Siyasi bölünmelerin giderek itikadi bölünmeye sebep olması sonucu oluşan gruplar, o günkü şartlarda haklılıklarını isbat edebilmek için kuvvetli delillere dayanmak zorundaydılar. Hadisler ise, henüz resmen ve bütünüyle yazılı olarak bir araya toplanmış değildi. Bu yüzden bozmak, değiştirmek gibi bazı tasarruflara açık bulunmaktaydılar.
Gruplar öncelikle liderleri lehinde hadis uyduruyorlardı. Bu arada karşı grupların aleyhinde sözler imal etmekten de geri durmuyorlardı. Bu işte müslümanlara düşman olan unsurların da rolü önemliydi. Hadis uydurmada zındıklar (zenadıka) ile Şia’nın başı çektiği tarihi bir gerçektir. Şiiler Hz. Ali hakkında, onu Hz. Peygamber’in halife tayin ettiği, ondan önceki üç halifenin haksız olarak bu makamı işgal ettikleri fikrini işleyen bir çok hadis uydurmuşlardır. Bunların en meşhuru: “İnsanların en hayırlısı Ali’dir, bundan şüphe eden kâfirdir.” uydurmasıdır.[1]
Şiilerin ve muhalifleri olan Muaviye taraftarlarının birbirlerine karşı sürdüregeldikleri hadis uydurma girişimleri, Emevi ve Abbasi devletleri zamanında da devam etmiştir.
Kraldan fazla kralcı olan taraftarların, idarecilere yaranmak ve dünyalıklara konmak isteyen çıkarcıların bu alanda oldukça etkili ve faal oldukları açıktır. Ayrıca kavmiyetçilik ve bölgecilik duygularıyla uydurulmuş hadislerin varlığı da bir gerçektir.
Aşırı tarafgirlik, fırkacılık ve grupçuluk eğilimi, çoğu kere bu türlü kişilerde din şuurunun üstüne çıkmakta, Peygamber’e (s.a.v.) yalan isnad edecek kadar seviye kaybettirmektedir.[2]
Hz. Osman (r.a)'ın şehid edilmesiyle birlikte ortaya çıkan muhtelif batıl fırkalar fikirlerini yayabilmek için, halkı davalarının doğruluğuna inandırmak ve böylece taraftarlarının sayısını artırmak durumunda idiler. Bu itibarla, ilk olarak Kur'an-ı Kerim'e, sonra da hadislere baş vurarak onlarda prensiplerini destekleyecek naslar aradıklarından şüphe edilemez.[3] Muhtelif fırkalar, hadisleri iki şekilde tahrif etme yoluna gitmişlerdir:
a. İşlerine gelmeyen hadisleri, inkâr edip uydurma olduğunu iddia etmek.
b. Görüşlerine hadislerden destek bulmak için hadis uydurmak. Her grup hadisler karşısında bu tür tasarruflarda bulununca, hadis diye uydurulmuş sözlerin sayısında bir artış olmuştur. [4]
Hz. Osman’ın şehid edilmesinden sonra ortaya çıkan çeşitli fırkalar, fikirlerini yayabilmek için iki kaynağa başvurdular: Kur’an-ı Kerim ve hadisler… Yaptıkları iş şöyleydi: Kur’an-ı Kerim’i kendi fikirleri doğrultusunda te’vil etmek, görüşlerini destekleyen hadisleri yaymak görüşlerine uymayan hadisleri zoraki te’vil etmek; Nihayet fikirlerine uygun hadis yoksa uydurmak. Tevbe etmiş bir ihtiyar haricinin şu sözü bunu gösterir: “Dininizi kimlerden aldığınıza dikkat edin; çünkü biz bir şeyi istedik mi onu hadis şekline koyuverirdik.” [5]
Bazı kimseler de kendi mezhepleri lehine hadîsler uydurmuşlardır. Hattâbiye, Râfıza, Sâlimiyye gibi. İbnu Hibbân, senetli olarak kaydettiği bir rivayette, bid'asından tevbe ederek ehl-i sünnete rücû eden bir kimsenin şu sözünü kaydeder: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)'ın hadîslerini kimden aldığınıza iyi dikkat edin. Zira biz, bir fikre varınca, hemen onu hadîs kılığına sokup rivâyet ederdik". Hatîbu'l-Bağdadî râfızaya mensup birisinden bir başka itiraf nakleder: "Biz, hadîs uydurmak için hususî toplantılar tertip ederdik". Hâkim, Mürcie'nin reislerinden Muhammed İbnu'l-Kâsım et-Tâyekânî'nin, mezhebleri üzerine hadîs vazedip Mehâmilî'ye nisbet eden bir senetle rivâyet ettiğini kaydeder.
Mezhep taassubu her seferinde ehl-i bid'ayı tahrik etmemiş, bilakis ehl-i sünnet mezhebine mensup olanlar da, maalesef hadis uydurmaktan çekinmemişlerdir. Bunlardan biri Me'mun İbnu Ahmed el-Herevî'nin Şâfiî hazretleri aleyhine uydurduğu senedi Hz. Enes'e ulaşan şu merfu rivayettir: "Ümmetimden, Muhammed İbnu İdris adında birisi çıkacak. Onun ümmetime zararı iblisten daha çok olacaktır." Aynı rivâyetin devamı Ebu Hanife'nin medhiyle ilgili: "Ümmetimde Ebu Hanife denen biri daha çıkacak, o ümmetimin lambasıdır, ümmetimin lambasıdır." [6]
[1] Bk. Tenzihu’ş-Şeria: 1/391.
[2] İsmail Lütfi Çakan, Hadis Usulü, Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Yayınları: 153-154.
[3] İbnü'l-Cevzî, El-Mevzûât, Nşr. Abdurrahman Muhammed Osman, Medine 1983, s. 31.
[4] Sabahattin Yıldız, İsmail Kaya, Şamil İslam Ansiklopedisi: 4/178-179.
[5] Talat Koçyiğit, Mücteba Uğur, İ. Hakkı Ünal, İmam-Hatib Liseleri İçin Hadis Usulü, 12. sınıf: 49.
[6] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 2/141-142.