KONU: PEYGAMBER EFENDİMİZE SELAVET GETİRMEK.......................................... 5
KONU: PEYGAMBERİMİZİN SÜNNETİ VE İHYA EDİLMESİ..................................... 11
KONU: BAZI PEYGAMBERLERİN FAZİLETLERİ......................................................... 14
KONU: TEMİZLENMEK VE NAMAZIN ŞARTLARI....................................................... 16
KONU: BÜYÜK KÜÇÜK ABDEST BOZMAK.................................................................. 22
KONU: BAYRAM NAMAZLARI VE KURBAN KESİLMESİ......................................... 59
İstanbul'un Bütün Camilerinde Kılınan Bayram Namazı
Ve Okunan Hutbe Şekli.......... 61
KONU: CENAZENİN ÜZERİNDE AĞLAMAK................................................................. 69
ZEKÂT VERMENİN CAİZ OLUP OLMADIĞI KİMSELER............................................ 75
94-
Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
"Kıyamet günü insanların lideri ben olacağım.
Fakat bu benim için böbürlenmek değil, sadece Allah’ın nimetlerini ikrar
etmektir. Hamd sancakları benim elime verilecektir. Adem peygamberle birlikte
diğer bütün peygamberler bu sancağın altında bulunacaklar. Yer yarılarak
kabrinden ilk kel çıkacak, şefaat edip de, şefaati kabul edilecek olan tek
insan ben olacağım."[1]
95-
Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
"Kevser havzinin başında mü'münlere önderlik
yapacak ben olacağım."[2]
96-
Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
"Bütün peygamberleri önderi ve
sonu, ilk şefaat edecek ve şefaati kabul edilecek olan benim."[3]
97- Resulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki
"Araplardan ilk İslam dinini kabul eden benim,
Rum’dan Süheylb, farisi’den Süleyman, Habeş’ten Bilal adlı kimselerdir."[4]
98-
Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
"Arap lisanlarının en açık olanı benim lisanımdır.
Kureyş kabilesindenim, benim Arapça olan lisanım, Beni Said kabilesinin
lisanıdır."[5]
99- Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
"Ben şimdi mevcut olan ve benden sonra dünyaya
gelen bütün insanların peygamberiyim."[6]
bir seda: “Ey cemaatı Kureyş! Kabe bir kimsenin ölümüne sebeb yapılmadı. Lâkin, dünyanın nuru, âhiretin şerefi, cennetin sıracı olan Muhammed bin Abdullah, ana karnından dünyaya gelmek üzeredir. O1 bir peygamberi âlicenabtır ki, müşriklerin putlarla, esnanlarla ve şirki tuğyanla telvis ettikleri Kabe'yi, Onların bu delâletlerinden ve hıyanetlerinden tathir edip, evvelki gibi nuru cemalimi yerine getirip, nûru-iyman ile pûrnur ve kıblei-enam ve ümmeti uzak yerlerden gelip yılda bir kere hac ile Kabe'yi yâni beni tazim ederler” diye Kabe-i nin kendisi Kureyş'e sesleniyordu. “ İşte bu şerefe mebni ikiye bölündüm” diye seda işittiler.[7]
100 -
Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“İlk olarak cennet kapısını çalan ben olacağım. Cennet
kapısından çıkacak olan ses, ezan sesinden daha tatlıdır."[8]
1-
Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
"Yemen memleketi (İslamiyete ) feth olunacaktır.
Medine ahalisi, ailesi ve kendilerine itaat eden yakın dostlarıyla birlikte
develerine binerek Yemen'e göç edeceklerdir. Medine onlar için Yemen'den daha
hayırlıdır. Bunu keşke bilselerdi. Şam (Kapısı İslamiyete açılarak ) feth
edilecektir. Medine ahalisi yakınları ile birlikte hayvanlarına binerek Şama
hicret edeceklerdir. Medine onlar için daha hayırlıdır. Irak feth edilecek,
Medine ahalisi yakınları ile birlikte hayvanlarına binerek Irak'a göç
edeceklerdir. Bu isimleri geçen şehirler zamanı gelince birer birek feth
olunmuş ve ahalisi İslam dinini kabul ederek büyük bir şerefe kavuşmuş
olacaklardır."[9]
2-Resulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki
“Bir takım insandan taaccüp ederek kendimi tutamıyorum. Doğu
memleketlerinden (İslam dinini kabul etmek
gayesiyle) size gelecek ve (kıyam
et günü) gireceklerdir."[10]
3-
Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Bir kavime taacaup eaerek kendimi gülmekten
tutamıyorum. Doğu memleketlerinden İslam dinine girmek için koşa koşa gelenler
olacaktır. Sanki birbirleriyle kenetlenmiş gibi hepsi birlikte cennete
gireceklerdir. (Nitekim zamanla İran, Azerbeycan gibi doğu memleketlerinde
milyonlarca insan putperest dinini terk ederek İslam dinini kabul edip Müslümanlara
katılmışlardır."[11]
Veladeti gecesi, Allahı azimuşşan celle şanuhû ve amme neyaluhu, meleklerine: “Habibimin doğduğu gecenin sabahı, göklerin bütün kapılarını açınız. Cenneti tezyin ediniz. Cennetin butun derecatını ve sekiz cennetin kapılarını kuşat ediniz!” emru fermanını buyurdu.[12]
1-
Resulullah (s.a.v.) buyuruyorki
"Benden sonra ümmetim arasında hilafet devri
otuz sene olacaktır."[13]
2- Resulullah (s.a.v.) buyuruyorki
“Halifelik Medine’lilerden, padişahlık Şam’lılardan
olacaktır."[14]
3-
Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
"Hilafet Kureyş’ten, şeriat hükümlerini bilen
alimler Ensar’dan, hayra davet etmek Habeş’lilerden cihad bütün Müslümanlardan
olacaktır."[15]
4- Resulullah (s.a.v.) buyuruyorki
“Hariciler ehli cehennemin köpekleri
olacaklardır."[16]
5-
Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
"Halifelik Medine’lilerden padişahlık Şam’lılardan olacaktır. (Nitekim peygemberimizden sonra bütün bunlar vukua gelmiştir.)”[17]
1- Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Selavatı şöyle getiriniz:
"Allahumme salli ala seyyitidina Muhammedin ve
ala âli Muhammedin kema salleyte ala İbrahime ve ala âli İbrahim. Ve barikala
Muhammedin ve alâ âli Muhammedin kemabarekte ala İbrahim’e ve alâ âli İbrahim
inneke hamidüm mecid."[18]
Anlamı: “Ey Allah’ım, efendimiz Hz. Muhammedin ve ehlinin, derece ve makamlarını yükselt. İbrahim ve ehlinin derecelerini yükselttiğin gibi, Allahım, efendimiz Hz. Muhammed ve ehline feyz ve bereketini ihsan eyle. İbrahim ve ehlini mübarek kıldığını gibi; Çünkü sen hamdedenleri sever ve cömertsin.”[19]
2- Resulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki
“Yanında anıldığım kimse bana selavatı şerife
getirmediği takdirde (sevabından mahrum kalması sebebiyle) büyük bir ziyana
uğramış olur.”[20]
3- Resulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki
“Bana bir defa selavat getirenin Yüce Allah, getirdiği selavatına karşı on defa dereceseni
yükseltir.”[21]
1-
Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
"Ümmetimin en merhametlisi Hz.Ebu Bekir,
kötülüklere karşı çok çabuk hiddetlenen Hz. Ömer, haya hususunda en titiz olan
Hz. Osman, Şeriat hükümlerini en iyi uygulayan Hz. Ali, miras meselelerini en
iyi bilen Zeyd İbnü Sabit, Kuran-ı Kerim'i en iyi okuyan Ubeyy, (r. a.) helal
ve haramı birbirinden en iyi ayırd edebilen Muaz İbnü Cebel’dir. Şüphesiz, her
ümmetin bir emini (güvenilir kişisi vardır.) Bu ümmetin emini de Ebu Übeyde el-
Cerrah'tır."[22]
2-
Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
"Şüphesiz Yüce Allah Bedir savaşına iştirak
edenler hakkında şöyle buyurmuştur.”
“Ey mü'minler; her dilediğinizi yapmış olsanız bile
ben günahlarınızı af ederim. Zira sizler İslam uğruna canlarınızı feda etmek
çekinmediniz."[23]
3-
Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
"Hz. İsa gibi mütevazi bir kişiye bakmaktan hoşlanan kimse, Sahabelerimden Ebu Zer'e bakabilir." [24]
Ulu Allah buyuruyor ki:
“Muhammed Allah'ın elçisidir. Onunla omuz omuza çarpışan mü'minler, kâfirlere karşı aman taramaz derecede şiddetli, birbirlerine karşı ise merhametli ve müsamahakârdırlar. Onları rüku edici ve secdeye varıcı olarak Allah'ın fazilet ve rızasını ister görürsün. Onların yüzlerinde secde izinden kalmış nişanlar vardır.”[25]
4-
Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Sahabelerim arasında Ammar’la savaşıp öldüren grup,
haktan ayrılmış zalim kimseler olacaktır. Çünkü Ammar onları cennete onlar
ise, Ammar'ı Cehenneme davet ederler. "[26]
5-
Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
"Ey Mü'minler, Sahabelerimi Bana bırakın.
(Onların aleyhinde tek bir söz dahi söylemeyiniz) Kudetim (Öz nefsim) elinde
bulunan Yüce Allah'a yemin ederim ki, Uhut dağı büyüklüğünde altın tasadduk
etseniz bile onların amel ve makamlarına ulaşamazsanız."[27]
6-
Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
"Ey mü'minler, Sahabelerimi ve yakın
akrabalarımı bana bırakınız. (Onların aleyhinde en ufak bir söz dahi
söylemeyiniz."[28]
7-
Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
"Âmmarın etinin ve kanının, yenilmesi, ya da
temas edilmesi cehennem ateşine haram kılınmıştır."[29]
8-
Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
"Ben Meleklerin şehit düşen, Hz. Hamza ve
Hanzeleyi yaladıklarını gördüm."[30]
9-
Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
"Ben amcamın oğlu Hz.Caferi iki kanadıyla
meleklerin yanında bir melek olarak cennette uçarak dolaştığını gördüm."[31]
10-
Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
"Şüphesiz Hz. Allah Sahabeler den dört kimseyi (
ziyadesiyle ) sevmemi emretmiştir. Kendisi de onları sevmekte olduğunu Bana
bildirmiştir. Bunlar Hz. Ali, ebu Zer, Mikdat.
Selman (r. a.) dır.”[32]
11-
Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
"Sahabelerim ( insanları islah etmekte) yemekleri
islah eden tuza benzer."[33]
Ebu Said söylüyor: Bir gün Peygamber (s.a.s.) hutbe okurken halka şöyle dedi. “Allah bir kulu, ya dünya hayatım, ya da öbür dünyada kendisi için hazırladığı mükâfatlara kavuşmayı tercih etmekte serbest bırakmıştır. O kul da dünyayı bir yana bırakarak Allah'a ve O'nun ezdi’ndeki mükâfatlara kavuşmayı tercih etmiştir.” Bunun üzerine Ebu[34]
12-
Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
"Yüce Allah Ebu Bekir'den razı olsun, çünkü öz kızını (Hz. Aişe'yi) bana verdiği
gibi benimle de Mekke'den Medine’ye kadar gelerek göç etmiş ve kendi verdiği
parasıyla, Hz.Bilali kölelik zilletinden kurtarıp hürriyetle kavuşturmuştır.
İslam uğruna verilen hiç bir mal, Hz. Ebu Bekir'in bana verdiği mal kadar
faydalı olmamıştır."
“Yüce Allah Hz. Ömer'den razı olsun. Çünkü o aleyhinde
bile olsa hiç bir zaman haktan ayrılıp da hak olmayan şeyleri söylemezdi. Halta
o kadar ki doğru söylemesi ve haktan ayrılmaması O'nu dostsuz hale getirmişti.”
“Yüce Allah Hz. Osman'dan razı olsun. Çünkü O melekler bile kendisinden
haya edecek kadar yüksekti. Savaşa iştirak edemeyen fakir Müslüman askerlerini
kendi parasıyla silahlandırdı ve camimizi bizleri alacak kadar geniş
yaptırdı.”
“Yüce Allah Hz. Ali'den de razı olsun. Ey Rabbim
Ali'yi nerede olursa olsun haktan ayırma."[35]
13-
Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
"Yüce Allah İbnü Revnla'dan razı olsun. Çünkü O,
namaz vakti olduğu yerde hemen devesini çökerterek namaza dururdu."[36]
14-
Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
"Halid Bin Velid, kafirlere karşı kılıfından
çekilmiş Allah'ın kılıçlarından biridir."[37]
15- Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
"Hz. Hatice, zamanındaki kadınların (her yönden)
en faydalısı idi. Hz. Meryem ve kızım Fatıma zamanlarında bulunan kadınların en
faziletilisi dir "[38]
Bekir ağladı. Önce
niçin ağladı diye şaşmıştık. Meğer dünya ile ahiret arasında seçim yanmak üzere
serbest bırakılan kul Peygamber'imiz imiş. Ebu Bekir bunu bizden daha iyi
biliyordu. Peygamber şöyle dedi.
“İnsanlar arasında (yakın) arkadaşlığı ve malını
emrime vericiliği ile beni kendine en çok minnettar bırakan kimse Ebu
Bekir'dir. Eğer Allah'tan başka bir dost edinilseydi şüphesiz ki ben, Ebu
Bekir'i seçerdim. Fakat İslâm kardeşliği ve sevgisi her türlü alâka şeklinin
üstünde ve daha kuvvetlidir. Ebu Bekir'in girdiği kapının dışındaki mescid'e
açılan diğer bütün kapılar kapatılsın.”[39]
16- Resulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki
"Cennete girdim, orada çok güzel bir ses işittim.
Bu ses kimin sesidir diye sorduğumda:
“Oradakiler Hz.
Bilal'ın sesi olduğunu söylediler”.
(Cennette gezinirken) karşılaştığım ikinci bir ses için tekrar sordum. Orada
bulunanlar cevaben:
“Bu ses
Milhan kızı Gümeyse'nin sesidir” dediler.[40]
17- Resulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki
"Cennete girdim.
Kur'an’in sesini işittim. Okuyan
kimdir diye sordum. Orada bulunanlar cevaben:
“Numan oğlu Harise’dir,” dediler. “(Bundan sonra seğili peygamberimiz, Harise’nin içinde bulunan nimetin sebebi budur, o, anasına babasına karşı çok itaatkardı buyurdular.) "[41]
18-
Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
"Bu sabah cennete girdim, orada Hz. Caferin
meleklerle birlikte uçtuğunu, Hz. Hamza'nın ise bir koltuğun üzerine
dayandığını gördüm."[42]
19- Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Cennete girdim, orada esmer fakat oldukça güzel bir
kızla karşılaştım. Cebrail (a.s.)’ma bu kız kim diye sordum? (bunun üzerine
Cebrail a.s.) dedi ki, Yüce Allah, şehid
düşen Hz. Cafer’in esmer kızları sevdiğini
bildiğinden bu kızı onun için ayırdı."[43]
20- Resulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki
“Ahirette Muhacirler ( Mekke’den Medine’ye hicret
ederler.) altından yapılmış minberler üzerinde oturacaklar ve her türlü
korkudan emin olacaklardır."[44]
21- Resulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki
“Selman oğlu Abdullah cennete girmekle müjdelenen on
kişiden biridir."[45]
Bir gün rüyada
müslümanlar önümden sıra ile geçiyorlardı. Hepsinin üzerinde birer gömlek
vardı. Bazısının gömleği meme hizasına kadar iniyor, kiminin ki ise daha kısa
idi. Hattab oğlu Ömer, geçerken bütün vücudunu örten gömleğinin yerlerde
sürdüğünü gördüm. Dinleyenler Peygamber'e (s.a.s.) sordular:
“Bu gömleği nasıl
yorumluyorsun, ey Allah'ın elçisi! Neye delâlet eder?” Peygamber (s.a.s.) dedi
ki;
“O gömlek iman kuvvetinin alâmetidir.”
Adamın biri bir öküz
güdüyordu. Sırtına yük vurmuştu. Öküz sahibine döndü, dile gelerek şöyle dedi;
“Ben bunun için (yük taşımak için) yaratılmış değilim. Ben sadece çift sürmek için yaratılmışım.” Öküzün konuştuğunu duyan halk şaşkınlık ve korku içinde “Sübhanallah!...[46]
22-
Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
"Hz. Ömer'in oğlu Abdullah, Allah’ın
askerlerinden olan Ammar, İslam’ın önde
gelen liderlerinden Mikdat, İslam uğruna
çalışanlardandır."[47]
23- Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
"Hz. Osman ümmetimin en çok haya eden ve en
cömert olanıdır."[48]
24-
Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“On kimse vardır ki, bunlar cennetliktir.
Ben, Ebu Bekir, Ömer, Osman, Ali, Talha, Zübeyr Saad, Abdurrahman, Saittir."[49]
25-
Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
"Hz. Osman o kadar haya ede bir insan ki, melekler bile kendisinden haya eder."[50]
26- Resulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki
“Hz. Osman cennetliktir.”[51]
27-
Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Arşı ala, Muaz oğlu Said'in ölümünden sallanmaya
başlamıştır. (Çünkü aşrı a’la şehitlerin ruhlarına mahsus bir merkezdir.)
"[52]
28-
Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Dikkat ediniz sizi insanların en şaki ve kötü olan
ikisinden haberdar edeyim mi?
a. Salih Peygamberin devesini öldüren, sarışın, gaddar
İbnü Salif’tir. Salih peygamber çok tenbih etmesine rağmen, emri dinlemeyerek
devesini öldürdü. Böylece ümmeti helak oldu."
b. İkincisi ise,
Ya Ali, mübarek sakalın, başından akan kanlar ile ıslanacak şekilde seni şehit
edecek Mülçim oğlu Abdurrahmandır."[53]
29-
Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
"Kıyamet günü Sahabelerim, öldükleri yerlerde
dirilecek ve orada bulunan insanların önderi ve nuru olacaklardır."[54]
Hiç öküz konuşur mu,”
dediler, bunu duyan Peygamber dedi ki:
“Ben, Ebu Bekir ve Ömer buna inanıyoruz.” Çobanın biri
koyunlarını güderken sürüye kurt saldırdı. Ve koyunlardan birini kaptı. Çoban
kurtun üzerine vararak koyunu geri aldı.” Kurt çobana döndü; dile gelerek şöyle dedi:
“Yırtıcı hayvanların
ortalığa hâkim olduğu ve sürünün benden başka çobanı kalmadığı günlerde bu
koyunu kim koruyacak.” Bunu duyan halk şaşkınlık içinden:
“Sübhanallah (kurt da
konuşabilir mi)” dedi. Bunu duyan Peygamber (s.a.s.) dedi ki:
“Ben Ebu Bekir ve Ömer buna inanıyoruz.”[55]
30-
Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Sahabelerimin savaşlarından bahsedildiği zaman,
dedikodu yapmaktan kaçınınız. Yıldızların müessir olması söz konusu olduğu
zaman asla inanmayınız. Kader (alın yazısı) anıldığı zaman inanmamaktan
kaçınınız."[56] 31-
Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Şehevi arzularının kölesi olacak Halifelerin
şerrinden Hz. Muhammed'in nesli büyük felaketlere uğrayacaklardır."[57]
32-
Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
"Ey kiş,
sana iyilikler olsun. Hz. Ömer vefat ettiğinde ölmeye gücün yetiyorsa o
anda öl çünkü ondan sonra yaşamamak yaşamaktan daha iyidir."[58]
Not: Sevgili peygamberimizin huzuruna Sahabelerden birisi gelerek, Ey Allah’ın Resulü, seni aramızdan kaybettiğimiz zaman kimin yanma koşayım? Peygamberimiz:
“Hz. Ebu Bekir'in yanına koş”.
“Ya onu bulamazsam?”
“Hz. Ömer'e gidersin.”
“Onu da aramızdan kaybedip bulumazsam o zaman kime gideyim?”
“Peygamberimiz: İşte ondan sonra senin yeryüzünde yaşamanın bir manası yoktur,” der.
Cevabını veren
Allah'ın Resulü Hz. Ömer'den sonra Müslümanlar arasında büyük ayrılık ve
fitnelerin baş göstereceğini, İslamm yayılışının sukuta uğrayacağını ve İslam
ruhu ve nurunun azalmağa başlayacağını işaret buyurarak en büyük mucizesini
göstermiş bulunuyor.[59]
33- Resulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki
“Hz.Talha yeryüzünde dolaşarak yaşayan bir şehittir." [60]
Not: Hz. Talha, İslam’ın zaferi uğruna canını feda etmekten asla çekinmeyen bir kahramandır. Uhut muharebesinde mübarek parmakları kesildi, vücudunda seksenden fazla kılıç darsebinin açtığı yaralar vardı. Buna rağmen İslam’ın muzaffer olması için cepheden cepheye koşuyor ve büyük kahramanlıklar gösteriyordu.[61]
34-
Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
"Talha (r.a.) (kendisi yaşadığı halde) ölüm
şerbetini içen birisi sayılar. (Şehitlerin kazandıgı sevap ve yükseklik makamına
ulaştığı için şehitlerden birisi sayılır.)”[62]
35- Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Talha ile Zebeyr cennette, benim
komşularım olacaklardır."[63]
36-
Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
"Hz.Ali, günahların af olunmasının kapısıdır.
Oradan içeri girip ona tabi olanlar mü'min, kapısından içeri girmeyip O 'na
tabi olmayanlar ise mü'min değildir."[64]
37- Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Hz. Ali faydalı bilgilerin kaynağıdır."[65]
38-
Peygamberimiz Buyuruyor ki"
“Hz. Ali ile Kur'an-ı Kerim, (kıyamet günü) kevser havuzunun
üzerine gelinceye kadar birbirinden ayrılmazlar."[66]
39-
Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
"Ali benden, ben de Ali’denim; Öyleyse bilgi ve
ahlakımı ancak ben, ya da Ali taşıyabilir. "[67]
40-
Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
"Harun Musa Peygamberin öz kardeşi olduğu gibi,
Ali de benim kardeşimdir. Fakat benden sonra peygamber gelmeyecektir."[68]
41-
Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
"Hz.Ali, müminlerin etrafında toplanabileceği
bir bal arısı gibidir. Dünya malı münafıkların, et -rafında toplanıp sarıldığı
bir servettir. (Yani Hz. Ali mü'minlerînde ğer verdiği bir kimse olduğu gibi,
dünya malı da münafıkların, etrafında toplanarak değer verdikleri bir
servettir.) "[69]
(*) Peygamber burada
Hz. Ebu Bekirle Ömer'in kendisi ile aynı sağlamlıkta bir imanın sahihi olduklarını
belirtmektedir. Söz konusu hâdiselerde hayvanlar dile gelmekte ve halk olayı
şaşkınlıkla karşılayarak, “hiç böyle şey olur mu?” diye söylenmektedir. Bu
sözlere karşılık Peygamber:
“Ben, Hz, Ömer ve Ebu Bekir bu hadiselere kesinlikle inanıyoruz” demektedir. Çünkü sağlam bir mü'minin kanaatine göre bu hâdiselerde şaşılacak ve inanılmayacak bir taraf yoktur. İnsanlar da canlı varlık değil midir ki? Onları konuşturan Allah, niçin dilediği anda yine canlı varlıklar olan hayvanları dile getirmesin.[70]
42-
Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
"Ammar (öylesine değerli olan bir kimsedir ki,)
Yüce Allah tepesinden tırnağına, etinden kanına kadar, O'nun her tarafını
imanla şereflendirmiştir. Bundan dolayı da Ammar hakkın bulunduğu yerde olur.
Cehennem ateşi O 'nun vücudunun en küçük bir parçasına dahi
dokunmayacaktır."[71]
43- Resulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki
“Ammarı (
haktan ayrılmış ) bir grup zalim ve gaddar insan öldürecektir."[72]
44-
Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“İbnu-el Hattab, ehli cennetin kandilidir."[73]
45-
Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Ammar iki iş kendisine arzedildiği zaman ( kendisine
en faydalı olanı değil) en doğru alanı seçerdi."[74]
46- Resulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki
“Ömer benimle, bende Ömer’le birlikteyim. Hak, benden
sonra, nerede olursa olsun Ömer'le birliktedir."[75]
47-
Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
"Amr İbnül As, Kureyşin Salih
kimselerindendir."[76]
48-
Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Ümeymiran Ümmitimin hakimidir. Cündüp, ümmetimin
kovulmuşudur. O yalnız yaşar, yalnız ölür ve yine yalnız olarak (kıyamet günü
) mahşer meydanına gelecektir."[77]
1-
Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Ey Ensar, şüphesiz Ben'den sonra size yapılacak bir
sürü haraketlerle karşılacaksınız. Kevser havuzunda Benimle buluşuncaya kadar
sabrediniz."[78]
1-
Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Kıyamet günü ümmetimden ilk olarak şefaat edeceğim,
Ehli beytimdir. Sonra Kureyş’den bana yakın olanlar, daha sonra Ensar ve bana
iman edip peşimden gelen Yemen’liler, bundan sonra da Arap’ların ve sonradan
Müslüman olan kavimlerin en faziletlileridir."[79]
2- Resulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki
“Kıyamet günü şefaat edeceğim kimseler:
a. Medine’lilerden iman edenler.
b. Mekke’lilerden iman edenler.
c. Taif’lilerden iman edenlerdir."[80]
3- Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Kıyamet günü şefaat edecek olanlar şunlardır:
a. Peygamberler.
b. Alimler
c. Şehitlerdir."[81]
4-
Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Ben şefaat etmekle ve şefaat etmeden ümmetimin yarısının cennete girmesi arasında muhayyer kılındım. Ben (umumi) şefaati tercih ettim. Çünkü şefaat daha şümul ludur. Böylesine şefaatin yalnız takva (Allah’tan Hakkıyla Korkan) müminler için olacağını sanıyorsanız, böyle sanmayınız. Belki bu şefaatim, günahkar, kusurlu ve çok hata işleyen kimseler için olacaktır." [82]
Not: İmamı Nevevi, şefaati üç kısma ayırmıştır:
a. Haşır meydanında çok beklemekten ızdırap ve yorgunluk içerisinde bulunan insanlar için yapılacak şefaattir. Bu şefaat sayesinde, orada bulunan pek çok kişi selamete çıkacaktır.
b. Müslümanlardan sorgusuz sualsiz cennete girecek olanlara edilecek şefaat.
c. Dünyada yaptıkları günahları yüzünden cennete girecekleri hal -de, onları cehenneme girmekten kurtaran şefaattir.[83]
5-
Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Ümmetime şetaat etmek için Rabbime yalvardım. Rabbim
şöyle buyurdu:
Ümmetinden sorgusuz ve sualsiz yetmiş bin kişi cennete
girecektir. Bunun üzerine Rabbime biraz daha artırması için talepte bulundum.
Rabbim de:
“Kudret elini iki kere öne, sağ ve sola çevirerek, bir
kaç mislini artıracağına işaret etti."[84]
6- Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
"Benim şefaatim ümmetimden büyük günah
işleyenleredir."[85]
7-
Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Kıyamet günü ümmetime yapacağım şefaatim hak ve
doğrudur. Öyleyse inanmayanlar şefaatimden faydalanamayacaklardır."[86]
8-
Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
"Şüphesiz kıyamet günü yeryüzünde bulunan taş ve
çakıllardan sayıca daha çok kimselere şefaat edeceğim.”[87]
9- Resulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki
“Bana öylesine değerli beş önemli şey verilmiştir ki,
Ben'den önce gelmiş geçmiş hiç bir peygambere verilmemiştir.
a. Bir aylık
yoldan uzakta bulunan düşmanların kalbine benim korkumun girmesi.
b. Yeryüzünün bana mescit kılınmasını, (Su bulunmadığı
bir yerde) toprakların teyemmüm etmek için temizleyici olması.
c. Ganimet
mallarının yalnız bana helal olması.
d. Günahkarlar
için şefaat yetkisinin bena verilmiş olması.
e. Her peygamber
yalnız kendi kavmine gönderilmişken, Benin bütün beşeriyete peygamber olarak
gönderılnı emdir."[88]
Not: Gündüp, Ebu Zer'il Gaffaridir. Hz.Muaviye, onu Medine'de bulunan Hz. Osman'ın yanma sürgün etmiş, Hz. Osman ise, Medine'den üç günlük mesafede bulunan Rabbez adlı bir kasabaya sürmüştür. Orada hakkın rahmetine kavuşan Cünlüp' ün mezhebi şöyle idi: Bir mü’minin yevmiye nafakasından fazla olan parasının üzerinden bir gece geçmesi caiz değildir. Ancak onu muhtaç olan bir kimseye vermek mecburiyetindedir. Cundüp, son derece muttaki bir kimse idi.[89]
10-
Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
"Cehenneme girmeyi hak eden kafirler orada ne
yaşarlar ve ne de ölürler. Fakat günahları sebebiyle cehenneme giren mü'minler
( işkence müddetini doldurduktan sonra ) orada ölür, kömür haline geldikten sonra kendileri için
şefaatin yapılmasına müsaade edilir. Bu kimseler gruplar halinde cennet
ırmakları kenarına getirildiklerinde, orada bulunan cennet ehline şöyle
emredilir:
"Bunların üzerine haya sularını dökünüz." (Üzerlerine haya suyu döküldükten sonra) Sellerin geçtiği yollarda biten buğday tanesi gibi onlarda biterek, ebedi bir hayata kavuşmuş olacaklardır." [90]
1-
Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
"Ey Bilal bil ki, şüphesiz kim ki, işlenilmeyen
sünnetlerimden herhangi birisini ihya ederse, o kimse o sünneti işleyecek
kimselerin sevapları kadar sevap kazanır. Fakat işleyenlerin sevaplarından da
hic bir eksiklik olmaz.
Kim, dinden olmayıp Allah'ın ve peygamberin rızasına
uymayan; gazino, bar, pavyon, randevu
evleri gibi ) fesat tohumları saçarak, bidatları İslam ülkesine sokarsa, ondan
sonra onu işleyecek kimselerin günahları kadar günah kazanır, hem de işleyenlerin
günahlarından hiç bir noksanlık da olmaz."[91]
2-
Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
"Benim sünnetimi değiştirecek ilk kişi Beni
Ümmiye kabilesinden olacaktır."[92]
3-
Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
"Şüphesiz ben size bir hadisimi söylediğim
zaman, yanımda bulunanlar bulunmayanlara onu ulaştırsın."[93]
1- Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
"Ben Mekke'de iken evimin tavanı yarıldı ve Hz.
Cebrail gelerek göğsümü yardı, kalbimi çıkardı ve zemzem suyu ile yıkadıktan
sonra içi iman ve hikmetle dolu olan altın bir leğen getirdi. Bunun içindekini
kalbime boşalttıktan sonra Hz. Cebrail ile birlikte göğe yükseldik. Cebrail (
a.s.) dünya semasının açılmasını istedi.
Bekçi;
“Kim o diye sordu?”
Cebrail (a. s.) cevap verdi, Yanındakinin kim olduğu sorulunca:
“Hz. Muhammed (a.s.)”
dedi. Bekçi:
“O 'na peygamberlik
geldi mi?” Cebrail (a.s.):
"Tabii" diye cevap verdi. Kapı açıldıktan sonra gökyüzüne çıktık. Sağ
ve sol yanlarını, uzaktan karaltı şeklinde görülen insan topluluğunun
çevrelediği birisi göründü. O, sağ yanına bakınca gülüyor, sol yanına bakınca
da ağlıyordu. Bana dönerek:
"Hoş geldin ey
peygamber ve salih evlat" dedi. Hz.
Cebrail'e bunun kim olduğunu sordum.
"O da Adem Peygamberdir." dedi. Sağ ve solundaki insan kalabalığı ise Adem (a.s.)’in soyundan gelen bütün insanların ruhlarıdır. Sağındakiler cennetlik solundakiler cehennemlik olanlardır. Bu sebepten sağına bakınca gülmekte, soluna bakınca da ağlamaktadır.
(Yolumuza devam ediyorduk.) İkinci kat semaya çıktık.
Cebrail (a.s), yine kapının açılmasını istedi. Bekçi, dünya semasındaki
söylenenleri tekrar ettikten sonra, İdris peygamberle karşılaştık. İdris (a.s.):
"Ey hayırlı peygamber ve değerli kardeş hoş geldin. " dedi.
Ondan sonra Musa peygamberle karşılaştık. (Üçüncü
katta) Musa (a.s.):
“Ey değerli peygamber
ve kardeş, hoş geldin, dedi. Sonra sırasıyla Hz. İsa, Hz. İbrahim ve diğer
peygamberlere uğradık. Hepsi de:
" Ey değerli
peygamber ve salih kardeş hoş geldiniz," diyorlardı. Nihayet Cebrail (a.s.) beni daha yukarı doğru götürdü. Orada kainatın
kaderini çizen kalemlerin cızıltılarını duydum. Sonra Hz. Allah ümmetime elli vakit namazı farz kıldı. Bu noktadan
artık geriye döndüm, yolda Musa (a.s.)’ma rast geldim.
“Allahü Teala ümmetine
neyi farz kıldı” diye sorunca, ben de:
“Elli vakit namazı farz kıldı, dedim. Bunun üzerine Hz.Musa:
" Ben insanları
bilirim, İsrail oğullarıyla uzun zaman mücadele ettim. Senin ümmetin günde elli
vakit namazı kılamaz. Rabbine dön ve bu vazifenin biraz hafiflemesini
iste."dedi.
Böylece Rabbime döndüm ve namaz yükünün biraz
hafifletilmesini istedim. Yüce Allah namazı kırk vakte indirdi. Dönüp Hz.
Musa’ya durumu anlattım. O, beni gene Rabbime gönderdi. Hz. Allah, otuz vakta,
yirmiye, ona, daha sonra da beş vakte indirdi. Tam bu sırada kulağıma bir ses
geldi.
"Farz olan beş vakit namazı kesin olarak,
değiştirilmez bir hale getirdim." Tekrar Hz.Musaya uğradım. Bana Rabbime
bir daha dönmemi söyledi. Ben de: Artık haya ediyorum bir daha gidemem, dedim.
Sonra ( Cibril ) ta Sitretül'l münteha'ya birlikte varıncaya kadar beni
götürdü. Sidre'yi Öyle ( acib ve garib) elvan kablamıştı ki onlar nedir?
Bilemem. Bu ağaçın kökünden saçılan rengarenk nur ışıklar ümmetimi
aydınlatıyordu. Sonra cennete götürüldüm.
Cennet yaprakları misk kokulu,
taşları da incilerdendi.”[94]
Sonuncu ve en büyük Allah elçisi Hz. Muhammet'in en önemli mucizelerinden birisi de Mi'raç hadisesidir.
Mi'raç hâdisesi Medine göçünden bir yıl önce yani 621 milâdi yılının Recep ayının 27 gecesi vuku bulmuştur. Mi'raç yolculuğu iki önemli kısımdan ibarettir:
a) Kabe avlusundan ya da Peygamberimizin evinden başlayarak Kudüs'teki Meseid-i Aksa'da sona eren yeryüzü yolculuğu.
b) Kudüs'teki Mescid-i Aksa'dan başlayıp yedi kat gökyüzünü bir bir aştıktan sonra hiç bir kulun ulaşamadığı bir yakınlıkta bizzat Ulu Allah'ın huzurunda son bulan gökyüzü yolculuğu.
İnsanların en büyüğü ile Ulu Allah'ın bizzat buluşmasını temin eden bu mukaddes yolculuk kısaca şöyle olmuştur. 621 milâdi yılının Recep ayının 27 gecesi meleklerin sultanı Cebrail, Peygamber’i Mekke'den alıp “ burak” adını taşıyan bir binek hayvanına bindirmiş ve çok kısa bir süre içinde Kudüs'teki Mescid-i Aksa'ya götürmüştür. İslâm dininin ilk yıllarında kıble merkezi olan bu Mescid'de Peygamber'imiz büyük Peygamberlere imam olmuş ve iki rekâtlık namaz kıldırmıştır.
Bundan sonra Peygamber'imiz yine Cebrail'in kılavuzluğu üe gökyüzü yolculuğuna başlamıştır. Bu akıllar üstü ve başka hiç bir kula nasip olmayan yolculuğu sırasında gökyüzünün yedi katını aşmış ve her katta büyük Peygamberlerden biri ile tanışmıştır. Yine bu sırada Cennet ile Cehennem'in içlerini dolduracak kimselerle birlikte görüşmüş ve yolculuğuna devam ederek hudut ağacına (Sıdratül Müntahaya) ulaşmıştır.
Bu noktaya kadar Peygamber'e kılavuzluk eden Cebrail daha ileriye tek adım bile atmaya yetkisi olmadığını belirterek yerinde kalmış ve Allah Resulünü, Tanrı'ya kavuşturucu son adımlarını atmak üzere yalnız bırakmıştır. Bu noktadan sonrası için bir şeyler söylemeye ve yazmaya beşer idraki de ifadesi de aciz ve güçsüzdür. Yalnız şu kadarını belirtebeliriz ki yaratılış sırasında ruhu birincilik sırasına sahip olan, ismi göklerde Allah'ın ismi ile yan yana yazılı bulunan ve bütün varlıklara rahmet olarak Allah tarafından insanlığa gönderilen Peygamberler Peygamber'i varlıkların sahibi ile tasvir ve tarifinden tamamen aciz olduğumuz bir buluşmak şerefine kavuşmuş, sessiz sözsüz bir konuşma yapmıştır.
Peygamber bu Ulu
yolculuğunu bitirerek Mekke'ye dönünce gezdiklerini ve gördüklerini inanmaya
yanaşmamışlardır. Birbiri arkasından gökyüzü katlarını aşarak Allah'a kavuşmak
şöyle dursun, bu azılı müşriklere göre, bir gece içinde Kudüs'e varıp dönmek
bile altlın kabul edemiyeceği imkânsız bir şeydir. Gerçi daha önce Kudüs'e hie gitmemiş olan
Peygumber'e Kudüs hakkında çeşitli somlar ao muşlar ve hayretler içinde
grerçeğe uygun cevaplar aldıklarını görmüşlerdir. Ama yine de O'nun doğru
sözlüğüne bir türlü inanamıyorlar; hattâ anlattıkları ile ala etmeye kadar işi
ileri götürüyorlardı. Bu hava içinde müşriklerden bir gunıp Ebu Bekir'e vararak
durumu ve Peygamber'in söylediklerini anlattılar Ve bu konuda n düşündüğünü
sordular.
Ebu Bekir'in Allah, Resulünün sözlerine inanmamakta keçiler gibi ayak dire yen müşriklere verdiği cevap eşsiz iman sağlamlığından, beklenebileceği gibi gaye kesindir.
Efendimiz, arşı âlâya vardığında sağ elini sol elinin üstüne koyup, kıyamen hacet diledi. Hâk sübhanehu ve Teâlâ hazretleri:
“Ya Ahmet! Ya Muhammed! Benden ne isteyeceksen iste! Benim yanımda hacetin, nedir?” Dediğinde Efendimiz:
“Yarabbi! Senden ümmetime yakınlık dilerim!” Allah celle hazretleri cevaben:
“İzzetim hakkı için ümmetine yakın olmayı ben de isterim.
Kâfirleri cennetime koymam. Rahmetimi ve nimetimi mü'minler için hazırladım.
Her kim, benim rızamı isterse, dilini benim zikrimle süslesin. Bedenini,
vücudunu taatımla kocatsın. Ömrünü benim yoluma sarf eylesin. Bana muhabbetin
nişanı şudur ki, benim sözümden gayrı söz dinlemesin, benim sevgimden başka
gönlünde sevgi bulunmasın. Dilinde tek bir, vücudunda kıyam, gözünde benim
aşkımla, benim korkumla yaş olsun ki, iki âlemde onlara yakın olurum, şeytanı
onlardan irak ederim. Onları ebedî razı olduğum hizmetlerimde kullanırım.
Tevfikim onlara refik olur, dediğinde efendimiz;
“Yarabbi! Ümmetim zaiftir, bunları yapmaya kadiri olamazlar. îlâhi kerem
sendedir. Sen Rahman, sen Rahimsin.”
“Ey Habibim! Ben Erhamer-rahimim, padişahım. Kimsenin
tâatmdan bana fayda olmadığı gibi, hiçbir âsinin isyanından da bana zarar
yoktur. Beşaret ve müjde olsun şu kimseye ki, “Eşhedü en lâ ilâheillallah ve
eşhedü enne Muhammeden resulullah” dese, rahmetim ona bahşiştir. Rizayı-şerifim
ona hil'attır. O kulumun nazarı ebediyyen benim nimetime ve nâzarımadır.”
“Yarab! Şimdi canım safaya erdi. Ruhum, kalbim rahat oldu. Gönlüm karar tutup, razı oldum. Yarabbi!” Dediğinde Hak Teâlâ Ekremel-Ekremin hazretleri:
“Ey habibim. Seni razı kılıncaya kadar sana ikram edeceğim.”[95] buyurdu. Cenabı-zül-cemâl hazretleri, Habibi huda efendimize:
“Ey habibim! Sen, bana bütün peygamberlerden sevgilisin.
Ümmetin de, bana bütün ümmetlerden sevgili olduğundan, bütün gök ehlinin
ibadetini cem'ettim, adını Namazı koydum; Bu namazı, ümmetine tâat olarak farz
eyledim. Senin ümmetinden her kim, benim rızam için, bu farzımı yerine
getirirse; bütün ibadetlerle bana ibadet etmiş olur. Bu namaz dinin direğidir.
Bu namaz, efendimizin göz nurudur. Bu namaz, Allah cellenin razı olduğu
ibadettir.
Ey aşıkı sadık! Eğer AHahı tanıyorsan, Peygambere
sevgin ve iymanm var ise, bu namazı kıl, cennete dahil ol!...
Efendimiz, Cehennem bana arz olundu. Ekseri ehlini kadınlar,
zenginler ve ibadetsizler olarak gördüm. Kadınların ekserisinin ne için enli
nâr olduğunu Hz. Cebrail'den sorduğumda:
“Kocalarına itaatsizlik edip, getirdikleri nimetlere
nankörlük ettiklerinden, zenginler de mallarının şükrünü edâ etmeyip, zekât ve
sadakat ile hayır, hasenat yapmadıklarından; İbadet yoksullarının da, ibadet
etmeyip hakka âsi olduklarından nâra müstehak olduklarını bildirdi.
Leylei-Miracı cümlemiz hakkında kutlu ve mübarek eyle yarabbi! Dualarımızı ravzai-Resûlde kabul olunan dualara ilhak ile bizleri mesrur eyle yarabbiî![96]
1-
Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
"Ey müminler, sizler yeryüzünde Allahın
şahitlerisiniz. Melekler de semada Allahın şahitleridir."[97]
Şahitlik sıfatını taşıyan Müslümanlar, her hangi bir Müslüman kardeşinin lehine şahitlik yapacak olursa, Cenab-ı Hak da o kimsenin yaptığı şahitliği kabul ederek, onu cennetine koyar. Eğer bu şahitlik yalancı şahitlik olursa, o zaman o kimseyi cehennemine koyar. Çünkü Müslümanlar Allah'ın yerdeki şahitleri, melekler ise gökteki şahitleridir.[98]
2- Resulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki
"Cennete girecek olan yüzyirmi sınıftır. Bu
sınıflardan seksen tanesi Hz.Muhammed (s.a.s.)’ın, ümmeti, geriye kalan kırk
sınıf ise, diğer peygamberlerin ümmetleridir."[99]
Bu hadisi şerif,
peygamberimizin ümmetinin üçte ikisinin cennete gireceğini ifade etmektedir.[100]
3-
Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
"Ben ancak (sizler gibi) bir beşerim. (bu
sebeple) Ben Allah’ıma şöyle yavardım: " Müslümanlardan her hangi birisine
(istemeyerek) hakarette bulunursam, o hakaretimi o kişiye zekat sevabı olarak
yazsın."[101]
Sevgili peygamberimiz
Rabbine yalvarıyor ve:
"Ey Rabbim, ben bir beşerim, şaşabilirim. Müslüman kardeşlerimden herhangi birisinin kalbini kıracak olursam bunu kendisine bir sadaka olarak kabul eyle.”[102]
4- Resulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki
“Benim ümmetim, evvelimi yoksa sonumu daha faydalı
olduğu bilinmeyen bir yağmura benzer."[103]
5-
Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Ey müminler, sizin yaşamanızın müddeti, geçmiş
ümmetlere nazaran ikindi ile akşam arasındaki zaman kadardır."
Sizler, Yahudi ve Hıristiyan (her üç dine mensup
olanlar) bir kaç tane işçi çalıştırana benzer. Her üç dinin mensuplarına söyle
denilir:
"Ey işçiler,
sizden kim sabahtan öğleye kadar çalışırsa, karşılığı olarak bir dinar
verilecektir. Bu şartı Yahudiler kabul eder. Bundan sonra diğer iki sınıfa:
“Kim öğleden ikindiye kadar çalışırsa ona da bir dinar
verilecektir. Bu ikinci şartı da Hiristiyanlar kabul eder. Sonra, sizden kim
ikindiden akşama kadar çalışırsaona da iki dinar verilecektir, deniler. İşte bu
kazancı bol olan üçüncü şartı kabul eden sizlersiniz.
Bunun üzerine Yahudi ve Hiristiyanlar, az
çalışmalarına rağmen kazançları bol olan Müslümanlara öfkelenip şöyle derler:
“Ne oluyoruz,
çalıştıklarımız çok, kazancımız az.” Buna karşılık olarak çalıştıran kişi
şöyle der:
“Size bir zulüm mü yapıldı? Hayır, bize bir zulüm yapılmadı, fakat çalıştığımızın karşılığını alamıyoruz,” derler. Öyleyse bu, Cenabı Hak’kın bir faziletidir, onu dilediğine verir."[104]
Bu hadisi şerifte, dinlerin yaşama müddetleri ve her dininin mensubuna verilecek ilahi mükafatlardan bahsedilmektedir. Yüce Allah'ın bir lütfü olarak Müslümanlara kısa bir çalışma yapmalarına rağmen, büyük mükafatların verileceği bunun için şerefli ve bahtiyar bir ümmet oldukları beyan buyurulmaktadır.[105]
Hz. Allah Buyuruyor ki:
“Siz insanlığın menfaati için yaratılmış bir
ümmetsiniz; dinin iyi gördüklerini emreder, kötülüklere engel olmaya çalışır
ve Allah'a inanırsınız. Kitablılar (hiristiyanlar ve yahudiler) da insansalar
kendi hesaplarına iyi olurdu; gerçi onların aralarında inananlar vardır; ama
çoğunluğu (dinsiz) fasık kimselerdir.”[106]
1- Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Yüce Allah'ın kelamı olan kitap, Davut Peygambere okunması için hafifletilmiştir. Yani kolaylaştırılmıştır. Zira O, bineğine emrettiği eğer vurulmadan evvel kitabı okuyarak bitiriyordu.”[107]
Lut (a.s.) İbrahim
peygamberin acasının oğludur. Hz. Lut Sodom şehrinde oturuyordu. Bu şehrin
insanları Allahın haran kıldığı livatayı işlemekte bir beis görmüyorlardı. Lut
(a.s.) ne yaptıysa bu sapık kavmi doğru yola getirememişti. Cenabı Hak, bir
gün genç ve güzel delikanlı kılığında üç melek gönderdi. Bu melekler sapık
insanların arasından geçerek Lut (a.s.)'ın evine vardıklarında, büyük bir
kalabalıkta arkalarından gelerek Hz. Lut'tan bu güzel gençleri istiyorlardı.
Peygamber kalabalığa ne söylediyse ikna olmadılar. Nihayet melekler peygambere:
"Bu gece sana inananlarla birlikte bu şehirden gideceksin. Bu sapık insanlar gökten yağan taş ve aletlerle perişan olacaklardır. " dediler. Hakikaten de öyle oldu ve aletlerle mahvolup yerle bir oldular.[108]
2- Resulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki
“Yüce Allah Lut Peygaberden razı olsun. Çünkü Lut (a.s.) çok kuvvetli bir temele
sırtını (Allaha ) vermiştir. Lut peygamberden daha sonra gönderilen her peygamber,
başkasının hakaretine uğramaktan masun ve Allah’ın himayesi altındaydılar.”[109]
3- Resulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki
“Yüce Allah Musa peygamberden razı olsun. Bana yapılan
eziyetlerden kendisine çok eziyet yapılır, buna rağmen sabrederdi.”[110]
4- Resulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki
“Hz. Allah Yusuf Peygambere rahmet etsin. O,
müsabahakar ve yumuşak huylu idi. Zira onun yerinde ben hapishanede olup (Mısır
reisi tarafından hapisten çıkarılmam için) birisi bana gönderilmiş olaydı hemen
çıkardım.”[111]
1-
Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
"Hz. Allah, Kureyş kabilesini 7 meziyetle
(diğerlerinden) üstün kılmıştır. Bunlardan bir tanesi dahi geçmiş ve gelecek
hiç kim kabileye verilmemiştir.
a. Yüce Allah, benim onlardan olmamla bu kabileyi üstün
kılmıştır.
b. Peygamberliğin onlar arasından çıkmış olması.
c. Kabeye hizmetçiliğin onlardan olması.
d. Dünyanın her köşesinden gelen hacılara onların su
vermesi. Kabeyi yıkmak için Yemen'den gelen fil ordusuna e. Cenab-ı
Hakkın bu kabileyi galip kılması.
f. Hiç bir kimse Allaha kulluk yapmadığı bir zaman da
Kureyş kabilesinin ön sene bir olan Allaha kulluk yapmaları
g. Kur'an’da bir surenin bu kabilenin ismiyle indirilmiş
olması."[112]
2-
Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
"Kureyş kabilesi, devlet işlerinin amiri ve
yetkilisidir. İyi insanlar iyilerine, kötü insanla da kötülüklerine tabi
olurlar."[113]
3-
Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
"Kureyş kabilesine öncülük ediniz. Onları hakir
görerek geriye atmayınız. Çünkü Kureyşli olmayan iki erkeğin kuvveti, Kureyşli
olan bir erkeğin kuvvetine verilmiştir."[114]
1- Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Şüphesiz su,
temiz ve temizleyicidir. (renk, tat ve koku bozulmadığı müddetçe) içine
karışan herhangi bir şey onu temizleyici sıfatından çıkaramaz.”[115]
2- Resulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki
“Şüphesiz suya karışan madde galip suyun tat ve rengi
gibi özelliklerinden birisini bozmasıyla su pislenmiş olur”[116]
3-
Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Şüphesiz su cünüp olmaz. (Yani, cünüp bir insanın gusül yaptığı sudan
geriye kalan su, pis olmaz. Başka birisi de o sudan güsül edebilir.)”[117]
4- Resulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki
“Şüphesiz mü'min ( boğazlanmadan ölen veya besmelesiz kesilen bir hayvan gibi ölmekle ) mundar olmaz.”[118]
5- Resulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki
“Deniz de ölen her hayvan helal ve o deniz suyu daima temiz ve temizleyicidir.” [119]
Bu hadisi şerif, Şafii Mezhebinin delilidir. Çünkü Şafiilere göre: Yalnız deniz de yaşamak şartıyle köpek şeklinde olsa bile her türlü hayvanın eti yenebilir. Hanefi Mezhebine göre ise, denizde yaşayan bazı hayvanların etleri yenmez.[120]
6-
Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Suyu hiç bir şey pislemez, (ancak, rengi, kokusu ve tadı gibi
özelliklerinden birisi bozulduğu an su necis olur.)”[121]
7- Resulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki
“Sevgili peygamberimiz akan suya işemiyi
nehyetmiştir.”[122]
8- Resulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki
“Sevgili peygamberimiz duran /akmayan/ suya
işenilmesini neyyetmiştir.”[123]
1- Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Şüphesiz Yüce Allah haya eden ve örten olduğu gibi,
haya edilmesini ve örtünülmesini de sevendir. Öyleyse biriniz yıkandığı zaman (
başkalarına görünmeyecek şekilde ) örtünerek yıkansın.”[124]
1-
Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Abdest azalarınızı temizleyiniz, (abdest alınız ) ki,
Yüce Allah da sizi günah kirlerinden temizlesin. Abdestli olarak yatan bir
müminin yanında mutlaka bir melek de geceler. Kişi sağdan sola, solda sağa
döndüğü zaman melek Allaha yalvararak şöyle der:
"Allah'ım, şu kulunan günahlarını af eyle. Zira o, temiz ve abdest ( ibadeti) ile yatağına uzanmıştır."[125]
2- Resulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki
“Köpeklerin bulaştırdığı kabınızın temizlenmesi, temiz
toprakla karıştırılmış bulanık bir su ile yıkadıktan sonra, yedi defa ayrı ayrı
su ile yıkanmasıyladır.”[126]
3- Resulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki
“Evinizi ve salonunu temiz tutunuz! Zira Yahudiler
evlerini temiz tutmazlar. (evleri pis pis kokar.)”[127]
4- Resulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki
“Temiz toprakla teyemmüm etmeniz gerekir. Çünkü suyun
bu lunmadığı yerde toprak size yeterlidir.”[128]
Allahu Teâlâ Kur'ân-ı Kerîm'de:
“Ora (Küba)'da öyle rical var ki çok temizlenmeyi
severler, Allahu (Teâlâ) da çok
temizlenenleri sever.”
Buyurmuştur.[129]
5- Resulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki
“Ey Ömer ( bir abdeste beş vakit namaz kılmayı)
mahsusen yaptım.”[130]
6- Resulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki
“Şüphesiz Hz. Allah, kibir, gurur için elbisesini yere değecek kadar uzatarak namaz kılanın namazını kabul etmez.”[131]
7- Resulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki
“Ey mü'min,
dizinden yukarı olan baldırını başkasına gösterme. Diri veya ölü olsun
başkasının avret yerine de bakma.”[132]
8- Resulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki
“Cebrail (a.s.) sana gelerek şöyle dedi: Ey
Muhammed (a.s.) abdest almak istediğin
zaman su ile ıslanmış ellerini üzerine serp ki üzerine feyz ve bereket
dökülsün.”[133]
9- Resulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki
“Şüphesiz melekler, kafirlerin cenaze törenlerine
rahmet ile katılmazlar. Zaferan ( kadınlara mahsus olan koku ) sürünen
erkeklerin ve cünüp olanların yanına varmazlar.”[134]
10- Resulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki
“Şüphesiz Saad adındaki bir şahıs (azabın şiddetinden
çok korkunç bağırdı. Ben, azabının hafifletilmesi için Yüce Allah'a yalvardım.”[135]
11- Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Şüphesiz abdestin sevabını ibtal ettirmek için velhan
adında bir şeytan vardır. Öyle ise abdest alırken her türlü vesveseden
kaçınınız.”[136]
Yine Allahu Teâlâ:
“Allah'ın muradı sizi sıkıntıya koşmak değil ve lâkin
sizi temizletmek ve üzerinize nimetini tamamlamak istiyor ki şükredesiniz”[137]
12- Resulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki
“Abdest almakta ve güsül yapmakta, topukları tamamiyle yıkamayan kimseler için
azap vardır.”[138]
13- Resulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki
“Topuklarını ve ayaklarının ön kısımlarını tamamiyle
yıkamayanlar için azap vardır.”[139]
14- Resulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki
“Yüce Allah,
abdeste ve yemekten sonra parmaklarının arasını karıştırarak ellerini
iyice yıkayanlardan razı olsun.”[140]
15- Resulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki
“Kediler (eti yenmeyen) yırtıcı bir hayvan grubudur.”[141]
16-
Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Kediler evden sayılır ve evin içinde
dolaşanlardandır. Bu zarurete binaen artıkları temizdir.”[142]
17- Resulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki
“Misvak ağzı temizler ve Allah'ın rızasını
kazandırır.”[143]
18- Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Misvak kullanmak ve cumu günü yıkanmak her Müslüman
için vaciptir.”[144]
19- Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Misvak, peygamberimizin başkasının menfaati için,
geride bıraktığı sünnetlerinden birisidir.”[145]
Bu açık âyet ve
Hadîslerden, işin mühim tarafının bâtın temizliği olduğunu basiret sâhibleri
anlamışlardır. Çünkü Peygamber Efendimizin: “Temizlik îmânın yarısıdır” buyurmasından muradı, bâtını harab
iken, su ile hâsıl olan yalnız zahir temizliği olmaktan çok uzaktır.[146]
Temizliğin dört derecesi vardır:
1- Hadesten, hubûsdan, yani bedeni abdestsizlik ve cenâbetlikten, pislik ve kirden temizlemek.
2- Azaları cürüm ve günahtan temizlemek.
20- Resulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki
“Ölümün dışında, misvak her derdin devasıdır.”[147]
21- Resulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki
“Evlerin en kötüsü hamamdır. Zira orada sesler
yükselir, açılması haram olan ( avret mahalleri ) yerler açılır. Bunun için
oraya gidecek olanlar örtülü olarak girsinler.”[148]
22- Resulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki
“Temiz toprak, on sene su bulunmasa bile, Müslümanların abdest ve gusül suyunun yerini tutar. Temiz toprakla teyemmüm eden kimse suyu bulduğu an (teyemmümü iptal olduğundan) Allahtan korkarak abdest alsın.”[149]
23- Resulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki
“Peygamberimiz, abdest alırken başım mesh etmek için
yeni bir su alırdı.”[150]
24- Resulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki
“Ey imanlı kadın, aybaşından temizlenip yıkandıktan
hemen sonra misk ile kokulanmış bir parça pamukla nisai kısmını temizle.”[151]
25- Resulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki
Ey mü'minler, (abdest alerken ve güsül aderken )
parmaklarınızın arasını karıştırınız ki, Hz. Allah Kıyamet günü onları ateşle
yaktırmasın.”[152]
26- Resulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki
“Ey mü'minler,
(abdeste ve güsülde) sakalınızı karıştırınız ve tırnaklarınızı kesiniz.”[153]
“Kalbi kötü huy ve sevilmiyen âdi hasletlerden temizlemek.”
“Sırrını (kalbini) Allah'ın gayrısından temizlemektir ki, bu Peygamberler ve sıddîkler temizliğidir. Her derecedeki temizlik o mertebede yapılan amelin yarısıdır. Meselâ: Sırrın amelindeki son gaye ilâhî azametin sırra tecellisidir. Halbuki Allahu Teâlâ'dan başka her şey sırdan göç etmedikçe ilâhî marifet hakîkî mânâda sırra hulul edemez. Bu sebebten Allahu Teâlâ:[154]
27- Resulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki
“Dabağ etmek her deriyi temizler.”[155]
28- Resulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki
“Dabağ etmek ölü bulunan her türlü hayvanın derisini
temizler.”[156]
29- Resulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki
“Dabağ etmek her türlü hayvanın derisini temizler.”[157]
30- Resulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki
“Erkeklerin suyu (menisi) katı ve bayaz, kadınlardaki ise ince ve sarıdır.
(cinsiyette) her ikisinden hangisi (ana rahminde) daha evvel dökülürse, dünyaya
gelecek çocuk daha fazla o suyun sahibine benzer.”[158]
31- Resulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki
“Lanet edilmeğe sebebiyet verecek üç şeyden kaçınınız:
a. Su kenarlarına oturup büyük abdest etmekten.
b. Yol ortalarında büyük abdest etmekten.
c. Gölgeliklerde oturup büyük abdest etmekten.”[159]
32- Resulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki
“Abdestinizi tam olarak alınız. Topukları kuru kalan
kimse için veyl azabı vardır.”[160]
33- Resulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki
“Bevlin (sidiğin) sızıntılarından korununuz. Çünkü
kabirde kulun ilk vereceği hesap, bevilden ötürü olacaktır.”[161]
“Yâ Allah de, sonra bırak onları daldıkları bataklıklarda oynıyadursunlar.” [162]Buyurmuştur.
Zîra yekdiğerinin zıddı olan hakkı marifet ile mâsiyaya meyil, bir gönülde toplanamaz.
“Allahu Teâlâ bir insanın göğsünde iki kalb
yaratmamıştır.”[163] Ayet-i celîlesi de bunun bir delilidir.[164]
34- Resulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki
“Uyanık gözler, makadi bağlayan ip gibidir. Gözler
kapanıp uyuduğu zaman makad çözülür ve abdest bozulur.”[165]
35- Resulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki
“Sünnet edilen kısım birleştiği zaman gusül yapmak
vacip olur.!”[166]
36- Resulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki
“Sizden biriniz büyük abdest etmeye oturduğu zaman, ne
yüzünü ve ne de arkasını kıbleye çevirmesin.
Yüzünü ve arkasını diğer yönlere çevirebilir.”[167]
37- Resulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki
“Biriniz küçük abdest ederken en yumuşak yeri seçsin (
ki, üzerine sıçramasın )”[168]
38- Resulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki
“Biriniz küçük veya büyük abdesti sıkışırken namaza
başlamasın, (çünkü sıkışıklık durumu namazın huşu ve huzuruna engel olur.)”[169]
39- Resulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki
“Biriniz uykudan uyandığı zaman ellerini üç kere
yıkamadan yemeğe ve su kabına sokmasın.”[170]
40- Resulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki
“Biriniz uykudan uyanıp abdest almağa başladığı zaman üç kere ağız ve burnuna su versin. Çünkü şeytan burnun iç kısmında geceler.” [171]
Kalbin ameline gelince: Burada da son gaye, kalbi şer'î inançlar ve güzel huylar ile bezemektir ki, bu da ancak kalbi bunların zıddı olan kötü, sevilmiyen huylar ve bozuk akide ve inançlardan temizlemek ile mümkündür. (Bu açıklama ile imânın, biri kalbi temizlemek diğeri de kalbi doldurmak bakımından iki cüz'ü olduğu anlaşılıyor.) Kalbi temizlemek îmân'ın iki cüz'ünden biri olmuş oluyor ki, bu birinci, îmânın şartıdır. Âzâları günâhdan temizlemek de bunun gibi amelin iki cüz'ünden birincisidir. Günâhlardan temizlenmiyen âza ile ibâdet yapılmaz. Buna göre de azaları günâhtan temizlemek amelin şartı olur. İşte bunlar îmân'ın makâamlarıdır ve her makaamın da sahibine göre dereceleri vardır. Binâenaleyh (merdivenin basamağı gibi) alt kademeyi geçmedenüst basamağa çıkılamaz. Kalbini bozuk i'tikat[172]
41- Resulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki
“Ben misvak kullanmak için o kadar emrolundum ki, hatta bana farz kılınacağını zannettim.” [173]
42- Resulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki
“Sevgili peygamberimiz hayızlı olan hanımlarının
gecelik elbisesinin dış kısmıyla oynaşırdı. (Elbisenin altında bulunan çıplak
vücutla asla oynaşmazdı.)”[174]
43- Resulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki
“Sevgili Peygamberimiz, oruçlu iken iftar vaktinde
(hurma yok ise ) aralıksız olarak iki veya üç defa su içmekle iftar ederdi.”[175]
44- Resulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki
“Sevgili Peygamberimiz, Müslüman ellerin feyz ve
bereketini umduğundan (Müslümanların abdest aldığı) çeşme ve subaşlarına
herhangi birisini göndererek su getirtirir ve o suyu içerdi.”[176]
45- Resulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki
“Sevgili peygamberimiz, yapılacak olan herhangi bir
evin arsasını araştırdığı kadar, abdest bozması için ( hiç kimsenin görmeyeceği
) iyi bir yeri araştırırdı.”[177]
46- Resulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki
“Sevgili peygamberimiz daima yüzüğünü sağ parmağına
takardı.”[178]
47- Resulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki
“Sevgili peygamberimiz abdestli olduğu halde bazen
hanımını öper, buna rağmen tekrar abdest almadan namaz kılardı.”[179]
(inanç) ve kötü huylardan temizlemeyip tevhîd nuru ve güzel huylar ile doldurmadan sırrını mezmûm sıfatlardan, azalarını günâhlardan temizlemeyip ibâdet ile tezyin etmeden kalb temizliğine geçilemez. İstenen şey ne kadar kıymetli ve değerli olursa o nisbette yolları sarp ve elde edilmesi güç olur. Binâenaleyh bu söylediklerimin de kuru bir istekle elde edilip kolaylıkla bunlara varılabileceğini sanma.
Evet, bu mertebeleri ayıramıyacak kadar basiretsiz kimseler temizlikte ancak, öze nisbetle kabuk mesabesinde olan son dereceyi; yani dış (beden) temizliğini anlıyanlar ve bütün mesâisini, taharetine,[180]
48-
Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Sevgili peygamberimiz, abdest alıken, abdest azalarını bezen bir,
bazen iki, bazen de üçer kere yıkıyordu.
(En çok üç kere yıkardı.)”[181]
49- Resulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki
“Sevgili peygamberimiz bir sa (beş litre) su ile güsül
eder, bir litre su ile de abdest alırdı.”[182]
50- Resulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki
“Sevgili peygamberimiz elbisesindeki meniyi
temizledikten sonra namaz kalardı.”[183]
51- Resulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki
“Sevgili peygamberimiz makadını üç kere yıkardı.”[184]
52- Resulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki
“Sevgili peygamberimiz her namaz için yeni bir abdest
alırdı.”[185]
53- Resulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki
“Sevgili peygamberimiz cunup halinde iken sahura kalkar ve daha sonra da gusul ederek oruç tutardı. ( vakit dar olursa cunup iken sahur yemeği yenip bilahare gusul yapılabilir.)”[186]
54- Resulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki
“Sevgili peygamberimiz, cunup iken ( namaz abdesti gibi abdestini
alır ve sonra da ) gusul etmeden yatardı.”[187]
55- Resulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki
“Sevgili peygamberimiz, horlayıncaya kadar uyuduktan
sonra kalkar ve yeni bir abdest almadan namaz kılardı. ( Bu yalnız
peygamberimize ve peygamberlere mahsustur. Onların, gözü uyur, fakat kalbleri
uyumaz.)”[188]
56- Resulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki
“Sevgili peygamberimiz vitir namazını bazen gecenin
evvelinden, bazen ortasında, bazende gecenin sonunda kılardı.”[189]
57- Resulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki
“Mezı, abdest almayı, meni ise gusul etmeyi icabe
ettirir.”[190]
58- Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Hayızlı olan hanımıyla cinsi münasebette bulunan bir
erkek, (işlediği günahı af ettirmek için ) sadaka olarak bir altın tasattuk
etsin. Kan kesilip gusul etmeden cima yapan kimse de sadaka olarak yarım altın
versin.”[191]
59- Resulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki
“Suyun bulunmadığı yerde, temiz olan üçtaşla bevl
yerini temizleyen kimse, taharet yapmış
olur.”[192]
60- Resulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki
“Et ve benzerini yiyen kimse ellerini ve ağzını
yıkasın.”[193]
61-
Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Abdestli olarak yatağına yatan bir kimse o gece
ölürse şehitler mertebesine yükselir.”[194]
62- Resulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki
“Sevgili peygamberimiz
(suyun bulunmadığı yerde) hayvanların tersleriyle ve kemikleriyle
taharet yapmayı men etmiştir.”[195]
63- Resulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki
“Abdest; abdest azalarını bir kaç yere yıkamakla
abdest olur.”[196]
64- Resulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki
“Abdest, daha önce yapılmış olan günahların
kefaretidir. Ondan sonra kılınacak olan namaz,
aynı zamanda bir fazilet olarak kalır.”[197]
bol sular ile beden ve elbisesini yıkamakla yalnız dış temizliğine hasreder. Vesveseden ve görüş zayıflığından, ilk müslümanlann görünüşe bu kadar ehemmiyet vermeyip bütün gayretlerini kalb temizliğine verdiklerinden gafil olduğu için, istenen temizliğin yalnız bu dış görünüş olduğunu zannederler. Halbuki en üstün mevkie sahip olan Hazreti Ömer hıristiyanın bardağıyle abdest almaktan çekinmemiştir.[198]
Erkeklerin, âdetlerine göre yürüyerek, öksürerek, yaslanarak veya başka türlü idrar sızıntıları kesilip (temizlendiğine dair) kalben kanaat tirinceye kadar istibra* etmesi gerekir. Kişinin idrar sızıntısının sildiğine kalbi kanaat getirmedikçe, abdeste başlaması caiz değildir.
65- Resulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki
“Ön ve arka yollardan çıkan şeyler abdesti bozar.
Boğazdan giren hiç bir şey abdesti bozmaz.”[199]
66- Resulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki
“Çıktığı yerden etrafa yayılan ( kan ve cerahat gibi ) her türlü sıvı maddeler abdesti bozar.”[200]
67- Resulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki
“Abdest suyunun ulaştığı yerlere ( cennette ) hususi
güzellikler verilir.”[201]
68- Resulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki
“Abdest imanın, misvak ise abdestin yarısıdır.”[202]
69- Resulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki
“Abdest almak yemekten evvel bir sevap, yemekten sonra
da iki sevaptır.”[203]
70- Resulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki
“Yemekten evvel ve sonra alınan abdest fakirliği yok eder. Çünkü o, Peygamberler Peygamberi Hz. Muhammedin sünnetidir.”
71- Resulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki
“Yüce Allah, birimizin abdesti bozulup yeni bir abdest
almadan evvel kıldığı zaman kabul etmez.”
72- Resulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki
“Tenesül uzvunu elleyen bir kimse ( abdesti
bozulduğundan dolayı) yeniden abdest alsın.”[204]
(*) İtstibra: Erkeklerin,
su döktükten sonra temizlendiğine dair kalben tatmin oluncaya kadar idrar
sızıntılarını gidermeye çalışmasıdır. Bu
hususta Peygamber Efendimizin “Kabir
azabının çoğu, bevil (sidik) yüzündendir” buyurmuştur.[205]
1- Önden ve arkadan çıkıp mahreci (pisliğin çıkış yerini) aşmayan pisliği gidermek sünnettir.
2- Pislik (çıkış yerinin sağına-soluna) yayılır ve katı ise ağırlık, sulu ise ölçü bakımından bir dirhem kadar ise (bu pisliğin) su ile giderilmesi vaciptir.
3- Çıkış yerinin sağma-soluna yayılan pislik, katı ise ağırlık, sulu ise, ölçü bakımından (takriben) bir dirhemden fazla ise, giderilmesi farzdır.
4- Cunüplük, hayz ve nifastan (temizlenmek için) boy abdesti alırken çıkış yerindeki pisliğin, (bu pislik) az bile olsa, yıkanması giderilmesi) farzdır.
5-
Yüznumaraların duşunda mahrecin temiz, düzgün bir taşla temizlenmesi
sünnettir. Fakat su ile yıkamak daha iyidir.[206]
73- Resulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki
“Hayızlı olan hanımıyla cinsi temasta bulunan bir
kimsenin cüzzam hastalıklı çocuğu doğduğu takdirde, buna yol açan kötü sebebi
sadece kendisidir.”[207]
74-
Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Her çeşit deri dibağ etmekle temizlenir.”[208]
75- Resulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki
“Su bulunmayan yerde mak'adı tamezlemek için
kullanılacak bazı taşlar (çift değil) tek ( üçtaşla) yapılır. Safa ile Merve
arasında hacıların yaptığı koşu da tek sayı iledir. (yedi defa)”
76- Resulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki
“Istinca, mak'adi temizlemek için kullanılan üç temiz
taşla, olur.”[209]
77-
Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Deniz suyu temiz ve temizleyicidir. İçerisinde
yaşayan bütün hayvanların eti helaldir.”[210]
78-
Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Abdestimizi tam olarak almaya emrolunduk.”[211]
79- Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Mestlerin
üzerine mesh ediniz.”[212]
80- Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Sevgili peygamberimiz, İslam dinini kabul eden kişi
seksen yaşında bile sünnet yapılmasını emreder.”[213]
81- Resulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki
“Sevgili peygamberimiz her namaz için ayrı ayrı abdest
alırdı.”[214]
82- Resulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki
“Ancak suyun ( meninin ) çıkmasıyla su ( gusul) lazım
gelir.”[215]
Meninin çıkması guslü icap ettirdiği gibi, sevişmekle ve oynaşmakla, rüyada meni gelmeden ihtilam olmakla gusul icap edemez.[216]
83-
Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Ey Müminler, ben babanızın yerinde olup, lazıma gelen
her şeyi size öğretmek istiyorum. Öyleyse biriniz küçük veya büyük abdest
yaptığı vakit yüzünü ve arkasını kıbleye çevirip sağ eliyle mak'adını
temizlemesin.”[217]
84- Resulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki
“Eymü'minler, aldığınız tam abdestin sayesinde kıyamet
günü anlınız, kollarınız ve ayaklarınız bembeyaz ve nurlu olacaktır. Öyleyse
sizden biriniz gücü yeterse (abdest alırken suyu kol ve bacaklarının
yukarısına kadar ulaştırmada) beyazlıklarını artırsın.”[218]
1-
Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Sevgili peygamberimiz, büyük ve küçük abdest bozarken
kıbleye karşı yönelmeyi yasaklamıştır.”[219]
2-
Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Sevgili peygamberimiz, tepesinde meyva bulunan ağaçların dibinde ve çayların kenarında oturup büyük abdest yapmayı yasaklamıştır.” [220]
Not: Meyve ağaçlarının altına abdest bozulmaz, zira hayvanlar pisliğin üzerine düşer.[221]
3-
Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Sevgili peygamberimiz, hayvanların yuvaları üzerine
işemeye nehyetmiştir.”[222]
4-
Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Sevgili peygamberimiz, kıble tarafına dönüp işmeyi
yasaklamıştır.”[223]
5- Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Sevgili peygamberimiz, cami kapılarına karşı işemeyi
nehyetmiştir.”[224]
6-
Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Sevgili peygamberimiz, (su bulunmayan yerde) kemiklerle hayvan
pislikleriyle ve kömür kalıntıları ile mak'adi temizlemeyi yasak etmiştir.”[225]
7-
Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Sevgili peygamberimiz, istihmam yerlerine işemeyi
nehyetmiştir.”[226]
8-
Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Sevgili peygamberimiz, abdestini bozmak istedikleri
vakit tuvaletin bulunmadığı düz bir arazide, yere oturmadan entarisini kaldırmazdı.”[227]
9-
Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Sevgili peygamberimiz, abdest bozmak istediği zaman
(arkadaşları yanından uzaklaştığında ) abdest bozardı.”[228]
10-
Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Sevgili peygamberimiz, küçük abdestini bozmak
istediği zaman (yumuşak bir yer bulamayınca ) sert olan yeri bir dal parçasıyle
kazıdaktan sonra oturup abdestini öyle bozardı.”[229]
11-
Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Sevgili peygamberimiz kişinin sağ eliyle avret
mahallini ellenmesini, tek ayakla yürümesini, kolsuz cübbe ve kısa etek
giymesini yasaklamıştır.”[230]
12-
Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Tuvaletler cinlerin bulunduğu bir karargahtır. Öyleyse biriniz tuvalete girmek istediği zaman "Bismillahi" ( Allah’ın ismiyle giriyorum ) dedikten sonra girsin.”[231]
1-
Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Ateşin üzerinde pişirilen her türlü yemeği yedikten
sonra ellerinizi temizleyiniz, (yıkayınız.)”[232]
2-
Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Koyunların değil, develerin etlerini yedikten sonra,
koyunların değil, develerin sütlerini içtikten sonra abdest alınız. Koyunların
ıstirahatgahında namaz kılınız, develerinkinde ise kılmayınız. (develer ürkek
ve çekingen olduklarından, namaz kılanın üzerine saldırabilirler.”[233]
1-
Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Farz namazlar cami de, sünnetler ise, (camiden geldikten sonra ) evde kılınır,”[234]
2-
Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Yüce Allah şöyle buyurdu ; "Ben namazı kulumla
kendim arasın da iki kısma ayırdım. Kulum kendine ayrılan kısma ulaştığı zaman
dilediğini isteyebilir.”
Allah'a ait olan kısımda ise: Kul, "Elhamdülillahi rabbil alemin" dediği zaman (Hamd, şükür, sena, Allah'a mahsustur. O bütün kainatın halikı ve yetiştiricisidir,)
Hz. Allah kuluna:
"Kulum bana hamdü sena etti " Kul "Errahmanirrahim." dediği
zaman Hz. Allah:
"Kulum benim için
senalarda bulundu, "der. Kul:
“Maliki yevmiddin”
(Yüce Allah, kıyamet gününün tek hakimidir.) dediği zaman, Hz.Allah:
"Kulum bana saygıda bulunda der." Kul:
"İyyake na'büdü
ve iyyake nestein." (yalnız sana ibadet ederiz ve ancak senden yardım
dileriz." dediği zaman Hz. Allah:
"Bu ayeti celile, kulun hissesi ile benim hissem arasında bir sınırdır. Kulum her dilediğine nail olacaktır." der.
Kul:
"İhtinassıratal
müsteğim. Sıratallezine enamte eleyhim. Gayrilmağdubi eleyhim ve
leddallin." ( Bizi Yahudi ve Hiristiyanların, sapmış olduğu yollara değil,
ihsanda bulunduğun (peygamber, evliya ve meleklerin ) yoluna kavuştur, dediği
zaman, Hz. Allah:
" İşte bu arzu kulum içindir. Ve kulum dilediğine kavuşacaktır." buyurur.[235]
3-
Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Sevgili peygamberimiz, yolculukta öğle ile ikindiyi,
akşam ile yatsıyı bir arada kılardı.”[236]
4-
Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Sevgili peygamberimiz, Ensar ve Muhacirlerin, nemazda
zammı sureleri ezberlesinler diye, onların namazı kendisinin arsasında
kılmalarını severdi.”[237]
5-
Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Şüphesiz Yüce Allah üç şeyden çok hoşlanır:
a. Namazın içerisinde cemaatın birinci safından.
b. Gece namazı kılan kişiden.
c. Cephede düşman karşısında birinci safta bulunan
savaşçılardan.”[238]
6- Resulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki
“Şüphesiz Hz. Allah, misafirlerden oruç tutma ve
namazları dört rekat kılma zorluğunu kaldırmıştır.”[239]
7- Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Kişinin bineğinin ön kısımına binmek, yatak odasında
oturmak ve kendi evinde imamlık yapmak hakkıdır.”[240]
8-
Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Şüphesiz namazını vaktin sonunda kılmağa alışan bir
kimsenin, vaktin evvelinde kılmadan geçirmiş olduğu namazların değeri, aile ve
bütün servetinden daha üstündür.”[241]
9- Resulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki
“Şüphesiz şeytan, namazda bulunan herhangi birinizin
kalbine girerek namazınızı unutturmağa çalışır. Hatta o kadar ki, kişiyi kaç
rekat namaz kaldığını ( iki mi, dört mü ) bilemeyecek bir duruma getirir.
Böylesine bir durumla karşılaşan kişi (az olan iki rekatı kabül eder. Namazını
tamamladıktan sonra) selam vermeden seh secdesini yapsın.”[242]
10-
Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Şüphesiz canilere girmek ( cünüp olana ve ) hayızlı
olan kadınlara haramdır.”[243]
11-
Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Şüphesiz melekler, Adem Peygamberin cenaze namazını
dört tekbirle kıldılar.”[244]
12-
Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Ölüm korkunç bir şeydir. Öyleyse (karşıdan gelmekte
bulunan) bir cenazeyi gördüğünüz zaman ayağa kalkınız.”[245]
İslâm’ın birinci şartı, birinci temeli olan Namaz dinin direği ve temelidir. Hergün beş vakit namaz kılan bir Müslüman Allaha olan iman ve inançlarını günde beş kere daha tekrarlayarak o derece sağlamlaştırmış olur. İman ve inancın kuvvet bulan, içindeki her türlü dünya işlerini ve gailesini bir tarafa bırakarak günde beş kere Allah evinde kendisini Allaha bağlayan Müslümanın Allah sevgisi ve kor kusu kalbine, siner, ahlâk ve seciyesi de o nisbette sağlamlaşır.
Akil ve baliğ olan bir Müslümana günde beş vakit namaz kılmak farzdır. Ayrıca cuma, bayram, cenaze vitir, tavaf, nezir, adak namazlariyle bir de beş vakit namazlardan herhangi biri vaktinde kılınmadığı takdirde borcunun ödenmesi için kılınan kaza namazlardan herhangi biri vaktinde kılınmadığı takdirde borcunun ödenmesi için kılınan kaza namazları vardır.[246]
Namaz, dinin direği, iman ağacının en olgun meyvesidir.
13-
Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Şüphesiz biriniz namazın içinde bulunduğu vakit,
Allah'ın huzurunda ve hitabetindedir. Öyleyse sağ ve soluna tükürmesin.
(caminin dışında öksürük neticesinde gelen bir tükrügü ağzından atmak yükümünde
kalıyorsa ) soluna veya ayaklarının dibine atsın.”[247]
14-
Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Şüphesiz yeryüzündeki bütün caniler Allah'ın
evleridir. O'nun kendi evinde ziyaret eden kimselere ikramda bulunması şanına
layık olan bir vazifedir.”[248]
15-
Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Şüphesiz Allah'ın en seçkin kulları, güneş, ay,
yıldız ve gölgelerle bilinen, namaz vakitlerini araştıran kimselerdir.”[249]
16-
Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Şüphesiz cennette nurlu kuşluk adı verilen bir kapı
vardır. Kıyamet günü olduğu vakit (meleklerden) birisi şöyle nida eder: Kuşluk
sünnetlerini kılmaya devam eden mü'minler nerede? İşte bu kapı onlarındır.
Allah'ın lutfu keremiyle bu kapıdan içeri giriniz.”[250]
17-
Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Şüphesiz gecede öylesine değerli bir saat vardır ki,
her kim o saatte dünyaya ait hayırlı bir şey isterse, Hz. Allah onun dileğini
yerine getirir mutlaka. Bu değerli saat her gecede mevcuttur.”[251]
18-
Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Şüphesiz Hz. Allah her namaz vaktinde şöle seslenir:
Ey adem oğlu, (yaptığınız kötülüklerin sebebiyle ) kendiniz için yakmış
olduğunuz ateşlerinizi, namaz kılmakla söndürünüz.”[252]
Namaz, Ulu Allah'ın mü'min kullarının önüne kurduğu zengin bir ziyafet sofrasıdır.
Namaz, hele mü'min cemaatle birlikte camide kılındığı takdirde, Allah'ın öz evine misafir olmak fırsatını veren bir ibadettir.
Namaz, mü'minin Mir'acı, kalbe imansızlık zehiri akıtan mikropların öldürücü ilâcıdır.
Namaz, kıyam, kıraat, riikü, secde, tesbih, hamd ve selâm gibi her biri başlı başına üstün birer ibadet olan seçkin kullukların tümünü içine alan bir ilâhî şenlik bahçesidir.[253]
19-
Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Her şey için bir başlangıç vardır. Namazın başlangıcı
da ilk tekbirdir. Öyleyse bu tekbire dikkat ediniz.”[254]
20-
Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Peygamberimiz (a.s.) yaya olarak bayram namazlarına
giderek, ezansız ve kametsiz olarak namazını kıldıktan sonra, başkabir yoldan
dönerek evine gelirdi.”[255]
21-
Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Sevgili peygamberimiz, bayram namazı kılmak için
evinden çıkıp, camiye varıncaya kadar, sesini yükselterek tekbir ve tahlil
getirirdi.”[256]
22-
Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Sevgili peygamberimiz hutbeyi ayakta okurlardı. İki
hutbenin arasında oturup bir kaç ayeti kıraat ederek, millete bazı nasihatlerde
bulunurlardı.”[257]
23- Resulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki
“Sevgili peygamberimiz, bağ ve bahçelerde namaz
kalmaktan hoşlanırlardı.”[258]
24-
Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Sevgili peygamberimiz, kuşluk namazını altı rekat
olarak kılarlardı.”[259]
25-
Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Sevgili peygamberimiz, kuşluk namazını bezen dört
rekat, bazen de artırırdı.”[260]
26-
Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Sevgili peygamberimiz, binek hayvanının yöneldiği
tarafı kendisine kıble olarak kabul eder ve bineğinin sırtında sünnetleri
kılardı. Farz namazlarını kılmak istedikleri zaman, bineğinden inip kıbleye
yönelerek kılarlardı.”[261]
Namaz, Hz. Âdem'den, son Peygamber ve en sevgili Allah kulu olan Hz. Muhammed'e (S.A.S.) kadar bütün Peygamberlere ve onların vasıtası ile dünyanın ilk gününden kıyamete kadar var olagelmiş ve var oia-gidecek bütün insanlara bildirilmiş bir Allah emridir.[262]
27-
Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Sevgili peygamberimiz vitir ve iki rakat sabah namazı
dahil olmak üzere, onüç rekatlık gece
namazını kılardı. ( Şafağa karşı kalkıp, namazlarını sıra ile kılardı.)”[263]
28-
Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Sevgili peygamberimiz, ikindi namazından evvel
(bazen) iki rekat sünnet kılardı.”[264]
29-
Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Sevgili peygamberimiz, (İslamın başlangıcında ikindi
namazından sonra sünnet kılardı. Fakat bunu (sonradan) yasakladı.”[265]
30-
Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Sevgili peygamberimiz, ayakları şişinceye kadar gece namazını
kılarken ayakta beklerdi.”[266]
31-
Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Sevgili peygamberimiz, namazın birinci veya üçüncü
rekatında secdeden kalkarken barazcık oturduğu sonra ayağa kalkardı.”[267]
32-
Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Sevgili peygamberimiz, namaza başlarken tekbir
aldığında ellerini kaldırır, parmakları bitişzirmezdi.”[268]
33-
Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Sevgili peygamberimiz, akşam ile yatsı arasında evabil sünnetlerini
kılardı.”[269]
34-
Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
Sevgili peygamberimiz, öğle namazından evvel,
dörtrekat sünnet kıldıktan sonra şöyle derdi: "Güneş semanın ortasından
batıya doğru ayrılıp öğle namazının vakti olduğunda semanın bütün rahmet
kapıları açılır.”[270]
Namaz, bütün acı ve kötülükleriyle dünyayı arkada bırakarak esirgeyici Allah'ın huzuruna sığınmak teşebbüsüdür.
Namaz, mü'min kulun evi önünde akan öyle coşkun sulu bir nehirdir ki mü'min, günde beş vakit içine girerek bu nehrin temiz sularında yıkanır, arınır, günahların kir ve paslarından sıyrılarak anasından doğduğu günün katıksız saflığına döner.[271]
35-
Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Sevgili peygamberimiz, namaza, ayakta sağ elini sol elinini lazerine
koyarak dururdu. Bazen de ellerini o kadar yukarda tutardı ki neredeyse mübarek
sakalına değerdi.”[272]
36-
Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Sevgili peygamberimiz, namaz kılarken, torunları Hz.
Hüseyin ve Hz. Hasan sırtına çıkıp oynarlardı.”[273]
37-
Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Sevgili peygamberimiz, arkadaşlarına hizmet edenlere
dua ederdi. Veya cenaze namazlarına önem verirdi.”[274]
38-
Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Sevgili peygamberimiz, gece sünnetlerini ikişer rekat
olarak kılar ve kıldığı her iki rekattan sonra misvak kullanırdı.”[275]
39-
Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Sevgili peygamberimiz, farz namazlarını kılıp selam
verdikten sonra (sünnetini kılmak için) "Allahümme entesselam ve minkesselam
tebarekte yazel celali vel ikram" okuyarak bir zaman kadar oturur ve
sonra kalkardı.”[276]
40-
Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Sevgili peygamberimiz, bir sünnet namazını kılmak
istediği zaman onu devamlı olarak kılardı.”[277]
41-
Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Sevgili peygamberimiz, müezzinlerden, "Eşhedü enlailahe illallah ve eşhüdü enne Muhammeden abdühü ve rusuluh." ( Allah' tan başka hiç bir ilah olmadığına ve Hz.Muhammedin onun kulu ve Resulü olduğuna şehadet ederim.) işitttiği zaman : " Ben de, ben de." Senin gibi şehadet ederim, buyururdu.”[278]
42-
Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Sevgili peygamberimiz, gecenin evvelinde uyur, sonunu ise ibadetle ihya ederdi.”[279]
43-
Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Sevgili peygamberimiz, namazını bitirdikten sonra
sağdan dönerdi.”[280]
44-
Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Sevgili peygamberimizin son sözü: Haydi namaza, haydi namaza idarenizin altında bulunan köle ve işçileriniz hakkında Allah'tan korkunuz." idi.[281]
45-
Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Sevgili peygamberimizin son sözü: Yüce Allah Yahudi
ve Hıristiyanları rahmetinden uzak etsin. Çünkü onlar kendi peygamberinin
kabirlerini mescit haline getirerek üzerinde ibadet ederlerdi.”[282]
46-
Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Namazın anahtarı abdestir. Namazın dışında bulunan
her hare keti haram kılan (iftitah) tekbiridir. Namazdan çıkarak her kişinin
hareketini helal kılan da selamdır.”[283]
47-
Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Bana, namaz kılanlarla savaş etmek, haram
kılınmıştır.”[284]
48-
Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Bize namazın içerisinde, Kur'an ve zikirden başka her
türlü konuşmalar yasak kılındı.”[285]
49-
Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Evlerinizi namaz kılmak ve Kur'an okumakla
nurlandırınız.”[286]
50-
Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Yüce Allah, namazda ellerini yan kısımlara koymayı yasaklamıştır.”[287]
51-
Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Hz. Allah namazın içinde bacaklarını dikerek oturmayı
nehy etmiştir.”[288]
52-
Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Hz. Allah namazın içinde bacaklarını dikerek oturmayı
ve bağdaş kurmayı yasaklamıştır.”[289]
Namaz, secdede kulu toprakla aynı hizaya getiren, rukü'da Allah'ın huzurunda boyun eğdiren, kıyamda başı dimdik olarak iki ayağı üzerinde doğrultan ve böylece insanoğluna hem alçak gönüllüğü (tevazuu), hem hürmeti ve hem de yerine göre mertlik ve boyun eğmemeyi öğreten unutulmaz bir ahlâk dersidir.[290]
53- Resulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki
“Ey imanlı kişi, sabah ve yatsı karanlıklarında camilere gidenleri, kıyamet gününde kendisine verilecek olan tam bir nur ile müjdele.”[291]
54-
Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Ey imanlı muhataplar, (evinizi, yurdunuzu ) sabah
namazıyla nurlandırmız. Çünkü sabah namazının ecri çok büyüktür.”[292]
55-
Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Ezanla kametin arasında kılmak isteyenler için, sünnet namazı vardır.”[293]
56-
Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Kişinin imanıyla, şirk ve küfrün arasında fark olarak
namazın terki vardır. (namazını terk eden kişi küfre kayabilir.)”[294]
57-
Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Namazdan çıkarken sür'atla selam vermek sünnettir.”[295]
58-
Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
"Essalatü hayrun minen nevm" (namaz aykudan
daha hayırlıdır.) cümlesini sabah ezanında söyleyen müezzine, cevabını vermemekle,
cemaate gitmeyen kişi için, sevabından
mahrum olmak ve akibeti kötü olarak yeterli bir felakettir.”[296]
59-
Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Namazın mümkün olduğu kadar ayakta kılınması daha
büyük sevaptır. Şayet buna güç yetmiyorsa, oturarak da kılınabilir. Buna da
güç yetmiyorsa, uzanarak veya yan yatarak kılınmalı.”[297]
60-
Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Namazın mümkünse, gemide kılınması daha sevaptır.
Ancak düşmek ve boğulmak tehlikeleri karşısında, gemide değil, dışarıda kılınması
gerekir.”[298]
Namaz, Kur'an-ı Kerim diliyle kulun Allah'ına seslenişi ve Allah'ın hoşnutluk, rahmet, nimet göndererek kula cevap vermesidir.
Namaz, şanı yüce Peygamberimizin Allah'a ve lekesiz kurtuluşa götüren geniş bir aydınlık yoludur.
Namaz, yüreğini iman şenletmeyen bir yabancının gözüne göründüğü gibi şekli bir takım ayakta dikilme, eğilme, yere kapanma, derken diz[299]
61-
Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Kavmin en zayıf ve hakir olanlarının arkasında namazını kıl. Parayla müezzin tutma. (Allah için müezzinlik yapılmalı para için değil.)”[300]
62-
Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Sünnet namazlarınızı evlerinizde kılınız. Evlerinizi kabir haline getirmeyiniz. Benim yaşadığım evi (veya kabrimi ) bayramgah haline getirmeyiniz. Bana selavat getiriniz, nerede olursanız olunuz getirdiğiniz selavatlar bana ulaşır.”[301]
63-
Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Sizden biriniz namazdayken ( namazınızı bozdurmak
maksadıyle) şeytan onun yanına yaklaşır. Mak’adinden bir kıl çekerek kişiye
abdestinin bozulduğunu zannettirir. Böyle bir olayla karşılaşan kişi,
kesinlikle abdestinin bozulduğuna kanaat getirmedikçe namazını bozmasın.”[302]
64-
Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Şüphesiz şeytan,
namazın davetiyesi olan ezan sesini işittiğinde, bu sesi duymamak için
( başından vurulmuş gibi) dönerek kaçar. Ancak ezan sesi bitince tekrar dönerek
kötü vesvese tohumlar mı etrafa saçmaya devam eder. Kametin sesini işitince
yine işitmemek için oradan uzaklaşır. Fakat yine ilahi ses sukuta uğrayınca
tekrar geriye dönerek yapacağı işlere devam eder.”[303]
65-
Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Şüphesiz şeytan,
namazın davetiyesi olan ezanın sesini işittiği zaman, sesi duymayacağı uzak bir yere kaçar.”[304]
üstü düzeldikten sonra bir daha yere kapanma ve yine dizler üstü otı rusa döndükten sonra, önce sağa ve sonra sola selâm verme gibi birtakım alışılmış beden hareketlerinin arka arkaya sıralanması değildir. Hattâ namaz yine Kur'an-ı Kerim'den sûreler okumak, tekbir getirmek, Allah'a hamdetmek, tesbih cümleleri okumak da değildir. Namaz, bedenin ve dudakların ahenkli çırpınışları eliyle ruh kuşunu, kötülüklerin tutsaklık pençesinden kurtararak, Allah sevgisinin hür semalarında kanatlandıran bir iman coşkunluğudur.
Namaz, kulun kendini Allah'a verişi, O'nun ortaksız ululuğuna gönül rızasıyle teslim oluşudur.
Namaz, dünyalık bütün arzuların aldatıcı kapılarının yüzüne kilitlendiği görerek, ümitsizliğe düşen, dayanılmaz sıkıntıların ağında kıvra-[305]
66-
Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Bizimle (amel) bakımından münafıkların arasında fark
ve delil, sabah ve yatsı namazlarına
gidip gitmemektir.”[306]
67-
Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Ezanı acele edip tam vaktinde okuyunuz. Kamet'te
acele etmeden cemaatı bekleyiniz.”[307]
68-
Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Sıcak günlerde öğle namazını serin bir vakte kadar
erteleyiniz. Çünkü şiddetli hararet cehennemin içindeki ateşin
kaynaşmasındandır.”[308]
69-
Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Camileri inşa ediniz ve süpürürek içini
temizleyiniz. Çünkü Allah için kim bir
cami inşa ederse, yüce Allah da o kimse için cennette bir köşk inşa eder.
Süpürüp içindeki toz ve çöp kırıntılarını atmak, cennet kızlarının mehri olacaktır.”[309]
70-
Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Namazınızın ruku ve secdelerini tam olarak yapınız.
Allah' a and olsun ki, ( ön tarafımı
gördüğüm gibi, arka tarafımı da görürüm)
sizleri rüku ve secdelerini yaparken görüyorum.
Öyle noksansız olarak yapınız.”[310]
71-
Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Saflarınızı doğru,
düz ve tam olarak yapınız. Çünkü
sizleri geriden görüyorum.”[311]
72-
Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Birinci safı tamamlayınız. Ondan sonra ikinci safa
başlayınız. Şayet saflardan biri tamamlanmıyorsa, öndeki saf değil, en son saf
tamamlanmamış olsun.”[312]
nan ve gönül huzuru elden gidenlerin yüzüne açılan bir ümit, ferahlık, rahatlık kapısıdır. Allah'ın dergâhında her türlü fâni kederin silindiğini yüreklere fısıldayan bir ilâhî sesleniş anıdır.
Namaz, Allah dostlarının nefislerim terbiye edip sindirmek için yardımına başvurdukları başlıca ibadet ve müslümanları, müslüman olmayanlardan ayıran en belirtici alâmettir.
Namaz, amel defterlerinin en uzun sevap satırları ve amel terazisi-[313]
73-
Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Ezanla kamet arasında bir müddet ara ver ki, abdest
alan huzur içinde abdestini alsın, yemek yiyende yemeğini yesin.”[314]
74-
Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Vitir namazını gecenin evveline değil, sonuna erteleyiniz.”[315]
75-
Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Namazlarınızdan sünnet olan kısmını evlerinizde
kılınız. Evlerinizi (ibadet yüzü görmeyen) kabirlere çevirmeyiniz.”[316]
76-
Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Allah nezdinde cihatların en üstünü, zalimlerin karşısında hak sözü söylemektir.”[317]
77-
Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Hanımının ve cariyenin dışında avret yerini hiç
kimseye gösterme.” Sahabelerden biri:
" Ey Allah'ın
Resulü, erkekler karışık bir şekildeyse
yine hüküm böyle midir? Peygamberimiz:
"Göstermemeğe gücünüz yettiği müddetçe hiçbir
kimseye gösterme," buyurdu. Başka bir Sahabe:
"Ya Resulallah,
birimiz kimsenin bulunmadığı tenha bir yerde ise yine hüküm böyle midir? Bunun
üzerine Paygamberimiz:
"İnsanlar Allah'tan çok fazla utanmalıdırlar." buyurdu.[318]
78-
Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Namazını kılan kişi rüku ve sucudunu tam olarak
yaparsa: Na maz ona şöyle dua eder: ( hakkımı tam vermekle ) beni koruduğun
gibi Allah'da Seni korusun.
Ruku ve sucudunu tam olarak yapmayana (tadili erkana
riayet etmeyene) ise namaz şöyle der: Beni noksan kılarak harcadığın gibi,
Allah da seni harcasın. Sonra bu namaz yırtık paçavra gibi dürülüp kıyamette
sahibinin yüzüne karşı atılır.”[319]
nin iyilik kefesine oturacak en ağır mükâfat kaynağıdır.
Namaz, can verilerek kara toprakîara karışılınca, mezar karanlığı icinda sahihinin ışık saçan, sadık arkadaşı olacaktır.
Namaz, kıldan ince ve kılıçtan keskin Sırat Köprüsü boyunca, mü'minin elden bırakmaz yoldaşıdır.
Namaz, ölüm meleği Azrail (a.p.), son emirle birlikte kapıya dayanıp, mü'minin canını alacağı sırada, kula ölüm acısını duyurmayan bir ilâhî iksir, bıçak sızısını yok eden bir ilâçtır.[320]
79-
Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Müezzin ezan okumaya başladığı andan itibaren, sonuna kadar, Yüce Allah himaye elini başına
koyarak onu korur. Okuduğu ezan, ulaştığı yerleri dolduracak kadar günahlarını
afeyler. Müezzin ezanı, bitirdikten sonra Hz. Allah ona şöyle seslenir:
"Kulum çok doğru söyledi. Ve hak olan şahitlik cümlesini dile
getirir."[321]
80-
Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Hz. Allah, ezan okunduğu yerin ( köy ve mahallenin )
ahalisini o günün fitnesinden korur.”[322]
81-
Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Kamet edilen yerde farz namazlarından başka hiç bir
namaza durulmaz.”[323]
82-
Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Kamet edildiği zaman koşarak değil, yürüyerek ve sükûnet içinde gidiniz. Yetiştiklerinizi kılınız. Yetişemediklerinizi de tamamlayınız.”[324]
83-
Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Kamet edildiği namazdan evvel, yemek hazırsa namaza
değil, yemeğe başlayınız.”[325]
84-
Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Sizden biriniz cemaate kıldırdığı namazı uzatmadan
kısaolarak kıldırsın, çünkü cemaatın içinde tahümmül edemiyen, ihtiyar, hasta
ve acele bir işi olan kimseler bulunabilir. Tek başına kılıyorsa namazını
dilediği kadar uzatabilir.”[326]
Namaz, dirilip mezarı başına dikilen mü'minin, Allah'ın önünde hesap vermek üzere mahşer toplantısına giden yolunun kılavuzudur.
Namaz, kıyamet günü, insan başlanna değecekmiş gibi yere yaklaşacak olan güneş gözünün başlara ateş yağdırarak vücutlara seller gibi terler akıtacak olan bir günün kaynar sıcağında ve Allah'ın Arş gölgesinden başka tek bir gölgenin bile bulunmadığı bir sırada mü'mini Arş'ın serin gölgesi altına aldıracaktır.
Namaz, kilitli Cennet kapılarının anahtarı ve tükenmez Cennet nimetlerine karşılık, kulun Allah'ına sunduğu bir şükran bedelidir.
Namaz, kulun kötülüğe gitmek isteyen ayağının kösteği, eğriliğe uzanmak isteyen elinin kelepçesi, yalan ve haksızlığı söylemek isteyen[327]
85-
Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“İmam fatihanın sonunda " Amin " dediği
zaman, sizler de hemen " Amin " deyiniz. Çünkü kim, imamdan sonra amin
diyen meleklere (Amin diyerek ) yetişirse, Hz. Allah o kimselerin geçmiş küçük
günahlarını, bir rivayete göre de gelecek küçük günahlarını afeder.”[328]
86-
Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Yangın gibi büyük bir felaket olduğu zaman ezan
okuyunuz. Zira ona sebebiyet veren şeytan, ezan sesini duyunca şiddetli bir
şekilde kaçar.”[329]
87-
Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Sizden biriniz evinde abdest alıp camiye geldikten
sonra, evine dönünceye kadar namazın içinde sayılır. Öyleyse ellerinin
parmaklarını birbiri içine geçirerek oynamasın.”[330]
88-
Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Biriniz sünnet ve vaciplerini yerine getirerek güzel bir abdest alıp, sadece namaz kılmak niyetiyle evinden camiye gitmek için yola çıkarsa, her sol ayağını atmakla bir günahı silinir. Her sağ ayağını atmakla da bir sevap yazılır. Bu hal camiye varıncaya kadar devam eder. Mü'minler yatsı ve sabah namazlarındaki sevvap derecelerini bilmiş olsalardı, emekleyerek bile olsa gelip ( bu namazları ) cemaatle camide kılarlardı.”[331]
89-
Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Biriniz camiye girerken bana selatü selam getirerek
şöyle duada bulunsun:
"Ey Rabbim, bana rahmet kapılarını aç."
Camiden çıkarken yine selavat getirerek:
"Ey Yüce Rabbim, senin feyz, bereket ve faziletini
dilerim." diye dua etsin.”[332]
90-
Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Biriniz camiye girince iki rekat sünnet kılıncaya
kadar oturmasın.”[333]
dudaklarının kilidi ve çirkin arzuls-a doğru akmak isteyen kalbinin durdurucusu ve engel direğidir.
Namaz, mü'minin etrafını çeviren ve şeytanın sokulmasını engelleyen iman kalesinin kat kat kayalarla örülü hisarıdır. Her yeni rekatlık namaz bu kale duvarına yerleştirilen kayaların sayısını, dolayısıyle günden güne kalenin kalınlık ve sağlamlığını arttırır.[334]
91-
Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Yolculuk yaptığınız zamanlarda, yaşça küçük olsa
bile, kıraati en düzgün olanınız imamlık yapsın. İmamlık yapan kimse sizin
amiriniz sayılır.”[335]
92-
Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Kul secde yaptığı zaman, onunla birlikte yedi azası
da secdeye varır. Bunlar: Alın, iki eli, iki ayağı ve dizleridir.”[336]
93-
Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Secdeye vardığında, dizlerini yere çö'kertikten
sonra, ellerini yere koyarak
dirseklerini yanlarından uzak tut.”[337]
94-
Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Ezanı işittiğin zaman, Allah'ın davetine icabet
et. (camiye gidiş namazını kıl)”[338]
95-
Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Ezan sesini işittiğiniz zaman, müezzinin okuduğu gibi siz de tekrar ediniz.”[339]
96-
Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Secde yedi uzvun üzerine yapılır. Eller, ayaklar,
dizler ve de yüz kısmındaki alın. Eller, dua edildiği yedi yerde yukarıya kaldırılır:
a. Kabe görüldüğü yerde
b. Hacılar Safa tepesine çıktığı vakit
c. Merve tepesine çıkıldığı zaman
d. Arafatta vakfa durulduğunda
e. Mina mevkiinde bulunulduğu zaman
f. Şeytan taşlandığı vakit
g. Kamet bittiği zaman”[340]
97-
Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Secdeler, alın, eller, dizler ve iki ayağın parmak uçlarına
dayanılarak yapılır. Bu yedi uzvunu secde için yere koymayan kişileri ( namaz
kılmayanlar ) Hz. Allah cehennem ateşiyle cezalandırır.”[341]
Nihayet devamlı namaz kılan mü'minin Öyle bir günü gelir ki, etrafını çeviren iman kalesinin azamet ve heybeti karşısında şeytan, korku ve ümitsizliğe düşerek, onun semtine bile yaklaşacak cesareti içinde bulamaz olur.
Namaz, zengin-fakir, âlira-cabil, genç-yaşlı bütün mü'min cemaatini yanyana ve aynı hizada saflar halinde bir araya getirdiği için, her sınıftan insanları birbirine kaynaştırıp yapıştıran bir birliğin kurulmasına hizmet ettiği gibi, insanlara, sıfat ve rütbeleri ne olursa olsun, aynı Allah'ın birbirinden farklı ve üstünlüğü olmayan eşit kulları olduğunu da her gün beş kere göstermektedir.[342]
98- Resulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki
“Yolculukta dört rekatlı ( farz ) namazların iki
rekata indirilmesi, Allah'ın bize verdiği bir sadakadır.”[343]
99-
Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Sabah namazına ancak, Allah ile sevgi ve saygı
başları sağlam olan kişiler devam edebilir.”[344]
100-
Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Rüku ve secdelerde belini tam olarak doğrultmayan
kişilerin kıldıkları namaz caiz görülmez.”[345]
101-
Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Konuşmadan, camiden çıkıp tekrar girmeden farz ve
sünnet namazları aynı yerde kılma,”[346]
102-
Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Ezanı ancak abdestli olan kimse okuyabilir.”[347]
103-
Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Günahları sildirecek, makamları yükseltecek olan bir
sevaptan sizleri haberdar edeyim mi? (şiddetle soğuk ve sıcaklık gibi..)
zorluklarda
abdest alıp camiye gitmek ve namazı kıldıktan sonra ikinci bir namaz kılmak
için beklemektir. (işte bu saydıklarımız, hakiki bir mücahidin savaş
meydanlarında düşmana karşı direnerek beklemesi demektir.)”[348]
104-
Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Yatsı namazını kılıp istirahate çekildekten sonra
dünyalık konuşmalardan sakınınız. Çünkü bilemezsiniz ki, Hz. Allah (c.c.)
sizin gibi kullar hakkında ne gibi hükümler verecek.”[349]
105- Resulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki
“Namaz kılarken saflarda boşluk bırakmaktan
kaçınınız.”[350]
106- Resulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki
“Namazını kılmak gayesiyle abdest alırken, ellerini yıkayacak kimsenin, suyun ilk damlasıyle ellerinden, yüzünü
yıkadığı vakit, kulak ve gözlerinin,
ellerini dirseklerine, ayaklarını
topuklarına kadar yıkadığı zaman, el ve
ayaklarından günahlar birer birer dökülerek ki şi anasından doğduğu gibi
temizlenir. Kılacağı namaz için de Hz. Allah derecesini yükseltir. (kul namazını bitirdikten sonra ) otururken
günahlarından arınmış bir şekilde oturur.”[351]
107- Resulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki
“Makber ve hamamların dışında yerin her tarafı
mescittir.”[352]
108- Resulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki
“Cemaatın namazlarını kıldıran imam mesul, müezzin ise
gü -venilir bir kişidir. Allahım, imamlara doğru bir istikamet ver. Müezzinlerin
ise günahlarını af ve mağfiret eyla.”[353]
109- Resulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki
“İmam sorumlu ve bütün cemaatın vekilidir. Namazını
tam ve güzel kıldırırsa, hem kendisine, hem de cemaate büyük sevaplar vardır. Şayet bozuk olarak kıldırırsa, bunun vebali
cemaate değil, sadece kendisinedir.”[354]
110- Resulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki
“Cehennem ateşi ademoğlunun her tarafını yakar. Ancak sedde azalarına dokunmaz. Çünkü Allah kendisi için secde eden azalara cehennem ateşinin dokunmasını haram kılmıştır.”[355]
Namaz, canlı-cansız bütün varlık çeşitlerinin kendi dilleriyle ortak-sız Allah'a ibadet ettiklerini bilen insanoğlunun, varlıkların bütün ibadet çeşitlerini bir arada Allah'a sunmalarıdır. Zekât, malın oruç, mide ile şehvetin ibadetidir. Fakat namaz, maddî ve manevî bütün yönleri ile bütün vücut yekûnunun ibadetidir.
Namaz, her artan rekâtı ile mü'mini, hayvanlık cephesinden ayırarak melekliğe doğru yükseltmelidir. Namaz kılmadan önceki mü'min, namazdan sonraki mü'mine benzememeli, namaz onun niyetlerinde, fikirlerinde, huylarında, arzularında, geleceğe ait düşüncelerinde iyilik doğruluk ve samimilik yönünde gözle görülür değişiklikler yapmalıdır. Yani sözün kısası ve özü ile söylersek, namaz kılan bir mü'min, namaz kılmayan kimseden dine ve ahlâka lalı kılına uygun hareketleriyle her yerde belli olmalı; herkes diyebilmelidir ki, “Bu adam namaz kılan bir mü'mindir. Şu da alnını ömründe secdeye koymamıştır.”[356]
111- Resulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki
“Sevgili peygamberimiz, imam yukarda,
cemaatte aşağıda olduğu halde namaz kılmayı nehyetmiştir.”[357]
112- Resulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki
“Sevgili peygamberimiz, "tahiyyatta" sol
elini yere koyup üzerine dayanmayı, Yahudilere benzememek için yasaklamıştır.”[358]
113- Resulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki
“Sevgili peygamberimiz, kişinin saçları tepesinde
bağlanmış ol duğu halde namaz kılmasını nehyetmiştir.”[359]
114- Resulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki
“Sevgili peygamberimiz, kişinin
küçük veya büyük abdestiyle, sıkışmış olduğu halde namaza durmasını
yasaklamıştır.”[360]
115- Resulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki
“Sevgili peygamberimiz, konuşan veya uyuyan bir kimseye karşı namaz
kılınmasını nehyetmiştir.”[361]
116- Resulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki
“Sevgili peygamberimiz, namazda veya yabancı
kadınların yanında uzanmayı (yatmayı) yasaklamıştır.” [362]
117- Resulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki
“Sevgili peygabmerimiz, büyükler varken küçüklerin birinci
safta yer almalarını yasaklamıştır.”[363]
118- Resulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki
“Namaz kılanın önünden kedilerin geçmesi namazı bozmaz. Çünkü bunlar evde dolaşması zaruri olan hayvanlardır.”[364]
Namaz kılarken Allah'ın huzurunda olduğunu bilmesi gereken mü'min, Allab'ın ululuk ve hoşnutluğundan gayri hiç bir endişe ve fikir taşımamalı, kafasını ve gönlünü dünyalık hiç bir mevzuun işgal edip coşkunluğunu bozmasına meydan vermemelidir.
Namaz, Allah'ın o
derece hoşuna giden ve ınü'mine sevap kazandıran bir ibadettir ki, iki
rekâttık temiz bir namaz kılan bir kula Ulu Allah şöyle seslenir: “Ey kulum!.. Sen gücü mahdut ve zayıf bir
varlıksın, bununla birlikte yüreğinde beslediğin imanın coşkunluğu ile
harekete geçerek, bütün benliğinle karşımda durup benim için iki rekât namaz
kıldın[365]
119-
Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“İmamınızı birinci safın ön tarafındaki orta kısma
alınız. Ve bu saflardaki boşulukları doldurunuz.”[366]
120-
Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Namazı ilk vaktinde kılmak Allah'ın rızasına vesile
olur. Sonunda kılmak ise Allah'ın affına kalmıştır.”[367]
121-
Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Emanete hiyanet edenin imanı, abdesti olmayanın
namazı, kılmayanın dini yoktur. Çünkü dine göre namaz, vücudu idere eden kafaya
benzer. (kafası olmayan bir kimsenin vücudu nasıl yaşamazsa, namazsız din de
yaşamaz.)”[368]
122-
Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Namazda yanlışlık yapan bir imamı uyandırmak yetkisi
erkekler için " Suphanallah " kadınlar için de ellerini birbirine
vurmaktır.”[369]
123-
Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Vitir namazı gecenin son kısmında tek rekattır. ( üç
rekat) olarak kılınır.”[370]
124-
Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Bir koyun sağacak kadar müsait bir zamanın olsa bile
gece namazını terk etme.”[371]
125-
Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Sabah namazının sünnetini terk etmeyiniz. Çünkü onda
çok büyük sevap vardır.”[372]
126-
Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
"(Başka birisine) Hanımını niçin dövdün, diye sorma, namazını kılmadan uyuma, (belki bir daha uyanamazsın )[373]
Vitir
Ben ise sonsuz gücün sahibi ve kâinatı çekip çeviren
üstün iradenin melikiyim” sıcak rahmetim, canlı-cansız bütün varlığı
ateşe tutulan mum gibi eritebilecek derecede geniştir. Şüphem olmasın iri,
acizliğine rağmen huzuruma dikilerek benim için kıldığın namazın karşılığını
kat kat fazlası ile en muhtaç anında sana verecek ve seni ölçüsüz bir sevince
boğacağım. Sana hiç bir gözün görmediği, hiç bir kulağın işitmediği, hiç bir
aklın alamayacağı ve hiç bir geniş muhayyilenin önünde canlandı ramıyacağı
kadar bol, değerli ve çeşitli nimetler vereceğim.[374]
127-
Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Bir günde
(aynı vakitte ) bir namazı iki kere kılmak doğru değildir.”[375]
128-
Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Abdestsiz olarak kılınan namaz ve çalınmış maldan verilen sadaka kabul edilmez.”[376]
129-
Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Başı açık olan bir kadının kıldığı namaz kabul
olunmaz.”[377]
130-
Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Müezzin ezanı bitirinceye kadar tekbir getirerek
namaza başlamayınız.”[378]
132-
Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Sabah namazından sonra güneş bir mızrak boyu
yükselinceye kadar nafile namazı kılınmaz. ( kaza namazları güneş doğmadan
evvel kılınabilir.) ikindi namazı kılındıktan sonra güneş batıncaya kadar yine
nafile namaz kılınmaz.”[379]
133-
Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Fatihayı okumayan bir kimsenin kıldığı namaz makbul değildir.”(Bu şafiye göredir.)[380]
Ey kulum; “Cehennem ateşi sana haramdır; sen, Cennetlik
kullarımdan olacaksın, Aynca en sonunda Ulu varlığımı görmek bahtiyarlığına da
ererek bir kolun kavuşabileceği derecelerinin en yükseğine çıkacaksın. Ey
kulure! Bütün bu rütbe ve nimetler senin öz hakkın dir. Çünkü varlığuna eş ve
ortak koşanlar Allah diye aciz bir takım putlara taparken sen beni tamdın;
varlığımı bir ve ortaksız bildin. Üstelik bu temiz ve eksiksiz imanını
ibadetlerin en güzeli ile süslemek üzere huzuruma dikilerek benim hoşnutluğum
uğruna namaz kıldın. Benim emrime uymak irin dakikalarca ayakta dikilerek benim
kelâmımı okudun; bana olan saygını ifade etmek üzere önümde eğildin; nihayet
benim karsımda haddini bilerek yerle bir
oldun ve topraklara yüz sürdün; arkasından rahmet kapıma el açarak sıcak bir
yüreğin dili ile bana dua ettin.”[381]
135-
Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Abdesti olmayanın namazı, Allah'ın ismini anmayanın
da abdesti olmaz.”[382]
136-
Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Göğsüyle kıbleye yönelmeyenin namazı caiz değildir.”[383]
137-
Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Caminin komşusu ancak namazını camide kılar” (caminin
dışında kıldığı namaz tam ve kamil bir namaz değildir.)[384]
138-
Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Bir gecede iki kere vitir namazı kılınmaz.”[385]
139-
Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Hz. Allah üç kimseyi çok sever ve onlara bol bol
sevap verir.
a. Gece namazı kılanları
b. Namaz için saf haline geçenleri
c. Cephede düşmana karşı sayaş için saf tutanları.”[386]
140-
Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Namazın davetiyesi olan ezan sesini duyduğun zaman
ona icabet et. Huzur ve sükun içinde namaza koş. Safın arasında boşluk
olduğunda takdirde orayı doldur. Şayet
yer yoksa saftaki din kardeşlerini rahatsız etme. Namazda okurken kulakların
işitecek kadar sesini çıkar. Yanındakilere ( sesini yükselterek ) eziyet etme. Sanki hemen dünyadan ayrılacak ve ilgisini
kesecek olan bir kimsenin huşu ve korku içerisinde kılağacı namaz gibi namaz
kıl.”[387]
141-
Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Biriniz namaz kıldığı zaman, bir daha namaza dönmeyeceğini zanneden, öleceğine kanaat getiren, son olarak namazını korku ve huzur içerisinde kılan kişi gibi namaz kılınız.”[388]
“Ey kulum! Varlığımı tanımayarak benim yerime puta tapanlar, hiç çıkmamak üzere cehennemin kavurucu alevleri içinde yanmayı ne derecede hakk etmişlerse sen de en az o derece cennet ve cemalim ile birlikte sana vereceğim diğer nimetleri haketmişsin ve onların sahibi olmaya layıksın. Ne mutlu benim gösterdiğim yoldan ayrılmayan kullarıma.”[389]
142-
Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Beş vakit namazını kılan, orucunu tutan, namusunu koruyan, kocasına itaat eden bir
kadın cennete girmeyi hak etmiştir.”[390]
143-
Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Sabah namazını kılıp hiç bir şey konuşmadan şu duayı
yedi kere oku. "Allahümme ecirni minennar" Akşam namazını kıldıktan
sonra da yine konuşmadan bu duayı yedi defa okursan, o gece öldüğün takdirde
Yüce Allah senin için cehennemden kurtuluş beraatı yazılmasını emredecektir.”[391]
144-
Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Cenaze namazını kıldığınız bir ölü için hululü kalp
ile dua ediniz.”[392]
145-
Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Farz namazlarınızı kıldıktan sonra şu duayı on kere okuyunuz " La ilahe illalahü vahdehu la şerikeleh, lehül mülkü velehül hamdü, ve hüve ala külli şey'in kadir." Manası: Allah'tan başka hiç bir ilah yoktur. (O tektir.) Ortağı eşi ve benzeri yoktur. Her varlığın mülkiyeti onundur. O, her şeye hakkıyle kadirdir. ( kim bu duayı okursa, bir köle azat etmiş gibi sevap alır.”[393]
146-
Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Kul namaza durduğu zaman, rukuya varıncaya kadar
sevapları başına dökülür. Rukudan secdeye gidinceye kadar o kişinin her tarafını
Allah'ın rahmeti kaplar. Secde eden her mü'min, Allah'ın huzurunda secde eder.
Öyleyse ne dileği varsa, o anda istesin.”[394]
147- Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Mü'minin Rabbine en yakın olduğu zaman, secde halinde
ikendir.”[395]
148-
Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Birinin namaza başladığı vakit uzuvlarını
kımıldatmasın. Namazın içerisinde Yahudilerin sağa sola meyil ettiği gibi
yapmasın. Zira namaz içinde uzuvları teskin etmek, namazı tamamlayan
sebeplerdendir.”[396]
149-
Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“İnsanoğlu secde ayetini okuyup secdeye vardığında,
Şeytan ağlayarak kaçarken şöyle der:”
"Bana yazıklar olsun, ademoğlu secdeye emir edilir edilmez hemen secdeye kapanıp, böylece cennete girmeyi hak etti. Ben secde etmeye emrolundum (fakat secde etmeyerek bilakis ) isyan ederek cehenneme girmeyi hak ettim.”[397]
150-
Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“İmam (akşam, yatsı ve sabah namazlarında ) açıktan okuduğu vakit siz sukut ediniz.”[398]
151-
Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Biriniz camide namaz kıldığı zaman, namazından sünnet
olanın bir kısmını erteleyip evinde kılsın.
Çünkü yüce Allah böyle evleri feyz ve bereketiyle şereflendirir.”[399]
152-
Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Cuma günü imam hutbe okurken yanında konuşan
arkadaşına: " Sus konuşma." dediğin takdirde, sen de ( onun gibi ) boş konuşarak cumanın
adabına aykırı hareket etmiş olursun.”[400]
153-
Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Namaz kılmağa başladığın zaman, bir daha dönüp
kılamayacak bir kişinin korku ve huzur içinde kıldığı namaz gibi namazını kıl
Sonra da özür dileyerek ( boş ve zararlı) sözler konuşma. Başkasının
elindekine göz dikmekten şiddetle kaçın.”[401]
154-
Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Cuma günü olduğu vakit, her caminin kapısında
bekleyen melekler, camiye gelen cemaatin önce ve sonra gelenlerini, evlerinin
yakın ve uzak olşşuna göre isimlerini tesbit ederek sevaplarını yazarlar İmam
minbere çıkıp oturduğu anda, melekler de ellerinde, bulunan sevap defterlerini
kapatarak hutbeyi dinlemeğe koyulurlar.
Erkence cuma namazına gelen ilk kişi, bir
deve tasadduk eden kişinin kazandığı sevap, kadar sevap kazanır. Ondan sonra
gelen ikinci kişi, bir sığır tasaddut eden kadar, üçüncü gelen bir koç, dördüncü ve beşinci
gelen bir koyun, altında gelen kimse ise bir yumurta tasadduk etmiş kadar sevap
alır.”[402]
Namaz, yeryüzü üzerindeki islâm dininin kalbi olan Kabe'ye yönelmiş yürekleri, Biricik Allah'a bağlanmış olmanın coşkunluğunda birleştiren ve bütün müslümanları aynı yolun doğruluğunda birleştirip birbirine öz kardeş yapan talihli bir yolculuğun ilk ve son konağıdır.
Namaz, namaz kılmayanları ebedî aldanmışlar diye sayıp, onlara yürekten acımanızı ve onlar hesabına Ulu Allah'tan gece-gündüz rahmet ve hidayet dilememizi gerektirecek derecede zengin bir ilâhî hazinedir.[403]
155-
Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Öğle namazından evvel kılınan dört rekath sünnet,
yatsı namazından sonra kılman dört rekatlı sünnet gibidir. Yatsı namazından
daha sonra kılınan dört'rekatlı sünnet ise: Kadir Gecesinde kılınan dört
rekatlı sünnet kadar sevap kazanır.” [404]
156-
Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Abdesti soğuk, sıcak ve hastalık gibi zorluklara
rağmen, tam olarak almak, yaya olarak camilere gitmek, kılman bir namazdan
sonra diğer bir namazı beklemek, (sabunlu) suyun kirleri temizlediği gibi,
kişinin günahlarını öylece temizler.”[405]
157- Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Öylesine iki meziyet vardır ki, onu işleyen her
Müslüman cennete girecektir. Uyanık olun. Çünkü o iki meziyet zor değil,
bilakis kolaydır. Buna rağmen yapanlar çok azdır.
a. Farz namazlarından sonra on kere " sübhanallah
" on kere de " elhamdülillah " on kere de "ellahü ekber
" demektir ki, bunların; toplamı yüz elli eder. (her birisi on sevap
verildiğine göre ) tartılınca bin beş yüz sevaptır.
b. Mü'min gece yatağına uzandığı zaman, otuz üç kere
" ellahü ekber " otuz üç kere " elhamdülillah " otuz üç
kere "sübhanallah" demesidir. Bunların toplam sayısı yüz, tartıca bin
eder. Bu kadar sevaplara karşı hangimiz iki bin beşyüz tane günah işler.”[406]
İbn-i Mes'ûd'un
(radiyallahü anh) bildirdiği hadis-i şerifde:
“Namazını vaktin
evvelinde kılan kimsenin namazı büyük nûr ile göğe çıkıp. Arş-ı a'lâya kadar
yükselir. Kıyamete kadar, orada sahibi için istiğfar eder. Duâ edip: Sen beni
muhafaza ettiğin gibi, Allahü Teâlâ da seni korusun der. Namazını vaktinı
geçirerek kılanın namazı nursuz olarak göğe çıkarılır. Göğe çıkınca eski bir
paçavraya sarılır Geri çevrilip yüzüne çarpılır. Sahibine bedduâ edip, beni
zayi ettiğin gibi, Allahü Teâlâ da seni zayi eylesin der” buyuruldu.[407]
158- Resulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki
“Hz. Allah her gün beş vakit namazı kullarına farz
kılmıştır. Bu namazların hakkına saygı gösterip dosdoğru kılanlar için, cennete
gireceklerine dair Allah'ın vadi vardır. Kılmayanlar için cennete gireceklerine
dair Allah'ın bir sözü yoktur. Dilerse
onları cezalandırır, dilerse lutfu
keremiyle af edip cennetine kovar.”[408]
159-
Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Günde beş vakit farz namazı vardır. Kim bunları
kılarsa, kendisine kıyamet günü nur, burhan ve her türlü ataptan kurtuluş vesilesi
olur. Kılmayanlar için, nur, değil ve azaptan kurtuluş vesilesi diye bir şey
yoktur. Kıyamette Fravn, Karun, Haman ve Übeyyü b. Halef gibi kafirlerle birlikte
haşır meydanına geleceklerdir.”[409]
160-
Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“İslam ümmetinin öyle seçkinleri vardır ki, siz onları severseniz onlar da sizi severler. Siz onların cenaze namazlarını kılarsanız, onlar da sizinkini kılarlar, İslam ümmetinin arasında öyle kötü kimseler vardır ki, siz onlardan nefret ederkeniz, onlar da sizden nefret ederler. Siz onlara lanet ederseniz onlar da size lanet ederler.”[410]
161-
Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Sizden en iyiniz,
namazda kolaylık gösteren kimselerdir.”[411]
162-
Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Yerlerin en iyisi camilerdir. En kötüsü ise
sokaklardır. (Çünkü ahlakı bozan her şey sokaklardan öğrenilir.)”[412]
163-
Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“İyiliklerin en değerlisi ilk vaktinde kılanan namazlardır.”[413]
Ubade bin Sâmet'in (radyallahü anh) bildirdiği hadîs-i şerifte: “Bir kimse şartlarını gözeterek iyi bir abdest alır, sonra namaza durur, namazın ruku, secde ve kıraetini güzel yaparsa, namazı ona: “Sen beni muhafaza ettiğin gibi, Allahu Teala’ da seni muhafaza etsin” der. Sonra bu namaz nurlu olarak, parlıyarak göğe çıkar. Gök kapıları açılır Allahü Teala’nın katına arz olunur. Orada sahibine şefâatte bulunur. Kıraet rüku ve secdelerini tam yapmayanın namaz, ona: “Beni zayi' ettiğin gibi Allahu Teala’da seni zâyi’ etsin” der.[414]
164-
Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Akşamdan sonra batı tarafında kırmızı bir ışık
meydana gelir. O kaybolduğu zaman yatsı
namazının kılınması vacip olur.” [415]
165- Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“En iyileriniz, yolculukta dört rekatlı namazları
ikişer rekat kılar. ( Açlık ve hastalık
gibi tehlikelere düşmemesi için )
orucunu bozar.”[416]
166-
Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Kadınların namazlarının en efdali kendi evlerinde
kılacağı namazlardır.”[417]
167- Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Erkeklere ait olan safların en hayırlısı birinci
saf, (sevapça) en hayırsızı son saftır.
Kadınların ise bunun aksine olup en hayırlısı geride kalan saf, hayırsızı da
ön saftır.”[418]
168-
Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Saflarınızı düz ve sık tutunuz. Yoksa boşluklara
şeytan gelir.”[419]
169-
Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Safları sımsıkı yapıp, birbirine yaklaştırınız.
Saflarda bulunan kişilerin boyunları aynı hizaya gelecek şekilde düzeltiniz.”[420]
170-
Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Hz. Allah, ikindi namazından evvel dört rekat
sünnetleri kılanlardan razı olsun.”[421]
171-
Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Hz. Allah, gece namazına kalkıp kendisi kılan ve
hanımını da uyandırıp kıldıran kimselerden razı olsun. Eğer hanımı kalkmaz ise
yüzüne su serperek onu uyandırmağa çalışır”.[422]
172-
Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Hz. Allah, gece namazına kalkıp kendisi kılan ve
kocasını da uyandırıp kıldıran kadınlardan razı olsun. Kocası
uyanmadığı takdirde yüzüne su serperek uyandırmağa çalışır.” [423]
Sonra bu namaz nursuz olarak göğe çıkar. Gök kapıları kapamr. Sonra bu namaz eski bir bez gibi dürülüp, geri çevrilir. Sahibinin yüzüne vurulur” buyuruldu
İbn-i Mes'ûd (radyallahü anh) anlatır: Peygamber efendimize (sallaliahü aleyhi ve sellem) hangi amel daha üstündür? Dediğimde:[424]
173-
Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Allah’ını hakkıyle bilen bir kimsenin kılacağı tek
bir namaz Allah’ını hakkıyle bilemeyen cahil bir kimsenin kılacağı bin
namazdan daha hayırlıdır.”[425]
174-
Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“İki rekatlık sabah namazı, dünya ve dünyada bulunanlardan daha
hayırlıdır.”[426]
175-
Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Misvak kullanarak alınan abdestle kılman iki rekatlı
namaz, misvaksiz olarak kılman yetmiş rekatlı namazdan daha hayırlıdır.”[427]
176-
Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Başı kapalı olarak kılınan iki rekatlı namaz, başı
açık kılınan yetmiş rekatlı namazdan daha hayırlıdır.”[428]
177-
Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Kılınması kolay olan iki rekatlık bir namaz, dünya ve
dünyanın üzerindekilerden daha hayırlıdır. Eğer emrettiklerimi yerine getirirseniz,
hazende ve seferde
her türlü zorlukları yenersiniz.”[429]
178-
Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Sünnet olarak kılıp küçük gördüğünüz ve bu din
kardeşinizin farz namazlarının üzerine fazla olarak kıldığı iki rekatlık namaz
onun için bütün dünyadan daha hayırlıdır.”[430]
179-
Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Gece kılınan iki rekatlık namaz küçük günahları temizler.”[431]
180-Resulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki
“Takva ile kılman iki rekatlı namaz, Allah'tan
hakkıyla korkmayanların kılacağı bin rekatlı namazlardan daha hayırlı ve
üstündür.”[432]
“Amellerin üstünü, namazı vaktinde kılmak, anne ve babaya iyilik etmek ve Allah yolunda cihâddır” buyurdu. Diğer bir hadîs-i şerifte de: “Namazın evvel vakti, Allahü Teâlâ’nın rızâsına, vaktin ortası da Allahü Teâlâ’nın rahmetine kavuşmak zamanıdır.[433]
181-
Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Ey Ebu Bekir,
Yüce Allah ibadetlere karşı olan hırsını artırsın. Fakat (namaza
yetişemeyeceğim diye acele ederek ) koşma”.[434]
182-
Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“YüceRabbim, farz namazlarımın üzerine bir de vitir
nama -. zını ekledi. Bunun vakti yatsı namazıyle fecir arasındadır.”[435]
183-
Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Öğle namazının ilk sünnetlerinin vakitleri, güneş
semanın ortasından batıya doğru kaydığı anlarda başlar. Bu namaz da, bütün
varlığıyle Allah'a bağlanmış seçkin kişilerin kıldığı namazdır. En üstün
derecelisi ise, hareketin şiddetli olduğu zaman kılınan namazdır! ( Sevabı da o
kadar çoktur.)”[436]
184-
Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
"Sübhanallah " bu gece Allah'ın yeryüzüne
indirmiş olduğu fitneler ve açtığı rahmet hazineleri ne kadar boldur. Öyleyse
şu adaların sahiplerini gece namazları kılmaya kaldırınız. Çünkü dünyada rahat
ve bolluklar içerisinde yaşayan ve çeşit çeşit ipekden elbiseler giyen o kadar
çok kimseler vardır ki, bunlar kıyamet günü mahşer meydanına çıplak olarak
geleceklerdir.”[437]
185-
Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Rukuya varınca ( en az ) üç kere "sübhane
rabbiyel azim "secdeye vardığınız zaman da yine üç kere "sübhane
rabbi yel a'la" cümlelerini söyleyiniz.”[438]
186-
Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Namaz da saflarınızı düzgün ve tam yapınız. Çünkü
saflar iri muntazam olması namazın tamam olmasının sebeplerindendir.” [439]
187- Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Her sahada saflarınızı muntazam yapınız ki, kalbleriniz de iyi ve düzgün olsun.”[440]
Vaktin sonu ise Allahü Teâlâ’nın afvına kalmış bir zamandır” buyuruldu. Nitekim Allahü Teâlâ Mâûn sûresi dört
ve beşinci âyetlerinde: “Namazlarını insanların yanında kılıp, yalnızken terk edenlere şiddetli azablar vardır” buyuruluyor. Ya'nî namazlarında gafletle davranıp, önem vermiyenlere, vaktini geçirenlere şiddetli azab vardır.[441]
188-
Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Saflarınızı düzgün yapınız, böyle yapmadığınız
takdirde, Yüce Allah da yüzlerinizi birbirinizden çevirir. Böylece aranızda
anlaşmazlıklar baş gösterir.”[442]
189-
Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Sevgili peygamberimiz, namaza başlarken ( iftidah
tekbirinde ) ellerini kulakları hizasına doğru kaldırır.”[443]
190-
Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Sevgili peygamberimiz, namaza durdukları zaman, sağ
elini sol elinin üzerine koyup bileğinden tutardı. ( sonra göbekle göğüsün arasına indirirdi.)”[444]
191-
Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Namazın içinde istenmeyerek yapılan her yanlışlık
için, selam verdikten sonra iki secde (sehf secdesi ) yapılır.”[445]
192-
Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Her namaz için üç türlü mükafat vardır:
a. Semanın ortasından başının üzerine feyz ve
bereketlerin sa çılması.
b. Ayakların bulunduğu yerden semaya kadar her tarafın
meleklerle kaplanması.
c. Bir meleğin,
şu namaz kılan kişi, kimin huzurunda ve kime karşı namaz kıldığını
bilseydi asla namazdan çıkmazdı, sözünü söylemesi.”[446]
193-
Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Yahudiler üç şeyden ötürü bizi kıskanıyorlar;
a. Müslümanların birbirleri ile karşılaştıklarında
selamlaşmaları.
b. Duadan sonra " Amin " demeleri.
c. Rukudan kalkınca "Allahümme Rabbena Lekel Hamd.
"(Rabbimiz, yetiştiricimiz ancak sensin, her türlü hamdüsenalar sana
mahsustur.) cümlesinin söylenmesi.”[447]
194- Resulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki
“Namaz kılanın önünden geçmek isteyen bir kimse onun ne kadar günah olduğunu bilseydi kırk beklerdi de yine geçmezdi. Çünkü kırk beklemek namaz kılanın önünden geçmekten çok daha hayırlıdır.”[448]
195-
Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Şayet insanlar ezan okumanın ve birinci safta yer almanın
ne kadar hayırlı olduğunu bilselerdi, buna ancak kur'a çekmekle kavuşmak
isterlerdi. Yine eğer sıcakların bastırdığı zamanlarda namaza gitmenin sevabım
bilmiş olsalardı, bunun için de muhakkak yarışa katılmayı ihmal etmezlerdi.
Yatsı ve sabah namazmdaki sevabın ne kadar olduğunu bilselerdi, emekleyerek
bile olsa yine (camiye ) giderlerdi.”[449]
196-
Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Ümmetime bir meşakkat olacağından korkmamış olsaydım
abdestin farz olması gibi misvak kullanmanın da farz kalınmasını isterdim.”[450]
197-
Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Burada bulunanlar bulunmayanlara haber versin. Sabah
namazından sonra iki sehif secdesinden başka her hangi bir nefale namaz
kılmayınız.”[451]
198-
Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Kulun imanı ile küfrü arasında fark namazı kılıp
kılmamasıyle olur. Kul namazı terkettiği zaman, Allah'a şirk koşmuş kadar
günaha girmiş olur.”[452]
199-
Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Farz namazların içerisinde, cuma günü (sabahı)
cemaatle kılınacak sabah namazından daha üstün bir namaz yoktur. Kim ki bu
namazı kılarsa, Allah'ın affına mazhar olacağından hiç şüphem yoktur.”[453]
200-
Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Sizden biriniz kılacağı namazı şevk ve neşeli olarak
kılsın. Ancak yorulup bitkin bir duruma düştüğü zaman oturup istirahat etsin.”[454]
İbn-i Abbas
(radiyallahü anhümâ) bu âyet-i kerîmeyi
namazın terki değil, vaktinin geciktirilmesi şeklinde tefsir etmiştir. Sa'd
(radıyallahü anh) der ki, Resûlüllaha, Allahü Teâlâ’nın: “Ellezine hüm an salâtihim sâhûn” kelâmını sordum.
“Onlar namaz vakitlerini geçirenlerdir” buyurdu, Allahü Teâlâ Meryem sûresi altmışıncı
âyetinde:
“Bu peygamberlerden sonra kötü insanlar geldi. Namazı terkettiler. Nefislerinin arzularına uyup günah işlediler. Âhirette azab görürler, Gayyâ'ya atılırlar buyuruyor.”[455]
201-
Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“İkindi namazını terkeden bir kimse, sanki ehlini ve malını kaybetmiş kadar zarar
görür.”[456]
202-
Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Namaz kılmak veya Allah'ı anmak için camiye giren bir
mümine, Yüce Allah, kaybolmuş oğlunu bulan bir kimsenin sevinmesi kadar
sevinir.”[457]
203-
Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Allah'ın nezdinde, saftaki boşluğu dolduracak
maksadiyleoraya doğru yürüyüp ayakları tozlanan kimse, ondan daha sevimli bir
yere yürümemiştir.”[458]
204- Resulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki
“Kul secde yapmaktan daha ziyade hiç bir şeyle Allah'a
yaklaşamaz.”[459]
205-
Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Yolculuğa çıkan bir kimse, geriye evinde kılacağı iki
rekatlı namazdan daha iyi bir hediye bırakacak değildir.”[460]
206-
Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Müslümanlar üç safla cenaze namazını kıldıkları
imanlı bir ölünün cennete girmesi gerekir.” [461]
Berâ bin Azîb (radıyallahu anhııma) bu âyet-î Kerîmedeki Gayya, Cehennemde bir vadidir dedi. İbn-i Abbas (radıyallahü anhümâ). Cehennemdeki Gayya denilen vadiye, ancak namazların vakitlerini zayi' edenler girer dedi.[462]
Allahü Teâlâ Peygamber
efendimize (sallâllahü aleyhi ve sellem) namazı kılmağı emretmiştir. Allahü
Teâlâ Habibine önce Peygamber olduğunu bildirmiş, sonra her amelden önce
namazı emretmiştir. Nitekim Allahü Teâlâ Ankebût sûresi, kırkbeşinct âyetinde;
“Ey Muhammed (aleyhisselâm), sana vahyolunan Kur'ân-ı
kerîmi oku. Namaza devam eyle. Mtthakkak ki-namaz, insanı aklen ve şer'an kötü,
yasak ve günah olan şeylerden alıkoyar”,
Tâhâ sûresi yüz otuzikinci âyetinde:
“Ey Muhammed. ehl-i beytine ve ümmetine namazı emret.
Geçim darlığına sabredin. Kendinin ve onların rızkını vermek için çalışman;
istemeyiz. Belki sana ve onlara rızkı biz veririz”, Bakara sûresi yüz elliüçüncü âyetinde:
“Ey mü'minler, sabır ve namazla Allahü Teâlâ’dan
yardım isteyiniz. Muhakkak ki, Allahti Teâlâ sabredenlerle beraberdir, ya'nî
Aîlahü tettâ sabredenleri korur ve onlara yardım eder.”[463]
207-
Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Her Müslüman vakti gelmiş olan farz namazlarını tam
olarak abdestini aldıktan sonra, huzur içinde kılarsa, geçmiş küçük günahlarına
kefaret olur. Bu hüküm, büyük günah işlemediği takdirde bütün sene uygulanır.”[464]
208-
Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Devamlı gece namazı kılıp, günün birinde uykuya dalan
kişiye ( daha önce kıldığı namazın sevabı gibi ) sevap yazılır.”[465]
209-
Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Üç (veya daha fazla) kişiler, bulundukları yer ister
şehir ister çöl olsun, vakti gelen bir namazı cenaatle kılmadıkları takdirde,
şeytan onları doğru yoldan saptırır. Öyleyse namazlarınızı cemaatle kılmayı
ihmal etmeyiniz. Bir kurt, sürüden
ayrılan birkoyunu tuzağa düşürerek kaptığı gibi, şeytan da cemaatten ayrılan bir Müslümanı
kandırarak tuzağına düşürür. Sonra da onu dilediği gibi kullanır.”[466]
210-
Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Her gün kılınacak beş vakit namaz, kapınızın önünden devamlı akan bir ırmağa benzer. Günde beş kere o suda yıkanan kişinin vücudunda bir kir diye bir şeyin kalmadığı gibi, beş vakit namazını kınlanın da günahları böylece temizlenmiş olur.”[467]
211-
Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Camiye giderken alacağın sevab, camiden çıkıp evine dönmekten
kazanacağın sevaba eşittir.” [468]
212-
Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Kılacağı namazın son rekatında bile imama yetişen
kimse, o namazın bütün sevabına yetişmiş olur.”[469]
Enbiyâ sûresi, yetmişbeşinci âyetinde: “Onları emrimizle, insanlara yol gösterici ve hakka da'vet edici imamlar yaptık. İnsanları sâlih amellere teşvik ve tergîb için onlara hayıslı işler vahyettik, namaz kılarlar, zekât verirler. Onlar bana îmân ve ibâdette ıhlâs sahibi oldular” buyuruyor.[470]
213- Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Ezanın okunduğu camide bulunan bir kimse, önemli bir
işi çıkıp tekrar dönememenin dışında,
namaz kılmadan çıkarsa, münafıklık gibi büyük bir günah işlemiş olur.”[471]
214- Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Kim Allah rızası için yedi sene müezzinlik
yaparsa, Hz. Allah, o kimse için cehennemden kurtuluş beraatını
yazdırır.”[472]
215-
Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Kim yirmi iki sene müezzinlik yaparsa, ona cennete girmesi için emir vacip
olunur. Aynı zamanda her gün okuduğu
ezan için altmış, ettiği kamet için de otuz sevap yazılır.”[473]
216- Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Vaktinde tam ve güzel bir şekilde namaz kıldıran imam
ve cemaatı için büyük sevaplar vardır. Noksan ve yanlış kılınan bir namazın
vebali cemaate değil, imama aittir.”[474]
217-
Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Kendisinden daha iyi okuyup namaz hükümlerini daha
iyi bilen bir cemaate imimlık yapan bir imam. kıyamete kadar aşağılık derecesine
düşme cezasına çarptırılır.”[475]
218- Resulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki
“Kim eksiksiz olarak bir sene kuşluk namazını kılarsa,
Hz. Allah, o kimseye cehennem ateşinden bir beraatnâme verir.”[476]
Allahü Teâlâ bu âyet-i kerîmede bütün hayrı, iyilikleri topluca bildiriyor. Bu hayır ve iyilik, günahlardan kmmakla beraber bütün tâatleri, iyi işleri de yapmaktan ibarettir. Namazı bildirmede mübalâğa eylemiş ye mü'minlere bilhassa namazı ve ve emreylemiştir.
Peygamber efendimiz de (sallallahü aleyhi ve sellem) dünyadan ayrılacakları zaman son nefesinde ümmetine namazı vasiyyet eylemiştir. “Namaz, köle ve cariyeniz hakkında Allahü Teâlâ’dan korkun namazınızı terk etmeyip kılınız. Köle ve câriye gibilere mâlik haklarını gözetiniz buyurmuştur.” Bu vasiyyet ise Peygamberimizin (sallallahü aleyhi ve sellem) son vasiyyetidir. Bir başka hadis-i şerifte: “Namazı vasiyyet etmek, her peygamberin son nefesinde ne son vasiyyetidir” buyuruldu.[477]
219-
Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Kim sabah namazım hemen akibinde yüz kere "
sübhanailah." yüz kere de " elhamdülillah " demeye devam ederse,
günahları deniz lerin köpüğü kadar bile olsa yine de af olunur.”[478]
220-
Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Kim kuşluk namazı olarak on iki rekat kılmağa devam
ederse, cennette onun için bir köşk inşa edilir.”[479]
221-
Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Kim imamdan evvel başını secdeden kaldırır veya imam
secdeye varmadan başını secdeye koyarsa,
( bir rukun eda edecek kadar imamdan ayrı olursa ) imamla birlikte
kıldığı namazı fasittir.”[480]
222-
Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“İnsanların görmediği bir yerde kişinin kılacağı
sünnet namazı, insanların göreceği bir yerde kılman sünnet namazından yirmi 5
kat daha üstündür.”[481]
223-
Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Gece kılınan sünnet namazları ikişer rekat olarak
kılınır”.[482]
224-
Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Gece ve gündüz kılınan sünnet namazları ikişer rekat
olarak kılınır.”[483]
225-
Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Camide bulunup da ikinci bir farz namazı kılmak için
bekleyen bir mü'min, abdesti bozulmadığı müddetçe namaz içinde sayılır.”[484]
226-
Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“İmamın kıraati sayıldığı gibi ( bu kıraat ) cemaat
için de sayılır.”[485]
Namaz, Resûlüllahın ve üzerine riııu farz kılınanların evvelidir. Namaz, Resûlüllahın ümmetine son vasıyyetidir. Namaz. İslâmdan en son gidecek şeydir. Namaz, mü'minlerin kıyamette amellerinden sorulacağı ilk şeydir. Namaz dinin direğidir. Namaz gidince din ve islâm yoktur. Bir hadîs-ı şerifte: “Sizin son zamanda. dininizden en önce kaybedeceğiniz şey emânettir, en son kaybedeceğiniz ise namazdır. Şartlarını gözetmeden namaz kılanlar olur. Onlar namazdan pay almazlar”, buyuruldu.[486]
227-
Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Kim farz namazlarını kılmağa devam ederse, onun için kabul olunacak bir dua vardır. Kim
ki, Kur'an-ı Kerim-i öğrenip hatmederse onun için de kabui olunacak bir dua
yetkisi vardır.”[487]
228-
Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Kim namazın içinde, ben üç mü, yoksa dört mü kıldım,
diye düşünüp şüpheye düşerse, azını kabul ederek üzerine bir rekat ilave ederek
namazını tamamlar. Çünkü fazla olarak kılman bir namaz eksik olarak kılmandan
daha hayırlıdır.”[488]
229-
Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Kim müezzinin okuduğu ezanı işitip tekrar ederse,
ezan okuyanın kazandığı sevap kadar sevap kazanır.”[489]
230-
Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Kim Sabah Namazını ( cemaatle ) kılmaya devam ederse,
daima Allah m himayesi altında olur. Bundan dolayı ona hakarette bulunur
sanız, Hz. Allah da sizi günün birinde
yakalayıp cazalarınızı verir.”[490]
231-
Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Kim sabah ve yatsı namazlarını cemaatle kılmaya
devameder ise, bu kimseye kadir gecesinde kazanılan sevap kadar sevap verilir.”[491]
232-
Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Kim serinlik namazları olan sabah ve ikindi
namazlarını kılmağa devam ederse şüphesiz cennete girecektir.”[492]
233-
Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Kim yatsı namazını kılmaya devam ederse, bütün
gecenin yarısını, sabah namazını cemaatle kılmaya, devam ederse, gecenin
diğer yarısını ibadetle geçirmiş olur. (Böylece bütün bir geceyi ibadetle
geçirmiş olur.)”[493]
Hanbeli mezhebi imâmı, îmâm-ı Ahmed'e (rahımehullah) göre. namazı terkeden. namazın farz olduğunu kabul etmemekle beraber terkediyorsa kâfir olur. Hanbeli mezhebinde böyle kimsenin katli vâcib olur.[494]
234-
Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Kim yirmi dört saatlik bir günde on iki rekat sünnet
namazı kılarsa, Hz. Allah o kimse için cennette bir köşk inşa eder.”[495]
235-
Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Kim öğle namazından evvel dört rekatlık sünnet
namazını kılarsa, Hz. Allah o kimsenin o gün içinde işlemiş olduğu ( küçük )
günahlarını afeyler.”[496]
236-Resulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki
“Kim öğle namazından evvel dört rekat sünnet namazını
kılarsa, o kimsenin amel defterine İsmail peygamberin soyundan bir köleyi azat
etmiş kadar sevap kazanılmış olur.”[497]
237-
Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Kim kuşluk namazında ve öğleden evvel dört rekat sünnet
namazı kılarsa, Hz. Allah o kimseye cennette bir köşk inşa eder.”[498]
238-
Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Kim ikindiden evvel dört rekat sünneti kılmağa devam
ederse, Hz. Allah o kimseye cehennem ateşini haram kılar.”[499]
239-
Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Kim akşam namazını kılıp hiç konuşmadan iki rekat
sünnet kılarsa, (evliyalara ait )
illiyyin adlı kayıt defterine yazılır.”[500]
240-
Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Kim akşam ile yatsı arasında dört rekatlı sünnet
namazı kılarsa, kendisine büyük sevaplar yazılır. Çünkü bu namaz ( Allah'ın en yakın dostu olan
) Evvabin adlı kimselerin namazıdır.”[501]
241-
Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Huzur ve sükun içerisinde, her iki rekatta da
teşehhüt okunan gece namazları ikişer rekat halinde kılınır. (Başkasının elindekine göz dikmeyerek yalnız
) kendi elindekiyle yetinen kimseler bu ikişer rekatlık sünnetleri kıldıktan
sonra Allah’a (c.c) şöyle dua ederler:”
"Allah’ım sen beni affet.” (Beni günah
kirlerinden temizleyerek, seçkin kulların arasına kat.) bu şekilde kılınmayan
namazlar nakis olur.[502]
242-
Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Kim, Allah ve meleklerden başka kimsenin bulunmadığı
tenha bir yerde iki rekat namaz kılmakta devam ederse, Hz. Allah o kimse için
cehennemden bir beraatname yazdırır.”[503]
243-
Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Kim yaya olarak namaz kılmak için camiye gelip
giderse, Hz. Allah o kimseye gelip gittiği kadar sevap yazdırır. Aynı zamanda
da cennette bir köşk ihsan eder ona.”[504]
244-
Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Kılmakta olduğu namazlar yaptığı kötülüklerini bile
bıraktıramıyorsa, o kimse devamlı Allah’dan uzaklaşır.”[505]
245-Resulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki
“Cemaatle kılman namazın bir rekatına dahi yetişemeyen
kimse o namazın faziletinden mahrum kalır.”[506]
246-
Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Vitir namazını kılmayan bir kimse, diğer namazları
kılsa bile makbule geçmez.”[507]
247-
Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Vitir namazını kılmadan uyuyan kimse onu sonradan
kaza ederek kılsın.”[508]
248-
Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Kim, cemaatle farz namazları kılmak için evinden
camiye kadar yürürse bir haç sevabı alır. Yine kim, sünnet namazları kılmak için
evinden camiye kadar yürürse bir umre sevabı alır.”[509]
249-
Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Üç kimse vardır ki, bunlar misk kokulu tepeler
üzerinde oturur. Onlar için kıyamette
korku diye bir şey yoktur.
a) Allah'ın ve efendisinin hakkını ödeyen hizmetçi,
b) Cemaatın kendisinden memnun ve razı olduğu imam.
c) Her gün beş vakit ezan okuyarak halkı namaza davet
eden müezzin.”[510]
250-
Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Müezzin sesinin ulaştığı yer kadar, yapmış oladuğu günahlar affedilir. Yaş ve kuru olan ağaçlar, bitkilerden onun hakkında Yüce Allah'a (
lehinde ) şahitlik yaparlar. Bunun
içindir ki, müezzinin sesine koşup camiye gelen cemaat, (yalnız başına
kıldığından ) yirmi beş derece fazla sevap alır. Aynı zamanda bu ezan, müezzinin iki vakit arasında yapmış olduğu
günahların kefaretidir.”[511]
251-
Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Sevgili Peygamberimiz, kişinin yerlere sürünecek
kadaruzun elbise giymesini, erkeklerin (kadınlar gibi) ağızlarını kapamalarınu
nehyetmiştir.”[512]
252- Resulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki
“Müezzin ezan okumağa,
imam da ikamet etmeğe yetkilidir.”[513]
253-
Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Müezzinler iftar ve sahur vakitlerini bildirmekte
olup Müslümanların güvendiği kimselerdir.”[514]
254-
Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Müezzinler namaz vakitlerini, (mahallede vefat eden
birinin ölüm haberini duyurmak gibi) bazı ihtiyaçlarını duyurmak hususunda
insanların güvendiği kişilerdir.”[515]
255-
Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Münafıklar kuşluk namazından ve " kafirun süresini
"okumaktan hoşlanmazlar.”[516]
Namaz kılacak olanın
önce niyyet etmesi, Kâ'beye dönmesi ve kendini Allahü Teâlâ’nın huzurunda
bulması ve Allahü Teâlâ’nın Şuarâ sûresi, ikiyüz onsekiz ve oridokuzuncu
âyetlerinde: “Gece teheccüde kalkınca ve
farz namazım kılarken, kıyam, rükû' ve secde vaktinde seni gören rabbine
tevekkül et” ve hadîs-i şerifte: “Allahü
Teâlâ’ya onu görür gibi ibâdet eyle, zira sen onu görmüyorsan, o seni görüyor”
ma'nâlarına uyarak kendinin Allahü Teâlâ’nın huzurunda olduğuna ve herhalde
kendini Allahü Teâlâ’nın gördüğüne inanması, şübhe etmemesi, farz namazlarını
edâ veya kazaya niyyet etmesi, ellerini kulaklarının yumuşağına kaldırması
lâzımdır.[517]
256-
Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Sevgili peygamberimiz, sabah namazından sonra güneşin doğuşuna,
ikindi namazından sonra güneşin batışına kadar başka namazların kılınmasını
nehyetmiştir”.[518]
257-
Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Sevgili peygamberimiz, gündüz güneş senanın tam ortasından, batıya doğru kayıncaya kadar, cumanın dışında diğer günlerde namaz 'kılınmasını nehyetmiştir.”[519]
258-
Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Sevgili Peygamberimiz, namazda, su ve çorba gibi sıvı maddelere üfürülmesini nehyetmiştir.”[520]
259-
Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Sevgili Peygamberimiz, yatsı namazını kılmazdan evvel
uyumayı, kıldıktan sonra da dünyalığa ait sohbet etmeyi sevmezdi.”[521]
260-
Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Sevgili peygamberimiz, yorgan gibi kolsuz bir kürk ve cübbesiz sadece bir don ile namaz kılmayı nehyetmiştir.”[522]
261-
Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Kargaların buğday tanesini toplaması gibi, süratle namaz kılmayı, yırtıcı bir hayvan
gibi secdde ellerle dirseklerin yere dayanılmasını, devenin kendisine yer
tahsis ettiği gibi kişinin cami de yer ayırmasını yasak etmiştir.”[523]
262-
Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Sevgili Peygamberimiz, insanların camilerde
birbirleriyle, mücadele etmesini nehyetmiştir.”[524]
263-
Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Üç kimse vardır ki, kıldıkları namazlar m sevabı bir
karış dahi kendilerinden ileriye gidemez.
a) Milletin istemediği bir imamın namaz kıldırması
b) Kocasıyle dargın olan bir kadının geceyi yalnız
başına geçirmesi.
c) İki Müslümanın birbiriyle dargın olup konuşmaması.”[525]
264-Resulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki
“Güneş batar batmaz akşam namazını kılınız. Ve semada
bulunan yıldızlar görünmezden evvel akşam namazını kılmak için acele ediniz.”[526]
265-
Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Akşam namazını kılmadan evvel iki rekat sünnet
kılınız. Çünkü bu, kılmak isteyenler için sünnet bir namazdır.”[527]
266-
Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“İki ve dört rekat dahi olsa gece namazı kılınız.
Devamlı gece namazı kılan bir ev halkını, unutarak kılamadığı gecelerde bir
melek, "Ey ev halkı kalkınız unuttuğunuz gece namazını kılınız "diye
onları uyandırmağa çalışır.”[528]
267-
Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“İmanlı olan ölülerinizin ( iyi veya kötü olsun )
cenaze namazını kılınız. (düşman cephesinde bulunan ) amirinize (iyi veya kötü
olsun ) itaat ederek biklikte sevaş ediniz.”[529]
268- Resulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki
“Gece veya gündüz olsun ölülerinizin cenaze namazını
mutlaka kılınız.”[530]
269-
Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Kuşluk namazını güneş yükselip sıcaklık şiddetlendiği
vakitlerde kılınız.”[531]
270-Resulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki
“Herhangi bir zaruretten dolayı oturarak namaz kılanın
sevabı, ayakta kılan kimsenin sevabının yarısı kadardır.”[532]
İki el kalkarken, sanki kendisi ile Allahü Teâlâ arasındaki perdeler kalkıp, öyle bir makama ulaşmıştır ki, kendisinin her hareketini gören, kalbine gelen her düşünceyi bilen Allahü Teâlânın huzurunda ve nazarındadır. Etrafına bakınmak, başka şeyle meşgul olmak, dalgınlığa ve gaflete gelmek o makamda olamaz diye bilmelidir. Bunun için namaz kılarken secde yerine bakıp, sağma soluna bakmamah, başını gökyüzüne kaldırmamahdır. Kendisi duyacak kadar sesle Sübhânekeyi okumalıdır. Bu esnada her şey'ini, her gizliliğini bilen Allahü Teâlâ’ya hitâb ettiğini bilmelidir.
271-
Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Cemaatle kılman namaz, tek başına kılınan namazdan
yirmi yedi derece daha üstündür.”[533]
272-
Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Kişinin camide cemaatle kıldığı namaz, kendi evinde
veya bulunduğu sokak-ve mahallesinde cemaatsiz olarak kıldığı namazdan 20 beş
derece üstündür. Çünkü birinin tam bir
abdest alıp, namaz kılmak için camiye gelirse, her adımı için Hz. Allah bir
derecesini yükseltir. Ve bu durum camiye gelinceye kadar devam eder. Camiye
girdiği andan ibibaren -orada namaz için beklediği müddetçe namazın,
içindeymiş gibi olur. Kıldığı yerden ayrılmadığı müddetçe melekler kendisine
selavat getirirler ( istiğfar ederler ) ve şöyle derler:
“Allahım bu adamın
günahlarını affet, tevbesini kabul buyur.” “Bu
durum başkalarına eziyet etmediği ve abdesti bozulmadığı müddetce devam eder.”[534]
273-
Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Namaz kılanlar arasında en fazla sevap kazananlar,
evi camiden sırasıyle en uzak alanlardır. Yatsı namazını bekleyip imam ile
birlikte kılanların sevabı, imamı beklemeden tek başına kıldıktan son ra uyuyan
kimselerin sevabından kat kat üstündür.”[535]
274-
Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Bilmiş ki, ol ki, Allah için yapacağın bir secde bir
dereceni yükseltip bir günahını da sildirir.”[536]
Fatihayı okurken: “Yalnız sana ibâdet ederiz ve yalnız senden yardım bekleriz. Bize sırât-i müştekimi ihsan eyle” dediğinde kendisinin ne söylediğini düşünmelidir. Kime hitâb ettiğini bilmelidir. Bununla beraber namazda yanümamasma dikkat etmelidir. Fatihadaki on şeddeyi (bir harfi çift okumağı) gözetmelidir. Ma'nâyı bozacak nağmeden çok kaçınmalıdır. Hanbelî mezhebinde namazda Fatiha okumak (Şâfiîde olduğu gibi) farzdır. (Hanefi mezhebinde ise vâcibdir. Kırâet farzdır). Bununla beraber kendini sırat üzerinde duruyor, sağında Cennet, solunda Cehennem bulunuyor görmelidir. Namazı doğru olduğunda Allahü Teâlâ’dan Cenneti isteyici Cehennem azâbından kendini korumasını dileyici olduğunu bilmelidir. Bunların hepsi kalbin yakîni ve aklın hâzır olmasıyla elde edilir. Bununla beraber bir namaz şübhesiz Allahü Teâlâ’ya arzolunur ve onun için namazdan ancak Allahü Teâlâ katında makbul olan sahih olur diye inanmalıdır. Sonra zamm-ı sûre olarak dilediğini okumalıdır. Bir sûreyi tam okumak, bir sûrenin başından, ortasından veya sonundan okumaktan iyidir.[537]
275-
Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“İyiliklerin en üstünü, vaktinde kılınan namaz bir de
anne ve babaya iyilik yapmaktır.”[538]
276-
Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Farz namazlardan sonra en üstün namaz gece namazı,
ramazandan sonra en üstün oruç ise muharrem ayında tutulan oruçtur.”[539]
277- Resulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki
“Kulun Rabbisine en yakın olduğu yer secde halidir.
Öyle ise secde de çok dua ediniz.”[540]
278-
Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Kulun Rabbisine en yakın olduğu yer ve vakit, gecenin
en son vaktidir. Sen de Allah'a yakın olanlardan olmak istiyorsan o saatte
zikirde
bulun.”[541]
279- Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Namazı kıl, zekatı ver, ramazan orucunu tut, haç
farizasını yap, öyle ibadetlerini yerine getir, akrabalık bağlarım sağla, misafirlerini
ağırla, iyilikle emret, kötülüklerden nehyet, hakkın dolaştığı yerde dolaş.”[542]
280-
Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Saflarınızı düzgün yapınız. Çünkü düzgün safların
arasına melekler girer. Omuzlarınızı aynı hizada tutunuz, boşlukları
kapatınız, din kardeşinizin eli ile çekildiğiniz zaman iyilikle karşılayınız.
Şeytana boşluk bırakmayınız. Safların arasını kapatan kimselere Allah yardım eder.
Kapatmayanlardan da ilgisini keser.”[543]
Okurken, okuduğunu anlamağa dikkat etmelidir. Cemâatten olanlar da, imam sesli okuyunca, ona kulak verip, anlamağa çalışmalıdır. Okunan şeylerden va'z şeklinde olanlardan nasihat, tehdîdlerden uyanmak ve bununla amel etmeğe niyet etmelidir. Sûrenin sonuna kadar böyle devam etmelidir. Zamm-ı sûreden sonra acele ile rükû'a gitmemeli, kırâel ile rükû' aracını ayırmalıdır. Sonra rükû'a gitmelidir.
İkinci rek'atı da
böyle kılmalıdır. Birinci teşehhüde oturduğunda, sol ayağı üzerine oturup, sağ
ayağını dikmelidir. Parmaklarını da kıbleye doğru tutmalıdır. Sol elini sol,
sağ elini sağ oyluğu üzerine koymalıdır. Teşehhüdde Ettehıyyâtü'yü okumalıdır.
Sonra tekbîr ile kalkıp, yalnız Fatihayı
okuyup, rükû' ve secdelerini yapmalıdır. Son teşehhüdde tehıy-yattan soma
Allahümme salli ve bârik dualarını okumalıdır. Sonra Rabbena âtinâ fiddünyâ
haseneten ve fil ahireti haseneten ve kına azâbennâr gibi bir düâ okumalıdır.
(Sonra Allahümme innî eûzii bike min hemezâtişşeyâtin demelidir). Yalnızsa
başka düâ edebilir. İmam ile bu kadarla yetinmelidir. Müstehabdır. Cemâatten
bekliyemiyecek durumda olanlar olabilir. Sonra selâm vermelidir.[544]
281-
Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Saflarınızı düz ve sık yapınız. Varlığın kudret elinde olan Allaha
yemin ederim ki, şeytanın saflarınız
arasında boz ve çirkin olan bir koyun gibi dolaştığını görüyorum.”[545]
282-Resulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki
“Kabir azabının çoğu ( kurutulmayan ) bevilden
olacaktır.”[546]
283-
Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Çok secde yapınız. Hz. Allah mü'münin yapacağı her
secde ve karşılık, bir derecesini yükseltip bir günahını da siler.”[547]
284-
Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Biz namazların akasinde otuz üç kere “sübhanlalah”
otuz üç kere “elhamdülillah”", otuz üç kere “Allahü Ekber” demeğe emrolunduk.”[548]
285- Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Hz. Allah bir namaz için size mühlet vermiştir.
Halbuki o namaz sizin için (Arabların geçimini sağlayan ve en çok sevilen)
kırmızı develerden daha hayırlıdır. O vitir namazıdır ki, yüce Allah, yatsı ile
şafak arasında kılınmasına müsaade etmiştir.”[549]
286-
Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Şüphesiz safları bitiştiren kimselere Allah rahmet,
melekler de istiğfar eder. Kim safların arasındaki boşlukları doldurursa Yüce
Allah o kimselerin derecelerini yükseltir.”[550]
287-
Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Hz. Allah ve melekleri birinci safta yer alan
kimselere selavat getirirler.”[551]
289-
Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Hz. Allah din azimetlerinin yapılmasını sevdiği ( öğle
namazını dört rekat kılmak ) gibi, ruhsatlarının ( seferi namazlar gibi ) yapılmasını
da sever.”[552]
290-
Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Şüphesiz öylesine namaz kılanlar vardır ki, namazdan
döndüğü vakit ancak kıldığı namazın sevabından onda biri, dokuzda biri, sekizde
biri, yedide, altıda, beşte, dörtte ve üçte biri veya yarısı yazılır.”[553]
291-
Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Şüphesiz kişi namaza durduğu vakit, -Hz. Allah rahmetiyle ona yönelir. Taki namazdan ayrılmadığı ya da abdesti bozulmadıgı müd detce ondan rahmet nazarını çevirmez”.[554]
292-
Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Şüphesiz ayveya güneş, birisinin ölmesi ya da doğması
için tutulmazlar. Her ikisi de Allah'ın varlığının açık delilidir. Yüce Allah,
bunların tutulmasıyle kullarını korkutur. Ay ya da güneşin tutulduğunu
gördüğünüz zaman açılıncaya kadar namaz kılıp dua ediniz.”
293-Resulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki
“Şüphesiz insanlar, kıyamet günü sırasıyle cuma
namazına erken veya geç gitmelirine göre Allah'a yaklaşıp makamlarına oturacaklardır.”[555]
294-
Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Cennetin etrafında anlamı bilinmeyen çok tatlı nağmeler işitilir.”[556]
Bunların hepsinde namazın akıbetinden korku üzere olmalıdır. Çünkü namaza çağıran Allahü Teâlâ’dır ve namazı emreden O'dur. Namazı doğru olursa, sevabı verecek yine Allahü Teâlâ’dır. Doğru olmazsa ikab edicidir. Namazı bitirince şeriata ve ilme uygun olup olmadığına dikkat eder. tüm ve şeriat doğruluğunu bildiriyorsa, namaz kılan Allahü Teâlâ’ya hamd ve setıâ etsin ki kendisine böyle namaz kılmağı nasîb etmiştir. Namazında noksanlık bulursa, Allahü Teâlâ’ya tevbe ve istiğfar etsin, sonra kılacağı namazda çok gayret göstermeği gözetsin. Kabûl olan namaz için acık alâmetler olduğu gibi, kabul olunmıyan namaz için de alâmetler vardır.[557]
295-
Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Şüphesiz kişinin kılacağı namazı uzun, okuyacağı
hutbeyi kısa okuması gerçekten bir bilgiye sahip olmasının delilidir. Öyleyse
namazınızı uzunca, hutbenizi de kısa yapınız. Muhakkak bir kısım sözler sihir
gibi cazibeli ve tesirlidir.”[558]
296-
Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Cemaatin araştırmasına rağmen namaz kıldıracak
liyakatli bir imamın bulunmaması kıyamet alemcilerinden birisidir.”[559]
297-
Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Şüphesiz günlerin en üstünü cuma günüdür. Çünkü, o günde babamız Adem Peygamber
yaratılmış ve aynı günde de vefat etmiştir. Yine o günde kıyametin kopacağını
ilan eden sur'a üfürülerek ve insanların ölmesine sebep olan sağka"
adındaki sur'â yine cumagünü üfür ülecektir. O kıyametin tehlikesinden emin
olmak istiyor sanız, bana cuma günü çokça selavat getiriniz.” Çünkü getireceğiniz selavatlar bana olduğu gibi
arzedilir. Orada bulunan sahabiler
dediler ki,
"Ya, resulalah,
nasıl size arzedilir? Sizler de ölüp çürüyecek değilmisiniz? " Sevgili
peygamberimiz:
" Hayır,
Yüce Allah peygamberinin cesetlerini çürütmeyi toprağa haram kılmiştır.
Onlar her zaman sağdırlar.”[560]
298-
Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Camiye yakın olan bir evin üstünlüğü, (düşmanla savaşan) gazi bir kimsenin, evinde
oturan kimseden üstünlüğü kadardır.”[561]
299-
Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Ramazan ayındaki cuma gününün üstünlüğü (diğer
cumalara nazaran) Ramazan ayının diğer aylardan üstünlüğü gibidir.”[562]
Kabul olan namazın alâmeti, Ankebût sûresi kırkbeşinci: “Muhakkak ki namaz insanı aklen ve şer'an çirkin, kötü ve yasak olan şeylerden alikoyar. Allahü Teâlâ’yı hatırlamak tâatîn en büyüğü ve üstünüdür” âyet-i kerîmesinin ma'aâsıdır. Buradan anlaşılıyor ki, namaz sahibini fahşâ ve münkerden, ya'nî kötü, çirkin ve yasak olan şeylerden men'eder. Sahibini iyiliğe teşvik edici, doğru yolda bulundurucu, fazla amel ve iyilik yaptırıcı, sevablara yaklaştmcı, çirkin ve günah olanlardan uzaklaştırıcı, günah ve hataları aşağı görmede iyi ve yeni niyyetlere götürücüdür.
Bu bildirdiklerimizde imam olsun veya yalnız kullar olsun aynıdır.[563]
300-
Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Misvak kullanarak kılınan bir namaz, misvaksiz olarak
kılınan namazdan yetmiş kat daha üstündür.”[564]
301-
Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Namazın ilk vaktinin son vaktine üstünlüğü, kıyamet
aleminin dünya alemine üstünlüğü kadardır.”[565]
302-
Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Mescidi Haramda kılınan bir namaz, başka bir camide
kılı -nan namazdan yüz bin kat daha üstündür. Benim mescidim de kılman namaz,
başka mescitte kılanan namazdan bin kat, Beytül Makdis de kılınan namaz ise,
başka mescitte kılınan namazdan beş yüz kat daha üstündür.”[566]
303-
Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Cemaatle kılman bir namaz, yalnız olarak kılınan namazdan,
yirmi beş derece daha üstündür.”[567]
“Evde kılman sünnet namazının camide kılman sünnet
namazına üstünlüğü, cemaatle kılman bir namazın, tek başına kılınan namaza üstünlüğü
kadardır.”[568]
304-
Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Toplu olarak kılman namaz tek olarak kılınan namazdan
yirmi beş kat daha üstündür. Gece ve gündüz nöbet bekleyen melekler, sabah
namazında hep bir araya toplanırlar.”[569]
305-
Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Gece kılınan nafile namazın gündüz kılınan nafile
namaza üstünlüğü, gizli verilen sadakanın açıktan verilen sadakaya üstünlüğü
kadardır.”[570]
306-
Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“(Nafile namazın ) her iki rekatında selam vardır.”[571]
3 07-
Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Namazların her iki rekatının sonunda teşehhüd ver.”[572]
308-
Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Sünnet namazların her iki rekatında teşehhüd ve
selam, Peygamlerlere ve onlara tabi olanlara gereklidir.”[573]
3 09-Resulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki
“Fatiha süresi bütün rekatlarında okunmayan bir namaz
noksandır.”[574]
310- Resulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki
“Sade bir tebessümle gülmek namazı bozmaz, fakat
kahkaha ile gülmek namazı (hem de abdesti ) bozar.”[575]
311-
Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Sevgili peygamberimiz, ( birinci rekatın kıraati,
ikinci rekattan daha uzun olsun diye ) namazda ayetleri kalben sayarak
okurlardı.”[576]
312-
Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Sevgili peygamberimiz, yolculuk esnasında namazını
bazen kısaltır, bazen de tam olarak kılardı. Orucunu da bazen bozar bazen de
tutardı.”[577]
313- Sevgili peygamberimiz, Kur1 an-1 Kerim'i okurken her ayet arasında bir müddet dururdu. Mesela: “Fatihayı okurken, " Elhamdülilllahi Rabbil Alemin " der, biraz bekledikten sonra " Errahmanirrahim" der biraz daha bekler, sonra diğer ayete geçerdi.”[578]
314-
Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Sevgili peygamberimiz, gece namazlarını hiç ihmal
etmezlerdi. Hasta ve yorgun oldukları zaman oturarak kılarlardı.”[579]
315-
Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Sevgili peygamberimiz hazerde, seferde,
sihhatte ve hasta iken hiç bir zaman sabah namazının ilk iki sünnetini
terk etmiştir.”[580]
Ebû Hüreyre'nin (radıyallahü anh) bildirdiği hadîs-i şerifte Resûlüllah eshab-ı kirama hitaben: “Sizden birinizin evinin önünde bir nehir olsa ve günde beş defa o kimse o nehirde yıkansa, bedeninde kir kalır mı?”[581]
316-
Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Sevgili peygamberimiz, farz namazını kıldığı yerde
sünnet namazını da kılmazdı. (ancak yer değiştirerek kılardı)”[582]
317-
Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Sevgili Peygamberimiz, cemaatin en çok namaz kılanı
ve
Allahı en çok zikredeni idi.”[583]
318-
Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Sevgili peygamberimiz, akşam namazının son
sünnetinden o kadar hoşlanırdı ki, ne yemek ve ne de arzu ettiği herhangi
birşey, onu kılmaktan alakoyamazdı.”[584]
319-
Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Sevgili peygamberimiz, gece namazı kılmaktan çok
hoşlanırlardı.”[585]
320-
Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Sevgili peygamberimiz, namazda esnemeyi kerih
görürlerdi.”[586]
321-
Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Cemaatle namaz kılmayanlar ya bu huylarından
vazgeçsinler veya evlerini yaktırırım”.[587]
322- Resulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki
“Mescidi Haramda kılman namaz, (başka camilerde kılınan ) yüz bin namazdan,
Benim mescidimde kılman namaz, bin namazdan, Beyti Makdiste kılınan namaz
ise, (başka yerde kılınan) beş yüz namazdan
daha faziletlidir.”[588]
323- Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“İki namaz vardır ki, onlardan sonra hiç bir namaz
kılınma. Bunlar: Sabah namazı (bundan sonra) güneş doğuncaya kadar, ikindi
namazı, ( bundan sonra da ) güneş
batıncaya kadar.”[589]
buyurduğunda, Eshâb-ı kiram, hayır kalmaz dediler. “Beş vakit inamaz da bunun gibidir. Beş vakit namaz kılanı Allahü Teâlâ günahlardan temizler” buyurdu.[590]
324-
Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Namazı vaktinden çıkarmamaya idareniz altında bulunan
hizmetçilerinize hakaret etmemeye dikkat ediniz.”[591]
325-
Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Kiba mescidinde kılınan bir namazın sevabı, umre
sevabı kadardır.”[592]
326-
Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Secdeye kapanırken burnunu da secdeye koy ki,
vücudunla birlikte secde etsin.”[593]
327-
Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Cemaatle kılman namaz, tek basma kılman namazdan
yirmi beş derece daha efdaldir. (sizden biriniz ) çöl ortasında cemaatle namaz
kılıp, rüku ve secdelerini tam olarak yaparsa, elli vakit namaz sevabına nail
olur.”[594]
328-
Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Namaz mü'minin nurudur. (namaz kılmayan bir mü'min nursuzdur.)”[595]
329.-
Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Namaz, İslamiyette temeli atılmış her ibadetten
üstündür... Öyleyse namaz kılmaya gücü yeten kimse çok çok kılmaya mecburdur.”[596]
330-
Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Namaz dinin ana direğidir.”[597]
Bilmiş ol ki, husûr ve huşûun namazda şart olmasını emreden pek çok deliller vardır. Bunlardan bâzıları şu âyetlerdir:
“Zikrim için, beni hatırlamak için namazı kıl.” [598]
331-
Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Namaz dinin terazisidir. Namazını tam anında kılan
bir kimse, dinin geriye kalan işlerini de tamamlar, eksik kılanlar diğer
amellerini de eksik yaparlar.)”[599]
332-
Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Cami de kahkaha ile gülmek, kişinin kabrinde karanlıktır.”[600]
333-
Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Kahkaha ile gülmek ( namazın içinde olduğu takdirde )
namazı bozar, abdesti bozmaz.”[601]
334-
Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Hz. Allah,
dört şeyle kullarını imtahana tabi tutarak sevap ve mükafatlarına kefil
olmuştur. Bunlar: Namaz, zekat, oruç ve
cünüplükten yıkanmaktır. Bu dört şey
Allah'ın sırlarıdır. Nitekim Hz. Allah bir ayeti kerimesinde şöye buyurur:
" Bu gibi sırlarla kullar kıyamet günün sorguya çekilecektir." [602]
335-
Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Ey Allah’ın kulları,
sallarınızı tam ve düzgün olarak yapınız. Eğer böyle yapmazsanız
aranızda ihtilaflar baş gösterir.”[603]
336-
Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Akşam namazından sonra iki rekat sünnet namazını kılmaya acele ediniz. Çünkü onun sevabı farz namazının sevabıyle birleşerek yükselir ve kayıt defterine yazılır.”[604]
337-
Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Cuma ve cenaze namazları, bir de cihadın dışında, erkeklere lazım gelen dinin bütün meseleleri, kadınlara da lazımdır.”[605]
Emrin zahiri vücûbdur, gaflet zikre müriâfidir. Bütün namazı gaflet ile geçen bir insan, namazda Allah'ı nasıl hatırlamış olabilir? Yine Allahu Teâlâ'nın:
“Ve gafillerden olma.” [606]
Âyet-i Celîlesi de bir nehiydir. Bunun zahirî mânâsı gafletin haram olmasıdır. Yine Allahu Teâlâ'nın:[607]
338-Resulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki
“Sabah namazına çok dikkat ederek geçirmemen gerekir.
Çün kü sabah namazında çok büyük faziletler vardır.”[608]
339-
Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki esulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Rabbinizi çokça anınız, namazınızı tam vaktinde
kılınız. Eğeri böyle yaparsanız Hz. Allah da amellerinizin sevaplarını
çoğaltır.”[609]
340-Resulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki
“Sabah namazını mutlaka kılmanız gerekir. Zira bu namaz arzu edilen her iyi şeye nail
olmaya vesiledir.”[610]
341- Resulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki
“Gece namazlarını geçirmemek gerekir. Çünkü gece
namazı sizden evvelki salih ve seçkin olan kulların namazıdır. İnsanın Allaha
yaklaşmasına, kötülüklere son vermesine
ve hastalıkların defolmasına bir vesiledir.”[611]
342-
Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“(İman sebebiyle ) Allaha karşı öylesine verdiğiniz
bir söz vardır ki, bu söz her şeyden önce ibadetleri yapmanızı gerektirir.”[612]
343-
Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Bizimle kafirlerin arasındaki fark namazdır. Bunu
terkeden kimse (inanmadığından dolayı terk ediyorsa ) kafir olur. (Şayet tembelliğinden kılamıyorsa
münafıkların yaptığı bir hareketi yapmış demektir.)”[613]
344-
Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Ben ancak sizin gibi bir beşerim. Siz herhangi bir
şeyi unuttuğunuz gibi ben de unuturum.
Sizden biriniz namazda iki secde dua etsin. ( bunu yaptığı takdirde unuttuğu şey aklına
gelebilir.)”[614]
“Tâ ki dediğinizi (okuduğunuzu) bilinceye kadar namaza yaklaşmayın.” [615]
Âyet-i Celîlesidir. Bu sarhoşun namaza yaklaşmasının illetini göstermektedir.[616]
345- Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Başının ortasını açık bırakarak yanlarını bağlayan
bir kimse-i nin kıldığı namaz, başının tamamını açık bırakan bir kimsenin
kıldığı namaz gibidir. (her ikisi de makbul değil, mekruhtur.)”[617]
346-
Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“İçinde bulunduğunuz namazda bizlere yanlışlık
yaptıranlar noksan abdest alan ve sonrada cemaate iştirak edenlerdir. Öyleyse
namaz kılmak isteyen herkes abdestini tam ve doğru olarak almalıdır.”[618]
347- Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Hz. Allah İslam ümmetine, zayıf ( ihtiyar, çocuk,
hasta ve sakat) olanların duaları sayesinde yardım eder.”[619]
348-
Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Şüphesiz ben, namaz kılarken hepinizden daha
dikkatliyimdiri İçinde bulunduğumuz namazı uzatmak istiyordum, fakat peşimde
namaz kılmakta olan bir kadının çocuğunun, camiye yakın olan evinde ağladığını
işittim. Annesinin çok müteessir olduğunu bildiğimim için1 namazı hafif olarak
kıldırdım.”[620]
349-
Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Namazınızın kabul olmasını istiyorsanız, namazı (
amel ve ahlakça ) en iyi olanınız kıldırsın.”[621]
350-
Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Namazınızın kabul olunmasını istiyorsanız, namazı ( ilmiyle amil olan ) alimleriniz kıldırsın. Çünkü onlar sizinle Rabbinizin arasında önderiniz ve Allahm emirlerini size tebliğ edenlerinizdir.”[622]
Peygamberimiz buyuruyor ki;
“Kişinin kıldığı namazdan kendisine kârı dokunan ancak akıl erdirerek kıldığı kısımdır.” (Yâni aklı başka yerde iken kıldığı namazın kendisine kârı dokunmaz.)
Bu hususun hakikati şudur ki: Hadîsde vârid olduğu gibi namaz kılan kimse Rabbine münâcat etmektedir (Buhâri, Müslim, Ebû Hüreyre'den). Gaflet ile söylenen sözlerin münâcat olamıyacağı meydandadır. Bunun izahı şöyledir: Meselâ zekât, insan zekâtını gafletle verse de olur, çünkü o haddi zâtında isteğe aykırı ve nefse ağır gelen bir ibâdettir.[623]
351-
Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Şeytan namazın her hangi bir kısmını bana unutturmuş,
bir yanlışlık yapmama sebep olursa, farkına varan ( erkekler) süphanallah,
desin. Kadınlar da sağ elini sol eli üstüne vurarak beni uyarsınlar.”[624]
352-
Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Ey Ebu Hüreyre,
şu dört şeyi yapmanı ve yaşadığın müddetçe de terketroemeni tavsiye
ederim,
a) Cuma günü güsül yapmanı
b) Erkence cuma namazına gitmeni
c) Camide dünya ile ilgili herhangi bir söz konuşmam;
d) Başka birşeyle meşgul olmamanı.
Ayrıca her ayda üç defa ( gün ) oruç tutmanı tavsiye
ederim. Çünkü her aydan üç gün oruç tutmak, bütün seneyi oruçlu geçirmek gibidir.
Yine, uyumadan evvel vitir namazını sabah namazının ilk iki rekatını hiç terk
etmeden kılmanı tavsiye ederim.
Aksi halde bütün geceyi ibadetle geçirmiş olsan bile
bunun yerini tutmaz. Çünkü sabah namazının ilk sünnetinde Allah dostlarının aradıkları
arzular bulunur.”[625]
353-
Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“İlk vakitlerde kılınan namaz, Allah'ın rızasının
kazınılmasına, ortasında kılınan rahmetine, vaktin sonunda kılman namaz da Allah'ın
affına vesile olur.”[626]
354-
Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“İlk olarak kıyamet günü mü'min kulun hesaba çekilmesini gerektiren şey namazdır. Namazın hesabından kurtulursa diğer amellerinden kurtulması kolaydır. Kul namaz hesabını veremezse diğerlerinden de kurtulamaz.”[627]
Oruç da bunun gibi haddi zâtında Allah’ın düşmanı olan şeytanın dostu ve âleti olan nefsin kuvvetlerini kahredip hevayı arzuları kıran bir ibâdettir. Gaflet ile olsa da yine bu faydayı sağlar. Hac da aynı şekilde ağır ve yorucu bir ibâdettir. Menâsik-i haccı ifâ-ederken, kalb ister hazır olsun ister olmasın, nefse elem veren mücâhede kendiliğinden hâsıl olabilir.
Namaza gelince: Namazda ancak zikr, kıraat, kıyam, rükû, sücûd ve kuûd vardır. Zikr ise Allahu Teâlâ ile muhavere ve münâcat, gizli bir yalvarış ve anlaşmaktır. Çünkü namazdan gaye, iki şeyden biridir.[628]
355-
Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Hz. Allah’ın ümmetime ilk olarak farz kıldığı şey beş
vakit namazdır. Ümmetimin iyiliklerinden en önce yükselen ve kabul edilen, beş
vakit namazdır. Yine ümmetimin ilk olarak hesaba çekilceği şey beş vakit
namazdır. Ümmetimden her kim, bu beş vakit namazdan bir kısmını kılıp, bir
kısımını terk ederse, Hz. Allah o kimse için de meleklerine şöyle seslenir:
Namazların bir kısmını terkeden falanca kulunun amel defterine bakınız. Kıldığı
sünnet namazları var mıdır? Melekler kişinin amel defterinde gördükleri sünnet
namazlarıyla terkedilmiş olan farz namazlarını tamamlarlar.
Bundan sonra Hz. Allah meleklerine şöyle seslenir:
Kulumun amel defterine tekrar takrar bakınız. Oruç ve zakatlarından eksik olan
var mıdır, varsa, onları da tuttuğu nafile orucuyla, verdiği sadaka ile
tamamlayınız. Bunun üzerine melekler defterine baktıktan sonra (eğer varsa )
bunu da tamamlarlar.
İmanlı kullara karşı yapılan böylesine iyilikler, Yüce
Allah’ın adaletinin ve merhametinin bir gereğidir. Bundan sonra kulun
diğer iyiliklerine bakılır. Mevcut bulunan diğer iyilikleri, ilahi teraziye
koyulup tartıldıktan sonra sahibine, " Haydi selametle cennete gir
"diye emrolunur.
Diğer kimselerin iyiliklerine de bakılır. Şayet iyilik
bulunmazsa zebanilere emredilir. Ve böylesine ayaklarından tutularak cehenneme
atılırlar.”[629]
356-
Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Kişinin kıyamet günü ilk vereceği hasap namazdan
olacaktır. Kişinin kıldığı namazlar tamsa (verilecek mükafatta ) tamdır. Şayet
eksikse, Hz. Allah meleklerine şöyle emreder: “Kulumun amel defterine bakınız,
eksis olan farz namazlarını,
bulacacağınız sünnet namazlarıyle tamamlayınız. Böylece melekler eksik olanları
aldıkları emir üzere tamamlarlar.”[630]
Onlarda ya muhavere, ya münâcattır. Mîde ve şehvet oruç ile beden hac zahmetiyle, kalb, sevdiği maldan ayrılıp zekât vermekle imtihan edildiği gibi, lisânı da ses ve harf ameliyle imtihan etmektir. Bunun böyle olmasında şüphe yoktur. Zira gafletle söylenen boş lâflar ile olan imtihan, amel imtihanı değil, belki bunda maksûd olan konuşmak olması bakımından harflerdir. Gönüldeki mânâyı kalıplandırmayan harfler de nutuk sayılmaz. Gönüldeki mânâyı harflerin ifadelendirmesi de ancak huzûr-u kalb ile olur. Gafil kalb ile:[631]
357- Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Münafıkın namazından sizi haberdar edeyim mi? Münafık
olan kişi ikindi namazını, güneş sığırın iç yağı gibi sararıncaya kadar tehir
eder.”[632]
358-
Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Kadının kendi evinde kıldığı namaz, evin dışında bulunan hücresinde kıldığı
namazdan daha üstündür. Evinde kendisine
tahsis ettiği yerde kıldığı namaz, evin
herhangi bir yerinde kıldığı namazdan daha üstündür.”[633]
359-
Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Yolcuların namazı, evlerine dönünceye kadar ( dört
rekatlı olan farz namazları ) iki rekat olarak kılınır.”[634]
360-
Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Yolcuların namazı, ister Minada, ister başka yerde olsun muhakkak iki rekat olarak kılınır.” [635]
361-
Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Öğleden sonra kılınacak olan nafile namazı, gece namazlarından sayıldığı gibi, aynı zamanda da bol olarak sevap verilir.”[636]
362-
Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Kur'an-ı Kerim’de övülen ve ismi "vusta"
olarak geçen namaz, ikindi namazıdır.”[637]
“Bizi doğru yola hidâyet et.”[638]
demekle bunun bir yalvarış ve duâ olduğunu kasdetmezse neyi istemiş olabilir? Hele bunu itiyat hâline getirdikten sonra da dilini hareket ettirmekte ne güçlük vardır? İşte zikirlerin hükmü budur. Ben derim, bir kimse falancaya gidip teşekkür edecek, onu övecek ve ondan bir şeyler isteyeceğine yemin etse, sonra rüyasında aynen bu dediklerini yapsa yeminini yerine getirmiş sayılmaz. Hattâ, karanlıkta, öteki adamın orada olduğunu bilmiyerek gıyabında imiş gibi ona teşekkür ve duâ edip ondan bir şeyler istese, yine yeminini yerine getirmiş olmaz. Çünkü onun bu konuşması öteki adamı kalbinde huzır kabul etmediği için ona hitâb ve onunla konuşmak sayılmaz. Hattâ gündüz aydınlığında ve öteki adamın huzurunda da olsa, aklı başka yerde olup o adamın hazır bulunduğunun farkında olmıyarak bu sözleri söylese, yine yeminini yerine getirmiş olmaz. Çünkü onu muhâtab olarak kabul etmiyordu. Şüphe yok ki kıraat ve zikirden maksûd olan hamd etmek, övmek, yalvarmak ve duâ etmektir. Burada muhâtab olan şüphesiz Allah'tır. Kalbi gaflet perdesi ile kapalı olduğu hâlde, manen Allahu Teâlâ'yı görüp müşahede etmeden ve muhatabından gafil olarak yalrnz âdet hükmü ile dilini hareket ettirmek, kalbi cilâlandırmak, Allahu Teâlâ'nın zikrini tazelemek ve îmân bağını tahkim için meşru kılman namazın gayesinden çok uzakta kalır. İşte zikr ve kıraatin hükmü budur. Hülâsa' zikir ve kıraatteki bu hususiyetlerin inkârı gayrı kaabildir.
Rükû ve Sücûda gelince: Bunlardan gaye, hiç şüphesiz Allah'ı ta'zîmdir. Eğer gafletle yapılan rükû ve sücûdun ta'zim olduğu caiz olsa idi, önünde put olduğunu bilmiyerek secde eden kimsenin puta ta'zîm etmiş sayılması veya duvar ardında secde edenin duvara ta'zim etmiş olması caiz olacaktı (bunlar ta'zîm sayılmıyacağına göre gafletle yapılan secde de ta'zîm sayılmaz.) Bunlar ta'zîm sayılmayınca da ortada beden hareketinden başka bir şey kalmaz. Kendisiyle imtihanı kasdedilen meşakkatten sonra dinin direği sayılan iman ile küfrü ayıran, hac ve diğer ibâdetler üzerine takdim edilen ve ibâdetlerden yalnız onun terkiyle katli vâcib olan bir şey (namaz) kalmaz.
Benim görüşümle namazın taşıdığı bu ehemmiyet, yalnız zahirî bir ibâdet olması bakımından değil, belki, maksûd olan münâcat olmasını da buna eklemek lâzımdır. Oruç, zekât, hac ve benzeri ibâdetler üzerine takaddüm eden, bu münâcattır. Hattâ serveti harcamak demek olan “Udhayye” ve kurbanlar üzerine mukaddem yine bu takvadır. Nitekim Allahu Teâlâ:
“Onların (kurbanların) ne kanı ve ne de eti Allaha
ulaşır. Allaha ulaşan ancak sizin takvânızdır.”[639] Buyurmuştur.
Yani kalbinizi istilâ edip emre uymaya sizi sevkeden sıfattır ve matlûb olan da budur. Ya hareketlerinde bir ehemmiyet olmıyan namazda hüküm nasıl olur? İşte bu anlattıklarımız, mânâ bakımından) namazda kalb huzurunun şart olmasına delîl olmaktadır.
Şayet “namazın sıhhatinde huzûr-u kalbi şart koşar ve huzûrsu| kılman namazın bâtıl olmasıyle hükmediyorsan, fakîhlerin icmâını| muhalefet ettin. Çünkü onlar kalbin huzurunu yalnız niyette şart koştu ve bununla iktifa ettiler.” dersen:
Bilmiş ol ki, ilim
bahsinde geçtiği gibi fakihler, bâtında tasarruf etmez, kalbi yormaz ve âhiret
yoluna karışmazlar. Belki dinin zahir-hükümlerini azaların zahirî amelleri üzerine
bina ederler. Amellerin zahiren icrası, insanı ölüm cezası ve sultânların
tazîrinden korumağa yeter. Esasen ahrette fayda verip vermemesi fıkhın
çerçevesi dışındadır. Aynı zamanda bunun üzerine icmâ yürütülemez. (Bununla beraber
onlara muhalefet edenler de olmuştur.) Nitekim (şerî'at ile hakikati
toplayanlardan birisi olan) Bişr İbn Haris, Ebû Tâlib Mekki'nin Kûtü'l -
kulûb'unda Süfyan-ı Sevrî'den naklettiği, rivayetinde "huşu ile kılmıyan
kimsenin namazı fâsiddir" demiş ve Hasan-ı Basrı'den "huzursuz
kılınan namazın, sevâbtan daha ziyâde ukubete sebeb olduğu" rivayet
edilmiştir. Yine Muaz İbn Cebel:
"Kılarken sağında ve solunda olanları bilmeye çalışan kimsenin namazı namaz değildir" dive rivayet etmiştir. Yine müsned olarak Peygamber Efendimizden:
“Çok kimseler var ki kıldığı namazın altıda, hatta
onda biride kendisi için yazılmaz. Ancak bilerek huzur ile kıldığı kısmı
yazılır.” Buyurmuştur. Eğer bu
hadis-i şerif, Peygamber Efendimizden başka bir zâttan duyulsaydı mezheb olarak
kabul edilirdi. Kaldı ki Aleyhi's-selâtü ve's-selâm Efendimizden duyulduğu
hâlde niye kabul edilmesin? (Basralı) Abdülvâhid bin Zeyd:
"Kul için ancak
bilerek huzur ile kıldığı namazın sevabı olacağında ulemâ ittifak etti"
diyerek bu hükmü, icmâ hâline getirmiştir. Buna benzer ve bu kabilden, vera'
sahibi olan fakîhlerden, sayılmayacak kadar pek çok rivayetler vardır. Hak
olan, bu hususta edille-i şer'iyeye müracaat etmektir. Halbuki huzurun şart
olmasında haber ve eserler meydandadır. Şu kadar var ki zahirî teklifte fetva,
halkın kusurları nisbetinde takdir edilir. Bütün namazda huzuru kalbi şart
koşmak fetva makamı için mümkün değildir. Tam bir huzûr-u kalbten insanların
ekserisi âcizdir. Buna ancak bazı kimselerin gücü yeter. Zaruret sebebiyle,
namazın tamahında huzûr-u kalbi şart koşmak mümkün olmazsa tamamen terk de
edilemez. Hiç olmazsa cüz'î bir miktarında huzûr-u kalbin bulunması zarureti
vardır. Buna da en elverişli olan ilk tekbirdir. Bunun için zaruri olarak bu
kadar ile iktifa edilmiştir. Bununla beraber, gaflet ile kılan kimse ile hiç
kılmıyanm müsâvî olmamasını umarız. Çünkü gafletle de olsa namaz kılan, hiç
olmazsa zahirî fiile başvurmuş, bir an olsun kalbini hazırlamıştır. Nasıl böyle
olmasın, abdestsiz olduğunu unutup namaz kılan kimsenin abdestsiz olması
hasebiyle Allah katında namazı bâtıl iken, kusuru ve özrü nisbetinde de olsa
amelinin mükâfatını alıyor. Bu ümit ile beraber bir lâhza olsun kalbi hazırlayan
ile tamamen huzuru terkeden elbette bir olamaz. Nasıl farkı olmasın.
Efendisinin hizmetinde hazır bulunup hizmette kusur eden lüzumsuz hareketler ve sözlerde bulunan ile hizmetten
tamamen kaçınan bir olur mu? Korku ve ümidin sebebleri muâraza ettiği ve
iş-ehemmiyet arzettiği zaman ihtiyat ve müsâhalede muhayyersin. (İster
tesamüh-ü İslâmîden faydalanır, istersen ihtiyatı elden bırakmazsın). Bununla
beraber lukahânm, gafletiyle de olsa sıhhatine fetva verdikleri hükümlere kimse
muhalefet edemez. Yukarıda işaret edildiği gibi bu fetva zarûretindendir.
Esrâr-ı salata vâkıf olan kimse, gafletin ona zıd olacağını bilir. Fakat
"Kavâidü'l-Akaid" kitabının ilm-i zahir ile ilm-i bâtını ayıran
babında anlattığımız gibi halkın anlayıştaki kusuru, şerî'atın sırlarından her
keşfolunanı açıklamağa mâni olduğundan biz bu mevzûyu bu kadarı ile
bırakıyoruz. Az da olsa bu miktar âhiret yolcularını ikna için kâfidir.
Şiddetli mücadelecilere gelince, şimdilik biz onları muhatab olarak kabul
etmiyoruz.
Hülâsa: Huzûr-u kalb, namazın ruhudur. Bu ruhun en az derecesi de tekbîr anındaki huzurdur. Artık bundan noksanı olursa helak demektir. Ne kadar çoğalırsa o nisbette namazın cüzleri arasına rûh yayılır, nice hareketsiz diriler var ki onlar ölü hükmündedir. Yalnız iftitah tekbîrinde huzur olup, diğer cüzleri gaflet ile geçen namaz da son nefeslerini yaşayan hasta gibidir. Allahu Teâlâ'dan güzel yardımlar niyaz ederiz.[640]
Namazında huşu', hudu' gösterip, Allahü Teâlâ’nın azameti karşısında zavallı olduğunu düşünüp korkan, seve seve namaz kılan, vera'ı gözeten ve Allahü Teâlâ’dan ümit edici olduğu halde, himmetinin çoğunu ve münâcâtını rabbine yapan, kendisini Allahü Teâlâ’nın huzurunda ayakta ve oturur rükû ve secde eder halde bilen, kalbini tamamen Allahü Teâlâ’ya verip, Ondan başkasını kalbinden çıkaran ve farzlarını edaya gayret edene Aîlahü Teâlâ rahmet eylesin. Zira insan, içinde bulunduğu namazından sonra, daha bir vakit namaz kılacak mıdır, yoksa kılamayıp ölecek midir, bilemez. Allahü Teâlâ’nın katında namazının kabulünü yalvarmalı, reddedilmesinden kokınalıdır. Böylece korku ve ümit içinde bulunmalıdır. Acaba, o anda namazı kabul olunup saîdler zümresinden mi, yoksa red olunup şakiler güruhundan mı olacakdır bilemez.
Ey İslâm nuru ile süslü olan mü'min! Senin namazında ve diğer amellerinde, yanî Allahü Teâlâ’nın senin üzerine farz kıldığı şeylerde üzüntün, elemin ve korkundan büyük, güzel, uygun ve lâyık senin hangi işin vardır. Çünkü sen, bir vakit namazının kabul olunup olunmadığını, bir günahının mağfiret olunup olunmadığını asla bilemezsin. Halbuki sen hâlâ, gülmekte, sevinmekte ve gaflettesin. Dünya işlerine dalmış, geçim derdinle meşgulsün. Bu halinden korkmuyor musun? Her şey'i doğru haber veren ve emin olandan (aleyhisselâm) yakınen bildiriliyor ki, sen Cehennem yolcususun. Nitekim Allahü Teâlâ Meryem sûresi, yetmiş birinci âyetinde: “ Sizden ateşe uğramıyan yoktur” buyuruyor. Halbuki sana, Cehennemden uzak olduğuna ait haber gelmemiştir. O halde, Allahü Teâlâ senin amelini kabul edinceye kadar daimi üzüntü ve ağlamağa -senden daha lâyık kim vardır. Bununla beraber sen, akşamlayıp, sabaha çıkacağını veya sabahtan akşama erişebileceğini, Cennet ile mi Cehennem ile mi müjdeleneceğini bilmezsin. Bu yüzden çoluk çocuğunla sevinmemen, mala mülke mağrur olmaman lâzımdır ve uygundur. Bu büyük işten tamamen gaflette ve büyük bir yamlmada bulunmana ne kadar şa-şılsa azdır. Halbuki her gün ve gece hattâ her an acele ve sür'at ile bir pazara sevk olunmakta ve eceline yaklaşmaktasın. Sakın, bu şekilde seni tehdîd eden o büyük tehlikeden gafil olma! Çünkü muhakkak ölümü tadacaksın. Ondan kurtulmana imkân yok. Belki de ölüm, her gün sabah ve akşamdaki kötü hallerinden daha kötü bir zamanda gelecektir. Sahibi olduğun her şey'i bırakıp ya Cennete yahut da vasfını, hakikatini, azablarının çeşitlerini anlatmaktan dilin âciz olduğu, sözlere, harflere siğ-mıyan Cehenneme gönderileceksin.
Dünyayı sevmekten
kurtul, ondan kaçın ki, dünyanın yaşantısı ve aldatıcı süsleri seni
kandırmasın. Yalanı, dolanı, istediğini bulma ve yalancı parlaklıkların seni
aldatmasın. Nitekim Peygamberimiz (sallallahü aleyhi ve sellem):
“Dünya seni aldatır, seni zarara sokar ve seni elin boş olarak bu sıkıntılar hanesinden çıkarır” buyurdu. Kur'ân-ı kerîmde Allahü Teâlâ: Lukman sûresi, otuzüçüncü âyet-i kerîmede: “Sizi dünyanın yaşantısı ve süsü aldatmasın. Ve şeytanın sonra tevbe edersiniz, Allahü Teâlâ afv eder diye günâha sevk etmesine aldanıp mağrur olmayın” buyuruyor. Ey mü'min. Allahü Teâlâdan kork, Allahdan kork, tekrar ediyorum, Allahdan çok kork. Veyl ve helâkden, sapıklık ve zarar çukuruna düşmekten sakın. Namazı ve diğer ibadet ve işleri muhafaza et. Yasaklan, açık ve gizli bütün günahları terk eyle. Sende ve başkasında görülen kudreti, hakka teslim eyle. Sana olan emir ve yasaklarında tâati, onun için eyle. Yasak ettiğini yapmakla ondan uzak olma. Hakkın tedbirine, ya'ni Allahü Teâlâ’nın fiillerine itiraz edip, rızıktan sana takdir ve tahsis ettiği nasibine ve senin işlerin için yaptığı ve sonunu senden gizlediği, güzel neticeler ve gelecekteki faydalarda senin için meydana çıkaracağı şeylere razı olmayıp, Hakkın gadabına uğrama. Allahü Teâlâ’nın Bakara sûresi ikiyüz onaltmcı âyet-i kerîmesinde: “Siz bâzan bir şey'i beğenmezsiniz, kötü görürsünüz, halbuki o, sizin için hayırlıdır. Bâzan da sevdiğiniz bir şey sizin için kötü olur. Allahü Teâlâ sizin işlerinizi bilir, siz ise bilmezsiniz” âyetinin mânasından gafil olma. Ölünciye kadar, her an sahibine itaat edici, emrine uyucu, kazasına razı, belâsına sabredici, ni'metlerine şükredici oî. Senin hakkındaki tedbir ve tasarrufunda onu suçlu tutmağa cesaret etmiyerek, ni'met ve âyetlerini hatırla! Böylece iyiler ve temiz-per zümresinde vefat edip sâlihlere lâyık ve peygamberler ile haşr olasın. Allahü Teâlâ’nın rahmeti, ihsanı ve iradesi ile Cennetlere giresin.[641]
Namazda kalbin gafleti
iki sebeble olur. Biri zahir, biri de bâtınla alâkalıdır. Zahirî olan gaflet
şöyledir: Namaz kıldığı yerde kalbini meşgul edecek bir şey görmesi veya bir
ses duymasıdır. Kalb de göze ve kulağa tâbîdir. Bunun çaresi, hiç ses olmayan
bir yerde namaz kılmaktır. Eğer orası karanlık olursa daha iyi olur. Göz de bir
yere takılmaktan kurtulur. Birçok zâhidler ve âbidler kendilerine küçük ve
karanlık bir oda yaparlar. Çünkü açık, rahat yerde kalb daha çok dağılır, İbn
Ömer sordu. Tekbirdir dedim. Namazın tahlili nedir sordu. Namazın tahlili
(çözülmesi) selâmdır dedim. Namazın şiarı nedir sordu. Bitince tesbihdir dedim.
Bütün bunların anahtarı nedir sordu. Abdesttir dedim. Abdestin anahtarı nedir
sordu. Besmele ile başlamaktır dedim. Besmelenin anahtarı nedir sordu.
Niyyettir dedim. Niyyetin anahtarı nedir sordu. Yakîndir dedim. Yakînin
anahtarı nedir sordu. Tevekküldür dedim. Tevekkülün anahtarı nedir sordu.
Allah korkusudur dedim. Korkunun anahtarı nedir sordu. Recâdır (ümittir)
dedim. Recânın anahtarı nedir sordu. Sabırdır dedim. Sabrın anahtarını sordu,
rızâdır dedim. Rızânın anahtarını sordu. Tâattir dedim. Tâatin anahtarını
sordu. İtiraftır dedim. İtirafın anahtarını sordu. Vahdâniyyet ve rubûbiyyeti
itiraftır dedim. Bunların hepsini ne ile eide ettin sordu. Ta'lîm ile dedim.
Ta'lîmi nasıl elde ettin dedi. Akıl ile dedim. Aklı ne ile kazandın dedi. Akıl
ikidir. Birisi Allahü Teâlâ’nın, insanda yarattığı akıl olup, insanın bunda hiç
te'siri yoktur. Diğeri Allahü Teâlânın terbiye ve te'dîbi ile ve kulun edinme
ve ma'rifetiy-le cîan akıldır. Bunların ikisi bir araya gelince, biri diğerini
kuvvetlendirir dedim. Bunların hepsini ne ile elde ettin dedi. Tevfîk ile elde
ettim ve:
“Allahü Teâlâ bize ve
size sevdiği ve beğendiği şeylerde tevfik ihsan eylesin” dedim. Sonra bana:
Allahü Teâlâya yemin ederim ki, Cennetin anahtarını ikmâl ettin, tamamladın. Üzerine farz nedir? Farz-ül farz nedir? Farza götüren farz nedir? Farza giren sünnet nedir? Kendisiyle farz tamam olan sünnet nedir sordu. Farz namazdır. Farz-ül farz taharettir. Farza götüren, yardım, eden, suyu sağ eline alıp sol eline dökmendir. Farza giren sünnet, su ile parmaklarını tahlildir (hilâllamaktır). Kendisiyle farz tamam olan sünnet, sünnet olmaktır dedim. Bana kendine bir hüccet bırakmadın deyip, sonra, yemek yerken, üzerine ne kadar farz ve sünnet vardır sordu. Ben yemek yemede farz ve sünnet var mıdır dedim. Evet, dört farz, dört sünnet ve dört edeb vardır. Farzları besmele ile başlamak, hamd etmek, şükretmek ve Allahü Teâlâ’nın sana ihsan ettiği nimetini tanımaktır (Bunlar o yüksek zâtın içtihadı veya ilmidir). Sünnetleri, yemek yerken, sol ayak üzerine oturup (sağ ayağı dikmek), üç parmakla yemek, yemeği iyi çiğnemek ve parmaklan yalamaktır. Edebleri, elini yıkamak (Hanefî mezhebinde yemekten önce yıkamak sünnettir). Lokmayı küçük almak, Kendi önünden yemek, Yerken arkadaşına ve yanında olanlara az bakmaktır dedi. Ve Resûlüllahm (sallallahü aleyhi ve sellem) böyle yaptığını anlattı.[642]
Sana ilk ulaşan ezandır. Ezanı dinlerken kalbini ona veresin. Bir şeyle meşgul isen bırakasın. Çünkü selef (geçmiş büyükler) böyle yapardı. Ezânı duyduğu zaman, demircilik yapanın çekici havada ise, örse vurmaz, indirirdi. Ayakkabıcı iğneyi sokmuş ise, çıkarmazdı, öyle bırakırdı. Yerinden fırlar kalkardı. Çünkü bu sesten, kıyamet günündeki sesi işitmesinden başka bir şey anlamazdı. Eğer bu sesi, yani ezan sesini duyduğun zaman kalbinde bir sevinç ve istek dolmuş görüyorsan, kıyamet günündeki sesi duyduğun zaman da öyle olacağını anla![643]
Bilmiş ol ki huşu; îmânın meyvası, özü ve Allahu Teâlâ'nın azametini ve kendi kusurunu idrâkin neticesidir. Bunu anlayan, namazda, namaz haricinde, yalnızken, hatta ayak yolunda bile huşûdan ayrılmaz. Çünkü huşu, nerede olursan ol, Allahu Teâlâ'nm sana muttali' olduğunu ve onun azametini ve kendi kusurlarını bilmeyi gerekli kılar. Asıl huşu bu bilgilerden doğar, bunun için huşu yalnız namaza bağlı değildir. Hattâ Allahu Teâlâ'dan haya ve huşûundan kırk sene başını göklere kaldırmayanlar olmuştur.
Rebî' İbn Heysem
gözünü o derece korur ve etrafına bakınmazdı ki bâzıları onu kör bile
zannetmişlerdir. Yirmi sene İbn Mes'ud ile düşer kalkardı. Hattâ İbn Mes'udun
cariyesi onu görünce, İbn Mes' ud'a:
kör dostun geliyor derdi. İbn Mes'ud da onun bu sözüne gülerdi çünkü onu içeri almak için kapıyı açtığı zaman gözlerini kapamış ve basını yere eğmiş görürdü. İbn Mes'ud ona bakınca:
“Tevazu ile yalvaranları müjdele.” [644]
Sonra bu sıfatların neticesi olarak buyuruluyor:
“İşte Firdevs cennetine vâris olan ancak onlardır ve onlar ebedî olarak oradadırlar.” [645]
Evvelâ felah ile, sonra da Cennet-i Firdevs'e yâris olmakla onları vasıflandırmıştır. Gaflet ile kılman namazın ve gaflet ile okunan Kur1-ân'ın bu dereceleri sağlıyacağma hiç ihtimâl veremem. Bunun için bunların karşılığında Allahu Teâlâ :
“Sizi Cehenneme sevk eden nedir? Namaz kılanlardan değildik derler.” [646]
Nûr-u ilâhîyi müşahede edip Allah'a yaklaşacak ve Firdevse vâris olacaklar ancak namaz kılanlardır.
Bizleri de bu gibilerden yapmasını, sözü doğru, fakat işi eğri olanlardan yapmamasını Cenâb-ı Allah'tan dileriz. İhsanı kadîm ve lûtf u keremi' nihayetsiz olan O'dur. Salât ve selâm Habib-i Ekremi üzerine olsun. [647]
Bilmiş ol ki, anlattığımız şekilde huşu, ta'zîm ve haya gibi bâtını şartlara riâyet ederek yalnız Allah rızâsı için kılınan namazlar, mükâşefe ilminin kapısı demek olan ilâhi nurların kalbde parlamasını temir eder. Yer ve göklerin inceliklerini, rubûbiyyetin sırlarını keşfemez, ne artar ve ne de eksilir. Bunun için Kur'ân-ı Kerîm'de buyuruluyor:
“Bizden ise her birimiz için muayyen bir makam
vardır.”[648]
Insân, terakki bakımından meleklerden ayrılmıştır. O durmadan yükselir ve derece derece Allah'a yaklaşır. Fakat meleklere bu terakki kapısı kapalıdır. Onlann ancak muayyen rütbeleri ve meşgûi olduğu ibâdetler vardır. Ondan ayrılıp başkasına geçemez ve ibâdetten de usanmazlar. Nitekim Kur'ân-ı Kerîm'de buyuruluyor: “O'nun huzûrundakiler O'na ibâdetten ne çekinirler ve ne de yorgunluk duyarlar. Gece gündüz usanmadan O'nu tesbîh ederler.” [649]
Yüksek derecelerin anahtarı namazdır. Nitekim Kur'ân-ı Kerîm'de buyuruluyor:
“Mü'minler saadete ermişlerdir. Onlar namazda huşu içindedirler.” [650]
Allahu Teâlâ onları îmândan sonra huşu ile kıldıkları namazları ile medhetmiştir. Sonra yine müflihlerin vasıflarını namaz ile hatmederek :
“Ve onlar ki namazları üzerinde muhafızlık eder, zamanında kılarlar.” [651]
Tevratta şöyle yazar: Ey âdemoğlu; huzurumda namaz kılıp ağlamaktan ağırlanma. Zira, ben, senin kalbine yaklaşan ve gıyaben nurumu müşahede ettiğin bir Allah'ım. İşte namaz kılan zaten kalbindeki fütuhat, yumuşaklık ve gözyaşı Allahu Teâlâ'nın kalbe yaklaşmasındandır. Bu yakınlık mesafe yakınlığı olmadığına göre perdeyi kaldırmakla, rahmet ve hidâyet yakınlığından başka bir şey değildir. Denildi ki, kıyam, kuûd, rükû ve sücûdu bir araya topladığı için iki rekât namaz kılan bir kula her safında on bin melek bulunan on saf melek ona hayran olur. Allahu Teâlâ yüz bin meleğe de mübâhat eder, çünkü Allahu Teâlâ bu ibâdetleri kırk bin meleğe bölmüştür. Bir kısmı kıyamete kadar yalnız kıyamda, diğer bir kısmı yalnız secdededir. Kıyamete kadar, rükû ve sücûd edenler de böyledir. Görülüyor ki Allahu Teâlâ'mn meleklere nasip ettiği yakınlık ve rütbe sabittir, değişmez, ne artar ve ne de eksilir.
“Bizden ise her birimiz için muayyen bir makam vardır.”[652] âyetini okur, "Vallahi Peygamber Efendimiz seni görse sevinirdi" (diğer rivayette seni severdi, diğer rivayette de gülerdi) derdi.
Bir gün İbn Mes'ud ile
demirciler çarşısına gitti, orada körüklerin üfürülüp ateşlerin alevlendiğini
görünce cehennem ateşini hatırlayarak düşüp bayıldı. İbn Mes'ud namaz vaktine
kadar başı ucunda beklediyse de ayılmadığını görünce onu arkasına alarak evine
getirdi ve tam 24 saat baygın kaldı, bu suretle beş vakit namazı kayboldu.
Başından ayrılmayan İbn Mes'ud "İşte Allah'dan böyle korkulur"
demiştir. Yine bu zât:
"Bütün namazlarımda okuduğumdan başka bir şey düşünmem" demiştir.
Amr İbn Abdullah da
huşu ile namaz kılanlardan birisidir. Hattâ kendisi namaza durduğu zaman kızı
evde tef çalıp kadınlar ile konuştuğu hâlde kendisinin haberi olmazdı. Namazda
aklına bir şey gelir mi diye soranlara, evet,
Allah huzurunda muhasebe göreceğim gün ile cennetlik veya cehennemlik
olacağım korkusu, diye cevâp vermiştir. Bizim hatırımıza gelen dünya
işlerinden, sizin aklınıza hiç bir şey gelir mi? Namazda benim aklıma öyle bir
şey gelmeden ise süngülerini bana uzanması benim için daha sevimlidir demiştir.
Yine bu zât:
“Eğer aradan perde kalksa bile benim (yakînim)de bir değişiklik olmaz” demiştir. Müslim İbn Yesar da bunlardan biridir. Namaz kılarken caminin yıkılan direğinden haberi olmadığını yukarıda söylemiştik. (Basra camilerinden birinde namaz kılarken bir direk, onun arka tarafına yıkıldı ve bir kubbe çöktü. Bu büyük gürültüyü duyanlar camiye koştu, onun bir direk gibi namaz kıldığını gördüler, selâm verdikten sonra geçmiş olsun diyenlere ne oldu diye sorunca, bu yıkılmış direği görmüyor musun? Dediler. Ne zaman yıkıldı? Şimdi namaz kılarken az kaldı üzerine yıkılacaktı, dediklerinde benim bundan haberim yok dedi. Diğer bâzıları:
Namaz âhiret işidir; oraya giren dünya ile alâkasını keser demişlerdir. Yine bir zâta, namazda iken aklına başka bir şey gelir mi? Diye sormaları üzerine değil namazda, namaz haricinde bile aklımdan Allah'dan başka bir şey geçmez diye cevâb vermiştir
Bütün bu haber ve hikâyeler, huzur ve huşûun namazda asıl olduğunu ve gafletle yapılan hareketlerin faydasının az olduğunu bize göstermektedir. Hakikati ancak Allah bilir. Allahu Teâlâ'dan hüsn-ü tevfik dileriz.
Diğer Sözler:
Müslim İbn Yesar’dan
rivayet olunduğuna göre, namaz kılacağı zaman, çoluk çocuğuna, siz istediğiniz
kadar konuşun. Çünkü ben (huzûr-i
İlâhîde) sizi duymam, dermiş. Yine rivayet edildiğine göre bu zât, Basra'da
camide namaz kılarken caminin bir tarafı yıkıldı, insanlar gürültüden ne oldu
diye camiye koştukları hâlde kendisinin, selâm verinceye kadar bu hâlden
haberi bile olmadı. Hazret-i Ali İbn Ebî Tâlib (Kerrema'llahu Vechehu) namaza
duracağı vakit benzi sararır ve vücûdu titrerdi.
"Ne oluyorsun? Ya
Emîre'l - Mü'minîn?" diye sorduklarında:
"Allahu
Teâlâ'nın, yerlere, dağlara ve göklere arzedîb de onlann kabulünden
kaçındıkları ve benim boynuma aldığım ilâhî emâneti ödeme zamanı gelmiştir,
nasıl korkmıyayım?" diye cevâb verirdi. Hazret-i Hüseyin'in oğlu Hazret-i
Ali'den rivayet ediliyor ki abdest alırken rengi solardı. Bunun sebebini
sorduklarında:
"Kimin huzuruna çıkmak için Hazırlandığımı bilmiyor musunuz?" diye cevâb verirdi
(Abdullah) İbn Abbas
Radiyâllahu Anh'dan rivayet olundu. Dâvûö Aleyhisselâm:
“İlâhi, beytine
(cennete) kim girecek ve kimin namazını kabul edeceksin?" diye vâki
münâcatı üzerine Allahu Teâlâ:
"Beytime girecek olan ve namazını kabul edeceğim kimseler, benim azametim karşısında tevazu gösteren, (gece ve) gündüzünde beni zikreden, benim rızâm uğrunda kendini şehvetlerinden çeken, açları doyuran, garîblere dost olan, musîbetzedelere acıyan kimselerdir. İşte bu gibilerin nûrları göklerde güneş gibi parlar. Bunların dualarına icabet eder ve isteklerini veririm. Cehaletlerini hilim, gafletlerini zikir, zulmetlerini ise nûr kılarım. Bu gibiler, cennetin en üstün makamı olan "Firdevs' gibidir. Irmakları kurumaz, meyvalan solmaz." buyurmuştur.
Hâtem-i Esam'dan
(r.a.) rivayet olundu ki: Kendisine namazından soruldukta:
"Vakit yaklaşınca güzelce abdestimi alır, namaz kılacağım yere gider, orada oturur, aklımı başıma alır, sonra namaz için ayağa kalkarım. Kabe'yi iki kaşım arasına, Sırat'ı ayaklarımın altına, cenneti sağıma, cehennemi soluma alır, Azrail'i tepemde kabul eder ve bu namazı (ömrümün sonu olduğu için) son namazım diye kabul eder, korku ve ümit ile huzûr-ı Rabbü'l Âleminde durur, tahkik ile tekbîr alır, ağır ağır ve mânâsını düşünerek Kur'ân okurum, tevazu ile rükû eder huşu ile secdeye kapanırım. Sağ ayağımı diker sol ayağımı yatırır üzerine otururum, namazımı ihlâs ile kılarım. Ondan sonra da yine kabûî olup olmadığını bilemem korkusunu saklarım." diye cevâb vermiştir.[653]
371-
Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Bütün fenalık, nankörlük ve münafıklık, Allah namına imanlıları camiye davet eden müezzinin sesini işittiği halde, davetine icabet etmeyen kimsenindir.”[654]
372-
Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
"Veşşemsi"
sûresi gibi, kısa surelerle
namazını kıl.[655]
373-
Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Sabah namazını
(farz olarak), kuşluk namazını
(sünnet olarak) kılmaya devam et. Çünkü bu namazlar, çok tevbe eden seçkin
kimselerin namazlarıdır.”[656]
374-
Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
Farz namazlarının dışında sünnet namazlarınızı
evinizde kılınız. Zira, kişinin kılacağı en üstün sünnet namazı, evinde kıldığı namazdır.”[657]
375-
Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“(Develerin ki değil,) koyunların (çöllerde ki)
istirahatgahlarında namazınızı kılınız.”[658]
376-
Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Koyunların çöllerde ki iştirahatgahların da namazınızı
kıldıktan sonra, sırtlarını okşayıp tozlarını temizleyiniz. Çünkü koyunlar, cennet hayvanlarındandır.”[659]
377-
Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Ameli kötü (fakat imanlı) olan her imamın arkasından namazınızı kılınız. Yine ameli kötü olan (fakat imanlı olarak ölen) her kişinin cenaze namazını kılınız.”[660]
1-
Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Maddi durumu yerinde olup da kurban kesmeyen kimse,
namazgahıma yaklaşmasın.”[661]
2-
Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Sevgili peygamberimiz, kulakları kesik ve boynuzları kırık olan bir hayvanın kurban olarak kesilmesini yasaklamıştır.”[662]
3-
Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Sevgili peygamberimiz, güneş battıktan sonra
geceleyin kurban kesilmesini yasak kılmıştır.”[663]
4- Resulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki
“Her erkek ve ( fitneye sebep olmayan ) her kadının
bayram namazına gitmeleri vaciptir.”[664]
5-
Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“İki yaşını tamamlamış bir sığırı ve beş yaşını
bitirmiş olan bir deveyi yedi kişi kurban edebilir.”[665]
6- Resulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki
“Ramazan bayramı namazının birinci rekatında yedi
kere, ikinci (katında da beş tekbir getirilir. Ve her iki rekatın tekbirinden
sonra fatiha okunur. (Bu hadisi şerif,
şafi mezhebinin delilidir.)”[666]
7-
Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Bir yaşını tamamlamış olan koyundan kurban kesiniz,
çünkü sevabı boldur.”[667]
8-
Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Bayramlarınızı "tahlil " ( lailahe illallah
), "tekbir " ( Allah'ü Ekber ) "tahmid" ( valharrulilillah
) gibi cümlelerle süsleyiniz.”[668]
9-
Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Sevgili peygamberimiz Allah'ın ismini anıp, tekbir getirerek boynumu gri renginde olan
iki koçu kurban etti.”[669]
Ulu Allah buyuruyor ki:
(De ki): Çocuk edinmemiş olan, (kâinat üzerindeki) mutlak hakimiyetinde
hiç bir ortağı olmiyan ve acizliğini telâfi edecek bir yardımcıya da ihtiyacı
olmayan Ulu Allah'a hamdolsun, O'nu sanma yakışır şekilde büyük (ve ulu) bil. (Ona tekbir getir).[670]
Ulu Allah buyuruyor ki:
“İçinizden hiç biriniz kestiği kurbanın etinden üç günden fazla yememelidir. (Yani komşulara ve fakirlere dağıttıktan sonra geride kalan kurbanlık et hiç bir zaman üç gün boyunca ailesine yetecek kadar çok olmamalıdır.)”[671]
10-
Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Sevgili peygamberimiz, bir koyunu yalnız çocuklarının
namına keserdi.”[672]
11-
Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Sevgili peygamberimiz, bayram namazına gittiği zaman,
evini başka bir yoldan gelirdi.”[673]
12-
Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Sevgili peygamberimiz, ramazan bayramı günü kahvaltı
etmeden bayram namazına gitmezdi. Kurban bayramı günün de ise kurban kesmeden
kahvaltı etmezdi.”[674]
13- Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Sevgili peygamberimiz, her iki bayram namazlarına
giderlerken yaya olarak giderler, iki bayram namazını da ezansız ve kametsiz
olarak kıldırırlardı. Camiden çıktığı
vakitte evine başka bir yoldan dönerlerdi.”[675]
14-
Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Sevgili peygamberimiz, camiye giderken, tekbir ve
tahlil cümlelerini yüksek sesle söyleyerek giderlerdi.”[676]
15- Resulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki
“Sevgili peygamberimiz, kurbanını bayram namazını kıldığı ye de
keserdi.”[677]
16-
Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“İki bayram gecelerini ibadetle ihya eden bir kimsenin
kalbi baş kalarının kalbleri dünyanın zehirli havalarıyle bozulup öldüğü vakit,
onlarınki ölmez.”[678]
17- Resulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki
“İsteyerek,
sevinerek Allah için bir kimsenin kestiği kurban, o kimseye cehennem ateşine karşı bir
kalkandır.”[679]
18-
Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Kim bayram namazını kılmadan evvel kurban keserse,
ancak bu hayvanı kendisi için kesmiş olur. Bayram namazından sonra
keserse, kurban ibadetini yerine
getirmiş ve Müslümanların yolunda gitmiş olur.”[680]
Sahabilerden Cabir,
(r.a.) söylüyor: Kurban bayramı gelince Peygamber (s.a.s.) çift boynuzlu, alaca
renkli ve burulmamış iki koç boğazladı. Hayvanları boğazlamak üzere yere
yatırdığı zaman şunları söylerdi:
“Şüphesiz ki ben yönümü ve gönlümü göklerin ve yerlerin yoktan var edicisine çevirdim. Hz. İbrahim'in dosdoğru dinine yöneldim, Allah'a eş ortak koşan sapıklardan değilim. Namazım, ibadetim, hayatım ve ölümüm varlıkların (Ulu Sahibi olan) Allah'ın hoşnutluğunu kazanmak ve onun emrine uymak içindir. Onun eşi - ortağı, yoktur. Bana böylesine dosdoğru bir yolda ilerlemek emredilmiştir. Şüphesiz ki ben (Allah'ın emirleri önünde boyun eğmiş) müslümanlardan biriyim. Ulu Allah!... Bu kurbanlık hayvanı veren sensin. Onu kendi adma ve ümmetim namına sana sunuyorum. Allah'ın adı ile bu hayvanı boğazlıyorum. Allah en büyüktür.” Bu sözlerden sonra da hayvanı keserdi.[681]
Kurban, Yüce Allah'a yaklaşmak niyeti ile kesilen hususi bir hayvandır. Kurban bayramını aşağıdaki şartları taşıyan herkesin “Kurbiyyet - yaklaşma” niyeti ile kurban kesmesi vâcibdir. Bunun şartlan; Müslüman, mukim ve zengin olmaktır. Dinimize göre zengin bir kimse şudur: Zaruri ihtiyaçları dışında en az iki yüz dirhem gümüş miktarı bir mala sahip olan herkes dinimiz nazarında zengin sayılır. İşte böyle kimselerin kurban kesmeleri - eğer yukarıda söylediğimiz şartları da taşıyorlarsa - vâcibtir.
Kurban kesmek için gerekli olan şartları taşıdığı halde Kurban bayramında kurban kesmiyen ve bir zaman sonra, çeşitli sebepler yüzünden fakir düşen bir kimsenin üzerinden “Kurban kesme, hakkındaki vâcib olan hüküm kalkmaz. Yani, buna rağmen o kimseye kurban kesmek yine vaciptir.
İmam-ı A’zam ile İmam-ı Ebu Yusuf'a göre kurban kesmek isteyen bir kimse için akıl ve baliğ olmak şart değildir. Bu yüzden zengin olan bir çocuğun veya mecnun olan bir kimsenin malından bunların velisinin kurban kesmesi gerekir. Bu çocuk veya deli, kesilen bu kurban etinin bir kısmını yer, kalanını da faydalanabilecekleri herhangi birşey ile değiştirirler,
İmam-ı Muhammede göre ise, kurban kesen kimsenin âkil ve bülüğ olması şarttır. Buna göre çocukların ve delilerin mallarından kurban kesmek vâcib değildir. En makbul olan görüş de budur.
İmam-ı Şafî ve İmam-ı Mâlik gibi mezhep imamlarına göre de Kurban kesmek vacip değil, bir sünnet-i müekkededir.[682]
1- Kurbanın kesilme zamanı; Kurban bayramının birinci, ikincil ve üçüncü günüdür. (Birinci gününde kesmek daha iyidir).
2- Kurban Kesilme Zamanı bayram namazı kılınmayan yerlerde namazdan sonra bayram namazı kılınmayan göçebeliklerde ve küçük köylerde; Kurbanın ilk vakti, bayram gününün fecrinden sonra başlar. (Kurbanı geceleyin kesmek tenzihen mekruhtur).
3- Kurbanın kesiliş şekli şöyledir: Kurbanlar kıbleye karşı yatırılarak “Bismillahı Allahû Ekber” diyerek kesilir.
Kurbanı elinden gelirse sahibi kesmelidir, elinden gelmezse münasip bir müslümana kestirmelidir.
Kurban kesilirken sahibi başında bulunmalı ve besmele çekmelidir. Yalnız sahibinin besmele çekmesi kâfi değildir. Kesenin de “Bismillabi Allahu Ekber” demesi lâzımdır. Şayet kurban kesen besmeleyi kasten terkederse hayvanın eti yiyilemez.
Kurban sahibi elini kasabın eli üzerine koyarak kurbanı kestirmesi halinde; ikisinin de besmeleyi çekmeleri icap eder. Şayet bunlardan birisi besmeleyi terkederse kurbanın eti yenilemez.
Kurban bayramında kesilmek üzere alınmış bulunan kurbanlık, şayet bayramın üçüncü günün akşamına kadar kesilmemiş ve hayvan mevcut ise fakirlere tasadduk edilir.
Kurbanlık hayvan herhangi bir durumdan dolayı helak olmuşsa o zaman kıymetini fakirlere tasadduk etmek icap eder.
5- Kurbanın vacip olması için bayramın üçüncü (yani son) günü muteberdir. Onun için kurbanın üçüncü gününde güneş batmadan evvel zengin olan mükellef bir müslümana kurban kesmek vacip olur. Ondan evvel fakir olsa da hüküm değişmez. (Zengin olduktan sonra kurban kesmek vacip olur).
6 - Zilhiccenin onuncu günü olduğuna şehadet edilip te bayram namazı kılındıktan ve kurbanlar kesildikten sonra o günün arefe olduğu meydana çıkarsa; kılınan namaz ve kesilen kurbanlar yerini bulmuş olur. Çünkü bu gibi hatalardan her zaman kaçınmak mümkün değildir.
7- Zilhicenin onuncu günü olduğu zeval vaktinden evvel sabit olsa bayram namazı kılınır. Ondan sonra da kurbanlar kesilir. Fakat zeval vaktinden sonra sabit olsa o gün bayam namazı kılınmaz. Kurbanlar kesilebilir. Ertesi günü de bayram namazı kılınır.[683]
1- Bayram günü sabahı camide toplanan cemaat önce sabah namazı kılar;
2- Vaiz veya hatip tarafından vaaz edilir. Bu vaizde fitre sadakası, kurban ve bayram namazına dair bilgi verilerek vaaz edilir.
3- Kitapta bayram namazının kılmış şekli anlatıldığı gibi, imamda ayrıca cemaate anlatır ve namaz kılınır.
4- Namazdan sonra hatip, cemaatin üç kere getireceği tekbirlerin arasında minbere çıkar, oturmadan hutbeye başlar. Hatibin hutbe arasında vereceği işaretlere göre cemaat üçer kere tekbir getirir. Müteakiben ikinci hutbeyi okur.
5- İkinci hutbenin sonunda hatip îsra sûresinin son âyetini okur. Cemaat üç kere tekbir getirir, bu esnada hatip mihraba geçer ve oturur. Sonra hatip veya müezzin Ayetelkürsıyi veya Kur'an'dan bir aşır okur.
6- Âyetelkürsiden sonra hatip dua eder ve sonra mihrapta ayağa kalkarak cemaatle bayramlaşir; bu arada cemaat da aralarında bayramlaşır ve helâllaşırlar.[684]
Ramazan Bayramında şu on üç şey menduptur.
1- (Camiye gitmeden önce, bir, üç, beş, gibi) tek (sayıda) olmak üzere hurma (veya tatlı bir şey) yemek.
2- Boy abdesti almak.
3- Dişlerini misvakla (veya diş fırçasiyle) temizlemek.
4- Koku sürünmek.
5- (Giyilmesi mubah' olan) elbisenin en güzelini giymek.
6- Kendisine
vacipse (bayram namazından önce) fitre
vermek.
7- (Karşılaştığı her din kardeşine karşı) sevinç ve güler yüzlülük göstermek.
8- Gücü yettiği nisbette çokça sadaka vermek.
9- Sabahleyin erkence uyanmak.
10- Erkence bayram namazının kılınacağı yere (camiye) biraz hızlıca adımlarla gitmek.
11- Sabah namazını (evine) yakın bir camide kılmak.
12- Bundan sonra bayram namazı için yaya olarak ve gizlice tekbir getirerek bayram namazının kılınacağı yere gitmek, (kişi, yoldan giderken getirmekte olduğu tekbiri) bir rivayete göre bayram namazının kılınacağı yere varmca ve diğer bir rivayete göre bayram namazına başlarken keser.[685]
Hüküm ve şartları:
Cuma namazı farz olanlara, senede iki defa bayram namazı kılmak da vaciptir. Bir hadisi şerife göre hicretin birinci yılında meşru kılınmıştır. Cuma namazı için mevcut olan şartlar, bayram namazı için de mevcuttur. Yalnız bayram namazı için hutbe sünnettir ve namazdan sonra okunur. (Hutbe okunmasa da namaz sahih olur. Fakat mekruhtur.)
Bayram namazı iki rekâttır ve cemaatle kılınır. Vakti güneşin doğup1 iki mızrak boyu yükselmesiyle girer. Vakit girince cemaat saf bağlayıp “Niyet ettim vacip olan bayram namazını kılmaya, uydum imama” diye niyet eder. İmam “Allahu Ekber” deyince cemaat da el kaldırıp tekbii alırlar. Bu iftitah tekbirinden sonra herkes içinden “isuphaneke”yi okur sonra zevaid tekbiri alınarak eller kaldırılır. (Birinci ve ikinci tekbirlerde eller yana bırakılır, üçüncüsünde ise bırakılmadan bağlanır.)
Bundan sonra imam gizlice “Euzu-Besmele” çekerek fatiha ve zammı sureyi okur. Bayram namazlarının ilk rek'âtında “a'la” suresinin okunması menduptur. Sonra rükû ve secde edilir. Müteakiben ikinci rekâtta (gaşiye suresinin okunması menduptur.) imam yüksek sesle Fatiha ve sureyi okuduktan sonra birinci rek'âtta olduğu gibi üç kere tekbir alınır. Zaid diye adlandırılan bu tekbirlerin her üçünde de eller yana bırakılır, ikinci rek'âtta zait tekbirleri kıraatten önce almak caizse de kıraatten sonraya bırakmak evladır.) Bundan sonra el kaldırılmadan tekbir getirilip rükûa gidilir. Ettehiyyattan sonra selâm verilir.
Selâmdan sonra hatip bayram hutbesini okur. Ramazan bayramı ise fıtır sadakasının hükmünü anlatır. Kurban bayramında da kurbanın ahkâmlarından bahseder.
Bayram namazını imamla birlikte kılamıyan (sonra) kaza etmez.
Bayram namazı bir özürden dolayı birinci günü kılınamadığı takdir de ertesi güne tehir edilebilir. Fakat üçüncü ve dördüncü günü kılınamaz
İmam birinci rek'âtta zaid tekbirleri unutarak fatiha okurken veya fatihayı bitirdikten sonra hatırlarsa. Tekbirleri getirip tekrar fatihayı okur. Şayet hem fatihayı hem de zammı sureyi okumuşsa o zaman hemen tekbirleri getirir. Bunları ikinci bir sefer tekrarlamaz.
Rukûda hatırlarsa ellerini kaldırmadan rukûda tekbir getirir. Fakat rukûdan sonra hatırlarsa tekbir getirmez. Unutulan bu vacip tekbirler için her ne kadar secde-i sehv gerekirse de bayram günlerinde cemaatin çokluğundan dolayı secde-i sehv getirilmez.[686]
1- Resulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki
“Cuma namazı, diğer bir cuma gününe kadar, büyük
günahların dışında küçük günahların kefaretidir.”[687]
2- Resulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki
“Ezan sesini işiten her mü'mine, cuma namazının
kılınması farz olmuştur.”[688]
3- Resulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki
“Cuma namazı, gece olmadan evvel evine yetişebilecek
her mümine farzdır.”[689]
4- Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Müslümanlara karşı, Allah'ın hukuklarından birisi de,
haftada bir kere güsül etmesidir.”[690]
5- Resulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki
“Her Müslümanın yapması gerekli olan şeyleri, misvak
kullanmak. Cuma günü güsül yapmak ve
güzel kokular sürünmektir.”[691]
6- Resulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki
“Cuma günü imamın minbere çıkması, namaza durmak
isteyen cemaatın namaza başlamasını haram kılar, hutbeye başlaması ise her sözü
kestirir.”[692]
7-
Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Cuma namazına gitmek buluğa ermiş olan herkese
farzdır.”[693]
8- Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Bütün günlerin efendisi cuma günüdür. Cuma günü her
iki bayram günlerinden daha büyüktür. Çünkü cuma gününde öylesine beş meziyet
vardır ki, diğer hiç bir gün nasip olmamıştır:
a) Adem peygamberin cuma günü yaratılması
b) Cennetten çıkarılıp yere indirilmesi
c) Cuma günü Allah'ın rahmetine kavuşması
d) O günde öylesine bir saat vardır ki, haram olan
şeyler ve akrabalarla ilginin kesilmesi dışında, mü'minin her isteğinin kabul olunması
e) Cuma günü kıyamatin kopmasıdır.
Yüce Allah'a yakın olan her melek, sema, yer, rüzgar, dağlar, tatlar gibi canlı
ve cansız her yaratık ) cuma gününe saygısızlık ve de hürmetsizlikten
korkarlar.”[694]
9- Resulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki
“Erginlik çağma girmiş olanların cuma namazını kılması
farzdır. Kılması farz olan kimselerin güsül yapması gerekir.”[695]
10- Resulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki
“Her müslümanın haftada bir kere - cuma gününe mahsus
olmak üzere - güsül yapması gereklidir.”[696]
11- Resulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki
“Cuma günü güsül etmek, saçların köklerinde bulunan günah kirlerini
bile çıkarır.”[697]
12- Resulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki
“Cuma günü imam minbere çıktığında, cemaatın omuzlarına basarak mü'min kardeşlerinin aralarını yarıp, ön saflara geçmek isteyen bir kimse, cehennemde barsaklarını çekip parçalayan bir kimse gibidir.”[698]
13- Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Şüphesiz cuma günü öylesine değerli bir saat vardır ki, o saatte ayakta namaz kılarken Allaha dua eden bir mü'minin dileği mutlaka kabul edilir.”[699]
Allahu Teâlâ buyurdu ki:
“Ya eyyuhel-lezine âmenu iza midiye lissalâti inin yevmil-cum'ati fes'av ilâ zikrillahi vezeru beye zaliküm lıayrün leküm in kuntum ta'lemune -Ey iman edenler, cuma günü namaza çağrıldığınızı işitir işitmez hemen alış verişi bırakıp Allah'ın zikrine koşun. Eğer bilirseniz, bu sizin için daha hayırlıdır.”[700]
14- Resulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki
“And olsun ki, cemaate namazın kıldırılmasını
başkasına emrederek, cuma günü namaza
gelmeyen kimselerin evlerini yıkmayı isterdim.”[701]
15-
Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Cuma namazına gelmeyen kimseler, ya bu huylarından
vazgeçsinler, yahutta Hz. Allah onların kalblerini mühürler. Böylece onlar da
gaflet ve cehalet çamuruna düşerek gömülmüş olan kimselerin arasına girmiş
olurlar.”[702]
16- Resulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki
“Sefere çıkmayacağını kesinlikle bilen kimseler (namaz
vaktinde) cuma namazına gelsinler.”[703]
17-
Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Sevgili peygamberimiz, imam hutbe okurken dizlerini dikerek oturmayı
yasaklamıştır.”[704]
18- Resulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki
“Hz. Allah, cuma gününe saygı gösteren hekesin
günâhaını affeder.”[705]
19- Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“(Mutlaka olacağına dair ) Vade olunan gün, kıyamet günü, meleklerin hazır bulunduğu gün arafe günü, kendisine saygı gösteren mü'minlere şahitlik edecek gün cuma günüdür. Güneşin doğup batmakla ortaya koyduğu cuma gününden daha üstün bir gün yoktur. Zira cuma gününde öylesine bir saat vardır ki, o zamana rastlayan her müslümanın hayırlı duası kabul edilir. Allah'a sığındığı her kötülüğün acı akıbetinden kurtulur.”[706]
20- Resulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki
“Melekler cuma günü camilere gidip kapılarına oturur,
ilk, sonara, daha sonra gelenleri kayıt defterine yazarlar. İmam minbere
çıktığı andan ibitaren defter kapanır. Böylece en arkadan gelenler kayda
geçirilmezler.”[707]
Bir kişi cuma günü öldüğü zaman melekler gelir, cami kapısında otururlar. Ellerinde gümüşten sahifeler ve altından kalemler vardır. İlk geleni ve son geleni yazarlar. Âlimler dediler ki:[708]
21-
Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
"Güneşin doğduğu günlerin en hayırlısı cuma
günüdür. Çünkü pederimiz Adem Paygamber (s. a. s.) cuma günü yaratılmış,
cennetten yeryüzüne inmiş, tevbesi kabul edilmiş ve yine cuma günü kopacak,
yeryüzünde insanların dışında bulunan her canlı varlık cuma günü güneş
çıkıncaya kadar kıyametin kopmasından korktukları için haykırırlar.
Cuma gününde öylesine bir saatlik zaman var ki,
namazın içindeyken her kulun yapacağı dua o saatte tesadüf ederse şüphesiz
Hz.Allah o kimsenin dileğini yerine getirir.
"[709]
22-
Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
"Cuma günü güsül boy abdesti ) almak, cunublükten
gusületmek kadar vacibtir."[710]
23- Resulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki
“Cuma günü gusül etmek, misvak kullanmak, varsa güzel
kokular sürünmek, erginlik çağına girmiş olan herkese vacibtir.”[711]
24- Resulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki
“Şahedet cümlesi getirilmeden okunan bir hutbe, sakat
bir ele benzer.”[712]
25- Resulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki
“Sevgili peygamberimiz öğle namazından evvel ve sonra,
akşam ve yatsı namazından sonra ikişer rekat olarak sünnet kılarlardı. Sevgili
peygamber efendimiz cuma namazlarından sonra namaz kılmazlardı.”[713]
“Her kim cuma günü
yedi kişiye selâm verse bütün halka selâm vermişçe ona sevap vardır. Her kim
cuma günü yedi kişiyi konuklama bütün halka yemek yedirmişçe sevap vardır. Her
kim cuma günü bir müslümana:
“Nasılsın?” deyip hatırını sorsa bütün halka güzel söz söylemiş gibi sevap bulur. Her kim cuma gecesi yata namazını cemaatle kılsa bütün halk uyurken o namaz kılmışça ecir kazanır. Her kim cuma günü:
“Allahümmeğfirli ve livalideyye ve lilmü'minine vel-mü minati Allah’ım, beni, annemi, babamı ve bütün mü'minleri alfeyle,” dese[714]
26- Resulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki
“Sevgili peygamberimiz cuma günü ramazan, kurban
bayramları ve arefe günleri gusül ederdi.”[715]
27-
Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Sevgili peygamberimiz minbere çıktığı zaman, müezzin
ezanını bitirinceye kadar otururlardı. Sonra kalkıp birinci hutbeyi
bitirdikten sonra oturur ve hiç konuşmazdı.
Sonra kalkıp ikinci hutbeyi okurdu.”[716]
28- Resulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki
“Sevgili peygamberimiz her cuma günü kaf süresini
hutbe olarak okurdu. (çünkü kaf süresinde faydalı marihat, yasak ve kafirlerin
gideceği yeri tayın etmek, herkesin dirilip Allah'ın huzurunda hesap
vereceğine dair mutlaka dikilip sorulacağına dair haber vermek hususunda
faydalı şeyler vardır.)”[717]
29-
Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Sevgili peygamberimiz (s.a.s.) minbere çıktıkları
vakit sahabiler de yüzlerini oraya çevirirlerdi.”[718]
30- Resulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki
“Namazların arasında cemaatle kılman namazdan
dahaüstünbir namaz yoktur. Çünkü cuma günü sabah namazını cemaatle kılacak olan
kişi Allah'ın affına mahzar kılınacağına inanıyorum.”[719]
31- Resulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki
“Kim cuma günü geç kalıp imam hutbe okumaya
başladıktan son râ gelirse kılacağı namaz cuma namazı olarak değil, öğle namazı
olarak kabul edilir.”[720]
32- Resulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki
“Kim cuma günü, oruçlu olarak sabahlar, ziyaret eder
ve bir fakiri doyurur, bir cenaze merasimine katılırsa kırk sene boyunca
işlediği küçük günahları affedilir.”[721]
dört yüz şehid namazını kılmışça ona sevap vardır. Her kim cuma günü çocuklarına bir şey verse benim bütün ümmetimi konuklamış gibi sevap bulur. Her kim cuma günü Fatiha, Kul Euzi birrabbinnasi ve Kul Hüvallahu Ahadün sûrelerini okusa Tevratı, Zeburu, İncil'i ve Kur'an'ı okumuşça sevap kazanır.
Müfessirlerden İmam-ı Sa'lebî- (Rahmetullahi Aleyhi) der ki; Resûl-i Ekrem Hazretleri şöyle buyurdu: Resûl-i Ekrem Aleyhisselâm dedi ki:
“Her kim cuma gecesi iki rek'at namaz kusa, birinci
rek'atte bir Fatiha ve Kul ya eyyuhel kâfirune'yi okusa, ikinci rek'atte bir
Fatiha ile İza cae nasrullahi'yi okusa Hak Teâlâ Hazretleri o kişiye beş şey
verir:
1- Gökten inen
bütün kitapları okumuşça sevap verir.
2- Seksen yıl
ibadet etmişçe sevap verir.
3- Gövdesindeki
kıllar sayısınca ona cennette şehristan:
(Büyük ve mamur memleket) verir.
4- Ölürse şehid
olur.
5- Hak Teâlâ
Hazretleri onu, hesabına bakmaksızın cennete koyar.”
Bilmiş ol ki, Cum'a günü, büyük bir gündür. Allahu Teâlâ İslâmiyeti onunla süsledi ve bu günü yalnız Müslümanlara verdi. Kur'ân-ı Kerim'de:
“Cum'a günü namaz için ezan okunduğu vakit, alış verişi terk ederek Cum'a namazına gidin.” [722]buyurulup o gün dünya işiyle ve Cum'aya gitmeye mâni olacak her şey ile uğraşma haram kılınmıştı.[723]
Cum'a günündeki şerefli saati hüsn-i suretle beklemelidir Meşhur haberde:
“Cum'a gününde makbul
bir saat vardır. Duasını bu saate denk getiren Müslümana Allah dilediğini
verir.” buyurmuştur. Diğer bir rivayette:
“Namaz kılan kul ona tesadüf ettirirse" şeklindedir. Bu saatte ihtilâf edilmiştir. Bazıları güneş doğarken, bâzıları zevalde, bâzıları ezan vakti, diğer bâzıları imâm hutbeye başlarken, başkaları namaz kılınırken, ikindinin son vakti, daha başkaları da güneş batarkendir demişlerdir. Hazret-i Fâtime gurup zamanını bekler ve hizmetçisi kendisine haber verince hemen guruba kadar dua ve istiğfarını yapardı ve makbul saatin bu saat olduğunu Peygamber Efendimizden duyduğunu söylerdi. Bir kısım âlimler de Kadir gecesinin saklı olması gibi, bütün gün, ibâdet ile ihya edilsin diye, bu da Cum'a gününde gizlidir, vaktini kimse bilemez, demişlerdir.
Muayyen bir noktada durmayıp Cum'a gününün saatleri içinde devrettiğini söyleyenler de vardır ki en münâsibi de budur. Bu saatin bir sırrı var. Fakat onu muamele bahsinde açmak uygun olamaz. (Çünkü o, mükâşefe bahsine aittir.) Ancak Peygamber Efendimizin:
“Yaşadığımız günlerde Rabinizin nefhaları (rahmet
dağıtması) vardır. Onlardan istifade edin.” Buyurduğunu tasdik etmek lâzımdır.
Kula yakışan, her gün kalbini hazırlamak, zikre devam ile dünys vesveselerinden ayrılmak suretiyle bu ilâhî tecelliye hazırlanmaktır) Umulur ki bu tecellilerden faydalanır.[724]
33-
Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Kim cuma günü (ön saflara geçmek için gerideki)
safların omuzlarına basa basa geçerse, kıyamet günü cehennemin üzerinde bir
köprü gibi uzatılır. Ve millet de üzerinden geçer.”[725]
34- Resulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki
“Cuma namazını sebebsiz olarak geçiren bir kimse
(günahından kurtulması için ) bir altını sadaka olarak versin. Şayet bunu
vermeyecek kadar fakirse yarım altın versin.” [726]
35-
Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Kim sebepsiz olarak üç cuma namazını tembellikten
dolayı art arda geçirirse, Hz. Allah, sapıklık mührüyle o kimsenin kalbine mühür
basar. (Böylelikle o kimse de bir daha o sapıklıktan kolayca yolunu bulup
kurtulamaz.)”[727]
36-
Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Kim sebepsiz olarak üç cuma namazını (ard arda )
geçirirse, münafıklardan yazılır.”[728]
1-
Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
Sevgili peygamberimiz yaptığı yağmur duasında şu duayı okurlardı:
"Allah'ım, kullarınızı, hayvanlarınızı yağmurlarınla
sula, rahmetini yaydır. Kurumuş ölü şehir ve köyleri yağmur sularıyla yeniden
canlandır."[729]
2-
Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Sevgili peygamberimiz
yağmur duası için şöyle buyuruyorlardı:
“Allah'ım memleketimize yağmur bereketini indir.
Milletini huzur içersinde yaşat. Bizleri rızıklandır. Çünkü sen her türlü rızık
verenlerin en iyisisin.”[730]
1-
Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Ölülerinizin (cahiliyet yoluyla) öldüğüne dair ölüm
haberini yaymaktan kaçınınız. Çünkü bu cahiliyetin yaptıklarından biridir.”[731]
Cahiliyet devrinde tanınmış kimselerden birisi öldüğü-vakit ölüm haberini yaymak için bir tellal bineğine binerek mahalle mahalle, sokak sokak dolaşıp iyiliklerini sayarak ölüm haberini yayarlardı. Bu şekilde ölüm haberini vermek haramdır. Ancak cenaze namazında milletin toplanması için ölüm haberini ezan okumak suretiyle vermek haram değil, bilakis sünnettir.[732]
2-
Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Ölen her Müslümanın lehinde dört kişi şahitlik yapar
sa yüce mev la onu cennetine koyar. Üç veya iki şahitlerin hükmü de böyledir.”[733]
3-
Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Şeytânların bağırışı gibi, ölülerinizin başında ağlayarak bağırıp
çağırmayın. Çünkü ölülerin başında bağırıp çağırmadan sadece gözyaşı dökülmesi
kalbin müteessir olması şefkatin eseridir. (Bu hususta hiç bir günah yoktur.)
Fakat lisaniyle bağırıp çağırmak, eliyle elbisesini yırtmak, yüzüne vurmak gibi
hareketler şeytanın amellerindendir.”[734]
4-
Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“(Ölümün iyiliklerini sayarak) bağırıp çağıran bir
kimse tevbe etmeden öldüğü takdirde Hz. Allah ateşten bir gömlek giydirip
kıyamet günü insanların huzurunda bekletir.”[735]
5-
Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“(Sadece gözyaşlarıyla ve kalbin üzüntüsüyle) ağlamak
şefkatten ileri geldiği gibi, bağırıp çağırmak da şeytandan gelir.”[736]
6-
Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Üç kötü huy vardır ki, ümmetimden asla ayrılmaz:
a) Ölülerin başında bağırıp çağırarak ağlamak,
b) Yağmurun yıldızlardan olmasına inanmak,
c) Soyuyla sopatıyla iftihar etmek.”[737]
8-
Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Sevgili peygamberimiz (s. a. s.) kabirlerin arasında cenaze na mazının
kılınmasını nehy etmiştir.”[738]
9-
Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Sevgili peygamber efendimiz (s.a.s.) kabirlerin
üzerinde oturmayı ve kireç, beton gibi şeyler kullanarak etrafında
değerli duvar kurmayı ya da bina yapmayı
nehiy etmiştir.”[739]
10-
Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Sevgili peygamber efendimiz (s.a.s.) mezar taşlarına
(Kur’an’dan) yazı yazmayı nehiy etmiştir.
(çünkü zamanla ayaklar altına düşmek tehlikesi vardır.)”[740]
11-
Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Cenazeyi her işi tamamlandıktan sonra bekletmeyiniz.
(Çünkü kokma ve bozulma tehlikesi vardır.)”[741]
12-
Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Akibeti bilinmeden bir kişinin yapmakta bulunduğu iyi
ameli için, -çok iyidir - diye hayrete kapılmayınız.”[742]
13-
Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Melekler Adem peygamberin cenaze namazını kılarken
dört kere tekbir getirdiler. Sonra işte böylesine cenaze naıfıazı, ey
ademoğulları, sizden içinde ( kıyamete
kadar ) sünnettir, dediler.”[743]
14-
Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Cenaze namazına katılan müminin ilk mükafatı, cenaze
namazını kıldığı ölünün Allah'ın mağfiretine nail olmasıdır. (Bu mükafai
kılanlar içinde aynıdır.)”[744]
15-
Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Şüphesiz, ölü, diri olanların bağırıp çağırarak
ağlamaları sebebiyle azab görür. (Çünkü yaptıkları dine aykırı ve bu öğrenmek
hususunda da ölenin daha önce bir kusuru olabilir.)”[745]
16-
Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Ölen bir kimse, tabutunu omuzlarına alacak, kendisini yıkayacak ve kabrine koyacak olan
kimseleri tanır. ( Çünkü ölüm yok olmak değil, aslında belki memleketinden
ayrılmak demektir.)”[746]
17-
Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Şüphesiz (ölüm neticesinde) kabire konulmak, camiye
gitmek sebebiyle Allah'ı ziyaret edecek olan kişinin giyeceği en güzel elbise
beyaz elbisedir.”[747]
18-
Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Ölen bir müminin karşılaşacağı ilk mükafat, cenaze
merasimi ne katılan müslümanların günahlarının af edilmesidir.”[748]
19-
Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Şüphesiz ölmüş olan bir müminin kemiklerini kırmak, diri iken kırmak gibidir.”[749]
20-
Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Her evin girilecek bir kapısı vardır. Kabirlerin kapısı vardır. Kabirlerin kapısı ise ayak tarafıdır.”[750]
21-
Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
Sevgili peygamberimiz, ölen bir kimseyi kabre koydukları vakit şöyle derlerdi:
"Bismillahi ve billahi vefi sebilillahi ve ala milleti resulüllahi "Allah'ın ismi bereketiyle yolunda ve Hz. Muhammedin getirdiği İslam dini üzerine kabrine bırakıyorum.”[751]
22-
Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Sevgili peygamberimiz insandan yedi şeyin gömülmesini istemiştir. Traş edilen saçlar, tırnak, kan, hayız, diş ve kadının rahminde iken çocuk şeklini almadan düşen kan maddesi.”[752]
23-
Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Sevgili peygamber efendimiz bir cenazenin yanında
bulunduğu zaman, üzüntü belirtileri mübarek yüzünde görünür ve (ahiretin hakkında)
çok düşünmeye başlardı.”[753]
24- Resulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki
“Sevgili peygamber efendimiz cenaze töreninde bulunduğu zaman, mübarek yüzünde üzüntülerin belirtileri görünür. Dünyaya ait sözleri azaltır. Ve ( ahiret hakkında ) çokça düşüncelere dalardı.”[754]
25-
Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
Sabah namazını kıldırdığı cemaata doğru döndüğü zaman, şöyle buyuruyorlardı:
"İçinizde ziyaretine gideceğim hasta bir kimse
var mı? "Yok cebabını alınca (ikinci olarak ) şöyle seslenirdi: "
Töreninde bulunmam için, ölmüş bir kimse var mı? "Yine yok cevabını alınca
( üçüncü defa olarak ) şöyle sorarlardı:
"Tabir etmem için içinizde bir rüya gören var mı? "[755]
26-
Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
Sevgili peygamber efendimiz cenazenin defnini bitirip başucunda durduğu zaman, şöyle emir ederlerdi:
“Ey müminler ölen din kardeşiniz için istifğar ediniz.
Ve (Soru meleklerinin sorularına karşı vereceği cevab konusunda ) muvaffak
olmasını dileyiniz. Çünkü şimdi sormaya başlanır."[756]
27-
Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Birinizin ateşin üzerinde oturmasıyla, elbisesini
yakması ve cildine sirayet etmesi, bir kabrin üzerine oturmasından daha
hayırlıdır.”[757]
28-
Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Ölüm anında bulunan kimselere şahedet kelimesi olan
Lailahe illallah - cümlesini telkin ediniz,”[758]
Ölüm anında bulunan gerek müslüman, gerekse kafir olsun şahadet cümlesi ile telkin edilmesi sünnettir. Fakat İsrar edilmesi doğru değildir. Lailahe illallah, dedikten sonra konuşmadan bir daha telkin edilmez. Konuştuğu takdirde ikinci bir daha telkin edilir. Çünkü sevgili peygamberimiz: “Lailahe illallah cümlesi ile çenesi kapanan kimse hesaba çekilmeden cennete gerecektir," diye buyurmuşlardır.[759]
29-
Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Allah'a şerik koşmayan imanlılardan kırk kişi cenaze
namazını kılıp dua ettiği bir müminin hakkında Hz. Allah dualarını kabul
eder.”[760]
30-
Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Allah yolunda çarpışarak öldürülen üç adamın (baba,
ana gibi) yakınları olan kimseler sevabını Allah'dan isteyerek sabrederse cennete
girmeyi hak etmiş olur.”[761]
31-
Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
"Ey müminler, lehinde konuştuğunuz bir ölü için,
cennet, aleyhinde konuştuğunuz diğer bir ölü için ise cehennem ateşi vacib
olur."[762]
32-
Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Kim ölüyü yıkayıp gördüğü ayıp yerlerini gizlerse,
Hz.Allah'da onun günahlarını affı ile örter. Kim fakir bir ölüyü
kefenlendirirse, Hz. Allah ( kıyamet günü ) ona sündüs ipeğinden bir elbise
giydirir.”[763]
33-
Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Melekler semada Allah'ın şahidleridir. Siz de
yeryüzünde Allah'ın şahitlerisiniz.”[764]
34-
Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Binici olan bir kişi cenazenin arkasında yürür. Yaya
olanlar cenazenin arkasında, önünde,
sağında veya solunda yürür.
Hayat belirtileri bulunduğu halde ölü olarak düşen (veya düştükten sonra ölen) bir çocuğun cenaze namazı kılınır. Ve anne babasına da dua edilebilir.” [765]
Düşen çocuk ağlamak, bir hareket yapmak gibi hayat belirtileri gösterirse, ölen büyük bir kimse gibi gusül edilir. Tekfin yapılır. Ve cenaze namazı kılınır. Böyle canlılığına dair bir alamet olmayan düşen bir çocuğun dini vazifeleri yapılmadan bir beze sarılır ve bir çukura gömülür.[766]
35-
Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Ateş korunun ve keskin kılıcının üzerinde yaralı
ayağını ayakkabıya sokup işkenceyle yürümek, bir Müslümamn kabrinin üzerinde
yürümek, abdest bozmak veya sokağın ortasına yolun üzerine oturup abdestini
bozmaktan daha iyidir. (Çünkü bunlar
haramdır.)”[767]
36-
Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Cenazenin yanında yüksek sesle ağlayanın, ateşin
bulundurulması veya ateşle birlikte cenazeyi takip ederek yürümesi (cahiliyet
devrine ait çirkin adetlerden olduğundan dinimizce ) yasaklanmıştır.”[768]
37-
Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Cenazenin (yıkamak, kefenlendirmek, götürüp defn
etmek gibi ) her işini süratle yapınız. Çünkü omuzunuzda bulunan cenazenin
ameli iyiyse, onu bir an önce iyiliğe kavuşturmuş olursunuz. Kötüyse
omuzunuzdan leş gibi kötü bir şeyi indirmiş olursunuz bir an evvel.”[769]
Götürülenlerin omuzunda bulunan bir cenaze dünyada iken İslamiyete uygun bir şekilde yaşamış ve iyi ameller işlemişse onu mükafatlar, cennet nimetleri, Allah'ın cemalini görmek, meleklerin cennetle müjdelenmesi gibi bir çok iyi şeyler kendisini bekler. Bu yüzden de kabir e götürülürken acele götürülmesi gerekir. Dünyada iken imandan yüz çevirmiş ve kötülüklere saplanarak kendisini ne yazık ki, dünyanın zevk ve eğlencelerine adayan kimse de güneşin altında kokmuş ölü hayvan leşlerine benzer. Bir an önce onun leş gibi kokusundan kurtulmak için omuzlarda taşınan ameli kötü olan bir cenazeyi içinde çekeceği azab olan ve kendisi için cehennemden bir çukur olacak olan kabrine acele olarak götürülmesi gereklidir)[770]
38-
Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Müslümanlardan kırk veya daha fazla bir grup insan
bir cenazenin lehinde veya aleyhinde verdikleri şahitliklerini kabul eder.
Çünkü bu kırk kişinin içinde Allah'ın en yakın dostlarından biri bulunabilir.”[771]
1-
Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Ölünün üzerinde ağlayarak iyiliklerini sayan bir
kadın yalan söylemiş olur. Ancak ( Hz.Hamza'nın üzerinde ) ağlayan Ümmü Sait
bunun dışındadır.”[772]
2-
Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“(Allah'ın vermiş olduğu ölüm musibetine rıza
göstermeyerek ) cenazenin üzerinde bağırarak ağlayan kişi tevbe etmeden önce
öldüğü takdirde kıyamet günü katrandan bir don, demirden bir zırh elbisesi
giyinmiş olduğu halde kabrinden çıkacaktır.”[773]
3-
Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“İslam dininde cenazenin üzerinde ağlayan kimselere
ağlamakla yardımda bulunmak, kızlarının namusunu mehir yerine sayarak değiştirmek,
mezarlıkta ölü için kurban kesmek, koyun sahiplerini zor kullanarak koyunlarını
yatağından otlaklara çıkararak zekatını almak gibi şeyler yoktur. Bunları kabul
etmeyenler ise bizden değildir.”[774]
4-
Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Öylesine iki ses vardır ki, dünyada ve ahirette
sahibine lanet yağdırılmasına vesile olur.
(Allah'ın verdiği yemek sofrası gibi,) nimetlerine karşı çalgı çalmak,
musibetle karşılaştığın da sabır etmeyip ağlayarak sesini yükseltmektir.”[775]
5-
Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Hasta olan kişi ölmediği müddetçe başuçunda bulunan
kadınların sessizce ağlamalarına engel olma. Fakat hasta öldükten sonra artık
kimse
ağlamasın.”[776]
6-
Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Ey Ömer, ( şu
ölünün başında ) ağlayan kadınları rahat bırak. Çünkü gözler yaş matemi
içinde, kalb üzüntülü, cenazenin ölüm
zamanı yakındır. ( yeni ölmüştür.)”[777]
7-
Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Ey Ömer, şu cenazenin başında bulunup da ağlayan
kadınlara engel olma.
Ey kadınlar,
şeytanın yüksek sesle ağladığı gibi ağlamayınız. Çünkü sadece gözlerin
ve kalbin ağlaması Allah'dan gelen şefkat ve merhametin eseridir. Yüzüne vuran,
yüksek sesle ağlayan şeytandır.” [778]
8-
Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“(Huzurunuzda bulunan) hastanın inlemesine engel
olmayın. Zira inlemek, Allah'ın hastalık verdiren kahır sıfatının bir eseridir.
O eseri dile getirmekle hastalar rahata kavuşur.”
9-
Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Ben, (ölüm
gibi musibetlerle karşılaştığından dolayı)
saçını yolan, yüksek sesle ağlayarak bağırıp çağıran, ve elbisesini yırtan
kimselerden uzağım. ( çünkü Allah'ın
verdiği musibetlere rıza göstermeyen kimseler İslamiyete uymadıklarından ötürü
bizlerden sayılmazlar.)”[779]
10-
Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Şeytanların bağırışı gibi, ölülerinizin başında ağlayarak bağırıp çağırmaktan sakınınız. Çünkü ölülerin başında bağırıp çağırmadan sadece gözyaşının dökülmesi, kalbin müteessir olması, şefkat ve merhametin eseridir. (Bu hususta günah yoktur.) Ama lisaniyle bağırıp çağırmak, eliyle elbisesini yırtmak ve yüzüne vurmak gibi hareketler şeytanın amellerindendir.”[780]
11-
Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“(Ölülerin iyiliklerini sayarak ) Bağırıp çağıran bir
kimse tevbe etmeden öldüğü takdirde, Hz. Allah (c.c.) o kimseye kıyamet günü
ateşten bir gömlek giydirerek (dünyada iken yapmış olduğu kötülüklerinin
cezasını çektirmek için ) insanların huzurunda ayakta diki li olduğu halde
bekletir.”[781]
12-
Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“(Sadece gözyaşlarıyla ve kalbin üzüntüsüyle ) ağlamak
şefkatten ileri geldiği gibi, bağırıp çağırmakta şeytanın tahriklerinden ileri gelir.”[782]
13-
Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Üç kötü huy vardır ki, ümmetimden asla ayrılmaz
a) Ölülerin başında bağırıp çağırarak ağlamak,
b) Yağmurun yıldızlardan olmasına inanmak,
c) Soyuyla
sopuyla iftihar”[783]
Peygamberimiz Buyuruyor ki
1-
Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Önce öz nefsinin ihtiyacından başla ve ona sadaka
ver.Ondan arta kalanını çoluk ve çocuklarına sadaka olarak ver. Ondan kalan artanını da akrabalarına, (en son olarak) geriye kalan artanı da komşularına
ve seninle ilgisi bulunan kimselere ver.”[784]
2-
Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Gıda maddelerinden fıtır sadakası bir sa'a olarak
verilir.”[785]
3- Resulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki
“Malının zekatını verdiğin takdirde onun şerrinden
kencini korumuş olursun.”[786]
4-
Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Aile reisinin, Allah rızası için çoluk çocuklarına
harcadığı her şey kendisi için birer sadaka yerine geçer.”[787]
5- Resulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki
“Kadın kocasının evinden, kocasını zarara sokmamak niyetiyle; (samimi
bir yürekle) verdiği her şey için (iki sevap vardır.)
a) Harcayan kadın için,
b) Kazanan erkek için,
Bu sevabın birisi de o malın bekçiliğini yapan kimse için. Bunlar birbirlerinin sevabını noksan etmezler.”[788]
6-
Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Sadaka vermek istediğin zaman, o sadakayı vermekle
acele ed. (Çünkü sonradan tehlikeli olan herhangi bir şey olabilir.)”[789]
7-
Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Sadaka vermekle rızkınızın (elinizde bulunan malın )
çoğaltılmasını isteyiniz.”[790]
8-
Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Ey Esma! Malının sadakasını ver. (fakirlere )
cimrilik etme. Cömertlik elini aç ki, Allah da sana rahmet ve cömertlik elini
uzatsın.”[791]
9- Resulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki
“Şüphesiz Hz. Allah vefatınız anında daha önce
yaptığınız iyi amellerinizin birini size tasadduk eder. ( Malınızın üçte birisini dilediğiniz Kur'an
Kursu gibi faydalı yerlere vesiyet edebilirsiniz,)”[792]
10-
Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Şüphesiz yine Hz. Allah, geriye kalan malınızın
(cimrilik kirlerinden ve afetlerinden temizlenmesi için size zekatı farz
kılmıştır. (verecek olduğunuz zekatın karşılığı sizin olacaktır.) Halbuki Yüce
Allah farz olarak kıldığı miras mallarını ancak sizden sonra varislerinize
kalacaktır. Kişinin kazandığı en hayırlı mal, dindar ve salih bir
zevcedir. Zira ona baktığı zaman
kocasını sevdirir. Emir ettiği zamanda
itaat eder. Yanından ayrıldığınız vakit de namus ve iffetini korur.”[793]
11- Resulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki
“Şüphesiz Hz, Allah, zekat olan sadalarm hakkında
bizzat hüküm vermeden her hangi bir peygamberin veya bir alimin kendi
görüşlerine göre vereceği hükümleri kabul etmiştir. Hz. Allah zekatı, başkalarının
zekatını alabilecek kimseleri sekiz gruba ayırmıştır. (Fakirler de bu sekiz grubdan birisidir.)”[794]
12-
Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Şüphesiz Hz. Allah, bir lokmalık ekmek, bir avuç
hurma ve de bunların benzerlerinden fakirlere verilen sadaka ile üç kimseyi cennetine
koyar.
a. Sadakanın verilmesini emreden mal sahabi,
b. İslahına çalışan ev sahibinin hanımı,
c. Fakire sadakayı veren hizmetçi.”[795]
13-
Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Şüphesiz (zaruret karşısında herkesin) malının
zekatından daha başka vermesi gereken bir miktar hak vardır.”[796]
14-
Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“(Cahiliyet devrine ait bulunulan) define mallarından
sakınınız. Beşte biri hazineye verilir. (geriye kalanda) bulan kişiye
bırakılır.”[797]
15-
Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Her müslümanın beş vısktan az meyvede ve
mahsullerinde zekat yoktur. (Ancak aynı cinsten mahsulü beş viska, takribfen
576 kiloya ulaştığı takdirde zekat verilmesi gereklidir.)”[798]
16-
Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Atların, kölelerin zekatlarını af edip kaldırdım.
Paralarınızın zekatını kırkta biri olarak veriniz.
Gümüşlerin miktarı:
Yüzdoksan dirhem gümüşte zekat yoktur. Gümüşün
çoğunluk miktan 200 dirheme ( takriben 600 gr. miktara varınca ) beş dirhem zekat
vardır.
Koyunların miktarı:
Koyunların çoğunluk miktarı 40'a varınca tek bir koyun
zekat ola rak verilir. Kırktan aşağı olursa zekat verilmez.
Sığırların miktarı:
Sığırların sayısı 30'a vardığında zekat olarak iki
yaşına basmış dişi veya erkek olan bir dana verilir. Sığır sayısı kırka
varjdığmda zekat olarak üç yaşma basmış bir dişi dana veya erkek dana verilir.
Çalışmak için beslenilen develerin zekatı yoktur.
Develerin miktarı:
Develerin sayısı 25'e yükselince zekat olarak beş
koyur verilir. Bu sayı 35'e varınca bunlar için verilecek zekat iki yaşına
girmiş bir dişi deve ( bint-i lebun ) 45 den 60'a kadar olan develerin sayısı
için 4 yaşına girmiş bir dişi deve (Hakka) zekat olarak verilir. 61 den 120 ye
kadar olan develer için zekat olarak iki hıkka verilir. Bundan daha çok
develerin zekatı da her 50 için bir hıkka verilir. ( zekat vermemek için )
Ortakların mallarını ayırmak caiz değildir. Ayrı olan iki devenin sahibi (
zekatlarının azaltılması için ) ortaklaşmaları caiz değildir.
Zekat olarak ihtiyar, kusurlu ve dişi develeri
çektirmek için ayrılan erkek deve de verilmez. Bitkilerden nehir ve yağmur
sularıyla, sulanıp yetiştirilen mahsûller de zekat olarak onda biri vardır.
Kova ve benzeri olan dolap gibi şeylerle sulanıp yetiştirilen mahsullerden
zekat olarak 20'de biri olarak verilir.”[799]
17-
Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Vısk, altmış
sa'dır. Bir sa’ ( Şer'iye göre 2,
912, örfiye göre 3,328 kg.) dır.”[800]
18-
Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Sevgili peygamberimiz Ramazan bayramı, bayram
namazına git meden evvel fıtır sadakasının verilmesini emrederdi.”[801]
19-
Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Kişinin kazandığı bir malın üzerinden bir sene
geçmedikçe zekatın verilmesi gerekmez.”[802]
20-
Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Nisab (çokluk miktar ) ların arasındaki sayı
farklarında zekat yoktur. (Develerin 26 dan 36 ya kadar bint-i mahrz vardır,
dedik. Bu iki nisabın arasındaki farkların ayriyeten zekatı yoktur.)”[803]
21- Resulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki
“Ziynet, (kadınlara mahsus olan) altın, gümüş gibi
madeni eş yalarda zekat yoktur. (Bu
hadis safi mezhebine ait delillerden birisidir.)”[804]
22-
Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Atlarda,
kölelerde zekat yoktur. Ancak kölelerin fıtır sadakası vardır.”[805]
Ula Allah buyuruyor ki:
“Altın gümüş (Diğer para ve servetleri) biriktirip yığarakAllah yolunda harcamayanlan acıklı bir azapla müjdele. Onların (böylelikle toplayıp biriktirdikleri altınlarla gümüşler) Cehennem ateşinde kızdırılıp onunla alınları, yanları, sırtları dağlanacak ve “kendiniz için toplayıp yığdıklarınız işte bu- toplayıp yığdıklarınızı azabını şimdi tadın”!... Denilecek. [806]
23- Resulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki
“Devenin sayısı beşe varmadıkça zekata tabi değildir.
5 avaktan ( iki yüz dirhemden ) aşağı olan gümüşte zekat yoktur.”[807]
24-
Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“(Altın, gümüş gibi madenlerde itibar edilen) tartı,
Mekke tartısıdır. (Bitkiden zakatın verilmesi lazım gelen ürünlerde itibar
edilen ) ölçek, medine ölçüsüdür.”[808]
25-
Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Zekat İslam köprüsüdür. (Ancak onu vermekle
İslamiyete girilebilinir.)”[809]
26-
Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Çalıştırılan sığır hayvanlarında, altın ve gümüşün dışındayeı den çıkarılan
madenlerin beşte biri devlet hazinesine verilir”.[810]
27-
Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Sığırların sayısı otuza vardığında zekat olarak iki
yaşına bat mış bir dişi (lebia) veya erkek (teb'i) dana verilir. Sığırların
sayısı kırka vardığında zekat olarak üç yaşına basmış bir dişi veya erkek dana
(müsinne, müsin) verilir.”[811]
28-
Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Devenin sayısı beşe vardığı zaman bunlar için zekat
olarak bir koyun, ona vardığında iki koyun, on beşe vardığında üç
koyun, yirmi ye vardığında da dört koyun verilir. Deve sayısı yirmi beşe
yükselinceye kadar bu şekilde her beşi için bir koyun zekat verilir. Deve
sayısı yirmi beşe varınca, burılar için zakat olarak iki yaşına girmiş, dişi
bir deve (bint-i mehaz) verilir. Yirmi beşten otuz altıya kadar ki develerin zekatı yirmi beş deveninki gibidir. Deve
sayısı otuz altıya yükselince bunlar için üç yaşına girmiş bir dişi deve (
bint-i le-bun ) zekat olarak verilir. ( Bu aradakiler yine otuz altı deve
hükmündedirler.) Deve sayısı kırk altıya varınca bunlar için zekat olarak dört
yaşına girmiş bir dişi deve (hıkka) verilir. Sayıları altmışa yükselen develer
için zekat olarak beş yaşında birdişi deve (ceza)verilir. Develerin sayısı yetmiş
altıya varınca iki tane üç yaşına girmiş dişi deve ( bint-i lebun ) zekat
olarak verilir. ( Doksana kadar verilecek zekat budur.)
Deve sayısı doksana varınca iki tane dört yaşına
girmiş dişi deve (hıkka) zekat olarak verilir. (Yüzyirmi deveye kadar verilecek
zekat budur.) Deve sayısı yüzyirmiyi aşınca, bu yüzyirmiden fazla develerin
zekatı birinci meselenin nisap miktarındaki gibi olur. ( Burada yüz kırk beşe
kadar artan ) her beş deve için iki tane dört yaşın -daki dişi deve ile beraber
koyun verilir. ( Yüzkırkbeş deveye kadar zekat böyledir.) Deve sayısı yüz kırk
beş olunca bunlar için zekat olarak iki tane dört senelik dişi deve (hıkka) ile
bir tane de iki yaşın da deve ( bint-i mahaz ) verilir. Deve sayısı yüz elli
olunca zekat o-larak her beş deve için bîr koyun, üç tane dört yaşındaki deve
(hıkka ) verilir. Yüz yetmiş beş deve de zekat olarak üç tane dört yıllık dişi
deve ( hıkka ) bir tane de iki senelik dişi deve ( bint-i mehal)verilir. Yüz
doksan altı deveden iki yüze kadar ( yüz doksan altı da dahil ) dört tane dört
senelik dişi deve ( hıkka ) zekat olarak verilir.
İki yüzden sonraki her elli devenin zekatı yüz elli ile iki yüzün ara sındaki elli devenin hükmünü alır. (Yani iki yüzün üstündeki develer yirmi beşe varıncaya kadar her beş deve için bir koyun, yirmi beş olunca iki yıllık bir dişi deve, - Bint-i mehaz - iki yüzün üstündeki develer otuz altıya varınca bir tane üç yıllık dişi deve, -bint-i lebun. İki yüzden fazla olan develer kırk altı baş olunca bunlar için bir tane dört yıllık dişi deve -hıkka- zekat olarak verilir. ) Kırk baştan az olan koyunlar için zekat vermek gerekmez. Kırktan yüz yirmiye kadar ( kırk da dahil ) olan sayıdaki koyunlar için zekat olarak iki koyun verilir. İki yüz birden dört yüze kadar (ikiyüz bir de dahil ) olan sayıdaki koyunlar için zekat olarak iki koyun verilir. Dört yüz baş koyun için ise zekat olarak iki koyun verilir. Dört yüzden yukarı sayıdaki koyunların her yüz başı için zekat olarak bir koyun verilir. Keçiler zekat hususunda koyunlar gibidir. Keçiler için bir yaşını doldurmamış keçi yavruları (seni) zekat olarak verilir.[812]
Ulu Allah buyuruyor M:
“Herkes yaptıklarının rehinesidir. Yalnız sağdan yana olanlar (mü'minler) müstesna, (Cehennemlikler Cehennemde) Çenetliler de Cen-net'te yerlerini aldıktan sonra Cennettiler suçlu olan Cehennemdekilere hallerini sorarlar (ve onlara derler.) “sizi Cehennem'e sokan nedir”. Cehennem'dekiler cevap verirler: “biz namaz kılanlardan değildik, yoksulları yedirmezdik, sapıklığa dalanlarla birlikte dalardık, ceza (ve hasap) günü de yalan sayardık; nihayet apaçık gerçek (ölüm) bize gelip çattı”. Şüphesiz ki bu günahkârlar gurubuna şefaat edicilerin hiç bir şefaati fayda vermeyecektir.[813]
Ulu Allah buyuruyor ki:
2- “Ey iman edenler!., sizi ne mallarınız, ne evlâtlarınız Allah'ın zikrinden (O'na gerekli kulluğu yapmaktan) alıkoymasın. Kim bunu yaparsa, işte onlar hüsrana uğrayanların ta kendileridir. Her hangi birinize ölüm gelmeden önce mallanndan gerekli olan kadarını Allah yolunda harcayınız ki ölüm geldiği zaman: “Ulu Allah'ım!... ne olur, ölümümü bir ay geriye bıraksan da sadaka verip iyilik edenlerden olsam!” demesin çünkü Ulu Allah, ölüm sırası gelen kimseyi asla geciktirmez. Allah bütün yaptıklarınızı inceden inceye bilendir.[814]
Soru: Zekât olarak malın aynısı verilebildiği gibi, kıymeti de verilebilir mi?
Cevap: Zekâta tabi olan malların aynısı zekât olarak verilebildiği gibi, kıymetleri de verilebilir. Bu hususta mal sahibi serbesttir. Malının zekâtını isterse aynısından, isterse kıymetinden öder. Çünkü zekâttan gaye, fakirlerin faydalanmasıdır. Bu gaye malın kıymetini vermekle de gerçekleştirilebilir.
Soru: Eldeki hazır paraya kargılık, alacak zekât olarak verilebilir mi?
Cevap: Hazır paraya karşılık alacak zekât olarak verilemez. Çünkü alacak, maliyet itibariyle hazır paradan daha az bir değere sahiptir. Az değerli bir şey, tam değerli bir şeye karşılık zekât olarak verilemez.
Soru: Emin bir alacağın zekâtı hazır paradan verilebilir mi?
Cevap: Alınabilecek bir para, hazır para gibidir. Onun için emin bir alacağın zekâtı hazır paradan verilebilir.
Soru: Bir alacak, başka bir alacağa zekât olarak verilebilir mi?
Cevap: Bir alacak, alınamayan başka bir alacağa karşıbk zekât olarak verilebilir.
Soru: Fakirde bulunan alacağım kendisine bağışlayan kimse, o alacağının zekâtım bir daha vermesi gerekir mi?
Cevap: Bir fakirde alacağı olan kimse, bunu o fakire bağışladığı takdirde, zekâta niyet etmese bile bu alacağın zekâtını vermiş olur. Fakat bu alacağm bir kısmı alınıp da bir kısmı bağışlansa, yalnız bağışlanan kısmın zekâtı verilmiş sayılır.
Meselâ; Bir fakirde ikiyüz lirası olan birisi, bunun yüz lirasını alıp, yüz lirasını da fakire bağışlasa, yalnız bağışlamış olduğu yüz liranın zekâtını vermiş sayılır. Aldığı yüz liranın zekâtını da yeniden vermesi gerekir.
Soru: Bir kimse, bir fakirde olan alacağını elindeki malın zekâtına karşılık ona bağışlasa, zekâtını vermiş olur mu?
Cevap: Bir kimse, fakirde bulunan bir alacağını elindeki malın zekâtına karşılık ona bağışlasa, bununla malının zekâtını vermiş olmaz. Fakirdeki alacağının zekât yerine geçebilmesi için, şu iki şeyden birini yapmalıdır: Ya fakirdeki parasını alıp tekrar zekât niyetiyle geri vermelidir veya cebinden istediği kadar para çıkarıp zekât niyetiyle fakire verdikten sonra tekrar alacağı yerine ondan almalıdır.
Soru: Bir kinişe, fakirde olan alacağını, başka bir alacağm zekâtına karşılık o fakire bağışlayabilir mi?
Cevap: Bir kimse, bir fakirde bulunan alacağını, başka bir alacağın zekâtına karşılık o fakire verse, o şahıstaki alacağın zekâtını vermiş olmaz.
Soru: Borçlu bir fakire, borcunu ödemesi için zekât verilebilir mi?
Cevap: Bir kimse, fakir olan birini borçtan kurtarmak için malının bir kısım zekâtını ona vererek borcunu ödettirip onu sıkıntıdan kurtarabilir.
Soru: Zenginde bulunan alacak, bir yıl üzerinden geçtikten sonra o zengine bağışlandığı takdirde bu alacağın zekâtı ödenmiş olunur mu?
Cevap: Doğru olan görüşe göre, bu malın zekâtı verilmiş olunmaz.
Soru: Bir kimse, birisindeki alacağını elindeiki malın zekâtını karşılık bir fakire verse, o malın zekâtını ödemiş olur mu?
Cevap: Birisindeki alacağını, elindeki malın zekâtına karşılık bir fakire veren kimse, malının zekâtını vermiş olur.
Soru: Zekât verilirken toplanmış olan nisapları ayırmak veya ayrılmış olan nisapları toplamak doğru mudur? Meselâ: iki nisaplık (seksen) koyunu olan bir kimse, zekât olarak hepsi için mi, yalnız bir koyun vemeli, yoksa her nisap için mi bir koyun vermeli?
Cevap: Toplanmış olan nisapları ayırmak, ayrılmış olan nisapları da toplamak doğru değildir.
Meselâ: Bir kimsenin seksen koyunu olsa, yalnız bir koyun zekât vermesi icabeder. Koyunlar iki nisap miktarı olduğu için, iki koyun vermesi icabetmez.
Soru: Eşit miktarda malı olan iki ortaktan her birisi kendi zekâtını mı vermeli, yoksa ikisi birleşip bir malın zekâtını mı vermeliler?
Cevap: Ortaklardan her biri, kendi malının zekâtını vermelidir.
Meselâ: İki ortağın eşit surette seksen koyunları olsa, her birisinin, nisap miktarı olan kırk koyunu için birer koyun zekât vermeleri lâzım gelir. Çünkü her ortak, kendi malının zekâtından mesuldür ve ayrı bir nisaba sahiptir. Bunlar birleştirilip, koyunlar yalnız bir kimsenin malıymış gibi sayılamaz.
Soru: Eşit hisseye sahip iki ortağın inalı, bir nisap miktarı olursa, zekât vermeleri gerekir mi?
Cevap: Bu ortakların zekât vermeleri gerekmez. Zira zekât vermeleri İçin her birinin nisap miktarı kadar malı olması lâzım gelir. Meselâ: iki kişinin birbirine eşit olarak ortaklı kırk koyunları bulunsa, zekâtı verilmesi gereken başka malları olmayınca zekât lâzım gelmez. Çünkü koyunlarda nisap kırk tanedir. Halbuki burada her birisinin yirmi koyunu var.
Soru: İki ortaktan yalnız birisinin nisap miktarı malı varsa, ne yapılmalıdır?
Cevap: Ortakların ikisinden yalnız birisinin hissesi nisap miktarı kadar olsa, sadece onun zekât vermesi icabeder. Nisap miktarı hisseye sahip olamayan kimse -zekâta tabi başka malı olmazsa- hissesinin zekâtını vermez.
Soru: Bir malın zekâtı daha senesi dolmadan acele edilerek fakirlere verilebilir mi?
Cevap: Verilebilir. Çünkü vacip olmasına sebep olan nisap vardır. Nisap miktarı olunca zekât vermek, insanın boynuna borç olur. Borcu ise vakti gelmeden ödemekte bir sakınca yoktur.
Soru: Nisap miktarını bulmamış bir malın zekâtı verilebilir mi?
Cevap: Nisap miktarını bulmamış bir malın zekâtını acele ederek vermek doğru değildir. Eğer verilirse, zekât değil, sadaka olur. Bunun için o mal sonradan çoğalıp nisap miktarına ulaştığı takdirde, zekâtını yeniden vermesi lâzım gelir.
Soru: Nisap miktarındaki bir malın birkaç yıllık zekâtı birden verilebilir mi?
Cevap: Nisap miktarındaki malın birkaç yıllık zekâtı birden verilebilir. Sene sonunda bu miktar mevcut bulundukça, zekâtı verilmiş olunur. Fakat bu miktar sene sonunda azalmışsa, verilmiş bulunan zekât, nafileye dönüşür.
Soru: Mevcut olan malından fazlasının zekâtını veren bir kimse, fazla verdiği zekâtı gelecek yıla sayabilir mi?
Cevap: Sayabilir. Meselâ: İki bin lirası olan bir kimse, dört bin lirası var zannederek bunun zekâtını verdiği takdirde, fazla olarak vermiş olduğu iki bin liranın zekâtını gelecek yılın zekâtına karşılık sayabilir.
Soru: Bin liraya sahip olan bir kimse, acele ederek iki bin liranın zekâtını verse, bu zekât aynı yıl için sahip olacağı başka bir bin liranın zekâtı yerine geçer mi?
Cevap: Bin liraya sahip olan bir kimse, acele ederek iki bin liranın zekâtını verse, bu zekâtı aynı yıl içinde, sahip olacağı başka bir bin liranın zekâtına sayabilir.
Soru: Bir kimse, malının zekâtından bir fakirin borcunu ödeye bilir mi?
Cevap: Fakirin emriyle olsa, ödeyebilir. Fakat fakirin haberi olmadan öderse, zekâtın yerine geçmez.
Soru: Bir kimse, kendi soyundan değil de, akrabalık yoluyla nafakasını vermek mecburiyetinde bulunduğu bir yetime elbise yaptırıp veya yenilecek bir şey verse, zekât yerine geçer mi?
Cevap: Eğer bunları zekât niyetiyle verse, o zaman zekât yerine geçer. Fakat bu durumda olan bir yetimi kendi sofrasına alıp, beraber yedikleri yemeği zekâtına karşılık saymak isterse, İmam-ı Ebu Yusuf'a göre caiz, İmam-ı Âzam ve Muhammed'e göre caiz olmaz. Çünkü bu durumda ona mal etme şartı yerine gelmiş olmaz.
Soru: Fakirlere yedirilen yemekler zekât yerine geçer mi?
Cevap: Geçmez. Çünkü zekâtın fakirlerin mülkiyetine geçmesi şarttır. Halbuki bir şey yedirilmekle ona mülk ettirilmez.
Soru: Bir yere sevap kazanmak için verilen para, zekât yerine geçer mi?
Cevap: Sevap kazanmak için harcanan para, zekât yerine geçmez.
Meselâ: Cami, çeşme, yol, köprü v.s. yaptırmak için verilen para zekât yerine geçmez. Çünkü zekât, fakirlerin ve Kur'anda adı sayılan yolcuların, kölelerin v.s. hakkıdır. Yalnız onlara verilebilir.
Soru: Bir fakir, almış olduğu zekâtı, kendi isteğiyle bir hayır işine harcarsa, sevap kazanır mı?
Cevap: Hem kendisi sevap kazanır, hem de zekâti veren şahıs sevap kazanmış olur.
Soru: Bir fakiri bir evde bedava olarak oturtmak zekât yerine geçer mi?
Cevap: Bir fakiri zekâta karşılık olmak üzere bir evde bedav; oturtmakla zekât verilmiş olmaz. Çünkü kendisine mal ettirilmemiştir.[815]
Soru: Zekât kimlere verilir?
Cevap: Zekât
şu âyet-i celîlede velirtilen kimselere verilir:
a) Fakirlere,
b) Hiç bdr şeyi olmayan yoksullara,
c) Sadakaları toplamaya memur olanlara,
d) İslâm dinine ısındırılmak istenenlere,
e) Kölelere,
f) Borçlulara.
g) Allah
yolunda savaşanlara,
h) Yolda kalmış yolculara.[816]
Şimdi bunları teker teker soru-cevaplarla açıklayalım.
Soru: Fakirler kimlerdir?
Cevap: Fakir; nisap miktarı malı olmayan veya nisap miktar malı olup, fakat o malla zarurî ihtiyaçlarını bile karşılayamayan kimselerdir.
Soru: Yoksullar kimlerdir?
Cevap: Hiç bir şeyi bulunmayan, fakirden daha düşkün olan kimselerdir.
Soru: Sadakayı toplamaya memur edilenler kimlerdir?
Cevap: Bunlar (islâmî bir nizamla yönetilen) devlet reisinin zekât ve sadakaları halktan toplanmak üzere görvelendirdiği kimselerdir.
Bu şahıslar, varlıklı da olsalar kendilerine zekât verilir.
Soru: Kalpleri ısındırılmak istenenler kimlerdir?
Cevap: Bunlar Peygamber Efendimizin şu üç nedenden zekât vermeyi belirttiği kimselerdir:
a) Müslümanlığa ısındırarak iman etmelerini sağlamak.
b) Dine zararlarını dokunmasını önlemek.
c)
İmanlarını kuvvetlendirip tam müslüman olmalarını sağlama!
Soru: Köleler kimlerdir?
Cevap: Bunlar mukaveleliler," yani belli bir malı getirip teslim ettikleri takdirde azad edilecekleri hususunda efendileri ile anlaşmaya varanlardır.
Soru: Borçlular kimlerdir?
Cevap: Borcu malından fazla olup da ödemekten aciz olanlardır.
Soru: Allah yolunda savaşanlar kimlerdir?
Cevap: Bunlar, kendilerini Allah yolunda savaşmaya ve İslâm dininin şanını yüceltmeye veren fakir askerlerdir.
Soru: Yolda kalmış yolcular kimlerdir".
Cevap: Aslında varlıklı oîsalar bile, memleketlerinden ve oradaki malından ayrı düşen ve memleketteki parasını getirmekten aciz olan yolculardır.
Soru: Zekât, bunlara nasıl verilir?
Cevap: Zekâtını verecek olan kimse, zekâtını bölüştürerek bu sekiz sınıfın her birine, ya da hangi sınıftan olursa olsun tek bir kişiye veya bu sınıfların bir kısmına vermelidir.
Soru: Bir fakire bir defada nisap miktarı kadar zekât verilebilir mi?
Cevap: Bir fakire bir defa nisap miktarı kadar zekâ vermek mekruh olmakla beraber caizdir. Yalnız bu fakir borçluysa veya aile sahibi olup aldığı zekât, ailesi efradına nisap miktarından az bir şey düşse, o zaman mekruh olmaz.
Soru: Bir kimse, zekâtını vermesi için devlet tarafından zorlanabilir mi?
Cevap: Bir zengin, zekâtını vermesi için devlet tarafından zorlanamaz. Ayrıca hiç bir fakir de zekâtını niye bana vermiyorsun diye bir hak iddia edemez. Çünkü zekât, belli olan şu fakire verilir diye bir şey yoktur. Eğer belli bir fakire verilmesi şart olsaydı, o fakir, zengin adamdan bir hak iddia eder ve mahkemeve de verebilirdi.[817]
Soru: Zekât kimlere verilmez?
Cevap: Bir
kimse zekâtını, fakir bulunan karısına, babasına, dedesine, anasına,
ninesine, oğullarına, kızlarına
ve torunlarına veremez. Çünkü vermiş olduğu zekâtm faydası, kısmen kendisine
dokunmuş oluyor. Halbuki hiçbir şekilde bundan faydalanmaması gerekir.
Soru: Bir
kadın, kocasına zekât verebilir mi?
Cevap: İmam-ı Âzam'a göre bir kadın, kocasına zekât veremez. Zira aralarında menfaat birliği vardır. İmam-ı Ebu Yusuf ve Muhammed'e göre ise, verebilir.
Soru: İhtiyacından başka nisap (çoğunluk) miktarı bir mala sahip olan bir kimseye zekât verilebilir mi?
Cevap: Asıl ihtiyacından başka, nisap (çoğunluk) miktarı bir mala sahip olan kimseye zengin sayılacağı için zekât verilemez. Elinde bulunan nisap malı ister para, ister ticaret eşyası ve ister ev olsun, farketmez.
Soru: Zengin
bir kimseye bağış olarak sadaka verilebilir mi?
Cevap: Zengin bir kimseye bağış olarak sadaka verilebilir. Bunun içindir ki, vakıfların sadaka kabilinden olan geliri, zengin kimselere helâl bulunmuştur.
Soru: Peygamber (s.a.s.) Efendimizin en yakuı kabilesi olan Ben-i Haşim soyundan gelenlere zekât verilir mi?
Cevap: Ben-i Haşim soyundan gelenlere ve azatlılarına zekât verilemediği gibi, öşür, adak ve kefaret gibi vacip sadakalar da verilemez. Zira zekât ve onun gibi şeyler, insanların mallarının kiri sayılır. Ben-i Haşim'in kadr've şerefi ise bunu kabul edecek mahiyette değildir. Yalnız sadaka, kendilerine verilebilir.
Soru: Kendisine zekât verilen kimse, zekât verildiği an fakir olduğu halde sonra zengin olsa verilen zekât kabul olur mu?
Cevap: Kendisine zekât verilen kimse, zekât verildiği an ehl-i zekât (kendisine zekât verilebilecek kimse) olmalıdır. Bu ehliyetin sonradan yok olması, meselâ; fakir iken zengin olması, daha önce verilen zekâtın kabul olmamasına mani olmaz.
Soru: Zengin bir babanın küçük çouğuna zekât verilebilir mi?
Cevap: Zengin bir babanın küçük çocuğuna zekât verilemez. Çünkü çocuk, babasının maliyle zengin sayılır,
Soru: Zengin bir katlının fakir, yetim ve babası müslüman olan çocuğuna zekât verilebilir mi?
Cevap: Verilir. Çünkü çocuk, annesinin servetiyle zengin sayılamaz.
Soru: Zengin bir şahsın, fakir ve müslüman olan büyük oğluna ve kızına veya fakir bulunan müslüman hanımına zekât verilebilir mi?
Cevap: Zengin bir kimsenin fakir ve müslüman olan büyük oğluna ve kızına veya fakir bulunan müslüman hanımına zekât verilebilir. Çünkü bunlar, büyük olduklarından, birbirlerinin servetiyle zengin sayılmazlar.
Soru: Müslüman olmayanlara zekât verilebilir mi?
Cevap: Zekât, müsülman olmayanlara verilemez. Çünkü bu fakir müslümanların hakkıdır. Bir hadis-i şerifte, “i Zekâtı müslümanların zenginlerinden alıp, fakirlerine yeriniz” buyurulmuştur.
Soru: Müslüman
olmayanların da zekât vermeleri gerekir mi? .
Cevap: Müslüman olmayanlar zekât vermek mecburiyetinde değiller. Bu, müslümanlara mahsus dinî bir vazifedir.
Soru: Zekât, akrabalara verilebilir mi?
Cevap: Zekât, müstahak olan akrabalara verilebilir. Zaten zekât verilirken şu sıra gözetilir: Önce erkek kardeşlere, sonra bunların evlâtlarına, sonra amcalara, halalara ve bunların evlâtlarına, sonra dayılara, teyzelere ve bunların evlâtlarına, daha sonra varis olmayan akrabalara vermek iyidir. Bunlardan sonra sıra fakir komşulara ve meslektaşlara gelir.
Soru: Zekâtı, bulunduğu yerdeki fakirlere mi, yoksa başka yerlere mi göndermek iyidir?
Cevap: Zekât, malın bulunduğu yerdeki fakirlere verilmelidir. Sene sonunda başka yerlerdeki fakirlere göndermek mekruhtur. Ancak kendilerine gönderilecek kimseler, akraba olsalar veya malın bulunduğu yerdeki fakirlerden daha muhtaç bulunsalar o zaman göndermekte bir kerahet yoktur.
Fakat zekâtı, daha
senesi dolmadan başka yere göndermekte bir mahzur yoktur.
Soru: Bayramlarda, vesaire günlerde muhtaç olan hizmetçilere, çocuklara ve fakir kimselere müjde olarak verilen bahşişler zekât yerine geçer mi?
Cevap: Eğer zekât niyetiyle verilirse bunlara verilen bahşişler zekât yerine geçer.
Soru: Fakir bir çocuğa veya deliye verilen zekâtın sayılabilmesi için ne gerekir?
Cevap: Çocuğun veya delinin velisi veya reisi tarafından teslim alınmalıdır. Aksi halde zekât yerine geçmez.
Fakat fakir olan ahmakın, bulûğa yaklaşmış veya kıymetini bilip aldanmayacak bir yaşta bulunan çocuğun kabul etmesi kâfidir.
Soru: Bir kimse, araştırıp zekâta layık olduğuna kanaat getirerek zekâtını verdiği şahsın sonradan zekâta gerçekten lâyık olduğu anlarsa, durum ne olur?
Cevap: Verilen zekât, muteber olur. Durum anlaşılmaz veya zengin olduğu sonradan meydana çıksa bile, İmam-ı Âzam ve İmam-i Muhammed'e gore; zekât yine yerini bulmuş sayılır.
Soru: Zekâta müstahak olup olmadığı araştırılmadan birine zekât verilebilir mi?
Cevap: Verilebilir. Fakat sonradan zekâta müstahak olmadığı meydana çıkarsa, zekâtı yeniden vermek icabeder. Çünkü araştırmak hususunda kusur etmiştir.
Soru: Zekâta müstahak olduğundan şüphe edilen birisine araştırmadan zekât vermek doğru mudur?
Cevap: Bu malın zekât sayılmaması tehlikesi mevcut olduğundan, böyle durumlarda dikkatli olmak lâzımdır.
Soru: Zekâtın yerine gelmesi için dikkat edilecek hususlar nelerdir?
Cevap: Zekâtın yerine gelmesi için dikkat edilecek üç husus vardır:
1. Zekât olarak verilen malın, fakirin mülküne geçirilmesi,
2. Dolambaçlı yollarla dönüp dolaşarak tekrar verenin cebine girmemesi,
3. Tam
mânâsıyle muhtaçlara bir yardım olması.
Soru: Devlete
ödenen vergiler zekât yerine geçer mi?
Cevap: Yukarıda zekâtın yerine gelmesi için üç şart saymıştık.
Bu şartlardan birisi, zekâtın fakirlere mülk edilmesiydi. Vergiler devletçe muhtaç kimselere dağıtılmak üzere zekât niyetiyle alınmamaktadır. Vatandaşlardan vergi toplayan devlet, bu paralarla müslim, gayri müslim, zengin-fakir ayırımı yapmaksızın halka çeşitli hizmetler yapmaktadır. Bu âmme hizmetlerinden zengin de faydalandığına göre, vergiyi zekât sayarsa, verilen zekâtın bir kısmını verince, geriye alınmasını caiz görmemiz lâzımdır ki, bu da zekât hükümlerine aykırıdır. Sonra ticaret ve iş adamları devlete ödedikleri vergileri masraf olarak kaydetmekte, ticareti ile meşgul oldukları veya imal ettikleri malların satış fiyatlarına eklemektedirler. Misal olarak, gümrük vergilerini alırsak, ithalâtçı tüccar malım gümrükten geçirirken devlete ödediği vergiyi o malı satarken, fiyatına katarak müşteriden geri almaktadır. Demek ki burada, gümrük vergisini ödeyen, görünüşte her ne kadar ithalâtçı tüccar ise de, gerçekte gümrükten geçen malı satın alıp kullanan müşteridir. Tüccar, aslında kendi kesesinden hiç bir şey ödüyor değildir ki, bunu zekât sayabilelim. İşte bu mahiyeti yüzünden ve fakirin mülkiyetine geçirilmeyip istediği gibi kullanmak üzere devletin erarinu verildiğinden dolayı vergi, zekât yerine geçmez.[818]
Namazın hakikati ve sureti olduğu gibi, zekâtın da bir hakikati vardır. Zekâtın hakîkati ve esâsı bilinmezse, zekât ruhsuz, hakikatsiz bir suret olur. Hakikati üç derecedir:
Birinci Derece:
İnsanların Allahü Teâlâ'yı sevmek ve onu dost tutmakla emredilmiş olmalarıdır.
Allahü Teâlâ'yı sevmiyorum diyen bir mü'min yoktur. Hatta, hiç bir şey'i Allahü
Teâlâ'dan çok sevmemekle me'mûrdurlar. Bahusus Kur'ân-ı Kerîm'de buyuruluyor;
“Yâ Muhammed, onlara söyle: Eğer babalarınız, çocuklarınız,
kardeşleriniz, hanımlarınız, akrabalarınız, uğruna kavga ettiğiniz mallarınız,
iyi olmamasından korktuğunuz ticâretleriniz, beğendiğiniz ve rahat oturduğunuz
evleriniz; Allah'dan, Resûlü'nden ve O'nun yolunda cihâd etmekten, sizin için
daha kıymetli ise, gözünüz Allahü Teâlâ'dan gelecek emir için yolda olsun. Allah
haddi aşanlara hidâyet vermez” Allahü Teâlâ'yı, herşeyden çok seviyorum
demeyen bir rnü'min yoktur. Hakikaten öyle olduğunu zanneder. O hâlde, bir
kimsenin elinde bulunmayan kuru bir iddia ile gururlanmaması için bir îzâhda
bulunmak ve bir nişan vermek icâbediyor. Mal, inşânın sevdiği şey'lerden
biridir. Allahü Teâlâ insanı bununla imtihan ediyor ve buyuruyor ki:
“Eğer iddianda haklı isen, âşikı olduğun bu malı feda
eyle ve bizi sevmekteki dereceni anla”.
Bunu anlayanlar üç kısımdır;
1- Sıddîklar:
Onlar her şey'ini feda eyledirler. İki yüz dirhemden beş dirhem vermek,
bahîllerin işidir.
“Bize lâzım olan,
sevdiğimizin sevgisi için ikiyüz dirhemi de vermektir.” dediler.
Hûsûsen Ebû Bekri's-Sıddîk
(Radıyallahü anh) bütün malını verdi. Resûlüllah buyurdu:
“Evdekilere ne bıraktın?” Cevabında:
“Allah'ı ve Resûlü'nü
bıraktım” dedi. Hazreti Ömer malının yarısını verdi. Ona da:
“Evdekilere ne bıraktın?” diye sordu.
“Yarısını bıraktım”,
diye cevâb verdi. Peygamber efendimiz (Saliâllahü aleyhi ve sellem):
“Aranızdaki fark, sözleriniz artışındaki fark
gibidir,” buyurdu.
2- Sâlihler: Sâlihler, Allahü Teâlâ'nın iyi kulları, mâlı bir defada elden çıkarmadılar ve ona güvenmediler. Yanlarında saklayıp, fakirlerin ihtiyaçlarını ve iyilik yapmak, hayır işlemek yollarını gözettiler. Kendilerini fakirlerle bir tuttular. Zekât miktarı vermekle yetinmediler. Yanlarına fakir-fukara gelince, onları kendi ev halkından saydılar.
3- İyi İnsanlar: Bunlar, iki yüz dirhemden; beş dirhemden fazla veremediler. Farzı yapmakla yetindiler. Emri severek, beğenerek ve vaktinde yerine getirdiler. Fakirlere hiç minnet etmediler. Bu ise en aşağı derecedir. Çünkü Allahü Teâlâ'nın kendisine verdiği iki yüz dirhem gümüşten, yine O'nun emri ile beş dirhemi veremeyenin Allahü Teâlâ'yı sevmekten nasîbi yoktur. Beş dirhemden fazla veremeyenin sevgisi gaayet zayıf olup, bahîl dostlardan sayılır.
İkinci Derece: Kalbi bahîlliğin, cimriliğin bulaşıklığından ve pisliğinden temizlemektir. Çünkü kalbdeki bahîllik, Allahü Teâlâ'ya yakınlığa lâyık olmayan bir pislik gibidir. Bahusus zahirdeki necaset, pistik inşânın namazdan uzak olmasına sebeb oluyor. Bahîllik pisliği, mal vermedikçe temizlenmez. Bunun için, bahîllik pisliğini silip, temizleyen zekât; içerisinde necaset yıkanan bir dere gibidir. Ve yine bunun içindir ki, Peygamber efendimize (Sallâllahü aleyhi ve seliem) ve ehl-i beytine zekât ve sadaka vermek haramdır. Onun mansabını insanların mallarının kirlerinden korumuşlardır.
Üçüncü Derece:
Nimete şükür etmektir. Mal bir nimettir. Çünkü dünyada ve âhirette mü'minin
rahat etmesine sebeb oluyor. O hâlde: Namaz, hac ve oruç beden nimetinin şükrü
olduğu gibi; zekât da, mâl nimetinin şükrüdür. Bu nîmet sebebiyle kendisinin
kimseye muhtaç olmadığını, fakat kendisi gibi bir Müslümânın zavallı ve muhtaç
olduğunu görünce kendi kendine:
“O da benim gibi Allahü Teâlâ'nın kuludur. Beni ona muhtaç etmeyen ve onu bana muhtaç edene şükretmeliyim, Onu sevmeliyim. Olmaya ki bu mal bir gecede benden alınır. Şâyed kusur edersem, beni onun gibi, onu da, benim gibi yaparlar”, demelidir.
Bu hakikatleri bilenin ibâdeti mânâsız bir sûreî olmaktan kurtulur.[819]
29-
Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Yağmur, nehir, çeşme veya akan sularla sulanarak
yetiştirilen ürünlerde zekat olarak onda biri vardır. Hayvanla, hortumla, su
serpmekle yetiştirilen ürünlerde zekat olarak yirmi de biri vardır.”[820]
1- Resulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki
“Fıtır sadakasının miktarı; hurma ve arpadan tam birer
(1,664
kg.), buğday unundan iki kişi için bir
sa'dır. Bu da, büyük-küçük, hür-köle, zengin-fakir her erkek
ve kadın olan kimselerin fark gözetmeksizin vermeleri gereklidir.
Zenginin verdiği fıtır sadakasına karşılık, Hz. Allah, onun günahlarını temizler. Fakirin verdiği fıtır sadakasına karşılıklı
olarak da, verdiğinden daha çok malı kendisine ihsan eyler.”[821]
2-
Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Fıtır sadakasını, her insanın vermesi gereklidir.
Buğday ve kavrulmuş buğday unundan iki avuç (yarım sa’) arpadan tam bir
sa1, üzüm ve hurmadan ise yine tara bir
sa’ fıtır sadakası olarak verilir.”[822]
Hikmeti, tarifi: Fıtır sadakası, zengin bir müslümanın Ramazan Bayramı'nda zekâta ehil olan kimselere vereceği sadakadır.
Peygamber Efendimizin -Allah’ın salât ve selâmı O'nun üzerine olsun- Hicret'in ikinci yılında, bir kısmını aşağıda sayacağımız, yüksek hikmet ve gayeler gözeterek (vermemizi) emrettiği (bir sadakadır).
Buğdaydan, buğday unundan veya kavutundan (*) yarım sa' (şer'i dirheme göre 1,456, örfî dirheme göre de 1,664 kg.) Arpa, hurma ve üzümden tam bir sa' (şer'iye göre 2,912, örfîye göre 3,328 kg.) olarak verilmesi gerekir (**).
Sa', Mısır ölçüsüyle iki ölçek ve bir ölçeğin üçte biri kadardır. Bu saydıklarımızın karşılığını para olarak vermek caiz ve fakirin fişine daha çok yarıyorsa, daha faziletlidir.
3- Resulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki
"Fıtır sadakası, hür köle, ekrek ve kadın olan her Müslümana farzdır.
Fıtır sadakası olarak hurma, arpa, buğday gibi gıda maddeleri de verilebilir."[823]
4- Resulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki
"Fıtır sadakası, oruç tutanın, kötü ve saçma sözler söylemekten ötürü
bulaştığı günah kirlerinden temizler. Aynı zamanda da fakirlerin karnını
doyurmasına sebeb olur. Bayram namazı kılınmadan önce verilen fıtır sadakası
makbule geçer. Bayram namazından sonra verilen fıtır sadakası fıtır sadakası
olarak değilse, herhangi -bir sadaka olarak kabul edilir.”[824]
5- Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Fıtır sadakası
hem yolculara, hem de seferde bulunamayanlara vecibtir.”[825]
1- Resulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki
“Kim, inanarak ve sevabını yanlız Allah'dan isteyerek
remazan orucunu tutarsa geçmişteki ve gelecekteki bütün
günahlarını af ettirmiş olur.”[826]
2-
Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Kim, ramazan orucuyla birlikte şeval ayından altı gün
oruç tutarsa, sanki bütün saniyi oruçla geçirmiş kadar sevab kazanır.”[827]
3- Resulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki
“Kim, ramazan orucunu tamamiyle, şeval ayından da altı
gün, çarşamba ve perşembe günlerinde oruç tutarsa cennete girmeyi hak etmiş
olur.”[828]
4- Resulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki
“(Harhangi bir hastalıktan dolayı kusmak
mecburiyetinde bulunan) oruçlu bir kimse kustuğu takdirde orucu bozulmadığı
gibi kazayı da gerektirmez. Sebepsiz olarak, kendini kurtaran oruçlu bir
kimse, orucu bozulduğundan o günün orucunu tutmak mecburiyetindedir.[829]
5- Resulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki
“Kim, ramazan ve arefe gününün orucunu tutarsa, Hz.
Allah da O kimsenin geçmiş ve gelecek iki senelik küçük
günahlarını afeder.”[830]
6- Resulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki
“Kim, muharrem ayından bir gün oruç tutarsa, o ayda
tuttuğu beher gününe karşılık o kimse için otuz sevab vardır.”[831]
7- Resulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki
“Kim, ara vermeden bütün senenin veya ömrü boyunca
oruç tutarsa, ne tuttuğu oruç kabul edilir, ve ne de akşamleyin yaptığı
iftardan ötürü sebap vardır. (Çünkü
senenin içinde bayram günleri gibi oruç tutulması haram olan günler vardır.)”[832]
8- Resulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki
“(İbadet maksadıyla ) intikafa ( caminin herhangi bir
hücresine) çekilen bir kimse, dışarıda
işlenilmesi mümkün olan günühlar mı hemen durdurup işlemediğinden dolayı Yüce
Allah ona, dışarıda iyilik işleyen kimselere verdiği sevab kadar sevab verir.”[833]
9- Resulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki
“Nuh Peygamber, her iki bayram günlerinin dışında ömrü
boyunca bütün zamanını oruçla geçirirdi. Davud peygamber bunun yarısını,
İbrahim Peygamber de her aydan üçer gün oruç tutardı. Böylelikle sanki ömrü
boyunca bütün zamanını oruçla geçirirdi. ( Çünkü işlenilen her sevap, amel
defterine on kat olarak yazılır.)”[834]
10-
Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Şüphesiz Hz. Allah: ( Samimi bir yürekle mümin olan
kuluman) sadece benim rızamı kazanmak uğruna tuttuğu orucun mükafatını ancak
ben veriririm.) buyuruyor. Oruç tutanlar için iki sevinme anı vardır:
a) Akşamleyin iftar ettiği an,
b) Ölüp Allah'ın huzuruna çıkarak tuttuğu orucun mükafatını
aldığı zaman,
Hz. Muhammed'in öz nefsi kudret elinde bulunan Allah'a and olsun ki, ( öğleyin yemek yetkisi kesildikten sonra ) oruç tutanın ağız kokusu Allah'ın nezdende misk kokusundan daha güzel ve daha değerlidir.”[835]
11-
Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Ameller ( işlenilen her şeyin karşılığı), pazartesi ile perşembe, günü yükselir. ( ve kayıt defterine geçirilir. ) Ben oruçlu iken amellerimin yükselmesinden hoşlanırım.”[836]
12-
Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Şüphesiz, sahur yemeğinde ilahi bir bereket vardır.
Hz. Allah, onu size vermek lütfunde bulunmuş,
(Bu yüzden mankörlük ederek ) terk etmeyiniz. (Çünkü onunla meşru olan
dünya işleri ve ibadetleri yapmak ve yerine getirmek için kuvvet kazanmış
olursunuz. )”[837]
13- Resulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki
“Şüphesiz, ihtiyarlanmış oruçlu bir koca oruçlu iken
hanımını, öpebilir. (Çünkü nefsine hakim
olmamak ihtimali yoktur. Nefsine hakim olamayacağını bilen genç olan oruçlu bir
kocanın hanımını öpmesi haramdır. Kendisinden emin olanın ki ise mekruhtur,
Harama yakın bir harekettir.”[838]
14-
Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Şüphesiz,
cennette ( susuzluğu ebediyyen gideren )kandırıcılı bir kapı vardır
ki, kıyamet günü o kapıdan yâlnız oruç
tutan kimseler girecektir. (Dünyada iken Allah için oruç tutanlar nerede. Bunun
üzerine ayağa kalkıp müsaade isteyerek kandırıcı kapısından içeriye girer.
Ardından kapı kapandığı için artık içine hiç kimse giremez.”[839]
15- Resulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki
“Her aydan üç gün oruç tutmakla bütün seneyi oruç
geçirmiş gibi olur. O üç günün geceleri ay ışığıyla beyaz olan 13, 14 ve 15. günlerdir.”[840]
Ulu Allah buyuruyor ki:
1. “Ey iman edenler!. Sizden öncekilere olduğu gibi size de oruç farz kılındı; ta ki Allah'dan korkup günahlardan sakmabilesiniz diye.”[841]
16- Resulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki
“Oruç ( manevi bir ilahi ) kalkandır ki, oruç tutan kişi, onunla, kendisini cehennem ateşinden korur. ( Ve tehlikeli olan sehvi arzularının pençesinden kurtarır.)”[842]
17- Resulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki
“Oruç ( bütün kötülüklere karşı ilahi bir siper ve
manevi) bir kalkandır.”[843]
18-
Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Kış mevsiminde oruç, serin bir havada elde edilen
ganimettir. (Çünkü günleri kısa olduğundan kolaylıkla oruç tutulur.) Geceleri
uzun teeccüd namazı kılınır. Ve böylece büyük mükafatlara konuşmuş olur.”[844]
19- Resulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki
“Oruç, barsakları inceltir, yağını eritir, etteki
boşluğu doldurur. Sahibini cehennem ateşinden uzaklaştırır. Şüphesiz Allah'ın
gözleri görmediği, kulakları işitmediği, hiç bir beşerin kalbine girmediği
öylesine rengarenk bir sofrası vardır ki, o sofranın üzerine oruç tutanlardan
başka hiç bir kimse oturamaz.”[845]
20- Resulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki
“Ramazan orucu ile Kur'an- ı Kerim kıyamet günü
müminler için Allah'ın huzuruna çıkarak şefaat ederler. Bu arada oruç şöyle
der:
"Ey Allah'ım ben bu kulun arzuladığı türlü türlü
yemekleri, gündüzleyin sehvi arzularına engel oldu. Öyleyse bu mümin kulun
hakkında ki şefatimi kabul eyle."
Kur'an da şöyle der: "Ey Allah'ım, Ben bu kulun
geceleyin tatlı uykusuna engel ve yorgunluğuna da sebep oldum. Falanca mümin
kulumun hakkında ki şefaatimi kabul buyur. Bunun üzerine şefaat ederler. Hz.
Allah da şefaatlerini kabul eder.”[846]
21- Resulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki
“Aşure günü, Muharrem ayının onuncu günüdür.”[847]
22- Resulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki
“Orucu tutmanız gerekir. Çünkü ( sevap ve mükafat
sonuçlarını gerektiren sebeblerin arasında ) hiç bir benzeri
yoktur.”[848]
23- Resulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki
“Orucu değer vererek tutmanız gerekir. Çünkü kendisine
gösteriş hastalığı karışmayan yalnız Allah için tutulan bir ibadettir.”[849]
24- Resulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki
“Ey müminler. Oruca değer vererek tutmanız gerekir.
Zira oruç, (şeytanın arkadaşı bulunan ve tehlikeli olan ) sehvi arzularını,
keser. (Ve insanları Allah'a karşı
tahrik eden ) gurur ve kibirleri söküp atar.”[850]
25- Resulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki
“Şüphesiz cuma günü,
(semadaki meleklere olduğu gibi, yeryüzünde de sizler için ) bayram,
Allah'ın anma ve ibadet etme günüdür Bayram gününüz olan cuma gününü, oruç günü
olarak kılmayınız. Ancak cuma günü, perşembe ve cumartesi günüyle birlikte oruç
tutabilirsiniz.”[851]
26- Resulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki
“Biz, günleri yazıp hesaplayan bir ümmet değiliz. (Bize göre (en makbul olan hesap değil,
ayların tesbiti için hilalin görülmesidir. Çünkü aylar bir kararda kalmıyorlar.
Bazen 28, bazen 29, bazen de (30 ve 31 çekiyor.)”[852]
27- Resulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki
“Biz peygamberler, akşamıeyın iftarda acele etmeye,
sahur yemeğini geç yemeğe, namaza dururken sağ elimizi sol elimizin üzerine
koymaya emrolunduk.”[853]
28- Resulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki
“Müminin tutmakta bulunduğu sünnet orucu, malından
çıkardığı sünnet olan sadakaya benzer. İsterse onu (bir fakire ) verir, isterse
onu vermeyip malına katar. ( sünnet olan
orucu kişi isterse tutar. İsterse tutmaz.)”[854]
29- Resulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki
“Ramazanda malınızı fazla harcamıyın. Çünkü ramazanda
fazla harcamak, savaşta harcanan mala benzer.
(Çünkü, her ikisinde de düşmanlarla savaşmak var.)
a) Nefisle şeytan,
b) Kafir olan kimselerle.”[855]
30- Resulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki
“Ramazan-ı Şerifin evveli rahmet, ortası mağfiret, sonu ise cehennemden azad edilmektir.”[856]
31- Resulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki
“Sevgili peygamberimiz (s.a.s.) arafede (bulunan
hacılar için) oruç tutulmasını yasak kılmıştır.(Çünkü, üzerlerinde yaptıkları
yolculuğun yorgunluğu vardır.)”[857]
32- Resulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki
“Sevgili peygamberimiz (s.a.s.) her iki bayram
günlerinde oruç tutulmasını yasaklamıştır.”[858]
33- Resulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki
“Sevgili peygamberimiz (s.a.s.) ramazanı şerife
girmedenbir gün önce her iki bayram ve teşrih günlerinde oruç tutulmasını yasak
kılmıştır.”[859]
34- Resulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki
“Sevgili peygamberimiz (s.a.s.) yalnız cuma gününü
tahsis ederek oruç tutulmasını nehiy etmiştir.
(Perşembe ve cumartesi oruç tutmadan, bunların arasından cuma gününü
ayırıp o günde oruç tutulmasını yasak kılmıştır.)”[860]
35- Resulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki
“Hz. Allah hilal aylarını insanlara ( alış veriş gibi
birçok işleri için ) vakit olarak kılmıştır. Öyleyse, hilal ayı görüldüğü
vakit oruç tutunuz. Ramazan ayının sonunda tekrar gördüğünüz vakit de bayram
yapınız. Ramazanın başında hilal ayı havanın bulutlu olması nedeniyle
görülmezse, Şaban ayını 30 gün olarak
saydıktan sonra oruç tutunuz.”[861]
“Hilal her ayın ilk gecesinde orak şeklinde görülen
aya denir.”
36- Resulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki
“Şafaktan evvel oruç tutmaya niyet getirmeyen bir
kimse İçin o-ruç yoktur. (tuttuğu oruç
niyetsiz olduğundan sahih değildir.)”[862]
37- Resulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki
“İbadet hususlarında Allah'ın müsadesini kabul etmeyen
bir kimse, arefe dağı kadar günah kazanır.”[863]
38- Resulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki
“Kim, ramazan ayında tutmadığı orucun, kazası bulunduğu halde ölürse, akrabalarından en yakını olan bir kimse, o ölenin yerine kaza olan orucu tutabilir.”[864]
39- Resulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki
“Şafak ( tan yeri ) iki kısımdır:
a) Yalancı şafak: Canavar kuyruğu inceliğinde semanın
ortasına geldikten sonra kaybolan bu şafak, sabah namazının kılınmasına ve
sahur yemeğine de engel olmaz. (çünkü o
vakit, hala gece sayılır. )
b) Hakiki şafak: Semanın ufuklarına geldikten sonra her
tarafına yayılan bu şafak sabah namazının kılınmasına engel olmaz. Fakat sahur
yemeğine engel olur.”[865]
40- Resulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki
“Hz. Allah (c.c.) bir hadisi kutside şöyle buyuruyor:
"Sadece benim için tutulan oruç, ilahi olan manevi bir kalkandır ki,
imanlı kullar onunla cehennem ateşinden korunur. Çünkü oruç yalnız benim rızam için tutulan
bir ibadet olduğundan karşılığında vereceğim finükafatın derecesini de ancak
ben bilirim.”[866]
41- Resulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki
“İnsanoğlunun yaptığı bütün ibadetler kendisi içindir.
Oruca gelince, O, sırf benim rızamı kazanmak için yapılan bir
ibadet olduğundan, karşılığında
vereceğim mükafatı da ben tayin ederim. Oruç, kulu kötü hareketlerden alakoyan
manevi bir halkadır. İçimizden biri
oruçlu olduğu gün, ne çirkin söz söylesin ve ne de bağırıp çağırsın. Oruçlu bir kimseye biri küfrettiği, ya da
üzerine saldırdığı zaman, bu kimse ( kendi kendine ) "Ben oruçluyum."
desin.
Hz. Muhammedin varlığı kudret elinde bulunan Allah'a
and olsun ki oruç tutan bir kimsenin ekşi ağız kokusu, Allah'ın nezdinde misk
kokusundan daha güzeldir. Oruç tutan bir kimse için iki sevinme anı vardır:
a) Akşamleyim iftar ettiği zaman,
b) Kıyamet günü Allah'ın huzuruna çıkıp tuttuğu oruçların
mükafatına kavuştuğu zaman.”[867]
42- Resulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki
“Sevgili peygamberimiz ramazan da akşamleyin iftar
açarken, böyle derlerdi: "Susuzluk sona erdi ve damarlar ıslandı. (Allah,
kabul ederse oruç tutmuş olmanın ) mükafatı gerçekleşmiştir."[868]
43- Resulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki
Sevgili peygamberimiz
(s.a.s.) orucunu açarken şöyle dua ederdi: "Ey
Yüce Rabbim Yalnız senin için oruç tuttum ve senin bana verdiğin rızıkla iftar
ediyorum. Orucumu kabul buyur. Çünkü sen
her şeyi duyar ve bilensin. "[869]
44- Resulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki
“Sevgili peygamberimiz (s.a.s.) mümin bir kulun evinde
iftarlarını açarlarken şöyle dua ederlerdi: "Evinizde ( her zaman)
oruçlular iftar etsin, yemeklerinizi Allah'ın imanlı kulları yesin ve rahmet
melekleri de evinize inerek misafirleriniz olsun."[870]
45- Resulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki
“Sevgili peygamberimiz (s.a.s.) Ramazan-ı Şerifin son
on gününde ihtikafa girmek, geceleri ibadet etmek, zikir ve Kur'an okumakla
gösterdiği ilgiyi Ramazan'ın diğer günlerinden hiç birinde göstermezdi.”[871]
46- Resulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki
“Sevgili peygamberimiz (s.a.s.) üç hurma veya ateşin
üzerinde pişirilmemiş herhangi bir şeyle iftar etmesini severdi.”[872]
47- Resulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki
“Sevgili peygamberimiz ( s.a.s.) pazartesi günleri ile
perşembe günleri oruç tutar ve tutulmasını emrederdi.”[873]
48- Resulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki
“Sevgili peygamberimiz (s.a.s.) pazartesi ile perşembe
günleri oruç tutardı.”[874]
49- Resulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki
“Sevgili peygamberimiz (s.a.s.) her ayın ilk
günlerinden üçe gün oruç tutardı. (
perşembe ve cumartesi günlerini ilave etmek süretiyle cuma günü de az iftar
ederdi.”[875]
50- Resulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki
“Sevgili peygamberimiz (s.a.s.) zülhicce ayının dokuzuncu
(arefe ) günü, aşure günü içinde bulunduğu haftanın pazartesi, perşembe ve
gelecek haftanın da pazartesi günü olmak üzere her aydan üç gün oruç tutardı.”[876]
51- Resulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki
“Sevgili peygamberimiz (s.a.s.) bir aydan, cumartesi,
pazar ve pazartesi günleri oruç tutar. Diğer ikinci bir aydan, salı, çarşamba
ve perşembe günleri tutardı.”[877]
52- Resulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki
“Sevgili peygamberimiz (s.a.s.) yaş hurma bulunduğu
müddetçe onunla, yaş hurma bulunmadığı zaman da kuru hurmanın üzerine iftar
etmekten hoşlanırdı. İftarını hurmalarla açar ve onlarla yetinirdi. İftar ederken hurmaların sayısını çift değil,
3-5 veya 7 olan tek sayılardan kılardı.”[878]
53- Resulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki
“Sevgili peygamberimiz. (s.a.s.) sünnet olan oruçları,
en fazla gün olarak pazartesi ile perşembe günleri tutardı. Sebebi
kendilerinden sorulunca, O da cevab olarak şöyle buyurdular: " İyi ameller
pazartesi ile perşembe günleri yükselerek amel defterine geçirilir (Ben, bu
günlerde oruçlu iken iyi amellerimin kayıt defterine geçirilmesini severim.
Ameli yükselen her oruç tutan müslüman kişinin günahı affedilir. Müslüman
kişinin günahı affedilir. Fakat tevbe ederek birbirleriyle konuşmayan
müslümanlar bunun dışındadır. Bunları, barışıncaya kadar kendi hallerine
bırakınız." denilir.”[879]
54- Resulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki
“Sevgili peygamberimiz (s.a.s.) iftar vaktinde (kurban
bayramının tesbitinden dolayı, şevay ayının hilalini görmek için ) ancak iki
kişinin şahidlinini kabul buyururlardı.”[880]
55- Resulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki
“Sevgili peygamberimiz (s.a.s.) su ile olsa bile
iftarını açmadan, akşam namazını
kılmazlardı.”[881]
56- Resulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki
“Sevgili peygamberimiz (s.a.s.) Ramazan-ı şerife
girdiğinde sımsıkı bir şekilde elbisesini giyer. Ramazan bitmeden yatağına da
uzanmazdı. Ve bütün ramazan boyunca zamanını ibadetle geçirirdi.”[882]
57- Resulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki
“Oruç, yalnız
yemeği ve içmeyi terketmek değildir.
Oruç, yemeği ve içmeği
terketmenin yanında, aynı zamanda da
kötü ve saçmak sözlerin söylenmemesi demektir.
Hatta oruçlu iken sana birisi küfreder,
yahutta cahillik yaparak üzerine saldırırsa, sen de onun yaptığı gibi değil, (kendi kendine) " Ben oruçluyum."
dersin.”[883]
58- Resulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki
“Oruç tutmak isteyen bir kimse sahura kalkarak bir
şeyler yesin.”[884]
59- Resulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki
“Kim, Allah rızası için (caminin hücresi gibi) herhangi
bir yere çekilip, kalbden inanarak, karşılığında yalnız Allah'dan isteyerek
ihtîkafda bulunursa, geçmiş bütün küçük günahları af edilir.”[885]
60- Resulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki
“Kim, Allah için oruç tutan bir kimsenin iftarını
açtırırsa oruç tutan kimsenin kazandığı sevap kadar sevap kazanır. Fakat oruç
tutanın sevabında da bir noksanlık olmayacaktır.”[886]
61- Resulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki
“Kim, oruç tutan bir kimsenin orucunu iptal ettirirse
yahut cepheye gidecek olan bir kimsenin sevaş malzemesini temin ederse o
kimsenin kazandığı sevap kadar sevap kazanır.”[887]
62- Resulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki
“Allah'ın nezdinde oruçluların en sevimlisi Davut
peygamber'in orucudur. Çünkü O, bir gün oruç tutan, bir gün de
tutmayanlardandı! Allah'ın nezdinde namazların en güzeli yine Davut Paygamberin
namazıdır. Çünkü O, gecenin yarısına kadar yattıktan sonra, kalkıp gecenin üçte
birini ibadetle geçirir. Sonra gecenin kalan kısmı olan altıda birini yatardı.”[888]
63- Resulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki
“Ramazan'ın orucunu vaktinde tutabilmeniz için Şaban
hilali’ni araştırınız. Günlerini sayınız.”[889]
64- Resulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki
“Biriniz iftar açtığı zaman hurmayla açsın. Çünkü
hurmada ilahi bir bereket vardır. Hurmayı bulumazsa su ile iftarını açsın.
Çünkü su, madden ve manen temiz ve temizleyicidir. Güneş, geceleyin yonelip
bütün varlığı ile kaybolunca, oruç tutan kimseleri iftarını
açsınlar,”[890]
65- Resulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki
“Ramazan gelince cennet kapıları ardına kadar açılır.
(oruç tutan müminlere karşı cehennemin bütün kapıları kapanır. Ramazan ayı
gelmeden önce, faaliytlerini kısmen durdurması için şeytanların, hepsi zincire
vurulur.”[891]
66- Resulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki
“(Ramazan ayının dışında ) Oruç tutmak istediğin
zaman, ayın 13, 14 ve 15. günlerinde oruç tut.”[892]
67- Resulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki
“Biriniz oruç tuttuğu gün, kötü ve saçma sözler
söylemesin. Birisi ona küfreder veya üzerine saldırırsa, ( kendi kendine ) ben oruçluyum, desin.”[893]
68- Resulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki
“Dünyada günlerin en üstünü zilhicce ayının ilk on
günleridir.”
69- Resulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki
“(Her ibadete gösteriş mikrobu karışabilir.) Fakat
oruca gelince, O'na hiç bir gösteriş
mikrobu bulaşmaz.”[894]
70- Resulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki
“Oruçda (sevabını yok edecek) gösteriş ve riyakârlık
yoktur.”[895]
Ulu Allah buyuruyor ki:
2. “(O sayısı belli günler) insanlara yolların en doğrusunu gösteren, gerçeğin açıklayıcısı, eğri ile doğruyu birbirinden kesinlikle ayıran Kur'an-ı Kerim'in (Levh-ı Mahfuz'dan. Gökyüzüne indirildiği) Ramazan ayıdır. Ramazan ayma erigen orucunu tutsun. Hasta ya da yolcu olan kimseler, tutamadıkları günler sayısınca başka günlerde oruç tutsunlar.”[896]
71- Resulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki
“Yolculukta ( şiddetli açlık ve susuzluktan dolayı bunalım içinde bulunan bir kimse için ) oruç tutmak, sevabı gerektiren ibadetlerden değildir. (Böyle bunalım gerektiren şeylerle karşılaşmayan ve kolaylıkla tutabilen yolcular için oruç tutmak daha iyidir.)”[897]
72- Resulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki
“Evinizde her zaman oruçlular iftar etsin. Yemeklerinizi Allah'ın iyi kulları
yesin, meleklerde sizin için dua etsin.”[898]
73- Resulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki
“Kadir gecesini, ramazan ayının 24. gecesinde
arayınız.”[899]
74- Resulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki
“Başka bir riaveyete göre sevgili peygambersiniz şöyle
buyuruyorlar. Kadir gecesini ramazan ayının 27. gecelinde arayınız."[900]
75- Resulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki
“Şüphesiz Hz. Allah (c.c.) size ramazan ayını oruçla
geçirmeyi farz kılmıştır. Ben, size Ramazan ayının gecelerinde teravih namazını
sünnet olarak kıldım. Kim, Ramazan orucunu tutar, inanır ve değerim takdir
eder, kadir gecesini ibadetle geçirirse,
geçmiş bdtün küçük günahları af edilir.”[901]
76- Resulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki
“Şüphesiz Hz. Allah Ramazan ayının orucunu tutmak
zorunlusunu benim ümmetimin hasta ve yolcularından kaldırmış ve bunların
yalnız yolculuk ve şiddetli hastalığın yüzünden yemelerini de birer sadaka
olarak kabul eder. (Ve buna da ruhsat ismi verilmiştir.)”[902]
77- Resulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki
“Şüphesiz Cennette öylesine her kak ve yüksek köşkler
vardır ki itû dışından, dışı da içinden
görünür. Hz. Allah bunları fakirlere yemek yediren, tatlı dille nasihatler
veren, bol bol oruç tutan, başkası uykudayken gece namazını kılan imanlı
kimseler için hazırlamıştır.”[903]
78- Resulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki
“Şüphesiz oruç tutan kimseler için, iftar vaktinde
mutlaka kabul olunacak bir dua etme yetkisi vardır.”[904]
“Allah sizin için güçlük değil, (her zaman) kolaylık
diler.”[905]
79- Resulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki
“Şüphesiz Allah'ın verdiği (bedeni ve mali)
nimetlerine şükür eden ve bu nimetlerle Allah'a itaat eden kimselere verilen
mükafat, oruç tutan kimselere verilen mükafat kadardır.”[906]
80- Resulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki
“Şüphesiz her şeyin bir ana kapısı vardır. İbadetlerin
ana kapışı ise oruçtur.”[907]
81- Resulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki
“Biz günleri yazıp hesaplayan bir ümmet değiliz. ( Bize göre en makbul olan, hesap değil,
ayların tesbiti için hilalin görünmesidir. Çünkü aylar bir kararda kalmıyorlar.
Bazen 28, bezen 29, bazen 30 bezende 31 çekiyor.)”[908]
82- Resulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki
“Biz peygamberler, akşamleyin iftarda acele etmeye,
sahur yemeğini geç yemeğe, namaza dururken sağ elimizi sol elimizin üzerine
koymaya emrolunduk.”[909]
83- Resulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki
“Kış mevsiminde serin bir havada tutulan oraç, elde
edilen bir ganimettir. (Çünkü günleri kısa olduğundan kolaylıkla oruç tutular.)
Geceleri uzun teeccüd namazı kılınır ve böylece büyük mükafata kavuşulur.”[910]
84- Resulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki
“Benim ümmetime (dağlarda bulunan mağara veya herhangi
bir yerde inzivaya çekilip, ruhbanlık değil, inzivaya çekilmeden) yakışan, oruç
tutmak ve gece namazını kılmaktır. (Çünkü bunlar ruhbanlıktan daha büyük bir
ibadettir.)”[911]
85-
Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Oruç tutanın en iyi hıslatlarından birisi de misvak
kullanmaktır.”[912]
Özürsüz olan ve âkil ve baliğ olmuş bulunan kadın ve erkek her Müslümanın senede bir ay, yani Ramazanda oruç tutması farzdır. Özürlü kimseler, oruç tutamadıkları günleri, özürleri geçince kaza ederler.[913]
86- Resulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki
“Gece namazını kılan birçok kimseler vardır. Fakat
(kötülük işlediklerinden dolayı) gece namazından alacakları kazanç, ancak uykusuzluk
olacaktır.
Oruç tutan birçok kimseler vardır. Fakat (dilin küfür
etmek, diğer uzuvlarını da haram işlemekten alakoymadıgı için ) tuttukları
oruçtan alacakları kazanç, sadece açlık
ve susuzluk olacaktır.”[914]
87- Resulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki
“Mekke'de tutulan oruç, Mekke'nin dışında tutulan
oruçtan bin kat daha üstündür.”[915]
88- Resulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki
“(Allah'ın vermiş olduğu mali ve bedeni nimetlerine )
şükür eden bir çok (nafile) orucunu tutmayan kimseler vardır ki, nafile orucunu
tutanlardan daha büyük mükafat kazanır.”[916]
89- Resulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki
“Ramazan ayı, feyz ve bereketi çok olan bir aydır.
Çünkü (oruç tutan müminler için ) bir tek tanesi kapalı tutulmaksızın Cennetin
bütün kapıları ardına kadar açılır. Ve tek tanesi açık bırakılmamak üzere tüm
Cehennem kapıları (Ramazandan evvel yaptıklarına, karşılık yetkilerini
kaybedecek şekilde) Allah'ın rahmetinden kovulmuş olan ) şeytanlar zincire
vurulur.
Ramazan ayının her gecesinde (meleklerden ) bir
çağırıcı (Allah’ın emri ile) kulları şöyle çağırır: "Ey iyilik peşinde
koşanlar. İşte, kazancı bol olan iyiliklerin yapılma zamanı geldi. Ey kurtulaşa ermek isteyen ( kötülük işleyen
) kimseler. Allah'dan utanmak ve bu aya saygı göstererek, kötülüklerinizi
azaltın.”[917]
90- Resulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki
“(Din uğrunda) sefere çıkan kişi, oruç tutanlarla
eşittir. (Allah'ın kazandıkları sevab birdir.)”[918]
91- Resulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki
“Şaban ayı, Recep ayı ile Ramazan ayının arasındadır.
İnsanlar gafil olup bilmeyebilirler. Kulların iyi sevabları Şaban ayında
Allah’ın katına yükselir ve kayıt defterine geçirilir. Ben, Şaban ayında oruçlu iken iyi amellerimin
yükselmesinden hoşlanırım.”[919]
92- Resulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki
“Ey Ali. Sevap
ayının orucunu tut.”[920]
93- Resulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki
“Ramazan peşinden gelen şeval aylarının ve çarşamba
ile perşembe günlerinin orucunu tutunuz. Bunları tuttuğunuz takdirde bütün
senenin orucunu tutmuş gibi olursunuz.”[921]
94- Resulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki
“Oruç tutanın (dünya ile ilgili konuşmalar yapmayarak
) susması, teşbih etmek gibidir. Uykusu ibadet, duası makbul, iyi amellerinin
karşılığı ise kat kattır.”[922]
95- Resulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki
“Recep ayının ilk gününü oruçla geçirmek, üç senelik
küçük günahlarının kefaretidir. (Günahların af edilmesine vesile olur.)”[923]
96- Resulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki
“Kim, şafak çıkmadan evvel geceleyin Ramazan ayının
orucunu tutmak ayının orucunu niyet getirmezse, tuttuğu oruç makbule geçemez.”[924]
97- Resulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki
“Kim, yalan yere şahitlik yapmak veya yaptırmaktan
vazgeçmezse, Hz. Allah'ın o kimsenin tuttuğu orucu, dolayısiyle yemek yemeği,
su içmeyi terketmesine ihtiycı yoktur.”[925]
98- Resulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki
“Oruçlu olduğunu unutarak yeyip içtikten sonra
hatırlayan kimse orucunu bozmadan orucuna devam etsin. ( Çünkü o kimseyi Allah, yedirmiş ve
içirmiştir.)”[926]
99- Resulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki
“Öylesine iki ay vardır ki, (ister 28, 29 veya 30 gün çeksin sevap bakımından ) hiç bir noksanlıkları yoktur. " Bu iki ay Ramazan ayı ile Zülhicce ayıdır."[927]
100- Resulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki
“Ramazan ayının orucu, gelecek ramazana kadar o arada yapılan her türlü
küçük günahların kefaretidir.”[928]
Oruç demek, Allah'a kulluk ve ibadet niyetiyle tan yerinin ağarmıya başlamasından güneş batıncaya kadar, niyetlenip, bir şey yiyip içmekten ve orucu bozan başka şeylerden nefsini korumak demektir.
Cenabı Hak Kur'anı Kerîminde buyurmuşlardır ki: “Oruç yalnız benim için tutulduğundan onu mükâfatını doğrudan doğruya ben kendim ihsan ederim.” Bunun için oruç Allah indinde çok büyük ve o derece sevabı olan bir ibadettir.[929]
101- Resulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki
“Ramazan orucu,
sema ile yerin arasında muallek ( kayıt defterine geçmemek üzere asılı )
olarak kalır. Ancak fıtır sadakası verilmekle yükselir.”[930]
102- Resulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki
“(Tutmaktan aciz ve yorgun bir durumda olan ) seferde
oruç tutan bir yolcu (kendisi için runsata muhalefet etmek bakımından.. )
hazerde oruç tutmayan bir kimse gibidir.”[931]
103- Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Aşure gününde oruç tutunuz. Çünkü aşure günü öylesine değeri büyük bir
gündür ki, peygamberler bu günün orucunu tutarlardı.”[932]
104- Resulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki
“Aşure gününde oruç tutunuz. Tuttuğunuz zamanda
Yahudilere muhalefet ediniz. (Zira onlar yalnız aşure günü orucunu tutarlar.)
Siz tuttuğunuz vakit Muharrem ayının 9. ve 11. günlerinde ilave etmek
suretiyle tutunuz.”[933]
105- Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Ey hanım. (üzerinde kalan Ramazan ayında tutmadığı
oruçların kazası için ) ölen kız kardeşinin yerine oruç tut. ( Bu hadis sadece şafii mezhebinin bir
delilidir.)”[934]
106- Resulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki
“Ramazan ayının orucu,
( her sevap on yazılır kaidesine göre) On ay şeval ayından ilave
edilerek tutulan altı günlük oruç ise 2 ay sayılır. Böylece Ramazan ayının
tamamiyle, şeval ayının ilk altı gününü
oruçla geçiren bir kimse, bütün yılı oruçla geçirmiş gibi olur.”[935]
107- Resulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki
“Her aydan üç gün oruç tutmak, bütün seneyi oruçla
geçirmiş gibi olur.”[936]
108- Resulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki
“En güzel nafile orucu, her aydan 3 gün oruç
tutmaktır.”[937]
109- Resulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki
“Arefe günü oruçla geçirmek, Allah'dan umarım ki,
geçmiş ve Kir sonraki yılın tüm günahlarının silinmesine kefaret olur.”[938]
Ramazan ayının kutsallığı yalnız orucun farz kıldığı ay olmasından ibaret değildir. Orucun bu ayda emir buyurulmasının ilâhi bir hikmeti vardır. Bu da, Kur'anı Kerimin Peygamber Efendimize ilk defa Ramazan ayında indirilmiş olmasıdır. Şu halde İslâm dininin, Müslümanlığın başlangıcı da bu aydır.
Orucun, senenin belli bir mevsiminde emir buyurulmayışının da bir hikmeti vardır. Ramazan her sene on gün evvel gelmekle oruç ayı zaman zaman dört mevsimden birine, uzun veya kısa günlere rastlar. Bu suretle Müslümanlar her türlü şartlar içinde nefislerine hâkim olabilmenin meziyetlerine ulaşırlar.[939]
Oruç, İslâmlık binasının üzerinde yükseldiği beş ana temelden biri ve önem sırasına göre, namazdan sonra ikincisidir. Ana gayesi, mü'mini hayvanı içgüdülerin ve âdi şehvet duygularının pençesinden kurtarıp, melekliğe doğru yükselişin hür ve engin semasında kanat çırpmayı mümkün kılacak bir ruh olgunluğuna ve ermişlik sırrına kavuşturmaktır.
Büyük Allah âşığı
Mevlânâ'nın:
“Ben, binbir renkli
çiçeklerle bezenmiş ilâhî bahçelerin tatlı nameli bülbülüyüm; bu süfli toprak
dünyası benim ana vatanım değildir. İki üç günlük bir beden kafesine ruhumu
hapsetmişler de, o yüzden şu anda buradayım.” diyen yakıcı sözlerinin manâsını
iyice hazmedip insanoğlu için tek ve baş gayenin Allah'a doğru ilerlemek
olduğunu, orucun da kulu dünyaya ait nefsanî ağırlıklardan kurtarıp,
mesafeleri yutabilecek bir ruh hafifliğine kavuşturduğunu düşünürsek, bu yüce
ilâhî emrin değerini daha iyi takdir ederiz.
Orucun bu ana gayesi yanında vücut sağlığı ile cemiyet düzeniyle ilgili ikinci dereceden daha birçok hikmetleri de vardır, elden geldiği kadar bunları belirtmeye çalışalım:
Sözün burasında okuyucudan, gereğince dikkat buyurmasını rica ederek, ifade etmeliyiz ki, oruç, derece bakımından üç kısma ayrılır:
a) Halkın tuttuğu avam orucu.
b) Nefsinin dizginlerini elinde tutan seçkinlerin orucu. (Savm-ı Havas).
c) Ermişlerin, Allah dostlarının ve Peygamberlerinin tutabileceği yüksek seviyeli oruç. (Savm-ı Havass-ıl Havas).
a) Basit halkın orucu, elinizdeki kitabın ve diğer fıkıh kitaplarının ilgili bahislerinde belirtilen şartlara uyarak, yani, tanyerinin ağarmasından itibaren yemeden, içmeden ve hiç bir türlü cinsi temasta bulunmadan akşam ezanına kadar sabretmek suretiyle tutulan oruçtur.
Ulu Allah'ın nezdindeki derece bakımından bu nevi oruç, o noktadadır ki, gerekli şartlarından bir tanesine uyulmadığı takdirde, artık oruç-luk sıfatı (niteliği) ortadan kalkar, şartları yerine getirildiği zaman ise mü'mini, İslâm dininin beş ana farzından birinin borcundan kurtararak, öbür dünyada bu ibadeti yapmamaktan ötürü ceza görmesi ihtimalini ortadan kaldırır. Bu, sıradan müslüman halk kalabalığının tuttuğu oruçtur.
b) Allah'a varan yolda sıradan halk kalabalığın nazaran daha gayretli bir üerleme gösteren seçkin mü'min, sadece fıkıh kitaplarında sayılan şartları yerine getirmekle kalmaz, aynı zamanda vücudun önemli azalarına da, günahtan kaçınıp sevaba koşmalarını sağlayarak, oruç tutturur.
Böylesine bir oruçluyu, basit halkın oruçlu kişilerinden ayıran hususiyet (özellik)lerin önemli olanlarını şöyle sıralayabiliriz:
Harama, kalbi bulandırıcı ve ilâhî aydınlıktan uzaklaştırıcı olan her şeye bakmamak; yalan söylememek; ara bozuculuk etmemek; dedikodu, küfür, ahlâk düşüklüğü ve Allah'tan uzaklaştırıcılık mahiyeti taşıyan konuşmalara kulak asmamak, asla haram yememek; çoluk çocuğun geçimini başkalarına haksızlık ederek ve meşru olmayan yollardan giderek sağlamamak; helâl ve temiz yerlerden kazanılmış malı bile gerektiğinden fazla harcamamak.
Peygamber Efendimizin, “Beş şey orucu bozar (faziletini, kemaliyetini giderir): Yalan, başkalarının arkasından konuşmak, ara bozuculuk, yalan yere yemin etmek, şehvetle bakmak” ve “öyle oruçlular vardır ki, çektikleri açlık ve susuzluktan başka hiç bir kazançları yoktur” gibi hadîs-i şerifleri bu dereceden olan orucun ne gibi şartlara uyarak gerçekleşebileceğini ve ne gibi davranışlarla zedelenip gerçek değerini yitireceğini açıkça dile getirmektedir.
c) Allah'a giden aydınlık yolda daima en başta yürüyen ve ellerinde hidayet ve nur bayrağı taşıyıp büyük kitleleri de arkasından sürükleyen aziz kişilerin orucu, bu anlattığımızdan daha yüksek bir derece gösterir. Vücudun topyekûn bütün azalarına ve ruhun her türlü istek ve arzularına vazifeler (ödevler) yüklemektedir; ahlâkı ve ruhu ilgilendiren yüksek mânasiyle yalnız Ramzan ayına da mahsus değildir; bu rütbeyi kazanmış Allah dostlarının bütün hayatı boyunca devam eder. Bu oruç, halk kalabalığının küçük kusurlar arasında bile saymadığı en önemsiz davran işi ardan zedelenerek üstünlüğünü kaybeder. Allahtan başka, dünyaya ait herhangi bir şeyin sevgisine kalble yer vermek, dünyalık gsçim endişeleri taşımak, kendini belli belirsiz bir şekilde dahi olsa üstün görmek gibi davranışlar ve duygular bu dereceden orucu lekeleyici olur. Bu hususta daha fazla şeyler anlatmak doğru değildir, çünkü anlatarak ya da işitilerek değil, yaşanarak, tadına vararak anlaşabilecek yüksek bir ruh hali ve iman rütbesidir. Sıradan mü'minin böyle bir derecenin parlak aşkını kalbinde taşıması, gücünün yettiği kadar ona doğru ilerlemeye çalışması en büyük dileğimizdir. Sayın okuyucu, sözün burasında iyice anlaşılması gereken önemli bir gerçeğe şöyle bir devinmek lâzım gelecektir.
Dinimizin bütün emir ve ibadetleri bir ana gaye etrafında düğümlenmektedir. Kalbi ve düşünceyi, nefsin bütün hayvan! istek ve ihtiraslarından geçici-ölümcü dünyalık arzuların esir edici zincirinden kurtarıp Allah sevgisinin aydınlık hürriyetine kavuşturmak. Bunda hiç bir mü'minin şüphesi olamaz. Fakat bilmek gerekir ki İslâmlık, dünyadan el etek çekip köşeye büzülmeyi, hattâ manastır ve mağaralara kapanmayı, geçici ve ölümcüdür diye dünyada sefil, perişan ve başkalarına muhtaç yaşamayı, çoluk çocuğu da helâl yollardan geçimlerini sağlamıyacak düşkün ve perişan bırakmayı emreden hatta geçim-gören bir miskinlik dini değildir. Gaye, dünyanın malına, önüne, mevkiine, şshevî duygularına kapılıp bağlanmamak, bıınlan hepsinin bütün varlığın yaratıcısı olan Ulu Allah'ın istediği zaman verip, istediğinde ger alabileceği emanetleri diye kabul etmektir.
Dünyanın en zengin servet ve imkanları içinde böylesine ince ve yüce Allah'ı hiçbir an unutmayım bir idare tarzı gösteren varlıklı yüksek mevki sahibi bir mü'minin her doğru ve dine uygun hareketi ibadettir.
Şimdi kısaca orucun hikmetleri üzerinde birazcık duralım:
1- Oruç sıhhattir Bir yıl boyunca yediklerimizi hazmetmek için hiç durmadan çalışan sindirim cihazı (dişler, yemek borusu, mide, bağırsaklar ve çeşitli salgı bezleri) bu bir aylık süre içinde kısmen dinlenmek imkânını bulur. Zamanımızın müslüman olan ve olmayan bütün mütehassıs doktorları kendilerine başvuran hastalara zaman zaman perhiz tavsiyesinde bulunarak bu dinlenmenin ne kadar gerekli olduğunu kabul ediyorlar. Halbuki İslâm’ın yüce Peygamberi bundan 1400 küsur yıl önce, doktorluk daha sivilce tedavisinden âcizken “oruç tutun, sıhhatli olursunuz” hadisiyle bu gerçeği en güzel bir şekilde ifade etmiştir.
Orucun sağlığa olan bu kesin faydalarının gerçekleşebilmesi için sahur ve akşam yemeklerinde türlü türlü ve bol yemeklerle mideyi doldurup şişirmemek gerekir. O zaman kısa bir süre için nisbeten dinlenme imkânı bulan mide aniden hızlı ve uzun çalışmaya mecbur edilmiş olur ki, bu durum gündüz boyunca dinlenmesinin sağlayabildiği faydalardan daha çok zararlara ve hastalık başlangıçlarına sebep olabilir.
Üzülerek belirtmek gerekir ki, memleketimizin çoğu yerlerinde ve daha başka İslâm ülkelerinde yılın diğer aylarında Ramazan için seçkin bol yiyecek maddeleri biriktirmek alışkanlık haline gelmiştir. Garek sahurda ve gerekse akşamları, diğer övünlere göre, o kadar bol, çeşitli ve sevilen yemeklerle sofralar donatılır ki, henüz oruç tutacak yaşa gelmeyen küçük çocuklar sırf böyle lezzetli ve sofralar dolusu yemeklerden yiyebilmek için vaktinden önce oruç tutmaya heveslenirler. Sanki bu mübarek ay oruç tutma ve mide dinlendirme ayı değil de, günlerce süren bir yemek bayramı, bir mide şişirme şenliğidir...
Aynca, akşam ezanını, kızgın güneşin altında çatlamış toprakların yağmur beklemesini andıran bir sabırsızlıkla beklemek, ibadeti zor taşınan ağır bir yük kabul etmek mânasını taşır ki, bu orucun ana gayelerine aykırıdır.
2- Oruç varlıklılara, açların halini bildirip onların yardım ve merhamet duygularını harekete getirir. Zengin kimseler yıiın diğer aylarında bol bol ve çeşitli yemeklerle hayatlarını devam ettirip karnını doyuramayanların çektiklerini gereğince bilmezken, oruç sayesinde kısmende olsa açlığın ne demek olduğunu tecrübeyle anlıyorlar ve devamlı olarak yeterince karnını doyurmadan yaşamak zorunda olan yoksulların acıklı halini takdir edip onlara yardım etmenin bir insanlık ve din borcu olduğunun şuuruna varıyorlar.
Sözlerimizi bir kutsî hadisle tamamlayalım. Yüüce Allah, adını adiyle yanyana yazdığı sonuncu elçisi Hazret-i Muhammed' (a.s.)e “ben her ibadete derecesine göre ondan yediyüze kadar yükselebilen kat fazlasiyle mükâfat veririm, ama oruca gelince o, sırf benim için yapılan, gösteriş kaldırmaz bir ibadet olduğu için karşılığında vereceğim mükâfatın sınırını ben tâyin ederim.” buyurmuştur. Ne mutlu hakkiyle müslüman olup icaplarını yerine getiren bahtiyar kimselere.
Yüce Allah'dan öyle umarım ki: Aşure günü orucu geçmiş senenin tüm küçük günahlarını afettirir.[940]
1- Resulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki
“Ey imanlı kişi. (Düşmanların saldırısına uğramak ve
ölüm şerbetini içmek gibi ) zorlukların bulunmadığı sevabı çok olan bir cihada
koş. O da haç ibadetidir.”[941]
2- Resulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki
“İhram elbisesini giyen bir hacı, tavaf edip Hacer'ütül esved’ iyi elleyinceye
kadar telbiye duasını okur.”[942]
3- Resulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki
“Haç ile umre ibadetlerini birlikte yapınız. Çünkü bu iki ibadet, körüğün demir, altın,
gümüş gibi madenlerin paslarını temizlediği gibi, yapanın da fakirlik
ızdırabını ve günah kirlerini temizler. Makbule geçen bir haç ibadetinin
karşılığı ancak cennettir.”[943]
4- Resulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki
“Zemzem suyundan kana kana içmek, münafıktan bir beri
olmaktır.”[944]
5- Resulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki
“Ramazan ve kurban bayramı günleri, siz müslümanların birlikte araştırıp kabul
ettiği günlere tesadüf eder. Yine aynı şekilde, Arefe günü de araştırılarak
kabul ettiğiniz bir gündür.”[945]
6- Resulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki
“Ramazan bayramı ile Kurbap bayramı, siz müslümanları
hepiniz birlekte raştırıp bayram olarak kabul ettiğiniz gündür. Arefe dağının
her tarafı vakfe için bir ibadet yeridir. Mina dağının ve Mekke yollarının her
tarafı kurban kesilme yeridir. Müzdelifenin Her yanı hacıların toplanıp ibadet
ettikleri yerdir.”[946]
7- Resulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki
“Haç ve umre ibadetlerinin çokça yapılması fakirliği
yok eder.”[947]
8- Resulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki
“Mekke toprakları ( müslümünların ) deve gibi
binekleri ile gelip toplandıkları yerder. Bu yüzden evlerinden hiç birisi ne
satılır ve ne de kiraya verilir. (çünkü bütün müslümanların arasında ortak bir
maldır.)”[948]
9- Resulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki
“Hz. Allah, sıdır gibi mekkenin bütün bitkilerinin koparalmasını, haram kılmıştır. Ve bu bitkileri koparanlara da lanet etmiştir. Bu hüküm ise, Hz. Muhammed'den değil, doğrudan doğruya Hz. Allah dan gelmedir.”[949]
10- Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Sizden kimin gücü Medine-i Münevvere'de kalmaya
yetiyorsa (ölünceye kadar orada kalabiliyorsa) orada kalarak ölmeyi tercih
edin. ( Çünkü kiyamet günü ilk olarak
orada ölenler için şefaat edeceğim.)”[950]
11- Resulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki
“Kim, kötü bir söz söylemeden ve herhangi bir günah
işlemeden Allah rızası için haç ibadeti yaparsa, anasından doğduğu gibi
günahsız olarak evine dönecektir.”[951]
12- Resulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki
“Kabeyi ziyaret ederek haç veya umre ibadetlerini yapan bir kii se, son olarak oradan ayrılırken bir tavaf daha yapsın.” [952]
Haccın fazileti: Allahu Teâlâ buyuruyor:
“Nâsı hac etmeğe çağır ki piyade olarak, zayıf develer üzerinde bulunarak her uzak yollardan sana gelsinler.”[953]
Kata de (791) diyor ki, Allahu Teâlâ, İbrahim
Aleyhisselâma, insanları Kabe'nin ziyaretine daveti emrettiği vakit, İbrahim Aleyhisselâm:
"Ey İnsanlar! Allahu Teâlâ bir beyt inşâ ettirdi, bunu ziyaret edin" diye bağırdı. Yine Allahu Teâlâ:[954]
13- Resulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki
“Biz müslümünlarla münafıkların arasındaki fark,
münafıkların zemzem suyundan kana kana içmemeleridir.”[955]
14- Resulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki
“Habeşliler, size saldırmadığı müddetçe siz, onları
kendi hallerine bırakınız. Zira Kabe'nin definelerini ancak bıçakları ince ve
uzun kimseler çıkaracaktır.”[956]
15- Resulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki
“Haç ile umreyi tekrar tekrar yapınız. Çünkü körüğün, demir madenlerinin pas
kirlerini temizlediği gibi, bu iki
ibadet, yapanın da fakirlik ve günah kirlerini temizler.”[957]
16- Resulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki
“Kişi, helal olamayan mal ile haç ibadetini yaparken:
"lebbeyke Allahümme Lebbeyke"Allah'ın emirlerine amadeyim, yapmaya
hazırım. Emredin. Şeklindeki duayı okuduğu zaman Hz, Allah: "Hayır, hayır emrine amade değilsin, yaptığın hiç ibadeti ise kaim edilmeyerek red
edilir.”[958]
17- Resulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki
“Kişinin ölmüş, ağır hastalık veya ihtiyarlık gibi
sebeplerle ifa edemeyen anne ve babasının yerine yaptığı haç ibadeti, hem kendisi
için hem de anne, babası için kabul edilir. Bunların semada bekleyen ruhları
ise şad olur.”[959]
18-
Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Hacdan gelenlerle karşılaştığın zaman, ona selam
vererek tokalaş, evine girmeden önce sana istiğfar etmesini söyle. Çünkü
Allah’ın af ve mağfiretine mazhar olarak gelmiştir.”[960]
19- Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Haç ibadetini yapmaya acele ediniz. Çünkü şimdiye
kadar iki kere din düşmanları tarafından tahrip edilmiştir. (Kabe'nin tahribine
üçüncü bir defa kast edildiği anda Hz. Allah tarafından yeryüzünden
kaldırılarak bilinmeyen bir yere götürülüp ve bir daha geri getirilmez.)”[961]
“Kendileri için menfaatli olan şeyleri müşahede ve elde etsinler diye.” [962]Buyurmuştur.
20-
Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
Sevgili peygamberimiz
(s.a.s.) hacılara şöyle daua ederdi:
“Allah'ım, hacıların ve dua ettikleri kimselerin
günahlarını af eyle"[963]
21-
Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Ey Ömer, İslam, kişinin kendisini kabul etmeden evvel
( küfür devrinde ) işlediği günahlarını sildirdiğini bilmez misin? Yine Mekke'den
Medineye hicret etmek, daha evvel işlenilen her türlü günahları, haç ibadeti
de ondan evvel işlenilen günahları sildirdiğini bilmez misin?”
22-
Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Ben, öylesine
bir şehre göç etmeye emrolundum ki, fazilet bakımından o şehir, bütün şehirlerden üstündür.
Ona Medine şehri derler. Körüğün demir paslarını
arıttığı gibi, o da sakinlerinin
günahlarını arıtır.”
23- Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Zemzem suyu,
içildiği hastalığın ilacı olur. (
Hangi hastalık için içiliyorsa, onun
için şifa olur.)”[964]
24-
Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Zemzem suyu, içildiği her derdin devasıdır. O halde
şifa bulmak için içiyorsan, Allah
onunla sana şifa verir. Herhangi bir kölükten, Ona sığınmak için içiyorsan,
Allah seni korur. Susuzluğunu gidermek için içiyorsan, Allah senin susuzluğunu
giderir. Doymak için içiyorsan, Allah
seni onunla doyurur. Çünkü zemzem
suyu, Hz İsmail peygamberin isteği
üzerine Hz. Cebrail (a.s.) in ayağını yere vurmasıyla, aralarında fışkırarak meydana gelen bir
sudur.”[965]
25- Resulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki
“(Tam manasıyla sırf Allah rızası için ) haç ibadeti
yapan bir kimse fakir olmaz.”[966]
26- Resulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki
“Haç veya umre ibadetleri için "La ilahe
illallah" cümlesini okuyan bir hacının günahları güneş batarken koybolur.”[967]
Bâzı âlimler bu menfaat, hac mevsiminde ticaret kazancı ve âhirette alacakları mükâfattır dediler. Seleften birisi bu âyet-i celîleyi duyunca: "Kâbenin Rabbine kasem ederim ki, Allahu Teâlâ ziyaret edenleri affedecektir" demiştir. Yine,[968]
[1] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir,
Aydın Yayınevi: 1/602
[2] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir,
Aydın Yayınevi: 1/602
[3] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir,
Aydın Yayınevi: 1/602
[4] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir,
Aydın Yayınevi: 1/602
[5] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir,
Aydın Yayınevi: 1/602
[6] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir,
Aydın Yayınevi: 1/602
[7] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir,
Aydın Yayınevi: 1/602
[8] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir,
Aydın Yayınevi: 1/602-604
[9] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir,
Aydın Yayınevi: 1/604
[10] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir,
Aydın Yayınevi: 1/604
[11] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir,
Aydın Yayınevi: 1/604
[12] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir,
Aydın Yayınevi: 1/604
[13] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir,
Aydın Yayınevi: 1/606
[14] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir,
Aydın Yayınevi: 1/606
[15] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir,
Aydın Yayınevi: 1/606
[16] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir,
Aydın Yayınevi: 1/606
[17] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir,
Aydın Yayınevi: 1/606
[18] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir,
Aydın Yayınevi: 1/606
[19] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir,
Aydın Yayınevi: 1/606
[20] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir,
Aydın Yayınevi: 1/608
[21] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir,
Aydın Yayınevi: 1/606-608
[22] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir,
Aydın Yayınevi: 1/608
[23] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir,
Aydın Yayınevi: 1/608
[24] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir,
Aydın Yayınevi: 1/60
[25] Fetih: 48/28
[26] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir,
Aydın Yayınevi: 1/610
[27] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir,
Aydın Yayınevi: 1/610
[28] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir,
Aydın Yayınevi: 1/610
[29] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir,
Aydın Yayınevi: 1/610
[30] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir,
Aydın Yayınevi: 1/610
[31] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir,
Aydın Yayınevi: 1/610
[32] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir,
Aydın Yayınevi: 1/610
[33] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir,
Aydın Yayınevi: 1/610
[34] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir,
Aydın Yayınevi: 1/610
[35] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir,
Aydın Yayınevi: 1/612
[36] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir,
Aydın Yayınevi: 1/612
[37] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir,
Aydın Yayınevi: 1/612
[38] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir,
Aydın Yayınevi: 1/612
[39] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir,
Aydın Yayınevi: 1/612
[40] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir,
Aydın Yayınevi: 1/614
[41] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir,
Aydın Yayınevi: 1/614
[42] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir,
Aydın Yayınevi: 1/614
[43] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir,
Aydın Yayınevi: 1/614
[44] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir,
Aydın Yayınevi: 1/614
[45] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir,
Aydın Yayınevi: 1/614
[46] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir,
Aydın Yayınevi: 1/614
[47] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir,
Aydın Yayınevi: 1/616
[48] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir,
Aydın Yayınevi: 1/616
[49] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir,
Aydın Yayınevi: 1/616
[50] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir,
Aydın Yayınevi: 1/616
[51] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir,
Aydın Yayınevi: 1/616
[52] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir,
Aydın Yayınevi: 1/616
[53] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir,
Aydın Yayınevi: 1/616
[54] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir,
Aydın Yayınevi: 1/616
[55] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir,
Aydın Yayınevi: 1/616
[56] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir,
Aydın Yayınevi: 1/618
[57] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir,
Aydın Yayınevi: 1/618
[58] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir,
Aydın Yayınevi: 1/618
[59] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir,
Aydın Yayınevi: 1/618
[60] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir,
Aydın Yayınevi: 1/618
[61] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir,
Aydın Yayınevi: 1/618
[62] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir,
Aydın Yayınevi: 1/620
[63] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir,
Aydın Yayınevi: 1/620
[64] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir,
Aydın Yayınevi: 1/620
[65] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir,
Aydın Yayınevi: 1/620
[66] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir,
Aydın Yayınevi: 1/620
[67] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir,
Aydın Yayınevi: 1/620
[68] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir,
Aydın Yayınevi: 1/620
[69] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir,
Aydın Yayınevi: 1/620
[70] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir,
Aydın Yayınevi: 1/620
[71] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir,
Aydın Yayınevi: 1/622
[72] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir,
Aydın Yayınevi: 1/622
[73] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir,
Aydın Yayınevi: 1/622
[74] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir,
Aydın Yayınevi: 1/622
[75] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir,
Aydın Yayınevi: 1/622
[76] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir,
Aydın Yayınevi: 1/622
[77] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir,
Aydın Yayınevi: 1/622
[78] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir,
Aydın Yayınevi: 1/622
[79] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir,
Aydın Yayınevi: 1/624
[80] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir,
Aydın Yayınevi: 1/624
[81] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir,
Aydın Yayınevi: 1/624
[82] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir,
Aydın Yayınevi: 1/624
[83] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir,
Aydın Yayınevi: 1/624
[84] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir,
Aydın Yayınevi: 1/624
[85] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir,
Aydın Yayınevi: 1/624
[86] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir,
Aydın Yayınevi: 1/624
[87] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir,
Aydın Yayınevi: 1/624
[88] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir,
Aydın Yayınevi: 1/624
[89] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir,
Aydın Yayınevi: 1/624
[90] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir,
Aydın Yayınevi: 1/626
[91] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir,
Aydın Yayınevi: 1/628
[92] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir,
Aydın Yayınevi: 1/628
[93] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir,
Aydın Yayınevi: 1/628
[94] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir,
Aydın Yayınevi: 1/630-632
[95] Duha: 93/5
[96] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir,
Aydın Yayınevi: 1/630-634
[97] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir,
Aydın Yayınevi: 1/636
[98] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir,
Aydın Yayınevi: 1/636
[99] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir,
Aydın Yayınevi: 1/636
[100] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir,
Aydın Yayınevi: 1/636
[101] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir,
Aydın Yayınevi: 1/636
[102] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir,
Aydın Yayınevi: 1/636
[103] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir,
Aydın Yayınevi: 1/638
[104] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir,
Aydın Yayınevi: 1/638
[105] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir,
Aydın Yayınevi: 1/638
[106] Al-İ İmran: 3
[107] Buharı. İmam Suyuti,
Camiu’s-Sağir, Aydın Yayınevi: 1/640
[108] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir,
Aydın Yayınevi: 1/640
[109] Ebu Hüreyre. İmam Suyuti,
Camiu’s-Sağir, Aydın Yayınevi: 1/640
[110] Buharı. İmam Suyuti,
Camiu’s-Sağir, Aydın Yayınevi: 1/640
[111] Ebu Hüreyre. İmam Suyuti,
Camiu’s-Sağir, Aydın Yayınevi: 1/640
[112] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir,
Aydın Yayınevi: 1/642
[113] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir,
Aydın Yayınevi: 1/642
[114] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir,
Aydın Yayınevi: 1/642
[115] Ahmet. İmam Suyuti,
Camiu’s-Sağir, Aydın Yayınevi: 1/644
[116] İbnü Maceh. İmam Suyuti,
Camiu’s-Sağir, Aydın Yayınevi: 1/644
[117] Ebu Davut. İmam Suyuti,
Camiu’s-Sağir, Aydın Yayınevi: 1/644
[118] Buharı. İmam Suyuti,
Camiu’s-Sağir, Aydın Yayınevi: 1/644
[119] Darekutni. İmam Suyuti,
Camiu’s-Sağir, Aydın Yayınevi: 1/644
[120] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir,
Aydın Yayınevi: 1/644
[121] Taberani. İmam Suyuti,
Camiu’s-Sağir, Aydın Yayınevi: 1/644
[122] Cabir. İmam Suyuti,
Camiu’s-Sağir, Aydın Yayınevi: 1/644
[123] Müslim. İmam Suyuti,
Camiu’s-Sağir, Aydın Yayınevi: 1/644
[124] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir,
Aydın Yayınevi: 1/646
[125] Taberani. İmam Suyuti,
Camiu’s-Sağir, Aydın Yayınevi: 1/646
[126] Müslim. İmam Suyuti,
Camiu’s-Sağir, Aydın Yayınevi: 1/64
[127] Taberani. İmam Suyuti,
Camiu’s-Sağir, Aydın Yayınevi: 1/646
[128] Buharı. İmam Suyuti,
Camiu’s-Sağir, Aydın Yayınevi: 1/646
[129] Tevbe: 9/108
[130] Büreyde. İmam Suyuti,
Camiu’s-Sağir, Aydın Yayınevi: 1/648
[131] Ebu Hüreyr. İmam Suyuti,
Camiu’s-Sağir, Aydın Yayınevi: 1/648
[132] Ebu Davut. İmam Suyuti,
Camiu’s-Sağir, Aydın Yayınevi: 1/648
[133] Tirmizi. İmam Suyuti,
Camiu’s-Sağir, Aydın Yayınevi: 1/648
[134] Ebu Davut. İmam Suyuti,
Camiu’s-Sağir, Aydın Yayınevi: 1/648
[135] Taberani. İmam Suyuti,
Camiu’s-Sağir, Aydın Yayınevi: 1/648
[136] Hakim. İmam Suyuti,
Camiu’s-Sağir, Aydın Yayınevi: 1/648
[137] Maide: 5/6
[138] Buharı. İmam Suyuti,
Camiu’s-Sağir, Aydın Yayınevi: 1/650
[139] Ahmet. İmam Suyuti,
Camiu’s-Sağir, Aydın Yayınevi: 1/650
[140] Ebü Eyüb. İmam Suyuti,
Camiu’s-Sağir, Aydın Yayınevi: 1/650
[141] Ebu Hüreyra. İmam Suyuti,
Camiu’s-Sağir, Aydın Yayınevi: 1/650
[142] Ebu Getadei. İmam Suyuti,
Camiu’s-Sağir, Aydın Yayınevi: 1/650
[143] İmamı Şafii. İmam Suyuti,
Camiu’s-Sağir, Aydın Yayınevi: 1/650
[144] Ebü Nüan. İmam Suyuti,
Camiu’s-Sağir, Aydın Yayınevi: 1/650
[145] Ebu Nüayn. İmam Suyuti,
Camiu’s-Sağir, Aydın Yayınevi: 1/650
[146] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir,
Aydın Yayınevi: 1/650
[147] Hz. Aişe. İmam Suyuti,
Camiu’s-Sağir, Aydın Yayınevi: 1/652
[148] Taberani. İmam Suyuti,
Camiu’s-Sağir, Aydın Yayınevi: 1/652
[149] Ebu Hüreyr. İmam Suyuti,
Camiu’s-Sağir, Aydın Yayınevi: 1/652
[150] Taberani. İmam Suyuti,
Camiu’s-Sağir, Aydın Yayınevi: 1/652
[151] Buharı. İmam Suyuti,
Camiu’s-Sağir, Aydın Yayınevi: 1/652
[152] Darekutni. İmam Suyuti,
Camiu’s-Sağir, Aydın Yayınevi: 1/652
[153] Taberani. İmam Suyuti,
Camiu’s-Sağir, Aydın Yayınevi: 1/652
[154] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir,
Aydın Yayınevi: 1/652
[155] İbnü Abbas. İmam Suyuti,
Camiu’s-Sağir, Aydın Yayınevi: 1/654
[156] Darekutni. İmam Suyuti,
Camiu’s-Sağir, Aydın Yayınevi: 1/654
[157] Darekutni. İmam Suyuti,
Camiu’s-Sağir, Aydın Yayınevi: 1/654
[158] Ahmet. İmam Suyuti,
Camiu’s-Sağir, Aydın Yayınevi: 1/654
[159] Ebu Davud. İmam Suyuti,
Camiu’s-Sağir, Aydın Yayınevi: 1/654
[160] İbnü Ma. İmam Suyuti,
Camiu’s-Sağir, Aydın Yayınevi: 1/654
[161] Taberani. İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir,
Aydın Yayınevi: 1/654
[162] En'am: 6/91
[163] Ahzab: 33/4
[164] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir,
Aydın Yayınevi: 1/654
[165] Hz. Ali. İmam Suyuti,
Camiu’s-Sağir, Aydın Yayınevi: 1/656
[166] Hz. Aişe. İmam Suyuti,
Camiu’s-Sağir, Aydın Yayınevi: 1/656
[167] Ahmet. İmam Suyuti,
Camiu’s-Sağir, Aydın Yayınevi: 1/656
[168] Beyhaki. İmam Suyuti,
Camiu’s-Sağir, Aydın Yayınevi: 1/656
[169] Ahmet. İmam Suyuti,
Camiu’s-Sağir, Aydın Yayınevi: 1/656
[170] İmamı Şafii. İmam Suyuti,
Camiu’s-Sağir, Aydın Yayınevi: 1/656
[171] Buharı. İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir,
Aydın Yayınevi: 1/656
[172] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir,
Aydın Yayınevi: 1/656
[173] Ahmet. İmam Suyuti,
Camiu’s-Sağir, Aydın Yayınevi: 1/658
[174] Ebu Davut. İmam Suyuti,
Camiu’s-Sağir, Aydın Yayınevi: 1/658
[175] Taberani. İmam Suyuti,
Camiu’s-Sağir, Aydın Yayınevi: 1/658
[176] Taberani. İmam Suyuti,
Camiu’s-Sağir, Aydın Yayınevi: 1/658
[177] Taberani. İmam Suyuti,
Camiu’s-Sağir, Aydın Yayınevi: 1/658
[178] Buharı. İmam Suyuti,
Camiu’s-Sağir, Aydın Yayınevi: 1/658
[179] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir,
Aydın Yayınevi: 1/658
[180] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir,
Aydın Yayınevi: 1/658
[181] Taberani. İmam Suyuti,
Camiu’s-Sağir, Aydın Yayınevi: 1/660
[182] Buharı. İmam Suyuti,
Camiu’s-Sağir, Aydın Yayınevi: 1/660
[183] Ahmet. İmam Suyuti,
Camiu’s-Sağir, Aydın Yayınevi: 1/660
[184] İbni Mache. İmam Suyuti,
Camiu’s-Sağir, Aydın Yayınevi: 1/660
[185] Enes. İmam Suyuti,
Camiu’s-Sağir, Aydın Yayınevi: 1/660
[186] Ümmü Selam. İmam Suyuti,
Camiu’s-Sağir, Aydın Yayınevi: 1/660
[187] Hz. Aişe. İmam Suyuti,
Camiu’s-Sağir, Aydın Yayınevi: 1/660
[188] Ahmet. İmam Suyuti,
Camiu’s-Sağir, Aydın Yayınevi: 1/660
[189] İbnü Mesu. İmam Suyuti,
Camiu’s-Sağir, Aydın Yayınevi: 1/660
[190] Tirmizi. İmam Suyuti,
Camiu’s-Sağir, Aydın Yayınevi: 1/662
[191] Taberani. İmam Suyuti,
Camiu’s-Sağir, Aydın Yayınevi: 1/662
[192] Taberani. İmam Suyuti,
Camiu’s-Sağir, Aydın Yayınevi: 1/662
[193] Ahmet. İmam Suyuti,
Camiu’s-Sağir, Aydın Yayınevi: 1/662
[194] Hz. Aişe. İmam Suyuti,
Camiu’s-Sağir, Aydın Yayınevi: 1/662
[195] Cabir. İmam Suyuti,
Camiu’s-Sağir, Aydın Yayınevi: 1/662
[196] İbnü Abbas. İmam Suyuti,
Camiu’s-Sağir, Aydın Yayınevi: 1/662
[197] Ebu Ümame. İmam Suyuti,
Camiu’s-Sağir, Aydın Yayınevi: 1/662
[198] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir,
Aydın Yayınevi: 1/650-662
[199] Beyhaki. İmam Suyuti,
Camiu’s-Sağir, Aydın Yayınevi: 1/664
[200] Darekutni. İmam Suyuti,
Camiu’s-Sağir, Aydın Yayınevi: 1/664
[201] Müslim. İmam Suyuti,
Camiu’s-Sağir, Aydın Yayınevi: 1/664
[202] Ebu Şeybe. İmam Suyuti,
Camiu’s-Sağir, Aydın Yayınevi: 1/664
[203] Hz.Aişe. İmam Suyuti,
Camiu’s-Sağir, Aydın Yayınevi: 1/664
[204] İmamı Malik. İmam Suyuti,
Camiu’s-Sağir, Aydın Yayınevi: 1/664
[205] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir,
Aydın Yayınevi: 1/664
[206] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir,
Aydın Yayınevi: 1/664-666
[207] Taberani. İmam Suyuti,
Camiu’s-Sağir, Aydın Yayınevi: 1/666
[208] İbnü Abbas. İmam Suyuti,
Camiu’s-Sağir, Aydın Yayınevi: 1/666
[209] Taberani. İmam Suyuti,
Camiu’s-Sağir, Aydın Yayınevi: 1/666
[210] Ebu Hureyre. İmam Suyuti,
Camiu’s-Sağir, Aydın Yayınevi: 1/666
[211] Ümmü Abbas. İmam Suyuti,
Camiu’s-Sağir, Aydın Yayınevi: 1/666
[212] Hz. Bilal. İmam Suyuti,
Camiu’s-Sağir, Aydın Yayınevi: 1/666
[213] Taberanı. İmam Suyuti,
Camiu’s-Sağir, Aydın Yayınevi: 1/666
[214] Enes. İmam Suyuti,
Camiu’s-Sağir, Aydın Yayınevi: 1/668
[215] Müslim. İmam Suyuti,
Camiu’s-Sağir, Aydın Yayınevi: 1/668
[216] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir,
Aydın Yayınevi: 1/668
[217] Ebu Hüreyre. İmam Suyuti,
Camiu’s-Sağir, Aydın Yayınevi: 1/668
[218] Müslim. İmam Suyuti,
Camiu’s-Sağir, Aydın Yayınevi: 1/668
[219] Ahmet. İmam Suyuti,
Camiu’s-Sağir, Aydın Yayınevi: 1/668
[220] İbnü Ömer. İmam Suyuti,
Camiu’s-Sağir, Aydın Yayınevi: 1/668
[221] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir,
Aydın Yayınevi: 1/668
[222] Ebu Davut. İmam Suyuti,
Camiu’s-Sağir, Aydın Yayınevi: 1/670
[223] Ebu Davut. İmam Suyuti,
Camiu’s-Sağir, Aydın Yayınevi: 1/670
[224] Ebu Davut. İmam Suyuti,
Camiu’s-Sağir, Aydın Yayınevi: 1/670
[225] Ebu Davut. İmam Suyuti,
Camiu’s-Sağir, Aydın Yayınevi: 1/670
[226] Tirmizi. İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir,
Aydın Yayınevi: 1/670
[227] İbnü Ömer. İmam Suyuti,
Camiu’s-Sağir, Aydın Yayınevi: 1/670
[228] Hz. Bilal. İmam Suyuti,
Camiu’s-Sağir, Aydın Yayınevi: 1/670
[229] Hz. Talha. İmam Suyuti,
Camiu’s-Sağir, Aydın Yayınevi: 1/670
[230] Nesei. İmam Suyuti,
Camiu’s-Sağir, Aydın Yayınevi: 1/670
[231] Enes. İmam Suyuti,
Camiu’s-Sağir, Aydın Yayınevi: 1/672
[232] Ahmet. İmam Suyuti,
Camiu’s-Sağir, Aydın Yayınevi: 1/672
[233] İbnü Ömer. İmam Suyuti,
Camiu’s-Sağir, Aydın Yayınevi: 1/672
[234] Hz. Ömer. İmam Suyuti,
Camiu’s-Sağir, Aydın Yayınevi: 1/672
[235] Ahmet. İmam Suyuti,
Camiu’s-Sağir, Aydın Yayınevi: 1/672-674
[236] Buhari. İmam Suyuti,
Camiu’s-Sağir, Aydın Yayınevi: 1/674
[237] Buhari. İmam Suyuti,
Camiu’s-Sağir, Aydın Yayınevi: 1/674
[238] İbnü Macehe. İmam Suyuti,
Camiu’s-Sağir, Aydın Yayınevi: 1/674
[239] Enes. İmam Suyuti,
Camiu’s-Sağir, Aydın Yayınevi: 1/674
[240] Taberani. İmam Suyuti,
Camiu’s-Sağir, Aydın Yayınevi: 1/676
[241] Said. İmam Suyuti,
Camiu’s-Sağir, Aydın Yayınevi: 1/676
[242] Tirmizi. İmam Suyuti,
Camiu’s-Sağir, Aydın Yayınevi: 1/676
[243] Ümmü Seleme. İmam Suyuti,
Camiu’s-Sağir, Aydın Yayınevi: 1/676
[244] İbnü Abbas. İmam Suyuti,
Camiu’s-Sağir, Aydın Yayınevi: 1/676
[245] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir,
Aydın Yayınevi: 1/676
[246] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir,
Aydın Yayınevi: 1/676
[247] Buharı. İmam Suyuti,
Camiu’s-Sağir, Aydın Yayınevi: 1/678
[248] Taberani. İmam Suyuti,
Camiu’s-Sağir, Aydın Yayınevi: 1/678
[249] Taberani. İmam Suyuti,
Camiu’s-Sağir, Aydın Yayınevi: 1/678
[250] Ebu Hureyre. İmam Suyuti,
Camiu’s-Sağir, Aydın Yayınevi: 1/678
[251] Müslim. İmam Suyuti,
Camiu’s-Sağir, Aydın Yayınevi: 1/678
[252] Taberani. İmam Suyuti,
Camiu’s-Sağir, Aydın Yayınevi: 1/678
[253] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir,
Aydın Yayınevi: 1/678
[254] Taberani. İmam Suyuti,
Camiu’s-Sağir, Aydın Yayınevi: 1/680
[255] Ibnu Mace. İmam Suyuti,
Camiu’s-Sağir, Aydın Yayınevi: 1/680
[256] Beyhaki. İmam Suyuti,
Camiu’s-Sağir, Aydın Yayınevi: 1/680
[257] Müslim. İmam Suyuti,
Camiu’s-Sağir, Aydın Yayınevi: 1/680
[258] Tirmizi. İmam Suyuti,
Camiu’s-Sağir, Aydın Yayınevi: 1/680
[259] Tirmizi. İmam Suyuti,
Camiu’s-Sağir, Aydın Yayınevi: 1/680
[260] Müslim. İmam Suyuti,
Camiu’s-Sağir, Aydın Yayınevi: 1/680
[261] Cabır. İmam Suyuti,
Camiu’s-Sağir, Aydın Yayınevi: 1/680
[262] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir,
Aydın Yayınevi: 1/680
[263] Buharı. İmam Suyuti,
Camiu’s-Sağir, Aydın Yayınevi: 1/682
[264] Ebu Davut. İmam Suyuti,
Camiu’s-Sağir, Aydın Yayınevi: 1/682
[265] Buharı. İmam Suyuti,
Camiu’s-Sağir, Aydın Yayınevi: 1/682
[266] Buharı. İmam Suyuti,
Camiu’s-Sağir, Aydın Yayınevi: 1/682
[267] Ebu Davut. İmam Suyuti,
Camiu’s-Sağir, Aydın Yayınevi: 1/682
[268] Tirmizi. İmam Suyuti,
Camiu’s-Sağir, Aydın Yayınevi: 1/682
[269] Taberani. İmam Suyuti,
Camiu’s-Sağir, Aydın Yayınevi: 1/682
[270] İbnü Mace. İmam Suyuti,
Camiu’s-Sağir, Aydın Yayınevi: 1/682
[271] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir,
Aydın Yayınevi: 1/682
[272] İbnü Mace. İmam Suyuti,
Camiu’s-Sağir, Aydın Yayınevi: 1/684
[273] İbnü Mesut. İmam Suyuti,
Camiu’s-Sağir, Aydın Yayınevi: 1/684
[274] Ali İbnü Rabah. İmam Suyuti,
Camiu’s-Sağir, Aydın Yayınevi: 1/684
[275] Müslim. İmam Suyuti,
Camiu’s-Sağir, Aydın Yayınevi: 1/684
[276] Hz. Aişe. İmam Suyuti,
Camiu’s-Sağir, Aydın Yayınevi: 1/684
[277] Müslim. İmam Suyuti,
Camiu’s-Sağir, Aydın Yayınevi: 1/684
[278] Ebu Davut. İmam Suyuti,
Camiu’s-Sağir, Aydın Yayınevi: 1/684
[279] İbnü Mace. İmam Suyuti,
Camiu’s-Sağir, Aydın Yayınevi: 1/684
[280] Enes. İmam Suyuti,
Camiu’s-Sağir, Aydın Yayınevi: 1/684
[281] Hz.Ali. İmam Suyuti,
Camiu’s-Sağir, Aydın Yayınevi: 1/686
[282] Beyhaki. İmam Suyuti,
Camiu’s-Sağir, Aydın Yayınevi: 1/686
[283] Ebu Davut. İmam Suyuti,
Camiu’s-Sağir, Aydın Yayınevi: 1/686
[284] Taberani. İmam Suyuti,
Camiu’s-Sağir, Aydın Yayınevi: 1/686
[285] Taberani. İmam Suyuti,
Camiu’s-Sağir, Aydın Yayınevi: 1/700
[286] Beyhaki. İmam Suyuti,
Camiu’s-Sağir, Aydın Yayınevi: 1/686
[287] İbnü Ömer. İmam Suyuti,
Camiu’s-Sağir, Aydın Yayınevi: 1/686
[288] İbnü Ömer. İmam Suyuti,
Camiu’s-Sağir, Aydın Yayınevi: 1/686
[289] Enes. İmam Suyuti,
Camiu’s-Sağir, Aydın Yayınevi: 1/686
[290] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir,
Aydın Yayınevi: 1/686
[291] Ebu Davut. İmam Suyuti,
Camiu’s-Sağir, Aydın Yayınevi: 1/688
[292] Taberani. İmam Suyuti,
Camiu’s-Sağir, Aydın Yayınevi: 1/688
[293] Buharı. İmam Suyuti,
Camiu’s-Sağir, Aydın Yayınevi: 1/688
[294] Müslim. İmam Suyuti,
Camiu’s-Sağir, Aydın Yayınevi: 1/688
[295] Ebü Hüreyrs. İmam Suyuti,
Camiu’s-Sağir, Aydın Yayınevi: 1/688
[296] Taberani. İmam Suyuti,
Camiu’s-Sağir, Aydın Yayınevi: 1/688
[297] Buharı. İmam Suyuti,
Camiu’s-Sağir, Aydın Yayınevi: 1/688
[298] İbnü Ömer. İmam Suyuti,
Camiu’s-Sağir, Aydın Yayınevi: 1/690
[299] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir,
Aydın Yayınevi: 1/688
[300] Taberani. İmam Suyuti,
Camiu’s-Sağir, Aydın Yayınevi: 1/690
[301] Hz. Hasan. İmam Suyuti,
Camiu’s-Sağir, Aydın Yayınevi: 1/690
[302] Ebu Said. İmam Suyuti,
Camiu’s-Sağir, Aydın Yayınevi: 1/690
[303] Müslim. İmam Suyuti,
Camiu’s-Sağir, Aydın Yayınevi: 1/690
[304] Müslim. İmam Suyuti,
Camiu’s-Sağir, Aydın Yayınevi: 1/690
[305] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir,
Aydın Yayınevi: 1/690
[306] Said. İmam Suyuti,
Camiu’s-Sağir, Aydın Yayınevi: 1/692
[307] Yahya. İmam Suyuti,
Camiu’s-Sağir, Aydın Yayınevi: 1/692
[308] Buhari. İmam Suyuti,
Camiu’s-Sağir, Aydın Yayınevi: 1/692
[309] Taberani. İmam Suyuti,
Camiu’s-Sağir, Aydın Yayınevi: 1/692
[310] Enes. İmam Suyuti,
Camiu’s-Sağir, Aydın Yayınevi: 1/692
[311] Enes. İmam Suyuti,
Camiu’s-Sağir, Aydın Yayınevi: 1/692
[312] Enes. İmam Suyuti,
Camiu’s-Sağir, Aydın Yayınevi: 1/692
[313] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir,
Aydın Yayınevi: 1/692
[314] Abdullah. İmam Suyuti,
Camiu’s-Sağir, Aydın Yayınevi: 1/694
[315] Buhari. İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir,
Aydın Yayınevi: 1/694
[316] Müslim. İmam Suyuti,
Camiu’s-Sağir, Aydın Yayınevi: 1/694
[317] Taberani. İmam Suyuti,
Camiu’s-Sağir, Aydın Yayınevi: 1/694
[318] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir,
Aydın Yayınevi: 1/694
[319] Ebu Davut. İmam Suyuti,
Camiu’s-Sağir, Aydın Yayınevi: 1/694
[320] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir,
Aydın Yayınevi: 1/694
[321] Enes. İmam Suyuti,
Camiu’s-Sağir, Aydın Yayınevi: 1/696
[322] Taberani. İmam Suyuti,
Camiu’s-Sağir, Aydın Yayınevi: 1/696
[323] Ebu Hureyre. İmam Suyuti,
Camiu’s-Sağir, Aydın Yayınevi: 1/696
[324] Ahmet. İmam Suyuti,
Camiu’s-Sağir, Aydın Yayınevi: 1/696
[325] Enes. İmam Suyuti,
Camiu’s-Sağir, Aydın Yayınevi: 1/696
[326] Ahmet. İmam Suyuti,
Camiu’s-Sağir, Aydın Yayınevi: 1/696
[327] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir,
Aydın Yayınevi: 1/696
[328] Taberani. İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir,
Aydın Yayınevi: 1/698
[329] Taberani. İmam Suyuti,
Camiu’s-Sağir, Aydın Yayınevi: 1/698
[330] Ebu Hereyre. İmam Suyuti,
Camiu’s-Sağir, Aydın Yayınevi: 1/698
[331] İbni Ömer. İmam Suyuti,
Camiu’s-Sağir, Aydın Yayınevi: 1/698
[332] Müslim. İmam Suyuti,
Camiu’s-Sağir, Aydın Yayınevi: 1/698
[333] Buhari. İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir, Aydın
Yayınevi: 1/698
[334] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir,
Aydın Yayınevi: 1/698
[335] Ebu Hereyre. İmam Suyuti,
Camiu’s-Sağir, Aydın Yayınevi: 1/700
[336] Abbas. İmam Suyuti,
Camiu’s-Sağir, Aydın Yayınevi: 1/700
[337] Müslim. İmam Suyuti,
Camiu’s-Sağir, Aydın Yayınevi: 1/700
[338] Taberani. İmam Suyuti,
Camiu’s-Sağir, Aydın Yayınevi: 1/700
[339] Ahmet. İmam Suyuti,
Camiu’s-Sağir, Aydın Yayınevi: 1/700
[340] Taberani. İmam Suyuti,
Camiu’s-Sağir, Aydın Yayınevi: 1/700
[341] Darekutni. İmam Suyuti,
Camiu’s-Sağir, Aydın Yayınevi: 1/700
[342] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir,
Aydın Yayınevi: 1/700
[343] Müslim. İmam Suyuti,
Camiu’s-Sağir, Aydın Yayınevi: 1/702
[344] Beyhakı. İmam Suyuti,
Camiu’s-Sağir, Aydın Yayınevi: 1/702
[345] Ahmet. İmam Suyuti,
Camiu’s-Sağir, Aydın Yayınevi: 1/702
[346] Ahmet. İmam Suyuti,
Camiu’s-Sağir, Aydın Yayınevi: 1/702
[347] Tirmizi. İmam Suyuti,
Camiu’s-Sağir, Aydın Yayınevi: 1/702
[348] Malik. İmam Suyuti,
Camiu’s-Sağir, Aydın Yayınevi: 1/702
[349] Hakim. İmam Suyuti,
Camiu’s-Sağir, Aydın Yayınevi: 1/702
[350] Taberani. İmam Suyuti,
Camiu’s-Sağir, Aydın Yayınevi: 1/702
[351] Ahmet. İmam Suyuti,
Camiu’s-Sağir, Aydın Yayınevi: 1/704
[352] Ebu Said. İmam Suyuti,
Camiu’s-Sağir, Aydın Yayınevi: 1/704
[353] İbnü Mace. İmam Suyuti,
Camiu’s-Sağir, Aydın Yayınevi: 1/704
[354] İbnü Mace . İmam Suyuti,
Camiu’s-Sağir, Aydın Yayınevi: 1/704
[355] Ebu Hureyre. İmam Suyuti,
Camiu’s-Sağir, Aydın Yayınevi: 1/704
[356] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir,
Aydın Yayınevi: 1/704
[357] Tirmizı. İmam Suyuti,
Camiu’s-Sağir, Aydın Yayınevi: 1/706
[358] Hakim. İmam Suyuti,
Camiu’s-Sağir, Aydın Yayınevi: 1/706
[359] Taberani. İmam Suyuti,
Camiu’s-Sağir, Aydın Yayınevi: 1/706
[360] İbnü Mace. İmam Suyuti,
Camiu’s-Sağir, Aydın Yayınevi: 1/706
[361] İbnü Abbas. İmam Suyuti,
Camiu’s-Sağir, Aydın Yayınevi: 1/706
[362] Darekutni. İmam Suyuti,
Camiu’s-Sağir, Aydın Yayınevi: 1/706
[363] İbnü Said. İmam Suyuti,
Camiu’s-Sağir, Aydın Yayınevi: 1/706
[364] Ebu Hüreyre. İmam Suyuti,
Camiu’s-Sağir, Aydın Yayınevi: 1/706
[365] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir,
Aydın Yayınevi: 1/706
[366] Ebu Hüreyre. İmam Suyuti,
Camiu’s-Sağir, Aydın Yayınevi: 1/708
[367] Tirmizı. İmam Suyuti,
Camiu’s-Sağir, Aydın Yayınevi: 1/708
[368] Taberani. İmam Suyuti,
Camiu’s-Sağir, Aydın Yayınevi: 1/708
[369] Cabir. İmam Suyuti,
Camiu’s-Sağir, Aydın Yayınevi: 1/708
[370] Müslim. İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir,
Aydın Yayınevi: 1/708
[371] Cabir. İmam Suyuti,
Camiu’s-Sağir, Aydın Yayınevi: 1/708
[372] Enu Ömer. İmam Suyuti,
Camiu’s-Sağir, Aydın Yayınevi: 1/708
[373] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir,
Aydın Yayınevi: 1/708
[374] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir,
Aydın Yayınevi: 1/708
[375] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir,
Aydın Yayınevi: 1/710
[376] Hz.Aişe. İmam Suyuti,
Camiu’s-Sağir, Aydın Yayınevi: 1/710
[377] Müslim. İmam Suyuti,
Camiu’s-Sağir, Aydın Yayınevi: 1/710
[378] Enes. İmam Suyuti,
Camiu’s-Sağir, Aydın Yayınevi: 1/710
[379] Buhari. İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir,
Aydın Yayınevi: 1/710
[380] Ahmet. İmam Suyuti,
Camiu’s-Sağir, Aydın Yayınevi: 1/710
[381] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir,
Aydın Yayınevi: 1/710
[382] Ebu Hüreyre. İmam Suyuti,
Camiu’s-Sağir, Aydın Yayınevi: 1/712
[383] Ebu Hüreyre. İmam Suyuti,
Camiu’s-Sağir, Aydın Yayınevi: 1/712
[384] Darekutni. İmam Suyuti,
Camiu’s-Sağir, Aydın Yayınevi: 1/712
[385] Ahmet. İmam Suyuti,
Camiu’s-Sağir, Aydın Yayınevi: 1/712
[386] Ebu Said. İmam Suyuti,
Camiu’s-Sağir, Aydın Yayınevi: 1/712
[387] Enes. İmam Suyuti,
Camiu’s-Sağir, Aydın Yayınevi: 1/712
[388] Ümmü Seleme. İmam Suyuti,
Camiu’s-Sağir, Aydın Yayınevi: 1/712
[389] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir,
Aydın Yayınevi: 1/712
[390] Enes. İmam Suyuti,
Camiu’s-Sağir, Aydın Yayınevi: 1/714
[391] Ahmet. İmam Suyuti,
Camiu’s-Sağir, Aydın Yayınevi: 1/714
[392] Ebu Hüreyre. İmam Suyuti,
Camiu’s-Sağir, Aydın Yayınevi: 1/714
[393] Bera. İmam Suyuti,
Camiu’s-Sağir, Aydın Yayınevi: 1/714
[394] Ebu Ammar. İmam Suyuti,
Camiu’s-Sağir, Aydın Yayınevi: 1/714
[395] Müslim. İmam Suyuti,
Camiu’s-Sağir, Aydın Yayınevi: 1/714
[396] Ebu Bekir. İmam Suyuti,
Camiu’s-Sağir, Aydın Yayınevi: 1/714
[397] Ebu Hüreyre. İmam Suyuti,
Camiu’s-Sağir, Aydın Yayınevi: 1/716
[398] Müslim. İmam Suyuti,
Camiu’s-Sağir, Aydın Yayınevi: 1/716
[399] Cabir. İmam Suyuti,
Camiu’s-Sağir, Aydın Yayınevi: 1/716
[400] Ebu Hüreyre. İmam Suyuti,
Camiu’s-Sağir, Aydın Yayınevi: 1/716
[401] İbnü Mace. İmam Suyuti,
Camiu’s-Sağir, Aydın Yayınevi: 1/716
[402] Buhari. İmam Suyuti,
Camiu’s-Sağir, Aydın Yayınevi: 1/716
[403] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir,
Aydın Yayınevi: 1/716
[404] Taberani. İmam Suyuti,
Camiu’s-Sağir, Aydın Yayınevi: 1/718
[405] Hz.Ali. İmam Suyuti,
Camiu’s-Sağir, Aydın Yayınevi: 1/718
[406] Buhari. İmam Suyuti,
Camiu’s-Sağir, Aydın Yayınevi: 1/718
[407] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir,
Aydın Yayınevi: 1/718
[408] Ubade. İmam Suyuti,
Camiu’s-Sağir, Aydın Yayınevi: 1/720
[409] İbnü Arm. İmam Suyuti,
Camiu’s-Sağir, Aydın Yayınevi: 1/720
[410] Müslim. İmam Suyuti,
Camiu’s-Sağir, Aydın Yayınevi: 1/720
[411] Ebu Davut. İmam Suyuti,
Camiu’s-Sağir, Aydın Yayınevi: 1/720
[412] İbnü Ömer. İmam Suyuti,
Camiu’s-Sağir, Aydın Yayınevi: 1/720
[413] İbnü Ömer. İmam Suyuti,
Camiu’s-Sağir, Aydın Yayınevi: 1/720
[414] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir,
Aydın Yayınevi: 1/720
[415] Darekutni. İmam Suyuti,
Camiu’s-Sağir, Aydın Yayınevi: 1/722
[416] İmami Şafi. İmam Suyuti,
Camiu’s-Sağir, Aydın Yayınevi: 1/722
[417] Taberani. İmam Suyuti,
Camiu’s-Sağir, Aydın Yayınevi: 1/722
[418] Müslim. İmam Suyuti,
Camiu’s-Sağir, Aydın Yayınevi: 1/722
[419] Enes. İmam Suyuti,
Camiu’s-Sağir, Aydın Yayınevi: 1/722
[420] Nesei. İmam Suyuti,
Camiu’s-Sağir, Aydın Yayınevi: 1/722
[421] Ebu Davut. İmam Suyuti,
Camiu’s-Sağir, Aydın Yayınevi: 1/722
[422] Ebu Davut. İmam Suyuti,
Camiu’s-Sağir, Aydın Yayınevi: 1/722
[423] Ebu Hüreyre. İmam Suyuti,
Camiu’s-Sağir, Aydın Yayınevi: 1/722
[424] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir,
Aydın Yayınevi: 1/722
[425] Şeyrazı. İmam Suyuti,
Camiu’s-Sağir, Aydın Yayınevi: 1/724
[426] Hz.Aişe. İmam Suyuti,
Camiu’s-Sağir, Aydın Yayınevi: 1/724
[427] Hz.Aişe. İmam Suyuti,
Camiu’s-Sağir, Aydın Yayınevi: 1/724
[428] Cabır. İmam Suyuti,
Camiu’s-Sağir, Aydın Yayınevi: 1/724
[429] Taberani. İmam Suyuti,
Camiu’s-Sağir, Aydın Yayınevi: 1/724
[430] Cabır. İmam Suyuti,
Camiu’s-Sağir, Aydın Yayınevi: 1/724
[431] Cabır. İmam Suyuti,
Camiu’s-Sağir, Aydın Yayınevi: 1/724
[432] Deylemi. İmam Suyuti,
Camiu’s-Sağir, Aydın Yayınevi: 1/724
[433] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir,
Aydın Yayınevi: 1/724
[434] Buhari. İmam Suyuti,
Camiu’s-Sağir, Aydın Yayınevi: 1/726
[435] Muaz. İmam Suyuti,
Camiu’s-Sağir, Aydın Yayınevi: 1/726
[436] İbnü Aşakir. İmam Suyuti,
Camiu’s-Sağir, Aydın Yayınevi: 1/726
[437] Buhari. İmam Suyuti,
Camiu’s-Sağir, Aydın Yayınevi: 1/726
[438] Beyhaki. İmam Suyuti,
Camiu’s-Sağir, Aydın Yayınevi: 1/726
[439] Buhari. İmam Suyuti,
Camiu’s-Sağir, Aydın Yayınevi: 1/726
[440] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir,
Aydın Yayınevi: 1/726
[441] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir,
Aydın Yayınevi: 1/726
[442] İbnü Mace. İmam Suyuti,
Camiu’s-Sağir, Aydın Yayınevi: 1/728
[443] Tirmizı. İmam Suyuti,
Camiu’s-Sağir, Aydın Yayınevi: 1/728
[444] Taberani. İmam Suyuti,
Camiu’s-Sağir, Aydın Yayınevi: 1/728
[445] Ahmet. İmam Suyuti,
Camiu’s-Sağir, Aydın Yayınevi: 1/728
[446] Hasan Basri. İmam Suyuti,
Camiu’s-Sağir, Aydın Yayınevi: 1/728
[447] Hz.Aişe. İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir,
Aydın Yayınevi: 1/728
[448] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir,
Aydın Yayınevi: 1/728
[449] Ebu Hüreyre. İmam Suyuti,
Camiu’s-Sağir, Aydın Yayınevi: 1/730
[450] Abbas. İmam Suyuti,
Camiu’s-Sağir, Aydın Yayınevi: 1/730
[451] Davut. İmam Suyuti,
Camiu’s-Sağir, Aydın Yayınevi: 1/730
[452] Enes. İmam Suyuti,
Camiu’s-Sağir, Aydın Yayınevi: 1/730
[453] Tabarani. İmam Suyuti,
Camiu’s-Sağir, Aydın Yayınevi: 1/730
[454] Enes. İmam Suyuti,
Camiu’s-Sağir, Aydın Yayınevi: 1/730
[455] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir,
Aydın Yayınevi: 1/730
[456] Buhari. İmam Suyuti,
Camiu’s-Sağir, Aydın Yayınevi: 1/732
[457] Ebu Hüreyre. İmam Suyuti,
Camiu’s-Sağir, Aydın Yayınevi: 1/732
[458] Said. İmam Suyuti,
Camiu’s-Sağir, Aydın Yayınevi: 1/732
[459] İbnü Mübarek. İmam Suyuti,
Camiu’s-Sağir, Aydın Yayınevi: 1/732
[460] İbnü Ebi Şeybe. İmam Suyuti,
Camiu’s-Sağir, Aydın Yayınevi: 1/732
[461] İbnü Mace. İmam Suyuti,
Camiu’s-Sağir, Aydın Yayınevi: 1/732
[462] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir,
Aydın Yayınevi: 1/718-732
[463] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir,
Aydın Yayınevi: 1/732
[464] Müslim. İmam Suyuti,
Camiu’s-Sağir, Aydın Yayınevi: 1/734
[465] Hz.Aişe. İmam Suyuti,
Camiu’s-Sağir, Aydın Yayınevi: 1/734
[466] Ahmet. İmam Suyuti,
Camiu’s-Sağir, Aydın Yayınevi: 1/734
[467] Beyhaki. İmam Suyuti,
Camiu’s-Sağir, Aydın Yayınevi: 1/734
[468] Said. İmam Suyuti,
Camiu’s-Sağir, Aydın Yayınevi: 1/734
[469] Buhari. İmam Suyuti,
Camiu’s-Sağir, Aydın Yayınevi: 1/734
[470] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir,
Aydın Yayınevi: 1/734
[471] Hz.Osman. İmam Suyuti,
Camiu’s-Sağir, Aydın Yayınevi: 1/736
[472] Tirmizı. İmam Suyuti,
Camiu’s-Sağir, Aydın Yayınevi: 1/736
[473] İbnü Ömer. İmam Suyuti,
Camiu’s-Sağir, Aydın Yayınevi: 1/736
[474] Ukbete. İmam Suyuti,
Camiu’s-Sağir, Aydın Yayınevi: 1/736
[475] Beyhaki. İmam Suyuti,
Camiu’s-Sağir, Aydın Yayınevi: 1/736
[476] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir,
Aydın Yayınevi: 1/736
[477] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir, Aydın
Yayınevi: 1/736
[478] Ebu Hüreyre. İmam Suyuti,
Camiu’s-Sağir, Aydın Yayınevi: 1/738
[479] Taberani. İmam Suyuti,
Camiu’s-Sağir, Aydın Yayınevi: 1/738
[480] Şeyban. İmam Suyuti,
Camiu’s-Sağir, Aydın Yayınevi: 1/738
[481] Süheyl. İmam Suyuti,
Camiu’s-Sağir, Aydın Yayınevi: 1/738
[482] Hz.Ömer. İmam Suyuti,
Camiu’s-Sağir, Aydın Yayınevi: 1/738
[483] İbnü Ömer. İmam Suyuti,
Camiu’s-Sağir, Aydın Yayınevi: 1/738
[484] Sadi. İmam Suyuti,
Camiu’s-Sağir, Aydın Yayınevi: 1/738
[485] Cabir. İmam Suyuti,
Camiu’s-Sağir, Aydın Yayınevi: 1/738
[486] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir,
Aydın Yayınevi: 1/738
[487] Taberani. İmam Suyuti,
Camiu’s-Sağir, Aydın Yayınevi: 1/740
[488] Hakim. İmam Suyuti,
Camiu’s-Sağir, Aydın Yayınevi: 1/740
[489] Taberani. İmam Suyuti,
Camiu’s-Sağir, Aydın Yayınevi: 1/740
[490] Ebu Hüreyre. İmam Suyuti,
Camiu’s-Sağir, Aydın Yayınevi: 1/740
[491] Taberani. İmam Suyuti,
Camiu’s-Sağir, Aydın Yayınevi: 1/740
[492] Müslim. İmam Suyuti,
Camiu’s-Sağir, Aydın Yayınevi: 1/740
[493] Ahmet. İmam Suyuti,
Camiu’s-Sağir, Aydın Yayınevi: 1/740
[494] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir, Aydın
Yayınevi: 1/740
[495] Ahmet. İmam Suyuti,
Camiu’s-Sağir, Aydın Yayınevi: 1/742
[496] Hatip. İmam Suyuti,
Camiu’s-Sağir, Aydın Yayınevi: 1/742
[497] Taberani. İmam Suyuti,
Camiu’s-Sağir, Aydın Yayınevi: 1/742
[498] Taberani. İmam Suyuti,
Camiu’s-Sağir, Aydın Yayınevi: 1/742
[499] Taberani. İmam Suyuti,
Camiu’s-Sağir, Aydın Yayınevi: 1/742
[500] Abdürrazi. İmam Suyuti,
Camiu’s-Sağir, Aydın Yayınevi: 1/742
[501] İbnü Nesrin. İmam Suyuti,
Camiu’s-Sağir, Aydın Yayınevi: 1/742
[502] Ahmet. İmam Suyuti,
Camiu’s-Sağir, Aydın Yayınevi: 1/742
[503] Ahmet. İmam Suyuti,
Camiu’s-Sağir, Aydın Yayınevi: 1/744
[504] Ahmet. İmam Suyuti,
Camiu’s-Sağir, Aydın Yayınevi: 1/744
[505] Taberani. İmam Suyuti,
Camiu’s-Sağir, Aydın Yayınevi: 1/744
[506] Beyhaki. İmam Suyuti,
Camiu’s-Sağir, Aydın Yayınevi: 1/744
[507] Taberani. İmam Suyuti,
Camiu’s-Sağir, Aydın Yayınevi: 1/744
[508] Ahmet. İmam Suyuti,
Camiu’s-Sağir, Aydın Yayınevi: 1/744
[509] Taberani. İmam Suyuti,
Camiu’s-Sağir, Aydın Yayınevi: 1/744
[510] Ahmet. İmam Suyuti,
Camiu’s-Sağir, Aydın Yayınevi: 1/746
[511] Ahmet. İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir,
Aydın Yayınevi: 1/746
[512] Ebu Hüreyre. İmam Suyuti,
Camiu’s-Sağir, Aydın Yayınevi: 1/746
[513] Ebu Şeyh. İmam Suyuti,
Camiu’s-Sağir, Aydın Yayınevi: 1/746
[514] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir,
Aydın Yayınevi: 1/746
[515] Beyhaki. İmam Suyuti,
Camiu’s-Sağir, Aydın Yayınevi: 1/746
[516] Deylemi. İmam Suyuti,
Camiu’s-Sağir, Aydın Yayınevi: 1/746
[517] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir,
Aydın Yayınevi: 1/746
[518] Buhari. İmam Suyuti,
Camiu’s-Sağir, Aydın Yayınevi: 1/748
[519] İmamı Şafii. İmam Suyuti,
Camiu’s-Sağir, Aydın Yayınevi: 1/748
[520] Müslüm. İmam Suyuti,
Camiu’s-Sağir, Aydın Yayınevi: 1/748
[521] Taberani. İmam Suyuti,
Camiu’s-Sağir, Aydın Yayınevi: 1/748
[522] Ebu Davut. İmam Suyuti,
Camiu’s-Sağir, Aydın Yayınevi: 1/748
[523] Ahmet. İmam Suyuti,
Camiu’s-Sağir, Aydın Yayınevi: 1/748
[524] Enes. İmam Suyuti,
Camiu’s-Sağir, Aydın Yayınevi: 1/748
[525] Îbnü Abbas. İmam Suyuti,
Camiu’s-Sağir, Aydın Yayınevi: 1/748
[526] Taberani. İmam Suyuti,
Camiu’s-Sağir, Aydın Yayınevi: 1/750
[527] Buhari. İmam Suyuti,
Camiu’s-Sağir, Aydın Yayınevi: 1/750
[528] Beyhaki. İmam Suyuti,
Camiu’s-Sağir, Aydın Yayınevi: 1/750
[529] İbnü Mece. İmam Suyuti,
Camiu’s-Sağir, Aydın Yayınevi: 1/750
[530] Cabir. İmam Suyuti,
Camiu’s-Sağir, Aydın Yayınevi: 1/750
[531] Ahmet. İmam Suyuti,
Camiu’s-Sağir, Aydın Yayınevi: 1/750
[532] Hz.Aişe. İmam Suyuti,
Camiu’s-Sağir, Aydın Yayınevi: 1/750
[533] İbnü Ömer. İmam Suyuti,
Camiu’s-Sağir, Aydın Yayınevi: 1/752
[534] Buhari. İmam Suyuti,
Camiu’s-Sağir, Aydın Yayınevi: 1/752
[535] Buhari. İmam Suyuti,
Camiu’s-Sağir, Aydın Yayınevi: 1/752
[536] Ahmet. İmam Suyuti,
Camiu’s-Sağir, Aydın Yayınevi: 1/752
[537] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir,
Aydın Yayınevi: 1/752
[538] Müslim. İmam Suyuti,
Camiu’s-Sağir, Aydın Yayınevi: 1/754
[539] Müslim. İmam Suyuti,
Camiu’s-Sağir, Aydın Yayınevi: 1/754
[540] Müslim. İmam Suyuti,
Camiu’s-Sağir, Aydın Yayınevi: 1/754
[541] Tirmizi. İmam Suyuti,
Camiu’s-Sağir, Aydın Yayınevi: 1/754
[542] Buhari. İmam Suyuti,
Camiu’s-Sağir, Aydın Yayınevi: 1/754
[543] Ahmet. İmam Suyuti,
Camiu’s-Sağir, Aydın Yayınevi: 1/754
[544] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir,
Aydın Yayınevi: 1/756
[545] Taberani. İmam Suyuti,
Camiu’s-Sağir, Aydın Yayınevi: 1/756
[546] Ebu Hüreyre. İmam Suyuti,
Camiu’s-Sağir, Aydın Yayınevi: 1/756
[547] Ahmet. İmam Suyuti,
Camiu’s-Sağir, Aydın Yayınevi: 1/756
[548] Taberani. İmam Suyuti,
Camiu’s-Sağir, Aydın Yayınevi: 1/756
[549] Ahmet. İmam Suyuti,
Camiu’s-Sağir, Aydın Yayınevi: 1/756
[550] Ahmet. İmam Suyuti,
Camiu’s-Sağir, Aydın Yayınevi: 1/756
[551] Ahmet. İmam Suyuti,
Camiu’s-Sağir, Aydın Yayınevi: 1/756
[552] Îbni Ömer. İmam Suyuti,
Camiu’s-Sağir, Aydın Yayınevi: 1/758
[553] Ammar Yesir. İmam Suyuti,
Camiu’s-Sağir, Aydın Yayınevi: 1/758
[554] İbnü Mace. İmam Suyuti,
Camiu’s-Sağir, Aydın Yayınevi: 1/758
[555] İbnu Mesud. İmam Suyuti,
Camiu’s-Sağir, Aydın Yayınevi: 1/758
[556] Ebu Hureyre. İmam Suyuti,
Camiu’s-Sağir, Aydın Yayınevi: 1/758
[557] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir,
Aydın Yayınevi: 1/758
[558] Müslim. İmam Suyuti,
Camiu’s-Sağir, Aydın Yayınevi: 1/760
[559] Ahmet. İmam Suyuti,
Camiu’s-Sağir, Aydın Yayınevi: 1/760
[560] Ahmet. İmam Suyuti,
Camiu’s-Sağir, Aydın Yayınevi: 1/760
[561] Huzeyfe. İmam Suyuti,
Camiu’s-Sağir, Aydın Yayınevi: 1/760
[562] Teylemî. İmam Suyuti,
Camiu’s-Sağir, Aydın Yayınevi: 1/760
[563] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir,
Aydın Yayınevi: 1/760
[564] Ahmet. İmam Suyuti,
Camiu’s-Sağir, Aydın Yayınevi: 1/762
[565] Ebu Şeyh. İmam Suyuti,
Camiu’s-Sağir, Aydın Yayınevi: 1/762
[566] Beyhaki. İmam Suyuti,
Camiu’s-Sağir, Aydın Yayınevi: 1/762
[567] Ahmet. İmam Suyuti,
Camiu’s-Sağir, Aydın Yayınevi: 1/762
[568] İbnü Seke. İmam Suyuti,
Camiu’s-Sağir, Aydın Yayınevi: 1/762
[569] Buhari. İmam Suyuti,
Camiu’s-Sağir, Aydın Yayınevi: 1/762
[570] Taberani. İmam Suyuti,
Camiu’s-Sağir, Aydın Yayınevi: 1/762
[571] İbnü Mace. İmam Suyuti,
Camiu’s-Sağir, Aydın Yayınevi: 1/762
[572] Müslim. İmam Suyuti,
Camiu’s-Sağir, Aydın Yayınevi: 1/762
[573] Taberani. İmam Suyuti,
Camiu’s-Sağir, Aydın Yayınevi: 1/764
[574] Hz.Aişe. İmam Suyuti,
Camiu’s-Sağir, Aydın Yayınevi: 1/764
[575] Cabir. İmam Suyuti,
Camiu’s-Sağir, Aydın Yayınevi: 1/764
[576] Taberani. İmam Suyuti,
Camiu’s-Sağir, Aydın Yayınevi: 1/764
[577] Darekutni. İmam Suyuti,
Camiu’s-Sağir, Aydın Yayınevi: 1/764
[578] Tirmizi. İmam Suyuti,
Camiu’s-Sağir, Aydın Yayınevi: 1/764
[579] Ebu Davut. İmam Suyuti,
Camiu’s-Sağir, Aydın Yayınevi: 1/764
[580] Hatip. İmam Suyuti,
Camiu’s-Sağir, Aydın Yayınevi: 1/764
[581] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir,
Aydın Yayınevi: 1/764
[582] İbnü Mesud. İmam Suyuti,
Camiu’s-Sağir, Aydın Yayınevi: 1/766
[583] İbnü Mesud. İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir,
Aydın Yayınevi: 1/766
[584] Cabir. İmam Suyuti,
Camiu’s-Sağir, Aydın Yayınevi: 1/766
[585] Taberani. İmam Suyuti,
Camiu’s-Sağir, Aydın Yayınevi: 1/766
[586] Taberani. İmam Suyuti,
Camiu’s-Sağir, Aydın Yayınevi: 1/766
[587] İbnü Mace. İmam Suyuti,
Camiu’s-Sağir, Aydın Yayınevi: 1/766
[588] Beyhaki. İmam Suyuti,
Camiu’s-Sağir, Aydın Yayınevi: 1/766
[589] İbnü Hibran. İmam Suyuti,
Camiu’s-Sağir, Aydın Yayınevi: 1/766
[590] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir,
Aydın Yayınevi: 1/766
[591] Enes. İmam Suyuti,
Camiu’s-Sağir, Aydın Yayınevi: 1/768
[592] Ahmet. İmam Suyuti,
Camiu’s-Sağir, Aydın Yayınevi: 1/768
[593] Beyhaki. İmam Suyuti,
Camiu’s-Sağir, Aydın Yayınevi: 1/768
[594] Ebu Davut. İmam Suyuti,
Camiu’s-Sağir, Aydın Yayınevi: 1/768
[595] Enes. İmam Suyuti,
Camiu’s-Sağir, Aydın Yayınevi: 1/768
[596] Taberani. İmam Suyuti,
Camiu’s-Sağir, Aydın Yayınevi: 1/768
[597] Ebu Nuaym. İmam Suyuti,
Camiu’s-Sağir, Aydın Yayınevi: 1/768
[598] Tâhâ: 20/14. İmam Suyuti,
Camiu’s-Sağir, Aydın Yayınevi: 1/768
[599] Beyhaki. İmam Suyuti,
Camiu’s-Sağir, Aydın Yayınevi: 1/770
[600] Deylemi. İmam Suyuti,
Camiu’s-Sağir, Aydın Yayınevi: 1/770
[601] Darekutni. İmam Suyuti,
Camiu’s-Sağir, Aydın Yayınevi: 1/770
[602] Ettarık:86/9. Beyhaki. İmam
Suyuti, Camiu’s-Sağir, Aydın Yayınevi: 1/770
[603] Buhari. İmam Suyuti,
Camiu’s-Sağir, Aydın Yayınevi: 1/770
[604] Huzeyfe. İmam Suyuti,
Camiu’s-Sağir, Aydın Yayınevi: 1/770
[605] Abdurrezzak. İmam Suyuti,
Camiu’s-Sağir, Aydın Yayınevi: 1/770
[606] A'raf: 7/205
[607] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir,
Aydın Yayınevi: 1/770
[608] Taberani. İmam Suyuti,
Camiu’s-Sağir, Aydın Yayınevi: 1/772
[609] Taberani. İmam Suyuti,
Camiu’s-Sağir, Aydın Yayınevi: 1/772
[610] Enes. İmam Suyuti,
Camiu’s-Sağir, Aydın Yayınevi: 1/772
[611] Ahmet. İmam Suyuti,
Camiu’s-Sağir, Aydın Yayınevi: 1/772
[612] Taberani. İmam Suyuti,
Camiu’s-Sağir, Aydın Yayınevi: 1/772
[613] Hüreyre. İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir,
Aydın Yayınevi: 1/772
[614] İbnü Mes. İmam Suyuti,
Camiu’s-Sağir, Aydın Yayınevi: 1/772
[615] Nisa: 4/43
[616] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir,
Aydın Yayınevi: 1/772
[617] İbni Abbas. İmam Suyuti,
Camiu’s-Sağir, Aydın Yayınevi: 1/774
[618] Ahmet. İmam Suyuti,
Camiu’s-Sağir, Aydın Yayınevi: 1/774
[619] Nesei. İmam Suyuti,
Camiu’s-Sağir, Aydın Yayınevi: 1/774
[620] Enes. İmam Suyuti,
Camiu’s-Sağir, Aydın Yayınevi: 1/774
[621] İbni Aşakir. İmam Suyuti,
Camiu’s-Sağir, Aydın Yayınevi: 1/774
[622] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir,
Aydın Yayınevi: 1/774
[623] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir,
Aydın Yayınevi: 1/774
[624] Ebu Davut. İmam Suyuti,
Camiu’s-Sağir, Aydın Yayınevi: 1/776
[625] Ebu Hüreyre. İmam Suyuti,
Camiu’s-Sağir, Aydın Yayınevi: 1/776
[626] Darekutni. İmam Suyuti,
Camiu’s-Sağir, Aydın Yayınevi: 1/776
[627] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir,
Aydın Yayınevi: 1/776
[628] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir,
Aydın Yayınevi: 1/776
[629] İbnü Ömer. İmam Suyuti,
Camiu’s-Sağir, Aydın Yayınevi: 1/778
[630] Ahmet. İmam Suyuti,
Camiu’s-Sağir, Aydın Yayınevi: 1/778
[631] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir,
Aydın Yayınevi: 1/778
[632] Darekutni. İmam Suyuti,
Camiu’s-Sağir, Aydın Yayınevi: 1/780
[633] Ebu Davut. İmam Suyuti,
Camiu’s-Sağir, Aydın Yayınevi: 1/780
[634] Hz. Ömer. İmam Suyuti,
Camiu’s-Sağir, Aydın Yayınevi: 1/780
[635] İbnü Ömer. İmam Suyuti,
Camiu’s-Sağir, Aydın Yayınevi: 1/780
[636] Taberani. İmam Suyuti,
Camiu’s-Sağir, Aydın Yayınevi: 1/780
[637] Ahmet. İmam Suyuti,
Camiu’s-Sağir, Aydın Yayınevi: 1/780
[638] Fatiha: 1/6
[639] Hacc: 22/37
[640] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir,
Aydın Yayınevi: 1/768-783
[641] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir,
Aydın Yayınevi: 1/783-785
[642] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir,
Aydın Yayınevi: 1/785-786
[643] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir,
Aydın Yayınevi: 1/786
[644] Hacc: 22 /34
[645] Müminûn: 23/10-11
[646] Müddessir: 74/42-43
[647] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir,
Aydın Yayınevi: 1/786-787
[648] Saffât: 37/164
[649] Enbiyâ: 21/19-20
[650] Mü'minûn: 23/1-2
[651] Müminûn: 23/9
[652] Saffat: 37/164
[653] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir,
Aydın Yayınevi: 1/787-790
[654] Taberani. İmam Suyuti,
Camiu’s-Sağir, Aydın Yayınevi: 1/792
[655] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir,
Aydın Yayınevi: 1/792
[656] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir,
Aydın Yayınevi: 1/792
[657] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir,
Aydın Yayınevi: 1/792
[658] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir,
Aydın Yayınevi: 1/792
[659] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir,
Aydın Yayınevi: 1/792
[660] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir,
Aydın Yayınevi: 1/792
[661] İbnü Mace. İmam Suyuti,
Camiu’s-Sağir, Aydın Yayınevi: 1/794
[662] Hz. Ali. İmam Suyuti,
Camiu’s-Sağir, Aydın Yayınevi: 1/794
[663] İbnü Abbas. İmam Suyuti,
Camiu’s-Sağir, Aydın Yayınevi: 1/794
[664] Ahmet. İmam Suyuti,
Camiu’s-Sağir, Aydın Yayınevi: 1/794
[665] Taberani. İmam Suyuti,
Camiu’s-Sağir, Aydın Yayınevi: 1/794
[666] Ebu Davut. İmam Suyuti,
Camiu’s-Sağir, Aydın Yayınevi: 1/794
[667] Taberani. İmam Suyuti,
Camiu’s-Sağir, Aydın Yayınevi: 1/794
[668] Enes. İmam Suyuti,
Camiu’s-Sağir, Aydın Yayınevi: 1/794
[669] Enes. İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir,
Aydın Yayınevi: 1/794
[670] İsra:17/111
[671] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir,
Aydın Yayınevi: 1/794
[672] Hakim. İmam Suyuti,
Camiu’s-Sağir, Aydın Yayınevi: 1/796
[673] Cabir. İmam Suyuti,
Camiu’s-Sağir, Aydın Yayınevi: 1/796
[674] Ahmet. İmam Suyuti,
Camiu’s-Sağir, Aydın Yayınevi: 1/796
[675] İbnü Mace. İmam Suyuti,
Camiu’s-Sağir, Aydın Yayınevi: 1/796
[676] Beyhaki. İmam Suyuti,
Camiu’s-Sağir, Aydın Yayınevi: 1/796
[677] Buhari. İmam Suyuti,
Camiu’s-Sağir, Aydın Yayınevi: 1/796
[678] İbnü Mace. İmam Suyuti,
Camiu’s-Sağir, Aydın Yayınevi: 1/796
[679] Taberani. İmam Suyuti,
Camiu’s-Sağir, Aydın Yayınevi: 1/796
[680] Buhari. İmam Suyuti,
Camiu’s-Sağir, Aydın Yayınevi: 1/796
[681] Ebu Davud. İmam Suyuti,
Camiu’s-Sağir, Aydın Yayınevi: 1/792-797
[682] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir,
Aydın Yayınevi: 1/797
[683] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir,
Aydın Yayınevi: 1/798
[684] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir,
Aydın Yayınevi: 1/799
[685] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir,
Aydın Yayınevi: 1/799
[686] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir,
Aydın Yayınevi: 1/800
[687] Ebu Hüreyre. İmam Suyuti,
Camiu’s-Sağir, Aydın Yayınevi: 1/802
[688] Îbnü Mace. İmam Suyuti,
Camiu’s-Sağir, Aydın Yayınevi: 1/802
[689] Tirmizi. İmam Suyuti,
Camiu’s-Sağir, Aydın Yayınevi: 1/802
[690] Buhari. İmam Suyuti,
Camiu’s-Sağir, Aydın Yayınevi: 1/802
[691] Bezzar. İmam Suyuti,
Camiu’s-Sağir, Aydın Yayınevi: 1/802
[692] Beyhaki. İmam Suyuti,
Camiu’s-Sağir, Aydın Yayınevi: 1/802
[693] Nesei. İmam Suyuti,
Camiu’s-Sağir, Aydın Yayınevi: 1/802
[694] İmamı Şafi. İmam Suyuti,
Camiu’s-Sağir, Aydın Yayınevi: 1/804
[695] Ebu Davut. İmam Suyuti,
Camiu’s-Sağir, Aydın Yayınevi: 1/804
[696] Cabir. İmam Suyuti,
Camiu’s-Sağir, Aydın Yayınevi: 1/804
[697] Taberani. İmam Suyuti,
Camiu’s-Sağir, Aydın Yayınevi: 1/804
[698] Ahmet. İmam Suyuti,
Camiu’s-Sağir, Aydın Yayınevi: 1/804
[699] Ebu Hüeeyre. İmam Suyuti,
Camiu’s-Sağir, Aydın Yayınevi: 1/804
[700] Cuma: 62/9.
[701] Müslim. İmam Suyuti,
Camiu’s-Sağir, Aydın Yayınevi: 1/806
[702] Ahmet. İmam Suyuti,
Camiu’s-Sağir, Aydın Yayınevi: 1/806
[703] Beyhaki. İmam Suyuti,
Camiu’s-Sağir, Aydın Yayınevi: 1/806
[704] Muaz. İmam Suyuti,
Camiu’s-Sağir, Aydın Yayınevi: 1/806
[705] Ebu Hüreyre. İmam Suyuti,
Camiu’s-Sağir, Aydın Yayınevi: 1/806
[706] Beyhaki. İmam Suyuti,
Camiu’s-Sağir, Aydın Yayınevi: 1/806
[707] Mehmet. İmam Suyuti,
Camiu’s-Sağir, Aydın Yayınevi: 1/806
[708] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir,
Aydın Yayınevi: 1/806
[709] Ebu Hereyre. İmam Suyuti,
Camiu’s-Sağir, Aydın Yayınevi: 1/808
[710] Ebu Sait. İmam Suyuti,
Camiu’s-Sağir, Aydın Yayınevi: 1/808
[711] Ahmet. İmam Suyuti,
Camiu’s-Sağir, Aydın Yayınevi: 1/808
[712] Hüreyre. İmam Suyuti,
Camiu’s-Sağir, Aydın Yayınevi: 1/808
[713] İbnü Ömer. İmam Suyuti,
Camiu’s-Sağir, Aydın Yayınevi: 1/808
[714] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir,
Aydın Yayınevi: 1/808
[715] Taberani. İmam Suyuti,
Camiu’s-Sağir, Aydın Yayınevi: 1/810
[716] Ebu Davut. İmam Suyuti,
Camiu’s-Sağir, Aydın Yayınevi: 1/810
[717] Ebu Davut. İmam Suyuti,
Camiu’s-Sağir, Aydın Yayınevi: 1/810
[718] İbnü Meca. İmam Suyuti,
Camiu’s-Sağir, Aydın Yayınevi: 1/810
[719] Hakim. İmam Suyuti,
Camiu’s-Sağir, Aydın Yayınevi: 1/810
[720] Asakir. İmam Suyuti,
Camiu’s-Sağir, Aydın Yayınevi: 1/810
[721] Beyhaki. İmam Suyuti,
Camiu’s-Sağir, Aydın Yayınevi: 1/810
[722] Cum'a: 62/9
[723] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir,
Aydın Yayınevi: 1/802-811
[724] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir,
Aydın Yayınevi: 1/811-812
[725] Buharı. İmam Suyuti,
Camiu’s-Sağir, Aydın Yayınevi: 1/814
[726] İmam Ahmet. İmam Suyuti,
Camiu’s-Sağir, Aydın Yayınevi: 1/814
[727] İmam Ahmet. İmam Suyuti,
Camiu’s-Sağir, Aydın Yayınevi: 1/814
[728] Taberani. İmam Suyuti,
Camiu’s-Sağir, Aydın Yayınevi: 1/814
[729] Ebu Davut. İmam Suyuti,
Camiu’s-Sağir, Aydın Yayınevi: 1/814
[730] Taberani. İmam Suyuti,
Camiu’s-Sağir, Aydın Yayınevi: 1/814
[731] Tirmizi. İmam Suyuti,
Camiu’s-Sağir, Aydın Yayınevi: 1/816
[732] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir,
Aydın Yayınevi: 1/816
[733] Buharı. İmam Suyuti,
Camiu’s-Sağir, Aydın Yayınevi: 1/816
[734] İbnü Abbas. İmam Suyuti,
Camiu’s-Sağir, Aydın Yayınevi: 1/816
[735] Ebu Hüreyre. İmam Suyuti,
Camiu’s-Sağir, Aydın Yayınevi: 1/816
[736] Said. İmam Suyuti,
Camiu’s-Sağir, Aydın Yayınevi: 1/816
[737] Enes. İmam Suyuti,
Camiu’s-Sağir, Aydın Yayınevi: 1/816
[738] Taberani. İmam Suyuti,
Camiu’s-Sağir, Aydın Yayınevi: 1/818
[739] Hz.Cabir. İmam Suyuti,
Camiu’s-Sağir, Aydın Yayınevi: 1/818
[740] Hz.Cabir. İmam Suyuti,
Camiu’s-Sağir, Aydın Yayınevi: 1/818
[741] Hz.Ali. İmam Suyuti,
Camiu’s-Sağir, Aydın Yayınevi: 1/818
[742] Taberani. İmam Suyuti,
Camiu’s-Sağir, Aydın Yayınevi: 1/818
[743] Beyheki. İmam Suyuti,
Camiu’s-Sağir, Aydın Yayınevi: 1/818
[744] Hz. Enes. İmam Suyuti,
Camiu’s-Sağir, Aydın Yayınevi: 1/818
[745] Müslim. İmam Suyuti,
Camiu’s-Sağir, Aydın Yayınevi: 1/818
[746] Ebu Sait. İmam Suyuti,
Camiu’s-Sağir, Aydın Yayınevi: 1/820
[747] İbni Mace. İmam Suyuti,
Camiu’s-Sağir, Aydın Yayınevi: 1/820
[748] Ibni Abbes. İmam Suyuti,
Camiu’s-Sağir, Aydın Yayınevi: 1/820
[749] Hz.Aişe. İmam Suyuti,
Camiu’s-Sağir, Aydın Yayınevi: 1/820
[750] Taberanı. İmam Suyuti,
Camiu’s-Sağir, Aydın Yayınevi: 1/820
[751] Beyheki. İmam Suyuti,
Camiu’s-Sağir, Aydın Yayınevi: 1/820
[752] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir,
Aydın Yayınevi: 1/820
[753] İbni Abbas. İmam Suyuti,
Camiu’s-Sağir, Aydın Yayınevi: 1/822
[754] Hakim. İmam Suyuti,
Camiu’s-Sağir, Aydın Yayınevi: 1/822
[755] Hz.Ömer. İmam Suyuti,
Camiu’s-Sağir, Aydın Yayınevi: 1/822
[756] Hz. Osman. İmam Suyuti,
Camiu’s-Sağir, Aydın Yayınevi: 1/822
[757] Ebu Hüreyre. İmam Suyuti,
Camiu’s-Sağir, Aydın Yayınevi: 1/822
[758] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir,
Aydın Yayınevi: 1/822
[759] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir,
Aydın Yayınevi: 1/822
[760] Müslüm. İmam Suyuti,
Camiu’s-Sağir, Aydın Yayınevi: 1/824
[761] Taberani. İmam Suyuti,
Camiu’s-Sağir, Aydın Yayınevi: 1/824
[762] Buharı. İmam Suyuti,
Camiu’s-Sağir, Aydın Yayınevi: 1/824
[763] Taberani. İmam Suyuti,
Camiu’s-Sağir, Aydın Yayınevi: 1/824
[764] Nesai. İmam Suyuti,
Camiu’s-Sağir, Aydın Yayınevi: 1/824
[765] Mugire. İmam Suyuti,
Camiu’s-Sağir, Aydın Yayınevi: 1/824
[766] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir,
Aydın Yayınevi: 1/824
[767] İbni Maca. İmam Suyuti,
Camiu’s-Sağir, Aydın Yayınevi: 1/826
[768] Ebu Davut. İmam Suyuti,
Camiu’s-Sağir, Aydın Yayınevi: 1/826
[769] Bahura. İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir,
Aydın Yayınevi: 1/826
[770] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir,
Aydın Yayınevi: 1/826
[771] Taberani. İmam Suyuti,
Camiu’s-Sağir, Aydın Yayınevi: 1/826
[772] İbnü Sait. İmam Suyuti,
Camiu’s-Sağir, Aydın Yayınevi: 1/828
[773] Müslim. İmam Suyuti,
Camiu’s-Sağir, Aydın Yayınevi: 1/828
[774] Hz.Enes. İmam Suyuti,
Camiu’s-Sağir, Aydın Yayınevi: 1/828
[775] Enes. İmam Suyuti,
Camiu’s-Sağir, Aydın Yayınevi: 1/828
[776] Cabir. İmam Suyuti,
Camiu’s-Sağir, Aydın Yayınevi: 1/828
[777] Ebu Hureyre. İmam Suyuti,
Camiu’s-Sağir, Aydın Yayınevi: 1/828
[778] Enes. İmam Suyuti,
Camiu’s-Sağir, Aydın Yayınevi: 1/828
[779] Müslim. İmam Suyuti,
Camiu’s-Sağir, Aydın Yayınevi: 1/830
[780] Ibnu Abbes. İmam Suyuti,
Camiu’s-Sağir, Aydın Yayınevi: 1/830
[781] Ebu Hüreyre. İmam Suyuti,
Camiu’s-Sağir, Aydın Yayınevi: 1/830
[782] Said. İmam Suyuti,
Camiu’s-Sağir, Aydın Yayınevi: 1/830
[783] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir,
Aydın Yayınevi: 1/830
[784] Nesai. İmam Suyuti,
Camiu’s-Sağir, Aydın Yayınevi: 1/832
[785] Tirmizi. İmam Suyuti,
Camiu’s-Sağir, Aydın Yayınevi: 1/832
[786] Tirmizi. İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir,
Aydın Yayınevi: 1/832
[787] İbni Mesud. İmam Suyuti,
Camiu’s-Sağir, Aydın Yayınevi: 1/832
[788] Müslim. İmam Suyuti,
Camiu’s-Sağir, Aydın Yayınevi: 1/832
[789] Buhari. İmam Suyuti,
Camiu’s-Sağir, Aydın Yayınevi: 1/832
[790] Beyhekı. İmam Suyuti,
Camiu’s-Sağir, Aydın Yayınevi: 1/832
[791] Ebu Davut. İmam Suyuti,
Camiu’s-Sağir, Aydın Yayınevi: 1/834
[792] Ebu Hüreyre. İmam Suyuti,
Camiu’s-Sağir, Aydın Yayınevi: 1/834
[793] Beyheki. İmam Suyuti,
Camiu’s-Sağir, Aydın Yayınevi: 1/834
[794] Ebu Davut. İmam Suyuti,
Camiu’s-Sağir, Aydın Yayınevi: 1/834
[795] Hakım. İmam Suyuti,
Camiu’s-Sağir, Aydın Yayınevi: 1/834
[796] Tirmizi. İmam Suyuti,
Camiu’s-Sağir, Aydın Yayınevi: 1/836
[797] İbnu Maçe. İmam Suyuti,
Camiu’s-Sağir, Aydın Yayınevi: 1/836
[798] Beyheki. İmam Suyuti,
Camiu’s-Sağir, Aydın Yayınevi: 1/836
[799] Ebu Davut. İmam Suyuti,
Camiu’s-Sağir, Aydın Yayınevi: 1/836-838
[800] Hz.Cabir. İmam Suyuti,
Camiu’s-Sağir, Aydın Yayınevi: 1/838
[801] Tirmizi. İmam Suyuti,
Camiu’s-Sağir, Aydın Yayınevi: 1/838
[802] Taberanı. İmam Suyuti,
Camiu’s-Sağir, Aydın Yayınevi: 1/838
[803] Taberani. İmam Suyuti,
Camiu’s-Sağir, Aydın Yayınevi: 1/838
[804] Darekutni. İmam Suyuti,
Camiu’s-Sağir, Aydın Yayınevi: 1/838
[805] Ebu Hüreyre. İmam Suyuti,
Camiu’s-Sağir, Aydın Yayınevi: 1/838
[806] Tevbe: 9/34
[807] Maluk. İmam Suyuti,
Camiu’s-Sağir, Aydın Yayınevi: 1/840
[808] Ebu Davut. İmam Suyuti,
Camiu’s-Sağir, Aydın Yayınevi: 1/840
[809] Taberani. İmam Suyuti,
Camiu’s-Sağir, Aydın Yayınevi: 1/840
[810] Cabir. İmam Suyuti,
Camiu’s-Sağir, Aydın Yayınevi: 1/840
[811] Tirmizi. İmam Suyuti,
Camiu’s-Sağir, Aydın Yayınevi: 1/840
[812] Ahmet. İmam Suyuti,
Camiu’s-Sağir, Aydın Yayınevi: 1/840-842
[813] Müdessir: 74/38-48
[814] Munafikun: 63/9-11
[815] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir,
Aydın Yayınevi: 1/843-847
[816] Tevbe: 9/60
[817] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir,
Aydın Yayınevi: 1/847-848
[818] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir,
Aydın Yayınevi: 1/849-852
[819] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir,
Aydın Yayınevi: 1/853-854
[820] Ömer. İmam Suyuti,
Camiu’s-Sağir, Aydın Yayınevi: 1/856
[821] Ebu Davud. İmam Suyuti,
Camiu’s-Sağir, Aydın Yayınevi: 1/856
[822] Teberani. İmam Suyuti,
Camiu’s-Sağir, Aydın Yayınevi: 1/856
[823] Darakutni. İmam Suyuti,
Camiu’s-Sağir, Aydın Yayınevi: 1/858
[824] Beyhaki. İmam Suyuti,
Camiu’s-Sağir, Aydın Yayınevi: 1/858
[825] İbni Öner. İmam Suyuti,
Camiu’s-Sağir, Aydın Yayınevi: 1/858
[826] İbnu Abbas. İmam Suyuti,
Camiu’s-Sağir, Aydın Yayınevi: 1/858
[827] Eyyüb. İmam Suyuti,
Camiu’s-Sağir, Aydın Yayınevi: 1/858
[828] Ahmet. İmam Suyuti,
Camiu’s-Sağir, Aydın Yayınevi: 1/858
[829] Hüreyre. İmam Suyuti,
Camiu’s-Sağir, Aydın Yayınevi: 1/860
[830] Maca. İmam Suyuti,
Camiu’s-Sağir, Aydın Yayınevi: 1/860
[831] Abbas. İmam Suyuti,
Camiu’s-Sağir, Aydın Yayınevi: 1/860
[832] Ahmet. İmam Suyuti,
Camiu’s-Sağir, Aydın Yayınevi: 1/860
[833] İbnu Maca. İmam Suyuti,
Camiu’s-Sağir, Aydın Yayınevi: 1/860
[834] Taberanî. İmam Suyuti,
Camiu’s-Sağir, Aydın Yayınevi: 1/860
[835] Müslim. İmam Suyuti,
Camiu’s-Sağir, Aydın Yayınevi: 1/860-862
[836] Beyheki. İmam Suyuti,
Camiu’s-Sağir, Aydın Yayınevi: 1/862
[837] Ahmet. İmam Suyuti,
Camiu’s-Sağir, Aydın Yayınevi: 1/862
[838] Teberani. İmam Suyuti,
Camiu’s-Sağir, Aydın Yayınevi: 1/862
[839] Ahmet. İmam Suyuti,
Camiu’s-Sağir, Aydın Yayınevi: 1/862
[840] Cabir. İmam Suyuti,
Camiu’s-Sağir, Aydın Yayınevi: 1/862
[841] Bakara: 1/188
[842] Taberanî. İmam Suyuti,
Camiu’s-Sağir, Aydın Yayınevi: 1/864
[843] Taberanî. İmam Suyuti,
Camiu’s-Sağir, Aydın Yayınevi: 1/864
[844] Enes. İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir,
Aydın Yayınevi: 1/864
[845] Taberani. İmam Suyuti,
Camiu’s-Sağir, Aydın Yayınevi: 1/864
[846] Taberani. İmam Suyuti,
Camiu’s-Sağir, Aydın Yayınevi: 1/864
[847] Hüreyre. İmam Suyuti,
Camiu’s-Sağir, Aydın Yayınevi: 1/864
[848] Hüreyre. İmam Suyuti,
Camiu’s-Sağir, Aydın Yayınevi: 1/864
[849] Beyheki. İmam Suyuti,
Camiu’s-Sağir, Aydın Yayınevi: 1/866
[850] Nuayn. İmam Suyuti,
Camiu’s-Sağir, Aydın Yayınevi: 1/866
[851] Buharı. İmam Suyuti,
Camiu’s-Sağir, Aydın Yayınevi: 1/866
[852] Buhari. İmam Suyuti,
Camiu’s-Sağir, Aydın Yayınevi: 1/866
[853] İbnü Ömer. İmam Suyuti,
Camiu’s-Sağir, Aydın Yayınevi: 1/866
[854] Aişe. İmam Suyuti,
Camiu’s-Sağir, Aydın Yayınevi: 1/866
[855] Aişe. İmam Suyuti,
Camiu’s-Sağir, Aydın Yayınevi: 1/866
[856] Hüreyre. İmam Suyuti,
Camiu’s-Sağir, Aydın Yayınevi: 1/868
[857] Hüreyre. İmam Suyuti,
Camiu’s-Sağir, Aydın Yayınevi: 1/868
[858] Buharı. İmam Suyuti,
Camiu’s-Sağir, Aydın Yayınevi: 1/868
[859] Beyhaki. İmam Suyuti,
Camiu’s-Sağir, Aydın Yayınevi: 1/868
[860] Cabir. İmam Suyuti,
Camiu’s-Sağir, Aydın Yayınevi: 1/868
[861] İbnü Ömer. İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir,
Aydın Yayınevi: 1/868
[862] Ömer. İmam Suyuti,
Camiu’s-Sağir, Aydın Yayınevi: 1/868
[863] Ömer. İmam Suyuti,
Camiu’s-Sağir, Aydın Yayınevi: 1/868
[864] Aişe. İmam Suyuti,
Camiu’s-Sağir, Aydın Yayınevi: 1/870
[865] Cabir. İmam Suyuti,
Camiu’s-Sağir, Aydın Yayınevi: 1/870
[866] Ahmet. İmam Suyuti,
Camiu’s-Sağir, Aydın Yayınevi: 1/870
[867] Buhari. İmam Suyuti,
Camiu’s-Sağir, Aydın Yayınevi: 1/870
[868] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir,
Aydın Yayınevi: 1/870
[869] Taberani. İmam Suyuti,
Camiu’s-Sağir, Aydın Yayınevi: 1/872
[870] Enes. İmam Suyuti,
Camiu’s-Sağir, Aydın Yayınevi: 1/872
[871] Aişe. İmam Suyuti,
Camiu’s-Sağir, Aydın Yayınevi: 1/872
[872] Yegla. İmam Suyuti,
Camiu’s-Sağir, Aydın Yayınevi: 1/872
[873] Ali. İmam Suyuti,
Camiu’s-Sağir, Aydın Yayınevi: 1/872
[874] Hüreyre. İmam Suyuti,
Camiu’s-Sağir, Aydın Yayınevi: 1/872
[875] Tirmizi. İmam Suyuti,
Camiu’s-Sağir, Aydın Yayınevi: 1/872
[876] Hafsa. İmam Suyuti,
Camiu’s-Sağir, Aydın Yayınevi: 1/872
[877] Tirmizi. İmam Suyuti,
Camiu’s-Sağir, Aydın Yayınevi: 1/874
[878] Cabir. İmam Suyuti,
Camiu’s-Sağir, Aydın Yayınevi: 1/874
[879] Hüreyre. İmam Suyuti,
Camiu’s-Sağir, Aydın Yayınevi: 1/874
[880] Beyhaki. İmam Suyuti,
Camiu’s-Sağir, Aydın Yayınevi: 1/874
[881] Enes. İmam Suyuti,
Camiu’s-Sağir, Aydın Yayınevi: 1/874
[882] Beyhaki. İmam Suyuti,
Camiu’s-Sağir, Aydın Yayınevi: 1/876
[883] Hüreyre. İmam Suyuti,
Camiu’s-Sağir, Aydın Yayınevi: 1/876
[884] Cabir. İmam Suyuti,
Camiu’s-Sağir, Aydın Yayınevi: 1/876
[885] Yeğla. İmam Suyuti,
Camiu’s-Sağir, Aydın Yayınevi: 1/876
[886] Ahmet. İmam Suyuti,
Camiu’s-Sağir, Aydın Yayınevi: 1/876
[887] Beyheki. İmam Suyuti,
Camiu’s-Sağir, Aydın Yayınevi: 1/876
[888] Buhari. İmam Suyuti,
Camiu’s-Sağir, Aydın Yayınevi: 1/876
[889] Tirmizi. İmam Suyuti,
Camiu’s-Sağir, Aydın Yayınevi: 1/878
[890] Müslim. İmam Suyuti,
Camiu’s-Sağir, Aydın Yayınevi: 1/878
[891] Hüreyre. İmam Suyuti,
Camiu’s-Sağir, Aydın Yayınevi: 1/878
[892] Zer. İmam Suyuti,
Camiu’s-Sağir, Aydın Yayınevi: 1/878
[893] Hüreyre. İmam Suyuti,
Camiu’s-Sağir, Aydın Yayınevi: 1/878
[894] Beykehi. İmam Suyuti,
Camiu’s-Sağir, Aydın Yayınevi: 1/878
[895] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir,
Aydın Yayınevi: 1/878
[896] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir,
Aydın Yayınevi: 1/878
[897] Ahmet. İmam Suyuti,
Camiu’s-Sağir, Aydın Yayınevi: 1/880
[898] Maca. İmam Suyuti,
Camiu’s-Sağir, Aydın Yayınevi: 1/880
[899] Nesrin. İmam Suyuti,
Camiu’s-Sağir, Aydın Yayınevi: 1/880
[900] Muaviyet. İmam Suyuti,
Camiu’s-Sağir, Aydın Yayınevi: 1/880
[901] Mesai. İmam Suyuti,
Camiu’s-Sağir, Aydın Yayınevi: 1/880
[902] Aişe. İmam Suyuti,
Camiu’s-Sağir, Aydın Yayınevi: 1/880
[903] Tirmizi. İmam Suyuti,
Camiu’s-Sağir, Aydın Yayınevi: 1/880
[904] İbnu Ömer. İmam Suyuti,
Camiu’s-Sağir, Aydın Yayınevi: 1/880
[905] Bakara: 2/185.
[906] Hüreyre. İmam Suyuti,
Camiu’s-Sağir, Aydın Yayınevi: 1/882
[907] Zamire. İmam Suyuti,
Camiu’s-Sağir, Aydın Yayınevi: 1/882
[908] Buhari. İmam Suyuti,
Camiu’s-Sağir, Aydın Yayınevi: 1/882
[909] İbnü Ömer. İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir,
Aydın Yayınevi: 1/882
[910] Enes. İmam Suyuti,
Camiu’s-Sağir, Aydın Yayınevi: 1/882
[911] Taberani. İmam Suyuti,
Camiu’s-Sağir, Aydın Yayınevi: 1/882
[912] Aişe. İmam Suyuti,
Camiu’s-Sağir, Aydın Yayınevi: 1/882
[913] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir,
Aydın Yayınevi: 1/882
[914] Taberani. İmam Suyuti,
Camiu’s-Sağir, Aydın Yayınevi: 1/884
[915] İbnü Ömer. İmam Suyuti,
Camiu’s-Sağir, Aydın Yayınevi: 1/884
[916] İbnü Ömer. İmam Suyuti,
Camiu’s-Sağir, Aydın Yayınevi: 1/884
[917] Beyheki. İmam Suyuti,
Camiu’s-Sağir, Aydın Yayınevi: 1/884
[918] Hüreyre. İmam Suyuti,
Camiu’s-Sağir, Aydın Yayınevi: 1/884
[919] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir,
Aydın Yayınevi: 1/884
[920] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir,
Aydın Yayınevi: 1/884
[921] Müslim. İmam Suyuti,
Camiu’s-Sağir, Aydın Yayınevi: 1/884
[922] Ümer. İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir,
Aydın Yayınevi: 1/886
[923] Abbas. İmam Suyuti,
Camiu’s-Sağir, Aydın Yayınevi: 1/886
[924] Darekunti. İmam Suyuti,
Camiu’s-Sağir, Aydın Yayınevi: 1/886
[925] Hüreyre. İmam Suyuti,
Camiu’s-Sağir, Aydın Yayınevi: 1/886
[926] Hüreyre. İmam Suyuti,
Camiu’s-Sağir, Aydın Yayınevi: 1/886
[927] Buhari. İmam Suyuti,
Camiu’s-Sağir, Aydın Yayınevi: 1/886
[928] Hüreyre. İmam Suyuti,
Camiu’s-Sağir, Aydın Yayınevi: 1/886
[929] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir,
Aydın Yayınevi: 1/886
[930] Şahin. İmam Suyuti,
Camiu’s-Sağir, Aydın Yayınevi: 1/888
[931] Maca. İmam Suyuti,
Camiu’s-Sağir, Aydın Yayınevi: 1/888
[932] Sevbe. İmam Suyuti,
Camiu’s-Sağir, Aydın Yayınevi: 1/888
[933] Beyhaki. İmam Suyuti,
Camiu’s-Sağir, Aydın Yayınevi: 1/888
[934] Abbas. İmam Suyuti,
Camiu’s-Sağir, Aydın Yayınevi: 1/888
[935] Ahmet. İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir,
Aydın Yayınevi: 1/888
[936] Ahmet. İmam Suyuti,
Camiu’s-Sağir, Aydın Yayınevi: 1/888
[937] Osman. İmam Suyuti,
Camiu’s-Sağir, Aydın Yayınevi: 1/888
[938] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir,
Aydın Yayınevi: 1/888
[939] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir,
Aydın Yayınevi: 1/889
[940] Tirmizi. İmam Suyuti,
Camiu’s-Sağir, Aydın Yayınevi: 1/889-894
[941] Taberani. İmam Suyuti,
Camiu’s-Sağir, Aydın Yayınevi: 1/894
[942] Davut. İmam Suyuti,
Camiu’s-Sağir, Aydın Yayınevi: 1/894
[943] Tirmizi. İmam Suyuti,
Camiu’s-Sağir, Aydın Yayınevi: 1/894
[944] Abbas. İmam Suyuti,
Camiu’s-Sağir, Aydın Yayınevi: 1/894
[945] Darekutni. İmam Suyuti,
Camiu’s-Sağir, Aydın Yayınevi: 1/894
[946] Davut. İmam Suyuti,
Camiu’s-Sağir, Aydın Yayınevi: 1/894-896
[947] Ümmü Selemete. İmam Suyuti,
Camiu’s-Sağir, Aydın Yayınevi: 1/896
[948] Beyheki. İmam Suyuti,
Camiu’s-Sağir, Aydın Yayınevi: 1/896
[949] Taberani. İmam Suyuti,
Camiu’s-Sağir, Aydın Yayınevi: 1/896
[950] Ahmet. İmam Suyuti,
Camiu’s-Sağir, Aydın Yayınevi: 1/896
[951] Hüreyre. İmam Suyuti,
Camiu’s-Sağir, Aydın Yayınevi: 1/896
[952] Ahmet. İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir,
Aydın Yayınevi: 1/896
[953] Hacc: 22/27
[954] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir,
Aydın Yayınevi: 1/896
[955] Buharı. İmam Suyuti,
Camiu’s-Sağir, Aydın Yayınevi: 1/898
[956] Davut. İmam Suyuti,
Camiu’s-Sağir, Aydın Yayınevi: 1/898
[957] Darekunti. İmam Suyuti,
Camiu’s-Sağir, Aydın Yayınevi: 1/898
[958] Ömer. İmam Suyuti,
Camiu’s-Sağir, Aydın Yayınevi: 1/898
[959] Darekutni. İmam Suyuti,
Camiu’s-Sağir, Aydın Yayınevi: 1/898
[960] Ömer. İmam Suyuti,
Camiu’s-Sağir, Aydın Yayınevi: 1/898
[961] Taberani. İmam Suyuti,
Camiu’s-Sağir, Aydın Yayınevi: 1/898
[962] Hacc: 22/28
[963] Beyheki. İmam Suyuti,
Camiu’s-Sağir, Aydın Yayınevi: 1/900
[964] Ahmet. İmam Suyuti,
Camiu’s-Sağir, Aydın Yayınevi: 1/900
[965] Darekutni. İmam Suyuti,
Camiu’s-Sağir, Aydın Yayınevi: 1/900
[966] Cabir. İmam Suyuti,
Camiu’s-Sağir, Aydın Yayınevi: 1/900
[967] Behkeki. İmam Suyuti,
Camiu’s-Sağir, Aydın Yayınevi: 1/900
[968] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir,
Aydın Yayınevi: 1/900