Muhaddisin yaşça, ilimce kendisinden daha muvafık (evlâ) birisi varken rivâyette bulunmaması gerekir. Hatta bazı âlimler, kendi beldesinde bu işe elyak olan varken rivâyeti mekruh addetmiş, bu hususta muhaddise müracaat edenler çıktığı takdirde ehak olana göndermesi gerektiğini belirtmiştir. Ancak İbnu Dakîki'l-Îd gibi bazıları kendisinde değişik rivâyet bulunan kimsenin, tâlibi, isnâd-ı âlî sâhibine göndermemesi gerekeceği kanaatindedir. [1]
Kendisinden yaş veya ilim bakımından daha büyüklerin yanında hocalık yapmaya kalkışmamak da hadis hocasından beklenen bir davranıştır. Hasen b. Ali el-Hallal anlatıyor: Mu’temir b. Süleyman’ın yanındaydık, bize hadis rivayet ediyordu. Abdullah b. El-Mubarek çıkageldi. Mu’temir derhal sustu. “Devam et” diye ısrar edenler oldu. Bunun üzerine: “Biz, büyüklerimizin yanında ağzımızı açmayız.” cevabını verdi.
Yine Rizz b. Hubeyş, Ebu Vail Şakik b. Seleme’den daha yaşlıydı. Beraber bulundukları zaman Ebu Vail asla hadis rivayet etmezdi. Yahya b. Main de “Kendisinden daha layık birinin bulunduğu yerde hadis rivayet etmeye (veya okutmaya) kalkan ahmaktır.” der.
Öte yandan kendisinden daha yetişkin biri varsa, talebeye o hocayı tavsiye etmesi de “ehil kişiye saygı” gereğidir. İbn Şihab diyor ki: Sa’lebe b. Ebi Suayr’ın ders halkasına girdim. Bana:
“Görüyorum ki sen ilmi seviyorsun.” dedi.
“Evet.” dedim.
“O zaman sana Said b. El-Müseyyeb’i tavsiye ederim.” dedi.
Gttim yedi sene hocaya hizmet ettim. Sonra ondan ayrıldım. Urve b. Zübeyr’in meclisine devam ettim, sanki deryaya daldım.”[2]