İsmail Lütfi Çakan

 İfav Yayınları

 

BİRİNCİ BASKIYA ÖNSÖZ.. 3

İKÎNCÎ BASKI ÎÇIN.. 4

HADİS EDEBİYATININ OLUŞUM SAFHALARI. 4

1. Hadislerin Ezberlenmesi («Hıfz») 4

II. KİTABET (Kitâbetü'l-hadis=Hadislerin Yazıya Geçirilmesi) 6

Çözüm : 6

III. Tedvinu'l-Hadis (veya «Cem'ul-ehâdis») 9

IV. Tasnıfu'l-Kutub. 10

Hadisin İntikal, Hadis Edebiyatının Oluşum Safhaları 11

Hadis. 11

BİRİNCİ BÖLÜM... 12

TASNİF DEVRİ HADÎS EDEBİYATI TASNİF DEVRÎ. 12

Tasnif Sistemleri 12

Ale'r-ricâl Tasnif. 12

Ale'l-ebvâb Tasnif. 12

Diğer Tasnif Sistemleri 12

I. Ale'r-Rical Tesnif Edilen Hadis Edebiyatı 13

A. Müsnedler 13

1. et-Tayâlisi ve Müsned'i 13

Müsned. 14

2. el-Humeydî ve el-Müsned'i 14

el-Müsned. 15

3. Ahmed b. Hanbel ve Müsned'i 15

Müsned. 15

Müsned'in Rivayet şekli 17

B. Mu'cemler (el-Me'âcim) 18

1. Et-Taberânî Ve Üç Mu'cemi («El-Meâcimü's-Selâse») 18

2. Öteki Mu'cemler 19

II. Ale'l-Ebvâb Tasnif Edîlen Hadis Edebiyatı 19

A. Musannefler 20

1. İmam Mâlik ve el-Muvatta. 20

2. Abdürrezzâk b. Hem mâ m (211/827) ve el-Musannef’i 21

B. Câmî'ler 22

1. el-Buhârî ve Sahih'i 23

Sahlh'in Baskıları 25

Buhârî'nin Sahih'i Üzerinde Yapılmış Çalışmalar 25

2. İmam Müslim ve Sahih'i 25

Sahih. 26

Müslim'in Sahih'inin Baskıları ve Şerhleri 27

a. Sahîhân. 28

b. Sâhîhân'ın Mukayesesi 28

c. Diğer «Sahih»ler 29

3. et-Tirmizi ve Cami'i 29

Câmi'in Rivayet Nüshaları 31

Cami’in Baskıları ve Şerhleri 31

Üç Câmi'in Mukayesesi 32

C. Sünenler 33

1. Ebû Dâvûd ve Sünen'i 33

Sünenin Rivayet Nüshaları 36

Sünen'in Baskıları ve Şerhleri 36

2. en-Nesâi ve Sünen'i (el-Müctebâ) 36

Sünen (el-Müctebâ) 37

Sünenin Baskıları ve Şerhleri 37

3. Ibn Mâce ve Sünen'i 38

İbn Mâce'nin Süneninin Baskılan ve Şerhleri 38

4. ed-Dârimi ve Sünen'i 5

Sünen. 5

5. ed-Dârekutnî ve Sünen'i 6

Sünen'in Baskıları ve Üzerinde Yapılan Çalışmalar 6

6. el-Beyhakî ve es-Sünenü'1-Kübrâ'sı 6

es'Sünenü'l-Kübrâ. 7

Değerlendirme. 7

1. Sünelilerin Muhteva Değerlendirmesi 8

2. Musannef Türü Hadis Edebiyatı'mn Muhteva Karşılaştırması 8

İKİNCİ BÖLÜM... 9

TASNİF DEVRİ SONRASI HADİS EDEBİYATI. 9

Tasnif Devri Sonrası Hadîs Edebiyatı 9

I. Tasnif   Devri   Eserlerine   Dayalı   Şerh   Niteliği Bulunmayan Hadîs Edebiyatı 9

A. Îstidrâk Ve İstihraç Edebiyatı 9

1. e I-Hâki m ve el-Müstedrek'i 10

2. Müstahrecler 10

B. Özel Sistemle Meydana Getirilmiş Eserler 10

1. el-Beğavî ve Mesâbîhu's-sünne'si 11

2. et-Tebrîzî ve Mişkâtu'l-Mesâbîh'i 11

C. Derleme («Cem'») Niteliğindeki Hadîs Eserleri 12

1. Câmi'u'l-usûl li ehâdisi'r-Rasûl 12

2. Ali el-Muttckî ve Kenzul-ummâl'i 13

3. M. Ali Nâsif ve et-Tâcu'1-câmi'i 14

D. Zevaid Edebiyatı 14

1. el-Heysemî ve Mecmeu'z-zevâid'i 15

2. İbn Hacer ve el-Metâlibu'1-âliye'si 15

E. Belirli Konulara Ait Hadis Edebiyatı 15

1. el-Buhârî ve el-Edebul-müfred'i 16

2. el-Münzirî ve et-Terğîb ve't-terhîb'i 16

3. en-Nevevî ve el-Ezkâr'ı 17

F. Kırk Hadis Edebiyatı 18

G. Alfabetik Hadis Edebiyatı 18

1. es-Suyûtî ve el-Câmi'u's-sağîr'i 19

2. Gümüşhânevî ve Râmûzul-ehâdîs'i 20

H. Halk Dilinde Hadis Dîye Dolaşan Sözlerle Îlgilî Edebiyat 20

1. es-Sehâvî ve el-Mekâsıdu'1-hasene'si 21

2. el-Aclûnî ve Keşfu'l-hafâ’ sı 21

I. Hadis Diye Uydurulmuş Sözlerle İlgili Edebiyat 22

1. İbn Arrâk ve Tenzîhu'ş-Şerîa'sı 22

2. Aliyyu'l-Kaarî ve Mevzûât'ı 23

II. Şerh Edebiyatı 24

A. Şerh Hakkında Genel Bilgiler 24

1. Şerh İhtiyacı 25

2. Şerhlerin Karakterleri 25

3. Şârih'in Uyması Gerekli Âdâb. 26

4. Şerh Edebiyatının Tenkidi 26

B. Meşhur Şerhler 27

1. el-Hattâbî ve Me'âlimu's-sünen'i 28

2. el-Beğavî ve Şerhu's-sünne'si 29

3. en-Nevevî ve el-Minhâc'ı 29

4. Buhârî Şerhleri 30

a. İbn Hacer ve Fethu’l-bâri’si. 30

b. el-Aynî ve Umdetü'l-kaarî'si 31

c. el-Kastallânî ve İrşâdu's-sârî'si 32

5. Aliyyu'l-kaarî ve Mirkâtu'l-mefâtih'i 33

6. el-Azîmâbâdî ve Avnu'l-ma'bud'u. 33

7. es-Sehârenfürî ve Bezlu'l-mechûd'u. 33

8. el-Mübârekfurî ve Tuhfetu'l-ahvezî'si 34

9. Muvatta1 Şerhleri 35

a. el-Bâcî ve el-Müntekâ'sı 35

b. es-Suyûtî ve Tenviru'l-havâlik'i 35

c. ez-Zürkânî ve Şerhu'l-Muvatta'ı 35

C. Haşiye Ve Ta'lîkler 36

D. Hadis Lügatleri (Garîbu'l-Hadis'ler) 36

1. ez-Zemahşerî ve el-Fâik fî ğarîbi'l-hadîs'i 37

2. İbnu'1-Esîr el-Cezerî ve en-Nihâye fî ğarîbi'l-hadîs'i 37

ÜÇÜNCÜ BÖLÜM... 37

HADİS USULÜ EDEBİYATI. 37

I. Hadis Usulü Edebiyatı 37

A. Mütekaddimûn'a Aît Usûl Eserleri 38

1. er-Râmehurmüzi ve el-Muhaddisu'1-fâsıl'ı 38

2. el-Hakîm en-Neysâbûrî ve Ma'rifetu ulûmi'l-hadîs'i 39

3. Hatîb el-Bağdâdi ve el-Kifâye fî ilmi'r-rivâye'si. 39

B. Müteahhirûna Ait Usûl Eserleri 40

1. Kadı îyaz ve el-Hma'ı 40

2. el-Meyancî ve Mâ lâ yese'u'l-muhaddise Cehluh'u. 41

3. İbnu's-Salah ve Ulûmu'l-hadis'i 41

4. Ulûmul-hadis'e Dayalı Usûl Eserleri 41

a. en-Nevevî ve et-Takrîb'i 42

b. îbn Kesîr ve İhtisâru Ulûmi'l-hadis'i 42

c. İbn Hacer ve Nuhbetü'l-fiker'i 42

5. es-Suyûti ve Te&rîbu'r-râvî'si 43

6. el-Kaasımî ve Kava'idü't-tahdis'i 43

7.Tâhir el-Cezâirî ve Tevcih u'n-nazar'ı 44

II. Yeni Hadis Usûlü Çalışmaları 44

DÖRDÜNCÜ BÖLÜM... 45

HADİS EDEBİYATINDAN FAYDALANMA USÛLLERİ. 45

I. Hadis Edebiyatından Hadis Bulmakta Faydalanmak. 46

A. Hadislerin Kaynağını Bulmakla Îlgîlî Eserler 46

1. Etraf Kitabları ve Zehâiru'l-irievârîs. 46

2.Miftâhlar 47

3. Müsteşriklerce Hazırlanmış Fihristler 47

a. Miftahu kunûzi's-Sünne. 47

b. Concordance. 48

Bir Uyulama. 49

B. Bîr Hadîsîn Kaynağını Bulmakta İhtimaller Ve Baş Vurulacak Eserler 50

1. Araştırılacak Olan Söz Hadistir: 50

a. Hadisin Metni Bilinir. 51

b. Hadisin Konusu Bilinir. 51

c. Hadisin Şahabı Râvisi Bilinir. 51

d. Hadisin Pek Belirgin Bir Özelliği Bilinir. 51

2. Araştırlacak Sözün Hadis Olduğu Kesin Belli Değildir: 51

C. Tahrîc Edebiyatı 52

II. Hadis Edebiyatından Istılah Bulmakta Faydalanmak. 52

A. Hadis Terimleriyle İlgili Arapça Eserler 53

Mu'cemu'l-Mustalahâtı'l-Hadisiyye. 53

B. Hadîs Terimleriyle İlgili Türkçe Eserler 53

1. Hadis Istılahları 53

2. Hadis Istılahları Sözlüğü. 53

III. Hadis Edebiyatından Şahıs ("Ravi, Rical") Bulmakta Faydalanmak. 54

A. Rical Edebiyatı 54

1. Rical Tanımı İle İlgili Edebiyat 54

a. Genel Nitelikli Tanıtım Edebiyatı 54

aa. İbn Sa'd ve et-Tabakâtu'1-kübrâ'sı 54

et-Tabakâtul-kübrâ. 55

bb. el-Buharî ve et-Târihu'1-kebîr'i. 56

cc. ez-Zehebî ve Siyeru a'lâmi'n-nübelâ'sı 56

dd. Ebû Nuaym ve Hilyetü'l-evliyâ'sı 57

b. Özel Nitelikli Tanıtım Edebiyatı 57

aa. Belli Râvî Tabakalarına Ait Eserler 58

1. İbn Abdilberr ve el-İstî'âb fi ma'rifeti'l-ashâb'ı 58

2. İbnu'1-Esîr ve Üsdul-ğâbe fî ma'rifeti's-Sahâbe'si 58

bb. İbn Hacer ve el-İsâbe'si 59

bb. Belli Kitablara Ait Ricali İle İlgili Edebiyat 60

el-Cem'u beyne ricâli's-Sahihayn. 60

İs'âful-mubatta1 bi ricâlil-Muvatta' 60

Tehzibu't-Tehzîb. 61

cc. Belli Vasıflara Sahip Ricalle İlgili Edebiyat 61

Tezkiretu'l-huffâz. 62

Kitâbu's-sikât 62

el-Muğni fi'z-zuafâ. 62

Mizânul-i'tidâl fi nakdi'r-ricâl 62

dd. Belli Bölge Ricali İle İlgili Eserler 63

Târîhu Bağdad. 63

Dimcşk (Şam) Tarihi 63

Tarihu Isfahan. 64

2.Rical Tenkidi Üe İlgili Edebiyat 64

a. İbn Ebî Hatim ve Kitabul-cerh ve't-ta'dil 64

B. Bîr Hadîs Ravîsinî Bulmada İhtimaller Ve Faydalanılacak Eserler 65

İhtimaller 65

6. râvî olarak güvenilirlik açısından durumu biliniyorsa. 66

1. Muhammed b.Beşşâr 66

2. Yahya (b. Said el-Kattân el-Ahvel) 66

3. Şu'be (b.el-Haccac) 67

4. Ebu't-Teyyâh (Yezid b. Humeyd) 67

5. Enes (b.Mâlik) 67

IV. Hadîs Edebiyatından Faydalanmakta Yeni İmkanlar 67

SONUÇ.. 68

EKLER.. 69

Şii Hadis Edebiyatı Türkiye'de Hadis Çalışmaları 69

Şîi Hadis Edebiyatı 69

1. el-Küleynî ve el-Kâfî fi Usûli'd-din. 69

2.El-Kummî Ve "Men lâ Yahzuruhu'l-Fakih". 69

3. et-Tûsî, Tehzibul-ahkâm ve el-İstibsâr 69

Türkiye'de Hadîs Çalışmaları 70

1876-1908 DÖNEMİ. 71

1909-1928 DÖNEMİ. 71

1929-1950 DÖNEMİ. 71

1951-1976 DÖNEMİ. 72

1976-1989 DÖNEMİ. 73

BİBLİYOGRAFYA.. 74

 


BİRİNCİ BASKIYA ÖNSÖZ

 

İlimler tarihinin müstakil bir bilim dalı haline gelmesiyle ilimlerin litera­türünü tümüyle tesbit ve tanıtma faaliyetleri yoğunluk ve hız kazanmıştır. Kül­tür kökenlerinin araştırılması açısından da bu tür tetkik ve tanıtmalara ihti­yaç bulunmaktadır.

Hadîs Edebiyatının tanıtılması, bütünüyle dinî edebiyatın kaynak ve me-dot olarak dayandığı ilmî zemini gözler önüne sermek anlamına geleceği için ayrıca ve fevkalâde önemi haizdir. Zira Kuran ilimleri ile ilgili eserler incelen­diği zaman, bunların baştan sona hadislerle, daha doğrusu sünnete ait veriler­le dolu olduğu görülecektir. Tarih olarak daha sonraki dönemlerde müstakil bir hüviyet kazanmış olan Fıkıh, Kelâm, Tarih v.s. ilimlerin de hadislerle bes­lenmiş oldukları açıktır.

Hadis ilminden önce, mesele olarak ortaya çıkan Kur'an ilimlerinden, en son istiklâlini kazanmış bilim dallarına kadar tüm ilimlerin literatürü kay­nak olarak hadislere dayandığı kesindir. «Kur'ân ile birlikte hadis, milslü-manlara kendi içtimaî bünyelerinin ana temelleri olarak hizmet etmiştir. Çe­şitli ilimler bu ikili kaynaktan doğmuştur..»[1]

Öte yandan hadisçilerin, bulup titizlikle uyguladıkları isnad sistemi deni­len metodoloji Hadis Edebiyatından diğer dinî ilimlere intikal etmiştir. Bu da Hadis İlmi ve Edebiyatının metod açısından dînî ilimlere ve edebiyata tesirini göstermektedir. Netice olarak «Hadis ve Kur'ân'ın, Arapların bütün ilmî faali­yetlerinin temeli olduğunu söylemek mübalağa olmayacaktır».[2]

«Hadisin muhafaza ve neşri hususunda ashabın (ve müslümanların) dik­kate şayan faaliyeti, dünya edebiyat tarihinde bir tanedir. Onların hadiste ge­liştirdikleri isnad sisteminin varlığı, mükemmellik seviyesi, hadisin şeklî bakımdan tenkidine yardım olmak üzere meydana getirdikleri Esmâu'r-ricâl hakkındaki geniş edebiyat, muhteva tenkidine yanyan Usûlu'l-hadîs edebiyatı ve Peygamber adına uydurulan sözler hakkındaki mevzuat edebiyatı dünya edebiyat tarihinde bugün dahi eşsiz durmaktadır...»[3]

Dînî ilimlere ait literatürün dışında kalan edebî mahsullerdeki dînî metin ve mazmunlarda da ağırlıklı şekilde âyet ve hadisler görülmektedir.

Hadis Edebiyatının sayı olarak öteki dînî ilimlere ait literatürden farkını görmek için GAS gibi bir eserden bu ilim dallarına ayrılan sayfa adedlerine bakmak yeterli olacaktır.

Bütün bunlardan sonra Hadis Edebiyatının ortaya çıkış, keyfiyet ve kem-miyet olarak dînî edebiyat içinde gerçekten müstesna bir yere sahip olduğunu kesinlikle söyleyebiliriz.

Tabakât ve rical edebiyatının gerçekten erken dönemde vücud bulmuş ol­masına rağmen, literatürün tanıtılması yeterince bu gayretlerden nasibini ala­bilmiş değildir. Bugün elimizde Ibnu'n-Nedim (385/995) ve îbn Hayr el-îşbili (575/1179)'nm Fihrisf/en, Kâtip ÇelebiVım (1067/1656) Keşfu'z-zunûn'w vt zeyli, Brockelman'zrc (1868-1956) GAL'i ve Fuad Sezgin't/ı GAS'i gibi eserler de, genel edebiyat içinde birer bolüm olarak; el-Kettânî (1345-1929)'nin er-Risâletü'l-müstatrafe'sinde, Sıddîkî'nın Hadis Edebiyatı Tarihinde, Abdüla-ziz ed-Dihlevî (1239-1824) 'nin Bostânu'l-muhaddisin'inde ve M. A'zamî'nir Studies in early Hadith Literatüre 'ünde Hadis Edebiyaâtını meşhur ve ilk Ör­nekleriyle tanıma imkânına sahip bulunmaktayız.

Türkçede Hadis Edebiyatını tüm boyutlarıyla tanıtıcı herhangi bir kitab henüz bulunmamaktadır. Biz de bu çalışmamızda, memleketimizde eğitim öğ­retim kurumlarının pratik ihtiyaçlarını karşılamayı ana gaye ve esas çerçeve olarak benimsemiş bulunmaktayız. Bu yüzden de hadis edebiyatı mahsulleri­nin hepsini değil, bazı türlerini önemli ve muteber örnekleri ve faydalanma usulleriyle birlikte tanıtmaya çalıştık. Bu yolla, Hadis İlmi sahasında yüksek lisans ve doktora seviyesinde araştırma yapacak olanlara ön bilgi niteliğinde yardımcı olmak istiyoruz.

Ayrıca çalışmamız, tam kronolojik bir nitelik taşımadığı için Hadis Ede­biyatı Tarihi gibi bir isim vermedik. Sadece «Hadis Edebiyatı» demekle yetin­dik. «Hadis Edebiyatı» ifâdesini, «Hadis Literatürü», «Hadis Kitapları» anla­mında kullandık.

Hadis Edebiyatının oluşum safhalarına ayırdığımız GİRÎŞ'ten sonra, bi­rinci bölümde Tasnif Devri Hadis Edebiyatını özellikleriyle birlikte tanıtmaya çalıştık. İkinci bölümde, Tasnif Dönemi Hadis Edebiyatını esas alan, onlar üzerinde vücut bulan eserleri meşhur ve muteber örnekleriyle ele aldık. Hadis Usûlü Edebiyatım ise, üçüncü bölümde müstakillen incelemeye çalıştık.

Dördüncü Bölümde de, hadis, ıstılah ve rical bulmakta Hadis Edebiyatın­dan faydalanma usul ve eserlerini inceledik ve örneklendirdik.

Böylece, genelde din ilimleri, özelde Hadis ilmi sahasında araştırma ya­pacak olanlara hadis kaynaklan ve faydalanma yolları konusunda derli toplu bir ön bilgi vermeye gayret ettik.

«Kolayca istifade edilebilir» olmayı, tanıtmak için ölçü aldık. Bu sebeple çalışmamızı basılmış eserler üzerinde yoğunlaştırdık. Ulaşılması imkânıszya da güç olan yazma eserleri tanıtmayı, temel prensip olarak benimsediğimiz pratiklik açısından uygun bulmadık. Ama yeri geldikçe onlara işaret etmek­ten de geri durmadık.

Bu arada, tanıttığımız eserleri, bizzat elden geçirmeye dikkat gösterdik. Zaten iki yıldır M. Ü. İlahiyat Fatkültesi'nde açılmış bulunan Hadis Yüksek Li­sans sınıflarında bu konular "Hadis Edebiyatı" adı ile tarafımızdan daha ge­niş planda işlenmektedir. Bu kitap, bahis konusu ders notlarının, geliştirilme­si gerekli uzunca bir özetidir.

Bu çalışmanın şekillenmesindeki katkılardan ötürü muhterem hocam Yrd. Doç; Dr. M. Yaşar Kandemir Bey'e, tercüme müsveddelerini lütfederek A'zamî'nin anılan eserinden yararlanma imkânı veren sayın Doç. Dr. Hulusi Yavuz Bey'e ve fikirlerinden istifade ettiğim meslektaşlarıma teşekkürlerimi sunmaktan derin bir haz duymaktayım.

Eserim basılmasına karar veren üniversitemiz yayın komisyonu üyelerine de ayrıca teşekkür ederim.

Gelenekçi bir karaktere sahip olan Hadis İlmi'nin edebiyatını meydana getirmiş bulunan, bu çalışmada isimlerini andığımız ve anmadığımız bütün geçmiş ulemaya Yüce Rabbimden rahmet diler, bu kitabın, memleketimizdeki pratik ihtiyaçları karşılamak maksadıyla kaleme alınmış olma özelliği içinde değerlendirileceğini umarım.

Dr. İsmail L. ÇAKAN 11 Ocak 1985/19 R. âhir 1405[4]

 

İKÎNCÎ BASKI ÎÇIN

 

Allah'a hamd, Resulüne salât'u selam olsun.

Her geçen gün seviye ve kalite iktisab ettiğine inandığım Hadis ilmi alanındaki araştırmalara memleketimiz çerçevesinde sür'at ve sıhhat kazandırmak maksadıyla hadis kaynaklarının tamtamını üstlenmiş olan HADlS EDEBİYATI, türü için kısa sayı­labilecek bir sürede ikinci baskısını yapmış bulunmaktadır. Bu, benim için hamd ve şü­kür vesilesidir .

literatür ve neşriyat ile ilgili çalışmaların çabuk eskimek gibi bir kaderi olduğu bi­linmektedir. Basın-yayın teknolojisindeki gelişmeler ve kaynakların neşrine getirdiği yeni imkan ve kolaylıklar bu eskime sürecini daha da kısaltmış ya da hızlandırmıştır. Bu sebeple birinci baskıda yer aldığı halde eskimiş olan bilgileri değiştirmek, yeni ne­şirleri tanıtıcı ilaveler yapmak suretiyle -belli ölçüde de olsa- HADÎS EDEBİYATI yeni­lenmiştir.

Özellikle lisansüstü programları için ders kitabı olarak takibedilmesi halinde araştırmacılara büyük faydalar sağlayacağına inandığım HADÎS EDEBlYATI'nın ikin­ci baskısını gerçekleştiren Marmara Üniversitesi ilahiyat Fakültesi Vakû ve Neşriyat işletmesi yetkililerine, kitabın tashih ve baskısında tüm emeği geçenlere teşekkür ede­rim.

Doç. Dr. îsmail L. Çakan Bağlarbaşı -1989[5]

 

HADİS EDEBİYATININ OLUŞUM SAFHALARI

 

Hadis Ebebiyâtına vücud veren hadis, «söz, fiil, takrir, hılkî ve hulkî vasıf olarak, Nebi sallellahu aleyhi ve sellem' e izafe edilen her şeydir» diye tarif edil­mektedir.

Hadis, Hz. Peygamber'in tebliğ ettiği vahyi açıklama («beyân ») görev ve yetkisinden[6] kaynaklanmaktadır. Peygamberi beyân'ın yazılı metinleri ve bu metinler üzerindeki ilmî mesâiler hadis literatürünü, hadis edebiyatını mey­dana getirmektedir.

Hadis metinlerinin veya daha kapsamlı bir ifâde ile, sünnete ait verilerin doğru olarak tesbit ve nakli ile ilgi çalışmalar bir taraftan Hadis Edebiyatının menşeine dair ilmî faaliyetleri oluştururken bir taraftan da Hadis Edebiyatı­nın teşekkülünde gözlemlenen safhaların tetkikini zorunlu kılmaktadır.

Sünnete ait bilgi ve belgelerin güvenilirliği ile de yakından alâkalı olan bu oluşum devri, modern hadis tetkiklerinde daima ve ısrarla söz konusu edilmek­tedir. Bu da özellikle müsteşriklerin, bilhassa bu ilk dönemdeki faaliyetlerin tesbit ve yorumunda tenkidçi bir tavır takınmalarından ileri gelmektedir.

Hadis Edebiyatını, çeşitleri, özellikleri ve faydalanma usulleriyle tanıt­maya çalışacağımız bu kitabta biz, anılan safhaları, söz konusu tenkidleri ce­vaplandırmak için değil, bizzat konumuz olan Hadis Edebiyatının teşekkülünü anlatmak maksadıyla inceleyeceğiz.

Hadis Edebiyatının teşekkülünde şu dört safha dikkat çekmektedir:

Hıfz (ezberleme).

Kitabet (hadislerin yazıya geçirilmesi),

Tedvin (hadislerin yazılı metinler halinde resmen bir araya toplanma-

Tasnîf (belli usullere göre kitablaştırma).

Aslında biz bu safhalara, «hadisin günümüze intikal aşamaları » olarak da bakabiliriz.

Şimdi sırasıyla bu safhaları görelim: [7]

 

1. Hadislerin Ezberlenmesi («Hıfz»)

 

Hadislerin yazıya geçirilmesi ile ilgili bir sonraki bahiste etraflıca izah edi­leceği gibi, başlangıçta, Kur'an'dan başka bir şeye düşkünlük gösterilmesi ve önce Allah Kelâmı Kur'ân'ın kendine has özellikleri ile müslümanlar tarafın­dan bir iyice benimsenmesi için Hz. Peygamber, hadislerinin yazılmasına mü­saade buyurmamıştır. Kur'ân âyetlerinin tâbi tutulduğu, yazdırma, ezberleme ve kontrol gibi resmi muamelelerin hadislere uygulanmasını uygun bulmamış­tı.                                                                     ,

Belki de bu ilk yıllarda ve hattâ Mekke Devrinde Hz. Peygamber'in açıkla­malarının az ve günlük pratik hayatla ilgili olmayışları bunda etkili olmuştu. Daha açık bir ifade ile, Mekke Devrinin özellikle ilk yıllarında tevhid inancıyla ilgili âyetler nazil olmaktaydı. Mekke Toplumunun Allah inancı konusundaki yanlışları ortaya konulmaktaydı. Bu sebeple de Hz. Peygamber'e çok fazla açık­lama görevi düşmemekteydi. O, daha çok inen âyetleri okuyarak insanları İslâm'a davet etmekteydi.

İslâm Sisteminin gerekleri daha sonraki yıllarda ve özellikle Medine Dev­rinde belirleneceği için açıklama ihtiyacı da daha çok o dönemde görülecekti. Bu sebeple hadislerin başlangıçta yazıya geçirilmesine gerek duyulmaması herhalde bu tabiî gelişme ile de yakından ilgilidir.

Burada şu noktaya da işaret etmek yerinde olacaktır: Kitâbetü'l-hadîs meselesini inceleyen eserler, hadisleri yazma izninin ilk kez ne zaman verildi­ğine dâir kesin ya da ihtimâli bir tarihten söz etmemektedirler. Bu da konuya ait tahminlerin sayısını çoğaltmakta ve fakat gücünü o nisbette zayıflatmakta­dır.

Ayrıca, özellikle ilk yıllarda Müslümanlar arasında yazı yazmasını bilen­lerin azlığı da dikkatte uzak tutulmaması gereken bir gerçektir. Netice olarak sahâbiler hadisleri;

a. Müşâfehe yoluyla (ağızdan),

b. Müşahede yoluyla (Hz. Peygamber'in fiil ve tasvibîerini görerek),

c. Sema'yoluyla (Hz. Peygamber'den duymuş ya da O'nun fiilerini gör­müş bir başka sahâbîden işiterek) öğenebiliyorlardı. [8]Çünkü hepsinin, her za­man Hz. Peygamber ile birlikte bulunmaları mümkün değildi.

Kur'ân-ı Kerîm'i ezberlemeye alışmış bulunan sahâbîler, aşağıda bir kıs­mını özetleyeceğimiz sebeplere bağlı olarak hadisleri de ezberlemişlerdir. An­cak hemen belirtelim ki, bu sebepler, yazma izninden sonra da, hadislerin ez­berlenmesinde etkili olmuşlardır. Bizim burada asıl temas etmek istediğimiz, hadislerin başlangıçta ve ilk iş olarak ezberlenmiş olmaları tarihî gerçeğidir. Bunun için de hadislerin intikalinda ilk merhale «Hadislerin Ezberlenmesi » olmaktadır.

Ashâb-ı Kirâm'ın Hadisleri Ezberleme Sebepleri

Şimdi gerek başlangıçta, gerekse yazma iznini takib eden yıllarda hadisle­rin sahâbîler tarafından ezberlenmesinin sebeplerine kısa kısa işaret edebiliriz. [9]

Herşeyden önce hadislerin, bir başka insan sözünde bulunması pek nâdir bir ifâde güzelliği ve özelliğine («üslûb ») sahip bulundukları ile ashâbm, oku-ma-yazma bilmeyen ümmî Arab Milletinden oldukları ve tabiî olarak, ümm-înin hafızasına güveneceği ve dayanacağı gerçekleri bir arada düşünülecek ve değerlendirilecek olursa, hadislerin ezberlenmesinin pek tabiî bir netice oldu­ğu kolaylıkla anlaşılacaktır.

Öte yandan, medeniyetin yoğunlaştırdığı sıkıntı ve problemlerden uzak, sade bir yaşayış da zihin berraklığı açısından oldukça önemli bir faktördü. Bu sebeple o günün insanları uzun hitabe ve şiirleri bir kez dinlemekle ezberleye­biliyorlardı.

Hadislerin gerek başlangıçta gerekse deha sonraki dönemlerde ezberlenmeşinin bir başka sebebi de dîni koruma ve yayma («tebliğ, davet») görev ve şu­urunun o günün müslümanlarının zihinlerinde iyice yer etmiş olmasıydı. Zira onlar, mutlu geleceklerinin ancak İslâm sayesinde gerçekleşebileceğini iyice kavramışlardı. Nitekim Hz. Peygamber de, «sözümü dinleyip belleyen ve belle­diklerini aynı şekilde başkalarına tebliğ edenlerin Allah yüzlerini ağartsın! »[10] buyurmuş, tebliğin önemli bir görev olduğunu duyurmuştu.

Hadisin ve sünnetin dindeki pek yüksek mevkii ve pratik değeri de ashabı her konuda Hz. Peygamber'i takip etmeye zorluyordu. Rasulullah'tan kaptık­ları her kelime ve bilgi, onların âdeta beyinlerine ve iliklerine işliyordu. Onlar bu bilgileri amel ve uygulama olarak ortaya koyuyor, fiilen yaşıyorlardı. Bu fiilî durum ise, hiç şüphesiz, ezberlemeye vesile ve yardımcı, unutmaya da engel oluyordu. Çünkü sorumluluktan kurtulmanın olduğu kadar ilgiyi unutmama­nın da en geçerli yolu onu yaşamaktı.

Hz. Peygamber, kendisinden sonra dînî tebliğ sorumluluğunu yüklenecek olan ashabı, bu büyük görevi başarı ile yapabilecek kıvama gelmeleri için hik­met ile eğitirdi. O'nun sözleri ne uzun ne de kısa olurdu, o, tane tane konuşur­du. O kadar ki, Hz. Aişe, «yanında bulunan herhangi bir kişi O'nun sözlerini ko­laylıkla ezberi ey ebiîirdi.» [11] demektedir. Bâzan da hafızalarda iyice yer etmesi için Nebî (s.a.) sözünü üç kere tekrar ederdi. [12]

Birer paragraf halinde oldukça özetleyerek değindiğimiz bu ve bunlara ilâ­ve edilebilecek daha başka sebepler, bilhassa başlangıçta hadislerin ezberlen­mesinde büyük rol oynamışlardır. [13]

 

II. KİTABET (Kitâbetü'l-hadis=Hadislerin Yazıya Geçirilmesi)

 

«Kitâbetul-hadîs», «Kitâbetu 1-iîm»[14] ve «Takyîdu'1-ilm»[15] deyimleriyle anla­tılmakta olan hadislerin yazı ile tesbiti konusu, başlangıç açısından EZBER SAFHASI'nı takib etmekle beraber, elde mevcut müteârız hadisler dolayısıyla başlangıçtan beri münâkaşa mevzuu edilegelmiştir.

Hadislerin yazı ile tesbit edilmesi, -münâkaşaları ve gösterilen çözüm yol­lan bir yana- sünnete ait bilgi ve belgelerin korunması, ve sonraki nesillere ak­tarılması ve Hadis Edebiyatının teşekkkülü bakımından fevkalâde önemli merhaledir.

îşâret ettiğimiz bu büyük önemine binâen konu, Hadis Usûlü kitaplarında ele alınmış, hatta müstakil eserlere mevzu edilmiştir. Son zamanlarda ise ko­nu, daha çok müsteşriklerin sünnet çevresindeki hatalı değerlendirmeleri ve tenkid başlangıcı olarak hadislerin yazı ile tesbiti meselesini ele almaları dola­yısıyla Müslüman müelliflerce ilmî araştırmalara mevzu edilmektedir.

Konu Etrafındaki Müteârız Hadisler

Ebu Said el-Hudrî (r.a.) Rasûlullah'm şöyle buyurduğunu nakletmekte-

«Benim ağzımdan Kur'ân'dan başka hiçbir şey yazmayınız. Kurandan başka bir şey yazmış olan kimse varsa, derhal o yazdığını imha etsin. Ancak yazmaksızın benden dilediğiniz gibi rivayet ediniz. Bundan bir beis yoktur. Bir de bile bile her kim bana isnad ederek yalan uydurursa Cehennemdeki yerine hazırlansın. [16]

Bu hadisin sübûtu hakkında en küçük bir tereddüde yer yoktur. Çünkü bu manada bir çok hadis varid olmuştu. [17]

Öte yanda Abdullah ibn Amr'ın şu rivayeti yer almaktadır:

«Rasûlullah 'dan duyduğum her şeyi ezberlemek maksadıyla yazıyordum. Kureyş beni bundan nehyetti ve «Rasûlullah (s.a.) kızgınlık ve sükûnet halle­rinde konuşan bir insan iken sen O'ndan duyduğun herşeyi nasıl yazarsın? de­diler. Bunun üzerine yazmaktan vazgeçtim. Sonra durumu Rasulullah'a arzettim. Eliyle ağzına işaret ederek;

«Yaz, canım kudret elinde olan Allah'a yemin ederim ki buradan haktan başka bir şey çıkmaz!» buyurdu ».[18]

Ayrıca Hz. Ebû Hureyre (r.a.) de şöyle demektedir:

«Nebî (s.a.) nin ashabı içinde Abdullah b. Amr hariç, benden daha fazla hadis bilen rivayet eden kimse yoktur, Abdullah yazar, ben yazmazdım.» [19]

Hz. Peygamber'in sağlığında hadislerin yazıldığına dair, sayılan tevatür derecesine varan büyük bir sahâbî topluluğundan gelen bir çok hadis bulun­maktadır. Bu yüzden M. Hamidullah'ın isabetle belirttiği gibi «Hz. Peygam­ber'in hayatı boyunca hiçbir şeyin yazılmamış olduğu hususunda ileri sürüle­cek herhangi bir ifâdenin, manasızlık hudutlarına varan bir şüphe olduğu da muhakkaktır. [20]Hatta bir iki isnadı tenkid edilmiş bile olsa bizzat Hz. Peygam­ber'in: «ilmi (hadisi) yazı ile tesbit ediniz! »[21] buyurduğu da nakledilmiş bulun­maktadır.

Sübût ve sıhhatinde hiç şüphe bulunmayan bu iki grup hadis arasında açık bir çelişki göze çarpmaktadır. Kitâbetü'l-hadis meselesini vuzuha kavuştura­bilmek için bu muteârız malzemeye bir çözüm bulmak gerekmektedir.[22]

 

Çözüm :

 

İslam bilginleri bu iki grub hadisin arasını bulmakta değişik çözümler ileri sürmüşlerdir. Şimdi bunları sırasıyla görelim:

Hadisler arasında görülen ihtilafları gidermek amacıyla yazdığı eserinde îbn Kuteybe (276/889) şöyle demektedir: [23]

«Bu meselede iki çözüm yolu vardır:

Birincisi: Sünnetin sünnetle nesh edilmiş olmasıdır.

Bu demektir ki, Rasulullah, önce sözlerinin yazılmasını yasaklamış; sönnetin ezberlenemeyecek kadar çoğaldığını gördükten sonra da yazılmasına ve kaydedilmesine müsaade etmiştir.

İkincisi: Yazma izninin sadece Abdullah b. Amr'a mahsus olmasıdır. Çün­kü Abdullah b. Amr, eski kitapları okumakta, Süryânice ve Arapça yazı yaz­maktaydı. Onun dışındaki ashâb ümmî idi. Onlardan sadece bir-iki kişi yazı ya­zabilirdi. Onların da yazıları kusurlu idi. Nebî, onların yazmakta hattâ edebile­cekleri endişesi ile onları hadisleri yazmaktan menetti. Fakat Abdullah b. Amr'ın yazısından emin olduğu için ona müsaade etti».

Hattâbî (388/998) ise, «yasağın önce olması muhtemeldir. Son durum ise yazının mübahlığıdır. Ayrıca : Nebî (s.a.) Kur'ân'a karışması ve okuyanı şaşırt-mamasi için hadislerin Kur'ân âyetleriyle aynı sahifeye yazılmasını yasakladı da denilmiştir. Yoksa BİZATİHİ YAZI YAZMANIN SAKINCALI OLMASI VE YAZI İLE HADÎSİ KAYDETMENİN YASAKLANMASI gibi bir şey SÖZ KO­NUSU DEĞİLDİR»[24]diyerek yasağı, belli bir mekâna tahsis eden ve yazı ile ilm kaydetmenin aslında sakıncalı olmadığını dile getiren dikkat çekici bir çözüm getirmiştir.

İlk Hadis Usûlü yazarı olarak bilinen er-Râmehurmuzî (360/917) de «Ha­dislerin yazılmasına Rasulullahrın izin vermediğine dair Ebû Saîd'in rivayeti öyle sanıyorum ki, hicretten önceki ve bu işin Kur1 an ile iştigalden alıkoyma­sından emin olunmadığı devir için geçerlidir»[25] diyerek nesh görüşünü benim­sediğini açıklamaktadır.

Yazma izninin, yazma yasağından sonra olduğu gerekçesiyle bir çok ali­min benimsediği nesh görüşü, Reşid Rıza tarafından tersinden benimsenmiş­tir. Yani ona göre izin önce, yasak sonradır. [26]

Hemen kaydedilmelidir ki, nesh görüşü, nakilden istidlalle elde edilmiş­tir. Halbuki öteki çözüm yollarının her birinin nakli istinadlan bulunmakta­dır. Yani, nesh'e açıkça delâlet edecek bir hadis bulunmamaktadır. Mekke'nin fethi günü Ebû Şah için Fetih Hutbesinin yazılmasını emreden Hz. Peygamberin bu emri zaman bakımından son yıllara rastladığı için yazma izninin son­ra olduğunu göstermektedir. Öte yandan Abdullah tbn Amr, vefat ettiği zaman es-Sâdıka diye meşhur olan sahifesi yanında bulunmaktaydı Şayet -Reşid Rı-za'mn dediği gibi- yazma yasağı sonra olsaydı, elbette Abdullah bu sahifesini yok ederdi.

Cumhurun kabulüne mazhar olmuş gözüken nesh çözümünü yakından tetkik ettiğimiz zaman onun «yeterli bir çözüm» olmadığı sonucuna varmak mümkündür. Zira eğer hadisleri yazma yasağı umumî (ve resmî) bir şekilde yü­rürlükten kaldırılmış («nesh») olsaydı, Rasuluîlah'dan sonra sahabe arasında görülen hadisi yazıya geçirmekten çekinme tavırların görülmemesi; hadisleri yazıp toplamak («tedvin») isteyenler aleyhine delillerin ortaya atılmaması ge­rekirdi.

Herşeyden önce, kitabetin kitabet olduğu için yasaklanmamış olduğu bir gerçektir. Hattâbî bu konuya işaret etmiş bulunmaktadır. Şayet yazma yasağı, bizzat kitabetin sakıncalı olması dolayısıyla konulmuş olsaydı, daha sonra hiç kimseye, hiç bir gerekçe ile yazma izninin verilmemiş olması gerekirdi.

O halde aynı anda hem yasağın hem de iznin gerekçesi olabilecek bir sebeb aramak gerekmektedir.[27] Böyle bir sebep bizi nesh'den söz etmeden çözüme gö­türecektir.

KUR'ÂN'DAN BAŞKA BİR ŞEYE DÜŞKÜNLÜK GÖSTERİLMESİ VE BU YÜZDEN KUKANIN TERKEDÎLMESÎ ENDÎŞESİ» diye formüle edebile­ceğimiz bu ortak sebep aslında hadislerin yazıya geçirilmesine karşı çıkan sahâbilerin sözlerinde de mevcuttur. Meselâ Hz. Ömer, sünnete ait bilgileri yazdırmayı ve bir araya toplamayı düşünmüş, bu fikrini sahâbîlere açıklamış, tasviblerini almıştır. Ancak bir ay süren istihare sonunda kararını: «BEN HA­DÎSLERİ YAZDIRMAYI İSTEMİŞTİM. HATIRLADIM Kİ SÎZDEN ÖNCE BÎR MÎLLET, KÎTAPLAR YAZMIŞLAR VE ONLARA ÖNEM VERMİŞLER VE ALLAH'IN (kendilerine göndermiş olduğu) KİTABINI TERKETMİŞLER-Dî. ALLAH'A YEMİN EDERİM Kî BEN, ALLAH'IN KÎTABINI BÎR BAŞKA ' ŞEYLE ÖRTEMEM, ONA GÖLGE DÜŞÜREMEM» sözleriyle bildirmişti. [28]

Hz. Ömer'in dile getirdiği endişeyi içlerinde duyan sahâbîler, ona bu görüşünde karşı çıkmamışlar ve onun görüşünü paylaşmışlardır.

Kitâbetü'l-hadîs meselesini müstakil bir eserde tetkike tabi tutan Hatîb Bağdadî (463/1071) de «açıkça ortaya çıkmıştır ki, ilk asırda hadislerin yazıl­masının hoş karşılanmaması, Allah'ın kitabına bir başka şeyi eş tutmamak ve­ya bir başka şey sebebiyle Kur'ân'la meşguliyetten uzak kalmamak içindir»[29] diyerek gerçek durumu tesbit etmektedir.

Nesh'den söz etmeden konuya ait hadisler arasındaki ihtilafı «Kurandan başka bir şeye düşkünlük gösterilmesi ve bu yüzden Kur'ân'ın ter-kedilmesi endişesi » ortak sebebiyle ortadan kaldırmak yani böyle bir endişe­nin bulunduğu yer ve zamanda yasağın; böyle bir endişenin bulunmadığı yer ve zamanda da iznin geçerli olduğunu düşünmek en doğru çözüm olmaktadır. Ah-med Naim'in ifadesiyle «yerine göre nehiy hadisi ile de, izin hadis ile de amel olunur. Nehiy hadisi, hıfzına güvenilir ve bazı yazarken sû-i hattı veya dikkat­sizliği yüzünden iltibasa, tahrife meydan verir kimselere; ibâhe hadisleri de hafıza gevşek ve yazısı okunaklı ve dürüst olanlara göredir.» [30]

Bu tür bir çözüm bizi, günümüzdeki bazı dînî grupların kendilerince mute­ber kabul etikleri eserlere aşırı derecede düşkünlük göstererek Kur'ân'ı ihmal etmeleri olaylarına da müdahale imkanına kavuşturmaktadır.

Ayrıca yeni yeni Müslüman olan insanların kendi yörelerinde Kur'ân'ın bütün özellikleriyle yerleşmesine kadar başka bir şeyle meşgul olmamaları ge­reğini hatırlatması bakımından da böylesi bir çözümün yeterli esnekliğe ve ge­çerliğe sahip olduğu görülmektedir.

En azından bugün bile hem yazma yasağının hem de izninin geçerli olabi­leceği hallerin -kısmen de olsa- mevcudiyet imkanını düşünmemize mani bir hal bulunmamaktadır.

Delilsiz Bir îddia

Kitâbetü'l-hadîs problemi ile ilgili iki grup hadis hakkında müsteşrik Goldziher (1921) tarafından ileri sürülen bir iddiaya da burada işaret etmek is­tiyoruz.

Goldziher bahis konusu iki grub hadisin ehl-i re'y ve ehl-i hadis tarafın­dan uydurulmuş olduğu görüşündedir. Ona göre;

Ehl-i hadîs, hadislerin sıhhati ve onlarla ihticac hususunda ellerinde bir delil bulunması için hadislerin yazılmasının cevazına kail oluyorlar.

Ehl-i re'y ise -aksine- hadisin sıhhatini ve onunla ihticacı inkar edebilmek için hadislerin yazılmaktan nehy edildiğini ve yazılmadığını ileri sürüyorlar.»[31]

Hiç bir delile dayanmayan bu iddia, Takyîdu'l-ilm' in ilmî neşrini gerçek­leştiren Dr. Yusuf el-Uş tarafından ehl-i hadisten hadislerin yazılmasına karşı çıkanlar ve ehl-i re'y'den de hadislerin yazılmasına taraftar olanların isimler verilmek suretiyle çürütülmüştür. [32]

Netice:

Başlangıçta görülen ihtilâf, neticede ortadan kalkmış ve Müslümanlar ha­dislerin yazıya geçirilmesinin cevazında fikir birliğine varmışlardır. [33] Zaten bizzat Hz. Peygamber tarafından yazdırılmış olan bazı vesikalar ve yine O'nun zamanında bazı sahabilerce yazılmış hadis sahifelerinin bulunduğu bugün ilmî olarak ispatlanmış ve neşredilmiş bulunmaktadır. [34]

Umûmi ve resmî mahiyette olmasa bile hadisler, bizzat Hz. Peygamber za-manınında ezberlenmesi yanında yazılmıştır da. Hatta hadisler daha sonraki yıllarda resmen tedvin edildikten sonra da yine ezberlenmişlerdir.

Hadislerin resmen ve umumî olarak yazıma tabi tutulması ve yazılı metin­ler halinde bir araya toplanması bir başka safhayı, Tedvin Safhasını oluştura­caktır.

Ezber ve Kitabet safhaları hicrî birinci asırda yoğun şekilde yer alan iki safhadır.

Sahabîler ve Büyük Tabiîler Devri'ni oluşturan bu zaman kesimi içinde ha­disleri ezberlenmesi ve yazılması meyanında birinci elden sünnet bilgisini elde edebilmek temel fikrine dayanan bir başka ilmî faaliyet de başlatılmıştır. Bu, rihle (hadis öğrenmek için yapılan yolculuklar)'dir.

Daha sonraki safhalarda da tabiî olarak görülecek olan rihle'yi biz burada hatırlatmakla yetinecek, üzerinde daha fazla durmayacağız.[35]

Sahifeler

«Hadis Edebiyatının başlangıcını, bizzat İslam Peygamberi tarafından yazdırılmış ve kendi zamanında muhafaza edilmiş olan mektup, kanun ve risa­lelere; ashab ve tâbiûn tarafından derlenen sahifelere kadar götürmek»[36] pek tabiîdir. Bu yüzden biz, bazı sahâbilerin bizzat Hz. Peygamber'den duyup öğ­rendikleri hadisleri, yazılı metinler halinde bir araya toplamak sureti ile mey­dana getirdikleri sahifeleri Hadis Edebiyatının ilk türü ilk mahsulü olarak söz konusu etmek istiyoruz.

Sahife kelimesi islâm öncesinde de biliniyordu. Nitekim Kur'ân-ı Kerim'de bu kelimenin çoğulu olan suhuf zikredilmiştir. [37]

Ashâb-ı Kirâm'a âit sahifelerin hacmi, pek tabî olarak farklı idi. 1000 ka­dar hadisi ihtiva ettiği bildirilen Abdullah b. Amr b. e.î-Âs'ın es-Sahifetu's-sâdi-ka sı ile, Hemmâm b. Münebbih (101/718)'in, hocası Ebû Hureyre'den aldığı hadisleri içeren 138 hadislik sahifesi, sahifelerin hacmi konusunda bize bir fi­kir vermektedir. Çok daha az sayıdaki hadislerden oluşan sahifeler de bulun­maktadır.

Bu kısa açıklama göstermektedir ki, «Sahife» denilince, bir yapraklık bir yazılı vesika değil, birkaç sahifelik hacımdan («risale, broşür, cüz»), kitap dene­cek hacma kadar değişen yazılı vesikalar anlaşılmaktadır.

İlk devirler için «nüsha» kelimesi de «sahife» anlamındadır. [38] Böyle olunca, -yukarıdaki açıklamalar ışığında- «sahife» veya «nüsha» kelimeleri «risale» ve «kitab» demektir. [39]Zaten «risale» de, ya Ebû Davud'un Mekkelilere yazdığı risale örneğinde olduğu gibi «mektûb»; ya da Şafiî'nin «er-Risâle»si örneğinde görüldüğü gibi «kitab» anlamlarında literatüre geçmiş bulunmaktadır.

Ayrıca şuna da işaret edelim ki, kitab kelimesi, daha sonraki dönemlerde vücûd bulacak hadis koleksiyonlarının müstakil bölümlerinden her birine veri­len isim olacaktır. Kitâbu'1-imân, Kitâbu'1-hacc, Kitabu'1-büyu v.s. gibi.

«Kitâbetü'l-hadîs» döneminde, sahife sahibi oldukları veya kendilerinden yazmak suretiyle hadis alındığı bilinen sahâbiler epey bir yekun tutmaktadır. A'zâmî, aralarında Ebû Eyyûb Halid b. Zeyd el-Ensârî (52/672), Ebû Bekr es-Sıddîk (13/634), Ebû Bekre es-Sakafi .(51/671), Ebû Hureyre (58/677), Ebi Şâh, Ebû Umâme (81/700), Abdullah b. Abbâs (68/687), Abdullah b. Amr el-Âs (63/682), Abdullah b. Mes'ud (31/651), Abdullah b. Ömer (74/693), Abdul­lah b. Zübeyr (73/692), Âişe (58/677), Ali b. Ebî Tâlib (40/660), Enes b. Mâlik (93/711) gibi ashâb-ı kiramın da bulunduğu 50 kişilik bir liste vermekte­dir. [40]

Ashâb'a ait hadis sahifelerinin hiç biri müstakillen zamanımıza ulaşabil­miş değildir. Her biri hakkında hadis edebiyatının ilk ve en muteber kaynakla­rında, -inkârı mümkün olmayacak açıklıkta- kayıdlar bulunmaktadır. Hatta bu sahifelerin muhtevaları, Ahmed b. HanbeV in Müsned' inde yer almıştır.

Zamanın tahribinden kurtularak müstakil hüviyetiyle bize kadar ulaşmış bulunan «en eski hadis eseri», Hemmâm b. Münebbih'in Sahifesi' dir.

Hemmâm b. Münebbih'in Sahifesi ,

Gerçekte, Ebû Hureyre' nin, talebesi, Hemmân b. Münebbih' e yazdırdığı hadis metinlerinden oluşan bu sahife, onu bize rivayet eden Hemmâm' a izafet­le «Hemmâm b. Münebbih'in Sahifesi » diye meşhur olmuştur.

Her ne kadar bu sahife, asr-ı saadette yazılan sahifeîerden sayılmasa da tedvin öncesi dönemde Hadis Edebiyatının yazılı vesikalarının bir örneği ola­rak fevkalâde önemi hâiz bulunmaktadır. Bu sahifenin Ebû Hureyre'nin vefa­tından önce tedvin edilmiş olması, hicrî ikinci asrın hemen başlarında görülen resmî tedvin öncesinde de hadislerin yazılı vesikalar halinde tedvin edildikle­rini ve «o sahifelerin, tıpkı daha sonraki hadis mecmualarında bulunanlar gibi Hz. Muhammed'in bazı hadislerinin tam kayıtları olduğunu»[41] göstermekte; dolayısıyla, hadislerin daha sonraki dönemlerde hafızalardan yazıya geçirildi­ği şeklinde ileri sürülen müsteşrik görüşlerini temelden çürütmektedir.

Toplam 138 hadisten oluşan bu kıymetli sahife, Prof. Dr. Muhammed Ha-midullah tarafından Berlin ve Şam nüshalan karşılaştırılmak suretiyle ilk kez Mecelletü'l-ilmiyyi'l-arabV de[42]neşredilmiştir.

Sahife' nin bütün hadisleri, Ahmed b. HanbeV in Müsned'inde Ebû Hu­reyre' ye ayrılmış olan sayfalarında aynen yer almaktadır. Ayrıca kütüb-i sit-te'de de konularına göre dağınık bölümlerde bulunmaktadır. [43]

Sahife, neşrini müteâkib değişik diller yanında Türkçeye de üç ayrı şahıs tarafından tercüme edilmiş ve üçü de yayınlanmıştır. [44]

 

III. Tedvinu'l-Hadis (veya «Cem'ul-ehâdis»)

 

Burada sözünü edeceğimiz konu, kolayca anlaşılacağı gibi hadislerin yazı­ya geçirilmesi olayına bağlı ve fakat ondan ayrı bir mevzudur.

Tedvîn, sözlük anlamı olarak, dağınık malzemenin bir araya toplanması demektir.

Hadis tarihi içindeki ıstılâhî anlamı ise, dillerde ve değişik yazı malzeme­leri üzerinde dağınık halde bulunan hadis metinlerinin herhangi bir sınıflan­dırmaya tâbi tutulmaksızın bir araya getirilmesidir. Bu demektir ki, tedvîn;

a. Henüz yazıya geçmemiş rivayetleri yazıya geçirmek,

b.Eskiden yazılmış veya yeni yazıya geçirilmiş olan hadis metinlerini ayı­rıma tabi tutmadan bir araya toplamak... gibi iki ayrı işi ifade etmektedir.

Ayrıca tedvin edilen malzemenin, müdevvin tarafından bizzat yazılmış olması gibi bir şart da söz konusu değildir. Müdevvin, kendi yazdıkları ile birlikte başkalarının yazdıklarını da pek tabiî olarak toplayabilir.

Aslında, dikkat edilirse kitabet, tedvin ve tasnif kelimelerinde ortak nokta «toplamak» tır. Ama bu üç terim, anlam, kapsam, sistem ve zaman bakımından farklı «toplama» işlemlerine delâlet etmektedir. Şöyle ki:

Kitabet, herhangi bir sahâbînin, bizzat Hz. Peygaber'den duyduğu hadis­leri kendisi için yazıp bir araya getirmesi olayıdır. Bunlar, hatırlamak maksa­dıyla tutulmuş özel notlar («müzekkirât») dır. Hadisleri yazı ile tesbit eden sahâbîlerden herhangi birinin, bir başka sahâbînin rivayetlerini yazma girişi­minde bulunduğuna dair herhangi bir bilgiye sahip değiliz. Sahâbîleri, ellerin­de hadis yazılı vesikalar dolaştırırken de görmekteyiz.

Abdullah b. Amr, meşhur sahifesi için «Bu benim Rasulullah'tan işittiğim es-Sahifetu's-sâdıkadır. Benimle Rasulullah arasında bu hadisleri bana ulaş­tıran herhangi bir kişi yoktur» demiş, [45]kitâbet'in çok özel anlamda bir «topla­ma» demek olduğunu göstermiştir.

Bu anlamdaki bir tedvin («kitabet») Hz. Peygamber ve sahabe devrine ait bir hadisedir.

Kitabet anlamındaki bu tedvin, kapsam olarak «kendi işittiğ hadisler»!, herhangi bir sistem'e bağlı olmaksızın Hz. Peygamber ve Ashâb Devri sınırları içinde kalarak yapılan «en dar anlamda» bir «toplama»dır.

Tedvîn, yukarıda da işaret ettiğimiz gibi, muhtelif sahâbiler tarafından rivayet edilmiş olan hadisleri yazıp bir araya toplamak demek olduğu kadar, aynı zamanda başka başka sahâbîler tarafından yazılmış sahifeleri toplayıp bir araya getirmektir de. Sınırı ise, «ulaşılabilen her sahâbî, bulunabilen her hadis veya vesika»dır. Böylece tedvîn, belli herhangi bir sisteme bağlı olmasa bile zaman olarak Büyük Tabiîler Devri diyebileceğimiz I. hicrî asrın sonları II. asrın hemen başlarına ait bir «umumî ve resmî toplama» olayıdır.

Tasnif ise, tedvîn edilmiş («müdevven») malzemenin, ya sahâbî râvisine ya da ilgi alanlarına göre beli bölüm ve bâblarda «toplanması»nı ifade etmekte­dir. Tasnif, zaman olarak, tedvîn'den sonraki bir döneme ait «kitaplaştırma» anlamında bir toplama» faaliyetidir.

Değişik kapsamda da olsa, «toplama» anlamını daima korumuş olan bu üç terim'e «tedvin» olarak bakılabileceği dikkate alınırsa, çağdaş yazarlardan Suphi Salih'in şu sözleri daha bir netlik ve anlam kazanır :

«.. .Adına hadis tedvini veya hadis tedvin gayreti denen şeyi ilk defa duy­mak için, Halife Ömer b. Abdilaziz devrine bakmak zorunda değiliz. Hadis ted­vinini pek erken asırda başladığını söylemek için, Goldziher ve Sprenger gibi müsteşriklere uyarak, içinde yaşadığımız asra bakmamız da icab etmez. zina kitaplarımız, haberlerimiz ve tarihî vesikalarımız hadislerin, -bu iki müsteşri­kin dediği gibi- ikinci hicret asrının başında değil, daha Hz. Peygamber zama­nında yazıya geçtiğini, şüpheye yer bırakmayacak şekilde göstermektedir.[46]

"Toplamak" anlamında birleşen bu üç terimden Tedvîn, kendisinden ön­ceki Kitabet Safhası mahsûllerini derlemek, kendisinden sonraki Tasnif çalış­malarını başlatmak açısından Hadis Edebiyatı için pek önemli bir başlangıçtır. Öylesine ki Beyhâki, "Büyük Hadis imamlarının eserlerinde Tedvîn ve Tasnife tâbi tutulmamış herhangi bir hadis ileri sürülecek olursa, o hadis kabul edil­mez[47] demiştir.

Öte yandan tedvin'in, sadece hadisler için değil aynı zamanda Hadis ilim­leri için de tedvin anlamı taşıdığı da düşünülebili. [48]

Hadis tarihi içinde, hadis edebiyatı'na başlangıç teşkil eden resmî[49] ve sis­temli bir tedvin faaliyetinin hicrî birinci asrın sonları ve II. asrın başlarında Ömer b. Abdilaziz (101/719)'in emriyle başladığı kabul edilmektedir. O'nun Medine Valisi, Ebu Bekr b. Hazm'a (120/738) ve ülkenin her tarafına («ilâ ehli'l-âfâk») gönderdiği resmi yazı şudur :

«Hz. Peygamber'in hadislerini, sünnetlerini (Amra bnt. Abdirrahman'ın rivayetlerini) araştır ve yaz; zira ben, ilmin kaybolmasından ve âlimlerin yok olup gitmelerinden endişe ediyorum.» [50]

Tedvin faaliyetinin en meşhur ismi İbn Şihâb ez-Zuhrî (124/742) dir. [51]îbn Şihâb için «hadisi ilk tedvin eden kişi» denilmektedir.[52]

Hiç şüphesiz ez-Zühri'nin bu işte ilk oluşu, «resmî mânâda ilk müdevvin ol­ması» şeklinde anlaşılmalıdır. Yoksa daha önce, yukarıda işaret ettiğimiz an­lamlar içinde hadisleri tedvin etmeye çalışanlar daima olagelmiştir. Zührî'nin «Bu ilmi benden önce kimse tedvin etmemiştir»[53] sözü de «resmî planda kendi­sinden önce bir müdevvinin bulunmadığı anlamındadır.

Nitekim Halife Ömer b. Adilaziz'in emrini ilk gerçekleştiren ez-Zührî'dir. Ebû Bekr b. Hazm. derlediklerini göndermeden Halife vefat etmiştir. Neticede de Ibn Hazm'ın topladıkları kaybolmuştur. [54]

Emevî Halefesi Velid b. Yezid'in öldürülmesinden sonra, Mervan ailesi için ez-Zührî'nin yazdığı hadislerin kitablar halinde hayvanlarla taşındığı gö­rülecek ve Zühri'nin tedvin konusundaki çalışmalarının boyutları hayranlık uyandıracaktır. [55]

Zührî'nin bu yazdıkları arasında sahabe kavilleri de bulunmaktaydı. Çün­kü Zührî bunları da «Sünnet» içinde mütâlâa ediyordu. [56]

Tedvin, sünnet malzemesini herhangi bir ayırım sözft konusu olmaksı­zın ve yok olmaktan korumak maksadıyla yazılı olarak bir araya getirmek şek­linde gerçekleştirmiştir.

Tedvin, II. hicrî asrın ilk çeyreğinde bitmiş, tasnif dönemi onu takip etmiş.[57]

 

IV. Tasnıfu'l-Kutub

 

Tasnif, sınıflandırmak, aynı cinsten olan ya da aralarında bir araya getiril­melerini gerektiren ortaklıklar bulunan malzemeyi başkalarından ayırmak anlamındadır. Terim olarak, müdevven hadis malzemesi içinde yer alan hadisleri konularına göre ayırıp belli bâb veya bölümlerde toplamak demek­tir.

Bu «tasnifu'l-hadîs» ifadesiyle anlatılmak istenen durumdur. Ayrıca bir de kitabların belli bölüm ve bâblara ayrılmış malzemelerle oluşturulması var­dır ki,işte bu da «Tasnıful-kütüb» olarak tanımlanmaktadır.

«Sahifeler» ve «cüz»ler şeklinde tutulmuş küçük yazılı hadis vesikalarının ve herhangi bir ayırıma gitmeden ilk kez tedvin çalışmaları sırasında yazıya geçirilmiş sünnet verilerinin yine hiçbir tasnif düşüncesine dayanmaksızın bir araya toplanması («tedvin») sonucu ortaya çıkan yığın halindeki hadislerin, ko­laylıkla istifadeye sunulabilmesi «tasnîf»! gerekli kılmaktaydı.

Tasnîf, tedvin'den sistem, kapsam ve zaman olarak farklı olmasına rağ­men onu tedvinle birlikte başlamış bir faaliyet olarak görmeye mâni bir hal de bulunmamaktadır. Ya da en azından kesin hatlarla bu iki faaliyeti ayrı zaman dilimlerine tahsis etmek pek kolay değildir. Gerçi musannef eserlerin ortaya çı­kışı için en erken tarih olarak h. 120-130'lar gösterilmekte[58] ise de bu, tasnif ça­lışmalarının daha önceki yıllarda başlamış olduğunu düşünmeye mâm değil­dir. Zira musannef bir eserin hemen bir-iki yılda meydana getirildiğini kabul yerine, o günün şartları nazar-ı itibare, alınarak uzun yılların mahsulü olabile­ceğini düşünmek daha isabetli olacaktır.

Kaynakların biribirlerinden naklen verdikleri bilgiye göre Hicaz'da Abdülmelik b. Cureyc (150/767), Irak'ta Saîd b. Ebî Arûbe (156/773) ilk musannef müellifleridirler. Müsteşrik Goldziher, bu iki muhaddisin eserlerine sahip bu­lunmadığımız gerekçesi ile onların arz ve üslubîan hakkında hüküm verileme­yeceğini51 ileri sürmekte ve tedvin[59] tasnif dönemi ile birleştirerek ilk musan­nef hadis eserinin Buhâri'nin Sahih'i olduğunu iddia etmektedir. [60]Bugün artık «eserleri elde mevcut değildir» gibi bir gerekçeyi kabullenmek imkânı kalma­mıştır. Zira anılan iki muhaddisler çağdaş olan Ma'mer b. Râşid (152/769)'in el-Câmi' i yazmaları ve basılmış haliyle elde mevcuttur. [61]«...Ma'mer b. Râşid'in el-Câmi'i, zamanımıza intikal etmiş olan hadis musannefâtının en es­kisi olup devrinin hadis tasnifi ameliyyesi hakkında vazıh bir fikir verebilecek mâhiyettedir. [62]Zira «Yemen1 de Ma'mer b. Râşid, gerek gelişi-güzel bir şekilde ve gerekse muayyen bablar halinde bulunan süneni toplamıştır.[63]

Hatta Ma'mer b. Râşid'in hocası Hemmâm b. Münebbih (101/718)'in Saki-fesi ve talebesi Abdurrezzak b. Hemmâm (211/827)'ın el-Musannef i de elimiz­de bulunduğuna göre h. II. asırdaki tasnif faaliyetleri hakkında yeterli ipuçla­rına sahib bulunmaktayız demektir. Binaenaleyh ilk musaneffeserin Buhârî (256/870)'nin Sahih 'i olduğu iddiası, önceki yüz yıllık tasnif çalışmalarını inkâr etmek anlamından başka hiçbir maksada hizmet etmemektedir. Bu yüz­den de tasnifu'l-kütüb merhalesinin tedvin'den hemen sonra ortaya çıkmış ve fakat tedvin ile birlikte yürütülmüş bir çalışma dönemi olarak kabul ediyo­ruz.

Bu dönemde eser tasnif ettiği eski kaynaklarda yer alan âlimlerin eserleri­nin günümüze kadar -çeşitli sebeplerle intikal etmemiş olmasının, hadis ede­biyatı tarihi açısından pek büyük bir kayıp olduğu da bir gerçektir. Dünya kü­tüphanelerinde ve arşivlerde yapılacak ısrarlı ve dikkatli araştırmaların, bu ilk devir mahsulü hadis musannefâtından bazılarının bulunması mutlu sonu­cuna ulaşabileceği umudumuzu muhafaza etmekteyiz.

Müdevven hadis malzemesinin tasnifi belli usûllerle gerçekletirilmiştir. Şimdi bu usullerin genel karakterlerini ve kitab olarak hadis edebiyatına ka­zandırdıklarını tanıyalım.

Ancak burada bir noktaya işaret etmekte fayda vardır :

Hadisin intikal safhaları (ezber, kitabet, tedvin ve tasnif) arasında süre olarak en uzun dönem Tasniful-kütüb safhasına aittir. H. II. asrın büyük bir bölümü, Hadis Edebiyatının altın çağı III. asır ve orijinal hadis edebiyatı mah­sûllerini son örneklerinin verildiği IV. asrın ilk yarısı bu safhaya ait kabul edi­lebilir.

Bu safhaları ve sonrasında oluşan durumu şöyle bir şekille göstermemiz mümkündür: [64]

 

Hadisin İntikal, Hadis Edebiyatının Oluşum Safhala­rı

 

Hadis

 

1- Hıfz (Ezber) Safhası

2- Kitabet (Yazıya geçirme) Safhası

3- Tedvin (Cem'u'l-ehâdîs) Safhası

4- Tasnîfu'l-kütüb Safhası

5- Sonraki Çalışmalar

a. Tasnif Dönemi eserleri üzerindeki ek çalışmalar

b. Hadis Usûlü Edebiyatı

c. Rical Edebiyatı

d. Şerh "Edebiyâti

e. Tahricte Kolaylık Sağlayan Eserler

îşte bütün bu merhalelerde ortaya çıkan ve günümüze kadar uzanan hadisle ilgili ilmî mahsûller «Hadis Edebiyâtı»nı oluşturmaktadır.

Şimdi bu edebiyatı, pratik ihtiyaçları göz önünde tutarak, meşhur ve muteber örnekleriyle ayrı ayrı tetkik edebiliriz.[65]

 

BİRİNCİ BÖLÜM

 

TASNİF DEVRİ HADÎS EDEBİYATI TASNİF DEVRÎ

 

Tasnif Sistemleri

 

Tasnif devrinde başlayıp süregelen iki ana tasnif sistemi görülmektedir. Bunlardan biri hadislerin, onları rivayet eden sahâbî râvilerin isimlerine göre sıralanması («âle'r-ricâl»), ikincisi de konularına göre («ale'l-ebvâb») tasnife tâbi tutulmasıdır.

Hiç kuşkusuz, tasnif sistemleri, musanniflerin amaçlarına uygun olarak ortaya çıkmışlardır. Musannif ve müelliflerin maksadlan ise, tabiî olarak fark­lılıklar arzedecektir. Biz burada bu ilişkiyi de dikkate alarak tasnif sistemleri­ne kısaca temas edeceğiz. [66]

 

Ale'r-ricâl Tasnif

 

Bu sistemde sahâbi râviler, muhtelif kriterlere göre sıralanır ve her birin­den rivayet edilen hadisler, konulanna bakılmaksızın isimleri altına dercedi-lir.

Kriter olarak da sahâbilerin müsîüman olmakta kıdemi, Hz. Peygamber'e yakınlık derecesi gibi hususlar benimsenir. Meselâ, Ebû Davud et-Tayâlisi (204/819) ve Ahmed b. Hanbel (241/855)in Müsnedlerinde aşere-i mübeşşe-re'den ilk halife Ebû Bekr'in Müsned'i iîk sırayı alır.

Bu sistem, hadis metinlerini, olduğu gibi korumak, ricale ait rivayetleri bir arada tesbit ve hüküm istinbatı için bir araya toplamak maksadından kaynak­lanmaktadır.

Müsnedlerden başka Mu'cemler de bu sisteme sahiptirler. Ancak mu'cemlerde, musannifin hocaları ya alfabetik, ya kabilelerine göre bir sırala­maya tâbi tutulmak suretiyle onların rivayet ettikleri hadisler ardarda verilir. et-Taberânî (360/971)'nin üç mu'cemi bu grubun en meşhur Örneğini teşkil eder.

Kabul etmek gerekir ki, bu sistemin, belli râvilerden ne kadar ve hangi ha­dislerin rivayet edilmiş olduğunu tesbit etmek kolaylığından başka araştırma­cıya sağladığı bir imkân söz konusu değildir.[67] Bu sebeple de ale'r-ricâl sisteme sahip eserlere, dikkatle hazırlanmış mevzu fihristlerinin eklenmesi onlardan yararlanma imkânlarını arttıracaktır. Nitekim Tayâlisî ve Ahmed b. Hanbel'in Müsnedleri ale'l-ebvâb sisteme göre yeniden tertib ve tasnife tabi tutulmuş­lardır. [68]

 

Ale'l-ebvâb Tasnif

 

Bu sistemde hadisler, râvilerine bakılmadan konularına göre taksim ve tasnife tabi tutulurlar. Herhangi bir konunun esas ve talî noktalarıyla iîgili ha­disleri bir arada bulmak mümkün olur. Zaten bu sistemin temelinde yatan ana gaye, hadisleri delil oldukları konularda zikretmek ve onlar için birer bab" tah­sis etmektir.

Bu sistemle meydana getirilmiş eserlerin genel adı Musannef dir.

Hemen işaret edelim ki, bilhassa Tasnif devri Edebiyatı içinde Abdurrez-zak b. Hemmâm (211/826) gibi musannıflann eserleri de bu genel adı taşımak­tadırlar. [69]

Hadis edebiyatı türü içinde ilerideki sahifelerde tek tek tanıtacağımız Câmi'ler ve Sünen'ler ve bunlara bağlı olarak müstedrek, müstahrec zevâid v.s. gibi isimlerle meydana getirilmiş eserler de bu türe dahildirler.

Sistematik olarak, kolaylıkla yararlanma imkânı veren musannef türü, Hadis edebiyâtı'nm hakim sistemidir. [70]

 

Diğer Tasnif Sistemleri

 

îlk örneklerini Tasnif Devrinden itibaren gördüğümüz bu ikili temel tasnif sistemleri yanında, musanniflerin amaçlarına paralel olarak yeni bazı sistem­ler de geliştirilmiştir. Bu alanda ilk teşebbüs, bahis konusu iki sistemi karma olarak uygulamak, şeklinde görülmüştür. Ebû Yala (276/889) Müsned'inde[71] muhtelif fasıllara ayırdığı hadisleri, o fasıllar içinde râvi isimlerine göre sırala­mıştır. Böylece ale'l-ebvâb sistem içinde ale'r-ricâl sistemi uygulamıştır.

Daha sonraları daha çok ale'r-ricâl sisteme yakın gözüken ale'l-ahruf (alfabetik) bir sisteme geçilerek hadisler ilk kelimelerine göre tasnif edilmiş­lerdir. Bunun en yaygın örneği Suyûtî (911/1505)'nin el-Câmi'u's-sağîr' i ol­muştur.

Bu alfabetik sistemin Suyûtî' den önce ve fakat bölüm (kitab) isimlerine tatbikini İbnu'lrEsîr el-Cezerî (606/1209)'nin Câmi'ul-usû 1 adlı kıymetli ese­rinde görmekteyiz.

Ayrıca, derlediği hadisleri kaynaklarına göre bir sınıflandırmaya tabi tu­tarak, sünen tertibinde önce sıhah, sonra hısân diye yeni bir grublandırma ile kaydeden el-Beğavî' nin (516/1122) Mesâbîku's-sünne' sine de burada işaret etmek yerinde olacaktır.

Hadis edebiyatı içinde çok daha değişik amaçlara bağlı olarak değişik isim ve muhtevâde eserler de meydana getirilmiştir. Bunlar ilerideki sahifelerde özel bölümlerinde tanıtılacaktır. Bu sebeple burada onlara temas etmeyi ge­reksiz görmekteyiz. Ancak prensibi, Îbnu'l-Esîr el-Cezerî' nin dilinden belirt­mekle yetiniyoruz: «Değişik amaçlar, değişik eserlerin ortaya çıkmasının ger­çek sebebidir. [72]

 

I. Ale'r-Rical Tesnif Edilen Hadis Edebiyatı

 

Ale'r-ricâl tasnif edilen hadis edebiyatını müsnedler, Mu'cemler ve Et­raf Kitapları teşkil etmektedir. Biz bunlardan ilk iki grubu meşhur örnekle­riyle tanıtacağız. Etraf Kitaplarının dördüncü bölümde ayrıca ele alacağız.[73]

 

A. Müsnedler

 

Hadislerin tedvinini takip eden yıllarda, toplanan sünnet malzemesinin çeşitli tertiplerle kitaplarda değerlendirilmesi faaliyeti içinde vücud bulan eserlerden bir bölümü Müsned genel adını taşımaktadır. Bu ad, kitabın telif sisteminden ileri gelmektedir. Çünkü bu sistemde hadisler, konularına bakıl­maksızın, sahâbî râvilerine göre ard arda sıralanırlar.

Bu tür eserlerin ilki olarak Ebû Dauud et-Tayâlisî (204/819)'nin Müsned' i bilinmekte ve eser matbu olarak elde mevcut bulunmaktadır. Et-Tayâlisî' den h. 297'de vefat eden Ebû Cafer Muhammed b. Abdillah e\-Hadramî' ye ka­dar birçok îslâm biîgini Müsned adını taşıyan eserler telif etmişlerdir.[74]

Müsnedlerin telif sebebi ve faydaları konusuda şu satırlara yer vermemiz yararlı olacaktır:

«Eskiden sahâbîler kesintisiz senedle rivayet edilen («müsned-muttasıl») hadislerini, Müsned adı verilen kitaplarda ale'r-ricâl tertip etmek pek fayda­lı idi. Zira müsned müelliflerinin amacı, «lâfızlarının ezberlenmesi ve ahkâm istinbâtı için hadisleri bir araya getirmek»ten ibaretti. Çünkü o zamanlar, ha­disleri ezberlemeye karşı müslümanlarda fevkalâde bir istek ve arzu vardı. Me­selâ biri kalkar, Kur'ân 'dan bir sûre ezberliyormuşçasına bir sahâbînin riva­yetlerini («mesânîd») ezberlerdi. Çünkü onlar, ezbere itimat ederler ve hadislerin kitaplardaki yerlerini ve konularını da pek iyi bilirlerdi.[75]

Müsnedler ile Musannefler arasında ortaya çıkış açısından bir Öncelik sonralık tesbiti oldukça zordur. Elde mevcut verilere göre Musanneflerin daha önce telif edildiğini söylemek mümkün gözüküyorsa da -çünkü bir musannef eser olan Muvatta', h. 179'da vefat etmiş bulunan İmam Malik'te; ilk müsned de h. 204'te vefat etmiş olan et-Tayâlisî'ye aittir- bu iki tür eserin, hemen aynı yılların mahsûlü olduklarının düşünmeyede herhangi bir mani yoktur. Nite­kim hadis tarihi yazarlarının konuya ait görüşleri de muhteliftir. [76] Hattâ Sıddîkî, müsnedlerin, menşe' bakımında en eski gözüktüklerini (H. E. Tarihi, s. 75) ve Goldziher'in de bu kanaatta olduğunu (H. E. Tarihi, s. 39) belirtmekte­dir.

Biz, belli bir devrede arkası kesilmiş olan Müsned türünden[77] iki meşhur eseri tanıtmak istiyoruz:[78]

 

1. et-Tayâlisi ve Müsned'i

 

Ebû Davud Süleyman b. Davud b. Cârud et-Tayâlisî 133/751'de Basra'da doğdu. 70 yaşını geçmişken aynı yerde 204/819'da vefat etti.

Abdurahman b. Mehdi (198/813) et-Tayalisî en güvenilir hadisçidir» der. Vekî' b. el-Cerrâh (197/812) da et-Tayalisî'nin ezberden 40.000 hadis rivayet et­tiği söylenen bir ilim dağı olduğunu belirtir. [79] Bilhassa uzun hadisleri pek güzel hıfzetmiş olmakla ün yapmıştır. [80] Kâtip Çelebi (1067/1656) onu ilk müsned sa­hibi olduğunu kaydetmektedir. [81]

 

Müsned

 

et-Tayâlisî'nin Haydarâbâd'da 1321 tarihinde Dâiretu'1-maarif tarafın­dan 33 X 24 cm. ebadında büyük boy olarak basılmış bulunan 362 sahifelik nüshası,[82] yazma aslına uygun olarak 11 cüz halinde ve 6 ana bölüm içinde[83]281 sahâbî[84] tarafından rivayet edilmiş toplam 2767 hadisi ihtiva etmektedir.

Eser bu haliyle (elde mevcut en eski yazma nüshası dahil) tam değildir. Bu noksanlık, eserin en eski nüshasının, basım sırasında ele geçmesi sonucu ve dikkatli bir araştırma neticesi tesbit edilmiştir. Matbu nüshanın 131. sahife sinde yer alan ifadesi ile

ifadesinin bir birini tutmaması üzerine ve Patna nüshasında birinci ibare nin sayfa sonunda, ikinci ibarenin ise bir başka sayfanın başında olduğunun görülmesi üzerine ve matbu nüshanın 119 sayfasında bulunan 4. cüz fihristin­de kendilerine atıfta bulunulduğu halde aradan Abbas b. Abdülmuttalip, Fadl b. Abbas,Abdullah b. Cafer, Ka'b 6. Mâlik, Seleme b. el-Ekvâ, Seki b. Sa'd es-Sâidi, Muauiye b. Ebî Süfyân ve Amr b. el-Âs' a ait rivayetlerin düşmüş olduğu anlaşılmıştır. Bu nüshadan ve bu eksikliğin farkına varılmadan istinsah edil­miş bir nüshadan tab1 edildiği için matbu nüshanın 131. sayfasında mezkur ah-laşılmazlık yer almış bulunmaktadır. Ancak bu durum, kitabın son kısmına ko­nulan 30 sayfalık tashih cetveli içinde 392. sayfada 1 nolu dipnotta açıklanmış­tır. [85]

Müsned'i, «Minhâtu'l-ma'bûd ft tertibi Müsnedi't-Tayalisî Ebî Davud » adıyla iki cild halinde musannef tertibine koyan ve Ta'lîku'l-mahmûd alâ Minhâtul-ma'bûd isimli ta'lîkıyla birlikte neşreden Ahmed Abdurrahman el-Bennâ es-Sa'âtî, bahis konusu sekiz sahâbînin rivayetlerini Ahmed b. Han-bel'in Milsned' inden alarak tamamlamıştır. [86]Bu yüzden Minhâtu'l-ma'bûd' da hadis sayısı 2842'dir.

Tayâlisî'nin Müsned'i, Horasanlı bir hadisçi tarafından, özellikle Yunus b. Habîb'in, hocası Ebû Davud'dan yaptığı nakillerin Müsned şeklinde tertib edil­mesiyle meydana getirilmiştir. [87]

Tertib kime ait olursa olsun, hadislerin dikkatli bir seçime tabi tutulduğu­na eldeki mevcut hadis metinleri şehâdet etmektedir. Hadis metinlerinin nere­sinde şüphe edilmişse, gösterilmiştir. Bazan da hadisteki lafızların değişik okunuş şekilleri verilmiştir. Bazı kere de bazı hadis otoritelerinin, metnin bir kısmı ile ilgin tereddütleri olduğu (bk. 77. hadis), fakat o devirde yaşayan başka otoritelere sorarak o şüpheyi gidermeye çalıştıkları (bk. 393. hadis) anlaşıl­maktadır. Hadisin Hz. Peygamber'e ref i veya bir sahâbî1 de vakfı gibi iki ayrı rivayeti söz konusu ise, buna da işaret edilmiştir (bk. 794. hadis). Bazan da se-nedde geçen şahısların kimlikleri ile ilgili açıklamalara yer vermiştir (381. ha­diste den sonra  açıklaması gibi. Ayrıca bk. 2254. hadis).

Tayâlisî'nin Müsned'i h. VIII. asrakadar hüsn-i kabul görmüştür. Bu asır­dan sonra şöhretini kaybettiği sanılmaktadır. Şu anda yazma nüshaları olduk­ça nâdir bulunmaktadır.[88]

Müsned'deki hadislerin başında «haddesenâ» diyen, Yunus b. Habib' tir. Kitabın kendisine izafe edildiği Ebû Davut et-Tayâlisî birinci isim olarak bütün senedlerde yer almaktadır.

ihtiva ettiği hadis sayısı bakımından Ahmed b. Hanbel'in Müsned'inin aşağı-yukarı 1/15'i kadar bir hacma sahiptir. [89]

Tayâlisi'nin Müsned'i, hadis kitablarıriın üçüncü tabakasına dahil eserler arasında yer almaktadır. [90]

Müsned üzerinde es-Saâtî'nin anılan eserinden başka bir çalışma bilinme­mektedir. Ancak el-Ezher'de Ünat Hacer b. Süneymât tarafından Tarîkatu'l-îmâm et-Tayâlisî fi Müsnedihi ve'l-muvâzenetü beynehû ve beyne Müsnedi'l-tmâm Ahmed b. Hanbel adıyla 1979 yılında yapılmış bir doktora tezi bulun­maktadır.[91]

 

2. el-Humeydî ve el-Müsned'i

 

Ebû Bekir Abdullah b. ez-Zübeyr b. îsâ el-Humeydî el-Esedî (219/ 834), Mekkeli ilk müsned musannifidir. Süfyân b. Uyeyne'nin uzun yıllar talebeliği­ni yapmış, imam Buhârî'ye de hocalık etmiştir. eş-Şâfi'înin ders arkadaşıdır. Fıkıh ve hadis alanlarında Buhârî'yi en çok etkileyen el-Humeydî olmuştur. Sert bir mizaca sahip olan el-Humeydî, istemediği insanlara karşı ağır bir dil kullanmaktan kendisini alamazdı. Hadiste güvenilir bir imam ve hafız olan ve Şeyhu'l-harem diye de anılan eî-Humeydî, Mekke'de vefat etmiştir.[92]

 

el-Müsned

 

Hadis edebiyatında genel ifadesiyle "aîe'r-ricâl", özel anlamıyla alâ esmâi's-sahâbe tasnife tâbi tutulan müsned' lerin ilk örneklerinden olan el-Müsned, [93]el-Humeydî'nin en meşhur ve günümüze ulaşan yegane eseridir[94] Hz. Ebû Bekr'in rivâyetleriyle başlayan[95] ve 11 cüzden teşekkül eden eî-Müs-ned, diğer halifeler, Hz. Talha hariç diğer aşere-i mübeşşereye dahil ashâb, Ebû Zerr, Selman, Bilal, Hz. Aişe ve diğer hanımlar, Ensann erkeklerinin rivayetle­ri... şeklinde, 1-249 rakamları arasında değişen hadisleri ihtiva etmektedir. En son kısımda Ebû Hureyre, Enes b. Malik ve Câbirb. Abdiliah'ın rivayetleri yer almaktadır. Toplam 179 sahâbiye ait olan rivayetlerin büyük bir bölümü mer-fu, çok az kısmı sahâbî veya tabi'î sözüdür. 1300 hadisin 1390 rivayeti Ehâdîsu Fülan ara başlıkları altında yer almış bulunmaktadır.

el-Müsned, bize Ebû Ali Bişr b. Musa(288/901)mn rivayeti olarak ulaşmış­tır. Diğer râvilerin rivayet ettiği nüshalar günümüze gelememiştir. Yani el-Müsned'de "Haddesenâ" diyen Bişr b. Musa'dır.

el-Müsned, Habiburrahman el-A'zamî'nin tahkik ve ta'likıyla ilk kez 1382'de Hindistanda iki cild olarak basılmıştır. el-A'zamî, eserden kolay ve süratle istifade edilebilmesi için, hadisleri konularına göre listelemiş, hadis­lerde geçen şahis, yer ve kabile isimlerinin de indeksini vermiştir el-Müsned'de rivayetleri bulunan 179 sahabinin isimlerinin alfabetik bir listesinin esere ko­nulmamış olması önemli bir eksiklik olarak görülmektedir.

eî-Humeydî'nin el-Müsned'inin kütüb-i sitteye zevâid'i, îbn Hacer el-As-kalânî'nin el-Metâlibu'l-âliyel[96]sinde yer almaktadır. el-Müsned üzerinde yapılmış başkaca bir çalışma şimdilik tarafımızdan tesbit edilebilmiş değil­dir.

Yusuf Abdurrahman el-Maraşh tarafından Miisned'in hadisleriyle ilgili bir fihrist hazırlanmış ve Beyrut'ta 1987 yılında neşredilmiştir.[97]

 

3. Ahmed b. Hanbel ve Müsned'i

 

Ahmed b. Hanbel Şeyban Kabilesine mensuptur. Nesebi Nizâr b. Ma'd b. Adnan'da Hz. Peygamber (s.a.)'in nesebi ile birleşir. 164'de Bağdat'da doğmuş­tur. Abbasiler'in en parlak döneminde Bağdat'ta yetişmiştir. Babası, çok kü­çükken öldüğü için yetim olarak, çocuk denecek yaşta ilim tahsiline başlamış­tır. Önce, Ebû Yusuf un ilim meclislerine devam etmiş, sonradan Bağdat mu-haddislerinden Hüşeym b. Beşir'in ders halkasına dâhil olmuştur.

Ahmed b. Hanbel, ilim yolculuklarına h. 186 yılında başlamıştır. Önce Basra'ya, sonraları Küfe, Vâsıt ve Mekke gibi büyük şehirlere gitmiştir. O, Mekke'de îmam Şafiî'nin derslerine devam etmiştir. 198 yılında haccetmek için Mekke'ye oradan da Abdurrezzak es-San'ânî'den hadis almak için yaya ola­rak Yemen'e gitmiştir.

Ahmed b. Hanbel, yolculukları sırasında kendi el emeği ile geçinmiş, yük taşımış, kendisini seven hocalarından bile maddî yardım kabul etmemiştir. Kırk yaşlarında iken h. 204 yılında Bağdatta ders okutmaya başlamış ve büyük takdir toplamıştır. Kendisinden hadis nakledenler arasında Buhârî, Müslim, Ebû Davud gibi meşhur hadîs imamları ve iki oğlu Abdullah ile Salih bulun­maktadır.

Halife Me'mun devrinde Kur'ân'ın mahlûkiyeti meselesi dolayısıyla ortaya çıkan mıhne'den, Ahmed b. Hanbel payına düşeni göğüslemekte tereddüt göstermedi. O, bu konudaki halifenin emirlerin karşı çıktı. Sünniliğin savun­masını yaptı. Bunlara karşı da 18 ay hapiste yattı. 150 vazifeli tarafından kır-başlandi, bileği kırıldı. Ağır şekilde yaralandı. Fakat asla vicdan nezâhetini kaybetmedi. Bişr b. el-Hâris, «Allah, Ahmed'i saf altın olarak çıktığı bir ateşe atü»der. O, kendisine işkence edenler aleyhinde bulunmadı, onları bağışladı.[98]

Ahmed b. Hanbel, hapisten çıktıktan sonra 8 sene kadar yaşadı 77 yaşla­rında iken h. 241'in Rebiu'I-evvel ayında vefat etti. Vefati büyük üzüntü sebebi oldu. 60.000-250.000 arasında rakkamlarla ifade edilen bir cemaat, cenaze na­mazına iştirak etmiştir. Vefatı günü 20.000 kişinin müslüman olduğu rivayet edilmiştir. [99]

 

Müsned

 

700'den fazla (el-Albânî'nin fihristine göre 904) sahâbi'den nakledilen 30.000'i aşkın, 40.000'e yakın hadisleri ihtiva eden Müsned , Ahmed b. Han-beî'in baş eseri olduğu kadar Müsned türünün de en meşhurudur. Muvatta'lar-dan nasıl îmam Malik'in Muvatta'ı meşhur olmuş ve bize kadar gelmişse, müs-nedlerden de en yaygın ve meşhur olarak bize kadar intikal etmiş olanı Ahmed b. Hanbel'inki olmuştur. Bu konuda Allah Teâlânın bu iki büyük imama olan nimeti ve lûtfu açıkça görülmektedir.

Müsned'de yer alan sahâbîler, önce İslâm olmaktaki önceliklerine, sonra aşiret durumlarına göre, daha sonra yerleştikleri şehirlere göre sıralanmışlar­dır, tik müsnedler aşere-i mübeşşere'ye ve onlara yakın ashaba aitir. Sonra ehl-i beyt ve Benû Hâşim müsnedleri gelir, bunları Mekkeîi'lerin, Medine-li'lerin, Şamlı'ların, Basrah'Iann, ÜmmehâtTi mü'minin ve Öteki kadın sahâbi-lerin, müsnedleri takib eder, en sonunda da «ismi müphem bazı sahâbîîer»in müsnedleri yer alır.

Müsned, ilk hadis sahifelerini de ihtiva eder. Hemmam b. Münebbih'in sa-hifesi (II, 312-319), Abdullah b. Amr b. el-Âs'ın Sahife-i sâdıka'sının yarıya ya­kın kısmı (II, 158-227), Semure b. Cündüb Sahifesinin.çoğu hadisleri (V, 7-32) ve Ebû Seleme sahifesi (IV, 305-306) Müsned'in ihtiva ettiği sahifelerdendir. Ahmed b. Hanbel'in Müsned'inde 337 sülâsî rivayet vardır.

Ahmed b. Hanbel, Müsned'i, 200-228 yıllan arasında telif etmiştir. Bizzat kendisi oğullan Abdullah ile Salih'e ve amcası oğlu Hanbel b. İshak'a kıraat et­miştir. O, Müsned'i, 750.000 hadisten seçerek meydana getirmiştir.

Elimizdeki Müsned nüshalan, oğlu Ebû Abdirrahman Abdullah b. ahmed b. Hanbel 'in rivayet ettiği nüshanın Ebû Bekr Ahmed b. Ca'fer el-Katî'î (368/978) tarafından yapılan rivayetidir. Gerek Abduiah b. Ahmed b. Hanbel, gerekse râvîsi Ahmed b. Ca'fer el-Katî'î Müsned'e bazı ilâveler yapmışlardır. Katî'î'nin ilâveleri azdır.[100]

Sıddıkî'ye göre İbn Hanbel'in bu büyük eseri telif gayesi; ne tümüyle sahih hadisleri toplamak, ne de özel bir konuyla ilgili hadisleri bir araya toplamak ve ne de belli bir İslâm Mezhebini destekleyen hadislerden bir mecmua oluştur­maktır. Onun gayesi, sahih olduğu kendisince isbat edilebilecek olan ve kendi devri için, münâkaşalarda esas vazifesini görebilecek bütün hadisleri bir ara­ya getirmektir. Nitekim O, «Bu kitabı bir rehber olarak hazırladım, Uz. Pey­gamberin sünnetinde ihtilaf edenler ona müracat ederler » demiştir (Talâi'u'l-Müsned, s. 22).

Ahmed b. Hanbel, Müsned'e aldığı bütün hadislerin «Sahih» olduğunu id­dia etmiş değildir. Ölüm döşeğindeyken bile O, Müsned'den bir hadisin çıkanl-masını oğlundan istemiştir. [101] Bu onun, eseri hakkında daimî bir tetkik ve araş­tırma yaptığını gösterir, yoksa onun Sıddıki'nin ifade ettiği gibi «eserinin bütün muhtevasının sahih olduğundan emin olmadığını»[102] değil!... Zira ilimde araş­tırma süreklidir; emin olunsun olunmasın netice değişmez...

Ahmed b. Hanbel, Müsned'e sırasıyla

a. Zabt ve adalet vasıfları ile tanınan râvîlerin hadislerini

b.Yalancılığı duyulmamış, dînî konularda hakkında şüphe edilmeyen mestur râvîlerin, birinci grup râvîlerin rivayetlerine ters düşmeyen hadisleri­ni almıştır.

O, böylece ihtiyata tam riâyet etmiştir. Zira O bu tavrı ile, bir taraftan sa­dık olabileceği için mestur râvîlerin, öte yandan «bazı şeyleri hatırında tutabi­leceği için de hıfzı zayıf râvîlerin hadislerini terketmemiştir. Bu iki grup râvînin hadislerinden, adalet ve zabtı tam olan râvîlerin rivâyetleriyle çatış­mayanlarım Müsned'e almış olması onun tam bir ihtiyat tavrına sahip olduğu­nu göstermektedir. O, oğluna hitaben «hadis usûlümü bilirsin : aynı konuda zıddına sahih bir hadis bulunmadıkça, zayıf hadislere karşı çıkmamışırndır.»[103] demiştir.

Bu sözlerden onun «Sahih» ve «sahih olması muhtemel» hadisleri Müs-ned'ine aldığı neticesi çıkarılabilir.

Ebu'l-Ferec Îbnu'l-Cevzî, Hanbelî olmasına rağmen mezheb imamının ki­tabı Müsned'de, 15 tane uydurma hadis olduğunu belirtmektedir. Bu, aslında Müsned'in değerine bir zarar vermez. Zira 40.000'e yakın hadis içinde 15 kada­rının böyle bir ithama uğraması, aslında Müsned'in değerini gösterir.

İbn Hacer el-Askalânî (852/1448), Müsned'de mevzu hadis olduğu iddiası­nı, el-Kaulu'l-müsedded fi'z-zebb ani'l Müsnedi li'l-îmam Ahmed adlı eserinde çürütmüştür. îbn Hacer bu kitabım şu gerekçe ile yazmıştır : (bk. Tec.Trc. I, 266-267). İbn Hacer bu eserinde, 24 hadisi inceleme konusu yapmıştır. Mu-hammed Sıbgatullah el-Midrâsî de «Zeylu Kavli'l-müsedded» adıyla kaleme al­dığı eserinde 22 hadisi incelemiştir. Her iki eser de Haydarâbâd'da 1319'da ba­sılmıştır. [104]

îmam Ahmed b. Hanbel Müsned'e aldığı hadislerde pek titiz ve dikkatli davranmıştır. Farklı rivayetleri, hatta bu farklılık bir kelimede veya rivayet si-galannda bile olsa derhal hadisi senediyle birlikte yeniden vermiştir. Meselâ, «İmam» ve «Emir» kelimeleri farkını (Müsned- II, 252-253); «ve» ve «ev» kelime­leri değişti diye iki ayrı rivayeti de (III, 202) vermiştir. Müsned II, 179'da «had-desenâ el-Leysu»ve «ani'l-Leys» değişikliği oldu diye sırf bu değişiklikten ötü­rü aynı senedi tekrar etmiştir. O, bir başka hadiste de dleyhi, aleyhi » farkını (VI, 101); bir başkasında ise «li uhrâhâ » ve «6i uhrâhâ » farkını (III, 201) belirt­miştir. [105]

Aslında Ahmed b. Hanbel'in metodu, aynı senedle peşpeşe gelen iki aya da daha fazla hadisi, senedi başta bir kere verdikten sonra öteki hadisleri «Kale Ebu'l-Kaasım» veya «Kaale Rasûlullah» diye vermektir. Hemmâm b. Müneb-bih'in sahifesi bunun en güzel misalini teşkil eder.[106]

İsnad'da değişiklik varsa, bu değişiklik isnadın neresinde olursa olsun, se­nedi bütünüyle tekrar eder. Bunun misalleri Abdullah b. Amr'm Sahîfe-i Sâdı-kası hadislerinin rivayetinde açıkça görülür. [107]

Şuna da işaret edelim ki, sahihaynda rivayeti bulunan 200 sahâbî'nin riva­yeti Müsned'de bulunmamaktadır. (Tec. Trc. I, 266). Bu da Müsned'in, bütün sahâbîlerin rivayetlerini ihtiva etmediğini gösterir.[108]

 

Müsned'in Rivayet şekli

 

Elimizdeki Müsned'i Ahmed b. Hanbel'in oğlu Abdullah'dan Ahmed b. Ca'fer el-Katî'î (368/978) rivayet etmiştir. Katı î, Abdullah'tan naklettiği hadis­leri için; (haddesenâ Abdullah : Bize Abdullah tahdîs etti) terimini kullanır.

Abdullah ise;

a. Haddesenî ebî : Bana babam rivayet etti, der. Bu, semâ'a delalet eder.

b. Haddesenî ebî min kitâbihi : Bana babam yazılı metninden okuyarak tahdis etti,

c. «Kara'til ala ebî: Babama okudum » der. Bu, arz usulüyle hadisi aldığım gösterir. Bazan da «Kara'tü ala ebî min hahunâ : Buradan itibaren babama okudum» der.

d. Vecedtü hâze'l-hadîse min kitabi ebî: Bu hadisi babama ait yazılı metin­de buldum. (1,466). Bu, vicâde yoluyla hadisi elde ettiğini gösterir. Bazı hadis­lerde de «semi'tühü minhu : Aynı zamanda kendisinden de dinledim» der Özetleyecek olursak, bütün bunlar Abdullah'ın, Müsned'i babasından :

a. Çoğunlukla sema',

b. Kısmen arz,

c. Kısmen de vicâde,

d. Bazı rivayetleri sema'-arz,

e. Bazılarını da sema'-vicâde, yollarıyla alıp rivayet ettiğini gösterir.

Müsned, hadis kitaplarının ikinci tabakasına dâhildir.[109]

Müsned'in Baskıları ve Üzerinde Yapılan Çalışmalar

Müsned'in başlangıçtan beri büyük bir ilgi gördüğü, onun günümüze ka­dar gelebilmiş olmasından bellidir. Bir çok yazmaları., dünya kütüphanelerin­de mevcuttur. Onun baskısı ilk olarak 1313 yılında Kahire (Bulak) 'de 6 büyük cild halinde yapılmıştır. Hurufatı küçük ve sayfalar oldukça sıkışıktır. Bu baskının kenarında «Müntehabu Kenzi'l-ummâl» kitabı yer almaktadır.

Ahmed Muhammed Şâkir, bu baskıyı esas alarak hadisleri numaralamak suretiyle tahkikli modern bir baskısını yapmaya başlamıştır. Merhum, hadis isnadlarını göstermek üzere dipnotlar koymuş neşrettiği her cild (cüz) için, konularına göre tertibîenmiş hadis numaralarını gösterir bir de indeks ekle­miştir. Bu baskıda hadislerin 1313 baskısındaki sayfalarına da işaret edilmiş­tir. Ne varki, Talâiu Musned adını taşıyan çok kıymetli bir girişi de ihtiva eden bu baskı A. M. Şakir'in vefatı üzerine yarım kalmıştır. Basılan kısım II. cild'den Hemmâm b. Münebbih'in sahifesi başlarına kadardır.

Nâsıruddin el-Albânî, Müsned'de hadisleri bulunan sahâbilere dair bir fihrist yapmıştır. Bu fihrist Müsned'in Beyrut baskısının baş tarafına konul­muştur.

Müsned üzerinde yapılan asıl önemli çalışma, onun musannef tertibine ko­nulmasıdır. Bu sahada ilk çalışmayı îbn ZenkânAli b. Hüseyin, h. VIII. asırda yapmıştır. Eserinin adı, «el-Kevâkibu'd-derârî fi tertîbî Müsnedi'l-îmam Ahmedalâ-ebuâbi'l-Buhârî.[110]

Ahmed Abdurrahman es-Sâ'âtî, Müsned'in hadislerini konularına göre, senedsiz olarak (sadece sahâbi isimlerini vermek suretiyle) yeni bir tertibe koy­muştur. Müsned'in tamamını 7 bölüme ayırmış ve bunların her birine kitab is­mini vermiş, her kitabı da kendi içinde bir takım bâblara ayırmıştır. Bu yeni esere «el-Fethıt'r-rabbânî li tertibi Müsnedi'l-îmam Ahmed b. Hanbel eş-Şeybânî» adını vermiştir.

Sâ'âtî, daha sonra bu eserine, «Bulûğu'l-emânî min esrarı 1-FetKi'r-rabbâ-nî » adıyla bir de şerh azmıştır. Bu şerhte hadislerin senedlerini de zikretmiş­tir. Her iki eser bir arada basılmış bulunmaktadır.

«Bulûğu'l-emânî»den başka Müsned'e yapılmış herhangi bir şerh çalışma­sı bilinmemektedir.

Hafız Ebu Musa el-Medînî (581/1185)'nin Hasâisu'l-Müsned'i ile Şem-süddin Ebu'l-hayr Muhammed b. Muhammed el-Cezerî (833/1429)'mn «el Mıs'adu'l-ahmed fi hatm-i Müsnedi'l-îmam Ahmed » adlı risaleleri Ahmed b. Hanbeî ve Müsned'ini muhtelif yönleriyle tanıtmak için kaleme alınmışlar­dır. [111]

Müsned'in çok değişik çalışmalara kaynaklık ettiği Sıddîkî tarafından gös­terilmiş bulunmaktadır. [112]

 

B. Mu'cemler (el-Me'âcim)

 

Hadîs Edebiyatı mahsuleri içinde ale'r-ricâl sistemle yazılmış eserlerin ikinci grubunu Mu'cem genel adıyla anılan kitablar meydana getirmektedir. Hadisçiler, hadislerin, sahabe, şuyuh veya beldeler'e göre, çoğu kere alfa­betik olarak sıralandığı eserlere[113] mu'cem derler.

Aslında Müsned özellliği taşımasına rağmen, Mu'cemlerin de kendilerine ait hususiyetleri ile hadis edebiyatı içinde başlangıçtan beri yer aldıkları bir gerçektir. Bunların uzunca bir listesi ve kısa kısa tanıtımları Kettânî tarafın­dan verilmiştir.[114]

 

1. Et-Taberânî Ve Üç Mu'cemi («El-Meâcimü's-Selâse»)

 

Mu'cemlerin en meşhuru, hiç şüphesiz, daha çok nisbesi ile ünlü ebu'l-Ka-sım Süleyman b. Ahmed b. Eyyüp et-Taberânî (360/971)'ye ait olan üç (kebîr, evsat ve sağır) mu'cemdir.

et-Taberânî, ömrünün ilk otuz yılını hadis tahsili için Suriye, Mısır, Ara­bistan ve İran'daki ilim merkezlerini gezerek geçirmiş binden fazla hocadan[115] hadis almış ve îsfehan'da yerleşerek yüz yaşında vefat edinceye kadar hadis öğ­retimiyle ve kitap telifiyle meşgul olmuştur. Eserlerinin listesi[116] onun hadis il-mindeki yerinin ve gayretlerinin belgesidir.

Hadis edebiyatı arasında Mu'cem denilince Taberânî'nin sırasıyla üç mu'cemi akla gelir. Onun adı bu derece eseriyle bilikte anılır olmuştur.

a. el-Mu'cemu'l-kebîr (fi esâmi's-sahâbe)

et-Taberânî (360/971)'ye ait eserlerin en büyüğü olan el-mu'cemu'1-kebîr, aşere-i mübeşşereden başlamak üzere, kadın olsun erkek olsun, Hz. Peygamber'den hadis rivayet ettiği müellife ulaşan sâhâbîlerin alfabetik olarak sıra­lanması[117] suretiyle meydana getirilmiştir. Sadece Ebû Hureyre'nin hadislerini -müstakil bir kitap olarak telif ettiği için- el-Mu'cemu'1-kebîr'e almamıştır. [118]

Eserin hacmi 12 cild, [119]200 cüz[120] gibi değişik ifâde ve rakkamlarla, ihtiva ettiği hadis sayısı da 25.000, [121]60.000[122] gibi oldukça farklı sayılarla belirtilmek­tedir.

Mutlak olarak «Mucem» denilince Taberânî'nin bu eseri kasdedilmiş sayı Eğer diğer mu'cemler maksud ise, o açıkça söylenir.[123]

Müellif bizzat kendisi, her sahâbiden 1, 2 veya duruma göre 3 veya daha fazla hadis aldığını, mukıllûn'dan olanların ise, bütün rivayetlerinin verdiği­ni- ashabın mensup oldukları kabileleri esas alan bir mu'cem daha telif edeceği­ni önsözünde belirtmektedir. [124]

el-Mu'cemu'1-kebîr'in basılmış olan cildleri[125]gözden geçirildiği zaman, Ta­berânî'nin, sahâbilerin nisbesi, vasfı ve yaşı («sinn») hakkındaki rivayetlere yer verdikten sonra, Hz. Peygamberden rivayet ettikleri hadislerden örnekler sıralamakta olduğu görülmektedir. Bazan bir sahâbînin hadislerinin konula­rına da -musanneflerde olduğu gibi- bâb başlığı koymak suretiyle işaret ettiği müşahede olunmaktadır. Meselâ 1. cildin 107, 119,133,144,152,157,161,182, 187 196 ve 200. sahifelerinde bu durum açıkça görülmektedir. Ancak bu uygu­lama, sonraki sahife ve ciltlerde devam etmemektedir. Zaman zaman da bir sahâbîden hadis rivayet etmiş öteki sahâbî ve tabiî ve etbau't-tâbiîlerin riva­yetlerine yer verir (bk. I, 318-353)

el-Mu'cemu'l-kebîr'in Baskısı ve Üzerinde Yapılan Çalışmalar

Günümüze kadar tab' imkanına kavuşamamış olan el-Mu'cemu'l-kebîr[126] nihayet Irak Evkaf Vezâreti tarafından Hamdi Abdülmecid es-Silefı'nin tahkik ve tahrici ile 1978-1983 yılları arasında 25 cilt halinde neşredilmiştir. [127]

el-Mu'cemu'1-kebîr'in bu yegane baskısı, Ebû Bekr b. Ali el-Ensârî el-Beh-nesî'nin 728 h. istinsah tarihli nüshasından gerçekleştirilmiştir. [128]

Bu baskıya, Taberânî'ye ait olan ve 4 cüzden oluşan el-Ehâdisu't-tıvâl ri­salesi de ilâve edilmiş bulunmaktadır. [129]

Ayrıca Ebû Zekeriyya Yahya b. Mende (511/1117)'nin Taberânî hakkında da kaleme almış olduğu «Cüz'ün fıhi zikru Ebi'l-Kasım Süleyman b. Ahmed b.Eyyûb et-Taberânî » adım taşıyan risalesi de Es'ad Efendi Kütüphanesindeki 2431 nolu nüsha esas alınarak ilâve edilmiş bulunmaktadır.[130] Eseri yayına ha­zırlayan es-Silefî, Tâberânî ve eserleri hakkında tanıtıcı bir tetkik yazısını son cildde vereceği va'dini[131] İbn Mende'ye ait bu risale ile yerine getirmiş olmakta­dır. Zira kendisine ait ayrıca bir tanıtma yazısı bulunmamaktadır.

Öte yandan Kettânî, el-Mu'cemu'1-kebîr'in el-Emir Alaeddin ebu'l-Hasen Ali el-Hanefî tarafından ale'l-ebvâb olarak düzenlenmiş olduğunu kaydet­mektedir. [132]

el-Mu'cemu'1-kebîr'in Kütübü's-sitte'den fazla olarak ihtiva ettiği hadisler («zevâid»), Nureddin el-Heysemî'nin «Mecmeu'z-zevâid ve menbeu'l-fevâid » adlı eserinde bulunmaktadır.

b. el-Mu'cemu'l-evsat (fi garaibi şuyûhih)

Altı ciltlik[133] büyük bir hacme sahip olan bu ikinci orta mu'cem, Ta-berânî'nin, şeyhlerini alfabetik olarak sıralamasıyla meydana getirdiği eseri­dir. İki bine yakın[134] olduğu belirtilen hocalarının nâdir rivayetlerinden[135] otuz bin hadisi[136]ihtiva etmektedir.

Tâberânî bu eseri için «o benim ruhumdur» der. Ancak hadislerin bir kıs­mının zayıf olduğu da bir gerçektir. [137]                                                          

Kitabın kısa bir tanıtmasını yapan Sıddîkî, hocaları ve ihtiva ettiği hadis sayısı ile ilgili rakamlara iltifat etmemiştir.

Eser Mahmud et-Tahhan'ın tahkiki ile neşrolunmaktadır. [138]

c. el-Mu'cemu's-sağîr

Hocalarından bin tanesinin genellikle birer hadisini ihtiva eden bu küçük mu'ceminde müellif, kendilerinden hadis naklettiği hocalarının isimlarini[139] al­fabetik sıra içinde vermektedir. Eserin sonuna doğru bazan bir hocadan iki ve­ya daha fazla hadis naklettiği de görülmektedir.

Eserin iki cüz halinde ikinci baskısı Medine'de,!968'de gerçekleş­tirmiştir. [140] (Yazma nüshaları için bk. GAS. I, 196, Târihu't-türâsil-arabî, I, 318). et-Taberânî'nin eserleri, hadis kitaplarının üçüncü tabakasına dahil­dir. [141]

 

2. Öteki Mu'cemler

 

et-Taberânî'nin üç mu'ceminden başka, birçok İslâm bilginine ait, [142] saha­be, şuyûh ve beldeleri konu alan mu'cem adıyla te'lif edilmiş eserler bulunmak­tadır.

Ulemânın, kendi hocalarına («şuyûh») karşı besledikleri derin saygının bir çeşit göstergesi olarak da yorumlanabilecek olan MU'CEM türü genellikle al­fabetik bir sisteme sahiptir. Çünkü, mu'cemlerin te'lifinde Ahmed-Muhammed isimlerini öne almak, sonra öteki hocaları alfabetik sıraya göre sıralamak muhaddislerin usûlüdür. [143]

Mu'cemler ile müsnedler aynı sisteme sahip olmalarına rağmen, uygula­maya esas aldıkları nokta açısından aralarında bir fark gözükmektedir. O da şudur: Müsnedler, sahâbîleri alfabetik sıraya koyup rivayetlerini verirken; mu'cemler, buna ilaveten, müellifin, kendi hocalarını alfabetik sıraya koyması («mu'cemu'ş-şuyûh») ile de oluşurlar. Yani birincisi senedin müntehâsını esas alırken, öteki ibtidâsını esas alabilmektedir.

Bu sebeple mu'cemlerden yararlanırken, belirtilen bu Özellik göz önünde bulundurulmalıdır.[144]

 

II. Ale'l-Ebvâb Tasnif Edîlen Hadis Edebiyatı

 

Bu başlık altında 'ale'l-ebvâb tasnif edilen rhusannef, câmî ve sünen'ler-den meşhur, mütedâuil ve muteber örnekler tanıtmaya çalışacağız.

Tasnif açısından aynı niteliğe sahip olmasına rağmen, «tasnif devri eserle­rine dayalı» litaratürü ise, bir sonraki bölümde tanıtacağız.. [145]

 

A. Musannefler

 

Hadisleri konularına göre ihtiva eden eserlerin genelde musannef adıyla anıldığını yukarıda belirtmiştik. Kütüb-i Sitte ile en mükemmel örneklerini veren musannef türü eserler sistematik hadis koleksiyonları 'm meydana getirirler.

Bu türe, Cami', Sünen, Musannef, Müstedrek, Müstahreç ve Zevâid isim­leriyle bilinen kitablar dahildir. Bu eserler, en meşhur ve mütedâvil Örnekleriy­le ileriki sahifelerde tanıtılacaktır. Burada sadece, Camiler, Sünenler ve Mu­sannef lerin genel karakterlerine ve üç grup eserin temel farklılıklarına birer cümle ile işaret etmekle yetineceğiz.

Camiler, «bütün dinî konularla ilgili hadisleri toplayan en kapsamlı» eserlerdir.

Sönenler ise, taharetten vasiyyete kadar bütün fikhî konulara ait merfû hadisleri ihtiva eden fıkıh kitabları tertibindeki   hadis kitablarıdır.

Musannefler de sünenlerdeki merfu' hadislere ilâveten mevkuf ve mak­tu' hadisleri de ihtiva eden eserlerdir.

Hemen işaret edelim ki Musannef, Cami1 ve Sünen hem bir tasnif usûlü­nün hem de özel bazı eserlerin adı olarak kullanılmaktadır. Bu üç guruba giren eserleri tanıttıktan sonra, muhtevaları arasındaki mukayeseyi bir örnekle ay­rıca göstermeye çalışacağız.

Şimdi, Tasnîfu'l-kütüb döneminin ilk bölümüne ait kabul edebileceğimiz musannef türü iki eseri ele almak istiyoruz. [146]

 

1. İmam Mâlik ve el-Muvatta

 

Yemen'den Medine'ye göçmüş ve ferdlerinin bir çoğu ilimle meşgul olan bir aileye mensup bulunan tmam Mâlik h. 93 yılında Medine'de doğmuştur. Kün­yesi Ebû Abdillah 'tır. Etbâu't-tâibün' dendir.

İmam Mâlik, Abdulah b. Ömer'in azadlısı Nâfı'den îbn Ömer' in rivayet­lerini, sahâbîlerin amellerini, özellikle Hz. Ömer 'in tatbikatını öğrenmiştir.

îmam Mâlik, hadis ve rivayet, fıkıh ve re'y ilimlerini tahsil etti. Elli yıl ka­dar süren hocalık hayatında da hadis dersleri ve vuku' bulmuş olaylarla ilgili görüş beyânı («fetva») olmak üzere iki ayrı ilmî faaliyeti sürdürmüştür.

İmam Mâlik, ders süresince tek şekilde oturur, ayakta hadis rivayetin­den hoşlanmazdı. Hadis dersi için özel hazırlık yapardı. Yıkanır, güzel kokular sürünür, temiz ve yeni elbileseler giyer, huşu' ve vekar ile otururdu. Ders süre­since güzel kokulu öd ağacı (buhur) yaktırırdı.

İmam Mâlik, hükümdarın Muvatta ı tek kitap olarak uygulamaya koyma teklifini, «bizim muttali olmadığımız hususlara başkaları muttali olmuş ve on­ları bir araya getirmiş olabilirler [147] diyerek reddetmiştir.

O, h. 179/795 yılında 85 yaşlarındayken Medine'de vefat etmiştir. [148]

el-Muvatta'

Ömer b. Abdilaziz (101/719) tarafından başlatılan tedvin faaliyeti; İslâm Ülkesinin hemen her yöresinde büyük bir ilgi görmüştür. Mekke'de İbn Cüreyc (150/767), Mezopotamya 'daSald b. Ebî Arûbe (157/773). Suriye'de el-Evzâî (159/775), Medine'de Muhammed b. Abdirrahman (159/775) Kûfe'de Zaide b. Kudâme (160/776) ve Süfyân es-Sevrî (161/777) ve Basra'da Hammâd b. Sele­me (165/781) bu faaliyeti sürdürenlerin en meşhurlarıdır.

Ünlü bibliyograf İbnu'n Nedim (385/995)'in, fıkıh kitabları gibi bölüm­ler ihtiva eden «sünnet hakkında eserler » diye tanımlamaya çalıştığı, adı ge­çen ulemâya ait eserler maalesef bize kadar ulaşabilmiş değildir. İbnu'n-Nedim'in verdiği bu bilgiler, İmam Mâlik 'in Muvatta'ı ile belli bir şekil kazanmaktadır. Muvatta, kendisinden önceki hadis edebiyatının tertib ve muh­tevasını bize -tam olmasa bile yaklaşık olarak- yansıtan kitab olma özelliğini taşımaktadır.

İmam Mâlik, hadise olan saygısı dolayısıyla, hadisleri kabulde ihtiyatı el­den bırakmamış, olabildiğince titiz davranmıştır. Hatta onun Peygamber Mes­cidinin direklerini işaret ederek şöyle dediği bilinmektedir : «Şu sütunlar di­binde, «Peygamber (s.a.) şöyle buyurdu» diyen yetmiş kişiye rastladım. Bunla­rın hiçbirinden bir şey almadım. Bunlar belki, beytu'l-mâl kendilerine emanet edilecek kadar emin kişilerdi. Fakat onların hiçbiri buna (hadis almaya ) ehil değildi. »

İmam Mâlik, Muvatta'ı önceleri 10.000 hadisten meydana getirmişti, ese­rini her sene yeniden gözden geçiriyor ve bazı hadisleri çıkarıyordu. Sonunda da elimizdeki 1720 rivayeti ihtiva eden Muvatta kalmıştır. Muvatta şârihi Zürkânî (1122/1710) bu rakamı şöyle sınıflandırır :

600'ü müsned («merfu»), 222'si mursel, 613'ü mevkuf, 285ri maktu'dur.

Bu taksimde de görüldüğü gibi İmam Mâlik, önce Hz. Peygamber'den gelen hadisleri, sonra ashâb'dan gelenleri, daha sonra da tâbiûn'dan gelen âsâr'ı zik­retmektedir. En sonunda da kendi re'yini belirtmektedir.[149]

Burada şuna da işaret edelim ki, İmam Mâlik, Medine dışına çıkmadığı için görüşlerini tercih ettiği ashab ve tâbiûn'un hemen hepsi Medineli zevat­tır.

Muvatta, Concordance'a göre 61 kitaptan müteşekkildir. Bu kitabların 8'i birer babtan oluşur. Bir o kadarı da ikişer babtan meydana gelir. Keza bazı bâblarda sadece bir hadis bulunmaktadır. En son kitap ve en son bâb bunun mi­sallerinden biridir.

Muvatta'ın hadisleri genellikle «haddesenî Yahya an Mâlikin an ...» diye başlar. Yahya, Muvatta' in en meşhur râvisi Yahya fa. diyen de Yahya'nın oğlu Ubeydullah (278/89 l) tır.[150] Muvatta'ın 16 nüshası ve ravisi bilinmektedir. [151]Mutlak olarak Muvatta' dendi mi Yahya b. Yahya'nın rivayet ettiği nüsha anlaşılır. [152]

İmam Mâlik'in, «belağanî» ve «ani's-sikati» ifadeleriyle rivayet ettiği ha­dislerin tamamı 61 olduğu  4 u hariç, ötekilerin başka tariklerden müsned ol­duğu, îbn Abdilberr tarafından belirtilmiştir. Bahis konusu bu dört hadisin de mevsûl olduğu İbnu's-Salâh (643/1245) tarafından gösterilmiş ise de bazı âlimler buna itiraz etmişler, Ibn Abdilberr'in tariklerini bulamadığı bu hadis­leri Îbnu's-Salâh nasıl vasledebilir, demişlerdir. Böylece de Sahihayn'ın, Mu-vatta'dan önde geldiği görüşünü benimsemişlerdir.

îmam Mâlik'in en âli isnadı sünâî (2'li)dn\

Tirmizî şârihi Ebu Bekr b. el-Arabî (543/1148) «Muvatta ilk asıldır. Sahih-i Buhârî de ikinci asl'dır. Müslim ve Tirmizî ve diğer muhaddisler, kitaplarını bu iki asi üzerine bina etrnişlerdir[153]der. Meselâ Buhârî, Muvatta'daki 300 hadisi, Sahih'inin 600 yerinde zikremiştir. [154]

Muvatta', Buhârî ve Müslim'in sahihleri ile birlikte hadis kitablannı bi­rinci tabakasını meydana getirmektedir. [155]

Muvatta'ın Baskıları ve Şerhleri.

Muvatta'ın modern ve Concordance'a uygun bir baskısı Muhammed Fuad Abdülbâkî'nin ta'liki ile iki cild halinde gerçekleştirilmiştir. Bu baskıdan yapı­lan ofset neşirler piyasada bulunmaktadır.

Muvatta1 üzerinde eskiden beri çalışmalar yapılagelmîştir. Suyûtînin (911/1505) Tenvîru'l-hevâlik adını taşıyan şerhi, Muvatta metni ile birlikte iki cild hâlinde basılmıştır. [156]

 (Ez-Zürkanî (1112/1710) şerhi de matbu'dur.[157] Ayrıca Ebu'î-Velîd Süley­man b. Halef el-Bâcîel-Endeîûsî el-Mâlikî (494/1100) nin el-Müntekâ adlı şerhi de 7 cild halinde Mısır'da 133 l'de basılmış, bu baskının ofset baskıları da yapı-lagelmiştir. [158]

Ayrıca Ezher üniversitesinde 1969'da Mahmud Nâdî Ubeydât tarafın­dan Mâlik b. Enes ve eseruhu fi'l-hadîs adıyla yapılmış bir doktora tezi de bu­lunmaktadır.

Muvatta', A. Muhtar Büyükçınar başkanlığındaki bir heyet tarafından Türkçeye tercüme edilmiştir. [159]

 

2. Abdürrezzâk b. Hem mâ m (211/827) ve el-Musannef’i

 

Abdürrezzak b. Hemmâm b. Nâfi' es-San'anî hicri 126/744 yılında San'a'da doğmuştur. Künyesi Ebâ Bekr 'dir.

Ma'mer b. râşid (152/769), îbn Güreye (140/767), el-Evzâ'î (159/775) Süf-yan es-Sevrî (161/777), Süfyan b. Üyeyne (198/813) ve Malik b. Enes (179/795) gibi meşhur zevattan ilim tahsil etmiştir. Ma'mer b. Râşid'e 7 yıl öğrencilik yapmıştır. İlim için yolculuk yapmıştır.

Kendisinden, Ahmed b. Hanbel (241/855), Yahya b. Mâin (233/847), îshak b. Râhûye (238/852) ve Ali b. el-Medînî (234/849) gibi âlimler ilim almışlar­dır.

H. 200'lerde gözlerini kaybetmiştir. Şiilik'le itham edilmişse de, bu ithamı doğrulayacak herhangi bir tutumu tesbit edilememiştir. Hz. Ali'yi sevmesi ve katilerine kızmakta olması böylesi bir ithama uğramasına sebep teşkil etmiş­tir.

Yahya b. Mâin (234/848)in, «Eğer Abdurrezzâk irtidat etmiş olsaydı, biz yi­ne onun hadislerini terketmezdik[160] sözü, onun güvenilirlik derecesini anlat­maya yetecek bir beyândır.

Gözlerini kaybettikten sonraki rivayetleri konusunda ihtiyat gösterilmiş olduğuna da burada işaret etmek uygun olacaktır.

85 yaşlarında iken h. 211/827'de vefat etmiştir.

el-Musannef

Abdurrezzâk b. Hemmâm'm Fıkıh ve Tefsir sahasında da eserleri varsa da bizi ilgilendiren kitabı el-Musannefidir.

«Sünen»lerden, mevkuf ve maktu haberleri ihtiva etmesiyle ayrılan Mu-sannef türünün bize kadar ulaşabilmiş bir-iki örneğinden birini teşkil eden Ab­durrezzâk1 in Musannef i, ilk kez 1390/1970 yılında el-Meclisu'1-ilmî tarafın­dan 11 cilt halinde, Habîburrahman el-A'zamî'nin tahkik ve tahrici ile neşredil­miştir.

Abdurrezzâk'm Musannef inin neşri ile elde mevcut hadis musannefâtımn en eski örneğim teşkil eden Ma'mer b. Bâşid'in el-Cami 'i de ilim dünyasına ka­zandırılmıştır. Çünkü el-Musannefin X. cildinin 379 sahifesinden XI. cildin so­nuna kadar Ma'mer'in Cami 'ine aittir.[161]

el-Müsannef in en kâmil yazma nüshası olan Murad Molla 596'daki nüs­ha esas alınarak yapılan neşr, Kitâbu't-tahare ile başlamakta, Kitâbu'l-ferâiz veKitâbu Ehli'l-Kitâbeyn ile son bulmaktadır. Bundan sonra da Kitabu'l-Ca-mi' başlamaktadır.

Toplam 21033 aded hadis ihtiva eden Musannef te (el-Cami' hariç 19418 hadis) hemen hemen aynı muhtevaya sahip olan Kitâbu ehli'l-kitâb iki kez yer almaktadır (bk. VI, 3-132 ve X, 311-378).

Musannefteki hadislerin büyük çoğunluğu «Abdurrezzâk 'an... 'an... 'an...» şeklinde an'ane özelliğe sahip senedlerle rivayet edilmiştir. Bazan da ih­bar ve tahdîs özelliği olan senedlerle sevkedilmiş hadislere rastlanmaktadır. «Hadislerin çoğu sülâsîdir. [162]

Rical tenkidi, tanıtması ve kelime açıklamalarına hemen hemen hiç rast­lanmaz. Bâb başlıkları oldukça kısa ve fıkhı yönü ağır basan ifadelerden oluş­maktadır.

Müellif kendi görüşünü belirtmez. Konuya ait Hz. Peygamber'den verilen haberleri, sahâbî kavillerini ve tâbiûn fetvalarını sıralamakla yetinir. Kütü-bü's-sitte müellifleri, Abdurrezzâk'tan hadis nakletmişlerdir.

Abdurrezzâk, hocası Ma'mer b. Râşid 'den bir çok hadis rivayet etmektedir ki bunların hiçbiri Ma'mer'e ait olan el-Cami' bölümünde yoktur. Bu durum, Abdurrezzâk'in Ma'mer'in başka eserlerinden veya sözlü rivayetlerinden geniş ölçüde faydalandığım göstermektedir.

el-Musannef in muhakkikinin yazacağını belirtiği Mukaddime yazılma­mış olduğu için maalesef-daha detaylı bir inceleme yazısından istifade imk­ânınız olamamıştır.

Şimdilik Musannef üzerinde yapılmış herhangi bir şerh veya tercüme ça­lışmasını da tesbit edebilmiş değiliz.[163]

el-Musannef,   hadis kitaplarının üçüncü tabakasına dahildir. [164]

el-Musannef in râvisi (muhtemelen), îshak b. İbrahim ed-Deberî (285/898) dir (bk. Sezerât, II, 190)

îbn Ebî Şeybe (235/849)'nin Musannefı de Haydarâbâd'da 1386'da basıl­mış bulunmaktadır. (Şerhu ıleli't-Tirmizî, s. 580). Ayrıca Multan'da 4 cild ha­linde 1324'te basılmıştir. [165]

 

B. Câmî'ler

 

Konularına göre («ale'l-ebvâb») tasnif edilmiş hadis edebiyatını ikinci bü­yük gurubunu cami' adıyla tanımlanan eserler teşkil etmektedir.

Musannef türünü anlatırken de değindiğimiz gibi, [166] cami' ler, dînî konula­rın hemen tamamını kapsayan sekiz ana bölümü ihtiva etme özeliğine sahip­tirler. Her birine «kitab» denen bu sekiz bölümün muhtevaları kısaca şöylece özetlenebilir:

iman : înanç konularıyla («iman, islâm, tevhid, i'tisam») ilgili bölümler bu­rada yer alırlar.

Ahkâm veya Sünen : Taharetten vasiyyete kadar ibadât ve muamelât'a dair konular bu bölümde verilir. Bunlar, «sünen»lerin muhtevasının ta kendi­sidir.

Rikâk veya Zühd: Ahlâk ve nefis terbiyesi ile ilgili konulaf bu bölümde yer alır.

Et'ime ve eşribe veya âdâb : Beşerî ilişkiler ve günlük hayatta herkesin normal olarak yaptığı işlerin îsîâmî usullerini öğreten hadisler bu bölümde­dir.

Tefsir: Âyetlerin değişik açılardan beyanını ortaya koyan hadisler sûre sı­rasına göre bu bölümde yer alır.

Tarih-siyer-cİhad : Devletler arası ilişkiler, savaş-barış, meğâzî, cihad ve cihadla ilgili öteki konuların yer aldığı bölümdür.

Menâkıb : Hz. Peygamber, diğer peygamberler ve ashâb-ı kiramın yaşa­yış ve davranışları, üstünlükleri bu bölümde yer alır.

Fiten ve melâhim: Geleceği ve gelecekte olacak bir takım olaylara, kıya­met alâmetlerine dair konular bu bölüme dahildir.

Câmi'ler, bu bölümlerden herhangi birine dahil olmayan bir takım konula­rı daha ihtiva ederler. Yine câmi'ler bu 8 bölümden herhangi birini ihtiva et­mezler veya nakıs olarak ihtiva ederlerse câmî'.olmaktan çıkarlar. Bu yüzden -Tefsir bölümü nakıs olduğu ve sistematik olmadığı gerekçesiyle- Müslim'in ki­tabının câmî' saymak istemeyen görüşler ileri sürülmüştür.

Câmi'ler aynı zamanda «sahih» adıyla da anılmaktadırlar. Meselâ, Buhâri, Müslim ve Tirmizî 'nin kitablarının adı el-Cami'u's-sahih'tir.

Tirmizî'nin eseri muhtevası itibariyle câmi'dir. Onu «sünen»ler arasında saymak aşağı yukarı kurallaşmıştır. Biz onun muhtevasını dikkate alarak, onu da bu kısımda, câmi'ler arasında tanıtmaya çalışacağız.

Ayrıca ele almayacak olduğumuz, Hadis Edebiyatının İlk Dönemine ait es­ki örneklerden biri olan Ma'mer b. Râşid (152/769)'in eserinin adı da Câmi'dir. [167]Abdurrezzâk b. Hemmâm'ın el-Musannef içinde neşredilmiş bulu­nan bu cami', yukarıda açıkladığımız sekiz ana bölümü içermemektedir.

Öte yandan, daha muahhar dönemlerde telif edilen derleme ve cem' niteikli bazı kitaplara da cami' adını verildiğini görmekteyiz. Câmi'u'l-usûl, el-Câmi'u's-sağîr gibi. Bu eserlerde kelime sözlük anlamındadır. Zira bu kitap­lar belli hadis kaynaklarındaki hadisleri ya ale'l-ebvâb ya da ale'l-ahruf (alfa­betik) olarak bir araya getirmektedirler. Bu sebeple de özellikle ikinci gurupta olanlar bizim burada anlatmak istediğimiz cami1 türü ile bağdaşmamakta­dır.

Biz burada, Tasnif Devri Hadis Edebiyatı içinde önemli bir mevkii olan camileri tanıtmaya çalışacağız. [168]

 

1. el-Buhârî ve Sahih'i

 

Muhammed b. İsmail b. İbrahim el-Buhârî h,194(810)'de Buhâra'da doğ­muştur. Künyesi Ebu Addillah 'tır. On yaşlarında iken hadise karşı derin bir ilgi duymuş, hadis ezberlemeye başlamıştır.

Memleketindeki hocalardan ders aldıktan sonra, o günün belli başlı ilim merkezleri olan Şam, Basra, Hicaz, Küfe, Bağdat ve Mısır'ı gezmiş ve oralarda­ki üstadlardan hadis tahsil etmiştir. Ders aldığı hoca sayısı bini bulmuştur. Ez­berlediği hadis sayısı ise, kendi ifadesiyle, yüz bini sahih toplam üçyüzbin-dir.

40 yıl kadar süren ilim yolculukları sonunda Nişabur'da yerleşmek istemiş ise de Muhammed b. Yahya ez-Zühlî'nin rekabeti yüzünden Nişabur'a ve sara­yında hadis hocalığı yapmayı kabul etmediği için de Halid b. Ahmed ez-Zühlî tarafından Buhâra'yı terketmcye mecbur bırakılmıştır.[169] O da Buhârâ yakın­larındaki Hartenk'de yerleşmiş ve 256/870 yılında Ramazan Bayramı gecesi 62 yaşında vefat etmiştir.

el-Buhârî yegâne alâka konusu olan Iladis'e hizmet hususunda hiç bir fedâkârlıktan çekinmemiş ve h?men herşeyini bu uğurda harcamıştır, kendisi az yer, talebeye iyilik ederdi. G'oce-gündüz Kur'ân okurdu. Onun sevdiği yegâ­ne eğlence ok atıcılığıydı. Uzun müddet yanında kalan kâtibi birlikte oldukları süre içnde Buhârî'nin sadece iki kez hedefe isabet ettiremediğini belirtmiş­tir. [170]

Buhârî'nin hadis bilgisi, devrin bilginlerince insaf hudutlarını aşacak tarzda yoklanmıştır. Bir keresinde 100 kadar hadisin sened ve metinleri karış­tırıldıktan sonra Buhârîye okunmuş ve bu hadisler hakkında ne diyeceği sorul­muştur. Buhârî hepsini ezberden düzeltmiş ve soranların hayranlıklarını ka­zanmıştır. Bir çok kereler muhtelif kişilerce, değişik kapsamda tekrar edilen bu imtihanlar ona, âlimler arasında haklı bir ün ve mevki kazandırmıştır. Ken­disinden yüzyıllar sonra Ibn Hacer (852/1448) şöyle demektedir. «Gök kubbe­nin altında, Rasûlullah (s.a.)'ın hadislerini el-Buhârî'den daha iyi bilen birini görmedim.»

Buhârî telif hayatına daha öğrencilik yıllarında başlamıştır. Küçük, Orta ve büyük Târih, el-Edebu'1-müfred, ed-Duafâ... gibi eserleri[171] yanında Sahi-hu'1-Buhârî diye meşhur olan «el-Câmiu's-sahih» i pek müstesna bir mevkie sa­hiptir. [172]

Sahih

Tam adı el-Câmiu'l-müsnedus'sahihu'l-muhtasar min umûri rasûlillah (s.a.) ve sünenihi ve eyyâmih » olan eserini Buhârî, hocası İshâk b. Râhûye (238/S52)'nin, Rasûlullah'm sahih hadisleri muhtasar bir kitabta toplasanız» [173]diye temennide bulunması üzerine tasnif etmiştir.

Buhârî, Sahih'ini 600.000 hadis arasından seçmiştir. Mescid-i Haram'da telif etmiştir. Concordance'a göre 97 kitab ve 3730 babtan oluşmaktadır. Mü­kerrerler dahil 7275 hadis ihtiva etmektedir. Ibn Hacer bu sayıyı 9082 olarak vermektedir. Mükerrerler dışında dörtbine yakın hadis vardır. İbn Hacer bu sayıyı da 2791 olarak vermektedir.

Telif sebebi de göstermektedir ki Buhârî'nin Sahih'inde zayıf hadis yoktur. O, sahih hadisleri toplamak üzere telif edilmiştir. Ancak Buhârî, bazan istidlal kabilinden ve bâb başlığı'nda («terceme»)) olmak kaydıyla zayıf hadis zikre­der. Yalnız bunları, öteki hadisleri zikrettiği gibi tahdis siğasiyle vermez. Se-nedsiz olarak verir. Aslında bu hadislerdeki za'fîyet de hafif bir zayıflıktır.

Buhârî, bâb başlıklarını çoğu zaman âyet-kerîmelerden, bazan hadisler­den iktibaslarla ve bazan da serbest şekilde ve fakat fıkhi bir anlam taşıyacak tarzda seçtiği ibarelerle tanzim etmiştir. Bu yüzden pek haklı olarak

Buhârînin fikhîgörüşleribabbaşlıklanndaiır»

sözü meşhur olmuştur. [174]Bâblar ve bâblar içindeki hadislerin sıralanışında da fıkhı bir sonuca ulaşma genel eğilim halindedir. Meselâ ezan hakkındaki riva­yetler bu hususu çok açık şekilde ortaya koymaktadır. [175] (Müslim ve Tirmizî'de böyle bir özellik gözükmez. Çünkü onlar hadisçiliği esas tutmuşlardır.)

Buhârî, bazan da bir hadisi ilgisi dolayısıyla ve ondan ahkâm istinbât et­mek düşüncesiyle muhtelif kitablarıh çeşitli bâblannda hadisi bölerek («tak­ti») tekrarlar. Ancak çoğu kere böyle hadisi değişik yerlerde verirken ayrı ayrı senedle zikretmeye dikkat eder. Bununla da hadisin değişik senedlerle rivayet edilmiş olduğunu isbatlanuş olur.

Bu vesile ile hadis kitaplarında görülen tekrarların sebepleri üzerinde bir-iki noktayı belirtmek yerinde olacaktır. «Müellifler hadisleri boş yere tekrar edip durmamışlardır. Bunun bir çok büyük hikmetleri vardır : Söz gelimi, sene­din teaddüdü, metne ait lâfızların muhtelif oluşu v.s. Bazan bir hadisin tek bir sahâbîden, değişik senedlerle ve farklı lafızlarla rivayet edildiği olur. Müellif­lerin bütün rivayetleri toplama arzu ve hırsları dolayısıyla kitaplarında tek­rarlar görülür. [176]

Buhârî'nin bir hadisi, Sahih'in 13 yerinde tekrarladığı olmuştur[177] Her de­fasında da başka başka hocalarından rivayet ettiği farklı sened ve metinleri ve­rir. Böylece hem hadisi kuvvetlendirir, hem de lafiz farklılıkları dolayısıyla başka başka hükümlerin elde edilmesini temin eder.

Ayrıca Buhârî, hadislerde geçen ğarib kelimeleri de yer yer açıklar. Aynı şekilde onun müşkilül-hadîs konusunda da açıklama yaptığı görülür. [178] Bunla­rı o, hiç kuşkusuz fıkıhçılığı sebebiyle yapmaktadır.

Buhârînin «Sahih»inde 22 aded «sülâsî» (üç râvî ile Rasulullah (s.a.)'a ula­şılan) hadis bulunmaktadır [Mubârekfûrî, Mukaddimetu Tuhfeti'l-ahvezi, I, 249; İtr, el-îmam et-Tirmizî, s. 16 dn. Abdülhammid Şânûha, Tahrîcu sülâ-siyyât, s. 16-38- Beyrut, 1985.}. Buhârînin en nazil isnadı 9'ludur. [Tec. Ter. I, 191]

Buhârî, hadis kitaplarının birinci tabakasına dahildir.

Sahihin Nüshaları ve.Râvileri

Buhârî, Sahih'ini bizzat kendisi onbinlerce talebeye okutmuştur[179] Bu ka­dar talebe içinden bin kadarı Sahih'in râvîsi olmuştur. [180] Bunların içinden de ancak 5 tanesinin ismi bilinmektedir. Bunlar, sırasıyla şu zevattır: el-Firebrî (320/932), en-Nesefî (295/907), en-Nesevî (290/902) el-Bezdevî (329/940) ve el-Mehâmilî (330/941).

Bunlardan ilk iki râvînin nüshaları, ötekileri şu veya bu şekilde unuttur­muşlardır. Bunlardan da birincisi, yanî el-Firebrî rivayeti, Sahih-i Buhârî'nin sonraki nesilere intikâlini sağlayan yegâne nüsha olmuştur. Firebrî rivayeti, VI. asırdan itibaren Buhârînin Sahih'i ile ilgili bütün araştırmaların istinad et­tiği yegâne metin olarak[181] günümüze kadar gelmiştir. Meselâ îstanbuî kütüp­hanelerinde mevcut 500 kadar Buhârî nüshası arasında en-Nesefî rivayeti bu­lunmamaktadır. [182]

Nesefı rivayetinin bariz bir üstünlük arzetmesine rağmen, [183] başlangıçta rağbet bulmamasının ve daha sonra da kaybolup gitmesinin sebebi, Nesefînin; Sahih'in son kısmında yer alan küçük bir bölümü bizzat Buhârî'den dinle-me(«sema») imkânı bulamamış olması şeklinde gösterilmektedir. [184]Bu du­rum, konuya o günün ilim dünyasında atfedilen fevkalâde önemin bir sonucu­dur ki, Sahih'i semâ' yoluyla değil de imlâ meclislerinde alan el-Mehâmilî'nin rivayeti hiç rağbet bulmamıştır. Bu yüzden sema veya kısmen kıraat yoluyla Sahih'i iki kez Buhârîden alan el-Firebrî'nin rivayeti, bu noktadaki üstünlüğü sebebiyle öteki rivayetleri unutturmuştur.

Firebrî nüshasının rivayetleri zaman içinde bir takım munzam çalışmala­ra mevzu teşkil etmiştir. Meselâ ebu Muhammed el-Asîlî (392/1002), Ebu Mu-hammed el-Cürcânî (373/983)'nin rivayetini esas tutup Ebû Zeyd el-Mervezî (371/981)'den aldığı rivayetin farklarını belirtmek suretiyle kendi el yazısıyla müstakil bir Buhârî nüshası meydana getirmiştir.[185]

Yine Ebû Zerr el-Herevî (434/1043) de Firebrî'nin aslından gelen üç riva­yeti cemetmiştir. Bu nüshalar, Abdullah b. Ahmed b. Hamuyet es-Serahsî vası­tasıyla elde ettiği el-Hamevî'ye; İbrahim b. Ahmed b. İbrahim el-Müstemlî ye ve Ebu'l-Heysem Muhammed b. el-Mekkî el-Kuşmeyhenî'ye ait nüshalardır. «Meşâyihu Ebî Zerr es-selâse» diye bilinen bu üç zâttır. Ebû Zerr'in, bu rivayet­lerin birleşiminden oluşan nüshası, daha sonraki çalışmalarda başlı başına müstakil bir nüsha olarak muamele görmüştür. [186]

es-Sâğânî (650/1252), Firebrî'nin el yazısını taşıyan en-Nüshatu'l-bağd-âdiyye» ile Hamevî, Kuşmeyhenî ve Müstemlî rivayetlerini karşılaştırarak bir­leştirmiştir. [187]

Ebu'l-Hasen Ali b. Muhammed b. Abdillah el-Yûnînî (701/1302) kendinden önceki faaliyetlerden geniş ölçüde yararlanmak suretiyle Firebrî'den gelen Buhârî nüshaları arasındaki farkların giderilmesine çalışmıştır. Yunînî, daha önce birleştirilmiş olan nüshaları birer nüsha kabul ederek işe başlamıştır. Me­selâ Cürcânî ile Mervezî kollarını birleştiren el-Asîlî nüshası için remzini; Hamevî, Kuşmeyhenî ve Müstemlî kollarını birleştiren Ebû Zerr nüshası için remzini; Kuşmeyhenî ile Hamevî rivayetlerini ve Ebu'l-Vakt'in Ha-mevî'den gelen rivayetleri için remzini ve îbn Asâkir'in bu iki rivayeti bir­leştiren nüshası için de remzini kullanmak suretiyle onları dört müstakil rivayet kabul etmiştir.

Kastallânî, şerhine Yûnînî'nin nüshasını esas almıştır. Îbn Hacer ise, Yûnînî nüshasını gördüğü halde şerhine esas olarak Ebû Zerr rivayetini kabul etmiştir. Bugün elde bulunan Buhârî nüshalarının yarısından fazlasını Yûnînî nüshasından yapılan istinsahlar ve baskılar teşkil etmektedir. Yûnînî'nin el yazısı ile olan nüshanın Sultan Abdülhamid Han tarafından, Buhârî'nin 1313 baskısının hazırlanmasında kullanılmak üzere Mısır'a gönderildiği, anılan baskının baş tarafında kaydedilmektedir. Bu orijinal nüshanın şimdi nerede olduğu bilinmemektedir.[188]

 

Sahlh'in Baskıları

 

Abdülhamid Han'ın ,emriyle ve Yûnînî nüshası esas alınmak suretiyle Mı­sır'da 1313'de yapılan 9 ciltlik baskı en güvenilir neşirdir.

Hacı Zihni Efendi tarafından harekelenerek Matbaa-i AMire'de 1315 yı­lında 8 ciîd halinde yapılan baskı da muteberdir ve memleketimizde yaygındır. Bu baskıya tarafımızdan Hadis Mu'cemi'nin (Concordance) kitab ve bâb ra­kamları işlenmiş, Muhammed Fuad Abdülbâkî merhumun Teysîru'l-menfea adlı eserinden istifade ederek fihrist eklenmiş ve Sahih bu haliylel981'de İs­tanbul'da ofset usûliyle İslâmî Kitabevi tarafından yeniden basılmıştır. Ayrıca aynı işlemler yapılmak ve sonuna hadislerin alfabetik fihristi de eklenmek su­retiyle Çağrı Yayınevi tarafından da ofset usulüyle İstanbul'da basılmıştır.[189]

 

Buhârî'nin Sahih'i Üzerinde Yapılmış Çalışmalar

 

Buhârî'den bir asır sonra Sahîh'ine şerh yazılmıştır. İlk şerhi eî-Hattâbî (388/998) «îlâmu's-sünen » adıyla yazmıştır. [190]Daha sonra Kâtib Çelebi'nin tesbitine göre 82 aded şerh yazılmıştır. Kâtib Çelebi'den sonra kaleme alınmış olanları da hesaba katarsak, Buhârî'nin 100 civarında şerhinin olduğunu söy­leyebiliriz[191]

Bu şerhlerden bugün elde mevcut ve mütedâvil olanları Kirmânî (786/1384)'nin «el-Kevâkibu'd-derârî »si; Îbn Hacer (852/ 1448)'in «Fethu'l-bârî »si; Aynî (855/145D'inin «Umdetü'l-kaarî »si ve Kastallâni (923/1517)'nin «İrşâdu's-sârî »'sidir. [192]

Buhârinin Sahih'i ve onun yazılı-sözîü kaynaklan üzerinde Prof. Dr. Fuad Sezgin'in BUHÂRÎ'NİN KAYNAKLARI adını taşıyan kıymetli bir araştırması da 1956'da İstanbul'da basılmış bulunmaktadır.

Zeynüddin Ahmed b. Ahmed Abdüllâtif ez-Zebîdî (893/1488)'nin «et-Tecr-îdu's-sarîh li ehâdisi'l-Cami'i's-sahihti Buhârî üzerinde yapılmış bir ihtisar ça­lışmasıdır. Bu eser Türkçeye Ahmed Naîm ve Kâmil Miras beyler tarafından tercüme ve şerhedilmiştir. Diyanet İşleri Başkanhğı'nca neşredilmiş olan Tec-rid'e bir kılavuz fihrist cildi eklenmiştir.

Ayrıca Abdülmecid Hâşim'in «el-îmam el-Buhâri muhaddisen ve fakihen » adını taşıyan doktorası yayınlanmıştır[193] «Buhârînin Ebu Hanife'ye İtirazları » adlı bir doktora tezi de Hilmi Merttürkmen tarafından hazırlanmış ve fakat tez henüz basılmamıştır.

Ömer Ziyaeddin ed-Dağıstânî tarafından Buharî'deki kavli hadislerden bir araya getirilmiş Zübdetü'l Buhâri'de gerek yalnızca metin olarak, gerekse Türkçesiyle birlikte bir çok kereler basılmış ve basılmaktadır.[194]

 

2. İmam Müslim ve Sahih'i

 

Ebu'l-Hüseyin Müslim b. Haccâc el-Kuşeyrî, h. 202, 204 veya 206 tarihinde Nişabur'da doğmuştur. Kendisi meşhur Arap Kabilesi KUŞEYR'e mensuptur. Lakabı «Asâkiru'd-dîn»dir.

Müslim'in çocukluk yılları hakkında pek.az bilgi bulunmaktadır. Onun küçük yaşta Arab Edebiyatının çeşitli sahalarıyla meşgul olduğunu söylemek mümkün gözükmektedir. Müslim de Buhârî gibi hemen bütün hayatını Ha­dise adamıştır. O, devrin ilim merkezleri olan Hicaz, Mısır, İran, Suriye, Mezo­potamya ve Türkistan'a seyahatlar yaptı. Bağdat'a bir kaç kez gitti geldi. Gez­diği yerlerdeki hadis bilginlerinden ders aldı. onun hocaları arasında tshak b. Râhûye (238/852), Abdullah b. Mesleme el-Ka'nebi (221/836), Ahmed b. Hanbel (241/855), Ebu Zür'a er-Râzî (264/877), Kuteybe b. Saîd (240/854) ve Harmele b. Yahya (243/857) gibi zevat bulunmaktadır.

Kendisinden de Ebû İsa et-Tirmizi (279/892), Ebû Hatim er-Râzî (277/890), Ebû Bekr, Muhammed b. îshak b. Huzeyme (311/923) ve Ahmed b. Mübarek el-Müstemlî (284/897) gibi meşhur zatlar hadis rivayet etmişler­dir.

İmam Müslim, tahsili bitirdikten onra Nişabur'a yerleşti. Ticâret yaparak geçimini temin etti ve daima hadisle meşgul oldu Ömrünün sonlarına doğru el-Buhârî ile tanıştı ve onun ilmini takdir etti. Bu yüzden de, devrin siyâsî olayları sebebiyle birçokları Buhârî'nin çevresinden uzaklaşırken İmam Müslim, onu terk değil, bilhassa iltizam etti. Hatta kendi hocası Muhammed b. Yahya ez-Zühlî (257/870)'nin «Kim, mes'eletu 1-lafz (yani Kuranın lâfzını telaffuz etme­nin mahlûkiyeti meselesi) de Buhârînini fikrine kailse bizim meclisimizden ay­rılsın» demesi üzerine Müslim, herkesin gözü önünde meclisi terketti. Zühlî'den dinlediği hadisleri bir çuvala koyarak^Zühlî'ye gönderdi. Sahih'inde Zühlî'den rivayette bulunmadı.[195]

Yeri gelmişken belirtelim ki, Müslim, Sahih'inde Buhâriden de rivayette bulunmamıştır.

İmam Müslim, bir hadisi araştırmakla meşgulken 261/874'de vefat etti.

İmam Müslim Hadis ve Hadis İlimleri'nin öteki dallarına dair bir çok eser yazmıştır. Bunların listesi îbnu'n-Nedim'in Fihrist'inin 231 ve Kâtib Çele-bi'nin Keşfu'z-Zunûn'unun ikinci cildinin 541. sahifelerinde yer almaktadır.[196]

 

Sahih

 

İmam Müslim'in en meşhur eseri hiç şüphesiz et-Müsnedu's-Sahih adını verdiği Sahih 'dir. Sahîh'in özelliklerini şöylece sıralamak mümkündür :

1) «Sahih-i Müslim» diye şöhret bulmuş olan el-Müsnedu's-sahih- Kütüb-i sittenin  ikinci kitabıdır. İmam Müslim onu, 300.000 hadis içinden seçerek meydana getirmiştir.

2) İmam Müslim, bu kitabında öteki hadisçilerin pek riâyet etmedikleri bir hususa dikkat etmiştir. O, hocalarından semâ1 yoluyla aldığı hadisleri nakle­derken özellikle «haddesenâ» tabirini; kendisinin hocalarına okumak suretiy­le hocalarının tasvibine arz ettiği hadisleri naklederken de «ahberena» tabiri­ni kullanmıştır.

3) İmam Müslim, ya ihtisar düşüncesiyle veya daha başka sebeplerle kita­bını bâblara ayırmamiştır. Daha doğrusu bâb başlıkları tanzim etmemiştir. Onun kitabında görülen bab başlıkları Nevevî tarafından konulmuştur. Aslın­da daha önce de bab başlıkları koyanlar olmuşsa da Nevevî onları pek isabetli bulmamış ve kendisi yeniden tanzim etmiştir.

4) İmam Müslim'in kitabına aldığı hadisler, genellikle, Buhârî'deki merfu hadislerdir. O, Buhâri'de bulunmayan 820 merfu hadisi de kitabına almış­tır.

5) Sanki bir sünenmiş gibi Müslim'in Sahih'inde de mevkuf ve maktu ha­dis yoktur.[197]

Hâkim'in Şeyhi Ebu Ali en-Neysâbûri' «Gök kubbenin altında Müslim'in kitabından daha sahih hiçbir kitab yoktur» demiştir. Onun bu sözünün gerek­çesi, ondaki merfu hadislere hiç bir kimsenin sözünün karışmamış olması­dır.

«Müslim kitabın ikâmet ettiği yerde, kaynaklarının yanıbaşında ve şeyh­lerinin hayatta bulunduğu bir sırada meydana getirmiştir. Hadislerinin ara­sında başka söz serdinden kaçınmıştır. Kitabın üslûbuna, siyakına özen göste­riyor, Buhârî gibi, muhtelif bablarda hadisleri parçalamağa mecbur kalacak şekilde ahkâm istinbatına çalışmıyor, muhtelif hadis zincirlerini bir yerde top­layabiliyor, «mevkuf» hadislere ehemmiyet vermeyip sadece «müsned»lerle il­gileniyordu. [198]

6) İmam Müslim, Sahih'ine yazdığı mukaddime ' de ne yaptığım açıkla­mıştır. Kütüb-i sitte içinde sadece Müslim'de görülen bu mukaddime,  Müs­lim'in bir Özelliğidir.

7) «Müslim, bir hadisin bütün tarîklerini, müteaddid isnadlarla ve elfâz-ı muhtelifesi ile hep bir araya cem' ve kendince o hadis, fıkhın hangi babına ait ise toptan oraya dercettiği gibi, bu toplama esnasında da en evvel mutkın olan huffâzın rivayetlerini dercedip mestur, hıfz ve itkânda mutavassıt olan râvîle-rin naklini sonraya zuafâ ve metrâkînin mütâbeaten ve istişhâden rivayetleri­ni de daha sonraya bırakır ki, aranan hadis hem daha kolay bulur, hem de ge­rek senedler ve gerek metinler hep birden gözönünde tutulup istinbât edilecek hüküm kolayca isitinbât edilir. [199]

8) Yine bazı hadisleri birden fazla yerde tekrarladığı da olmuştur. Tekrar ettiği hadislerin sayısı 137'dir.

9) Müteaddid isnadla gelen tek metin için senedlerin değiştiği noktalara bir harfi koymak suretiyle bu durumu belirtir.

10) Bir hadisin metninin benzeri, yukarıdaki sıralamaya göre daha dûn de­recedeki ravilerden oluşan senedlerle de gelmişse, o senedleri verdikten sonra metin yerine «mislehu » veya «nahvehu » demekle iktifa eder. "Bu meseleyi bil mek Sahih-i Müslim ile meşgul olacaklara çok lazımdır." Bu kitabta metnin makamına kâim olmak üzere «mislehu » ile «nahvehu » lafızlarına pek çok tesadüf edilir.[200]

11) Rivayet edilen lafzı aynen edaya büyük itina gösterir. Râvilerin bir harfte de olsa ihtilaflarını kaydeder. (Buhârî, mânâ ile rivayeti tecviz ettiği için buna o kadar riâyet etmez.)

12) Müslim'in Sahih'i «kitab» adını taşıyan 54 bölümden oluşmaktadır. Bâblannın sayısı ise, 1322'dir. Mükerrerler dışında 3033 hadis ihtiva etmekte­dir. [201] Kitab isimleri, Buhârî'deki kitab isimleriyle büyük ölçüde parelellik ar-zeder. Bab başlıkları ise, daha sonra en-Nevevî (676/1277) tarafından konul­muştur.

13) Tefsir bölümü tam bir sistematik olmadığı için Müslim'in Sahih'ini «Cami» saymak istemeyen bir eğilim de bulunmaktadır. [202] Ayrıca Müslim'de, sadece merfu hedislerin bulunması da onu cami' saymamak eğilimini kuvvet­lendiren bir başka sebep olsa gerektir.

14) Müslim'de sadece 17 ta'lik vardır. [203]«Sülâsi» nitelikli hiç bir hadis yoktur (Mubârekfûrî, I, 345).

15) Müslim, Buhâri'den hiç hadis rivayet etmemiştir.

16) Müslim'in Sülâsiyâb varsa da Sahih 'ine koymamıştır.

17) Müslim, Sahih'ini yazdıktan sonra, devrinin büyük hadis münekkidi Ebu Zür'a'ya takdîm etmiş ve onun tashihlerini aynen uygulamıştır.

18) Müslim, birinci tabakaya dahil hadis kitaplarındandır (bk. ed-Dihîevi, Huccetullahi'l-bâliğa I, 281).

Müslim'in Sahih'inin Nüshaları veRâvileri.[204]

Müslim'in Sahih ' bize Ebû îshak İbrahim b. Muhammed b. Süfyân (308/920) ve Ebû Muhammed Ahmed b. Aîi el-Kalânîsî 'den rivayet edilen iki nüsha halinde intikal etmiştir.

İbn Süfyân rivayeti de Ebu Ahmed Muhammed b. İsa b. Amrûyâ el-Culû-dî (368/978) ve Ebu Bekr Muhammed b. Îbrahim-Kisâî (384/994) den oluşan iki kişi tarafından naklolunmuştur.

el-Culûdî nüshası Abdüîğafır b. Muhammed b. Abdülğafîr (448/1056), Ebu'l-Abbas Ahmed b. Hasan er-Râzi (V. asır başlangıcı) ve Ebu Said Ömer b. Muhammed b. Davud es-Siczî (V. asır başlangıcı) tarafından üç ayrı koldan rivayet etmiştir.

İbn Süfyân rivayetinin Kisâî kolu da Ebu'l-Abbas Ahmed b. Muhammed b. Zekeriya en-Nesevî ve Ebu Muhammed Abdülmelik b. Hasan es-Sıkıîlî vasıta­sıyla iki ayrı şekilde sonraki zamanlara intikal etmiştir.

el-Kalânîsî Rivayeti, Ebu Ahmed Muhammed b. Yahya el-Aşkar -Ebu Alâ Abdülvehhab b. îsâ b. Abdirrahman b. Mâhân yoluyla, İbn Mâhân'dan nüshayı alan dört ayrı râvî vasıtasıyla sonraki devirlere intikal etmiştir.

Müslim'in meşhur sarihi en-Nevevî (676/1277) nin esas aldığı nüsha ken­disine; 1. Ebu îshak İbrahim b. Mudar el-Vâsıtî (664/1265), 2. Ebu'l-Kasım Ebu'1-Feth Mansur b. Abdülmün'im el-Ferâvî (608/1211), 3. Ebu Abdillah Mu­hammed b. Fadli'I-Ferâvî (530/1135), 4. Abdülgafır b. Muhammed (448/1056), 5. Ebu Ahmed Muhammed b İsâ b. Amrûyâ el-Culûdî (368/978), 6. Ebu İshak İbrahim b. Muhammed b. Süfyân (308/920)' dan oluşan 6 kişilik bir senedle in­tikal etmiş olan nüshadır. Nevevî kendisiyle iftihar ettiği bu altı kişilik sened-de[205]hep «ahberenâ» lafzını kullanmaktadır. [206]

Müslim'in Sahihi 'nin Nevevî'ye ve dolayısıyla bize ulaşan nüshalarının geliş yolunu şöyle bir şem'a ile

Nevevî'nİn Îbnu's-Salâh'tan naklen bildirdiğine göre el-Kalânîsî rivayeti garpta çok kullanılan ve fakat başka yörelerde bilinmeyen bir nüshayı oluştur­maktadır.[207]

 

Müslim'in Sahih'inin Baskıları ve Şerhleri

 

Müslim'in Sahih'i bir çok kereler değişik yerlerde (meselâ, Delhi, Kahire ve İstanbul) basılmıştır. En güvenilir baskılarından biri, muhtelif yazma ve bas­ma nüshalar karşılaştırılarak Mehmed Zihni Efendi (1332/1914)'nin harekele­diği (8 cüz (4 cild) halinde) Matbaa-i âmire, 1330 baskısıdır.

Dipnotlar ve tam bir cild tutan detaylı ilmi fihristler ilâvesiyle ve hadisleri numaralamak suretiyle 5 cild halinde Kahire'de 1375/1955'de modern bir bas­kısı Muhammed Fuad Abdülbakî tarafından gerçekleştirilmiştir.

Müslim'in bu baskısı fevkalâde tavsiyeye şeyândır.

Müslim'in Sahihi'ne 30'a yakın şerh yazılmıştır. [208] Bunların en meşhur ve yaygın olanları arasında Kadı îyad (544/1149)'ın «İkmâlü'l-Mu'Iim bi fevâid Müslim » adıyla el-Mâzerî (536/1141)nin «el-Mu'lim bi fevâidi Müslim »ine yazdığı tekmile niteliğindeki şerh ile Ebu Zekeriya Yahya b. Şeref en-Nevevî (676/1277)'nin «el-Minhacfi şerhi Sahihi Müslim İbni'l-Haccâc » isimli şerhi yer almaktadır. Bilhassa Nevevî'nİn şerhi oldukça yaygındır. Hatta Müslim Şerhi deyince akla Nevevî Şerhi'nden başkası gelmez.

Son zamanlarda Hindli Âlim Câbir Derbendi Dehlî (1353/1934)'nin «Fet-hu'l-mülhim bişerhi Sahihi Müslim » adlı şerhi de itibar görmeye başlamış­tır.

Ayrıca Beşir Ahmed Muhiddin tarafından «el-îmam Müslim, b. el-Haccac ve menhecuhu fi'l-hadîs rivâyeten ve dirâyeten » adıyla Ezher'de 1971 yılında da bir doktora tezi de hazırlanmış bulunmaktadır.

Müslim'in Sahih'i M. Sofuoğlu tarafından Türkçeye terceme, A. Davudoğ-lu tarafindanda terceme ve şerh edilmiştir. Her iki çalışmada basılmıştır. Da-vudoğlu'nun terceme ve şerhi tavsiyeye şayandır.[209]

 

a. Sahîhân

 

Hadis edebiyatında Buhârî ve Müslim'in sahihlerine, «iki sahih hadis kita­bı» anlamına gelmek üzere «es-Sahihân » denilmektedir.

Bu iki kitab üzerinde bu müşterek isimle bazı ilmî çalışmalar yapılmıştır. Meselâ:

1.Bu iki kitaptan her ikisinin ya da birinin şartlarına uygun olduğu halde bunlarda yer almayan hadisleri toplamak üzere yapılan çalışmalar vardır. Bu yolla meydana getirilen eserlere Müstedrek denilmektedir. En meşhur Müs­tedrek, Hâkim en-Neysâbûrî (405/1014)'nin «el-Müstedrek alâ kitabi's-Sahi-hayn »ıdır. 4 büyük cild halinde, Zehebî (748/1347)'nin bu müstedrek üzerine yaptığı «Taakkubât » adlı tenkih ve telhis çalışmasıyla birlikte basılmış­tır.[210]

2.îkinci bir çalışma türü, Sahihayn hadislerini bir kitabta toplamadır. Ge­nellikle «Kitabu'l-cem' beyne's-Sahihayn » adını alan bu eserlerin sayısı 10 ka­dardır. Bunlardan sadece bir tanesi, Sahihayn'ın hadislerini Müsned tertibin­de bir araya getirmiştir. [211]

3.Sahihayn'da tesadüf olunan bazı müşkilleri çözüme kavuşturmak için eserler meydana getirilmiştir. Kadı Iyad'm «Şerhu müşkili's-Sahihayn » ile Salahaddin Halil el-Alâî'nin Süleymaniye, Çelebi Abdullah Kısmı no: 476/2 de kayıtlı « Müşkilu's-Sahihayn »ı bu tür birer çalışmadır.

4. Bu iki kitab ve şerhlerinden kolaylıkla faydalanabilmek için anahtar ki-tablar da hazırlanmıştır. Miftâh adını taşıyan bu tür kitabların en meşhuru Muhammed Şerif İbn Mustafa et-Tokâdî'nin « Miftâhu 's-Sahihayn » ıdır, mat-budur.

5. Bu iki kitabta yer alan hadislerin, başka senedlerle de vârid olduğunu göstermek üzere yapılmış çalışmalar da bulunmaktadır. Müstahraç adı veri­len bu tür çalışmalar, adı geçen eserlerin hadislerinin rivayet tariklerini çoğalt­mış ve hadisin yaygınlığını isbat etmiş olmaktadırlar. Sahihayn üzerine 9 kişi müstahraç yazmıştır. [212]

6. Sahihayn'ın ittifakla tahric ettikleri hadisleri bir araya getiren çalışma­lar «el-Lu'luu vel-mercân fîma't-tefeka aleyh 'ş- şeyh ân "Zâdu'l-Müslim fi-me't-tefeka aheyhi'el-Buhâri ve Müslim"» gibi.[213]

 

b. Sâhîhân'ın Mukayesesi

 

Buhârî'nin Sahihi, Kur'ân'dan sonra en güvenilir kaynak olarak ümmetin bütünü tarafından kabul edilmiştir. Buhâri'nin Sahih 'inin Müslim'e tercih yönlerini şöylece sıralamak mümkündür:

1. Buhârî'nin sıhhat için ortaya koyduğu şartlar, daha kuvvetli ve daha serttir.

2. Râvîde, kendisinden hadis rivayet ettiği kişi ile bir defa da olsa mülakat etmiş olmayı arar. (Müslim ise, görüşmüş olmayı değil, görüşebilme imkânının bulunmasını yeterli görür).[214]

3. Buhârî'nin râvîlerin adalet ve zabtyönü, Müslim'inkilerden üstündür. Zira Buhârî'nin ricalinde cerh edilenler oldukça azdır. Onlardan da Buhârî'nin rivayeti pek azdır. Ve bunların büyük bir kısmı da Buhârî'nin kendilerini pek iyi tanıdığı kendi şeyhleri (hocaları)dir.

4. Buhâri'nin, şâz ve illetten salim olma yönünden de belli bir üstünlüğü vardır. Buhâri'de tenkide uğrayan hadis sayısı pek azdır.

5. Müslim, Buhâri'nin talebesidir. Onun eserlerinden istifâde etmiş ve ona dayanmıştır. Bunun için de ed-Dârekutnî, «eğer Buharı olmasaydı, Hadis îlmi'nde Müslim ortaya çıkmaz ve bu mertebeye ulaşamazdı » demiştir, (bk. Nuhbetu'l-fiker Şerhi, s. 36-38; Ayrıca bk. Koçyiğit, Hadis Istılahları, s. 388-389).

6. Tenkide en az uğrayan hadis kitabı Buhârî'nin Sahih 'idir. (Bu konuda

bilgi için bk. Sezgin, Buhârî'nin Kaynaklan , s. 195-199; Sıddîkî,  H. Edebiyatı Tarihi s. 95-96).

Ahmed b. Hanbel, Yahya b. Main, Ali b. el-Medînî vb. âlimler 4 hadis dışın­da Buhârî'deki bütün hadislerin sahih olduğuna şehâdet etmişlerdir. Ebû Ca'fer Muhammed el-Ukaylî (322/934), «Bu 4 hadis hususundaki söz, yine Buhârî'nin sözüdür; onlar da sahihtir der.[215]

 

c. Diğer «Sahih»ler

 

En önde gelen iki sahih hadis kitabını ve bunlar üzerinde yapılmış çalış­maları özetlemişken «Sahih» adıyla yazılmış diğer hadis kitaplarından da kı­saca söz etmekte yarar vardır.

«Buhârî ile Müslim'in Sabilerinden başka -bu ikisi kadar muvaffakiyetle olmamakla beraber- tertib ve telifinde sıhhat şartı gözetilmiş daha bir çok ki-tab vardır.[216]

İmamu'l-eimme Muhammed b. İshak b. Huzeyme (311/923)'nin Sahih 'i, Ebû Hatim Muhammed b. Hıbban el-Büstî (354/965)'nin «Kitâbu't-tekâsîm ve'l-envâ » tesmiye ettiği Sahih'i, Hâkim Ebu Abdillah (405/1014)'in «el-Müs-tedrek alâ kitabı's-Sahihayn »ı... Ziyâuddin Muhammed b. Abdü'lvâhid el-Makdisî (643/1245)'nin «el-Ehâdisâ'l-ciyâdi'l-muhtâra »sı zikre şayandır.»

«îbn Huzeyme'nin Sahih'inin mertebesi kendisinden sonra zikredilenler­den yüksektir. Müşârun-ileyh çok ihtiyatkâr ve şiddet-i taharri ashabından olup rivayet ettiği hadisin isnadı hakkında şâyed ednâ mertebede söz söylen­miş ise hemen «insebete keza = şayet sabit ise, hadis şudur », yahud, «in sah-ha'l-haber » = haber sahih ise » gibi bir ibare kullanılır. [217]

İbn Huzeyme'nin Sahih'inden 4 cild Bağdat'ta basılmış bulunmaktadır, îbn Huzeyme'nin hadisler arasındaki ihtilafları çözümlemekte geçerli usullere bâb başlıklarında işaret etmiş olması apayrı bir özelliktir. [218]

«İbn Hıbbân'ın Kitabu't-tekâsîm ve'l-envâ 'ı ne ebvâb ne mesânîd üzerine müretteb olmayıp matlûb olan ehâdîsi orada bulmak pek müşkildir...» İbn Hibbân hakkında, sahih hadisleri derleme konusunda biraz mütesahil (gev­şek) olduğu tenkid olarak ileri sürülmüştür. [219]

îbn Hıbbân (354/965)'in Sahih'ini, Hâkim'in Müstedrek'ine yakın görenle­re rağmen, Irâkî -Hazimî'den naklen- İbn Hibban'm hadiste Hâkim'den sağlam olduğuna dikketi çekmektedir. Suyûtî (91171505) de İbn Hıbbân'ın kusurunun, hasen hadisi sahih göstermek cinsinden olduğunu söyleyerek, tenkidlere katıl­madığını açıklamaktadır.

«îbn'i Huzeyme ile îbn-i Hıbbân'ın Sahih'leri ehâdis-i sıhah'ın yanı başın­da ehâdis-i hısân'ı da muhtevi bulunuyor demektir.[220]

 

3. et-Tirmizi ve Cami'i

 

Ebu îsâ künyesiyle meşhur Muhammed b. İsâ b. Sevre et-Tirmizî, Tir-miz'de 209/827 yılında doğmuştur. [221]

Tirmizî, Arabistan, Mezopotamya, İran ve Horasan gibi çeşitli ilim mer­kezlerine hadis Öğrenmek için seyahatler yapmıştır. O, Buhârî, Müslim ve Ebû Davud gibi öteki kiltüb-i süte müelîifleriyle görüşmüştür. Kütüb-i süte imam­larının müştereken ilim aldıkları 10 şeyh[222]ie ilâve olarak Tirmizî, Ali b, Hucr el-Mervezî (243/857), Süveyd b. Nasr b. Süveyd el-Mervezî (240/854), Kuteybe b. Saîd es-Sekafî (240/854), Ebû Mansur Ahmed b. Ebî Bekr (242/856), Muham­med b. Abdilmelik b. Ebi'ş-Şevârib (244/858), İbrahim b. Abdillah b. Hatim el-Herevî (244/858) ve İsmail b. Musa el-Fezârî es-Süddî (245/859) gibi meşhur­lardan ilim almış ve hadis rivayet etmiştir. [223]

Kendisinden de bir çok kişi ilim almıştır. [224] Ömrünün sonuna doğru gözlerini kaybetmiştir. [225] O, (279/892) tarihinde Tirmiz'de vefat etmiştir.

Kendisi hakkında devri ulemâsının gerçekten gıbta edilecek değerlendir­meleri ve Övgüleri vardır. [226]

el-Câmi'u's-Sahîh (Veya «Sünenu't-Tirmizî»,

Hadis İlminin muhtelif şubelerine dair eserleri[227] bulunan Tirmizî'nin en hur eseri Sünenu't-Tirmizî[228]diye bilinen el-Câmi'u-s-Sahlh 'idir. Biî onu asıl ismine ve muhtevasına en uygun olan yerde Cami 'ler arasında incele­meyi tercih ettik. Ayrıca, Tirmizî'nin Câmiinin kütüb-i sitte'nin üçüncü kitabı olduğuna dair ileri sürülen görüşü[229] de benimsemiş bulunmaktayız. Bu be­nimsemede kitabın Cami' niteliği önemli bir faktördür.

Tirmizî, eserini Hicaz, Irak ve Horasan âlimlerine sunmuş, hepsi de beğen­mişlerdir. O, kitabı hakkında «Kimin evinde bu kitab bulunursa orada konuş­makta olan Peygamber var demektir. [230]şeklinde konuşmaktadır, yine O; «iki hadis dışında» kitabındaki bütün hadislerin ma'mâlun bik olduklarını da söy­lemektedir. [231]

Cami1, aîe'l-ebvâb bir teritebe sahihtir. Taharetten İlere kadar uzanan 46 kitabı ihtiva etmektedir. Concordance'a göre cami; 46 kitab içinde 2496 bâb[232] ve A.M. Şakir (1958)in tahkiki ile başlayan baskıya göre de 3956 hadis[233] den meydana gelmektedir. (Tuhfetu'l-ahvezî şerhi ile birlikte olan baskıda hadis sayısı 4051'dir). [234]

Tirmizî, diğer müelliflerin «Kitab» ismini verdiği bölümlere «ebvâb» başlı­ğını koymuştur («ebvâbu't-tahâre » gibi). O, bu ifâdeyi an rasûlillahi sallellahu aleyhi ve selîem» cümlesiyle tamamlar. Bununla da o, zikredeceği hadislerin «merfu » karakterine işaret eder. [235] «Ebvâb » kelimesiyle de hadisler üzerinde yapacağı usulî ve fıkhı değerlendirmelere zemin hazırlamayı hedefler. Nite­kim mevkuf ve maktu hadisler Tirmizî'de merfu hadislerin değerlendirilmesi sadedinde sevkedilmişlerdir. Buhârî bu iki çeşit hadisi bâb başlıklarında mual­lak olarak verir. Müslim ise bu iki çeşit hadise hiç yer vermez. [236]

Bâb başlıklarının («terceme») tanziminde Buhârî'ye paralellik gözükürse de, kısa ve net oluşu ve bir de fikhî görüşler ihtiva etmemesi bakımından ondan ayrılır. Çoğu kere bâb başlıkları, o bâjmı hadislerindeki ifadeleri taşır. Bu yön­den de hadislerle «terceme» arasındaki münâsebeti bulmak pek kolay olur. Oy­sa Buhârî, kendi fıkhı görüşlerini bâb başlıklarında verdiği için, tercemelerin uzunluğuna ilâveten, o başlık altında zikredilen hadisler arasındaki münâse­beti yakalamak da ayrıca bir dikkati ve düşünmeyi gerektirir.

Tirmizî, bâb başlıklarının tanziminde ayetlerden çok nadir olarak yarar­lanmıştır. Buhârî ise, birinci derecede âyetlerden tercemeleri oluşturur.

Görüş ayrılığı bulunan konulara dair olan bâb başlıklarını «hel » ve «keyfe » gibi soru edâtlanyla verir. Aralarında nesh cereyan etmiş olan hadisleri de önce mensuh'u bir bâbta, hemen peşinden nâsih'i de bir başka bâbta zikret­mek suretiyle peşpeşe sıralar. Söz gelimi, K. Tahâre 6-7, 8-9, 58-59, 61-62. bâblarda bu uygulama açıkça görülmektedir.

Tirmizî, bâb başlığı altında bir veya bir kaç hadisi verdikten sonra, sırasıy­la şu işlemleri yapar:

a. Hadisin sıhhat durumu (Hasen, sahih, zayıf, garib olduğunu) mutlaka açıklar.

b. Râvilerin durumunu, varsa, seneddeki illeti beyân eder.

c. Hadisin -varsa- diğer tariklerini verir.

d. Konuyla ilgili, diğer sahâbîlerden yapılmış rivayetler varsa, onlara da «ve fi'l-bâbi an fülânin vefulân...» diyerek, sahabî isimlerini vermek suretiyle işaret eder.

e. O konuda fukahamn görüşlerini, hadisle nasıl ihticac ettiklerini, ulemâ arasında ittifak mı, ihtilâfım bulunduğunu anlatır. İcma varsa, mutlaka işa­ret eder. Bazen de uygulamanın hangi yönde olduğunu gösterir.[237]

Tirmizî, yer yer verdiği lafzın hangi raviye ait olduğunu (bk. savm 28), ba­zan da ravîlerin hadisi rivayet ederken kullandıkları lâfizlann Jıangisi olduğu­nu (bk. zühd 1) açıklamayı da ihmal etmez. Birleştirdiği senedler arasına koyar ve mana farkı doğuracak kelimelere işaret eder (Taharet 1).

Tirmizî, hadisin farklı senedlerini verdikten sonra (Müslim gibi) metni

tekrar etmez ve   «nahvehu », «mislehu » gibi kelimelerle yetinir (bk. iman, 3, 53 bazan da «nahve hazâ » ifâdesini kullanır (bk. iman, 2).

Garîbul-hadis ve muhtelifu'l-hadis gibi meselelere de Tirmizî yeterince Cami'in de yer vermekte, bazan kendisi (bk. zekat 33), bazan da bir başkasın­dan .sorarak (bk. ahkam 38) öğrendiği şerhleri zikretmek suretiyle açıklamak­tadır. İki hadis arasındaki tearuzu, ulemânın görüşünü nakletmek suretiyle gidermektedir (bk. şehâdât

Tirmizî «Hasen» terimini belli bir muhteva için[238] kullanmıştır. Kendisin­den önceki müelliflerce kelime sözlük anlamında kullanılmaktaydı.

Tirmizî'ye ait görüşler, Cami' de «Kale Ebû İsâ » girişiyle verilmiş bulun­maktadır.

Tirmizî nin Câmi'inin son kitabı ilel'dir. Bu, sadece Tirmizî'ye ait bir özel­liktir. Diğer hadis kitablarmda bu yoktur. Sonda olmakla beraber bir tür mu­kaddime niteliğindedir. [239]

Abdülaziz ed-Dihlevî (1239/1824) Tirmizînin Cami 'ini şu dört özelliğe sa­hip olmakla Övmektedir:

a. Tertibi mükemmeldir, tekrar yoktur.

b. Fakihlerin kanaatlarına, yer yer de istidlal usullerine işaret eder.

c. Hadislerin sıhhat durumlarını, bilhassa illetlerini açıklar.

d. Hadis ricaline dair değerli bilgiler verir. [240]

Yukarıdan beri sıraladığımız özelliklerin bir özeti demek olan Abdülaziz ed-Dihlevî'nin bu tesbitleri de göstermektedir ki, Tirmizî'nin Cami'i, usûle ait kaidelerin tek tek hadîslere uygulanması, bir başka ifade ile usûl ile furûun birleştirilmesi açısından fevkalade önem ve değere sahip­tir.

Tirmizî'de bir tek «sülâsi » nitelikli hadis bulunmaktadır (bk. Fîten 73)

Tirmizî, hadislerin sıhhat durumunu tesbit için çoğu kere mürekkeb te­rimler kullanır. Bu terimleri şöylece sıralamak mümkündür :

(Sahîhun Garibun ): «Hadis, tek senedi olmasına rağmen sıhhat derecesi­ne ulaşmış demektir.

(Hasenün Garibun ): «Hadis sahih de değildir, zayıf da (Hasen H zâti-hi).

(Hasenün Sahihtin ): «Hadisin bir kaç senedi vardır ve hadis sahih derece­sine ulaşmıştır. Hadis hem hasendir hem de sahih, bir senedden hasen, bir se~ nedden sahih 'dir».

(Hasenün Sahîhun Garibun): «Hadis hasen ve sahih olmakla beraber, ba­zı tariklerinde garabet vardır» demektir.[241]

Nurettin îtr bu konudaki tetkikinin sonucunu şöylece özetlemektedir :

Buhâri, talebesi olan Tirmizî'den iki hadis almıştır : Tirmizî için bu durum ayrıca bir mazhariyettir. [242]

Tirmizî, Müslim'den bir tek hadis rivayet etmiştir. [243] Bu, «rivayatu'l-ak-ran » kabilin dendir.

Tirmizî'nin Cami'i, hadis kitaplarının ikinci tabakasına dahildir. [244]

 

Câmi'in Rivayet Nüshaları

 

Tirmizî'nin Câmi'înin rivayet nüshaları hakkında yazılmış bulunan yegâ­ne makale J. Robson'a aittir. [245]Malesef biz bu makaleden istifade edebilmiş de­ğiliz. Ancak Tirmizî şârihi Mübârekfûrî, Tirmizînin 6 râvîsinin bulunduğunu bildirmektedir. [246]

1. Ebu'I-Abbas Muhammed b. Ahmed Mahbûb (346/957)

2. Ebû Saîd el-Heysem b. Kuleyb eş-Şâsî

3. Ebû Zerr Muhammed b. İbrahim

4. Ebû Muhammed el-Hasen b. ibrahim el-Kattân

5. Ebü Hamid Ahmed b. Abdillah et-Tâcir

6. Ebu 1-Hasen el-Fezârî

Bunlardan Ebu'I-Abbas Muhammed b. Ahmed Mahbûb en önemli râvıdir. Elimizdeki Tirmizî nüshaları bu zâtın rivayetine dayanmaktadır. [247]

 

Cami’in Baskıları ve Şerhleri

 

Tirmizî'nin Cami'i, iki cild halinde Bulak'ta 1292'de; Mubarekfûrî'nin şer­hi ile birlikte 1341-1353 yıllarında Delhi'de 4 büyük cild halinde basılmıştır.

Ayrıca ilk iki cildi Ahmed Muhammed Şâkir (1378/1958), 3. cildi M. Fuad Abdülbâkî, 4 ve 5. cildleri de İbrahim Atve Avd tarafından tahkik edilen Mısır (1356/ 1937 baskısı da bulunmaktadır. Piyasada mütedâvil olan bu baskıya A. Muhammed Şakir tarafından yazılmış bulunan 100 küsur sayfalık mukaddi­me, eseri, müellifini ve muhakkikin ilmî kitab neşri konusundaki fikirlerini ih­tiva etmektedir. Pek değerlidir.

Ancak bu baskının I. cildinin 278. sahifesinden itibaren ikinci cildin sonu­na kadar olan kısmın kitab ve bâb rakamlarını III. cildin başında M. Fuad Ab-düîbâki tarafından verilen cedvele uygun olarak düzeltmek gerekmektedir. Bu yapılırsa Concordance ve Miftâhu Kunûzi's-sünne 'deki kitab ve bâb numara­ları ile mutabakat sağlanmış olacağından kulanım kolaylığı doğacaktır. Male-sef bu baskının 4 ve 5. cildîerinde de kitab numaralarında karışıklık gözükmek­tedir. Concordance'a görür 46 kitabtan oluşan cami', bu baskında kitâbu'l-ilel dahil 51 kitab olarak rakamlanmış bulunmaktadır.

Cami', Suriyede Concordance' a uygun olmayan şekilde on ciît halinde 1385-1388/1965-1968 yılları arasında îzzet Ubeyd ed-Duâsî'nin tahkiki ile ba­sılmıştır. Bu baskının sonunda hadislerin alfabetik fihristi bulunmaktadır. («Miftahu Süneni't-Tirmizî») Bu fihrist Önemlidir.

Tirmizî'nin mütedâvil şerhlerinin başında Ebû Bekr Muhammed b. el-Arabî (543/1148)'nin «Ârızatu'l-ahvezî alâ kitabi't-Tirmizî » adını taşıyan 13 cildlik şerhi gelmektedir. Bu şerhin ilk 7 cildi 1350'de el-Matbaatu'1-Mısrıy-ye'de, mütebaki cildleri de 1352'de Matbaatu's-Sâvî'de basılmıştır. Sayfa baş­larında Tirmizî'nin metni yer almaktadır. Ne var ki, bu baskı ciddî bir tashih görmediği için güvenilir değildir.[248]

Muhammed Abdurrahman b. Abdirrahmin el-Mübârekfûrî (1353/1934) tarafından «Tuhfetül-ahvezî Şerhu Cami'it-Tirmizî » adıyla kaleme alınmış olan şerh 4 büyük cild halinde Hindistan'da 1353'de basılmıştır. Bu şerh 10 cild halinde de basılmış bulunmaktadır. Ayrıca bu baskıya ilave edilmiş olan iki cildlik «Mukaddimetu Tuhfeti'l-ahvezi », gerek Tirmizî 'nin Cami' ini ve gerek­se Hadis edebiyatı'm tanımak açısından oldukça önemlidir.

Tirmizî'nin Cânıi'i yazılmış diğer şerhler hakkında özet bilgiyi Sezgin'in Tarihu't-turasi'1-arabî'sinde (I, 395) ve Mubârekfûrî'nin «Mukaddimetu Tuh-feti'l-ahvezî'sinde (I, 369-386) bulmak mümkündür.

Tirmizî'nin el-İlel ve eş-Şemâil eserleri dolayısıyla hakkında pek çok esei verilmiştir.

Cami'in üzerinde mukayeseli bir ilmî araştırma Nurettin îtr tarafından gerçekleştirilmiştir. [249]

Tirmizî'nin Cami'i, «Sünen-i Tirmizî Tercemesi» adıyla O. Zeki Mollameh-medoğlu tarafından sened kısmları atlanarak Türkçeye tercüme edilmiş bu­lunmaktadır. 6 cild halinde basılmış olan bu tercümede, hadis metinlerinden sonraki Tirmizî'ye ait değerlendirmelerin Arapça metinleri verilmeden tercü­meleri yapılmıştır.[250]

 

Üç Câmi'in Mukayesesi

 

Sahihayn'm birbiriyle mukayesesini, önemli bir kaç noktaya dikkat çek­mek suretiyle daha önceki sahifeîerde vermiştik. Burada Cami' adını taşıyan üç eseri birbiriyle karşılaştırmak istiyoruz.

Burada sunacağımız bilgiler, hemen tamamen Prof. Dr. Nureddin İtrin «el-imam et-Tirmizî ve'l-muvâzenetü beyne câmiiki ve beyne's-Sahihayn» adını taşıyan değerli araştırmasından; A. M. Şakir (1958)'in Tirmizî'nin Cami'ine yazdığı kıymetli mukaddime'den ve Mübarekfûrî (1353/1934)'nin «Mukaddi-metil Tuhfeti'l-ahvezî » adlı önemli eserinden yapacağımız iktibaslardan iba­ret olacaktır.

Tirmizî, hadisçilik nokta-i nazarından Müslim'e; fıkhu'l-hadis noktasın­dan da Buhârî'ye ait özellikleri, onlara yalçın ölçüde kendisinde toplamış bu­lunmaktadır. Böylece her ikisinin maksad ve gayelerini eserinde gerçekleştir­meye çalışmıştır.

Hadis kabulündeki şartlar açısından Buhârî ve Müslim'den daha hafif bir tutum içindedir.

«Hasen» hadis terimini belli bir muhtevaya kavuşturması açısından Sahi-hayn'dan farklı bir nitelik arzetmektedir.

Tirmizî, Buhâri ve Müslim'den çok daha fazla zayıf hadis ihtiva etmekte­dir. Ancak bu hadislerin durumunu da açıklıkla ortaya koymaktan çekinmez.

Ahmed Muhammed Şâkir, Tirmizî'nin, kütüb-i sitte ve öteki hadis kitabla-rımn hiçbirinde bulunmayan 3 özelliğe sahip olduğunu bildirmekte ve bu özel­likleri şöylece sıralamaktadır. [251]

1. Bir konudaki hadisi verdikten sonra, o bâbta, kendisinden hadis rivayet edilmiş olan sahâbîİerin isimlerini verir. Bu bir çeşit tahric'dir. Bu basit bir tahric değildir. Şârih Mubârekfûrî, Tirmizî tarafından işaret edilen hadislerin kimler tarafından kaydedildiğini araştırmıştır. Ancak çoğu kere «kaynağım araştır!» diyerek, durumun tesbitini okucuya bırakmak zorunda kalmıştır. Bu­nun anlamı, Tirmizî'nin bildiği rivayetleri bugün bile tam olarak tesbit edeme­mekteyiz, demektir.

2. Çoğu kere fıkhı konulardan fakihlerin görüşlerini ve görüş ayrılıklarını delillerine de işaretle verir. Konuya ait müteârız hadisleri zikreder. Bu da ha­dislerle amel edebilmek açısından pek önemlidir.

3. Tirmizî, hadislerin illetlerini göstermekte fevkalâde ısrarlıdır. Hadisle­rin sıhhat derecelerini, rical tenkidleriyle birlikte güzelce verir. Böylece onun kitabı usûle ait kaideleri, özellikle ileli hadislere tatbik eden yegane kaynak durumundadır. Bu sebeple de onun kitabı hoca-talebe ve araştırmacılar en pra­tik ve faydalı bir kaynaktır.[252]

 

C. Sünenler

 

Tarihî bir gerçektir ki, ilk devirlerden beri hadisçiler ahkâm ve i't ika d ile ilgli hadislere ayn bir önem atfetmişlerdir. Yani hiç bir zaman bu iki konuya ait hadisleri meselâ tarihi hadisler («megâzi») ile bir tutmamışlardır. [253]

Bu genel tavrın bir neticesi olmak üzere h. III. asrın ikinci yansından itiba­ren hadisçiîeri, sadece ahkâm hadislerini toplamaya yönelmiş görmekteyiz. İşte bu yöneliş Hadis Edebiyatı tarihi içinde Sünen 'leri meydana çıkarmış­tır. [254]Sonraki dönemlere ait daha dar anlamda, «ahkâm» hadislerini toplayan eserleri de biz «sünen»ler çerçevesinde mütalaa ettiğimiz için onları ayrıca ele almayacağız. [255]

Sünen , taharetten vasiyyete kadar bütün fikhî konulara dair hadisleri ih­tiva eden eserlere denilmektedir. Şöyle de tarif etmek mümkündür : Fıkıh bâblarına göre tasnif edilmiş ahkâm hadislerini muhtevi kitablara sünen de­nir.

Sünen'ler fıkhî görüşle telif ve. tasnif edildikleri için, genellikle, Hz. Pey-gamber'in söz, fiil ve takrirlerini bize nakleden merfu' sünnet malzemesini ih­tiva ederler. Mevkuf ve maktu' haberlere pek yer vermezler.[256]

Sünen'lerin muhtevalarını, ibâdât, muamelât ve ukûbât bölümleriyle Özetlemek mümkündür.

Sünen denilince, Öncelikle Kütüb-i sitte'ye dahil olan sünenler akla gel­mektedir. Ancak biz Tirmizîmim kitabını Camiler arasında mütalaa ettiğimiz için burada diğer sünenleri tanıtacağız. Bunlara ilâve olarak Dûrimî 'nin, Dârekutnî 'nin ve Beyhakî 'nin Sünen 'leri gibi matbu ve mütedâvil olanları da tanıtmaya çalışacağız.[257]

 

1. Ebû Dâvûd ve Sünen'i

 

Ebû Davud, Süleyman b. el-Eş'as b. îshak el-Ezdî es-Sicistânî h. 202'de Si-cistan'da doğmuştur. İlk tahsilinden sonra Nişapur, Horasan, Küfe, Arabistan, Mezopotamya, îran, Suriye ve Mısır'a kadar uzanan ilim yolculuklarında bu­lunmuştur. Ahmed b. Hanbel, Yahya b. Main ve Kuteybe b. Saîd gibi, devrin meşhur ulemasından hadis tahsil etmiştir. H. 275/888'de Basra'da vefat etmiş­tir.

Hakkında, devrin ulemasının gerçekten büyük takdir ve övgüleri var­dır.

Hocası Ahmed b. Hanbel, kendisinden bir hadis almıştır. Ebû Davud bu­nunla iftihar eder. [258]

Ebû Davud, bütün sünnet adına 4 hadisi yeter görmesiyle meşhur­dur. [259]

O'nun şu sözü de meşhurdur: «Hayru'l-kelâmi mâ dehale'l-uzne bidûniiz-nin »: «Sözün iyisi, kulağa izinsiz girendir.[260]

Sünen

Mısır, Mezopotamya, Mağrib ve dünyanın bir çok bölgesindeki muhtelif mezheb âlimlerince standart bir hadis kitabı olarak hüsnü kabul görmüş ve çokça okunmuş olan Ebû Davud'un Sünen'i, Concordance'a göre 40 kitab ve 1889 bâbtan meydana gelmektedir. Toplam olarak, müellifin kendi ifadesiyle 4800 hadis ihtiva etmektedir. [261] Sünen'deki bazı kitabların bâb'ları bulunma­maktadır. [262]

Genellikle, bâb başlıkları altında oldukça az hadise yer verir. Nadiren de olsa, bu genel durumun dışına taşildığı bir kaç sayfalık hadislerin yer aldığı bâblar görülebilmektedir. Meselâ «bâbu sıfatı hacci'n-Nebî » yedi sayfa­dır. [263]Sünen'in bu ve benzeri öteki özelliklerini müellif Ebû Davud Mekkelilere yazdığı mektubunda (Risale ilâ ehli Mekke) şöyle dile getirmektedir: [264]

Bismilîahirrahmanirrahim

Lâ havle velâ kuvvete illâ bili ahi' 1-aliyy.

Muhammed b. Abdilaziz el-Hâşimî anlatıyor:

"Ebu Davud Süleyman b. el-Eş'as b. İshak b. Beşîr b. Şeddâd es-Sicistanî Mekkelilere ve başkalarına yazdığı mektub konusunda kendisinden bilgi is­tendiğinde cevaben bize şunları yazdırdı:

"Selamün aleyküm... Kendisinden başka ilah olmayan Allah'a hamdeder ve her anıldığında kulu ve Rasûlü Muhammed'i rahmetine ğarketmesini niyaz ederim.

Allah bize ve size sıkıntısız ve sonunda hesap olmayan bir afiyet versin.

Sizler Sünen isimli kitabımdaki hadislerin, sünen konusunda bildikleri­min en sahihi midir diye soruyor ve benden açıklamada bulunmamı istiyorsu­nuz.

Sorularınızı dikkatle inceledim. Eserin tamamının; bildiğim en sahih ha­dislerden müteşekkil olduğuna emin olabilirsiniz. Ancak bir hadis iki ayrı sa­hih senedle rivayet edilmiş olur da birinin isnadı daha kuvvetli, diğerinin de râvisi hıfz yönünden daha ileri ise, bu durumda, çoğu kere hıfzı kuvvetli olanı tercih ettim. Kitabımdaki bu tür hadisler on kadardır.

Bir konuda birçok sahih hadis mevcud olsa da bir bâb başlığı (terceme) al­tında bir veya iki hadis verdim. Böyle yapmasaydım kitabın hacmi büyürdü. Bu şekilde davranmakla kitaptan istifadeyi kolaylaştırmak istedim.

Kitapta bir hadisi iki veya üç değişik senedle tekrar etmişsem, sebebi, farklı ve fazla bilgi ihtiva etmesindendir. Zira aynı konudaki herhangi bir hadis değişik senedle rivayet edilmiş olmasından dolayı diğerlerinde olmayan daha fazla malumat ihtiva edebilir.

Çoğu kez uzun hadisleri ihtisar ettim. Zira hadisi bütün uzunluğuyla ver-seydim, duyan ve okuyanlardan bazıları konuya ait hükmü belirleyen kısmı­nın neresi olduğunu bilemezlerdi, işte bundan dolayı uzun hadislerin sadece o bâbla ilgili kısmını aldım.

Süfyân es-Sevrî, Mâlik b. Enes ve el-Evzâî gibilerinin yaşadığı dönemdeki âlimler mürsel hadislerle amel ederlerdi. Bu anlayış Şafiî'ye kadar sürdü. O, mürsel hadisleri delil olarak kullanma konusunda belli şartlar ileri sürdü. Ah-med b. Hanbel ve başkaları da bu konuda Şafiî'nin görüşlerini benimsemişler­dir.

Bir mevzuda, mürsel hadisin zıddına bir müsned hadisin mevcud olmadığı veya müsned hadisin hiç bulunmadığı yerde, her ne kadar kuvvet bakımından müsned hadis gibi olmasa da mürsel hadisle ihticac olunur.

Kitabımda metrukü'1-hadîs (yani hadisi terkedilmiş) râviden alınma herhangi bir rivayet yokturı.[265]

Aynı konuda kendisinden başka, ona benzer herhangi bir hadis bulamadığımdan dolayı münker bir hadise yer vermişsem onun münker olduğunu mut­laka açıkladım.

Sünendeki hadisler çok azı müstesna Îbnu'l-Mübârek ve Veki'in kitapla­rında mevcut değildir. Çünkü bunların kitaplarındaki hadislerin ekserisi mürsel rdir.

Sünen'de Malik b. Enes'in Muvatta'ında yer alan bir miktar hadis bulun­maktadır. Aynı şekilde Hammad b. Seleme ve Abdurrezzak'ın Musannef le-rinde yer alan hadislere de rastlamak mümkündür. Öyle sanıyorum ki, Sü-nen(in bölümlerin)de bulunan hadislerin üçte biri bile anılan kitapların hep­sinde yer almış değildir.

Elde ettiğim hadisleri düzenli bir şekilde te'lif ettim. Değişik bir tarikle yer almış olması durumu hariç, kitabıma almadığım bir sünnet (hadis) hatırlatıla­cak olursa, bil ki, o hadis değeri olmayan bir rivayetten ibarettir. Zira ben oku­yup öğrenmek isteyene karşı kitabin hacmi büyür (göz korkutucu olur) düşün­cesiyle hadisin bütün tariklerini vermedim, kendimden başka da kılı kırk ya-rarcasma bir araştırmayla hadis toplayan (kitap telif eden) birini tanımıyo­rum. Ancak Hasen b. Ali el-Hallâl ahkâma dair 900 kadar hadis toplamış ve yi­ne tbnu'l-Mübârek de ahkâma dair Rasûlullah'dan nakledilen hadislerin 900 kadar olduğunu söylemiştir. Kedisine, Ebû Yusuf un 1100 kadardır, dediği ha­tırlatılınca da İbnu'l-Mübârek; "Ebu Yusuf surdan burdan bir takım zayıf ha­disleri de almıştır" şeklinde karşılık vermiştir.

Kitabımda yer alıp da kendisinde şiddetli vehn (zayıflık) bulunan hadisle­re (geçtiği yerde) işaret ettim. Senedi sahih olmayanlar da bunlara dahildir.

Hakkında bir şey söylemediklerim salihtir (i'tibar veya ihticac olunabilir). Eserimi ben değil de bir başkası telif etseydi, bu söylediklerimden çok daha faz­lasını söyler, överdim.

Bu öyle bir kitaptır ki Nebî (s.a.) den salih isnadîa vârid olan (her) sünnet onda mevcuttur. Ancak hadisten çıkarılmış sözlere (hükümlere) pek yer veril­mez. Bunlar yok denecek kadar azdır.

Kur'an-ı Kerim dışında insanların öğrenimine bundan daha çok ihtiyaç duyacakları bir başka kitap bilemiyorum. Ve yine bu kitabı elde ettikten sonra başka bir hadis kitabına sahip olmadığı için ilmî bakımdan zarara uğrayacak bir kişi de tanımıyorum. Eser incelenip üzerinde düşünüldüğü ve anlamaya çahşıldığmda onun değeri ortaya çıkacaktır.

Fıkhî meseleler es-Sevrî, Mâlik ve eş-Şâfiî'nin meseleleridir. Topladığım hadisler de bu meselelerin nasşı (kaynakları)nı teşkil etmektedirler.

Kişinin, bu kitapla birlikte Nebî (s.a.)'nin ashabının görüşlerine (ve uygu­lamalarına) da yer vermesi benim için memnuniyet vesilesi bir durumdur. Ay­rıca Câmi-i Süfyân es-Sevrî gibilerini elde etmesi de yerindedir. Zira Süfyân es-Sevri'nin Câmi'i ulemânın ortaya koyduğu camilerin en güzelidir.

Sünen'e aldığım hadislerin büyük çoğunluğu meşhur hadislerdir. Bunlar hadisde ilgili eser) yazan herkesçe de meşhurdur. Ne var ki, bu hadisleri temyi­ze her âlim muktedir olamaz. Bu hadisleri seçmiş olmak Övünmeye değer. Zira Mâlik, Yahya b. Said ve hadis ilminin diğer otoritelerinin rivayeti de olsa, ğarîp hadisle ihticac olunmaz. Herhangi bir adam ğarib hadisle delil getirse bile, bu konuda kendisini ta'n edecek, aleyhinde konuşacak kimseler çıkar. Ha­dis ğarib, şazz olduktan sonra, kendisiyle (önceden) delil getirilmiş diye, hük­me esas alınamaz.

Meşhur, muttasıl ve sahih olan hadisi reddetmek kimsenin haddi ve hakkı değildir. İbrahim en-Nehaî şöyle der: "Alimler ğarib hadisi hoş kar sılam azlar­dı." Yezid b. Ebî Habib de şunları söyler: "Hadis duyduğun zaman yitiğini ilân ettiğin gibi onu ilân et. Şayet hadis olarak bilinirse ne alâ, değilse, at git­sin."

Sünen'de yer alan hadisler içerisinde mürsel ve mildelles gihi muttasıl ol­mayanlar da vardır. Muhaddislerin büyük bir çoğunluğu nezdinde sahih hadi­sin bulunamadığı yerde; eî-Hasen'in Câbir'den, yine el-Hasen'in Ebû Hurey-re'den el-Hakem'in Miksem'den (rivayetleri gibi) mürsel hadisler muttasıl muamelesi görür. Fakat Ebû İshak'ın Hâris'den, Hâris'in de Ali'den rivayetine gelince (ki Ebû îshak Hâris'den dört hadisten başkasını duymamıştır) bunlar arasında tek bir müsned hadis yoktur. Bu tür hadisler Sünen'de gerçekten pek nâdirdir. O kadar ki Haris el-A'ver'in, Sünen'de sadece bir tek hadisi vardır, onu da son anda yazmış bulundum.

Durumu bilmeyense bizim sahih hadisi terkedip onun yerine illetli hadis­leri aldığımızı söyler (söyleyecektir).

Sünen'e sadece ahkâm hadisler 'ini aldım. Zühd ve amellerin faziletleri ve diğer fezail ile ilgili konuları işlemedim. Eserde mevcud 4800 hadisin tama­mı ahkâma aittir. Zühd, faziletler ve diğer konularda bir çok hadis bulunmasına rağmen onları kitaba almadım.

Ve's-selâmu aleyküm ve rahmetu'llahi ve berekâtuh Ve sallelahu alâ seyyidina Muhammed ve ala âlih...

Sünen'de bâb başlıkları («terceme») kısadır. Fakat herhangi bir görüş orta­ya koyacak şekilde değildir. Ancak aşağıdaki hadis okununca bâb başlığındaki ifâdeden ne kasdedildiği anlaşılabilmektedir. Meselâ «Bâbu men edreke mi-ne'l-cumuati rek'aten » başlığı altındaki hadis okununca «bir rek'ata yetişen ki­şinin cum'anm tamamına yetişmiş» sayıldığı anlaşımaktadır. [266]Bazan da bâb kelimesi «terceme» sizdir. [267]

Pek sık olmamakkla beraber, hadisleri, ilgileri dolayısıyla bir kaç bâbta zikrettiği olur. Fakat bu halde asla takti' yoluna gitmez. Sadece hadis uzun ise, o takdirde ilgili kısmın vermekle yetinir. [268]

Gerekli gördüğü yerde şahıs tanıtması yapar (I, 31, 38, 251, 303, 384; III, 12, 25). Bazan bir râvî hakkında ileri sürülen iki ayrı isimle ilgili tercihli-ter-cihsiz açıklama yapar (I, 34, 325). Ya başkalarından naklen veya bizzat kendi görüşü olarak cerh ve ta'dilde bulunur (I, 32, 280, 281). Zayıf hadisleri belirtirken gerekçe zikreder (I, 34, 68, 237, 263). Mekânlar hakkında bilgi verir (I, 49-50, (tahâre 34).

Hadisin sebeb-i vürûdunu bildirir (I- 332-333); kelime açıklar (I, 68, 71, 343.)

Tashih ve taz'îf dışında bazı değerlendirmeler de yapar. Meselâ hadisi belli bir yöre âlimleri rivayet etmiş ise, bunu belirtir (I, 65, 79, 319).

Hadis ıstılahlarını yer yer kullanır. Bir yerde mevkuf yerine maksûr (I, 278) bir yerde de ceyyid yerine nebil (Cihad 91, 2633. hadis) kelimesini kullan mıştır

Sünen' de hiç «sülâsî» rivayet yoktur. [269]

Ebû Davud'un Sünen'indeki hadisler el-Bukâ'î' ye göre 6 gruptur:

1. Sahih: Buna sahih li zâtihi demek mümkündür.

2. Sahih'e benzer («şibhunnu»): Buna da sahih li ğayrihi demek mümkün­dür.

3. Sahih'e yakın («mukârib»): Bununla Hasen li zâtihi kasdedilmiştir.

4. Kendisinde «şiddetli vehn» olan hadisler. Müellif bunları açıklar.

5. «Hakkında bir şey söylemediklerim salihtir» dedikleri. Bundan da hafif bir vehn bulunanları anlamak mümkündür. Ve bunlar sadece i'tibâr için elve­rişlidirler.

6. Takviye gördüğü takdirde hasen li ğayrihi olabilecek olanlar.[270]

Zehebî de bu taksimi şöyle verir: (Siyeru a'lâmı'n-nubelâ, XIII, 214-215)

1. Seyhan'ın birlikte tahriç ettikleri hadisler (bunlar kitabın yarısını teşkil eder).

2. Seyhan'dan sadece birinin kitabına aldığı hadisler.

3. Sahihân'da olmamasına rağmen, senedi ceyyid olan ve aynı zamanda şâzz ve illetli olmayan hadisler.

4. İsnadı sâlih[271] olan,, iki ya da daha fazla leyyin tarikten geldiği için ulemânın kabul ettiği hadisler.

5. Râvîdeki hafıza noksanlığı sebebiyle isnadı zayıf kabul edilen hadisler (ki, bu tür hadisler hakkında Ebû Davud çoğu kere sükût eder).

6. Râvisinin za'fı çok açık olan hadisler. (Bu tür hadislerin za'fını müellif ekseriya açıklar). [272]

Bu durum, Ebû Davud'un, «fakihlerin delil olarak kullandıkları ahkâm hadislerini bir araya toplamak» gayesinin tabiî bir sonucudur. Böyle bir mak-sadla yola çıktığı için Ebû Davud, kitabına Sahih, Hasen, Leyyin ve amel edilebilir hadisleri almıştır. Çünkü ona göre, aşın derecede zayıf olmayan hadis, rey ve kıyas'tan önde gelir.

Aslında Ebû Davud, Sünen'inde zayıf hadislerin mevcudiyetini bizzat kendisi söylemiştir. Ancak, o « muhaddislerin ittifakla terkettikleri» her­hangi bir hadisi kitabına almamıştır.

Ebû Davud'un Sünen'i hadis kitaplarının ikinci tabakasına dahildir.[273]

 

Sünenin Rivayet Nüshaları

 

Ebû Davud'un Sünen'i, talebesinden 7 kişi tarafından rivayet edilmiş­tir:

1. Ebû Ali Muhammed b. Ahmed b. Amr pl-Lu'lıti (333/944)

2.  Ebû Bekr Muhammed b. Bekr b. Abdirrezzak b. Dâse et-Temmâr (346/957)

3. Ebû Said Ahmed b. Muhammed b. Ziyâd el-A'râbî (340/951)

4. Ebu'l-Hasen Ali b. el-Hasen b. el-Abd el-Ensârî (328/940)

5. Ebû Usâme Muhammed b. Abdiîmelik er-Ruâsî

6. Ebû Salim Muhammed b. Said el-Culûdî

7. Ebû Amr Ahmed Ali b. el-Hasen el-Basri

En sahih ve yaygın rivayet, el-Lu'luî 'ninkidir. [274] Zira Sünen'i bir çok ke­reler müelliften dinlemiştir. En son dinlemesi ise, Ebû Davud'un vefat yılı 275'de gerçekleşmiştir. Nitekim el-Mizzî (741/1341) de «Tuhfetu'l-eşraf bi ma'rifeti'l-etrâında Lu'luî rivayetini esas almış; İbn Dâse, İbnü'l-A'râbî ve İbn Abd nüshalarmdaki farkları ayrıca işaret etmiştir. [275]

 

Sünen'in Baskıları ve Şerhleri

 

Ebû Davud'un Sünen'i, Kahire (1280), Dehli (1283), Luknov (1840-1888), Haydarâbâd (1321) gibi merkezlerde defaatîe basılmıştır. Muhammed Muhyiddin Abdülhamid'in tahkiki ile Mısır'da 1354/1935'de yapılan baskısı 4 cild halinde ve hadisleri rakamlanmış vaziyettedir. Bu baskı 1950'de tekrarlan­mıştır.

Ayrıca Halep'te Meâlimu's-sünen 'le birlikte 5 ciîd halinde bir başka baskı­sı daha gerçekleştirilmiştir. Muteberdir.

Ebû Davud'un Sünen'i, Ebû Muhammed Abdilazîz b. Abdilgavî el-Münzirî (656/1258) tarafından el-Müctebâ adıyla ihtisar edilmiştir. Bu ihtisar, Hay-darâbâd'da 1342'de basılmıştır. A. Muhammed Şâkir ve Muhammed Hamid el-Fakî tarafından tahkik edilen Muhtasar Kahire'de 1948'de basılmıştır.[276]

ibn Kayyım el-Cevziyye (751/1350) de «Tehzibû Süneni Ebî Davud» adlı bîr çalışma yapmış bu da basılmıştır.

Ebû Davud'un Sünen'ine bir çok şerh yazılmıştır. [277]Bunların başlıcaları şunlardır:

1.Me'âlimu'S'Sünen, Ebû. Süleyman el-Hattâbî (388/998) tarafından ilk kez kaleme alınan bu kıymetli ve muhtasar şerh , 2 cild halinde Haleb'te 1351/1932'de basılmıştır. [278]

2. Avnu'l-ma'bûd şerhu Süneni Ebî Davud, Ebû't-tayyib Muhammed Şemsu'1-hakk el-Azîmâbâdî tarafından[279] yazılmış olan bu şerh 14 cild halinde Dehli'de 1322'de basılmıştır. Bu, Ebû Davud'un en yaygın şerhidir. Kelime açıklamalarına bilhassa yer vermektedir. İbn Kayyım el-Cevziyye'nin ta'likiy-le birlikte basılmış bulunmaktadır. [280]

3.el-Menhelü'l-azbi'l-mevrûd şerhu Süneni Ebî Davud,Mahmud Mu­hammed Hattâb es- Sübkî (1352/1933) tarafından dört mezhebin görüşlerine mümkün mertebe yer vermek suretiyle kaleme ahnmış olan bu şerh 10 cild ha­linde basılmıştır. Müellifin vefatı üzerine oğlu Emin Mahmud Hattâb tarafın­dan Fethu't-meliki'l-ma'bûd tekmiletü'l-Menheli'l-azbi'l-mevrûd adıyla 4 cild tekmile yazılmıştır. Ayrıca bir de miftah hazırlanmıştır. Bu haliyle el-Menhel, Sünen'in ilk iki cildini kapsamaktadır. Yani bu kıymetli şerh yarımdır.

4.Bezlu'l-mechûd fi halli Ebî Dauud, Halil Ahmed es-Sehârenfûrî (1346/1927) tarafından yazılan bu şerh, Muhammed Zekeriyya el-Kandeh-îevî'nin talikiyle 20 cild halinde matbu'dur. Bu şerh, özellikle Hanefî Mezhebi esas alınarak hazırlanmıştır.[281]

Ebû Davud'un Sünen'i Türkçeye de tercüme edilmiştir.[282]

 

2. en-Nesâi ve Sünen'i (el-Müctebâ)

 

Ebû Abdirrahman Ahmed b. Şuayb b. Aîi b. Bahr b. Sinan b. Dinar en Nesâî 214/829 yılında Nesâ'da doğmuştur. (Bu tarih 215/830 olarak da verilir).

Hadis almak için Belh, Irak, Şam ve Mısır'a yolculuklar yapmış ve devri­nin İshak b. Râhûye, Ebû Davud es-Sicistânî, Mahmud b. Gaylân ve Ali b. Haş-rem gibi büyük hadisçilerinden hadis tahsil etmiştir. Kendisinden de Ebu'l-Ka-sım et-Taberânî, Ebû Ca'fer et-Tahâvî ve Muhammed b. Harun b. Şuayb gibi bir çok ulemâ hadis almış ve rivayet etmiştir. [283]

Uzun süre kalıp ilim neşrettiği Mısır'dan 302 yılında Şam'a geldiğinde, kendisine Muâviye hakkında sorular soruldu. Onun faziletleri ve Hz. Ali'ye üs­tünlüğü hakkında rivayette bulunması istendi. O da bu konuda «Allah onun karnını doyurmasın » anlamındaki hadisten[284] başka bir şey bilmediğini söyle­di. Bunun üzerine Muâviye taraftarları İmam Nesâîyi mescid içinde dövme1 ye başladılar. Olaydan sonra Mekke'ye gitmek üzere yola çıktı, Remle'de veya Mekke'ye varır varmaz h. 303/915 yılında Hakkın rahmetine kavuştu.[285]

 

Sünen (el-Müctebâ)

 

Nesâî, Neseî veya Nesevî diye de anılan Ebu Abdirrahman, zamaninın en meşhur hadis otoritelerinden biriydi. Daha ziyâde nkhî hadisleri derlediği es-Sünenu'l-Kübrâ' sı sahih ve illetli hadisleri de ihtiva etmekteydi. Sonra istek üzerine Nesâî bu kitabını sadece sahih hadisleri almak üzere ihtisar etti ve bu yeni eserine el-Miictenâ veya meşhur olduğu şekliyle el-Müctebâ adını verdi. [el-Muctebâ'nm îbnu's-sünnî (364/974) tarafından meydana getirildiğine dâir bilgi içn bk. ez-Zehebî, Tezkire, III, 940; Tehzîbu'l-Kemal, I, 328]

el-Müctebâ, sünenler içinde en az zayıf hadis ve cerhedilmiş ravîsi bulunan bir kitab olarak bilinir. Bunun için de Sahihayn'dan sonra üçüncü sırada sayıl­ması gerektiğini savunanlar olmuştur. [286]Hatta Nesâî' nin, rical tenkidindi Müslim'den daha sıkı davrandığı bildirilmektedir. [287]

Nesâî, Sünen'ine hadisleri dercederken gerçekten oldukça titiz davran­mıştır. Aralarındaki bir soğukluk sebebiyle hadislerini dinlemeye resmen me'zûn olmadığı hocası, el-Hâris b. Miskîn'in hadislerini, hocasından gizli ola­rak dinlediğini ondan yaptığı rivayetlerde ahberanâ el-Hûris b. Miskin, kırâe-ten 'aleyhi ve ene esme' u diyerek belirtir. Doğrudan doğruya ahberanâ veya haddesenâ lafızlarını kullanmaz. Bu, Nesâî' nin vera' ve takvası kadar, ilmî hassasiyetini de gösterir. [288]

Nesâî, hadisler arasındaki çok küçük rivayet farklarını bile, hadisi baştan aşağı tekrar etmek suretiyle göstermiştir. Gariptir ki, onun bu hassasiyeti, Mu­sevî asıllı müsteşrik Goldziher tarafından «küçük işlerle uğraşma » olarak ten-kid edilmiştir. [289]

Nesâî, Tirmizî'de olduğu gibi, her hadis için ayrı bir değerlendirme yap­maz. Onun değerlendirmesi, kitabına aîmış olmasıdır. Ancak yine de yer yer se-nedlerin durumlarını açıkladığı, bir kaç hocasından birden aldığı hadis'in lafzı­nı hocalarından hangisine ait olduğunu bildirdiği görülmektedir.

Nesâî, çoğunlukla hadisleri ahberanâ lafzı ile rivayet eder. Rivayet lafız­larından önce bazı kitablarda görülenin tersine «Kale» lafızları mutlaka açıkça yer almaktadır.

Sünen, 51 kitab ve 2400'e yakm bâb içinde, yer yer «nev1» kelimeleriyle açıl­mış alt başlıklardan oluşmaktadır. Bu tür başlıkları daha çok ihtilaf edilen ko­nularda kullanmaktadır. [290]

el-Müctebâ'da «sülâsî» hadis bulunmamaktadır. [291]

Sünen'i bize İbnu's-Sünnî diye meşhur olan Ebû Bekr Ahmed b. Muham-med b. İshak rivayet etmiştir.[292] «Sünen-i Nesâî» denilince el-Müctebâ anlaşı­lır. el-Müctebâ hadis kitaplarının ikinci tabakasına dâhildir. [293]

 

Sünenin Baskıları ve Şerhleri

 

Nesâî'nin Sünen'i Kahire'de 1312'de 8 cüz halinde Şeyh Hasen Muham-med el-Mes'ûdî'nin kontrolünde basılmıştır. Daha önceleri Dehli'de de bir kaç kez (1256, 1315, 1320), Bulak'ta (1276) da basılmıştır.

Sünen'in 1312 Kahire baskısı harekeli ve Suyûû (911/1505)'niri «Zehru'r-rubâ ale'l-Muctebâ » adlı şerhi ve Muhammed b. Abdül'hâdî es-Sindî (1136/1724) nin haşiyesini ihtiva etmektedir.

Nesâî'nin Sünen'i, garib bir şekilde, telifinden 600 sene sonra, ilk kez Suyûtî tarafından 904'de bitirilmiş olan anılan şerhe kavuşmuştur. [294]

Sünen'in, Sahihan ile Tirmizî ve Ebû Davud'un Sünenlerine olan zevâi-di Sirâcuddin Ömerb. el-Mulakkın (804/1401) tarafından bir cildlik bir eserde toplanmıştır. [295]

Sünen, üç kişilik bir heyet tarafından Türkçeye de tercüme edilmiştir. tir[296]

 

3. Ibn Mâce ve Sünen'i

 

İbn Mace künyesiyle meşhur Ebû Abdillah Muhammed b. Yezid el-kaz-vınî h. 209'da Kazvin 'de doğmuştur. Devri ulemâsı gibi o da zamanının ilim merkezleri olan İran, Mezopotamya, Arabistan, Suriye ve Mısır'a ilim yolcu­lukları yapmıştır.

Kendisinin Sünen'den başka tefsir ve tarih sahalarında da eserleri bulun­maktadır.

H. 273/886'da Ramazan ayında vefat etmiş, cenaze namazı kardeşi Ebû Bekr tarafından kıldırılmış ve demi kardeşleri Ebû Bekr ve Abdullah ile oğlu Abdullah tarafından gerçekleştirilmiştir.

Sünen

İbn Mâce 'nin Sünen 'i, mukaddime hariç 37 kitab, 1515 bâb ve 4341 hadis­ten oluşmaktadır. Bu hadislerden,

3002 si Öteki beş kitabın müelliflerinin ya beşi birden veya bir kısmı tara­fından rivayet edilmiştir. Geriye kalan

1339 hadis ise, sadece İbn Mâce'de bulunan hadisler («zevâid») dir. Bunla­rın da;

428'inin ricali güvenilir, isnadları sahihtir. 199'unun isnadı hasen'dir. 613'ünün isnadı zayıftır.

99'nun ise isnadı yok hükmünde («vâhî»), veya münker ya da yalanlanmıştır.[297]

İbn Mâce' nin, kitabını telif edince, devrin meşhur münekkidi Ebû Zür'a'ya takdim ettiği, o'nun da 30 kadar zayıf hadis dışında kitabın büyük bir değer taşıdığını söylediğine dair Ebu'l-Fadl b. Tahir el-Makdisî (507/1113) ta­rafından ileri sürülen rivayet, senedindeki inkıta sebebiyle Suyûtî (911/1505) tarafından «doğru olmayan bir hikâye» diye tenkid ve reddedilmiştir. [298]

İbnu'l'Cevzî gibi Mevzuat yazarları, şahıslar, kabileler ve şehirlerin fazi­letleri ile ilgili hadislerin uydurma olduğunu ileri sürmüşlerdir. Delhi'li Şeyh Abdulhakk da İbn Mâce'nin Sünen'indeki Kazvin şehri hakkındaki hadislerin uydurma olduğunu söylemiştir. [299]

Aslında İbn Mâce'nin Sünen'i, tertibi, tekrardan uzak ve kısa oluşu ile ol­dukça değerlidir. 5 aded Sülâsiyyât'ı da vardır [Mubârekfûri I, 349; Afif Muhammed b. Nureddin, Sülâsiyyatu İbn Mâce, Nuruosmaniye 576/4 f+llb-12b) Abdulhamid Şânuha, Tahrîcu sülâsiyyât, s. 45-49- Beyrut, 1985)1,

Sünen'in kütüb-i sitte'ye dahil edilişi, Ebu'l-Fadl b. Tahir el-Makdisî (507/1113)'nin «Etrafu'l-kütübi's-sitte » ve «Şurûtu'l-eimmeti's-sitte »' sinde 6 kitab olarak îbn Mâce'nin kitabını almasıyla başlamıştır. Sonraki yazarlar da aynı yolu takib edince 7. asırdan itibaren Sünen, kütüb-i sitte'nin 6. kitabı oîa-rak hadis edebiyatı içindeki mümtaz yerini almıştır.[300]

Sünen'in, elde mevcut baskısında bazı hadis metinlerinin hemen altında küçük puntolarla dizilmiş siyah satırlardaki »ve fi'z-zevâid » diye başlayıp de­vam eden bilgiler, kütüb-i sitte içinde sadece îbn Mace'de bulunan hadislerin sıhhad derecelerini gösterirler. Bu notlar, Hafız Ahmed b. Ebî Bekr el-Bûsırî (840/1436)'nin Kitabu zevâidi İbn Mâce 'sinden alınmıştır. [301] Bu eserde (1553) hadis yer almaktadır. [302]

Sünen'in râvîsi, İbn Mâce'nin önde gelen talebesinden olan Ebu'l-Hasen et-Kettân'dır. [303] Ş. V. ed-Dihlevî, İbn Mâce'nin Sünen 'ine hadis kitaplarına ail yaptığı tabakalamada yer vermemiştir. [304]Ancak onu ikinci tabakaya dahil gör­mek mümkündür.[305]

 

İbn Mâce'nin Süneninin Baskılan ve Şerhleri

 

îbn Mâce'nin Sünen'i Dehli'de 1233, 1273,1889,1905'te; Lahorda 1311'de Kahire'de 1313'de basılmıştır. Bu son baskıda Sindi haşiyesi de bulunmakta­dır.

M. Fuad Abdülbâkî, bu baskının Sindî Haşiyesi ve Zevâid'den nakiller taşı­masının dışında -tashihine itina edilmemiş olduğu gerekçesiyle- bir kıymeti­nin olmadığını, Miftâhu kunûzi's-sünne ve Concordance hazırlayanların da bu baskıyı kullanmış olduklarını bildirmektedir. [306]

Sünen'in modern bir baskısı M. Fuad Abdülbâkî tarafından Mısırda iki cild halinde 1372/1952'de gerçekleştirilmiştir. Bu baskı Concordance'a uygun şe­kilde kitab ve bâb numaraları ihtiva etmektedir. Kısa kısa dipnotlar halinde açıklamalara sahiptir. Metin harekelidir. İbn Mâce'nin Zevâidinin durumu ile ilgili değerlendirmeler de bulunmaktadır. İkinci cildin sonunda da ilk kelime­lerine göre hadislerin alfabetik fihristi bulunmaktadır.

Sünen bu son baskısı esas alınmak suretiyle Haydar Hatiboğlu tarafın­dan Türkçeye tercüme ve şerhedihniştir.[307]

îbn Mâce'nin Sünen 'ine yazılmış 7 şerh, Sezgin tarafından tanıtılmakta­dır. [308] Bunlar arasında Suyûtî'nin, Mısbâhu'z-zücâce alâ Süneni İbn Mâcesi ile Abdülgani ed-Dihlevî 'nin İncâhu 'l-Hâce' si 1282'da Sünen'le birlikte Deh­li'de basılmıştır. [309]

M. Mustafa el-A'zâmî, komputer ile Fihrisu Süneni îbn Mâce adıyla 4 cilt­lik yeni bir çalışma gerçekleştirmiştir. Son iki cildi 10 ayrı fihrist ihtiva etmek­tedir. (Riyad 1985)

Ayrıca, Hüseyn Kasım Muhammed tarafından 1969'da Ezher'de «îbn Mâce fi Sünenih» adıyla bir doktora tezi hazırlamıştır.[310]

 


4. ed-Dârimi ve Sünen'i

 

Ebû Muhammed Abdullah b. Abdirrahman et-Temîmî es-Semekand ed-Dârimî, kendi ifadesiyle «Abdullah b. Mübarek 'in vefat ettiği yıl (h. 181/797)» Semerkant'ta doğmuştur. Hadis araştırmaları yapmak üzere Horasan, Suriye, Irak, Mısır ve Hicaz'a seyahatlar yapmıştır. Namlı bir müfessir ve bilgili bir fa-kıhti de. O Horasan'da Hadis İlmine büyük hizmetler yaptı. Devrinin meşhur hadisçilerinden hadis tahsil etti. Kendisinden de Buhârî (Sahih'in dışındaki eserlerinde), Müslim, Ebû Davud, Tirmizî, Nesâî ve Abdullah b. Ahmed b. Han-bel gibi meşhur hadis bilgin ve müellifleri rivayette bulunmuşlardır.

Şiddetli baskılar sonucu kabul etmek zorunda kaldığı Semerkant Kadılığı görevinden sadece bir hüküm verdikten sonra istifa etti. Kendisi üstün bir takva ve dînî kişiliğe sahipti. 75 yaşlarındayken Zilhicce'nin sekizinci «terviye» gü­nü Merv'de vefat etti (255/868).[311]

 

Sünen

 

Dârimî' nin bize kadar ulaşabilmiş olan en meşhur eseri, bazı hadisçile-rin Müsned ismini verdikleri Sünen'idir.

Sünen, Arapların İslâm öncesi bazı tatbikatları, Hz. Peygamber'in sîreti, hadislerin yazıya geçirilmesi ve ilmin fazileti ile ilgili hadislerden oluşan 163 sayfalık uzunbir giriş («mukaddime») ve 23 kitaptan meydana gelmektedir. İki cild halinde matbu olan[312] Sünen 'de 1403 bâb içinde 3500 hadis yer almakta­dır. «Ebu'l Vakt rivayetinde 3557 hadis ve 1408 bâb bulunmaktadır» (Bustan, s.92).

Sünen, kendisine özgü ve gerçekten kıymetli mukaddimesi dışında taha­retten vasiyyete kadar uzanan fikhî bölümleri, fıkıh kitablanndaki sıralanışla­rına uygun biçimde ihtiva etmektedir. En sonunda daFedâilu'l-Kur'ân 'a ait bir bölüm yer almaktadır. Kitab bu muhtevasi ile ale'r-rical sistem anlamında bir müsned değil, Sünen'dir. Ancak Dârimî 'nin Sünen' i, «ahâdîs-i mürsele v mevkûfeyi de muhtevi olmakla[313] sünenlerin genel muhtevası dışına da taş­mış bulunmaktadır. «Sülâsiyatının çokluğu» (15 aded) bir başka özelliğidir [Mubârekrurî; I, 349; Afif Muhammed b. Nureddin Sülâsiyyâtu'd-Dârimî, Nu-ruosmaniye ktb. 576/3 (8b-lla); Abdullhamid Şânûha, Tahrîcu Sülâsiyyât, s 52-74- Beyrut 1985].

Dârimî'nin Sünen'i mevsuk bir hadis kitabı kabul edilmek ve hatta bazı hadisçilerce kütüb-i sitte'nin 6. kitabı olmaya lâyık görülmekle birlikte, [314]bü­tün hadisleri, «sahih hadis» şartlarını -tam olarak- taşımamaktadır. Bununla beraber, «rical-i zuafâsı az, ahadis-i münkere'si nâdirdir. [315]remziyle Concordance 'a dahil edilmiş bulunan Sünen'inde Dârimi, kısaca da olsada yer yer ravilerin hüviyetlerini tesbit eder: Meselâ,[316]

Daran!, zaman zaman da râvilerin karakterlerini tenkide tâbi tutar: [317]

[318]Bazan da bir hadisin muhtelif rivayetleri arasındaki farka işarette bulunur. [319]

Dârimî arada bir de hadislere notlar ekler ve kendi görüşünü açıklar:

Ebû Muhammed (müellif),

«Benim görüşüm de budur» dedi. [320]O, bazan da kelime açıklamaları yapar:

Mukâmea, bir yatakta beraber yatmak demektir. [321] Şunlar da müellifin bu tür açıklamalarına misaldir:

Dârımî kimi yerde kendi tereddüdünü açıklar: [322]

Bazı yerlerde de tereddüde düşen râvinin kim olduğunu söyler: [323]

Bazan da herhangi bir rivayetteki kapalı gibi görünen ifadelerin neye delâ­let ettiğini açıklar:

Dârimînin bu ve benzeri açıklamaları bazan diyerek [324]ismiyle bazan[325]da  diyerek künyesiyle verilmektedir231.

Bu özellikleriyle Dârimî'nin, kendi devrindeki hadisçilerin telif usullerine -genelde- uymuş olduğunu görmekteyiz. [326]

Sünen'in Baskısı ve Üzerinde Yapılmış Çalışmalar

Dârimî'nin Sünen'i, Hindistanda (Kanpur) ti. 1293/1876'da taş baskısı ola­rak neşredilmiştir. Piyasada bulunan baskılar Dımaşk 1349 baskısından ya­pılmış ofset neşirlerdir. [327]

Dârimî'nin Sünen 'ine Muhammed Naîm Atâ tarafından yazılmış olan «el-Hallu'l-müdelleh adlı şerhin yarısı Luknov'da 1322'de basılmıştır. Seyfur-rahman Mustafa tarafından «Zevâidu'd-Dârimî ale'l-kütübi's sitte mîne'l-ehâdîsi'l-merfûa » adıyla bir master tezi ve Muhammed Abdullah Muhammed Adi tarafından da «ed-Dârımî ve cuhûduhu fi'l-hadîs » adıyla Ezher'de 1973'de bir doktora tezi hazırlanmış bulunmaktadır.

Ayrıca Sünen A. Aydınlı tarafından Türkçeye tercüme edilmektedir. [328]

 

5. ed-Dârekutnî ve Sünen'i

 

«Sünenler[329] söz konusu olunca, hemen akla gelenlerden biri de Ebu'l-Ha-sen Ali b. Ömer ed-Dârekutnî (385/995)'ye ait Sünen'dir.

ed-Dârekutnî, yaşadığı devrin ilim öğrenme geleneğine uygun olarak Bağdat, Basra, Küfe, Vâsıt gibi şehirler ulemâsından hadis almış, yaşlıbk dö­neminde de Mısır ve Şam'a gitmiştir.

Dârekutnî, Kıraat ve bilhassa Hadis ile ilgili çok sayıda eser telif etmiş­tir[330] Onun hadis ricali konusundaki derin bilgisi çağdaşları ve daha sonraki âlimlerce kabul edilmiştir.

Sünen

Dârekutnî, Sünen'inde mevsûkiyetine inandığı hadisleri bir araya getir­meye ve hadislerin çeşitli isnad ve rivayetlerini vermeye gayret etmiştir. Me­selâ kitabının ilk hadisi olan «Su iki külle miktarına ulaşınca onu hiç bir şey kirletemez (veya pislik tutmaz)» hadisinin 5 değişik rivayetine ait 40 farklı is­nad zikretmiştir. [331]

Dârekutnî ricale ait değerlendirmelerini Sünen 'inde de yapmaktadır. Onun bu sahadaki bilgi ve dikkatinin en açık delili, fazlaca görülen bu değer­lendirmeleridir.

Ancak hatırlatılması gerekir ki, rical konusundaki müsellem otoritesine rağmen, Dârekutnî 'nin Sünen'i, Öteki sünenlere oranla daha fazla, zayıf (münker, hattâ mevzu'[332] hadis ihtiva etmektedir. Bu yüzden de onun Sünen'i kil-tüb-i sitte dışında bırakılmıştır. [333]

 

Sünen'in Baskıları ve Üzerinde Yapılan Çalışmalar

 

Dârekutnî'nin Sünen'i 4 cilt halinde Ebu't-Tayyib Muhammed Şemsul-hak el-Azîmâbâdî' nin «et-Ta'lîku'l-muğn ale'd-Dârekutnî »'si ile birlikte ba­sılmış bulunmaktadır. [334]Bu baskıda her babın kendi aralarında birden başla­yan numaralarla gösterilmiştir.

Zehebî, Dârekutnî ve Sünen'i hakkında[335] detaylı yer yer de çelişik değer­lendirmeleri ihtiva eden bilgiler vermektedir. Ayrıca Zehebî'nin verdiği bilgile­rin büyük bir bölümünü Sünen'in birinci cildi başında da bulabilmekteyiz.

Sıddîkî de Goldziher 'den naklen el-Beğavî  (516/1122)'nin Mesâbihu's sünne 'si için, Dârekutnî 'nin Sünen 'ini kaynak olarak kullanmış olduğunu bildirmektedir.[336]

Dârekutnî' nin Sünen'i üzerinde yapılmış birkaç çalışma ya Sezgin GAS'ta işaret etmektedir. [337]

 

6. el-Beyhakî ve es-Sünenü'1-Kübrâ'sı

 

Asıl adı Almed b. el-Hüseyn olan el-Beyhakî, Ebû Bekr künyesi ile anılır. 384/994 tarihinde Beyhak'a bağlı Hüsrevcird köyünde doğmuştur.

Horasan âlimlerinden önce Hadis sonra fıkıh tahsil etmiştir. Daha sonra. Irak ve Hicaz'a ilim öğrenmek maksadıyla seyahatlar yapmıştır. 458/1066'da Nişapur'da vefat etmiştir.

el-Beyhakî, hayatında en çok hadisle meşgul olmuştur. Eserlerinde hadis ve fıkhu'l-hadis 'i birlikte işlemiş, hadislerdeki illetleri, sıhhati, za'fı göster­miş, hadisler arasındaki ihtilâfları telife gayret etmiştir. [338] Yeri geldikçe de lü­gat açıklamalarında da bulunmuştur.

Görüşlerinde genelde eş-Şafî'î'ye bağlı kalmıştır. Hatta bu yüzden «Bey­hakî dışında, İmam Şafi'inin kendisine minnet borcu olan hiç bir Şafiî âlim yok­tur. Beyhakî eserleriyle Şafiî mezhebine fevkalâde büyük hizmette bulunmuş­tur[339] denilmiştir.

Beyhâkî, hiç bir eserinde[340] uydurma olduğunu bildiği hiç bir sözü nakletmemiştir. [341]O, yine bütün eserlerinde, h. IV ve V. asır müelliflerinin genel ha­vasına uyarak, sadece İmam Şafi'î'nin görüşlerini teyid etmiş ve öteki imamla­rın görüşlerine itina göstermemiştir. [342]

Beyhakî, Tirmizî, Nesâî ve İbn Mâce'nin eserlerini görmemiş, [343] fakat ken­dilerinden ilim aldığı hocalarının adedi 100'ü aşmıştır. Bunlar arasında el-Hâkim en -NeysâbûrV nin özel bir yeri bulunmaktadır. [344]

 

es'Sünenü'l-Kübrâ

 

Beyhakî'nin «umûmî plânı ve metodu açısındanû orijinal[345] bulunan en meşhur eseri es-Sünenu'1-kübrâdır. Bu eser, ilk kez, Haydarâbâd'da 1344 sene­sinde 10 büyük cild halinde basılmıştır. Bu baskının sayfa altlarında îbnu't-Türkmânî diye meşhur Hanefî Âlim Alaeddin b. Ali b. Osman el -Mardînî (745/1344)'nini, Beyhâkî'ye itirazlarını ve münâkaşalarını dile getirdiği[346] el-Cevheru'n-nakıyy fı'r-reddi ale'l-Beyhakî » adlı eseri de bulunmaktadır.

es-Sünenü'l-Kübrâ 'nin neşrini gerçekleştirenlere göre, Sünen'in özellik­leri («Mezâyâ») şöylece özetlenebilir. [347]

Bilinen hadis kitablarımn hiç birinde bulunmayan sayıda çok hadis ihtiva etmektedir.

Diğer hadis kaynaklarında bulunan hadisleri verirse, sened ve metin itibariyle değişiklik ve üstünlüklerle verir.

Buhârî ve Müslim'in birlikte veya ikisinden birinin eserine aldığı hadisi verecek olursa, bu durumu açıklar. Böylece es-Sünenu'1-kübrâ, bir çeşit Sahi-hayn üzerine yazılmış müstahrac niteliği taşır.

Hadis ve rical değerlendirmesine ait (tashih, tercih, taz'îf v.s.) nakiller de oldukça çoktur.                                                                                         

Fıkhı meseleleri açıklar. Mesele ile ilgili âyet ve hadisleri delil olarak zik­reder.

Şafiî mezhebine bağlı olmasına rağmen, bazan mezhebine muhalif görüşü; bazan da İmam Şafiî'nin meşhur görüşüne muhalif olan görüşünü tercih eder (Meselâ, başı bir kaç kez meshetmek, I, 62; deve eti yemekten ötürü abdest al­mak, 1,158; ölmüş kişi adına oruç tutmak, IV, 657 gibi konularda bu tutum gö­rülür). Sünen, tabiî olarak, fıkıh bâblarına göre tertib edilmiş olmasına rağ­men, münâsebet düşünce konu dışına taşarak, zihnin çağrışım yaptığı konuya ait hadisleri verir. Meselâ Hıdâne bâbmda birr ve sıla ile ilgil hadisleri; hudûa 'da isti'zân ile gilgi hadisleri; edebu'l-kâdt 'de de emir bi'1-ma'ruf ve nehiy ani'l-münker ile ilgili hadislere yer vermiştir.

Kitab ve bâblar arasında oldukça ince irtibat noktalarını gözetir. Öyle ki, Sünen, kitab ve bâbları birbirini içeren muttasıl ve müteselsil halkalar gibi­dir.

Bâb başlıkarı («terceme») ile hadisler arasındaki ilgiye dikkat yanında, ön­ceki babın son hadisinin, sonraki bâb başlığına münasip düşmesine de özel bir titizlik göstermiştir. Meselâ, «bâbu katli'r-racüli bi'lmer'eti », babının son ha­disi, Müslüman bir kız çocuğunun öldürdüğü için katledilen Yahudi ile ilgilidir. Arkasından gelen bâb ise «bâbunft menlâ kısâse beynehu bi'htilâfi'd-dîneyn », başlığını taşımaktadır.

Sünen'deki hasdislerin ekserisi, el-Umm, Sünen-i Ebî Davud ve Sünen-i Dârekutnî gibi musannef eserlerden nakledilmiştir.[348]

Ayrıca Beyhâkî, Sünen'de Ebu'l-Huseyn Ahmed b. Ubeyd'in Sünen'inden de pek çok hadis tahriç etmiştir. [349]

Beyhâkî'nin Sünen'inde, sahabe, tabiîn ve sonraki devir imamlarından ya­pılmış nakiller («el-âsâr»), başka eserlerde görülmeyen ölçüde bol bulunmakta­dır. Aslında Sünen'ler merfu' hadisleri ihtiva etmek özelliği ile bilinirler. Bura­da «Sünen» çerçevesinin dışına taşılmış olduğu görülmektedir.

Mevcut baskının her cildinin sonunda o cildde geçen sahâbî ve tabiîn isim­lerine göre tanzim edilmiş alfabetik fihrist de bulunmaktadır. Künyeler ve müphem isimlere de ayrıca bu fihristte yer verilmiştir.

Beyhâkî'nin[350] eseri de hadis kitaplarının üçüncü tabakasında yer almak­tadır. [351]

 

Değerlendirme

 

Buraya kadar genel çizgileri ve meşhur örnekleriyle tanıtmaya çalıştığı­mız Hadis Edebiyatı çeşitlerinin ve mahsûllerinin kendi aralarında ve muh­teva bakımından kısa değerlendirmelere tabi tutulması onları daha iyi tanıma­ya vesile olacaktır.

Bu sebeple biz, önce sünen türü eserler ile bu arada isimlerinden bilvesile söz ettiğimiz öteki hadis kitaplarının ihtiva ettikleri hadisler hakkında bir de­ğerlendirme yapacak, sonra da Musannef türü içinde yer alan cami rler, sil-nenler ve musannefler'i yine muhteva olarak birbirleriyle mukayese edecek ve kısa bir değerlendirmeye tâbi tutacağız.[352]

 

1. Sünelilerin Muhteva Değerlendirmesi

 

Buraya kadar kısa çizgilerle muhtevaları hakkında bilgiler verdiğimiz Sünen 'leri genel bir değerlendirmeye tâbi tutacak olursak, bunlardaki bütün hadislerin sahih olduğunu söylememize imkân yoktur. Hem sahih, hem hasen hem de zayıf ve hatta çok az da olsa, uydurma («mevzu») haberlerin varlığı bir gerçektir.

Ebû Davud, zayıflığını belirterek, «o bâbta sahih hadisin yokluğu » gerek­çesiyle; Tirmizî de «fukahâdan herhangi birinin amel etmiş »olmasını nazar-ı dikkate alarak; Nesâî ise, «terkinde hadisçilerin ittifak etmemiş olması » esası­na dayanarak zayıf hadis rivayet etmişlerdir.

İbn Mâce ise, hâfiz, sadûk ve geniş bir ilme sahip olmasına rağmen, kita­bındaki münker ve az da olsa uydurma hadisler dolayısıyla Sünen' inin değe­rine gölge düşürmüştür.

Dârimî Sünen'inde, mürsel, munkatı' ve maktu' rivayetlere yer vermiş ol­masına rağmen, İbn Mâce'ninki yerine Kütüb-i Sitte'nin altıncı kitabı olmaya layık görülmüştür. Diğer sünnenlerden geri kalan bir tarafının olmadığı belir­tilmiştir.

Dârekutnî'nin Sünen'i ise, zayıf, ğarîb, şâzz, muallel ve başka sünenlerde bulunmayan hadislerle doludur. Bu yönden tenkid edilmektedir.

Beyhakî (458/1066)'nin eserleri de zayıf hadisler ihtiva etmektedir. Umûmî bir netice olarak şunu söylemek mümkündür:

Sünenlerde bulunan bütün hadisler muhteccün bih değildir. Bununla beraber kütüb-i sitte dışında kalan kitablardaki bütün hadisler Zayıf da değil­dir.

Konu daima, genellemeden kaçınmayı gerektiren bir temel özelliğe sahiptir.

Ayrıca Hatîb (463/1071), bile bile uydurma sözlerle dahi delil getirmiştir.

Hâkim (405/1014) de, hadisleri sahih olarak nitelemekte («tashih») pek gevşektir. Zayıf, hatta uydurmaları bile sahih gösterebilmiştir. Onun için Hâkim'in görüşleri karşısında ehl-i hadisin uyanık olması uygun görülmüş ve istenmiştir.

Hâkim ile İbnu'l-Cevzî (597/1200)'yi karşılaştıran îbn Hacer (852/1448), «Hâkim, hadisleri sahih göstermekte ne kadar gevşek ise, İbnu'l-Cevzî de aksi­ne, hadisleri uydurma olarak nitelemekte («Da've'l-vaz'») o kadar serttir. » de­mektedir.[353]

Zehebî (748/1347), Hâkim'in Mütedrek'indeki hadislerin yarısının Sahih-hasen, iki binden fazlasının amel etmeye değmez, geri kalanlarının da zayıf ve uydurma olduğunu belirtmektedir. [354]

Bu mevzunun detaylı ve münakaşalı bir değerlendirmesini Abdülhayy el-Leknevî (1304/1886) ,el-Ecvibetu'l-fadıla [355] adlı eserinin 66-139, sayfaları ara­sında yapmış bulunmaktadır. Konu oradan detayı ile tetkik edilebilir.[356]

 

2. Musannef Türü Hadis Edebiyatı'mn Muhteva Karşılaştırması

 

Musannef türü eser\erin,mussanef, cami' ve sünen grublarm ayrıldığını ve bunların biribirlerinden farklılıkları

arzettiğini kaydetmiştik. Şimdi bu üç grup eserin muhtevalarını bölüm («kitab») çerçevesinde -mukayese imkânı vermek için -aşağıya kaydediyoruz. Abdurrezzâk b. Hemmâm' in el-Musannef 'i ve birbirine sayısal açıdan yakınlık arzettikleri için Müslim'in Cami' i ile Nesâi' nin sünen 'ini seçmiş bulunuyoruz:

Bu liste dikkatle incelendiği zaman bu üç grup eserin büyük ölçüde muh­teva açısından biribirine yakın olduğu görülecektir. Özellikle Nesaî 'nin temsil ettiği sünen grubu, zaten cami 'lerdeki bir bölümün aynısıdır. Aynı kısmın, Musannef 'te de mevcut olduğunu görmekteyiz. Sünen, ibâdât, muamelat ve hukuk konularından oluşmaktadır. Nesaî 'de de açıkça bu üç ana konunun de-taylandrnlmış olduğunu görmekteyiz.

Halbuki Müslim 'de iman, sünen, zühd, edeb, siyer, menâkıb, tefsir, fiten ve melâhim konularının tamamı bulumaktadır.

Musannef te ise, sünen'e ilâveten meğâzî ve menâkıbm ilâve edilmiş ol­duğu görülmektedir.

Pek tabiî bu görünen kitab isimlerinin ihtiva ettikleri bâblar ve o bâbları oluşturan hadislerin nitelikleri açısından da bu üç grub edebiyat arasında önemli farklar bulunmaktadır. Tekrar edecek olursak, Sünen 'ler sadece mer-fu'hadisleri; Musannef'ler, merfu'ata ilave olarak mevkuf ve maktu haberleri de ihtiva ederler Cami 'ler ise, merfu, mevkuf ve maktu' haberlerin özellikle sa­hih olanlarını tesbite gayret ederler.

Bu üç grup edebiyatı önce kendi içinde sonra da üçünün birbiriyle mukaye­sesine imkân verecek biçimde müstakil araştırmalara mevzu etmek musannef türüne ve ihtiva ettiği grublara çok daha açıklık kazandıracaktır.[357]

 

İKİNCİ BÖLÜM

 

TASNİF DEVRİ SONRASI HADİS EDEBİYATI

 

Tasnif Devri Sonrası Hadîs Edebiyatı

 

Tasnif devri sonrası hadis edebiyatı başlığı altında inceleyeceğimiz kaynakların oldukça değişik özellikleri bulunmaktadır. Biz bu Özellikler arasında sadece şerh niteliğinin müstakil bir grup oluşturmak için tek başına yeterli olduğunu düşünmekteyiz. Bu sebeple de bu ikinci bölümü,

I. Tasnif Devri eserlerine dayalı şerh niteliği bulunmayan hadis edebiyatı

II. Şerh Edebiyatı diye iki ana başlık altında tetkik edeceğiz.[358]

 

I. Tasnif   Devri   Eserlerine   Dayalı   Şerh   Niteliği Bulunmayan Hadîs Edebiyatı

 

Bu bölümde, mahiyeti itibariyle birinci bölümde tetkik ettiğimiz Tasnif Devri Eserleri'ne bağlı bulunan istidrak, istihraç, tetimme, cem', telhis, zevâid, tehzîb, şerh v.b. hadis edebiyatını -yine meşhur ve mütedâvil Örnekleriyle-tanıtmaya çalışacağız.

Bu bölümde tanıtacağımız eserler içinde, hadis araştırmalarından hadis metinleri için «kaynak» gösterilebilecek olanlar (müstedrek ve müstahreçler) ile, birinci dereceden, «genel» veya «aslî» anlamda «kaynak» sayılamayacak olanlar bulunacaktır. Hemen işaret edelim ki, bu ikinci grub eserler, «aslî kaynaklar»a ulaşmakta -muhtelif açılardan- yardımcı ve kılavuzdurlar. Hatta bu niteliklerine ilâveten onların her biri «özel» veya «türü içinde kaynak» özelliğine de sahip bulunmaktadır. Binaenaleyh olarak «kaynak» niteliğinden soyutlamak isabetli bir değerlendirme olmayacaktır. En iyisi, «kaynak kavramını» biraz daha geniş çerçevede düşünmek ve değerlendirmektir.

Ayrıca, Hadis Edebiyâtı'nda Tasnif Devri ve sonrası için «Senedli hadis ihtiva etmek-etmem ek» gibi[359] sırf şeklî, metodik ve genel açıdan bir sınır tayinine gitmek, meşhur tabiriyle «zahire göre» yapılmış bir değerlendirme

olacaktır. Oysa Hadis Edebiyatını, özde, yani umûmen hadis edebiyatı, hususen türü içindeki yerleri açısından değerlendirmeye tabi tutmak daha uygun ve ilmî olacaktır. Nitekim hadis edebiyatında mütekaddimûn ve müteahhirün sınırını tesbite çalışırken el-Hûlî de eserlerin mahiyetlerini kıstas olarak ele aldığını şu ifadeleriyle dile getirmektedir:

«Hadis edebiyatında râviler ve musannıflar açısından mütekaddimûn ve müteahhirün arasındaki sınır, hicrî 300 senesi başlandır. H. III. asır, sünnet hizmeti, araştırmaları ve râyî tenkidi konularında en üstün devirdir. Daha sonra gelenler -pek azı müstesna-, hep bu öncekilere dayanmışlardır. Onların cem ettiklerini toplamış, onların değerlendirmelerine itimad etmişlerdir. Bu sebeple de h. II. ve III. asırdaki hadis kitabları genelde, ilk olmakta ve başkalarına dayanmamakta öteki hadis eserlerinden ayrı ve üstün bir mevkiye sahip olmuşlardır. Dördüncü asırda telif edilmiş eserleri ayrıca ele almamızın ve onları üçüncü asır eserleri araşma katmayışımızın asıl sebebi, bu (mahiyete yöneik) farklılıktır.[360]

Bu noktadan hareketle biz, bu bölümde tanıtacağımız eserlerin değişik çerçevede de olsa, «kaynak» niteliğinin bulunduğunu söyleyebiliriz.

Bu bölüm, yaklaşık on asırlık bir dönem içinde meydana getirilmiş hadis edebiyatın tahsis edildiği için burada tanıtılacak eserler sayı olarak çok fazladır. Bu sebeple biz eserleri belli gruplara ayıracak ve her gruptan bir-iki örnek tanıtacağız.

Şuna da işaret edelim ki, bu bölümde söz konusu edilecek eserler, dördüncü bölümde ele alacağımız «Hadis, Istılah ve Şahıs Bulma Usulîeri»nin uygulama alanına giren hadis edebiyatı olma ortak niteliğine de sahiptirler. Böylece, çalışmamızın kendi içinde bir bütünlük ve pratiklik kazanacağı düşünülmüştür. [361]

 

A. Îstidrâk Ve İstihraç Edebiyatı

 

îstidrâk, Önceden gözden kaçmış bir şeyin hatırlanması, yapılmış bir yanlışın düzeltilmesi, eksik bir bilginin tamamlanması demektir. Edebiyat terimi olarak da tetimme, tekmile, zeyl, ek, lahika anlamlarına gelmektedir.

Musannif muhaddislerin gayeleri gibi, içinde bulundukları imkanları da hiç kuşkusuz değişikti. Eserleri de bu değişik imkân ve amaçlara paralel olarak meydana getirilmişlerdir. Ayrıca her muhaddisin değerlendirmesi de, pek tabiî olarak farklılıklar arzedecektir. Bu sebeple her eserin ikmal edilecek bir tarafı bulunacaktır.

Ne var ki, belli bir itibar sevyisine ulaşmış eserler üzerinde istidrâk çalışması yapmak, müstedrik'lerin tercih ettiği bir çalışma olarak gözükmektedir. «Önceki bir muhaddis musannifin şartlarına uygun olmasına rağmen, her nedense eserinde yer almamış olan hadislerin bir başkası tarafından toplanması neticesinde meydana gelen yeni esere müstedrek Midi verilmektedir. Bu anlam içinde Buhârî ve Müslim'in Sahih'lerineyazılmış bir-iki müstedrek bulunmaktadır. Biz bunlundan, Sahih Hadis kaynaklarından olması ve daha sonraki eserlerde kısaltması veya «ravâhu'l-Hâkim» ifadesiyle kendisine atıfta bulunulması dolayısıyla el-Hâkim en-Neysabûrî (40511014)'nin eserini tanıtacağız: [362]

 

1. e I-Hâki m ve el-Müstedrek'i

 

Bir çok eser sahibi olan ve kadı olduğu için Hakim lakabı ile tanınan[363] Ebû Abdillah Muhammed b. Abdillah; el-Müstedrek 'i, bir takım türedi kişilerin («mübtedia »); «on bin kadar sahih hadis söz konusu iken, bin cüz kadar bir hacma sahip senedlerin tümünün zayıf olduğunu» iddia etmeye başlamaları ve ilim ehlinin ileri gelenlerinden bir grubun kendisinden, Buharı ve Müslim'in şartlarına uygun senedîere sahip hadisleri bir kitabta toplamasını istemeleri üzerine yazdığını bildirmektedir. [364]

Buharı ve Müslim'in birlikte veya ikisinden birinin şartlarına uygun hadisleri -ki bu şartlar tüm islam hukukçularına göre sahih hadisin şartıdır-toplamaya çalıştığını, sika râvilerden meydana gelen veya nakledilen metinlerin ortaya konulmasını makbul bir iş olduğunu belirtmektedir. Hadislerin sonunda Seyhan 'in veya onlardan hangisinin şartına uygun olduğu halde kitablannda bulunmadığını açıklayan el-Hâkim , kendisine göre «sahih» kabul ettiklerine de ayrıca işaret etmektedir.

el-Müstedrek , asıl olarak kabul ettiği Sahihân gibi cami' bir eserdir Müellifin, Buhârî ve Müslim 'in şartlarını esas almış olmasına rağmen onun tashih'de mütesâhü olduğu konusunda ulemâ görüş birliği içindedir. Ancak el-Müstedrek rte Seyhan 'in şartına uygun hiç bir hadis bulunmadığı şeklindeki iddia da oldukça ifrattır. el-Müstedrek 'in telhis eden ez-Zehebî (748/1247), Müstedrekteki hadislerin yarıya yakının sahih, dörtte birinin metni illetli olsa da senedi sağlam, son dörtte birinin de sahih olmaktan çok uzak münker ve vâhiyât 'dan ibaret olduğunu açıklamaktadır. Bu sebeple Zehebî 'nin telhisi ışığında Müstedrekten yararlanmak gerekmektedir. [365]Zater el-Müstedrek, Zehebî 'ye ait bu hadis konusu telhis ile birlikte basılmış bulunmaktadır. [366]

 

2. Müstahrecler

 

Hadisçilerin ıstılahlarında, herhangi bir hadis kitabındaki hadisleri başka senedlerle yeni bir kitabta toplama çalışması istihraç, bu yolla meydana getirilmiş eserlerin genel adı da müstahreç'tir. Böyle bir çalışmayı yapan, önceki müellifin ya hocasında ya da hocasının hocasında onunla birleşir. İstihraç çalışması, değişik senedleri ortaya koymak suretiyle «garib» diye nitelenen bir çok hadisin kuvvet kazanmasına («takviye ») ve garabetten kurtulmasına yarar. Sahih hadislerin de değişik senedîerini göstermek suretiyle onların sıhhatini pekiştirir, onlara âlî îsnad temin eder.

Ancak, farklı senedleri gösterilen hadislerin daima aynı metne sahip olduğu da düşünülmemelidir. Bazan metinde hatta mânâda farhlıklar görülebilir. [367]

Müstedrekler gibi müstahrecler de daha ziyâde Buhârî ve Müslim'in sahihleri üzerinde yoğunlaşmıştır. [368]

Müstahreclerdeki her sened mutlaka sahih olmayabilir. Çünkü bu, müstahric'e göre sahihtir ama genel bir değerlendirmede zayıf çıkabilir. Asi kabul edilen kitabın «sahih»liği, müstahrecteki her yeni senedin de mutlaka sahih olmasını gerektirmez. [369]

el-İsmâilî (371/982) ve el-BurkânV nin Buhârî üzerine müstahrecler i; Ebû Avâne (316/928)'nİn Müslim üzerine müstahreci ve Ebû Nuaym (430/1038)'in Sahihayn üzerine telif ettiği müstahreci bu alanda meşhurdurlar. Tabiatıyla bu müstahrecler da asıl olarak kabul ettikleri Sahihân gibi cami' niteliğin dedirler.

Pratik herhangi bir faydasının düşünmediğimiz için herhangi bir müstahreç çalışmasını ayrıca tanıtmayacağız. [370]

 

B. Özel Sistemle Meydana Getirilmiş Eserler

 

Tasnif devri sonrasında ilk dikkati çeken çalışma, onlardan yapılan seçme hadislerin belli bazı grublar içinde birleştir ilmesidir. Bu seçim ve tertib sırasında, senedlerin ya tamamen ya da şahabı râvî dışında hazfedilmesi gibi bazı işlemler daha söz konusu olabilmektedir.

Aslî kaynaklardan seçilen hadisleri böyle belli sıhhat gruplarına ayırmak, o hadislerin seçildiği kaynakları da.aynı açıdan sınıflandırmak anlamına gelecektir. Bu yüzden de kabul edilebilmesi için grublandırmanınn oldukça ciddi ve titiz bir anlayışla yapılması zarurîdir. Zira bilindiği gibi hadis kaynakları, değişik sıhhat derecesine sahip hadisler ihtiva etmektedirler. Bu çeşitlerden sadece bir tanesinin kaynağı izlenimini verecek grublandırmalar yanıltıcı olacaktır.

Bu kısımda biz böyle bir çalışmanın olduğu kadar, hadislerde senedi tamamen hazfeden ilk teşebbüsün de örneğini ve üzerinde gerçekleştirilmiş bir eseri tanıtacağız : Mesâbihu's-sünne ve Mişkatu'l-Mesâbih...[371]

 

1. el-Beğavî ve Mesâbîhu's-sünne'si

 

«Muhyi's-sünne» ve «ruhnüddin» diye anılan Ebû Muhammed el-Huseyn b. Mes'ud el-Ferrâ el-Beğavî (516/1122), fakih, muhaddis ve müfessir olarak bilinmektedir. Kendisine Merv ile Herat arasında bir yer olan Bağ veye Bağşur' a nisbetle el-Beğavî denilmiştir.

Fıkıhta et-Tehzîb fi'İ-furû; tefsirde Meâlimu't-tenzîl; hadiste de Şerhu's-sünne, el-Cem' beyne's-Sahihayn ve Mesâbîhu's-sünne adlı eserleri meşhurdur.[372]

Mesâbîku 's-sünne

Îl-Beğauî, âbidlerin elinde Allahm kitabından sonra sünenlerden oluşan bir nasip kaynağının bulunması ve onlara taatlarında böylece yardımcı olmak maksadıyla, ulemanın kitablarına dercettiği hadislerden derlemek suretiyle bu kitabı meydana getirdiğini belirttikten sonra kitabının özlelliklerini şöyle anlatmaktadır:

«Hadis imamlarının nakline itimad ederek ve uzatmaktan sakınmak maksadıyla hadislerin senedlerini (tamamen) terketti. [373]Bazan -herhangi bir mucip sebebe mebnî- sadece hadisi Hz. Peygamberden nakleden sahâbinin ismini verdim.

Her babın hadislerini sihah ve hisan diye iki kısma ayrılmış bulacaksın. Sıhah ile Buharı ve Müslim'in Cami' lerinde ya ikisinin birlikte ya da sadece herhangi birinin tahriç ettiği hadisleri kasdetmekteyim. Hısan ile de Ebû Davud, Tirmizî ve öteki hadis imamlarının kitablanndaki hadisleri kasdetmekteyim ki, çoğu, âdil râvîlerin birbirlerinden nakli olmak bakımından sahihtirler. Ne var ki, bunlar, isnadlarının ulviyeti açısından Şeyhân 'in şartlarına tam uygunluk derecesine ulaşamamışlardır. Zaten ahkâmın ekseriyeti de hasen tariklere sahip hadislerle sabit olmuştur. Zayıf veya garîb olanlara mutlaka işaret ettim. Münker ve mevzu hadisleri ise, hiç almadım. [374]

Hemen işaret edelim ki, el-Beğavî tarafından yapılan bu sıhah ve hısan ayrımı kaynakarı açısından pek hoş karşılanmamış ve tenkid edilmiştir. [375]

Mesâbîhu's-sünne, sünen tertibin dedir. 4931 hadis ihtiva[376] etmektedir. (Bu rakam tahkikli 1987 Beyrut baskısı rakamıdır.)

Mesâbîh, kütüb-i sitte ve Dârimi' nin Sünen 'ine dayanmaktadır. [377]

Mesâbîh Üzerinde Yapılmış Çalışmalar.

el-Albânî, Mesâbîh 'e bir çok şerh yazılmış olduğunu belirttikten sonra üç tanesini tanıtmaksızm ismen vermektedir.[378]

Ebu Hafs Ömer b. Ali el-Kazvînî, Mesâbîh 'teki hadislerden 20 kadarının uydurma olduğunu iddia etmiş, îbn Hacer el-Askalânî (852/1448) de bu hadisleri savunmuştur. Îbn Hacer'in bu risalesi, mesâbih 'in 1987 baskısı başında ve biraz sonra tanıtacağımız Mişkâtu'l-Mesâbîh 'in III. cildi sonunda[379] neşredilmiştir. Mesâbih 'i esas alan çalışmaların en önemlisi Mişkâtu 7-Mesâbîh 'tir.[380]

 

2. et-Tebrîzî ve Mişkâtu'l-Mesâbîh'i

 

Ebû Abdillah Muhammed b. Abdillah el-Hatîb et-Tebrîzî (737/1336) Mesâbîh 'e toplam 1511 hadis ziyade etmek suretiyle Mişkâtu'l-Mesâbîh adlı eserini meydana getirmiştir.

Hatîb Tebrîzî, Beğavî'nin senedsiz zikrettiği hadislerin râvî ve kaynağını göstermek ve hemen hemen her bâb'ı üçfasl 'a çıkarmak suretiyle Mişkat' ı telif etmiştir.

1. Fasıl : Begâvî 'nin sıhah dedikleri. Bunlar, Buharı ve Müslim 'in y: birlikte ya da ayrı ayrı kitablarına aldıkları hadislerdir. Aynı hadisi tahriç eden Öteki hadisçilere işaret etmeye gerek duyulmamıştır.

2. Fasıl: Beğâvî 'nin hısan dediği hadislerden meydana gelmektedir.

3. Fasıl : Bu da ait olduğu bâb'a uygun düşmesine rağmen Beğâvî 'nin Mesâbîh 'e almadığı hadislerden oluşmaktadır. Hatîb Tebrîzî 'nin yaptığı ilâvedir. Hatîb, her ne kadar Beğâvî gibi merfu' hadisleri seçmek üzere bir eğilim göstermemişse de usulde Beğâvî' ye tam tamına bağlı kalmıştır.

Ayrıca Hatîb Tebrîzî, birinci ve ikinci fasıllarda, diğerinde olması gerekirken sehven bir başkasına alınmış olan hadisleri de bulunmaları gerekli yerlere koymuştur. Ancak Mesâbîh 'in genel bâb yapısında takdim-te'hir gibi bir yola girmemiştir.

Mişkât, aslı olan Mesâbîh 'ten daha fazla rağbet görmüştür. Alimler okumak, okutmak ve şerh yazmakla Mişkât'a olan güvenlerini göstermişlerdir. Mişkâtu'-Mesâbih'in en meşhur şerhi Aliyyulkârî (1014/1605) tarafından kaleme alınmış olan «Mirkâtu'l-mefâüh şerhu Mişkâti'l-Mesâbîh »tir. 5 cild halinde matbu'dur. Muteber bir şerhtir.

Mişkâtu'l-Mesâbîh, Hindistan 'da, Rusya' da ve Dimaşk' ta bir çok kereler müstakil olarak ve Mirkâtu'l-mefâtîh ile birlikte basılmıştır. İngilizceye tercüme edilmiş ve Kalküta'da 1809'da ne şrecl'l mistir.

En son Muhammed Nâsirudin el-Albânî 'nin tahkiki ile 1961'de Dımaşk'ta, 1979'da da Beyrut'ta ikinci kez basılmış bulunmaktadır.

el-Albânî neşrinin sonunda hadislerin alfabetik fihristinin verilmiş olması, Mişkât'ta mevcut (ilk kelimesi bilinen) herhangi bir hadisi bulmak açısından oldukça kolaylık sağlamaktadır.[381]

 

C. Derleme («Cem'») Niteliğindeki Hadîs Eserleri

 

Temel hadis eserlerinin tasnifinden kemen sonra gündeme gelen bir ilmî mesaî türü de ayrı müelliflerce ve ayrı amaçlar doğrultusunda meydana getirilmiş eserlerdeki ortak nitelikli hadisleri bir araya toplamak suretiyle geniş çaplı kitaplar telif etmek olmuştur. Bu çalışma Buhârî ve Müslim'in Sahihlerini bir araya getirmekle başlamış daha sonraları kütüb-i sitte ve hatta bütün hadis külliyâtındaki hadisleri bir araya getirmeye kadar uzanmıştır.

Muhammed b. Ebi Nasr el-Humeydî (488/1095) ile başlayan Sahihayn'ı cem' faaliyeti bu sahada 10 kadar eseri Hadis Edebiyatına kazandırmış bulunmaktadır.[382] Bu on kadar eserin içinde sadece el-Humeydi'ninki ale'r-ricâl sisteme sahiptir. Diğerleri, Buhârî ve Müslim gibi ale'l-ebvâb sistemi oluşturulmuşlardır.

Daha sonra el-Humeydî gibi yine bir Endülüslü âlim Ebu'l-Hasen Rezîn b. Muaviye el-Abderî es-Serakostî (535i1140), İbn Mâce'nin Sünen'i yerine İmam Malik'zı Muvatta'mi koyarak kütüb-i sitte'nm hadislerini el-Cem'u beyne'l-usûlis-sitte adıyla bir araya toplamıştır. "et-Tecrid li's-Sıhah ve's-Sünen" bk. Kettânî,-s. 174-175.]

Biz bu derleme ya da birleştirme («cem») edebiyatından, bilhassa konusu bilindiği zaman hadis bulmakta yardımcı olabiecek nitelikte ve matbu olmaları dolayısıyla Câmi'u'1-usûl ve Kenzu'l-ummâl'i tanıtacak bu türden mutedâvil olan bir iki esere de kısaca temas edeceğiz.[383]

 

1. Câmi'u'l-usûl li ehâdisi'r-Rasûl

 

Mecdüddin Ebu's-s-Saadât Mübarek b. Muhammed Îbnu'l-Esîr el-Cezerî (606/1209), Rezîn b. Muâviye' nin yukarıda kısaca niteliğine değindiğimiz eserini esas alarak bu kitabını yazmıştır.

Müellif eserini mebâdî, mekâsıd ve havâtîm diye isimlendirdiği üç ana bölüme ayırmıştır.[384]

Mebâdî kısmı 25-205. sayfalar arasında yer alan mufassal ve mükemmel bir mukaddime ve hadis usûlü özetinden oluşmaktadır. Bu bölümden öğrendiğimize göre; asıl amaçları hadisleri hıfz ve isbat etmek, yalan ve uydurmaları ayıklamak, sened ve ricale dikkat etmek olan mutekadimûnun eserleri üzerinde daha sonraki âlimler, tertib değişikliği ihtisar-takrîb, cem've şerh gibi bir takım yeni ilmî faaliyetlerle hadis ilminin intişar ve inkişâfına hizmet etmişlerdir. Bunlardan Rezîn b. Muâviye (535/1140), Muvatta, Sahihân, Tirmizî, Ebû Davud ve Nesâî' nin Sünen "lerindeki hadis metinlerini şerh ve tefsirden uzak olarak bir araya getirmiştir. Rezin'in, bir çok hadisi, asıl bulunması gerekli babların dışındaki bablara yerleştirdiğini, bir çok hadisi mükerreren verdiğini, bir çoğunu da terkettiğihi gören müellif, onu yeniden tertib ve düzene koymayı terkettiklerini ilave etmeyi, mükerrerleri bire indirmeyi ve garib kelimeleri de açıklamayı uygun bularak çalışmaya başlamıştır.

Senedleri, sahâbî râvî dışında tümüyle hazfeden müellif, hadis metinlerinin başına, sahihayn, Muvatta', Tirmizî, Ebû Davud ve Nesâî sırasıyla[385] bu müelliflerin isim ve eserlerine en çok delâlet edeceKharflerden seçtiği kısaltmalar {«remz »)[386] koymuştur. Hadis metinlerinin sonuna da o hadisi kitabında zikr («tahriç») etmiş olan müellifin ismini «ahracehu'l-Buhâri » gibi açıkça kaydetmiştir. Fazla gibi görünen bu işlemin gerekçesini de zaman içinde, yıpranmadan dolayı remizlerin kaybolması halinde müstensih (veya nâşir)lerin o kısaltmaları yenileyebilmelerine («tecdîd») imkan vermek olarak açıklamıştır.[387] Bu, fevkalâde takdire değer bir ilmî hassasiyettir.

Ayrıca Rezîn 'in kitabında bulunduğu halde, Îbnu'l-Esîr' kütüb-i sitte'de bulamadığı hadisleri de kısaltma yeri boş, olarak kaydetmiştir. Nüsha farklarından doğmuş olma ihtimali bulunan bu farklılıgm zamanla ele geçecek başka nüshalarda görülerek tamamlanabileceği ümidi ile bu yolu tercih etmiş, tam bir ilmî anlayış ve uygulama sergilemiştir.

Câmi'usûl, merfu ve mevkuf hadislerden oluşturulmuş, Tâbiûn ve daht sonrakilerin görüşleri ise, çok nâdir olarak zikredilmiştir. [388]

Hadisleri, ağırlıklı şekilde temas ettikleri bablarda vermiş, tekrar etmemeye, konuları mümkün mertebe bütün detaylarıyla bir araya toplamak suretiyle tam bir bütünlük sağlamaya çalışmıştır.

Câmiu'l-usûl, alfabetik bir sisteme sahiptir. Ancak alfabetik sistem,hadis metinlerinde değil, kitab (bölüm) isimlerinde uygulanmıştır. Kitab isimleri de kelimenin aslî harflerine göre değil aslî veya zâid olsun görünen İlk harfine göre tanzim edilmek suretiyle iyice pratik hale getirilmiştir. Sadece lâm-ı tarif 'leri hiç nazarı itibara almamış onları yok kabul etmiş, ondan sonraki harflere göre sıralama yapmıştır. Meselâ; îslâm, îmân, îlâ, Aniye kitablarımn yanında aslî harfi itibariyle da olması gereken îhyâ da olması gereken i'tisâmı da hemzemde vermiştir.

Böylesine oldukça kolaylaştırılmış bir sistemi binemsemesini de müellif hadis kitablarımn avam-havas, âlim-câhil herkes tarafından okunmakta olması ve herkesin kelimenin aslî harfinin hangisi olduğunu bilemeyeceği ihtimali ile açıklamakta, oldukça gerçekçi davranmaktadır. [389]

Ana konunun yan başlıkları, ilk harfleri itibariyle başka harflerde olmalarını gerektirse bile, konu bütünlüğü açısından onları en çok alakalı olan bölümde zikretmiş, alfabetik sistem gereği bulunması lâzım gelen yerde de o babın geçtiği yere atıfta bulunmuştur. Meselâ ,Cihad konusunun ayrılmaz bahislerin kabul ettiği ganimetler, fey, ğulûl, nefl, hums ve şehâdet gibi konuları kitâbu'l-cihâd 'in bulunduğu cim harfinde vermiş; bu kelimelerin

başındaki harf ile ilgili yere gelince, bahsin sonunda «gulûl ve ganimetler kitabu'l-cihâd'da geçti » şeklinde bir atıf cümlesi koymuştur. [390]Câmi'ul-usûl' den faydalanmak isterken bu hususiyetinin göz Önünde bulundurulması gerekir.

en-Nihâye fi ğâribi'l-hadîs gibi değerli bir eserin de müellifi olan İbnu'l-Esir, hadis metinlerinde geçen ğarib kelimeleri kısa kısa açıklamıştır. Ancak aynı açıklamanın hadisin geçtiği her yerde tekrar etmemesi veya atıflarla kitabın doldurulmaması için, kelime açıklamalarını her harfin sonunda bir arada vermiştir. Fakat eserin baskısı sırasında, her ğarib kelime hangi hadiste geçiyorsa, açıklaması da hemen orada verilmiş, pratiklik hatırına, müellife rağmen tekrara rıza gösterilmiştir. [391]

Abdulkâdir el-Arnavud' un tahkik ve tahrici ile 11 cild halinde basılmış olan nüshadaki rakamlamaya göre Cami'u'l-usyl' de 9523 hadis bulunmaktadır.

Müellif, konusu itibariyle müşterek veya münferid konulu gözükmesine rağmen, alfabetik sistemde herhangi bir bölüme yerleştir eme diği hadisleri en sonda Kitâbu'l-levâkık adıyla müstakil bir bölümde toplamıştır bk. XI. 685/704.

Îbnu'l-Esîr, Sahihayn' daki hadisler konusunda, yukarıda kendisinden söz ettiğimiz el-HumeydV nin el-Cem'u beyne's-Sahihayn'ına, öteki eserler konusunda da kendisinin okuduğu nüshalara itimad etmiştir. Hadislerin lafızlarını daha çok Buhârî ve Müslim 'den yermiş, fakat öteki kaynaklarda önemli farklılıklar varsa onuda ayrıca kaydetmiştir.

Câmi'u'l-usûl' un Mısır' da 1368/1949'da Muhammed Hamid Fakı' nin tahkiki ile 12 cild halinde yapılan baskısı, eserin bir bölümünü içermemektedir. Bazı iashif ve tahrifler de söz konusudur. [Hadis sayısı 9483'-tür.]

Abdulkâdir el-Arnavud' un tahkiki ile 11 cild halinde Şam'da 1969-74 yılları arasında gerçekleştirilen baskısı daha tam ve kullanışlıdır.

Câmiul'-usûl üzerinde Îbnu'd-Deyba' diye meşhur olan Abdurrahman b. Ali (950/1543) Teysiru'l-vusûl ilâ Cami'i'l-usûl[392] adıyla bir ihtisar çalışması yaparken, Mecduddin Firuzâbâdî (817/1414) de «Teshîlu'l-tariki'l-vusûl ile'l-ehâdisi'z-zâide alâ Cami'i'I-usûl » adıyla bir zevâid[393] meydana getirmiştir.

Câmiu'l-usâl K. Sandıkçı; Teysîru'l-vusûl da î. Canan beyler tarafından Türkçeye terceme ve şerhedilmiştir.[394]

 

2. Ali el-Muttckî ve Kenzul-ummâl'i

 

Yukarıda da işaret etiğimiz gibi derleme («cem») çalışmaları, nihayet bütün hadis külliyâtım bir araya getirme teşebbüsüne kadar uzanmıştır. Bu gayreti Celaleddin es-Suyûti (911/1505)'de görmekteyiz.

Suyûtî, vefatı dolayısıyla ikmâline muvaffak olamadığı Cem'u'l-cevâmi adlı eserinde hadisleri iki ana gruba ayırmıştır.:

1. Kavli hadisler: Bunları alfabetik sıra ile vermiş ve her hadisin sonunda onu kimlerin kitablarına almış olduklarını ve kimlerin o hadisi rivayet ettiğini kaydetmiştir (el-Cami'us-sağir' de görüldüğü tarzda).

2. Fiilî veya hem fiili hem de kavlî hadisler: Bunları da sahabe isimlerinin alfabetik sırası içinde vermiştir. Sadece aşere-i mübeşşere'yi Öne almıştır. Sahâbîleri de isimler, künyeler, ismi bilinmeyenler («mübhem»), kadınlar, merâsil şeklinde bir sıralamaya tabi tutmuştur.

Suyûtt, bu eserinde «bütün hadisleri» toplamayı amaçladığı belirtmekte ise de el-Münâuî (1031/1622) bu sözün, «onun görebildiği bütün hadisler» anlamında kabul edilmesi gerektiğini, yoksa «hadis olarak ne var ne yok hepsini toplamak» anlamında olamayacağını açıklamaktadır Doğrusu da budur. [395]

Daha sonra Alaeddin Ali el-Muttakî (975/1567), Suyûtî'nin Cem'u'l-cevâmi' ve el-Cami'u's-sağîr' ini alel-ebvâb sisteme aktarmak ve (Câmi'u'l-usûl' de olduğu gibi) kitab isimlerini alfabetik sıra içine koymak suretiyle Kenzu'l-ummâV i meydana getirmiştir

Kenzu'l-ummâl, el-Muttakî' nin daha önce ayrı ayrı yaptığı çalışmaların bilâhqre birleştirilmesi ile oluşturulmuştur. Eser bu haliyle, üst kapakta belirtildiğine göre 40.000'e yakın hadis ihtiva etmektedir.[396]

Ali el-Muttekî eserini bizzat kendisi seçmiş ve bu seçme, Müntehabu Kenzi'l-ummâl adıyla Ahmed b. Hanbeî'in Müsned'i kenarında basılmıştır. Müellif bu intihab ve ihtisarında yaklaşık olarak Kenzu'l-ummâl 'in üçte birini (15.000) hazfetmiştir. Bunlar mükerrer hadislerdir. [397]

 

3. M. Ali Nâsif ve et-Tâcu'1-câmi'i

 

Ezher Üniversitesi âlimlerinden Mansâr Ali Nâsıf tarafından 6 yılda (1341-1247/1922-1928) meydana getirilen et-Tacu'l-câmı, fıkıh bablarına gö­re Buhârî, Müslim, Ebu Davud, Tirmizî ve Nesâî' nini kitablanndan seçilmiş hadisleri ihtiva etmektedir.

Müellif, bu beş kitapta hadis bulamadığı konulara dair rivayetleri Şafiî' nin ve Ahmed b. Hanbel' in Müsned 'lerinden, İmam Mâlik' in Muvatta mdan, îbn Mâce' nin Sünen 'inden ve Hâkim 'in Müstedrek' inder tamamlamıştır. [398] Bu durumu da yerinde açıklamıştır.

et-Tâc dört ana bölümden oluşturulmuştur:

1. îman, ilim ve ibâdât

2. Muamelât, ahkâm ve adat ıbüyu', nikah, taam, libas, tıb.. vs.)

3. Fedail, tefsir ve cihad

4. Ahlâk ve sem'iyyât (edeb, zühd, ezkar, fîten, kıyamet vs.)

Müellif eserini, aynı türden kabul ettiği Mesâbîhu's-sünne, Teysiru'l-vüsûl ve îbn Teymiyye 'nin el-Müntekâ 'sı ile kıyaslamakta ve bu üç kitabtan farkını şöyle dile getirmektedir:

Mesâbîh ,'te hadisler ravisiz ve kaynaksız olarak verilmiş olmasının yanında Tefsir bölümü de hiç yoktur. Teysiru'l-uüsûl, Câmiul-usûl' ün muhtasarıdır ve kitab isimleri alfabetik olarak sıralanmıştır. Fıkhı bir tertibi yoktur. el-Müntekâ ise, sadece ahkâm hadislerini ihtiva etmektedir. Fedail, tefsir, ahlâk ve sem'iyyât konulan yoktur.

Müellif et-Tâc' ı bu üç eserin noksan yönlerini giderecek şekilde, hadisleri sahabî râvisi ve beş eserden hangisinde bulunduğunu belirterek, fıkıh kitabları tertibinde ve tüm bölümleri içerecek şekilde telif ettiği belirtmekte ve bu yüzden de eserinin ulemâ arasında itibar gördüğünü kaydetmektedir.[399]

İstek üzerine eserine Gâyetü'l-mem'ûl', şerhu't-Tâcı'l-câmi li'l-usûl adıyla kısa bir de şerh yazan müellif her nedense hadislere rakam koymadığı gibi toplam sayısı hakkında da bir açıklamada bulunmamıştır. Modern bir çalışmada bu hususun ihmal edilmiş olması önemli bir eksiklik olarak göze çarpmaktadır.

et-Tâc, 5 cild halinde bir kaç kez Mısır'da basılmıştır. Ofset usulüyle İstanbul'da da üç ayrı yayınevi tarafından basılmış bulunmaktadır.

Ayrıca et-Tâc Türkçeye de çevrilmiştir.[400]

 

D. Zevaid Edebiyatı

 

Hadis Edebiyatı içinde, bir kitabın, bir başka hadis eseri ile karşılaştırılıp birincinin ikinciden fazla olarak ihtiva ettiği hadislerin bir araya getirilmesi sonucu oluşan yeni eserlere «Zevâid Kitapları» denir.

Bu karşılaştırma her zaman iki eser arasında, cereyan etmez. Bazan bir hadis eserinin birden çok kitabla karşılaştırması yapılır ve onlardan farklı ve fazla olarak ihtiva ettiği hadisler tesbit edilir.

Bu özellikleriyle zevâid kitaplarına eserlerin ilk örnekleri olarak bakabiliriz. mukayeseli çalışma» mahsulü öte yandan zevâid edebiyatının bir çeşit «ikmâl çalışmaları» olduğu da açıktır. Zira hadis külliyâtında ne kadar hadis bulunduğu sorusuna zevâidler aracılığı ile belli bir cevap verilebilir. Nitekim bu hedefe yaklaşmak için, ulemâ önce tek tek tesbit ettikleri belli kitablara ait zevâidleri sonradan bir araya toplayarak büyük hacimli mahsûller meydana getirmişlerdir.

Hadis Edebiyatı içinde hemen her tür çalışmada olduğu gibi zevâid tesbitinde de daima kütüb-i sitte mihrak olarak kabul edilmiştir.

Ale'l-ebvâb tasnif edilmiş bir eserin kütüb-i sitteye zevâidinde olduğu gibi ale'r-rical tasnife tâbi tutulmuş bir müsned'in kütüb-i sitteye zevâidi tesbit edilirken de alel'-ebvâb bir çalışma yapılır. Yani, zevâid edebiyatı musannef türüne dahildir.

Dokuzuncu hicrî asırda literatürdeki yerini almaya başlayan Zevâid Edebiyatının bugün elde mevcut ve mütedâvil en hacimli iki tanesini tanıtacağız .[401]

 

1. el-Heysemî ve Mecmeu'z-zevâid'i

 

Hafız Nureddin Ebu'l-Hasen Ali el-Heysemi (807/1404) tarafından önce ayrı ayrı Bezzâr, Ebu Yala ve Ahmed b. Hanbel' in müsnedleri ile, Taberânî nin üç mu'ceminin kütüb-i sitteye zevâidi tesbit edilmiş sonra hocası Zeynuddin el-lrâkı' nin teklif ve işareti ile, senedleri hazfederek bu altı kitabın zevâidi Mecmeu'z-zevâid ve menbe'u'l-fevâid adıyla bir araya getirilmiştir. [402]

Mecmeu'z-zevâid 10 cild halinde basılmış bulunmaktadır

Heysemî , senedleri hazfetmiş fakat her hadisin sıhhat durumuna dair hadis metinlerinden sonra açıklamada bulunmuştur.

Müellifin, bundan başka Ebû Nuaym' in Hilye' si, Temmam b. Necih 'in Fevaid' i, İbn Hıbbân' in Sahih' i, Haris b. Ebî Üsame' nin Müsned' i içir yazdığı 4 zevâidi daha bulunmaktadı[403]

Kettânî ve ondan naklen Ebu Zehv, Mecmeu'z-zevâid' i, «hadis edebiyatının en faydalı, benzeri az bulunur ve bir eşi şimdiye dek tasnif edilmemiş» bir örneği olarak takdir ve tavsif etmektedir. [404]

 

2. İbn Hacer ve el-Metâlibu'1-âliye'si

 

el-Hafız İbn Hacer el-Askalanî (852/1448) tarafından kaleme alınmış olan el-Metâlibu'l-âliye bi zevâidi'l-mesânîdi's-semâniyye » Habîburrahman el-A'zamV nin tahkiki ile 4 cild halinde basılmış bulunmaktadır. [405]

et-Tayalîsî (204/819), el-Humeydî (219/834), İbn Ebî Ömer el-Adenî (243/858), Müsedded b. Müserhed (228/843), İbn Meni' (244/858), İbn Ebî Şeybe (235/849), Abd İbn Humeyd (249/863), İbn Ebî Usâme (282/895)'den oluşan sekiz musannıfa ait müsned lerin kütüb-i sitteye zevâidini ihtiva eden eserde muhakkikin tesbitine göre 4702 hadis yer almaktadır.

Hadis ilmi ve edebiyatında müstesna bir yere sahip bulunan müellif İbn Hacer, hadislerin sıhhat durumu ve senedler hakkında bilgiler de vermektedir. Ayrıca tahkikli bir baskısının yapılmış olması da eserden güvenle faydalanmayı mümkün kılmıştır.

Kütüb-i sitteye bu iki zevâidi de eklersek toplam olarak 20 hadis kitabından faydalanma imkânı doğmuş olmaktadır. Bu 20 eserin her birini ayrı ayn elde etmenin günümüz şartlarında ne kadar fedakârlık istediği ise açıktır. Üstelik el-Heysemî ve İbn Hacer rin, zevâidîerini topladıkları eserlerden bir kısmı basılmış da değildir.

Eseri tahkîk eden Habiburrahman el-A'zamî, hadisin sahih, hasen veya râvilerinin sika olduğunu ilk bakışta anlamak için hadis rakamlarını başına yuvarlak bir yıldız işareti koymuştur.[406]

 

E. Belirli Konulara Ait Hadis Edebiyatı

 

Hadis tarihi içinde görülen mutlu bir gelişme de belli konu veya belli maksatlara yönelik müstakil eserlerin kaleme alınmış olmasıdır.

Biz burada bahse mevzu ettiğimiz müstakil eserlerin bilhassa sünnet'in hayata intikalini sağlamak amacıyla telif edilmiş olanlarını tanıtmaya çalışacağız. Zira Hadis Edebiyatı içinde bütün müslümanlann hayatını doğrudan ve yakından ilgilendiren eserler bunlardır.

Özellikle, İslâm ahlâkını elde edebilmek bakımından, va'z, nasihat, sohbet ve konferanslarda söz konusu edilecek sünnet malzemesi bu eserlerde bir araya getirilmiştir. Konuların terğîb ve terhîb yönlerimde gereken ağırlık verilmiştir. Halk eğitimi ve cemaat yetiştirmek için oldukça önemli olan bu eserlerin başında İmanı Buharı (2561870)'nin el-Edebu'1-müfred'i gelmektedir.  [407]                                                                                    

 

1. el-Buhârî ve el-Edebul-müfred'i

 

İmam Bûhârî (256/870)[408] ahlâkî hadisleri Sahih 'nin, Concordance 'a göre, 78. bölümünde Kitâbu'l-edeb başlığı altında toplamıştır. Bu bölümde Buhârî   meseleleri 128 bab başlığı altında vermiştir.

Ancak İmam Buhârî, ahlak ve âdâb'a ait hadisleri daha geniş olarak müstakil bir eserde toplamak istemiş ve el-Edebu'l-müfred 'ini telif etmiştir. O'nun bu eseri değişik tarihlerde Hindistan, [409]İstanbul[410] ve Mısır'da[411] basılmıştır.

Muhammed Fuad Abdülbâkî, el-Edebu'l-müfred 'in bab ve hadislerini numaralamış, hadislerin öteki kaynaklardaki yerlerini göstermiştir. Ayrıca Merru' olmayan hadisler için, hadis rakamından sonra parantez içinde («Eser») anlamına gelmek üzere harfi koymuş ve bunları da ayrıca numaralamıştır. Bu rakamlamalara göre el-Edebu'l-müfred 'de 644 bab, 383'ü eser olmak üzere taplam 1322 hadis yer almaktadır. Bu rakamlardan da anlaşılacağı gibi, her babta aşağı yukarı 2 hadis bulunmaktadır.

Anne-babaya iyilik etmeyi emreden el-Ankebût (29), 8. âyetiyle ilgili bab ile başlayan kitab, «Kin duyman, düşmanının ölümünü temenni edecek derecede olmasın» anlamındaki Hz. Ömer'e ait bir tavsiyeden oluşan 644. bâb ile sona ermektedir.

el-Edebu'l-müfred 'e Hintli Fazlullah el-Gılânî iki cildlik bir şerh yazmış ve fihristler hazırlamıştır.

Eseri türçeye tercüme eden Fikri Yavuz, tercümede bu şerhten istifâde etmiştir. Eser «Ahlâkî Hadisler » adıyla iki cild halinde istanbul'da 1974'de basılmıştır.

Kısaltma maksadıyla hadislerin senedleri sahâbî râvîden itibaren tercüme edilmiştir. Hiç kuşkusuz böyle bir uygulama oldukça garibtir. (Metinde mevcut, tercemede olmayan kısımlar okucuyu şaşırtıcı olacaktır. Zaten bir çokları da mütercimin başlangıçtaki açıklamasını okumayacaktır.) Sahâbî râviler ilk geçtikeri yerde kısaca tanıtılmaktadır. Sonundaki fihristler eseri kullanışlı hale getirmiştir.

Beşerî ilişkilerde uyulması gerekli kaideleri öğrenmek isteyenler için oldukça faydalı ve pratik bir eserdir.[412]

 

2. el-Münzirî ve et-Terğîb ve't-terhîb'i

 

Kısaca el-Milnzirî (656/1258) diye tanınan Abdülazîm b. Abdilganiy b. Abdillah, Ebû Muhammed Zekiyyuddin el-Münzirî, 581'de doğdu.

Mekke, Dimeşk, Harran, Ruha ve İskenderiye'de ilim tahsil etti.

Kendisinden ed-Dimyâtî, Ebu'l-Hüseyn el-Yûnînî, Takiyyuddin îbn Dakîkı'l-iyd gibi zatlar rivayette bulundular ez-Zehebî, Tezkira, IV, 1437

«Şerhu't-Tenbih », Müslim ve Ebu Davud' un eserlerine yaptığı ihtisarları vardır. Zehebî, «Devrinde ondan daha üstün hafız yoktu» der.

Tacûddin es-Sübkî, el-Münzirî' yi tanıtırken şunları söyler: Hocalık yaptığı Kamiliyye Daru'l-hadis' inde ilim ve ibâdetle meşgul olur, cuma namazları dışında hiç dışarı çıkmazdı. Hatta, âlim ve hâdisçi olan oğlu vefat ettiği zaman, oğlunun cenaze namazını medresenin içinde kıldırmış, kapıya kadar cenazeyi teşyi1 etmiş, göz yaşları arasında «Oğlum, seni Allah'a havale ediyorum» demiş, tekrar ilim ve ibâdetine dönmüştür. Teşyi' için mezarına kadar bile gitmemiştir.[413]

Bu ölçüde ilim ve ibadete düşkün olan el-Münzirî' nin en meşhur eseri hiç kuşkusuz, et-Tergîb ve't-Terhîb mine'l-hadisi'ş-şerîf »idir.

Ebu Zehv' in belirttiği gibi[414] et-Tergîb, derleme («cem») ve hadislerin sıhhat derecelerini açıklama açısından[415] en iyi teliflerden biridir. Bu yüzden de günümüze kadar vaiz ve mürşidîerin büyük bir çoğunluğu ona itimat etmiş ve kullanmışlardır. Bugün de irşad hizmetlerinin temel kitablanndandır.

Bu durum, kitabın telif maksadıyla tam bir paralellik arzetmektedir. zira el-Münzirî ; «Zühd ve takva hususunda gayret sahibi öğrencilerden biri benden, tergîb ve terhîb konusunda, senedsiz ve illetlerle ilgili uzun açıklamalardan arındırılmış derli-toplu bir kitab yazmamı istedi. Ben de bir taraftan istihare yaptım. Bir yandan da bu işi isteyene güçlük gösterdim. Niyetinin sağlamlığı ve ihlasının tamlığına kesin kanaat getirdikten sonra bu hacmi küçük faydası büyük kitabı... yazdım»[416] demektedir.

Bir konunun tergîb ve terhîb («teşvik ve uyarı») yönlerini dile getiren hadisleri iki grubta toplamak suretiyle önce tergîb sonra terhib'i ilgilenderin hadisleri vermiş, baştan sona kitab bu tertib ile telif edilmiştir.

Sahabî ravisi verilen hadislerden sonra, onların meşhur ve muteber hadis kaynaklarının hangilerinde bulunduğu, -ekseriya müellif ismi olarak-belirtilmiştir. Hadislerin sıhhat durumlarına işaret edilmiştir. Yalnızca «sahih» hadisleri toplayan kaynaklarda bulunan hadisler için ayrıca bir değerlendirmeye gerek görülmemiştir.

Münzirî, senedleri kaldırmasını şöyle savunmaktadır: «Sened zikretmekten asıl maksat, hadisin sahih mi, hasen mi, yoksa zayıf mı olduğunu bilmektir. Oysa, senedi görerek bu konuda bir kanaat sahibi olmak, ancak konunun mütehassısları için mümkündür. Böyle olunca senedi hazfedip onun yerine sıhhat durumunu açıklamak.okuyucu çoğunluğu açısından daha pratik ve daha faydalıdır. [417]

Kitabdaki hadisler baştan sona a. 'an,

b. Ruviye, lafızlarryla başlamaktadır. Müellif bu durumu açıklamıştır. Özeti şudur :

Hadisin senedi sahih, hasen veya bunlara yakın («mukarib ») ise «anrivayet lafzı ile sevkedilmiştir. Yine Mürsel, munkatı', mu dal ise veya senedinde mübhem bir râvi varsa, ya da güvenilir olduğu belirtilmiş zayıf bir râvi bulunursa, yahut da bunun tam tersi olursa yani zayıf olduğu söylenen güvenilir bir râvisi varsa, bu tür hadisler, öteki ravileri sika olmak şartıyla 'an rivayet lafzıyla sevkedilmişlerdir. Aynı şekilde mursel iken muttasıl olarak rivayet edilmiş olan hadisler, senedinde zayıf bir râvî olmasına rağmen, o hadisi kitablanna almış olanlardan birinin «sahih » veya «hasen » saydığı hadisler de 'an' lafzı ile dercedilmişler, peşinden de gerçek durumları açıklanmıştır. Kitabın sonunda da, haklarında değişik kanaatlar ortaya atılmış («muhtelefun fîh ») olan râvilere alfabetik bir bölüm tahsis edilmiş, kimler tarafından nasıl cerh ve ta1 dil edildikleri özetle ifâde edilmiştir.[418]

Senedinde, «yalancı», «uydurmacı» veya bunlardan biriyle itham edilmiş; zayıf olduğunda veya tamamen terkedilmesinde ittifak edilmiş, «zâhibu'l-hadîs », «halik », «sakıt », deyse bi şey », ciddi şekilde zayıf, güvenilir olduğum; söyleyen biri çıkmamış zayıf râvîler var ise , işte bu türlü hadisler ruviye lafzıyla nakledilmiştir. Sonunda râvînin durumu ile ilgili bir açıklama da yapılmamıştır. Zira zayıf senedleri gösteren iki alâmet bulunmaktadır :

1. Hadîsin ruviye lafzıyla sevkedilmiş olması.

2. Sonunda herhangi bir açıklamanın yapılmamış olması. [419]

Kitabtaki hadislerin bu bilgiler ışığı altında değerlendirilmesi, okuyucuyu yanılgıdan koruyacaktır.

et-Terğlb 'deki hadisler, Muvatta, Müsned, Kütüb-i sitte, TaberânV nin üç mu'cemi, Ebu Ya'la'nın Müsned'i, Bezzâr'ın Müsnedi, îbn Hıbban'ın Sahih'i, el-Hâkim'in el-Müstedrek'i îbn Huzeyme'nin Sahih'i, îbn Ebi'd-dünya 'nın kitabları, Beyhakî' nin Şuabu'l-iman ve Kitabu'z-zühd 'ü ve Ebu'l-Kasım el-IsbahanV nin «et-Tergîb ve't-terhîb »inden derlenmiştir. [420]

Hadislere müteselsil numara verilmemiş olduğu için et-Tergîb1 den toplam kaç hadis bulunduğu ayrıca sayımı gerektirmektedir. Bu özellikleri ile et-Terğîb ve't-terhîb, «arasına bir çok apokrif hadis de karışmış»[421] bulunan, mü'minleri iyiliğe sevkedici ve kötülükten ahkoyucu hadislerin, sıhhat durumlarını tesbit ve uydurma olanlarının zararından korunma açısından büyük önem taşımaktadır.

et-Tergîb ve't-terhîb 'in bir çok baskıları yapılmıştır. Türkçe tercemesi yayınlanmıştır.

îbn Hacer el-Askalânî (852/1448) tarafından Tehzîbu't-Tergîb ve't-terhîb adıyla yapılan telhisi basılmış ve türkçeye de tercüme edilmiştir. [422]

 

3. en-Nevevî ve el-Ezkâr'ı

 

Belli konulara tahsis edilmiş hadis eserleri içinde tanıtılması gerekli biri de en-Nevevî (676/1277)'nin asıl adı, Hiîyetu'î-ebrâr ve şiâru'l-ahbâr fi telhisi'd-deavâtı ve'l-ezkârı'l-müstahabbe fi'l-leyli ve'n-nehâr olan kitabıdır. Eser, Ezkâr-ı Nevevî diye meşhur olmuştur,

Şam' a bağlı Neva nahiyesinde dünyaya gelmiş, hadis ve fıkıhta sözü sened kabul edilecek derecede ilmî otorite sahibi olmuş olan en-Nevevî, eserinde, günlük yaşayış içinde yapılacak dua ve zikirlerle İlgili rivayetleri toplamıştır. Aynı işi daha Önce yapmış olan müelliflerden en-Nesâî ve Ebû Bekr b, es-Sünnî (364/974)'nin Amelu'l-yevm ve,'l-leyle' leri de daha dar çerçevede ve aynı mâhiyete matbu1 eserlerdir.[423]

Nevevî, daha önce âlimlerce tasnif edilmiş olan eserlerin senedler ve tekrarlar dolayısıyla uzamış olduklarını, halbuki zamanındaki insanların himmetlerinin azaldığını ve dolayısıyla bu işe ilgi duyacaklar için kolaylık göstermek maksadıyla senedleri hazfettiğini, zaten aslolanmda zikir ve duaların bilinip uygulanması olduğunu belirtmektedir. Senedler yerine hadislerin sıhhat dereceleri ile ilgili bilgi vermeyi daha uygun bulduğunu ve böyle bir girişimin faydasının daha umûmî olduğunu da vurgulamaktadır.

Hadis, fıkıh, Önemli kaideler ve tasavvufî bahislerle ilgili olarak açtığı bablarla okuyucuyu tatmin etmeye çalışan müellif, senedler ve tekrarlar yüzünden kabarmış olduğunu söylediği Önceki eserlerden daha hacimli bir kitab meydana getirmiştir. Ancak verdiği bilgilerin ve tuttuğu yolun isabeti sonucu olacaktır ki, el-Ezkâr daima büyük bir rağbete mazhar olmuştur. Müellif Nevevî, dua ve zikirlerle ilgili rivayetleri Buhârî, Müslim, Ebû Davud Tirmizî ve Nesâî 'nin eserlerinden seçmiş çok az bir kısmını da «kiltüb-i meşhârede »den nakletmiştir. Bu arada zayıf olduğunu beyan ederek zayıf hadisler de kaydetmiştir. [424]Kitabın son kısmında da belli hal ve vakitlerde okunacak genel dualar, duâ âdabı ve istiğfar ile ilgili bir bölüme yer vermiştir.

Kâtip Çelebi' ye göre 356 babtan oluşan eser, müellifin umduğu gibi ulema ve halk arasında büyük bir itibar görmüştür. Hatta onun değerini belirtmek için «Bi'i'd-dâr ve'ş'teri'l-Ezkâr - Evi sat, Ezkâr'ı al » denilmiştir. Müellif h. 667 yılında ikmaî ettiği kitabının rivayeti okunuşunda bütün müslümanlara icazet vermiştir.[425]

Eser, âlimler arasında gördüğü yüksek itibâra paralel olarak bir çok çalışmaya da kaynaklık etmiştir. [426] En önemli şerhi, İbn Allan es-Sıddıkl (1057/1647)'nin el-Fütukâtu'r-rabbâniyye ale'l-Ezkârı'n-Nevevîyye' sidir.

Dua ve zikirlerle ilgli herhangi bir sözün hadis olup olmadığını kontrol içn el-Ezkâr' a müracaat etmek en kestirme ve uygun bir yol olur.

Yine Nevevî'nin, dünya-âhiret saadetine yarayacak sahih hadislerden seçerek meydana getirdiği toplam 1894 hadis ihtiva eden[427] Riyâzu 's-sâlihîn min kelâmı Seyyidi'l-mürselîn de bu kısımda anılabilecek eserlerdendir. Riyâzu's-sâlihin , her konuda âyetler de ihtiva etmesi dolayısıyla bilhassa vaaz ve irşad hizmetlerinde güvenle kullanılabilecek bir eserdir. Hadisleri kütüb-i sitteden seçilmiştir.

Riyâzu's-sâlihin' in Türkçeye iki ayrı tercümesi bulunmaktadır. Ayrıca bizzat müellifi ve bir çok âlim tarafından da şerhedilmiştir.[428]

 

F. Kırk Hadis Edebiyatı

 

Hadisçiler, eskiden beri islâmî konularda belli bazı rakamlarla ifade edilen eserler yazagelmişlerdir. Bunların en yaygını Kırk Hadis («Erbe'ûn») edebiyatıdır.

Aşağı-yukarı her kırk hadis mecmuasını önsözünde yazılma sebebi olarak, bir çok sahâbî tarafından rivayet edilmesine rağmen «zayıf» olmaktan kurtulamayan. «Ümmetim için dînî mevzulara dâir kırk hadis hıfzedeni Allah teâlâ' kıyamet gününde fakihler ve âlimler arasında diriltir» [429] hadisi gösterilmektedir.

Hiç kuşkusuz, bu temel sebep yanında her müellife göre değişik başka sebep ya da sebepler bulunabilir.

Türk hadis bilgini Abdullah b. Mübarek (181/797)'m ilk musannifi olduğu Erbe'ûn Edebiyatı, özellikle h.V asırdan itibaren gelişme gös­termiştir.

Hadis sahasında «kaynak» niteliği bulunmayan kırk hadis edebiyatı içinde en meşhur ve üzerinde en çok durulmuş ve şerhler yazılmış olan en-Nevevî (676/1277)'rain Erbe'ûn'udur.[430] Erbeun veya Kırk hadis denilince ilk akla gelen eser Nevevî'ninkidir. Diğerlerini gölgelemiştir.

Nevevî'nin kırk hadisinde hadisler senedsiz olarak verilmiştir. Hemen tamamı Buhârî ve Müslim'in Sahihlerinden seçilmiştir.

Nevevrye ait bu kırk hadis mecmuasının 26 hadisi, aynı Dâru'l-hadîs 'de Nevevî1 den önce hocalık yapmış olan Îbnu's-Salah tarafından seçilmiştir. Nevevî bu sayıyı 42'ye tamamlamıştır. Daha sonra da İbn Receb el-Hanbelî (795/1392) 8 hadis ilâvesiyle 50'ye çıkarmış ve «Câmi'u'1-ulûm ve'1-hikem fi şerhi hamsine hadisen min cevâmi'il-kelim» adıyla şerhetmiştir. [431]

Çok değişik konularda seçilmiş hadislerden oluşturulan kırk hadis edebiyatına biz de Eyüp Sultan Hazretlerinden Kırk Hadis [432] adıyla Halid b. Zeyd el-Ensârî'nin rivayet ettiği hadislerden seçtiğimiz 40 hadis ve yorumlarından oluşan bir çalışmayla katıldık.[433]

 

G. Alfabetik Hadis Edebiyatı

 

Hadis edebiyatı mahsullerinden daha kolayca yararlanma ihtiyacı, -telif sistemlerini incelerken kısaca değindiğimiz gibi- müellifleri yeni arayışlara zorlamıştır. Bugün bile okuyucu için en kolay tertib olma niteliğini taşıyan alfabetik (ya da Arabça söylenişi ile ale'l-ahruf ) sistem, hadis edebiyatındaki yerini merfu' ve kavli hadîs metinleri için h. X. asırda almış­tır. [434]

Hadislerin sıhhat belgesi ya da nakil kaynağı demek olan senedlerin hazfini gerektiren bu sistem, diğer sistemlere göre biraz gecikmeli olarak uygulamışsa, bunu hadis ilmindeki kaynak araştırma geleneği açısından değerlendirmek gerekir.

Hadis metinlerini toplayan eserlerin iyice yaygınlaşıp, değerlendirilmesi, usûle ait teknik bilgilerin temel eserlere ve muhtevaya kavuşması, Sünnet'e ait verilerin metinlerinin isteyen tarafından kolayca elde edilebilmesi gerekiyorsa daha sonra sened tetkiklerinin yapılması gibi ilmî gelişme ve ihtiyaçlar alfabetik sisteme geçişi sağlamış gözükmektedir. Nitekim bugün bu sistemin en yaygın örneği demek olan el-Câmiu's-sağîr'm müellifi es-Suyûtî, bu sistemi «öğrencilere kolaylık olsun diye» benimsediğini söylemiştir.

Bu sistem, semboller (remizler veya kısaltmalar) kullanma gereğini ve geleneğini de beraberinde getirmiştir. Gerek hadisin sıhhat durumu, gerekse bulunduğu kaynakları bazı remizlerle göstermek «kolaylaştırma» amacının tabiî neticesi olarak benimsemiştir.

Hadis metinleri için başlatılan bu alfabetik sistemi, hadis kitablannın ana bölümleri seviyesinde de tatbik edilmiş görmekteyiz.[435] Ama bu son uygulamanın tuttuğunu söylemek pek mümkün değildir. Zira iki-üç örnekle kalmıştır. Konuların tasnifinde fıkıh kitaplarıyla paralelliği esas alan eski sistem daha ağır basmıştır. Bu da bu iki ilim dalı arasındaki diyalogun «vazgeçilmezliği» ni gösteren bir delildir.[436]

 

1. es-Suyûtî ve el-Câmi'u's-sağîr'i

 

Yüzlerce eserin müellifi olan Abdurrahman b. Ebi Bekr b. Muhammed, Celâleddin es-Suyûtî (911/1505)'nin hadis alanındaki eserlerinden olan el-Cami'u's-sağîr min ehâdîsi'l-beşîr ve'n-nezîr' i, yine müellife ait Cem'u'l-cevâmi' adlı bütün hadisleri bir araya toplamak maksadıyla telife başlanmış ve fakat yarım kalmış olan eserin telhisidir ve 10031 hadis ihtiva etmektedir.

Kısa ve özlü («veciz») hadislere tahsisi edilen el-Câmi'u's-sağîr' de ahkâm hadisleri hemen hemen hiç bulunmamaktadır, Osmanlı ulemasının büyük rağbetine mazhar olmuş bulunan esere, uydurmacı ve yalancı kişilerin yalnız başlarına rivayet ettikleri hiç bir hadis alınmamıştır.

Hadisler ilk kelimelerine göre alfabetik olarak sıralandığı için senedler tamamen hazfedilmiştir. Her hadis metninden sonra, hadisin bulunduğu kaynakla birer remiz ile gösterilmiştir. Bizim bu çalışmamızda tanıttığınuz bir çok esere ait kısaltmaları da ihtiva etmekte olması sebebiyle bu remizleri ve işaret ettikleri eserleri alfabetik sıra içinde sunuyoruz:

et-Tirmizî  el-Buhârî fi't-tarih  el-Buhârî  el-Buhâri fî'1-edeb el-Hatîb îbnHıbbânfîsahîhihi  Ebu Nuaym fi'1-hilye  Ahmed b. Hanbel fi müsnedih  i ) Ebu Davud

îbn Ebî Şeybe  Said b. Mansur fî sünenin  et-Taberânî fVl-kebîr  fi'1-evsat fi's-sağtr

Ebu Yala fî müsnedih Abdurrezzakfi'l-câmi'(el-Musannef îbn Adiyy fî'1-kâmil el-Ukaylî fi'd-duafâ Abdullah b. Ahmed b. Hanbel fî zevâidih ed-Deylemî fî Müsnedi'l-firdevs el-Buhârî ve Müslim birlikte ed-Dârekutnî el-Hâkim fi'1-mustedrek  Müslim  en-Nesâî îbn Mâce el-Beyhakî fi şuabi'1-îman el-Beyhakî fi's-sünen Ebû Davud, et-Tirmizî, en-Nesâî, Îbn Mâce Ebû Davud, et-Tirmizî, en-Nesâî[437]

Hadis metinlerinden sonra, yukarıdaki kısaltmalarla gösterilen kaynakların, o hadisi hangi sahâbîden olmış olduğuna da ayrıca işaret edilmiştir. Her haksin sıhhat durumu da rumuzlarryla gösterilmiştir.

Müellif, ile başlayan fiilî hadisler için özel bir bab açmış ve bu tür hadislerin Hz. Peygamberin fizik Özellikleri («şemail ») demek olduğunu da kaydetmiştir. [438] Yine Hz. Peygamberin koyduğu yasakların anlatımını da «bâbu'n-nevâhî»de diye başlayan hadisleri sıralamak suretiyle vermiştir. [439] Her harften sonra el-muhallâ bi haze'l-harf diye Lâm-i tarifli olarak o harfle başlayan hadisleri sıralamıştır.

el-Câmi'u-s-sağîr'in Baskıları ve Şerhleri

el-Câmiu's-sağîr bir çok kez basılmıştır. [440] Yazılmış olan şerhler içinde[441]Abdurraûf el-Münâvî (1032/1623)'nin yer yer müellife itirazlar da ihtiva eden şerhi Feyzu'l-kadîr şerhu'l-Câmi'i's-sağîr' i özlü ve önemlidir. Hadis metinlerini rakamlı ve harekeli olarak sayfa başlarında ihtiva eden Feyzul-kadîr 6 cild halinde matbu'dur. el-Câmi'us-sağîr' i bu şerh ile birlikte kullanmak isabetli bir davranış olacaktır.

Ayrıca yine Suyûtî tarafından ez-Ziyâde ala kitâbi'l-Câmî'i's-sağîr adıyla hazırlaan eser, Yusuf en-Nebhâni tarafından Câmi'u's-sağîr' e ilâve edilmiş ve bu yeni esere el-Fethu'l-kebîr fi zammı z-ziyade ile'l-Cami'i's-sağtr adı verilmiştir. Alfabetik olarak oluşturulmuş olan bu eserde, hadislerin sıhhat durumlarını gösteren rumuzların hazfedilmiş olmasının sebebi anlaşılamamıştır.[442]

 

2. Gümüşhânevî ve Râmûzul-ehâdîs'i

 

Mutasavvıf ve hadisci Ahmed Ziyaeddin Gümüşhânevî (1311/1893) tarafından «ehıbbâ için hadis kitablarını bir araya toplamak » istediğine dayalı olarak, mütedâvil hadis kitablarından senedleri hazfetmek suretiyle derlenen hadisleri ihtiva eden Râmuzu'l-ehâdis alfabetik bir tertibe sahiptir.

Müellifin ifadesiyle «ahkâm ve meali zahir, dinin asıllarından önemlilerini müştemil » hadisler, kısaltmalarla işaret edilen toplam 33 kaynağa[443] müracaatlar derlemiştir.

Hadislerin derlendiği kaynaklar ve kısaltmaları, Suyûtî' nin el-Câmi'u's-sağîr' ini anlatırken verdiğimiz liste ile büyük ölçüde paralellik göstermektedir. Muhtevanın tâbi tutulduğu tertibte de bu iki eser arasında benzerlik bulunmaktadır. Ancak Suyûtî' den farklı olarak Gümüşhânevî, bütün harflerin lâm-ı tarifli olarak yer aldığı hadislere, bir arada, elif harfinin sonunda, hiçbir açıklama yapmadan[444]  yer vermektedir. Yine «bâbu'n-nevâhî» gibi bir bölüm de açmamıştır. Sadece son kısımda ile başlayan hadisleri den sonraki kelimelere göre alfabetik olarak sıralamıştır.

Râmûzu'l-ehâdîs 'te, sıhhat durumlarına da işaret edilmiş bulunan toplam 7101 hadis yer almaktadır. Uydurma olanlar dahil, her tür hadisin yer aldığı Râmûz' da her hadisin alındığı kaynak yada kaynaklar gösterilmektedir. Bu da ayrıca isteyene hadisi tetkik imkanı vermektedir.

Râmûzu'l-ehâdis müellifi ve müellifin halifeleri tarafından özellikle okutulmuş ve okutulmaktadır. Bu haliyle «tekke el kitabı hüviyetini [445]  iktisab etmiş  görünen eser, yine bizzat müellifi tarafından Levâmiu'l-ukâl  adıyla

5 cild halinde matbu' olan bu şerh, Râmûz' un hadisleri için yararlanılacak ilk kaynak olmaktadır.

Râmûzu'l-ehâdis' in Abdulaziz Bekkine veNaim Erdoğan  tarafından yapılan iki ayrı tercümesi basılmıştır.[446]

 

H. Halk Dilinde Hadis Dîye Dolaşan Sözlerle Îlgilî Edebiyat

 

Halk dilinde darb-ı mesel cinsinden dolaşıp duran birçok söz vardır. Bunlar içinde hadis diye bilinenler çoğunluğu teşkil eder. Oysa, pek tabiidir ki, bu sözlerden hadis olanların sıhhat dereceleri hiçbir zaman aynı değildir. Bir kısmı da hadis diye uydurulmuş sözlerden ibarettir. Bazıları ise, eski kültürlere aittir.

Bu karmaşık malzemenin tek tek gerçek durumlarını tespit etmek, kaynaklarını göstermek tahriç («kaynak tesbiti») çalışmalarını özel bir şubesini oluşturan faydası büyük bir mesâi koludur.

Dillerde dolaşan sözlerin bir kısmının, metin tetkikleri yapılmamış tarihi eserlerden, bir kısmının da vaiz, mutasavvıf ve tarihçi gibi meslek sahibi kişilerin sözlerinden kaynaklanmış olduğu açıktır. Böylesine değişik kaynaklı sözlerin kötü niyetli kişilerce «hadis» diye özel olarak kullanıldıkları da bir vakıadır.

Hadis edebiyatı tarihi içinde en meşhur ve muteber örneğine H.X. asır başlarında kavuşan bu nev'in, Türkçe'de bir örneği bulunmamaktadır.[447]

Sünnete yönelik tehlikeleri bertaraf edici her çeşit ilmî mesâiyi akıllara durgunluk verecek ciddiyet ve boyutlarda gerçekleştirmiş bulunan İslâm âlimleri, bu konuya da eğilmişlerdir. Nitekim es-Sehâvî (902/1496), kendisini bu türden bir eser yazmaya sevkeden gerçek sebebin, « nereden alındığı bilinmeyen, yalan ve bühtan olmak ihtimali olan bir takım sözlerin Rasûlullah'a izafe edilmesi...» olduğunu söylemektedir[448]

Hadis edebiyatı içinde Mevzu Hadisler/e ilgili çalışmaların bir uzantısı gibi de düşünülebilecek olan bahis konusu ilmî mahsûller, ilk örneğini Bedreddin ez-Zerkeşî (794/1392) 'nin «et-Tezkira fi'l-ehâdisi'l-müştehira»sıy£a ver mistir. îhn Hacer el-Askalânî (852 / 1448)nin «el-Leâli'il-mensûra fi'1-ehâdi-si'l-meşhûra»st, es-Suyûtî (91111505)nin «ed-Düreru'1-müntesira fi'l-ehâdi-si'il-müştehira.»s( ve es-Sehâvî (902/1496)nin, «el-Mekâsıdu'1-hasene fî beyâ-ni kesirin mine'l-ehâdisi'l-müştehira ale'l-elsine»si, bu eserin İbnu'd-Deyba1 eş-Şeybânrye ait «Temyîzu't-tayyib mine'l-habîs fîmâ yedûru ale'l-elsineti mi-ne'1-hadîs» adlı muhtasarı, Muhammed b. Ahmed el-Halîlî (1507/1647)nin, «Teshîlü's-sübül ilâ keşfil-iltibâs amma dâre mine'l-ehâdis beyne'n-nâs»ı ve nihayet, ismail b. Muhammed el-Aclûnî (1162/1749)'nin, «Keşfu'1-hafâ ve müzîlu'l-iîbâs amme'ş-tehara mine'l-ehâdis aîâ elsineti'n-nas»î bu vadide is­lâm ulemâsının değerli mesâileri olarak, yazma-basma nüshalarıyla kültür mirasımız arasındaki yerlerini almışlardır.

Biz bu çalışmamızda pratikten hareket etmeyi esas aldığınız için, alfabe­tik olmaları dolayısıyla kullanımları kolay olan el-Mekasıdu'l-hasene ve Keşfûl-hafâ 'yi tanıtmakla yetineceğiz.[449]

 

1. es-Sehâvî ve el-Mekâsıdu'1-hasene'si

 

Ebu'l-hayr ve Ebû Abdillah künyeleriyle bilinen ve dahaçok es-Sehâvi diye meşhur olan Muhammed b. Abdirrahman, Kâhire'de 831/1427'de doğ­muştur. Dört yaşından itibaren İbn Hacer el-Askalânî (852/1448)' ye talebe ol­muştur. Hocasının vefatından sonra, Hicaz, Halep, Hama, Şam ve Mısır'daki ilim merkezlerini gezmiştir. Aklî ve naklî ilimlerde üstün bir dereceye ulaşmış­tır. Hadis ve tarih alanında yazdığı eserler, âlimlerin başvuru kitapları olmuş­tur.

İlim öğrenmek, öğretmek ve kitap telif etmekle geçmiş olan hayatı 902/1496' da Medine-i Münevvere'de sona ermiştir. Bakî' kabristanında tmam Mâlik' in yanma defnedilmiştir.[450]

Abdullah Muhammed es-Sıddîk' in tahkik ve ta'liki ile Bağdat'ta 1375/1956 yıhnda yapılan el-Mekâsıdu'l-hasene baskısı, 1356 sözü alfabetik olarak incelemeye tabi tutmaktadır.

Her söz, baş taraftaki sıra rakamını takib eden «hadis » kelimesi[451] ile başlamaktadır. Metnin peşinden de niteliği ile ilgili açıklamalar gelmektedir. Bu değerlendirme cümleleri değişik uzunluktadır.

Hadislerin kimler tarafından rivayet edilmiş olduğunu belirttikten sonra, rical ile ilgili görüşleri ve değerlendirmeleri vermektedir. Değişik şekillerde söylenen sözler hakkında, tam bilgi verdiği yere, ilk kelime olarak işaret et­mekte, atıfta bulunmaktadır. Meselâ 243. sayfadaki hadisine bakılmasını istemektedir. Böylece kitapta incelemeye tabi tutulmuş söz sayısının 1356 olmadığı, daha aşağı bir rakam olduğu da anlaşılmış ol maktadır.

Ayrıca, alfabetik olarak incelenmiş olan sözler, kitabın sonunda konuları­na göre bir tertibe de («konu fihristi») konulmuş bulunmaktadır.[452]

es-Sehâvî, bu ikili tertibi, geçmiş eserlerdeki usulleri birleştirmek ve iki usulden birini tercih edeceklerin tenkidlerinden kurtulmak için benimsemiş­tir. [453]

Yukarıda da geçtiği gibi «el-Mekâsıd, Sehâvî' nin talebesi tbnu'd-Deyba (944/1537) tarafından Temyizu't-tayyib mine'l-habîs fimâ yedûru âlâ elsine-tin-nâs mine'l-hadîs » adıyla ihtisar edilmiştir. [454]

 

2. el-Aclûnî ve Keşfu'l-hafâ’ sı

 

îsmail b. Muhammed el-Aclûnî , Aclûn'da 1087/1676'da doğmuştur. Kur'an okumayı öğrenmekle başlayan tahsilini, Şam'da fıkıh, hadis, tefsir ve arapça öğrenimi takib etti. Şam'da birçok hocadan ders aldı. 1119 da Anado­lu'ya geçti. Sonra tekrar Şam'a dönerek ömrünü ders vermekle geçirdi. Şam'da 1162'de vefat etti.

el-Aclânî' nin birçok eseri içinde Keşfu'l-hafâ' bugün en yaygın olanıdır. Müellif, dillerde dolaşan sözler konusunda mevcut birçok eserden, her birinin bir başkasında bulunmayan özelliklere sahip olduğunu tespit etmiş ve konuya ait eserlerin Özelliklerini bir araya toplamak için Keşfu'l-hafâ' yi yazmıştır.[455]

Eser, temelde el-Mekâsıdu'l-hasene' ye dayanmaktadır. Ancak ondaki. «fazla bir önem arzetmeyen uzun sened nakillerini » kısaltmış, hadisi kitabına almış olan müellif ve şahabı râviye işaret etmekle yetinmiştir. îbn Hacer' in el-Leâlü'l-mensûra' sı gibi muteber kaynaklardaki bilgileri de eklemeyi ihmal et­memiştir.

Kale (zekera)fi'l-Leâlî sözü ile îbn Hacer' in bu eserine,

Kale fi'l-asl veya fi'l-Mekâsıd sözü ile Sehâvî 'nin el-Mekâsıdu'l-hasene sine,

Kale fi't-Temyîz sözü ile İbnu'd-Deyba 'in Temyizu't-tayyib' ine, Kale fi'd-Dürer sözü ile Suyûtt nin, ed-Düreru'l-müntesıra' sına, Rauâhu Ebû Nuaym sözü ileEbâ Nuaym' in Hilyetü'l-evliyâ' sına, Ravâhu'l-Beyhakî sözü ile Beyhakî 'nin Şuabu'l-imân' ma,

Kâle'n-Necm sözü ile Necmeddin el-Gazzî' nin îtkânu mâ yuhsen mine'l-ahbâr' ına,

Kâle'l-Kaari sözü ile Aliyyu'l-Kaari'nin Mevzuat' ına,

Kâle's-Sağânî sözü ile Muhammed es-Sağanî' nin el-Meşârık 'ına işaret etmektedir. Bunların dışında kalanlar ise tam isim olarak açıklamaktadır. [456]

İki cild halinde matbu olan kitap, 3281[457] sözü incelemektedir. Rakamlar­dan sonra sözleri parantez içinde alfabetik olarak tetkike tabi tutmaktadır. «Hadis» kelimesi kullanılmamaktadır.

Alfabetik tertib pek dikkatli olmadığı için bazan aranılan sözü, bulunması gerekli yerin biraz Önünde veya arkasında bulmak mümkündür.

el-Aclânî, Sehâvî'nin fi... şeklindeki atıflarını tekaddeme fi... şeklinde açıkça vermeyi tercih etmiştir. Meselâ bk. I, 434," 1397. söz...

Kitabın sonunda el-Mekâsıd' da olduğu gibi sözlerin konularına göre bir fihristi yer almaktadır. (II, 425-443). Bu fihristten önce bir de hatime (II, 401-424) yazısı görülmektedir.

el-Aclûnî, hadis olmayan sözlere «Leyse bihadîs » ifadesiyle işaret eder. Onun bundan maksadı o sözün «hikmetli sözler » kabilinden olduğunu veya «sahâbî kavli » ya da «bir âlimin sözü » olduğunu kasdetmektir. (bk. et-Tahhân, Usûlu't-tahric, s. 69).[458]

 

I. Hadis Diye Uydurulmuş Sözlerle İlgili Edebiyat

 

Mevzuat Edebiyatı da diyebileceğimiz, değişik amaçlarla [459] uydurulup hadis diye ortaya atılmış sözleri tek tek ele alıp inceleyen, sünnet-i seniyyeyi, te­miz bünyesine yaraşmayan yabancı unsurlardan arındıran edebiyat, aded ola­rak epey bir yekûn tutmaktadır.

Hadisleri, taklidlerinden koruma savaşının ilmi mahsûlleri ve tslâm ulemâsının hadis uydurma girişimlerine karşı aldıkları tedbirlerin belki de en müessir olanı demek olan mevzuat edebiyatı telif usûlü açısından iki gruba ay­rılır

a. Ale'l-ebvâb (konularagöre)

b. Ale'l-ahruf (harfleregöre, alfabetik).

Öte yandan bu edebiyat telif amacı açısından da ikiye ayrılır:

a.Yalancı (uydurmacı) ve zayıf râvileri tanıtmak için yazılmış olanlar. Bu eserler, uydurmacıları, zuafâ arasında mütalaa eden mütekaddimûn'a ait­tir.

b. Hadis diye uydurulmuş sözleri bir araya toplamak ve tanıtmak için telif edilmiş olanlar...

Ancak unutulmamalıdır ki bu son ikigrub eser, kısmen yekdiğerinin mal­zemesini kullanır. Meselâ yalancı ve zayıf râvileri tanıtan bir eser, onların uydurma sözlerinden örnekler verir; uydurma hadislere ait bir eser de, zayıf, uy­durmacı ve yalancı râvilerden bahseder.

Biz burada, sadece mevzu hadisleri konu edinen eserlerin alfabetik ve ale'l-ebvâb olanlarından birer örneği tanıtmakla yetineceğiz.

Hadis İlmî ve edebiyatı tarihi içinde menfi boyutları yüzünden çok ciddî çalışmaların yapılmasına vesile olmuş bulunan hadis uydurma girişimleri ile ilgili bir olarak, Türkçemiz, M.Y. Kandemir'in "Mevzu Hadisler" isimli değerli araştırmasına sahip bulunmaktadır. Konuya ait 18 eserin tanıtımı bu kıymetli araştırmada yer almaktadır. Bu yüzden biz iki misalle iktifa edeceğiz.[460]

 

1. İbn Arrâk ve Tenzîhu'ş-Şerîa'sı

 

Ebu'l-Hasen İbn Arrâk el-Kinânî, 907/1501'de Şam'da doğdu. 5 yaşında Kur'am ezberlemeye başladı ve iki yılda hıfzım ikmal etti. Hicaz, Rumeli ve Mı­sır'ı gezdi-gördü. Birçok ilimde söz sahibi idi. Şiir tenkidi yapacak kadar edebî bilgi ve zevki vardı. Kendisi de şiir yazardı Kastallânî şerhine benzer bir Müs­lim şerhi vardır.

Tenzîhu'ş şerîa onun üstadlığı ve ilmî otoritesini göstermeye yeter bir eserdir. Medine-i Münevvere İmam-Hatibi iken (963/1556)' de vefat etmiş­tir.

Tenzîhu 'ş-şerîati 'l-merfûa ani'l-ahbâri 'ş-şenîati 'l-mevzûa

Derleme ve tertib açısından uydurma hadislerle ilgili edebiyatın en önde gelen eseri olarak kabul edilen[461] Tenzihu'ş-şeria alel-ebvab sistemle kaleme alınmış ve Kanunî Sultan Süleyman' a sunulmuştur. İki cild halinde matbudur.

Kaynak olarak, Îbnu'l-Cevzî (597/1200)'nin Mevzuat' Suyutt (911) 1505)'nin el-Leâli'i, en-Nüketü'l-bedi'ât 'ı veZeylu'l-Leâlı' ine dayanmakta­dır. O, ikinci derecede daha birçok telhis ve tahric nitelikli eserlerdeki hadis­leri de derlemiştir. [462]  Bu yüzden de Tenzihu'ş-şeria, kendisinden önceki konuya ait neşriyattan okuyucuyu müstağni kılacak[463]  bir muhtevaya kavuşmuştur.

Müellif üç fasla ayırdığı kitabının başına, alfabetik olarak 2000'den fazla hadis eklemiştir.[464]

Her konudaki hadisleri şu üç fasılda incelemiştir:

1. Îbnu'l-Cevzî' nin «mevzu» dediği ve SuyûtV nin de bu değerlendirmeye itiraz etmediği hadisler.

2. İbnu'l-CevzV nin mevzu saymasına rağmen SuyûtV nin ona itiraz ve muhalefet ettiği hadisler.

3. Îbnu'l-Cevzî' nin kitabında bulunmamasına rağmen, SuyûtV nin uy­durma olduğunu tesbit ettiği hadisler.

Son iki fasılda hadislerin illetlerini açıklar. Yine bu iki kısımda eser («âsâr ») nevinden haberlere de yer verir.

Müellif sened zikretmez. Merfu haberler için «hadîs », mevkuf haberler («âsâr ») için, «eser » kelimelerini kullanır. Metinlerin sonunda da o metnin alındığı kaynağa remizlerle işaret ettikten sonra ilk râvîsini veya kailini belir­tir. Müellif kendi görüşünü de «kültü » diye başlayan ve sonunda «vellahu alem, » ifâdesi yer alan satırlar arasında açıklar.[465]

 

2. Aliyyu'l-Kaarî ve Mevzûât'ı

 

«el-Kaarî » diye meşhur olan, Nureddin Ali b. Sultan Muhammed el-He-revî Herat' ta doğmuştur. Horasan ve çevresindeki ulemadan ders aldıktan sonra Mekke'ye göçmüş ve orada yerleşmiştir.

Zeki, üstün kavrayışlı, araştırmacı ve çok yönlü bir âlim olan Aliyyu'l-Ka­arî, yüz küsur eseriyle[466] haklı bir şöhret ve itibar kazanmıştır. Kendisi, senede bir kere yazdığı Mushaf ı satarak yıllık ihtiyacını karşılamak gibi bir özelliğe de sahiptir. Müellif h. 1014/1605'de Mekke'de vefat etmiştir. Vefatı haberini alan Mısır Uleması, Ezher Câmi'inde gıyabında cenaze namazı kılarak takdir­lerini ifade etmişlerdir.

el'Esrâru'l-merfu'a (ya da el-Mevzûâtu'l-kübrâ)

AIiyyu'l-Kaarî'nin son eserlerinden biri olun[467] ve «Mevzuat » veya «el-Mevzûâtü'l-kübrâ » isimleriyle bilinen «eİ-Esrâru'l-merfuâ fi'l-ahbârı'l-mevzû'a », «daha kolay istifade edilebilmesi için halk arasında dolaşan hadis­lerden yalnızca mevzu veya asılsız olanlarını bir araya getirme[468] düşüncesiyle telif edilmiştir. Müellif, uydurma olduğu ihtilaflı olan hadisleri almadığını be­lirtmektedir. [469]

Eser, ale'l-ahruf (alfabetik) tir. Bu demektir ki, el-Esrâr;

a. Halk dilinde hadis diye dolaşan sözleri inceleyen eserlerden derlenmiş olmak,

b. Bu kabil eserlerdeki sadece mevzu ve asılsız haberleri bir araya getir­mek,

c. Alfabetik olmak

Özelliklerine sahip bulunmaktadır. Ancak müellifin, «yer yer, âlimlerin mevzu dedikleri hadisleri savunduğu» ve böylece yukarıdaki çerçeveyi taştığı da görülmektedir. [470]Ayrıca çok ince bir alfabetik sistem de takib edilmiş değil­dir. [471] Daha ziyâde ilk harf veya kelime dikkate alınmış, iki veya üçüncü kelime­ler arasında devam eden bir alfabetik sıra gerçekleştirilmemiştir. [472]

el-Esrâr üç ana bölümden oluşmuştur:

a. «Men kezebe aleyye...» hadisinin tahrici (ki, bu bölümde bahis konusu hadisin 102 ayrı senedi gösterilmiştir).

b. Alfabetik olarak sıralanmış 625 adet mevzu hadis,

Müellif bu kısımda, özellikle es-Sekâvî (902/1496)'nin el-Mekâsıdu'l-ha-sene' si, Îbnu'l-Cevzî (597/1200)'nin el-Mevzuât' ı, İbnu'd-Deyba' (944/1537)'ın Temyîzu't-tayyib'i, Irâkî (806/1403)'nin el-Muğnî an hamli'l-esfâr' ı ve Suyûtî (911/l505)nin el-Leâli'i'l-masnûa sı gibi eserleri esas almış ve bunlardaki değerlendirmelerden yararlanmıştır.

c. Mevzu hadislerle ilgili teknik bilgiler (ki, bu bilgiler de aşağı-yukarı el-Mekâsıdu'l-hasene'nin hatime bölümünden ve Îbnu'l-Kayyım el-Cevzîyye (751/1350)'nin el-Menâru'l-müntf fi's-sahîhî ve'z-zaf» adlı eserinden iktibas edilmiştir. [Ebu Gudde, el-Menârü'1-münîf, s. 14

Aliyyu'l'Kaari , bu eserinde daha çok hadis metinlerini eleştiri konusu yapmaktadır. Meselâ, O, Kur'an'a muarız olmasını hadisin uydurma olduğuna delil olarak değerlendirmektedir.[473]

Bu Önemli bir niteliktir ve aynı zamanda hadisçilerin metin tenkidi ile uğ­raşmadıkları iddialarına karşı, en susturucu cevaptır. [474]

Tasavvuf neşesine sahip bulunmasının şahsiyeti için bir zaaf olduğu; tas-hih'de mütesahil göründüğü[475]gibi fikirler tenkide açık tesbitlerdir.

el-Esrâr, «Mevzuâi-ı Aliyyi'l-Kâari » adıyla İstanbul'da 1308 de basılmış­tır. A. Serdaroğlu tarafından da Türkçeye tercüme edilmiştir. [476]

Modern bir baskısı ise, Muhammed es-Sabbağ' m tahkik ve ta'likı ile «el-Bsrâru,'l-merfu'a fî'l-ahbâri'l-mevzûa » adıyla Beyrut'ta 1391/1971'de gerçek­leştirilmiştir.

el-Masnu' fi ma'rifeti'l-hadîsi'l-mevzu Aliyyu'l-Kaarî' nin «el-Mevzûatu's-suğra » diye bilinen bu eseri de Abdü fettah Ebû Gudde' nin tahkik ve ta'likıyla ilk kez Beyrut'ta 1379/1959'da, ikin­ci kez de yine Beyrut'ta 1398/1978'de basılmış bulunmaktadır.

el-Masnu' un el-Esrâr 'dan önce telif edilmiş olduğu tahmin edilmektedir. Zira, Esrar' da mevzu olduğu kesinkes belirtilen bazı hadisler Masnu' da yok­tur.

el-Masnu' un baş kısmındaki müellifin mukaddimesi[477] ile el-Esrar' in ikinci faslının başındaki[478] müellife ait sözler hemen hemen aynıdır. Gerek bu durum, gerekse iki eserin mukayesesi, Masnu' un 417 hadislik hacmi ve so­nundaki mevzu hadislerle ilgili ulemânın görüşlerini ihtiva eden muhtevasıyla daha önce kaleme alındığını, daha sonra bu eserin başına men kezebe aleyye... hadisinin tarikleri ile ilgili kısmın eklendiğini, hadislerin de 625'e çıkarıl­dığını göstermektedir.

Aynı müellifin, biri diğerinin bir bölümü olan iki eserini aynı yayınevi ara­cılığıyla neşreden Ebu Gudde ve Muhammed es-Sabbağ' m, biribirlerinin ça­lışmalarından ne takdir, ne de tendik yollu söz etmemeleri, birbirlerini görmez­den gelmeleri çok ilginçtir.

Mevzuat edebiyatında kullanılan ıstılahların özel bir takım anlamlan bu­lunabileceğine dikkat çeken şu notla bu konuyu bitirelim :

Mevzu hadislerle ilgili edebiyatta görülen lem yesıhha, lâ yasıhhu, lem yesbüt, lâ yesbutu gibi ifadelerin anlamı «Bu hadis uydurma ve bâtıldır » de­mektir. Fakat ahkâm hadisîeriyle ilgili eserlerdeki lem yesıhha ifâdesi ise, «Bu hadis sahih bir hadis değildir » demektir. Sahih değildir ama, pek a'la, ha-sen veya zayıf olabilir. Yani bu ifâde, ıstılahı anlamı için o hadisin sahih ol madiğini gösterir, uydurma olduğunu değil. Bu anlam farkı önemlidir.[479]

 

II. Şerh Edebiyatı

 

Tasnif Devri Eserlerine dayak çalışmalar içinde en yaygın olanı şerh ede­biyatıdır.

Şerh edebiyatı, hiç şüphesiz, müelliflerin, lügat açısından önemli lafızlar ve müşkil manalar ihtiva eden hadisleri açıklamak, irabını, hükümleri ve bu hükümler ile ilgili fakihlerin görüşlerini tesbit düşüncelerinin mahsulüdür. Bu sebeple şerh edebiyatı, hadislerdeki garîb ve nâdir kullanılan kelimelerin sözlük açıklamalarını ihtiva eden hadis lügatları («garîbu'l-hadis») ile h. İH. asırda başlamıştır. Daha sonraları, Hattâbî (3881998)'nin Meâlimü's-sünen ve A'lamu's-sünen isimli Ebû Davud ve Buhârî üzerine yazdığı şerhler gibi, şerh kelimesi kullanılmadan kaleme alınmış kısmî şerhler ile gelişmesini sür­dürmüş, bilâhare, açıkça şerh adıyla ve muhtelif bakış açılarına göre yazılmış büyük hacimli eserlere kavuşmuştur. Bu edebiyat daha dar çerçevede yazılmış olan haşiye ve ta'lik 'ler ile devam etmiştir.

Hemen işaret edelim ki şerh edebiyatı, hadis edebiyatı içinde önemli ve yay­gın bir yer işgal etmesine rağmen, sadece hadis ilmi ile sınırlı kalmış değildir. Kur'an için yapılan açıklamalar tefsir ismini almıştır. Fıkıh, kelâm, sarf-nahiv, şiir-edebiyât ve öteki islamî ilimlere dair eserlere de şerhler yazılmıştır. Hatta, Hadis Usûlü eserleri de şerhedümiştir.

Pek tabiî olarak, biz burada bütün bu detayı verebilecek durumda değiliz. Ancak, sırasıyla, şerh, haşiye, ta'lik ve ğarîbu'I-hadis ile ilgili eserlerden söz edecek, meşhur ve muteber birkaç örneği tanıtmaya çalışacağız.

Ne var ki, daha önce şerh ve şerhcilik konusunda genel bilgilerin hatırlan­ması yararlı olacaktır.[480]

 

A. Şerh Hakkında Genel Bilgiler

 

Şerh, lügatte feth, ta'lik, genişletmek, tefsir etmek, açıklamak anlamları­na gelmektedir.

Genişletmek anlamında kelime, Kur'an-ı Kerim'de de geçmektedir.[481] Ay­nı anlamda, yani «göğsü genişletmek» manasında hadislerde de yer almakta­dır. [482]

Şerh anlamında Hattâbî (388/998), sırasıyla tefsir, izah, beyân, delâlet ve keşf kelimelerini kullanmaktadır.[483]

Hadis edebiyatı terimi olarak şerh, herhangi bir hadîsin veya birçok hadîsi ihtiva eden bir hadis kitabının «Kavâid-i arabiyye ve usûl-i şer'iyye hase-bince M kadri't-tâka[484] açıklanması sonucu meydana getirilen eser de­mektir.

Her ne kadar orijinal telif» sayılmasa ve bir «asi » üzerinde yapılmış ça­lışma olsa da, şerh in ciddî bir takım güçlükler ve özellikler taşıdığı açıktır. Şerh, rivayetleri belli tertibler ve belli kriterlere göre sıralamaktan çok daha değişik yönleri bulunan bir çalışmadır. MansurAli Nâsıf'm haklı olarak ifâde ettiği gibi, «Hadis şârihi, çoğu kimselerin bilemeyeceği birçok zorluklarla karşı karşıyadır. Hadis usûlü tekniklerine göre her hadisi değerlendirmek, kaynak­lardaki durumunu tahkik etmek, ihtiva ettiği lafızlar ve mânâlarla ilgili edebî ve bilimsel yönleri kavramak, taşıdığı fıkhı hükümleri doğru olarak tesbit ve izah usûlünü bilmek hep şârihe düşen görevler olmaktadır. Bu sebeple şerh, telif türlerinin en zoru ve hadis alanında yapılacak çalışmaların boyutları en geniş olanıdır .[485]

Bahis konusu zorluğa îbn Haldun, bilginlerin, Buhârî' ye şerh yazmayı ağır ve müşkil bir iş saydıklarını kaydetmekle[486] işaret etmektedir.

Herşeye rağmen şerhin bir ihtiyaç olduğu ve karşılanması gerektiği de or­tadadır.[487]

 

1. Şerh İhtiyacı

 

Aslında her kitap yazarının amacı, şerhe ve ilâve bir açıklamaya gerek kal­madan anlaşılmaktır. Ancak yine de bazı sebeplerle şerhe ihtiyaç duyulmakta­dır. Bu ihtiyaç, sadece hadis edebiyatı için değil, bütün ilim dallan için geçerli­dir.

Biz hura&aKâtib Çelebi (1067/1656)rden naklen şerh ihtiyacının üç sebe­bini zikredeceğiz: [488]

a.Yazarın üstadlığı, zihninin parlaklığı, ibare ve ifâdesinin güzelliği, ince mânâları veciz ifâdelerle ortaya koymuş olması...

Başkaları yazarın bu vasıflarına sahip olmadıkları için, eserin bir kısmını anlamakta güçlük çekerler. Ya da hiç anlayamazlar. Anlayabilmek için daha fazla söze ihtiyaç duyarlar. Bu sebeple bazı âlimler, kendi eserlerine şerh yaz­mışlardır.

b.Verilen hükümlerin bir kısım mukaddimeleri, durumun açık olması do­layısıyla, hazfedilir. Bazı hükümlerin sebeplerinden de gaflet edilebilir. Bu da, bu mukadime ve illetleri ortaya koyacak ilâve bir çalışmaya, bir şerhe ihtiyaç gösterir.

c. Lafzın birçok manâya ihtimali olması, mecazi lafızların kullanılmış bu­lunması da bir sarihin, yazarın gerçek maksadını açıklamasına ihtiyaç hisset­tirir.

Bunların ötesinde, bazı eserlerde insanoğlunun uzak kalamayacağı yanılma, yanlış, bazı mühim unsurların hazfı, bazı şeyleri gerek yokken tekrar et­mek gibi hususlar görülür. Bunlara dikkat çekmek gerekir. Bu da bir şerh çalış­ması için bir başka gerekçe olur.

Buraya kadar söylediklerimizden anlaşılacağı üzere genel anlamda şerh ihtiyacı;

a. Yazarın ilmî seviyesi

b. Eseri yazmaktaki üslûbu

c. Dil hususiyetleri

gibi üç ayrı noktadan kaynaklanmaktadır.

Bir hadis kitabı için bu üç sebebe ilâveten hadislerin, dinî ahkâmın Kurandan sonraki ikinci kaynağı olmasını ve onları yeni durumlara göre yeni m'analanyla değerlendirme ihtiyacının bulunmasını da katmak mümkündür. Bu, aynı zamanda aynı esere değişik dönemlerde farklı kişiler tarafından veya aynı muhit ve asırda bir kaç şârih tarafından şerh yazılmasının da gerekçesi, şerhlerin yenilenmesinin ana sebebidir. Kur'an ve sünnet'in dinamizmi ve her çağa hitabeden özelliği de ancak böylece ortaya çıkar.

Kaldı ki bir hadis kitabının şerhinde hadis usûlüne ait teknik yönler açı­sından her hadisin ayrı ayrı ele alınması ve onlann Öteki Islâmî ilimlere ne öl­çüde kaynaklık yapmış olduğu gibi çok önemli noktalara yönelik açıklamalar ağırlıktadır. Sadece anlaşılması zor bir kelime ya da ifadenin açıklamasıyla yetinilmemektedir.[489]

 

2. Şerhlerin Karakterleri

 

Genel anlamda, yani her ilim daimi kapsamak kaydıyla, şimdiye dek kale­me alınmış şerhler şöyle bir gözden geçirildiği zaman onlann şu uslublar içinde yazılmış oldukları görülecektir: şeklinde kaleme alınmış şerhler.

Bu tür şerhlerde metin bazan tamamen yazılır bazan da nasıl olsa şerhe karışık olarak veriliyor diye kısmen yazılır. Mekâsıd şerhi bu türün Örneği­dir. diye asi' a işaret eden şerhler. îbn Hacer, Kirmanı ve Aynî gibi Buharı şerhleri bu uslubtadır. Metni tamamen vermek gibi bir yola gidilmez. Bundan maksat, şerholunan ibareye işa­rettir. Mamafih bu tür şerhlerde de bazan metnin tamamı ya hamiş' de ya da sayfa başında veya satırlar arasında müstakillen verilir.

Meze usulüyle yazılmış şerhler. Burlara, metn ile şerh ibareleri birbiri­ne karışık olduğu için Memzuç şerh'ler denir.

Bu tür şerhlerde ya ve harfleri ile veya metnin üstüne bir çizgi Çekmek suretiyle metin ile şerh birbirinden ayrılır. Müteahhir şerhlerin çoğu­nun karekteri budur. Fakat yanlışlık ve karıştırma tehlikesinden hiç de uzak değildir.[490]

Daha sonraları asıl metni parantez içine almak gibi bir usul de geliştiril­miştir.

Yine matbaa imkânlarının gelişmesi sonucu metin ve şerhi ayrı karakter­deki harflerle dizdirmek gibi bir yola da gidilmektedir. Bu usûl eski şerhlerin yeni baskılarında da uygulanmaktadır.

Ayrıca kısa şerh ve açıklamaların sayfa altlarına dipnot şeklinde verilmesi yolu da bugün oldukça yaygın haldedir.

Bir eser üzerinde şerh, haşiye veya ta'lik birleştirilerek verilecekse, bu takdirde sayfalar bir kaç çizgi ile bölünmek suretiyle, başa asıl metn, sonra şerh, daha aşağı kısma da haşiye ve ta'lik kaydedilmektedir.[491]

 

3. Şârih'in Uyması Gerekli Âdâb

 

Her çalışmanın kendisine has bir disiplini vardır. Şerh edebiyatının da ba­zı özelliklerinin bulunması pek tabiîdir. Şârih'in tıpkı bir yazar gibi daima dik­kate alınması gerekli hususlar bulunmaktadır. Hatta bir yazardan farklı ola­rak uyması gereken bazı âdâb ve kullanması gerekli özel bir üslûb da mevcut­tur.

Herşeyden önce şârih, şerhine esas aldığı metin üzerinde gücü ölçüsünde bir gayret sarfetmekle yükümlüdür. Muarız ve yazarı cerheden itirazcı bir şârih olmamak için metni iyi anlamaya ve gerektiği yerlerde de yazarı savun­maya çalışmalıdır.

Uygun bir yorum imkânı bulunmayan bir ifâde ile karşılaştığı zaman, ada­let ve insaf hudutlarını zorlamadan, karalamaya kalkmadan ya ta'riz veya tasrîh yoluyla ona dikkat çekmekle yetinmelidir. Çünkü insan, nisyân ile malûldür, kalem de zâten ma'sum değildir. Bütün istenilenleri farklı yerlerden hatasız olarak derleyip toparlamak her zaman mümkün olmaz. Yine her yaza­rın her kitapta her şeyi noksansız olarak ortaya koyması da beklenmemelidir. Binaenaleyh, geçmiş ulemâ hakkında ta'n izharından teeddüb etmek uygun düşer tajn gerektiren bir durumu vs. gibi lafızlarla, açıkça tayin etmeden beyân etmek münâsib olur. Müteahhirundan fazilet sahibi âlimler, mütekaddimûnu açıkça red ve onlara itirazdan teeddüb etmişlerdir. Geçmiş ulemâ hakkında kötü düşünecek ve yan­lış kanaatlara sahip olacaklara firsat vermemek için anılan şekillerde münâsib üslûplar geliştirmişlerdir. Tabiî böyle davranmakta, mütekaddimun'un şanını yüceltmek de vardır. Görülen hataları daha çok müstensihlerin karıştırmış ol­ması ihtimaliyle açıklama yolunu tercih etmişlerdir. Eğer böyle bir yolla açık­lamaya imkan bulamamışlarsa bu takdirde de «Mütekaddimûn araştırma ve yazmaya aşırı derecede düşkünlükleri sebebiyle eserlerini yeniden gözden ge­çirmeye vakit bulamamışlardır » diye savunmuşlardır. Bazı kişilerin «Şu ifâ­deler, kelimesi kelimesine falana aittir » şeklindeki tesbit, tenkid ve ayıplama­larına da, «Biz bu türlü nakillerin bulunmadığı hiç bir eser hatırlamıyoruz. Müteahhirunun, hatta mütekaddimunun kitablan bile bu tür nakillerden hâli değildir. Bunlar, bu ifâdeleri değiştirmeye güçleri yetmediği için değil, vakit zayi etmemek için böyle davranmışlardır » diyerek cevap vermişlerdir Yine ki­milerinin «Kendilerine ait olmayan fikirleri kendilerine mal etmeye kalkmışlar » diye yaptıkları ayıplamalara karşı da, «Eğer bu dediğiniz doğru ise, o; ayakla­rın birbirini izlemesi gibi zihinlere de aynı fikirlerin doğmuş olmasının bir so­nucudur (öncekilere gelen fikirler, sonrakilere de gelmiştir)» diyerek savun­muşlardır.[492]

Bir Örnek

Buhârî'nin «ehâdisu'l-enbiyâ » kısmında, filologlardan alınmış elan, aynı zamanda kendi aralannda da her türlü rabıtadan mahrum bulunan parçaların şerhi esnasında Şârih Kirmanı :

«Bu, kitabın fevâidini artırmak değil, hacmini büyütmektedir » demiştir. Buna karşı tbn Hacer :

«Bir Sarihin, şerhine çalıştığı kitaba karşı böyle bir üslubla itiraz etmesi normal değildir. Hiç şüphesiz Kurandaki garib kelimelerin izahında fayda vardır. Kirmanı nin burada, kitabın faydasını çoğaltmak hususiyetini kabul etmemesi merduttur. Bu kitabın, esasmevzuu sahih hadislerin iradı ise de bir çok âlimler, onun sahabe ve tabiînin veya muhtelif fukahanın sözlerini nakil­den maksadının, kitabında rivayet malzemesinin bir arada bulunmasını iste­mesinden ibaret olduğunu anlamışlardır. Dirayet malzemesinin bir nevi de, hadisin garib kelimelerinin izahıdır. Buhârî, bir hadiste bir garib kelime bulu­nur ve bunun aslı veya benzeri Kur'an'da mevcut olursa, Kur'an'daki kelime­nin şerhine teşebbüs ve Kur'an ile hadisin her İkisini birden şerhetmek suretiy­le faydayı artırmaya gayreti adet edinmiştir. «Bed'ul-halk» veya «Kısasu'1-en-biyâ» gibi kısımlarda kendi şartına uygun hadis bulamadığ takdirde onun ye­rini Kur'an'da geçen garib kelimelerle doldurmasının faydası nasıl inkâr edi­lebilir? » diyerek itiraz etmiş, Aynî ise, Kirmanı' nin ve tbn Hacer' in sözlerin naklettikten sonra;

«Evet bunlar faydadan hâli değildir, fakat Buhârî'nin kitabının gayesi ha­disleri ortaya koymaktır, lugatlan değil! demiştir.[493]

Bu örnek açıkça göstermektedir ki sarihler her zaman yukarıda Kâtip Çe­lebi' nin işaret ettiği âdâb'a sıkı sıkıya bağlı kalmış değillerdir. Tamamen ilmî serbesti içinde hareket etmişlerdir. Ancak yine de, günümüzde görülenden çok daha medenî ve ilmî davranmışlar, hakaret anlamına gelecek tenkidlerde bu­lunmamışlardır.[494]

 

4. Şerh Edebiyatının Tenkidi

 

Dünya ilim tarihinin en detaylı ve ince tenkid esas ve uygulamalarına sa­hip bulunan Hadis ilmi içinde geliştirilmiş olan şerh edebiyatı, bir takım ta­rafgirliklere kapı açtığı için özellikle tenkide tabi tutulmuştur.

Şerhçiliğin, tasnif devri sonrasında yoğunlaşan bir faaliyet sahası olması, fevkalâde hacimli şerhlerin meydana getirilmesi, öğretim imkânlarını zorlaş­tırmanın yanında, uzun uzun münâkaşalara yol açması ve asıl kaynaklara in­meyi geciktirmesi ve tabiî belli devrin ilmî bulgu ve şartlarına göre yapılmış ol­ması, yani bir süre sonra tamamen değilse bile büyük bir kısmı ile yenilenmeye muhtaç bulunması gibi noktalar şerh edebiyatı çevresinde daima söz konusu ediîegelen hususlar olmuştur. Bu hususların ayrı ayrı ele alınıp tetkik edilme­si, hiç şüphesiz çok daha geniş ve belki de şerhçilik üzerinde yapılacak bir dok­tora tez çalışmasında daha münâsip olur. Biz burada genel bir değerlendirme yapacak ve konunun belli bazı noktalarına dikkat çekmekle yetineceğiz. Bizim çalışmamız ancak bu kadarını kaldırabilecek muhtevadadır.

Şimdi bütün bu saydığımız tenkid noktalarından farklı olarak şerh ede­biyatının yazımında gözlenen bir gelişmeye dikkat çekmek istiyoruz. Aşağıda­ki iktibas, Hanefi Mezhebi görüşleri doğrultusunda Ebû Dauud' un Sünen' ine yapılmış bir şerh olan Bezlu'l-mechûd'un başında bulunan bir takdim yazı­sından- alınmıştır. Şöyle denilmektedir:

«Eskiden beri îslâm bilginleri, başta kütüb-i sitte olmak üzere hadis kitab-larını özel anlayışlarına göre şerhetmişler ve hadisler arasına mezheb anlayış­larını işlemişler, güvenilir hadis kitablarında buldukları delilleri ön plana çı­karmışlardır [495]Meselâ Ebû Ca'fer et-Tahâvî, Şerhu Meâni'l-âsâr'da, Allâme Zeyle'î Nasbu'r-râye'de ve Alâeddin et-Türkmânî, el-Cevheru'n-nakîyy'de hep aynı şeyi yapmışlardır.

Bizim büyüklerimiz Şafiî âlimler, -gerçeği söylemek gerçeğin hakkıdır, te'lifve tedvin meydanındaki birincilik çubuğunu herkesten önce ele geçirmiş­ler, varış ipini herkesten önce göğüslemişlerdir. Ne zaman ki onlardan biri, sa­hih hadis kitablarından birine bir şerh yazacak olsa, hemen Hanefi Mezhebi ulemâsından büyük bir âlim kalkıp, aynı kitaba bir başka şerh yazmıştır. Şafiî veya Mâliki bir âlim bir tefsir veya fıkıh usûlü yazsa ve bu eser hüsn-i kabul gör­se, atlarla öğrenciler ona yönelse, ilmî mehâfil ve öğretim kurumları onu be-nimsese, bir hanefî âlim çıkar aynı konuda bir eser kaleme alır ve tabiî bâzan öncekini geçer, bâzan da ondan geride kalır. İşte Allâme Bedruddin el-Aynînin Umdetu'l-Kaarî'sz ile Allâme Hafız İbn Hacer el-Askalânî'mrc Fet hu'1-bâarî'sr olayı bunun açık delilidir.

Aynı durum Hanefi âlimlerin kimilerini, Şafiî ulemânın eserleri ilim mu­hitlerine yayıldıktan, ders ve tedris malzemesi olarak talebe ve hocalar tarafın­dan yaygın şekilde kullanılmaya başlandıktan sonra Kur'an tefsiri yazmaya da sevketmiştir. Ebu'l-Berekât Hâfızuddin en-Nesefi (710!1310)'nin Medâ-rik'mrfe Ebu's-Suud el-îmâdî (982/ 1574)'nin îrşâdu'I-akli's-selim'mtfe aynı şeyi görmekteyiz. [496]

Bu satırların içinde yer aldığı takdim yazısının, yukarıda da işaret ettiği­miz gibi Hanefî Mezhebi görüşleri istikâmetinde yazılmış bir şerhin başına konmuş olması, artık bahis konusu mezhebi rekabet duygusunun oldukça mu­tedil bir hale dönüştüğünün göstergesi olsa gerekir. Pek tabiîdir ki aynı duygu­nun tersinden işlediği yöre ve olaylar da olmuştur.

Burada, Şârih'in Uyması GerekliÂdâb kısmında işaret ettiğimiz görüşle­ri de dikkate alarak, meseleye sırf mezhebî rekabet duygusunun kabarması ve tatmine ulaşmak istemesi şeklinde bakmamak, âlimlerin biribirlerinden etki­lenmeleri ve aynı ilmî faaliyet içine girdikten sonra da pek tabiî olarak benim­sedikleri görüşler istikâmetinde yorumlar getirmeye çalışmaları, bazan da karşı görüştekilere tarizlerde bulunmaları şeklinde daha ılımlt bakmakta bü­yük fayda oisa gerekir. Zira, tarihî bir gerçektir ki, bir çok Şafiî âlimin yazdığı eser Hanefî ilim muhitlerinde ısrarla ders kitabı olarak okutulmuştur. İşte Kâdî Beyzâvî Tefsiri, İşte Celâleyn, İşte Hadis Usûlü eserleri... Hadis Usûlü eserleri içinde Hanefî âlimler tarafından yazılmış, ısrarla okutulmuş herhangi bir muteber eser bulmak mümkün değildir. En son, Zafer Ahmed et-Tehânevî tarafından yazılmış bulunan Kavaid fi ulûmi 'l-hadîs [497] henüz hiç bir müesse­se tarafından ders kitabı düzeyinde banimsenmiş değildir.[498]

 

B. Meşhur Şerhler

 

Yukarıda belirtmeye çalıştığımız gibi, özündeki ciddî güçlüklere rağmen îslâm bilginleri, h. IV. asırdan itibaren yüzlerce şerh, haşiye ve talik yazmış, hadis edebiyatına büyük ilmî katkılarda bulunmuş ve sünnetin pratiğe dönüş­mesine kendi şart ve çevrelerinde yardımcı olmuşlardır.

Hiç kuşkusuz şerh çalışmaları, pek tabiî olarak, daha çok ilmî çevrelerce itibar edilen kaynaklar üzerinde yoğunlaşmıştır.

Biz burada meşhur ve mütedâvil şerhlerden örnekler tanıtacağız. Bunlar arasında «asl»ı unutturamasa bile onun değerine yakın bir kıymet arzeienler bulunmaktadır. Bilhassa diğer ilim dallarında «asl»ı unutturacak nitelikte şerhlerin mevcudiyeti bir gerçektir.

Ayrıca, hadislerin kaynaklarına müellif veya kitab (bölüm) adı olarak işa­ret etmiş olmalarından dolayı bazı şerhleri, hadis tahricinde kendisinden fay­dalanılacak eserlerden kabul etmek de mümkündür.[499]

 

1. el-Hattâbî ve Me'âlimu's-sünen'i

 

Ebû Süleyman, Hamd (Ahmed) b. Mukammed b. İbrahim el-Hattâbî el-Büstî (388/998) fakih-muhaddis ve edîb olarak, gerçekten kendisinden sonra­kilerin daima fikirlerine müracaat etmek ihtiyacını hissettikleri bir Türk âli­midir. «Beyânu i'câzi'l-kur'ân, Garîbu'l-hadîs, Islahu ğalatı'l-muhaddisîn, A'lâmu's-sünen » gibi değerli eserlerin sahibi olan Hattâbî, elde mevcut bilgi­lere göre ilk şârih olarak Hadis edebiyatındaki müstesna yerini Ebû Davud' un Sünen' ine yazdığı «Me'âlimu's-sünen » adlı eseriyle almış bulunmakta­dır.[500]

tik şerh olması ve dolayısıyla, şerh edebiyatının başlangıcına dair fikir ver­mesi bakımından, Me'âlimu's-sünen' in mukaddimesinin kısa bir özetini sun­mayı faydalı bulduk.

Hattâbî, bu işe istek üzerine başladığını ortaya koyan cümlelerini, «Ben­den istediğiniz, benim için terki, sizin için cehli caiz olmayan, yine bana gizle­mesi size de bilmemesi yakışmayan bir iştir... » diye bitirmekte; Ebû Davud' un Sünen' i gibi bir eseri tefsir, müşkil lafızların îzah, muğlak mânâları şerh ahkâm yönlerini beyân, hadis metinlerindeki hüküm istinbatına elverişli nok­talara delâlet ve lâfızların gerisinde yatan fıkhı manaları keşf edeceğini bil­dirmektedir. Tabiatıyla Hattâbî' nin kullandığı bu kelimeler, bir şerhte hangi yönlerin bulunduğunu da ortaya koymakta ve bir çerçeve çizmektedir.

Hattâbî, zamanındaki âlimlerin «ehl-i hadîs ve eser », «ehl-i fıkıh ve nazar » diye iki gruba ayrılmış olduklarını, ancak bunların biribirlerinden asla müs­tağni kalamayacaklarını, zira hadis'in «asi » anlamında temel; fıkhın da «fer'» anlamında bina gibi olduğunu, temelsiz binanın çökeceğini, binasız bir temelin de çukurdan başka bir değer ifâde etmeyeceğini belirtmektedir.

Ancak bu gerçeğe rağmen, bu iki grubun yekdiğerine yardımcı olmadıkla­rından hatta biribirlerini tenkid etmekten de geri durmadıklarından yakın­maktadır. Çok açık cümlelerle her iki grubun tutumlarını tahlil ettikten sonra kendisinin, bu şerh çalışmasıyla her iki grubu yekdiğerinin meşguliyet sahası ile ilgilenmeye şevkedebileceği ümidi içinde bulunduğunu da vurgulamakta­dır.

Böylece ilk şerh'in, fıkıhçılarla hadisçilerin aralarını telif hedefine yönelik olduğu ortaya çıkmış olmaktadır.

Daha sonra Ebû Davud' un Sünen' ini tanıtmakta ve onun hakkında «Din ilmi alanında benzeri telif edilmemiş çok değerli bir kitaptır » demekte ve muh­telif mezheblere mensub ulemâ ve fukahânın başvuru kitabı olarak İslâm dün­yasının her yöresinde hüsn-i kabul gördüğünü bilhassa belirtmektedir. Sadece Horasan âlimlerinin daha ziyâde Buhârî ve Müslim' in Sahih lerine itibaı ettiklerini kaydetmekte, ne var ki, Ebû Davud' un Sünen' inin tertib açısından en güzel, fıkıh bakımından en zengin olduğunu bildirmektedir. Tirmizî' nin ki­tabının da «güzel bir eser » olduğunu ayrıca zikretmektedir.

Hadis'in, sahih, hasen ve sakîm (zayıf) diye üçe ayrıldığını bildiren ve bunların tariflerini veren Hattâbî, Ebû Davud' un, kitabına «ulemânın terkin­de icma ettikleri » hiç bir hadisi almamış olduğunun kendisine nakledildiğini söylemektedir.

Ebû Davud' dan önceki ulemânın eserlerinin Cami' ve Müsned türün­den olduğunu, bunların ise, her konuya dair hadisleri ihtiva ettiklerini, fakat Ebû Davud' un Sünen' inde, şimdiye dek kimsenin yapmadığı bir işi yaptığını, ahkâm ile ilgili hadisleri topladığını, bu yüzden de rağbet gördüğünü pek canlı ifadelerle dile getirmektedir.

Ebû Davud ve Sünen' i hakkındaki ulemâ görüşlerini hülâsa olarak ver­dikten sonra şerhe başlamaktadır.[501]

Şerh'te, sıradan her hadis mufassal bir şekilde ele alınmaz. Her bâbtan açıklanmasına ihtiyaç duyulan kelime ya da ifadeler kısa kısa açıklanır. Gari-bu'l-hadis çalışmasına fıkhî görüşlerin ilâve edilmesi, hadisler arasındaki muhtelif mânâların cem ve telifinin nasıl yapılabileceğine dair görüş beyânı ve bu açıklamalar esnasında kesinlikle belli bir mezhebin görüşünün takib edilmemiş olması Meâlimu's-sünen' in en bariz vasıflarını oluşturmaktadır.

Meâlimu's-sünen , «kale », «kültü » uslûbundaki şerhlerdendir. Özellikle âyetlere «kavluhû » diye işaret eder. Herhalde ilk şerh olmasının da bu üslûbun benimsenmesinde rolü bulunmaktadır.

Meâlimu's-sünen , gerek müstakil olarak[502]gerek Sünen-i Ebî Davud'un sayfa altlarına konulmak suretiyle basılmıştır.

Kendisinden sonra şerh yazan hemen herkes, Hattâbî' nin görüş beyan et­tiği hadisleri açıklarken Hattâbî' ye atıf yapmadan geçemez.

Hattâbî, Meâlimu's-sünen' i bitirince, yine istek üzerine bu kez Buharı' nin Sahih' ine «A'lâmu's-sünen » adıyla ilk şerhi yazmıştır.[503]

 

2. el-Beğavî ve Şerhu's-sünne'si

 

EbûMuhammed el-Hüseyn b. Mes'ud el-Ferrâ el-Beğavî (516/1122) tara­fından, zamanında yaşayan insanların fıkıh kitablarına aşırı düşkünlük gös­termeleri sebebiyle, fıkhın ikinci kaynağı olan sünnete dikkat çekmek üzere te­lif edilmiş olan Şerhu's-sünne, isminden de anlaşılacağı gibi herhangi bir kita­bın şerhi değil, hadis kitablanndan seçilmiş sünnet malzemesinin şerhidir. Bu niteliğiyle Şerhu's-sünne, bir çeşit fıkhu'l-hadîs çalışmasıdır.

Şerhu's-sünne, ale'l-ebvâb bir sisteme sahiptir. Bâb başlıkları genelde BuhârV den iktibas edilmiştir. Sika ravüerin rivayetlerinden seçilmiş hadis-lerdeki müşkili hail, ğarib kelimeleri tefsir ve hükümleri beyân etmektedir.

Bu açıdan da Şerhu's-sünne, Hattâbî'nin Meâlimu's-sünen' ine benze­mektedir.

Ahkâmın beyânında el-Beğâvî, kendi mezhebi hilâfına da olsa tercihlerde bulunmakta, muhalif görüşteki]erin delillerini tenkitte aşırılık göstermemek­te, son derece insaflı davranmaktadır.

el-Beğavî, bu eserinde, muhaddislerin ve fukahâdan sahih hadis'i esas alanların metoduna bağlı gözükmektedir. Ğarib kelimelerin izahında da lügat-çıların usûlünü uygulamakta, iştikak ve istişhâd yollarına baş vurmaktadır. Bu hususta Ebû Ubeyd Kasım b. Sellâm, îbn Kuteybe ve Hattâbî gibi âlimler­den kelimesi kelimesine nakiller yapmakta veya onların görüşlerini kendi ifa­desiyle mana olarak yansıtmaktadır.

Müellif, sahihler, müsnedler, sünenler, mu'cemler ve cüzlerdeki kendileriyle ihticac edilen hadisleri bir araya toplamak ve değerlendirmek böylece de müslümanlara din ve dünya işlerinde kâfi bir başvuru kaynağı meydana getir­mek gayesinde olduğu için inanç esaslarından güzel ahlâka kadar her konuya yer vermiştir.

el-Beğavî, hadisleri, sahabe, tâbiûn ve müctehid imamların görüşlerini topluca vermiştir. Bu açıdan hadisleri iyice kavramak isteyen ilim adamları için yegâne hadis kaynağıdır denilebilir.[504]

Müellif, senedlerini zikretmediği hadislerin bir çoğunun ma 'mûlun bih ve hadis imamlarının kitablarında mevcut olduklarım, kendisinin kısaltma ama­cıyla ve imamların nakline itimaden senedleri hazfettiğini belirtmektedir. [505]

Hadis otoritelerinin güvenmedikleri ve kitabîannda yer vermedikleri hiç bir hadisi almadığını, maklûb, mevzu, meçhul gibi otoritelerin reddettikleri ve terkinde ittifak ettikleri rivayetlerden kitabını uzak tuttuğunu ve koruduğunu ayrıca kaydetmektedir. [506]

16 cilt halinde ilk kez 1390-1400/1970-1980'de Dımeşk'te Zuheyr eş-Şâviş ve Şuayab el-Arnavud' un tahkiki ile basılmış olan Şerhu's-sünne, toplam ola­rak 4422 hadis'in açıklamasını ihtiva etmektedir. Fıkıh kıtaları tertibi içinde­dir.

16. cild tamamen, hadislerin ilk harflerine göre alfabetik fihristinden iba­rettir. Hadis, cild ve sayfa numarası ile sahâbî râvisinin kim olduğuna da fih­ristte yer verilmiştir. Oldukça kullanışlıdır.

Hadislerin sened ve metin kısmı değişik puntolarla dizilmiş ve metinler tam harekeîenmiştir. Modern bir baskıdır.

Bu özellikleriyle Şerhu's-sünne , şerhler içinde çok ayrı bir hususiyet ar-zetmektedir.[507]

 

3. en-Nevevî ve el-Minhâc'ı

 

Müslim 'in Sahih' ine yazılmış olan bir çok şerh[508] içinde en muteber kabul edilen Nevevî' nin el-Minhâc' ıdır. Nevevî, bu şerhinin Ön sözünde şu hususla ra değinmektedir:

Geçmişte âlimlerin en yoğun şekilde meşgul oldukları sahanın hadis oldu­ğunu, hatta hadis okunan bir mecliste binlerce öğrencinin toplandığını, ancak artık böylesine bir rağbetin görülmediğini, gayretlerin oldukça zayıflamış ol­duğunu, fakat buna rağmen yine de Hadis timine itina ve insanları bu sahaya teşvik etmek gerektiğini bildirmektedir. Hadis ve hatta ilim alanında en sahih eserin Buhârî ve Müslim' in sahihleri olduğunu kaydetmektedir. Kendisinin, Buhâri' ye bir şerh yazmakta olduğunu, bu arada Müslim' in Sahih' ine de ne anlaşıîamayacak kadar muhtasar ne de bıktıracak kadar mufassal olmayan or­ta («mutevassıt ») bir şeh yazmak üzere yola çıktığım söylemekte ve şöyle de­mektedir: «Eğer gayretîerdeki zaaf, isteklilerin azlığı ve uzunluk gerekçesiyle kitabın yayılamıyacağı endişesi olmasaydı, bu şerhi yüz cildi aşacak ölçüde ge­niş tutar ve gereksiz hiç bir şeyi de tekrar etmezdim. Fakat ben orta bir yol tut­tum. Usûl ve fiırûa ait hükümler, âdâb, kavâid-i şer'iyye, lüğavî manaların ve şahıs isimlerinin zabtı, künye sahiplerinin isimleri ve ricalle ilgili bazı önemli hususlar, hadisler arasını cem' ve bazı pratik («amelî ») meselelere işaret ettim. Hadis tekerrür etmişse, ilk geçtiği yerde gerekli izahlarda bulundum, daha sonra o ilk yere atıfla yetindim. Bazan da meselenin daha başka yönlerinin mevcudiyeti dolayısıyla yeniden bilgi verdim. İstifâdeyi arttıracağını umdu­ğum için usul bilgilerine ait bazı konuları da bu mukaddimede vermeyi uygun buldum.[509]

Bu mukaddime ve usul bilgilerinden sonra başlayan şerh, «kavluhû ûbuna sahip şerhlerdendir.

Neuevî şerhinde, Mâliki olan Kadı lyad (544/1149)'ın İkmalu'l-Mu'lim bi fevâidi Müslim adlı şerhinden oldukça istifade etmiş, ancak mezhep görüş­lerinin ayrıldığı noktalarda kendi mezheb görüşü istikâmetinde yorumlarda bulunmayı ihmal etmemiştir.

Nevevî' nin şerhi gerek müstakil olarak gerekse KastallânV nin Buharı şerhi îrşâdu's-sârî kenarında bir çok kez basılmıştır. [510]

 

4. Buhârî Şerhleri

 

Hadis Edebiyatının bir numaralı eseri olan Buhârî'nin Sahih'i, üzerinde en çok çalışma yapılan eser olmanın yanında kendisine en fazla şerh yazılan ki-tab olma özeliğine de sahip bulunmaktadır. Kâtip Çelebi bu şerhlerden 82 tane­sini saymaktadır.[511] Buhârî'/ım Sahih'i halen de üzerinde en yoğun çalışma­ların yapıldığı eser olma vasfını sürdürmektedir.

Hadis edebiyatı tarihinde ilk şârik olarak bilinen «büyük Türk mütefek­kir ve muhaddisi[512] Hattâbî (3881998)'nin yazdığı A'lâmü's-sünen, Buhâ-rî'ye yazılmış en eski ve ilk şerhtir. [513]

Birçok esere yazılan serlerin asıl eseri unutturacak seviyede itibar görmüş olmasına rağmen, bunca şerhinden hiç biri Buhârî'nin yerine geçebilecek bir nitelik kazanamamıştır. Ancak bunlar arasında Öteki şerhlerin nerede ise ta­mamen unutturmuş olanlar bulunmaktadır. Hepsini tanıtmamıza imkân bu­lunmayan Buhârî Şerhieri'nden en meşhur üç tanesi hakkında bilgi vermekle yetineceğiz.[514]

 

a. İbn Hacer ve Fethu’l-bâri’si.

 

Fakih, müverrih ve muhaddis olarak haklı bir şöhrete sahip bulunan îbn Hacer, Şemsüddin Ahmed b. Ali el-Askalânî (773/137 l'de Mısır'da doğmuş Kur'ân'ı hıfzetmekle başladığı öğrenim hayatının ileri yıllarında hadis ile işti­gali yeğlemiştir. Mısır, Suriye, Hicaz ve Yemen' e defalarca seyahat etmiş 10 yıl süreyle Zeynüddin el-Irâkî (806/1403)'den hadîs okumuştur. Bilâhare muhtelif cami ve medreselerde büyük rağbet gören tefsir, hadis ve fıkıh dersleri vermiştir. 852/1448 tarihinde vefat etmiştir.

Hadis ilminin ana branşlarında değerli eserleri bulunan İbn Hacer 'in Buhârî'ye yazdığı Fethu'l-barî adlı şerhi pek meşhurdur.

îbn Hacer'in Fethu'l-barî' si, bir mukaddime ve şerh'den meydana gel­mektedir. Buhârî ve Sahih' ine tahsis edilmiş müstakil ve en şümullü bir tet­kik olan mukaddime «Hedyü's-sârî mukaddimetü Fethi'l-bârî » adını taşımak­tadır. Mukaddimeyi îbn Hacer 813'te yazmıştır. 10 fazıldan oluşmaktadır. Buhârî' nin eserini tasnif sebebi, isim ve muhtevanın beyânı, hadisleri takti' ve ihtisar etmesi, muallâk hadis nakli, garîb lafızların şerhi, isim, lâkab ve künyeleri biribirine benzeyenlerin açıklanması, mühmel isimlerin ortaya çıka­rılması, Dârekutnî gibi münekkidlerce tenkid edilmiş hadislerin müdafaası, ta'n edilmiş râvilerin tetkiki ve nihayet Sahih 'teki hadislerin sayımı gibi ko­nular mukaddimede enine-boyuna ele alınmış bulunmaktadır.

Hadis tarihi yazarı el-Hûlî, «Eğer bize sadece mukaddime kalacak olsay­dı, yine de müellifin (îbn Hacer) değerini göstermek için yeterdi [515] diye takdi­rini dile getirmektedir.

îbn Hacer «Hedyü's-sârî »de belirttiğine göre, şerhinde şu hususlara yer vermiştir:

a. Bâb başlığı ve hadisi zikrettikten sonra, [516] aralarındaki münâsebeti -gizli ise-, açıklamak,

b. Sened ve metne yönelik bütün hususiyetleri, müsnedler, camiler, müs-tahrecler, cüzîer'den toparlayarak ortaya koymak,

c. Muallekât ve mevkufâtı mevsûl olarak zikretmek,

d. İsim olsun, vasıf olsun kitapta geçen bütün müşkil lâfızların sözlük an­lamlarını ve Beyân İlmi açısından ifade ettikleri nükteleri,tesbit ve zabt et­mek,

e. Hadiste ulemânın istinbat ettiği hükümlere, ahlâkî öğütlere, terbiyevî Özelliklere, tercih, nesh ve cem' gibi önemli noklara işaret etmek,

f. Usul kaidelerine de ayrıca yeri geldikçe tenbihte bulunmak...

Mukaddimeden 4 yıl sonra 817'de başlayıp 25 yıl süre ile devam ettirdiği çalışması sonucu 842'de bitirdiği Fethu'l-bârî'nin değerlendirilmesi noktasın­da şu tesbitler önem taşımaktadır:

«Îbn Hacer'in şerhi, hadis ilmi, takrir güzelliği, ifâde düzgünlüğü ve mak­sadın ortaya konulması açılarından şerhlerin en üstünüdür.[517]

«...Hiç bir şerh, îbn Hacer'inki kadar mükemmel değildir...»[518]

îbn Hacer 'in Fethu'l-barî' si, kendinden önceki literatürden geniş ölçüde istifade etmiş olması ve Buhârî'nin kaynkları hakkında daha fazla bilgi ihtiva etmesi bakımından ehemmiyet arz etmektedir. [519] Fethu'l-barî' nin değerini Şevkânî , «lâ hicrete ba'de'l-Feth » = «Feth » elinde olduktan sonra (ilim için) hicrete gerek yok[520] diyerek belirtmektedir. [521]

îbn Hacer, şerhinde Sahih' in EbûZerr rivayetini  [522]esas almıştır. [523]

Fethu'l-bârî «kavluhu » üslubuyla yazılmış şerhlerdendir. En yeni baskı­sı mukaddime dahil 14 cilddir. [524]

 

b. el-Aynî ve Umdetü'l-kaarî'si

 

H. 762/1361'de Ayıntab 'da doğan Bedrüddin, Ebû Muhammed Mahmûd b. Ahmed el-Aynî el-Hanefî, babasından ve yöre âlimlerinden ders aldı. Hatta babasının vefatından sonra onun yerine kadı oldu. Haleb, Hicaz ve nihayet Mısır' da değişik görevlerde bulundu. Uzun yıllar özel medresesinde ders okut­tu. Bir çoğu şerh niteliğindeki pek çok eserin müellifi olan el-Aynî 'nin en ha­cimli eseri, Umdetü'l-kaarî' dir. el-Aynî 855/145l'de vefat etti.

el-Aynî, Umdetü'l-kaarî' yi yazmaya 821 yılı sonlarında başlamış ve 26 yıl­lık bir mesâî'den sonra 847'de bitirmiştir. O, bu şerhinin yazımında îbn Ha­cer'in Fethu'l-bârî' sinden de istifâde etmiştir. Aynı yıllarda yazılmakta olan Fethu'l-bârî' den îbn Hacer' in talebesi Burhan b. Hıdır aracılığı ile faydalan­mıştır. Bu sebeple yer yer aynen nakiller, yer yer de îbn Hacer' e itirazlara rast­lamak mümkündür. Hatta îbn Hacer' in Hedyü's-sârV de incelediği on nokta­yı, Aynî hemen hemen aynı sıra ile Fevâid adıyla on başlık altında 6 sayfa için­de özetlemiştir.

Umdetü'l-kaarî , nakl ve tahkik yönünden Buhârî şerhlerinin en hacımlısı, tetkik ve inceleme cihetinden en derli-toplusudur. Hadisleri hemen hemen bütün yönleriyle ve gerektiği şekilde açıklamak amacıyla yazılmıştır. Aynî' ye göre, nakledilmiş metinlere dair bir şey öğrenmek isteyen, ma'kulât'a müteal­lik olarak aklına herhangi bir şey takılan da problemini Umde' den istifade ile çözebilecektir. Yararlanmayı kolaylaştırmak için de Aynî, açıklamalarını ayrı başlıklar altında vermeye özen göstermiştir. Onun en geniş olarak ele aldığı ve kullandığı başlıkları tam olarak görme imkanı bulduğumuz birinci hadisin açıklamasında 20 ara başlık tesbit etmekteyiz. Aynî hadisi verdikten sonra şu yan başlıkları sıralamaktadır:

1. Hadisin âyetle ilgisi Bu başlık, bâb başlığında âyet yer almışsa, o âyet ile hadisin irtibatını göstermek için açılır.

2. Hadisin bâb başlığı («Terceme») ile ilgisi. Bu ilgi, şârih tarafından çoğu kere, böyle bir başlık açılmadan «Mutâba-katu'l-hadis li't-terceme» gibi başlayan bir cümle ile açıklanmaktadır. Hadisin o bâb başlığı altmda zikredilmiş olmasını sebebini ortaya koyan bu başlık altın­da verilen bilgiler, Buhârİ' nin fikhî anlayışının ortaya konulması açısından ol­dukça önemlidir.

3. Senedde yer alan râvilerin açıklanması

4. Râvi isimlerinin okunuşunu harekeli olarak tesbit

5. Neseblerinin açıklanması  

6. Kavilerle ilgili diğer bazı noktaların ortaya konulması

7. Senedin ihtiva ettiği bazı özellikler

8. Hadisin nev'inin açıklanması

Bu altı başlık altında hadisin senedine yönelik hemen her husus ve netice­de hadisin râvi sayısı, ittisal, inkita' ve irsal durumları açıklanır.

9. Hadisin Buhârî' de nerelerde geçtiği

10. Hadisin eserlerine almış olan öteki hadisçiler

11. Hadisin rivayetleri arasında görülen lafiz farklılıkları

Bu üç başlıkta da hadisin kaynak ve metin açısından değerlendirmesi ya­pılır. Bu başlıklar altında hadisin önce Buhârî içinde sonra da Hadis külliyâtı içinde tahrîc'i yapılmış olmaktadır. Bu sebeple şerhleri, hadis tahririnde isti­fade edilecek eserlerden saymak gerektiğine dair görüş beyân edenler bulun­maktadır. [525]Ancak hadisin diğer kaynaklarına sadece müellif ismi olarak işa­ret edilmiş olduğunu da burada kaydetmek gerekmektedir.

12. îlk olarak bu hadisi seçmiş olmasını sebebi Bu başlık pek tabiî olarak sadece bu birinci niyet hadisi' ne aittir. Böyle bir başlık diğer hadislerde bulunmamaktadır.

13. Lügat açıklamaları  

14. t'rab açıklamaları 

15. Meânî ilmi açısından açıklama  

16. Beyân ilmi noktasından açıklama

17. Bedi' ilmi açısından açıklama

Bu başlıklar altında hadislerin dil ye edebiyat yönünden ince bir tahlili ya­pılmakta, dil hususiyetleri açıklanmaktadır.

18. Sorular ve cevaplar hadisle ilgili olarak akla gelebilecek muhtemel sorular bu başlık altında cevaplandırılmaktadır. Bu sual ve cevaplar da bazan ğaib siğasıyla  şeklin­de, bazan soru sahibi açıklandıktan ve soru verildikten sonra diye başlayan cevaplarla işlenir. Hemen hatırlatalım ki burada söz konusu olacak sorular, buraya kadar zikredilen başlıklar altında incelenen her hususa ait ola­bilir. Yani gerek lafız gerekse mânâ ile ilgili olabilirler.

19. Hadisin sebeb-i vürûdu 

20. Hadisten çıkarılabilecek fıkhî hükümler

21. Hadis ile ilgili belirtilmesi faydalı olan öteki meseleler  

Bu sıra, genelde böyledir ve hiç şüphesiz her hadis için bütün bu başlıklann açılması söz konusu değildir. Meselâ hemen ikinci hadiste bu başlıklar 10'a düşmektedir.[526]

Açıkça görüldüğü gibi «Aynî' nin bu eseri, diğer sarihlerin karma-kanşık yazmalarına mukabil, bir usûl dâiresinde yazılmıştır. [527] «Kavluhû » üslûbun­da kaleme alınmış olan Umdetü'l-kaart, râviler hakkında verdiği bilgi, hadis­lerin mantıkî münâkaşası ve gramer açıklamaları bakımından ehemmiyet ta­şımaktadır. [528]

Netice itibariyle «Aynî'nin şerhi, şerhlerin en güzeli, yorum bakımından en tamı, ulemâdan nakli en bol olanıdır. Ne var ki, söz dizimi açısından İbn Hacer'inki gibi değil, biraz dağınıktır . [529]

Hanefî mezhebi görüşlerine göre yazılmış büyük ve mükemmel bir şerh ol­masına rağmen, İbn Hacer' inki kadar şârih'in hayatında etrafa yayılmış değil­dir.

Umdetü'l-kaarî, 10 ve 25 cild halinde basılmış bulunmaktadır. [530]Matbaa-i Amire baskısı, hatası az olan bir baskıdır.[531]

 

c. el-Kastallânî ve İrşâdu's-sârî'si

 

Ahmed b. Muhammed el-Hatîb el-Kastallânî h. 851/1447'de Mısır' da doğ­muştur. Bir çok hocadan ilim tahsil etmiş olan Kastallânî, hayatını Kahire' de vaizlikle geçirmiş ve Yavuz Sultan Selim'in Mısır' a girdiği gün (923/1517) ve­fat etmiştir.

Kıraat ve tasavvufla da meşgul olan Kastallânî daha çok muhaddis ve ke-lamci olarak bilinmektedir. [532] el-Mevahibu'l-ledünniyye' si meşhur olan müel­lif, bilhassa Buhârî' nin Sahih' ine yazdığı İrşâdü's-sârî adlı şerhi dolayısıyla tanınmaktadır.

El yazmasında Buhârî' ye ait metnin kırmızı nıürekkeble yazılmak sure­tiyle şerh kısmından ayrılmaya çalışıldığı anlaşılan İrşâdü's-sârî, memzûc Şerhlerdendir. Ayrıca Buhârî' nin metnini ihtiva etmez. Baskısında metin parantez içinde verilmiştir.

Kastallânî, nasıl bir şerh yapmak istediğini anlattığı önsüzünde özellikle, rivayet farklılıklarına işaret etmeye çalıştığını, ihtiyaç halinde açıklamaların tekrarından kaçınmadığını, hadisçiler nezdinde malum olan kelimelerin zabt ve tesbitini de avam ve havassın isifade edebilmesi için ihmal etmediğini belirt­mektedir[533]. Önceki neşriyattan iktibaslar yaptığını da açıklayan Kastallânî, sırasıyla, Ehl-i hadisin fazileti, hadis tarihi, hadis usûlü ile ilgili özet bilgiler vermektedir. [534]Sonra da İbn Hacer'-in Hedyü's-sârl' sini bir fasılda özetle­mektedir. Buhârî' nin hayatı ve menâkıbına ayırdığı 5. faslı da tenbîh ve ir-şad yan başlığı altında Buhârî' nin Sahih' inin rivayet nüshaları ve Buhâri şerhleri hakkında verdiği bilgiler ve yaptığı değerlendirmelerle[535] bitirmekte­dir.

Kastallânî, şerhine Buhârî' nin Yûnînî edisyonunu esas almıştır. [536] Bt sebeple de onun şerhi bilhassa, nüsha farklarına ait taşıdığı işaretler ve «Sa-hih'in rivayetlerinin tenkidi bakımından [537] büyük önem taşımaktadır.

İrşâdü's-sârî, hemen her isim, kelime veya ifâdenin tam şeklini bunlara en yakın yerde en özlü biçimde ihtiva ettiği için özellikle «öğretmen kitabı » ni­teliğinde gözükmektedir.

İrşâdu's-sârî Bulak' ta 10 cilt halinde ve kenarında en-Nevevî' nin Müs­lim Şerhi el-Minhac ile birlikte basılmıştır. Bu baskının ofset baskılan da pi­yasada bulunmaktadır. [538]

Bu üç şerhten başka, başta Türk âlimi el-Kirniânî (786/1384)'nin ve Enve-ru'l-Keşmîrî' nin Buhârî şerhleri de piyasada mevcut muteber şerhlerden­dir.[539]

 

5. Aliyyu'l-kaarî ve Mirkâtu'l-mefâtih'i

 

Hadis diye uydurulmuş sözlerle ilgili edebiyatı tanıtırken kısa biyografisi­ni sunduğumuz Aliyyu'l-kaarî (1014/1605)'nin Mişkâtu'l-Mesâbih üzerine yazdığı Mirkâtu'l-mefâtih adlı memzuç şerh, bilhassa Hanefî ulemâ tarafından kaleme alınan şerh ve haşiyelerde kendisine çokça müracaat edilen Önemli bir şerhtir.

Aliyyu'l-kaari, kendisinden önceki sarihler gibi, söz konusu şerhini hangi sebeplere dayalı olarak ortaya koyduğunu bizzat açıklamıştır. Mişkâtu'l-mesâbîh' i kimlerden okuduğu ve Mişkât' in nüshaları hakkında bilgi verdik­ten sonra Mişkât' a menhec-i şerif üzere bir «şerh-i lâtîf» yazma düşüncesinin gerekçesi olarak şu noktalara dikkat çekmiştir.   

«Hadis İlmi gibi şerefli bir bilim dalının öğrenimine karşı rağbetin azaldı­ğı, himmet ve gayretlerin iyice zayıfladığı, bu durumun hicrî 1000 yılı sonrası­nın (sanki) karakter ve gereği olduğu ilim ve ilim ile amel konusunuda çok ciddi boyutlarda bir gevşekliğin bulunduğu gözlemlenmektedir.

öte yandan sarihlerin çoğu Şafiî bilginlerdir. Bunlar da hadisler ile mez-heblerine göre istidlalde bulunmaktadırlar. Hadis ile amel etmedikleri hatta ne eskiden ne de şimdilerde rivayet nedir bilmedikleri zanmna dayalı olarak Hanefîleri «ashab-ı re'y» diye isimlendirmektedirler. Bu sebeple, fıkhı deliller hakkında yeterli bilgisi olmayan halk, «Hanefîlerin ortaya koyduğu meselele­rin bizzat kendi delillerine muhalif olduğu» gibi yanlış bir zanna kapılmasın di­ye Hanefîlerin delillerini ve meselelere dair görüşlerini ortaya koymaya ve böy­lece onları savunmaya çalıştım.[540]

Aliyyu'l-kaarî' nin bu gerekçelere dayandırdığı şerhi 5 büyük cild halinde matbu ve muteberdir.[541]

 

6. el-Azîmâbâdî ve Avnu'l-ma'bud'u

 

Ebu't-Tayyib Şemsu'î-hakk el-Azîmâbâdî ile küçük kardeşi[542] Muham­med Eşref el-Azîmâbâdî' den bazan birine, bazan ötekine, [543]bazan da ikisine birden nisbet edilen[544] ve fakat aslında Ebu't-Tayyib Şemsu'l-hakk' in; kardeşi Muhammed Eşref, oğlu İdris b. Ebi't-Tayyib, meşhur âlim el-Mübârekfûrî, Ahmed ed-Deyânevî ve bir grub âlimin yardımıyla meydana getirdiği[545] Av-nu'l-ma'bud şerhu Süneni Ebî Davud, Hind uleması tarafından yazılmış şerhlerin en değerlilerin dendir.

Avnu'l-ma'bud' un kaleme alınma sebepleri şöylece özetlenebilir:

Ebû Davud' un Sünen' inde geçen hadislerin, herhangi bir tercih yapılma­dan ve mezheb delillerine zikretmeden, manâlarını anlamaya çalışmak ve imkân vermek, çok zaruri olan yerlerde gerektiği kadar izahda bulunmak.

Hadislerin tercih ve tahkiki, mezheb delilleri, metin ve senedlerde söz ko­nusu olacak illetler ve diğer bilgiler, çok daha geniş bir hacma sahip olan yine Ebu't-Tayyib' e ait olan «Ğayetu'l-maksud » adlı şerhe bırakılmıştır.[546]

Anılan maksat ve çerçevede kaleme alınmış olan Avnu'l-ma'bud, memzûc şerhlerdendir. Ancak, Sünen' in metni harekeli olarak sayfa başla­rında ayrıca verilmiştir. Bâblar ve hadisler de sıradan rakamlanmıştır. Buna göre Sünen-i Ebî Davud' da 5252 hadis bulunduğu görülmektedir. [547]

Avnu'l-ma'bud, Sünen' in muğlak ifâdelerinin halli ve maksadlarının keş­fi için yeterlidir. Hatta başka şerhlerden okuyucuyu müstağni kılacak zengin­liktedir.

Avnu'l-ma'bud, Abdurrahman Muhammed Osman' in zabt ve tahkiki ile îbn Kayyim el-Cevziyye' nin şerhi ile birlikte 14 cild halinde basılmış bulun­maktadır. [548]

 

7. es-Sehârenfürî ve Bezlu'l-mechûd'u

 

Halil Ahmed b. Mecîd es-Sehârenfûrî 1267'de Sehârenfur' a bağlı bir köy­de doğmuş, çevredeki ulemadan ilim tahsil etmiştir. Ömrünün ta'lim ve tedris ile geçirmiş, medreseler idare etmiştir. Tedris, te'lif ve tetkik bakımından meş­guliyet sahası hadis olmuştur.

Hadis, fikıh, cedel ve hılâf konularında yed-i tûlâ sahibi olan Sehârenfûrî, Medine' de 1346/1927'de vefat etmiştir.

O'nun ilminin Özü, araştırmalarının hülâsası kabul edilen eseri, ömrünün son on yılında, öğrencisi Muhammed Zekeriyya' nin yardımıyla telif ettiği «Bezlu'l-mechûd fi halli Ebî Davud » adlı şerhidir.

Bezlu'l-mechûd memzûc şerhlerdendir. Ancak, Sünenü Ebî Davud' un metni hareketsiz olarak sayfa başlarına konulmuştur.

Bezlu'l-mechûd' un yazılma sebebi, ed-Nedvî' ye göre ikidir.[549]

1. Şârih'in hadis'e karşı duyduğu engin sevgi, zevk ve ona hizmet hırsı.

2. Hadis ve fıkıh ilimlerini şahsında birleştirmiş Hanefî bir âlime ait kap­samlı bir Ebû Davud şerhinin mevcut olmaması...

Şârih es-Sekârenfûrî, hadislerin şerhinde çoğu kere sırasıyla Aliyyu'l-KaarV nin Mirkât' ına, İbn Hacer' in Fethu'l-bârî 'sine ve Aynî' nin Umde tu'l-kaarî' sine; fıkhî meselelerde Bedâyi'us-sanayi' e; ricalin durumu ile ilgili hususlarda da îbn Hacer' in Takrib, Tehzib ve îsâbe' sine, es-Sem'ânî' nin el Ensâb' ına dayandığım belirtmektedir. [550]

es-Sekârenfûrî, Ebû Davud' un rical ve hadisler hakkındaki sözlerine özel bir önem vermiş, Sünen' in nüshalarının mukayese ve tashihine dikkat göster­miş, taliklerin tahririne çalışmış, kaynakları bulamadığı zaman bunu da açık­ça belirtmiştir. Hadisler ile bâb başlığı («terceme ») arasındaki irtibatın gizli kaldığı yerleri açıklamaya gayret etmiş, bâb başlıklarında tekrar varsa, bunun sebeplerini ortaya koymuştur. Hadis sarihlerinin ihtilâf ettikleri konularda sadra şifa açıklamalarda bulunmuş ve kendi tercihlerini ortaya koymuştur.

es-Sehârenfûrî, hadisçilerin metoduna uygun olarak, hadise ait mesele­leri tetkik etmiş, Hadis ilmî verilerinin dışına Şaşmamıştır. Bu çok önemli bir meziyettir. Hadisçîliği ve Hadis îlmi usullerini ön planda tutmuştur. Zira Hin­distan'da son zamanlarda bilhassa şerh, Hanefi Mezhebi ve ihtilaflı meseleler ile ilgili neşriyatta kelamı bir üslûb, aklî istidlaller ağır basmaktadır. Bu tarzın faydasına rağmen mütekaddimûn sarihlerinin metodu olmadığı da ortada­dır.

Bezlu'l-mechûd sahibi, hadislerde yer alan fitne'lerin teşhisine de özel bir gayret sarfetmiştir.

10 mücelled ve 20 cild halinde Muhammed Zekeriyya nin ta'liki ile bir kaç kez basılmış olan Bezlu'l-mechûd, Ebû Davud' un şerhleri arasında özel bir ye­re sahip bulunmaktadır.[551]

 

8. el-Mübârekfurî ve Tuhfetu'l-ahvezî'si

 

Muhammed Abdurrahman b. Abdurrahim el-Mübârekfûrî 1283/1866'da doğmuş, Kur'ân'ı hıfzederek öğrenime başlamış, Urduca ve Farsça öğrenmiş­tir. Yakın çevresindeki tahsilini müteakıb Dehli' ye gelmiş ve orada öğrenimi­ne devam etmiştir. Memleketine döndüğü zaman sünnet-i seniyyeye hizmet için Daru't-ta'lîm adıyla bir medrese açmıştır. Daha sonra yörede bir çok med­reseler açmış ve açtırmıştır. Çok sayıda öğrenci yetiştirmiştir.

Bir ara 4 yıl süreyle Ebu't-Tayyib Şemsu'l-hak el-Azîmâbâdî' nin daveti üzerine ona Avnu'l-ma'bud' un hazırlanmasında yardım etmiştir. Ömrünün sonunda gözlerini kaybeden el-Mübârekfûrî[552] biraz sonra tanıtacağımız şer­hinin son iki cildinin bu halinde talebelerinin yardımıyla tamamlamıştır. 1353/1935 yılında vefat etmiştir.

Ondan fazla kıymetli eser bırakmış olan müellifin eserleri arasında Tir-mizî 'nin cami'ine yazdığı «Tuhfetu'l-ahvezî » adlı şerhin ayrı bir yeri vardır.

el-Mübârekfûrî bu şerhte; TirmizV nin her râvisi için gerektiği kadar bi­yografik bilgi vermiş, hadisleri tahrîc etmiş olan öteki muhaddisleri zikretmiş, sened ve metinlerdeki işkâlleri izah etmiştir. Hadislerin şerhi sırasında mu-haddis fakihierden ve seleften iktibaslar kaydetmiştir. TirmizV nin hasen, sa­hih gibi görüşlerini diğer muhaddîslerin değerlendirmeleri ile desteklemiştir. Tirmizî tarafından genel olarak zikredilmiş olan ulema görüş ve ihtilaflarını delillerini ve kimlere ait olduklarını, râcih görüşlere de işaret etmek suretiyle açıklamıştır. Yine TirmizV nin, mezhep ulemasından yaptığı nakillerdeki tesâkülü -az da olsa- göstermiştir.

«Kavluhû » üslubuyla kaleme alınmış olan şerhte, TirmizV nin metni say­fa başların ayrıca kaydetmiştir. Bâb ve hadisler baştan sona müteselsilen nu­maralanmıştır. [553]

el-Mübârekfûrî, şerhine, şerhe başlamazdan önce iki cildlik bir de mukad­dime yazmıştır. Mukaddimetu Tuhfeti'l-ahvezî adıyla basılmış olan bu mu­kaddime iki bâb'a ayrılmıştır. 41 fasıl'dan oluşan birinci bâbta- Hadis ilmi, ha­disçilerin fazileti, hadislerin tedvini, hadis ile amel gereği, Hadis ilmine hizmet etmiş ulemanın çoğunun Arap olmadığı, Hadis ilminin Hindistan' daki durumu gibi konular işlendikten sonra, müelliflerin değişik amaçları ve bu amaçlar doğrultusunda meydana getirdikleri Hadis edebiyatı çeşitleri, Hadis kitablan-nın tabakalarını ayrı ayrı ve büyük ölçüde Kâtib Çelebi' nin Keşfu'z-zunûn' undan yaptığı iktibaslarla işlemiştir.

îkinci bâb'ta, Tirmizî ve Cami' inin bütün özellikleri tanıtılmıştır. Şerhte kullandığı kısaltmalar ve Tirmizî nüshalarının değerlendirilmesi ile mukad­dime cildleri sona ermektedir.

Eser 10 ciîd, mukaddimesi 2 cild halinde basılmıştır.[554]

 

9. Muvatta1 Şerhleri

 

Hadis Edebiyatının en eski mahsûllerinden olan Muvatta' üzerinde hicrî üçüncü asırdan beri şerhler yazılmıştır. Kadı İyaz (544/1149) «Hiç bir hadis kitabı Muvatta kadar âlimlerin itibar ve itimadına mazhar olmamıştır» der ve kendi zamanına kadar yapılmış çalışmaları kaydeder. Suyûti de Tenviru'l-havâlik'ie bu konudaki neşriyatı zikreder. [555]ez-Zürkânî (1122i 1710) de «Mu vatta'a çok sayıda şerh yazılmış olmasına rağmen» kendi ülkesinde çok azının bilindiğini kaydeder. [556]

Biz bu «çok sayıda»fei şerhlerden sadece üç tanesinden kısaca söz etmek is­tiyoruz. [557]

 

a. el-Bâcî ve el-Müntekâ'sı

 

Ebu'l-Veltd Süleyman b. Halef el-Bâcî el-Endülûsî (494/1100), daha önce geniş şekilde kaleme almış olduğu el-îstîfâ' adındaki eserini -istek üzerine- ih­tisar etmiş, fıkhı meselelerin Muvatta' daki delillerine işaret edecek şekle ge­tirmiş ve böyle bir seçim yapıldığı için de esere el-Müntekâ adını vermiştir.

el-Müntekâ' da şârih, senedleri, hadisle ilgili bütün meseleleri ve muhalif­lerin görüşlerini ve delillerini zikretme yoluna gitmemiş, aksine hadis ve onun­la ilgili temel meseleye yer vermiş ve bazan da bu meseleye uygun detaya işa­rette bulunmuştur.

el-Bâcî, bir âlimin aynı meselede değişik görüşleri olabileceğini, kendisi­nin de bu kitabındaki görüşlerinin şu anda varabildiği sonuçları gösterdiğini, nihâî ve kesin görüşleri anlamına alınmaması gerektiğini bildirmektedir. Or­taya koyduğu görüşleriyle, onlara muhalif görüştekileri kınadığını sanılma-masım, görüş ve yorumlarıyla meselelerin müzâkere ve değerlendirilmesine yardımcı olmak istediğini kaydetmektedir.[558]

Memzûc şerhlerden olan el-Müntekâ' da «mes'ele » «fasl » kelimeleriyle ve hadis metinlerinin başına »sonuna harfleri konularak ve «kav-luhü » diyerek açıklamalarda bulunulmuştur. Eseri neşredenler ayrıca sayfa kenarlarına Muvatta metnini koymuşlardır.

Mâliki mezhebine göre kaleme alınmış, ahkâm yönü ağırlıklı bir şerh ola­rak el-Müntekâ 7 cild halinde Mısır'da 1331'de ilk kez basılmıştır. Daha sonra bu baskıdan ofset neşirler yapılmıştır. [559]

 

b. es-Suyûtî ve Tenviru'l-havâlik'i

 

es-Suyûtî (911/1505) tarafından «ta'likun latîf'» olarak takdim edilen Tenviru'l-havâlik[560] îmam Malik ve Muvatta' ile Fevâidi ihtiva eden bir mu kaddime ile başlamaktadır.

Memzûc şerh görüntüsü veren Tenviru'l-havâlik' te Suyütî, daha çok, önceki Mâliki ulemânın görüşlerini zikretmek suretiyle hadisleri açıklamak­tadır. Sayfa başlarında da Muvatta nietni yer almaktadır. Sonunda ise, Mu­vatta ricali ile ilgili olarak Suyutî' nin kaleme aldığı bir eseri bulunmakta­dır[561]

 

c. ez-Zürkânî ve Şerhu'l-Muvatta'ı

 

Muhammed b. Abdülbâkt b. Yusuf ez-Zürkânî el-Mâlikî, Kahire' de doğ­muş ve orada vefat etmiş (1122/1710) muhaddis, fakih ve usulcü bir âlimdir.

Mısır diyarında muhaddislerin sonuncusu[562] diye de tanıtılan müellif, Zürkân a dönüşünde, Ezher de okuduğu Muvatta' a çok uzun ve çok kısa ol­mayan orta bir şerh yazmak istemiş ve hatasızlık iddiasından uzak olarak Zeyd veya Amr için değil, Allah için » diye takdim ettiği[563] şerhini kaleme al­mıştır.

Kehhâle' nin, adını «Ebhecu'l-mesâlik bi şerhi Muvattaı'l-tmam Mâlik » diye verdiği şerh, memzûc şerhlerdendir. Muvatta metni de ayrıca sayfa iç­lerinde verilmektedir.

ez-Zürkânî, îmanı Mâlik ve Muvatta hakkında değişik yönlerden tanıtıcı bilgiler verdiği 12 sayfalık bir mukaddimeden sonra şerhe başlamıştır.

Şârih, hadislerin tahririni kitap ve musannif ismi olarak yapmakta, riva­yet farklarını göstermekte, daha çok Mâliki anlayışa göre tercihlerde bulun­maktadır. Yer yer de diğer mezheplerin görüşlerine işaret etmektedir. Hadis il­mi usulleri açısından kaleme alınmış fikhî neticelere işaret eden bir şerh görü­nümündeki eser, iîk kez Mısır'da 5 cild halinde modern bir şekilde basılmıştır[564]

 

C. Haşiye Ve Ta'lîkler

 

Temelde şerh karakteri taşıyan ve fakat şerh'e göre çok daha sınırlı boyut­lara sahip olan iki ayrı çalışma türü daha bulunmaktadır. Bunların ilki Haşi­ye'dir.

Haşiye, bir metin veya şerhin muğlak yerlerini izah etmek için «Kauluhu » ifadesiyle başlayan açıklamalardan oluşan kitaptır. Şerh, genellikle asi' in bütün ifâdelerini sıradan açıklar. Haşiye ise böyle bir zorunluk içinde değildir. Bir kitabın kenarına yazılan içindeki ibarelere ilgili mülâhazalara da haşiye denir.

Haşiye yazmaya tahşiye, yazana da muhaşşî denir.

Hadis edebiyatında Sindi (1138/1725), -TirmizV ye yazdığı tamamlanma­mış da olsa- kütüb-i süte üzerine yazdığı hâşiyeleriyle meşhurdur. Bunlardan NesâV nin Sünen' ine yazdığı Sünen ile birlikte basılmış bulunmaktadır. O bu haşiye sinin «lafızların tam olarak tesbiti, i'rab durumu ve ğarib kelimelerin izahı nevinden okuyan ve okutanın halline ihtiyaç duyacağı meselelere mün­hasır» olduğunu açıklamış ve bir bakıma haşiye kavramına da açıklık ge­tirmiştir. [565]

Bilhassa Osmanlıların son dönemlerinde yeni eser telifi yerine eski kitap­lara haşiye yazma yoluna gidilmiştir. Haşiyeler, ders kitabı olarak okutulan metinler üzerinde daha yoğundur. Bunun ilmî hayattaki canlılığın beîli ölçüde kaybolması anlamına geleceği düşünülebilir.

îkinci edebî tür, talik'dir. Talik, herhangi bir eserin muhtevasının bazı kısımlarını tashih, izah ve tafsil maksadıyla sayfa kenarlarına veya sayfa altlarına («hamiş ») yazılan veya müstakil bir risale yahut kitabta toplanan dü­şünceler, notlardır. Talik, haşiye' den daha seyrek olarak dile getirilen müla­hazalar demektir.

Talikte, bazı düşüncelerin asıl metne ilâvesi de söz konusudur.

Ta'likin çoğulu ta'likât' tır. Arapça eserlerin kapağında görülen «alleka aleyhi » tabiri, «dipnotlarla açıklama ve ilâveler yapan» demektir.

Bazan şerh ve haşiye niteliğindeki çalışmalara da sahipleri tevâzuan ta'lik derler. Meselâ, Ebu Davud' un 14 ciltlik şerhi Avnu'l-ma'bud' a, el-Azîmâbâdî ta'lik demektedir.[566]

Burada şerhlere yazılmış şerhlerin bulunduğuna da işaret etmek yerinde olacaktır. Şerhu'ş-şerh diye meşhur olan çalışmalar bulunmaktadır. Meselâ Aliyyu'l-Kâarî 'nin, îbn Hacer' in, Nüzhetun-nazar' ı üzerine yazdığı şerh böy­ledir.

Lügat, şerh, haşiye, ta'lik ve şerhu'ş-şerh şeklinde sıralanan açıklama ede­biyatı, biraz toplumdaki ilim seviyesiyle irtibatlı olsa gerektir. Seviye düştük­çe, açıklama ihtiyacı artmakta, bilginler de bu ihtiyacı karşılamak için açıkla­ma üzerine açıklama getirmek zorunda kalmaktadırlar.

Tabiî, bu mesâilerde ibare ve anlatımı daha güzelleştirme («tehzib ») mak­sadı da söz konusudur.[567]

 

D. Hadis Lügatleri (Garîbu'l-Hadis'ler)

 

Değişik vesilelerle işaret ettiğimiz gibi aslında hadislerin anlaşılması yo­lunda ilk ortaya konmuş edebiyat türü «garibu'l-hadis » genel adını taşıyan hadis lügatleridir. Îbnu'n-Nedim, kendi dönemi öncesinden meydana getiril­miş garîbu'l-hadislere dair bir sayfalık liste vermektedir. [568]

Garîbu'l-hadis edebiyatını, sadece kelime açıklamaları ihtiva eden özel şerhler olarak kabul etmek mümkündür. Bu yüzden biz onları Şerh Edebiyatı' na ayırdığımız bu kısımda bahis mevzuu etmeyi uygun bulduk. Hadis metinle­rinde geçen, anlaşılması açıklama gerektiren nadir kelimelerin, lügat ve hadis­lerdeki anlamlarını inceleyen bu branş, Özel ihtisas isteyen önemli bur konu­dur. Hadisler hakkında zanna dayanarak görüş beyan etmekten sakınan geç­miş bilginler, kendilerine yöneltilen bu sahadaki sorulan, garlbu'l-hadis mü­tehassıslarına havale ederlerdi.[569]

Konuya ait ilk eseri Ebu Ubeyde Ma'mer b. el-Müsannâ (210/825) yazmış­tır. Konu, h.JII. asrın hemen başlarında müstakil eserler ile Hadis edebiyatın­daki yerini almıştır.

Bugün basılmış olarak elde mevcut bulunan en eskigarîbu'l-hadis, Ebu Ubeyd Kasım b. Sellâm (223/838)'inkidir, Müellifin, «Ben bu kitabımı kırk yıl­da yazdım. O benim hayatımın eseridir » diye takdim ettiği kitap, alfabetik de­ğildir. Özel olarak hazırlanacak alfabetik fihrist yardımıyla ancak kullanıla­bilmektedir. [570]

Ebu Ubeyd' in eserini Örnek almakla birlikte ondan çok daha geniş bir çer­çeveye oturtulmuş olan ikinci önemli eser, İbn Kuteybe (276/889)'nin Garîbu'l-hadis' idir. Mütedâvil fıkhı kelimeler, Resulullah'ın hadislerin deki garib keli­meler, ferd ferd Sahabe, tabîûn ve sonraki nesillerden olan kişilerin rivâyetle-rindeki garîb kelimeler, kadınların rivayeti erindeki garîb kelimeler, kime aid olduğu bilinmeyen fakat îugatçılann kullandığı hadislerdeki garîb kelimeleri ayrı ayrı ele alan eser Bağdat' ta ilk kez 3 cild halinde 1977'de basılmıştır. 140 sayfalık mukaddime ihtiva eden bu baskı, bir cilde yakın fihristler (III, 769-1151) ile eserden yararlanmayı oldukça kolaylaştırmıştır.[571]

 

1. ez-Zemahşerî ve el-Fâik fî ğarîbi'l-hadîs'i

 

Tefsir, hadis, lügat, edebiyat gibi bilim dallarında mütehassıs olan Ebu'l-Kasım Mahmud b. Ömer ez-Zemahşerî (538/1143) tarafından kaleme alınmış olan alfabetik hadis lügati el-Fâik fî ğarîbi'l-hadis, konuya ait eserlerin en meşhur ve mütedâvil olanlarındandır. Bir ve ikinci harfe göre alfabetik bir sıra­lama ile kelimeleri ihtiva eden el-Fâik, pratiklik açısından tam bir kolaylık sağlayabilmiş değildir.

el-Faik, 1324/1906'da Haydarâbâd' da ilk kez basılmıştır. Eserin daha başka baskılan da vardır.[572]

 

2. İbnu'1-Esîr el-Cezerî ve en-Nihâye fî ğarîbi'l-hadîs'i

 

Mecduddin Ebu's-Sa'âdât b. el-Esir el-Cezerî, Musul civannda bir köyde 544/1149'da doğdu. Muhtelif hocalardan edebiyat, nahv ve hadis öğrendi. Dev­let görevlerinde de bulunan İbnu'UEsîr, bir hastalıktan dolayı kötürüm oldu ve evine kapandı. Müellif eserlerini bu halinde yazdı. 606/1209'da vefat eden îb-nu'l-Esîr hadis lügati olarak halen en muteber eser olan en-Nihaye fi garîbi'l-hadis' i yazdı.

Müellif, kendisinden Önceki dönemde meydana getirilmiş garibu'l-hadis edebiyatından istifade ederek en-Nihâye' yi hazırlamıştır. Bu sebeple de muh­teva ve metod açısından garîbu'l-hadis' lerin en mükemmeli ve yararlanılması en kolay olanıdır. Müellif, kelimelerin kullanımına şahidler getirmenin yanın­da yer yer ahkâma işaret etmeyi de ihmal etmemiştir.

en-Nihâye muhtelif yer ve zamanlarda basılmıştır.[573] Mahmud Muhammed et-Tanâhî'nin tahkiki ile 5 cild halinde Kahire' de 1965 yılında yapılan baskısı modern fihristler de ihtiva etmektedir.[574]

 

ÜÇÜNCÜ BÖLÜM

 

HADİS USULÜ EDEBİYATI

 

I. Hadis Usulü Edebiyatı

 

Hadis İlmi temelde Rivâyetu 1-hadis ve Dirâyetü'l-hadîs diye iki ana bi­lim dalına ayrılmaktadır. Hadîs edebiyatı da bu iki taksime göre şekillenmekte ve incelenmektedir. Biz ilk iki bölümde Rivâyetü'l-hadîs edebiyatının muhte­lif örneklerini tanıtmaya çalıştık. Burada ise Dirâyetü'l-hadîs edebiyatını meşhur ve muteber örnekleriyle tanıtmak istiyoruz.

Mustalahu'l-hadîs ve usûlul-hadîs diye de isimlendirilen Dirâyetü'l-hadîs ilmi, "sened ve metnin durumlarını anlamaya imkân veren kaideler ilmi" ola­rak tarif edilmektedir. Bu tariften açıkça anlaşılacağı gibi Dirâyetu'l-hadis îl-mi, genel ve teorik kaideler vaz ederek ravî, rivayet ve merviyy konularının tetkik ve tenkidine zemin hazırlamaktadır. Bu ilmin edebiyatı da prensipler edebiyatı demektir.

Zaten usûl, asl'm çoğulu olarak, asıllar, kökler, kaynaklar anlamında­dır. Terim olarak da yol, yöntem, kaide, düzen ve metod anlamlarına gelen usûl, bir ilmin asıl mevzuundan önce öğrenilmesi gereken esaslar, prensipler ve başlangıç bilgileri ve teknikleri demektir. Böyle olunca, Hadîs usûlü, Hadis il­minin dayandığı prensipler, hadis metodolojisi anlamına gelmektedir.

Hadis Usûlcüleri denilince de hadis ilminin dirayete dayanan prensipler bölümü (usûliyât) ile meşgul olan âlimler ("usûliyyûn") akla gelir.

Dirâyetu 1-hadis îlmi ve dolayısıyla Hadis Usûlü Edebiyatı da temellerini Rivâyetul-hadis İlmi ve Edebiyatı gibi ashâb-ı kiram'ın hadis nakli ve rivaye­tinde gösterdikleri titizlik, araştırma ('tesebbüt-taharri") ve denetim faaliye-tinlerinde bulmaktadır. Ashabın, üst seviyede bir dikkat ve titizliğe sahip ol­maları yanında, birbirlerinden duydukları hadisleri daha iyi bilenden tahkik etmekten de geri kalmadıkları bilinmektedir. Hz.Aişe'nin 20 kadar sahâbinin rivayetlerini tashih ettiğine dair hadisleri Bedreddin ez-Zerkeşi (79411391) "el-İcâbe li îrâdi mestedrekethü Aişe ale's-sahâbe[575] adlı eserde toplamış bulunmaktadır. Öte yandan Hatib Bağdadî (46311071) de hadis öğrenmek ve bildikleri hadisleri kontrol etmek için uzun yolculuklara çıkan sahâbileri "er-Rihle fî talebi'I-hadîs[576]   tanıtmaktadır.

Ashab ile başlayan bir araştırma ve tetkik gayretleri, dirâyyetü'l-hadis'e aid kaidelerin şekillenmesine zemin hazırlamıştır. Tebliğ görevi ve Hz.Pey­gambere yalan isnad etmeme dikkati, hadis ilmine dair tüm faaliyetlerin teme­linde yatan gerçek olmanın yanında hadis usûlünün, en erken bir dönemden itibaren uygulama alanına intikalini de gerçekleştirmiş olan asıl sebeptir. An­cak Hadis Usûlüne dair edebiyatı müstakil hüviyetleri ile Rivâyetü'l-hadis Edebiyatından daha sonraki bir dönemde bulabilmekteyiz.

Aslında bu gelişme -mesele biraz yakından tetkik edilirse- tabiî buluna­caktır. Zira hadis metinlerinin hadis kitaplarında bir araya getirilmesi temel­de "sahih" hadisleri tesbit amacından kaynaklanmaktaydı. Bu tesbit çalış­maları da belli kaidelere göre yapılıyordu. Bazıları kabul edilirken bir kısmı da güvenilir bulunmuyor ve reddediliyordu. Ne var ki bu tesbit, redd ve kabul­lere esas teşkil eden kaideler ("usûl") belli kitaplarda toplanmış değildi. Kai­delerin biliniyor ve uygulanıyor olması yeterli görülmekteydi. Hadis metinleri­nin bu uygulanan canlı kaidelere göre tesbitinden sonra, geleceğin araştırıcıla­rına Hadis Edebiyatının hangi kaidelere göre oluşturulduğunu anlatma görevi de yerine getirilirdi. Nitekim bu da geciktirilmemiş, kütüb-i sitte dönemini ta-kib eden yıllarda usûl edebiyatı da müstakil mahsûllerini vermiştir.

Ancak yine bu arada hatırlanması uygun olan bir durum söz konusudur. O da -müstakilleri olmasa bile- bazı hadis Usûlü kaideleri daha önceki dönem­lere ait eserlerde de yer almıştır. Meselâ îmanı Şâfıî (204i819)'nin er-Risâle.'si Ahmed b.Hanbel (2411'855) 'in, kendisine sorulan suallere verdiği cevap­lar, Müslim (261 i874)'in Sahih'mde yazdığı mukaddime, Ebu Davud (275/888)'un Mekkelilere yazdığı mektub, Tirmizi (2791'892)'nin Câmi'i ve sonundaki Kitâbu'l-ilel'z' bu konuda ilk anda sayılabilecek olan eserlerdir. Yi­ne Buhârî (2561870)'nin üç tarihi, cerh ve ta'dil bilginlerinin değerlendirme­leri de hadis usûlü kaidelerinin ilk kaynaklarıdır. Hatta bu gerekçe ile Tirmizınin ilk usûl yazarı kabul edilmesi gerektiği fikri ileri sürülmüştür? [577]

Ne var ki, biz Usûl Edebiyatı diye müstakillen vücuda getirilmiş eserleri kasdetmekte ve onları ele almak istemekteyiz.

Bu, aynı zamanda hadis ilminde lisans üstü çalışması yapacak olanların müstağni kalmayacakları Usûl Edebiyatını tetkik etmek anlamına da gelecek­tir. İbn Hacer el-Askalânî (852/1448)'nin Nuhbetu'l-fıker Şerhi Mukaddi­mesinde verdiği listeyi esas alarak şöyle bir sıralama yapmak mümkündür:

1. el-Muhadisü'l-fâsıl beyne'r-râvî ve'1-vâ'î, Ebu Muhammed el-Ha-sen bAbdirrahmân b.Hallâd er-Râmehurmuzl (360/971).

2. Ma'rifetu  ulûmi'l-hadîs, el-Hakim Ebu Abdillah en-Neysâbûri (405/1014).

3. el-Müstahrac, Ebû Nuaym el-Isfehânî (430/1038).

4. el-Kifâye      ilmi'r-rivâye, el-Hatîb   Ebû   Bekr   el-Bağdâdî (463/1071).

5. el-İlma' ilâ ma'fîreti usûli'r-rivâye ve takyûdi's-sema', el-Kaadî İyaz (544/1149).

6. Mâ lâ yese'u'l-muhaddise cehluh, Ebû Hafs Ömer b.Abdilmecid el-Meyânci (580/'1184).

7. Ulûmu'l-hadîs, İbnu's-Salah, Ebu Amr Osman b. Abdirrahman eş-Şehrizûrî (643/1245).

a. et-Takrîb   ve't-teysîr, Muhyiddîn   Yahya   b.Şeref en-Nevevî (676/1277).

b. İhtisara Ulûmi'l-hadîs, el-Hafız îbn Kesîr (774/1373).

c. Nuhbetu'l-fiker fî muşta lalı ı ehli'1-eser, îbn Hacer el-Askalânî (852/1448).

8. Tedrîbu'r-râvî fî şerhi Takrîbi'n-Nevevî, Celâleddin es-Suyûti (911/1505).

9. Kava'idu't-tahdîs, es-Seyyid Cemaleddin el-Kaasımî (1332/1914).

10- Tevcîhu'n-nazar ilâ usûli'I-eser, Tahir el-Cezâirî (1338/1920)

Pek tabiîdir ki Hadis Usûlü Edebiyatı bunlardan ibaret değildir, özellik­le h.XPV. asır başlarından itibaren İslâm Dünyasında yeniden canlanan hadis usûlü çalışmaları giderek müsbet yönde gelişmektedir.[578]

Gerek bu listede yer alan gerekse almayan usûl edebiyatı telif tarzı açısın­dan, rivâyetul-hadis kitapları tekniği ile yazılmış eserler ve modern telif Usu­lüyle yazılmış eserler olmak üzere iki gruba ayrılmaktadır.

Konuları, senedli bilgiler halinde işleyen edebiyat mütekaddimûna aittir. Modern tarzdakiler ise, müteahhirûnun kaleme aldıklarıdır. Biz bu telif tarzı farklılığını dikkate alarak Usûl Edebiyatını iki grubta tanıtmaya çalışacağız.[579]

 

A. Mütekaddimûn'a Aît Usûl Eserleri

 

Mütekaddimûna ait Usûl eserleri olarak telif tarzı kriterine göre üç müel­lif ve eserini tanıtacağız. Bunların, ilki, er-Râmehurmüzî'dir.[580]

 

1. er-Râmehurmüzi ve el-Muhaddisu'1-fâsıl'ı

 

Ebu Muhammed, elHasen b. Abdirrahman b.Hallâd el-Fârisî er-Râme-hürmuzî (3601971)' nin[581] bize ulaşan iki kitabından biri olan el-Muhaddisu'l-fâsıl, usûl edebiyatının ilkidir. Hadis otoritelerin ("eimme")den olduğu kitabı­nın tetkikinden de anlaşılıan er-Râmehürmûzî, memleketi olan Huzistan'da kadılık da yapmıştır. Ehl-i sünnet ulemasından[582] olan er-Râmehürmuzî'nin el-Muhaddisu'l-fâsü' ı büyük bir şans eseri olarak yazma nüshalarıyla[583]bize ka­dar gelebilmiştir. Köprülü ktb. 397 ve Şehıd Ali Paşa ktb. 531 numarada kayıtlı iki yazması da İstanbul' da bulunan eserin, Muhammed Accac el-Hatîb tara­fından tahkîkîi modern bir baskısı Beyrut' ta 1391/1971'de gerçekleştirilmiş­tir.

Accâc' in 148 sahife tutan mukaddimesinden sonra müellifin önsözüyle başlayan eser, bablar halinde devam etmektedir. İlk bab "Rasûîullahın sünne­tini nakledenlerin fazileti"ne tahsis edilmiştir. 904 paragraftan meydana gelen kitabın son babı, ilk musannıflarm listesini vermektedir.

eî-Muhaddisu'1-fâsıl beyne'r-râvî ve'1-vâ'î baştan sona rivâyetü'l-hadis ki-tabları metoduyla kaleme alınmıştır. Açılan bablar senedli bilgiler vasıtasıyla işlenmektedir. Müellif her sözü, -hadismiş gibi- senedle nakletmektedir.

el-Muhaddisu'I-fâsıl, usûl konularının tamamını ihtiva etmemektedir.

Eserde daha çok sene d ile ilgili hususiyetler, hadis öğenimi metodları ve bazı teknik konular işlenmektedir. Bu durum, eserin bütünüyle bize intikal et­memiş olduğu ihtimalini düşündürmektedir. îbn Hacer ise, onun bu durumu­nu, konusunda "ilk eser" olmasıyla yorumlamaktadır.[584]

 

2. el-Hakîm en-Neysâbûrî ve Ma'rifetu ulûmi'l-hadîs'i

 

el-Müstedrek'i tanıtırken kısa biyografisini verdiğimiz el-Hâkim (405/1014) tarafindan kaleme alınmış bulunan Ma'rifetu ulûmi'l-hadîs, bir Ön­ceki eser gibi hadis ve hadisçiler karşısındaki olumsuz tutumlarından yakına­rak başlamasına rağmen, konuları, oldukça değişik bir tertib içinde, "nevs" ke­limesiyle oluşturulmuş başlıklar altında ve senedli bilgiler halinde vermekte­dir.

"Ulûmu'l-hadîs" teriminin ilk kez kullanıldığı kitab, 52 nevi'den oluşmak­tadır. İlk nevi', âli isnâd'm tanımına tahsis edilmiştir. En son nevi' ise, arz, semâ1 ve kitabet gibi hadis öğrenim yollarına ayrılmıştır. Konuların işlenme­sinde yer yer müellifin görüşlerine de rastlamak mümkündür.

îbn Hacer, tertib bakımından eserin mükemmel sayılamayacağını söyler­ken[585]İbn Haldun, (808/1405) "hadis ilminin güzelliklerini ortaya koyduğu[586] gö­rüşündedir. Ma'rifetu ulûmi'l-hadîs, Tahîr el-Cezâirî (1338/1920) tarafından Tevcihu'n-nazar'da Özetlenmiştir.

Ma'rife, Seyyid Muazzam Hüseyin tarafından Hindistan'da neşredilmiş­tir. Bu neşirden ofset Usulüyle baskılar da yapılmıştır. [587]

er-Râmehurmüzî ile ile aralarında çok büyük bir zaman farkı bulunmama­sına rağmen bu iki müellif arasında konuya bakış ve tertip açısından oldukça farklılık görülmektedir. Bu da bu müelliflerden önce, usûl konusunda büyük bir ilmî birikimin mevcudiyetini göstermektedir.[588]

 

3. Hatîb el-Bağdâdi ve el-Kifâye fî ilmi'r-rivâye'si.

 

Sırf ilme vakfedilmiş bir hayatın sahibi olan Ebû Bekr Ahmed b.Ali b. Sabit b. Ahmet El-Hatîb el-Bağdâdî (392/1002)'de doğmuş, babasından ve çevre­deki ulemâdan dini ilimleri, hadis, kıraat ve fikıh tahsil etmiştir. Çok çeşitli şe­hirlere ilim yolculukları yapmış, ilim merkezlerini ziyaret etmiştir. İlmî ihtiras ve hassasiyeti kendisini, değişik kaynakların tenkidlerine maruz bırakmıştır. Ancak O, gerek iîmî, gerek siyâsî olaylarda doğru olduğuna inandığı şekilde ha­reket etmekten çekinmemiştir.

Hatib daha çok hadis ve tarih sahasında verdiği eserleriyle ün yapmıştır. 4500 hadis ihtiva eden Tarihu Bağdâd'ım istisna edersek, hemen bütün eserle­ri badis ilminin muhtelif şubelerine dâir kıymetli tetkiklerdir. Bunlar arasında el-Kifâye fi ilmi'r-rivâye, özellikle hadis Usûlü konularını, er-Râmehurmüzî gi­bi "bab" başlıkları altında ve tabiî senedli rivayetler ile işlediği önemli bir ese­ridir.

Kendisinden sonraki âlimlerin müracaat kaynağı olan el-Hatib, el-Kifâ-ye'de ilk bab olarak "Allah'ın kitabının hükmü ile Rasûlullah'ın sünnetinin hükmünün mükellefiyet gerektirmekteki denkliğT'ni ele almıştır. Sünnetin ki-tab karşısındaki durumu, haberlerin çeşitleri, haber- i vâhid'in tetkiki gibi ciddî konulara yer verdiği kitabında ravî, rivayet, cerh-ta'dil gibi hadis usûlü­nün temel meselelerine temas ettikten sonra nassların tearuzu ve tercih konu­larıyla eserini bitirmiştir.

Açık bir gerçektir ki, Hatîb, el-Hakim'in Ma'rifetu uîûmi'l-hadîs'inin he­men hemen iki misli bir hacme sahip olan el-Kifâye'de, usûl konularını daha teknik ve daha geniş olarak incelemiştir.

Gerek el-Kifâye, Takyıdu'1-ilm, Şerefu ashâbi'l-hadîs, el-Câmi' ahlâki'r-râvi ve adâbi's-sâmi, er-Rihle fî talebi'l-hadîs ve bazı risaleleri[589] gibi neşredil­miş olan eserleriyle kendisinden sonra gelecek ilim erbabına gerçekten müs­tağni kalamayacakları kıymetli eserler bırakmıştır. Zaten o, mütekaddimû-nun sonuncusudur. Kendisinden önceki neşriyatın özünü onun eserlerinde bulmak mümkündür.

Mütekaddimûn'a ait bu üç usûl eseri bir arada mütalaa edildiği zaman usûl konularını büyük ölçüde işlemiş oldukları görülür. Bundan sonraki dö­nemde kaleme alınacak usûl edebiyatı, pek tabiî olarak, bu üç eserden oldukça faydalanacaktır.[590]

 

B. Müteahhirûna Ait Usûl Eserleri

 

Bu dönemi, yukarıda da işaret ettiğimiz gibi, konuların, senedli bilgiler va­sıtası iîe işlenmesi geleneğinin terkedildiği eserler ve müellifler oluşturmakta­dır. Bu gelişmede, hadis metinlerini ihtiva eden rivâyetu 1-hadis'e ait kitablar-da senedlerin terkedilmeye başlamasının tesiri görülmektedir. Zira el-Beğavî (516/1122) Mesâbîhu's-sünne ile bu geleneği başlatmış, ondan sonra gelen Ka­dı İyaz (544/1149) da usûle dair kaleme aldığı el-îlma'da senedli bilgi verme usûlünü hadisler dışında terketmiştir. Böylece gerek rivayet gerek dirayet ile ilgili hadis kitaplarında senedlerin terki VI. hicrî asırda başlamış oldu. [591]

 

1. Kadı îyaz ve el-Hma'ı

 

Hakkında "îyaz olmasaydı, mağribin adını kimse anmazdi" denilen Ebu'l-Fazl İyaz b.Musa el-Yahsûbî[592] Sebte'de 494/1102'de doğmuştur. Öğrenme hır­sıyla dolu bir tahsil hayatı sonunda hadis otoritesi, usûlcü, mütekellim ve fakih olarak meşhur olmuştur. Endülüs, Kurtuba, Mursiye, Gırnata'ya seyahatlar yapmıştır. Fıkıh, tarih ve hadis ilimlerine dair yazdığı eserleri ile tanınmış­tır.

Hareketli ve mücâdele dolu bir hayat sahibi olan Kadı İyaz 544/1149'da ve­fat etmiştir.

Hadis şerhi konusunda Meşânkü11-envâr, İkmalu'l-Mu'lim ve Şerhu Hadi­si Ümmü Zerr'[593]  isimli üç eseri bulunan Kadı îyaz, Usûl konusunda sadece el-îlmâ' ilâ ma'rifeti usûli'r-rivâye ve takyidi's-semâ'ı yazmıştır.

Müellif el-îlma'da konuları, "bab"lara ayırarak ve genellikle, senedsiz de­ğerlendirmelerle işlemektedir. Senedli olarak verdiği bilgiler ekseriyetle delil olmak üzere sevkettiği hadislerdir.

Her babın konusu müellif, kendi ifadeleriyle takdim etmekte, görüş ve rivayetleri değerlendirmektedir. Kadı İyaz, yukarıda tanıttığımız üç hadis usûlü eserinden bol bol istifâde etmiş bulunmaktadır.

Müellif, hadis ve sünen ilmini öğrenmenin vücûbu, Hadis İlminin ve hadis-Çİlerin şerefi, hadis talibinin uyması gerekli âdâb ve elde etmesi uygun olan ahlâkî nitelikler gibi giriş bilgilerinden sonra, hadis öğrenmek için uygun olan yaş, öğrenim yolları ve rivayet Usûlleri, hatt, rivayet lafızları, takyid, zabt ve semâ' meselelerinin tahkiki, bu konuda kolaylık taraftarları, yazı, mukabele, şekil ve benzeri yollarla takyid, tashih, temrîz, tazbib, lafzen ve manen rivayet, kıraat ve tahricte isnadın ref i, hadis okutma yaşı gibi teknik konuları mağrib ve maşrık ulemasının görüşlerine ayrı ayrı temas etmek suretiyle işlemekte­dir. En sonda da "hâtimetü'i-kitab" (sonuç) olarak "âsâr-ı müfide ve âdâb-ı hamide1 ye yer vermektedir.

Kadı İyaz, hadis öğrenim yollarından olan icâzet'in altı çeşidini açıkladık­tan sonra bu kısmı kendisinin ilk kez ortaya koyduğunu belirtmektedir.[594] Eî-İl-ma'ı tahkik eden Sakr da Kadı'yı bu noktada başarılı görmekte ve verdiği bilgi­ler dolayısıyla takdir etmektedir. [595] tbn Hacer de el-îlma' için "kitâbun latif de­ğerlendirmesini yapmakta, kitapta birçok konunun bulunmamasını da "küçük hacimli" olmasına bağlamaktadır. [596]

Usûl konularının belli bir bölümünü incelemiş olmasına rağmen, mesele­nin Özünü ifâdede gösterdiği başarı, kendisinden sonraki usûl yazarlarını etki­lemiştir. İbnu's-Salah, Kadı İyaz'ı taklid ettiğini açıkça söylemekte ve fakat her iktibastan sonra onun adını zikretmemektedir. [597]

El-îlma' mağribte yazılmış olan ilk hadis usûlü eseridir. Zira müellif, usûl meseleleriyle ilgili herhangi bir esere vakıf olmadığını söylemektedir. Peşin­den de kitabında işlediği konuların her biri hakkında yazılmış müstakil eserle­rin bulunduğunu kaydetmektedir. Bu iki cümle bir arada değerlendirilince müellifin, Mağribte yazılmış bir usûl eserine rastlamadığı anlaşılmakta­dır. [598]

el-îlma', Ayasofya Ktb. 433 nodaki nüshası dahil üç yazma nüshasından yararlanılarak[599] es-Seyyid Ahmed Sakr'ın tahkiki ile ilk kez Kahire'de 1389/1970 yılında basılmıştır. Detaylı fihristler de ihtiva eden bu baskı oldukça kullanışlıdır. [600]

 

2. el-Meyancî ve Mâ lâ yese'u'l-muhaddise Cehluh'u

 

Ebû Hafs, Ömer b. Abdülmecîd el-Kuraşî el-Meyancî (580/1184)[601] tarafın­dan yazılmış oîan Mâ lâ yese'u'l-muhaddise cehluh adlı muhtasar risalede, ha­dis tahammül yolları, mânâ ile hadis rivayetinin cevazı konusu, lahn, kendisin­den hadis rivayet edilecek-edilmeyecek kişiler, sahih hadislerin tarifi ve Bu­harı, Müslim ve Muvatta'da kaç sahih hadis bulunduğu, Hasen, Meşhur, Garîb, Mursel, Mevkuf, Munkatı1 ve Mu'dal hadislerin kısa tarifleri yer almak­tadır. 10 sayfalık bir hacme sahip olan bu küçük cüz, "rivayet ilmini öğrenmek isteyenlerin şevkini artırmak maksadıyla[602]kaleme alınmıştır. Risale, Suphi Sâmerrâî tarafından 1967 yılında Bağdat'ta neşredilmiştir. [603]

 

3. İbnu's-Salah ve Ulûmu'l-hadis'i

 

Îbnu's-Salah diye meşhur olan Ebû Amr Takiyyuddin Osman b.Abdirrah-man eş-Şehrizûri eş-Şâfi'î 577/1181 de Şerehan köyünde doğmuştur. Babasın­dan fıkıh okumuş, sonra Musul ve Horasan'a gitmiş. Horasan'da hadis öğren­miştir. Şam'a dönmüş ve oradaki medreselerde hocalık yapmaya başlamıştır. Daha sonra da Dımaşk'teki Eşrefıyye Dâru'l-hadis'inde hocalık ve yöneticilik yapmıştır.

İbnu's-Salah, tefsir, hadis, fıkıh ve esmâu'r-ricâl ve hadis ilmiyle ilgili di­ğer konularda otorite idi. Vefat ettiği 643/1245 yılına kadar hayatını doğruluk, salah ve ilmi mesaî içinde geçirmiştir.

Îbnu's-Salah'ın kaleme aldığı on kadar kıymetli eser bulunmaktadır. [604]Bunlardan, "Mukaddimetü İbni's-Saîah" diye meşhur olmuş bulunan Ulûnıu'l-hadîs, usûl edebiyatının vazgeçilmez kaynaklanndandır.

Ulûmu'l-hadîs'i müellif, Eşrefıyye Daru'l-hadîs'indeki hocalık yıllarında, ilimde belli bir mesafe katettikten sonra kaleme almış ve derslerinde dikte et­miştir. Ele aldığı konulan el-Hâkim gibi "nevi'ler halinde ve fakat senedsiz ola­rak işleyen İbnu's-Salah, toplam 65 nevi içinde Usûl meselelerine, önceki ede­biyatta görülmeyen yeni bir tertib vermiştir. O, kendisinden önceki Usûlcüle-rin ele aldığı konulan, alâkalarına göre dağınıklıktan kurtarıp bir araya topla­maya çalışmıştır. Fakat buna rağmen kendisi de tertibte tam bir ahenk sağla­yabilmiş değildir.[605] Senedle ilgili konuların içinde, birden metinle ilgili meselelere yer vermek gibi durumlara o da düşmüştür. Bunun sebebi de, eserini ders notu halinde hazırlayıp imlâ ettirmiş ve belki de asıl düzenli nüshanın kaybol­muş olduğu ihtimalleri ile açıklanmaktadır. Bu arada O'nun bu tertibinin ken­disinden sonraki ulemâ tarafından aynen takib edildiğini de burada kaydet­mek gerekir.

İbnu's-Salah, önceki müelliflerin temas etmediği konuları ilk kez belli bir tarife kavuşturmuş, öncekilerin ifâdelerini kendi üslûbu içinde tehzib etmiştir. Karşı çıktığı hususları açıkça belirtmiştir. Genellikle kendi görüşlerine, konu­ların sonunda "kültü" ifadesiyle yer vermiştir. O hemen her konuyu büyük bir ilmî ihtiyat ve tevazu ifâdesi olarak "Allahu a'lem" diye bitirmiştir.

Müellif, ele aldığı konuları misallendirmiş ve uzun uzun anlatım yoluna gitmemiştir. Bu da Ulûmu'l-hadîs'in gerektiğinde ezberlenebilecek bir ders ki­tabı olarak düşünüldüğünü göstermektedir.

Doğrudan Sahih Hadis'in tarifine tahsis edilmiş birinci nevi ile başlayan eser, râvilerin vatanlarının bilinmesine ayrılmış olan 65. nevi' ile bitmekte­dir.

Yazıldığı günden beri hemen hemen yegâne hadis usûlü kaynağı olarak büyük rağbet görmüş olan Ulûmu'l-hadîs, yazma-basma 5 nüshadan istifade edilerek Nurettin İtr tarafından tahkikli olarak Haleb'te 1386/1966'da yayın­lanmıştır. [606]

 

4. Ulûmul-hadis'e Dayalı Usûl Eserleri

 

Yukarıda da işaret ettiğimiz gibi Îbnu's-Saîah, Ulûmu'l-hadîs'i yazdıktan sonra, usûl konusundaki çalışmaların yegâne kaynağı olmuştur. Kendisini ta­kib eden usûlcüler hep onun eserini esas almışlardır. Bu yüzden biz, bundan sonraki eserleri Ulûmul-hadis'e dayalı olmak ortak vasfı içinde değerlendir­meyi uygun bulduk.

İhtisar, nazma çekme, şerh ve nüket gibi değişik ilmî faaliyetlere kaynak­lık etmiş olan Ulûmu'l-hadîs üzerinde gerçekten çok sayıda eser vücuda getiril­miştir. [607] Biz bunlardan meşhur ve mütedâviî olanlarından bir iki örnek tanıtmakla yetineceğiz. [608]

 

a. en-Nevevî ve et-Takrîb'i

 

Belli konulara tahsis edilmiş eserleri anlatırken kısaca biyografisine te­mas ettiğimiz büyük muhaddis Nevevî (676/1277), Ulûmu'1-hadîs'i önce "îrşâd" adıyla ihtisar etmiş sonra bunu da ikinci kez ihtisar ederek et-Takrîb ve't-teysîr li ehâdisi'l-beşîr ve'n-nezîr" adını vermiştir.[609]

"Anlatılmak istenileni ("maksûd") ihmal etmeden, ibarelerin izahına dik­kat gösterilerek" yapılmış olan ihtisarda, ifâdeler düzeltilmiş, konular iyice özetlenmiş ve kitabm hacmi 64 sayfaya indirilmiştir.

Nevevî'nin ihtisarda gösterdiği başarı ve kendisinin hadis ilmindeki tartı­şılmaz otoritesi, Takrîb'in başlı başına müstakil bir esermiş gibi Usûl konula­rında kaynak olarak kullanılması sonucunu vermiştir. Hatta o kadar ki, Suyutî (911/1505) ona Tedribu'r-râvî adıyla daha sonra tanıtacağımız muteber bir şerh yazacaktır.

Takrîbu'n-Nevevî diye meşhur olan gerek müstakillen[610] gerekse Tedrîb ile birlikte basılmıştır. Takrîb, el-Kirmânî'nin Buhâri şerhi başına da mukaddime olarak konulmuş bulunmaktadır. Takrîb'in şöhreti, aynı müellifin "lrşâd"ım unutturmuştur. [611]

 

b. îbn Kesîr ve İhtisâru Ulûmi'l-hadis'i

 

Ebu'1-Fidâ İmâduddin İsmail b.Kesir 701/1301'de doğmuş, 4 yaşındayken babasını kaybetmiştir. 7 yaşında Şam'a gidip tahsile başlamıştır. Neticede el-Mizzî (742/1341)'den icazet almış ve ona dâmad olmuştur. Şeyhülislâm İbn Teymiyye'ye de talebelik yapmıştır.

Muhaddis, müfessir, fakîh ve mürevvih olarak birçok meşhur ve muteber eser vermiştir. Vefat edinceye kadar (774/1372) ders vermek ve kitap telif et­mekle meşgul olmuştur.

20'ye yakın eserinin usûl ile ilgili olanı Îtmu's-Salah'ın Ulûmu'l-hadîs'inden yaptığı ihtisardır. Talebe arasında meşhur olan bu eseri, tertibini bozma­dan özetlemiş, dağınık bulduğu konuları bir araya getirmiş, Beyhakî (458/1066)'nin el-Medhal'inden de yararlanarak ihmal edilmiş gördüğü bazı fevâidi de ikmal etmiştir. [612]

îbn Kesir, İbnu's-Salâh'a çokça itiraz etmiştir. Kendi görüşlerini çok açık bir şekilde ifâde etmiştir.

İbn Kesir'in bu ihtisarına XX. asrın sünnet hadimlerinden Ahmed Mu-hammed Şâkir (1958) tarafından el-Bâisu'1-hasîs adıyla kısa ve pek değerli bir şerh yazılmıştır. Eser, gerek metin olarak gerekse el-Baisu'1-hasîs ile beraber birkaç kez basılmıştır. [613]

Halen muhtelif islam ülkelerinde ders kitabı olarak okutulan eserin hati­mesinde her ne kadar el-Baisu'î-hasîs adı ibn Kesîr'e izafe ediliyorsa da doğru değildir. îbn Kesîr'in özetinin adı İhtisara Ulûmi'l-hadis'tir. el-Bâisu'lhasîs ise A,M.Şakir'in -kitabın ikinci baskısına yazdığı mukaddimede açıkladığı gibi-adı geçen ihtisara yazdığı şerhin adıdır, (bk. s.3) Karışıklık, İhtisarın ilk baskı­sını yapan Muhammed Abdurrezzak Hamze'nin, "İhtişam Ulûmu'l-hadîs ev el-Bâisu'î-hasîs ilâ ma'rîfeti Ulûmi'l-hadîs" adını vermiş olmasından kaynak­lanmaktadır. [614]

 

c. İbn Hacer ve Nuhbetü'l-fiker'i

 

Bu kitabın değişik bölümlerinde eserlerinden örnekler tanıttığımız el-Hâfiz îbn Hacer el-Askalânî (852/1448)'ye ait olan Nuhbetü'l-fiker fî mustalahı ehîi'1-eser ve bunun müellife ait şerhi Nüzhetü'n-nazar fî tavzihi Nuhbeti'1-fi-ker adlı, hacmi küçük, değeri büyük eser, her ne kadar değişik ve geliştirilmiş bir tertibe sahip ise de temelde İbnu's-Salah'm Uîûmu'l-hadîs'inin bir ihtisarı­dır. Nitekim kendisi bu durumu şöyle dile getirmektedir:

"Bazı dostlar, kendileri için bu kitabı ("Ulûmu'l-hadîs") özetlememi ben­den istediler. Ben de onu küçük bir kitap halinde ihtisar ettim ve Nuhbetu'1-fi-ker fî mustalahı ehli'1-eser ismini verdim. İhtisar sırasında bazı faydalı ilâveler yaptım ve kendime göre bir şekil verdim. Daha sonra, hadis öğrenmeye yeni başlayanlar için zor gelebilecek yerlerini açıklamak, müşkillerini halletmek için bir şerh yazmak istedim... Şerh sırasında metni de muhafaza ettim.[615]

Nevevî ve İbn Kesir ihtisarlarında İbnu's-Salah'ın tertibine uymuşlardı. İbn Hacer ise, konuların tertibini kendine göre bir sıralamaya tâbi tutmuş­tur. [616] Bu tertib konusunda Prof.Dr.Talat Koçyiğit şu değerlendirmeyi yapmak­tadır: "Bu tertip, Usûl-i hadise müteallik meşhur kitaplar arasında belki ilk de­fa görülen ve zamanımızın ilim anlayışına son derece uyan şâyân-ı dikkat bir tertibtir. [617]

Öte yandan ibn Hacer, sadece tertibini değiştirmekle de kalmamış, konu­ların anlatımı esnasında Îbnu's-Salah'a iîmî itirazlarda da bulunmuştur. Onun küçük hacimli bir ihtisar olmasına rağmen, müstakil bir Usûl eseri gibi rağbet görmüş olması, herhalde tertibi ve ibn Hacer'e ait bu değerlendirmeler sebebiyledir.

Kâtip Çelebi'nin "hadis ilimlerine dair sağlam ("metin") bir metn" diye [618] takdîm ve takdir ettiği Nuhbe ve şerhi Nüzhetü'n-nazar Prof.Dr.Talat Koçyiğit tarafından "Hadis Istılahları Hakkında Nuhbetü'l-fiker Şerhi" adıyla ve fayda­lı dipnotlar ilâvesiyle tercüme ve neşredilmiştir. [619]

Özellikle Osmanlı ilim muhitlerinde büyük bir rağbet görmüş ve ders kita­bı olarak okutulmuş olan Nuhbetu 1-fiker ve şerhi Nüzhetun-Nazar üzerinde muhtelif âlimler tarafından şerh, tercüme ve haşiye çalışmaları yapılmıştır. [620]

İbnu's-Salah'm Ulûmu'î-hadis'ine dayalı olarak meydana getirilmiş Usûl eserleri bunlardan ibaret değildir. Ancak biz bu kadarını şimdilik yeterli gör­dük. [621]

 

5. es-Suyûti ve Te&rîbu'r-râvî'si

 

el-CâmVu's-sağır adlı eseri dolayısıyla biyografisine kısaca temas ettiği­miz Celâleddin es-Suyûti (911/1505)'nin Hadis Usûlü konusundaki eseri Tedrîbu'r-râvî fî şerhi Takrîbi'n-Nevevî"dir.

İbnu's- Salah'ın Ulûmu'l-hadis'ini bin beyitte anlatmış ("Elfiye") olan Suyûti, aynı eserin Nevevî tarafından yapılmış ihtisarına şerh yazmak yolunu niçin seçtiğinişöyle özetlemektedir: "Şeyhu'l-îsîâm Ebû Zekeriyya en Ne-vevî'nin et-Takrîb ve't-teysîr'inin faydası büyük, değeri yüksek fevâidi yaygın, öğrenciler için maddeleri bol bir kitap olduğunu; fakat bunca vasıflarına rağ­men, telifinden bu yana, kimsenin ona şerh yazmamış olduğunu gördüm. Her­halde bu hizmet, Allah Teâlâ'nın kulları içinden dilediği birine sakladığı lutfu-dur, zaten O'nun dilemediğinin var olması da mümkün değildir, dedim. Böylece Takrîb'e, mânâlarını yeterince açıklayan, lafızlarını doğru olarak tesbit eden, aslı ("ülûmu'l-hadîs") ile arasındaki -fazlalık veya noksanlık kabilinden- görü­len farklılıkları ihmal etmeyen, i'tirazları dikkate alan, gerekiyorsa müdâfaa eden ve ona başka yerde toplu halde bulunmayan bir takım mebahis ve fevaidi ekleyen, daha önce kimsenin ortaya koymadığı bir şerh yazmak hususunda içimde kuvvetli bir azim peydah oldu. Neticede de Allah'a dayanarak ve ondan yardım dileyerek bu işe giriştim. Bunu, husûsi olarak Takrîb'e, umumî olarak da İbnu's-salah muhtasarları ve bu bilim dalına ait Öteki kitablara yazılmış bir (genel) şerh olmak üzere kaleme aldım.[622]

Bizzat Suyûti tarafından dile getirilen bu muhtevasından Ötürü Tedrîb, muteber hadis usûlü eserleri arasındaki yerini almış bulunmaktadır.

Suyûti, "fevâid" dediği hadis ilmi ile ilgili tarifler, hadisçiler, Usûl kitapları ve yazarları, ve hadis ilmine ait neviler ile alakalı mülahazalardan oluşan mu-kaddime'den sonra şerhe başlamaktadır. [623]

Suyûtî, Tedrib'in son kısmına da hadis ilimlerinin nevilerini 65'den 93'e ib­lağ eden değerlendirmelerini eklemiş bulunmaktadır. [624]

Tedrîb, Abdulvahhab Abdüllatifin tahkiki ile ilk kez Kahire'de 1379/1959'da basılmıştır. Başka neşirleri de bulunmaktadır. [625]

 

6. el-Kaasımî ve Kava'idü't-tahdis'i

 

Cemâleddin b.Muhammed Said b.Kâsım eî-Kâsımî Şam'da 1282/1866'da doğmuş, orada büyümüş ve öğrenim görmüştür. Bir ara Mısır'a göç etmiş biîâhere Şam'a dönmüştür. 1332/1914'de vefatına kadar muhtelif islâmî ilimlere dâir eser yazmak ve ders vermekle ömrünü geçirmiştir.

79 eseri bulunduğu söylenen el-Kâsımî'nin derleme yoluyla meydana ge­tirdiği hadis usûlü eserinin adı Kava'idu't-tahdîs min fünûni mustalahı'l-hadîs"tir.[626]

el-Kâsımî, hadis usûlü ile ilgili her konuyu en iyi işlemiş olan müelliflerden seçme parça ve bölümler nakletmek suretiyle Kavâidu't-tahdîs'i oluşturmuş­tur. Müellifin şahsî fikrine rastlamak hemen hemen mümkün değildir. Buna rağmen tertib ve seçme ("intihab")daki başarısı ile muteber hadis usûlü kay­nakları arasına girmiştir.

Kavaidu't-tahdis, bir mukaddime ve 10 bab'tan oluşmaktadır. Bir hatime ve bir de tetimme kısmı ile tamamlanmaktadır.

Fıkhul-hadîs konusunu, etraflıca (yaklaşık 1/3 oranında) inceleyen eser, hadis usûlü ile ilgili mevzulara gayet açık bir şekilde temas etmiş bulunmakta­dır.

Kavaidu't-tahdis, usûl gibi teknik bir konuda dahi iyi bir seçimle orijinal eser ortaya konulabileceğinin delili olmak bakımından ayrıca bir önem taşı­maktadır. [627]

 

7.Tâhir el-Cezâirî ve Tevcih u'n-nazar'ı

 

Tahir b.Salih el-Cezâirî (1268/1852) Şam'da doğmuş dil ve edebiyat âlimi bir zattır. Şam'da "Daru'l-kütübi'z-zahiriyye" nin kuruluşunda ve 'Mecmeu'l-ilmî el-arabî" üyeliğinde ve sonra reisliğinde bulunmuştur. Türkçe dahil birçok şark dilini güzel konuşan el-Cezâirî 1338/1920'de Şam'da vefat etmiştir. Ken­disinin 20 kadar eseri bulunmaktadır. Bunlardan "Tevcihu'n-nazar ilâ ilmi'l-eser" hadis usûlüne dairdir. Tevcihu'n-nazar, muteber hadis usûlü eserlerinin en son yazılanlarından biridir. [628]

Muhtevasında Hâkim en-Neysâbûrî'nin "Ma'rifetu ulûmi'l-hadis'inin bir özeti de yer alan Tevcihu'n-nazar, müellifin talebesi müsteşrik Goldziher (1921) tarafından Almanca'ya tercüme edilmiştir.[629]

 

II. Yeni Hadis Usûlü Çalışmaları

 

Burada "yeni'den maksadımız, h. XIV. asır başından günümüze kadar ge-, çen dönemdeki Hadis Usûlü çalışmalarıdır.

Bü dönemdeki çalışmalar, temelde, hadis ve sünnet ile ilgili müsteşrik id­dia ve ithamlarını red ve iptal gibi bir zorunluluğu da bünyesinde taşımakta­dır.

Hiç kuşkusuz, aradan geçen uzun zamanın beraberinde getirdiği yeni an­layış ve araştırma imkânları, İslâm ülkelerinde büyük ölçüde istiklalini kazan­mış ilmî kuruluşların faaliyete geçmiş olması gibi sebepler hadis ve sünnete yö­nelik araştırmalarda yeni izah yöntemlerinin geliştirilmesini sağlamış bulun­maktadır.

Ayrıca, her ilim adamının kendi araştırma sonuçlarını okutma eğilim ve geleneğinin yerleşmesi, eski bir metni baştan sona takip etmek usûlünün ter­kedilmiş olması bu canlılığı sağlayan ve sürdürecek olan müsbet bir akademik gelişme görünümündedir.

Öte yandan çok uzun zamandan beri kütüphanelerin vefakâr raflarında zamanın tahribine karşı mukavemet göstermeye çalışan yazma eserlerin Hin­distan'ın başlattığı tıpkı basımlarının, giderek tahrikli neşir şeklinde artış gös­termesi, bu faaliyete diğer islâm ülkelerinin de katılması son dönemdeki canlı-ğın bir başka âmilidir.

Cemâleddin el-Kasımî (1332/1914) ile başlayan bu yeni dönem usûl çalış­maları, Tahir el-Cezâiri (1338/1920)'nin Tevcihu'n-nazar'ı, Abdülaziz el-Hûlî'nin Miftâhu's-sünne ev tarihu funûni'l-hadîs'i[630] Muhammed Accac el-Hatîb'in "es-Sünne kable't-tedvîn'i, [631] Ebû Zehv'in el-Hadis ve'1-muhad-disûn'u, [632] Mustafa Sıbâî'nin "es-Sünhe ve mekânetühâ fi't-teşri'i'1-isîâmî'si, [633] Suphi Salih'in Ulûmu'l-hadîs ve mustalahuh'u[634] Muhammed es-Semâhi'nin el-Menhecu'î-hadis fi ulûmi'l-hadîs'i, [635] Abdülhayy el-Leknevî'nin hadis ilimleri ve meseleleriyle ilgili eserleri ve bunların Abdulfettah Ebû Gudde tarafından yapılan tahkikleri, Ahmed Muhammed Şâkir'in çalışmaları, Nureddin İtr'in Menhecu'n-nakd fî ulûmi'l-hadîs'i, [636]Mu'cemu'l-mustalahâtı'l-hadisiyye"si[637] gibi değerli edebiyata kavuşmuş bulunmaktadır.

Nâsıruddin el-Albânî, Yusuf el-Uş ve Mustafa el-A'zamî gibi daha birçok müellifin ilmî gayretleri sürmektedir. Muhtelif islâm ülkelerindeki üniversite­lerde de henüz basılmadığı için ancak listelerden isimlerini takip edebildiğimiz ilmî tetkikler ve tezler bu alandaki çalışmaların giderek yaygınlık ve yoğunluk kazandığını göstermekte ve gelecek için ümit vermektedir.

Hadis usûlü çalışmaları Türkiye'de, ciddî şekilde Ahmed Naim (1934) Bey'in Tecrid Tercemesi'ne yazdığı gerçekten kıymetli mukaddime ile başla­mıştır.

Ahmed Naim Bey, usûl konularını daha önce tanıttığımız usûl edebiyatın­dan en çok Nuhbetu'l-fiker'e benzerlik gösteren bir tertib[638] içinde 58 ana başlık altında, klasik Usûl edebiyatında bulunmayan konuları ("metodolojiden bir bahis" gibi...), asrın münakaşa ettiği noktaları da ilâve ederek kendine has gü­zel bir Osmanlı Türkçesi ile dile getirmektedir.

Ahmed Naim'in bu çalışmasının çok rahatlıkla, şimdiye kadar kaleme alınmış Türkçe hadis usûlü eserlerinin muhteva açısından en zengini olduğu­nu söyleyebiliriz. Tecrid Mukaddimesi'nin iyi anlaşılması, hadis usûlüne dair temel noktaların kavranmasına yetecektir. [639]

Ahmed Naim Bey'den sonra Türkçe Hadis Usûlü çalışmalarının "kaynak" değeri taşıyan eseri, "Bazı Hadis Meseleleri Üzerinde Tetkikler"dir. Merhum Prof.Dr.Tayyib Okiç Bey'in "hayat eseri" denebilecek kitap, ele aldığı konular hakkında verdiği zengin bibliyografya ile bilhassa dikkat çekmektedir. [640]

Daha sonra, genellikle ders kitabı ihtiyacını karşılamak maksadıyla Usûl eserleri kaleme alınmıştır.

Bu arada özellikle zikredilmesi gerekli olan bir eser de Prof.Dr.Fuad Sez-gin'in Buhârî'nin Kaynakları adlı araştırmasıdır. Usûl eseri olmamasına rağ­men konusu gereği hadis ilminin başlangıç dönemine ait pek önemli meselelere temas etmiş olması ve bilhassa konu etrafındaki müsteşrik ididalârım çürüt­mesi açısından önem arzetmektedir, ilmî araştırmalara örnek niteliktedir.

Özellikle son yıllarda İlahiyat Fakültelerinde yapılan ve yapılmakta olan tezler, [641] hadis usûlü ve ilimleri sahasında Türkçe çalışmaların seviyesini ve sa­yısının yükseldiğini göstermektedir.

Hadis tarihi ve edebiyatına dâir yayınların giderek artış göstermesi ve ha­dîs kaynaklarının -başarılı olmayan tercümelerle de olsa- Türkçe'ye kazandı­rılması herhalde özel konulara yönelik ciddi araştırmaları da peşinden getire­cektir.[642]

 

DÖRDÜNCÜ BÖLÜM

 

HADİS EDEBİYATINDAN FAYDALANMA USÛLLERİ

 

İlk üç bölümde tanıtmaya çalıştığımız hadis edebiyatından kolayca ve mümkün olduğu kadar tam ve sür'atli olarak faydanabilmek elbetteki ilmî me­saî sarfeden herkes için büyük önem taşımaktadır.

Öte yandan araştırılacak olan hadis'in, Tasnif Devri Hadis Edebiyatında yer alıp almadığı, atıyorsa farklılık arzedip arzetmediği, sıhhat durumunun ne olduğu ciddî bir araştırıcının cevap vermek zorunda bulunduğu hususlar­dır.

Hadislerin kaynağını bulmak, bir başka ifâde ile, hadislerin ilk ve aslî ha­dis kaynaklarında yer alıp almadığını tesbit etmek, sadece ilmî araştırma açı­sından değil, günlük hayatta karşılaşılan herhangi bir sözün hadis olup olma­dığını merak edenlerin yönelttikleri soruları cevaplandırmak bakımından da önemlidir. Bu konu, eskiden beri hadis ile meşgul olanları ciddî şekilde zorla­yan ve yoran bir iş olmuştur. Hatta İmam Müslim gibi bir büyük muhaddisin, kendisine sorulan bir hadisi ararken, uyumamak için fazla miktarda aldığı belâzur sebebiyle vefat ettiği[643] rivayeti, meselenin ne derece ciddî olduğunu bir başka açıdan belgelemektedir.

Hiç kuşkusuz bugün, düne nisbetle daha yeni imkân ve kolaylıklar gelişti­rilmiş bulunmaktadır. Ancak yine de mesele öneminden hiçbir şey kaybetme­miştir.

Hadis Edebiyatı tarihine bu açıdan şöyle bir göz attığımızda, başlangıçta, her hadisin elde edildiği kaynağı, şahıs isimleri ("râviler") olarak baş tarafın­da ("sened") ihtiva ettiğini, sened zikretmenin, hadisin kaynağını göstermek anlamına geldiğini görmekteyiz. Hadis Edebiyatının tasnifinden sonra, artık, sened ve metniyle birlikte hadisin yazılı metnin bulunduğu kitaptaki yerini göstermek önem kazandı. Zamanla bu gelişme, aynı hadisin, kaynak niteliği taşıyan kitabların hangilerinde yer aldığının topluca bilinmesine ve değerlen­dirilmesine yol açmıştır. Ale'r-ricâl sistemden ale'l-ebvâb sisteme geçilmesin­den başlayarak, hadis edebiyatı tarihi içinde görülen müstahrac, müstedrek, cem', ale'l-ahruf (alfabetik) eserlere, miftah ve fihristlere varıncaya kadar her yeni telif türü biraz da bu noktadaki problemi çözmeye yardımcı olmak amacın­dan kaynaklanmıştır.

Tabiî her yeni telifin külanmasını bilmek, getirilen kolaylıktan yararlana­bilmenin ilk şartıdır. Bu dernektir ki, bir hadisin kaynağını bulmanın ("tahrîc) belli usûlleri ve belli malzemesi bulunmaktadır. Bu yönde devamlı bir gelişme de gözlemlenmektedir. Ancak, elde mevcut malzemeyi ve hadis konusu usûlleri detaylı bir şekilde müstakillen inceleme konusu yapan bir eser son zamanlara kadar yazılmış değildir.

Bilhassa master ve doktora seviyesinde ilmî çalışma yapan araştırıcıların ihtiyaçlarını göz önüne alarak Hadis Edebiyatından yararlanma yolları konu­sunda ilk eser, Dr.Mahmud et-Tahhân tarafından "Usûlu't-tahrîc ve dirâs-âtü'l-esânid" adıyla neşredilmiş bulunmaktadır.[644]

Daha önce de Muhammed Accâc el-Hatîb tarafından "es-Sebîlilâ marifeti mevâdı'ı'l-hadis[645]adıyla kaleme alınmış bir Arapça makale bulunmakta­dır.

Turkçemizde de Dr.Abdullah Aydınlı'nın, Accâc'ın anılan makalesinden yararlanarak yazdığı "Hadislerin Bulunması ve Tesbiti Konusunda Yapılan Çalışmalar[646] başlığını taşıyan bir makalesi bulunmaktadır.

Çalışmamızın Hadis Edebiyatına aidiyeti ve konunun, İslâm ilimleri ala­nındaki tetkikleri açısından arzettiği fevkalâde önem dolayısıyla meseleyi biz, sadece hadis bulmak olarak değil, aynı zamanda terim ("ıstılah") ve şahıs ("rical") bulmak şeklinde aç ayrı açıdan, hadis edebiyatından nasıl faydalanı­lacağını bu bölümde incelemeye çalışacağız. Böylece birçok araştırıcının ilk yardımına koşmuş olabileceğini ümit etmekteyiz.[647]

 

I. Hadis Edebiyatından Hadis Bulmakta Faydalan­mak

 

Öncelikle, hadis edebiyatından hadis bulmayı kolaylaştırmak için telif edilmiş anahtar kitaplar ve fihristleri tanıtacak, sonra hangi usûllerle bu ede­biyattan faydalanarak hadislerin bulunabileceğini göstermeye çalışacğız. [648]

 

A. Hadislerin Kaynağını Bulmakla Îlgîlî Eserler

 

Yukarıda kısaca değindiğiniz gibi hadîslerin kaynağını bulmakta yardım­cı olmak maksadıyla telif edilmiş, çoğunlukla bellieserleri kapsayan bir takım çalışmalar yapılagelmiştir. Daha çok bunlar, aslî ve muteber hadis edebiyatı ile ilgili olarak meydana getirilmişlerdir.

Bu çalışmaların ilki Etraf Ki tablan'dır.[649]

 

1. Etraf Kitabları ve Zehâiru'l-irievârîs

 

islam bilginlerince meydana getirilmiş olan Etraf Kitabları, Sahihayn ve­ya kütüb-i sitte'deki hadisleri ihtiva etmektedirler.

Genel nitelik olarak, bu eserlerde önce, çalışmaya konu alınan kitablarda-ki hadislerin bir araya toplandığını, her sahâbînin rivayetlerinin tesbit edildi­ğini, sonra da «ahabî isimlerinin alfabetik olarak sıralandığını ve hadislerden birer pasajın yazılarak, bu hadisin o kaynaklardaki yerlerine kitab (bölüm) is­mi olarak işaret edildiğini görmekteyiz.

Bu tür edebiyatın en eskisi Halef b.Hamdûn ve Vâsıtî (40171011) "Etrâfu's-sahihayn'ıdır[650]Ebu'1-Fadl Muhammedb. Tâhir el-Makdisî (507/1114) nin "Etr-âfu'l-ğarâib ve'l-efrâd"ı da kütüb-i sitte üzerinde yapılmış bir etraf çalışması­dır.

el-Mizzî (741/1340)'nin Tuhfetu'I-eşrâf bi marifeti11-etrâfı kütüb-i sitte üzerine yazılmış, 19595 hadis ihtiva eden bir etraf kitabıdır.

Etraf edebiyatının en yenisi,Şeyh Abdülğanî b.İsmail en-Nablûsî (1143/1730)'nin "Zehâiru'l-mevârîs fı'd-delâleti alâ mevâz'ı'l-hâdîs'idir.

Bu kitab, Kütüb-i sitte ve Muvatta'ı kapsamaktadır. Ezher Ulemâsından Mahmûd Rebi'in çalışmasıyla 4 cild halinde Mısır'da 1352/1934 yılında basıl­mış bulunmaktadır.

Önsözünde, Hadis İlminde fihristlere olan ihtiyaç ve daha Önce yazılmış Etraf Kitabları hakkında kıymetli tesbit ve bilgliler bulunan Zehâiru'1-mevâ-ris'deBuhârîiçin.Müslimiçin EbûDavudiçin Tirmizîiçin Nesâîiçin lbnMâceiçin Muvatta için de remizleri kulla­nılmıştır.

Zehâiru'l-mevârîs 7 bölüm halinde tertib edilmiştir. Her bölüm de kendi içinde sahâbi isimleri alfabetik olarak düzenlenmiştir.

1. Bölüm (bab): Kemal sahibi erkek sahabîlerin hadisleri (l'den-III. cildin 133. sayfasına kadar.)

2. Bölüm (bab): Sahabîlerden künyeleriyle meşhur olanlar (III, 133'den IV, 157'ye kadar)

3. Bölüm (bab): Haklarında varid olan söylentilere göre erkek sahabîler­den mübhem olanların hadisleri

(IV, 157'den IV, 177rye kadar)

4. Bölüm (bab): Kadın sahabîlerin hadisleri (IV, 177'den IV, 302'ye kadar)

5. Bölüm (bab): Kadın sahabilerden künyeleriyle meşhur olanların hadis­leri. (IV, 302'den IV, 308'e kadar)

6. Bölüm (bab): Kadın sahabilerden mübhem olanların hadisleri(IV, 308'den IV, 312'ye kadar)

7. Bölüm (bab): Mürsel hadisler. Son kısımda künyeler, mübhemler ve ka­dınların mürselleri ile ilgili üç fasıl bulunmaktadır. (IV, 312'den 341'e kadar).

Bu bölümler içinde toplam olarak 12302 hadisin, bahis konusu 7 kitabtaki yerlerine kitab (bölüm) ismi olarak ve müelliflerin hangi hocalarından rivayet etmiş oldukları da belirtilmek suretiyle işaret olunmaktadır.

Hadis, taranan kitabların aynı bölümlerinde geçiyorsa, ilk kitaptaki bö­lüm adını verdikten sonra diğer kitabların remizlerinin peşinden diye işa­rette bulunulmakta; değişik bölümlerde geçiyorsa her defasında o bölümlerin ismi açıkça yazılmaktadır. Câbir b.Abdillah'm rivayetleri ile ilgili kısımdan [651]al­dığımız şu örnekte bu hususiyetleri görmek mümkündür:[652]

 

2.Miftâhlar

 

Hadis bulmakta, ya da hadislerin belli kaynaklarda bulunup bulunmadı­ğını kolayca tesbit etmekte yardımcı olmak üzere islam bilginlerince meydana getirilmiş bir başka çalışma da Miffcah adını taşıyan bir çeşit fihristlerdir.

Miftâhlarda hadisler ilk kelimelerinin alfabetik şırası içindedirler.

Miftah adıyla Buhârî'nin ve Müslim'in Sahihleri üzerine yapılmış fihrist çalışması Muhammed eş-Şerif b. Mustafa et-Tokâdî (1312/1897)"ye aittir.

Eser "Miftâhu's-Sahihayn, Buhârî ve Müslim" adını taşımaktadır. 1313 yı­lında İstanbul'da önce ayrı ayrı sonra da bir arada basılmıştır. Eserde, Buhârî ve Müslim'deki kavlî hadisler, ilk kelimelerine göre alfabetik olarak verilmiş, karşılarında da kitab ismi ve bab rakamları cilt ve sayfa no'ları gösterilmiş­tir.

Ayrıca Buhârî'deki hadisler için İbn Hacer, Aynî ve Kastallânî şerhlerinin cild ve sayfa numaralan; Müslim hadisleri için de Kastallânî kenarındaki Ne-vevî şerhinin cild ve sayfa numaralan verilmiştir.

Hiç kuşkusuz bu miftahtan faydanabilmek için, Tokadı nin çalışmasına esas aldığı baskılan elde etmek gerekir. Değişik baskıların kullanılması halin­de, Miftah'ta görülen sayfa numaraları geçerliliğini kaybetmektedir.

Tokâdî, Buhârî'nin Sahih'i için Mısır 1296 baskısını; îbn Hacer'in şerhi için Mısır 1301; Aynî için Kostantiniyye 1309; Kastallânî şerhi için Mısır 1293 baskısını kullanmıştır. Müslim'in Sahih'i İçin de Mısır 1290 baskısını esas al­mıştır.

Doğrudan ve birinci dereceden bir hadis kitabı olmamasına rağmen, Sey-yid Ahmed el-Gımâri'nin "Miftahu't-tertîb H ehâdisi Tarihi'1-Hatîb" adıyla Hatîb'in Bağdad Tarihindeki toplam 4500 hadis için yazdığı miflah da burada anılmağa değer niteliktedir. [653]

Merhum Muhammed Fuad Abdülbâkî tarafından Müslim, İbn Mâce ve İmam Malik'in Muvatta'ı için hazırladığı fihristler de anılan kitablardaki ha­disleri aîfebetik olarak, cild ve sayfa numaraları ile birlikte kolaylıkla buluna­bilecek, hale getirmiştir. "Miftahu Sünen, it-tirmizi 'de önemlidir, (bkz. s. 67).

Buraya kadar kısaca tanıttığımız Etraf, Mitfah ve fihrist çalışmaları, belli eserlere münhasır kalsalar bile yine de hadis bulmayı kolaylaştırıcı gayretler­dir. Ne var ki, herkesin her zaman aradığı hadisin ilk kelimesini bilmesi müm­kün değildir.

O halde daha başka Usûllerle, her araştırıcının her safhada aradığı hadis­leri kolaylıkla bulabilmesine imkân vermek gerekmektedir.

İşte bu gereği karşılamak üzere hazırlanmış geniş kapsamlı fihristler müsteşriklerce gerçekleştirilmiştir.[654]

 

3. Müsteşriklerce Hazırlanmış Fihristler

 

Asıl amaçlan, yetişecek yeni müsteşriklere kolaylık sağlamak da olsa, Ha­dis sahasında gerçekleştirdikleri MİFTÂHU KUNUZİ'S-SÜNNE ve kısaca Konkordans ("CONCORDANCE") diye anılan el-MU'CEMU'L-MÜFEHKES Lî ELFÂZI'L-HADİSİ'N'NEBEVİ adlı fihristler, hadis çalışmalarına müsbet katkılarda bulunan ve giderek bu çalışmaların temel müracaat kitablan niteli­ğini alan takdirle karşılanması gerekli gayretlerdir. Şimdi bu iki fihrist çalış­masını tanıyalım.[655]

 

a. Miftahu kunûzi's-Sünne

 

Müsteşrik A.J. Wensinck (Vensink) tarafından ingilizce olarak ve 14 kitab esas alınarak hazırlanan bu mevzu fihristi,[656]Muhammed Fuad Abdülbâkî ta­rafından arapçaya çevrilmiş ve böylece İslam Dünyasına yayılmıştır.

Kitab, alfabetik olarak ana konu ve şahıs isimlerini sonra da bu ana konu­nun tâli bahislerini vermekte ve her defasında da ihtiva ettiği 14 kitabtan han­gilerinin nerelerinde o konuyu bulmak mümkünse, remizlerle ve rakamlarla işaret etmektedir.

Miftahu Kunûzi's-sünne'nin ihtiva ettiği kitaplar ve remizleri şöylece sıra­lanabilir:

1. Sahimı'l-Buhârî                                                                    Leiden, 1862-68/1907-8 baskısı

2. Sahihu Müslim                                                                     Bulak, 1290 baskısı

3. Sünemi Ebî Davud                                                              Kahire, 1280 baskısı

4. Sünenu't-Tirmizî                                                                  Bulak, 1292 baskısı

5.  Sünenü'n-Nesâî                                                                   Kahire, 1312 baskısı

6.  Sünenu Ibn Mâce                                                               Kahire, 1313baskısı

7.  Sünemı'd-Dârimî                                                                Dehli, 1337 baskısı

8. Muvatta-ı Mâlik                                                                  Kahire, 1279 baskısı

9. Müsnedu Ahmed b.Hanbel                                               Kahire, 1313 baskısı

10. Müsnedu't-Tayâlisi                                                           Haydarâbâd, 1321 baskısı

11. Sîretu îbn Hişâm                                                               Göttingen, 1859 baskısı

12. Tabakâtu Ibn Sa'd                                                            Leiden, 1904-1908 baskısı

13. Meğazîl-Vâkıdî                                                                 Berlin, 1882 baskısı

14. Müsnedu Zeyd b.                                                              Ali Milano, 1919 baskısı

Ayrıca ile kitab'a bab'a hadis'e

işaret edilmiştir. işaretiyle de "Baş kısmıyla son kısmını karşılaştır" denmek istenmiştir. Rakamların sol tarafinda görülecek üç küçük mim harfi ile de hadisin defalarca tekerrür ettiğine; sayıların sol üst köşesindeki rakamlarla da o hadisin o sayfa ya da babta o kadar tekerrür ettiğine işaret edilmiştir.

Bu 14 kitab için verilen rakamlar hepsi için aynı şeyi ifade etmezler. Bu açıdan da bu kitablann şöylece grublandığı görülmektedir:

1. Kİtab ve hadis numaralan verilenler:

Bunlar,  Müslim, Muvatta, Tayâlisî'nin Müsned'i ve Zeyd b. Ali'nin Müsned'idir.

2. Kitab ve bab numaraları verilenler:

Bunlar,Buhârî, Ebu Davud, Tirmizt, Nesâî, İbn Mâce, Dârimî'nin ki­taplarıdır.

3. Cild ve sayfa numaralan verilenler:

Bunlar da, Ahmed b.Hanbel'in Müsned'i, îbn Sa'd'ın Tabakât'ı, İbn Hişûm'ın Siyret'i ve Vâkıdî'nin MeğazVsidir.

Bunlardan ibn Sâ'd için Kısım'a da işaret edilmiş; Ahmed b.Hanbel'in Müsned'i için cild kısaltması yerine, yazı ile evvel, sânî... diye cild sayısı belir­tilmiştir.[657]

Burada Zeyd b.Ali (122/739)'ye izafe edilen MÜSNED üzerinde bir nokta­ya işaret etmekte fayda vardır. Bu kitab, Şia'dan Zeydiyye'nin fıkıh sahasında temel kaynağıdır. Ne var ki bu kitabı Zeyd b.Ali'den rivayet eden Ebû Halid Amr b. Hâlid el-Vâsıtî, hadis imamlarınca kendisine güvenilmeyen ve yalancı­lıkla itham edilen biridir. Hatta Ahmed b.Hanbel onun "mevzu hadisler rivayet ettiğTni söylemektedir. [658]Bu husus bilinerek bu kitâbtan ihtiyatla yararlanıl­malıdır.[659]

 

b. Concordance

 

Fransızca olarak Concordance et Indices de la Tradıtıon Musulmane, arab-ça olarak el-Mu'cemu'l- Mufehres li Elfazı'l-Hadisl'n-Nebevi adını taşıyan ve kısaca Concordance diye anılan hadis fihristi, Amsterdam Kraliyet Akademi-si'nin himayesinde ve değişik ülkelere ait 15 kadar akademi ve enstitünün ilmî ve mâlî desteğiyle gerçekleştirilmiş modern bir çalışmadır.

Kütüb-i sitte'ye ilâve olarak Dârimî'nin Sünen'i, imam Malik'in Muvatta'ı ve imam Ahmed b.Hanbel'in Müsned'ini ihtiva eden Concordance'm hazırlan­ması için çalışmalar fiilen 1916 yılında Juynboll, Wensinck, Horovitz ve başka bazı müsteşriklerin planlamasıyla başlatılmıştır.[660] Muhtelif ülkelerden 40 ka­dar ilim adamı tarafından sürdürülen çalışmanın ilk ürünü, birinci cildi tam 20 yıl sonra 1936'da Leiden'de neşredilmiştir. 7.Cildi 1969'da, 8. cildi ise 1988'de yayınlanmıştır.

Şahıs ve yer isimlerine tahsis edilmiş olan 8.cild dışında hadislerde yer alan önemli ifâdelerin, lügat tekniği içinde[661] anılan 9 kitabtaki yerlerine işaret eden Concordance, ihtiva ettiği kitâblar için Miftahu kunuzi's-sünne'den ayrı olarak aşağıdaki kısaltmaları kullanmaktadır:

Buhârî

Müslim

Ebu Davud

Tirmizî

Nesâî

ibn Mâce                                                                                    (ilk iki formada  şeklindedir.)

Dârimî

Muvatta

Ah.b.Hanbel                                                                              (ilk iki formada  şeklindedir.)

Ayrıca bu kısaltmalar her sayfa altında gösterilmek suretiyle araştırıcıya yardımcı olunmuştur.

Bu 9 kitab için verilen rakamlar değişik anlamlardadır. Bu açıdan şöyle bir gruplandırma yapmak gerekmektedir:

1. Bölüm (kitab) adından sonra bâb numarası verilenler:

Bunlar, Buhârî, Ebû Davud, Tirmizî, İbh Mâce, Nesâî ve Dârimî'nin ki-tablarıdır.

2. Bölüm (kitab) adından sonra hadis numarası verilenler:

Bunlar da sadece Müslim'in Sahih'i ve îmam Mâlik'in Muvatta'ıdır.

3. Cild ve sayfa Numarası verilenler:

Bu, yalnızca Ahmed b.Hanbel'in Müsned'idir.

Concordance'tan kolaylıkla yararlanabilmek için, herşeyden önce, Mu-hammed Fuad Abdülbâkî tarafından hazırlanmış bulunan ilk sekiz kitabın, ki­tab (bölüm) ve bab isim ve numaralarım gösteren Teysîru'l-menfea[662] adlı eser yardımıyla dikkatli bir şekilde kendi kitablarımıza kitab ve bab numaralarını işlemek gerekmektedir.

Ayrıca aynı numaraların sayfa başlarına kaydedilmesi daha kolaylaştırıcı olacaktır.

Öte yandan Concordance'tan kısa zamanda aranılan hadis hakkında bilgi alabilmek için, o hadiste geçen "en nâdir ve müştakk" kelimenin tesbit edilmesi ve o kelimeden hareketle aramaya başlamak gerekir.

Bir hadis için bir-iki kelimeden bakıldıktan sonra bulunmazsa, hemen bu hadisin Concordance'ın ihtiva ettiği dokuz kitapta bulunmadığı hükmüne var­mamak lâzımdır. Daha başka kelimelerden araştırma sürdürülmelidir. Hazır­layıcıların hangi kelimeyi önemli gördüklerini her zaman doğru olarak kestir­mek mümkün olmayabilir. Tahmin edilmeyen bir kelimeden o hadisi almış ola­bilirler.

Concordance'ta kelimeler, mazî, müzarî, emir... malum, meçhul sırasıyla ve şahıs zamirleri de emsile-i muttaride sırasına göre dizilmişlerdir. Bu husus da göz önünde bulundurulursa, daha kısa zamanda sonuca varılabilir.

Concordance'tan faydalanma süresinin kısaltılması biraz da onu çok çok şahsen kullanarak kazanılacak melekeye bağlıdır.

Ayrıca, Concordance'tan tesbit edilen kitab, bab veya hadis numaralarının ait oldukları kaynaklardan tek tek kontrol edilmesi,hele bilhassa metinlerin gösterilen yerde bulunup bulunmadıklarının tetkiki asla unutulmamalıdır.

Bu yapılmadan Concordance üzerinden verilecek isim ve rakamlarda az da ol­sa, hata ihtimali bulunacağından, bazen büyük mahcubiyet&er doğabilir. Araş­tırmacılar bu pek önemli noktayı ihmal etmemelidirler.

Şu iki nokta da bilinmelidir:

a.Concondance'ta, Müslim'in Sahih'inde sadece sened'i zikredilmiş fakat metni verilmemiş rivayetlere atıf yapılmamıştır.

b. Muvatta'daki sadece merfu hadislere atıf yapılmış, İmam Malik'e ve öte­ki zevata ait görüşlere ("âsâr") işaret edilmemiştir.[663]

 

Bir Uyulama

 

Şimdi bir uygulama yaparak elimizdeki hadisin Concordance aracılığıyla hadis edebiyatındaki yerini bulmaya çalışalım:

Elimizde şöyle bir metin bulunmaktadır:

Eh kısa yoldan bu hadis hakkında'Concordance'tan bilgi alabilmek için "Lâ yüldeğu" kelimesinin mazisi kelimelerinden ba­kabiliriz.

Ledeğa1 maddesinden bakıyoruz, Concordance'ın VI. cildinin 111. sayfası­nın ikinci sütununda şu satırları buluyoruz:

Cuhr, kelimesinden bakıyoruz. Concordance'ın I. cildinin 322. sayfasının ikinci sütununda şu satırları buluyoruz.

Ayrıca bu hadis için el-Mü'min kelimesinin mazisi Âmene maddesinden hareketle, el-Mü'min kelimesinin merfu' olarak geçtiği satırlara bakabiliriz. Bu hadisi, Concordance'm I. cildinin 114. sayfasının ilk sütununda şu satırlarla buluyoruz:

Birinci kelimeden bu hadisi bulabilmek için madde başı olan Ledeğa keli­mesinden itibaren yaklaşık bir sütün; Cuhr kelimesinden itibaren yaklaşık V3 sütün; el-Mü'min kelimesi için ise, Âmene'den itibaren yaklaşık 12 sütûn'u ta-kib etmemiz gerekmiştir. Bu demektir ki, bu hadisi en kısa yoldan bulabilmek için Cuhr kelimesine bakmak uygun olacaktır. Gerçekten de hadîsteki en nâdir müştak kelime odur.

Hadisimizin geçtiği üç yerde, az-çok farklılıklarla verildiğini, gösterilen kaynaklarda da verilen şekle göre farklılıklar olduğunu görmekteyiz. Şöyle ki, Ledeğa maddesinde, hadisin metnindeki değişiklikler bir arada gösterilmiş, bu gösterilen şekillerden herhangi birinin geçtiği yer de kaynak olarak kaydedil­miştir.

Cuhr kelimesinde ise verilen metnin aynen geçtiği kaynaklar verilmiş, bir yukarıda görülen kaydı ile Ahmed b.Hanbel'e ait olarak yukarıda işaret edilmiş olan rakamı görülmemektedir.

el-Mü'min kelimesinde verilen metin, burada verildiği şekilde yer almadı­ğı için, en yukarıda görülen kaydı bulunmamaktadır.

Şimdi yukarıda gördüğümüz kaynaklarla ilgili satırları, Concordance'm usûlüne göre açıkça yazalım:

Buhârfnin Kitâbu'l-edeb'inin 83. babı[664]

Müslim'in Kitâbu'z-zühd'ünün 63. hadis'i, )       

Ebû Davud'un Kitabu'l-edeb'inin 29. bab'ı,

Ibn Mâce'in Kitabu'l-fiten'inin 13. bab'ı,

Darimî'nin Kİtabu'r-rikak'ının 65. bab'ı,

Ahmed b-Hanbel'inMüsned'inin İL cildinin 115 ve 379. sayfaları.

Aynı kaynaklar Türce bir araştırmada;

Buhârî, edeb 83; Müslim, zühd 63; Ebû Davud, edeb 29; îbn Mâce, fiten 13; Darimî, rikak 65; Ahmed b.Hanbel, II, 115, 379 şeklinde verilecektir. Bu müel­liflerin isimleri, kitablarının yerine geçmektedir. Ayrıca, Sahih, Sünen gibi ki­tablarının adını yazmaya gerek yoktur.

Şimdi araştırdığımız hadisi, burada gösterilen kaynaklardaki yerlerinde görmek istediğimizi düşünelim. Bu takdirde karşımıza, Müellif isimlerinden sonra gördüğümüz, edeb, zühd, rikak gibi bölümlerin o kitablann hangi cildin­de ve hangi sayfalarında yer aldığını bilmemiz gerekmektedir.

Bunun için de M.Fuad Abdülbâkî tarafından neşredilmiş bulunan Teys-îru'l-menfea adlı eser yardımıyla oradaki kitab ve bab numaralarını Buhârî, Ebû Davud, Tirmizî, Nesâî, ve Dârimî'nin elimizdeki nüshalarına işlemiş ol­mamız gerekmektedir. (Müslim, Muvatta ve îbn Mâce'in kitablarının M.Fuad Abdülbâkî neşirleri Concordance'a uygundur. Ahmed b.Hanbel için de cild ve sayfa no'su verilmektedir.)

Ayrıca her cildin sırtına, görülecek şekilde, kaçıncı kitabların o ciltte bu­lunduğunu, meselâ şeklinde yazacak olursak, işimiz daha kolaylaşmış olacaktır. Yine her cildin başına o cildde bulunan kitab isim ve numaralarını ve kaçıncı sayfada olduklarını da kaydetmeliyiz.[665]

Sonra Ahmed b.Hanbel'in Müsned'i hariç, öteki sekiz kitaba ait şu genel fihrist elimizin altında bulunmalıdır:

Bu fihristle görüldüğü üzere Kitâbu'I-edeb, Buharî'de 78. kitabtır. Bu ki-tab, 8 cildlik Buhârî baskısının 7. cildinin 68. sayfasında başlamaktadır. 83. bab ise, aynı cildin 103-sayfasında yer almaktadır. Orada aynen şu satırlar bu­lunmaktadır:

Müslim'de zühd kitabı 53. kitabtır. 5 cildlik Müslim baskısının 4. cildinin 2272. sayfasında başlayan Kitâbu'z-zühd'ün 63. hadisi aynı cildin 2295. sayfa-smdadir. Metin aynen şöyledir:

ıvıusıim in bu beş cildlik baskısının 5. cildi detaylı fihristlerin yer aldığı mo­dern ve örnek bir ilmî mesâi ürünüdür.

Ebû Davud'un Sünen'inde Kitâbu'1-edeb 40. kitabdır. Muhammed Muh-yiddin Abdülhamîd neşrinin 4. cildinin 237. sayfasında başlamaktadır. 29, bab ise, aynı cildin 266. sayfasmdadır. Aradığımız hadis de aynı sayfada şu şekilde yer almaktadır:

îbn Mâce'nin Sünen'inde Ktâbul-fiten 36. kitabtır ve II. cildin 1295. sayfa­sında başlamaktadır. 13. bab ise aynı cildin 1316. sayfasmdadır. Aradığımız hadis ise aynı babın devamında 1318. sayfasında iki ayn rivayet zinciri ile şöyle yer almaktadır:

Dârimî'nin Sünen'inde Kitabu'r-rikâk 20. kitabt 297. sayfasında başlamaktadır. 65. bab ise,aynı dişimiz bu sayfada şöylece yer almaktadır:

Hadisimiz Ahmed b. Hanbel'in Müsned'inin II. cildinin  şeklinde ve 379. sayfasında da; şeklinde yer almaktadır.

Böylece aradığımız hadisin, Concordance yardımıyla 6 kitabtaki yerini ve metinlerin görmüş olduk. Aynca bu hadisin, Tirmizî, Nesâî ve Muvatta'da yer almadığını da öğrendik.[666]

 

B. Bîr Hadîsîn Kaynağını Bulmakta İhtimaller Ve Baş Vu­rulacak Eserler

 

Bir hadisin kaynağını bulmak, herşeyden önce araştırılacak metnin hadis olduğunu kesinlikle bilip bilmemeye bağlıdır. Sonra da metnin elde mevcut bö­lümüne, konusunun veya sahâbî râvisinin bilinmesine vs. değişik durumlara göre değişik ihtimaller söz konusudur.

Şimdi biz, bu ihtimalleri ve her ihtimâle göre hangi eserlerden[667] yararlanarak hadisi bulabileceğimizi göstermeye çalışacağız. Araştırılacak söz için-iki ihtimal vardır:

1. Hadistir.

2. Hadis olduğu kesin olarak belli değildir.[668]

 

1. Araştırılacak Olan Söz Hadistir:

 

Bu takdirde 4 ihtimal söz konusudur: [669]

 

a. Hadisin Metni Bilinir.

 

Bu takdirde de iki ayrı ihtimal mevcuttur:

aa. Hadisin ilk kelimesi (yani baş kısmı) eldedir.

Bu halde yapılacak iş, hadis metinlerini alfebetik olarak ihtiva eden ve kaynak gösteren el-Câmi'u's-sağir,Râmûzu'l-ehâdîs gibi eserlere; ikinci olarak da Müslim, Muvatta, îbn Mace ve Mişkâtu'l-mesâbih gibi sonunda veya müstakil olarak alfebetik fihristi bulunan kitablara baş­vurmaktır.

Elde mevcut olan bu ilk kelime müştakk bir kelime ise, pek tabii olarak Concondance'a da bakılabilir. Ayrıca aslında hadis olup olmadığı kesin belli olmayan metinler için başvuru kaynağı olan, Keşfu'l-hafâ ve el-Mekâsıdu'l-hasene gibi eserlere de müracaat edilebilir.

bb. Hadisin herhangi bir (veya birkaç) kelimesi eldedir.

Bu halde yapılacak iş, mümkünse, elde mevcut kelimelerin her birin­den hareketle Concordance'tan yararlanmaktır. Ayrıca elde mevcut kelimeler, hadisin konusu hakkında bir fikir vere­bilir. Concordance'dan bulunamaması halinde, Miftahu Kunuz'ıs-sünne gibi mevzu fihristlerine veya musannef türü eserlerin ilgili ko­nularına tek tek bakılabilir. [670]

 

b. Hadisin Konusu Bilinir.

 

Bu takdirde yapılacak iş, öncelikle konuyu Miftahu Kunûzi's-sünne'de aramaktır.

Bu miftahm muhtevası dışında kalan, Zevâid, Müstedrek, Müstahrac ve Camiu'1-usûl, Kenzu'l-ummal ve et-Tac gibi ale'l-ebvâb ("musannef1) eserlere de baş vurmak gerekir. Şayet eldeki hadisin konusu, müstakil hadis kitapların­da incelenmiş, edeb, tergıb-terhib, zikir-dua, delâil, şemail, siyer vs. gibi bir ko­nu ise, o takdirde doğrudan bu konulara tahsis edilmiş eserlere başvurmak doğru olur. [671]

 

c. Hadisin Şahabı Râvisi Bilinir.

 

Bu takdirde yapılacak iş, hiç kuşkusuz, ale'r-ricâl telif edilmiş Müsned ve Mu'cemler'e başvurmaktır. Bunun için de Ahmed b.Hanbel'in Müsned'i ile Ta-berânî'nin el-Mu'cemu'1-kebîr'i en geniş ölçüde istifade edilecek aslî hadis kay­naklarıdır.

Tabiî bu konuda yararlanılacak bir başka yardımcı eser türü de Etraf Ki-tablarıdır. Çünkü etraf kitabları, öncelikle sahâbi isimlerini alfabetik sıraya koyar, sonra sahâbîden gelen rivayetleri sıralamaya çalışır. [672]

 

d. Hadisin Pek Belirgin Bir Özelliği Bilinir.

 

Bu durumda üç ihtimal söz konusudur. Şöyle ki, bu belirgin Özellik;

aa. Hadisin senedindedir.

Meselâ, babanın oğlundan rivayeti, mürsel veya müselsel bir sened ni­teliği varsa, bu konulara tahsis edilmiş Hatib Bağdâdî'nin "Rivâyetü'l-âbâ ani'1-ebnâ, Ebû Dâvud es-Sicistânî'nin el-Merâsil ve Celâleddin es-Suyûti'nin el-Müselselâtu'1-kübrâ [673] isimli eserlerine müracaat edil­melidir.

bb. Hadisin metnindedir.

Meselâ, metin Rudsî Hadis olduğuna ya da uydurulmuş bir söz olduğu­na dair bir özellik varsa, bu takdirde, Kudsî Hadislere ve Mevzu Hadis­lere ait eserlere başvurulmalıdır.

cc. Hadisin sened ve metnindedir.

İllet ve ibhâm gibi bazı belirgin vasıflar hadisin hem senedinde hem de metninde bulunabilir. Bu takdirde de tbn Ebî Hatim er-Râzî  (327/939)'nin her konudaki illetli hadisleri ale'î-ebvâb ihtiva eden İlelu'l-hadîs'ine, Ebû Zur'a Ahmed b. Abdurrahim el-Irâkî (826/1423)'nin el-Müstefâd min mübhemâtı'î-metn ve"l-isnâd'ı, İbnu'I-Cevzî (597/1200)'nin el-îlelu'I-mü-tenâhiye'si gibi eserlere bakılmalıdır. [674]

 

2. Araştırlacak Sözün Hadis Olduğu Kesin Belli Değildir:

 

Bu takdirde en yakın ihtimal olarak şu iki hal düşünülebilir:

a. Halk Dilinde Dolaşan sözlerdendir. Ya da hadistir ama, kısalığı ve veciz oluşu sebebiyle kelâm-ı kibar gibi dillerde dolaşır olmuştur.

Bu halde yapılacak iş, metnin ilk kelimesine göre alfabetik olarak bu kabil sözler hakkında bilgi veren el-Mekasıdu'1-Hasene ve Keşfu'1-hafâ gibi eserlere başvurmaktır.

b. Hadis Diye Uydurulmuş sözlerdendir.

Bu takdirde de Mevzuat Edebiyatına, meselâ îbn Arrâk'm Tenzihu'ş-şe-ria'sma veya Aliyyu'l-Kaarî'nin el-Esrâru'l-merfû'a veya el-Masnu'una başvu­rulmalıdır.

Hadis olduğu kesin olarak belli olmayan sözlerin ilk kelimesi elde ise, Mev­zuat Edebiyatının alfabetik olanlarına; konusu biliniyorsa ale'l-ebvâb olanları­na başvurmak kısa yoldan o sözün uydurma olup olmadığını anlamaya yaraya­caktır.[675]

Şimdi bütün söylediklerimizi şöyle bir çizimle şekillendirebiliriz. [676]

 

C. Tahrîc Edebiyatı

 

Hadislerin kaynağını bulup gösterme işine terim olarak tahrîc dendiğini yukarıda kaydetmiştik. Muhtelif islâmî ilimlere dair eser yazan âlimler, bil­hassa kelamcılar, müfessirler, usulcüler, fakihler, mutasavvıflar ve lüğatçılar çoğu kez, delil olarak kullandıkları hadislere kaynak göstermemişlerdir.

Bu gelişme karşısında hadisçiler, bu kabil eserlerdeki hadislerin aslî hadis kaynaklarındaki yerlerini göstermek üzere ilmî mesâiler sarfetmişler, müsta­kil eserler yazmışlardır. Bu çalışmalar sonunda tahrîc edebiyatı ("kütübü't-tahrîc") dediğimiz birçok eser[677] literatürde yerini almıştır.

Ancak burada hemen işaret edelim ki, tahrîc edebiyatını, Müstahrec adıy­la tanıdığımız edebiyat ile asla karıştırmamak gerekir. Zira müstahrec, belli bir (veya birkaç) hadis kitabındaki hadis metinlerinin değişik senedîerle riva­yet edilmiş olduğunu göstermek üzere, tasnif devrinde meydana getirilmiş eserlerdir. [678]Bu yüzden müstahreçler, el-Müstahrec ale'I-Buhârî veya el-Müs-tahrec aîe's-Sahihayn gibi, çalışmaya esas alman kitaba izafetle isimlendiril­mişlerdir. Halbuki tahric edebiyatı, bir kere daha tekrar edelim ki, değişik ilim dallarına ait eserlerdeki hadislerin tasnif devri hadis kaynaklarındaki yerleri­ne işaret etmek ve bu hadislerin sıhhat durumlarını incelemek üzere meydana getirilmişlerdir.

Akâid, fikıh, tefsir, tasavvuf ve mev'ize gibi konulara dair meşhur eserle­rin, hadis kaynakları açısından araştırmaya tabi tutulmaları, bu eserlerde yer aldığı için halk nazarında gerçekten hadis olarak kabul görme şansına sahip zayıf hatta uydurma hadislerin gerçek durumlarıyla ortaya konulması sonucu­nu verecektir. Araştırma konusu eserlerin, kullandıkları deliller açısından asıl değerlerini de tesbit etmek anlamına gelen bu çalışmalar, netice itibariyle müslümanlan ve onlardan da önce sünneti korumak demektir. Önemi ve fay­dası bu açıdan fevkalâdedir. [679]

Biz burada, herhangi bir yazma ya da basma eser üzerinde tahrîc çalışması tarzında master veya doktora tezi yapacak olanlara örnek teşkil etmesi için h.V. asırda ortaya çıkan meşhur tahric edebiyatından birkaç tanesini hatırlat- . makla yetineceğiz.

Tefsir'de Abdurrauf b.Ali el-Münâvî (103iyi622)'nin Tuhfetu'r-râvî fî tah­riri ehâdisi'l-Beydâvî" si, genel dinî konularda Hafız Zeynüddin Abdurrahim b.el-Hüseyin el-Irâkî (806/1403)'nin el-Muğnî an hamli'l-esfar fî'1-Esfar fî tah-rici mâ fi'1-îhyâ mine'l-Ahbâr'ı[680] ve Fıkıh'ta da Abdullah b.Yusuf ez-Zeyleî (7 62/136 0)'nin Nasbu'r-râye li ehâdisi'l-Hidâye'si önemlidir. [681]

Ayrıca Şerh Edebiyatını tanıtırken de değindiğimiz gibi bazı şerhlerin, ele aldıkları hadisin kaynaklarına ya müellif adı veya kitab ("bölüm") adı olarak işaret etmiş oldukları için onları da bir çeşit tahric edebiyatı kabul etmek müm­kündür. [682]

 

II. Hadis Edebiyatından Istılah Bulmakta Faydalan­mak

 

Hadis Usûlü Edebiyatına Mustalahu'l-hadîs Edebiyatı da denilmektedir. Bu da hiç kuşkusuz, hadis ilmine ait ıstılahların Usûl Edebiyatında bulunaca­ğını ifâde etmektedir.

Ancak biz burada meseleye bir başka noktadan yaklaşmak istiyoruz. Şöyle ki, hadis ıstılahları, Hadis Usûlü Edebiyatından önce mevcuttu. Bu ıstılahlar hadis edebiyatının şekillenmesinde etkili olmuşlardır. Hatta usûl edebiyatın­dan önce rivâyetu'l-hadîs kitablarında da kısmen yer almışlardır. Tirnıizî (279/892)'nin Câmi'i bu açıdan çok canlı bir misaldir.

er-Râmehurmuzî (360/97 l)'den başlamak üzere değişik muhteva ve ha­cımda hadis ıstılahlarına yer veren eserlerin en muteberlerini önceki bölümde özetle tanıttık. Ancak herhangi bir hadis kitabında karşılaşılan bir terimin ne ifâde ettiğini kolayca bulmak ve öğrenmek, her araştırmacının sık sık ihtiyaç duyduğu bir konudur. Böylesi bir ihtiyaç da ancak hadis terimlerini alfabetik olarak tanıtan eserlerle karşılanabilecektir, tşte bizim burada sözkonusu et­mek istediğimiz, Istılah bulmakta yardımcı olacak olan bu tür eserlerdir.

Pek tabii olarak Keşşaftı Istılâhâtı'l-funûn ve çeşitli ansiklopediler gibi, ıs­tılahların genel olarak yer aldığı eserlerde hadis ıstılahlarını belli ölçüde bul­mak kabildir. Özel olarak Hadis Istılahlan'na tahsis edilmiş bir eserin bu konuda ihtiyacı daha geniş ölçüde karşılayacağında ise şüphe yoktur. Ne var ki bu konuda sadece yeni bir-iki Arapça -Türkçe teşebbüs ve eserden bahsedebileceğiz.[683]

 

A. Hadis Terimleriyle İlgili Arapça Eserler

 

Yukarıda belirlediğimiz sınırlar içinde hadis terimlerini bulmaya yardım­cı olacak Arapça eser olarak görüp inceleyebildiğimiz sadece bir çalışma bulun­maktadır. O da çok yenidir. [684]

 

Mu'cemu'l-Mustalahâtı'l-Hadisiyye

 

Şam Üniversitesi Profesörlerinden Dr. Nureddin îtr tarafından kaleme alınmış olan bu eser, hadis metinlerinin, senedlerinin ve râvilerin değerlendi­rilmesi ile ilgili olarak hadisçilerin kullandıkları terimlerin kısa tanıtımlarını ve bazan hükümlerini vermektedir. Terimlerin Fransızca tarifleri de eserde yer almaktadır. Ayrıca her terim için, İbnu's-Salah'ın Ulumu'î-hadis'i; Ne-vevî'nin Takrîb'i; Suyûtî'nin Tedrib'i ve kendisinin Menhecun-nakd'inden say­fa numaraları gösterilmiştir. Böylece bu terimler hakkında geniş bilgi almak istyenlere yardımcı olunmak istenmiştir.

Bir çeşit ıstılahlar sözlüğü olan bu küçük eser, Şam'da 1397/1977'de basıl­mıştır. [685]

 

B. Hadîs Terimleriyle İlgili Türkçe Eserler

 

İstenildiği zaman kolayca hadis terimleri hakkında bilgi alınabilecek alfa­betik eserler Türkçe'de de iki yeni teşebbüsten ibaret bulunmaktadır. Bundan böyle terimler konusunda da değişik kapsam ve muhtevada eserlerin hadis edebiyatına katılacağını ümit etmekteyiz.

Biz şimdilik mevcut iki çalışmayı kısaca tanıtalım: [686]

 

1. Hadis Istılahları

 

Eserleriyle Türkçe hadis edebiyatında önemli bir hizmet payına sahip bu­lunan Prof.Dr.Talat Koçyiğit tarafından kaleme alınmış oîan Hadis Istılahları, müellifin belirttiği gibi, özellikle Türkçe'de- hadis terimlerini alfabetik olarak ihtiva eden ve yayınlanmış ilk eserdir. Bir çeşit alfabetik hadis usûlü kitabıdır. Üçyüz otuz kadar ıstılahı 480 sayfa içinde tanıtmaktadır. Terimler hakkında, hadis usulü edebiyatında yer alan bilgileri toplu halde vermekte, ayrıca dipnot­larda kaynaklara atıflarda bulunmaktadır.[687]

Ancak gerçekten geniş hacmına ve alfabetik sistemine rağmen, ilk planda söz konusu edilebilecek olan bir çok terime ya madde başı olarak ya da hiç bir şe­kilde yer verilmemiş olması, eserden beklenen istifadeyi büyük ölçüde kısıtla­maktadır. Eser, özel olarak böyle bir mahiyette olması baştan düşünülmemiş de sonradan elde mevcut değişik vesilelerle hazırlanmış- yazıların bir araya getirilmesiyle oluşturulmuş gibi bir görünüm arzetmektedir. "Hadis Istılahla-rı"mn, hacmından beklenen zenginliğe kavuşturulması, eserden istifade im­kanlarını artıracaktır. [688]

 

2. Hadis Istılahları Sözlüğü

 

Dr.Abdullah Aydmlı'nın kaleme almış olduğu "Hadis Istılahları Sözlüğü ıstılahlar hakkında kısa yoldan bilgi edinme ihtiyacına büyük ölçüde imkan ve­ren bir çalışmadır. Hadis Istılahlarından daha fazla terimi çok daha küçük bir hacimle ve her terimin geniş olarak tetkik edilebileceği kaynakları da göstere­cek şekilde hazırlanmış bulunan bu değerli çalışma, hadis ilmi alanında öğre­nim gören ve araştırma yapanlara büyük Ölçüde yardımcıdır.

Ayrıca Türkiye Diyanet Vakfı tarafından yayımlanmaya başlayan İslam Ansiklopedisinde de Islâmî İlimlere ait bütün ıstılahların yer alacağını öğren­miş bulunmaktayız.

Önümüzdeki yılların, hadis ilminin diğer branşlarında olduğu gibi terim­ler sahasında da yeni ürünleri istifâdeye arzedeceği muhakkak gözükmekte­dir. [689]

 

III. Hadis Edebiyatından Şahıs ("Ravi, Rical") Bulmak­ta Faydalanmak

 

Sünnete hizmeti ana gaye edinmiş olan hadisçiîer, hadis ilimleriyle ilgili her konuda ciddi ve seviyeli çalışmalar yapmışlar, eserler kaleme almışlardır.

Bu cümleden olarak hadisle ilgili her kişiyi ("rical") tam anlamıyla tanıtıcı çe­şitli edebî mahsûller de ortaya koymuşlardır.

Bu gayretler Rical Edebiyâtı'm meydana getirmiştir.

Şunu ifade edelim ki, rical edebiyatı, usûl edebiyatı ile birlikte Hadis ilmi­nin Dirâyetu'l-hadis kısmını oluşturur. Biz bu çalışmada pratiği esas aldığımız için, ysûl Edebiyâtı'm üçüncü bölümde, Rical Edebiyatını da hadis râvilerini bulma ve değerlendirme kaynağı olması açısından burada ele almayı uygun bulduk. [690]

 

A. Rical Edebiyatı

 

Tabakât, Tarihu'r-ruvât, Esmâu'r-ricâl, Terâcümü ahvâl, Tezkire, Nak-du'r-rical ("Cerh ve ta'dil") ve el-Esmâ ve'1-künâ vs. isimleriyle anılan ve bilinen eserleri Rical Edebiyatı ismi altında ve belli alt başlıklarla tetkik edeceğiz. He­men ifade edilmesi gerekir ki, Hadis İlmi ile meşgul olan zevatın isabetle belirt­tikleri gibi, Rical Edebiyatı, Hadis Edebiyatının en gelişmiş ve bir başka kül­türde eşi bulunmayan bir bölümüdür. [691]

Değişik açılardan gruplandırması yapılabilecek olan bu zengin edebiyatı biz, tanıtım ve tenkid fonksiyonlarını nazar-ı dikkate alarak bu açıdan sınıflan­dırmaya tâbi tutacağız. Bilhassa tanıtımı e'sas alan eserleri de kapsam açısın­dan genel veya özel nitelikle eserler olarak ele alacağız. [692]

 

1. Rical Tanımı İle İlgili Edebiyat

 

Bu edebiyatı önce genel sonra da özel nitelikli olanlarıyla ve en çok kulan-ma şansı bulunanlanyla tanıtmaya çalışacağız. [693]

 

a. Genel Nitelikli Tanıtım Edebiyatı

 

Burada tarihî sırayı da göz önüne alarak önce İbn Sa'd'ın el-Tabakâtu'l-kübra sim sonra da Buhârî'nin et-Târihu'1-kebîr'ini ve Zehebî'nin Siyeru a'lâmi'n'-nübelâ'si'm kısaca tanıtacağız. [694]

 

aa. İbn Sa'd ve et-Tabakâtu'1-kübrâ'sı

 

Ebû Abdillah, Muhammed b.Sa'd b.Meni' es-Zühri, h. 163'de Basra'da doğ­muş, Küfe, Mekke, Medine ve Bağdat'a ilim yolculuklarında bulunmuştur. Bağdat'ta Meğazî sahibi tarihçi Vâkıdî (207/822) nin katibîiğini yapmış, Va-ki'dî'nin vefatına kadar ondan ayrılmamış, bu yüzden de "Kâtibu'l-Vâkıdî" diye meşhur olmuştur. (230/844) de vefat etmiştir.

İbn Sa'd'ın kâtibliğini yaptığı Vâkıdî, tarih, siyer, meğazî ve futûh ilimleri­ne vâkıf bir âlimdir. Hocası Ebû Ma'şer tenkid edilmiş ise de Vâkıdî'nin ta­bakât, tarih ve meğazî sahasındaki eserleri dünyanın dört bir yanına yayılmış­tır. Bunun sebebini Hatib Bağdadî, "Vâkıdî bu mevzuları, sahabe ve şehid ço­cuklarından, âlimlerden ve ilk meğazî sahibi Ebu Ma'şer'den en ince teferruatı­na kadar öğrenmiştir. Sonra o, bildiği bütün gazvelerin cereyan ettiği yerleri bizzat ziyaret ve tetkik ederek gazvelere ait detayları tesbite önem vermiştir." diyerek açıklamaktadır.

Vâkıdî'nin Meğazî'si günümüze intikal etmiştir. Miftahu Kunuzi's-sün-ne'de muhtevası verilen 14 eserden biri de Vâkıdî'nin Meğazî'sidir.[695]

Vâkıdî, hadis münekkaleri tarafından gevşeklik ve hadis uydurmakla it-, ham edilmiştir. Ahmed b.Hanbel ve Yahya b.Main onu tenkid edenlerdendir. İmam Malik, Şafiî ve Ebû Ubeyd Kasım b.Sellâm ise Vâkıdî hakkında hüsn-i zanna sahiptirler. [696]

İbn Sa'd (230/844) hakkında "Hocası zayıf ama kendisi sikadır" denilmiş, [697]hocasından farklı olan dikkat ve titizliği gösterilmiştir. İbn Sa'd, hocası Vâkıdî'nin rivayetini, ensab, meğazi ve fetihnameler ile uğraşan bir başka âli­min rivayeti ile destekleme yolunu benimsemiş, hocasının değinmediği konu­ları o yeniden yazmıştır. [698]

 

et-Tabakâtul-kübrâ

 

İbn Sa'd'ın en meşhur eseri Tabakât'tır. Kendisine ait olduğu İbnu'n-Ne-dim tarafından belirtilen et-Tabakâtu's-suğra ve Ahbarû'n-Nebî, Tabakât'm birer bölümüdürler.

Tabakât, üçüncü asra ait bir telif olmasına rağmen, kendisinden önce ya­zılmış olduğu kaynaklarda belirtilen eserlerin günümüze intikal etmemiş ol­maları[699] ve nevi içinde "en değerli kitab" olması[700] dolayısyla ilk hatırlanan esei olma şansına sahip bulunmaktadır.

Tabakat kitablannın genel planları, muhtevaları ve bu mevzuda eser ya-zanlann metodîarı hakkında belli bir fikir sahibi olabilmek için tbn Sa'd'ın Ta-bakât'ını tanımak gerekmektedir.

Tabakât'ın kaynağı, öncelikle ağızdan toplanan şifahî bilgilerdir. Sonra sı­nırlı da olsa, yazılı vesikalardır.

Sahabe, tabiûn ve müellifin kendi devrinde yaşıyan muhaddis, tarihçi ve ensab âlimlerinden toplam olarak 4300 kadar şahsın biyografisini ihtiva eden Tabakât, ilk iki cildinde Hz.Peygamberin hayatını vermektedir.

Tabakât'ta ağırlıklı iki konu, ashâb ve tabiûn'un biyografileridir. Zaman ve mekan unsurları, özellikle tabakât kitablannda ayrı bir önemi hâizdirler. Tabakaları zaman ve mekan kriterlerine göre, birbirlerine karışmayacak şe­kilde sıralayabilmek, ya da en münasib olan yerde ricalin anlatıl abilm e si pek kolay olmayan bir başarıdır. Zira bir çok tabakaya ya da bir kaç yere mensup olanlar bulunmaktadır.

İbn Sa'd, zaman ve mekan kriterlerinin her ikisini birden hem sahabiler hem de tabiîler hakkında kullanmaya çalışmıştır. Meselâ o, sahabileri zaman bakımından 5 tabakaya ayırmış gözükmektedir:

a. Bedir Harbine katılan muhacirler

b. Bedir Harbine katılan ensâr

c. Bedir Harbine iştirak edemeyen ilk müslümanlar (Bunlar Habeşistana hicret edenler, ya da Uhud'a katıldıkları halde Bedir'e katılmamış olanlar­dır.)

d. Mekke fethinden önce müslüman olanlar

e. Mekke fethinden sonra müslüman olanlar.

Mekan bakımından da şahısları Medine, Mekke, Taif, Yemen, Yemâme, Küfe, Basra, Şam ve Mısır'da kalanlar buralara seyahat edenler ve neticede bu şehirlerde yerleşip kalanlar şeklinde sıralamaya çalışmıştır.

ibn Sa'd neredeyse Tabakât'mda hiç kendini göstermez. Tenkid etmekten özellikle kaçınmış gibidir. Ancak arada bir de olsa tenkid yaptığına da rastla­nır. Meselâ, "Mekke Fethi günü Hz.Peygamber'in, annesinin mezarı başında ağladiğı"na dair rivayeti, "Böyle bir iddia yanlıştır. Zira Amine'nin kabri Mek­ke'de değil Ebvâ'dadır" diye tenkid etmiştir.

Tabakât'ta şiir malzemesi, tıpkı hutbeler gibi, çok değildir. Tabii bu'azlık, Vâkıdî'nin Meğâzî'si ve İbn Hişâm'ın Siyre'sindeki şiirlere nisbetledir.

Tabakât'ta ısrarla takib edilen ortak bir plandan söz etmek mümkün değil­dir. Sahabe biyografileri oldukça uzundur. Kitabın sonlarına doğru bir-iki sa­tırlık açıklamaları geçmeyen biyografiler görülmektedir. Bunların bir çoğu, boş ve açıktır. Muhtemelen yazar onları daha sonra doldurmayı düşünmektey­di.

Tabakât, İbn Sa'd'm talebesi Haris b.Üsâme (282/896) tarafından rivayet edilmiştir. Yer yer görülen "Haddesenâ Muhammed b. Sa'd = Bize Muhammed b. Sa'd bildirdi" ifâdesini kullanan bu Haris b. Üsâme'dir.

Eserin bir kısmı yine îbn Sa'd'ın talebesi Hüseyin b.Fehm (289/902) tara­fından rivayet edilmiştir. Sonra Ahmed b. Me'mul el-Haşşâb (322/933) bu iki ayrı rivayeti birleştirdi ve talebelerine okuttu. Onun talebesi İbn Hayyûye (382/992) eserin tamamını istinsaha hazır hâle getirdi. Bu nüshadan istinsah edilen bütün yazmalar, İbn Sa'd'ın esas tertibini korumuştur. İbn Hayyûye'nin bilinen bütün yazma nüshalarına dayanılarak Alman ilim adamlarından bir grup Tabakât'ı 1898-1918 yılları arasında, 20 yılda Prusya İlimler Akademisi adına yayınlamışlardır.

1, 2, 3,4, ve 7. cildler ikişer kısım'a ayrılarak 8 cild halinde gerçekleştirilen bu baskı, "Miftahu Kunuzi's-sünne'de kullanılmıştır.

Tabakât'ın, kısım aynını yapmaksızın 1957-1958 yıllarında Beyrut'ta ger­çekleştirilen 9 cildlik baskısı fihrist cildi de olmasına rağmen maalesef tam an­lamıyla kulanışlı bir durum arzetmemektedir. Aranılan biyografinin tam şek­linin, fihristte verilen cild ve sayfa numaralarının hangisinde olduğunu belirle­yen bir işaret bulunmamaktadır. Ancak Muhammed Ali İdlibî ve Muhammed Avvâme tarafından Beyrut'ta 1986'da neşredilen Fehresu'l-a'lâmu'l-müterci-min fıt'Tabâkati'l-kübrâ11 Ibn-i Sa'd' bu ihtiyacı karşılayacak niteliktedir.

Ayrıca Tabakât, Zâhid Kevserî'nin takdimi ile 1358'de Mısır'da da basıl­mıştır.

Tabakât'ı neşreden müsteşriklerden Sachau, îbn Sa'd'ı, dürüst, kusursuz, dakîk, objektif ve orijinal bulmaktadır.[701]

Netice olarak Sıddikî'nin de dediği gibi, "Tabakât, hadis tarihinin en mü­him devirlerinin en önemli ravilerine ait hal tercümelerini ihtiva eden bugün elde mevcut en eski Esmâu'r-ricâl kitaplarından biridir. O aynı zamanda ilk de­vir îslâm Tarihi için de çok kıymetli ve zengin bilgi kaynağıdır."

Tabakât, Hz.Peygamber'den h.238 yılına kadar geçen zaman kesimini kapsamaktadır. [702]

 

bb. el-Buharî ve et-Târihu'1-kebîr'i.

 

Birinci bölümde kısaca biyografisinden bahsettiğimiz Ebû Abdillah Mu-hammed b.îsmail el-Buhârî (256/870)'nin meşhur Sahîh'inden sonra hadis ede­biyatı içinde önemli bir yeri bulunan ikinci eseri et-Tarihu'1-kebir'idir.

et-Tarihu'l-kebîr, "Sahabe tabiûn ve sonrakileri alfabetik olarak tanıt­mak üzere[703] kaleme alınmıştır. Eser, Hz.Peygamber ile başlamaktadır. Sonra ismi Muhammed olan 871 kişiyi baba adlarına göre alfabetik olarak sıralamak­tadır. [704] Daha sonra İbrhahim'ler ile normal alfabetik sıralamaya geçilmekte­dir.

I, II ve IV. cildleri ikişer kısım olarak neşredilmiş olan[705]eserin III. cildine ait hiç bir yazma nüsha bulunamamıştır. [706] Abdullah b.Ebû Kuhâfe'den Abb-âs'a kadar olan biyografiler bu yüzden eksik kalmıştır.

et-Târîhû'1-kebîr, ait olduğu devrin telif geleneğine uygun olarak bilgileri senedli rivayetlerle sunmaktadır.

Matbu' nüshada toplam olarak 9522 biyografi yer almaktadır. II. cildin ikinci kısmı sonunda yine el-Buhârî'ye ait olan el-Küna isimli kitab bulunmak­ta ve 1000 künye sahibi kısaca tanıtılmaktadır. Böylece et-Târîhû'l-kebîr'de

10522 şahıs hakkında bilgi bulabilme imkanına sahibiz.[707]

Bu eksik haliyle bile et-Târîhû'1-kebîr, İbn Sa'd'ın et-Tabakât'ul-kübrâ'sı-nın bir misli fazlası şahıs hakkında -kısa da olsa- bilgi ihtiva etmektedir. Ayrıca tanıtılan kişilerin rivayetlerinden birer tane örnek verilmiş olduğuna da işaret etmek gerekir.

Ne var ki, biyografik bilgi açısından oldukça yetersiz bir muhtevanın mevc­udiyeti de göze çarpmaktadır. Meselâ çoğu şahısların vefat tarihleri bile veril­memiştir. Daha çok râvî olarak güvenirlik derecesine işaret eden kısa ifâdeler­le yetinilmiştir.[708]

 

cc. ez-Zehebî ve Siyeru a'lâmi'n-nübelâ'sı

 

Ahmed Naîm merhumun güzel ifadesiyle, "nakd-i ricalde müteahhirînin kudvesi olan müverrih ve muhaddis-i şehîr ez-Zehebî (748/1347)'ye ait olan Si­yeru a'lâm'in-nübeiâ; "Târihu'n-nübelâ" , "Târihu'î-ulemâi'n-nübelâ", "Kitâ-bu'n-nübeîa", "A'yânu'n-nübelâ", "Siyeru'n-nübelâ" isimleriyle kaynaklarda yer almaktadır. Müellif, bu eserini "Târihu'l-îslâm ve vefeyâti'l-meşâhîr ve'l-a'lâm" adlı büyük eserinden sonra telif etmiştir.

Zehebî'nin hayatında, müellif nüshasından istinsah edilmiş en eski tarihli (739/743) nüshası, Sultan II. Ahmed ktb. 2910/A'da bulunan Siyer'in, ilk iki cil­di Hz.Peygamber ve Hulefa-i râşidîn'e tahsis edilmiştir. Ancak bu iki cild yuka­rıda sözü geçen "Târîhu'l-İslâm" kitabının baş kısmıdır. Siyer basılırken bu iki ciîd aradan alınıp Siyer'e ilâve edilmemiş olduğu için kitab, aşere-i mübeşşe-re'den Ebû Ubeyde b.El-Cerrah (18/639) ile başlamaktadır. (I, (5-23). En son olarak da 657 senesinin sonlarında saltanattan azledilen el-Mansur Ali b. Ay-bek et-Türkî'nin biyografisi yer almaktadır. (XXIII, 381-382).

Siyeru a'lâmi'n-nübelâ, yaklaşık yedi yüz yıllık bir zaman kesiminde, En­dülüs'ten Uzak Doğuya kadar uzanan İslâm ülkelerinde yaşamış mesleklerin­de pek meşhur toplam 6024 halîfe, melik, emir, sultan, vezir, nakîb, kadı, kâri', muhaddis, fakîh, edib, lügate. ı, nahivci, şâir, mütekeîlim ve felsefecinin tanıtım ve tenkidini ihtiva etmektedir. Ancak hemen belirtelim ki Siyer'de tanıtılan zevatın çok büyük bir kısmı hadîsçidir.

Tanıtılan her şahsın rivayetlerinin kütüb-i sitte musanniflerinden kimler tarafidan tahrîc edildiğini gösteren remizlere yer verilmiştir. Bu remizler ve anlamlarını şöyle sıralayabiliriz:

Bütün kütüb-i sitte sahipleri

Dört sünen (Tirmizî, Ebû Davud, Nesâî, îbn Mâce) sahipleri

Buhâri Sahîh'inde

Buhârî ta'likan

Buhârî, el-Edebu'I-müfred'de

Müslim

Ebû Dâvud

Tirmizî

Nesâî

îbn Mâce

iki büyük cild halindeki detaylı fihristi ile Siyeru a'Iâmi'n-nübelâ 25 cild olarak ilk kez Beyrut'ta 1981-1984 (fihrist cildleri 1988) yıllarında basılmış­tır.

Eseri neşre hazırlayanlar her biyografi için Zehebî'den önce ve sonraki bil­gi kaynaklarına dipnotta işaret etmişlerdir. Bu işlem rical araştırması yapan­ların işini oldukça kolaşlaştırmıştır. Bu sebeple aranan şahsın öncelikle Siyeru a'lâmi'n-nübelâ'da bulunup bulunmadığına bakmak gerekir. Çünkü Siyer, bu haliyle en kısa yoldan bilgi kaynaklarına ulaşma imkânı vermektedir.[709] Daha doğrusu, Siyeru a'Iâmi'n-nübelâ görülmeden rical tanıtımı yapılmamalıdır.[710]

 

dd. Ebû Nuaym ve Hilyetü'l-evliyâ'sı

 

Ebû Nuaym (430/1038) tarafından kaleme alınmış bulunan Hılyetü'1-evli-ya ve tabakâtu'l-asfiya, 800 kadar zâhid, âbid ve sofiyi tanıtmaktadır.

Hilye, aşere-i mübeşşere'den başlamak üzere 46 sahâbiyi tanıttıktan son­ra, ehlu's-suffa için özel bir bab açmakta 86 biyografi vermektedir. Daha sonra da Sâhâbî hanımlarından 29 tanesini tanıtmaktadır.

Tabiûn tabakâtına da Veysel Karânî ile başlamakta, toplam 130 tabiîyi an­lattıktan sonra Etbâut-tabiîn'e geçmektedir, (bk. Hilye, V, 79). 396 biyografiyi de bu bölümde tanıtmaktadır. En sonda da Şamlı zahidlerden bazılarının sade­ce isimlerini vermekte ve eserini 422"de bitirdiğini açıklamaktadır.[711]

Hilyetü'l-evliyâ, ilk kez Mısır'da (1351/1932)-(1357-1938) tarihleri arasın­da basılmıştır. Hilye'nin bu baskısında rakamlanmış biyografi sayısı 689'dur.

Zühd ve takva yönü ağır basan zevata ait olsa da Sahabe, Tabiûn ve sonra­kilere ait bir tabakât kitabı olması dolayısıyla biz onu, genel tabakatlar içinde tanıtmayı uygun bulduk. Aslında Hilye'yi belli vasıflara sahip rical ile ilgili bö-lümdede tanıtabilirdik.

Hilye büyük bir itibar görmüştür. Onun üzerinde yapılmış en önemli çalış­ma Ebu'l-Ferec İbnu'î-Cevzî (597/1200)'nin Sıfatu's-safve adlı eseridir. îbnu'l-Cevzî, Hilye'yi 10 noktada tenkide tabi tutmaktadır. Ona göre Ebû Nuaym, sa-lihleri tanıtmak, nefis terbiyesi konusunda ilginç bilgiler sunmak üzere yazdı­ğı Hilye'de;

1. Haberleri doğrudan alakalı olduğu şahısların ismi altında zikretme-•miş,

2. Tanıtmaya çalıştığı kişiden nakledilmiştir diye, Hilye'nin muhtevasına yakışmayan bilgiler vermiş.

3. Haberleri çok tekrar etmiş.

4. Uzun uzun hadis nakilleri yapmış, öylesine ki, nerede ise biyografi yaz­dığını sanki unutmuş.

5. Kişilerin hadis ve rivayetlerini çok göstermek için uydurma hadisler nakletmiş, bunların uydurma olduğu konusunda da hiç bir açıklamada bulun­mamış.

6. Soğuk seci'lere yer vermiş.

7. Tasavvufu, sahabeden başkalarına nisbet etmiş.

8. Sözü, gereksiz yere uzatmış.

9. İşlenmesi caiz olmayan bir takım işleri sofilerden nakletmiş.

10.  Biyografilerin tertibinde karışıklıktan kurtulamamış bulunmakta-

Îbnu'l-Cevzî, bu on konuyu tesbit ettikten sonra Hilye'de noksan kalmış ya da Ebû Nuaym'ın ihmal etmiş olduğu üç hususu da şöylece belirtmektedir:

1. Salih ve zâhidleri tanıtmak üzere telif edilmiş olan böyle bir eserde üm­metin imâmı Hz.Peygamber'e yer verilmemiş.

2. Meşhur birçok kişi alınmazken, kendisinden sadece bir-iki satırlık şiir kalmış olan kişilere yer verilmiştir,

3. Kadın velilere de çok az temas edilmiş.

Ibnu'l-Cevzî, aslında Hilye'yi hülasa etmiş fakat yaptığı ilâvelerle eserini 1031 biyografi ihtiva eden bir hacma sahip kılmıştır.[712]

Ayrıca Hilye'de bulunan 5000 hadis, Abdülaziz b.es-Seyyid Muhammed b.es-Seyyid Sıddîk el-Gımârî tarafindan el-Buğye fî tertibi ehâdisi'l-Hilye adıy­la tahric edilmiştir. "Kavli" olanlar, alfabetik olarak, "fiilî" olanlar da sahâbî râvilerine göre tertib ve tanzim edilmişlerdir. Bu çalışma, bir fihrist hüviyetin­dedir. [713]

 

b. Özel Nitelikli Tanıtım Edebiyatı

 

Burada "özel nitelik"ten, "birinci derecede tanıtıcı bir unsura sahip" olan ricali kasdediyor ve böylesi şahıslarla ilgili eserleri bu kısımda ele almak istiyo­ruz.

Bu kısımda ince, râvî tabakalarından herhangi birine tahsis edilmiş eser­leri, sonra "belli hadis kaynaklarındaki" ricali inceleme konusu yapan kitapla­rı, sonra da ricali "râvî olarak sahip bulundukları vasıfları" açısından inceleyen eserleri, en sonda da ricali "yaşadıkları bölgelere" göre tetkik eden edebiyatı ta­nıtacağız. Hiç kuşkusuz, ricali daha dar çerçevede belli gruplara ayırmak ve öy­lece incelemek de mümkündür. Ancak biz mevcut edebiyatı, onlardan yararlanmak bakımından çok detaylı olmayan böyle bir tanıtıma tâbi tutmak iste­mekteyiz.[714]

 

aa. Belli Râvî Tabakalarına Ait Eserler

 

îbn Hacer'in isabetle tesbit ettiği gibi "Dinî ilimlerin en şereflilerinden biri Hadis İlmidir. Bu ilmin en değerli branşlarından biri de Sahabîlerin, kendile­rinden sonrakilerden ayırd edilip tanınmasıdır.[715]

Gerçek şu ki, Sahâbiler, kendi zamanlarında tarh olarak zabt ve tesbit edil­memişlerdir. Eğer o günlerde zabt ve tesbit edilmiş olsalardı, hiç kuşkusuz, bu­gün sahabî biyografilerinde görülen rakamların bir kaç katı fazla oldukları or­taya çıkacaktı. [716] Çok çeşitli sebeplerle devirlerinde tesbit edilmemiş olmaları, sahâbiler hakında eser yazan müellifleri "sahabidir-değildir" şeklinde değişik tesbitlerde bulunmaya götürmüştür. Sahâbîlerle ilgili eserlere, yazılan zeyl ve tetimmeîer de hep bu noktadaki görüş ayrılıkları ve tesbit farklılıklarından kaynaklanmışlardır.

İkinci hicri asrın sonlarında görülen genel nitelikli tabakat kitablan için­de yer almalarına rağmen özel ve müstakil olarak sahabîlere ait biyografiler h.III. asırdan itibaren yazılmaya başlanmıştır. "Esmâu's-sahabe", "Tabakât's-sahâbe", "Kitâbu's-sahâbe", "Mu'cemu's-sâhabe", ve "Ma'rifetu's-sahabe[717]gibi isimlerle yazılan sahabî biyografilerinin ilki İmam Buhârî (256/870)'e ait­tir. [718]

Daha sonraki dönemlerde yazılmış sahabi biyografileri ve yazma nüshala­rının İstanbul'un hangi kütüphanelerinde buunduğunu[719] bir tarafa bırakarak, şahıs bulmakta faydalanma imkanı vermeleri açısından matbu ve mütedâvil üç eseri tanıtacağız.[720]

 

1. İbn Abdilberr ve el-İstî'âb fi ma'rifeti'l-ashâb'ı

 

"İbn Abdilberr" diye meşhur olan Ebû Ömer Yusuf b. Abdillah en-Nemerî el-Kurtubî (463/1071) tarafından, kendisinden önce sahâbîlerle ilgili olarak yazılmış eserlerin tamamındaki ashabı kapsamak üzere kaleme almış olan el-îstîâb, sahasında değeri tartışılmaz olmakla birlikte, çok sayıda sahâbî'yi onda bulmak mümkün değildir.[721] İbn Hacer'e göre, 3500 kadar isim ve künye'yi; îb-nu'1-Esîr el-Cezerî (630/1233)'ye göre ise, 4225 sahâbî'yi tanıtmaktadır. Biyog­rafileri, ilk ismin ilk harfine göre, ("magrib ulemasının alfabetik sistemine uy­gun olarak[722] sıralamıştır. [723]

Îbn Abdilberr, önce sahabîleri isimlerine göre sıraladıktan sonra, künyele­ri ile bilinenleri tanıtmakta, daha sonra da kadınlar bölümünü de aynı sırala­ma ile vermektedir. Kitabın başında Hz.Peygamberin biyografisine Özel olarak yer vermiş bulunmaktadır. [724]

el-îsti'âb'ı hemen hemen iki misline çıkaran îbn Fethûn el-Mâlikî (520/1126)'nin Zeyl'inden[725] itibaren sonraki bir çok esere kaynaklık yapmış olan îbn Abdilberr'in bu eseri, bir çok kez basılmıştır. Îbn Hacer'in el-îsabe'si kenarında da matbu'dur. [726]

Türkçe'ye terceme teşebbüsünün bir türlü tamamlanamamış olması[727] bir şanssızlıktır.[728]

 

2. İbnu'1-Esîr ve Üsdul-ğâbe fî ma'rifeti's-Sahâbe'si

 

Îbnul-Esîr diye meşhur üç kardeş âlimin ortancası olan îzzuddin Ebul Ha-sen Ali b. Muhammed el-Cezerî (630/1233) tarafından kaleme alman Üsdu'l-ğâbe, el-îstâ'âb gibi, kendisinden önceki sahabî biyografilerine dayanmaktadır. Müellif, kendisinden önce yazılmış eserleri andıktan sonra bunlardan bilhassa dört tanesini esas kabul ettiğini bildirmektedir. Bunlardan Ebû Abdillah b.Mende (301/913) için Ebû Nuaym, Ahmed b. Abdillah el-Isfehânî (430/1038) için Îbn Abdilber için ve Ebû Musa Muhammed b.Ömer el-Medînî (581/1185) için de)remizlerini kullanmıştır. Bir biyog­rafi bu kaynaklardan hangisinde yer almışsa, o ismin başına bu kısaltmaları

koymuş, kısıltmalann düşme ihtimalim göz önüne alarak hal tercemesi saür-lannın sonuna aynca kimin o sahabîyi tanıttığını ismen de zikretmiş, böylece ilmi bir dikkat göstermiştir. Meselâ Câbir b.el-Ezrak isminin başında ( f -s) re­mizleri, sonunda da Ahrecehu îbnu Mende ve Ebû Nuaym satırları yer almıştır.[729]

Müellif bazı biyografilerin sonunda ("Ahrecehu's-selâse" = Bunu üç müellif zikretmiştir) der. Bununla îbn Mende, Ebu Nuaym ve îbn Abdîîberr'i kasdeder. Aynca bu ifadesinden, verilen bilgilerin bu üç kaynakta da aynen bulunduğunu kasdetmediğini sadece sözkonusu sahâbî'nin bu eserlerde yer aldığını söyle­mek istediğini de belirtir. [730]

Bu kısaltmalardan hiç birinin görülmediği biyografiler, bu kaynaklann dı­şından alınmış olmaktadır.

Müellif, kendi kaynaklarını yine kendisi kritik etmekte; Îbn Mende ve Ebû Nuaym'ın, biyografi eserinde bulunması gerekli hal tercümesi ile ilgili bilgile­rin dışına taşarak, sahâbîlerin rivayet ettikleri hadislerden bol bol örnekler verdiklerini, oysa bu işin daha çok hadis kitaplarına yakıştığını kaydetmekte­dir, îbn Abdilberr'in eserini ise, biyografi kitabı olarak beklenen bilgiler açısın­dan daha doyurucu bulmaktadır. [731]

Buna rağmen kaynaklarından uygun bulduğu bilgileri aldığını, sadece bi­rini takib etmek gibi bir yola gitmediğini de yine müellif bildirmektedir. [732]

Üsdu'1-ğâbe, önceki eserlerden farklı olarak tam bir alfabetik sisteme sa­hiptir. Sahâbilerin isimleri, baba, dede ve kabile adlan birinci, ikinci, üçüncü harfler dikkate alınarak sıralanmıştır. Meselâ Ebân İbrahim

'den önce alınmıştır. Çünkü Ebân'daki üçüncü harf olan (elif), İb­rahim'deki râ'dan öncedir. Yine İbrahim b.el-Haris İbrahim b. Hallâd'a takdim edilmiştir. Çünkü Hâris'in  'sı, Hallâd'm öncedir. Yîne Ebân el-Abdî Ebân el-Muhâriho ye takdim edilmiştir. Hra 'den öncedir. Aynı sistem künyelerde de, Ebû'dan sonraki kelimeler dik­kate alınarak takib edilmiştir. Meselâ Ebû Davud Ebû Râfi' yden öne alınmıştır. Aynı sistem, velâ ve baba ismi yerinde kullanılan kabile adıyla yapılan n i seti erde de uygulanmıştır. Meselâ, Zeyd'in mevlâsı olan Esved ("Esved mevlâ Zeyd"), Amr'ın mevlâsı olan Zeyd'e (" Esved mevlâ Anar"); Zeyd el-Ensârî de Zeyd el-Kuraşî'ye takdîm edilmiştir.[733]

Sadece ismiyle önceki kaynaklarda yer almış şahısları da aynı isimden ba­ba adı, kabilesi veya künyesi belli olanları verdikten sonra tanıtmaktadır. Me­selâ, Temim isimli zevat bittikten sonra sadece Temim diye bilinen biyografiye yer vermektedir. [734]

Lahik ve Laşer gibi başında bulunan isimleri de lâm harfinde vermiş, müstakil bir harf olarak değerlendirmemiştir.

İsimlerde neseb'i künyeye takdim etmiştir. Meselâ Abdullah b.Rebi'a'yı Abdullah b.Ebî Rebi'a'dan önce getirmiştir. Ayrıca yazılış itibariyle benzerlik arzetmesine rağmen, okunuşu farklı olan isimlerin okunuşunu harekete ile de­ğil anlatımla vermiş, karışıklığı önlemeye çalışmıştır.

Biyografisini anlattığı sahabilerin rivayet ettiği hadislerde geçen bazı ga-rib kelimeleri de açıklamıştır.

Ibn Abdilberr'in yaptığı gibi Îbnul'-Esîr' de baş kısımda Hz.Peygamber'in biyografisine ait özel bir bölüm ayırmıştır. [735]

Usdu 1-ğâbe 7 cildlik 1970 Da'rul Şa’b Kahire baskısına göre 7702 biyografi ihtiva etmektedir. Ibn Hacer ise, bu rakamı 7554 olarak vermektedir. [736]

Usdu 1-ğâbe'nin 6. cildi künyeleriyle ("el-künâ") meşhur ashaba, 7. cildi ha­nım sahabîlere tahsis edilmiştir.

Usdü'1-ğâbe üzerinde Tecrîdu esmâ'is-sâhâbe telhîsu Usdi'1-ğâbe adıyla yapılmış bir ihtisar çalışması iki cild halinde basılmıştır. [737]

 

bb. İbn Hacer ve el-İsâbe'si

 

"el-lsâbe fi temyîziVsahâbe", Ibn Hacer (852/1448) tarafindan, isminden de anlaşılacağı gibi, öncekilerin düştüğü hatalardan uzak, sağlam bir sahabe biyografisi kitabı olarak kaleme alınmıştır.

îbn Hacer, eserini4 bab üzerinde tasnif etmiştir. Aşağıda sayılacak olan bu dörtlü taksim her harf için aynen uygulanmıştır. Dört kısım şöyle sıralanır:

1. Sahâbiliği kendisinden veya bir başkasından gelen rivayetle sabit olan­lar. Bu rivayetlerin sahih, hasen veya zayıf olması neticeye tesir etmemektedir. Sahâbî olduğuna delalet eden bir kayd, işaret ve imâ bulunanlar da bu birinci kısma dahildirler. Meselâ elif harfi için bu gruba giren biyografiler matbu nüs­hada I, 13-93 sayfalar arasında yer almaktadırlar.

2. Sahabe arasında zikredilen çocuklar. Bunlar, Hz.Peygamber zamanın­da doğmuş ve Hz.Peygamber vefat ettiğinde temyiz yaşının altında bulunmak­tadırlar. Bunlara sahâbî denmesi, Hz.Peygamberin onları görmüş olma ihti­malinden ileri gelmektedir. Çünkü aileler, çocuklarını tahnik ve tesmiye (isim koyma) için Hz.Peygambere getirirlerdi.

Elif harfi için bu gruba giren biyografiler birinci cildin 93-99 sayfaları ara-sında"zikru men lehu ru'ye" başlığı altında yer almaktadır.

3. Câhiliye ve islâm devirlerini idrak ettikleri halde Hz.Peygamberle bir araya gelmemiş ve ister müslüman olmuş, ister olmamış olsunlar,. Hz.Pey­gamberi asla görmemiş olan ("muhadram")lar. Bunlar hadisçilerin ittifakı ile sahâbî sayılmazlar. Ne var ki bu kişilerin sahâbi biyografisine tahsis edilmiş yukarıda isimleri geçen eserlerde zikredilmiş olmaları, -sahâbî olduklarından değil- sahabîlere en yakın kişiler olduklarından ileri gelmiş olmalıdır. "Muhad-ram'lann Hz.Peygamber den yapacakları rivayetler, ittifakla, Mürseî adını alır. (Çünkü onlar sahâbî değildirler. Arada bir sahâbi râvînin bulunması gere­kir...).

Elif harfi için bu gruba girenler de 1. cildin 99-117. sayfaları arasında yer almaktadır.

4. Kendisinden önceki biyografik eserlerde yanlışlıkla sahâbî olarak zikre­dilenler.

Ibn Hacer, bu dördüncü grubu tesbit işinde kendisinden önce kimsenin ça­lışma yapmamış olduğunu, böyle bir şeyi kimsenin düşünmediğini "Bu dördün­cü kısma gelince, bu konuda benden Önce davranmış ve i'mâl-i fikretmiş her­hangi bir müellif bilmiyorum" cümleleriyle açıkça dile getirmektedir.

Bu gruba giren biyografiler, Elif Harfi için birinci cildin 117-136. sayfalan arasında yer almaktadır.

Ibn Hacer, bu taksim içinde gerçekten kendisinden Önce kimsenin düşünmediği kıymetli bir sahabe biyografisi eseri yazmış olmaktadır. Kendisinden sonra da konu onu aşacak şekilde ele alınmış değildir.

İbn Hacer, el-îsâbe'ye, Sahabe'nin ta'rifî, bir kişinin sahâbî olduğunu bil­me yollan ve sahâbîlerin âdil oluşlarıyla ilgili üç fasıldan oluşan bir de giriş yazmıştır. 4 cild halinde, el-îstî'âb da bulunmak üzere Mısır'da 1328'de ilk kez basılan el-Isâbe'nin sayfa başlarında hangi harfe ait kaçıncı kısmın o sayfada bulunduğu yazılmış, böylece eserden faydalanmak kolaylaştırılmıştır.

el-îsâbe'de, Usdu 1-ğâbe'de görüldüğü şekilde kadın sahabîleri bir yerde toplama gibi bir yola gidilmemiştir^

el-lsâbe'ye ait bu dörtlü taksim bilinmeden ondan istifâde imkanı bulun­mamaktadır.

el-İsâbe'nin 4. cildi künyeîeriyle ("el-kunâ") meşhur sahâbîlerin yukarıda­ki dörtlü taksim içinde tanıtımına ayrılmıştır. Bu cildde 1552 biyografi bulun­maktadır.

İlk üç cild isimleriyle bilinen 9475 kişinin biyografisini vermektedir. Böy­lece toplam olarak el-İsâbe'de 9475+1552=11027 isim ve künye sahibinin bi­yografisi yer almış olmaktadır.[738]

 

bb. Belli Kitablara Ait Ricali İle İlgili Edebiyat

 

İslâm bilginleri hadis ricalini çok değişik yönlerden inceledikleri gibi muh­telif eserlere mahsus râvîleri de müstakil eserlere mevzu etmekten geri durma­mışlardır. Tasnif devri musannefatmdan herhangi biri veya bir kaçının râvîle-rini incelemek ve tanıtmak için müstakil eserler telif etmişlerdir. Böylece, her­hangi bir kitabın râvîleri arasında olduğu bilinen bir şahsın, kısa yoldan bulu­nabilmesine imkan sağlamışlardır.

Bir çoğu hâlâ yazma olarak kütüphanelerde bekleyen bu kabil eserlerden basılma şansına kavuşmuş ve böylece de istifade imkânı artmış bulunanların­dan bir-iki tanesini tanıtmaya çalışacağınız.[739]

 

el-Cem'u beyne ricâli's-Sahihayn

 

Ebu'1-Fadl Muhammed b.Tahir el-Makdisî (507/1113)ınin, el-Kelâbâzî (398/1007)'nin Buhârî'nin ricaline ait "el-Hidâye ve'1-irşâd fi ma'rifeti ehli's-si-kati ve's-Sedâd'ı ile tbn Mencûye diye ma'ruf Ebu Bekr Ahmed b.Ali el-Isfehânî (428/1036)'nin "Ricâlu Sahihi Müslim'ini bir araya getirerek ve bu iki müellifin eksik bıraktıklarını tamamlayarak[740] meydana getirdiği el-Cem'u beyne rica­li' s-Sahihayn'ı Hindistan'da 1323 yılında basılmış bulunmaktadır.

Eser alfabetiktir. Îbnu'l-Kayserânî diye bilinen müellif, Buhârî ya da Müs­lim'den sadece birine ait olan ricale de ayrıca işaret etmiş bulunmaktadır.[741]

 

İs'âful-mubatta1 bi ricâlil-Muvatta'

 

Celâleddin es-Suyûtî (911/1505) tarafından kaîeme alınan eser, aynı müel­lifin Muvatta şerhi Tenviru'l-havâlik'in sonundadır. [742] 36 sayfalık bir hacma sa­hip olan İs'af, alfabetik olarak Muvatta ricalini kısa kısa tanıtmaktadır. Erkek ve kadın râvileri ayrı ayrı bablarda, künyeîeriyle bilinenleri ve mübhem isimle­ri de yine alfabetik olarak her iki kısım için ayrı ayrı vermektedir.

Kütüb-i Sitte Ricali İle îlgili Eserler

Kütüb-i sitte ricali ile ilgili olarak kaîeme alınmış ilk eser Hafız Abdülgâni el-Makdisî (600/1203)'nin el-Kemâl fi esmâi'r-ricâl'idir.

Henüz basılmamış olan bu eser üzerinde Ebu'l-Haccâc Yusuf b. ez-Zeki el-Mizzî (742/1341), Tehzîbu'l-Kemâl adıyla çok değerli bir eser meydana getir­miştir.

el-Mizzî bu eserinde, kütüb-i sitte ricaline ilâveten, bu altı kitab müellifle­rinin "tarih" dışında kalan eserlerinde geçen şahıslan da tanıtmış; her şahsın bu kitabların kaç tanesinde geçtiğini remizlerle göstermiş, toplam 27 değişik remz (kısaltma) kullanmıştır. Biyografileri albafetik olarak vermiştir. Sahabî­leri de genel sıralama içine almıştır. Râvîlerin cerh ve ta dili ile ilgili bilgilere, mübhem isimler ve künyelerle dikkat göstermiştir. İsim ve künyelerden hangi­si daha kesinlik arzediyorsa, şahsı orada tanıtmış, öbürüne atıfla yetinmiş­tir.

Kütüb-i sittede rivayetleri bulunmadığı gerekçesiyle, el-Kemal'de yer alan bazı zevatı hazfetmiştir. Maalesef el-Mizzî'nin bu değerli çalışması da basılma-mıştır.

Basılmamış olmasına rağmen el-Kemâl ve basılmakta Tehzîbu'l-Kemâl kütüb-i sitte ricali konusunda yazılan müteâkıb devir eserlerine kaynaklık et­mişlerdir. Ya da bir başka ifâde ile bu alanda, sonraki müellifler tarafından meydana getirilen eserler, tamamen bu iki çalışmaya dayanmaktadır.

Biz burada bu iki esere dayalı edebiyattan îbn Hacer el-Askalânî (852/1448)'ye ait olan Tehzîbu't-Tehzîb'i tanıtacağız.[743]

 

Tehzibu't-Tehzîb

 

Şerh Edebiyatını anlatırken kısaca biyografisini verdiğimiz îbn Hacer,[744] el-Mizzî'nin eserim ihtisar etmek suretiyle toplam olarak 12415[745] râvînin hal tercemesini ihtiva eden Tehzibu't-Tehzîb'ini yazmıştır.

îbn Hacer, ricalin cerh ve ta'dili, talebe ve hocalarıyla ilgili bilgileri kısalt­mış, her şahsın rivayet ettiği hadislerden örnekleri ihtiva eden kısmı tamamen hazfetmiştir. Kısa hal tercemelerini aynen muhafaza etmiştir. Cerh ve ta'dil açısından önem taşımayan sözleri tamamen atmıştır. Bazı biyografilere de ye­ni ilâveler yapmıştır. Vefatlar konusundaki ihtilafları da mümkün mertebe hazfetmiş, maslahat gereği nadiren bu değişik görüşleri aynen korumuştur.

îbn Hacer, Tehzîbu'l-Kemâl'deki hiç bir şahsı çıkarmamış, aksine bazı şa­hısları ilâve etmiştir. Yine bazı biyoğrafilrede de "kültü" diyerek kendisi bilgi ilâvelerinde bulunmuştur.

Ayrıca, el-Mizzî'nin eserinde yer alan, Kütüb-i sitte İmamlarının şartlan sika râvilerden hadis rivayetinin teşviki ve Siyer-î Nebî ile ilgili bölümleri haz­fetmiştir.

îbn Hacer bu çalışmasında, Tehzîbu'l-Kemal üzerinde kendisinden önce yapılmış Zehebî'nin Tezhîbu't-Tehzîb'inden ve Alaeddin Moğoltay'yın tkmalu Tehzîbi'l-Kemalınden de yararlanmıştır.

İbn Hacer yazdığı mukaddimede, el-Mizzî'nin eseri üzerinde ez-Zehebî tarafından yapılmış Tezhîbu't-Tehzîb ve el-Kâşif adlı iki çalışmayı kritik etmek-te birinciyi gereksiz yere uzatılmış, ikinciyi de istifade edilemeyecek ölçüde kı­saltılmış bulmaktadır.

îbn Hacer, 12 cild halinde basılmış bulunan Tehzıbu't-Tehzîb'ini yine ken­disi Takrîbut-Tehzîb adıyla kisaltmıştır. Bu ihtisar da basılmıştır.

Kütüb-i sitte ricali hakkında ibn Hacer'in bu iki kitabından rahatlıkla fay­dalanma imkânı bulunmaktadır.

Ayrıca ez-Zehebî'nin el-Kâşif i de matbu'dur.[746] Hafız Safıyyüddin Ahmed b.Abdillah el-Hazrecî tarafından ez-Zehebî'nin Tezhîbu't-Tehzîb'i üzerinde Hulâsatu Tezhibi Tehzîbi'l-Kemal adıyla yapılan bir özet büyük bir cild halinde Mısır'da 1301 tarihinde basılmıştır. [747]

 

cc. Belli Vasıflara Sahip Ricalle İlgili Edebiyat

 

Hadis İlminin sayısız branşlarından bir çoğu hadis ricalinin muhtelif açı­lardan incelenmesiyle meşguldür. Kişileri inceden inceye tetkik etmek, onların Hz.Peygamber adına verecekleri haberlerin sıhhati konusunda emin olmak, kimseye bu önemli konuda rastgele konuşma imkanı tanımamak maksadına matuftur.

Çok yönlü rical edebiyatı içinde ravîleri sahip oldukları vasıflara göre müs­takil eserlerde değerlendiren eserlerden birkaç örnek vereceğiz. Böylece vasfi belli râvileri ait oldukları gruplar içinde tanıtan eserlere müracaatla bulabile­ceğimizi de vurgulamış olacağız.[748]

 

Tezkiretu'l-huffâz

 

Şemsüddin Ebû Abdillah Muhammed b.Ahmed b. Osman b.Kaymaz b. Ab-dillah et-Türkmânî ez-Zehebî (748/1347) tarafından kaleme alınmış olan Tez­kiretu'l-huffâz, isminden de anlaşılacağı gibi, hadis hafızlarını tanıtmaktadır. Müellifin belirttiğine göre, hafızlan ye ravîleri güvenilirlik açısından değerlen­dirme konusunda, kendilerine müracaat edilen zevatı belli tabakalar halinde ihtiva etmektedir. Sahabeden başlayarak hocalarına gelinceye kadar 21 taba­ka içinde toplam 1176 biyografi bulunmaktadır.

Eser alfabetik değildir. Faydalanmayı kolaylaştırmak için eserin üçüncü baskısında, sonuna alfabetik fihrist konulmuştur.

Eser basılırken her şahsın adının başına, o kişinin genel sıra içindeki nu­marasını, kaçıncı tabakanın hangi sırasında bulunduğunu ve kütüb-i sitte'den hangilerine ait ricalden olduğunu gösteren rakamlar konmuştur. Meselâ

satırı, Saîd b.Ebî Arube'nin Tezkiretu'l-huffazdaki 176. hafız, ve onun 5. taba­kanın 23. şahsı olduğunu ve bu zâtın kütüb-i sittenin hepsinde rivayetinin bu­lunduğunu anlatmaktadır.[749]

Tezkiretu'I-hufFâz'a üç ayrı zeyl yazılmıştır. Bunların ilki müellifin talebe­si el-Hüseynî (765/1363), ikincisi Fehd el-Mekkî (871/1466) ve üçüncüsü de Celâleddin es-Suyûti (911/15O5)'ye aittir. Bu üç Zeyl de basılmış bulunmakta­dır. [750]

Netice itibariyle Tezkire tu'1-huffaz zeylleriyle birlikte H.I. asırdan X. as­rın ilk yıllarına kadar uzanan zaman kesimi içindeki hadis hânzlanni bize ta­nıtmış olmaktadır.[751]

 

Kitâbu's-sikât

 

Adalet ve zabt yönünden kusursuz, güvenilir ("sika") râvilerle ilgili eserle­rin bir çoğu[752] henüz basılmış değildir. Muhammed b.Ahmed b.Hibbân el-Bustî (354/965)'nin, Kitabu's-sikât'ı, birincisi Sahâbilere, ikincisi Tabiîlere, üçüncü­sü de etbâu't-tâbiîne tahsis edilmiş üç cüzden oluşmaktadır. Her cüz kendi için­de alfabetiktir.

Son "Sahih" musannifi olan îbn Hıbbân'in ricali sika olarak vasıflandı-makta gevşek davranmış olduğu, bu kitaptan yararlanırken dikkatten uzak tutulmamalıdır. Ibn Hibbân'a göre, "Cerh edildiği belli olmayan kişi, -aksi orta­ya çıkıncaya kadar- âdildir." Bu görüşünün netcesi olacaktır ki bu eserinde sika olarak zikrettiği bir çok kişiyi, daha sonra yazdığı Kitâbu'z-zuafâ ve'l-mecrûhîn'inde zayıf olarak nitelendirmiştir.[753]

Kitâbu's-sikât Haydarabâd'da basılmıştır.[754]

 

el-Muğni fi'z-zuafâ

 

Çeşitli yönlerden cerhedilmiş ve bu sebeple zayıf sayılmış râviler demek olan Zuafa ile ilgili olarak müstakillen kaleme alınmış eserler, sika râvilere ait eserlerden çok fazladır. [755] Konuya ait eserlerden de ez-Zehebî (748/1347)'nin el-Muğnî fi'z-zuafâ'sı, alfabetik bir sistem içinde toplam 7854 kişi hakkında bilgi ihtiva etmektedir. Zayıf olduğu bilinen bir râvîyi bu eserden aramak ilk planda yapılacak iştir.

el-Muğnî fi'z-zuafa, Nureddin ttr'in tahkik ve ta'liki ile iki cild halinde Şam'da 1969'da basılmıştır.[756]

 

Mizânul-i'tidâl fi nakdi'r-ricâl

 

ez-Zehebî (748/1347) tarafından zayıf râvileri tanıtmak maksadıyla îbn Adiy'in el-KâimTinden istifâde ederek telif edilmiş bulunan Mizânu'l-i'tidal, toplam 11053 şahıs hakkında bilgi vermektedir.

Eser her ne kadar zayıf râvilere ("ed-Duafâ ve'1-mecrûhîn") tahsis edilmiş ise da aslında güvenilir râvilerden (sikât") bir çok kişi hakkında da bilgi ihtiva etmektedir. Bu yüzden "Mizân'da ismi var" diye şahsın zayıf olduğuna hükmet­mek doğru olmaz.

Zehebî, bu tür karışık bir muhtevayı benimsemekte İbn Adiy'e uymuştur. İbn Adiy, hakkında zayıf olduğuna dair herhangi bir görüş bulunan herkesi eî-Kâmiî'e almıştır. Zehebî de sahabîler ve Ebu Hanîfe, eş-Şafîî ve el-Buhârî gibi muktedâ bih olan zevat dışında İbn Adiyy'i takib etmiştir. [757] Hatta yer yer Ze­hebî bu durumu açıkça belirtmektedir. Meselâ Sabit b.Eslem el-Bunânî'yi tanı­tırken[758] "Sabit, ismi gibi sabittir. îbn Adiy zikretmemiş olsaydı, ben asla ondan burada söz etmezdim" demektedir. Aslında güvenilir kişilerden Mîzân'da söz etmesinin bir başka maksadı da onlar hakkındaki ithamları reddederek onla­rın sağlamlığını göstermektir.[759]

Mizânu'l-i'tidâl, alfabetiktir, sekiz kısımdan oluşmaktadır:

1. Erkek-kadın isimleri (I-IV, 487 arası)

2. Erkeklere ait künyeler (IV, 487-589)

3. Baba adlarıyla tanınanlar (IV, 590-598)

4. Nisbeler (IV, 599-601)

5. îsmi meçhul olan erkekler (IV, 602-603)

6. îsmi meçhul olan kadınlar (IV, 604-610)

7. Kadınlara ait künyeler (IV, 611-614)

8. İsimsizler "Vâlidetu fülân... gibi" (IV. cildin sonunda 130 sayfalık genel bir fihrist (IV, 620-749) bulunmaktadır.

Zehebî, tanıttığı şahısların kütübi sitte ricalinden olup olmadıklarını, bu altı kitabtan hangisinin ricalinden iseler onu birer kısaltma ile belirtmiştir.

Altı kitabın her biri için yaygın kısaltmaları kullanmış; altısının birden it­tifak ettiğini belirtmek için ( 9 ) dört sünen için de ( y ) kısaltmasına yer vermiştir.

Mizân'm önsüzü, eserin muhtevası ve cerh-ta'dil ıstılahları hakkında ye­terli bilgi vermektedir. [760]

 

dd. Belli Bölge Ricali İle İlgili Eserler

 

İslâm ülkesinin muhtelif yörelerine ait genel karakterli tarihler yazılagel-miştir. Sıddîkî'nin isabetle belirttiği gibi, bu tarihlerin çoğu, o yörelerin siyâsi tarihlerine ağırlık vermektedirler. Yine büyük bir çoğunluğu da genellikle ilim adamlarının özellikle, râvî ve hadisçilerin biyografilerine tahsis edilmişler­dir. [761]

Böyle özel ya da "mahallî" tarihlerin, Endülüs, Afrika, San'a, Mısır ve Ho­rasan gibi daha geniş bir bölgeyi ihtiva edenleri de bulunmaktadır. Biz, burada sadece Bağdat, Şam ve İsfahan tarihlerini tanıtmakla konuya rical bulmak noktasından dikkat çekmek istemekteyiz.[762]

 

Târîhu Bağdad

 

Hadis İlminin çok çeşitli dallarında eserler vermiş olan el-Hatîb el-Bağdâdî (463/1071) tarafından, kuruluşundan Hatib'in vefat tarihine kadar geçen dönem içinde Bağdat'ta yaşamış, yetişmiş ve oraya yerleşmiş veya uğra­mış halifelerden muhtelif san'at erbabına kadar her alanda meşhur olan âlim ve san'atçıyı tanıtmak üzere kaleme alınan Tarihu Bağdad, 14 cild halinde ba­sılmış bulunmaktadır.[763]

Eser, basılmış nüshadaki rakamlamaya göre toplam 7831 hal tercümesi ihtiva etmektedir.

Müellif, Bağdad'ın tarih, coğrafya, ahkâm yönünden durumuna, Medâin'in müsîümanlar tarafından fethedileceğine dair haberler ve Bağdad'a uğrayan sahâbiler'e ayırdığı 211 sayfalık bölümden sonra, adı Muhammed olanlardan başlamak üzere alfabetik sistem içinde şahısları tanıtmaktadır. Künyeler[764] alfabetik olmayan bir sıralama içinde ayrı bir bölümde tanıtılmak­tadır. En sonunda da Bağdatlı kadınlara yer verilmiştir. Bu bölümde 33 kadın tanıtılmaktadır.

Bağdad Tarihi, daha sonraları es-Sem'ânî (562/1167), ed-Dübeysî (637/1239) ve İbnu'n-Neccâr (643/1245) tarafindan ikmal edilmiştir. Ayrıca Ta­rihu Bağdad'ın ihtiva ettiği 4500 hadisten "kavli" olanlarının alfabetik, "fiilî" olanlarının ise, sahâbî râvîlerine göre, 90 sayfalık bir fihristinin yapılmış oldu­ğuna da burada işaret etmek isteriz. [765]

 

Dimcşk (Şam) Tarihi

 

îbn Asâkir diye meşhur Ebul-Kasım Ali b.el-Hasen (571/1176) tarafından, Hâtîb'in Bağdad Tarihi örnek alınarak yazılmış olan Târihi Medineti Dimeşk, büyük bir biyografi eseridir.[766]

Türk hükümdarı Nureddin Mahmud ez-Zengî (569/1173/nin Nûriyye adıyla inşa ettirdiği ilk Dâru'l-hadis'te hocalık yapan îbn Asâkir, keskin zekası, geniş hadis bilgisi, zühd ve takvası ile tanınmaktadır.

Eserlerinin en büyüğü olan Dimeşk Tarihi'ne istek üzere başlayan İbn Asâkir, Nureddin ez-Zengî'nin ısrarları neticesinde kitabını tamamlamıştır.

Müellif, genelde Suriye, özelde Dimeşk'in kısa bir tarihi ve Şam'ın diğer yö­relere üstünlüğüne dair hadisleri serdettikten sonra Şam'ın o günkü durumu­nu tanıtmakta daha sonra da Şam'da yaşamış veya orayı ziyaret etmiş olan ha-disçilerin ve öteki sahalarda meşhur olmuş erkek ve kadınların biyografilerini sıralamaktadır. Biyografiler, Hz.Peygamberin ismi olması dolayısıyla, Ahmed isimli kişileri tanıtmakla başlamıştır. Ötesi herhangi bir ayırıma tabi tutul­maksızın alfabetik sistem içinde tanıtılmıştır. [767]

Târîhu Dimeşk'in Topkapı Sarayı, Süleymaniye ve Atıf Efendi kütüphane­lerinde yazma tam nüshaları bulunmaktadır.[768]

 

Tarihu Isfahan

 

Ebû Nuaym el-îsfehânî (430/1038) tarafından kaleme alınmış olan eser Zikru ahbârı Isbahân adıyla iki cild halinde basılmıştır. [769]

îstek üzerine Isfehanîı muhaddis ve râvilerin, onlardan rivayette bulu­nanların kadı ve fakihlerin hal tercümeleri ile Isfehan'ın kuruluşu, fethî ve özelliklerine ait bigileri kolaylık olsun diye alfabetik sistem içinde te'Iif ettiğini bildiren müellif, ilk konu olarak Fürsler, acem ve mevâlî'nin üstünlüğünü ele almıştır. Daha sonra Isfehan'ın kuruluşu, mevcut durumu ile ilgili bilgiler ver­mekte, Selmân~ı Fârisi'yi anlatmakta, müteakiben de ismi peygamber isimle­rine uyan ve elif harfi ile başlayanlara yer vermektedir. Bu kısımda, Hz.Pey-gamberin ismine rnuvâfakatmdan dolayı ilk olarak Ahmed isimli şahıslan ta­nıtmaktadır. [770]

Isfahan tarihi ikibîne yakın biyografi ihtiva etmektedir.

Cildlerin sonuna konmuş fihristler tam alfabetiktir. Yani eserdeki sırala­mayı değil, tam alfabetik olmayı esas almıştır.

Eseri neşre hazırlayan Dr.Sven Dedering, tanıtma yazısında Ebu Nu-aym'dan başka Isfahan hakkında eser yazmış olan diğer müelliflere de işarette bulunmaktadır.[771]

 

2.Rical Tenkidi Üe İlgili Edebiyat

 

Nakdu'r-ricâl veya cerh ve ta'dil de diyebileceğimiz rical tenkidini esas alan çalışmalarda olduğu gibi tanıtım edebiyatında da bu noktalara temas edil­miştir. Biz rical tanıtımı ile ilgili edebiyattan örnekler verdik. Şimdi özellikle ve ana amaç olarak rical tenkidi'ni benimsemiş edebiyattan bir iki örnek tanıt­mak istiyoruz.

Rical tenkidi ya da terim olarak ifade edildiği gibi cerh ve ta'dil, belli pren-siblere bağlı bir işlemdir. Bu sebeple de rical tenkidine ayrılmış eserlerde cerh ve ta'dil ile ilgili prensiplere de şu ya da bu ölçüde yer verilmiştir. Hatta, hiç ri­cal tenkidine girmeden sırf bu prensiplerin münâkaşasına tahsis edilmiş eser­ler de bulunmaktadır. Meselâ Abdulhayy el-Leknevî (1304/1886)'nin er-Ref u ve't-tekmîl fi'1-cerhî ve't-ta'dil'i bu tür değerli bir eserdir.

Biz ise, burada cerh ve ta'dil prensiplerine girmeden konuya ait edebiyatı, rical bulmakta müracaat kaynağı olması sebebiyle ele almaktayız.[772]

 

a. İbn Ebî Hatim ve Kitabul-cerh ve't-ta'dil

 

Abdurrahman b.Muhammed b.Ebî Hatim el-Hanzelî er-Râzî h. 240 yılında Rey'de doğmuş, önce Kur'an sonra da Hadis tahsil etmiştir. Babası ile birlikte veya yalnız olarak Mekke, Şam, Mısır, Isfehan ve Bağdad gibi yörelere ilim yol­culukları yapmıştır. Kendi ifadesine göre, yedi ayda bir kez sıcak çorba içeme-miş, gündüzleri hocaları takible, gecelerini de istinsah ve mukabele ile geçir­miştir..Çok beğenip aldığı bir balığa, ilim tahsili ile meşguliyetinden dolayı üç gün el sürmemiş, neticede kızartmaya fırsat bulamayacağını anlayıp çiğ olarak yemiştir. O, "rahat olayım diyenin ilim yapamayacağı" görüşündedir. [773]

Bir çok kıymetli eserin[774] sahibi olan İbn Ebî Hatim 327/938 yılında vefat et­miştir.

İbn Ebî Hâtim'in en meşhur eserlerinden biri Kitabu'1-cerh ve't-ta'dil'idir. Eserde Buhârî'nin et-Tarihu'î-kebir'i örnek alınarak başarılı bir şekilde takib edilmiştir. [775] Genellikle kısa tutulmuş toplam 16040 biyografi yer almaktadır. Şahısların adı, baba adı, künyesi ve nisbesi verildikten sonra, en meşhur hoca ve talebelerinin isimleri zikredilmiş, bazan da biyografisine yer verilen şahsın rivayetlerinden bir hadis örnek olarak kaydedilmiştir. Şahıs, ehl-i,sünnet dı-şmda bir akideye sahibse, bu durum belirtilmiş, -varsa-, eserlerinden bir-ikisi-nin de ismi zikredilmiştir.

Her şahıs hakkındaki cerh ve tadil ile ilgili değerlendirmelere mutlaka yer verilmiştir. [776]

Eserde şahıslar, isimlerinin ve baba adlarının ilk harflerine göre alfabetik olarak sıraya konulmuşlardır.

Ancak her harf değişiminde o harften bir sahâbi varsa, baba adı sıralama­sına bakmadan Önce o sahabi verilmiştir. Meselâ Câbir isimli râviler babında ilk isim, Cabir b.Abdillah Cr.a.), ikinci isim Câbir b.Üsâme'dir. [777]Ayrıca cerh ve ta'dil esaslarını inceleyen ve cerh ve ta'dil otoritelerini tanı­tan gerçekten pek değerli bir de mukaddime ("Takdimetü'l-ma'rifeti li Kitâbi'l-cerh ve't-ta'diî") cildi de bulunan eser, 9 ciid halinde ilk kez Haydarabad'da 1371-1373-1952-1953 yıllarında basılmıştır.[778]

 

B. Bîr Hadîs Ravîsinî Bulmada İhtimaller Ve Faydalanı­lacak Eserler

 

Hadis sahasında araştırma yapacak kişilerin problemi sadece herhangi bir hadisin kaynaklardaki yerini tesbit edebilmek değildir. Hiç kuşkusuz, ha­disin sened ve metin'den ibaret bir yapıya sahib olması dolayısıyla, senedde is­mi veya künyesi ya da lakabı geçen râvîler hakkında da bilgi edinmek zarureti bulunmaktadır. Hatta bir hadisin sıhhat açısından değerlendirmesini yapabil­mek için senedindeki şahısların ayrı ayrı tanınması ve cerh ve ta'dil yönünden durumlarının bilinmesi gerekmektedir. Bu yüzden hadis ilimleri alanında araştırma yapacakların, ciddî şeki|de şahısları tanıma ihtiyaçları da bulun­maktadır.

Biz burada, araştırılacak bir şahsın, ihtimallere göre, nasıl bulunabilece­ğine işaret etmek istiyoruz.[779]

 

İhtimaller

 

1. Araştırılacak râvînin ismi, baba adı ve künyesi tam olarak bilinir.

2. İsmi ve vefat tarihi bilinir.

3. Sadece künye veya lakabı bilinir.

4. Nisbesi, memleketi bilinir.

5. Hangi hadis kitabının râvîlerihden olduğu bilinir.

6. Râvî olarak güvenilirlik açısından durumu bilinir.

7. İsminden başka hiçbir şeyi bilinmez.

İhtimallere Göre Baş Vurulacak Eserler

1. Râvînin ismi, baba adı ve künyesi biliniyorsa, vefat tarihi ve biyografisini öğrenebilmek için, alfabetik sisteme sahip genel veya özel tabakât, biyografi ve tarih kitablanna bakmak gerekir. Meselâ, îbn Sad'ın et-Tabakâtü'l-kübrâsı'na, Buhârî'nin et-Tarîhu'1-kebîr'ine, sahâbî biyografileri­ne (el-İsâbe gibi), Tehzîbu't-Tehzîb gibi kütüb-i sitte râvîleriyle ilgili eserlere müracaat edilebilir.

2. Vefat tarihi biliniyorsa, bu o râvînin hangi râvî tabakasına mensup olduğu konusunda yeterli bilgi verecek demektir.

a.  H.llO'dan önce vefat etmiş ise, büyük ihtimalle Sahâbîdir. Sahâbiler için Üsdü'1-ğabe ve el-İsâbe'ye müracaat edilir.

b. H.110-180 arasında ise, büyük ihtimalle Tâbiûn'dandır.

c. H. 180-220 arasında ise, büyük ihtimalle Etbau't-tabiîn1 dendir.

Bu takdirde H.238'e kadarki ricali içine aldığı için İbn Sa'd'm et-Tabakâtü'l-kübrâ'sma bakılır.

d. H.220'den sonra ise Etbâu Etbâı't-Tâbiîn veya daha sonraki nesillerdendir. Bu halde büyük ihtimalle kütüb-i sitte râvîleri arasında bulunabilir. Tehzîbu't-Tehzîb gibi bir eser bize yardımcı olabilir.

3. Sadece künye veya lakabı bilinmekte ise, bu takdirde el-Esmâ ve'l-künâ isimli edebiyata veya tabakât kitaplarının el-künâ ve'1-elkâb'a tahsis edilmiş bölümlerine bakılmalıdır. Meselâ Tehzîbu't-Tehzîb'in XII. cildi künyeleriyle bilinenlere tahsis edilmiştir.

4.  Nisbesi biliniyorsa, memleketi biliniyor demektir. Bu takdirde, Bağdad, Dimeşk ve Isfehân tarihleri gibi özel yöre tarihlerine bakmak gerekir.

5. Hangi hadis kitabının râvisi olduğu biliniyorsa, o kitabın ricaline ait özel bir eser yazılmışsa, ona müracaat etmek en kısa yoldan maksada ulaşmayı sağlayacaktır. Meselâ Muvatta ricalinden ise, et-Tarif bi ricâli'l-Muvatta [780] adlı esere veya Suyûtî'nin "Is'âfu'l-mubâtta' bi ricâli'l-muvatta'ma müracaat edilmelidir.

Kütüb-i sitteye dâhil eserlerden birinin ricalinden ise, bu takdirde kütüb-i sitte ricali ile ilgili olarak kaleme alınmış eserlere bakmak gerekir.

Kütüb-i sitte ricali hakkında, el-Mizzî'nin Tehzîbu'l-Kemârini esas alan İbn Hacer'in Tehzîbu't-Tehzîb'i ile Takrîbu't-Tehzîb'ine ve ez-Zehebî'nin el-Kâşif ine ve nihayet el-Hâfiz Safîyyüddin Ahmed b. Abdillah el-Hazrecî'nin Hülâsatü Tehzib'ü-Kemâl'ine müracaat edilebilir. Bu dört eser de matbu'dur. [781]

Ayrıca aranılan râvî, Sahihayn râvîlerinden ise, Îbnu'l-Kayserânî diye meşhur olan Ebu'1-Fadl Muhammed b.Tâhir eî-Makdisî (507/1113)'nin el-Cem'u beyne ricâli's-Sahîhayn'ma bakmak gerekmektedir. [782]

6. râvî olarak güvenilirlik açısından durumu biliniyorsa

a.Eğer sikât'dan ise, bu halde Muhammed b.Ahmed b.Hıbbân el-Büstî (354/965)'nin Kitabu's-sıkât'ına bakmak gerekir. Bu kitab, Sahabe, Tâbiûn ve Etbâu't-Tâbiîn olmak üzere üç tabaka halinde ve her tabakayı kendi arasında alfabetik olarak birer cüzde anlatmıştır.

b.Eğer zayıf râvilerdedn ("Zuafâ") ise, bu takdirde de ez-Zehebî'nin Mizânu'l-i'tidâl'ine[783] ve İbn Hacer'in Lisânu'l-Mizân'ına bakılmalıdır." [784]

c. Eğer, hadis ilminde Hafız ünvânı almış kişilerden ise, Zehebî'nin Tezkiretu'l-huffâz'ma bakmak gerekecektir.

d.Eğer metruk ve mecruh râvîlerden ise, bu grub râvîlerle ilgili olarak yazılmış kitaplara bakmak lâzım gelecektir.

7. İsminden başka hiçbir şey bilinmiyorsa, belli bazı tahminler ile bilhassa alfabetik kitablardan o isimlerle ilgili bölümleri tarayarak, aranan şahısla ilgili bilgi bulunabilir. Yukarıdan beri sıraladığımız ihtimallerden en az bir veya birkaç tanesi hemen hemen her isim hakkında sözkonusu olabilir.

Bir Uygulama:

Biz burada, hadis metni araştırmasında olduğu gibi bir örnekle râvî araştırmasına da bir Örnek vermek istiyoruz. Meselâ elimizde şöyle bir hadis var:                                                                                 

Önce bu metni, Concordance'tan yararlanarak araştıralım. Bu hadis şu kaynaklarda yer almaktadır:

Buhârî, ilim 11, meğazi 60, edeb 80 Müslim, cihad 4; Ebû Davud, edeb 17; Ahmed b.Hanbelr I, 239,283, 365; III, 131,209; IV, 399,412, 417.

Bu hadisin senedinde 5 râvî görülmektedir:

Muhammed b.Beşşâr

Yahya

Şube

Ebu't-Teyyâh

Enes

Hadis, Buhârî, Müslim ve Ebû Davud'da bulunduğuna göre, bu hadisin râvîleri kütüb-i sitte ricâlindendir. Dolayısıyla bu zevat hakkında bilgi edinebilmek için Kütüb-i sitte ricali ile ilgili rical edebiyatına müracaat etmek gerekir. Meselâ bu edebiyattan İbn Hacer'in Tehzibu't-Tehzîb'ine baş vuralım.

Ancak arayacağımız râvîlerden Yahya, Şu'be ve Enes sadece isimleriyle, Ebu't-Teyyâh da künyesiyîe bilinmektedir. Önce bunların tam isimlerini bulmak için rical edebiyatının "Kütıâ" ile ilgili bölümlerine veya Kastallânî'nin Buhârî şerhi îrşâdu's-sârî'sinden metnini verdiğimiz hadisin şerhine bakabiliriz. Çünkü bu şerh, râvîleri tam isimleriyle hemen tesbit açısından özellik arzetmektedir.

Hadisimiz, Kastallânî şerhinin I.cildinin 169. sayfa sın dadır. Buradan Yahya'nın, Yahya b. Said el-Ahvel el-Kattân; Şu'be'nin, Şu'be b.el-Haccâc; Ebu't-Tayyâh'ın, Yezid b.Humeyd; Enes'in de Enes b.Mâlik olduğunu tesbit ediyoruz.

Şimdi sırasıyla Tehzîbu't-Tehzîb'de bu zevatı arayalım:[785]

 

1. Muhammed b.Beşşâr

 

Muhammed isimli râvîler, Tehzibu't-Tehzîb'in IX cildinde başlamaktadır. Baba adı Beşşâr olanları buluncaya kadar sayfa çeviriyoruz. Nihayet 70. sayfada, kütüb-i sitte'nin hepsinin râvisi olduğunu gösteren ayn harfi ile gösterilen renizden sonra Muhammed b.Beşşâr b.Osman b.Davud b.Keysân el-Abdî, Ebu Bekir el-Hâfiz el-Basri el-Bundâr adını buluyoruz. 73. sayfada da bir başka Muhammed b.Beşşâr daha bulunmaktadır. Ancak onun bizim aradığımız râvî olmadığını, kütüb-i sitte ricalinden olduğuna dair herhangi bir remz konmamış olmasından ve İbn Hacer'in bu isimden sadece temyiz için bahsettiğini açıklamasından anlamaktayız.

Tehzîbut-Tehzîb, Muhammed b.Beşşâr hakkında tam 2,5 sayfa bilgi vermektedir. Bu bilgilerden bu zâtın h.252 yılında vefat etmiş olduğunu da öğreniyoruz.[786]

 

2. Yahya (b. Said el-Kattân el-Ahvel)

 

İsmi Yahya olan raviler Tehzîbu-Tehzîb'in XI. cildinin 174. sayfasında, baba adi Said olanlar ise 213. sayfasında başlamaktadır. Yahya b. Said el Ferrûh el-Kattân el-Ahvel ise, 216-220. sayfalar arasında anlatılmaktadır. Yahya da kütüb-î sitte ricâlindendir ve H.160'da vefat etmiştir. [787]

 

3. Şu'be (b.el-Haccac)

 

Adı Şu'be olanlar IV. cildin 338. sayfasında Şu'be b.eUHaccac ile başlamaktadır. Kütüb-i sitte ricalinden olan Sulbe hakkında tam 8 sayfa bilgi verilmektedir, (s. 338-346) H.160"da vefat etmiştir. [788]

 

4. Ebu't-Teyyâh (Yezid b. Humeyd)

 

Tehzibu't-Tehzîb'in XII.    cildi künyeleriyle bilinen râvîlere tahsis edilmiştir. Alfabetik sıra içinde Ebu't-Teyyâh, bu cildin 49. sayfasında harfinden sonra "Ebu't-Teyyâh ed-Dabbî, Huve Yezid b.Humeyd el-Basri, Tekaddeme" şeklinde yer almaktadır.

Bu satırlardan, asıl bilgiyi Yezid b.Humeyd maddesinde bulabileceğimizi anlıyor ve ismi Yezid olanların bulunduğu XI. cildin 320. sayfasında Yezid b.Humeyd'i buluyoruz. Kendisi hakkında verilen bilgilerden onun h. 128 tarihinde vefat ettiğini de öğreniyoruz. [789]

 

5. Enes (b.Mâlik)

 

Enes ismindeki zevat I.rildin 374. sayfasında başlamakta, Enes b. Mâlik ise 376-378. sayfalarda anlatılmaktadır.

379. sayfada bir başka Enes b.Mâlik (eî-Ka'bî el-Kuşeyrî)'den de söz edilmektedir. Ancak bu zâtın Hz.Peygamberden sadece bir tek hadis rivayet ettiği de açıklanmaktadır. Böyle olunca, bizim hadisimizdeki Enes b. Mâlik bu ikinci kişinin olamayacağı ortaya çıkmaktadır. Zira yukarıdaki Enes b. Mâlik, kütüb-i sitte ricâlindendir. H. 93/712 yılında vefat etmiştir.

Burada şuna işaret edelim ki, biz sayfaları kabartmamak için bu râviler hakkında Tehzîbu't-Tehzîb'de verilen bilgileri tercüme etmedik. Aslında her râvinin biyografisi yanında onun güvenilirliği konusunda söylenmiş sözleri de bulmak mümkündür. Sadece bir isim tesbiti değil, râvî olarak değer tesbiti de yapmak mümkündür.

Diğer ihtimallerdede o ihtimallere göre yukarıda isimlerini verdiğimiz eserlere müracaat edilerek râviler hakkında az veya çok bilgi bulunabilir. Nadiren de olsa, bazı zevat hakkında elde mevcut kitaplarda bilgi bulunamadığı olur.[790] Ancak böyle bir durumda yılmadan küçük-büyük her ihtimali değerlendirmek gerekir. Zira îslam bilginlerinin rical konusundaki gayretleri gerçekten oldukça kapsamlı ve dikkatlidir. Hadis senedinde yer almış olan bir kişinin mutlaka bir tarafta tanıtılmış olması, atlanmış olması ihtimalinden çok daha güçlüdür. Gerisi, eldeki kitab ve araştırmacının azmine ve dikkatine kalmaktadır.

Buraya kadar rical edebiyatı ile ilgili olarak verdiğimiz bilgileri şöyle şekillendirmemiz de mümkündür: [791]

 

IV. Hadîs Edebiyatından Faydalanmakta Yeni İmkanlar

 

Her ne kadar, "Hadis Edebiyatından Faydalanmakta Yeni İmkanlar" diyorsak da aslında, burada "Hadis timi Açısından Değerlendirilmesi Gerekli Yeni İmkanlar"ı sözkonusu etmek istiyoruz.

İlimler, gelişen teknolojiden yararlanmak suretiyle sosyal ihtiyaçlara cevap verme imkânlarını arar ve kullanırlarsa, hem hayatiyetlerini sürdürürler hem de kendilerinden bekleneni vermiş olurlar. Çünkü ilimde tek ürün ve tek usûl olmaz. Ürün ve usûllerin değeri, kendi şartlarında geçerlilikleri oranıyla ölçülür. Tarihin belli bir kesiminde ortaya konmuş eserleri, önce o devrin şart ve ihtiyaçları açısından değerlendirmek gerekir. Günümüzün şartları ve anlayışı ile kritik etmeye kalkmak, gerçekçilik bakımından isabetli olmaz.

Bu sebeple, yukarıdan beri devre devre, değişik tertib ve muhtevada ortaya konmuş Hadis Edebiyatı çeşitlerini incelemeye çalıştık. Şu ya da bu ölçüde her devir ilim adamlarının hadis ve sünnet'e hizmette daima yeni imkân ve teşebbüsler içinde olagelmiş olduklarını yine kendi eserleriyle tesbit etmiş olduk. Gördük ki onlar, sünnet'e ait bilgi ve belgeleri değişik şekil ve boyutlarda daima istifadeye hazır tutmuşlardır.

Günümüzde de gelişen teknoloi, bilhassa şahıs, terim, metin ve edebiyat açısından fevkalâde derinliğe ve yoğunluğa sahib olan Hadis İlmi alanında büyük hizmetler vadetmektedir. Bilhassa çağımıza adım veren, bilgisayar Hadis ilmi sahasında çok kısa zamanda ve kapsamlı bir şekilde kullanılabilecek niteliktedir. Bilgisayarlardan yararlanarak mevcut hadis külliyâtını, özellik, kaynak, şahıs, nitelik, lügat ve konu itibariyle ilmi araştırmaların emrine vermek mümkündür.

Bu konudaki en geniş tasavvuru, Doha'da yapılan III. Siret Konferansı'na Dr.Abdülazîm ed-Deyb tarafından sunulan tebliğ ile dile getirmektedir. Bu tebliğ Dr.Abduîlah Aydınlı tarafından "Bilgisayar Vasıtasıyla Sünnet'i Şerifeyi Toplama ve Tasnif İçin Bir Tasan" adıyla Türkçeye çevrilmiştir.[792]

Bu arada, devam ettiğini bildiğimiz Prof.Dr.M.Mustafa el-A'zamî'nin kompüter çalışmasının da kısa zamanda neticelenmesini dilemekteyiz. [793]

 

SONUÇ

 

Hadis edebiyatını, çeşitli, özellikleri ve faydalanma usulleri ile tanıtmaya çalıştığımız bu kitab, hiç kuşkusuz hadis edebiyatının tümünü kapsamamaktadır. Hatta böyîe bir çalışmada, ilk elde tanıtılması gerekenler de bu kitabta görülenlerden ibaret değildir. Ne var ki biz, kendi imkanlarımız içinde, bu kadarını "önbilgi" vermek bakımından yeter bulduk.

Bu çalışma dolayısıyla bir kere daha gördük ki, İslâm bilginleri, sünnet'e ve tabiî, Hadis îlmi'ne hizmet konusunda, yaşadıkları devir şartlarında üzerlerine düşeni büyük bir fedakârlık ve adetâ birbirleriyle yarışırcasına yerine getirmişler, çok değişik şekil, usûl ve muhtevada eserler telif ve tasnif etmişlerdir.

Bunca eserin ve ilmi gayretin temelinde, ilim için ilim amacı değil, toplum için ilim, amel için ilim anlayışının yattığı bir gerçektir. Mukaddimelerde yer verilen telif sebepleri bu hususu dile getirmektedir. Öte yandan bugünün ilmi anlayışından daha ileri noktalara varan ilmi bir titizliğin gösterilmiş olması, onların sahip oldukları sünnete sahip çıkma duygularının göstergesi olarak değerlendirilmelidir. "Amellerin değer ölçüsü niyetlerdir" hadisi, hadis edebiyatı bakımından, "Kitabı, yazarının niyet ve maksadı şekillendirir." anlamında uygulanmıştır. Bu uygulamanın boyutlarını görebilmek için, bilhassa hadis edebiyatı mahsulleriyle yakından tanışmak gerekmektedir.

Netice itibariyle, kültür tarihimizde böylesine hasbî ve ilmî mesâilerin mevcudiyeti, yeni çalışmaların en güçlü teşvikçisi olarak değerlendirilebilecek bir olgudur.

Matbaa imkanlarının sözkonusu olmadığı devirlerde elle yazmak suretiyle meydana getirilmiş kitabîarın, günümüzün modern imkânlarına rağmen, büyük bir bölümüyle henüz neşredilememiş olmakla birlikte düşünülecek olursa, geçmiş âlimlerin gayretlerini takdir etmemek mümkün değildir.

Hadis edebiyatında başlangıçta, kitablarının muhtevalarına göre, musannef, câmî', ve sünen gibi genel isimlerin kullanıldığını giderek her kitabın kendisine ait özel, bir isimle kaleme alındığını görmekteyiz.

Hadis edebiyatının temelinde, hadisleri sağlam bir şekilde tesbit gayreti bulunurken, daha sonraki edebiyatta hadislerin tüm yönleriyle anlaşılması ve değerlendirilmesi esas alınmıştır.

Hocadan bizzat okumak, duymak ve başkalarına okutmak için yetki almak ("rivayet yetkisi, icazet") gibi dinamik bir eğitim öğretimin benimsenmiş olması, dikkate değer olan en küçük noktanın bile ihmal edilmeyip gösterilmesi, kaynaksız bilgiye itibar edilmemesi islam bilginlerinin, Özellikle hadisçilerin ısrarla geliştirdikleri ilmî usûller ve meziyetlerdir.

Çoğu alanda hiyerarşiye pek riâyet etmeyen îslâm bilginleri eğitim-öğretim sahasında katı denebilecek Ölçüde hiyerarşiye sahip çıkmışlardır. Hocadan bizzat duymak suretiyle ("sema") alınmış bilgi ya da nüsha varken -bir bölümünde de olsa- bu özelliği taşımayan nüshalara itibar etmemişlerdir. Aynı şekilde müellifin el yazısını taşımayı ya da asıl nüsha ile mukabele edilmiş olmayı birinci dereceden kriter olarak kabul etmişler, bu ölçülere sahip nüshalar varsa, başkalarına asla değer vermemişlerdir. Yetişmişliğin Ölçüsü olarak da "hocanın kanaatı"m esas almışlardır.

Râvîleri, sadece ilmî mesâileri çerçevesinde değil, günlük hayatları noktasında da tetkike tabi tutmuşlar, insan davranışlarında bütünlük bulunacağını, günlük hayatta görülen aksaklıkların ilmî çalışmalara da yansıyacağını düşünmüş ve hadîs râvîlerini öylece değerlendirmişlerdir.

Hadis literatürünü tanımak onları kullanmakla mümkündür. Ancak herbirinin özellikleri hakkında önceden belli bazı bilgilere sahip olmak, daha kolay yoldan onlardan yararlanmaya imkan verecektir. Bizim bu kitapta yapmaya çalıştığımız işte bu "kolay ve süratli yararlanma"yı gerçekleştirici bir hazırlık sunmaktan ibarettir. Yoksa hadis edebiyatını tüm çeşit ve özellikleriyle tesbit ve tanıtmak değildir.

Bundan böyle yapılacak ilmi araştırmalar açısından önemli bir başka çalışma da mukayeseli tetkikier'dir. Aynı tür eserleri topluca ele alıp onları objektif değerlendirmelere tabi tutmak, o türde şimdiye dek yapılanları tanıtmakla kalmayacak, bundan sonra yapılacak araştırmalara da yön verecek, yol gösterecektir. Meselâ "Hadis Edebiyatında Müsnedler", "Hadis Edebiyatında Câmi'ler", "Hadis Edebiyatında Sünenler", "Hadis Edebiyatında Cerh ve Ta'dil, "Şerh Edebiyatı" gibi araştırmalar bundan böyle görmeyi, arzuve ümid ettiğimiz eserlerdir.

"Ayet ve hadîs ile düşünmek" ve yaşamak, Kur'an ve Hadis ilimlerine dair eserlerin yeniden, değişik açılardan ve samimî olarak ortaya konulmasıyla yakından irtibatlıdır. Bu mutlu neticeye de bu aziz millet lâyıktır. Böyle bir mutlu sona vasıta olmak ise, ilmî ve akademik muhitlerin görevidir.

Böyle bir sonuca ulaşmak amacıyla yola çıktığını kabul ettiğimiz hadis alanında çalışmayı seçmiş kişilerin, her şeyden önce, Muhammedi müsamaha sahibi, mezheb taassubu dahil, her türlü taassubtan uzak ve sokaktaki adamın kanaatini esas alıcı tavırdan kesinlikle arınmış, tam anlamıyla "gerçek araştırıcısı" olmak gibi temel zorunlulukları bulunmaktadır.

Böyle bir fikri ve amelî zemin, Hadis Edebiyâtı'mn kalite açısından en büyük şansı olacaktır.[794]

 

EKLER

 

Şii Hadis Edebiyatı Türkiye'de Hadis Çalışmaları

 

Şîi Hadis Edebiyatı

 

"Hz.Peygamberin sözlerinden ziyâde" masum olduklarına inandıkları imamların sözerinden oluşan şiî hadis edebiyatını[795] burada özetle de olsa söz konusu etmek, çalışmamızın bütünlüğü açısından uygun olacaktır. Ancak biz bu edebiyatı en meşhur ve muteber örnekleriyle asgarî ölçüde ele alacağız.

Şiî anlayışa göre Kur'an'dan sonra en güvenilir hadis edebiyatı, üç müellife ait dört kitab ("Kütüb-i erbaa") dan teşekkül eder. Bunları şöylece Özetlemek mümkündür: [796]

 

1. el-Küleynî ve el-Kâfî fi Usûli'd-din

 

Doğduğu köye nisbetle Küleynî diye bilinen Ebû Ca'fer Muhammed b.Ya-kub, Bağdat'da devrin şiî ulemâsından hadis, tefsir ve diğer Islâmî ilimleri tah­sil etmiştir. Şiîlere göre gelmiş-geçmiş muhaddislerin en büyüğüdür. 329/941 yılında vefat etmiştir.

iman ve inanca ait hadisler ("usûl") ile amel ve ahkâma dair hadisleri ("fü-ru"), 34 kitab ve 326 bab içinde ihtiva eden el-Kâfî'de toplam olarak 16199 ha­dis bulunmaktadır. Bu sayı oldukça yüksektir. Nerede ise, kütüb-i sitte'nin top­lam hadis sayısına yaklaşmaktadır.

Kuleynî'nin, eserini 20 yılda meydana getirdiği bildirilmektedir.

el-Kâfi, yalnız Hz.Peygamber'in değil, Hz.Ali, Muhammed Bakır ve Cafer-i Sâdık'in bile söylemesi mümkün olmayan tarafgirâne beyanlar da ihtiva eder. Bir örnek bu tür eğilimi göstermeye yeterlidir:

"İmam Ca'fer Sâdık şöyle demiştir: İnsanlar üç gruptur; âlimler, öğrenen­ler ve döküntüler. Biz âlimleriz, taraftarlarımız (şîa) öğrenenlerdir, diğer insanlar döküntülerdir.[797]

el-Kâfi ile Buhârî arasında mukayeseli bir çalışma şiî müellif Haşim, Ma'ruf eî-Hüseynî tarafından "Dirâsât fi'1-Kâfî H'I-Küleynî ve's-Sahîh Ii'l-Buhârî[798] adıyla gerçekleştirilmiştir.

el-Kâfi'deki rivayetler içinde, kendi kriterlerine göre, sahih olmayanların bulunduğunu itiraf eden şiî âlimlere de rastlanmaktadır. [799]

 

2.El-Kummî Ve "Men lâ Yahzuruhu'l-Fakih"

 

"Şeyh Saduk" diye bilinen Ebu Ca'fer Muhammed b.Ali b.Babaveyh el-Kummî, Kum'un fakîhi olan babasından hadis ve öteki ilimleri öğrendikten sonra hadis öğrenmek için seyahatlere çıkmıştır. Horasan, Merv, Nişapur, Serahs, Semerkand, Belh, Ferğana, Bağdat, Küfe, Mekke ve Medine gibi merkez­lerde bulunmuştur.

"Şiilerce "reisu'l-muhaddisin" olarak görülmesine; ilk şiî bilginler arasın­daki büyük şöhretine; kendinden sonraki şiî muhaddis ve kel amaların a kuv­vetle tesir etmesine ve bir çok eserinin bulunmasına rağmen[800] hayatı hakkında yeterli bilgi bulunmamaktadır. Şeyh Saduk 381/991'de Rey'de vefat etmiş­tir.

300'e yakın eseri olduğu ileri sürülen Şeyh Sadûk'un Men lâ yahzuruhu'l-fakih adlı kitabı, ahkâm hadislerini klasik fıkhî tertib içinde, ekseriyetle sened-leri hazfedilmiş halde ihtiva etmektedir. Müellif fıkhî tertib içinde şiîliği de iş­lemeye gayret göstermiştir. Şöyle ki, Hz.Peygamberin abdest alışı ile ilgili bab-tan hemen sonra Hz.AH'nin abdest alışı ile ilgili rivayetlerin yer aldığı bir bab açılmıştır. Bu tür sıralamaya daha başka konularda da tesadüf olunmakta­dır.

Eserdeki hadis sayısı 5963 ve 9044 olarak değişik rakamlarla verilmekte­dir. Müellif tüm hadislerin "sahih" olduğu görüşündedir.[801]

 

3. et-Tûsî, Tehzibul-ahkâm ve el-İstibsâr

 

Şeyh Tûsî diye meşhur "olan Ebu Ca'fer Muhammed b. Hasen et-Tûsî (460/1067)'ye ait olan Tehzîbu'î-ahkâm ve el-îstabsâr fî-ma'htülife mine'l-ahbâr adlı iki eser, kütüb-i erbaa'nın 3 ve 4. ki tablan dır.

Tehzîb'de 13059; el-Istibsâr'da ise 5.551 hadis bulunmaktadır.

Her iki eserde de ahkâm hadislerine ve bilhassa hadisler arasındaki ihti­lafların giderilmesine ağırlık verilmiştir. Bu yönüyle de kütüb-i erbaa arasında özel bir nitelik arzetmektedirler. Ancak bu iki eserin telifinden sonra şifler ara­sında münakaşa ve ihtilafların arttığı da belirtilmektedir.

Bir konuda zıt manâlı iki ayrı hadisin varlığı konusundaki şiî inancını Şeyh Saduk ayrı bir bab olarak özetlemiştir.[802]

 

Türkiye'de Hadîs Çalışmaları

 

1978 yılında gerçekleştirdiğim "1876-1976 Arası Türkiye'de Hadis Çalış­maları Bibloyografyası (Kitaplar)" adlı seminer çalışmasında, bu bir asırlık dö­nemde yapılmış telif-tercüme-araştırma eserleri hiç bir ayırıma tabi tutmadan belli dönemlere ayırarak üstelemiştim.[803]

Biyografi tesbit çalışmasının güçlüklerini de dile getiren şu takdim yazı­sıyla bahis konusu listeyi sunmuştum:

"Hz.Peygamber devrinden günümüze kadar İslâm bilginlerinin süregelen Hadise dâir ihlâslı ve yılmaz çalışmalarının son bir asırlık (1876-1976) zaman dilimine rastlayanlarını -Türkiye sınırları içinde- tesbit etmek; bize en yakın bu son asrın Hadis İlmi açısından arzettiği manzarayı kitablarla listelemek; bundan böyle ülkemizde yapılması matlub ve zarurî hadis çalışmalarına yar­dım va'deden bir mesâidir. Biz, böylesi bir mesâiye küçük bir örnek vermek is­tedik.

"Hadis Çalışmaları" içinde tabiî olarak makaleler de söz konusu ise de, makalenin tasbiti çok daha uzun bir zamanı gerektirdiğinden çalışmamızda risâle-kitab seviyesindeki yayınlanmış veya yazma eserlerle, doktora tez me­tinlerine yer verdik.

Çalışmamız, saltanat, meşrûtiyet ve cumhuriyet gibi üç ayrı yönetim biçi­mi ile tanışmış bir zaman kesimini kapsamakta ve dolayısıyla, bu farklı yöne­tim dönemlerinin konumuza bakışlarının ve verdikleri önemin -bir ölçüde de olsa- mukayesesi imkânlarını hazırlamaktadır. Değerlendirmede ve mukaye­sede kolaylık olsun diye, çalışmamızı dört ayrı bölüm içinde ve her bölüm için l'den başlayan yeni sıra numarası vererek hazırladık.

Cumhuriyet dönemi neşriyatı için -Öteki kaynakların yanında- asıl mehaz, Türkiye Bibliyografyası olmuştur. Cumhuriyet öncesi için ise; İstanbul kütüphanelerinin hemen tamamının Hadisle ilgili fişleri ve katalog bölümleri taranmıştır.

Üzerine ek bir çalışma yapılmadan basımı yenilenmiş kitablan çalışma­mızın kapsadığı zamana ait bir çalışma saymadığımızdan listelemedik. Ancak (yazma aslı eski tarihli de olsa) ilk kez basılan eserleri aldık.

Bize en yakın 100 yılın hadis neşriyatı açısından durumunu tesbit için baş­langıçta tahmin sınırlarımızın dışında kalmış güçlükler ve boşluklarla karşı­laştık. İlim dallarının tarihî seyrine ışık tutacak sağlıklı bibliyografyaların za­ruretini en katı bir şekilde müşahede ettik. Kanunî mecburiyete rağmen, mat­baaların bastıkları kitabîarı sorumlu mercilere ulaştırmadıklarından olacak ki, son yıllara ait dinî neşriyat Türkiye Bibliyografyası'nda, gerçekte olduğu miktarda bulunamamaktadır.

İşaret ettiğimiz boşluklar nedeniyle bu son bir asırda Türkiye'deki hadis çalışmalarının, tesbit ettiklerimizden ibaret olduğunu söyliyem em ekteyiz. So­rumlu, ilmî gaye ve usûllerle çalışan, ciddî ve tarihî bir müessesenin tesbitle-rinden mahrum olarak yapılacak bir araştırma elbette noksan kalacaktır. Ge­lecekteki ilmî çalışmaların verimi vesıhhati için, geçmişe ait doğru tesbitler ya­pacak bir ilmî müessesenin zaruretini vurgulamak isteriz.

Çalışmamız; belki ortaya koyduğu listeden çok; anılan boşluğu tesbit ve teşhir noktasından önem taşımaktadır."

Bu takdimden sonra 4 döneme ayırdığım liste hakkında "sonuç" olarak şu değerlendirmeye yer verdim:

Bibliyografyamızda yer alan eser sayısının artabileceğini kabul etmekle birlikte, mevcutları bazı açılardan değerlendirmek, bazı sonuçlara dikkat çek­mek faydadan hâli değildir. Önce, yılda yaklaşık iki eserlik bir oranla 191 adet Hadis Çalışması'nın 100 yıllık bir zaman kesimini doldurduğunu, bunun -mik­tar olarak- çok küşük bir düzeyi gösterdiğini belirtmekteyiz. Sonra, biraz daha detaya inerek, eserleri; çalışmamızdaki devrelere oranlandıracak olursak, şöy­le bir tablo ile karşılaşırız:

31 yıllık birinci dönemde

21 yıllık ikinci dönemde

22 yıllık üçüncü dönemde 26 yıllık dördüncü dönemde

35 eser (yılda yaklaşık 1 kitab) 16 eser (1,5 yılda yaklaşık 1 kitab) 13 eser (2 yılda yaklaşık 1 kitab) 127 eser (1 yılda yaklaşık 5 kitab)

Bu tablo göstermektedir ki ilim, güvenli zamanlarda daha çok meyve ver­mekte, sosyal çalkantı ve harb dönemlerinde zarar görmektedir.

1. Dönemdeki Tasavvufun ağırlık kazandığı eserlerin yanında 2. dönemde kaleme alınmış olan "Kırk Hadis yahud İlm-i hal-i siyasî ve içtimaî" ve "Hadis-i erbain fî hukukı's-selâtîn" gibi eserler; günün problemlerinin ilme yön verme­deki etkinlğini göstermektedir. Eserlerin mahiyetleri incelendiğinde hadisle­rin hemen her devirde, aksıyan yönü tedavi; yanlış tutumlan tenkit ve düzelt­mek için birinci derecede dayanak ve sermaye olduğu neticesine vanlacaktır. Meselâ 3. dönem, Diyanet İşleri Başkanlığının neşrettiği Tecrîd-i Sarih ve Ri-yazu's-salihin tercümeleri bir yana bırakılırsa, hemen bütünüyle ahlâkî Öğüt­leri ihtiva eden hadislerin tercümelerine ağırlık vermiş bir dönem olarak gö­zükmektedir.

İlmî niteliğe sahip eserler ise daha çok son 20 yılda (1956-1976) sığınmış bulunmaktadır.

Çalışmamızın sının dışında kalan 1976 sonrası, ilmî nitelikli Hadîs Çalış­ın al an açısından daha zengin bir görünüm içindedir. Önümüzdeki yıllan, bu çahşmalann mutlu meyvelerini derleme zamanı olarak görmekteyiz."

Şimdi, o çalışmadaki dönem ayınmlan içinde ve fakat onlan belli bir seçi­me tâbi tutarak ve 1976'dan günümüze kadar yazılmış ilmî nitelikle hadîs eser­lerini de bunlara eklemek suretiyle oluşturduğumuz yeni listeyi sunuyoruz:[804]

 

1876-1908 DÖNEMİ

 

1. Abdu'n-nafî', el-Eseru'I-mu'teber fî tercemeti Nuhbeti'l-fîker, Elaziz, 1301(1883).

2. Ankaravî, Muhammed Şükrî, Miftâhu'l-Buhârî, İstanbul, 1311 (1893).

3. Ankaravî, Muhammed Şükrî, Usûl'l-Hadîs, İstanbul, 1326 (1908).

4.  Dağıştânî, Ömer Ziyauddin, Sünenu'l-akvâli'n-nebeviyye mine'l-ehâdîsi'l-

Buhâriyye, İstanbul, 1308 (1890).

5.  Erbilî, Mehmed Es1 ad, Kenzu'l-irfan fî ehâdîsî nebiyyi'r-rahman, İstanbul,1317 (1899).

6.  Gümüşhanevî, Ahmed Ziyâeddin b.Mustafa, Şerhu râmûzi'l-ehâdîs (Levâmiu'1-ukûl), İstanbul, 1292-1294(1875-1877).

7. Harpûtî, Yusuf Şükri, Haşiye aîâ Şerh-i usûli'l-hadîs li Davud Karsî, İstanbul, 1293 (1876).

8. Hersekli Mehmed Kâmil, Metaliu'n-nücûm, MI, İstanbul, 1307-1309 .

9. Hilmizâde, İbrahim Rif at, Meşâhiri ashâb-ı güzîn ve terâcüm-i ahvâl-i fukahâ, İstanbul, 1319 (1901).

10. İsmail Hakkı Bursevî, Hadîs-i erbâîn tercemesi, İstanbul 1317 (1899).

11. İsmail Hakkı Celvetî, Şerhu şuabi'î-îman, İstanbul, 1304 (1886).

12. Mahmud Es'ad b.Emin Seydişehrî, Usûl-i hadîs, İzmir, 1889.

13. Mehmed Arif, Binbir Hadîs-i şerif Şerhi, Kahire, 1319 (1901) (Eser Binbir

Hadis adıyla daha sonra mükerreren basılmıştır).

14. Mehmed Zihni, el-Hakâık mimmâ fî Câmi'i's-sağîr ve'1-Meşânk min hadîs-i Hayri'l-Hakâik, İstanbul, 1310 (1893).

15. Muhammed b.Ali b. Muhammed Rehâvî, Risaletu'1-hadîsî'l-kudsî, İstanbul, 1303 (1885).

16. Okçuzâde, Mehmed Şâhî, Ahsenu'l-Hadîs, İstanbul, 1313.

17.  Ramazanzâde, İffet Efendi, Tercüme-i Nuhbeti'l-fîker, Elaziz, 1301(1883).

18.  Şerâfeddin (Yaltkaya), îbni Esir'ler ve Meşâhir-i ulema, İstanbul, 1322(1904).

19. Tokâdî, Mehmed Şerif b.Mustafa, Miftâhu's-Sahîhayn, İstanbul, 1313.

20. Tirmizî, Ebû İsa Muhammed b. Sevre, Şemâil-i Şerif, Mtrc. Muhmed Rauf Eyyûbî, İstanbul, 1304 (1886). [805]

 

1909-1928 DÖNEMİ

 

1. Cebbarzâde, Mehmed Arif b.Şakir, Hadîs-i erbain Şerhi (Terâcümü ahvâli's-sahâbe), I-IV-V-VI. C, 1335 h.

I. C, 200x102, 155x50 mm., 76 v., 22 st. rik'a.

IV. Ç., 204x95, 160x45 mm., 62 v., 19 st. rik'a.

V. C., 198x128, 155x70 mm., 20 v., 19 st. rik'a.

VI. C, 200x197,145x45 mm., 60 v., 22 st. rik'a.

2. İzmirli İsmail Hakkı, Hadîs Tarihî, İstanbul, 1340 (1921).

3. Muhammed el-Mekkî b.Azuz, Usûlu'l-hadîs, İstanbul 1332 (1913).

4. en-Nevevî, Kırk Hadîs, trc. Ahmed Naim, İstanbul 1341 (1922).

5. Ömer Ziyâeddin Dağıştânî, Zubdetu'l-Buhâri Tercemesi, I-III, Trabzon 1341 (1922).

6. Ömer Ziyâeddin Dağıştânî, Hadîs-i erbaîn fî hukukı's-seîâtîn, İstanbul, 1326(1909).

7. Rızaeddin b.Fahreddin, îlm-î hadîsten Kütüb-ü sitte ve Müellifleri, Orenburg, 1910.

8. ez-Zebîdî, Zeynuddin Ahmed, Sahîh-i Buhârî Muhtasarı Tecrîd-i Sarîh Ter-cemesi, MI, Mtrc. Ahmed Naim, İstanbul, 1346 (1928). [806]

 

1929-1950 DÖNEMİ

 

1. Akseki, Ahmed Hamdi, Peygamberimizin Vecizeleri, I, İstanbul, 1945.

2.  Kurtulmuş, Numan, Binbir Hadis Tercümesi, İstanbul, 1948.

3. Muhyiddin Nevevî, Riyâzu's-sâlihîn ve Tercemesi, I, Mtrc. H.Hüsnü Erdem, Ankara, 1949.

4. ez-Zebîdî, Zeynuddin Ahmed, Sahîh-i Buhârî Muhtasarı Tecrîd-i Sarîh Ter-

cümesi, III, Mtrc. Ahmed Naim, İstanbul, 1936. (Eserin Kâmil Miras tarafından tercüme edilen öteki cildîeri 1948'e kadar basılarak yayı­mı tamamlanmıştır.). [807]

 

1951-1976 DÖNEMİ

 

1. el-Albânî Nasıruddin, Hadîs-i şeriflere Göre Evlenme Adabı, Mtrc. Ali Arslan, İstanbul 1968.                                    

2. Aîiyyu'I-karî, Kırk Kudsî Hadis, Çvr. Hasan Hüsnü Erdem, Ankara, 1952.

3.  Berkî Ali Himmet, Ahlâka Ait 239 Hadîs, Ankara, 1968.

4. Bilmen Ömer Nasuhi, Hikmet Gonceleri, 500 Hadîs-i şerîf tercümesi ve izahı, İstanbul, 1961.

5. Bilmen Ömer Nasuhi, Ashâb-ı kiram Hakkında Müslümanların Nezih İtikadları, Hz.Muâviye hakkındaki suallere cevaplar, İstanbul 1967.

6. Muhammed b.İsmail el-Buhârî, İmam Buhârî'nin Derlediği Ahlâk Hadisleri (el-Edebu'1-müfred), MI, trc. vs. şerh: AFikri Yavuz, İstanbul, 1974-1975.

7. Çantay Hasan Basri, Hadisler, On Kere Kırk Hadis, metni, meali, izahı, I-III,İstanbul 1962 (Önce kırk hadisler halinde neşredilmiş sonra birleşti­rilmiştir).

8.Cihan Sadık, Uydurma Hadislerin Doğuşu ve Siyâsî ve Sosyo-politik Olanlarının Olaylarla îlgisi (Hz.Peygamber devrinden Abbasî Halifesi Mu'tasım devrine kadar), Erzurum, 1976 (Basılmamış doçentlik te­zi).

9. Davudoğlu Ahmed, Bülûğu'l-meram Tercümesi ve Şerhi, Selâmet Yolları, I-IV, İstanbul, 1966-1967.

10. Davudoğlu Ahmed, Sahîh-i Müslim Tercüme ve Şerhi, I-XI, İstanbul, 1973-

11. Duran Abdülhalık, eî-Ezkâr Tercümesi (Peygamber Efendimizin mübarek sözlerinden seçilmiş zikirler). İstanbul, 1973.

12. Erdem Hasan Hüsnü; İlâhî Hadîsler, Ankara 1952.

13. Erdem Hasan Hüsnü; Oruç ve Ramazan İbâdetlerine Dair Yüzbir Hadîs, Ankara, 1953.

14. Erdem, Hasan Hüsnü; Riyazu's-Sâlihîn Hadislerinin ravileri olan Ashab-ı

Kirâm'ın ve Hadis İmamlarının Hal Tercümeleri, Ankara 1964.

15. Hamidullah Muhammed; Hemmam b.Münebbihin Sahifesi, çvr. Talat Koçyiğit, Ankara, 1967.

16.Hamidullah Muhammed; Muhtasar Hadis Tarihi ve Sahife-i Heramâm b.Münebbih, çvr. Kemal Kuşçu, İstanbul, 1967.

17.Hamidullah Muhammed; İlk Hadîs Mecmualarından Hemraâm b.Münebbih'in Hadis Mecmuası, çvr. M.Ragıb İmamoğlu, Ankara, 1966.

18. el-Hatîb el-Bağdâdî; Şerefu âshabı'l-hadîs, nşr. M. Hatiboğlu, Ankara, 1971(Tenkitli basım).

19. Hatiboğlu M.Said; İslâmî Tenkit Zihniyetinin Doğuşu ve Hadis Tenkidçiliği, Ankara, 1963 (Basılmamış doktora tezi).

20.Hatiboğlu M.Said; Emevîlerin Sonuna Kadar Siyâsî-İçtimâî Hadiselerle Hadis Münâsebeti, Ankara 1967 (Basılmamış Doçentlik Tezi).

21. İbn Hacer; Hadis Istılahları Hakkında Nuhbetü'l-fîker Şerhi, trc. Talat Koçyiğit, Ankara, 1971.

22. İbn Hanbel; Kitâbu'1-ilel ve Ma'rifeti'r-ricâl, nşr. T.Koçyiğit-İ.Cerrahoğlu,Ankara, 1963.

23. Kandehlevî M.Yusuf; Hadislerle Hz.Peygamber ve Ashabının Yaşadığı

Müslümanlık, I-IV, trc. A-M.Büyükçınarj Ahmet Tekin, Ö.F. Har­man, İstanbul 1973-1976.

24. Kandemir M.Yaşar; Mevzu Hadisler, Ankara, 1975.

25. Karahan Abdülkâdir; Îslâm-Türk Edebiyatında Kırk Hadis Toplama, terceme ve Şerhleri, İstanbul, 1954.

26. Karaman Hayreddin; Hadis Usûlü, İstanbul, 1965.

27. Karaman H.-Kandemir M.Y.; Hadis Metinleri (Beş Demet Kırk Hadis) İstanbul, 1976.

28. Koçyiğit Talat; Hadislerin Toplanması ve Yazı İle Tesbiti, Ankara, 1957.

29. Koçyiğit Talat; Hadisçilerle Kelamcılar Arasındaki Münâkaşalar, Ankara,1969.

30. Koçyiğit Talat; Kur'an ve Hadiste Ru'yet Meselesi, Ankara, 1974.

31. Koçyiğit Talat; Hadis Usûlü, Ankara, 1967.

32. Merttürkmen Hilmi; Buhârî'nin Ebû Hanife'ye İtirazları ve Aralarındaki İhtilaflar, Erzurum, 1976, (Basılmamış doktora tezi).

33.  Mollamehmedoğlu O.Zeki; Sünen-i Tirmizî Tercemesi, I-VI, İstanbul,1972.

34.  Okiç M.Tayyib; Bazı Hadis Meseleleri Üzerinde Tetkikler, İstanbul,1959.

35. Okiç M.Tayyib; Hadis Dersi Notları, Ankara, 1965.

36. Okiç M. Tayyib; Hadiste Tercüman, Ankara, 1966.

37. Öğüt Cemal; Bekeret ve Rahmet-i tlâhiyye Burhanlarına Dâir Kırk Hadîs-iŞerîf, İstanbul, 1951.

38. Özek Ali; Hadis Ricali, İstanbul, 1967.

39. Sadak Bekir; Tac Tercemesi, IV, (Büyük Hadis Kitabı), İstanbul 1966.

40.  es-Sağânî; Meşâriku'l-envâr ve Tercemesi, trc. E.Baytan, I-II, İstanbul,1971.

41. es-Salih Suphi; Hadis İlimleri ve Hadis Istılahları, trc. M.Y.Kandemir, An-kara, 1971.

42. Seçme Hadisler, I-IV, Ankara, 1963-1966 (Diy. îşî.Başkanhğı).

43.  Sezgin Fuad; Buhârînin Kaynakları Hakkında Araştırmalar, İstanbul,1956.

44.  Sıddîkî M.Zübeyr; Hadis Edebiyatı Tarihi, trc. Y.Z.Kavakçı, İstanbul,966.

45.  Sofuoğlu Mehmed; Sahih-i Müslim Tercemesi, I-VIII, İstanbul, 1967-1970.

46. Uğur M.-Sofuoğlu C; Buhârî Klavuzu, Ankara, 1975.

47. Üryânî Aîi Vâhid; Câmiu'l-künûz, çvr. Y.Z.Ersal, Ankara, 1960.

49. Yardım Aîi; Mesnevî Hadisleri, Kayseri, 1970 (Basılmamış öğretim üyeliği-doktora tezi).

50.  Yıldırım Celal; Hadis-i Şeriflere Göre Amellerin Faziletleri, İstanbul,1967. [808]

 

1976-1989 DÖNEMİ

 

1. Abbâs Abdulhalîm, Altın Nesil Ashâb-ı kiram, tr. Hayreddin Karaman, İs-tanbul, 1982.

2. Avvâme Muhammed, İmamların Fıkhı İhtilâflarında Hadislerin Rolü, trc.Mehmet Hayrı Rırbaşoğlu, İstanbul, 1980.

3. Aydınlı Abdullah, Doğuş devrinde Tasavvuf ve Hadis, İstanbul, 1986.

4. Ayvalıh Ramazan, Esbâbu Vurûdi'l-hadîs ve Onun îslâm Teşrîindeki Yeri ve

Önemi, Erzurum, 1979, (Basılmamış doktora tezi).

5. Başaran Selman, İbn Hazm ve Hadisteki Metodu, Ankara, 1977 (Basılmamışdoktora tezi).

6.  Boyacılar Nureddin, İbnu'l-Cevzî ve Hadisteki Yeri ve Metodu, Ankara,1978, (Basılmamış doktora tezi).

7. Canan İbrahim, Hz.Peygamberin Sünnetinde Terbiye, Ankara, 1980.

8. Canan İbrahim, Kur'an ve Hadis'e Göre Ahir Zaman Fitnesi ve Anarşi, İstan-bul, 1982.

9. Cücü Taner, Hanefî Mezhebinde Hadîsin Yeri ve Önemi, İstanbul, 1979.

10. Çakan İsmail L.; Anahatlarıyla Hadîs, İstanbul, 1983.

11. Çakan İsmail L.; Ashabının Dilinden Peygamberimiz (s.a.v.), İstanbul,1981.

12. Çakan İsmail L.; Eyüp Sultan Hazretlerinden Kırk Hadis, İstanbul,1982.

13. Çakan İsmail L.; Hadîslerde Görülen İhtilaflar ve Çözüm Yollan (Muhteli-fu'1-hadîs İlmi), İstanbul, 1982.

14. Çakan İsmail L.; Hadis Edebiyatı, İstanbul, 1985.

15. Demircan Ali Rıza, Allah'ın Rasûlünden Hayat Düstûrları, İstanbul,1981.

16. Denizkuşları Mahmud, Peygamberimiz ve Tıb (Tıbb-ı nebevî), İstanbul,1981.

17. Denizkuşları Mahmud, Hadislerin Işığında Günlük Hayatımız, İstanbul,1983.

18. Ebû Gudde Abdulfettah, Sabrın Sonu, trc. Faruk Beşer, İstanbul, 1981.

19. Firuzâbâdî (Ebû Tahir) Muhammed b. Yakub, İbadetleriyle Peygamberi-miz (Sifrussâde), trc. Rıfkı Durgun, İstanbul, 1979.

20. îbn Hacer el-Askalânî, Terğîb ve Terhib, trc. Abdulvehhab Öztürk, İstanbul, 1982.

21. el-Hûlî Muhammed b. Abdulaziz b.Ali eş-Şâzelî, Edebü'n-Nebevî (Hadisler­le Peygamber Ahlâkı) trc. Sezai Özdemir, İstanbul, 1982.

22. îbn Kuteybe, Hadis Müdafaası (Te'vilu Muhtelifı'l-hadis), trc. Mehmed Hayrı Kirbaşoğlu, İstanbul, 1979.

23. îbn Mâce Sünen-i İbn-i Mâce Tercemesi ve Şerhi, I-X, trc. ve şerh: Haydar Hatipoğlu, İstanbul, 1982-1984.

24.Karahan Abdülkadir, îman, İbadet, Ahlâk ve Fazilet Konularında Kırk armağan, (Metin tercüme ve Yorumlarıyla Birlikte Kırk Hadis), İstan­bul, 1981.

25. Kazancı Ahmed Lütfî, Peygamberimizin Öğrettiği Dualar ve Zikirler, İstanbul, 1982.

26. Kırbaşoğlu Mehmet Hayri, Abhâbu'l-hadîse Göre Allah'ın Sıfatları Problemi, Ankara, 1983, (Basılmamış doktora tezi).

27. Koçkuzu A.Osman, Hadis İlimleri ve Hadis Tarihi, İstanbul, 1983.

28.  Koçkuzu A.Osman; Hadiste Nâsih-Mensûh Meselesi, İstanbul, 1985.M.Ü.İlâhiyat Fakültesi Vakfı Yayınları, No: 12.

29. Koçkuzu A.Osman; Rivayet İlimlerinde Haber-i Vahitlerin İtikat ve TeşriYönlerinden Değeri, Ankara, 1988.

30. Koçyiğit Talat, Hadis Istılahları, Ankara, 1980.

31. Koçyiğit Talat, Hadis Tarihi, Ankara, 1977.

32. Kotku Mehmed Zahid, Hadislerle Mu mirilerin Vasıfları, İstanbul, 1982.

33. Köten Akif, Kadı Iyâd, Hayatı, Eserleri ve Şerh Metodu, Bursa, (Basılmamış doktora tezi).

34. Küçük Râşid, Kur'an ve Sünnette Sevgi, Özellikle Allah Sevgisi, İstanbul,1984, (Basılmamış doktora tezi).

35. Muhammed Muhsin Khan, Sahih al-Bukhari, Arabic-English, 9 vol. (2. reved), The translation of the meeanings, İstanbul, 1976-1977.

36. Nar Ali, Kırk Hadiste Müslümanın Hüviyeti, İstanbul, 1981.

37. en-Nedvî, Sîret-i Hâtemi'n-nebiyyîn, trc. İsmet Ersöz, Konya,1981.

38. Nevevî İmam Muhiddin Ebû Zekeriya, Nübüvet Pınarından Kırk Hadis,trc. ve şerh: A.Lütfî Kazancı, İstanbul, 1978.

39.  Özdemir Kemaleddin, 'Abd b.Hameyd ve Muntehab Musnedi, Erzurum,1980, (Basılmamış doktora tezi).

40. Özek Ali, Hadîslerle Ahlâkî Davranışlar, İstanbul, 1979.

41. Polat Selahattin, Mürsel Hadisler ve Delil Olma Yönünden Değerleri, Ankara, 1985.

42. Sandıkçı S.Kemal, İlk Üç Asır İslâm Coğrafyasında Hadis, Erzurum, 1982,(Basılmamış doktora tezi).

43.  Sibâî, Mustafa, İslâm Hukukunda Sünnet, trc. Edib Gönenç, İstanbul,1981.

44.  Sofuoğlu Mehmed, Sahih-i Buhârî Tercümesi, İstanbul, 1987.

45. Sofuoğlu M. Cemaî Hadîs Tenkidi Yönünden el-Kâfî Üzerine Bir İnceleme, Ankara, 1982 (Basılmamış doçentlik tezi).

46. Sofoğlu M.Cemal, Şîanın Hadîs Anlayışı, Ankara, 1977, (Basılmamış doktora tezi).

47. eş-Şerebâsî, Ahmed, 75 Kudsi Hadîsin Tercüme ve Şerhi, trc. Naim Erdoğan, İstanbul, 1981.

48. Şimşek Mehmed, Bid'at Ehlinden Hadis Rivayeti, Ankara, 1982, (Basılmamış doçentlik tezi).

49. Tirmizî Muhtasar Şemâil-i şerif tercümesi, ter. ve şerh: Muhammed Raif,sadeleştiren: Bekir Başarıcı, Konya, 1982.

50. Toksan Ali, Hz.Ebû Hureyre ve Hadîs îlmindeki Yeri, Kayseri, 1982, (Basılmamış doktora tezi).

51. Topaloğlu Nuri, Selçuklu Devri Muhaddisleri, Ankara, 1988.

52. Tuğ Salih, Zuheyr'ubn Harb ve Kitâbu'1-ilm Adlı Eseri, İstanbul, 1984.

53. Uğur Müctebâ, Hicri Birinci Asırda İslâm Toplumu, İstanbul, 1980.

54. Uğur Müctebâ, Hadis Dersleri, Lise 3, ÎHL için, Ankara 1979.

55. Uğur Müctebâ, Hadis Derselri, Lise 4, İHL için, Ankara, 1979.

56. Yardım Ali, Hadis I, İzmir, 1984.

57. Yardım Ali, Hadis II, İzmir, 1984.

58. Yılmaz, Şelahaddin, el-Hâkim et-Tirmizî ve Kitâbu'lemsâl mine'l-kitâb ve's-sünne, Erzurum, 1980 (Basılmamış öğretim üyeliği-doktora te­zi).

59. Zebidî, Sahih-i Buhârî'den Seçme 1001 Hadis, trc. Naim Erdoğan, İstanbul,1980. [809]

 

BİBLİYOGRAFYA

 

Abdülbâki, Muhammed Fuad; Teysîru'I-menfe'a, Mısır, 1353/1935.

Abdurrauf, Muhammed; 'Ahmed b.Hanbel'in Müsned'i", trc. M.Uğur, Diyanet Dergisi, C.XIV, sy.I, s.21-33, Ocak-Şubat, 1975.

Accâc, Muhammed el-Hatîb; es-sünne kable't-tedvîn, Kahire, 1383/1963.

el-A'zamî, Muhammed Mustafa; Studies in Earîy Hadith Literatüre, Beyrut, 1968.

Aydınlı, Abdullah; "Hadislerin Bulunması ve Tesbiti Konusunda Yapılan Ça­lışmalar, Fikir ve San'atta Hareket, sy. 24, Eylül, 1981, s.51-55.

Çakan, İsmail L.; Anahatlarıyla Hadis, İstanbul, 1983.

Çakan, İsmail L.; Hadislerde Görülen İhtilaflar veÇözüm Yolları, İstanbul, 1982.

el-Deyb, Abdülazîm; "Bilgi Sayar Vasıtasıyla Sünnet-i Şerifeyi Toplama ve Tasnif İçin Bir Tasarı." trc. AAydınlı, Diyanet Dergisi, c. XX, sy. I, s.57-64.

ed-Dihlevî, Abdülaziz; Bustânu'l-muhaddisîn, trc. A.O. Koçkuzu, Ankara, 1986.

Davudoğlu, Ahmed; Sahih-i Müslim Tercemesi ve Şerhi I-XI, İstanbul, 1971-1980.

Ebu Talib eî-Mekkî; Kûtu'l-kulûb, Kahire, 1310.

Ebu Zehv, Muhammed Muhammed; el-Hadîs ve'1-muhaddisûn ev inâyetu üm-meti'I-islâmiyye bi's-sünneti'n-nebeviyye, Mısır, 1378/1958.

Gündüz, İrfan; Gümüşhânevi Ahmed Ziyâeddin, İstanbul, 1984.

Hamidullah, Muhammed; el-Vesâiku's-siyâsiyye, Beyrut, 1969.

el-Hâtib, Ebu Bekr Ahmed b.Ali b.Sâbit el-Bağdâdî; Takyîdu'1-ilm, thk, Yusuf el-Aş, Beyrut 1974.

el-Hâtib, Ebu Bekr Ahmed b.Ali b.Sâbit eî-Bağdâdî; er-Rihle fi talebi'1-hadîs, thk. Nureddin İtr, Lübnan, 1975.

el-Hûlî, Muhammed Abdülaziz; Miflâhu's-sünne ev tarihu funûni'l-hadîs, Mı­sır, 1921.

İbn Abdilberr, Ebû Ömer b.Yusuf; Cami'u beyâni'1-ilm ve fadlih ve mâ yenbeğî

Kitapta tanıtılan eserler bibliyografyaya alınmamıştır.

fî rivâyetihi ve hamîih, MI, thk. Abdurrahman Muhammed Osman, .   Medine, 1388/1968.

Îbnu'l-Cevzî, Ebu'l-Ferec; Sıfatu's-safve, Beyrut, 1399/1979 (2. baskı). Îbnu'1-Esîr el-Cezerî; el-Lübâb fî tehzîb'il-ensâb, I-III, Beyrufcts. İbn Hacer, eî-Askalâni; Hadis Istılahları Hakkında Nuhbetu'l-fîker Şerhi, trc.

Talat Koçyiğit, Ankara, 1971.

îbn Haldun, Mukaddime I-III, trc. Z.K. Ugan, Ankara, 1969-1970. Ibnu'1-îmâd, Abdulhayy el-Hanbelî, Şezerâtu'z-zeheb fi ahbâri men zeheb, I-

VIII, Beyrut ts.

Koçkuzu, Ali Osman; Hadis ilimleri ve Hadis Tarihi, İstanbul, 1983. İbn Kayyım el-Cevziyye; el-Menâru'1-münîf fî's-sahihi ve'z-zaîf, thk, Abdulfet-

tah Ebu Gudde, Beyrut, 1970.

İbn Kesîr; el-Bidâye ve'n-nihâye, Beyrut, 1388/1969. îbn Kute^be, Te'vilu muhtelifi'l-hadıs, Beyrut, 1972. (1393'den ofset). İbnu'n-Nedîm, el-Fihrist, Beyrut, ts.

İbn Recep el-Hanbelî, Şerhu İleîi't-Tirmizî, thk. Suphi Casim Hamid, Bağdat,'

ts.

İslâm Medeniyeti Mecmuası. IV, Sy. 3. S. 33-55. İtr, Nureddin; Menhecu'n-nakd fî ulûmi'l-hadîs, Şam, 1979. İtr, Nureddin; el-İmam et-Tirmizî ve'1-Muvâzenetu beyne Camiîhi ve beyne's-

Sahihayn, Halep 1390/1970.

Kandemir, M.Yaşar: Mevzu Hadisler, Ankara, 1975.

Kaharan, Abdülkâdir; İslâm-Türk Edebiyatında Kırk Hadis, İstanbul, 1954. Katip Çelebi; Keşfu'z-zunûn, MI, İstanbul, 1971 (2. baskı). el-Keşmîrî, Enver; Feyzu'1-bârî, MV, Kahire, 1357/1938. el-Kettânî, Muhammed b.Ca'fer; er-Risâletü'1-mustatrafe li beyânı meşhûrî

kütübi's-sünneti'l-müşerrefe, Karacı, 1379/1960. Koçyiğit, Talât; Hadis Tarihi, Ankara, 1977. Koçyiğit Talât; "İlmu Usûli'l-hadîs veya îlmu mustalahı'l-hadîs" A.Ü.Îlahiyat

Fakültesi Dergisi, C. XVII, 1969 (Ankara, 1971). el-Kummî, Ebu Ca'fer Muhamed b.Ali; Risâletu'1-i tikâdâti'l-İmâmiyye (Şiî İmâmiyenin İnanç Eseslan) tr. Er.R.Fığlah; Ankara, 1978. el-Leknevî, Abdulhayy; el-Ecvibetü'1-fâdile li'1-es'ıleti'l-aşerati'I-kâmile, thk.

Abdülfettâh Ebu Gudde, Halep, 1964.

Muhammed Avvâme; Eseru'l-hadisi'ş-şerîf fi'htilâfî'l-eimmeti'l,fukahâb, Ha­lep, 1978. el-Mübârekfûrî, Muhammed Abdurrahman b.Abdirrahîm; Mukaddimetü

Tuhfeti'î-ahvezî şerhi Cami'i't-Tirmizî, I-II, Kahire, 1359. Robson, James; "Süneni Ebu Davud Nüshalarının Rivayeti", trc. T.Koçyiğit, İ.

Fak. Der.1956, C.V, Sy. MV, s. 175-182.    ' Robson, James; "Müslim Nüshalarının Rivayeti" trc. T.Koçyiğit,

C.IV, sy. 3-4, s.8-20, Ankara, 1957. es-Sâtî, Ahmed Abdurrahman el-Bennâ; el-Fethu'r-rabbânî li tertibi Müsne-

di'1-Imam Ahmed b. Hanbel eş-Şeybânî, I-XIV, Kahire, 1358. es-Sâ'âtî, Ahmed Abdurrahman el-Bennâ; Minhatu'l-ma'bud fî tertibi Müsne-

di't-Tayâlisî Ebî Davud, I-II, Beyrut, 1400.

es-Sâlih, Suphi; Menhelu'l-vâridîn şerhu Riyazi's-sâlihin, I-II, Beyrut, 1970. Sezgin, Fuad; Buhârinin Kaynakları Hakkında Araştırmalar, İstanbul,

1956. Sezgin, Fuad; Tarihu't-turâsi'î-arâbî, trc. Mahmud Fehmi Hicâzî-Fehmî Ebu'l-

Fadî, Mısır, 1977. Sezgin, Fuad; "Hadis Musannefâtının Mebdei ve Ma'mer b.Râşid'in Camii",

Türkiyat Mecmuası, C. XII, s. 115-134. Sıddîkî, Muhammed Zubeyr; Hadis Edebiyatı Tarihi, trc. Yusuf Ziya Kavakçı, İstanbul, 1966.

Sıbâî, Mustafa; es-Sünne ve mekânetüha fVt-teşri'i'l-İslâmî, Kahire, 1961. Sofuoğlu, Cemal; "Şianın Hadis Anlayışı", Fikir ve San'atta Hareket, Mart,

1982. Sofuoğlu, Mehmed; Sahih-i^ Müslim ve Tercemesi, I-VIII, İstanbul, 1967-1970.

es-Subkî; Tabâkâtu'ş-Şâfi'iyyeti'l-kübrâ, Mısır, 1383/1964. Şah Veliyyullah ed-Dihîevî; Huccetullahi'l-bâliğa, I-II, ter. S.Sabık, Kahire,

ts. Şakir, Ahmed Muhammed; el-Bâisu'1-hasîs şerhu İhtisarı ulûmi'l-hadîs, Mısır,1958.

et-Tahhân, Mahmud; Usûlu't-tahrîc ve dirâsâtul-esânîd, Halep, 1978. Taşköprîzâde, Ahmed Efendi; Mevzûâtu'1-ulûm, I-II, trc. Kemaleddin Muham­med Efendi, İstanbul, 1313.

et-Tehânevî, Muhammed Ali b.Ali; Keşşâfu istılâhâtıl-fünûn, İstanbul, 1317. et-Tehânevî, Zafer Ahmed; Yeni Usul-i Hadîs, trc. İbrahim Canan, İzmir,1980.

Yardım Ali; Hadis II, İzmir, 1984. ez-Zerkeşî, Bedruddin Muhammed; el-tcâbe li îrâdi me'stedrekethu Aişetu

alâ's-sahâbe, thk. Said el-Efğânî, Beyrut, 1970. Zirikli, Hayreddin; el-A'lâm, I-XI, Beyrut, ts. [810]

 



[1] Sıddıkî, Hadis edebiyîu Tarihi, s. 39

[2] a.g.e., s. 30

[3] a.g.e.,s.28

[4] Doç. Dr. İsmail Lütfi Çakar, Hadis Edebiyâtı, İfav Yayınları: XI-XIII.

[5] Doç. Dr. İsmail Lütfi Çakar, Hadis Edebiyâtı, İfav Yayınları: XIII.

[6] bk. en-Nahl (16), 44. Meali şöyledir: «Kendilerine ne indirildiğim insanlara açıkça anlata-sın diye sana da Kur'ân'ı inzal ettik.»

[7] Doç. Dr. İsmail Lütfi Çakar, Hadis Edebiyâtı, İfav Yayınları: 3-4.

[8] Bilgi için bk. Ebu Zehv, el-Hadis ve'1-muhaddisun, s. 53.

[9] bk. Itr, Menhec, s. 37-39; Ebu Zehv, a.g.e., s. 65-79; Çakan, Anahatlarıyla Hadis, s. 100-104.

[10] Ebu Davud, üim 10; Tirmizî, ilim 7; tbn Mace, mukaddime 18; menâsik 76; Dârimi, mukad­dime 24; Ahmcd b. Hanbel, I, 437; III, 225; IV, 80, 82; V, 183

[11] Buharî, menâkıb 23; Müslim, fedailu's-sahâbe 160.

[12] bk. Tirmizî, menâlab 9; Buhârî, ilim 30.

[13] Geniş bilgi için bk. Itr, Menhec, s. 37-39; Çakan, Anahatlarıyla Hadis, s. 100-103. Doç. Dr. İsmail Lütfi Çakar, Hadis Edebiyâtı, İfav Yayınları: 4-6.

[14] bk. Buhârî, ilim 39.

[15] bk. Hâtib Bağdadi, Takyîdu'1-ilra, thk. Y. el-Aş, Dımeşk, 1974

[16] Müslim, zühd 72; Ahraed b. Hanbel, D3,12,21, 39,65. Bu hadisin diğer rivayetleri için bk. Takyidul-Üm, 29- 32; tbnu's-Salah, Ulûmul-badis, s. 160; Hadis hakkındaki tenkidlere verilen cevap, içn bk. A. M. Şakir, eî-Bâisul-hasIs, s. 132-133.

[17] bk. Hatib, Takyîdul-ilm, 33-34; îbn Abdilberr, Cami, I. 76-84; el-Heysemi, Mecmeu'z zevâid, 1,150.

[18] Ebû Davud, ilm 3.

[19] Bühtan, ilm 39.

[20] Hemmam b. Münebbih'in Sahifesi, trc. T. Koçyiğit, s. 26.

[21] tbn Abdilberr, Cami', I, 86, Hatib, Takyîdül-ilm, 69.

[22] Doç. Dr. İsmail Lütfi Çakar, Hadis Edebiyâtı, İfav Yayınları: 6-8.

[23] Te'vilu muhtelifî'l-hadis, s. 286-287.

[24] bk. Meâlimu's-sünen, IV, 184

[25] el-Muhaddisul-fâsıI, 386; Hatib, Takyîdu'1-üm, s. 9.

[26] bk. Sıbâî, es-Sünne ve mekânetüha, s. 61 (Mecellctü'I-Menar x, 10'dan naklen). Ebu Zehv, Reşid Rızanın bu görüşünü münakaşa eder ve tutarsızlığını gösterir (bk. el-Hadis ve'1-muhaddisun, s. 220-2336). A'zamî de R. Rıza'nın, ulemânın görüşlerine mubâlif olan bu mutâleasmı, «gerçek hiç bir temeli olmayan bîr zann» olarak değerlendirmektedir. (Studies s. 24-25).

[27] bk. N. ttr, Menhecu'n-nakd, s. 43.

[28] bk. Hatib, Takyıdu'I-üm, s. 49; Ibn Abdübcrr, Cami, I, 77.

[29] Takyîdu'1-ilm, s. 93.

[30] Tecrîd Tercemesi, (mukaddime), I, 45-46.

[31] bk. S. Salih, Hadis İlimleri, trc. Y. Kandemir, s. 27.

[32] a.g.c, s. 29. Ayrıca bk. Azami, Studies, s. 27.

[33] bk. Ibnu's-salah, Ulûmu'l-Iıadis, (thk. N. îtr.), s. 161.

[34] bk. M. Haraidullah, el-Vesâiku's-sİyâsiyye; Hemman b. Münebbih'in Sahifesi, giriş; Azami, Studies in early hadith literatüre.

[35] Bilgi için Hattb, er-Rihle fî talebi'l-hadîs, thk. N. ttr. Beyrut 1975.

[36] bk. Sıddîkî, H.E Tarihi, s. 77

[37] el-Alâ (87), 16.

[38] Nüshatün meşhûratün» (Zehebî, Tezkire, I, 89). Bilgi için bk. A'zamî, Studies, s. 29.

[39] bk. A'zamî, Studies, s\ 30.

[40] Bilgi için bk. A'zamî, Studies, s. 34-61.

[41] Sıddıkî, H. E. Tarihi, s. 77.

[42] Dımaşk, 1953

[43] bk. Hemmâm b. Münebbih'in Sahifesi, (trc. T. Koçyiğit), s. 50-60.

[44] T, Koçyiğit, Ankara 1967; Kemal Kuşçu, istanbul 1967; M. Ragıb İmamoğlu, Ankara, 1966. Doç. Dr. İsmail Lütfi Çakar, Hadis Edebiyâtı, İfav Yayınları: 8-15.

[45] bk. Koçyiğit, Hadis Tarihi, 199-200.

[46] S. Salih, Hadis İlimleri, s. 26

[47] Îbnu's-Salah, Mukaddime, s. 109.

[48] bk. Koçkuzu, Hadis İlimleri ve Hadis Tarihi, s 255.

[49] bk. Accâc, es-Sünne kable't-tedvîn, s. 332.

[50] Buhârt, ilim 34; Dârimi, mukaddime 43; Hatib, Takyîdu'1-am, a. 105-106. Kottant, Hisâ-Ie s. 4; Accâc, es-Sünne kable't-tedvin, s. 328-337.

[51] ez-Zührf hakkında geniş bilgi için bk. Koçyiğit, «tbn Şihâb ez-Zührt», Hah. Fak. Der. c, XXI, s. 51-84 Ankara, 1976

[52] bk. Kettanî, Risale, 4.

[53] bk. a.g.e., s. 5.

[54] bk. tbn Hacer, Tehzibu't-Tehzîb, XH, 39.

[55] bk. Koçyiğit, Hadis Tarihi, s. 205 (Ebu Nuaym, HÜye III, 361'den naklen).

[56] Ibn Hacer, Tehzîbu't-Tehzîb, K, 448.

[57] Doç. Dr. İsmail Lütfi Çakar, Hadis Edebiyâtı, İfav Yayınları: 15-18.

[58] Ebü Tâlib el-Mekkî, Kûtul-kulÛb, 1,159 (Kahire 1310).

[59] Müslim Studies, II, 196.

[60] a.g.e., H, 216.

[61] bk. Sezgin, «Hadis Musannefâtının Mebdei ve Ma'mer b. Eâşid'in Camii», Tükiyât Mec­muası, C. XII, s. 115; dn. 2; Abdurrezzak b. Hemmam, el-Musannef, X, 379 (Beyrut, 1390/1970).

[62] Sezgin, a.g. makale, s. 120.

[63] bey el-Mekkî, Kutu'l-kulûb, I, İ59.

[64] Doç. Dr. İsmail Lütfi Çakar, Hadis Edebiyâtı, İfav Yayınları: 18-20.

[65] Doç. Dr. İsmail Lütfi Çakar, Hadis Edebiyâtı, İfav Yayınları: 21.

[66] Doç. Dr. İsmail Lütfi Çakar, Hadis Edebiyâtı, İfav Yayınları: 25.

[67] Ale'r-ricâl sistemin taşıdığı mahzurlar hakkında bilgi içn bk. Ebu Zehv, el-Hadis ve'l-rouhaddisûn, s. 365.

[68] Bu çalışmada, müsnedler bahsinde tanıtılacaktır. Doç. Dr. İsmail Lütfi Çakar, Hadis Edebiyâtı, İfav Yayınları: 25-26.

[69] Eser 11 cild halinde 1390/1970'de basılmıştır.

[70] Doç. Dr. İsmail Lütfi Çakar, Hadis Edebiyâtı, İfav Yayınları: 26.

[71] bk. Şehid Ali Paşa Ktb. 564.

[72] bk. Câml'u'1-usûl, I. 46. Doç. Dr. İsmail Lütfi Çakar, Hadis Edebiyâtı, İfav Yayınları: 26-27.

[73] Doç. Dr. İsmail Lütfi Çakar, Hadis Edebiyâtı, İfav Yayınları: 28.

[74] bk. Kettâni, Risale, s. 52-64; Koçyiğit, Hadis Tarihi, s. 234-238.

[75] es-Sâ'âti, el-Fethu'r-rabbânî, I, 11; aynı mlf. Minhatul-mâ'bud, I, 15.

[76] Meselâ bk. EbÜ Zehv, el-Hadis vel-muhaddisûn, s. 363-367; Koçyiğit, Hadis Tarihi, s. .205, 208, 233;-aym mlf. Hadis Istılahları, s. 317; Koçkuzu, Hadis Tarihi, s. 275-284.

[77] 65 aded müsned eser ve müellifleri için bk. Kettâni, Risale, s. 52-64; Mubârekiftrî, Mkad dimetu Tuhfeti'l-ahvezî, I, 88-93.

[78] Doç. Dr. İsmail Lütfi Çakar, Hadis Edebiyâtı, İfav Yayınları: 28-29.

[79] Bilgi için bk. es-Sâ'âtı, Mintahtu'l-ma'bud, s. 3.

[80] Abdıilaziz ed-Dihlevj, Bustanu'l-muhaddisîn, s. 72.

[81] Keşf, II, 1679. Doç. Dr. İsmail Lütfi Çakar, Hadis Edebiyâtı, İfav Yayınları: 29.

[82] Bu rakama 30 sayfalık tashih cetveli ve 12 sayfalık fihrist dahil değildir.

[83] Bu bölümler, 1) Dört halife 2) Diğer ehl-i Bedr 3) Muhacirler 4) Ensâr 5) Kadınlar 6} Genç sahâbiler'den oluşmaktadır.

[84] Bu rakam ÎA'de 600, diğer bazı eserlerde 300 olarak verilmektedir (bk. Koçyiğit, H. Istı­lahları, s. 318).

[85] Ayrıca bk. es-Sfl'âtî, Mİnhatul-m«bûd, s. 5-6,10.

[86] bk. Minhâtul-ma'bûd, s. 16.

[87] bk. Katip Çelebi, Keçf, II, 1979; Sıddfltî, H. E. Tarihi, s. 79.

[88] bk. Sezgin. Tarihu't-türâsi'l-arabî, 1,142.

[89] Tam bir tanıtım için bk. es- Sâ'fitt, a.g.e., I, 6-15; aynca bk. ÎA. «Tayfilisi»mdd. (XII- 2, 68).

[90] bk. ed. Dihlevî- Huccetullâfail-bâliğa, 1,284.

[91] Doç. Dr. İsmail Lütfi Çakar, Hadis Edebiyâtı, İfav Yayınları: 29-31.

[92] el-Humeydfnin hayatı hakkında bilgi için bk. îbn Sa'd, et-Tabakât, V, 502 Buhârî, Târihul-kebîr, V, 96-97; Ibn Ebî Hatim, el-Cerh ve't-ta'dü, V, 56-57; Zehebî, Tezkire, I, 413-414; A'lamu'n-nübelâ, X, 616-621; Ibn Hacer, Tehzîb, I, 215-126; Sezgin, GAS I, 102. (Tarihu't-türas, 1,190); Buharının Kaynakları, s. 213. Doç. Dr. İsmail Lütfi Çakar, Hadis Edebiyâtı, İfav Yayınları: 32.

[93] Kitabın yazma ve basma nüshaları hakkında bilgi için bk. Sezgin, GAS I, 102. (Tarihu't-türâs, I, 190).

[94] el-Humeydî'nin, Kitâbu'r-redd ale'n-Nu'mân, Kitâbu't-tefsîr ve Kitâbu'n-Nevâdir adlı eserlerinin bulunduğu hakkında bk. el-A'zamt, el-Müsned (mukaddime), s. 8; Sezgin, GAS I, 102 (Tarihu't-türâs, 1,190).

[95] Abdülaziz ed-Dıhlevî'nin, el-Müsned Cabir b. Abdillahin hadisiyle başlar

(Bustanu'l-mehaddisîn, s. 157) demesi bir karıştırma ya da yazma nüshalardaki bir karışma sonucudur. Yoksa Müsnedlerin genel karakteri Hz. Ebu Bekr'in rivâyetiyle başlamasdır. el-Müsned'de böyle başlamaktadır.

[96] bk. Bu kitabın Zevâid Edebiyatı kısmı.

[97] Doç. Dr. İsmail Lütfi Çakar, Hadis Edebiyâtı, İfav Yayınları: 32-33.

[98] Sıddîkî, Hadis Edebiyati Tarihi, s, 83-S4.

[99] Abdurrauf, «Ahmed b. Hanbel'in Müsnedi», (trc. M. Uğur), Diyanet Dergisi, C. 14, sy. 1, s. 21-33'den özetle. Doç. Dr. İsmail Lütfi Çakar, Hadis Edebiyâtı, İfav Yayınları: 33-34.

[100] Bu zâtın nısbesi Kutay'i değil Katî'îdir. (Bustanu'l-muhaddisîn, s. 68-69) Katf a, Şerî'a vezninde, Bağdat'taki, devlet yöneticilerine oturmaları için tahsis edilen bir takım ma­hallelere verilen isimdir, (a.g. yer.)

[101] Tabakâtu'ş-şâfiiyyeti'I-kübrâ, I, 203.

[102] bk. Hadis Edebiyatı Tarihi, s. 85.

[103] Abdurraufun anılan makalesi, s. 26. Talâi'u'l-Müsned, s. 27'den naklen.

[104] Koçyiğit, Hadis Istılahları, s. 319, dn. 925.

[105] bk. Sıddîkî, Hadîs Edebiyatı Tarihi, s. 86.

[106] bk. Müsned, II, 312-319. Aynı sahâbinin rivayetlerini topladığı için hadislerin scnedlcri hep birdir. Bu nüshanın hadîsleri «Abdürrezzak 'an Ma'mer an Hemmâm an Ebî Hu-reyre» şeklindedir. Bazı ulusculere göre ihtiyata uygun olanı her hadis için senedi tekrar etmektir, hatta vacib'tir (bk. Tec. Ter. (rmıkadime, s. 484-485). Bazıları da ilk hadiste se­nedi verdikten sonra öteki hadisleri («ve bil-isnadi» yine o isnad ile) veya («ve bibi» di­yerek naklederler, (bk. a.g. yer.)

[107] Müsned, II, 178-179.

[108] Doç. Dr. İsmail Lütfi Çakar, Hadis Edebiyâtı, İfav Yayınları: 34-37.

[109] bk. ed. Dihlevî, Huccetu'llâhi'l-bâUğa, I, 283.

[110] bk. Abdurrauf, «Ahmed b. Hanbel'in Müsned'i», s. 27-28.

[111] Her iki risale de Mısır'da 1347/1929 da «er-Resâilu'n-nâdire» serisi içinde 4 numara ile basılmıştır.

[112] bk. Hadis Edebiyatı Tarihi, s. 87-88. Doç. Dr. İsmail Lütfi Çakar, Hadis Edebiyâtı, İfav Yayınları: 37-39.

[113] bk. Kettânî, Risale, s. 112.

[114] bk. Kettânî, a.g.c, s. 112-114. Doç. Dr. İsmail Lütfi Çakar, Hadis Edebiyâtı, İfav Yayınları: 39-40.

[115] Zehebî, Tezkire, III, 912.

[116] b.k. Zehebî, a.g.e. II, 913-915; Sezgin, Târîhu't-turâs, I, 318-319.

[117] el-Mucemu'i-kebîr, I, 3. (thk. A. Abdülmecîd es-Sileft, Bağdat, 1978).

[118] bk Zehebî, Tezkire m, 912; Kettânî, Risale, 112.

[119] bk. Kettânî, Risale, s. 112.

[120] Zehebî, a.g.e., II, 913.

[121] Sıddîkî, Hadis Edebiyatı Tarihi, s. 114.   

[122] Kettânî, Rİsâle, s. 112.

[123] Kettânî, a.g. yer.

[124] bk. el-Mu'cemu'1-kebîr, I, 3.

[125] el-Mu'cemu'1-kebir'in yazma nüshaları hakkında bilgi için bk. Sezgin, Tarihu't-turas, I, 317.

[126] Yazma nüshaları için bk. Sezgin GAS, I, 196.

[127] Muhakkik, «el-Mu'cemu'1-kebir»in 13, 14, 15, 16 ve 21. cüzlerini, yazmalarını bulamadığı için bastıramadığını, belirtmektedir, (bk. el-Mu'cemu'1-kebîr, XXV, 359, dn. 16.)

[128] bk. a.g.e., XXV, 188.

[129] bk. a.g.e., XXV, 189-327.

[130] bk. a.g.e., XXV, 329-368.

[131] bk. a.g.e., I, (muhakkikin mukaddimesi, b).

[132] bk. Kettânî, Risale, s. 19.

[133] Zehebî, Tezkire, III, 912.

[134] Kettânî, a.g.e., s. 112; Abdulaziz ed-Dihlevi bu rakamı on bin olarak verir (Bustan, s. 105).

[135] Zehebî, a.g.e., m, 912; Garâib, şeyhlerden birinde bulunup diğerine olmayan hadislere denir. (bk. Bustan, s. 105.)

[136] Kettânî, a.g.e., s. 112.

[137] Zehebî, a.g.e., III, 912; Kettânî, a.g.e., s. 112.

[138] Dr. M. Tahhan, el-Mu'cemul-evsat, I-II, Riyad, 1985-1986.

[139] el-Mu'cemu's-Sağîr, I, 3 (Abdurrahman Muhammed Osman'ın takdimi).

[140] Bu baskının son kısmında Gunyetü'l-elmaî, et-Tuhfetu'1-merdıyye fi halli ba'zı'l-müşküâti'l-hadisiyye, Sünniyyetü ref ıl-yedeyn fî'd-duâi ba'de's-salâtı'1-mekt-ûbe limen şâe ve Risâletu'1-keşf fî beyânı hurûcı'l-Mehdı gibi 4 önemli risale de yer almaktadır.

[141] bk. ed-Dihlevi, Huccetu'Uahi'1-bâliğa, I, 284. Doç. Dr. İsmail Lütfi Çakar, Hadis Edebiyâtı, İfav Yayınları: 40-43.

[142] Hadis Edebiyatı İçinde söz konusu edilen mu'cemler hakkında bilgi için bk. K. Çelebi, Keşf, II, 1733-1737; Kettânî, Risale, s. 112-114.

[143] bk. A. Dihlevi, Bustan, s. 77.

[144] Doç. Dr. İsmail Lütfi Çakar, Hadis Edebiyâtı, İfav Yayınları: 43.

[145] Doç. Dr. İsmail Lütfi Çakar, Hadis Edebiyâtı, İfav Yayınları: 44.

[146] Doç. Dr. İsmail Lütfi Çakar, Hadis Edebiyâtı, İfav Yayınları: 44.

[147] bk. ibn Kesir, İhtisâru ülûmi'l-badis, s. 30 (el-Bâisu'1-hasis ile birlikte).

[148] imam Malik'in hayatı için bk. Zehebt, A'lamu'n-nubelâ, VIII, 48-135; Tezkire, I, 207-213; ibn Hacer, Tehzîb, X, 5-9.

[149] Misaller için bk. Itr, el-îmam et-Tirmizî ve'1-muvâzene, s. 337.

[150] Zürkanî, Şernu Muvatta, I, 17; Nureddin îtr ise, Yahya'nın oğlunun adını Abdullah ola­rak vermektedir (a.g.e., s. 337, dn. 4).

[151] bk. A. ed- Dihlevi, Bustan, s. 17-62.

[152] bk. a.g.e., s. 27.

[153] bk. Suyûtî, Tenviru'l-hevâlik, I, 5.

[154] Sezgin, Buhârinin Kaynakları, s. 305, dn. 2.

[155] bk. ed-Dihlevî, Huccetullahi'I-bâliğa, I, 281.

[156] 75. Mısır, 1370/1951. Muvatta- Hadis kitaplarının dereceleri ve konusunda îbn Hazm'ın sı­ralaması için bk. Tec. Tere., s. 267-269.

[157] Bu şerh 1310'da Kahire'de 4 cild olarak, yine Mısır'da 1382/1962 yılında ibrahim Adve Avz'ın tahkiki ile 5 cild halinde neşredilmiştir.

[158] Muvatta üzerinde yapılmış çalışmalar hakkında bilgi için bk. Kâtip Çelebi, Keşf, II, 1907-1909; Sezgin, Tarüm't-turâs, H, 121-131.

[159] Doç. Dr. İsmail Lütfi Çakar, Hadis Edebiyâtı, İfav Yayınları: 45-48.

[160] bk. Zehebî, Mîzânu'I-i'tidal, II, 612.

[161] Cami' hakkında geniş bilgi için bk. F. Sezgin, «Hadis Musannefâtımn mebdei ve Ma'mer b. Râşid'in Câmi'i», Tukiyât Mecmuası, C. XII, s. 113-114. 1955.

[162] bk. Abdulaziz ed-Dihlevî, Bustânu'l-muhaddisîn, s. 97.

[163] Abdurezzak b. Hemmâm ve eserleri hakkında bk. Sezgin, Târihu't-türâs, 1,144-145.

[164] bk. ed-Dihlevî, Huccetu'llahi'l-bâliğa, I, 284.

[165] Sezgin, Târihut't-türâs, I, 162. Doç. Dr. İsmail Lütfi Çakar, Hadis Edebiyâtı, İfav Yayınları: 48-50.

[166] bk. Kitab metni.

[167] bk. Sezgin, «Hadis mesannefâtmın Mebdei ve Ma'mer b. Râşid'in Camii», Tükiyât Mec­muası, c, XII, s. 115-134.1955.

[168] Doç. Dr. İsmail Lütfi Çakar, Hadis Edebiyâtı, İfav Yayınları: 50-52.

[169] Olayın değerlendirmesi için bk. î. Çakan, İmam Buhârî'nin Bullara Emiri île Münâ­sebetleri, 18-20 Haziran 1987 talihlerinde Kayscride yapılan Buharı Sempozyumun­da sunulan tebliğ; M. Uğur, Bulıârî, s. 34-39. Ankara 1987 (Kültür Bakanlğı Yayınları: 1043).

[170] bk. îbn Hacer, Fethu'1-bârî (mukaddime), 56Ö.

[171] Buhâri'nin, 14 eseri hakkında bilgi için bk. Sezgin, Târihu't-turâs, I, 175 ve 204-206.

[172] Buhârî'nin biyografisine ait yegâne muştaki] eser, Cemâleddin el-Kâsımi (1332/1914)'nin 1330'da Kahire'de basılmış olan «Hayâtul-Buhârî» sidir. bk. Sezgin. Tarihu't-turâs, I. 175).

[173] bk. ibn Hacer, HedyuVsârî, s. 6-7. Ibn Hacer burada diğer sebeplerden de söz eder.

[174] Bu konuda Ebu'l-Abbas Ahmed b. Muhammed b. Mansur tbnü'l-Münîr el-Iskenderi (633/1284)'nin bir nüshası Bayezid ktb. 1115 no'da bulunan «KitâbüT-mütevârî alâ terâcimi'l-Buharî» adında yazma bir eseri mevcuttur. (Sezgin, Tarİhu't-tiirâs, I, 198). Ayrıca konuya ait dört eser için bk ttr. el-tmamu't-Tîrmizî, s. 330.

[175] bk. Buhârî, ezan 1;19; Aynî, Umdetül-kaarî II, 668.

Bu konuda bk. el-Ğuneymân, Delilul-kâri ilâ mevâzi'ul-hadis fl sahihi'l-Buhârt, Medine, ts.

[176] es-Sa'âtî, Fethu'r-rabbânî, 1,15.

[177] bk. îtr. el-îmamu't-Tirmiz! vel-muvâzene, s. 93-98.

[178] bk. îtr, a.g.e., s. 225-226.

[179] tbn Hacer, Hedyü's-sârî, s. 492.

[180] bk. Kadı îyad, Meşârıku'l-envâr, I, 6.

[181] Sezgin, Buhârî'nin Kaynakları, s. 168.

[182] Sezgin a.g.e., s. 169.

[183] Sezgin a.g.e., s. 175.

[184] Sezgin. a.g.e., s. 174.

[185] Sezgin. a.g.e., s. 179 (Kadı lyad, d-Üma' 54a-55a dan naklen).

[186] Ebû Zerr,Haroeviiçin Müstemliiçin Kuşmeyheni için Hameviüe Müstemlİ'nin müşterek bulunduğu kısımlar için işaretlerini kullanmıştır.

[187] bk. Sezgin. a.g.e., a. 183-184.

[188] Doç. Dr. İsmail Lütfi Çakar, Hadis Edebiyâtı, İfav Yayınları: 52-57.

[189] Doç. Dr. İsmail Lütfi Çakar, Hadis Edebiyâtı, İfav Yayınları: 57.

[190] Yazma nüshaları için bk. Feyzullah Ef. No. 437; Ayasofya 687; III Ahmed 393.

[191] Buhârî üzerine yazılmış 53 şerh hakkında bilgi için bk. Sezgin Târîhu't-turâs, I, 177-192; Buhârî şerhleri konusunda bk. K. Sandıkçı, "Sahihu'l-Buhârî Üzerine Yapılan Ça­lışmalar" Diyanet Dergisi, C. XXI, sy. 1 s. 39-63, Ankara 19&5 (sy. 2'de de devamı var. s. 56-55)        

[192] Bu şerhler ve kısa özellikleri hakkında bk. Çakan, Anahatlarıyla Hadîs, s. 147-149;

[193] Beyrut, tarihsiz.

[194] Doç. Dr. İsmail Lütfi Çakar, Hadis Edebiyâtı, İfav Yayınları: 57-58.

[195] bk. Sofuoğlu, Sahih-i Müslim ve Tercemesi, I, XXVIII, imam Müslim ve Sahih'i hak­kında'Sofuoğlu'nun bu mukaddimesi derli-toplu bilgi vermektedir.

[196] Doç. Dr. İsmail Lütfi Çakar, Hadis Edebiyâtı, İfav Yayınları: 58-59.

[197] Câm'i' sayılmak istenmeyişinin bir sebebi de bu olabilir. İhtiva ettiği hadislerin niteliği açısından «sünen» çerçevesinde kalmıştır.

[198] Sezgin, Buhârinin Kaynaklan, s.198-199,

[199] A. Naîm, Tecrîd Tereemesi, «Mukaddime», s. 219, Ayrıca bk. Sıddîkî, H. E. Tarihi, s.98.

[200] A. Naîm, a.g.e., s. 473. Bu iki terimin kullanılması hakkındaki karşıt fikirler için bk. a.g.e., s. 472-473. A. Naîm bu işi şöyle tanımlar.: «Muhaddis bir hadisi bir isnad ile riva­yet ettikten sonra diğer bir isnad ile yine o hadisi irad etmek istediğinde metni aynen zikretmeyip ikinci isnaddan sonra «mislehu» yahud «nahvehu» demekle iktifa eder. (s. 472).

[201] bk. Müslim, M. P. Abdölbâkt neşri, IV, 2323.

[202] bk. MübarekfÛrî, Mukaddimetu Tuhfetil-ahvezi, 1,66.

[203] Tec. Tere. I, 232; Ta'lik, müellifin, kendi hocasından başlamak üzere senedden bir veya daha fazla râviyi ya da bütün senedi atlayarak hadisi en yukarıdaki râvîden, cezm siğa-lanndan biriyle zikretmesidir. Bu tür hadislere Muallâk denir. Buhârî'deki taliklerin sayısı 1341'dir.

[204] Bu konuda bilgi için bk. James Robson, «Müslim Nüshalarinin Rivayeti» trc. T. Koçyiğit, Ankara Univ. İlahiyat Fakültesi Dergisi, 1955, C, IV, sy. 3-4; s. 8-20, Ankara, 1957

[205] bk. Nevevi, Müslim Şerhi I, 10 (İrşâdu's-sârî kenarında)

[206] Müslim'in senedi hakkında küçük bir tereddüt için bk. Robson, «Müslim Nüshalarının Rivayeti», s. 18.

[207] bk. Nevevi, Şerhu Müslim, î, 17 (îrşâdü's-sârî kenarında. Robson'un adı geçen maka­lesinde bu rivayetin şarkta çak kullanıldığı belirtilmekte ise de, doğrusu garbta çok kul-lanıldığır (bk. Nevevî, Şerhu Müslim, I, 17).

Doç. Dr. İsmail Lütfi Çakar, Hadis Edebiyâtı, İfav Yayınları: 59-62.

[208] Müslim'in Sahih'i üzerine yazılmış 27 şerh hakkinda bilgi için bk. Sezgin, Tarihu't-türâs, I, 210- 217; M. Sofuoğlu, Sahüı-i Müslim ve Tercemesi, ILLX.

[209] Doç. Dr. İsmail Lütfi Çakar, Hadis Edebiyâtı, İfav Yayınları: 62-62.

[210] A. Naîm, Tec, Tere. (mukaddime), î, 258-259.

[211] a.g.e., I, 263, dn. 1.

[212] Bu zevatın isimleri için bk. Kettânî, Risale, s. 26-27; Sofuoğlu, Sahih-i Müslim ve Ter­cemesi, 1, LXIÎ; Müstahraç eserler ve bunların faydalan konusunda geniş bilgi için bk. A. Naîm, Tec. Tere. I, 227-231; Gerek Sahihayn üzerine gerekse Sahîhayn'den her­hangi biri üzerine yazılmış müstahrecler için, bk. Kettânî Risale, 24-27; diğer hadis ki­tapları üzerine yazılmış mustahrecler için bk. a.g.e., s. 27-29.

[213] Doç. Dr. İsmail Lütfi Çakar, Hadis Edebiyâtı, İfav Yayınları: 65-66.

[214] Bahis konusu şartların sonradan tesbit edilmiş olduğu, Buhârt ve Müslim'in şartlar ko­nusunda bir beyanda bulunmadıkları hakkında bk. Sezgin, Buhârînin Kaynakları, s. 193-194

[215] Doç. Dr. İsmail Lütfi Çakar, Hadis Edebiyâtı, İfav Yayınları: 66-67.

[216] A. Naîm, Tec. Tere. I, 257.

[217] a.g. yer. Ayrıca bk. s. 226; Suyutî, Tedrîbu'r-râvî I, 109.

[218] Bilgi için bk. Çakan, Hadislerde Görülen ihtilâflar ve Çözüm Yolları, s. 42-43.

[219] tbn Hıbbân'ın Sahih'i Medine'de, el-Mektebetu's-Selefîyye tarafından neşredilmiştir (Şerhu ileli't-Tirmizî, s. 578). Ayrıca Müessesetu'r-risâlede yayınlamaktadır.

[220] A. Naîm, a.g.e., 1,258. Doç. Dr. İsmail Lütfi Çakar, Hadis Edebiyâtı, İfav Yayınları: 67-68.

[221] Sıddîki'nin Mekke'yi doğum yeri göstermesi (H. E. Tarihi, s. 104} kendisine ait bir tesbit olarak gözükmektedir.

[222] bk. A. M. Şakir, el-Câmiu's-sahîh, I, 81 (mukaddime).

[223] Şakir, a.g. yer. I, 82; Itr, el-İmamu't-Tirmizî, s. 12-15.

[224] bk. Şakir, a.g. yer, I, 83; Itr, a.g.e., s. 21.

[225] Itr, a.g.e., s. 10-11

[226] bk. Şakir a.g. yer. s. 84-90; Itr, a.g.e., s. 21-22: tbn Hazm (453/1061) in, Tirmizi'yi tanın­mayan («meçhul») biri diye tanımlaması, Tirmizî ve eserinin o yıllarda Endülüs'e ulaş­mamış bulunmasmdandır (ttr, a.g.e., s. 22; Şakir, a.g. yer, î, 86).

[227] bk. Sezgin, Tarihu't-turâs, I, 204-206.

[228] Bu isim, <.daha çok ahkâm hadislerini ihtiva etmesi» dolayısıyla verilmiş olabilir (bk. îtr, Menhec, s. 199)

[229] bk. Kâtib Çelebi, Keşf, I, 559; Mübarekfürî, Mukaddimetu Tuhfetil-ahvezİ, I, 394-5; Itr, a.g.e., s. 62-63; Şâkir, s.g. yer, I, 87-88:

[230] ZeheM, Tezkire, II, 634.

[231] bk. Câmî' V, 736; İbn Reccb, Şerhu Üelit-Tirmizî, s. 43; ttr, a.g.c. s. 55. Mubârckfurî, bı ifâdesini Câmi'de ve İlel'de bulamadığım söylüyor. (Muk. Tuh. Ahvezî, I, 368)

[232] bk. M. F. Abdülbâkt, Teysîru'l-menfe'a, el-Fihrisu't-tafsili U Câmü't Tirmizî) 1-43.

[233] A. M. Şâkir (tarafından başlatılan baskı) Tirmizî, V. 735.

[234] bk. M.Tuhfetu'l-ahvezî, X, 456.

[235] bk. MübârekfÛrî, Tuhfetu'l-ahvezî, I, 19.

[236] bk. Itr, a.g.e., s. 214-219.

[237] bk. Tirmizî, salât 5; iman 17.

[238] bk. ilci, (Câmm's-sahih, V, 758).

[239] îbn Receb el-Hanbeli (795/1393) tarafından tlel'e doğerli bir şerh yazılmıştır. Bağdat, 1396/1976.

[240] Afif Muhamraed b. Nuraddin, Sülâsiyyâtu't-Tirmizî, Nuruosmaniye ktb. 576/2 (vr. 7a-8b): Abdulhamid Şânûha Tahricu sülâsiyyât, s. 41. Beyrut, 1985.

[241] Tinnizînin kullandığı ıstılahların anlamlan hk. da geniş bilgi için bk. îtr, a.g.e., s. 185-

[242] bk. Tirmizî, menâkıb 21 (V, 640), V, 408'de olması gereken ikinci hadisten sonraki ibare elimizdeki nüshada bulunmamaktadır. Ayrıca bk. Ebfl Gudde, «et-Tirmizî el-Imam el-muhaddis», Râbitatu'lâlemi'1-islâmî, muharrem, 41-42.

[243] bk. Tirmizî, savm 4 (Müslim bu hadisi kendi kitabına almamıştır).

[244] bk. ed-Dihlevi, Huccetullahi'l-bâliğa, I, 283. Doç. Dr. İsmail Lütfi Çakar, Hadis Edebiyâtı, İfav Yayınları: 68-73.

[245] J. Robson, «The Transmission of Tirmidhi's Jami», BSOAS; Bulletin of the School of ori-cntal and African Studies: (Mccollctu Ma'hedi'd-dirâsâtiş' şarkıyyc vc'1-ilrîkıyyc), 16/1954/258-270).

[246] Mubarekfılrî, Mukaddimetu Tuhfeti'l-ahvezî, 1, 360-361.

[247] Şâkir, el-CâmiVs-sahih, 1,9, 15 (mukaddime) Ayrıca bk. Robson J., The Transmissıoi of Tirmidhi's Jami; BSOAS, c. XVI, s. 258-270, 1954 (London). Doç. Dr. İsmail Lütfi Çakar, Hadis Edebiyâtı, İfav Yayınları: 73.

[248] bk. A. M. Şâkir, el-Câmi'u's-sahih, I, 7-8 (mukaddime); Ebü Zchv, el-Hadis ve'l-mu-haddisûn, s. 417.

[249] îtr, el-Imam u't-Tirmizî ve'1-muvâzenetu beyne câmiîhi ve beyne's-Sahüıayn, 1390/1970.

[250] İstanbul, 1975. bk. Dr. el-Hüseyni Abdülmecid Hâşim, "Câmiu't-Tirmizf, Turasu'l-insa­niye, V-2, 606-619, Kahire ts. (Derli toplu bir makale) Doç. Dr. İsmail Lütfi Çakar, Hadis Edebiyâtı, İfav Yayınları: 73-75.

[251] Şâkir. el-Câmiu's-Sahîh, I, 66-70 (Mukaddime).

[252] Yukarıdan beri sayılan üzellikleri ve bilhassa memleketimizdeki hadis Öğretiminin usul bilgilerine pek muhtaç olması sebebiyle, Tirmizî'nin Cami'i esas alınarak diğer hadis ki­taplarından da karşılaştırmalı metinler seçerek yapılacak tedrisat, kısa zamanda olum­lu sonuçlar verecektir. Kitabu'l-iman'ı konu alan Hadis I Programını Tirmizî'yi esas al­mak ve Buhârî'den mukayeseler için yararlanmak suretiyle 1984-85 ders yıl), I. sömest­rde yapıtığım deneme bu açıdan şahsen bana ümit vermiştir. Doç. Dr. İsmail Lütfi Çakar, Hadis Edebiyâtı, İfav Yayınları: 75-76.

[253] Bilgi için bk. Sıddîkî, Hadis F ' -biyatı Tarihi, 34-35.

[254] Bu devrede meydana getirilen mi nenler hakkında toplu bilgi içn bk. Kettanî, Risale, s. 29-33; Mubârekfûrî, Mukaddimetü Tuhfeti'l-ahvezî, I, 86-88; Koçyiğit, Hadis Tari­hi, s. 210-211, 243-244.

[255] Ahkâm hadislerini toplayan eserler hakkında geniş bilgi için bk. Ebu Zehv. el-Hadis ve'1-muhaddisûn, s. 446-448; Mubârekfûrî, a.g.e., I, 266-283: Sıddîkî, a.g.e., s. 35.

[256] Bk. Kettânî, Risale, s. 29.

[257] Doç. Dr. İsmail Lütfi Çakar, Hadis Edebiyâtı, İfav Yayınları: 76-77.

[258] bk. M. M. Hattâb es-Subkî, el-Menhel, I, 16.

[259] bk. Muhammed es-Sabbâğ, «Ebû Davud Hayatuhu ve sünenuh», Mecelletü'l-buhûsi'l-islâmiyye, C. I, sy. 1, s. 277; Zehebî, Siyeru a'lamı'n-nübelâ, XIH, 203-221.

[260] bk. Sabbağ, a.g.mkl., s. 267 (Zehebi, Tezkire, II, 591'den naklen.

[261] Muhyiddin Abdühamid neşrinde bu sayı farklıdır:

[262] Meselâ bk. Kitâbu'l-Lukata, kitabu'I-mehdî.

[263] bk. Sünen II, 248-254.

[264] Mektubun bu ilk tam tercümesi M. Kavaklıoğlu tarafından Advau'ş-şeria, sy. 5'doki M Sabbağ neşrinden faydalanılarak yapılmış ve tarafımızdan kontrol edilmiştir.

[265] Bu söz değişik kitaplarda, "Ulemanın terkinde ittifak ettikleri râvinin hadisini kitabı ma almadım" şeklinde yer almıştır. Doğrusu da budur.

[266] bk. Sünen I, 400.

[267] bk. I, 160.

[268] bk. Sabbfiğ, a.g.mki. 289.

[269] MübârekfÛrî, Mukadimetu Tuhfeti'l-ahvezi, I, 349.

[270] Sabbâğ, a.g.mkl., s. 284 (Keşfuz-zunûn II, 1005'den naklen).

[271] Suyûtî'ye göre sâlih'den maksad, ihticac'a değil, i'tibâr'a salih olmaktır. (Ebü Zehv, el-Hadîs ve'1-muhaddisûn, s. 413).

[272] Kâsımî, Kavaidu't-tahdîs, s. 232; K. Çelebi, Keşf, II, 1005; Leknevf, el-Ecvibe, s,67.

[273] bk. ed-Dihlevî, HuecetuUahi'l-bâhğa, I, 283. Doç. Dr. İsmail Lütfi Çakar, Hadis Edebiyâtı, İfav Yayınları: 77-84.

[274] Sabbâğ, a.g.mkl., 279, J. Robson, «Sünen-i Ebû Davud Nüshalarının Rivayeti», trc. T. Koçyiğife; Hah, Fak. Der. 1956, C: V, sy: 1-4; s: 175:

[275] Sabbâğ, a.g.mkl., s. 279; (Avnul-mabud, IV, 548'den naklen), Doç. Dr. İsmail Lütfi Çakar, Hadis Edebiyâtı, İfav Yayınları: 84.

[276] Sezgin, Tarihût-turas, I, 237.

[277] Ebû Davud'un  şerhleri hakkında bilgi için bk. Sezgin, Tarihu't-türas, I, 235-237; Sabbâğ, a.g.mkl., s. 316-321: K. Çelebi, Keşf, II, 1004-1005:

[278] Tanıtımı içn bk. Şerh Edebiyatı kısmı

[279] Bu şerh Ebu't-Tayyib Şemsu'l-hakk'm başkanlığında bir ekip tarafından hazırlanmış ve onun ismiyle yayınlanmıştır.

[280] Tanıtımı için bk. bu kitap, Şerh Edebiyatı kısmı.

[281] Tanıtımı için bk. kitap, Şerh Edebiyatı kısmı.

[282] Doç. Dr. İsmail Lütfi Çakar, Hadis Edebiyâtı, İfav Yayınları: 84-86.

[283] bk. Ebu zehv, el-Hadis ve'1-muhaddisûn, s. 358.

[284] Müslim, birr, 96.

[285] Doç. Dr. İsmail Lütfi Çakar, Hadis Edebiyâtı, İfav Yayınları: 86.

[286] bk. Ebu Zehv. a.g.e., s. 410; Ebu Zehv bu sıralamayı esas almıştır:

[287] Ebû Zehv, a.g.e., s. 359; Kâtip Çelebi, Keşf, II, 1006.

[288] Misaller için bk. Nesâî, miyah 3; hayz 13; Salât 23, mcvâkıt 22. Sünen'in Türkçe tercümesinde hocasının adı Haris b. Müslim (1,8) olarak yanlış verilmiştir.

[289] bk. Goldziher, Müslim Studies, II, 232; SıddîkT, H. E. Tarihi, s. 108.

[290] bk. Nesâî, I, 167-170.

[291] Mübârekfûri, M.Tuhfetü'1-ahvezî, I, 349.

[292] A. ed-Dihlevî, Bustanu'I-muhaddisin, s. 200.

[293] bk. ed-Dihlevî, Huccetullâhi'I-bâliğa, I, 283. Doç. Dr. İsmail Lütfi Çakar, Hadis Edebiyâtı, İfav Yayınları: 86-88.

[294] Kâtip Çelebi, Keşf, II, 1006.

[295] Kâtip Çelebi, Keşf, II. 1006.

[296] İstanbul, 1981; Sünen ve şerhleri hakkında bilgi için bk. Sezgin, Tarihu't-turâs, I; 266-268. Doç. Dr. İsmail Lütfi Çakar, Hadis Edebiyâtı, İfav Yayınları: 88.

[297] tbn Mace, Sünen II, 1520 (M. F. Abdülbâki'nin tanıtma yazısı).

[298] bk. Nesâî, Sünen I, 5 (Suyûtî Şerhi); Ebu Zehv, el-Hadîs ve'1-muhaddisun, s. 419. Nesâi'nin Türkçe'ye tercemesinde bu olay, Nesâ'inin Sünen'i hakkında geçmiş gibi göste­rilmiştir. (1, 26). Yanlıştır.

[299] bk. Sıddîkî, Hadis Edebiyatı Tarihi, s. 110.

[300] Ebu Zehv, a.g.e., s. 418; Sıddîkî, a.g.e., s. 115.

[301] Bu zevâid çalışmasını sünen'in mütercimi H. Hatiboğlu M. F. Abdülbâkrye nisbet etmek­tedir. Yahştır. (Sünen-i İbn Mace Tercemesi, It 12).

[302] bk. el-Bûsirî, el-Misbâhu'z-zucâce fî zevâidi Ibn Mâce, I-II, (thk. Musa Muham-med Ali-îzzet Ali Atiyye) Kahire 1405/1985.

[303] A. ed-DihlevT, Bostanu'I-muhaddisin, s. 202.

[304] bk. ed-Dihlevî, Huccetullahi'l-bâliğa, I, 280-285.

[305] Doç. Dr. İsmail Lütfi Çakar, Hadis Edebiyâtı, İfav Yayınları: 88-90.

[306] M. F. Abdülbâki, Sünenu îbn Mâce, E, 1528

[307] Istanbu., 1982-3: Terceme, dikkatli ve emek verilmiş bir terceme olmasına rağmen, bil­hassa Hadis İlmine dair ıstıahların tercümesinde ve Zevâidle ilgili notlarda isabetsiz­likler görülmektedir. Meselâ «Zevâid nevinden olan bu hadis. (c. X. son sayfa) gibi garip ve yanlış cümlelere de rastlanmaktadır.

[308] bk. Sezgin, Tarihu't-turas, I, 379-380; Ayrıca bk. Kâtip Çelebi Keşf, II, 1004.

[309] Sünen ve şerhleri hakkında bilgi için bk., Sezgin,Taribu't-turâs, I, 229-232.

[310] Doç. Dr. İsmail Lütfi Çakar, Hadis Edebiyâtı, İfav Yayınları: 90-91.

[311] Doç. Dr. İsmail Lütfi Çakar, Hadis Edebiyâtı, İfav Yayınları: 91-92.

[312] Dimeşk 1349 (ofset baskılar mutedavildir).

[313] A. Naîm, Tec. Tere. 1,260.

[314] bk. Îbnu's-Salfih, Ulâmul-hadîs, s. 15.

[315] A. Naîm, a.g. yer; EbÛ Zehv. el-Hadis vel-muhaddisûn, s. 418-419.

[316] Dârimi, Sünen, II, 284.

[317] a.g.e., II, 307; Ayrıca bk. U, 280,402, 418, 432, 453, 474.

[318] Sünen, II, 289; ayrıca bk. E, 282.

[319] H, 279; ayrıca bk. II, 286; 378, 410, 464.

[320] n, 427.

[321] n, 280.

[322] H, 434.

[323] II, 447.

[324] II, 394.

[325] bk H 333 378

[326] bk! U, 306^ 307, 310, 330, 357, 394, 402, 410, 417,420, 427, 431, 452.

[327] Sünen'in yazma ve basma nüshaları için bk. Sezgin, Tarihu't-turâs, 1,172.

[328] Doç. Dr. İsmail Lütfi Çakar, Hadis Edebiyâtı, İfav Yayınları: 92-94.

[329] Uzunca bir sünen listesi için bk. Kettânî, Risale, s. 29-33.

[330] ed-Dârekutnî'nin 33 eserinin kısa tanıtımları için bk. Sezgin, Târihu't-turâs, I, 338-343.

[331] bk. Sünen, î, 13-27.

[332] bk. Kettânf, Risale, s. 31.

[333] Doç. Dr. İsmail Lütfi Çakar, Hadis Edebiyâtı, İfav Yayınları: 94-95.

[334] Kahire, 1386/1966.

[335] bk. Zehebî, Tezkire, İÜ, 991-995.

[336] Sıddîkt, Hadis Edebiyatı Tarihi, s. 111; Sünen'in yazma nüshaları için bk. Sezgin, GAS, I, 207; Târihu't-turâs, I, 338.

[337] Doç. Dr. İsmail Lütfi Çakar, Hadis Edebiyâtı, İfav Yayınları: 95-96.

[338] ed-Dihlevî, Bustan, s. 103. es-Sünenü'1-kübrâ, I. 469.

[339] bk. es-Sünenü'1-kübrâ, I, 469.

[340] Eserleri için bk. es-Sünenu'1-kübrâ, I, 469.

[341] Kettânî, Risale, s.30.

[342] bk. Haşim Nedvî, es-Sünenu'1-Kübrâ, iy, (hatime 42).

[343] es-Sünenu'1-kübrâ, I, 468; ed-Dihtevî, Bustaniil-muhaddisin, s. 102

[344] Doç. Dr. İsmail Lütfi Çakar, Hadis Edebiyâtı, İfav Yayınları: 96.

[345] bk. Sıdddîkt, H. E. Tarihi, s. 112.

[346] Kâtib Çelebi, Keşf, II, 1007; es-Sünenu'1-kübrâ, I, 2.

[347] bk. es-Sünenu'1-kübrâ, X, 351-352.

[348] bk. Abd el-Yemâni, es-Sünenü'1-kübrâ, IV, (hatime) 43.

[349] bk. Kettânî, Risale, s. 32.

[350] Türkçede, Beyhâki ile ilgili kısa tanıtma yazısı için bk. Nuri Topaloğlu. «Beyhakf Hayatı, Eserleri ve Şahsiyeti», Dokuzeylül Üniv. İlâh. Fak. Dorg. I, s. 333-347, İzmir, 1983.

[351] bk. ed-Dihlevî, Huccetullahil-bâliğa, I, 284. Doç. Dr. İsmail Lütfi Çakar, Hadis Edebiyâtı, İfav Yayınları: 97-98.

[352] Doç. Dr. İsmail Lütfi Çakar, Hadis Edebiyâtı, İfav Yayınları: 98-99.

[353] bk. Leknevî, el-Ecvibe, s. 82, dn. 4.

[354] Leknevî, el-Ecvibe, s. 84.

[355] Ebu'l-Hasenât Muhammed Abdülhayy el-Leknevî, el-Ecvibetu'1-fâdîle H'l es.ileti'1-aşereti'l-kâmile, thk. Abdülfettah EbÜ Gudde, Halep, 1964 (1384).

[356] Doç. Dr. İsmail Lütfi Çakar, Hadis Edebiyâtı, İfav Yayınları: 99-100.

[357] Doç. Dr. İsmail Lütfi Çakar, Hadis Edebiyâtı, İfav Yayınları: 100-102.

[358] Doç. Dr. İsmail Lütfi Çakar, Hadis Edebiyâtı, İfav Yayınları: 105.

[359] Böyle bir ayının teklifi, için bk. Ali Yardım, Hadis II, s. 55 dn. 27. Kaldıki sonedlcrin hazfı Îbnu's-Seken (353/964) ile başlamıştır, (kettâni Risâletu'l-Mustafiafe, s. 25-26.)

[360] Muhammed Abdülaziz el-Hulî, Miftahu's-sünne ev tarihu fünûni'l-hadîs, s. 34.

[361] Doç. Dr. İsmail Lütfi Çakar, Hadis Edebiyâtı, İfav Yayınları: 105-106.

[362] Doç. Dr. İsmail Lütfi Çakar, Hadis Edebiyâtı, İfav Yayınları: 106-107.

[363] bk. Abdülaziz ed-Dihlevî, Bustan, s. 89.

[364] bk. El-Müstedrek, 1, 2-3.

[365] bk. Kettânî, Risale, s. 19-21; K. Çelebi, Keşf, II, 1672; Abdülaziz ed-Dihlevî, Bustan, s. 88-90; îtr. Menhecu'n-nakd. s. 260-261.

[366] Haydarabâd 1334-1342 (piyasadaki ofset baskılar be neşre dayanmaktadır). Doç. Dr. İsmail Lütfi Çakar, Hadis Edebiyâtı, İfav Yayınları: 107-108.

[367] bk tr, Menhec, s. 261; Koçyiğit, Hadis Istılahları, s. 320.

[368] bk. Kettânî, Risale, s. 24-29.

[369] bk. ttr. Menhec, s. 261.

[370] Doç. Dr. İsmail Lütfi Çakar, Hadis Edebiyâtı, İfav Yayınları: 108-109.

[371] Doç. Dr. İsmail Lütfi Çakar, Hadis Edebiyâtı, İfav Yayınları: 109.

[372] bk. Kettânî, Risale s. 8; el-Begavî'nin Mesâbihu's-sünne'de gerçekleştirdiği, Sıhah, Hı-san, taksimi, hadis kitaplarını belli katagorilere («tabaka») ayırma denemesi olarak da değerlendirebilir.

[373] bk. Aliyyu'1-karî, Mirkat, I, 10; Kettânî, Risale, 37; İA, II, 449, Scnedleri hazfederek sade­ce metinle yetinen eserlerin başında el-Beğavi'nin Mesâbih'i gösterilmektedir. (Kett âni, Risale, s. 8).

[374] bk. Mişkâtu'l-Mesâbİîı'e el-Albanî tarafından yazılan mukaddime.

[375] bk. Nevevî, Takrîb, s. 6-7.

[376] Bu rakkam, Bustanu'l-muhaddisin'de 4793 olarak verilmekte ve 2524 ünün sahih 2209umın hasen oluduğu belirtilmektedir, (s. 230. Ancak bu iki rakamın toplamı 4733 et­mektedir. Keşfu'z-zunun'da da bu rakam 4719 olarak verilmektedir.

[377] bk. Mişkâtu'l-Nesâbih, naşirin mukaddimesi.

[378] Mesâbih üzerine yazılmış 30 kadar şerh için bk.K. Çelebi, Keşf, n, 1698-1702; Mübâ-rekfûrî, Mukadimetu Tuhfeti'l-ahvezî, I, 261-265.

[379] bk. s. 1773-1792.

[380] Doç. Dr. İsmail Lütfi Çakar, Hadis Edebiyâtı, İfav Yayınları: 109-111.

[381] Doç. Dr. İsmail Lütfi Çakar, Hadis Edebiyâtı, İfav Yayınları: 111-112.

[382] bk. Kettânî, Risale, s. 141-142; A. Naîm, Tecrid Tercemesi, I, 262-263.

[383] Doç. Dr. İsmail Lütfi Çakar, Hadis Edebiyâtı, İfav Yayınları: 112-113.

[384] Îbmı'1-Esîr, Câmi'u'1-usûl, I, 25.

[385] bk. CamiVl-usûl, ı, 63.

[386] bk. a.g.e., I, 62.

[387] bk.a.g.e.,I,64.

[388] a.g.e., I, 54-55.

[389] a.g.e., I, 60.

[390] a.g.e., 1,60-61.

[391] bk. Cami'u'1-usûl, naşirin önsözü ve I, 65, dn. 1.

[392] Teysirul-vusul 4 cild halinde Mısırda 1388/1968'de basılmıştır.

[393] bk. Kettâni Risale, s. 175. A. Naîm, Tecrid Tercümesi, I, 263 (mukaddime).

[394] Doç. Dr. İsmail Lütfi Çakar, Hadis Edebiyâtı, İfav Yayınları: 113-116.

[395] bk. K. Çelebi, Keşf, I, 597-8.

[396] bk. Kenzu'l-ummal, I. (Kapak), bu kayıt sonraki ciltlerde bulunmamaktadır. 1312-1314 Haydarabad baskısmdaki rakamların toplamı 47662'dir. Son baskıda ise, 46624'tür.

[397] Ali el-Muttakî, Müntehabu Kenzi'l-ummâl I, 6-7 (Müsned kenarında). Doç. Dr. İsmail Lütfi Çakar, Hadis Edebiyâtı, İfav Yayınları: 116-117.

[398] bk. et-Tac, 1,18, An. 4.

[399] bk. et-Tac, I, 20, dn. 3.

[400] Doç. Dr. İsmail Lütfi Çakar, Hadis Edebiyâtı, İfav Yayınları: 117-118.

[401] Zevâid edebiyatı için bk. Kettânî, Risale, 139-141. Doç. Dr. İsmail Lütfi Çakar, Hadis Edebiyâtı, İfav Yayınları: 118-119.

[402] Beyrut, 1967 (2. baskı).

[403] bk. A. Naim, Tecrid Tercemesi, I, 223 (mukaddime).

[404] bk. Kettânî, Risale, s. 141; Ebu Zehv., el-Hadis ve'1-muhaddisûn, s. 445. Doç. Dr. İsmail Lütfi Çakar, Hadis Edebiyâtı, İfav Yayınları: 119.

[405] Kuveyt, 1393/1973.

[406] Konu ile ilgili tcnbih notu UT. cildin baş kısmındadır. Doç. Dr. İsmail Lütfi Çakar, Hadis Edebiyâtı, İfav Yayınları: 119-120.

[407] Doç. Dr. İsmail Lütfi Çakar, Hadis Edebiyâtı, İfav Yayınları: 120.

[408] Hayatı hk. da özet bilgi için bk. bu kitap L bölüm (el-Buhârt ve SaKih'i).

[409] 1306.

[410] 1309.

[411] 1349.

[412] Doç. Dr. İsmail Lütfi Çakar, Hadis Edebiyâtı, İfav Yayınları: 121-122.

[413] bk. I, 26.

[414] bk. el-Hadis ve I'-muhaddisûn, s. 433.

[415] Münzirî bu değerlendirmelerinde et-Tirmizfj^e dayanmış ve hükümler konusunda çoğu kere Tirmizî'den nakilde bulunmuştur (îtr, el-İmam et-Tirmîzî, s. 260). Ancak müellifin kendine has değerlendirmeleri hiç de az değildir.

[416] bk. et-Tergîb, I, 35-36 (Müellifin mukaddimesi).

[417] bk. a.g.e., I, 36.

[418] bk. et-Tergîb, IV, 567-581.

[419] bk. et-Tergîb, I, 37.

[420] et-Tergîb, I, 37-38.

[421] Okiç, Bazı Hadis Meseleleri Üzerinde Tetkikler, s. 153.

[422] istanbul 1982. Doç. Dr. İsmail Lütfi Çakar, Hadis Edebiyâtı, İfav Yayınları: 122-124.

[423] Nesâi'nin eseri Püammâde'nin, tbmı's-Sünnî'ninki ise Abdülkadir Ahmed Atâ'nm tah­kiki ile basılmıştır.

[424] Bunun sebebi Nevevfnin, zayıf hadisle amellerin faziletleri, tergîb- terhib gibi konularda amel etmenin caiz oluduğu kanaatında oluşudur.

[425] bk. el-Ezkâr, s. 357.

[426] bk. Kâtip Çelebi, Keşf, I, 689.

[427] bk. S. Salih, Menhelu'I-varidin şerhu Riyâzı's-sâlıhin, H, 1048, K. Çelebi, Keşf, I 936.

[428] Doç. Dr. İsmail Lütfi Çakar, Hadis Edebiyâtı, İfav Yayınları: 125-126.

[429] Bilgi için bk. Aclûnî, Keşfu'1-hafa, II, 246 (2465. hadis)

[430] Bilgi için bk. K. Çelebi, Keşf, I, 59-60; Okiç, Bazı Hadis Meseleleri, s. 160-166; A. Kara-han, İslâm-Türk Edebiyatında Kırk Hadis, s. 57-66.

[431] Mısır, 1393/1973 (4. basta).

[432] İstanbul, 1982

[433] Doç. Dr. İsmail Lütfi Çakar, Hadis Edebiyâtı, İfav Yayınları: 126-127.

[434] Aslında alfabetik sistemi hadislerin ilk kelimelerine göre ilk kullanan Ebû Suca' ed-Deylemî (509/1115) dir. Kısa hadislerden 10.000 tanesini, senedsiz olarak 20 kadar harfi esas alarak sıralamıştır. İsmine de Firdevsu'l-ahbâr demiştir. (Kettânî, Risale, s. 64). Ama görüldüğü gibi bu, bir ilk teşebbüstür, sistem tam olarak uygulanmamıştır.

[435] bk. Ibnul-Esir Câmiu'I-usûl; Îbnu'd-Deybâ1 (944/1537) Teysinıl-vûeûl; Ali el-Müttekf (975/1567), Kenzul-ummâl...

[436] Doç. Dr. İsmail Lütfi Çakar, Hadis Edebiyâtı, İfav Yayınları: 127-128.

[437] Bu kısaltmalar, mukaddimede müellif tarafından verilmiştir.

[438] bk. Feyzu'l-kadîr, V, 68.

[439] bk. a.g.e., VI, 301

[440] bk.îAXI,261

[441] bk. K. Çelebi, Keşf, I, 560-561

[442] Doç. Dr. İsmail Lütfi Çakar, Hadis Edebiyâtı, İfav Yayınları: 128-131.

[443] bk. Gümüşhanevt, Râmûz, s. 3.

[444] bk. Râmûz, s. 187-241.

[445] bk. 1. Gündüz, Gümüşhânevî Ahmed Ziyaeddin, s. 98.

[446] Doç. Dr. İsmail Lütfi Çakar, Hadis Edebiyâtı, İfav Yayınları: 131-132.

[447] Halkımızın dilinde hadis diye dolaşan sözlerle ilgili Türkçe ve alfabetikbir çalışma olduk­ça faydalı bir sünnet ve kültür hizmeti olacaktır.

[448] Sehâvi, el-Mekâsıdu'1-hasene., s. 3-4.

[449] Doç. Dr. İsmail Lütfi Çakar, Hadis Edebiyâtı, İfav Yayınları: 132-133.

[450] bk. Ibnu'l-lmâd, Şezerâtu'z-zeheb, VELÎ, 17.

[451] Burada kullanılan «hadis» den maksad da sözlük anlamıdır, terim anlamı değildir, (bk. -Mekasıd,, s. 3).

[452] bk. el-Mekasıd, s. 485-505.

[453] bk. el-Mekasıd, s. 3.

[454] İbnul-Deybâ, el-Mekâsıd'daki hiçbir hadisi atmamıştır, hadislein kaynaklarına ve dere­celerine işaret etmekle yetinmiştir. Az da olsa birkaç hadis ilâve etmiştir. Bu ilâve hadis­lerin başında «kültü» sonunda da «AUahu âlem» ifâdelerine yer vermiştir. Temyîzu't-tayyîb, talebe için oldukça pratİkleştirilmiş bir hadis kitabıdır. Araştırmacıları el-Mekâ-sıd'da^ı müstağni kılmaz, (bk. et-Tahhân, Usulu't-tahric, s. 68).

Doç. Dr. İsmail Lütfi Çakar, Hadis Edebiyâtı, İfav Yayınları: 133-134.

[455] bk. Keşfu'1-hafa, I, 7.

[456] Bu listede Sahihayn, kütüb-i sitte, kütüb-i erbaa gibi hadis edebiyatında hemen daima aynı muteva için kullanılan yaygın kısaltmaları vermedik, Aslında müellif onlara işaret etmektedir (bk. Keşfu'l-hafâ, I, 9).

[457] Bu rakam, görüldüğü gibi el-Mekasıd'dakinin hemen hemen iki mislidir. (et-Tahhân bu rakamı 3254 olarak verir. bk. Usûlu't-tahrîc s. 69).

[458] Doç. Dr. İsmail Lütfi Çakar, Hadis Edebiyâtı, İfav Yayınları: 134-136.

[459] Bilgi için bk. M. Y. Kandemir, Mevzu Hadisler, s. 31-61.

[460] Doç. Dr. İsmail Lütfi Çakar, Hadis Edebiyâtı, İfav Yayınları: 136-137.

[461] bk. Tenzih, I, (mukaddime)

[462] bk. Tenzih, I, 5; Kandemir, Mevzu Hadîsler, s. 158.

[463] bk. Tenzih, I, 3.

[464] bk. Tenzih, I, 19-133.

[465] Doç. Dr. İsmail Lütfi Çakar, Hadis Edebiyâtı, İfav Yayınları: 137-138.

[466] M. Sabbağ, el-Esrâr, s. 26-31 (Mukaddimetü't-tahkik).

[467] a.g.e., s. 2.

[468] bk. el-Esrâr, s. 73.

[469] a.g. yer.

[470] bk. Esrar, 115 ve 164. hadisler; Kandemir, Mevzu Hadisler, s. 161.

[471] bk. Esrar, 3, 4, 5, 54, 126 ve 134. hadisler.

[472] Meselâ bk, «innellâhe» diye başlayan hadisler.

[473] bk. 309. hadis

[474] bk. es-Sabbağ, Esrar, s. 17 (mukaddime)

[475] bk. Sabbağ, Esrar, s. 25 (mukaddime)

[476] Ankara, 1966.

[477] bk. el-Masnu', s. 13.

[478] bk. el-Esrâr, s. 73.

[479] Geniş bilgi için bk. Ebu Gudde, el-Menâru'I-münîf, s. 17-18; el-Masnu', s. 17-42. Doç. Dr. İsmail Lütfi Çakar, Hadis Edebiyâtı, İfav Yayınları: 138-141.

[480] Doç. Dr. İsmail Lütfi Çakar, Hadis Edebiyâtı, İfav Yayınları: 141-142.

[481] bk. en-Nahl (16), 106; ez-Zümer (39), 22; el-lnşirah (94), 1; el-En'am (6), 125; Taha (20), 25.

[482] bk. Buhârî, tefsir sûre (9), 20; fedâilu'l-kur'an, 3; ahkâm 37; Tirmizî, tefsiri sûre (9), 18; Ahmed b. Hanbel, I, 13; V, 189.

[483] bk. Meâlimu's-sünen, I, 2, (mukaddime).

[484] Taşköprî-zâde, Muvzuâtu'I-ulûm, II, 13.

[485] bk. et-Tae, I, 13.

[486] bk. Mukaddime, II, 477 (Z. Kadirî tercümesi, ist., 1970).

[487] Doç. Dr. İsmail Lütfi Çakar, Hadis Edebiyâtı, İfav Yayınları: 142-143.

[488] Keşf, I, 36-37 (mukaddime).

[489] Doç. Dr. İsmail Lütfi Çakar, Hadis Edebiyâtı, İfav Yayınları: 143-144.

[490] Şerhlere ait bu üçlü uslûb değerlendirmesi için bk. Kâtip Çelebi, Keşf, I, 37 (mukaddi­me).

[491] Doç. Dr. İsmail Lütfi Çakar, Hadis Edebiyâtı, İfav Yayınları: 144-145.

[492] bk Kâtib Çelebi, Keşf, I, 38 (mukaddime).

[493] bk. Sezgin, Buhârinin Kaynakları, s. 159-160 (Fethul-bâri VIII, 425; Aynî IX, 125 Kastallânî, VI,. 309-310'dan naklen).

[494] Doç. Dr. İsmail Lütfi Çakar, Hadis Edebiyâtı, İfav Yayınları: 145-147.

[495] Aliyyu'l-Kaarî, Mişkatu'l-Mesâbih'e yazdığı şerhin Önsözünde bu gerçeğe işaret eder (bk. Mirkat, I, 3).

[496] Ebu'l-Hasen Ali el-Hasenî en-Nedvî, Bezlu'l-mechûd, I, 10-11 (Takdîmetü'l kitâb).

[497] Bu eser, I. Canan tarafından Yeni Usul-i Hadis adıyla Türkçeye çevrilmiştir.

[498] Doç. Dr. İsmail Lütfi Çakar, Hadis Edebiyâtı, İfav Yayınları: 147-149.

[499] Doç. Dr. İsmail Lütfi Çakar, Hadis Edebiyâtı, İfav Yayınları: 149.

[500] Hattâbî hk.'da toplu bilgi için bk. Zehebî, A'lamu'n-nubelâ, VIII,23-28 Mubârekfûîî, Mu-kaddimetu Tuhfeti'l-ahvezî, I, 252-255; Sezgin, Tarîhu't-tııras, I, 235-236.

[501] Bu özet, Meâlimu's-sünen'in başındaki Hattâbî'yo. ait mukadimeden tarafı mızdan ya pılmıştır. (ı, 2-8, Haîeb, 1351/1932). Ebu Tâhir es-Silefî (576/1180) de Meâlİmu's-sü-nen'in sonuna konulmuş bulunan tanıtma yazısında, Hattâbî'nin şerhini tanıtmak için bizzat Hattâbî'nin önsözünün kâfi olduğu görüşündedir. (IV, 357).

[502] Haleb, 1351/1932.

[503] A'lâmu's-süneh'in, Feyzullah Ef. No. 437, 261, 262; Ayasofya no. 687; Ahmcd III, no: 293'te yazma nüshaları bulunmaktadır. Ayrıca el-Emir Muhammed Sa'd Abdurrah-man tarafından Mekke-Ümmu'I-kura Üniversitesi Şeriat Fakültesinde A'lâmu's-sünen fî şerhi Sahihii-Buhârî li'1-Imam el-Hattâbî» adıyla hazırlanmış bir de dok­tora tezi bulunmaktadır. Doç. Dr. İsmail Lütfi Çakar, Hadis Edebiyâtı, İfav Yayınları: 150-152.

[504] Buraya kadar verdiğimiz bilgi, naşirlerin mukaddimesinden özetlenmiştir.

[505] Şerhu's-sünne, I, 2 (Müellifin mukaddimesi).

[506] bk. I, 2 (Müellifin mukaddimesi).

[507] Doç. Dr. İsmail Lütfi Çakar, Hadis Edebiyâtı, İfav Yayınları: 152-153.

[508] bk. K. Çelebi, Keşf, I, 557, 558; Mübârekfûrî, Mukaddimetu Tuhfeti'l-ahvezi, I, 257-260.

[509] bk. Nevevî, Müslim Şerhi, I, 4-8'den özet (îrşâdu's-sârî) kenarında).

[510] bk. Sezgin, Tarîhu't-turâs, î, 214. Doç. Dr. İsmail Lütfi Çakar, Hadis Edebiyâtı, İfav Yayınları: 153-154.

[511] bk. Keşf, I, 545-554.

[512] bk. Tecrid Tercemesi, XB, 90.

[513] Yazma nüshaları için bk. Sezgin, Tarihu't-türas, ı, 177-178.

[514] Doç. Dr. İsmail Lütfi Çakar, Hadis Edebiyâtı, İfav Yayınları: 155.

[515] Miftahu's-sünne, s. 43.

[516] Şerhinde müellif, çok uzayacağı için hadisleri müstakillen zikretmekten vaz geçmiş ve memzûç şerh tarzında kaleme almıştır. Ancak onun baskısını yapanlar önce hadisleri müstakillen vermişler, müellifin mukaddimedeki sözünü de yerine getirmişlerdir. Hat­ta M. Fuad Abdülbâkî, hadisleri numaralamış ve aynı hadisin nerede geçtiğine de hadis numarası olarak işaret etmiştir.

[517] Enveru'l- KeşmM, Feyzu'I-bârî, î, 38.

[518] el-Hûlî, Miftâhu's-sünne, s. 43.

[519] Sezgin, Buharının Kaynakları, s. 158.

[520] Bu, «Mekke'nin fethinden sonra Medine'ye hicret etmek yoktur» anlamındaki hadis­tir.

[521] bk. el-Hûlî, Miftahu's-sünne, s. 43.

[522] Bilgi için bk. bu kitap, I, Bölüm (el-Buhârî ve Sahih'i).

[523] Fethu'l-bârî, I, 7.

[524] Kahire, tarihsiz {Matbaa-i selefiyye), yazma nüshaları ve baskılan için bk. Sezgin, Tari-hu't-türas, I, 183-185. Doç. Dr. İsmail Lütfi Çakar, Hadis Edebiyâtı, İfav Yayınları: 155-157.

[525] bk. et-Tahhan, Usûlu't-tahrîc, s. 144.

[526] bk. Umde, ı, 26-36.

[527] bk. IA, n, 71.

[528] Sezgin, Buharinin Kaynakları, s. 158.

[529] Enveru'l-Keşmîrî, Feyzu'1-bârî, I, 38.

[530] Yazma ve matbu nüshaları için bk. Sezgin, Tarihu't-türas, 1,185-1S6.

[531] Doç. Dr. İsmail Lütfi Çakar, Hadis Edebiyâtı, İfav Yayınları: 157-160.

[532] bk. ÎA, VI, 399.

[533] bk. irşâdu's-sârî, I, 3.

[534] bk. a.g.e., I, 3-19.

[535] bk. a.g.e., I, 19-46.

[536] bk. a.g.e., I, 41.

[537] Sezgin, Buhâriniıı Kaynaklan, s. 158.

[538] Yazma ve basmaları için bk. Sezgin, Tarihu't-türas, 1,187-188.

[539] Doç. Dr. İsmail Lütfi Çakar, Hadis Edebiyâtı, İfav Yayınları: 160-161.

[540] bk.Mirkat, I, 3.

[541] Doç. Dr. İsmail Lütfi Çakar, Hadis Edebiyâtı, İfav Yayınları: 161-162.

[542] bk. Avnu'l-ma'bud, XIV, 220.

[543] bk. Bezlu'l-mechûd, I, (1), ve I, (29) (takdim yazılan).

[544] bk. Sezgin, Tarihu't-türâs, I, 237.

[545] bk. Avnul-ma'bud, XIV, 220-221.

[546] bk. a.g.e.,I, 11.

[547] Bu konuda bk. bu kitap, I. Böîüm (Ebu Davud ve Süneni).

[548] bk. Sezgin, Tarîhu't-türâs, I, 237. Doç. Dr. İsmail Lütfi Çakar, Hadis Edebiyâtı, İfav Yayınları: 162-163.

[549] bk. Ebu'l-Hasen en-Nedvî, Bezlu'l-mechûd, I, 10 (Takdîmu(l-kitah).

[550] bk. Bezlu'l-mechûd, I, 44 (Sarihin Mukaddimesi).

[551] Doç. Dr. İsmail Lütfi Çakar, Hadis Edebiyâtı, İfav Yayınları: 163-164.

[552] Vefatından 3-4 ay önce ameliyatla bir gözü açılmıştır.

[553] Geniş bilgi için bk. Mukaddimetu Tuhfeti'l-ahvezi, II, 189-216.

[554] Doç. Dr. İsmail Lütfi Çakar, Hadis Edebiyâtı, İfav Yayınları: 165-166.

[555] bk. Tenviru'I-havalilc, I, 9-10; Ayrıca bk. Kâtip Çelebi, Keşf, 1,1907-1908.

[556] bk. Şerhu'l-Muvatta', I, 3.

[557] Doç. Dr. İsmail Lütfi Çakar, Hadis Edebiyâtı, İfav Yayınları: 166.

[558] el-Müntekâ, I, 3.

[559] Doç. Dr. İsmail Lütfi Çakar, Hadis Edebiyâtı, İfav Yayınları: 166-167.

[560] Tenvîrul-havâlik, I, 2.

[561] Son baskısı Mısırda 1370/1951'de yapılmıştır. Doç. Dr. İsmail Lütfi Çakar, Hadis Edebiyâtı, İfav Yayınları: 167.

[562] bk. Zirikli, el-A'lam, VII, 55.

[563] bk. Şerhu'l-Muvatta', I, 3.

[564] Mısır, 1381/1961. Ayrıca 4 cildlik bir baskısı daha bulunmaktadır. (Mısır, 1310). Doç. Dr. İsmail Lütfi Çakar, Hadis Edebiyâtı, İfav Yayınları: 167-168.

[565] bk. Nesâî, Sünen, I, 2.

[566] bk. Avnu'I-ma'bud, I, 11-12.

[567] Doç. Dr. İsmail Lütfi Çakar, Hadis Edebiyâtı, İfav Yayınları: 168-169.

[568] bk. Fihrist, s. 129.

[569] bk. Suyûtî, Tedrîbu'r-râvî, s. 378 (Mısır, 1379/1959).

[570] Haydarâbâd, 1383/1974 (Beyrut, 1396/1976 ikinci basla).

[571] Doç. Dr. İsmail Lütfi Çakar, Hadis Edebiyâtı, İfav Yayınları: 169-170.

[572] Doç. Dr. İsmail Lütfi Çakar, Hadis Edebiyâtı, İfav Yayınları: 170-171.

[573] Tahran, 1269/1852; Mısır, 1311/1893, 1322/1904, 1383/1963.

[574] Doç. Dr. İsmail Lütfi Çakar, Hadis Edebiyâtı, İfav Yayınları: 171.

[575] Beyrut, 1390/1970.

[576] Beyrut, 1975.

[577] bk. ttr. el-İraam et-Tirmizi ve'1-muvâzene, s. 260.

[578] Bilgi için bk. Çakan, Anahatlarıyla Hadis, s. 153-159.

[579] Doç. Dr. İsmail Lütfi Çakar, Hadis Edebiyâtı, İfav Yayınları: 175-178.

[580] Doç. Dr. İsmail Lütfi Çakar, Hadis Edebiyâtı, İfav Yayınları: 178.

[581] Bilgi için bk. Zehebî, Tezkira, III. 905-907; Îbnu'1-Esir, el-Lübâb, II. 10.

[582] bk. Tedrîb, (muhakkikin mukaddimesi).

[583] bk. Sezgin, Tarihu't-türâs, I, 313.

[584] bk. Nüzhetü'n-nazar, s. 2. Doç. Dr. İsmail Lütfi Çakar, Hadis Edebiyâtı, İfav Yayınları: 178-179.

[585] bk. a.g, yer.

[586] bk. îbn Haldun, Mukaddime, II, 476 (Z. K. Ugan tercümesi).

[587] Medine, 1397/1977.

[588] Doç. Dr. İsmail Lütfi Çakar, Hadis Edebiyâtı, İfav Yayınları: 179.

[589] Kifâye, Haydarabad'da 1357'de; Takyidu'I-ilm, Dimeşk'de, 1949'da; Şerefu ashabı'I-hadis, Ankara'da 1971'de , er-Rihle ise, Lübnan'da 1975'te basılmıştır. Bazı risaleleri de Medine'de 1969'da basılmış bulunmaktadır.

[590] Doç. Dr. İsmail Lütfi Çakar, Hadis Edebiyâtı, İfav Yayınları: 179-180.

[591] Doç. Dr. İsmail Lütfi Çakar, Hadis Edebiyâtı, İfav Yayınları: 181.

[592] Geniş bilgi için bk. Zehebî, A'lamu'n-nubelâ, XX, 212-219 Tezkira, IV, 1304-1307.

[593] Bu eser üzerinde muhterem hocam M. Y. Kandemir Bey'in henüz basılmamış bir doktora tezi bulunmaktadır.

[594] bk. el-Üma', s. 107.

[595] a.g.e., s. 25.

[596] bk. Nüzhetü'n-nazar, s. 2.

[597] bk. el-Üma1, s. 29 (Sakr'ın takdimi)

[598] bk. el-Üma', s. 5.

[599] bk. el-İlma', s. 30-31 (Sakr'ın takdim yazısı).

[600] Doç. Dr. İsmail Lütfi Çakar, Hadis Edebiyâtı, İfav Yayınları: 181-182.

[601] Bilgi için bk. K. Çelebi, Keşf, II, 1575.

[602] Mâ lâ yese'u'l-muhaddise cehluh, s. 3.

[603] Doç. Dr. İsmail Lütfi Çakar, Hadis Edebiyâtı, İfav Yayınları: 182-183.

[604] bk. Ulûmu'l-hadîs, s. 26-27 (Itr'm takdimi).

[605] bk. Nüzhetu'n-nazar, s. 2.

[606] Doç. Dr. İsmail Lütfi Çakar, Hadis Edebiyâtı, İfav Yayınları: 183-184.

[607] Bu konudaki literatür hakkında detaylı bilgi için bk. Koçyiğit, «ilmu usûİi'l-hadîs veya îl-mu mustalahı'l-hadis», îlah. Fak. Der. C. XVII, yıl, 1969, s. 132-135 (Ankara-1971).

[608] Doç. Dr. İsmail Lütfi Çakar, Hadis Edebiyâtı, İfav Yayınları: 184-185.

[609] K. Çelebi kitabın ismini «et-Takrîb ve't-teysir H ma'rifeti süneni'l-beşiri'n-nezîr» olarak vermektedir, (bk. Keşf, I, 465).

[610] Mısır, 1388/1968.

[611] Doç. Dr. İsmail Lütfi Çakar, Hadis Edebiyâtı, İfav Yayınları: 185.

[612] bk. el-Bâisul-îıasis, s. 19.

[613] 1377/1958, Mısır (3. baskı).

[614] Doç. Dr. İsmail Lütfi Çakar, Hadis Edebiyâtı, İfav Yayınları: 185-186.

[615] Nüzhetü'n-nazar, s. 3; Nuhbetü'l-fiker Şerhi (trc.), s. 21.

[616] Tertîbini bozarak ihtisar eden başka âlimler de vardır (bk. Tedrîbu'r-râvî, 14).

[617] Koçyiğit, a.g.e. s. 15

[618] bk.Keşfn, 1936.

[619] Ankara, 1971.

[620] Konuya ait çalışmalar için bk. K. Çelebi, Keşf, II, 1936-1937; Zeyl, H, 63.

[621] Doç. Dr. İsmail Lütfi Çakar, Hadis Edebiyâtı, İfav Yayınları: 186-187.

[622] Tedrîbu'r-râvî, s. 4.

[623] Mukaddime'den önce, eseri neşre hazırlayan Abdülvehhab Abdülatif in, Suyûtî, Nevevi ve Tedrib'i tanıtan 32 sayfalık uzunca bir takdimi yer almaktadır.

[624] bk. Tedrîb, s. 533-546.

[625] Doç. Dr. İsmail Lütfi Çakar, Hadis Edebiyâtı, İfav Yayınları: 187-188.

[626] Eser, Muhammed Behçet el-Baytar'ın ta'likiyle Dımeşk'ta 1353/1935'de basılmıştır.

[627] Kasımf nin, sclefY akide sahibi ve taklid'den uzak biri olduğu ve bu sebeple takibe uğradı­ğı, «el-mezhebu'1-cemâlî» diye yeni bir mezheb kurmakla itham edildiği ve neticede berat ettiği anlaşılmaktan- (bk. Zirikli, el-A'lâm, II, 131). Doç. Dr. İsmail Lütfi Çakar, Hadis Edebiyâtı, İfav Yayınları: 188-189.

[628] bk. Ma'rifetu ulumi'I-hadis, (Muhakkikin mukaddimesi.)

[629] bk. Zirikli, el-A'lâm, î, 80. Doç. Dr. İsmail Lütfi Çakar, Hadis Edebiyâtı, İfav Yayınları: 189.

[630] Kahire, 1339/1921

[631] Kahire, 1383/1963

[632] Mısır, 1378/1958

[633] Kahire, 1961

[634] Beyrut, 1959

[635] Halep, 1979

[636] Halep, 1979 (32. baskı)

[637] Şam, 1977

[638] Bu kıymetli mukaddimeye detaylı bir mevzu indeksi yapmak, ondan yararlanmayı kolay­laştıracaktır. Türkçede yapılacak usul çalışlarında Ahmed Naim Bey'in bu mukaddime­sine mutlaka baş vurulmalıdır.

[639] bk. Tecrid Tere. (Mukaddime) I, 338 dn. 1 ("Zaten bu mukaddime'de onun tertibine riâ­yet edilmiştir") Bibliyografyada da ilk sıra Nuhbetu'I-fîker'e verilmiştir, I, 495.

[640] Yazıldığı döneme göre normal sayılabilecek katı transkripsiyon uygulamasından arındı­rılması ve yeni baskısının yapılması eserden istifade oranını arttıracaktır.

[641] Bu çalışmaların bir kısmını «Ek» bölümünde bulacaksınız.

[642] Doç. Dr. İsmail Lütfi Çakar, Hadis Edebiyâtı, İfav Yayınları: 190-192.

[643] bk. Ibn Kesir, el-Bidâye ve'n-nihâyc, XI, 34.

[644] Halep, 1398/1978.

[645] Advâu'ş-şerîa, Sy. 2, s. 33-37, 1390-1391, Riyad.

[646] bk. Hareket Dergisi, Eylül 1981, s. 51-55.

[647] Doç. Dr. İsmail Lütfi Çakar, Hadis Edebiyâtı, İfav Yayınları: 195-196.

[648] Doç. Dr. İsmail Lütfi Çakar, Hadis Edebiyâtı, İfav Yayınları: 197.

[649] Toplu bilgi için bk. Kettânî, Risale, s. 137-139. Doç. Dr. İsmail Lütfi Çakar, Hadis Edebiyâtı, İfav Yayınları: 197.

[650] bk. Miftahu Kunûzi's-sünne, A. M. Şakir'in tanıtma yazısı, Lahor, 1391/197 l'den ofset.

[651] bk. Zehâiru'l-mevârîs, I, 161.

[652] Doç. Dr. İsmail Lütfi Çakar, Hadis Edebiyâtı, İfav Yayınları: 197-199.

[653] Kitab Kahire'de 1955 yılında basılmıştır.

[654] Doç. Dr. İsmail Lütfi Çakar, Hadis Edebiyâtı, İfav Yayınları: 199-200.

[655] Doç. Dr. İsmail Lütfi Çakar, Hadis Edebiyâtı, İfav Yayınları: 200.

[656] bk. M. F. Abdülbâkî, îbn Mâce'nin Sünen'ine yazdığı tanıtma yazısı, II, 1626.

[657] Cild ve sayfa numarası verilenler dışındaki kitaplar için, kitap ismi, numarası ve bab veya hadis sayısını gösteren listeler kitabın baş tarafına konulmuş bulunmaktadır.

[658] bk. Miftahu künûzi's-sünne, (A. M. Şâkir'in tanıtma yazısı).

[659] Doç. Dr. İsmail Lütfi Çakar, Hadis Edebiyâtı, İfav Yayınları: 201-202.

[660] bk. Sıddıkî, Hadis Edebiyatı Tarihî, s. 19.

[661] bk. îbn Mfice, Sünen, II, 1526 (M. P. Abdülbâkt'nin tanıtma yazısı).

[662] Mısır, 1353.

[663] Doç. Dr. İsmail Lütfi Çakar, Hadis Edebiyâtı, İfav Yayınları: 203-205.

[664] Concordance'da 83 rakamının sol üst köşesinde çift yıldız bulunmaktadır. Bunun anlamı yüldeğu kelimesi 83. bab'ta iki kez geçiyor demektir.

[665] Bu kayıt işinde elimizdeki nüshaların her cildi sonundaki içindekiler fihristinden yararlanabiliriz. Kitab ve bab numaralarını bu kısma işleyerek gerektikçe oradan bakıp aradığımız kitab ve babı bulabiliriz

[666] Doç. Dr. İsmail Lütfi Çakar, Hadis Edebiyâtı, İfav Yayınları: 205-219.

[667] Bu kısımda ismi geçecek eserler hakkında daha Önceki bölümlerde bilgi verdiğimiz için burada isimlerini zikretmekle yetineceğiz.

[668] Doç. Dr. İsmail Lütfi Çakar, Hadis Edebiyâtı, İfav Yayınları: 219-220.

[669] Doç. Dr. İsmail Lütfi Çakar, Hadis Edebiyâtı, İfav Yayınları: 220.

[670] Doç. Dr. İsmail Lütfi Çakar, Hadis Edebiyâtı, İfav Yayınları: 220.

[671] Doç. Dr. İsmail Lütfi Çakar, Hadis Edebiyâtı, İfav Yayınları: 220-221.

[672] Doç. Dr. İsmail Lütfi Çakar, Hadis Edebiyâtı, İfav Yayınları: 221.

[673] Bu üç eser hakkında bilgi için bk. et-Tahhan, Usulıı't-tahrîç, s. 150.

[674] Doç. Dr. İsmail Lütfi Çakar, Hadis Edebiyâtı, İfav Yayınları: 221-222.

[675] Hadis bulmakta Türkçede bir başka problem süz konusudur. Şöyleki, çoğu kişi duyduğu ya da takvim yapraklarında okuduğu Türkçe sözlerin gelip hadis olup olmadıklarını, ha­dis ise kaynağını sormaktadırlar. Bu takdirde yapılacak iş, sözün konusundan hareketle alel-ebvab eserlere başvurmaktır. Ya da o Türkçe metnin, Arapçasınm ne olabileceğini düşünüp tahmin edilen kelimelerden hareketle bulmaya çalışmak gerekmektedir. Tabia­tıyla bu iş, zaman zaman oldukça yorucu olmaktadır. Belki Türkçede yaygın sözleri Türk­çe olarak alfabetik bir sıra içinde verdikten sonra Arapça metinlerini kaydeden bir çalış­ma bu ihtiyacı karşılayacaktır.

[676] Doç. Dr. İsmail Lütfi Çakar, Hadis Edebiyâtı, İfav Yayınları: 222-223.

[677] Bilgi için bk. Kettânî, Risale, 151-155.

[678] bk. Kettânî, Risale, s. 24-29.

[679] Halk arasında yaygın olan eserleri, sünnet malzemesi açısında tetkik etmek, Hadis Ana-bilim Dalında master çalışması yapacaklar için uygun olur. Dürretu'n-nâsihin üzerin­de böyle bir çalışma, A. Tobay tarafından gerçekleştirilmiştir (istanbul, 1984).

[680] Bu eserin bir muhtasarı İhya ile birlikte basılmış bulunmaktadır.

[681] Nasbu'r-râye'nin 4 cildlik Kahire 1357/1938 baskısı tahkikli ve güzel bir baskıdır. Kısa bir tanıtımı için bk. et-Tahhân, Usûlu't-tahrîç, s. 19-24.

[682] bk. et-Tahhân, Usûlu't-takrîc , s. 144. Doç. Dr. İsmail Lütfi Çakar, Hadis Edebiyâtı, İfav Yayınları: 224-225.

[683] Doç. Dr. İsmail Lütfi Çakar, Hadis Edebiyâtı, İfav Yayınları: 225-226.

[684] Doç. Dr. İsmail Lütfi Çakar, Hadis Edebiyâtı, İfav Yayınları: 226.

[685] Doç. Dr. İsmail Lütfi Çakar, Hadis Edebiyâtı, İfav Yayınları: 226.

[686] Doç. Dr. İsmail Lütfi Çakar, Hadis Edebiyâtı, İfav Yayınları: 226.

[687] Ankara, 1980 (A. Ü. İlahiyat Fakültesi Yayınlarından).istanbul 1987.

[688] Doç. Dr. İsmail Lütfi Çakar, Hadis Edebiyâtı, İfav Yayınları: 226-227.

[689] Doç. Dr. İsmail Lütfi Çakar, Hadis Edebiyâtı, İfav Yayınları: 227.

[690] Doç. Dr. İsmail Lütfi Çakar, Hadis Edebiyâtı, İfav Yayınları: 227-228.

[691] Bu konudaki görüşler ve bilgi için bk. Sıddîkî, H. E. Tarihi, s. 149-150.

[692] Doç. Dr. İsmail Lütfi Çakar, Hadis Edebiyâtı, İfav Yayınları: 228.

[693] Doç. Dr. İsmail Lütfi Çakar, Hadis Edebiyâtı, İfav Yayınları: 228.

[694] Doç. Dr. İsmail Lütfi Çakar, Hadis Edebiyâtı, İfav Yayınları: 228.

[695] bk. Bu kitap, IV. bölüm.

[696] bk. Suphi Salih, Hadis filmleri, s. 295.

[697] bk. Kevserî, Tabakât, I, 2 (Mısır, 1358).

[698] Doç. Dr. İsmail Lütfi Çakar, Hadis Edebiyâtı, İfav Yayınları: 229.

[699] Sıddîkî, H. E. Tarihi, s. 146.

[700] Suphi Salih, Hadis İlimleri, s. 291.

[701] bk. Sıddikî, H. E. Tarihi, s. 154-155.

[702] Îbn Sa'd ve Tabakât'ı hk. da geniş bilgi için bk. Tabakât, I, 5-17 (İhsan Abbas'ın takdim yazısı) Doç. Dr. İsmail Lütfi Çakar, Hadis Edebiyâtı, İfav Yayınları: 229-232.

[703] bk. et-Tarihu'1-kebîr, 1-1,2.

[704] a.g.e., 1-1, 11-271.

[705] Haydarabad, 1360-1363

[706] bk. II-2, 376

[707] SıddîkTnm 42.000 (H. E. Tarihi, s. 150) ve 40.000 (s. 155)'den fazla biyografi ihtiva ettiği­ne dair kaynak göstermeksizin verdiği rakamlar, matbu nüshadaki rakamla büyük bir tezat içindedir.

[708] Doç. Dr. İsmail Lütfi Çakar, Hadis Edebiyâtı, İfav Yayınları: 232-233.

[709] Eser ve müellifi hk. da geniş bilgi için bk. Siyeru a'lârai'n-nübelâ, I, 7-159 (Dr. Beşşâr Avvâd Ma'ruf un mukaddimesi).

[710] Doç. Dr. İsmail Lütfi Çakar, Hadis Edebiyâtı, İfav Yayınları: 233-234.

[711] bk. Hüye, X, 480.

[712] Ebu'l-Ferec Ibnu'l-Cevzî, Sıfatu's-safve, I-IV, thk. Mahmud, Fâhûrf, thrc., Muhammed Ravvas Kalacı, Beyrut, 1399/1979 (ikinci baskı).

[713] Kahire, tarihsiz (bk. et-Tahhân, Usûlu't-tahrîc, s. 64-65). Doç. Dr. İsmail Lütfi Çakar, Hadis Edebiyâtı, İfav Yayınları: 234-236.

[714] Doç. Dr. İsmail Lütfi Çakar, Hadis Edebiyâtı, İfav Yayınları: 236-237.

[715] İbn Hacer, el-İsâbe, I, 2.

[716] bk. lbnu'1-Esîr, Üsdu'1-ğâbe, I, 9.

[717] bk. Okiç, Bazı Hadis Meseleleri, s. 66.

[718] K. Çelebi, Keşf, I, 89: İbn Hacer, el-İsâbe, I, 2

[719] Bilgi için bk. Okiç, a.g.e., s. 66-67

[720] Doç. Dr. İsmail Lütfi Çakar, Hadis Edebiyâtı, İfav Yayınları: 237.

[721] îbn Hacer, et-îsâbe, I, 3.

[722] K. Çelebi, Keçf, I, 81

[723] bk. et-Tahhân, Usûlut-tahric, s. 170.

[724] bk. 1,13-41 (el-lsâbe kenarında)

[725] bk. îbn Hacer, el-İsabe, I, 3; K. Çelebi, Keşf, 1,81.

[726] Mısır, 1328/1910 (ve ofset baskıları)

[727] bk. K. Çelebi, Keçf, 1, 81; Okiç, a.g.e-, s. 68.

[728] Doç. Dr. İsmail Lütfi Çakar, Hadis Edebiyâtı, İfav Yayınları: 237-238.

[729] bk. 1, 301

[730] bk. Usdul-ğabe, 1,11

[731] bk. Usdul-ğabe, 1,11

[732] Aynı yer.

[733] a.g.e., I, 12.

[734] bk. a.g.e., I, 261.

[735] bk. a.g.e., I, 20-42

[736] bk. Ibn Hacer, el-îsâbe, 1,6

[737] Haydarabad, 1315 (bk. Okiç, Bazı Hadis Meseleleri, s. 68, dn. 5). Doç. Dr. İsmail Lütfi Çakar, Hadis Edebiyâtı, İfav Yayınları: 238-240.

[738] Doç. Dr. İsmail Lütfi Çakar, Hadis Edebiyâtı, İfav Yayınları: 240-242.

[739] Bu konudaki eserler hakkında bilgi için bk. Kettânf, Risale, s. 166-171. Doç. Dr. İsmail Lütfi Çakar, Hadis Edebiyâtı, İfav Yayınları: 242.

[740] bk. Kettânt, Risale, s. 168; et-Tahhan, Usulu't-tahrie, s. 179

[741] Doç. Dr. İsmail Lütfi Çakar, Hadis Edebiyâtı, İfav Yayınları: 242-243.

[742] Mısır, 1370/1951

[743] Doç. Dr. İsmail Lütfi Çakar, Hadis Edebiyâtı, İfav Yayınları: 243-244.

[744] Tehzîbu't-Tehzîb'in sonunda (XII, 498-504), İbn Hacer'in biyografisi ve eserlerinin alfa­betik isim listesi bulunmaktadır.

[745] Basılı nüshadaki rakamların toplamı 12185'tir. 3043'ü künyelere ait XII. cilddedir. 9142'sl ise, alfabetik sıradaki rical sayısıdır.

[746] Kahire, 1392/1972

[747] Kütüb-i sitte ricali ile ilgili Tehzibul-Kemal'i esas alan bu ve öteki çalışmalar hakkında bilgi için bk. et-Tahhan, Usulu't-tahrîc, s. 181-198.

Doç. Dr. İsmail Lütfi Çakar, Hadis Edebiyâtı, İfav Yayınları: 244-245.

[748] Doç. Dr. İsmail Lütfi Çakar, Hadis Edebiyâtı, İfav Yayınları: 245.

[749] bk. Tezkire, I, 17

[750] Beyrut, tarihsiz.

[751] Doç. Dr. İsmail Lütfi Çakar, Hadis Edebiyâtı, İfav Yayınları: 245-246.

[752] bk. Kettânî, Risale, s. 120-121.

[753] bk. Kettânî, Rislâle, s.121; et-Tahhân, Usûlu't-tahrîc, s. 201-202.

[754] Doç. Dr. İsmail Lütfi Çakar, Hadis Edebiyâtı, İfav Yayınları: 246-247.

[755] bk. Kettânî, Risale, s. 118-120; Koçyiğit, Hadis Istılahları s. 479-480

[756] Doç. Dr. İsmail Lütfi Çakar, Hadis Edebiyâtı, İfav Yayınları: 247.

[757] bk. Mizan, I, 2-3 (Müellifin mukaddimesi). Bu tür zevatı zikretmişse insaf ve itidal çevre­sinde değerlendirmiştir (aynı yer).

[758] bk. Mizan I, 362-363.

[759] bk. müellifin mukaddimesi (I, 2).

[760] Mizan hakkında bilgi için bk. K. Çelebi, Koçf, E, 19X7; Mübârekfurt, Mukaddimetu Tuh-fetil-ahvezî, I, 212-213; et-Tahhân, Usulu't-tahric, s. 201-202. Doç. Dr. İsmail Lütfi Çakar, Hadis Edebiyâtı, İfav Yayınları: 247-248.

[761] bk Sıddıkî, Hadis Edebiyatı Tarihi, s. 159

[762] Doç. Dr. İsmail Lütfi Çakar, Hadis Edebiyâtı, İfav Yayınları: 248-249.

[763] Mısır, 1349/1931

[764] bk. Tarihu Bağdad, X, 362.

[765] Ahmed b. Seyyid Muhammed es-Sıddtkı el-Ğımârî, «Miftahu't-tertib li ehâdisi Tari-hi'1-Hatîb» Kahire, 1955. Doç. Dr. İsmail Lütfi Çakar, Hadis Edebiyâtı, İfav Yayınları: 249.

[766] Ebu'l-Kasım Ali b. el-Hasen, îbn Asâkir, Tarihu Dimeşk (et-Tarihu'1-kebir), nşr. Ab-diilkâdir Bedrân, Suriye 1332, (Bedrân'ın bu neşri eserin aslı değil tehzîbidir).

[767] Bilgi için bk. Sıddfkî, H. E. Tarihi, s. 161-163.

[768] Doç. Dr. İsmail Lütfi Çakar, Hadis Edebiyâtı, İfav Yayınları: 249-250.

[769] Leyden, 1931

[770] bk. I, 3, 77.

[771] bk. II, VHI-DC Doç. Dr. İsmail Lütfi Çakar, Hadis Edebiyâtı, İfav Yayınları: 250-251.

[772] Doç. Dr. İsmail Lütfi Çakar, Hadis Edebiyâtı, İfav Yayınları: 251.

[773] bk. K. Cerh ve't-ta'dil, I, Abdurrahman b. Yahya el-Yemânî'nin mukaddimesi.

[774] bk. aynı yer.

[775] bk. Kettâni, Risale, 121; et-Tahhân Usûlu't-tahrîc, s. 177.

[776] Hakkında cerh ve ta'dil değerlendirmesi bulunmayan şahıslar ds kitabta yer almaktadır. Müellif, onlardan da hadis nakledildiğine göre, ileride cerh ve tadil konusunda bir bilgi bulunabilir ümidi ile onları aldığını belirtir. (II, 38).

[777] bk. el-Cerh ve't-ta'dü, II, 492

[778] Doç. Dr. İsmail Lütfi Çakar, Hadis Edebiyâtı, İfav Yayınları: 251-252.

[779] Doç. Dr. İsmail Lütfi Çakar, Hadis Edebiyâtı, İfav Yayınları: 252-253.

[780] Eser yazmadır (bk. Zirikli, el-A'Iam (mütedrek) 11/235)

[781] Bilgi için bk. et-Tahhân, Usûlu't-tahrîc, s. 185-197.

[782] bk. a.g.e., s. 179.

[783] bk. Bu bölüm.

[784] Bilgi için bk. et-Tahhân, Usulu't-tahrîc, s. 203-205.

[785] Doç. Dr. İsmail Lütfi Çakar, Hadis Edebiyâtı, İfav Yayınları: 253-256.

[786] Doç. Dr. İsmail Lütfi Çakar, Hadis Edebiyâtı, İfav Yayınları: 256-257.

[787] Doç. Dr. İsmail Lütfi Çakar, Hadis Edebiyâtı, İfav Yayınları: 257.

[788] Doç. Dr. İsmail Lütfi Çakar, Hadis Edebiyâtı, İfav Yayınları: 257.

[789] Doç. Dr. İsmail Lütfi Çakar, Hadis Edebiyâtı, İfav Yayınları: 257.

[790] Böyle bir misal için bk. et-Tahhân, Usûlu't-tahrîc s. 231.

[791] Doç. Dr. İsmail Lütfi Çakar, Hadis Edebiyâtı, İfav Yayınları: 257-258.

[792] bk. Diyanet Dergisi, Ocak-Şubat-Mart, 1984, C. XX, sy. 1, s, 57-64.

[793] Haziran 1985'de vâki görüşmemizde, çalışmasının iki yıl kadar neticelenebileceği haberini sayın A'zamî'den almış bulunmaktayız.

Doç. Dr. İsmail Lütfi Çakar, Hadis Edebiyâtı, İfav Yayınları: 260.

[794] Doç. Dr. İsmail Lütfi Çakar, Hadis Edebiyâtı, İfav Yayınları: 261-263.

[795] Cemal Sofuoğlu, «Şîanın Hadis Anlayışı», Hareket, Mart 1982, s. 22. Bu kısım genellikle bu makaleden özetlenmiştir.

[796] Doç. Dr. İsmail Lütfi Çakar, Hadis Edebiyâtı, İfav Yayınları: 267.

[797] bk. Usûlu'1-Kâfİ, I, 64

[798] Beyrut, 1388/1968; ikinci baskı, Beyrut, 1972

[799] bk! Ebu'l-Kasım Hut, Mu'cemu rîcâli'l-hadîs, I, 40 (Nccef, 1970) Doç. Dr. İsmail Lütfi Çakar, Hadis Edebiyâtı, İfav Yayınları: 267-268.

[800] E. R. Fığlalı, Risâletu'l-i'tikâdâtil-imâmiyye, s. 3 (Önsöz)

[801] Doç. Dr. İsmail Lütfi Çakar, Hadis Edebiyâtı, İfav Yayınları: 268.

[802] bk. Risâletul-i'tikâdâtil-İmâmiyye, s. 140-151 Doç. Dr. İsmail Lütfi Çakar, Hadis Edebiyâtı, İfav Yayınları: 269.

[803] Tam liste için bk. İslâm Medeniyeti Mecmuası, C. IV, sy. 3, s. 33-55.

[804] Doç. Dr. İsmail Lütfi Çakar, Hadis Edebiyâtı, İfav Yayınları: 270-272.

[805] Doç. Dr. İsmail Lütfi Çakar, Hadis Edebiyâtı, İfav Yayınları: 272-273.

[806] Doç. Dr. İsmail Lütfi Çakar, Hadis Edebiyâtı, İfav Yayınları: 273-274.

[807] Doç. Dr. İsmail Lütfi Çakar, Hadis Edebiyâtı, İfav Yayınları: 274.

[808] Doç. Dr. İsmail Lütfi Çakar, Hadis Edebiyâtı, İfav Yayınları: 274-276.

[809] Doç. Dr. İsmail Lütfi Çakar, Hadis Edebiyâtı, İfav Yayınları: 276-279.

[810] Doç. Dr. İsmail Lütfi Çakar, Hadis Edebiyâtı, İfav Yayınları: 283-285.