a) Haberin Lafzında ve Manasında Bozukluk Bulunması:

 

Bu daha ziyade uydurulan sözde, fesahat ve belagatın en yüksek mertebesinde olan Rasulullah'ın ağzından çıkması mümkün olmayan kelime ve gramer hatalarının bulunmasıyla anlaşılır. [1]

Mevzu hadîs'i teşhisde bu da mühim bir husustur. Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)'ın "Mü'minin ferasetinden kaçın, o Allah'ın nuruyla bakar" buyurur. Belli bir teslimiyet ve irfâna eren mü'min, bir hadîsin Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)'a ait olup olmıyacağını çok kesin olmasa bile, az-çok sezebilir. Hele, hadîsle meşgul, hadîs ilmi olan birisi olursa. Biraz dil zevki, biraz hadîs kültürünü alan kimse bu teşhîsi daha kolay yapabilecek bir mümâreseye sahiptir denebilir.

Nitekim, bazı âlimler, bu meselede daha ikna edici açıklamalarda bulunmuşlardır. Rebî İbnu Hüseyin şöyle der: "Hadîste gündüz aydınlığı gibi bir ziya vardır, ona derhal ünsiyet edersin, uydurma sözlerde ise gece karanlığı gibi bir karanlık vardır ondan da nefret edersin". İbnu'l-Cevzî'yi de: "Münker hadisten, çoğunlukla, ilim-tâlibinin tüyleri ürperir ve kalbi nefret eder" der. Bülkînî, İbnu'l-Cevzî'yi te'yiden: "Bunun şâhidi şudur: Bir kimse bir başkasının iki yıl boyu hizmetini yapsa, onun neyi sevip neyi sevmediğini öğrenmiş olur. Biri çıkıp da, sevdiğini bildiği bir sey için: "O, falan şeyi sevmezdi" diyecek olsa hâdim derhal bu sözü tekzîb eder" der.

Rivâyette görülen, lafz yönünden bozukluk (rekâket) da, o sözün, ifadesi fasîh olan Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)'tan gelmediğine delildir. Ancak, İbnu Hacer, bu işte mânânın esas alınması kanaatindedir. Rivayete lafz yönüyle fasîh bile olsa, mânâdaki rekâketin vaz' hükmüne yeterli olduğunu belirtir. "Çünkü, der, bu dinin her şeyi güzeldir, rekâket ise çirkinliktir". İlave eder: "Tek başına lafzî rekâket, vaz'a delalet etmez, çünkü hadîs, mânen rivâyet edilmiş ve aslî elfâzı, fasîh olmayan elfazla değiştirilmiş olabilir."[2]

Hadis diye ortaya atılmış olan sözün dil kaideleri bakımından bozuk, muhtevasının peygamber sözünde bulunmayacak manasızlık ve ölçüsüzlük taşıması o sözün uydurma olduğunun ilk ve en belirgin işaretidir. Zira Hz. Peygamber “efsahu’l-arap” (Arapların en güzel konuşanı)dır.

Terğib ve terhib için hadis uyduranların abartmaları ve zındıkların alaylarını ihtiva eden gülünç sözler de bu gruba dahildirler. “Yeşile ve güzel kadına bakmak görme duyusunu arttırır” düzmesi gibi…

Az amele çok sevap va’d eden veya küçük bir günah işleyeni şiddetli cezalarla korkutan sözde hadisler de mana itibariyle bozuk ve ölçüsüz olarak kabul edilmişlerdir. Uydurulmuş sözler, lafızlarındaki bozukluklardan çok manalarındaki ölçüsüzlükler dolayısıyla tesbit ve teşhir edilmişlerdir. [3] 

Uydurma hadislerde, bir takım söz ve mana bozuklukları vardır ki, hadisçiler bu bozukluklara “rekâket” derler ve sahih hadisle uydurma hadisi birbirinden ayırt etmek için şu tanımı yaparlar: “Hadisin gün ışığına benzer bir ışığı vardır; onu hemen tanır ve alırsın. Bir hadisin de gece karanlığı gibi bir karanlığı vardır; bu yüzden onu da reddedersin.” [4]

Hz. Peygamber, Arapların en güzel konuşanıydı. Bundan dolayı Onun sözlerinde ölçülü bir ifade güzelliği, açıklık, akıcılık, belağat gibi Arap dilinin kaidelerine uygun bir güzellik vardır. İşte bu noktadan hareket eden muhaddisler, sözünde veya manasında ölçüsüzlük, dil kaidelerine aykırılık bulunan hadislerin mevzu olduğunu söylemişlerdir. Gerçek de öyledir. Mesela halkı hayırlı işlere teşvik etmek için uydurulan hadislerde aşırılık, özellikle sevap ve cezada ölçüsüzlük vardır. Dinsizlerin ve İslam düşmanlarının uydurdukları hadisler ise Müslümanlığın temel ölçülerine sığmayan bayağı ifadeler taşır. Bu belirtiler onların uydurma olduğunu hemen belli eder. “Kim (he) harfini tek gözlü yapmadan besmele yazarsa Allah ona bir milyon iyilik (savab) yazar, derecesini bir milyon kere yükseltir.” “Nisan ayının çıktığını bana müjdeleyenin Cennete girmesine kefil olurum” sözleri konunun ilginç örnekleridir. [5]


 

[1] Sabahattin Yıldız, İsmail Kaya, Şamil İslam Ansiklopedisi: 4/180.

[2] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 2/146-147.

[3] İsmail Lütfi Çakan, Hadis Usulü, Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Yayınları: 159.

[4] Talat Koçyiğit, Mücteba Uğur, İ. Hakkı Ünal, İmam-Hatib Liseleri İçin Hadis Usulü, 11. sınıf: 55.

[5] Talat Koçyiğit, Mücteba Uğur, İ. Hakkı Ünal, İmam-Hatib Liseleri İçin Hadis Usulü, 12. sınıf: 52-53.