Ravi: Su tulumu, arkasında su taşıdıkları vâsıta, modern tabir ile arroröz; daima hadis ve şiir rivayet eden kimse; Rivâyetten ism-i fâildir. Râvi, lügat olarak bir haberi anlatan, nakleden, taşıyan, ileten, getiren kimseye denir. Hz. Peygamber'in söz, fiil, takrir, ahlak ve şemailine dair bilgi nakleden kimse. Mutlak olarak nakleden, hikaye eden anlamına gelen "ravi", hadis usulündeki tarifine göre, hadisi senedi ile usulüne uygun olarak nakleden kimse demektir. Bir başka tarife göre hadisi öğrenip eda terimlerinden biriyle kendisinden sonrakilere nakleden hadisçi demektir. Çoğulu ruvat’tır. Bu mânâda râvi'ye müterâdif olarak müsnid, keza râviler manasında mutlaka cemi hâlinde ricâl kelimesi de kullanılır. Ravinin rivayet ettiği nesne de mervî, yani kelime anlamıyla su veya söz ve şiirdir. Mervî, Resul-u Ekrem (s.a.s)'e nisbet olunan her şey olabileceği gibi Sahâbe, Tabiun ve başkalarına nisbet olunan şeyler de olabilir.[1]
İlk devir İslam âlimleri, son derece isabetli bir buluşla, kelimeleri bu lugat anlamlarından alarak, mecazi birer ıstılah haline getirmişlerdir: Hz. Peygamber pınar'a benzetilmiştir. Eski mervî yani "su", onun sözleri olmuştur. Su taşıma; artık yerini Hadis rivayet etmeye, Hz. Peygamber'in söz ve fiillerini taşımaya bırakmıştır. Su taşıyanın adı da, hadis ravisine dönüşmüştür; artık onun kabında çeşme suyu değil, Peygamber pınarının suyu vardır. Eski edebiyat dilimizde "serçeşme" tabiri, Hz. Peygamber'in bir vasfı olarak kullanılırdı ki, "pınar başı, su başı" manâsına gelmektedir. Sistemin kelimelerinden de anlaşılacağı üzere; burada, Peygamber pınarının suyunu, o pınardan doğrudan doğruya içme imkânı olmayanlara ulaştırma sözkonusudur. Bu duruma göre, hadis ilmi'nin beş temel meselesi ile karşı karşıya bulunduğumuz ortaya çıkıyor. Bunlar, mecazi ifadesi ile, pınar, su, su taşıma işi, su taşıyıcılar ve su deposudur. Hadisçi diliyle ve hakiki manası ile: 1) Hz. Peygamber'in şahsiyeti, 2) Onun hadisleri, 3) Bu hadislerin gelecek nesillere intikali, rivayeti, 4) Hadislerin naklinde aracılık vazifesini üstlenen şahıslar, raviler, 5) Nihayet, bu hadislerin toplandığı kitaplar.
Dirayetul-hadis ilmi, sened ve metnin hallerini anlamaya imkan veren kurallardan oluşur. İbn Hacer'in tarifine göre, ravi ile mervinin hallerini anlatan kaidelerin bilinmesinden ibarettir. Bu nedenle ravi ile mervi, hadis ilminin üzerinde durduğu son derece önemli olan konuların başında gelmektedir. Hadis usulü konusunda yazılmış olan eserlerde bu ilmin esasları ve özellikleri anlatılmaktadır.
Rivayet olunmuş hadislerin sıhhati, her şeyden önce, hadisleri nakleden ravilerin güvenilir (sika) olmalarına bağlıdır. Çünkü sika olan ravi, kendisi gibi güvenilir, sahih hadisler nakledecektir. Sika olmayanlar da sahih olmayan, zayıf, vahi ve metruk hadisler naklederler. Bu nedenle hadis rivayet edenler, hangi tabakadan olursa olsun, bunların, hadisi kabul olunan kimselerden olması şartı sözkonusudur. Ravinin, hadisi kabul edilen kimselerden olması da, bir takım şartları kendisinde taşımasına bağlıdır. Hadis alimleri bu şartları, rivayeti kabul olunan ve olunmayan ravinin sıfatları ismiyle açıklamışlardır. Açıklanan bu sıfatlardan herhangi birinin noksan olması, ravinin güvenilir olmaktan çıkmasına sebep teşkil eder. Bu durumda olan raviler hadis rivayet etseler ve hatta rivayet ettikleri hadisler aslında sahih olsalar dahi, bu hadisler kendilerinden alınmaz; o hadisleri rivayet eden başka güvenilir (sika) ravilerden alınır. Ravilerden hadis kabulü ve reddi ile ilgili bu son derece dakik ve tutarlı kaideler, hadis ilminin sağlam temeller üzerine bina edildiğini gösterir. Bu hassas kaidelerin geliştirilmesindeki asıl maksat; İslam dininin Kur'an-ı Kerim'den sonra ikinci kaynağı olan hadisleri sağlam yollardan elde etmek ve neşretmek gayretidir. [2]
Normalde râvî'nin meslekten olması şart değildir. Bu sebeple, râvinin ilim sâhibi olması, rivâyet ettiği haberin senedindeki ricâlini cerh ve ta'dil yönleriyle tanıması, terettüp eden ahkâm vs. yönleriyle metni tanıması aranmaz. Râvide aranan yegâne husus rivâyet adabına riâyetidir, rivâyeti senedli olarak yapmasıdır.
Râvi tâbiri, yeri gelince en küçük derecede yer alandan en üst derecede yer alan ricâlin, hepsi için kullanılabilen âm bir tâbirdir.[3]
[1] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 1/513; Subhi es-Salih, a.g.e., s. 301; Sabahattin Yıldırım, Şamil İslam Ansiklopedisi: 5/227; İsmail Lütfi Çakan, Hadis Usulü, Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Yayınları: 77.
[2] Subhi es-Salih, a.g.e., s. 301; Sabahattin Yıldırım, Şamil İslam Ansiklopedisi: 5/227-228.
[3] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 1/513.