B- Munkatı' Hadîs:

 

Munkatı, lügatta; kesik, kesilmiş, kopmuş demektir. Bu tabir ilk asırlarda, lügat manâsına uygun olarak, umumiyetle isnadı muttasıl olmayan hadisler için kullanılıyordu. Buna göre senedinin herhangi bir yerinde bir veya birden çok ravi düşerse veya müphem (kapalı) bir ravi zikredilirse bu hadise munkatı deniyordu.[1] Önceleri Tabiînden sonra yaşamış bir şahsın sahabiden rivayet ettiği habere de munkatı diyorlardı.[2] Fakat hadislerle ilgili her durum için yeni terimler bulununca munkatı daha dar anlamda kullanılmaya başladı. Buna göre, senedinde sahabiden önce bir veya -peşipeşine olmamak şartıyla- iki ravinin zikredilmediği veya kapalı bir şekilde zikredildiği hadise "munkatı hadis" denir.[3]

Fuhaha ve muhaddislerin cumhurunca makbûl olan tarife göre, isnâdının herhangi bir yerinde kopukluk (inkıta) bulunan hadîstir. Bu tarife göre, mürsel, muallak, mu'dal rivâyetler de munkatı sayılır. Ancak, Nevevi'nin belirttiği üzere munkatı deyince, çoğunluk itibâriyle, sahâbeden rivâyette bulunan tâbiinden önceki kopukluklara munkatı denmektedir. İmam Mâlik'in İbnu Ömer'den rivâyeti gibi. Mâlûm olduğu üzere, İmam Mâlik etbauttâbiîn'dendir ve İbnu Ömer'le görüşmemiştir. [4]

Tariften anlaşıldığı üzere, bir hadise munkatı denilebilmesi için senedden, Sahabî hariç, yalnız bir ravinin düşmüş olması gerekir. Şayet iki veya daha fazla ravi düşmüş ise, bunların birbirini takip eden raviler olmaması lazımdır. Çünkü Sahabî atlanmışsa hadise mürsel; peşipeşine iki ravi atlanmışsa mu'dal denir.

Hakim Nîsaburî'den[5] itibaren "Racül", "Şeyh" gibi müphem lafızlarla zikredilen ravilerin yer aldığı isnadlar da munkatı sayılmıştır.[6] "Allahım, bütün işlerimde bana sebat vermeni dilerim" hadisi buna bir örnektir. Bu hadisin senedi şöyledir. Abdullah b. eş-Şihhir an Racüleyn an Şeddâd b. Evs an Rasûlüllâh Buradaki "iki adamın" kim oldukları belli değildir.[7] Eğer müphem isim bir başka rivayette tasrih edilmişse o takdirde hadis munkatı olmaktan kurtulur. Buna örnek, "...Sufyân es-Sevrî haddesenâ Dâvûd b. Ebî Hind haddesenâ Şeyhun an Ebî Hureyre" isnadıyla gelen, "Kişinin, acizlikle fısku fucûr arasında muhayyer kalacağı bir zaman gelecektir. Bu zamana yetişen kimse aczi fısk u fucûra tercih etsin" hadisidir. Bu hadisin munkatı sayılmamasının sebebi, müphem ravinin diğer bir rivayette Ebû Amr el-Cedelî olarak zikredilmesidir.[8]

Bilindiği üzere Peygamber Efendimizden nakledilen bir haberin muteber sayılabilmesi için, onu rivayet edenlerin güvenilir (sika) olmaları ve işitme, yazışma gibi geçerli bir metodla elde etmeleri asgarî şartlardır. Bu itibarla, munkatı hadis, raviler arasındaki kopukluk yüzünden zayıf kabul edilir; sahih bir isnadla desteklenmedikçe makbul sayılmaz.[9]

Bazılarının, Tâbiî'nden önceki râvinin düştüğü veya mübhem[10] bir ismin zikredildiği hadise munkatı dediğini de bilmeliyiz. Keza, bâzıları, Tâbiî veya Etbauttâbiî'den yapılan fiil, kavl nevinden rivâyetlere munkatı demiştir. Halbuki buna müteahhir ûlemânın maktu hadîs dediklerini daha önce belirtmiştik.

İnkıta bazan açıktır, kolayca anlaşılabilir, bazan hafidir, sadece ihtisâs sahipleri görebilir. Normalde bir başka vecihten ziyade bir iki isimle aynı hadisin gelmiş olmasıyla inkıta' anlaşılır.

Suyûtî, Müslim'in sahîh'inde on küsur hadiste inkıta' olduğunu fakat, hepsinin Müslim'de veya başkalarında farklı vecihlerden muttasıl olarak rivâyet edildiğini söyler ve hadîsleri teker teker gösterir. Suyûti'nin verdiği misâle göre: "Humeydu't-Tavîl, Ebu Râfi'den, O da Ebu Hureyre (radıyallahu anh)'den rivâyet ettiğine göre, Ebu Hüreyre Medine sokaklarının birinde Hz. Peygamberle karşılaşmıştı..." hadîsi munkatıdır. Doğrusu şöyledir: "Humeydu't-Tavîl, Bekru'l-Müsenî'den, Bekr Ebu Râfi'den, o da Ebu Hüreyre'den...". Önceki senette Bekr el-Müsenî düşmüştür. Ancak hadîs, doğru şekliyle, Kütüb-i Hamse'de, Ahmed İbnu Hanbel'le İbnu Ebî Şeybe'nin Müsned'lerinde gelmiştir.[11]

Böyle bir hadisin Rasulullah’a isnad edilmesi ile bir başkasına isnadı arasında hiç fark yoktur. Munkatı’ Hadis, Mürsel Hadisten daha zayıftır.[12]


 

[1] Nureddin Itr, Menhecü'n-Nakd, fi Ulûmi'l-Hadîs, Dımaşk 1392/1972, s. 344; Koçyiğit, Talat, Hadis Istılahları, A. Ü. İlâhiyat Fakültesi Yayınları, Ankara 1980, s. 286.

[2] Ahmed Naim, Tecrîd-i Sarih Tercemesi, Ankara 1976, Mukaddime, s. 149.

[3] Ahmed Naim, a.g.e., s. 149; Koçyiğit, a.g.e., s. 286; Nuri Topaloğlu, Şamil İslam Ansiklopedisi: 4/277-278.

[4] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 2/114-115.

[5] 405/1014.

[6] Itr, a.g.e., s. 346.

[7] Subhi es-Sâlih Hadis İlimleri ve Hadis Istılahları. Çev. Yaşar Kandemir, Ankara. 1973, 140; Itr, a.g.e., s. 346.

[8] Subhi es-Sâlih, a.g.e., s. 140.

[9] Ahmed Naim, a.g.e., s.150; Nuri Topaloğlu, Şamil İslam Ansiklopedisi: 4/277-278.

[10] Mübhem isim: Râvinin recülun (bir erkek), imre'etün (bir kadın), recülün min Cüheyne (Cüheyneli bir adamı) şeklinde zikri, bu çeşit zikirler de munkatı sayılır. (İbrahim Canan)

[11] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 2/115.

[12] İsmail Lütfi Çakan, Hadis Usulü, Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Yayınları: 133-134.