Hadisin yapısında asıl kısmı metin teşkil eder. Metin, senedin, ya da râviler zincirinin kendinde son bulduğu, rivâyet edilen asıl hadis kısmıdır. Yukarıda örnek olarak verdiğimiz sened, metni ile birlikte şu şekilde kaydedilir: "Enes'ten Ebu't-Teyyâh, ondan Şu'be, ondan Yahyâ, ondan da Muhammed İbn Beşşâr naklederek, Nebi (s.a.s.)'in şöyle dediğini rivâyet etmişlerdir:
"Kolaylaştırınız güçleştirmeyiniz, müjdeleyiniz nefret ettirmeyiniz." [1]
O senedle bu metni birleştirecek olursak, hadisi tam olarak elde etmiş olacağız.
Aslında hadis metinden ibarettir. Sened o metnin Hz. Peygamber’e ait olup olmadığı konusunda tetkiklerde bulunma imkanı veren raviler zinciridir.
Senedin olduğu gibi metnin de gerçekten çok çeşitli durumları ve özellikleri bulunmaktadır. Her farklı duruma göre yeni bir isimlendirme ve bilimsel branş geliştirilmiştir. Mesela hadis metinlerinde yer alan anlaşılması zor ve nadir kullanılan kelimeleri Garibu’l-hadis, hadis metinlerinin ortaya koyduğu mananın doğru anlaşılmasını sağlayan Hadislerin vürud sebepleri Esbabu vurudu’l-hadis, Nasih-Mensuh, birbirleriyle çelişkili gözüken hadisleri inceleyen Muhtelifu’l-hadis, muarızı olmayan hadisleri inceleyen Muhkem gibi ilmi branşlar bunlardandır.
Ayrıca müdrec, maklub, münker, musahhaf, muharref ve muallel gibi sened ve metin arasında müşterek olan terimler ve inceleme konuları da bulunmaktadır.
Hadis metinleri gerek üslub ve dil bakımından gerekse kitap ve sünnetin genel espirisine uygun olup olmamak açısından hadisçilerce değerlendirilirler. Tarih, sosyoloji ve psikoloji de bu değerlendirmede en çok yararlanılan ilmi branşlar olmaktadır.
Sened ve çevresindeki çalışmaları ve geliştirilmiş branşları dikkate alarak hadisçilerin metinle pek meşgul olmadıkları zannına kapılmamak gerekir. Zaten sened ve çevresindeki gayretler hep metin için, ondan doğru sonuç çıkarabilmek içindir. Ancak kabul etmek gerekir ki, oran olarak senedle daha fazla meşgul olunmuştur. Bunun sebebini de şöylece açıklamak mümkündür:
“Hadisçiler, ilahi vahye mazhar, cevamiu’l-kelim (az sözle çok anlam ifade etmek) özelliğine ve kanun koyma yetkisine sahip bir peygamberin beyanlarıyla karşı karşıya olduklarını pek iyi biliyorlardı. Bu vasıfların sahibi bir peygamber, muhtelif sebeplerle çağdaşlarının anlayışları dışında kalacak sözler söyleyebilir, haberler verebilirdi. Bunu engelleyecek bir şey söz konusu değildi. Kanun maddeleri gibi özlü sözlerle hukuki kaideler vaz edebilirdi. Sözleri mecazi bir mana ifade edebilirdi. İleride keşfedebilecek bir ilmi hakikata işaret etmiş de olabilirdi.
Bütün bunlardan dolayı hadisçiler, diğer kişilerin sözlerine uyguladıkları tenkidleri Hz. Peygamber’in hadisleri için tatbik etmekte ihtiyat göstermişlerdir. Hemen inkara kalkışmamış, bazı hadislerin anlaşılmasını zamana bırakmışlardır.
Halbuki hadislerin senedlerinde yer alan raviler ise, nihayet kendileri gibi birer insandı. Onları araştırmak daha kolay ve daha tehlikesizdi. Bunun için de hadisçiler, ravileri çok sıkı şekilde tetkik ederek, verdikleri haberlerin Hz. Peygamber’e ait olup olmadığını tesbite gayret etmeyi tercih etmişlerdir.[2]
[1] Buhari, İlim: 11; Meğazi: 60; Edeb: 80; Müslim, Cihad: 4; Ebu Davud, Edeb: 17; Ahmed b. Hanbel, Müsned: 1/239, 283, 365; 3/131, 209; 4/399, 412, 417; İsmail lütfü Çakan, Akif Köten, Şamil İslam Ansiklopedisi: 2/288; İsmail Lütfü Çakan, Hadis Usulü, Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Vakfı Yayınları: 35.
[2] Bk. M. Sıbai, es-Sünne ve mekanetuha: 275-279. İsmail Lütfü Çakan, Hadis Usulü, Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Vakfı Yayınları: 35.