Müellifden Türkçe Tercümeye Önsöz
PROF. DR. MUHAMMED MUSTAFA EL-A'ZAMÎ’NİN HAYATI VE
ESERLERİ
Bu kitap, Dr. Mohammad Mustafa A'zamî, Studies in Early Hadîth Literatüre: with A Critical Edition ofSome Early Texts (Erken Devir Hadîs Edebiyatı Hakkında Araştırmalar: Bazı Kadîm Nüshaların Tenkîdli Neşri, Beyrut, 1968), başlıklı eserin Türkçe'ye tercümesinden ibarettir. İngilizce metin 305 sahîfedir. Sonunda, tahkikleri yapılmış Hadîs risaleleri vardır. Arapça olan bu son kısma Arap rakamları ile yeniden numara verilmiştir ve 164 sahîfedir. Müellif, bu kısmın başına Arapça bir de mukaddime koymuştur. Biz bu kısımdan sadece mukaddimeyi tercüme etmeyi kâfi bulup, Arapça tenkîdli metinleri aynen muhafaza ettik.
Bu eser, Vehbi Koç Vakfı'ndan bir burs temin edip, Eyüp Merkez Vâizliği'nden de istifa ettikten sonra, 4 Mart 1970 tarihinde gittiğimiz İngiltere'nin Cambridge şehrinde lisan öğrenir ve bilâhare Manchester Üniversitesi'nde yüksek lisans yaparken dikkatimizi çekmişti. O vakit, İngilizcemizi geliştirmek için İslâmî mevzu'larda, kitap, makale, gazete ve mecmua ne bulursak okumaya çalışıyorduk. Gerçekten okunacak çok eser vardı ve ekserisi, müsteşrikler tarafından yazılmıştı.
Müsteşrikler, İslâm dînini Hıristiyanlık'la mukayese etmeye cesaret edememekle beraber, İslâm'a amansız hücum ediyorlardı. İslâm'ı tenkîd edecek hiçbir şey bulamasalar; Yahudi müsteşrikler: "İslâm, Talmûd'un te'sirinde kalmıştır" diyor; Hristiyan olanlar da: "Hayır! İslâm Hukû-ku'nda Roma Hukûku'nun te'sîri vardır" iddi'âsında bulunuyorlardı. Ba'zıları, ezân-ı Muhammedi ile çan sesini mukayese ediyor ve ezân'daki ulviyet ve ruha ferahlık veren mu'cizevî kudretin çan sesinde bulunmadığını üzülerek i'tirâf ediyor; fakat buna rağmen, Kur'ân-ı Kerîm'de Arapça hatâlar bulunduğunu iddi'â etmek cür'etini gösteriyordu. Bazıları da, Batı medeniyetinin, varlığını, İslâm medeniyetine ve İslâm 'âlimlerinden öğrendiklerine borçlu olduğunu söylüyor ve bunu, diğer Hıristiyanları çatlatırcasına isbât ediyordu. Lâkin, diğer taraftan: "Ben, Müslümanları gücendirmemek için, Kur'ân-ı Kerîm Allah Kelâmı değildir demiyeceğim; Hıristiyanları gücendirmemek için de, Kur'ân-ı Kerîm Allah kelâmıdır demiyeceğim" diyordu.Yine bu zevâtdan bazısı yazıyordu ki: Batıda Haçlı Seferleri zamanından ve 1141'de Kur'ân-ı Kerîm'in Lâtince'ye tercümesinden beri tâ II. Cihan Harbi'ne kadar, İslâm'ın iki temeli olan Kur'ân-ı Kerîm ile Rasûlullah (s.a.v.)'in Sünneti'ni çürütmek için çalışılmış; ancafk bunlardan birincisine muvaffak olamadıkları için ümîdlerini kesmişler, Harb'den sonra bütün mesâilerini ikincisi üzerine teksif etmişlerdi. Hâsılı bizde tabu olan Şerf ât ve Hilâfet gibi İslâmî mevzular Batıda rahatlıkla ele alınıyor; İslâm medeniyeti ve muhteşem mâzîsi zaman zaman takdir ediliyor; fakat bütün bir İslâm dîni ve bugünkü Müslümanlar ustaca ve uzun va'dede gözden ve i'tibârdan düşürülmeye çalışılıyordu. Bunun için de akademik çalışmalarla Müslümanları yönlendirmek istiyorlardı.
İşte, tercümesini takdîm ettiğimiz bu kitap, İslâm'a hücum eden bu ve diğer zevata meydan okuyordu. Onu okuyunca rahatlamış ve "oh! dünyâ varmış" demiştik.
Tercümeyi on sene evvel bitirmiştik. Fakat müsveddeyi temize çekip bir naşire: "Buyurun! Neşreder misiniz?" demek imkânına, sâhib olamamıştık. Birkaç sene evvel, Prof. Dr. Muhterem İsmail Lütfi Çakan, çok değerli eseri Hadîs Edebiyatı (M.Ü. Yayınları, 431, İstanbul 1985)'nı hazırlarken, bu tercümeyi görmüş ve eserinin "Önsöz"ünde tercümenin varlığından bahsetmiş, hattâ neşri için yardımcı olmaya bile çalışmıştı, el-A'zamî'nin eserinin tercüme edildiğini orada okuyup öğrenen pek kıymetli kardeşim ve meslekdaşım Y. Doç. Dr. İlhan Kutluer, bu kitabı İz Yayıncılık yayınları arasında neşretmeye azimli ve kararlı olduklarını bildirdi. Kitap, onun bu taleb ve ta'kîbi sayesinde basılmış oldu. Profesör Çakan'a ve esere herkesden daha çok ehemmiyet vererek onun mükemmel bir şekilde basılması için her türlü gayreti sarf eden Y. Doçent Dr. Kutluer'e minnetdâr ve müteşekkirim. Müsveddeyi hiç daktilo etmeden doğrudan doğruya dizen ve tashihleri sabırla yapan İz Yayıncılık çalışanlarına, özellikle mizanpaj hususunda her türlü titizliği gösteren Sayın Mehdi Yılmaz'a şükranlarımı arz ederim. Tahsis ettiği burs sayesinde İngilizce öğrenmek üzere İngiltere'ye gitmemize, sonra da yüksek lisans yapmamıza, bu arada dünyayı Türkiye'nin dışından seyretmemize ve İlim alemiyle temasa geçmemize vesile olduğu için muhterem Vehbi Koç'a; yine onun, cemâatinden olduğu Dolmabahçe Camii'nde, Yüksek İslâm Enstitüsü mezunu on kişiye bu nevi burslardan vermek istediğini söylediği zaman, kendisine takdîm ettiği listeye bu abd-i âcizin ismini de yazan camiin imâm ve hatîbi (şimdi Diyanet İşleri Başkan Yardımcısı) kadîm dostum, azîz kardeşim ve sınıf arkadaşım muhterem Sâmî Us-lu'ya; Vehbi Koç Vakfı ile irtibatı sağlayan ağabeyimiz, Beyoğlu (şimdi İstanbul) Müftüsü olan muhterem Selâhaddin Kaya'ya, şükran, hürmet ve muhabbetlerimi ifade etmeyi şerefli bir vazife telakki ederim.
Hatâden berî olan, mekândan münezzehtir.
Prof. Dr. Hulusi Yavuz 12 Nisan 1993 / 20 Şevval 1413
'Âlemlerin Rabbi olan Allah'a hamd ve Seyyidül-Mürselîn olan Efen-dimiz'e selât ü selâm olsun!
Bu kitap, bundan bir çeyrek asır evvel, Rasûlullâh (s.a.v.)'in Sünneti hakkında, çoğu daha ziyâde Garbh bilginler ve onların Şarklı talebeleri tarafından ortaya atılmış olan bazı mühim mes'eleleri vuzuha kavuşturmak maksadıyla te'lif edilmiştir. Kendilerinde görülen ilk noksanlık, doğruluk, samimiyet ve Hadis sahasında araştırma yapmak için lâzım olan vâsıtalardan mahrum bulunmalarıydı.
Bu kitabın, Doğunun ve Batının ilmî muhitlerinde gördüğü fevkalâde büyük hüsn-i kabulden dolayı Allah'a hamd ederim. Kitabı Türkçe'ye tercüme eden Dr. Yavuz'a müteşekkirim; Allah ondan, naşirinden ve okuyucularından razı olsun ve bize Mahşer Günü Rasûlullâh (s.a.v.)'in Sancak-ı şerifi altında toplanmayı nasîb ve müyesser eylesin!
Şu birkaç satın keşke Türkçe yazabilseydim! Bundan takriben yirmi sene kadar evvel İstanbul'da bir talebe meclisinde konuşurken, Türkçe'nin muazzam bir şekilde ehemmiyet kazanacağını söylemiştim. Çünkü, o vakit bana öyle geliyordu ki, Sovyetler Birliği, nihayet onbeş yirmi seneye varmaz; yok olup gidecek ve İslâm dünyası ile Orta-Asya Müslüman cumhuriyetleri arasındaki irtibatı sağlayacak yegâne vâsıta, Türkçe olacaktı.
Elhamdülillah, bunların hepsi aynenwâki' oldu ve şimdi bölge Müs-lümanlanna ve İslâm'a hizmet etmek, Türk âlimlerin boyunlarının borcu haline geldi. Allah, kendilerinin yardımcısı olsun ve doğru yoldan ayırmasın; amellerini makbul ve bizi lutfuna mazhar eylesin!
M. Mustafa el-A'zamî, 21 Nisan 1932 tarihinde Hindistan'ın Uttar Pradesh eyâletinin Mau-nath Bhanajan şehrinde doğdu. Teşrîfü'n-nisâ (53) ile evli olup üç çocuk babasıdır. 30 yaşındaki büyük oğlu 'Akıl ile kızı Fâtıma (28) doktora talebesidir ve her ikisi de Hindistan tâbi'iyetindedir. Bir lise talebesi olan küçük oğlu Enes (16), anne-babası gibi, 1981'den beri Suudî Arabistan vatandaşıdır.
Profesör el-A'zamî, yüksek tahsîlini Hindistan'ın aynı eyâletinde olan Deoband kasabasında 1952 senesinde tamamlayarak Fâzıl (B.A.) derecesini aldı. Mastır'mı (M.A.), Mısır'ın el-Ezher Üniversitesi'nde 1955'de yaptı. Doktoralım 1966'da İngiltere'nin Cambridge Üniversitesi'nde tamamladı. Doktora yaparken evvelâ Profesör A.J. Arberry'nin, sonra da Profesör R.B. Serjeant'ın nezâretinde çalıştı. Tez mevzuu, "İlk Devîr Hadîs Edebiyatı Tedkîkleri" idi. Prof. Dr. Arberry, tez için bir takriz yazmıştı ki, tercümesi aşağıda kendi yerine dere edilmiştir.
1955'den 1968 senesine kadar Katar Devleti Millî Kütübhânesi'nde kütübhâneci olarak çalıştı. Bu zaman zarfında, sadece 1964-1966 seneleri arasında doktora çalışmaları için kütübhânedeki işinden ayrı kaldı.
1968'den 1973'e kadar, Mekke-i Mükerreme'de Şerî’at ve İslâm Tedkîkleri Mektebi'nde evvelâ yardımcı doçent, sonra da doçent olarak vazîfe yaptı. Mekteb'in lisans kısmının te'sîsi için, merhum Dr. Emîn el-Mısrî'ye yardım etti.
Adı, daha evvel Riyâd Üniversitesi olan Melik Suud Üniversitesi'nin, Eğitim Fakültesi'ndeki İslâm Tedkîkleri kısmına 1975'de önce doçent, sonra profesör olarak ta'yîn edildi. 1973 senesinden itibâ-ren 10'dan fazla Mastır ve Doktora tezi yönetti. Birçok imtihanda da mümeyyizlik yaptı.
1981-1982 arasında, Ann Arbor, Michigan Üniversitesi'nde misafir profesör olarak bulundu.
1 Ocak 1987 târihinden itibaren, bütün bir akademik sene boyunca İngiltere'nin Oxford şehrinde St. Cross Koleji'nde misafir araştırmacı olarak çalıştı.
1988-1990 seneleri arasında, ABD'nin Boulder şehrinin Colorado Üniversitesi'nde de misafir profesörlük yaptı.
1-Studies in Early Hadith Literatüre, el-Mektebu'1-îslâmî, Beyrut 1968; ilaveli 2. baskı, American Trust Publications, Indianapolis 1978; ilaveli 3. baskı, American Trust Publications, Indianapolis 1988. Bu, Türkçe'ye de tercüme edilen elinizdeki eserdir.
2- Sahîhu İbn Huzeyme, Tenkîdli Neşir, 3. baskı, 4 cild, Arabic Prin-ting Press, Riyad 1982. Birkaç asırdır kayıb olduğu zannedilen bu âbidevî eser, Prof. Dr. el-A'zaraî tarafından ortaya çıkarılmış ve tenkîdli olarak neşredilmiştir.
3- İbnü'l-Medenî, el-'İlel, Tenkîdli Neşir, el-Mektebul-İslâmî, Beyrut 1972; ilaveli 2. baskı, Beyrut 1974.
4-Küttâbü'n-Nebî (s.a.v.), el-Mektebu'1-İslâmî, Şam 1974; ilaveli 2. baskı, el-Mektebu'1-İslâmî, Beyrut 1978; ilaveli 3. baskı, Arabic Printing Press, Riyad 1982.
5- Menhecü'n-Nakd 'inde'l-Muhaddisîn (İmâm Müslim'in Kitâbu't-Temyîz\mn tenkîdli neşri ile beraber), Melik Suud Üniversitesi Matbaası, Riyad 1975; ilaveli 2. baskı, Arabic Printing Press, Riyad 1982; 3. baskı, Kevser Kütübhânesi, Riyad 1990.
6- Dirâsâtün fi'l-Hadîsi'n-Nebevî ve Târihi Tedvinini, Melik Suud Üniversitesi Matbaası, Riyad 1976; 2. baskı, el-Mektebul-İslâmî, Beyrut 1980; 3. baskı, Arabic Printing Press, Riyad 1982. Bu eser, Urduca'ya tercüme ettirilerek, İdâretü's-Sakâfetil-İslâmiyye tarafından Pakistan'ın Lahor şehrinde neşredilmektedir.
7-Hadith Methodology and Literatüre (Hadîs Usûlü ve Kitâbiyâtı), 3. baskı, American Trust Publications, Indianapolis 1988. Bu kitab, Al-Fassy yayınevi tarafından Malay ve Tamil lisanlarına tercüme ettirilip, 1988'de Hindistan'ın Madras şehrinde neşredilmiştir.
8- On Schacht's Origins of Muhammadan Jurisprudence (Joseph Schacht'ın İslâm Hukuk İlmi'nin Temelleri isimli eseri üzerine), John Wiley,New York 1987.
9-'Urve b. ez-Zübeyr, Magâzî, Tenkîdli metin, el-Mektebu't-Terbiye-tu'l-'Arabiyye li-Düveli'1-Halîc, Riyad 1981. Bu eser, Hz. Peygamber (s.a.v.)'in hayatı hakkında yazılı en eski vesikalardan ibaret olan bir mecmuanın tenkîdli neşridir. Mufassal bir mukaddimeyi hâvidir. Urduca'ya tercüme edilerek, İdâretu's-Sakâfeti'l-İslâmiyye tarafından Pakistan'ın Lahor şehrinde basılmıştır. Mukaddime ise, ingiltere'de yayımlanmak üzere İngilizce'ye tercüme edilmiştir.
10- Sünenü İbn Mâce, Tenkîdli metin, 4 cild, 2. baskı, bilgisayar indeksli, Arabic Printing Press, Riyad 1984.
11- "Early History and Methodology of Hadith" (İlk Devîr Hadîs Usûlü ve Târihi), eser: Foundation of islam,.
12-"İmâm Buharı" maddesi, Türkiye Diyanet Vakfi, İslâm Ansiklopedisi, İstanbul.
13- İlmî mecmualarda birçok makale.
14- Birçok konferans ve seminere iştirak.
Bilgisayar yardmı ile Hadîs incelemeleri yaptı. Matbu Arabca ana kaynaklardan istifa ederek Hadîsleri bir araya getirdi. Bunları, bilinen en eski ve en mevsuk yazmalarla karşılaştırıp tahkîk etti. Ayrıca, matbu olmayan çok miktarda malzemeyi bu çalışmaya dâhil etti. Istılahlar, kitâbiyat ve coğrafî ma'lûmata dâir olan lügatçe ile beraber takriben 150 bin kadar Hadîs'i Arabca olarak bilgisayara kaydetti. 2000 civarında Ha-dîs'i ihtiva eden bir eserin de şu lisanlara tercümesine nezâret etmektedir: Azerbaycan, Bangladeş, Devenagri, İngilizce, Fransızca, Almanca, Farsça, Malayca, Rusça, Pashto, İspanyolca, Türkçe ve Urduca. Bu projenin esas gayesi, âlimler ve araştırmacıların öğrenmek istedikleri bir Hadîs'i, kelime, râvî veya mevzu ile kodlanmış olan bilgisayarda kolaylıkla bulabilmelerine yardımcı olmaktır. 1978 senesinde başladığı bu projeyi, 1988'den beri tam gün çalışarak devam ettirmektedir. Elde edilen ma'lûmâtı, Şubat 1990'da CD-ROM programına yüklemiştir. Bu programda Arabca 80 bin Hadîs'den başka muhtelif lisanlara yapılmış birkaç yüz de tercümesi vardır. Burada aranan Hadîs, tek kelime ile, beş saniyeden daha az bir zaman içinde bulunabilmektedir.
1- Melik
Faysal, Sünnet'e Hizmet, İslâm Tedkîkleri Mükâfatı, 1980.
2) Melik Hâlid Üstün Hizmet Mükâfatı, 1982.
Kendisi Londra Üniversitesinde olduğu halde benim Cambridge Üni-versitesi'ne kabulümü sağlayan ve daha sonra da araştırmalarımda danışmanlık yapmaya razı olan Dr. R. B. Serjeant'a; vaktini cömertçe ayırıp değerli tavsiyelerde bulunarak yardım eden ve bu kitaba bir takriz yazan Profesör A. J. Arberry'ye; sabık Katar Emîri Ekselans Şeyh Alî b. AbdiIIâh Âl-i Sânî'ye ve kadîm Arabca yazmalara olan şahsî alâkası bana birçok yeni ve değerli yazma eserin keşfi imkânını bahşetmiş bulunan Katar Emîri Ekselans Şeyh Ahmed b. Alî b. Abdillâh Âl-i Sânî'ye; bu eserin tamâma erdirilmesi kendisi sayesinde mümkün olan ve bana rahat çalışma zamanı te'min ettikden başka Devha Millî Kütübhânesi yetkililerine mevzu'umla alâkalı bütün mevcud kaynakların elde edilmesi emrini veren Ma'ârif Vekîli Ekselans Şeyh Kasım b. Hamed Âl-i Sânî'ye şükranlarımı ifâde etmek isterim. Tedkîkât yapmak için resmî hiçbir mâni' bulunmadığına dâir şahsî ilgi alanları sayesinde bana güven vermiş olan muhterem Profesör Muhammed Hamîdullah'a, Garb 'âlimlerinin tecrübelerinden faydalanmak hususunda verdiği tavsiyeler ve temin ettiği çok kıymetli mikrofîlimlerden dolayı müteşekkir ve minnettarım. Nâdir yazmalar hakkındaki engin bilgisinden istifâde ettiren muhterem Şeyh Nâsıru'd-Dîn Albânî'ye; Târihu Dımaşk'dan bazı sahifeleri istinsah edi-veren ve muhtelif mühim yazma eserin fotokopilerini te'min eden muhterem Melek Hanâno'ya; ba'zı mühim mikrofilimleri temin eden Kahire Su'ûdî Sefâreti'nde Kültür Ateşesi muhterem Şeyh Ahmed el-Mâni'ye ve Kahire Mısır Kütübhânesi'nden muhterem Fu'ad Seyyid'e; Goldziher'in eseri Muk. Stud. 'nin Fransızca nüshasından ba'zı bölümleri tercüme edi-veren sayın Ma'lûf a; ilk tedkîk çalışmam hakkında sebk eden samîmî tavsiye ve danışmanlık yardımı için Aligarh İslâm Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dekanı muhterem Sa'îd Ahmed Ekberâbâdî'ye; İngilizce'mi tashih eden Cambridge Üniversite Kütübhânesi Orta-Şark Bölümü'nden Mr. Martin Hinds ve Miss J. Thompson'a; kitabın müsveddelerini daktilo eden değerli M. A. Baig ile Mrs. Taylor ve Mrs. Barnes'e; tashihi ve indeksi yapan kıymetli Z. Baig ile Devha Eastern Bank'den muhterem K S. Beşîr Ahmed'e; tab' işini gerçekleştiren Beyrut Dâru'l-İrşâd'dan 'Âdil Akıl ile Beyrut Katolik Matbaası'ndan Mr. Gebrail Fatte'ye; ve nihayet bana lâzım olan bütün kaynakları sağlayan Millî Kütübhânesi müdürü muhterem 'Abdu'1-Bedf Sakar ile bütün memurlarına ve kitabın basımı için muhterem Zuheyr el-Şâvîş'e ayrı ayrı ve en samîmi teşekkür ve hürmetlerimi arz ederim.
Pembroke College, Cambridge, 16 Şubat 1967.
Hiç şübhesiz, Hadîs tedkîklerine müte'allık en mühim araştırma sahası; Buhârî, Müslim ve diğer Hadîs kitablarından meydana gelen Kü-tüb-i Sitte'den daha eski tarihli olan muhtasar Hadîs müdevvenâtınm keşfinin, tahkîk ve değerlendirilmesinin yapılmasıdır. Dr. A'zamî, bu sahada, ilmî ölçülere tamamen muvafık ve fevkalâde değerli, öncü bir eser meydana getirmiştir. Bana göre, onun takdim ettiği ve o sayede Cambridge Üniversitesinin kendisine Doktor pâyesi-ni verdiği Tez, modern zamanlarda bu mevzu'da yapılmış en heyecanlı ve yepyeni olan araştırmalardan biridir.
Profesör A. J. Arberry
Bu tez, Doktor payesini almak için Ekim 1966'da Cambridge Üniver-sitesi'ne takdim edilmişti. 0 zamandan beri, Tez'i genişletmek üzere değerlendirilmesini istediğimiz birçok kaynağa sâhib olmuştuk. Bu arada birçok âlim de, araştırmada elde edilen neticeleri mümkün olan en kısa zamanda neşr etmemizi ve vaktimizi diğer mühim mes'elelere tahsis etmemizi istiyordu. Ancak, yeni vesikaların değerlendirilmesi işi, şübhesiz Tez'in neşrini daha da geciktirmiş olacaktı. Onun için eser, ba'zı ilâveler ve ba'zı yerlerde yapılan ta'dîlatla beraber, ilk şekliyle matbaaya verilmiştir.
Gözden geçirip yeniden yazmak işinden şimdilik serbest kalmış olan ben, bu kitabın VI. ve VII. bölümlerinde, mevzu'un ve yerin müsâ'adesi nisbetinde kısaca temas ettiğimiz ve şübhesiz hakkında daha derîn tedkîkât yapılması lâzım gelen Schacht [ŞahtJ'ın Origins ofMuhamma-dan Jurisprudence [İslâm Hukuk İlminin Kaynaklan] isimli eserinin zayıflığını, yakında ele alabileceğimi ümîd ediyorum.
Büyük bir ihtimalle bu tez, kendi nev'inin bu inceleme sahasında yapılmış ilk eseridir; bu yüzden hem daha derin araştırmalar yapılması için yeni ufuklar açması hem de Hadîs edebiyatının hakîki mahiyetinin hakkıyle bilinmemesinden kaynaklanan mevcud bir sürü yanlış anlaşılmayı bertaraf etmesi en büyük temennimizdir.
Bu kitab, mâhiyeti itibariyle bilhassa bazı bölümlerinde mevzu'u hakkında yazılmış münâzaracı bir eserdir ve son sözü söylediği id-di'âsında değildir. Bu mevzu'u geliştirip tevsi' etmeye ve aynı gaye ve alâka içinde olanlarla teşrîk-i mesa'îde bulunmaya dâima devam edeceğiz. Daha mütekâ-mil olması için, ilim adamlan ve okuyuculann tenkîd ve tekliflerine şimdiden teşekkür ederiz.
M.M.A.
Millî Kütübhâne
Devha, Kasım 1967
Müslümanlar, Kur'ân-ı Kerîmle, Sünnet-i Mutahhara'nın, İslâm Şerî'âti'nin iki esas kaynağı olduğu hususunda bugüne kadar onüç asırdır ittifak edegelmişlerdir. Kur'ân, Şerî'ât'ın ilk kaynağıdır. Sünnet de Kûr'ân'ın, Hz. Peygamber (s.a.v.)'in söz, fiil ve takrirleri ile şerh ve izahıdır. Allah Teâlâ şöyle buyurmaktadır: "Biz, sana da Kur'ân'ı indirdik. Tâ ki insanlara, kendilerine ne indirildiğini açıkça anlatasın ve tâ ki onlar da iyice fikirlerini kullansınlar.[1]
Bundan dolayı Kur'ân'a
nasıl itaat etmek zarurî ise, Rasûlullâh (s.a.v.)'in Şerî'ât adına
getirdiklerinin hepsine de aynı şekilde imtisal ve itaat etmek vaciptir. Kur'ân
ve Hadîs, her ikisi de Allah (c.c.)'ın birer vahyidir: "Kim o Peygamber'e
itaat ederse, muhakkak Allah'a itaat etmişti. [2]
"Kendi (re'y-ü) hevâsından söylemez [3]
"O, kendisine (Allah tarafından) ilkaa edilegelen bir vahiyden başkası
değildir. [4]âyet-i
kerîmeleri bunun en kafi delilleridir].
Sömürgecilik hareketleri İslâm memleketlerini istilâ edince buralarda yaşayan Müslümanlar ilmî, edebî ve iktisadî bakımlardan çok zayıf bir duruma düştüler. Bu arada müsteşrikler de Şark'ı ve Müslüman halkı öğrenmek için çalışmalar yapmaya başladılar. Üniversite ve fakültelerde İslâm'ı ve Şark'ı tedkîk maksadıyla bölümler açıldı. Bu müesseselere giren binbir çeşit insan, araştırma yapmaya koyuldu.
Bunlardan samimî olarak ilmî araştırma yapanlar pek azdı. Eğer bunlar, birçok defa muvaffak olamadıysa bu onlann, Şarkın ruhu, havası ve coğrafyasına uzak oluşlanndandı. Diğer bazılannın da ehemmiyet verdikleri husus, Müslümanlara, İslâm'a muhalif görüş ve itikadlann propagandasını yapmaktı. Tatbik ettikleri usûl, İslâm'a doğrudan doğruya dil uzatmak ve onun güzelliğini çirkinleştirmeye çalışmaktı. Lâkin bu usûl, bekledikleri neticeyi vermedi. Bazılan, bu yüzden kapalı bir üslûp kullanmayı denedi. Bunun da hedefi, İslâm'ın esaslarına karşı Müslümanlarda devamh bir şüphe uyandırmaktı.
Rasûlullâh (s.a.v.)'in Hadîsler'i bu hücumlardan büyük bir isabet aldi. Bu kimseler Hadîs sahasında, anlayamadıkları için veya su-i niyetleri yahut da her ikisi sebebiyle hata, itham ve tahrifatla dolu eserler yazdılar. Hadîsler'in toplanması mevzuunda şüpheler uyandırdılar. Hadîsler'-in asırlar boyu şifahen nakledildiklerini, bunun için de onlara itimad etmenin mümkün olamayacağını iddia ettiler. Profesör Joseph Schacht gibi meşhur bir şarkiyatçı çıkıp Rasûlullah (s.a.v.)'in bütün Hadîsleri'nin, bilhassa fıkıhla ilgili olanlarının, hicrî ikinci ve üçüncü asırlarda İslâm ulemâsı tarafından uydurularak bir araya toplanmış sözlerden ibaret olduğu iddiasına kalkıştı. Muhaddislerin istinâd ettiği isnâdlar'm çoğunun, zikredilen bu asırlarda uydurulduğunu ileri sürdü.
Bu bâtıl itham ve yıkıcı iddiaların en tehlikeli tarafı, bunların ilmî bir araştırma hüviyetine büründürülerek İslâmiyet hakkında az bilgisi olanlara; tenkîd ve tahkîke dayanmadan, şuradan-buradan toplayarak, hayal mahsûlü ve şüpheli olarak sunulmasıydı.
Ancak bu eserler, sadece, sathî bilgisi olan ve boş bulunanlarla Ba-tı'dan ve Batılılar'dan gelen her şeye meftun olan ve kendini beğenmişler nezdinde itibar gördü. Onun için biz müslümanlar arasında müsteşriklerin iddialarını papağan gibi tekrarlayanların bulunması hayreti mûcib değildir. Bu Garp hayranlarından bazıları, bu eserleri kendi fikir mah-sulleriymiş gibi tekrar diriltmeye çalışıyorlar. Hakikatte bu kimseler, yeni bir fikri bulunmayan ve ilimden habersiz olan mukallidlerden başka birşey değildir.
Bu sebepten Sünnetle ilgili bahislerde araştırma yapmaya, Sünnet târihinin karanlık taraflarını aydınlatmaya ve bütün bu işlerin hakkını vermeye şiddetle ihtiyaç vardır. Şüphesiz bu mevzu çok geniş ve derindir. Bunun için de bir şahsın tek bir kitapla halledeceği bir iş değildir. Bu sebepten dolayı mevzuun değişik yönlerinden sadece birini tercih ederek Hadîsler'in tedvin târîhi ile isnâdlar'm başlangıcını ve isnâdlar'm alâkalı olduğu diğer talî mes'eleleri tedkîke karar verdim. Böylece İslâm âlimlerinin geçmişte verdikleri eserlerin kıymetini ortaya koymak ve Hadîsler'e hücum eden muasır mütecavizlerin serdettikleri iddiaların bâtıllığını gözler önüne sermek istedim. Bütün bunları yaparken de ortaya yeni bir fikir atmaktan kaçındım. İlmî usullere tabî oldum.
[Bugüne kadar] maalesef meçhul kalmış bulunan muazzam yazmalar dünyâsında, İslâm ulemâsının Hicrî ikinci asrın başında te'lif ettiği birçok Hadîs nüshasını, Allah'ın lütfiyle, keşfettim. Süheyl b. Ebî Salih nüshası ile 'Ubeydullah b. 'Amr nüshası bunlardandır. Bu keşif, Hadîs ilmî araştırmalarında mühim neticeler doğurdu.
Araştırma için Rasûlullah (s.a.v.)'in zamân-ı saadetlerinden sonra, takriben Hicrî ikinci asrın ortalarına kadarki devri seçtim. Bu çalışma sırasında, muhaddisler arasında mütedâvil binlerce kitaba işaret eden kaynaklar buldum. Hadîsler'in bizzat Hz. Peygamber (s.a.v.) zamanında tedvin edildiklerini ve sahâbe-i kiramın değişik mevzularda birçok kitap telif ettiğini tesbit ettim. Sonra, Hadîs tedrisinde takip edilen usûlü, Hadîs kitaplarının tedriste ne kadar yaygın olduğunu ve İslâm'ın ilk zamanlarından beri imlâ metodunun revaçta olup olmadığını tahkik ettim. Kitapların müelliflerine nisbet edilişlerinin zorluğu ve kitapların üslûpları üzerinde durdum. Müteakiben isnâdlar'ı ve başlangıç târihini ve isnâd-lar'a güvenmenin ne kadar mümkün olabileceğini inceledim.
Bu arada, benim mevzuumla pek ilgisi bulunmayan ve fakat izaha muhtâc olan birçok mes'elelerle karşılaştım. Meselâ: Haddesenâ kelimesinin mânâsı, Hadîsler'i sayma usûlü, Gayr-ı Sahîh ve Mevzu' Hadîsler gibi...
Bu araştırmamı İngilizce yazdım ve doktor unvanını almak için 1966 Ekim ayında, tez olarak [İngiltere'deki] Cambridge Üniversitesi'ne takdîm ettim.
Daha sonra mevzu ile alâkalı birçok malzeme topladım. Tezin bazı bölümlerini genişletmek için bunlardan istifâde etmeyi düşünüyordum. Fakat bazı dostların tavsiyesine uyarak, tezi mevcut haliyle bastırmayı uygun buldum. Zira yeni bilgilerin ilâvesi, tezin neşrini geciktirecekti. Tezin yayımlanmasına da şimdi çok ihtiyaç vardı. Binâenaleyh, çoğu sadece lisanla alâkalı olan bazı tashîhatı yapmakla iktifa ettim. Bütün bunlara rağmen, tezi yazarken, her türlü gayreti göstererek ilmî araştırma usûllerine bağlı kaldım. Mükemmellik iddiasında değilim. Zira mükemmellik sadece Allah'a mahsusdur. Sayısız hakîkatler üzerindeki perdeyi kaldırmam ve birçok şüphe ve bâtılı reddetmem bana kâfidir. Bu, Allah'ın bana bir lütfudur. Bu çalışmamla, dînime hizmet ettiğimi; yüce Allah'ı razı edeceğimi; Hakk'ı zâlimlerin elinden kurtardığımı; İslâm'ı ve Rasûlullah (s.a.v.)'in Sünneti'ni müdafaada samîmi Müslümanlarla beraber olacağını ümîd ederim.
Mevzua hizmet edecek her tenkide, tabiî olarak açığım. Herkesin niyetini Allah bilir.
Muhammed Mustafa el-A'zamî Katar, ed-Deha, Kasım 1967/Şâban 1387
Hadîs ilmine âit eserler, İslâm Târihi'nin ilk devirlerini tedkîk için lâzım olan en zengin kaynaklardır. İlk zamanların hukukî, dînî ve kültürel faaliyetlerinin yeniden ihyâsına dâir kıymetli malzeme yine bu mehazlardır.
İslâm hukukunun ikinci ana kaynağı, Hz. Peygamber (s.a.v.)'in Sün-neti'dir. Sünnetler'in menbaı ise Hadîs-i Şeriflerdir.
Batılı âlimler, Hadîs'den ziyâde edebiyat, târih ve diğer mevzular üzerine eğilmişlerdir. İlk ve en mühim teşebbüs Ignas Goldziher tarafin-dan yapılmıştır. Araştırmalarının netîcesi olan Muhammedanischen Studien isimli eserini, 1890'da bastırmıştı. O zamandan beri bu kitap, Batı'daki Hadîs çalışmalarının temel kaynaklarından biri olagelmiştir. Aradan üç çeyrek asır geçince Profesör J. Schacht da, hukukla ilgili Hadîsler'i araştırmaya başladı. Aynı mevzuda, bundan başka, bazı makalelerle birkaç kitap daha vardır. İngilizce'de Hadîs'le doğrudan alâkalı tek kitap, A. Guillaume'ın The Traditions of islam [İslâm'da Hadîs, Ox-ford 1924] başlıklı eseridir. Bu kitaptaki bilgilerin çoğu, Goldziher'in eserinden alınmadır ve hiçbir yeni fikir ilâve edilmiş değildir. Goldziher'in eserinin yayımından sonra, Hicrî birinci ve ikinci asırlara âit pekçok kıymetli yazmalar ortaya çıkarıldı. Hattâ bunlardan bazıları neşredildi. Onun için Goldziher'in birçok nazariye ve hükümlerinin tashih ve ta'dîle muhtaç olduğunu söylemeye hacet yoktur. Eğer o bu vesikaların farkında olsaydı, muhakkak ki, bir takım başka nazariyeler ortaya atardı.
Bu sahaya, Mişkâfva. İngilizce'ye tercümesi dâhil, muhtelif kıymetli makaleleriyle Profesör Robson da yardımda bulundu. Robson, Batılı müelliflerin bazı an'ânevî düşüncelerini tâdile muvaffak olabilmiştir. Fakat Profesör J. Schacht'ın son eserlerinin, bilhassa The Origins ofMuham-madan Jurisprudence [İslâm Hukukunun Menşei, Oxford, 1950] isimli kitabının çok tesirinde kalmıştır. Eğer o, tesir altında kalmasaydı daha çok hizmet etmiş olurdu.
Profesör Schacht, düşünce tarzı bakımından Margoliouth ile Goldzi-her'e benzer; son zamanlarda ortaya çıkarılmış yazmalara veya yapılan araştırmalara dikkat etmeksizin onların nazariyelerini daha da ileri götürür. Burada Profesör Gibb'in bir sözünü nakletmek isterim. Gibb, Mo-hammedanism [İslâmiyet] isimli kitabına yazdığı Önsöz'de, Profesör
D.S. Margoliouth'ın ilk eserinin yeniden ilaveli olarak neşri yerine İslâmiyet hakkında yeni bir telife ihtiyaç bulunduğunu ifade eder ve der
ki: "Birbirini takibeden iki nesil arasında değer hükümleri ister istemez değişmektedir. Bunlar her şeyden evvel ilmî bakımdan ve malzeme yönünden tâdil edilmektedirler. Zira yeni hakikatler ortaya konmakta; derin ve geniş araştırmalar sonunda anlayışlar inkişâf etmektedir. Herşey bu kitapta yazılandan ibaret olsaydı, müteakip baskılarda bir iki küçük ilâve veya tashihle ihtiyaç karşılanabilirdi. Halbuki daha mühim olanı vardır. O da, muhayyile ve ruhî bakımdan olan değişikliktir. Bu çeşit eserlerin peşin hükümlü ve tarafgir olmaları önlenirken, sâdece kitabın yazıldığı zamanki bilgi değil, aynı zamanda devrin hissiyatı ve münevverlerin kapasitesi de aksettirilmiş olur. Değişen dünyâmızda hiçbir nesil bir önceki neslin kanaat ve değer hükümlerini, hayat ve cemiyet mes'ele-lerini görmez. 1911 yılındaki durum ile 1946 yılındakini birbirinden ayıran görüş ayrılığı insanlık tarihinin bu kadar kısa bir devresi içinde nadiren birbirine eşit olabilmiş bir keyfiyettir." Bu önsöz yazılah bir yirmi sene daha geçti. Halbuki Profesör Schacht hâlâ Goldziher ve Margoli-outh gibi düşünmektedir.
Batı'h âlimlerin çoğu Schacht'ın eserini övdü ve kendisine hürmet etti. Ancak onlar, onun ne araştırma usûlüne ve ne de verdiği hükümlerle kullandığı kaynaklara fazla dikkat etmiş değillerdir. Elinizdeki şu eserin vardığı netice ve hükümlerle onunki arasında bariz bir fark vardır. Onun için evvelâ onun elde ettiği neticeleri tedkîk ve tahkik etmek mecburiyetinde kaldım. Niyetim Schacht'ın eserini etraflıca ve tenkidli olarak incelemek değildir. Zaten bunu yapacak zamanım da yoktur. Fakat öyle anlaşılıyor ki, efradını cami bir çalışma, onun kitabının zayıflığını ortaya koymaya kâfidir.
Görüldüğü gibi benim eserim iki kısımdan ibarettir. Birinci kısımda sekiz bölüm ve beş zeyil vardır. [İkinci kısımda da Arapça metinler vardır. Bunlar, telif edilen ilk Hadîs risalelerinden sâdece birkaçıdır].
Arabistan'da İslâm'dan önce ve sonraki ilk devirlerde vâki olan edebî cereyanlara dâir evvelâ kısa bir özet yapılmıştır. Sonra, Hz. Peygamber (s.a.v.)'in, Hadîsler'in yazılmasına müsaade edip etmediği mes'elesi ele alınmıştır. Müteakiben, erken devir Öncesi Hadîs külliyâtının mufassal bir tedkîkine geçilmiştir.
Takriben yüz elli sayfa olan bu bölümde, o devirde yaşamış ulemâ arasında elden ele dolaşan binlerce kitap hakkında bilgi verilmiştir. Bu arada, umumiyetle yazılı malzeme kullanmanın câri olduğu da ortaya konmuştur. Kitapların biylece filizlenerek çoğalması, hadîslerin sayısını bir anda birkaç binden üç çeyrek milyona yükseltmiştir. Muhaddislerin kendilerine göre ıstılahları vardır. Meselâ: Haddesenâ, Ahberanâ ve Ahâdîs-i Mevzû'a gibi. Ayrıca Hadîsleri kendilerine göre sıralama usûlleri de vardır. Bu usûl, son devir Doğu ve Batı ulemâsı tarafından hakkıyla anlaşılamadığından neticede büyük karışıklıklar ortaya çıkmıştır.
Numaralı Zeyil'de, Ahberanâ ve Haddesenâ gibi ıstılahların mânâlarını izaha çalıştım. Buraya dere ettiğimiz vesikaların şehâdetine göre bu 'kelimeler', Hadîsler, bir râvîden diğer bir râvîye intikâl ettirilirken kullanılmışlardır. Bu intikâl ya kitap şeklinde, yahut da bir kitaptan okumak veya imlâ ettirmek suretiyle, veya ezberden okumak biçiminde olmuştur. Hadîsler'in semâ yoluyla rivayeti, kullanılan birçok usûlden sâdece biridir.
İlk Muhaddisler devrinde tahsil tarzının nasıl olduğu; onların vesikaları nasıl kullandıkları; vesikaların ne kadar muteber ve sika oldukları, bu münâsebetle burada tedkîk edilmişlerdir. Muhaddislerin fikrine göre, bir vesikanın görünüş itibariyle kusursuz olması kâfi değildir. Onun aynı zamanda mükemmel bir usûlle elde edilmiş de olması lâzımdır. Bu husus, (III) numaralı ZeyiFdeki Zubeyr b. 'Adî'nin Nüs-/ıd'sında açıkça görülür. Bu risale, Nüshâ-i Mevzû'a olarak tavsif edilmiştir. Fakat muhteviyatının dörtte biri, Buhârî ve Müslim'in Sahihleri ile daha başka birçok hadîs kitabında da mevcuttur.
Beşinci Bölümde; yazılı vesikalar, müelliflerle alâkalı mes'eleler ve ilgili diğer mevzular üzerinde durulmuştur.
Altı ve Yedinci Bölümler, daha çok İkinci Kısım'da elde ettiğim neticelere istinâd etmiştir.
Altıncı Bölüm, îsnâd'a ayrılmış; onun başlangıcı ve mevsûkı-yeti tedkîk edilmiştir. Yedinci bölüm, Hadîsler'in sahih olup olmadıklarına dâirdir.
Elimin altında bir düzineye yakın yazma eser vardır. Bunların müellifleri, ikinci asrın ilk yarısında yaşamıştır. Yazmalar, neşre hazırlanırken hiçbir ciddi zorluk çıkarmamıştır. Daha müşahhas neticeler elde etmek için, bilâhare bunları bire irca edip üzerinde iyice çalışmak lüzumu hâsıl olmuştur. Kendisini bazı modern müelliflerin haksız olarak tenkîd ettiği Ebû Hureyre (r.a.)'den mervî en kısa bir metni seçtim. Hadîs hakkında yazılmış matbu eserlerle bazı yazmalarda bu malzemelere dâir bilgi bulunup bulunmadığını araştırdım.
Neticede görüldü ki, tek bir Hadîs'in dahi düzinelerle hattâ yüzlerce melıazı bulunmaktadır. Hadîs'in yayılışı, râvîlerin artan sayısı ve onların bulundukları yerlerin çeşitliliği; İsnâd usûlünün doğruluğunu ve Isnâd\n Hicrî ikinci ve üçüncü asırlarda değil de İslâm'ın ilk günlerinde başladığını isbâta yetecek kâfi bir delil teşkil etmektedir.
Mevzuun bu safhasında Schacht'ın bazı nazariyeleri incelenmiş ve modern müelliflerin Hadîs tenkidinden şekil bakımından elde ettikleri neticeler değerlendirilmiştir.
İkinci kısım'da, Süheyl'in yazma eserinin tenkîdli neşrine yer verilmiştir. Buna ayrıca iki yazma eser daha ilâve edilmiştir. Onlar da Nâfi' (ö.H7)'ye ve ez-Zuhrî (ö. 124)'ye aittir. Bu eserler, Mâlik İbn Enes'in, meşhur Muvattâ' isimli Hadîs kitabında kullandığı kaynaklar olduğu için, sâdece onun meslekdaşları olan Sufyân b. TTyeyne ile Cuveyrîye b. Esmâ'nın eserlerine veya Muvattâ'ya atıfta bulunulmuştur. Tenkîdli neşri yapılan bu eserler, Mâlik İbn Enes'in kaynakları hakkında daha fazla derinleşmek için geniş çalışma sahaları temin ettiği gibi; malzemeyi değerlendirmede kullanılan, meselâ ne nisbette asıl ifâdeye sâdık kalınmış ve eğer tadilât yapılmışsa bu değişikliklerin mânâya tesiri ne kadar olmuştur, tarzındaki usûlü de tedkîk etme imkânını da vermektedirler.
Sekizinci Bölümde, tenkîdli neşri yapılan yazma eserlerle bunların müellifleri incelendi. ez-Zuhrî hakkında uzun bir araştırma yazısı ilâve edildi. Hiçbir sebep olmadığı halde, modern müellifler bu zâta amansız bir şekilde hücum etmektedirler. Onun için bu bölüm ona karşı tevcih edilen tenkîdlerin temelsiz ve mesnedsiz olduklarını gözler önüne sermekte ve bu iddiaların târihen mümkün olamayacağım ispat etmektedir.
Hülâsa, bu tedkîkimiz biraz uzunca oldu. Zira, îzâha muhtaç birçok mühim hususlar vardı. Bunlar yapılmadan Hadîs çalışmalarında terakki kaydetmek hemen hemen imkânsızdı. Bundan dolayı eseri, kitaptaki birliği bozmadan bazı bölümlerin çıkarılmasına imkân olmayacak şekilde genişletmek mecburiyeti hâsıl oldu. Fakat böyle yapmakla beraber yine de mümkün mertebe ihtisar etmeye çalıştım.