardan biri bulunmazsa o icare bâtıl olur. Meselâ:
mecnunun veya-gayri mümeyyiz olan bir çocuğun icar ve isticarı batıldır. Fakat
icarenin in'ikadmdan sonra âcir ve ya müstecir tet eunün etse bundan dolayı
icare münfezih olmaz. Çünkü beka, ihtidadan esh eldir.
79 - : Bir
icare bâtıl olunca müstecire menfaati istifa etmesinden dolayı ücret lâzım
gelmez. Çünkü bu icare, madum hükümde olduğundan üzerine icare hükmü terettüp etmez ve
bundan mal sahibinin rızası bulunmuş oldu ğundan bu, gasb hükmünde de sayılmaz.
Binaenaleyh mecur, muaddün lil'is tiğlâl bulunmuş olsa da zahir olan yine
ücretin lazım gelmemesidir. Faka1, me'cur, vakfın veya yetimin veya mecnunun
malı bulunursa bunun icarei batüa ile
istimalinden dolayı ecri misi lâzım gelir. Bunlar, akd bulunmaksızın haksız
yere istimal edilmiş sayılır.
80 - : Bir
icarenin in'ikadına ait şartlar bulunduğu halde sıhhatine an tjurtlurdun birisi
bulunmuşu icuru, l'Aaid olmıııj olur.
8l - : Bir
icare, akdin muktezası buîunmayarı, akdi teyid etmeyip rnü tearef ve meşru
olmayan ve akidlerden birine net'i bulunan müfsid bit ş.tıta mukarin olduğu
takdirde fâsid olur. Müsteçiıin mc'curda sakin o; maması şartile yapılan icare
gibi.
Kciri hasın telef olan
malı zamin olması veya müstecirin me'curu tamir etmesi şartile olan icare de bu
kabildendir.
82 - : Akdin
iktiza ettiği bir §art, icareyi ıfsad etmez- Böyle bir şart ile yapılan ieare
sahih, şart muteberdir. Eciri müştereke fıiiie telef olacak mecurun zamanım
şart koşmak gibi. Müstecirin kiraladığı araziyi suhmtası nadas etmesi şartı da
bu kabildendir.
83 - : Bir
beldenin Örf ve âdetinde cari dan şart ile icare sahih ve şart muteber olur.
Meselâ :
astan, düğmesi terziden olmak üzere muayyen bir kumaştan şu kadar ücret
mukabilinde elbise yaptırılması mütearef olunca imam Muhammede güre sahih olur.
Bu gibi hususlarda icare zımnında bvyi dahi var ise de
teamülden dolayı bu. caiz göı-ü
düştür. Tenkıhi Hâ midi.
84 - :
Akitlerden hiç birine nef'i olmayan
bir şart i!e yapılan icare sahih, şartı lâğveder.
Meselâ : bir kimse,
hanesini yalnız müsteciri sakin olup yeıine başka sim iskân etmemek şartile
icar etse bu icare sahih olup şart muteber olmaz. Çünkü sknada tefavüt
aranmaz, hanede müstecirin yeıine kendisi g:bi bir şahsm ikamet etmesinden
dolayı haneye bir zarar lâyık olmaz.
Hasılı müslamilin
istimalUe tebeddül etmeyecek şeylerde müstamili U-. yin, zaiddir.
85 - ÎCâiCİ
faside de nafizdir. Binaenaleyh bunda müsteçiıin tasarrufu .sahihtir. Bunu
müddet içinde başkasına icarei sahiha ile kiraya verse bu ikinci icare sahih olur. Fakat
icarei fâsidede mucir, ecr ımiscnımayu değil, ecri miste müstahık olur. Şu
kadar var ki, bazı ecri mis!, ecri müsemmayı tecavüz etmemekle meşrut bulunur.
Şöyle ki : icarenin fesadı, bedelin tesmiye
edilmemesinden, tamamen veya kısmen meçhul bulunmasından neşe* ederse baligan
mabelag ecri misi lâzım gelir'. Fakat İcarenin fesadı, diğer sıhhat
şartlarından birinin bulunmamasından dolayı olursa ecri müsemmayı tecavüz
etmemek üzere ecri misi icab eder. Çünkü bu suretle iki taraf, ecri müsemmaya
zaten razı bulunmuşlardır.
Meselâ : bir kimse,
hissei şayiasını şerikinden başkasına bir ay müddetle bin kuruş bedel ile
kiraya verip müstecir de bu müddet içinde menfaati istifa etse bakılır : Eğer
ecri. misi de. bin kuruş ise ücret olarak tamamen bin kuruş lâzım gelir. Ecri
misi, bin beg yüz kuruş ise yine bin kuruş lâzım gelir. Fakat sekiz yüz kuruş
ise bundan fazlası lâzım gelmez.
Maamafih bu hükümden
yetimler ile vakıfların ve mecnunların mallan müstesnadır. Onlarda tamamen ecri
misi icab eder. Onların noksana rıza jarı munaam olmuş olamaz.
86 -
Bir akarın üst
katını üzerine bina
yapmak için isticar
etmek. İmamı Azama göre sahih değildir. Çünkü bu. havayı kiraya vermek
kabı Ündendir. Bir de o aksrm
üzerine yanılacak binanın,
miktarını irtifamı, sıkletini
hakkile tayin kabil olmayacağından icarede
cehalet bulunmuş olur. Fakat
tmameyne göre bu icare caizdir. Zira yukarıdaki zemin, aşağıdaki zemin
gibidir. Böyle bir zemin üzerine bina yapmak için isticar ise caizdir. Velevki
binanın miktarı mcchuî olsun. Muhti Serahsî.
87 - :
MÜ3tecır, me'curu mucire kiraya verse aralarındaki icare, sahih görülen bir
kavle göre münfesih o'ur. Diğer bir
kavle göre münfesih ol maz ; Çünkü ikinci icare fâsiddir. Bu fâsid olan icare,
evvelki sahih olan icareyi defe kadir olamaz. Belki mucir ile müstecir,
müddetin tamamına kadar bu ikinci icare üzerine devam etmiş olurlarsa birinci
icare - menfaatin istifası, kabil olmadığı cihetle - bâtıl olur. Hindiyye.
88 - : Dinen
masiyet sayılan ameller veya husûH mecurun kudretinde bulunmıyan menfaatler
hakkındaki icareler sahih değildir.
Binaenaleyh gına'
için, meyyit üzerine nevha edilmesi için. me'âhiden ibaret olan bir kısım
çalgılar için yapılan icare'er sahih olamaz. Ancak düğünlere mahsus muayyen
deflerin, gazilere ait tibJ denilen âmellerin istimali caiz olduğundan bunlar
için yapılacak icareler. muteberdir.
Kezalik : a:kek
hayvanın dişi hayvana aşması için fciraİMiMiasi sahih değildir. Çünkü bundan
maksad, ihbaidir. Hayvanın bu aşmasiîe hemen ih bal vuku bulduğu ise
kestirilemez, hayvan buna her halde kadir değildir. rrrat'ub menfnpt,
meçhuldür. Haccamın isticarı caizdir. Bu bir masiyet t!î> ğildir ki memnu'
olsun. Ancak haccamın hacameti mukabilinde bir i'-crcl şart kılınması kerih
görülmüştür. Hacamet'e elde edilen kazancın habaset? hakkındaki eser, mürüvvet
bakımından tab'an kerahete mnhmuldür.
89 - : îbadatve
ve taat için yapılacak İcareler de fsaseı sahih değildir. Çünkü bunlar, bir
vazifei diniyye olarak yapılır, bunian yapanlar, mahza rızayı ilâhî için
yaparak sevap kazanacakları cihetle artık ayrıca dünyevî bir ücrete
istihkakları olamaz. Ancak taat -kabilinden bir kısım amellor vardır ki,
bunların yapılması, herhangi bir müstüman hakkında şer'an taayyün etmiş
bulunmadığından bunlardan dolayı vjeret alınması, fukahayı kiramın
müteahhirleri tarafından caiz görülmt-tür. imamet,
müezzinlik. Kur'an, fıkıh talim
etmek, vaaz ve nasihatta bulunmak bu cümledendir. Bu vazif lerin sahipleri, bu
hizmetleri ifa veya bu hizmetleri ifaya nrüheyya bulun dukça muayyen ücretlere
müstuhık olurlar.
Çünkü bu vazifleri
fahri surette ifa edecek zevat, azaldığından bu ücret tecviz edilmediği
takdirde bunların muattal bir hale geleceği melhuzdur.
Fakat sağ veya ölü bir
müslüman için ücretle Kur'am Kerimi tilâvet etmek, İbn-i Abidin merhumun
beyanına nazaran bU'icma' caiz görülme m ektedir. Böyle ücretle okunacak
bir'kur'am kerimden okuyana sevap hasıl öjmaz ki, bunu başkasına ithaf edebilsin. Netekim bir hadis
işerif dt
(ı = Kur'am okuyunuz,
fakat onunla -ücret alıp- yemeyiniz.)
buyuruimuştur.
. Maamafih bazı fukaha
tarafından ücretle Kur'am Keiim tilâveti caiz görülmüştür. Hattâ Şam müftisi
merhum Mahmud Hatnza Efendi, bunur cevazı hakkında «Ref'ülgışave an cevazi ahz.il
ücreti alettilâve» unvanilo bir risale yazmıştır. Bu risalede beyan olunduğuna
göre bir kimsenin emrüt onun için veya babası veya anası için Kur'am Kerimi bir
ücret tesmiye etmeksizin hatmeden zat, ecri misle müstahık olur ki, bu, bir
hadisi şerifte beyan olunduğu üzere kırk dirhemi §er'îden ibarettir. Bundan az
verileme2. Şayet bir ücret tesmiye edilirse bu ücret lâzım gelir. Şu kadar var
ki, bu tesmiye kırk dirhemden noksan olursa ecir de, müstecir de bu babdaki
nassa muhalefet etmiş olacakları cihetle âsim olurlar- Meğer ki ecir, kırk
dirhem den noksan olan miktarı müstecire hibe etsin, veya bu miktara düşen
sevabın ecire aidiyeti şart kılınsın, Ibn-i Abidin merhum ise bunun hilafını
daha evvel müdafaa etmiş bu hususta (Şifaül'alîl ye BeHülgalîlfi
hükmil'vasıyyeti bilhatemati vettehîl) adındaki risalesini yazmış, bunun
hilâfına olan nakilleri ehlimezhebin bu babdaki ittifakından hariç saymıştır.
Dürrümuhtar-Reddimuhtar, Bedayi, Bahriraik, Hindiyye.
«(Malikîlere göre
kiraya verilen şeyler üç kısma ayrılır. Birinci kısım. isticarı mümteni' olan,
caiz bulunmayan şeylerdir, karenin şartlarından her hangi birine muhalif olan
kira muameleleri bu kısmı teşkil eder. Meselâ: bir ağacı mücerred meyvelerini
almak için isticar etmek bu kabildendir. Çünkü bunda menfaati değil, kasten
ayni, yani; meyveleri istifa vardır. Bu ise bir ayn-* vücudundan evvel satmak
demektir. Binaenaleyh bâtıldır.
Mubah olmayan her
hangi bir şeyin icar ve isticarı da böyle sahih değildir. Gına talimi için
yapılan icare gibi, nâyiha isticarı, çalınmış şeyler haber vereceklerini iddia
eden eşhası isticar de bu kabildendir.
Namaz, oruç gibi farzı
ayn tarjkile matlup olan her hangi bir ibadet için isticar sahih değildir. Hac
gibi, kıraeti Kur'an gibi niyabeti kabul eden ibadetler hakkındaki isticar da
ise ihtilâf vardır. Bazı zevata göre ezkarın. tehllâtm sevapları Ölülere vasıl
olacağından bunların haklarında isticar sahihtir. Diğer bazı zevata göre ise
sahih değildir.
Mükelleflerden kifaye
tarikile matlub" olan ameller hakkında ise icarc sahihtir, ölülerin gaal
ve tekfini gibi.
Bir sanat sahibinin,
meselâ, bir terzinin bir 'işi bir günde yaparsa şu kadar kuruş ve iki günde
yaparsa bu kadar kuruş ücretle isticar rdiimesj de
icarenin mümtenî' gayri caiz kısmına
dahildir. Çünkü ecir, malûm olmayan bir şey için nefsini kiraya vermiş olur.
İkinci kısım :
isticarı cab olan şeylerdir, imamet, müezzinlik, Kur'am kerimi talim, ilim ve
sanat talim gibi. Şu kadar var ki, muallimin talim edeceği şahsı bilmesi
şarttır.
Süt anajstican, bir
hanenin mürur ve uburu için yol veya suları için mecra isticarı da bu kısma
dahildir.
Üçüncü kısım :
İsticar* mekruh olan şeylerdir. İstimali mubah olan hu liyyatı kareye vermek
gibi. Allah Taalâ bunlar için zekât verilmesini em-retmemiştir. Bunların
zekâtı, ariyet vermektir. Yani : lüzumunda başkalarına meccanen emanet
vermektir.
Fıkıh ve feraiz gibi
dinî ilmileri ücretle talim de mekruhtur. Çünkü bu ilimleri neşretmek bir
gayedir. Bu talim için ücret almak,' "Üm ilimlerin intişarına bir mania
teşkil edebilir.
Bir müslümamn kendi
nefsini veya çocuğunu bir gayri müslime müsta kilen - ecîri has suretile kiraya
vermesi de mekruhtur. Fakat ecîri muş terek suretindeki isticar, mekruh
değildir. Terzilik yapmak gibi.)
(Şafiîlere göre bazı
kareler sahih, bazıları da. gayri sahihtir. Meselâ : imamet için icare
sahihtir. Çünkü imam oUn zat, nefsini muayyen bir ma bedde vakit vakit hazır
bulunduracaktır. Binaenaleyh bunun
mukabilinde ücrete: müstahık olur.
Kezalik : diri veya
ölü bir müslüman için Kur'am kerimi tilâvet etmek üzere yapılan icare sahihtir.
Bu tilâvetin sevabı o müslüman için hâsıl olur. Ancak bunun sevabına bunu
okuyan da nail olur mu? Bunda ihtilâf vardır. Bazı fukahaya göre bunun seyabına
o zat da nail olur, bazı fukahaya göre ise saikı' emri dünyevî olan bir
ibadetten dolayı failine sevap hâstl olmaz.
(Hanbelüere göre de
kareler üç kısımdır.
Birinci kısım sahih
olmayan icarelerür. îcarenin şartlarından hangi birine muhalif olarak yapılan
bir kira muamelesi bu kabildendir.
Meselâ : bir terzi,
bir muayyen libası bugün dikerse on lira, yarın dikerse sekiz Ura olmak üzere
mukavelede bulunsa bu mukavele, sahih ol maz. Çünkü bu veçhile olan bir icare
muamelesinde cezm ve katiyet yoktur.
İkinci kısım : mekruh
olan karelerdir. Hacamet hakkındaki isticar gibi. Çünkü bu kare sahih ise de
hacamet vasıtasile kazanılan bir maldan istifade etmek kerîh görülmüştür.
Üçüncü kısım :
Kerahatsiz olarak sahih, caiz olan icareîerdir. Meselâ, bir kadım kocasının
iznile süt ana tutmak caizdir. Bir müslimenin bir kitabinin çocuğunu ücretle
emzirmesi de caizdir. Mecusînin çocuğunu emzirmekte ise hilaf vardır.
Kezalik : bir ekini
ondan rubu, hums gibi muayyen bir cüz'ü mukabi Ünde biçip toplamak üzere bir
şahsı isticar caizdir.
Kezalîk : bir meyve
ağacının meyvesini onun muayyen bir cüz'ü mukabilinde toplamak için isticar
sahihtir. Ücret olan miktar, meçhul olursa isticar, sahih olmaz, ecir, amelinin
ecri misline müstahık olur. Zeytin ağacını -dökülecek tanelerinin bir kısmı
mukabilinde- silkmek üzere bir şahsı isticar gibi. Çünkü dökülecek taneler,
meçhuldür. Fakat zeytini- onun mu ayyen bir cüz'ü, meselâ: orda biri
mukabilinde toplamak için bir şahsı isticar sahihtir.
Bir aynı müstakbel bir
zamana izafette kiraya vermek de sahihtir. Bir haneyi gelecek senenin
iptidasından itibaren kiraya vermek gibi. ften-j artdi icare zamanında başkası
tarafından meşgul bulunsun, bulunmasın müsavidir. Elverir ki muayyen icare
zamanında teslimi mümkün olsun.
Müstecirin me'cum
başkasına icareye vermesi de sahihtir. Çünkü onun rrenfaati, kendisinin
mülküdür. Binaenaleyh bu menfaati bizzat kendisi isti la edebileceği gibi naibi
de istifa edebilir. O şart ile ki kiraya vereceği şahı? ria me'curu istimal
hususunda kendisinin misli veya madunu bulunsun. Amma ikamet için isticar
ettiği bir haneyi meselâ içinde demircilik yapa cak br şahsa kiraya veremez.
HuÜyyaiı da kendi
cinsinden veya başka bir cinsten bir ücret mukaoi-linde-kiraya vermek caizdir.
Elmugni, Elmezahibül'arbaa'.)
(Zahirîlere güre de
Kur'ani mubîni vesair ilimleri talim, Mesahıfı «;e-rifeyi vesair ilim
kitaplarını tahrir için icare caizdir. Çüntfü bu hususta bir nehy yoktur,
bilâkis ibahasini gösterir asar vardır.
Veliyyülemrin.nâs
arasında kazada -• hükmde bulunacak zatı aylıkla (sticaı etmesi caizdir.
İmamet ve müezzinlik
için veliyyülemr tarafından verilen vazifeler, birer sıladır. Ehli mescid
tarafından verilecek aylıklar vesairedc imam vey:-müezzin olan zatın namaz
vakitleri hululünde gelip kendilerile beraber bu lunmalarına mahsus birer
ücrettir. Yoksa bizzat namaz ve- ezan üzerine icare caiz değildir.
Kezalik : bir kimseyi
üzerine farz olan herhangi bir taat üzernie isticar caiz olmaz, namaz, oruç,
hac, ifta gibi. Çünkü farz olan bir taati ifa her halde lâzımda. Artık bunun
mukabilinde ücret almanın
vechi yoktur.
Kezalik : Bir kimseye
ait bir farzı onun namına edâ için başkasını isticar da caiz değildir. Meğer ki
o kimse Ölmüş veya o farzı edadan âci? bulunmuş olsun.
Kezalik : unutulmuş,
veya uyku sebebile fevt edilmiş veya nezr olun nu§ bir namazı kılmak, sahibi
için ölünceye kadar lâzımdır. Kılmadan ölürse bunun için başkasını isticar
caizdir. Fakat müteammiden terk edilen
bir namaz için isticar caiz değildir. Çünkü bunu kımrok mülenmid "lan
şahsa lâzım gelmez- Zira vakti
fevt olduğundun bunu kılmaya kadir
olamaz. Artık bunun edasile memur olmayım kimsenin bunu o mütoammid na
mına eda etmesi de caiz olamaz.
Kezalik : bir kimsenin
nefsi için tntavvünn yapacağı bir ibadet muknbi Ünde ücret almasını, iştirat
etmesi, caiz değildir. Çünkü o ibadet, bu halric Allah Taalâdon başkası için
olmuş olur. Fakat bir kimsenin bir ibadeti başkası namına tatavvüan yapması
mukabilinde ücret alması caizdir. Baş kası için nafile hac etmesi veya namaz
kılması voyn oznn okuması gibi. Çünkü bunlardan hiç biri ne ccire ne do
mOstccire bir vecibe değildir. Hu halde ecir ~ âmil başkası için amel etmiş
olur, kendi nefsi için ameldo bulunmuş olmaz. Artık kendisi ne Hant etmiş no de
fıs! bulunmuş olur. Müstecir ise bu hususta malını Allah için tatavvunn Infnk
etmiş olaca' dan bununla sevap kazanmış olur. Masiycl üzerine islicar da aslû
caiz de ğildir.. Çünkü mahiyetten ictinab edilmesi farzdır. Artık bunun
mukabilindeki, ücret, bîr m ah bâtıl yere yemek demektir. Meyyit üzerine nevha
vey:ı kehanet için icare bu kabildendir. Bunlar birer mn'siyottlr. Artık bunlar
için yapılan icarede bir rna'siyettir, isim vo unvan -üzerine? tcavümlür.
Kezalik : Hacamet
üzerine icare de eniz değildir. Ancak haccamn tib-i nefs tarikile bir şey itâ
olunur. O da bunu isteyebilir. Verilen atıyycye razı olmazsa hacametin
ifasından sonra amelinin ecri misli takdir olunur,
Kezalik : erkek
hayvanların dişi hayvanlara aşmaları için icar ve isticar edilmesi do caiz
delildir- Elrmıhallâ.) [57]
90 - : Bir
icare, sahih olarak mün'akit olduktan sonra başkası taraftı' dan ücrete ne
kadar zam yapılırsa yapılsın mucir, mücerred bundan dolayı icareyi fesh
edemez. Meğer ki tağrir ile
gabn bulunmuş olsun.
Bir do. vasi, yetimin malım veya
mütevelli vakfın malını veya beytülmal memuru beytülnralin malını ecri
mislinden gabnı Fahiş surelile noksana kiraya vermiş olursa icare fâsid olur.
Bu hakle müstecir, menfaati istifa etmiş -olunca üzerine ecri misi, lâzım
gelir. Şayet! müstecir, menfaati kısmen istifa etnıi.* olup eeri misi"
razı olmazsa icare'fesh edilir, tstifa edilmiş olan menfaatin de ecri misli
lâzım gelir.
Bir icarede gabnı
râhiş bulunduğu, imamı Azan? ile TCbıı Yusufn göre *hli vukuftan bir şahsın
ifadesile de sabit olabilir.
91 - :
îcarei miizafe sahihtir, Vaktin hululünden evvel lâzım olur. Binaenaleyh
âkîdlerden biri, henüz vakti gelmedi diye bu icareyi feshe kal kışamaz. Çünkü
bu halde de icare filhal miin'akit olmuştur.
Maamafih fukahadan
bazı zatlara göre icarei müzafe. sahih değildir Bazı şartlara göre de sahih
ise de lâzım değildir. Bu halde
mucir, dalı.1
icare vakti gelmeden me'curu satsa beyi
nafiz, icare batıl olmuş olur.
92 - Bir
mülkü akarın kira bedeli zaman hesabiyle artacak olsa bundan dolayı evvelce
yapılmış olan akti icare fesedilemez. Bilâkis böyle bir akarın kira ücreti
tenezzül-etse müstecir müddet içinde kira bedelinin tenzilini talep ve tenzil
edilmediği taktirde icareyi feshe kıyam edemez.
93 - : Müstecir
me'curhanede menhiyyat ve muharrematı irtîkab etmekte olsa bundan
dolayı ne mucir ve ne de komşular icareyi feshe kıyam edemez. Belki müstecire
Öğüt verilir, halini ıslâha gayret
edilir. Şu kadar varki velüyyülemr, bu
müstecirin o haneden çıkmasında maslahat görürse onu çıkarır.
94 - ;
Birkimse, hanesini kiraya verdikten sonra kendisi paraya veya ikametgâha muhtaç
olsa, müddet içinde icareyi fesh ile kiracısını haneden çıkaramaz, şu kadar var
ki, mucir, medyum olup borcunu ödemesi, mecur hanesini satmaya mütevaffık
bulunduğu ve bundan başka malı bulunmadığı taktirde hâkime müracaat ederek icareyi
fesh ettirip me'curu satabilir. Çünkü bunu satıp bedelinden borcunu
ödemediği taktirde borcundan do layı
hapis edilerek mutazarrır olur. Meğer
ki satılacak mecurun bedeli, müstecirinden icare bedeli olarak peşin
alınan ücrete müsavi olsun. O halde
satılmasında faıde yoktur.Çünkü
bu taktirde müstecirin hakkı mukaddemdir,
alınacak satış bedelinin
müstecire verilmesi icab
edecektir. Filvaki mecur sahibinin borcundan dolayı hakim tarafından
satılınca da bedelinden evvelâ
müstecii*n ücret olarak vermiş olduğu
fazla miktarın kendisine verilmesi lâzım gelir.
95 - : Bir
kimse, bir malını kiraya verdikten sonra sefere gidecek olsa bu
sebepten icareyi feshedemez. Kezalik bir kimse, nefsini bir iş için muayyen bir
müddetle bir şahsa icar etse başka bir iş görmek maksadile bu icareyi
fehedemez.
Kezalik : Müstecirin
refikası, mecurhanede ikametten imtina etse bu. icareyi fesh için bir özür
teşkil etmez.
96 - :
Mucebi akdin icrasına, yani: akdi icarenin muktezası olan harekete mani olur
bir Özür zuhur ettikte icare, münfesih olur. Çünkü mün fesih olmazsa âkidlerden
biri, akdi icare ile müstahık olmadığı bir zarara katlanmak mecburiyetinde
kalır. Bu ise caiz değildir.
Meselâ : düğün için
bir aşçı isticar olundukta zevç ile zevceden biri vefat etse icare münfesih
olur.
Kezalik : dişi ağıran
bir kimse, dişini çıkarmak üzere şu kadar kur.uşa bir dişçi ile mukavele yapmış
iken ağrı zail olsa icare münfesih olur.
Kezalik: müsterzi'ın
vefatile icare münfesih olmazsa da reziin veya mürzia'nın vefatile münfesih
olur.
97 - : Bir
kimse, düğün için aşçı veya bina yaptırmak için usta isticar ettiği halde düğün
veya bina yapmaktan sarfı nazar etse icare fesh edilebilir. Çünkü bir kimse, kendi
zararına olarak yabancılara ziyafet vermeğe
icbar edilemez, ve bina için malını itlafa da mecbur
tutulamaz-
98 - : Bir
kimse, bir mahalle kadar hayvan kiralamış olduğu halde yol esnasında hastalanıp
ileriye gitmeğe muktedir olmadığı veya hayvana yük lediği emtiası yol kesiciler
tarafından gasb edildiği cihetle hayvanı trruci-rine teslim etse icare münfesih
olur, yalnız o mahalle kadar olan ücreti
vermesi lâzım gelir.
99 - : Bir
kimse, ziraat etmek için arazi isticar ettiği halde hastala nıp ziraatten âciz
kalsa bakılır. Eğer bizzat ziraatte bulunacak takımdan ise icareyi fesh
edebilir, değil ise fesh edemez.
100 - : Bir
kimse, satın aldığı bir malı kiraya verdikten sonra o malın kadîm aybı zuhur
etse icareyi fesh ederek o malı bu aybmdan dolayı satana red edebilir.
101 - :
îcareyi feshe medar olan Özr, zahir ise fesh, hâkimin hükmüne veya iki tarafın
rızasına muhtaç olmaz, zahir değilse muhtaç olur. Mucirin mücerred ikrarile
sabit olan borç gibi.
102 - :
Müstecir, icare müddeti esnasında irs veya iştira, veya hibe vf-tesellüm gibi
bir veçhile mecurun aynına tamamen veya kısmen malik olsa bu malik olduğu
miktarda icarenin hükmü kalmaz.
103 - : Bir
çocuk, malını babası veya vasisi veya hâkini, icareye verdikten sonra baliğ
olsa bu icareyi feshedemez. Amma kendisi babası tara fmdan birisine icar
edilipde müddet içinde baliğ olsa bu icareyi fesh edebilir.
104 - : Akdi
icare kendisi için yapılmış olan şahsın vefatile icare münfesih olur. Meselâ:
icare müddeti esnasında mecurun mnüki nîan mucir veya me'curu kendisi için
kiralamış olan müstecir vefat etse feshe muhtaç olmaksızın icarenin hükmü
kalmaz. Çünkü mucir, vefat edince mecur, va risine intikal eder, artık menfaat,
vârisin mülkünde hâsıl olacağından onun rızası olmadıkça bundan başkası
istifade edemez. Müstecir vefat edince de onun malik olduğu menfaati mücerrede
vârisine intikal etmez. Bir de ica-rede menfaat anbean hâsıl olacağından akdi
icare de vakit vakit münakit olmakta
bulunmuş olur, înikad ise akitlerin
mevcudiyeti, halinde kabildir. Meyyit ise akde ehil değildir. Şu kadar
var ki vârisi, mucirin muvafakatüc icareyi tecdit edebilir. Fakat başkası
namına icar ve isticarda bulunmuş olan kimsenin vefatile icare münfesih olmaz.
Vekilin, vasinin, mütevellinin yapmış oldukları icareler gibi.
105 - : Bir
kimse, isticar ettiği bir malı başkasına icar ettikten sonra vefat etse hem
birinci icare, hem de ikinci icare münfesih olur.
106 - : Bir
malın müteaddid müstecirlerinden biri vefat etse yalnız onun hissesinde icare
münfesih olur. Diğerlerinin hisselerinde münfesih olmaz.
107 - :
Mucirin vefatından sonra müstecir, mecurda kemafissabık ta sarrufta bulunsa bir
kavle göre kendisine artık ücret lâzım gelmez. Çünkü »çare münfesih olmuştur,
kendisi bu tasarruf ile gasıb mesabesindedir. Meğer ki me'cur, muaddün
îil'istiğlâl bulunsun ve meğer ki mucirin vârisleri kendisinden ücret istemiş
olsunlar.
Fakat diğer bir kavle
göre her halde ücret lâzım gelir. Çünkü müste cirin mecurda kemafissabık
tasarrufu, meselâ me'curhanede ikameti, icare hükmü üzere hareket demektir.
Mecelle Hindiyye, Reddimuhtar.
«' Malikîlere göre bir
icare akdi, şu gibi sebeplerden dolayı münfesih
olur.
(1) :
Menfaati matlup olan mecur aynın telef olması. Kiralanan hanenin münhedim
olması gibi.
(2) :
Tedavisi için ecir tutulan bir arızanın
zail olması. Bir yaranın ameliyei cerrahiyeden evvel iyi olması veya ağırın
dişin henüz çıkarılma dan sükûnet bulması gibi.
(3) : İsticar edilen akarın hedemine veya
kapatılmasına hâkim tarafından emredilmesi.
(4) :
Kiralanan akarın veya menfaatin gasbedilip tahliyesi mümkün olmaması.
(5) :
isticar edilen süt ananın gebe veya hasta olup süt vermeğe kadir olamaması.
(6) :
Kiralanan hizmetçinin hastalık sebebile isticar edildiği hizmeti ifadan âciz
kalması.
Mucirin veya
müstecirin veya t her ikisinin vefatile icare münfesih olmaz. Vâris'eri,
mevrisleri makamına kaim olurlar.
Fakat bir vakıf akan
kendi hesabına kiraya vermeğe müstahık olan biv mevkufun aleyh, vefat edince
yapmış olduğu icare münfesih olur. Velevki bu istihkak, kendi evlâdına intikal
etmiş olsun. Çünkü, o, bu vakfa yalnız hali hayatında tasarruf salâhiyetini
haizdir. Vefat edince bu vakıfta bir alâkasî kalmamış olur.)
(Şafiüere göre de bir
icare, şu gibi şeylerden dolayı münfesih olur ve ya fesh edilebilir:
(1) :
Me'curun müddet içinde telef olması, hanenin kabili ikamet olmı-yacafc bir
halde inhidamı gibi. Bu takdirde müstecir, istifa ettiği menfaata kira
bedelinden isabet eden miktarı verir.
(2) : Kiraya
verilen şeyin hapsedümesidir. Velevki hapseden, kira be delini almak için mucir
olsun. Müstecir, menfaati istifaya muktedir olmayınca akdi icare münfesih
olur. Sonra me'cur müstecire iade edilirse yeni bir akde muhtaç olmaksızın
icare evdet eder. Çünkü rhaksud olan menfaat, müstakbel itibariyle bakidir.
(3) :
Me'curda bir aybın hudusüdür ki, bu haled icare münfesih olmaz. Fakat
müste'cir, muhayyer olur., icareyi dilerse fesh edebilir.
(4) : icare
âkidlerin vefatile münfesih olmaz, belki müddetin inkizasma kadar deva ti eder,
vâris, âkid yerine kaim olur.
Mütevelli-i vakfın da
vakıf namına yapmış olduğu icareîer vefatile münfesih olmaz.)
(HanbelÜere göre de,
icare, bir akdi lâzımdır, ancak şu gibi bazı sebep terden dolayı münfesih olur
veya feshedilebüir.
(1) : Hıyarı
meclis ile veya hıyarı şart ile red edilen bir icare, münfe
sih olur.
(2) :
Me'curda müstecirin evvelce
bÜırrediği kadîm bir aybın
zuhuru veya icare müddeti içinde bir aybın hudusü icarenin infisahına sebep
o".ur. Şu kadar var ki, bu ayb, maksud olan menfaatin noksanına,
kirabedelinii) tefavütüne sebep olacak derecede bulunmalıdır.
(3) :
Mu'cir, me'curda kabletteslim tasarrufda bulunsa veya
me'curu teslimden imtina etse de bu yüzden kira müddeti geçse icare
münfesih olur. Şayad bir müddet teslimden imtina edip de badehu müddet içinde
teslim et se icare, teslim edilmeyen müddet hakkında münfesih olup mütebaki müd
det hakkında devam eder, yalnız bu müddete ait kira bedelini vermek müs tecire
lâzım gelir.
(4) :
Me'curun telef olrnasile icare münfesih olur. Mecur, menfaati bir müddet
istihsal edildikten sonra telef olursa ücretten bu menfaate isabet eden miktarı
mu'cire vermek lâzım gelir.
Fakat ziraat için
kiralanan arazide mczruat husule gelmese veya su ba.i-kınına uğrarsa veya sair
bir âfete maruz kalsa icare münfesih olmaz. Ücretten de bir miktarı hat ve
tenzil lâzım gelmez.
(5) : Me'cur
gasb edilse icare hemen münfesih olmaz. Belki müstecir, muhayyer olur, dilerse
icareyi fesheder, dilerse mecurun istirdat edilmesine intizarda "bulunur.
îcareler, a'zar
sebebiyle de fesh olmaz. Alış veriş için isticar edilen dükkândaki emtianın
yanması gibi.
Kezalik: îcareler,
âkitlerden birinin veya her ikisinin mevtile de münfesih olmaz. Meğer ki
mu'cir, nre'curun, mevkufun aleyhi olsun. Elmuğnı. Minehülcelil.
Elmezahibülarbaa'.)
.Eimmei selâse
hazeratına göre icare, mu'cir ile müste'cirden hiç birinin vefatile münfesih
olmamaktadır. Çünkü icare, beyi gibi bir akdi lâzımdır. Bu halde mucir, vefat
edince kira bedelini vârisleri alırlar. Müstecir vefat edince de me'curun
menfaatini vârisleri istifa ederler. Me'cur, mu'cı-"n vârislerine icare
müddeti zarfında meslubülmenfaa olarak intikal etmiş olur,
îcarenin infisah
etmemesi, bir bakımdan daha muvafık İse de diğer bir bakımdan o kadar muvafık
görülmeyebilir. Meselâ: ticaret için isticar edil-mis büyük bir bina
farzedilsin. Mu'cirin vefatüe icarenin infsahı takdirinde müste'cirin ne kadar
mutazarrır olacağı bedihidir. Fakat müstecir vefat e' takdirde vârisleri bu
ticaretin, bu iktisadî müessesenin idamesini temin
edecek istidatta bulunmazlarsa bu
icarenin devamı, bu vârisler için büyük bir külfe tteşkil edecektir.
Bu hususta hatıra
gelen bir cihet de vardır ki, o da müstecirin vefa tile, icarejıin infisahı,
mu'cirin vefatile ademi infisahı cihetidir. Bu cihet, müsavat esasına muhalif
görülebilir. Fakat bunda melhuz olan zarar, mnh duddur. Çünkü müstecir,
me'curun menfaatine bir bedel mukabilinde temellük etmiş, olduğundan mu'cirin
vefatı buna tesir edemez, vârisleri kendisinin yerine kaim olarak kira
bedelini istifa edeceklerinden bu yüzden mutazarrır olmaları iddia edilemez.
Halbuki müstecir vefat edince vârisleri, onun yerine kaim olup rne'curun
menfaatini istifa edebilecek bir hal.de bulunmayınca kira bedelini vermek
mecburiyetinde kalmaları yüzünden mutazarrır olabilirler. Maamafih fukahayı
kiramdan bu cihete kail olmuş bir zata muttali değiliz.
(Zahirîyye mezhebine
gelince; buna göre de icarenin
infisahı için su gibi sebepler vardır:
(1) :
Me'curun helak olması. Bu halde menfaati istihsale mahal kalmamış olur. Yalnız
Ebu Sevre göre bu halde de icare münfesih olmaz. Belki icare, müddetinin
nihayetine kadar baki kalır. Ebu Sevre göre icare beyi gibidir. Satılan bir
mal, müşterinin elinde telef olmakla beyi, münfesih olmayacağı gibi me'curun
telefile ondan matlup menfaatin zevali de icarenin infisahını icab etmez.
Halbuki icare, beyi'den başkadır. Bunun
içindir ki satılmaları caiz olimyan bazı şeylerin kiraya verilmeleri
caizdir. Meselâ, hür bir insan,
satılamaz. Fakat kira suretile istihdam edilebilir.
(2) :
Me'curun beyi, hibe, itak veya imhar gibi bir sebeple mucirin Mülkünden
çıkması, mu'cir, bu gibi tasarrufatı kendi mülkünde yapmış olacağı cihetle
bunlar, muteberdir. Bu tasarrufat neticesinde me'cur kendi mülkim den çıkmış
olur. Artık müstecir için başkasına intikal etmiş olan bir mülkten intifa'da
bulunmak caiz olamaz.
(3) :
Mucirin veya müstecirin başka bir beldeye gitmek ıztırarmda kalması, bu halde
icarenin devamı, bunlardan birine zarar verirse icare mim fesih olur.
(4) :
îcarenin devamına mani olacak bir merazın veya havfın vücude gelmesi bu da
infisaha sebeptir.
(5) :
Mucirin ve ya müstecirin vefatı, bu halde de icare münfesih olur. Çünkü mu'cir
vefat edince me'cur, vârislerinin veya garimlerinin mülküne intikal eder.
Müste'cir ise onun yalnız menafiini isticar etmiştir. Menafi ise şey'en bade
şeyin hadis olur. Artık müstecir için başkasının mülkünde hadis olacak
menfaatlerden istifade etmek helâl olmaz.
Mucirin vefatile
me'curdaki malikiyeti zail olacağından onun yapmış olduğu akdi icare, mecura
malik olan vârisleri için lâzım gelmez. Müstecirin vefatına gelince: Mucir,
akdi icareyi yalnız bu müstecir ile yapmıştır, onun vârislerile yapmamıştır. Artık mu'cirin bu
vârislerde bir hakkı yoktur. Bu varisler de murislerinin vefatından sonra
me'curede hadis olacak me-nafia vâris» bu menafiden istifade hakkına malik olamazlar.
Şa'bînin, Süfyan-u
Sevrinin, Leyş îbn-i Sa'dın, Ebu Hanife ile Ebu Sü-' leymanın ve bu iki zatın
ashabının kavilleri de böyledir. Elmuhallâ.) [58]
108 - :
Bey'ide semen olmaya salih olan şeyler ki, mekilât ile mevzu-nattır ve hariçte
mevcut olup zevatı emsalden olmayan hayvanat ile elbise gibi ayandan ibarettir.
Bunlar, icarede bedel olmaya da salihtir.
Bey'ide semen olmayan
lâşe ve sair gayri mütekavvim mallar, icarede de bedel olmaya salih olmaz.
Fakat bey'ide semen
olmaya salih olmayan menafi gibi bazı şeyler, aynı cinsten olmamak şartile
icareden matlup olan menfaatlere bedel olmaya salih olur.'
Meselâ: bir bostan,
bir miktar nukud mukabilinde isticar olunabileceği gibi bir kumaş veya bir
hanenin süknası mukabilinde de isticar olunabilir. Fakat bir hanenin süknası,
yine başka bir hanenin süknası veya bir tarla nın ekilmesi, yine bir tarlanın
ekilmesi mukabilinde isticar edilemez. Çünkü, bu, ribai nesie kabilinden
olacağından caiz değildir. Böyle aynı cinsten olan menfaatlerin biri biri
mukabilinde kiralanmasına o kadar lüzum yoktur. Artık kıyasa muhalif görüldüğü
halde bir ihtiyaca mebni kabul edilen icare muamelesi, bunjarda caiz görülemez.
Buna rağmen böyle bir icare akd edilse fâsiden mün'akid olmuş olacağı cihetle
her iki taraf için ecri misi lâzım gelir.
109 - : icarenin bedeli, nukuddan ise mebiin semeni
gibi meydanda olunacak kendisine işaret kâfidir. Meydanda bulunmayınca
miktarını, vasfır tayin lâzım gelir.
Bir beldede mütenev'i,
kıymetleri mütefavit, revaçları müsavi altın veya gümüş para tedavül ettiği
halde tayin edilmeksizin şu kadar altın veya gümüş para mukabilinde yapılan bir
icare muamelesi fâsid olur: Fakat bunların revaçları müsavi olmayıp birinin
istimali mutad bulunursa icare bedeli buna hami olunarak akd, sahih olmuş
olur.
110 - ; icare bedeli uruzdan olup mecliste hazır
bulunmasa başkalarından temeyyüz edecek surette hali ve vasfı beyan edilmek
lâzım gelir. Mekilât veya mevsunattan veya adediyyatı mütekaribeden olduğu
takdirde de nriktarile beraber vasfını beyanetmek icabeder. îyi cinsten şu
kadar ki *e buğday veya şu kadar adet taze yumurta denilmesi gibi ki bunlar
bütün nıisliyattan maduddur.
111 - :
Bedeli icare. nakledilmesi hami ve me'ûnete muhtaç şeyleraeı? olursa nerede
teslim edileceğini akd. zamanında beyan
lâzımdır.
Meselâ: kira bedeli,
şu kadar kile buğday olsa' bunun teslim edileceği yeri beyan icabeder. Fakat bu
bedelin teslim edileceği mekân beyan olun mazsa bakılır: Me'cur eğer akar ise o
akarın bulunduğu mahalde teslimi lâzım gelir. Ve eğer amel ise ecirin ameli ifa
ettiği yerde teslimi iktiza eder. Ve eğer hamule ise ücretin lâzım olduğu-mahalde,
yani: hamalın o hamuleyi götürüp bıraktığı muayyen yerde ücretin verilmesi
lâzım gelir.
Bu imameyne göredir.
Mecellede de bu, kabul edilmiştir- imamı Azama göre ise bpyle hami ve me'ûnete
muhtaç bir bedelin teslim dilece|i rne^ kâm beyan şarttır. Beyan olunmazsa
icare fâsid olur.
Fakat bedeli icare
h.aml ve me'ûneti ohnayan altın ve gümüş para gibi bir şey ise mu'cir, dilediği
yerde bedeli alır, müstecir de bu bedeli istediği yerde verebilir. Elmebsut.
Elbedayi. Hindiyye Reddimuhtar. Mecelle.
«(Malikîlere göre
bedeli icare, a'yandan bir şey olabileceği gibi menafi kabilinden de olabilir.
Şu kadar var ki bu bedelin zejıir, malûm teslimi müm # kün ve kendisile intifa'
kabil bulunmalıdır.)
'Şafiilere göre de
bedeli icare, bazan gayri muayyen bir deyri olur, ba-zan da muayyen, yani:
a'yan kabilinden bir şey bulunur. Gayri nıuayye-ı bedelin cinsini, nevini,
sıfatını, miktarını beyan şarttır. Bir iki::'-.i şu kadar yüzlük gümüş Türk
lirasına kiralamak gibi. Muayyen olan U'dclin de meclisi akidde görülmesi
meşruttur. Bir haneyi mecliste hazır, görülen bir mal. meselâ bir top kumaş
mukabilinde kiralamak gibi.)
(Hanbelilere göre de
bedeli icare, nukud vesair mevzunat ile mekıUU ve uruz kabilinde olabileceği
gibi menfaat de olabilir. Binaenaleyh cinsleri müttehid olsun olmasın bir
menfaati diğer bir menfaat mukabilinde icare sahihtir. Bir hanenin süknası
diğer bir hanenin süknası, bir şahsın hizme tiıû diğer bir şahsın hizmeti
mukabilinde isticar gibi. Çünkü bey'ide semen olması caiz olan her şeyin
icarede bedel olması da caizdir. İmam Şafiiyc göre de böyledir. Çünkü menafi,
emvali ıibeviyye kabilinden olmadığından bunların biri birile mübadelesinde bir
mahzur yoktur. Mebsutı Serahsî. Ki-mugni, Mezahibi erbaa.)
Zahirîlere göre
de.icare mukabilinde icarc caizdir. Velevki cinsleri nıüt tehit olsun. Bir
hanenin süknası diğer bir hanenin süknası veya bir kölenin hizmetini diğer bir
kölenin hizmeti, veya bir evin süknaSını, bir kölenin hiz-ir.eti veya.bir
terzinin hıyatatı mukabilinde kraya vermek gibi. Bunların hepsi de caizdir.
Çünkü bundan nehiye dair bir nas vârid olmamıştır. îmanı Malikin kavli de
böyledir. Elmuhallâ.) [59]
112 - : Bir
mal veya amel hakkında ücretin peşin veya veresiye veya
mukassat olması şart
edilmeksizin icare. akd edilse ücretin hemen verilme
n lâzım gelmez. Belki
müstecir, menfaati istifa ettikten ve ecir ameli ifa
eledikten sonra
bedelin verilmesi icab eder. Çünkü müsavat, bunu iktiza
der. Menfaat istifa edilmedikçe ücretin
verilmesi, bu müsavate münafirlir. Meğer ki müstecir, ücreti peşin vermeğe razı
olmuş olsun.
113 - :
İcare akdinde bedel, tacili meşrut olmadığı halde tâcii edi'miş, yani: peşin
verilmiş olsa lâzım olur. Mucir veya ecir o beldede ftlhal malik olup
müstecir, onu artık istirdat edemez. Kendi tceiı hahkmı ıskat etmiş olur.
Bu icare, ister bir
icarei münecceze ve ister bir icarei müzafe olsun. Cumhuru fukahaya göre
müsavidir. Ancak bazı fukahaya göre icarei muza fede ücret, tacil ile lâzım
olmaz.
114 - :
îcarede ücretin tacili, yani: peşin verilmesi akd zamanında ve ya bilâhare şart
edilmiş olsa ücret muaccelen lâzım olur. Akdi icare, gerek ayanın menfaatleri
ve gerek amel üzerine olsun müsavidir. Binaenaleyh ilk evvel müstecirin ücreti
vermesi .'âzım gelir. Menafi üzeıine yapılan icarede mucir, ücreti istifa
edinceye kadar mecuru elinde tutarak müsteciro teslimden ûntina' edebilir. Amel
üzerine yapılan icarede de ecir, ücreti alıncaya kadar amelde
hıı'unmayabilir. Bu iki suretten hur
hangi birinde ücreti vermek'.en
müstecir, imtina' ederse mucir veya ecir, icareyi feshe müstehık olur.
Maamafih bazı fukahaya
göre icarei müzafede ücretin tacili hakkında ki şart, muteber değildir. Çünkü
bu halde vakit hulul etmedikçe icare bil fiil mevcud bulunmuş olmayacağından
ücretin halin lüzumuna sebep yoktur.
115 - :
Mucir ile müstecir, ücretin tamamen tacili veya tamamen tc çili veya kısmen
tacil ve kısmen tecili hakkında her ne şart ederlerse ona riayet edilir.
Ücretin tecili veya taksiti şart edildiği takdirde evvelâ mucirin mecuru
teslim etmesi, ecirin de ameli ifa eylemesi icabeder. Ücretin verilmesi de
mukavele olunan vaktin hululünde lâzım gelir.
116 - : icarede ücret, şehriye = aydan aya veya
serıeviyye - yıldan yıla gibi muayyen bir vakit ile takyid
edilse ücreün yerilmesi, o vaktin nihayetinde lâzım gelir. Meselâ: bir hane
şehriye bin kuruşa kiralansa veya bir avrrele aylık ile ecir tutulsa ay nihayetbulmadıkça ücretin verilmesi' lâzım gelmez.
Şu kadar var ki, icare
bir sebebe mebni fesh edilse, meselâ: hanede on beş gün ikametten sonra icare
münfesih olsa o güne kadar işleyen ücıe tin hemen verilmesi lâzım gelir. Ayın
nihayetine intizar edilmesi icabetmez.
117 - :
îcarede ücret, mecurun müstecire veya vekiline teslimi vaktinden itibaren
işlemeğe bağlar. Eğer akdi icareden sonra mecur bir müddet müstecire teslim
edilmezse mucir, bu müddete ait
ücreti alamaz. Şayet teslimden evvel icare müddeti nihayet
bulursa mucir, ücrete asla müstahık olamaz. Me'cur, müstecirin vekiiiae teslim
edildiği halde vekil, onu müvek-kiüne teslim etmeyip içinde kendisi oturmuş
olsa gâsıb hükmünde olacağından îmam Ebu Yusufa göre ücret lâzım gelmez. Fakat
imam Muham mede göıe müvekkili üzerine lâzım gelir.
118 - :
îcarede menfaat istifa edilince ücret, lâzımüleda olur.
Mjeselâ: Bir kimse,
bir sene müdd'etle isticar ettiği bir hanede tamam bir sene otursa veya muayyen
bir mahalle muayyen bir zamanda gitmek üzere kiraladığı hayvana binip o zamanda
o mahalle kadar gitse muayyen kira bedelini vermesi icab eder. Çünkü bu halde
müsavat tahakkuk etmiş olur.
Icare fâsiden mün'akit
olsa bile menfaat istifa edilince ecri mislin verilmesi lâzım gelir.
119 - :
Sahih bir icarede menfaati akd yerinde ve icare müddeti zarfında . istifaya
iktidar ile de ücret,. lâzım gelir.
Meselâ: bir kimse bir
müddet için isticar ve manialardan beri bir halde tesellüm etmiş, olduğu bir
hanede oturmasa ve bir yere binip gitmek için isticar ettiği araba gibi bir
nakil vasıtasını tesellüm ettiği halde istimal etmese yine müddet hitamında
muayyen ücreti vermesi icabeder. Çünkü menfaatin mahallini şevagilden hali bir
halde tesellüm etmek, menfaati tesellüm demektir.
Bundan şu mesele müstesnadır:
Bir kimse, bir yere gitmek üzere isticar ettiği hayvan ile oraya gitmeyip
hayvanı ahırında tutsa ücret, lâzım gei-mfcz. Çünkü hayvanı böyle tutması,
hayvana muzir olduğundan, bu teaddi sa-yıhr. Artık kendisi gâsıb mesabesinde
olacağından melhuz zamandan dolayı ayrıca
ücret lâzım gelmez.
120 - : Bir kimse,
muayyen bir mahalden muayyen bir yükü getirmek üzere bir hamal isticar
etse de hamal o mahalle vardığı halde o yükü bulamamakla boş dönse tesmiye
edilen ücret, boş, gidip gelmeğe
taksim olunur. Yalnu boş. gitmeğe isabet
eden hissenin hammala verilmesi lâzım gelir.
Çünkü hammahn bu gitmesi,
müstecir için olmuştur.
121 - : Bir
kimse bir mektubu veya meküiât gibi hami ve meûneti olan bir şeyi bir şahsa
götürüp vermek için bir ücret mukabilinde ecir tutulmuş, olmakla gidip o şahsı
vefat etmiş veya başka bir yere gitmiş bulmakla götürdüğü şeyi geri getirse
ücrete müstahık olmaz. Çünkü kendi amelini kendisi bozmuş sayılır. Fakat
götürdüğü şeyi o şahsın vârislerine veya gaib ise hazır oldukta kendisine
teslim etmek üzere başka birine tevdi eylese Üt ° e müstahık olur. Zira bu
takdirde' vüs'ünde olanı yapmış bulunur. Hin-diyye. Tenvirülebsar.
122 - Bir
terzi, biçip dikmesini deruhte ettiği bir kumaşı biçip de henüz dikmeden vefat
etse yalnu biçmesi için ücrete müstahık olur. Fetva bq. veçhiledir- Hindiyye.
123 - :
Me'cur ile intifa' bir maniadan dolayı bilkülliye fevt olsa mütebaki müddete
ait ücret sakıt olur. Fakat icare hemen münfesih olmaz. Müstecir, muhayyer
olur, dilerse icareyi fesh edebilir.
Meselâ: İsticar
edilmiş olan bir hamam tamire muhtaç olup da bir müddet kendisinden matlup olan
menfaat istifa edilemez olsa bu müddete ait bedeli icare sakıt clur. Fakat
tamir edildikten sonra mütebaki müddet için bedel lâzım gelir. Mucir, bu baki müddet
içinde müstecirin tasarrufuna mâni olup icareyi fesh edemez.
Kezalik: bir müddet
için kiralanan bir değirmenin suyu kesilip de bir müddet muattal kalsa suyun
kesilmesinden avdet edeceği vakte kadar olan günler için ücret sakıt olur.
Kezaîik: Ziraat için
su ile sulanan bir tarla, kiraladığı halde su kesilmekle ziraat mümkün olmasa
ücret lâzım gelmez.
bir tarla, isticar
edildiği halde yağ- Kezalik: yağmur suyu ile sulanan mur yağmamakla sulamak
için başka bir suda bulunmamakla ziraat mümkün olmasa ücret icab etmez.
Lisanülhükkâm. Düıerülhükkâm.
124 - :
Mecurun menfaati, bilkülliye muattal olmayıp da kısmen istifası kabil bulunsa
müstecir, hıyarı ayb ile muhayyer olur. Dilerse icareyi mi! cirin yanında fesh
eder ve dilerse mecuru o aybile beraber istimal ederek muayyen ücretini
tamamen verir. Fakat müstecir, maksud olan men faati bilkülliye istifa
edememekle beraber mecurdan başka bir suretle istifade etse, meselâ: suyu
kesilmiş olan değirmenin binası için hayvanları bağ-lasa veya burada ücretle
yolcuları iskân eylese bedeli icareden bu muattal müddete isabet eden hisse
nöbetinde bir ecri misi vermesi lâzım gelir.
Meselâ: aylığı yüz
liraya kiralanan bir değirmenin, değirmen olarak bir ayhk ecri misli seksen
lira,* ahır veya han ittihaz edildiği haldeki bir aylık ecri misli de altmış
lira olsa aradaki, yani: seksen iie altmış beynindeki fark, dörtte bir
nisbetinde olacağından müstecir üzu-ine suyun kesilmesi se bebile ahır veya han
ularak kullandığı müddetin he» İçin ecri
müsera-manın, yani: yüz liranın dörtte üçü olun yetmiş beş lira vermeli lâzım
gelir.
Bazı fukahaya göre
değirmen hakmdaki akdi icare, hem un öğütmek, hem de elverişli yerlerinde
ikamet etmek veya hayvan bağlamak üzere yapılmış olmazsa değirmenin
muattaliyetine mebni mücerred içinde ikanrut etmekle veya hayvan bağlamakla
ücret lâzım gelmez, lenklh-i Hârnidi. Reddülmuhtar.
125 - ;
Mecur, müstecirin elinden gasb edilip de istirdadı mümkün ol nuı 1- . net sakıt olur. Bundan bir müddet istifa
edilmiş ise yalnız bu trrüd-dgU' .ut, ücret lâzım gelir. Bu gasb ile icare
münfesih olmaz.
Şaycd müstecirin
şefaat veya himayet tarikile mecuru gasıbdan istirdadı mümkün iken böyle bir
teşebbüsü vuku bulmasa kendisinden ücret sakıt olmaz. Kendisi taksirde
bulunmuş sayılır. Maümafih mecuru kurtarmak için.müstecir, bir mal bezi etmeğe
mecbur değildir. Eşbah. Hamevî.
Bir haneyi işgal edip
fuzuli olarak içinde oturan veya boş bırakan kim se. gasıb hükmündedir. Bu
hanenin menafii mukabilinde bir ücret vermesi lâzım gelmez. Çünkü o hane onun zamanında bulunur.
Zaman ile ücret ise içtima etmez.
Kezaük: çocuk, ma'tuh,
mecnun gibi kasırlara, vakfa ve beytülmale ait olmayan bir mal, mülk veya akd
tevlile istimal olunursa menfaatini tazmin lâzım gelmez. Velevki muaddün
lil'istiğlâl bulunsun. Meselâ: müşterek bir malı şeriklerden biri, diğer
şerikin izni olmaksızın bir müddet müstakilfen İstimal etse «Mülkümdür» diye
kullanmış olacağından şerikinin hissesi için ücret vermesi lâzım gelmez. Fakat
başkasına kiraya verip ücretini almış clsa bundan şerikinin hissesini vermesi
icabeder.
Kezalik: Bir kimse,
müştereken malik olduğu dükkânı şerikinin izni ol maksızın birine satmakla
müşteri bir müddet tasarruf edip ancak diğer şe rik, bu bey'a icazet vermiyerek
hissesini zaptetse hissesinin ücretini isteyemez. Çünkü müşteri onu mülk
tevlile kullanmıştır. Yani: onu «akdi
beyi ile mutasarrıfım» diye istimal etmiştir.
Kezalik: bir kimse,
meselâ: bir değirmeni mülkü olmak üzere birine satıp teslim etmekle müşteri,
bir müddet zapt ve tasarruf ettikten sonra başka bir kimse, o değirmene
müstahık çıkarak isbap ve,hükümden sonra müşteriden alsa ondan o zapt ve
tasarruf etmiş olduğu müddet için bir ücret alamaz. Zira bunda da akd tevili
vardır. Fakat böyle bir mal, meselâ: bir hane kasırînden birine veya vakfa veya
beytülmale ait bulunsa ecri mis! lâzım gelir. Meğer ki istimal edilen mala ânz
olan noksan, onun ecri mislinden fazla olsun. O takdirde bu noksanın bedelini
vermek icabeder. Gasb bahsine müracaat!
126 - : Fâsid bir icarede mücerred menfaati istifaya
iktidar ile ücret lâzım gelmez. Mucirin teslimiyle hakikaten intifa
bulunmalıdır ki, ecri misi, lâzım gelsin. Bundan vakıflar ile yetimlerin ve
mecnunların malları müstes nadir. Bunlardan dolayı yalnız menfaati istifaya
temekkün ile de ücret lâzım gelir.
Kezalik: reşid bir kimsenin'bir
mülkü, meselâ hanesi fuzulen işgal edilerek mülk ve akd tevili bulunmaksızın
bir müddet kullanılsa bakılır. Eğer muaddün lil'istiğlâl ise ecri misli lâzım
gelir. Değilse ücret lâzım gelmez. Mülk ve akd tevili bulunursa her iki
takdirde de ücret lâzım gelmez.
127 - : Bir
kimse, bir akd ve izn bulunmaksızın başkasının malını istimal etse bakılır: O
mal eğer muaddün lil'istiğlâl ise veya vakfa veya ye time veya mecnuna ait ise
ecri'misil lâzım gelir. Değilse lâzım gelmez. Çünkü o kimse, gasıb mesbaesinde
olur. Kendisine icabında zaman lâzım gelir. Zaman ile ücret içtima' edemez. Ve
menafi' haddizatında mütekavvim de ğildir. Zira tekavvüm için evvelce ihraz
edilmiş olmak lâzımdır. Menafi ise kabili ihraz değildir. Menafi ancak akd ile
tekavvüm eder. Burada ise akd yoktur. Vakıf ile kasırların malları ise nâsın
tecavüzünden sıyanet edilmeleri için müteahhirîn-i fukahaca mütekavvim
sayılmış demektir. Gasb bah sine de müracaat!
Fakat bir kimse, öyle
muaddün lil'istiğlâl olmayan bir malı, sahibi ücret istedikten sonra istimal
ederse o halde ücret vermesi icabeder. Çünkü bu takdirde ücrete razı olmuş
olur.
128 - : Bir
ecir, ameli kendi hanesinde, dükkânında ifa edecek olunca o ameli ikmal
etmedikçe ücret alamaz. Bunda ittifak vardır. Fakat bazı fu kahaya göre ecir,
ameli müstecirin hanesinde ifa ederse o amelin her kısmı nisbetinde ücrete
müstahık olur.
Meselâ: müstecirin
hanesinde iki gün içinde dikeceği bir libastan yi her kününe isabet eden ücreti
isteyebilir. Çünkü bu takdirde ecir, amelinin her cüz'ünü müstecirine teslim
etmiş sayılır. Haniyye fetavasmda bu kabul edilmiştir.
129 - :
Terzi gibi amellerinde eser bulunan kimseler, yaptıkları şeyi ikmal edip
müstecire teslim etmeden o şey ellerinde telef olsa ücret sakıt olur. Fakat
hamal gibi amellerinde eser bulunmayan ecirler, amelden fa riğ olunca, meselâ:
hamuleyi muayyen yere kadar götürünce ücrete tahık olurlar. Velevki hamule,
daha. müstecirin eline teslim edilmiş olmo-sın. Dürrümuhtar,
130 - : Bir
hamule nakli için kiralanan bir sefine, hamuleyi muayyen yere kadar götürdüğü
halde daha karaya çıkarmadan havanın muhalefeti ne mebni geri dönerek evvelki
yerine gidecek olsa bakılır: Eğer hamulenin sahibi, sefine içinde bulunmuş ise
sefine sahibi ücrete müstahık olur.
Çünkü bu takdirde
hamule, sahibinin elinde bulunmuş sayılır. Fakat hamule sahibi, sefft&dt*
bulunmamış ise ücret lâzım gelmez. Zira, hamule sahibine muayyen yerde teslim
edilmemiş bulunur. Reddimuhtar. Ali Efendi Fetavası.
Kezalik isticar edilen
arazideki ekinleri çekirgeler tamamen yeyip yeri ne muadili veya zararda onun
dûnu bir şey ekilmesine mütebaki müddet olmasa ücretten bu müddete isabet eden
miktar, sakıt olur.
131 - : Müstecir ücreti aydan aya verilmek üzere bir
senelik olarak isticar ettiği bir binanın ücretini bir aralık vermemekle mucir, mecurun anahtarını zapt
edip bir ay kapalı kalmasına sebebiyet verse bu müddetin ücreti sakıt olmaz.
Çünkü müstecir, ücreti ödeyerek mecurdu sakin olabilirdi. Bezzaziyye.
132 - : Bir
kimse, isticar ve kabz etmiş olduğu dükkânda bir müddet alış verişe kesad ânz
olduğundan dolayı sanatta bulunamamış, dükkânı kapalı bulundurmuş olduğunu
iddia ederek kirasını vermekten imtina1 edemez. Çünkü ticaret hayatında bu gibi
şeyler vakit vakit yüz gösterebilir. Bunlar ücretin lüzumuna mani teşkil edemez.
133 - :
Muayyen bir müddet üzerine bir hayvan veya bir kayık veya bir gemi veya bir
tarla isticar edildiği halde daha sahile yanaşmadan veya maksud menzile
kavuşmadan veya ekinler yetişmeden müddet nihayet bulsa sahile yanaşıncaya, maksud yere kavuşuncaya ve
ekinler yetişinceye kadar icare bizzarure uzar, müstecîr de fazla olan müddetin
ecri misimi verir. Çünkü ıztırar, başkasının hakkını iptal etmez.
134 - : Bir
kimse, hanesini veya dükkân gibi başka bir malını bir şah sa tamir etmek ve
içinde ücretsiz olarak oturmak üzere verse o şahıs da bunu tamir ederek içinde
bir müddet otursa bu, icare değil bir ariyet muamelesi olmuş olur. Müstearın
nafakası ise müsteire aittir. Binaenaleyh bu tamir masrafı, müstearın nafakası
mesabesinde olarak müsteîr olan o şah sa ait bulunur. O kimse de bu şahıstan
ücr,et npmına bir şey alamaz. Çünkü ariyette ivaz yoktur. Hindiyye.
«(Malikîiere göre
bedeli icare, ya muayyen bir ayn olur. Bir hanenin süknası için muayyen bir
hayvanın bedel olması gibi. Veya zimmete taallûk eden bir deyn olur. Bîr şahsı
şu kadar kuruş veya şöyle bir kat elbise veya şu cinsten bir hayvan mukabilinde
bir müddet istihdam gibi. Birinci takdir de ücretin mucire acilen teslimi lâzım
gelir. Hu teslim üç günden ziyade tehir edilemez. Edilirse, akd fâsid olur.
Çünkü bu muayyen ücretin tagay-yur etmesi, kıymetine noksan nru olması
melhuzdur. Bundan dolayı gurer vücuda gelebilir. L
İkinci takdirde
ücretin acilen verilmesi mîşrut veya âdet muktezası bu lunursa acilen verilmesi
icabeder. Fakat böyl<; meşrut ve âdet o'.nradığı surette bakılır: Eğer
icare bir şeyin menfaati hakkında değil de, bir menfî) atin tediyesi hakkında
ise, meselâ: bir terzinin bir libası bizzat veya baş kası vasıtasile dikmesine
dair, işe de henüz mübaşeret gayri vâki ise ücretin yine muaccelen verilmesi
icabeder. Tâki deyn mukabilinde deyn deruhte edilerek bir nevi riba vücuda
gelmiş olmasın. Çünkü bu halde ecir meı: faati. müstecir de ücreti borçlu
bulunmuş olur. Bu ise caiz değildir.
Şu kadar var ki ecir =
âmil, derhal işe başlamış, olursa ücreti tacil va-cib olmaz. Çünkü bu takdirde
ecirin yaptığı iş, makbuz sayılır, deyn olmaktan çıkar.
Ve eğer icare, bir
muayyen şeyin menfaati hakkında ise, meselâ: muayyen bir şensin hizmetine veya
bir hanenin siiknasına ait ise ücretin peşin verilmesi lâzım gelmez.
Elmezahibülarbaa.
Miitccir üzerine kira
bedeli, mecurda tasarrufa temekkün ile lâzım gc-Ür. Volevki bilfiil tasarrufta
bulunması. Velevki malluh olan menfaat bir âfeti semaviyeden dolayı fevt olsun.
Meselâ : ziraata
elverişli bir yer isticar edilip üzerine ekilen şeyler, soğuktan veya
çekirgelerin hücumlarından dolayı te'ef olsa yine kirası lâzım gelir.
Müstecitin tohum bulamadığından veya hapis edildiğinden dolayı ziraate
bulunamadığı takdirde hükhı böyledir. Velevki zulmen hapis edilsin. Çünkü bu
halde başkası vasıtasile ziraate mütemekkindir. kiralanan hanenin bir kısmını bir ecnebi gelip işgal
edecek olsa müsteciri üzerine yine ücretin tamamı lâzımgelir. Kendisi de o
ecnebiden ecri misli alabilir,. Fakat o hanenin bir kısmında gelip sahibi
otursa müstecire ücretin tamamım vermek lâzım gelmez. Belki müstecire yalnız
sakin olduğu kısmın ecri mislini vermek icabeder.
Mecur hanenin bir
kısmı münhedim olup da ikamete mâni, büyük bir zarara badi olmasa ücretten
yalnız bu kısma ait olan miktarın tenzili lâzım gelir. Fakat inhidam, ikamet
için büyük zarara müeddi olacak derecede bulunursa müstecir, muhayyer olur.
Dilerse kareyi fesh eder. Dilerse orada ikamete devam ederek kiranın
tamamını verir. Şerhi
Muhammedilhırşi-)
(Şafiîlere göre
icareler, icarei ayn ile icarei zimmet kısımlarına aynin, şöyle ki : icarei
ayn, muayyen ve malûm bir şeye müteallik bir menfaat hakkında yapılan icaredir.
Muayyen bir haneyi veya bir eciri muayyen, bir ücretle isticar gibi. Bu halde
ücret, hariçte muayyen, malûm bir şey ise tecili sahih olmaz. Amma zimmette
bir deyn ise, meselâ: şu kadar kuruş veya vasfı malûm şöyle bir hayvan üe
yapılacak şu kadar müddet hizmet ise bunun tecili de, tecili de caizdir.
İcarei zimmete
gelince; bu da gayri muayyen, belki vasfı zimmete malûm bir şeye müteallik bir
menfaat üzerine yapılan akitten ibarettir ki, bu menfaat, zimmette bir deyn
bulunmuş olur : Bir şahsı şu şu vasıfta bir hayvan ile falan yere nakil için
yapılan icare gibi. Bu icarede ücretin akdi i-çare meclisinde teslim şarttır.
Bunun tecili caiz değildir. Yoksa deyn, deyn mukabilinde mübadele edilmiş olur
ki, bu caiz değildir.
Buradaki ayndan
maksad, zimmet mukabilidir. Yoksa menfaat mukabili değildir. Yoksa her icare
her haide bir menfaat hakkında akd edilmiş o İur. Şu kadar var ki bu menfaat,
bazan hariçte mevcud, muayyen bir şeye müteallik olur, bazan da böyle olmaz.
Hariçte mevcud bir hayvanın rüku bile gayri mevcud, vasfı malûm bir hayvanın
rükubu gibi.
Kezalik : Bir icare
mutlak surette yapılınca, meselâ : bir kimse muay yen bir haneyi isticar edip
de ücretimin tacil ve tecilini şart koşmayınca ücretin peşin verilmesi lâzım
gelir. Yani : Müstecir, mecuru teslim edince icare bedelini hemen mucire
vermekle mükellef olur. Çünkü şey'en fe-Şey'en hadis olacak menfaat, hükmen
mevcud gibidir. Binaenaleyh ücretin de hemen verilmesi iktiza eder. Bu müsavat
icabıdır, Zeyleî. Elmezahibülarbaa'.)
(Hanbelilere göre de
bedeli icarenin muaccel ve zimmette deyn olarak müeccel olması sahihtir.
Müeccel olan ücret, müeccel olan semen hükmünde dir. Binaenaleyh zimmette semen
olacak bir şey ücret de olabilir.
Kezalik : bir yeri
oradan çıkacak mahsulâtın cinsinden bir miktar muka bilinde icareye vermek de
sahihtir.
Bir tarlayı oraya
buğday ekecek bir şahsa şu kadar buğday mukabilinde kiraya vermek gibi. Fakat
oradan çıkacak buğdaydan şu kadarı mukabilinde kiraya verildiği şart ko§ulursa
bu sahih olmaz. Çünkü oradan buğday çıkıp çıkmayacağı meçhuldür.
Bir hammal, muayyen
bir yükü muayyen bir yere götürdüğü halde gönderilen şahıs gaib bulunsa gitmesi
için muayyen ücreti alacağı gibi geri getirmesi için de ücrete müstahık olur.
Fakat o şahsı ölmüş bulursa bu ikinci ücrete müstahık olma?. Çünkü ölüm
kahrıdır. Onunla beraber ihtiyat mümkün olmaz. Gaybubet sureti ise böyle
değildir, onda ihtiyata riayet mümkündür.
Bir müstecir, mecurda
bir müddet ikamet ettikten sonra ikametine mucir, mâni olsa veya muayyen bir iş
yapmak için kiralanan bir ecir, o işi tamamlamayıp noksan bıraksa, meselâ :
Kazdığı kuyuyu bir miktar kaz dıütan sonra terk eylese ücret namına hiç bir şey
istemeğe hakkı olamaz. Çünkü makudünaleyh olan menfaat, amel, müstecire teslim
edilmemiştir. Elmezahibülarbaa'. Keşşafülkına'.)
(Zâhiriyyeye göre ne
mecurun ve ne de ücretin az çok tacilini veya tecilini iştirat caiz değildir-
Böyle1 bir şart, gureri müstelzimdir. Çünkü atiyyen ne olacağım Allah Taalâdan
başkası bilemez. Ve böyle bir şart, Kitabul'lâhta mevcut olmadığından batıldır.
Binaenaleyh bir malın veya bir ecirin şu gelecek günden itibaren kiralanması
veya ücretinin peşin veya veresiye olması şart koşulsa icare fâsid olur. Fakat
böyle bir şart:bulunmaksızın bunlardan her hangi birini tehir etmekte beis
yoktur. Elmu-haltâ.) [60]
135 - :
Terzi, boyacı, elbise yıkayıcı gibi amelinde ayrı ve araz kabi ünden eser
vücuda gelen ecirin veresiye olması mukavele olunmamış ve amel, müstecirin
hanesinde yapılmamış ise ücretini alıncaya kadar mûste-cerün İ'îhi hapsetmeğe
hakkı vardır. Bu yüzden hapsedip de kendi taaddi vk taksiri olmaksızın
müstecerün fîh telef olursa, İmamı Azama göre bedelini zarrrin olmaz. Fakat
ücret de alamaz. Çünkü makudunaleyhi teslim etmemiştir. Müstecerün fîhin
mazmun olmaması,- onun ecir elinde yine emanet olarak kalmış olmasından
dolayıdır. Hapis ise cevazı şer'îye müstenit olduğundan zamana mani olur.
îmameyne göre ise
zamin olur. Zira müstecerün Fîh, ecirin elinde hapisten evvel mazmun olduğundan
hapisten sonra da mazmun bulunur.
136 - :
Ecir, ücreti müeccel olan bir ameli ifa ettiği takdirde ücreti alıncaya kadar
müstecerün fîhı hapsetmeğe müstahık olmaa?..
Şayed hapse-der de müstecerün fîh, elinde telef olursa zamin olur. Velev
ki taaddisi, taksiri bulunmasın. Çünkü bu hapis ile gâsıb olmuş olur.
137 - :
Hammal, deveci, gemici, kayıkçı gibi amelinin eseri müstecerün fîhde zahir
olme.yan bir ecir, ücret için müstecerün fîhi
sahibinin rızası olmaksızın elinde hapis ve tevkil' edemez. Buna
hakkı yoktur. Bu halde hapsedip de
elinde o mal telef olursa zamin olur. Bu takdirde mal sahibi muhayyerdir,
dilerse ecirin ücretini verip
kendisine o malın götürüldüğü mahaldeki bedelini tazmin ettirir ve
dilerse yüklediği mahaldeki bedelini tazmin ettirip ecire ücret vermez. Çünkü eşyanın kıymetleri zamanların,
mekânların ihtilîıfile muhtelif olur. Bahr. Hindiyye. [61]
138 - : Bir
kimse, kendi malını başkasına dilediği malûm bir vakit için icareye verebilir.
Bu müddetin gün ve ay gibi kısa olması caiz olduğu gibi bir çok seneler gibi
uzun ve hattâ mucir ile müstecirin âdete nazaran ya-şayamıyacakları kadar
müddet olması da caizdir. Çünkü herkes kendi malında başkasına muzır olmamak
üzere dilediği gibi tasarrufta bulunabilir. Elverir ki o malın kiraya
verilmesi mütearef bulunsun. Çocuğu veya kuzuyu emzirmek için bir koyun
kiralanması gibi mütearef olmayan bir icare ise sahih değildir.
139 - :
Vakıf malın icareye verilmesi
hususunda şartı vakıfa riayet edilir. Şartı vakıf yok ise mütevelli zî'a
kabilinden olan, yani : çiftlik ve arazi gibi gailesi ve mahsulü bulunan şeyleri üç, bu kabilden olmayan şeyleri de birer sene
müddetle icareye verir. Bu müddetten ziyadesîle icareye verilmesinde vakıf
için bir maslahat ve menfaat görülürse hâkimin reyi istihsal edilir. Vakıf
bahsine müracaat!
140 - :
Yetimlerin malları da velileri veya vasileri tarafından zî'a kabilinden ise
üçer sene ve bu kabilden değilse birer sene müddetle icareye verilir. Fakat bir
maslahat görülürse bunlar hâkimin iznile daha uzun birer müddetle icareye
verilebilir. Bunlarda icare müddetinin
tahdid edilmesi bunların malların,
sıyanet etmek ve başkaları tarafından mülkiyet iddiasına kıyam edilmesine
meydan verilmemek gibi mülâhazalara mebnidir.
141 - ;
icare müddetinin başlangıcı, icare akd edilirken zikr ve tâyin olunan vakitten
itibar olunur. Şayed akd zamanında müddetin .İptidası beyan olunmazsa müddet,
akd vaktinde itibar olunur.'
142 - : Bir
akarı her aylığı §u kadar kuruşa olmak
üzere bir senelik olarak icareye vermek sahih olduğu gibi aylığı beyen
olunmaksızın bir se-helîk olmak üzere şu kadar kuruşa icareye vermek de
sahihtir.
143 - :
Icare, ayın ilk gecesile ilk günde iken gerek bir aylık ve gerek daha ziyade
müddetle şehriye olarak akd edilse aylık üzere müna'kit olur. Bu halde ay otuz
günden noksan olsa da yine tam bir aylık verilmesi lâzım gelir.
Icare akdi esasında ay
veya sene; şemsiye, rumiyye, efrenciye gibi bir kayd ile mukayyed olmayarak
zikredilirse kamerî aylara ve sene'ere masruf olur. Çünkü şer'i şerifte
kameriyye aslîdir.
Kamerî ayların mebdei,
hilâlin ufuk-u garbide görüldüğü gecedir. Hilali görmek mümkün olmazsa bir ay,
bizzarure otuz gün itibar olunur.
144 - : Ayın Ük günü geçtikten sonra mukavele zamanından
itibaren bir aylık olmak üzere icare aktedilse o ay otuz gün itibar olunur. Ve
ayın birazı geçmişken şu kadar aylık olarak icare müneccezen akd olunsa evvelki
noksan ay, en sonraki aydan ilâve olunarak otuz gün olmak üzere tamamlanır.
Ücreti tam bir aylık olarak verilir. Aradaki aylar da gurre ile hesap ve itibar
olunur.
145 - : Ayın
bir kaç günü geçtikten sonra aylık olduğu beyan olunmaksızın her aylığı şu
kadar kuruşa olmak üzere icare akd edilse ilk noksan ay, otuz gün itibar
olunacağı gibi diğer ayîar da yine otuzar gün itibar olunur. Çünkü böyle bir
müddet tayin edilmezse akdi icare, yalnız birinci ay hakkında sahih, diğerleri
hakkında fâzid olur. Diğer aylarda da icare fesh edilmeyip sükût edilince
onlar da sıhhate münkalib olup otuz gün itibar olunur. Nitekim (147)nci
meselede izah olunacaktır.
146 - :
Ayın ihtidasında iken
şemsiye veya kameriyye
olduğu tashir edilmeksizin bir
senelik olmak üzere icare akd edilse bu bir
sene, kameri aylardan on iki ay olmak üzere itibar olunur. Fakat aym
birazı geçtikten sonra böyle bir senelik olmak üzere, icare akd edilirse
evvelki noksan ay.-otuz gün itibar olunarak onu üçüncü aydan bililave ikmal
edilir, aradaki on bir ay ise gurre itibarile hesap olunur.
Meselâ : bir akar,
1365 senesi Muharreminin altıncı gününden itibaren bir senelik oîtrrak üzere
kiraya verilse bu Muharrem ayına 1366 senesinin Muharreminden beş gün ilâve
edilir. Bu, imam Muhammede göredir. Me celîede de bu kabul edilmiştir, imamı
Azama göre ise hu takdirde bütün aylar otuzar gün itibar olunup (360) gün tamam
olunca sene nihayet bulmuş sayılır. Hindiyye.
147 - : Bir
akar, «Aylığı veya bir aylığı şu kadar ücretle» denilerek kareye verilse icare,
yalnız bir ay hakkında münakit olmuş olur. Diğer aylar hakkında mün'akit olmaz.
Fakat kaç aylığı olduğu zikrolunmaksızın ahar aylığı şu kadar kuruşa olmak
üzere» icar edilse icare, yalnız bir ay hakkında sahih, diğer aylar hakkında
fâsid olur:
Binaenaleyh birinci ay
hitamında ikinci ve daha sonraki ayların birinci gecesile birinci gününde mucr
ile müstecirden her biri, diğerlerinin huzurunda kareyi fesh edebilir. Amma birinci aym hitamından sonra geîecek
aylardan her hangi birinin evvelki gecesile günü geçti mi, icare sıhhate
münkalib olur. Artık o ay. hakkında icareyi bunlardan biri fesh edemez.
148 - :
Yukarıdaki mesele veçhile «Her aylığı şu kadar kuruşa olmak üzere» icare
aktedildikte ve ilk ayın
birinci gecesile birinci
günü geçtikten sonra mucir
ile müstecirden biri «
icareyi fesh ettim » dese icar, o ayın nihayetinde münfesih olur. Mecellede de bu kabul edilmiştir. Bazı fukahaya
göre ise bununla icare münfesih olmaz.
Kezalik : mucir ile
müstecirden biri, ay esnasında « Gelecek ayın iptidasından itibaren icareyi
fesh ettim» dese bu mütakbele izafetle olan fesh ile de gelecek ayın hululünde
icare münfesih olur.
Maanrafih müstecir
tarafından peşin olarak iki veya daha ziyade aylık ücret verilmiş bulunursa hiç
birisi o ayların karesini fesh edemez. Çünkü ücretin böyle tayin ve teslimile
müddetin cehaleti bertaraf edilmiş olacağından bu aylar hakkındaki icare,
sahih olmuş olur, «Her seneliği şu kadar ücretle» kiraya verilmiş olan bir mal
hakkında da ilk seneden sonraki senelere göre yukarıdaki iki mesele hükmü
cere^n eder.
149 - : Bir
gün işlemek üzere tutulan bir ecir hakkında beldenin örfüne bakılır : örfe göre
ya güneşin tulûundan ikindi vaktine kadar veya güneşin tulündan gurubuna kadar
çalışması lâzım gelir. Bu babtaki Örf, iki vakit arasında müşterek ise gün
tâbiri nazara alınarak tulûdan guruba
kadar çalışmak icab eder. Bezzaziyye. Hindiyye.
150 - : Bir
sanatkâr, meselâ : on gün falan işi işlemek üzere isticar edil se kare, bu
akditakib eden günler hakkında aktedilmiş.
olur. Böyle farz edilmezse müddetin mechuliyetine mebni icare fâsid
olmak lâzım gelir. Nitekim lâalettayin müstakbele izafe edilerek meselâ :
«Yazın on gün işlemek üzere » diye bir ecir isticar edilse icare, müddetin mechuliyetine binaen fâsid olur.
Hangi ayın kaçıncı gününden itibaren işleyeceği beyan edilmeyince icare, sahih
olmaz. Hindiyye Bahriraık. Mecelle. Dürerülhükkâm.
151 - : Bir
kadın, huliyyatına bir şeyi «Geceye kadar bir günlüğüne ve şayed bir mania
zuhur eder de on gün kadar iade edemezse on günlüğe olmak üzere» isticar etse
bu icare kıyasa nazaran fâsiddir. Çünkü bunda makudünaleyh meçhuldür. Ve bu
akd, ilk günden sonraki müddet hususunda hateıo
= bir manianın zuhuruna talik edilmiştir. îcareyi hatere talik ise caiz
değildir. Fakat bu icare, istihsanen caizdir. Her gün için birinci güne ait
ücret miktarı ücret verilmek lâzım gelir. Çünkü böyle bir şart, rnütea-reftir.
Euna ihtiyaç vardır. Bir velime cemiyetine iştirak edecek kadının orada ne
kadar kalacağı kestirilemez. Binaenaleyh
zararı ve zamanı def için bu şarta
muhtaç'bulunur. Mebsutu. Serahsî.
«Cîmam Şafitnin
müddeti icare hakkında üç kavli vardır.
Bir kavline göre
bir seneden ziyade müddetle isticar caiz değildir, isticar, bir hacete
mebnidir. Bazı eşyada hacet, bir seneden evvel tamam olmaz, arazide ve
emsalinde olduğu gibi. Binaenaleyh icarenin bir sene müddetle akdi caiz
bulunmuştu- Diğer bir kavle göre otuz sene müddetle icare caizdir. Diğer bir
kavle göre ebedî bir müddetle caizdir.
(Mebsut.)
(Zahiçîyyeye göre
köle, akar, hayvanat vesaireyi
uzun ve kısa bir müddetle isticar
caizdir..Elverir ki mucirin, müstecirin ve mecurun o müddete kadar bekası
müuıktın bulunsun. Fakat o müddete kadar
bunlardan birinin bekası mümkün bulunmazsa o akdi icare caiz olmaz, ebediyyen
mef suh bulunur.' Elmuhallâ.)
(Malikîlere göre de
bir mal, uzun veya kısa bir müddetle isticar olunabilir. §u kadar var ki, kira
müddetinin gün, ay, sene gibi muayyen olması şarttır. Akd zamanında bu müddetin
mebdei tasrih edilmezse kira, akd zamanından muteber olur.
Yağmur, su verilen
arazi, meselâ on sene müddetle isticar olunabilir. Fakat bu müddete ait kira
bedelinin makden = muaccelen verilmesi meşrut olursa akd fâsid olur. Meşrut
olmaksızın peşin verilebilir. Fakat su verilmesi müemmen olan, meselâ Nü nehri
kenarında bulunup İska edilen araziyi bedeli peşin olmak üzere uzun bir müddet
icareye vermek sahihtir. Çünkü bu araziden matlup olan menafiyi elde etmeğe
müstecir mütemekkindir. Böyle olmayan arazide ise ziraat tamam olup sudan
müstağni olmadıkça müste-cire bedeli icareyi ödemek vacib olmaz. Muhammed
Haresinin Muhtasiri Ebizzıya şerhi.) [62]
İçindekiler :
Akarların icarelerine müteallik meseleler. TJrûzı ve hayvanatı kiraya vermeye
ait meseleler, insanları isticara dair meseleler. İcare-lerde cari
muhayyerlikler. Akdi icareden sonra me'curun teshm ve tesellümüne ait
meseleler. Akdi icareden sonra akitlerin mecurda tasarrufları. Me'-curu red ve
iadeye mütealik meseleler. Müstecire müteveccih zaman, ecire müteveccih zaman.
Mucir ile müstecir arasındaki ihtilaflar.
152 - :
Hane, dükkân, arazi gibi şeyler
akarattan jnaduddur. Hane, dükkân veya oda gibi bir şey, kimin süknası için
olduğu ve içinde ne yapılacağı beyan edilmeksizin isticar olunsa istihsanen
caiz olur.
153 - : Bir
kimse, ne için olduğunu beyan etmeksizin isticar ettiği ha nede kendisi sakin
olabileceği gibi başkasını da kendisie beraber istikan edebilir. Veya orada
başkasını icare veya iare suretüe otur tur abilir- Velev ki yalnız kendisi
sakin olmak üzere isticar etmiş olsun. Çünkü hanenin istimali, sâkinlerinin
başkalaşmasından dolayı tebeddül etmez ve sâkinlerinin çokluğu hanenin çok
kere harabesine değil, imarına vesile olur.
154 - : Bir
kimse, ne için olduğunu tasrih etmeksizin isticar ettiği hanede sakin olmayıp
içine mutad veçhile eşyasını vazedebilir. Ve böyle bir hanede veya dükkânda
binaya vehn ve zarar getirmiyecek her nevi iş işleyebilir. Meselâ :
içinde mutad veçhile odun kırabilir,
çamaşır yıkayabilir.
155 - : Bir
kimse, muayyen bir iş için isticar ettiği hanede veya dükkânda zararca o işe
müsavi veya ondan ehven başka bir iş işleyebilir. Amma binaya vehn ve zarar
verecek bir işi sahibinin rızası olmadıkça yapamaz, başkasına da yaptıramaz.
Çünkü bunlar, mecura zarar verece ğinden icare akdi, delâleten bunların
maadasile mukayyed bulunmuş olur.
Kiralanan hanede
hayvan bulundurmak hususunda da beldenin örf ve âdetine, bakılır. Dükkânın
hükmü de bu gibi hususlarda hane veçhiledir. ,
156 - : Bîr
arazi, ne iş için olduğu bildirilmeksizin veya ne ekileceği tayin edilmeksizin
veya müsteciri her ne dilerse ekmek üzere tamim yapılmaksızın kiraya verilse
içare, fâsid olur. Çünkü istihsal edilecek menfaat, meçhul ve nîzaa' müsait
bulunmuştur. Fakat bu arazide ne yapaca ğını veya ne ekeceğini henüz fesh vuku
bulmadan müstecir, tayin edip mucir de razı olsa icare sıhhate münkalib olur.
157 - : Bir
kimse, dilediğini ekmek üzere isticar ettiği arazide kabil ise yazlık ve kışlık
olarak bir sene içinde mükerrer en ziraatte bulunabilir. Fakat yalnız kışlık
veya yalnız yazlık ekmek üzere isticar etmiş olunca bunun hilafını yapamaz.
158 - : Bir
arazi, ziraat için malûm bir müddet ile isticar olunduğu halde ekinlerin,
yetişmesinden evvel icare müddeti nihayet bulsa müstecir, ekinleri yolmaya
mecbur tutulamaz. Belki ekinlerin yetişmsine kadar ecri misii vererek o
ekinleri arazi üzerinde ibka edebilir. Çünkü ekinlerin biraz sonra yetişeceği
muhakkaktır. Artık sahibini mutazarrır etmek doğru olamaz.
Hattâ ekinler
yetişmeden müstecir vefat etse icare yine hükmen münfesih olmaz. Belki, arazi,
ekinlerin yetişmesine kadar vârislerin elinde kalır. İcare müddeti için ecri
müsemma verilir. Ondan sonra kalmasına lüzum görülen müddet için de ecri misi
icab eder.
159 - : Bir
hane veya dükkân, ne için olduğu beyan edilmeksizin ie-ticar olunsa sahih olur.
Bu halde istimalin keyfiyeti, örf ve âdete masruf olur. Fakat arazi veya hayvan gibi şeyler, ne için
isticar edildiği beyan olunmazsa icare fâsid olur. Çünkü bunlar, istimale göre ihtilâf eder.
160 - : Bir
kimse, bir hamamı muayyen hudud ile isticar etse bunun tovabii de
zikredilmeksizin icareye dahil olur. Su kuyusu, hamam kazanı, hamam sularının
akacağı yol, küllerin döküleceği yer gibi.
Çünkü bunlar bulunmadıkça hamamdan istifade olunamaz.
Bunları tamir etmek de sa^ hibine lâzımda1.
161 - : Me'curdan maksud olan menafaati ihlâl
eden şeyleri yapmak mucire aittir. Meselâ
: kiraya verilen bir değirmenin
harkını ayıklamak, bir hanenenin su yollarını ve künklerini tamir ve
islâh etmek, süknaya halel veren şeyleri izale eylemek ve binaya müteallik
sair lüzumlu şeyleri inşa ve imarda bulunmak hep sahibi üzerine lâzımdır. Şayed
mal sahibi, bunları yapmaktan kaçınırsa müstecir, hıyarı ayb ile muhayyel olur,
dilerse icareyi fesh ederek o haneden çıkabilir. Meğer ki, isticar ettiği
vakit, haneni» p kusurlarına muttali olup razı bulunmuş olsun. Artık onları
bahane ederek icareyi fesh edemez.
162 - :
Müstecir, yukarıdaki mesele veçhile yapması mucire ait olan şeyleri, mucirin emri olmaksızın kendi
tarafından yapacak olursa teberru' kabilinden olup masrafını mucirden
isteyemez. Fakat müstecir, bunları kendi nefsi için yapmış olursa bakılır. Eğer
bu yaptığı şeyler, bozulunca mal sayılacak bir halde kalır ve kaldırılması
binaya zarar vermezse müstecir, bunları alıp
kaldırabilir. Ve eğer bunlar koparılıp kaldırıldığı takdirde me'-cura zarar
verecek olursa müstecir, bunları alamaz.
Belki mucir, bunlara husumet günündeki müstahakkulkal' oldukları
halindeki kıymetlerini vererek temellük eder. Amma müstecirin yaptığı şeyler,
bozulup koparıldığı takdirde mal sayılabilecek bir halde kalmıyacaksa
müstecirin bunları ne bozmaya ve ne
de bunlardan dolayı bir kıymet istemeğe salâhiyeti olamaz- Boya ve badana gibi
meremmeti müstehleke denilen §eyler, bu kabildendir.
163 - :
Müstecir, mucirin iznile me'curu tamir etse bakılır: Eğer bu tamir, damın
kiremitlerini ■ aktarmak, temel duvarlarını tamir etmek gibi me'curun
ıslâhına ve halelden sıyanetine ait ise masrafını mucirden alır. Velevki ondan
almak, şart ve tasrih edilmemiş oîsun. Ve eğer hanenin firi-nini tamir etmek,
tavanını boyamak gibi mücerred müstecirin menafjine ait ise müstecir, bunun
masrafını mucirden alamaz. Meğerki alması aralarında meşrut bulunsun.
164 - :
Müstecir, bina yapmak veya ağaç dikmek veya içinde sanat icra etmek gibi bir
maksatla muayyen müddet için isticar ettiği arsa, bahçe, mağaza gibi bir
akarda mucirin iznile olsun olmasın bina ihdas etse veya ağaç dikse icarenin
inkizasında mucir, muhayyer olur. Dilerse o binayı veya ağacı kal' ettirir. Ve
dilerse bekasına müstecirin muvafakatile icare veya iare suretiie razı olur.
Bunun kal'ı me'cura muzır olduğu takdirde de müstahıkkulkal1 olarak kıymetini
az olsun, çok olsun müstecire verip.onu kendisinin olmak üzere mülkünde ibka
edebilir.
165 - :
îcare müddeti içinde toplanan toz, toprak, kül gibi süpürüntüle-rin tathir ve
izalesi, müstecir üzerinedir. Amma lâğım ve bulaşık çukuru gibi mahallerde
toplanan ve yer yüzünde zahir olmayan
şeylerin izalesine müstecir istihsanen mecbur değildir. Şayed izale
ederse teberru' sayılır, masrafını
mucirden alamaz.
166 - :
Müstecir, mecuru bir suretle tahrib etse, meselâ: hanenin döşe me tahtalarını
sökse de mucir, bunun men'ine kadir olmasa hâkime müracaatla tahribi bü'ispat
icareyi fesh ettirebilir. Fakat me'cur müstecirin mu-tad veçhile istimalinden
dolayı eskimiş olsa bundan dolayı mucirin feshe sa lâhiyeti olamaz. Bedayi.
Bahriraık. Mecelle Dürerülhükkâm.
«(Maliküere göre de
akaratın isticarı caizdir. Hattâ başka yerde bulunan hane, furun, hamam gibi
akaratı vasfını beyan ile kiraya vermek caizdir. Mısırda bulunan bir haneyi
Samda bulunan bir kimsenin isticar etmesi gibi. Böyle bir akan hıyarı rü'yet
ile isticar da caizdir.
Bir kimse, bir yeri
üzerinde dilediği binayı yapmak veya dilediğini ekmek veya dikmek üzere
isticar edemez. Bu caiz değildir. Meğer ki zararca fark bulunmasın, veya bu
babda bir örf cari olsun. .
1 Meselâ: arpa ekilmek
üzere bir tarlaya buğday ekilebilir. Çünkü bunların arasında fark yoktur.
Bir yeri üzerine ağaç
dikmek üzere meselâ on sene müddetle isticar edip müddetin hitamında ağaçların
mal sahibine kalmasını ücret olarak şart kılmak caiz değildir. Çünkü bu ücret,
meçhuldür. Ağaçların o zamana kadar kalıp kalmıyacağı malûm değildir. Fakat
derhal garz edilecek malûm ağaç-lann bir muayyen hissesi, meselâ: yarısı veya
dörtte biri ücret olarak yer sahibine
tahsis edilse icai'e sahih olur. Zira bu1 takdirde ücret, malûmdur, mer'idir.
Müstecir, me'cur
araziye ağaç dikmiş olduğu halde müddeti niheyet bulsa arazi sahibi, bu
ağaçları kal' ettirebilir. Fakat ekin ekilip de henüz yetişmemiş ise bunların
yetişeceği zamana kadar intizar olunur. Bunlar ko-parılmaz.
Kezalİk: ağaçların
üzerinde meyveleri bulunsa bunlar da kemale ermeden ağaçların koparılması
cihetine gidilemez. Çünkü bu meyveler de ekin mesabesindedir. Şerhi Muhammedi
Hareşî.
Bir yeri üzerinde bir
kaç muayyen sene için mescit bina kılmak ve müd detin nihayetinde enkazını
müstecir alıp o yeri. mucirine terk etmek üzere isticar etmek caizdir. Mucir
ile müstecirden hiç birine, kendisine mahsus olan şeyin bekası için cebr
olunamaz. Elmezahibülarbaa)
(Hanbelîlere göre de
bir araziyi hâlen istikbale izafetle icareye vermek sahihtir. Bir haneyi
gelecek senenin iptidasından muteber olmak üzere bugünden itibaren icareye
vermek gibi. Velev ki o hane elyevm merhun veya başkasının icaresinde bulunsun.
Elverir ki icare müddeti zamanında teslimi mümkün olsun. Fakat bir yer
başkasının binasile veya ağaçlarile ve emsali-le meşgul olur da o yeri
bunlardan tahliye mümkün olmasa bu yeri o bina veya ağaç sahibinin izni
olmadıkça icareye vermek sahih olmaz. Elmezahibülarbaa.)
Zahirîlere göre binadan
hali olan araziyi ne ekin ekmek, ne ağaç dikmek ve ne de hangi bir şeyi yapmak
için kiraya vermek asla caiz değildir. Böyle bir icare akdi ebediyyen
mefsuhtur. Arazide ancak müzaraa ve mu-garasa caizdir. Şu kadar var ki, arazi
üzerinde az çok bina bulunursa bu binanın isticarı caiz, o arazi de icareye
asla dahil olmaksızın o binaya tâbi olur. Elmuhallâ.) [63]
167 - :
Elbise, esliha, çadır, çuval gibi uruz adını alıp menkulâttan bulunan şeyleri
muayyen müddetle ve malûm bir bedel ile kiraya vermek caizdir. Çünkü bunlarda
da matlup menafi vardır. Ve bunların icaresi mütearef-tir. Su kadar var ki,
bunları kimin istimal edeceği veya müstecirin dilediğine istimal ettireceği
akd zamanında beyan olunmak lâzımdır. Beyan olunmazsa müstamlin cehaletine
mebni icare fâsid olur.
168 - : Bir
kimse, giyip de bir mahalle gitmek üzere
isticar eylediği elbiseyi o mahle gitmeyip, yanlız evinde giy inse yine
ücretini vermesi Sazım çelir. Çünkü bu ücret, giymeğe mukabildir. Hattâ hiç
giymese bile yine üc-'eti lâzım gelir. Çünkü müstecir, bundan matlup olan
menfaati istifaya kadir mlunmuştur.
Fakat bir kimse
hanesinde giymek üzere isticar eylediği elbiseyi başka bir mahalle giyip
gidemez. Gider de telef olursa zamin olur.
169 - : Bir
kimse, kendisi giymek üzere isticar ettiği elbiseyi başkasına veya evlâdına
veya hizmetçisine giydiremez. Çünkü elbise, giyecek kimsele- • rin ihtilâfile
değişir şeylerdendir. Giydirirse gâsıb olup ücret lâzım gelmez. Bu halde elbise
telef olsa veya kıymetine noksan ânz olsa müstecire zaman lâzım gelir. Şayed
başkası gelip bu elbiseyi kendi kendine giyecek olsa zaman bu giyene lâzım
gelir.
170 - :
Giymek üzere isticar edilen elbise, mutad veçhile giyilir. Bundan dolayı
eskimiş olsa müstecirine bir şey lâzım gelmez. Fakat ör& ve âdete muhalif
bir surette giyilirse telefi veya kıymetine noksan uruzu takdirinde zaman
lâzım gelir.
Gelinler için isticar
edilen elbise de mutad zamanlarda giyilir.
171 - :
Elmas, inci, altın bilezik gibi huliyyat isticarı da elbise isticarı gibidir.
Binaenaleyh bir kimse, kendisinin takınması için kiraladığı huliyyatı başkasına
takamaz ve bunları hilafı mutad istimal edemez. Bunları takmayıp evinde bıraksa
dahi ücretini vermesi lâzım gelir.
172 - : Altından
olan huliyyatı altın ile, gümüşten olan huliyyatı da gümüş ile isticarda bir
be'is yoktur. Çünkü bundan matlup olan menfaattir. Bu menfaat ile altın veya
gümüş arasında riba bulunmuş olmaz. Huliyyat ise kendisile intifa olunan
aynlardan ibarettir. Bunların isticarı mııtaddır. Binaenaleyh bu isticar
cazidir. Mebsut. Bedayi. Hindiyye. Mecelle.
«(Malikîlere göre de
avani, kovolar, keserler gibi menkulâtm İsticarı ca izdir, istimali mubah olan
huliyyatın isticarı ise mekruhtur. İstimali caiz olmayan huliyyatın icaresi
ise memnudur. Binaenaleyh bir erkek kimse, kctı-dİsi İçin haram olan
huliyyatlan bir şeyi giymek için isticar etse sahih olmaz. Bazı zevata göre
bunda icare mekruhtur.
(Şafİîlere göre de
menkulâttan bir şeyi bekası mutasavver olan bir vakte kadar isticar etmek
caizdir. Meselâ: bir sevbün bir veya iki sene müddetle icaresi sahihtir.)
(Hanbelîlere göre de
menkulâtm icaresi caizdir. Meselâ: huliyyattan bir §eyi kendi cinsinden veya
başka bir cinsten bîr ücretle kiraya vermek sahih-tir. Elmezahibülarbaa'.) [64]
173 - :
Muayyen bir hayvanı binmek veya yük taşımak üzere istikra sahihtir. Bu halde
mucir, o muayyen hayvanı vermeğe mecburdur.
Kezalik: bir kimseyi
veya bir yükü bir mahle götürmek için mükâri ve emsalile icare akdi de
sahihtir. Fakat bu takdirde hayvan, taayyün etmiş olmaz. Mucirin o kimseyi veya
o yükü dilediği bir hayvan ile o muayyen mahalle kadar götürmesi icab eder.
Postahanelere veya
vapur ve şimeridüfer acentelerine bir ücret mukabilinde eşya vesaire tes'im
edilmesi de bu kabildendir.'
174 - :
Muayyen bir mahalle kadar binilmek veya yük götürmek üzere kiralanan muayyen
hayvan, yolda ve henüz yola çıkmadan telef olsa icare münfesih olur. Ve
hastalanıp takatsiz kalsa müstecir, muhayyer olup dilerse hayvanı iyi oîuncaya
kadar bekler ve dilerse beklemeyip icareyi fesh eder. Yoksa mükâriden başka
hayvan isteyemez.
İcaresi fesh edilen
hayvan ile bir miktar yol gidilmiş ise ücretten bu mesafeye isabet eden
hissenin âcire verilmesi lâzım gelir. Bu halde mesafenin şiddet ve suhuleti
nazara alınır, ücret ona göre bir nisbet dahilinde taksim edilir.
175 - :
Muayyen bir mahle kadar §u kadar yük götürmek üzere mükâ-ri ve emsali ile
pazarlık olunduğu surette mükârinin bu yükü tanıyan hayvanı, yolda ölse veya
hastalansa mükâri, o yükü başka hayvana yükleterek muayyen mahle götürmeğe
mecbur olur. Çünkü mukavele, muayyen bir hayvan üzerine değil, belki yükü nakl
etmek üzere mün'akit olmuştur. Bu ise mükârinin zimmetine mütealliktir.
176 - :
Tâyin edilmeksizin mutlak surette bir hayvan isticar edilse ica-re fâsid oiur.
Çünkü hayvanlar, menfaat bakımından u'.'MeHftir. Şu kadar var kiT böyle bir
icare akdinden sonra mükâri, bir hayvan tâyin edip müstecir de bunu kabul etse,
cehalet bertaraf olacağından icare sıhhate münkalib-olur.
Bir de mutad olduğu
üzere lâaİettayin bir neviden bir hayvan isticar olunsa icare caiz ve bu
hayvan, mütearef hayvana masruf olur.
Meselâ: âdet olduğu
üzere mükâri ile falan mahle kadar bir beygir isticar olundukta mükâri, mutad
veçhile bir beygir ile müsLeciri o mahalle nakle borçlu olur. Ne müstecir,
mutadın fevkında bir beygir isteyebilir, ne de mükâri mutaddan aşağı bir beygir
ile nakledilebüir.
177 - : Bir
icarenin sıhhati için sancak veya vilâyet gibi bir kıtanın is-mile haddi
mesafeyi tayin etmek kâfi değildir. Bununla cehalet bertaraf ol-mıyaçtığından
icare fasid olmuş olur. Artık o kıtanın en yakın mahalline varılınca ecri
müsemmayı tecavüz etmemek üzere ecri misi lâzım gelir. Meğer ki o kıtanın adı,
bir şehre de örfen ıtlak olunmakta bulunsun. O takdirde akdi sıhhate harrîl,
mümkün olacağından fesada hami etmek caiz olmaz.
Meselâ: «Bosnaya veya
Arabistana kadar gitmek üzere» diyerek bir hayvan kiralamak, sahih değildir.
Varılacak şehri veya kasabayı, karyeyi tayin lâzımdır. Fakat «Şama kadar
gitmek üzere» diye bir hayvan kiralansa icare sahih olur. Çünkü Şam tâbiri, bir
kıt'anın ismi olduğu gibi Dimeşk şehrinin de örfen adıdır. Binaenaleyh icare,
Dimeşk şehrine gitmek üzere yapılmış olur.
178 - ;
Falan mahalle kadar gitmek üzere bir hayvan kiralansa da o mahallin adı, iki
veya daha ziyade mevzi veya beldeye ıtlak olunur bulunsa
icare, fâsid olur. Binaenaleyh bunlardan
herhangisine gidilse ecri misi lâzım gelir. Meselâ: Istanbuldan Çekmeceye
kadar bir hayvan kiralandığı halde bunun Büyük Çekmece mi, Küçük Çekmece mi
olduğu tasrih edilmemiş bulunsa icare fâsid olup bunlardan hangisine gidilirse
onun mesafesine göre ecri misi verilmesi, iktiza eder. Maamafih bu ecri misi,
ecri müsemmadan fazla olamaz. Çünkü bu fesad, ücretin mechuliyetinden dolayı
değil mesafenin meehuliyetinden ileri gelmiştir.
179 - : Bir
beldeye kadar gitmek için bir hayvan istikra olundukta müs-teciri veya yükü o
beldedeki hanesine veya dükkânına kadar götürmek istih-sanen lâzım gelir. Çünkü
.teamül böyle caridir. Ancak bir kimse,
nakliye hayvanlarının bulunduğu yerden bir mahalle kadar gidip gelmek
üzere bir hayvan kiralasa yalnız o mevziden o mahalle kadar rakiben gidip
gelebilir. Evine kadar rakiben nakli icab etmez-
180 - :
Muayyen bir mahalle kadar gitmek veya gidip
gelmek üzere hayvan isticar eden kimse, mükârinin izni olmadıkça o
mahalli tecavüz ede mez. Tecavüz ederse gâsıb olur. Binaenaleyh o hayvan, sağ
ve salim olarak sahibine teslim edilinceye kadar müstecirin zamanında bulunur.
Tecavüz ettikten sonra gerek giderken ve gerek dönüp gelirken hayvan telef
olsa veya kıymetine noksan arız olsa müstecir, kıymetini zamin olur, muayyen
ücreti de verir. Yoksa muayyen mahle dönüp gelmiş olmakla müstecirin yedi
zamanı, yedi emanete münkalib olmaz. Hayvan, sağ ve salim iade edilirse ayrıca
ecri misi lâzım gelmez.
Bazı fukahaya göre
zamanın lüzumu, yalnız bir mahle gitmek üzere istikra yapılmış olduğu
takdirdedir. Gidip gelmek üzere mukavele yapılmış olduğu ve tecavüzden sonra
muayyen mahîe salimen dönüldüğü takdirde -ise badehu vuku bulacak telef ve
halelden dolayı zaman lâzım gelmez. Fakat esah olan, evvelki kavidir. Gasıb
bahsine de müracaat!
181 - : Bir
kimse, muayyen bir mahalle gitmek üzere kiraladığı hayvan ile başka mahalle
gidemez. Gider de hayvan telef olursa veya kıymetine noksan gelirse hayvanın
kıymetini veya noksanın bedelini zamin olur.
Bu halde hayvan sağ ve
salim olarak sahibine teslim edilse ücret lâzım gelmez. Meğer ki muaddün
HFistiğlâl olsun veya vakfe veya yetime ait bu-unsun. O zaman ecri misil lâzım
gelir.
182 - :
Muayyen bir mahle gitmek üzere hayvan kiralansa da oraya giden yollar
müteaddid bulunsa, müstecir, nâsın gidip geldikleri yollardan her hangisile
ister ise gidebilir. Hayvan sahibi,
gideceği yolu tayin etmişken müstecir, başka bir yuldan gidip de hayvan
telef olsa bakılır. Eğer bu yol, hayvan sahibinin tayir etmiş olduğu yoldan
daha dolaşık veya sarp ise müs-tecire taadiyesinden dolayı zaman lâzım gelir.
Bu halde ücret lâzım gelmez. Ve eğer bu yol, tayin edilen yola müsavi veya
ondan ehvense, tayininde faide bulunmadığından zaman lâzım gelmez.
Muayyen bir mahalle
yük götürmek üzere isticar olunan hammalın başka bir yoldan naklettiği bir
yükün telef olması takdirinde de bu hükümler caridir.
183 - : Bir
kimse: şu kadar müddet binmek veya yük.yüklemek için kiraladığı hayvanı o
müddettin ziyade istimal edemez, eder de hayvan elinde telef olursa kıymetini
zamin olur ve muayyen müddete kadar istimalinden dolayı da ecri müsemmayı
vermesi lâzım gelir.
184 - :
Muayyen bir kimsenin binmesi için hayvan kiralamak sahihtir. Bu halde o hayvana
başkası irkâb okunamaz. Olunup da hayvan telef olsa zaman lâzım gelir, ücret
lâzım gelmez. Diediğini bindirmek
üzere tamim suretile hayvan istikrası da sahihtir. Bu halde o hayvana müstecir,
dilerse kendisi biner ve dilerse başkasını bindirebilir. Fakat gerek kendisi ve
gerek kendisi ve gerek başkası bindikten sonra murad, taayyün ve tahassüs
etmiş olur. Artık başkası bindirilemez. Şayed bir başkası da bindirilir de hayvan
telef olursa zaman lâzım gelir.
185 - : Binilmek için kiralanan hayvana yük
yükletüemez. Yükletilir de hayvan telef olursa zaman lâzım gelir. Bu halde
ücret lâzım gelmez. Telef olmazsa
ücret lâzım gelmez. Meğer ki muaddün lil'istığlâl olsun, veya vakfa veya yetime
ait bulunsun.
Fakat yük yüklemek
için kiralanan bir hayvana binilebilir. Zira binmek de yüklenmek kabiiindendir
ve mazaratı yük taşımaktan noksandır. Binaenaleyh bu binilmekten dolayı hayvan
telef olsa zaman icab etmez. Çünkü cevazı şer'î zamana münafidir.
186 - : Bir
hayvan binilmek için kiralanıp da kimin bineceği tayin veya dilediğini
bindirmek üzere tamim olunmasa, makudün aleyh olan menfaat, meçhul olacağından
icarc fâsid olur. Fakat kimin bineceği fesihten evvel tayin edilirse, cehalet
bertaraf olacağından icare sıhhate münkalib olur. Bü surette de her kim taayyün
ederse artık ondan başkası bindirilemez.
187 - : Yük
için hayvan istikra olundukta semer, ip, çuval gibi şeyler hakkında beldenin
örfi muteber olur. Bunlar örfe nazaran müstecire ait ise onun tarafından,
mucire ait ise mucir tarafından tedarik edilir. Meğer ki iki taraf, bu örfün
hilâfına bir şart dermeyan etmiş olsunlar.
188 - :
Yükün nevi beyan olunup da miktarı beyan veya işaretle tayin edilmeksizin
hayvan kiralansa icare hJ:i- olur. Yükün miktarı, örf ve âdete göre taayyün
eder. Fakat yükün nevi beyan olunmazsa icare, makudun aleyhin cehaletine mebni
fâsid olur.
189 - :
Müstecir, kira hayvanını sahibinin izni olmaksızın dbvemez. Çünkü makudun
aleyha olan menfaati hayvanı dövmeksizin de istifa edebilir. Binaenaleyh dövüp
de ondan naşı hayvan telef olsa kıymetini zamin olur.
Bu, îmarm Azama
göredir. Meceledede bu kabul edilmiştir. îman eyne göre müstecir, hayvanı
mütearef olduğu veçhile dövebilir. Fakat mü?cecir.
hayvanı mutad hilâfına olarak unf ve
şiddetle sürüp de bu yüzden telef olsa bilittifak zaman lâzım gelir.
190 - :
Müstecir, kirahayvanım dövmek üzere sahibi tarafından mezun olunca hayvanın
ancak dövülmesi mutad olan yerine vurabilir. Eğer dövülmesi mutad olmayan bir
yerine, meselâ: sağrısına vuracak yerde başına vurmakla hayvan telef olsa
zaman lâzım gelir. Meğer ki sahibi, hayvanın başına vurmasına da izin vermiş
olsun.
191 - : Nevi
ve miktarı beyan olunan bir1 yük için kiralanan hayvana mazaratea o yüke
mümasil veya ondan ehven ve miktarda ona müsavi diğer bir nevi yük de
yükletilebilir. Amma mazarratı daha ziyade olan bir şey yükletilemez.
;
Meselâ bir kimse, beş
kile buğday yükletmek üzere istikra eylediği beygire gerek kendisinin ve gerek
başkasının olsun ve her hangi neviden bulunursa bulunsun beş kile buğday
yükletebileceği gibi beş kile arpa da yükletebilir. Çünkü arpa daha hafiftir.
Amma beş kile arpa yükletmek üzere kiraladığı hayvana beş kile buğday yükletemez.
Zira buğday, kile itibarile arpaya müsavi işe.de sıkletçe ondan ziyadedir.
Nitekim yüz kıyye pamuk yükletmek üzere kiralanan hayvana yüz kıyye demir
yükletilemez. Çünkü demirin ağırlığı hayvana bir mahallinden tazyik icra
edeceği cihetle daha muzırdır.
192 - : Bir
kimse, isticar ettiği yük hayvanına muayyen miktardan ziyade ve hayvanın
takaündân fazla yük yüklese de hayvan telef olsa tamamen kıymetini zamin olur.
Çünkü bu, hayvanı itlaftır. Bu surette ayrıca ücret lâzım gelmez.. Amma muayyen
miktardan ziyade olmakla beraber bir hayvanın takatmdan fazla olmıyan bir
yükü yüklese de hayvan ölse bakılır.
Eğer birden yükletmiş ise o ziyade nisbeünde zamin olur. Meselâ; muayyen beş
kile buğday yerine defaten altı. kile buğday yükletse de hayvan telef olsa
hayvanın altıda bir kjymtini tazmin lâzım gelir. Fakat bu yükü defaten yük-letmeyip
de evvelâ beş kileyi, sonra da bir kileyi yükletmiş olsa da hayvan telef olsa
kıymetinin tamamım zamin olur. Meğer ki bu ziyadeyi hayvanın yük mahalline
yüklemeyip meselâ sağrısına asmış olsun. Bu takdirde de yine hayvanın
kıymetinin altıda birini tazmin etmek icab eder.
Şayed ziyade miktarı
mucir, tetkik etmeksizin hayvana bizzat kendisi yüklemiş olmakla hayvan telef
olsa müstecire zaman lâzım gelmez.' Çünkü mübaşir, mucirdir.
193 - : Bir
kimse, bir hayvanı ne için olduğunu söylemeksizin muayyen bir mekâna kadar
isticar etse bakılır: Eğer icare hususunda muhasameye kalkışırlarsa icare fesh
edilir. Çünkü makudun aleyh, meçhuldür: Fakat o kimse, bu hayvana biner veya
eşya yükler de o mekâna kadar giderse üzerine ecri müsemma lâzım gelir. Çünkü-inühaen
tayin, ibtidan tayin gibidir. Bu suretle cehalet bertaraf olmuş olur. kareyi
ifsad eden, münazaaya müfzı
olacak olan cehalettir. Bu cehalet ise bu halde zail olmuştur, illeti
mfifsidenin in'idamile de fesad mün'adim olur. Mebsut.
194 - : Bir
kimse, yalnız kendisinin binmesi için isticar ettiği hayvana redif olarak
başkasını da bindirse da hayvan, bu ikisinin rükubuna mütehammil bulunsa
bakılır: Eğer muayyen yere kadar binerler de hayvana bir §ey olmazsa yalnız
muayyen ücreti vermek lâzım gelir. Başka bir şey icab etmez. Fakat hayvan, o
muayyen yere kadar gider gitmez ölürse o müste-cir kimse, üzerine hem tam ücret
lâzım gelir. Çünkü makudün aleyh olan menfaati istifa etmiştir, hem de hayvanın
kıymetinin yarısını önlemek icab eder. Zira başkasını terkisine almakla
mukaveleye muhalefet etmiş, hayvanın yansına baskasile meşgul kılmıştır. Demek
ki hayvanın telefi, kendisile başkasının rükubuna ise mezun değildir. O halde
zaman, iki nısfa tevzi olunur.
Fakat hayvanın böyle
iki kişiyi taşımaya mütehammil olmadığını bilmiş bulunursa bütün kıymetini
zamin olur. Çünkü bu halde hayvanı itâlf sayı» lir. Mebsutı Serahsî.
195 - : Kira
hayvanından yükü indirmek mükâri
üzerine lâzım gelir. Fakat yükü hanenin içerisine ithal etmek, mükâri
üzerine lâzım gelmez. Meğer ki
pazarlıkta tasrih edilmiş veya Örf. muktezasından bulunmuş olsun.
196 - :
Me'curun nafakası, meselâ: kiralanan beygirin alefi ve su verilmesi, sahibi
üzerine lâzım gelir. Çünkü me'curun maliki odur. Fakat onun izni olmaksızın
müstecir hayvana yem verirse müteberri' olmuş olur. Bundan doiayı malikinden
bir şey isteyemez. Şayet me'curun nafakası, müstecir üzerine şart edilirse
icare fâsid olup ecri misi lâzım gelir. Maamafih nafaka ciheti nazara alınarak
ücret tezyid edilmiş ve bu ücretten nafakaya sarfedilmesi için müstecire mucir
tarafından izin verilmiş olursa müstecir, bu nafakayı bu suretle sarf edebilir,
maksad da hâsıl olur.
197 - : Bir
kimse, bir şahsa bir hayvan verip bununla meselâ: Su taşıyıp satmak ve Allah
Taalâ ne nasib ederse aralarında yarı
yarıya m:'.:}-terek olmak üzere mukavelede bulunsalar, bu mukavele fâsid olur.
Bu .halde hâsıl olan kazanç, tamamen o şahsa ait olup hayvan sahibi yalnız hayvanın
ecri misline müstahık olur. Fakat o hayvanı başkalarına kiraya vermek üzere o
şahıs ile mukavelede bulunsa kiradan elde edilecek miktar. hayvan sahibine ait
olup o şahıs yalnız amelinin ecri misline müstahık bu
.lunur. Hindiyye.
198 - :.
Muallem bir köpeği, veya Doğanı av için isticar caiz değildir. Bir kavle göre
vakit tayin edilirse caizdir. Tayin edilmezse caiz; değildir. Hindiyye, Bedayl, Dürrümuhtar.
Mecelle. Dürerülhükkâm.
«'Malikîlere göre de
hayvanatı icare caizdir. Bu hususta şu gibi meseleler vardır:
(1) : Bir
kimse malik olduğu bir hayvanı bir şahsa verip «Bununla odun
taş» veya «Buna onu bunu bindir» veya
«Bunun üzerine zahire yükle» veya «Bu yayvanın üzerine iş gör, bundan hâsıl
olacak semenin yarısı senin olsun» dese, o şahıs da kabul etse bu icare fâsid
olur.
(2) : Bir
kimse, hayvanını bir şahsa verip «Bunun üzerine iş gör» dediği halde o şahıs
bu hayvanı i§ görmek üzere başkasına kiraya verse bu icare de fâsid olur.
(3) : Bir
kimse, hayvanını bir şahsa verip «Bunu başkasına kiraya ver, bununla is görsün»
dediği halde o şahıs bu hayvan ile kendisi iş görse bu icare de fâsid olur.
(4) : Bir
kimse, hayvanını bir şahsa verip «Al bunu kiraya ver» dese o şahıs da bu
hayvanı kiraya vermek suretile istihdam etse bu icare fâsid olur. Çünkü bu dört
suretin dördünde de ücretin miktarı meçhuldür. Binae naleyh ecir makamında
bulunan şahıs, henüz bu hayvan hakkında bir muamele yapmamış olunca icarenin
feshi, taayyün eder. Amma bir muamele
yapmış olunca ilk üç surette hayvanın işletilmesinden hâsıl olan kazancın
tamamı ecire ait olur, mucir bulunan hayvan sahibi de hayvanın ecri mislini
ecirden almaya müstahık bulunur. Dördüncü surette ise hâsıl olan bütün kira
bedeli, hayvanın malikine ait olur. Bu hayvanı işleten şahıs ise yalnız
amelinin ecri misline
müstahık bulunur.
(5) : Bir
kimse, hayvanını bir şahsa verip de meselâ: «Al bunun üzerine odun yükîe,
taşıyacağın odunların yarısı senin olsun» dese, o şahıs da kabul etse bu icare
sahih olur. O şart ile ki: hayvanın üzerine yükletilecek odunun miktarı örf en
veya tasrihan maruf ve muayyen bulunsun ve hayvanın maliki, o şahsi hacretmiş
olmasın, meselâ: taşıyacağın odunlan falan yerde tovlamadan hisseni alma gibi
bir şey söylemesin. Bu iki şart tahakkuk edince ücretin cehaleti mürtefi
olacağından icare sahih olur.
Elmezahibü-larbaa.)
(6) : Muayyen
bir yere kadar muayyen bir yükü taşımak üzere bir hayvan kiralandığı halde
buna muhalefet edilerek o yerden uzak bir yere gidilse veya hayvanın telefine
sebep olacak derecede o muayyen yükten fazla bir yük yükletilse de hayvan telef
olsa sahibi muhayyer olur. Dilerse hayvanın kıymetini alır, kira namına bir
şey alamaz. Dilerse o muayyen mesafeye veya o muayyen yüke mahsus kira
bedelile beraber o ziyade mesafe veya yük için de, ayrıca bir kira bedeli alır,
hayvanı tazmin ettirmez.
Fakat mesafe tecavüz
edildiği halde hayvan telef olmasa veya hayvanın telefine sebep olacak derecede
bulunmıyan fazla bir yük yükledilse de hayvan ölse veya ölmese mu'cir' muayyen
kira bedeliyle beraber o ziyade mesafe veya fazla yük için de ba ligan mabelag
ecri misle müstahık olur. Hayvanın kıymetini tazmin ettiremez.
Hayvana, telefine
müeddi olacak surette fazla yük yüklediği halde hayvan telef olmasa yine bu
hükm cari olur. Muhtasarı Ebizzyai §erhi. Muhammedi haresi.)
(Şafiîlere göre de
hayvanatı isticar caizdir. Elverir ki ondan matlûb olan menfaat, bir veçhile
malûm olsun. .Meselâ: Muayyen bir mahle kadar muayyen bir şahsı veya muayyen
bir yükü şu kadar ücret mukabilinde nakletmek için bir muayyen hayvanı
kiralamak sahihtir.
Kezalik; gidilecek
mesafeyi veya ne kadar saat gidileceğini tayin sure-tile muayyen şahısların
veya yüklerin nakli için otomobil gibi nakil vasıtalarını isticar da bu
kabilden olarak caiz bulunmaktadır.)
(Hanbelîlere göre de
hayvanatı alefi mukabilinde, veya alefile beraber muayyen bir bedel mukabilinde
isticar caizdir. Şu şartile ki alefin nevi ve miktarı beyan olunsun. Maamafih
bazı zatlara göre alefin' nevi, miktarı beyan olunmasa da icare mutlaka sahih
olur. Elmezahlbülarbaa.)
Zahirilere göre de hayvanı
az çok bir müddet için isticar caizdir. Elverir ki o müddet, yaşayabilecekleri
müddetten fazla olmasın.
Bir kimse, isticar
ettiği hayvanı veya saireyi isticar ettiği bedele müsavi veya ondan noksan
veya ziyade bir bedel mukabilinde başkasına kiraya verebilir. Bu; helâldir,
caizdir.
Bir hayvanı veya
saireyi gayri muayyen bir gün veya bir ay veya bir sene için isticar caiz
değildir
Bir hayvanı, veya
sefine gibi sair bir nakil vasıtasını taşıyacağı muayyen bir yükün mluayyen
bir miktarı mukabilinde isticar, caizdir.
Bir kira hayvanının
veya sair bir nakil vasıtasının sahibi, kira ile naklettiği eşyayı nakledeceği
mesafe nisbetinde bedele mustahık olur. Velevki bu hayvan veya saire yol
esnasında telef olsun, imam Malike göre ise eşya muayyen mesafeye kadar
nakledilmedikçe kira bedeli lâzım gelmez. Elmu-hallâ.) [65]
199 - : Bir insanı
hizmet için veya bir malı muhafaza için veya bir sanatı bir ilmi talim için
isticar etmek caizdir. Bu halde muayyen bir müddet için isticar edilirse
ameli, yani: yapacağı işi de tayin etmek icab eder. Müddet beyan edilmezse
yalnız ameli tayin etmek lâzım gelir.
Meselâ: bir kimse, bir
ay müddetle aşçılık için isticar edilebilir. Ve. yine bir kimse, şöyle bir
dolap yapmak için de müddet tayin edilmeksizin isticar olunabilir.
200 - : Bir
kimse, kendisine ücret tayin edilmeksizin bir şahsa talebine mebni bir müddet
hizmet edecek olsa bakılır : Eğer ücret ile hizmet eder takımından ise ecri
misle mustahık olur. Çünkü aralarında örf binaen bir icare akdi yapılmış sayılır. Fakat
ücretle hizmet eder takımından değilse müteberri' olur. Bu hizmetinden dolayı
bir ücrete mustahık olmaz. Vaki olan talep, bir istiane sayılır.
Eşraftan olan bir
kimse, ücretle hizmet eder takımdan olamaz. Fakir olup nafakasını çıkarmak
kaydında bulunan bir kimse de ücretle hizmet eder takımdan bulunmuş olur.
201 - : Bir kimse, bir şahsa miktar beyan etmiyerek «Falan işi gör sana ikram ederim» veya
«Ücret veririm» deyip o şahıs da o hizmeti ifa etse ecri misle mustahık olur.
Çünkü bu suretle aralarında bir icarei
faside mün'akid olmuş olur.
202 - :
Ücret tesmiye olunmaksızın istihdam edilen amelenin, terzi ve kuyumcu gibi
sanat sahiplerinin, gündelikleri malûm ise o malûm gündeliğe, malûm değilse
ecri misle mustahık olurlar.
Tramvaylar, şirket
vapurları dahi ücretleri malûm vesaiti nakliyedendirler.
203 - ;
isticar edilen bir şahsın ücreti, a'yan kabilinden bir şey olunca bunu tayin
icab eder, tayin edilmezse icare fâsid olur.
Meselâ : bir kimse,
bir şahsa «Benim şu işimi gör sana bir beygir alayım» deyip o şahıs da o işi
görse bir beygir alıp vermek lâzım gelmez. Belki baligan mabelağ ecri misi
lâzım gelir. Fakat muayyen bir beygiri vereceğini ise o iş görülünce o beygiri
vermek icap eder.
204 - : Bir
zat, ilim veya sanat talimi için muayyen ücretle ve ay, yıl gibi muayyen
müddetle üstad olarak isticar edilse icare, sahih olarak müddet üzerine
mün'akit olur. Bu halde üstad, muayyen zamanlarda talime ha-zıf ve müheyya
bulunmakla eciri has kabilinden olarak -
ücrete mustahık olur. gakird, gerek taallüm etsin ve gerek etmesin.
Fakat müddet, beyan
edilmemiş olursa icare, fâsid olarak mün'akit olmuş bulunur. Bu takdirde
şakird, taallüm ederse, üstad, tesmiye olunan ücreti geçmemek üzere ecri misle
müstabık olur, taallüm etmezse ücrete asla mustahık olmaz.
icare müddetinin
bazısı geçtiği halde şakird, taallüm etmezse velisi icoreyi fesh edebilir.
Hanniyye.
205 - : Bir
kimse, velayeti altında bulunan bir çocuğu, meselâ kendi oğlunu sanat öğsenmek
için bir muayyen ücret vermek veya .almak şartile bir ustaya verse bu ücretin
verilmesi lâzım gelir. Fakat bir ücret şart etmedikleri halde çocuk, hizmet ederek sanatı öğrendikten sonra çocuğun velisile sanatkâr,
birbirinden ücret isteyecek olsalar bulundukları beldenin
Örf ve âdetine göre
muamele yapılır ve bu icare, fâsid olduğundan ecri misi lâzım gelir.
Kezalik : bir çocuğu
babasından, dedesinden, vasisinden başkası ivaz sız olarak istihdam edemez.
Binaenaleyh bunlardan başka bir kimse bir ço cuğa velisinin veya vasisinin veya
hâkimin izni olmaksızın bir müddet istihdam etse bu çocuk reşîden baliğ olunca
hizmetinin ecri mislini o kimseden alabilir. Ve kendisi baliğ olmadan
velisinin veya vasisinin de bu ecri misli o kimseden çocuk için almaya
selâhiyeti vardır. Bu çocuk vefat etse ve erenleri dahi o müddetin ecri mislini
o kimseden alabilirler. Bu istihdam edilen çocuğun nafakasile kisvesine o
kimsenin yapmış olduğu sarfiyat, ecn misline mahsup edilir. Ecri mislinden
noksan ise mütebakisi ahrur, değilse başka bir gey alınamaz.
206 - : Bir
kimse, hür veya mükâteb olan oğlunu bir ücret mukabilinde bir muayyen hizmet
için meselâ ; koyunlarını otlatmak için veya hanesinde hizmette bulunmak için
isticar edebilir. Bu caizdir. Kendi küçük çocuğunu veya bu çocuğunun bir mahnı
kendisi için isticar edebileceği gibi kendisini de veya bir mahnı da çocuğuna
icar edebilir. Hüıdiyye.
207 - :
Hâkim: yetim için hizmet edecek şahsı ecri mislile isticar edebilir. Bundan
ziyade iaticar ederse ziyade lâzım
gelmez. Eğer müteammid-en ziyade ücret tesmiye ederse bu ziyade hâkimin kendi
malından verilmek lâzım gelir.
Kezalik: hâkim, bir
yetimin malım ecri mislinden noksan kiraya veremez. Verirlerse menfaati istifa
eden müstecir üzerine baliğan mabelağ ecri misli lâzım gelir. Hindiyye.
208 - : Bir
kimsenin kendi anasını veya babasını veya ced veya cedde-sini, velevki rakik
veya gayri müslim olsunlar, isticar etmesi, übüvvet, ve bücüvvet hukukunu ihlâl
edeceği cihetle caiz değildir.
Maamafih bunlar, gösterilen hizmeti İfa etmiş, olunca muayyen ücrette
tamamen müstahık olurlar. Muhiti Serahsi.
209 - :
Kardeşler vesair akriba arasında hizmet için isticar caizdir. Ancak fukahadan
bazı zevata göre bir kimsenin hizmeti İçin amcasını veya büyük kardeşini
isticar etmesi caiz değildir. Muhit. Çünkü bunlar, baba mesa-besindendirler.
Onlara bu hizmeti gördürmek, hürmete münafidir.
210 - : Bir
kimse, kendi hür zevcesini kendisine hizmet etmek, meselâ: kendisinin yemeğini
ekmeğini pişirmek veya ondan olan çoğunu emzirmek için bir ücret mukabilinde
isticar etmesi, imamı Azama göre caia; değildir. Çünkü kadın, bu hizmetleri
yapmaya diyanetten mecburdur. Fakat hayvanlarım otlatmak gibi hizmetler için
isticar etse caiz olur. Çünkü bu hizmetleri zevcesine gördürmeğe hakkı yoktu.
211 - : Bir
kadın, kocasını kendisine hizmet için veya koyunlarını ot Utmak İçin isticar
etse caiz olur. Fakat kocası, dilerse bu icareyi fesh ederek hi «netten
imtina' edebilir. Vakıa erkeğin menafti nefsine ait olduğundan
bunu zevcesine bir bedel mukabilinde
temlik etmesi caiz ise de ona kargı bu hizmet, nefsini tezlil edebileceğinden
bu, bir zarardır. Artık bundan dolayı feshe hakkı vardır. Hattâ Ebu Isma Saad
Ibn-i Muazi Mervezinin imamı Azamdan
naklettiği bir kavle göre bu icare, esasen batıldır. Muhit.
212 - : Bir
kadın, kendi nefsini ayb görülecek bir iş için icareye vermiş olsa ailesi, onu
icareden çıkarabilirler. Hindiyye.
213 - : Bir
çocuk için bir ücret mukabilinde süt ana tutulması caizdir Süt anaya elbise
yaptırılması, yemek verilmesi şart koşulsa da icare fâsid olmaz. Elbisenin
nasıl olacağı beyan edilmemiş olduğu takdirde orta derecede lâzım gelir. Süt analar hakkında çocukları sıyanet
maksadile fazla iyilikte bulunmak, onların hatırlarını tatyibe çalışmak mutad
olduğundan bunun bu ücretteki cehaleti nizaa badi olmaz. Bu cihetle böyle bir
isticar, is-tihsanen caiz görülmüştür.
Bu mesele, imamı Azama
göredir. Imameyn© göre böyle elbise yapmak mukabilinde süt ana isticarı,
ücretin cehaletinden dolayı caiz değildir.
Süt ana, çocuğa hayvan
sütü veremez. Kendisi emzirmeyip de hayvan südü verecek olursa ücrete müstahık
olmaz. Vt; çocuğu kendi hanesinde em-zirir. Meğerki çocuğun ailesi hanesinde
emzirilmesi meşrut veya maruf bulunsun.
214 - : Sut
ana, çocuğa meşakkatsiz bir halde süt vermeğe muktedir olamıyacak derecede
hasta olsa veya çocuğun velileri
tarafından eziyet görür olsa icareyi fesh edebilir.
Kezalik : bir süt ana,
çocuğa süt veermiyecek halde hasta veya gebe olsa veya çocuk onun memesini
almayıp onu istifrağ eylese veya süt ananın hisseti, hamakatı, sirkati veya
ifetten mahrumiyeti zahir olsa müsterzı', bu icareyi fesh edebilir. Çünkü bu
hallerde icareden matlub olan menfaat, fevt olmuş, mazarrat tahakkuk etmiş
olur.
Bir de süt .ana,
kocasının izni olmaksızın bu vazifeyi deruhte etmiş olunca kocası, bu husustaki
icareyi fesh edebilir. Zira bu, kendi hukukuna dokunur. Şu kadar var ki,
aralarında zevciyet, zahir olmalı, bunların ikrar-arından.başka bir veçhile
malûm bulunmamalıdır.
215 - : Süt ana;
çocuğun südünü ıslâha çalışır,
taa'mım pişirir, sü-dünü bozup
çocuğa muzır olacak şeyleri yemekten çekinir, çocuğun bevl ve necasetinden dolayı
kirlenen rubasını ve
çocuğu yıkar, çocuğa
sürülecek yağı ıslâha gayret eder. Fakat çocuğun kirden dolayı
elbisesini yıkamakla mükellef bulunmaz.
216 - : Bir
süt ana, başka bir çocuğu da alıp emziremez. Şayed ahi *Ja evvelki çocuk ile
beraber emzirir, buda o çocuğa muzır bulunursa on;ı fenalık etmiş, günaha girmiş olur. Maamafih her iki çocuktan dolayı da muayyen
ücretleri tamamen alabilir. Bunların bir
miktarını tasadduk etmesi lâzım
gelmez.
217 - : Bir
süt ana, çocuğu kendi hadimesine vererek ona emzirtirse do istihsanen ücretin
tamamını yine alabilir. Fakat başkasına emzirtmesi meşrut ise kendigi sahih
olan kavle göre ücrete müstahık olmaz. Evceh görülen ise ücrete yine müstahık
olmasıdır.
218 - : Bir
kimse, kendi zevcesini ondan doğmuş olan çocuğunu emzirmek için o çocuğun
malile isticar etse caiz olur. Fakat kendi malile isticar ederse imamı Âzâma
göre caiz olmaz.
219 - ; Bir
kimse, çocuğunu emzirmek için kendi validesini veya kızını veya kız kardeşini
veya sair zatı .renim mahremini isticar etse caiz olur.
220 - : Bir
müslimenin bir gayri müslim çocuğunu veya bir gayri müs-limenin bir müsliman
çocuğunu emzirmek için isticar edilmesinde bir be'İs yoktur. Gayri müslimenin itikadındaki noksan,
sütünden matlup olan menfaat ihlâl etmez. Hindiyye. Muhit.
221 - : Aile
sahibi olan bir erkeğin, aile arasında hizmet etmek üzere hür veya rakik olan
bir kadını isticar etmesi caizdir. Fakat böyle namahrem bir kadınla kendisinin
halvette bulunması, kerihtir. Çünkü
ecnebiyye ile halvet, menhiyyün anlıdır.
ücretle tutulmuş olan
hizmetçilere müstecirleri veya hariçten başkaları tarafından hediye ve bahşiş
olarak verilen şeyler, bu ücrete mahsub edilemez.
222 - : Bir
karyenin menafii için ileri gelenleri ve ahalisinin ekserisi tarafından yapılan
bir isticar, caizdir. Velevki mütebaki ahalisi razi olmasınlar.
Nitekim çarşı reisi
veya ekser ahalisi, çarşıyı bekletmek üzere mutad veçhile bir bekçi isticar ettikte
diğerleri razı olmasalar da icaer caiz ve ücret hepsi üzerine lâzım olur.
Bezzaziyye. Çünkü âdet, muhakkemdir.
223 - : Bir
karye ahalisi, muayyen bir müddet için bir akd ile bir muallim veya imam veya
müezzin isticar edip onlar da muayyen müddette deruhte ettikleri hizmetleri
ifa etseler, veya bu hizmetler için müheyya bulunsalar muayyen ücretlerini o
kariye ahalisinden alırlar. Müddet tayin edil- , memiş ise icare, fâsid
olacağından o hizmetler ifa edilince ecri misilleri lâzım gelir.
224 - : Bir ecir,
binnefs amelde bulunmak, yani: yapılacak şeyi bizzat kendisi yapmak üzere
isticar edilmiş olunca kendi yerinde başkasını kullanamaz. Çünkü ameller,
sanı'ların ihtilâfile muhtelif olur.
Meselâ : bir terzi,
bir paltoyu şu kadar kuruşa bizzat dikmek üzere pazarlık ederek kabul etse
bunu başkasına diktiremez. Diktirdiği takdirde mal sahibinden ücret alamaz. Ve
palto telef olduğu takdirde, başkasına vermek suretile ohn taaddisinden dolayı
kıymetini zamin olur.
Fakat mutlak olarak,
yani: paltoyu bizzat kendisi dikmekle takyid etmeksizin mukavelede bulunmuş
olsa kendi yerinde eminini, meselâ kalfasını kullanabilir. Çünkü bu takdirde
makudun aleyh, muayyen şahsın ameli değildir, ecir üzerine lâzım olan, muayyen
ameli vücuda getirmektir. Şu kadar var ki, terzinin istihdam ettiği şahıs,
kendi emini olmayıp başka birisi bulunurda kumaş onun elinde telef olursa
terzi üzerine zaman lâzım gelir.
225 - :
Müstecirin ecire «Bu işi yap» demesi ıtlaktır.
Meselâ: Bir kimse,
terziye «Bizzat yahut kendin dik» diye takyit etmeksizin «Şu kadar kuruşa bu
paltoyu dik» deyip de mukavelede bulunsa terzi, o paltoyu kalfasına veya
isticar ettiği diğer bir terziye diktirebilir ve ecri müsemmaya müstahık olur.
Bu surette palto, taaddî ve taksir bulunmaksızın kalfa veya diğer terzi
yanında telef olsa zaman lâzım gelmez.
226 - : Amel
üzerine yapılan bir icarede amelin tevabiinden, yani: o amelin tevakkuf ettiği
şeylerden olup da ecir üzerine şart kılınmayan her hangi bir şeyde beldenin örf
ve âdetine itibar olunur, ipliğin terziden, kira hayvanına ait semerin
mükâriden olmasının âdet olması gibi.
Fakat akitler, bu
örfün hilâfına bir pazarlıkda bulunurlarsa, meselâ: elbise ipliğinin
müstecirden olması üzerine icare yapılırsa buna riayet lâzım gelir.
227 - : Ecir
olan hammal için naklettiği yükü tayin edilen haneye ithal etmek lâzımdır.
Fakat yükü mahline koyması, meselâ: hanenin üst katına çıkarması ve zahire ise
ambara dökmesi kendisine lâzım gelmez. Meğer ki akd zamanında şart edilmiş
olsun veya bu hususta bir örf bulunsun.
228 - : Ecire yemek vermek meşrut veya örf
muktezası olmayınca müstecire lâzım
gelmez. Hane içinde çalınacak hizmetçilere ve * köylerdeki tarlalarda
çalıştırılacak işçilere yemek vermek, bir çok yerlerde -mutaddır. örfen maruf
olan şey ise meşrut gibidir.
229 - :
Dellâl, eciri müşterek mesabesindedir. Binaenaleyh satmak üze-re aldığı malı
gezdirip de satamasa ücrete müstahık olmaz. Ondan sonra sahibi satsa veya başka
bir de İlâ la sattırsa birinci dellâl, ücreti dellâliyye namına bir şey
isteyemez. Bu ücret ikinci dellâla verilir.
Fakat bir kimse, alım
satım için bir şahsı malûm bir bir müddet için muayyen bir ücretle isticar etse
alım satım yapılmış olsa da olmasa da o şahıs ücrete müstahık olur. Fakat
müddet beyan edilmiş olmazsa böyle bir isticar, caiz olmaz.
230 - :
Dellâl, bir malı tayin edilen bedelden ziyadeye satsa bu ziyade mal sahibine
ait olur. Dellâliye tayin edilmemiş ise dellâla ecri misli verilir. Şayet «Bu
malı §u kadar kuruştan ziyade her kaça satarsan o ziyadenin şu miktarı senin
olsun» denilmiş olsa, ücretin mechuliyetine mebni icare Jjâ-sid olur. O maU
satınca dellâla ecri misli verilir.
231 - : Bir
kimse, delıâla, «Şu malı şu kadar kuruştan ziyadeye satarsan ziyadesi aramızda
müşterek olsun» demiş olsa icare,
ücretin mechuli-yetine binaen fâsid olur. Binaenaleyh dell&l, o malı
o kadar kuruşa veya ondan noksana satarsa ücret alamaz. Ondan ziyadeye satarsa
bu ziyadenin yansından fazla olmamak üzere ecri ^ misle müsthık olur. Çünkü o
ziydenin yarısına razı olmuştur. Hindiyye.
232 - : Eciri
müşterekin ifa ile müstecirine teslim ettiği amel, eciriri sun'ı olmaksızın
bozulsa ücretine halel gelmez.
Meselâ: bir dellâl,
malı satıp dellâliyyesini aldıktan sonra bir mustahık çıkıp o malı alsa veya o
malı, bir aybından dolayı sahibine red edilse veya müşteri ile mal sahibi satış
muamelesini bozsalar bu dellâliyye geri alınamaz. Çünkü dellâl, vazifesini
yapmıştır. Şu kadar var ki, satış muamelesinin esasen mün'akit olmadığı
bilâhare anlaşılsa, meselâ: satılan şeyin bir vakıf mal olduğu tebeyyün etse
dellâliyye istirdat olunur.
233 - : Bir
ecir, mukavele ile deruhte ettiği şeyin ancak bir miktarını ifa etmiş olsa o
nisbette ücret almaya mustahık olur.
Meselâ: bir kimse
tarafından şu kadar kuruşa isticar edilen orakçılar, tarladaki ekinlerin bir
miktarını biçtikleri halde dolu yağmayla veya başka bir âfet zuhurile
mütebakisi telef olsa muayyen ücretten biçtikleri ekinin hissesine isabet eden
miktara mustahık olurlar, mütebakisini
alamazlar.
Kezalik: bir mükâri,
bir yükü şu kadar kuruş ücretle falan yere nakl etmekte iken yol esnasında o
yük kesiciler tarafından gasb edilse mükân, o Ücretten naklettiği mesafenin
hissesine isabet eden miktarı alabilir, ücretin tamamına mustahık olmaz.
Kezalik: bir sene
müddetle ve su kadar ücretle hizmet etmek üzere isticar edilen bir hizmetçi,
beş altı ay hizmet ettikten sonra kaçıp da sene nihayetinde zuhur etse ancak o
beş altı aya ait ücrete mustahık olur.
234 - : Bir
kimse, bir şahsa hitaben tŞu meydanda bulunan bir yığın şey'i bugün falan yere
nakletmek üzere seni isticar ettim» deyip o §ahıs da kabul etse de d yığın öyle
bir günde nakledilecek şeylerden bulunmasa icare, amel üzerine değil, gün
üzerine aktediîmiş olur. Binaenaleyh ecir olan o şahıs, nefsini teslimden
dolayı o günün nihayetinde muayyen ücrete mustahık olur. Hindiyye.
235 - : Bir
kimse tboya yapmak veya ekmek pişirmek gibi bir işi şu kadar ücret mukabilinde
falan gün geceye kadar yapmak, üzere bu şahıs ile mukavele bulunsa bu icare,
imam Azama göre fâsid olur. îmameyne göre ise istihsanen caiz olup icare, gün
üzerine değil, iş üzerine aktediîmiş sayılır. Binaenaleyh o şahıs, bu işten o
günün yarısında fariğ olsa ücretin ta-.Tiamına mustahık olur. O gün fariğ
olamazsa ertesi gün ikmal etmesi lâzım gelir. Hindiyye.
236 - : Bir
muayyen buğdayı ununun şu miktarı mukabilinde öğütmek için bir insanı isticar
caiz değildir. Çünkü bu un, henüz teayyün etmiş değildir. Zimmette sabit
olacak bir gey de değildir. Nitekim bir kimsenin kendi buğdayım öğütmek ve
unundan sahibine şu kadar ölçek un vermek üzere bir hayvanı isticar etmesi de
caiz değildir. Buna «Kafİzi TahKtn» meselesi
denir.
Fakat muayyen bir
buğdayı alelıtlak şu kadar halis un mukabilinde öğütmek içim bir insanı isticar
caizdir. Bu halde o kadar un, bu buğdayın unundan da verilebilir. Çünkü ücret
olan un, muayyen bir buğdaya muzaf olmayınca zimmette sabit olur. Ücretin ise
hariçte mevcut, muayyen bir gey olması caiz olduğu gibi böyle zimmette sabit
bir deyn olması da caiz dir. Artık bu ücret böyle zimmette sabit bir borç
olunca müstecir, dilerse bunu o buğdayın unundan da tesviye edebilir. Hindiyye.
237 - : Bir
yükü ondan bir hisse vermek üzere hama! ile bir mahalle naklettirmek ve bir
ağacın meyvelerini ondan bir miktarını vermek üzere toplatmak bîr icareİ faside
kabilindendir. Binaenaleyh bunlar yapılırsa
eci-re itisı deruhte edilen şeylerden ziyade olmamak üzere ecri misi verilmesi
lâzım gelir. Hindiyye.
238 - : Bir
kimse, bir müddet için bir amelde bulunmak üzere şu kadar ücretle
isticar'ettiği bir şahsa o müddet içinde başka muayyen bir is gördürse, meselâ
bir mektubu falan kasabaya götürdüğü takdirde kendisine şu kadar kuruş
vereceğini söylemekle o gahıs da o
mektubu o kasabaya götürse bunu götürüp geri gelinceye kadar evvelki icare fesh
edilmiş gibi olur. Binaenaleyh bu gidip gelme müddetine isabet eden miktar,
ücretten sakıt olur, avdet edince evvelki icare yine devam etmeğe başlar.
Hindiyye. Bahrİraık. Dürrümuhtar. Mecelle. Dürerülhükkâm.
«(Malikilere göre de
bir takım hizmetleri gördürmek, talimde, İcrayı sanatta bulunmak için insanları
isticar caizdir. Meselâ: bir libası şu kadar ücretle dikmek üzere bir terzi
isticar edilebilir. Fakat bir terzi ile bu libası meselâ bir günde dikerse
onlira, İki günde dikerse sekiz lira ücret verilmek üzere mukavelede bulunmak
caiz değildir. Çünkü bu haldeterzi, nefsini bilmediği bir şey ile kiraya
vermiş olur. Maamafih terzi, o libası ister bir günde ister iki günde dikince
ücrete mustahık oiur.
Birde bir iş için
muayyen bir ücretle ve mutlak surette icare akd edildikten sonra müstecir,
ecire hitaben «bu işi acele yapar, meselâ bugün ya pıp yetiştirirsen ücretini
şu kadar arttıracağım* dese bakılır; Eğer ecir, o İŞİ o gün içinde
yapabileceğine yakınen kani1 ise bu ziyade caiz olur. Fakat yapıp
yaparnıyacağını böylece bilmezse mekruh olur.
Bir kimse, bir ağacı
dökülecek meyvelerinin meselâ altıda biri mukabilinde silkmek üzere bir şahsı
isticar etse sahih olmaz. Çünkü ağaçlar bu hususta muhteliftir, meyvelerinin
sükilmekle çok dökülüp dökülmiyeceği meçhuldür.
Kezalik; bir şahsı
zeytin denelerini çıkacak yağının bir miktarı mukabilinde sıkmak üzere isticar
Ua buhih değildir. Çünkü sıkmakla çıkacak yağın miktarı ve derecei nefasetile
rikkati meçhuldür.
Kezalik: bir ücret
mukabilinde süt ana isticarı da caizdir. Süt emecek çocuğun tayin edilmesi
şarttır. Çocuğun hazır ise görülmesi, gaib ise yaşının zikredilmesi lâyıktır.
Süt ana, akidden evvel çocuğun süt emme kuvvetini tecrübede bulunmalıdır, bu
güzeldir.
Bir kadm iki çocuğa
süt vernik için isticaredüse bu çocuklardan birinin vefatı takdirinde icare fesh
olunur. Süt aı un hamli bilâhara zuhur edince de icare fesh edilir. Süt ana,
icare fesh edilince süt verdiği müddete göre ücrete müstah»k olur. Şayed
çocuğun babası, ücretin tamamını evvelce vermiş, süt ana da ounu yemiş ise
artık bunu istirdat edemez. Çünkü böyle peşin vermekle teberruda bulunmuş
sayılır.
(Şafiîlere göre
muhtelif işlerden dolayı insanları isticar sahihtir. Ezcümle çocukları İrza'
için süt ana tutmak caizdir. Bu halde verilecek şüdün müddetini, ücretin
miktarım, çocuğun kim olduğunu, ve nerede jüt verileceğini tâyin şarttır. .
Süt anaya, kocasının
mukareneti, çocuğa muzır ise kadın bundan men olunur, muzır değilse men
olunmaz.
Süt ananın sütünü
artıracak şeyleri, yapması, çocuğa zarar verecek şeylerden kaçınması lâzımdır.
(Hanbelîler göre de
insanlar arasında icra ve isticar muamelesi caizdir. Ezcümle bir kaduu
kocasının izriile süt ana olmak üzere isticar sahihtir. Hattâ bir çocuğun
validesini de o çocuğa süt vermek üzere muayyen bir ücretle isticar caizdir.
Reza' için, icarenin
sıhhati için şu şartlar vardır. Çocuk görülmelidir. Mücerred vasfını beyan kâfi
değildir. Çünkü reza' çocuğun büyüklüğü, kü çüklüğü, süde düşkün olup .olmaması
itibarile ihtilâf eder.
Kezalik: reza'ın
müddeti, mekânı tayin edilmelidir. Çünkü reza' ancak zaman ile takdir edilir.
Ve suhulet ve suubetinin derecesi mekânına göre anlaşılır.
Müslimenin, kitabînin
çocuğunu emzirmesi caizdir. Mecusîninve senî'in çocuğunu emzirmesinde hilaf
vardır. Elmuğnii. Elmezanibülarbaa1.)
(Zahirlere göre de
bazı şeyleri gördürmek için insanları isticar caizdir. Meselâ: Veliyyülemrin
nâs arasında hükmedecek kimseyi aylıkla isticarı caizdir. Kezalik : şahitleri
celb ve hâkimin huzuruna sevk için veya hakları taleb için veya ihzarı icab
eden kimseyi alıp gelmek için bir şahıs isticar caizdir. Çünkü bunlar, hep
mahdud işlerdir. Bunların hepsi de muvacere hususundaki emri nebevi tahtine
dahildir.
Kezalik: mahdut
günlerde hastanın hizmetinde bulunmak için tabib isticarı caizdir. Zira bu da
mahdut bir ameldir. Hastanın iyi olması üzerine tabibe meşrut bulunmaksızın
verilecek şey, helâldir. Çünkü bir kimsenin kendisine istemeksizin verilen şeyi
alması hususunda bir emri nebevî yiu*dır.
Fakat bir tabibi
hastayı iyi etmek §artile isticar, caiz değildir. Çünkü hastayı iyi etmek,
ancak Allah Taalânm yedi kudretindedir. Başkasının asla elinde değildir. Tabib
ise mualicdir, hastalığa mukabelede bulunacak bir §ey ile tabiatı takviye
edicidir. Yoksa hastalığın kuvvetindeki kemmiyeti, devanın kuvvetindeki kemmiyetten
tefrika vâkıf değildir.
Kezalik : bir libası
onun muayyen veya müs/a bir cüz'i mukabilinde dikmek için terzi isticarı da
caizdir.
Kezalik : Zeytin
danelerinin onun muayyen bir miktarı mukabilinde sıkma için bir kimseyi isticar
da caizdir.
Kezalik : koyunları
onları muayyen bir miktarı mukabilinde otlatmak için çoban isticarı da caizdir.
Fakat koyunları onların doğacak kuzuları mukabilinde otlatmak için bir gahsı
çoban tutmak caiz değildir. Çünkü henüz mahlûk olmayan bir şey mukabilinde
icare caiz olamaz. Bunda garer vardır, yani: bunun.akıbeti mesturdur.
Muhataralıdır. Bunun vücuda gelip gelmiyece-gİ bilinemez.
Kezalik: sütlü bir
kadım; bir çocuğu muayyen bir müddet emzirmek için
isticar caizdir. Bunun
burhanı emri ilâhîsidir. Elmuhallâ). [66]
[1] Hukukı İslamiyye ve Islahatı Fıkhiyye Kamusu, Ömer
Nasuhi Bilmen, Bilmen Yayınevi: 6/3.
[2] Hukukı İslamiyye ve Islahatı Fıkhiyye Kamusu, Ömer
Nasuhi Bilmen, Bilmen Yayınevi: 6/5-13.
[3] Hukukı İslamiyye ve Islahatı Fıkhiyye Kamusu, Ömer
Nasuhi Bilmen, Bilmen Yayınevi: 6/14.
[4] Hukukı İslamiyye ve Islahatı Fıkhiyye Kamusu, Ömer
Nasuhi Bilmen, Bilmen Yayınevi: 6/14-17.
[5] Hukukı İslamiyye ve Islahatı Fıkhiyye Kamusu, Ömer
Nasuhi Bilmen, Bilmen Yayınevi: 6/17-18.
[6] Hukukı İslamiyye ve Islahatı Fıkhiyye Kamusu, Ömer
Nasuhi Bilmen, Bilmen Yayınevi: 6/18-23.
[7] Hukukı İslamiyye ve Islahatı Fıkhiyye Kamusu, Ömer
Nasuhi Bilmen, Bilmen Yayınevi: 6/23-25.
[8] Hukukı İslamiyye ve Islahatı Fıkhiyye Kamusu, Ömer
Nasuhi Bilmen, Bilmen Yayınevi: 6/25-28.
[9] Hukukı İslamiyye ve Islahatı Fıkhiyye Kamusu, Ömer
Nasuhi Bilmen, Bilmen Yayınevi: 6/28-32.
[10] Hukukı İslamiyye ve Islahatı Fıkhiyye Kamusu, Ömer
Nasuhi Bilmen, Bilmen Yayınevi: 6/32-36.
[11] Hukukı İslamiyye ve Islahatı Fıkhiyye Kamusu, Ömer
Nasuhi Bilmen, Bilmen Yayınevi: 6/36-38.
[12] Hukukı İslamiyye ve Islahatı Fıkhiyye Kamusu, Ömer
Nasuhi Bilmen, Bilmen Yayınevi: 6/39-40.
[13] Hukukı İslamiyye ve Islahatı Fıkhiyye Kamusu, Ömer
Nasuhi Bilmen, Bilmen Yayınevi: 6/40-43.
[14] Hukukı İslamiyye ve Islahatı Fıkhiyye Kamusu, Ömer
Nasuhi Bilmen, Bilmen Yayınevi: 6/43-44.
[15] Hukukı İslamiyye ve Islahatı Fıkhiyye Kamusu, Ömer
Nasuhi Bilmen, Bilmen Yayınevi: 6/4547.
[16] Hukukı İslamiyye ve Islahatı Fıkhiyye Kamusu, Ömer
Nasuhi Bilmen, Bilmen Yayınevi: 6/47-51.
[17] Hukukı İslamiyye ve Islahatı Fıkhiyye Kamusu, Ömer
Nasuhi Bilmen, Bilmen Yayınevi: 6/5152
[18] Hukukı İslamiyye ve Islahatı Fıkhiyye Kamusu, Ömer
Nasuhi Bilmen, Bilmen Yayınevi: 6/52.
[19] Hukukı İslamiyye ve Islahatı Fıkhiyye Kamusu, Ömer
Nasuhi Bilmen, Bilmen Yayınevi: 6/52-53.
[20] Hukukı İslamiyye ve Islahatı Fıkhiyye Kamusu, Ömer
Nasuhi Bilmen, Bilmen Yayınevi: 6/53-54.
[21] Hukukı İslamiyye ve Islahatı Fıkhiyye Kamusu, Ömer
Nasuhi Bilmen, Bilmen Yayınevi: 6/55.
[22] Hukukı İslamiyye ve Islahatı Fıkhiyye Kamusu, Ömer
Nasuhi Bilmen, Bilmen Yayınevi: 6/55-60.
[23] Hukukı İslamiyye ve Islahatı Fıkhiyye Kamusu, Ömer
Nasuhi Bilmen, Bilmen Yayınevi: 6/60-62.
[24] Hukukı İslamiyye ve Islahatı Fıkhiyye Kamusu, Ömer
Nasuhi Bilmen, Bilmen Yayınevi: 6/62-63.
[25] Hukukı İslamiyye ve Islahatı Fıkhiyye Kamusu, Ömer
Nasuhi Bilmen, Bilmen Yayınevi: 6/63-66.
[26] Hukukı İslamiyye ve Islahatı Fıkhiyye Kamusu, Ömer
Nasuhi Bilmen, Bilmen Yayınevi: 6/66-70.
[27] Hukukı İslamiyye ve Islahatı Fıkhiyye Kamusu, Ömer
Nasuhi Bilmen, Bilmen Yayınevi: 6/7078.
[28] Hukukı İslamiyye ve Islahatı Fıkhiyye Kamusu, Ömer
Nasuhi Bilmen, Bilmen Yayınevi: 6/79-82.
[29] Hukukı İslamiyye ve Islahatı Fıkhiyye Kamusu, Ömer
Nasuhi Bilmen, Bilmen Yayınevi: 6/82-85.
[30] Hukukı İslamiyye ve Islahatı Fıkhiyye Kamusu, Ömer
Nasuhi Bilmen, Bilmen Yayınevi: 6/86.
[31] Hukukı İslamiyye ve Islahatı Fıkhiyye Kamusu, Ömer
Nasuhi Bilmen, Bilmen Yayınevi: 6/86-89.
[32] Hukukı İslamiyye ve Islahatı Fıkhiyye Kamusu, Ömer
Nasuhi Bilmen, Bilmen Yayınevi: 6/89-91.
[33] Hukukı İslamiyye ve Islahatı Fıkhiyye Kamusu, Ömer
Nasuhi Bilmen, Bilmen Yayınevi: 6/91-94.
[34] Hukukı İslamiyye ve Islahatı Fıkhiyye Kamusu, Ömer
Nasuhi Bilmen, Bilmen Yayınevi: 6/94-104.
[35] Hukukı İslamiyye ve Islahatı Fıkhiyye Kamusu, Ömer
Nasuhi Bilmen, Bilmen Yayınevi: 6/104-109.
[36] Hukukı İslamiyye ve Islahatı Fıkhiyye Kamusu, Ömer Nasuhi
Bilmen, Bilmen Yayınevi: 6/109111.
[37] Hukukı İslamiyye ve Islahatı Fıkhiyye Kamusu, Ömer
Nasuhi Bilmen, Bilmen Yayınevi: 6/111-117.
[38] Hukukı İslamiyye ve Islahatı Fıkhiyye Kamusu, Ömer
Nasuhi Bilmen, Bilmen Yayınevi: 6/117-118.
[39] Hukukı İslamiyye ve Islahatı Fıkhiyye Kamusu, Ömer
Nasuhi Bilmen, Bilmen Yayınevi: 6/119-123.
[40] Hukukı İslamiyye ve Islahatı Fıkhiyye Kamusu, Ömer
Nasuhi Bilmen, Bilmen Yayınevi: 6/123-126.
[41] Hukukı İslamiyye ve Islahatı Fıkhiyye Kamusu, Ömer
Nasuhi Bilmen, Bilmen Yayınevi: 6/126-129.
[42] Hukukı İslamiyye ve Islahatı Fıkhiyye Kamusu, Ömer
Nasuhi Bilmen, Bilmen Yayınevi: 6/129-130.
[43] Hukukı İslamiyye ve Islahatı Fıkhiyye Kamusu, Ömer
Nasuhi Bilmen, Bilmen Yayınevi: 6/131.
[44] Hukukı İslamiyye ve Islahatı Fıkhiyye Kamusu, Ömer
Nasuhi Bilmen, Bilmen Yayınevi: 6/131-132.
[45] Hukukı İslamiyye ve Islahatı Fıkhiyye Kamusu, Ömer
Nasuhi Bilmen, Bilmen Yayınevi: 6/132-137.
[46] Hukukı İslamiyye ve Islahatı Fıkhiyye Kamusu, Ömer
Nasuhi Bilmen, Bilmen Yayınevi: 6/137-143.
[47] Hukukı İslamiyye ve Islahatı Fıkhiyye Kamusu, Ömer
Nasuhi Bilmen, Bilmen Yayınevi: 6/143-147.
[48] Hukukı İslamiyye ve Islahatı Fıkhiyye Kamusu, Ömer
Nasuhi Bilmen, Bilmen Yayınevi: 6/147-152.
[49] Hukukı İslamiyye ve Islahatı Fıkhiyye Kamusu, Ömer
Nasuhi Bilmen, Bilmen Yayınevi: 6/152-153.
[50] Hukukı İslamiyye ve Islahatı Fıkhiyye Kamusu, Ömer
Nasuhi Bilmen, Bilmen Yayınevi: 6/153-155.
[51] Hukukı İslamiyye ve Islahatı Fıkhiyye Kamusu, Ömer
Nasuhi Bilmen, Bilmen Yayınevi: 6/156-159.
[52] Hukukı İslamiyye ve Islahatı Fıkhiyye Kamusu, Ömer
Nasuhi Bilmen, Bilmen Yayınevi: 6/160.
[53] Hukukı İslamiyye ve Islahatı Fıkhiyye Kamusu, Ömer
Nasuhi Bilmen, Bilmen Yayınevi: 6/160-163.
[54] Hukukı İslamiyye ve Islahatı Fıkhiyye Kamusu, Ömer
Nasuhi Bilmen, Bilmen Yayınevi: 6/163-166.
[55] Hukukı İslamiyye ve Islahatı Fıkhiyye Kamusu, Ömer
Nasuhi Bilmen, Bilmen Yayınevi: 6/166-167.
[56] Hukukı İslamiyye ve Islahatı Fıkhiyye Kamusu, Ömer
Nasuhi Bilmen, Bilmen Yayınevi: 6/167-171.
[57] Hukukı İslamiyye ve Islahatı Fıkhiyye Kamusu, Ömer
Nasuhi Bilmen, Bilmen Yayınevi: 6/171-177.
[58] Hukukı İslamiyye ve Islahatı Fıkhiyye Kamusu, Ömer
Nasuhi Bilmen, Bilmen Yayınevi: 6/177-183.
[59] Hukukı İslamiyye ve Islahatı Fıkhiyye Kamusu, Ömer
Nasuhi Bilmen, Bilmen Yayınevi: 6/183-184.
[60] Hukukı İslamiyye ve Islahatı Fıkhiyye Kamusu, Ömer
Nasuhi Bilmen, Bilmen Yayınevi: 6/184-192.
[61] Hukukı İslamiyye ve Islahatı Fıkhiyye Kamusu, Ömer
Nasuhi Bilmen, Bilmen Yayınevi: 6/192-193.
[62] Hukukı İslamiyye ve Islahatı Fıkhiyye Kamusu, Ömer
Nasuhi Bilmen, Bilmen Yayınevi: 6/193195.
[63] Hukukı İslamiyye ve Islahatı Fıkhiyye Kamusu, Ömer
Nasuhi Bilmen, Bilmen Yayınevi: 6/197-200.
[64] Hukukı İslamiyye ve Islahatı Fıkhiyye Kamusu, Ömer
Nasuhi Bilmen, Bilmen Yayınevi: 6/200-201
[65] Hukukı İslamiyye ve Islahatı Fıkhiyye Kamusu, Ömer
Nasuhi Bilmen, Bilmen Yayınevi: 6/201208.
[66] Hukukı İslamiyye ve Islahatı Fıkhiyye Kamusu, Ömer
Nasuhi Bilmen, Bilmen Yayınevi: 6/208-217.