BEY'I VE ŞİRAYE AİT OLUP BİR MUKADPİME İLE tKİ BÖLÜME AYRILMIŞTIR. 1

M U K A D D İ M E BEY'İ VE ŞİRAYE MÜTEALLİK ISTILAHLAR : 1

BİRİNCİ    BÖLÜM... 5

BEYİ  VE SİRA  HAKKINDAKİ   UMUMΠ HÜKÜMLERİ MESELELELERİ  HAVİDİR. 5

Bey'in  Rükünleri   : 5

Bey'lın Meşrutiyeti Ve Umumi Hükümleri  : 7

Beyi'de  Kabulün İcaba Muvafakatı ve Meclis-i Akdin İttihadı : 7

Şarta Mu Kar İn Olan Bey'ı Cer : 9

Bey'i  İkaleye Dair Hükümler : 10

Satılmaları  Caiz Olup Olmayan Şeyler: 12

Muhtelif Mebi'lerin Satış Tarzları: 14

Bey'a Sarahaten  Zikredilmeksizin   Dahil  Olup Olmayan Şeyler  : 16

Semenin Vasıfları  Ve Halleri: 17

Vade, İle Satı^ Muamelesi: 18

Bey'i Aktedildlkten Sonra Bayi  İle Müşterinin Semende ve Mebi'de Tasarrufları: 19

Beyi Aktedildikten Sonra Semenin Veya Mebi'in Artırılıp Eksiltilmesi 20

Mebi'in Teslim Ve Tesellümü : 21

Mebi'in  Hapsedilebilmesi: 23

Mebi'in Teslim Edileceği Mekan  : 24

Mebi'i Teslimin Meünet Ve Külfeti  : 24

Mebi'in Helakine Müterettib Hükümler : 24

Sevmi  Şıra Ve Sevmi   Nazar   : 25

Beyi'de Cari  Hıyarı  Şarta Müteallik Hükümler: 25

Beyide Hıyarı  Vasfa Müteallik Hükümler : 28

Beyide   Hıyarı   Nakde   Müteallik   Hükümler : 29

Beyide Hıyarı  Tayine  Müteallik  Hükümler: 29

Beyide Hıyarı Rü'yete Müteallik Hükümler  : 30

Beyide Hıyarı Ayba Müteallik Hükümler  : 33

Hıyar-ı Gabn ve Tagrire Müteallik Hükümler: 37

Hıyaratın Sair Nevileri: 38

İKİNCİ  BÖLÜM... 40

BEYİN NEVİLERİNE, HÜKÜMLERİNE AİTTİR : 40

Bey'in Nevileri : 40

Bey'in  Nevilerinin Hükümleri   : 41

Bey'i Sarfa Dair Bazi Meseleler : 42

Kar2a = Borç Almaya Dair Baz! Meseleler: 44

Ribaya Dair Bazı Meseleler: 49

Riban1n  Hürmetindeki   Hükm I   Şer'iyye : 51

Selem'e Dair  Bazı  Meseleler  : 52

İstisnaa  Dair  Bazı   Meseleler   : 55

Müsaevme,  Murabaha, Tevüye Ve Vazia Suretile Satişlar : 56

İhtikâra Dair Bazı Meseleler: 58

Bey'i   Bilvefa  Hakkında Bazı   Meseleler  : 60

Meraların Sevilerine Müteallik Hükümler 61

ON BEŞİNCİ KİTABIN SONU.. 62

ON ALTINCI KİTAP. 62

ŞÜF'A  HAKKINDADIR: 62

Şu Faya Dair Istılahlar: 62

Şüf anın Rüknü ve Esbabı Sübutiyesj  : 63

Şüf'anın Şeraiti: 65

Sopanın Taleb Edilmesi   : 68

Şüf'anın Hükmü: 70

Şüf'aya Dair İhtilaflar : 73

Şüf'anın Hikmet-I Teşriiyesi  : 73

ON ALTINCI KİTABIN SONU.. 74

ON YEDİNCİ KİTAP. 74

ICAREYE AİT OLUP BİR MUKADDİME İLE İKİ BÖLÜME AYRILMIŞTIR.. 74

(MUKADDİME) ICAREYE DAİR ISTILAHLAR ; 74

BİRİNCİ BÖLÜM... 76

İCAREYE DAİR  UMUMİ  HÜKÜMLERİ,  MESELELERİ. 76

İcareye Ait Zabıtalar : 76

İcarenin Rüknü  : 77

İcarenin  Hükmü Ve Hikmeti Teşrîiyesi   : 79

İcarenin İnikadına, Sıhhatına, Nefazına ve Lüzumuna Ait Şartlar : 79

İcarelerin   Butlanı  Ve  Fesadı   Hakkındaki   Meseleler 81

İcarelerin Fesh Edilip Edilememesi  : 84

Ücrete = Bedeli İcareye Ait Meseleler : 87

İcarede Ücretin  Lüzumu Ve Ecirin Ücrete  İstihkakı  : 88

Ecirin   Ücreti   İstifa   İçin Müstecerün Fihi  Hapsedip Edememesi : 92

İcarelerim  Müddetlerine Müteallik Meseleler  : 92

(İKİNCİ BOLÜM) 94

(ÇARELERİN ME'CUR İTİBAR İLE AKSAM VE AHKAMINA DAİRDİR : 94

Uruz Kabilinden Olan Şeylerin İcaresine Müteallik Meseleler : 95

Hayvanatın İcaresine Müteallik Meseleler : 96

İnsanların İsticare Müteallik Meseleler : 99

 

 

 

 

Hukuki İslâmİyye ve Istılâhafı ffk hiyye» unvanlı eserin işbu altıncı cildi muamelâtı hukukiyyeye ait altı kitaptan müteşekkildir. Bu kitaplar, bu eserin on beşinci, on altıncı, on yedinci, on sekizinci, on dokuzuncu, yir­minci  kitaplarını   teşkil   etmektedir.   Şöy!e  ki   :

(15)   nci  kitap,   bey'İ  ve  şiraye  dair  olup  bir  mukaddime  ile   iki  bölüme

ayrılmıştır

(16)  ncı kitap, şüfaya dairdir.

(17)  nci kitap, icareye ait olup bir mukaddime iie İki  bölümden  ibarettir.

(18)   nci  kitap  kefalete  dair  olup  bir  mukaddime  ile  iki  bölümden müte­şekkildir.

(19)  ncu kitap, havale hakkında olup bîr mukaddime İle iki bölümü havidir.

(20)   nci   kitap   vekâletlere   dairdir.

Bu altıncı cildi teşkil eden kitaplar, mecelte-İ ahkâm-ı adliyenin bu hu suslardaki maddelerini kısmen aynen ve kısmen mealen havi olup daha bir çok mesaili ve kuyud  ve şurutu  muhtevi  bulunmuştur.

Bu kitaplarda bir kısım mesailin hikmet-i teşriiyyesine işaret edilmiş bir takım hukuki meseleler hakkındaki muhterem müctehitlerimizin yüksek ic-tihadiarı, nîkatı nazarları en yüksek nazariyyatı hukuktyyeden olmak üzere kaydedilmiştir.  Hak Taalâ  Hazretlerinden  muvaffakiyetler  niyaz eyleriz.[1]

 

BEY'I VE ŞİRAYE AİT OLUP BİR MUKADPİME İLE tKİ BÖLÜME AYRILMIŞTIR.

M U K A D D İ M E BEY'İ VE ŞİRAYE MÜTEALLİK ISTILAHLAR :

 

1 - (Bey'i) : Malı mala değişmektir ki, ya mün'akit veya gayri mün'akıt olur. Bcy'i ,gayri mün'akit, bey'i batıl demektir. üçy'i mün'ukit du sahih, fâsid, nafiz, mevkuf kısımlarına ayrılır. Bey'i nafiz de bcy'i lâzım ve gayr» lâzım kısınılarma ayrılmıştır.

Bey'i mebi itîbarilc du şu dürt kısma ayrılır. Boy't mutlak, bey'i sarf. bey'i mükayaza, bcy'i selem.  Nitekim  bunlar sırasil'e  izah edilecektir.

2 - (Rüknülbey'i) : Yani  beyin  mahiyeti  ki,  malı   mala  değişmekten ibarettir. Şu kadar var ki, bu mübadeleye delâlet etmek hasebile satıştaki icah ve kabule ve teatiye de«Rüknülbey'i« denilir.'

3-  (Bayi)  : Bir malı başkasına satan kimsedir.' Bankasından qir mah satın alan şahsa da «Müşteri»    denir. «Şirâ», «İştira»  da satın    almaktan ibarettir.                                                   -.              -   .

4-  (Mutebayian) : Bir mah satan ile alandır ki, bu ikisine «Âkidcyn» denir. Yaptıkları alım satım muamelesine do &Mübayaa» denilir.

5 - (Mebi') : Satılan şeydir. Yani : satışta taayyün eden bir ayindir ki, bey'iden asıl maksut olan da budur. Çünkü întifa, ancak eyân ile ulur. Semen ise malların mübadelesine vasıtadır. Bunun içindir ki bir insan me-

selâ : muayyen bir kitabi yüz kuı .^a satsa u kitap, bu satış muamelesinde taayyün eder, onu müşteriye veiü.jk lâzım gelir. Bunun semeni olan yüz kuruş ise taayyün etmoz, her han^ bir yüz kuruş semen olarak verilebilir.

6  - (Bey'i mün'akit) : în'ikad bulanbey'idîr ki, hey'a    mahsus İcab vu kabulün  müteallikinde,  yani  mebi'   ile  semende  esnri  zahir  olacak  veçhle birbirine irtibat etmesile  husule  gelir.  Bu  eserden  inaksal da  satanın  se­mene, satın alanın da  mebi'e malik olmalarından  ibarettir.

7  - (Bey'İ gayri mün'akit)   :   Kendisinde inikat Şartları tamamen vc»ya kısmen  bulunmamakla   batıl ulan  bey'idir.  Meselâ   mecnunda  in'ikad  şaft­larından olan tasarruf ehliyeti bulunmadığından onun alım satımı mün'akit olmaz, batıl olur.

8 - (Bey'i sahih) ; Zâti ve vasfı itibarile meşrul olan bey'idir ki, buna «Bey'i Caiz» de denir. Zaten meşruiyet, icab ile kabulün meşru surette birbi­rine bağlanmasilu husule gelir. Vasfen meşruiyet de akitlerin nzalarile ve semenin m al û m iy etile tahakkuk eder.

9  - (Bey'i fâsid) :  Esasen sahih olup vasfı     itibaıilo sahih olmayan, yani  : zaten mün'akit olup da bazı harici vasıfları bakımından  meşru' ol­mayan bey'idir. Semenin gayri mütekavvim bir mal olması gibi.

10 - (Bey i Batıl) : Kendisinde in'ikad şartları tamamen veya kısmen bulunmadığı t n.otle asla sahih olmayan bey'idir ki, hiç bir hüküm ifade etmez. Lâşe t   û mütekavvim olmayan bir şeyi satmak gibi.

11 - (Bfc, i  mevkuf) :  Başka  şahsın hakkı taallûk  edip nalız olması, o şalısın iznine  mütevakkıf bulunan bey'idir.  Bey.'i  fuzuli  gibi,  Fuzuli   ise başkasının hakkında bir ver'i izne dayanmaksızın tasarrufta bulunan kim­sedir.

12 - (Bey'î nafiz) : Başkasının hakkı taallûk etmeyen bey'idir ki, üze­rine  filhal  mülkiyyet   terettüp  eder.   Nefaz  ise  bir   şer'i  tasarruf   üzerine eserinin derhal terettüp etmesidir.  Binaenaleyh     başkasının  hakkı taallûk etmeyen böyle mün'akit bir bey'i, hemen mülkiyyet ifade eder. Yani : satan, semene, satın alan da satılan şeye hemen malik olur,

13 - (Bey'i lâz:ım)  : Hıyarı şart, hıyarı rü'yet şibi hıyarattan âri olan nafiz bey'idir ki, iki taraftan yalnız biri bunu feshedemez.

14 - (Bey'İ gayri  lâzım) : Kendisinde hıyarattan birisi  bulunan  nafiz bey'idir ki, yalnız; muhayyel olan taraf, onu feshedebilir.

15 - (Hıyar) : Muhayyerlik demektir ki, bir akdi tenfiz ile fesih ara­sında muhtar olmaktan ibarettir.     Kendisinde böyle    muhayyerlik bulunan kimse yaptığı bir, ;;kdi diğer tarafın rızasına hacet    kalmaksızın bozabilir

Hıyar lâfzı esasen ihtiyardan ismi masdar olup iki emrin hayırlısını talep, manasınadır.  Bu  salâhiyeti  haiz olan  kimseye  «Muhayyer,  menlehülhıyar»

denilir,

(16 - (Hıyar'ı şart) : Akitlcrdcnbirinin veya her birinin akdi muayyen bir müddet içinde fesih veya icazetle infaz edebilmek hususunda muhayyer olmasıdır.

Hıyarı şart, bey'i icare, kısmet, kefalet, havale gibi feshi kabil olan lâzım akitlerde sahihtir. Nikâh, talâk, ikrar, yemin, nezir gibi ki-bili fes-holmayan akidler de sahih değildir. Vekâlet, vasiyet, hibe, vedia, â'-iyet gibi gayri lâzım akidlerde de sahih değildir, rehinde mürtehin için h.'yarı şart da böyledir. Çünkü rehin, mürtehin için lâzım değildir, dilerse bunu vahine iade edebilir.

17 - (Hıyarı vasıf)  : Bir akitde vücude şart kılınan veya Örfen meşrut bulunan mergub bir vasfın mevcut olmaması sebebile akitlerden biri için sabit olan muhayyerliktir.  Sağılır  diye  satılan  bir  ineğin  sütten  kesifmiş

olması gibi.

18 - (Hıyarı  nakîd)  :  Satılan bir şeyin semeni muayyen  bir zamanda satana verilmek veya satın alacak şahsa  iade edilmek,  semen satana ve­rilmediği veya satın alacağa  iade edildiği takdirde satış 'muamelesi olma­mak üzere yapılan pazarlıktan ileri gelen  muhayyerliktir.

19 - (Hıyarı ta'yin) :  Kiycmiyyaltan olan ve pahaları ayrı ayrı boyan olunan iki  veya     üç  şeyden  dilediğini  müşterinin  almak  veya     dilediğini bayi'invermek üzere muhayyel olması demektir.

20 - (Hıyarı rü'yet) :  Bir tjcy hakkında sürülmeden yapılan bir aUid den dolayı âkitleden biri için görüldüğü zaman sabit ulan muhayyerliktir. Meselâ  :  Bir malı görmeden satın  alan    kimKcnin onu güldüğünde, yani, Onun satın alınmasındaki asıl maksadı bildiren hal ve mahalline vâkıf ol­duğunda  muhayyer     olmasıdır  ki,  onu   böyle  görünce  dilerse  kabul  eder, dilerse red eyler.

21 - (Hıyarı ayb)  : Bir şeyde mevcut olan bir kusurun badelakit zuhu­rundan  dolayı  âkitlerden  biri   için   sabit   olan   muhayyerliktir.   Mutlak  su­rette saçılan bir malın zuhur eden kadim aybından dolayı müşteri için -sabit olan muhayyerlik gibi.

22 - (Hıyarı tağrir)  :  Akitlerden birinin diğer taraftan altlatılarak bir malı gabni fahiş ile satmasından veya satın almasından dolayı satış mua­melesini fesh hususunda muhayyer olmasıdır,

23 - (Bey'i hilvefai  : Bir malı semenini red ettikte geri vermek üzere bir kimseye şu kadar kuruşa satmaktır ki, satan o semeni müşteriye red­dedince müşteri de satın almış olduğu şeyi satana iade eder. Bu muamele, müşterinin  mebi'   ile  intifa'   etmesine  nazaran  bey'i  sahih     hükmündedir. Ve iki tarafın bunu  feshe muktedir olmasına  nazaran da bey'i fâsid  hük-

mündedir. Müşteri bu vechle satın aldığı şeyi bankasına satamıyacağı ci hetle de bu, rehin hükmündedir ve bu rehiniyyet ciheti galiptir.

Vefa, yapılan ahde, verilen söze riayet etmek demektir. Bu bey'e «Beyi' bişr til'vefa» da denir.

24 - (Bey'i  Bilİstiğlâl) : Bir  kimsenin  bir  malı bizzat kendisi isticar etmek üzere birisine vefaen satıvermesidir. ..leselâ : bir kimse hanesini bin liraya vefaen satıp şehri on lira ücretle müşteriden isticar etse, bu, bir bey'i bilistiğlâl muamelesi olmuş olur.

25  - (Bey'i mutlak)  : Mutad veehle daima yapılan satış muamelesidir, ki bir malı bir semen mukabilinde derhal satmakla vücuda gelir.

26  - (Bey'i bat) : Bey'i kati demektir ki, bey'i bilvefa ile bey'i bilistiğlâl' mukabilidir.  Hazan da «Bey'i bilhıyar» mukabili olarak kullanılır.

27 - (Bey'i  sarf)   ;  Nakdi nakde satmak, yani   :   sikketi veya sikkesiz altını altma veya gümüşü gümüşe ve bil'akis gümüşü altına ve altını gümüşe satmaktır  ki,  buna  «Akçe bozma*  denir.

Bir altını verip de yüz kuruş gümüş para almak gibi. Sarf  kelimesi,  lûgattu     bozmak,   tahvil  ve  tağyir  etmek  manasınadır. Bununla meşgul olana sarraf ve sayrefi denir.

28 - (Bey'i mukayaza)  :   Nakit kabilinden olmayan bir aynı diğer bir ayn ile, yani : altın ve gümüşten başka birmalı, diğer bir mal ile mübadele etmektir ki. buna lisanımızda (Tıranpa» denir. Bir kitabı diğer bir kitap ile değişmek gibi.

29 - (Bey'i selem)  : Müecceli muaccele satmak, yani : peşin para veya peşin verilen  başka  bir  mal ile veresiye bir mal satın     almaktır.  Selem, lügatte takdim  manasınadır.  Peşin para  veya  mal  veren  müşteriye  «Sahi-büsseleir.»  veya   «.Rebüsselem»   denir.   Veresiye  mal  verecek  olan  satıcıya da  MMüsiemün  ileyh*  denir.   Boylu   satın   alman   mala   «Müslemün  fih»   ve peşin verilen paraya ve mala da <Jie'ssülmali selem» denir.

Seleme «Selef» de denir. Maamafih selef tâbiri karzı hasen mânasında da müstameldir. Bu cihetle selem tâbirinden eamdır ve Irak ehlinin lügatidir.

30 - (Bey'i  müsaveme)   :   Bir  kimsenin     almış  olduğu  malı  kendisine kaça mal olduğunu söylemeksizin bir bedel ile başkasına bitterazı satması-dır. Bir tacirin elindeki bir malı kaç kuruşa almış olduğunu söylemeksizin başkasına şu kadar kuruşa satması gibi. Satışlarda en ziyade cari olan budur.

31 - (Bey'i murabaha) : Bir kimsenin almış olduğu bir malı kendisine kaça mal olduğunu söyliyerek ondan ziyade bir semen ile başkasına birriza satmasıdır. Bir malı yüz kuruşa aldığını söyliyerek yüz on kuruşa satmak gibi ki, on kuruş, kâr  =  rıbıh olmuş olur.

32 - (Eey'i teviiye)  : Bir kimsenin almış olduğu bir malı kendisine ka­ça mal olmuş ise onu süyliyerek tam o kadara satmasıdır. Yüz. kuruşa aldı­ğını söyliyerek yine yüz kuruşa satması gibi.

33 - (Bey'i vazia)  : Bir kimsenin bir malı kendisine kaça mal olduğunu söyliyerek ondan noksana satrriasıdır. Bir malı yüz kurusa almış olduğu­nu .söyliyerek doksun kuruca .salması gibi.

34 - (İstisna')   :  Lûgatla sanal ve ameli istemek manasınadır. İstılah-da. «Bir şeyi yapmak üzere sanal ehlile mukavele akdetmektir ki, o şeyi ya­pana «Sam'» yaptırana «Müstasni», yapılan geye-de «Masnu*» denir. Bir Ut-zi ile kumaşı vesair levazımı terziden olmak üzere bir kal elbise    dikmesi için mukavele yapmak gibi.

İstisna', bir nevî madumu satmak demektir. Fakat nâsın ihtiyacına meb-ni hilafı kıyas olarak caiz görülmüştür.

35 - (Semen) : Satılan şeyin bahası, bedelidir ki, zimmete taallûku sa­hih olur. Meselâ: Bir kimse bir kitabı yüz kuruşu satın alsa bu yüz kuruş o kitabın semeni olur. Ve bu, derhal verilmezse zimmete taalluk etmiş bir borç

olur.

36- (Semen-İ müsemma) : Satan ile alanın akdi bey'i zamanında rıza larile ta'yin ve tesmiye etmiş oldukları bahadır ki, satılan malın hakiki kıy­metine müsavi olabileceği gibi ondan ziyade veya noksan da olabilir.

37 - (Müsemmen) :  Semen mukabilinde satılmış veya    semeni, bedeli tayin edilmiş olan şeydir.

38 - (Kıymet)  :  Bir malın Um değeri, bahası demektir.

39 - (Kıyem) : Çarşı ve pazarda misli bulunmayan, yahut bulunsa ti a fiyatça mütefavit olan şeydir.  Yazma kitaplar,  masnu'  kublur,  hayvanlar, karpuz ve kavun gibi meyveler bu kabildendir. Cemi:  Kıyeıniyyallır.

40 - (Misli)  : Çarşı ve pazarda muteddün bih. yani:  bahanın ihtilâfım mucib bir lefavüt bulunmaksızın misli  -  kendi gibisi bulunun şeydir. Kile. ile ölçülen terazi ile tartılan şeyler, ceviz ve yumurta gibi udediyyatı nıüle-karibeden olan şeyler bu kabildendir. Ancak başka bir cins ile karışmış, ulan mekilât misli  değildir.  Vezni olan attın  veya  gümüşten yapılmış kaplarda misli olamaz. Cemi   :   mislıyyattır.

41 - (Mülk) :  İnsanın ımtlik olduğu yani:  kendisinde  ihtisas  ve  istiklâl veçhile  tasarrufa  salâhiyetim*  bulunduğu  şuydu1.   Gerek  ayandan  ve gerek menafiden olsun. Meselâ. Bu- miktar para bir mülk olduğu gibi bir menfaat de bir mülktür,

42 - (MaJ) : İnsanın tabii kendisine mail olup da hacet vakti için iddi-har olunabilen, yani. toplanıp saklanabilen şeydir ki. menkul ve gayri men­kul,  mütekuvvim  ve gayri  mütekavvinı  kısımlarına  ayrılır.

Lâşe gibi şeyler, tub-i insanînin melyânına mahal olmadığından mal de­ğildirler, menfaatler de iddihar olunamıyaeakları cihetle Hanefiyyeye göre mal sayılamaz. Fakat Şâfiîlere göre mal sayılır, teare ve gasp bahislerine müracaat!      

43 - (Menkul)  ; Bir mahalden diğer bir mahalle nakli mümkün olan geydir ki, nakidlere, uruza, hayvanlara, kile ile Ölçülen ve tartılan şeylere Şamildir.' Vakıl1 arsaların ve milli arazinin üzerindeki mülk binalar, ağaçlar ve asma çubukları da menkul sayılır.

44 - (Gayri rtıenkul) :  Akar denilen hane, dükkân, ai'sa misini başka mahalo nakli mümkün olmıyan şeydir. Mülk arsa üzerindeki binalar, ağaç­lar da o arsaya tebcan gayri menkuldür.

Akar fıkıhta, gayri menkul demektir. Nâs arasında ise kiraya verilip irad getiren şeylere denilir.

45- (Mali mütekavvim) : Şcr'an tenavül ve intifai mubah şeydir. Ör-fen de muhrez ulun mal demektir. Binaenaleyh mali  mütekavvim,  iki mâ­nada müstameldir. Mütekavvim ise lûgatta zikıymel demektir.

Meselâ: besmele ile kesilmiş bir. koyunun eti. şcr'an mubah olduğundan bir mütekavvim maldır. Denizdeki balık, havadaki kus, ise gayri muhrez bu­lundukça gayri mütekavvim olup bunlar avlanılmak, saydedilmek ile ıtıra?. olunduğu vakit birer mütekavvim mal ulur.

İhraz, maliki olmayan mubah bir şeyi meşru' surette c-Ie geçirmek ma­nasınadır.

46 - (Nakit) :  Altından ve gümüşten  ibarettir.  Cemi:   Nııkuklur.  Allın ve gümüş, meşkûk utsun olmasın semeniyyet için olduğundan nakildir. Bakır paralar, râyic oldukları vakit nakit hükmündedirler. Kesada uğradıkları za­man da uruz. meta" kabilinden olarak kıyemî bulunurlar.

47 - (Uruz :  Arazın cemidir. Nukutdan, hayvanattan, mekilât ile sair nıcvzunallan başka ulan kitap, meta, ve kumaş gibi peylerdir.

Uruz lûbiri, baza» yaIn,-.h;ıyvan  ve akar mukabili o;arak kullanılır.

48  - (Mukadderat)  keyl ile. vezin   iie. sayı ile veya zira' ile lâyin ve takdir olunan şeylerdir ki, mekilâta. mevzunata adediyyat ile mez-ruata şâmildir.

49 - (Keytİ) : Kile ile ölçülen şeydir. Buna «Mekil» de denir. Cemileri: Keyîjyyul. mokilâttır. Htığday arpa gibi.

50 - (Vezni) : Tartılan şeydir. Yag. bal, seker gibi. Buna «Mevzun» da denir. Cemileri Ve/.niyyat, nıevzunntdır. Vezin, hem tartmak, hem de tarta­cak şey manasınadır. Cemi, evzandır.

51- (Adedi) : Sayılan şeydir. Cemi. Adadiyyattır. Buna «Madud» rla denir. Cemi:  Madudaltır. Ceviz, yumurta, karpuz gibi.

52- (Adediyyatı müfekaribe) : Ahud.ve efradı arasında kıymetçe mü­him .tefavüt bulunmayan madudaldır ki hepsi de misliyaltandır. Ceviz ve yumurta gibi,

53 - (Adediyyatı mütefavite) : Ahad ve efradı arasında kıymetçe tefa­vüt bulunan madudaldır ki, hepsi de kıyemiyattandır.  Karpuzlar kavunlar gibi.

54 - (Zeri')  : Arsın ile ölçülen şeydir. Cemi;  ZcriyyaUır. Buna «Mer-zu» da denir. Cemi: MezruatLır. Bez, çuha, kuma.ş gibi.

55 - (Mahdud) : Hadleri yani: sınırları kabili tayin olan akardır. Arsa, tarla gibi. Had: iki şey arasında hail olan şeydir. Cemi: Hududdur.

56 - (Muşa)   ;  Şayi hisseleri ihtiva eden müşterek şeydir. Meselâ:   iki kimse arasında msfiyet üzere müşterek olan bir mal bir muşadır. Başka bir tarif ile: Müşterek bir maldaki nısıf, rubu, südüs gibi. Şayi hisselerden her­hangi biridir. Hisselerden her biri bu malın cüz'üne.yayılıp şâmil bulunmuş­tur.

57 - (Hissei şayia) : Müşterek bir malın her cüz'üne sarî ve şâmil olan sehimdir. Hisse senim, nasib'manasınadır: Cemi: hısastir.

58 - (Deyh).: istikraz, istihlâk, iştira, kefalet gibi bir sebeple zimmet te, yani bir şahsın uhdesinde sabit olan şeydir. Meselâ: borç alınan yüz ku* ruş, bir deyn olduğu gibi istihlâk edilen herhangi bir vezni veya keyli de sa­hibine karşı müstehlikin zimmetinde sabit bir deyndir.

Kezalik: Bir akdin karşılığı olup meydanda mevcut olmayan şu kadar kuruş veya adediyyattan şu kadar yumurta deyn olduğu gibi meydanda mev­cut olan akçenin ve misliyyattan bir şeyin, meselâ: Bir yığın buğdayın if­razdan evvel muayyen bir miktarı da deyn kabilindendir.

59- (Tecili deyn) : Borcun verilmesini muayyen bir vakte talik ve te­hir etmektir. Böyle olan borca «Deyni müeccel) denir. Mühletsiz, peşin olan borca «Deyni muaccel» denir. Zaman-ı tediyesi hulul eden deyne de «Deyni hâl» denir.

Deynin cemi: Düyundur. Ecel de muayyen vakit demektir.

60 - (Taksit)  :  Borcu müteaddit ve muayyen    vakitlerde parça parça ödemektir. Cemi: Tekasittir.

61 - (Ayn)  : Dışarıda mevcut, muayyen, müşehhas olan şeydir. Cemi: Ayandır. Meselâ. Bir kitap, bir hane, bir at, meydanda mevcut muayyen bir miktar akçe veya bir miktar buğday ve hane eşyası ayndir.

62 - (Cüzaf)- :  Götürü pazarlık, yani:  Bir şeyi tartmaksızın ölçmeksi-zin tahmin ile satıp almak demektir. Bir yığın buğdayı şu kadar kuruşa al­mak veya saymaksızın gösterilen bir avuç para ile şu kadar buğdayı almak gibi. Buna «Mücazefe» denir.

63 - (Gabn)   :  Lügatte hud'a,  aldatmak, bir şeyin miktarım eksilmek mânasındadır. istilânda, iki kısma ayrılır. Biri, «Gabn-ı fahişe» tir ki, uruz-da yirmide bir, hayvanatta onda bir, akarda beşte bir, dirhemde kırkta bir veya daha ziyade aldanmaktır.

Meselâ: Bir hane hakikî kıymeti bin lira olduğu halde bin iki yüz lira­ya veya daha ziyadeye satılsa, veya yediyüz doksan beş liraya veya daha aşağı bir fiyetle  alınsa bu muamelede fahiş bir  gabn bulunmuş  olur.

Diğeri, «Gabn-ı yesir» dir ki, gabn-ı fahişteki derecelerden noksan bir miktarda aldanmaktır. Meselâ: Hakikî kıymeti bin kuruş olan bir hayvan bin elli kuruşa veya dokuz yüz elli kuruşa satılıp alınsa bir gabn-ı yesir butunmuş olur. Böyle bir muamelede aldanmış olan şahsa «Magbun» denir.

64 - (Tagrir)  : Aldatmak demekür. Aldatana «Garr», aldanana «Mağ­rur» denir. «Gurur» da bir kimsenin kendi kendine aldanmasıdır.

65 - flkale)  : Lügatte ref1 ve iskat manasınadır.    Istılahta  : bir akdi mahsustur ki «îkale ettim, kabul eyledim» gibi bir icap ve kabul ile yapılır. Bununla bey'i ve icare gibi her hangi bir akid, ref ve izale edilir

İkalei bey'i ise: Sahih ve lâzım olan bir bey'i akdini fesh ve izale etmek­ten ibarettir. Söyle ki: Satan «Ben bu satış muamelesini ikale ettim» deyip müşteri de «Kabul ettim» dese aralarında bir ikale vücude gelmiş, satış muamelesi bozulmuş olur.

66 - (Sevm)  : Taleb manasınadır. «Sevm-i şirâ» bir kimsenin bir ma hm satılığa çıkarması, arzetmesi ve satılacak pahasını tayin eylemesidir ki, Buna, «Sevmülbayi» denir. Bir malı şu kadar paha ile satın almak istemek mânasına da gelir ki buna da «Sevmülmüşteri» denir.

«Sevm-i nazar» da satın alınması istenilen bir malı görmek veya başka­sına göstermek üzere satın alacak kimsenin istemesi demektir. Böyle şirâ ta­lebinde bulunana «Müsavim* bişşirâ», bakmak talebinde bulunan kimseye de «Müsavim- binnazar» denilir. Bunlara «Bayi ve müşteri» denilmesi mecazdır.

67 - (Cins)  : Lügatte eşyadan bir sınıf, bir kısım demektir ki, «Nevi» den eamdır. Meselâ: Deve kısmı hayvanlardan bir cinstir. Tüylü deve ise deve cinsinden bir nevidir. Fıkıhta ise cins. şâmil olduğu efradı arasında garazca fahiş tefavüt olmayan şeydir, insan gibi ki bunun nevileri erkekler ile kadınlardır. Bunların arasında ise fazla bir tevavüt yoktur, insanlık ma­hiyetinde tamamen müşterektirler. Fakat insan, at, deve, koyun vesair ha­yat sahibi mahlûklar ise aralarında garazca fahiş  tefavüt bulunduğundan başka başka cinslerdir. Mantıkta ise bunların hepsi bir cins sayılır. Her bi­risi ise zi hayat cinsinin bir nevi bulunmuş olur.

68 - (Hakkı mürur)  : Başkasının mülkünden bir kimsenin yalnız geç­mek hakkıdır. Bu, «Mücerred haklar» dandır, iskat ile sakit olur.

69 - (Hakkı şirb)  : Umumî veya hususî bir ıhmaktan bir tarlayı, bağı veya bahçeyi veya hayvanları sulamak için zamanı ve miktarı malûm muayyen nasibtir.

70 - (Hakkı şefe) : Muhrez olmayan sulardan herkesin haiz olduğu içe­bilmek hakkıdır.

71 - (Hakkı Mesil) : Bir hanenin veya başka bir mahallin, harice, yani: başkasının mülküne suyu ve seli akmak ve damlalık hakkıdır. Bu da «Huku­ku mücerrede» dendir. Mesil, suyun aktığı, geçip gittiği yerdir. Tesbîl  = akıtmak mânasında da kullanılır.

72- (Kadim)  : Evvelini biiir kimse bulunmayan şeydir, yani: fukaha-ca kadîm bir şeydir ki onun bulunduğu halin hilafını an müşahedetin = gör­mek suretüe bilir kimse bulunmaz. Bir kadîm âmmeye muzır olmadıkça bu­lunduğu hal üzere bırakılır. Netekim vakıflarda kadîm taamüle riayet olunur.

73 - (Riba)  : Lügatte mutlaka ziyade - demektir. Istılahta. «Vezni veya keyli olan bir malı aynı cinsten miktarı ziyade bir ı'vaza gayrî rrîukarin bir mal ile değişmektir. Veya cinsleri muhtelif olup vezni keylî veya ziraî veya adedî olmak hususunda müttehit bulunan iki şeyden birini diğeri mukabi­linde veresiye olarak mübadele etmektir: Bu cihetle riba «Ribai fazl ve ri­bai nesîe namile iki kısma ayrılır.

Meselâ, on yüzlük altın, on bir yüzlük altın ile mübadele edilse ziyade olan bir altın, bir ı'vaz mukabilinde olmadığından riba olmuş olur.

Kendisinde riba cari olan mallara «Emvali ribeviye»  denilir;  Buğday,

arpa, nukut gibi.

74 - (Ribai fazl) : Mevzunat veya mekilât kabilinden olan şeyleri ken di cinsleriyle peşin olarak mütefazılan mübadele etmektir. Bir dirhem gü­müşü bir buçuk dirhem gümüş ile derhal değişmek gibi.

75- (Ribai nesîe) : Ya bir cinsten olan iki şeyin birini diğeri mukabi­linde veresiye alarak satmaktır. Veya başka başka cinslerden olup vezni, keylî veya ziraî veya adedî olmak hususunda müttehit bulunan iki şeyden birini diğeri mukabilinde veresiye olarak ^übadule etmektir ki, miktarları müsavi de olsa yine caiz olmaz.

76- (Karz)  :  Ödünç verilen ma! demektir. Bir kimsenin nukut, meki­lât gibi bir malım bilâhare mislini almak üzere bir şahsa vermesine de karz ve ikraz denilir. Bu veçhile ödünç verene «Mukriz», ödünç alana da «Müs-takriz» adı verilir, ödünç almaya «îktiraz» da denir. «Tekarüz» de iki kim­senin birbirinden ödünç alması demektir.  «Kiraz,  mükaraza» ise «Müzare be» manasınadır.

Bir Ödüne mukabilinde alınan nemaya, ziyade miktara nbh,  faiz deni Ur. Faizsiz olarak verilen borca da «Karzı hasen» namı verilmiştir.

77 - (Ayne) : Riba' muamelei ribeviyyedeki fazla miktar demektir. Bir kimsenin bir malı bir şahsa bir bedel ile veresiye olarak satıp o malı o mec­liste o şahıstan obedelden noksan ile peşin olarak satın alması mânasına da gelir. [2]

 

BİRİNCİ    BÖLÜM

BEYİ  VE SİRA  HAKKINDAKİ   UMUMΠ HÜKÜMLERİ MESELELELERİ  HAVİDİR.

 

İçindekiler: Bey'in rükünleri, meşruiyeti ve umumî hükümleri, bey'de kabulün icaba muvafakati ve meclisi akdin ittihadı. Şarta mukarin olan be-y'iler, bey'i ikaleye dair hükümler. Bey'in şartları ve malûmiyet gibi vasıf­ları. Satılması caiz olup olmayan şeyler. Muhtelif mebi'lerin satış tarzları. Sarahaten zikredilmcksizin bey'a dahil olup olmayan şeyler. Semenin vasıf­ları ve halleri vâ'de ile satış muamelesi. Bey'i aktedildikten sonra bayi ile müşterinin semende ve mebi'de tasarrufları. Bcy'den sonra semenin veya rriebi'in artırılıp eksiltilmesi. Mebi'in teslim ve tesellümü. Mebi'in hapsedi-Iebilmesi. Mebi'in teslim edileceği mekân. Mebi'i teslim meûnet ve külfeti mebi'in helakine müterettib hükümler, Scvmi şıra ve sevmi nazar, bey'de cari muhayyerlikler. [3]

 

Bey'in  Rükünleri   :

 

78- (Bey'in rükünleri) : Bayi ve müşteriden, mebi' ile semenden, icab ile kabulden ve teatiden ibarettir.

79 - (Bey'i)  : Icab ve kabul ile veya teati ile mün'akit    olur şöyle ki bey'de «Icab ve kabul» beldenin örf ve âdetinde İnşai bey' için kullanılan «Sattım, aldım, bey' ettim, iştira ettim, temlik ettim, kabul ettim» gibi lâfz-lardır ki,  bunlar ile pazarlık kesilir ve buna lisanımızda     «Hayırlaşmak» denilir.

Teatide mübadelei filiyyeden ibarettir. Nitekim izah olunacaktır.

80 - : Bey'i ve şirâ, icare, havale gibi akitlerde icab ve kabul için en ziyade mazi sigası kullanılır ve bu yısadan geçmiş zamanı hikâye kastedil­mez.

Meselâ: bir malı satan. «Bu malımı sana bin kuruşa sattım veya tem­lik ettim» deyip, alan da «Aldım, veya kabul ettim veya razı oldum» deseA satanın sözü, icab, alanın sözü de kabul olup aralarında bey'i mün'akit ol­muş, olur.

Bil'akis evvelâ alan: «Şu malı bin kuruşa aldım veya iştira ettim» de­yip mal sahibi de «Ben de sattım veya verdini veya bey' ettim» dese alanın sözü, icab, mal sahibinin sözü de kabul olmuş olur.

81 - : «Satıyorum, alıyorum» gibi hale mahsus sigalarla bey'i mün'akit olur. Kendilerinden zarnan-ı hâl kastedilen '«Safarim,  alırım» gibi müzari' sigalarile de bey'i, mün'akit olur. Fakat bunlar ile İstikbal kastedilirse bey'i, mün'akit olmaz. Şöyle ki: Böyle hâl ile istikbale delâlet eden sığalar ile za-man-ı hâl kastedildiğinde iki taraf ittifak ederse bey'i tam olmuş olur. Fa­kat ihtilâf edince söz, hâl murâd edildiğini inkâr edenindir. Meğer ki hâi kastedildiğine dair zahir bir delil bulunsun veya bu inkâr eden taraf, diğer tarafın teklifi üzerine yeminden mükûl etsin. O takdirde hâl-'ınurâd edildi ği tahakkuk eder.   

82 - :  «Alacağım, satacağım» .gibi mücerred vâdi    mutazammın olan raüstakbel sigasile veya «Satar mısın, alır mısın» gibi istifham sigasile bey'i mün'akit olmadığı gibi «Sat, satın al» gibi emir sigasile de mün'akit olmaz. Fakat iktiza tarikile hâle delâlet eden bir emir sigasile bey'i münakit olur.

Meselâ. Müşteri «Şu malı bana şu kadar kuruşa sat» deyip bayi de «Sat­tım» dese bey'i münkati olmaz. Amma bayi «Sattım» dedikten sonra müşteri de «Aldım» dese mün'akit olur.

Kezalik: Bayi «Bu malı şu kadar kuruşa .al» deyip müşteri de aldım» dese yahut müşteri «Aldjm» deyip bayi de «Al»,veya «Var hayırım gör» de­se bey'i mün'akit olur. Çünkü bu makamda «Al» veya «Var. hayırım gür» tâbirleri, «İşte sattım ab demektir.

83 - : Bey'ide icab ve kabul, şifahen olduğu gibi mükâtebe ile de ola­bilir. Şöyle ki: Bayi, mührünü veya imzasını havi, resim ve âdete muvafık yazdığı bir mektupla:   «Falan malımı şu kadar kuruşu  sana  su LU m» deyip mürselünileyh de mektubu afflığı mecliste'" okuyup veya okutup mealini an­ladıktan sonra ayni mecliste şifahen kabul etse veya bir şey söylemeyip he­men muvafakat cevabı yazıp bayie gönderse bey'i mün'akit olur.

84 - :  Bey'i vekâlette olduğu gibi risaletle de' aktedjlebilir.  Şöyle ki. Bayi» bir şahsa: «Ben falan malımı şu kadar kuruşa falan zata sattım git söyle» deyip o şahıs ta giderek tebliğ eylediğinde o zât, o mecliste kabul etse bey'i mün'akit olur.

85 - : Bey'i dilsizin kitabetile olduğu gibi maruf işaretile de mün'akit olur. Dilsizin bey'i, icare, hibe, nikâh gibi br akdi mahkemede takrir ede­cek olsa hâkim,  onun bu husustaki işaretini  anlayamazsa  buna tercüman vasıtasile muttali olur. Tercümanın iki olması ihtiyata muvafıktır.

86- : îcab ve kabulden asıl maksat, iki tarafın nzasıdır. Rıza bir em­ri kalbî olduğundan icab ve kabul buna delâlet eder. Binaenaleyh bu rızaya delâlet eden Teati  =  Mübadelei fiiliye  ile de bey'i     mün'akıt olur ki,  bu bey'e «Bey'i  betteati»  denilir.  Dört misal.

(1)  : Pazarlıksız ve Iâkırdısız olarak müşteri akçeyi verip fırıncı da ona ekmeği verse her iki taraftan itiâ fiili tahakkuk etmiş ve bey'i mün'akiL olmuş olur.

(2)   :  Müşteri akçeyi verip karpuzu alsa, satıcı da görüp sussa yalnız bir taraftan itâ fiili bulunmuş ve yine bey'i mün'akit olmuş olunur.

(3)   : Müşteri, meselâ: Buğday almak için satıcıya beş yüz kuruş verip ve «Şu buğdayı kaça satıyorsun» deyip o da «Kilesini yüz kuruşa» demesi üzerine müşteri, sükût ettikten sonra buğdayı istediğinde satıcı:  «Yarın ve­ririm» dese ve bökece aralarında İcab ve kabul* bulunmayıp yalnız müş­teri semeni yermiş bulunsa yine bey'i mün'akit olur. Hattâ bilâhare buğda­yın kilesi yüz elli kuruşa çıksa veya yetmiş kuruşa düşse satıcı buğdayın kilesi yüz kuruşa vermekten, müşteri de almaktan istinkâf edemez.

 (4) : Müşteri, bir miktar etin «Şurasından bana şu kadar kuruşluk ke­sip tartıver» deyip kasap da oradan kesip tartsa kasabın bu fili ile de beyi mün'akit olur, artık bundan imtina edemezler.

87 - : Teati,ile bey'i esab o'an kavle göre hem nefis şeylerde hem de hasis şeylerde caizdir. Imami Kerhîye göre eşyai nefise hakkında teati ile bey'i mün'akit olmaz.

(îmam Malik e göre de Teati - Mutat ile bey'İ caizdir, imam Şafiinin erceh görülen bir kavline gö, e ise teati ile bey'i mün'akit olmaz. Çünkü bir Hâdis-i Şerifde: {^]S jc *-'l^'1) ~ satış ancak iki tarafın rızaların­dan dolayı meşru olur» buyurulmuştur. Rıza ise hafidir. Buna şifahen olan icab ve kabul delâlet eder, teati delâlet etmez, teati takdirinde rıza inkâr edilirse ispatı kabil olamaz. îmam Âzam ile îmam Ahmedin birer kavli de böyledir. Fakat îmam Malike ve onunla ayni kanaatta bulunan zatlara gö­re ise bu gibi şeylerde karine kâfidir. Satıcı, semeni kabul edip mebi'i müş­teriye vermesi, onun rızasını göstermeğe kâfidir.

Eimme-i Selâseye göre bey'i «Bu malı bana sat» bunu benden sâna al» gibi emir sigalarile de mi'n'akit olur. Elmizanülkübrâ).

88: Bey'ide kabule delâlet eden bir fiil de kabul sayılır.

Meselâ: Satıcının: «Bu malımı yüz kuruşa sana sattım» demesi üzerine müşteri bir söz söylemiyerek semeni satıcıya verip hemen o malı kabzetse bunun bu vechle kabzı kabul makamına kaim olaıak bey'i tamam olmuş olur.

Bu meselede bir taraftan icab bulunduğu için bu, teali kabilinden değildir.

89 - : Bey'i aktedildikten sonra semenin değiştirilmesi veya artırılma­sı veya eksiltilmesi ile o mecliste veya başka bir mecliste tekrar pazarlık yapılacak olsa bu ikinci akit muteber olur.

Meselâ bir malın bin kuruşa pazarlığı kesildikten sonra şu kadar liraya veya bin yüz veya dokuz yüz kuruşa tekrar pazarlığı yapılsa bu ikinci akit muteber olur.

Kezalik bir mal hakkında peşin paraya pazarlık yapıldıktan sonra seme­ni müeccel olmak üzere yeniden pazarlık yapılma ve bilâkis müe.ccj olmak üzere pazarlık kesUdikten sonra peşin para ile olmak üzere tekrar pazarlık yapılsa evvelki akit bozulmuş, ikinci akit muteber olmuş olur.

Fakat bir mal bir kimseye meselâ Bin kuruşa satıldıktan sonra tekrar o kimseye bin kuruşa satılsa ikinci akit muteber olmaz, birinci akit hali üze­re kalır. Çünkü böyle yeniden yapılan akitde bir faide mevcut değildir. [4]

 

Bey'lın Meşrutiyeti Ve Umumi Hükümleri  :

 

90- : Alım satım muamelesinin meşruiyeti, kitab ile, sünnet ile, ic-ma'i ümmet ile sabittir. Nitekim Kur'anı mübinde: Hak Taalâ bey'i helâl, ribayı da haram kılmıştır) buyurulmuştur.

Âyeti celüesi da alım satımın meşruiyetini bildirmektedir. Bu âyeti kerime­de buyurulmuş oluyor ki: «Ey müminler!. Mallarınızı aranızda batıl yere yemeyiniz, meğer ki aranızda rızadan husule gelmiş bir alım. satım olsun, - Bu suretle birbirinizin mallarından istifade Edebilirsiniz. - Ve nefisle-riniz - birbirinizi öldürmeyiniz. = birbirinizin hayatına, mabihilhayat olan servetine suikast etmeyiniz. - Allah Taalâ sizlere rahimdir. Bu rahmetin­den dolayıdır ki, sizin için refah ve saadete vesile olacak şeyleri emrediyor. - Resuli Ekrem, sallallâhü aleyhi vesellem efendimizden hangi kesbin = kazancın efdal, daha hayırlı olduğu sorulmuş, Nebiyyi zişân Hazretleri de:buyurmuştur. Yani. Kazancın en hayırbsı, in­sanın kendi ehle olan amelidir. Sanat ve hırfetidir. Ve her bir mebrur -hiyleden. hıyanettenberi, iyiliğe mukarin olan satış muamelesidir. «Tabe-ranî» bütün bunlar, bey'in meşruiyetini meriıduhiyetini göstermektedir.

91 - : Bey'i ve girâ'nın ehemmiyeti, lüzumu ictimaîyesi, hikmeti şer'i-yesi malûmdur. Malikî Fukahasından Muhammed Hırşî «Muhtasarı Halil»' şerhinde diyor ki;  (Bey'in meşruiyetindeki hikmet, başkasının elindeki bir mala birriza kavuşmaktır. Bu suretle bir şeye malikiyet; münazaaya, mu-kateleye, sirkate, hıyanete, hiyle ve benzerlerine sebebiyet vermeksizin hu­sule gelir: «Filhakika alım satım muamelesi, cemiyetlerin ihtiyaçlarını gi­derir, intizamlarım korur, yükselmelerini temin eder. (Medhal: 212 nci sa hifeye de müracaat!)                                                                

92 - : Alım satım muamelesi, esasen mubahtır. Fakat bazan vacib olur. Bir kimseye hayatını kurtaracak bir şeyi satmak gibi.    Bazan da mendub oîur. Satılması vadedilip satılmasında zarar bulunmıyan bir şeyi*satmak gibi. Bazan de mekruh ve haram olur. Nitekim ileride izah olunacaktır.

93 - : Ticaret muameleleri hakkında bir çok dinî tergibat vardır. Ez­cümle bir hadisi şerifde. Du­yurulmuştur. Yani: Emin, doğru olan tacir, Peygamberler ile, sıddıklar ile, şehitler iler, salih zatlar ile birlikte bulunur.

Fakat ticaretine hiyle karıştıran, malının satılması için yalan söyleyen, yaîan yere yemin eden, alınıp satılması caiz olup olmayan şeyleri bilmeyeu bir tacir de dinen büyük bir mes'uliyet karşısında bulunmuş olur. Bunun içindir ki Ömer îbrolhatap hazretleri: bu­yurmuştur. Yani: Din! hükümleri bilen, alınıp satılmalarının dinen caiz olup olmadığına vâkıf bulunan kimselerden başkası bizim çarşı, pazarımızda ss-tıcılık yapmasın. Binaenaleyh tacirler için bu hususta iktiza eden şer'İ bil­gilere sahip olmak bir vazifedir.

Alış veriş muamelelerinde semahatte, âlicenabhkta bulunmak, bazan müsamaha göstermek de bir meziyettir. Nitekim bir âyeti kerimede:-i iMij-i'aranızda fazl ve keremi unutmayınız) Duyurulmuştur. Binae­naleyh bazan satanın, bazan da alanın bu fazl ve ihsan, bu müsamaha um­desine riayet etmesi lâzım gelir. Hattâ Zahiriye fukahasına göre tacirlerin yaptıkları alış verişler arasında fakirlere gönüllerinden koptuğu miktarda birer sadaka vermeleri bir farzdır. «Ehnühallâ». Bu sadakalar, alış veriş esnasında zuhuru melhuz olan bazı abes, zaid sözlerin affına bir vesile ola­bilir. Bütün bunlar, islâm cemiyeti arasında, sadakatin, uhuvvet ve mürüv­vete riayetin lüzumuna birer nişanedir.

Yine Zahirîlere göre bayi ile-müşteri üzerine farzdır ki, aktı bey'e âdil olmak üzere iki erkeği veya bir erkek ile iki kadını işhad etsinler, İshad et­mezlerse bey'i tam olmakla beraber kendileri Allahü Taâlaya asî olmuş olurlar. Meğerki âdil şahid ikamesine kadir olmasınlar, o halde bu farz sakıt olur.

Kezalik.: semeni müeccel ise bu işhad ile beraber bunu yazdırmaları da her ikisine farz olur. Yazdırmazlarsa âsi olurlar. Bey'i yine tamamdır. Kâ­tip bulamazlarsa bu fariza kendilerinden saki t olur. (Elmühellâ) Zahiriler: âyetlerindeki emirlerin vücubüne kail olmuşlardır. Diğer müetehitlere göre ise bu emirler, nedb içindir. Binaenaleyh mubayaalarda işhad ve kitabet, farz değil, mendub-dur. înkâr ihtimaline mani olacağından müstahsendir, ihtiyata muvafıktır. [5]

 

Beyi'de  Kabulün İcaba Muvafakatı ve Meclis-i Akdin İttihadı :

 

94- : Beyi'de kabulün icaba muvafakati lâzımdır. Bu muvafakat se­menin cin inde,  miktarında,  vasfında,  müsemmende ve  şartı hıyarda  aranır. îkİ âkitten biri her ne ile neyi icab ederse diğeri de - onu kabul ede­cek ise - o veçhile kabul etmek lâzım gelir. Yoksa bunlara muhalefet ede mez, meselâ, semeni veya müsemmeni teb'iz, tefrik veya tenkis etmeğe sa-lâhiyettar, olamaz. Çünkü safkayı tefrik etmek, yani, vâki olan muhalefette bulunmak caiz değildir.

Binaenaleyh: «Şu malı sana bin kuruşa sattım» deyip müşteri de o veç­hile kabul etse o malı bin kuruşa almış olur. Yoksa: «O malı veya onun yarısını beş yüz kuruşa aldım» diyemez. Dese bununla bey'i mün'akit olmaz.

Kezalik: Bayi, «Şu İki top kumaşı bin kuruşa sattım» deyüp müşteride öylece kabul etse o kumaşları bin kuruşa almış olur. Fakat «Bunların bir topunu beş yüz kuruşa aldım» dese bununla bey'i mün'akit olmaz. Çünkü bu surette safka tefrik edilmiş olur, bayi'in maksadı hâsıl olmamış, kendi­sine zarar lâhik olmuş 'Olabilir.

95 - : Bir kimse müstakiHen malik olduğu bir malım iki kimseye hita­ben «Bunu ikinize şu kadar kuruşa sattım» diye icabda bulunduğu halde bunlardan yalnız biri kabul etfip diğeri kabul etmese bey'i münakit olmaz. Fakat her ikisi birden kabul ederse mün'akit dur.

Bil'âkis ikj kimse müştereken malik oldukları bir haneyi bir şahsa sat­mak için icabda bulundukları halde o şahıs bunlardan yalnız birisinin his­sesini kabul etmezse bey'i mün'akit olmaz. Fakat her ikisinin hissesini 4e birden kabul etse mün'akit olur.                                                                  : ^

96- : Bey'in in'ikadında kabulün icabına zımnen muvafakati da kâfi­dir. Meselâ bayi: «Şu malı sana bin kuruşa sattım» deyip müşteri de «Bin beş yüz kuruşa aldım» dese bey'i bin kuruş üzerine mün'akit olur. Çünkü icab tarafındaki bin kuruşı kabul tarafındaki bin beş yüz kuruş zımnında dahildir. Bu halde bayi, o ziyade miktarı o mecliste kabul ederse bu ziya­deyi de müşterinin vermesi lâzım gelir. Fakat bayi, bu ziyadeyi o mecliste kabul etmezse bu ziyade muteber olmaz. Bey'i bin kuruş üzerine yapılmış olur.

Kezalik: müşteri «Şu malı bin kuruşa aldım» deyip bayi de «sekiz yüz kuruşa verdim» dese bey'i sekiz yüz kuruş üzerine mün'akit olup, iki yüz kuruşun tenzili lâzım gelir. Çünkü tenzil, iskat olduğundan kabule tevakkuf etmez. Fakat sarahaten re^d. edilirse bâtıl olur.

97 - : Bayi ile müşteriden biri, müteaddit şeylerin bahalarını tafsil et­se bile bir safka ile, yani: toptan olarak bir icab ile icabda bulunmuş olun­ca diğeri de o veehle kabul ed>rek semenin tamamile mebi'in tamamını alabilir. Yoksa safkayı tefrik ederek o şeylerden dilediğini zikrolunan ba-hasile kabul edemez.

Meselâ, bayi «Şu iki haneyi On bin kuruşa sattım, bu hane altı bin ku­ruşa, şu hane de dört bin kuruşadır» veya «Her biri beş bin kuruşadır» de3e müşteri.bunların ikisini dilerse on bin kuruşa alır, Yoksa bunlardan birini söylenilen bahasile alamaz.

Kezalik: müşteri: cŞu iki haneyi her birinin pahası beş bin kuruş ol­mak üzere on bin kuruşa satın aldım» deyip bayi de «birini beş bin kuruşa sattım» dese bey'i mün'akit olmaz.

Görülüyor ki, bu misallerde semen, tafsil edilmiş ise de icabda teker­rür bulunmadığı cihetle safka tekerrür etmeyip müttehit bulunmuştur. Böy­le safkai vahidenin tefriki ise iki taraftan birine muzir olacağında:, caiz değildir.                                                  .

Bu meselet İmamı azama göredir, İmameyne göre mücerred semenin tafsil edilmesile bey'i tekerrür eder, aşağıdaki mesele hükmünde bulunur. Mecellede İmamı âzamin kavli kabul edilmiştir.

98 - :  Mütebayiandan biri müteaddit şeylerin    bahalarını tafsil veya başka başka bey'i icab ettiği surette safka taaddüt etmiş olacağından di­ğeri dilediğini tesmiye edilen semenile kabul etse bunjın    hakkında bey'i mün'akit olup kabul ^rnediği şey hakkındaki icab, bâtıl olur.

Meselâ: Bayi, iki hanenin bahalarım tafsil ve tayin ile beraber sattım sözünü de tekrar ederek. «Bu haneyi bin liraya sattım, şu haneyi de bin beş yüz liraya sattım» dese müşteri bunlardan birini muayyen olan paha-sile kabul edebilir.

99 - : Bey'i meclisine gelince bu, pazarlık için toplanılan mahaldir ki bunun hakikaten veya hükmen müttehid olması, yani: icab ile kabulün ayni mecliste yapılması lâzımdır.

Meselâ: Bayi, bir dükkân içinde «Şu malı şu kadar kuruşa sattım» de yince müşterinin de o malı alacak ise orada kabul etmesi lâzım gelir. Bu halde meclis, hakikaten müttehit olmuş olur.

Bir satış muamelesi için mektup veya resul gönderildiği takdirde de kendisine mektup yazılan veya resul gönderilen kimsenin mektubu alıp me­aline muttali olduğu veya resulün icabı tebliğ ettiği mecliste kabul etmesi lâzım gelir. Bu halde de meclis, hükmen müttehit bulunmuş olur.

100 - : Bayi ile müşteriden her biri icabdan sonra bey'i meclisinin so­nuna kadar muhayyerdir. Meselâ: bayi, diterse icabında sebat eder, bu di­lerse daha kabul bulunmadan icabından rücû eder. Müşteri de dilerse icabı o mecliste kabul eder, dilerse kabul etmeyip red eder.

Şöyle ki: Satan ile alandan biri satıg meclisinde: «Bu malı şu kadar ku­ruşa sattım» yahut «Aldım» diye bey'i icab eylese diğeri de derekab «Aldım» veya «Sattım» demeyip de bir müddet arası geçtikten sonra yine o meclis­te kabul etse bey*i mün'akit olur. Velevki o mecliste icab İle kabulün arası hayli uzamış olsun, zarar vermez. Elverir ki icabına münafi bir şey bulun­muş, olmasın. İki tarafın böyle muhayyer olmasına «Hıyarı kabul» ve «Hı­yarı meclis» denir.

«(tınam Şafiîye gpre icabı derhal kabul şartır, bu kabul meclisin sonu­na kadar uzanmaz. Şu kadar vr.r ki imam Şafiî ile İmam Ahmede göre ba­yi ile n üşteriden her biri icab ve kabulden sonra meclis henüz dağılmadan

bu satış muamelesini dilerse feshedebilir, muhayyerdir. Bu veçhile her bi­risi için hıyarı meclis vardır. Hangisi o mecliste kabul etse diğerinin yine o mecİisirt nihayetine kadar muhayyerliği devam eder. Muhayyerliğini is­timal etmeden meclis nihayet bulunca bey'i lâzım olmuş olur. Şafiilere gö­re akitler, hıyarı meclisin ademini şart koşsalar bey'i bâtıl olur. Çünkü bir şarttır ki bunu Sari-i Hakim: (i>--f U jlU jLJı) hadisi şerifile isbat etmiştir. Bu, akdin muktezası olan bir şarttır. Hanbelilere göre de .âkitler­den her birisi için hıyarı meclis sabit olur. Velevki bunu gart etmesinler. Mubayaa meclisi devam ettikçe bey'i imza veya feshedebilirler. Maamafih bunlar akidden evvel bu hıyarın ademini şart veya akitten sonra bu hıyarı iskat edebilirler. Akitlerin meclisten dağılmalarile veya birinin vefatile bu hıyar sakıt olur.)

(Malikilere gpre asla hjyarî meclis yoktur. Çünkü ehli Medinenin ame­li bunun hilafı üzerinedir. Hadisi şerif ise haberi ahad kabilinden olduğu cihetle zannîdir veya eşhebden rivayet edildiğine göre mensuhtur. Ehli Me­dinenin bu ameli ise tevatün hükmünde bulunmakla haberi ahad üzerine mukaddemdir.) Hanefilere göre de akitler için hıyarı meclis yoktur. Meğer ki âkit esnasında şart edilsin. Şart edilmeksizin icab ve kabul bulunursa bey'i lâzım olur. Hadisi şerif ise hıyarı meclisin şart edildiğine nazarandır. Kitabülüm, Elmizanülkübra, Keşşafülkına. Elmezahibülarbaa, Hâgiyei Düsukî.

101 - : İcabdan sonra henüz kabul bulunmadan bayi ile müşteriden biri tarafından ıraza delâlet eder bir kavi veya bir fiil bulunsa icab bâtıl olur, artık kabule mahal kalmaz.

Meselâ: Satan ile alandan biri sattım veya aldım dedikten sonra daha kabul bulunmadan ikisinden biri başka bir işle yahut başka bir bahis ve müzakere ile meşgul olsa veya mebi' tegayyür etse veya bayi ile müşteri­den biri vefat etse veya icab tekrar edilse veya satan semenin tamamım müşteriye bağışlasa icab bâtıl olur, ondan sonra kabul^ ile bey'i mün'akit olmaz.

Vakıa icabdan sonra müşteri için bir temellük, hakkı sabit olur, Bayi, icabından rücû edince bu temellük hakkını ibtal etmiş olmaz mı? diye ha­tıra bir sual gelir. Buna cevaben denilir ki: Bu mebi'de müşterinin hakkı temellükü var ise bayiin de hakkı mülkü vardır. Hakkı mülk ise hakkı te­mellükten daha kuvvetlidir. Artık temellük hakkı, hakikati mülke muarız olamaz.

Semenin tamamını bayiin müşteriye bağışlaması ise nefyi semen ile olan bey'i gibi olur ki, bununla bey'in rüknünde halel bulunmuş olacağından icab bâtıl olur. Meselâ: Bayi, «Şu malı sana bin kuruşa sattım» deyip daha müşteri kabul etmeden «Bu bin kuruşu sana hibe ettim» dese icabdan rü­cû etmiş olur, artık kabule mahal kalmaz. Hulâsa, Dürerül'hükkâm.

102 - : Bilmuvacehe = yüz yüze vuku bulan icabdan rücuûn sıhhati, diğer tarafın bu rücuu işitmesile meşruttur. Eğer rücuu işitmeksizin kabul ederse rücuun hükmü olmaz, kabul, muteber, ve bey'i mün'akit olur.

Fakat bir kimse kitabetle veya risaletle vukubulan icabından kendisine mektup yazdığı veya resul gönderdiği saham kabulünden evvel rücû ederse sahih olur, o şahıs bu rücû'u gerek bilsin ve gerek bilmesin müsavidir. Hin-diyye Abdülhalim. fetavası.

103 - :  Bayi ile müşteri akit esnasında birbirini    görmekte oldukları halde birbirinden uzakça bulunsalar bu hâl, meclisin ittihadına münafi ol­maz.  Meğerki biribirinden icab ve kabulde iştibah edecek derecede uzak bulunsunlar, (Bezzaziyye. mecmaurenhür.)

104- : îki. taraf piyade veya süvari veya İkisi bir hayvana veya bir arabaya râkib olarak icab ve kabulde bulunsalar bakılır. Eğer kabul icaba muttasıl, hemen icabın akabinde vâki olmuş ise bey'i mün'akit olur. Fakat kabri icabdan biraz sonra vaki olmuş olursa bey'i mün'akit olmaz, meclis değişmiş olur.

Nitekim durdukları tir yerde icab vaki olup da badehu ikisi veya birisi yürüdükten sonra kabulde bulunsa bey'i yine mün'akit olmaz.

Amma iki taraf yürümekte olan bir vapurda veya bir şimendüfer va­gonunda otururken icab ve kabulde bulunsalar bir oda İçinde oturarak ya­pılan icab ve kabul gibi olur. Bununla meclis tebeddül etmiş sayılmaz. Çün­kü vapur ile şimendüferin yürüyüşleri bunlara izafe edilmez. Bunlar onla­rı durdurmaya muktedir değildirler. Tayyare de bu hükümde olmak lâzım gelir.

105 - : Ayakta bulunan kimse icabdan sonra oturup badehu kabulde bulunsa bununla meclis değilmiş olmaz.

Kezalik: bir kimse icabda bulunduktan sonra diğeri elindeki lokmayı yedikten veya elindeki bu bardağından suyu içtikten sonra kabulde bulunsa yine meclisin birliği bozulmuş olmaz,

Kezalik. Mütebayiandan biri icabdan sonra oturduğu yerde uyuşa da badehu kabulde bulunsa bey'i mün'akit olur. Bununla meclis dağılmış sa­yılmaz. Amma icabdan sonra yan üstü yatıp uyuşa ondan sonraki kabulü muteber olmaz. Bu, icabdan i'raza delâlet etmiş olur. Mecelle şerhi Dü-rerül'hükkâm.

. «(Hanbelilere £jre de icab ile kabul arasında tehir bulunsa bakılır. Eğer bayi ile müşteri ayni mecliste bulunub mukaddem olan icabı veya kabulü Örf en katedecek bir şey ili; meşgul bulunmuş olmazlarsa o mukad­dem icab veya kabul ssMh olarak kalır, lağvolmaz. Çünkü haleti meclis, haleti akit gibidir. Yani: meclisin vahdeti, akdin vahdeti mesabesindedir. Keşşafülkuıa')»

 (Zahirilere fiöıre mübaya meclisi devam ettikçe bayi ile müşteri arasın­da bey'i sahih eoediyyen mün'akit olmuş olmaz. Velevki bayi semeni, müş­teri mebi'i kabzetmiş olsun. Meclisden bizzat ayrılmadıkça her biri bey'i ibtal edebilir. Velevki c mecliste bir çok zaman birlikte kalsınlar ancak bunlardan biri diğerine «Bey'i imza ile iptal şıklarından birini ihtiyar eti deyip öteki de «Bey'i imza ettim» derse bey!i tamam olmuş olur. Onu fes-hedemezler. Meğerki mebi'in bir ayıbı zuhur etsin. Elmuheîlâ). [6]

 

Şarta Mu Kar İn Olan Bey'ı Cer :

 

106- : Bey'ds şartı taliki caiz değildir. Binaenaleyh bir kimse meselâ: «Falan işim yoluna girerse bu hanemi sana sattım» deyip müşteri de kabul etse bu satış sahih olmaz. Velevki o kimsenin işi bil âhara yoluna girecek olsun. Çünkü bey'i şarta taliki sahih olmayan tasarruflardandır.

Fakat bey'de .jartı takyidi cari olabilir ve bu şart, aşağıdaki meseleler­de görüleceği üzere caiz, lagv ye müfsid olmak üzere üç kısma ayrılır. Bi­rinci kısımda hem bey'i, hem de şart, muteberdir, tkinci kısımda bey'i sa-hihdir, şart muteber değildir. Üçüncü kısımda bey'i de şart da muteber değildir.

107 - : Akdi bey'in muktezasından olan, yani: akit esnasında söylen­mese bile nefsi akit kendisini icab eden bir şartla bey'i, sahih ve şart, mu­teberdir. Meselâ: Bayi semeni kabzedinceye kadar mebi'i elinde hapsetmek şartile satıp müşteri de kabul etse bey'i caiz olup bu şarta riayet edilme­si lâzım gelir. Çünkü bu şart, bey'e zarar vermez. Zaten bey'in muktezaaı-m beyandan ibarettir. Zira peşin satışlarda satan semeni almadıkça mebi'i müşteriye teslim etmez.

108 - : Akdin muktezasını teyit eden şart üe bey'i sahih ve şart mu­teberdir. Meselâ: falan şeyi terhin etmek veya şu kimseyi kefil vermek şartile bir şeyi satmak sahih ve bu şart muteberdir. Binaenaleyh o muay­yen şeyin rehin verilmesi ve o kimsenin daha beyi' meclisi dağılmadan bu kefaleti kabul etmesi lâzımdır. Maamafih bu şartlara riayet etmesi için müşteriye cebir edilemez. Belki müşteri bu şartlara riayet etmezse bayi, bey'i feshedebilir. Çünkü bu 3 ar t1 ar, akdin muktezası olan semeni teslimi teyid ve telcid eder, Müşteri semeni derhal teslim eder veya rehnin kıyme­tini terhin ederse bayi artık terhin şartile yaptığı hey'i feshedemez. Çünkü rehinden maksat, ayn değil, kıymettir. Bununla bayiin maksadı hâsü olmuş olur.

Satış muamelesini şahitlerin huzurunda yapmak, semeni    falan şahsa vermek veya semeni almak için bay i1 i başka bir kimse üzerine havale et­mek şartlarite yapılan bir bey'i *de sahih ve şart, muteberdir. , i      109 - : Mütearef, yani: beldenin örf ve âdetinde cari olan bîr şart ile bey'i sahih ve şart muteberdir.

Meselâ: Kürkü kaplamak, kilidi yerine mıhlamak, yırtık elbiseyi yama­mak veya ağaç üzerinde bulunup da bazısı yenilmeğe elverişli ve bazısı da henüz elverişli olmayan meyveyi tamamen erişinceye kadar ağaç üzerinde kalmak şartüe satmak sahih olup bu şarta satanın riayet etmesi lazım gelir.

110 - : Hıyarı §art, hıyarı ayıb, hıyarı nakit, hıyarı gabn ve tağrir ve semeni muayyen bir müddetle tecil gibi roeSru olan şartlar ile yapılan bey'i-de sahih ve §art, muteberdir.

Akit bey'in muktezasından olmayan ve eıuktezayı akdi teyid etmeyen ve mütearef olmayıp âkitlerden birine veya menuük gibi nef'a müstehık olan bir mebi'e faydası bulunan bir şart ile bey'i ise sahih, bu şart lâğvdır

Meselâ: bir hayvanı başkasına satmamak veya bu beldede satmayip baş­ka beldede satmak Veya hibe etmemek veya mer'aya salıvermek veya bin­memek şartüe satmak sahihtir. Bu şart ise lâğvdır.

Mebi'i muayyen bir kimseye satmamak meşrut olursa İmamı Âzam ile İmam Muhammede göre bey'i fâsid olur.

111- : Akdi bey'in muktezasından olmayan ve muktazayi akdi teyid de etmeyen ve mütearef ve meşru bulunmayan, fakat âkitlerden birine fay-dau bir şarta mukarin Olan bey'i fâsiddir. Bu bey'iler haddizâtinde niza'a müeddi olacağı cihetle caiz görülmemiştir. Bu gibi şartlar, aktı ifsad eder.

Mesela: Müşteri bayie ödünç vermek veya malûm bir şeyi bağışlamak veya satmak veya kiraya vermek veya bayi'i oluncaya kadar içinde oturt­turmak şartüe bir hane satın alsa veya bir kimse hanesini ölünceye kadar kendisini görüp gözetmek gartile bir şahsa satsa bey'i fâsid olur.

Kezalik. bir kadın kendisini veya kızım tezevvüc etmek şartile hanesini bîr şahsa satsa veya bri kadın kendisini boşamamak şartile bir malını ko­casına satsa bey'i fâsid1 olur.

Kezalik Müşteri ağaç üzerinde bulunan meyveyi toplatması bayi üzeri­ne olmak -şartile satın alsa bey'i fasid o^r.

Kezalik: Bayi, mebi'i bir aya kadar müşteriye teslim etmemek şartile satsa bey'i fâsid olur.

Kezalik: Bir hayvanı gebe olmak, şartile almak da sahih değildir. Çün­kü bu şartjn vücudunda garer vardır. Yani: Bunun âkibeti kapalıdır. Bilin­miş değildir.

112  - : Bayi ile müşteri akit tamam olduktan sonra ona bir fâsid şartı ilhak etseler bu şart müftabih olan kavle göre asıl akde iltihak etmez. Bi­naenaleyh akit de fâsid olmaz.

Bilâkis akitten mukaddem iki taraf bir şart dermiyen edip badehu şar­tı zikretmeksizin akitte bulunsalar bakılır: Eğer akdi. o şarta bina eyledik­lerinde ittifak ederlerse akit, o şart ile meşrut olur, ittifak edemezlerse meşrut olmaz. Hindiyye, Bedayi, Mecelle. Dürerül'hükkâm.

«(Maltkilere görş bey'ideki bu kabil şartla? şu üç kısma ayrılır:

 (1) : Şartlar da bey'iler de bâtıl olur. Müşteriyi mebi'de tasarruftan, meselâ: Onu başkasına satmaktan men şartile olan bey'i gibi.

(2) : Şartlar da beyciler de caiz olur. Bayün içinde bir ay veya bir se­ne gibi az bir müddet oturmak şartile hanesini satması gibi.

(3) : Şartlar batıl olduğu halde onlara mukarin olan bey'iler caiz olur. Bir kimsenin memlûkünü ne vakit azâd ederse ve iâhsı kendisine ait olmak şartüe satması gibi bu şart, batıl olduğu halde bu satış muamelesi sahihtir.

îbn-i Ebi Şübrümeye göre şartlar da bey'iler de caizdir. Ib'ni Ebi Ley-lâya göre şartlar batıl, bey'iler caizdir, imam Ahmede göre bir şarta mu­karin olan bey'i caizdir, iki şarta mukarin olan ise caiz değildir.

Fukahayi kiramın bu babtaki ihtilâf), istinat ettikleri delillerin teney-' vüünden, ve umumiyet ve hususiyetinden neşet etmiştir. Btdayetülmüctehit)».. [7]

 

Bey'i  İkaleye Dair Hükümler :

 

113 - :  Bayi ile müşteri, lâzım ve nafiz olarak akdettikleri bir bey'i kendi rizalarile ikale edebilirler. Mevkuf, olan bey'i ile gayri lâzım bulunan bir bey'ideki fesih ise ikale değildir.

Bey'i gibi ikale de icab ve kabul ile olur. Maamafih ikale emir sigasi-1 le de m un'akit olabilir.

Meselâ: Akitlerden biri «Bey'i ikale veya feshettim» deyip diğeri de kabul etse veya biri «Bey'i ikale et veya feshet» deyip diğeri de- «Ettim» veya «Pekâlâ» veya «Öyle ise paramı  ver» dese ikale sahih, yani: bey' muamelesi münfesih olur.

114  - : İkale, icap ve kabul makamlarına kaim olan teati ile veya bir taraftan kabul, diğer taraftan fiil ile de sahih olur.

Meselâ: Müşteri, mebi'de kadîm bir ayıp gördüğünü beyan ile onu ba­yie red, bayi de onu rızasile kabul ederek semeni müşteriye iade etse ara­larında iki bedelin teatisi suretile bir ikale vücude gelmiş olur.

Kezalik. Müşteri aldığı şeyin pahalı olduğundan bahisle ikalesini iste­diğinde bayi, semeni red ile mebi'i geri alsa ikale tahakkuk etmiş. olur.

115 - : Bey'i gibi ikalede de meclisin ittihadı lâzımdır. Yani: icab ve­ya itâ ile kabul ayni mecliste bulunmalıdır. Yoksa âkitlerden biri «Bey'i ikale ettim» deyip de veya bedeli diğerine red edip de diğeri o mecliste ka bul etmeden meclis bozulsa veya iki taraftan birinden itiraza delâlet eden bir şey sâdır olsa bilâhara diğerinin kabulü ile ikale vücuda gelmiş olmaz. Nitekim' müşteri satın aldığı bir malı ikale için bayi'in hanesine götürüp onu bulamamakla hanesinde bıraksa, bayi de bilâhare gelip o malı istimal etse bununla ikale mün'akit olmuş olmaz. Çünkü mecliste ittihat bulunma­mıştır*.

ikale zamanında müşterinin elinde mebi'in kaim ve mevcut, yani: hükmen ve hakikaten gayri halik bulunması, ikalenin sıhhatinde jart-tır. Binaenaleyh ikale zamanında mebi' telef olmuş veya kaybolup teslimi gayri mümkün bulunmuş olsa veya mebi, ismi değişecek tarzda tegayyür etmiş bulunsa ikale sahih olmaz.

Kezalik: Ikaleden sonra henüz iade edilmeden mebi', müşterinin elin­de telef olsa veya elinden firar etse ikale bâtıl olur.

117 - : Mebi'de hâsıl olan gayri mütevellid ziyadei muttasıla veya mü-tevellid olan ziyadeimunfasılâ ikalenin sıhhatine  mânidir.  Satılmış kuma­şın boyanması, arsanın üzerinde bina yapılması, hayvanın doğurması, veya ağacın meyve vermesi gibi.

İkale, sabık halin iadesile olur. Böyle ziyade husulünde ise sabık hâli iade kabil değildir. Velevki ziyadei munfasıla telef olmuş olsun.

Çünkü bu ziyade müşterinin mülkünde hâsıl olmuş olduğundan bayi, ona ikale ile müstehık olamaz. Kendisinde böyle bir ziyadelik vücude gelmiş olan bir mebi'in ise artık hali sabıkı zail olmuş olacağından o veçhile iade­si müteazzir bulunmuştur, iki taraf isterse" doğrudan doğruya bir satış mua-mleesi yapabilirler.

118 - : îkale* zamanında akitlerin berhayat olmaları şart değildir. Vâ­risleri veya vasileri tarafından da ikale yapılabilir. Şu kadar var ki bir va­sinin ikalesinde çocuk için veya tereke için bir fayda bulunmak lâzımdır.

Binaenaleyh bir vasi, kıymetinden fazlaya satmış olduğu bir şey hak­kında ikale yapamaz. Çünkü bunda fayda değil, zarar vardır.

119 - : Mebi' kısmen telef olsa mütebakisinde ikale caiz olur. Meselâ: Bayi, yetişmiş olan ekinle beraber mülkü olan tarlasını satıp

da müşteri ekini biçtiğinden sonra ikalede bulunsalar, tarla hakkında se­menden hissesile ikale sahih olur. Bu hissenin semeni evvelce tayin edil­memiş ise ikale zamanında ehlivukuf tarafından tâyin edilir..

120 - : Semenin ikaleden evvel veya ikaleden sonra kabzdan evvel kıs­men veya tamamen telef olması ikalenin sıhhatine mani değildir. Çünkü mubayaada- asıl olan mebi'dir, semen ise bir mübadele vasıtasıdır.

121 - : ikalede hıyarı şart, hıyarı ayıb caridir.

Binaenaleyh mebi1, müşterinin yanında ayıblanmış veya bayi bu ayıbı bilmeksizin ikalede bulunmuş olursa bu ayıba muttali olunca muhayyer olur. Dilerse ikaleyi reddeder, dilerse kabul eder. Noksanı ayıbla müşteri­ye rücû edemez. İkalenin de mebi' gibi şarta taliki caiz değildir.

Meselâ, müşteri «Ben bu malı pahalıya aldım, ikale edelim» deyip bayi <*e «Eğer sen onu pahalıya aldın ise ikaleyi kabul ettim» dese bununla ika­le vücuda gelmiş olmaz.

122- : Ikalelerin şöylece üç hükmü vardır:

(1). îkale, imamı Azama göre bayi ile müşteri hakkında - akdin mu ceblerinde, yani mebi'in taayyünü ve semenin cinsi, miktarı, vasfı gibi nef­si akit ile sabit olan hususlarda - fesihtir. Binaenaleyh bir satış muame­lesinde semen kabzedildikten sonra ikale yapılsa mebi'in aynını bayi'e se­menin de mevcut ise aynini, değilse tam mislini müşteriye red etmek lâ­zım gelir, ikale de semenin artırılması şart edilse de ona itibar olunmaz.

(2). İkalede akdin - mucebelerinden olmayan, yani. akit sebebile sabit olmayıp icab ve kabulden başka bir şey ile sabit olan şeyler hususunda akitler hakkında'yeni bir satış muamelesi itibar olunur.

Binaenaleyh, bir şahsa olan müeccel borcuna mukabil daha ecel hulul etmeden bir malını satsa da ba'dehu onunla ikalede bulunsa ecel avdet et­mez. Semen ittihaz edilen borç parayı medyun olan bayiin dâin olan müş teriye peşin olarak vermesi lâzım gelir. Çünkü bu ikale ile müşteri, mebi'i bayi'ine yeniden satmış sayılır.

(3). İkale, meb'i kabzedildikten sonra yapılınca bazı meselelerde üçün­cü bir şahsa nazaran yeni bir bey'i hükmünde bulunur.

Meselâ: ikale adlen bir akarı şüfedarı olan kimse bişşüfa talep edebi­lir. Bayi bu malı yeniden satın almış gibi olacağından §üfadare bu talep hakkı sabit olur.

Kezalik: Mevhûb mal, mevhûbünleh tarafından birisine satıldıktan son­ra ikale edilerek mevhübülehe avdet etse vahibin rücua hakkı olamaz. Çün­kü mevhübüleh, onu müşteriden yeni bir âkit ile satın almış sayılır. Hibe bahsine de müracaat!

ikalenin böyle üçüncü bir şahıs hakkında yeni bir bey'i sayılması, me­bi'in müşteri tarafından kabzedilmiş olduğu takdirdedir. Ama kabz bulun­mamış ise - Akarın gayrisinde - Herkese nazaran fesih hükmünde bu­lunur.

ikaleyi ikalede caizdir. Reddirnuhtar, DürerüThükkâm.

«(Hanbeli fukahasına göre de ikale fesihtir. Binaenaleyh bey'i ve §i-râde bulunmayacağına dair yemin ettiği halde evvelce yapmış olduğu bir bey'i ikalede bulunsa yeminim bozmuş olmaz, ikalede muhayyerlik ve şüfa sabit olmaz, ikale mebi'i henüz kabzetmeden de yapılabilir. Müdarib ve ti­caret şeriki de zuhur eden maslahata mebni diğerinin izni olmaksızın ika­lede bulunabilir. Fakat vekil, müvekkilinin izni olmadıkça ikalede buluna­maz. Çünkü o, feshe vekil değildir.

ikaleden sonra mebi'i reddetmek masrafı, müşteriye lâzım gelmez.

Mebi' onun elinde emanet olarak kalır. Semen telef olduktan sonra da ikale sahihtir. Fakat mebi' telef olduktan sonra sahih değildir. Çünkü red­di müteax&İr olmuş bulunur. Âkitlerden her birinin veya birinin mevtinden sonra İkale sahih olmaz. İkaleden evvel mebi'de husule   gelen kazanç ve munfasıl nema müşeriye aittir. Çünkü o zamana kadar mebi', müşterinin zamanında bulunmuştur. Haraç ise zaman mukabilidir. Neylülmearib. Keş­şaf ülkına.) îkaleye bazan lüzum görülür. Meselâ: bir kimse bir şey alıp sattıktan veya icareye verdikten sonra peşiman olabilir. Evvelce melhuz olmayan bir ihtiyaç karşısında kalabilir. Binaenaleyh böyle bir kimse ile ikalede bulun­mak, onu bir ihtiyaçtan, bir zarardan kurtarmak demek olacağından inşa* m bir vazifedir. Nitekim bir hadisi şerifde buyurulmuştur.

Yani: bir kimse yaptığı bir pazarlığı bozmak isteyen bir m üs 1 uman a muvafakat ederse Allah Taalâ onu kıyamet gününde düşmekten korur, af­feder Ibni mace. [8]

 

Satılmaları  Caiz Olup Olmayan Şeyler:

 

123 - : Madumu, mütekavvim olmayan malı, tesilimi mümkün ve muk-dur olmayan şeyi ve beynennas mal olmayan şeyleri satmak bâtıl olduğu gibi mütekavvim olmayan mal ile başka bir mal satın almak ve teslim ve tesellüme muhtaç olan meçhul bir şeyi satmak da fasiddir. Nitekim izah olunacaktır.

124 - : Kamilen belirmiş olan meyveyi yenilmeğe salih olsun olmasın ağacı üzerinde iken satmak sahihtir. Çünkü mebi'in kendisile filhal intifa' edilecek bir halde bulunması, şart değildir. Bu halde beldece bir örf var ise o meyve kemale erinceye kadar ağaç üzerinde bırakılır. Amma böyle bir örf yoksa müşteri meyveleri filhal düşürmeye mecburdur. Bu meyve­lerin yenilmeğe elverişli oluncaya kadar ağaçda    bırakılması, şart edilse bey'i, fâsid olur. Kemale gelip yeyilmeğe salih olan meyveleri bir müddet ağaç üzerinde' bırakmak şartı ise bey'i ifsad etmez. Çünkü -bu şartda âkit-erden biri için bir faide yoktur.

Kezalik: bir kimse tarlasındaki buğdayı şu kadar kuruşa veya bir hay­van mukabilinde satsa bey'i sahih olur. Bayi'in buğdayı biçmesi ve harman edip temizleyerek müşteriye teslim etmesi lâzım gelir. Fakat buğday sa-manile beraber satılırsa biçihnesi, temizlenmesi satanın üzerin lâzim gel­mez. Hindiyye, Reddimuhtar.

125 - : Efradı mütelâhık olan, yani: birden zuhur etmeyip de gide gi­de zuhur edegelen meyve, şükûfe, yaprak ve sebzenin bir miktarı belirmiş olursa bunlara tebean bunlarüe beraber henüz belirmemiş olanları da top­lan satmak sahihtir.

Bu mesele, mam Muhamrnedîn kavline, göredir. Mecelle de bunu ka­bul etmiştir. Mazbatasında söyle deniliyor. «Madumun bey'i sahih değildir. Halbuki gül ve enginar gibi şükûfe ve sebze ve meyve mahsulâtı mütelâ-

hıkuî'vürûd olarak bazı efradı zuhur etmeden diğer bazı efradı husule ge­lip geçer olduğu',cihetle ekseriya bu misillilerin zuhur etmiş ve edecek olan mahsullan toptan olarak satılmak Örf ve âdet olmuştur. Ve bu misillû mah­sulâtta mevcuda tebean madumun dahi beraber olarak toptan satılmasını imam Muhammed Ibni Haseniş 3banî Rahmetullahi aleyh hazretleri istih-sanen tecviz buyurmuş *ve îmam, Fazlî Şemsüleimmetilhulüvanî ve Ebube-kir îbni Fazıl Rahmetullahi aleyhim onun kavlile ifta etmiş olduklarından ve nâsi bu misillû örf ve âdetlerinden geçirmek kabil olmayıp halbuki mua­melâtı naşı fesada nisbetden ise mehma emken sıhhate hamletmek evlâ ol­duğundan bu mecelle de dahi kavli Muhammed bitercih iki yüz yedinci madde ona muvafık olarak yazılmıştır.»

«îmam Malik de kemale ermiş meyveler ile beraber henüz kemale er­memiş mütelâhik meyvelerin birlikte satılmasının sıhhatine zaruret mülâ-hazasile hail bulunmuştur. Bidayetülmüctehit.)»

126 - : Mütekavvim bir mal ile hür bir insan veya bir mamur vakıf mescit veya gayri mütekavvim sâ*ir bir şey bir icab ile satılsa bey'i hiç biri hakkında sahih olmaz. Velevki her birinin semeni ayrıca tafsil ve be­yan edilmiş olsun. Bu, imamı Azama göredir. îmameyne göre her birinin semenden hissesi ayrıca söylenmiş ise akit, taaddüt etmiş gibi olarak mü­tekavvim olan mal hakkında semenden hissesile bey'i, sahih olur.

127- : Mebi teslim ve tesellüme muhtaç ise müşterice malûm olması lâzımdır. Çünkü mebi'in mechuliyeti niza'a müeddi olur. Binaenaleyh tes­lim ve tesellüme muhtaç ve müşteri indinde cehalet-i fahişe ile meçhul olan bir şeyi satmak, fasiddir.

Meselâ, bayi, müşteriye «Malik olduğum kaffei eşyamı sana şu kadar kuruşa sattım» deyip müşteri de «Aldım» dese, fakat bu eşyanın nelerden ibaret olduğu müşterice meçhul bulunsa bey'i fâsid olur. Bir sürüden tayin edilmeksizin bir koyunu satmak da böyledir.

128 - : Teslim ve tesellüme muhtaç olmayan bir şeyi, cehaleti fahişe ile meçhul olsa da satmak fâsid değildir.

Meselâ: Gâsıp veya müstevde, elinde bulunup ikrar ettiği magsubu ve­ya vediayı sahibinden satın alsa bunlar satış ânında tesmiye ve tayin edil­mese bile bey'i sahih olur.

Kezalik: cehalet-i yesire de bey'in sıhhatine mani değildir.

Meselâ: bir kimse yanındaki sandık içinde bulunan eşyasını başkasına satsa bu mebi'in bubabtaki cehaleti bir cehaleti yesire olduğundan bey'in sıhhatine mani olmaz.

129 - :  Mebi'in ihtilâfile malûmiyeti de muhtelif olur. Şöyle ki Mebi' bey'i meclisinde hazır değilse malûmiyeti, sair şeylerden    temyiz edecek hâl ve vasfını beyan ile hâsıl olur. Yani. cinsini ve mukadderattan ise mik­tarını ve vasfını, akar ise hududunu veya mekân-ı hassını tayin ile tahakkuk eder. Meselâ. «Şu kadar kile alâ kızılca buğdayı» veya «falan falan hu-dud ile mahdud arsa» diye satılsa mebi' malûm ve beyi' sahih olmuş olur.

130 - : Mebi' bey'i meclisinde hazır, müşteri de basir ise malûmiyeti-için işaret-i hissiye kâfidir.

Meselâ: Bayi, «Şu hayvanı bin kuruşa sattım» deyip müşteri de göre­rek kabul etse bey'i sahih olur.

Kezalik: Bayi, mebi'i nefsine izafe ederek meselâ: «Bu odanın içinde­ki bütün eşyamı sattım» diye meb'i nefsine nispet ettiği takdirde de ma-lûmiyet hasıl olur.

131 - : Mebi'in müşteri indinde zaten malûm olması kâfidir. Bey'i es­nasında başka suretle tarif ve, tavsife hacet yoktur. Velevki mebi' bayi'in malûmu olmasın. Meselâ: bir kimse hududunu bildiği bir akan bey'i zama­nında hududu zikredil m eksizin malikinden satın alsa  bey'i sahih olur.

132- : Mebi' akitteki tayin ile taayyün eder, artık onun yerine başka­sı verilemez. Meselâ: Bayi, işaret-i hissiye veya    tarif ve tavsif gibi bir vechle tayin ederek «Şu saati veya şu buğdayı şu kadar kuruşa sana sat­tım» deyip müşteri de o veçhile kabul etse bayiin o saati veya o buğdayı müşteriye aynen vermesi lâzım gelir. Yoksa onu alıkoyup da yerine o cins ten başkasını veremez.

133 - : Cinsi beyan ve tayin olunarak satılan şey, başka cinsten çık­sa bey'i bâtıl olur. Velevki bey'i zamanında kendisine işaret edilmiş olsun. Sırçanın elmas ve elmasın sırça diye satılması gibi.

134 - : Bir mülk akarın veya sair mülk bir menkulün ifraz ve taksim­den evvel bir malûm, şayi hissesini, meselâ o akarın lâalettayin yansını ve­ya üçte birini veya onda birini satmak sahihtir. Elverirki müşteri o hisse­nin miktarını bilsin.

Fakat iki kimse arasında böyle şayian müşterek bir malın muayyen bir kısmım, meselâ, muayyen yarısını hissedarlardan birinin bir yabancıya satması sahih değildir. Çünkü bu kısımda her iki şerikin şayi hissesi vardır.

135- : Bir kimse gerek mülk akar ve gerek menkul bir maldaki his-sei şayiasını şerikine satabileceği gibi şerikinden izin almaksızın başkasına da satabilir.

Şu kadar var ki, yabancıya satılan akarda şerikin şüf'a hakkı vardır. Bu hakkını istimal edebilir. Şüfa bahsine müracaat!.

136- : Arza tebaan mürur hakkını,* §irb hakkını, mesil hakkını ve ka-nevatına, yani: künküne ve gerizine tebean suyu satmak caizdir. Fakat yal­nız mürur hakkını, şirp hakkını satmak hususunda ihtilâf vardır. Bir kav­le göre bunlar mücerred haklardan oldukları cihetle müstakillen satılmala­rı caiz değildir. Fakat fukananın ekseriyeti tarafından kabul edilen kavle göre bunların müstakillen satılmaları da caizdir. Amma hakkı mesilin ve muhrez olmayan bir suyun müstakillen satılması bilittifak caiz değildir.

137 - : Şeriatı îslâmiyede bir takım alış veriş muameleleri harici bi rer sebepten dolayı nehyedilmiştir. O halde bunlar haram ve mekruh bu­lunmuş olurlar. Fakat bununla beraber bu nehy, onların fesadını, feshini icab etmez. Cuma günü hutbeden evvel okunan ezan vaktinde cuma nama­zı ile mükellef olanların yapacaktan alış veriş gibi.

Kezalik: etraftan gelen malları şehir haricinde karşılayıp bir an evvel satın almak, belde ahalisine karşı bir nevi ihtikâra meydan vermek olaca­ğından menhiyyürç- anihdir. Maamafih bu satış, alış muamelesi de sahihtir.

Bir de bir kimsenin- bir malı satın almak istemediği halde mücerred bayiin Fazla semen elde etmesi için müzayede ile satılan bu matın müşte­risi imiş gibi görünerek semenini artırması nehyedilmiştir.

Kezalik: bir kimsenin icab ve kabul ile akit,edilip âkitlerden birinin veya her ikisinin muhayyer bulunduğu bir bey'i muamelesne karışarak me-bi'i kendisinin almaya kıyam etmesi şer'an memnudur. Bunlar, başkaları­nı mutazarrır edecek hareketler olduğundan ahiâkan de mezmumdur. Bun­lar Hanefiyeye, göredir.

«(Mezahib-i saireye mensub bir çok fukahaya göre böyle haricî bir se­bepten dolayı vâki olan nehiler, menhiyyün anhın fesadım tazammun eder, feshi müstelzim olur. Cuma günü ezan esnasında yapılan bey'i gibi, Bina­enaleyh bunlar sahih olarak mün'akit olmazlar. BidayetüJmüctehid.)»

(Zahirîlere göre bir kimse, sahihan malik olduğu âbık kölesini veya fi­rar etmiş hayvanını veya uçmuş kuşunu yerleri bilinsin, bilinmesin satabi­lir. Bunların bey'i caizdir. Bunda garer yoktur. Garer, ancak hini akitte miktarı ve sıfatı meçhul olan bir şey hakkında yapılacak akit ite vücuda gelir. Bunlarda ise bayiin malikiyeti sahihtir. Bunlara müşteri de bu hal de mülki sahih ile malik olur. Bunları bulup elde ederse febiha, bulunmaz­sa dünya ve mafıhadan hayırlı olan sevaba nail, safkası rabih olmuş olur.

Çelebi - hariçten satılmak için gelen malları, karşılamak, onun yakın olsun uzak olsun yolu üzerinde oturmak helâl değildir. Velevki bu karşıla­mak nâse muzir olmasın.. Bir kimse çelebi karşılayarak satın alsa satan, çarşı, pazara gelince o satış muamelesini red ve imza arasında muhayyer olur. Müşteri ölse de satanın muhayyerliği baki olur. Fakat satan, red ve imzadan mukaddem vefat etse bey'i tamam olmuş olur. Rcsuli Ekrem Efendimiz, hariçten satılmak için pazara gelen eşyayı almak için karşıla­madan nehy buyurmuştur. Bayiin veya müşterinin veya her ikisinin bilme­diği bir mal hakkındaki alım satım muamelesi caiz değildir. Bayi ile muş teri, o malı görüp bilmeli veya kendilerine tavsif edilmelidir.

Meselâ: meçhul bir taş yakut diye satıldığı halde zümrüt zuhur etse Veya şişe denildiği halde yakut zuhur etse bey'i bâtıl olmuş olur.

Çünkü bunda aklen bedüfaldir ki, terazi bulunmuş olama-. Başkasının malından istifade ise nazmı k'iranlsi mvoebînce iki tarafın razısına bağlıdır. Elmuhellâ). [9]

 

Muhtelif Mebi'lerin Satış Tarzları:

 

138- : Mekilâtın  kile ile,  mevzunatın  vezn  ile,  adediyyatın  sayı ile, mezruatın zira'ile    satılması sahih olduğu gibi bunların    cüzafen, yani  : götürü suretile satılması da caizdir.

Meselâ : bir kimse bir yığın buğdayı veya bir dam dolusu samanı ve ya bir yığın tuğlayı veya bir denk metaı bir şahsa şu kadar kuruşa götü­rü satsa, bunların ne miktar olduğunu malûm olmasa da bey'i yine sahih olur. Ancak ribeviyyattan olan şeylerin kendi cinslerile böyle götürü satıl­ması caiz değildir- Ve böyle miktarı meçhul şeyler resi mali selem de kılı namaz. Çünkü İcabında istirdadı kabil olamaz.

139 - : Hububatı zenbil gibi genişleyip kapanır bir halde bulunmayan muayyen bir kab ve ölçek ile ölçüp veya bir muayyen taş ile tartıp satı^ vermek de sahihtir. O kabın, ve Ölçeğin ne miktar olduğu ve taşın kaç kıyc veya dirhem bulunduğu    malûm bulunmasa da bu bey'in sıhhatine zarar vermez. Şu kadar var ki böyle bir bey'i gayri lâzımdır, müşteri muhay­yerdir. Bunların ne miktar veya kaç kıye olduğuna    muttali olunca bey'i feshedebilir. Buna «Hıyarı keşfi hâl» denir.    Ama zenbil gibi bir kap ile satılması caiz değildir. Çünkü bu nizaa bâ'is olabilir.

140- : Münferiden satılması caiz o!an şeyin bey'iden istisnası da caiz­dir. Meselâ, bir kimse bir ağacın meyvesinden şu kadar kıyesi veya bir sürü koyundan işaretle muayyen şu kadar adedi    kendisine kalmak üzere bakisin satsa bey'i sahih olur. Fakat münferiden satılması caiz olmayan şeyin bey'den istisnası caiz değildir. Gebe bir hayvanat yavrusu sahibine kalmak üzere satmak gibi. Bir sürü koyundan gayri,   muayyen şu kadar adedi sahibine kalmak üzere mütebakisini satmak da bu hükümdedir.

141 - : Mukadderatı yalnız efrat ve aksamının fiyatlarını takdir ede­rek toptan satmak sahihtir.

Meselâ : bir yığın buğday, bir kayık odun, bir sürü koyun ve bir pasta! çoka kilesi» veya çekisi veya kıyesi veya her re'si veya her arşunu şu kadar kuruşa olmak üzere satılsa sahih olur.

Bu mesele, îmameyne göredir- Eimmei selâseye göre de böyledir. Müf-tabih olan da budur. Dürrimuhtar. MüHeka.

Mecelle de nâse kolaylık gösterilmek üzere bu meseleyi kabul etmiştir. Mecellenin mazbatasında deniliyor ki : «Subre meselesinde, meselâ kilesi ŞU kadar kuruşa olmak üzere bir yığın buğday satıldıkta înıamı Âzam Rah-Kietullahi aleyh hazretlerinin indinde yalnız bir kilesi hakkihda bey'i sahih olur. Imameyn rahmetullahi aleyhima indlerinde ol yığın tamamen satılmış olarak kaç kile çıkarsa ona göre semeni verilmek lâzım gelip muamelâtı naşı teysir etmek hascbüe sahibi hidaye gibi nice fukaha dahi bu hususta onların kavlini ihtiyar eylemiş olduklarından (220) nci madde ol minval üzere tahrir kılınmıştır.»

Bir sürü koyun gibi adediyyatı mütefavitenin böyle her bir re'sini sat­mak caiz ise de «Her iki veya her üç re'sini şu kadar kuruşa» diye satmak bilittifak sahih değildir. Velev ki bey'i meclisinde mecmuunun miktarındı müşteri vakıf ve topu tesmiye edilen miktarda muvafık bulunsun. Çünkü hangi koyunun hangisine zam edileceği meçhuldür. Hindiye. Bedayi.

142 -   :   Mahdud  olan  akarları   hududunu  beyan  etmeksizin  zira'   ile veya dönüm ile satmak caiz olduğu gibi zıra'ını, dönümünü beyan etmeksi­zin hududunu tâyin ile satmak da caizdir.

Bir akarın hem hududu, hem de zirai' beyan edilmekle beraber «Beher zirai şu kadar kuruşadır» diye satılsa zıra'a itibar olunur. Bil'akis hem hududu, hem zirai bildirilmekle beraber huduoile satılsa, yani Bayi «Şu hudut ile mahdut olan akarımı şu kadar kuruşa sattım» dese bunda da hududa itibar olunur.

143 - : Satış ne miktar üzerine akit olunursa ancak ona itibar olunur, müşteri  vâkıf ve topu tesmiye edilen  miktarda  muvafık bulunsun.  Çünkü ziyade miktarı müşteriye" ait olmaz.

Mecellede sırasile yazılı olan aşağıdaki altı mesele, bu asıl üzerine te-ferru eder.

144 - :  Mekilât ve adediyyatı mütekaribe ile teb'ızinde zarar olmayan mevzunattan bir mecmuun  miktarı beyan  olunarak satıldıkta gerek yalnız o.mecmuun semeni zikr olunsun ve gerek her kilesinin veya adedinin veya vezninin bahası beyan ve tafsil olunsun o mecmu tam çıkarsa bey'i lâzım olur. Noksan çıkarsa müşteri muhayyer olup dilerse semeninden hissesile alır. Ziyade bayia ait bulunur. Bu h?.ldc muhayyerlik bulunmaz.

Meselâ : bayi, mekilâttan olan bir yığın buğdayı toptan olarak elli kile ılmak üzere beş yüz kuruşa veya elli kile olmak üzere her kilesini on ku-•usa sattıkta tamam gelirse, bey'i lâzım olur. Kırk beş çıkarsa müşteri nuhayyer olup isterse bey'i fesheder, isterse kırk .beş kileyi1 dört yüz elli ;uruşa alır. Elli beş kile çıkarsa fazla olan beş kile bayia ait olur.

Ve keza: bir küfe yumurta yüz adedtir diye elli kuruşa yahut yüz adet iye tanesi yirmişer paraya satıldıkta indetteslim doksan adet çıkarsa müs-2ri muhayyer olup dilerse bey'i fesheder,  dilerse doksan yumurtayı kırk beş kuruşa alır. Ve eğer yüz on ödet çıkarsa fazla olan on yumurta bayiindir. Kezalik:  Bir fıçı yağ yüz kıyye olmak Özere satılsa hükmü    minvali meşruti üzeredir,

145- :   Teb'izinde zarar olan mevzunattan  bir  mecmu un miktarı be­yan ve yalnız o mecmuun pahası zikrolunarak satıldıkta ledetteslim noksan çıkarsa -ayıb mesabesinde olacağından- müşteri muhayyer olup dilerse bîy'i fesheder ve dilerse çıkan miktarı semen'i müsemmanın mecmuile alır. Çünkü mecmuun miktarını beyan, bir vasıf kabilinden olduğu cihetle bu vas­fın semenden hissesi olamıyacağmdan noksan miktarınca semeni tenkis et­meğe müşterinin salâhiyeti olamaz.

146  - :  Teb'izinde zarar olan mevzunatan bir mecmuun miktarile ak­sam ve eczasının bahası dahi beyan ve tafsil olunarak satıldıkta lede .tes­lim gerek nakıs çıksın ve gerek zait çıksın müşteri muhayyer olup dilerse bıin akram ve eczasından herbirinin pahası beyan olunmak sebebile vezn ve zira' min vechin asıl sayılarak semeninden hissesi bulunmuş olur.

Meselâ «Beş kıyedir» diye her kıyesi kırkar kuruşa satılan bir bakır mangal dört buçuk yahut beş buçuk kıye çıksa İki surette dahi müşteri mu­hayyer olup dilerse terk eder, ve dilerse ol mangalı dört buçuk kıye ise yüz seksen kuruşa ve beş buçuk kıye ise iki yüz yirmi kuruşa alır. Çünkü me-biin aksam ve eczasından herbirinin pahası beyan olunmak sebebile vezn ve zira'min vechin asıl sayılarak semeninden hissesi bulunmuş olur.

147 - :  Gerek arsa olsun ve gerek emtia ve eşyai saire olsun alelu-mûm mezruattan bir mecmuun miktarı ve yalnız ol mecmuun bahası be­yan, yahut zıramin dahi pahası tafsil olunarak satıldıkta iki surette dahi hükmü, teb'izinde zarar olan mevzuatın hükmü gibidir.  Fakat kirbas  ve çoka misillû katı, ve teb'izinae zarar olmayan emtia ve eşya, mekilât hük­mündedir.

Meselâ: yüz arşın olmak üzere bin kuruşa satılan bir arsa doksan beş arşın çıksa müşteri muhayyer olup dilerse terk eder, d.lerse ol arsayı bin kuruşa ahr, ve zait çıksa müşteri tamamen ol arsayı hin kuruşa alır.

Ve keza: bir kat robaîık olmak üzere yapılmış olan bîr top kumaş; «Se kîz arşındır» diye dört yüz kuruşa satılsa, yedi arşın çıktığı takdirde mü> teri muhayyer olup dilerse terk eder, ve' dilerse dört -yüz kuruşa ol topu ahr. Ve dokuz arşın çıktığı surette müşteri tamamen ol topu dört yüz ku­ruşa alır.

Kezalik: Yüz arşın olmak üzere «Her arşını onar kuruştan» diye satı­lan bir arsa.doksan beş yahut yüz beş arşın çıktığı takdirde müşteri mu­hayyer olup terk eder, yahut doksan beş arşın ise dokuz yüz elli kuruşa vı? yüz beş arşın ise bin elli kuruşa alır.

 keza: bir kat robalıfc olmak üzere yapılmış olan bir top kumaş, «Se ki/ ar.ımlıt > diye arşını ellişer kuruşa satılsa, yedi yahut dokuz arşın çık­tığı  su'-ette- müşteri  muhayyer olup ya  terkeder,  yahut yedi  arşın  ise  üç yüz elli kuruşa ve dokuz arşın ise dört yüz kuruşa alır. Amma bir bestal çoka yüz elli zira' olmak üzere «yedi bin beş yüz kuruş:» diye yahut «Her zirai' elliler kuruşa» diye satıldıkta yüz kırk zira* çıksa,  müşteri muhny ver olup dilerse boy'i fesheder, ve dilerse yüz kırk. zirai' yedi bin kuruşa alır. Ve eğer zait çıkarsa, ziyadesi bayiindir.

148 - : Adcdiyyatı mütefavitede yalnız mecmuanın miktarı pahası be yan olunarak satıldıkta inc'jlteslim tamam gelirse bey'i, sahih ve lâzım olur. Ve Nakıs ve yahut zait gelirse iki surette dahi bey'i fâsid ulur.

Meselâ: «Elli re'stir» diye iki bin beş yüz kuruşa satılan bir sürü ko­yun ındellcslim k;rk beş yahut elli beş re's çıksa bey'i fâsid oîur. Çiirkü tihûct ve i'frndınm pahası tafsil olunmadığımdan ve me'bi' dahi kıyemi oldu­ğundan eczayı semen, eczayı mebi'a inkısam edemiyeceği cihetle noksan rtircMndc nakısın semeni müsemmadan hissesi taayyün edemez ki semen­den ol miktar tenkis olunabilsin. Bu halde semender tenkis olunacak mik-ta <n cehaleti semenin cehaletine ve cehaleti semen dahi fesadı bey'a mü ecldi olduğundan bey'i fâsid olur. Ziyade suretinde zait, akitte dahil olma-uığı cihotlc bayia reddi lâzım geleceğinden ve red olunacak zaidi bayi, kıy­meti ziyade olanlardan almak ve müşteri dahi kıymeti az olanlardan ver­mek isteyeceğinden beyinlerinde, münazayaa müeddi olacak surette zait, meçhul olup bunun cehaleti mebi'in cehaletini mucir* olmakla yine bey'i fâsid olur. Mecelle şerhi   Atıf efendi.

149- : Adcdiyyatı • mütefavitede mecmuun miktarile ahad ve efradı­nın pahası beyan ve tafsil olunarak satıldıkta indetteslim tamam gelirse bey'i l£zım olur ve nakıs çıkarsa müşteri muhayyer o'up dilerse terk ecor ve dilerse ol miktarı semeni müsemmadan hissesile alır. Ve zait gelirse bey'i fâsid olur. Çünkü ziyade suretinde bayia reddi lâzım gelecek zait, bayi ile müşteri beyninde münazaaya müeddi olacak surette meçhul olmak­la mebi' meçhul ve bey'i fâsid olur. Atıf efendi-

Meselâ: «Elli re'stir» diye her biri ellişer kuruşa satılan bir sürü ko­yun kırk beş re's çıksa müşteri muhayyer olup dilerse terk eder ve diler­se kn-k beş koyunu iki bin iki yüz elli kuruşa ahr ve elli beş re's çıkarsa bey'i l'âr.id olur.

150 - : Yukarıdaki meselelerden müşterinin muhayyer olduğu suret­lerde müşteri »rebiVn tesmiye edilen miktarı nakıs olduğunu bilerek mec­muunu kabzetse artık noksa'. sebebile bey'in feshinde muhayyer olamaz. Çünkü müşteri, safkanın tefen . ;una razı olmuştur.. Artık noksan çıkan miktarı  (144, 146,  149)  uncu meselelerde semenden hissesile ve  (145)  inci

meselede semeni müsemmanın mecmuüe almaya mecburdur. Hani-   e, H.d dülnıuhtiT, Tahtavî, Mecelle.

(Malikilere göre bir arsa üzerindeki halayı = fezayı vp bir bina üze­rindeki havayı başkasına satmak caizdir. Meselâ, bir kimse bir arsa sahi bine »ju yer üzerinde bina yapmak üzere şu kadar vüs'at ve irtifadaki ha-vasini bana sat deyip o da .satsa bu muamele sahih olur. Şu kadar var ki fevkani olacak binanın ne suretle yapılacağını beyan etmek U^ımdır. Çün­kü aşağıdaki  bina  üzerine  tazyik  yapacağından  bunun  bilinmesi   icabetler.

'Yine Maliki' re göre bernamicde - çuvullar içindeki satılık elbisenin evsafım bildiren, defterlerde yazılan evsafına itimaden ahm satım caizdir. Buna ticaret hayatında zaruret vardı-. Şu kadar var ki alınan mal, yazı lan evsaf üzere çıkarsa bey'i lâzım olur ve illâ müşteri muhayyerdir. ŞnycJ alınan matın yazılan evkafına muvafık olmadığını müşteri iddia edip def­terlerde zayj olmuş bulunsa bayi tahlif olunur. Nükül ederse müşteri lah-1-f olıuur, meb'i red eder. Şerhul'kebif Liebilberekât.)

(Şafiilere göre salâhı zahir olan meyveleri mutlak surette ve yerlerin­de durmaları şartile veya kesip düşürmek şartüe satmak caizdir. Hcııür salâhı belirmemiş olan meyveleri ise ağacından münferid olarak salmak caiz değildir. Meğerki kesilip düşürülmeleri meşrut bulunsun ve kesilme o.anlardan intifa kabil olsun.  Minhacüttalibîn).

(Zahirilere göre bir bostandaki mütenevvi meyvelerden yalnız bir iki sinin salâhı zahir olup diğerleriniııki henüz zahir olmasa bunların hepsini bir safka ile satın almak caiz olur. Fakat bunlar başka başka safkalar il. alınacak olsa yalnız salâhı zair olan nevi hakkında bey'i caiz olup diğerleri hakkında caiz olmaz.

Kezalik: her hayvanın yavrusunu doğduğu zaman satmak caizdir, li.1 yi ile müşteriden her biri o yavruyu kendi kendine zararsız barınabilmiş bir vakta kadar anasının yanında bırakmaya mecbur olur.

Toptan bir şeyi satıp da ondan kile, vezin, aded veya zira' itibar ile ı;-i kadarını istisna etmek helâl değildir. Bey'i bunlarda ebediyyen mefsuhun. Bu suretle kanzedilen mebi1 magsub hükmündedir. Ancak bir şeyin bir ki­mi şayiini istisna helâHır. Şu bir yığın buğdayın onda birini şu hayvanın üçte bir cüz.'ünü bey'iden istisna gibi Elmuhallâ). [10]

 

Bey'a Sarahaten  Zikredilmeksizin   Dahil  Olup Olmayan Şeyler  :

 

151 - : Satış muamelesi yapıldığı beldenin örfünde satılan şeyin Vı mil olduğu her şey, beraber satıldığı tasrih edilmese de satılan şeye da hil, onunki beraber satılmış olur.

Mesel?:  bir hane satılınca  onun  mutbahı,  kıları  ve  zeytinlik salıli'ü-zeytin ağaçları, bir bağ satılınca üzüm çubukları    zekiredilnıeksizin bera­ber satılmış olur. Çünkü Mutbah ve kilâr hanenin şâmil olduğu şeyleıdca dir. Zeytinlik- bir takım zeytin ağaçlarını, bağ da bir kısım üzüm çubukla­rını havi olan yerden İbarettir,  Bunlardan  hâli olan  yere zeytinlik  ve  bag adı verilmez.

152 - : Mebi'in cüz'ü hükmünde olan, yani: onu salın olmaktaki mak şada nazaran ondan ayrılması kabil olmayan şeyler, zikrediimeksizin onun­la beraber satılmış olur.

Meselâ: Bir kilit satın alınsa anahtarı da beraber satın alınmış tflur, Ve sudunu sağıp almak için satın alınan bir inekle beraber süd emen yav­rusu da zikredilmeksizin satın alınmış olur. Çünkü yavru olmasa bu inek­ten maksud olan isiifade kabil olmaz. Halbuki dişi bir merkep satın alın­sa bunun yavrusu bey'de tasrih edilmedikçe anasile beraber satılmış ot nıaz. Kedd i muhtar.

153- : Mebi'e ittisali kararile muttasıl olup yerinden ayrılmamak üze­re konulmuş olan şey, satış esnasında zikredümeksizin mebi'a tâbi olur.

Meselâ:   satılan  bir konağa  mıhlanmış  kilitler,  yerli dolaplar  ve  miıv dedikler ve avlusunda döşenmiş taşlar ve mıhlanmış merdivenler tâbi ola cağı gibi hududu içinde bulunan bahçesile tariki âmme veya çıkmaz soka­ğa isal c(\^n yollan da tâbi olur.

İûy.aîik: satılan bir bahçeye orada kalmak üzere dikilmiş ağaçlar da­hil olup pazarlıkta  tasrih edilmeksziin beraber satılmış  bulunur.

154  - :  Mebi'İn ismi kendilerine şâmil ulmayan şeyler ve mebi'in mut­tasıl, müstekır tâbüerinden olmayan şeyler ve mebi'in cüzü hükmünde ol mayan  ve onunla satılması örf  ve âdet  İktizasından     bulunmayan  şeyler, tasrih edilmedikçe mebi' ile beraber satılmış olmazlar.

Meselâ; satılan bir haneye* yerli ulmayan dolaplar, kanapeler, sandal yeler dahil olmazlar. Kezalik. Satılan bahçeye oradaki çiçek saksıları ve başka mahalle nakledilmek  üzere dikilmiş  fidanlar dahil olmazlar.

Kezalik: satılan araziye üzerindeki ekinler ve satılan ağaçlara üzerle rindeki meyveler zikredilmedikçe tâbi olarak beraber satılmış olmazlar. Keddimuhtar.

155 - : Birlikte satılması Örf ve âdet iktizasından olan yerlerde binek atının gemi ve yük beygirinin yuları zikredilmeksizin bey'de dahil olur. Fa­kat merkebin bey'inde yuları ve atın beyinde üzerindeki  eğeri zikıedilmc-dikçe bey'a dahil olmaz. Çünkü merkep yularsız, at da eğersiz- inkıyat eder.

156 - : Yukarıdaki meseleler veçhile zikredümeksizin satışa dahil olan şvylerin semenden hisseleri yoktur-  Bunlar vasıf    kabilindendir.  Binaena­leyh mebi'  kabzedilmeden bunlar telef olsa  mukabillerinde  semenden bir miktarı tenzil edilemez. Anc^k müşteri hıyarı vasıf ile muhayyer olur. Di-'erse bey'i fesheder, dilerse mebi'i semenin tamamile alır.

Meselâ: yuları ile birlikte satılması maruf olan bir beldede satın ah-nan yük beygirinin kabzından evvel yuları çalınsa tesmiye ed'lmis olan se-uıcnİnden  bir sey tenzil edilmesi lâzım gülmez.

Fakat nıebi'a tebean dahil olacak bir şey bey'de .kasten zikir ve tas­rih edilse kablelkabiz telefi takdirinde semenden hissesi sakıt olur. Tahtavi.

157 - : Satı§ esnasında ilâve edilen bazı umumî lâfzların şâmil oldu ğu şeyler, bey'de dahil olurlar.

MeseJâ:   bir. kim.su  «Şu  hanemi   veya   bahçemi   bütün  lıukukile  sattım;1» dese o hanenin veya bahçenin başkası mülkünde okm hakkı müruru, hak­kı girbi, ve hakkı mestti de bey'de dahil olmuş olur, Fakat böyle demeyip de yalnız «Şu hanemi sattım, şu bahçemi sattım» dese  bu haklar,  bey'de ' dahil olmazlar,

158 - : Satış akdi yapıldıktan sonra rnebi'de hası} olan semeri.» ve zi yade henüz kabz bulunmasada müşteriye ait olur.

Meselâ: bir bahçe satıldıktan sonra müşteri daha kabzetmetien hasıl olan meyvesi ve bayi tarafından ekilip badelbey'i müşteriye daha teslim edilmeden büyümüş olan nebzesi müşteriye ait olur.

Kezalik: satılmış olan ineğin kabzından evvel doğun yavrusuna da müş­teri müstehık olur.

«(Malikilere göre de bir şey üzerine yapılan bir akit, başka gcylerede bitteba' mütenavil olur. Meselâ:  bir bina veya yerinde sabit bir ağaç sa­tılsa yerîde satılmış ulur. Ve bilâkis bir arsa satılsa üzerindeki bina da, sa bit ağaç da, ekilmiş olan tohum da bey'a dahil ulur. Meğer ki hilafı şart edil sin veya hilâfına bir örf bulunsun. Fakat bir yer satılsa üzerindeki belirmiş ekinler bu satışa dahil olmaz. Kezaîik bu satışa o yerde gömülü bulunup b;r yice meçhul olan mermerler, direkler ve .benzerleri dahil olmazlar. Ebül'be rekât.)

(Şafiilere göre de satılan bir arsaya üzerindeki bina ve sabit ağaç di,1 hil olur. Fakat -içinde medfi'n olan taşlar dahil olmaz.  Müşteri bunları bi-liyoi.,4  muhayyer olmaz,  bilmemiş  olduğu, halde  bunların  nakli  kendisine muzır diîğüstî yine muhayyer olmaz ve iüâ olur.  Minhâcüttalibîn)

(Hanbelilere. göre de bir hane satılsa beyi arsasına da tonavül eder. Meğer ki arsası satılması caiz olmayan yerlerden bulunsun Sevudı Irak gibi. Bu satış, oradaki camid madenlere de şâmil olur. Çünkü bu maden­ler, bulundukları yerin bir cüz'i gibidir. Bu satış muamelesi, oradaki ağaç­lara, üzüm çubuklarına ve bu çubukların dayanmaları için yapılmış çurdak-*ara da §âmil olur. Keşşafül'kına')

(Zahirilere göre bir kimse, tohum ekmiş veya çekirdek gömmüş oldu ğu arazisini satsn ekin veya ağaç belirmiş olsun olmasın bay m ait olur. Bunlar bey'a dahil olmaz Elmuhallâ), [11]

 

Semenin Vasıfları  Ve Halleri:

 

159 - : Bey'İ akitpdilirken semeni tesmiye etmek, yani: neden ibaret olduğunu zikretmek lâzımdır. Mebi'in pahası zikrolunmazsa semenin ceha­letinden dolayı bey'i fâsid olur. Mebi'in semeni nefyedildiği, meselâ: bir mal parasız olarak satıldığı takdirde ise -akdi muavaza bulunmıyacag: cihetle- bey'i batıl olur.

160  - :  Bey'in sahih olması için semenin rnalûm bulunması lâzımdır. Binaenaleyh semen, meçhul olursa - teslim ve tesellümde niza' husule ge­leceğinden- bey'i fâsid olur.  Fakat semenin cehaleti nizaa'  ba'is olacak surette olmazsa bey'i fâsid olmaz. Bin kuruşluk bir borç paranın altı yüz kurugu mukabilinde bir malı, mütebakisi hakkında da diğer bir malı sıt-mak gibi.

161 - : Semenin malûm olması, meydanda ise müşahade ve işaret ile, meydanda değilse miktarını ve vasfım beyan ile hâsıl olur.

Meselâ: «Şu malı elimdeki para ile satın aldım» denilse semen, mj.lürn olacağı gibi «Bu .malt şu kadar Türk yüzlük varakai nakdiyyesile aldım* denildiği takdirde de malûm olur. Ancak emvali ribeviy yeden bir şey ken­di cinsile satıldığı takdirde işaret kâfi olmaz. Semenin miktarca mebi'a müsavi olması şart bulunduğundan bunu tâyin lâzım gelir. Selem bahsine de müracaat.

162 - : Mütenevvi altın tedavül eden bir beldede bir miktar altın üze­rine satış, muamelesi yapılınca bakılır: Eğer o beldede tedavül eden altın­lar hem maliyette hem de revacda müsavi ise bey'i, sahih olur. Müşteri bunlardan dilediğini verir, muhayyerdir. Bunlar hem maliyette hem de rc-vacda muhtelif olsa veya maliyette müsavi, revacda muhtelif bulunsa bey'i yine sahih olup müşteri en revachsım verir. Fakat bunlar maliyette muh­telif, revacda müsavi olsa bey'i fâsid olur. Gümüş sikke ile bir cinsten olan evrakı nakdiye hakkında da bu hükümler cereyan eder.

163 - :  Semenin vasfı beyan olunarak pazarlık yapıldığı surette akıt, her hangi nevi nakit üzerine vaki olmuş ise ondan verilmek    lâzım gelir. Başka neviden verilmez. Meselâ: Türk altım veya ingiliz altını veya Türk varakai nakdiyesi üzerine pazarlık yapılsa  bundan  verilmesi  lâzım  gelir. Bunlardan biri üzerine akit yapılıp da büâhara kıymeti azalsa yine ayni na­kit verilir. Fakat böyle bir nakit, münkati olsa yani: tedavülden kaldırılsa imam Ebu Yusuf a göre akt vaktinde o nevi semenin    kıymeti her ne ise müşteri onu bayia vermeğe mecbur olur. imam Muhammede göre ise in-Uka vaktinde o nevi semenin kıymeti her ne ise müşteri onu bayia verme­ğe mecburdur. Bu iki kavil ile de fetva verilmiştir.

164 - : Sikkeli paralardan ve kendisinde sanat eseri bulunmayan külçe atın ve gümüşten İbaret bir semen, akıUeki tayin ile tyuyyün etmez.

Meselâ: '-ıüşteri elindeki yüzlük TQrk lirasını göstererek «Bu Ura ile şu malı satın aldım» deyip mal sahibi de «Sattım al» dese müşteri göster­diği lirayı aynen vermeğe mecbur olmaz, onu alıkoyup yerine mislini vere­bilir. Evrakı nakdiyede raiç bulundukça nakit hükmündedir. Kesadından son­ra sair uruz gibi taayyün eder..

Fakat altın veya gümüşten yapılmış .''ablar ve zınet takımları semer. olduğu takdirde akitteki tayin ile taayyün eder. Onto.ın mukabilinde ba< ka bir şey verilemez.

165 - : Pazarlıkta tayin edilen bir nevi meskukâtın yerine onun eczas: dahi verilebilir. Fakat bu hususta beldenin ör(" va âdetine riayet lâzımdır Eğer beldenin örfünce bir nevi meskukâtın yerme onun eczası  veriliyorsa müşteri de verebilir ve iilâ   vereme-,

Meselâ:   Türkiyede yü? kuruşluk varakai nakdije »liye pazarlık yapıl­sa bunun yerine el'i kuruşluk iki ıarakai nakdiye de verilebilir.

166 - : Bir kimse meselâ: yüz kuruşa bir mal satın alsa bunun yeri­ne raic olan nukudun her hangi nev'inden verebilir. Her ne kadar kuruş, gümüşten kırk paranın ismi ise de  üiınunH örfte kendisin,   muadil mutlak nakit kastedilir.  Bu hususta bu1 teamül vardn.

«(imam Safîye güre her hangi nakit, akitteki tayin ile taayyün edT, tebdili caiz olmaz. Kabletteslim helak olsa veya badettcslim bilistihkak zaptedilsc satış muamelesi bululmuş olur.)

(Zahirilere göre de meçhul semen iîe veya meçhul ecel ile bey'i caiz değildir. Hasad vaktine, hurma kesecek zamana kadar semeni müeccel ulan bey'i gibi. Çünkü hasad ve ecdad vakitleri yağmurların mülevaliyen yaA-ması veya havanın sıcak, yağmur uz olması seb'.-bile teahhur ve takaddüm edebilir. Binaenaleyh meçhul bulunmuş olur. Ancak bir saat miktarı olsun takaddüm ve teahhur etnıiyecuk bir ecel ile beyi ciiz olur. Güneşin, ka merin tulü vevi' gurup edeceği zaman gibi Elmuhclia). [12]

 

Vade, İle Satı^ Muamelesi:

 

167 - : Bir malı peşin bir semen ile satmak sahih olduğu gibi cinsinin hilâfına olarak müeccel ve mukassat bir semen ile satmak da sahihtir. Bu halde salan, semeni  vaktinden evvel  isteyemez.

168 - :   Semenin  tecil  ve  taksitindo  müddetin  ve  taksitlerin  akitlere malûm ve muayyen oin^:: îâz;;;:ü:-   Aksi takdirde bey'i fâsid olur.

Meselâ: lûulettnyiıı bir müddet müeccel, olmak voja semeni îâülettayin mukussaterı verilmek üzere yapılan bir satış muamelesi, niza'a müeddi ola cağı cihetle fâsiddir.

169 - : Şu kadar gün veya hafta veya ay veya sene veyahut ru'zika sim gibi malûm ve muayyen olan bir vakte kadar va'de ile pazarlık olun­sa bey'i sahih ve tecile riayet lâzım olur. Fakat yağmur yağuca&ı veya rüzgâr eseceği veya hacılar haçtan geleceği veya ekinler biçileceği gibi bir vakte kadar müeccel olmak üzere yapılan bir bey'i bu müddetin malûm ol­mamasına mebni fâsid olur. Görürlüyor ki, müddet gerek «Cehaleti yesi­re» ile ve gerek Cehaleti fahişe» ile mçchul olur da ecelin hulûlile fesad takarrür etmeden veya fesada mebni bey'i feshedilmeden menlehül'ecel ken­di rızasile eceli iptal edip müccel semeni, borcu hal, yani: peşin kılarsa bey'i, sıhhate münkalib olur. Cehaleti fahişede ise bayi ile müşteri meclisi akitten henüz ayrılmadan men lehül'ecel o mecliste eceli iptal ederek se­meni peşin kılarsa bey'i sahih olur. Fakat meclis dağıldıktan sonra peşin kılsa sahih olmaz.

Cehaleti yesire, vücudu muhakkak olup yalnız bazan erken ve bazan geç vücuda gelen eceldir. Ekinlerin biçilme zamanı gibi, buna «Cehaleti mü-

tekaribe» de denir.

Cehaleti fahişe; vücuda gelip gelmiyeceği bilinmeyen veya vücudu meç­hul olup ne zaman zuhur edeceği kestirilemiyen eceldir. Yağmur yağacağı zaman gibi. Buna «Cehaleti mütefavite» de denilir.

170 - : Veresiye pazarlık olunup da müddet tayin edilmese ecel, bir aya masruf olur. Satan, bir ay geçmedikçe semeni isteyemez. Çünkü selem ve yemin hususlarında indeşşeri' madûd olan müddet böyle bir aydan ibaret­tir. Meselâ: «Elbette borcumu ödeyeceğim»' diye yemin eden kimse bir ay tecil olunur. Mecmaülenhür.

171 - :  Peşin para ile satılan bir malın semeni    bilâhara tecil edilse bey'i fasid olmaz.  Ecel gerek cehaleti yesire ile ve gerek cehaleti fahişe ile meçhul olsun, Şu kadar var ki, cehaleti yesire ile meçhul bulunursa te­cile riayet lâzım olur. Bayi  bundan evvel semeni    isteyemez.  Fakat ece1, cehaleti fahişe ile meçhul olursa muteber    olmaz bey'i sahih, tecil bâtıl ol­muş olur. Kira bedeli gibi sair alacakları tecil lıakkında da bu tafsilât caridir

172 -   Semenin tecil ve taksitinde mukavele olunan   müddet,   mebi'iı» müşteriye tesliminden itibar olunur.

Meselâ: semen lâaletteb'iz bir sene vâde ile müeccel olmak üzere sa tılmış, olan bir malı müşteri tesellüm etmek istediği halde bayi teslim etmeyip bir sene elinde tutsa bilâhara müşteriye teslim edeceği günden itiba ren semenini almak için bir sene beklemesi lâzım gelir.

Bu mesele, İmamı Azama göredir. Imameyne göre artık sene geçmiş tir. Bir sene daha beklemek lâzım gelmez. Mecmaülenhür.

Amma müddet, muayyen bir ay veya muayyen bir sene olursa müddet teslim vaktinden itibar olunmaz. Meselâ. Bir kimse bir malını semeni 1927 senesi İptidasından itibaren bir sene müddetle müecael olarak satsa 1928 sericaİ ipUduKiutlrt fmiddot bitmiş ulur. Velovki bu müddet ivindo bayi o mu-h kendi elinde tevkif" etmiş olsun.

Bir de bayi, .mebi'i teslim etmek istediği halde müşteri tesellüm etrru-se bayi, akıt zamanından itibaren bir sene geçmekle semeni talebe müsü: hık olur. Bir senç  ianü beklemesi lâzım gelmez.

173 - : Peşin veya veresi olduğu söylenmeksizip mutlak surette satış muamelesi yapılsa bey'i, peşin olmak üzere mün'akit olmuş olur. Çünkü se menin peşin, olması akdin muktezasıdır. Fakat böyle mutlak bir bey'i, ma­lûm bir jpıüddet ile muvakkat ve mukassat olmak üzere yapılması, örf ve âdet carî olan bir yerde vuku bulunca o müddete masruf olur. Binaena­leyh peSİn olup olmadığı söylenmeksİzin çarşıda bir §ey satın alınsa, para­sını peşin vermek lazım gelir. Fakat bu misillû satışlarda semenin tama­mını veya bir miktarını ay veya hafta başında veya haftada muayyen bi' miktar vermek âdet olan bir beldede o âdete riayet olunur. Zahiriyye.

174 - : Semenin müeccel olup olmadığında ihtilâf edilse söz eceli in­kâr eden bayiindİr. Zira ecelde asıl olan ademdir. Bu halde beyyine eceli iddia eden tarafa, yani: müşteriye düşer. Ecelin miktarında ihtilâf olun­sa söz, ekalli iddia edenindir. Ecelin mürur edip etmediğinde ihtilâf olun­sa söz, müşterinindir. Zira ecelin geçmiş olduğunu münkirdir. Hindiyye.

«(Malikîlere göre satan ile alan, semenin veya nıüscmmenin cinsinde, meselâ: altın veya eşya olduğunda veya nev'inde. meselâ: altın veya gü-muş yahut buğday veya arpa olduğunda ihtilâf etseler evvelâ satan sonra alan sahibinin dâvasını nefy ve kendi iddiasının muhik olduğunu beyan ile yemin eder. Bunun üzerine satış muamelesi fesholunur. O halde nıü-sem men İle semen sahiplerine red olunur. Telef olmuş ise satış günündeki kıy­metleri ve misliyyattan ise misilleri red edilir.

Semenin veya müsemmenin veya ecelin miktarında veya bey'in rehin üzere vuku bulup bulmadığında ihtilâf etseler. Mcbi' mevcut ise bey'i mua­melesi feshedilir. Zayi olmuş ise müşteriye yemin tevcih edilir. Bu fesih­ler ise bir kavle göre hakimin hükmile olur.

Mebi'in teslim edilip edilmediğinde veya meb'İ teslimden sonra seme­nin kabzedilip edilmediğinde ihtilâf olunsa asıl olan mebi'in bayi yedinde, semenin de müşteri elinde bakasidır. Meğerki hilâfında örf bulunsun. Ya ni. daha meclisi beyiden ayrılmadan evvel semenin veya mebi'in kabzı hu susunda bir teamül cari olsun. O takdirde söz, yeminile beraber iddiası ör-• e uygun olan tarafındır.

Meclisten müfarakaltan sonra semeni kabz için bayiin sabredeniiyeceği uzun bir zamanın geçmiş olması da Örfe dahildir. (Ebütberekât.)

(Şafiilere göre de satan ile alan, bey'in sıhhatmda ittifak ettikten son ra keyfiyetinde, yani: semenin mîkdarında veya vasfında veya müecce1 olup olmadığında, veya ecelin miktarında veya  mebi'in miktarında  ihtilâf etseler de beyyiheleri bulunmasa evvelâ bayi, sonra da müşteri yemin eder. Her biri diğerinin davasını nefyedip sonra kendi iddiasının doğru olduğunu söyler. Meselâ: müşteri «Vallahi ben şu malı yüz kuruşa almadım, elli ku­ruşa aldım» der. Bunun üzerine hemen satış muamelesi münfesih olmaz. Meğer ki iki taraf razı olsunlar, veya her ikisi veya biri veya hâkim bunu feshetsin. Bir kavle göre bunu hâkimin feshetmesi lâzımdır. Artık mebi', mevcut ise bayia red olunur. Müşterinin mülkünden çıkmış veya telef ol­muş ise mülkünden yıktığı, meselâ vakfedÜdiği veya telef olduğu zaman­daki kıymetini vermek icabeder. Mebİ'a ayıb ânz olmuş ise mebi" arız olan noksanın bedelile beraber red edilir. Bayi ile müşterinin varislerinin bu veçhile ihtilâfı da onların ihtilâfı hükmündedir. Minhacüttalibîn.) [13]

 

Bey'i Aktedildlkten Sonra Bayi  İle Müşterinin Semende ve Mebi'de Tasarrufları:

 

174 - : Bayi' daha müşteriden kabzetmeden semende, bey'i hibe, va­siyet, havale gibi tasarruflarda bulunabilir. Meselâ: bir kimseye satmış olduğu bir malın akçesini ondan kabzetmeden borcuna havale edebilir.

Bu meselenin umumiyeti, semenin ayn ve işaretle     taayyün eder bir şey olduğuna göredir. Semen zimmette deyn, meselâ: gayri muayyen şu ka­dar nukut olduğu 'takdirde bunda her tasarruf cari olmaz. Bunu kablelkabz yalnız müşteriye meccanen veya bir mal mukabilinde temlik caiz olur. Baş kasma temlik caiz olmaz. Bundan yalnız şu üç mesele, müstesnadır:

(1)  :   Bayi,  müşteri zimmetindeki alacağım  birisine     vasiyet edebilir. Bu sahihtir.

(2)  : Bayi,  müşteri zimmetindeki matlubunu     başkasına havale edebi­lir. Bil da sahihtir.

(3) : Bayi,' müşteri zimmetindeki alacağını başkasına hibe edip mevhu-bünlehi kabza tevkil ve tesüt, mevhubünleh de onu kabzetse evvelâ vâhib için bjivekâle, sonra kendi namına da bilasale kabzetmiş olacağından sahih olur.

175 - : Müşteri akar kabilinden olan mebi'i daha kabzetmeden semeni bayia vermiş veya onun iznini istihsal etmiş olduğu, takdirde başkasına sa­tabilir. Ve bunda .iare, hibe ve terhin gibi tasarruflarda bulunabilir. Çünkü akarda telef nadir olduğundan telefi takdirinde akdin infisahın­dan dolayı müşteriyi ve saireyi tagrir ve ızrar ihtimali yok gibidir. Fakat müşteri bu akarı bayı'ma satamaz, şayet bayİ'ma hibe o da kabul etse bey ı bozulmuş, bir ikale muamelesi vücuda gelmiş olur. Fakat bayi, hibeyi ka^ bul etmezse bey'i alâhaiihi kalır.

Kezalik: müşteri akar kabilinden alan mebi'i dalıa kabzetmeden ne bu yi'inc. ne cJc bankasına icar edemez. Zira icar ecir makudun aleyh, mcnfaal tır. Menfaatlerin helaki ise nâdir değildir.

176 - : Müşteri menkulâttaa olan bir mebi'i kabzetnıuclikço ne bayiine ve ne de başkasına satamaz ve icar edemez. Zira menkulde helak nâdir değildir. Hattâ akıntıya ve sel hücumuna maruz ulan hane gibi mahv ve harap olmasından korkulan bir akar dahi menkul hükmündedir. Mamafih müşteri eğersemeni bayiine vermemiş veya onun iznini almış olursa men­kul olan mebi'i başkasına kablelkabz rehin, ikraz, hibe ve tasadduk ede bilir. Hindiyye- Mecelle.

«(Malikîlere göre müşterinin kablelkabz mebi'de tasarrufu sahihtir. Onu başkasına satabilir. Mebi' ister menkulûttan ulsun ve ister akar ve eşcar gibi sabit şeylerden bulunsun müsavidir. Çünkü mebi' ınüccrrcd akitle müşterinin zamanında bulunmuş olduğundan makbuz hükmündedir. Bundan buğday ve meyve gibi taam kabilinden olan şeyler müstesnadır. Bir hadisi şerife nazaran bunların kablelkabz beyi'leri sahih değildir. Meğer ki cüza-fen - keyl veya vezn ile olmaksızın loptan satın alınmış olsun. Ü zaman kablelkabz satılabilir.) Kezalik muavaza tarikile değil, kar/, hibe, miras yoliyle malki olduğu taamı da kalbelkabz satabilir).

(Şafiilere göre müşteri kablelkabz mebi'de tasarruf edemez. Velevki bayi, semeni ahzetmiş ve mebi'i kabz için müşteriye izin vermiş olsun. Bi­naenaleyh bir kimse menkul veya gayri menkul bir şey satın alsa da onu kablelkabz satsa bu satış bâtıl olur. Çünkü kablelkabz müşterinin mülki za yıftır. Artık mebi'de bey'i ile tasarrufu sahih olmaz. Ancak bunu bayiine ayn-i semen ile satabilir ki bu, haddizatında bir ikale demek olur.)

(Hanbelilere göre mebi'de kabielkabz tasarruf sahihtir. Şu kadar var kî mebi', mekil, mevzun, mâdud veya mezru' bulunmuş olmamalıdır. Böy­le olursa kablelkabz satılamaz. Ama mekilât ve emsalinden bir şey cüzafen alınmış bulunursa kablelkabz satılabilir. Nasıl ki müşterinin kablelkabz ka­resi, hibesi rehini de caizdir. Şerhi Muhammedi Hırsı, Elmezahibülerbaa.)

(Zahirilere göre bir kimse her hangi veçhile malik olduğu buğdayı kab-zetmedikçe satamaz. Buğdaydan başka satın aldığı her hangi bir şeyi de kabzetmedikçe satması helâl değildir. Müşterinin mebi'a vaz'ıyed etmesine bir hail bulunmaması kabz sayılır.

Fakat bir kimse buğdaydan başka satın aldığı bir §eyi daha kabz etme­den başkasına hibe, icar, ikraz, tasadduk; mehr olarak ita edebilir. Ve bir kimse bey'i tarikile değil, miras hibe, karz, mehr, sadaka, selem veya erş gibi bir tarikle malik olduğu bir şeyi kabzetmeden satabilir ve onda sair ta sarruflarda bulunabilir. Elmuhellâ). [14]

 

Beyi Aktedildikten Sonra Semenin Veya Mebi'in Artırılıp Eksiltilmesi

 

177 - : Bayi akitten sonra akit meclisinde veya başka bir mecliste mak­buz oisun olmasın mebi'in miktarını kendi cinsinden veya ahar bir cinsten olmak üzere artırabilir,     Velev ki mebi1 telef olmuş olsun müşteri bu zı vadeyi o ziyade meclisinde kabul ederse bu ziyadeyi talebe müstahık olur. 3ayün nedameti fayda vermez. Amma bu ziyadeyi o meclisten sonra kabul ederse muteber olmaz. Meselâ : bir kimse yirmi liraya muayyen yirmi ki­tabı sattıktan sonra beş kitap daha verdim, deyip müşteri de o mecliste ka­bul etse yirmi liraya yirmi beş kitap almış olur. Fakat müşteri o mecliste kabul etmeyip de badehu kabu! etse bayi, o ziyadeyi vermeğe mecbur olmaz.

178 - :   Yukarıdaki meseleden «müslemünfih»    müstesnadır.    Şöyle ki müslemün ileyh, akitten sonra müslemünfihin    miktarını tezyid etse sahih olmaz. Çünkü müslemünfih, hakikaten madûm olduğu halde müslemünileyhın re'simali seleme ihtiyacından dolayı zimmetinde mevcut sayılmıştır- Musle-münfihi tezyid ise müslemünileyhın ihtiyacını gidermez, belki artırır.

Bilâkis müşteri badelakit müslemünfih gibi veya bir yığın buğdaydan şu kadar kile gibi deyn. kabilinden olan mebi'in miktarını tenzil edebilir. Fakat ayniyyaLtan olan bir mebi'i tenzil edemez, bu' sahih değildir. Çünkü hat ve tenzil, iskattır. Deyni. ıskat ise sahihtir. Ayni iskai ise snhih değildir.

Meselâ müşteri yüz liraya satın aldığı bir yığın buğdaydan lâalettayiı1-kırk kile buğdayın kablelkabz on kilesini tenzil etse sahih olur. Fakat yüz liraya satın aldığı muayyen kırk kile buğdaydan on kilesini tenzil etse sahih olmaz. Yani bunu kabule mecbur tutulamaz. ^

179 - ; Müşteri akitten sonra mebi' mevcut iken semen-i   müsemmayı tezyid edebilir. Bu halde bayi, bu ziyadeyi o tezyid meclisinde kabul ederse ona müstehık olur. Müşterinin pişman olması fayda vermez. Fakat bayiin o meclisten sonraki kabulü muteber değildir.

Meselâ bir kimse bin liraya bir hane pazarlık edip aldıktan sonra «iki yüz lira daha semenine zam ettim» deyip bayi de hemen kabul etse ohane bin iki yüz liraya alınmış olur. Ama bayi o meclisten sonra kabul etse bu iki yüz liraya müstehık olmaz.

Kezalik : Semenin, artırılması, mebi'in hakikaten veya başkasına satıl­ması gibi hükmen helakinden sonra vukubulsa muteber olmaz. Çünkü mebi kalmamıştır ki, mukabilinde tezyide mahal bulunsun, ziyade bedelsiz kalmış olur.

180- : Mevcut olan bir mebiin semenini bir ecnebi veya müşterinin vefa­tından sonra varisi tezyid edebilir. Ecnebi tezyid edince bakılır. Eğer müş­terinin emri veya icazulilu tezyid etmiş isu bu ziyudo müfteri üzerine lazım gelir. Ve eğer bu ziyadeyi kendi malına müzaf kılmış veya onu müşteri namına zamin olmuş ise o ziyade ecnebi üzerine lâzım gelir. Müşterinin emri varsa ona rücu eder, ve illâ. kendi malından teberru' etmiş olur. Fakat ecnebi, semeni kendi kendine ziyade etmiş de müşterinin rızası bulunmamış olursa bu ziyad bâtıl olur.

181 - : Bayi, akitten .sonra mebi' mevcut olsun olmasın semeni müse-manın bir miktarını, tenzil edebilir. Bu halde semeni kabzetmemiş ise tenzil ettiği miktarı isteyip alamaz. Kabzetmiş ise bu miktarı müşteriye iade eder. Bu tenzil, müşterinin kabulüne mütevakkıf değildir. Şu kadar var ki, müş­teri bu ziyadeyi sarahaten reddederse tenzil  bâtıl olur.

Bayiin vekili, bayiin emri olmaksızın böyle bir tenzilde bulunursa müş teri hakkında muteber olur. Müşteri semenin mütebakisini verir, vekil de tenzil ettiği miktarı bayıa zamin olur. Vekilin bu tenzili şefi hakkında muteber değildir. Şufadar, mebi'i semeni müsemmanın tamamile alabilir.

182 - : Badelakit, bayiin miktarı mebi'i, müşterinin semeni müsemmayı tezyid etmeleri veya bayiin semeni müsemmadan bir miktarını .tenzil et­mesi,  istinad  tarikile asıl  akde  mültehık  olur.   Yani  asıl  akit',  o  artırma veya eksiltme üzerine yapılmış hükmünde tutulur.

Meselâ : bir kimse muayyen on kitabı bin kuruşa sattıktan sonra iki kitap daha ilâve etse on iki kitabı bin kuruca satmış olur.

Kezalik : bir kimse on kitabı bin kuruşa aldıktan sonra iki yüz kuruş daha ziyade edip bayi de bunu kabul etse bu on kitap, bin iki yüz kuruşa satmış olur.

Böyle asıl akde iltihakın eseri, aşağıdaki meselelerde zahirdir.

183 - : Akitten sonra bayi, mebi'i tezyid ettikte ziyadenin semeni mü semmadan hissesi olur. Meselâ:  bir kimse bin kuruşa satmış olduğu sekiz kitap üzerine iki kitap daha ziyade, müşteri de kabul etse bin kuruşa on kitap satılmış olur. Binaenaleyh ziyade edilen kitap, daha müşteriye veril­meden bayiin elinde iken telef olsa bahası, semenden tenzil edilerek bayi, mütebaki sekiz kitap için müşteriden anetfk sekiz yüz kuruş isteyebilir. Bu kitapların fiyatları müsavi olduğuna göredir.  Müsavi olmayınca ona göre hesap olunur.

Kezalik : bayi, arsanın bin ziraim on bin liraya sattıktan sonra yüz zira' daha ilâve, müşteri de kabul etse arsanın bin yüz zirai on bin liraya salı İmi!) olur. Bu halde şüfadar çıksa on bin liraya bu bin yüz zirai' alabilir.

184 - : Badelakit müşteri semeni müsemmayı tezyid ettikte bu tezyid, asıl akde multehik olacağından semeni    müsemmâ ile ziyadenin  mecmuu akitler hakkında tamam mebi'a mukabil olur. Meselâ  :  on bin kuruşa bir mülk akar satın alındıktan sonra ttablelkabz müşteri beş yüz kuruş daha ziyade, bayi de kabul etse o akarın bahası, akitler hakkında on b beş yüz kuruş olmuş olur. Hattâ bir müstehik çıkarpk o akarı usulen istirdat etse müşteri bayiden on bin, beş yüz kuruş, alabilir. Amma bu ziyade semen, süfadar hakkında muteber değildir. Binaenale; .ı o akara bir şef:" zuhur etse onun hakkı asıl akitte tesmiye edilen semen üzerine taallûk etmiş olduğun­dan sonraki ziyadenin akitlere göre asıl akdr İltihakı, şefim hakkını İska t edemiyeceğinden şefi', o akan on bin kuruşa alabilir. Şonçadan ziyade edilen beş yüz kuruşu bayi, şüfadardan isteyt.nez.

185 - : Bayi, badelakit mebi'in semenini hat ve tenzil veya bir mik­tarını müşteriye hibe veya bazısından müşteriyi ibrai iskat İle ibra etse mebi'in tamamı, semeni müsemmanın bakisine mukabil olur.

eiâ : bir mülk akar, bin liraya satın alındıktan sonra bayiğ yih lira sim tenzil veya müşteriye hibe etse o akar dokuz yüz liraya mukabil olur. Binaenaleyh mebi'a bir şüfadar çıksa onu dokuz yüz liraya  alabilir.

186 - : Bayi, mebi'i müşteriye teslim etmeden semenin tamamını hato-dcbilif. Bu hat, ibraı- İskat kabilinden olduğu cihetle müşterinin kabulüne tevakkuf etmez. Şu kadar var kî, sarahatan reddederse zimmetinde ala-alahalihi kalır.

Bu hat, akıl akde mültehık olmaz. Çünkü asıl akde ütihak et«e satış muamelesi, semenin nefyile yapılmış olur ki, bu, batıldır.

Binaenaleyh, bayi, bir mülk akarını meselâ : bin liraya sattıktan sonra kabtelkabz bu bin liradan tamamen vaz geçse bu, şüfadar hakkında muteber olmaz. Şefi', bunu bin liraya alabilir. Yoksa parasız alırım diyemez.

187 - : Bayi, semeni müsemmayı tamamen kabzettikten sonra cünih sinden vaz geçse bakılır:  eğer bu vaz geçmeyi «semeni hat ettim» veyı «hibe ettim» veya ibrai iskat ile ibra ettim» gibi bir söz ile yapmış olursa müşteri verdiği semeni bayiden geri alabilir.  Ve eğer «Beraeti istifa ile ibra' ettim» diye yapmış olursa bu semeni kabzetmiş olduğunu  ikrar  ve

itiraf demek olacağından müşteri, semeni istirdada kalkışamaz.

Bayi mutlak olarak «semenin cümlesinden müşteriyi ibra ettim» demiş olursa müşterinin semeni gerip alıp alamayacağı hakkında iki kavil vardır. Müşterinin semeni geri alamıyacağı hakkındaki kavil, müreccahtır. Çünkü beraeti istifa, beraeti iskattan eka)-olduğu cihetle indehtlak beraeti istifaya hamli evleviyette kalır. 'Hindiyye. Bedâyi. [15]

 

Mebi'in Teslim Ve Tesellümü :

 

188 - : Bir mutlak bey'in sıhhat ve tamamiyeti için mebi'i ile semenin mecVsi akit "3 kabzedilmeleri şart değildir.  Fakat  badelakit  evvelç  müşteri semeni bayia, sonra da bayi mebi'i müşteriye vermeğe borçlu olur. Çünkü müşterinin mebi'de hakkı taayyün etmiş olduğu halde bayiin se­mende hakkı taayyün etmiş değildir. Zira semen zimmette bir borçtur. Bi naennlcyh akitler arasında adlümüsav.ata riayet için evvelâ semenin bayi'a, sonra da nıebi'in müşteriye teslimi lâzım gelir. Şu kadar var ki müşteri semeni bayia vermeğe mecbur olmak için mebi\ mcnkulâttan İse bayi ta­rafından ihzar edilmiş olması, akarât kabilinden ise bayiin veya vekilinin müşteri ile beraber satılan akarın bulunduğu mahalle gitmesi lâzımdır. Bu esastan bey'i sarf ve bey* i' mükayaza, ile bey'i seleni müstesnadır. Bey'i sarfla iki bedelden her biri gayri muayyen, beyi  mukayazada  ise her iki

bedel, muayyen okluğundan onlardan birini teslimde takdim lâzım gelmez. Bey*t selemde İse semenin peşin verilmesi zaten akdin muktezasddır. ,

189 -  :   Mebi'in  müşteriye teslimi,  müşterinin  mebi'i  bıl;'mı;rni.  yani: müfrez, ve başkasının hakkile gayri meşgul bir halde kabzedebiK   rk veçhile teslimine bayiin İzin verrncsi'c hâsıl olur.

Meselâ : Bayi. satmış olduğu bir kitabı müşterinin önüne bırakarak kabzına izin verse o kitabı müşteriye teslim etmiş olur.

190  - :  Mebi'in teslimi hâsıl olunca müşteri onu kab/etmiş sayılır. BU Tül eline geçmesine hacet  yüktür.   Binaenaleyh  bu hakle mebi',     zayi olsa zaruri  müşteriye ait olur.

191 - : Satılan şeylerin ihtilâf  ve lenevvüünc mebni teslimin keyfiyeti de müntehi   olur.  Nitekim  aşağıdaki  meseleler,  bu esasa dayanmaktadır.

192 - : Müşteri aldığı arsanın veya arazinin içinde bulunduğu veyahut, bir taraftan o arsayı veya araziyi görür olduğu hakle kabzına bayiin ruhsat vermesi teslim sayılır.  Müşteri bununla  m eh "i  kabzetmiş olur.

Satılan akarın binle görülecek derecede yakın olması imameyne göre­dir. İmamı Azama göre bu akar uzak olsa da kabzına bayiin ruhsat vermesi teslimdir. Ancak sntıhn akar, başka görülmez bir yerde olurs oraya varıp içine girebilecek kadar vakit geçmesile kabz tahakkuk eder. Nitekim f 196) inci meselede de mezkûrdur.

193 - : Üzerinde ekin bulunan bir yer. ekinsiz olarak satıldığı takdirde o yerin'müşteriye tesliminde üzerindeki ekini biçip veya hayvanlara yedirip orasını  tahliyeye bayi.  mecbur olur.

194 - :  Üzerinde meyve bulunan bir ağaç.  meyvesiz olarak satıldıkta ağacın müşteriye tesliminde meyvesini devşirip ağacı tahliye etmeğe bayı, mecburdur.   Tahliye   bulunmadıkça   teslim   muteber  olmaz.   Meyvelerin  ye-yilmeğc elverişli olup olmaması müsavidir.

195 -  :   Ağaç  üzerinde olarak     mücazefeteıı   -   götürü  olarak  toptan satılmış olan  meyveyi  müşterinin devşirmesine bayiin ruhsat  vermesi tes­limdir.  Başkasının     malını  mebi'in şagil olması    bey'a ve teshine    manı değildir. Bu veçhile kabza ruhsat verildikten sonra müşteri meyveyi henüz düşürmeden bir âfet yüzünden ağag üzerinrieki meyve teief olsa zararı müşteriye ait olur.

Fakat bir kimse başakta bulunan buğdaylarını satıp heyetile tes'i.n etse bu teslim, sahih olmaz. Belki buğdayı biçerek harman ve tathir edip sonra buğdayı müşteriye teslim etmesi lâzım gelir.

196 - : Hane, dükkân, bağ gibi kilitlenmesi   mutad olan akacın içinde iken  bayiin  müşteriye «Teslim ettim» demesi  teslimdir.    Hariçte İken muş teri onu derhal kilitliyebilecek mertebe yakın ise bayiin mücerred «Teslim ettim» demesi de teslimdir. Fakat o mertebe yakın değilse bayiin «Teslim ettim» demesinden sonra müşterinin oraya varıp da içine girebileceği kadar vakit geçmesile teslim tahakkuk eder. Hattâ bu kadar vakit geçtikten sonra mebi' telef olsa zararı müşteriye ait oluı   Amma bu kadar vakit geçmediği tak/lirde teslim tahakkuk etmiş olmaz.

197 - :   Kif'tli  bir  akarın  kapısını  başkasının  yardımına   muhtaç  ol maksızın   külfetsizce   açabilecek anahtarım   müşteriye verip kabz«. ruhsat itası o akan teslimdir.

198 - : Satılan bir hayvan ya başından veya kulağından veya yuların­dan tutulup müşteriye teslim edilir. Fakat m "isterinin külfetsizce, teslime kudreti o!an mahalde bayiin satılan hayvanı müşteriye göstererek kabzına ruhsat vermesi de teslimdir.

Meselâ : bayı, mer'adaki koyununu »atıp da müşteriye göstererek kab­zına ruhsat verse teslim vücuda gelmiş olur.

199 - : Satılan muayyen mekilât veya mevzunat, müşterinin emrile huzurunda veya gıyabında ölçülerek veya tartılarak müşterinin hazırlayıp hayıa vermiş olduğu zart ve kap içerisine konulsa bu teslim sayılır. Ama müşterinin emrile bayiin hazırladığı bir zarf ve kab içerisine konulmak teslim değildir.

200 - :  Uruzun teslimi, müşterinin eline    sunulmasile    yahut yanma bırakılmasile veya meydanda olup da gösterilerek    müşteri için kabzına ruhsat verilmesüe hâsıl olur. Maahaza eğer müşteri oturduğu yerden kalk­madan onu kabz edebilecek derecede yakın değilse yalnız gösterilerek kab zina ruhsat vrmekle kabz tahakkuk etmez,

201 - :   Ambar, sandık, dükkân gibi kilitli bir mahal içinde bulunan şeyler,  toptan satıldıkta külfetsizce açabilecek anahtarını müşteriye verip kabzına ruhsat itası teslimdir.

Meselâ : bir ambar buğday yahut bir sandık kitap veya bir dükkân dolusu emtia toptan satıldıkta anahtarının müşteriye verilmesi ve kabzına ruhsat itası mebi'i teslim demektir.

202 - : Bir çift ayakkabı ve bir kapının iki kanadı gibi bir şey hük­münde olan iki şeyden yalnız birisini müşterinin kabzetmesine bayiin izin vermesi, diğerinin kabzına dahi izindir. Artık bayi bunu istirdat edemez, ederse gasıp olur.

Kezalik : bir çift ayakkabı gibi bir şey hükmünde olan iki mebiden yalnız birisini müşteri kabz İle istihlâk veya tayib etse ikisini de kabz etmiş sayılır, Bu halde müşteri, bayiin elinde kalanı istemiş iken bayi, menettikten sonra elinde telef olsa yalnız bunun zararı bayia  ait olur.

203 - : Bayi, mebi'i müşterinin emrile başkasına hibe ve teslim veya icar  ve teslim etse  veya kendi  kendine başkasına  iare veya  hibe  veya rehin ve teslim edip de müşteri icazet verse müşteri mebi'İ kabzetmiş oiur

204 - : Yıkamak gibi mebi'i eksiltmeyecek bir şey yapmasını müşteri bayia emredip bayi de kabletteslim mebi'de o şeyi yapsa müşteri, mebi'i kabzetmiş sayılmaz.

Kezalik : müşteri, mebi'i kablelkabz bayiine iyda, veya iare veya icar etse veya semenin bir kısmını bayia verip mütebakisini verinceye kadar mebi'i bayia rehin bıraksa müşteri, bununla mebi'i, kabzetmiş olmaz. Ve bu icardan dolayı bayiden ücret isteyemez. Şayed bayi' mebi'i kabletteslim başkasına icareye verse ücreti kendisine ait olur. Çünkü bu halde mebi' telef olsa zararı bayia ait bulunur.

205 - Müşteri, mebi'i kabzederken    bayiin hakkı bahsi olduğu halde müşterinin kabzını görüp de onu kabzetrnekten menetmemesi. bu kabza de-lâleten izin ve ruhsattır. Binaenaleyh mabi'in semenini istifa  için mebi'i artık istirdat edemez. Şu kadar var ki eğer bey'i fâsid bulunmuş olursa bu kabzın akit meclisinde olması lâzımdır. BUâhara bayiin sarahaten iznr olmaksızın vukubulacak bir kabz, muteber değildir.

206 - ; Semeni peşin verilmek üzere yapılan bir satış muamelesinde bayiin sarahaten veya delâleten izni olmaksızın müşterinin henüz semeni tediye etmeden mebi'i kabzetmesi, muteber değildir. Binaenaleyk bayi, se meni alıncaya kadar bahsetmek üzere mebi'i istirdat edebilir- Velev, ki mü!j teri, mebi'i başkasına satmış veya kiraya vermiş veya rehin veya hibe etmiş olsun. Bu gibi nakz ve feshe kabiliyetli olan bir tasarruf, bayiin hakkını iskat etmez. Bayi bu tasarrufları bozarak mebi'i habis için istirdat adebilir.                                    

Fakat müşteri, mebi'i bilâizin kabzedip de elinde telef olsa veya sakat-lansa, kabz, muteber olup zararı bayia değil, müşteriye ait olur.

Kezalik : semen peşin değilse bayiin habse hakkı olamıyacağından müş­terinin mebi'i bilâizin kabzı muteberdir. Haniyye.  Mecelle.

Hanbelüere göre mekilâtın kabzı ölçülmekle,    mevzunatın kabzı tartıl makla. ma'dudatın kabzı sayılmakla, mezruatın kabzı da arşına vurumakla hâsıi olur. Sübre, siyab, hayvan gibi nakli kabil; şeylerin kabzı bunların nakli ile husule gelir. Esman, cevahir gibi şeylerin kabzı da tenevül = elde edilmelerile vücuda gelir. Çünkü bunlarda örf böyledir. Akar, arsa,, bina. ağaç, ağaç üzerindeki meyve gibi geylerin kabzedilmeleri de bunların bir mani = hail bulunmaksızın tahliye edilmelerile hâsıl olur. Satılan hanenin kapısı müşteriye açmak veya anahtarım" ona vermek gib,i. ölçmek, tartmak, saymak, arşına vurmak hususları, müstehık olan kimsenin veya naibinin huzurunda yapılmak şarttır. Bundan sonra kabzeden taraf, ölçülen, tartılan, sayılan veya arşına vurulan şeyin noksan olduğunu veya bunda ga­lata düştüklerini söylese veya bayi, ziyade bulunduğunu iddia eylese söz­leri kabul olunmaz. Çünkü zahiri hal, bunun hilâfınadir. Neylülmearib. Keşşaf ülkına . [16]

 

Mebi'in  Hapsedilebilmesi:

 

207 - : Tamamen veya kısmen peşin olmak üzere satışta müşteri, pe şin olan semeni tediye edinceye kadar bayiin meb'i tamamen hapis ve tev­kife hakkı vardır. Bayi, peşin semeni tamamen istifa etmedikçe meb'i müş­teriye vermeyebilir.

Meselâ: bir hane tamamı veya yansı peşin olmak üzere bin liraya sa­tılsa, bayi, birinci takdirde bin ve ikinci takdirde beş yüz lirayı tamamen kabzetmedikçe haneyi müşteriye teslimden kaçınabilir.

208 - :  Bayi, müteaddit eşyayı bîr safka ile =T bir icab ve kabul ile peşin olarak sattıkta her birinin bahasını başka başka beyan  etmiş  olsa bile  semeni tamamen  kabzedinceye kadar  meb'in tamamını  hapsedebilir. Fakat safkalar müteferrik olursa her safkadaki mebi'in semeni verildikçe bayiin- ondaki hakkı habsi zail olur.

Meselâ: Bayi: «Şu kitabı yüz kuruşa sattım» «Su kalemi de on kuruşa sattım» deyip müşteri de o veçhile kabul etmiş bulunsa bayi, kitabın para­sını alınca onu teslim mecbur olur. Yoksa kalemin parasını alıncaya ka­dar kitabı da hapsedemez. Çünkü safkalar, müttehit olmadığından bunlar başka başka satışlardır.

209 - :  Müşterinin semene mukabil bayia rehin ve kefil vermesi ve ya semenin bir kısmını bayiin tecil ve iskat etmesi, bayiin hakkı hapsini iskât etmez. Çünkü rehin ve kefil vermek; borcu tevsik içindir, bunlar eda değildir. Bir kısmın tecil ve ıskatı ise diğer kısımdan dolayı hapis hakkına mâni olmaz.

210 - : Bayi, peşin olan semeni kabzetmeden mebi'i müşteriye teslim etse hakkı hapsini iskat etmiş olur. Bu surette semeni kabzedinceye kadar tevkif etmek üzere mebii1 istirdat edemez. Çünkü sakıt olan bir hak, av­det etmez.

Kezalik bir kimse, bir akarını içinde sakin bulunan bir şahsa satsa bu mebi deki hakkı hapsi sakıt olur.

211 - :  Bayi, mebi'in semenini almak üzere bir kimseyi müşteri üze­rine havale, müşteri de kabul etse veya müşteri mebi'in semeni olmak üze­re bayi'i bir kimse üzerine havale, bayi de kabul etse bayiin hakkı hapsi sakıt olur. Bu surette  mebi'i müşteriye hemen  teslim  etmesi lâzım  gelir.

212 - .:   Semeni tamamen veresiye olmak  üzere     satılan malı bayiin hapse hakkı olamaz. Vadesi dolunca semeni kabzetmek üzere mebi'i müş­teriye hemen  teslim  etmesi  lâzım gelir.  Hattâ  vâde  hulul  ettiği  takdirde de semeni almak için mebi'i istirdat ile tevkif edemez. Belki semeni iste­meye müstehik olur.

213 - :  Bayi, semeni peşin olmak üzere sattıktan sonra mebi'in seme­nini tamamen tecil etse hakkı hapsini iskat etmiş olur. Binaenaleyh vâdesi hitamında semeni kabzetmek üzere mebi'i müşteriye hemen teslim etmesi lâzım gelir. Dürrimuhtar. Mecelle. [17]

 

Mebi'in Teslim Edileceği Mekan  :

 

214 - : Akdi mutlak, yani: mebi'in muayyen bir meclisde teslimi meş­rut olmayan akit, mebi'in akit esnasında nerede ise orada teslimini iktiza eder.

Meselâ; bir kimse, Bursadaki ipeklerini îstanbulda satsa onları Bur-şada teslim eder, yoksa bayi bunları mahalli akit olan tstanbulda teslime mecbur olmaz.

215 - : Muayyen bir mahalde teslim olunmak şartile satılmış olan bir malın o mahalde teslimi lâzım gelir. Velevki. hami ve mcûnete muhtaç olsun.

216 - : Müşteri, mebi'in nerede olduğunu evvelce bilmeyip abitten son­ra bulunduğu yere muttali olsa «Hıyarı keşti hâl» ile muhayyer olur. Bi­naenaleyh dilerse bey'i fesheder, dilerse mebi'i akit zamanında nerede bu­lunmuş ise orada kabzeder. Mecelle. Bahr. [18]

 

Mebi'i Teslimin Meünet Ve Külfeti  :

 

217 - :  Semene ait masraflar, müşteriye ait olduğu gibi mebi'in tes­limine ait masraflar da bayia aittir.

Meselâ: semen olan paraların sayma ve tartma ücretleri müşteriye lâ­zım geldiği gibi mebi' olan mekilât ve mevzunutın kileci ve kantarcı ücret­leri de bayia lâzım gelir.

218 - : Cüzafen = götürü satılan şeylerin teslim ve tesellüm meünolı müşteriye aittir. Meselâ. Mücazefeten satılan bir bağın üzümlerini düşürüp toplamak masrafları müşteri üzerine lâzım gelir. Kezalik: götürü satılın bir ambar buğdayı ambardan çıkarıp nakletmek masrafı da müşteriye ait bulunur. Çünkü mücazefeten satılan şeylerin teslimi, onları bir mani olmadığı halde müşterinin kabzına, mücerred  ruhsat     vermekle  tahakkuk  etk-Teslim hasıl olunca artık düşürme, nakil ve saire masrafı bayie lâzım gel­mez.

219  - : Odun, kömür, ut, saman gibi hayvan veya araba üzerinde yük­lü olarak satılan şeyleri müşıerinin hanesine nakletmek  hususunda belde­nin örf ve âdetine ittiba' edilir. Amma akit zamanında teslim edilecek me­kân tâyin edilirse o mekâna kadar bayiin nakli lâzım gelir.

220 - :  Mebia dair senet ve hüccet yazdırma ücreti    müşteri üzerine lâzımdır. Müşteri bayiin bey'i takrir ve işhad etmesine lüzum görürse, bu­nu mahkeme marifetle yapabilir. Şöyle ki: Bayi, mahkemeye gitmeğe mec­bur değildir. Müşteri mahkemeden bir memur celbile bayiin takririni ve is­nadı raptettirebilir. Kuküt bayi, takrir ve işhaddun imtina ederse müşteri bayii mahkemeye celbettirir bayi, bey'i ikrar etmeyip müşteri müddeasım ispat ederse hâkim, muktezusını ifa eder.

221 - ;   Mebi'in eski senedi bu>Ün malıdır. Bayi bunu müşteriye ver­meğe mecbur değildir. Ancak müşteri ihticac eiuiek üzere bu senedin bir muüaddak suretini edinmek isteyebilir. Bayi, senedi İstinsah için göstermek­ten imtina ederse .müşterinin talebine hâkim, buna cebreder.

222  - : Dellâl, bir malı sahibinin iznile sattıkta deUâliyyesini bayiden alır. Bayi dcllûliyyeden dolayı müşteriden bir şey isteyemez. Mecelle, Dürer.

«(Hanbelîlere göre semen ile mebia ait ölçme, tartma, sayma arşına vurma ücretleri baziie - bunları diğer tarafa verecek olana lâzım gelir. Meselâ: Mcbi'in ölçme masrafı bayia, semenin tartma masrafı da müşte­riye ait bulunur.

Mebi'i nakil ücreti, müşteriye aittir. Çünkü teslim tamam olmuş, mebi' müşterinin mülküne girmiştir. Keşşafülkına".[19]

 

Mebi'in Helakine Müterettib Hükümler :

 

223 - :  Mebi', müşteri tarafından daha kabzedilmeden     bayiin  elinde veya iki tarafın ittifakile üçüncü bir şahsm elinde iken telef olsa bakılır-Eğer mebi', bayiin filile veya kendi filüe veya âfetisemaviye ile telef olmuş ise müşteri hakında bir şey terettüp etmeyip zararı bayia ait olur   Velevki zararın müşteriye aidiyeti hakında bir mukavele    bulunmuş olsun. Müşteri semeni vermiş ise istirdat eder. Çünkü bu mebi' semenile mazmundur, kıy-metile mazmun değildir. Ve eğer mebi', bir yabancının filile telef olmuş ise müşteri muhayyerdir, dilerse bey'i fesheder, semeni vermiş ise geri alı:" Ve dilerse bey'i imza eder, mebi'in misliyyattan ise mislini, kıyemiyattan ise kıymetini o yabancıya tazmin ettirir. Fakat Mebi', müşterinin filile telef ol­muş ise zararı müşteriye ait olur. Şu kadar var ki bey'i, fâsid bulunmuş ise veya beyi'de bayi için muhayyerlik olup telef bu muhayyerliğin sukutundan evvel vukubulmuş ise bayi müşteriye mebi'in mislini ve kıyemiyyattan is*1 kıymetini tazmin ettirebilir.  Bu halde müşteri üzerine ayrıca semen lâzım kelmez. Bezazziyye. Eddürrülmuhtar.

224 - : Mebi' badelkabz müşterinin elinde telef olsa bakılır: Eğer be­y'i, sahih ve bayia ait muhayyerlikten âri olup müşterinin filile telef olmuş ise zararı müşteriye ait olur. Ve eğer bayiin veya bir yabancının filile te­lef olmuş ise müşteri, mebi'in mislini ve kıyemiyyattan ise kıymetini müt-lifine tazmin ettirebilir. Ve eğer bayiin mebi'i istirdada hakkı bulunmuş ise istihlâk etmesi hasabile akd, münfesih ve müşteriden semen sakıt olur. Anı­ma bayi, muhayyer veya bey'i fâsid bulunmuş ise badelkabz mebi' müşte­rinin filile telef olsa semeni müsemma lâzım gelmez. .Belki mebi'in mislim veya kıymetini müşterinin ödemesi lâzım geîir.

225 - : Müşteri, mebi'i bayiin iznile kabzedip semenini tediye etmeden müflis olarak vefat etse bayi, mebi istirdat edemez. Belki guremaya dahil olur. Çünkü hakkı hapsini iskat etmiştir.

«(îmam Şafiiye göre bu mebia bayi, guremadan ehaktır. Dürer.)

226 - : Müşteri, mebi'i kabz ve semenini tediye etmeden müflisen ve­fat etse. bayi, semeni müşterinin tereksinden istifa edinceye kadar mebi'i hapsedebilir. Sair garimler = mebi'a müdahale edemezler. Bu surette müş­terinin terekesinden semeni verilerek mebi', terekeye ithal edilir. Tereke se meni vermeğe kifayet etmezse hâkim, mebi'i satıp semeni kifayet ederse bayiin alacağını tamamen verir, fazlasını da guremaya verir. Ve eğer me­bi'in semeni bayiin alacağından noksan olursa bayi, o semeni tamamen alır, mütbaki alacağım da müşterinin terekesinden gurematen alır- Hu müteba­ki alacağı hakkında  müşterinin sair  alacaklarına  müsavi  olur,  aralarında kısmeti gurema cereyan eder.

Kısmeti gurema, alacaklılardan her birine borçlunun terekesinden ala cağı nisbetinde hisse verilmektedir. Meselâ: bir müteveffanın Zeyd'e yüz, Amre elli lira borcu olduğu halde terekesi -teçhiz ve tekfin masrafından başka- doksan lira olsa bundan altmış lira Zeyd'e, otuz lira da Amre verilir.

Faraiz bahsine de müracaat!

227 - :  Bayi, semeni kabzetmiş olduğu halde mebi'i müşteriye teslim etmeden müflis olarak vefat etse mebi, elinde emanet kalmış olur. Binae­naleyh bu takdirde müşteri mebi'i alır, buna başkalarından ahaktır, garim­ler, buna müdahale edemezler. Eddürrülmuhtar.

«( Bir bey'i sahih ve tamam olarak mün'akit olduktan sonra mebi, da ha bayiin elinde iken helak olsa zarraı müşteriye ait olur, bir :>ey ile ba­yia rücu, edemez. Ebu Süleymamn, İmam Şafii ile ashabının kavilleri böy­ledir,  îmam  Malik'e göre de  böyledir.  Ancak  rakik.ile simar     müstesna Elmuhellâ.) [20]

 

Sevmi  Şıra Ve Sevmi   Nazar   :

 

228 - ; Sevmi şira' tarikile, yani iki taraftan semen tesmiye olunarak satın alınmak üz^re müsavimin = satın alacak kimsenin kabzedip götürdü­ğü  mal, o kimsenin elinde taaddisi  ve  taksiri olmaksızın  telef  veya  zayi olsa kıyemiyyattan İse kıymetini, misliyyattan ise mislini bayia vermesi lâ­zım ge.lir. Yoksa tesmiye ettikleri semeni vermek lâzım gelmez.

Amma semen tesmiye olunmamış ise o mal, bu alacak kimsenin elinde emanet hükmünde olur. Binaenaleyh taaddisi ve taksiri olmaksızın" tvlef ve­ya zayi olursa zaman lâzım gelmez. Taaddisi veya taksiri bulunursa kıy­metini ve misliyyattan ise mislini o kimse, zaman olur.

Semeni yalnu mal sahibinin tesmiye etmiş olması, racıh olan kavle gö "re kâfi değildir. Alıcı da bu semeni sarahaten evya delâleten kabul etmiş olmalıdır.

Meselâ; bir kimse satacağı bir kitabın «bahası yüz Kuruştur, götür bak, beğenirsen a!» deyip de müşteri de beğenirse yüz kuruşa satın almak üze­re alıp götürse de o kitap, hanesinde telef veya zayi olsa kıymetini zamin olur. Velev ki kıymeti tesmiye edilen meblâğdan fazla olsun .Fakat bu ki­tabın bahası beyan edilmeyerek satıcı «al götür beğenirsen alırsın» deyip alacak şahıs da «beğenir ise badehu pazarlığını yapıp a'mak üzere» götür­dükte taaddisi ve taksiri olmaksızın telef olsa kıymetini zamin olmaz.

229 - :  Sevmi nazar yoluyla, yani görmek veya başkasına göstermek üzere mal sahibinin iznile alacak kimse tarafından kabzolunan bir mal, ge­rek bahası beyan olunsun ve gerek olunmasın, o kimsenin eîinde emanet ol­muş olur. Binaenaleyh taaddisi ve taksiri olmaksızu. telef veya aayi olsa za­man İâzım gelmez. Çünkü görülmek için alınmıştır, mutlaka satın alınmak için alınmış değildir.

230 - :  Bir kimse yalnız Dirisini satın almak üzere müteaddid şeyle­ri, meselâ, üç §eyi semenlerini tesmiye ederek Sevmi şira, yoliyle alıp gö­türse de yanında hepsi birden telef olsa veya müteakiben telef olup da han­gisinin mukaddem telef olduğu bilinmese her  üçünün bedellerinin üçte bi­rini zamin  olur.  Bu  üç  maldan  yalnız  ikisi  telef  olup  hangisinin  evvelce telef olduğu bilinmese ikisinin nısıf beldelerini zamin olur.  Diğeri emanet olmakla sahibine iade edilir. Bu üç maldan ilk telef olan bilinse yalnız onun bedelini'tazmin lâzım gelir, diğer ikisi emanet bulunmuş-olur. Bunların b'-lâhare  ta£.ddi  ve taksir  bulunmaksızın  telefleri     takdirinue  zaman  lâzım gelmez. Reddühnuhtar. [21]

 

Beyi'de Cari  Hıyarı  Şarta Müteallik Hükümler:

 

231 - : Beyi'de hıyarı şart, caridir. Şoyleki: Bayi veya müşteri veya her ikisi birden malum bir müddet içinde bey'i fesyetmek veya. icazet ve-

rerek infaz eylemek hususunda muhayyer olmalarını şart edebilirler.

232  - :   Hıyarı şartta muhayyerlik  müddetinin     malum olması şarttır, imamı Azama göre hıyarı şartın müddeti üç gündür, ziyade olamaz, Ima-meyne göre her kaç gün mukavele olunursa muteber olur. Mecellede Ima-meynin kavli ihtiyar edilmiştir.

Hıyarı şartta müddet tayin edilmezse bey'i bilhıyar, fâaid olur. Şu ka­dar var ki bir kaç gün geçtikten sonra menlehülhıyar, muhayyerliğini is-kat etse bey'i imameyne göre sıhhate nıünkalib olur.

233 - : Hıyarı şartta bayi veya müşteri asıl olacakı gibi vasi veya ve­kil de olabilir.  Akitler,  kendilerinin  muhayyer olmalarını  şart edebilecek leri gibi kendilerile beraber başkasının veya doğrudan doğruya  başka  bi­rinin muhayyer olmasını da şart edebilirler.

Meselâ: bayi, «Ben ve kardaşırn falan üç gün muhayyer olmak üzere bu malımı sana sattım» deyip müşteri de bu şart İle kabul etse bayi, kar destle beraber üç gün muhayyer olmuş olur. Bu müddet içinde her ikisi icazet verirse bey'i nafiz olur. Evvelâ birisi fesheder, sonra diğeri icaze1: verirse itibar olunur. Bir anda birisi fesheder, diğeri icazet verirse fesih ciheti tercih olunur. Çünkü mani ile muktazi tearuz edince muinin takdim olunacağı bir esastır.

234 - :  Bayi ile müşteriden biri veya her ikisi  mebi'iıı  biı   cüz'ünde de kendisi için muhayyerliği şart kılabilir.

Meselâ:  Müşteri bir haneyi bin liraya satın alıp ancak nısfım red ve ya kabul hususunda iki gün muhayyerliğini şart kılso caiz olur.  Bu müd­det içinde dilerse muhayyerliğini istimal edip hanenin yarısında  bey'i fes heder, diğer yarısını beş yüz liraya almış, bayi ile mebi'de ortak olmuş bu lunur.

Kezalik:  satın alman müteaddit şeylesin muayyen     bazılarıı.du hıyarı §aıt kılmak caizdir. Bu takdirde bu müteaddit şeylerden her bitinin balu sini aytıca beyan etmek lâzımdır,

235 - :  Akit esnasında hıyarı şart etmek caiz olduğu gibi ; kittun bir

müddet sonra da şart etmek caizdir. Fakat akitten evvel muhayyerliği şart edip akit, mutlak, surette yapılırsa hıyar sabit olmaz.

236 - :  Hıyarı şart ile muhayyer olan  bayi ve müşteri veya  ecnebi, muhayyerlik müddeti içinde dilerse bey'i fesheder, dilerse bey'a icazet ve­rir. Artık o muhayyer olan tarafın hıyarı sakıt  ve onun tarafından bey*1 lâzım olur.

237  - :  Hıyarı şartta bey'i fesih veya  bey'a icazet kavlen   >ahih ola­cağı gibi fi'len de sahih*olur.

Meselâ: «Bey'a icazet verdim, razı oldum   hıyarı ıskat ettim* gibi rıza­ya delâlet eden sözler kavlen icazettir. «Üey'i feshettim, bey'den vaz geç tim» gibi ademi rızaya delâlet eden sözler de kavlen fesihtir.

icazeti filiye, akde rızaya delâlet eden herhangi bir fiil olduğu gibi fes­hi fi'lt de ademi rızaya delâlet eyleyen herhangi bir fiildir.

Meselâ: Müşteri muhayyer olduğu halde muhayyerliği müddetinde me bi'i satsa veya satılığa çıkarsa veya kiraya verse veya birisine rehin ve teslim etse vuya mebi'iıı içinde ikamete başlasa veya bu misillû temellükün lâzımlarından olan sair bir veçhile tasarrufda bulunsa bey'a filen icazet vermiş olur. Bil'ak-ifi muhayyer olan bayiin böyle bir suretle harekette bu­lunması da bir feshi fi'Üdir.

238 - :  Muhayyer ulan taraf, bey'i veya infaz etmeden    muhayyerlik müddeti geçse bey'i tamam ve lâzım olur. Velev ki müddetin     geçtiğine he-hangi bir sebeple, meselâ: Hastalığı yüzünden mutali bulunmasın.

239 - :  Hıyarı şart, muhayyer    olan tarafın varisine intikal    etmez. Çünkü hıyar, irade, mesiyyet ve İhtiyardan ibaret bir vasıf olduğundan in­tikali kabil değildir. Tevarüs ise kabili intikal olan şeylerde cereyan eder. Bu suretle muhayyer olan, bayi ise vefatile hıyarı sakıt ve müşteri mebia malik  olur.  Bil'akis  müşteri  ise vefatında  varisleri     muhayer  olmaksızın mebia malik olurlar, Semeni tediye edilmemiş ise müşterinin terekesinden istifa edilir.

Bayi ile müşteriden ikisi de muhayyer bulunmuş ise vefat edenin mu­hayyerliği sakıt, diğerinin muhayyerliği carî olur.

Kezalik muhayyer olmayan taraf vefat etse muhayyer olan tarafın hı­yarına halel gelmez. Cünun da vefat gibidir,

240 - : Bayi ile müfteriden her biri muhayyer olduğu takdirde her han gisi feshederse bey'i, münfesih olur. Herhangisi icazet verirse, bey'i yalnız onun hakkında  lâzım olup diğeri muhayyer  kalır.  Bilâhara  o da müddet içinde icazet verirse bey'i, tamam olur. Feshederse münfesih olur.

241 - :  Yalnız bayi muhayer olduğu takdirde mebi' kendi mülkünden çıkmayıp yine kendisinin malı sayılır. Çünkü bayını muhayerliği, bey'i hük­münün bayi hakkında sübutuna- manidir. Beyi'de rıza lâzımdır. Muhayyer­lik  ise rızaya  mimaridir.   Binaenaleyh  mebi',  badelkabz  müşterinin elinde telef olsa semeni müsemma lâzım gelmez. Belki müşteri üzerine mebi'in kı-yemiyyattan ise kıymeti, misliyyattan ise misli lâzım gelir. Mebi', müşteri elinde adetâ sevmi s İra, tariktle bulunmuş olur.

242  - :   Yalnız  müşteri  muhayyer olduğu surette     semen,  müşterinin mülkünden bilittifak çıkmış olur.  Mebi'  ise bayiin mülkünden çıkarsa da imamı Azarna göre müşterinin mülküne girmez, imameyne göre ise müşterinin mülküne girmiş sayılır. Mecelie de bunu kabul etmiştir. Binaena­leyh mebi', badelkabz hıyar müddeti içinde müşterinin eiinde telef olsa semeni mûsemmanın verilmesi lâzım gelir. Bu telef, bir ayıb sebebile ola­cağından bununla müşterinin hıyarı sakıt ve bey'i, lâzım olmuş sayılır.

243 - : Muhayyer olan tarafın kavlen feshine muhayyerlik müddeti içinde diğer tarafın muttali olması lâzımdır. Muttali olmazsa fesih, mute­ber olmaz. Müddet geçince bey'i, lâzım olur. Şayed iki taraf feshe vâkıf olmamak için tegayyüb ederse muhayyer olan taraf, hâkime müracaat eder. Hâkim, tegayyüb eden şahıs için bir vekili müsehher nasbeder. Onun muvacehesinde bey'i fesih ve muhayer olan müşteri ise mebi'i bu vekile red eder.

Fiilen fesihte muhayyer olmayan  tarafın  feshe     ıttılâı'  şart  değildir. Meselâ:  bayi^- muhayyer olup da müddeti hıyarda mebi'i başkasına satsa evvelki beV'i, münfesih olmuş olur. Velevki bu feshe müşteri vâkıf bulun masın.

244 - : Hıyarı şartta bey'a icazet verilebilmesi için bazı manialar zu­hur edebilir. Meselâ: Bayi, muhayyer olmak üzere sattığı iki şeyden biri telef olsa veya bilistihkak zaptedüse artık icazete- mahal kalmaz.

Kezalik: bir çocuğun malını vasisi muhayyer olmak üzere satsa da o malın kıymeti bu muhayyerlik müddeti içinde artsa, meselâ: bin kuruş iken iki bin kuruş olsa artık vasi, bu bey'a icazet veremez.

245 - : Bayi ile müşteri, bey'ide hıyar, şart edilip edilmediğinde ihti­lâf etseler söz, hıyarın §art ediHiğini inkâr edenindir. İkisi de beyyine ika­me edecek olsa hıyarı iddia edenin beyyinesi tercih olunur.

246  - ;  iki taraf, hıyar müddetinin geçip geçmediğinde ihtilâf etseler, söz müddetin mürurunu inkâr edenindir.

Kezalik: Hıyar müudetinin ne kadar olduğunda ihtilâf, etseler, s Öz müd­detin az olduğunu iddia eden tarafındır. Çünkü ziyadeyi münkirdir. Beda-yi Mecelle. BüreriU'hükkâm.

«(Hıyarı şart, eimmei selâseye göre de muteberdir. Bu hıyar, satan ve alan için olabileceği gibi başkaları namın" da olibilir.

Maiikilere güre hıyar müddeti, mebî' bakımından dört kısımdır. Şöyle ki:1 bu müddet, akar da ve eşcarda otuz altı veya otuş sekiz feüne kadar uzayabilir. Bundan ziyade olursa akit, fâsid olur. Ticaret eşyasında, me­selâ: elbisede üç günden beş güne kadardır. Bundan fazla olursa akit fâ­sid olur. Hayvanatta ise bakılır. Lğer rükübe mahsus olmayan hayvanlar­dan ise bu müddet, üç günden beş güne kadar, rükûbe mahsus hayvanlar­dan olup muhayyerlik, kıymetini ve rükûbunu anlamak içinse müddet, yine üç günden beş güne kadardır. Yalnız rüküb halini anlamak için ise belde içinde iki gündür. Belde dışarısında ise iki berid raesafesincedir.

 (Maiikilere göre mebi', hıyarı şart zamanında .-mutemed olan kavle göre-r- bayiin mülkünden çıkmış} olmaz. Muhayyerlik ise ister buyiu, ister müşteriye ve ister her ikisine veya ecnebiye ait olsun.)

(Şafiilere göre selem ve ribevi emval gibi semeni mecliste kabzetmek lâzım gelen bey'ilerin maadasında şartı hıyar, üç günden zivade olmamak üzere malûm bir müddet için caizdir. Bu müddet, akit anından \e bir kav­le göre meclisten ayrıldıktan sonra başlar. Muhayerlik bayia ait ise mebi' mülkünden çıkmaz, müşteriye ait ise mebi1 mülküne girmiş, olur. Her iki­sine ait ise mebi' bir mevkuf mülk olur. Eğer h^y'i, tamam olursa meoiin akit zamanından itibaren müşteriye aidiyeti zahir olur ve eğer bey'i fes-hedüirse mebi', bayiin mülkünden çıkmamış gibi itibar olunur. Bu husus­ta hıyarı şart ile hıyarı meclis arasında fark yoktur.

Sonra muhayyerlik zamanında mebiden hâsıl olan menfaatler, gerek süt gibi munfasıl ve gerekhaml gibi muttasıl olsun muhayyer olan kimse ona ait olur. Her ikisi de muha'yer olunca mevkuf bulunur. Bilâhare mebi' han­gisinin mülküne girerse o menfaatler de ona ait bulunmuş olur.

Muhayyer olan bayiin mebi'i başkasına satması, kiraya vermesi veya tezvte etmesi fesihtir, muhayer bulunan müşterinin böyle bir muamelede bulunması da icazettir.)

(Hanbelîlere göre de, akit anında şart edilebileceği gibi bey'i henüz lâ­zım olmadan, yani: bayi ile müşteri bey'i meclisinden ayrılmadan da şart edilebilir. Hıyar müddeti, malûm olmak şartile mahdut değildir. Şu kadar var ki bayi ile müşterinin muhayyerlik müddeti içinde semen ile müsem ; mende tasarrufları haramdır.

Hıyarı şart ve hıyarı meclis zamanında mebi', müşterinin mülküne in­tikal etmiş olur. Muhayerlik ister birisine ve ister ikisine ait bulunun. Bi­naenaleyh bu müddet esnasında hasıl olacak ktsb ve ticaret gibi nemaı munfasıl, müşteriye ait olur. Bilâhara bey'a icazet verilsin, verilmesin, ne-maı muttasıl ise mebia tâbidir. Bu muhayyerlik esnasında mebi' telef o>sa veya bir ayab ile kıymeti eksilse bakılır: Eğer kile, vezin, aded veya zira' ile satılmış bir şey olup onu .nüşteri kabzetmiş ise semenini zamin olur.. Kabzetmemiş ise zamanı bayia ait olur. Fakat böyle kile vesaire ile satıl­mış bir şey olmayıp da müşteri tarafından bilfiil kabzedilmiş bir şey ise veya bayi, mani olmadığı halde müşteri' kabzetmemiş. ise zamanı yine müşteri üzerine lâzım gelir. Bilâkis bayi, kabza mani olmuş ise bundan ba­yi, mes'ul olur. Velhasıl: mebi' müşterinin elinde telef olunca hıyarı batıl olup semeni zimmetinde tekarrur eder. Hıyar müddeti, fesihedilmeksizîn mürur .itmekle de akit, lâzım olmuş olur.)

(Eimmei selâseye göre muhayyer olan tarafın vefatı nalinde muhay­yerlik hakkı varisine intikal eder.. Maliki fukahası diyor ki: «Hıyarı şart ile muhayer olan vefat edip varisleri müteaddit olarak bazıları akti bey'i nıücîz olmasalar bakılır: Eğer muhayyer ulanlar, müşterinin varisleri is. bunlardan biri müciz olup diğerleri red e>leseler, kıyas olan hepsinin re< etmesidir. Çünkü mücîzin hissesi nisbetinde be"'i tecviz edilse bayi onunlı müşterek kalmak lâzım gelir. Halbuki bayi, buna mecbur değildir. İstin san ise mebiir hepsini müciz olanın ahzetmesidir. Çünkü mücîz, red edi lenlerin de hisselerini alınca şikâyete mahal olacak iştirak ve teb'iz illet kalmaz, bayi hakkında iştirak zararı bulunmaz. Bilâkis muhayyer olanlar bayiin varisleri ise haklarında yukarıdaki gibi iki tevil vardır. Şöyle ki: .Kıyasa nazaran biri bey'a icazet verdi mi diğeileri de vermeğe mec bur olurlar. Istihsane göre de biri red etti mi, hem kendi sehmini hem ciı mücîz olanların sehimlerini alır, müşterinin vermiş olduğu semenin tama mini müşteriye red eder. Şerh; Muhammedilhırşı)

(Zahirilere göre bayi veya müşteri veya her ikisi için şartı hıyar ik yapılan beyi, banidir. Velevki müddeti hıyar, bir saat, bir gün veya üt, gün olsun. Bu halde müfteri mebiî sahibinin iznile alıp da kendi fiille oi makstzın helak olsa üzerine birşey lâzım gelmez. Fakat sahibinin izni ol maksızjn kabzetse helaki takdirinde zamanı gaşb ile zamin olur. Ve ondı bir §ey ihdas etse zamanı teaddi ile tazmin etmesi I&zun gelir, Lımuhella) [22]

 

Beyide Hıyarı  Vasfa Müteallik Hükümler :

 

247 - : Bir kimse bir mâlını bir mergub vasıf ile muttasıf olmak ür.c re sattığı halde o mu I bu vasıftan âri çıksa müfteri, hıyarı  vasıf  ılc  mu hayyer olur. Dilerse bey'i fesheder ve dilerse mebi'i tesmiye edilen ser ;c nin tamamile kabzeyler. Yuksa mebi'i alıkoyup da semeninden bir şey ten zil edemez. Çünkü vasıf, beyi'de tebean dahil ve nıubiu tâbi    olduğunduı semenden hissesi yoktur.

Meselâ: sağılır diye satılmış olan bir ineğin sütten kesilmiş olduğı zahir olsa veya gece vakti kırmızı yakuttur diye satılan bir taşı, sarı ya kut bulunsa müşteri muhayyer olur,

248 - : Mebia tebean bey'a dahil olan şeyler dahi evsaf kabilindendir Binaenaleyh bunlar zuhur etmeyince müşteri muhayyer olur.

Meselâ: «on odalıdır» diye satılan bir hane dokuz odalı çıksa veya «biı kütüktün diye satılan bir bağ dokuz yüz kütük zuhur etse müşteri hıyar vasıf iîe muhayyer olur.

249 - :  Vasfı mergub, ya «247» nci meselede olduğu gibi akit zamn nında şart olarak dermeyan edilir, \eya mibei'in mergub vasıf ile ittisaf örfen meşrut bulunur.

Meselâ: bir kimse bir ineği satın aldıktan sonra sağılmaz olduğu zahj olsa bakılır. Eğer bu misillû ineğin süt için alınması maruf ise müşteri bu »u red edebilir. Amma et için alınması mutad ise red edemez.- Çünkü tüc car arasında maruf olar! §ey, beyinlerinde nıe$rut gibidir.

250 - :  Mebi, akitte meşrut olan vasıftan daha alâ bir vasıf ile mut tasif zuhur etse bakılır:  Eğer iki vasıf arasındaki fark, müşterinin gara­zını müfevvit,  maksadına muhalif ise müşteriye     hıyarı  vasıf,  sabit olur ve Ülâ  olmaz.

251 -  :  Satın alınan bir malın nergub vasfı henüz müşteriye teslim edilmeden bay.'njlînds zail olsa müşteri muhayyer olup bey'i fesih edebi­lir.  Çünkü müşter;  mebi'i ak:*, esnasındaki vasfile tesellüme     müstehıktır. Bu vasıf zail olunca mebi' tegayyür etmiş, o va^ıf ile tesellüme imkân kal-

.ıamış olur.

252  - :   Kendisinde adem   ihtimali  bulunan  herhangi  vasfın  akitte  iş-tiratı caiz değildir. Bununla bey'i, fâsid olur. Bir hayvanı gebe olmak, bir ineği $u kadar süt verir olmak, bir kölpyi şu kadar yazı yazar olmak üze­re satmak gibi. Bunlar vasıf değil, birer fâsid şautır. Dürrimuhtar.

253 - : Hıyarı vasıf, halefiyyet yoliyle varise intikal, eder. Yani: Mu­hayyerlik varise de ibtidaen sabit olur. Varis de mebia o vasıf ile muttasıf olmak üzere müstehik bulunur. Binaenaleyh hıy..rı vasıf ile muhayyer olan müşteri vefat edip mebiin o vasıftan âri olduğu zahir bulunsa varisi dahi bey'i feshedebilir,

Varsler müteaddid olup bey'a bazısı icazet vc.diği halde bazısı fes-hetse mebide şirket hasıl olacağı bu ise bayia muzir bulunacağı cihetle za­hir olan şudur ki, bayi razı olmadıkça müc'z olanın hissesinde dahi bey'i, nafiz olmaz. Mecelle cerhi: Dürerülhükkâm.

254  - :  Hıyarı vasıf ile  muhayyer olan müşteri veya     varisi mebide temellükün levazımından olan bir veçhile tasarrufta bulunsa, meselâ:  Me-*ı»'i baş!:asına bağişlasa veya satsa hıyarım iskat etmiş olur.

255 - : H:yarı vasıf, fevri değildir. Mergub vasfın mevcut olmadığına müşteri muttali olduğu ânda feshetmeğe müsareat etmesi mecburi olmayıp bir müddet sonra ds feshedebilir. Elverirki onda temellükün lâzımlarından olan bir veçhile tasarrufta bulunmuş olirnsın.

256 - : Akitte şart kılınan mergub vasıftan ân çıkan mebi'i meşru bir sebebe mebni bayiine red mümkün olmazsa müşteri noksanı vasıf ile bayia rücu eder.

Noksan1 vasfı bulmak için mebni, bir kerre mergub vasf İle mutasaf oldufu farzediler:k ona 3Öre kıymet takdir edilir. Bir kere de o vasıftan âri olduğuna göre kıymet takdir edilir. Aradaki fark, noksanı vasıf olmuş olur.

Noksanı vasfı bulmak İçin mebi', bir kerre mergub vasf ile mutasıf ola­rak da sekiz yüz kuruş olsa noksanı vasıf, iki yüz lçuruş olmuş olurki, bu ondaiki nisbetindedir. Binaenaleyh aşağıdaki meselede izah edileceği üzere semenin onda ikisi tenzil edilir.

257 - :  Takdir edilen kıymet,  semeni müsemmaya müsavi ise,  mese­lâ: mebi'in kıymeti vasfı mergub ile bin, onsuz sekiz yüz kuruş olduğu gibi semeni müsemma da bin kuruş olsa müşteri vermiş olduğu iki yüz kuruşu bayiden geri alabilir- Vermemiş ise yalnız sekizyüz kuruş vermesi lâzım gelir.

Takdir edile/ı kıymet, semeni müsemmadan fazla veya noksan ise ara­larında nisbet aranır. Şöyle ki: mebi'in mergub vasf ile kıymeti meselâ: bin kuruş, o vasıftan âri olarak sekiz yüz kuruş olduğu halde tesmiye edil­miş olan semen, sekiz yüz kuruş, olsa onda iki nubetindr noksan bulundu­ğundan semeni müsemmanın onda ikisi, yani yüz altmış kuruşu müşteri ba­yiden geri alabilir. Henüz semeni vermemiş ise bayia yalnız altı yüz kırk kuruş verir.

Bilâkis mebün vajfı mergub ile kıymeti sek;. yüz, o vasıftan âri ola­rak da altı yüz kuruş olduğu halde semeni müsemma, bin kuruş olsa nok sanı vasıf, yine onda iki olacağından semeni müsemmanın onda ikisi olan iki yüz kurugu müşteri vermiş ise istirdat edebilir. Vermemiş ise yalnız sekiz yüz kuruş verir.

258 - : Bayi ile müşteri arasında mergub vasfın şart edilip edilmedi­ğinde ihtilâf vuku bulsa söz, maalyemin bayim olur.  Çünkü fesih hakkını münkirdir. Beyyine ise müşteriye düşer.

«Hanbelilere göre müşteri, mebi'i kendisine tavsif edildiği veçhile bul-masa, veya akitten -âdete nazaran bozulmayacak kadar az bir müddet-evvel görmüş olduğu halinin' bilâhera tagayyür ettiğini görse fesih hakkı na malik olur. Buna «Hıyarülhulf fissıfat» denilir.    '

Müşteri ile bayi, tagayyürün vücudunda ihtilâf etseler müşteriye Uı-gayyürün vücudu gelmiş olduğuna dair yemin verdirilir. Çünkü asıl olan zimmetinin semenden beraetidir. Müşterinin rızasına delâlet edecek bir şey bulunmadıkça fesih hakkı sakıt olmaz. Neylülmearib.)

(Zahiriyeye göre bayi ile müşterinin görmedikleri ve sıf-tına muttali olmadıkları bir şey hakındaki mubayaaları ebediyyeı^fâsiddir. mefsuhtur Bunun cevazında asla hıyar yoktur. Fakat bir kimse, bayiin kendisine tav­sif ettiği gaib bir malı satın alsa veya bir adam. kendisine müşterinin tav­sif eylediği, gaib bir malını satsa biri diğerini tasdik etsin, etmesin beyi", lâzım olur. Şu kadar var ki metSi1 tavsife muhalif çıkarsa beyi, batıl olmuş olur. Elmuhallâ). [23]

 

Beyide   Hıyarı   Nakde   Müteallik   Hükümler :

 

259 - : Bayi ile müşteri «falan vakte kadar semeni tediye olunmak vt o vakte kadar tediye olunmazsa aralarındaki satış muamelesi Keenlem yeün olmak  üzere» pazarlık etseler beyi,  sahih  ve bu  şart,  muteber olur. Buna «Hıyarı nakid» denilir.

260 - : Hıyarı nakidte müddetin malûmiyeti şarttır. Müddet tayin edil­mez de «Eğer semeni ,'ermessen aramızda beyi' yoktur» denilirse veya mec hul bir vakit tayin edilirse beyi* fâsid olur» Bu müddetin üç günden ziyade olup olmaması hususunda eimmei kiramın ihtilâfı vardır. îmam Muh^m-mede göre bu müddet üç günden ziyade de olabilir. Mecelle de bunu kabul etmiştir. Bu hıyar sayesinde bayı, mumatala zararından kurtulmuş olur.

261- : Hıyarı nakid ile muhayyerlik müşteri için olduğu gibi bayi için de şart edilebilir. Şöyle ki, mubayaa esnasında müşteri mebün semenini bayie verip de bayi, «eğer falan güne kadar bu semeni sana red ve tediye edersem aramızda beyi' bulunmamış olsun» diye pazarlık etse, müşteri de bunu kabul eylese beyi', sahih ve bu şart muteber olur.

Bu surette müşteri mebii kabzetmiş ise üzerine bedeîile maymun olur. -Yani telefi takdirinde bayie misliyattan ise mislini, kıyemiyattan ise kıy­metini zamin olur, semeni istirdat öder.

Bayi, bu mebi'i müddet içinde başkasına satsa sahih olur. Bilâkis müş­teri bunda bu gibi bir tasarrufta bulunsa sahih olmaz. Bahriraik.

262 - : Muayyen müddette müşteri semeni bayie tediye ederse beyi' lâzım olur. Tediye edemezse hıyarı nakit ile akit olunan beyi1 münfesih ol­mayıp fâsid olur. Binaenaleyh hakkında beyi' fâsia hükmü cereyan ede-r. Meselâ: mebi' müşteri elinde ise bunda müşterinin tasamı;u sahih olup bayiine bunun mislini veya kıymetini vermesi lâzım gelir.

Mebi, bu müddet içinde baki kalmayıp da müşteri tarafından başkası­na satılmış bulunsa beyi' sahih olur. Müşterinin semeni bayiine derhal ver­mesi icabeder.

263 - : Hıyarı nakit, mücerred haklar kabilinden olduğu cihetle vari­se intikal etmez. Binaenaleyh Hıyarı nakit ile muhayer olan nüşteri, mu­ayyen müddet içinde semeni vermeden vefat etse beyi' batıl olur. Artık va­risi semeni verip mebi'e malik olamaz. Mecelle-Dürer. [24]

 

Beyide Hıyarı  Tayine  Müteallik  Hükümler:

 

264 - : Kıyemiyyattan plan iki veya üç şeyin bahalarını başka başka beyan ederek bayi bunlardan dilediğini vermek veya müşteri bunlardan dilediğini almak üzere beyi akdi sahih değildir. Buna «Hıyarı ta'yin» denir. Fakat böyle «dilediğini vermek» veya «almak» denilmeksizin lâalettayin iki veya üç şeyden birini satıp almak -mebün mechuîiyeüne mebni- nizaa müeddi olacağından fâsiddir.

265 - : Hıyarı tayin, -ıyemiyyatta cari olur, misliyatta car! olmaz. Çünkü misliliyat bir cinsten olup aralarında tefavüt bulunmadığından hı­yarı tayine hacet yoktur.

Bir de hıyarı tayin, ancak iki veya üç şey arasında cereyan eder. Dört, beş ve daha ziyade şeyler arasında ceryan etmez. Zira hıyarı tayinir, istihsanen meşrui>*.ti bir zarurete mebnidir. Bu zaruret ise böyle iki, üç §cy arasında muhayyerlikle bertaraf olur. Bunlar aşağı, orta, yüksek bir halde bulunacağından muhayyer olan taraf, ona göre muhayyerliğini istimal edebilir.

Hıyarı tayine bazan hacet meseder. Meselâ, olabilir ki, bir kimse, gör­mediği bazı kıyemiyyata varis olunup bunları vekili kabzetmiş. olur .Bun­lardan hangisinin satılması, münasip olacağını evvelden kestiremediği ci­hetle böyle bir muhayyerliğe lüzum görür.

266 - : Hıyarı tayinde müddeti tayin lâzımdır. Çünkü müddeti tayin edilmezse m^nlehülhıyar, tayine cebir olunamaz, bundan diğer taraf mu­tazarrır olur. Bu müddet imamı Azaraa göre üç gündür- Imameyne göre ise malûm olmak üzere bundan ziyad,  de olabilir. Bahri Raik.

267 - : E.yarı tayin ile muhayyer olan kimse, muayyen müddet niha­yet bulunca sattığı veya aidığı şeyi tayine mecbur    olur. Meselâ:  «Şu üç şeyden şunu sattım» veyr   «Şuuu satm «İdim» veya «ihtiyar ettim» demek, ka-flen tayin olduğu gibi o şeylerden birinde temlik ve temellüke    delâlet eden bir tasarrufta bulunmak da filen tayindir. Muhayyer olan müşterinin o seyirden  birini başkasına bağışlaması gibi. .Muhayyer  taraf,  böyle bir tayinde bulunmazsa diğer taraf mutazarr..  olur. Binaenaleyh buna müsaa­de M ilemez.

268 - : Hıyarı tayin Üe satıştan sonra satanın elinde iki veya üç $ey-t-en her biri birden telef olsa satış batıl olur. Birisi telef olsa batıl olmaz. Menlchülhıyu1, bayi ise muhayyerdir. D;ıerse baki biri veya  ikiden birini seme..ile müşteriye ilzam ed^r ve dilerse beyi fesheder. Amma satmak iste­diğinin o telef olandan ibaret olduğunu iddia edemez. Menlehülhıyar, müş­teri ise o da muhayyer olur. Diıerse baki biri veya ikiden birini semenile kabul eder ve dilerse terk eder.

269 - ; Hıyarı tayinde daha bayün elinde iken iki veya üç şeyden bi­risi ayıblansa bayi, bunu müşteriye ilzam edemez. Diğerlerinde Le yukarı daki mesele hükmü cervan eder.

270 - ; Hıyarı tayin ile satış suretinde meoi* iki veya üç .şeyden lâalet-tayin birisidir. Müşteri muhayyer olduğu surette bunları bayiin iznile kab­zetmiş  olsa  bûi mebi'  diğerleri  emanet sayılır.  Bu halde bunlardan bir» müşterinin elinde telef olsa bu, mebi. olmakta teayyün eder, semenini ver mok lâzım gelir. Diğerleri ise elinde emanet kalır.    Binarlaleyh bilâhara bunlardan biri veya her ikisi teaddi ve taksiri olmaksızın telef olsa müşte­riye bir şey lâzım gelmez.

271 - :, Hıyarı tayin ile satılan iki veya üç şeyin hepsi müşterinin elin­de iken birlikte telef olsa müşteri, bunlar iki ise her birinin semeninin ya­nsını ve üç ise her,birinin semeninin üçte birini bayia verir. Çünkü bun-lardan birisini mebi' sayıp,    diğerini emanet    saymak için bir tercih se­bebi yoktur, beyi ve emanet vasfı hepsine de şâmildir.

272 - :   Muhayyer ola,,  müşterinin elindeki iki veya üç  şeyden    biri ayıplansa mebi olduğu teayyün eder.  Hepsi birden  teayyûb etse müşteri birini ihtiyar edip diğerlerini bayia red eder. Bunun ayıplanmasından do­layı, bir şey vermesi 'âzım gelmez.

273 - : Hıyarı taayyün ile muhayyer olan bayi veya müşteri vefat etse muhayyerlik  varisirip intikaı eder.  Yani:   varisin mülkü bankasının mülkü .le karışık bulunmuş olacağından bu hakkı, hıyar, kendisine ibtidaen sabit

olur.

Meselâ: ala, evsat, ecina, olmak üzere bir cinsten üç top kumaştan han­gisi üç veya dört gün içinde müşteri dilerse almak üzere bayı, lâalettayin satsa, müşteri de o veçhile kabul etse beyi' mün'akit olur. Bu müddet mü­rurunda müşterinin bunlardan birini tayin ile semeni müsemmasını verme­si icab eder. Müşteri bunlardan birini henüz tayin etmeden vefat etse va­risi de o veçhile birini tayine ve tesmiye edilmiş olan semenini terekeden vermeğe mecbur nlur. Mecmaülenhür.

274 - : Hıyarı tayin, hıyarı şart ile beraber bulunabilir mi? Bu husus ta fukaha arasında ihtilâf vardır. Esah görülen bir kavle göre bunlar be-raher bulunamazlar. Diğer bir kavle göre bunlar içtima edebilirler. Bu kavle göre meselâ : müşteri, hem hıyarı tayin, hem de hıyarı şart ile mu­hayyer bulunsa hıyarı tayin ile satın aldığı şeylerin hepsini de hıyarı §arî ile muhayyer olduğu müddet içirıde red edebilir. Velev ki bu şeylerden bi­rini mebi olmak üzere tayin etmiş olsun. Fethülkadir. Dürerülhükkâm.

«(Malikilcre göre de mubayaada hıyarı tayin caiz olduğu gibi hıyarı ta­yinin hıyarı şarta mukareneti de caizdir. Meselâ: bir kimse ilci libas veya iki çift küpeden birini satın alıp bunlardan dilediğini ihtiyar etmek için şu, kadar gün muhayyer olmasını şart edebilir. Bununla beraber düerse hiçbi­rini almayıp iade edeceğini de şart koşabilir. Bu suretle kabzetmiş olduğu şeylerin elinde zayi olduklarını bilâhara iddia etse bunlardan yalnız birisi­ni semenile tazmin eder. Diğerini tazmin etmez. Çünkü emindir. Şayed bunlardan birisinin zıyaını bilâ beyyine iddia etse yalnız o zayi olana ait semenin yansım zamin olur. Zira zayi olanın mebi' olup olmadığı malûm defcildir. İki ihtimal vardır- Bu iki ihtimale göre amel edilmiş olur. Attık elinde kalan diğer şeyin tamamı ihtiyar edip etmemekte muhayyer bulunur. Yoksa bunun yansını ihtiyar edemez. Çünkü bunda bayi için şirket zaran hâsıl olur. Şayed müşteri «Ben bu baki sevbi veya küpeyi» ihiiyar ettim, sonra diğeri zayi oldu» dese tasdik olunmaz, telef olanı zamin olur. Şerhi Muhammedilhırfcî.) [25]

 

Beyide Hıyarı Rü'yete Müteallik Hükümler  :

 

275 - : Bir kimse bir mah -mekânına işaretle veya vasfına vukuf ib fahiş bir cehalet zail olacak derecede bildiği halde- görmeden satın alsa gördüğünde muhayyer olur. Dilerse o mah kabul eder ve dilerse bej; fes­heder. Buna «Hıyarı rü'yet» denir.

276  - : Hıyarı rüyet ile muhayyer olan Kimsenin mebii gördüğünde be-ya rıza ve icazeti kavlen olacağı gibi filen de olabilir.

Meselâ: «Bu satış muamelesini kabul ettim» demesi, bir icazeti kavliy-ye olduğu gibi mebfi başkasına salıvermesi de bir icazeti filiyedir.

277 - :  Hıyarı rü'yet ile muhayyer olanın mebii daha görmeden fes­hetmesi caiz ise de bey'a kavlen icazet vermesi muteber değildir, gördüğü zaman yine muhayer olur. Filen icazetine gelince bakılır: Eğer'bu icazet filiyesi, başkasının hakinin taallukunu icab    etmeyen bir tasarrufla  vuku bulmuş işe yine muteber olmaz. Bilâ teslim hibe ve hıyarı    §art ile beyi' gibi. Fakat başkasının hakkının taallukunu mucip olan bir tasarrufla vuku bulmuş ise muteber olur. Mebi'i köle olup azad etmek veya hıyarı şartlan âri olarak başkasına satmak veya hibe ve teslim etmek gibi. Bu takdirde o kimse bilâhara mebi'i görünce artık hıyarı    rü'yet ile'muhayyel olmaz, beyi feshedemez.

278 - : Hıyarı rü'yet ile muhayyer olan ,mebi'i gördüğünde kabul eder se bu kabulü bayia bildirmesi .şart değildû*. Fakat beyî' feshederse bunu bayia bildirmesi şarttır. Taki bayi, onun satın alındığına ilimad ile muta zarnr olmasın. Müşterinin feshi, hâkimin    hükmüne mütevakkıf    değiluir. Bayia ilâm etmesi kâfidir.

279  - : Hıyarı rü'yet, bir müddetle mukayyed değildir.    Müşteri mebii gördükte hemen kabul veya feshe mecbur olmaz. Kendisinden    kabul veya feshe dair bir söz veya fiil sâdır olmadıkça muhayyerliği devam eder. kat gördükten sonra talep edebilir. Bu takdirde müşteri beyi' ya fesih eder veya krbul tüip mebij kabz ile semeni bayia verir.

281 - : Hıyarı rü'yet, bey'de carî olduğu gibi icarede. misliyattan ola-ı muhtelif şevlerin taksiminde ve mal dâvasından ayn üzerine sulhte de ca­rı olur. Mesilâ: bir kimse bir hususta bedeli sulhu görmeden sulh olsa bedeli gördüğünde hıyarı rü'yet ile muhayyer olur. Fakat    deynde, nakilde, mehrde. kısas ve muhaleadan sulh bedellerinde hıyarı rü'yet yoktur.

Meselâ: bir kadın bir muayyen ayn, mehr olmak üzere o aynı görme­den birile evlense onu gördüğünde hıyarı rü'yet ile muhayyer olmaz.

282 - : Hıyarı rü'yetteki rü'yetten maksat, mebiin asıl maksadı bildi­ren hal ve mahaUint vakuftur. Bu rü'yet - görme, böyle bir vukuftan ki­nayedir. Ru vukuf, mebiin ihtilâfile muhtelif olur. Meselâ: göz ile.görüle­cek -seyirde göz ile, el ile tutulacak şeylerde tutmak ile, tatılacak şeyler­de tatmak ile, koklanacak şeylerde koklamakla hâsıl olur.

Meselâ: müşteri, içi dışı bir düziye olan sade bez ve kumaşın dışını ve çiçekli ve çubuklu kumaşın çiçeklerini ve çubuklarını görüp ve döl için alı­nan koyunun memesini ve eti için alınan koyunun arkasını yoklayıp ve me-kütât ve meşrubatın çeşnisini tatıp da badehu iştira eyîese artık kendisi :çm hi"arı rü'yet kalmaz.

Bu halde bir kimse, geceleyin karanlıkta tadını tatmış olduğu bal gibi bir şeyi satın alsa sonra kendisini görünce muhayyer olmaz. Bilakis bir ya­ğı şişe içinde görüp de tatmadan satın alsa tatınca muhayyer olur.

283 - : Numune gösterilerek satılan şeylerin numunelerini görmek ki­fayet eder. Mebi, numuneye muvafık'veya numuneden alâ çıktığı takdirde mı "layyerlik bulunmaz. Fakat müşteriye gösterilen numuneden dûn çıkarsa müşteri hıyarı vasıf ile muhayyer olur, dilerse kabul ve dilerse red eder. Kabul edince semenden bir şey tenzil edemez. Çdnkü vasıfların semenden hissesi yoktur.       »

Meselâ: buğday, yağ ve bir düziye yapılmış olan bez ve çuha ve emsali mamulâtın numunesine bakılarak satın alınıp da sonr^ numuneden aşağ: zuhur etse müşteri muhayyer olur.

Numune zayi olup da müşteri, mebiin numuneden dûn, bayi de numu­neye mutabık olduğunu iddia etse söz, maalyemin bayündir. Beyyine müş­teriye düşer. Mebi, mevcut olduğu haldenümuneye mutabık olup olmadığın­da ihtilâf edilse ehli hibreye gösterilir. Onların kanaatlerile keyfiyet anla­şılır.

284 - : Han ve hane gibi akarların satın alınmasında her odasını gör­mek lâzımdır. Meğer ki odaları yeknasak olsun. O halde bir odasını gör­mek kifayet eder. Kadim fukahaya göre böyle bir binanın* bir adasını gör­mek, kâfidir. Çünkü vaktile odalar yeknasak yapılırmış. Muahharen bina: ların odaları muhtelif tarzlarda yapılmak âdet olduğundan bir odasını gör­mek vukuf husulü için kâfi olmayacağından her odasını görmeğe lüzum gös­terilmiştir, imam Züferin kavli de böyledir.

Kezalik:   bostanı satın almakta dışarısını ve içerisini görmek lâzımdır.

Bağın satın alınmasında da Üzümlerinin her nevini görmek lâzımdır. Red

285 - : Semenleri birden veya ayrı ayrı beyan olunan mütefavit şey­ler, bir safka ile, yani: toptan patın alındıkta her birini başka başka göm.ek lâzım gelir. Müşteri hepsini görmedikçe muhayyerliği    devam eder, hattâ gördüğünde de muhayyer bu'unur. Çünkü hıyarı rü'yet tecezzi kabul etmez.

Kezalik müşteri, mütefavit şeylerin bazısını görüp <?? bazısını görmeden toptan olarak satın alsa görmediğini gördüğünde muhayyer olur. Dikrso hepsini birden kabul eder ve dilerse hepsini birden red eyler. Yoksa beğen­diğini alıp beğenmediğini red edemez. Çünkü hıyarı rüyet, kabzdan evvel de, sonra d^ akdin tamamına manidir. Böyle beğenilen alınıp beğenilme­yen red edilse bey'in tamaıniyetinden evvel, safka, tefrik edilmiş olur. Hal­buki bu tefrik, caiz değildir.

286 - :  Hıyarı rü'yet;  yukarıdaki meselede olduğu veçhile mebia nis-betle tecezzi kabul etmediği gibi müşteriye nisbetle de kabul etmez-

Binaenaleyh iki kimse, bir malı müştereken satın ahnea her ikisi için de hıyarı rü'yet, sabit o!ur ve mebii her biri red edebilir. Tlattâ iki kimse den biri, mebii satın almadan evvel gömmüş olduğu halde diğeri görmemiş olsa yine onu safkai vahide üc satın alınca her ikisi müttefikan. mebii red edebilecekleri gibi mebii görmüş olan bey a razı olsa bile görmemiş olan şeriki, mebiin tamamını hıyarı rü'yet ile red edebilir.

Kezalik: îki kimse, görmedikleri bir malı birlikte satın aldıktan sonra biri razı olup diğeri hıyarı rüyet ile red edecek olsa beyi' tamamında mün­fesih olur.

287 - : Bir kimse satın" almak haslilc, yani alıcı gözile görrrrüş olduğu bîr malı bir müddet sonra o mal olduğunu bilerek satın alsa hıyarı rüyet İle 'muhayyer olmaz. Meğerki o malda bir tegayyür hâsıl olmuş olsun.

Tagayyür vukuunda ihtilâf edilse bakılır:  Eğer    görüldüğünden sonra geçmiş müddet, galibi hale nazaran o malın tegayyür edeceği mertebede ise söz, müşterinindir. Bu mertebeden az ise süz. maalycmin baynn, beyyi ne müşterinindir. Hayvanlarda bir ay kadar ulan müddet, az, bir aydan zi­yadesi çoktur.

288 - : Anıamn alım ve's:ıtım muamelesi suhihtir. Fakat mebei'nin vasfım Öğrendiğinde dilerse kabul ve dilerse reddeder Alacağı şey kendi­sine tarif ve tavsif edilmiş olursa artık aldığında hıyarı rü'yet ile muhay­yer olamaz. Amma aldığı soy kendisine almadan evvel değil de, aldıktan sonra tarif ve tavsif olunsa yine hıyarı rüyet ile muhayyer olur. Mahaza mebi', yalnız vasıf ve tarif ile b'linmcyip de yoklamaya muhtaç şeyleraen. bulunsa vasıl ve tarif ile beraber amanın yoklaması da lâzım gcür. Mese­lâ: A'ma, kumaşı satın alacak olsa o kumaşın eni, uzunluğu kendisine tarif ve tavsif edilmekle beraber o kumaşı A'nıanın elle yoklaması da lâzım gelir:

289 - : A'manın muhayyerliği, yoklamakla bilinen şeylerde elile tutup yoklamasile, koklanacak şeylerde koktamasiie, latılaeak şeylerde tatmasile sakıt olur. Yani: Bu misülû şeyleri ypklayıp ve koklayıp badehu satın alsa satış muamelesi sahih ve lâzım olur. Fakat aldıktan sonra yoklasa veya koklasa veya t. tsa bununla kendisine hıyarı rüyet sabit' olur, rızasına de­lâlet eden bir sözü veya tasarrufu vuku bulmadıkça muhayyerliği sakıt ol­maz. Buğday gibi şeylerde yalnız yoklama kâfi değildir. Vasıf ve tarif lâ­zımdır. Vasıf ve tarif bulunmadıkla a'manın hıyarı rüyeti sakıt olmaz. Hin-diyye.

290 - :   Mebi'in iştirasına veya kabzına vekil olan kimsenin badelve-kâ'e mebî'i görmesi, aslın görmesi gibidir. Binaenaleyh vekil, mebi'i göre­rek satın alsa veya kabzetse ne kendisi, ne de müvekkili muhayyer olmaz.

Bu mesele imamı Azama göredir. Imameyne göre kabza vekil olanın görmesi, asılın muhayyerliğini İskat etmez. Dürer. Vekilin kablelvekâle gör­müş olması ise muteber değildir, bununla hıyaır rüyeti sakıt olmaz.

Kezalik: Vekil, mebi'i kapalı olarak kabzedip de badehu gördüğünde muhayyerliğini iskat etse bununla hıyarı rüyeti sakıt olmaz. Çünkü mebi'i kabz ile vekâleti nihayet bulmuş olur. Artık müvekkiline nisbetle yabancı vaziyetinde bulunacağından hıyarı iskat etmesi muteber olmaz. ■

291 - : Resulün, yani:  Mücerret! mebi'i alıp göndermeğe veya götür­meğe memur olan kimsenin görmesi, müşterinin hıyarı    rüyetini iskat et mez. Çünkü resul, mürsilinin yerine kaim değildir. Vekil, müvekkili namı­na uâva edebileceği halde resul bu dâvaya asla salûhiyettar deği'dir.

292 - : Hıyarı şartı ibtal eden şeyler, hıyarı rüyeti de ibtal eder. Müş terinin elinde mebi'in ta'yib veya teayyübü gibi.

Kezalik: Müşterinin mebide temellükün levazımından alan bir veçhile tasarrufta bulunması, mesela; Mebi'i daha görmeden veya gördüğünden sonra başkasına satması, kiraya veımesi, bağışlayıp teslim etmesi-veya rehin bırakması hıyarı rüyeti iskat eder:

293 - : Hıyarı rüyet, varise intikal etmez. Üinaenaelyh bir kimse, al­mış olduğu malı görmeden veya görüp de henüz kabul veya red etmeden vefat etse varisi, hıyarı rüyet ile muhayyer olmaksızın o mala malik olur.

294 - : Bir kimse, bir malını, meselâ; Kendisine irsen intikal eden bir haneyi görmeden satsa gördüğünde hıyarı rüyet ile muhayyer olmaz. Fa kat bir kitabı bir saat mukabilinde   satmak gibi bey'i mukayaza    bundan müstesnadır. Bu beyîde taraflardan her biri bir bakımdan bayi, diğer ba­kımdan müşteri olduğundan her biri için hıyarı rüyet sabit olur.  Mecelle Bahr.

«(Mülikilere göre müşterinin görmemiş olduğu gaib bir sel'a - meta' satılsa bunda iki hal mutasavverdir. Birinci hal, müşterinin rüyetinden gaib olmakla beraber meclisi akitde hazır bulunmaktır. Çuval içinös: :$-day, sandık içindeki şeker. gibi. Bu halde rüyet bulunmadıkça be;.:^; olmaz, ikinci hal, mebi'in meclisi aktiden gaib olmasıdır: îster :eceu: içinde veyahut haricinde olsun ve ister ihzarı suhuletle kabil 0U31 zn&-sın: Bu halde bunu görmeden satın almak sahihtir. Şu kadar var i: ap. bir bey "in sahih olması için ya mebi'in görülmesi meşrut olmalı va m bi'in nev'ini, cinsini bildiren vasfı zikredilmelidir. Bunlardan biri haıımur sa bty'i fâsid olur. Amma mebi'in böyle vasfı beyan olunursa ht?". akic olur, artık müşteri için hıyarı rüyet sabit olmaz. Mebi'i görünce onu !aja-rı rüyetle redde müstahık olamaz. Meğerki, mebi' ayıbh veya be^n m-nan vasfa mugayir bulunmuş olsun.

Amma mebi'in vasfı beyan edilmez de müşterinin inderrüye olması şart kılınmış bulunursa müşteri için gördüğü zaman sabit olur.)

(Şafülere göre gaibi, yani: akitlerce veya birince görülmemi- r k-yi, gerek akit meclisinde bulunmasın ve gerek bulunup da üstü Uçaıi ^ makla görülmez bulunsun satmak sahih değildir. Velevki o şeyic ryısnı bildiren vasfı zikredilsin. Azhar olan kavi, budur. Diğer bir kavle gir: at-si tavsif edilen bir gaibi satmak caizdir.)

(Hanbelîlere göre gaib bir malı satmak iki şart üe sahihtir. Erncu Mebi', kendisinde selem cereyan eden, yani; Vasıf ile taayyünü kani mu mekilât ve mevzunat gibi şeylerden olmalıdır, efradı muhtelif ola ehx dat kabilinden olmamalıdır. lîrincisi: Mebi1 kendisini zabt ve tâyi1* arca. sıfatlarla tavsif edilrm lidir.

Meselâ: gaib mebi'in cinsi, nev'i, miktarı, levni zikrolunm. ijct 3e enaleyh bir kimse, görmediği bir şeyi sat. alsa da kendisine bi ısaıie tavsif edilmese akit, "sahih olmaz. Görmediği bir malını satan kase,iak kında da hüküm böyledir. Elmezahibül'arbaa.)

(Zahirilere göre de gai^ bir malı, maruf veya mevsuf olduğu hai™.(ffl-di mislile veya dinar veya dirhem mukabilinde'peşin,veya veresi;* nanfr satmak caizdir. Bilâhare, mebi, tavsif olunduğu gibi zuhur ederse'«?. i zım olur. Müşteri için hıyarı rüyet sabit olraz. Fakat mebi', bey&t nunan vasfın hilâfına zuhur ederse beyi' mün'akit olmamış olur: Şu yeniden birrıza tecdidi safkada bulunabilirler. Elmuhallâ.) [26]

 

Beyide Hıyarı Ayba Müteallik Hükümler  :

 

295 - : Mutlak bir beyi' ile satılan bir malın kadim ve büâ izalesi gayri mümkün bir ayıbı zuhur edince müşteri muhayyer ok iç­se o malı red eder ve dilerse tesmiye edilen semen ile kabul eyler Tası malı alıkoyup da ayıbı için bahasını azaltamaz. Buna «Hıyarı ayin sar Bu halde bakılır: Eğer müşteri o malı henüz kâbz etmemiş ise be?\wna huzurunda olmak şartile feshedebilir. Hâkimin hükmüne muhtaç olmaz. Am­ma kabzetmis ise fesih, ya bayiin kavlen veya filen rızasile veya hâkinin, kazasüe olabilir. Başka türlü olamaz. Çünkü hıyarı ayıb, kabzdan sonra ak-din tamamına mani olmaz. Tamam olan bir akit ise ya rıza veya kaza ile bertaraf edilebilir.

Binaenaleyh o mal, fesihten evvel telef olsa zararı müşteriye ait olur.

296 - :  Mutlak beyi, yani:   ayblardatı beri olması şart    edilmeksizin, sağlam ve çürük, kusurlu ve kusursuz denilmc'-sizin yapılan bir mal sa­tışı, malın sağlam, ayibsiz olmasını iktiza eder. Çünkü eşyada selâmet asıl­dır. Bu selâmet, âdeten mergub, matlub, bir vasıftır. Âdeten matlub olan bir şey ise nassen meşrut gibi-ir. Bu cihetle mutiak bir satış, mebi'in ke­maline, yani:  ayıblardan salim olmasına masruftur, aksi takdirde müşteri mutazarrır olur.

297 - : Müşteri, hıyarı ayıb ile mebi'i rea^ediace vermiş, olduğu seme ni istirdat eder. Fakat müşteri meselâ: On adet yüklük altın ile o   lalı sa­tın alıp bedeline bayiin rızasile gümüş para vermiş    bulunsa o malı böyle hıyarı ayıb ile reddedince bayiden on adet yüklük altını istirdat eder, >uKsa bedeline verdiği gümüş parayı istirdat edemez. Çünkü asıl  akit,  altın Üe yapılmıştır. Bunun bedeline gümüş para vermek ise ikinci müstakil bir akit-iir- Birinci akdin bozuimasile bu ikinci akde bir halel gelmez. Hıyarı rüyette .de hüküm böyledir. Ankaravi Dürerül'hükkâm.

298 - : Hıyarı ayıb, satış muamelesinde şart edilmeksizin sabit olur. Ayıb se tüccar veya sair ehil ve arabi arasında malın bahasına, yani ha kiki kıymetine noksan getiren kusurdan ibarettir. Kusur ise asıl fıtratı se­lime kendisinden1 hâli olan şeydir. Böyle bir kusurun mala verdiği noksan, gerek az ve gerek çok olsun reddi mucib bir ayıb sayılır.

299 - : Hilkat muktezası olan bir adilik, ayıb sayılmaz.

Meselâ: Buğday cinsi âlâ, evsat, ednâ bir halde bulunur. Binaenaleyh satın alman bir buğdayın edna ~ redi bir halde bulunması, hıyarı ayıb ile, reddini icab etmez. Amma havanın fena tesirinden dolayı tanesini doldura­mamış ve tamam erişememiş veya rutubet içinde kalmış bulunan bir buğ­dayı, ayıbh sayılarak red edilebilir.

300 - ; Kadim ayıb, bayiin elinde iken mebi'de mevcud bulunmuş olan kusurdur. Beyiden sonra, kabzından evvel bayiin elinde iken hadis olan ayıb da reddi muçib olacak kadim bir ayıb hükmündedir. Kabzadan sonra hadis olan bir ayıb ise muhayyerliği icab etmez.

301 - : Mebide bir kadim ayıb bulunduğu iddia edilse bu ayıbın dava ve husumet zamanında mevcut bulunması lâzım gelir. Aksi takdirde bayia husumet' teveccüh etmez.

îddia edilen ayıb, körlük, topallık gibi zakir, müşahed bir ayıb ise husumet teveccüh etmesi için bunu hâkimin müşahede etmesi kâfidir. Bu ka bil ayıblardan değilse bayi de bunu muterif bulunmuyorsa mebi' ehli hibre-ye gösterilir. Bir hibre sahibinin ihbarı kâfi ise de iki olması ahvattır.

302 - :  Mebi'in ayıblı olup olmamasında tüccar veya sair ehli vuku; İhtilâf edip bazısı «ayıbadır» deyip, bazısı da «ayıblı değildir» dese müşte ri bunu red edemez. Ayıb deru'len şey, redde sebep olabilmesi için hepsinin yanında ayıb sayılmalıdır. Haniyye.                                            '

303  - :   Bayi, aybın kıdemini, yani kendi elinde iken mevcut olduğunu inkâr ederse müşteri için aybın kıdemini isbat etmek lâzım gelir. İspat ede­mezse talebine bayia yemin teklif edilir. Aybını beyyine ile veya yeminden nükül ile sabit olunca hâkim, müşteriye «Bu ayba muttali olunduktan son ra kavlen veya filen razı olmamış olduğuna» dair istizharen yemin tevcir. eder.

Maamafih münkir olan bayia yemin teklifi imameyne göredir. Mebidc filhal ayıbın vücudunu bilmediğine dair tehlif edilir. Fakat îmam Azama göre bayia bu veçhile yemin tevcih edilmez. Çünkü yemin, sahih bir dâva üzerine terettüp eder. Dâvanın sıhhati İse ayıbın vücuduna mütevakkıftır Artık aybın mevcudiyeti evvelce sabit olmayınca bayia karşı husumet sa hih olamas.

Bir de ayıbın beyi ve teslim vaktinden evvel olmasına ihtimal buluu mazsa hâkim, müddeiden beyyine talep ve red ile hükmetmez. Zira mahst; sun hilâfına ikame edilen beyyine makbul değildir.

304 - : Bayi, satış esnasında mebi'in bir ayıbını beyan,     müşteri do ayıb ile kabul etse artık o ayıbdan dolayı müşteri muhayyer olamaz.

Kezalik : müşteri mebi'in ayıbını bildiği halde onu kabzetse buna razı olmuş sayılacağından yine muhayyer olamaz. t

305 - : Müşteri mebi'in ayıbına muttali olduktan sonra onda temellük

levazımından olan bir veçhile tasarrufta bulunsa,    meselâ, onu satılığa çı­karsa veya tedavisine kıyam etse hıyarı ayıbını iskat    etmiş olur. Çünkü bunlardan her biri mebi'i istibkaya delildir. Fakat müşteri satın aldığı bay vana aybına muttali olduktan sonra satana red için binse veya müşteri sa­tın aldığı hayvanın ayıbına kırda ve sefer halinde iken mutali olup da oro da yükünün ziyamdan korktuğundan dolayı onu yükletse bunlar, redde ma ni olmaz. Çünkü bu halde müşteri mazurdur.

306 - : Mebi'in müşteri yanında bir ayıbı hadis olduktan sonra kadi:n ayıbı meydana çıksa müşterinin onu bayia red etmeğe salâhiyeti kalmaz Fakat bayi, mebi'i hadis ayıbüe beraber geri almaya razı olmadığı veya razı olup da redde mani bulunduğu takdirde -tevliyenin gayrisinde- nok­sanı semen, iddiasına selâhiyeti olur.

Meselâ: Müşteri satın aldığı bir top kumaşı kesip biçtikten sonra çürük yahut yangın olmak gibi bir kadîm ayıbına muttali olsa bu ayıbından dOlayı noksanı semen alır. Çünkü kesip biçmesile bir yeni ayıb hadis olmuş tur ki bununla red etmek, müteazzii'uiı. Mecmaülenhür.

307 - :  Mebide badeikabz uybın hudusi, bayiin veya bir ecnebinin fi lile olursa müşteri, hem noksanı semen i!ü bayia rücu eder hem de bu ha­dis ayıbdan dolayı arız ulan noksanı kıymeti bayia veya    ecnebiye taznrwı

ettirir.

308 - : Tevlİye tarikile satın alınan maîın badeikabz    müşteri elinde bir ayıbı hadis olduktan sonra kadim ayıbı meydana çıksa müşteri bu malı bayia led edcnûyctcgi gibi noksanı semen ile de rüeu edemez. Çünkü müş­teri noksanı semen ile rücu edecek olsa mebi'in semeni, evvelki semenin­den noksan olur-  Hâlbuki  tevliye,  evvelki  semerin  mislilc olurdu.  Heddi-muhtar, Bahriraik.

308 - : Noksanı semen, laakal iki bigaraz ohli vukufun şehadet lâfzık vukubulacak ihbarile bilinir.' Şüyle ki: Mebİa bir kerre saümen bir kürede ayıblı olarak kıym t takdir olunur. Bu iki kıymet arasındaki tef avut, sali­men olan kıymetinin kaçta birine müsavi ise rerr.oni müsemmamn o'nisbet-te noksanı, noksanı semen itibar olunur.

Meselâ: müşteri, aHmış lîrava .-»Idiğı bir top kumaşı kesip biçtikten sun-ra kadim ayıbına muttali oldukta eh'ivukuf o kumaşın salimen kıymeti alt­mış kadim ayıbile kıymeti kırk beş lira olduğunu haber verseler noksanı kıymet, on beş lira olmuş, olur ki,, spumen kıymetin dörtte biri nısbetindedir.

Ve eğer böyle altmış liraya alınan bir malın salimen kıymeti seksen, ayıblı olarak kıymeti de altmış Ura okluğu haber verilse bu iki kıymet ara­sındaki tafavüt ki, yirmi liradır, seksen liranın dürUe birine müsavi olmuş olur. Binaenaleyh semeni müsemmamn dörttü biri ulan on be1* lira. noks;. m semen olmuş olur.

Şayed bu malın salim olarak kıymeti çili lira, ayıblı olarak da kırk lir:-; olduğu ihjar edilse iki kıymet arasındaki laik, on Ura olup bu da elli li­ranın beşte biri olmakla semeni müsemmanın beste biri olan on iki Hm, noksanı semen olmuş olur. Binaenaleyh müşteri bunu dâva edebilir.

309 - - Hadis olan ayıb, zail olsa kadim ayıb, yine reddi mucib olur Çüiıkü mâni zait olunca memnu' avdet eder.

Meselâ: bir hayvan satın alınıp da müşteri elinde hasta olduktan sonra kadim ayıbı meydana çıksa müşteri onu bayia red edememeyip noksanı se­men alır. Fakat o hastalık zail oha müşteri o hayvanı kadim ayıbından do layı bayia red edebilir. Red etmeyip de imsak etmek isterse -ayıbına ra­zı olmuş sayılacağı cihetle- alm-ş olduğu noksanı semeni bayia iade etme­si lâzım gelir.

310 - : Bayi, eğer müşteri yanında hadis olan bir ayıbdan sonra kadim ayıbı meyc"ina çıkau mebi'i, meselâ: kesilip biçilen ve badehu kadim ayı­bı anlaşılan sasımış bir kumaşı o hadis ayıb ile geri almaya razı olursa mi^ter-ün noks;*u semen iddiasına salâhiyeti kalmaz. Ya mebi'i bayia red

eder, yahut tamam bahasile kabule mecbui olur, Meğer ki mebii redde bir mani bulursun. Hattâ, müşteri, o mr.h kadim ayıbına muttali olmadan vey«ı ~v*-tali olduk r .i sonra tamamen veya kısmen başkasına satsa veya hibe ve testin: etse veya onu nlâ? ey leşe e/tık noksanı semen iddiasına salâhiyeti kalmaz.

Meselâ: müşteri, bir top bez alıp gömlek kestikten sonra çürük olduğu na muttali cldi"Vıj haldi satsa bayiden noksanı semen isteyemez. Çünkü bayi «Be" jnu hadis ayıb ile, yani: kesilmiş olduğu halde geri alırdım» di-ytbilir. Müşteri om satmakla hapis ve imsak etmiş oiur.

Mebiin bayiine bu reddi, müşterinin kendi sunile müteazzir olmuştur. Fak**., bu taazzür, inüşterinin sunile olmazsa noksanı semen ile rücu ede bilir. .Müşterinin elinde tae'ddisi ve taksiri olmaksızın telef olması gibi.

311 - : Yukarıdaki ademi rücu hükmünden şu mesele müstesnadır, Müşteri, kadim ayıbına muttaki olmadan satın aldığı elbiseyi giyip eskif.se veya taamı yeyip bilirse, imameynin müftabih olan kavline göre noksan-semen ile rücu edebilir. Taamın bir kısmını yemiş olduğu takdirde de ye-diğinir uoksaıı semenile rücu ve mütebakisini bayia red edebilir. Düre.e. Şürünbilâh.                                                                  

312 - ; Mebide husule gelen ziyadelerin ûir kısmı. red-Je mani olduğu halde bir kısmı mani değiîdİF. Şöyle ki:  meoide husule geien Ziyadei mut tasilai mütevellide» aybı kadimden dolayı redde mani değildir. Gerek kabz dan evvel ve gerek sonra hâsıl olsun. litselâ:  müşterinin    aldığı hayvan s m izlense kadim ayıbı sebebiie redde mani olmaz.

Ilezalik:   «Ziyadei münfasııai gayri mütevellide»  de redde mani değil­dir   Meselâ:  müşteri, mebi'i başkasına kiraya verip ücretini aldıktan son ra kadim ayıbına muttali olsa oayia reddedebilir. Bu ziyade meccanen müş­teriye kalır. Çünkü bu ziyada, menafi kabilinden olup mebiin cüz'ü değil dir. Müşteri ouna zamanı muka! ilinde malik olur.

Kezalik: «Ziyadei münfasılai mütevellide» badelkabz redde manî ise dt kable'tkabz mani değildir. Haydanın yavrusu, ağacın meyvesi gibi. Badel­kabz rededilemeyip müşteri, ayıbdan dolayı noksanı semene müstahik olur. Amma «Ziyadei muttasıla» gayri mütevellide» gerek kabızdan evvel ve gerek kabızdan sonra redde mani olur. Müşterinin aldığı arsaya ağaç dik­mesi, bina yapması, bezi boyatması veya diktirmesi, unu ekmek yaptırma­sı gibi.

I§bu gayri mütevellid ziyadei ınuttasılada .-nebiin bayia red edilmesinin mümteni' olması, yalnız müşterinin hakkından dolayı değildir. Belki hem müşterinin, hem de şec'i şerifin bakından dolayıdır. Bu imtina sayesinde ribave veya şibhi ribaye meydan verilmemiş oluyor. Reddmıuhtar. Düre-rülhükkâm.

313 - : Redde mani bir hal bulunduğu takdird» bayi ve müşteri, razı olsalar da ayıbh olan mebii bayi, geri alamayıp noksanı semen vermeğe mecbur olur. Hattâ müşteri o malı kadim ayıbına muttali olmadan veyn muttali olduktan sonra satsa veya sair suretle mülkünden çıkarsa bile yi ne bayiden noksanı semen alabilir. Çünkü müşteri, bu tasarrufile o malı hapsetmemiş, yani: bayiin istirdat hakkını izale eylemiş sayılamaz. Vakıa ayıbına muttali olduktan sonra satmak gibi tasarrufları ayıba rıza ise de ayrıca redde mani bulunduğu cihetle bu tasarruflardan evvel noksanı semen ile rücu hakkı tekarrür etmiş olacağından mezkûr tasarruflar o ayıba rıza

sayılmaz.

Meselâ: müşteri satın aldığı bezden gömlek .biçtirip diktirdikten sonra bezin çürük olduğuna vakıf oldukta iki taraf razı olsalar dahi bayi, bu me-. bii istirdat edemeyip noksanı semen vermesi lâzım gelir. Ve müşteri o gömleği ayıbını görmeden veya büâhara gördükten sonra satsa bile bezin noksanı semenini bayiden alabilir. Zira bu suretle müşterinin malı olan ip­liğin mebia ilâvesi, yani: Böyle &ayri mütevellid bir ziyade-i muttasıla hu-suıü, redde mani olmakla bayi «Ben onu öyle kesimliş ve dikilmiş olduğu halde geri alırım» demeye salâhiyettar olmıyacağından müşteri, onu, sat­makla veya başkasına bağışlamakla hapis ve imsak etmiş olmaz. ReddüJ-muhtar. Dürt^ülhükkâm.

314 -  :  Bir saika ile yam:  bir. akid ile satın alınan şeylerin  bazuı ayıbh çıktıkta baküır; Eğer müşterinin bu ayıba ıttılâı kablelkabz ise muş teri mecmuunu red eder veya semeni müsemma ile kabul eyler, yoksa ayıb hyı red edip de diğerini alıkoymaya salahiyetli bulunamaz. Çünkü hıyarı ayıb,  kablelkabz safkanın tamamına manidir.  Eğer  mebi red edip salimi alıkoymak caiz olsa kablettamam safkanın tefriki-'lâzım gelir ki bu, caiz değildir. Bu şeylerin hiç birini kabzetmemekle bazısını    kabzedip bazısını kabzetmemek arasında fark yoktur.

Ve eğer bunların ayıbh çıkmasına ıttılaı, badelkabz ise müşteri, tefri­kinde zarar olmadığı takdirde yalnız ayıblı olanı semeni müsemmadan aali men hissesile red ile baki kalanı kabul edebilir. Zira hıyarı ayıb, badelkabz safkanın tamamına mani olmadığından kabz ile-safka ta&am olur. Bir saf-kayı tamam olduktan sonra tefrik ise caizdir. Amma bayün rızası olmadık­ça ikisini birden red edemez. Tefrikinde zarar bulunduğu takdirde ise mec­muunu birden red eder, yahut jnecmuunu semeni müsemma ile kabul ey­ler. Çünkü böyle tefrikinde zarar bulunan şeyler bir şey hükmündedir.

Meselâ: kırk liraya alınan iki pantoldan birisi kablelkabz kusurlu çıksa müşteri ikisini birden red edebilir." Ve eğer badelkabz kusurlu çıksa yalnız onu salimen kıymeti ne kadarsa - nisbet kaidesine tevfikan - kırk liradan tenzil ile red eder. Fakat bir çift ayakkabı alınıp da bir teki badelkabz ku­surlu çıksa ikisi birden red ile akçesi tamamen geri alınabilir. Yoksa yalnız kusurlu olan red ile semenin yansı tevkif veya istirdat edilemez. Aksi tak dırde bayı mutazarrır olur.

315 - : Bir safka ile satın alman şeylerden her birine ayrı ayrı semen tayin edilmiş *se ayıblt olamn semeni müsemmadan hissesi malûm bulun­muş olur. Hepsine bir semen tayin edilmiş ise ayıblı olanın bu semenden  Ürn olduğu haldeki hissesini bulmak için evvelâ her biri ayıbdan salim ol­mak üzere ayrı ayrı takvim eiunur. Yalnız ayıblı red edildiği surette ona güre kendisine isabet eden semen, verilmiş ise bayiden geri alınır.

Meselâ: bir safka ile iki bin dört yüz liraya satılıp semeni kabz ve ken­dileri müşteriye teslim edilen bir hane ile bir arsadan hanenin ayıblı oldu­ğu meydana çıksa da b hanenin satış zamanında salim olarak kıymeti iki bin, arsanın kıymett de bin lira olsa hanenin kıymeti olan iki bin lira bu ha­ne ile arsanın mecmu kıymeti olan üç bin liranın sülüsam olmakla emeni mülemma olan iki bin dört yüz liranın 'sulüsam bulunan bin altı yüz lirayı müşteri bayiden istirdat ederek haneyi kendisine red eder.

Bayi üe müşteri bu satılan şeylerin satış vaktindekî kıymetlerinde ihti­lâf etseler hiç birinin söV'ne bakılmaz. Mebil ^rin husumet vaktindeki kıy­metleri nazara alınır. îki taraf b -yyine İkame edecek olsa ziyade kıymeti iddia eden tarafın beyyinesİ tercü* olunur.

316 - :  Bir Jcimse, mekilât, mevzunat ve adediyyat-ı    mütekaribe gibi bir cinsten olmak üzere bir akit ile salın alıp kabzelmiş veya kabzetmemiş olduğu bir'muayen miktarın bazısı çürük çıksa muhayyer olur. Dilerce hep­sini birden kabul eder ve dilerse hepsini birden red eyler. Çünkü bunlar, bir libas gibi bir §ey hükmündr sayılır.

B: kavle güre bu red meselesi, bunlar bir kab içinde bir arada bulun­dukları takdirdeüir. Başıta başka kablar içinde bulunsalar hangi kabdaki ayıblı çıkarsa yalnız o red olunur. Mecma>":lenhür.

317 - : Buğday, susam, veemsali h1 bubat ve kömür gibi şefler alın­dıktan sonra topraklı çıktığı takdirde bakılır:  Eğer bu taprak, âdeten ar sayılırsa beyi' sahih ve lâzım olur. Müşteri bir şey ile bayia rücu eleme?. Ve eğer âdeten ve nâ" arasında ayıb sayılır derecede ise müşteri muhay­yer olur diterse küllisini red ve dilerse tam bahasÜe kabul eder. Fakat bu toprağın ziyadeliği pek 'âhiş bulunursa müşteri, dilerse red ve diltrse yal­nız hububatı semeni müsemmadan hissesüe kabul eder. Reddülmuhtar.

Bir de bir kimse, malûm bir semen ile oıiktan muayyen pamuk satın alıp da çör ;öp gibi ecnebi maddelerile karışık bir halde bulunsa semenin­den o miktarın tenzili, tüccar arasında marul olunca o kimse de semeni tenzil edebilir. Söyle ki: bu pamuk bir kere bu ecnebi maddelerile, bir kere de bunlardan tasfiye edilerek tartılır. Tefavüt miktannea semen tenzil edi­lir. Bezzaziyye.

318  - : Yumurta, hıyar, ceviz makulesi şeylerin bazısı fena ve çürük çıksa yüzde iki veya üç gibi örfen ve âdeten çok görülmiyecek derecesi ma füv olur. Müşteri bundan dolayı mebii red edemez. Ve noks-u semen iddia­sında bulunamaz. Ve eğer kusurlu çıkan miktar, yüzde on gibi çok olurca mafüv olmayıp beyi' fâsid olacağından müşteri dilerse hepsini bayia red ı!e semeni vermiş ise tamamen geri alır. Bu îmamı Azama göredir. Mecelle de bunu kabul etmiştir. Imameyne göre ise semenden hissesile salim kıommdj oeyi, sahih olur.

Yüzde dörtten doku-a kadar olan miktarda fukahanın ihtilâfı vardır. Bazı fufcahayiı göre yüzde üçten ziyadesi kesirdir. Fakih Ebülleysc güre cc vizin yüzde beş altı nishetinde çürük çıkması nvjfüvdür- Hahri raik, Red­di muhtar.

319 - :  Mebün hepsi kendisinden asla  istifade 'cdileır.iyucek bir halde fena, bozuk çıksa mal olmadığı anU.^ılmış olacağı  cihetle  beyi  bntıl  olur-müşteri semenin tamamın5 vermişse istirdat eder.

Meselâ: satın ahna.ı yumurtalar as?H işe yaramaz surette bozuk çıksa Müşteri vermiş olduğu parayı tamamen geri alabilir. Bu takdirde mebi' müşterinin elinde ise bayia red edilir, elinde değilse hiç bir şey lâzım gel­mez. Çünkü bu takdirde mebi' mal bulunamamış olur, bundan başka bev: batılda mebi, müşterinin elinde emanettir, mazmun değildir.

Fakat mebi' ile filcümlo intifa mümkün ise beyi' batıl olmaz. Cümlesi bozuk çıkan karpuzlardan hayvanlara yediımck suretile istifade olunması gibi. Bu takdirde eğer müştcrûıin elinde kırılmak ve eksiltmek gibi bir yeni ayıb hadis olmamış ise müşteri,' mebii dilerse red eder ve dilerse kabul ey­ler. Ve eger müşteri ayıba muttali olmadan evvel kırarak veya keserek bir yeni ayıb ihdas etmiş olursa o nalde bayiin rızası olm lıkça mebii red ede­mez. Yalnız noksanı semen ile rücu edebilir. Amma ayıbına vâkıf olduktan sonra rızasına delâlet eder bir fiilde bulunsa, meselâ: ayıbım anladığı hal­de yumurtaları kırsa hıyarı sakıt olur, artık red ve nuksr.ni semen ile rü­cu edemez. Reddülmuhtar. Dürerülhükkâm.

320 - : Bayi, bir malı her ayıb davasından zimmeti beri olmak şartile veya bu mealde bir Kbir ile satsa müşteri hıyarı ayıba müstchık olamaz.

Kezalik: müşteri biı malı «her ayıbüe makbuiümdür» diye satın alsa artık o malda kadim ayıb dâvasına kalkışamaz.

«(Eİmmei selâseye göre üe mebide hıyarı ayıb caridir. Ayıbına utıla' hâsıl olan bir mebii bayiine fevren reddin lüzum ve ademi lüzumu hakkında -ihtilâf .vardır. Söyle ki: Malikilere göre ayıbını anladıktan sonra mebii fev­ren red etmek şarttır. Fevr müddelî, iKi gün ile mukayyettir. Bundan zi­yadesi terahi sayılır, hıyarı red hakkını işkal eder. Meğerki redde mani bi'1 özür bulunsun. Müşterinin hastalığı veya inrhbusiyeiı gibi.

Ma'ikÜere göre, bayi gaib olup ua ayıbı zuhur vâtm me'ji'i kendisim-red etmek mümkün olmazsa müşteri iki âdil kimseyi bey'a r:ızı olmadığın;! dair İşhad etmelidir. Bu, mendubdur. Sonra mebi'i hazır olunca bayia veya veküi var ise vekiline red eder. Bayiin gaybubiyuti uzayıp vekili de moveııd deği'se müşteri keyfiyeti hâkime bildirir. Bayi, uzak bir yerde İ5e veya yeri meçhul ise hâkim, bir r-uddet televvümde-inti? "da bulunur. Bu müddet için de bayi zuhur etmez, müşteri de redde salâhiyetini isbat ederse hâkim, me-biin bayii gaibe reddine hükmeder.

Bayi, hazır olup da müşterinin bey'a razı olduğunu iddia ederse müşte­riyi tahlifde bulunabilir. Müşterinin işhadda bulunmuş olması bu tahlife mâni değildir.)

Şafiîlere göre de mebiin ayıbından dolayı fevren reddi şarttır. Fevrden murad, âdete nazaran terahi sayılmayan müddet demektir. Meselâ: vakti girmiş bir namaz ile, bîr yemek yemekle iştigal terahi sayılmaz. Hastalık gibi, hırsız korkusu gibi üzürlerden dolayı tehirde redde mani olmaz.

Şafülere göre esah olan, ademi rızaya dair işhadda bulunmak lâzımdır. Bu işhad kabil olmazsa müşteri, akdi lisanen fesheder, sonra mebii bayia veya vekiline red eder. Veya keyfiyeti hâkime arz eder. Bayi gaib ise key­fiyeti  her halde hâkime ref'eder.  Minhac.

îmarn Şafiîy göre her ayıbdan beraet şartı le satış, sahih değildir. Çün­kü imam Şafİîye nazaran hukuku meehuleden beraet, sahih değildir. Ha-nefîye indinde ise münazaaya müfzi olrmyacağı cihetle sahihtir. Bir de bs beraet, akit zamanında mevcud ayıblara şamil olduğu gibi badelakit, kab-lelkabz hadis olan ayıblara da şamildir. İmam Malik ile tmam Muhamme-de göre ise yalnız akit zamanında mevcüd ayıblara şamildir. Nehriraik.)

(Hanbelîlere gelince; bunlara göre hıyarı ayıbda red için 'fevr şart de­ğildir. Rızaya dalâlet eden bir şeye mukarîn olmadıkça mücerred tehirden dolayı red hakkı sakıt olmaz. Çünkü bu hak mütehakkik bir zararı def için meşru kılınmıştır.  Mücerred tehir ile batıl olmaz.

Hanbe. "ukahasmın beyanına nazaran ayıb, bir nakısadır ki örf, me­biin galibi ahvalde o nakiseden selâmetini ikttea eder. Meselâ: Maraz, cu-nun, a'malık, şaşılık, sağırlık, çukur gözlülük, beras cüzam hamakat, hün-sahk, sirkat, iffetten mahrumiyet, âzânm noksanlığı birer nakisedir.

Hanbelîlere göre hıyarı ayıbdan dolayı fesih bayiin huzuruna, rızasına ve hâkimin hükmüne muhtaç değildir. Çünkü bu, teshe ınüstehık bir akdi kaldırmaktan ibarettir. Mebi, fesihten sonra müşterinin elinde emanet ola­rak kalır. Fakat reddinde taksir eder de telef olursa zâmin olur. Çünkü bu, müşterinin bir tefriti demektir.

Bayi ile müşteri kimin yanında ayıbın hudusunda ihtilâf etseler bakılır: Eğer her birinin yanında hudusü ihtimal dahilinde, ise ve hiç birinin beyyi-nesi de mevcud değilse söz, maalyernin müşterinin olur. Çünkü asıl olan, o fevt olan cüz'ü kabzetmemiş. olmaktır. Artık söz, bu kabzı nefyedenin olur, Fakat ayıbın hudusu böyle iki ihtimal dahilinde olmayıp yalnız bayiin veya yalnız müşterinin yanında vücude geldiği anlaşılırsa söz, bilâ yemin diğer tarafın olur. Meselâ: mebîde bir zaid parmak bulunsa söz müşterinin olur. Bilâkis henüz terütaze bir yara bulunsa sök, bayiin olur. Bu halde istihlâfa hacet kalmaz. Neylülmearib. Keşşafülkına', Ehnezahibülarbaa.) [27]

 

Hıyar-ı Gabn ve Tagrire Müteallik Hükümler:

 

321 - : Bir alım satım muamelesinde togrir ~ aldatma bulunmaksızın gabn-i fahiş bulunsa magbun olan taraf, gerek bayi ve gurek müşteri olsun beyi fesh edemez. Böyle bir beyi' sahihtir. Şu kadar var ki bir kimsenin bir malını gabn-i fahiş ile satması, meselâ: yüz kuruşluk bir malı bin ku­ruşa satması, imam Muhamim-de göre .mekruhtur, imam Ebu Yusufa güre ise mekruh değildir. (Ankaravı)

Fakat bundan yetimlerin,  mecnunların,  mati'Mann,  vakıfların  ve bey tüîmalin malları müstesnadır. Bunlarda gabn-i fahiş ile beyi' batıldır. Yani: Bir yetimin malı, diğerinden gabn-i ile noksana    satılamaz. Mali yetimin gabn ı fahiş üe bey'inin fâsid olduğuna kail olan fukahada da vardır.

Mahaza diğer bir kavle göre tagrir bulunmasa bile mücerred gabn-i fa­hiş dolayısüe her hangi bey'i magbun feshedebilir. Bazı zevat, nasa refk için bu veçhile fetva vermişlerdir.

322- : Bayi ile müşteriden biri veya dellal, diğerini tagrir edip de boy'de gabn-i fahiş bulunduğu tahakkuk etse magbun olan taraf, beyi fes­hedebilir. Buna «Hrvarı gabn-i tagrir» denir.

Meselâ: Bayi «Bu mal şu kadar kuruş eder, bunu al» deyip müşteriyi tagrir, müşteri de bu söze kanarak o malı o kadar kuruşa satın nisa da bu satış muamelesinde gabn-ı fahiş bulunduğu bayiin ikrarile veya yeminden nükülile veya h>yyine ile sabit olsa müşteri bu muameleyi feshedebilir.

Bilâkis: müşteri, bayii bu veçhile tagrir edip onun malım gabn-i fahiş ile satın alsa bayi, bu muameleyi feshedebilir. Fakat ecnebi bir kimse, ba­yi ile müfteriden birini tagrir etse magbun olan için muhayyerlik olmaz. Gabn-i fahiş için (63) üncü meseleye müracaat!.

323 - : Gabn-i fahiş ile magbun olan kimse, gerek bavi ve gerek müş­teri olsun, vefat edince tagrir dâvası, vârisine intikal etme?.. Çün*ü bu, hu­kuku mücerededen olduğu cihetle mevrus olmaz.'Fakat-   tagrir eden vefnt etse varislerine karşı magbun .dâva açarak bey'i feshetti robi'ir.

324 - : Tagrir olunan müşteri, beyidc gabn-i fahiş bulunduğuna mutta­li olduktan sonra mebide, başkasına kafi surette satmak veya hibe ve tes­lim etmek gibi temellükün levazımından ulan bir vech İle lasanuftı bulun sa feshe hakkı kalmamış olur. Fakat tasarrufu emanetle tasarruf, fesh ve redde mâni değildir. Havilkınye.)

325 - : Tagrir.veya gabn i fahiş ile satın alman bir ma!, teiı?f rtlsa ve ya itlaf edilse veya ayıblansa veya araş olup üzerinde bina yapılmak giK' bir keyfiyet hudus etse magbun olan tarafın beyi feshe salâhiyeti kalma/ tmam Muhammcud^n bir rivayete göre bu halde müşteri, mebiin kıymetini verip teslim etmiş olduğu semenile bayia rücu edebilir. Kuhüstanî.

326 - :  Beyitle tagrir olmadığı halde bayi, müşteriye <-Bu n:alı sat, zı yan eder isen benim üzerime olsun = Ben zaminim» dese müşteri de satıp ziyan etse bayia bir şey lazım gelmez. Bezzaziyye.

327 - ; Tağrir, kavlen olacağı gibi filen de olabilir. Binaenaleyh bayi in müştekiye filen tngrir ettiği sabit olursa Hanefi fukaha;;ından bazıların;) göre müşteri muhayyer olur.

Meselâ:  satılacak bir ineğin sütü çok zan cdiUin diye bayi ineğin me meşini bağlayarak bir kaç gün sağmadığı cihetle müşteri, memenin zahme­tine, yani şişliğine aldanarak sülü çektuv zar.nilc sat:n alsa bayi bu veçhile müşteriyi filen ta"gyir etmiş olur. Bu halden münbais muhayyerliğe Eİmmei selâsenin -mezheblerinde' «îfıyarı lodlis» unvanı verilmektedir.

Bu halde îmam Azama göre müşteri, ineği reci edemeyip tutar, noksa­nı semen ile bayia rücu eder. Im;*m Ebu Yusufa göre müşteri muhayyer­dir, îneği ve sağdığı sütün kıymetini bayia red edip semenini İstirdat ede­bilir.                                                         

«(Malİkîlcre göre de mebi' mücerred gabından dolayı bayia red oluna­maz. Vclevki gabn, âdete muhalif bir miktarda olsun. Bİr malın kıymetin­den sülüs veya. sülüsünden biraz fazla miktar» mutad !:ir gabn'dır. Bundan fazlası ise âdete, ukalânın mutadına muhalif bir mugalebedir. Şu kadar var ki müşteri veya bayi, alıp satılacak şey hakkında ma'ûmatı olmadığım der-miyan ederek diğerinin sözüne teslimiyet göstermiş, buna rağmen mubaya­ada gabn bulunmuş olursa magbun olan tarafın redde salâhiyeti olur-

Meselâ: müşteri bayia: <.Ben bu alacağım ma İm kıymetini bilmiyorum bunu nâsın alıp satacağı fiyatla bana sat» demiş veya bayi müşteriye «Ben bu malın değerini bilmiyorum, bunu benden nâsın satın alacağı bir fiyatla ab demiş olduğu halde mubayaada gabn bu'unmuj olursa mutemed olan kavle göre magbun için hakkı sabit olur.

Bir do vekil veya vasinin alıp sattığı malda gabn bulunursa her halde red ie-a iv. jîclir. Bu gabn, bir kavle göre satılan malın kıymetinden üçto bir n:ikl;'!i fazlalık veya noksanlıktır. D'ğcr osah görülen bir kavle göre ise o malın kıymetinden zahir bir surette fazla veya rfoksan görülen miktar­dır. Velcvîd üçle birinden dûn olsun.

Ted is ve tasriye denilen şey, bütün cimmece1 haramdır. Şöyle ki: Ted­lis, zulmet mânasını iş'ar eden dels kelimesinden müştaktır. Bir şeyin ma­hiyetini karanlıkta bırakmak, gizlemek demektir. Satılan bir şeyin ayıbını gizlemek veya kıymetini arttıracak muvakkat bir hab getirilmesi bir tedüs tir. Meselâ: satılacak bir malın çürüklüğünü saklamak" bîr ledlistir. Satıla­cak mata muvakkat bir renk, bir cila vurmak bir tedlistir. Satılacak bir değirmenin suyunu bir yerde toplayıp sutıya arz sırasında açarak kuvvetli göstermek bir tedlistir. Bir hayvani bir müddet sağmayıp bu suretle unu müşteriye çok sütlü göstermek de bir tedlistir. Ve bu son muameleye «Tjs-i'iye» denilmektedir:   Böyle gösterilen hayvana da «MusarraU denilir.

Bir kimsenin aldığı hayvan böyle mus«.rrat çıkınca bakılır. Eğer hu hah evvelci bilmemiş ise muhayyer o'ur. Dilerse hayvanı bayia red eu-a\ Sü-di*nü sağmış ise bunu red °tmez, be^i buna mukabil bayia bir sa' miktarı hurma verir. Şaf'-lere göre hurma bulunmazsa hurmanın akdi beyi' zama­nındaki kıymetini /erir. Şeyh Takiyyüddinı, fcore ise her bebenin en ziya­de kıtunu = erzakım teşkil eden ç ;yden bir sa' miktarı verilir. Südün az ve çok olduğuna bakılmaz. Bu muamele bayii hoşnud etmek maslahatına m üst en id-lir. Bayi baş. «.a bir .jey almak üzere müşteri ile mutabık kalırsa tayia s"   e mukabil o şey verilir. TühfetüTmuhtac. El'minhac.)

Şafiîlere göre tasriye ile müşteriye alelfeyr muhayyerlik sabit olur. Di­ğer bir kavle göre bu mt layyerlik üç gün imtidad eder, hayvanın sptlü olup olmadıkı ancak hu müddet içinde anlaşılabilir.

Tasriye, bayiin ik.?r'ıe veya ,ehadeti makbul olan kimsenin şehadeüle

sabit oîa: )

Hanbelîlere göre de beyi muamelesinde hıyarı gabn, hıyarı tedlis cari­dir. Söyle ki: Bir mal adet >n hariç olarak fazla bir baha ile satılsa, me­selâ; en kuruşa müsavi olan bir şey sekiz kuruşa satılsa veya sekiz kuruşa müsavi bir şey on kuruşa satılsa magbun olan taraf için muhayyerlik .sabit olur, dilerse bey.'i fesheder ve dilerse mebii imsak eder, başka bir şey ala­maz. j3u muhayyerlik fevri değÜdir. Rızaya dalâlet eden bir şey bulunma­dıkça sakıt olmaz.                                                               -

Tedlis, tasriye halinde de müşteriye hıyar-i tedlisi "sabit olur. Tasriye-nin hıyarı üç gün devam eder. Üç gün içinde mebi red edilmezse müşteri­nin muhayyerliği sakıt olur.

Müşteri tedlise evvelce vâkıf ise artık muhayyer olmaz. Nitekim mebiin ayıbına evvelce muttali olduğu takdirde de hüküm böyledir. Neyiülmearib. Keşşafülkına'.)

Zahirîlere göre bir mal, müsavisinden yani: hakikî değerinden fazlaya veya noksana satılınca bakılır: bayi ile müşteri, bu ziyade veya noksan mik­tarını bilip buna birlikte razı olmuşlar ise bu bey'i helâl olur. Fakat bunlar bu beyide selâmeti, aldanmamayı şart koşmuşlar ise helâl olmaz. Bu selâ­met şartını yalnız birisi dermiyan edip de mebi değerinden fazlaya veya noksana satılsa da gabn'ın miktarını bilmeseler veyahut yalnız magbun olan taraf bilse bey'i batıl ve mefsuh bulunmuş olur. Mebi, kabzedenin alin-de zamanı gasb ile mazmun bulunur. îki taraf buna icazet vermez. Meğer ki yeniden akdi beyide bulunsunlar.

Mubayaada iki taraftan    hiçbiri selâmeti şart etmediği    .ın'de birinin .takkında gabn bulunduğu anlaşılsa o, muhayyer olur. Dilerse Ley i infaz ve dilerse red eder. Mebi kısmen telef olmuş bulunsa magbun, buna ait rfabn rmktarüe rücu eder. Ebu Sevrün kavli de böyledir: Fakat bayi ile müşte nden biri bilebüe, gönül hoşluğile semenin miktarını eksiltir veya arttırırsa bu, bir ihsan muamelesi olur. Bu, bir tebzi'i isra, izaay i mal sayılmaz. Bu bir ruftur. Her maruf ise bir sadakadır. Nitekim bir hadisi şerifte Duyurulmuştu., Ancak sahibini gınadan mahrum bırakacak, fakru ihtiyaca düşürecek bir lütuf ve ihsan helâl olmaz.

Nitekim bir hadisi şerifte Duyurulmuştur.

Yani: sadaka zenginlikten dolayıdır. Asıl zengin olanlar sadaka verme­lidirler. Klmuhallâ.) [28]

 

Hıyaratın Sair Nevileri:

 

328 - : Bir kimse, bir mahfaza, meselâ: bir çanta veya bir çekmece içinde buîunup miktarına muttali olmadığı muayyen cînş bir para, meselâ;-yüzlük Türk liraları mukabilinde bir malını satsa o paranın miktarına vâ­kıf olunca muhayyer olur. Dilerse bey'i kabul eder ve dilerse fesheyler. Buna «Hıyarı kemmiyet» denir. Fakat miktarı tahmin edilecek bir kese için­deki paralar, meselâ: gümüş sikkeler mukabilinde yapılan bir satış mua­melesinde bu hıyar carî olmaz.

329 - : Mekilât, mevzunat* adediyyat ve mezruat kabilinden olan bir yığın şey, ne miktar olduğu malûm olmıyan bir muayyen kab, veya ölçek İle ölçülüp veya muayyen bir tas ile tartılıp satılsa müşteri, miktarına mu­attalı olunca muhayyer olur, dilerse bey'i kabul eder, dilerse fesheder.

Bir çukur içinde bulunan buğday cüzafen = toptan satıldığı takdirde de müşteri o çukurun derinliğine muttali olunca muhayyer olur. Buna da «Hı­yarı Keşfi Hal» denilir.

330 - : Bir kimse «Bu malı resülmalile veya hakikî kıymetile veya mu­hamminlerin tahmin edeceği fiyatla sattım» dese veya «bu malı herkes ka ça satın alıyorsa o kadara sattım» dese müşteri de bu veçhile kabul etse beyi' fâsid olur.   Meğerki mebi',    ekmek gibi   kıymetçe   mütefavit   olma yan   bir   şey olsun.    Fakat    o mecliste    velev ki icab    ve kabulden son­ra   fiyat     takdir     olunursa     beyi    sahih     olur.     Şu kadar     var ki bu halde müşteri muhayyer olur. Dilerse bey'i fesheder,    dilerse o fiyat ile kabul eder. Çünkü müşteri üzerine lâzım gelen semen, bu halde zahir ve münkegif olmuş olur. Bu muhayyerliğe de «Hıyarı teşekküf-i fal» denilir. Hindiyye.

331 - : Bir kimsenin bir akit ile satın aldığı bir malın bazısı, kablel-kabz helak, olsa bakisini kabul edip etmemek hususunda muhayyer olur. Bu­na da «Hıyarı tefrik-i safka» denir. (144) üncü meseledeki muhayyerlik de bu kabildendir.

332 - : Bir kimsenin satın aldığı mal, başkasının elinde merhun olup da mürtehin bu bey'a. icazet vermese müşteri muhayyer olur. Dilerse rehı nin fekkine intizaren bey'i kabul eder ve dilerse fesheyler. Buna da «Hı­yarı hey'i merhûn» denir.

333 - : Çatın alınan bir mal, baskısının isticarı altında bulunup da müstecir, bey'i mücîz olmasa müstprj muhayyer olur. Buna da «Hıyarı bey'i mecûr» denilir.

334 - : Bir kimsenin mahra başkası .uzu'1 olarak satsa veya kiraya ver­se veya hakkınca başku bir akidde^bulunsa o kimse.bu muameleye icazet verip vermemekle muhayyer ulur. Buna da «AH-i fuzuliye icazet muhay

yerliği» denilir.

335 - : Bu- kimse, misliyyattan veya kıyemiyyattan bir veya birkaç ma­lı bir akit ile satın alıp ta tamamını kahretmeden o mal, bilistihkak sapte-dilse, bu zabt, bakînin ayıblanmasına sebep olsun olmasın zaptedilei. kısım­da bey'i münfesih olu.\ Bakide de müşteri -o malın başkasına aidiyetini satın aldığı zaman bilememiş ise- muı yyer b V-^ur, dilerse tamam bey'i fesheder ve dilerse bakîyi semeni müsen.madan hissesile kabul eyler. Buna da «Hıyar-ı istihkak» adı verilir, Fakat müşteri buna evvelce muttaii bulunmuş ise bey'i bakide semenden hissesile lâzım olur. Hulâsa.

Bir de müstahık, bu satışa icazet verirse artık Tiüşteri için muhayyer­lik kalmaz.

336 - :. Müşteri mebii tamamen kabzettikter sonr^ bir kısmı bü'islih-kak zaptedilse bakılır: Eğer mebûn böyle kısmen zapt edilmesi, hakisine ayıb iras ederse zaptedilen kısımda beyi1 münfesih ve bakisinde müşteri muhayyer olur. Bir hanenin, bir bahçenin, bir hayvar*n, bir rubenin bir kısmına istihkak gibi. Fakat bu zabt, mebiin müte^aki^kısmına ayıb iras etmezse müşteri muhayyer olmaz. Bakisini semeni müîemmadan Mssesile kabule mecbur olı . iki hane, İki hayvan gibi ve teb'izınde zarar bulunmı-yan rnevzunat, mekilât ve adediyyat gibi. Reddülmuhtar.

337 - : İki kimse bir malı, meselâ: bir haneyi müştereken satın aldık­tan sonra yarısı bilistihkak ^aptolunsa her ikisi, yukarıdaki mesele veçhile muhayyer olurlar. Fakat bu iki şerikten biri, bu mebi'i kabul etse bunun dörtte birini semenin dörtte birile almış olacağı gibi -imamı Azama gö­re- diğer şerik de artık muhayyer olmayıp diğ.er dörtte birini semenin dörtte birile kabule mecbur olur Hulâsa:

338 - : Murabaha, tevliye, vazîa, yolile yapılan beyilerde bayiin hıya­neti zahir olsa müşteri muhayyer olu». Buna da «Hıyarı hıyanet» denir.

Şöyle ki: murabaha da bayi, meselâ: bin kuruşa almış olduğu bir inalı «bin iki yüz kuruşa aldım» demiş olsa veya resimale zammı lâzım gelme­yen masrafları zam etmiş olduğu anlaşılsa- müşteri, buna muttali olunca muhayyer olur. Dilerse bey'i. fesheder ve dilerse mebi'i semeni müsemma ile kabul ey'er.

Tevliyede bayiin hıyaneti zahir olsa müşteri, hıyanet miktarını semeni müsemmadan tenzil edebilir. Meselâ: bayi, bir malı bin kuruşa almış oldu­ğunu söyliyerek yine bin kuruşa sattıktan sonra o malı sekiz yüz kuruşa almış olduğu tahakkuk etse mügteri, o malı sekiz yüz kuruşa alır, bin kuru­şu bayia vermiş ise İki yüz kuruşunu istirdata rnüslahık olur. Çünkü aksi takdirde leyliye bulunmamış olur.

Vazîaya gelince; bayiin bunda hıyaneti zahir olursa bakılır: Eğer hıya­net ile beraber vazîa yine vazi'a olarak kalırsa müşteri muhayyer olur. Di­lerse mebii terk eder ve dilerse semeni nı" tamamite kabul eder.

Fakat vazîa olmaktan çıkarsa müştri hıyanet miktarını tenzil ile nıcbıi zapteder.

Meselâ: bayi, kendisine on liraya mal olduğunu söylediği bir şeyi se­kiz liraya satıp ta o şeyin kendisine dokuz liraya mal olduğu bilâhare an­laşılsa cazîa, yine vazîa olmakta kalmış olur. Fakat yedi liraya mal olduğu anlaşılsa vazia olmaktan çıkar.

339 - : Hıyarı hıyanet, müşterinin vefatüe sakıt olacağı gibi nıebi'in telef ve itlaf edilmesüe de sâkit olur. Bu halde müşteri semeni müsemma nın tamamını bayia verir. Çünkü Uıyar-t hıyanet, bir hakkı mücerred oldu ğundan ona semenden bir şey mukabil olmaz, varise intikal etmez.

«(gafillere göre murabahada bayiin kizbi zahir olsa müfteri asıl semen den zaid olan miktar i'.e onun mukabilindeki ribhı İskata müstuhık oluı*. Bayi, bir galat eseri olarak kendisine mal olduğu miktarı yanlış sö/k-miş olduğunu iddia etse bu ziyadeye muştanık olmaz. Ancak müşteri kendisini tasdik ederse bayi, akdi imza ile fesih hususunda muhayyer olur: Müşteri tekzib eder, bayi de «defterime baktım semenin fazla olduğunu giii'düm, yanlış söylemişim» gibi muhtemel bir vecih beyan eylerse bayiin bey yinesi dinlenir. Bununla vakı'a iddia ettiği ziyade sabit olmaz. Fakat yine mu­hayyer olur, dilerse beyi fesih edebilir.

(Hanbelî'ere göre de murabahada ve tevliyede bayün semende kizbi zahir olsa müşteri, semenden fazla söylenmiş olan miktarı ve bu mik*;u;\ isabet eden ııbhı tenzil edebilir. Mütebakisinde beyi, lâzım olur, Artık müş­terinin muhayyerliği bulunmaz: Bayi «Ben semerim miktarında galat etmi­şim, yanlış söylemişim» diye iddia ederse yeminle tasdik olunur. Bu İnilde müşteri muhayyerdir. Dilerse mebi'ı red eder, dilerse bayiin iddia ettiği zi­yadeyi veıir. Fakat diğer bir kavie göre bayiin bu za/.ü .beyyinesi" b:ık'.<ul olmaz. Meğer ki doğru sözlü bir insan olmakla maruf bulunsun. Mezahibı-arbaa).

(Zahirîlere göre beyde akitten evvel veya sonra dcmıcyan cdjlcn şut ar, batıldır, bunlar bey'in tamamiyetine mâni olmaz. Fakat akit esnasında zikredilen şartlar batıl olduğu gibi bunlar ile beyi de batıl, mefsuh bulun­muş olur. Ancak bundan yedi şart müstesnadır ki onlar, lâzım ve onlar Üe beyi sahihtir. Onlar da bir müddete kadar rehin verilmesi, dirhem veya dinar kabilinden olan semenin tehir edilmesi, semenin hali yüsürde veril­mesi, mebiin sıfatlarının şart koşulması, satılan rakıka ait malın tamamen

veya kısmen müşteriye aidiyetinin megrutiyeti,  hurma ağaçlarının satışın da semeresinin tamamen veya kısmen müşteriye aidiyetinin iştiratı ve beyi esnasında «Lâ hilâbete» denilerek bu veçhile muhayyerliğin iştiratı, bunlnr, kitabta mezkûr şartlardır.  Kitabtâ, sünnette mezkûr olmayan sair şartlar ise batıldır.

Bir kimse, bir mal sattığı veya satın aldığı esnada «Lâ hilâbete = al datmak, hudaf yok derse üç gece gündüzüyle beraber muhayyer olur. Di-İerse bey'i red eder ve dilerse kabul ve imsak eder. Bu müddet nihayet bu­lunca muhayyerliği kalmayıp beyi lâzım olur. Artık mebi'in bir ayıbı zu­hur etmedikçe reddi caiz olmaz. Bu müddet içinde razı olunca da muhay­yerliği sakıt, beyi, lâzım olur. Elmuhallâ.) [29]

 

İKİNCİ  BÖLÜM

BEYİN NEVİLERİNE, HÜKÜMLERİNE AİTTİR :

 

İÇİNDEKİLER: Bey'in nevileri. Bey'in nevilerinin hükümleri,' Bey ı sarfa dair bazı meseleler. Ribaya, karza dair Dazı ırese'^Ier. Selem hakkın­da bazı meseleler. Isüsnaa' dair bazı meseleler. Müsaveme, murabaha, tevliye, vazîa suretile satışlar, ihtikâra dair bazı rreseleler. Beyi' bilvefa hakkında bazı meseleler. Merızların bey'i ve şıralarına müteallik bazı me seleler. [30]

 

Bey'in Nevileri :

 

340  - . Bey'iW, mün'akit, gayri mün'akit,   .lâzım, . gayri lâzım nâfi.î gayri nafiz, batıl, fâsid, mevkuf nevilerine ayrılır.

341 - : Bir bey'i, mün'akit olabilmesi için rüknü, yani: icab ve kabul, me^ru' surette ehlinden, yani âkil mümeyyizden sudur etmeli ve bu rü­kün, bey'in hükmünü, yani:  mülkiyeti kabil Jan bir mahalle sureti me$-ruada muzaf buljnmahdr   Ve illa mün'akit Qİnr     Çünkü    rüknünde halel bulunan bir satış muamelesi batıldır.    Mecnunun, g«yri mümeyyiz çocuğun bey'i ve şirâsı gibi.

342  - :  Bey'in hükmünü kabil .nahal;   mevcud,     mütekavv:m,  teslimi makdur -olan maldır. Satılan mal, ı.:adum, veya teslimi gayri makdur veya gayri mütekavvi-n olursa beyi, br.tıl oha.

343  - : Meşru' bir bey'İ hıyarattan beri bulunursa lâzım, beri bulun mazsa gayri lâzım olur. Meselâ: hıyarı şart ile yapılan hir bey'i muame­lesi, gayri lâzımdır.

344  - : Bayi, sattığı mala malik veya o mal sahibinin velisi veya ve­kili veya vasisi ise bey'i nafiz olur ve illâ gayri nafiz olur.

345 - :  Başkasının hakkı taallûk eden bir bey'i c gayrin iznine mev­kuf bulunur,  icazet verirse nafiz,  vermezse batıl  olur.  Başkasının matını fuzul« olarak satmak gibi. Merhun veya me'cur olan bir malı satmak ve mü meyyiz olan gayu mezun çocuğun bey'i de ou kabildendir.

346 - : Bey'in in'ikadına ait şeraiti cr.ui oidıı*u halde bazı harici-va­sıflar itibarile meşru olmayan bir bey'ide fâsid bulunmuş olur.

Meselâ:  mebi' müşteri yanında nizaa müeddi olacak    surette meçhul

hıılıınc

Kezalik:  semen, mali mütekavvim olmazsa veya kamilen veya kısmen meçhul bulunursa satış muamelesi yine fâsid olur.

347 - :  Fâsid b.ir beyi,  İle alınan mal,  kabzediünce beyi,  nafiz olur. Yani:  o mebii bayiin sarahaten veya delaleten iznile kabzeden müşterinin onda 'tasarrufu caiz olur. Fakat o malı -müşteri kabzetmeden    başkasına satsa veya icareye verse bunlar sahih olmaz.

348 - :  Bir fuzuli akdin mevkufen mün'akit olması  için  iki şart var­dır. Birisi: akn. halinde o akde icazet verebilecek bir şahsın mevcut olma­sıdır. Diğeri de o akit, imza ve infazı kabil bulunmalıdır. Bu iki şart bulun­mazsa akit, batıl olmuş olur.

«(Malikîlere göre bir akdin v ucu de gelmesi için akitlerin mümeyyiz olmaları şarttır. Temyizden maksad, akıl sahiplerinin maksatlarına ait bir şey söylendiği zaman onu anlamak, ona göre güzelce cevap verebilmek ha­lidir. Binaenaleyh temyizden mahrum olan bir sarhoşun bey'i ve şirâsı mün'akit olmaz. Bir nevi temyize malik olan bir sarhoşun alım satımı ise gayri lâzım olarak mün'akit olur.

.Akitlerin rızaları da şarttır. Binaenaleyh cebri haram ile mükrehen vaki olan bir bey'i ve şira' lâzım olmaz. Fakat cebri şer'î ile vuku bulan böyle bir muamele lâzım olur. ,Garimlerin alacaklarını veya müstahık olan­ların nafakalarını vermek için hâkimin icbarite vuku bulan bir bey'i mua­melesi gibi.

Kezaîik: Ammeye ait bir yolu veya camii şerifi tevsi için cebran vuku-bclan bir bey'ide bu kabildendir.

Nâsın şiddetle muhtaç oldukları taam cinsinden şeyleri ihtikâra mey­dan vermemek üzere vukubulan ikrah da bir ikrahi şer'idir.

Merhunun bey'i mürtehinin, fuzulinin bey'i mülk sahibinin rozasına mevkufen mün'akit olur.

Bir mal-, fuzulen satıldığı mecliste sahibi hazır bulunup da sukut etse hakkında bey'i lâzım ve kendisi semene müstahik olur. Semeni almaksızın bir sene sükût etse semene ait hakkı sakıt olur. Meclisi akitde hazır olma* yıp da bilâhare akdi fuzuliye muttali olsa bey'i bir seneye kadar bozabilir. Bir sene geçince semene müstahık olur. Meğerki «Hıyaze» müddeti olan on sene mürur etsin. Bu takdirde semen namına bir şey taleb edemez.

A'mamn bey'i ve şırası vesair muamelâtı -zarurete mebni- caizdir. Ancak bir şeyi mücazefeten = toptan alıp satması caiz değildir. Bir de sağır olan a'mamn bu gibi muamelâtı caiz olmaz. Çünkü kendisine bir şe­yi ne işaretle ve ne de tavsif ile bildirmek kabil olamaz- Şerhi Muhamme di Hırsı. Haşİyei Kasım. Haşiyei Âliyyiiadevî.)

Şafülerce de bey'i ve şiranın sıhhati için şunlar şarttır: (1)  : Akitler, reşid olmalıdırlar. Binaenaleyh    mahcur olanların bey'i ve şirâsı sahih değildir.

(2)  : Akitler, haksız yere mükreh bulunmamalıdırlar. Binaenaleyh mük-rehin akdi sahih olmaz.   

(3) : Mebiin ve semenin aynileri şer'an tahir olmalıdırlar. Binaenaleyh müskiratın,  hınzırların,  meytelerin,  muallem olsalar da  kelblcrin  satılma lan sahih olmaz.

(4) :  Mebiden intifa', şer'an kabil olmalıdır. Binaenaleyh haşeratı x? menfaatleri olmayan sair hayvanları satmak sahih değildû'.

(5) : Bayi, büyük bir Jsülfete düşmeksizin mebi'i teslime kadir bulun­malıdır. Binaenaleyh âbik köleyi, gaspedilmiş bir malı, kaçmış olan bir ku şu satmak sahih değildir. •

(6) : Akitler, ma'kudu aleyhin maliki veya malikinin vekili veya velisi bulunmalıdır. Binaenaleyh fuzulinin bey'i ve şirası batıldır. Maamafih bey'i fuzuli, İmam Şafiînin kadîm kavline göre mevkuftur. Bu kavil, delil cihe­tinden daha kuvvetlidir.

(7) : Akitler, ma'kudu aleyhe ya aynini görmek veya vasfını, miktarım İşitmek suretile âlim olmalıdırlar. Binaenaleyh semenlerini ayrı ayrı tayin etmeksizin iki şeyden, meselâ:  iki libastan birini satmak batıldır. Velevkı kıymetleri müsavi olsun Tuhfetülmuhtac.)

(Hanbelîlere göre de bir bey'i ve şıranın sıhhati için şöylece yedi şart vardır:

(1) : Akitler reşid olmalıdır. Binaenaleyh mecnunun, sekramn, nainıin. velisi tarafından mezun olmayan sefihin ve mümeyyiz çocuğun satışları sa­hih değildir.

(2) ;  Akit;er, akde razı olmalıdırlar.  Binaenaleyh haksız yere mükreh olanın bey'i sahih olmaz.

(3) : Mebi' mal olmalı, yani: menfaati her halde -hacet ve zaruret za­manında olsun olmasın- mubah olan bir şey bulunmalıdır. Bu mal, ayan i-e menafiden camdır. Binaenaleyh hamrın, kelbin,    meytenin bey'i sahih değildir.

(4) : Bayi, akit zamanında mebia malik olmalı veya onu satmaya mu 2un bulunmaİKİır. Binaenaleyh fuzulinin bey'i sahih    değildir.  Velevki bu tasarrufta bilâhare icazet verilsin.

(5) :  Mebiî'  akit esnasında  teslime  kudret bulunmalıdır.  Binaenaleyh âbıkı, şarid =* kaçmış deveyi, denizde veya havada bulunup kolaylıkla el­de edilemiyecek balığı ve kgşu satmak sahih değlidir. Bunlar madum hük-mündedirler.

(6) : Semen ile müsemmen, akit halinde veya akitten biraz evvel akit­lerce ya müşahede veya tavsif suretile malûm  bulunmalıdır.  Binaenaleyh meçhulü bey'i ve şira sahih değildir.

(7) :  Akit müneccez olmalıdır. Binaenaleyh muallak olan bir beyi ve şîra sahih olmaz. «Bu malı sana gelecek ayın ihtidası olunca sattım» veya «falan razı olursa sattım» denilmesi gibi. Çünkü bey'i ve şira' bir akdi muavazadır.) Akdi muavazanın muktezası ise mülkü akit ânında naklet­mektir. Şart ise bu nakle manidir.

«Inşaallah sattım» veya «kabul ettim» denilmesi, mubayaanın sıhhati­ne mâni değildir. Neylülmearib. Keşşafülkına'.)

«(Eimmei selâaeye göre bey'i i'âsid İle bey'i batıl bir mânadadır. Her fâsid olan akdi bey.'i batıl, her batıl olan akdi bey'i fâsiddir. .Velhasıl Şartlarından veya rükünlerinden biri muhtel olan bey'i, fâsiddir, batıldır. Bunların hepsi de haramdır. Nasırı bunlardan içtinabı vacibdir. Eunezahi-

bülarbaa.)

Fakat İbn-i Rüsdün beyanına nazaran imam Malike göre fâsid bey'ile* rin bir kısmı haram değil, mekruhtur. Nitekim ileride beyan olunacaktır.

(Zahirîlere göre de her bey'i fâsid, batıldır. Bu halde mebi, bayiin mül­künde bakidir. Ona müşteri malik olmaz. Onu kabzedecek olsa kendisine zamanı gasb ile mazmun olur. Semen de kabzederse bayi üzerine mazmun olur. Bu bey'i zamanın uzaması, pazarların tagayyürü, metaın bozulması, bayi ile müşterinin vefatı tashih edemez. Nitekim Allahu Taalâ: buyurmuştur. Elmuhallâ.) [31]

 

Bey'in  Nevilerinin Hükümleri   :

 

349 - : Bey'i mün'akidin hükmü, mülkiyettir. Yani: bu bey'i ile. müş­teri mebia, bayi de semene malik olur. Şöyle ki: bey'i mün'akıt, bir nafiz bey'i sahih ise fühal mülkiyeti ifade eder. Bir bey'i fâsid ise indelkabz ve bir bey'i mevkuf ise indelicaze mülkiyeti müfid olur.

350 - : Bey' batıl, asla, yani: ne fÜhal ne de badelkabz velicaze hü­küm ifade etmez. Binaenaleyh müşteri, bayiin iznile mebü kabzetse ele ona malik olamaz. Belki mebi' yanında emanet kabilinden bulurîmuş olur, taaddisi bulunmaksızın telef olsa müşteriye zaman lâzım gelmez. Şayed müşteri böyle bey'i batıl ile satılmış olan bir malı bayiin izni olmaksızın kabzederse gâsıb hükmünde bulunur.

351 - : Bey'i fâsid, indulkabz hüküm ifade eder. Yuni: müşteri bjyiıı» sarahaten veya delâleten iznile mebii .kabzedince ona malik olur. Bu hal­de mebi, müşteri yanında telef olup aynının reddi müteazzir bulunsa müş­teriye zaman lâzım gelir. Velevki taaddisi ve taksiri bulunmamış olsun. Şöyle ki, Mebi' misliyattari ise mislini ve kıyemiyattan ise yevmi kabzdaki kıymetini müşterinin bayia vermesi icabeder. Kabz zamanına itibar olunur. Zira zaman ile sabit olur. Şayed müşteri evvelce bu mebi için bir semen vermiş, ise onu bayiden geri alır. Ve eğer semen, müstehlek ise mislini tazmin edebilir.

352 - : Bey'i fâsidde feshe bir mâni bulunmadıkça bayi ile müşteriden her birinin bey'i feshetmeğe hakkı vardır. Fakat feshe bir mâni tahakkuk ederse fesh olunmaz.

1 Meselâ: nebi' müşterinin elinde telef olsa veya müfteri onu itlaf etse veya başkasına bey'i sahih ile hıyarattan âri olarak satsa veya hibe ve tes­lim etse artık feshe imkân kalmaz.

. Kezalik: mebi", hane olup da tamir olunmak veya arsa olup da üzeri­ne ağaç dikilmek gibi bir suretle müşteri tarafından mebia -bir" şey ilâve edilse veyahut mebi, buğday olup da öğüdülerek un edümek gibi mebiin ismi değişse fesih .hakkı kalmaz. Bu suretlerin cümlesinde bayi, mebiin mislini ve kıyemiyyattan ise yevmi kabzında ki kıymetini müşteriye tazmin ettirir.

353 - : Beyi fâsid, fesh olundukta eğer bayi, semeni kabzetmiş ise onu müşteriye red edinceye değin müşterinin mebii hapis etmeğe hakkı olur.

354 - : Bey'i, nafiz, fithal, hükm ifade eder. Yani: bayiin semene müş­terinin de mebi'e malikiyetini müfid olur. Binaenaleyh badelakid v el kaba bayiin semende, müşterinin de mebide tasarrufları sahih ve nafiz olur.

355 - : Nafiz ve lâzım, yani hıyarattan âri olan bir    bey'de bayi ile müşteriden hiçbirisi diğerinin rızaaı olmadıkça bey'den dönemez.

Fakat gayri lâzım olan bir bey'de muhayyer oîan taraf, bey'i fesih ede­bilir. Bayi ile müşteriden her ikisi birden muhayer olsalar bu fesih hakkı ikisine de sabit olur.

356 - : Mevkuf olan bir bey'i kavlen veya filen icazet verilmekle hü­küm, yani mülkiyet ifade eder. Ve bunu akit vaktine müzaf olarak ifade etmiş olur. Binaenaleyh mevkuf beyi'de akjtden sonra, icazetten evvel me bide husule gelen ziyade bayia ait olmayıp müşteriye ait bulunur. Satılan bir kısrağın tayı gibi.

Bey'i fuzuliye icazet,, yeni bir akit değildir. Belki sebk eden bir akdin nefazına engel olan bir ilişiği kesmektir.

357 - : Fuzuli bir bey'de mal sahibi veya vekili yahud velisi ve velisi yoksa vâsiyyi muhtarı veya vasiyyi mensubu icazet verir ise beyi nafiz olur, vermezse münfesih bulunur.

Eğer fuzuli, icazet verecek şahıs için muhayyerliği şart etmiş olursa beyi, indelicaze nafiz olursa da lâzım olmaz. Lâzım olması, muhayyerliği İskata bağlı bulunur. Maamafih bey'i fuzulide icazetin sıhhati için dört §ey garttır. Onlar da icazet zamanında bayii fuzuli il* müşterinin ve müclz olan mal sahibi ile mebiin kaim almasından ibarettir. Bunlardan biri bulun­madı mı, meselâ mebi* telef olmuş bulundu mu artık icazet caiz olmaz. Bey'i, münfesih olur. Fakat semenin bekası şart değildir. Çünkü semen, malların mübadelesine vasıtadır, zimmete taallûku sahihtir. Bundan muka^ yaza suretile yapılan bey'i fuzuli müstesnadır. Çünkü bunda iki bedelden, yani mebi ile semenden her biri min cihetin semen, min cihetin mebi'dir.

358 - :  tiey'i mukayazada bedeleynin ikisi de mebi    hükmünde oldu ğundan bunlarda mebiin şeraiti muteberdir.    Birisi telef olsa artık icazet caiz olmaz. Hattâ teslimleri hususunda münazaa' vuku bulsa mütebayiatm ikisi birden teslim ve tesellüm ederler.

«(imam Malike göre fâsid beyiler iki kısımdır. Bir kısmı haramdır. Me bi, meveud ise bayia reddetmek icabeder. Ve eğer telef, olmuş ise veya kendisinde noksan veya ziyade husule gelse veya müşteri başkasına satsa veya rehin verse »rtık reddi icubetmez. Belki müşteri, mebiin kıymetini bayia verir. Bir kısmı da mekruhtur. Bunlarda ziyade veya noksan veya telef veya başka bey'i terhin ve teslim btılundu mu sahih olur, kıymetin: vermek icabetmez. Hattâ fâsid bey'ilerin bazılarında kerahet pek hafif ol­duğundan bunlar, mücerred kabz ile sahih olur.

(îmam Şafiîye, göre bey'i fâsidde mebi' meveud olunca bayia reddi icabeder. Başkasına satılması, rehin verilmesi gibi tasarruflar, mebiin fevt olması sayılmaz, reddine mâni olmaz. Bidayetülmüctehid. [32]

 

Bey'i Sarfa Dair Bazi Meseleler :

 

359 - : Bey'i sarf, şeraiti dahilinde caizdir. Yani: semeniyet için ya radılmış olan şeyleri biribirile satmak, başka tâbir ile semeni    semen ile bey'i suretile mübadele etmek sahih olur. Bunlardan her ikisi ya bir cins­ten bulunur, altını altın ile satmak gibi, veya başka cinslerden bulunur. Al tın ile gümüşü mübadele gibi.

360 -  Altının ve gümüşün satışlarında hususî üç şart vardır. Birincisi: Bayi ile müşterinin bir arada bulunarak icab ve kabulde bu­lunmalarıdır.

ikincisi: Bayi ile müşteri, biribirinden bedenen ayrılmadan evvel bede-leyni, yani mebi ile semeni el ile veya cebe bırakmak gibi bir suretle kab-zetmelidirler. Kabzetmeden ayrıhrlarsa riba vücude geleceğinden bey'i, fâ­sid olur. Yalnız bedeleynin tahliyesi kâfi değildir.

Üçüncüsü: bey'de hıyarı şart ve tecil bulumamalıdır. Çünkü bunlar, kableliftirak kabza mânidir, Bunlar ile akit fâsid olur. Binaenaleyh altın ve­ya gümüş ile müzeyyen bir kılıcı veya bir levhayı veresiye olarak ne altın, ile ve ne de gümüş ile satmak caiz değildir. Çünkü bu satış, bunlardaki ziy­net makamında bulunan aitın veya gümüş hakkında bir bey'i sarf demektir. Sarfta ise tecil caiz değildir. Bu tecil akdi ifsâd eder. Mebsut.

361 - : Altın ile altın veya gümüş satıldığı zaman kableliftirak iki be­delin kabzı lâzım ise de fülus denilen nukud, gümüş veya altın mukabilinde satılsa bu, sarf kabilinden olmayacağı cihetle bedeleynin    iftiraktan evvel kabzı lâzım gelmez. Belki iki bedelden birinin kabzı kifayet eder.

362  - : Bey'i sarfta bedeleyn, meşkûk nukud qlabileceği gibi gayri meş­kûk altın ve gümüş de olabilir.

Kezalik: biri meşkûk, diğeri gayri meşkûk da olabilir. Nukud aitın ile altından masnu'  bir bileziği almak gibi.

363 - : Altın altın ile veya gümüş gümüş ile satıldığı zaman miktarları­nın veznen müsavi olması ve iftiraktan evvel tekabuz bulunması lâzımdır. Biri diğerinden .adeden değü, veznen fazla olur veya kabz bulunmadan mec­lis duğıhrsa satış muamelesi, lûsid olur.

364 - : Allın ile'gümüş biri biri mukabilinde mücazcluten ve mutumu-laten satılabilir. Meselâ: on dirhem sıkletindeki bu- altın, yüz dirhem ağır­lığındaki bir gümüş parçası mukabilinde satılabilir- Eıverirki kablelifliral; kabz bulunsun..-

Meselâ bir dinar ile iki dirhem mukabilinde iki dinar ile iki dirhem sa­tın almak caizdir. Çünkü dirhemler dinarlara, dinarlar da diıhemlere mu­kabil bulunmuş olacağından cinsiyet bulunmamış olur. Elverirki kableîifti-rak tekabuz bulunsun.

365 - : Nakidler akid ile teayyün etmediği cihetle henüz mecüsi akid dağılmadan gösterilmiş olan bir nakid yerine misli verilse yine akid sahih olmuş olur.

Kezalik: bh- kimse, borcu olan meselâ: bin kuruş mukabilinde medyunu­na bir dinar satıp o dinarı medyuna teslim etse sahih olur. Bununla takas vücuda gelir. Böyle sukut eden bir deynde ise riba bulunmaz. Dürrülmuhtar.

366 - : Gümüşle tezyin edilmiş bir kılıç veya gümüş kaplı bir kab, ha­lis bir gümüş mukabilinde satın alınsa bakılır:  Eğer bu gümüşün miktarı, o tezyinattan vezince ziyade ise bey'i caiz olur. Fakat bu miktar, o tezyina­ta müsavi veya ondan az veya meçhul işe caiz olmaz, batıl olur..

Kezalik; altından mamul inci veya elmas ile murassa' olup da incilerin veya elmasların kendisinden tecridi zararsız kabil olmayan bir ziynet malı hakkında da hüküm böyledir. Fakat imam Züfere göre bunlardan hangisi­nin altını daha çok olduğu bilinmese de yine bey'i sahih olur,

Bir de Imam-ı Züre ile Safiîye göre muavazat kabilinden olan akitler­de nukud, tayin ile teayyün eder, binaenaleyh bir bey'in semeni olarak ta­yin edilen nukıjd, zayi veya bilistihkak zaptedilse bu iki zata göre bey'i batıl olur. Mebsuti Serehsî Dürrümuhtar.

366 - : Nukuddan sayılan bir şey, cinsinin gayri bir nakid ile satılınca yalnız meclisde takabus icabeder, iki bedelin biribirine müsavi olması meş­rut bulunmaz.

Meselâ: bir aded yüzlük altın ile on aded gümüş mecidiye satın alınsa akit meclisinde bunların kabzedilmeleri lâzım gelir. Aralarındaki veznen ziyadeliğe bakılmaz.

Kezalik: Bir kimse, meselâ: bir altını on beş dirhem gümüş mukabilin­de satın alıp da bu altını bir dirhem rıbh ile, yanı on altı dirhem gümüşe sa­tacak olsa caiz olur.

367 - : Altın ve gümüşten başka kendilerinde riba cari olan şeyler, te-kabuzun vücudu itibarile değil, mümaseletin lüzumu itibarile altın ve gü­müş menzÜesindedirler.

Binaenaleyh muayyen^ bir demir kütlesi, kendi miktarında bulunan diğer muayyen bir demir kütlesi mukabilinde filhal satılabilir. Eftiraktan evvel kabz edilmeleri lâzım gelmez. Çünkü nukud, akit ile taayyün etmediği haldo bunlar teayyün ederler. Bunlarda derhal kabza hacet yuktur. Fakat birinin miktarı diğerinden fazla olursa riba tahakkuk edeceğinden bey'len caiz ol­maz. Bir cinsten olan sair mevzunat hakkında da hüküm böyledir. Amma de­mir i!e bakır veya buğday ile arpa gibi cinsleri müttehit olmayan mevzu-naüan ve mekilâttan iki şey, biribiri mukabilinde .satılsa yalnız kabz lâzım gelir. Miktarlarının müsavi olmaması, bu bey'in sıhhatine mâni olmaz. Hin-diyye. Dürer.

368 - : Demirden, • tunçtan mamul kablar = evanî, teamüle mebni âdeten adediy'yattan sayılır. Bunlarda riba cereyan etmez. Binaenaleyh bun­lar biribiri mukabilinde keyfe mayeşâ, satılabilir. Fakat bu gibi kabların vezn ile satılmaları müteamil bulunursa bunların kendi cinsleriie yalnız mü-tesavi vezinde bulunmak suretile satılmaları caiz olur.  Başka türlü olmaz.

369 - : Akitler, bedii sarfta kablelkabz tasarrufta bulunamazlar. Bina­enaleyh bunlardan biri bedeli sarfı daha kabzetmden başkasına satamaz, hi­be veya tasudduk edemez. Edecek olsa sarf muamelesi, batıl olur. Dürrüi muhtar.

«(Eimmei selâseye göre de beyi sari", şeraiti dahilinde meşrudur. Ma­liki kitaplarında bu bey'a «müratala» deniliyor ve «Bir nakdi kendi misii'e veznen satmaktır» diye tarif olunuyor. Hanbelî kitaplarında da «Tesarüf» denilmekte ve «Cinsleri müttehit olsun olmasın nakdi nakit ile satmaktır* diye tarif olunmaktadır.

'(Malikîlere göre hey'i sarfta İki bedelin akit ânında kabzedümesi şart­tır. Bu kabz, meclisi akdiıı sonuna kadar devanı etmez, biraz tehire uğrarsa bey'i sarf, batıl olur. Fakat böyle biri biriie mübadele edilecek altınlardan veya gümüşlerden birinin diğerinden ccveci elması, bu muamelenin cevazı­na mâni değildir.

Bir de kılıç'gibi, mushafı şerif gibi u'tmla veya gümüşle müzeyyen bir şey, altın ile veya gümüş ile satıldığı takdirde mebideki altının veya gü­müşün kıymeti semen olan altının veya gümüşün üçte birinden ziyade olma­malıdır. Yani: mebideki altın, semen olun altının nihayet sülüsüne müsavi olmalıdır. Ondan ziyade olmamalıdır! Kezalik: mebideki gümüş, semen olan gümüşün üçte birinden fazla bulunmamalıdır. Ziyade bulunursa sarf mua melesi caiz olmaz.

 (Hanefîlere ve Şafiîler ile Hanbelîiere göre bey'i sarfta "kabzın âhırı-meclise kadar tehiri, sarfın sıhhatine mâni değildir. Hattâ akitler, biri ora­da bulundukça, velevki beraberce yürüsünler meclis, tebeddül etmiş sayıl maz.

(imam Şafiîye göre kılıç gibi, mushafı şerif gibi altın ile müzeyyen şey­lerin altın ile ve gümüş ile müzeyyen şeylerin gümüş ile mubayaası asla sahih olmaz. Çünkü altının veya gümüşün satışlarında meşrut olan muma-selet, bunlarda meçhuldür.)

(iki kimseden her biri diğerine karşı medyun bulunsa, meselâ: birisi­nin zimmetinde diğerine bin kuruş borcu olduğu gibi diğerinin zimmetinde de ona iki yüzlük altın borcu bulunsa bunların arasında sarf muamelesi caiz nudir?

Bu hususta eimmei kiram arasında ihtilâf vardır. Şöyle ki: îmamı Aza­ma göre bu sarf muamelesi sahihtir. Borçların zamanları hulul etmiş ol1 sun olmasın, imam Malike göre eğer borçların zamanı hulul etmiş ise bu sarf muamelesi sahih olur. ve illa olmaz. îmam Şafiîye gelince; ona göre tediye zamanları hulul etmiş olsan olmasın bu borçlar arasında sarf muame­lesi caiz olmaz. Yani: bunlar biribirile mübadele edilemezler. Çünkü gaib bir şey diğer bir gaib şey mukabiinde satılmış olacaktır. Halbuki mevcud - nâçiz bir nakit, gaib bir nakid mukabilinde satılmaz. Artık iki gaibin biri mukabilinde satılmıyacağı evleviyyette kalır. Buna karşı Malikıler diyorlar ki: Tediye zamanları hulul eden borçlar, mevcud sayılır. Artık borç, borç mukabilinde satılmış olmaz.  (Bidayetülmüctehid.) [33]

 

Kar2a = Borç Almaya Dair Baz! Meseleler:

 

370 - i'-Kârz muamelesi meşrudur. Şöyle ki; misliyattan olan bir mali biiâhare mislini'almâk üzere başkasına borç vermek caizdir, ve yerine mas­ruf olan bir ikraz, bazı zevata göre sadakadan efdaldir.

Binaenaleyh mevzunat, ve mekilât ve adediyyaü mütekaribeden ibaret olan misliyyatta karz muamelesi cereyan eder. Fakat kıyemiyyatta cereyan etmez. Çünkü Ödüne verilecek böyle bir mâlın mislini red ve iade müteaz-zirdir.

371  - : Karz muamelesi: «Şu malı ikraz ettim, karz aldım, istikraz et-' .tim, borç. verdim, borç aldım» gibi lâfzlar ile akid edilir. Borç verene muk-

riz, borç alana müstakriz, borç vermeğe ikraz,  borç almaya  ve istemeye de istikraz denir. Karz tâbiri is& lügatte katı = kesmek mânasındadır.

372  - :  Karz muamelesi, müdayene muamelesinden ahastır. Şöyle ki: Her karz "= ödüne, bir deyndir, bir borçtur. Fakat her deyn, bir karz bir ödüne değildir. Meselâ: bir kimseden bin kuruş^ ödüne almak, bir karz ve aynı zamanda bir deyndir. Fakat satılan veya icareye verilen veya gasp edilen bir şeyin bedeli olup zimmete taallûk eden bir alacak ise bir deyn­dir, bir borçtur, fakat karz değildir.

373 - : Her deyn hakkındaki tecil, muteberdir, lâzimürriayedir. Fakat, karz hakkındaki tecil, muteber değildir.

Me»elâ: bir kimse, semeni bir ay müeccel olmak üzere sattığı bir malın semenini bir ay bitmedikçe müşteriden almaya müstahık olamaz. Fakat bir ay müddetle ikraz ettiği bir parayı daha ay dolmadan isteyebilir. Çünkü ,karz her ne kadar intihaen bir muavaza ise de bidayeten iaredir, fahrî bir yardımda*. Mukrız, bir müteberrı'dır. Artık mukrıza tecili ilzam etmek te­berru mevzuuna münafidir. Velhasıl bu tecile - vadedilmiş ise - riayet edilmesi mendub,, ahlâkan lâzım ise de hukukan lâzım değildir. Mebsut. DümÜmuhtar.

374 - : Kıyemiyyattan olan bir şey hakkındaki istikraz muamelesi, fâ siddir. Binaenaleyh bir kimse, bir şeyi karzı fâsid ile istikraz ve kabz etse ona bey'i fâsid ile satın almış olduğu bir şey gibi malik olur. Artık ondan intifaı1 * halel olmaz, sahibine red etmesi lâzım gelir. Fakat bunu başkasına satacak olsa bu satış muamelesi, helâl olmamakla beraber sahih olur. Bu halde müstakrizin mukrize o malın kıymetini vermesi     icab^der.  İstikraz edilen bir hayvanın başkasına satılması gibi.

375 - : Bir kimse karzı caiz ile kabzettiği şeye malik olur, mukrıza bunun mislini vermekle mükellef bulunur. Bu istikraz edilen mal, mevcud bulunsa da bunun aynini mukrıza iade etmek icabetmez.

Bu mesele, İmamı Azam ile imam Muhammede göredir. Fakat imam Ebu Yusufa göre, bu mal, mevcud olunca mukrıza bunun aynını vermek icabeder. Müstakriz, bunun yerine mislini veremez.

376 - :  AUınmtgümüşün ve et, ekmek gibi sair mevzunatm ödünç ve rilmeleri sahih olduğu gibi buğday, arpa, pirinç gibi    mekilâtın ve."cev.|z, yumurta gibi madudatı mütekaribenin ödüne verilmeleri de sahihtir.

imam Ebu Yusufa göre ekmeği veznen, istikraz caizdir, adeden caiz de­ğildir, îmam Muhammede göre ise adeden istikrazı caizdir. Çünkü bunda teamül ve halka suhulet vardır. Her iki kavilde müftabih görülmüştür.

Unun veznen istikrazı mütearif olunca istihsanen caiz olur ve illâ   kıy metini ödemek üzere sulh olmak.gerektir. Eti de veznen ödüne almak caiz­dir. Hindiyye.

377 - : istikraz edilen râic fülus = karışığı galib akçe kâsid olup çarşı ve pazarda tedavül etmez olursa imamı Azama göre yine misli red olu­nur. Kıymetini vermek icabetmez. Fakat îmam Ebu    Yusufa göre yevmi kabızdaki kıymetini vermek lâzım gelir, imam Muhammede göre de son re-vacda bulunduğu gündeki kıymetini vermek icabeder.  Fetva da bu veçhi­ledir. Çünkü kesad sebebile semeniyet vasfını kaybetmiş olduğundan artık aynını, kabz edildiği veçhile red, müteazzir olmuş olur. Reddülmuhtar.

378 - :   istikraz edilmiş olan mevzunatın veya  mekilâtın     kıymetleri, bilâhare esarın galasına veya saireye mebni artsa veya eksilse imamı Aza­ma göre yine misillerini  reddetmek icabeder.  imam Ebu Yusufa göre ise yevmi kabzındaki kıymetlerini vermek lâzım gelir.  Fetva da bu veçhiledir.

379 - : Bir beldede buğday, arpa gibi matu'mattan bir miktar şey is­tikraz etmiş olan kimseye mukriz başka bir beldede tesadüf edip de bu ala­cağını istese imam Ebu Yusufa göre istikraz yapıldığı beldede istikraz gü­nündeki kıymeti ne ise onu ödemek lâzım gelir,  imam Muhammede göre de bu husumet gününde istikraz yapıldığı belde kıymeti ne ise onu vermek icabeder.

Meselâ: Erzurumda ikraz edilen yüz kile buğday, îstanbulda talep edil­se imam Muhammede göre bu talep günü Erzürumdaki kıymeti ne ise onu medyunun vermesi iktiza eder, Yoksa mukriz, bu buğdayı almak için müs-takriziahp Erzuruma götüremez.  Müstakriz buna  mecbur değildir.

380 - ;  Yukarıdaki mesele veçhile bir kimse,  bir beldede ucuz bulu­nan matumattan bir miktar şey istikraz edip de mukriz ile pahalı bulunan diğer bir beldede buluşsalar, mukriz, imamı Azama göre bunu almak için müstakrizi tevkif edemez. Belki o şeyi istikraz edilen    beldede İta' etmek üzere müstakrizden kefil alabilir. Reddülmuhtar-

381 - :  Bir, kimse mevzunat veya mekilât kabilinden olan bir miktar meyve Ödüne alıp da mukriza emsalini vermeden münkati olarak nâsın el­lerinde kalmasa  mukriz,  bu meyvelerin yeniden  yetişeceği zamana kadar beklemeğe mecbur olur. Meğer ki kıymetlerini vermek üzere iki taraf razı olsun:

382 - :  Bir beldede meşkûk altın veya gümüşün adeden tedavülü mıi tearef olunca orada bunların adeden istikrazı caiz olur.     Çünkü vezinleri müsavidir. Hattâ imam Muhammedden nakil olunduğuna göre dirhemlerin sülüsü gümüş sülüsani bakır* olup nâs arasında adeden alınıp verilse bunları adeden ödüne vermekte bir be'is bulunmaz. Fakat bunlar, nâs arasında vez nen mütedavil bulunsa adeden istikrazları, caiz olmaz.

Kezaük: dirhemlerin sülüsani gümüş, sülüsü bakır veya yansı gümüş, yarısı bakır olsa istikrazları yalnız veznen caiz olur. Velevki nâs arasmda tedavülleri adeden müteamil bulunsun, Hindiyye.

383 - : Bir deyni, medyunun gayrisine satmak veya bu deyn mukabı Ünde medyundan başka bir kimseden bir mal satın almak, batıldır.

Meselâ: bir kimse, zeydin zimmetindeki bin kuruş alacağını Amra sa­tamaz. Ve bu borç mukabilinde Amrdan bir şey satın alamaz. Çünkü beyi mütekavvim mal üzerine varid o!ur. Bir şahsın zimmetindeki bir alacak ise başkası hakında mütekavvim bir mal olamaz. Ve dain alacağını ne zaman alıp müşterisine veya kendisinden mal aldığı şahsa teslim edeceğini bilemez.

Fakat imam Züfere göre nasıl ki dainin alacağı borç mukabilinde med­yundan bir mal'satın alması sahihtir. Medyunun gayrisinden alması da sahihtir. Çünkü bu iştira, o borca taallûk etmez. Bu borç istifa    edilemezse s bayi, alacağını müşteriden alır. Bu borç, semeniyyette taayyün etmiş bu: lunmaz.  Şüreyh ile ibrahim    Nehaî'de bunun sıhhatine kail    olmuşlardır

Mebsutı Serehsi.

384 - :  Bir kimse istikraz etmiş olduğu şeyi mukrizden satın alabilir. Velevki o şey, elinde mevcud bulunsun.  Eîverirki semen,     meclisi ak idde

mukrize -verilsin.

Meselâ: bir kimse borç almış olduğu on kile buğdayı peşin on liraya satın alsa bu, imamı Azam ile imam Muhammede göre her halde sahih olur. O buğday ister mevcut olsun, ister olmasın. Fakat imam Ebu Yusufa göre borç ahnan şey, mevcud değilse bu iştira caiz olur. Mevcud olduğu takdirde ise lâyık olan, caiz olmamaktır. Çünkü müstakriz o şeyi istihlâk etmedikçe ona malik olamaz ki misli zimmetinde sabit olsun. Artık bu iştira, zimmetteki bir şeye, meselâ: buğdaya izafe edilince maduma izafe edilmiş olur ki bu, caiz değildir. Bu meselenin aksi de mervidir.    Reddülmuhtar.

Hindiyye.

385 - :  Bir vasi, yetimin malını ne kendi nefsi için ve ne de başkası için borç veremez. Çünkü ikraz, bir teberrudur. Yetimin malı ise teberrua mütehammil değildir. Mebsut.

386 - : Bir kimse, mahcur, yani: ticarete gayri mezun bir çocuğa ve­ya matuh bir şahsa bir şey ikraz edip onlar da bunu istihlâk etseler zamin olmazlar. Çünkü bul bir vedia mesabesindedir. Çocuğu istihlâke teslit sa­hih ise de üzerine zamanı şart kılmak batıldır. Fakat imam Yusufa göre zamin o'urlar. Sahih görülen de budur. Fakat, o şey, bunların elinde telef oîsa bilittifak zamin olmaziar.  Mebsut. Dürrülmuhtar.

387 - : ikraza ve karz alınan malı kabza tevkil, sahih ise de istikraza tevkil, sahih değildir. Binaenaleyh vekil olan şahsı, kendisini bir resul mev-

.kiinde gösterecek borcu müvekkili namına yaparsa müvekkili borçlu olmuş olur. Fakat borcu kendi nefsine izafe ederek, meselâ «Bana şu kadar meb­lâğ ödüne ver» demiş bulunursa borç kendi namına mün'akit olur. Artık aldığı meblağı müvekkiline vermeyebilir.

Şayed istikraza tevkil ediien şahıs, istikraz ettiği malı kabz ve müvek­kiline tealim ettiğini iddia, müvekkili ise teslimi inkâr etse o malı bu vekil zamin olur. Böyle istikraza memur olan şahıs, karz aldığı malı âmirine, tes­lim hususunda tasdik edilemez.

388 - :  Müteaddit kimseler, bir zattan bir    miktar mal istikraz edip bu malı içlerinden falan şahsa vermesini teklif etmekle mukriz, o veçhile teslimde bulunsa bu tesellüm eden şahıstan ancak hissesini isteyebilir. Mü­tebakisini diğer medyunlardan talep eder: Bu şahıs ise burada karzı teba kişini diğer medyunlardan talep eder. Bu şahıs ise burada karzı kabza ve­kil bulunmuş olur. Hindiyye.

389  - :  Bir kimse,  bir sahsa  ikraz elmi§ olduğu  meselâ:   bin dirheır. mukabilinde bir kefil alıp da sonra o kefil ile on dinar üzerine musalahada bulunup bu dinarları kabzetse sulh, sahih olur. Bu halde kefil, bu dinar­lar mukabilinde medyunun  zimmetindeki bin dirheme  malik olmuş uîaca ğından bu dirhemleri ondan alabilir. Çünkü cinslerin ihtilâfına  mebni bu, bir mübadele meselesidir.

Fakat o kimse, kefil ile yüz dirhem üzerine musaîahada bulunsa kefil, medyuna - mekfulün anhe ancak bu yüz dirhem ile müracaat eder. O kim­se, ise mütebaki dokuz yüz dirhem ile medyuna müracaat eyler. Çünkü bu muamele,, bir mübadele, değildir. Belki kefili kefaletten ibradır. Kefilin be­raet i ise asilin beraetini icabetmez. Mebsut.

390  - :  Bir kimse, bir zata mektup yazıp mekiııbu    götüren şahıs i!e kendisine borç olarak şu kadar meblâğ    göndermesini teklif o zat da bu meblağı o şahsa teslim etse imam Ebu Yusufa güre bakılır: Eğer o meb­lağ, bu kimseye isal edilmiş İse kendisi borçlu olmuş olur. Ve illâ olmaz.

391 - : Bir kimse, bir zata bir şahsı resul göndererek1 kendisi için borç olarak o resul jle şu kadar meblağ göndermesini teklif, o zat da bu meb lağı irsal etse bakılır: Eğer o kimse, bu meblağı resulünün kabz etmiş ole duğunu ikrar ederse onu zamin olur. Hindİyye.

392 - : Karzdan veşair düyundan sulh caizdir. Şöyle ki bir kmıse. baş kasının zimmetinde olan bir malından o malın bir kısmı üzerine suih yapa­bilir.  Bununla  hakkının bazısını ahz  ve mazısını  ıskat  etmiş  saydır.   Artık bedeli sulhu kabz şart olmaksızın musallana sahih olur.

Meselâ: bir kimse, başkasının zimmetinde o!up halen verilmesi lâzım gelen bin kuruş alacağı mukabilinde halen verilecek veya müeccel ota fak beş* yüz kuruş veya müeccel bin kuruş üzerine sulh yapabilir. Bu bedeii sulhun derhal verilmesi icabeder. Meğer ki müslakriz ulan şahıs, bu borcu münkir bulunsun. Ö halde tecil müddetine riayet lâzım gelir, Hindiyye.

Fakat şu kadar dirhem alacağı mukabilinde şu kada,- müm-e! dinar üzerine suih yapamaz. Çünkü bedelde nesie bulunduğu cih:t:o rihn muame­lesi olmuş olur. Bu bedeli mecliste kabz lâzımdır.

Kezalik: şu kadar dirhem müeccel bir deynden onun deıhal verilmek üzere yarısı mukabilinde sulh, sahih değildir. Çünkü bunda da riba vardır. Ecelden i'tiyaz haramdır. Dürer. Eddürülmuhtar.

393 - : Düyundan tamamen veya kısmen ibra1 sahihtir.

Binaenaleyh dain,  medyuna hitaben «Sen bana  sendeki bin  kuruş  ala -ağımdan beş yüz kuruşu yarın eda et, mütebaki beş yüz kuruştan beri ol­mak üzere» deyip medyun da kabul ve beş yüz kuruşu muayyen günde ed ı etse beş yüz kuruştan beraet husule gelmiş olur. Fakat o günde eda bulun mazsa borç olduğu gibi kühr.

Şayed böyle yarın tediye- edilmek gibi bir vakitle tevkıt bulunmazsa beş yüz kuruş, verilsin verilmesin mütebaki borç sakıt olmuş olur. Çünkü bu, bir ibrâ-i mutlaktır.

Kezalik: ibra lâfzı takdim edilerek «Sen zimmetindeki alacağımın ya­rısından berisin, yarın, mütebakisini bana vermek üzere» denilse beraet hâsıl olur. Velev ki ertesi gün o borcun yarısı daine verilmesin.

394  - :  Düyundan ibranın sarahaten şarta tâ'lıki. batıldır. Binaenaleyh  bir  deyn,  sarahaten  şarta  tVlîk edilerek şajt ile  takyid

edilmezse, meselâ: «Bana şu kadar kuruş verirsen zimmetindeki alacağım­dan beri ol» denilirse bu ibra' sahih olmaz.

395 - : Bir sebepten mün'bais bir deyn, bir kaç kimse arasında müş­terek olsa bunlardan biri bu deynden bir miktarını kabzedince diğer şerik­ler de dilerlerse buna iştirak ederler ve dilerlerse hisselerüe borçluya mü racaatta bulunurlar.

Şeriklerden biri hissesinin bir miktarından medyunu ibra etse, müteba­ki deyn, hisselerine göre taksim olunur.

Meselâ: iki şahsın bir kimsede müsaviyen iki bin kuruş alacakları ol­duğu halde bunlardan biri medyuna beş yüz kuruşunu bağışlasa mütebaki bin beş yüz kuruşun yalnız beş yüz kuruşu kendisine ait olup bunu isteye­bilir. Mütebaki bin kuruş ise diğer şerike ait bulunur. Dürrümıjhtar.

396 - : Bir kimsenin bir çok kimselere borcu olup malı bunlara kifa­yet etmediği halde bunlardan ikisinin borcunu tamamen veya kısmen öde-se diğer alacaklılar buna müdahale edemezler. Fakat vefatıhda veya gıya­bında veya ilânı iflâs ettiğinde hâkim marifetile borçlar* tesviye edilecek olursa malı borçlarına tir nisbet dahilinde taksim ve tevzi olunur. Bezza-ziyye Ali Efendi fetvas*.

397 - :  Karzda vesair düyunda havale caridir.

Binaenaleyh bir kimse bir beldede .bir şahsa bir miktar nukud ikraz edip de sonra bu nukudu o şahsın yazdığı mektup ile giderek bir beldede diğer bir şahıstan istifa etse caiz olur. Veievki kendisine, p nukudun daha ciyadı verilsin. Elverir ki bu ciyadm verileceği aralarında meşrut olmasın.

Maamafih böyle borç verilecek şeyin başka bir beldedeki bir şahsa ha­vale edilmesi akdi müdayene esnasında meşrut olmamalıdır. Meşrut olursa keraheten1 hâli olmaz. Çünkü bunda mukriz için faide vardır. Yoldaki mu­hatarayı bertaraf etmiş olur. Mebsut. Havale bahsine müracaat.

398 -   :   Mukriz için  bir  meşrut, nef'i  ealıb  olan  her  hangi  bir  karz muamelesi haramdır.

Meselâ: bir kimse ikraz ettiği bin kuruş mukabilinde bin ikiyüz kuruş alacağını ş?rt koşsa bu şart lağv olur. Buna riayet lâzım gelmez. O kimse­nin bu ziyadeyi alması helâl olmaz.

Kezalik: bir kimse bir şahsa meselâ: bin kuruş verip bunun başka bei dede kendisine verilmesini şart koşsa bu şarta riayet icabetmez. Çünkü bun da mukriz İçin karz edilen şeyin nakli külfetinden kurtulmak veya mahfu-ayetini temin etmek gibi bir menfaat melhuzdur.

Fakat mustakriz, dilerse mukrize bir şey ikram edebilir. Elverir ki bu ikram meşrut olmasın ve borç mukabilinde böyle bir ikram, meselâ bir he­diye itaesı mütearef bulunmasın. Yoksa iyiliğe karşı iyilik etmek insaniyet

şiarıdır. Bir hadisi şerifte de sizin hayırlınız borcunu

en güzel ödeyen in izdir) buyurulmuştur.

399 - : Bir kimse bir şahsa hitaben «Bana şu kadar meblâğı borç ver, arazimi sana ariyet vereyim, borcumu ödeyinceye kadar onu ekiver» dese de bu veçhile müdayene muamelesi  yapılsa,  bu,  kerahatten     hâli  olma?:. Muhit.

400 - :  Mustakriz üzerine bir muamelei şer'iye zımmlnda bir rıbh ii-ramı sahih ise de cumhuru fukahaya göre kerahatten hâli değildir.

Şöyle ki: bir borç almayı temin için bir malı değerinden yüksek bir fi­yatla almak caiz ise de kerahatten hâli olmaz.

Meselâ: bir kimse, çarşı ve pazarda bin kuruşa satılacak bir malı sat­mak için bir şahıstan veresiye olarak bin iki yüz kuruşa aba bu bir satış muamelesi olarak sahih olur. Fakat bu muamele, bu malı satıp semenim almak ve bu suretle borca girmek maksadına müstenid olduğu cihetle ke-rahatten hâli değildir.

Kezalik: bir kimse, bir şahsa meselâ bir sene müddetle bin kuruş ik­raz ve ribh ilzamı maksadiyle yüz kuruşluk bir kitabım da o şahsa bir se­ne veresiye olmak üzere iki yüz kuruşa satsa beyi, sahih olur. Badehu o şahıs bu kitabı zeyde hibe ve teslim, zeyd de mukriz olan kimseye hibe vs teslim etse bu hibe de sahih olur. Artık mustakriz, bu hibeden dolayı ken­disine evvelce ilzam edilen iki yüz kuruşu vermekten imtina edemez. Ma-amafih bu muamelede âmmeye göre kerahatten nalı görülemez.

Kezalik: bir kimse bir şahsa meselâ: bin kuruş nakden ikraz edip yüı kuruşluk bir malını da ona üç yüz kuruşa satsa o da bu malı yüz kuruşu zeyde satsa zeyd de yine yüz kuruşa o kimseye satsa bu satışlar, sahih olur. Çünkü bunlar bir beyi ve şira' mahiyetindedir. Bu maksatla olan bey'a, «Bey'i ıyne» denir. Bu suretle müstakrize iki yüz kuruş ribh ilzam edilmiş olur. Maamafih bu muamelede kerahatten hâli değildir. Hattâ bazı zevata göre bu muamele, haramdır, ber riba meselesidir.

Fakat bu muameleler, imam Ebu Yusufa göre caizdir. Ve bunlar bir emri hayra hizmet- için yapıldığı, ve ayrıca bir bey'i ve şira mahiyetinde bulunduğu cihetle memduhtur. Ribadan kurtulmak için bir mahlas-i şer'-İdir. Bunlar nef'i calib bir ikraz muamelesi değil, belki menfaati celbeden birer bey'i meselesidir. Akitler, başka' başka mahiyetleri haiz olduğundan bir akdin ı&eşru olmamasından diğerinin de meşru olmaması iktiza etmez. Vakıa karzı hasen, yani; mukrıza ait menfaatten âri, rızayı ilâhiye müs­tenit bir karz muamelesi pek müstahsendir. Fakat her zaman bu yüksek insanî vazifeyi ifa edecek zâtlar bulunamaz. Artık nâssın ihtiyacını tehvin için böyle bir mahlas-i şer'îye müracaat, azimet tarikine münafi olsa da ruhsat tarikine muhalif olmaz.

Fethülkadirde deniliyor ki: Böyle bir muamelede kerahat yoktur. Şu kadar varki, bu, hilâf-ı evlâdır. Çünkü bunda karzı hasen suretile yapıla­cak bir birr-ü ihsandan i'raz vardır.

Hattâ deniliyor ki: mustakriz, mukrizden satın aldığı bîr mah hariçte başkasına noksan fiyatla satsa da bu mal bilvasıta mukriza avdet etmese bu, bir «Bey'i ıyne» sayılmaz. Bunda biiittifak kerahet yoktur, imam Ebi Yusufun sevab gördüğü de bu suretle olan bir satış muamelesidir. Çünkü Mukrizin bu maldan fazla alacağı semen, veresiye sattığı için bekliyecegi müddete tekabül eder. Müstakrize bu malı karzı hasen suretile vermesi ise mendubdur.. Yoksa kendisine vâcib değildir. Artık bu muamele, bir bey'i ıyne olmaz ve illâ her beyi muamelesi, bir bey'i ıyne olup mekruh ulmak lâzım gelir.. Mebsut. Dürrülmuhtar. Ali Efendi fetvası.

401 - : Usulü dairesinde ilzam edilmeyen bir ribh lâzım gelmez. Bina­enaleyh bir kimse bir şahsa ikraz etmiş olduğu meblağ mukabilinde ribh, ilzam etmemiş ise, o şahıstan bilâhare ribh = faİ2 namile bir şey İsteye­mez. Hattâ bir mütevelli, vakfın parasından ribh,  ilzam etmeksizin ikraz etmiş olduğu meblağ için de müstakrizden ribh namına bir şey almaya ka­dir olamaz. Ali Efendi.

402  - : Müdayene, hususunda kitabet ve işhad mendubdur.

Şöyle ki; bir müddet için yapılan bir borç, bir kâtibi adil tarafından ya­zılmalıdır. Ve ehemmiyetlice bir şey ise ona laâkal ile kimseyi şahit de tutmalıdır. Bu kitabet ve ishad, ammei fukahaya güre mendubdur. Kur'an-ı mübinin bu husustaki emri vücub için değil, nedb içindir, bu bir emr-i ih­tiyatîdir, memduhdur. Fakat bir kısım fukahaya göre bir borcu yazı ile tes-bit etmek vacibdir. Atâ, ibn-i Nahaî, ibn-i Güreye, Muhammed ibni Ceriri taberî bu cümledendir.

«(Malikîlere göre de karz, esasen mendubdur. Fakat bazan vâcib olur. ihtiyacından helak olacak bir kimseyi bu ihtiyaçtan kurtarmak için yapıla­cak karz = ödüne verme gibi. Bazen de mekruh olur. Malında şüphe bulu­nan veya alacağı parayı haram yere sarf edeceğinden korkulan bir şahsa yapılacak karz gibi. Bazan da haram olur. Bir cariyeyi kendisine nikâhı he­lâl olan bir kimseye ikraz gibi ki şeddi zeria' bakımından bu ikraz,' caiz olmaz.

Malikîlere göre karz, mekilâtta, mevzunatta sahih olduğu gibi uruzda, hayvanatta da sahih olur. Fakat hanede, bostanda, nefis cevherde, maden topraklarında sahih olmaz.

Malikîlere göre karz yoliyle olan bir borcu, kendisine müsavi veya ken dişinden vasfen efdal ve ayni cinsten madud bir şey ile Ödemek caizdir. Bu borcun müddeti hulul etmiş ise -diğer taraf razı olunca - kadren veya vasfen ekal olan ile ödemek de caizdir. Fakat adeden ekal olan böyle bir borcu adeden ziyade olan ile ödemek caiz değildir.

Meselâ: adeden alınıp verilmesi mütearef olan on mecidiye borç yerine on bir mecidiye verilemez.

Kezalik: veznen ekal olan "bir borcu, zamanı hulul etmiş olsun olmasın, kendisinden veznen zaid olan ile ödemek caiz'değildir.

Meselâ: yüz dirhem ağırlığındaki bir miktar gümüş borç yerine ynv. dirhem ağırlığındaki bir gümüş verilemez. Meğer ki ziyadeiik pek cüz'î olsun.

Kezalik: bir kimse, zimmetinde meselâ; bir sene müddetle bin dirhem alacağı olduğu bir şahıs ile an ikrarın peşin sekiz yüz kuruş üzerine sulh olsa bu caiz olmaz. Çünkü müddet İçin iki yüz kuruş verilmiş olur. Halbuki eceller müddetler mukabilinde itiyaz caiz değildir.

Malikîlere göre nukuda ait iki deyn arasında takas İcrası caizdir. Şöy­le ki; iki kimseden her biri diğerine karşı karzdan veya mebi1 esmanından veya biri karzdan, diğeri mebi' veya icare bedelinden veya başka bir şey­den .dolayı medyun bulunsa bakılır. Eğer bunların borçları vezn veya adet itibarile. ve sıfat, yani; altın ve gümüş gibi nev'îyet itibarile müttehid bu Umursa bu takas sahih olur. Bu iki borcun tediye zamanlan ister hulul et­miş olsun ve ister olmasın.

Bu borçlar sıfaten muhteiif oldukları, meselâ: Nevileri muhtelif olup biri altın diğeri gümüş, olsa veya nevileri müttehid olduğu halde biri cey-yid, diğeri redi bulunsa bakılır. Eğer her iki borcun tediye zamanı hulul etmiş ise takas yine caiz olur. Fakat tediye zamanları hulûî etmemiş veya birininki hulul ettiği halde diğerininki hulul eylememiş olsa bu takas caiz olmaz. Çünkü, bu bir sarf muamelesi olur. Sarfın sıhhatinde ise her iki be­delin makbuz olması lâzımdır. Şerhi Kebir. "Şerhi Muhammedi Hirşi.

imam Malike göre karzda tecil muteberdir. Çünkü o, mecliste kabzı ik­tiza etmeyen bir semen, bir ücret mahiyetindedir. Mebsutı Serehasi.

Şafiîlere göre ikraz; bedelini reddetmek üzere bir şeyi bir kimseye temlik etmektir. Bu, satış gibi icab ve kabul ile mün'akit olur. Ve kabulür icaba muvafakati lâzım gelir. Binaenaleyh mukriz meselâ: «Bin kuruş ik­raz ettim» dediği halde mustakriz beş yüz "kuruş kabul etse sahih olmaz.

Kendisinde selem carî olan her şeyde ikraz muamelesi de carî olabi­lir. Ancak bir şahsa nikâhı helâl olacak bir cariyeyi ikraz caiz değildir.

Karzda kefalet ve rehin caridir. Binaenaleyh mukriz,. mustakrizden kefil veya rehin alabilir. Bu suretle alacak tahtı temine alınmış olur.

Medyun, kabz ile karz aldığı şeye malik olur. Diğer bir kavle göre on­da mülkü izale edecek bir tasarrufta bulunmadıkça ona malik olmuş olmaz.

Maamafih o şey müslakrızın mülkünde bulundukça mukriz bunu ondan ay nen istirdat edebilir. Esah olan budur. Çünkü mukriz, o şeyin telefi takdi­rinde bedelini ister, artık mevcud olan aynım evlâ bittank isteyebilir.

Mustakriz de bunu mukrize istesin istemesin red edebilir.

Mukrize nef'i celbedecek bir ikraz muamelesi haramdır. Meselâ: Muk­riz, redi bir para yerine ceyyid bir para vermek şartile ikrazda bulunsa

sahih olmaz.

Kezalik: mukriz, bir müddet müeccel olmak şartile ikrazda bulunabi lir. Eğer bu tecüden dolayı mukriz için bir faide, sahih bir maksat melhuz değilse ikraz, sahih olur. Tecil şartına bakılmaz. Fakat mukriz için zengin olan mustakriz vasıtasile malını muhafaza eitirmek gibi bir sahih garaz bu İunsa esah olan kavle göre bu ikraz ukdi fâsid olur. Çüukü bunda mukrt/ için cerri menfaat vardır. Tuhfetülmuhtae.

(Hanbelilere güre de karz, bir malı onunla intifa' edip bedelini red edecek kimseye irtifaken - istifadesi için vermektir. Satılması sahih olun her şeyin borç verilmesi de sahihtir. Bundan rakikier müstesnadır. Bunlar erkek olsunlar, olmasınlar kimseye borç verilemez.

Mukriz teberrua' ehil olmalı, borç verilecek mal da mikdaren ve vas­fen malûm bulunmalıdır.

Karz akdi, kabul ile tamam, kabz ile lâzım olur. Artık mukriz bunu is­tirdat hakkına malik olamaz, kendisi için filhal bedel sabit olur. Çünkü mukriz kendi rızasiyle ondaki hakkı mülkünü bir akdi lâzım İle izale etmiş­tir. Meğer ki müstakrizin iflâsına hükmedilsin. O zaman elinde mevcut olan ödüne malı mukriz istirdat edebilir.

Mukriz, alacağını tecile mecbur değildir. Fakat tecil etmiş ise bu bir -vaad mahiyetinde bulunur. Artık lâyık olan buna vefa etmektir. Fakat ba­zı fukah'aya göre bir deyn, karz olsun olmasın, tecil edilince ona riayet lâ­zım olur. Çünkü = müminler, yaptıkları şartlara riayetkardırlar.) Hadisi şerifinin umumiyesi bunu gösterir.

İstikraz edilen şey, kitap, libas gibi uruzdan mütekavvim bir şey ise bu­nun vakti kabzmdaki kıymetini mukrize vermek lâzım gelir. Buğday ve dir hem gibi mekilâttan veya mevzunattan olunca da mislini vermek icabeder.)

(Hanbeliîere göre suların da keyl - ölçmek ile ikrazı sahihtir. Hattâ îmam Ahmetten rivayet olunduğuna göre bir kavm arasında müşterek olan bir su menbaındaki nöbetleri ödüne vermek caizdir. Elverir ki o menbalar-daki su niahdud, ne kadar çıktığı malûm bulunsun.

Meselâ: bir kimse diğer iki şahıs ile müştereken mutasarrıf oldukları bir menbadaki Çarşanba gününe ait nöbetini, arazisini sulamak üzere bu ık: şahıstan birine ikraz, o şahıs da kendisine ait Cuma nöbetini buna mukabil o kimseye itâ etse sahih olur. Çünkü karz verilen suyun mislini red müm­kün bulunmuştur. Fakat böyle bir menbadan her gün ne kadar'su çıktığı bilinmezse bu ödüne verme kerahatten hali olmaz.

Menafiin karzı sahih değildir. Çünkü bu, mahud değildir. Maamafih ba z\ zâtlara göre caizdir, iki insanın biribirine birer gün çalışmaları gibi ve iki insanın  birbiri hanesinde  birer  müddet   oturmaları  gibi.

Mukriz, müstakrize hitaben: «Eğer ben ölürsem sendeki aiacağım sana helâl olsun» dese bu, bir vasiyet olarak sahih olur. Fakat «Eğer sen ölür sen sendeki alacağım sana helâldir» dese sahih olmaz. Çünkü bu, şarta muallak bir ibradır, ibranın şartı ise muallâk değil, müneccez olmaktır.

Mukriz için menfaati celbeden her.haramdır. Müstakrizin mukrizi hane sinde meccanen veya az bir ücretle oturtması veya ona hayvanını ariyet vermesi, veya aldığı şeyden daha hayırlısını tediye etmesi gibi. Fakat müs takriz, bir şart've teamül olmaksızın mehaza iyiliğe karşı bir iyilik olmak üze re borcunu daha hayırlı, daha ziyade bir halde Ödese caiz olur.

Müstakriz, borcunu mukrize her hangi beldede olursa olsun Ödemek is­teyince niukrizin kabulü lâzım gelir. Çünkü bunda mukrize bir zarar yok­tur. Meğer ki vereceği yerde emniyet bulunmasın, veya borç ahnan şeyin nakli masrafa muhtaç bulunsun. Neylülmearib.  Keşşafülkına1)

Zahirîlere göre karz muamelesi, eşyai ribeviyyenin hepsinde vesair te­mellük edilmesi ve mülkten çıkarılması caiz olan şeylerde caridir. Bunla rın hiçbirine riba dahil olmaz. Bir vecih müstesna ki, o da ikraz edilen şey­den ekseri veya ek,alli veya ecvedi veya ednayı iştirat etmektir. Böyle bir iştirat, eşyai ribeviyye hakkında ribadir, sair eşya hakkında da kitabullâh-ta bulunmayan bir şart olduğu için batıldır. Karzın müeccel olup olmamasj caizdir. Fakat mukrizin bu ecele riayeti lâzım gelmez. Bu zimmette hâldir, sahibi bunu ne vakit isterse mukrizden alabilir. İmam Malike göre ise mus takriz, ikraz ettiği şey ile intifa edebileceği kadar bir müddet geçmedikçe mukriz, bu şeyi isteyip alamaz. Bir kimsenin bir şahıs yanında karz, beyi, selem cihetinden veya herhangi bir cihetten bir miktar altın veya gümüş, veya sair ribevi eşyadan ve saireden bir malı bulunsa, bu müeccel olsun, ol­masın, o kimse için bu malın yerine başka bir mal almak asiâ helâl olmaz. Bunu almak, merdud, mefsuh bir muameledir. Bunda gasb hükmü cereyan eder. Elmuhaİla.) [34]

 

Ribaya Dair Bazı Meseleler:

 

403 - : «iki malın birbirile mübadelesinde bir taraftan ivaza mukabil olmaksızın verilen fazla miktar bir ribadır. Bir muavaza ve mübadelede meşru' miktarı mütecaviz olan fazlalığa riba denildiği gibi «lyne» de denilir

Med ile «Riba» nema bulup artmak ve yüksek yere çıkmak manasına­dır. Irba1 da bir şeyi' nemalandırmak, arttırmak demektir.

Meselâ:  bir kimse on mıskal ağırlığında bulunan bir altını on buçuk miskal ağırlığındaki bir altınla peşin veya veresiye olarak mübadele etse riba bulunmuş, olur.

404  - ; Ribâ şer'an haram olup iki kısma ayrılır.  Biri -îlliba i fazi» dır ki, mevzunat veya mekilât kabilinden olan şeyleri kendi cinslerile peşin olarak mütefazılan mübadele etmektir. Ağırlıkları müsavi iki altını iki buçuk altına veya iki altın ile şu kadar kuruşa fühal satıp tekabuzda bulunmak gibi.

Kezalik: Bir .kile buğdayı bir buçuk kile buğday ile peşin satıp kabzetmek gibi.

Diğeri, «Ribâ-i nesîe» dir ki, ya bir cinsten iki şeyin birini diğeri mu­kabilinde veresiye olarak satmaktır. Veya başka başka cinslerden olup vez-nî, keylî veya ziraî veya adedî olmak hususunda müttehid bulunan iki şey den birini diğeri mukabilinde veresiye olarak mübadele etmektir ki, miktar­ları müsavi olsa da yine caiz olmaz.

Meselâ: on dirhem gümüşü, on dirhem veya on bir dirhem veya dokuz dirhem gümüş mukabilinde veresiye olarak satmak -Bir riba-i nesîe- ola

cağından caiz değildir.

Kezalik: iki kile buğdayı bir veya iki veya üç kile buğday mukabilinde veresiye olarak satmak caiz olmadığı gibi iki kile buğdayı bir veya iki ve ya üç kile arpa mukabilinde veresiye olarak satmak da caiz olmaz.

Kezalik: bir metre Şam kumaşını, yine aynı cinsten bir veya iki metre Şam kumaşı veya başka cinsten, meselâ: o kadar Bursa kumaşı mukabilinde veresiye olarak satmak da caiz değildir.

Kezalik: yüz yumurtayı, yüz veya yüz yirmi yumurta mukabilinde ve­resiye satmak da bu kabildendir.

405 - :  Ribayi fazlın hümetindeki illet,  cins ile kadrdır.  Yani:   vezni-yatta vezn, keyliyata keyldir. Rİbâ-i nesîe'nin İlleti de yalnız cins, ve yal nız kadrdir.         .                              '                              ,                           .

Binaenaleyh cinsleri ve miktarları müttehid şeylerde ribayı fazl çere yan ettiği gibi yalnız cinsleri veya yalnız vezni, keylî, ziraî veya adedi ol­mak itibarile miktarları müttehid olan şeylerde de ribâi nesîe cereyan eder.

Meselâ bir altın aynı vezinde bir altın ile veya bir kile buğday, bir kile buğday ile potjin olarak satılsa bunda ribâ bulunmuş olmaz. Kezalik bir al­tın şu kadar gümüş para ile veya bir kile buğday bir veya iki kile arpa ile peşin olarak satılsa yine riba bulunmuş olmaz. Fakat bir altın bir altın ile şu kadar kuruş mukabilinde veya bir kile buğday, bir buçuk kile buğday veya bir kile buğday ile şu kadar kuruş mukabilinde satılsa cinsleri müttehid Şeyler arasında fazlalık bulunmuş olacağından ribâyı fazl tahakkuk etmiş olur.

Kezalik: Bir altın bir altın ile veya bir dirhem gümüşü bir dirhem gü­müş ile, veya bir kile buğday bir kile arpa ile veya btş metre kumaş, beş metre kumaş ile veya on beş adet yumurta yine on beş aded yumurta ile veresiye olarak satılsa ribâyı nesîe vücude gelmiş olur. Bu miktarlar mü-tefavit olduğu takdirde de ribâ-i nesîe tahakkuk eder. Bir faiz mukabilinde yapılan istikraz muamelesi de bu kabildendir.

406 - : Ribâ-i fazl, mezruatta ve adediyyatta cereyanetmez. Binaena leyh şu kadar metre kumaş, ondan ziyade kumaş ile veya §u kadar yumurta ondan ziyade yumurta ile peşin olarak mübadele edilebilir

Bir de ribâ-i fazl, iki üç avuç buğday gibi, bir iki elma veya ayva gibi cüz'iyatta cari olmaz. Hattâ yarım sa'dan noksan olan miktara itibar olun­maz.. Ribâmn tahakkuku için' mi'ayi şer'inin bulunması lâzımdır. Bu cüz'i yat ise mi'yari şer'ı haricindedir.

407 - : Resulü Ekrem Sallallahu Aleyhi Vesellem Efendimiz tarafın­dan vezni olduğu bildirilmiş olan şeyler ebediyyen veznidirler. Ve keyli olduğu bildirilmiş çeyier de daima keylîdirler. Velevkİ bilâhare nâs, bun­ları başka türlü alıp versinler. Hakkında nâs bulunmayan, asrı saadette vezni mi, keylî mi olduğu bilinmeyen şeyler hakkında ise nâsm örfü mu tederdir. imamı Âzam i'e îmam Muhammed'in kavilleri böyledir, imanı Ebu Yusufa göre her hangi bir şeyin, vezni veya keylî sayılması için o za­manın örfüne bakılır.

Binaenaleyh mevzunattan olan bir şey keyl ile ve bil'akis mekilâttan bulunan bir şey vezn ile peşin olarak satılsa bunların haddizatında müsavi oldukları bilinmedikçe- bu satış caiz olmaz. Velevki bu vezn ve keyl itibarilc müsavi olsunlar.

408 - :  Ribevî malların ceyyidile redisi hükümde müsavidirler.

Binaenaleyh âlâ bir buğday âdi bir buğday mukabilinde peşin olarak satılsa yine biri birine keylce müsavi olmaları lâzım gelir.

Kezalik: altın ile altın ve .gümüş ile gümüş satıldığı takdirde de cevde-te, sanata itibar olunamaz, bunlar için ayrıca bir kıymet takdir edilmez. Şu kadar var ki, meselâ; beyaz ceyyid bir gümüş, siyah ve miktarı ziyade bir gümüş ile mübadele edilip de beyaz gümüşde biraz altın veya bakır ve ya uruz bulunsa bu mübadele helâl olur. Çünkü bu takdirde siyah gümüş­ten beyaz gümüşe veznen müsavi bir miktar; tekabül eder. Siyah gümüşün zaid miktarı da beyaz gümüşteki zaid şeylere karşılık bulunur. Bu cihetle akdi mübadelede cevaz ciheti fesad cihetine tercih edilmiş olur.

«{Inıam Şafiîye göre bu mübadele yine caiz değildir. Çünkü ona göre semen ile müsemmen arasındaki inkisam, kıymet itibariledir. Bu takdirde siyah gümüşten beyaz gümüşe kendisinden ziyade isabet etmiş olur. Meb-sut-ı Serehsî.)

409 - : Altın ile gümüş daima veznidirler. Maamafih bunların kendi lerine mahsus bir vezniyeti vardır. Bunların vezni daima kendilerine mah­sus bir mikyas ve mi'yar ile tayin edilir. Artık bunlar ile sair veznîler ara­sında veznen ittihad mevcud sayılmaz. Bu cihetle bir nakid pafa mukabi­linde, meselâ: bir miskal altın veya bir. dirhem gümüş mukabilinde kendi­lerinden veznen fa2İa olan bir mal, peşin veya veresiye olarak alınabilir-

410 - : Demir, bakır, kireç gibi vezniyattan olan gayri mat'um şeyler-de kendi cinslerile peşin oiarak mütefazılan veya veresiye olarak mütesavı yen veya mütefazılan satılsa riba tahakkuk eder.

411 - :  Buğday, arpa, hurma, tuz daima keylîdirler. Bu gibi mekilât tan olduğu bilinen bir şey, para mukabilinde veznen satılsa bey'i caiz olur.

Kezalik: Vezni olup semen kabilinden bulunmayan bir şey de para ile keylen satılsa yine caiz olur.

Kezalik; buğdayı ekmek ile ve ekmeği buğday ile, ekmeği un ile, unu ekmek ile mütesaviyen ve mütefazılan peşin olarak satmak caizdir. Bunlu rı biri biri mukabilinde veresiye olarak satmak, miftabih olan kavle göre caizdir. Hindiyye.

412 - : Aralarında cinsen ittihad olmıyan şeyleri biri binle peşin ota rak mütefazılan satmak caiz olduğu gibi aralarında ne cinsen ve nede kad ren -Yani: vezni, keylî, zer'î ve adedi olmak itibariîe- ittihad bulunma­yan şeyleri de biri biri mukabilinde istenildiği veçhile peşin veya veresiye olarak satmak caizdir.

Meselâ: on miskal altını kırk miskal'ağırlığındaki bir gümüş ile peşin olarak mübadele caiz olduğu :gibi bir miskal altın mukabilinde şu kadar ku maşı veya şu kadar altın veya kumaş veya buğday mukabilinde muayyen bir arsayı veya-haneyi veya bir hayvanı peşin veya veresiye olarak satın almak da caizdir.

«(.Malikîlere göre altın ile gümüşteki ziyadeliğin tahnmine illet, bunlar­daki nakdiyet ve semenîyeltir- Taama gelince; bunun hürmetindeki illet, riba-i fazl ile ribai nesie'ye göre değişir. Şöyle ki: Riba-i fazlda illeti tah-rim, bir kerre taamın kendi başına taayyüşü temine elverişli olması, ya,ni; bir insanın yalnız bununla yaşayabümesidir. Sonra da o taamın iddihare örfen salih bulunmasıdır, işte bu kabil matu'matta riba cereyan eder.

Riba-i nesîe'ye gelince; bunda da illeti tanrım, mücerred matu'miyettir Bir şey tedavi veçhile olmaksızın âdemi için taam olmaya salih bulundu mu onda riba-î nesîe cereyan eder. iddihare elverişli olsun olmasın.)

(Şafiîlere göre de ribanın illeti, semeniyet ile matu'miyettir. Yani: ga-İib ahvale nazaran insanların taamlarına mahsus şeylerden bulunmaktır. Semenin, yani: altın ile gümüşün madrup olup olmaması müsavidir- Mes­kukâttan olan altın ve gümüşde riba cereyan edeceği gibi bunlardan yapıl­mış şeylerde de cereyan eder. Semen ve nıatum olmayan şeylerde ise riba cereyan etmez.)

(Hanbelîlere göre de ribanın tahrimine illet vezn ve keyldir. Bu husus ta matum ile gayri matum az ile çok müsavidir. Binaenaleyh en az miktar altın veya gümüşte riba bulunabileceği gibi iki üç avuç miktarı buğday ve ya arpa arasında da bulunabilir. Ceviz, yumurta, hıyar,     karpuz,  kavun. Portakal gibi adediyyatta ise riba cari değildir.)

 (Zahirîlere göre riba, yalnız bey'ide, selemde ve karzda caridir. Bey i ile selemdeki riba yalnız buğday, arpa, hurma, tuz ile altın ve gümüşten ibaret olan altı şeyde cereyan eder. Karzdaki riba ise her şeye şâmildir. Şöyle ki: bîr şeyi ikraz helâl olmaz ki onun mukabilinde o cinsten veya. başkasından daha çok veya daha az bir şey mukrıza red edilsin- Belki ik raz edilen şeyin nevinden ve miktarından tam mislini red etmek lâzım ge lir. Çünkü karz, yalnız ayni neviler arasında cari olur, fazla, noksanı riba bulunur. Riba ise ekber-i kebairdendir. Eşyai ribeviyyeden her biri, kendi nevile müsavi ve peşin olarak mübadele edilebilir. Ziyadesile veya veresi ye olarak mübadele edilemez. Velevki aralarında nefaset itibarile fark bu lunsun. Meselâ: bir kile buğday, yine bir kile buğday mukabilinde peşin olarak satılabilir. Bunlardan birinin kabzı velev tarfetülayn teahhur etser riba vücude gelir, ebediyyen mefsuh olur, gasb hükmünde bulunur. Fakat eşyai ribeviyyeden her nevi diğer nevi mukabilinde peşin olmak şartile is­tenildiği vech üzere toptan veya vezn ile satmak caizdir. Birinin diğerinden fazla bulunması zarar vermez- Meselâ altını gümüş ile, buğdayı arpa ile yeden biyedin ~ peşin olarak satmak caizdir. Velevki aralarında veznen fazlalık bulunsun. Fakat, buğdayı, arpayı, hurmayı veya tuzu altın veya gümüş ile peşin veya veresiye olarak satmak caizdir. Bunlarda veznen mü­savat aranmaz. Çünkü bunların ibahası hakkında nas varid olmuştur. Bir altın, gümüş ile veya başka bir şey ile mahlut, memzuc bulunsa bunu vez­nen o miktar veya ondan ziyade veya noksan bir altın ile satmak helâl olmaz. Meğer ki altını tahlis edilsin.

Gümüşü gümüş ile satmak hususunda da hükm böyledir.

Kezalik: Bir atın, gümüşten başka bir §ey ile beraber veya o şey ılu mahlut bulunsa bunu gümüş ile peşin olarak satmak caizdir, veresiye sat mak caiz. değildir.                        .

Kezalik: bir gümüş altından başka bir şey ile beraber veya mahlut bu lunsa bunu altın ile peşin olarak satmak caizdir- Veresiye satmak caiz değildir.

Şâir eşyai ribeviyyede de bu hükm caridir. Meselâ: buğdayı hurma ile beraber arpa mukabilinde peşin olarak satmak caizdir, veresiye caiz değil­dir. Çünkü bir hadisi şerif de: - Bu ribevi sınıflar muhtelif olunca bunları peşin olmak üzere dilediğiniz veçhile satınız) buyurulmuştur.

Dinarlar, dirhemler megşûş olunca bunların biribirile mübadeesinde veznen müsavat aranmaz. Meselâ mağşuş olduğu zahir olan iki dirhemi yine mağşuş olduğu beliren bir altın ile satın almak caizdir. Elverir ki akit, altındaki karışık bakırın gümüşe, gümüşteki bakırın da altına karşı­lık olmak üzere yapılsın.

Riba, iki yabancı kimse arasında cari olabileceği gibi köle ile seyyidi arasında da cari olur. Çünkü köle de mala malik olabilir, lîbn-i Ömer de buna kaildir- Ibn-i Abbasa göre köle ile seyyidi arasında riba cari olmaz Zira köle mala malik olamaz. -imamı Azam, imam Şafiî, Süfyan-i Sevrİ de buna kaildirler. Müslim ile zimmi, müslim İle harbî iki zimmi arasında da riba cari olur. Elmuhallâ.) [35]

 

Riban1n  Hürmetindeki   Hükm I   Şer'iyye :

 

413 - :  Riba haramdır, kebairden maduddur. Hatta bütün cdyan-ı ilâ hiyyede haram bulunmuştur. Bunun hürmeti, Dini islâmda  Kur'an i'e, ha dis ile, icma'ı ümmet ile, kıyası fukaha ile sabit bulunmaktadır. Şüphe yok ki bir dini ilâhînin haram kıldığı her şeyde bir takım mahzrular vardır, bu haram kılınan şeyden kaçınmakta da bir çok faideler mevcuddur. Binaena­leyh ribada da bir kısım mahzurlar vardır, bundan dolayıdır ki haram kı­lınmıştır.

Ribanın haram kılınmasındaki hikem-i şeriyyeye Fahri Razinin tefsiri-kebirinde ve sair tefsirlerde ve kütübı fıkhıyemizde işaret olunmuştur, bunları hulasaten kaydedeceğiz. Şöyle ki:

(î) : Riba, başkasının malını i'vazsiz olarak almayı iktiza eder. Meşe la: bir kimse, bin kuruşunu, bin yüz kuruş ile peşin veya veresiye olarak mübadelede bulunsa yüz kuruşu, karşılıksız olarak alınmış olur. Halbuki insanların mallan muhteremdir, ihtiyaçlarını temine vesiledir. Nitekim bir hadisi şerifte («-.jî.^S^jL-iVlJUÎ*^ - İnsanın maiının hürmeti kanının hürmeti gibidir.) buyurulmuştur. Artık bu malı böyle i'vazsiz almak muvafık

olamaz.

Evet., denilebilir ki: bir malın meselâ şu kadar paranın bir müddet başkasının zimmetinde durması, o ziyade için bir i'vazdır- Medyun bu nıücl det içinde o para ile ticaret ederek istifadede bulunabilir. Madem ki med yun, bundan müstefid olabiliyor, artık bunun mukabilinde dayine resülmal den fazla bir şey vermesi çok görülmemelidir.

Buna cevaben deniliyor ki: .Bu söylenilen istifade mevhumdur. Bazar hâsıl olur, bazan hâsıl olmaz. Fakat fazla verilecek para müteyakkandır. Artık bu müteyakkan malı mevhum bir menfaat uğrunda feda etmek zarar­dan hâli olamaz, iki bedel arasında teadd-'-'ü temin kabil değildir.

Filhakika medyunlardan, müstakrizlerden bir çokları kâr değil zarar etmektedirler. Çok kere bu yüzden bir kısım malları ellerinden çıkmakta iır. Terhin edilen nice akarların vesair maların elden çıktığı görülmekte­dir. Vakıa kâr edenleri de vardır. Fakat hükm. ekseriyete göredir.

(2) : Riba ile uğraşmak, bir çok insanları ziraatle, ticaretle, sanatl > ı§tigalden menetmektedir." Çünkü ellerinde bulunan bir miktar serveti, rı ba suretile tenmiye ederek başkalarının kazancıntian geçinmekte, kendılcn ^ı ticaret gibi, hırfet gibi şeyler uğraşmaktan müstağni görmektedirler, iîu ise memleketin ümranına, cemiyetin iktisadî, hakikî    menfaatlerine muha liftir.

(3) : Riba, nâs arasında lütuf ve ihsan, muavenet vazifelerinin inkitaı na sebep olur. Çünkü riba haram olunca mutekit zevat,    muhtaç olanlara karzı hasen suretile ^muavenette bulunurlar. Fukal riba tecviz edilecek olsa herkes elindeki paraları karz suretüe tenmiye etmek hevesine düşer, mu rabahacılık çoğalır, bunun neticesinde de cemiyet hayatında rnuavenat, mu-vasat münkati olur.

(4) :  Ekseri mukrizler zengin, müstakrizler de fakir bulunurlar.  Eğer riba muamelesi tecviz edilse zenginler, zayıf olan fakirlerden fazla mal el­de ederler, onların zararlarına olarak mal kazanmış olurlar. Bu hal ise rah meti ilâhiye bakımından caiz olamaz.

(5) :  Riba voliyle zengin olanlara âmmenin nazarları    teveccüh eder, . kendilerine husumette bulunanlar çoğalır, bir kısım fakirlerin taam ve teş-

niine bir takım tamakârîarın suikasdına hedef olabilirler   Bu hal ise öyle bir tarik ile elde edilen servetin zevaline sebebiyet verebilir.

(6) : Ribanın hürmeti hakkındaki emri dinî, bir emri teabbüdidir. Bizim bu emri âliye riayet etmemiz, diyanetimizin muktezasıdır. Velevkİ bu emir deki hikmetleri tamamen bilmiş olmayalım.

Filhakika, evamiri ilâhiyyedeki hikmetleri bizim tamamen bilmemiz icab etmez.  Tekâlifi  ilâhiyedeki bütün  hikmetlere  halk,   İnfiazı     nazar edemez. Şari'ı mübiin ki bir hakîm-i zigândır.  Elbette onua her teklifinde  bir çok hikmetler vardır. Bizim vazifemiz ise onun emirlerine, nehiylorine İtaat, vr inkiyadda bulunmaktan ibarettir.  Maamafih Hak Taalâ  Hazretleri ribanın bir kısım mazarratlarını lisanı kur'an ile beyan buyurmuştur- Ribaya nıüb telâ olanlar, ya dünyada veya âhirette bir fakr ve ihtiyaca    giriftar ola caklardır. Bunlar, nûranî bir rehber olan akıldan mahrum bir halde ba'&o lunacaklardır. Rızayı ilâhi için yapılan ihsanlar, verilen sadakalar ise dün yada da âhirette de feyiz ve berekete yeşile olacaktır. Nitekim Kur'anı mü binde:    (ouv^.^.J'OJ^^r   = Allahu Taaiâ ribayi mahveder, sadakaları tenmiye buyurur) b uyur ulm ustur.

(7) : Ribadan kendini muhafaza edenler, zahiren bir mahrumiyete kat lanmış görülebilir. Fakat bunlar, nefslerinih harisâne temayüllerine muka­vemet ederek bubabdaki emri ilâhiye imtisal ettiklerinden dolayı birer mü cahid sayılırlar, şüphe yok ki bunun mükâfatına da nail olurlar.

Velhasıl: ribanın azı da çoğu da* sarahati kur'aniye ile.haramdır. Bun dan Jturtulug için çare riba yoliyle yapılmış bir muamelede resülmalden zaid olan kısmı, az olsun, çok olsun medyuna terketmektir. Ribadan tövbe ancak bu suretle makbul olur. Nitekim = Eğer mü'minler iseniz ribadan baki kalanı terk ediniz) nazmı kur'ânîsi bu haki katı açıkça beyan etmektedir-

Binaenaleyh kazançiçin me§ru' yollar, çareler vardır. O veçhile ha.e ket edilmesi ferdi ve içtimaî refahiyete ve saadete vesiledir- Bu hususu daima nazarda tutmak lâzımdır. [36]

 

Selem'e Dair  Bazı  Meseleler  :

 

414 - : Peşin bir para veya sair bir mal ile veresiye bir mal almaktan İbaret olan selem dahi sair beyiler gibi icab ve kabul ile    mün'akit olur, bunda selem tâbiri kullanıldığı gibi bey'i tâbiri de kullanılabilir.

Meselâ: Rabbüsselem denilen müşteri, müslemün ileyh denilen bayia «Tarlasını su vermekle husule gelen bir buğdaydan yüz kilesi için falan va­kit falan yerde teslim etmek üzere on bin kuruş selem verdim» deyip bayi de bu veçhile kabul etse aralarında selem muamelesi mün'akit olur. Bu halde böyle müeccel olarak satılan buğday, müslemün fm. peşin verilmesi lâzım gelen on bin kuruş da resülmaii selem olmuş olur.

Selem, haddizatında madumu satmak kabilindendir. Bu cihetle kıyasa muhaliftir. Fakat nâsıu ihtiyacına mebni kitab ile sünnet ile, icma' Üc meşru' bulunmuştur.

415 - : Selemin hükmü, mülkiyetin hüsulüdir- Şöyle ki: Selem akd edi­lince rabbüsselem, müslemün fihe müeccelen malik olacağı gibi müslemü» İleyh de re'silmale derhal malik olur. Maamafih müslemün ilen kabzetme dikçe re'silmalde,   rabbüsselem  de kabzetmedikçe  müsiemün  fih'de bey'i. şirket,  tevliye,  murabaha gibi bir suretle tasarrufta     bulunamaz.  Reddü! muhtar.

416  - :  Bir selem muamelesinin sahih olması için bir    takım şartltu1 vardır. Şöyle ki:

(1) :  Semenin yani re'sülmalin cinsi, nevi, vasfı ve miktarı muayyen bulunmalıdır.

(2) : Re'suİmal, nukud kabilinden olsun olmasın meclisi akidde müsle mün ileyhe teslim edilmemelidir.

(3) : Altın ve gümüş müstesna olmak üzere sair resümal ile müslemün fih, aralarında ribâyı nesîe cereyan edecek şeylerden olmamalıdır.

Meselâ: Şu kadar muayyen ve peşin para mukabilinde şu kadar vere siye buğday satın alınamaz.

(4) : Müslemün fîh olan mebiin cinsi, meselâ: buğday veya pirinç ve-,ya hurma olduğu malûm olmalıdır.

(5) : Mebiin nevi, meselâ; yağmur ile veya soky ile hâsıl olduğu tayın edilmelidir-                                                                     

(6) : Mebiin sıfatı, meselâ : âlâ, edna, veya evsat olduğu teyin bulun­malıdır.

(7) :   Mebiin vezn, keyl,  aded veya zira1 itibarile miktarı     muayyen bulunmalıdır.

(8) : Mebi, müeccel olup onun teslim edileceği zaman ve mekân tayın edilmelidir. Teslim edilecek mekânı tayin imameyne göre şart değildir. Teslim mekanı tayin edilmemiş olunca teslim için mekânı akd, taayyün eL-miş olur. Çünkü orası mevzii iltizamda*. Misk ve kâfur gibi hamel ve meu net külfeti olmayan şeylerde mekânı teslimi tayin bılittifak şart değildir.

(9) :  Müslemün fih olan mebi, tayin ile taayyün eden şeylerden olma lıdır. Binaenaleyh dirhemlerde, dinarlarda selem caiz olmaz.

(10) :   Mebi'  mevzunattan,  mekilâttan,  zeriyattan veya  adediyyatı  mu tekaribeden olmalıdır- Binaenaleyh rakiklerde selem cereyan etmez, çünkü bunlar akıl ve ahlâk itibarile muhtelif bulunurlar. Kezalik:  hayvanatta ve onların ba§,  paça gibi etrafında selem carî  olmaz.     Çünkü  bunlar ihtilâf ederler.

(11) :  Müslemün fih, makdürüttahsil olmalıdır.     Müddet içinde bazen bulunup bazan bulunmayan şeyler hakkında selem    akdedilemez.  Mebsut, Hindiyye. Dürrümuhtar.

417 - ; Yukarıdaki meseleden de anlaşıldığı üzere sıhhati selemin be kasında semenin akit meclisinde teslimi şarttır. Binaenaleyh akitler kab'.el-fceslim, biri diğerinin gözünden gaib olmak suretile ayrıürsa selem akdi bo zulmuş olur. Çünkü selem, müecceli muaccel ile satmaktır  Bu ise resilma Un meclisi akitde verilmesüe olur.

418 - :  Selem,  ancak miktarını,  meselâ:   kilesini  veya veznini ve sı falını, meselâ:  âlâ, veya edna olduğunu tayin etmek kabil olan şeylerde sahih olur. Bununla beraber müslemün fihin akdi selemden ecelein nihaye­tine kadar olan müddet içinde pazarlarda misli mevcut olmalıdır.

419 - : Selem, hayvanatta cari olmadığı gibi karpuz, kabak gibi kıye miyyatta    d.a carî    olmaz.    Meğer ki    karpuz,    kabak    gibi    adediyyat, adetlerinden başka bir suretle de, meselâ tül ve arzlarını beyan etmek gibi bir veehle de tarif ve tavsif edilsinler .Zeyleî. Molla Miskin.

Bir de taze ve tuzlanmış balıklar hakkında selem muamelesi yapılabi Ur. Bu balıklar hakkında selem akdi, veznen ve. nev'an yapılır- Adeden ya­pılamaz. Çünkü cüsseleri mütefavittir. Küçük balıklar hakkında ise selem muamelesi, nevilerini de beyan etmek şartile veznen yapılabileceği gibi keylen deyapılabilir. Müftabih olan kavle göre sairetler hakkında da se­lem, sahihtir. Nizaa,. müeddi olmayacak surette miktarı vesair evsafı ma lûm olan yeşil sebzelerde de selem, sahih olur. Maamafih hayvanlar veya keylî, vezni olmayan şeyler resülmali selem olabilirler. Çünkü Resilmal, muaccel olacağından bunların derha tayini kabidir. Mebsut. Dürrümuhtar-Reddimuhtar.

420 - :  Mekilâtın miktarı keyl ile,  mevzunatın miktarı vezn İle, mez ruatın miktarı zira' ile tayin olunur. Maamafih mekilâtın miktarı vezn ile de ve mevzunatın miktarı keyl ile de tayin edilebilir. Meselâ şu neviden yüz kıyye buğday için şu kadar kuruş selem verilmesi caizdir.

421 - :  Adediyyatı mütekaribenin miktarım tayin, sayı ile olduğu gibi keyl ile veya vezn ile de olabilir. Meselâ: kâğıt hakkında selem, şu kadar top diye adet ile caiz olduğu gibi şu kadar kilo diye vezn ile de caiz olur.

422 - :  Tuğla, kerpiç, gibi    adediyyatta selem, sahih    olabilmek için buniarın kahbları muayyen olmak lâzımdır. Bu kalıbların malûmiyeti bun ların tül, arz ve umkunun zirai âmmeye nisbetile husule gelir. Meğer ki bu kaîıblar belde ahalisince başka suretle de muayyen bulunsun.

423 - : Bez, çuha, kumaş gibi zeıiyatın tülü, rikkati ve neden mamûî ve nerenin işi olduğu tâyin olunmak" lâzımdır. Bezr iplikten dokunmuş oldu­ğu takdirde vezninin de beyanı lâzımdır.

424 - : Selemde mebi, deyn kabilinden olduğu cihetle kendisinde hıya­rı rü'yet cari olmadığı gibi hıyan şart da cari oîmaz.

Binaenaleyh selemin hıyarı şarttan âri olması lâzımdır. Şu kadar var ki müslemün fih, meşrut olan evsafı haiz olmayınca rebbüsselem, onu kabule mecbur olmaz.

425 - :  Müslemün fih hakkında havale ve kefalet caizdir. Havale su relinde müslemün ileyh, beri olur. Rebbüsselem, havaleyi kabul edene mü racaat edır. Kefalet suretinde ise müslemün iieh, beri oîmaz, Rebbüsselerr.

(dilerse kefile ve dikerse müslemün ileyhe müracaat eder.

Rebbüsselem de resilmali müslemün ileyhe teslim etmek üzere bir ve­kil tayin veya bunu başkasına havale edebilir. Elverir ki meclisi - akd da­ğılmadan bu mal müslemün ileyhe teslim olunsun. Meclis teslimden evvel dağılırsa kefalet, havale ve selem, batıl olur.

426 - :  Selemde ikale caizdir.  Müddet hulul etmiş olsun olmasın, ve resilmal, müslemün ileyhin elinde kaim bulunsun bulunmasın. Bu halde ba­kılır : Resilmal, tâyin ile taayyün etmeyen altın :veya gümüşten İbaret ise kaim olsun olmasın mislini rebbüsseleme red etmek icab eder. Resülmal, ayan kabilinden olup mevcud bulunmuş ise aynen reddi iktiza eder. Müs-tehlek ise, misliyyattan olunca mislini, kıyemiyyattan olunca- kıymetini red etmek lâzım gelir.

Kezalik: Rabbüsselem, müslemün fihi kabzettikten sonra ikalede bu lunsa  müslemün fihi mevcud ise müslemün ileyhe iade etmesi icab eder.

Seleni hakkında yapılan ikalede resülmali hemen ikale meclisinde kab zetmek bu ikaîenîn sıhhati için şart değildir. Bunda ittifak vardır- Hindiyye.

427 - :  Seiemdeki ecelin  =  tayin edilen müddetin bir aydan az olma­ması lâzımdır, imam Muhammede göre müddet, bundan kısa olursa selem, caiz olmaz. Fakat bir kavle göre bu ecelin en kısa miktarı üç gündür. Di-fcer bir kavle göre de bu hususta örfe bakılır.    Eddürrülmuhtar. Reddül-muhtar.

428 - : Müslemün ileyhin vefatile ecel batıl olup müslemün fih derhal terikesinden istifa olunur.  Fakat rabb üs Selemin vefatile ecel batıl olmaz. Hindiyye.                                                       

429 - : iki taraf ecelin miktarında ihtilâf ey leşe, meselâ: Rabbüssc lem, «ecel bir aydır» deyip müslemün ileyh de «iki aydır» dese bakılır, her hangisi beyyine ikame ederse kabul olunur, İkisi de beyyine ikame ederse müslemün ileyhin beyyinesi tercih olunur. Çünkü hakkında ziyadeı müsbit-tir. Hiç biri beyyine ikame edemezse söz, maaiyemin rabbüsselemind'r. Çünkü ziyadei münkirdir. Mebsut.

430 - :  İki taraf, ecelin geçip geçmediğinde ihtilâf etseler, söz maal yemin,  müslemün üeyhindir.  Çünkü  müslemün  fîhi  taleb  zamanının  hu!û-liinü münkirdir. Her ikisi de beyyine ikame    edecek olsa yine müslemün iJeyhin beyyinesi tercih olunur. Zira bu beyyine, ecelin ziyadeliğini müsbit tir- Dür. Red.

431 - :  îki taraf, müslemün finin     cinsinde veya miktarında     ihtilâf edip beyyineleri bulunmasa tehalüfde bulunurlar. İmam Ebu Yusufta'n bir kav!e göre evvelâ müslemün ileyh, diğer bir kavle göre de evvelâ rabbiis-selem yemin eder. Bu tehalüfden sonra arzu ederlerse hâkim, akdi selemin feshine hükmeder, Hindiyye.

432 - ; Tayin ile taayyün etmeyen bir resülmalin cinsinde ihtilâf olun &a, meselâ rabbüsselem, bunun şu kadar gümüş para olduğunu, müsiemün iîeyh de.şu kadar altın akçe olduğunu iddia etse bakılır: Eğer beyyineleri var ise sahih olan kavle nazaran müslemün ileyhin beyyinesine göre hükra-olunur. Beyyinleri yoksa kıyasa nazaran aralarında     tehalüf cari olmaz, Rabbüsseİemin sözü muteber olur. Fakat istihsan bakımından her ikisi de tahlif olunur.

433 - : İki taraf, müslemün fihin teslim edileceği mekânda ihtilâf edip beyyineleri bulunmasa İmamı Azama göre aralarında tehalüf cereyan et mez. Söz, müslemün ileyhin olur- ılmameyne göre ise tehalüfte bulunurlar. Hindiyye.

«(Malikîîere göre de selem, bir bey'î muameîesidir ki bunda resülmal takdim, müsemmen = mebi ise bir ecele kadar tehir olunur. Bu ecelin en az müddeti on beş gündür. Çünkü pazarlarda ekseri fiyatların bu müddet içinde ihtilâf edecekleri zan olunur,

Resülmalin teslimi, şart edilsin edilmesin üç gün kadar tehir edilebilir. Resülmal, hayvan olursa şart edilmeksizin üç günden ziyade de tehir edi­lebilir, velevki selemin zamanı hulul etsin. Teslimi üç gün müehhar olan bir resülmal, hükmen makbuz demektir. Çünkü bir şey, kendisine karib olan şeyin hükmünü alır*

Resülmal, muayyen bir menfaat olabilir. Bir hanenin muayyen bir müd­det süknası veya bir hayvanın muayyen bir müddet rükûbu mukabilinde şu kadar veresiye buğday alınması gibi.

Müslemün fîhin muayyen müddet hululünde alelekser bulunur olması şarttır. Yoksa akdi selemden itibaren ecelin hululüne kadar bulunur olma

sı §art değildir.

Vasıfları mümkün olmayan, veya mahiyetlerine göre garazlar ihtilâf eden şeylerde selem cari olmaz, maden toprakları, arsalar, haneier gibi. Meselâ: arsalar, haneler maksat itibarile tebeddül eder. Bunların vasıfla' rmı zikretmek kâfi gelmez, kendilerini tayin etmek iktiza eder. Bu takdir­de ise selem, muayyen bir şey hakkında aktedilmiş olur- Halbuki selemin şartlarından biri de müslemün fihin akit zamanında hariçte muayyen su­rette mevcud olmayıp zimmete taallûk etmiş bulunmasıdır.

Rakiklerde, hayvanatta, müslemün fih olabilirler. Ancak bunların ne­vilerini, ceyadet ve redaletlerini beyandan başka yağlarını, erkek mi, dişi mi olduklarını, ve semiz olup olmadıkları beyan da şarttır.

Selemde hıyarı şart caizdir. Rabbüsselem, veya müslemün iîey veya hariçten başkası muhayyer kılınabilir. Şu şart ile'ki: Bu muhayyerlik müd­deti üç günden ziyade olmamalıdır. Ve bu müddet içinde reüslmal, müsle­mün ilfeyhe verilmiş bulunamahdır. Çünkü verilmiş bulunsa selem tamam olmuş olur. Sonra muhayyerlik istimal edilerek selem fesh edilse bir deynf diğer bir deyn mukabilinde fesh edilmiş olur- Bu ise sahih değildir. Şerhi kebîr. Şerhi Muhammed Hırsı.)

(Şafiîlere göre selem, zimmete sabit, ve mevsuf bulunan bir şeyi selem veya selef İâfzıyle satmaktır. Resülmalİ mecliste kabzetmek şarttır. Resul mal, menfaat de olabilir.  Bu menfaatin mahallini meclisi akitde kabz, o menfaati kabz yerine kaim olur.

Selemde müslemün fihin müeccel olması esas olduğu gibi hallolması da sahihtir. Elverirki hini akitte mevcut bulunsun.

Müslemün fih, evvelce mevcud iken ecelin hululü zamanında her nasıt sa münkati olup bulunmaz bir hale gelse azher olan kavle göre akdi selem, münfesih olmaz- Rabbüsselem aletterahi muhayyer olur. Dilerse selemi fesh eder, dilerse müslemün fihin bulunacağı zamana kadar sabreyler.

Müslemün fihin zimmete taallûk eden bir deyn mahiyetinde olması Azimdir. Yoksa meydanda mevcud malı, meselâ bir libası selem tarikile atmak sahih olmaz. Azher olan bununla beyi'de mün'akit olmuş, olmaz.

Müslemün fihin kendi cinsinden ve nevinden baş.kasile istibdali caiz de ğildir. Bir kavle göre nev'inin gayrisile istibdali caizdir. Nitekim nevide müttehid, vasıfta muhtelif oldukları takdirde de istibdalleri caiz olur.

Selemde teslim mahallini tayin şart değildir. Bu mahal, tayin edilme miş olunca teslim için akd mahalli örfen taayyün etmiş olur. Meğer ki ak­di selem, teslime sahih olmayan bir yerde*,, meselâ denizde yürüyen sefine içerisinde veya müslemün fihin nakli için masrafa muhtaç olacak bir yer­de yapılmış olsun. O takdirde teslim mahallini tayin şart olmuş olur.

Müslemün ileyh, müslemün fîhi muayyen müddetten evvel götürüp tes­lim etmek isteyince rabbüsselem, müslemün fini sahih bir garaza mebni ka­bulden imtina edebilir. Müslemünu fih olan hayvanın nafakasından kaçınmak, veya müslemün fihin zaman itibarile bir tehlikeye, bir gasbe uğrama­sından korkmak gibi.

Fakat bu imtina', rabbüsselemce böyle sahih bîr maksada müstenid o! mayıp bilâkis müslemün ileyhce sahih bir garaza istinad ederse kabul, mecburi olur. Rehini fekketmek, kefilin zimmetini beri kılmak, veya müs lemüıı fihin inkitaından korkmak gibi.

Selemde ecelen bir olması lâzımdır. Müteaddit olursa akit, fâsid olur. Meselâ: müslemün fin bulunursa bir ay sonra, izhar edilemezse iki ay son-rs verilmek üzere selem aktedilse bu akit, fâsid olmuş olur.

Bir akit ile yapılan bir selemde eceller müteaddit olsa bakılır: Şöyle ki :

Meselâ:: bir kimse bir şahsa hitaben : «Şu peşin iki bin kuruş, muka­bilinde onkilesini şu bir ay sonra, on kilesini de daha bir ay sonra vermek üzere senden şöyle yirmi kile buğday satın aldım» deyip o şahıs da kabul etse başkalarına göre selem caiz olur. Fakat imam Şafiîye göre caiz ol­maz.Çünkü eceller, mütefavit olduğundan iki bin kuruttan her on kile buğ­daya ait semenin miktarı meçhul bulunmuş olur.

Fakat bu meblağdan her on kileye no kadar ait oîduğu tasrih edilirse se'cm, imam Şafiîye göre caiz olur-

Altın ile attın, gümüg ile gümüşü, altın i\e gümü:} ve gümüş ile aUsn arasında selem, caiz değildir. Fakat altın veya gümüş ile sair mevzunat ve mekilât arasında selem caizdir. Bunlar gerek mekülât Ve mer.rubrltaıı o'sunlar ve gerek olmasınlar. Kitabülüm. Tuhfetülmuhlac.)

(Henbelîlere göre de selem, bey'i ve şırası caiz olan her şey hakkında cari ve selom, bey'i gibi iâfz'ardan birile münakit olur. Şu kadar var ki. akit zamanında emsali madum olan bir çey hakkında selem muamelesi ya pı!amaz.

£!u muameleye selem denilmesi, resülmalir. müslemün lehe mecliste teslim edilmesinden dolayıdır. Selef denilmesi de resülmalin müslemün fi-he lakdim edilmesi itibariledir.

Altın ve gümüş gibi halis esman hakkında da" selem muamelesi yapıla bilir. Şu kadar var ki bu takdirde riba bulunmamak için resülmalin esman kabilinden olmaması icabeder.

Müslemün fih, ecelin hululü zamanında galiben mevcud olacak şeyler­den olmalıdır. Akid zamanında ister mevcut olsun ister olmasın. Kış mev siminde yaş üzüm ve hurma üzerine yapılacak selem gibi.

Vasıflarını inzibat altına almak kabil olmayan ;eylerde selem cari ol­maz. Binaenaleyh sebzelerde, hayvanat başlarında, paçalarında, derileriı.-de, ceviz, yumurta, rümman gibi cüsseleri muhtelif adediyyatta miktarları muhtelif kafalarda selem cari değildir-

Zimmette sabit olmayıp hariçte mevcut, muayyen bir şeyde, meselâ: muayyen bir hane, sabit bir ağaç hakkında selem cari olmaz. Çünkü bunların filhal satılmaları da kabildir, seleme hacet yoktur.

Resülmal, müslemün ileyhin zimmetindeki bir alacak oiamaz. Meselâ: bir kimse, medyununun zimmetindeki şu kadar kuruş alacağı mukabilinde onunla bîr mal üzerine selem muamelesi yapamaz. Çünkü bu, deyni deyn mukabilinde satmak demektir ki caiz değildir.

Müslemün fihi, kablelkabz başkasına hibe caiz olmadığı gibi ne müs ie;nün lehe ve ne de başkasına satmak da caiz değildir.

Müslemün fih ile havale de caiz değildir- Çünkü bu havale, müslernün fiti ile kabtelkabz nıuavyza demektir. Binaenaleyh bey'i gibi caiz değildir.

iki taraf, resaimaim kabz edilip edilmediğinde ihtilâf etseler, söz, ma-alyemin müslemün lehindir. Çünkü kabzı münkirdir. Bilâkis müslemün fi­hin teslim edilip edilmediğinde ihtilâf etseler, söz yeminüe rabbüsselemm ulur. Çünkü  teslimi münkirdir.  Neylüîmearib. Kessarülktııa1)

(Zahiriye mezhebine göre selem, bey'i değildir- Çünkü buna Resulü Ekrem Hazretleri selem, teslif veya selef tesmiye etmiştir. Bu gibi diyanet-ta tesmiye hakki ise Resulünün lisanile Hak Taalâ Hazretlerine aittir.

Mahaz:; beyi, her temellük' edilen şeyde caizdir. Selem ise yalnız me kilât ile mevzunatta caizdir. Hayvanlarda, mezruatta madudatta ve saire-de -caiz değildir.

Dinarlar ve dirhem'er müslemün fih olabilirler, elverirki resülmal, muzdan bir :jey olsun, çünkü bunlar malûmülvezn şeylerdir. Bu cihetle bunlarda da se'em helâldir. Elmuhala) [37]

 

İstisnaa  Dair  Bazı   Meseleler   :

 

434 - : Bir kimse, sanat sahiplerinden birine «Benim için şu kadar ku­ruşa şöyle bir şey yap» deyip o da kabul etse aralarında istisna' sureUle bir satış muamelesi münakit olur.

Meselâ: müşteri, kunduracıya ayağını göstererek, «Bana falan nevi sahtiyandan 5u kadar kuruşa bir çift kundura yap» deyip o da kabul else bir istisna' muamelesi vücuda gelmiş olur.

Meselâ: müşteri, kunduracıya ayağını göstererek, «Bana falan nevi sahtiyandan şu kadar kurusa bir çift kundura yap» deyip o da kabul etse , bir istisna' muamelesi vücuda gelmiş olur.     ı

Kezalik: bir kimse, uzunluğunu, enliliğini, vesair lâzım vasıflarım be­yan ederek bir kayık yapmak üzere bir İmalâtçı ile pazarlık yapsa arala-nnda istisna', mün'akit olur.

435 - : örf ve âdete nazaran kendisinde istisna1 cari olan her hangi bir şeyde istisna'  sahihtir.  Gerek müddet zikredilsin  ve  gerek  edilmesin Bu, imameyne göredir- îmamı Azama göre bunda müddet zikredilirse se­lem olur, selem şaraitine tâbi bulunur.

Fakat istisnai hakkında teamül cari olmayan şeylerde müddet beyan olunursa bilitüfak selem olup onda selem şeraiti muteber olur.

Şayed bunda müddet beyan olunmazsa istisna',  bir akdi fâsidden iba ret olur. Sahih görülen kavi budur.

istisna1, esasen madumu bey'i kabilinden olduğu cihetle kıyasa  muha liftir. Fakat ihtiyacı nâsa mebni miiteamil olan şeylerde meşruiyeti sünnet İle, icma' ile sabit olmuştur.

436 - : istisna', müddet tâyinle selem mahiyetini almadıkça ekseri fu-kahaya göre bir vaid mahiyetindedir. Bir akdi lâzım değildir- iki taraftan her biri kablelamel bundan vaz geçebilir.

Kezalik: sânı, ameli vücuda gelirdik t en sonra, muştasına' göstermedik çe muhayyerdir, yaptığı şeyi başkasına satabilir. Müstasnı' de muhayyer­dir, bunu gördüğü zaman hıyarı rü'yet ile kabul etmeyebilir.

Fakat bir kavle göre sânı,  muhayyer  değildir.     Deruhte ettiği  amele mecburdur. Esah olan budur. Fakat imamı Azamdan rivayet edilip muh tar bulunan diğer bir kavle güre ise sânî, için muhayyerlik vardır-

Bazı fukahaya göre ise istisna', münakit olduktan sonra iki  taraftan biri, diğerinin rızası olmadıkça pazarlıktan dönemez. Çünkü istisna1, bidu yeten bir icare olarak mün'akit olur. Imtihaen de teslimin hemen az ev­velinden itibaren bir bey'i mahiyetindedir. Yoksa bir vaadi    mücerretden ibaret değildir. Aksi takdirde iki taraftan birinin mutazarrır olması melhuz dur. Fakat masnu' eğer tarife muvafık olmazsa müstasni muhayyerdir.

Bir de imam Ebu Yusuftan rivayet olduğuna göre muştasın' için hı­yarı rü'yet ile muhayyerlik yoktur. Belki hıyarı ayb ve hıyarı vasıf ita muhayyerlik vardır- Mecellede de istisnain bir akdi iâzım olduğu kabul edilmiştir. Reddülmuhtar. Hindiyye.

437 - :  Istisna'da masnuun matluba muvafık olacak  veçhile tarif ve tavsifi lâzımdır. Tâ ki ileride nizaa badi olmasın.

438 - :  Istisna'da sama' peşin para vermek lâzım değildir. Bu para­nın tamamen veya kısmen müeccel olması caizdir.

439 - : Sânı' ile müstasnı', yapılan şeyin matluba muvafık olup olma­dığında İhtilâf etseler, hiç birine yemin teveccüh etmez.

Kezalik: Sânı', bir şahsın bir şey hakkında istisna'da bulunduğunu id dia, o §ahıs da inkâr etse tahlif olunmaz. Bahri Raik.

440 - :   Şam'ın  veya müstasnûn  vefatile  istisna'     bâtıi olur.  Zeyeh' Ilamevi. [38]

 

Müsaevme,  Murabaha, Tevüye Ve Vazia Suretile Satişlar :

 

441 - : Satış muameleleri, semenin    miktarı bakımından    müsaveme, murabaha, tevliye, vazia namile dört nev'e ayrılır. Söyle ki: bir kimsenin bir maU kendisine kaça mal olduğunu söylemeksizin aza, çoğa satması bir müsavemedir. Bir malı kendisi kaça temellük etmiş ise  ondan ziyadesine satması da bir murabahadır- Bir malı, kendisine kaça mal olmuş ise o mik­tar ile satması da bir tevliyedir. Bir malı kendisine mal olduğu miktardan aşağıya satması da bir vazîadır. Bu dört nev'in dördü de caizdir.

442 - : Alış verişte en ziyade cari olan müsaveme nevidir. Çünkü bun­da hata, yalan ihtimali azdır.

Meselâ: bir kimse, kendisine yüz liraya mal olan bir şeyi müşterisine karşı bu yüz liradan bahsetmeksizin, «Ben bu malı yüz şu kadar liraya sa­tıyorum» dese müsaveme yoliyle satışta bulunmuş olur.

443 - : Murabaha yoliyle satış (Ja> meşru'dur.    Elverir ki güzel hesap edilsin, istikametten ayrılmasın-

Meselâ: bir kimse, kendisine on liraya mal olan bir şeyi satarken: «Bu mal bana on liraya mal olmuştur, bunu on iki liraya satıyorum» dese mu­rabaha yoliyle satış yapmak istemiş olur.

Şarii' hakim, bey'i ve şira'da nbhı nehiy etmemiş ve rıbh için bir mik tar tayin buyurmamıştır. Ticaretle meşgul olan herkes, bîr    kazanç elde etmek ister. Elverir ki insan bu hususta insaftan ayrılmasın. Başkalarının ihtiyacından istifadeye    çalışmasın. Şeriatı islâmiye, ancak    aldatmaktan, tedlisten, yanı: hiyleden, satılan şeyin aybını    gizlemekten, ve satılan şeyi

kendisinde buJunmıyan bir mergub vasıf ile tavsif    etmekten nehiy buyur muştur.

444 - ; Tevliye ve vazîa suretile alış veriş de meşrudur. Ancak bir fa­kirin malını onun ihtiyacından istifade ederek değerinden noksana olmak­tan sakınmalıdır- Bu mürüvvete münafidir.

Maamafih bir malın sahibine kaça mal olduğu çok kere güzelce tayin edilemez. Murabaha, tevliye ve>a vazîa tarikile satılması hataya, yalan söylenmesine sebebiyet verebilir. Binaenaleyh bir malın müsaveme yoluyla satılması, ihtiyata daha uygun bulunmaktadır.

445 - : Murabaha, uruz kabilinden olan mebilerde cari olur. Altın ve gümüş arasında cari olamaz. Meselâ: bir kimse, iki yüzlük altınını altmış gümüş liraya gümüş liraya satın olsa bunu altmış gümüş liradan fazlasına satamaz.

446 - : Murabaha da tevliye de ilk semenin misÜyatt'an olması şarttır, kıyemiyyattan olursa, meselâ:  bir elbisenin bedeli bir levha bulunursa mu­rabaha ve teviiye sahih    olmaz- Çünkü bu takdirde nbh    miktari meçhul olur.. Halbuki bunlarda rıbhm miktarı muayyen olmak lâzımdır.

Meğer ki semen, kıyemiyyattan olduğu halde buna müşteri evvelce temellük etmiş bulunsun. Bu takdirde bu kıyemî olan semen ile de mura­baha veya tevliye muamelesi yapılabilir.

Meselâ: bir kimse, bir haneyi bin lira ile bir arsa mukabilinde satın al mış, sonra bu arsayı bir şahsa satmış, daha sonra da o haneyi bin yüz lira ile o arsa mukabilinde o şahsa satacak olsa bir murabaha muamelesi vü cuae gelmiş olur. Eldürrülmuhtar.

447 - :  Murabahada ve tevliyede rıbh, misliyyattan olacağı gibi kıye miyyattan malûm, muayyen bir şey de olabilir.

Meselâ: bir kimse, yüz liraya almış olduğu bir malı yüz lira ile muay­yen bir libas mukabilinde murabaha tarikile satabilir.

448 - : Müteaddit kıyemî mallar, bir safka ile alınmış oldukları halde her birinin semenden hissesi tâyin edilmiş bulunsa bunlardan her biri, ken­disine mahsus semen üzerine muayyen bir miktar rıbh ilâ vesile murabba haten satılabilir. Meselâ: onar liraya alınan üç libastan her hangi birini on bir liraya satmak caizdir. Yalnız îmam Muhammed, bunun cevazına kail olmamıştır.. Hindiyye.

449 - : Bir kimse, veresiye aldığı bir malı, veresiye aldığım söylemek sizin murabaha veya tevliye yoliyle satsa müşteri muttali olunca muhayyer olur. Dilerse red eder ve dilerse deruhte ettiği semenin tamamile kabul eyler.

450 - : Murabahada bayiin yalanı, hıyaneti kendi ikrarile veya beyyi-ne ile veya beyyineden nüküiile sabit olsa müşteri muhayyer olur. Dilerse mebii bayna red eder ve dilerse semenin tamamil kabul eyler, yoksa seme­ni tenzil edemez. Bu imam Azama gördeir. imam Ebu Yusufa göre tenzil edebilir.

Meselâ: bir kimse, sekiz liraya aldığı bir şeyi «On liraya aldım* de yip bir lira kâr ile satsa da bilâhara müşteri buna muttali olsa iki lira asıl dan bir ara da kârdan tenzil ederek o malı on liraya alır. Çünkü kâr, asıl semenin ikide biri nisbetindedir.

451 - :  Tevliyede bayün kizbi tebeyyün etse müşteri    ziyade miktarı tenzil edebilir. Buna îmamı Âzam da kaildir- Çünkü ziyade tenzil edilmez se tevliye mahiyeti kalmaz. Murabaha ise böyle değildir. Zira onda fazla söylenilen miktar, tenzil edilmese de yine onun murabaha mahiyeti mahfuz kalmıg olur. Eldürrümuhtar.  imam Muhammede göre ise müşteri  muhay­yerdir, dilerse mebii semeni tamamile alır ve dilerse terk eder.  Mebsut.

452 - :  Bayiin hıyaneti, mebiin müşteri elinde telef olmasından sonra tebeyyün etmiş veya mebide redde mâni bir ayb hadis olsa, imamı Azam ile imam Muhammedin meşhur kavline göre müfterinin muhayyerliği bu-kut eder- Semenin tamamını vermesi lâzım gelir. Hindiyye. îmam Ebu Yu­sufa ve Ibni Ebi Leylâya göre ise hıyanet miktarüe bu miktara rıbhtan isabet eden hisse tenzil edilir. Müşteri muhayyer olmaz. Mebsutı Serahsî.

453 - ; Mebiin kendisinde veya kıymetinde ziyadeyi mucib olan mas­raf resülmale veya semen miktarına zam edilebilir. Mebiin boyatılması ve­ya ahar mekâna nakli masrafı gibi.

Kezalik: Mebiin dükkân ücreti veya maruf miktarda iaşesi masrafı, timar, İska, tamir, tathir ücretleri resülmale zam edilebilir.

Meselâ: bir kimse, bir hayvanı on liraya satın alıp iki lira da iaşesine sarfetse onu on iki liradan satarak ona göre rıbh alabilir.

Murabahada tablb ücreti, bayiin çalışma ücreti, ve kendi nefsine sarf ettiği nafaka bedeli, çoban ücret; ve başkasının teberruan vuku bulan hiz meti nazara alınmaz- Bazı fukahaya göre resülmale veya semene zam edi­lip edilmiyecek şeyler hususunda tüccarın âdetleri nazara alınır. Eldürrül­muhtar. Reddülmuhtar.

454 - : Bir kimse, bir malı hâsın aldanmıyacakları derecede fazla bir semen İle satın alınış olduğunu bilse bunu murabaha tarikile sutamaz. Me­ğerki aldanmış olduğun müşteriye haber versin. Mebsut.

455 - : Bir kimse, bir malı meselâ: on liraya satın alıp on beş liraya başkasına sattıktan sonra tekrar on liraya satın alacak olsa bu kazanç oiüt beş lirayı resülmalden tenzil etmedikçe o malı tekrar    murabaha suretile satamaz. Fakat tenzil ederek beş.  lira üzerinden    murabaha ile satabilir Bu, imamı Azama göredir: Çünkü bey'i ve şira' sebebile o kimsenin kazan dığı beş lira kendisine kalmış, o mal kendisine âdeta beş liraya mal olmuş­tur. Artık onu on liradan değil, beş liradan olarak murabaha yoliyle sata­bilir. Imameyne göre ise o malı tekrar on lira üzerinden murabaha ile sa tabilir. Zira bu satış da bir müstakil satıştır. Sebeblerin ihtilâfı aynini ih tİIâfı menzilesindedir. O kimse bu mala yeni .bir §ira' il emalik olunca baş ka bir mala malik olmuş gibi olur, artık onu dilediği gibi satabilir. Nitekim bir kimse bir mala esasen hibe, miras, veya vasiyet yoliyle malik olup da onu sattıktan sonra satın alacak olsa, aldığı semen üzerine murabaha ta­rikile satabilir- Evvelki hale itibar olunmaz. Mebsut.

456 - :  Bir kimse, bir malı meselâ:   bin kuruşa satın alıp başkasına bin iki yüz kurusa murabaha tarikile sattığı halde ilk bayi, bin kuruşun bir miktarını, bilfarz yüz kuruşunu tenzil etse de o kimsenin de bin iki yüz ku­ruştan yüzyirmi kuruş tenzil etmesi icap eder. Bu yirmi kuruş asıldan olan yüz kuruş semene binnisbe icabet eden rıbhdır.

Bu mesele, imamı Âzam ile imameyne göredir. Çünkü semenin hat ve, tenzili, asıl ak'de iltihak eder. Akdi bey'i adetâ tenzilden sonra kalan se­men üzerine yapılmış olur.

Fakat imam Züfer ile imam Şafiîye göre ikinci müşteri hakkında bu tenzili yapmak icabetmez. Zira bu tenzil, birinci müşteri hakkında müsta­kil bir hibedir ki ancak tesellüm ile tamam olur. Bunda ikinci müşterinin hakkı olamaz. Mebsut.

457 - : Bir kimsenin almış olduğu malda kendi fîlile değil, o malın kendi harcketile veya âfeti semaviyye ile bir ayb vücude gelse o malı, bu aybım beyan etmeksizin semenin tamamı üzerine murabaha yoluyla sat­ması caiz olur. Çünkü o kimse, bu malda bir tasarrufta bulunmamış, on­dan bir şey hapsetmemiştir. Bu adetâ Hatların tagayyürüne benzer. Fevr olan §ey ise bir vasfdır ki, mebia tâbidir. Bu vasıf için semenden bir' his se ifraz edilemez. Çünkü semen, asla mukabildir. Asıl ise hâli üzere bakidir-

Fakat imam Züfere göre bu halde o matı aybım beyan etmeksizin mu rabaha suretüe satmak caiz değildir. Zira müşteri, onun ayıbsız alınmış ol­duğunu bilse Öyle murabaha suretile alınmasını iltizam etmez.

imam Şafünin mezhebi de böyledir. Çünkü onun içtihadına göre evsa­fın da semenden hissesi vardır. Taayyüb ise sâfeü semaviyye ile veya sa ire ile olsun müsavidir.

imam Muhammedden bir rivayete göre de bir malda hadis olan ayb eüz"İ bir §ey olup nûsın tegabününîl iktiza etmiyecek lU-rccede ise o malı, bu aybım söylemeksizin murabaha yoluyla satmak caiz olur- Mebsut.

«(Malikileıe göre murabaha, hilafı evlâdır. Çünkü bunda bir çok şey­leri, meselâ;  semeni, mebiin masraflarını nazara almak, beyan etmek lâ­zımdır ki bu, amme için çok kere müteazzir olur. Bey'in fesadına sebebi . yet verir.

Murabaha ile satılacak bir malda mevcud olup müşterinin kerih görerek rağbetinin azalacağını müstelzim olan her şeyi bayiin müşteriye haber ver­mesi icabeder. Binaenaleyh satılacak malın aybım, Bayiin yamnda uzun bir müddet kalıp kalmadığını, bayiin o maîı veresiye alıp almadığını, ai-mış ise müddetin ne kadar olduğunu, mebiin bir beldeye mensubiyet, kıy­meti Üzerinde tesir edecek İse mensup olduğu beldeyi ve mebi' yavrulu bir hayvan ise yavrusunun iştiradan evvel mi, sonra mı doğmuş olduğunu be­yan etmek lâzımdır. Çünkü bu hallere göre mebi hakkındaki rağbet artar veya eksilir. Müşteri aldanmış olmaz.

Murabahada bayi, mebiin semenim yalan yere fazla göstermiş olsa ba­kılır: Eğer bayi, bu zaid gösterilen semen ile ona isabet eden rıbhı tenzil ederse bey'i lâzım olarak kalır- Tenzil etmezs müeşteri muhayyer olur, di lerse mebii red eder ve dilerse semeninin tamamile imsak eder, semenden bir şey tenzil edemez. Şerhi Muhammedi Harası. Muhtasarı Halil.)

gafillere göre murabadada bir kerahet yoktur. Fakat müsaveme bun­dan evlâdır. Bir kimse, bir mah «Ben bunu §u kadar semen üe satın aldım» deyip murabaha ile satacak olsa yalnız vermiş olduğu semen üzerinden mu­rabaha yapabilir. Fakat «Bu mal bana şu kadara mal olmuştur» diye mu­rabaha yöliyle satacak olsa -Tellâl, bekçi, küeci, boyacı ücretleri gibi- is-tirbah için maksud olan masrafları da verdiği semen ile beraber nazara alarak mecmuu üzerinden murabaha yapabilir.

Murabahada bayiin kizbi zahir olsa müşteri, asıl semenden zaid olan miktar ile onun mukabilindeki rıbhı İskata müstahık olur- Bayi, bir galet eseri olarak kendisine mal olduğu miktarı yanlış söylemiş olduğunu iddia etse bu ziyadeye müstehı£ olmaz. Ancak müşteri kendisini tasdik ederse bayi, akdi imza üe fesh hususunda muhayyer olur. Müşleri, tekzib eder, bayi de «defterime baktım, semenin fazla olduğunu gördüm, yanlış söyle­mişim» gibi muhteme bir vech beyan eylerse bayiin beyyinesi dinlenir, bu­nunla vakıa iddia ettiği ziyade sabit olmaz. Fakat yine muhayyer olur.. Di­lerse bey'i fesh edebilir. Minhac. Mezahibüerbaa.)

(Hanbelilere göre murabahada, ve tevliyede, bayiin semene ait kizbi zahir olsa müşteri semenden fazla söylenmiş olan miktarı ve bu miktara isabet eden rıbhı tenzil edebilir- Mütebakisinde beyi, lâzım olur. Artık müşterini» muhuyyerliği kalmaz. Bayi, «Bun semenin miktarımla galat et­mişim, yanlış söylemişim» diye iddia ederse yeminle tasdik olunur. Bu hal­de müşteri, muhayyerdir, dilerse mebii red eder ve dilerse bayiin iddia ettiği ziyadeyi verir. Fakat diğer bir kavle göre bayiin bu iddiası beyyinesiz kabul edilmez. Meğer ki bayi, doğru sözlü bir insan olmakla maruf bulun­sun. Mezahibierbaa.) [39]

 

İhtikâra Dair Bazı Meseleler:

 

458 - :  Taam kabilinden olan şeyleri veya herhangi bir şeyi kaht ve gala zuhuruna intizaren    satmaktan kaçınmak bir ihtikâr     muamelesidir.. Şöyle ki, nâsın muhtaç oldukları erzaka dair şeyleri veya sair eşyayı bir tacirin satın alıp fiyatlarının    yükselmesine veya kaht vukuuna intizaren satmaktan imtina etmesi, bir ihtikârekr- Bbye hareket eden şahsa muhte­kir denir. Buna «Hıker  =  Madrabaz da denilir. «Hükre»    madrabazlıktır. Ağır pahaya çıksm diye hapsedilen mala da «HakL'r ve mahkûr» denilir.

459 - :  ihtikâr, imamı Muhammede göre ancak taamda, yani:   nâsın . ve hayvanatın yiyecekleri şeylerde cari olur. Çünkü ihtikâr hususunda mü-

Itarei1 bir hapis ve tevkif nazara alınmıştır. Bu ise tuanı kabilinden olan Şeylerin bir müddet hapsedilmesüe husule gelir, imam Ebu Yusufa göro *se ihtikâr, satılmaması âmmeye muzir olan her şeyde cereyan eder- Zira ihtikârın keı-ahatinde müessir' ulun cihet, âmme hakkındaki zarardır. Bu zarar ise yalnız taamda değil, sair şeylerin hapsi takdirinde de vücuda ge­lebilir. Bahriraik.

460 - :   îhtikâr, satılacak şeyleri  uzunca  bir  müddet hapsedip satma

rnakla tahakkuk eder. Şöyle ki;  Bu müddet, bir kavle göre kırk gecedir. Çünkü bir hadisi şerifte- Satılık bir taamı kırk gece saklayıp satmayan kimse, AUahtan beridir, Allahu Taalâ da ondan beridir) buy ur ulustur. Diğer bir kavle göre de bu müddet, lâu kal bir aydır. Bundan aşağısı az sayılır, intikâr vücuda gelmiş olmaz-

461 - : Bir tacirin bir beldeye yakın, o beldenin Cinasından madud olan yerlerden satın almaş, olduğu şeyleri ahalisinin zararına olarak hapis ile o beldede satmaması, muhtar olan kavle göre bir ihtikar olacağından mek­ruhtur. Fakat bir beldeden veya civarından satın alman şeyleri orada sat-nıayıp saklamak, eğer o belde ahalisine muzır değilse bunda bir beis yok­tur. Hindiyye. Bahr.

462 - : Bir tacir, uzak bir beldeden satın aldığı şeyleri kendi beldesi­ne getirip saklasa bununla muhtekir sayılmayabilir. İmamı Âzamin kavii bu veçhiledir- Çünkü böyle uzak yerlerden eşya ve erzak cebine mecbur de fildir- -Bu faaliyete meydan verilmezse daha ziyade buhranı iktisadî yüz gösterebilir- Fakat efdal oian, nâsın ihtiyacı ziyade olduğu takdirde ken­di hacetinden fazla ulam satmaktır-. Hattâ İmam Ebu Yusufa göre bu su rette de ihtikâr vücuda gelmiş olur. Hindiyye. Bahr.

463 - : Bir beldeye hariçten gelen satılık erzak ve eşyayı bir takını kimselerin şehir haricinde karşılayarak daha şehre gelmeden satın almn lan, eğer şehir ahalisine mu2İr ise mekruhtur, muzır değilse mekruh de ğÜdir. Şu kadar var ki, hariçten gelen ticaret kafilesi aldatılmamalıdır, kendilerine o maların şehirdeki fiatları hakkında yanlış malûmat verilme­melidir.

464  - : Bir kimse için kendi arazisinin mahsulâtını satmayıp hapis et­mek mekruh değildir. Çünkü bu mahsulât, kendisinin halis hakkıdır- Buna âmmenin hakkı taallûk etmez. Bir kimse, kendi arazisini dilerse ekmeye­bilir. Bahr.

465 - : ihtikârın dünyevî ve uhrevî olan hükümleri, mahiyetine, dere efesine, sahibinin niyetine göre tebeddül eder. Şöyle ki: ihtikâr esasen mez' mumdur. Şahsî menfaat mülâhazasiîe nâsı mutazarrır    eden bir kimsenin bu hareketi pek az bir müddet devam etse de yine uhrevî mes'ûliyete se bep olur.

Bir kısım eşyayı mücerred gala için, yani fiyatlarının yükselmesi ni yetile hapsetmek, günahtır, kerih bir harekettir. Bunları kant vukuuna in tizar edilmek suretile hapsetmek İse daha günahtır, daha kerih bir hare

kettir.

Mahaza bir kısım ihtikârlar, haramdır: yiyilecek şeyleri bir beldede ticaret için satın alıp nâsın ihtiyacı bulunduğu halde hapsederek o belde de satmamak gibi. Bir kısım ihtikârlar da mekruhdur. Başka yerlerden sa tın alınarak şehre getirilen yiyilecek şeyleri fiyatlarının yükselmesine inıı-zaren hapsedip satmamak gibi. Bu, imam Ebu Yusufa göredir, imam Mu hammede göre herhangi sahadan bir beldeye ticaret mallarının gelmesi mu teamil ise o saha o beldenin finası = çevresi menzilesindedir. Binaenaleyh oradan cetbediien taam hakkındaki ihtikâr, haramdır. Bu, ihtikârın sur. derecesi demektir-  Bahriraik.

Aşağıdaki meşeler de ihtikârın dünyevi  hükümlerim göstermektedir.

465 - :   Velİyyülernir  veya  salâhiyettar oları hâkim,     intikâv  yapıldığı kendisine arzedilince muhtekirlere 'karşı alelacele ceza  vermeğe veya mal tarım cebren sattırmaya kıyam etmemelidir. Belki muhtekirlere evvelâ Öğüı vererek ihtikârdan vaz geçmelerini ihtaretmeüdir. Buna rağmen muhtekir ler yine ihtikârda devam ederlerse bu ihtikârı terk edinceye kadar onları hapis ve münasip göreceği veçhile tazir eylemelidir. Tâ ki nasa zarar ver meleri mümteni' olsun. Bahr.

466 - : Tacirler, y ey ilecek, şeyleri satmaktan kaçınsalar, İmamı Aza­ma göre veliyyülemr veya hâkim, bunları cebren satamaz. Çünkü âkil, bn-liğ hür olan kimseler hacr edilemezler- îmameyne göre ise satabilir. Zira bu gibi kimselerin hacrleri  ledelliktiza caizdir.

Hattâ deniliyor ki, ihtikâr vukuunda be!de ahilisiniu helakinden korku lursa veliyyülemr, muhtekirleri ellerindeki mallan Tntmnyn mecbur eder. Muhtekirlere: «Bu mallan nâsın sattığı bir bedel i'e veya nâsnı tegabünü ~-aldanışları cari olan biraz fazla bir bedel ile satınız» diye emreder. Butı^ rağmen bir muhtekir, elindeki yeyilecek şeyleri satmaktan imtina ederse ve îiyyülemr veya hâkim, bunları elinden alıp muhtekir 'namına satabilir. Çün­kü bu halde zararı hâs'ile zararı âm işüma etmiş olur. Artık zarnn âi:iı def için zararı hâs iltizam olunur.

Bu mesele de bir kavle nazaran ihtilâf, diğer bir kavle uyaran âa iı tifak vardır. Hindiyye. Bahriraik-

467 - :   Veiiyyülemrin  tes'trde  bulunmaması,     yani:   eşyaya  narh  va­zetmemesi, eşyanın fiyatlarını tayin ve tesbit eylememeli  bir o;.ustır. Kuv da icnıa* vardır. Nitekim bir hadisi şerifte:   -t-l.!- ^U'^-Ii .«ivV.^-V ) ( Jjijı buyunalmustur. Yani:   Eşyaya, erzaka  nai'h     vazetmeyiniz. Çünkü narh vazeden,  dürüp yayan' =   ucuzluğu pahalılığı  vücude  getiren,  mahlu kunu merzuk buyuran ancak Allah Taalâdır.

Filhakika Hak Taalâ Hazretlerinin her işte hikmeti vardır- Eşyanın ti yatları bazan yükselir, bazan alçalır. Ticaret hayatına daima müdahü'e edilmesi muvafık olamaz. Hattâ deniliyor ki: semen, satıcının hakkıdır, bu nu takdir etmek kendisine aittir. Artık bunun hakına taarruz etmek veiiyyül emre lâyık olmaz. Meğer ki erzak tacirleri, vaki olan nush ve tenbihe ve.?. men bunları haddinden aşırı bir fiyat ile satmaya  devam edip duısunlar. ve'iyyiiemr de müslümanlarm hukukunu sıyanet için narh vaz'etmekten başka bir çare bulamasın. O takdirde rey ve basire terbabüe bilmüşaveve narh vaz'edebilir, bunda bir be'is yoktur. Fetavayi Hanİyye. Bahriraık-

468 - :  Bir kimse, elindeki malı veliyyülemr    tarafından tâyin edilen '   fiyat ile satınca, bey'İ sahih olur. Çünkü veliyyülemr canibinden o mahn fi

yatı takdir edilmiştir. Yoksa o inalı satmak için kendisine cebir edilmemiş­tir. Binaenaleyh bu satış muamelesinde kendisi mükreh değildir. Şu kadar var ki bir ceza korkusüe o malı istemeyerek bu fiyat ile satmakta ise o mah ondan bu fiyat ile almak müşteriye helâl olmaz. Müşteri o mah sahi­binin rızasile almayı temin etmelidir. Bahriraik.

469 - : İhtikârdan kaçınmak bir vazifedir. îhtikâr    âmmenin zararına müteveccih bir zulm olduğundan asla doğru görülemez. Din-i islâmda meç ru" bîr ticaret ne kadar memduh ise gayri    meşru bir ticaret de o kadar mezmumdur. Emin, doğru sözlü, çalışkan bir tacir, takdire sezadır. Nitekim bir hadisi şerifde = Sözü, muamelesi doğru olan tacir, kıyamet günü arşın gölgesi altındadır.) Çünkü    nâşın ihtiyacını tehvine, rahatını temine çalışmıştır. Diğer bir hadisi şerif de bir kimse yeyilecek şeyleri celbedip günün piyasasına göre satsa onu tasadduk etmiş gibi olur.) buyurulmuştur.

Bil'akis yalancı, muhteris, şahsî menfaati uğrunda başkalarını muta­zarrır etmekten çekinmeyen bir tacir de nefrete lâyıktır. Nitekim bir ha­disi nebevide = ihtikârı ancak günahkâr kimse yaparV buyurulmuştur. Diğer bir hadisi şeriftede: = Bir kimse kırk gün madrabazlıkta bulunsa, sonra da bu­nu tasadduü etse bu sadakası, o madrabazlığına kefaret olamaz) diye va-rid olmuştur.

îmam Ali Hazretleri de Her kim kırk gün nâsın erzakına ait şeyler hakkında madrabazlık yapsa kalbi kapkara kesilir) buyurmuştur.

İhyauü'uiûmda deniliyor ki: «yenilecek şeyler hakkındaki ihtikâr, nâsın zararlarına bais olmasa bile kerehatten hâli değildir. Çünkü bunda meba-dii zırare, yani, fiyatların yükselmesine intizar vardır. Bu intizar ise ayn-i zırare, nâsa zararın yetişmesine intizar gibi memnudur»

Velhasıl: insan daima meşru' bir dairede hareket etmelidir. Meşru' bir kazanca kanaatte bulunmalıdır, âmmenin menfaatine hizmeti bir gaye bil­melidir. Hayırlı, devamlı menfaatler/ancak bu sayede temin edilir. [40]

 

Bey'i   Bilvefa  Hakkında Bazı   Meseleler  :

 

470 - : Bey'i bilevfa, caizdir. Şöyle ki: Bir kimse, bir malı semenini red edince geri vermek üzere şu kadar peşin kuruşa veya şu kadar meblâğ borcu mukabidinde bir şahsa satacak olsa aralarında bir beyi büvefa vü­cuda gelmiş olur.

Beyi bilvefada bai, semeni = uhdesindeki borcu müşteriye tamamen red ile mebii istirdat edebileceği gibi müşteri de dilediği zaman mebii red üe semeni bayiden istirdat edebilir. Çünkü beyi bilvefada rehin hükmü ca­ridir. Bir müddet tayin edilmiş olsa da buna riayet lâzım değildir- Medyun ne zaman borcunu Öderse rehini istihlâs edebilir. Dain de rehini red ede rek alacağını talep edebilir.

471 - : Beyi bilvefa, ribadan tevakki ve borcu tevsik için nıütearef bir hale gelmiştir. İki taraf, semenin iadesi suretile mebiin bayia reddini de­ruhte etmiştir. Bu ahde vefa lâzımdır. Bu cihetle bu akde «Beyi bilvefa» denilmiştir. Bu akde «Beyi muamele» de denilmiştir- Zira muamele, borcun rıbhıdır. Borç mukabilinde bir mal satılıp o malden müşteri istifade ettiği cihetle buna bu ad verilmiştir. Bu akdeMısırda    «Bey ula ma ne». Samda da «Bey'üttaa'» namı verilmiştir. Çünkü bu rehin mesabesinde olup müşterinin elinde emanettir, medyun, dainin emrine itaat ederek malım borcu muka-'bilinde bir rehin olarak satmış bulunmuştur. Şafiîlerce de bu «Relini mu ad» diye maruftur. Eddürrüîmuhtar.

472  - : Beyi bilvefamn bir beyi sahih veya bir beyi fâsid olduğuna ka il olan fukaha da vardır- Fakat bunun bir rehin mahiyetinde olduğuna ek seriyet kail olmuştur.

Binaenaleyh beyi bilvefa ile satılan bir mah gerek satan ve gerek sa tın alan diğerinin izni olmadıkça başkasına satamaz. Her hangisi satsa di­ğerinin iznine mevkufen mün'akit olur. Nitekim sair rehinlerde de hüküm böyledir. Câmİülfusuleyn.

473 - : Beyi bilvefa ile satılan bir akarın ittisaÜndeki akara dair şu-fa' hakkı bayia aittir. Müşteriye ait değildir. Çünkü müşteri, müıtehin me sabesindedir- Şüfa' hakkı ise rahîne aittir. Velevki akar, mürtehinin elinde bulunsun. Dür*. Reddülmuhtar.

474 - :  Bir kimse, beyi bilvefai ile satın aldığı şeyi daha kabzetrne-den veya kabzettikten sonra bayiine icareye verip kirasını alamaz. Çünkü, mebi, zaten bayia ait, müşterinin elinde rehinden maduddur, müftabih olan budur.

Beyi bilvefamn rehin değil de, sahih bir beyi olduğuna kail olanlara göre ise müşteri,- mebii badeikabz bayiine de, başkasına da kiraya verip ücretini kendisi için alabilir.

Hattâ bir kimse bir malını müşterisinden kendisi için isticar etmek şart-le vefaen satıp tahlye ve teslimden sonra isticar etse buna «Beyi bilistig-lâl» denir ki caiz görülmüştür.. Bu muamele beyi büvefa ile isticardan mürekkep bulunmuş olur- Bu halde kiraya müşteri müstehık oiur. Bayi, buiı-ühkakr kendi rızasüe kabul etmiştir. Dürrülmuhtar, Fetavayı Ali Efendi. Camiiilfusuleyn.

475 - :  Beyi büvefada mebüh menafiinden bir miktarı müşteriye ait olmak üzere şart küınabilir. Bu halde şarta riayet olunur.

Meselâ: satılan bir bağın üzümü hakkında satan ile satın alan, araîa-nnda yarıyarıya bölünmek üzere rızalanle mukavelede bulunsalar, bu mu kavele mucebince amel olunmak lâzım gelir. Amma bu menafiin müşteriye aidiyeti böylece şart kılınmazsa bundan müşterinin İstifadesi caiz olmaz Bu menafü bilâizn istihlâk etse zamin oiur. Çünkü rehinin menafii ruhine aittir, bu da rehin hükmündedir. Ali Efendi Dürerülhükkâm.

476 - : Bir kimse beyi bilvefa suretile almış olduğu bîr malı bayün iz-•ııile  başkasına  icareye  verse kirası  bayia  ait olup rehiniyet ibtal  edlimiş otur.  Bayün izni olmaksızın icareye vermiş olsa kirası kendisine helâl ol maz. Bunu ya tasaduk eder veya bayiine redeyler. Evîâ olan da bayiine ıed  etmektir.   Reddülmuhtar-   Meğerki  kiranın  müşteriye     aidiyetine  bayi müsaade etmiş olsun, aksi takdirde müşteri gâsıb   -mesabesinde bulunmuş olur. Bayi kira bedelini kendisinden cebren alamaz. Ali Efendi.

477 - :  Beyi bilvefa, bazı zevata göre yalnız gayir menkulde caridir Menkulde sahih değildir.  Fakat rehin mahiyetinde olduğuna nazaren her ikisinde de sahihtir. Müftabih olan da budur. Dürrümuhtar.

478 - : Beyi vefada bayi ile müşteriden biri veya her ikisi vefat edin­ce fesh hakkı varisine intikal eder- Meselâ: Bayi vefat, ettikten sonra müş­teri mebii bir şahsa satacak olsa bayün varisi bu bey'i fesh edebilir. Bilâ kis müşteri vefat    ettikten sonra bayi, mebii satsa müşterinin    varisi bu bey'a icazet vermeyip mebia vaziyed edebilir. Reddülmuhtar.

479 - :   Müşteri alacağını tamamen  istifa  etmedikçe  vefaen satın al­mış olduğu mala bayün diğer garimleri müdahale edemezler. Nitekim sair rehinlerde de hükm böyledir. Şu kadar var ki müşteri o mau kabzetmis bu­lunmalıdır. Teslim ve kabz bulunmamış ise sair garimter buna iştirak ede­bilirler. Çünkü kabz bulunmadıkça rehiniyet tamam olmuş olamaz. Fetavayı Ali Efendi

480 - : Vefaen satılan mal -kabz günündeki kıyrrieti borca müşterini*: verdiği semene müsavi olduğu halde- müşterinin elinde telef olsa veya it lâf edilse mukabili olan sakıt olur. Fakat o mal telef olmayıp belki kendisi ne arız olan bir ayb, meselâ -harabhk sebebile kıymetine noksan gelse borç o maldan baki kaîanm kıymetiyle helak olanm kıymetine taksim olunur. Bıv helak olanın hissesine düşen borç sakıt, olur, helak olmayanın hissesine isa­bet eden borç baki kalır. Fakat daha teslim ve kabzolunmadan bayün elinde telef olsa veya taayyüb etse müşterinin alacağı sakıt olmaz. Hattâ bayi. bunu başkasına kati surette satabilir. Medyunu buna müdahale edemez.

Velhasıl: Bu mal, rehin ve emanet mesabesinde olduğundan kendisinde bunların hükmü cereyan eder.  Bezzaziyye Dürelhükkâm. Ali Efendi.

481 - : Vefaen satılan malın kabz günündeki kıymeti borcun mikdarm-dan noksan olduğu halde müşterinin elinde telef olsa bu kabz    günündeki kıymeti mikdarı boredan sakıt olur. Borcun mütebakisini müşteri bayiden abz ve istirdat edebilir. Zamanın sebbei kabz olduğu cihetle kabz vaktinde-ki kıymetine itibar olunmaktadır.

482 - : Vefaen satılan malın vakit kabzındaki kıymeti borçtan ziyade olduğu halde, müfterinin elinde telef olsa kıymetinden borç mukabili olan miktarı sakıt olur. Taaddi vuku bulmuş ise ziyadeyi de müşteri zamim olur. Amma bilâ teaddi telef olmuş ise o ziyade emanet mahiyetinde clduğundan ontı müşterinin ödemesi lâzım gelmez. Eddürrülmuhtar-

483 - : Mevkuf müstegallâtta da ferağ bilvefa cari olur. Şöyle ki: bir kimse icareetyn suretile tasarrufunda bulunan bir vakıf müstegalli, meşe lâ: haneyi mütevellisinin iznile borcu mukabilinde bir şahsa vefaen ferağ edebilir. Şu kadar var ki kendi kendine telefi takdirinde de borç sakıt olmaz.

Meselâ: vefaen veya istiğîâlen ferağ olunmuş olan İcareteynÜ bir hane mefruğun Üeyhin elinde olduğu halde harikta yansa fariğin mefruğun lehe olan deyni sakıt oimaz.

Arazii memleket hakkında da hükümetin iznile ferağı bilvefa usulü, ca­ridir, bunun telefi takdirinde de, borç sakıt olmaz. Dürerülhükkâm. Çünkü gerek icareteynli vakfın ve gerek bu arazinin mutasarrıfları, bunların ma­likleri değildir. Belki mücerred mutasarrıflarıdır- Müstecirleridir.

484 - : Bir bey'in vefaen yapılmış olmasîle bâten = kat'j surette ya­pılmış olması hususunda ihtilâf vuku bulsa söz, bâten    yapılmış olduğunu iddia edenindir. Çünkü akitlerde asıl olan bâten olmaktır. Meğer ki bayün mebii müşteriden istiğîâlen isticar etmesi gibi bey'in vefaen yapılmış oldu­ğunu bir karine bulunsun. Her iki taraf da beyyine ikame etse vefa beyyi-nesi tercih olunur, Çünkü bu, hilafı zahirdir. Kefevî. [41]

 

Meraların Sevilerine Müteallik Hükümler

 

485 - : Bir kimse, merezı mevtinde vârislerinden birisine bir malım satsa diğeî varislerin icazetlerine mevkuf bulunur. Onun vefatından sonra varisleri icazet verirlerse nafiz, vermezlerse gayri nafiz olur- Çünkü diğer varislerden mal kaçırmak ihtimali vardır.

486 - : Bir kimse, merezı mevtinde bir malını kendisine vefatında va­ris olmayacak bir şahsa semeni mislile satsa sahih ve ntüteber olur. Ve eğer muhabattar;, yani: semeni mislinden noksan ile beyi ve teslimden sonra ve fatı vuku bulursa bakılır: Müteveffanın sülüsü malı, bu muhabata müsait ise beyi yine sahih ve muteber olur, müsait olmadığı takdirde ise miktarı müşteri ikmale mecbur olur,  ikmal etmezse     varisleri  bey'i fesh edebilirler.

Meselâ: bir kimsenin terekesi on beş, bin kuruş olduğu halde bundan on bin kuruş kıymetindeki bir malını beş. bin kuruşa bir yabancı kimseye merazı mevtinde satmış bulunsa vefatında vârisleri bu bey'i feshedenıez-ler. Çünkü muhabatta bulunmuş olduğu beş bin kuruşa terekesinin sülüsü müsaittir. Fakat üç bin kuruşa satmış olsa müşterinin bu semeni en az beş bin kuruşa iblâğ etmesi lâzım gelir. Aksi takdirde varisler bey'i feshedebi­lirler- Zira muhabat yedi bin kuruştan, ibaret olmuş olur. Bu miktar ısc terekenin sülüsünden iki bin kuruş fazladır.

487 - : Satın alma hakkında da evvelki mesele hükmü cereyan edeı. Şöyle ki: Bir kimse, merazı mevtinde bîr yabancıma malını semeni misil­le, satın alsa sahih ve muteber olur..Semeni mislinden fazlasına satın aiaa bakılır: Eğer terekenin sülüsü bu ziyade miktara müsait ise bey'i yine so-hin olur. Müsait olmadığı takdirde ise vârislerinin İcazetlerine mevkuf olur. icazet verirlerse nafiz olur, icazet vermezlerse bayi, sülüsü terikenin müsait olmadığı miktarı varislere red eder. Red etmediği surette ise vârisler, beyi feshedebilirler.

Meselâ: tereke on bin kuruş olduğu halde satın alınan mal üç bin ku~ ruş kıymetinde iken beş bin kuruşa alınmış olsa bayiin bin kuruşu red et­mesi lâzım gelir.

488 -  : Bir kimse, merazı mevtinde bir malı semeni mislüe veya se­meni mislinden ziyadesile kendi varisinden satın alsa, îmamı Azama göre diğer vârislerin icazetlerine mevkuf olur- îmameyne göre ise semeni misli le satın almış olunca sahih olur. Fakat fıkıh kitablarımn bazısında beyan olunduğuna nazaran böyle bir merîz, bir mah vârisinden şahidlerin muaye­ne'erile ve semeni misüle satın ahp semenini ilâ eylese büittifak sahih' olur. Ankaravî. Tenkıh.

489 - : Terekesi düyuna müstağrak olan kimse, merazı mevtinde b>r malını semeni mislinden noksan ile satıp da badehu vefa; etse alacaklıları o malın semeni mislini müşteriye ikmal ettirebilirler. Ikraal etmezse bey'i feshe salâhiyetleri olur. Bunda terekenin sülüsüne itibar olunmaz

Borca müsavi veya borçtan noksan olan bir tereke, düyuna müstağrak sayılır. Terekesi borca müstağrak olan kimsenin merazı mevtindeki muha-batı vasiyet hükmündedir. Halbuki böyle bir kimsenin sarahaten yapmış oi-duğu vasiyeti bile -alacaklılardan mal kaçırmak ihtimali mevcud olduğun­dan- nafiz olamaz. Vasiyet mebhasine müracaat. Hindiyye. Mecelle. Dü rerülhükkâm. [42]

 

ON BEŞİNCİ KİTABIN SONU

ON ALTINCI KİTAP

ŞÜF'A  HAKKINDADIR:

 

İçindekiler: Şüf'aya dair ıstılahlar, şüfanın rüknü ve esbabı sübutiyesl. Şüf anın şartları. Şüf'anın taleb edilmesi. Şüfanın hükmü, şüfanın hikmeti teşriîyesi: [43]

 

Şu Faya Dair Istılahlar:

 

1  - :   (Şüf'a)   :  şefi' kelimesinden    me'huzdur. Şefi'  kelimesi lügatte vitrin zıddıdır. Yani çift manasınadır. Bu cihetle cemi ve zam mânasını du mutazammindir. Çünkü bir şeyin diğer bir şeye zam ve ilâvesini müş'irdir. Şefaat kelimesi de bundandır- Çünkü bununla bir müzaharet vücuda geîi yor, şefaat eden ile hakkında şefaat olunan kimse birleşmiş oluyor. Nite­kim şefaat-ı nebevviyye sayesinde müznibler, âbidler ■ zümresine zam edil­miş, onlar ile çift bulunmuş olacaktır.

istilânda şüf'a : satılan veya ı'vaz şartüe hibe edilen bir akarı veya o hükümde olan bir malı müşteriye veya mevhübünlehe her kaça mal olmuş ise o miktar ile müşteriden veya bayiinden veya mevhûbün lehten ce.bren alıp temellük etmektir. Bu cihetle şüf'a sahibi kendi mülküne böyle şüf'a iîe aldığı mah zam etmiş olur. Şüf'a, meşfu' olan malı temellük mânasında da müstameldir.

2  -  = Şüf adar)  : satılan veya ivazla hibe edilen akarda hak­kı şüf ası olan' yani o akara temellüke salâhiyeti bulunan kimsedir. Satılan akarda hissesi olan veya o akara akan müttesii bulunan kimse gibi.

3 - (Meşfu')   : satılmakla veya ivaz şartiyle hibe edilmekle kendisine Şüfa hakkının taallûk ettiği akardır. Meselâ:-satılan bir mülk dükkân his sesi, o dükkânda hissesi olan kimseye karşı bir mülkü meşfu'dur-

4  - (Meşfûunbih)   :  Şefîin hakkı şüf aya nailiyetine sebep olan mülk­tür. Kısmen satılan mülk bir hanedeki satılmayan bir hissei şayia gibi ki, bu hisse sebebile sahibine o satılan kısma karşı şüf'a hakkı vücude gelir.

5  - (Halit) : Su hissesi ve yol hissesi gibi bir mülke ait haklarda or­tak olan kimsedir. Meselâ:  bir ırmakta su hissesi bulunan iki kimse, bin birinin halitidir.

6  - (Şirbi hâs)   :  madud şahısların    mezraalarım suvarmak için bir mai carideki şirb haklarıdır. Adedleri nihayet yüzden ibaret olan şahıslar madud itibar olunur. Amma umumun istifade ettiği ırmaklardan su almak, şirbi hâs kabilinden değildir. Esasen şirb, bir sudaki nasib, hisse demektir.

7  - (Tarik-İ hâs)  :  madud kimselerin mülkü olan müşterek sokaktır, bazı çıkmaz sokaklar = tarik-î gayir nafize tarik-i hâs kabilindendir.

8 - (Cari mülisık) : bir akara, mseelâ bir haneye muttasıl akarı, ha­nesi bulunan komşudur. Bir akarın duvarı altındaki yere ortak olan komşu ise o akarın nefsinde müşarik sayılarak birinci derecede şüf adar bulunur. Çünkü bir akarın müşterek hissedarları, o akara muttasıl akarları olan lardan, ahaktırlar. Şüf'a hakkı evvelâ o hissedarlara ait olur.

9 - (Talebi müvasabe)  : Bir akarın satıldığını haber alan bir hisseda rın veya halitin veya cari mülâsıkın o haber aldığı mecliste hemen şüf ayı talebe delâlet eder bir söz söylemesi, meselâ ben o satılan akarın şüf' ada­rıyım* demesidir: Müvasabe, bir şeye hemen atılmak, kalkışmak manasına­dır. Şüf'a talebi de derhal olmak lâzım geldiğinden ona böyle denilmiştir.

10 -    (Teslimi şüf'a)  :  Şüfa hakkım istimal etmeyip bundan feragat etmek, yapılan satış muamelesine razı olmaktır ki bununla hakkı şüf'a sa­kıt olur. [44]                                                                           

 

Şüf anın Rüknü ve Esbabı Sübutiyesj  :

 

11 - : Şüf'anın rüknü, şüf adann megfuu' bayi ile müşterinin veya o hükmünde olan kimselerin herhangi birinden usulü dairesinde almasından ibarettir- Nitekim ileride beyan olunacaktır. Şüf'anın esbabı sübutiyesi ise üçtür. Şöyle ki:

Şüf'anın birinci sebebi, satılan şeyin nefsinde müşarik olmakta. îki kim senin bir akara şayian nısfiyet üzere ortak olmaları gibi. Bunlardan biri hissesini satınca diğeri bu hissenin şüf'adarı olur.

Şüf'anın ikinci sebebi, satılan şeyin hukukundan birinde halit olmaktır Bir akarın tariki hâssındaki iştirak gibi.

Meselâ: §irbi hasst hakkında İştirakleri olan mülk'bahçelerden birisi sa tıldıkta diğer bahçelerin malikleri hep şüf'adar olurlar. Satılan bahçeye bahçeleri gerek muttasıl olsun ve gerek olmasın. Bir kısmının cari mülâsık olması hakkında bir imtiyaz teşkil etmez.

Kezalik: kapısı tariki hassa açılan bir akar satıldıkta o tariki hassa ka­pıları bulunan veya kapı açmaya haklan olan diğer akar sahipleri o satı­lan akarın şüf'adarı bulunurlar. Carimülâsık olsunlar, olmasınlar müsavidir.

Fakat umumun müntefi1 olduğu bir nehirden su alan veya kapıları ta­riki âmmeye açılan mülk bahçelerden veya hanelerden biri- satıldıkta o ne­hirden su alan, yahut o tariki âmme kapıları bulunan diğer bahçe veya ha­ne sahiplerinin hakkı şüf alan olamaz. Meğer ki böyle bir nehirden madud Kümelerin bahçelerini sulamak içjn açılmış müşterek bir hark bulunsun. O halde. Su kimseler, o harktan dolayı biri birine halit ve şefî olurlar.

Şüf'anın üçüncü derecedeki sebebide satılan akara mülâsık komşu ol­maktır. Bu akara bir taraftan mülâsık olan komşu ile birkaç taraftan müt-tasü olan komşular arasında fark yoktur, hepsi de mütesaviyen şüf'adar olurlar. Bedayi, Hindiyye.

12 - : Satılan akarın nefsinde müşarik bulunmadığı veya bulunduğu halde gaib olduğu veya hazır olup hakkı şüf asını istimal etmediği takdirde hakkı şüf'a o akardaki halita ait olur- O akarın halifi de bulunmaz, veya bulunur da bu hakkını terkederse şüf'a hakkı o akarın cari mülâsıkınate veccüh eder.

Meselâ: bir kimse müstakilleri mülkü olan hanesini sattıkta yahut müş­terek bir hanedeki hissei şayiasını sattıkta müşariki hakkı şüf asından vaz geçerse bakılır. O hanenin hakkı şirbi hassında veya tariki hasstnda haliti varsa hakkı şüfa onundur. Yoksa veya olup da bu hakkından vazgeçerse Şüfa hakkı üçüncü derecede bulunan cari mülâsıkındır. Dürrümuhtar. Bahriraık.

13 - : Bîr binanın fevkanisi, yani: üst katı birinin, tahtanisi, yani: alı katı da başkasının mülkü olup her birinin tariki âmme ayrı ayrı kapısı bu­lunduğu, yani: fevkaninin yolu tahtaniden geçmediği takdirde bunlar birbi rihin cari mülâsıkı sayılır.

Binaenaleyh bunların birinci ve ikinci derecede şüf adarı bulunamayın­ca bu cari mülâsıkiar arasında -şüfa cari olur.

14 - : Bir hanenin duvarı ile o duvarın yerinde müşarik olan kimse, o hanenin '..imamında müşarik sayılır- Bu cihetle o hanenin birinci derecede Şefii' olur.                                                    .

Bazı fukahaya göre yalnız duvarın binasında iştirak dahi, o hanede iş­tirak hükmündedir. Fakat duvarda müşarik olmayıp da yalnız hanesinin ki­rişleri komşucunun duvarı üzerine uzatılmış olan kimse, cari mülâsık sayılır. Yoksa bundan dolayı şerik ve halit sayılmaz,

15 - : Satılan bir akarın dereceleri müsavi, müteaddit şefî'leri bulun­sa bunların adedi rüûslarına    itibar olunur, sehimlerinin    miktarına, yani meşfu'unbihdeki hisselerinin derecesine itibar    olunmaz. Çünkü istihkakın illeti, ittisali mülktür, yoksa onun miktarı değildir.

Meselâ: Bir hanenin nısıf hissesi bir kimsenin, sülüs ile südüs hissele­ri de diğer iki kimsenin olduğu halde msf hisse sahibi hissesini başkasına sattıkta o ki kimse şüfa ile talip olsalar bilmünasafa aralarında taksim olunur, yoksa sülüs sahibi hissesine göre ziyade hisse alamaz.

16 - : iki veya üç dört sınıf halitler içtima ettikte bunların zararen ehassı e'ammı üzerine takdim olunur. Zira ehassın tesiri kuvvetlidir- Bun­ların muhaletası daha ziyadedir.

Meselâ : bir küçük nehirden açılan harkta hakkı şirbi olan mülk bir bahçe hakkı şirbîle beraber satıldıkta o harkta hakkı şirbî olanlar, o nehirde hakkı §irbi olanlar üzerine şüfadar olmak cihetile takdim olunurlar. Am ma o nehirde hakkı şirbî olan mülk bir bahçe hakkı şirbîle beraber satıl­dıkta gerek o nehirde ve gerek o harkta hakkı sirbî olanlar hep müsavaı üzerine §üf'adar olurlar.

Nitekim bir çıkmaz sokaktan münşeib diğer bir çıkmaz sokağa kapıcı açılan bir mülk hane satıldıkta bu şubede kapısı olan veya olabilecek bulu­nan hanelerin sahipleri şüf'adar olurlar, bunlar çıkmaz sokakta kapılan olanlara tercih olunurlar. Çünkü bu şubedekilerin halit olmaları ehasdır. Amma o çıkmaz sokağa kapısı olan bir hane satılınca gerek o sokakta ve gerek şubesinde hakkı müruru olanlar hep şefi' olurlar. Zira çıkmaz sokak ta hepsinin hiltaları müsividir. Hindiyye-

17 - : Hakkı şirbî hassi olan bir bahçe sahibi, bu bahçenin hakkı ş:r-bini satmayıp yalnız o bahçeyi satsa hakkı şirbinde halit olanlar, bu bah­çeye şefî' olamazlar. Çünkü §üfanın sebebi olan hakkı şirb, satılmamıştır. Sebeb bulunmayınca müsebbeb de bulunmaz.

Tariki hass hakkında da hüküm böyledir, yani: bir hane satılıp da ta­riki hasdaki hakkı müruru satılmasa o tariki hasda hakkı müruru olanlar için hakkı şüf a sabit olmaz.

18 - : Hakkı şirb, şüfa bakımından hakkı tanka takdim olunur. Bina­enaleyh bir bahçe, hem hakkı şirbî hem de hakkı tariki ile birlikte satılıp da bir kimse, onun hakkı şirbi hassında, diğer biri de tariki hassında halit bulunsa hakkı şirb sahibi, hakkı tarik sahibi üzerine tercih edilir. Mecelle de de bu kabul edilmiştir- Diğer bir kavle göre hakkı tarik, hakkı şirbden mukaddemdir. Bercendî de demiştir ki: tarik mesüden akvâdır. Reddimuh-tar. Dürrimünteka.

«(Malikîîere göre şüfa, kabili kısmet olan akar ile o kara tâbi, müttesil olan bina ve eşcar da caridir. Ve bu hak, yalmz şerike münhasırdır. Men-kulâtta, kısmeti gayri kabil akarda şüf a cari" değildir.

Fakat müdevvenetülkübrâda beyan olunduğuna göre alelıtlak akarlar­da §üf a caizdir, kabili kısmet olsun olmasın müsavidir. Çünkü şirket zara­rını def için buna her ikisinde de ihtiyaç vardır- imam Malikten böyle iki rivayet varsa da muavvelün aleyh birinci rivayettir.

Cari mülâsık, şüfadarolamaz. Hattâ bir akarın fevkanisi bir kimsenin, tahtanisi de başka bir kimsenin olsa bunlardan biri satılınca diğerinin sa­hibi buna şefj' olamaz.. Çünkü bunlar da cari mülâsıka müşabihtirler.

Hakkı mürur itibarile de şüf a cari değildir. Bir kaç hane biribirinden hududlan tayin edilerek ayrılmış olunca aralarında müşterek kalan yoldan veya arsadan dolayı hakkı şüf a sabit olmaz. Çünkü bunlar, müstakil de ğildirler, belki kendilerinde şüf a cari olmayan o hanelere tabidirler. Artık bunlar, müstakilen veya o hanelerden birile satılacak olsa diğer hane sa­hipleri için bunda hakkı §üf a olamaz. Velevki kabili kısmet olsunlar.

Hayvanatta şüfa cari değildir. Meğer ki akara tâbi    olsun. Meselâ: müşterek bir bostanda çalıştırılan hayvanlar bulunsa bu bostandaki bir his sei şayiayı sahibi satınca o hisseye tebe'an bu hayvanlardaki hissesinde de şüf a cari olur.

îrs suretile mevrus olan akarlarda şüf'a cari değildir. Meselâ: arala­rında müşterek bir akar bulunan iki kimseden biri vefat edip hissesi vâ­rislerine mevrus olsa diğeri bu hisseyi şüf a iddiasile alamaz. Çünkü bu hisse vârislerin mülküne bir bedel ile değil, cebren = ister istemez dahil olur.

Büâ ivaz yapılan hibede de şüf a câri değildir.

Hükümet de beytulmal namına şüf'adar olup eşhasa ait hisseleri şüf a ile ahzedebiîir-

Meselâ: vefat eden bir şahsın kabili kısmet olan akarının yarısı vâri­sine, yarısı da beytülmale intikal etse de badehu vâris kendi nısıf hissesi­ni satacak olsa bunu hükümet, beytulmal namına şüfa ile alabilir.

Nâzın vakfın, mevkufun aleyh olan kimsenin, bir hanenin, yolundan intifaa' malik oları şahsın, bitişik komşunun şüf aya haklan yoktur. Ancak. vakıf, hissei m üş terekenin şüfa ile alınmasını vakfiyesinde tasrih etmiş İse mütevelli, bıı hisseyi şüfa ile alır.

Meşfuûn binin vakfedilmiş olması, hakkı' şüf aya mâni değildir. Mese­lâ: bir kimse bir, müşterek arsadaki hissesini bir cihete vakfettikten sonra şeriki hissesini satacak olsa bu hisseyi de vakfetmek üzere şefi' sıfaiile ahzedebüir.

Şül'adarlar müteaddit olunca adedi rüûslarına göie değil, hisselerine güre meşfu' hisseye şüfa ile temellük ederler. Muhtasarı Abızziyai., Şer-hikebir Haşiyei Düsukî.)

(Şafiilere göre de §üfa, yalnız kabili taksim olan mülk yerde ve bu yere tâbi olan ebniye ile sabit eşearda ve beyi zamanında henüz yetişme miş olan esmarda cari olur. Mehkulâtta cari olmaz. Kezalik: taksim edil diği takdirde kendisinden asıl matlub olan menfaat zail olacak akarlarda da §üf a cari değildir. Küçük hamamla?, değirmenler gibi. Esah olan, budur,

Süf a yalnız şerik için sabit olur. vâris için, cari mülâsık için sabit ol­maz. Şüf adar olan şerik, gayrı ademî de olabilir. Meselâ:  mescid olmak üzere vakfedilen bir arsanın bir hissei şayiası vakfedilmemiş olsa bu hisse. satılınca buna vakıf namına vakfın nâzın şüf'adar olur-

Bir hanenin memerri hassındaki hisse satılsa o hanenin sahibi bu his şeyi müşteriden şüfa ile alabilir. Sahih olan budur. Şu şart ile ki, müşte-rmin hanesi için başka bir yol bulunsun veyahud tariki âmme veya emsa­line külfetsizce kapı açması mümkün olsun. Aksi takdirde müşteri muta­zarrır olacağından şüfa sabit olmaz.

Bir hissei şayianın müteaddid şefÜeri bulunsa bunlar, o hisseyi müşte­rek mülkteki hisseleri nisheünde temellük eder ir. Bir kavi göre hisselerine bakılmaz, adedi rü'üslerine göre temellük ederler. Çünkü gül'anın sebebi asıl şirkettir. Bu şirkette ise müsavidirler- Müteehhirin bu kavle - müzahir olmuşlardır. Ekseriyet ise evvelki kavidedir.

(Hanbelîlere göre de şüf anın sübutu için beş §art vardır. Söyle ki:

(1) : Mebi veya mebi hükmünde olan mal, muşa' = gayri müfrez olup şeriklerden bazılarının talebile taksimi icabodecek akar ki bilinden olmalı dır.

Binaenaleyh müfrez arsalarda, fiııaidariarda, bir nehirden bir kuşüf'a hakkı sabit olmaz. Çünkü müşa'da hisse sahibinin hariçten hissedar olacak kimse yüzünden mutazarrır olması melhuz olmakla şüfaya hakkı vardır. Maksum, hududu muayyen, yolları ayn oian yerlerde ise bu zarar, melhuz değildir-

Binaenaleyh müfrez arsalarda, finaidarda, bir nehirden bir kuyudan su almak hususunda şüf'a cari değildir.

Kezah'k: kabili kısmet olmayan akarlarda da, meselâ küçük hamam­larda, değirmenlerde §üf'a cereyan etmez, akar sayılmıyan şeylerde, yer­lerden munfrid binalarda, ağaçlarda da şu fa yoktur.

(2) :  Şerikin hissesi, bir semen mukabilinde satılmak veya. bir borç ve ayn mukabilinde bedeli sulh olarak    verilmeli veya ivaz şartile hibe edilmelidir.

Binaenaleyh başkasına bilâ ivaz intikal eden bir hissede şüf a cari ol­maz. Meccanen hibe, irs, mehr, bedeli hulu,' ücretiamei, demi«mddan sulh gibi bir sebeple' başkasına verilen hisse gibi.

(3) : Şüf'a hakkını bey'a ve emsaline ıttıla* ânında hemen talep etme­lidir. Şöyle ki: şüf adar, meşfûa' talip bulunduğuna hemen işhadda bulunur. Sonra müşteri ile muhasamaya başlar. Muhassamamn velev senelerce te­hire uğradüması şüfa hakkını iskat etmez. Çünkü işhadda bulunmak, rağ­bete, güf'a hakkının istimal edileceğine delildir.

Şefîin alelfevB işhadma, talebi şüf'ada bulunmasına bir özürü bulunur­sa, meselâ: hâdiseyi geceleyin haber ahrsa veya haber aldığında taharet ic­rasında bulunursa veya bulunduğu yerin kapısı üzerine kilitli olursa bu talebi tehire bırakmasından dolayı, şüfası sakıt olmaz. Meğer ki bu halde müşteri yanında hazır bulunmuş olsun, o zaman bu talebi tehir edince şüf ası sakıt olur.

(4) : Satılan hissenin tamamını şüf'a ile almalıdır. Tâki safkanın te-b'izile müşteri mutazarrır olmasın.     Binaenaleyh satılan  mâl,     tamamen meveud iken şefi bir kısmını almak istese hakkı şüfası sakıt olur-

Şüf adarlar, müteaddid olurlarsa kendi hisseleri nisbetinde meşfû'dan bisse almaya istihkakları olur. Meselâ: bir hane üç kimse arasında müş­terek olup, birisi, hanenin yarısına, diğer birisi de üçte birine, üçüncüsü de altıda birine malik' bulunsa da üçte bir sahibi hissesini satacak olsa bu sülüs hissenin dörtte üçüncü nısıf hisse suhlbi dörtte biri de uludu bir his­se sahibi alır. Bu takdirde o hanenin on iki hissede dokuz hissesine nısıf hisse sahibi, üç hissesine de südüs hisse sahibi malik olur.

Şefi'ler bazısı, şüf asım terk etse,,diğerleri me&fû'un. ya tamamını alır­lar veya tamamını terk ederler. Yalnız kendi hisselerini almaya kalkışa­mazlar. Ve akıibadan olan gefî'ler, yabancı olan şefîye tercih edilemez. Çünkü karabet, şüf aya sebep değildir.

(5) : Şefî', me§fuûnbihe malik bulunmalıdır. Binaenaleyh bir akarın mücerred menfaati icare veya vasiyet sur etile kendisine ait olan kimse bu­nunla şüf aya müstahık olamaz- Vakıf olan arazi ve akarda da şüfa carı değildir.   (Keşşaf ulkına')

(Zahirîlere göre kabili kısmet olsun olmasın her hangi bir maldaki hisse-i şayiada şuf a câridir. Bir şerik, kendi hisse-i şayiasını şerikine veya şüre­kâsına arzetmedikçe başkasına satamaz, bu helâl değildir. Onun şerikleri bu hisseye başkalarından ehaktırlar. Bunlar almak istemezlerse o zaman hakları sakıt olur.

Bir hissedar, şeriklerini haberdar etmeden hissesini satsa şerikleri bu hisseyi almak hakkını.her zaman haiz bulunurlar. Bunlar dilerlerse bey'a icazet verirler, ve dilerlerse o hisseyi satıldığı semen üe kendileri için satın alırlar, velev ki aradan seneler geçmiş olsun, şüfa haklarını terk ettikle­rini lisan ile söylemedikçe §üf a hakları devam eder. Şeriklerin bey'a ev­velce muttali oiup olmamaları, hazır bulunup bulunmamaları müsavidir.

Şüf adarların müşterek malda hisseleri muhtelif olsa da meşfu' olan hisseye adedlerine göre iştirak ederler, hisselerine göre değil- Meselâ: şe­riklerden birinin hissesi yüz, diğerinin hissesi yirmi, öbürünün hissesi cic on olsa meşfu' olan hisseyi müsavat üzerinde ahzederler. İbni Ebi Leylâ, îbn-i Şübrüme, Süfyan-ı Sevrî ve sairenin kavilleri de böyledir.

Müşterek bir maldaki hiseler, şerikler arasında ifraz ve taksim edilmiş olunca bakılır: Eğer hepsinin yolu bir olup kendilerinin mülkü bulunursa bunların arasında şüfa sabit olur. Bu yol, çıkar bir yol olsun olmasın. Fa­kat bu yol da taksim edilmiş veya kendi mülkleri olmadığı halde çıkar bir yol bulunmuş olursa şüfa cari olmaz. Bunlar, mülâsık olsunlar olmasınlar müsavidir. Elmuhallâ.) [45]

 

Şüf'anın Şeraiti:

 

19 - : Şüfa hakkının sübutu için meşfuûn başkasına intikali, bir mu-avazai nıaliyye suretile olmak şarttır.

Binaenaleyh bir kimse müik hanesini muayyen bir bedel mukabilinde başkasına satsa veya ivaz şartile başkasına hibe ve teslim ile ivaz'ı kab' zetse veya kıssası mucib olmayıp diyeti müstelzim bir cinayetten dolayı birmülk akan üzerine sulh olsa bu hanede, bu akarda, şüfa cari o!ur- Fakat böyle bir akar biiâ İvaz birisine * hibe edilse veya vasiyet veya miras yolile birine intikal etse veya madûneniiefs kıssaı mucib bircinayel-ten dolayı birine musalahaten verilse bunda şüf'a cari olmaz.

Kezalik: başkasına hibe edilen bir akarda ivaz meşrut olduğu halde iki taraftan tekabuz bulunmasa şüf'a sabit olmaz.   .

20 - : Meşfuûn mülk ve gayri menkul veya o hükümde bulunması şarttır.

Binaenaleyh mülk akarda, mülk arazi de şüf'a caridir. Bunların kabili kısmet olup olmaması müsavidir. Kezalik: mülk arsa üzerindeki ebniyye ve egearda da şüf'a caridir.'Çünkü bu ebniyye ve egcar gayrimenkul hük­mündedir. Fakat vakıf akarlarda, arazii emiriyyede ve bunların üzerinde­ki mülk ebniyye ve eşcarda şüf'a cari değildir. Çünkü bunlar menkul hûk mündedirler- Nitekim sefine, hayvanat, zahire, huliyyat vesaire gibi men-kulâtta da şüf'a cari değildir.

21- : Meşfuûr, bihin de mülk akar olması şarttır. Binaenaleyh bir mülk akar satıldıkta ittisalindeki mülk akar sahibi §e fî* olur. Fakat ittisalindeki vakıf akarın mütevellisi veya mutasarrıfı veya arazii emiriyenin mutasarrıfı şüf'adar olamaz.

22 - : Şefiîn meşfuûn bih akara meşfu' akarın satıldığı zamanda ma­lik bulunmuş olması ve bu malikiyetin şüf'a ile alacağı zamana kadar be­kası şarttır.

Binaenaleyh satılan mülk bir akara onun ittisalindeki hanede icare ile veya iare ile sakin olan kimse şefî olamaz.

Kezalik: bir kimse hanesi ittisalindeki mülk akan şüf'a ile henüz al­madan kendi hanesini satsa artık şüTa Hakkı kalmaz. Nitekim hanesini o akardan evvel satmıg bulunduğu takdirde de şüf'a iddiasına kalkışamaz

23 - :  Satılan akardan sahibinin malikeyyet    hakkının zevali şarttır.

Binaenaleyh akar sahibi, şartı hıyar ile muhayyer oldukça o akardaki malikiyeti zail olmuş bulunmıyacağından başkası için hakkı .şüf'a sabit ol­maz.

Fakat müşterinin hıyarı şart ile muhayyer olması, güf'anın sübutuna mâni değildir.,Çünkü: müşterinin muhayyerliği, bayiin zevali mülküne mâ­ni olmaz. Artık şefî, bunu şüf'aı ile alınca hakkında beyi nafiz, hıyarı şart zail olmuş olur.

Kezalik: beyi fâsid ile satılan bir akarda şüf'a cari olmaz. Meğer ki bayiin bu bey'i fesh ile akarı istirdat etmek hakkı, müşterinin üzerinde bi­na yapması gibi bir mâni zuhuruna binaen sakıt olsun.

Müşteri için sabit olan hıyarı ayb ve hıyarı rü'yet ise şüf'amn sübutu na mani olmaz. Müşterinin bu veçhile muhayyer olduğu bir sırada şefi, hakkı şüf asini istimal edebilir- Hattâ şefî, akarı henüz almadan müşteri bu üd hıyarın birisile bey'i feshetse şefiîn hakkı şüf'ası yine sakıt olmaz. Bu

fesh gerek kabzdan evvel ve gerek sonra olsun, ve gerek hâkimin hükmiio ve gerek bayiin rızasüe olsun müsavidir.

Bu, şefiiin bey'a vukufu ânında şüf'a talebinde bulunduğuna göredir. Bu anda şüf'a talebinde bulunmazsa hıyarı şartta» veya hıyarı aybdan do­layı beyi fesedilince şüfaya mahal kalmaz. Ancak badelkabz hıyar» ayb sebebile beyi bitterazı feshedılse veya. iki taraf badelakid bey'i ikalede bu­lunsa şef S, için yeniden hakkı şüf'a sabit olur. Çünkü bu suretle bey'i fesli. şahsı sâlis hakkında yeni bir beyi' sayılır. Behcetülfeteva. Dürrümuhtar. Dürerüîhükkâm

24 - Şefiîn meşfuûnbih olan akara şüf'a talebinde bulunduğu zamana da malik olduğunun indelinkâr hüccet İle sübutu şarttır.

Binaenaleyh şefiîn meşfuûn bihe malikiyetini müşteri ikrar eder veya inkârına mebni bu malikiyet beyyine ile sabit olursa şüf'a hakkı zahir ol­muş olur.

25 - :  Başkasına verilen akarın malumülmiktar bir mal mukabilinde verilmesi şarttır. Binaenaleyh meçhul bir bedel ile veya mal olmayan bir bedel ile temlik edilen akarda şüf'a cari olmaz. Meselâ: isticar edilen bir çiftliğin kira bedeline mukabil bir hane verilse bu hanede §üf'a cereyan etmez. Çünkü bu hanenin bedeli mal değildir, belki menafiden ibaret olan kira ile istifadedir.

Mehr veya bedeli hul' olarak verilen bir akarda da şüf'a cari değil dır. Kadıhan-

26 - : Meşfu' olan akarın şefî'a ait o'ması şarttır.

Binaenaleyh bir kims*e, bir büyük akarım iki kısma ayırıp bir kısmını bir şahsa sattıktan sonra carimülâsık bulunmak iddiasile o sattığı kısmı u şahıstan şüf'a bahanesile istirdada kıyam edemez. Hindiyye.

27 - :  Şefiîn vâki olan satış muamelesine    sarahaten veya delâlete» razı olmamış şarttır. Razı olursa hakkı şüf'ası sakıt olur.

Meselâ: şefiî, akdi bey'i haber aldıkta «Pekâlâ» dese veya satılan aka n müşteriden satın almak istese hakkı şüf'ası kalmaz.

Kezalik:, bir kimse, bir akarı sahibine vekâleten satsa bu akarda hakkı jüf'ası olamaz- Çünkü bir. şahsın kendi tarafından tamam olan şeyi nakza sa'y etmesi merduddur. Fakat müşterinin vekili olsa bundan dolayı şefîin hakkı sûf'ası sakıt olmaz. Bir de meşfu* akar daha satılmadan şüf'a hak­kını iskat muteber değildir. Çünkü meşfu' satılmadıkça şefiin hakkı taay­yün etmezki, bunu ıskatı muteber olsun. Binaenaleyh §efî, bayia «Ben al­mam, var kime verirsen ver» demiş olsa da bilâhare satıldığında şüf'a ile megfuû ahze müstahık olur. Hindiyye. Fetavayi Ali Efendi.

28 - : Satılan şeyin miktarı, müşterinin kim olduğu, semenin ne mık tar ve necins bulunduğu şefi için malûm bulunmalıdır, malûm bulunmazsa rızasına itibar olunmaz.

Meselâ: bir kimse, hanesinin ittisalindeki bir akarın on bin liraya sa­tıldığını duyunca güf'a hakkını İstimal etmese bilâhare onun sekzi bin li raya satılmış olduğuna muttali olunca şül'a hakkını istimal edebûir- Fakat on iki bin liraya satılmış olduğu tahakkuk etse hakkı şüTası avdet etme?. Çünkü on bin lirayı çok görüp süf asını iskat eden bir kimsenin on iki bin lirayı daha çok göreceği şüphesizdir. Hindiyye Bahr.

Kezalik: satılan bir hanenin müşterisini hilafı hakikat olarak işiten bir 5 uf'adar m bu satışa razı olması, hakikate muttali olduğunda şuf'a iddiası na kıyamına mâni olmaz. Zira eşhasa göre muamele değişir, bir şahsm komşuluğuna, şerik olmasına, rıza, diğerinin kamşuiuğuna da, şerik olma sına da rızayı müstelzim olmaz. Behce. Ebussuüd.

29 - : §üf anın sühutunda hürriyet züğürt, akıl, bulûğ, adalet, ittihadı din şart değildir... Binaenaleyh bir köle de mezun olduğu ticaret dolayısile temellük ettiği    bir haneden    dolayı şefi olabilir.    Ve bir    çocuğun mülk akarından dolayı malında hakkı tasarrufu olan velisi onun    namına şüf'a hakkını istimal edebilir*

Kezalik : bir müslim, bir gayri müslime ve bilâkis bir gayri müslim bir müslime karşı şüf'adar olabilir. Hindiyye.

30 - : Bir §üf a hakkı şeraiti dairesinde sabit olunca müşterinin meş-f uda ki bütün tasarrufalrını şefıin nakza hakkı olur. Meselâ: müşteri, meş-fuu başkasına satmış veya hibe ve teslim etmiş veya vakfeylemiş olsa şefi bunları nakz ettirebilir. Behçetülfeteva.

31 - : Bir akarın müşarikleri arasında taksim edilmesinden dolayı şüf'a cari olmaz. Binaenaleyh bu taksim bahanesile cari mülâsıkları şüf'a tale­bine kalkışamaz. Bedayi. Hindiyye-

«(Malıkilere göre de meşfu'ûn akar veya akar hükmünde olması şart­tır. Nitekim buna dair evvelce malûmat verilmiştir.

Kira hususunda şüf'a cari değildir. Binaenaleyh bir akara malik oları iki kişiden biri hissesini kiraya verse diğeri bu hisseyi şüf'a iddiasile kira ile tutmaya kalkışamaz.

Kezaiik : iki kimse bir haneyi kiraladıktan sonra birisi hissesini başka­sına kiraya verse diğeri bu hisseyi şüf'a ile isticare kıyam edemez. Ancak bir kavle köre şeriklerden biri kabili taksim müşterek hanedeki hissesini kiraya vermek istese diğer şerik, kendisi oturmak şartile bu hisseyi şüf'a sebebile isticare müstahık olur.

Bir kimse, hali hayatında tamamına malik olduğu bir akarın şu kadar hissei şayiasının satılıp semenini muayyen veya gayri muayyen kimselere verilmesini vasiyet etmiş, sülüsi malı da buna müsait bulunmuş olsa, ve­fatından sonra satılan bu hisseyi varisleri, şüf'adar olmak üzere kıymeti!e müşteriden ahzedemezler. Çünkü bu hisseyi vasinin satması, müteveffanın hali hayatında satması gibidir. Bir kimsenin hali hayatında satacağı şeyde ise müstakbel vârislerinin |üf'a iddiasına hakları yoktur. Diğer bir kavle g6re bunda şüf'a cari olur. Nitekim böyle bir akarda vârislerin de veya bir ecnebinin de evvelce hissesi bulunmuş olsa bunlar bu şirket sebebile şüf'a iddiasında bulunabilirler.

Mügteri, aldığı müşterek hisseyi şüf'adar bulunduğunu bildiği halde vakfetmiş veya birisine hibe veya sadaka olarak vermiş olsa şefî, bunları nakzedebilir. Bu halde şefiîn vereceği semen, mevhubtin lehe, veya musad-daknn aleyhe ait olur. Vakıf suretinde ise müşteriye miT vakfa rm ait ola­cağı hakkında iki kavi vardır. Muhtasarı Ebizziya, Şerhi kebîr, Haşiyei Düsuki.)

(Şafiîlere göre de şüf'a, muavazai mahza ve gayri mahza sureüîe te­mellük edilen mülk akarlarda cari olur, muavaza kabilinden olmayan temel Kiklerde cari olmaz.

Meselâ : bir hane birisine satılsa veya ivaz mukabilinde hibe edilse Veya bir kadına mehr olarak veritse veya hul'a' bedel veya sulhu demden ivaz olarak verilse bunda şüf'a cari olur. Fakat bir kimsenin irs veya be­delsiz olarak hibe veya vasiyet yoliîe malik olacağı bir akarda şüf'a cari olmaz.

Şüf'anın sübutu için şefiîn meşf ua' malikiyetinîn sebebi, me.huzun an-hin, meselâ : müşterinin malikiyetinin sebebinden mukaddem olmak lâzım­dır, îkisi müsavi olursa şüf'a cari olmaz. Meselâ : iki kimse, müşterek ol­dukları bir haneyi birlikte tamamen veya kısmen satsalar bunlardan bîri diğerine karşı şüf'adar olamaz- Çünkü bunlar, malikiyyetin husulü vaktinde müsavidirler. Fakat bu iki kimseden biri bu hanedeki hissei şayiasını başka bîr şahsa satsa değeri bunu şüf'adar olarak alabilir. Zira bu şerikin sebebi malikeyeti olan şirket, bu müşterinin sebebi maîikiyeti olan iştiradan mukaddemdir.

Bir mala şüf'a ile temellük için hâkimin hükmü, semenin ihzarı ve müş­terinin huzuru şart değildir. Çünkü şüf'a nassen sabittir. Şefiîn, «Temellük ettim* veya «şüf'a île ahzettim» gibi bir söz söylemesi şarttır. Ve semeni müşteriye tesiirn etmesi veya semenin zimmette borç olmasına müşterinin razı olması şarttır. Müşteri semeni teslim ederse veya mücceliyyetine razı olursa veya semeni tesellümden imtina etmekle hâkim tarafından tesellüme ilzam olunursa şefî, hissei şayiaya malik olur-

Bir hissei müştereke kendisinde şüf'a cari olmayan bir şey ile birlikte satılsa şefî, bu hisseyi semenden kendisine isabet eden miktar ile ahz eder. Şöyle ki semen, bu iki şeyin kıymetlerine tevzi olunur. Müşterek hissenin kıymetine isabeP eden miktarı şefi, müşteriye verip o hisseyi ahzeder.

Bir hissei şayiayı iki kimse satın alsa şefi bunların ikisinin hissesini ahzedebileceği gibi yalnız birinin hissesini de şüf'a ile ahzedebilir. Çünkü bununla müşterinin mülkü tefrik edilmiş olmaz.

Bil'akis bir kimse, bir hissei şayiayı iki malikinden veya bunların veki­linden iştira etse esah kavle göre şefî, bu iki malikten birinin hissesini şüf'a. ile ahzedebilir. Zira bayilerin taaddüdile safka taaddüd etmiştir-

îki şefîden biri hazır, diğeri gaib olunca hazır olan, meşfıT hissenin ta­mamını fühal ahzeder. Gaib hazır olunca ona müşarik olur. Bu müddet es nasında evvelki şerikin istifade etmiş olduğu ücrete, gaileye bu şerik işti­rak edemez. Maamafüı hazır olan şerik, gaib olan şerikin kudümüne kadar şüf'a ile ahzedmeği tehir edebilir. Çünkü şerikin gaybubetine mebni kendisi mazurdur. Şüf'ayı aleffevr kabul etmesi icabetmez.

Hissei meşfûada müşterinin vakıf, icare. beyi gibi tasarrufları sahihtir. Şefî, vakıf veya icare gibi kendisinde esasen şüf'a cari olmayan tasarrufları nakzedebilir. Beyi gibi kendisinde şüf'a cari olan tasarruflarda ise muhay­yer olur, bu meşfu' hisseyi dilerse birinci .beyi ile ve dilerse ikinci beyi ile alır- Yani : hangi bey'ideki semeni daha az veya daha sehlülita' görürse onunla hissei meşfu'ayi müşteriden ahzedebilir.

Şefî, meşfuûn şu kadar liraya satıldığım duyub da şüf'asını terk etse de ondan aza satılmış olduğu zahir olsa hakkı şüf'asi baki olur.

Fakat ondan daha ziyadeye satılmış olduğu tebeyyün etse hakkı şüf'ası yine sakıt bulunur. Çünkü az iîe almaya rağbet etmeyen, daha çok ile al maya evvelâ biltarik rağbet etmez. Tahafetüimuhtac.)

(Hanbelîlere göre şüf'ada, müşterinin şefî'a müsavi veya ondan dûn bulunması şarttır. Şefi, müşteriden dûn bulunursa şüf'a cari olmaz.

Meselâ : müşteri de şefî de müshm veyo. gayri müsliim olsa. veya şefi müslim olduğu halde müşteri gayri müslim bulunsa şüf'a cari olur. Fakat müşteri müslim olduğu halde bayiin şeriki gayri müslim bulunsa' şüf'a cari olmaz- Merazı mevtüe merizın bey'i, sahih kimsenin bey'i gibidir, bununla da şüf'a sabit olur.

Şefî, şerikinin hissesini sattığına muttali olmadan kendi hissesini tama­men veya kısmen satmış olsa da hakkı şüfası sakıt olmaz. Fakat muttali olduktan sonra satsa hakkı şüf'ası sakıt olur.

Şefî, şüf'ayı talebde bulunduktan veya şüf'aya talib olduğuna dair iş-hadda bulunduktan sonra vefat etse hakkı şüf'ası vârislerine intikal eder. Fakat şefî, muktedir olduğu haîde şüf'ayı taleb etmeden veya özrüne mebni işhadda bulunmadan vefat etse şüf'ası batıl olur.

Mevrus olan şüf'adan dolayı vârislerden bazısı hissel şayiayı almak iste-' meşe mütebaki vârislerin o hisseyi ya tamamen almaları veya tamamen terk etmeleri lâzım gelir.

îmam Malike ve îmam Şafiiye göre de hakkı şiif'a emvale kıyasen mevrus olur.

Müşteri, hissei şayiayı daha şüf'a talebi vuka .bulmadan muayyen veya gayri muayyen kimselere veya bir cihete vakfetse veya birine hibe veya sadaka olarak verse veya nikâh ve talak veya hul' için ivaz kılsa şerikin şüf'ası sakıt olur- Çünkü bu şüf'a sabit olsa bundan mevkufun aleyh, mev-hubünleh vesaire mutazarrır olur.

Fakat şüTadarın talebinden sonra müşterinin hissei müşterekede tasarru­fu sahih olmaz. Zira bu taleb ile mülk, şefîa' intikal etmiş olur veya bu taleble müşteri tasarruftan hecredilmiş bulunur.

Şayed müteri, kableltaleb bu hisseyi başkasına satmış olursa şefî muhay­yer olur. O hisseyi dilerse müşterinin verdiği semen ile ve dilerse müşte­rinin sattığı semen ile atızeder. Çünkü §üf aya sebeb olan iştira her iki su­rette de bulunmuştur.

Rehin ve icare ile de şüf'a sakıt olmaz. Keşşafülkına Bidayetülmüc-tehid.)

(Zahirîlere göre şüf'a ancak bey ide caridir. Icarede, hibede, mehrde vesairede cari değildir. Binaenaleyh bir kimse, bir maldaki hissesini baş­kasına hibe etse veya mehr olarak verse şeriki bu hisseyi şüf'a ile alamaz.

Şefî, meşfuû ahzedince müşterinin yapmış olduğu hibe, vakıf ıtk gibi bütün tasarrufatı batıl olur. Üzerinde.bina yapmıg ise söküp ankazım alır, başka bir §ey alajnaz. Müşteri, meşfuûn gailesini almış ise onu red eder Meğer ki bayi, bir özürden veya taazzürü tarikten dolayı şerikinden istizana muktedir bulunmamış olsun. O takdirde müşterinin gaileyi red etmesi lâzırr gelmez-

Şüf'a medenî için de, bedevi için de, müslim, zimmi, hâzır, gaib için de sabit olur. Kezalik : Çocuk için baliğ olunca ve mecnun için, ifakat bulunca

sabit olur. Çünkü bir hadisi şerifteki kavli şerifi, umumiyeti itibarile bunu göstermektedir. Elmuhallâ.)

(îbn-i Ebİ Leylâya göre kabili kısmet olmayan mevhub bir maida di şüf'a cereyan eder. Şefî, bu mali kıymetile alabilir. Çünkü şüf'a, bir hacet içindir, kötü mücavir, müşarik yüzünden zuhuru melhuz bir zararı def içindir. Bu hal, hibe suretinde de mutasavverdir. Bu hal, mülkün sebebin-deki ihtilâfla muhtelif olmaz. Buna karşı deniliyor ki : Şefîa temellük hak­kının sübutu, meşfuûn başkası tarafından bir bedel ile temellük edildiği takdire mahsustur. Hibedeki temellük ise teberru' tarikiledir. Bir kimse, bir malım dilediğine teberruan verebilir, onu şerikine de ve komşusuna da teberrûan veya bir bedel mukabilinde temlike mecbur edilemez. Mebsutı Serahst.) [46]

 

Sopanın Taleb Edilmesi   :

 

32 - : Şüf'ada üç laleb vardır : birincisi talebi müvasebe, ikincisi, ta­lebi takrir ve ışbad, üçüncüsü de taleb-i husumet ve temellüktür. Şöyle ki' §efî, akdi bey'i veya o hükümdeki bir muavaza-i maliyeyi duyduğu mecliste velevki yanında kimse bulunmasın «Ben satılan o akarın §üf 'adarıyım» yahut «Ben o akarı bişşüf'a isterim» demek gibi şüf'ayı talebe delâlet -eder. bir söz söyle. Bu lâzımdır. Buna «Talebi müvasebe» denir ki, bir ka-'le göre bu taleb fevridir, satış muamelesi haber alındığı ânda hemen yapılmak lâzım gelir. Diğer bir kavle göre böyle fevrî değildir, i'raza delâlet eder bir kavi veya fiil bulunmadıkça haber alındığı meclisin nihayetine kadar imtidat eder.

Şefi, bu talebi müvasabeden sonra iki şahid hazır olduğu halde mebî'in ya­nında «bu akarı falan kimse satın almış, ben ise onun şu cihetle şefiîyim, talebi güf'ada da bulundum, şimdi de taleb ediyorum şahid olunuz» der. Ya­hut yine iki şahid huzurunda ve müşterinin yanında «Sen falan akarı satm almışsın, ben onun şüTadarıyım, talebi şüf'ada da bulunmuştum, şimdi de taleb ediyorum» der, o iki şahide hitaben de «Şahid olunuz», der. Müşteri mebii kabzetmiş olsun olmasın. Yahud mebi henüz bayiin yanında ise iki şahid huzurunda bayia hitaben «Sen falan akarını falana satmışsın, ben ise §u cihetle onun şu f adarıyım» diye mezkûr minval üzere taleb ve işhadda bulunur, işte bu da talebi takrir ve işhaddır. Eğer şefi' uzak bir mahalde bulunup bu veçhile talebi takrir ve işhada kadir olmazsa birini tevkil eder, vekil bulamazsa mektub gönderir. Bu'takrirde iki şahidin bulunması, şart değildir, belki inkâr vukuuna meydan vermemek mülâhazasına mebni bir emri ihtiyatîdir.

§efî, bu taleb ve işhaddan sonra da hâkimin huzurunda şüf'a hakkım taleb ve dâva eder ki, bu da talebi husumet ve temellükten ibarettir. Hidaye, Fethülmuîn, Bedayi Haniyye.

33 - : Şef! satış muamelesini iki şahıstan veya âdil bir kişiden veya âdil olsun olmasın müşteriden duyduğu halde talebi müvasebede bulunmazsa hakkı şüf'ası sakıt olur. Fakat bu muameleye âdil olmıyan bir kişinin ih , barile muttali olsa bakılır : Eğer bunun haberine inanmış ise talebi şüf'ada bulunması lâzımdır, bulunmazsa hakkı sakıt olur.  Fakat     inanmamış ise taleb lâzım gelmez. Talebde bulunmadığından dolayı bu hakkı sakıt olmaz, îmameyne göre adiî olsun olmasın bir kişinin ihbariyle. de ilim sabit olur.

34 - : Talebi ishad için mebi ile bayiden ve müşteriden hangisi şefî'a daha yakın ise onun yanında bu talebi ifa etmek icabeder. Yoksa bunlar­dan biri şefiîn bulunduğu beldede veya mahallede olup da diğeri başka bir beldede veya mahalde bulunsa da şefî kendi beldesinde veya mahallesin­de olanın yanında talebi işhadı bırakıp da çıkıp uzaktakinin yanına gidecek olsa şüf'ası bâtıl olur.

35 - : Şefî, talebi müvasegeyi satılan akarın veya müşterinin veya he­nüz mebi elinde bulunan bayiin yanında yaparak bu anda taleb-i işhad ve takrirde de bulunsa artık ayrıca talebi işhada lüzum kalmaz.

36 - : Şefî, hâkimin huzurunda talebi husumette bulunurken" bakılır: Eğer meşfû, müşteriye teslim edilmemiş ise mahkemede hasım olarak yal-

nız müşterinin bulunması kâfidir. Fakat henüz teslim edilmemiş ise hem bayiin hem de müşterinin hazır bulunmaları lâzımdır. Çünkü bu takdirde ba­yiin mebiden mülkü zail olmuş ise de yedi zail olmamıştır. Bu cihetle meşfû ile ikisi de alâkadardır.

37 - : Şefî, meşfuûn kim tarafından sa'tuı alındığını ve semenin cinsi ve miktarını haber aldığı mecliste talebi müvasebeyi terk ederse, meselâ : bu haberi müteakib başka is ile veya başka mevzua dair bir söz ile meş­gul olmak gibi i'raza delâlet eder bir halde bulunursa veya talebi §üf ada bulunmadan o meslisten kaîkıp giderse hakkı şüf'ası sakıt olur.

39 - : Şüf'adar, talebi takrir ve işhadı, velevki mektup veya resul ile olsun icra edecek kadar vakit geçtiği halde bilâ Özrin tehir etse hakkı güf'ası sakıt olur. Çünkü bu tehiri, i'raza delâlet eder,

38 - : Şüf'adar, talebi takrir ve işhaddan sonra hasta veya başka bir beldede bulunmak gibi bir özr-i §er'îsi yok iken talebi husumeti bir ay tehir etse hakkkı şüf'ası sakıt olur, Fakat bir özre meselâ: cebir ve ikrahe meb­ni talebi husumette bulunmasa bununla hakkı şüf'ası sakıt olmaz. Meselâ şefî, talebi müvasebe ev işhadda bulunduğu halde müşterinin mütegaîlibeden olmasına mebni tagalîübi mijddetince dâvada bulunmamış olsa, badehu te-gailübi zail olunca dâvaya ve ahze kadir olur. Behce. Netice...

40 - : Talebi müvasebenin kav ten olması lâzımdır. Çünkü ien'ıınd-ı bu talebe dair şef! yemin edecek olursa yalan yere yemin etmemesi için bu muyasebeyi yanında kimse bulunmasa bile kalben yapmakla iktifa etmeyip kavlen yapma'lıdır. Bu'talebde işhad şart. değildir. Fakat işhad, bu hakkı tevsik için ihtiyat icabıdır. Çünkü müşteri bu talçbi müvasebeyi inkâr, şefî de iddia etse söz, müşterinin olur. Şefî, bu talebde bulunduğunu isbata muh­taç bulunur.

41 - : Şefî, akdi bey'i duyduğu mecliste yalnız bulunursa hemen" iki şa­hit bularak «Ben falan akarın satıldığına şimdi muttali oldum, ona bişşüf'a talibim» dişe talebi müvasebede bulunmuş olur. İleride vücudu melhuz in­kâra kargı bu, bir tedbir olmuş olur.

42 - : S?.gir, ma'tîıh gibi mahcurların şüf'a haklarını velileri talob eder. Bir çocuğun hakkı ?;üf'asını velîsi talep etmez İse bulûğundan sonra kendisinin talebe salâhiyeti kalmaz. Fakat velîsi bulunmayan bir mahcurun hakkı şüf'ası hacrinin zevaline kadar devam eder.

43 - : Uç sınıf şüf adarlardan her biri, meşfuûn satıldığını haber aldığı mecliste hakkı güf asını istimal edeceğini -söylemelidir. Eğer kendisinden ev velki gufadahn hakkı şüf'adan vaz geçip geçmiyeceğine intizar ederek sü­kût ederse Zahirürrivayeye nazaran haki şüf'asım iskat etmiş olur. Artık kendisinden evvelki şüfadar, hakkı şüf'asmı terk etse de bu müahher olamn güf'a talebine hakkı'kalmamış olur. İmam Ebu Yusuf tan bir rivayet» göre ise birinci mertebede bulunan şerik mevcud olunca başka bir kimsenin güf'aya hakkı olamaz. Şerik süi'a hakkını iskat etsin, is Lif» etsin müsuvi-dir. Çünktt başkaları şerikin hakkından dolayı memnudurlar. Şerikin ise hak ki sabit olmuştur, ister istifa etsin, ister etmesin. Fakat bu rivayet, Zahi-rürrivayeye muhaliftir. Mebsut. Hindiyye.

(MalikÜere göre talebi müvasebe vesaire fevri değildir. Şöyle ki: His-sei müştereke satıldığı mecliste âkil, baliğ, reşid olan şefi, veya sağır, sefih olan sefiîn velîsi hazır bulunduğu ve bu mubayaa muamelesinde hazır bu­lunduğunu bir vesikaya yazdığı halde bilâ mani iki ay sükût etse hakkı şüf'ası sakıt olur. Fakat meclisi akidde bulunup da böyle bir şey yazmadığı veya o mecliste bulunmayıp aynı beldede bulunduğu halde bilâ mani sükût etmiş olsa bu akitten itibaren bir sene mürurile hakkı şüf'ası sakıt olur. On­dan evvel olmaz.

Kezalik: şefi gaib bulunmuş olsa meşfûun bulunduğu beldeye gelince bir sene müddetle hakkı şüf' aya malik bulunur.

Kezalik: şefi aynı belde de bulunduğu halde şerikinin bey'ine muttali olmasa veya muttali olduğu halde bir maniaya mebm'şüfa hakini istimal edemese muttali olduğu veya manianın zeval.bulduğu ândan itibaren bir se­ne müddetle şüf'a hakkına malik olur. Şerhikebir. Haşiyei D üs ulu.

Şafiüere göre talebi şüf'a fevridir, ezhar olan budur. Şöyle ki: Şefi, bey'a muttali oldu mu âdet üzere hemen şüf'a talebine mübaderet eder. Bu hususta örfe müracaat edilir, örfçe tüvanî, taksir sayılan bir tehir ile şüf'a hakkı sakıt olur.

Şefî, merîz, mahpus, veya müşterinin beldesinden gaib veya düşman­dan veya havanın ziyade soğuk veya sıcak olmasından dolayı haif bulunur sa §üf'a talebi için birini tevkil eder. Tevkile de kadir olmazsa iki erkeği, iki kadın ile bir erkeği talep üzerine isnat eder. Kadir olduğu halde tevkili veya isnadı terk ederse eshar olan, hakkının butlanıdır. Çünkü şüf *-anın sükûtuna rızasını gösterir bir taksirde bulunmuş olur. Tuhafetülmuhtac

(Hanbe!ilere göre şüf'a talebi, fevridir. Bu hak, bey'a ıttıla' ânında he­men taleb olunmalıdır. Nitekim bu hususa dair yukarıda izahat verilmiştir.

Bazı fukahaya göre müşteri, hakkı şüf'anın sukutu için bazı hıyel-ihu kukıyeye teşebbüs edebilir. Kendisini zarardan vikaye için hu babda bir mahlas, bir hukuki çare bulması caiz olabilir. Hattâ şefitn bu hakkını İs Mıhal etmemesi, memduh bir harekettir. Fakat Hanbelî fukahası diyor ki: şüf'ayı ıskat için hiyle tarîkine gitmek, yapılan muamelenin hilafını izharda bulunmak helâl değildir, bununla şüf'a sakıt olmaz. Meselâ: bayi ile müş­teri, bin liraya pazarlık ettikleri halde şefi'a karşı bin beş yüz liraya alıp sattıklarını iddia etseler helâl olmaz, şef! buna bin lira ile müstahık olur.

Kezalik: bayi ile müşteri, şüf'ayı iskat maksadile aralarında uyuşup bayi, hissesini müşteriye meccanen hibe etse,  müşteri de semen  miktarını bayia hibe etse bu muammele helâl olmaz. Şef!, bu muvazzayı isbat ederse o

hisseyi şüf'a ile alabilir. Bir hadisi şerifde:  buyurulmuştur. Yani: Yahudilerin irtikâb ettiğini

siz irtikâb etmeyiniz. Onlar, Allah Taal&nın 'haram kıldığı şeyleri en aşağı bir hiyle ile helâl etmek isterler. Keşşafülkına'.)

Zahirîlere göre şüf'a hususunda zaman ile mukayyedbir taleb yoktur. Şefî, hakkı şüf'asını lisaniJe terk etmedikçe- daima taleb edebilir. Velevki aradan seneler geçsin. Nitekim bu hususa dair yukarıda izahat verilmiştir, filmuhallâ.) [47]

 

Şüf'anın Hükmü:

 

44 - : Sebebi tahakkuk edince şüf'a talebi caiz olur. Talebden sonra şüf'a hakkı teekküd eder, şefî için ya kaza veya rıza ile meşfüûn mülkiyeti sabit olur. Şöyle ki: şeraiti dairesinde şüf'a taleb edildikte müşterinin bir rıza teslimile veya hâkimin bilmuhakeme şüf'a ile hükm eylemesiie şüf'adar, meşfua' malik olur. Fakat böyle rıza veya hükm bulunmadıkça şefî, mü-cerred şüf'a talebile meşfua' malik olamaz. Henüz şef ün mülküne intikal etmeyen bir meşfuûn semeresi, bedeli icare gibi gailesi -intikal anına ka­dar- müşteriye ait bulunur. Cevhere. Hindiyye.

45 - :  Müşteri, meşfuû misliyyattan olan bir bedel .tesmiyesile almış ise şefi, o bedelin misjini müşteriye vermekle mükelleftir. Amma kıyemiy-yattan olan bir bedel ile aîmış ise şefi o bedelin kıymetini verir akd anında tesmiye edilen bedele itibar olunur.

46 - :  Bayi, mebiin semenini müşteri hakkında kısmen hat ve tenzil etmiş olsa şefî hakkında da hat ve tenzil cari olur. Fakat bayi, bu semeni müşteri hakkında tamamen hatt etmiş olsa bundan şefi istifade edemez.

Çünkü bu hat ve iskat, aslı akde iltihak edemez, edecek olsa bey'i se mensiz olarak yapılmış olur ki, bu caiz değildir.

Müşteri, mebii meselâ: bin liraya aldığı halde bilâhare bu bin lira mu­kabilinde bayia rızasile yüz lira kyımetindekı bir malını verecek olsa şefi, oıebii ancak bin lira mukabilinde şüf'a ile alabilir. Çünkü bunun asıl seme ni bin liradır. O tenzil ise müşteri hakkında bir ikram mesabesindedir.

Bilâkis müşteri badelakd semeni tezyid etmiş olsa bu ziyade de şefi hakkında muteber olmaz. Çünkü §efiin hakkı akdzamanındaki .semene taal lûk etmiştir. Müşteri semeni artırmak suretile şef iki hakkım ibtal edemez. Mecmaülenhür. Tenvir.

47 - : Şüf'a ile temellük, yeni bir beyi ve şira' ile temellük hükmünde- Bu husus, güf'anın bir vasfı mahsusudur  Binaenaleyh bir mülkü gtif'a alan kimse, ö mülkü bayiden veya müşteriden yeni bir beyi ve gira' ile satın almı§ gibi olacağından kendisi için hıyarı rü'yet ve hıyarı ayb gibv ibtidaen iştira ile sabit olan hükümler, şüfa ile de sabit olur. Ve şart edil­medikçe sabit olmayan tecili semen gibi hükümler, süf'a ile sabit olmaz.

Şu kadar var ki, ibtidaen beyi'de zamanı gurur cari olduğu halde şüf'a ile iştirada bu zaman cari olamaz. Çünkü şefî, meşfuû cebren temellük et tiğî cihetle bayi ile müşteri tarafından aldatılmış değildir.

Blnaena'eyh şefi, meşfu' arsayı alıp üzerine bina yaptıktan sonra bu arsa bir müstahık tarafından zapt edilerek o bina yıktırılsa şefî, yalnız ver­diği semeni geri alabilir. Binanın kıymetine dair bir şey alamaz, müşteri ise alabilir. Çünkü müşteri mağrurdur, şüf'adar ise mağrur değildir, arsayı müşteriden cebren almıştır. Tahtavî.

48 - : Şefî' müvasebe ve takrir ve işhad talebinden evvel veya sonra henüz birriza veya. bilkaza meşfua' maiik olmadan kendisinin meşfuûubib olan mülkünü tamamen ve katiyyen satsa veya vakfetse hakkı şüf'ası sakıt olur. Meşfuûn satıldığına gerek vâkıf olmuş olsun ve gerek olmasın. Zira İstihkakın sebebi zail olmuş olur. Fakat meşfuûnbihîn hissei şayiasını satsa veya ifraz edip meşfua muttasıl olmayan kısmını satsa hakkı şüfası sakıt olmaz.

Kezalîk: şefi, meşfuûnbihi kendisi hıyarı şart ile muhayyer olmak üze­re satmış bulunsa bu muhayyerliği esnasında hakkı güfası sâkıî olmaz. Haniyye. Hindiyye. Fethülmuin.

49 - : Şefî' müşteri ile bir bedel üzerine sulh olsa veya hakkı şüfası-m bir i'vaz mukabilinde müşteriye satsa hakkı sofasının sukutuna razı ol­muş olur. Binaenaleyh bu hakkı sakıt olur. Fakat o bedel ve i'vaza müsta­hık olamaz. Çünkü kendisinin malı olmayan mücerred   bir hak mukabilinde bunları almış olur. Tesellüm etmiş ise reddi icab eder.

50 - : Şefî şerikinin rızası veya hâkimin kazasiie meşfua' henüz malik olmadan bu meşfuûn ittisalinde başka bir mülk akar satılsa bu ikinci aka­ra şuf'adar olamaz. Çünkü bu ikinci akarın satıldığında birinci akara henüz malik bulunmamıştır. Hidaye.

51 - : Şüf'a tecezzi kabul etmez. Çünkü bu tecezzi, müşteri hakkında tefriki safka ile zararını müstelzim olur.

Binaenaleyh şefî, bir kimsenin satın aldığı meşfû akarın bir miktarın) terk ile diğer bir miktarın cebren almaya kalkışamaz, buna hakkı yoktur.

Fakat müşteri müteaddid olursa bunlardan birinin hissesini bihakkışüf'u alıp diğerlerinin hisselerini almayabilir. Zira bu takdirde diğer müşteriler hakkında yeniden bir iştirak zararı husule gelmiş olmaz.

52 - : Müşteri bir şahısolduğu halde meşfû akan müteaddid safkalar ile satın alacak olsa şefP bu müteaddid safkalardan her hangisi hakkında şüf'a talebinde bulunabilir. Çünkü bu takdirde müşteri bu müteaddid saf­kalar sebebile tefriki safkaya ve §irket zararına kendisi razı olmuş olur.    .

53 - : Müteaddid akarlar, bir safka - akd ile iştira edildiği takdirde bakılır: Eğer şefî' bu müteaddid akarların hepsine de şüf'adar ise ya bun ların hepsin: hakkı şüfasma binaen ahzeder veya hepsini terk eyler. Yok sa bir ikisini alıp diğerlerini terk edemez. Bu akarlar gerek bir yerde bu­lunsunlar ve gerek bulunmasınlar. Fakat şefî' bu akarlardan yalnız birisine şüf'adar ise sahih görülen bir rivayete göre ancak şefiî bulunduğu akarı semenden  hissesile bişşüf'a ahzedebilir.  diğerlerini  ahzedemez.  Diğer  bir rivayete göre ise bunların hepsini de şüf'a ile ahzedebilir. Hindiyye Fet hülman.

54 - : Şüf'a sübuten tecezzi kabul etmediği gibi iskaten de kabul et­mez,

Binaenaleyh satılan bir akarın bir derece de bulunan şef ilerinden her hangi biri, o akarın tamamı hakkında talebi şüf'ada bulunmayıp da yalnız bir hissei şayiası, meselâ: yarısı hakkında bulunsa tamamından hakkı şüf'ası bâtıl olur.

Kezalik: Bir şefî' bey'iden sonra şüf'amn yarısını teslim etse, yani: yarısı hakkında hakkı süf'asını iskat etse bu hakkı tamamında bâtıl olur.

Fakat iki şenden biri şüf'amn tamamını, diğeri ise şüf'anm yarısını, ia-!e.b etse bunun hakkı sakıt olur, tamamını taleb eden şefî' meşfuûn tama­mını alır. Tenkıb. Mecmaülenhür.

55 - : Müşteri, akarın yansını başkasına sattıktan sonra şefiî zuhur etse bakılır: Eğer şefî, o meşfû akarı ilk satılışından dolayı a'mak isterse tamamını alması lâzım gelir, ikinci satış muamelesi    ibtal edilir. Yoksa o akarın mütebaki yarısını şüf'a ile alamaz. Nitekim bu akarı bir kısmı ta­rafından bilifraz başkasına hibe ve teslim edilmiş olduğu takdirde de hükm böyledir. Fakat şefi, bu akarın satılmış olan yarısını bu ikinci satıştan do­layı almak isterse bu nısfı alabilir. Hindiyye.

56 - î Şef Herden bazısı, şüf'adaki hissesini kablelhükm diğer şefîlere hibe veya beyi ile terk edemez, terk ederse kendi hakkı şüf'asmı meccanen iskat etmiş olur. Meşfû, diğer şüf'adarlar    arasında yine adedlerine    göre taksim edilir. Fakat bedeihükm şefîîerden biri kendi mülküne geçen hisseyi dilediği kimseye meccanen hibe edebilir. Fetavayı îbn-i Nüceym.

57 - t Şef İlerden biri, hâkimin hükmünden mukaddem hakkı şüf asını iskat etse diğer şefîler, meşfuûn tamamını ahzederler. Yoksa yalnız kend; hisselerini alıp öbür şefiin hissesini terk edemezler. Çünkü haki şüf'asım iskat eden §efî, yok hükmünde kalacağından diğer şefîler, müstakil kalmış

Fakat hâkimin hükmünden sonra şefîlerden birisi bişşüf'a aldığı hisseyi terk etse, meselâ: hıyarı ayb ile müşteriye red eylese diğer şefîler, onun bu hissesini cebren alamazlar ve almak mecburiytinde bulunmazlar. Çünkü hâkimin hükmile her gefiîn hissesi takarrür etmiş, bunda diğerlerinin hak lan kalmamıştır.

58 - : Müşteri, meşfu' binayı boyatmak veya sıvatmak gibi malından bir şey ziyade etse gett, muhayyer olur, dilerse güf'ayı terk eder, dilerse binanın semenile beraber o ziyadenin de kıymetini vererek o binayı alır. Bunda ittifak vardır.

Kezalik: Müşteri, meşfu' arsa üzerine bina yapmış veya ağaç dikmiş olsa şefî, muhayyer olur. Dilerse terk eder ve dilerse o arsanın semenile beraber binanın veya ağaçların kıymetini de müşteriye verip o arsayı bun­lar ile beraber alır. Yoksa binayı veya ağaçları sökmesi için müşteriye cebredemez. Çünkü müşteri bunları hakkı mülkiyetine istinaden yapmıştır. Bu hususta gâsıb gibi müteaddi değildir.

Ma ama f ih bu hükm, İmam Ebu Yusufa göredir. İmamı Âzam ile îmanı Muhammede göre şefî' bina ile ağaçları kal' ettirebilir. Bunların kal'ı su-va ve boya gibi müteazzir değildir. Meğer ki kaÜ'leri arsaya muzır olsun. O, takdirde şefi' maklû'an kıymetlerini vererek bunları da alabilir.

Fakat müşteri, meşfu' üzerine ekin ekmiş bulunursa gen, bu ekinleri söktüremez. Çünkü ekinlerin bir malûm, nihayeti vardır. Ebniyye ile eşcare benzemez. O halde şefi' bu ekinleri hasad vaktine kadar bir ücret mukabi­linde terk etmeğe mecbur olur. Hindiyye, Fethulmuin.

59 - : Müşterinin fiilile olmaksızın meşfu" akar yıkılsa veya yansa ve­ya harab olsa veya meşfu' bahçedeki ağaçlar kurusa da ankazından bir şey kalmayıp zayi olsa §efî muhayyer olur. Dilerse arsasını semenin tama-mile alır, dilerse şüf'ayı terk eder. Yoksa binanın ve ağaçların kıymetleri­ne mukabil semenden bir şey tenzil edemez. Bunlar yere tâbidir, bunların semenden hususî hisseleri yoktur.

Fakat yıkılan binanın veya kuruyan ağaçların enkazı mevcud otursa semenden bu ankaza isabet eden hisse, tenzil edilir. Bu ankaz müşteriye kahr, şefî' semenin mütebakisini verir, Şöyle ki: semen, mebiin akd vak-tindeki kıymetile ankazın ahzedildiği gündeki kıymetine taksim edilir, şefî meşfuû semenden hissesine düşenle ahzeder. Hindiyye. Fethulmuin.

60 - : Müşteri veya bir ecnebi, meşfu' akarı yıkacak olsa şefi muhay­yer olur, dilerse arsayı semenden hissesile alır, dilerse terk eder. Hindiyye.

61 - : Satılan bir bahçede mevcud olup satışa sarahaten ithal edilmiş bulunan yemişleri müşteri alıp istihlâk etse şefi, semenden bu yemişlere isabet eden miktarı tenzil eder. Fakat bu yemişler bahçenin satıldığından sonra müşterinin elinde hadis olmakla müşteri bunları 'istihlâk etse şefi' bunların bedelini semenden tenzil edemez. Çünkü akdi beyi, bunların üzeri­ne vârid olmamıştır, bunların fevt olması, semenin kısmen sukutunu icabet-m ez. Fethulmuin,

62  - : Şahlan bir akarın şefl'a mülâsık olan kısmı ifraz edilip müte­baki kısmı satıl aoak olsa cari mülâsık olan şefiîn bu satılan kısımda hak­kı şüf'ası olamaz.

63 - ; Müşterinin vef atile güf'a batıl olmazsa da sefiln vefatile batıl olur. Binaenaleyh müşteri vefat etse vârislerinden şüTa dâva edilebilir. Çünkü bu takdirde müstahık bakidir ki, o da şefîdir. Hatta, vârisler meşfuû satmış olsalar da jefî bu satış muamelesini ibtal edebilir.

Fakat sefl' mUva*sebe ve takrir taleblerinden sonra müşterinin bilrız.H teslimile veya hâkinin hükmîle meşfua' henüz mâlik olmadan vefat etse hakkı şüf'ası sakıt olur, vârislerine intikal etmez. Çünkü şefiîn vefatile meşfuûnbih deki mülkü zail olur, vârisleri ise- mesfuûn satıldığı, zaman meşfuûnbih« malik bulunmuş değillerdir. Bu cihetle sefîa ait hak, olmasile zail olacağın­dan bu hak vârislerine intikal etmez. Hidaye. Mecmaulenhür. Dürerülhük-kâm.

c(Malikîlere görede sefî, meşfuû satıldığı semen ile satın alır. Meşfu' hul'a bedel veya amden cinayetten sulha ivaz olarak verilmiş olunca da şe­fi, bu mesfuûn kıymetini vererek bunu alabilir.

Müteaddid kimseler, müşterek oldukları bir akan bir safka ile bir veya müteaddid kimselere satsalar ve bilâkis müteaddid kimseler, bir şahsın akarını bir safka ile müştereken satan alsalar şefi, ya bu akarın tamamını alır veya tamamını bırakır, bir kısmını alamaz. Meğer ki hissesini almak istediği müşteri razı olsun.

Kezalik : Şefîler müteaddid olup da bir kısmı gaib olsa veya hazır olup Süf'asını iskat etse diğer şefîler, mesfuûn ya tamamını alırlar veya tama­mını bırakırlar. Yoksa yalnız kendi hisselerini almaya kıyam edemezler Meğer ki müşteri razı olsun. Şerhi E bil be rekât, Haşiyei Düsuki.)

(Şafiîlere göre de mesfuûn semeni misliyyattan ise şefî'de onu bu seme­nin misille alır. Meselâ semeni bin Ura ise Şefî de müşteriye bin lira verir. Fakat semeni kıyemiyyattan ise şefî bu kıyemi olan semenin satış vak tindeki kıymetini verir, yoksa alacağı hissei müşterekenin kıymetini vermesi lâzım gelmez.

Megfu' mehr olarak verilmiş olunca da §efi', bunu kendisine mehr veri len kadının mehri misli miktarile ahzeder.

Bir şefi' meşfu'daki hakkının bir kısmını iskat etse tamamı sakıt otur.. Esah olan budur. Tuhfetülmuhtac.)

(Hambelîlere göre §efî' hissei müşterekeyi hâkimin hükmüne muhtaç olmaksızın müşterinin akdi beyi ile vermiş olduğu semen ile alır. Bu se­menlerin kairen, cinsen, sıfaten müttehit olmaları lâzımdır. Şefî, bu semeni derhal vermeğe kadir olmazsa kendisine talebine mebni iki veya üç gün mühlet verilir. Bu müddet geçer de semeni ihzar edemezse müşteri bu hakkı ftüf'ayı hâkime muhtaç olmaksızın fesh edebilir.

Mesfuûn semeni misliyyattan olmayıp da kıyemiyyattan olunca şefî' bu nu akdi beyi zamanındaki kıymetile alır. Müşteri vermiş olduğu semeni al madıkça me§fuû geft'a vernTeğe mecbur olmaz.

Hissei müşterekenin semeni müeccel İse gefi'de zengin ise unu müccei semen ile atabilir. Fakat şefi fakir olunca bu müeccel semen için bir zengin kelli göstermesi lâzım gelir.

Hıyarı meclis veya hıyarı şart iie satılan bir hissei şayia da muhayyer­liğin inkizasından evvel şüf'a hakkı sabit oimaz. Muhayyerlik, ister bayia ve ister müşteriye ve ister her ikisine ait olsun müsavidir. Keşşafüikına'.) , (Zahirîlere göre de bir şerik, hissei şayiasını bir akar veya bir araz mukabilinde satarsa şefî' olan şerik de o hisseyi o akarın veya arazın mislile alır. Buna muktedir olmazsa bayi olan şerik, ondan ya o akarın veya arazın kıymetini alır veya ona meşfu, hisseyi vererek muktedir olduğu .zaman vermek üzere o akarın veya arazın mislini ilzam eder.

Hissei şayia müeccel bû' semen ile satılmış olunca §ei'î hakkında da semen, müeccel olur. Sefilin, malı bulunmazsa -kendisine mühlet verilmesi icabetmez. Belki o hissei şayia, şaf Ün namına satılır. Semeni, müşterinin verdiği semene tekabül ederse febiha, fazla olursa bu fazla miktar şefîa veı-ilir. Noksan kalırsa şef ün hali yüsrüne intizar olunur. Bu noksan mik­tar, onun hali yesarmda kendisinden alınır.,

Bir kimse, hangi bir maldaki hissei şayiasını başka bir mal ile beraber satsa şefi' ya bunların mecmuunu alır veya mecmuunu terk eder. Yalnız o hisseyi semenden hissesile almaya kalkışamaz.

Şefi «Ben şüf'a ile alaoağım» demeden vefat etse hakkı bâtıl olur, vâ "islerine intikal etmez. Çünkü bu hak sefihidir, başkasının değildir. Mu hayyerlik ise mevrus olmaz. Muhammed İbn-i Siyriniri kavli de böyledir-Eimuhaliâ.) [48]

 

Şüf'aya Dair İhtilaflar :

 

64 - ı Şefî' satış muamelesini haber alır aîmaz. Talebi şüfa'da bulun­duğunu, dâva, müşteri de bu talebin tehir edildiğini iddia etse şefiiin beyyi nesi racih olur.

65 - : Bayi ile ziliyed olan müşteri, şefim şüf'ayı teslim ettiğini, yani ondan vaz geçtiğini iddia, şefîde bayi ile müşterinin me$fu' akarını ken dişine tesüm ettiklerftü dâva etse bakılır : Ziliyed şefî ise onun beyyinesi racih olur, zÜiyet değilse bayi ile müşterinin beyyineleri müreccah olur.

66 - : Şefî' müşterinin meşfu, akarı üzerinde bina olduğu halde satın aldığını dâva, müşteri de binadan hâli olarak satın aldığını iddia eylese şefün beyyinesi racih olur.

67 - : Şefti, akarın satıldığını, müddeaaleyh de akamı kendisine vedia olarak bırakılmış olduğunu iddia etse şefî'in beyyinesi racih olur.

68 - :  Satılan bir akarda bir binanın veya    ağacın   ihdas edildiğini müşteri iddia, şefî'de inkâr etse söz, müşterinindir. Meğer ki sözü, doğru olmak ihtimalinden beri olsun. Bir ay evvel almış olduğu bir bahçedeki on senede yetişenıiyecek bir ağacı «Ben dikip yetiştirdim» demesi gibi. Bu halde sözü tasdik olunmaz. Hİndiyye. Ettarikatülvazıha,

69 -  :   Şefî,  meşfuunbih olan  mahallin  kendi.mülkü  olduğunu  iddia, müşteri de o mahallin başkasının mülkü bulunduğunu iddia etse şefi'n bey­yinesi racih olur.

70 -  :  Şefi' ile mügteri, meşfuûn    semeninde ihtilâf etseler bakılır. Eğer  müşteri,  meşfuû  kabz  ile semenini  bayia  vermiş  ise söz,  yeminle kendisinindir. Çünkü müşteri, şefiîn semen hakkındaki iddiasını münkirdir. Bunda tehaluf cari olmaz. Zira müşteri, şef İden bir şey  dûva çimiyor ki tehalüfe lüzum görülsün. Tehalüf ise iki taraftan dâva ve inkâr bulunduğu yerde caridir. Amma ikisi de beyyîne ikame edecek olsa İmamı Azam., üe itmam Muhammede güre şefin beyyinesi tercih olunur. Çünkü o, müdduidir. Fethulmuin. Mecmaülenhür.

71 - : Müşteri, meşfuû meselâ; bin liraya aldığım dâva, bayi de sekiz yüz liraya sattığını iddia etse bakılır: Eğer bayi, semenin hiç bir miktarını kabzetmemis, ise söz, bayin olur. Şofî onu    sekiz yüz liraya alır. Müşteri meşfuû gerek kabze etmiş olsun ve gerek olmasın. Fakat, bayi, semenin tamamını kabz etmiş, bu kabz da beyyine ile veya yeminden nükül ile sabit bulunmuş ise söz, müşterinin olur, şefi* onu müşterinin dediği semen ile alır. Çünkü bayi, semeni almış olmakla aradan çıkmış, ihtilâf şefi' ile müş­teri arasında kalmıştır. Bu ihtilâfta ise söz müşterinindir. Fethulmuin.

72 - : Müşteri, meşfuû meselâ; bin liraya aldığını, bayi de bin iki yüz liraya sattığım iddia etse eğer bayi semeni kabz etmiş ise müşterinin sözü \ muteber olur. Ve eğer bayi, semeni henüz kabz etmemiş ise aralarında teha lüf cereyan eder. Hangisi yeminden nüküî ederse meşfuûn semeni diğerin iddiası veçhile olduğu sabit olur, şefî* meşfuû o semen ile alır. îkisi de yemin ederse hâkim, bey'ı fesheder. Fakat bu fesh, şefiin hakkını îbtal etmîyeee-Sinden şefi' meşfu» bayiin iddia ettiği semen ile alır. Hidaye. Mecmaülenhür.

73 - : Müşteri, yalnız arsayı meselâ : yirmi bin kuruşa aldığım iddia, şefî de arsayı binası ile beraber yirmi bin kuruşa aldığım dâva etse müş­terinin beyyinesi tercih olunur. Ettarikatülvazıha. [49]

 

Şüf'anın Hikmet-I Teşriiyesi  :

 

74 - : ŞüTanın meşruiyeti, meşhur hadisler ile sabittir. Ve bu hususta bütün müctehitlerin ittifakı da vardır. Vakıa şüTa, ilk nazarda kıyasa duhalif gibi görünür. Çünkü şüf'adar, müşterinin temellük ettiği şeyi, onun mülkü sahihini onun rızasını aramaksızın elinden alarak temellük ediyor, bu suretle kendi zararım defetmek istiyor, halbuki bir zarar kendi mislile def edilemez.

Fakat bu husus tamik edilince anlaşılır ki, asıl ilk önce zarara sebebiyet veren müşteridir. O, kendisinden evvel başkasının alâkadar okluğu bir şeyi satın almakla o alâkadarın zararına sebeb olacak bir muameleye vücud vermiştir. Bu cihetle müşterinin menfaati için o alâkadarın mazaratına meydan vermek doğru olamaz.

Maaınafih müctehidlcrin ekserine göre şüf'a dairesi pek geniş değildir. Yalnız kabili kısmet olan akarlara ye o hükümdeki şeyiere münhasırdır. Ve yalnız şerikler arasında caridir. Eimmei, selâsenin ictinndları bu merkt-z dedir. Çünkü en ziyade zarar ihtimali bunlarda mevcuttur. Kabili kısmet olmayan akarlarda kısmet masrafı, külfeti olmadığından onlarda şüf'a ca' ri değildir. Bunun içindir ki menkulâtta da şüf'a yoktur. Zira bunlarda esa­sen daimi bir müşareket mevzuu bahis değildir. Bunların istihlâki veya beyi ve şira ile elden çıkarılması mutaddır. Bunlarda şerikler kendi hisse­lerini satarak kısmet külfetini, meunetini kendilerinden def edebilirler. Ve bunlarda fena kimselerin mukarin ve mücavir olmaları tehlikesi de yoktur. Kabili kısmet olan akarlar ise böyle değildir. Bunlar alelekser evlâd ve ahfa­da katmak üzere tedarik edilir, bunlarda fena, mahcul kimselerin müşareke tinden ihtiraz edilir. Bunlara muvafık görülmiyecek kimselerin bilâhare his sedar olması, bu babdaki gayei emele uygun görülmez. Bu babdaki melhuz zararlar ise en ziyade şeriklere müteveccih bulunmaktadır. Binaenaleyh şüf'a ancak kabili kısmet ofan akaratta caridir, bu şüf'aya da yalnız şe­rikler müstehıkUrlar,

Bu zevatı kiram: hadisi şerif ile İstitlâ-de bulunmuştur. Yani; şüfa henüz taksim edilmemiş her şeyde caridir Taksim edilipde sınırları ifraz ve beyan, yolları tayin ve tefrik cdinilce artık şüf'a cari olmaz. Bu evsadı haiz olan şeyler ise şüphe yok ki, kabili taksim olan müşterek akarlardan ibarettir, başka şeylerde hududu ifraza, tarikleri tefrika mahal yoktur.

Ancak Zahirîlere göre şüf'a böyle yanlız kabili taksim olan gayri men kulâta münhasır değildir. Rakiklerde, hayvanatta, ve kabili taksim olma­yan akaratta cari olduğu gibi elbise, esliha, mekülât gibi sair menkulâtta da caridir. Çünkü bunlarda da yabancıların gelip iştirak etmeleri hissedar­ların zararlarına sebebiyet verebilir.    .

Bu zatlar da  hadisi şerife ile istidlalde bulunmuşlardır. Yani;  ortak, şüf'adardır, şüf'a ise her şeyde sabittir,

Hanefî fukahası ise şüf'ayı alelıtlak akarlara hasretmiş olmakla beri ber şüfa hakkım yalnız şeriklere münhasır görmemişlerdir. Onlara göre ikinci ve üçüncü derecede olarak hallilerde, mülâsık komşularda' süf'adnr olabilirler. Çünkü bunların da bu yüzden mutazarrır olacakları melhuzdur.

Fukahayı Hanefiyye, bu hususta bir çok ahadisi şerife istinad etmişler­dir. Bir kısmı şunlardır:  yani:  şüfa, her ha nede veya her akarda caridir. vani k°mşu, -biyeti sebebile şüfaya ehaktır.yani:  komşu kurbi yetine binaen satılan akarı şüf'a ile almaya müstehıktır, o akar, kabili kıs met olsun olmasın komşu, komşusunun aûttığı ha­nesini şüf'a ile almaya pek haklıdır. Bütün bu ahadisi şerife    şeriklerin, komşuların hukukuna riayet edilmesi lüzumunu göstermektedir. Bir şerik ve­ya kamşu için lâyık olan şudur ki, hissei şayiasını veya müstakil akarını Satacağı zaman evvelâ şerikini, komşusunu haberdar etsin, onun alıp almı yacağım sorsun. Bu bir cemiledir, bununla ortaklık veya komşuluk hakkı­na riayet edilmiş olur. Hüsni muaşerete akreb olan budur. Bununla huşu mete. münazaaya meydan verilmemiş olur.

Velhasıl eimmei Hanefiyyeye göre §üf'a hakkının sübytundaki başlıca maslahat ve hikmet, ortaklan halitleri, ve biri birine muttasıl komşuları mutazarrır olmaktan korumaktır. Çünkü herkes, kendi müşterek veya müs­takil akarında, hanesinde, ikametgâhında ve bunların ittisalinde kendisine zararları dokunacak kimselerin bulunmasını istemez. Meşfuû alacak bir ya­bancının hali ise pek bilinemez. İhtimal ki bu'kimse, alacağı hissei şayia dan dolayı hemen taksime veya tamirata kalkışacak, şerikini bir çok külfet tere. masraflara sokacaktır. İhtimal ki alacağı yerde yüksek binalar yapa­rak şüf.adarı havadan, ziyadan mhruin bırkacaktır. Veya alacağı yerde hayvanat ve saire saklıyarak komşularının huzurlarım ihlâl edecektir. İhti­mal ki alacağı yerde fazla ateş yakmaya veya toz duman koparmaya sebep oîacak şeyler yaparak komşusunun ikametgâhını tehlikeye veya müzehrefa-ta maruz bırakacaktır.

Ve yine melhuzdur ki müşteri, haşin ve umumî âdabı ihlâl edecek hal lere mütasaddi olarak hem civar olanların huzurlarını selbedecektir. Bunun içindir ki = evvelâ komşu, sonra ev» denir. sözü de malûmdur. Evet... zindanların en dan, biri birine

muhalif tabitatte, terbiyede olanların bir arada karışıp yaşamıya mecbur olmalarıdır.

işte şeriklere, halitlere, bitişik kofnşulara böyle nahoş bir hale maruı kalmamaları için bir şüf'a hakkı verilmiş, bu suretle âmmenin huzurunu, selâmetini temin gayesi istihdaf edilmiştir. [50]

 

ON ALTINCI KİTABIN SONU

ON YEDİNCİ KİTAP

ICAREYE AİT OLUP BİR MUKADDİME İLE İKİ BÖLÜME AYRILMIŞTIR

(MUKADDİME) ICAREYE DAİR ISTILAHLAR ;

 

1  - (Ücret)  : Menfaat bedelidir. Meselâ : bir hanenin içinde oturul­ması suretile oian menfaati mukabilinde veya bir şahsın istihdam edilmesi suretile olan menfaati mukabilinde verilen bedel, bir ücrettir. Buna «Kura* da denir.

2  - : (İcare) : Lügatte ücret mânasına olduğu gibi bir şeyi kiraya ver rnek mânasında da kuHamiır. Istılahta «.Cinsen ve kaderen malûm bir men faaü malûm bir bedel = ivaz mukabelesinde satmaktır. Yani:- O menfaat; muayyen bir zaman için başkasına temlik veya ibaha kılmaktır. Bu bedel, bir ayn olabileceği gibi bir menfaat de olabilir. Elverir ki kiralanan men faatin cinsinden olmasın. Bir haneyi diğer bir hane mukabünde kiralamak

3 - : (îcar) : Icareye vermektir. Meselâ : bir dükkânı bir sene müd­detle şu kadar kiraya vermek bir icar muamelesidir.

4 - : î'stîcar) : kira ile tutmaktır. Meselâ: bir haneyi içinde bir sene oturmak veya bir gahsı bir ay istihdam etmek üzere kiralamak bir isticar muamelesidir.

5  - : (Kira) : ücret mânasına olduğu gibi icare mânasında da kulla­nılır. Buna «Mükârab» da denir, «lktira» da bir şeyi kira ile tutmak demek­tir. Böyle'bir şeyi kira ile tutan sahsa «Mükri» denir, «Mükâri» de hane ve hayvan gibi bir malı kiraya veren kimsedir.

Malikler alelekser icare lâfzını insanların, libasların, avanî gibi bazı eşyanın menfaatleri hakkındaki akidde kullanılırlar. Kira ve ikra tâbirleri de hayvan ve sefine gibi bazı vesaitin icaresi hakkında istimal ederler.

6  - : (Müvacere) : insanlar hakkındaki icareye ıtlak olunur. Ecir ile müstecir arasındaki akdi icare de bir müvacereden ibarettir.

7 - : (Acir) : Bir şeyi kiraya 'eren kimsedir. Buna 'mucir) ve «Mükri» de

8 - ; (Müste'cir) : İsticar eden bir şeyi kiralayan kimsedir. Buna «Müstekri», «MUkterl» de denilir.

9 - : (Me'cur) : kiraya ,verilen şeydir. Buna «Mucer», «Müstacel** «Mükra», «Müktera», «Müstekra» da denir.

10  - :  (Ecir)  : bir igi yapmak için nefsini kiraya veren kimsedir. İki

kısma ayrılır.

11 - :  (Eciri has)   : Yalnız müstecirine işlemek üzere tutulan ecirdir.

Aylıklı hizmetkâr gibi.  Buna «Ecri vahd» de denir.

12 - :  (Ecri müşterek)  :  müstecirinden başkasına işlememek şartile mukayyed olmayan ecirdir. Hammaİ, terzi, saatçi, iskele kayıkçısı, köy ço­banı gibi. Böyle bir kimse, başkasına bilfiil iş görmese de yine müşterek ecir sayılır. Çünkü bu işi görmeğe salâhiyeti vardır.

13 - ;   (Müstecerün fîh)   :  ecirin akdi icare ile iltizam eylediği ister. ibarettir.

14 - ; (Ecr.) :, mükâfat. Ecire verilecek ücret ki iki kısma ayrılır: bi ri ecri misildir ki: garazdan hali, yani: mucir ile müstecire ilgili olmayan vukuf ehlinin takdir edecekleri ücrettir. Diğeri, ecri müfemmadır ki, akid zamanında zikr ve tayin olunan ücrettir. Bir hanenin bir aylık kirası olan

elU lira gibi.

Ecri müsemma, ecri misle müsavi veya ondan    ziyade veya noksan

olabilir.

15 - : (îcarei şahiha) : in'ikad ve sıhhat şartlarını tamamen cami olan İcaredir ki, şuyu'ı asilden ve şartı müfsidden hah olmak üzere malûm bii menfaati malûm bir bedel mukabilinde  temlik etmekten ibarettir.

16 - :   (îcarei mün'akide)   : Bey'ide olduğu gibi in'ikad şartlarını ta mamen cami olan icaredir.

17 - : (Icarei gayri mün'akide) : in'ikad şartlarım -tamamen veya kıs­men cami. olmayan icaredir ki, buna «Icarei batıla» da denir.

18 - :  (îcarei mevkufe)  : başkasının hakkı taallûk edip icazeti lahık olmadıkça nafiz olmayan icaredir. Fuzuli tarafından yapılan bir icare gibi.

19 - : (îcarei lâzıme) : Hıyarı şarttan, hıyarı ayb ile hıyar rü'yetten âri olan sahih bir icaredir ki, mucir île müstecriden biri, bir özre müstenid olmadıkça bunu fesh edemez.

20 - : (îcarei gayri lâzıme) : kendisinde hıyarı şart, hıyarı ayb, hıya­rı rü'yet, hıyarı gabn ve hıyarı vasf gibi hıyarattan biri bulunan icaredir.

21 - :  (îcarei faside)  :  in'ikad şartlarını cami    olduğu halde sıhhat şartlarını tamamen veya kısmen cami olmayan icaredir. Bu,'aslen meşru' olduğu halde vasfen meşru' bulunmamış olur. Binaenaleyh böyle bir icareyi mucir ile m üs t ecir den her hangi biri fesh edebilir.

22  - :  (îcarei münecceze)  : Bir şeyi akdi icare ânından itibaren ki raya  vermektir,  akd zamanında  kiranın  başlangıcı  söylenmezse  kira,  bir jcarei müneccezeye hami olunur.

23 - :  (îcarei müzafe)  : Bir şeyi gelecek muayyen bir vakitten itiba ren kiraya vermektir.  Meselâ:  bir haneyi gelecek falan ayın birinden iti­baren bir sene müddetle şu kadar kuruşa kiraya vermek,  bir icarei mü

zafedir.

Bazan bir şeyde icarei münecceze ile icarei müzafe cemedilmiş olur. Bir dükkânı akd zamanından itibaren bir sene müddetle zcyde, o sene hi­tamından sonra da yine 5" kadar müddetle Amr'a kiraya vermek gibi.

24 - : (îcarei nafize) : şeraitini cami olup başkasının hakkı taallûk et meyen icarepMr. Mukabili «îcarei gayri nafize» dir.

25 - :   (îcarei tavile)   :   uzun bir müddetle yapılan icaredir.  Vakıflar bahsine müracaat!

26 - : (îcarei müşahere) : Aylık olarak yapılan icaredir. Bir haneyi bir aylığına kiraya vermek gibi.

27 - : (îcare-i müsanehe) : yıllık olacak yapılan icaredir. Bir hanenin bir sene müddetle kiraya verUmeşi gibi.

28 - : (îcare-i. zemin) : Bir arsa namına alınan bedeli icar. Mukataa1. Vakıflar bahsine müracaat!

29 - : (îcarei vahide) : Bir şeyin menfaati mukabilinde abnan muay yen bir ücret, bir kiradır. îcare-i vahideli Evkaf meselelerine müracaat!

30 - : (îcareteyn) ; Bir şeyin menfaati mukabilinde kısmen pe§in ve kısmen muayyen zamanlarda verilmesi meşrut kira bedeli. îçareteynli va­kıflara bak!.

31 - : (Muaddün lil'istiglâl) : Kiraya verilmek üzere izhar ve tâyin edilmiş şeydir Jci, filasl kiraya verilmek üzere yapılmış veya alınmış han, hane, dükkân, hamam gibi akarat ile kira arabaları vesair nakliye vasıta lan gibi menkulâttan ve* hayvanattan olan şeylerdir.

Bir şeyin lettevali üç.sene kiraya verilmesi de onun muaddün!U'istiglâl olduğuna delildir.

Bir kimse, nefsi için yaptırmış olduğu bir şeyin muaddün lil'istiglâl oi duğuna nâsa ihbar ve ilâm ederse o şey de muaddün UTistiglâl olmuş olur.

32 - ;. (Murzıa ) : Süd ana demektir. Ücret ite süd ana tutan kimseye de ^fü&terzi'» denir. Kendisi için Süd ana tutulan çocuğa da «rezı*» denilir.

33  - ;  (Mur'zf)  : Çocuğa filhal süd veren kadındır. Süd vermeğe de

«îrza'» denilir.

34  - :  (Mühâyee) : Lügatte bir kaç kimsenin bir ş*»y üzerinde birrıza ittifak etmeleridir,  istilânda:   menfaatleri  taksimden ibarettir.  Meselâ  iki kimse,  müştereken malik oldukları araziden münavebeleri birer sene isti-ladeye karar verseler mühâyee'de bulunmuş olurlar.

Mühâyee iki kısımdır. Biri, zemanen mahâyeedir. Müşterek bir hanede bir sene şeriklerden biri, bir sene de diğeri oturmak gibi. Diğeri de me kâtı en mühâyeldir. Müşterek bir hanenin bir kısmında şeriklerden biri, diğer kıs­mında da öbürü muayyen müddetle ikamet etmek gibj.

35 - : (Zabıta)  : Kaide manasınadır. Bir şeyin rabt ve zabtına memur

veya hadim olan şeye de zabıta denir. Cemi: zavabıtdır. [51]

 

BİRİNCİ BÖLÜM

İCAREYE DAİR  UMUMİ  HÜKÜMLERİ,  MESELELERİ

 

İçindekiler : îcareye ait umumi zabıtalar, lcarenin rüknü. Icarenin hiık »nü ve hikmeti tcşriîyesi. lcarenin in'ikadma, sıhhatine, nefazma ait şart­lar, îcarelerin butlanı ve fesadı hakkındaki meseleler. îcarenin fesh edilip edilememesi. Ücrete = bedeli icareye ait meseleler. Ücretin lüzumu ve eci-rio istihkakı. Ecirin ücreti, istifa için müstecerün hapsedip edememesi. îca renin müddetine müteallik meseleler. [52]

 

İcareye Ait Zabıtalar :

 

36 - ; îcnredc makudun aleyh, yani: kiraya mevzu olan şey, menfaat tir. Şu kadar var ki, menfaatler, gayri mahsus olup ân beân tahaddüs et tiği için icare akdi, ayn üzerine vârid olur. Meselâ: şu haneyi kiraya ve: dim.» veya «gu şahsı §u iş için açir tuttum» denilir.

Maa?rrafih fukahadan bazılarına göre icare, doğrudan doğruya menfa­ate izafe edilir, meselâ: «Şu-dükkânın bir aylık menfaatini şu kadar kuruya kiraya verdim» veya «kiraladım» denilir.

37 - : Icarede makudun aîeyh menfaattir Binaenaleyh bir şeyin aynı nı istihlâk etmek üzere isticar edilmesi caiz olmaz. Meselâ  : bir hayvanı südümlen istifade etmek için isticar etmek caiz değildir.

38 - : îcareler, makudun aleyh îtibarile iki nevidir. Birinci nevi; â'ys-nın menfaatleri üzerine yapılan icarelerdir ki, bu â'yandan her birine ayni me'cur, ayn-i müstecer denir. Ve bu nevi, üç kısma ayrılır.

Birinci kısım; hane, arazi gibi akan icaredir.

ikinci kısım; elbise, avani, hutiyyet, vesaiti nakliyye gibi uruzu icaredir.

Üçüncü kısmr, hayvanat hakkında caridir.

İkinci nevi insanların çalışmalarından ibaret olan menfaatler üzerine yapılan icarelerdir. Bu halde me'cur olan şahsa «Ecir» denir. Ücretle ame­le ve hademe tutmak bu kabildendir. Sanat sahiplerini isticar etmek' de bu neve dahildir. Şöyle ki: kumaşı terziden o>mak üzere elbise yaptırmak bir «istisna'» muamelesidir. Fakat terziye kumaşı vererek bir ücret mukabilin­de elbise diktirmek ise bir icare demektir.

San'ata, hırfet de denir. San'atın cemi: sanayi, taraf etin cemi de hırsfdi".

39 - : Eciri has, icare müddeti içinde başkası için iş yapamaz, Çünkü onun muayyen müddetteki menfaatine yalnız müsteciri müstahık bulunmuştur.

Eciri hassı kiralayan, bir şahıs olabileceği gibi bir şahıs hükmünde oJ mak üzere müteaddid şahıslar da olabilir.  Meselâ:   bir köy ahalisi, yalnız kendi hayvanlarını otlatmak üzere bir şahsı bir akd ile çoban tutsalar bu, bir eciri hass sayılır.  Fakat başkalarının  da hayvanlarım otlatabümesine müsaade etseler, eciri müşterek olmuş olur.

40 - : Eciri hass, icare müddetinde amel için hazır bulunursa ücrete müstahık olur.. O ameli bilfiil işlemesi şart değildir. Meğer ki o amelden ka­çınsın. O takdirde ücrete müstahık olamaz.

Meselâ: bina yapmak üzere tutulan usta, yağmurdan dolayı binayı ya-pamasa ücrete müstahik olmaz.

Kezalik: yıllıklı bir hizmetkâr, bir iki ay hastalanıp hizmette bulunma­sa o aylarm ücretten hissesini alamaz. Behce, Mecmaülenhür.

41 - : Eciri müşterek;  ücrete ancak amel ile müstehık olur. Binaena­leyh bir teizi, düşeceği elbiseyi dikmedikçe mukavele olunan ücreti isteye­mez. Aradan ne kadar vakit geçerse geçsin. Çünkü icare, bir akdi muva zaadır. Muvazaa akdinde ise iki bedelden biri bir âkide teslim olunmalı ki diğer bedele de Öbür âkit müstahık olsun: Müsavat bunu icabeder.

42 - : îcare akdile muayyen bir menfaate müstamk olan kimse, o men faati aynen istifa edebileceği gibi onun mislini  veya madununu da istifa edebilir. Fakat onun mafevkini istifa edemez.

Meselâ: bir kimse, içinde oturmak için kiraladığı hanede oturabilece­ği gibi oturmayıp içine yalnız eşyasını da koyabilir.

Kezalik : bir kimse, içinde demircilik yapmak üzere kiraya tuttuğu bir dükkânda demircilik yapabileceği gibi mazaratta demirciliğe müsavi veya on dan dûn bir. şey de yapabilir: Fakat attarlık için kiralanan bir dükkânda demircilik yapılamaz.

43 - : Müstecir, müstahık olduğu menfaatin fevkma tecavüz ederse ga sıb olur. Binaenaleyh .kendisine zaman teveccüh eder.

Meselâ: bir kimse içinde bezazhk yapmak için kiraladığı bir dükkânda demircilik yapıp da bu yüzden dükkân yansa bedelini zamin olur. Şu kadar var ki, mucir, bu tecavüzü gördüğü halde buna razı bulunmuş olsa başka taaddi ve taksir bulunmadıkça müstecire zaman lâzım gelmez. Çünkü bu babdaki rızaya mebni akdi icare, demirciliğe ait bir menfaat üzerine ya Pilmı§ gibi olur.

44 - ; -Müstamilinin ihtilâfile menfaat  ve mazarratça     muhtelif olan her bir şeyde takyid muteberdir. Müstecirin o takyide riayeti lâzım gelir.

Meselâ : bir şahsın binmesi için kiralanan bir ata başkası icare veya »aresuretile bindirilemez, Çünkü bu binmek hususu, rakibe göre değişir. Fakat müstamilinin ihtilâfile muhtelif olmayan bir şeyde takyid, lâğdır. Zira bu takyidde bir faide yok demektir. Meselâ: bir kimsenin oturma­sı için kiralanan bir hanede başkası icare veya iare suretile oturtturulabilir. Çünkü oturmakta tefavüt yoktur. Meğerki otutturulacak şahıs tarafından kasden ta ad di, tahrip vâki olsun.

45 - :  Şuyu-ı aslî, şerikin gayrisine olan akdi icareyi ifsad eder. Bi­naenaleyh bir kimse, taksimi kabil olsun olmasın başkasile aralarında müş terek olan bir maldaki hissel şayiasını şerikine icar edebilirse de başkasına icar edemez.

Çünkü hissei şayianın yabancıya yalnız olarak teslimi kabil değildii'. Bu cihetle menfaat, makdurütteslim bulunmamış olur.  Fakat şerike icar takdirinde bu menfaatin istifası makdur bulunur. Zira şerik, me'curun bir kısmına mülkken, bir kısmına da icare ile malik olduğundan menfaatin ta marnını istihsale muktedir bulunur.

Maamafih hissei şayianın yabancıya icarının sahih olup olmadığı, ima­mı Azama göredir. Mecellede de bu, kabul edilmiştir. îmarneyne, îmanı Ma­like, imam Safîye, Zahirîlere göre ise bir kimse, hissei şayiasını kabili kıs­met olsun olmasın miktarını beyan etmek şartile şerikine de ecnebiye de kiraya verebilir. Zeyleî imameynin bu kavlini tercih etmiştir. Zamanımın da da akarların şayian tasarrufu daha şayidir. Şu kadar var ki, hissenin miktarı beyan edilmezse İcare imameyne görede sahih olmaz.

46 - : Bir kimse, başkasile müştereken malik olduğu bir akardaki nö betini badeîmuhayee dilediğine kiraya verebilir. Bunda ittifak vardır. Çün­kü bunda yabancı için de menfaati İstifaye imkân vardır.

47 - :  Bîr malın şerikleri müteaddid olursa bunlardan biri kendi his sesini bu şeriklerden birine de icar edemez. Fakat meselâ: üç şerikten iki si, hisselerini üçüncü şerike icar edebilirlr. Bu icar, sahihtir,

48 - : Hissei şayia, böyle başkasına icar edildiği takdirde icare, fâsid olur, mucir ecri misfe müstahık olur. Fakat diğer bir kavle göre İcarei mu­şa', batıl olduğundan bundan dolayı ücret lâzım gelmez.

49 - : Şuyu-ı tarf, yani akdi icareden sonra arız olar şüyu evvelce ec nebiye yapılmış olan İcareyi ifsad etmez. Çünkü beka, ihtidadan esheldir. Ve ibtidaen tecviz olunmayan bir şey, bekaen tecviz olunabilir.

Meselâ: bir kimse, hanesinin tamamını bir şahsa kiraya verdikten son ra o hane bir müstahık tarafından zaptedilse icare, diğer yarım hissei şa­yia hakkında bedeli icarın .yansile sahih olarak baki kalır. Bu halde bu hiss^e ile nrüstakillen istifade kabil olmazsa müstahık ile müstecir arasında mühâyee icra edilir. Me'curun bir değirmen, bir hamam olması gibi. Şu kadar var ki, bu takdirde müstecir, muhayyerdir. Dilerse kira bedelinden isabet edeni vererek, baki hisse ile bu veçhile istifade eder. Ve'dilerse ica-reyi fesh eyler. Buna «Hıyarı aybı şirket» denilir.

50 - : îki kimse, aralarında müşterek bir akarı bir şahsa icaredîp ele müddet içimle bu şeriklerden bir vefat etse hissesinde icare münfesih olursa da hayatta bulunanın hissesindeki icare münfesih olmaz. Binaenaleyh bu nalde de bedel'icab mühâyee tarikine gidilebilir.

51 - :  Bir kimse müstakilleri malik olduğu bir malın hissei şayiasını kiraya veremez. Taksimi kabil olsun olmasın müsavidir. Şu kadar var ki, taksimi kabil olmakla müstecir, icareyi bu şuyudan dolayı feshe daha kı­yam etmeden mucir, me'curu taksim ederek müfrez hisseyi müstecire tes­lim etse icare sıhhate münkalib olmuş olur.

52 - : İki veya daha ziyade kimse, müşterek mallarını bir şahsa veya müteaddid' şahıslara birlikte, yani:  bir akd ile kiraya verebilirler. Fakat kendi hisselerini ayrı ayrı akidlerle kiraya verseler hepsinin ki de -icarı muşa* kabilinden olarak- fâsid olur.

53 - : Bir şeyi iki veya daha ziyade kimseye bir akd ile icar etmel: caizdir. Bu halde mucirin de müteaddid olup olmaması müsavidir. Müstecir lerden her 6iı-i ücretten kendi hissesine düşen miktarı verir, biri birine ke­fil olmadıkça birinin hissesine düşen miktar, dğerinden istenilemez.

54 - : Bir karenin ecri mislini tayine lüzum görülünce ehl hibre de nilen ehli vukufa müracaat edilir. Bunların iki âdil kimse olması da kâfi­dir. Maamafih imam Muhamnrede göre ehli vukufta nisabı şehactet şart işe de imamı Amamı ile Ebu Yusufa göre şart değildir.

Bir ecri misil, nukud cinsinden tayin edilir. Yoksa müsemma cinsinden tayin edilmez- Bu ecri takdir için karenin zamanıma, mekânına, yapılacak işin emsaline bakılır. Mebsut. Bedayi. Bahri Râik. Reddimuhlar. Mecelle. [53]

 

İcarenin Rüknü  :

 

55  - :  Icarenin rüknü, bir menfaatin bir bedel mukabilinde muayyen bir müddet için temlikini ifade eden icab ve kaviden ibarettir. îcare böylo bir icab ve kabul ile mün'akit olur.

Meselâ: «Şu malı şu kadar müddetle şu kadar bedel mukabilinde samı icar ettim» veya «Kiraya verdim» sözü bir icabdır. «Ben de kabul ettim* veya «İsticar ettim» sözü de kabuldür.

Bilakis «Şu malı şu kadar müctdetie şu kadar kuruş mukabilinde isti ^•ar ettim» veya «kiraladım» sözü bir icabdır, sonra «Ben de onu o veçhile sana icar ettim» veya kiraya verdim» sözü de kabuldür.

56 - : icare de beyi gibi mazi sigasile aktedilir. Müstakbel veya emir sıgasile aktedilemez. Binaenaleyh «icar edeceğim, isticar edeceğim» sözlo-nie kare mün'akit olmaz.

Kezalik: biri *Şu haneyi bana kiraya ver» deyip diğeri do «kiraya ver­im» dest; icare mün'akit olmaz. Belki «kiraya .verdim» sözünden sonra di­terinin kabul etmesi lâzımdır. müstakbel sigasile hal kastedilirse icare mün'akid olur.

57  - : îcare, şifahen yaplan icab ve kabul ile mün'akit olduğu gibi ki tabet üe, risalet ile ve dilsizin maruf işaretile vuku bulacak bir ieab ve kabul ile de mün'akit olur. Şu kadar var ki, mektubun vusulü ve risaletin tebliği meclisinde icabı kabul etmek lâzımdır. Bilâhare vuku'oulacak kabu1, kâfi değildir. Meclis değişince icab bâtıl olur.

58 - :  îcare, teati yoli'e de mün.'akit olur. Şifahen pazarlık olunmak sızın yolcu vapuruna, iskele kayığına, kira beygirine, şimendüfer vagonun^ binmek, berbere tıraş olmak ve hamama girip yıkanmak gibi ki ücret ma lûm ise verilir, icare, sahih olmuş olur. Malûm değilse ecri misi verilmesi lâzım gelir.  Zira bu takdirde ücretin  meehuliyeti     sebebile  icare fâsid'M mün'akit bulunmuş olur.

Ke/alik: içlerinde muayyen bir müddet için yemek pişirilmek üzere bü yüklüğü ve küçüklüğü beyan ve işaretle tayin edilmeksizin bir ıniklar ton çere kiralansa me'curun cehaletinden dolayı icare sahih olmaz. Fakat mal sahibi, o miktar tencere müstecire teslim, o da kabul etse icare sıhhate münkalib olur. Çünkü bu, teati tarikile yeni bir icar sayılır.

59 - : tearede sükût, rıza vekabul sayılır.

Meselâ:  bir kimse, dükkânım bir şahsa aylığı on  liraya olmak 'üzere kiraya vermiş olduğu halde bilâhare bir ay başında «Ben bu dükkânımı her aylığı en beş. liraya olmak üzere kiraya vereceğimv bu bedele razı oîurpun otur, olmaz isen dükkânı bırak» dedikte bakılır: Eğer müstecir. bir §ey de meyip sükût etmiş, dükkânı bırakmamış olursa onu on beş îiraya isticcvı etmiş sayılır. Çünkü ma'razi beyanda sükût rızadır. Fakat «Ben bu bedele razı olmam» dediği halde dükkânı bırakmasa, dükkân sahibi de bu vaziyet karşısında sükût etse kira bedeli, evvelki gibi yine on lira olmuş olur. Çün kü mucirin sükût etmesi, evvelki bedele razı olduğunu gösterir.

BÜâkis dükkân sahibi «On liraya razı olursan otur» dediği halde müs tecir «Ben sekiz liradan fazla vermem» dese, dükkân sahibi de sükût edip gitmekle müstecir dükkânda otursa kira bedeli sekiz lira olmuş oiur.

Fakat mucir ile müstecirden her biri kendi sözünde ısrar ettiği halde müstecir dükkânı bırakmasa ecri misi lâzım gelir. Çünkü icare müddeti bitmiş, yeniden icare aktediîmemiş., dükkân ise muaddün 11113112131 bulun­muş olduğundan ecri misi, tayyün etmi solur.

Şayed dükkân sahibi, ay basında değil de, aradan bir kaç gün geçtik­ten sonra böyle bir teklifte bulunsa, müstecir de bir şey demeyip dükkân da otursa o ay içinde evvelki ücreteten başka bir şey lâzım gelmez. Çünkü her ay girince icare akdi, evvelki bedel üzerine yenilenmiş olur.

60 - : îcare aktedüdikten sonra iki taraf, birriza icare bedelini tebdil veya tezyid veya tenzil ile tekrar pazarlıkta bulunsalar ikinci akd muteber olur. Ziyade edilen bedel, kıyasa nazaran mütebaki müddete ait olur. Fakat imam mubammedin dermeyan ettiği istihsane göre bu bedel, geçmiş müd det ile mütebaki müddete münkasim bulunur.

İcare müddeti kamilen bittikten sonra o müddete ait yapılan tezyid ise lâzım olmaz. Çünkü artık akdin mahalli fevt olmuştur.

61 - : icare muamelesi, hibe, sulh, iare, temlik, beyi lâfzlarile de akd edilebilir. Meselâ: mucir «Ben bu malımı şu kadar müddetle şehrî bin ku-mg bedel ile sana hibe ettim» veya «temlik ettim» deyip müstecir de o veç­hile kabul etse aralarında icare mün'akit olmuş olur.

Maatrrafih beyi tâbiriîe yapılan bir icarenin fâsid olacağına  kail olan İar da vardır.

(Malikîlere göre icare «Bir şeyin mubah olan menfaatini o menfaatten neşet etmeyen, bir ivaz mukabilinde muayyen bir müddetle birisine temlik etmektir,» Bir takım meyve ağaçlarının menafini o ağaçlardan hasıl olacak semere mukabilinde değil, belki başka bir bedel mukabilinde kiraya ver­mek gibi. Bu ağaçların menfaatlerini onlardan hâsıl olan semerelerin bir kısmı mukabilinde temlik etmek ise bir mülakat, müdarebe muamelelidir. Bu tariften anlaşıldığı üzere icarenin rüknü üçtür; Birincisi, akit.eıdir ya ni:' mucir ile müstecirdh'. ikincisi, makudun aleyhtir, yani: ücret ile men­faattir. Üçüncüsü de sığadır, yani: menfaati temlike delâlet eden lâfz vey» onun yerine kaim olan teatidir.)

(.Şafiîlerce icare «Bezi ve ibahaya kabiliyetli olan malûm bir menfaat hakkında malûm bir ivazile yapılan bir akitdir.

Malûm bir menfaat kaydile ciale = cul hariç kalmıştır. Çünkü cialede akd, meçhul ve gayri mütehakkık olan bir menfaat hakkında yapılmış olur. Gaib, bir malı, meselâ: âbık bir köleyi bulup getiren şahsa şu kadar para verileceği hakkındaki taahhüd, bir cialedir ki, o gaibin bulunup geti rileceği meçhuldür ve bir müddetle, bir şahıs ile mukayyed değildir. Cu'Jc ayak kirası da denilir.

Şafiîlerce de icarenin erkânı üçtür. Akitler makudun aleyh olan menfa­at, sığa, yani: icab ve kabul.)

(Hanbelîlere göre de icare «Şey'en feşey'en hâsıl olacak malûm bir menfaat hakkında malûm bir müddet ve malûm bir ivaz ile yapılan akit-tir. işte icarenin mahiyeti bundan ibarettir. Bu halde icarenin erkânı akit­ler ile makdunaleyh ve İcab ile kabuldür.

tearede makudun aleyh, menfaattir, yoksa ayn değildir. Ancak ayn, menfaatin mahalli, menşei olduğundan akdi icare ayne izafe edilir. Meşe lâ: «§u haneyi icareye verdim» denilir. Elmezahibüiarbaa.)

(Zahirilere göre de menfaati olan her §ey hakkında icare caizdir. İca­re, beyi değildir. Çünkü bey'i caiz olmayan şeyler hakkında da icare cari olur. Hür kimseyi istihdam için isticar gibi.

Aynı itlaf edilen şeyler hakkında ise icare caiz değildir. Bunlar hakkın da bey'i caridir- Mumu yakmak, taamı yemek, suyu içmek, araziyi sulamak. koyunun sudunu içmek için isticar gibi ki, caiz olmaz. Elmuhallâ.) dan İse mevcud bulunmuş olmalıdır. icare müddeti nihayet bulduktan sun ra artık men lehüücazetin icazeti muteber olmaz. [54]

 

İcarenin  Hükmü Ve Hikmeti Teşrîiyesi   :

 

62 - : İcarenin hükmü, müstecirin menfaate, mucirin de ücrete an be an malik olmasıdır. Yani: müstecir, menfaati istifa ettikçe mucir de o nis-bette ücrete tnüstehık olmuş olur. gu kadar var ki, ücretin bu nisbette an be'an verilmesi müşkül olduğundan muayyen müddet    nihayet bulmadıkça ücretin verilmesi icabetmez. Meğer ki ücretin tamamen veya kısmen tacili meşrut bulunmuş olsun.

63  - : icarenin hikmeti teşriîyesine gelince bu da nâsın ihtiyacım ber­taraf etmek maslahatına müsteniddir.

Icarelerin meşruiyeti; kitabuilah ile, sünneti nebeviyye ile, teamülü-ka-dim ile sabittir. Kur'anı mübin, Hazreti Musa ile Hazreti Şuayıb arasında amel üzerine bir icare aktedilmiş olduğunu natıktır.

Bir hadisi şerifde de =f Ecirin ücretini da ha teri kurumadan veriniz.) diye buyurulmu§tur. Kadîm zamandanberi ümmetler arasında icare muamelesi devam ede gelmiş, bunların gayri meşruiyeti iddia edilmemiştir.

Bazızevata göre icare, kıyasa muhaliftir. Çünkü icare akdi, madum oluu vakit vücuda gelecek olan menfaat üzerine vârid olmaktadır. Madum ise memlûk olmakla nıevsuf olmaz ki kendisine bir akd izafe edilebilsin.

Fakat îmam Serahsî, bu iddiayı kuvvetli bulmamaktadır. îcare de mak dun aleyh vakıa menfaattir. Menfaatler ises araz kabil indendir. Bunların iki vakitte bekası mutasavver değildir. Artık icarelerde menfaatlerin ma­halli olan aynler, menfaatlerin makamına kaim olur. onlar ise reevcud olup kendilerile intifa' kabil bulunmaktadır.

Bir de deniliyor ki, kareler .menfaatlerin vakit vakit vücuda geleceği zamanlara müzafen mün'akit olur. Bu cihetle icare, müteferrik akitler de­mektir, menfaat tahaddüs edince icarenin in'ikadı da teceddüt eder. Böyle bir akdin kabulü ise nâsın hacetinden dolayıdır. Fakir, zenginin malına, zenginin malına, zengin de fakirin mesaisine muhaçtır. Nâsm ihtiyacı ise akitlerin meşruiyeti hususunda bir asıldır, işte bu sebeple icare, nâsın ıh tıyacım bertaraf edecek veçhile meşru' bulunmuştur. Bunun içindir ki ica­re, usuH şer'a muvafıktır

Filhakika insanlar için icare muamelesinden istiğna kabil değildir. Em­lâk ve mesai sahipleri ücretlerden, müstecirler de bunların menâfimden müstefid olmaktadırlar. Büyük san'atlar, müesseseler bütün amele isticarı sayesinde vücuda gelmektedir. Medenî, içtimaî hayatta bundan istiğnaya ihtimal yoktur. Binaenaleyh icarenin meşruiyetinde*! hikmet ve maslahat. zahir bulunnraktadır. müddeti tâyin lâzım değildir. Zira bunlarda vakti ve ameli tayin ve takrir kabli değildir. Bunlar, nâsm ihtiyacına binaen böylece caiz görülmüştür. [55]

 

İcarenin İnikadına, Sıhhatına, Nefazına ve Lüzumuna Ait Şartlar :

 

64  - :  İcarenin in'ikadı için âkidlerin ehliyeti, yani;  âkil ve mümey yİz olmaları, icabın kabule muvafakati, icab ile kabulün hakikaten veya hükmen bir mecliste vuku bulması şarttır.

Binaenaleyh mümeyyiz olmayan bir çocuğun veya bir mecnunun yapa­cağı icare akdi muteber değildir.

Kezalik: bir beldenin örf ve âdetinde icare akdi için kullanılmaya» lâfzlar üe icare akd edilemez ve icaba muhalif olan bir kabul ile icare mün'akid olamaz.

Kezalik: şifahen söylenilen bir icabın meclisinde kabul bulunmazsa ve ya mektup veya risalet ile yapılan bir icab tebliğ edildiği mecliste kabule iktiran etmezse icare vücuda gelmez.

65 - : İcarenin in*ikadı için bedeli icarın mülk olması, me'curun icarı mütearef, mutad bir mâl olması, icare ile me'curdan istihsali şer'an ve ak len jnaksud olan bir menfaat bulunması da şarttır.

Binaenaleyh bedeli icare lâ§e gibi veya hür bir insan gibi mal olmayan bir şey olsa icare jKün'akid olmaz.

Kezalik: bir ağacı mücerred üzerinde çamaşır kurutmak için icare et mek caiz değildir.

Kezalik: bir hayvanı boş tutup mücerred mal sahibi görünmek için ki­ralamak veya bir kumaşı yalnız süs için bir hanenin köşesine asmak gibi bir maksatla isticar etmek de muteber olmaz.

66 - : İcarenin sıhhati ve nefazı için âkidin malik veya vekil veya ve­layeti haiz bulunması şarttır. Me'eure de mucirden başkasının hakkı taalluk etmemelidir.

Binaenaleyh fuzuUnin yapacağı bir icare akdi, mal sahibinin icazetine mevkuf bulunur. Mal sahibi çocuk veya mecnun ise fuzuli tarafından bede Ü mislile icare edilmiş olduğu takdirde velisinin veya vasisinin icazetine mevkufen mün'akit olur.

Bir mal da evvelce icareye verilmi§ise artık müddeti içinde onun baş­kasına icarı nafiz olmaz. Çünkü ona birinca müstecirin hakkı taallûk et­miştir.

Kezalik: merhun olan bir mal, icareye verilse mürtehinin icazetine mev1 küf bulunur.

67 - : Fuzulen yapılan bir icareye icazet verÜmesi sahih olmak için dört §eyin mevcudiyeti  lâzımdır.  Şöyle  ki:   îcazet zamanında  fuzuli  olan mucir ile müstecirin ve icazet verecek kimsenin bulunması şarttır. Kezalik. owkudun aleyh olan menfaat, henüz istihsal edilmemiş, bedeli icarede uruz-

Me'curan da kendisile intifa1 kabil olmalıdır, teslimi de mümkün butun malıdır. Bunlar da şarttır.

68 - :  Akdi fuzuliye icazet, kavlen olacağı gibi filen ve hükmen ue olabilir. Şöyle ki:  icazete salahiyetli olan kimse, akdi fuzuliye muttali ol dukta «Ben bu akdi müciz oldum» dese kavlen icazet vermiş oîur.  Böyle bir şey demeksizin icare bedelini kabzediverse -rızasına  delâlet  edeceği cihetle- filen icazet vermiş sayılır.

Kezalik: bir kimse, gasb ederek icareye verdiği bir mala icare müddeti içinde malik olsa yapmış olduğu icare hükmen nafiz bulunur.

69 - : Gasben yapılmış olan bir icareye men lehülicaze, müddetin mü­rurundan sonra icazet verse muteber olmaz. Ücret, gasıba ait olur. Çünkü âkit odur. Zamanı mukabilinde bu bedele malik olmuş demektir.

Fakat müddetin bir miktarı geçtikten sonra icazet verse sahih olur. Bu takdirde mal sahibi, imam Ebu Yusufa göre icare bedelinin tamamına müs-tahık olur. imam Muhammede göre ise icazetten sonraki müddete ait ica . rebedeline müstahık olur. icazetten evvelki müddette ise makudun aleyh, madum bulunduğundan bu müddetin bedeli gaSıba ait olur, mal sahibine ait olmaz. Kadıhan bu son kavli tercih etmiştir.

70 - :  Yukarıdaki hükümden şu iki mese'e müstesnadır. Şöyle kir bir vakfın akarını bir kimse gasben kiraya verse bedeli icare vakıf namına is­tifa olunur, gasıba bırakılmaz. Çünkü vakıfların menafii mazmundur.

Kezalik: bir akarı şeriklerden biri diğerlerinin izinleri olmaksızın kira ya verip bedelini alarak İstihlâk etse şeriklerinin hisselerini tazmin etme si icabeder.

71 - : İcar enin sıhhat ve nefazında akitlerin rızaları, me'curun tayini, ücretin de kadren ve nev'an malûmiyeti, menfaatin de münazaaya mani ola­cak veçhile malûm olması dahi şarttır.

Binaenaleyh ikrah ile yapılan bir icare nafiz değildir. İkrah, mülci ve ya gayri mülci olsun müsavidir. Mükreh olan taraf, ikrahın zevalinden son ra muhayyerdir, dilerse akdi icareyi feshedebilir.

Kezalik: tki maldan bir tayin ve tahyîr edilmeksizin kiraya verilst akd, sahih olmaz.

Kezalik: bedeli icare, gerek misliyyattan ve gerek kıyemiyyattan olsun akd anında tayin edilmezse icare sahih olmaz, belki, fâsid olur. Bu halde müstecir, menfaati istifa etmiş olunca kendisine tamamen ecri misil lâzım gelir.

72 - : Icarede menfaatin malûmiyeti,    me'curun nev'ine göre değişir. Meselâ: hane, dükkân, süt ana gibi şeylerde icare müddetinin beyanile men faat malûm olur. Bunların ne için isticar edildiğini ayrıca beyan, §art âo. ğildir. Çünkü bunların ne için isticar edildiği örfen malûmdur.

Bir de simsarlık,  münadilik ve hamamda yıkanmak  misilli  icarelerdc

73 - t Hayvan  isticar olundukta yük yükletmek için mi,  yoksa  rükûb için mi kiraladığını söylemek ve ne yükleneceğini veya kimin râkib olaca­ğım tayin etmek veya dilediğini irkâb etmek üzere tamimde bulunmak lâ­zımdır. Bununla beraber ibarenin müddetini yahut mesafesini beyan da lâ­zımdır.    Bu suretle tayin ve beyan    olunmazsa menfaat    meçhul olacağı cihetle icare, fâsid olur.

74 - : Arazi isticar edildikte müddeti tayin ile beraber ne is için ol­duğu beyan olunmak ve ziraat için ise ne ekileceğini tayin etmek veya müs tecir her ne dilerse ekmek üzere diye tamim kılmak lâzımdır. Çünkü    ara zide zarar ve menfaat, istimale göre tebeddül eder.'

75 - : Sanat ehlinin  isticarında da menfaatin malûmiyeti,     yapılacak işin beyanile, yani: ne yapacağım venasıl yapacağını tayin ile kabil    olur. Bunlar, birer eciri müşterektir. Bunlarda Cehaleti" kaldıracak surette amel ile menfaati beyan etmek iktiza eder. Meselâ: esvap boyatılacak ise esva bin boyacıya gösterilmesi veya kalınlığının inceliğinin bildirilmesi .ve rengi­nin beyanı lâzım gelir.

76 - : Eşya naklinde de menfaatin malûmiyeti, eşyaya işaretle ve çs> yameydanda mevcud değilse onun nevi ve miktarını beyan ile beraber nu* hallin tayinile olur.

Meselâ: «Bu yükü falan yere nakledeceksin» denilince yük görülmek­te ve mesafe bihnme.kte olduğu cihetle menfaat de bilinmiş olur.

77 - : Icarenin sıhati için menfaatin icare müddeti içinde hakikatten ve şer'an istifası mümkün ve makdur bulunmalıdır.

Binaenaleyh bir firari veya magsub hayvanı icareye vermek sahih de ğ ildir.

Kezalik: tayin edilen müddet içinde ziraatı mümkün olmıyan arazîyi zi­raat için kiraya vermek sahih olmaz-

Kezalik: bir müslümanın bir müslümana şer'an memnu' olan bir işi yapmak, mese'â: bir ölü için nâyihalıkta bulunmak için isticar etmesi caiz ve sahih olmaz.

78 - : tearede ücret ile makudun aleyh olan menfaatin bir cinsten ol­ması şarttır. Binaenaleyh bir hanenin süknası mukabilinde diğer bir hanenin süknası ve bir şahsın hizmeti mukabilinde diğer bir şahsın hizmeti isticar edil­mez. Bunda ribâ şaibesi vardır. Bedayi Hindiyye. Bahri Râik. Reddimuh-tar. Mecelle. Dürerülhükkâm.

«(Malikilere göre icarenin in'ikadı için âkidlerin mümeyyiz olmaları şarttır. Binaenaleyh mümeyyiz olmayan, yani: ukalânın sözlerinden mak satlannı anlayamıyacak bir halde bulunan bîr çocuğun yapacağı icare, mün' akit olmaz.

Mümeyyiz bir çocuğun yapacağı icare ise mün'akit oulr. Fakat lâzım ol­maz. Velisinin iznine tevakkuf eder. Lüzum için mükellefiyet şarttır.

Kiralanan  menfaatin  de  kıymetli  bir  şey olması garttır.  Binaenaleyh kıymetsiz, tâfih bir menfaat hakkında icare sahih olmaz.

Menfaatin hissen veya şer'an makdurütteslim olması da şarttır. Binae­naleyh ziraate salih olmayan araziyi ziraat için kiraya vermek veya baş­kasına teaddide bulunmak için bir şahsı isticar etmek veya hayız olan bir kadını bir mescidi silip süpürmek için kira ile istihdam etmek caiz değildir. Menfaatin istifası, me'curun aynından bir şeyin istihlâk edilmesi sure-iile olmamak da şarttır. Binaenaleyh bir hayvanı mücerred südünü içmek İçin isticar sahih değildir.)

(Şafiîlere göre de icarede âkidlerin bey'ide beyan olunduğu gibi mut-lakuttasarruf olmaları şarttır. Binaenaleyh alelıtlak çocukların, mecnunla­rın, sefehlerinden dolayı mehcur olanların ve haksız yere mükreh bulunan ların yapacakları icareler sahih olmaz.

Ayandan olmayıp deyn kabilinden bulunan icare bedelinin kaderi, cinsi, nev'i vasfı malûm olmak şarttır. Ayandan olan bir bedeli karenin ise-go rülm'esi ve akd vaktinde makdurütteslim bulunması şarttır. Tâ ki İübs ve ibham bertaraf olsun, akitler arasına nizaa' müeddi olmasın.

Kiralanan menfaatin de malûm Ve kıymetli bir şey olması şarttır. BI naenaleyh bir dükkânı tezyin için avaninin veya üzerinde çamaşır kurut­mak için ağaçların kiralanması sahih değildir.

Me'cur, bir menfaat olmalıdır, istihlâk edilecek bir ayn bulunmamalı-dır. Binaenaleyh bir hayvanı südünü almak için isticar sahih değildir. Çün­kü süt, bir ayndır. Buna akdi icare ile kasten temellük caiz olmaz. Çünkü a'yana icare ile kasten değil, tebean temellük edebilir. Süt ana isticarı gibi ki, bundan maksat, iraz'dır, süt ise irzaa'- tâbidir. Nitekim isticar edilen kâtibin sarfedeceği mürekkeb veya terzinin sarf edeceği iplik hususunda da tesamüh caridir, bunların sarfedilmesi, icareye mani olmaz.

Menfaatin taallûk edeceği amel de hissen ve şer'an makdurütteslini olmalıdır. Binaenaleyh zayıf bir kimseyi kadir olmadığı bir hizmet için is­ticar etmek veya başkasının zevcesini kocasının izni olmaksızın bir hizmet için ücretle tutmak sahih olmaz,

Kezalik: menfaatin taalûk ettiği amel, ec;r üzerine zaten vacibülifa bu iunmamâlıdır. Binaenaleyh namaz, oruç gibi kendilerinde niyabet cari ol mayan her hangi bir ibadet için isticar sahih değildir. Amma -vakıfların imamlar, müezzinler gibi zevata tahsis ettikleri vazifeler, birer ücret mahi­yetinde değildir. Belkr bunlar birer cu'l kabilindendir, veya bu zatların mu ayyen vakitlerde hanelerinden gelip muayyen bir mekânda hazır bulunma­ları ve namazlar ile ilk vakitlerinde tekayyüd etmeleri içindir. Yoksa na­mazların nefsi için değildir.

Fakat başkası namına hac etmek için ve ölü yıkamak için veya Ölöyü taşı­mak veya kabrini kazıp defnetmek için ücret alması caizdir. Çünkü bun­lar, ecir hakkında taayyün ibadetler kabilinden değildir.)

 (Hanbelîlere göre de icaremn sıhhati için üç şart vardır: Birincisi, üc­ret  malûm  olmalıdır.   Nitekim  bir  hadisi gerifde

- Bir kimse, bir ecir kiralayacak olursa ona vereceği ücretin neden ibaret olduğunu bildirsin» buyurıılmuştur. Ücret, peşin bir şey olacağı gibi zim-metde sabit bir deyii de olabilir.

Ancak bazı hususlarda ücretin miktarı tasrih edilmese de âdetin cere­yanına mebni icare yine sahih olur. Hamamda yıkanmak, berbere tıraş olmak, elbiseyi yıkatmak, hamal ile bir yere mal nakletmek gibi ki, bun­lardan dolayı ecri misi lâzım gelir.

ikincisi: makudunaleyh olan menfaat malûm olmalıdır. Bu malûmiyet, ya örfün ecreyanile olur, veya onun vasfını beyan ile tahakkuk eder. Mu­ayyen bir hanenin sükna için kiralanması gibi ki bu, cihet, Örf en malûm olduğundan bunda menfaatin ayrıca tayinine, tavsifine hacet yoktur. Bir malı bir yere nakil için yapılan kirada ise o malın neden ibaret olduğunu, nereye kadar ve ne zaman götürüleseğini beyan lâzımdır. Çünkü bunda men­faat bu suretle malûm olur.

Üçüncü şart ise menfaat, zaruret halinin haricinde de mubah olmalı dır. Ve bizzat maksud bulunmalıdır. Binaenaleyh bir şahsı dövmek için ve­ya nihayat gibi haram, bir fiil için yapılan isticar sahih değildir. Bir ha­neyi bağıyat için veya içinde hamr satmak için veya kumar oynamak için veya bunların emsali sair menhiyyat için isticar da sahih ve helâl değildir.

Altın veya gümüş kabları veya kelbleri isticar da helâl değildir. Çün­kü buniar zaruret bulunmadıkça mubah olmaz.

Bir haneyi veyadükkâm tezyin için menfaatleri maksud i asli    olmayan bir takım süs eşyasını isticar da helâl uoğildir. Çünkü bunlar israi'aat kabı Ündendir. Elmugni. Elmezahibülarbaa.) [56]

 

İcarelerin   Butlanı  Ve  Fesadı   Hakkındaki   Meseleler

 

78 - : Bîr idarenin inikadına ait şartlardan biri bulunmazsa o icare bâ­tıl olur. Meselâ: mecnunun veya-gayri mümeyyiz olan bir çocuğun icar ve isticarı batıldır. Fakat icarenin in'ikadmdan sonra âcir ve ya müstecir tet eunün etse bundan dolayı icare münfezih olmaz. Çünkü beka, ihtidadan esh eldir.

79 - : Bir icare bâtıl olunca müstecire menfaati istifa etmesinden dolayı ücret lâzım gelmez. Çünkü bu icare, madum hükümde olduğundan    üzerine icare hükmü terettüp etmez ve bundan mal sahibinin rızası bulunmuş oldu ğundan bu, gasb hükmünde de sayılmaz. Binaenaleyh mecur, muaddün lil'is tiğlâl bulunmuş olsa da zahir olan yine ücretin lazım gelmemesidir. Faka1, me'cur, vakfın veya yetimin veya mecnunun malı bulunursa bunun    icarei batüa ile istimalinden dolayı ecri misi lâzım gelir. Bunlar, akd bulunmaksı­zın haksız yere istimal edilmiş sayılır.

80 - : Bir icarenin in'ikadına ait şartlar bulunduğu halde sıhhatine an tjurtlurdun birisi bulunmuşu icuru, l'Aaid olmıııj olur.

8l - : Bir icare, akdin muktezası buîunmayarı, akdi teyid etmeyip rnü tearef ve meşru olmayan ve akidlerden birine net'i bulunan müfsid bit ş.tıta mukarin olduğu takdirde fâsid olur. Müsteçiıin mc'curda sakin o; maması şartile yapılan icare gibi.

Kciri hasın telef olan malı zamin olması veya müstecirin me'curu tamir etmesi şartile olan icare de bu kabildendir.

82 - : Akdin iktiza ettiği bir §art, icareyi ıfsad etmez- Böyle bir şart ile yapılan ieare sahih, şart muteberdir. Eciri müştereke fıiiie telef olacak mecurun zamanım şart koşmak gibi. Müstecirin kiraladığı araziyi suhmtası nadas etmesi şartı da bu kabildendir.

83 - : Bir beldenin Örf ve âdetinde cari dan şart ile icare sahih ve şart muteber olur. Meselâ  :  astan, düğmesi terziden olmak üzere muayyen bir kumaştan şu kadar ücret mukabilinde elbise yaptırılması mütearef olunca imam  Muhammede güre sahih  olur.  Bu gibi  hususlarda     icare zımnında bvyi dahi var ise de teamülden dolayı bu. caiz    göı-ü düştür. Tenkıhi Hâ midi.

84 -  :  Akitlerden hiç birine nef'i olmayan  bir şart  i!e yapılan  icare sahih, şartı lâğveder.

Meselâ : bir kimse, hanesini yalnız müsteciri sakin olup yeıine başka sim iskân etmemek şartile icar etse bu icare sahih olup şart muteber ol­maz. Çünkü sknada tefavüt aranmaz, hanede müstecirin yeıine kendisi g:bi bir şahsm ikamet etmesinden dolayı haneye bir zarar lâyık olmaz.

Hasılı müslamilin istimalUe tebeddül etmeyecek şeylerde müstamili U-. yin, zaiddir.

85 - ÎCâiCİ faside de nafizdir. Binaenaleyh bunda müsteçiıin tasarrufu .sahihtir. Bunu müddet içinde başkasına icarei sahiha ile kiraya  verse bu ikinci icare sahih olur. Fakat icarei fâsidede mucir, ecr ımiscnımayu değil, ecri miste müstahık olur. Şu kadar var ki, bazı ecri mis!, ecri müsemmayı tecavüz etmemekle meşrut bulunur. Şöyle ki  :  icarenin fesadı, bedelin tes­miye edilmemesinden, tamamen veya kısmen meçhul bulunmasından neşe* ederse baligan mabelag ecri misi lâzım gelir'. Fakat İcarenin fesadı, diğer sıhhat şartlarından birinin bulunmamasından dolayı olursa ecri müsemmayı tecavüz etmemek üzere ecri misi icab eder. Çünkü bu suretle iki taraf, ecri müsemmaya zaten razı bulunmuşlardır.

Meselâ : bir kimse, hissei şayiasını şerikinden başkasına bir ay müd­detle bin kuruş bedel ile kiraya verip müstecir de bu müddet içinde men­faati istifa etse bakılır : Eğer ecri. misi de. bin kuruş ise ücret olarak tamamen bin kuruş lâzım gelir. Ecri misi, bin beg yüz kuruş ise yine bin kuruş lâzım gelir. Fakat sekiz yüz kuruş ise bundan fazlası lâzım gelmez.

Maamafih bu hükümden yetimler ile vakıfların ve mecnunların mallan müstesnadır. Onlarda tamamen ecri misi icab eder. Onların noksana rıza jarı munaam olmuş olamaz.

86 - Bir  akarın  üst  katını  üzerine  bina  yapmak   için  isticar  etmek. İmamı Azama göre sahih değildir. Çünkü bu. havayı kiraya vermek kabı Ündendir.  Bir  de o aksrm  üzerine  yanılacak  binanın,  miktarını  irtifamı, sıkletini hakkile tayin  kabil     olmayacağından  icarede  cehalet     bulunmuş olur. Fakat tmameyne göre bu icare caizdir. Zira yukarıdaki zemin, aşa­ğıdaki zemin gibidir. Böyle bir zemin üzerine bina yapmak için isticar ise caizdir. Velevki binanın miktarı mcchuî olsun. Muhti Serahsî.

87 - : MÜ3tecır, me'curu mucire kiraya verse aralarındaki icare, sahih görülen bir kavle göre münfesih o'ur.  Diğer bir kavle göre münfesih ol maz ; Çünkü ikinci icare fâsiddir. Bu fâsid olan icare, evvelki sahih olan icareyi defe kadir olamaz. Belki mucir ile müstecir, müddetin tamamına kadar bu ikinci icare üzerine devam etmiş olurlarsa birinci icare - men­faatin istifası, kabil olmadığı cihetle - bâtıl olur. Hindiyye.

88 - : Dinen masiyet sayılan ameller veya husûH mecurun kudretinde bulunmıyan menfaatler hakkındaki icareler sahih değildir.

Binaenaleyh gına' için, meyyit üzerine nevha edilmesi için. me'âhiden ibaret olan bir kısım çalgılar için yapılan icare'er sahih olamaz. Ancak düğünlere mahsus muayyen deflerin, gazilere ait tibJ denilen âmellerin istimali caiz olduğundan bunlar için yapılacak icareler. muteberdir.

Kezalik : a:kek hayvanın dişi hayvana aşması için fciraİMiMiasi sahih değildir. Çünkü bundan maksad, ihbaidir. Hayvanın bu aşmasiîe hemen ih bal vuku bulduğu ise kestirilemez, hayvan buna her halde kadir değildir. rrrat'ub menfnpt, meçhuldür. Haccamın isticarı caizdir. Bu bir masiyet t!î> ğildir ki memnu' olsun. Ancak haccamın hacameti mukabilinde bir i'-crcl şart kılınması kerih görülmüştür. Hacamet'e elde edilen kazancın habaset? hakkındaki eser, mürüvvet bakımından tab'an kerahete mnhmuldür.

89 - : îbadatve ve taat için yapılacak İcareler de fsaseı sahih değildir. Çünkü bunlar, bir vazifei diniyye olarak yapılır, bunian yapanlar, mahza rızayı ilâhî için yaparak sevap kazanacakları cihetle artık ayrıca dünyevî bir ücrete istihkakları olamaz. Ancak taat -kabilinden bir kısım amellor var­dır ki, bunların yapılması, herhangi bir müstüman hakkında şer'an taayyün etmiş bulunmadığından bunlardan dolayı vjeret alınması, fukahayı kiramın müteahhirleri    tarafından caiz görülmt-tür.  imamet,    müezzinlik.  Kur'an, fıkıh talim etmek, vaaz ve nasihatta bulunmak bu cümledendir. Bu vazif lerin sahipleri, bu hizmetleri ifa veya bu hizmetleri ifaya nrüheyya bulun dukça muayyen ücretlere müstuhık olurlar.

Çünkü bu vazifleri fahri surette ifa edecek zevat, azaldığından bu ücret tecviz edilmediği takdirde bunların muattal bir hale geleceği melhuzdur.

Fakat sağ veya ölü bir müslüman için ücretle Kur'am Kerimi tilâvet etmek, İbn-i Abidin merhumun beyanına nazaran bU'icma' caiz görülme m ektedir. Böyle ücretle okunacak bir'kur'am kerimden okuyana sevap hasıl öjmaz ki,  bunu başkasına ithaf edebilsin.     Netekim bir     hadis  işerif  dt

(ı = Kur'am okuyunuz, fakat onunla -ücret alıp- yemeyiniz.)  buyuruimuştur.

. Maamafih bazı fukaha tarafından ücretle Kur'am Keiim tilâveti caiz görülmüştür. Hattâ Şam müftisi merhum Mahmud Hatnza Efendi, bunur cevazı hakkında «Ref'ülgışave an cevazi ahz.il ücreti alettilâve» unvanilo bir risale yazmıştır. Bu risalede beyan olunduğuna göre bir kimsenin emrüt onun için veya babası veya anası için Kur'am Kerimi bir ücret tesmiye etmeksizin hatmeden zat, ecri misle müstahık olur ki, bu, bir hadisi şerifte beyan olunduğu üzere kırk dirhemi §er'îden ibarettir. Bundan az verileme2. Şayet bir ücret tesmiye edilirse bu ücret lâzım gelir. Şu kadar var ki, bu tesmiye kırk dirhemden noksan olursa ecir de, müstecir de bu babdaki nassa muhalefet etmiş olacakları cihetle âsim olurlar- Meğer ki ecir, kırk dirhem den noksan olan miktarı müstecire hibe etsin, veya bu miktara düşen sevabın ecire aidiyeti şart kılınsın, Ibn-i Abidin merhum ise bunun hilafını daha evvel müdafaa etmiş bu hususta (Şifaül'alîl ye BeHülgalîlfi hükmil'vasıyyeti bilhatemati vettehîl) adındaki risalesini yazmış, bunun hilâfına olan nakil­leri ehlimezhebin bu babdaki ittifakından hariç saymıştır. Dürrümuhtar-Reddimuhtar, Bedayi, Bahriraik, Hindiyye.

«(Malikîlere göre kiraya verilen şeyler üç kısma ayrılır. Birinci kısım. isticarı mümteni' olan, caiz bulunmayan şeylerdir, karenin şartlarından her hangi birine muhalif olan kira muameleleri bu kısmı teşkil eder. Meselâ: bir ağacı mücerred meyvelerini almak için isticar etmek bu kabildendir. Çünkü bunda menfaati değil, kasten ayni, yani; meyveleri istifa vardır. Bu ise bir ayn-* vücudundan evvel satmak demektir. Binaenaleyh bâtıldır.

Mubah olmayan her hangi bir şeyin icar ve isticarı da böyle sahih değildir. Gına talimi için yapılan icare gibi, nâyiha isticarı, çalınmış şey­ler haber vereceklerini iddia eden eşhası isticar de bu kabildendir.

Namaz, oruç gibi farzı ayn tarjkile matlup olan her hangi bir ibadet için isticar sahih değildir. Hac gibi, kıraeti Kur'an gibi niyabeti kabul eden ibadetler hakkındaki isticar da ise ihtilâf vardır. Bazı zevata göre ezkarın. tehllâtm sevapları Ölülere vasıl olacağından bunların haklarında isticar sa­hihtir. Diğer bazı zevata göre ise sahih değildir.

Mükelleflerden kifaye tarikile matlub" olan ameller hakkında ise icarc sahihtir, ölülerin gaal ve tekfini gibi.

Bir sanat sahibinin, meselâ, bir terzinin bir 'işi bir günde yaparsa şu kadar kuruş ve iki günde yaparsa bu kadar kuruş ücretle isticar rdiimesj de icarenin mümtenî' gayri caiz kısmına dahildir. Çünkü ecir, malûm olmayan bir şey için nefsini kiraya vermiş olur.

İkinci kısım : isticarı cab olan şeylerdir, imamet, müezzinlik, Kur'am kerimi talim, ilim ve sanat talim gibi. Şu kadar var ki, muallimin talim edeceği şahsı bilmesi şarttır.

Süt anajstican, bir hanenin mürur ve uburu için yol veya suları için mecra isticarı da bu kısma dahildir.

Üçüncü kısım : İsticar* mekruh olan şeylerdir. İstimali mubah olan hu liyyatı kareye vermek gibi. Allah Taalâ bunlar için zekât verilmesini em-retmemiştir. Bunların zekâtı, ariyet vermektir. Yani : lüzumunda başka­larına meccanen emanet vermektir.

Fıkıh ve feraiz gibi dinî ilmileri ücretle talim de mekruhtur. Çünkü bu ilimleri neşretmek bir gayedir. Bu talim için ücret almak,' "Üm ilimlerin intişarına bir mania teşkil edebilir.

Bir müslümamn kendi nefsini veya çocuğunu bir gayri müslime müsta kilen - ecîri has suretile kiraya vermesi de mekruhtur. Fakat ecîri muş terek suretindeki isticar, mekruh değildir. Terzilik yapmak gibi.)

(Şafiîlere göre bazı kareler sahih, bazıları da. gayri sahihtir. Meselâ : imamet için icare sahihtir. Çünkü imam oUn zat, nefsini muayyen bir ma bedde vakit vakit hazır bulunduracaktır.  Binaenaleyh bunun mukabilinde ücrete: müstahık olur.

Kezalik : diri veya ölü bir müslüman için Kur'am kerimi tilâvet etmek üzere yapılan icare sahihtir. Bu tilâvetin sevabı o müslüman için hâsıl olur. Ancak bunun sevabına bunu okuyan da nail olur mu? Bunda ihtilâf vardır. Bazı fukahaya göre bunun seyabına o zat da nail olur, bazı fukahaya göre ise saikı' emri dünyevî olan bir ibadetten dolayı failine sevap hâstl olmaz.

(Hanbelüere göre de kareler üç kısımdır.

Birinci kısım sahih olmayan icarelerür. îcarenin şartlarından hangi birine muhalif olarak yapılan bir kira muamelesi bu kabildendir.

Meselâ : bir terzi, bir muayyen libası bugün dikerse on lira, yarın dikerse sekiz Ura olmak üzere mukavelede bulunsa bu mukavele, sahih ol maz. Çünkü bu veçhile olan bir icare muamelesinde cezm ve katiyet yoktur.

İkinci kısım : mekruh olan karelerdir. Hacamet hakkındaki isticar gibi. Çünkü bu kare sahih ise de hacamet vasıtasile kazanılan bir maldan istifade etmek kerîh görülmüştür.

Üçüncü kısım : Kerahatsiz olarak sahih, caiz olan icareîerdir. Meselâ, bir kadım kocasının iznile süt ana tutmak caizdir. Bir müslimenin bir ki­tabinin çocuğunu ücretle emzirmesi de caizdir. Mecusînin çocuğunu emzir­mekte ise hilaf vardır.

Kezalik : bir ekini ondan rubu, hums gibi muayyen bir cüz'ü mukabi Ünde biçip toplamak üzere bir şahsı isticar   caizdir.

Kezalîk : bir meyve ağacının meyvesini onun muayyen bir cüz'ü muka­bilinde toplamak için isticar sahihtir. Ücret olan miktar, meçhul olursa isticar, sahih olmaz, ecir, amelinin ecri misline müstahık olur. Zeytin ağa­cını -dökülecek tanelerinin bir kısmı mukabilinde- silkmek üzere bir şahsı isticar gibi. Çünkü dökülecek taneler, meçhuldür. Fakat zeytini- onun mu ayyen bir cüz'ü, meselâ: orda biri mukabilinde toplamak için bir şahsı isticar sahihtir.

Bir aynı müstakbel bir zamana izafette kiraya vermek de sahihtir. Bir haneyi gelecek senenin iptidasından itibaren kiraya vermek gibi. ften-j artdi icare zamanında başkası tarafından meşgul bulunsun, bulunmasın mü­savidir. Elverir ki muayyen icare zamanında teslimi mümkün olsun.

Müstecirin me'cum başkasına icareye vermesi de sahihtir. Çünkü onun rrenfaati, kendisinin mülküdür. Binaenaleyh bu menfaati bizzat kendisi isti la edebileceği gibi naibi de istifa edebilir. O şart ile ki kiraya vereceği şahı? ria me'curu istimal hususunda kendisinin misli veya madunu bulunsun. Amma ikamet için isticar ettiği bir haneyi meselâ içinde demircilik yapa cak br şahsa kiraya veremez.

HuÜyyaiı da kendi cinsinden veya başka bir cinsten bir ücret mukaoi-linde-kiraya vermek caizdir. Elmugni, Elmezahibül'arbaa'.)

(Zahirîlere güre de Kur'ani mubîni vesair ilimleri talim, Mesahıfı «;e-rifeyi vesair ilim kitaplarını tahrir için icare caizdir. Çüntfü bu hususta bir nehy yoktur, bilâkis ibahasini gösterir asar vardır.

Veliyyülemrin.nâs arasında kazada -• hükmde bulunacak zatı aylıkla (sticaı etmesi caizdir.

İmamet ve müezzinlik için veliyyülemr tarafından verilen vazifeler, birer sıladır. Ehli mescid tarafından verilecek aylıklar vesairedc imam vey:-müezzin olan zatın namaz vakitleri hululünde gelip kendilerile beraber bu lunmalarına mahsus birer ücrettir. Yoksa bizzat namaz ve- ezan üzerine icare caiz değildir.

Kezalik : bir kimseyi üzerine farz olan herhangi bir taat üzernie isticar caiz olmaz, namaz, oruç, hac, ifta gibi. Çünkü farz olan bir taati ifa her halde lâzımda.  Artık bunun  mukabilinde ücret almanın  vechi  yoktur.

Kezalik : Bir kimseye ait bir farzı onun namına edâ için başkasını isticar da caiz değildir. Meğer ki o kimse Ölmüş veya o farzı edadan âci? bulunmuş olsun.

Kezalik : unutulmuş, veya uyku sebebile fevt edilmiş veya nezr olun nu§ bir namazı kılmak, sahibi için ölünceye kadar lâzımdır. Kılmadan ölürse bunun için başkasını isticar caizdir.  Fakat müteammiden terk edilen bir namaz için isticar caiz değildir. Çünkü bunu kımrok mülenmid "lan şahsa lâzım  gelmez-  Zira  vakti  fevt olduğundun bunu  kılmaya  kadir  ola­maz. Artık bunun edasile memur olmayım kimsenin bunu o mütoammid na mına eda etmesi de caiz olamaz.

Kezalik : bir kimsenin nefsi için tntavvünn yapacağı bir ibadet muknbi Ünde ücret almasını, iştirat etmesi, caiz değildir. Çünkü o ibadet, bu halric Allah Taalâdon başkası için olmuş olur. Fakat bir kimsenin bir ibadeti başkası namına tatavvüan yapması mukabilinde ücret alması caizdir. Baş kası için nafile hac etmesi veya namaz kılması voyn oznn okuması gibi. Çünkü bunlardan hiç biri ne ccire ne do mOstccire bir vecibe değildir. Hu halde ecir ~ âmil başkası için amel etmiş olur, kendi nefsi için ameldo bulunmuş olmaz. Artık kendisi ne Hant etmiş no de fıs! bulunmuş olur. Müstecir ise bu hususta malını Allah için tatavvunn Infnk etmiş olaca' dan bununla sevap kazanmış olur. Masiycl üzerine islicar da aslû caiz de ğildir.. Çünkü mahiyetten ictinab edilmesi farzdır. Artık bunun mukabilin­deki, ücret, bîr m ah bâtıl yere yemek demektir. Meyyit üzerine nevha vey:ı kehanet için icare bu kabildendir. Bunlar birer mn'siyottlr. Artık bunlar için yapılan icarede bir rna'siyettir, isim vo unvan -üzerine? tcavümlür.

Kezalik : Hacamet üzerine icare de eniz değildir. Ancak haccamn tib-i nefs tarikile bir şey itâ olunur. O da bunu isteyebilir. Verilen atıyycye razı olmazsa hacametin ifasından sonra amelinin ecri misli takdir olunur,

Kezalik : erkek hayvanların dişi hayvanlara aşmaları için icar ve isticar edilmesi do caiz delildir- Elrmıhallâ.) [57]

 

İcarelerin Fesh Edilip Edilememesi  :

 

90 - : Bir icare, sahih olarak mün'akit olduktan sonra başkası taraftı' dan ücrete ne kadar zam yapılırsa yapılsın mucir, mücerred bundan dolayı icareyi  fesh  edemez.  Meğer ki  tağrir ile  gabn  bulunmuş  olsun.   Bir  do. vasi, yetimin malım veya mütevelli vakfın malını veya beytülmal memuru beytülnralin malını ecri mislinden gabnı Fahiş surelile noksana kiraya ver­miş olursa icare fâsid olur. Bu hakle müstecir, menfaati istifa etmiş -olunca üzerine ecri misi, lâzım gelir. Şayet! müstecir, menfaati kısmen istifa etnıi.* olup eeri misi" razı olmazsa icare'fesh edilir, tstifa edilmiş olan menfaatin de ecri misli lâzım gelir.

Bir icarede gabnı râhiş bulunduğu, imamı Azan? ile TCbıı Yusufn göre *hli vukuftan bir şahsın ifadesile de sabit olabilir.

91 - : îcarei miizafe sahihtir, Vaktin hululünden evvel lâzım olur. Bi­naenaleyh âkîdlerden biri, henüz vakti gelmedi diye bu icareyi feshe kal kışamaz. Çünkü bu halde de icare filhal miin'akit olmuştur.

Maamafih fukahadan bazı zatlara göre  icarei müzafe.  sahih değildir Bazı şartlara göre de sahih ise de lâzım değildir.  Bu halde mucir,  dalı.1 icare vakti gelmeden me'curu satsa beyi nafiz, icare batıl olmuş olur.

92 - Bir mülkü akarın kira bedeli zaman hesabiyle artacak olsa bun­dan dolayı evvelce yapılmış olan akti icare fesedilemez. Bilâkis böyle bir akarın kira ücreti tenezzül-etse müstecir müddet içinde kira bedelinin ten­zilini talep ve tenzil edilmediği taktirde icareyi feshe kıyam edemez.

93 - :  Müstecir  me'curhanede menhiyyat ve muharrematı irtîkab et­mekte olsa bundan dolayı ne mucir ve ne de komşular icareyi feshe kıyam edemez. Belki müstecire Öğüt verilir, halini ıslâha   gayret edilir. Şu kadar varki velüyyülemr,  bu müstecirin o haneden  çıkmasında  maslahat görür­se onu çıkarır.

94 - ; Birkimse, hanesini kiraya verdikten sonra kendisi paraya veya ikametgâha muhtaç olsa, müddet içinde icareyi fesh ile kiracısını haneden çıkaramaz, şu kadar var ki, mucir, medyum olup borcunu ödemesi, mecur hanesini satmaya mütevaffık bulunduğu ve bundan başka malı bulunmadığı taktirde hâkime müracaat ederek    icareyi    fesh ettirip me'curu satabilir. Çünkü bunu satıp bedelinden borcunu ödemediği    taktirde borcundan do layı hapis edilerek mutazarrır olur. Meğer    ki satılacak mecurun bedeli, müstecirinden icare bedeli olarak peşin alınan    ücrete    müsavi olsun.  O halde  satılmasında  faıde  yoktur.Çünkü  bu    taktirde müstecirin hakkı mu­kaddemdir, alınacak satış bedelinin    müstecire    verilmesi icab edecektir. Filvaki mecur sahibinin borcundan dolayı hakim tarafından satılınca    da bedelinden evvelâ müstecii*n ücret olarak    vermiş olduğu fazla miktarın kendisine verilmesi lâzım gelir.

95 - : Bir kimse, bir malını    kiraya    verdikten sonra sefere gidecek olsa bu sebepten icareyi feshedemez. Kezalik bir kimse, nefsini bir iş için muayyen bir müddetle bir şahsa icar etse başka bir iş görmek maksadile bu icareyi fehedemez.

Kezalik : Müstecirin refikası, mecurhanede ikametten imtina etse bu. icareyi fesh için bir özür teşkil etmez.

96 - : Mucebi akdin icrasına, yani: akdi icarenin muktezası olan ha­rekete mani olur bir Özür zuhur ettikte icare, münfesih olur. Çünkü mün fesih olmazsa âkidlerden biri, akdi icare ile müstahık olmadığı bir zarara katlanmak mecburiyetinde kalır.  Bu ise caiz  değildir.

Meselâ : düğün için bir aşçı isticar olundukta zevç ile zevceden biri vefat etse icare münfesih olur.

Kezalik : dişi ağıran bir kimse, dişini çıkarmak üzere şu kadar kur.uşa bir dişçi ile mukavele yapmış iken ağrı zail olsa icare münfesih olur.

Kezalik: müsterzi'ın vefatile icare münfesih olmazsa da reziin veya mürzia'nın vefatile münfesih olur.

97 - : Bir kimse, düğün için aşçı veya bina yaptırmak için usta isticar ettiği halde düğün veya bina yapmaktan sarfı nazar etse icare fesh edile­bilir. Çünkü bir kimse, kendi zararına olarak yabancılara ziyafet vermeğe

icbar edilemez,  ve bina için malını itlafa da mecbur tutulamaz-

98 - : Bir kimse, bir mahalle kadar hayvan kiralamış olduğu halde yol esnasında hastalanıp ileriye gitmeğe muktedir olmadığı veya hayvana yük lediği emtiası yol kesiciler tarafından gasb edildiği cihetle hayvanı trruci-rine teslim etse icare münfesih olur,  yalnız o mahalle kadar olan ücreti vermesi lâzım gelir.

99 - : Bir kimse, ziraat etmek için arazi isticar ettiği halde hastala nıp ziraatten âciz kalsa bakılır. Eğer bizzat ziraatte bulunacak takımdan ise icareyi fesh edebilir, değil ise fesh edemez.

100 - : Bir kimse, satın aldığı bir malı kiraya verdikten sonra o malın kadîm aybı zuhur etse icareyi fesh ederek o malı bu aybmdan dolayı satana red edebilir.

101 - : îcareyi feshe medar olan Özr, zahir ise fesh, hâkimin hükmü­ne veya iki tarafın rızasına muhtaç olmaz, zahir değilse muhtaç olur. Mu­cirin mücerred ikrarile sabit olan borç gibi.

102 - : Müstecir, icare müddeti esnasında irs veya iştira, veya hibe vf-tesellüm gibi bir veçhile mecurun aynına tamamen veya kısmen malik olsa bu malik olduğu miktarda icarenin hükmü kalmaz.

103 - : Bir çocuk, malını babası veya vasisi veya hâkini, icareye ver­dikten sonra baliğ olsa bu icareyi feshedemez. Amma kendisi babası tara fmdan birisine icar edilipde müddet içinde baliğ olsa bu icareyi fesh edebilir.

104 - : Akdi icare kendisi için yapılmış olan şahsın vefatile icare mün­fesih olur. Meselâ: icare müddeti esnasında mecurun mnüki nîan mucir ve­ya me'curu kendisi için kiralamış olan müstecir vefat etse feshe muhtaç olmaksızın icarenin hükmü kalmaz. Çünkü mucir, vefat edince mecur, va risine intikal eder, artık menfaat, vârisin mülkünde hâsıl olacağından onun rızası olmadıkça bundan başkası istifade edemez. Müstecir vefat edince de onun malik olduğu menfaati mücerrede vârisine intikal etmez. Bir de ica-rede menfaat anbean hâsıl olacağından akdi icare de vakit vakit münakit ol­makta  bulunmuş olur, înikad ise akitlerin     mevcudiyeti, halinde kabildir. Meyyit ise akde ehil değildir. Şu kadar var ki vârisi, mucirin muvafakatüc icareyi tecdit edebilir. Fakat başkası namına icar ve isticarda bulunmuş olan kimsenin vefatile icare münfesih olmaz. Vekilin, vasinin, mütevellinin yap­mış oldukları icareler gibi.

105 - : Bir kimse, isticar ettiği bir malı başkasına icar ettikten sonra vefat etse hem birinci icare, hem de ikinci icare münfesih olur.

106 - : Bir malın müteaddid müstecirlerinden biri vefat etse yalnız onun hissesinde icare münfesih olur. Diğerlerinin hisselerinde münfesih ol­maz.

107 - : Mucirin vefatından sonra müstecir, mecurda kemafissabık ta sarrufta bulunsa bir kavle göre kendisine artık ücret lâzım gelmez. Çünkü »çare münfesih olmuştur, kendisi bu tasarruf ile gasıb mesabesindedir. Meğer ki me'cur, muaddün îil'istiğlâl bulunsun ve meğer ki mucirin vârisleri kendisinden  ücret istemiş  olsunlar.

Fakat diğer bir kavle göre her halde ücret lâzım gelir. Çünkü müste cirin mecurda kemafissabık tasarrufu, meselâ me'curhanede ikameti, icare hükmü üzere hareket demektir. Mecelle Hindiyye, Reddimuhtar.

«' Malikîlere göre bir icare akdi, şu gibi sebeplerden dolayı münfesih

olur.

(1) : Menfaati matlup olan mecur aynın telef olması. Kiralanan hanenin münhedim olması gibi.

(2) : Tedavisi için ecir tutulan bir    arızanın zail olması. Bir yaranın ameliyei cerrahiyeden evvel iyi olması veya ağırın dişin henüz çıkarılma dan sükûnet bulması gibi.

(3) :  İsticar edilen akarın hedemine veya kapatılmasına hâkim tara­fından emredilmesi.

(4) : Kiralanan akarın veya menfaatin gasbedilip tahliyesi mümkün ol­maması.

(5) : isticar edilen süt ananın gebe veya hasta olup süt vermeğe kadir olamaması.

(6) : Kiralanan hizmetçinin hastalık sebebile isticar edildiği hizmeti ifa­dan âciz kalması.

Mucirin veya müstecirin veya t her ikisinin vefatile icare münfesih ol­maz. Vâris'eri, mevrisleri makamına kaim olurlar.

Fakat bir vakıf akan kendi hesabına kiraya vermeğe müstahık olan biv mevkufun aleyh, vefat edince yapmış olduğu icare münfesih olur. Velevki bu istihkak, kendi evlâdına intikal etmiş olsun. Çünkü, o, bu vakfa yalnız hali hayatında tasarruf salâhiyetini haizdir. Vefat edince bu vakıfta bir alâkasî kalmamış olur.)

(Şafiüere göre de bir icare, şu gibi şeylerden dolayı münfesih olur ve ya fesh edilebilir:

(1) : Me'curun müddet içinde telef olması, hanenin kabili ikamet olmı-yacafc bir halde inhidamı gibi. Bu takdirde müstecir, istifa ettiği menfaata kira bedelinden isabet eden miktarı verir.

(2) : Kiraya verilen şeyin hapsedümesidir. Velevki hapseden, kira be delini almak için mucir olsun. Müstecir, menfaati istifaya muktedir olma­yınca akdi icare münfesih olur. Sonra me'cur müstecire iade edilirse yeni bir akde muhtaç olmaksızın icare evdet eder. Çünkü rhaksud olan menfaat, müstakbel itibariyle bakidir.

(3) : Me'curda bir aybın hudusüdür ki, bu haled icare münfesih olmaz. Fakat müste'cir, muhayyer olur., icareyi dilerse fesh edebilir.

(4) : icare âkidlerin vefatile münfesih olmaz, belki müddetin inkizasma kadar deva ti eder, vâris, âkid yerine kaim olur.

Mütevelli-i vakfın da vakıf namına yapmış olduğu icareîer vefatile mün­fesih olmaz.)

(HanbelÜere göre de, icare, bir akdi lâzımdır, ancak şu gibi bazı sebep terden dolayı münfesih olur veya feshedilebüir.

(1) : Hıyarı meclis ile veya hıyarı şart ile red edilen bir icare, münfe

sih olur.

(2) : Me'curda müstecirin evvelce  bÜırrediği     kadîm bir aybın zuhuru veya icare müddeti içinde bir aybın hudusü icarenin infisahına sebep o".ur. Şu kadar var ki, bu ayb, maksud olan menfaatin noksanına, kirabedelinii) tefavütüne sebep olacak derecede bulunmalıdır.

(3) : Mu'cir,  me'curda  kabletteslim tasarrufda bulunsa  veya  me'curu teslimden imtina etse de bu yüzden kira müddeti geçse icare münfesih olur. Şayad bir müddet teslimden imtina edip de badehu müddet içinde teslim et se icare, teslim edilmeyen müddet hakkında münfesih olup mütebaki müd det hakkında devam eder, yalnız bu müddete ait kira bedelini vermek müs tecire lâzım gelir.

(4) : Me'curun telef olrnasile icare münfesih olur. Mecur, menfaati bir müddet istihsal edildikten sonra telef olursa ücretten bu menfaate isabet eden miktarı mu'cire vermek lâzım gelir.

Fakat ziraat için kiralanan arazide mczruat husule gelmese veya su ba.i-kınına uğrarsa veya sair bir âfete maruz kalsa icare münfesih olmaz. Üc­retten de bir miktarı hat ve tenzil lâzım gelmez.

(5) : Me'cur gasb edilse icare hemen münfesih olmaz. Belki müstecir, muhayyer olur, dilerse icareyi fesheder, dilerse mecurun istirdat edilmesine intizarda "bulunur.

îcareler, a'zar sebebiyle de fesh olmaz. Alış veriş için isticar edilen dük­kândaki emtianın yanması gibi.

Kezalik: îcareler, âkitlerden birinin veya her ikisinin mevtile de mün­fesih olmaz. Meğer ki mu'cir, nre'curun, mevkufun aleyhi olsun. Elmuğnı. Minehülcelil. Elmezahibülarbaa'.)

.Eimmei selâse hazeratına göre icare, mu'cir ile müste'cirden hiç biri­nin vefatile münfesih olmamaktadır. Çünkü icare, beyi gibi bir akdi lâzım­dır. Bu halde mucir, vefat edince kira bedelini vârisleri alırlar. Müstecir vefat edince de me'curun menfaatini vârisleri istifa ederler. Me'cur, mu'cı-"n vârislerine icare müddeti zarfında meslubülmenfaa olarak intikal etmiş olur,

îcarenin infisah etmemesi, bir bakımdan daha muvafık İse de diğer bir bakımdan o kadar muvafık görülmeyebilir. Meselâ: ticaret için isticar edil-mis büyük bir bina farzedilsin. Mu'cirin vefatüe icarenin infsahı takdirinde müste'cirin ne kadar mutazarrır olacağı bedihidir. Fakat müstecir vefat e' takdirde vârisleri bu ticaretin, bu iktisadî müessesenin idamesini temin edecek istidatta bulunmazlarsa bu icarenin devamı, bu vârisler için büyük bir külfe tteşkil edecektir.

Bu hususta hatıra gelen bir cihet de vardır ki, o da müstecirin vefa tile, icarejıin infisahı, mu'cirin vefatile ademi infisahı cihetidir. Bu cihet, müsavat esasına muhalif görülebilir. Fakat bunda melhuz olan zarar, mnh duddur. Çünkü müstecir, me'curun menfaatine bir bedel mukabilinde te­mellük etmiş, olduğundan mu'cirin vefatı buna tesir edemez, vârisleri ken­disinin yerine kaim olarak kira bedelini istifa edeceklerinden bu yüzden mu­tazarrır olmaları iddia edilemez. Halbuki müstecir vefat edince vârisleri, onun yerine kaim olup rne'curun menfaatini istifa edebilecek bir hal.de bu­lunmayınca kira bedelini vermek mecburiyetinde kalmaları yüzünden mu­tazarrır olabilirler. Maamafih fukahayı kiramdan bu cihete kail olmuş bir zata muttali değiliz.

(Zahirîyye mezhebine gelince;   buna göre de icarenin infisahı  için su gibi sebepler vardır:

(1) : Me'curun helak olması. Bu halde menfaati istihsale mahal kalma­mış olur. Yalnız Ebu Sevre göre bu halde de icare münfesih olmaz. Belki icare, müddetinin nihayetine kadar baki kalır. Ebu Sevre göre icare beyi gibidir. Satılan bir mal, müşterinin elinde telef olmakla beyi, münfesih ol­mayacağı gibi me'curun telefile ondan matlup menfaatin zevali de icarenin infisahını icab etmez. Halbuki icare, beyi'den başkadır.  Bunun içindir ki satılmaları caiz olimyan bazı şeylerin kiraya verilmeleri caizdir.  Meselâ, hür bir insan, satılamaz. Fakat kira suretile istihdam edilebilir.

(2) : Me'curun beyi, hibe, itak veya imhar gibi bir sebeple mucirin Mül­künden çıkması, mu'cir, bu gibi tasarrufatı kendi mülkünde yapmış olacağı cihetle bunlar, muteberdir. Bu tasarrufat neticesinde me'cur kendi mülkim den çıkmış olur. Artık müstecir için başkasına intikal etmiş olan bir mülk­ten intifa'da bulunmak caiz olamaz.

(3) : Mucirin veya müstecirin başka bir beldeye gitmek ıztırarmda kal­ması, bu halde icarenin devamı, bunlardan birine zarar verirse icare mim fesih olur.

(4) : îcarenin devamına mani olacak bir merazın veya havfın vücude gelmesi bu da infisaha sebeptir.

(5) : Mucirin ve ya müstecirin vefatı, bu halde de icare münfesih olur. Çünkü mu'cir vefat edince me'cur, vârislerinin veya garimlerinin mülküne intikal eder. Müste'cir ise onun yalnız menafiini isticar etmiştir. Menafi ise şey'en bade şeyin hadis olur. Artık müstecir için başkasının mülkünde hadis olacak menfaatlerden istifade etmek helâl olmaz.

Mucirin vefatile me'curdaki malikiyeti zail olacağından onun yapmış olduğu akdi icare, mecura malik olan vârisleri için lâzım gelmez. Müsteci­rin vefatına gelince: Mucir, akdi icareyi yalnız bu müstecir ile yapmıştır, onun vârislerile yapmamıştır. Artık mu'cirin bu vârislerde bir hakkı yoktur. Bu varisler de murislerinin vefatından sonra me'curede hadis olacak me-nafia vâris» bu menafiden istifade hakkına malik olamazlar.

Şa'bînin, Süfyan-u Sevrinin, Leyş îbn-i Sa'dın, Ebu Hanife ile Ebu Sü-' leymanın ve bu iki zatın ashabının kavilleri de böyledir. Elmuhallâ.) [58]

 

Ücrete = Bedeli İcareye Ait Meseleler :

 

108 - : Bey'ide semen olmaya salih olan şeyler ki, mekilât ile mevzu-nattır ve hariçte mevcut olup zevatı emsalden olmayan hayvanat ile elbise gibi ayandan ibarettir. Bunlar, icarede bedel olmaya da salihtir.

Bey'ide semen olmayan lâşe ve sair gayri mütekavvim mallar, icarede de bedel olmaya salih olmaz.

Fakat bey'ide semen olmaya salih olmayan menafi gibi bazı şeyler, aynı cinsten olmamak şartile icareden matlup olan menfaatlere bedel olma­ya salih olur.'

Meselâ: bir bostan, bir miktar nukud mukabilinde isticar olunabileceği gibi bir kumaş veya bir hanenin süknası mukabilinde de isticar olunabilir. Fakat bir hanenin süknası, yine başka bir hanenin süknası veya bir tarla nın ekilmesi, yine bir tarlanın ekilmesi mukabilinde isticar edilemez. Çün­kü, bu, ribai nesie kabilinden olacağından caiz değildir. Böyle aynı cinsten olan menfaatlerin biri biri mukabilinde kiralanmasına o kadar lüzum yok­tur. Artık kıyasa muhalif görüldüğü halde bir ihtiyaca mebni kabul edilen icare muamelesi, bunjarda caiz görülemez. Buna rağmen böyle bir icare akd edilse fâsiden mün'akid olmuş olacağı cihetle her iki taraf için ecri misi lâzım gelir.

109 - :  icarenin bedeli, nukuddan ise mebiin semeni gibi meydanda olunacak kendisine işaret kâfidir. Meydanda bulunmayınca miktarını, vasfır tayin lâzım gelir.

Bir beldede mütenev'i, kıymetleri mütefavit, revaçları müsavi altın ve­ya gümüş para tedavül ettiği halde tayin edilmeksizin şu kadar altın veya gümüş para mukabilinde yapılan bir icare muamelesi fâsid olur: Fakat bun­ların revaçları müsavi olmayıp birinin istimali mutad bulunursa icare be­deli buna hami olunarak akd, sahih olmuş olur.

110 - ;  icare bedeli uruzdan olup mecliste hazır bulunmasa başkala­rından temeyyüz edecek surette hali ve vasfı beyan edilmek lâzım gelir. Mekilât veya mevsunattan veya adediyyatı mütekaribeden olduğu takdirde de nriktarile beraber vasfını beyanetmek icabeder. îyi cinsten şu kadar ki *e buğday veya şu kadar adet taze yumurta denilmesi gibi ki bunlar bütün nıisliyattan  maduddur.

111 - : Bedeli icare. nakledilmesi hami ve me'ûnete muhtaç şeyleraeı? olursa nerede teslim edileceğini akd. zamanında  beyan lâzımdır.

Meselâ: kira bedeli, şu kadar kile buğday olsa' bunun teslim edileceği yeri beyan icabeder. Fakat bu bedelin teslim edileceği mekân beyan olun mazsa bakılır: Me'cur eğer akar ise o akarın bulunduğu mahalde teslimi lâzım gelir. Ve eğer amel ise ecirin ameli ifa ettiği yerde teslimi iktiza eder. Ve eğer hamule ise ücretin lâzım olduğu-mahalde, yani: hamalın o hamuleyi götürüp bıraktığı muayyen yerde ücretin verilmesi lâzım gelir.

Bu imameyne göredir. Mecellede de bu, kabul edilmiştir- imamı Aza­ma göre ise bpyle hami ve me'ûnete muhtaç bir bedelin teslim dilece|i rne^ kâm beyan şarttır. Beyan olunmazsa icare fâsid olur.

Fakat bedeli icare h.aml ve me'ûneti ohnayan altın ve gümüş para gibi bir şey ise mu'cir, dilediği yerde bedeli alır, müstecir de bu bedeli istediği yerde verebilir. Elmebsut. Elbedayi. Hindiyye Reddimuhtar. Mecelle.

«(Malikîlere göre bedeli icare, a'yandan bir şey olabileceği gibi menafi kabilinden de olabilir. Şu kadar var ki bu bedelin zejıir, malûm teslimi müm # kün ve kendisile intifa' kabil bulunmalıdır.)

'Şafiilere göre de bedeli icare, bazan gayri muayyen bir deyri olur, ba-zan da muayyen, yani: a'yan kabilinden bir şey bulunur. Gayri nıuayye-ı bedelin cinsini, nevini, sıfatını, miktarını beyan şarttır. Bir iki::'-.i şu ka­dar yüzlük gümüş Türk lirasına kiralamak gibi. Muayyen olan U'dclin de meclisi akidde görülmesi meşruttur. Bir haneyi mecliste hazır, görülen bir mal. meselâ bir top kumaş mukabilinde kiralamak gibi.)

(Hanbelilere göre de bedeli icare, nukud vesair mevzunat ile mekıUU ve uruz kabilinde olabileceği gibi menfaat de olabilir. Binaenaleyh cinsle­ri müttehid olsun olmasın bir menfaati diğer bir menfaat mukabilinde icare sahihtir. Bir hanenin süknası diğer bir hanenin süknası, bir şahsın hizme tiıû diğer bir şahsın hizmeti mukabilinde isticar gibi. Çünkü bey'ide semen olması caiz olan her şeyin icarede bedel olması da caizdir. İmam Şafiiyc göre de böyledir. Çünkü menafi, emvali ıibeviyye kabilinden olmadığından bunların biri birile mübadelesinde bir mahzur yoktur. Mebsutı Serahsî. Ki-mugni, Mezahibi erbaa.)

Zahirîlere göre de.icare mukabilinde icarc caizdir. Velevki cinsleri nıüt tehit olsun. Bir hanenin süknası diğer bir hanenin süknası veya bir kölenin hizmetini diğer bir kölenin hizmeti, veya bir evin süknaSını, bir kölenin hiz-ir.eti veya.bir terzinin hıyatatı mukabilinde kraya vermek gibi. Bunların hepsi de caizdir. Çünkü bundan nehiye dair bir nas vârid olmamıştır. îmanı Malikin kavli de böyledir. Elmuhallâ.) [59]

 

İcarede Ücretin  Lüzumu Ve Ecirin Ücrete  İstihkakı  :

 

112 - : Bir mal veya amel hakkında ücretin peşin veya veresiye veya

mukassat olması şart edilmeksizin icare. akd edilse ücretin hemen verilme

n lâzım gelmez. Belki müstecir, menfaati istifa ettikten ve ecir ameli ifa

eledikten sonra bedelin verilmesi icab eder. Çünkü müsavat, bunu iktiza der. Menfaat istifa edilmedikçe ücretin verilmesi, bu müsavate münafirlir. Meğer ki müstecir, ücreti peşin vermeğe razı olmuş olsun.

113 - : İcare akdinde bedel, tacili meşrut olmadığı halde tâcii edi'miş, yani: peşin verilmiş olsa lâzım olur. Mucir veya ecir o beldede ftlhal ma­lik olup müstecir, onu artık istirdat edemez. Kendi tceiı hahkmı ıskat et­miş olur.

Bu icare, ister bir icarei münecceze ve ister bir icarei müzafe olsun. Cumhuru fukahaya göre müsavidir. Ancak bazı fukahaya göre icarei muza fede ücret, tacil ile lâzım olmaz.

114 - : îcarede ücretin tacili, yani: peşin verilmesi akd zamanında ve ya bilâhare şart edilmiş olsa ücret muaccelen lâzım olur. Akdi icare, ge­rek ayanın menfaatleri ve gerek amel üzerine olsun müsavidir. Binaenaleyh ilk evvel müstecirin ücreti vermesi .'âzım gelir. Menafi üzeıine yapılan ica­rede mucir, ücreti istifa edinceye kadar mecuru elinde tutarak müsteciro teslimden ûntina' edebilir. Amel üzerine yapılan icarede de ecir, ücreti alın­caya kadar amelde hıı'unmayabilir.    Bu iki suretten hur hangi birinde üc­reti vermek'.en  müstecir,  imtina'  ederse mucir veya ecir,     icareyi feshe müstehık olur.

Maamafih bazı fukahaya göre icarei müzafede ücretin tacili hakkında ki şart, muteber değildir. Çünkü bu halde vakit hulul etmedikçe icare bil fiil mevcud bulunmuş olmayacağından ücretin halin lüzumuna sebep yoktur.

115 - : Mucir ile müstecir, ücretin tamamen tacili veya tamamen tc çili veya kısmen tacil ve kısmen tecili hakkında her ne şart ederlerse ona riayet edilir. Ücretin tecili veya taksiti şart edildiği takdirde evvelâ muci­rin mecuru teslim etmesi, ecirin de ameli ifa eylemesi icabeder. Ücretin verilmesi de mukavele olunan vaktin hululünde lâzım gelir.

116 - :  icarede ücret, şehriye = aydan aya veya serıeviyye  -  yıldan yıla gibi muayyen bir vakit ile takyid edilse ücreün yerilmesi, o vaktin ni­hayetinde lâzım gelir. Meselâ: bir hane şehriye bin kuruşa kiralansa veya bir avrrele aylık ile ecir tutulsa  ay nihayetbulmadıkça     ücretin verilmesi' lâzım gelmez.

Şu kadar var ki, icare bir sebebe mebni fesh edilse, meselâ: hanede on beş gün ikametten sonra icare münfesih olsa o güne kadar işleyen ücıe tin hemen verilmesi lâzım gelir. Ayın nihayetine intizar edilmesi icabetmez.

117 - : îcarede ücret, mecurun müstecire veya vekiline teslimi vaktin­den itibaren işlemeğe bağlar. Eğer akdi icareden sonra mecur bir müddet müstecire teslim edilmezse mucir,  bu müddete ait ücreti     alamaz.  Şayet teslimden evvel icare müddeti nihayet bulursa mucir, ücrete asla müstahık olamaz. Me'cur, müstecirin vekiiiae teslim edildiği halde vekil, onu müvek-kiüne teslim etmeyip içinde kendisi oturmuş olsa gâsıb hükmünde olaca­ğından îmam Ebu Yusufa göre ücret lâzım gelmez. Fakat imam Muham mede göıe müvekkili üzerine lâzım gelir.

118 - : îcarede menfaat istifa edilince ücret, lâzımüleda olur.

Mjeselâ: Bir kimse, bir sene müdd'etle isticar ettiği bir hanede tamam bir sene otursa veya muayyen bir mahalle muayyen bir zamanda gitmek üzere kiraladığı hayvana binip o zamanda o mahalle kadar gitse muayyen kira bedelini vermesi icab eder. Çünkü bu halde müsavat tahakkuk etmiş olur.

Icare fâsiden mün'akit olsa bile menfaat istifa edilince ecri mislin veril­mesi lâzım gelir.

119 - : Sahih bir icarede menfaati akd yerinde ve icare müddeti zar­fında . istifaya iktidar ile de ücret,. lâzım gelir.

Meselâ: bir kimse bir müddet için isticar ve manialardan beri bir hal­de tesellüm etmiş, olduğu bir hanede oturmasa ve bir yere binip gitmek için isticar ettiği araba gibi bir nakil vasıtasını tesellüm ettiği halde istimal et­mese yine müddet hitamında muayyen ücreti vermesi icabeder. Çünkü men­faatin mahallini şevagilden hali bir halde tesellüm etmek, menfaati tesel­lüm demektir.

Bundan şu mesele müstesnadır: Bir kimse, bir yere gitmek üzere isti­car ettiği hayvan ile oraya gitmeyip hayvanı ahırında tutsa ücret, lâzım gei-mfcz. Çünkü hayvanı böyle tutması, hayvana muzir olduğundan, bu teaddi sa-yıhr. Artık kendisi gâsıb mesabesinde olacağından melhuz zamandan dolayı ayrıca  ücret lâzım gelmez.

120 - :  Bir kimse,  muayyen bir mahalden muayyen bir yükü getir­mek üzere bir hamal isticar etse de hamal o mahalle vardığı halde o yükü bulamamakla boş dönse tesmiye edilen ücret, boş, gidip    gelmeğe taksim olunur.  Yalnu boş. gitmeğe isabet eden hissenin hammala verilmesi lâzım gelir.  Çünkü hammahn bu gitmesi,  müstecir için olmuştur.

121 - : Bir kimse bir mektubu veya meküiât gibi hami ve meûneti olan bir şeyi bir şahsa götürüp vermek için bir ücret mukabilinde ecir tutulmuş, olmakla gidip o şahsı vefat etmiş veya başka bir yere gitmiş bulmakla gö­türdüğü şeyi geri getirse ücrete müstahık olmaz. Çünkü kendi amelini ken­disi bozmuş sayılır. Fakat götürdüğü şeyi o şahsın vârislerine veya gaib ise hazır oldukta kendisine teslim etmek üzere başka birine tevdi eylese Üt ° e müstahık olur. Zira bu takdirde' vüs'ünde olanı yapmış bulunur. Hin-diyye. Tenvirülebsar.

122 - Bir terzi, biçip dikmesini deruhte ettiği bir kumaşı biçip de he­nüz dikmeden vefat etse yalnu biçmesi için ücrete müstahık olur. Fetva bq. veçhiledir- Hindiyye.

123 - : Me'cur ile intifa' bir maniadan dolayı bilkülliye fevt olsa mü­tebaki müddete ait ücret sakıt olur. Fakat icare hemen münfesih olmaz. Müstecir, muhayyer olur, dilerse icareyi fesh edebilir.

Meselâ: İsticar edilmiş olan bir hamam tamire muhtaç olup da bir müddet kendisinden matlup olan menfaat istifa edilemez olsa bu müddete ait bedeli icare sakıt clur. Fakat tamir edildikten sonra mütebaki müddet için bedel lâzım gelir. Mucir, bu baki müddet içinde müstecirin tasarrufu­na mâni olup icareyi fesh edemez.

Kezalik: bir müddet için kiralanan bir değirmenin suyu kesilip de bir müddet muattal kalsa suyun kesilmesinden avdet edeceği vakte kadar olan günler için ücret sakıt olur.

Kezaîik: Ziraat için su ile sulanan bir tarla, kiraladığı halde su kesil­mekle ziraat mümkün olmasa ücret lâzım gelmez.

bir tarla, isticar edildiği halde yağ- Kezalik: yağmur suyu ile sulanan mur yağmamakla sulamak için başka bir suda bulunmamakla ziraat müm­kün olmasa ücret icab etmez. Lisanülhükkâm. Düıerülhükkâm.

124 - : Mecurun menfaati, bilkülliye muattal olmayıp da kısmen istifası kabil bulunsa müstecir, hıyarı ayb ile muhayyer olur. Dilerse icareyi mi! cirin yanında fesh eder ve dilerse mecuru o aybile beraber istimal ede­rek muayyen ücretini tamamen verir. Fakat müstecir, maksud olan men faati bilkülliye istifa edememekle beraber mecurdan başka bir suretle isti­fade etse, meselâ: suyu kesilmiş olan değirmenin binası için hayvanları bağ-lasa veya burada ücretle yolcuları iskân eylese bedeli icareden bu muattal müddete isabet eden hisse nöbetinde bir ecri misi vermesi lâzım gelir.

Meselâ: aylığı yüz liraya kiralanan bir değirmenin, değirmen olarak bir ayhk ecri misli seksen lira,* ahır veya han ittihaz edildiği haldeki bir aylık ecri misli de altmış lira olsa aradaki, yani: seksen iie altmış beynindeki fark, dörtte bir nisbetinde olacağından müstecir üzu-ine suyun kesilmesi se bebile ahır veya han ularak kullandığı müddetin he»  İçin ecri müsera-manın, yani: yüz liranın dörtte üçü olun yetmiş beş lira vermeli lâzım gelir.

Bazı fukahaya göre değirmen hakmdaki akdi icare, hem un öğütmek, hem de elverişli yerlerinde ikamet etmek veya hayvan bağlamak üzere ya­pılmış olmazsa değirmenin muattaliyetine mebni mücerred içinde ikanrut etmekle veya hayvan bağlamakla ücret lâzım gelmez, lenklh-i Hârnidi. Reddülmuhtar.

125 - ; Mecur, müstecirin elinden gasb edilip de istirdadı mümkün ol nuı  1- . net sakıt olur. Bundan bir müddet istifa edilmiş ise yalnız bu trrüd-dgU' .ut, ücret lâzım gelir. Bu gasb ile icare münfesih olmaz.

Şaycd müstecirin şefaat veya himayet tarikile mecuru gasıbdan istir­dadı mümkün iken böyle bir teşebbüsü vuku bulmasa kendisinden ücret sa­kıt olmaz. Kendisi taksirde bulunmuş sayılır. Maümafih mecuru kurtarmak için.müstecir, bir mal bezi etmeğe mecbur değildir. Eşbah. Hamevî.

Bir haneyi işgal edip fuzuli olarak içinde oturan veya boş bırakan kim se. gasıb hükmündedir. Bu hanenin menafii mukabilinde bir ücret vermesi lâzım gelmez. Çünkü o hane onun zamanında bulunur. Zaman ile ücret ise içtima etmez.

Kezaük: çocuk, ma'tuh, mecnun gibi kasırlara, vakfa ve beytülmale ait olmayan bir mal, mülk veya akd tevlile istimal olunursa menfaatini tazmin lâzım gelmez. Velevki muaddün lil'istiğlâl bulunsun. Meselâ: müşterek bir malı şeriklerden biri, diğer şerikin izni olmaksızın bir müddet müstakilfen İstimal etse «Mülkümdür» diye kullanmış olacağından şerikinin hissesi için ücret vermesi lâzım gelmez. Fakat başkasına kiraya verip ücretini almış clsa bundan şerikinin hissesini vermesi icabeder.

Kezalik: Bir kimse, müştereken malik olduğu dükkânı şerikinin izni ol maksızın birine satmakla müşteri bir müddet tasarruf edip ancak diğer şe rik, bu bey'a icazet vermiyerek hissesini zaptetse hissesinin ücretini iste­yemez. Çünkü müşteri onu mülk tevlile kullanmıştır. Yani:  onu «akdi beyi ile mutasarrıfım» diye istimal etmiştir.

Kezalik: bir kimse, meselâ: bir değirmeni mülkü olmak üzere birine satıp teslim etmekle müşteri, bir müddet zapt ve tasarruf ettikten sonra başka bir kimse, o değirmene müstahık çıkarak isbap ve,hükümden sonra müşteriden alsa ondan o zapt ve tasarruf etmiş olduğu müddet için bir üc­ret alamaz. Zira bunda da akd tevili vardır. Fakat böyle bir mal, meselâ: bir hane kasırînden birine veya vakfa veya beytülmale ait bulunsa ecri mis! lâzım gelir. Meğer ki istimal edilen mala ânz olan noksan, onun ecri mis­linden fazla olsun. O takdirde bu noksanın bedelini vermek icabeder. Gasb bahsine müracaat!

126 - :  Fâsid bir icarede mücerred menfaati istifaya iktidar ile ücret lâzım gelmez. Mucirin teslimiyle hakikaten intifa bulunmalıdır ki, ecri misi, lâzım gelsin. Bundan vakıflar ile yetimlerin ve mecnunların malları müstes nadir. Bunlardan dolayı yalnız menfaati istifaya temekkün ile de ücret lâ­zım gelir.

Kezalik: reşid bir kimsenin'bir mülkü, meselâ hanesi fuzulen işgal edi­lerek mülk ve akd tevili bulunmaksızın bir müddet kullanılsa bakılır. Eğer muaddün lil'istiğlâl ise ecri misli lâzım gelir. Değilse ücret lâzım gelmez. Mülk ve akd tevili bulunursa her iki takdirde de ücret lâzım gelmez.

127 - : Bir kimse, bir akd ve izn bulunmaksızın başkasının malını is­timal etse bakılır: O mal eğer muaddün lil'istiğlâl ise veya vakfa veya ye time veya mecnuna ait ise ecri'misil lâzım gelir. Değilse lâzım gelmez. Çün­kü o kimse, gasıb mesbaesinde olur. Kendisine icabında zaman lâzım gelir. Zaman ile ücret içtima' edemez. Ve menafi' haddizatında mütekavvim de ğildir. Zira tekavvüm için evvelce ihraz edilmiş olmak lâzımdır. Menafi ise kabili ihraz değildir. Menafi ancak akd ile tekavvüm eder. Burada ise akd yoktur. Vakıf ile kasırların malları ise nâsın tecavüzünden sıyanet edilme­leri için müteahhirîn-i fukahaca mütekavvim sayılmış demektir. Gasb bah sine de müracaat!

Fakat bir kimse, öyle muaddün lil'istiğlâl olmayan bir malı, sahibi üc­ret istedikten sonra istimal ederse o halde ücret vermesi icabeder. Çünkü bu takdirde ücrete razı olmuş olur.

128 - : Bir ecir, ameli kendi hanesinde, dükkânında ifa edecek olunca o ameli ikmal etmedikçe ücret alamaz. Bunda ittifak vardır. Fakat bazı fu kahaya göre ecir, ameli müstecirin hanesinde ifa ederse o amelin her kıs­mı nisbetinde ücrete müstahık olur.

Meselâ: müstecirin hanesinde iki gün içinde dikeceği bir libastan yi her kününe isabet eden ücreti isteyebilir. Çünkü bu takdirde ecir, ame­linin her cüz'ünü müstecirine teslim etmiş sayılır. Haniyye fetavasmda bu kabul edilmiştir.

129 - : Terzi gibi amellerinde eser bulunan kimseler, yaptıkları şeyi ikmal edip müstecire teslim etmeden o şey ellerinde telef olsa ücret sakıt olur. Fakat hamal gibi amellerinde eser bulunmayan ecirler, amelden fa riğ olunca, meselâ: hamuleyi muayyen yere kadar götürünce ücrete tahık olurlar. Velevki hamule, daha. müstecirin eline teslim edilmiş olmo-sın. Dürrümuhtar,

130 - : Bir hamule nakli için kiralanan bir sefine, hamuleyi muayyen yere kadar götürdüğü halde daha karaya çıkarmadan havanın muhalefeti ne mebni geri dönerek evvelki yerine gidecek olsa bakılır: Eğer hamulenin sahibi, sefine içinde bulunmuş ise sefine sahibi ücrete müstahık olur.

Çünkü bu takdirde hamule, sahibinin elinde bulunmuş sayılır. Fakat ha­mule sahibi, sefft&dt* bulunmamış ise ücret lâzım gelmez. Zira, hamule sa­hibine muayyen yerde teslim edilmemiş bulunur. Reddimuhtar. Ali Efendi Fetavası.

Kezalik isticar edilen arazideki ekinleri çekirgeler tamamen yeyip yeri ne muadili veya zararda onun dûnu bir şey ekilmesine mütebaki müddet olmasa ücretten bu müddete isabet eden miktar, sakıt olur.

131 - :  Müstecir ücreti aydan aya verilmek üzere bir senelik olarak isticar ettiği bir binanın ücretini bir aralık    vermemekle mucir, mecurun anahtarını zapt edip bir ay kapalı kalmasına sebebiyet verse bu müddetin ücreti sakıt olmaz. Çünkü müstecir, ücreti ödeyerek mecurdu sakin olabi­lirdi. Bezzaziyye.

132 - : Bir kimse, isticar ve kabz etmiş olduğu dükkânda bir müddet alış verişe kesad ânz olduğundan dolayı sanatta bulunamamış, dükkânı ka­palı bulundurmuş olduğunu iddia ederek kirasını vermekten imtina1 edemez. Çünkü ticaret hayatında bu gibi şeyler vakit vakit yüz gösterebilir. Bunlar ücretin lüzumuna mani teşkil edemez.

133 - : Muayyen bir müddet üzerine bir hayvan veya bir kayık veya bir gemi veya bir tarla isticar edildiği halde daha sahile yanaşmadan ve­ya maksud menzile kavuşmadan veya ekinler yetişmeden müddet nihayet bulsa sahile yanaşıncaya, maksud yere kavuşuncaya ve ekinler yetişinceye kadar icare bizzarure uzar, müstecîr de fazla olan müddetin ecri misimi verir. Çünkü ıztırar, başkasının hakkını iptal etmez.

134 - : Bir kimse, hanesini veya dükkân gibi başka bir malını bir şah sa tamir etmek ve içinde ücretsiz olarak oturmak üzere verse o şahıs da bunu tamir ederek içinde bir müddet otursa bu, icare değil bir ariyet mua­melesi olmuş olur. Müstearın nafakası ise müsteire aittir. Binaenaleyh bu tamir masrafı, müstearın nafakası mesabesinde olarak müsteîr olan o şah sa ait bulunur. O kimse de bu şahıstan ücr,et npmına bir şey alamaz. Çün­kü ariyette ivaz yoktur. Hindiyye.

«(Malikîiere göre bedeli icare, ya muayyen bir ayn olur. Bir hanenin süknası için muayyen bir hayvanın bedel olması gibi. Veya zimmete taallûk eden bir deyn olur. Bîr şahsı şu kadar kuruş veya şöyle bir kat elbise veya şu cinsten bir hayvan mukabilinde bir müddet istihdam gibi. Birinci takdir de ücretin mucire acilen teslimi lâzım gelir. Hu teslim üç günden ziyade tehir edilemez. Edilirse, akd fâsid olur. Çünkü bu muayyen ücretin tagay-yur etmesi, kıymetine noksan nru olması melhuzdur. Bundan dolayı gurer vücuda gelebilir.                   L

İkinci takdirde ücretin acilen verilmesi mîşrut veya âdet muktezası bu lunursa acilen verilmesi icabeder. Fakat böyl<; meşrut ve âdet o'.nradığı su­rette bakılır: Eğer icare bir şeyin menfaati hakkında değil de, bir menfî) atin tediyesi hakkında ise, meselâ: bir terzinin bir libası bizzat veya baş kası vasıtasile dikmesine dair, işe de henüz mübaşeret gayri vâki ise ücre­tin yine muaccelen verilmesi icabeder. Tâki deyn mukabilinde deyn deruh­te edilerek bir nevi riba vücuda gelmiş olmasın. Çünkü bu halde ecir meı: faati. müstecir de ücreti borçlu bulunmuş olur. Bu ise caiz değildir.

Şu kadar var ki ecir = âmil, derhal işe başlamış, olursa ücreti tacil va-cib olmaz. Çünkü bu takdirde ecirin yaptığı iş, makbuz sayılır, deyn olmak­tan çıkar.

Ve eğer icare, bir muayyen şeyin menfaati hakkında ise, meselâ: muay­yen bir şensin hizmetine veya bir hanenin siiknasına ait ise ücretin peşin verilmesi lâzım gelmez. Elmezahibülarbaa.

Miitccir üzerine kira bedeli, mecurda tasarrufa temekkün ile lâzım gc-Ür. Volevki bilfiil tasarrufta bulunması. Velevki malluh olan menfaat bir âfeti semaviyeden dolayı fevt olsun.

Meselâ : ziraata elverişli bir yer isticar edilip üzerine ekilen şeyler, soğuktan veya çekirgelerin hücumlarından dolayı te'ef olsa yine kirası lâzım gelir. Müstecitin tohum bulamadığından veya hapis edildiğinden dolayı ziraate bulunamadığı takdirde hükhı böyledir. Velevki zulmen hapis edil­sin. Çünkü bu halde başkası vasıtasile ziraate mütemekkindir. kiralanan hanenin bir kısmını bir ecnebi gelip işgal edecek olsa müsteciri üzerine yine ücretin tamamı lâzımgelir. Kendisi de o ecnebiden ecri misli alabilir,. Fakat o hanenin bir kısmında gelip sahibi otursa müstecire ücretin tamamım vermek lâzım gelmez. Belki müstecire yalnız sakin olduğu kısmın ecri mislini vermek icabeder.

Mecur hanenin bir kısmı münhedim olup da ikamete mâni, büyük bir zarara badi olmasa ücretten yalnız bu kısma ait olan miktarın tenzili lâzım gelir. Fakat inhidam, ikamet için büyük zarara müeddi olacak derecede bu­lunursa müstecir, muhayyer olur. Dilerse kareyi fesh eder. Dilerse orada ikamete devam ederek kiranın tamamını  verir.  Şerhi  Muhammedilhırşi-)

(Şafiîlere göre icareler, icarei ayn ile icarei zimmet kısımlarına aynin, şöyle ki : icarei ayn, muayyen ve malûm bir şeye müteallik bir menfaat hakkında yapılan icaredir. Muayyen bir haneyi veya bir eciri muayyen, bir ücretle isticar gibi. Bu halde ücret, hariçte muayyen, malûm bir şey ise te­cili sahih olmaz. Amma zimmette bir deyn ise, meselâ: şu kadar kuruş veya vasfı malûm şöyle bir hayvan üe yapılacak şu kadar müddet hizmet ise bu­nun tecili de, tecili de caizdir.

İcarei zimmete gelince; bu da gayri muayyen, belki vasfı zimmete ma­lûm bir şeye müteallik bir menfaat üzerine yapılan akitten ibarettir ki, bu menfaat, zimmette bir deyn bulunmuş olur : Bir şahsı şu şu vasıfta bir hay­van ile falan yere nakil için yapılan icare gibi. Bu icarede ücretin akdi i-çare meclisinde teslim şarttır. Bunun tecili caiz değildir. Yoksa deyn, deyn mukabilinde mübadele edilmiş olur ki, bu caiz değildir.

Buradaki ayndan maksad, zimmet mukabilidir. Yoksa menfaat mukabi­li değildir. Yoksa her icare her haide bir menfaat hakkında akd edilmiş o İur. Şu kadar var ki bu menfaat, bazan hariçte mevcud, muayyen bir şeye müteallik olur, bazan da böyle olmaz. Hariçte mevcud bir hayvanın rüku bile gayri mevcud, vasfı malûm bir hayvanın rükubu gibi.

Kezalik : Bir icare mutlak surette yapılınca, meselâ : bir kimse muay yen bir haneyi isticar edip de ücretimin tacil ve tecilini şart koşmayınca ücretin peşin verilmesi lâzım gelir. Yani : Müstecir, mecuru teslim edince icare bedelini hemen mucire vermekle mükellef olur. Çünkü şey'en fe-Şey'en hadis olacak menfaat, hükmen mevcud gibidir. Binaenaleyh ücretin de hemen verilmesi iktiza eder. Bu müsavat icabıdır, Zeyleî. Elmezahibül­arbaa'.)

(Hanbelilere göre de bedeli icarenin muaccel ve zimmette deyn olarak müeccel olması sahihtir. Müeccel olan ücret, müeccel olan semen hükmünde dir. Binaenaleyh zimmette semen olacak bir şey ücret de olabilir.

Kezalik : bir yeri oradan çıkacak mahsulâtın cinsinden bir miktar muka bilinde icareye vermek de sahihtir.

Bir tarlayı oraya buğday ekecek bir şahsa şu kadar buğday mukabilinde kiraya vermek gibi. Fakat oradan çıkacak buğdaydan şu kadarı mukabilinde kiraya verildiği şart ko§ulursa bu sahih olmaz. Çünkü oradan buğday çıkıp çıkmayacağı meçhuldür.

Bir hammal, muayyen bir yükü muayyen bir yere götürdüğü halde gönderilen şahıs gaib bulunsa gitmesi için muayyen ücreti alacağı gibi geri getirmesi için de ücrete müstahık olur. Fakat o şahsı ölmüş bulursa bu ikinci ücrete müstahık olma?. Çünkü ölüm kahrıdır. Onunla beraber ihtiyat mümkün olmaz. Gaybubet sureti ise böyle değildir, onda ihtiyata riayet mümkündür.

Bir müstecir, mecurda bir müddet ikamet ettikten sonra ikametine mucir, mâni olsa veya muayyen bir iş yapmak için kiralanan bir ecir, o işi tamamlamayıp noksan bıraksa, meselâ : Kazdığı kuyuyu bir miktar kaz dıütan sonra terk eylese ücret namına hiç bir şey istemeğe hakkı olamaz. Çünkü makudünaleyh olan menfaat, amel, müstecire teslim edilmemiştir. Elmezahibülarbaa'. Keşşafülkına'.)

(Zâhiriyyeye göre ne mecurun ve ne de ücretin az çok tacilini veya tecilini iştirat caiz değildir- Böyle1 bir şart, gureri müstelzimdir. Çünkü atiyyen ne olacağım Allah Taalâdan başkası bilemez. Ve böyle bir şart, Kitabul'lâhta mevcut olmadığından batıldır. Binaenaleyh bir malın veya bir ecirin şu gelecek günden itibaren kiralanması veya ücretinin peşin ve­ya veresiye olması şart koşulsa icare fâsid olur. Fakat böyle bir şart:bu­lunmaksızın bunlardan her hangi birini tehir etmekte beis yoktur. Elmu-haltâ.) [60]

 

Ecirin   Ücreti   İstifa   İçin Müstecerün Fihi  Hapsedip Edememesi :

 

135 - : Terzi, boyacı, elbise yıkayıcı gibi amelinde ayrı ve araz kabi ünden eser vücuda gelen ecirin veresiye olması mukavele olunmamış ve amel, müstecirin hanesinde yapılmamış ise ücretini alıncaya kadar mûste-cerün İ'îhi hapsetmeğe hakkı vardır. Bu yüzden hapsedip de kendi taaddi vk taksiri olmaksızın müstecerün fîh telef olursa, İmamı Azama göre bedelini zarrrin olmaz. Fakat ücret de alamaz. Çünkü makudunaleyhi teslim etme­miştir. Müstecerün fîhin mazmun olmaması,- onun ecir elinde yine emanet olarak kalmış olmasından dolayıdır. Hapis ise cevazı şer'îye müstenit ol­duğundan zamana mani olur.

îmameyne göre ise zamin olur. Zira müstecerün Fîh, ecirin elinde hapisten evvel mazmun olduğundan hapisten sonra da mazmun bulunur.

136 - : Ecir, ücreti müeccel olan bir ameli ifa ettiği takdirde ücreti alıncaya kadar müstecerün fîhı hapsetmeğe müstahık olmaa?..  Şayed hapse-der de müstecerün fîh, elinde telef olursa zamin olur. Velev ki taaddisi, taksiri bulunmasın. Çünkü bu hapis ile gâsıb olmuş olur.

137 - : Hammal, deveci, gemici, kayıkçı gibi amelinin eseri müstecerün fîhde zahir olme.yan bir ecir, ücret için müstecerün fîhi    sahibinin rızası olmaksızın elinde hapis ve tevkil' edemez. Buna hakkı    yoktur. Bu halde hapsedip de elinde o mal telef olursa zamin olur. Bu takdirde mal sahibi muhayyerdir, dilerse ecirin ücretini verip    kendisine o malın götürüldüğü mahaldeki bedelini tazmin ettirir ve dilerse yüklediği mahaldeki bedelini tazmin ettirip ecire ücret vermez.  Çünkü eşyanın kıymetleri zamanların, mekânların ihtilîıfile muhtelif olur. Bahr. Hindiyye. [61]

 

İcarelerim  Müddetlerine Müteallik Meseleler  :

 

138 - : Bir kimse, kendi malını başkasına dilediği malûm bir vakit için icareye verebilir. Bu müddetin gün ve ay gibi kısa olması caiz olduğu gibi bir çok seneler gibi uzun ve hattâ mucir ile müstecirin âdete nazaran ya-şayamıyacakları kadar müddet olması da caizdir. Çünkü herkes kendi malın­da başkasına muzır olmamak üzere dilediği gibi tasarrufta bulunabilir. El­verir ki o malın kiraya verilmesi mütearef bulunsun. Çocuğu veya kuzuyu emzirmek için bir koyun kiralanması gibi mütearef olmayan bir icare ise sahih değildir.

139 - : Vakıf malın icareye verilmesi    hususunda şartı vakıfa riayet edilir. Şartı vakıf yok ise mütevelli zî'a kabilinden olan, yani : çiftlik ve arazi gibi gailesi ve mahsulü   bulunan şeyleri üç,  bu kabilden olmayan şeyleri de birer sene müddetle icareye verir. Bu müddetten ziyadesîle ica­reye verilmesinde vakıf için bir maslahat ve menfaat görülürse hâkimin reyi istihsal edilir. Vakıf bahsine müracaat!

140 - : Yetimlerin malları da velileri veya vasileri tarafından zî'a ka­bilinden ise üçer sene ve bu kabilden değilse birer sene müddetle icareye verilir. Fakat bir maslahat görülürse bunlar hâkimin iznile daha uzun birer müddetle icareye verilebilir.    Bunlarda icare müddetinin tahdid   edilmesi bunların malların, sıyanet etmek ve başkaları tarafından mülkiyet iddiasına kıyam edilmesine meydan verilmemek gibi mülâhazalara mebnidir.

141 - ; icare müddetinin başlangıcı, icare akd edilirken zikr ve tâyin olunan vakitten itibar olunur. Şayed akd zamanında müddetin .İptidası be­yan olunmazsa müddet, akd   vaktinde itibar olunur.'

142 - : Bir akarı her aylığı §u kadar kuruşa olmak   üzere bir senelik olarak icareye vermek sahih olduğu gibi aylığı beyen olunmaksızın bir se-helîk olmak üzere şu kadar kuruşa icareye vermek de sahihtir.

143 - : Icare, ayın ilk gecesile ilk günde iken gerek bir aylık ve gerek daha ziyade müddetle şehriye olarak akd edilse aylık üzere müna'kit olur. Bu halde ay otuz günden noksan olsa da yine tam bir aylık verilmesi lâzım gelir.

Icare akdi esasında ay veya sene; şemsiye, rumiyye, efrenciye gibi bir kayd ile mukayyed olmayarak zikredilirse kamerî aylara ve sene'ere mas­ruf olur. Çünkü şer'i şerifte kameriyye aslîdir.

Kamerî ayların mebdei, hilâlin ufuk-u garbide görüldüğü gecedir. Hi­lali görmek mümkün olmazsa bir ay, bizzarure otuz gün itibar olunur.

144  - : Ayın Ük günü geçtikten sonra mukavele zamanından itibaren bir aylık olmak üzere icare aktedilse o ay otuz gün itibar olunur. Ve ayın birazı geçmişken şu kadar aylık olarak icare müneccezen akd olunsa evvelki noksan ay, en sonraki aydan ilâve olunarak otuz gün olmak üzere tamam­lanır. Ücreti tam bir aylık olarak verilir. Aradaki aylar da gurre ile hesap ve itibar olunur.

145 - : Ayın bir kaç günü geçtikten sonra aylık olduğu beyan olunmak­sızın her aylığı şu kadar kuruşa olmak üzere icare akd edilse ilk noksan ay, otuz gün itibar olunacağı gibi diğer ayîar da yine otuzar gün itibar olunur. Çünkü böyle bir müddet tayin edilmezse akdi icare, yalnız birinci ay hakkın­da sahih, diğerleri hakkında fâzid olur. Diğer aylarda da icare fesh edilme­yip sükût edilince onlar da sıhhate münkalib olup otuz gün itibar olunur. Nitekim (147)nci meselede izah olunacaktır.

146 - : Ayın  ihtidasında  iken  şemsiye  veya  kameriyye  olduğu  tashir edilmeksizin bir senelik olmak üzere icare akd edilse bu bir   sene, kameri aylardan on iki ay olmak üzere itibar olunur. Fakat aym birazı geçtikten sonra böyle bir senelik olmak üzere, icare akd edilirse evvelki noksan ay.-otuz gün itibar olunarak onu üçüncü aydan bililave ikmal edilir, aradaki on bir ay ise gurre itibarile hesap olunur.

Meselâ : bir akar, 1365 senesi Muharreminin altıncı gününden itibaren bir senelik oîtrrak üzere kiraya verilse bu Muharrem ayına 1366 senesinin Muharreminden beş gün ilâve edilir. Bu, imam Muhammede göredir. Me celîede de bu kabul edilmiştir, imamı Azama göre ise hu takdirde bütün aylar otuzar gün itibar olunup (360) gün tamam olunca sene nihayet bulmuş sayılır. Hindiyye.

147 - : Bir akar, «Aylığı veya bir aylığı şu kadar ücretle» denilerek kareye verilse icare, yalnız bir ay hakkında münakit olmuş olur. Diğer aylar hakkında mün'akit olmaz. Fakat kaç aylığı olduğu zikrolunmaksızın ahar aylığı şu kadar kuruşa olmak üzere» icar edilse icare, yalnız bir ay hakkında sahih, diğer aylar hakkında fâsid olur:

Binaenaleyh birinci ay hitamında ikinci ve daha sonraki ayların birin­ci gecesile birinci gününde mucr ile müstecirden her biri, diğerlerinin hu­zurunda kareyi fesh edebilir.  Amma birinci aym hitamından sonra geîecek aylardan her hangi birinin evvelki gecesile günü geçti mi, icare sıh­hate münkalib olur. Artık o ay. hakkında icareyi bunlardan biri fesh ede­mez.

148 - : Yukarıdaki mesele veçhile «Her aylığı şu kadar kuruşa olmak üzere»    icare    aktedildikte    ve ilk    ayın    birinci    gecesile    birinci    günü geçtikten sonra     mucir ile  müstecirden  biri  « icareyi fesh ettim »  dese icar,  o ayın nihayetinde münfesih olur.  Mecellede de bu kabul edilmiştir. Bazı fukahaya göre ise bununla icare münfesih olmaz.

Kezalik : mucir ile müstecirden biri, ay esnasında « Gelecek ayın ipti­dasından itibaren icareyi fesh ettim» dese bu mütakbele izafetle olan fesh ile de gelecek ayın hululünde icare münfesih olur.

Maanrafih müstecir tarafından peşin olarak iki veya daha ziyade aylık ücret verilmiş bulunursa hiç birisi o ayların karesini fesh edemez. Çünkü ücretin böyle tayin ve teslimile müddetin cehaleti bertaraf edilmiş olaca­ğından bu aylar hakkındaki icare, sahih olmuş olur, «Her seneliği şu ka­dar ücretle» kiraya verilmiş olan bir mal hakkında da ilk seneden sonraki senelere göre yukarıdaki iki mesele hükmü cere^n eder.

149 - : Bir gün işlemek üzere tutulan bir ecir hakkında beldenin örfüne bakılır : örfe göre ya güneşin tulûundan ikindi vaktine kadar veya güneşin tulündan gurubuna kadar çalışması lâzım gelir. Bu babtaki Örf, iki vakit arasında müşterek ise gün tâbiri nazara alınarak tulûdan    guruba kadar çalışmak icab eder. Bezzaziyye. Hindiyye.

150 - : Bir sanatkâr, meselâ : on gün falan işi işlemek üzere isticar edil se kare, bu akditakib eden günler hakkında aktedilmiş.  olur. Böyle farz edilmezse müddetin mechuliyetine mebni icare fâsid olmak lâzım gelir. Ni­tekim lâalettayin müstakbele izafe edilerek meselâ : «Yazın on gün işlemek üzere » diye bir ecir isticar edilse icare,  müddetin mechuliyetine binaen fâsid olur. Hangi ayın kaçıncı gününden itibaren işleyeceği beyan edilme­yince icare, sahih olmaz. Hindiyye Bahriraık. Mecelle. Dürerülhükkâm.

151 - : Bir kadın, huliyyatına bir şeyi «Geceye kadar bir günlüğüne ve şayed bir mania zuhur eder de on gün kadar iade edemezse on günlüğe olmak üzere» isticar etse bu icare kıyasa nazaran fâsiddir. Çünkü bunda makudünaleyh meçhuldür. Ve bu akd, ilk günden sonraki müddet hususunda hateıo  = bir manianın zuhuruna talik edilmiştir. îcareyi hatere talik ise caiz değildir. Fakat bu icare, istihsanen caizdir. Her gün için birinci güne ait ücret miktarı ücret verilmek lâzım gelir. Çünkü böyle bir şart, rnütea-reftir. Euna ihtiyaç vardır. Bir velime cemiyetine iştirak edecek kadının orada ne kadar kalacağı kestirilemez.  Binaenaleyh zararı ve zamanı def için bu şarta  muhtaç'bulunur.  Mebsutu. Serahsî.

«Cîmam Şafitnin müddeti icare hakkında üç kavli vardır.    Bir kavline göre bir seneden ziyade müddetle isticar caiz değildir, isticar, bir hacete mebnidir. Bazı eşyada hacet, bir seneden evvel tamam olmaz, arazide ve emsalinde olduğu gibi. Binaenaleyh icarenin bir sene müddetle akdi caiz bulunmuştu- Diğer bir kavle göre otuz sene müddetle icare caizdir. Diğer bir kavle göre ebedî bir müddetle caizdir.  (Mebsut.)

(Zahiçîyyeye göre köle, akar,    hayvanat vesaireyi uzun    ve kısa bir müddetle isticar caizdir..Elverir ki mucirin, müstecirin ve mecurun o müd­dete kadar bekası müuıktın bulunsun.  Fakat o müddete kadar bunlardan birinin bekası mümkün bulunmazsa o akdi icare caiz olmaz, ebediyyen mef suh bulunur.' Elmuhallâ.)

(Malikîlere göre de bir mal, uzun veya kısa bir müddetle isticar oluna­bilir. §u kadar var ki, kira müddetinin gün, ay, sene gibi muayyen olması şarttır. Akd zamanında bu müddetin mebdei tasrih edilmezse kira, akd zamanından muteber olur.

Yağmur, su verilen arazi, meselâ on sene müddetle isticar olunabilir. Fakat bu müddete ait kira bedelinin makden = muaccelen verilmesi meşrut olursa akd fâsid olur. Meşrut olmaksızın peşin verilebilir. Fakat su verilme­si müemmen olan, meselâ Nü nehri kenarında bulunup İska edilen araziyi bedeli peşin olmak üzere uzun bir müddet icareye vermek sahihtir. Çünkü bu araziden matlup olan menafiyi elde etmeğe müstecir mütemekkindir. Böy­le olmayan arazide ise ziraat tamam olup sudan müstağni olmadıkça müste-cire bedeli icareyi ödemek vacib olmaz. Muhammed Haresinin Muhtasiri Ebizzıya şerhi.) [62]

 

(İKİNCİ BOLÜM)

(ÇARELERİN ME'CUR İTİBAR İLE AKSAM VE AHKAMINA DAİRDİR :

 

İçindekiler : Akarların icarelerine müteallik meseleler. TJrûzı ve hayvan­atı kiraya vermeye ait meseleler, insanları isticara dair meseleler. İcare-lerde cari muhayyerlikler. Akdi icareden sonra me'curun teshm ve tesellü­müne ait meseleler. Akdi icareden sonra akitlerin mecurda tasarrufları. Me'-curu red ve iadeye mütealik meseleler. Müstecire müteveccih zaman, ecire müteveccih zaman. Mucir ile müstecir arasındaki ihtilaflar.

152 - : Hane, dükkân, arazi gibi    şeyler akarattan jnaduddur. Hane, dükkân veya oda gibi bir şey, kimin süknası için olduğu ve içinde ne yapı­lacağı beyan edilmeksizin isticar olunsa istihsanen caiz olur.

153 - : Bir kimse, ne için olduğunu beyan etmeksizin isticar ettiği ha nede kendisi sakin olabileceği gibi başkasını da kendisie beraber istikan ede­bilir. Veya orada başkasını icare veya iare suretüe otur tur abilir- Velev ki yalnız kendisi sakin olmak üzere isticar etmiş olsun. Çünkü hanenin isti­mali, sâkinlerinin başkalaşmasından    dolayı tebeddül    etmez ve sâkinleri­nin çokluğu hanenin çok kere harabesine değil, imarına vesile olur.

154 - : Bir kimse, ne için olduğunu tasrih etmeksizin isticar ettiği ha­nede sakin olmayıp içine mutad veçhile eşyasını vazedebilir. Ve böyle bir hanede veya dükkânda binaya vehn ve zarar getirmiyecek her nevi iş işleye­bilir. Meselâ  :  içinde mutad veçhile odun kırabilir,  çamaşır yıkayabilir.

155 - : Bir kimse, muayyen bir iş için isticar ettiği hanede veya dük­kânda zararca o işe müsavi veya ondan ehven başka bir iş işleyebilir. Amma binaya vehn ve zarar verecek bir işi sahibinin rızası olmadıkça ya­pamaz, başkasına da yaptıramaz. Çünkü bunlar, mecura zarar verece ğinden icare akdi, delâleten bunların maadasile mukayyed bulunmuş olur.

Kiralanan hanede hayvan bulundurmak hususunda da beldenin örf ve âdetine, bakılır. Dükkânın hükmü de bu gibi hususlarda hane veçhiledir. ,

156 - : Bîr arazi, ne iş için olduğu bildirilmeksizin veya ne ekileceği tayin edilmeksizin veya müsteciri her ne dilerse ekmek üzere tamim ya­pılmaksızın kiraya verilse içare, fâsid olur. Çünkü istihsal edilecek men­faat, meçhul ve nîzaa' müsait bulunmuştur. Fakat bu arazide ne yapaca ğını veya ne ekeceğini henüz fesh vuku bulmadan müstecir, tayin edip mu­cir de razı olsa icare sıhhate münkalib olur.

157 - : Bir kimse, dilediğini ekmek üzere isticar ettiği arazide kabil ise yazlık ve kışlık olarak bir sene içinde mükerrer en ziraatte bulunabilir. Fakat yalnız kışlık veya yalnız yazlık ekmek üzere isticar etmiş olunca bunun hilafını yapamaz.

158 - : Bir arazi, ziraat için malûm bir müddet ile isticar olunduğu halde ekinlerin, yetişmesinden evvel icare müddeti nihayet bulsa müstecir, ekinleri yolmaya mecbur tutulamaz. Belki ekinlerin yetişmsine kadar ecri misii vererek o ekinleri arazi üzerinde ibka edebilir. Çünkü ekinlerin biraz sonra yetişeceği muhakkaktır. Artık sahibini mutazarrır etmek doğru olamaz.

Hattâ ekinler yetişmeden müstecir vefat etse icare yine hükmen mün­fesih olmaz. Belki, arazi, ekinlerin yetişmesine kadar vârislerin elinde kalır. İcare müddeti için ecri müsemma verilir. Ondan sonra kalmasına lüzum gö­rülen müddet için de ecri misi icab eder.

159 - : Bir hane veya dükkân, ne için olduğu beyan edilmeksizin ie-ticar olunsa sahih olur. Bu halde istimalin keyfiyeti, örf ve âdete masruf olur.  Fakat arazi veya hayvan gibi şeyler, ne için isticar edildiği beyan olunmazsa icare fâsid olur. Çünkü bunlar,  istimale göre ihtilâf eder.

160 - : Bir kimse, bir hamamı muayyen hudud ile isticar etse bunun tovabii de zikredilmeksizin icareye dahil olur. Su kuyusu, hamam kazanı, hamam sularının akacağı yol, küllerin döküleceği yer gibi.  Çünkü bunlar bulunmadıkça hamamdan istifade  olunamaz.  Bunları tamir  etmek  de sa^ hibine lâzımda1.

161 - :  Me'curdan maksud olan menafaati ihlâl eden  şeyleri yapmak mucire aittir. Meselâ : kiraya verilen bir değirmenin    harkını ayıklamak, bir hanenenin su yollarını ve künklerini tamir ve islâh etmek, süknaya ha­lel veren şeyleri izale eylemek ve binaya müteallik sair lüzumlu şeyleri inşa ve imarda bulunmak hep sahibi üzerine lâzımdır. Şayed mal sahibi, bunları yapmaktan kaçınırsa müstecir, hıyarı ayb ile muhayyel olur, dilerse icareyi fesh ederek o haneden çıkabilir. Meğer ki, isticar ettiği vakit, haneni» p kusurlarına muttali olup razı bulunmuş olsun. Artık onları bahane ederek icareyi fesh edemez.

162 - : Müstecir, yukarıdaki mesele veçhile yapması mucire ait    olan şeyleri, mucirin emri olmaksızın kendi tarafından yapacak olursa teberru' kabilinden olup masrafını mucirden isteyemez. Fakat müstecir, bunları kendi nefsi için yapmış olursa bakılır. Eğer bu yaptığı şeyler, bozulunca mal sa­yılacak bir halde kalır ve kaldırılması binaya  zarar     vermezse müstecir, bunları alıp kaldırabilir. Ve eğer bunlar koparılıp kaldırıldığı takdirde me'-cura zarar verecek olursa müstecir, bunları alamaz.    Belki mucir, bunlara husumet günündeki müstahakkulkal' oldukları halindeki kıymetlerini vererek temellük eder. Amma müstecirin yaptığı şeyler, bozulup koparıldığı takdirde mal sayılabilecek bir halde kalmıyacaksa müstecirin bunları ne bozmaya ve ne de bunlardan dolayı bir kıymet istemeğe salâhiyeti olamaz- Boya ve ba­dana gibi meremmeti müstehleke denilen §eyler, bu kabildendir.

163 - : Müstecir, mucirin iznile me'curu tamir etse bakılır: Eğer bu tamir, damın kiremitlerini ■ aktarmak, temel duvarlarını tamir etmek gibi me'curun ıslâhına ve halelden sıyanetine ait ise masrafını mucirden alır. Velevki ondan almak, şart ve tasrih edilmemiş oîsun. Ve eğer hanenin firi-nini tamir etmek, tavanını boyamak gibi mücerred müstecirin menafjine ait ise müstecir, bunun masrafını mucirden alamaz. Meğerki alması aralarında meşrut bulunsun.

164 - : Müstecir, bina yapmak veya ağaç dikmek veya içinde sanat icra etmek gibi bir maksatla muayyen müddet için isticar ettiği arsa, bah­çe, mağaza gibi bir akarda mucirin iznile olsun olmasın bina ihdas etse veya ağaç dikse icarenin inkizasında mucir, muhayyer olur. Dilerse o bina­yı veya ağacı kal' ettirir. Ve dilerse bekasına müstecirin muvafakatile icare veya iare suretiie razı olur. Bunun kal'ı me'cura muzır olduğu takdirde de müstahıkkulkal1 olarak kıymetini az olsun, çok olsun müstecire verip.onu kendisinin olmak üzere mülkünde ibka edebilir.

165 - : îcare müddeti içinde toplanan toz, toprak, kül gibi süpürüntüle-rin tathir ve izalesi, müstecir üzerinedir. Amma lâğım ve bulaşık çukuru gibi mahallerde toplanan ve yer yüzünde zahir olmayan    şeylerin izalesine müstecir istihsanen mecbur değildir. Şayed izale ederse    teberru' sayılır, masrafını mucirden alamaz.

166 - : Müstecir, mecuru bir suretle tahrib etse, meselâ: hanenin döşe me tahtalarını sökse de mucir, bunun men'ine kadir olmasa hâkime müra­caatla tahribi bü'ispat icareyi fesh ettirebilir. Fakat me'cur müstecirin mu-tad veçhile istimalinden dolayı eskimiş olsa bundan dolayı mucirin feshe sa lâhiyeti olamaz. Bedayi. Bahriraık. Mecelle Dürerülhükkâm.

«(Maliküere göre de akaratın isticarı caizdir. Hattâ başka yerde bulunan hane, furun, hamam gibi akaratı vasfını beyan ile kiraya vermek caizdir. Mısırda bulunan bir haneyi Samda bulunan bir kimsenin isticar etmesi gibi. Böyle bir akan hıyarı rü'yet ile isticar da caizdir.

Bir kimse, bir yeri üzerinde dilediği binayı yapmak veya dilediğini ek­mek veya dikmek üzere isticar edemez. Bu caiz değildir. Meğer ki zararca fark bulunmasın, veya bu babda bir örf cari olsun.                          .

1 Meselâ: arpa ekilmek üzere bir tarlaya buğday ekilebilir. Çünkü bunla­rın arasında fark yoktur.

Bir yeri üzerine ağaç dikmek üzere meselâ on sene müddetle isticar edip müddetin hitamında ağaçların mal sahibine kalmasını ücret olarak şart kıl­mak caiz değildir. Çünkü bu ücret, meçhuldür. Ağaçların o zamana kadar kalıp kalmıyacağı malûm değildir. Fakat derhal garz edilecek malûm ağaç-lann bir muayyen hissesi, meselâ: yarısı veya dörtte biri ücret olarak yer sahibine tahsis edilse icai'e sahih olur. Zira bu1 takdirde ücret, malûmdur, mer'idir.

Müstecir, me'cur araziye ağaç dikmiş olduğu halde müddeti niheyet bul­sa arazi sahibi, bu ağaçları kal' ettirebilir. Fakat ekin ekilip de henüz ye­tişmemiş ise bunların yetişeceği zamana kadar intizar olunur. Bunlar ko-parılmaz.

Kezalİk: ağaçların üzerinde meyveleri bulunsa bunlar da kemale erme­den ağaçların koparılması cihetine gidilemez. Çünkü bu meyveler de ekin mesabesindedir. Şerhi Muhammedi Hareşî.

Bir yeri üzerinde bir kaç muayyen sene için mescit bina kılmak ve müd detin nihayetinde enkazını müstecir alıp o yeri. mucirine terk etmek üzere isticar etmek caizdir. Mucir ile müstecirden hiç birine, kendisine mahsus olan şeyin bekası için cebr olunamaz. Elmezahibülarbaa)

(Hanbelîlere göre de bir araziyi hâlen istikbale izafetle icareye vermek sahihtir. Bir haneyi gelecek senenin iptidasından muteber olmak üzere bu­günden itibaren icareye vermek gibi. Velev ki o hane elyevm merhun veya başkasının icaresinde bulunsun. Elverir ki icare müddeti zamanında teslimi mümkün olsun. Fakat bir yer başkasının binasile veya ağaçlarile ve emsali-le meşgul olur da o yeri bunlardan tahliye mümkün olmasa bu yeri o bina veya ağaç sahibinin izni olmadıkça icareye vermek sahih olmaz. Elmezahi­bülarbaa.)

Zahirîlere göre binadan hali olan araziyi ne ekin ekmek, ne ağaç dik­mek ve ne de hangi bir şeyi yapmak için kiraya vermek asla caiz değildir. Böyle bir icare akdi ebediyyen mefsuhtur. Arazide ancak müzaraa ve mu-garasa caizdir. Şu kadar var ki, arazi üzerinde az çok bina bulunursa bu binanın isticarı caiz, o arazi de icareye asla dahil olmaksızın o binaya tâbi olur. Elmuhallâ.) [63]

 

Uruz Kabilinden Olan Şeylerin İcaresine Müteallik Meseleler :

 

167 - : Elbise, esliha, çadır, çuval gibi uruz adını alıp menkulâttan bu­lunan şeyleri muayyen müddetle ve malûm bir bedel ile kiraya vermek caiz­dir. Çünkü bunlarda da matlup menafi vardır. Ve bunların icaresi mütearef-tir. Su kadar var ki, bunları kimin istimal edeceği veya müstecirin diledi­ğine istimal ettireceği akd zamanında beyan olunmak lâzımdır. Beyan olun­mazsa müstamlin cehaletine mebni icare fâsid olur.

168 - : Bir kimse, giyip de bir mahalle gitmek üzere    isticar eylediği elbiseyi o mahle gitmeyip, yanlız evinde giy inse yine ücretini vermesi Sazım çelir. Çünkü bu ücret, giymeğe mukabildir. Hattâ hiç giymese bile yine üc-'eti lâzım gelir. Çünkü müstecir, bundan matlup olan menfaati istifaya kadir mlunmuştur.

Fakat bir kimse hanesinde giymek üzere isticar eylediği elbiseyi başka bir mahalle giyip gidemez. Gider de telef olursa zamin olur.

169 - : Bir kimse, kendisi giymek üzere isticar ettiği elbiseyi başkasına veya evlâdına veya hizmetçisine giydiremez. Çünkü elbise, giyecek kimsele- • rin ihtilâfile değişir şeylerdendir. Giydirirse gâsıb olup ücret lâzım gelmez. Bu halde elbise telef olsa veya kıymetine noksan ânz olsa müstecire zaman lâzım gelir. Şayed başkası gelip bu elbiseyi kendi kendine giyecek olsa zaman bu giyene lâzım gelir.

170 - : Giymek üzere isticar edilen elbise, mutad veçhile giyilir. Bun­dan dolayı eskimiş olsa müstecirine bir şey lâzım gelmez. Fakat ör& ve âde­te muhalif bir surette giyilirse telefi veya kıymetine noksan uruzu takdirin­de zaman lâzım gelir.

Gelinler için isticar edilen elbise de mutad zamanlarda giyilir.

171 - : Elmas, inci, altın bilezik gibi huliyyat isticarı da elbise isticarı gibidir. Binaenaleyh bir kimse, kendisinin takınması için kiraladığı huliyyatı başkasına takamaz ve bunları hilafı mutad istimal edemez. Bunları takmayıp evinde bıraksa dahi ücretini vermesi lâzım gelir.

172 - : Altından olan huliyyatı altın ile, gümüşten olan huliyyatı da gü­müş ile isticarda bir be'is yoktur. Çünkü bundan matlup olan menfaattir. Bu menfaat ile altın veya gümüş arasında riba bulunmuş olmaz. Huliyyat ise kendisile intifa olunan aynlardan ibarettir. Bunların isticarı mııtaddır. Bina­enaleyh bu isticar cazidir. Mebsut. Bedayi. Hindiyye. Mecelle.

«(Malikîlere göre de avani, kovolar, keserler gibi menkulâtm İsticarı ca izdir, istimali mubah olan huliyyatın isticarı ise mekruhtur. İstimali caiz ol­mayan huliyyatın icaresi ise memnudur. Binaenaleyh bir erkek kimse, kctı-dİsi İçin haram olan huliyyatlan bir şeyi giymek için isticar etse sahih ol­maz. Bazı zevata göre bunda icare mekruhtur.

(Şafİîlere göre de menkulâttan bir şeyi bekası mutasavver olan bir vak­te kadar isticar etmek caizdir. Meselâ: bir sevbün bir veya iki sene müddet­le icaresi sahihtir.)

(Hanbelîlere göre de menkulâtm icaresi caizdir. Meselâ: huliyyattan bir §eyi kendi cinsinden veya başka bir cinsten bîr ücretle kiraya vermek sahih-tir. Elmezahibülarbaa'.) [64]

 

Hayvanatın İcaresine Müteallik Meseleler :

 

173 - : Muayyen bir hayvanı binmek veya yük taşımak üzere istikra sa­hihtir. Bu halde mucir, o muayyen hayvanı vermeğe mecburdur.

Kezalik: bir kimseyi veya bir yükü bir mahle götürmek için mükâri ve emsalile icare akdi de sahihtir. Fakat bu takdirde hayvan, taayyün etmiş olmaz. Mucirin o kimseyi veya o yükü dilediği bir hayvan ile o muayyen ma­halle kadar götürmesi icab eder.

Postahanelere veya vapur ve şimeridüfer acentelerine bir ücret mukabi­linde eşya vesaire tes'im edilmesi de bu kabildendir.'

174 - : Muayyen bir mahalle kadar binilmek veya yük götürmek üzere kiralanan muayyen hayvan, yolda ve henüz yola çıkmadan telef olsa icare münfesih olur. Ve hastalanıp takatsiz kalsa müstecir, muhayyer olup dilerse hayvanı iyi oîuncaya kadar bekler ve dilerse beklemeyip icareyi fesh eder. Yoksa mükâriden başka hayvan isteyemez.

İcaresi fesh edilen hayvan ile bir miktar yol gidilmiş ise ücretten bu me­safeye isabet eden hissenin âcire verilmesi lâzım gelir. Bu halde mesafenin şiddet ve suhuleti nazara alınır, ücret ona göre bir nisbet dahilinde taksim edilir.

175 - : Muayyen bir mahle kadar §u kadar yük götürmek üzere mükâ-ri ve emsali ile pazarlık olunduğu surette mükârinin bu yükü tanıyan hay­vanı, yolda ölse veya hastalansa mükâri, o yükü başka hayvana yükleterek muayyen mahle götürmeğe mecbur olur. Çünkü mukavele, muayyen bir hay­van üzerine değil, belki yükü nakl etmek üzere mün'akit olmuştur. Bu ise mükârinin zimmetine mütealliktir.

176 - : Tâyin edilmeksizin mutlak surette bir hayvan isticar edilse ica-re fâsid oiur. Çünkü hayvanlar, menfaat bakımından u'.'MeHftir. Şu kadar var kiT böyle bir icare akdinden sonra mükâri, bir hayvan tâyin edip müstecir de bunu kabul etse, cehalet bertaraf olacağından icare sıhhate münkalib-olur.

Bir de mutad olduğu üzere lâaİettayin bir neviden bir hayvan isticar olunsa icare caiz ve bu hayvan, mütearef hayvana masruf olur.

Meselâ: âdet olduğu üzere mükâri ile falan mahle kadar bir beygir is­ticar olundukta mükâri, mutad veçhile bir beygir ile müsLeciri o mahalle nakle borçlu olur. Ne müstecir, mutadın fevkında bir beygir isteyebilir, ne de mükâri mutaddan aşağı bir beygir ile nakledilebüir.

177 - : Bir icarenin sıhhati için sancak veya vilâyet gibi bir kıtanın is-mile haddi mesafeyi tayin etmek kâfi değildir. Bununla cehalet bertaraf ol-mıyaçtığından icare fasid olmuş olur. Artık o kıtanın en yakın mahalline va­rılınca ecri müsemmayı tecavüz etmemek üzere ecri misi lâzım gelir. Me­ğer ki o kıtanın adı, bir şehre de örfen ıtlak olunmakta bulunsun. O takdir­de akdi sıhhate harrîl, mümkün olacağından fesada hami etmek caiz olmaz.

Meselâ: «Bosnaya veya Arabistana kadar gitmek üzere» diyerek bir hayvan kiralamak, sahih değildir. Varılacak şehri veya kasabayı, karyeyi tayin lâ­zımdır. Fakat «Şama kadar gitmek üzere» diye bir hayvan kiralansa icare sahih olur. Çünkü Şam tâbiri, bir kıt'anın ismi olduğu gibi Dimeşk şehrinin de örfen adıdır. Binaenaleyh icare, Dimeşk şehrine gitmek üzere yapılmış olur.

178 - ; Falan mahalle kadar gitmek üzere bir hayvan kiralansa da o mahallin adı, iki veya daha ziyade mevzi veya beldeye ıtlak olunur bulunsa icare, fâsid olur. Binaenaleyh bunlardan herhangisine gidilse ecri misi lâ­zım gelir. Meselâ: Istanbuldan Çekmeceye kadar bir hayvan kiralandığı hal­de bunun Büyük Çekmece mi, Küçük Çekmece mi olduğu tasrih edilmemiş bulunsa icare fâsid olup bunlardan hangisine gidilirse onun mesafesine göre ecri misi verilmesi, iktiza eder. Maamafih bu ecri misi, ecri müsemmadan fazla olamaz. Çünkü bu fesad, ücretin mechuliyetinden dolayı değil mesa­fenin meehuliyetinden ileri gelmiştir.

179 - : Bir beldeye kadar gitmek için bir hayvan istikra olundukta müs-teciri veya yükü o beldedeki hanesine veya dükkânına kadar götürmek istih-sanen lâzım gelir. Çünkü .teamül böyle caridir. Ancak bir kimse,    nakliye hayvanlarının bulunduğu yerden bir mahalle kadar gidip gelmek üzere bir hayvan kiralasa yalnız o mevziden o mahalle kadar rakiben gidip gelebilir. Evine kadar rakiben nakli icab etmez-

180 - : Muayyen bir mahalle kadar gitmek veya gidip    gelmek üzere hayvan isticar eden kimse, mükârinin izni olmadıkça o mahalli tecavüz ede mez. Tecavüz ederse gâsıb olur. Binaenaleyh o hayvan, sağ ve salim olarak sahibine teslim edilinceye kadar müstecirin zamanında bulunur. Tecavüz et­tikten sonra gerek giderken ve gerek dönüp gelirken hayvan telef olsa ve­ya kıymetine noksan arız olsa müstecir, kıymetini zamin olur, muayyen üc­reti de verir. Yoksa muayyen mahle dönüp gelmiş olmakla müstecirin yedi zamanı, yedi emanete münkalib olmaz. Hayvan, sağ ve salim iade edilirse ayrıca ecri misi lâzım gelmez.

Bazı fukahaya göre zamanın lüzumu, yalnız bir mahle gitmek üzere is­tikra yapılmış olduğu takdirdedir. Gidip gelmek üzere mukavele yapılmış olduğu ve tecavüzden sonra muayyen mahîe salimen dönüldüğü takdirde -ise badehu vuku bulacak telef ve halelden dolayı zaman lâzım gelmez. Fakat esah olan, evvelki kavidir. Gasıb bahsine de müracaat!

181 - : Bir kimse, muayyen bir mahalle gitmek üzere kiraladığı hayvan ile başka mahalle gidemez. Gider de hayvan telef olursa veya kıymetine noksan gelirse hayvanın kıymetini veya noksanın bedelini zamin olur.

Bu halde hayvan sağ ve salim olarak sahibine teslim edilse ücret lâzım gelmez. Meğer ki muaddün HFistiğlâl olsun veya vakfe veya yetime ait bu-unsun. O zaman ecri misil lâzım gelir.

182 - : Muayyen bir mahle gitmek üzere hayvan kiralansa da oraya gi­den yollar müteaddid bulunsa, müstecir, nâsın gidip geldikleri yollardan her hangisile ister ise gidebilir. Hayvan sahibi,  gideceği yolu tayin etmişken müstecir, başka bir yuldan gidip de hayvan telef olsa bakılır. Eğer bu yol, hayvan sahibinin tayir etmiş olduğu yoldan daha dolaşık veya sarp ise müs-tecire taadiyesinden dolayı zaman lâzım gelir. Bu halde ücret lâzım gelmez. Ve eğer bu yol, tayin edilen yola müsavi veya ondan ehvense, tayininde faide bulunmadığından zaman lâzım gelmez.

Muayyen bir mahalle yük götürmek üzere isticar olunan hammalın baş­ka bir yoldan naklettiği bir yükün telef olması takdirinde de bu hükümler caridir.

183 - : Bir kimse: şu kadar müddet binmek veya yük.yüklemek için kiraladığı hayvanı o müddettin ziyade istimal edemez, eder de hayvan elin­de telef olursa kıymetini zamin olur ve muayyen müddete kadar istimalin­den dolayı da ecri müsemmayı vermesi lâzım gelir.

184 - : Muayyen bir kimsenin binmesi için hayvan kiralamak sahihtir. Bu halde o hayvana başkası irkâb okunamaz. Olunup da hayvan telef olsa zaman lâzım gelir, ücret lâzım gelmez. Diediğini    bindirmek üzere tamim suretile hayvan istikrası da sahihtir. Bu halde o hayvana müstecir, dilerse kendisi biner ve dilerse başkasını bindirebilir. Fakat gerek kendisi ve ge­rek kendisi ve gerek başkası bindikten sonra murad, taayyün ve tahassüs etmiş olur. Artık başkası bindirilemez. Şayed bir başkası da bindirilir de hay­van telef olursa zaman lâzım gelir.

185 - :  Binilmek için kiralanan hayvana yük yükletüemez. Yükletilir de hayvan telef olursa zaman lâzım gelir. Bu halde ücret    lâzım gelmez. Telef olmazsa ücret lâzım gelmez. Meğer ki muaddün lil'istığlâl olsun, ve­ya vakfa veya yetime ait bulunsun.

Fakat yük yüklemek için kiralanan bir hayvana binilebilir. Zira binmek de yüklenmek kabiiindendir ve mazaratı yük taşımaktan noksandır. Binae­naleyh bu binilmekten dolayı hayvan telef olsa zaman icab etmez. Çünkü cevazı şer'î zamana münafidir.

186 - : Bir hayvan binilmek için kiralanıp da kimin bineceği tayin ve­ya dilediğini bindirmek üzere tamim olunmasa, makudün aleyh olan menfa­at, meçhul olacağından icarc fâsid olur. Fakat kimin bineceği fesihten evvel tayin edilirse, cehalet bertaraf olacağından icare sıhhate münkalib olur. Bü surette de her kim taayyün ederse artık ondan başkası bindirilemez.

187 - : Yük için hayvan istikra olundukta semer, ip, çuval gibi şeyler hakkında beldenin örfi muteber olur. Bunlar örfe nazaran müstecire ait ise onun tarafından, mucire ait ise mucir tarafından tedarik edilir. Meğer ki iki taraf, bu örfün hilâfına bir şart dermeyan etmiş olsunlar.

188 - : Yükün nevi beyan olunup da miktarı beyan veya işaretle tayin edilmeksizin hayvan kiralansa icare hJ:i- olur. Yükün miktarı, örf ve âde­te göre taayyün eder. Fakat yükün nevi beyan olunmazsa icare, makudun aleyhin cehaletine mebni fâsid olur.

189 - : Müstecir, kira hayvanını sahibinin izni olmaksızın dbvemez. Çünkü makudun aleyha olan menfaati hayvanı dövmeksizin de istifa edebi­lir. Binaenaleyh dövüp de ondan naşı hayvan telef olsa kıymetini zamin olur.

Bu, îmarm Azama göredir. Meceledede bu kabul edilmiştir. îman eyne göre müstecir, hayvanı mütearef olduğu veçhile dövebilir. Fakat mü?cecir. hayvanı mutad hilâfına olarak unf ve şiddetle sürüp de bu yüzden telef olsa bilittifak zaman lâzım gelir.

190 - : Müstecir, kirahayvanım dövmek üzere sahibi tarafından mezun olunca hayvanın ancak dövülmesi mutad olan yerine vurabilir. Eğer dövül­mesi mutad olmayan bir yerine, meselâ:  sağrısına vuracak    yerde başına vurmakla hayvan telef olsa zaman lâzım gelir. Meğer ki sahibi, hayvanın başına vurmasına da izin vermiş olsun.

191 - : Nevi ve miktarı beyan olunan bir1 yük için kiralanan hayvana mazaratea o yüke mümasil veya ondan ehven ve miktarda ona müsavi di­ğer bir nevi yük de yükletilebilir. Amma mazarratı daha ziyade olan bir şey yükletilemez.                                                        ;

Meselâ bir kimse, beş kile buğday yükletmek üzere istikra eylediği bey­gire gerek kendisinin ve gerek başkasının olsun ve her hangi neviden bu­lunursa bulunsun beş kile buğday yükletebileceği gibi beş kile arpa da yük­letebilir. Çünkü arpa daha hafiftir. Amma beş kile arpa yükletmek üzere kiraladığı hayvana beş kile buğday yükletemez. Zira buğday, kile itibarile arpaya müsavi işe.de sıkletçe ondan ziyadedir. Nitekim yüz kıyye pamuk yükletmek üzere kiralanan hayvana yüz kıyye demir yükletilemez. Çünkü de­mirin ağırlığı hayvana bir mahallinden tazyik icra edeceği cihetle daha muzırdır.

192 - : Bir kimse, isticar ettiği yük hayvanına muayyen miktardan ziya­de ve hayvanın takaündân fazla yük yüklese de hayvan telef olsa tamamen kıymetini zamin olur. Çünkü bu, hayvanı itlaftır. Bu surette ayrıca ücret lâzım gelmez.. Amma muayyen miktardan ziyade olmakla beraber bir hay­vanın takatmdan fazla olmıyan bir yükü    yüklese de hayvan ölse bakılır. Eğer birden yükletmiş ise o ziyade nisbeünde zamin olur. Meselâ; muayyen beş kile buğday yerine defaten altı. kile buğday yükletse de hayvan telef olsa hayvanın altıda bir kjymtini tazmin lâzım gelir. Fakat bu yükü defaten yük-letmeyip de evvelâ beş kileyi, sonra da bir kileyi yükletmiş olsa da hayvan telef olsa kıymetinin tamamım zamin olur. Meğer ki bu ziyadeyi hayvanın yük mahalline yüklemeyip meselâ sağrısına asmış olsun. Bu takdirde de yine hayvanın kıymetinin altıda birini tazmin etmek icab eder.

Şayed ziyade miktarı mucir, tetkik etmeksizin hayvana bizzat kendisi yüklemiş olmakla hayvan telef olsa müstecire zaman lâzım gelmez.' Çünkü mübaşir, mucirdir.

193 - : Bir kimse, bir hayvanı ne için olduğunu söylemeksizin muayyen bir mekâna kadar isticar etse bakılır: Eğer icare hususunda muhasameye kalkışırlarsa icare fesh edilir. Çünkü makudun aleyh, meçhuldür: Fakat o kimse, bu hayvana biner veya eşya yükler de o mekâna kadar giderse üze­rine ecri müsemma lâzım gelir. Çünkü-inühaen tayin, ibtidan tayin gibi­dir. Bu suretle cehalet bertaraf olmuş olur. kareyi ifsad eden, münazaaya müfzı olacak olan cehalettir. Bu cehalet ise bu halde zail olmuştur, illeti mfifsidenin in'idamile de fesad mün'adim olur. Mebsut.

194 - : Bir kimse, yalnız kendisinin binmesi için isticar ettiği hayvana redif olarak başkasını da bindirse da hayvan, bu ikisinin rükubuna müte­hammil bulunsa bakılır: Eğer muayyen yere kadar binerler de hayvana bir §ey olmazsa yalnız muayyen ücreti vermek lâzım gelir. Başka bir şey icab etmez. Fakat hayvan, o muayyen yere kadar gider gitmez ölürse o müste-cir kimse, üzerine hem tam ücret lâzım gelir. Çünkü makudün aleyh olan menfaati istifa etmiştir, hem de hayvanın kıymetinin yarısını önlemek icab eder. Zira başkasını terkisine almakla mukaveleye muhalefet etmiş, hayva­nın yansına baskasile meşgul kılmıştır. Demek ki hayvanın telefi, kendisile başkasının rükubuna ise mezun değildir. O halde zaman, iki    nısfa tevzi olunur.

Fakat hayvanın böyle iki kişiyi taşımaya mütehammil olmadığını bilmiş bulunursa bütün kıymetini zamin olur. Çünkü bu halde hayvanı itâlf sayı» lir. Mebsutı Serahsî.

195 - : Kira hayvanından yükü indirmek mükâri    üzerine lâzım gelir. Fakat yükü hanenin içerisine ithal etmek, mükâri üzerine    lâzım gelmez. Meğer ki pazarlıkta tasrih edilmiş veya Örf. muktezasından bulunmuş olsun.

196 - : Me'curun nafakası, meselâ: kiralanan beygirin alefi ve su ve­rilmesi, sahibi üzerine lâzım gelir. Çünkü me'curun maliki odur. Fakat onun izni olmaksızın müstecir hayvana yem verirse müteberri' olmuş olur. Bun­dan doiayı malikinden bir şey isteyemez. Şayet me'curun nafakası, müstecir üzerine şart edilirse icare fâsid olup ecri misi lâzım gelir. Maamafih na­faka ciheti nazara alınarak ücret tezyid edilmiş ve bu ücretten nafakaya sarfedilmesi için müstecire mucir tarafından izin verilmiş olursa müstecir, bu nafakayı bu suretle sarf edebilir, maksad da hâsıl olur.

197 - : Bir kimse, bir şahsa bir hayvan verip bununla meselâ: Su ta­şıyıp satmak ve Allah Taalâ ne nasib ederse aralarında   yarı yarıya m:'.:}-terek olmak üzere mukavelede bulunsalar, bu mukavele fâsid olur. Bu .hal­de hâsıl olan kazanç, tamamen o şahsa ait olup hayvan sahibi yalnız hay­vanın ecri misline müstahık olur. Fakat o hayvanı başkalarına kiraya ver­mek üzere o şahıs ile mukavelede bulunsa kiradan elde edilecek miktar. hayvan sahibine ait olup o şahıs yalnız amelinin ecri misline müstahık bu

.lunur. Hindiyye.

198 - :. Muallem bir köpeği, veya Doğanı av için isticar caiz değildir. Bir kavle göre vakit tayin edilirse caizdir. Tayin edilmezse caiz;  değildir. Hindiyye, Bedayl, Dürrümuhtar. Mecelle. Dürerülhükkâm.

«'Malikîlere göre de hayvanatı icare caizdir. Bu hususta şu gibi mese­leler vardır:

(1) : Bir kimse malik olduğu bir hayvanı bir şahsa verip «Bununla odun taş» veya «Buna onu bunu bindir» veya «Bunun üzerine zahire yükle» veya «Bu yayvanın üzerine iş gör, bundan hâsıl olacak semenin yarısı senin olsun» dese, o şahıs da kabul etse bu icare fâsid olur.

(2) : Bir kimse, hayvanını bir şahsa verip «Bunun üzerine iş gör» de­diği halde o şahıs bu hayvanı i§ görmek üzere başkasına kiraya verse bu icare de fâsid olur.

(3) : Bir kimse, hayvanını bir şahsa verip «Bunu başkasına kiraya ver, bununla is görsün» dediği halde o şahıs bu hayvan ile kendisi iş görse bu icare de fâsid olur.

(4) : Bir kimse, hayvanını bir şahsa verip «Al bunu kiraya ver» dese o şahıs da bu hayvanı kiraya vermek suretile istihdam etse bu icare fâsid olur. Çünkü bu dört suretin dördünde de ücretin miktarı meçhuldür. Binae naleyh ecir makamında bulunan şahıs, henüz bu hayvan hakkında bir mua­mele yapmamış olunca icarenin feshi, taayyün eder.    Amma bir muamele yapmış olunca ilk üç surette hayvanın işletilmesinden hâsıl olan kazancın tamamı ecire ait olur, mucir bulunan hayvan sahibi de hayvanın ecri mis­lini ecirden almaya müstahık bulunur. Dördüncü surette ise hâsıl olan bütün kira bedeli, hayvanın malikine ait olur. Bu hayvanı işleten şahıs ise yalnız

amelinin ecri misline müstahık bulunur.

(5) : Bir kimse, hayvanını bir şahsa verip de meselâ: «Al bunun üzerine odun yükîe, taşıyacağın odunların yarısı senin olsun» dese, o şahıs da kabul etse bu icare sahih olur. O şart ile ki: hayvanın üzerine yükletilecek odu­nun miktarı örf en veya tasrihan maruf ve muayyen bulunsun ve hayvanın maliki, o şahsi hacretmiş olmasın, meselâ: taşıyacağın odunlan falan yer­de tovlamadan hisseni alma gibi bir şey söylemesin. Bu iki şart tahakkuk edince ücretin cehaleti mürtefi olacağından icare sahih    olur. Elmezahibü-larbaa.)

(6) : Muayyen bir yere kadar muayyen bir yükü taşımak üzere bir hay­van kiralandığı halde buna muhalefet edilerek o yerden uzak bir yere gidil­se veya hayvanın telefine sebep olacak derecede o muayyen yükten fazla bir yük yükletilse de hayvan telef olsa sahibi muhayyer olur. Dilerse hay­vanın kıymetini alır, kira namına bir şey alamaz. Dilerse o muayyen me­safeye veya o muayyen yüke mahsus kira bedelile beraber o ziyade mesafe veya yük için de, ayrıca bir kira bedeli alır, hayvanı tazmin ettirmez.

Fakat mesafe tecavüz edildiği halde hayvan telef olmasa veya hayvanın telefine sebep olacak derecede bulunmıyan fazla bir yük yükledilse de hay­van ölse veya ölmese mu'cir' muayyen kira bedeliyle beraber o ziyade mesafe veya fazla yük için de ba ligan mabelag ecri misle müstahık olur. Hayvanın kıymetini tazmin ettiremez.

Hayvana, telefine müeddi olacak surette fazla yük yüklediği halde hayvan telef olmasa yine bu hükm cari olur. Muhtasarı Ebizzyai §erhi. Mu­hammedi haresi.)

(Şafiîlere göre de hayvanatı isticar caizdir. Elverir ki ondan matlûb olan menfaat, bir veçhile malûm olsun. .Meselâ: Muayyen bir mahle kadar muayyen bir şahsı veya muayyen bir yükü şu kadar ücret mukabilinde nak­letmek için bir muayyen hayvanı kiralamak sahihtir.

Kezalik; gidilecek mesafeyi veya ne kadar saat gidileceğini tayin sure-tile muayyen şahısların veya yüklerin nakli için otomobil gibi nakil vasıta­larını isticar da bu kabilden olarak caiz bulunmaktadır.)

(Hanbelîlere göre de hayvanatı alefi mukabilinde, veya alefile beraber muayyen bir bedel mukabilinde isticar caizdir. Şu şartile ki alefin nevi ve miktarı beyan olunsun. Maamafih bazı zatlara göre alefin' nevi, miktarı beyan olunmasa da icare mutlaka sahih olur. Elmezahlbülarbaa.)

Zahirilere göre de hayvanı az çok bir müddet için isticar caizdir. Elve­rir ki o müddet, yaşayabilecekleri müddetten fazla olmasın.

Bir kimse, isticar ettiği hayvanı veya saireyi isticar ettiği bedele mü­savi veya ondan noksan veya ziyade bir bedel mukabilinde başkasına kiraya verebilir. Bu; helâldir, caizdir.

Bir hayvanı veya saireyi gayri muayyen bir gün veya bir ay veya bir sene için isticar caiz değildir

Bir hayvanı, veya sefine gibi sair bir nakil vasıtasını taşıyacağı muay­yen bir yükün mluayyen bir miktarı mukabilinde isticar, caizdir.

Bir kira hayvanının veya sair bir nakil vasıtasının sahibi, kira ile nak­lettiği eşyayı nakledeceği mesafe nisbetinde bedele mustahık olur. Velevki bu hayvan veya saire yol esnasında telef olsun, imam Malike göre ise eşya muayyen mesafeye kadar nakledilmedikçe kira bedeli lâzım gelmez. Elmu-hallâ.) [65]

 

İnsanların İsticare Müteallik Meseleler :

 

199 - : Bir insanı hizmet için veya bir malı muhafaza için veya bir sanatı bir ilmi talim için isticar etmek caizdir. Bu halde muayyen bir müd­det için isticar edilirse ameli, yani: yapacağı işi de tayin etmek icab eder. Müddet beyan edilmezse yalnız ameli tayin etmek lâzım gelir.

Meselâ: bir kimse, bir ay müddetle aşçılık için isticar edilebilir. Ve. yi­ne bir kimse, şöyle bir dolap yapmak için de müddet tayin edilmeksizin is­ticar olunabilir.

200 - : Bir kimse, kendisine ücret tayin edilmeksizin bir şahsa talebine mebni bir müddet hizmet edecek olsa bakılır : Eğer ücret ile hizmet eder takımından ise ecri misle mustahık olur. Çünkü aralarında örf  binaen bir icare akdi yapılmış sayılır. Fakat ücretle hizmet eder takımından değilse müteberri' olur. Bu hizmetinden dolayı bir ücrete mustahık olmaz. Vaki olan talep, bir istiane sayılır.

Eşraftan olan bir kimse, ücretle hizmet eder takımdan olamaz. Fakir olup nafakasını çıkarmak kaydında bulunan bir kimse de ücretle hizmet eder takımdan bulunmuş olur.

201  - : Bir kimse, bir şahsa miktar beyan etmiyerek    «Falan işi gör sana ikram ederim» veya «Ücret veririm» deyip o şahıs da o hizmeti ifa etse ecri misle mustahık olur. Çünkü bu suretle    aralarında bir icarei faside mün'akid olmuş olur.

202 - : Ücret tesmiye olunmaksızın istihdam edilen amelenin, terzi ve kuyumcu gibi sanat sahiplerinin, gündelikleri malûm ise o malûm gündeliğe, malûm değilse ecri misle mustahık olurlar.

Tramvaylar, şirket vapurları dahi ücretleri malûm vesaiti nakliyeden­dirler.

203 - ; isticar edilen bir şahsın ücreti, a'yan kabilinden bir şey olunca bunu tayin icab eder, tayin edilmezse icare fâsid olur.

Meselâ : bir kimse, bir şahsa «Benim şu işimi gör sana bir beygir ala­yım» deyip o şahıs da o işi görse bir beygir alıp vermek lâzım gelmez. Belki baligan mabelağ ecri misi lâzım gelir. Fakat muayyen bir beygiri vereceğini ise o iş görülünce o beygiri vermek icap eder.

204 - : Bir zat, ilim veya sanat talimi için muayyen ücretle ve ay, yıl gibi muayyen müddetle üstad olarak isticar edilse icare, sahih olarak müd­det üzerine mün'akit olur. Bu halde üstad, muayyen zamanlarda talime ha-zıf ve müheyya bulunmakla    eciri has kabilinden  olarak -  ücrete mus­tahık olur. gakird, gerek taallüm etsin ve gerek etmesin.

Fakat müddet, beyan edilmemiş olursa icare, fâsid olarak mün'akit ol­muş bulunur. Bu takdirde şakird, taallüm ederse, üstad, tesmiye olunan ücreti geçmemek üzere ecri misle müstabık olur, taallüm etmezse ücrete asla mustahık olmaz.

icare müddetinin bazısı geçtiği halde şakird, taallüm etmezse velisi icoreyi fesh edebilir. Hanniyye.

205 - : Bir kimse, velayeti altında bulunan bir çocuğu, meselâ kendi oğlunu sanat öğsenmek için bir muayyen ücret vermek veya .almak şartile bir ustaya verse bu ücretin verilmesi lâzım gelir. Fakat bir ücret şart et­medikleri halde çocuk,    hizmet ederek sanatı    öğrendikten    sonra çocuğun velisile sanatkâr, birbirinden ücret isteyecek olsalar bulundukları beldenin

Örf ve âdetine göre muamele yapılır ve bu icare, fâsid olduğundan ecri misi lâzım gelir.

Kezalik : bir çocuğu babasından, dedesinden, vasisinden başkası ivaz sız olarak istihdam edemez. Binaenaleyh bunlardan başka bir kimse bir ço cuğa velisinin veya vasisinin veya hâkimin izni olmaksızın bir müd­det istihdam etse bu çocuk reşîden baliğ olunca hizmetinin ecri mislini o kim­seden alabilir. Ve kendisi baliğ olmadan velisinin veya vasisinin de bu ecri misli o kimseden çocuk için almaya selâhiyeti vardır. Bu çocuk vefat etse ve erenleri dahi o müddetin ecri mislini o kimseden alabilirler. Bu istihdam edilen çocuğun nafakasile kisvesine o kimsenin yapmış olduğu sarfiyat, ecn misline mahsup edilir. Ecri mislinden noksan ise mütebakisi ahrur, değilse başka bir gey alınamaz.

206 - : Bir kimse, hür veya mükâteb olan oğlunu bir ücret mukabilin­de bir muayyen hizmet için meselâ ; koyunlarını otlatmak için veya hane­sinde hizmette bulunmak için isticar edebilir. Bu caizdir. Kendi küçük ço­cuğunu veya bu çocuğunun bir mahnı kendisi için isticar edebileceği gibi kendisini de veya bir mahnı da çocuğuna icar edebilir. Hüıdiyye.

207 - : Hâkim: yetim için hizmet edecek şahsı ecri mislile isticar ede­bilir. Bundan ziyade   iaticar ederse ziyade lâzım gelmez. Eğer müteammid-en ziyade ücret tesmiye ederse bu ziyade hâkimin kendi malından verilmek lâzım gelir.

Kezalik: hâkim, bir yetimin malım ecri mislinden noksan kiraya vere­mez. Verirlerse menfaati istifa eden müstecir üzerine baliğan mabelağ ec­ri misli lâzım gelir. Hindiyye.

208 - : Bir kimsenin kendi anasını veya babasını veya ced veya cedde-sini, velevki rakik veya gayri müslim olsunlar, isticar etmesi, übüvvet, ve bücüvvet hukukunu ihlâl edeceği cihetle caiz değildir.    Maamafih bunlar, gösterilen hizmeti İfa etmiş, olunca muayyen ücrette tamamen müstahık olur­lar. Muhiti Serahsi.

209 - : Kardeşler vesair akriba arasında hizmet için isticar caizdir. An­cak fukahadan bazı zevata göre bir kimsenin hizmeti İçin amcasını veya bü­yük kardeşini isticar etmesi caiz değildir. Muhit. Çünkü bunlar, baba mesa-besindendirler. Onlara bu hizmeti gördürmek, hürmete münafidir.

210 - : Bir kimse, kendi hür zevcesini kendisine hizmet etmek, meselâ: kendisinin yemeğini ekmeğini pişirmek veya ondan olan çoğunu emzirmek için bir ücret mukabilinde isticar etmesi, imamı Azama göre caia; değildir. Çünkü kadın, bu hizmetleri yapmaya diyanetten mecburdur. Fakat hayvan­larım otlatmak gibi hizmetler için isticar etse caiz olur. Çünkü bu hizmet­leri zevcesine gördürmeğe hakkı yoktu.

211 - : Bir kadın, kocasını kendisine hizmet için veya koyunlarını ot Utmak İçin isticar etse caiz olur. Fakat kocası, dilerse bu icareyi fesh ede­rek hi «netten imtina' edebilir. Vakıa erkeğin menafti nefsine ait olduğundan bunu zevcesine bir bedel mukabilinde temlik etmesi caiz ise de ona kargı bu hizmet, nefsini tezlil edebileceğinden bu, bir zarardır. Artık bundan dolayı feshe hakkı vardır. Hattâ Ebu Isma Saad Ibn-i Muazi    Mervezinin imamı Azamdan naklettiği bir kavle göre bu icare, esasen batıldır. Muhit.

212 - : Bir kadın, kendi nefsini ayb görülecek bir iş için icareye ver­miş olsa ailesi, onu icareden çıkarabilirler. Hindiyye.

213 - : Bir çocuk için bir ücret mukabilinde süt ana tutulması caizdir Süt anaya elbise yaptırılması, yemek verilmesi şart koşulsa da icare fâsid olmaz. Elbisenin nasıl olacağı beyan edilmemiş olduğu takdirde orta dere­cede lâzım gelir.  Süt analar hakkında çocukları sıyanet maksadile fazla iyilikte bulunmak, onların hatırlarını tatyibe çalışmak mutad olduğundan bu­nun bu ücretteki cehaleti nizaa badi olmaz. Bu cihetle böyle bir isticar, is-tihsanen caiz görülmüştür.

Bu mesele, imamı Azama göredir. Imameyn© göre böyle elbise yapmak mukabilinde süt ana isticarı, ücretin cehaletinden dolayı caiz değildir.

Süt ana, çocuğa hayvan sütü veremez. Kendisi emzirmeyip de hayvan südü verecek olursa ücrete müstahık olmaz. Vt; çocuğu kendi hanesinde em-zirir. Meğerki çocuğun ailesi hanesinde emzirilmesi meşrut veya maruf bu­lunsun.

214 - : Sut ana, çocuğa meşakkatsiz bir halde süt vermeğe muktedir olamıyacak derecede hasta olsa veya çocuğun     velileri tarafından eziyet görür olsa icareyi fesh edebilir.

Kezalik : bir süt ana, çocuğa süt veermiyecek halde hasta veya gebe olsa veya çocuk onun memesini almayıp onu istifrağ eylese veya süt ananın hisseti, hamakatı, sirkati veya ifetten mahrumiyeti zahir olsa müsterzı', bu icareyi fesh edebilir. Çünkü bu hallerde icareden matlub olan menfaat, fevt olmuş, mazarrat tahakkuk etmiş olur.

Bir de süt .ana, kocasının izni olmaksızın bu vazifeyi deruhte etmiş olunca kocası, bu husustaki icareyi fesh edebilir. Zira bu, kendi hukukuna dokunur. Şu kadar var ki, aralarında zevciyet, zahir olmalı, bunların ikrar-arından.başka bir veçhile malûm bulunmamalıdır.

215 - :  Süt ana;  çocuğun südünü ıslâha çalışır,  taa'mım pişirir,  sü-dünü bozup çocuğa muzır olacak şeyleri yemekten çekinir, çocuğun bevl ve necasetinden  dolayı  kirlenen  rubasını  ve  çocuğu  yıkar,  çocuğa  sürülecek yağı ıslâha gayret eder. Fakat çocuğun kirden dolayı elbisesini yıkamakla mükellef bulunmaz.

216 - : Bir süt ana, başka bir çocuğu da alıp emziremez. Şayed ahi *Ja evvelki çocuk ile beraber emzirir, buda o çocuğa muzır bulunursa on;ı  fenalık etmiş, günaha girmiş olur.  Maamafih her iki çocuktan dolayı da muayyen ücretleri tamamen  alabilir.  Bunların bir  miktarını  tasadduk et­mesi lâzım gelmez.

217 - : Bir süt ana, çocuğu kendi hadimesine vererek ona emzirtirse do istihsanen ücretin tamamını yine alabilir. Fakat başkasına emzirtmesi meş­rut ise kendigi sahih olan kavle göre ücrete müstahık olmaz. Evceh görülen ise ücrete yine müstahık olmasıdır.

218 - : Bir kimse, kendi zevcesini ondan doğmuş olan çocuğunu em­zirmek için o çocuğun malile isticar etse caiz olur. Fakat kendi malile isticar ederse imamı Âzâma göre caiz olmaz.

219 - ; Bir kimse, çocuğunu emzirmek için kendi validesini veya kızını veya kız kardeşini veya sair zatı .renim mahremini isticar etse caiz olur.

220 - : Bir müslimenin bir gayri müslim çocuğunu veya bir gayri müs-limenin bir müsliman çocuğunu emzirmek için isticar edilmesinde bir be'İs yoktur.  Gayri müslimenin itikadındaki noksan, sütünden matlup olan men­faat ihlâl etmez. Hindiyye. Muhit.

221 - : Aile sahibi olan bir erkeğin, aile arasında hizmet etmek üzere hür veya rakik olan bir kadını isticar etmesi caizdir. Fakat böyle namah­rem bir kadınla kendisinin halvette bulunması, kerihtir.  Çünkü ecnebiyye ile halvet, menhiyyün anlıdır.

ücretle tutulmuş olan hizmetçilere müstecirleri veya hariçten başkaları tarafından hediye ve bahşiş olarak verilen şeyler, bu ücrete mahsub edi­lemez.

222 - : Bir karyenin menafii için ileri gelenleri ve ahalisinin ekserisi tarafından yapılan bir isticar, caizdir. Velevki mütebaki ahalisi razi olma­sınlar.

Nitekim çarşı reisi veya ekser ahalisi, çarşıyı bekletmek üzere mutad veçhile bir bekçi isticar ettikte diğerleri razı olmasalar da icaer caiz ve üc­ret hepsi üzerine lâzım olur. Bezzaziyye. Çünkü âdet, muhakkemdir.

223 - : Bir karye ahalisi, muayyen bir müddet için bir akd ile bir mual­lim veya imam veya müezzin isticar edip onlar da muayyen müddette de­ruhte ettikleri hizmetleri ifa etseler, veya bu hizmetler için müheyya bulun­salar muayyen ücretlerini o kariye ahalisinden alırlar. Müddet tayin edil- , memiş ise icare, fâsid olacağından o hizmetler ifa edilince ecri misilleri lâzım gelir.

224 - : Bir ecir, binnefs amelde bulunmak, yani: yapılacak şeyi bizzat kendisi yapmak üzere isticar edilmiş olunca kendi yerinde başkasını kullana­maz. Çünkü ameller, sanı'ların ihtilâfile muhtelif olur.

Meselâ : bir terzi, bir paltoyu şu kadar kuruşa bizzat dikmek üzere pa­zarlık ederek kabul etse bunu başkasına diktiremez. Diktirdiği takdirde mal sahibinden ücret alamaz. Ve palto telef olduğu takdirde, başkasına vermek suretile ohn taaddisinden dolayı kıymetini zamin olur.

Fakat mutlak olarak, yani: paltoyu bizzat kendisi dikmekle takyid et­meksizin mukavelede bulunmuş olsa kendi yerinde eminini, meselâ kalfası­nı kullanabilir. Çünkü bu takdirde makudun aleyh, muayyen şahsın ameli değildir, ecir üzerine lâzım olan, muayyen ameli vücuda getirmektir. Şu kadar var ki, terzinin istihdam ettiği şahıs, kendi emini olmayıp başka bi­risi bulunurda kumaş onun elinde telef olursa terzi üzerine zaman lâzım gelir.

225 - : Müstecirin ecire «Bu işi yap» demesi ıtlaktır.

Meselâ: Bir kimse, terziye «Bizzat yahut kendin dik» diye takyit etmek­sizin «Şu kadar kuruşa bu paltoyu dik» deyip de mukavelede bulunsa ter­zi, o paltoyu kalfasına veya isticar ettiği diğer bir terziye diktirebilir ve ecri müsemmaya müstahık olur. Bu surette palto, taaddî ve taksir bulun­maksızın kalfa veya diğer terzi yanında telef olsa zaman lâzım gelmez.

226 - : Amel üzerine yapılan bir icarede amelin tevabiinden, yani: o amelin tevakkuf ettiği şeylerden olup da ecir üzerine şart kılınmayan her hangi bir şeyde beldenin örf ve âdetine itibar olunur, ipliğin terziden, kira hayvanına ait semerin mükâriden olmasının âdet olması gibi.

Fakat akitler, bu örfün hilâfına bir pazarlıkda bulunurlarsa, meselâ: elbise ipliğinin müstecirden olması üzerine icare yapılırsa buna riayet lâ­zım gelir.

227 - : Ecir olan hammal için naklettiği yükü tayin edilen haneye it­hal etmek lâzımdır. Fakat yükü mahline koyması, meselâ: hanenin üst ka­tına çıkarması ve zahire ise ambara dökmesi kendisine lâzım gelmez. Meğer ki akd zamanında şart edilmiş olsun veya bu hususta bir örf bulunsun.

228 - :  Ecire yemek vermek meşrut veya örf muktezası     olmayınca müstecire lâzım gelmez. Hane içinde çalınacak hizmetçilere ve * köylerdeki tarlalarda çalıştırılacak işçilere yemek vermek, bir çok yerlerde -mutaddır. örfen maruf olan şey ise meşrut gibidir.

229 - : Dellâl, eciri müşterek mesabesindedir. Binaenaleyh satmak üze-re aldığı malı gezdirip de satamasa ücrete müstahık olmaz. Ondan sonra sahibi satsa veya başka bir de İlâ la sattırsa birinci dellâl, ücreti dellâliyye namına bir şey isteyemez. Bu ücret ikinci dellâla verilir.

Fakat bir kimse, alım satım için bir şahsı malûm bir bir müddet için muayyen bir ücretle isticar etse alım satım yapılmış olsa da olmasa da o şahıs ücrete müstahık olur. Fakat müddet beyan edilmiş olmazsa böyle bir isticar, caiz olmaz.

230 - : Dellâl, bir malı tayin edilen bedelden ziyadeye satsa bu ziyade mal sahibine ait olur. Dellâliye tayin edilmemiş ise dellâla ecri misli veri­lir. Şayet «Bu malı §u kadar kuruştan ziyade her kaça satarsan o ziyadenin şu miktarı senin olsun» denilmiş olsa, ücretin mechuliyetine mebni icare Jjâ-sid olur. O maU satınca dellâla ecri misli verilir.

231 - : Bir kimse, delıâla, «Şu malı şu kadar kuruştan ziyadeye satar­san ziyadesi aramızda müşterek olsun» demiş olsa icare,  ücretin mechuli-yetine binaen fâsid olur. Binaenaleyh dell&l, o malı o kadar kuruşa veya on­dan noksana satarsa ücret alamaz. Ondan ziyadeye satarsa bu ziyadenin ya­nsından fazla olmamak üzere ecri ^ misle müsthık olur. Çünkü o ziydenin yarısına razı olmuştur. Hindiyye.

232 - : Eciri müşterekin ifa ile müstecirine teslim ettiği amel, eciriri sun'ı olmaksızın bozulsa ücretine halel gelmez.

Meselâ: bir dellâl, malı satıp dellâliyyesini aldıktan sonra bir mustahık çıkıp o malı alsa veya o malı, bir aybından dolayı sahibine red edilse veya müşteri ile mal sahibi satış muamelesini bozsalar bu dellâliyye geri alına­maz. Çünkü dellâl, vazifesini yapmıştır. Şu kadar var ki, satış muamelesi­nin esasen mün'akit olmadığı bilâhare anlaşılsa, meselâ: satılan şeyin bir vakıf mal olduğu tebeyyün etse dellâliyye istirdat olunur.

233 - : Bir ecir, mukavele ile deruhte ettiği şeyin ancak bir miktarını ifa etmiş olsa o nisbette ücret almaya mustahık olur.

Meselâ: bir kimse tarafından şu kadar kuruşa isticar edilen orakçılar, tarladaki ekinlerin bir miktarını biçtikleri halde dolu yağmayla veya başka bir âfet zuhurile mütebakisi telef olsa muayyen ücretten biçtikleri ekinin hissesine isabet eden miktara mustahık olurlar,  mütebakisini alamazlar.

Kezalik: bir mükâri, bir yükü şu kadar kuruş ücretle falan yere nakl etmekte iken yol esnasında o yük kesiciler tarafından gasb edilse mükân, o Ücretten naklettiği mesafenin hissesine isabet eden miktarı alabilir, üc­retin tamamına mustahık olmaz.

Kezalik: bir sene müddetle ve su kadar ücretle hizmet etmek üzere is­ticar edilen bir hizmetçi, beş altı ay hizmet ettikten sonra kaçıp da sene nihayetinde zuhur etse ancak o beş altı aya ait ücrete mustahık olur.

234 - : Bir kimse, bir şahsa hitaben tŞu meydanda bulunan bir yığın şey'i bugün falan yere nakletmek üzere seni isticar ettim» deyip o §ahıs da kabul etse de d yığın öyle bir günde nakledilecek şeylerden bulunmasa icare, amel üzerine değil, gün üzerine aktediîmiş olur. Binaenaleyh ecir olan o şahıs, nefsini teslimden dolayı o günün nihayetinde muayyen ücrete mus­tahık olur. Hindiyye.

235 - : Bir kimse tboya yapmak veya ekmek pişirmek gibi bir işi şu kadar ücret mukabilinde falan gün geceye kadar yapmak, üzere bu şahıs ile mukavele bulunsa bu icare, imam Azama göre fâsid olur. îmameyne göre ise istihsanen caiz olup icare, gün üzerine değil, iş üzerine aktediîmiş sayı­lır. Binaenaleyh o şahıs, bu işten o günün yarısında fariğ olsa ücretin ta-.Tiamına mustahık olur. O gün fariğ olamazsa ertesi gün ikmal etmesi lâzım gelir. Hindiyye.

236 - : Bir muayyen buğdayı ununun şu miktarı mukabilinde öğütmek için bir insanı isticar caiz değildir. Çünkü bu un, henüz teayyün etmiş de­ğildir. Zimmette sabit olacak bir gey de değildir. Nitekim bir kimsenin ken­di buğdayım öğütmek ve unundan sahibine şu kadar ölçek un vermek üzere bir hayvanı isticar etmesi de caiz değildir. Buna «Kafİzi TahKtn» meselesi

denir.

Fakat muayyen bir buğdayı alelıtlak şu kadar halis un mukabilinde öğütmek içim bir insanı isticar caizdir. Bu halde o kadar un, bu buğdayın unundan da verilebilir. Çünkü ücret olan un, muayyen bir buğdaya muzaf olmayınca zimmette sabit olur. Ücretin ise hariçte mevcut, muayyen bir gey olması caiz olduğu gibi böyle zimmette sabit bir deyn olması da caiz dir. Artık bu ücret böyle zimmette sabit bir borç olunca müstecir, dilerse bunu o buğdayın unundan da tesviye edebilir. Hindiyye.

237 - : Bir yükü ondan bir hisse vermek üzere hama! ile bir mahalle naklettirmek ve bir ağacın meyvelerini ondan bir miktarını vermek üzere toplatmak bîr icareİ faside kabilindendir.   Binaenaleyh bunlar yapılırsa eci-re itisı deruhte edilen şeylerden ziyade olmamak üzere ecri misi verilme­si lâzım gelir. Hindiyye.

238 - : Bir kimse, bir müddet için bir amelde bulunmak üzere şu ka­dar ücretle isticar'ettiği bir şahsa o müddet içinde başka muayyen bir is gördürse, meselâ bir mektubu falan kasabaya götürdüğü takdirde kendisine şu kadar kuruş vereceğini    söylemekle o gahıs da o mektubu o kasabaya götürse bunu götürüp geri gelinceye kadar evvelki icare fesh edilmiş gibi olur. Binaenaleyh bu gidip gelme müddetine isabet eden miktar, ücretten sakıt olur, avdet edince evvelki icare yine devam etmeğe başlar. Hindiyye. Bahrİraık. Dürrümuhtar. Mecelle. Dürerülhükkâm.

«(Malikilere göre de bir takım hizmetleri gördürmek, talimde, İcrayı sanatta bulunmak için insanları isticar caizdir. Meselâ: bir libası şu kadar ücretle dikmek üzere bir terzi isticar edilebilir. Fakat bir terzi ile bu libası meselâ bir günde dikerse onlira, İki günde dikerse sekiz lira ücret verilmek üzere mukavelede bulunmak caiz değildir. Çünkü bu haldeterzi, nefsini bil­mediği bir şey ile kiraya vermiş olur. Maamafih terzi, o libası ister bir gün­de ister iki günde dikince ücrete mustahık oiur.

Birde bir iş için muayyen bir ücretle ve mutlak surette icare akd edil­dikten sonra müstecir, ecire hitaben «bu işi acele yapar, meselâ bugün ya pıp yetiştirirsen ücretini şu kadar arttıracağım* dese bakılır; Eğer ecir, o İŞİ o gün içinde yapabileceğine yakınen kani1 ise bu ziyade caiz olur. Fakat yapıp yaparnıyacağını böylece bilmezse mekruh olur.

Bir kimse, bir ağacı dökülecek meyvelerinin meselâ altıda biri muka­bilinde silkmek üzere bir şahsı isticar etse sahih olmaz. Çünkü ağaçlar bu hususta muhteliftir, meyvelerinin sükilmekle çok dökülüp dökülmiyeceği meçhuldür.

Kezalik; bir şahsı zeytin denelerini çıkacak yağının bir miktarı muka­bilinde sıkmak üzere isticar Ua buhih değildir. Çünkü sıkmakla çıkacak ya­ğın miktarı ve derecei nefasetile rikkati meçhuldür.

Kezalik: bir ücret mukabilinde süt ana isticarı da caizdir. Süt emecek çocuğun tayin edilmesi şarttır. Çocuğun hazır ise görülmesi, gaib ise yaşı­nın zikredilmesi lâyıktır. Süt ana, akidden evvel çocuğun süt emme kuvve­tini tecrübede bulunmalıdır, bu güzeldir.

Bir kadm iki çocuğa süt vernik için isticaredüse bu çocuklardan biri­nin vefatı takdirinde icare fesh olunur. Süt aı un hamli bilâhara zuhur edince de icare fesh edilir. Süt ana, icare fesh edilince süt verdiği müddete göre ücrete müstah»k olur. Şayed çocuğun babası, ücretin tamamını evvelce vermiş, süt ana da ounu yemiş ise artık bunu istirdat edemez. Çünkü böy­le peşin vermekle teberruda bulunmuş sayılır.

(Şafiîlere göre muhtelif işlerden dolayı insanları isticar sahihtir. Ez­cümle çocukları İrza' için süt ana tutmak caizdir. Bu halde verilecek şüdün müddetini, ücretin miktarım, çocuğun kim olduğunu, ve nerede jüt verilece­ğini tâyin şarttır.                                         .

Süt anaya, kocasının mukareneti, çocuğa muzır ise kadın bundan men olunur, muzır değilse men olunmaz.

Süt ananın sütünü artıracak şeyleri, yapması, çocuğa zarar verecek şeylerden kaçınması lâzımdır.

(Hanbelîler göre de insanlar arasında icra ve isticar muamelesi caiz­dir. Ezcümle bir kaduu kocasının izriile süt ana olmak üzere isticar sahih­tir. Hattâ bir çocuğun validesini de o çocuğa süt vermek üzere muayyen bir ücretle isticar caizdir.

Reza' için, icarenin sıhhati için şu şartlar vardır. Çocuk görülmelidir. Mücerred vasfını beyan kâfi değildir. Çünkü reza' çocuğun büyüklüğü, kü çüklüğü, süde düşkün olup .olmaması itibarile ihtilâf eder.

Kezalik: reza'ın müddeti, mekânı tayin edilmelidir. Çünkü reza' ancak zaman ile takdir edilir. Ve suhulet ve suubetinin derecesi mekânına göre an­laşılır.

Müslimenin, kitabînin çocuğunu emzirmesi caizdir. Mecusîninve senî'in çocuğunu emzirmesinde hilaf vardır. Elmuğnii. Elmezanibülarbaa1.)

(Zahirlere göre de bazı şeyleri gördürmek için insanları isticar caizdir. Meselâ: Veliyyülemrin nâs arasında hükmedecek kimseyi aylıkla isticarı caizdir. Kezalik : şahitleri celb ve hâkimin huzuruna sevk için veya hakla­rı taleb için veya ihzarı icab eden kimseyi alıp gelmek için bir şahıs isticar caizdir. Çünkü bunlar, hep mahdud işlerdir. Bunların hepsi de muvacere hu­susundaki emri nebevi tahtine dahildir.

Kezalik: mahdut günlerde hastanın hizmetinde bulunmak için tabib istica­rı caizdir. Zira bu da mahdut bir ameldir. Hastanın iyi olması üzerine tabibe meşrut bulunmaksızın verilecek şey, helâldir. Çünkü bir kimsenin kendisine istemeksizin verilen şeyi alması hususunda bir emri nebevî yiu*dır.

Fakat bir tabibi hastayı iyi etmek §artile isticar, caiz değildir. Çünkü hastayı iyi etmek, ancak Allah Taalânm yedi kudretindedir. Başkasının as­la elinde değildir. Tabib ise mualicdir, hastalığa mukabelede bulunacak bir §ey ile tabiatı takviye edicidir. Yoksa hastalığın kuvvetindeki kemmiyeti, devanın kuvvetindeki kemmiyetten tefrika vâkıf değildir.

Kezalik : bir libası onun muayyen veya müs/a bir cüz'i mukabilinde dikmek için terzi isticarı da caizdir.

Kezalik : Zeytin danelerinin onun muayyen bir miktarı mukabilinde sıkma için bir kimseyi isticar da caizdir.

Kezalik : koyunları onları muayyen bir miktarı mukabilinde otlatmak için çoban isticarı da caizdir. Fakat koyunları onların doğacak kuzuları muka­bilinde otlatmak için bir gahsı çoban tutmak caiz değildir. Çünkü henüz mah­lûk olmayan bir şey mukabilinde icare caiz olamaz. Bunda garer vardır, ya­ni: bunun.akıbeti mesturdur. Muhataralıdır. Bunun vücuda gelip gelmiyece-gİ bilinemez.

Kezalik: sütlü bir kadım; bir çocuğu muayyen bir müddet emzirmek için

isticar caizdir. Bunun burhanı  emri ilâhîsidir. Elmuhallâ). [66]

 



[1] Hukukı İslamiyye ve Islahatı Fıkhiyye Kamusu, Ömer Nasuhi Bilmen, Bilmen Yayınevi: 6/3.

[2] Hukukı İslamiyye ve Islahatı Fıkhiyye Kamusu, Ömer Nasuhi Bilmen, Bilmen Yayınevi: 6/5-13.

[3] Hukukı İslamiyye ve Islahatı Fıkhiyye Kamusu, Ömer Nasuhi Bilmen, Bilmen Yayınevi: 6/14.

[4] Hukukı İslamiyye ve Islahatı Fıkhiyye Kamusu, Ömer Nasuhi Bilmen, Bilmen Yayınevi: 6/14-17.

[5] Hukukı İslamiyye ve Islahatı Fıkhiyye Kamusu, Ömer Nasuhi Bilmen, Bilmen Yayınevi: 6/17-18.

[6] Hukukı İslamiyye ve Islahatı Fıkhiyye Kamusu, Ömer Nasuhi Bilmen, Bilmen Yayınevi: 6/18-23.

[7] Hukukı İslamiyye ve Islahatı Fıkhiyye Kamusu, Ömer Nasuhi Bilmen, Bilmen Yayınevi: 6/23-25.

[8] Hukukı İslamiyye ve Islahatı Fıkhiyye Kamusu, Ömer Nasuhi Bilmen, Bilmen Yayınevi: 6/25-28.

[9] Hukukı İslamiyye ve Islahatı Fıkhiyye Kamusu, Ömer Nasuhi Bilmen, Bilmen Yayınevi: 6/28-32.

[10] Hukukı İslamiyye ve Islahatı Fıkhiyye Kamusu, Ömer Nasuhi Bilmen, Bilmen Yayınevi: 6/32-36.

[11] Hukukı İslamiyye ve Islahatı Fıkhiyye Kamusu, Ömer Nasuhi Bilmen, Bilmen Yayınevi: 6/36-38.

[12] Hukukı İslamiyye ve Islahatı Fıkhiyye Kamusu, Ömer Nasuhi Bilmen, Bilmen Yayınevi: 6/39-40.

[13] Hukukı İslamiyye ve Islahatı Fıkhiyye Kamusu, Ömer Nasuhi Bilmen, Bilmen Yayınevi: 6/40-43.

[14] Hukukı İslamiyye ve Islahatı Fıkhiyye Kamusu, Ömer Nasuhi Bilmen, Bilmen Yayınevi: 6/43-44.

[15] Hukukı İslamiyye ve Islahatı Fıkhiyye Kamusu, Ömer Nasuhi Bilmen, Bilmen Yayınevi: 6/4547.

[16] Hukukı İslamiyye ve Islahatı Fıkhiyye Kamusu, Ömer Nasuhi Bilmen, Bilmen Yayınevi: 6/47-51.

[17] Hukukı İslamiyye ve Islahatı Fıkhiyye Kamusu, Ömer Nasuhi Bilmen, Bilmen Yayınevi: 6/5152

[18] Hukukı İslamiyye ve Islahatı Fıkhiyye Kamusu, Ömer Nasuhi Bilmen, Bilmen Yayınevi: 6/52.

[19] Hukukı İslamiyye ve Islahatı Fıkhiyye Kamusu, Ömer Nasuhi Bilmen, Bilmen Yayınevi: 6/52-53.

[20] Hukukı İslamiyye ve Islahatı Fıkhiyye Kamusu, Ömer Nasuhi Bilmen, Bilmen Yayınevi: 6/53-54.

[21] Hukukı İslamiyye ve Islahatı Fıkhiyye Kamusu, Ömer Nasuhi Bilmen, Bilmen Yayınevi: 6/55.

[22] Hukukı İslamiyye ve Islahatı Fıkhiyye Kamusu, Ömer Nasuhi Bilmen, Bilmen Yayınevi: 6/55-60.

[23] Hukukı İslamiyye ve Islahatı Fıkhiyye Kamusu, Ömer Nasuhi Bilmen, Bilmen Yayınevi: 6/60-62.

[24] Hukukı İslamiyye ve Islahatı Fıkhiyye Kamusu, Ömer Nasuhi Bilmen, Bilmen Yayınevi: 6/62-63.

[25] Hukukı İslamiyye ve Islahatı Fıkhiyye Kamusu, Ömer Nasuhi Bilmen, Bilmen Yayınevi: 6/63-66.

[26] Hukukı İslamiyye ve Islahatı Fıkhiyye Kamusu, Ömer Nasuhi Bilmen, Bilmen Yayınevi: 6/66-70.

[27] Hukukı İslamiyye ve Islahatı Fıkhiyye Kamusu, Ömer Nasuhi Bilmen, Bilmen Yayınevi: 6/7078.

[28] Hukukı İslamiyye ve Islahatı Fıkhiyye Kamusu, Ömer Nasuhi Bilmen, Bilmen Yayınevi: 6/79-82.

[29] Hukukı İslamiyye ve Islahatı Fıkhiyye Kamusu, Ömer Nasuhi Bilmen, Bilmen Yayınevi: 6/82-85.

[30] Hukukı İslamiyye ve Islahatı Fıkhiyye Kamusu, Ömer Nasuhi Bilmen, Bilmen Yayınevi: 6/86.

[31] Hukukı İslamiyye ve Islahatı Fıkhiyye Kamusu, Ömer Nasuhi Bilmen, Bilmen Yayınevi: 6/86-89.

[32] Hukukı İslamiyye ve Islahatı Fıkhiyye Kamusu, Ömer Nasuhi Bilmen, Bilmen Yayınevi: 6/89-91.

[33] Hukukı İslamiyye ve Islahatı Fıkhiyye Kamusu, Ömer Nasuhi Bilmen, Bilmen Yayınevi: 6/91-94.

[34] Hukukı İslamiyye ve Islahatı Fıkhiyye Kamusu, Ömer Nasuhi Bilmen, Bilmen Yayınevi: 6/94-104.

[35] Hukukı İslamiyye ve Islahatı Fıkhiyye Kamusu, Ömer Nasuhi Bilmen, Bilmen Yayınevi: 6/104-109.

[36] Hukukı İslamiyye ve Islahatı Fıkhiyye Kamusu, Ömer Nasuhi Bilmen, Bilmen Yayınevi: 6/109111.

[37] Hukukı İslamiyye ve Islahatı Fıkhiyye Kamusu, Ömer Nasuhi Bilmen, Bilmen Yayınevi: 6/111-117.

[38] Hukukı İslamiyye ve Islahatı Fıkhiyye Kamusu, Ömer Nasuhi Bilmen, Bilmen Yayınevi: 6/117-118.

[39] Hukukı İslamiyye ve Islahatı Fıkhiyye Kamusu, Ömer Nasuhi Bilmen, Bilmen Yayınevi: 6/119-123.

[40] Hukukı İslamiyye ve Islahatı Fıkhiyye Kamusu, Ömer Nasuhi Bilmen, Bilmen Yayınevi: 6/123-126.

[41] Hukukı İslamiyye ve Islahatı Fıkhiyye Kamusu, Ömer Nasuhi Bilmen, Bilmen Yayınevi: 6/126-129.

[42] Hukukı İslamiyye ve Islahatı Fıkhiyye Kamusu, Ömer Nasuhi Bilmen, Bilmen Yayınevi: 6/129-130.

[43] Hukukı İslamiyye ve Islahatı Fıkhiyye Kamusu, Ömer Nasuhi Bilmen, Bilmen Yayınevi: 6/131.

[44] Hukukı İslamiyye ve Islahatı Fıkhiyye Kamusu, Ömer Nasuhi Bilmen, Bilmen Yayınevi: 6/131-132.

[45] Hukukı İslamiyye ve Islahatı Fıkhiyye Kamusu, Ömer Nasuhi Bilmen, Bilmen Yayınevi: 6/132-137.

[46] Hukukı İslamiyye ve Islahatı Fıkhiyye Kamusu, Ömer Nasuhi Bilmen, Bilmen Yayınevi: 6/137-143.

[47] Hukukı İslamiyye ve Islahatı Fıkhiyye Kamusu, Ömer Nasuhi Bilmen, Bilmen Yayınevi: 6/143-147.

[48] Hukukı İslamiyye ve Islahatı Fıkhiyye Kamusu, Ömer Nasuhi Bilmen, Bilmen Yayınevi: 6/147-152.

[49] Hukukı İslamiyye ve Islahatı Fıkhiyye Kamusu, Ömer Nasuhi Bilmen, Bilmen Yayınevi: 6/152-153.

[50] Hukukı İslamiyye ve Islahatı Fıkhiyye Kamusu, Ömer Nasuhi Bilmen, Bilmen Yayınevi: 6/153-155.

[51] Hukukı İslamiyye ve Islahatı Fıkhiyye Kamusu, Ömer Nasuhi Bilmen, Bilmen Yayınevi: 6/156-159.

[52] Hukukı İslamiyye ve Islahatı Fıkhiyye Kamusu, Ömer Nasuhi Bilmen, Bilmen Yayınevi: 6/160.

[53] Hukukı İslamiyye ve Islahatı Fıkhiyye Kamusu, Ömer Nasuhi Bilmen, Bilmen Yayınevi: 6/160-163.

[54] Hukukı İslamiyye ve Islahatı Fıkhiyye Kamusu, Ömer Nasuhi Bilmen, Bilmen Yayınevi: 6/163-166.

[55] Hukukı İslamiyye ve Islahatı Fıkhiyye Kamusu, Ömer Nasuhi Bilmen, Bilmen Yayınevi: 6/166-167.

[56] Hukukı İslamiyye ve Islahatı Fıkhiyye Kamusu, Ömer Nasuhi Bilmen, Bilmen Yayınevi: 6/167-171.

[57] Hukukı İslamiyye ve Islahatı Fıkhiyye Kamusu, Ömer Nasuhi Bilmen, Bilmen Yayınevi: 6/171-177.

[58] Hukukı İslamiyye ve Islahatı Fıkhiyye Kamusu, Ömer Nasuhi Bilmen, Bilmen Yayınevi: 6/177-183.

[59] Hukukı İslamiyye ve Islahatı Fıkhiyye Kamusu, Ömer Nasuhi Bilmen, Bilmen Yayınevi: 6/183-184.

[60] Hukukı İslamiyye ve Islahatı Fıkhiyye Kamusu, Ömer Nasuhi Bilmen, Bilmen Yayınevi: 6/184-192.

[61] Hukukı İslamiyye ve Islahatı Fıkhiyye Kamusu, Ömer Nasuhi Bilmen, Bilmen Yayınevi: 6/192-193.

[62] Hukukı İslamiyye ve Islahatı Fıkhiyye Kamusu, Ömer Nasuhi Bilmen, Bilmen Yayınevi: 6/193195.

[63] Hukukı İslamiyye ve Islahatı Fıkhiyye Kamusu, Ömer Nasuhi Bilmen, Bilmen Yayınevi: 6/197-200.

[64] Hukukı İslamiyye ve Islahatı Fıkhiyye Kamusu, Ömer Nasuhi Bilmen, Bilmen Yayınevi: 6/200-201

[65] Hukukı İslamiyye ve Islahatı Fıkhiyye Kamusu, Ömer Nasuhi Bilmen, Bilmen Yayınevi: 6/201208.

[66] Hukukı İslamiyye ve Islahatı Fıkhiyye Kamusu, Ömer Nasuhi Bilmen, Bilmen Yayınevi: 6/208-217.